S p
L BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ BERAKÜLTÜR YAYINI
192297 SAYI: 2010/10 FİY: 4 TL
HA
540
Prof.
ÜR GÜND ES‹Z Ç GEREK KLU TUTU
SAYFA: 98
Ünlü Foto¤raf Sanatç›s› ‹sa Çelik’in Objektifinden
CUMHUR‹YET KÖYÜ SAYFA: 103
Cengiz Özak›nc›, “ulusal bir dava”y› gündeme getirdi: 9
Ayd›n Sorumlulu¤u ve Din Üzerine SAYFA: 55
Dr. Erdal Atabek’ten Uluslararas› Sanatç›m›z “Olup Biten”in Nedeni:
Ö¤renme Yetersizli¤i SAYFA: 27
Faz›l Say, “Yüre¤iyle” Anlat›yor SAYFA: 39
1 EKİM 2010
Prof.
HABERAL
540
GÜNDÜR GEREKÇES‹Z TUTUKLU “... son y›llarda ülkemiz ‹FT‹RA rejimine do¤ru h›zl› bir flekilde gidiyor. Bunun sonucudur ki beflyüz k›rk gündür hiç bir yasal gerekçe gösterilmeksizin bütün özgürlüklerim maalesef sivil bir yönetim döneminde gasp edilmifltir. Böyle bir durumu sivil bir yönetim döneminde yaflamam›z› Ülkemize ve Demokrasimize yak›flt›ramad›¤›m›, Yapt›ran ve Yapanlar› k›nad›¤›m› Aziz Milletimize sayg›yla sunuyorum.”
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 EK‹M 2010
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsino¤lu Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Görsel Yönetmen: Turgut Keskin Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 1. Cadde No: 77, Bahçelievler, Ankara adresinde haz›rlanm›fl, Euromat Entegre Matbaac›l›k A. fi.’nin Sanayi Caddesi No:17, Yenibosna, ‹stanbul adresinde bas›lm›flt›r.
2
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Haluk Cans›n, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Abone Hizmetleri: (0212) 314 08 88 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m Bas›m Tarihi: 24 / 09 / 2010 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya 2000
YIL:13 SAYI: 149
‹Ç‹NDEK‹LER
6 Bar›fl Ne Zaman Oy Verecek Anayasa’ya Mete Akyol
45 Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Cengiz Önal
49 Anadolu’daki Geliflmeler ve Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da Toplanmas›
14 Arabesk Orhan Velidedeo¤lu
Cengiz Önal
19 Bir Hukuk Yaz›s› ‹lhan Selçuk
20 Avc› Bulundu Savc› da Bulunacak m›?
55 Ayd›n Sorumlulu¤u ve Din Üzerine Cengiz Özak›nc›
Cüneyt Arcayürek
22 Referandum ve Meflru Olmayan Halk Oylamas› Süheyl Batum
66 Türkiye’nin Bütünlü¤ünü NATO ve Birleflmifl Milletler mi Koruyacak?
112 All›k
146 Beyni Besleyen Meyve Siyah Üzüm
Bekir Özgen
Prof. Dr. Hüseyin Çelik
119 Sizin Do¤runuz Hangisi
147 Kâh Alevdim ‹lyas Halil
Nuray Bartoschek
123 Kara Çiçek Muzaffer ‹zgü
127 Gelecek Sinemas› 132 Kuzguncuk’un Vefakar›, Cefakar›: ODYSSEAS Mehmet Ünver
138 K›rlang›c›n Ömrü
13
‹lk Dersimiz Türkçe
36
F›rçalayarak
48
Bilginizi Denetleyin
97
T›p Dünyas›ndan
Mehmet Uhri
142 Duvar›n Arkas› Sevcan Ak›nc›
K›sa K›sa
111 Sudoku
71 Çarp›lan Türkiye
Erdal Atabek
Sizden Bize
Ali Murat Erkorkmaz
Gürbüz Evren
27 2000’li Y›llarda
8
144 Ufak Tefek Bilgiler
Prof. Dr. Kenan Demirkol
29 Gel de Yazma 75 Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl
Ali Sirmen
Metin Gören
32 Aç›l›m Sanc›lar› fierif Ercan
37 Siz O Polis Olsayd›n›z R›fat Serdaro¤lu
77 “Tedirginlik” Yaratt›k, Gözalt›na Al›nd›k!
Faz›l Say
Konur Ertop
39
86 Vahdettin Dosyas› Sinan Meydan
98 Diyarbak›r Aslano¤lu Köyü Cumhuriyet Okulu Aç›ld› BD Yaz› ‹fleri Bölümü
4
150 Yar›n›n Büyükleri 152 Kareler ve Rakamlar
Mehmet Muhsino¤lu
81 Sar› Traktörün Üzerinde, Sar›fl›n Delikanl›...
39 Resital
142
149 Çözümler Sayfas›
153 Mant›k Bilmecesi 154 Satranç 156 Bulmaca 158 Ay›n Kitaplar› 160 Bir foto¤raf, Bin sözcük 5
Bütün Dünya ’DAN S‹ZE Mete Akyol
Bar›fl Ne Zaman Oy Verecek Anayasa’ya
Y
Yaln›zca "deniz görmüfl"
kesimimizle, "deniz görmemifl" kesimiz aras›nda de¤il, on yafl›ndaki torunum Bar›fl'›mla benim aramda da ciddi bir gerginlik yaratt› geçen ay, anayasa oylamas›. Ben Bar›fl’a "olmaz öyle fley, küçük bey" diye dayatt›kça, o binbir dereden su getirdi, "neden olmaz öyle fley" sav›m›, kendi mant›k çerçevesi içinde çürütmeye kalk›flt›. Dede-torun aras›ndaki bu görüfl ayr›l›¤›n›n sonunda nereye varaca¤›, ilk iki günde belli oldu. Sonunda anlad›m ki, ya ben ona "Anlatmak istedi¤imi" bir türlü anlatamam›fl›m, ya da o, benim anlatmak istediklerimi özellikle mi desem, inad›na m› desem, anlamak istememifl, anlamamakta direnmifl. Bar›fl'la referandum öncesi günlerde yaflad›¤›m›z gerginlikle, parti
6
baflkanlar›n›n birbirleri aras›nda yaratt›klar› ve onunla yaflayabildikleri gerginli¤in bafllama zamanlar› aras›nda fark yoktur. Gazetelerde, televizyonlarda parti baflkanlar›n› okuya okuya, dinleye dinleye, o da hepimiz gibi iki ay hergün "Anayasa'yla yatt›, Anayasa'yla kalkt›" ve... Oylama gününe yaklaflt›¤›m›zda, "Ben de oy verece¤im" diye tutturmaya bafllad›. Onu incitmemeye özen göstererek,
kendisini bu sevdas›ndan cayd›rmaya çal›flt›m ama pek de baflar›l› olamad›m. "Bu konuda sen bir karar verebilecek durumda de¤ilsin, flimdilik" dedim. "Sen henüz ilkokulda okuyan bir ö¤rencisin... Biraz daha okuman, biraz daha birfleyler ö¤renmen, çevreni ve çevrendekileri daha ayr›nt›l› tan›mal›s›n ki, ancak
BD EK‹M 2010
ondan sonra karar verebilesin neyin do¤ru, neyin yanl›fl oldu¤una..." Vazgeçtim karar vermesinden, Bar›fl, hak bile vermedi bana: "Tam dört y›ld›r okuyorum, bir hafta sonra da okullar aç›lacak, beflinci s›n›fa bafllayaca¤›m dedecigim" dedi. "Ondan önce de iki y›l ana okuluna gittim. Benim de art›k birfleyler ö¤rendi¤imi, bir fleyler bildi¤imi lütfen kabul et." Bar›fl son alt› y›lda anaokulunda
da, ilkö¤retim okulunda da elbette çok seyler ö¤rendi ama... ‹lkö¤retim okulu beflinci s›n›f›ndaki bir ö¤rencinin Anayasa halk oylamas›nda oy veremeyece¤ini bir türlü ö¤renmedi, hatta ö¤renmek istemedi. "Bu Anayasa tüm Türk vatandafllar› için yap›lm›yor mu, dede?" "Evet, do¤ru." "Peki , ben de bir Türk vatandafl› de¤il miyim?.. Bu Anayasa benim için de yap›lm›yor mu?" "O da do¤ru." "Madem vatandafllar kendileri için yap›lan bir Anayasa'ya ’Evet’ ya da ’Hay›r’ diyerek, kendi Anayasa'lar›n› kendileri seçmifl olacaklar, o halde ’Evet’ ya da ’Hay›r’ demek hakk› bana neden tan›nm›yor? Hani demokrasilerde hepimiz eflittik?.. " Konuyu biraz daha aç›klamam gerekti¤ini anlad›m: "Bu Anayasa'n›n senin gözünde ’iyi’ ya da ’kötü’ oldu¤una karar verebilmen için onu tane tane okuman gerekir, içinde ne oldu¤unu ve ne olmad›¤›n› anlaman gerekir" dedim.
“fiimdi dürüst olarak söyle bana: Sen bu Anayasa’y› okuyup, anlayabilecek denli yetifltin mi? Hadi okudun diyelim. Yeni getirilen maddelerin ne amaçla oraya yerlefltirildi¤ini görebilecek misin?” "Okulda dört y›l bofl bofl oturmad›m ki, dedeci¤im… Okuma yazmay› elbette biliyorum, hem de su gibi okuyabiliyorum." "Peki, okuyaca¤›n o maddelerin içinde nelerin oldu¤unu, nelerin olmad›¤›n› görebilecek misin? Kafa yap›n bunu anlayabilecek denli geliflti mi, olgunlaflt› m›?" “Anlamad›klar›m› size, anneme, babama, a¤abeylerime, amcalar›ma sorar›m, ö¤renirim.”
B
Ben Bar›fl’a, bu konudaki karar›n›
baflka kiflilerin anlatt›klar›na göre de¤il de, kendi görüflü do¤rultusunda vermesinin do¤ru olaca¤›n› anlatmaya çal›flt›m; o nedenle biraz daha olgunlaflmas›, birçok fley daha ö¤renmesi gerekti¤ini söyledim ama… Nedense beni ya anlamad› ya da anlamak istemedi… Ya da bana belli etmek istemedi ne düflündü¤ünü…
Bir ulusun gelece¤i konusunda karar
verebilmek için ne biraz daha olgunlaflmas›na, ne de birçok fley daha ö¤renmesine gerek olmad›¤›n› galiba Bar›fl da biliyor da… San›r›m yaln›zca yafl›n›n küçük olmas›na üzülüyor, flimdilik… meteakyol@butundunya.com.tr 7
BD EK‹M 2010
“OOOY HABERAL HABERAL
S‹ZDEN B‹ZE Bütün Dünya, Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat:3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216 456 2729
S
evgili Bütün Dünyal› Dostlar›m, Sizin yard›m›n›zla, Say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal'a bir türkümü iletmek istiyorum. Bana lütfen yard›mc› olunuz. Türk insan›n›n ba¤r›ndaki s›z›dan kopan ve gerçekte o s›z›n›n birer parçalar› olan a¤›tlar ve türküler, s›k s›k, “Ooooof, of” ya da “Oooooy, oyy” motifleriyle bezenmifltir. Bu “Ooooof, of”lar ve “Oooooy, oyy”lar, yüreklerden f›flk›ran, gönüllerden üflenen ve dinleyenlerin de yüreklerini yakan s›cak alevlerdir de ayr›ca. Onlar›n düzenlenmelerinden söz ederken, iflte bu nedenle “A¤›t yakmak”, “Türkü yakmak” deriz. Yak›lan bu a¤›tlar ve türküler, bafla gelen ac›lar karfl›s›ndaki çaresizlik feryatlar› oldu¤u denli, u¤ran›lan haks›zl›klar karfl›s›nda duyulan isyan duygular›n›n hayk›r›fllar›d›r da. Dikkat edildi¤inde, Orta ve Güney Anadolu halk›n›n yakt›¤› türkülerin ve a¤›tlar›n genellikle “Oooof, of”larla, Karadeniz bölgesi halk›n›n yakt›¤› türkülerin ise, genellikle, “Oooooy, oyy”larla “ifllendikleri” görülür. Karadeniz türkülerinde görülen bir özellik de, anlat›lan ac›lar aras›na özellikle s›k›flt›r›lan ve kiflileri tebessüm ettiren bir “sakl› ironi” nin varl›¤›d›r. (“Neflteri tüfek sand›lar” örne¤inde oldu¤u gibi.)
8
Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n, aylard›r kapat›ld›¤› yerden ''SUÇUM NE ?'' diye hayk›rmas› elbette, do¤up, yetiflti¤i bölgenin insanlar›n›n yüreklerine de ulaflmakta ve o yüreklerde de ac›lara, s›z›lara dönüflmektedir. S›z›lar›n böylesine ac› verenleri ve haks›zl›klar›n böylesine öfke oluflturanlar› karfl›s›nda “Karadeniz uflaklar›”n›n duyars›z kalabilmesi, sessiz durabilmesi elbette düflünülemez. Haberal içerden “SUÇUM NE?” diye hayk›rd›kça, bu hayk›r›fl kuflkusuz, Rize'den, Hemflin'den, Pazar'dan, Trabzon, Giresun, Ordu'dan yank›lanacakt›. Yank›lan›yor da… Karadeniz'in birçok yöresinde “uflaklar”, kendi yakt›klar› “Haberal türküleri” söylüyorlar. Ekte, benim naçizane yakt›¤›m “Haberal türküsü”nden birkaç bölüm gönderiyorum. Ankara'da oturuyorum ama, ben de Rizeliyim, ben de bir Haberal hemflehrisiyim. Say›n Haberal'› hiç görmedim. Üstelik flair de olmayan, yaln›zca kimi olaylar karfl›s›nda duyarl› olan” Cemil Ünlütürk ad›nda bir sade vatandafl›m. Hemflehrim Haberal için yakt›¤›m türkümün “Ooooyyy, oooyy”lar›nda bana kat›l›rsan›z, yüre¤imi hem sevgiyle, hem de umutla doldurursunuz.
Atatürk'ün evlad›, Devrimlerinden yanli, Gururumuz delikanl› Seni mi yapm›fllar zanli? Ooooooy…. Oooooyyy! *** Alem tan›yor onu Dünya say›yor onu Güldürmeyin uflaklar, Haberal mi olmufl zanli ?... Oooooyyyyy… Ooooyyy! *** Ben flaflirdum uflaklar Haberal'i aldilar, Elindeki neflteri Belki tufek sandilar, Oooooyyyy, oooyyy… *** Hapistun gidemedun Camiye, cenazeye Hasret gittun babana Biz götürdük onu El üstünde cennete Ooooyyy, oooyyy!
A
fla¤›daki dörtlükler ise, ‹zmir'den Dr. Necla Çevik'in, Bütün Dünya arac›l›¤›yla Prof. Dr. Mehmet Haberal'a iletmek istedi¤i fliirinden ald›¤›m›z bölümlerdir. SUÇ YOK K‹, KILIF BULUNSUN “Suçumu söyleyin, verin cezam›” Dedi ama savc› cevaplamad› Kuran'dan ayetler okudu Haberal, Ne yaz›k dindarlar (!) hiç anlamad›, *** Aylar, y›llar geçiyor, Müjde bir türlü gelmiyor, Ortada suç olmay›nca, K›l›f› da biçilmiyor. *** Adaleti bekliyor bak binlerce can, Kalmad› yürekte sab›ra derman, Ne yaz›lmaz oldu bu ac› ferman, Art›k beklemeye takat kalmad›. *** Verin cezas›n›, at›n hapise Vatan haini (!), gerek yok söze, ‹limmifl, bilimmifl, ne gerek kime Silivri kap›dan günefl do¤mad›.
*** Gam çekmeyin uflaklar, Birgün ç›kar selamete Allah kerimdur deyip, Güvenin adalete, Oooooyyyy, ooooy!” Cemil Ünlütürk, Ankara
*** Gene de sab›rlar dilerim sana, Elbet döneceksin gerçek dünyana, Eriyecek mumlar hep yana yana, Ümitler capcanl›, daha solmad›. Dr. Necla Çevik, ‹zmir 9
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Sevgili Bütün Dünya ailesi, 60 yafl›n› geçmifl emekli bir ö¤retmenim. Say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal ile benim de bir gün yolum kefliflti... ‹zmir Karfl›yaka’da oturdu¤um a-
partmanda 1964 y›l›ndan beri komflumuz olan emekli bir biyoloji ö¤retmeni vard›; Samiye Teyze... Hiç evlenmemifl, uzun y›llar annesi ile yaflam›fl, sonra onu böbrek ameliyat›nda kaybetmifl, yaln›z yafl›yordu. Zaman zaman ifllerinde yard›mc› oluyorduk, o da bize her gün f›r›ndan ekme¤imizi al›rd›. Y›llar geçti, yavafl yavafl bize muhtaçl›¤› art›yordu. 90 yafl›na yaklaflm›flt›; bayramdan bayrama tebrik kart› yollayan 7-8 kuzeninden baflka kimsesi yoktu. Oturdu¤u daireyi, bir kuruma ba¤›fllamas›n› önerdi¤imde “Zaten ben de düflünüyorum, araflt›ral›m” dedi.
10
Ö¤retmen oldu¤u için e¤itimle ilgili bir yerler düflündüm, s›cak bakmad›. Sonra bir gün “Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf›”n›n Karfl›yaka’da bir hastane yapt›rd›¤›n› duyunca, annesinin ad›na diyaliz odas› yap›labilir gibi bir düflünceyi Samiye teyzeyle paylaflt›m, hemen kabul etti. Doktor raporu, noter iflleri halledildikten sonra “Baflkent Üniversitesi Zübeyde Han›m Hastanesi”ni haberdar ettik. Ne yaz›k, k›sa bir süre sonra Sami-
ye Teyze banyoda düflüp hastaland›, felç mi kalça k›r›¤› m›, bilemedik; akl› bafl›ndayd›. Hemen hastaneyi aray›p ambulans istedik. Önce vasiyetin fotokopisini istediler, hastaneye gitti¤imizde bizi koridorda beklettiler, hastam›z›n üzeri bile örtülmedi. Gelen bir doktor adeta uzaktan bakarak “Felç bu, bizde nöroloji bölümü yok, kabul edemeyiz” dedi. Rica minnet ambulans› tekrar kullanmam›za raz› oldular. Çok moralimiz bozulmufltu, yolda Ege Üniversitesi’nden eski bir ö¤rencisini arad›k, profesör olan han›m bizi kap›larda karfl›lad›, bütün tetkikleri t›k›r t›k›r yap›ld›, hafif bir
felçti, k›sa sürede eve döndük, ama Baflkent Üniversitesi’ndeki davran›fl akl›m›zdan ç›km›yordu. Samiye teyzeyi teselli için “Bak ne iyi paran›n yapamad›¤›n› ö¤retmenli¤in baflard›” diyordum ama ben de sebep oldu¤um için rahats›zd›m. Ankara’da Baflkent Üniversitesi Rektörü’ne durumu anlatan bir mektup yazd›m. “Keflke aray›p ak›betini sorsalard›, bunlar› unuturduk” dedim. Rektör Say›n Mehmet Haberal idi, tan›m›yordum ama bir hafta sonra yaz›l› cevab›n› al›nca Samiye teyze çok mutlu oldu, ama ben daha fazla sevindim. Sonradan duydum, bütün hastane personelini gece yar›s› toplant›ya ça¤›rm›fl, epeyce kimse yerinden oynam›fl. Hastane yönetiminden bir heyet Samiye Teyze’nin ziyaretine geldi. Ondan son-ra her rahats›zl›¤›nda Samiye Teyze’ye prensesler gibi bak›ld›. Bana da Samiye Teyze ile birlikte kocaman çok fl›k iki yapma çiçek gönderdiler, hâlâ evimin en güzel köflesini süsler. Ayr›ca hastaneye talimat verilmifl bir y›l boyunca kendim için her gidiflimde vermem gereken katk› pay›n›n yar›s›n› ald›lar. Yaklafl›k bir y›l sonra (11 Kas›m
1997) da 90 yafl›nda, Samiye teyzeyi kaybettik, ayd›nl›klar içinde oldu¤undan eminim. Gerekli ifllemler yap›ld›ktan sonra evi Baflkent Hastanesi’ne
devrettik, onlar da tadilattan sonra oray› “Konukevi” olarak düzenlediler, 12 y›ld›r da hala misafirhane olarak kullan›yorlar fiimdilerde herkes Haberal Hoca’-
n›n doktorlu¤unu konufluyor, kim bilir benim gibi kaç kiflinin daha onun “insan yönü” ile ilgili an›lar› vard›r. Onun tutsak oldu¤unu düflünürken, “insanl›¤›ndan bizi mahrum ettikleri için” öfkem, üzüntüm s›n›rs›zlafl›yor, kalbim kan›yor adeta. Tanr› yard›mc›s›, yard›mc›m›z olsun. Semra Nomak, Alt›nköy Evleri, 13-13 Ya¤c›lar Köyü, Urla-‹zmir 11
Haz›rlayan: Saniye ÖZDEN
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n. 1 Agraf (Fr)
a-Denetçi b-Sözleflmeli c-Karfl› ak›n d-Konca, kopça 2 Band›ra (‹ta.)
a-Al›nd› belgesi b-Hekim dan›fl›m› c-Gemi bayra¤› d-Gazinoda e¤lenme 3 C›vata (‹ta.)
a-Yar›flma b-‹ri bafll› vida c-‹skambil oyunu d-‹çbükey 4 Voynuk (Bul.)
a-Ah›r hizmetlisi asker b-Yosma c-Kekikli yemek d-Bir uyuflturucu 5 Tabu (Fr.)
a-‹laçla sa¤alt›m b-Ekfli içecek c-Bal›k türü d-Dokunulamaz, elefltirilemez
6 Üniter (Fr.)
a-Birlik, birleflmifl b-Madeni sesli çalg› c-En üstün d-Gelene¤e ba¤l›l›k 7 fiamand›ra (Yun.)
a-Tatl› çörek b-Tekne ba¤lanan f›ç› c-Eflcinsel d-Modac› 8 Sabotaj (Fr.)
a-Asetilenli lamba b-‹malat c-Baltalama d-Do¤rama 9 Haç (Erm.)
a-‹stavroz b-Yal›t›m c-Sarg› d-E¤ri 10 Gang (Fr.)
a-Pars türü b-Y›rtmaçl› ceket c-E¤lencede eklenen nükte d-Pencere düzeni
Yan›tlar: (Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca, (Yun.) 149. Yunanca, (Bul.) Bulgarca, (Erm.) Ermenice sayfada
11 Iskaça (‹ta.)
a-Kufl türü b-Gemi dire¤i yuvas› c-Sar› çiçekli bitki d-Müzik yap›t› 12 Fabl (Fr.)
a-‹deal durumda olan b-Birgözeli canl› c-Kofluk biçiminde öykü d-Kal›n sicim 13 Efektif (Fr.)
a-Dalavere b-‹sterik c-Sofa d-Nakit para 14 Damacana (‹ta,)
a-‹letiflim ba¤lant›s› b-Büyük flifle c-Kan gözesi d-E¤itici oyuncak 15 Çerezlik (Yun.)
a-Üniversite uzman› b-‹talyan makarnas› c-Mahkeme salonu d-At›flt›rmal›k yiyecekler
13
BD EK‹M 2010
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu
Arabesk edir bu “Arabesk”? Nereden gelir? Nas›l tan›mlan›r?.. Frans›zca ‘arabesque’ den dilimize giren ‘arabesk’ sözcü¤ü ‘Arab’ ile Latince ‘-esk’ ekinden oluflturulmufltur: “Arab-esk”. Bu ek, ‘gibi’, ‘benzeri’, ‘biçimi’ anlamlar›n› tafl›r.
N
‘Arap gibi’, ‘Arap benzeri’, ‘Arap biçimi’ demektir; resimde, mimari süslemelerde, raks/dans figürlerinde kullan›l›r. “Arabesk müzik” de Arap müzi¤ine benzer, “Arap biçimi müzik” demektir. 1960’lardan sonra türetilen bu biçim müzi¤e o y›llar “dolmufl müzi¤i” denirdi. Ankara, Ulus Meydan›’ndan kalkan dolmuflta, sürücünün konta¤› çevirmesiyle birlikte radyoda yörekent halk›n›n yoksullu¤unu, ezilmiflli¤ini, Tarihçi Y›lmaz Öztuna
14
d›fllanm›fll›¤›n› dile getiren ve bu kesimi daha da karamsarl›¤a sürükleyen yayvan bir müzik, K›z›lay’da inene kadar “ya sab›r” çektirirdi. O y›llarda böyle bir müzi¤e yatk›n halk›n dili de “arabesk” demeye elvermez, “Arabeks” derlerdi. “Arabeskçi” sözü ise müzik kültürü olmayan, zevksiz, görgüsüz anlam›nda kullan›l›rd›. Halk böyleydi de TV sunucular› nas›ld›? Daha birkaç y›l öncesine kadar baz› sunucular “Arabesk müzi¤i sanatç›s›...” diyorlard›; atv’de yay›mlanan bir program›n altyaz›s›nda da “Türk halk müzi¤i” dercesine, “Arabesk müzi¤i sanatç›s›” yaz›lmas› dikkat çekiciydi. ** Tarihçi Y›lmaz Öztuna arabesk müzik için flöyle der: “Arabesk, köyündeki saf, tertemiz
çevresinden kopmufl, flehre gelmifl, bambaflka bir hayat tarz›yla karfl›laflm›fl, adapte olamam›fl, s›k›nt›lara düflmüfl, fakat flehirli olmaya azmetmifl bir kitlenin dinledi¤i müzik. Birkaç y›l sonra bunun da modas› geçecektir.” Y›lmaz Öztuna’n›n 1980’lerde söyledi¤i bu söz üzerinden de¤il birkaç, 25 y›l geç-mesine karfl›n arabesk, belli bir kesimin müzi¤i oldu. Ünlü piyanist ve besteci Faz›l Say, iflte bu arabesk müzi¤i yapan› da dinleyeni de Tarihçi Y›lmaz Öztuna’n›n birkaç y›lda geçer afla¤›layan bir konuflma yap- dedi¤i arabesk, aradan 25 y›l geçmesine karfl›n m›fl... Sen misin ar› kovan›na belli bir kesimce sürdürülüyor. çomak sokan... Konu s›k›nt›s› çeken köfle yaz›c›lar›na (Sait Faik zannetti¤imiz müzi¤in temelinde, baz› böylelerine “yazar” de¤il, “yaz›c›” müzisyenlerimizin Arap müzi¤inden derdi) gün do¤mufl... yapt›klar› çal›nt›lar yatar.” (HT. 28 Oysa, Müzik tarihçisi ve yazar Temmuz 2010) Murat Bardakç› ne diyor? ** “Faz›l Say arabesk konusunda öyle Faz›l Say’›n diline yans›tt›¤› düflüncebir söz etti ki, hâlâ tart›fl›l›yor...” leri de musikisi gibi coflkulu. ‹nand›k“Geçen gün gazetenin polemik lar›n› e¤ip bükmeden, do¤rudan aksetsayfas› için bu konuda ne düflündü¤ü- tiriyor. Y›llar önce etkili konuflma mü sormufllard›, Faz›l Say’›n hakl› ol- dersleri verdi¤im dönemlerde kat›l›mdu¤unu yazm›flt›m....” c›lara anlat›rd›m: Bir insan›n yalanc›l›“Müzikte ‘arabesk’ dendi¤inde ¤›n› yüzüne vururken “yalan söylüyorBat›n›n anlad›¤›, bizdeki gibi elemli sun!” demek de var, “söylediklerin ve dertlerle, tasalarla dolu sözler ve do¤ru de¤il!” demek de. Bu, kifliye bayg›n bir melodi de¤il, sadece oryan- göre de¤iflen bir biçem sorunu. tal ezgidir.” Önemli olan, Faz›l Say’›n neyi na“Bizim arabeskimiz ise Arap mü- s›l söyledi¤i de¤il, ne yapt›¤›d›r. O, zi¤inin ucuz ve son derece basit bir müzi¤i kadar ülkesini, ülkesinin soruntaklidinden ibarettir.” (Haber Türk, lar›n› düflünen; gelece¤i karanl›k gö“Hâlis Arap müzi¤ini arabesk san›yo- ren bir kültür adam›, bir ayd›n. Kayg›ruz”, 23 Temmuz 2010) s›n› -biraz sertçe de olsa-yans›tt›¤› “Bizde arabesk yoktur, arabesk düflünceleriyle ortaya koyuyor. Be¤e15
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
leri ne durumda? O ö¤retmenler nerede? Radyo ve televizyonlarda klasik müzik yay›nlar› ne oldu?... Yak›n zamana kadar radyo ve televizyonlarda belli gün ve saatlerde klasik müzik yay›nlar› yap›l›rd›. Rahmetli Nevin Alaçam unutulabilir mi? Onun senelerce yapt›¤› aç›klamal› klasik müzik yay›nlar›yla zenginlefltirdi¤im koleksiyonumu hâlâ saklar, zaman zaman dinlerim. Evet, kiflinin söyledi¤inden çok, ne yapt›¤› önemlidir. Ne yapm›fl Faz›l Say?.. Son alt› y›l içinde 2 büyük oratoryo, 2 büyük senfonik eser, 1 keman konçertosu, 2 piyano konçertosu, 5 solo piyano eseri, 1 bale müzi¤i, 2 Bach uyarlamas›, 4 film, 1 tiyatro müzi¤i bestelemifl; yine ayn› süre içerisinde topluma 10 CD, 2 DVD, 12 nota sunmufl... Bütün bu verimlili¤inin yan›nda Faz›l Say, yine bu alt› y›lda 42 ülkede 326 flehirde 700 konser vermifl. Say›n Ali Sirmen’in Cumhuriyet gazetesinde verdi¤i bu rakamlar gösteriyor ki, 42 ülkenin 326 flehrinde 700 kez Türkiye’yi tan›tan ve kendisini dakikalarca ayakta alk›fllatan Faz›l Say, s›radan bir müzisyen de¤il, ülkemizin gurur abidesidir. Ne yapm›fl Faz›l Say?.. Bir baflka yan›t da, Say›n Zeynep Oral’›n o güzel Türk-
ülkenin 326 flehrinde 700 kez Türkiye’yi tan›tan ve kendisini dakikalarca ayakta alk›fllatan Faz›l Say, s›radan bir müzisyen de¤il, ülkemizin gurur abidesidir.
42
nilse de be¤enilmese de bu kayg›lar bir gerçek. Türkiye’de bugünkü müzik anlay›fl›yla ülke insan› geliflemez. Ülkemizde, yaln›z müzik alan›nda de¤il, sanat alanlar›n›n tümünde belirgin bir yozlaflma var. 1950’lerde Ankara Atatürk Lise-
si’nde özel müzik odas› vard›. Ö¤retmenimiz kompozitör Kemal ‹lerici, dersini piyano bafl›nda yapar, bast›¤› befl-alt› tuflun seslerinin notalar›n› sorar; ders sonuna do¤ru bizlere k›sa bir klasik parça çalard›. Bir baflka ö¤retmen Saadet han›m, zaman zaman birkaç s›n›f›n ö¤rencisini okulun konferans salonunda toplar, opera aryalar›ndan oluflan konserler verirdi. Bugünün okullar›nda müzik ders-
Faz›l Say 16
Faz›l Say ve Arkadafllar› bir piyano konserinde
çesi ve k›vrak anlat›m›yla Salzburg’dan geliyor: (Salzburg’da Duygu Patlamas›. Cumhuriyet, 29 Temmuz 2010) ‹ki bin üç yüz kiflilik dev bir salon; a¤z›na kadar dolu. Avusturyal› ve Alman dinleyiciler ço¤unlukta. Fransa, ‹talya ve Balt›k ülkelerinden gelenler de var. Türkiye’den kat›l›m az... Faz›l Say, Sacha Goetzel yönetimindeki Borusan ‹stanbul Filarmoni Orkestras› eflli¤inde Salzburg Festivali’nin aç›l›fl konserini veriyor... “fief yerini ald›, baget kalkt› ve Ulvi Cemal Erkin’in “Köçekçe”sinin ilk notalar›... Solu¤umuzu tuttuk. fiefin beden dili coflkuyu d›fla vuruyor zaten... “Salonda Do¤u’dan gelen esintinin Bat›’yla kucaklaflmas› hemen kabullendi... O coflku dolu Köçekçe bitti¤inde salon alk›fltan inliyordu...” Sonra, Festivalin Faz›l Say’a ›smarlad›¤› bestelere s›ra geliyor; Dortmund’da dünya prömiyeri yap›lan “‹stanbul
Senfonisi; ABD’de Borusan Dörtlüsü’ne büyük ödül kazand›ran “Yayl› Sazlar Dörtlüsü”... Arkadan “Nirvana Yan›yor”... “Gözlerim piyano bafl›nda kendisiyle savaflan, kendisiyle dövüflen Faz›l’da. Zaman zaman piyanoyu yine saz gibi kullan›yor. Çeliflkiler, çokseslilik, tekseslilik, renklerin çat›flmas› iç içe... Eser sona erdi¤inde...” Evet, eser sona erdi¤inde iki bin üç yüz kifli bir anda aya¤a f›rl›yor ve insana bitmeyecekmifl gibi gelen 16 dakika ç›lg›nca bir alk›fl... “Mozart’›n kentinde Mozart’›n 12. Piyano Konçertosu’nun solisti yine Faz›l Say! Art›k orkestra, flef ve solist kanatlanm›fl durumdalar! Biz ölümlü dinleyicileri de uçuruyorlar... (...) Konser bitti ama dinleyici orkestray› b›rakm›yor...” Sacha Goetzel, “Türk ruhunu harika yans›t›yor” dedi¤i “Köçekçe” ile tekrar sahnede. Bu kez herkes, hem dinleyici hem orkestra daha da coflmufl durumda... “fiu anlatt›¤›m sürecin her an›nda gözyafllar›m› zor tuttum. Kimi zaman da tutamad›m zaten!..” “Tam bir duygu patlamas› yafl›yoruz!..” ** Ara ara özetleyerek al›nt›lad›¤›m bu yaz›y› okurken son sat›rlarda ayn› 17
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
duygu patlamas›n› ben de yaflad›m. Faz›l Say, bir Türk müzisyen... Avrupa’n›n ortas›nda, Salzburg gibi her köflesine müzik sinmifl bir kentte, Anadolu’nun öz seslerini; türkülerimizin o renkli, o c›v›l c›v›l seslerini Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe’siyle iki bin üç yüz müzik severe tekrar tekrar dinleten ve 16 dakika ayakta ç›lg›nca alk›fllanan bir yetenek, bir deha; onurumuz!... Konserlerinde ruhunda yo¤urdu¤u o ilahi sesleri yaln›zca parmaklar›yla de¤il, benli¤inden kopup taflan bir coflkuyla tufllara yans›tan ve o coflkuyu
dinleyicilerine de duyumsatan bir müzisyen. Coflku onun karakteri. O coflku olmasa, Faz›l Say olmazd› ki!.. • ** Not: Köçekçeler, Anadolu ve Rumeli’nin dans etmeye elveriflli, k›vrak na¤meli halk türküleridir. Yukar›da sözü edilen “Köçekçe [köçekçeler]” Ulvi Cemal Erkin’in 1943’te karc›¤ar ve hicaz makamlar›ndaki eski köçekçelerden esinlenerek besteledi¤i bir orkestra süitidir. orhanvelidedeo¤lu@butundunya.com.tr
MÜZ‹K ÜZER‹NE ‹LK DÜfiÜNCELER Müzik üstüne ilk düflünceleri, MÖ 6. yüzy›lda biri eski Yunan'da, di¤eri eski Çin'de yaflam›fl olan Pythagoras ve takipçilerinde buluyoruz. KONFÜÇYÜS müzi¤i "tonlar›n bir verimi" diye tan›mlar. Ona göre "Müzik, gök ve toprak aras›nda bir ahenktir. Müzik gökten meydana gelir. ‹nsanla varl›k aras›nda müzik yoluyla ba¤ kurulur: Tonlar›n etik bir etkisi vard›r. Ahenkle oluflturulan müzik iyi ruhlar› yönetir, insan› etkileyen fena tonlar bozuk bir hava yarat›r. ‹yi tonlar insana tesir eder ve iyi bir hava yarat›r. Müzi¤in etkisi yaln›zca tek tek insanlarla s›n›rl› kalmaz, bütün toplumu, hükümetin yönetimini, tüm ülkeyi, ülkedeki iflleri de kapsar. Müzik bozulursa, tüm bu fleylerde bozukluk meydana gelir.” P‹SAGOR müzikteki uyumun tamam›yla say›ya dayand›¤›n›, tellerin ya da borunun uzunlu¤u ile onlardan ç›kan ses perdeleri aras›nda matematik bir ba¤›nt›n›n oldu¤unu bulgulayarak öne sürer. Bu buluflunu o, y›ld›zlar, günefl ve ay gibi gök cisimlerinin yeryüzüne uzakl›¤›na da uygulayarak evrenin uyumlu sesler veren bir birlik oluflturdu¤u kan›s›na var›r. Pisagorcular, müzikteki ahengin etkilerini de say›ya dayand›r›yordu. Yerinde kullan›ld›¤› takdirde müzi¤in sa¤l›¤a büyük yard›m› olaca¤›n› kabul ediyor; vücudun temizlenmesi için nas›l hekimlik sanat› araç ise, ruhun temizlenmesi için de müzi¤in araç oldu¤unu söylüyorlard›. 18
Bafll›¤› Uzun Kendisi K›sa Bir Hukuk Yaz›s›...
T
utuklama adaletin gerçekleflmesi amac›yla baflvurulan bir yöntemdir. Bir ceza de¤ildir.
Nas›l ceza olsun ki? Tutuklu, san›kt›r; yani suç iflleyip ifllemedi¤i saptanmam›fl insand›r. Çok a¤›r suç iflledi¤i yolunda kesin kan›tlar bulunuyorsa, kaçma olas›l›¤› varsa ya da d›flarda bulunmas› suç kan›tlar›n› yok etme tehlikesi do¤uruyorsa bir san›k tutuklanabilir. Ama bu nedenler ortada yoksa san›¤› tutuklamak kendisine peflin ve haks›z ceza uygulamak olur. San›k aklan›rsa ne olacakt›r? ** San›k tutuklanm›flt›r; davan›n aç›lmas›n› bekliyor; bir ay, üç ay, befl ay, on ay, on befl ay? Daha ne kadar bekleyecek?
San›¤›n bir avukat› var. Avukat, yarg›ç ve savc› ile birlikte yarg›lama üçgeninin bir köflesini oluflturur. Bu avukat tutuklan›r.
Tutuklama art›k tutuklama olmaktan ç›km›fl, ceza niteli¤ine dönüflmüfltür. E¤er, elde kesin kan›tlar varsa, bir davay› k›sa sürede açmak çok zor olmasa gerektir.
Tutuklanan avukat da kendisine avukat tutar. O avukat da tutuklan›r m›? San›¤›n avukat›n›n avukat›n› da tutuklama yoluna gitmek adaletin üç köflesinden birisini yok etmeye çal›flmakt›r ki anlam› pek a¤›rd›r. ** Hukuku hukuk d›fl›na ç›karak kullanmak, hukukun hukuklu¤unu çi¤nemektir. Kimseye böyle bir yöntemi uygulamak için f›rsat tan›mamal›; çünkü böyle yöntemler, her fleyden önce devletin “dirlik düzen” anlay›fl›na ters düfler; devlet yönetiminin ve yöneticilerinin zarar›na en büyük yat›r›m olur.
Davay› sürüncemede b›rakarak san›¤›n tutuklulu¤unu sürdürmek suçsuz insan› cezaland›rmak anlam›na gelmez mi?
(29 Mart 1982 tarihli yaz›s›) Cumhuriyet
‹lhan Selçuk
19
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Cüneyt Arcayürek’in 20- 08 - 2010 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›
Avc› Bulundu, Savc› da Bulunacak m›? Hanefi Avc›, toplumun kimi konulardaki gerçek bilgi açl›¤›n› bir ölçüde gideren “Haliç'te Yaflayan Simonlar, Dün Devlet, Bugün Cemaat” adl› kitab›ndas›k s›k flu tümceyi kullan›yor: “Bu da ayr› bir kitap olacak kadar önemli bir olayd›…”
A
Avc›'n›n bu de¤erlendirmesine gön-
derme yapmak gerekirse, kitab›n pek çok yerinde biz de, “bu da ayr› bir yaz› konusu olur” dedik. Genel bir de¤erlendirme ile bafllamak gerekirse… Avc›, kitab› samimi bir dille ve aç›k yüreklilikle kaleme alm›fl... Özellikle mesle¤inin ilk y›llar›ndaki sola bak›fl›, sola iliflkin düflünceleri o dönemin polis kadrolar›n›n nas›l yetifltirildi¤i konusunda ciddi fikirler veriyor. Bu ayr› yaz› konusu! Avc›'n›n yaflam çizgisi ayr›ca Türkiye'nin kendi içinde pek çok “Berlin duvar›” oldu¤unu, bunlardan biri y›k›lsa ötekinin infla edildi¤ini gösteriyor. Kitab›n özellikle ikinci bölümünde
20
adeta hayk›r›yor: Devlet ç›plak! *** 34 y›l boyunca Emniyet'in de¤i-flik katlar›nda görev yapan Avc›'n›n AKP iktidar›na bak›fl› daha özgeçmiflini anlat›rken netlefliyor: “2003 y›l›nda Emniyet Genel Müdürlü¤ü Kaçakç›l›k ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Baflkanl›¤›'na atand›. Burada yapt›¤› yolsuzluk operasyonlar› hofla gitmeyince 2005 y›l›nda geçici olarak, 2006 y›l›nda ise asaleten Edirne ‹l Emniyet Müdürlü¤ü'ne getirildi.” Kitab›n tart›fl›lan bölümü 397. sayfadan bafllayan “Cemaat”. Avc›, somut örneklerle, bazen isim vererek, bazen iddialar›n› do¤rulayacak kan›tlar›n ye-
rini göstererek devletin “ele geçirildi¤ini” söylüyor. Ancak ikinci bölümü iyi anlamak, neden-sonuç ba¤lant›s› kurmak için birinci bölümü de okumak, dikkate almak gerekiyor. Avc› iki bölümü flöyle ba¤lam›fl: “Bu kitab›n birinci bölümünde devlet kurumlar›n›n kof oldu¤unu, basit sorunlar› bile çözme yetene¤ine sahip olmad›¤›n› anlatmaya çal›flt›m. Bu bölümde ise bir cemaatin birkaç adam›n çal›flmas› sonucu her fleyin yerle bir oldu¤unu, koca devletin içten içe eridi¤ini, adalet ve güvenlik kurumlar›n›n adaletsiz ve güvensiz hale dönüfltü¤ünü, bu durumun fark›nda olan devlet görevlilerinin buna karfl› durmad›¤›n› anlatt›m. Bir grup koca bir devleti teslim ald›. Devlet içten içe çat›rd›yor, birileri yönetimi ele ald› ve kimse devlet gücünü kullanan bu kiflilere dur diyemiyor. Birkaç cemaat imam› devlet yetkilerini gasp etti. Bu nas›l bir devlet gelene¤idir?” Bu saptamay› yapan kifli, kendi deyimiyle “Emniyet'te teknik-elektronik istihbarat›n kurucusu!” Bir baflka deyiflle devletin pek çok fleyini bilen kifli. *** Avc›, halen Ergenekon davalar›na bakan özel yetkili mahkemeler için flunu söylüyor: “Özel yetkili mahkemelerin tüm hâkim ve savc›lar› emsali hâkim ve savc›larla de¤ifltirilmelidir, bu sa¤lanmadan cemaate muhalif olan hiç kimsenin özgürlü¤ü ve hayat› güvencede olamaz. Uzun süreden beri cemaat, sistemin hassasiyetini kullan›p son 5-6 y›l içersinde tavassutla her hâkim ve
savc› kararnamesinde özel yetkili mahkemelere belli oranda cemaate mensup hâkim ve savc›lar› yerlefltirmifltir.” Avc›'n›n adalet mekanizmas›na, polis-adliye iliflkilerine yönelik saptamalar› da ayr› birkaç yaz› konusu… Burada flu karfl›laflt›rmay› yapmadan geçemeyece¤im: Ergenekon'da kimli¤i belirsiz, geçmifli karanl›k, dosyalar› adi suçlarla kabar›k kiflilerin yazd›¤› bir mektup bile dava konusu olurken; uzun y›llar istihbarat›n bafl›nda bulunmufl bir polis müdürünün bu aç›klamalar› ne olacak?
Birkaç cemaat imam› devlet yetkilerini gasp etti. Bu nas›l bir devlet gelene¤idir? Avc›, devlet bir cemaat taraf›ndan ele geçirildi, kadrolar tutuldu diyor ama; Mustafa Balbay Ergenekon iddianamesinde (sayfa 985-986) Cumhurbaflkan› Ahmet Necdet Sezer'le kadrolaflmalar› görüflmekle suçlan›yor. Kendisine cumhurbaflkanl›¤› önerisini getiren Ecevit'e bile eyvallah› olmam›fl Sezer, Balbay'la kadrolaflma konuflacak! Hiçbir belgesi olmayan bu suçlama bile iddianame konusu olurken Avc›'n›n isim ve kan›t yeri göstererek yapt›¤› aç›klamalar ne olacak? Gerçe¤i ortaya koyan bir Avc› ç›kt›... Acaba gere¤ini yapan bir savc› ç›kacak m›? • 21
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Süheyl Batum’un 17- 09 - 2010 ve 20- 09- 2010 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›lar›
Referandum ve meflru olmayan halk oylamas› Halkoylamas›n›n sonucu ortaya ç›kt›. Yüzde 42 “hay›r” oyunun içinde ne kadar› CHP’nin oyu ya da CHP baflar›l› m›, baflar›s›z m›; nerede baflar›l›, nerede baflar›s›z, bunlar›n hepsi de¤erlendirilecek. Ayr›ca, evet, halk karar›n› verdi. Ancak yine de bir fleyi söylemek, bence zorunlu. 12 Eylül halkoylamas›, kesinlikle bir referandum de¤ildi. E¤er referandum niyetine yap›lm›fl bir oylama idiyse de, kesinlikle “gayrimeflru bir referandum” idi. Tek bir kifli bile, bunun tersini söyleyemez. Baflbakan bunu bilmeyebilir, do¤ruyu söylemeyebilir, birileri inand›rm›fl olabilir. Sözüm ona liberal ayd›nlar yani yandafl ayd›nlar(!) ve gazeteciler(!) yalan söyleyebilirler. Ama yine de 12 Eylül günü yap›lan oylamaya benzer tek bir örnek bile gösteremezler. Demokratik ülkelerde bunun gibi yap›lm›fl olan bir tek örnek yoktur. 22
Olamaz da! Neden mi? Referandum, belirli yol
ayr›mlar›nda, önemli kararlar›n al›nmas› durumunda, halka ne düflündü¤ünü, ne istedi¤ini sormak, do¤rudan karar›n› vermesini sa¤lamak içinkullan›lan bir yöntemdir. Örne¤in“anayasa yap›l›rken” ya da “AB’ye girelim mi” gibi önemli konularda. Böylece halk, Meclis arac›l›¤› ile de¤il, temsili organlar arac›l›¤› ile de¤il, do¤rudan do¤ruya karar›n› vermektedir. ‹flte bu nedenle referandum, çok demokratik bir yöntemdir. Ancak demokratik ülkelerin
tümünde, referandum uygulamas›na her zaman rastlanmaz. Neden mi? Çünkü bazen referandum yöntemi öyle bir kullan›l›r ki, demokratik bir yöntem derken, bir bakm›fls›n›z, dünyan›n en antidemokratik usulü oluvermifl. Ve “halk do¤rudan karar veriyor zannederken, kötü niyetli bir iktidar kendi diktatörlü¤ünü kurmak için yararlan›vermifl”.
olursa olsun. E¤er tam tersi geçerli ise yani “dört noktada da, bu halkoylamas›, demokratik usullere ve ço¤ulculuk anlay›fl›na uygun de¤il ise”,kim ne derse desin, ya “bir referandum de¤ildir” ya da“gayrimeflru bir referandumdur”. Ve bu dört noktan›n tümünün de, birbirine ba¤l› unsurlar oldu¤unu unutmamak gerekir. Yani bu dört noktan›n bir tanesi bile “yanl›fl” ise ya da “özellikle kötü kullan›lm›fl” ise,
Örne¤in bir bakars›n›z, bir
diktatör, kendi mutlak iktidar›n› kurmak ve devam ettirmek için, ya da kendi istedi¤i ya da kendi iktidar› için zorunlu gördü¤ü bir karar› ya da kural› kabul ettirmek için, referandum görüntüsü alt›nda “tamamen demokrasi karfl›t› bir uygulamaya” baflvurur. Hem de“referandum yap›yorum” deyip halk› kand›r›rken. Aynen “bu oylamada”oldu¤u gibi... Pekiyi, bir halkoylamas›n›n “demokratik olup olmad›¤›n›” yani “gerçek bir referandum” olup olmad›¤›n› nas›l anlayabiliriz? Çok basit! Dört noktaya bakar›z. 1) Amac›na, 2) Haz›rlan›fl usulüne, 3) Uygulan›fl biçimine ve 4) ‹çeri¤ine. Yani bir referandum mu yap›l›yor, bu dört noktaya dikkat edersiniz. Hangi ülkede uygulan›yor olursa olsun. E¤er bu “dört noktada da, demokrasiye, ço¤ulculu¤a uygun bir anlay›fl geçerli ise”, bu bir referandumdur. Ve kesinlikle demokratik bir yöntemdir. Sonucu ne
Bazen referandum yöntemi öyle bir kullan›l›r ki, demokratik bir yöntem derken, bir bakm›fls›n›z, dünyan›n en antidemokratik usulü oluvermifl. bu uygulamadan demokratik bir referandum ç›kartmak mümkün de¤ildir. Bu dört unsuru k›saca bir gözden
geçirelim! ‹lk önce amac›na bakal›m. Bir referandumda, “amaç, gerçekten de sadece halk›n karar›n› sormakt›r”. Bu nedenle devlet örgütü, kesinlikle oylaman›n bir taraf› de¤ildir. Yani örne¤in “AB’ye girelim mi” tart›flmas›n›n bir taraf›nda devlet yer 23
BD EK‹M 2010
almamal›d›r. Ayn› fley, anayasa yap›m› için de geçerlidir. Di¤er tüm referandum konular› için de. ‹ktidar partisi, siyasal parti olarak yer al›r, ama Devlet örgütü asla. Devlet gücü asla. Gayrimeflru bir referandumda ise, görüntü ne olursa olsun, amaç, gerçekte iktidar›n kendi istedi¤ini
Gayrimeflru bir referandumda ise, görüntü ne olursa olsun, amaç, gerçekte iktidar›n kendi istedi¤ini halka onaylatmakt›r. Böylece kendi iktidar›na ya da karar›na görünüflte demokratik bir meflruluk kazand›rmakt›r. halka onaylatmakt›r. Böylece kendi iktidar›na ya da karar›na görünüflte demokratik bir meflruluk kazand›rmakt›r. Aynen bizdekinde oldu¤u gibi. 12 Eylül oylamas›nda oldu¤u gibi. Ve bu nedenle de, bu durumda, Devlet, do¤rudan do¤ruya oylaman›n bir taraf› olur. Ve karar›n kendi istedi¤i 24
BD EK‹M 2010
yönde ç›kmas› için, elinden gelen her fleyi yapar. Aynen 12 Eylül’deki uygulamada oldu¤u gibi. Devlet televizyonu TRT’ler, Baflbakan, bakanlar, yalanc› törenler, Emniyet, valiler, kaymakamlar, FakFuk Fon, K›z›lay, çevre teflkilat›. Aynen bizde oldu¤u gibi. Üstelik gerçek amaç farkl› oldu¤u için, dünyan›n en ahlaks›z uygulamas› haline dönüflür. Çünkü demokrasi d›fl› bir uygulamay›“ne yapal›m halk böyle istedi, halk karar verdi”ye dönüfltürür. Aynen bizdekinde oldu¤u gibi. 12 Eylül oylamas›nda oldu¤u gibi. ***
Birinci unsurdan söz etmifltim.
oyunun da¤›l›m›n› afla¤› yukar› biliyoruz. CHP de biliyor. Bizler bu yüzde 42 oyun, hiç de az olmad›¤›n› da biliyoruz. MHP’nin yüzde 16 oyunun en az›ndan 10 – 11’inin neden “evet” verdi¤ini, neden“evet”e kayd›¤›n› da biliyoruz. Hepsini tart›flaca¤›z da...
