S p
1 OCAK 2011
192297
SAYI: 2011 / 01
F‹YATI: 4 TL
Prof. Dr. Mehmet Haberal, Eskimeyen Bir ‹nsanl›k De¤erini Gündeme Getirdi:
Onurla Yaflamak R›fat Serdaro¤lu’nun ‹bret Al›nacak Yaz›s›: "Haberal Recm Edilmeli!" Sayfa: 17
Türk Bas›n›n›n Duayeni "As›rl›k Yazar" Altemur K›l›ç Yazd›:
Haberal Savafllar› Sayfa: 19
9
Çetin ‹mir, Bir Tarihsel Gerçe¤i Aç›kl›yor: ABD’nin Özgürlük An›t› Bir Osmanl› Projesidir
Yaflar Öztürk:
"Dairemi Bozma" Sayfa: 37
Sayfa: 106
Gürbüz Evren:
Cengiz Özak›nc› Yanl›fl Anlayanlar› Uyar›yor: Kur’anda "Kad›nlar› Dövün" Diye Bir Buyruk Yoktur Sayfa: 66
TARIM B‹TERSE TÜRK‹YE B‹TER Sayfa: 84
Prof. Dr. Kerem Doksat:
Türkiye Nereye Götürülüyor? Sayfa: 79
Prof.
HABERAL:
GEREKÇES‹Z TUTUKLU Prof. Dr. Mehmet Haberal 1.5 y›ldan fazla bir süredir hiç bir yasal gerekçe gösterilmeksizin tutuklu bulunmaktad›r.
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 OCAK 2011
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s›: Mehmet Muhsino¤lu Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Görsel Yönetmen: Turgut Keskin Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
2
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Prof. Dr. Yüksel Bozer, Haluk Cans›n, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, R›fat Serdaro¤lu ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Abone Hizmetleri: (0212) 314 08 88 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m Bas›m Tarihi: 20 / 12 / 2010 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya ‹Ç‹NDEK‹LER
Mete Akyol
36 Olur mu Böyle Olurmu Aytun Ç›ray
10
“Onurla Yaflamak”
Prof. Dr. Mehmet Haberal
13 Prof. Dr. Mehmet Haberal Davas› Türkiye’nin Gündemini ve Hukukun Seyrini De¤ifltirdi 17 Haberal Recm Edilmeli
37 Non Turbare Meum Circulum Yaflar Öztürk
41 Gariki Bahr-i
131 Gülümsemek 83 Baflkent Üniversitesi “Chopin Piyano Yar›flmas›” Sonuçland› 84 Tar›m Biterse Türkiyede Biter Gürbüz Evren
90 Genç Bir Öykücünün Savafltan Bar›fla, Korkudan Umuda Yolculu¤u Konur Ertop
42 Beyli¤i Yönetecek Bey’in Olmazsa Olmaz Nitelikleri
96 Vahdettin Dosyas›
45 Hakimiyeti Milliye Yaz›lar›
106 Özgürlük An›t› Bir Osmanl› Projesiydi
Cengiz Önal
Sinan Meydan
Çetin ‹mir
Altemur K›l›ç
21 Türkiyede Yaflamak Giderek Zorlafl›yor Tufan Türenç
23 Kimse Kendi Ordusunu Yenemez
Cengiz Önal
28 Ecevitlerin Kavgas› Ergenekonda Can Dündar 4
136 Bir Baflka Gündü ‹lyas Halil
139 Ç›ta Yükselirken Ali Murat Erkorkmaz
145 Sar› Tavu¤un Yumurtas› Muzaffer ‹zgü
149 Harekete Geçmek 8
Sizden Bize
57
F›rçalayarak
89
T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa
95
‹lk Dersimiz Türkçe
54 87 Y›l Önce-Sonra
119 Bilginizi Denetleyin
58 Cumhuriyet Türk Mucizesi 2’den Okuma Notlar›
124 Ufak Tefek Bilgiler
65 Sanca¤›m›za Sevgi ve Hasret
144 Sudoku
66 Kur’an’› Do¤ru Anlamak
150 Yar›n›n Büyükleri
Cengiz Özak›nc›
152 Çözümler Sayfas› 153 Kareler ve Rakamlar
Ali Sirmen
25 Kamuoyuna Zorunlu Aç›klama
Orhan Velidedeo¤lu
47 Anadolu’nun Ölüm Ferman› Sevr Antlaflmas›
R›fat Serdaro¤lu
19 Haberal Savafllar›
126 Cepte Gizlenen Gerçekler
Prof. Dr. Kerem Doksat
2000
YIL:14 SAYI: 152
6 Onurla Yaflamak...
79 Türkiye Nereye Götürülüyor
111 3. Dünyan›n 2 Kriteri: Yatak Odas›, Banka Hesab›
154 Satranç
Mehmet Muhsino¤lu
156 Bulmaca 114 Yeni Y›l Arma¤an› Bekir Özgen
120 Sporda Bat›l ‹nançlar Metin Gören
158 Ay›n Kitaplar› 160 Bir foto¤raf, Bin sözcü¤e Bedeldir 5
Bütün Dünya ’DAN S‹ZE Mete Akyol
Onurla Yaflamak...
İ
ki sayfa çevirdikten sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n “Onurla Yaflamak” bafll›kl› yaz›s›yla karfl›laflacaks›n›z. Sak›n flafl›rmay›n. “Hiç de gündemimizde yokken, nereden ç›kt› flimdi bu ‘onur’ sözcü¤ü?” diye sorabilirsiniz de. Bu ülkede, bu soruya, bugün, iki ayr› yönden bak›l›yor, iki ayr› gönülden yaklafl›l›yor. Kimimiz, çok uzun y›llar sonra bulufltu¤umuz eski bir dosta duyulan özlemle karfl›l›yoruz ve “Ne denli çok göreslemiflim seni me¤er” diyerek, dostumuzun boynuna dolad›¤›m›z kollar›m›z›n sevgi susuzlu¤uyla kucakl›yoruz “onur”u. Kimimiz de, “hiç de gündemimizde yokken ve ayr›ca nedeni de yokken, birden bire karfl›m›za ç›kan bu ‘onur’ sözcü¤ünü, “piflmifl afla kat›lan su” so¤uklu¤uyla karfl›l›yoruz. “Biz neyle meflguluz, görün iflte, bunlar hala dedelerinden, ninelerinden kalma modas› geçmifl böyle laflarla vakit kaybediyorlar...” diyoruz. *** Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n 7 y›l önce kaleme ald›¤› ve Bütün Dünya’n›n Kas›m 2004 say›s›nda yay›mlanan “Onurla Yaflamak” yaz›s›ndaki “piflmifl
6
afla kat›lan so¤uk su damlalar›”ndan birkaç›n› geliniz birlikte okuyal›m: “Son günlerde dillerden düflmeyen onur kavram›, onsuz bir yaflam olamayaca¤›n› düflünenlerle, onu önemsemeyenler aras›nda çekilmifl bir s›n›r gibi duruyor.” “Onurun, insan yaflam›ndaki etkin gücü, bireyin onuru benli¤inin de¤erlerinden biri olarak görmesiyle bafllar. Bu bilinç, düflünce ve davran›fl bütünlü¤üne, ilkeli bir yaflama yöneltir bireyi. Bu yaflam anlay›fl› onurla çeliflen her davran›fl› yad›rgamam›za neden olur. Onuru için gerekti¤inde özveriye haz›r demektir birey; baflkalar› da ondan bu davran›fl› bekler.” “Özsayg›s› olmayan bireyin, toplumun ya da ulusun varl›¤›n› özgün bir biçimde yaflamas› beklenemez. Bu durumda, baflkas›ndan sayg› görmeyi ummas›, en az›ndan tutars›zl›kt›r ve zaten sayg› görmez.” “Belirli toplumsal de¤erler bütünü içinde birey, kendisini o de¤er anlay›fl› içinde sayg›n biçimde ortaya koyarsa, umdu¤u sayg›y› görür ya da en az›ndan sayg› beklemeye hak kazan›r.” “Bireyler ve uluslar, onur bilincini, hem bugünün yaflam›ndan hem de tarihlerinden ç›kar›rlar. Özsayg›s› olmayan
BD OCAK 2011
bireyin düflünce ve davran›fl karmaflas› gibi, kendine sayg› duymayan uluslar da, ne birlik bütünlük kurabilirler ne de sayg› görürler.” “Ülkemiz, onurla ilgili a¤›r tecrübeler yaflam›fl bir tarih üzerine kuruludur; güçlü dönemlerinde ve güçsüzken yaflad›klar› ibret vericidir.” “1932’de, Birleflmifl Milletler üyeli¤i gündeme geldi¤inde, D›fliflleri Bakan› Tevfik Rüfltü Aras’a, görüflmelere giderken, Atatürk’ün ‘Davet etsinler, kat›lal›m’ talimat› da ayn› özsayg› anlay›fl›ndan ç›kar.” “Kurtulufl Savafl›’n›, herfley olanaks›z görünürken, ulusal onurun çi¤nenmesi
“Özsayg›s› olmayan bireyin, toplumun ya da ulusun varl›¤›n› özgün bir biçimde yaflamas› beklenemez.” karfl›s›nda, ‘Ya ba¤›ms›zl›k ya ölüm!’ diyen bir bilinçle kazanan liderdir Atatürk.” “Her zaman sayg›yla and›¤›m matematik hocam Turgut Bey’in sözünü an›msar›m s›k s›k, “Bir insan kendi izzetinefsini soka¤a atarsa, kabahat üzerine bas›p geçende de¤il, onu soka¤a atandad›r.” Onurunuza siz sahip ç›kmazsan›z, kimse sizin için sahip ç›kmaz.” “Bireyler aras›ndaki denklem, ülkeler için de geçerlidir. Ancak eflit kifliler birbiriyle özgür iliflki kurabilirler. Dünya ülkeleri ile ça¤dafl uygarl›k de¤erleri üzerinden eflitlenmedikçe, bir eflitler iliflkisi kuramay›z, kuramamaktay›z. ‹liflki eflit de¤ilse, bu özgürlük de¤il, ba¤›ml›l›kt›r. Ülkemizin de¤erlerini yükseltecek olan
bizler de¤il de baflkalar›ysa, Türkiye’nin yücelifl onurunu da yaflayacak olan baflkas›d›r, bizler de¤il.” “Onur bilincini, “çal›flma” ve “güven” bilinci ile birlikte, pek zorunlu olmasa da bir d›flavurum gereksinimi olan “övünç” duygusuyla tamamlay›c›, bütünleyici bir bilinç olarak görüp özdeyifle dönüfltüren liderdir Atatürk.” “Asla unutmamam›z gereken ise, onur için ve onurla kazan›lm›fl bir zafer üzerinde, özgürce yaflamakta oldu¤umuzdur. “Atatürk’ü bugün bir kez daha sayg›yla anmak, nefes almak kadar önemli: “Hangi istiklâl vard›r ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlar›yla yükselebilsin?.. Tarih böyle bir hadise kaydetmemifltir.” “Bu bilgiler, elbet, devrald›¤›m›z onur miras›m›z›n temeli, ilkö¤retim aflamalar›d›r.” *** ‹ki sayfa çevirdikten sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n “Onurla Yaflamak” bafll›kl› yaz›s›yla karfl›laflacaks›n›z. Sak›n flafl›rmay›n. ‹ster eski bir dost özlemiyle karfl›lay›n, ister “piflmifl afla kat›lan su” so¤uklu¤uyla karfl›lay›n, hiç de gündemimizde yokken, ayr›ca hiç de nedeni yokken, durup dururken nereden ç›kt›¤›n› da söyleyelim bu “onur” sözcü¤ünün. Birkaç kiflinin varl›¤›nda ve üstelik gözlerimizin önünde, böylesi somut ve dimdik ibretlik örnekleri varken... “Onur sözcü¤ü, toplumumuzun da gündemine girsin art›k istiyoruz, kimseleri flafl›rtmadan...” Gönlümüzden önce, beynimizin iste¤idir bu.• 7
BD OCAK 2011
S‹ZDEN B‹ZE Bütün Dünya, Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat:3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul butundunya@butundunya.com.tr Faks: 0216 456 2729
S
ay›n Berna Hocam, Ben Baflkent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nin yeni bir mezunu olarak, bir çok konuda sizlerden alm›fl oldu¤um bilgi, beceri, deneyim ve ö¤retimin yan› s›ra sizlerden alm›fl oldu¤um e¤itim ile siz e¤itime yat›r›m yapan sayg›de¤er hocalar›m›z›n yat›r›mlar›n›n sonucunu bilmelerinin sizlere memnuniyet sunaca¤›n› düflünüyorum. Bu amaçla nacizane elde etti¤imiz baflar›lar›m›z›n, vermifl oldu¤unuz e¤itim-ö¤retim, referanslar›n›z ve çal›flmalar›n›z›n bofla harcanmad›¤›n›, sizlerin ›fl›¤›nda elimizden geldi¤ince çal›flan, çabalayan ve bunlar›n sonucunda siz e¤itime emek veren hocalar›m›z›n ve biz ö¤rencilerinizin ortak baflar›lar›m›zdan haberdar ve payidar olman›z› bir borç bilirim. Binlerce ö¤renciniz aras›nda flahsen tan›flmam›z olmamas›na ra¤men an›msatabilecek baz› kiflisel bilgilerimi sunmak isterim. Ben 2005-2010 dönemleri içerisinde Biyomedikal Mühendisli¤i Bölümü ö¤rencisiydim. Bu süre zarf›nda kiflisel u¤rafl olarak yapm›fl oldu¤um web tasar›mlar› ile sizle ilk ba¤lant›m TUKD Anlara Y›ld›z flubesine ait web sitesi ve devam›nda NANOMETAG grubuna ait web tasar›m›yla sanal olarak tasar›mlar›mla sizle tan›flt›m. Sizle flahsen tan›flmam ise sizin taraf›n›zdan yürütülen hukuk fakültesiyle fakültemizin ortaklafla olarak ilkini gerçeklefltirdi¤i "Garden Party"
8
için Biyomedikal Mühedisleri Toplulu¤u ad›na görüflmüfltüm. Mezuniyetim sonras›nda Baflkent Üniversitesi'nin vermifl oldu¤u e¤itim, Mühendislik Fakültesi'nin vermifl oldu¤u ö¤retim ile Bo¤aziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisli¤i Enstitüsü Biyomedikal Mühendisli¤i master program›na baflvurdum ve kabul edildim. Bu baflar›m›z›n yan› s›ra “Bo¤aziçi Üniversitesi DPT 2007 TAM: Teleiletiflim ve Enformatik Alanlar›nda Araflt›rmac› ve Akademisyen Yetifltirme Merkezi Projesi” kapsam›nda mühendis unvan›yla ifl teklifi alarak bu teklifi olumlu de¤erlendirdim. Böylece mast›r›m› yaparken DPT destekli bir projede yer alma f›rsat› yakalam›fl oldum. Master'a kabulümüzde alm›fl oldu¤umuz e¤itim, ünvan›m›z, projelerimiz ve kiflisel yeteneklerimiz oldukça fayda ve kolayl›k sa¤lam›flt›r. TAM projesine yönelik teklifte ise kiflisel u¤rafl›m›z olan web tasar›m, imge iflleme ve son iki dönemimizde dan›flman›m Sn. Onur KOÇAK ile yapt›¤›m›z bitirme projemiz oldukça etkili olmufltur. Bu projemize bölümümüzce lay›k görülen üçüncülük ödülü ile projemiz kendilerinin dikkatini çekti ve Biyomedikal Mühendisli¤i'nin yaz›l›menformatik konular›ndaki çal›flmalar›n› baflar›l› buldular. Baflkent Üniversitesi mezunu bir Biyomedikal Mühendisi olarak, vermifl oldu¤unuz e¤itim-ö¤retim ve emeklerinizi bofla
ç›karmad›¤›m› ve ç›kartmayaca¤›m› ümit ediyor, bölümünüz ve sizin ö¤renciniz olarak elde etti¤imiz tüm baflar›lardaki etkinizi sayg›yla her alanda paylafl›yoruz. Sayg›lar›mla... Bilal Beceren, Biyomedikal Mühendisi ***
S
evgili Mezunumuz Bilal, Öncelikle baflar›lar›ndan ötürü seni kutluyor ve Baflkent Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekan› olarak bu güzel haberlere iliflkin duydu¤um mutlulu¤u belirtmek istiyorum. Burada ald›¤›n e¤itim-ö¤retim sonucu elde etti¤in mesleki donan›m ve birikim ile gelifltirdi¤in yetene¤in seni ilerde çok daha güzel baflar›lara götürecektir. Buna yürekten inan›yorum. Baflkent Üniversitesinin “Bilim Bizde Toplan›r ve Oradan yay›l›r” temel ilkesinin en güzel kan›tlar› olan sizler, bilimin yayg›nlaflt›r›larak insanl›¤›n hizmetine sunulmas›n› sa¤layacaks›n›z. Bu baflar›lar›n›zla sadece ülkemizde de¤il, tüm Dünya’da önemli baflar›lara imza atacaks›n›z. Baflkent Üniversitesi sizi bu do¤rultuda yetifltirdi. Sevgili Bilal, Bana gönderdi¤in yukar›daki epostay› Üniversitemiz Kurucusu ve Kurucu Rektörü Prof. Dr. Say›n Mehmet Haberal’a, yeni Rektörümüz Prof. Dr. Say›n Kenan Araz’a, Rektör yard›mc›lar›m›z ve Mühendislik Fakültesi ö¤retim üyelerine iletece¤im. Baflkent Üniversitesini kuran, k›sa zamanda ülkemizin seçkin üniversitelerinden biri olarak gelifltiren ve sizlerin hizmetine sunan Prof. Dr. Say›n Mehmet Haberal’a bu vesile ile bir kez
de sizler ad›na flükranlar›m› sunar›m. Sana ve senin gibi nice ö¤rencilerine emek veren, baflta Biyomedikal Mühendisli¤i Bölüm Baflkan› Prof. Dr. Say›n Hüseyin Akçay’› ve bölümün tüm ö¤retim elemanlar›n› en içten dileklerimle kutluyor, baflar›lar›n›n devam›n› diliyorum. Sevgilerimle, Prof. Dr. Berna Dengiz Mühendislik Fakültesi, Baflkent Üniversitesi ***
S
evgili Bütün Dünya Yöneticileri, Dün k›rm›z› ›fl›kta arkas›nda durdu¤um 06 plakal› bir otomobilin arka cam›na yap›flt›r›lm›fl, ortas›nda Say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n resmi olan, çevresinde “Haberal'a Özgürlük” yaz›l› bir etiket gördüm. Çok heyecanland›m. Yeflil ›fl›k yan›nca klakson çalarak ve selektör yaparak iflaret verdim, otomobili durdurdum. Direksiyondaki beyefendiye bu etiketi nereden bulabilece¤imizi sordu¤umda, Baflkent Üniversitesi'ndeki bir dostunun verdi¤ini söyledi. Çok heyecanland›¤›m› ve ben de almak istedi¤imi söyledim. O s›rada otomobilinden indi ve “Ön cam›mda da var. Onu size vereyim” diyerek ön cam›ndaki etiketi ç›kard›, bana verdi. Ben de kendisine çok teflekkür ettim ve kendi otomobilimin arka cam›na yap›flt›rd›m. fiimdi bu etiketi gören araba sahipleri yolda bana iflaret edip, beni durduruyorlar. Bu etiketi nas›l temin edeceklerini soruyorlar. Bu etiketler nereden al›n›yor? Lütfen bir aç›klama yapar m›s›n›z? Sayg›lar›mla, Cavit Soysal, Antalya 9
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan yaz›lan afla¤›daki yaz›, Kas›m 2004 tarihli Bütün Dünya’da, Ça¤dafl Uygarl›k Düzeyi sayfas›nda yay›mlanm›flt›r.
Onurla Yaflamak Son günlerde dillerden düflmeyen onur kavram›, onsuz bir yaflam olamayaca¤›n› düflünenlerle, onu önemsemeyenler aras›nda çekilmifl bir s›n›r gibi duruyor.
B
u kavram, günümüzü ve yafla-
m›m›z› neden iflgal ediyor, üzerinde önemle durmaya de¤er. Eskiden “izzetinefis”, “haysiyet”, “fleref” sözcükleriyle karfl›lanan, kiflinin özsayg›s› ve baflkalar›n› da kendine sayg›l› k›lmas› olan “onur”, insan› insan yapan içsel bir de¤er olarak tan›mlan›r. Onurun, insan yaflam›ndaki etkin gücü, bireyin onuru benli¤inin de¤erlerinden biri olarak görmesiyle bafllar. Bu bilinç, düflünce ve davran›fl bütünlü¤üne, ilkeli bir yaflama yöneltir bireyi. Bu yaflam anlay›fl› onurla çeliflen her davran›fl› yad›rgamam›za neden olur. Onuru için gerekti¤inde özveriye haz›r demektir birey; baflkalar› da ondan bu davran›fl› bekler.
10
Bireyin, toplumun, ulusun yaflam›nda onur kavram›n›n de¤eri, varl›¤› ya da yoklu¤u, önemi ya da önemsizli¤i, onlar›n bugünlerini belirledi¤i gibi, geleceklerini de belirler. Onuru alg›lay›fl biçimleri, kararlar›n›, seçimlerini, tutumlar›n› etkiler. Özsayg›s› olmayan bireyin, toplumun ya da ulusun varl›¤›n› özgün bir biçimde yaflamas› beklenemez. Bu durumda, baflkas›ndan sayg› görmeyi ummas›, en az›ndan tutars›zl›kt›r ve zaten sayg› görmez. Baflkalar›n›n bize sayg› duymas› ise, birey ya da ulus olma kavramlar›n› yücelten de¤erler yaratm›fl olmam›zla mümkündür. Elbet, de¤er kavram›, de¤erler birli¤inin var oldu¤u bir ortamda geçerli,
bu nedenle de göreceli bir kavramd›r. Belirli toplumsal de¤erler bütünü içinde birey, kendisini o de¤er anlay›fl› içinde sayg›n biçimde ortaya koyarsa, umdu¤u sayg›y› görür ya da en az›ndan sayg› beklemeye hak kazan›r. Tersi durumda ise, hem kendinin hem baflkalar›n›n gözünde de¤ersizleflmifl bir konumda hisseder kendini. Bireyler ve uluslar, onur bilincini, hem bugünün yaflam›ndan hem de ta-
Özsayg›s› olmayan bireyin düflünce ve davran›fl karmaflas› gibi, kendine sayg› duymayan uluslar da, ne birlik bütünlük kurabilirler ne de sayg› görürler. rihlerinden ç›kar›rlar. Özsayg›s› olmayan bireyin düflünce ve davran›fl karmaflas› gibi, kendine sayg› duymayan uluslar da, ne birlik bütünlük kurabilirler ne de sayg› görürler. Ülkemiz, onurla ilgili a¤›r tecrübeler yaflam›fl bir tarih üzerine kuruludur; güçlü dönemlerinde ve güçsüzken yaflad›klar› ibret vericidir. Atatürk’ün de ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nde örnek verdi¤i gibi, Akdeniz’i bir Osmanl› denizine dönüfltüren, gücü Hindistan’a dayanan Kanuni Sultan Süleyman’›n tutumu, güçlü dönemlerin tipik davran›fl›d›r. Osmanl› Devleti’nin himayesi alt›nda bir tüccar devlet olan Venedik ile bir ticari anlaflma
yap›lmas› söz konusu oldu¤unda Kanuni derhal reddeder anlaflma önerisini. Reddetmesinin gerekçesi ise bunun, Osmanl› Devleti’nin onuruna ve özsayg›s›na ayk›r› olmas›d›r. Kanuni’nin anlay›fl›na göre, anlaflma ancak eflitler aras›nda, eflit konumdaki uluslar aras›nda yap›labilir. Osmanl› Devleti, himayesindeki Venedik’e birtak›m ticari izinler verebilir, o kadar. Anlaflma yanl›flt›r. Sonuçta, o izinler, Kanuni’nin dedi¤i gibi, verilir. Osmanl›, güçsüz düfltü¤ünde ise... Ne oldu, biliyoruz... Herfleyin özeti olan bir an›, o sahneyi an›msamak yeterli.
B
üyük Taarruz’da, ülkemizi iflgal edip can›m›za kast eden düflman ordusunun komutanlar› esir al›nm›flt›r. Atatürk, önünde e¤ilmeye kalkan generali tutup engeller, esir komutanlar›n elini s›kar, ve onlar› karfl›s›na oturtur. Onlarla savafl üzerine sohbet eder, evlerine mektup yaz›p esir düfltüklerini bildirmelerine izin verir, teselli edici sözler söyler. Bu an, unutulamaz. Bu tutumda özsayg›, özsayg›da ise kendini baflkalar›n›n yerine koyabilme yetene¤i, cesareti ve gücü vard›r. Nitekim, 1932’de, Birleflmifl Milletler üyeli¤i gündeme geldi¤inde, D›fliflleri Bakan› Tevfik Rüfltü Aras’a, görüflmelere giderken, Atatürk’ün “Davet etsinler, kat›lal›m” talimat› da ayn› özsayg› anlay›fl›ndan ç›kar. Kurtulufl Savafl›’n›, herfley olanaks›z görünürken, ulusal onurun çi¤nenmesi karfl›s›nda, “Ya ba¤›ms›zl›k ya 11
BD OCAK 2011
ölüm!” diyen bir bilinçle kazanan liderdir Atatürk. Atatürk, ça¤dafl uygarl›k d›fl›nda hiçbir model önermemifltir. Ça¤dafl uygarl›¤›n gerektirdi¤i aflamaya ulaflman›n, dahas› onu da aflman›n, yaln›zca bizden, bizim eme¤imizden, bizim çal›flmam›zdan geçti¤ini her f›rsatta vurgulam›flt›r. Onur bilincini, “çal›flma” ve “güven” bilinci ile birlikte, pek zorunlu olmasa da bir d›flavurum gereksinimi olan “övünç” duygusuyla tamamlay›c›, bütünleyici bir bilinç olarak görüp özdeyifle dönüfltüren liderdir Atatürk. Bu bilgiler, elbet, devrald›¤›m›z onur miras›m›z›n temeli, ilkö¤retim aflamalar›d›r. Asla unutmamam›z gereken ise, onur için ve onurla kazan›lm›fl bir zafer üzerinde, özgürce yaflamakta oldu¤umuzdur.
Prof. Dr.
Kurtulufl Savafl›’n›, herfley olanaks›z görünürken, ulusal onurun çi¤nenmesi karfl›s›nda, “Ya ba¤›ms›zl›k ya ölüm!” diyen bir bilinçle kazanan liderdir Atatürk.
Onun miras›n› unutmamak, çuvald›-
z› baflkas›ndan önce kendimize bat›rmay› gerektirir. Her zaman sayg›yla and›¤›m matematik hocam Turgut Bey’in sözünü an›msar›m s›k s›k: “Bir insan kendi izzetinefsini soka¤a atarsa, kabahat üzerine bas›p geçende de¤il, onu soka¤a atandad›r.” Onurunuza siz sahip ç›kmazsan›z, kimse sizin için sahip ç›kmaz. Bireyler aras›ndaki denklem, ülkeler için de geçerlidir. Ancak eflit kifliler birbiriyle özgür iliflki kurabilirler. Dünya ülkeleri ile ça¤dafl uygarl›k de¤erleri üzerinden eflitlenmedikçe, bir eflitler iliflkisi kuramay›z, kurama12
maktay›z. ‹liflki eflit de¤ilse, bu özgürlük de¤il, ba¤›ml›l›kt›r. Ülkemizin de¤erlerini yükseltecek olan bizler de¤il de baflkalar›ysa, Türkiye’nin yücelifl onurunu da yaflayacak olan baflkas›d›r, bizler de¤il. Bu olabilir mi? Tarihte böyle bir durum görülmüfl müdür? Atatürk olmad›¤›n› söylüyor. Atatürk’ü bugün bir kez daha sayg›yla anmak, nefes almak kadar önemli: “Hangi istiklâl vard›r ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlar›yla yükselebilsin?.. Tarih böyle bir hadise kaydetmemifltir.” • (6 Mart 1922, TBMM)
Haberal Davas› Türkiye’nin Gündemini ve Hukukun Seyrini De¤ifltirdi 7 Aral›k 2010 Tarihli gazetelerimizde yay›mlanan gazete haberlerini okurlar›m›z için özetledik
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
HÜRR‹YET ERGENEKONDA CEZALAR DEVLETTEN Plan-Bütçe Komisyonu’na sunulan yeni tasar›ya göre, hakim ve savc›lar›n ifllemleri ve verdikleri her türlü karar nedeniyle ancak devlet aleyhine tazminat davas› aç›labilecek. Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n 9 hakimi 1500’er lira tazminata mahkûm ettirmesiyle gündeme gelen ‘hakimlere ceza’ tehdidi böylece ortadan kald›r›lacak. Ergenekon san›klar›n›n açt›¤› mevcut davalar da Yarg›tay’dan al›n›yor.
lamayacak. Kifliler, bir kamu görevinin eylemi nedeniyle u¤rad›klar› zararlar için devletten tazminat isteyecek. Devlet isterse tazminat miktar›n› memurdan tahsil edebilecek.
VATAN
kiflisel kusuruyla zarara neden olan devlet memuruna karfl› tazminat davas› aç›lamayacak. Zarara u¤rayan kifli tazminat› devletten isteyecek. Bürokrata dava aç›lamayacak
Mahkeme kararlar›n›n gere¤ini 30 gün içinde yerine getirmeyen kamu görevlilerine karfl› da dava aç›lmayacak. Mahkeme karar›n›n yerine getirilmemesi yüzünden zarar gören ilgili tazminat› devletten isteyebilecek.
Yeni teklife göre, hakim ve savc›lara bir soruflturma veya davayla ilgili ancak devlet aleyhine tazminat davas› aç›labilecek. Hakimin sorumlu gösterilebilmesi için kay›rma, taraf tutma, kin veya düflmanl›k, sa¤lanan bir menfaat, tutanaklar›n veya kararlar›n tahrif edilmesi, söylenmeyen bir sözün karara etki etmesi gibi somut bulgular istenecek. Ayr›ca süre flartlar› aranacak.
YASA DE⁄‹fiT‹R‹L‹YOR Hükümet, Haberal’›n hakimlerine verilen tazminat cezas›na karfl›, yasa de¤ifltirme yoluna gidiyor. Hükümet, Ergenekon san›¤› Mehmet Haberal’›n haks›z tutuklu kald›¤› gerekçesiyle, Yarg›tay taraf›ndan hakimlere verilen tazminat cezas›na karfl›, yasa de¤ifltirme yoluna gidiyor. Yasa teklifine göre hukuka ayk›r› karar veren hakimlere tazminat davas› aç›lam›yor. Hakim savc›n›n kusurlu olmas› halinde bile dava sadece devlete karfl› aç›lacak. Bu durumlarda zarar gören kifli tazminat› devletten isteyebilecek. Devlet, tazminat› sadece “görevi kötüye kullanma” suçundan mahkum olan hakim ve savc›ya rücu edilebilecek.
Yarg›tay bakamayacak
Yarg›tay yerine Asliye Hukuk
Haberal da kapsamda
Ergenekon san›klar›n›n açt›¤› 14 dava ile Haberal’›n henüz kesinleflmemifl davalar› da bu kapsama girecek.Yarg›tay Kanunu’nda görevlerin yaz›ld›¤› 13’üncü maddeden “görevden do¤an tazminat davalar›” ifadesi ç›kar›l›yor.
Yarg›sal ifllemler aleyhine aç›lacak tazminat davalar›na, hakim ve savc›n›n görev yapt›¤› yerdeki asliye hukuk mahkemesinde bak›lacak.
Henüz kesinleflmeyen Haberal karar›, teklif yürürlü¤e girene kadar kesinleflmezse asliye hukuk mahkemesine gönderilecek. Haberal karar›n› emsal göstererek Ergenekon ve Balyoz davalar›nda tutuklama karar› veren hakimlere karfl› Yarg›tay’da aç›lan davalar da etkilenecek. Bu davalar asliye hukuk mahkemesinde ve devlete karfl› devam edecek.
Sadece devlete dava
Devlet memurdan alabilecek
Memurlar aleyhine, kiflisel kusura dayanarak dahi olsa tazminat davas› aç›14
‹flkenceciye dava yok
Hakim ve savc›lara getirilen tazminat davas› güvencesi, di¤er devlet memurlar› için de geçerli olacak. Devlet Memurlar› Kanunu’nda yap›lan de¤iflikle
Haks›z tutuklanan aleyhine
Kanunlarda belirtilen koflullar d›fl›nda tutuklama karar› verilenler, gözalt›nda uzun süre kalanlar, tutuklu yarg›lan›p beraat edenlerle haklar› ihlal edilenlerin devlete açt›klar› tazminat davalar›na da asliye hukuk mahkemeleri bakacak. Dava açma süresi 1 y›ldan 6 aya indirilecek. Ancak bu davalar›n h›zl› karara ba¤lanabilmesi için kanunun getirdi¤i düzenlemeler kald›r›lacak. Hazine’ye 15 gün içinde savunma verme zorunlulu¤u ile Hazine avukat›n›n gelmedi¤i duruflmada karar verme kald›r›lacak. Böylece bu davalar›n da uzamas› söz konusu olacak.