Halkoylamas›n›n referandum olup olmad›¤›n› belirleyen ikinci nokta ise haz›rlan›fl usulüdür. Baflta ne demifltik? “Referandum, belirli yol ayr›mlar›nda, önemli kararlar›n al›nmas› durumunda, halka ne düflündü¤ünü, ne istedi¤ini sormak, do¤rudan karar›n› vermesini sa¤lamak için kullan›lan bir yöntemdir”. Böylece halk, Meclis arac›l›¤› ile de¤il, temsili organlar arac›l›¤› ile de¤il, do¤rudan do¤ruya karar›n› vermifl olur. Oysa 12 Eylül oylamas›na bak›n. Tamam› birbirinden farkl› 26 soru. Bir tarafta yarg›, di¤er tarafta sözde haklar. Ve tümüne tek yan›t. Aynen 12 Eylül 1982 referandumunda yap›ld›¤› gibi; hem anayasan›n, hem Kenan Evren’in oyland›¤› gibi. O zaman da halk›n neye oy verdi¤i bilinmemiflti. Aralar›ndaki tek fark, o dönem halk›n yüzde 92 si “evet” demiflti, bugün yüzde 58’i “evet” dedi. Ve neye dedi¤i bilinmeden. Neye verdi¤ini bilme olana¤› olmadan.
Ama her fleyin bafl›nda da 12 Eylül
Referandumu “taklidinden,
halkoylamas›n›n bir referandum olmad›¤›n›, e¤er referandum oldu¤unda ›srar edenler varsa da bunun “gayrimeflru bir referandum”uygulamas› oldu¤unu da biliyoruz. Neden mi? Gerçek bir referandumu, gayrimeflru bir referandum taklidinden ay›ran 4 nokta oldu¤unu söylemifltim;amac›, haz›rlan›fl biçimi, uygulama biçimi ve içeri¤i.
demokratik görünümlü ahlaks›z uygulamadan”ay›ran üçüncü fark ise uygulanma biçimidir. Yani “halktan bir konuda karar vermesi isteniyor” ya, iflte bunun için, gerçek referandumlarda, her iki tarafa da “eflit olanaklar” verilir. Eflit süre verilir. Eflitlik tan›n›r. Hem de her alanda, halk›n bilgilendirilmesialan›nda da propaganda konusunda da. Böylece halk önce “evet”i dinler,
Ço¤umuz, yüzde 42 “hay›r”
sonra“hay›r”›. Tam olarak anlamayabilir. Anlamad› m›? Bir daha dinler, bir daha dinler, yine dinler. Eflit sürede ve eflit olanaklarla dinler. Ve bilgilenir. Ve bir karara var›r. ‹flte bu karar do¤rudur.“Neden öyle karar verdin?” diye soramazs›n›z da. Bunu sormaya hakk›n›z yoktur. ‹flte bu nedenle bu“eflitli¤in korunmas›n›” da tüm hukuksal ve siyasal kurumlar da hatta medya da sa¤lamakla yükümlüdür. Ama en çok devlet bu eflitli¤i korur. Ve zaten gerçek bir demokrasiyi, bask›c› devletten ay›ran en önemli fark da budur. Ve gerçek referandumu, sahte referandumdan, gayrimeflru oylamadan ay›ran en önemli fark da budur. fiimdi bir de 12 Eylül 2010 oylamas›na bir daha bak›n. O gerçek referandumu, sahtesinden ay›ran“eflitlik kural›” nas›l ifllemifl, bir bakal›m. Televizyon yay›nlar›na bakal›m. Acaba her gece en az›ndan bir kanalda, hem de b›rak›n yandafl kanallar›, tümünde, bir Bakan ya da Baflbakan ç›k›p tek tarafl› beyin y›kam›fl m›, y›kamam›fl m›? Önemli bir haber kanal›n›n yöneticisi, iki kez Baflbakan’›, üç kez de Bakanlar› ç›kartt›¤› için, kendi içlerinden bir arkadafllar›, “bu kadar› ay›p” deyip, CHP liderini ç›kartm›fl m›, ç›kartmam›fl m›? Hem de aç›kça itiraf ederek. Medyas› böyle de acaba devletin tüm kurumlar›, TRT’si, valileri, kaymakamlar›, emniyet müdürleri, tüm kurumlar›, RTÜK’ü nas›lm›fl 25
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Haydi Lagendijk’i bofl verin. Ama Ria Oojmen’e bir sorun bakal›m. Demokratik ülkelerin bir tekinde, böyle eflit olmayan bir referandum göstersin bakal›m. Tek bir örnek. Bir tanecik. Sonra geri kalan› konufluruz. Demokrasiyi de konufluruz, hukuk devletini de. acaba? Do¤rudan taraf tutmufllar m›, tutmam›fllar m›? Sürüyle örne¤i görülmüfl mü, görülmemifl mi? Valiler, kaymakamlar, emniyet müdürleri, pankart bekçili¤i yapm›fl m›, yapmam›fl m›? Eskiflehir Valisi, tüm memurlar›, Baflbakan’›n mitingine zorla göndermifl mi, göndermemifl mi? Ankara Belediyesi 50.000 kiflilik iftar verip, Baflbakan kat›l›p, da¤›t›lan yemeklerim üstünde “evet” 26
yazd›r›lm›fl m›, yazd›r›lmam›fl m›? Hem de yasak oldu¤unu bile bile! Eyüp Savc›s› bile, televizyonda tek tarafl› propaganda yapm›fl m›, yapmam›fl m›? Tüm bunlar› düzeltmekle yükümlü, “halkoylamas›n›n, gerçek bir referandum olmas›n› sa¤lamakla, dürüstlü¤ü, eflitli¤i korumakla” yetkili Yüksek Seçim Kurulu, nedenini bilemem korku mu, boflvermifllik mi ama yasan›n aç›kça ihlal edildi¤ini görerek, bile bile, tüm bu olanlar› görmezden gelmifl mi, gelmemifl mi? Ve yetkisini kullan›r gibi yapm›fl m›, yapmam›fl m›? Dedi¤im gibi her fleyi tart›flaca¤›z. Ama her fleyden önce, bu oylaman›n “gerçek bir referandum” olmad›¤›n› bilelim bir kere. Ve gelin baz›lar›na soral›m ve yan›t isteyelim. AB temsilcilerinden baz›lar›, örne¤in Lagendijk ya da Ria Oojmen, uygulamay› çok be¤enmifller ya! Haydi Lagendijk’i bofl verin. Ama Ria Oojmen’e bir sorun bakal›m. Demokratik ülkelerin bir tekinde, böyle eflit olmayan bir referandum göstersin bakal›m.
Tek bir örnek. Bir tanecik. Sonra geri kalan› konufluruz. Demokrasiyi de konufluruz, hukuk devletini de. • Adaletin olmad›¤› yerde ahlaktan bahsedilemez. Eflatun
Erdal Atabek’in 13- 08 - 2010 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›s›
2000’li Y›llarda Ö¤renme Yetersizli¤i... “Ö¤renme yetersizli¤i” temel sorunumuzdur. Bu sorun bir hastal›ktan kaynaklanm›yor. Zihinsel tembellik, düflünmeyi ö¤renmemifl olmak, kal›pyarg›lar al›flkanl›¤›, sorumluluk almay› sevmemek bir araya gelince ortaya ç›k›yor.
B
ugün 13 Eylül 2010
Pazartesi. Referandum yap›ld› ve sonuçlar al›nd›. Bu yaz›y› sonuçlar› bilmeden, cumartesi sabah› yaz›yorum. ‹ki seçenekten birisi kazanm›fl olacak: Evet ya da Hay›r. Her iki sonuç da kendi yandafllar›na “ö¤retecek mi”. Kan›m, ne yaz›k ki olumsuz olacak. E¤er “evet” kazan›rsa, siyasal iktidar, yapt›¤› her fleyin onayland›¤› yan›lg›s›na düflecek ve durumu kavrayamayacak.
“Evet” kazan›rsa, “Hay›r” diyenler de “durumun art›k umutsuz oldu¤u” yan›lg›s›na düflecek. E¤er “Hay›r” kazan›rsa, siyasal iktidar ve yandafllar› tutumlar›n› daha da önyarg›l› sürdürmeye çal›flacaklar. “Hay›r”› kazananlar ise kendilerini art›k iktidara gelmifl sanacaklar ki bu da yan›lg›lar›n en büyü¤ü olacak. Çünkü, toplumdaki “ö¤renme yetersizli¤i” sadece bir kesimin sorunu de¤il, bütün toplumun ortak sorunu. Ö¤renme yetersizli¤i. Kendi yetersizli¤ini fark etmeyen yanl›fl bir özgüven. 27
BD EK‹M 2010
Duruma nesnel Baflkalar›n›n hakk› m›? bakamamaktan Beni kim düflünüyor ki? kaynaklanan bir körlük. Namussuzluk mu? Önyarg›lara kap›lmaya haz›r bir zihinsel Kim yapm›yor ki? tembellik. Sorumsuzluk mu? Her fleyde baflkas›n› Neden hep benim suçlamaya haz›r bir sorumluluk almama derdim olsun ki? hastal›¤›. Yalanc›l›k m›? Kendi ç›kar›n› kollamaya Herkesin yalan söyledi¤i dönük bir kurnaz ç›karc›l›k. ‹flte bu durum bütün yerde mi soruyorsun? toplumsal geliflmemizi Sahtekârl›k m›? baltal›yor. Gemisini kurtaran fiu s›navlardaki kopya rezaletine bak›n›z. kaptan devrinde mi? Bu durumu göreceksiniz. Geriye ne kal›yor o zaman? Uzun vadeli çal›flma Namuslunun aptall›¤›... yerine k›sa vadeli kurnazl›k. Baflkalar›n›n hakk› m›? Beni kim Ama toplum bu baflar›y› anlamaktan düflünüyor ki? çok zafer sevincini yaflamay› ye¤liyor. Namussuzluk mu? Kim yapm›yor ki? Kazan›rsak “yaflas›n”, kaybedersek Sorumsuzluk mu? Neden hep benim “kahrolsun” aras›nda bir gelgit. derdim olsun ki? Ne nas›l kazand›¤›n› biliyorsun, ne Yalanc›l›k m›? Herkesin yalan neden kaybetti¤ini anl›yorsun. söyledi¤i yerde mi soruyorsun? Coflku ile kahrolma aras›nda yaflanan Sahtekârl›k m›? Gemisini kurtaran olaylar. kaptan devrinde mi? Ö¤renme yetersizli¤i. Geriye ne kal›yor o zaman? Ya “aslanlar kabar›fl›” ya “b›rak Namuslunun aptall›¤›. bunlar›” çöküflü. Hile yapmayan›n kay›plar›. Ak›ldan uzak duygusal çalkant›lar. Baflkas›n› düflünenin sefaleti. Sporun böyle. Ö¤renme yetersizli¤i. E¤itimin böyle. Ö¤renmeyi ö¤rendi¤imiz zaman Politikan böyle. nelerin yap›labilece¤ini ise Ulusal Sa¤l›¤›n böyle. Basketbol tak›m›m›z ortaya koyuyor. Sonu ne mi olacak? Ak›ll› savunma, h›zl› hücum, rakibe Onu da görece¤iz. göre strateji ve taktik. Ö¤renmenin bedeli var. Koçlar› baflar›l›, tak›m baflar›l›. Ödeyecek ve ö¤reneceksin... • 28
BD EK‹M 2010
Ali Sirmen’in 19 Eylül 2010 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›s›
Gel de Yazma Ali Bey’den ‘Bak Bunu Yaz Ali!’ye Mesle¤e , 45 y›l önce Akflam gazetesinde bafllad›m. O zamanlar köflesinde bir efli daha olmayan Cemal Nadir’in çizdi¤i Amca Bey karikatürü de bulunan tabela çak›l›, Cemal Nadir Sokak’ta küçük ahflap bir köflkte, pestenkerani bir rotatatifte bas›l›rd› gazete.
H
Her akflam bask› bafllad›¤›nda, bu
köhne makine önce aks›r›p t›ks›racak, sonra kuvvetlice öksürüp da¤›lacak san›r, filmlerde gördü¤üm, büyük tirajl› Amerikan gazetelerinin rotatiflerini k›skan›rd›m. Ama bizim emektar rotatif, o¤lum Devrim için bir teknoloji harikas› olman›n da ötesinde, sanki bir mucize gibiydi. Gazeteye her götürdü¤ümde (biraz da makineyi görmek için gelirdi) merdivenlerin bafl›ndaki cam›n önünde durur, uzun uzun makineyi seyrederdi, hele bask› bafllam›flsa, keyfine diyecek olmazd›. O ilk y›llarda, benim de en sevdi¤im,
etkilendi¤im ise taze bas›lm›fl akflam bask›lar›n› kollar›n›n alt›na s›k›flt›r›p, çeflitli semtlerde satan çocuklard›. O zamanlar “müvezzii” denen seyyar sat›c› çocuklar, “Yaz›yooor, yaz›yoor, Akflam gazetesi, kar›s›n› do¤rayan marangozu yaz›yooor!..” diye ba¤›rarak sokaklarda gazete satarlard›. Bu çocuklar, gazetenin bas›m saatinde gelirler, eski kona¤›n kap›s›nda, giriflinde toplan›rlar, gazeteleri beklerlerdi. O, tuttu¤unda kara mürekkebi eline bulaflan makineden yeni ç›kt›¤› için s›cak, taze pide gibi hofl kokusu 29
BD EK‹M 2010
olan gazetelerin kokusuna bay›l›rd›m. *** Çocuklar, gazete önünde toplan-
maya bafllad›¤›nda, biz yazarlar, muhabirler, sekreterler, ç›k›fl vaktimiz geldi¤inden, g›c›rdayan ahflap merdivenlerden inerken genellikle birbirimizle konuflur, ya bir maç› anlat›r, ya bir olay› tart›fl›r ya da bir d›fl politika konusunu yorumlar, onlar›n fark›na bile varmazd›k. 1971 y›l› falan olmal›yd›, bir gün çocuklar, bütün gerçekli¤iyle gözüme çarp›verdi. O¤lum Devrim’den bir bilemedin iki yafl falan büyüktüler ve umutla gazete bekliyorlard›. Gazete bizim gibi onlar›n da ekmek paras›yd›. Ama onlar ne mihnetle kaç kurufl kazan›yorlard› ve hayata çocukluklar›n› yaflamadan bafll›yorlard›… O günlerin unutamad›¤›m tiplerinden biri de “Gel de Yazma Ali Bey”di. “Gel de Yazma Ali Bey” cüceden biraz uzunca, kavruk kalm›fl, getir götür ifllerine bakan bir emektard›; eskili¤inden dolay›, kendisinden pek iri yar› olmayan Malik Yolaç’›n fiyakal› eski paltosunu giyerdi. Bir de nereden alm›flsa bir sar› bas›n kart› edinmiflti. Anlat›ld›¤›nda göre otobüse veya tramvaya bindi¤inde (o zamanlar ço¤unluk bunlarla yolculuk ederdi) kalantor paltosuyla, bilet soran biletçiye “bas›n” diye herkesin dikkatini çekecek flekilde yan›t verir, sonra da büyük gazeteci edas›yla, 30
BD EK‹M 2010
söylenerek, aksakl›klar› elefltirir ve her defas›nda mutlaka flöyle bitirirdi: ”Bir de hep yaz›yorsun, yazma diyorlar. Bunlar olurken yaz›lmaz m›? Gel de yazma!” Bu yüzden ad› “Gel de Yazma Ali Bey”e ç›km›flt›. ***
O
O dönem bir aral›k Akflam’da çal›flm›fl olan Melih Cevdet Anday, yaz›n›m›z›n önemli yap›tlar›ndan biri olan “Gizli Emir”de, gazeteden tan›d›¤› “Gel de Yazma Ali Bey”i öyküsü ile birlikte, romana dahil etmiflti. Evet, gazetecili¤e bafllang›ç y›llar›m›n renkli simalar›ndan biriydi “Gel de Yazma Ali Bey”… Aradan k›rk küsur y›l geçti, “Gel de Yazma Ali Bey” maziye kar›flt›. Art›k Ali Bey deyince akl›ma, eflim Mine’nin s›k s›k, “Bak bunu mutlaka yaz Ali!” diye uyard›¤› ben geliyorum. Gazete yazarlar›n›n ço¤unun yazg›s› bu galiba, efli dostu, çolu¤u çocu¤u soruyor hep: ”Bunu neden yazm›yorsun? fiunu yazsana! Bak bunu mutlaka yaz! Do¤rusu bunlar› flikâyet için anlatm›yorum. Nihayet onlar da kamuoyu, okuyucu; bizim iflte de “müflteri velinimet” oldu¤una göre, okurun iste¤ine uyacaks›n. O da hep kendi düflüncesini, öfkesini, temennisini dile getirmeni istiyor. Televizyon programlar›na kat›ld›ktan sonra eve döndü¤ümde Mine’nin tepkilerini ölçerdim, hep “nas›ld›?” diye.
Kimi zaman iyi, nadiren çok iyi, der, genelde de dudak büker. O ahvalde dudak bükmekle yetinmez, bir de söylenir: ”fiunu eksik söyledin! Bilmem kime cevap vermedin! O öyle mi söylenir! Bunu niye anlatmad›n?” Sonunda anlad›m ki, Mine’nin ölçüsü, kendi istediklerini söylemifl
olup olmamam. Art›k programda iyiydin
dendi¤inde fazla kas›lm›yorum. Kendi kendime flunu m›r›ldan›yorum yaln›zca: ”Fazla böbürlenme “Bunu mutlaka yaz Ali Bey”! ‹yi konufltu¤un için de¤il, istediklerini söyledi¤in için be¤eniyorlar. •
NE DE⁄‹fiM‹fi DERS‹N‹Z? Afla¤›daki cümleler, Yakup Kadri Karaosmano¤lu'nun 1932 y›l›nda yazd›¤› "Yaban" Roman›'ndan al›nt›d›r. (‹letiflim yay›nlar› syf:135,136,137)
lin,milli ba¤›ms›zl›k sembolünün yolu kaç defa oturdu¤u flehrin etraf› isyan silahlar›yla çevrildi. … Bunun nedeni, Türk ayd›n›, gene
“Bu ülkede, temiz yürekli, duygulu
ve candan insanlar vard›. Zenginin kap›s› fakire aç›k ve gurbet yollar›, sonunda mutlaka bir s›cak yurda ulafl›kt›. Orada bütün kad›nlar ana, bütün k›zlar kardefl ve bütün çocuklar evlatt›. Oran›n tafl› arkadafl, yoksullu¤un derecesi bence malumdu…. fiimdi ne görüyorum? Anadolu... Düflmana ak›l ö¤reten müftülerin, düflmana yol gösteren köy a¤alar›n›n, her gelen gas›pla bir olup komflusunun mal›n› talan eden kasaba eflraf›n›n, asker kaça¤›n› koynunda saklayan zinac› kad›nlar›n,firengiden burnu çökmüfl sahte sofular›n, cami avlusunda o¤lan kovalayan softalar›n türedi¤i yer buras›d›r. Burada, b›y›klar›n› makasla k›rpt› diye nice fikir ve ümit dolu Türk gencinin kafas› tafl alt›nda ezildi. Burada, yüzü düflmana dönük, nice vatan mücahitleri savunduklar› kimselerin eliyle arkadan vuruldu. Burada milli timsa-
sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yapt›n? Y›llarca,yüzy›llarca onun kan›n› emdikten ve onu bir posa halinde kat› toprak üstüne att›ktan sonra,flimdi de gelip ondan tiksinmek hakk›n› kendinde buluyorsun. Anadolu halk›n›n bir ruhu vard›, nüfuz edemedin. Bir kafas› vard›; ayd›nlatamad›n. Bir vücudu vard›; besleyemedin. Üstünde yaflad›¤› bir toprak vard›! ‹flletemedin. Onu hayvani duygular›n, cehaletin, yoksullu¤un ve k›tl›¤›n elinde b›rakt›n. O, kat› toprakla kuru gö¤ün aras›nda bir yabani ot gibi bitti. fiimdi elinde orak,buraya hasada gelmiflsin. Ne ektin ki, ne biçeceksin? Bu ›s›rganlar›, bu kuru dikenleri mi? Tabii ayaklar›na batacak. ‹flte her yan›n yar›lm›fl bir halde kan›yor ve sen, ac›dan yüzünü buruflturuyorsun. Öfkeden yumruklar›n› s›k›yorsun. Sana ›st›rap veren bu fley,senin kendi eserindir, senin kendi eserindir...” • 31
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
bu hareketle, Kürtlere hak ve özgürlük verilece¤i dillendirilmifltir.
Aç›l›m Sanc›lar›
Ancak, ülkemizde Kürt kökenli va-
tandafllar›m›z›n elde edemedi¤i bir hakk›n ve sahip olamad›¤› bir özgürlü¤ün bulunmad›¤› gerçe¤i nedense göz ard› edilmifltir. Zira, Kürt kökenli vatandafllar›m›zdan hangisi kutsal askerlik görevinden mahrum b›rak›lm›fl, hangisi hak etti¤i takdirde general rütbesine dahi yükseltilmemifl ve hangisinin milletvekili, bakan, meclis ve senato baflkan›, hatta cumhurbaflkan› olmas› engellenmifl, hangisinin kamu görevlerinde ve yarg›da en üst görevlere gelmesinin önüne geçilmifl ve de hangi birinin büyük çapta sanayici, tüccar ve akla gelebilen herhangi bir ifl sahibi olmas›na imkân sa¤lanmam›flt›r. Ayr›ca, hangi Kürt veya sair etnik kökenli vatandafl›m›z; seyahat etme, ana dili ile konuflma, yazma ve çizme gibi her Türk vatandafl›n›n sahip oldu¤u özgürlüklerden yoksun b›rak›lm›flt›r.
mak görevini yerine getiren vatandafl kardeflini ac›madan katleden bir insan›, devletini koruyan insanla bir tutman›n, hiçbir kabul edilebilir yan› yoktur. Ekonomik nedenlerle da¤a ç›kt›¤›
söylenerek mazur görülmek istenilen kanl› teröristlerin, iflledikleri suçlar›n›n cezas›n› çekmeden masum gösterilmeye çal›fl›lmas›, hiçbir hukuk ilkesiyle ba¤daflt›r›lamaz. O zaman, Karadeniz’in iflsiz ve yoksul yi¤it gencinin ve Orta Anadolu’da yaflam›n› sürdürmek için kendi iste¤iyle organ›n› satan fedakar vatandafl›m›z›n eline silah al›p devletine karfl› suç ifllemek üzere da¤a ç›kmas› m› gerekir. Do¤u ve Güneydo¤u’daki iflsizlik ve yoksullu¤un, ülkemizin bir çok köflesinde mevcut oldu¤u bir vak›ad›r. Ancak, ülkesini seven hiçbir vatandafl›m›z›n, var olan hak ve özgürlükten yoksun oldu¤unu ileri sürerek, devletine karfl› isyan etmesi asla düflünülemez. Ortaya konulan bu tablo; var olan
Yazan: fiER‹F ERCAN
B
ilindi¤i gibi, son zamanlarda
Hükümet bir aç›l›m süreci bafllatm›fl oldu. Önceleri “Kürt Aç›l›m›”, sonra “Milli Birlik Aç›l›m›”, daha sonra da “Demokratik Aç›l›m” ad› verilen ve bugüne kadar içeri¤i tam olarak ortaya konulamam›fl ve bir ucundan bafllan›ld›¤›nda da, beklenmeyen sahnelerin yaflanmas›n› ve ülkemizde kargaflaya yol açacak hakl› tepkilere neden ol-
32
mufl, söz konusu siyasi aktivite, gerçekten ne oldu¤unu tam anlat›lamam›fl ya da huzur getirece¤i söylendi¤i halde, huzursuzluk yaratm›fl bir macera olarak göndemde yerini alm›flt›r. Hükümet taraf›ndan PKK terörü-
nün sona erdirilmesi ve art›k analar›n a¤lamas›n›n önüne geçilmesi amac›na yönelik oldu¤u ileri sürülen ve nihayet “Kürt Aç›l›m›” oldu¤u ifade edilen
Öte yandan, PKK terörü kastedile-
rek “Analar art›k a¤lamas›n” sözlerinin çarp›t›ld›¤› da görülmektedir. Bu söylemle nedense, devletine karfl› suç iflleyen eflk›ya ile devletini korumak için can›n› veren aziz flehitlerimizin, organlar›ndan yaflam boyu mahrum b›rak›lan kahraman gazilerimizin analar› bir tutulmak istenilmifltir. Oysa, devletine karfl› suç ifllemek için kand›r›larak veya kendi iste¤i ile da¤a ç›kan ve do¤up büyüdü¤ü bu ülkenin bir evlad› olarak, yine devletini koru-
hak ve özgürlüklerin yoklu¤u bahane edilerek da¤a ç›kan PKK’l›lardan, Kandil Da¤› ile Mahmur Kamp›’ndan gelen 34 kiflilik kafilenin, Habur S›n›r Kap›s›’nda yüzlerce PKK bayra¤›n›n dalgalanmas›na göz yuman Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden kiflilerce karfl›lanmas›; zafer kazanm›fl kahramanlar havas›nda PKK üniformas›yla zafer iflareti yapan, dünyan›n en kanl› terör örgütü üyelerinin, seyyar yarg› huzurunda güya yarg›lan›p “suçsuzsunuz ve serbetsiniz” diyerek der33
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
ve bas›n toplant›lar›nda alenen PKK’n›n propagandas›n› yapmalar›, milli his ve heyecan dolu, “Ben de bu Ülkenin bir evlad›y›m” diyen tüm vatandafllar›m›z›n vicdanlar›nda derin bir yara açm›fl ve farkl› tepkilerine neden olmufl ve de sonunda, bu olaylara göz yuman Hükümetimizin dahi keyfini kahal sal›verilmeleri; bu kiflilerin “Biz PKK’l›y›z, piflmanl›k talebimizde yok. Say›n Öcalan’›n emriyle bar›fl gönüllüsü olarak geldik. Baflbakan’a mektup
Bütün bunlar›n d›fl›nda, Türkiye-Ermenistan milli futbol maç› vesilesiyle Azeri Kardefllerimizin, kendi bayraklar›n› açmas›n› engeleyen AKP’nin Habur S›n›r Kap›s›’nda eli kanl› PKK’n›n bayraklar›na göz yummas› fleklindeki çifte standart, ülkesini seven tüm vatandafllar›m›z› üzmüfl ve düflündürmüfltür. getirdik. Türkiye Cumhuriyeti’nden taleplerimiz var” diyerek pervas›zca davran›fllar› ve de düflüncelerinin temsilcileri olan siyasilerce ve de bilinçsiz yandafllar›yla, adeta “Vatan kurtaran aslan” gibi il ve ilçelerde dolaflt›r›l›p teflhir edilmeleri ve tertiplenen miting 34
ç›rm›flt›r. Nitekim, flehitlerimizin analar› ve
gazilerimiz, bu hazin tablo karfl›s›nda göz yafllar›yla duygular›n› dile getirmek mecburiyetinde b›rak›lm›fllar, hatta baz› flehit yak›nlar› ve gazilerimiz, Türk Silahl› Kuvvetleri’nce kendilerine lây›k gördükleri övünç madalyalar›n› istemeyerek de olsa yere atmak hezeyan›na kap›lm›fllard›r. Ancak, aziz flehitlerimizin yak›nlar›na ve kahraman gazilerimize buruk yüreklerinin önleyemedikleri bir davran›fl olarak yere att›klar›, kahramanl›klar›n›n sembolü olan bu onur niflanlar›n›, kendilerine Hükümet taraf›ndan degil, Devlet taraf›ndan verildi¤ini düflünmelerini ve bir daha böyle bir hataya düflmemeleri gerekti¤ini hat›rlatmak isterim. Bütün bunlar›n d›fl›nda, Türkiye-
Ermenistan milli futbol maç› vesilesiyle Azeri Kardefllerimizin, kendi bayraklar›n› açmas›n› engeleyen AKP’nin Habur S›n›r Kap›s›’nda eli kanl› PKK’n›n bayraklar›na göz yummas› fleklindeki çifte standart, ülkesini se-
ven tüm vatandafllar›m›z› üzmüfl ve düflündürmüfltür. Nitekim bu duyarl›l›k, bir misilleme olarak Azeri Kardefllerimizce, Azerbaycan’daki flehitliklerimizde dalgalanan flanl› bayraklar›m›z›n gönderlerinden indirilmesine yol açm›flt›r. Ne var ki, tepkilerinde hakl› olsalar da Azeri Kardefllerimizin bilmesi ve unutmamas› gereken çok önemli bir husus, flu olmal›d›r: Her fleyden önce, gönderlerinden indirilen bayraklar AKP Hükümetinin bayraklar› degil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bayraklar›d›r. Ayr›ca, Azerbaycan’›n Milli Önderi Mehmet Emin Resulzade’nin milli düstur olarak ifade etti¤i çok önemli bir sözünü de unutmamal›d›rlar. Zira, “Bir defa yükselen bayrak, bir daha indirilemez”. Sözün k›sas› fludur. Devletine isyan
ederek da¤a ç›km›fl asker, polis ve sivil halk olmak üzere, binlerce kifliyi öldürmüfl ve flimdi davul zurna eflli¤inde kahramanlar gibi karfl›lanan PKK üyelerini bir yana b›rakacak olursak, inan›n›z ülkemizde Kürt sorunu diye bir sorun yoktur ve bu sorun bilinen güçlerce desteklenen PKK sorunudur. Nitekim bunun do¤rulu¤unu, on befl y›l önce Pentagon’da bulundu¤umuz bir toplant›da, Güneydo¤u’lu bir parlamenterimiz de dile getirmifl ve “Ben bir Kürdüm. Ama ülkemizde asla Kürt sorunu yok, PKK sorunu var” demek gerçe¤ini vurgulam›flt›r. Bu nedenle, Devletimize ihaneti sa-
bit olmufl ve ölüm cezas›na çarpt›r›l-
m›fl, ancak ölüm cezas› kald›r›ld›¤› için ömür boyu a¤›rlaflt›r›lm›fl hücre cezas› hapsine mahkum edilmifl olan ve asla muhatap kabul edilmemesi gereken ve de hukuken de “yok” hükmünde say›lan, eli kanl› terörist bafl›n›n yol göstermesine ihtiyaç duyulmadan; ülkesini seven her Kürt ve sair kökenli vatandafllar›m›zla dünya ve
PKK üyelerini bir yana b›rakacak olursak, inan›n›z ülkemizde Kürt sorunu diye bir sorun yoktur ve bu sorun bilinen güçlerce desteklenen PKK sorunudur. ahiret kardefl oldu¤umuzu unutmamal›y›z. Ve onlar›n sorunlar›n›n kendi sorunlar›m›z oldu¤u bilinci içerisinde el birli¤i ile Ülkemizi huzura kavuflturacak çarelerin peflinde koflmal› ve yaflam›m›z›, s›k›nt›lar›m›z› aflarak mutlu günlerle sürdürmeye çal›flmal›y›z. Unutmamal›y›z ki, hepimiz Orta Asya’da türemifl, Anadolu’da büyümüfl ve Bat›’ya yürümüfl bir ›rk›n çocuklar›y›z. Etnik kökenlerimizin bir renk,
mezheplerimizin ise bir zevk oldu¤unu; ne olursak olal›m, hepimizin insan oldu¤unu ve insan›n Allah indinde birer “Eflref’i Mahluk” say›ld›¤›n› düflündü¤ümuz zaman, huzurlu günlere kavuflmam›z›n güç olmad›¤›n› hat›rlamam›zda yarar oldu¤unu düflünüyorum. • 35
BD EK‹M 2010
FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen
Siz O Polis Olsan›z
Yazan: RIFAT SERDARO⁄LU
Siz Türkiye Cumhuriyeti’nin, görevleri ve yetkileri Anayasa ve Yasalarla belirlenmifl bir polis memurusunuz. 9/3’ ten ald›¤›n›z maafl 1988 TL. Evlisiniz ve iki çocu¤unuz var. Vatan topraklar› içindeki Hakkari ‹linde görev yap›yorsunuz. Geçitli Köyü yak›n›nda yola önceden
döflenen may›n›n, minibüs geçerken patlamas› sonucu 9 vatandafl ölüyor, biri 15 ayl›k yavru olmak üzere 4 kifli yaralan›yor. Derhal olay yerine gönderiliyorsunuz. Namusunu, mal›n›, mülkünü korumak için her gün 12 saat mesai yapt›¤›n insanlar, senin insanlar›n, ve bunlardan baz›lar› sana düflman ülkesinin Polisi gibi bak›yorlar, sald›r›yorlar. Ald›¤›n e¤itim gere¤i provokasyona gelmiyorsun, güler yüzle, tatl› dille kendi insanlar›n› yat›flt›rmaya çal›fl›yorsun. Sana tafl at›yorlar, çok a¤›r küfür ve hakaretler ediyorlar. Görevini yaparken bir yandan da düflünüyorsun, “Bu insanlar benim vatandafl›m m›, ben bunlara hizmetten baflka ne yapt›m?” diye. Ertesi gün olay ayd›nlan›yor; Cinayetleri, Suriye kökenli PKK katillerinden Fehman 36
RIFAT SERDARO⁄LU
1948 do¤umlu maliyeci-ekonomist R›fat Serdaro¤lu, 1977 y›l›nda Bergama Belediye Baflkanl›¤›’na seçilmifl, 12 Eylül 1980 tarihine de¤in bu görevini sürdürmüfltür. Evli ve iki çocuk babas› olan R›fat Serdaro¤lu, 19912002 y›llar› aras›nda DYP Milletvekili olarak TBMM’de bulunmufl ve 50’inci hükümette Sa¤l›k Bakan› ve 55’inci hükümette Devlet Bakan› olarak görev yapm›flt›r. 37
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Hüseyin adl› kiflinin iflledi¤i belirleniyor. Cenazeleri köylerine götüren köylülere refakat ve koruma görevi yap›yorsun ve dönüyorsun. Polis arkadafllar›nla taksi dura¤›n›n yan›nda devriye görevi yaparken, kallefl bir bomba yan›n›zda patl›yor ve arkadafllar›n›zla yaralan›yorsunuz. Sizleri hastaneye götürmekte olan ambulans yolda kaza yap›nca, sizler yani yaral› polisler, ambülans›n aç›lan kap›s›ndan yola f›rl›yorsunuz. Yar› bayg›n halde yerde yatarken size do¤ru koflan insanlar görüyorsunuz. ‹çinizden, “çok flükür aksilikler bitti, bu insanlar yard›ma geliyorlar, bizi hastaneye götürürler nas›lsa” diyorsunuz.
•Yaral› birine, düflmüfl birine vuran, linç etmeye kalkan bu yarat›klar insan olabilir mi?
Ama o da ne? Gelenler sizlere yani yaral› insanlara tekme tokat vurmaya, sizleri linç etmeye kalk›yorlar!.. Kelime-i fiahadet getirip, kendinizden geçiyorsunuz… Ertesi gün, kendinize geldi¤inizde sizleri polis arkadafllar›n›z›n havaya atefl açarak, kendi vatandafllar›n›z›n elinden kurtar›p hastaneye getirdiklerini ö¤reniyorsunuz! Gözlerinizden yafllar ak›yor, kendi kendinize soruyorsunuz; •Ben nerede görev yap›yorum, buras› benim ülkem mi? •Ben bu insanlar› korumak için mi görev yap›yorum? •Çanakkale’de dedemle beraber flehit olanlar›n torunlar› bunlar m›? •Komflusu açken, tok yatamayan yard›msever, iyi yürekli insanlar›m›za ne oldu?
‹çiflleri Bakan›na soruyorum;
38
Sizler, bu yaz›y› okuyanlar lütfen
kendinizi o polisin yerine koyar m›s›n›z? Ald›¤›n›z maafl belli, kendi güvenli¤iniz ve ailenizin güvenli¤i her zaman tehlikede ve bu psikoloji içinde görev yap›yorsunuz. Ayn› bölgelerde görev yapan askerimizin de durumu farkl› de¤il. Üstüne üstlük, Türkiye gerçe¤ini, terörün esas amac›n› anlamayan, içten ve d›fltan gelen kas›tl› sapt›rmalara kanan iktidarlar›n kendi milli ordusunu ve teröristle bo¤uflan kahramanlar›n› kötülemesi, y›pratmas› da cabas›.
•Yerde yaral› halde yatan Polislerimizi linç etmeye çal›flan bu gözü dönmüfl afla¤›l›klara karfl› ne yapt›n›z? Kaç tanesini gözalt›na al›p, adliyeye sevk ettiniz? •Size “Demokrasi” , “‹nsan Haklar›”, “AB Kriterleri” diye dayatan ülkelerin birinde güvenlik güçlerine üstelik yaral› olanlara böyle bir hareket yapanlar›n ak›beti ne olurdu? Ya siz Say›n Baflbakan Erdo¤an, siz bu konuda ne düflünüyorsunuz? Türk Milletine söylemeyecekseniz de, gizlice görüflece¤iniz PKK’n›n Siyasi temsilcisi olan BDP’lilere mi söyleyeceksiniz? Yolunuz düflerse bir gün de, Gazilerimizi ve yaral› Polislerimizi ziyaret eder misiniz?..
Resital Yazan: FAZIL SAY
Sabah kalkars›n. Havaalan›na gidersin "Check-in" ve "Pasaport Kontrolü"nden geçip, telafll› bir "airportcafe"de h›zl› bir kahve içersin. Uça¤a binersin. Bir kaç saat sonra indi¤inde baflka dilin konufluldu¤u bir ülkede, baflka bir iklimde, yine pasaport kontrolünden geçersin.
B
Bavulunu beklersin. Sonra arabayla
otele geçersin. Ö¤len yeme¤ini yaln›z yer, bir iki saat kafa dinlersin. Akflamüstü 5 gibi Konser Salonuna geçersin. Hiç bilmedi¤in bir piyanoya 1-2
saat içinde al›flmaya çal›fl›rs›n. Orada iki insan vard›r. Akortçu ve ›fl›kç›... Tan›mad›¤›n adamlard›r. Onlarla genelde, "Merhaba nas›ls›n›z?" gibisinden 5-6 kelime konuflulur. Bu zaten o gün konuflulan ilk ke39
BD EK‹M 2010
limelerdir... Saat 7 ile 8 aras› kulis odas›nda meditatif bir "içine dalma"ya geçersin, konsantre olmaya... Saat tam 8 de (daha do¤rusu o hep sekizi üç geçedir, befl geçedir) sen karanl›k "backstage" de haz›rs›nd›r. Salonda da seni dinleyecek olan 2500 kifli sessiz ve haz›rd›r. Ifl›klar k›s›ld›¤›nda, Yürümeye bafllars›n, piyanoya do¤ru.
Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin. Onlar da dinlemeye geldi.. ‹çine çek onlar›... En derininden hissedecek kadar içine çek. ‹yiyi hisset.. Ve.... Bafllar konser. O konser senin, sana verece¤in bir konserdir, bir iç hesaplaflmad›r, yapmak istediklerin, yapabileceklerin, o gün o flartlarda yapabilece¤in fleylerdir. Uzun ve sayg›yla selam verirken, son 7 y›ld›r kendine seslendi¤in gibi, bir dua okur gibi seslenirsin "konser sayg›n›" kendine; Sayg›yla e¤il. Uzun uzun, sayg›yla... Sevgiyle... ‹çtenlikle... Bu güzel insanlara iç sesini sunmaya geldin. 40
BD EK‹M 2010
Onlar da dinlemeye geldi... ‹çine çek onlar›... En derininden hissedecek kadar içine çek. ‹yiyi hisset.. Ve.... Bafllar konser. Çalan sensin, dinleyen sensin, de¤erlendiren sensin, elefltiren sensindir... Müzik her fleydir. ‹nsan da ilhamd›r! Orada ön s›rada oturan 7 yafl›ndaki papyonlu bir o¤lan çocu¤u, seni atefllemifltir. Müzik ona hitap etmelidir, o e¤lenmelidir o s›rada çalan Mozart ile, o velet anlamal›d›r müzi¤in dilini. Evrendeki tek ortak dili. Haz duymal›d›r, dikkatini çekmelisindir onun, anlamas›, haz duyabilmesi için. Yahut, yukar› balkonda oturan genç kad›n... Ya da 4. s›rada dikkatle dinleyen o yafll› dede... Kim bilir ne an›lara dalmaktad›r hayat›n›n bu son y›llar›nda Mozart'›n seslerini dinlerken?.. 1942 deki ilk aflk? 1955 de annesini yitirifli? 1963 deki dü¤ünü? Bir tatil kasabas›nda baflka bir kad›na platonik bir biçimde afl›k olmas›? 1996 da eflini kaybetmesi? O an›lara sen de kat›lmal›s›nd›r, Mozart eflli¤inde... Ludwig van Beethoven'dan "yaflam mücadelesi" dolu bir sonat gelir ard›ndan belki... Belki o gün Prokofief'in "savafl
sonat›" vard›r programda, Ve sen, ne yap›p edip 2. Dünya Savafl› trajedisine dalmal›s›nd›r o müzik eflli¤inde.. Ya da Liszt'in Si minör sonat› vard›r programda; Faust ile Mephistopheles aras›nda... önünde koca bir orkestra, gerçek piyanonun çok ötesinde, bir Wagner Operas› hayal alemine dalmal›s›nd›r.. ‹nsan içini dinlemelidir, her ne çalarsa çals›n. ‹ç zengindir... Trombonlar›n öfkeli emirleri, trompetlerin dramatik sinyalleri, genifl bir yayl› sazlar toplulu¤un sessiz ve hazin t›n›s› kaplar ortal›¤›... Hepsi tek gerçektir, piyano sesinin yok oldu¤u bu orkestrada... Kendi memleketinden bir tutam toprak gibi gelir "Afl›k Veysel an›s›na Kara toprak" o konserin sonlar›nda.. Bir "nostalji" gibidir o. Neredeysen o an, "ses yollama-
cad›r" Anadolu’ya.. Uzaklardan. .. Konser bitiminde (güzelse her fley) uzun uzun ayakta alk›fllan›rs›n... O anlar art›k daha çok kendinle konufltu¤un anlard›r. "Bu seyirciye flöyle bir bis parças› çalarsam hofllanacaklar herhalde" gibi bir nefle sarar. Akl›ndan geçirirsin "ne çalsam iyi gider?" diye.... Bir egodur o, bir zafer sarhofllu¤udur. "Hak edilmemifl" de¤ildir ama... Yürüyüfller selam verifller daha bir enerji doludur, daha bir atiktir. Kazan›lm›fl olan motivasyonun etkisiyle, çal›fl da daha özgürdür art›k bu konserin sonlar›nda... Konserden sonra CD imzalars›n tebrikleri kabul edersin. Ve hemen ard›ndan sen ve 2500 kifliden arda kalan yine salt sensindir, yaln›zl›¤›nd›r. O akflam a¤z›ndan ç›km›fl olan kelime say›s› 20-30 olmufltur belki; danke, thanks, merci, grazie, arigato, sa¤olun, vs... Bir dilde teflekkür etmiflsindir kutlayanlara, tek kelime ile... Ertesi sabah bu konser ile ilgili ç›kan övgü dolu yaz›lar›n ç›kt›¤› gazetelerin, henüz bayilere ulaflmad›¤› bir
K
41
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
tan vakti, sen yine havaalan›ndas›nd›r. 2500 insan›n her biri geride kalm›flt›r. Onlar›n dostlar›na anlatt›klar›yla, vesairesiyle; her fley sensiz geliflecektir. Sen o flehirdeki bir cafe'de bir bar'da oturup o insanlar›n hiç biriyle tan›flamayacaks›nd›r... Çald›¤›n konserini tart›flamayacaks›nd›r. Sen havaalan›nda o s›rada so¤uk su ile trafl oluyorsundur, saç›n› tar›yorsundur.
Ve flunun çok benzeri bir baflka gün seni beklemektedir. Metin Alt›ok'un Bingöl'deyken yazd›¤› serzenifl fliiri gibi; Ay dokundu omzuma irkildim Gö¤ün puslu balkonunda Birdenbire insanlar› özledim. Ve 20-25 gün sonra... Bir gece karanl›¤›nda ayr›lm›fl oldu¤un evine geri döndü¤ünde (100.000 insana 42
müzik dinletmifl ola-rak)... ‹çin yorgundur ama mutludur asl›nda... 100.000 insan›n hiçbirinin ad›n› bilmiyorsundur ama o enerjiyi biliyorsundur. Evrene insanlar›n yayd›¤› iyi olan enerjiyi... Evde geri kalan; k›z›n ve sensindir tek gerçek olan geri kalan... Ve en yak›nlar›nd›r, dostlar›nd›r... Faz›l SAY Marjinal yazarlar... Siz kazand›n›z Lütfen siz kazan›n. Lütfen benimle u¤raflmay›n. Ve ebediyyen siz kazan›n.... Tamam, ben giderim uzak bir yere (gözden uzak) (Uzaya gidemem k›z›mdan da ayr›lamam ama siz beni görmezsiniz merak etmeyin) giderim.. Ben son 6 y›l içinde; • 2 büyük oratoryo • 2 büyük senfonik eser • 1 keman konçertosu • 2 piyano konçertosu • 5 solo piyano eseri • 1 bale müzi¤i • 2 Bach uyarlamas› • 4 film müzi¤i • 1 tiyatro müzi¤i bestelemifl olsam da, H‹Ç MÜH‹M DE⁄‹L S‹Z‹N ‹Ç‹N Bu son 6 y›lda; dünya üzerinde
42 memlekette 326 flehirde konserler verdim. Yaklafl›k 700 konser. H‹Ç MÜH‹M DE⁄‹L S‹Z‹N ‹Ç‹N Bu 6 y›lda; • 10 CD • 2 DVD •12 NOTA piyasaya sunduk. H‹Ç MÜH‹M DE⁄‹L S‹Z‹N ‹Ç‹N Anl›yorum, yapt›klar›m mühim de¤il. Hiç bir zaman "her görüflüme ka-
Hiç bir zaman "her görüflüme kat›lmal›s›n›z" demedim. Tart›flmaya hep aç›kt›m. Hiç bir zaman hemfikir olmad›¤›m insanlara sayg›s›zl›k yapmay› düflünmedim. t›lmal›s›n›z" demedim. Tart›flmaya hep aç›kt›m. Hiç bir zaman hemfikir olmad›¤›m insanlara sayg›s›zl›k yapmay› düflünmedim. Ama siz yapt›n›z. Adil de¤ildiniz. Bir fikirde ayr› düflünüyorduk siz kökünü kaz›maya kalkt›n›z her seferinde. Ama hiç bir zaman kendi iç sesimden vazgeçmedim. Do¤ru buldu¤um do¤rumdu, yanl›fl buldu¤um yanl›flt›. Yanl›fl› ben yapt›ysam da hatam› anlad›¤›m gün düzelttim. Anlad›k, de¤ersiziz. Sizin de¤er
anlay›fl›n›z› anlamad›m ama, ben de¤ersizim o anlay›fla göre, onu anlad›m. ‹mkan› yoktur baz› kusurlar›m› affetmenizin. Affedicilik de de¤il, "kabul" etmenizin, "lütfetmenizin" imkan› yoktur... Zaman›nda hatalar›m olmufl onlar› düzelttiysem, bu da do¤ru de¤ildir sizce... ‹mkan› yoktur.. Falanca arabeskçiyi kültürlü olarak görmüyorumdur, asla affetmezsiniz. Aziz Nesin hakl›d›r derim, bütün hayat›ma satafl›rs›n›z. Gençleri klasik müzikle tan›flt›rmak için Mercan Dede ile beraber konser veririm, "hayat› boyunca popülist" dersiniz. "Din sömürüsü ald› bafl›n› gitti" derim, ölüm ferman›m› vermedi¤iniz kal›r. Konuflmay›z, "Konuflmaz o korkak" dersiniz. Konufluruz, "Konuflmak senin ne haddine, ifline bak sen" dersiniz. Beethoven, deriz, "Git Beethoven'›n ülkesinde yafla" dersiniz. Git... Popülist... Korkak... Ne haddine... Git... Hep bunlar... Hiç bir yolu yoktur... Sizler facebook da 130 grup kurdunuz (Faz›l Say gitsin vs. diye). Ekfli-sözlükte yaz›lar yazd›n›z Google'› doldurdunuz Yahoo'da gruplaflt›n›z, gazete haberlerinin alt›na yorumlar yazd›n›z. 43
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Almanya'da y›l›n müzisyeni seçildi¤imin haberinin alt›na bile döflendiniz hakaretlerinizle... Her yerde sizler vars›n›z. Ve sizler ne yapt›n›z hayatta, bilmiyorum, sormuyorum, düflünmüyorum, nefret etmiyorum, sayg›s›zl›k yapm›yorum. Ama siz bana yapt›n›z... Siz yaratt›n›z bana en a¤›r haks›zl›klar› yapan bir kültür bakan›n›, siz yaratt›n›z... Siz cesaretlendirdiniz marjinal köfle yazarlar›n›... Siz pislik att›n›z, çamur att›n›z, Hepsini siz yapt›n›z... ‹çinizde mesleki k›skananlar da oldu, Aran›zda piyano çalanlar da oldu, Çalmayanlar da... Faflolar›... Dincileri... Marjinalleri. 2. Cumhuriyetçileri... Avanak liberalleri... Ben hiçbirinize tek bir kelime kötü bir fley söylememiflken... Hepsini siz yapt›n›z.... Art›k kazan›n... Siz kazan›n›z.. Kazan›n›z ve bitsin..