AKfiAM AKP’DEN YARGITAYA HABERAL AYARI AK Parti, Yarg›tay'›n 'görevden do¤an tazminat davalar›na bakmas›n›' engelleyen bir yasal düzenleme yapt›. Bu yolla Ergenekon'dan tutuklu Prof. Mehmet Haberal'› tahliye etmedikleri için Yarg›tay'›n 1500'er TL tazminata mahkum etti¤i 9 hakimi kurtarmay› hedefleyen AKP, yüksek yarg›n›n yetkisini de daralt›yor. AKP'den Bolu Milletvekili Fatih Metin, Siirt Milletvekili Mehmet Y›lmaz Helvac›o¤lu ve Kahramanmarafl Milletvekili Veysi Kaynak'›n imzas›n› tafl›yan yasa teklifine göre,Yarg›tay'›n görevleri aras›nda say›lan 'görevden do¤an tazminat davalar›na bakma' hükmü ç›kar›l›yor. Hakim ve savc›lara yapt›klar› ifllem ve verdikleri kararlar nedeniyle tazminat davas› aç›lmas› önleniyor. Ergenekon hakimlerini tazminattan kurtaran yeni yasa tas›r›sn›n önemli maddeleri flöyle: • Hakim ve savc›lar›n için karfl› sadece devlet aleyhine tazminat davas› aç›labilecek. • Tazminat davas›n›n aç›lmas›, hakime ve savc›ya karfl› bir ceza kovuflturmas›n›n yap›lmas› ya da mahkumiyet flart›na ba¤lanamayacak. • Devlet aleyhine aç›lacak tazminat davalar› asliye hukuk mahkemesinde ele al›nacak. • Tazminat istemli davalar, karar›n 15
BD OCAK 2011
kesinleflti¤i tarihten itibaren 6 ay içinde aç›labilecek.
CUMHUR‹YET K‹M‹NE ZIRH K‹M‹NE TORBA Ergenekon davas›ndan tutuklu Prof. Haberal’›n, hakk›nda “tahliye” karar› vermeyen 9 hâkim hakk›nda açt›¤› davay› kazanmas› AKP’yi harekete geçirdi. AKP’nin verdi¤i “torba” yasa önerisinde, baflta hâkim ve savc›lar olmak üzere kamu görevlilerinin, görevleriyle ilgili kiflisel kusurlar›, ifllem ve verdikleri karar nedeniyle tazminat davas› aç›lmas›n›n yolu kapat›l›yor. Yaln›zca devletten tazminat istenebilecek. Hâkim ve savc›lara tazminat korumas› Yeni "torba" yasa önerisinde, yapt›klar› ifllem ve verdikleri karar nedeniyle, hâkim ve savc›lar hakk›nda tazminat davas› aç›lmas›n›n yolu kapat›l›yor. TBMM'ye geçici maddelerle birlikte 120 maddeyi bulan "torba yasa" tasar›s› sunan AKP hükümeti, eksik kalan düzenlemeleri de dün sunulan yeni "torba yasa" önerisi ile tamamlamak için harekete geçti. Art›k ”kiflisel kusur, haks›z fiil veya di¤er sorumluluk sebeplerine dayan›larak da olsa, hâkim ve savc›lar aleyhine" tazminat davas› aç›lamayacak. Ma¤durlar hâkim ve savc›lar›n yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle de ancak "devlet aleyhine" tazminat 16
davas› açabilecekler. Görülmekte olan davalar da devlet aleyhine devam edecek.Böylece Haberal davas› dahil, özellikle Ergenekon davas› san›klar›, kendilerini yarg›layan hâkim ve savc›larla ilgili "kiflisel kusurlar›" da olsa haklar›nda kiflisel tazminat davas› açamayacaklar.
ZAMAN HAK‹M VE SAVCILARA HUKUK GÜVENCES‹ GEL‹YOR Yarg›ç teminat›n› sa¤layacak kanun teklifine göre, hâkim ve savc›lar hakk›nda, yürüttükleri soruflturma veya bakt›klar› dava sonuçlanmadan tazminat davas› aç›lamayacak. Yap›lacak düzenleme, halen görülmekte olan davalar› da kapsayacak. Hâkimlerin kararlar›na iliflkin flikâyetler, devlet aleyhine say›lacak ve asliye hukuk mahkemelerinde görülecek. Devlet tazminata mahkûm edilirse para cezas› hâkimden istenecek. Tazminat davalar› hüküm kesinlefltikten sonra aç›labilecek. Böylece devam eden davalarda yarg›çlar›n herhangi bir bask›ya maruz kalmalar›n›n önüne geçilecek. Yap›lacak de¤ifliklikler, henüz kesinleflmemifl ve temyiz aflamas›nda olan davalarda da uygulanacak. Buna göre, Ergenekon san›¤› Mehmet Haberal'› tahliye etmeyen hâkimler hakk›nda Yarg›tay 4. Hukuk Dairesi'nde aç›lan davalar da asliye hukuk mahkemesinde devlet aleyhine devam edecek. •
YILMADAN YORULMADAN R›fat Serdaro¤lu
HABERAL RECM ED‹LMEL‹! (Recm: Tafllayarak öldürme)
Mehmet Haberal: Profesör Doktor. Mesle¤indeki ustal›¤› sebebiyle Türkiye’nin yüzünü a¤artan bir bilim adam›. Tüm hayat›n› insanl›¤a, bilime, Türkiye’ye adam›fl, üreten, eserler yaratan, yapan ve yaflatan bir insan, adam gibi bir adam.
O
n binlerce gence, Atatürk’ün
bilime dayal› ayd›nl›k yolunu, onurlu ve çal›flkan birer Türkiye Cumhuriyeti vatandafl› olmay› ö¤retmifl, gençlere yaflamay›, hayat› ve ülkesini sevmeyi ö¤ütlemifl bir tecrübe adam›. Önce tutuklad›lar, suçunu söylemediler, bir y›l mahkeme ona hiçbir fley sormad›. Hasta oldu¤u için kald›¤› hastane odas›nda 357 gün kendisine suçunun ne oldu¤unun söylenmesini bekledi. “Suçum ne?” dedi feryat etti duymad›lar. “Suçum Ne” diye kitap yazd›, görmediler.
En son hastane odas›n› polis bast›. Hastane kay›tlar›n›, görüntü kay›tlar›n›, ziyaretçi defterini ve tedavisiyle ilgili rapor ve dokümanlar› toparlad›lar. Bu güzel adama hastane odas›n› bile zehir ettiler, hem onun hem de vicdan sahibi herkesin içini kanatt›lar. Abdullah Öcalan: Kürtçe konuflma-
y› bilmeyen, Kürtçü-Bölücü PKK terör örgütünün bafl›. Bu cennet vatan›n her türlü olanaklar›ndan yararlanm›fl, üniversitesinde okumufl, ama ekmek yedi¤i kaba pislemeyi marifet sayan bir hain. 17
BD OCAK 2011
Türkiye’yi böl- Örne¤in Türk Tabipler Birli¤i mek için kendisine kurdurulan PKK te- denen STK, her olayda sesini rör örgütü ile binler- ç›kar›r, ifl b›rakma eylemi yace vatan evlad›n›n par ama, bir meslektafllar›n›n flehit olmas›na sebep olmufl, ellerinde bu göz göre göre ezilmesine ses ülkenin 40 bin vatanç›karmazlar. dafl›n›n kan› olan terörist bafl›. Bölgedeki Kürt kökenli Bu yazd›klar›m› Türkiye’de yaflavatandafllar›m›z› çoluk-çocuk, yafll›- yan, okuyan ve vicdan sahibi herkes genç demeden öldürülmesi emrini bilir. Bilir bilmesine de, kimse sesini veren kifli. On binlerce genci, yaflam- ç›karmaz. lar›n›n bahar›nda kand›r›p da¤a ç›kaÖrne¤in Türk Tabipler Birli¤i deran ve ölümlerine sebep olan katil. nen STK, her olayda sesini ç›kar›r, ifl Da¤›t›m›n› ve ticaretini yapt›¤› Esrar- b›rakma eylemi yapar ama, bir meslekEroin-Kokain gibi uyuflturucularla tafllar›n›n göz göre göre ezilmesine gençleri ölüme götüren cani. ses ç›karmazlar. Türk Yarg›s› taraf›ndan yarg›lanBen sizlere Haberal Hoca’ya karfl› m›fl, “A¤›rlaflt›r›lm›fl Ömür Boyu Hap- olan düflmanl›¤›n gerçek sebebini se” mahkum edilmifl bir suçlu… aç›klayaca¤›m;
Altemur K›l›ç’›n 08.12.2010 Tarihli Yeniça¤ Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›s›d›r
Haberal Savafllar› Dünyanın sayılı bilim adamlarından- ünlü cerrah, Profesör Mehmet Haberal'a, Ergenekon kapsamında, kin ve husumetle yürütülen saldırını sebebini hiç anlamamışımdır...
D
aha do¤rusu anl›yorum;
Önce ‹mral› adas›na götürdüler.
Haberal Hoca, kendisine bu
Yerim dar dedi, genifllettiler. Duvar ka¤›tlar›m Avrupa mal› olsun dedi, hemen yerine getirdiler. Yemekleri be¤enmedi, özel aflç› tuttular. Yaln›z s›k›ld›m dedi, yan›na seçti¤i arkadafllar›n› getirttiler. Hükümlü olmas›na ve yasalara göre yasak olmas›na ra¤men, her hafta avukatlar›m gelsin dedi, pek tabii dediler. Avukatlar›m ve ziyaretçilerim gelirken çok sallan›yorlar, yeni bir gemi verin dedi, özel bir yat tutup hizmetine verdiler. Hapisten örgütünü yönetmeye devam etti, ses ç›karmad›lar. En sonunda Türkiye’yi bölecek bir protokole beraberce imza att›lar. Seçimlerden sonra tahliye etmeyi düflünüyorlar…
eziyeti reva gören siyasi iradenin üst düzey temsilcilerinin ço¤unu veya çok yak›nlar›n› ameliyat etti, organ nakli yapt›, onlar› hayata döndürdü. Fakat bu ameliyatlar esnas›nda bunlar›n içlerini gördü. ‹çlerinin kapkara oldu¤unun baflkalar› taraf›ndan görünmesi, onlar› galiba çok rahats›z etti. Haberal Hoca’ya kinlerinin esas sebebi budur. Yoksa onlar da “bisturi” ile darbe yap›lamayaca¤›n› çok iyi biliyorlar.
18
Ah be Haberal Hoca, keflke bunla-
r›n içini açt›¤›nda, yüreklerine biraz vicdan koysayd›n!... • rifatserdaroglu@butundunya.com.tr
Dr. Haberal Atatürkçüdür milliyetçidir... Üniversitesi "Baflkent" bu düflüncenin, irfan merkezlerindendir - "Baflkent" TV kanal›, Bütün Dünya dergisi - yalakaçanaka kanallar›n karfl›s›nda, birer medya kalesidirler... ‹flte bunlara tahammülleri yok... Dr. Haberal, yüzlerce hastas›n› sa¤l›¤a kavuflturmufltur bunu da, ya küçümserler, ya da k›skan›rlar. fiimdi o ö¤rencilerinin tedavisi alt›nda! Ben onu, dostum fiiar Yalç›n'›, hiç karfl›l›ks›z, ameliyat ve tedavi etmesinden bilirim... Ve Alanya'da, sa¤l›¤›m›z› emanet etti¤imiz Baflkent Hastanesi'nin, ülkenin di¤er yörelerindeki "Baflkent Hastaneleri"
gibi, nas›l bir sa¤l›k kuruluflu olmas›ndan!.. ‹flte flimdi, adi suçlu gibi, a¤›r muamelelere maruz kalan Profesör Haberal böyle bir "adam gibi " adam! Ölesiye ba¤l› oldu¤u TC'ni y›kmak için kuruldu¤u iddia edilen, "Ergenekon çetesinin" mensubu! Mehmet Haberal, Silivri'de tutukluyken kalp rahats›zl›¤›ndan, hastaneye kald›r›lm›flt›. Polisler "savc›lar›n " talimat›yla, ... O hastaneyi bast›lar. Ve "Profesörü neden taburcu etmediniz de, biz onu gene, Silivri'ye t›kamad›k" dercesine, doktorlar›n› sorgulad›lar... Haberal, kalp rahats›zl›¤› dolay›s›yla yapt›¤› tahliye talebini ret eden, yarg›çlar hakk›nda dava açm›fl ve Yarg›tay da, o yarg›çlar›, 1500'er 19
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
TL tazminat K›sacas›, böylelikle Ergenekon ödemeye mahkûm savc› ve yarg›çlar›na "güvence" etmiflti... fiimdi sa¤lamak ad› alt›nda, asl›nda AKP hükümeti, bunun rövanfl›n› "hukuki masuniyet"- dokunulalmak istiyor: AKP mazl›k sa¤lanacak. AKP milletBolu Milletvekili vekillerini harekete geçiren as›l Fatih Metin ve arkadafllar›n›n, fley Haberal'dan rövanfl almak! yapt›klar› kanun teklifi kabul edilirse, Ve de ilerde Haberal gibi, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan vb tutuklular›n tahliye talepkifliler kamu hukukuna tabi lerini geri çevirecek yarg›çlar aleyhinde dagörevlerle ilgili olarak u¤rad›klar› va açmalar›n›n önünü kesmek. zararlardan dolay› bu görevleri yerine genç k›z›n polis postal› alt›ndaki getiren personel aleyhine de¤il, ilgili foto¤raf›, haf›zalara, uzun süre silinememek üzere, yerleflti - bu kurum-bu konuda Devlet" aleyhine hoyratl›klar, ne kadar tevil edilirse dava açabilecekler... K›sacas›, edilsin, suç polislere yüklensin, böylelikle Ergenekon savc› ve yarg›çlar›na "güvence " sa¤lamak ad› iktidar› -çok zora sokacak. Yalaka ve yanaflmalar bu durumun alt›nda, asl›nda "hukuki masuniyet"fark›ndalar. Ali Bayramo¤lu, Fehmi dokunulmazl›k sa¤lanacak. AKP milletvekillerini harekete geçiren as›l Koru gibiler bile, "sak›n ola ki" diye fley Haberal'dan "rövanfl" almak! Ve ‹ktidar› uyar›yorlar... Yak›n tarihimizde, benzer de ilerde Haberal gibi, Mustafa Balbay- Tuncay Özkan vb tutuklular›n manzaralar›n, atl› polislerin - Bumin Yamano¤lu gibi polislerin, gençlere tahliye taleplerini geri çevirecek yarg›çlar aleyhinde dava açmalar›n›n yapt›klar› hoyrat muamelelerin, bir iktidar›n devrilmesine sebep önünü kesmek! olduklar›n› bildikleri için! Ergenekon "tutuklular›" O hoyratl›klar, zaman›n iktidar›n›n hakk›ndaki bu kin bu h›nç almak bilgisi ve emriyle yap›lmad›¤›n› çok çabalar› nedendir? Suçlar› ne? yak›ndan bilirim... Sonunda muhakkak anlafl›lacak: O filmi görmüfltüm. Ama iklim "Haberal- Balbay ve di¤erleri gibi, flartlar olufltu - fatura iktidara ç›kt›! onurlu, milliyetçi, Atatürkçü, adam Benden hat›rlatmas›. Gene gibi "adamlar" olmak!hat›rlatay›m: O zamanlarda da hedefte, GENÇLER Baflbakan› protesto eden gençler, gazeteciler ve profesörler vard›! hamile kad›nlar, dövülüyor, - bir 20
Tufan Türenç’in 04.12.2010 Tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›lar›d›r.
Türkiye’de yaflamak giderek zorlafl›yor Evet... Çünkü insanlar huzur ve güvenlik aç›s›ndan endifleliler. ‹ktidar, kendinden olmayan kifli, kurum ve kurulufllara ters bir tutum tak›n›yor. Haflin, sert ve ac›mas›z oluyor.
B
az› savc› ve polisler h›rs›z, u¤ursuz, zorba ve katillerle u¤raflaca¤›na iktidara karfl› muhalefet yapanlar›n pefline düflüyor. ‹nsanlar ak›l almaz tertiplerle, tuzaklarla, imzas›z ihbar mektuplar›yla, sahte kan›tlarla suçlan›p cezaevlerine konuyor. Yarg›lamalar, tutukluluklar› infaza dönüfltüren bir anlay›flla yürütülüyor. Adalete olan güven her geçen gün biraz daha azal›yor. Türkiye giderek bir korku toplumuna dönüflüyor. ‹ki taze örnek vererek bu kara tabloyu biraz daha açmakta yarar var. ***
Önceki sabah polis dünyaca ünlü
bilim adam› Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n yatt›¤› hastaneyi bast›. Haseki Kardiyoloji Enstitüsü’nün kamera gö-
rüntüleri, evrak ve ziyaretçi defter kay›tlar› ile Prof. Haberal’›n hasta kart› kay›tlar›na incelenmek üzere el kondu. Prof. Haberal bir süre önce tutukluluk halinin hukuka ayk›r› olarak sürdürüldü¤ü gerekçesiyle yapt›¤› itirazlar› reddeden hâkimlere manevi tazminat davas› açm›fl ve onlar› mahkûm ettirmiflti. Bu mahkûmiyet yarg›ç ve savc›lar›n tepkilerine neden olmufltu. Savc›lar, 2009’da tutukland›ktan sonra hastalan›p Kardiyoloji Enstitüsü’ne yat›r›lan Prof. Haberal için verilen ayakta tedavi edilebilir raporunun mahkemeye bir y›l geç gönderildi¤i gerekçesiyle baz› doktorlara soruflturma açt›rm›flt›. Polis bask›n›n›n nedeni, bu raporu kimin göndermedi¤ini bulmak. 21
BD OCAK 2011
Doktorlar bu ra- Doktorlar bu raporu mahkeporu mahkemeye geç gönderdikleri meye geç gönderdikleri için için terör örgütüne terör örgütüne yard›m etmekyard›m etmekle le suçlan›yorlar. suçlan›yorlar. Oysa rapor, dü- Oysa rapor düzenlendikten zenlendikten son- sonra Prof. Haberal’›n sa¤l›k ra Prof. Haberal’›n sa¤l›k duru- durumunda olumsuz geliflmemunda olumsuz ler olmufl ve rapor iflleme kongeliflmeler olmufl mam›fl, taslak olarak kalm›flt›. ve rapor iflleme konmam›fl, taslak olarak kalm›flt›. d›¤›n› görür. Bunlar gazetelere yans›m›flt›. MahHepsinin kanlar› yerde kald›. keme de bugüne kadar bu taslak rapoDevlet katilleri yakalayamam›fl, ru istememiflti. yakalananlar› da hak ettikleri cezalara Ancak tazminat mahkûmiyetinden çarpt›ramam›flt›r. Abdi ‹pekçi, Çetin Emeç, U¤ur sonra savc›lar ve polis bu raporun peMumcu, Ümit Kaftanc›o¤lu, Bahriye fline düfltü. Mahkemenin raporu istemesi üze- Üçok, Prof. Muammer Aksoy, Prof. rine geçerlili¤i olmad›¤› vurgulanan Cavit Orhan Tütengil, Kemal Türkler taslak, daha sonraki durumu ortaya ve daha pek çok ayd›n katledilmifl, koyan ve hastan›n yatarak tedavisinin devlet de bunu seyretmifltir. Türkler'in öldürülmesiyle ilgili yesürdürüldü¤ünü belirten rapor ile birlikte mahkemeye gönderilmifltir. niden görülmeye bafllanan dava çarAma savc›lar ve polis Prof. Habe- flamba günü tam 5 dakikada tamamral’› ne pahas›na olursa olsun cezaevi- land›. Gerekçe, zamanafl›m› nedeniyle ne kapatmak istiyorlar. davan›n düflmesi... Gerçek neden bu. 29 y›l süren cinayet davas› bir türlü sonuçland›r›lmam›fl ve rahmetli KeKemal Türkler'in de mal Türkler'in kan› öteki ayd›nlar›m›z gibi yerde kalm›flt›r. kan› yerde kald› ‹flte Türkiye'de yaflaman›n gittikçe ürkiye’'nin yak›n tarihini zorlaflt›¤›n› gösteren iki somut örnek. araflt›ranlar onlarca Türk bilim adam›, gazeteci, toplum öndeUygarl›¤›n ilk koflulu adalettir. rinin katledildi¤ini ve hemen hepsinin de katillerinin ve onlar› yönlendirenS. Freud lerin bir tekinin bile ortaya ç›kar›lma-
T 22
BD OCAK 2011
Ali Sirmen’in 07. 08.2010 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›s›d›r
Kimse Kendi Ordusunu Yenemez! II. Mahmut, yeniçeri oca¤›n› kald›rmaya daha iktidar›n›n bafl›nda niyetliydi, ama yirmi y›la yak›n bekledi ve darbeyi 1826’da indirdi. Taaa II. Osman (Genç Osman)’a kadar giden bir hesab›n defteri dürülmüfltü. II. Mahmut da, Osmanl› da çok beklemifllerdi. e yaps›nlard›, intikam so¤uk yenen bir yemekti. Tarihimizde Vakay› Hayriye (Hay›rl› Vaka) olarak an›lan olay›n ne kadar hay›rl› ne kadar zararl› oldu¤u tart›flmas›nda derinleflmek isteyenler Taner Timur’un “Osmanl› Yaz›lar›”na, dolay›s›yla David Urquhard’›n o konudaki görüfllerine bakabilirler. Ama bu konuda var›lacak yarg› ne olursa olsun, fluras› kesindir ki, II. Mahmut orduyu yenmiflti.
e
N
Tarihimizin en büyük reformcular›ndan biri olarak bilinen, yine hiç kimsenin ne kadar buyurgan oldu¤u konusunda en ufak bir kuflkusunun bulunmad›¤› II. Mahmut ya da di¤er ad›yla Gâvur Padiflah, tarihe saltanat› s›ras›nda en fazla toprak kayb›na u¤ranan padiflah olarak geçmiflti. Ordusunu yenen ve kendi tarihine en büyük yenilen olarak geçen II. Mahmut, olay› kimsenin kendi ordusuyla savafl›p zafer kazanmas›n›n 23
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
ordusunu yenemez. • Kendi ordusuna savafl ilan etmek konumuna düflen bir iktidar hiçbir yengi göremez. • Kendi devlet düzeniyle savaflan bir ordu da, eninde sonunda yenilmeye mahkûmdur. • Ama kendi ordusuna savafl ilan edenler, kendi ordular›yla savaflanlar, çok k›sa bir süre için, kendilerini bir galibiyetin sahibi olarak görebilirler, hatta kibrin ahmak aynas› önünde fliflinebilirler. Ne var ki, yengi sanal ve geçicidir. • Ordusunu yenen, daha do¤rusu yendi¤ini sanan, kendisini baflka yenilgilerin kuca¤›na atm›fl demektir. • Unutma can›m kardeflim kimse ordusunu yenemez, sen de yenemezsin! Tam yendi¤ini sand›¤›n anda, bir bakars›n ki, sen kendin yenilmiflsin. • Kime mi? • Ya müstevliye, ya teröriste, ya ayr›l›kç›ya ya da faflizme... • ‹flte o zaman anlars›n ki, yengi sand›¤›n gerçekte hezimettir. Unutma kardeflim kimse kendi ordusunu yenemez, zaten akl› bafl›nda kimse, yaln›zca düflmanlar›n› kazançl› ç›karacak bir aymazl›k içinde, kendi ordusu ile savafla girmez.
Unutma can›m kardeflim kimse ordusunu yenemez, sen de yenemezsin! Tam yendi¤ini sand›¤›n anda, bir bakars›n ki, sen kendin yenilmiflsin. Kime mi? Ya müstevliye, ya teröriste, ya ayr›l›kç›ya, ya da faflizme... mümkün olmad›¤›n›n en çarp›c› örneklerinden biridir. *** Balkan Savafl›’n›n utanç verici yenilgileri, siyasal iktidar-ordu çekiflmelerinin ve nihayet siyasal iktidar› ele geçirmekte olan ordunun g›rtla¤›na kadar siyasete batmas›n›n, bir ölçüde de, ordudan korkan bir müstebidin onu bilerek geri b›rakmas›n›n sonucudur. Balkan Savafl›, ordu-iktidar savafl›n›n galibinin olmad›¤›n›n en ac› veren kan›tlar›ndan biridir. Ordusu ile savaflmak durumunda olan iktidarlar, sonu ve galibi olmayan bir sürecin içine girmifller demektir. fiu anda bu olgunun hazin bir örne¤i yaflan›yor. Kimilerinin ellerini ovuflturduklar›n›, nihayet orduyu yendiklerini sand›klar›n› görüyorum. Bu durumda susup bir kenara çekilmenin anlam› yok. Böyle düflünenler ile iktidarlar›n› uyarmak gerek. *** Onlara sesleniyorum:
• Can›m kardeflim kimse kendi 24
Aptallar, ak›ll›lardan pek az fley ö¤renirler; ama ak›ll›lar aptallardan çok fley ö¤renirler. Cato
ZORUNLU KAMUOYU AÇIKLAMASI Devlet ad›na radyo ve televizyon yay›nlar›n› gerçeklefltirmek amac›yla, Anayasan›n 133. maddesine dayal› olarak kurulmufl ve 2594 say›l› Kanuna tabi olarak tarafs›z yay›n yapmakla yükümlü tek kamu yay›n kuruluflu olan -TRTHABER- isimli televizyon kanal›nda 10.12.2010 tarihinde "BÜYÜK TAK‹P" ismiyle yay›nlanan bir programda, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ilgili "Masumiyet Karinesi" ve "Adil Yarg›lanma Hakk›" aç›kça ihlal edilerek, adli makamlar› etkilemek ve yarg› makamlar›n› bask› alt›na almak amac›yla tamam›yla hukuk d›fl› bir program›n yay›nlanmas› karfl›s›nda, kamuoyuna bu aç›klaman›n yap›lmas› zorunlulu¤u ortaya ç›km›flt›r. Yarg›tay Hukuk Genel Kurulu'nun 9 hakim hakk›nda vermifl oldu¤u "ONAMA" kararlar› uyar›nca, 20 aydan bu yana hürriyetinden kasten ve hukuka ayk›r› bir biçimde mahrum edildi¤i, kesinleflmifl yarg› kararlar› ile sübuta eren müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ilgili, devlet ad›na yay›n yapan tek televizyon
kuruluflu olan TRT'de, halen görülmekte olan davay› etkilemeye yönelik, son derece tarafl› bir yay›n yap›lmas›, üzülerek söylemek gerekirse, AY'n›n 138. maddesinde düzenlenen "YARGI BA⁄IMSIZLI⁄INA" aç›kça müdahale teflkil eden bir "HUKUK SKANDALIDIR." 25
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Siyasi iktidar taraf›ndan, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n 13.04.2009 tarihinde gözalt›na al›nmas›ndan itibaren, adil yarg›lamay› etkilemeye yönelik gerçekd›fl› aç›klamalarda bulunularak, kamuoyunda suçlu imifl gibi gösterilmeye çal›fl›lmas›n›n tek sebebi, gerçek suçlular›n ortaya ç›kmas›ndan duyulan rahats›zl›ktan kaynaklanmaktad›r. Nitekim, terör örgütü kurmak ya da yönetmek iddias› ile tutuklanan müvekkilimize, çapraz sorgusu s›ras›nda yöneltilen toplam 185 sorudan hiçbirisinin terör örgütü ile ilgili olmamas› da, 20 aydan bu yana devam eden haks›z tutukluluk halinin hukuksal de¤il, siyasal nedene dayal› oldu¤unu tüm aç›kl›¤› ile ortaya koymaktad›r. Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesindeki tedavi süreci ile ilgili ileri sürülen iddialar, sa¤l›¤›nda bizzat eski baflbakanlardan merhum Sn. Bülent Ecevit ve efli Sn. Rahflan Ecevit taraf›ndan kamuoyuna yap›lan yaz›l› ve sözlü aç›klamalarla fliddetle yalanlanmas›na ra¤men, TRTHABER'de yay›nlanan bu programda, tüm bu gerçekler tamam›yla göz ard› edilerek, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal ile aras›nda 2003 y›l›ndan beri husumet bulunan Recai Birgün isimli sözde tan›¤›n beyanlar›na itibar edilmesi tamam›yla hukuka ayk›r› ve inand›r›c›l›ktan yoksundur. Kald› ki, Recai Birgün'ün, konuyla ilgili ‹stanbul Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›'nda vermifl oldu¤u 26
ifadeye bak›ld›¤›nda da "Sn. Bülent Ecevit'in, evine akflam gizlice seyyar röntgen cihaz› sokarak, Dr. Mücahit Pehlivan taraf›ndan yap›lan muayenesi neticesinde, herhangi bir hastal›¤›n›n olmad›¤› ve omurga çökmesinin iyileflti¤i yine de hareketlerine dikkat etmesi gerekti¤ini söyledi¤i" fleklindeki beyan›, Baflkent Üniversitesi'nde yap›lan tedavinin baflar›l› oldu¤unun kan›t›d›r. Ayn› yay›nda, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n sa¤l›k durumu ile ilgili, t›bben geçersiz ve hiçbir tarihte iflleme konmayan bir de¤erlendirmeye, resmi bir rapormufl izlenimi yarat›larak, halen tedavisini yürüten ‹.Ü.Kardiyoloji Enstitüsü ve burada görevli hekimler üzerinde bask› oluflturmak amac›yla ortaya at›lan gerçekd›fl› iddialar, müvekkilimizin yaflam hakk›na ve hasta haklar›na aç›kça müdahale teflkil etmektedir. Kald› ki, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n halen "Hayati Risk" teflkil eden ciddi sa¤l›k sorunlar›ndan muzdarip oldu¤u, ‹.Ü.Kardiyoloji Enstitüsü'nün yan› s›ra, ‹. Ü. Cerrahpafla T›p Fakültesi ve TC. Adalet Bakanl›¤› ‹stanbul Adli T›p Kurumu 3. ‹htisas Kurulu'nun "Heyet Raporlar›" ile de teyit edilmifltir. Hiçbir tarihte iflleme konulmad›¤› ‹.Ü. Rektörlü¤ü ile ‹.Ü.Kardiyoloji Enstitüsü'nün, dosyaya sunulan cevabi yaz›lar› ile sabit olan ve 14 ay önce çeflitli bas›n yay›n organlar›nda yay›nlanarak aleniyete kavuflan bir
rapor tasla¤›na dayal› olarak, 9 hakim hakk›nda Yarg›tay Hukuk Genel Kurulu taraf›ndan 05.11.2010 tarihli "Onama Karar›" verilmesinin hemen ard›ndan, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n halen tedavisini yürüten hekimler hakk›nda cezai soruflturmabafllat›lmas› ve yüzlerce hastan›n tedavi gördü¤ü bu hastanede, polis marifetiyle arama yapt›r›lmas›, kamuoyunda art›k herkes taraf›ndan bilinen büyük bir haks›zl›¤›, örtbas etme çabas›ndan ibarettir. Arz etti¤imiz aç›klamalar çerçevesinde, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal ile TRTHaber'de yay›nlanan bu programda, 2594 say›l› Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu'nun 5.maddesinin (c) bendinde düzenlenen "DEVLET‹N B‹R K‹fi‹ VEYA ZÜMRE TARAFINDAN YÖNELT‹LMES‹ AMACINI GÜDEN REJ‹M VE ‹DEOLOJ‹LER‹N PROPOGANDASINA YER VERMEMEK"; (j) bendinde düzenlenen "K‹fi‹LER‹N ÖZEL HAYATLARINA, fiEREF VE HAYS‹YETLER‹NE SAYGILI OLMAK VE DÜRÜSTLÜK ANLAYIfiINA BA⁄LI KALMAK"
ve (m) bendinde düzenlenen "B‹R S‹YAS‹ PART‹N‹N, GRUBUN, ÇIKAR ÇEVRES‹N‹N, ‹NANÇ VE DÜfiÜNCELER‹NE ALET OLMAMAK" fleklindeki TEMEL YAYIN ‹LKELER‹ aç›kça ihlal edilmifl; buna ilaveten Anayasa'n›n 133/son ve 138. Maddesi
ile Bas›n Kanunu'nun 19/2. maddesi, TCK'nun 277. ve 288. maddesi uyar›nca "Yarg› Ba¤›ms›zl›¤›na" aç›kça müdahale teflkil eden suçlar ifllenmifltir. Bu çerçevede, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal ile ilgili, resmi bir televizyon kanal› kullan›larak, "AD‹L YARGILAMAYI ETK‹LEMEYE" ve ”YARGI MAKAMLARINI BASKI ALTINA ALMAYA" yönelik bu tür hukuka ayk›r› giriflimlerde bulunanlar› ve buna imkan sa¤layanlar› fliddetle k›nad›¤›m›z› belirtir, tüm sorumlular hakk›nda derhal yasal ifllemlerin bafllat›lmas› için baflta TC. Adalet Bakanl›¤› ile TC. Kültür ve Turizm Bakanl›¤› olmak üzere, Radyo Televizyon Üst Kurulu'nu ve ilgili Cumhuriyet Savc›lar›'n›, TCK'nun 279. maddesinde düzenlenen "Kamu görevlisinin suçu bildirme yükümlülü¤ü" çerçevesinde göreve davet etti¤imizi; bu konuda, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan da, her zaman oldu¤u üzere, tüm sorumlular hakk›nda her türlü yasal giriflimde bulunulaca¤›n›, gerçek d›fl› haberlerle yan›lt›lmaya çal›fl›lan kamuoyunun bilgisine sayg›lar›m›zla sunar›z. 11.12.2010 Prof. Dr. Mehmet Haberal Vekilleri Av.Serdar Özersin Av. Dilek Helvac› Av.Yasemin Antakyal›o¤lu 27