H
Y A Z I L A R I
Mustafa Kemal Yaz›yor ANADOLU
Yeter ... ‹nsan çocuklu¤una dönmek istiyor
yayl›m atefli s›ras›nda. Benim gerçek dostlar›m bu yaz›y› niye yazd›¤›m› kimlere yazd›¤›m› anlam›flt›r. •
Bir buçuk seneden beri Anadolu’yu yer yer harekete geçiren ve ufak veya büyük bu hareketleri bir araya toplayarak, bundan koca bir devrim eseri meydana koymak üzere bulunan fikir, önceleri sadece bir duygu ve heyecandan ibaret, belirsiz, genel, bulan›k, soyut bir fleydi. Bugün flöylece etraf›m›z› inceledi¤imiz zaman görüyoruz ki, o düflünce bafll› bafl›na aç›k, kesin ve somut bir kavram olmufltur. Bu fikri ifade etmek için en k›sa tabir, yaln›z bir esastan ibaret olmufltur: Anadolu!
Gönderi: DO⁄AN ÖZGEZG‹N
AYA⁄INI DENK AL ! Bir Arap, Hz. Ali'nin flehri Kûfe'den, erkek devesiyle fiam'a gelmifl. fiam'da dolafl›rken, biri yanafl›p deveyi sahiplenmifl: "Ver o difli deveyi bana!" Kûfeli Arap, "Bu deve benimdir, üstelik erkektir" diye kendini savunmaya çal›flsa da anlaflamam›fllar, ifl Muaviye'ye kadar yans›m›fl. Muaviye, taraflar› dinleyip karar›n› aç›klam›fl: "Bu difli deve fiaml›n›nd›r!" Sonra halka dönmüfl: "Ey cemaat, bu difli deve kimindir?" Tüm halk, birlikte ba¤›rm›fl: "fiaml›n›nd›r!" Muaviye Arapa dönüp demifl ki: "Kûfeli, dinle! Biliyorum, bu deve senindir ve erkektir. Dönünce Ali'ye de ki: “ Muaviye'nin, difli deveyi erkekten ay›ramayan, o ne derse evet diyen 10 bin adam› var! Aya¤›n› denk al!" 44
10
E¤er bunu bir kaide ile de ifade etmek gerekirse; diyebiliriz ki, bir buçuk sene evvel do¤up, o zamandan beri sadece yaflamakla kalmayarak, özellikle günden güne büyümüfl olan bu düflünce, “Anadolu Anadolulular›nd›r”dan ibaret olmufltur. Yeni bir Monroe, belki de Amerikal›lar›nki kadar kapsaml› ve heybetli de¤il, fakat o derecede güçlü ve hayat sahibidir... Anadolu art›k bafll› bafl›na uzun manalar› içeren bir kavram olmufltur.
Düne kadar Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun mevcut memleketlerini gösteren haritalar üzerinde, bu mevcut memleketlerin bir k›sm› üzerinde gözlere çarpan ve daima bir s›fatla beraber kullan›lan bir isimden ibaretti: “Anadoluyu fiahane=Padiflaha ait Anadolu”.
Hâlbuki bugün Anadolu, böyle bir co¤rafya kelimesi olmaktan ç›km›fl, bafll› bafl›na bir düflünceyi, görüflü ifade etmeye bafllam›flt›r. Hâlbuki bugün Anadolu, böyle bir
co¤rafya kelimesi olmaktan ç›km›fl, bafll› bafl›na bir düflünceyi, görüflü ifade etmeye bafllam›flt›r. Anadolu denildi¤i zaman, bugün zihinlerde ayr› ayr› anlamlara iflaret etti¤i halde, ayn› zamanda hem ekono45
BD EK‹M 2010
mik, hem ulusal ve hem de bir siyasi varl›k ifade ediyor. Anadolu, Küçük Asya’n›n yar›m adas›d›r. Bu yar›mada üzerinde yaflayan insanlar aras›nda bir ekonomik birlik vard›r. Yine bu insanlar aras›nda pek büyük bir kitle teflkil eden Türkler, ulusal birliklerinin sahibidirler ve ayn› zamanda da bunun bilincindedirler. Bundan sonra Anadolu bafll› bafl›na siyasi bir mana da ifade eder ki, o da flu co¤rafi, ekonomik ve ulusal anlamlar›n pek do¤al ve zorunlu neticesinden ibarettir.
Anadolu flimdiye kadar hep vermifl ve ‹stanbul’un boynuna takt›¤› esaret zinciri alt›nda sürüklenerek bugüne kadar gelmiflti. Anadolu, ayn› zamanda siyasi bir
varl›k da teflkil eder. Öyle bir siyasi varl›k ki, d›flar›ya karfl› ba¤›ms›z, içeriye karfl› ise serbest! Anadolu, üzerinde yaflayan ve çal›flan halk kitlelerinin bütün haklar›n› ve bütün görevlerini, k›sacas› bu halk kitlelerine ait olan bütün ortak ç›karlar›n›n, yaln›z onlar taraf›ndan ve yaln›z onlar hesab›na idrakini istemekten ibaret bir kaide, kural olmufltur. Bu kaide bir gerçe¤in, bir var olman›n ifadesinden baflka bir fley de¤ildir. Anadolu, düne kadar yaln›z bir 46
BD EK‹M 2010
co¤rafi ifadeden ibaretti. Öyle bir co¤rafi ifade ki, buna, sahibi ‹stanbul’dan ibaret bir çiftli¤in ismi demek caiz olabilirdi. Anadolu topraklar› üzerinde yaflayan, o topraklar›n d›fl ihtiraslara karfl› savunmas›n› kan›yla üstlenen milyonlarca insan›n hiçbir hakk› yoktu. Anadolu, ‹stanbul’a tabi ve esirdi, ‹stanbul ise d›flar›n›n esiriydi... ‹ki katl› bir esaret alt›nda bütün Anadolu sakinleri as›rlarca ezilmeye mahkûm kalm›flt›. ‹stanbul’un bir emri, Macar Ovalar›’nda at koflturan vezirlerin haflmet ve debdebesi için yüz binlerce Anadolu Türkü’nün kanlar›n› ak›tmalar›na yetiyordu. ‹stanbul’un bir sözü, bütün Anadolu Halk›’n›n kaderi üzerinde en karanl›k hükümlerin, derhal yerine getirilmesine yetiyordu. Hâlbuki Anadolu, art›k hayat› ve kendi hayat›n› da böyle anlam›yor! Anadolu, flimdiye kadar hep vermifl
ve ‹stanbul’un boynuna takt›¤› esaret zinciri alt›nda sürüklenerek bugüne kadar gelmiflti. ‹stanbul, d›flar›dan gördü¤ü bask›lara karfl› kendisini kurtarmak istedikçe, eski Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun parças›n› ötekine berikine da¤›tmaktan baflka bir fley yapm›fl de¤ildi. ‹ki as›rdan beri sürekli verdi ve sonuçta verecek bir fleyi kalmad›¤› için, bu defa da Anadolu’yu gözden ç›karmaya karar verdi. ‹stanbul, ‹stanbul’da rahat›na bakmak, gününü hofl geçirmek için sonuçta Anadolu’yu da gözden ç›kar›nca, art›k bu defa Anadolu, eskisi gibi körü
körüne itaat etmekten ve teslimiyetten ç›kmaya gerek gördü. “Ne ‹stanbul, Ne de Ötekiler!” diyerek, kimseye karfl› esaretle ba¤l› olmad›¤›n› göstermek üzere, bütün hayat› boyunca bu defa da kendisi için silah›na sar›ld›. Bu ayaklanma art›k Anadolu kelimesinin ifade etti¤i anlam› de¤ifltiriyor, tarihin olaylar enkaz› alt›nda gizlenmifl duran gerçek Anadolu düflüncesini meydana ç›kar›yordu. Öncelikle co¤rafi, sonra ekonomik ve sonuçta da ulusal bir ifade olan Anadolu, ne ‹stanbul’un ne de Avrupa’n›nd›r. Anadolu, kendisinin, yaln›z üzerinde yaflayan insanlar›nd›r. Yani, Anadolu Anadolulular›nd›r. Anadolu’nun olmayan her yer de baflkalar›n›n, yani o topraklar üzerinde böyle co¤rafi, ekonomik ve ulusal bir
varl›kla var olanlar›nd›r. Anadolu, flu son on sene zarf›nda pek çok felaketlere u¤rad›, pek çok kötülükler gördüyse, bunlar faydas›z kalm›fl de¤ildir. Anadolu, hiç olmazsa bu suretle varl›¤›n›n anlam›n› ö¤renmifl, onu tamamen anlam›fl oldu. Bu ö¤renifl ve anlay›fl faydalarla doludur. Anadolu, bu defa, yani ilk defa olarak, bir düflünce için savafl›m veriyor. Önceden ‹stanbul için, vezirler ve vekiller için, padiflahlar için kan dökerdi. Bu defa yaln›z kendisi için, kendi hayat›n› kurtarmak üzere u¤rafl›yor. Bunda baflar›l› olaca¤› da flüphesizdir. Çünkü bu defa Anadolu’nun düflmanlar›yla savafl›m veren güç, bir tak›m Osmanl› paflalar›n›n ve padiflahlar›n idare etti¤i ordular›n gücü de¤il, aksine halk›n ruhundan do¤an ve halk kitleleriyle ifade edilen bir düflüncedir!
BUNU B‹L‹YOR MUYDUNUZ? ‹nönü, Rusya seyahati dönüflü, Bulgaristan elçili¤imizde mahsur kald›. Bulgar çeteciler ‹nönü'yü öldürmek için elçili¤imizi kuflatm›fllard›.Bulgaristan'a ihtar verildi ama, hükümeti umursamad›. Ankara'daki baz› kafalar çareler düflündüler. ‹flin içinden ç›kamad›lar. Atatürk'e sordular. O, "sizler ne düflünüyorsunuz"?, diye sordu."Bulgaristan'a ekonomik bask› uygulayal›m ...", dediler. Atatürk, güldü: "Telefonu verin bana", dedi. Donanmaya emir verdi. Ertesi sabah, Yavuz z›rhl›s› ‹zmit'ten Varna'ya gitti. Limanda havaya yüz bir pare top at›fl› yapt›. Toplar›n gürültüsünden evlerin camlar› k›r›ld›... Gemi amirali Bulgar yetkililere, "‹smet Pafla'y› almaya geldim", dedi. Bulgar hükümeti, ‹smet Pafla'y› Sofya'dan Varna'ya z›rhl› bir trenle derhal getirdi. Oradan da bando ve merasimle Yavuz'a u¤urlad›. Amiralimiz, k›r›lan camlar›n paras›n› ödedi ve ‹smet Pafla'y› yurda getirdi. Kaynak: Avni Alt›ner, "Her Yönüyle Atatürk" 47
ATATÜRK’ÜN DÜNYASI
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
6-Kudüs'ü alarak 3'üncü Haçl› Seferi'ne neden olan hükümdar kimdir? a-Alparslan b-Babür fiah c-Selahaddin Eyyubi d-Cengiz Han 1-‹lk Babil ‹mparatorlu¤u hangi tarihte kuruldu? a-MÖ 9000 b-MÖ 1950 c-MÖ 5000 d-MÖ 246
7-“Lobi” politikada hangi anlama gelir? a-Bask› grubu b-Koalisyon c-Hegemonya d-Manda
2-Ö¤retim kurumuna devam mecburiyeti olmayan e¤itim metodu hangisidir? a-Aç›k ö¤retim b-Bütünleflik dersler c-Modüler ders d-Özel e¤itim
8-Keynes, finansal kriz ve iflsizli¤in çözümüne hangi eserinde yer vermiflti? a-Ekonomi ve Genel Amaç b-Nüfusun Temelleri Üzerine Deneme c-‹stihdam, Faiz ve Paran›n Genel Teorisi d-Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi
3-19'uncu yüzy›l HintAvrupa dillerine ne ad verilir? a-Bantu dilleri b-Aryan dilleri c-Baskça d-Bretonca 4-“Felsefe” eski Yunancada hangi anlama gelirdi? a-Bilimsel gerçeklik b-Eflyan›n tabiat› c-Olufl ve zaman d-Bilgelik sevgisi 5-Do¤al kaynaklar hangi gruplara ayr›l›r? a-Yenilenebilir, yenilenemez b-‹klim, fosil yak›tlar c-Su ve günefl enerjisi d-Maden cevheri ve rezervler 48
9-Psikolojiyi “zihinsel yaflam›n bilimi” diye tan›mlayan kimdir? a-J.B.Watson b-Sokrat c-Aristo d-William James 10-‹ranl› Mirza Ali Muhammed'in ö¤retisinden kaynaklanan din hangisidir? a-Budizm b-Hinduizm c-Jainizim d-Bahailik 11-Sosyoloji terimini ilk kez kim ortaya atm›flt›? a-Durkheim b-Auguste Comte c-Marx d-Ferdinand Tönnies
12-Atletizm yar›flmalar› eski Yunanda ne zaman bafllam›flt›? a-MÖ 500 b-MÖ 560 c-MÖ 650 d-MÖ 700 13-Ünlü komedyen ve yönetmen Allen Stewart Konisberg'in takma ad› nedir? a-Allen Woody b-Bernarda Bertolucci c-Dirk Bogarde d-Frank Capra 14-Dünyan›n ilk fotograf›n›n üretiminde poz süresi ne kadard›? a-6 saat b-7 saat c-8 saat d-9 saat 15-Afganistan'›n baflkenti neresidir? a-Kâbil b-Kandahar c-Herat d-Kum 16-“Forint” hangi ülkenin para birimidir? a-Lüksemburg b-Malezya c-Nijerya d-Macaristan 17-Matematikte bir önceki de¤ere ba¤l› olarak belirlenen say›lar grubuna ne denir? a-Denklem b-Dizi c-Karekök d-Katsay› 18-Antonin Artod'un gelifltirdi¤i tiyatro türü nedir? a-Commedia dell'arte b-Kukla tiyatrosu c-Pandomim d-Ac›mas›zl›k tiyatrosu Yan›tlar: 149. sayfada
Cengiz Önal
H
erkes ulusal görevini ve sorumlulu¤unu bilmeli, Memleket meseleleri üzerinde o düflünceyle düflünüp, çal›flmay› görev edinmelidir Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Anadolu’daki geliflmeler ve Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da Toplanmas›
10
(23 Nisan 1920)
M
ustafa Kemal, 22 Ocak 1920 tarihinde ve iflgalden yaklafl›k iki ay kadar önce Ankara, Sivas, Erzurum ve Konya’daki kolordu komutanl›klar›na gönderdi¤i talimatta; ‹stanbul’un iflgal edilmesi ve Mebuslar Meclisi’nin bas›lmas› ve da¤›t›lmas› halinde, Anadolu’da görev yapan bütün yabanc› subaylar›n tutuklanmas› için gerekli önlemlerin al›nmas›n› bildirmiflti. Ankara’da, ola¤anüstü yetkilerle donat›lm›fl bir Meclis’in, mümkün olabilecek en k›sa sürede, toplanabilmesi için haz›rl›klar›n yap›lmas› hususu da ayn› talimatta yer al›yordu. *** ‹stanbul’da ifller kar›fl›kt›... Meclis’in bas›l›p da¤›t›lmas› sonucunda et-
kili bir müdahale ortaya koyamayan Sadrazam Salih Pafla istifa etti. Bunun üzerine Padiflah, enifltesi Damat Ferit’i 4. kez Sadrazaml›¤a getirdi. Ayn› iradeyle fieyh-ül ‹slam olarak da; tam bir ‹ngiliz yanl›s› hain ve iflbirlikçi Dürrizade Abdullah Efendi’yi atad›. Dola49
BD EK‹M 2010
Anadolu Ulusal Hareketi ile ‹stanbul’un ba¤›n› tamamen koparmay› hedefleyen Padiflahin enifltesi, Damat Ferit.
y›s›yla Damat Ferit’in eli de; bu yönü ile güçlenmifl oldu. Damat Ferit’in karakterinin ne oldu¤u, tavr›n› hangi yönde ortaya koydu¤u, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin haz›rl›¤› s›ras›nda ‹tilaf Devletleri ve özellikle de ‹ngilizlerle ne tür iflbirli¤inde bulundu¤u biliniyordu. Sadrazam bu sefer de farkl› bir politika izlemeyece¤ini göstermeye bafllad›. Padiflah ile saray›n Damad› Ferit aras›ndaki iliflkilere dikkat edildi¤inde; atamalar ve çeflitli aç›klamalar gibi faaliyetlerin tamam›n›n dan›fl›kl› bir dövüfl oldu¤u aç›k seçik ortaya ç›k›yordu… Asl›na bak›ld›¤›nda; Padiflah’›n Damat Ferit’in güdümüne girdi¤ini söylemek daha do¤ru bir ifadedir. Damat Ferit bu f›rsat› iyi de¤erlendirerek, Anadolu Ulusal Hareketi’yle ‹stanbul’un ba¤›n› tamamen koparmay› hedefledi¤ini belli etmeye bafllad›. Gerekçe olarak da; “Anadolu’da Ulusal Savafl›m safsatas›yla ‹stanbul’un 50
BD EK‹M 2010
çal›flmalar›n› engelleyen sorumsuzlar›n elebafllar›n›n gerekti¤i flekilde cezaland›r›lmas›…” gösteriliyordu. Bu düflünce Sadrazam’›n kabinesince de benimsenip, kabul edilmifl ve hükümet beyannamesinde; “Ulusal Güçlerin mensuplar›; mal, mülk ve makam h›rs› peflinde olan, memleketin kalan›n›n da elden ç›kar›lmas›na sebep olabilecek faaliyetlerde bulunan maceraperestler...” olarak de¤erlendiriliyordu. Böyle olmas› bir bak›ma Mustafa Kemal’in amaçlar›na hizmet ediyordu. Geliflmeler, Millet Meclisi’nin Ankara’da toplanmas› ve çal›flmalar›n› buradan yürütmesi düflüncesinin, yeni seçilen milletvekillerince kabul edilmesi için çok etkili oldu. ***
‹
‹tilaf Devletleri, ‹stanbul’u iflgal etmeleri yetmiyormufl gibi bir de; Anadolu’nun çeflitli yerlerinde, Kuvva-yi ‹nzibatiye(Hilafet Ordusu) ayaklanmalar›n› bafllatt›. Bu sözde ordunun görevi Ulusal Güçler(Kuva-y› Milliye)’e karfl› savafl›m vermek ve dolays›yla Ulusal Savafl›m’› engellemekti. Ayaklanmalardan ilk akla geleni Bal›kesir ve Biga dolaylar›nda Ahmet Anzavur ad›nda bir asinin baflkald›rmas›yd›. Anzavur, ‹ngilizlerin ve ‹stanbul Hükümeti’nin sa¤lad›¤› para ve silah deste¤i ile bir k›s›m adamlar› etraf›nda toplayarak silahl› bir güç oluflturmufltu. Çevre köylerde Ulusal Savafl›m’a karfl› propaganda yapm›fl, böylelikle çevreye korku salm›fl ve halk› can›ndan bezdirmiflti. Anzavur bununla da yetinmemifl, Bal›kesir’de konufllanm›fl
ve civar›n savunmas›yla görevli Ulusal Yunanlar 3 Mart 1920 tarihinde k›smi Güçlere de zorluklar yaflatmaya ve sald›r›lar›n› gerçeklefltirdiler. K›sa sücepheleri arkadan vurmaya bafllam›flt›. rede de bölgedeki birkaç küçük yerleDüflmanla iflbirli¤i yapabilecek kadar flim birimini de ele geçirdiler. gözü dönmüfl bu hain ve canilerin bir *** an evvel bertaraf edilmesi zorunluydu. Art›k, Millet Meclisi’nin, bir an Bölgenin Ulusal Güçleri, Anzavur ve önce, toplanmas› önem arz etti¤i gibi; çetesiyle Biga yak›nlar›nda çat›flmaya aciliyet de gerektiriyordu. ‹stanbul girdi. Kanl› çarp›flmalar yafland›. Anadolu Topra- ‹stanbul’da Genelkurmay’da ¤› üzerinde bir yanda U- görevli ‹smet Pafla’dan lusal Gücün askerleri, diMustafa Kemal’e gönderilen ¤er tarafta ise; ‹ngilizler ve Padiflah taraf›ndan des- bir telgrafta; “Yunanlar›n teklenen ve maalesef yine sald›r›ya haz›rland›klar›, süo bölgenin bir k›s›m adamrekli olarak ‹zmir’e yeni lar›ndan oluflmufl silahl› ve kalabal›k bir besleme, kuvvetler, araç-gereç ve hain ve iflbirlikçi çete... yüklü miktarda cephane Yani kardefllerin kap›flgetirdikleri...” haberi yer mas› gibi... Sonuçta Anzavur çetesi çat›flmada Ulu- al›yordu... sal Güçlerin askerlerini yenmifl, bütün silahlar›na el koymufltu. Subaylar›n ve Erlerin bir k›sm›n› flehit, bir k›sm›n› da tutsak etmiflti. Hiç beklenmedik bir zamanda yaflanan bu talihsiz olay henüz sona ermiflken; ‹stanbul’da Genelkurmay’da görevli ‹smet(‹nönü) Pafla’dan Mustafa Kemal’e gönderilen bir telgrafta; “Yunanlar›n sald›r›ya haYunan Ordusu ‹zmir Liman›’na z›rland›klar›, sürekli olarak ‹zmir’e yeni kuvvetler, araçgereç ve yüklü mik- mühimmat ç›kar›rken tarda cephane getirdikleri...” haberi düflman güçlerin eline geçti¤ine göre; yer al›yordu... S›k›nt›l› dönemde gelen ülke hükümetsiz b›rak›lamazd›. Geliflbu haber, düzenli bir savafla haz›r ol- meler de bunu gösteriyordu. Olaylara, man›n sanki bir ön bilgisi gibiydi... hükümet yetkisinde bir Kurum’un mü51
BD EK‹M 2010
dahalesi flartt›. Kiflisel gayretlerle al›nabilecek tedbirlerin ileride s›k›nt›lara sebebiyet verebilece¤ini hesap eden Mustafa Kemal, önceden komutanl›klara bildirdi¤i talimata ilaveten yeni bir telgraf daha gönderdi. ‹llere, Ba¤›ms›z Sancaklara ve Kolordu Komutanl›klar›’na, da¤›t›ml› olarak, 19 Mart 1920 günü ve Temsilciler Kurulu Baflkan› Mustafa Kemal imzas›yla gönderilen telgrafta özetle; Millet Meclisi’nin bir an önce Ankara’da toplanmas›n›n ve da¤›lm›fl olan milletvekillerinin de bu toplant›ya kat›lmas›n›n önemi oldu¤u vurgulan›yordu. Ayr›ca, yeni seçimlerin hangi ölçütlere göre ne zaman yap›laca¤›, seçim bölgeleri ve di¤er bölgelerden ç›kar›lacak milletvekili say›lar› ile seçilen ve Ankara’ya gelecek olan millet-vekillerinin ödeneklerinin Meclis taraf›ndan karfl›lanaca¤› gibi hususlar da ayn› telgrafta belirtiliyordu.
A
nadolu’yu yeni bir heyecan sarm›flt›. Mustafa Kemal’in gönderdi¤i bu telgraf, Ankara’da yeni bir Millet Meclisi’nin aç›laca¤›n› müjdeliyordu. Türk Ulusu, bu heyecan›n yaratt›¤› güç ve moral deste¤iyle seçimleri olabildi¤ince h›zl› ve sorunsuz bir flekilde tamamlad›. Malatya, Elaz›¤, Konya, Tunceli (Dersim), Diyarbak›r ve Trabzon gibi baz› yerlerde duraksamalar›n oldu¤u duyulmuflsa da; bunun yerel halktan kaynaklanmad›¤›, aksine oradaki ve genellikle o bölgeden olmayan üst düzey sivil yöneticilerin duraksamalara sebebiyet verdi¤i ö¤renilmiflti. Sonunda Halk davas›na sahip ç›kt›
52
BD EK‹M 2010
ve seçimler oralarda da sorunsuz olarak gerçeklefltirildi. Yaflan›lan heyecan ve coflkuya karfl›n yeterli say›da milletvekili ç›karamayan yerler de oldu. Bunu isabetle de¤erlendiren Mustafa Kemal, milletvekili eksik olan yerlerden, Ulusal Savafl›m’da sürekli yard›m› olaca¤›na inand›¤› flah›slar› buralardan aday göstererek, seçilmelerini sa¤lad›. *** illetvekilleri tek tek veya küçük gruplar halinde Ankara’ya ulaflmaya bafllam›fllard›. ‹stanbul’dan gelebilenler ve yeni seçilenlerle birlikte toplam milletvekili say›s›n›n 338 kifli kadar olaca¤› hesaplan›yordu. Mustafa Kemal yo¤un çal›flmalar içindeydi. Bir yandan Adapazar› ve havalisinde Ulusal Güçlere karfl› geliflen olaylar› önleme çal›flmas›yla u¤rafl›rken; bir yandan da Düzce, Hendek ve Gerede baflta olmak üzere Bolu bölgesinde bafl gösteren ve Seben, Nall›han ve Beypazar› üzerinden Ankara yönüne do¤ru yay›lma e¤iliminde olan k›smi ayaklanma hareketlerinin, yerel güçlerce bast›r›lmas›na gayret ediyordu. Ayr›ca, Nevflehir’de dönemin kaymakam› baflkanl›¤›nda kurulan dinci, gerici ve yobaz amaçlar› hedefledi¤i ö¤renilen bir derne¤in harekete geçti¤i haberi gelmifl, derne¤in bir k›s›m üyelerinin sürekli toplant›lar yap›p, sonunda sokaklarda gösterilerde bulunarak, “Padiflah’tan baflka güç tan›may›z. Ulusal Güçleri da¤›tmak ve yok etmek için mal ve bedence bütün gücümüzle mücadele etmeye ant içtik...” gibi sözlerle karfl› propagandalarda bulunduk-
M
lar› tespit edilmiflti. Olay›n duyulmas›n›n hemen ard›ndan Ni¤de’deki Tümen Komutanl›¤› harekete geçmifl, gönderdi¤i bir askeri Birlikle derne¤in elebafllar›n› toparlay›p, Ni¤de’ye getirmifller ve tutuklam›fllard›. Yaflanan olumsuz geliflmelere karfl›n, Ankara’ya ulaflabilmifl milletvekilleriyle yap›lan görüflmelerin sonucunda, Meclis’in 23 Nisan 1920 Cuma günü aç›lmas› kararlaflt›r›ld›. Türk Ulusu için büyük önem tafl›yan bu karar, bütün vatandafllara sunulmak üzere ve Mustafa Kemal imzas›yla bir telgrafla yurdun dört bir yan›na bildirildi. Telgrafta; Meclis’in 23 Nisan 1920 Cuma günü, Ankara Hac› Bayram Cami’inde k›l›nacak Cuma Namaz›’n›n ard›ndan aç›laca¤›, il merkezlerinde Vali’nin önderli¤inde mevlitler okunaca¤› ve hatimler indirilece¤i, Padiflah için dualar okunaca¤›, sonra da vatan›n kurtuluflu ve selameti için dua edilece¤i, vatan›n her yerinde hükümet konaklar›nda Meclis’in aç›l›fl› münasebetiyle törenler düzenlenece¤i... gibi ayr›nt›l› aç›klamada yer al›yordu.
T
elgraf al›n›r al›nmaz, Vatan topra¤›n›n en uç noktas›na kadar ulaflt›r›lmas› konusunda adeta insanüstü bir gayret gösterildi. Anadolu, sanki bir bayram yafl›yordu. Tez elden haz›rl›klara baflland›... Art›k yerel ve k›smi ayaklanmalar› pek fazla önemseyen yoktu. Zamanla ortaya ç›kan olaylar, Ulusal Güçler taraf›ndan derhal
bertaraf ediliyordu… Vatan’›n dört bir yan›ndan Ankara’ya ulaflabilen haberler Mustafa Kemal ve Arkadafllar›n›, dolays›yla toplanan Milletvekillerini de mutlu ediyordu. Türk Ulusu davas›na s›ms›k› sar›ld›¤›n› göstermifl, Millet Meclisi’nin bir an önce aç›lmas› ve Ulusal Hükümet’in kurulmas›n› sab›rs›zl›kla bekliyordu. ***
Meclisin aç›ld›¤› gün Ankaral›lar Ulus Meydan›nda
H
az›rl›klar tamamlan›yordu. Ama Ankara’da, o günlerde, Millet Meclisi’nin çal›flmalar›n› yürütebilece¤i uygun bir bina bulmak zordu. Mevcut bütün olanaklar olabildi¤ince zorland› ve sonuçta, ‹kinci Meflrutiyet döneminde, ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yap›lm›fl ve oldukça da merkezi bir yerde bulunan tek katl› bir bina uygun görülüp, Meclis’in burada çal›flmas›na karar verildi… Ancak binan›n birçok eksi¤i vard›. 53
OTOPS‹
BD EK‹M 2010
H›zla çal›flmalara baflland› ve okullardan getirilen ve Ankaral›lar›n da katk›lar›yla eksik olan eflyalar tamamland›.
etmek anlam›na gelece¤ini belirtti. Özgürlü¤ü karakter edinmifl Ulusumuzun, iflgali ve dolays›yla köleli¤i fliddetle reddetti¤ini ve bu itibarla da yüce Meclis’in topland›¤›... hususlaeklenen gün gelmiflti. Ankaral›- r›n› dile getirdi. Böylece, Millet Meclar, 23 Nisan 1920 Cuma günü lisi aç›lm›fl oldu. erken saatlerden itibaren Ulus Semti’n*** deki Meclis binas› etraf›nda toplanmaUlusal Savafl›m’›n ulaflt›¤› bu nokya bafllad›. Halk, Vatan’›n dört bir ya- tada; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulufl n›ndan gelebilmifl milletvekilleriyle temelleri, Ankara’n›n Ulus Semti’nsarmafl dolafl olmufl ve kendi kaderine deki bu tek katl› binada at›ld›. Birinci sahip olabilmenin sorumlulu¤u ve mut- Meclis Binas› olarak da adland›r›lan bu binadan bir dönem UluHalk, Vatan’›n dört bir ya- sal Kurtulufl Savafl› yönen›ndan gelebilmifl milletve- tildi. Ayn› zamanda, çok yafland›¤› ve killeriyle sarmafl dolafl ol- tart›flmalar›n birçok Ulusal Kararlar›n mufl ve kendi kaderine sa- al›nd›¤› bu bina bugün Uluhip olabilmenin sorumlulu- sal Kurtulufl Savafl› Müzesi ve ilk y›llar›n an›la¤u ve mutlulu¤uyla coflkun olarak r›n› sergileyerek Türk Ulusevinç gösterilerinde bulu- su’na halen hizmet vermeye devam ediyor. nuyordu. Millet Meclisi çal›flmalulu¤uyla coflkun sevinç gösterilerinde lar›n› sürdürürken; Meclis’in ad›, ‹sbulunuyordu. Mahfleri kalabal›k, Ulus tanbul’dan gelmifl Mebuslar Meclisi Meydan›’na s›¤m›yordu... milletvekilleri ile Anadolu’nun her Vakit geldi¤inde Hac› Bayram Ca- taraf›ndan seçilerek gelmifl olan milletmisi’ne gidildi. Hep birlikte Cuma Na- vekillerinin de kat›lmas›yla, geniflletilmaz› k›l›nd›ktan sonra Meclis binas›na mifl meclis anlam›nda, Büyük Millet gelindi. Muhteflem bir tören yap›ld› Meclisi olarak benimsendi. Daha sonve saat 13.45 gibi de; Ankara’ya henüz ra, 8 fiubat 1921 tarihinde kabul edilen ulaflabilmifl 115 milletvekiliyle Millet bir Bakanlar Kurulu Kararnamesi’yle Meclisi’nin ilk toplant›s› yap›ld›. Mec- isminin bafl›na Türkiye sözcü¤ü eklelis’in aç›l›fl›n›, en yafll› üye s›fat›yla nerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Sinop Milletvekili fierif Bey yapt›. ad› resmi nitelik kazand›... • cengizonal@butundunya.com.tr Konuflmas›nda; ‹stanbul’un iflgalinden, Halifelik ve Hükümet Merkezi’- (Gelecek Ay: Büyük Millet Meclisi’nin nin ba¤›ms›zl›¤›n› yitirdi¤inden bahse- Çal›flmalar›, ‹lk Ulusal Hükümet’in derek, boyun e¤menin köleli¤i kabul Kurulmas›)
B
54
Cengiz Özak›nc›
Ayd›n Sorumlulu¤u ve Din Üzerine [Bu yaz›, 1990 y›l›nda, “laik” bir Sanat-Kültür dergisine gönderdi¤im yaz›n›n “dinsel konulu” oldu¤u gerekçesiyle reddedilmesi üzerine, yine ayn› dergiye, bu kez yay›n politikalar›n› elefltirmek üzere gönderdi¤im, fakat bas›lmay›p geri çevrilen ikinci yaz›md›r. ‹lk kez 1998 y›l›nda, güncelleyerek, “Matbuat” adl› dergide yay›mlatabildi¤im, yaz›l›fl›n›n üzerinden yirmi y›l geçmesine karfl›n içeri¤i eskimemifl olan bu yaz›m›, ülkemizin bugünlere nas›l geldi¤ini anlamak isteyenlere yararl› olabilece¤i düflüncesiyle; “Bütün Dünya” okuyucular›yla paylafl›yorum. Lütfen, yirmi y›l önce yaz›ld›¤›n› unutmadan okuyunuz.- C.Ö.]
E
“Engels, parti program›na dine savafl açmak anlam›nda aç›k bir tanr›tan›mazl›k bildirisi konmas›na karfl› ç›kt›; Blanqui’ci Communardlar›n dine karfl› gürültülü savafl açmalar›n› bir aptall›k örne¤i sayd› ve böyle bir savafl›n dine ilgiyi canland›rmak için en iyi yol oldu¤unu; dine savafl açman›n anarflist bir tutum oldu¤unu söyledi. Dine karfl› savafl açmak, der Engels, Bismark’› aratmamak, yani Bismark’›n rahiplere karfl› savafl delili¤ini yinelemektir. “Kahrolsun din, yaflas›n tanr›tan›mazl›k,” diyenlere, Marks: “bu do¤ru de¤il, bu s›¤ bir görüfl” der... Dinsel önyarg›larla savafl›rken son derece dikkatli olmal›y›z; kimileri dinsel duygular› inciterek bu savafl›mda çok zarara yol aç›yorlar. Savafl›m› afl›r› sertlefltirmekle yaln›zca halk›n öfkesini uyand›rabiliriz; böyle savafl›m yöntemleri, halk›n mezheplere bölün-
mesinin sürmesine vesile olur... ‹nananlar›n dinsel duygular›n› incitmekten kaç›nmaya dikkat etmek gerekir; çünkü bu yaln›zca dinsel ba¤nazl›¤›n artmas›na yarar." V. ‹. Lenin Yukar›da sözlerinden al›nt›lar aktard›¤›m›z Lenin, bir tanr›tan›mazd› kuflkusuz. Gelgelelim o bile dine karfl› gürültülü bir savafl açarak halk›n dinsel duygular›n› incitici bir tutuma girmenin, toplumda dinsel ba¤nazl›¤› art›raca¤› kan›s›ndayd›. Gericilikle, yobazl›kla, ba¤nazl›kla savafl, öyle üç befl ayd›n›n bir kaç kitap bir kaç köfleyaz›s› yay›mlamas›yla kazan›l›verecek türden k›sa süreli küçük bir savafl olmad›¤› gibi, kuru gürültülerle, gösterilerle, sloganlarla, yürüyüfllerle kazan›labilecek bir savafl da de¤ildir. Çünkü halk›n gerici önyarg›lar› binlerce y›ld›r beyinlere kaz›nan hurafelerle oluflmufltur; bunlar›n bilimle, düflünle k›sa sürede giderilmesi ola55
BD EK‹M 2010
nakl› de¤ildir. Türkiye’de gericilikle, tutuculukla, yobazl›kla, ba¤nazl›kla savafl, en az bir yüz y›l sürecek uzun soluklu bir ayd›nlanma devrimi olarak kavranmal› ve Avrupa’n›n ayd›nlanma deneyiminden dersler al›narak yürütülmelidir. Avrupa’n›n geçmiflinde, Marks ve Engels’e gelinceye dek, bat›l› ayd›nlar, “altyap›sal, geçimsel sorunlar›n çözülmesiyle; üstyap›sal, inançsal sorunlar›n da kendili¤inden çözülüverece¤i” yan›lg›s›na saplanmam›fl; kendi toplumlar›n›n gündelik yaflamlar›n› biçimlendiren dinsel kökenli inançlara ve bu inançlara kaynakl›k eden kutsal yaz›lara ilgisiz kalmam›fl, s›rt›n› dönmemifl; y›¤›nlar›n dinsel inançlar›n›n ayd›n olmayanlarca karart›lmas›na göz yummam›flt›r. Avrupa’da, Marks ve Engels’e gelinceye dek, gerek düflünürlerin düflünsel yap›tlar› ve kurduklar› düflünsel dizgeler, gerekse verdikleri sanatsal yap›tlar, hep Tanr› konusuna odaklanm›flt›r.
B
Bat›n›n söz konusu etti¤imiz yüz-
lerce y›ll›k uzun geçmiflinde, dinselli¤i ve Tanr›’y› konu edinmeyen bat›l› ayd›n ya da sanatç› hemen hemen yok gibidir. Nietzsche ve ça¤dafllar›n›n ki Marks ve Engels de onun ça¤dafl›yd›lar- “Tanr› öldü!” yan›lsamas›na saplanmas›ndan önceki yüzy›llarda, hemen hemen bütün bat›l› ayd›nlar›n Tanr› ve din üstüne düflünmeleri ve bu konuda ürettikleri ayd›nl›k düflünceleri toplumla paylaflmalar› sonucu, 56
BD EK‹M 2010
Marks ve Engels Avrupa’da, Marks ve Engels’de oldu¤u gibi ve onlara gelinceye dek, düflünürlerin yap›tlar› hep Tanr› konusuna odaklanm›flt›r.
y›¤›nlar›n inançsal biçimlenmesi, do¤ru usyürütme becerisinden yoksun ç›karc›, sapt›r›c›, karanl›k kimselerin yetkesine terkedilmemifltir. Tanr› ve din konular›n›n, Avrupa’-
n›n en sayg›n ve yetkin ayd›nlar›nca, en üst düzeyde ele al›n›p ifllenmesi yoluyla, bat›da y›¤›nlar dina¤alar›n›n karanl›k yolundan ç›k›p, inançsal konularda kendi ayd›nlar›n›n bilimsel din yorumlar› do¤rultusunda yürüyebilme olana¤› bulmufl; süreç içerisinde, bat›daki koyu dinsel ba¤nazl›k, yerini bilimsel ayd›nlanmaya b›rakabilmifltir. Bat›n›n flimdisi, bat›n›n geçmiflinin bir ürünüdür. Bizim flimdimiz de, bizim geçmiflimizin bir ürünüdür. Bizim toplumumuzun kültürel geçmiflinde, ayd›nlar›n ço¤u, y›¤›nlar›n gündelik yaflam›n›, düflünce yap›s›n› biçimlendirmede en çok etkisi olan dinsel kökenli inançlar ve bu inançlara kaynak gösterilen Kur’an üzerinde düflünmek, düflünce üretmek ve hurafelere inand›r›lm›fl bulunan y›¤›nlara Kur’an’›
gerçek niteli¤iyle aktarmak sanki kendi sorumluluk alanlar›na girmezmifl gibi davranm›fl ve böylece bilisiz y›¤›nlar›n Tanr› ve din konusunda bilgilendirilmesi iflini, dina¤alar›na, ç›karc› dinsapt›r›c›lara, do¤ru usyürütme, do¤ru düflünme yetkinli¤inden uzak, ayd›n-olmayan karanl›k kimselerin eline terketmifltir. Ayd›nlar›m›z›n büyük bir ço¤unlu¤u “bu konulara girmek istememifl” lerdir.
olamayacak olan sözgelimi bir Charles Baudelaire’in dizeleri üzerinde k›l› k›rk yaran yorumlara giriflmifl ve Baudelaire’in anlam ve önemini kavrama yetisinden yoksun sayd›¤› bilisiz y›¤›nlara onun önemini bir türlü kavratamama sanc›yla k›vranarak; “Ah, siz Baudelaire’i bir de Frans›zca’s›ndan okuyabilseydiniz, o zaman benim Baudelaire’e neden tapt›¤›m› anlayabilirdiniz!” diye yak›nm›fl; gelgelelim-ne-
‹mamlar, kad›lar, fleyh-ülislamlar,
müftüler, vb. gibi din görevlilerinin din konulu yap›tlar› ve bu kifliler içerisinden ayd›n olanlar›n ç›k›p ç›kmad›¤›, bu yaz›n›n konusu de¤ildir. Din, bunlar›n geçim arac›d›r; bunlar iflleri gere¤i, geçim araçlar› din oldu¤u için, ister istemez Tanr› ve din konusunda ürünler vermifllerdir. Bunlar›n içerisinde -say›lar› çok az da olsa dine bilimsel bir bak›flla e¤ilip toplumu karanl›k gerici din yorumlar›na karfl› uyaranlar ç›km›flt›r. Bu yaz›da sözü edilen, kendileri papaz, haham, vb. gibi birer din görevlisi olmamalar›na karfl›n, y›¤›nlar›n dinsel inançlar› üzerinde papazlardan, hahamlardan daha çok etkili olmufl olan bat›l› ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, düflünürlerin din alan›nda neler yapt›klar›; ve buna karfl›l›k, bizim ayd›n, sanatç› ve düflünürlerimizin din konusunda neler yapt›¤›d›r. Bizim ayd›nlar›m›z›n ezici ço¤unlu¤u, bat›l› ayd›nlar›n tersine, Tanr› ve din konusunda önce kendileri ayd›nlan›p sonra bilisiz y›¤›nlar› ayd›nlatmak yerine, bizim y›¤›nlar›m›z›n yaflam›n› biçimlendirmeye aday dahi 57
BD EK‹M 2010
d›n, hiçbir yap›t›nda Tanr› ve din konusunu d›fllamaz; tersine, Umberto Eco, bütün yap›tlar›nda Tanr› ve din konusunu derinlemesine ifllemektedir. Umberto Eco, H›ristiyanl›¤›n önemli
dense!?- bu türden ayd›nlar›m›z, içinde yaflamakta olduklar› kendi toplumlar›n›n yaflama biçimini belirledi¤i savlanan Kur’an’› Arapça asl›ndan okuyup incelemek gibi bir çabaya gerek duymad›¤› gibi, çevirilerinden okuyup irdelemeye dahi gerek duymam›fl ve bilisiz y›¤›nlar› Kur’an’› yanl›fl anlamaktan ve hurafelerden korumak gibi bir kayg› tafl›mam›fllard›r. Ço¤u Türk ayd›n›, yüzy›llar süren geçmiflte oldu¤u gibi bugün de, bilisiz y›¤›nlar›n dinsel, inançsal saplant› ve yan›lg›lar›n› kendi ilgi alan›ndan d›fllamak biçimindeki geleneksel kemikleflmifl çizgisini sürdürmektedir. Bu da onun bir tak›m gülünç durumlara düflmesine yol açmaktad›r. fiöyle ki: Bilindi¤i gibi, Umberto Eco, bizim Tanr› ve din konusuna e¤ilmeyi “küçültücü” bulup kendine yak›flt›ramayan yerli ayd›n›m›z›n tap›nca¤› olmufl bir bat›l› ayd›nd›r. Gelgelelim, bizim “din-d›fllay›c›” yerli ayd›n›m›z›n tapt›¤› bu bat›l› ay58
adlar›ndan Aquino’lu Thomas üzerine bir irdeleme yazm›fl, bat›daki laik sanat kültür dergileri; “Bu bir din yaz›s›d›r, biz bunu basarsak, bizim laik niteli¤imiz bozulur, götürün siz bu yaz›n›z› dinci bir yay›na bast›r›n” diyerek geri çevirmemifllerdir. Oysa Umberto Eco, Türk olsayd›, Türkiye’de yafl›yor olsayd›, yaz›s› da söz gelimi Gazali üzerine olsayd›, Türkiye’de bu yaz›s›n› bast›racak “laik” dergi bulamazd›!.. Ülkemizin ço¤u “laik” ayd›n›, Umberto Eco’nun Hristiyan papaz Thomas üzerine yazd›klar›n› Türkçe’ye çevirip Türkiye’deki “laik” sanat kültür dergilerinde kolayca yay›mlayabilmekte; gelgelelim bu gibi Hristiyanl›¤a iliflkin dinsel konulu yaz›lar› pekala çevirip yay›mlayan pek çok “laik” dergimiz, herhangi bir yerli yazar›m›z›n konusu bizim kendi toplumumuzun dinsel inançlar›n›n yanl›fl biçimlendirilmesi ve yanl›fl yönlendirilmesi olan yaz›s›n› basmaya o denli istekli davranmamakta; böyle yaz›lara burun bükmekte, ‹slam dinini konu alan bu tür yaz›lar› basacak olursa kendi “laik yay›n” kimli¤ine toz kondurmufl olaca¤› sabuklamas›yla irkilmektedir. Sanki Tarkovski’nin Ortodoks Hristiyan ‹ncil’inin “Tanr›”s› iyi de, Kur’an’›n “Tanr›”s› kötü imifl gibi!!! Bizim laik ayd›n›m›z›n ve laik ya-
y›nlar›m›z›n ço¤u, bat›l› laik ayd›nlar›n ve bat›l› laik yay›nlar›n yapt›¤›n›n tersini yaparak bat›l› gibi davrand›¤›n› sanma yan›lg›s› içerisindedir. Ayd›nlar›m›z›n ezici ço¤unlu¤u, öncelikle kendi toplumunun sorunsallar›na odaklanarak, bu sorunsallar› “do¤ru düflünmenin evrensel ilkeleri” ile çözümleyen düflünceler üretece¤ine, flu ya da bu bat›l› ayd›n›n her yazd›¤›n› irdelemeksizin onaylayan okuyucular› ve okutucular› olmufl; sevdikleri, de¤erli bulduklar› ve tap›nd›klar› flu yada bu bat›l› ayd›na ülkemizden yandafllar kazand›rmaya çabalayan bir “fan kulüp” yöneticisi gibi davranm›flt›r. Oysa, dünyan›n neresinde olursa olsun, tüm ayd›nlar›n bafl görevi, öncelikle içinde yaflad›klar› kendi toplumlar›n›n sorunlar›n› dert edinmek, kendi y›¤›nlar›na beyinlerini bir delici matkap gibi kullanmay›, sorunlar›n derinine inmeyi, do¤ru düflünmeyi ö¤retmek; tutarl› us yürütmeyi bir düflünsel erdem ve en üstün de¤er yarg›s› olarak toplumuna benimseten ürünler vermektir. Ayd›n olmak demek, içinde yaflad›¤› toplum için kayg› duyan, geçimsel olsun, inançsal olsun tan›k oldu¤u bütün sorunlar› umursayan, önemseyen ve yaflam›n her alan›nda sorunlara çözümler üreten kifli olmak demektir. Dünyan›n bütün ülkelerinde “bu anlamda bat›l›” olan ayd›nlar vard›r. Bunlar Çin’de Ukrayna’da, Avustralya’da vs. do¤mufl, de¤iflik ›rklardan gelmifl olabilirler, ancak önce insand›rlar ve öncelikle kendi içinde yaflad›klar› toplumu, giderek tüm kiflisoyunu ayd›nlatmak ve yan›lg›lardan kurtarmak so-
rumlulu¤unu derinlerinde duyanlard›r. Böylesi bir sorumlulu¤u duyabilmenin olmazsa olmaz ön kofluluysa, baflta kendisi ayd›nlanm›fl olmakt›r. Öyleyse, yaflad›¤› topraklar üzerinde-
Ö
ki ço¤u bilisiz y›¤›nlar›n günlük yaflam›n› biçimlendiren inançlara ve bu inançlar›n kökeni olarak gösterilen Kitap’a e¤ilip, onu yaz›ld›¤› dilden ö¤renmeye ya da çevirisinden irdelemeye bofl veren; buna karfl›l›k bizim toplumumuza bu aflamada ö¤retecek her hangi bir fleyi bulunmayan -örne¤in Baudelaire vb. gibi- yabanc› ozanlar› Frans›zca’s›ndan okumakla böbürlenen birine, b›rakal›m do¤uluyu bat›l›y›, “ayd›n” diyebilir miyiz? Ayd›n kifli, içinde yaflad›¤› toplumun bilisiz y›¤›nlar›n›n “inan›yoruz ve buyruklar›na göre yafl›yoruz,” dedi¤i bir Kutsal Kitap konusunda, nas›l olur da kendi toplumundan daha bilgisiz olabilir?.. Soru: Ne yani, flimdi ayd›nlar iflleri güçlerini b›rak›p y›¤›nlara imaml›k m› edecekler? Yan›t: Voltaire, Rousseau, Kant ya da Hegel, haham m›yd›lar, papaz m›yd›lar? Y›¤›nlar›n hurafelerle, boflinanlarla karart›lm›fl; iyicil olmaktan ç›kart›lm›fl; sevgi de¤il ürkü saçan; bar›flç›l de¤il ac›mas›z; k›y›c›, kandökücü çarp›k inançlar›n›, Kutsal Kitaplar›n özünde zaten var olan kimi uygar de¤erleri öne ç›kararak elefltirip, böylece y›¤›nlar› kargalar›n k›lavuzlu¤undan kurtarmak için, ille de din adam› m› olmak gerekiyor?.. Bat›n›n kültürel geçmiflinde, ayd›nlar, Tanr› ve din üzerine yap›tlar vererek, halk› bu konularda ayd›nlatma 59
BD EK‹M 2010
sanl›¤a, do¤rulu¤a gö¤sünü aç, korkma sen. Özgür do¤ar insano¤lu, özgür yaflam hakk›d›r.”
T
Tanr›tan›maz Lenin, bir 9. Senfoni
görevini papazlara dahi b›rakmam›fl; pek çok dinsel, inançsal sorunsalda, kendi papazlar›n› dahi ayd›nlatm›fl; dina¤alar›n›n y›¤›nlara afl›lad›¤› dinsel kandökücülü¤e ve dinsel karanl›¤a karfl›, kutsal kitaplar›n özünde zaten var olan evrensel bar›fl, evrensel sevgi ve kardefllik özlemini, dinsel söylemin içinden vurgulayarak sürekli diri tutmufl ve ç›karlar› bilisiz y›¤›nlara bu uygar ve iyicil de¤erleri unutturmay› gerektiren din sömürgenleriyle, düflünsel araçlar kullanarak savaflm›fllard›r. Bat›n›n kültürel geçmiflinde ayd›nlar böyle bir görev üstlenmemifl olsalard›, bat›n›n bugünkü durumu ne olurdu? Ya da bizim toplumumuzda, geçmiflte Voltaire’in, Rousseau’nun, Spinoza’n›n, Kant’›n, Hegel’in ifllevlerini üstlenen ayd›nlar yaflam›fl olsalard›, bizim toplumumuzun bugünü acaba yine böyle mi olurdu?.. Rousseau’ya “Emile”i, Spinoza’ya “Etika”y›, Kant’a “Basit Akl›n S›n›rlar› ‹çerisinde Din”i, Hegel’e “Tinin Görüngübilimi”ni yazd›ran sorunsallar, bizim toplumumuzun geçmiflinde hiç yaflanmam›fl m›d›r?.. Yaflanm›flsa -ki yaflanm›flt›r, yaflan›yor- demek oluyor ki, bizim toplumumuzun geçmiflinde, 60
bizim Rousseau’muzu, bizim Spinoza’m›z›, bizim Kant’›m›z› ve bizim Hegel’imizi ortaya ç›karacak sorunsallar vard›, ancak ayd›nlar›m›z -o s›rada ‘daha önemli’(?) ifller ard›nda se¤irttiklerinden!!!- bu sorunsallara e¤ilemediler... Bir bahçevan›n niteli¤i, yetifltirdi¤i çiçeklerden bellidir; bir ülkenin ayd›nlar›n›n niteli¤i de, kendi toplumunun durumundan bellidir. Bugün toplumumuzun inanç tarlalar›nda güller de¤il, dikenler bitiyorsa; bar›fl, kardefllik ve sevgi çiçekleri soluyor, savafl dikenleri ço¤al›yorsa; iyicilli¤in yerini kat›l›k, kötülük, k›y›c›l›k al›yorsa; bahçevanlar›m›z, ayd›nlar›m›z gerçekten sorumludurlar. Bat›da bahçevanlar, yani ayd›nlar, yüzy›llar boyunca toplumlar›n›n inanç tarlalar›nda gördükleri yabanotlar›n› ay›klam›fl, o tarlalarda filizlenen güzel çiçekleriyse sulay›p korumufllard›r. Beethoven’›n 9. Senfoni’sinin, sözleri Schiller’in dizelerinden oluflan “Lied an die Freue”, “Nefleye övgü” bölümünde, koro; Tanr›’n›n izniyle, elçilerin yard›m›yla, insanl›¤›n iyiye, do¤ruya, güzele, gerçe¤e ulaflaca¤›n› hayk›r›r: “Kardefl olun ey insanlar, bunu ister Tanr›m›z. Bu dünyada her fley geçer, yaln›z dost sana kal›r. ‹n-
dinletisinden sonra “‹rtica hortlad›!” gibi bir duyguya kap›lmam›fl; tersine, “insanl›¤›n gelece¤ine duydu¤u umudun pekiflti¤ini” söylemifltir efli Kurpskaya’ya... Oysa, ayn› tanr›tan›maz Lenin, bir süre önce “Tanr› fikrinin hiç bir türüne olumlu bakmad›¤›n›” söylüyordu... Hegel’i hiç okumaks›z›n kötüleyip durmufl olan Lenin, Hegel’i okuduktan sonra: “Biz Hegel diyalekti¤inin maddeci dostlar›y›z!” demifltir. Gelgelelim “Tanr› fikri”, bilindi¤i üzere, Hegel diyalekti¤inin tam da göbe¤inde bulunur. Carl Orff’un bizim ayd›nlar›m›z aras›nda pek sevilen, pek tutulan Carmina Burana’s›n›n ana konusu da Tanr›’d›r, dindir. Gelgelelim bizim tanr›tan›maz ayd›nlar›m›z›n büyük bir ço¤unlu¤u, Carmina Burana’y› kendilerinden geçerek dinlerken “‹rtica hortlad›!” gibi bir duyguya kap›lmazlar; çünkü sözlerini (güftesini) anlamadan dinlemektedirler. Oysa bat›l› laik ayd›n, onu, sözlerini de anlayarak dinliyor ve içinde din ve Tanr› kavramlar› geçiyor diye bu yap›t› karalay›p yads›m›yor.
Yine ço¤u tanr›tan›maz ayd›n›m›-
z›n bir kaç y›ld›r filmlerini büyük bir be¤eniyle izledi¤i, gifleler önünde uzun kuyruklar oluflturdu¤u yap›tlar›n yarat›c›s› Andrei Tarkovsky de dini bütün bir Hristiyand›r. Tarkovsky, ge-
rek yap›tlar›yla, gerek yaz›lar›yla, ‘Hristiyan varoluflçuluk’u savunmufl, Tanr› ve din konulu ürünler vermifltir. Bat›l› toplumlar› dinsel ba¤nazl›k karanl›¤›ndan kurtararak dinsel ayd›nlanmaya ve toplumsal ilerlemeye yönelten, iflte sözünü etti¤imiz bu türden, Tanr›’ya düflünsel düzlemde ayd›nca inanan, fakat beyinleri i¤difl eden dinsel uydurmalara, hurafelere inanmayan; bilisiz y›¤›nlar›n Tanr› inanc›yla de¤il onlar›n beynini i¤difl eden hurafelerle savaflan bat›l› ayd›n ve sanatç›lar›n, yüzy›llar boyu dinsel söylem içinden vurgula-
Filmlerinin gifleler önünde uzun kuyruklar oluflturdu¤u Andrei Tarkowsky dini bütün bir Hristiyand›r.
d›klar› evrensel bar›fl, evrensel sevgi ve evrensel kardefllik inanc› olmufltur. Bat›l› ayd›nlar, böyle davranmakla kendi toplumlar›n› Tanr› ve din konusunda kargalar›n k›lavuzlu¤una terketmemifl; onu Tanr› ve din konusunda e¤itmifl, bilgilendirmifl, ayd›nlatm›fl; toplumun inanç alan›n› yaban otlar›ndan ay›klayarak, din duygular›n›n ç›kar çevrelerince sömürülmesinden korumufltur. Ayn› eme¤i, bizim toplumumuzun ayd›nlar›, bizim bilisiz y›¤›n61
BD EK‹M 2010
lar›m›za vermemifltir. Bat›l› ayd›n yüzy›llard›r ektiklerini biçiyor; peki bizim ayd›n›m›z y›¤›nlar›n inanç alanlar›na bugüne dek ne ekmifltir ki, ne biçsin!?. Demek ki “irtica hortlad›!” demek
yerine, “Ayd›n›m›z, geçmiflte ayd›nlatmad›¤› bir karanl›k taraf›ndan kuflat›ld›!” dersek, daha do¤ru olur. Kur’an’da: “suçlar› kendilerini kuflatanlar!” anlam›nda bir tümce vard›r ki bu, durumumuza upuygundur. Bat›da bilisiz y›¤›nlar›n inanç dünyas›, Rousseau’lar, Voltaire’ler, Kant’-
BD EK‹M 2010
ezici ço¤unlu¤u bu ürkünç olufluma seyirci kalm›flt›r. Saman alevi gibi parlay›p geçen bir tak›m c›l›z ayd›nlanmalar d›fl›nda, bizim toplumumuzun inanç alan›, bat›da oldu¤u gibi bir ayd›nlar ilgisi ve denetimi ortam›nda, sa¤l›kl› olarak geliflmemifl; y›¤›nlar›n din duygular›, ayd›n olmayan ellerde, Kur’an’a dahi yabanc› inançlarla, bilinçlere kandökücülük afl›lanarak biçimlendirilmifltir.
Evet: “‹rtica hortlad›!”.. Ve flimdi (1990), Turan Dursun örne¤i birtak›m ayd›nlar›m›z, Demek ki “irtica hortlad›!” panikle kaleme sar›l›p “Ademek yerine, “Ayd›n›m›z, s›l Kur’an yak›ld›!” diye “irtica”y› yenigeçmiflte ayd›nlatmad›¤› bir hayk›r›nca, den gömütüne gönderekaranl›k taraf›ndan kuflat›l- ce¤ini san›yor. ”‹slam Ad›!” dersek, daha do¤ru olur. rap dinidir, Kur’an yaln›zAraplara seslenir, bu Kur’an’da: “suçlar› kendile- ca nedenle Türkler isteseler rini kuflatanlar!” anlam›nda bile Müslüman olamazbir tümce vard›r ki bu, duru- lar!” deyince, Türklerin Müslümanl›ktan topluca mumuza upuygundur. istifa edeceklerini san›yor. ‹smet Zeki Eyübo¤lu gibi kimi lar, Hegel’ler, Kierkegaard’lar, Beetyazarlar›m›zsa “Musa da, ‹sa da, hoven’lar, Goethe’ler, Schiller’ler taMuhammed de birer ç›lg›n, birer raf›ndan oya gibi dokunur, dam›t›l›r, deliydiler. Çok tanr›c›l›k Tek Tanr›c›ar›t›l›r ve toplumun inanç bahçesi yal›ktan ilericidir, Yaflas›n Anadolu Tanbanotlar›ndan ay›klan›p karanl›ktan r›ças› Kübele!” vb. gibi yaz›lar yazakurtulurken; bizim toplumumuzda, bizim toplumumuzun inanç alan›, büyük rak irticay› mahvettiklerini sanmakta ço¤unlu¤u tutarl› düflünceler üretme ve “laikli¤i” kendilerince böyle kurtaryetisinden yoksun, do¤ru düflünmenin maktad›r!.. Evet: “‹rtica hortlad›!”.. Ve flimdi evrensel ilkelerinden yoksun, ayd›n olmak bir yana, kendisi ayd›nlat›lmay› (1990) bas›m›zda bir telafl!.. Laikli¤i kurtarmak için mezhep gereksinen; okuma, anlama ve usyüayr›l›klar›n› vurgulamak ve mezhep rütme özürlüsü bir tak›m kifliler tarabirleflmelerini önlemek gerek!.. f›ndan oluflturulmufltur ve ayd›n›m›z›n 62
Öyleyse kapak yapal›m: Aleviler Sünnilerden iyidir! Yaflas›n Aleviler, kahrolsun sünniler! Kapaklar ça-çaçarp›c›, dosyalar flafl›rt›c›, söylentiler a-acaib!.. “Laik” bas›n yay›n›m›z laikli¤i flimdi (1990) böyle koruyor... Evet: “‹rtica hortlad›!”.. Peki ama ne diyor bu hortlak? “Biz, ‘tam laiklik’ten yanay›z, laiklik tam uygulans›n!” diyor. Dina¤alar› sanki a¤›z birli¤i etmifllercesine, “Laiklik tam uygulans›n!” diyorlar. ‘Garip ama gerçek’, ‘mizah de¤il ayn›yle vaki’... Demek ki, bugün (1990), dinsel alanda genel görüntümüz flöyledir: Bir yanda ‘Laiklik elden gidiyor!” diye kaleme sar›l›p, din konusunda çam üstüne çam deviren bir kaç ‘ayd›nlanma kahraman›’; bir yanda, laikli¤i kurtarmak için mezhep ayr›l›klar›n› kafl›yan, mezheplerden kimilerini tu kaka edip, kimi mezhepleri ve topluluklar›, sözgelimi kimileri Alevili¤i kimileri flu ya da bu cemaati “ilerici” diye ululayan “laik” bas›n yay›n; beri yanda ‘Biz tam laiklikten yanay›z, laiklik tam uygulans›n!’ diyen bir “irtica”!.. Zaten flark›s› bile var: “Bir baflkad›r benim memleketim.” Sa¤› baflka, solu baflka, irticas› baflka, ayd›n› baflka, halk› baflka, altyap›s› kaval, üstyap›s› fiiflhane bir ülkenin irticas› ‘tam laik’ (!) olmaz da ne olur? Peki, kimi dina¤alar›n›n “laiklik tam uygulans›n” istemi nereden geliyor? Laiklik tam uygulan›nca ne olacak ki, bunlar laikli¤in tam uygulanmas›ndan yanalar?.. “Tam Laik”lik diyen dina¤alar›n›n istemi özcesi flu: Devlet hiç bir biçimde din alan›nda olup bitenlerle ilgi-
lenmeyecek, dinsapt›r›c›lar›na, dina¤alar›na, dinsömürücülerine yönelik ne örgütsel ne düflünsel bir denetleme olmayacak; bunlar, din ad›na y›¤›nlar› diledikleri gibi çekip çevirmekte s›n›rs›zca özgür olacaklar; toplumu Tanr› ve din konusunda neye inand›rmak isterlerse ona inand›racaklar; bilisiz y›¤›nlara Tanr› ve din konusunda ö¤rettiklerinin Kitap’a uygun olup olmad›¤› dahi soru konusu edilemeyecek; istedikleri ‘tam laiklik’ ile her türlü denetim ve elefltiriden kurtulmufl olacaklar› için, topluma din ad›na, Tanr› ad›na, Kur’an ad›na neler bellettikleri bilinemeyecek, elefltirilemeyecek; kimse kendilerine kar›flamayacak; çünkü onlar›n dilinde “tam laiklik” = “devlet dine kar›flmas›n” demektir.
D
Dikkat ediniz. Bunlar ‘tam laiklik’i
ayd›nlardan de¤il, devletten istiyorlar; çünkü ülkemizde ayd›nlar›n pek ço¤u onlara, tam da onlar›n istedikleri gibi, hep ‘tam laik’(!) davranagelmifl; yani tam da onlar›n istedikleri gibi “dine kar›flmam›fl”t›r. Ço¤u Türk ayd›n› bugüne dek Türk din sapt›r›c›lar›na o denli ‘tam laik’ davranm›flt›r ki, bilisiz y›¤›nlara din ad›na kimlerin neler belletti¤i, belletilenlerin do¤ru olup olmad›¤›, zaten umurunda olmam›flt›r. Bu nedenle ‘tam laiklik’ isteyen dina¤alar›, böylesi dinle ilgilenmeyi d›fllayan, küçümseyen ayd›nlar›m›za “minnet” borçludur. Bu din sapt›r›c›lar›, din a¤alar›, din sömürücüleri, dine karfl›, Tanr› inanc›na karfl› kimi “Atatürkçü”, kimi “Sosyalist” maskesi takarak tutars›z savlarla sald›r›p öfkeler savuran tanr›tan›maz ayd›nlar›m›z›n bir bölümüne de “minnet” borçludur. 63
BD EK‹M 2010
Çünkü, y›¤›nlar›n Tanr›’ya inanmas›n› dahi suç sayan bu gibi sald›r›lar da en az “dine kar›flmamak” diye tan›mlanan ‘tam laiklik’(!) denli dina¤alar›na yaramaktad›r.
Sözgelimi, Kitap’› kendilerinden daha do¤ru bilen “laik” düflünceli ayd›nlar ç›k›p da, kendilerinin Kitap’a dahi ayk›r› bir tak›m karanl›k inançlar yayd›klar›n› ve y›¤›nlar› din konusunda yan›ltt›klar›n› topluma gösteremeDin sapt›r›c›lar›n›n, din sömürücü- sin, istiyorlar. Ayd›nlar›m›z, inanç alerinin, din a¤alar›n›n ifline gelmeyen lan›nda ‘‹çkin Elefltiri’ (‹mmanent tek fley, y›¤›nlara din diye, Tanr› diye Critique) yöntemini uygulayacak olurbellettiklerinin gerçekten Kitap’a uy- larsa, “fareli köyün kavalc›lar›” gibi gun olup olmad›¤›n›n elefltirel düflü- etkileyici ezgilerle y›¤›nlar› kendi ardnürler, ayd›nlar taraf›ndan irdelenme- lar›na tak›p ulusu ve ülkeyi karanl›¤a si; toplumun dinsel inançlar›n›n kendi- sürükleyen dina¤alar›n›n, “inan›yoleri taraf›ndan de¤il ayd›nlarca ekilme- ruz” dedikleri Kitab’a baflta kendilerisi; Tanr› ve din konusunda, y›¤›nlar›n nin uymad›klar› ortaya ç›kacak ve bu din sömürgenlerinin biSözgelimi, Kur’an’› kendilerin- linçsiz y›¤›nlar›n gözünden daha do¤ru bilen “laik” deki sayg›nl›klar› y›k›lacakt›r. düflünceli ayd›nlar ç›k›p da, Bat›da ayd›nlar›n inanç kendilerinin Kur’an’a dahi ay- alan›nda uygulad›klar› ek›r› bir tak›m karanl›k inanç- lefltirel yöntem buydu; öyle ki bat›da dinsel ayd›nlar yayd›klar›n› ve y›¤›nlar› lanma inanç alan›na içkin din konusunda yan›ltt›klar›n› elefltiriyle yaklaflan ayd›ntopluma gösteremesin, isti- lar›n bir baflar›s› olmufltur. ‹nsan›m›za, din ad›na, yorlar. Tanr› ad›na; “E¤er Tanr›’ayd›nlanm›fl ayd›nlarca ayd›nlat›lma- ya inand›¤›n› kan›tlamak istiyorsa, kar›s›n› tarikat fleyhine peflkefl çekmesi s›d›r. Ülkemizde ‘laiklik tam uygulan- gerekti¤ini” ya da “Tanr›’ya inand›¤›n› s›n’ diyen dina¤alar›, din derebeyleri, kan›tlamak için öz çocu¤unu Tanr›’ya bununla ne demek istediklerini aç›k- kurban olarak aday›p bo¤azlamas› gelarken, bir yandan ‘devlet bizi denetle- rekti¤ini” belleten dinsapt›r›c›lar dahi yemesin’; öte yandan, bizim toplumu- ç›km›flt›r. muzda Voltaire, Rousseau, Kant, Hegel gibi ayd›nlar ç›k›p da y›¤›nlar›n Bu tür tüyler ürpertici olaylar badin kültürünü oluflturma, toplumun s›na yans›y›nca, bir tak›m ayd›nlar›m›z inanç dünyas›n› biçimlendirme iflini “Gördünüz mü, iflte Kur’an Müslübizim tekelimizden almaya kalk›fla- manlara bunlar› yapt›rtan, kendi kar›s›n› baflkalar›na peflkefl çekmeyi buyumas›n, demektedirler. 64
BD EK‹M 2010
ran, kendi yavrusunu b›çakla do¤ramas›n› ö¤ütleyen bir kitapt›r. Kur’an’›n Tanr›’s› kendisine inananlara neler yapt›r›yor görün! Kahrolsun Kur’an! Kahrolsun Kur’an’›n Tanr›’s›! Kahrolsun Müslümanl›k!” diye avaz avaz yay›nlar yapt›lar. Oysa Kur’an’da böyle buyruklar yoktur ve böylesi “ateflli tanr›tan›maz” ayd›nlar›m›z›n bu tür yay›nlar›n›n ülkemizde t›rmanan dina¤al›¤›n› geriletici en küçük bir etkisi dahi görülmemifltir; tersine, dina¤alar› Kur’an’a yönelik bu gibi yay›nlar›n yalan oldu¤unu belgelerle kan›tlayarak bunlar› Kur’an’a çamur atmakla suçland›rm›fl ve böylelikle daha çok say›da Müslüman› kendi etekleri alt›nda toplamay› baflarm›fllard›r. Bir ilimizde bir fleyh bir müridine çocu¤unu kendi elleriyle bo¤azlatabiliyorsa, bir baflka ilimizde bir baflka fleyh müridini Tanr› ad›yla kand›rarak kar›s›n› peflkefl çektirebiliyorsa, y›¤›nlar›n bilisizlik düzeyinden kimlerin nas›l yararlanabildiklerini çok iyi düflünmek ve yobazl›kla savafl›mda yap›lacak en küçük yanl›fl›n yobazlar›n ifline yarayaca¤›n› çok çok iyi bilmek ve ona göre davranmak gerekmez mi? Kitap’a ayk›r› pek çok inanc›n, ç›karc› din a¤alar›nca bilisiz y›¤›nlar›n beynine kaz›nd›¤› uzun y›llar geçmiflse; y›¤›nlar›n inanç alan› ayd›nlarca ifllenmeyip bu alan ayd›nlarca ayd›n olmayan ç›karc› din sömürgenlerinin ifllemesine terk edilmiflse, sonuç zaten ne olabilir?..
Tanr› inanc›na öfkeyle sald›r›r ve onlar›n inand›klar› Tanr›’ya sövgüler, afla¤›lamalar ya¤d›r›rlarsa, sonuç zaten ne olabilir?.. Ayd›nlar›m›z›n ezici ço¤unlu¤u toplumun inanç tarlalar›na kimlerin neler ekti¤ine yüz y›llard›r bofl vermifllerse, sonuç zaten ne olabilir?.. Geçmiflimizde oldu¤u gibi bugün de ‘irticaya prim vermemek’ gerekçesi ard›na s›¤›narak, toplumumuzun dinsel inançlar›n› ayd›nl›k ve bilimsel düflünceyle yo¤urma görevinden kaçanlar, yar›n belki de ifl iflten geçtikten ve ülkemizde dina¤al›¤› düzeni kurulduktan sonra, din ve Tanr› konusuna ister istemez gireceklerdir; “lakin vakit geçmifl olacak”!... ‹nsanlar›m›z, bat›l› ayd›n Umberto
Eco’nun, papaz Aquinolu Thomas için ne düflündü¤ünü bilsin elbette; ancak insanlar›m›z bundan çok, kendi ayd›nlar›m›z›n -özellikle de t›pk› Rousseau, Spinoza, Kant ve Hegel gibi, t›pk› Beethoven, Goethe ve Tarkovski gibi, Tanr›’ya düflünsel düzlemde, bir felsefi varl›k kategorisi olarak ayd›nca inanan, fakat hurafelere karfl› olan bizim ayd›nlar›m›z›n Tanr› ve din üstüne iyicil, usa dayanan, öze yönelik, kan dökücülükten ve k›y›c›l›ktan uzaklaflt›r›c›, do¤ru düflünmeye yönlendirici, ayd›nlat›c› düflüncelerine gereksinimi var; Tanr› inanc›na ve dine karfl› cepheden ve üstelik yanl›fl bilgilere dayal›, sonunda kendilerini yalanc› durumuna düflürerek dina¤al›¤›n› güçlendirecek türden k›flk›rt›c› sald›r›lara de¤il...•
Kendilerini ‘ayd›nlanma kahrama-
n›’ diye ünlendiren birileri, y›¤›nlar›n
cengizozakinci@butundunya.com.tr 65
BD EK‹M 2010
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Yaz›n›n bafll›¤›ndaki sorunun ne kadar a¤›r oldu¤unun fark›nday›m. Ülkemizin içinde bulundu¤u bölgede son dönemlerde yaflananlar› izleyenlerin att›¤›m bafll›¤› pek yad›rgamayacaklar›n› düflünüyorum.
M
uharip Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesinin ard›ndan geriye iç savafl tehlikesi ve karmafla yaflayan bir Irak kald›. Ayr›ca Irak’›n kuzey bölgesinde ortaya ç›kan Amerikan destekli yerel yönetimin denetimi alt›ndaki topraklara yerleflen, karargâh kuran ve s›n›rlar›m›zdan s›zarak terörist sald›r›lar düzenleyen örgütün de Irak’taki yeni durumdan daha çok ya66
Görünen o ki yeni dönemde bölgede yine yabanc› güçlerden bahsedilecek, özellikle de Birleflmifl Milletler ve NATO’dan. .......................................
Türkiye’nin bütünlü¤ünü NATO ve Birleflmifl Milletler mi koruyacak?
Ayr›ca geride kalan 54 bin Amerikan askerini de unutmamak gerekiyor.
rarlanaca¤›n› herkes biliyor. Amerikan güçleri Irak’tan çekildi¤ine göre Türkiye’ye yönelik terör sald›r›lar› konusunda art›k Amerika Birleflik Devletleri ile de¤il Ba¤dat’taki merkezi Irak Hükümeti ve kuzeydeki yerel yönetim ile görüflece¤iz. Hemen an›msatal›m, “Türkiye neden s›n›r ötesi askeri operasyon yapm›yor?” sorusu yöneltilen insanlar›n büyük bir bölümü bugüne 67
BD EK‹M 2010
kadar ABD engelinden bahsediyordu. Yeni duruma bak›l›rsa bu engelin ortadan kalkt›¤› teorik olarak söylenebilir. Ama görünen o ki yeni dönemde bölgede yine yabanc› güçlerden bahsedilecek, özellikle de Birleflmifl Milletler ve NATO’dan. Ayr›ca geride kalan 54 bin Amerikan askerini de unutmamak gerekiyor.
B
aflbakan Erdo¤an’›n Amerikan Baflkan› Obama ile 26 Haziran 2010 tarihinde Kanada’n›n Toronto kentinde yapt›¤› görüflmede Irak’›n kuzey kesiminden Türkiye’ye yönelen
BD EK‹M 2010
2010 tarihinde Irak’taki Amerikan güçlerinin komutan› Ray Odierno’dan ilginç bir aç›klama geldi. Hemen hat›rlatal›m, Ray Odierno, Amerikan iflgalinin ard›ndan 4 Temmuz 2003 tarihinde, Süleymaniye’de, Türk askerlerinin bafl›na çuval geçirilmesi emrini veren ve ismi "çuvalc› komutana" ç›kan kifli Ray Odierno, “Irak’›n kuzeyine Birleflmifl Milletler bar›fl güçleri konuflland›r›labilir” diyordu. Bir rastlant› m› bilinmez, ama Amerikan generalin bu önerisi terör örgütü PKK’n›n talebiyle bire bir örtüflmektedir. An›msatmakta yarar var, terör ör-
Çuvalc› general Odierno “Irak’›n kuzeyine Birleflmifl Milletler bar›fl güçleri konuflland›r›labilir” diyordu. Bir rastlant› m› bilinmez ama bu öneri PKK’n›n talebiyle bire bir örtüflmektedir. sald›r›lara karfl› NATO güçlerini göreve davet etti¤i bas›na yans›m›flt›. Uzmanlara göre, Baflbakan NATO’nun 5. Maddesine dayanarak bu daveti yapm›flt›. Söz konusu madde özetle “Taraflardan herhangi biri, taraflardan birinin toprak bütünlü¤ü, siyasi ba¤›ms›zl›¤› ya da güvenli¤inin tehdit edildi¤ini düflündü¤ü zaman, tüm taraflar birlikte dan›flmalarda bulunacaklard›r” demektedir. Bu da, “tehdit alt›ndaki ülkeye yard›m istemesi durumunda di¤er üyeler yard›m eder” anlam›na gelmektedir. NATO’ya yönelik bu beklentinin dile getirilmesinden sonra 7 Temmuz 68
gütünün Kandil Da¤›’ndaki yöneticileri geçti¤imiz May›s ve Haziran aylar›nda “Birleflmifl Milletler Bar›fl Gücü bölgeye gelsin, onlar›n denetiminde Türkiye ile bar›fl yapal›m ve anlafl›rsak silahlar›m›z› b›rakal›m” aç›klamas›nda bulunmufllard›. Türkiye gibi bir gücün komflu ülkenin topraklar›ndan gelen terör tehdidi için NATO’ya ya da Birleflmifl Milletler Bar›fl Gücü askerlerine muhtaçm›fl gibi görünmesi ve bu kurumlar›n gözetiminde bar›fl görüflmeleri yap›labilece¤i havas›n›n da yay›lmaya çal›fl›lmas› elbette ki kabul edilebilir bir durum de¤ildir. Türkiye’nin öncelikle
yapaca¤› giriflimlerden biri, terör örgütünün karargâh›n›n ve e¤itim kamplar›n›n bulundu¤u topraklar› denetimi alt›nda tutan Irak Hükümeti ile ülkenin kuzeyindeki Bölgesel Yönetimi masaya oturtmak olmal›d›r. PKK konusunda Irak’a yönelik bu politika, güçlü ve kararl› ülke görüntüsünü yans›tan bir diplomasiye dayand›r›lmal›d›r. S›n›r ötesi operasyonlar›m›za hep karfl› ç›kan Irak’a Böylesi bir diplomasiyi verilecek yan›t, hem bu ülkenin anayasas›nda hem de hayata geçirmek için Birleflmifl Milletler’in belgelerinde bulunmaktad›r. Türkiye’nin elinde çok güçlü unsurlar vard›r. S›n›r ötesi ope- “Birleflmifl Milletler, üye ülkeleri, kenrasyonlara sürekli karfl› ç›kan ve “so- di topraklar›nda terör örgütlerinin yurun kendi içinizde, önce onu çözün” valanmas›na, e¤itim ve propaganda diyen Irak’a verilecek yan›tlar da hem çal›flmas› yapmas›na izin vermemesi, bu ülkenin anayasas›nda hem de Bir- maddi, manevi destek sa¤lamamas› leflmifl Milletler Teflkilat›’n›n belgele- konular›nda aç›kça uyarmaktad›r.” rinde bulunmaktad›r. Söz konusu uyar›ya gerekçe olarak da, bu tür davran›fllar›n Birleflmifl Milöz konusu belgelerde Birleflmifl letler örgütünün hedef ve ilkelerine Milletler örgütünün üye ülkelere ayk›r› olmas› gösterilmektedir. uyar›lar› flöyle s›ralanm›flt›r: 3) Yukar›daki 2 maddeyi tamam1) Birleflmifl Milletler Genel Ku- layan uyar› da flöyledir: “Her üye ülrulu Ekim 1985’de ald›¤› bir kararla kenin imzalad›¤› Birleflmifl Milletler flu uyar›y› yapmaktad›r: “Üye devlet- Antlaflmas›’n›n yan› s›ra uluslararas› ler, terör örgütlerini ve terör eylemle- hukuk kurallar›na uyma yükümlülü¤ü rini desteklemekten kaç›nmal›, terö- de bulunmaktad›r.” ristlere e¤itim olanaklar› ile maddi ve manevi destek vermemelidir.” Türkiye’yi yönetenler, karar al›c›lar 2) Birleflmifl Milletler, May›s 19- yukar›da özetlemeye çal›flt›¤›m 3 mad94’de, “Uluslararas› Terörizmi Engel- deden mutlaka haberdard›r ve komflulemek için Önlemler Deklarasyonu” muz Irak’a da bunlar› hat›rlatacakt›r. adl› bir bildiri yay›nlam›flt›r. Söz ko- fiimdi, yukar›daki maddelerden çok nusu Deklarasyon ise özetle flöyledir: daha önemli olan baflka bilgileri s›ra-
S
69
AKILLA BESLENMEK
BD EK‹M 2010
Binlerce y›ll›k devlet gelene¤i olan Türkiye terörün de üstesinden gelebilecek birikime sahiptir. layay›m. Bunlar da komflumuz Irak’›n anayasas›ndan ald›¤›m çok önemli maddelerdir.
A
merikan iflgalinin ard›ndan haz›rlanarak 15 Ekim 2005 tarihinde kabul edilen yeni Irak Anayasas› gere¤ince de Ba¤dat’taki merkezi yönetimin uymas› gereken hukuki yükümlülükler bulunmaktad›r. 1) Irak anayasas›n›n 7. maddesinin ikinci f›kras› flöyle demektedir: “Irak devleti, terörün her çeflidine karfl› mücadele etmekle yükümlüdür. Topraklar›n›n terör örgütleri için bir üs, geçifl noktas› ve konufllanma alan› haline gelmemesi için çal›flacakt›r.” 2) Irak Anayasas›’n›n 8. Maddesi komflularla iliflkiler için flu ifadelerden oluflmaktad›r: “Irak devleti iyi komfluluk, baflka devletlerin iç ‹fllerine müdahale etmeme ve uluslararas› antlaflmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirme ilkelerini gözetecektir.” 3) Irak anayasas›n›n 108. Maddesi de s›n›r güvenli¤i konusunda federal yönetimin görevini flöyle tan›mlam›flt›r: “Irak s›n›r güvenli¤inin sa¤lanmas› federal makam›n yetkileri aras›ndad›r.” 4) Federal bir yap›ya sahip olan Irak’ta Bölgesel Yönetimler de vard›r. Irak anayasas›n›n “Bölgesel Makamlar” bafll›kl› dördüncü bölümünün 114. Maddesiyle Irak’›n kuzeyi “Kürdistan Bölgesi” ad› alt›nda federal bir bölge 70
olarak kabul edilmifltir. 5) Irak anayasas›n›n dördüncü bölümündeki 118. Maddede ise Bölgesel Yönetime yüklenen görev flöyle tan›mlanm›flt›r: “Bölgesel Hükümet, bölgesel güvenlik birimleri oluflturarak bölgenin yönetiminden sorumlu olacakt›r.” Görüldü¤ü üzere Irak anayasas›nda hem Kuzeydeki Bölgesel yönetimi, hem de merkezi Irak hükümetini, s›n›r komflusu Türkiye’ye yönelecek terör sald›r›lar›na karfl› önlem almak zorunda b›rakan maddeler bulunmaktad›r. “Türkiye’ye bir kedi bile vermem” diyen Barzani ile “topraklar›m›zda PKK’ya karfl› operasyon yapmay›n” aç›klamalar›n› al›flkanl›k haline getiren Ba¤dat hükümetine hiç olmazsa yukar›daki maddeler an›msat›lmal›d›r. Türkiye, etkin diplomasiyle kullanaca¤› güçlü kozlara sahipken, bunu yapmamas› elini zay›flatmaktad›r. Teröre karfl› mücadelede ABD’den, Avrupa Birli¤i’nden, Birleflmifl Milletler ve NATO’dan yard›m ve de anlay›fl beklemek Türkiye’nin etkisini azalt›rken, zaman kayb›na da neden olmaktad›r. Binlerce y›ll›k devlet gelene¤i olan Türkiye terörün de üstesinden gelebilecek birikime sahiptir. Önemli olan bu gücün fark›na varmak ve türlü yöntemlerle bölgede egemen olmaya çal›flan ülkelere bunu kararl›l›kla göstermektir. •
Prof. Dr.
Kenan Demirkol
Hidroelektrik SantrallerHES Ya da
Çarp›lan Türkiye Kuzey Yar›m Kürenin 19. Yüzy›l›n ortalar›ndan itibaren sanayileflmesi sonucu karbondioksit ve di¤er sera etkili gazlar›n atmosfere yükselmesiyle oluflan küresel ›s›nma, hemen bat›s›nda bulunan Çad Çölü Kuzey Darfour’a 100 km kadar ilerleyerek kurakl›¤a neden oldu.
gürbüzevren@butundunya.com.tr 71
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
ayvanc›l›kla u¤raflan Bedevîler hayvanlar›n› otlatma olana¤›n› yitirince sürülerini Güney Darfour’a sürmeye bafllad›lar. Nil nehrinin önemli kollar›ndan biri Güney Darfour’dan kaynaklan›r. Kuzeye göre oldukça yeflil olan bu co¤rafyada Afrika kökenli insanlar tar›mla geçimlerini sa¤larlar. Yaflam alanlar› daralacak ve varolufllar› tehdit edilece¤i için Kuzey’den gelenlere direnç gösterirler. Arap kökenli Sudan merkez yönetimi Kuzey’li soydafllar›n› korumak için Güney Darfour köylerine binlerce bomba atarak 500 bin insan› öldürür.
H
Kuzey Yar›m Kürenin zenginleflmesinden hiç pay alamayan hatta Avrupa fabrikalar›n›n gereksinim duydu¤u hammaddeleri sa¤layan (sömürülen) fakir Güney Yar›m Küre flimdi de Kuzey’in zenginleflmesinin ceremesi olan küresel ›s›nma nedeniyle yaflam alanlar›n› hatta yaflamlar›n› yitirmekteler. 15-20 y›la kadar küresel ›s›nma sadece Afrika’y› kurutmayacak. Türkiye’nin güney s›n›r›n›n güneyinde yer alan co¤rafyada tar›m yapmak olana¤› kalmayacak. ANADOLU sadece üzerinde yaflayanlar›n de¤il, tüm Yak›n Do¤u halklar›n›n karn›n› doyurmak zorunda kalacak. Yabanc›lar›n da a¤z›n›n suyunu a-
k›tan may›nl› arazinin cazibesi buradan kaynaklanmaktad›r... Anadolu’da tar›m arazilerini sat›n almak kolay bir ifl de¤ildir. Miras nedeniyle çokça parçalanm›fl olan toprak ana sat›lmaya direniyor. 72
Tar›m için topraktan sonra en önemli unsur sudur. Akarsular› satmaya kalkt›lar, Dicle’ye, F›rat’a fiyat biçtiler ama kayaya toslad›lar. B-plan› olarak öyle bir hile bulmal› ki hiç kimse rahats›z olmadan sular birilerinin egemenli¤e geçsin. Bingo! “Türkiye’nin artan sanayisi için elektri¤e gereksinimi var. Nehirlerimize hidroelektrik santraller kurulmal›d›r. Böylece toplum olarak kalk›nman›n önü de aç›lacakt›r.” Hidroelektrik
Köylüye bir gün bir mektup gelir. Sar› zarfl›. ‹çinde topraklar›n›n istimlâk edildi¤i yazar. “‹stimlâk bedeli filanca bankan›n filanca flubesinde ad›n›za gönderilmifltir”, yazar sar› zarl› mektupta. “Bir hafta içinde araziyi terk edin” yaz›s›n› da nutku tutularak okur, topraks›z kalan çiftçi. Çiftçi direnir belki, ya da HES’in sahip oldu¤u nehirde koyunlar›na su içirir alimallah. Bunun için de devletin çaresi var. 2009 y›l›nda özel güvenlik flirketlerinin gerçek mermi kullanmalar› izni, parazit çiftçileri patronun topra¤›ndan ve suyundan kovmak için ç›kart›ld›.
santral kuran herhangi bir kifli nehrin santrale ayr›lan bölümünün sahibi olmakta, hatta gereksinim duydu¤u takdirde çevrede bulunan arazi HES sahibine kiralanmak üzere devlet taraf›ndan istimlâk edilmektedir.
terk edin” yaz›s›n› da nutku tutularak okur, topraks›z kalan çiftçi. Çiftçi direnir belki, ya da HES’in sahip oldu¤u nehirde koyunlar›na su içirir alimallah. Bunun için de devletin çaresi var. 2009 y›l›nda özel güvenlik flirketlerinin gerçek mermi kullanmalar› izni, parazit çiftçileri patronun topra¤›ndan ve suyundan kovmak için ç›kart›ld›. Türkiye’de 2000’den fazla HES kurulmas› karar› al›nm›flt›r. Yani her akar suyumuzun onlarca yerinden ümü¤ü s›k›lmaktad›r. Bugüne de¤in birçok HES projesi, kamu yarar›na ayk›r› oldu¤u gerekçesiyle durdurulabilmifltir. Fakat yeni onaylanan Anayasa de¤ifliklikleriyle, kamu yarar›na dava aç›lamayaca¤› için, bundan böyle hiçbir HES projesine, ne yaz›k ki, engel olunamayacakt›r.
Köylüye bir gün bir mektup gelir.
Elektrik enerjisi için bu kadar› göze
Sar› zarfl›. ‹çinde topraklar›n›n istimlâk edildi¤i yazar. “‹stimlâk bedeli filanca bankan›n filanca flubesinde ad›n›za gönderilmifltir”, yazar sar› zarl› mektupta. “Bir hafta içinde araziyi
al›n›r, diyenleri duyar gibiyim. Peki 2000’den fazla hidroelektrik santralin üretece¤i elektrik enerjisinin Türkiye’nin toplam elektrik enerjisi içindeki pay› nedir? Aç›kl›yorum: %2,4.
Planlanan 2000’den fazla hidroelektrik santralin üretece¤i elektrik enerjisinin Türkiye’nin toplam elektrik enerjisi içindeki pay› sadece: %2,4’dür
73
SPORUN DÜNYASI
BD EK‹M 2010
Gerçekten do¤ru okudunuz. Tüm akarsular›m›z› toplam üretilen elektrik enerjisinin k›rkta biri için peflkefl çekiyoruz. Bir de HES’lerin paras›n› da biz ödüyoruz. Nas›l m›? HES elektrik üretmeye bafllad›¤› günden itibaren devlet al›m garantisi vermektedir. Tekrarlamak gerekirse, bak›n bir
taflla kaç kufl vuruluyor; • su özellefliyor •çevresindeki toprak büyük patronlar›n egemenli¤ine geçiyor • küçük çiftçilik tasfiye ediliyor • üretilen elektrik devlete sat›larak yat›r›m maliyeti k›sa sürede halk›n vergilerinde ödetiliyor. Türkiye’nin HES’lerin sa¤layaca¤› %2,4’lük katk›ya ne kadar gereksinimi vard›r? H‹Ç. Neden mi? Türkiye enerji nakil hatlar› o kadar eski ve ar›zal› ki, üretilen toplam elektrik enerjisinin
%15’den fazlas› topra¤a ak›yor, yani kayboluyor. Nehirleri bo¤madan, ad›m bafl› her bir HES için yeni enerji nakil hatlar› oluflturmadan, Allianoi, Hasankeyf gibi insanl›k miraslar›n› sulara gömmeden de sanayinin gereksinim duydu¤u fazla elektrik elde edilebilir. Sadece enerji nakil hatlar›n› onarmak tüm bu sayd›klar›m› karfl›lamaya yeter. HES bir enerji projesi de¤ildir, ANADOLU’yu parsellemek, peflkefl çekmek projesidir. Tamam da beslenme yaz›s› ile bu
konunun ilgisi ne? Mevsiminde marulun tanesini 5 Lira’ya yemek zorunda kald›¤›m›z gün anlayabilece¤iz bu ilgiyi. HES’lerin elektri¤i Türkiye’yi çarp›yor. • kenandemirkol@butundunya.com.tr
Bafltan sona ve sondan bafla okunuflu ayn› olan cümleler PAL‹NDROM •At, sahibi gibi hasta. •Kim o komik? •‹tti mi, kim itti? •Para haz›r ama R›za harap. •Al ...kaz›k çak karaya, kayarak kaç k›zakla! •Ma¤ara daha dar a¤am. •K›za yaz›k. •Ayla’da m› madalya? •Kaç lan alçak! •Lale, Gül’ü gel al. •Adamla çene çalma da. •Keçin ileridedir, elini çek. 74
•Al Azmi, imzala. •Zamk› çok, o ç›kmaz. •Kat›ra da radar› tak. •Al yar›s›n› s›rayla. •‹laç iç Ali. •Kaba Talat’a bak. •Al kasada sakla. •Altan, attan atla. •Pay ederek iki kerede yap. •Yok, ad›n› da koy. •Ey kekeme, kek ye •Az al yahu bu haylaza •Aslan Ali ile Veli ilan alsa.
•Firar eder Arif. •Katla enine, al tak. •Er ifli pilav› vali piflire. •Ayflen, ›slak kals›n eflya. •Al Pakize bezi kapla •U¤ur, motora sar o tomru¤u. •Nine, flu resim ise Ruflen’in. •R›za, Haluk okula haz›r. •Aç raporunu koy, okunur o parça. •En iyi mefle befle mi yine?
Metin Gören
Da¤
Bafl›n› Duman Alm›fl! An›lar›m›zla büyüttü¤ümüz ve bir tak›m güçlerin olumsuz söylemlerine karfl›n, stadyumlar ve spor salonlar›n› dolduran binlerce insan›m›z flimdi Atam›zdan emanet bir anlaml› marflla cofluyor: ”Da¤ bafl›n› duman alm›fl, Gümüfldere durmaz akar. Günefl ufuktan flimdi do¤ar; yürüyelim arkadafllar...’’ Komplekslerini yenemeyen, yüce
bir ulusun ba¤r›ndan ç›kan bir dehay› inkâr edecek denli gözü dönenlerin dudaklar›n› bile oynatmad›¤› marfl›n kalbimizi titreten coflkusu, art›k önlenemez bir güç olarak vatan sath›na yay›ld›. Milli Tak›mlar›m›zla bütünleflen ulusal söylemin, k›sa sürede birlefltirici bir güç oluflu emanetlere sonsuza dek sahip ç›kaca¤›m›z›n da bir göstergesiydi. Dedikodu üretim merkezlerinde oluflturarak, ürettikleri ile ülke varl›¤›n› tehdit edenlerin, ‘Bu ‹sviçre patentli bir izci marfl›d›r.Türk halk›n›n kimli¤ini ve coflkusunu yans›tamaz‘ gibi komik söylemlerine gülüp geçmeliyiz.
Çünkü ; Basketbol Milli Tak›m›m›z›n baflkent Ankara’da rakiplerine dar edifli sonras›nda, Ankara semalar›na dalga dalga yay›lan marfl›n sat›r aralar›nda flunlar vard›: Günefl ufuktan flimdi do¤ar yürüyelim arkadafllar. Marfl›n ‹sviçre patentli oluflu inad›n› sürdürerek Alp Da¤lar›n›n eteklerinde kamp kuran bir izci toplulu¤u ile özdefllefltirmek do¤rusu komik olurdu. Güneflin do¤uflunu ve yürüyüflün rotas›n› ülkenin sporla bafllayabilecek hamleleri fleklinde düflünmek gerekliydi. ‹flte bu nedenle her maç sonras›nda duygu yükleriyle salonun or75
BD EK‹M 2010
salon ve stadyumlarda ülkesi için u¤rafl veren sporcular›m›za dayatma yoluyla marfl söyletemez buna cesaret bile edemezdi. Bu; vatan sevgisinin doruklara t›rmand›¤› final olgusu s›ras›nda yap›lan, sahte olmayan, söylenmifl olmas› için söylenmeyen içgüdüsel bir coflkuydu.
tas›na koflan ve tribündeki ülke insan›yla bütünleflmenin yads›namaz keyfi, Gümüfldere’nin durmadan akan gücüne katk› sa¤lamak içindi. Kaptan Hidayet, Kerem Gönlüm, Semih Erdem, Tunçeri, Ersan ‹lyasova, özcesi 12 dev adam ve tribündeki binlerce insan bu duygu seliyle ”Da¤ bafl›n› duman alm›fl” diyorlard›. Onlar daha önceleri onuncu y›l marfl›m›z› uluslar aras› podyumlara tafl›m›fllard›. Onlar, vatan›n bölünmez bütünlü¤ünün spor alanlar›nda kendilerine düflen görevini üstlenmifller, ülke coflkusunu yafl›yor ve yaflat›yorlard›. Birlikteli¤in yeni yorumu bu marfl olmuflsa bizi çekemeyenlerin tepkisi ve araflt›rma komikliklerini do¤al karfl›lamal›yd›k. Futbol Milli Tak›m›m›z›n Belçika karfl›laflmas›nda tribünden ald›¤› deste¤in say›s›z bestesi içinde fark edilen bir eski tan›d›k ve benimsenen bu marflt›. Hiç kimse ay y›ld›zl› forma alt›nda 76
Bu coflkuyu yeniden Alp Da¤lar›’na t›rmand›rmak kimseye yarar getirmeyecekti. Arda Turan’›n sevinç 盤l›klar› Saraco¤lu Stad›’nda yank›lan›rken, Almanya’da do¤up büyüyen ancak bu ülkenin öz evlad› oldu¤unu ikiz kardefli Halil ile birlikte gururla söyleyen Hamit Alt›ntop’un, ezberinde olmayan bir marfl› tak›m arkadafllar›n›n dudaklar›ndan okuyarak söyleyebilme iste¤inin tarifini ben de¤il, baflkalar› yapmal›d›r. Da¤ bafl›n› duman alm›fl, Gümüfldere durmaz akar. Yüce Atatürk’ün ulusumuza emanet etti¤i, unutulmamas›n› mavi gözlerinden gönderdi¤i anlaml› ›fl›klarla istedi¤i bir marfl. Birilerinin ‹sviçre’ye de¤in uzanarak, izci, çocuk, yabanc› kavramlar› katarak zedelemek istedi¤i ancak koro eflli¤inde yüreklenerek söylenen bir beste. Son aylarda tribünlerden oyun alanlar›na görkemli bir flekilde inen dünyan›n en büyük korolar›n› oluflturan ata yadigar›. Durmaks›z›n yürümemizi isteyen sanki bir yol gösterici...• metingoren@butundunya.com.tr
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsino¤lu
“TED‹RG‹NL‹K” YARATTIK, GÖZALTINA ALINDIK! S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü’nün “Bas›n Barometresi” listesine göre, Eylül / 2010 tarihine kadar tüm dünyada 24 gazeteci, 1 medya yard›mc›s› öldürüldü, 156 gazeteci, 9 medya yard›mc›s› ve 112 internet yazar› hapse at›ld›.