BD OCAK 2011
Can Dündar’›n 16-05-2010 Tarihinde Milliyet Gazetesi’nde Yay›nlanan Yaz›s›
BD OCAK 2011
Bütün Dünya’n›n Haziran 2010 say›s›nda yay›mlad›¤›m›z ”Ecevitler ve Prof. Dr. Haberal” dosyam›z› “Zorunlu Kamuoyu Aç›klamas›” yaz›m›zda belirtilen haks›z ithamlara cevap olmas› nedeniyle okuyucular›m›z›n bilgisine tekrar sunuyoruz:
Ecevitlerin Kavgas› Ergenekon’da 2003’te, Karao¤lan Belgeseli için röportaj yapt›¤›m›z Bülent ve Rahflan Ecevit kamera önünde tart›flmaya bafllad›lar. O tart›flma belgeselde yer almad›. Ancak “Ecevit ve Gizli Arflivi” adl› kitapta yay›mlad›k. Mehmet Haberal’›n avukatlar› bunu mahkemeye delil olarak sundular. ‹flte o tart›flma, mahkeme dosyas›ndan önce Milliyet’te... 28
Ö
nceki gün 2. Ergenekon davas›na bakan ‹stanbul 13. A¤›r Ceza Mahkemesi heyeti, Bülent Ecevit’in, efli Rahflan Ecevit’le birlikte “Karao¤lan Belgeseli“ için verdi¤i röportaj›n video kayd›n›n CNN Türk’ten istenmesine karar verdi. Röportaj›n getirtilip mahkemede izlenmesini isteyenler, san›k Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n avukatlar›yd›. Mahkemeye getirtilmesi istenen röportaj› yapan ise bizdik: R›dvan Akar ve ben... ‹fl göremez raporu Röportaj›n mahkeme için önemine de¤inmeden, k›saca “hastal›k tart›flmas›”n› hat›rlatmakta yarar var. 2002 y›l› May›s ay›nda Bülent Ecevit, Prof. Mehmet Haberal‘a ait Baflkent Hastanesi’nde tedavi görmüfltü. Daha do¤rusu, tedavi için gitti¤i hastanede geçirdi¤i 11 günün sonunda durumu kötüleflmiflti. Bunun üzerine Rahflan Ecevit’in ›srar›yla tedavisi tamamlanmadan hastaneden ç›kar›lm›fl, eve götürülmüfl, evde k›sa sürede toparland›¤› söylenmiflti. Ecevit, o günden sonra Prof. Haberal’la randevusuna gitmemiflti. Bunun nedenini dönemin DSP Grup Baflkanvekili Emrehan Hal›c› flöyle aç›klam›flt›: “O randevuya gitseydi, kendisine ‘çürük’ veya ‘ifl göremez’ raporu verilecek ve Baflbakanl›ktan düflürülecekti.” O dönem Ecevit’in koruma amirli-
¤ini yapan DSP ‹zmir Milletvekili Recai Birgün de ayn› görüflteydi: “Dünyada tedaviyi kesip de aya¤a kalkan tek insan Ecevit’ti. O gün yaflananlara, 57. Hükümet’in düflürülmesi operasyonun bir parças› olarak bakt›k. Bu operasyonun bir aya¤› da Ecevit’in devre d›fl› b›rak›lmas›yd›.“ “Ergenekon’un komplosu” mu? Rahflan Han›m baflta olmak üzere Ecevit’in yak›n çevresi, Hüsamettin Özkan’›n imzas›n› tafl›d›¤›na inand›klar› bu operasyonun “Ecevit’in devre d›fl› b›rak›lmas›”yla ilgili bölümünü Özkan’›n yak›n dostu Prof. Haberal’›n üstlendi¤i kan›s›ndayd›. Kimine göre Amerika, Irak operasyonuna direnen Ecevit’i bu yolla bertaraf etmeye çal›fl›yordu. Kimine göre ise “Ergenekon”, baz› komutanlar›n deste¤i ve Prof. Haberal’›n katk›s›yla Ecevit’i devirip Özkan’› baflbakanl›¤a haz›rl›yordu. Komplo teorileri böyle iddial› oldu¤u için de Ecevit’lerin görüflü önem tafl›yordu. 29
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Ecevitlerin tart›flmas› dosyas›ndan önce Milliyet’te... R›dvan Akar’la birlikte haz›rlad›¤›- Bülent ve Rahflan Ecevit m›z “Karao¤lan Belgeseli” için 2003’te Eymir’de... Bülent ve Rahflan Ecevit’le günlerce süren uzun bir röportaj yapt›k. Bu rö- BÜLENT BEY’‹ KIZDIRAN portajda tabii hastal›k konusu da gün- YAZI deme geldi. R›dvan Akar: Emin Çölaflan’›n yaAncak konuyu aç›nca, bunun aile z›s› için yorumunuz nedir? içinde hala kanayan bir yara oldu¤unu Bülent Ecevit: Çok çirkin bir yaz› fark ettik. Haberal ve Özkan’› sorunca idi tabii... Rahflan hakl› olarak tepkisini Bülent-Rahflan Ecevit çifti, kendilerin- söyledi ve tabii üniversite hastaneden den beklenmedik bir flekilde kamera verilen, d›flar› s›zd›r›lan birtak›m fleyler, önünde tart›flmaya bafllad›lar. söylentiler, iddialar; o da ayr›ca çirkinR›dvan’la bu tart›flmay› bir süre di. Kimler yapt›, kimler yapmad› bilemüdahil olmadan izledik. Bülent Ece- miyorum tabii. Neyse ama, biraz fazla vit’in (san›lan›n aksine) efli karfl›s›nda bu konu üzerinde durduk. daha sert ve dominant bir tavr› oldu¤unu fark ettik. Belgeseli montajlarken de, hayli uzun süren bu tart›flman›n Ecevit’in tüm hayat›n› konu alan bir yap›mda yer almas›n›n do¤ru olmayaca¤›na karar verdik. Ancak tart›flman›n ayr›nt›lar›n›, daha sonra “Karao¤lan’›n belgeleri”ne de yer verdi¤imiz “Ecevit ve Gizli Arflivi” adl› kitapta (‹mge, 2008) yay›mlad›k. O kitaptaki tart›flma, Prof. Haberal’›n avukatlar›n›n dikkatini çekmifl olacak ki, Ecevit ve eflinin sözlerini mahkemeye delil olarak sundular. Haberal’›n avukat› Köksal Bayraktar, müvekkiline sorulan sorular›n büyük k›sm›n›n Ecevit’in tedavi süreciyle ilgili oldu¤unu hat›rlatarak mahkemenin bu röportaj›n ham bantlar›n› istetip izlemeProf. Dr. Haberal’ın avukatlarınca mahkemeye sini istedi. delil olarak sunulan röportajın kitabı. ‹flte o tart›flma, mahkeme 30
31
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Can Dündar: fiunun için durduk üzerinde: Yani gerçekten kamuoyunda art›k sizin baflbakanl›k yapamayaca¤›n›z yönünde bir inanç oluflturulmaya çal›fl›l›yordu. Rahflan Ecevit: Evet o inanç oluflturulmaya çal›fl›l›yordu. Can Dündar: Orada belli ki inisiyatif size geçti, bir flekilde kamuoyunu kim oluflturuyorsa ona ‘Dur’ dediniz ve kalkt›n›z. O günden beri de hiç (tedavi) yapt›rmad›n›z gördü¤ümüz üzere.. Rahflan Ecevit: Evet... R›dvan Akar: Yani barda¤›n taflt›¤› bir yer mi vard›? Bülent Ecevit: fiimdi efendim, seçim geliyor, ben yatakta kalaca¤›m; bunu içime sindirmem mümkün de¤ildi yani... Gerçekten yatakl›k hasta olsayd›m, çaresiz katlan›rd›m ama... Can Dündar: Fakat bir yandan hepimizin yüre¤ini a¤z›na getiren bir sahne yafland› hastane önünde merdivenden inerken... Gerçekten bir düflme tehlikesi atlatt›n›z ve doktorlar ‘Ç›kmamal›yd› hastaneden’ dediler. Rahflan Ecevit: Evet ama o bu fleyle ilgili de¤ildi. Belki iyi göremedi filan... Yani herkes bir merdivende sendeleyebilir. TARTIfiMANIN TAM METN‹ Rahflan, bu konuyu kapatal›m lütfen! Bülent! dedikodu yapay›m ister misin? R›dvan Akar: Hastal›¤›n›z süreci... Herhalde özel hayat›n›za ilk defa bu kadar do¤rudan bir müdahale oldu ve bu kadar çok fley yaz›ld›, çizildi. Sizin 32
de çok üzüldü¤ünüzü biliyorum. Siz hastayd›n›z. Bunu kamuoyunun de¤erlendirifl tarz› üzerine de¤iflik yaz›lar ç›kt›. Bülent Ecevit:Bu, kifliden kifliye de¤ifliyordu. Medyadan çok insafs›zca, zalimce yaklaflanlar da vard›; daha anlay›fll› yaklaflanlar da vard›. Koalisyon ortaklar›m›z çok anlay›fll› idi. Rahflan Ecevit: (araya giriyor) Ama biraz da ‘Medya birisinin elinde’ diyorlard›. Onun da yazd›rd›klar› vard› tabii... Özür dileyerek... Bülent Ecevit: (eflini uyar›yor): Rahflan! Rahflan Ecevit: Özür diledim. Özür diledim... TARTIfiILAN HASTANE SEÇ‹M‹ Can Dündar: Nas›l bafllad› hastal›k Rahflan Han›m? Rahflan Ecevit:Yani hastad›r; herkes hasta olur. O da normal, herkes gibi hasta oldu. Ama hasta oldu¤u anda bindirdiler. Can Dündar: Bu hastane ve doktor tercihi sonradan çok tart›fl›ld›. O hastaneye ve o doktora nas›l karar verdiniz? Bülent Ecevit: fiimdi efendim bir kere hastaneden bir flikâyetim yok. Birtak›m spekülasyonlar ç›kt›, onlar da en az›ndan abart›ld›. Genel Merkez’in hemen yan› bafl›ndad›r biliyorsunuz Baflkent Üniversitesi Hastanesi... Genellikle bir ivedi sorunumuz oldu¤u vakit ona baflvururuz veya partililer oraya baflvururlar. Benim de öyle ani bir fley bast›rd›. 'BANA BÖYLE B‹RfiEY DEMED‹LER, RAHfiAN'
Rahflan Ecevit: fiimdi orada merak edilen konu, Ecevit’e yanl›fl tedavi mi yapt›lar? Hay›r! Ecevit’e orada yanl›fl tedavi yapmad›lar. Sadece orada baz› kimseler Bülent’e çok aylara yay›lan bir dinlenme gereksinimi telkin ettiler. Bu demek oluyordu ki en afla¤› böyle 7-8 ay dümdüz yatacak. Bülent Ecevit: O kadar büyük bir fley de¤il. Rahflan Ecevit: Öyle... Öyle dediler. Bülent Ecevit: Dediler... Rahflan Ecevit: Dediler... Dur flimdi iflte söylüyorum... Dediler... Ve bu da demek oluyordu ki, bir partinin genel baflkan› 7 ay yatacak ise onun siyasi hayat› biter. Bülent Ecevit: 7 ay sürecek gibi bir fley söylenmedi bana. Rahflan Ecevit: Söylendi Bülent... Bülent Ecevit: Hay›r söylemediler. Aksine iflte ‘fiu tarihten 11 gün sonra gel, durumuna yeniden bakal›m. ‹yi gidiyor, iyilefliyorsun. O durum nas›l, 11 gün sonra yeniden gel...’ Rahflan Ecevit: Hay›r öyle olmad› o... Bir kere daha muayene etmek istediler; o ayr›... Ama onun d›fl›nda bu flekilde bir telkin yap›ld› ve biz de bu telkine ayak uydurmad›k. 4 May›s 2002’de hastaneye yatan Bülent Ecevit 17 May›s’ta taburcu ol-
mufl, Ecevitleri Haberal u¤urlam›flt›. 'DED‹KODU YAPAYIM ‹STEMEZS‹N' Bülent Ecevit: Hay›r bana o flekilde ‘7-8 ay yatakta kalacaks›n’ denmedi. Rahflan Ecevit: Tabi sen onu iflte... Neyse... Bülent Ecevit: Ve dedi¤im gibi iflte, ‘fiu tarihte yeniden gel...’ Rahflan Ecevit: ‘Yeniden gel’ dendi evet. Bülent Ecevit: ‘Durumuna bakal›m’ dedi ve genellikle durumumun h›zla iyileflmekte oldu¤unu söyledi. Onun d›fl›nda öyle 7 ay, 8 ay gibi bir fley söz konusu olmad›. Rahflan Ecevit: Evet söylendi ve öyle söylendi¤i için biz çok bunald›k. Bülent Ecevit: Kim söyledi? Rahflan Ecevit: ‹flte flimdi burada 33
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
dedikodu yapay›m ister misin? ‹stemezsin tabii... Bülent Ecevit: Rahflan, bu konuyu kapatal›m. Rahflan Ecevit: Kapatal›m Bülent... Ben de kapat›yorum. Ama sana böyle bir telkinde bulundular. Bülent Ecevit: Kim bulundu? Rahflan Ecevit: Söylemek istemiyorum flimdi... BÜLENT BEY'‹N KIZDI⁄I AN Bülent Ecevit: Ama flimdi Rahflan... ‘‹yi gidiyor’ dendi; o yürümeye, rahat yürümeye... Rahflan Ecevit: Tamam iflte, ‘Sen iyisin’ dendi; ‘‹yi gidiyor’ dendi. Bülent Ecevit: Tamam... Rahflan Ecevit: Ama ‘Böyle bir fley de yap’ dendi. R›dvan Akar: Doktor de¤il miydi onu söyleyen? Bülent Ecevit: Hay›r, öyle 7 ay8 ay denmedi. Rahflan Ecevit: Dendi Bülent ve biz onun üzerine vazgeçtik. Bülent Ecevit: Hay›r onun üzerine vazgeçmedik. Rahflan Ecevit: Ve sen yataktan kalkt›n ve harekete geçtin. Bu biraz ‘Cumhurbaflkan› kitab› kime f›rlatt›’ tart›flmas›na benzedi, neyse... Bülent Ecevit (k›zarak): Rahflan lütfen... lütfen.... Rahflan Ecevit: Tamam. ‹flte, peki bu kadar söyledim. Fazla da bir fley söylemedim. Bülent Ecevit: Daha ne söyleyeceksin? 'ARAMIZI AÇACAKSINIZ' 34
Can Dündar: Tabii bas›na yans›yan k›sm›, bunun bir komplo oldu¤u ve hastanenin de bir flekilde bu ifle kar›flt›¤›... Yani bilerek ya da bilmeyerek, haber s›zd›rarak Ecevit’i iktidardan devirme hedefinin hastal›kla birleflti¤i gibi bir izlenim kamuoyuna yans›d›. Rahflan Ecevit: Tamam, siz bunu bana bakarak söylüyorsunuz, ama aram›z› açacaks›n›z onun için... Can Dündar: Katiyen öyle bir niyetimiz yok. Siz örnek ald›¤›m›z bir çiftsiniz bizim... R›dvan Akar: Peki efendim kaburgan›zda k›r›k ve bunun 12 gün sonra tespit edilmifl olmas› gibi bir fley söz konusu muydu? Rahflan Ecevit: fiimdi o bir ara bir düfltüydü. Düflünce gerçekten kaburgas› k›r›lm›fl, ama biz öyle bir fleyi fark etmedik. Daha sonra, zaman içinde ç›kt› onun a¤r›s›... A¤r›s› ç›k›nca o an gittik, röntgen çekildi ki, k›r›lm›flm›fl. ‘Kaburga kemikleri kendi kendine iyi olur’ dediler ve hakikaten kendi kendine iyi oldu, bitti. 'YANLIfi YORUMLANIR D‹YE G‹TMED‹M' Bülent Ecevit: Hay›r benim ayr›l›fl›m›n nedenini biliyorsun. O gazetecilerin... yine beni yanl›fl yakalayacaklar... Sonra evin önünde... Rahflan Ecevit: Hay›r, sen hastaneye yine gitmedin; o ayr›, o ayr›... Ama bunu bize söylediler. Biz de onu yapmad›k ve onun üzerine zaten ‘Ecevit hastaneyi b›rakt›, iyi oldu’ dediler. Can Dündar: Yani ‘yatmas› gerekiyor’ derken, kalkmas›n› siz mi söylediniz?
Rahflan Ecevit: Evet, evet kalkt› ve ayakta kald›. Can Dündar: Halbuki kamuoyu... Rahflan Ecevit:Yani orada yanl›fl bir tutum vard›. R›dvan Akar: Grup toplant›s›na gittiniz galiba de¤il mi? Bülent Ecevit: Evet. Rahflan Ecevit: Oradan MGK’ya gittin galiba de¤il mi? Evet oradan da MGK’ya gittin. Can Dündar: Yani doktorlar›n sözünü dinlemediniz asl›nda? Rahflan Ecevit: Evet evet... Can Dündar: O noktada ne oldu da siz vazgeçtiniz telkinden? Bülent Ecevit: Hay›r efendim onlar, doktorlar 11 gün sonra m› ne, evde, ‘‹yi, çok iyi gidiyor. 11 gün sonra gel. Yeniden muayene edelim, durumuna bakal›m’ dediler. Ben onu göze almad›m. Çünkü gazeteciler d›flar›da sabah akflam bekliyorlard›. Oradakiler dürüst davran›yordu. Fakat o medyan›n daha yetkili kesimi veya yazarçizer kesimi, kim bilir yine neler diyecekler, nas›l ters yorumlayacaklar, her fley sa¤l›¤›m bak›m›ndan düzelmiflken yeniden birtak›m yanl›fl yarg›lar yay›lacak, diye gitmemeye karar verdim. '‹LK DEFA DUYUYORUM BUNLARI RAHfiAN'
Can Dündar: Yanl›fl tedavi uyguland›¤› iddias›? Rahflan Ecevit:Hay›r, orada hiçbir yanl›fl tedavi uygulanmad›. Can Dündar: Tüm hastal›k sürecinde yani hiç?.. Rahflan Ecevit: Hay›r, hiçbir yanl›fl tedavi uygulanmad›. Zaten hiçbir doktor onu yapamaz. Can Dündar: Belki bilerek de¤ildir, ama hani ihmal... Rahflan Ecevit: Hay›r, hay›r hiç öyle bir fley olmad›. Sadece dedi¤im gibi... ona da izin yok... ‘7 ayl›k telkin hikâyesi’... Neyse... Bülent Ecevit: ‹lk defa duyuyorum bu 7 ayl›k telkini... Rahflan Ecevit: Ama Bülent, öyle söyledi. Bülent Ecevit: Kim söyledi? Rahflan Ecevit: Zileli öyle söyledi. Öyle söyledi Bülent ve üstünde çok durdu onun ve o kadar üstünde durdu ki biz bunald›k ve aya¤a kalkt›k. • 35
BD OCAK 2011
lacakt›. ‹ki gün sonra cevap geldi: Genç han›m için gerekli kolayl›klar sa¤lanm›flt›r. Ö¤rencinin annesini aray›p haber verdi¤imde, h›çk›r›klar içinde etti¤i hay›r dualar› unutamam. *** Ya as›l di¤erleri... Yapt›¤› binlerce karaci¤er nakli, böbrek nakli... Kurtulan hayatlar›n hazz›… Kaybedilenlerin bilinç alt› travmas›. ‹yi gün kötü gün... Hayatlara adanm›fl bir hayat. Al›nm›fl yüzbinlerce dua. Ve sonra... ‹nsanlar› bir an önce iyilefltirip ç›kartmak istedi¤i 15 metrekare bir hasta odas›nda mahkûmiyet. Ne hazin! Türk milletinin vicdan› için. *** Birgün demokrasi afl›¤› Haberal’›n “darbeci” diye itham edilece¤i hiç akl›ma gelmezdi. O da oldu... Ve ben bu yaz›y› yazarken akl›ma “Osman Pafla Marfl›”ndan bir sat›r tak›ld›: “Olur mu böyle olur mu...”
KÜLTÜR DÜNYASI
Olur mu böyle olur mu… Yazan: AYTUN ÇIRAY Mehmet Haberal’›n odas›n› bast›-
lar... Hem de bu defa hastanedeki odas›n›. Zay›flam›fl ve k›r›lm›fl olan kalbini bir defa daha k›rd›lar. Neden? Niçin? Nereye kadar? *** Müsteflarl›¤›m dönemimde kendisi ile Yüksek Sa¤l›k fiuras›’nda tam iki y›l birlikte çal›flt›k. Sa¤l›k reformlar› konusunda fikirleri ile bana çok katk›da bulundu. Bugün milyonlarca insan›n, “Ç›karan›ndan Allah raz› olsun” dedi¤i Yeflil Kart’›n fikir babas› da Haberal’d›r. Türkiye’de organ naklini geliflmesinde rolü olan “Organ Nakli Tüzü¤ü”nün, zaman›n Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Tevfik Ak›nc›o¤lu ile birlikte haz›rlanmas›ndaki katk›lar›n› unutamam. *** Tutuklanmas›ndan yaklafl›k bir hafta önceki konuflmam›z›n konusu da bir sevap ifliydi. Kendisinden, babas›n› kaybetti¤i için paras›zl›k nedeni ile okuma zorlu¤una düflmüfl bir k›z›m›z için yard›m istemifltim. Ya kabul edecekti, ya da k›z›m›z Baflkent Üniversitesi’nden ayr›lmak zorunda ka36
Uzman. Dr. Aytun Ç›ray 1957 y›l›nda ‹zmir'de do¤du. 1988’de ‹ç Hastal›klar› Uzman›,1989 y›l›nda Baflhekim ve daha sonra Sa¤l›k Bakanl›¤› Müsteflar› oldu. Dört y›l boyunca yedi Sa¤l›k Bakan› ile çal›flan Ç›ray, 1997 y›l›nda müsteflarl›k görevinden ayr›ld›. Petkim, Erdemir ve ‹sdemir gibi flirketlerin yönetiminde bulundu. Merkez Sa¤ siyasetin tan›nan isimlerinden olan Ç›ray, ‹zmir Yeni As›r, Gazete Ege, Egeli Sabah, Haber Ekspres ve ‹nternet Haber’de köfle yazarl›¤› yapt›. Frans›zca bilen Dr. Ç›ray, evli ve iki çocuk babas›.
Yaflar Öztürk
(Dairemi bozma)
Biliminsan› olmak kolay de¤ildir. Kolay olmamas› bir yana, kimi biliminsan›, zaman zaman hiç de hak etmedi¤i karfl›l›klar görür, ne oldu¤unu bir türlü anlayamad›¤› olaylar›n ortas›nda bulur kendini.
H
iç de haketmedi¤i bu du-
rumlara karfl›n, gerçek bir biliminsan›, bu durumlardan zarar görse de, kendisi hiçbir zaman “intikam” düflünmez, zarar vermeyi hiçbir zaman akl›na getirmez. Euripides flöyle diyor: “Bahtl›d›r bilimle u¤raflan, kendini yoran, araflt›ran. Düflünmez yurttafllara zarar vermeyi; haks›zl›¤a varmaz asla eli. Do¤an›n bitimsiz düzenine bakar gözünü ay›rmadan; bu evren nereden,
nas›l do¤mufltur, bunu sorar. Temizdir, lekesizdir böyle bir kifli; kötülükten, flüpheden uzakt›r onun her ifli.” 2500 y›ld›r okunan Hippokrates
(Hipokrat) And› ya da Yemini, biliminsan›n›n iflte bu sa¤lam yap›s›n›n güvenilirli¤i üzerine kurulmufltur. “Hekimlik hocam›, annemle babam kadar sevece¤im, mallar›m› kendisiyle paylaflaca¤›m ve gerekirse onun ihtiyac›n› kar›fllayaca¤›m; çocuk37
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
döneminde, bir yandan halk›n takdir ve flükranlar›n› kazan›rlarken, bir yandan da baflta krallar olmak üzere, çeflitli basamaklarda göreve getirilmifl kimi yöneticilerin kin ve k›skançl›k duygular›n›n hedefleri ve görevlerinden ald›klar› güçlerini denemeye kalk›flt›klar› deneme alan› olmufllard›r.
Hipokrat lar›n› kardefllerim bilecek, isterlerse hekimli¤i onlara karfl›l›ks›z ö¤retece¤im(...) Hastalar›m›n rejimini gücüme ve sa¤duyuma dayanarak onlar›n yarar›na göre verece¤im; her çeflit kötülükten ve haks›zl›ktan kaç›naca¤›m. Benden istense bile, hiç kimseye zehir vermeyece¤im ya da bu konuda bir telkinde bulunmayaca¤›m (...) Yaflam›m› namus ve safl›k içinde geçirecek, mesle¤imi bu yönde uygulayaca¤›m (...) Girdi¤im her eve sadece hastalar›n yarar› için girece¤im. Bozucu nitelikte olan ve isteyerek yap›lan her çeflit kötülükten uzak duraca¤›m, özellikle özgür ya da köle, kad›nlar› ve erkek çocuklar› bafltan ç›karmaktan kaç›naca¤›m. Mesle¤imi uygulad›¤›m s›rada ya da bunun d›fl›nda, toplum d›fl›nda, toplum içinde gördü¤üm ya da iflitti¤im, aç›klanmas› gerekmeyen hiç bir fleyi aç›klamayacak ve böyle durumlarda a¤›z s›k›l›¤›n› bir görev sayaca¤›m...” Bu üstün insansal yap›lar›yla toplumlar›n›n öncüleri olarak hizmet veren biliminsanlar›, tarihin hemen her 38
Tarihte böylesi “insansal zay›fl›klar”›n günlük geçici zaferlerinin ac›s›n› çeken bilimadamlar›n›n ön s›rada gelenlerinden biri de Arflimet’tir. Sicilya’n›n Siracusa kentinde M. Ö. 287 y›l›nda do¤an Arflimet, matematikçi, fizikçi, astronom, mühendis, filozof ve k›sacas› bir bilgindi. Yaflad›¤› kent, o ça¤da bilimin yurdu olan M›s›r’la ba¤lant›l›yd›. Arflimet, kütüphanesiyle ünlü ‹skenderiye’de okumufl, M›s›r’daki bilginlerle yaz›flm›fl, çeflitli bulufllar ve integral, Pi say›s› gibi önemli matematik konular›n›n öncülü¤ünü yapm›flt›. Ad›yla an›lan ve suya dald›r›ld›¤›nda suyu yukar› do¤ru çeken icad› Arflimet Burgusu, baflta M›s›r olmak üzere günümüzde hala kimi ülkelerde kullan›lmaktad›r. Arflimet ad› an›ld›¤›nda onun, akla ilk gelen buluflu kuflkusuz, suyun kald›rma gücü ya da s›v›lar›n dengesi yasas›n› aç›klayan buluflu ve bu buluflunu aç›klad›¤› “Evreka! Evreka!” (Buldum! Buldum!) sözleridir. Suyun kald›rma gücü yasas›n› bulduktan sonra Arflimet’in, hamamdan ç›r›lç›plak f›rlayarak sokaklarda “Buldum, Buldum!” diye coflkuyla ba¤›rmas› olay›, onun o andaki heyecan›n› ve sevincini tarihin ilerideki tüm dönemlerine tafl›m›flt›r.
Onun buldu¤u bir baflka “yasa” ise, “Kald›rgaç yasas›”d›r. Ancak büyük bir toplulukla sahile çekilebilen üç direkli bir tekneyi, bu yasay› kullanarak tek bafl›na tafl›mas› karfl›s›nda hayretler içinde kalan arkadafl› ve akrabas› Kral II. Hieron’a söyledi¤i “Bana bir dayanak noktas› verin, dünyay› yerinden oynatay›m!” sözü de ilk günkü o canl›l›¤›n› bugün de korumaktad›r.
B
‹stanbul’un savunulmas›nda kullan›lan, büyük bir aynayla günefl ›fl›nlar›n›n yans›t›larak sald›rgan gemilerin yak›lmas› düzene¤inin kayna¤› olarak da bu biliminsan› kabul edilmektedir. Arflimet yapt›klar›yla kimseye zarar vermedi¤i gibi zarar vermek isteyenleri de engellemifltir. Romal›lar sonunda Siracusa’y› ele geçirmifllerdi. Roma ordusunun bafl›nda Marcellus vard›. Askerleri, kentin
ilime, kültüre ve
sanata üstün bir sayg› gösteren Kral II. Hieron’un, “hiç bir yurttafl›n› öldürmeden, sürgün etmeden ve incitmeden yöneten kral” olarak tarihe geçmesinde Arflimet’in varl›¤› yads›namaz. II. Hieron, “yak›n›” Ariflimet’in sayesinde ülkesini uzun y›llar Roma ve di¤er güçlere karfl› savunabildi. ‹cat etti¤i ve gelifltirdi¤i savunma silahlar› Arflimet’i yaflad›¤› dönemde çok ünlü yapm›flt›. Çok a¤›r tafllar› f›rlatan düzenekler, manc›n›klar, sahile yaklaflan Roma kad›rgalar›n› denizden ç›karan vinçler ve… Do¤rulu¤u tart›fl›lan, ancak Arflimet’ten 750 y›l sonra
Arflimet sokaklar›nda dolaflmaya ev ve ifl yerlerine girmeye bafllam›fllard›. Arflimet, yaflam›n› bilime adam›fl bir biliminsan›yd›. Oturdu¤u duvarlar›n üstünde hesaplar yap›yor, yerde topra¤a, kuma, sönen ateflin küllerine flekiller çiziyor, bir yandan bilimsel konularla u¤rafl›yor, bir yandan da kentinin ve insanlar›n›n içine düfltü¤ü durumun ac›s›ndan kendini uzaklaflt›rmaya çal›fl›yordu. 39
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
O gün de yere çizdi¤i flekillerle bir geometri problemini çözmeye çal›fl›yordu. Romal› askerler evinin bahçesine girdiler. Askerlerden biri, Arflimet’in önüne dikildi, sert sert bakmaya bafllad›. Arflimet problemi çözmeye o denli çok dalm›flt› ki, askerin k›l›c›n› çekti¤inin ay›rd›na bile varamad›. Asker ona ad›n› sordu. Yafll› ve savunmas›z Arflimet, askeri umursamad›, sorusunu yan›tlamad› bile. Sinirlenen asker, ayaklar›yla yerdeki flekillere bast›. Arflimet o an bafl›n› kald›rd› ve tepesindeki askeri sert bir sesle
uyard›: “Non turbare, meum circulum!” (Dairemi bozma!”) Onun bu uyar›s› karfl›s›nda asker k›l›c›n› saplad›, savunmas›z Arflimet’i orada öldürdü. Baflka kifliler taraf›ndan rahats›z edilen insanlar›n, o kifliye tepkilerini göstermek için bugün de kulland›klar› “Dairemi bozma!” sözünün, iflte böylesine ac› bir öyküsü ve ac›n›n da ötesinde, iflte böyle bir anlam› vard›r. Günün güçlü bir askerinin, o gün elindeki k›l›çtan ald›¤› cesaret ve güçle öldürdü¤ü Arflimet, tüm görkemiyle bugün bile tarihin sayfalar›ndaki onurlu yaflam›n› sürdürmektedir. Topra¤a çizili daireyi bozan askeri mi merak ettiniz? O çizgilerin çizildi¤i topra¤›n tozlar› aras›nda bir yerlerdedir, herhalde… yasarozturk@butundunya.com.tr
ON DAK‹KADA S‹LERLER...
Gariki bahr-i isyan›m Dahilek ya resulullah. *** (‹syan denizinde bo¤uluyorum Koru beni Resulullah)
"Bir gün K›l›ç Ali'nin evinde, Refik Koraltan, 'Paflam, dedi, itimat buyurun, Anadolu'nun en ücra köflesinde bir çoban›n kalbini açt›¤›n›z zaman orada Mustafa Kemal yazar. Bu böyledir, Paflam.' Atatürk flu cevab› verdi: 'Beyefendi, Anadolu'nun ücra köflesinde bir köylünün, bir çoban›n kalbini açt›¤›n›z zaman orada Mustafa Kemal yazd›¤›n› ben de zat› âliniz kadar biliyorum. Amma benim kadar sizin de bilmenizi istedi¤im bir fley vard›r ve o da fludur: Orada bir çoban›n bulundu¤u yerin on dakika ilerisindeki bir köy imam› gelip o ismi oradan on dakikada siler. ‹sterse istedi¤i bir baflka ismi yazar. Bunu da sizin benim kadar bilmenizi isterim." Mahmut Baler, Atatürk'ten An›lar, Milliyet Gazetesi, 9 Kas›m 1970. Kaynak: Atatürk'ten Gençli¤e Unutulmaz An›lar, Ahmet Gürel, May›s 2009 40
41
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
BEY ADI B‹L‹G KEL‹MES‹ ‹LE ‹LG‹L‹D‹R "B‹L‹G"‹N LAMI G‹DERSE, BEG ADI KALIR. BEY HALKI B‹LG‹ ‹LE EL‹NDE TUTAR; B‹LG‹S‹ OLMAZSA AKLI ‹fiE YARAMAZ. gelmesi gerektir. Bey haya sahibi, yumuflak huylu ve asil tabiatl› olmal›d›r. 6. Bilgili ve ak›ll› olmak.
Gönderi: DO⁄AN ÖZGEZG‹N
B
Büyük Türk düflünürü Yusuf Has Hacib, ünlü yap›t› Kutadgu Bilig'de bir devlet adam›nda bulunmas› gereken nitelikleri belirtmektedir. 1069 ve 1070 y›llar›nda kaleme ald›¤› yap›t›nda büyük düflünür, bugünkü "Devlet Adam›" kavram›n› ça¤r›flt›ran "Bey"deki nitelikleri, "Beyli¤e lay›k bir Bey nas›l olmal›d›r" bafll›¤› alt›nda flöyle s›ral›yor: 1. Siyaset sahibi olmak.