U
Uluslararas› Bas›n Enstitüsü’nün 12 Eylül’de Viyana’da aç›klanan 2010 raporunda ise, dünyan›n çeflitli yerlerinde ilk 10 ayda ölen gazetecilerin say›s›n›n 50’yi geçti¤i aç›klan›yor. Raporda Türkiye, bas›n özgürlü¤ü konusunda notu en düflük ve “tedirginlik” yaratan ülkeler aras›nda yer al›yor. Türkiye’de çok say›da gazetecinin, yorumlar› ve haberleri nedeniyle hapis-
te oldu¤u, 700’den fazla gazeteci hakk›nda hapis cezas› istemiyle davalar aç›ld›¤› belirtiliyor. S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü’nün belirlemesine göre, Türkiye bas›n özgürlü¤ü s›ralamas›nda 175 ülke aras›nda, ancak 122’inci olabiliyor. Ayn› listede Küba (170), Burma (171), ‹ran (172), Türkmenistan (173), Kuzey Kore (174) ve Eritre (175)’inci 77
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
s›rada yer al›yor.
Bunun üzerine S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü, Türk yetkililere YouTube sitesinin sansürlendi¤i, yapt›¤› baflvuruda, “YouTube sitesine Google’un bir dönem s›k›nt› yaflad›¤› uygulanan engellemenin tamamen ve Avrupa Güvenlik ve ‹flbirli¤i Tefl- kald›r›lmas›n›” istemifl, ancak bu çabakilat› gibi örgütlere göre, 3 bin 700 lardan olumlu bir sonuç al›namam›flt›. web sitesinin bloke edildi¤i Türkiye’“Türkiye’nin internet yasas›n›n de, 2009’dan beri bu konuyla ilgili ra- yönetime binlerce web sitesini engellekamlar -art›k- aç›klanm›yor. me yetkisi verdi¤ini” belirten gazeteciler örgütü, “Türk halk›n›n uluslararas› iletiflim ve bilgi edinme hakk›n› engelleyen yetkili makamlar, asl›nda kendi güvenilirli¤ini yok ediyor” görüflünü savunuyor. ** Avrupa Güvenlik ve ‹flbirli¤i Örgütü’nün medya özgürlü¤ü temsilcisi Dunja Mijatovic, 22 Haziran’da Türk yetkililerine yapt›¤› yaz›l› baflvuruda, YouTube ve Google servisleriyle ilgili istemi tekrar gündeme getirmiflti. Sansürcü ülkeleri “‹nternet Düflmanlar›” ana bafll›¤› alt›nda grupland›ran “S›n›r Tan›mayan GaSTGÖ’nün raporuna göre ”Özgür bas›n zeteciler Örgütü” (STGÖ) 11 Mart ilkelerini çi¤neyen önde gelen yöneticiler Vladimir Putin (Rusya), Kim Jong (Kuzey 2010’den beri, Türkiye’yi de internetle ilgili uygulamalar›ndan dolay› “GöKore), Mahmud Ahmedinejad (‹ran), zalt›ndaki Ülkeler” listesine ekledi. Robert Mugabe (Zimbabwe) “‹nternet Düflman›” ülkeler: BurGoogle’un sahip oldu¤u video pay- ma, Çin, Küba, M›s›r, ‹ran, Kuzey lafl›m sitesine alternatif eriflim olana¤› Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, veren 44 IP adresi de ülkemizde engel- Türkmenistan, Özbekistan, Vietnam. “Gözalt›ndaki Ülkeler” ise: Avuslenmifl, bunlar›n serbest b›rak›lmas› istemi Ankara’da bir mahkeme taraf›n- tralya, Bahreyn, Belarus, Eritre, Malezya, Rusya, Güney Kore, Sri Landan kabul edilmemiflti. **
78
ka, Tayland, Türkiye, Birleflik Arap Emirlikleri. (STGÖ)’nün 2010 raporunda yer alan “Bas›n Özgürlü¤ünün Y›rt›c› Hayvanlar›” listesinde, “Özgür bas›n ilkelerini en tehlikeli biçimde çi¤neyen” 40 yönetici “geleneksel” olarak yer al›yor. Bunlar aras›nda Vladimir Putin (Rusya), Kim Jong II (Kuzey Kore), Mahmud Ahmedinejad (‹ran), Robert Mugabe (Zimbabwe) baflta geliyor. Bu arada ABD’nin terörist listesine ald›¤› Somali’deki “Al Shabaab” partisi / militan grubu, Filistin Kurtulufl Örgütü’nün polis gücü, “Lekesiz bir kayd› bulunmayan Hamas” ve ‹srail Savunma Bakanl›¤› da ayn› listede yer al›yor. ‹srail yetkilileri 27 Kas›m 2008’den 18 Ocak 2009 tarihine kadar süren “Operation Cast Lead” askeri harekât› s›ras›nda, uluslararas› medya kurulufllar›n›n görevlendirdi¤i gazeteci ve TV ekiplerini “güvenlik gerekçesiyle” bölgeye sokmam›flt›. “Bas›n özgürlü¤ünün a¤›r biçimde çi¤nenmesi” olarak de¤erlendirilen bu tutum yan›nda, ‹srail güçleri medya binalar›n› da hedef alm›fl, olaylar s›ras›nda 6 gazeteci öldürülmüfl, 17 medya mensubu yaralanm›flt›. Arapça yay›n yapan “Al-Alam TV”nin Kudüs’te görevlendirdi¤i Filistinli gazeteci Khodr Shaheen ve yard›mc›s› Mohammed Sarhan, “gizli bilgileri a盤a vurduklar›” ve “elde ettikleri bilgileri savafl s›ras›nda düflmana verdikleri” iddias›yla hapis cezas›na
“‹nternet Düflman›” ülkeler: Burma, Çin, Küba, M›s›r, ‹ran, Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Türkmenistan, Özbekistan, Vietnam... mahkum edilmifl, ancak bu karar ‹srail yüksek mahkemesi taraf›ndan bozulmufltu.
“Yaln›zca özgür bas›n onlara zarar verebilir. Mücadelemize destek ol!” ça¤r›s› yap›lan buruflturulmufl lider posterli kampanya. (M. Ahmedinejad solda, M. Kaddafi sa¤da)
2009 y›l›nda 33 Filistinli gazeteci ve 2010’un ilk aylar›nda 25 medya mensubu ‹srail askerlerinin sald›r›s›na u¤ram›fl, bunlardan yaln›zca birkaç olayla ilgili soruflturma aç›lm›flt›. ** S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü, aralar›nda devlet baflkanlar›, bakanlar, 79
BD EK‹M 2010
generaller ve askeri liderlerin bulundu¤u, “Bas›n Özgürlü¤ünün Y›rt›c› Hayvanlar›” y›ll›k listesini ilk kez 2001’de yay›mlam›fl, bundan güdülen amac›n “Ramp ›fl›klar›n› bu kiflilerin üzerine çevirmek” oldu¤unu aç›klam›flt›. Büyük boy renkli ve buruflturulmufl lider posterlerinden oluflan bu kampanya, ünlü reklâm firmas› “Saatchi & Saatchi” taraf›ndan düzenlenmiflti. Burufluk lider posterlerinde, “Yaln›zca özgür bas›n onlara zarar verebilir. Mücadelemize destek ol!” ça¤r›s› yer alm›flt›. Bu arada AB Serbest Rekabet Komisyonu yetkilisi Neelie Kroes ise, Çin yönetiminin Google servislerine karfl› bafllatt›¤› cyber-sald›r›n›n, internetin aç›k ve yans›z yap›s›n› koruman›n önemini ortaya koydu¤unu vurguluyordu. Çin’de internet ba¤lant›s› kuran bilgisayarlara sürekli olarak virüs bulaflt›r›lmas›n›n, hükümet organlar› ya da politik gruplarla ilgili olabilece¤i öne sürülüyor. Bu ülkede yaklafl›k 360 milyon kifli internet kullan›yor. Çin’de ‹nternete karfl› uygulanan
engelleyici tutum, bilgisayarlar› virüs sald›r›s›ndan korumay› amaçlayan “Firewall” program›na göndermede bulunan çevrelerce, “Büyük Çin Firewall’u -duvar›” olarak adland›r›l›yor. Türkiye’nin “binlerce web sitesine uygulad›¤› sansür” gibi, Pekin hükümeti de Alman Deutsche Welle, ‹ngiliz BBC, Amerika’n›n Sesi ve Özgür Asya Radyosu yay›nlar›na ve web say80
BÜYÜK YAPITLARIMIZ
falar›na karfl› büyük bir engelleme uyguluyor. Bu operasyon 40.000 devlet görevlisi taraf›ndan sürdürülüyor. Tüm e-mail haberleflmelerinin birer kopyas›n› alan ve "Tianamen" gibi -hassas- kelimeleri tarayan Çin’in bu tutumunu, ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne (WTO) flikayet edece¤i belirtiliyor. **
Konur Ertop
Sar› Traktörün Üzerinde,
Sar›fl›n Delikanl›... Eritre’nin ”ast›¤› ast›k, kesti¤i kestik” ”demokrat” baflkan› Isias Afwerki.
Bas›n özgürlü¤ü s›ralamas›nda Kuzey Kore’nin de ard›nda yer alan ve özel medya kuruluflu bulunmayan tek Afrika ülkesi olan Eritre’de ise, tüm devlet ve millet, Baflkan Isaias Afwerki’nin a¤z›n›n içine bak›yor. ...Çünkü “Demokrasi ve Adalet için Halk Cephesi” partisinden baflka siyasi kurulufla izin verilmeyen bu ülkeyi, “ast›¤› ast›k, kesti¤i kestik” bir “demokrat” baflkan yönetiyor! • mehmetmuhsino¤lu@butundunya.com.tr
Türkiye’de tar›m›n makineleflmesi Marshall Plan› çerçevesinde 1950’lerde, ABD ekonomik yard›m›yla geliflti. Köy yaflam› üzerinde derin etkileri olan bu süreç edebiyata da yans›makta gecikmedi. onuyla ilgili ilk ürünlerden biri ‹lhan Berk’in 1953’te yay›nlanan “Massey Harris” fliiridir. “Türkiye fiark›s›” kitab›nda yer alan bu fliirinde ozan, traktörün “çiftçi-toprak-üretim” ba¤lant›lar›yla iliflkisini ele al›r: “Toprak için Massey Harris Dünyaya yeniden gelmek gibi bir fleydi; yaflamakt›.” Ancak traktörün topraks›z
K
köylü, iflçi, ortakç› için tafl›d›¤› anlam büyük toprak sahibi için tafl›d›¤› anlamdan farkl›yd›. Teknoloji s›n›rl› bir çevreye kolayl›k getirirken iflsiz kalan yüzbinlerce tar›m iflçisini gurbete sürüklüyordu: “Adamlar›n içi idare lambas› gibi karanl›kt›. Topra¤a oturmufllar Massey Harris’lere bak›yorlard›. ‹lkpeflin ka81
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
d›nlar anlam›fllard› gurbet vard› adamlara. Kad›nlara, çocuklara adamlars›z yaflamak vard›.” Çukurova’n›n son yüzy›l›nda yaflad›klar›n›, geçirdi¤i büyük de¤iflimi neredeyse bir destan gibi anlatan Yaflar Kemal, teknolojinin o topraklara katk›lar›n›n yan› s›ra al›p götürdüklerini de uzun uzun ele alm›flt›r.
dönüflmüfltür. Köyün tek traktörü, arkadafl› Ali’nindir. Zorda kald›¤›nda parayla bu traktörden yararlanan Arif’in o gün traktör üzerinde yaflad›klar›, unutulamayacak bir fleydir: “Traktörün gürültüsü tatl› bir türkü gibiydi kulaklar›nda. Yüzü rüzgârlan›yor, vücudu serinlik içinde, haz içinde yüzüyordu.”
Talip Apayd›n’›n 1958 tarihli Sar›
Kap›ld›¤› sevda, düfllerinde bile onu
duk köye be... Tabanca dedik almaz, motor dedik almaz.. Bir s›k›m k›ymat›m›z kalmad› herkesin yan›nda tüh be!..” der. Ali, “Bizim buralarda traktör alan zarar etmez arkadafl, anlad›n m›? Arazi çok. Pancar ekiliyor, bu¤day, arpa ekiliyor. Böyle yerde at araba sökmez. Bizim milletvekili bile söyledi bunu,” demifltir. Bir gün Arif, kasabada bir ma¤azan›n
Traktör roman› insan-makine iliflkisini bir köylü delikanl›s›n›n dünyas›na e¤ilerek ele alm›flt›r. Böylece, traktör sahibi olma sevdas›na kap›lan gencin bu düflünü gerçeklefltirirken yaflad›klar›, köylü bir yazar›n kalemiyle ortaya konmufltur. Köy enstitüsü ç›k›fll› yazarlar kufla¤›ndan olan Talip Apayd›n’›n edebiyatta izledi¤i yolu onun flu sözleri özetler: “Köylerdeki insanlar›, insanlar›n insanlara ettiklerini, insanlar›n çeflitli sorunlar karfl›s›ndaki davran›fllar›n›, do¤ay›, köy evlerini, k›rlar›, yollar›, ilkel araçlar›... ve bunlardan kurulu köy dünyas›n›, halk türkülerimiz gibi biraz yan›k bir dille anlat›yorum.” “Sar› Traktör” roman› köy insan›n›, köyü, bu çevredeki yaflam›n çok ilginç bir evresini konu edinir. Anlatt›¤› çevreyi ustaca canland›rm›fl, kahramanlar›n›n dünyas›n› zengin ayr›nt›lar›yla, sevgi dolu bir yaklafl›m içinde dile getirmifltir. Romandaki olaylar›n kahraman›, Ankara yak›nlar›ndaki bir kasabaya ba¤l› Özeler köyünde yaflayan, 17-18 yafllar›ndaki Arif’tir. (Yazar Talip Apayd›n, Polatl›’ya ba¤l› Ömerler kö82
Talip Apayd›n yündendir.) Arif, köyde muhtarl›k yapm›fl 350 dönüm kadar topra¤› olan Arif Sungur’un büyük o¤ludur. Babas› hastaland›¤›ndan beri tarladaki iflleri çevirmek, hemen hemen tek bafl›na onun s›rt›ndad›r. Bir çift öküz, bir çift atla ekmek, biçmek, ürünü tafl›maksa kolay de¤ildir! Elde etmeyi bekledikleri 80-90 ton pancar› tafl›mak Arif’in gözünde büsbütün büyümüfltür... Traktör alsalar bu yükün alt›ndan kolayca kalkaca¤›n› düflünmektedir. ‹ki y›ld›r kötü bir mi¤de a¤r›s› çeken ‹zzet sert, hoflgörüsüz biri kesilmifltir: “Kötürüm bir adam oldum diye cinlenir, sinirlenirdi kendi kendine. Eskisi gibi çal›flam›yordu. ‹flin zorunu hep Arif’e y›km›flt›. (...) Onun dedi¤i gibi yürürdü her fley. De¤ilse ba¤›r›r ça¤›r›rd›.” Traktör almaya yanaflaca¤› da yoktur: “Bir sürü borca gireceksin, harca gireceksin.. Belki davar satacaks›n. Bafl›na ifl açacakt› bu o¤lan. Ne görürse ona heves ediyordu.” Arif’in traktör iste¤iyse bir tutkuya
yaln›z b›rakmaz: “Gece uyku aras›nda hep motor sesi duydu. Rüyas›nda traktörle u¤raflt›. Gidiyor, sallan›yor gibi oluyordu. Düflmemek için yorgana yap›flt›. (...) Amma safa idi
virininde, “Homanog” marka, turuncu renkte bir trakör görünce oldu¤u yere çak›l›r kal›r: “Yürümeyi unuttu. Bakt› kald› vitrine. Direksiyonun tekerine hiç el de¤memiflti. Öyle parl›yordu. Oturma iskemlesinin
D
elikanl›n›n bütün dünyas›n› traktör sevgisinin nas›l doldurdu¤unu ustal›kla anlatan Talip Apayd›n’›n kalemi, köyün do¤as›n›, insanlar›n yaflamlar›n›, çal›flma koflular›n› çok canl› bir biçimde konu edinmifltir.
be. Bal›klar›n yüzmesi ya da uçaklar›n uçmas› gibi kay›p gitmeye benzer bir fley. Millet durmufl kendisine bak›yordu.” Traktöre sahip olman›n, tarlada kendi ifllerinin yan› s›ra parayla baflkalar›na da ifl yapan Ali, “Sizin alman›z laz›m. Tarlan›z çok. Allah versin eliniz de öyle pek dar de¤il. Ama baban eski kafa, birader. Korkar iflte.” demektedir. Arif için traktör çoktan, bir tar›m arac› olmaktan ç›km›flt›r. Tarlada, yollarda, harmanda ifllerini traktör yard›m›yla kolaylaflt›r›rken, köyde konumunu da onunla yükseltece¤ini, onunla sayg›nl›k kazanaca¤›n› umar. Babas› bu düfle hiç bir yak›nl›k göstermedi¤i için de, “Hepten rezil ol-
alt›nda yay vard›. Önde ölçü aletleri, türlü pedallar görünüyordu.. Arif bak›yor haz içinde kal›yordu. Gitmek için döndü, yapamad›. Tekrar dönüp bakt›. Oradan ayr›lam›yordu.” Delikanl›n›n bütün dünyas›n› traktör sevgisinin nas›l doldurdu¤unu ustal›kla anlatan Talip Apayd›n’›n kalemi, köyün do¤as›n›, insanlar›n yaflamlar›n›, çal›flma koflular›n› çok canl› bir biçimde konu edinmifltir. Köylülerin tarladaki iflleri kolay kolay alt›ndan kalk›lacak gibi de¤ildir: “Sap çekimine yeni bafllam›fllard›. Bu ifl yirmi gün kadar sürerdi. Sonra dü¤ene kuvvet verilecekti. Atlar pek kuvvetli say›lmazd› öyle. ‹flin alt›ndan kalkmak 83
BD EK‹M 2010
bu y›l kolay olmayacakt›.” Ya¤murlu bir günde çamurlu yol-
lardan arabayla pancar tafl›mak zorunda kalan Arif’in can› burnundan gelmifltir: “Hayvanlara tekrar ‘dah’ dedi. Zavall›lar dolu arabay› olan güçleriyle as›l›yorlar, kafalar›n› sallaya sallaya yürüyorlar, burunlar›ndan soluk f›flk›rt›yorlard›. ‹ki yüz metre gitmeden kan ter içinde kalm›fllard›. Durup biraz nefes ald›lar. Arif’in paçalar›, ayakkab›lar› hep çamura batm›flt›. Bast›¤› yere bakm›yordu bile. Araban›n açt›¤› izlere bat›p ç›k›yor, atlar›n ayaklar›ndan üstüne bafl›na sulu çamurlar s›çr›yordu. (...) H›rstan titriyordu. Pancar› buraya boflaltmaktan baflka çare yoktu. (...) -Ohoooo, dedi Bizim pancar böyle tafl›nacak da bitecek. Vay babam vay!” “Sar› Traktör”de anlat›lan köy yaflam› say›s›z güçlüklerle doludur. ‹nsano¤lunun bu güçlükleri bütünüyle altedecek duruma gelememifltir. Bir köy çocu¤u olan Talip Apayd›n köyle ilgili betimlemelerinde ayr›nt›lara iner. Yoksunluklar›, çekilen çileleri s›ralar. Anlat›kalar› aras›nda, roman›n yaz›l›fl›n› izleyen yar›m yüzy›l boyunca de¤iflenler olmam›fl de¤ildir. Ancak 2000’ler Türkiye’sinde de köyde olumsuz yaflam koflullar› bütün bütüne ortadan kalkmam›flt›r. Apayd›n’›n baflkent Ankara’ya bu çok yak›n köyün olumsuz yanlar›n› say›p dökmekten geri durmaz: 84
“‹ki yanda yavflanl› düzlükler, k›raç topraklar uzan›yordu. Beyaz, tozlu bir toprakt› buralar›n topra¤›. Ekin yapmazd›.” “Günün en güç geçen saatleriydi bu saatler. Tavuklar bu saatlerde gölgelere s›¤›n›r, a¤›zlar›n› açarlard›. Beyaz tepelerin önünde Özeler köyü yanar giderdi ...” Köyde yaflayanlar bütün bunlara karfl›n çevrelerinde güzellikler bulurlar. Bu sevgi havas›, roman›n okurlar›n› da etkisi alt›na al›r: “Bir hofl kokusu vard› buralar›n. Çamur, sö¤üt yapra¤›, yeflil ot kar›fl›¤› bir
koku. Bildik bir koku.” “Parlak yapraklar›yla yeflil bir dünya uzan›p gidiyordu. Tarlan›n s›n›rlar›nda türlü otlar, dikenler bitmiflti. Baz›lar›n›n kekremsi, keskin kokular vard›. Üstlerine bas›nca, ya da yanlar›ndan geçerken dokununca bu çeflitli kokular› hemen duyuyordu insan. Arif hep tan›yordu bu otlar›n kokular›n›. Adeta ezberlemiflti. Ac›ms›yd› kimisi, baz›lar› nanemsi, bir hofltular.” Arif, birkaç gün Ankara’da kal›p köyüne döndükten sonra, “Bizim köy-
den iyi yer yok can›m. Neymifl o, kimse kimseyi tan›m›yor. Her fley yabanc›,” diye düflünür. ‹zzet A¤a’n›n hastal›¤› s›ras›nda
yaflananlar, köyün sa¤l›k sorununu mercek alt›na getirmifltir. Arif babas›n› kasabadaki sa¤l›k oca¤›na götürmek için Ali’nin traktöründen yararlan›r. Hastay› oradan taksiyle Ankara’daki Numune Hastanesine giderler. ‹zzet A¤a orada midesinden ameliyat edilir. Ama bu ifl pek de kolay olmam›flt›r: “Ameliyat› büyük doktorlardan birisi yapm›flt›. Önce ‘geç kalm›fl art›k kurtulmaz’ diye el sürmek istememiflti. Hasan Bey (‹zzet A¤an›n yak›n›, kasaban›n eski belediye baflkan›) rica etmifl, u¤raflm›fl, doktorla yaln›z kal›p konuflmufltu. Ne yapm›fl etmifl, ameliyata raz› etmiflti doktoru...” Hastane dönüflü ‹zzet A¤a’n›n Arif’e ve onun traktör tutkusuna bak›fl› art›k de¤iflmifltir. Bir gün, “Traktör alaca¤›z sana. Baflka türlü olmayacak...” deyiverir. Ancak bunun için öküzlerini satmak zorunda kal›rlar. Hayvan pazar›ndaki sahne, Talip Apayd›n’›n insan hallerine, ayr›nt›lara dikkatinin örneklerindendir: “Mal satman›n güçlü¤ünü duydu ilk defa. Babas› ac›s›n› belli etmemeye çal›fl›-
yordu. Arif’in yede¤inde tuttu¤u öküzlere arkas›n› dönmüfltü. Hiç bakm›yordu o tarafa. Traktör yüzünden oluyordu bütün bunlar. Arif içlendi. Babas›na ac›m›flt›. Kendi hevesi yüzünden nelere katlan›yordu adam. Öküzlere bakt›, onlar her fleyden habersizdiler. Kulaklar›n› sallay›p, sineklenip duruyorlard›.” Sonunda traktör al›n›r. Arac› köye getiren floförle Arif, ertesi sabah köy meydan›nda çal›flacakt›r. Ancak gece kar ya¤›nca Arif bütün kar› küreyip meydan› açmaya giriflir. Delikanl›n›n heyecanl› at›lganl›¤› karfl›s›nda babas›n›n tutumu, bu olay karfl›s›nda köylülerin davran›fllar› sevimli bir bitifl sahnesi oluflturur: “Babas› k›zd›: -Ule o¤lum, dedi. El adama ne der be? ‘Sevindirik olmufl’ derler.. Allah›n kar› kürekle aç›l›r da orada traktör sürülür mü be.. Deli misin sen? (...) Adam bakt›. Meydan› enine boyuna ölçtü. -Kendisi mi açt› buray›? Diye sordu. -He! Dedi ‹zzet A¤a. -Ne zaman açt›? Diye tekrar sordu. -Sabahleyin iflte. O s›rada traktörün sesi duyulmufltu. -Vay can›na, dedi adam. Desene Arif de bir traktör! Bu söze oradakiler hep gülüfltüler. -Hem de sar› traktör! Dedi yan›ndaki...” Talip Apayd›n’›n roman› 1950’lerde Türk köyünün canl› bir görüntüsünü verirken geliflen teknolojinin bu çevreye uzan›fl›n›, insan›n makineye tutkuyla yaklafl›m›n› ustaca anlatmaktad›r. konurertop@butundunya.com.tr 85
BD EK‹M 2010
SAKLI TAR‹H Sinan Meydan
Vahdettin Dosyası
6
‹ngiliz ajan› gibi çal›flan bir padiflah: Vahdettin Bafll›¤› okuyup, “abartt›¤›m›” zannetmeyin lütfen; çünkü ‹ngiliz arflivlerinde bulunan ve Salahi Sonyel’in yay›nlad›¤› bir belge, Padiflah Vahdettin’in ‹ngiliz ajan› gibi çal›flt›¤›n› gözler önüne sermektedir.[1] tatürk, Bat› kamuoyunu Türk Milli Mücadelesi konusunda ayd›nlatmak için D›fliflleri Bakan› Yusuf Kemal Bey baflkanl›¤›ndaki bir kurulu Londra’ya göndermeye karar vermifltir.[2] Yusuf Kemal Bey Londra’ya gitmeden önce ‹stanbul’a u¤ray›p Padiflahla da görüflecektir. 23 fiubat 1922’de Padiflah Vahdettin’in huzuruna ç›kan Yusuf Kemal Bey’in anlatt›klar›n› dinleyen padiflah, ona karfl›l›k bile vermemifl, söylediklerini dikkate almam›flt›r.[3] Padiflah, 86
Ahmet ‹zzet Pafla ve Tevfik Pafla’n›n baflkanl›¤›ndaki kendi heyetini Londra’ya göndermeye karar vermifltir. ‹ngilizlere yalvar›p yakaran Padiflah Vahdettin, ajanlar›n› harekete geçirerek Yusuf Kemal Bey’in katibi Kemâl’in evinde bulunan valizi, katibin yoklu¤unda açt›rarak içindeki gizli belgelerin foto¤raflar›n› çektirmifl ve bir mabeyincisiyle suretle ‹ngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold’a göndermifltir.[4] Padiflah Vahdettin’in, ajan›na çal-
d›r›p ‹ngilizlere verdi¤i belgeler içinde daha çok Atatürk’ün, Türkiye’yi Londra’da temsil edecek olan Yusuf Kemal Bey’e verdi¤i gizli talimatlar vard›r. Söz konusu belgelerinin en önemlileri, Bat› Cephesi Komutan› ‹smet Pafla’n›n Yusuf Kemal Bey’e gönderdi¤i bir mektup, Yusuf Kemal Bey kuruluna rehber olmas› için haz›rlanm›fl yönergeler ve Asya’daki ‹slam devletleriyle yap›lm›fl olan antlaflmalard›r.[5] ‹stanbul’daki ‹ngiliz Yüksek
Komiseri Sir Horace Rumbold, Vahdettin’in kendisine verdi¤i bu belgeleri, 7 Mart 1922’de ‹ngiltere D›fliflleri Bakanl›¤›’na göndermifltir.[6] Belgeler, ‹ngiltere D›fliflleri Bakanl›¤›’n› çok sevindirmifl, Bakanl›k yetkililerinden Francis Osborne bu belgelerle ilgili olarak 14 Mart’ta flu notu yazm›flt›r: “Padiflah, Yusuf Kemal’in valizinden çal›nan belgelerin suretlerini bize göndermekle (‹stanbul’la Ankara aras›ndaki iliflkilerin durumunu) en iyi biçimde gösteriyor..” [7] Salahi Sonyel’in dedi¤i gibi, “Son Osmanl› Padiflah› Vahdettin, bunlar› gerçekten çald›rarak Türkiye’yi iflgalinde tutan düflman bir ulusun diplomatik temsilcisine gönderdiyse, ulusal ak›ma ve yurdu kurtarma çal›flmalar›na ihanet etmekle suçlanabilir.”[8] ‹ngiliz Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold ve ‹ngiliz D›fliflleri Bakanl›¤› yetkililerinden Francis Osborne, söz konusu belgeleri Pa-
Yusuf Kemal Bey
diflah Vahdettin’in, Yusuf Kemal Bey’in çantas›ndan çald›rt›p kendilerine verdi¤ini söylediklerine ve bu belgeleri aç›klad›klar›na göre, her fley çok net bir flekilde ortada de¤il midir? Türkiye’nin, var›n› yo¤unu ortaya koyarak Atatürk’ün önderli¤inde düflman› vatandan atman›n hesaplar›n› yapt›¤› günlerde, Padiflah Vahdettin’in, Atatürk’ün Londra’ya gönderdi¤i Türk heyetindeki “ulusal s›rlar içeren” gizli belgeleri çald›r›p iflgalci düflman ‹ngilizlere vermesinin anlam›, tek kelimeyle, “hainliktir” ‹flte size Necip Faz›l’›n deyimiyle, “büyük vatan dostu Vahdettin!..”
Bir millet var koyun sürüsü Vahdettin’e iflgal y›llar›nda birçok
kere ba¤›ms›zl›k için harekete geçmesi yönünde teklifler yap›lm›flt›r; ama o bu teklifleri hep reddetmifltir. Örne¤in, 16 Mart 1920’de ‹stanbul’un iflgalinden sonra Celalettin Arif, 87
BD EK‹M 2010
Rauf Orbay, Bal›kesirli Müderris Abdülaziz Mecdi Efendi ve Yalvaçl› Ömer Vehbi Hoca’dan oluflan bir heyet, Vahdettin’i ziyaret ederek ülkenin içinde bulundu¤u durum konusunda padiflah› uyarmak istemifllerdir. Bu görüflme s›ras›nda Padiflah Vahdettin’le heyet üyeleri aras›nda çok ilginç bir diyalog geçmifltir: Vahdettin: “Ecnebiler, her fleyi yapabilecek vaziyettedirler. Meclisi Mebusan müzakerelerinde sözlerinize fazlaca dikkat etmelisiniz.” Vehbi Hoca, “fievketmeab! Millet azimlidir; vatan›n› da sizi de kurtaracakt›r.”
Bu sözlere sinirlenen Vahdettin, birden aya¤a kalkarak so¤uk bir ses tonuyla flöyle demifltir: ”Bir millet var koyun sürüsü... Bir çoban laz›m o da benim!” Vahdettin, “Hoca, Hoca! Sözlerinize dikkat ediniz! Fiili hadiseler meydandad›r. Ak›l için yol birdir. Bu adamlar isterlerse yar›n Ankara’ya girerler.” Abdülaziz Mecdi, “(Saray›n penceresinden gözüken düflman donanmas›n› göstererek) Bu kafirlerin kudreti flu denizdeki toplar›n menzili içindedir. Millet demir gibidir! Onu y›kamayacaklard›r. Padiflah›m, müsterih olunuz! Millet sonuna kadar mücadele edecektir.” 88
BD EK‹M 2010
Rauf Bey: “Hoca Efendiler, Zat-› flahanelerine hakikati arz ediyorlar, Padiflah›m! Millet s›n›rlar› içinde ba¤›ms›zl›¤›n› ve makam›n›z kurtarmaya azmetti! Millet sizden bir anlaflmaya imza koymaman›z› istirham ediyor! Aksi taktirde ak›bet çok tehlikeli görünüyor. Siz mahzur durumda oldu¤unuz için imza etmeye mecburiyetiniz de yoktur.” Bu sözlere sinirlenen Vahdettin, birden aya¤a kalkarak so¤uk bir ses tonuyla flöyle demifltir: “Bir millet var koyun sürüsü... Bir çoban laz›m, o da benim!” Bunlar Vahdettin’in heyete söyledi¤i son sözlerdir. Heyet saraydan ç›karken Vehbi Hoca arkadafllar›na flunlar› söylemifltir: “Bu adam nefsini ›slah etmezse ak›beti fenad›r! Allah büyüktür! Bu millet kurtar›c›s›n› bulacakt›r! Milleti koyun sürüsü olarak adland›rmak Allah’›n r›zas›na ayk›r›d›r. Yaflarsak çok fleyler görece¤iz.”[9] Halk› “koyun sürüsü” olarak gören bir padiflah›n, o halka inan›p, o halkla birlikte vatan›n ba¤›ms›zl›¤› için mücadele etmesi beklenebilir mi?
Vahdettin’in Milli Hareket karfl›t› beyannamesi Milli harekete destek olmak flöyle
dursun bu hareketi yok etmek için her yolu deneyen Padiflah Vahdettin, 20 Eylül 1919 tarihinde yay›nlad›¤› bir beyannameyle aç›kça Milli harekete karfl› oldu¤unu göstermifl; savaflarak
de¤il, teslim olarak kurtulufla ulafl›labilece¤ini belirtmifltir. Vahdettin’in, Atatürk’ün Samsu-
n’a ç›kmas›ndan dört ay sonra yay›nlad›¤› bir beyanname, “Vahdettin, Atatürk’ü, Kurtulufl Savafl›’n› bafllats›n diye Anadolu’ya gönderdi!” diyenlerin o “büyük yalan›n›” da gözler önüne sermektedir.[10] Çünkü beyanname dikkatle okundu¤unda Padiflah Vahdettin’in “düflmana karfl› direniflten” de¤il, çok yumuflak bir üslupla “düflman karfl›s›nda sessiz kalmaktan” söz etti¤i görülmektedir. ‹flgallere üzüldü¤ünü, devlet ve milletin haklar›n› korumak için çaba harcaman›n do¤al oldu¤unu belirten kurnaz Vahdettin, sözü döndürüp dolaflt›r›p, Milli hareketin gereksizli¤ine getirmifl; Avrupa kamuoyunun lehimize döndü¤ünü, Mebusan meclisi seçimlerinin zaman›nda yap›labilmesi ve bar›fl konferans›ndan olumlu bir sonuç al›nabilmesi için “Milletin her ferdinden bu günkü durumun nezaketini takdir ederek sessizlik ve so¤ukkanl›l›¤›n› korumas›n›, kanunlar›n hükümlerine ve hükümetin emirlerine uymas›n›, düzen ve asayifli bozacak hareketlerden sak›nmas›n›” istemifltir. Padiflah Vahdettin’in beyannamesinin sonundaki flu cümle onun politikas›n› özetlemektedir: “Büyük devletlerin adalet ve insaf duygular› ile gerçekleri gittikçe anlayan Avrupa ve Amerika kamuoyunun yumuflamas› da bu umudumu belgelendirmektedir.” Görüldü¤ü gibi Padiflah Vahdettin’in umudu, halk›n sessizlik içinde büyük devletlerin “adalet” ve “insaf” duygular›na güvenmesidir.
Vahdettin’in Milli hareket karfl›t› bu beyannamesinin halk› olumsuz etkilememesi için harekete geçen Atatürk, baz› tedbirler alm›flt›r. Fakat Atatürk’ün bütün tedbirlerine karfl›n padiflah›n beyannamesi baz› yerlere ulaflm›flt›r.
Karabekir’in hatas› Milli harekete büyük zararlar verebi-
lecek bu beyannamenin yay›lmas›nda Kaz›m Karabekir Pafla’n›n da büyük gayretleri olmufltur. Atatürk’le birlikte milli direnifl için yola ç›kan Karabekir Pafla’n›n sadece dört ay sonraki bu de¤iflimini anlamak olanaks›zd›r do¤rusu! Atatürk, Nutuk’ta, Milli hareket karfl›t› bu beyannamenin yurda yay›lmas›na önayak olan Kaz›m Karabekir Pafla’y› a¤›r bir flekilde elefltirmifltir.
Kaz›m Karabekir
Karabekir Pafla, 21 Eylül 1919’da Trabzon Mevki Komutan›’na gönderdi¤i uzun bir telgrafta Padiflah Vahdettin’in Milli hareket karfl›t› beyanna89
BD EK‹M 2010
mesini öve öve bitirememifltir. ‹flte Atatürk’ün Nutuk’ta yer verdi¤i o ibretlik belge: “Trabzon Mevki Komutan›’na, fievketli Padiflah›m›z Hazretlerinin ulusuna karfl› yay›mlad›klar› kutlu bildirilerin hemen görevlilere ve halka ulaflt›r›lmas› gereklidir. Böylece flimdiki hain hükümetin melek yüzlü Padiflah›m›z efendimizi ne denli küstahça ve gözü peklikle aldatmakta olduklar›n› anlayamayanlar kald›ysa hepsi anlas›nlar. Ulusu ve ülkesi için kutlu yüre¤inin ne denli büyük bir sevgi ve esirgeyicilikle dolu oldu¤unu gösteren bu bildiride en aç›k olarak göze çarpan fley, hükümetin haince gidifli üzerine ulusun halifelik kat›na sundu¤u yak›nma yaz›lar›n›n daha Padiflaha bildirilmemifl olmas›d›r. Çünkü ulusa ve yurda karfl› çektikleri hainlik hançerini bilmifl olsalard›, bu hainleri bir dakika bile yerlerinde tutmayacaklar›na, kutlu bildirideki yürekten gelen anlat›m en büyük tan›kt›r. Bu hainler bu gerçe¤i bildikleri için halife efendimizi do¤rudan do¤ruya ulusla karfl› karfl›ya getirmiyorlar. Bunun için ulusa düflen ödev, flanl› Padiflaha sonsuz sevgi ve ba¤l›l›¤›n› durmadan göstermek ve sunmakla birlikte, bütün ulusun ve ordunun birlik olarak Padiflah›n söz götürmez haklar›n›, ulusun ve ülkenin varl›¤›n› kurtarmaya çal›flt›klar›, ama bu hain hükümetin yasal ve gönülden ba¤l›l›¤› anlatan bu davran›fl› Padiflah›m›z efendimizden gizledikleri, üstelik büsbütün ters bir biçimde gösterdikleri gerçe¤ini dün karar verildi¤i üzere halifelik kat›na arac›s›z bildirmektir. Erzurum halk›n›n bu yolda yazacaklar› 90
BD EK‹M 2010
telin bir örne¤i oraya bildirilecektir. 15. Kolordu Komutan› Kaz›m Karabekir”[11] Kaz›m Karabekir Pafla’n›n Milli
harekete karfl› aç›kça cephe al›nan bu bildiriyi “kutlu bildiri” olarak adland›rmas› ve bu bildirideki sözüm ona “yürekten anlat›m›”, Damat Ferit’in, Padiflah› aldatt›¤›na kan›t olarak göstermesi “inan›lacak” de¤erlendirmeler de¤ildir. E¤er Karabekir Pafla’y› biraz olsun tan›masak, “flaka yap›yor!”, “dalga geçiyor!” denilecek türeden aç›klamalard›r bunlar.[12] Vahdettin’in Milli hareketi yok etmeye yönelik bu beyannamesine övgüler ya¤d›r›p, bir de üstüne üstlük yurda yay›lmas›n› sa¤layan Karabekir Pafla’n›n kafas›n›n o günlerde çok kar›fl›k oldu¤u anlafl›lmaktad›r. Karabekir Pafla’n›n o günlerdeki kafa kar›fl›kl›¤›n› kan›tlayan baflka geliflmeler de vard›r. Örne¤in, Karabekir, o günlerde Temsil Heyeti’nin Sivas’›n bat›s›na geçmemesini ve Kuvay› Milliye’nin da¤›t›lmas›n› istemifltir. Maalesef Karabekir Pafla da Atatürk’ün di¤er silah arkadafllar› gibi Milli hareket s›ras›nda bazen “yalpalam›fl”, “zikzaklar çizmifltir”. Onun bu “Padiflahseverli¤i” devrimler sürecinde de nüksedecektir. Örne¤in cumhuriyetin ilan›n› erken bulmufl, halifeli¤in kald›r›lmas›na ve Latin harflerinin kabulüne karfl› ç›km›flt›r. Kaz›m Karabekir Pafla, Vahdettin’e övgüler ya¤d›rd›¤› telgraf›n› flöyle bir eklemeyle Atatürk’e de göndermifltir: “Bu konuda düflünceleriniz var m›? Bu kutlu bildiri, ulusun padiflah›na
gerçe¤i bildirmesine yeniden elveriflli bir durum yaratm›flt›r ki, Erzurum halk› hükümetin bütün cinayetlerini sayarak, yeniden padiflaha dileklerini bildirecektir. Bunun örne¤ini ya çekilmek üzere ya da bilgi için say›n kurulunuza sunaca¤›m”[13] Atatürk’e göre bu beyanname ‹s-
tanbul Hükümeti’nin durumunu güçlendirdi¤i gibi halk üzerinde milliyetçilere karfl› olumsuz bir etki yaratabilirdi. ‹flte bu etkiyi en aza indirmek isteyen Atatürk, Padiflah Vahdettin’e bir telgraf çekerek, onu bir kere daha Milli hareket konusunda ayd›nlatm›flt›r. Atatürk söz konusu telgraf›nda ›srarla, hala o hain Damat Ferit’in neden görevden al›nmad›¤›n› sormufltur Vahdettin’e:
Padiflah Vahdettin k›sa bir süre hariç neredeyse tüm Kurtulufl Savafl› boyunca hain Damat Ferit’i baflbakanl›kta tutmufltur. Atatürk, “Tarihte flimdiye kadar ifllenmifl olan ihanetlerin hiçbirisiyle k›yaslanmayacak bir ihanetle halk› birbirinin aleyhinde k›flk›rtan ve milleti yabanc›lar›n ihtiraslar›na feda eden bu kabinenin, milletin istememesine ra¤men hala yerinde kalmas› büyük felaketleri davet etmektedir... Onun için hemen Ferit Pafla kabinesi yerine halk›n güvenine lay›k bir hükümetin kurulmas›n› bütün millet ad›na padi-
flah›m›zdan niyaz ve istirham ederiz.” demifltir.[14] Ancak Padiflah Vahdettin k›sa bir süre hariç, neredeyse tüm Kurtulufl Savafl› boyunca hain Damat Ferit’i baflbakanl›kta tutmufltur.
Vahdettin’in orduyu etkisizlefltirme çabalar› Padiflah Vahdettin, “‹ngilizleri mem-
nun etme” politikas› gere¤i, Mondros Ateflkes Antlaflmas›’ndan hemen sonra, 5 Kas›m 1918’de ordunun onda dokuzunun terhis edilerek, erlerin memleketlerine gönderilmesine yönelik kararnameyi hiç tereddüt etmeden imzalam›flt›r.[15] Ayr›ca ‹ngilizlerin, Ali ‹hsan Pafla ve Yakup fievki Pafla gibi baflar›l› komutanlar› tutuklayarak Malta’ya sürgün etmesine ses ç›karmam›flt›r. ‹ngilizlerin iste¤i do¤rultusunda orduyu güçsüzlefltirme politikas› uygulayan Vahdettin, daha sonra da Kuvay› Milliye’ye yard›m eden Cemal Pafla ve Cevat Pafla gibi komutanlar›n görevden al›nmalar›na da göz yummufltur. Vahdettin, ordudaki ulusalc› subaylar› Süleyman fiefik Pafla arac›l›¤›yla tasfiye etmifltir. Vahdettin, bir taraftan aktif ordular› da¤›t›rken ve ulusalc› subaylar› etkisizlefltirirken, di¤er taraftan ‹ngiliz isteklerine karfl› ç›kmayacak, padiflah ve hükümetin muhaf›zl›¤›n› yapacak ordular kurmufltur. Örne¤in, ‹stanbul Muhaf›zl›¤› ve 25. Kolordu Komutanl›¤› bu tür bir ordudur. Bütün umudu, ‹ngilizlere ve Paris Bar›fl Konferan91
BD EK‹M 2010
s›’na ba¤layan bu ordu, hiçbir zaman Atatürk’ten ve Temsil Heyeti’nden emir almam›flt›r. Bu muhaf›zl›¤›n ve ordunun görevi, ‹stanbul’da asayiflin sa¤lanmas›, Padiflah›n korunmas›, ‹ttihatç›lar›n ve ulusalc›lar›n tutuklanmas›d›r.[16] Bu tür yapay ordulardan biri de Askeri Nigehban Cemiyeti’dir. Milli harekete karfl› olan bu teflkilat, ‹zmir’in iflgali sonras›nda Ege’de oluflan direnifl cemiyetlerini ve subaylar›n bunlara destek olmas›n› a¤›r bir flekilde elefltirerek, ordunun ve subaylar›n çete savafllar›na kat›lmas›n›n uygun olmad›¤›n› bildirmifltir.[17] Güdümlü ordular›n en önemlisi, Milli hareketi yok etmek için kurulan Kuvay› ‹nzibatiye (Halifelik Ordusu)’dir. Bu tür “ihanet” ordular›n›n sonuncusu Kuvay› Seferiye adl› ordudur. Vahdettin, orduyu etkisizlefltirmek
için elinden gelen her fleyi yapm›flt›r. Örne¤in, Vahdettin’in fleyhülislam› Mustafa Sabri Efendi, ‹zmir’in iflgalinden 15 gün sonra yay›mlad›¤› bir demeçte, “Ordunun görevi oruç tutmakt›r!” demifltir.[18] Ali Kemal de yaz›lar›nda s›kça, “Art›k harp ve darp ile yap›lacak bir fley yoktur” demifltir. fieyhülislam›n, “Ordunun görevi oruç tutmakt›r!” fleklindeki demecinden üç ay sonra, Alemdar’da yay›mlanan bir yaz›da, “Ordunun befl vakit namazda Padiflah’a duadan gayri bir fley bilmemesi laz›md›r” denilmifltir.[19] ‹stanbul Müftüsü Dürrizade ise, 11 Nisan 1920’de yay›nlad›¤› bir fetvada ulusalc› paflalar›n öldürülmelerinin dinen “caiz” oldu¤unu ve Kuvay› 92
BD EK‹M 2010
tim alt›na al›p etkisizlefltirmek isteyenlerle, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda ulusal orduyu denetim alt›na al›p etkisizlefltirmek isteyenlerin benzerli¤i çok dikkat çekicidir. O günlerde “din, iman, hilafet” diyerek emperyalizmle kol kola giren iflbirlikçiler, bugünlerde de yine “din, iman, hilafet” diyerek emperyalizmle kol kola girmifltir.