Bey memleket ve kanunu siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak tanzim eder. Beylerin kap›s›n› siyaset süsler; bey siyaset ile memleketini düzene koyar.
zide olmal›d›r. Bey do¤ru sözlü olmal›, tav›r ve hareketleri güven vermelidir ki, halk ona inans›n ve huzur içinde yaflas›n." 4. Seçkin ve iyi tabiatl› olmak.
Beyler örf ve kanuna nas›l riayet ederlerse, halk da ayn› flekilde örf ve kanuna itaat eder." "Beyler hangi yoldan giderse, beylerin bu gidifli kulun da yoludur."
Halk için Bey’in çok seçkin olmas› gerekir. Bey’in gönlü, dili ve tabiat› düzgün olmazsa saadet memlekette dolaflamaz, kaçar. Avam tabiat›n›n Bey’e yak›n olmas› uygun düflmez; bu tabiat yaklafl›rsa, Bey itibar›n› derhal kaybeder.
3. Do¤ru sözlü ve dürüst olmak.
5. Asalet.
Bey’in...özü sözü do¤ru ve tabiat› gü-
Beylik için insan›n önce asil soydan
2. Örf ve kanunlara riayet etmek.
42
Bey ad› bilig kelimesi ile ilgilidir; "bilig"in lam› giderse, beg ad› kal›r. Bey halk› bilgi ile elinde tutar; bilgisi olmazsa akl› ifle yaramaz. ‹nsan her ifle bafllarken bilgi ile bafllar ve ak›l ile sona erdirir. Beylik hastal›¤›n›n ilac› ak›l ve bilgidir."
eksik olmaz, ak do¤an için de yem eksik olmaz. Arslan köpeklere bafl olursa, köpeklerin her biri karfl›s›ndakilere arslan kesilir. E¤er arslanlara köpek bafl olursa, o arslanlar›n hepsi köpek gibi olur. 11. Sab›r ve sükunet.
Bey sab›rl›... ve sakin olmal›d›r. Sab›r vesükunet bey için bir ziynettir; bunlar beyli¤in baflta gelen meziyetleridir.
7. Adil olmak.
12. Alçak gönüllü olmak.
Bey ...adil olmal›d›r. Ey hakim, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu do¤ru yürütmeli ve halk› korumal›s›n.
Bey mütevaz› ve alçak gönüllü olmal›, suçlu kimselerin de suçunu affetmelidir. Bey ma¤rur, kabaday› ve kibirli olmamal›; beyler büyüklük taslar ve kibirli olurlarsa, ey o¤ul onlar flüphesiz itibar görmezler.
8. Haya ve takva sahibi olmak.
Bey haya sahibi ve insanlar›n seçkini olmal›; haya sahibinin tav›r ve hareketi eksilmeyen bir bütündür. Bey takva sahibi ve temiz olmal›d›r; e¤er Bey takva sahibi ve temiz kalpli olmazsa, hiç bir vakit temiz ve isabetli hareket edemez. 9. Fazilet.
Bey her türlü fazileti tam olarak elde etmeli; uygunsuz ve olmayacak ifllerden uzak durmal›d›r. Seçkin bir bey olabilmek için fazilete k›ymet verilmelidir. 10. Cesaret.
Halk için Bey’in cesur ve kahraman olmas› iyidir; büyük iflleri ancak bu meziyetler ile karfl›lamak mümkündür. Cesur, gözü pek olan insan için mal
13. Il›ml› olmak.
Ey bilgili insan, her iflte itidalden ayr›lma. 14. Tok gözlü olmak.
Bey tok gözlü, sözünde ve hareketinde aç›k ve vaz›h davranmal›d›r. Gözü aç adam hiç bir fley ile doymaz; Aç gözlülük, ilac› ve devas› bulunmayan bir hastal›kt›r; onu bütün dünya kahinleri bir araya gelse yine tedavi edemezler. Bütün açlar yer ve içerlerde, nihayet doyarlar; aç gözlü adam›n açl›¤› ancak ölümle nihayete erer. 15. ‹htiyatl› ve uyan›k olmak.
Bey çok ihtiyatl› ve çok da uyan›k olmal›; beyler ihmalkar olurlarsa, bunun cezas›n› baflkalar› çeker. 43
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
16. Fesat olmamak.
Bey fesatl›k yapmamal›d›r. Bu hareket yüzünden ikbal elden gider. 17. ‹natç› olmamak.
‹natç›l›k insan için a¤›r bir yüktür; inatç›l›ktan kendini kurtar ve onunla savafl. Bir bey için fena olan fleylerden birisi inatç›l›kt›r. 18. Yumuflak huylu olmak ve güler yüzlü olmak.
O güler yüzlü, tatl› sözlü, yumuflak huylu ve bütün hareketlerinde de bunlara uygun davranmal›d›r.
23. Do¤ru kanunlar› koymak ve halk›n refah›n› art›rmak.
Halk›n zengin olmas› için, do¤ru kanunlar konulmal›d›r. Hangi bey memlekette do¤ru kanun koydu ise, memleketini tanzim etmifl ve gücünü ayd›nlatm›flt›r. ...memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu do¤ru yürütmeli ve halk› korumal›s›n." 24. Zulmetmemek.
Zalim adam uzun müddet beyli¤e sahip olamaz; zalimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz.
ZAL‹M ADAM UZUN SÜRE BEYL‹⁄E SAH‹P OLAMAZ; ZAL‹M‹N ZULMÜNE HALK UZUN SÜRE DAYANAMAZ. 19. Güzel yüzlü olmak.
Bey güzel yüzlü, saç›-sakal› düzgün, yak›fl›kl› ve orta boylu olmal›.Yüzünü gören herkes, bak›nca onu sevmeli; memleketi ve halk› ona bak›p, güvenle yaflamal›d›r. 20. Kötü al›flkanl›k sahibi olmamak.
Bey içkiye müptela, müfsid ve kaba olursa, onun bütün halk› da ayyafl olur. Dünyaya sahip olan vaktini kumara verirse, memleketini bozar ve kendisi de muhtaç duruma düfler. 21. Cömert olmak.
Beye cömertlik ...laz›md›r. 22. Himmet ve mürüvvet sahibi olmak.
Halka bafl olan Bey’e himmet laz›md›r; bu himmet ile birlikte mürüvvet de bulunmal›d›r. 44
25. Hizmette bulunanlar› ödüllendirmek.
Memleketin dire¤i, temeli, sa¤laml›¤›, esas› ve kökü iki fleye ba¤l›d›r. Bunlardan biri halk›n hakk› olan kanun, di¤eri de hizmette bulunanlara da¤›t›lan gümüfltür...paray› görerek, hizmet edenlerin yüzleri gülmelidir. Hangi bey askerini memnun etmezse, k›l›ç da k›n›ndan ç›kmaz. •
Türk dili ve edebiyat›n›n temel bir eseri olan Kutadgu Bilig (Kutlu k›lan bilgi kitab›) Yusuf Has Hacib taraf›ndan Karahanl› Devleti hükümdar› Ulu Kara Bu¤ra Han’a 1070 y›l›nda sundu¤u 6645 beyitlik bir eserdir. Kitab› okuyan hükümdar yazara Ulu Has Hacib unvan› ile Kaflgar’da vezir yard›mc›s› olark görev vermifltir.
GAZETES‹’NDEN SEÇME YAZILAR
1
B‹L‹M‹N IfiI⁄INA DO⁄RU
V
bir Cumhuriyet Reisi’nin ilk düflüncesi, vatandafllar› her konuda ayd›nlatmakt›r. Çünkü halk hükümetleri ancak ayd›n vatandafllar›n kat›l›m ve yard›m›yla vazifelerini yerine getirebilirler. Millet egemenli¤inin geçerli oldu¤u memleketlerde vatandafllar›n devlet ifllerine ait vazifeleri hem çok ve hem de önemlidir. Bunlar› anlamak ve gerçeklefltirmek bilgiyle mümkündür. Hiç olmazsa memleket ifllerinden bahseden bir gazeteyi anlayacak derecede okuyup yazma bilmeden bu bilgiyi elde etmek mümkün müdür? Vatandafll›k bilincinden baflka bir de herkes için mesleki bilgisini art›rmak gere¤i vard›r. Bu ça¤da ilmin ve tekni¤in yard›m› olmaks›z›n herhangi bir iflte baflar›l› olman›n ihtimali yoktur. Savaflta silahl› bir askerle silahs›z asker aras›ndaki fark ne ise, genel olarak hayatta bilgili insanla bilgisiz insan aras›ndaki fark da odur. Medeniyet karfl›s›nda bütün bilgiler inMillet Mekteplerinden birinin aç›l›fl› (1929, Daday, Kastamonu) sanl›¤›n ortak mal›-
atan’›n her köflesinde Millet mektepleri faaliyete geçti. Kad›n, erkek, genç, ihtiyar bütün vatandafllar bilginin ›fl›¤›na do¤ru koflmaktad›r. Millet Mektepleri’nin Baflö¤retmeni olan Büyük Gazi’nin davet ve iflaretine uymak istemeyen var m›d›r? O’nun gösterdi¤i yol, yaln›z selamet, medeniyet ve irfan yoludur. Hayatta esaret bir türlü olmaz. Cehaletin neden oldu¤u esaret düflman esaretinden daha fena, daha süreklidir. ‹flte bunu da y›kmak, cehaletin karanl›k perdesini y›rtarak bilginin ›fl›¤›na kavuflmak laz›md›r. Millet Mektepleri bu amac› hedefliyor. Gerçek bir demokrasinin ve gerçek
45
BD OCAK 2011
d›r. ‹steyen ve çal›flan bunlar› elde edebilir. Yeter ki bu dünyaya girebilmek için gereken anahtar elde edilmifl olsun... Türk milleti yeni Türk harfleriyle bu anahtara sahip olmufl demektir. Bununla girilecek yeni hayatta kuvvet ve kudretimizin s›n›rs›z bir flekilde artaca¤›na flüphe yoktur. Bugün okuyan, yar›n kendisine gereken her fleyi bilecektir. Bilen bir fert, milleti içinde ne kadar kuvvetli ise, bilen bir millet de, milletleraras›nda o derecede kuvvetli olur. Baz› milletlerin nüfusu az olmas›na ra¤men, kendilerinden milyonlarca fazla nüfusa sahip milletlere siyasi ve ekonomik yönden hükmetmeleri neden ileri geliyor? Hep bilginin sa¤lad›¤› güç ve kendine güvenden de¤il mi? Silaha karfl› mücadele ne derece gerekli ise, bilgiye de bilgi ilekarfl›l›k vermek o kadar zorunludur. Eskiden milletler aras›ndaki bilgi farklar›n›n büyük bir önemi olmayabilirdi. Çünkü o dönemlerde ilim ve teknik güç bütün hayata yay›lmam›flt›. Bilgi denilen fley yaln›zca zihnin bir süsü olarak görülüyordu. Bugün ise durum tamamen baflkad›r. Hayat›n kar›fl›k ve çetin bir niteli¤e büründü¤ü bu devirde sokakta yürümek için bile özel bir bilgiye ihtiyaç vard›r. Büyük, refaha ulaflm›fl ve medeni bir millet olarak yaflamak içinse ne kadar bilgiye 46
ATATÜRK’ÜN DÜNYASI Cengiz Önal
H
erkes ulusal görevini ve sorumlulu¤unu bilmeli, Memleket meseleleri üzerinde o düflünceyle, Düflünüp çal›flmay› görev edinmelidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Atatürk Millet Mekteplerinden birini denetliyor.
ihtiyaç oldu¤unu bir düflünün. Bundan baflka bizler kaybedilen zamanlar› da telafi etmeye mecburuz. Onun için aya¤›m›za gelen nimetin k›ymetini bilelim ve Millet Mektepleri’nden en üst düzeyde yararlanma amac› ile hiçbir f›rsat› kaç›rmayal›m... Millet Mektepleri’ne devam edenler ayn› zamanda iki vazifeyi birden yapm›fl olacaklard›r. Bu vazifelerden biri flahsi fleref ve de¤erin artmas› yönünde olup özel bir önem tafl›maktad›r. Di¤eri ise memleketi kalk›nd›rmay› hedefleyen vatani bir vazifedir. Bunun için flahs›na, vatan›na de¤er veren, vatan ve milletinin hayat›nda etkin olmak isteyen ve insanl›¤a çal›flmalar›yla katk›da bulunmak arzusunda bulunan her Türk, Baflö¤retmen Büyük Gazi’nin Millet Mektepleri’ne koflmal›d›r. Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 6 Ocak 1929
Anadolu’nun Ölüm Ferman› Sevr Antlaflmas›
13
(10 A¤ustos 1920) üyük Millet Meclisi Ulusal Hükümeti’nin ‹ç Ayaklanmalar›n bast›r›lmas›yla u¤raflt›¤› s›rada, ‹tilaf Devletleri de bofl durmuyor ve sömürülerini devam ettirebilme gayretleriyle yeni çözümler üretmeye çal›fl›yordu. H›rstan gözü dönmüfl ve insanl›ktan nasibini almam›fl emperyalist güçlerin, söz konusu gayretlerinin ilk öne ç›kanlar›ndan biri de, sözde Sevr Bar›fl Antlaflmas›’yd›... Bat›l› emperyalist devletlerin esas amaçlar›, sözde Bar›fl Konferanslar› düzenleyip, özellikle Türk Ulusu’nun son tutundu¤u vatan topra¤› olan Anadolu’yu kendi aralar›nda bölüflmekti. Bu konudaki çabalar Mustafa Kemal’in dikkatinden kaçm›yordu. Sevr Antlaflmas› Haz›rl›klar› ‹ti-
B
laf Devletleri’nin tezgâhlad›¤› sözde Bar›fl Konferanslar›’ndan Birincisi 18 Ocak 1919 tarihinde Paris’te topland›. Toplant›’da, Damat Ferit dinlendi, ancak Anadolu’nun emperyalistler aras›nda paylafl›m› konusunda fikir birli¤i 47
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
tilaf Devletleri’nden ABD, Senatosu’nun, Birleflik Devletlerin kendi k›tas› d›fl›ndaki olaylarla ilgilenmesini kabul etmemesi üzerine sözde Bar›fl Konferans›’ndan çekildi. Bundan böyle görüflmeler üç büyükler, yani ‹ngiltere, Fransa ve ‹talya taraf›ndan yürütülecekti. Üç ülkenin baflbakanlar› Londra’da 14 fiubat 1920 tarihinde bir araya geldi ve Konferans›n ‹kincisi bafllad›. Görüflmede, Padiflah›n ‹stanbul’da kalmas› bir k›s›m flartlar öne sürülerek benimsendi. Ayr›ca, ‹zmir ve civar›n›n sembolik olarak Osmanl›’da kalmas›na karfl›n yönetimin Yunanlar›n elinde olmas› ve iki y›l sonra da Enosis için Birleflmifl Milletlere baflvuruda bulunulmas› kararlaflt›r›ld›. Görüflmeler böylesi bir anlay›flla sürdürülürken; Anadolu Ulusal Hareketi ve henüz tek k›smi silahl› güç olan Kuva-y› Milliye (Ulusal Güçler) askerleri çeflitli cephelerde savaflmaya devam ediyordu. ‹yi haberler gelmeye bafllam›flt›... Marafl Frans›zlar›n elinden al›nm›fl ve bu baflar› h›zla bütün vatan sath›na yay›lm›flt›. Çeflitli yabanc› ajanslar›n dünyaya yayd›klar› haberler baflta üç büyükleri tedirgin etmeye yetti. Londra’daki Konferansta, Anadolu Ulusal Hareketi’ni sindirmek kararl›l›¤› belirdi. ‹lk ifl olarak da, ‹stanbul ve ‹zmir flehirleri ile Bo¤azlar›n ve borçlar ile mali denetim ve az›nl›k haklar› gibi konular karara ba¤land›. Bar›fl Konferans’›n›n Üçüncüsü 18 Nisan 1920’de San Remo’da topland›.
‹
Sevr Antlaflmas›na kat›lan Osmanl› heyeti sa¤lanamad›¤›ndan bir sonuç al›namad›. Özellikle de; Do¤u’da Büyük Ermenistan Devleti’nin kurulmas› konusundaki ABD’nin tutumunun belirginleflmesi için bekleme karar› al›nd› ve Konferans belirsiz bir tarihe ertelendi. Galip Devletler, Osmanl›’n›n ma¤lubiyetinin ard›ndan, askeri aç›dan yeniden toparlanmas›n›n mümkün olamayaca¤›na inanm›fl ve herhangi bir güç gösteremeyece¤inden dolay› da bir tehlike teflkil etmeyeceklerini kan›ksam›fllard›. Dolays›yla, k›smi de olsa, bir rehavet içindeydiler… Ertelemenin ve rehavette olman›n yaratt›¤› duraksama Mustafa Kemal’e bekledi¤i süreyi veriyordu. Anadolu Ulusal Hareketi’ni yeterince organize edebilmek için böyle bir zaman çok k›ymetliydi. 48
Toplant›da, Do¤u’da sözde Ermenistan, Güneydo¤u’da ise sözde Kürdistan devletlerinin kurulmas› ile ekonomik nüfuz bölgeleri konular› karara ba¤land›. Ne ac› bir gerçektir ki, ikinci ve üçüncü sözde Bar›fl Konferanslar›’n›n ortak amac›, Do¤u Sorunu’nu çözmek olarak nitelendirildi. Ama gözü dönmüfl emperyalistler, toplant›larda, bölüflmek için masaya yat›rd›klar› Osmanl› Devleti’nin temsilcilerini dinleme nezaketi bile göstermedi. Bar›fl Konferanslar›, 26 Nisan 1920 tarihinde çal›flmalar›n› tamamlad› ve antlaflma metnine son fleklini verdi. Antlaflma tasla¤› 11 May›s 1920’de Paris’te Osmanl› delegesi Tevfik Pafla’ya verildi. ‹mzalanmas› için de bir ayl›k bir süre tan›nd›. *** Sevr Antlaflmas›’n›n ‹mzalanmas› ‹stanbul Yönetiminin Bakanlar Kurulu antlaflma tasla¤›n› kabul edilemez bulduklar›n› belirtip, istifa edebileceklerini söylemeye bafllad›lar. Olay istenmeyen noktaya do¤ru gitme e¤ilimi
gösterdi. ‹ngilizler baflta olmak üzere özellikle yabanc›larla iflbirli¤i yapmakta bir sak›nca görmeyen, hatta kurtuluflun halen yabanc›lar›n himayesinde olabilece¤ine inanan Damat Ferit Pafla, antlaflma tasla¤›n›n yaratt›¤› olumsuzlu¤u çözebilmek amac›yla, tasla¤›n bir k›s›m hükümlerini de¤ifltirebilmek veya hafifletebilmek ve süreyi de biraz daha uzatabilmek için görüflmelerde bulunmak üzere hemen Fransa’ya hareket etti. Ancak, ‹tilaf Devletleri temsilcileri kararl›yd›lar. Antlaflma Tasla¤›’nda herhangi bir de¤iflikli¤in ne yap›lmas›n›n, ne de tart›fl›lmas›n›n bile söz konusu olmad›¤›n› belirtiyor, kararlar›nda diretiyorlard›. Sadece süreyi biraz uzatmay› kabullendiler ve bu sefer verilen tarih ise 27 Temmuz 1920 idi... Sadrazam, Dâhiliye Naz›r› Reflit Bey’i Paris’te b›rakarak ‹stanbul’a döndü. Emperyalistlere yalvarmak kâr etmemiflti. Zaman h›zla ilerliyordu. Üç Büyüklerin temsilcileri Temmuz-1920 ortalar›nda yapt›¤› bir toplant›da, sözde
SEVR ANTLAfiMASINA GÖRE OSMANLI DEVLET‹ Bo¤azlar Bölgesi Osmanl› Devleti Yunan ‹dari Bölgesi
‹talyan Nüfuz Bölgesi
Wilson Teklifine göre Ermenistan Frans›z Nüfuz Bölgesi ‹ngiliz Nüfuz Bölgesi
49
BD OCAK 2011
Padiflah Vahdettin (Solda) ve Damat Ferit bar›fl flartlar›n›n hemen kabul edilmesi anlam›nda ve sert bir talimat niteli¤indeki isteklerini Paris’te bulunan Reflit Bey’e bildirdiler. Reflit Bey telaflland› ve antlaflman›n imzalanmamas› halinde ‹stanbul’un Osmanl›’n›n elinden al›n›p, Yunanl›lar›n yönetimine verilece¤i fleklindeki düflüncesini Bab›âli Hükümeti’ne bildirdi. ‹stanbul Hükümeti, 20 Temmuz 1920’de “…yok olmaktansa, ‹stanbul ve Anadolu’da küçük fakat yine bir Devlet halinde bulunmak evlad›r...” gerekçesi ile antlaflman›n imzalanmas›n› tavsiye etti. Padiflah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit antlaflma tasla¤›n› imzalamaya zaten kararl›yd›lar. Ama sorumlulu¤u paylaflmak için bir Saltanat fiuras› toplad›lar. Devletin ileri gelenlerinin kat›ld›¤› bu toplant›da, Vahdettin antlaflmay› kabul edenlerin aya¤a kalkmas›n› istedi ve fluraya kat›lanlardan Korgeneral R›za Pafla hariç olmak üzere di¤erleri bu iste¤i yerine getirdi. 50
BD OCAK 2011
Antlaflmay›, Osmanl› devleti ad›na imzalamak için Bab›âli Hükümeti üyelerinden R›za Tevfik(Bölükbafl›) Bey, Hadi Bey ve Reflat Halis Bey, Fransa’ya gönderildi. Heyet, “Türkiye’nin ulusal varl›¤›na derin bir darbe vuran ve Anadolu için Ölüm Ferman› demek olan” Sevr Antlaflmas›’n›, Paris’in yaklafl›k 10 km kadar güney bat›s›nda bulunan Sevr Kasabas›’nda, 10 A¤ustos 1920 Sal› günü saat 16.00’da imzalad›... *** Sevr Antlaflmas›’n›n Maddeleri Mustafa Kemal’in yapt›klar›n› ve Ulusal Savafl›m’› daha iyi anlamak için, Sevr Antlaflmas›’n›n maddelerini, k›sa fakat önemli noktalara de¤inerek incelemekte yarar var. Her türlü teslimiyet anlam›na da gelen Sevr Antlaflmas›’na göre:
•
Osmanl›’n›n Trakya s›n›r› neredeyse bugünkü ‹stanbul il s›n›r›na denk geliyordu. Do¤u Trakya’n›n s›n›r› Çatalca’ya kadar gelmiflti. Bundan kas›t; Yunanistan’›n Karadeniz ve Marmara’ya ulaflmas›n› sa¤lamakt›.
•
‹stanbul, az›nl›k haklar› gözetilmek ve Sevr Anlaflmas› hükümleri tam anlam›yla uygulanmak flart›yla, Osmanl› Devleti’ne b›rak›ld›.
•
Bab›âli, Trabzon dâhil olmak üzere Erzurum, Van, Bitlis ve Mufl illerini kapsayacak flekilde kurulmas› öngörülen Ermenistan Devleti’nin s›n›rla-
r›n›n Amerika Baflkan› Wilson taraf›ndan çizilmesini kabul ediyordu.
• Sözde Ermenistan Devleti’nin güneyinde özerk bir Kürdistan Devleti’nin kurulmas› da öngörülüyordu. Anlaflma’n›n yürürlü¤e girmesinden bir y›l sonra, Bölge’de yaflayan halk›n Birleflmifl Milletlere Ba¤›ms›z olmak istediklerini bildirmeleri durumunda, Osmanl› Devleti bu yerler üzerindeki haklar›ndan peflinen vazgeçti¤ini kabul ediyordu.
•
Osmanl›’n›n güneydeki s›n›r›; Osmaniye, Antep, Urfa ve Mardin’in kuzeyinden geçiyordu.
•
Osmanl›’n›n baflkentinin bulundu¤u Bo¤azlar Bölgesi bayra¤›, bütçesi ve teflkilat› olan uluslararas› bir Komisyon’un denetimine b›rak›l›yordu. Komisyon, Bo¤azlardan geçiflle ilgili konularda tam yetkiye sahip olup, yap›s› ise; galip devletlerin temsilcileri ile Birleflmifl Milletler üyesi olup da Karadeniz’e k›y›s› olan devletlerin temsilcilerinden olufluyordu.
• Osmanl› Devleti Suriye, Irak, Filistin ve Hicaz’›n ba¤›ms›zl›klar›n› tasdik ile M›s›r, Sudan, Fas, Tunus, Trablusgarp, Bingazi ve Ege Adalar› üzerin-
•
Bat›’da ise; ‹zmir ve yak›n çevresini de içine alan Karaa¤aç, Ödemifl ve Tire’yi kapsayan bölge Osmanl› hâkimiyetine b›rak›l›yor olmakla birlikte; yönetim Yunanistan’a veriliyordu. Osmanl›’n›n buraya iliflkin egemenli¤ini ise ‹zmir’in en d›fl kesimde bulunan kale burçlar›ndan birine çekilebilecek Türk Bayra¤› temsil edecekti. Bölge’de tamamen Yunanistan söz sahibi olacak, H›ristiyanlar ve Müslümanlardan oluflan bir meclis Bölge’yi yönetecek, ancak Bölge halk› Yunan tebaas› say›lacakt›. Yunanistan isterse befl y›l sonra bölgede bir halk oylamas› yapabilecek ve durumu bu oylaman›n sonucuna göre tayin edecekti…
Sevr antlaflmas› Osmanl› hükümeti yetkililerince imzalan›yor. deki bütün haklar›ndan vazgeçti¤ini kabul ediyordu.
•
Osmanl› ordusu ücretli bir ordu haline getiriliyor ve ordu mevcudu 15.000 Asker, 35.000 Jandarma ve 700 kiflilik de Padiflah muhaf›z birli¤i olmak üzere toplam 50.000 civar›nda oluyordu. Bununla birlikte; Ordu’nun hava gücü bulunmayacak, a¤›r silahlar› olmayacak, savafl gemileri 600 51
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
ton kapasitesinin alt›nda olacak, jandarma teflkilat› müttefik kuvvetler taraf›ndan organize ve kontrol edilecek, subay kadrolar›n›n %15’i yabanc›lardan oluflacak ve hiçbir flekilde tahkimat yap›lmayacakt›.
her türlü vergilerden muaf tutulup, her türlü mesle¤i icra etme serbestli¤ine kavuflturuluyor ve dolays›yla Osmanl›’n›n iç ifllerine müdahale konusu daha genifl boyutlara ulaflt›r›l›yor.
• Ayr›ca Mondros Ateflkes Antlaflma-
Gümrüklerin yönetimi, Vergi reformu, ‹ç-d›fl borçlanma, ekonomik kararlar, para politikas› ve benzeri hususlar›n tamam›, mutlak otoriteye sahip olacak müttefikler aras› bir komisyona b›rak›l›yor.
s›’n›n; a) Müttefiklere, gerekli hallerde stratejik yerlerin iflgalini öngören 7. maddesi, b) Kar›fl›kl›k halinde alt› do¤u ilinin iflgalini kabul eden 24. maddesi, c) Toros Tünelleri’nin iflgalini öngören 10. maddesi, d) Haberleflmenin denetimine ait 12. maddesi ve e) Askeri malzemelerin tahribine iliflkin 13. maddesi, gibi maddelerinin yürürlükte kalmas› kabul ediliyordu. *** Sevr Antlaflmas›’n›n Sonucu Aç›kl›kla görülebilece¤i gibi Sevr Antlaflmas›’na göre;
•
Müttefikler Anadolu’yu kendi aralar›nda bölüflmekten güya vazgeçiyor, ancak istedikleri yeri ve diledikleri zaman iflgal etme yetkisini ellerinde tutuyor, sözde ba¤›ms›z Osmanl› Devleti sürekli tehdit alt›nda bulundurarak, müttefiklerin her türlü keyfi uygulamalar›na aç›k bir sömürge haline getiriliyor.
•
Az›nl›k haklar› daha da geniflletilerek, müttefiklerin güvencesi alt›na al›n›yor, Osmanl› vatandafllar›na istedikleri takdirde yabanc› vatandafll›¤›na geçebilme hakk› sa¤lan›yor, yabanc›lar 52
• Osmanl›’n›n ‹ktisadi iflleri, Maliyesi,
•
Emperyalistler Anadolu topraklar›n› parçal›yor, ganimetleri kendi aralar›nda bölüflüyor ve geride kalan› da her bak›mdan mutlak yönetimlerine tabi k›larak, Türk Ulusu sömürge durumuna getiriliyor.
•
Bo¤azlar denetim alt›na al›n›yor, büyük Yunanistan hayali için bölgedeki bütün denizlerin yolu aç›l›yor, Karadeniz’de k›y›s› olan devletlere karfl› ciddi bir tehdit unsuru oluflturuluyor ve Ege Denizi de art›k bir Yunan gölü haline getiriliyor. *** özde Sevr Bar›fl Antlaflmas›, Osmanl› Devleti’nin tasfiyesinden ziyade, Anadolu’yu ve son 10 y›lda yap›lan savafllardan yorgun, bitkin ve periflan durumda ç›km›fl olan Türk Ulusu’nu tarihten silmeyi amaçl›yordu. Yani bir flekilde Anadolu’nun ölüm ferman› olarak haz›rlanm›flt›… Ancak, ‹stanbul Yönetimi kabul edip, imzalam›fl olsa da; o dönemde Mebuslar Meclisi kapal› oldu¤undan, Sevr Antlaflmas› Meclis’te görüflülememifl
S
ve dolays›yla hukuken geçerli olamam›flt›. Kimi tarihçilere göre “Ölü Bir Antlaflma” idi… ustafa Kemal’in ve Büyük Millet Meclisi’nin Sevr Antlaflmas›’na tepkisi çok sert olmufltu. Ulusal Hükümet ve Meclis böyle bir antlaflmay› tan›mad›¤›n› ilan etmifl, imzalayanlar› da vatan haini saym›flt›. Ayn› zamanda Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu antlaflma ile kendini hiç bir surette ba¤l› görmedi¤ini de ilan etti. Antlaflma, bütün olumsuzlu¤uyla sadece sert tepkilerin oluflmas›na, halk›n ‹stanbul Hükümeti’nden ümitlerini kesmesine ve dolays›yla da Anadolu genelinde
M
Sevr Antlaflmas›’n›n imzalanmas› halk taraf›ndan sert tepkilerle karfl›lanm›flt›. ulusal bilincin artmas›na katk› sa¤lam›flt›r... • cengizonal@butundunya.com.tr (Gelecek Ay: Ulusal Cephelerin Kurulmas›)
KIZILDER‹L‹LERDE B‹LGEL‹K Tüm uluslarda oldu¤u gibi ünlü k›z›lderili kabilelerinin de yüzy›llardan süzülüp gelen ata sözleri bulunuyor. K›z›lderili kültürü ile inan›fllar›n› da yans›tan bilgelik dolu atasözlerinden baz›lar› flöyle:
• A¤lamaktan korkma. Zihindeki ›st›rap veren düflünceler gözyafl› ile temizlenir. • Arkamdan yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme takipçin olmayabilirim. Yan›mda yürü böylece ikimiz de eflit oluruz.
• Bir düflman çok, yüz dost azd›r. • Senin vicdan›n› senden baflkas› temsil edemez. • Derinin rengi insanlar› farkl› k›lmaz. ‹yi iyidir, kötü
kötüdür. Büyük yarat›c› hepimizi kardefl olarak yaratm›flt›r. • Su gibi olmal›y›z. Her fleyden afla¤›da ama kayadan bile kuvvetli. • Komflunun hakk›nda hüküm vermeden önce iki ay onun makosenleriyle yürü. • Gözün ile de¤il yüre¤in ile hüküm ver. • Yanl›fl› gören ve önlemek için eli uzatmayan, yanl›fl› yapan kadar suçludur.
53
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
87
YIL ÖNCE YIL SONRA
87 y›l önce onlarca farkl› etnik kökenden mucizevi flekilde bir devlet kurmufltuk... 87 y›l sonra bir devletten yine mucizevi flekilde iki-üç devlet ç›karma sevdas›na kap›lanlarla u¤rafl›yoruz! 87 y›l önce tek ulus olabilmek için,
87 y›l önce fabrikalar inşa ediyorduk.
ortak dilimizi en iyi konuşmanın ve yazmanın derdindeydik. Amacımız birlik olup, güçlenmekti... 87 yıl sonra ortak dilden vazgeçtik. Bölünüp, güçlerimizi ayırmaya odaklandık! ** 87 y›l önce dinimizi, kendi dilimizle öğrenip, gereklerini yerine getirmek için atağa kalkmıştık... 87 yıl sonra dinimizi, kendi dilimizle öğrenme ve ibadet etme hakkımızı kaybettik! ** 87 y›l önce çıktığımız yolda, fakir ulusa para kazanmayı öğretmek için Köy Enstitüleri kuruyorduk... 87 yıl sonra geldiğimiz nokta, fakir ulusa oy karşılığı erzak ve kömür dağıtmak! **
87 yıl sonra bu fabrikaların tamamını sattık, sattıklarımızın yarısından fazlasının kapanmasına göz yumduk! ** 87 y›l önce sanayide ve tarımda kendine yeter bir ülke haline gelmek için atağa kalkmıştık... 87 yıl sonra toplu iğneyi ve karpuzu bile ithal eder olduk! ** 87 y›l önce hayata geçirdiğimiz modelle Avrupa'ya özgürlük ve demokrasi dersi veriyorduk... 87 yıl sonra özgür ve demokrat olmadığımız için Avrupa Birliği'ne alınmıyoruz! ** 87 y›l önce benimsediğimiz sistemle kadınlarımızı kısa sürede seçme ve seçilme hakkına kavuşturmuştuk... Dünyaya örnektik...