H›yanet ordusu: Kuvay› ‹nzibatiye (Halifelik Ordusu) fieyhülislam Mustafa Sabri Efendi
Milliye’ye karfl› mücadele ederken ölenlerin flehit, kalanlar›n gazi olaca¤›n› bildirmifltir. Ulusalc› subaylar›n rütbeleri indirilmifl, hatta Atatürk’ün niflan ve madalyalar› bile geri al›nm›flt›r. Ordu müfettifllikleri kald›r›lm›fl, Kuvay› Milliyeci subaylar›n telgraf hizmetlerinden yararlanmas› yasaklanm›flt›r. ‹çiflleri Bakan› Ali Kemal, 26 Haziran 1919’da yay›nlad›¤› bir genelgeyle, valilerin, komutanlar›n verdikleri emirlere uymamas›n›, uyanlar›n fliddetle cezaland›r›laca¤›n› bildirmifltir.[20] Anadolu’daki ulusalc› subaylar türlü vadelerle ‹stanbul’a ça¤r›lm›fl, Mustafa Kemal’in “zorla asker toplad›¤›” dedikodular› yay›larak düzenli ordunun kurulmas› engellenmek istenmifltir. Anadolu’ya gönderilen “inceleme kurullar›yla” ordu denetim alt›na al›nmaya çal›fl›lm›flt›r.[21] 28 fiubat sürecinden sonra Türki-
ye’de, Türk silahl› kuvvetlerini dene-
Padiflah Vahdettin ve Sadrazam
Damat Ferit’e göre Atatürk’ün önderli¤indeki Milli hareket (Kuvay› Milliye) bir “isyan” hareketidir ve bir an önce bast›r›lmas› gerekmektedir! ‹flte bu amaçla 18 Nisan 1920’de Kuvay› ‹nzibatiye (Halifelik Ordusu) adl› bir ordu kurularak Anadolu’da düflmanla mücadele eden milliyetçilerin üzerine gönderilmifltir. Sina Akflin bu orduyu, “Ulusal hareketi bo¤mak üzere Padiflah›n kurdu¤u resmi bir ordu” olarak tan›mlam›flt›r.[22] Mondros Ateflkes Antlaflmas›’na tamamen ayk›r› bir flekilde böyle bir ordunun kurulmas› ve silahland›r›lmas›, bu orduyu kuranlar›n (Padiflah›n ve Baflbakan›n) ‹ngilizlerden yard›m ald›klar›n› göstermektedir. Çünkü o s›rada ‹stanbul’daki tüm silah depolar› ‹ngilizlerin kontrolündedir. Anadolu’da kardeflin kardefli öldürmesi anlam›na gelen Kuvay› ‹nzibatiye projesi, böl ve yönet ilkesi do¤rultusunda hareket eden ‹ngiltere’nin emperyalist ç›karlar›na tamamen uygundur. [23]
Nitekim, “Kuvay› ‹nzibatiye bir-
liklerinin silahland›r›lmas› için bizzat Damat Ferit, ‹stanbul’da ‹ngiliz kontrolündeki Maçka silahhanesinden al›nmak üzere 600 tüfek, 30.000 piyade fifle¤i ve 800.000 makineli tüfek cephanesi verilmesi için ‹ngiliz Baflkomutanl›¤›’ndan bir belge alm›flt›r. Bundan baflka, Kuvay› ‹nzibatiye, Sapanca yönünde, 14 Haziran 1920 günü taarruza haz›rlan›rken bozulup geri at›l›nca ‹zmit bölgesindeki 242. ‹ngiliz tugay›n›n tel örgüler ve siperler ile tahkim edilmifl mevzisinden faydalanm›flt›r.”[24] 18 Nisan 1920 tarihli kararnameyle, Kuvay› ‹nzibatiye’nin nitelikleri, kurulufl amac› ve askerlere verilecek maafllar belirlenmifltir. Buna göre amaç Kuvay› Milliye’yi yok etmektir! Devletin silahl› gücü olarak tan›mlanan Kuvay› ‹nzibatiye, Harbiye ve Dahiliye Nezaretlerine ba¤l› olacakt›. Baz› emekli subaylar›n da kat›ld›¤› bu ordu, gönüllülük esas›na göre oluflturulmufltu. Tümen olarak kurulan Kuvay› ‹nzibatiye, üç piyade alay› ve bir topçu taburundan oluflmaktad›r. Toplam mevcudu 12.000 kifli olarak düflünülmüfltür. [25] Kuvay› ‹nzibatiye’ye gönüllü olarak yaz›lan subay ve askerlere çok iyi bir maafl verilece¤i duyurulmufltur. [26] Erlere 30, çavufllara 35, baflçavufllara 40, te¤menlere 60, üste¤menlere 70, yüzbafl›lara 80, k›demli yüzbafl›lara 90, tabur komutanlar›na 100, alay komutanlar›na 150 lira ayl›k verilecektir. [27] Fakir halk, yüksek maafllarla bu orduya kat›lmaya teflvik edilmifltir. Türk ulusu yokluk ve yoksulluk içinde, vatan ve namus mücadelesi vermeye çal›fl›rken, ‹stanbul Hükümeti 93
BD EK‹M 2010
Türk ulusu yokluk ve yoksulluk içinde, vatan ve namus mücadelesi vermeye çal›fl›rken, ‹stanbul Hükümeti ve Padiflah Vahdettin, maddi kaynaklar›n› bu ‹ngiliz destekli derme çatma ordunun haince askeri amaçlar›na harcam›flt›r. ve Padiflah Vahdettin, maddi kaynaklar›n› bu ‹ngiliz destekli derme çatma ordunun haince askeri amaçlar›na harcam›flt›r. Bu kuvvet için 1.250.850 lira ödenek ayr›lm›flt›r. [28] Kuvay› ‹nzibatiye’nin en önemli
eksikli¤i “gönüllülük” esas›na dayal› “maafll›” bir ordu olmas›d›r. Yani, bu orduya kat›lanlar›n öncelikli amac› parad›r. Durum böyle olunca bir an önce görevlerini yap›p sa¤ alim geri dönmek istemektedir. Ayr›ca kafalar› da fena halde kar›fl›kt›r; çünkü ‹stanbul ‹ngiliz iflgali alt›ndayken onlar kendi kardefllerine kurflun s›kmak için Anadolu’ya gitmektedirler! fieyhülislam Dürrizade’nin, Anadolu’daki ulusalc› liderlerin ve Kuvay› Milliyecilerin öldürülmelerinin dinen caiz oldu¤unu ve onlara karfl› savafl›rken ölenlerin flehit, kalanlar›n gazi olaca¤›n› duyuran fetvas› bu orduya kat›l›m› art›ran en önemli etkenlerden biridir. 94
BD EK‹M 2010
Kuvay› ‹nzibatiye’nin bafl›na Atatürk’ü “isyanc›” olarak adland›ran Süleyman fiefik Pafla, Kurmay Baflkanl›¤›’na da Erkân›harp Miralay› Refik (Yaltkaya) getirilmifltir.
l›¤› ve Harbiye Nezareti Müsteflarl›¤›’nda de¤ifliklikler yapm›flt›r. Önce, Milli harekete s›cak bakan Cevat Pafla’y› görevden alarak Hadi Pafla’y› atam›flt›r. [31] Daha sonra da Milli hareketin ge-
Kuvay› ‹nzibatiye’nin bafl›na getirilen ve Atatürk’ü isyanc› olarak adland›ran Süleyman fiefik Pafla
Süleyman fiefik Pafla, ‹stanbul Hükümeti’nin Anadolu’daki ordular› etkisizlefltirmek için oluflturdu¤u kurullardan birinin baflkan› olarak 5 A¤ustos 1919’da Konya’ya gitmifl, ertesi gün ‹stanbul’a gönderdi¤i telgrafta, Anadolu’daki Milli Hareketin zannedildi¤i kadar güçlü olmad›¤›n› e¤er kendisi Harbiye Nezareti’ne getirilirse Milli hareketi k›sa sürede bitirece¤ini belirtmifltir.[29] Bunun üzerine Süleyman fiefik Pafla, 14 A¤ustos 1919’da da Harbiye Naz›r› yap›lm›flt›r. [30] Harbiye Nezareti’ndeki baz› kiflilerin Kuvay› Milliye’yi el alt›ndan destekledi¤i yolundaki dedikodular›n izini süren Süleyman fiefik Pafla, hemen tavsiye hareketine bafllam›fl; ‹stanbul Muhaf›zl›¤›, Genelkurmay ‹kinci Balkan-
nelkurmaydaki gözü kula¤› durumundaki ‹smet Pafla’y› genelkurmaydaki bütün görevlerinden alm›flt›r. [32] Süleyman fiefik Pafla böylece Anadolu’daki komutanlar› ve Milli hareketi güçsüzlefltirece¤ini düflünmüfltür. Göreve geldi¤i 14 A¤ustos 1919’da askeri birliklere, “güvenli¤i bozanlara karfl› mülki makamlar›n istedikleri yard›m›n hemen yap›lmas›n›” emretmifl ve ordu müfettifllerinin idarecilere talimat verme yetkisini kald›rm›flt›r. Süleyman fiefik Pafla’n›n bütün bu icraatlar›n› Padiflah Vahdettin, 19 A¤ustos 1919’da onaylam›flt›r.[33] Süleyman fiefik Pafla, askerlere yay›nlad›¤› bir beyannamede kanunlara uymalar›n› ve hiçbir derne¤e ya da partiye yaklaflmamalar›n› bildirmifltir. I. Kolordu Komutan› Cafer Tayyar Pafla’ya yazd›¤›bir emirde ise yurt savunmas›na geçen subaylar› flikayet etmifltir. [34] Kuvay› ‹nzibatiye’nin bafl›na getirilen Süleyman fiefik Pafla’ya çok genifl yetkiler verilmifltir. [35] Kuvay› ‹nzibatiye ad›na 54 subay ve 790 er toplanm›flt›r. Sonradan subay say›s› 94’e yükselmifltir. Yeni kat›l›mlarla er say›s› da 2000’e yaklaflm›flt›r. Kuvay› ‹nzibatiye’nin birinci alay› 29 Nisan 1919’da ‹zmit’e gelerek karargah kurmufltur. ‹kinci alay› da ‹zmit liman›nda demirli Yavuz Z›rhl›-
Kuvay› ‹nzibatiye ordusunun idaresini ele geçiren komutan, Ahmet Anzavur.
s›’na yerleflmifltir.[36] May›s ay› bafl›nda Süleyman fiefik Pafla’n›n ‹zmit’e gelmesi ve di¤er alaylar›n da bölgeye ulaflmas›yla haz›rl›klar tamamlanm›flt›r. Ancak bu s›rada ‹zmit’e mutasarr›f olarak atanan Ahmet Anzavur, “bu orduyu destekle...” talimat› al›nca, Kuvay› ‹nzibatiye karargah› olarak kullan›lan Yavuz z›rhl›s›na gelmifltir. Süleyman fiefik Pafla’ya, istedi¤i zaman bu ordunun bafl›na geçebilece¤ini söylemifl olan Anzavur’un gelifli komuta heyetinde flaflk›nl›k yaratm›flt›r. [37] Zaten do¤ru dürüst bir plan› ve program› olmayan Kuvay› ‹nzibatiye’de liderlik tart›flmas› bafl gösterince Süleyman fiefik Pafla komutanl›k görevinden istifa ederek ‹stanbul’a dönmüfltür.[38] Onun yerine Kuvay› ‹nzibatiye’nin bafl›na Suphi Pafla atanm›flt›r. Bu s›rada Kuvay› ‹nzibatiye Ordu95
BD EK‹M 2010
su’nun idaresini eline geçiren Anzavur, 2000 kiflilik bir kuvvetle 10 May›s’ta Adapazar›’n›, 13 May›s’ta Kad›rga’y› ele geçirmifl, Bolu-Düzce isyan›ndan da yararlanarak 14 May›s’ta Gevye’ye sald›rm›flt›r. Anzavur, bir ara ‹stanbul’a telgraf çekerek orduya maddi destek sa¤lanmas›n› istemifltir. [39] Anzavur’un amac› Eskiflehir yolunu ele geçirip oradan Ankara’ya yürümekti. Aznavur, 17 May›s’ta Geyve bo¤az›n› ele geçirmek için hareket etmifltir. Ancak bölgeyi savunmakla görevli Ali Fuat Pafla’n›n hiç beklemedi¤i bir noktadan, ‹kramiye yönünden sald›r›ya geçmifltir. Buradaki otuz askere karfl›n Anzavur’un emrinde 300 süvari vard›r. Ali Fuat Pafla, bu durumda o otuz askerle Aznavurla mücadele etmek zorunda kalm›flt›r. [40] Bu s›rada ambardan ç›kart›larak mevziye yerlefltirilen bir makineli tüfe¤in bafl›na Ali Fuat Pafla’n›n yaveri ‹dris Çora geçmifl ve asilerin istasyona girmesini yar›m saat geciktirmifltir. ‹ki saatten fazla devam eden bu direnifl sonunda bir taraftan süvari bölü¤ü, di¤er taraftan yüz kiflilik Yüzbafl› Mesut Bey Müfrezesi ve Demirci Efe’nin atl› zeybekleri yetiflmifl ve Anzavur’un kontrolündeki Kuvay› ‹nzibatiye birlikleri geri püskürtülmüfltür. [41] 20 May›s’ta, Anzavur’u “kutlamak” için ‹zmit’e gelen Damat Ferit büyük bir hayal k›r›kl›¤›na u¤ram›flt›r. 23 May›s’ta harekete geçen Ali Fuat Pafla’n›n kuvvetleri, Kuvay› ‹nzibatiye’nin art›klar›n› da¤›tarak Adapazar› ve Sakarya’y› geri alm›fl, ayr›ca 4 top 96
ve 4 makineli tüfek ele geçirmifltir. [42] Bu yenilginin ard›ndan Anzavur’un ‹stanbul’a dönmesi, askerlerin moral bozuklu¤u, baz› askerlerin saf de¤ifltirerek ulusalc›lar›n taraf›na geçmesi gibi geliflmeler ve bu s›rada yap›lan di¤er sald›r›lardan da sonuç al›namamas› üzerine 25 Haziran 1920’de Kuvay› ‹nzibatiye Ordusu’na resmen son verilmifltir.[43] Ali Fuat Pafla, an›lar›nda Kuvai ‹nzibatiye’yle yap›lan çat›flmalar› bütün detaylar›yla anlatm›flt›r. [44] Bu an›lar okundu¤unda bu h›yanet ordusunun nas›l güçlükle durdurulabildi¤i, çok daha iyi anlafl›lacakt›r. Kuvay› ‹nzibatiye’nin en büyük
“cinayetlerinden” biri, Atatürk’ün emrinde Milli harekete destek olan Yahya Kaptan’›n katledilmesi olmufltur. Yahya Kaptan’› pusuya düflürerek tutuklayan Kuvay› ‹nzibatiyeciler, Yahya Kaptan, elleri arkadan ba¤l› halde su içerken, Kuvay› ‹nzibatiye ordusunun üste¤menlerinden Abdurrahman Efendi taraf›ndan kalleflçe arkadan vurulmufltur (8 Ocak 1920). Bu s›rada son bir gayretle bafl›n› kald›ran Yahya Kaptan’›n son sözü, “Kallefller!..” olmufltur...[45] • sinanmeydan@butundunya.com.tr
Gelecek say›da “Vahdettin, Atatürk’ü Kurtulufl Savafl›’n› bafllatmas› için Anadolu’ya gönderdi” yalan›n› deflifre edece¤iz. Kaynakça bilgilerine dergimizin internet sitesinden ulafl›labilirsiniz.
TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Prof. Dr.
Yürük ‹yriboz
Akne ve yo¤urt ‹laclarla yap›lan akne tedavisi yo¤un depresyona neden olabilir. Çok yo¤urt tüketilen ülkelerde akneye çok az rastlanmaktad›r.
Son araflt›rmalar, sigara duman›n›n do¤acak bebeklerin gen yap›s›n› etkiledi¤ini, ba¤›fl›kl›k sistemini zay›flatarak kanser riskini art›rd›¤›n› kan›tlam›flt›r.
Bal›k ya¤›
Depresyon, can s›k›nt›s› ‹ngiltere’de yap›lan araflt›rmalar depresyona ve cans›k›nt›s›na kolay yakalananlar›n daha k›sa ömürlü olduklar›n› göstermifltir.. Anne sütü ile 6 aydan fazla beslenen çocuklarda ileri yafllarda ruh hastal›klar›n›n çok az görüldü¤ü saptanm›flt›r.
Çikolata Haftada bir-iki kez çikolata yemek inme riskini azalt›r.
Bal›k ya¤›nda bulunan yüksek A vitamini, D vitamini etkilerini çok azalt›r.
Ö¤le uykusu Gün ortas›ndaki k›sa uyku molalar› beyni dinlendirmekte ve ö¤renme kapasitesini art›rmaktad›r.
Lifli yiyecekler ast›m, eklem romatizmas›, ba¤›rsak iltihaplar› ve fleker hastal›¤›n› önlemektedir.
Çay ve kahve
Yap›lan araflt›rmalar bol çay ve kahve tüketenlerde fleker hastal›¤›na çok daha az rastland›¤›n› göstermektedir. 97
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Türkiye Gençlik Birli¤i’nin Öncülü¤üyle
Diyarbak›r Aslano¤lu Köyü Cumhuriyet Okulu Aç›ld› BD YAZI ‹fiLER‹ BÖLÜMÜ
Ülkemizin do¤usunda umut verici geliflmeler oluyor. Eylül ay›nda Diyarbak›r'›n Arslano¤lu Köyü’nden yükselen birlik ve kardefllik mesaj› Türkiye’nin her yerinden duyuldu.
B
ugüne de¤in a¤al›k düzenine karfl› verdikleri baflar›l› hukuk mücadelesi ile tan›nan Diyarbak›r Bismil ‹lçesi’nin Aslano¤lu köylüleri, Türkiye Gençlik Birli¤i ile elele çal›flarak onard›klar› Cumhuriyet Okulu’nu e¤itime açt›lar. Böylece çevrelerinde bir çok yerde uygulanan e¤itim boykotuna karfl› da en güzel cevap olan, ”birlik ve kardefllik” mesaj›n› vermifl oldular. Onlar boykot yapmad›lar. Yapt›klar› coflkulu aç›l›flla, bir kez daha 98
Okullar›na kavuflan Aslano¤lu Köyü’nün çocuklar› art›k mutlu
çözümün adresi olduklar›n› gösterdiler. “ÇOCUKLARIMIZ OKUYACAK; TOPRA⁄IMIZ OLMASA B‹LE”
35 haneli köyün 7 köy sahibi bir a¤an›n oldu¤unu ve a¤al›¤a karfl› bafllatt›klar› mücadelede 2005 y›l›nda 5 köylünün öldürüldü¤ünü anlatan muhtar Tanr›kulu, flu sözlerini size iletmemizi istedi: “Biz y›llard›r toprak a¤al›¤› ile mücadele ediyoruz ve bu mücadele ile birlikte köyümüz, 16 defa sald›r›ya u¤rad›. Bizim Cumhuriyete sar›lmam›z›n nedeni, ancak ona sar›larak hem bu köye hem ülkeye refah ve huzur gelece¤ine inand›¤›m›zdand›r. Köyümüzün ad›n› Cumhuriyet Aslano¤lu köyü olarak de¤ifltirdik. TGB’ye gönderdi¤im mektupta; 70 hane olan köyün okul olmad›¤› için 35’e düfltü¤ünü okul yap›lmamas› durumunda göç yaflanaca¤›n› yazd›m. Bu okulda, Atatürk’ün gençlerinin yetifltirilece¤ine inan›yorum. A¤a bizim mezram›zda ikamet ediyor. 100 silahl› adam› ve 7 köyü olan büyük bir güç. Çocuklar›m›z okuyacak; topra¤›m›z olmasa bile! E¤itimimiz olacak bizim hukukçulara ihtiyac›m›z var. Köyün geçim kayna¤› hayvanc›l›k”. KÖYÜN ADINI ‘CUMHUR‹YET’ OLARAK DE⁄‹fiT‹RD‹LER
Okulun onar›m› için Bismil Kayma-
Bismil köylüleri ad›na aç›lan davada, tamam› hazineye ait olan tar›m arazilerinin, topraks›z köylüler yerine toprak a¤alar› taraf›ndan kiralanmas›na iliflkin ifllem iptal edildi.
kaml›¤›’ndan izin alan TGB üyeleri gençler “Köylerinin ad›n› Cumhuriyet Köyü olarak de¤ifltiren köylülerin mücadelesi ve baflar›s› bölgenin a¤al›ktan, kulluktan ve PKK teröründen kurtuluflu için umut olacakt›r.” dediler. TGB ve KÖY HALKI ELELE
“Kürt de biziz, Türk de biziz, Türk Milletiyiz” diyerek çal›flmalara baflland› ve Aslano¤lu Köyü’nden ilk çekiç sesleri yükseldi. “Türkiye’nin birli¤ine harç koyuyoruz; Cumhuriyetin okulunu kuruyoruz” diyerek yola ç›kan TGB üyesi 200 üniversiteli genç, harabeye dönen okulun onar›m› için 19 Haziran’dan itibaren toplad›klar› yard›mlarla 20’fler kiflilik gruplar halinde Aslano¤lu Köyü’ne gelmifl, köy halk› da Cumhuriyetin okulunu kurmak için köylerine gelen gençleri içtenlikle ba¤›rlar›na basm›flt›. 99
BD EK‹M 2010
Okulun onar›m›nda Türkiye’nin her yönünden gelen üniversiteli ö¤renciler çal›flt›.
Çanakkale, Ankara, Hatay, Zonguldak, Mu¤la, Isparta, ‹stanbul, Antalya ve ‹zmir’den gelen mühendis, doktor, avukat, hemflire, ö¤retmen ile sosyoloji ö¤rencilerinden bir bölümü harç yapt›, bir bölümü çat› onard›, s›va yapt›. “SORUNLARI YER‹NDE GÖRMEYE GELD‹K”
Okulun s›vas›n› yapanlardan TGB Genel Baflkan yard›mc›s›, yüksek lisans ö¤rencisi Adnan Türkalp, “Vatandafllar›n deste¤iyle buraya çeflitli malzemeler geldi. Çeflitli illerde okuyan üniversite ö¤rencileri olarak Türkiye’nin birli¤ine harç karmaya geldik. Çünkü y›llard›r Türkiye’de Güneydo¤u’da bir terör sorununu medyada izliyorduk. Burada terör sorununu görmeye, ekonomik aç›dan sosyal aç›dan bu sorunu görmeye gelmifltik. Bizim için bir e¤itim merkezi oldu. Hem köye bir okul yapt›k, hem de buradaki sorunlar› yak›ndan gördük. 100
BD EK‹M 2010
Buradaki 3 derslik okulu ve lojman› onard›k. Kullan›lamaz duruma gelen okulun tuvaletini, bilgisayar odas›n› ve kütüphanesini yapt›k. Gelece¤in avukat›, doktoru olmak isteyen buradaki çocuklar›m›z için yapt›k bu çal›flmalar›” dedi. “HAYVAN OTLATIP SÜT SA⁄IYORLAR”
Çocuklar›n›n e¤itimi için Diyarbak›r’a yerleflen bir ailenin evini kampa dönüfltüren TGB üyeleri, köydeki sorunlar›n yan› s›ra köy hayat›n› tan›mak için hayvan otlatmaya ç›kt›lar, k›zlar ise süt sa¤ma dersleri ald›lar. Üniversite s›nav›na giren ve sonuç bekleyen 18 yafl›ndaki Nazl› Çetin onar›m için harç yapt›. Önyarg› ve tedirginlikle Diyarbak›r’a geldi¤ini ve köyde çok fley ö¤rendi¤ini anlatan Çetin, “ Köyde çok fley ö¤rendim ve çok etkilendim. ‹lk geldi¤imizde bat› insanlar›nda oluflan ön yarg›lar›mla
geldim, çok tedirgindim. Ancak insanlar o kadar s›cak ki iki y›lda paylafl›lacak fleyleri iki günde paylaflt›k. Sistemin dayatt›¤›, insan›n birbirinin omzuna basarak yükselmenin burada yok oldu¤unu gördüm, çünkü paylafl›m çok. Kurmak istedi¤im dünya var kafamda; orada bunun gerçekleflti¤ini gördüm. Biz k›zlar, vaktimizin ço¤unu köylü k›zlarla geçirdik. Sabah onlarla sürüye, koyun sa¤maya gittik. Ev bahçe ve tarla ifllerinde birlikte çal›flt›k. Oradakiler inatç›lar, hayata s›k› s›k› sar›lm›fllard›” diye konufltu. ELLER‹M‹Z
d›mc› oldular. Köy çocuklar› Elif Aktan hemflire, Evin ve Amina Aktan ö¤retmen Ümit Aktan avukat, Ferhat Y›ld›z, ö¤retmen olmak istiyorlard›. ANDIMIZ OKUNARAK AÇILIfi YAPILDI
Okul aç›l›fl›na TGB Genel Baflkan› ‹lker Yücel’in yan› s›ra muhtar Mehmet Tanr›kulu, foto¤raf sanatç›s› ‹sa Çelik, oyun park›n›n yap›m›n› üstlenen Öncü Kad›n ‹stanbul Baflkan› Zerrin Öztürk ve çeflitli konuklar kat›ld›lar. Okula
PATLADI
Ankara Gazi Üniversitesi Mühendislik Bölümü ö¤rencisi Özgür Bora Tören ise, “Biz asl›nda Arslanl› Köyü’ne ö¤renmek için gittik. Hukuk fakültesi ö¤rencisi arkadafllar›m›z geldi. Yörede a¤al›k düzeni var a¤a ile sorunlar var. Köy çocuklar› ö¤retmen avukat olmak istiyorlar. ‹lk kez testere eline alan, çekiç tutan elleri patlayan arkadafllar oldu. Ancak bu ac› ifle tat katt›. Bu köye ve bu çal›flmaya her zaman sahip ç›kmak laz›m.” dedi. AVUKAT VE Ö⁄RETMEN OLMAK ‹ST‹YORLAR
A¤›rl›kla, avukat ve ö¤retmen olmak isteyen 60 çocuk, okullar›n› onaran a¤abeyleri ve ablalar›na 50 dereceyi bulan s›cakl›kta so¤uk su ikram› için yar›flt›. Güçlerinin yetti¤i ifllerde üniversiteli a¤abeyleri ve ablalar›na yar-
Köyün çocuklar› üniversiteli a¤abeylerine kendi güçlerince yard›mc› oldular
ve oyun park›na kavuflman›n sevincini yaflayan ö¤renciler, 20 eylülde yeni ders y›l›na “And›m›z” ve ‹stiklal Marfl›’n›n okumas›yla bafllad›lar. Okula atamas› yap›lan iki ö¤retmen ilk derslerini iflledi. TGB'liler okulun yan›nda ö¤retmenler için lojman›n yap›m›n› da gerçeklefltirdiler. Ayr›ca okulun önüne infla edilen çocuk park› köy çocuklar›n›n mutlulu¤unu ikiye katlad›. 101
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
HAYALLER‹NDEK‹ MESLEKLERE KAVUfiACAKLAR
Diyarbak›r Arslano¤lu çocuklar› art›k çok mutlu. Her noktas› ince ince düflünülmüfl yepyeni bir okullar›, iki ö¤retmenleri, çocuk parklar›, defterleri ve kitaplar› herfleyleri haz›r! Düfllerindeki mesle¤e flimdi çok yak›nlar! Art›k dersleri, çat›dan akan su bölmeyecek, lojman olmad›¤› için ö¤retmensiz kalmayacaklar. Yoksullu¤a, e¤itimsizli¤e, mahkum de¤iller art›k. Düfllerini gerçek yapmak için okuyacaklar, ö¤retmen olacaklar, doktor olacaklar, haklar›n› savunmak için avukat olacaklar.
AÇILIfiA G‹DEMEYENLER ‹Ç‹N 25 EYLÜL’DE SERG‹
Geçti¤imiz aylarda 50. sanat y›l› kutlanan uluslararas› üne sahip ülkemizin
Ünlü fotograf sanatç›m›z ‹sa Çelik, gidemeyenler için, aç›l›fl gününde okulu ve Aslano¤lu Köyü’nü bir sanatç› gözüyle de¤erlendirdi. Sanatç›n›n sergisinde yer alan fotograflar›ndan bir bölümü ve konu ile ilgili yaz›s› ilerideki sayfalar›m›zdad›r.
102
usta foto¤raf sanatç›s› ‹sa Çelik de kat›ld› bu mutlu olaya. Ve orada çekti¤i fotograflarla düzenledi¤i “Diyarbak›r Aslano¤lu Köyü Foto¤raf Sergisi” ile aç›l›fla gidemeyenlere oradaki mücadeleyi ve ö¤rencilerin heyecan›n› anlama flans› sundu. Okulun aç›l›fl›nda köyde bulunan ‹sa Çelik’in objektifinden, bu büyük mücadelenin kahramanlar›n› ve yöreyi bir sanatç›n›n gözüyle görmek isteyenler 25 Eylül-1 Ekim günlerinde Beyo¤lu Attila ‹lhan Kültür Merkezi’ndeki sergide bulufltular ve Diyarbak›r Aslano¤lu Cumhuriyet Köyündeki heyecan› duyumsama olana¤› buldular.
›fl›¤a, günefle kavuflur. Tafleli Plâtosunda tohumun filizi ›fl›¤›, günefli görebilmek için tafl› dolanmak zorundad›r. Okuyabilmek; ›fl›¤›, ayd›nl›¤›, günefli görebilmek öyle zor, öyle çetrefilli bir iflti. Benim do¤du¤um köyleri, akflamlar› eflk›yalar basmazd›. Benim do¤du¤um köyleri, akflamlar› eflk›yalar basmazd›, ama; benim do¤du¤um köylerde yoksulluk ve yoksunluk diz boyuydu. Ben bu yüzden yoksullu¤u ve yoksunlu¤u hiç sevmem… *** ‹lkokul ö¤retmenim, Köy Enstitü’lü bir ö¤retmendi, bize, “çamurlar
Benim do¤du¤um köyler, kufl uçmaz, kervan geçmez yerlerdi. Elektri¤in, flu elektri¤in ad›n› bilen bile yoktu. Posta arabas›, Mersin’den kalkar, dolana dolana, haftada bir gelirdi, yollar aç›ksa...
S
ergiye kat›lanlar Türkiye’nin do¤uya yeni aç›lan bir pencerisinden p›r›l p›r›l ayd›nl›klar gördüler, daha da önemlisi ayn› pencereden bat›ya bakan çocuklar ise kendilerini birer umut olarak izleyen p›r›l p›r›l gülümseyen yüzlerlerle karfl›laflt›lar. Benim do¤du¤um köyler, yolsuz yolaks›zd›. Benim do¤du¤um köylerde, Tafleli Plâtosu’nda, kayalar›n aralar›nda mendil kadar, avuç içi kadar tarlalar kafam kadar tafllarla doludur. Baflka bir toprakta, topra¤a at›lan tohum, hemen gökyüzüne,
içinde bile olsa bir k⤛t parças› bulsan›z, y›kay›p okuyun” derdi. *** Daha evvel, Aziz Nesin’in kurdu¤u ‘Çocuk Cenneti’nin temel at›m›ndan Aziz Nesin’in ölümünden on befl gün öncesine kadar ayda bir onbefl günde bir hep fotograflar›n› çektim. Üç çocuk daha okusun diye, kar›nca karar›nca bir katk› olsun diye... S›rf o yüzden… ‹ki sene önce, Malatya’n›n Arguvan ilçesi’nde fotograf çekmek için köyleri dolafl›rken ilginç bir fley oldu. Kömürlük Köyü’nün s›n›r›nda, arabay› kullanan arkadafl›m›z arabay› dur103
BD EK‹M 2010
durdu. “Hocam, sigara içeceksen burada iç, köyde sigara içmak yasak”, dedi.
N
edenini sordum. Köy s›n›rlar› içinde sigara içenler, içtikleri sigara ücreti kadar bir paray› köy sand›¤›na atmak zorundaym›fllar. Toplanan paralar da yapt›racaklar› okulun yap›m›nda kullan›lacakm›fl. Dehfletli ilgimi çekti. “Ben de fotograflar çekip Arguvan’da sergi açay›m gelirini de okula verelim” dedim. Böylece Arguvan’›n köylerinde, köylerin mezralar›nda çekti¤imiz fotograflardan oluflan bir sergi açt›k… Geçen y›l aç›ld› bu okul. Atmal›lar ‹lkö¤retim Okulu, ilk y›l Arguvan birincisi, Malatya ikincisi seçildi. ***
BD EK‹M 2010
Aslano¤lu Köyü ‹lkö¤retim Okulu, 20 Eylül 2010’da ö¤retime bafllad›. Tohumlar filizlendi. Tohumlar, günefli, ›fl›¤›, ayd›nl›¤› gördü. Ekinler bafla¤a durdu… ‹sa Çelik
B
u y›l, bir grup üniversite ö¤rencisi, Diyarbak›r’›n Bismil ilçesi’nin Aslano¤lu Köyü’nde, içinde oturulamayan, ‘metruk’ bir okulu tamir etti. Aslano¤lu köylülerinin kap›lar›n›n hemen önünden bafllayan bu¤day tarlalar› üç saat, befl saat mesafeye kadar göz alamad›¤›nca uzan›r. Hiç s›n›r yok. Bilmem dedi¤im anlafl›l›yor mu? Aslano¤lu köylülerinin hiç birinin bir avuç bu¤day ekecek topra¤› yok. Aslano¤lu köylülerinin ve çocuklar›n›n umutlar› var ama… Aslano¤lu köylülerinin çocuklar› okumak istiyorlar. Aslano¤lu köylülerinin çocuklar›, okuyacaklar› okulu gençlerle birlikte kendileri yapt›lar. 104
105
BD EK‹M 2010
108
BD EK‹M 2010
109
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
9 8 7 6 9 4 4 5 9 6 1 2 9 2
6 7
9 3
8 4 5 2 9 6 6 1 8 4 8 1 2 7
Sudoku Yapamayanlar ‹çin
7 5 3 8
6 7 8 9 6
2
7 7
4 9 3
3 1
4 7 2 1
1
5 6 7 4 5
9
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
110
111
ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen
All›k
O bayanlar›n aras›ndayd›. Özenle bakmasam göremeyecektim. Hele ki, arkadafl›m Tekin uyard› beni. “Karfl›daki genç bayan› gördün de¤il mi? Ö¤retmen de¤il boya kutusu mübarek.”
G
özümü o yana kayd›rd›m.
Aram›za yeni kat›lan bu güzeli tepeden t›rna¤a süzdükten sonra, “Kötü mü?” diye söylendim. “Gözümüz gönlümüz aç›l›yor.” “Do¤ru söylüyorsun,” diye sürdürdü konuflmas›n› arkadafl›m. “Ö¤retmen dedi¤in de böyle olmal› iflte. Renkli gözleri, k›rm›z›s› kendinden, dolgun ve biçimli dudaklar›, gür parlak saçlar› ve de kalemle çizilmifl duygusu uyand›ran kafllar›yla dikkat çekmeli. Ö¤rencilerinden birini model yerine kürsüye oturtaca¤›na, kürsüde kendi bir model oluflturmal›.” Yalanc›ktan, “Hakl›s›n,” dedim
112
Tekin’e. Oysa içten içe, “Böyle, boyac› küpüne düflmüfl kediler gibi k›rk renge bürünmüfl bir kad›na ö¤retmen demek kimin haddine,” deyip duruyordum. Tekin bu, yutar m› benim kendi arkama saklanmam›... “Aptal,” dedi. “Senin kafan kad›nlar›n süslenmesine yatmaz. Baksana kad›n›n yüzüne, ç›ra gibi yan›yor. Kalabal›k içinde bile herkes ona bak›yor. Yüz de¤il, Rönesans tablosu mübarek.” Do¤ru söylüyordu Tekin. Benim de gözüm kamaflm›flt› do¤rusu. Hatta onun bu haliyle, aynan›n karfl›s›na geçip görüntüsünü usanmadan günler-
BD EK‹M 2010
ce seyredebilece¤ini bile usumdan geçirmifltim. Biz, böyle ileri geri at›p tutuyorduk ki, ö¤retmen odas›na okul müdürü girdi. “Arkadafllar!” diye seslendi. Sahneye yanl›fll›kla ç›kan bir oyuncuyu and›ran bu han›m için: “Yeni resim ö¤retmenimiz Ayla Han›m’› tan›tay›m size. Kendisinin baflar›l› çal›flmalar yaparak örnek bir ö¤retmen imgesi oluflturaca¤›na inan›yorum,” dedi. Hepimiz Ayla Han›m’a daha önce hiç kad›n görmemifl gibi bakt›k. “Hoflgeldin!” demek için kuyru¤a girdik. Teker teker elini s›kt›k. Bu arada müdür, yan›ma geldi. Güç duyulur bir sesle: ”Ayla K›z›m benim uzaktan akrabam olur. Onu koruyup kollarsan sevinirim.” diye tembihledi. Görevimin a¤›rl›¤› kamburumu a¤›rlaflt›rm›fla benziyordu. yla Han›m, üzerinde her gün yeni bir giysiyle, ay olmaktan ç›kt› günefl olmaya bafllad›. Sanki benim afl›r› makyajdan tiksindi¤imi biliyormufl gibi yüzünde yüz gram boyayla geliyor karfl›ma dikiliyordu. Ne deyip ne edebilirdim ki? Onu ara s›ra kafl gözle uyarmaya çal›flsam da boflunayd›. Ya anlam›yor ya da anlamazl›ktan geliyordu. Do¤ru-su ya, elimden fazlas› da gelmiyordu. Asl›na bakarsan›z ak›ll› kad›nd› Ayla Han›m. Kimse daha leb deme-
A
den, o leblebiyi anl›yordu anlamas›na da...” “Demek ki tarz› bu” diyece¤im ama o da olmuyor. Neden derseniz, b›rak›n ö¤retmen arkadafllar›, ö¤rencilerimiz bile kendisine yan bak›yor, aralar›nda f›s›ldafl›p duruyorlar. ‹leri geri konufluyorlar. Bu da benim zoruma gidiyor. Hani bir çeflit emanet ya!.. Bir gün dayanamad›m, “Hoca Han›m!” dedim ulu orta. “Yüzünüze sürdü¤ünüz boya o denli etkili ki, befl
yüz metre geriden bile ›fl›l ›fl›l parl›yorsunuz. Benim gözlerimde göz tembelli¤i olmas›na karfl›n sizi görmekte hiç güçlük çekmiyorum. Helal olsun size.” Ayla Han›m bozulur gibi oldu. Bak›fllar›nda belli etmek istemedi¤i bir k›rg›nl›k belirdi. K›sa bir süre yutkunduktan sonra, “Bana evli oldu¤unuzu söylemifltiniz. Sizin efliniz makyaj yapmaz m›?” diye sordu. ‹fli yokufla sürmüfl olmamak için, “Yapmaz olur mu?” dedim koruyucu bir sesle. “Ka113
BD EK‹M 2010
d›n olur da göze hofl görünmeden durabilir mi? Süslenmek onlar için yaflam demek, yaflama kat›lmak demek.” “Pekiyi, yüzünü nas›l güzellefltiriyor öyleyse?” “All›k yap›yor.” “All›k m›? O da ne? Nas›l oluyormufl?” Çevredeki bayan ö¤retmenlerin hepsinin gözleri üzerime çevrildi. Ne diyece¤imi, ne yapaca¤›m› bilemez oldum. Kendime yedirebilsem b›rak›p kaçaca¤›m ama yapamad›m. Konuyu de¤ifltirsem milletin önünde gülünç düflece¤im.Bakt›m olacak gibi de¤il, parmaklar›m› saçlar›mda gezdirerek zaman kazanmaya çal›flt›m. En bilisiz oldu¤um bir konuda bilir gibi yapmak
Bu “all›k” sözcü¤ü kula¤›ma bir iki kez çal›nm›flt› ama nas›l yap›ld›¤›n› ne duymufltum, ne de görmüfltüm. Sussam, yan›t vermekten kaç›nsam, Ayla Han›m’la dalga geçti¤im san›s› uyanacak. istemiyordum. Ne var ki kendi dilimle yakalanm›flt›m bir kez. Cezam› çekmeliydim.Bu “all›k” sözcü¤ü kula¤›ma bir iki kez çal›nm›flt› ama nas›l yap›ld›¤›n› ne duymufltum, ne de görmüfltüm. Sussam, yan›t vermekten kaç›nsam, Ayla Han›m’la dalga geçti¤im san›s› uyanacak. Ne yapsam? ‹fl bafla 114
BD EK‹M 2010
düfltü. Hayal gücümü kullanarak bafllad›m anlatmaya: “Önce büyükçe bir tasta su kaynat›l›r. Küçük bir el havlusu o s›cak suya bat›r›l›r. Yakmayacak biçimde yüz teninde gezdirilir. Deri boflluklar›ndaki kirler temizlenir. Sonra temiz bir havluyla iyice kurulan›r. Ard›ndan büyükçe bir pamuk yuma¤›, sak›z gibi beyaz has mant› ununa ban›l›r, yüze pof poflan›r. K›l boflluklar› iyice doldurulur. Bizim evlerde yayladan gelme parmak kal›nl›¤›nda taze koyun sütü kayma¤› vard›r. Onun iç yüzünden badem parma¤›n›n ucuyla azar azar al›n›r yüzün her bir yan›na yedire yedire sürülür. Böylece cilt hem yumuflar hem de aklafl›r.”
B
uraya kadar kimseden ses
ç›kmam›flt›. Bay, bayan herkes kulak kesilmifl beni diniliyordu. ‹ngilizce ö¤retmenlerimizden Suzan Han›m dayanamay›p sordu: “Öylesine kal›n kaymak bulamazsak ne olacak?” “O durumda iyi çal›nm›fl bir yo¤urt kayma¤› da olur,” dedim. S›ra, yüzün pudralan›p renklendirilmesine gelmiflti. Bir an düflündükten sonra betimlememi sürdürdüm: “Yüz teni yeterince yumuflay›nca, s›ra allanmaya gelir. Bunun için en etkili araç bitki otlar›ndan yap›lan ç›kmaz, solmaz k›rm›z› hal› boyas›d›r. fiöyle hafif hafif, azar azar yanaklara de¤dirildi mi, en az befl yüz metreden gözlere güler. Hele bir de hacdan gelme gül ya¤›ndan az miktarda sürerseniz, demeyin gitsin art›k! O han›m›n kokusunu almadan, yüzünün rengine
vurulmadan yan›ndan kimse geçemez. Geçen olursa da,ona adam denmez.” Bakt›m ki hemen herkes beni can kula¤›yla dinliyor, “‹yi yoldas›n, devam et arkadafl,” dedim kendi kendime. Sonra da, “Gelelim saçlar›n ve t›rnaklar›n boyanmas›na!.. Bizim oralarda saç bak›m merkezleri, kuaförler olmad›¤› için bayanlar›n ifli zor say›l›r. Onlar da kendi aralar›nda dayan›fl›rlar. Birbirlerinin t›rnaklar›na ve saçlar›na k›na yakarlar. Haa! Az kals›n unutuyordum. Bütün bu edimler bitince, s›ra sürme çekmeye gelir. Kirpiklerin uzamas› ve de gözlerin parlamas› için ismid tafl›yla üç kez sa¤a, üç kez de sola sürme çekti mi, süreç tamamlanm›fl olur. Ondan iyisi de can sa¤l›¤› zaten.” Ayla Han›m, anlatt›klar›m› özenle dinledi. Gözleri bir an büyüdü ama renk vermedi. Eflimi, özgünlü¤ünü yitirmemifl safkan bir köy k›z› olarak alg›lad›¤›ndan olmal›, anlatt›klar›ma ne olur, ne de olmaz, dedi. Onun bu yar› inanm›fll›¤›n› f›rsat bilip “Bizimkinin yöntemi bu Hoca Han›m,” dedim. Bu konuda merak etti¤in bir ayr›nt› varsa...“ “Yok, hay›r!” diye kekeledi. “O halde, flimdi s›ra sende. Söyle bakal›m sen ne tür boya malzemesi kullan›yorsun?” Bu soruyu bekliyormufl gibiydi sanki. K›r›ta k›r›ta kendine çekidüzen verdi. Yar› gurur, yar› övünçle, “Benim ye¤lemim, ‘Elizabeth Arden’dir. Baflkas›n› asla yan›ma yaklaflt›rmam,” dedi.
“Ayla Han›m,” diye araya girdim. “Belli ki senin yöntemin daha albenili... Göze daha hofl görünüyor. O sözünü etti¤inin adresini ver, yerini söyle, gidip bulay›m. Bizim han›m da bu ilkelliklerden kurtulsun sayende,” diye yalvard›m. Bizi dinleyen bayan ö¤retmenlerden biri dayanamad›. “En iyisi siz ‘Kemeralt› Çarfl›s›’na
gidin, orada sorup soruflturun. Yol gösteren biri ç›kar elbet. Arad›¤›n›z› bulursunuz,” diye sal›k verdi. Gözden göze kayan, gözle görünür bir iletiflim gitti geldi. Dudaklar araland›, difller göründü. Akl›n gözünü kamaflt›ran bir hava olufltu. Nefle arayanlara nefle katanlar›n say›s› artt›. Öylesine ki, 盤›rtkanl›k yanl›s› birkaç kifli, utanmasa zil çal›p oynayacakt›. Aradan bir hafta ya geçmifl ya geçmemiflti. Ayla Han›m benim anlatt›klar›m› oldu¤u gibi annesine aktarm›fl, “Böyle bir fley olabilir mi?” diye sormufl. Annesi de düflünmüfl tafl›nm›fl, 115
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
n›m’›n, “Hocam o ‘Elizebeth Barden’ de¤il, ‘Elizabeth Arden’. ‹sim akl›nda yanl›fl kalm›fl,” biçimindeki yapt›¤› düzeltme de iflin tuzu biberi oldu. Ortal›¤› öyle bir gülüflmedir kaplad› ki sormay›n gitsin. Ben, “Milletin önüne iyi bir oyuncak koyduk,” diye düflünürken, bir baflka meslektafl›m›z da: “Söyle söyle,” dedi. “Söyle de, senin kuru s›k› att›¤›n›, ama asla bofl tutmad›¤›n› anlas›n bu avanaklar!..” izim all›k olay›, ö¤retmenler odam›zda günlük gazetelerden ve de haber bültenlerinden daha çok izlenir olmufltu. Ders yorgunlu¤unu gidermek için herkes bu konunun bir ucundan tutuyor, çektikçe çekifltiriyordu. Söyleflilere kat›lan herkes, avucuna ald›¤› birkaç tad›ml›k gülücük ve nefleyle dersine giriyordu. Bu arada, Ayla Han›m’la benim için, “‹yinin ve kötünün ötesine geçemezlerse, kalk›flt›klar› iflin alt›nda ezilecek bunlar,” diyenler de yok de¤ildi. Önceleri çevremi saran bu yapay ak›fl içinde, geldi¤i yeri unuttu¤unu sand›¤›m bu bayana egemenlik ilan etmekten son derece keyifliydim. Ne ki zamanla, bu ifli gere¤inden fazla uzatm›fl oldu¤umu anlamakta gecikmedim. Kendimi, öykümün içine tasars›z, izlencesiz katm›fl olmam beni oldukça rahats›z etmeye bafllam›flt›. Gel zaman git zaman oldu. Velilerimiz, kentin büyük gazinolar›ndan birinde görkemli bir okul gecesi dü-
B
“K›z›m, ben gençli¤imde böyle bir all›k yapmad›m ama sana anlat›lanlar köy yeri için akla yatk›n görünüyor,” yan›t›n› vermifl. Benim bu all›k formülüm, eflimi hiç görmemifl olan Ayla Han›m’›n kafas›na yatm›fl olmal› ki, “Ne oldu Hocam? Önerdi¤imi bulabildiniz mi?” diye sordu bana uluorta. “Teessüf ederim Ayla Han›m,” dedim kah›rl› bir sesle. “Beni elaleme rezil ettiniz. Kemeralt›’na gittim. ‘Bu Elizebeth Barden denen bayan nerde bulunur?’ diye kime sorduysam hepsi yüzüme pel pel bakt›. ‘Burada böyle biri yok, git ifline kardeflim’ diye beni azarlayanlar oldu. O zaman anlad›m ki sen benimle dalga geçiyorsun.” Tüm bu olan bitenleri özenle dinleyen fizik ö¤retmenimiz Gülperi Ha116
zenledi. Bay-bayan bütün ö¤retmen arkadafllar önce kendi giyeceklerini düflünüp dursalar da, ak›llar›n›n bir ucunda ilk kez görecekleri sözde köylü olan eflim vard›. Nas›l bir giysi içinde olaca¤› ve de yapaca¤› all›¤›n biçimi, ço¤unu meraktan çatlat›yor dense yeriydi. Özellikle de Ayla Han›m’›. Belki de bana öyle geliyordu, kim bilir! Olan bitenleri benden dinleyen eflim de haz›rl›kl› say›l›rd› bu gülüflelim, e¤leflelim oyununa. Onlar› utand›rmamak için o gece all› güllü bir entari giydi. Abart›l› say›labilecek makyaj yapt›. Bir kad›n duyarl›l›¤›yla, Ayla Han›m’› herkesin önünde mahcup etmek istemiyordu besbelli. Eflime, “Gidece¤imiz yerde kendini gizleyecek dulda bir yer bul,” dedim. “Göreceksin Ayla Han›m at gibi koflacak, jet gibi uçacak, gelip do¤ru seni bulacak.” Bekledi¤imiz gibi olacak dedi¤imiz geliflmeler, beklenenden farkl› oldu. Ayla Han›m içeri kendinden emin ve sakin bir tav›rla girdi. Görünüflüne bak›l›rsa öyle kimseyi aray›p sordu¤u da yoktu. Sade, yal›n, boyas›z bir yüz ve de gösteriflten uzak bir giysiyle aram›za kar›flt›. Ve de, “Senin laf›n›n da ne alt› belli, ne de üstü!” der gibi bana bakt›. Bu kez onun de¤il benim yüre¤im küt küt vurmaya bafllad›. ‹çimden bir ses, ”Sen sen ol, haddini, hududunu, hukukunu iyi bil! Yoksa ettiklerin aya¤›na dolan›r,” diyordu. O gece, e¤lence, flaflmaz düzeniyle yürümeye bafllad›¤›nda, ben bu ifli fazla uzatt›¤›m›n ayr›m›na varm›fl bulu-
nuyordum. Gün devrilip de akflam›n serinli¤i üzerimize düflünce, bir punduna getirip Ayla Han›m’› bir köfleye çektim. “Bak›n hele Hoca Han›m,” dedim. “Sizi afl›r› makyaj sevdan›zdan vazgeçirebilmek için böyle bir all›k öyküsü uydurdum. Ne ki yapt›¤›m flaka, flaka olmaktan ç›k›p kaka olmaya bafllad›. Utanc›mdan bafl›m› yerden kald›ramaz oldum. Sizden özür dilerim.” “Öf be!” dedim, kendi kendime. “Üzerimdeki bir ton yük kalkm›fl gibi...”