54
87 yıl sonra kadınlarımıza, "Siz sadece doğurun... Çalışmayın, üretmeyin, sizin yeriniz evinizdir" dediğimiz için, kadın-erkek eşitliği sıralamalarında dünyaya rezil oluyoruz! ** 87 y›l önce pozitif bilimleri öğreniyorduk... 87 yıl sonra metafiziğe merak sardık! ** 87 y›l önce kız-erkek bir arada okuyorduk... 87 yıl sonra karşı cinsin bizim için ne kadar tehlikeli olduğunu keşfettik ve okullarımızı ayırdık! ** 87 y›l önce çok sesli müzik dinleyip, vals yapmaya çalışıyorduk... 87 yıl sonra açık alanlarda ilahi dinleyip, biz bize kaldığımızda göbek atıyoruz! ** 87 y›l önce hukuk devletine geçmiştik; kadı efendilerin yerini cumhuriyet savcıları ve hâkimler almıştı... 87 yıl sonra temel hukuk kurallarını, ulemaların fetvalarıyla tartışır olduk! ** 87 y›l önce öğretmenlerimiz başımızın tacıydı... 87 yıl sonra milyonlarca öğretmen adayı açıkta ve başımızın belası(!) ** 87 y›l önce yüzlerce ayrı meslekten esnafın bir arada çalıştığı çarşılarımız vardı... 87 yıl sonra sadece Çin ve Avrupa mallarının bir arada satıldığı alışveriş merkezlerimiz! **
87 y›l önce Karaköy-Beşiktaş arasını
at arabasıyla 15 dakikada gidiyorduk... 87 yıl sonra yüz binlerce liralık lüks otomobillerle iki saatte gidemiyoruz! ** 87 y›l önce Atatürk'ün nerede ne zaman karşımıza çıkacağı belli değildi... 87 y›l önce sonra yollar bir saat önceden kesildiği için, devlet adamlarımızın nerede ne yaptıklarını bizzat takip ediyoruz! ** 87 y›l önce önce cahilden ve okumamıştan korkuyorduk... 87 yıl sonra okumuşları kodese tıkıp, cahillere umut bağlar olduk! ** 87 y›l önce önce milletvekilliği yemini bir anlam taşıyordu... 87 yıl sonra bir formalite oldu! ** 87 y›l önce annelerimizin, ablalarımızın başı yine bağlıydı ama altlarına daracık pantolonlar giymiyorlardı... 87 yıl sonra bazı kadınlarımız dini kuralları yeniden yorumlayıp, seksi kıyafeti, makyajı ve türbanı bir araya getirdi! ** 87 y›l önce Araplar bizi taklit etmeye çalışıyordu... 87 yıl sonra biz Arap hayranı olduk! ** 87 y›l önceAnadolu'nun en küçük kasabasında bile, kimse kimsenin yediğine-içtiğine karışmıyordu... 87 yıl sonra bazı büyük şehirlerde bile içkili lokanta kalmadı! ** 55
BD OCAK 2011
87 y›l önce otobüs firmaları için bilet satan amcalar yolcunun cinsiyetini merak etmiyordu... 87 yıl sonra "Bayan yanı mı?"yı keşfettik! ** 87 y›l önce Kurtuluş Savaşı'nı kazanıp cumhuriyeti kuranları saygıyla ve rahmetle anıyorduk... 87 yıl sonra "Neden padişah efendimizi gönderdiniz" diye hakaret ediyoruz! ** 87 y›l önce "Mustafa Kemal Paşa, Çok Yaşa" diyorduk... 87 yıl sonra yeniden "Padişahım Çok Yaşa" demeye başladık... ** 87 y›l önce ülkeyi nasıl yöneteceğimize Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde karar veriyorduk... 87 yıl sonra ABD'ye ve AB'ye sormadan karar alamaz olduk! **
87 y›l önce millet olmayı
öğreniyorduk... 87 yıl sonra ümmet olmayı dayatıyorlar! ** 87 y›l önce Cumhuriyet ilan edildiğinde tüm kentlerin en büyük meydanlarını doldurup, büyük bir sevinç yaşamıştık... 87 yıl sonra resmi tatili fırsat bilip, iki-üç gün kaçamak yaptığımız için seviniyoruz... ** 87 y›l önce onca yokluk içinde mutlu ve umutluyduk... 87 yıl sonra her şeyimiz var ama ne mutluyuz ne de umutlu! ** 87 y›l önce geleceğimiz vardı... 87 yıl sonra yarının ne getireceğini bilemez olduk! **
FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen
Gönderi: DO⁄AN ÖZGEZG‹N
E
¤er savafl› kazanm›fl ve daha da kazanacaksa, O, bar›fl› da yapacakt›r. Sözüme inan›n ve sizlere önceden haber vereyim ki, O bunu iyi yapacak, herkesin düflündü¤ünden daha eksiksiz ve flimdiye kadar kimsenin ulaflamad›¤› bir baflar› ile yapacak. Claude Farrere Frans›z Romanc› ve Diplomat
Mustafa Kemal hakk›ndaki bilgiyi, O’nu çok iyi tan›yan birisinden edindim. SSCB’nin D›fliflleri Bakan› Litvinof’la görüflürken, onun fikrince bütün Avrupa’n›n en de¤erli ve ilgi çekici devlet adam›n›n bugün Avrupa’da yaflamad›¤›n›, Bo¤azlar›n gerisinde, Ankara’da yaflad›¤›n›, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaflkan› Gazi Mustafa Kemal Atatürk oldu¤unu söyledi.
Franklin Roosevelt ABD Baflkan›, 1937
56
57
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Derleyen: B‹RAY ÜSTÜNER
Cumhuriyet Türk Mucizesi 2’den
Okuma Notları II Ayd›nlanma Dönemimizin öncü yazarlar›ndan Turgut Özakman'›n son yap›t› "CumhuriyetTürk Mucizesi 2" adl› kitaptan, "Cumhuriyet'in ilk y›llar› öyküleri"ni yay›mlamay› bu say›m›zda da sürdürüyoruz. Bilgi Yay›nevi editörü Biray Üstüner'in derledi¤i ve her biri ayr› bir ders konusu niteli¤indeki olaylar› ve öykülerini, bu say›m›zda da ilgiyle ve yararlanarak okuyacaks›n›z. mar ve ‹skân Bakan› M. Necati Bey yan›nda oturan E¤itim Bakan›na “Vakti gelen fikri kimse durduramaz derler..” dedi, “...Gazi Pafla da vakti gelen adam. Tam vaktinde geldi. Vakti gelen adam› Osmanl› Devleti de, iflgalciler de, irtica da durduramad›. Düflünsene 1918’de ne haldeydik? fiimdi ba¤›ms›z bir Cumhuriyetiz. Arada sanki yüzlerce y›l var. Ya gelmeseydi..” (Sayfa: 14, 15) Nutuk’un okunuflu günde 6 saatten alt› gün, toplam 36 saat 31 dakika sür-
‹
58
dü. 20 Ekim 1927 günü saat 20.15’ti. Gazi Nutuk’un sonuna gelmiflti: “Efendiler, bu beyanat›mla, milli hayat› son bulmufl san›lan büyük bir milletin, ba¤›ms›zl›¤›n› nas›l kazand›¤›n› ve ilim ve fennin en son esaslar›na dayanan, milli ve ça¤dafl bir devleti nas›l kurdu¤unu ifadeye çal›flt›m. Bugün ulaflt›¤›m›z sonuç, yüzy›llardan beri çekilen felaketlerin do¤urdu¤u uyan›fl ve bu aziz vatan›n her köflesini sulayan kanlar›n bedelidir. Bu sonucu Türk gençli¤ine emanet ediyorum.”
B
u ifade, bir millet atas›n›n, devlet kurucusunun gelecek kuflaklara vasiyeti niteli¤indeydi. Sonra do¤rudan gençli¤e seslendi: “Ey Türk gençli¤i!” Birinci vazifen Türk ba¤›ms›zl›¤›n›, Türk Cumhuriyetini sonsuza kadar korumak ve savunmakt›r...” Meclis’in dikkati, duyarl›¤› daha da artt›. Baz› milletvekillerinin gözlerinin yaflard›¤› görülüyordu. Hitabenin sonuna yaklafl›rken Gazi’nin de heyecanland›¤›, gözlerinin doldu¤u görüldü. Saat 20.25’te Nutuk’un okunuflu, gençli¤e seslenifl ile son buldu. Herkes aya¤a f›rlad›. Gazi herkesi bafl›yla selamlayarak kürsüden indi, alk›fl tufan› içinde salondan ayr›ld›, yukar› kattaki odas›na ç›kt›. Alk›fl tufan› hâlâ sürüyordu. (Sayfa: 285, 286) ** Gazi, ‹smet Pafla ile konuflan Ali Fuat Pafla’y› izledi bir süre. Gençli¤inden beri tan›rd›. Kâz›m Karabekir’i, Refet Pafla’y›, Rauf Bey’i, Dr. Adnan’› da tan›yal› hayli olmufltu. Siyaset hayat›nda hiçbirinin deneyi yoktu. Gelecek günleri düflünerek içi s›zlad›. Ali Fuat Pafla ile Dr. Adnan Bey’i incitmemeye çal›flarak uyarmaya çal›flt›: “Cumhuriyeti güven alt›na almak ve uygarl›k dünyas›na kat›labilmek için yap›lmas› gereken pek çok ifl var.” “Hakl›s›n›z.” “..Hiç olmazsa bir süre daha, cehaletin, gerili¤in ve yoksullu¤un üzerine birlikte yürüseydik, daha iyi olmaz m›yd›? Birbirimizle çat›fl›rsak bundan kimlerin yararlanaca¤›n› kolayca bilebilirsiniz. Çok partili, özgür, ileri bir siyasi hayat Cumhuriyetin gayesidir.
Siyasi denetim devletin sa¤l›kl› ifllemesini sa¤lar. Sofya’da ataflemiliterken Bulgar parlamentosundaki tart›flmalar› imrenerek izlerdim. Ama halk›n çok büyük ço¤unlu¤u okur-yazar de¤ilse, demokrasi fikri, ruhu, bireylere kadar inmemifl, toplum hayat›na sinmemiflse, afliretler, kabileler, tarikatlar, bafllar›ndakilerin emrine göre hareket ediyorlarsa, çok partili hayat, ne gerçek bir çok partili hayat oluyor, ne de seçim gerçek seçim oluyor. ‹ktidar yar›flmas› çok çabuk kavgaya, komitac›l›¤a ya da dini kullanarak oy kazanma mücadelesine, hurafelerle, yalanlarla, iftiralarla halk› kand›rmaya dönüflüyor. Yak›n tarihimiz bunun ac›, uyar›c›, ihmal edilmez örnekleriyle dolu. Milli Mücadele bafl›ndaki isyanlar› unutmay›n›z. Türlü yollarla do¤uda bat›da yirmiden fazla isyan ç›kartt›lar. Siz Ali Fuat Pafla, Bursa’da sahte bir hoca yakalam›flt›n›z, hat›rlad›n›z m›?” “Evet efendim.” “..‹ngiliz ajan› ç›km›flt› de¤il mi?” “Evet paflam.” “Türlü yollarla, en çok da dini kullanarak, halk›n bir bölümünü, vatan› kurtarmak için ç›rp›nan orduya karfl› harekete geçirebildiler. Bunu unutmuyoruz. Onun için çok dikkatli olmal›y›z. Kimse ba¤nazl›¤›n, yobazl›¤›n s›rt›n› s›vazlamas›n. Buna izin vermeyin. Uygarl›k hoflgörü demektir. Halk›m›za bunu anlatmay› elbirli¤i ile baflarmal›y›z.” (Sayfa: 92, 93) ** Diyanet ‹flleri Baflkan› R›fat Börekçi Hoca, flapka konusunda tereddüt geçirenleri ayd›nlatmak gere¤ini duy59
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
ama daha el de¤memifl son tüneli açmak düflmüfltü. Yak›ndaki köy dolay›s›yla buna ‹zzettin tüneli deniliyordu. Daha önce hiç tünel açmam›fllard›. Bu ifl için gerekli hiçbir geliflmifl ayg›tlar›, araçlar› ve deneyleri yoktu. Sadece kazma kürekleri vard›. ‹fli pratik olarak çözmeye karar vererek, tüneli açmaya iki ucundan bafllam›fllard›. Ortada buluflmak için basit pusulalara bakarak yön sapt›yor, kazarak ilerliyor, ilerledikçe madenci yöntemiyle tavan› direklerle destekliyorlard›. ‹fl a¤›r ama sa¤lam ilerliyordu. ‹ki uçtan hayli içeri girilmiflti. Hesaba göre bugün birbirlerinin kazma seslerini duymalar›, ona göre ilerlemeleri gerekiyordu. Böylece yanl›fl yöne kayma olmayacak, ortada kafa kafaya geleceklerdi. “Haydi bismillah.” Bir an önce buluflmak için dar bir dehliz aç›p dizleri üzerinde arka arkaya ilerlediler. Dehlizler mum fenerleriyle ayd›nlat›l›yordu. Biriken tafl› topra¤›, en öndeki iflçi, elleriyle bir arkadakine itiyor, moloz böylece elden ele geriye kayd›r›l›yordu. Yorulan kazmac› yerini kendinden sonrakine b›rak›yordu. Her beflon kazma vurufltan sonra kulaklar›n› topra¤a yap›flt›r›p karfl› yan› dinliyorlard›. Akflama do¤ru en öndeki kazmac› kula¤›n› topraktan çekip heyecan içinde avaz avaz ba¤›rd›: “Ses duydum.
“Türlü yollarla, en çok da dini kullanarak, halk›n bir bölümünü, vatan› kurtarmak için ç›rp›nan orduya karfl› harekete geçirebildiler. Bunu unutmuyoruz. Onun için çok dikkatli olmal›y›z. Kimse ba¤nazl›¤›n, yobazl›¤›n s›rt›n› s›vazlamas›n.”
Diyanet ‹flleri Baflkan› R›fat Börekçi du. Anadolu Ajans› arac›l›¤›yla görüflünü aç›klad›: “fiapka giymekte dini ve vicdani sak›nca yoktur.” Konyal› Hüseyin A¤a, Gazi’yi elinde flapkayla karfl›lam›flt› ama ‘belki gâvur olurum’ korkusuyla giyememiflti. Diyanet ‹flleri Baflkan›n›n aç›klamas›n› ö¤renince, “Oh!” dedi, flapkas›n›, iç rahatl›¤› ile kulaklar›na kadar geçirdi. (Sayfa: 206) ** Bir grup mühendis, usta ve iflçinin pay›na, 125. km.deki yeri belirlenmifl 60
Yaklafl›yoruz!” Karfl› yandakiler de kazma seslerini duymufl olmal›yd›lar. Kazmalar› s›k s›k vurarak iliflki kurdular. Kazma sesleri iyice yaklaflt›. “Do¤ru yolday›z!” Bo¤uk insan sesleri de duyulmaya bafllam›flt› art›k. Aradaki toprak, birdenbire bir kazma vurufluyla yere y›¤›ld›.Buluflmufllard›. Arkadan biri mum fenerini kald›rd›. Toz da¤›ld›. ‹ki yandan en öndeki iflçiler biribirlerini gördüler. ‹kisinin de gözleri tarif edilmez bir gururla kocaman aç›lm›flt›. Par›l par›l parl›yorlard›. At›l›p kucaklaflt›lar ve sevinç içinde a¤lamaya bafllad›lar. Baflarm›fllar, “Türkler beceremez” diyenleri yenmifllerdi. (Sayfa: 153, 154) ** smet Pafla Büyük Zafer dolay›s›yla Gazi’yi minnet ve sayg› ile anarak, coflkun alk›fllar aras›nda kürsüden indi. Saat 17.00 olmufltu. ‹lk lokomotifin önündeki kurdeleyi kesti. ‹stim üzerinde bekleyen katarlar, buhar sala sala, düdük çala çala, alk›fl, sevinç gösterileri ve gözyafllar› içinde, dualar aras›nda hareket ettiler, makaslardan geçerek üç yoldan ilerleyip istasyona girdiler, yan yana durdular. Gö¤üsleri süslü lokomotifler buhar sal›yor, makinistler, ateflçiler gururla el sall›yorlard›. Hayal gibi bir görünümdü. Sivas gö¤ü flimdiye kadar hiç böyle güçlü zafer ve mutluluk 盤l›klar› ve alk›fl sesleriyle dolmam›flt›.
‹
mafllar›n yerini birbiri üzerine dikilmifl yamalar alm›flt›. Yetersiz besin ve sa¤l›k koflullar› yüzünden ço¤u çabuk yafllan›yor, kamburlafl›yor, yüzleri erkenden eskiyip burufluyordu. Bu sefillerin bir zamanlar üç k›taya yay›lm›fl, görkemli bir imparatorlu¤u kuran ve koruyanlar›n çocuklar› oldu¤una kim inanabilirdi? ‹mparatorluk bu insanc›klar› can, kan ve mal vergisi d›fl›nda ne zaman hat›rlam›flt›? Köylerin ve köylülerin genel durumu, hiç hat›rlanmad›klar›n› gösteriyordu. Görkemli ‹mparatorlu¤un yüzlerce y›ll›k, derin, affedilmez ihmalini, anavatanda kurulan yeni, yoksul devletin gidermesi gerekiyordu. Ama nas›l? Delik canavar a¤z› gibi büyük, yama sinek kadard›. (Sayfa: 43, 44)
** Gazi, Dr. Reflit Galip Bey’i rica
etti. Halkevi konusunda yap›lan çal›flmalar hakk›nda bilgi istedi. Doktor
(Sayfa: 381, 382)
** Köylülerin yoksullu¤u, görenlerin
içini kanat›yordu. Hepsi yamalar içindeydi. Kad›nlar da öyleydi. As›l ku-
gerekli, ilgili, merakl› herkesle toplan›ld›¤›n›, konunun gelifltirildi¤ini söyledi. Vildan Aflir Bey’le de görüfl61
BD OCAK 2011
müfltü. Bilgi verdi. Var olan d›fl örneklerden yararlanarak ortalama bir model gelifltirmifllerdi. “Anlat›r m›s›n?” Anlatt›. Gazi ›s›namam›flt›: “Bu biraz yabanc› olmufl doktor. Bize özgü, bizim olsun.” Bu konuda o da birçok fley düflünmüfltü. Düflüncelerini, tasar›lar›n›, önerilerini anlatt›. “Sizin çal›flmalar›n›z›, benim söylediklerimi, hepsini biraraya getir. Köye, kasabaya, flehire, bilgisize, okumufla, ayd›na, kad›na, erke¤e, gençlere, olgunlara, yafll›lara seslenecek bir e¤itim kurumu tasarla. Herkesi kucaklas›n. Hayat gibi çok yönlü ve gerçekten halk›n evi olsun.” “Anlad›m Paflam.” (Sayfa: 423) ** Nisan 1924 günü yeni anayasan›n görüflmeleri sona erdi. Meclis, Yunus Nadi Bey’in tahmin etti¤i gibi cumhurbaflkan›na tan›nmas› öngörülen kesin veto ve Meclis’i fesih yetkisini milli egemenli¤e ayk›r› görerek kabul etmemifl, demokrasiye uymad›¤›n› düflündü¤ü hiçbir maddeyi, ifadeyi, terimi benimsememiflti. Cumhuriyeti sonsuza kadar güven alt›na alacak olan 102. maddeyi alk›fl tufan›yla kabul etmiflti. Bu maddenin son f›kras› ‘Cumhuriyet rejimi ile ilgili maddenin asla de¤ifltirilemeyece¤ini, teklif dahi edilemeyece¤ini’ belirtiyordu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu atalar›n›n rejim konusundaki kararlar› böyleydi. Onca yoksulluk, çaresizlik içinde, nice kan, can, gözyafl›, ac›, emek pahas›na kurulan Cumhuriyet’in ebedi olmas›n› istemifl, devletin temelini böyle atm›fllard›. (Sayfa: 49)
20
62
BD OCAK 2011
Ernst Hirsch’in an›lar›ndan:
“Dekanl›k sekreteri bana Türkçe ve Frans›zca haz›rlanm›fl bir davetiye takdim etti. Davetiye 28 Ekim akflam› Dolmabahçe Saray›’nda verilecek resmi bir davet içindi. Hem çok flafl›rm›fl, hem de çok heyecanlanm›flt›m. Gerçi daha önce flehirde her tarafta yap›lan haz›rl›klar gözüme çarpm›flt›. Bunlar›n Cumhuriyet Bayram› için yap›ld›¤›n› biliyordum. Özellikle de köprünün, bütün meydanlar›n üzerinde, camilerde minareden minareye ve kubbelerde bir taç gibi rengârenk elektrik ampullerinin as›ld›¤› say›s›z elektrik hatt› çekildi¤i iliflmiflti gözüme. Caddelerde ad›m bafl› bez pankartlar geriliydi. Pankartlarda devlet baflkan›n›n ünlü sözleri yaz›l›yd›. Resmi binalar, bankalar, özel ticarethaneler, hatta evler bile renkli ampullerden oluflan çelenk biçimi süslerle bezenmiflti... 28 Ekim akflam› Dolmabahçe Saray›’na gitmek için frak›m› giydim. Yola ç›kt›m. Denizin üstünde son derece etkileyici bir havai fiflek gösterisine flahit oldum. fienlik bir gün sonraki Cumhuriyet Bayram›n› müjdeliyordu. Gemiler düdüklerini öttürüyor, k›y›larda davul sesleri yükseliyor, limanda demirli askeri filo top at›fllar›yla flenli¤i selaml›yordu. Alt›n Boynuzun ve Bo¤az’›n üzerinde binlerce havai fiflek ses ç›kartarak gökyüzüne dal›p patl›yor, camilerin, köprünün, tüm kentin caddeleriyle meydanlar›n›n üzeri rengârenk ampullerle donat›lm›fl bir ›fl›k deryas›n› and›r›yordu... Davet muazzam büyüklükteki taht salonundayd›. Mermer r›ht›m ›fl›l ›fl›l bezenmiflti. Ve iflte ben, kendi Alman
Gazi çok ünlü olacak 10. Y›l konuflmas›n› büyük bir heyecan ve inançla yapt›. Mutlulu¤u, sevinci sesine yans›m›flt›. Hemen her cümlesi halk›n alk›fllar› ile kesiliyordu. fieref tribünündekiler Gazi’nin heyecan›n› görüyorlard›. Bu heyecan, özgüven, sevgi onlar› da sarmaya bafllad›. vatan›nda Yahudi oldu¤u için hor görülen, ‘afla¤›l›k’ ›rka mensup oldu¤u için iflgal etti¤i mevkilerden kovulan, evini yurdunu terk edip yabanc› ülkelere kaçmak zorunda b›rak›lan ben, mülteci ben, dünyan›n bir ucundaki Türkiye’de, nice billurlarla, mermerler, somaki tafl›, su mermeri, paha biçilmez kakma ifllerinin ihtiflam›yla par›ldayan, nice de¤erli mobilyayla, hal›yla, resimle süslü, bir zamanlar›n taht salonu olan bu mekânda, ülkenin ilk bin seçkininden say›lan, sayg›de¤er bir Alman profesör s›fat›yla haz›r bulunmaktayd›m. Talihin yüzüme güldü¤ü ola¤anüstü bir ân› yafl›yordum.” (Sayfa: 486, 487)
**
G
azi çok ünlü olacak 10. Y›l
konuflmas›n› büyük bir heyecan ve inançla yapt›. Mutlulu¤u, sevinci sesine yans›m›flt›. Hemen her cümlesi halk›n alk›fllar› ile kesiliyordu. fieref tribünündekiler Gazi’nin heyecan›n› görüyorlard›. Bu heyecan, özgüven, sevgi onlar› da sarmaya bafllad›. Ço¤unun gözleri dolmufltu. Gazi bu gü-
zel, anlamca çok zengin konuflmay› flöyle bitirdi: “Türk milleti! Ebediyete ak›p giden her on senede, bu büyük millet bayram›n›, daha büyük flereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlaman› gönülden dilerim. Ne mutlu Türküm diyene!” Alk›fllar ve 盤l›klar uzun zaman devam etti. Afet Han›m, Sabiha ve Rukiye konuflmay› radyodan dinlemifllerdi. Gazi’nin sesindeki coflku üçünü de ürpertti. Gözyafllar›n› tutamad›lar. Büyük bando fleref tribününün karfl›s›nda yer ald›. Geçit töreni bafllad›. Önce Tören Komutan› ve karargâh› geçti. Onlar› genifl saflar halinde çok düzenli geçen piyadeler, denizciler, süvariler, hafif ve a¤›r topçular ve ilk kez geçen tanklar izledi. Sancaklar Cumhurbaflkan›na yaklafl›nca sayg›yla e¤iliyordu. Birlikler Gazi’yi selamlad›kça Voroflilof ve Budyenni de birliklere selam duruyorlard›. Tanklar geçerken birçok uçak gökyüzünü doldurdu. Önce törene kat›lan oymaklar›n flamalar› topluca geçtiler. Sonra illerden gelen k›z ve erkek izciler, çiçeklerle süslü K›z›lay arabalar›, hemflireler, dernek ve parti temsilcileri geçtiler. Beklenmeyen bir fley oldu. Bunlar›n arkas›na geçit törenini seyretmifl olan halk›n bir bölümü de kat›ld›. fieref tribününün önünden on binlerce insan, 63
BD OCAK 2011
kad›n erkek, yafll› genç, çocuk, köylü flehirli, elini, flapkas›n›, kasketini sallayarak, nefle içinde ak›p geçmeye bafllad›. Bando 10. Y›l marfl›n› çal›yordu. Aralar›nda tahta bacakl›, kolsuz gaziler de vard›. Duygusuz diye dedikodusu yap›lan Ali Çetinkaya’n›n gözlerinden yafllar akmaya bafllad›. Gazi flapkas›yla selam vermeyi yeterli bulmad›. Elini sallayarak “Merhaba, merhaba” diye sesleniyordu. H›zl› yürüyemedi¤i için en sona tek bafl›na, beli bükük, yafll› bir köylü kalm›flt›. Sa¤ yakas›nda ‹stiklal Madalyas› parl›yordu. Herkes sayg›yla bu
BD OCAK 2011
Sanca¤›m›za Sevgi ve Hasret
yafll› gazinin geçiflini bekledi. fieref tribününün hizas›na gelince silkinip do¤ruldu, bafl›n› iyice kald›rd›, askerce selam vererek dimdik yürümeye bafllad›. fieref tribünündekiler, baflta Gazi, Rus misafirler, herkes yafll› gaziyi sayg›yla selamlad›lar. Halk ç›lg›nca alk›fll›yordu.Bir destandan ç›k›p gelmifl gibiydi. (Sayfa: 490, 491) •
ATATÜRK HAKKINDA SÖYLENEN SÖZLER
Claude Farrere (Frans›z Romanc› ve Diplomat, 1930) Sevr’den sonra Türkiye’nin öldü¤ünü sanm›flt›m. Ama Türkiye yafl›yor; hem, Mustafa Kemal bafl›na geçeli beri öylesine canl› yafl›yor ki; bir L’loyd George’un bütün çabalar›, bütün imkânlar›, sa¤duyuya meydan okuyan bu fliddetli yaflama iste¤inin karfl›s›nda erimekten baflka bir fley yapam›yor... Franklin Roosevelt (ABD Baflkan›, 1938) Beyaz Saray’daki görevim tamamlan›nca ilk yapmak istedi¤im fley, zaman›m›z›n bu en dikkate de¤er flahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi... Bu çapta insanlar dünyaya s›k gelmezler. 64
Gönderi: MELİH KOZAN 1936 y›l›na kadar Bo¤azlar (‹stanbul ve Çanakkale Bo¤azlar›) Lozan Anlaflmas› gere¤i silahtan ar›nd›r›lm›fl bölgelerdi.1936 y›l›nda yap›lan Montrö Bo¤azlar Anlaflmas› uyar›nca bo¤azlar›m›z›n tam hükümranl›¤› Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne geçmifltir. Bu nedenle Çanakkale'ye giren ilk Türk Birli¤i’nin Sanca¤›’na halk›m›z›n gösterdi¤i ola¤anüstü sevgisini ve hasretimizi ölümsüzlefltiren bu resim AP - Associated Press Ajans›`n›n foto muhabiri taraf›ndan çekilmifltir. (Haluk Kozan arflivi; ‹ngiltere.) 65
BD OCAK 2011
OTOPS‹ Cengiz Özak›nc›
Kur’an’› Do¤ru Anlamak
Amerika’da yay›mlanan The New York Times gazetesinin 2 Mart 2007 günlü haberi, Amerika’da yaflayan Lale Bahtiyar adl› bir ‹ranl› bilginin 2002 y›l›nda Kur’an’› ‹ngilizce’ye çevirmeye bafllad›¤›n›, befl y›l süren bu çal›flmas›n›n sonunda, “o kad›nlar› dövün” diye çevrilen ayetin bin y›ld›r hep yanl›fl çevrildi¤ini bulgulad›¤›n› duyuruyordu. The New York Times’›n bu haberi, ertesi gün Türkiye’de 26.03.2007 tarihli Vatan gazetesinde yank›land›: Kur’an kad›n› dövmeye izin verir mi? New York Times, ‹slam dünyas›n› sayfalar›na tafl›d›. ‹ranl› araflt›rmac›n›n sözlerine karfl›l›k tart›flma bafllatt›. Lale Bahtiyar adl› ‹ran as›ll› kad›n 66
New York Times gazetesinin küpürü. araflt›rmac›, Nisa Suresi 34’üncü ayette erkeklere efllerini dövme hakk› verilmedi¤ini, ayetin yanl›fl tercüme edildi¤ini söyledi. New York Times “‹s-
lam dünyas› bu ayeti tart›fl›yor” diyerek tart›flmaya yer verdi. Almanya’da bir kad›n yarg›c›n “Erkekler Kuran’daki Nisa suresine göre efllerini dövebilir” gerekçesiyle Fas’l› bir kad›n›n boflanma talebini reddetmesinin ard›ndan bafllayan tart›flmalar yeni bir boyut kazand›. ‹ran as›ll› Amerikal› bir kad›n akademisyen yaklafl›k 5 y›l süren Kuran araflt›rmas›n›n ard›ndan yeni bir tercüme ile ortaya ç›karak Kur’an’›n hiçbir flekilde erkeklere efllerini dövme hakk› vermedi¤ini, Nisa suresinin 34’üncü ayetinin yanl›fl yorumland›¤›n› aç›klad›. Amerika’da Felsefe, Psikoloji ve E¤itim Bilimleri alan›nda master ve doktora e¤itimi gören 68 yafl›ndaki Lale Bahtiyar, muhafazakar kesim taraf›ndan “Feminist Kur’an” olarak nitelendirilen yeni tercümesiyle ‹slam dünyas›nda uzun zamandan beri süregelen Nisa suresi tart›flmas›n› da yeniden alevlendirmifl oldu. New York Times gazetesi, “‹slam dünyas› Nisa suresi 34’üncü ayeti yeniden tart›flmaya bafllad›” diyerek olaya genifl yer ay›rd›.
“Vurun” de¤il “Uzaklaflt›r›n”
Gazeteye konuflan Bahtiyar, ‹slam konusunda yapt›¤› çevirilerinin ard›ndan Kuran’› tercüme etmek istedi¤ini, ancak 2 y›ll›k çal›flmas›n›n ard›ndan Nisa Suresi 34’üncü ayete gelip bu ayette yazanlar› okuyunca çal›flmas›n› noktalad›¤›n› anlatt›. “Ya bu ayetin farkl› bir anlam› var, ya da ben bu tercümeyi daha ileri götüremem diye düflündüm” ifadesini kullanan ‹ranl›, “Tanr›’n›n savafl d›fl›nda bir insan›n di¤erine zarar vermesine onay verdi¤ine inanmad›m. Bu yüzden araflt›rmaya bafllad›m” diye konufltu. Bahtiyar yaklafl›k 3 ay boyunca ayette bulunan “daraba” adl› kelimenin anlamlar› üzerinde çal›flt›. Geleneksel tercümelerde “vurun” anlam›na gelen bu kelimenin baz› sözlüklerde tam 6 sayfal›k aç›klamalar› oldu¤unu gören ‹ranl› sonunda “Daraba”n›n asl›nda “uzaklaflt›r›n” manas›na geldi¤i “sonucuna vard›.” Gazeteye bunu anlatan Bahtiyar, “Peygamber efllerinden hiçbirini dövmemiflken nas›l olur da Müslümanlar peygamberin yapmad›¤› bir fleyi yapabilir. Zaten bu ifadenin vurun olarak tercüme edilmesi Kuran’daki di¤er ayetlerle de çelifliyor” dedi. Babas› ‹ran’l› bir Müslüman olan Bahtiyar’›n ç›k›fl› için muhafazakar ‹slam bilimciler kelimenin anlam› üzerinde “oynaman›n” do¤ru olLale Bahtiyar mayaca¤›n›, Kuran’67
BD OCAK 2011
›n “neyse o” oldu¤unu belirtirken M›s›r bafl müftüsü fieyh Ali Cuma ise gazeteye yapt›¤› aç›klamada Kuran’daki sure ve ayetlerin ça¤›n prizmas›ndan geçirilerek de¤erlendirilmesi gerekti¤ini söyledi. Cuma, “Anlam› her zaman de¤iflik kültürlere ve de¤iflik zamanlara uygun olacak flekilde geniflletmek gerekir” diyerek, “Ça¤›m›zda bir erke¤in kar›s›n› dövmesi hiç kabul edilebilecek bir durum de¤ildir ve sorunlar› çözmekten çok daha fazla sorun üretir” ifadesini kulland›. Nisa Suresi 34’üncü AyetDiyanet Çevirisi: “Bafl kald›rmas›ndan endifle etti¤iniz kad›nlara ö¤üt verin, onlar› yataklarda yaln›z b›rak›n ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün.” Bahtiyar Çevirisi: “Sadakats›zl›k ve iffetsizliklerinden korktu¤unuz kad›nlara ö¤üt verin, sonra onlar› yataklar›nda yaln›z b›rak›n ve nihayet onlar› evden ç›kar›n / bulunduklar› yerden baflka yere gönderin.”
BD OCAK 2011
menin di¤er anlamlar›, ayetin amac›n› ve düzenlenen konunun maksad›n› çok daha doyurucu biçimde önümüze koymaktad›r. ‹flin esas› flu ki, Kur’an birçok yerde sergilendi¤i kelam mucizesini burada da sergileyerek, bir tek kelimeyle birkaç alternatifi birden vermifltir.” *** Vatan gazetesinin haberi böyleydi. Oysa konunun bir gazete haberi s›n›rlar›n› aflan derinlikte baflka boyutlar› vard›. Konuya Lale Bahtiyar’dan daha önce e¤ilen Prof. Dr. Yaflar Nuri Öztürk, Kur’an-› Kerim Meali (Türkçe Çeviri)’sinin fiubat-Mart 1994 bas›m›nda (Hürriyet gazetesi, Ramazan Arma¤an›) Nisa Suresi 34. ayetinin ilgili bölümünü flöyle Türkçelefltirmiflti: “Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktu¤unuz kad›nlara önce ö¤üt verin, sonra onlar› yataklar›nda yaln›z b›rak›n ve nihayet onlar› evden ç›kar›n / bulunduklar› yerden baflka yere gönderin / onlar› dövün.”
Türkiye’de de tart›flma konusu
Benzer bir tart›flma Türkiye’de de yaflanm›fl Yaflar Nuri Öztürk, kelimenin anlam›n›n yanl›fl yorumland›¤›n› as›l anlam›n “dövmek” de¤il “uzaklaflmak” oldu¤unu savunmufltu. 1999 y›l›nda yapt›¤› çevirisini de bu flekilde yazd›. Öztürk bu konuyla ilgili yorumunda flu ifadeleri kulland›: “Bu ayetteki “fadribü” kelimesi Kur’an’da kullan›lan anlamlar›ndan yanl›z bir tanesiyle kay›tlanm›fl ve emirden hep dövmek ç›kar›lm›flt›r. Bütün tevillerini ve yorumlar›n› kad›n aleyhine yapan yaklafl›mlardan zaten baflka fley beklenemezdi. Oysa ki keli68
Yaflar Nuri Öztürk
Yaflar Nuri Öztürk, söz konusu bu “meal”in önsözünde (sf. 12): “bu ayetle ilgili genifl aç›klamalar için (bk. Kur’an’daki ‹slam, sf. 553-556)” demektedir. 1. bas›m› 1992 y›l›nda yay›mlanan “Kuran'daki ‹slam” adl› kitab›na bakt›¤›m›zda, Yaflar Nuri Öztürk’ün bu konuda flu “genifl aç›klama”y› yapt›¤› görülüyor: “Bu ayetteki fadribü kelimesi (DR-B) Kur’an’da kullan›lan anlamlar›ndan yaln›z bir tanesiyle kay›tlanm›fl ve emirden hep dövmek ç›kar›lm›flt›r. (...) fadribü emrinin kökü olan darb kelimesinin 30’a yak›n anlam› içinde en önemlilerinden dördü, vurmak dövmek, hurüc (ç›kmak), zehab (gitmek) ve dolaflmakt›r. (bk. ‹bn Manzür, Lisanül Arab, darb md.) Ve darb kelimesi Kur’an’da bu anlamlar›n hepsinde kullan›lm›flt›r. (bk. 2/60, 73, 273; 3/ 156; 4/101; 7/160; 8/12, 50) Durum bu olunca, konumuz olan ayetteki emri bu anlamlar›n muhtemel olan her biriyle de¤erlendirmek gerekmektedir. Buna göre emri ayn› zamanda if’al kal›b›ndan da ald›¤›m›zda ifade etti¤i manalar flunlar olur: 1-Onlar› evden ç›kar›n. 2-Onlar› bulunduklar› yerin d›fl›na gitmek zorunda b›rak›n. 3-Onlar› dövün. Kur’an böylece içinde bulunulan duruma ve karfl›lafl›lan flartlara göre bu üç seçenekten birinin kullan›lmas›n› istemektedir. Ve dikkat edilirse ilk iki seçenek, düzenlenen konuda sonuç almak bak›m›ndan hem insan psikolojisine hem de hukuk mant›¤›na daha uygundur. Emri dövmek anlam›nda almam›z durumunda ise flunlar›
söylememiz gerekiyor: Ayet aile düzenini, toplum ahengini bozucu davran›fllar içine giren kad›nlar› düzeltmek için üç aflamal› bir çare getirmifltir. Bunlar›n ilk ikisi (ö¤üt, yatakta yanl›z b›rakma) bireysel ve psikolojik, üçüncüsü (dövme) ise maddi yapt›r›md›r. Burada dikkat edilecek nokta “dövün” emrinin muhatab›n› iyi belirlemektir. Kad›na zulmetmeyi bir tür meziyet gibi gören anlay›fl, bu emri her kocan›n kar›s›n› daya¤a çekmek serbestisi gibi yorumlam›flt›r. Bu asla do¤ru de¤ildir. Çünkü burada darb (dövme) gibi bir maddi yapt›r›m vard›r. Yani bir had söz konusudur. Hadlerin uygulanmas› ise kamu otoritesinin ifli ve hakk›d›r. Buradaki beyan› kocan›n kar›s›n› dövmesi anlam›nda almak bir sapt›rmad›r. Kur’an, bozuk düzen giden kad›n› hizaya getirmek için önce kocay› seferber etmifltir. Koca, kad›na ö¤üt verecek, sonrada onu yata¤›nda yaln›z b›rakarak dikkatli olmaya zorlayacakt›r. Bu iki aflama bireyseldir. Bu aflamalarda baflar› sa¤lanamam›flsa, kamu otoritesi devreye girecek ve insan için en a¤›r ve afla¤›lay›c› cezalardan biri olan dövme uygulanacakt›r. Bunun nas›l ve hangi ölçüler içinde, hangi flartlarda uygulanaca¤›na kamu otoritesi karar verecektir. Kur’an’›n genel ruhu ve hukuk mant›¤› bunu baflka türlü anlamam›za müsaade etmez.” *** 1992’den 1999’a dek Kur’an’da
kad›n› dövme buyru¤unun var oldu¤u, ancak kad›n›n, efli eliyle de¤il, kamu kurumlar› eliyle dövülmesi gerekti¤i görüflünü koruyan Yaflar Nuri Öztürk, 69
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Cengiz Özak›nc›, Yaflar Nuri Öztürk ve Cemal Kutay, Prof. Dr. Nükhet Güz’ün yönetti¤i “Dil ve Din”panelinde. 1998’de TÜYAP Kitap Fuar›’nda “Dil ve Din” kitab›mla ilgili olarak PAYEL yay›nlar›n›n düzenledi¤i ve Cemal Kutay’la birlikte üçümüz konuflmac› oldu¤umuz panelden sonra, “meal”inin 1999 y›l›nda gerçeklefltirilen bas›m›nda, önceki görüflünü de¤ifltirerek, söz konusu ayete verdi¤i anlamdan “dövün” sözcü¤ünü ç›kartm›flt›r.
Kur’an’da kad›nlar› dövün buyru¤u bulunmad›¤›n›, Yaflar Nuri Öztürk 1999’da, Lale Bahtiyar 2007’de bulmufllar. Benim “Kur’an’da Kad›nlar› Dövün Buyru¤u Yok!” bafll›kl› yaz›m›n Cumhuriyet gazetesinde yay›mlanma tarihi ise 20 Haziran 1991’dir. 1991 y›l›nda yay›mlanan bu yaz›mda, Kur’an’da geçen “D-R-B” sözcü¤ünün “dövün” anlam›na gelmedi¤ini flu flözlerle aç›klam›flt›m: “Çevirmenlerin bir ayette “örtün” diye çevirdikleri sözcük ile bir baflka ayette “dövün” diye çevirdikleri sözcük, Kur’an’›n Arapças›’nda ayn› sözcüktür, D-R-B... Kur’an’da 58 yerde karfl›m›za ç›kan D-R-B sözcü¤üne çevirmenler neredeyse her ayette baflka bir anlam veriyorlar. Kimi yerde yola “ç›kmak”, kimi yerde boyun “vurmak” kimi yerde karanl›¤a “bürümek”, kimi yerde parmaklar› “do¤ramak”, kimi yerde örnek “vermek”, kimi yerde verilen bir fleyi geri “almak”, konulan bir fleyi “kald›rmak”, birini “dövmek”, birini “yat›rmak”, “uyutmak”, “örtYaflar Nuri Öztürk’ün mealinin 1999 y›l› bask›s›.
70
Cengiz Özak›nc›’n›n 20 Haziran 1991 günlü Cumhuriyet’te yay›mlanan yaz›s›n›n küpürü.
mek” ve daha pek çok birbirine uymaz anlamlar›n hepsi ayn› sözcü¤e, Kur’an’daki D-R-B sözcü¤üne yüklenmifltir. Örne¤in Kur’an’da geçen “Kulaklar›n üzerine D-R-B etmek” kimi çevirmenlerce; “Kulaklar›n›n üzerine yat›r›p uyutmak,” diye anlamland›r›l›rken, kimilerince; “Kulaklar›n›n üzerine vurmak,” diye çevrilmektedir. “Bu nas›l böyle olabilir?” diye soruldu¤unda; “Tümcenin gelifline göre (Arapça deyimle “siyak”›na göre) uygun bir anlam yak›flt›r›ld›¤›” söylenmekte!.. Yani, “Arapça de¤il mi? Uydur uydur söyle!” Çevirmenlerin ve yorumcular›n büyük bir ço¤unlu¤unun; “O kad›nlar› dövün,” diye çevirdikleri ayette de karfl›m›za ç›kan bu D-R-B sözcü¤ü hakk›nda, 1050 y›llar›nda yaz›lm›fl bir Arapça sözlük -ki tüm ‹slam bilginleri kaynak olarak benimsemifllerdir- flöyle der: “D-R-B: Bu sözcük hakk›nda ihtilaf vard›r.” (Bkz: Rag›b
el Müfredat) Yine tüm ‹slam bilginlerinin kaynak olarak benimsedikleri Firuzabadi’nin 1450 y›llar›nda yazd›¤› büyük sözlü¤ünde de aynen flöyle söylenir: “D-R-B: Bu sözcük hakk›nda ihtilaf vard›r.” Evet, bu sözcü¤ün anlam›n›n ne oldu¤u konusunda bilginler aras›nda “ihtilaf”, yani uyuflmazl›k vard›r; gelgelelim bu sözcü¤ü “dövün” diye çeviren hiç bir çevirmen, hiç de¤ilse bir aç›klama koyarak: “bu sözcü¤ün anlam›n›n ne oldu¤u konusunda kesinlik bulunmad›¤›n›, bu nedenle “dövün” diye yak›flt›r›lan Türkçe anlam›n do¤ru olmayabilece¤ini” belirtmek gere¤ini duymam›fl; sanki bu sözcü¤ün “dövmek” anlam› kesinmifl gibi, hepsi de a¤›z birli¤i ederek “dövün” diye çevirmifllerdir. ‹lginç olan bu çevirmenlerin tümünün de erkek olmas›d›r. Yaln›z kimi çevirmenler, bir parantez açarak “(ac›tmadan, az›c›k) dövün,” diye çevirmifllerdir. 71
BD OCAK 2011
Oysa Kur’an’›n Arapças›nda “ac›tmadan”, “az›c›k” gibi uyar›lar bulunmamaktad›r. E¤er “D-R-B” sözcü¤ü “ac›tmadan, az›c›k dövmek” anlam›na geliyor ise, ayn› sözcük, ayn› kipte, bir baflka ayette (Enfal,12), niçin “hiç ac›madan parmaklar›n› do¤ray›n,” anlam›na gelsin? Evet, Kur’an’da “O kad›nlar› D-R-B edin,” diye bir buyruk gerçekten de vard›r; ancak bunun “O kad›nlar› dövün,” mü, “yat›r›n” m›, “gönderin” mi, “yollay›n” m›, “do¤ray›n” m›, “at›n” m›, yoksa “örnekleyin” mi anlam›na geldi¤i “ihtilafl›”d›r, tart›flmal›d›r. Çünkü Arapçada “kitap D-RB etmek”; kitap yay›nlamak, piyasaya kitap ç›kartmak anlam›na gelir. “Para D-R-B etmek”; dolafl›ma para sürmek, tedavüle sokmak anlam›na gelir. Arapçada “D-R-B’ül evvel” deyimi; ilk yarat›klar, anlam›na gelir. Arapçada “iki insan›n birbirleriyle D-R-B’laflmas›”; dövüflmeleri anlam›na gelmez, tersine, birbirleriyle ortak olup bir iflletme kurmalar› anlam›na gelir. Birinin kendi paras›n› D-R-B etti¤i, di¤erinin de yaln›zca iflgücünü, eme¤ini D-R-B etti¤i ortakl›klara da Arapçada “D-R-B’laflma” (Mudaraba) ad› verilir. Öyleyse, Kur’an’da geçen “O kad›nlar› D-R-B edin,” tümcesi, nas›l olup da “dövün” demek olabilir? Arapçada “kitap D-R-B etmek,” bir kitab› pataklamak, dövmek midir ki, bir kad›n› DR-B etmek, o kad›n› dövmek anlam›na gelsin?.. Arapçada “çad›r D-R-B etmek”; çad›r “kurmak” anlam›na gelir; yoksa çad›r› “dövmek” de¤il... Dil bilimsel bir disiplindir. Hayat›m›n son iki y›l›n› bu Arapça sözcü¤ün (D-R-B) anlam›n› araflt›rmaya adad›m. Bin sayfan›n 72
BD OCAK 2011
üzerinde belge toplad›m, çal›flmam› kitaplaflt›rabilmem için daha bir y›la ihtiyac›m var. Ancak bu sözcü¤ün anlam›n›n sapt›r›larak polemiklere neden olmas› karfl›s›nda, kitab›m›n yay›mlanmas›n› beklemeye gönlüm raz› olmad›.” (Cengiz Özak›nc› 20 Haziran 1991, Cumhuriyet) *** Okuyucu, ‹ran as›ll› Amerikal›
Lale Bahtiyar’la ilgili olarak Vatan gazetesinde yay›nlanan haberle, benim “Kur’an’da Kad›n› Dövün Buyru¤u Yok” bafll›¤›yla 1991’de yay›mlanan yaz›m› karfl›laflt›r›rsa, 1991’de Cumhuriyet’te yay›mlanan görüfllerimin, 2007 y›l›nda New York Times taraf›ndan dünyaya Lale Bahtiyar’›n buluflu olarak duyuruldu¤unu görecektir. 1991’de yay›mlanan bu yaz›mda
“bir y›l sonra biter” dedi¤im “Dil ve Din” adl› kitab›m, gerçekten de 1992’de bitmesine karfl›n, kitab›n birinci bas›m›, uygun bir yay›nevi bulma zorlu¤uyla, 2 y›l sonra, 1994’te gerçekleflebildi. “Kur’an’da kad›n› dövün buyru¤u yok” görüflümü daha ayr›nt›l› biçimde dile getirdi¤im bu kitab›m›n 1994’te yay›mlanan ilk bas›m›; Amerikan Kongre Kütüphanesi (U.S.A Library of Congress), ‹ngiltere Milli Kütüphanesi (British Library), Oxford Üniversitesi Kütüphanesi (Oxford Library – OLIS), Amerikan Harvard Üniversitesi Kütüphanesi (Harvard Library – HOLLIS), Amerikan Duke Üniversitesi Kütüphanesi (Duke University Library), vb. gibi kütüphanelerin kataloglar›na girmifltir. Rus Türkolog Rodri Wojnikov, Macar Türkolog J. (Gyula) Nemeth, Kazak Türkolog Klyashtorny, ‹ngiliz Dilbi-
limci Robin Allott, ‹ngiliz Anlambilimci Daniel Chandler, ‹rlandal› Dilbilimci Birleflik Krall›k Akademisi üyesi David Crystal, vb. gibi bilginlerle birlikte Dilbilim, Anlambilim, Yaz›bilim alan›nda Göktürk / Orhon Yaz›tlar› konusunda kaynak kitap olarak gösterilmektedir. Hollanda, Almanya, Avustralya dahil, pek çok ülkenin üniversite kütüphanelerinde, flu an için 94 katalog kayd› bulunmaktad›r. 1994’te “Dil ve Din”in 1. bas›m›
yay›mland›¤›nda, bu kitab›m›n Amerikan Kongre Kütüphanesi, ‹ngiltere Kütüphanesi ve yurtd›fl›ndaki çeflitli üniversitelerin kütüphanelerinin kataloglar›na girece¤ini, do¤rusu bu ya, hiç düflünmemifltim. Beni en çok flafl›rtan, kitab›m›n Amerika’da Duke Üniversitesi’nin ‹lahiyat Fakültesi Kütüphanesi’nde kataloga al›nmas› oldu. ‹ran as›ll› Amerikal› Lale Bahtiyar’›n, Nisa Suresi 34. ayetin çevirisi konusunda kendisinden y›llar önce benim Türkiye’de yazd›klar›mdan habersiz olarak ayn› sonuca vard›¤› ve bu sonucu kendi bulgusu olarak duyurdu¤u düflünülebilir; ancak, bu konuda yazd›klar›m›n Amerika’da pek çok üniversite kütüphanesinde kataloglara geçmifl bulundu¤u gözönüne al›n›rsa, durumun böyle olmad›¤› anlafl›l›r. Lale Bahtiyar’›n Amerika’da -içlerinde Türklerin de bulundu¤u- Sünni tasavvufçu bir çevrede yaflad›¤›, Amerika’da ‹ngilizce olarak yay›mlanm›fl “Hz. Muhammed’in Ashab›”, “Bir Melek Olmak”, “Sufi Tasavvufi Anlay›fl›n D›flavurumu” gibi kitaplar›n›n Türk çevirmenlerce Türkçe’ye çevrilip Türkiye’de yay›mland›¤›, din alan›nda Türki-
“Dil ve Din” adl› kitab›m›n 1994’te yay›mlanan ilk bask›s›n›n Amerikan Kongre Kütüphanesindeki katalog kayd›.
ye’de olup bitenlere yabanc› olmad›¤› biliniyor. 20 Haziran 1991’de Cumhuriyet gazetesinde yay›mlanan “Kur’an’da Kad›n› Dövün Buyru¤u Yok” bafll›kl› yaz›m; Amerika’da yaflayan fakat o tarihte bir ayl›¤›na Türkiye’ye gelmifl olan bir ‹lahiyatç›n›n dikkatini çekmifl ve onun daha sonra yapt›¤› Kur’an çevirisinde bu ayeti “dövün” de¤il “ç›kar›n” olarak anlamland›rmas›na neden olmufl. Bunu, yaz›s›nda flöyle aç›kl›yor: - “1991 y›l›n›n Haziran ay›nda Türkiye'yi ziyaret ediflimde (19 Haziran18 Temmuz) Cumhuriyet Gazetesinde 4:34 ayeti üzerinde aç›lm›fl bir tart›flmaya tan›k oldum. "DRB" fiilinin Kuran'da sadece "dövmek" veya "vurmak" anlam›na gelmedi¤ini ve bu kelimenin 4:34 ayetinde yanl›fl çevrildi¤ini ortaya koyan bu ilginç makalenin yazar›, Cengiz Özak›nc›'yd›. Ayetteki "DRB" kelimesini di¤er ayetlerdeki kullan›m› ve Kur’an’›n genel ba¤lam› içindeki konumunu göze alarak "ç›kar›n" diye çevirmeye karar verdim.” 73
BD OCAK 2011
“Kur’an’da kad›nlar› dövün buyru¤u yok” bafll›kl› yaz›m›n kaynak olarak gösterildi¤i Amerika’da ‹ngilizce olarak yay›mlanm›fl Kur’an Çevirisi. Bu çeviride de pek çok yanl›fllar vard›r.
“Kur’an’da Kad›n› Dövün Buyru¤u Yok” bafll›kl› yaz›m›n, 1991 y›l›nda Cumhuriyet’te yay›nland›ktan sonra Amerikan Üniversitelerinde ‹slam ‹lahiyatç›lar› aras›nda yay›ld›¤›, tart›fl›ld›¤›, de¤erlendirildi¤i, benimsendi¤i anlafl›l›yor. ‹ran as›ll› Amerikal› Lale Bahtiyar’›n da 1991’de Türkiye’den Amerika’ya yay›lan bu tart›flmalardan etkilenmifl olmas› do¤ald›r. Fakat, bir akademisyen, kendisinden önce Türkiye’de yap›lan bir buluflu, kaynak göstermeden sanki kendi buluflu imifl gibi duyuruyorsa, ün kayg›s›yla dürüstlük ilkesinin d›fl›na ç›km›fl olur. Öyle ya da böyle, Nisa Suresi 34.
ayetinde geçen D-R-B (“daraba”) sözcü¤ünün “dövün” olarak çevrilmesinin 74
BD OCAK 2011
yanl›fl oldu¤unu ortaya koyan ilk yazar›n Atatürk Türkiye’sinden ç›km›fl olmas› ve bu görüflümün uluslararas› çevrelerde “sahiplenilmeye” çal›fl›ld›¤›n› görmekten mutluyum. 1991’de yay›mlanan Kur’anda kad›n› dövün buyru¤u bulunmad›¤› görüflümün, sekiz y›l sonra 1999’da Prof. Dr. Yaflar Nuri Öztürk, 16 y›l sonra 2007’de Lale Bahtiyar taraf›ndan bulgulanarak savunulmas›, bu alanda yaln›z kalmaktan duydu¤um üzüntüyü hafifletiyor. Umar›m ‹lahiyat ö¤renimi görmemifl laik cumhuriyet e¤itimi alm›fl bir Müslüman Türk olarak 1989’da saptay›p 1991’de duyurabildi¤im bu gerçe¤i, süreç içerisinde daha çok say›da ‹lahiyat uzman› görür de, Müslüman kad›nlar eflleri taraf›ndan “Allah’›n emri” denilerek dövülmekten kurtulur.
(Lale Bahtiyar) de¤il, ondan 16 y›l önce, 1991’de, dilbilimsel kan›tlar›yla birlikte Cumhuriyet gazetesinde ben aç›klad›m; buna “Kur’an’›n kad›nca yorumu” yaftas› yap›flt›r›lmas›, kötü niyetli bir davran›flt›r. Ayr›ca, Türkiye’de Siyonizm’e de misyonerli¤e de karfl› ç›kan bir avuç yazardan biri oldu¤um gerçe¤i, yazd›¤›m onlarca kitap ve yüzlerce makaleyle ortada oldu¤una göre, söz konusu ayetin “dövün” anlam›na gelmedi¤ini dilbilimsel kan›tlar›yla gözler önüne sermek, H›ristiyan – Yahudi iflbirlikçili¤i olarak damgalanamaz. Kur’an’› do¤ru anlamak, do¤ru anlamland›rmak, yaflamsal, canal›c› önemde bir konudur. Bunun en çarp›c› örne¤ini 8 Nisan 1997 günü Sabah gazetesinde yay›mlanan bir haberde görüyoruz. Haber flöyle:
‹slam karfl›tlar›nca yüzy›llard›r
Türban takmayan annesini öldürdü
‹slam’› karalamakta kullan›lan bu “dövün” sözcü¤ünün bir çeviri yanl›fl›ndan kaynakland›¤›n›n ortaya ç›kmas›, kendilerini “ilerici” olarak niteleyen kimi “sol”cular› oldukça rahats›z etmifl ve bunlar, ayetin yüzy›llarca yap›ld›¤› gibi yine “dövün” biçiminde çevrilmesi gerekti¤ini savunmaya bafllam›fllard›r. Çünkü bu ayet “dövün” diye çevrilmezse, ‹slam’a sald›rma gerekçelerinden en önemli bir tanesini yitireceklerdir. Bu “ilerici”, “solcu” yazarlardan biri, yay›mlanan bir yaz›s›nda, Lale Bahtiyar’›n Musevi ve H›ristiyanlardan para alarak içinde dövün geçmeyen bir çeviri yapt›¤›n› savlam›fl ve bunu “Kur’an’›n kad›nca yorumu” olarak damgalam›flt›r. Oysa, bu ayetin “dövün” olarak çevrilemeyece¤ini dünyada ilk kez bir kad›n
Konya Ere¤li'deki cinayet ayd›nland›. 58 yafl›ndaki Meryem Songül Özgüven'i ‹ngilizce ö¤retmeni k›z› Ayflegül Özgüven'in "baflörtüsü tart›flmas›" yüzünden öldürdü¤ü belirlendi. Konya'n›n Ere¤li ilçesinde geçen Cumartesi günü b›çaklanarak öldürülen yafll› kad›n›n katil zanl›s›n›n k›z› oldu¤u belirlendi. Gülbahçe Mahallesi'nde k›z›yla oturan Meryem Songül Özgüven (58) evinde b›çaklanarak öldürülmüfl olarak bulunmufltu. Olay üzerine soruflturmay› derinlefltiren cinayet masas› ekipleri, ‹ngilizce ö¤retmenli¤i yapan, maktulün k›z› Ayflegül Özgüven'in (28) ifadesine baflvurdu. Sorgulamas› s›ras›nda annesini öldürdü¤ünü itiraf eden Ayflegül Özgüven,
uzun süredir annesiyle baflörtüsü konusunda anlaflamad›klar›n›, zaman zaman tart›flt›klar›n› belirterek, baflörtüsü takmay› kabul ettiremedi¤i için, son tart›flmada annesini b›çaklayarak öldürdü¤ünü söyledi. Ayflegül Özgüven'in baflörtüsüz derse girmemek için okulda da sorun ç›kard›¤› ve bir süredir ücretsiz izin kulland›¤› belirlendi. Ayflegül Özgüven'in gözalt›na al›nd›¤› ve soruflturman›n sürdürüldü¤ü bildirildi.
8 Nisan 1997 günü Sabah gazetesinin küpürü
Ayn› haber, 9 Nisan 1997 günlü Cumhuriyet gazetesinde de “Ayflegül psikiyatri klini¤ine gönderildi” bafll›¤›yla verilmiflti: - “Baflörtülü bir k›z, baflörtüsü takmayan annesini, salt bafl›n› örtmedi¤i için 30 yerinden b›çaklay›p gözlerini oyarak ve kollar›n› keserek “din u¤runa”(!) öldürmüfltür. Yakalan›p sorguland›¤›nda, bafl›n› örtmemekte 75
BD OCAK 2011
direten annesinin “muz›r” (zararl›) ve “münaf›k” (diliyle ‘Ben de Müslüman›m’ diyen, fakat ‹slam›n buyruklar›n› yerine getirmeyen” biri) oldu¤unu, ‹slam’da “Münaf›klar›n katli vacip” (böylelerinin öldürülmesi zorunlu) oldu¤u için annesini öldürdü¤ünü, söylemifltir.” Olay›n en ilginç yan›, kendi ken-
disini “‹slam›n B›ça¤›”(!) olarak gören ve ‹slam ad›na öz anas›n› bile do¤rayabilecek denli gözü dönmüfl olan Ayflegül’ün bu eyleminin, Kur’an buyruklar›na kökten ayk›r› olufludur. Çünkü Kur’an, “yafll› kad›nlar›n tesettür uygulamas›na gerek bulunmad›¤›n›” bildirmifltir. Nur Suresi’nin 60. Ayeti flöyle der: “Yafll› kad›nlar›n, ay›p yerlerini açmamak kofluluyla örtülerini ç›kartmalar›nda bir günah yoktur.” Ayflegül’ün annesi 58 yafl›ndad›r; yani Kur’an’›n “örtülerini ç›kartmalar› günah de¤ildir” dedi¤i bir yafltad›r. Gerçekte, Ayflegül’ün bafl›n› örtmemekle Kur’an’a göre günah ifllemiyor durumda olan annesi, Ayflegül’ün gözünde “bafl›n› örtmedi¤i için din u¤runa katli vacip olan” bir kad›nd›r!.. Ayflegül, nas›l olup da, annesinin Kur’an’da günah dahi say›lmayan bir davran›fl›n›, Kur’an buyru¤unca katli vacip bir davran›fl olarak görüp, öz anas›n› 30 yerinden b›çaklam›fl, gözlerini oyarak, kollar›n› keserek “‹slam ad›na” k›t›r k›t›r do¤ram›flt›r?.. Bu sorunun yan›t›n› öncelikle bütün Müslümanlar, sonra da yüre¤inde insan sevgisi tafl›yan herkes düflünmelidir. 76
BD OCAK 2011
Ayflegül, psikiyatri klini¤ine
gönderilmifl!!! E¤er Ayflegül “Kur’an’› do¤ru anlam›fl” olsayd›, ne ana katili olur, ne psikiyatri klini¤ine giderdi. Bu olay bize Kur’an’› do¤ru anlaman›n önemini ve ayd›nlar›n bu do¤rultuda çal›flmalar yapmas›n›n gereklili¤ini bir kez daha kavratm›flt›r. Mehmet Akif Ersoy, Kur’an’da geçen pek çok kavram› yanl›fl çevirip yanl›fl anlad›¤›m›z gerçe¤ini vurgulayan ilk Müslüman ayd›nlar›m›zdan biridir. Bu nedenle “Dil ve Din / Kur’an’› Do¤ru Anlamak” kitab›m›n 1994’te yap›lan ilk bas›m›na onun flu sözleriyle bafllamay› uygun görmüfltüm: - “Biz Müslümanlar, ben öyle
görüyorum, Allah ile pek laubaliyiz! Zannediyoruz ki, Cenab-› Hak oturdu¤umuz yerden isteyivermekle hat›r›m›z için ilahi kanunlar›n› de¤ifltirir. Zavall› bizler. Sana emeksizce yaflamak, çal›flmaks›z›n amac›na eriflmek hakk›n›, böyle bir ümidi kim veriyor? Müslümanl›k galiba. Belki. Öyle ya, Müslümanlar Allah’›n sevgili kullar›d›r. Hani Müslümanl›k bir uhuvvet (kardefllik) husule getirecekti? Nerede? Bugün Müslümanlar kadar müteferrik (da¤›n›k), mütefleddit (kat›laflm›fl) bir millet var m›? Her tarafta Müslümanl›k cehalet, Müslümanlar ise sefalet içinde mahvolup gidiyor... Müslümanl›k bize dünya için bir hayat-› tayyibe (temiz ve yüksek bir yaflam düzeyi) va’d ediyordu. Neye vermedi? ‹flte hep bizim cehaletimiz yüzünden. Müslümanlar›n hepsi cahil; Arab› cahil, Türkü cahil, Kürdü cahil,
Arnavutu cahil, hepsi cahil. Hepimiz igvaata (k›flk›rtmaya) kap›l›yoruz. Hani, müminler kardefl idi? O halde nedir Müslümanlar›n bu hali? 350 milyon mu, 400 milyon mu, cihanda bu kadar Müslüman var; flarkta var, garpta var, flimalde var, cenupta var; hepsi hirman içinde yafl›yorlar. Biz diyoruz ki; “Müslüman›z o halde Allah bize tevfik (üstünlük, baflar›) vermelidir”. Demek sen Müslümanl›¤›nla Allah’› minnet alt›nda b›rakmak istiyorsun. Ne kadar cüret. Ne kadar hamakat (ahmakl›k). Do¤rusu, dünya dünya olal›, gafletin cehaletin, körlü¤ün, sa¤›rl›¤›n bu mertebesi ne görülmüfl ne iflitilmifltir. Do¤rusu, cehlin bu derecesi de mutlaka tahsil ile elde edilmek laz›m gelecek. Ah, biz al›k Müslümanlar. Nas›l olmufl da bu kadar azim bir kitlenin umumu birden kötürümler gibi, hisden, hareketten mahrum kalm›fl?..”