Bu kez onun de¤il benim yüre¤im küt küt vurmaya bafllad›. ‹çimden bir ses, ”Sen sen ol, haddini, hududunu, hukukunu iyi bil! Yoksa ettiklerin aya¤›na dolan›r,” diyordu. Rahatlam›flt›m rahatlamas›na da, Ayla Han›m’›n tepkisi ne olacakt›?.. Derdinin dili olup a¤z›na geleni say›p dökecek miydi? Tefe konup oynat›lmalar›ndan arta kalan birikmifl yaln›zl›¤›yla beni azarlay›p paylayacak, yerin dibine mi sokacakt›? Dar›lm›fll›¤›n›n ve kal›nlaflm›fl kininin dürtüsüyle t›rmalamaya haz›r bir kedi gibi üzerime mi at›lacakt›? S›k›nt› bast›. Terlemeye durdum. K›yametin ucu görünmüfltü sanki. “Ne dese, ne yapsa raz›y›m. Ben, bunu çoktan hak ettim çünkü,” diyerek 117
BD EK‹M 2010
sineye çekmeye haz›rd›m. Yeter ki daha fazla beklemeyeyim...
B
iliyor musunuz ne oldu? O,
bunlar›n hiçbirini yapmad›. Duda¤›n›n k›y›s›ndaki ald›r›fls›z gülümsemeyle gözlerimin içine bakt›. Sade ve sab›rl› bir tonla: “Bilmez miyim? Önceleri bana sahip ç›kmak isteminiz mülkiyeti, o da ard›ndan tahakkümü getirdi. Ben buna raz› olamazd›m. Bu nedenle daha iflin bafl›nda oltadaki yemi yutmufl gibi görünüp karfl› ata¤a geçtim. Saklanman›n bir yolu da fazla görünmektir diyerek, makyaj›m› kesece¤im yerde yo¤unlu¤unu art›rd›m. Bütün safl›k numaralar›m ise, iflletiliyor görüntüm alt›nda sizlerle e¤lenmek içindi. Ben de sizden özür dilerim,” dedi. Noktay› koymak da, bizi can kula-
¤›yla dinleyen ve de yüzü sapsar› kesilen eflime düfltü. Gözlerini h›fl›mla bana çevirdi: “Ava giden avlan›r diye buna derler iflte! Utanmazl›¤›n›n derecesinden utan›yor olmal›s›n, de¤il mi?” diye sordu. Ortal›¤› utangaç bir sessizlik kaplad›. Ne diyece¤imi flafl›rm›flt›m. Ö¤renci istemeyen bir usta gibi p›s›p kald›m orta yerde. ‹flin garibi, suskunlu¤um, Ayla Han›m’›n ojesini, rujunu, far›n› görmeme engel olmufltu. O geceden sonra, Ayla Han›m aynaya her bakt›¤›nda kendini eski bir resim gibi görerek buruk bir duyguya düfler mi, bilmem. Ama ben, tutuldu¤um o k›pk›rm›z› all›k sevdas›ndan, yüzümde beli belirsiz bir k›rm›z›l›¤›n kald›¤›n› sezerim hep. •
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
S‹Z‹N DO⁄RUNUZ HANG‹S‹?
bekirozgen@butundunya.com.tr
YAfiAMIN YANKISI Bir adam o¤luyla do¤ada yürüyüfl yap›yordu. Aya¤› tak›lan çocuk birden düfltü ve can› havliyle 'Ahhh' diye ba¤›rd›. ‹lerideki da¤›n tepesinden 'Ahhh' diye bir ses duyan çocuk flafl›rd›. Merakla bu kez ''Sen kimsin?'' diye ba¤›rd›. Ald›¤› cevap 'Sen kimsin?' idi. Bu cevaba k›z›p ''Sen bir korkaks›n!'' diye tekrar ba¤›rd›. Da¤dan gelen ses 'Sen bir korkaks›n!' oldu. Çocuk babas›na dönüp ''Baba ne oluyor böyle?'' dedi. Babas› ''O¤lum dinle ve ö¤ren!'' deyip, da¤a ''Sana hayran›m!'' diye ba¤›rd›. Gelen cevap ''Sana hayran›m!'' oldu. Tekrar ba¤›rarak, ''Sen muhteflemsin!'' dedi¤inde gelen cevap yine ayn›yd›: ''Sen muhteflemsin!” Baba; ''Buna yank› derler, ama asl›nda bu yaflamd›r. Yaflam, yapt›¤›m›z davran›fllar›n aynas›d›r. Daha fazla sevgi istedi¤in zaman daha çok sev! Daha fazla flefkat istedi¤inde, daha flefkatli ol! ‹nsanlar›n sab›rl› olmas›n› istiyorsan, sen de daha sab›rl› olmay› ö¤ren. Bu kural, yaflam›m›z›n bir parças›d›r ve her zaman geçerlidir.'' Yaflam bir tesadüf de¤il, yapt›klar›n›z›n aynada bir yans›mas›d›r. 118
Yaflant›m›z süresince pek çok kez k›sa sürede önemli kararlar almak zorunda kal›r›z. Kimi zaman karar verirken mant›¤›m›z ve duygular›m›z aras›nda çeliflkiye düfleriz. Sa¤duyumuz ve akl›m›z› do¤ru yönde kullanmak hiç de kolay de¤ildir.
G
enellikle iflin kolay›na kaçar,
ço¤unlu¤un sesine kulak verir, en çok bilinen yönteme karar veririz. E¤er her koflulda zarar görmemiz kaç›n›lmazsa, “önemli olan ‘o an’› en az hasarla geçirmek” diye düflünürüz. Acaba gerçekten izledi¤imiz yol do¤ru mu? Ya da “do¤ru” nedir?
Do¤rular yerine göre esnetilir, e¤ilip, bükülebilirler mi? S›navlarda geçerli olan “Üç yanl›fl bir do¤ruyu götürür kural› yaflam içinde geçerli mi? Böyle “acil” durumlarda do¤ru karar› nas›l alabilece¤imiz konusunda ilginç bir al›flt›rma yapmaya ne dersiniz? 119
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
Küçük bir köyde, çocuklar nefleyle
demiryolunda oynamaktalar. ‹ki demiryolu var, biri kullan›m d›fl›, di¤eri kullan›mda. Yaln›zca bir çocuk kullan›mda olmayan raylar›n üzerinde, di¤erleri ise trenin geçti¤i demiryolundalar. Treni siz kullan›yorsunuz ve oyun oynayan çocuklar› son anda gördünüz. Treni durdurma flans›n›z yok. Ya makas de¤ifltirip, kullan›mda olmayan demiryoluna geçecek ve bir çocu¤u ezeceksiniz ya da yolunuza devam edip raylar›n üzerindeki tüm çocuklar› öldüreceksiniz. Evet, karar›n›z ne olurdu? Bu soruyu sordu¤um kiflilerin ço¤u “ Tüm çocuklar› ezmek yerine bir çocu¤u ezerim” diyerek makas de¤ifltirip, kullan›m d›fl› olan demiryoluna geçifl yapacaklar›n› söylediler. Ayn› soruyu onbefl yafl›ndaki k›z›m Lara ve arkadafl› Simay’a sordum. Onlar›n yan›t› büyüklerden farkl› oldu. “Aynen yoluma devam ederdim, çünkü trenin gelece¤ini bilerek orada oynayan çocuklar hatal›, di¤er çocuk de¤il.” dediler. Do¤rusu, onlar›n bu yan›t› beni sevindirdi. Ak›lc› düflünmek gerekirse, bir
çok kifliyi yitirmektense bir kifliyi yitirmek do¤ru gibi görünüyor de¤il mi? Oysa önce “do¤ru” nedir ona karar vermeliyiz san›r›m. Tek bafl›na oynayan çocuk do¤ru karar vererek güvenli bir yerde oynamaktad›r. Ama biz, trenin gelece¤ini bilerek tehlikeli yerde oynayan arkadafllar›n›n yerine, do¤ru biçimde davranan çocu¤u cezaland›rmay› düflünüyoruz. Bedelini yaflam›yla ödemesi beklenen çocu¤un tek ha120
tas› (!) ço¤unlu¤a kat›l›p yanl›fl biçimde davranmak yerine tek bafl›na do¤ru olan› uygulam›fl olmas›. Ne dersiniz, bu iflte bir terslik yok mu? Bu farkl› biçimlerde sosyal, politik
ve ifl yaflam›m›zda s›kça karfl›laflt›¤›m›z bir durumdur. Az›nl›kta olan ne denli ak›lc›, do¤ru, hakl› olsa da ço¤unluk ne denli aptalca hareket etse, onar›lmaz hatalar yapsa da cezaland›r›lan az›nl›klar olur genellikle. S›navlarda geçerli olan “üç yanl›fl bir do¤ruyu götürür” kural›, ço¤u kez günlük yaflam içinde farkl› biçimlerde uygulanmaktad›r. Üç yanl›fl insan› kurtarmak için bir do¤ru insan› kolayca gözden ç›kar›veririz ço¤u kez. Çocuklar; yeterince yaflam deneyimi olmad›klar› için, önlerinde onlar› etkileyecek pek çok olumsuz örnek olmad›¤›, ço¤unlu¤un ne dedi¤ini, ne düflündü¤ünü henüz bilmedikleri, umursamad›klar› için özgür iradeleri ve sa¤duyular› ile yan›t verirlerken biz büyükler ço¤u kez en az zararla “o an”› kurtarmay›” düflünürüz.
Peki, makas› de¤ifltirdik, di¤er çocuklar› kurtarmak u¤runa tek çocu¤u ezmeyi göze alarak kullan›m d›fl› demiryoluna girdik diyelim, kayb›m›z yaln›zca bir çocuk mu olacak dersiniz? Gözden kaç›rd›¤›m›z çoook önemli bir ayr›nt› var bence. Tek çocu¤un oynad›¤› demiryolunun kullan›mda olmamas›n›n bir nedeni olmal› de¤il mi? Biz yaln›zca bir çocu¤u gözden ç›kard›¤›m›z› ve böylece bir kaç çocu¤un yaflam›n› kurtard›¤›m›z› san›rken trendeki tüm yolcular›n yaflam›n› da tehlikeye at›yor olmayal›m sak›n.
Yaflam yolculu¤unda her birimiz makinistiz. Ne denli basit ya da bireysel görünse de ald›¤›m›z pek çok karar trendeki tüm yolcular› ilgilendiriyor. Yanl›fl kararlar›m›z›n bedelini yaflam›n› do¤rulara adam›fl insanlar›n ödedi¤ini, ald›¤›m›z yanl›fl kararlarla toplumun gelece¤ini de tehlikeye at›yor olabilece¤imizi unutmayal›m. Do¤ru olan her zaman ço¤unlu¤un söyledi¤i de¤ildir ya da herkes taraf›ndan uygulanan her zaman do¤ru olan de¤ildir. • nuraybartoschek@butundunya.com.tr
DÜNYA EDEB‹YATINDAN ‹LG‹NÇ ÖLÜMLER Derleyen: NURAY BARTOSCHEK
Euripides Yunan Oyun Yazar›
Leo Tolstoy Rus Yazar
Makedonya kral› Archela- So¤uk bir k›fl gecesinde us’un ç›lg›n köpekleri bir tren istasyonunda taraf›ndan parçaland›. donarak öldü. Francis Villon
Frans›z fiair
Bir papaz› öldürdü ve serbest kald›ktan hemen sonra linç edildi. Christopher Marlowe
Thomas Chatterton ‹ngiliz fiair
17 yafl›ndayken arsenik içti. Görünüfle göre fazla tan›nmad›¤› için umutsuzlu¤a kap›lm›flt›. Öldükten sonra ünü artt›
‹ngiliz Oyun Yazar›
Gelen hesap üzerine ç›kan Percy Bysshe bir bar kavgas›nda Shelley hançerlendi. ‹ngiliz fiair ‹talya Spezia'da deniz Arthur Rimbaud yolculu¤u yaparken Frans›z fiair bo¤uldu; vücudu daha Bir sifilis kurban›yd›. Sa¤ sonra sahilde yak›ld›. baca¤› kesildi felç geçirdi (Shelley'nin kalbi yak›lve yavafl yavafl komaya mad› ve kar›s› Mary girdi. Shelley'e verildi.)
Honore De Balzac Frans›z Yazar
Çok fazla kahveden bo¤uldu. Jack London Amerikal› Yazar
Afl›r› doz morfin alarak 40 yafl›ndayken öldü. Ambrose Bierce Amerikal› Yazar
Pancho Villa'n›n ayaklanmas›n› bildirirken Meksika’da gözden kayboldu. Eflk›yalar taraf›ndan öldürülmüfl olabilece¤i söyleniyor. Lord Byron ‹ngiliz fiair
S›tma ateflini düflürmeye çal›flan doktorlar taraf›ndan öldürüldü. Son sözleri; "Art›k uyumal›y›m." oldu. 121
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü
Kara Çiçek Onun ad› Kara Çiçek’ti. Gerçekten rengi kapkarayd›. Onca renk çiçe¤in içinde hemen ay›rdediliyordu. Çünkü yapraklar› da karayd›. Gövdesi, saplar› da karayd›.
B
ütün çiçeklerden daha uzun-
du. Hem Kara Çiçek’in üzerinde bir tek çiçek vard›. Ne solard›, ne dökülürdü. K›fl so¤uklar›na, yaz s›ca¤›na dayan›r, hiç solmadan orac›kta yaz k›fl dimdik dururdu. Renk renk çiçeklerin hepsi de onu severdi. ‹flte birgün Kara Çiçek’in oldu¤u yere çok uzaklardan iki kufl geldi. Yukardan Kara Çiçek’i görünce merak ettiler. fiimdiye dek onca uçmufllar, onca yerler, çiçekler görmüfller ama hiç kara çiçek görmemifllerdi. Hem de öyle görkemliydi ki
kara çiçek. Ayçiçe¤ine benziyordu. Ama bunun üzerinde ayçiçe¤i tohumlar› yoktu, kocaman kocaman taç yapraklar, çanak yapraklar vard›. Kufllardan biri gülmeye bafllad›. “Çok komik” dedi. “fiimdiye dek hiç kara çiçek görmemifltim.” “Ben de” dedi öteki. “Haydi yan›na gidelim. Bu komik çiçe¤i yak›ndan izleyelim...”
123
BD EK‹M 2010
‹kisi de pike yapt›lar, Kara Çiçek’in yan›na indiler. Yan›na var›nca daha çok gülmeye bafllad›lar. Çünkü karfl›lar›ndaki çiçek, sar› de¤il, k›rm›z› de¤il, mavi de¤ildi, kapkarayd›. “Senin ad›n ne?” diye sordu biri. “Kara Çiçek...” ‹kisi birden, “Aaaa... Senin sesin de çok gür ç›k›yor” dediler. Çiçe¤in yöresinde dönmeye bafllad›lar. Kuflun biri, “Çok çirkinsin” dedi. Öteki ekledi: “Senin gibi çirkin çiçek görmedim.” ‹kisi birden sorular, “Sen ne ifle yarars›n?” Yan›t alamad›lar. “H›h” dedi biri. “Ne ifle yarayacak ki? Kaba, çirkin bir çiçek iflte. Haydi koklayal›m bakal›m. Bari kokusu güzel mi?” Yaklaflt›lar, yan›nda f›r döndüler,
“muh muh” ettiler, koklamaya çal›flt›lar. “Sen bir koku ald›n m›?” “Yooo, almad›m.” “Ben de almad›m...” “Yoksa Kara Çiçek sen geceleri mi kokars›n?” Kara Çiçek yine yan›t vermedi. “Gündüz kokmayan, gece kokar m›?” dedi kufllardan biri. Öteki, “Hem çirkinsin, hem kokmazs›n, hem rengin kara, belli sen hiçbir ifle yaramazs›n. Bal›n bile yoktur senin...” Kufllardan biri, ötekine, “Ben flunun tepesinde konaca¤›m” dedi. Kara Çiçek’in tepesine kondu. 124
BD EK‹M 2010
Sonra, “Nas›l›m?” dedi. “‹yisin, iyisin” dedi öteki. “Belki ilk kez bir kufl bunun üzerine konuyor. Çünkü hiçbir kufl bunun üzerine konmaz.” O s›ra kocaman bir kufl geldi, yere kondu. ‹ki yabanc› kufla flaflk›n flaflk›n bakt›. Sonra, “Çok susad›m” dedi. “Buraya yak›n bir su biliyor musun?” ‹ki kufl, ikisi birden, “Biz yabanc›y›z” dediler. Kocaman kufl, “Ben zaten size sormad›m, Kara Çiçek’e sordum” dedi. Kara Çiçek, “Bak ilerde bir a¤aç y›¤›n› var, iflte orada bir p›nar var. Suyu buz gibidir. Yolun aç›k olsun” dedi. “Teflekkür ederim, Kara Çiçek.” Kocaman kufl uçtu, gitti. Yabanc›
kufllar, uçup giden kocaman kuflun arkas›ndan flaflk›nl›kla bakt›lar. Sonra, birbirlerine bakt›lar. Kara Çiçek buraya yak›n p›nar› nereden biliyordu? “Sen gitmedi¤in halde orada p›nar›n oldu¤unu nereden biliyorsun, Kara Çiçek?” diye kufllardan biri sordu. Kara Çiçek yine yan›t vermedi. Küçücük bir kufl geldi. “Annemi yitirdim Kara Çiçek. Annemi gördün mü? Annem buradan geçti mi?” diye sordu. “Evet, az önce geçti, o da seni ar›yordu. Bak flu kocaman kayan›n yan›nda seni bekliyor. Haydi kofl annene...” “Teflekkür ederim, Kara Çiçek.” ‹ki kufl birbirlerine bak›yor, hiç konuflmuyorlard›. Aaaa, o gelen de neydi? ‹ki kufl oradaki çak›r dikenlerin
aras›na sakland›lar. Kara Çiçek, “Hoflgeldin kirpi kardefl” dedi. “Ne s›k›nt›n var?” Kirpi, oklar›n›n aras›ndan bafl›n› u-
zatt›; “Ah, ah Kara Çiçek, sorma ben hastay›m...” Kara Çiçek çok üzüldü. “Geçmifl olsun” dedi. “Bilmiyorum ne oldu, oklar›m› iyi kullanam›yorum, kendimi koruyam›yorum. Çok çabal›yorum, ›-››h, oklar›m yerinden ç›km›yor...” “Kolay” dedi Kara Çiçek. “Kolay m›?” “Elbette çok kolay, bak flu vadiyi görüyor musun? Keklikler Vadisi, iflte o vadiye git, orada k›rksinir otu derler, onu göreceksin. Upuzun bir ot, ne bafl› belli, ne sonu... ‹flte o k›rksinir otunu görünce, hemen o otlar›n üzerine yat, otlar›n üzerinde yuvarlan. Sonra o otlardan birkaç tutam ye. Oklar›n›n sinirlerine güç gelecek, onlar› eskisi gibi kullanabileceksin.” “Ah çok teflekkür ederim Kara Çiçek. Sen de olmasayd›m ne yapard›m? Oksuz kirpi olarak yaflayamazd›m ki...” Kirpi yavafl yavafl
oradan uzaklaflt›. ‹ki yabanc› kufl art›k utanmaya bafllam›fllard›. Kara Çiçek’le alay etmifllerdi. Onun çok çirkin oldu¤unu söylemifllerdi. fiimdi çak›r dikenlerin aras›ndan ç›kam›yorlard›. Kufllardan biri, “Haydi gidip özür dileyelim Kara Çiçek’ten” dedi. Tam bafllar›n› çak›r dikenden ç›kar-
d›lar, kocaman bir karga konuverdi Kara Çiçek’in yan›na. Arkas›nda da yavrusu vard›. Yabanc› kufllar kargadan çok korkarlard›. Çünkü her zaman kargalar onlara sald›r›rlard›. Onun için çak›r dikenlerin içine iyice sindiler. Kara Çiçek,“Hoflgeldin, karga kardefl” dedi. “Bak›yorum art›k yavrunla geziyorsun. Kutlar›m. Art›k yavrun da büyümüfl...” “Ah onunla bafl›m dertte, Kara Çiçek.” “Ne oldu?” “Onu yuvada yaln›z b›rakt›¤›mda beni dinlemiyor, yuvadan ayr›l›yor, sonra yolunu kaybediyor, ancak gece yar›s› yuvaya dönüyor. Ben elbette çok korkuyorum. Çok heyacanlan›yorum, gözlerime uyku girmiyor, onun gelmesini bekliyorum.” “Peki benden ne istiyorsun karga kardefl?”
125
BD EK‹M 2010
“Avlanmaya gidece¤im. Hem yavruma, hem kendime yiyecek bulaca¤›m. Sen çok güzel öyküler, masallar biliyorsun. Yavrum senin yan›nda kals›n. Ben avlanay›m, dönerken yavrumu al›r giderim.” “Elbette karga kardefl, elbette. Ben ona ne masallar anlat›r›m, ne masallar...” “Teflekkür ederim Kara Çiçek...” “Haydi yolun aç›k olsun, yiyece¤in bol olsun. Yavruyu hiç merak etme...” Karga uçtu, gitti. Kimbilir belki de yavru kargan›n ilk gelifli de¤ildi. Hemen Kara Çiçek’in yan›na sokuldu. Kara Çiçek, “Ah benim güzel kuflum, ah karga yavrusu, ne tatl›s›n sen öyle... fiimdi bak beni iyi dinle” dedi. “Dinliyorum masalc› çiçek...” “Ay, ay, çok teflekkür ederim. Bana ne güzel ad koymuflsun. Az önce iki kufl geldi, benimle alay ettiler, hiçbir ifle yaramad›¤›m› söylediler...” Karga yavrusu, “Sen onlar› anne126
me söyle, annem onlar›n terbiyesini verir...” dedi. Kara Çiçek ne güzel masal anlat›yordu. Yavru karga gagas›n› açm›fl, dilini ç›karm›fl, ilgiyle dinliyordu. Masal gerçekten çok güzeldi. Yabanc› iki kufl da ilgiyle dinliyorlard›. fiimdiye dek bu masal› hiç duymam›fllard›. Biraz sonra yavru karga uyudu. Kara Çiçek, “Ay beni yavrum, ay benim güzel karga yavrusu kuflu... Gövdeme yaslan uyu.” dedi. ‹ki yabanc› kufl, ne diyeceklerini, Kara Çiçek’e ne söyleyeceklerini bilmiyorlard›. Acaba bafllar›n› kald›r›p, ona bakabilecekler miydi? Kuflun biri, “Ah nas›l söylesek?” dedi. “Nas›l söylesek?” “Ne söyleyeceksin?” “Yabanc› oldu¤umuzu, buralarda kalabilece¤imiz bir yer olup olmad›¤›n›, sonra bal›k yemeyi çok sevdi¤imizi...” “Bize yan›t vermiyor ki...” Korkarak, çekinerek Kara Çiçek’e yaklaflt›lar. Bir türlü bafllar›n› kald›ram›yorlar, konuflam›yorlard›. Kara Çiçek, “Konufltuklar›n›z› duydum” dedi. “Yabanc›s›n›z, Keklik Vadisi’nin arkas›nda Turna Vadisi var. O vadiye gidin. Orada rahat edersiniz. Vadinin bitiminde deniz var. Oradan da bal›k avlars›n›z...” Yabanc› kufllar ne diyeceklerini bil-
miyorlard›. Kesik kesik konufltular, kesik kesik, “Te-te-te-flek-kür e-de-ederiz” dediler, uçup gittiler. • muzafferizgu@butundunya.com
HER YAfiTAK‹ ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
Gelecek Bu bafll›¤› gören bir çok okur, eminim 'Biliyoruz; diyecek ve evlerde son zamanlarda çok moda olan, Amerikanca’da 'Home Theater' diye adland›r›lan ‘Ev Sinemas›’ndan bahsetti¤imi sanacaklar... Hay›r, hay›r... Hemen önyarg›l› olmay›n. Bu kavram› y›llar önce yiyip bitirdik bile.
A
Art›k devir merdiven ç›kma devri
de¤il. Asansör ve yürüyen merdivenler devirleri de gerilerde kald›. Art›k ›fl›nlanma konufluluyor. Kaptan Kirk uzay gemisi At›lgan’dan sesleniyor: ‘Beam me up, Scottie’... (Ifl›nla beni Scottie!) ‹flte devir o devir. Hiç bir fley için uzun uzad›ya u¤raflmak, beklemek
yok. Armut pifl, a¤z›ma düfl dünyas› kap›m›zda. Gelecek Sinemas› da geleneksel sistemlerden çok farkl› bir biçimde karfl›m›za gelecek. Art›k bir cama bakmayaca¤›z. Yani, televizyon, monitör, perde falan olmayacak. Ayn› flekilde hopar127
BD EK‹M 2010
lör falan da. Bir oynat›c› da olmayacak. Ba¤lant› kablolar› da.. Oday› da karartmayaca¤›z. Perde falan çekmek yok. Etraftaki insanlara veya makinelere de sus demiyece¤iz. Herkes diledi¤i gibi gürültü edebilecek etraf›m›zda. Ama biz yine de film seyredebilece¤iz.
Hem de üç boyutlu. Hem de multi-
yönlü ses düzene¤inde. Hem de interaktif. Arada s›rada kar›fl›p filme kat›labilece¤iz bile. Yaaa.. Herkes flu anda ‘Uff, bu defa fena at›yor!’ diye gülümsüyor san›r›m. Hatta bazen ben de kendimi desteksiz at›yor pozisyonunda görüyorum. Oysa biraz araflt›r›nca inan›n hiç de öyle yapmad›¤›m› görüyorum. ‹sterseniz biraz anlatmaya çal›flay›m, hem sizi daha iyi kand›r›r›m, hem de biraz günah ç›kartm›fl olurum. Teknolojinin geliflmesi, insan makine iliflkisini de çok yak›nlaflt›rd›. ‹lk resimlerin alg›lanmas›ndan binlerce y›l sonra, birden sunum da, alg›lama 128
BD EK‹M 2010
da evrime giriverdi. Duvar resimlerinin yan›s›ra önce kabartmalar, sonra heykeller, sonra da hareketli modeller yerlerini almaya bafllad›lar. Bu tarih kadar eski bir geliflme idi. ‹lk insan da bunlarla oyalanm›flt›, biz de oyalanmaya devam ediyoruz.
neredeyse bütün bu evrimlere tan›k oldum. Tafl plaktan bafllayan ses serüvenine dia ve 8mm filmler efllik ettiler. Video, VCD, DVD M‹V‹D‹ derken Dünya ayaklar›m›z›n alt›na seriliverdi. Üstelik hepsi 20. yüzy›l içinde olup bitiverdi.
Resme eklenen canl› uygulamalar-
Ve 21. yüzy›l ç›kageldi. Geçen yüz-
dan tiyatro, insan›n kendini kendine anlatabilece¤i, hatta baflka insanlar› da etkileyebilece¤i bir ortam yarat›nca, ciddiye al›n›p gelifltirildi. Pandomimden baleye, operadan müzikallere her türlü çeflidi yap›ld›. ‹nsanlar da ifllerini güçlerini b›rak›p, bir sürü paralar ödeyip gidip seyrettiler, mutlu veya mutsuz oldular. ‹flin içine ses girince müzik aletleri de geliflti. Vurmal› çalg›larla bafllayan nota serüveni kompleks sazlara dönüflüverdi. Piyanolar, obualar, klarinetler, kemanlar falan derken insanl›k evrene muhteflem sesler arma¤an ediverdi. Beethoven’lar, Mozart’lar, Saygun’lar türediler. Gökkubbede yank›lanan serüvenler gelifltirdiler.
y›l›n son on y›l›n›n miras›na oturuverdi. ‹flin ucu geldi, bilgisayar denilen büyücü makinesine tak›ld› kald›. Ak›l almaz veri boyutlar› minnac›k ortamlara girmeye bafllay›nca biz de bu alemde ne var ne yok depolamaya bafllad›k. Eskiden, bir sanatç›n›n yeni bir flark›s› ç›k›nca, bu bir tafl plak üzerinde bize sunulurdu. Pla¤›n her yüzeyinde birer parça olurdu. 45’lik plaklarda da böyleydi. Sonradan EP (Extended Play, yani Geniflletilmifl Dinleti) denilen ve 45’iklerle ayn› boyda olan plaklarda her yüzeye ikifler parça s¤d›rmay› baflard›lar. Sonra da LP (Long Play, yani uzun dinleti) icat oldu ve ondan fazla flark› bir tekerle¤e diziliverdiler. Tek kaynakl› Mono ses, iki kaynakl› Stereo sese yerini b›rakt›.
Derken sanal ortama geçildi. Fo-
to¤raf icat oldu. ‘Kendisi yerine sureti’ hem daha ucuza mal oluyordu, hem de birden fazla insan›n elinde olabiliyordu. Renkli suret, duvara yans›t›lan suret, hareketli suret falan derken, ayn› biçimde evrim geçiren di¤er alg›lama konusu olan ses de bu suretler kervan›na kat›l›verdi. Plak, kaset, bant derken resim ve ses evlendiler ve bugün seyretti¤imiz sinema do¤uverdi. Üstelik bu o kadar yak›n bir zamanda oldu ki, ben kendi yaflam sürecimde
Bir tak›m ak›ll› makinelerle donan-
m›fl bu yüzy›l, dijital teknolojinin flahlanmas› ile bafllad›. Yaln›zca ses ve görüntü alan›nda de¤il, endüstride, iletiflimde, t›pta... Her yerde, her yerde ve her yerde... Birler ve s›f›rlar yaflam›m›z›n yeni hücrelerini oluflturdular. Cep telefonlar› ile yapmad›¤›m›z maskaral›klar kalmad›. Nerdeyse ekmek bile dijital oldu. Sevgimizi, üzüntümüzü dijital ortamlarda paketler olduk.
Sevdi¤imiz bir flark›c›n›n sevdi¤imiz bir flark›s›n› ele geçirip dinlemek yerine onun yaflam›nda yaratt›¤› tüm eserlerini, alay›yla malay›yla, resmiyle görüntüsüyle, annesinin bile bilemedi¤i kadar›yla bir iki dakikada indirip izleyebilmeye bafllad›k. Tek parçalar kutsal de¤erlerini yitirip toplu kamplaflman›n kurbanlar› oldular. Üstelik bu h›z, onlar›n kal›c›l›¤›n› da yok etti.
Ak›l almaz veri boyutlar› minnac›k ortamlara girmeye bafllay›nca biz de bu alemde ne var ne yok depolamaya bafllad›k. Eskiden bir flark› üredi¤inde, aylarca, y›llarca dillerde dolaflabilirdi çünkü ortalarda baflkaca flark›lar kolay kolay oluflmazd›. Oysa flimdiki tüketim toplumunun ç›lg›n h›z› sayesinde hergün binlerce flark› üretilip acil tüketime sunuluyor. ‹nsanlar taraf›ndan bir kaç saniye içinde indirilip hapur küpür tüketiliyorlar. Yerlerini yeni üretimlere b›rak›yorlar ama yeni üreyenler öyle129
BD EK‹M 2010
Yeni yöntem görme, filmin kayna¤› ile sinirler aras›ndaki tüm araç gerece elveda diyece¤e benziyor. Art›k ne monitör, ne perde, ne göz bebe¤i, ne göz yuvarla¤› ne de sar› leke gerekiyor. sine çok ki, tam bir kirlilik yaflan›yor. Oysa insan›n gerek müzik dinlerken, gerekse de film izlerken sarfedece¤i zaman belli. Herkesin günde topu topu 24 saati var ve o müzik veya film ne kadar uzunsa o kadar zaman harcamak zorunda kal›yorsunuz. Ama bu sadece iflin bafllang›c› çünkü çok yak›n bir gelecekte flahane oyuncaklar›m›z olacak ve biz belki de bir film izleme zaman› içinde yirmi tanesini izleyebilece¤iz. Hem de hiç bir karesini kaç›rmadan. Haydi isterseniz sinemaya geri dönelim. Bir düflünün bakal›m. Biz canl›lar nas›l görüyoruz? Nedir görmek? Bir filmi nas›l izliyoruz?
Ifl›¤›n ekrandan yola ç›k›p göz merce¤imiz marifetiyle gözümüzün içindeki sar› lekeyi, dolay›s›yla da bir tak›m sinirleri g›d›klamas›yla de¤il mi? Aynen öyle iflte. Lisedeki ö¤retmenim de öyle söylüyordu, kitaplar da doktorlar da. Ama art›k ifl de¤iflmek üzere. Art›k arac› kurumlara son... Yeni yöntem görme, filmin kayna¤› ile sinirler aras›ndaki tüm araç gerece elveda diyece¤e benziyor. Art›k ne monitör, ne perde, ne göz bebe¤i, ne göz yuvarla¤› ne de sar› leke gerekiyor. Göz sinirlerinin bilgifllerden do¤rudan etkilenmesi ile en üst düzeyde ve en kaliteli görüntüler beynimizde yer almak üzere. ‹ster miyop olun ister hipermetrop. Ne yeis... Yaflas›n do¤rudan görüntü. Tabii ses de ayn› durumda. Yok e-
fendim, bir membran titreflecekmifl, ses dalgalar› havada dolafl›p kula¤›m›za kadar gelecekmifl, kulak zar›ym›fl, çekiç, örs, üzengi ve mercimek kemiklermifl, hepsine güle güle.. Duyma sinirlerimizi do¤rudan etkileyecek bir veri yongas›, duymam›z gereken sesi do¤rudan beyne yollayacak, kusursuz duymam›z› sa¤layacakt›r. Ses konusunda bu kadarla da kalmayacak. Yine ayn› sistem, çevremizden gelecek istenmeyen sesleri de, ters sinüs e¤risi yöntemiyle yeniden üretip ‘beyaz gürültü’ oluflturarak ortadan yok edecek, filmimizi tam bir sessizlik içinde izlememizi sa¤layacakt›r. Tabii bu durumda bize de oturdu¤umuz veya uzand›¤›m›z yerde gözle-
rimizi kapatarak filmi izlemek kalacakt›r. Üstelik bu hizmetleri bize sa¤layacak olan bilgifller de do¤rudan bedenimizin bir parças› olacakt›r. ‹nsan dokusu veri depolamak üzere kullan›labilir. Üstelik sadece depolamak de¤il, o verileri iflleyebilecektir de. Ben kendimce bu konuda dört y›ld›r çal›flmalar yap›p üniversitelerde gençleri fiflteklemekteyim. Doku polaritelerinin de¤ifltirilebilmesi bu teoriyi do¤rulamaktad›r. Bütün bunlar size ütopik gelebilir. ‹lk bak›flta öyle görünmesine ra¤men durun ve düflünün. Evlerimizde, 50’li ve 60’l› y›llarda dinledi¤imiz dev, tahta kutulu radyolar flimdi neredeler? Küçülüp Walkman olmad›lar m›? Kocaman kulakl›klar ufal›p minicik ayg›tlar olarak kulaklar›m›z›n içine girmediler mi? Sizce yavafl yavafl sinirlere yaklaflm›yorlar m›? Ya CD’ler? DVD’ler? Minnac›k aletlerden izlenebilir hale gelmediler mi? Koca koca makaralarda dolaflan sinema filmleri avuçiçi kadar plastik dairelere, tak›p ç›kart›lan parmak kadar belleklere s›¤mad›lar m›? Y›llar önce ABD’de bir ma¤azada,
video gözlükler görmüfltüm. 235 dolara sat›l›yordu. Hem de stereo, yani üç boyutlu görüntü verebiliyordu. Mükemmel bir kalitesi vard›. Ayn› y›l, Sony de uçaklarda gürültünün duyulmamas› için kulakl›klar sat›yordu. Beyaz Gürültü teknolojisini içeren bu gereç de 199 dolard›. Art›k filmleri bildi¤imiz CD’lere, Flash belleklere yazar hale geldiler.
Data tam anlam›yla kontrol alt›na al›nd›. fiimdi s›ra bu datan›n ara ortamlardan s›yr›l›p do¤rudan göze ve kula¤a aktar›lmas›nda. Öyle ya, sonunda gelece¤i yer sinir uçlar›. Üstelik bu iki duyumuzun d›fl›nda daha nice (5+) duyumuz oldu¤unu da hat›rlarsak, yak›nda koku,dokunma ve tat alg›lamalar›na ait sinir uçlar› ve beyin merkezlerinin de g›d›klanaca¤›n› söylemek san›r›m kahinlik say›lmaz. Bir dönem sonra, bu bilginin quan-
tum altyap›s› kullan›larak telepati¤imsi bir biçimde bizlere ulaflt›r›ld›¤›n› düflünebiliyor musunuz? Dünya’n›n tüm sinemalar› an›nda emrinizde. Hiç ama hiç sevmedim. ‹flin bilimsel k›sm›nda aktif olarak keyifle çal›flsam da iflin keyifsel k›sm› çok sakat. Ne sanat kalacak, ne de¤erler. Tüh. Ben bir sinemada filmin bafllamas› için ayakta dikilip durmay›, karanl›k salonda m›s›r patla¤› yiyip heyecanlanmay› seviyorum, filmi acil acele tüketmeyi de¤il. Do¤al olarak s›ra karar verme, yetenek, sa¤l›k koruma ve oluflturma, haf›za vesaire vesaire gibi konular›n paketlenmesine gelecek.. Acaba dijital ortam evrimin bir parças› m›d›r, nedir? Ne dersin Darwin Amca? • alumuraterkorkmaz@butundunya.com 131
‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver
Kuzguncuk'un Vefakâr›, Cefakâr›:
ODYSSEAS Odysseas, do¤up büyüdü¤üm Kuzguncuk’la öylesine bütünleflmiflti ki her sokakta, her köfle bafl›nda, her evin penceresinde, her kahvehanenin ahflap masas›nda o varm›fl gibi gelirdi bana. Günün her saatinde, her gitti¤im yerde onu görürdüm. Kavurucu a¤ustos s›caklar›nda,
bal›kç›lar›n r›ht›mlar› kocaman palamutlarla doldurdu¤u bereketli sonbaharlarda, fliddetli karayelin iyice ayazlatt›¤› karak›fllarda, leylaklar›n bayg›n kokular›n› geceye yayd›¤› ›l›k ilkbaharlarda hep o vard› yaflam›m›zda. An›lar›mda onunla ilgili o kadar çok görüntü var ki: En çok da ailesinin nafakas›n› ç›kartmak için insan›n nefesini kurutan yaz s›caklar›nda o yafll›, yorgun bedenine ald›rmadan a¤›r ayakkab› boyas› sand›¤›n› yüklenip muhi132
Odysseas Büyüky›ld›z’›n An›s›na (1900- 1990)
timizin dik yokufllar›nda: “Boyaciiiii, Boyaci geldiiiii !” diye sesleniflini an›ms›yorum. Annemle, babam 40'l› y›llarda evlendiklerinde onlara hediye edilen kullan›lm›fl bir gardrobu Niflantafl›’ndan, Befliktafl iskelesine kadar tafl›mas› için babama yard›m etmifl, vapura birlikte koymufllar. Kuzguncuk iskelesinde yine beraberce indirdikten sonra evimize ç›kan o dik yokuflta yine birlikte tafl›m›fllard›. Odysseas bu iflleri ekmek paras›n› kazanmak için yapmas›na karfl›n babamdan hiçbir ücret almam›fl, bu yard›m›n› dü¤ün hediyesi olarak kabul etmelerini rica etmiflti. Çünkü o zamanlar Bo¤aziçi köprüleri henüz infla edilmemiflti. Nakliye kamyonetlerini
Odysseas bu iflleri ekmek paras›n› kazanmak için yapmas›na karfl›n babamdan hiçbir ücret almam›fl, bu yard›m›n› dü¤ün hediyesi olarak kabul etmelerini rica etmiflti.
133
BD EK‹M 2010
kim kaybetmiflti ki? Zaten olsalar da onlara ödeyecek para yoktu. ‹flte bu yüzden yard›mlaflmalar ne kadar de¤erliydi. Odysseas tüm yoksul ve y›pranm›fl görünümüne karfl›n gerçek
bir ‹stanbul beyefendisiydi. Din, dil ay›rt etmeden herkesin yard›m›na koflard›. Müslüman komflular›n cenazesinde camide, Gayri Müslim komflular›n cenazesinde kilisedeydi. ‹nsanlar› selamlayan sesi hâlâ kulaklar›mda ç›nl›yor:
Herhangi bir ifl için oflaya puflaya yokuflumuzu ç›k›p, evimizin bahçesinin önünden her geçiflinde annem onu çarda¤›n alt›nda kahve içmeye davet ederdi. “Efendimmmm. Nas›ls›n›z? Bizim Madam da biraz keyifsiz bugün ama buna da çok flükür. Olacak art›k o kadar de¤il mi efendim. Hayat bu. Geldik gidiyoruz iflte” Herhangi bir ifl için oflaya puflaya yokuflumuzu ç›k›p, evimizin bahçesinin önünden her geçiflinde annem onu çarda¤›n alt›nda kahve içmeye davet ederdi. Buz gibi bir bardak su isteyece¤ini bildi¤i için buzdolab›ndan ç›kartt›¤› sürahiyi ve barda¤› yan›na koyard›. Ard›ndan belki de biz do¤madan seneler önce bu dünyadan göçüp gitmifl olan eski komflularla ilgili uzun bir sohbete bafllarlard›. Kimlerin ismi 134
BD EK‹M 2010
geçmezdi ki bu sohbetlerde: Terzi Kiryazi, Bal›kç› Numan, Berber Sabetay, Bekçi Baruh, Münevver’in görümcesi Keriman, Sitare Han›m’›n kay›nvalidesi Muvakkat Han›m, Madam Anastasya’n›n eltisi Eleni, Müsü Paskal’›n babas› Yanaki, Sütçü Koço, manifaturac› Haf›z Bey ve baflkalar›. Bizden on yafl büyük olan ablam›z bile bu kiflilerin ço¤una yetiflememiflti. Y›llar önce sonsuz suskunluklara kar›fl›p, Kuzguncuk tepelerindeki ebedi istirahatgâhlar›nda yat›yor olmal›yd›lar. Bu kiflileri anarken hem annemin hem de Odysseas’›n gözlerinin doldu¤una tan›k olurdum. Delikanl›l›k yafl›na ulaflt›¤›m›z ça¤da bir ikindi vakti kardeflimle caddedeki kahvehanenin önünden geçiyorduk. Odysseas’› elinde bir flifle birayla gayet keyifli bir halde gördük. Bizi fark etti¤inde hemen yan›na ça¤›rd›. Gözlerinin içi sevinç doluydu: ”Eee delikanl›lar. Oturun bakay›m. Bugün H›ristos’un do¤um günü. Size bira ›smarlayaca¤›m. O zaman tarihin 24 Aral›k, yani Noel günü oldu¤unu anlad›k. Odysseas’›n ikram etti¤i biralar› H›ristos’un flerefine içtik. Odysseas doksan yafl›na kadar cefakâr, vefakâr komflumuz olarak yaflad›. Uzun ömrü boyunca kar-
fl›l›ks›z hiç bir fley kabul etmedi. Her ne ald›ysa muhakkak eme¤iyle ödedi. O zay›f, yorgun bedeniyle son gününe kadar çal›flarak ailesini geçindirdi. Bize güzel an›lar b›rakan böyle güzide bir komfluya sahip oldu¤umuz için mutluluk duyuyorum. Keflke ona daha
fazla vakit ay›rsayd›k. Keflke daha çok sohbet etseydik. Keflke onca y›la s›¤d›rd›¤› an›lar›n›, biz do¤madan y›llar önce onu b›rak›p öbür âleme göçmüfl olan eski dostlar›n› birlikte daha s›k yâd etseydik. Keflke her Noel onunla kahvehanenin önünde oturup H›ristos’un flerefine içseydik. Ne yaz›k ki art›k çok geç.
O flimdi Kuzguncuk Ortodoks mezarl›¤›nda sonsuz uykusunda. Asl›nda yine komflu say›l›r›z. Çünkü evimiz mezarl›¤›n hemen yan› bafl›nda. Odysseas’› sevgiyle an›yorum. Topra¤› bol olsun. Bu vesileyle y›llar önce bu diyarlardan kopup, Yunanistan’a veya di¤er ülkelere yerleflen eski komflular›m›za sevgilerimi yolluyorum. •
KADR‹YE’N‹N O⁄LU N’OLACAK..!!! dan azab› Y›llard›r vic denidir ne çekmemin hitab›m›z. bu hoyrat
‹nsan çocukluk ça¤lar›nda gerçekten ac›mas›z olabiliyor. O dönemdeki mahalle kavgalar›nda yafl›t›m›z rakiplerimize att›¤›m›z yumruklar›, tekmeleri yetiflkinken atabilsek her halde karfl›m›zdakinin bir yerini k›rar›z. “Çocukluk dönemi hainliklerimizden” baflka bir örnek vermek ge-
rekirse: Bir y›¤›n hayta, soka¤›m›zdan geçen kambur adamca¤›z›n pefline tak›l›p; “Kamburrr, kamburrr” diye ba¤›r›p, s›rt›n› flaplaklayarak onunla iki mahalle dolafl›fl›m›z› söyleyebilirim. Zavall› adamca¤›z elimizden zor kurtulmufltu. Umar›m bizi ba¤›fllam›flt›r. O günler akl›ma geldi¤inde: “Amma da zalimmifliz” demekten kendimi alam›yorum. Öte yandan o y›llarda soka¤›m›zda oturan bir çocu¤a her öfkeleniflimizde sarf etti¤imiz: “Kadriye’nin o¤lu n’o-
lacak” sözleri bugün bile vicdan›m› s›zlat›yor. Ona her k›zd›¤›m›zda böyle davranmam›z›n nedeni; zavall›c›¤› en fazla bu sözlerin yaralad›¤›n›, bu hoyrat hitab›m›z›n onu bir anda pili bitmifl bir oyuncak haline dönüfltürdü¤ünü bir flekilde anlam›fl olmam›zd›. Dedim ya çocuklar ac›mas›z olabiliyor diye. Peki, bu sözler onu neden bunca incitiyordu? Mahalledeki “Bitiflik Evler” çetesi elemanlar› içinde annesi olmayan bir oydu. Onu do¤ururken kad›nca¤›z aflır› kanamadan gitmifl, bu çocuk annesini hiç tan›yamam›flt›. Hepimizin an135
BD EK‹M 2010
BD EK‹M 2010
enerjisi bitmifl gibi süklüm püklüm yürüyerek bahçenin uzak bir köflesine çekilip, akflam saatlerine kadar gözlerini t›pk› o eski foto¤raftaki annesi gibi uzaklara dald›r›p, öylece oturuyordu. Bundan iyi intikam m› olurdu? Ohhhh, can›m›za de¤sin... Kadriye’nin o¤lu n’olacak.