Mehmet Akif Ersoy
Görülece¤i üzere, Mehmet Akif’in Müslümanlara söyledi¤i bu sözler, öyle yenilir yutulur türden de¤ildir. Üstelik Akif, flimdiki ço¤u elefltirmenler gibi, diyeceklerini yaz›p, kendisi saklanan biri de de¤ildir. Yukar›daki sözler, onun camilerde cemaatin yüzüne karfl› yapt›¤› konuflmalardan al›nm›flt›r. Akif, Müslümanlar›n yüzy›llarca süren bir uyuflukluk içinde al›klafl›p kald›klar›n›, Müslümanlar›n yüzlerine karfl›, üstelik camilerde hayk›rm›flt›r. Akif, bunun neden böyle oldu¤unu da anlamaya çabalam›fl; nedenlerden birini sezgileriyle yakalam›fl; ancak yeterince üzerine gidememifltir. Bak›n neler söylüyor: - “Kanaat”i, “tevekkül”ü,
“sab›r”›, hepsini yanl›fl anlad›k. “Sab›r” nedir?.. Bize göre “sab›r”, sureti mutlakada “katlanmak” demektir. Neye katlanmak? Her fleye. Daha do¤rusu katlan›lmayacak fleylere. Mesela zelil (afla¤›l›k) olmaya, hakaret görmeye, dö¤ülmeye, sö¤ülmeye; özetle insanl›k onurumuzu lekeleyecek musibetlerin hepsine. Aman yarabbi. Kur’an ne söylüyor, biz ne anl›yoruz. “Sab›r” katlanmak de¤il, gö¤üs germektir. Neye gö¤üs germek? Sonunda katlan›lmayacak ac›lara katlanmak ›zt›rab›na mahkum olmamak için, önceden her türlü fledaide (zorbal›klara), her türlü mezahime (s›k›nt›lara), mertcesine, insancas›na gö¤üs germek. Hele “tevekkül” hiç bizim anlad›¤›m›z mahiyette mi? “Tevekkül”, Kur’an’›n gösterdi¤i, Hadis’in gösterdi¤i “tevekkül”, bütün esbaba sar›ld›ktan (tüm yollar› 77
BD OCAK 2011
Atatürk bir din bilginiyle birlikte.
denedikten) sonra olan tevekküldür. Biz cehaletimiz (bilisizli¤imiz) yüzünden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. ‹slam dini bir miskinlik (uyuflukluk) dini oldu.” Akif’in bu sözleri, ö¤retiden sap-
m›fl Müslümanlar› kendine getiren bir tokat gibidir: - “Dini bizler bu hale getirdik, Din de bizi bu hale getirdi...” Bir de Atatürk’ü dinleyelim; bak›n o ne diyor: - “Ulusumuz dil ve din gibi güçlü iki varl›¤a sahiptir. Bu erdemleri hiç bir güç ulusumuzun yüre¤inden ve gönlünden çekip alamayacakt›r ve alamaz...” (Söylev ve Demeçleri, C. II, Sf. 66. 1923) “Sorunun özü din de¤il dildir. Kesin olarak bilinmelidir ki, Türk ulusunun ulusal dili ve ulusal benli¤i, bütün yaflam›na egemen olacak ve esas kalacakt›r...” (Bursa, 5 fiubat 1933) 78
BD OCAK 2011
Atatürk’ün Kur’an’›n Türkçe anlam›n› kitaplaflt›rma iflini neden bir baflkas›na de¤il de inatla Mehmet Akif Ersoy’a verdi¤ini anlayabildik mi? Atatürk’ün bu ye¤lemesinin bile bafll› bafl›na çok büyük bir anlam ve önemi oldu¤unu kavrayabildik mi? Atatürk’le Akif aras›nda uyuflmazl›k varm›fl gibi uydurulan olaylarla, Atatürkçülerin Akif’e, Akifseverlerin Atatürk’e düflman edilmesinin ne yaman bir dalavere oldu¤unu görebildik mi? Akif’in sözleri üzerinde yeterince durduk mu? Kendisini “laik” olarak tan›mlayanlar, Akif’i anlad› m›? Peki ya laikli¤e karfl› olanlar, onlar Akif’i anlad› m›?.. *** Bob Dylan’›n “Blowin’ in the wind” flark›ndan dizeler tak›l›yor usuma: “Yan›t› dostum, yel ald› gitti; yan›t rüzgarda savruluyor...” *** [Merakl›s›na not: ‹fl bu yaz›mla; 28 Aral›k 1873’te do¤mufl; 27 Aral›k 1936’da ölmüfl olan Mehmet Akif Ersoy’u; do¤umunun 137. ve ölümünün 74. y›l dönümüne denk gelen bu Aral›k ay›nda; ruhuna fatiha okuyarak, rahmetle ve sayg›yla an›yorum. Cengiz Özak›nc› / 15 Aral›k 2010 / ‹stanbul.] cengizozakinci@butundunya.com.tr
Türkiye Nereye Götürülüyor? Yazan: Prof. Dr. KEREM DOKSAT
Ankara Çocuk fiube Müdürlü¤ü Ekipleri, geçti¤imiz günlerde baflkentin lüks içkili mekanlar›n›n bulundu¤u Ümitköy Park Caddesi’nde denetim yapm›fl.
P
olis, yasa gere¤i 18 yafl›n alt›ndaki çocuklar›n, yanlar›nda ebeveynleri olsa da bu mekanlarda bulunamayaca¤›n› belirterek, baz› iflletmelerde tutanak tuttup, baz›lar›na da sözlü “uyar›da” bulunmufl. Bu denetimlerden birine Baro Baflkan› Metin Feyzio¤lu da flahit ve müdahil olmufl. Baro Baflkan› Metin Feyzio¤lu’nun bulundu¤u mekanda, 18 yafl›n alt›daki çocuklar›n bulundu¤u masalardaki ailelerin kimlikleri toplanm›fl ve tutanak tutulmufl. Feyzio¤lu, önceki gece yaflad›klar›n› Hürriyet gazetesine flöyle anlatm›fl: “Cuma akflam› saat 20.30 civar›n-
da içeriye 4 -5 sivil polis girdi. ‹ki üç tanesi sakall›yd›. Parkal›, tak›m elbiseli falan ciddi bir görüntü de¤il, oldukça da korkutucu bir görüntüydü. Çocuklu masalara yöneldiler. Sonra bir tomar dolusu nüfus cüzdan›n› ellerine toplad›klar›n› gördüm. Avukat oldu¤umu söyleyerek, olaya müdahil oldum. Çocuk flubesinden olduklar›n›, amaçlar›n›n çocuklar› korumak oldu¤unu söylediler. Çocuklar›n, içkili yerde bulundu¤una dâir her bir çocuk için tutanak tutuldu ve daha sonra çocuk koruma kanununa göre içkili yerde polis taraf›ndan bulunmufl olan çocuklar, trajikomik bir flekilde ayn› 79
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
masada yan›nda oturan anne babalar›na imza karfl›l›¤›nda teslim edildi. Ben o s›rada ellerindeki nüfus cüzdan› tomar›n› cep telefonumla foto¤raflad›m. ‘Seni gözalt›na al›yorum’ dedi, kolumu tuttu. ‘Derhal bütün avukat meslektafllar›m›, Barolar Odas› Baflkan›’n› gözalt›na almaya cür’et eden uygulamaya karfl› buraya ça¤›r›yorum’ dedim. Amirleri geldi ve b›rakt›rd›. Yapt›klar›; ‘Buraya gelmeyin, burada içki içmeyin. Sizin hayat tarz›n›z art›k bu ülkede bizim taraf›m›zdan yasaklanm›flt›r.’ demektir. Bu olay, emri veren aç›s›ndan da emri uygulayan aç›s›ndan da görevde yetkinin kötüye kullan›lmas›d›r. Siyaseten vahimdir, hukuken vahimdir. Hani kar›flmayacakt›? Hani ‘‹zmir korkma’ dedi? Hadi, flimdi ‹zmir korkmas›n”. Olay›n yafland›¤› Park Caddesi’ndeki iflletmelerin sahipleri, bu tür bask›nlar›n, âilelerin çocuklar›yla buraya gelmeye korkmas›na yol açaca¤›n› söylemifller. Olaydan rahats›z olduklar›n› ve üzüldüklerini belirten iflletmeciler “müflterilerimiz oldukça rahats›z oldular. Buras› batakhane de¤il ki. Elbette insanlar, aileleriyle çocuklar›yla buraya gelecekler. Buraya bütün partilerden bakanlar, milletvekilleri de geliyor. Onlar›n da yan›nda çocuklar› oluyor. Talihsizce bir olay, çok üzüldük” demifller. 80
Ankara Baro Baflkan› Metin Feyzio¤lu
Peki, sonra ne olmufl? Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya, yaflananlar› ö¤renir ö¤renmez Çocuk fiube Müdürlü¤ü’nün ekiplerine sert bir ikazda bulundu. Olay›n yaflanmas›ndan üzüntü duyan Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya, KEREM DOKSAT
5 A¤ustos 1957’de ‹stanbul’da dünyaya geldi. Çukurova T›p Fakültesi’ni bitirdi. ‹stanbul Üniversitesi Cerrahpafla T›p Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dal›’nda uzmanl›k e¤itimini tamamlad›. 1999 y›l›nda profesör oldu. Mesleki olarak yay›nlanm›fl telif kitaplar›, yurt içi ve d›fl›nda yay›nlanm›fl makaleleri vard›r. ‹Ü Cerrahpafla T›p Fakültesi Türkçe ve ‹ngilizce bölümlerinde ders vermektedir. Birçok derginin yay›n ve dan›flma kurulundad›r. Çeflitli platformlarda yüzün üzerinde konferans vermifl, panel ve kurs e¤itimlerine kat›lm›flt›r. Çal›flmalar› klinik ve biyolojik psikiyatri, psikofarmakoloji, duygudurum bozukluklar›, hipnoterapi, “psikiyatri ve inanç sistemleri”, “dil ve psikiyatri” konular›nda odaklanm›flt›r.
Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya
Hürriyet gazetesine flunlar› söylemifl: “Maalesef böyle bir olay yafland›. Hepimiz böyle restoranlara çocuklar›m›zla gider otururuz. Gerekeni yapt›k ve bu yanl›fl anlafl›lmaya yol açabilecek uygulamadaki arkadafllar›m›za gerekli uyar›larda bulunduk. Çocuk fiubesi ekiplerimiz, genelde internet kafeler dahil olmak üzere umuma aç›k yerlerde çocuklar›n tek bafl›na bulunmas›na, batakhane ve benzeri yerlere çocuklar›n istismar edilmesini önlemek amac›yla denetimlerde bulunurlar. Ama ailelerin gitti¤i, kamuoyunda bilinen yerlerde bu tip uygulamalar yap›lmaz. Bu olay Park Caddesi’ndeki bir restoranda gerçekleflmifl. Küçük yaflta aileleriyle oturan çocuklar›n bulunmas›ndan hareketle ekiplerimiz maalesef böyle bir denetime gitmifller. Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 12. maddesi ile iflyeri açmay› düzenleyen yönetmeli¤in 37. maddesi asl›nda hukuken böyle bir denetime hak veriyor. Yani hukuka ayk›r› bir durum yok. Bu maddelerde turistik belgesi olmayan iflletmelerde, yan›nda velisi olsa da çocuklar›n oturamayaca-
¤›n› belirtiyor. Hukuka uygun olsa da turistik belgesi yok diye kendili¤inden bu arkadafllar›n oraya gitmesini ve bunu yapmas›n› tasvip etmiyorum. Öncelik verilmesi gereken baflka yerler varken bizim önceli¤imiz kamuya aç›k, ailelerin gitti¤i yerler olamaz. ‹nisiyatif kullan›lacaksa herkesçe malûm flüpheli bölgeler tercih edilmeli. Uygulama yanl›fl olmufltur. Ne teflkilat›m›z›n ne de benim, bu tip yerlerde y›ld›rma amaçl› bir kötü niyetimiz söz konusudur”.
P
olisin, hukuki ifllem yaparken dayand›¤› 2259 Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu’nun 12. maddesi flöyle: - Madde 12 – (De¤iflik madde: 03/08/2002 – 4771 S.K./10. md.) Kanuni istisnalar sakl› kalmak üzere, e¤lence, oyun, içki ve benzeri amaçl› umuma aç›k ve aç›lmas› izne ba¤l› yerlerde on sekiz yafl›ndan küçükler çal›flt›r›lamaz. Polis bar, pavyon, gazino, meyhane gibi içkili yerler ile k›raathane ve oyun oynat›lan benzeri yerlere yanlar›nda veli ve vasileri olsa bile on sekiz yafl›n› doldurmam›fl küçüklerin girmesini men eder. fiimdi bir durun hele… Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya “hukuka ayk›r› bir durum yok. Bu maddelerde turistik belgesi olmayan iflletmelerde, yan›nda velisi olsa da çocuklar›n oturamayaca¤›n› belirtiyor. Hukuka uygun olsa da turistik 81
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
belgesi yok diye kendili¤inden bu arkadafllar›n oraya gitmesini ve bunu yapmas›n› tasvip etmiyorum” diyor ya! Bu tam bir aldatmaca ve gene çifte açmaz! ‹çkili lokantalar bar, pavyon, gazino, meyhane, k›raathane, batakhane, kumarhane de¤ildir, hele kerhane hiç de¤ildir! Oraya giden kimse de çocuklar›n› çal›flt›rm›yor! Bu da Pavloviyen flartland›rma, Seligmaniyen ö¤renilmifl çaresizlik ve sistematik duyars›zlaflt›rma operasyonudur. Anadolu’nun ço¤u yerinde art›k alkollü içki sat›lm›yor, satt›r›lm›yor; b›rak›n meyhaneleri, içkili lokantalar dahi kapan›yor. Pavyon, meyhane gibi içkili yerlere, k›raathanelere, kumarhanelere, hiçbir akl› bafl›nda aile çocuklar›yla gitmez, hatta ailecek gidilmez (gazino kavram› meçhûl, onu katmayal›m). Barlara ise zaten hiçbir akl› bafl›nda aile çocuk götürmez. Bunlar görgü ve örf, âdet meselesidir. Din, görgü ve örf, âdet teflkilinde tek tayin edici müessese de¤ildir. Hatta gerçek demokrasilerde tali bir “determinantt›r”.
Ama sakall›yd›, parkal›, korkutucu bir görüntülü sivil polislerin bu yapt›klar› tamamen yasad›fl›d›r; yani hukuka ayk›r›d›r! Ankara Emniyet Müdürü Zeki Çatalkaya kelime oyunlar›yla bu vahim olay› geçifltirmeye çal›flmaktad›r. Lâik, demokratik bir hukuk devletinde isteyen alkol al›r, isteyen barlara gider. Bunlar› yasalarla yasaklayamazs›n›z, sadece amaçlar›n›n d›fl›nda ifller dönmemesi için denetim alt›nda tutars›n›z. Türkiye’de polisin kimlerin elinde oldu¤unu, kimlerin eline geçti¤inin bir ispat› daha karfl›m›zdad›r. Pek yak›n gelecekte b›rak›n içkili lokantaya gitmeyi, haremlik selaml›k oturulup limonata içilen helal aile lokantalar› haricinde hiçbir yer kalmazsa, sak›n flafl›rmay›n. Peki, bu cesareti nereden al›yorlar? 30-40 senedir nas›l ezildiklerini anlatanlara... Art›k o günlerin geride kald›¤›n›, gerçek demokrasinin geldi¤ini hayk›ranlara…Yani intikam bayra¤›n› aç›p gururla(!) hayk›ranlara bir bak›n, göreceksiniz! Bu arada, ey ‹zmir, sana çifte açmazla “kork” deniyor, korkacak m›s›n? •
AKIL! Bir ak›l hastanesini ziyareti s›ras›nda, adam›n biri sorar: ”Bir insan›n ak›l hastanesine yat›p yatmayaca¤›n› nas›l belirliyorsunuz?” Doktor: ”Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç fley veriyoruz. Bir kafl›k, bir fincan ve bir kova.... Sonra da kifliye küveti nas›l boflaltmay› tercih etti¤ini soruyoruz. Siz olsayd›n›z ne yapard›n›z? Adam: ”Ooo! Anlad›m.” der. ”Normal bir insan kovay› tercih eder. Çünkü kova, kafl›k ve fincandan büyüktür.” “Hay›r”, der doktor. “Normal bir insan küvetin t›pas›n› çeker.” AKIL, B‹ZE SUNULANLAR‹N DIfiINDA ÇÖZÜM BULMAKTIR. 82
Baflkent Üniversitesi "Chopin Piyano Yar›flmas›" Sonuçland›
Yar›flma birincisi Cemil Yener Gökbudak
C
hopin’in do¤umunun 200. Y›ldönümü nedeniyle Baflkent Üniversitesi’nde yap›lan “Chopin Piyano Yar›flmas›”nda, Bilkent Üniversitesi, Müzik Haz›rl›k Lisesi ö¤rencisi Cemil Yener Gökbudak birincilik ödülünü kazand›. Polonya Büyükelçili¤i ve Bahçelievler Rotary Kulübü’nün kat›l›mlar›yla Baflkent Üniversitesi, Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac› Konser ve Konferans Salonu’nda 2 Aral›k 2010 tarihinde bafllayan ve üç gün süren yar›flmaya 7 ilden 15-18 yafllar› aras›nda 21 genç piyanist kat›ld›. Chopin’in yap›tlar›n›n seslendirildi¤i yar›flman›n ikincilik ödülünü, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Devlet Konservatuar› ö¤rencisi Cem Esen, üçüncülük ödülünü Akdeniz Üniversitesi, Antalya Devlet Konservatuar› ö¤rencisi Asl›han Keçebaflo¤lu kazand›lar. Yar›flman›n birincisi Cemil Yener Gökbudak, Mart ve Nisan aylar›nda Polonya Büyülelçili¤i’nde ve Baflkent Üniversitesi’nde birer resital verecek. Yanda yar›flman›n afifli görülüyor. 83
BD OCAK 2011
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Tar›m biterse Türkiye de biter ‹lkokul y›llar›nda, yaz tatillerinde Erzurum’daki akrabalar›m›z›n yan›na gitmek ne büyük bir mutluluktu. Yaz aylar› hasat mevsimi oldu¤u için tarlada, harmanda, de¤irmende yap›lan ne kadar ifl varsa hepsine kat›lmak için oradan oraya kofltururdum.
D
edem Hac› Feyyaz, uçsuz
bucaks›z arazilerin, yüzlerce büyük ve küçükbafl hayvandan oluflan sürülerin sahibiydi. Sürekli çal›flan çobanlar›n ve tar›m iflçilerinin yan› s›ra özellikle hasat mevsiminde onlarca iflçi daha ifle al›n›rd›. Bu¤day, arpa, çavdar, m›s›r, yonca ekilir, et, süt, yün ve deri için de inek, manda, keçi, koyun beslenirdi. Koflum hayvan› olarak ise at, öküz, manda bulundurulurdu. Ah›rlar ve a¤›llar hayvanlarla, merekler (samanl›k) her hasat 84
sonras› daha da ço¤alan tah›lla dolup taflard›. Çizmeye çal›flt›¤›m bu tablonun daha büyü¤ü ya da küçü¤ü Türkiye’nin dört bir yan›nda yaflan›rd›. K›sacas› ülkemiz tar›m ve hayvanc›l›kta kendi kendine yeter ve komflu ülkelere de ürettiklerini satard›. Küçükbafl hayvan say›s› o kadar çoktu ki kimi komflu ülkelere kaçak yollardan sürüler gönderilirdi. Özellikle k›rsal kesimde yaflayanlar daha iyi beslenirdi. Et, süt, tereya¤›,
yo¤urt, kaymak boldu. Hele yumurta rini, tah›l›, meyveyi ve sebzeyi ithal öylesine boldu ki, günlerce folluklarda eden ülke durumuna düflmüfltür. ‹fl kal›r, büyüklerin sözüyle ‘yüzüne öyle bir noktaya geldi ki, kurbanl›k bakan’ olmazd›. hayvanlar› bile dünyan›n bir ucundan, Özel olarak tavukçuluk yap›lmazd›. Güney Amerika’dan ya da AvustralKümes hayvanlar› o kadar çoktu ki, ya’dan almak zorunda kald›k. tavuklar, hindiler, ördekler gece kümefiimdi bugünkü tabloyu gözler önüse dalan tilkiler için bile kolay bulunan ne sererek tar›m sektöründeki durumu yiyecekti. Küçük ve büyükbafl hayvan- ortaya koyal›m. Çiftçinin en önemli lar›n yan› s›ra kaz sürüleri de olur, KÖYLÜ BO⁄AZINA KADAR BORbunlar›n bafl›nda da CA BATIP, ARAZ‹LER‹N‹ YABANçobanlar› bulunurCI SERMAYEL‹ BANKALARA ‹POdu. Tüyü yast›k, yorgan, döflek için kul- TEK ETT‹R‹P KRED‹ ALARAK BOlan›lan kaz›n etin- ⁄AZ TOKLU⁄UNA YOLA DEVAM den de k›fl aylar› tü- ETMEYE ÇALIfiMAKTADIR... ketilen kavurma yap›l›rd›. Hiçbir katk› maddesi bulunma- sorunlar›ndan biri girdi fiyatlar›ndaki yan etle, sütle, yo¤urtla, tereya¤›yla, art›fllard›r. Türkiye’de mazot, ilaç, gübre, elekkaymakla, balla beslenen insanlar güçlü ve sa¤l›kl› olurdu. Ürünü para eden, trik, su gibi girdilerin fiyatlar› enflasal›c› bulan köylü de bugünkü gibi s›- yon ortalamas›n›n üzerinde artmaktad›r. Buna karfl›l›k, tar›m ürünlerinin k›nt› çekmezdi. fiyatlar› enflasyon ortalamas›n›n alt›nTar›m sektörünün özetlemeye ça- da kalmaktad›r. Ülkemizde y›lda 1,5 l›flt›¤›m görüntüsü çok de¤il bundan milyar litre mazot tar›mda kullan›l20-25 y›l öncesine aittir. Bugün tar›m maktad›r. Mazot olmadan çiftçinin üresektörü can çekiflmektedir. Ürünü para tim yapamayaca¤›n› hemen herkes biletmeyen, gübre, mazot, yem gibi temel girdilerin maliyetleri yüksek olan köylü ya bo¤az›na kadar borca bat›p, arazilerini yabanc› sermayeli bankalara ipotek ettirip kredi alarak bo¤az toklu¤una yoluna devam etmeye çal›flmaktad›r, ya da üretimi b›rak›p hayvan›n›, tarlas›n›, bahçesini yok pahas›na elden ç›kar›p çareyi büyük kentlere göç etmekte aramaktad›r. Bu gidiflin elbette kötü bir sonucu Türkiye dünyan›n en pahal› mazoolacakt›. Türkiye art›k, eti, süt ürünle- tunu kullanan 5’inci ülkesidir. 85
BD OCAK 2011
Türkiye’nin bu¤day depolar›ndan biri olan Polatl›’da halen 1 milyon dönüm arazi sat›l›¤a ç›kar›lm›flt›r.
mektedir, ama Türkiye 171 ülke aras›nda en pahal› mazotu kullanan 5’inci ülke durumundad›r. Türkiye’nin hububat üretiminin
önemli bir k›sm›n› bu¤day üretimi oluflturuyor, ama bir yandan da bu¤ay ithalat› devam ediyor. Türkiye, 2003 -2009 döneminde 12 milyon ton bu¤day ithal etmifl ve karfl›l›¤›nda 3,5 milyar dolar ödemifltir. Bu durum fiyatlar› düflürmekte ve üreticileri olumsuz yönde etkilemektedir. Üretici, zarar etti¤i için bu¤day üretiminden vazgeçmeye bafllam›flt›r. 2002 y›l›nda 9,3 milyon hektar alanda yap›lan bu¤day ekimi, bugün 8 milyon hektara gerilemifltir. Son 20 y›lda nüfus 18 milyon kifli artm›fl, ama bu¤day üretimi yerinde saym›flt›r. Arpada üretim 20 y›l öncesindeki seviyesinin bile gerisindedir. Ürünü para etmeyen çiftçinin üretimden vazgeçti¤inin en önemli kan›t›, sat›l›¤a ç›kar›lan arazi miktar›ndaki 86
BD OCAK 2011
büyük art›flt›r. Bu durumun en somut örneklerinden biri Ankara yak›nlar›nda yaflanmaktad›r. Türkiye’nin bu¤day depolar›ndan biri olan Polatl›’da halen 1 milyon dönüm arazi sat›l›¤a ç›kar›lm›flt›r. Sadece Polatl›’da de¤il Türkiye’nin birçok bölgesinde sat›fla ç›kar›lan tar›m arazilerinin say›s›nda patlama yaflanmaktad›r. Ancak, bu arazilere al›c› ç›kmamaktad›r. Borçla yaflamaya al›flmaya çal›flan çiftçi art›k borcunu tarla, traktör satarak ya da borçlanarak ödemektedir. Örne¤in Polatl›’da çiftçi kay›t sistemindeki 10 bin 500 çiftçinin yüzde 99’unun borç sorunu vard›r. fianl›urfa’da Tar›m Kredi Kooperatiflerine üye olan 100 bin çiftçiden yüzde 90’› borçludur. Eskiflehir’de çiftçilerin yüzde 60’› Tar›m Kredi borçlar› nedeniyle s›k›nt› yaflamaktad›r. Her ilimizi tek tek s›ralamaya gerek yok, ancak Türkiye’nin tamam› için söylemek gerekirse, tar›m sektörünün bat›k borçlar›nda 2002-2009 döneminde meydana gelen art›fl yüzde 423 gibi korku veren bir seviyeye ulaflm›flt›r. Hayvanc›l›k tar›m sektöründeki en önemli geçim kaynaklar›ndan biriydi. Türkiye, 1980’li y›llar›n ortalar›na kadar et hayvanc›l›¤› aç›s›ndan Ortado¤u’nun en zengin ülkesiydi. 1980’de 16,5 milyon olan s›¤›r say›s› geçti¤imiz y›l 10,5 milyona gerilerken, 50
milyon olan koyun ÜLKEM‹ZDE 1980’DE 16,5 M‹Lsay›s› ise yine geçti¤imiz y›l 23 mil- YON OLAN SI⁄IR SAYISI GEÇT‹⁄‹yona indi. Keçi var- M‹Z YIL 10,5 M‹LYONA GER‹LERl›¤› da 16 milyon- KEN, 50 M‹LYON OLAN KOYUN dan 5 milyona düflSAYISI ‹SE 23 M‹LYONA ‹ND‹... tü. Bu durum et üretimine de yans›d›. Yirmi y›l önce Et ve Bal›k Kurumu’na 30 Nisan 500 bin ton olan k›rm›z› et üretimi 2010’da verilen 23 bin 500 tonluk geçen y›l 412 bin tona geriledi. Hay- ithalat yetkisi uyar›nca bugüne kadar van varl›¤›ndaki bafl döndüren düflüfl- 16 bin ton hayvan ithalat› için ihale leri sürekli artan nüfusumuzla karfl›la- yap›lm›flt›r. Ancak, ithalata karfl›n et flt›rd›¤›n›zda ülkemizin ne büyük bir fiyatlar›nda düflüfl sa¤lanamam›flt›r. sorunla karfl› karfl›ya kald›¤›n› göre- Çi¤ süt ile ifllenmifl süt aras›ndaki fiyat fark› Avrupa Birli¤i ülkelerinde ceksiniz. 1,5 iken, Türkiye’de tekelleflme sonuayvan varl›¤›n›n azalmas›na cunda bu oran 3 kat›na kadar ç›kabilparalel olarak, hayvanc›l›k için mektedir. 2004’de sütün fiyat› 68-70 kurufl büyük önem tafl›yan meralar h›zla ortadan kald›r›ld›. Türkiye’de 1940 y›- iken bir torba yem 14 lirayd›. Bugün l›nda 44 milyon hektar olan çay›r mera sütün fiyat› 74 kurufltur, ama bir torba alanlar› 2000'li y›llarda 12 milyon hek- yem 30 lirad›r. Son 6 y›lda sütün fiyat› tara düfl-tü. Türkiye’de hayvanc›l›ktaki ortalama yüzde 6,5 artarken yemin girdi maliyetleri geliflmifl ülkelere göre fiyat› yüzde yüz artm›flt›r. Markette 3- 4 kat daha yüksektir. Girdi maliyet- 1 litre suyun 1 ya da 1,5 TL oldu¤u lerinin yüzde 70’lik bölümünü yem ülkemizde üretici çi¤ sütün litresini fiyatlar› oluflturmaktad›r. Yüksek yem 75-85 kurufla satmak zorundad›r. Bufiyat› ödeyerek hayvanc›l›k yapan üre- nu gören üretici hakl› olarak isyan etticinin, yurt d›fl›ndan gelen sübvansiyonlu ya da Son 6 y›lda sütün kaçak etle rekabet etmesi fiyat› ortalama mümkün de¤ildir. yüzde 6,5 artarken Türkiye'deki iflletmeleyemin fiyat› yüzde rin yüzde 72'sinde 1-4 bafl yüz artm›flt›r. hayvan bulunuyor. Devlet Planlama Teflkilat›'n›n verilerine göre, gerekli önlemlerin al›nmamas› durumunda 2015’te Türkiye’de 170 bin tonluk et a盤› oluflacak.
H
87
BD OCAK 2011
mekte ve üretimden vazgeçmektedir. Süt üretiminden para kazanamayan üretici 800 bin süt hayvan›n› kesimhaneye götürmek zorunda kalm›flt›r. Bu da, bugün yaflanan et krizinin önemli nedenlerinden biridir. Türkiye’de tar›m sektörünün içine düfltü¤ü korkunç durumun ortaya ç›k›fl›nda Dünya Bankas›, ‹MF, Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birli¤i gibi uluslararas› kurulufllar›n getirdi¤i s›n›rlamalar, kotalar ve kurallar›n Türkiye taraf›ndan kabul edilmesi etkili olmufltur. Örne¤in Türkiye, Avrupa Birli¤i ile müzakere sürecinde görüflece¤i 35 bafll›k aras›nda bulunan Tar›m konu-
TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Avrupa Birli¤i Türkiye’den tar›m sektöründeki 14-15 milyonluk tar›m çal›flan› nüfusunun 2014’e kadar 7 milyona indirmesini önermektedir.
tar›m de¤il birçok sektör için verilen sübvansiyonlar kesilecektir. Bu durumda Türkiye tar›mdaki dönüflümü kendi öz kaynaklar›yla yapmak zorunda kalacakt›r. K›saca, taSÖZÜN KISASI, TARIM SEKTÖ- r›m sektörünü küTürkiye’RÜNÜ KÜÇÜLTEN TÜRK‹YE’N‹N çültülen nin, yabanc› ürünleYABANCI ÜRÜNLER‹N EGEMEN rin egemen oldu¤u OLDU⁄U B‹R PAZARA DÖNÜfi- bir pazara dönüfltüTÜRÜLMES‹ HEDEFLENMEKTED‹R. rülmesi hedeflenmektedir. Ülkemizsunda Brüksel’in taleplerini yerine de karar al›c›lar ne yaz›k ki can çekigetirmek zorundad›r. Avrupa Birli¤i flen tar›m sektörünü aya¤a kald›racak mevzuat›na uyum ad› alt›nda Türk ta- önlemler yerine, birinci s›n›f tar›m r›m›n›n h›zl› bir dönüflüm gerçeklefl- arazilerini de yap›laflmaya ve kentlefltirmesi istenmektedir. Her y›l yay›nla- meye açan yasalar ç›karmaktad›rlar. Yaz›y›, Baflkent Üniversitesi’nin nan ilerleme raporlar›nda yap›lmas› Kurucu Rektörü, dünyan›n takdirini gerekenler s›ralanmaktad›r. kazanm›fl bilim adam› Prof. Dr. MehÖzetle Avrupa Birli¤i Türkiye’den met Haberal’›n sloganlaflt›rd›¤› sözletar›m sektöründe çal›flan nüfusu azaltriyle bitirelim: “Tarlalar betonlaflmamas›n›, birkaç y›l önce 14-15 milyon s›n, Türkiye aç kalmas›n.” olarak gözüken tar›m çal›flan› say›s›n›n Üzgünüm Say›n Hocam, tarlalar 2014’e kadar 7 milyona indirmesini h›zla ya sat›l›yor ya ekilmiyor ya da önermektedir. Türkiye’nin tar›mdaki dönüflümü tamamlamas› için gereken betonlafl›yor. K›sacas› hem aç kalmaya para ise Avrupa Birli¤i’nin fonlar›n- hem de yabanc› çiftçilerin ürünleriyle dan sa¤lanamamaktad›r. Çünkü 2012’- idare etmemize az kald›. • gurbuzevren@butundunya.com.tr den itibaren AB bütçesinden sadece 88
Prof. Dr.
Yürük ‹yriboz
Spor
Bellek
Sürekli ve yo¤un egzersiz, kemik kayb›, kal›n ba¤›rsak-gö¤üs-yumurtal›krahim-prostat kanseri ve damar sertli¤ine karfl› yararl›d›r.
‹leri yafllardaki hafif spor al›flkanl›¤› ve bilgisayar kullan›m› bellek kayb›n› önlemekte yard›mc›d›r.
Çay Her gün tüketilen birkaç bardak çay veya kahve, fleker hastal›¤›n› önlemede yaklafl›k %25 oran›nda baflar› sa¤lamaktad›r.
Parkinson Rüya an›nda görülen say›klama, kol ve bacak hareketleri parkinson hastal›¤› veya erken bunama belirtileri olabilir.
‹flitme Kayb›
K›skançl›k duygusu kad›nlarda körlü¤e yol açabilmektedir.
Ereksiyon amaçl› ilaçlar›n erkeklerde uzun süren iflitme kayb›na neden olabilece¤i saptanm›flt›r. Gençlerle yaflam› paylaflmak yafll›lara zihinsel sa¤l›k kazand›rmaktad›r.
Hamilelikte Aspirin Hamilelik sürecinde çok düflük doz aspirin alan annelerin bebeklerinde ileri yafllarda davran›fl sorunlar› daha az görülmektedir.
Afl›r› Temizlik Afl›r› temizlik cildin savunma gücünü zay›flat›r ve do¤al ba¤›fl›kl›k dengesine zarar verir. Alerjik rahats›zl›klar› art›r›r. 89
BD OCAK 2011
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Genç bir öykücünün savafltan bar›fla, korkudan umuda yolculu¤u... Kenan Hulusi Koray
Cumhuriyet kültürünün eski yaz›dan yeni yaz›ya geçti¤i y›llarda en genç edebiyat kufla¤›n›n bafll›ca temsilcileri, "Yedi Meflale" hareketinin yazarlar›yd›. Kenan Hulusi Koray onlardan biriydi.