Yüzünü yana çevirmifl, uzaklara bak›yormuflças›na gözleri dal›p gitmiflti. Sadece foto¤rafta vard›, gerçekte yoktu. nesi vard› ve o yafllarda bir anneye sahip olamamak aç›klanamayacak kadar ak›l almaz bir olay, hatta yüz k›zart›c› bir durummufl gibi geliyordu bize. Kimi zaman ba¤›r›p ça¤›rsa, hatta dövse de bizlerin bir anac›¤› vard›. Dövse de sövse de anam›zd›. Ya o çocuk..? Nas›l bir iflti bu böyle? Bizden farkl›yd›? Anlayamad›¤›m›z, bambaflka bir durumdu bu. Zaten çok da g›c›k ve geçimsizdi. Oyunbozanl›k yapar, ara bozar, incelikle planlad›¤›m›z erik h›rs›zl›klar›m›z›n en heyecanl› yerinde bizi yüzüstü b›rak›p bir köfleye çekilir, suskunlu¤a bürünürdü. Bazen de nedensiz bir küslük ç›kart›p günlerce konuflmazd› bizimle. Öyle zamanlarda nefret ederdik ondan. Hem annesi de onu do¤ururken kan kayb›ndan gitmemifl miydi? Kesin bunun yüzündendi kad›nca¤›z›n ölümü. Daha o zamandan belliymifl ne mal olaca¤›. U¤ursuz, sevimsiz fley. En güzel oyunlar›m›z ve arkadafll›klar›m›z onun yüzünden bozulmufltu. O zamanlar bize yapt›klar›na bofl verip, bu sevimsizden intikam›-
m›z› almad›¤›m›z› san›yorsan›z çok yan›l›yorsunuz. Böyle durumlarda karfl›na geçip, surat›m›z› ekflitir, ard›ndan yüzüne tükürürmüflçesine hayk›r›rd›k: ”Kadriye’nin o¤lu n’olacak..!!!” 136
O günlerin üzerinden neredeyse k›rk befl sene geçti. fiimdi o da bi-
zim gibi ellili yafllar›n› sürdürüyordur bir yerlerde. Ayn› bahçelerde birlikte geçirdi¤imiz 1964 y›l›n›n yaz tatilinden sonra bir daha hiç görmedik onu. Kim bilir nerelerdedir? Oysa ona k›z›p, bu cümleyi surat›m›z› nefretle bu-
ruflturarak her söyleyiflimizde gözlerinin önce bulutlan›p, ard›ndan omuzlar›n› çökertip, ayaklar›n› sürükleyerek bir köfleye çekilip, sessiz sessiz a¤lay›fl› akl›mdan hiç gitmiyor. K›rk befl y›l sonra gelen piflmanl›k duygusu gerçekten de insan›n yüre¤ine oturuyor. Sevgili A…..: Günün birinde bu yaz›y› bir yerlerde görüp de okursan, bil ki, o: “Kadriye’nin o¤lu n’olacak” cümlesi yüzünden hâlâ korkunç bir vicdan azab› çekiyorum. Umar›m bizi affetmiflsindir. Biz de çocuktuk o zamanlar. fiimdilerde anlam›fls›nd›r. Çocuklar bazen ac›mas›z olabiliyorlar. • mehmetunver@butundunya.com.tr
SEVG‹ ‹sminin Kadriye oldu¤unu duymufltuk bu m›z›kç›y› do¤ururken ölen kad›n›n. Bir seferinde evlerine gitti¤imizde duvarda sararm›fl bir foto¤raf›n› görmüfltük. Yüzünü yana çevirmifl, uzaklara bak›yormuflças›na gözleri dal›p gitmiflti. Sadece foto¤rafta vard›, gerçekte yoktu. Bizim anne yüzlü, anne kokulu annelerimiz vard›. Oysa o sevimsizin yoktu. Ohhh olsun. Bunu elbette kullanacakt›k. ”Oynamayacaksan çek git lan. Kadriye’nin o¤lu...” ”Konuflmayacaksan konuflma. Kadriye’nin o¤lu n’olcak.” En etkili küfürden daha etkili, en ac› cezadan daha ac›t›c›yd› bu sözler. Çünkü küfür etsek aynen iade ediyordu. Oysa bu sözü iade etme flans› olmad›¤› gibi duydu¤u anda yüzü karar›yor, gözleri doluyor, sanki bütün
Rahip cenaze törenini bitirmek üzereydi. O anda elli y›ll›k kar›s›n› kaybeden yafll› adam: "Onu ne kadar çok sevdim." diyerek 盤l›k 盤l›¤a a¤lamaya bafllam›flt›. Mezar bafl›ndaki aile bireyleri ve dostlar floke olmufllard›, utanç içindeydiler. Çocuklar› babalar›n› yat›flt›rmaya çal›flt›lar: "Tamam baba. Seni anl›yoruz." Yafll› adam gözlerini dikmifl kaz›lan mezara yavafl yavafl inen tabuta bak›yordu... Rahip sonunda, aile bireylerini tabutun üstüne toprak atmaya ça¤›rd›. Yafll› adam hariç hepsi s›rayla toprak att›lar. Yafll› adam hâlâ: "Onu ne kadar çok sevdim" diye söyleniyordu. O¤ullar› onu engellemek istediler, ama o devam etti, "Onu sevmifltim !" Kalabal›k mezarl›¤› terk etmeye haz›rlan›rken, o gözlerini mezara dikmifl bak›yordu. Rahip yaklaflt›: "Bay›m, gitme zaman› geldi." dedi. Yafll› adam çaresizlik içinde; "Beni anlam›yorsunuz." dedi rahibe; "Ama ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim." Zil çalmad›¤› sürece zil de¤ildir . fiark› söylenmedi¤i sürece flark› de¤ildir . Sevgi gönlümüzde tutsak olsun diye yarat›lmam›flt›r; onu insanlara verdi¤iniz sürece sevgidir ... 137
GÖZLE GÖNÜL ARASI Mehmet Uhri
K›rlang›c›n Ömrü K
›rlang›ç yuvas›n› sapanla
tafllay›p yuvadan düflen yavrular› yakalamaya çal›flan çocuklara do¤ru koflturup ba¤›r›rken kald›r›mda çarp›flt›k. Çocuklar kaç›flan yavrular› kovalarken üzerlerine do¤ru h›fl›mla gelen yafll› adamdan kaçmaya çal›fl›yordu. Çarpman›n etkisi ile sendeledi ve kenardaki bahçe demirine tutunmaya çal›flt› ancak baflaramad› ve sa¤ dizinin üzerine düfltü. Koluna girip kald›rmaya çal›flt›m ancak; “Beni b›rak flu çocuklar› kovala, rahat b›raks›nlar k›rlang›çlar›...” diye söylendi. Nefes nefeseydi. Rengi solmufl, terlemiflti. Düflmenin etkisi ile dizi kan›yordu. Pantolonu diz bölgesinden y›rt›lm›flt›. Kanayan yerin üzerine men-
138
dil ile bast›rd›m. Oturup soluklanmas›n› istedim. Ancak o aya¤a kalk›p çocuklar› kovalama telafl›ndayd›, öfkeliydi. Bu arada ortaya ç›kan anne k›rlang›ç yuvadan düflen yavrular› tek tek a¤aca tafl›yordu. Yafll› adam bir eliyle mendili kanayan dizine bast›r›p di¤er eliyle a¤açtaki kufl yuvas›n› gösterdi. ”B›rakm›yorlar beyim, b›rakm›yorlar. A¤ac›n tepesinde bile rahat yok k›rlang›çlara. Halbuki ne zor hayat yaflad›klar›n› bilseler de¤il tafllamak gözleri gibi bakarlar.” ”Ben de s›k geçerim buradan. O k›rlang›ç her y›l gelir o a¤aca yuva yapar. Yeri bellemifltir sanki.” ”Bak sen de yanl›fl biliyorsun. San›yorsun her sene ayn› kufl gelip oraya
BD EK‹M 2010
yuva yap›yor. K›rlang›c›n ömrünün 6-8 ay oldu¤unu sen de bilmiyorsun.” ”Nas›l yani? K›fl olup göç eden geri gelmiyorsa ayn› yeri yuvay› nas›l buluyorlar.” ”K›rlang›ç a¤aca yuva yapar, yavrular› yumurtadan ç›k›nca besler büyütür, onlara uçmay› ö¤retir. Havalar so¤uyunca yavrular›n› da al›r ve s›cak ülkelere göç eder. Orada ölür. Baharda gelenler ise do¤duklar› yere gelip yuva yapar. Onlar›n görevi de yavrular›n› büyütüp yanlar›na al›p göç edebilmektir. Evet, k›rlang›çlar her y›l ayn› yere
olduktan sonra iflportac›l›k yapt›¤›n› flimdilerde ise çal›flmad›¤›n› söyledi. ”Eskiden meydanda çakmaklara gaz doldurur, çakmak tafl› ve otobüs bileti satard›m. Sonra kimliklere pvc kaplamaya bafllad›m. Yani flu k›rlang›çlar gibi hep buralardayd›m.”
K›rlang›c›n ömrünün 6-8 ay oldu¤unu sen de bilmiyorsun. yuva yapar. Birbirlerine de çok benzerler. Ama gidenin geldi¤i görülmemifltir. Yuvay› bozarsan seneye gelecek k›rlang›ç da bulamazs›n. Gidecek yavru olmazsa o yuva sahipsiz kal›r. O yüzden k›zd›m o veletlere. Bilseler yapmazlar elbet.” Dizindeki kanama azalm›flt›. Mendili de¤ifltirip üzerine bast›rmaya devam etmesini istedim. Pantolonunun dizindeki y›rt›¤› eliyle kapatmaya u¤raflt›. Olmay›nca b›rakt›. Üstünü silkeledi. “Han›ma ifl ç›kt›, söylenecek yine” dedi. Koluna girip aya¤a kald›rd›m. Az ilerdeki banka oturduk. Öfkesi geçmemiflti. Ne ifl yapt›¤›n› sordum. Belediyede iflçi olarak çal›flt›¤›n› emekli 139
BD EK‹M 2010
”Sahi bir zamanlar kimliklere pvc kaplat›rd›k. Sonra ne oldu?” ”Sonra ne oldu¤u önemli de¤il. Önce ne oldu¤una bak sen, beyim. Eskiden nüfus cüzdan› diye defter gibi bir fley tafl›rd›k.” ”Evet benim de vard›.” ”Ad› üstünde cüzdand›, k›l›ft›. ‹çinde yaz›lanlar ise kimli¤imizdi. Sonra her fley büyüdü. fiehirler büyüdü de insan küçüldü. ‹nsanla birlikte kimlikler de küçüldü. Küçücük kimliklere kocaman insanlar› s›¤d›r›yorlar art›k. Pvc kaplama ifli, kimlikler küçülünce ç›kt› ortaya. Kimlik küçülünce korumaya gerek duydu sanki, insanlar.
BD EK‹M 2010
nusu olunca akan sular durur. Kimlikleri hep yeni kals›n isterler. Sanki o kimlik olmay›nca yok olup gidecekler.” ”‹yi de kimlik her zaman önemlidir.” ”Önemli oldu¤unu biliyorum elbet. Ben onu demiyorum. Kim olduklar›n› sorsan ç›kar›p kimlik göstermeyi iyi bilirler, anas›n› babas›n› kimlerden oldu¤unu anlat›rlar. Kendini tan›t, anlat deyince iki laf edemezler. Ne olduklar›ndan çok ne olmad›klar›n› dinlersin onlardan.” ”Peki ya sen kimsin?” ”Bofl ver benim kim oldu¤umu. Bazen ben de kim oldu¤umu unutuyorum. fiu eski nüfus cüzdan›m olmasa bir gün hepten unutaca¤›m kendimi.” ”Peki neden b›rakt›n iflportac›l›¤›. Yafll›l›k m›?” ”Ne yafll›l›¤›. Çal›flmak isterim elbet. B›rakmad›lar. Neymifl? Ruhsat›m yokmufl, vergi vermiyormuflum. Ne kazan›yorum ki vergi vereyim. Böyle konuflunca da ’madem kazanm›yorsun niye bu ifli yap›yorsun’ diyorlar. fiu k›rlang›ca bunca emek, bunca çaba 6-8 ayl›k ömründe bunca kah›r çekilir mi? Neden bu ifli yap›yorsun diye soruyorlar m›? Gel de anlat.”
Bozulacak, y›rt›lacak kimliklerine zarar gelecek diye korkuyor insanlar. Kendilerini o kimlik kadar bile korumuyorlar. Bir süre susup a¤ac›n üstünde yavrular›n› bir arada tutmaya çal›flan anne k›rlang›ca bakt›. Sonra eliyle yoldan gelen geçeni gösterdi. ”fiimdi nüfus cüzdan› ve içinde yaz›lanlar›n pek önemi kalmad›. Pvc kapl› küçük kimlikler revaçta. Bozulacak, y›rt›lacak kimliklerine zarar gelecek diye korkuyor insanlar. Kendilerini o kimlik kadar bile korumuyorlar. Bak flunlara sigara içerler, üstüne bafl›na bakmazlar. Güzel görünmek u¤runa so¤uk havada ince giyinir üflütüp hasta olurlar. Ama kimlikleri söz ko140
Dizindeki kanama durmufltu. Yar-
d›m için teflekkür edip kalk›p gitmek istedi. Yorgunlu¤u ve öfkesi geçmifl gibi görünmüyordu. Biraz daha oturup dinlenmesini istedim ama pek söz dinleyecek gibi de¤ildi. Lafa tutup oyalamaya çal›flt›m.
”Otur biraz daha. Tamam kim oldu¤unu anlatma, baflkalar› seni nas›l tan›yor bari bana onu anlat.” ”Ne bileyim. Baflkalar›n›n beni tan›d›¤› kadar kendimi tan›d›¤›mdan bile emin de¤ilim. Bildi¤im kimsenin benden çekinmedi¤i. Beni tan›yanlar bilir, sever biraz da ac›rlar. Kimseyi ürkütemedim bu yafl›ma kadar. Bu bazen iyi genellikle de kötüdür. Kimseyi flafl›rtamad›m. fiafl›rtacak bir fley yapsam da ciddiye almazlar. Kufllara sapanla tafl atan çocuklar› kovalad›¤›m› söyleyince han›m›n yüzündeki ifadeyi flimdiden görebiliyorum. Duda¤›n› büküp yine ac›yarak bakacak bana. Hadi
b›rak gideyim art›k. Aya¤a kalk›p üstünü bafl›n› silkeledi. “Belki yine görüflürüz” dedim gülümseyerek bana bakt› “Dedim ya, k›rlang›c›n ömrü k›sad›r. Belki yine görüflürüz de görüfltü¤ün kifli ayni kifli mi olur bak oras›n› bilemem. Hayat bu ne edeceksin?” dedi. Gözünü yuvas›n› toparlamaya çal›flan a¤açtaki k›rlang›çtan ay›rmadan yol boyunca a¤›r ad›mlarla ilerleyip uzaklaflt›. Anne k›rlang›ç ise yavrular›n› emniyete alm›fl yuvay› tamire koyulmufltu.• mehmetuhri@butundunya.com.tr
TAL‹HS‹Z B‹R ‹fi KAZASI! Say›n flantiye flefim; ifl kazas› tutana¤›n› ayr›nt›l› anlatmam› istemiflsiniz. Hastanede yatmama neden olan olaylar afla¤›da anlatt›¤›m gibi olmufltur: •‹nflaat›n alt›nc› kat›nda iflim bitti¤inde 250 kg tu¤lay› afla¤› indirmek gerekiyordu, •Afla¤› inip, bir varile sa¤lam bir ip ba¤lad›m ve alt›nc› kata ç›kt›m. •‹pi bir ç›kr›ktan geçirip ucunu afla¤›ya sald›m. •Tekrar afla¤›ya indim ve ipi çekerek varili alt›nc› kata ç›kard›m. •‹pin ucunu bir yere ba¤lay›p tekrar yukar› ç›kt›m, bütün tu¤lalar› varile doldurdum. •Afla¤› indim, ba¤lad›¤›m ipin ucunu çözdüm. •‹pi çözmemle birlikte birden havaland›m. 250 kilograml›k varil süratle afla¤›ya düflerken beni yukar› çekti. fiaflk›nl›ktan ipi b›rakamad›m. •Yukar› ç›karken, afla¤› inen tu¤la dolu varille çarp›flt›k. ‹ki kaburgam›n k›r›ld›. •Yukar›da, iki parma¤›m iple beraber ç›kr›¤a s›k›flt›; parmaklar›m da bu s›rada k›r›ld›. •Yere çarpan varilin dibi ç›kt› ve tu¤lalar etrafa saç›ld›. Varil boflal›nca, ben afla¤› inerken varil yukar› ç›kmaya bafllad›. Yolun yar›s›nda yine varille çarp›flt›k! Sol baca¤›m da bu s›rada k›r›ld›. •Yere inince can havliyle ipi b›rakmay› ak›l ettim. Bu kez de bafl›m› yukar› kald›rd›¤›mda bofl varilin süratle üzerime geldi¤ini gördüm! Kafatas›m›n da böyle çatlad›¤›n› san›yorum. Bay›lm›fl›m, gözümü hastanede açt›m. 141
DÜNYAMDAN DÜNYAYA Sevcan Ak›nc›
uvar›n D arkas›
Küçük teriyerimiz Çopar bir-iki gündür koridor duvarımızın dibinden ayrılmamakta direniyordu. Ailecek merak içindeydik; neflesini ve çevreye ilgisini yitirmifl görünen küçük köpe¤imiz acaba ne yapmaya çalıflıyordu?
O
nunla konuflmaya çalı-
flıyor, bir sonuç alamadı¤ımızda tasmasından tutarak uzaklafltırmaya çalıflıyorduk; ama boflunaydı... Havlam›yor, küçük, rüzgar sesine benzeyen u¤ultularla k›vran›yor, kulaklar›n› dikip pür dikkat bir fleyler dinliyordu. Kendimizce birçok neden bulduk, bir süre sonra beklemekten vazgeçece¤ini düflündük ama küçük köpe¤imizin bu garip hali sürüyordu...
142
Çopar, hep duvar›n di¤er taraf›na kulak vermifl, birfleyler dinliyor gibiydi... Sonunda bitiflik evdeki komflumuzun kapısını çalmak zorunda kaldık. Görünüflte ziyaretimizin amac› komflumuzun hat›rını sormakt›, ama asıl iste¤imiz içimizi kemiren merakı gidermek, duvarın di¤er yanında ne olup bitti¤ini ö¤renmekti.
BD EK‹M 2010
Çopar’ın duvarımızdaki ilgi noktası komflumuzun banyosuna rastlad›¤›ndan, oturdu¤umuz salondan banyonun içini göremiyorduk. Sonunda sözü küçük köpe¤imizin garip davranıflına getirip nazikçe bu davranıflın banyolar›yla ilgisi olup olamayaca¤ını sorduk. Ev sahibesi merakımız gidermek için bir açıklamanın yetmeyece¤ine inanmıfl olmalı ki bizi banyoya davet etti. Kapının ardında gördü¤ümüz manzara karflısındaki flaflkınlı¤ımız, sonradan giderek derin bir iç sızısına dönüflecekti. Bir köfleye yerlefltirilmifl karton kutunun içindeki küçük yavru köpek içimizi acıtan gözlerle bize bakıyordu. Hanımefendi; küçük o¤ullar›nın ısrarı karflısında dayanamayıp bu küçük yavruyu aldıklarını ama ortalı¤ı kirletmemesi için istemeseler de banyoya kapatmak zorunda kaldıklarını anlat›yordu. Elbette yavrunun her gereksinimi karflılanıyor, yeme¤i suyu eksik edilmiyordu... Komflumuz yüzümüzde asılı kalan acı ifadesinden tedirgin olmal›yd› ki, huzursuz bir flekilde konuflmasını sürdürüyor aslında hayvanı ne kadar çok sevdiklerini anlatıp, bizi ra-
hatlatmaya çalıflıyordu. Gün yüzü görmeden banyoda yaflamaya mahkum edilen küçük yavrunun yaflam savaflı verdi¤i her halinden belliydi. Eklemleri zayıf kaldı¤ından ayakta zor duruyor, mutsuz, yorgun ifadesi hapishane ko¤uflundaki mahkumları andırıyordu. Belli ki küçük yavru yaflama sevinci yitirmiflti. Sonunda küçük Çopar›m›zın davranıflının nedenini anlamıfltık. Küçük köpe¤imiz duvarın arkasından arkadaflının mutsuz varlı¤ını hissetmifl, her gün sesiyle yalnız olmadı¤ını hissettirerek teselli etmeye çalıflmıfltı. O gün yaflad›klar›m›z› ve aldı¤ımız
sevgi dersini unutmayaca¤ımızı hepimiz biliyorduk. Sevgili Çopar›m›z, günlerce duvarları aflmaya çalıflmıfl, bıkıp usanmamıfl, sesini hem arkadaflına hem bize, hem de duvarın ardındakilere duyurarak gerekli yard›m›n yerine ulaflmas›n› sa¤lam›flt›. Küçük bir köpe¤in içgüdüsel do¤asıyla becerebildi¤ini, bilinç sahibi insanlar olarak istedi¤imiz her zaman yapabilece¤imizi, cevap alabilmemiz için sadece sormamız gerekti¤ini biliyoruz: Duvar›n arkas›nda biri var m›?
143
UFAK TEFEK B‹LG‹LER
•ESK‹ AVRUPA’DAK‹
Derleyen: GÜLÇ‹N ORKUT
CADI AVI
Ülkemizde do¤al olarak 120 memeli hayvan, 440 kufl, 130 sürüngen, 350 bal›k türü yaflamaktad›r. Bu tüm Avrupa k›tas›nda yaflayan hayvan türlerinin 1.5 kat›d›r
•MUTLU
•
‹NSANLARIN ÜLKES‹
Himalayalardaki küçük krall›k Bhutan’da 2005 nüfus say›m›nda yurttafllar›n ruh halleri ile ilgili araflt›rma yap›ld›. Sonuçlara göre, toplumun yar›s›ndan biraz fazlas› (yüzde 51,6) mutlu ve yüzde 45,2’lik kesimi çok mutlu oldu¤unu belirtirken, mutlu olmad›¤›n› söyleyenlerin oran› yüzde 3,3 ç›kt›. AKILCI TASARIM AKILLI KAfiIK
UZAYIN YÜKÜ
Uzay yolculu¤unda tafl›nacak her extra kilo için gerekli olan yak›t miktar› 530 kg’d›r.
•ATOM HIZI !
Bir atom çevresinde dönen bir elektron sadece bir saniyede 80 000 km yol almaktad›r.
•HAYVANLARIN fiAfiIRTAN Z‹H‹NSEL BECER‹LER‹
•DÜfiÜNEN ADAM Rodin'in ünlü ‘Düflünen Adam' heykeli asl›nda ‹talyan flair Dante'nin portresidir.
!
•
B‹L‹YOR MUYDUNUZ?
Bir hektar ladin orman› y›lda 32 ton, kay›n orman› 68 ton, çam orman› 30-40 ton tozu emip yok etmektedir. 144
ABD’de Standford Üniversitesi’nde incelenen bu Afrika çiklidi bal›¤›n›n gözlemleriyle davran›fl belirleyebilmesi, mant›k yolunda bir ad›m olarak nitelendiriliyor. Erkekler tan›mak amac›yla rakiplerinin kavgas›n› izlerken, difliler bölgesini en aktif koruyan erkeklere yanafl›yor. Güçsüz erkekler de yiyecek çalmak için difli renklerine bürünebiliyor. Bunlar› bezelye tanesi kadarken yapabiliyorlar.
Engizisyonun ana hedefi Tanr›’ya ve dine inanmayan kafirlerdi ama kuruldu¤u 1229’dan itibaren cad› av›na soyunan en önemli kurum oldu. Bat› Avrupa’da zamanla kad›n düflmanl›¤›na dönüflen cad› avc›l›¤› yüzy›llar sürecek bir sosyal trajediye yol açt›. Hedefteki insanlar gülünç ve saçma nedenlerle cad› olarak suçlanabiliyordu. Avrupa’da cad›l›ktan en son mahkumiyet cezas› ‹skoçya’da 1944 y›l›nda verildi. Cad›l›k kanununun 1951 y›l›nda yürürlükten kald›rmas›n›n onuru Winston Churchill’e aittir.
•SULAK ALAN ZENG‹N‹Y‹Z Türkiye 1 milyon hektar› aflk›n 250 kadar sulak alan›yla (Ba¤›ms›z Devletler Toplulu¤u hariç) Avrupa ve Ortado¤u'nun en zengin sulak alanlar›na sahip ülkesidir. ‹ngilizcede WENDY ismi yoktur. Peter Pan öyküsünde kullan›lmak için uydurulmufltur.
Ekim do¤umlu büyük yazar
Oscar Wilde
O
Oscar Wilde, 16 Ekim 1854'te Dublin'de do¤du. Dublin'de e¤itimini tamamlad›ktan sonra Londra'ya tafl›nd›. Sanat hayat›n› "sanat, sanat içindir." ak›m› do¤rultusundaki yaz›lar›yla sürdürdü. 1881’de estetik üzerine konferanslar vermek için ABD’ye gitti. Yüz k›rk›n üzerinde konferans verdi, gazetelerde makaleleri yay›nland›. Amerika dönüflü 3 y›l Paris’te kald›. 1884 y›l›nda evlendi ve iki çocu¤u oldu. Gazetelerdeki elefltirmenlik ve tiyatro yazarl›¤› konusunda da önemli ad›mlar atm›flt›r.1890’da bir Amerikan dergisinde yay›nlanan tek roman› Dorian Gray’in Portresi en bilinen eserlerinden biri oldu. Ayn› dönem yazd›¤› oyunlar› büyük be¤eni toplad›.1895'te Wilde, o¤lunun kendisiyle iliflkisini tasvip etmeyen Queensberry Markisi'nin davas› nedeniyle hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Tutuklanmas›ndan sonra hemen herfleyini kaybeden yazar, hayat›n›n kalan k›sm›nda Sebastian Melmoth ad›n› alarak Avrupa'n›n çeflitli ülkelerinde amaçs›zca dolaflt›; 46 yafl›nda Fransa’da bir otel odas›nda yoksulluk içinde öldü. Cenazesinde ise sadece 2-3 kifli vard›. Bunlardan biri de ev sahibiydi. 145
BD EK‹M 2010
Beyni Besleyen Meyve Siyah Üzüm
146
‹lyas Halil
HÜSEY‹N ÇEL‹K
S
iyah üzüm, yararlar› say›lamayacak denli çok mucizevi bir meyvedir . Bir güzellik iksiri, gerçek bir beyin besini ve zay›flama rejimlerinin de ana ürünüdür. Yap›s›nda bulunan vitamin, mineral, potasyum, magnezyum ve demir nedeniyle bedenin ba¤›fl›kl›k sistemini güçlendirir. Siyah üzüm, vücutta ya¤lar›n erimesine yard›mc› olur ve cildin taze, temiz bir görünüm almas›n› sa¤lar. Bir salk›m siyah üzüm veya buna efl de¤er kurutulmufl siyah üzüm, bedeni ve beyin hücrelerini zindelefltirir. Daha da önemlisi kabuklar›nda bulunan resveratrol maddesi kansere karfl› savaflmakta, antioksidan görevi sayesinde ya¤l› bilefliklerin k›lcal damarlarda birikmesini engellemekte, yani antikoagulant olarak davranmakta ve kan› suland›rarak koroner kalp hastal›klar›na karfl› korunma sa¤lamaktad›r. Siyah üzüm baz› karaci¤er rahats›zl›klar› ve kans›zl›k tedavisinde de etkilidir, içerdi¤i meyve asitBir kilo leri ve lifli yap›s› üzüm, mideye zarar ver1150 gram süt, meksizin böbrek ve 390 gram et, ba¤›rsak sisteminin 300 gram ekmek ve düzenli çal›flmas›n› 1200 gram patatese sa¤lar ve kan›n teeflde¤erdir. Bu nedenle ideal bir rejim mizlenmesine yard›mc› olur. menüsüdür.
MEMLEKET ÖZLEM‹
Yazan: Ondokuz May›s Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Ö¤retim Üyesi Prof. Dr.
•
Siyah üzümün, alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluflumuna engel olur.
•Siyah üzüm yüksek tansiyonu kontrol alt›nda tutar. Siyah üzüm kabuklar› ve çekirdekleriyle birlikte yenirse hücre yenileyicidir Bebeklerin geliflimi için çok faydal›d›r. Kalorisi yüksek olan üzümü günde 15-20 adetten fazla tüketmemeye özen gösterin.
• • •
Kâh
Alevdim
Ç
Çukurdum Senin için su doldum Deniz flimdi. Gününe göre, bazen üç, bazen befl çocuktuk, yan›k okul bahçesinde. Çelik çomakt› oynad›¤›m›z. Tek bildi¤imiz oyun. Kimi ütücüde ç›rakt›. Biri terzide. Savafl y›llar›. O ac› y›llar. Çocuk olacak zaman de¤ildi. Eve ekmek gerekti. Kel Vakim ayakkab› boyac›s›. Mahallemiz küçük, soka¤›m›z dar. Evler burun buruna, komflular gün boyu pencerede düflünceli. Akflam üstü kap› önünde somurtur. Birbirine bakard›. 41 savafl› uzak dediler bize. Ekmek elimizde küçülmüfl. Bazen samanl›.
Hep kara. Gerçi silah top sesi duyulmuyordu. Baz› flom a¤›zl›, bir gün gürültüler gelecek diyordu. * O hengâmede. Sihir dolu çocuk günleri güle oynaya geliyor. Uzaktan geçip gidiyordu. Komflular›n güldü¤ünü duyuyor. Ay›p olur diye neden güldü¤ünü merak edemiyor. Soram›yordum. Savafl› unutmufl, top seslerinde sa¤›r büyüyordum. Her gün yeni bir bilmece. Bir fleyler ö¤reniyordum. Befl yafl›nda yenidünya a¤ac›na t›rmanmay› becerdim. Kumrular dostum. Alt› yafl›nda, en alt daldan ilk yeflil mandalinay› kopard›m. Babama haber verdim. 147
BD EK‹M 2010
Ben büyüdü¤ümde mandalina h›rs›z› olaca¤›m dedim. Ulan Salak bahçe bizim dedi babam. * Okul bafllad›. Zaman bir koflu. Yokufl afla¤›. Bofllu¤a do¤ru. Ya¤mur suyu nehirde. Nereye varaca¤›m› bilmeden itile itile ak›yordum. S›n›flar habersiz. Y›llar sessiz, iz b›rakmadan uçup gidiyordu. Bir gün. Çelik çomak kar eridi, oynanmaz oldu. Borazan bir ses. Dert zaman› geldi dedi. Yol bitti. Oyuna veda. Bir yere ç›rak olacaks›n dedi. Ayakkab› boyac›s› m› olsam acaba? * Uyand›m ki. Mevsim yeni. Yalanlar de¤iflmifl. Duyduklar›m baflka. Söyleyece¤im bambaflka. Kula¤›mda Babil kulesi. * Gece. Uyku karanl›¤› de¤ildi. Düflündü¤ümden. Yüz karam * Boya sand›¤›m Ayakkab› boyamas›n› ö¤renmeden kaya. Tafl›nmaz. Nehrinde ortas›nda. 148
Su mu çal› m›y›m Akt›¤›mdan bi haber. * Tarlada Kabak m› veya karpuz. Oldu¤umdan habersiz. * Uyand›m. Ufuktan ufu¤a kömür. Ifl›k? Çingenesin nene gerek * Yafl on befl. Oynad›¤›m arkadafl›m K›z olmufl. Gözleri kuyu. Gö¤üsleri tümsek Ya düflece¤im Ya t›rmanaca¤›m. Sevinç içinde. * Yüzü Taze somun A¤z›m› uzatmak istiyorum. * Kanatl› ar› Çingene olmasam Mari çiçek diyece¤im Yapra¤›n› arayaca¤›m. iflte bahar geldi. Kendi ya¤murunu ya¤. A¤ac›n› bul çiçek as. Yar›n güz. Sal›ya k›fl dedi. * Kâh alevdim Kâh odun Sevinçle ›s›nd›m. ilyashalil@butundunya.com.tr
EK‹M AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI “Sudokunun Yan›tlar›”
1 9 4 2 8 6 3 5 7
5 8 3 7 4 1 6 9 2
2 7 6 9 5 3 1 8 4
3 1 8 4 7 9 2 6 5
4 6 7 1 2 5 9 3 8
9 2 5 6 3 8 7 4 1
7 3 2 5 6 4 8 1 9
8 4 9 3 1 7 5 2 6
Satranç Çözümleri
6 5 1 8 9 2 4 7 3
Sudoku yapamayanlar için
3 4 8 6 7 2 5 9 1
1 7 9 5 4 8 3 6 2
6 2 5 9 1 3 8 7 4
4 1 2 8 9 7 6 3 5
8 5 3 4 6 1 9 2 7
7 9 6 2 3 5 1 4 8
5 3 1 7 2 6 4 8 9
2 8 4 3 5 9 7 1 6
PROBLEM: 1.Ka3 1…Kb1 2.Fxb1+#, 1…Kxb3 2.Fxb3+#, 1…Axa2 2.fid2+#, 1…Kxc2+ 2.fixc2+#, 1…Kxa2 2.Fxc3+#, Ad1 2.Fb1+# OYUN SONU: 1.Kb7+ fia6 2.d7 Kd6+ 3.fic5 Kd1 4.Kb1!! Kd2 (Piyon al›namaz.) 5. Kb2 Kd1 6.fixc6 Kc1+ 7.fid6 Kd1+ 8.fic7! Kc1+ 9.fid8 f3 10. Kd2 1-0 Kareler ve Rakamlar 541 311
324 = 865 177 = 134
735 210
322 = 413 109 = 101
852
147 = 999
525
213 = 312
‹lk dersimiz Türkçe
9 6 7 1 8 4 2 5 3
1-(d) 2-(c) 3-(b) 4-(a) 5-(d) 6-(a)- 7-(b) 8-(c) 9-(a) 10-(c) 11-(b) 12-(c) 13-(d) 14-(b) 15-(d)
Mant›k Bilmecesi Yanarda¤
Gün
Ay
Y›l
Etna Kilimanjaro Pelee Tambora Vezüv
19 22 3 8 30
May›s Nisan fiubat Ocak Mart
1977 1972 1960 1989 1998
Sudokusuz yapamayanlar için “Bilginizi Denetleyin”
1-(b) MÖ 1950
10-(d) Bahailik
2-(a) Aç›k ö¤retim
11-(b) Auguste Comte
3-(b) Aryan dilleri
12-(b) MÖ 560
4-(d) Bilgelik sevgisi
13-(a) Allen Woody
5-(a) Yenilenebilir, yenilenemez
14-(c) 8 saat
6-(c) Selahaddin Eyyubi 15-(a) Kâbil 16-(d) Macaristan 7-(a) Bask› grubu 8-(c) ‹stihdam, Faiz ve 17-(b) Dizi Paran›n Genel Teorisi 18-(d) Ac›mas›zl›k 9-(d) William James tiyatrosu
149
BD EK‹M 2010 BD EK‹M 2010
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Atlas Bilal, ‹stanbul
Jizel Eskenazi, ‹stanbul
Kutay Berk Ayan, Amasya
Bahad›r ve Kaan Karahan, Afyon 150
Ayla Ça¤lartuna, Kütahya
Melisa Yar›mkaya, Ankara
Boran Sarnav, ‹stanbul
Nisa Öztürk, Almanya
Yi¤it Ener Ayd›n, Ankara
Pelin Ak›nc›, Denizli
Nisa Deniz Alt›ntafl, Ankara
Utku Dirier, Adana
Melin Sanal, ‹stanbul
Etem Efe Çorakç›, Ankara
Arda Aktu¤, Antalya
Berk Kaya, ‹stanbul
Neslihan Akbulut, Konya
Seda ve Berna Sar›sakal, Ad›yaman 151
MANTIK B‹LMECES‹
KARELER VE RAKAMLAR
Prof. Dr. Yüksel Bozer
1998
1989
1977
1972
1960
Mayıs
Nisan
Ocak
30
22
19
‹PUÇLARI: 1- Pelee ay›n 3. gününde patlam›flt› bu patlama ay›n 8. günü meydana gelen patlamadan hemen sonraki ay olmufltu.
Mart
2- 1989 y›l› Ocak ay›nda patlayan Etna de¤ildi. 3- Kilimanjaro 1972’de patlam›flt›. 4- 1998 y›l›ndaki patlama ay›n ikinci yar›s›nda meydana gelmiflti. 5- Patlamalardan biri 22 Nisan tarihinde gerçekleflmiflti. 6- 1960 y›l›ndaki patlama May›s ay›nda olmam›flt›. Vezüv Mart ay›nda patlam›flt›; Fakat 1977 y›l›nda de¤ildi ki bu patlama ay›n 19. günündeydi.
*Bu olaylar›n gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.
3
1
Son 50 y›l içerisinde befl yanarda¤ patlamas› meydana geldi. Afla¤›daki ipuçlar›na dayanarak bu yanarda¤lar›n ad›n›, ay›n kaç›nc› günü, hangi ayda ve kaç y›l›nda patlad›¤›n› bulunuz.
8
•S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.
fiubat
Cahit Batum
Etna Kilimanjaro Pelee Tambora
2
Vezüv 1960 1972 1977 1989 1998 Ocak fiubat Mart Nisan Mayıs
Yanarda¤
Gün
Ay
Yıl
Çözümler 149. sayfadad›r. yukselbozer@butundunya.com.tr 152
Çözümler 149. sayfadad›r. 153
SATRANÇ
BD EK‹M 2010
Mustafa Y›ld›z ÜNLÜ SATRANÇ USTALARI:
15
Bir Baflka Amerikal›: Samuel RESHEVSKY
Samuel Reshevsky (1911-1992)
Polonya'da do¤du. Dört yafl›nda satranç oynamay› ö¤rendi. Sekiz yafl›nda büyük ustalara kafa tutuyordu. Muhasebe ö¤renimi için satranca ara verdi. Daha sonra yeniden turnuvalarda oynamaya bafllad›. Lasker'den Karpov'a de¤in Dünya fiampiyonlar›ndan puan ald›. 6 kez ABD flampiyonu oldu. Satranç teorisine “Satranç Kariyerim” adl› kitab›yla katk›da bulundu. Kar›fl›k konumlar› oynamay› seven Reshevsky, en küçük avantajlar› kazanca dönüfltürme yolunda parlak bir tekni¤e sahipti. 1992'de New York'da öldü.
Reshevsky-Evans, New York, 1951 23.e5! Müthifl bir sürüfl. Merkezdeki bu yarma harekat›, hem vezir kanad›nda hem flah kanad›nda gedikler aç›yor. c6 ve g5 karelerinde zay›fl›k iyice ortaya ç›k›yor. c3 karesindeki at da d5 karesine bu yarma hamlesi sonucu yerleflebilecek. 23…h6 24.Fxc6 fxe 25.Ad5! Vh7 26.h4 Bir baflka yarma! 26…Ff6 27.hxg5 hxg5 28.Kf3 A¤›r aletler ifle kar›fl›yor. 28…Ag7 29. e7! Kf7 30.Kh3 Vxf5 31.Kf1 Vg6 32.Vh2 Ae8 33.Kh6 Vd3 Siyah vezir hiç rahat edemedi. 34. Fxe8 Kxe8 35. Kxf6! Bütün savunucular yok edildi. 1-0 Reshevsky-Najdorf, San Salvador, 1952 16.Axb5! Beyaza giriflim üstünlü¤ü veren iyi hesaplanm›fl bir feda. 16…Vxb5 17.Fa4 Vc5 18.Axe5 Açmazdaki tafla bask› yap›yor. 18…Vc7 19.Axd7 Axd7 20.Vg4 bask›ya devam. 20…h5 21.Vh3 Fd6 22.Fd2 Ka8 23.Fc3 f6? Siyahlar, açmaz yüzünden rok yapam›yor. e6 karesinin zay›flmas› beyaz›n sald›r›s›n› kolaylaflt›racak. 24.Fc6! Kxa1 25.Kxa1 Fxc6 26.Ve6+ fif8 27.dxc6 Ab8 28.Ka8 At yeniden açmazda. 28…Ve7 29.Vd5 g6 30.Fb4! Oyunun yüksek düzeyine yarafl›r bir hamle. Siyah, fili al›rsa vezirini kaybedece¤ini gördü ve oyunu b›rakt›. 1-0 154
ENG‹N TOPAK AKDEN‹Z GENÇLER fiAMP‹YONU OLDU Engin Topak, Eylül ay›nda, Yunanistan'›n Crete kentinde yap›lan Akdeniz Gençler Birincili¤i Turnuvas›'nda 9 turda 7,5 puanla birinci oldu. Ayn› turnuvada yar›flan Demre Kerigan da 6,5 puanla 18 yafl alt› kategorisinde alt›n madalya kazand›. Balomenakis-Topak, 2010 29…a4! (b3 karesini y›pratan bu güzel hamle beyaz vezire bofl hamleler yapt›r›yor.) 30.Va5 Vd7 31.Vd2? a3! Beyaz kale düfltü. 32.Kc2 fxe4! ( Beyaz kale kaçamaz, çünkü exf3 -+) 33.fxe4 Axc2 34.Vxc2 Kf8 Kaleler aç›k dikeye. 35.Vc1 Vd8 36.Ve3 Vh4 37.Ke1 Kbf7 38.Ac3 Kf2 39.Ae2 Vf6 40.Ac3 Kc2 41.Vg3 Vf2 42.Vxf2 Kfxf2 Kaleler ikinci yatay› ele geçirdi. 43. Ke3 Kxg2+ 44. fif1 Kgd2 0-1 Kerigan-Hatzoudis, 2010 47.f6! Siyah›n dengesini bozan bir sürüfl. h6 piyonunu fille hemen almak daha iyi. 47…Fxf6 48.Fxh6 Kh7 49.Ff8!! Problem hamlesi sanki. 49…Kdd7 50.Af4! At›n ikinci hamlesiyle mat önlenemiyor. 1-0 PROBLEM Anderson, 1919
OYUN SONU Platov, 1922
2#
Beyaz Kazan›r
mustafayildiz@butundunya.com.tr
Çözümler 149. sayfadad›r.
155
BD EK‹M 2010
BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1- Fotografta gördü¤ünüz yazar›m›z. 2- Çare…Epilepsi 3- Ziyan…Aritmetik, cebir, geometri gibi say› ve ölçü temeline dayanarak niceliklerin özelliklerini inceleyen bilimlerin ortak ad›, riyaziye 4- Güzel sanat… Hayvanlar›n su içtikleri tafl oyma kap… Kötü bir etkiyi baflka bir etki ile yok etme 5- Bir burç ad›…Geçmifl bir tarihi anlatmak için kullan›lan söz … Bir zaman birimi 6- “ Memet ….” (Elefltirmenimiz)… Meyve kurusu…Romanya'n›n eski para birimi…Rusça'da evet 7- S›k›nt›, üzüntü…‹zmir'in bir ilçesi…Molibden'in simgesi 8- Anadolu'ya ba¤l›, Anadolu'da yaflayan…Güneydo¤u Anadolu Bölgesi'nde bir petrol bölgesi…Osmanl› ordusunda kullan›lan bir k›l›ç türü 9- Küçük ma¤ara…Afrika'da bir ülke… Hile…Asya'da bir ülke 10- “…… ….. Güler” (Karikatür sanatç›m›z)… Eski dilde su 11- Çin'den dünyaya yay›lm›fl bir zekâ oyunu…Eski M›s›r'da günefl tanr›s›…Kuzu sesi…” Kral …..” (Sheakespeare'nin bir yap›t›) 12- Ayd›n'›n bir ilçesi…Ölü y›kayan kifli 13- Ege'de Yunanistan'a ait turistik bir ada…Bir g›da maddesi 14- Arka, geri…Avrupa'da bir soyluluk unvan›… Valide…Mahir, usta 15- Lantan›n simgesi…Bir zaman birimi…Bir alaca¤a karfl›l›k imza alt›na al›nan belge 16- Azerbaycan halk›ndan olan…Numaran›n k›sa yaz›l›fl›. 17- Rey…Hekimlerin stetoskopla hastay› dinlerken duyduklar› patolojik ses 18- Bir çiftçi gereci…Merhale 19- Kaba tabirle…‹lkel bir silah 20- Gelir…Difli deve.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- “Z›kk›m›n Kökü”, “Donumdaki Para” gibi yap›tlar› bulunan yazar›m›z… Bir ilimiz 2- Bay›nd›r…K›sa olmayan…T›pta geliflmifl bir tan› tekni¤inin k›sa yaz›l›fl›…Gözleri görmeyen 3- Çok taneli bir meyve…Eski dilde yiyecek…Menengiç 4- “…. Canberk” (fiairimiz) …Kapsam… Bir alan ölçüsü birimi…Avuç içi 5-Demiryolu…Hatay'daki s›rada¤lar… Jüpiter'in bir uydusu…Argonun simgesi 6- Sahip… Baz› bal›klardan dilim dilim kesilerek yap›lan salamura… “…. Behiç Koryürek” (Befl Hececiler grubundan olan flairimiz)… Taraf 7- Ünlü bir Hint destan›…Lityumun simgesi…Cezayir'de bir liman kenti… Nefleli 8- Asya'da bir ülke…Yayl› bir çalg›…Bir spor kulübümüzün simgesi… ‹nsanlar›n vücudunu çevreleyen elektromanyetik alan 9- Üst üste konulan fleylerden her biri…Samanla kar›fl›k tah›l… Satrançta bir tafl…Malezya halk›na özgü öldürücü delilik 10- Renksiz, yan›c› bir gaz…Görsel bir etki yaratmak amac›yla yap›lm›fl çizim…‹lgi 11- Kamu… Genifllik…‹lgi eki…‹skambilde birli 12- ‹stihza…”Sabahleyin gökyüzü …….., ufuk aç›kt› / Güneflli bir havada yayl›m›z yola ç›kt›” (F. N. Çaml›bel) 13- Orta Asya'da bir da¤ s›ras›…Donuk renkli… Yabanc›…Hububat tozu 14- Akdeniz'de hapishanesiyle ünlü bir ada…T›rnak çevresindeki bölümlerin iltihaplanmas›ndan ileri gelen a¤r›l› flifl…Baz› yörelerde teyzeye verilen ad. 15- “…… Kurosawa” ( Japon yönetmen)…A¤r› Da¤›'n›n eski ad›. filizoskay@butundunya.com.tr
Bulmacan›n çözümü 149. sayfadadır. 156
157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
Nas›l Bilirdiniz? Tarihsel fiahsiyetlerin S›rad›fl› Özellikleri John Lloyd John Mitchinson
NTV Yay›nlar›
Ü
nlü adlar›n s›rad›fl› öyküleri ve özelliklerinin yer ald›¤› kitab› ülkemizde büyük ilgi gören Cahillikler Kitab›'n›n yazarlar› haz›rlam›fl. Karl Marx ünlü yap›t› Das Kapital'i ayakta durarak yazd›. Cengiz Han'›n y›llard›r aranan bulunamayan mezar›n›n yerini sadece difli bir deve biliyordu. Leonardo Da Vinci'nin matematik ve geometri bilgisi çok zay›ft›. Hemflireli¤in öncüsü Florence Nightingale yaflam›n›n son elli y›l›n›n yatalak olarak geçirdi... 68 ünlü ad... D›flar›dan bak›ld›¤›nda tek ortak yönleri çoktan ölmüfl olmalar›... Ama bu kitap ölümden çok yaflamdan söz ediyor. Birbirinden ayr› kulvarlarda yaflam›fl, fakat
158
hepsi de bu dünyada unutulmaz izler b›rakm›fl olan ünlü flahsiyetlerin içinde bulunduklar› zaman dilimini en iyi flekilde de¤erlendirmelerini anlat›rken, bir anlamda “diri” olman›n hakk›n› veren “ölülerin” sözcülü¤ünü yap›yor. Yaflam›n›n ne demek oldu¤unu ve kalan vaktimizi nas›l de¤erlendirebilece¤imize dair ipuçlar› veren kitab› en iyi bir Lübnan atasözü özetliyor: “Henüz ölmemifl olan birinin hala bir flans› vard›r.”
Vurun Kahpeye Halide Edip Ad›var Can Yay›nlar›
E
debiyat›m›z›n önemli yap›tlar›ndan biri olmas›n›n yan›nda kad›nlar›m›z›n nereden nereye geldi¤ini anlatan ve nereye götürülmek istendi¤ini gözler önüne seren bir bafl yap›t. Ulusal Kurtulufl Savafl› günlerinde Anadolu'daki bir kasabada geçiyor. Romanda düflman iflgali yaflayan Anadolu
BD EK‹M 2010
halk›n›n Ulusal Kurtulufl Savafl›'n› alg›lay›fl› hikaye ediliyor: bir yanda ulusal direniflin simgesi Kuvay› Milliye güçleri, öbür yanda geçmiflin dini taassubunu sürdüren bir sözde din adam› ve onun yandafllar›... Roman›n as›l kiflisi ‹stanbul'dan taflraya gelen idealist bir ö¤retmen Aliye'nin cehaletle ve cehaletin gözü dönmüfl, akl›n› yitirmifl kiflilerle savafl›. “Vurun Kahpeye, vurun kahpeye! Allahüekber, Allahüekbber...Sesleri ile taflla, sopayla, yumrukla, tekme, tokatla linç edilirken, bedeni parçalan›rken a¤z›ndan “topra¤›n›z topra¤›m, eviniz evim, buras› için, bu diyar›n çocuklar› için bir ana, bir ›fl›k olaca¤›m ve hiç bir fleyden kormayaca¤›m, vallahi ve billahi sözleri döküldü. Halide Edip 1923 y›l›nda Akflam gazetesinde dizi olarak yay›nlanan roman›n›n kahraman› Aliye arac›l›¤› ile topluma seslenir. Yap›t› ‹slam karfl›t› olarak gösterilmeye kalk›fl›lsa da Halide Edip yap›t› ile “Dine de¤il, dinin taassubuna, karanl›k ve korkutucu yüzene karfl›yd›.” ‹lk bas›m› ile daha sonraki bas›mlar› karfl›laflt›r›larak yay›mlanan yap›ta Selim ‹leri de bir sonsöz yazm›fl: “Yetmifli aflk›n y›l sonra Vurun Kahpeye, toplumlar›n yükseliflinde ve sanc›s›nda “e¤itim”in önemini vurgulamas›yla yine gündemde. E¤itime kavuflamam›fl kiflilerin gitgide vatan hainli¤ine, nihayet
insanl›k düflmanl›¤›na yolaçabileceklerini, büyük bir tehlikeyi söylüyor.”
Bin Muhteflem Günefl Khaled Hosseini Everest Yay›nlar›
U
çurtma Avc›s› adl› roman› sinemaya uyarlan›nca bir anda dünyan›n ilgisini üzerinde toplayan Khaled Hosseini Afganistan gerçe¤ini hayk›rmaya devam ediyor. “Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peflinizden gelir. Art›k siz orada yaflamasan›z da o içinizde yaflar. Afganistan da Khaled Hosseini'de yaflad›¤› gibi.” Püren Özgören'in özenli çevirisi ile Do¤u'da kad›n›n nas›l varl›¤›n›n yoklu¤a dönüfltü¤ünü büyük bir üzüntü, derin bir ac› ile duyumsayarak okurken bu ça¤da bunlar›n olmas›n›n nas›l önüne geçilece¤i konusunda da düflüncelere dalmaktan kendinizi al›koyam›yorsunuz. Küçük yaflta evlendirilen k›zlar, çocu¤u olmayan kad›nlar›n yaflad›klar›, “sofrada yeri öküzden bile sonra gelmeyen kad›nlar!” 159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: Mefkure Begali, ‹stanbul
Prof.
HABERAL
540
GÜNDÜR GEREKÇES‹Z TUTUKLU Son y›llarda ülkemiz ‹FT‹RA rejimine do¤ru h›zl› bir flekilde gidiyor. Bunun sonucudur ki beflyüz k›rk gündür hiç bir yasal gerekçe gösterilmeksizin Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n bütün özgürlükleri maalesef sivil bir yönetim döneminde gasp edilmifltir. Böyle bir durumu sivil bir yönetim döneminde yaflamam›z› Ülkemize ve Demokrasimize yak›flt›ramad›¤›m›z›, Yapt›ran ve Yapanlar› k›nad›¤›m›z› Aziz Milletimize sayg›yla sunuyoruz.
160
S p
TÜRK RESSAMLARI: Yüksel ARKUN
GÜNEfi’LE GELEN MUTLULUK 1933 y›l›nda Balya kasabas›nda memur çocu¤u olarak dünyaya geldi. Ö¤renimini yurdun bütün bölgelerindeki de¤iflik okullarda tamamlad›. 1956 y›l›nda Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesini bitirdi. Vatani görevinin ard›ndan Almanya'da üç y›l g›da kontrolü konusunda çal›flt›. Yurda dönüflünde ilaç endüstrisinde pazarlama ve e¤itim bölümlerinde görev ald›. 2000 y›l›nda emekli oldu. Evli. Bir k›z› ve bir torunu var. K›fllar› ‹stanbul'lu, yazlar› Bodrum'lu. Zaman›n› resim yaparak geçiriyor. ‹nsan›n üretmeden mutlu olamayaca¤›na inan›yor. 9