G
azetecilik yapt›. 2. Dünya Savafl› y›llar›nda 37 yafl›ndayken, Adapazar›’nda ikinci yedeksubayl›¤› s›ras›nda tifüsten öldü. Öyküleri, "Osmanoflar" diye bir roman› var. Bu roman 2004'te yeniden yay›nlanm›fl, Selim ‹leri yay›n›n ard›ndan flöyle yak›nm›flt›: ” 'Osmanoflar' sisler inmifl, bu¤ulu anlat›m›yla, al›fl›lagelmifl sözdiziminin epey d›fl›ndaki cümleleriyle, öyküleyifl ve kurgudaki çok flafl›rt›c› yenilikçili¤iyle edebiyat ortam›m›zda f›rt›nalar estirecek sanm›flt›m. K›p›rdatt›¤› yaprak, bir iki
90
yazar›m›z›n önerisinden ibaret oldu Ard›ndan o korkunç sessizlik! 'Yaz ve Aflk Hikâyeleri'nin kaderi de ayn› oldu ‹stanbul'un bir dönemini, Beyaz Ruslar'›n ‹stanbul serüvenlerini, a¤ustos böceklerinden s›rlar› dökülmüfl bir aynaya, do¤ay›, nesneleri, sahneleri, flark›lar› yaflatan harikulade öyküler suskunlukla karfl›land› Bu haince, ahmakça susufl, edebiyat, sanat de¤erlerine sayg›l› bir ülkede yaflasayd›n›z, sevinç 盤l›¤› olup ç›kabilirdi." Münir Nurettin'in k›zkardefli olan
efli, öykücünün hasta yata¤›nda, "Kafam mütemadiyen iflliyor, ah düflündüklerimi bir yazabilsem!" dedi¤ini aktarm›flt›r. Feridun Andaç onu, "ince duyarl›klar›n öyküsünü kurmada baflar›l›; olay öyküsünün kuruluflunu göstermesi bak›m›ndan ise örnek al›nmas› gereken biri. Gerçekli¤in diline hep sad›k kalm›fl bir öykücü..." diye de¤erlendirmifltir.
K
enan Hulusi, "Yedi Me-
flale" toplulu¤u içinde edebiyat dünyas›na ad›m atarken arkadafllar›yla birlikte yay›nlad›¤› bildiride, kendilerinden önceki kufla¤›n "m›zm›z ve soluk duygular›"na, o dönemin çok yayg›n"renksiz ve dar Ayfle Fatma edebiyat›"na karfl› ç›km›flt›. Kendi yazd›klar› da iflte tam da bu hedefe do¤ru gelifliyordu... Yazar›n öykülerinden bir seçkiyi Prof. Dr. ‹nci Enginün, 1983 y›l›nda yay›nlad›. Bu derleme, yazar›n öykülerindeki geliflmelerin de göründü¤ü neredeyse tüm özellikleri yans›t›r: Öykülerin özellikle bafllang›ç dönemindeki bir bölümü, "Kutsal Kitap" anlat›m›ndan, ‹slam öncesi Arap ozanlar›n›n Kâbe duvarlar›nda sergilenen "Yedi Ask›" diye an›lan fliirlerinden yararlanan bir anlat›mla yaz›lm›fl aflk söylenceleridir. Yazar›n E. A. Poe'yu an›msatan korku öykülerine de düflkün oldu¤u görülür. Bu örneklerde gerçek düflle kar›fl›r. Kahramanlar ak›l edilemeyecek, olmayacak ifllerle karfl›lafl›r. Birtak›m öyküler k›rsal kesimi, köy insanlar›n›n yaflam›n›, sorunlar›n› ele alm›flt›r. Öykücünün kimi olaylara b›y›k alt›ndan güldü¤ü sezilir.
Genifl bir çevrede olup bitenleri gözleyip de¤erlendirmesinde gazetecilik mesle¤inin katk›s› oldu¤u da söylenmelidir. Anlat›lan mutsuz aflklar›n, korku öykülerinin uzun savafl y›llar›ndaki güç yaflam koflullar› alt›nda ezilmifl kufla¤›n umars›z dünyas›n› yans›tt›¤› düflünülebilir. Ona ününü kazand›ran "Bir Yudum Su" öyküsünde; çölde bir genç k›za gönlünü kapt›r›p onunla evlenen ozan Kays'› ailesi, bir erkek çocuk sahibi olamad›¤› için, ya eflini boflamaya, ya da ikinci bir evlilik yapma¤a zorlar. Çöl k›zlar›n›n en al›ml›s› Esma, gönlünde baflka biri oldu¤u için, çok varl›kl› bir afliret beyinin evlenme istemini geri çevirir. Yüre¤ini dolduran aflk, Esma'n›n sevdi¤i ozan
YED‹ MEfiALEC‹LER Milli edebiyatç›lar›n gerçekten uzak duygusal memleketçiliklerine karfl› olarak do¤an, bu görüfle karfl› içtenli¤i savunan yedi genç sanatç›n›n oluflturdu¤u topluluktur. 1928'de yay›mlad›klar› "Yedi Meflale" adl› yap›tta yaz›lar›n› biraraya getirmifllerdir. Yedi Meflaleciler toplulu¤unu oluflturan sanatç›lar: Ziya Osman Saba, Sabri Esat Siyavuflgil, Kenan Hulusi, Yaflar Nabi Nay›r, Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi ve Vasf› Mahir Kocatürk 91
BD OCAK 2011
Murakkafl'›, ad›m ad›m ölüme sürükler. Genç kad›n ise, istemedi¤i bir evlili¤e boyun e¤mek zorunda kalm›flt›r.
BD OCAK 2011
leriyle kurulmufltur. Arabayla yolculuk s›ras›nda tipiye yaklan›p buraya s›¤›nmak zoruda kalan anlat›c›n›n ilk izlenimi, daha sonra olacaklara aç›k bir iflarettir. Gece boyunca yaflananlar›n yan› s›ra öykünün anlat›m›, kullan›lan imgeler, yap›lan benzetmeler de korkuyu neredeyse somutlaflt›r›r: "Han kap›s›n›, elinde isli bir fenerle sekiz, on yafllar›nda kadar küçük bir çocuk açt›. Arabam›z› hemen içeri sürdük ve ayn› saniyelerde, bafl›mdan itibaren ta t›rnak uçlar›ma kadar, ölen bir adam›n derisini üzerime giymiflim gibi birdenbire titredi¤imi hissettim." Hanc›n›n görünümü, konuflmalar›, handa daha önce yafland›¤› aktar›lan olaylar geceyi yo¤un bir korku havas›yla dolduracakt›r: "Kapal› kap›lar›n arkas›nda bir fleyler geçti¤ini duyar gibiyim. Bu kap›lardan birinin aç›larak yolculardan belki de en gencinin müthifl bir bo¤uflma ile merdivenlerden yuvarlanaca¤›n› bekliyordum. Yahut yine odalardan birindeki bo¤uk bir h›r›lt› kulaklar›m› dolduracakt› ve
Bu iki öykü de, "Kimbir, belki de Allah böyle istedi ve Allah böyle yapt›..." diye noktalan›r! Kenan Hulusi'nin öykülerinde gizli güçlerin, korku, ölüm izleklerinin genifl yeri vard›r: Bir falc›n›n, Tokatl› Yusuf'a ölümünün a¤açtan olaca¤›n› söylemesi, genç adam›n yaflam›n› korkular içinde geçirmesine yol açm›flt›r. Korkusunu yenmesi için köy korusuna bekçi yap›l›r. Ancak, a¤açlar›n kendisiyle konufltu¤unu söylemeye bafllar. Düfllerinde kendisini bir mefle a¤ac›na as›lm›fl gördükten sonra, korudaki a¤açlar› teker teker kesmeye koyulur. Sonunda onu bir a¤aç dal›na as›lm›fl bulurlar! ‹stasyondan bir Yörük köyüne posta tafl›yan Hüseyin, orada bir k›za tutulmufltur. Göreve gitti¤inde k›z›n evinin yöresinden kolay kolay ayr›lamaz. Ancak k›z›n gönlünü bir türlü kazanamaz. O çevrede karfl›s›na ç›kan gizemli bir da¤ hayvan›n› ele geçirmeye kalkt›¤›nda bafl›na olmad›k ifller gelir. Günler sonra bitkin halde geri döndükKenan Hulusi'nin öykülerinde gizli tten sonra olup bitenleri güçlerin, korku, ölüm izleklerinin araflt›rmak için gönderigenifl yeri vard›r. lenjandarmalar oralarda ne Hüseyinin'in gitti¤i gibi bir köy, ne anlatt›¤› gibi bir ev, ne de öyle bir k›z görürler! U¤ursuz diye bilinen Kavakl›koz Han›n› konu edinen öykü, "gotik" denilen korku edebiyat›n›n yayg›n ö¤e92
Bütün bu "korku" öykülerinin ard›ndan, Cumhuriyet ayd›nlanmas›n›n köye yöneldi¤i dönemdeki çevreyle ilgili sorunlar öne ç›km›flt›r. sabahleyin içimizden birinin ölüm haberini alacakt›k." Sabah yola ç›kmak üzere olan yolcular› gerçekten de ürkütücü bir görüntü beklemektedir: Hanc›n›n cans›z gövdesi, odas›nda bir ipin ucunda sallanmaktad›r! Bütün bu "korku" öykülerinin ard›ndan, Cumhuriyet ayd›nlanmas›n›n köye yöneldi¤i dönemdeki öykülerde ise, k›rsal kesim, bu çevreyle ilgili sorunlar öne ç›km›flt›r. Bu öykülerde gözünü budaktan esirgemeyen, çal›flkan, özverili öykü kiflileri gelece¤e güvenli ad›mlarla ilerlerler: ‹fl aramak için köyündenden ayr›lan Yetimo¤lu, Yusufeli yak›nlar›nda kimsenin yüzüne bakmad›¤› tafll›k, çal›l›k bir tepeyi aylarca çal›fl›p adam eder. ‹ki y›l içinde buras› parmakla gösterilen bir yer olur. Ancak delikanl› askere gidip döndü¤ünde topraklar›n›, yetifltirdi¤i a¤açlar› baflkas›n›n ele geçirdi¤ini görür. Hakk›n› mahkemede arar, tarlas›na yeniden kavuflur!
A
hlam›fllar köyünün bi-
tip tükenmez dertleri vard›r. Susuzluk da köylülerin belini bükmüfltür. Öykü köylülerin Delisu'yu tarlalar›na nas›l getirdikleri anlat›r. Sivas'›n Dörthanlar köyünden Kulaks›z Ali paras› pulu olsa muhtar›n k›z› Fadime'yi alabilece¤ini düflünür. Kasabaya üç günlük yolda aç›lacak fabrikaya inflaat iflçisi olarak girer.
Fabrika kurulunca da onu iflten ay›rmazlar. Yapt›¤› her iflte canla baflla çal›fl›p ad›m ad›m yükselir: "fiimdi bir fabrikan›n santral dairesinde çal›fl›yor. Yine her sabah, kuflluk vaktinde uyan›p fabrikan›n yan› bafl›n› yalay›p geçen ›rmakta so¤uk suyla yüzünü ç›rpa ç›rpa y›k›yor ve makineye elleri dokundu¤u zaman, Dörthanlar'dan bir eflek yükü odunu kasabaya getirdi¤i zaman söyledi¤i türküyü söylüyor. Kulaks›z'a, öteki amelelerden ayr› bir de oda verildi, fabrikan›n iki radyosundan biri da onun odas›nda... Yaln›z Kulaks›z'›n yine bir derdi var: Muhtar'›n Fadime'sini de flurac›¤a bir getiriverse! " ‹mral› Cezaevinde adaya befl bin incir fidan› diken mahkûm Murat Murado¤lu, köyüne dönünce kendi topra¤›na da iki bin fidan dikmeyi tasarlar. Özgürlü¤üne kavuflaca¤› günler yaklaflm›flt›r. Ancak, bir kaçamak yapmay› kafas›na koyar: Fidan dikme mevsimi geçmeden gidip fidanlar›n› dikerek geri dönecektir! ‹fller bekledi¤i gibi yürümez. Adada birikmifl paras›n› alamad›¤› gibi bir buçuk y›l daha ceza yer. Cezas› tamamlan›p köyüne geldi¤inde befl paras›zd›r ama onu yaflama ba¤layan yeni bir ba¤, yok de¤ildir: "Bir buçuk y›l sonra Murat Murado¤lu'nu köyde kar›s› karfl›lad›. Bir saman çöpü gibi onu sapsar› buldu; 'Murat, dedi; kendine gel! Unutma ki flimdi bir çocu¤u93
BD OCAK 2011
muz da var! Bir fidan›m›z!' Murat Murado¤lu dokuz y›ldan beri çocu¤unu ilk defa görüyordu. Onu kucaklad›: 'Evet, dedi, bizim fidan›m›z!' Ve yavafl yavafl, üçü de çarka do¤ru yürüdüler." ‹zmir'de askerli¤ini yapan kundurac› Cuma Ali'nin kösele ezmekten, çekiç sallamaktan baflka bildi¤i hiç bir fley yokken günden güne bilgisi, görgüsü artar. Çavufl kursunu bitirir. Alay komutan› onu gedikli çavufl okuluna göndermek ister. Cumali ise, köyüne dönmeyi ye¤ler: "Buradan daha fazla köyde yapacak ifllerim var. Bana ö¤rettti¤iniz fleyleri gidip ben de orada ö¤retmek istiyorum." Yol yap›m›nda can›n› difline takarak çal›flan Konyal› Hasan Karaca'y›, çal›flt›¤› flirket Sivas'ta yeni bir ifl üstlenince, birlikte götürmek ister: ”Gelirim” dedi. Ve bir saniye gözlerini kapad›, befl y›l, on y›l sonray› düflündü. Bütün dolaflt›¤› köyleri, tepeleri aflan, balç›ks›z ve çamursuz bir yol sar›yor, develerin rahatça gidip geldi¤i bu yol kenar›nda sar› birtak›m da¤ çiçekleri aç›yor ve Hasan Karaca art›k yorulmuyordu." Kenan Hulusi Koray'›n çocuk yaflta-
ki öykü kahramanlar› da dikkat çekicidir: Yedi yafl›ndaki Ömer, Kurtulufl Savafl› s›ras›nda, yaz› geçirmek üzere götürüldü¤ü çiftliktedir. Bir odan›n mavi duvar›nda geldi¤inden beri bir tüfek gören çocuk, day›s›n›n çiflikten ayr›ld›¤› bir gecenin sabah›nda, duvar› da bofl bulmufltur. ‹flgalci askerler, bir direniçi olan day›s›n› aramaya geldiklerinde sorgulamak 94
için küçük çocu¤u götürürler. Ömer bir iki gün içinde pek çok fley görmüfl, çocuklu¤unu ise alabildi¤ine geride b›rakm›flt›r. Öykücü, ondaki bu derinden de¤iflimi en yal›n çizgilerle, en etkili biçimiyle anlatmay› baflarm›flt›r: "Yerde tuhaf bir y›¤›n vard›. Üstü bir kaputla örtülü bir y›¤›n... Ömer'i getiren asker e¤ildi; kaputun bir taraf›n› kald›rd›. Ömer bakt› m›? Belki... Yerde, y›¤›n›n hemen baflucunda mavi badanal› duvardaki mavzer duruyordu! Ömer kendi kendine: ’Day›m.’ dedi... ’Day›m!..’ Eve gelinceye kadar yolda baflka bir hadise olmad›. Kap›da teyzesi bekliyordu. Ömer'i kucaklad› ve öptü. Fakat Ömer day›s›ndan, mavzerden ve yerde gördü¤ü y›¤›ndan teyzesine bahsetmedi." Sait Faik'in de pek sevdi¤i öyküleri olan Kenan Hulusi, onu çok hat›rlatan deniz öyküleri de yazm›flt›r. Bir öyküsündeki bal›kç› çocu¤u, kimsesiz "Bal›k Osman", bir baflka öyküde Moda k›y›lar›nda kendilerine bir plaj yapmaya giriflen küçük çocuklar, Sait Faik'in Burgaz'›ndan ç›k›p gelmifl gibidir. Kenan Hulusi'nin karanl›ktan, korkudan Cumhuriyet ayd›nlanmas›n›n umut verici ›fl›¤›na do¤ru geliflen öykücülü¤ünün; savafl tehlikesi içinde, yeniden silah alt›na al›nd›¤› s›rada bir salg›n hastal›k nedeniyle hastahane yata¤›nda sona ermesi, onun kaleminden ç›km›fl korku öykülerini and›r›r bir son nokta olmufltur. • konurertop@butundunya.com.tr "Kimseye kirli ayaklar›yla beynimde gezme f›rsat› vermem." Gandhi
Haz›rlayan: SAN‹YE ÖZDEN
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.
1 Zootekni (Fr.)
6 Bar (Yun.)
2 Volt (Fr.)
7 Üniversal (Fr.)
3 Ahlat (Yun.)
8 Akademi (Yun.)
13 Barata (‹ta.)
4 Ajitasyon (Fr.)
9 Cokey (‹ng.)
14 Ürbanizm (Fr.)
5 Banliyö (Fr.)
10 Damping (‹ng.)
15 Volontarizm (Fr.)
a-Evcil hayvan bilimi b-Halka aç›lma c-S›z›nt› kütlesi d-Karartmak
a-Bir element b-Gerilim birimi c-Kan bas›nc› d-Alt›n ölçüsü a-Do¤al olmayan b-Y›ld›z kaymas› c-A¤aç türü d-Kuflatma a-Fantezi giyinme b-fiafl›rmak c-‹stenç yoklu¤u d-K›flk›rtma a-‹ç hat vapuru b-Evin bir bölümü c-Yörekent d-Tefeci faizi
a-Elektrik birimi b-Hava bas›nç birimi c-Kimyasal tepki d-Hava bofllu¤u a-Evrensel b-Yöresel c-Film çevirme d-Süs bitkisi a-Borsa yasas› b-Yüksekokul c-Müzik yap›t› d-Gökbilimi
a-Mahalle bekçisi b-Yar›fl at› binicisi c-Afyon türü d-Kümeleflim a-Fiyat› düflürerek satmak b-Kans›zl›k c-Bilinemezcilik d-Can çekiflme
(Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca, (Yun.) Yunanca, (‹ng.) ‹ngilizce
Yan›tlar: 152. sayfada
11 Ajur (Fr.)
a-Yükseklik korkusu b-Büyültme c-Örgü gözene¤i d-S›rnafl›k
12 Baraka (‹ta.)
a-Pamuk türü b-Salk›m c-Ecifl bücüfl d-Derme çatma yap› a-Dil tutuklu¤u b-Osmanl› bafll›¤› c-Kargafla d-Bir bitki a-Mimarl›¤›n bir kolu b-Analiz yapmak c-Serüven düflkünlü¤ü d-Sporda say› fark› a-Motor kay›fl› üretimi b-Genifl yol açmak c-Kaynakça uzmanl›¤› d-Felsefede bir ö¤reti
95
BD OCAK 2011
SAKLI TAR‹H Sinan Meydan
Vahdettin Dosyası
9
Vahdettin’in Kaç›fl› Yurtd›fl›ndaki ‹hanetleri ABD Baflkan›’na Yazd›¤› Mektup İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington, Padişah’ın yaveri Fahri Engin’le görüşerek Vahdettin’e şu mesajı göndermiştir: “Vaziyet Türkiye’de gittikçe fena bir şekil alıyor, Padişah isterse, kendisini Malaya gemimizle, Malta’ya nakledebiliriz. Durum düzelince memleketine dönerler. .” ahri Engin, Harrington’un bu mesaj›n› Vahdettin’e iletirken padiflah› flöyle gözlemlemifltir: “Padiflah beni iç mabeyn dairesinde kabul etti. Arkas›nda ropdöflambr vard›, yüzü t›rafll›, üzgün. Teklifi dinledi. Sonunda hiçbir fley söylemedi, sadece 96
‘gidebilirsiniz’ dedi. Benimle ikinci bir temas olmad›. Fakat Padiflah’›n efllerinden birinin erkek kardefli olan Yarbay Zeki’nin, bu ifller hakk›nda Harrington’la temasta oldu¤unu ö¤rendim.” Taht›n› ve tac›n› istemeyerek b›-
rakmak zorunda kalan Vahdettin, 16 Kas›m 1922’de ‹stanbul ‹flgal Ordular› Komutan› General Harrington’a, “‹stanbul’da hayat›m› tehlikede gördü¤ümden ‹ngiltere devletine s›¤›n›r ve bir an önce baflka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. Müslümanlar›n Halifesi Mehmet Vahdettin.” diye k›sa bir mektup yazarak, ‹ngilizlerden s›¤›nma talep etmifltir. Vahdettin, 17 Kas›m 1922 Cuma sabah›, o¤lu Ertu¤rul, befl efli, doktoru, müzik hocas›, bafl mabeyincisi ve iki sekreteriyle birlikte Y›ld›z Saray›’n›n yan kap›s›ndan gizlice ç›kar›larak,bir ambulansla r›ht›ma getirilmifl ve oradan ‹ngiliz Malaya Savafl gemisine al›narak Malta’ya götürülmüfltür. Vahdettin Malta’da Kraliyet Topçu Subay Mahfili lojmanlar›nda konuk edilmifltir. Bu konuklu¤un ‹ngilizlere haftal›k maliyeti 100 sterlindir. O günlerde ‹ngiliz parlamentosunda bir milletvekili, eski sultan›n ölene kadar ‹ngilizler taraf›ndan m› beslenece¤ini sormufltur. Vahdettin’in Türkiye’den kaçarken, gerek Harrington’a yazd›¤› mektubu “Müslümanlar›n halifesi Mehmet Vahdettin” olarak imzalamas› ve gerekse halifelik makam›ndan istifa etmedi¤ini aç›klamas›, onun “halifeli¤i” kullanmak istedi¤ini göstermektedir. Kurnaz Padiflah, ‹ngilizlerin kendisini, “halifelik” s›fat› nedeniyle koruduklar›n›
iyi bildi¤inden bu s›fata s›k›ca sar›lm›fla benzemektedir. Nitekim daha sonra “Kral Hüseyin’in kendisini davet etti¤ini” söyleyerek Malta’dan Mekke’ye gitmesi, oradan da yine Müslümanlar›n yaflad›¤› M›s›r, Ürdün veya K›br›s’a geçmek istemesi, onun halifeli¤in gücünü kullanarak ayakta kalmaya çal›flt›¤›n› göstermektedir. Turgut Özakman’›n dedi¤i gibi, “Düflmana s›¤›nan, yani resmi esareti kabul eden bir halifenin halifeli¤i devam eder mi? Tabii ki etmez!” Ama “Büyük vatan dostu Sultan Vahdettin Han (!)” onursuzca vatan›n› terk ederken, “Ben hâlâ halifeyim!” diyerek, kendi can›n› koruma pahas›na onu kullanmak isteyen ‹ngilizlere büyük bir koz vermifltir.
“‹stanbul’da hayat›m› tehlikede gördü¤ümden ‹ngiltere devletine s›¤›n›r ve bir an önce baflka bir yere götürülmemi talep ederim efendim. Müslümanlar›n Halifesi Mehmet Vahdettin.” Vahdettin, halifelik z›rh›na s›k›ca sar›l›rken devreye giren Atatürk ve TBMM, 18 Kas›m 1922’de Vahdettin’in halifelik s›fat›n› kald›r›p onun 97
BD OCAK 2011
Halife Abdülmecit Efendi yerine Abdülmecit Efendi’yi halife olarak seçmifltir. Vahdettin’in halifelikten uzaklaflt›r›ld›¤›na iliflkin fetvay› fieriye Vekili Vehbi Hoca yazm›flt›r: “Müslümanlar›n padiflah› ve halifesi olan kifli, düflman›n bütün Müslümanlar aleyhinde mahva sebep olan a¤›r tekliflerini hiçbir mecburiyeti yokken kabul ile, Müslümanlar›n haklar›n› müdafaadan aczini ortaya koyarak ve Müslümanlar›n mücahitçe savafllar›nda düflman taraf›na muvafakat ederek Müslümanlar›n çözülme ve ma¤lup olmas›n› haz›rlayan hareketlere fiilen teflebbüs ve bu tür y›k›c› hareketlere devam ve ›srar ve daha sonra da ecnebi himayesine iltica ederek hilafet makam›n› terk ve hilafetten bilfiil feragat etmekle makam›ndan fler’en indirilmifl olur mu? Olur!” Böylece halifelik z›rh›n› da kaybeden Vahdettin savunmas›z, ç›r›lç›plak adeta ortada kalm›flt›r. Hainli¤inin fark›nda olan Vahdettin, yapt›klar›n›n hesab›n› veremeye98
BD OCAK 2011
ce¤ini düflünerek, ülkeden kaçm›flt›r. “Müslümanlar›n halifesi” s›fat›n› tafl›yan Vahdettin, ‹ngilizlere s›¤›n›rken hain Mustafa Sabri’ye yazd›r›p yay›mlad›¤› “Beyannamesinde” vatan›n› terk edip ‹ngilizlere s›¤›nmas›n›, bu onursuz davran›fl›n›, hiç utan›p s›k›lmadan Hz. Muhammed’in “hicreti” ile özdefllefltirebilmifltir: “Müvekkil-i Ziflan oldu¤um peygamberin hicret sünnetini izledim” diyen Vahdettin beyannamesinin bir yerinde de, “Beni haks›z yere ihanetle suçlayanlar, saltanatla hilafeti ay›rarak saltanat› Muhammediye’yi y›km›fl, sadece vatanlar›na de¤il, ‹slama da ihanet etmifllerdir!” demifltir. Vahdettin’in bu beyannamesini inceleyen ‹lahiyatç› Prof Yaflar Nuri Öztürk flu de¤erlendirmeyi yapm›flt›r: “ Dikkat edilirse Vahdettin, Hz. Peygamber’in s›fat›n›n bafl›na bir Hz bile eklemezken, kendisinden ‘ziflan’ (flanl›, flerefli’ diye söz ediyor. Hem de Cenab-› Peygamber’in isminin tam yan›nda. Halbuki ‹slam terbiye ve gelene¤i, o ifadede ‘ziflan’ s›fat›n›n Hz. Peygamber’e verilmesini gerektirir.” Gözleri kör olmufl, kalpleri mühür-
lenmifl Vahdettinci yazarlar da Vahdettin’in Türkiye’den kaç›p ‹ngilizlere s›¤›nmas›n›, hiç utanmadan, “hicret” olarak yorumlama aymazl›¤›n› göstermifllerdir. Vahdettin’in bu korkakça ve onursuzca davran›fl›n› Hz. Muhammed’in hicretiyle bir tutmak, her fleyden önce Hz. Muhammed’e yap›lm›fl büyük bir sayg›s›zl›kt›r.
Vahdettin Kaçarken Hazineyi Soymad› ‹ddias› Vahdettinciler, Padiflah› aklamak için sürekli olarak, “Vahdettin’in, Türkiye’den kaçarken hazineyi soymad›¤›n›” dile getirmifllerdir. Öncelikle “hainlikle”, “h›rs›zl›¤›n” ayn› fleyler olmad›¤›n› hat›rlatarak bu Cumhuriyet tarihi yalan›n› deflifre edelim. Vahdettin’in “hazineyi soymad›¤›n›” iddia edenler, bu iddialar›n› kan›tlamak için padiflah›n paraya pula düflkün olmad›¤›n› ileri sürmüfllerdir. Ancak II. Abdülhamit’in k›z› fiadiye Osmano¤lu, babas›ndan kalan içi mücevher dolu bir çantan›n Vahdettin’in çok ilgisini çekti¤ini ve Vahdettin’in o çantay› vermemek için “birtak›m itirazlar icat etti¤ini” belirtmifltir. Lütfi Simavi de an›lar›nda, “Vahdettin Efendi’nin Paraya Karfl› Olan Afl›r› Sevgisi” bafll›¤› alt›nda onun paraya çok düflkün oldu¤unu; a¤abeyi Sultan Reflat’tan kalan paralar› yasal mirasç›lar›na vermeyip “kendi keyfince harcad›¤›n›”, bu parayla bir tak›m saray eflyas› ve sofra tak›mlar› yapt›rd›¤›n› “büyük bir flaflk›nl›k içinde ö¤rendim” diyerek ifade etmifltir. Öncelikle, evet! Vahdettin isteseydi, hazinenin tümünü de¤il ama “yükte hafifi pahada a¤›r baz› fleyleri pekala götürebilirdi”. Ancak Özakman’›n da belirtti¤i gibi, “ Vahdettin, anlafl›lan aile içi para iliflkilerinde zay›f ama töreye karfl› dikkatli” oldu¤undan, tarihi öneme sahip de¤erli parçalar› sarayda b›rakm›flt›r. Örne¤in Kafl›kç›
elmas›n› cebine atmadan gitmiflti. E¤er bunlar› çalsayd› Vahdettin’e “h›rs›z” dememiz gerekirdi. Ancak Vahdettin’in h›rs›z olmamas›, hain olmad›¤› anlam›na gelmez; çünkü her h›rs›z hain olmad›¤› gibi, her hain de h›rs›z de¤ildir! Nedim Çakmak’›n dedi¤i gibi, “Vahdettin haindi, ama h›rs›z de¤ildi!” Bu gerçe¤in alt›n› çizdikten sonra flimdi gelelim, “Vahdettin’in hazineyi soymad›¤›” ve “paras›z pulsuz” Türkiye’den kaçt›¤› iddias›na! Öncelikle, Osmanl›da iki tür hazine vard›r. Bunlardan biri devlet hazinesi olan Hazine-i Birun, yani d›fl hazine, di¤eri ise, Hazine-i Enderun, yani iç hazine. ‹ç hazinedeki girifl ç›k›fllar Padiflah›n emriyle ve bilgisi dahilinde yap›lmaktad›r. Tarihçi Ubucini, “Bu hazine kay›ts›z flarts›z milletin mal›d›r. Hüküm süren sultan bu hazinenin sadece koruyucusudur” demifltir. ‹ç hazinenin Ceyb-i Humayun denilen k›sm› ise padiflah›n gündelik masraflar› için kurulmufltur. Gelirleri aras›nda M›s›r irsaliyesi, darphane faizleri, hediyeler, müsadereler vb bulunan bu hazineden padiflaha her ay belli bir miktar maafl ödenmektedir. Tanzimat’tan sonra padiflahlar›n bütün hazineyi istedikleri gibi kullanmalar›n›n önüne geçilmifl ve padiflahlara belli bir miktar maafl ödenmesine bafllanm›flt›r. E¤er Vahdettin, Tanzimat’tan önce yaflam›fl bir padiflah olsayd›, Refi Cevat Ulunay, ‹smail Hami Daniflment, K. M›s›ro¤lu ve N. Faz›l K›sakürek gibi yazarlar›n “Vahdettin makbuz karfl›l›¤›nda isteseydi bütün hazineyi götürebilirdi” iddias›na hak veri99
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
lebilirdi, ancak 1922 y›l›nda bir padiflah›n elini kolunu sallayarak hazineyi götürmesine imkan yoktur. Bu yüzden Vahdettin geçici olarak yan›nda bulunan ve Hazine-i Hümayun’a ait olan “alt›n çekmeceyi”, K›yametname adl› kitab›” ve “Kur’an mahfazas›n›” yan›na almam›fl, geri vermifltir ki, bu durum Osmanl› töresinin bir gere¤idir. Ayr›ca, Büyük Taarruz kazan›l›p ‹zmir kurtar›ld›ktan hemen sonra Refet Pafla TBMM’yi temsilen ‹stanbul’a gelerek Tevfik Pafla’dan yönetimi devralm›flt›r. Padiflah Vahdettin’le de görüflen Refet Pafla, ‹stanbul’daki bütün yönetim merkezleriyle birlikte aralar›nda Y›ld›z ve Topkap› saraylar›n›n da oldu¤u tarihi yerleri kontrol alt›na alm›flt›r. Bu nedenle asl›nda Vahdettin, istese de Osmanl› hazinesini götürecek durumda de¤ildir.
Vahdettin’in ayl›k ödene¤i (1995 itibariyle) 80 milyar lira tutmaktad›r. 1918 temmuz’undan 1922 Kas›m’›na kadar 51 ay tahtta kald›¤›na göre devletten toplam 1.020.000 alt›n (yaklafl›k 4 trilyon lira) ödenek alm›flt›r. Ayr›ca Vahdettin’in hazineyi soymas›na da hiç gerek yoktu; çünkü zaten çok zengindi. A¤abeyi Sultan Reflat’›n ödene¤i 20.000 alt›nd›. Ayr›ca saltanat mülklerinden gelen gelirleri 100
Refet Bele
de vard›. Ayr›ca y›ll›k 50.000 lira ziyafet ve seyahat ödene¤i almaktayd›. Vahdettin’in ayl›k ödene¤i (1995 itibariyle) 80 milyar lira tutmaktad›r. 1918 temmuz’undan 1922 Kas›m’›na kadar 51 ay tahtta kald›¤›na göre devletten toplam 1.020.000 alt›n (yaklafl›k 4 trilyon lira) ödenek alm›flt›r. Peki, Vahdettin Türkiye’den ayr›l›rken yan›na ne kadar para alm›flt›r? Asl›nda bu konuda kesin bir belge yoktur. De¤iflik kaynaklarda bu para, 3000 lira ile, 50.000 lira ve 23.000 alt›n aras›nda de¤iflmektedir. Vahdettin Avrupa’da kendi el yaz›s›yla, “Önce ‹stanbul’daki Milli Banka’da (National Bank) olup k›sa bir süre sonra British Corparation’a nakledilen 20.000 sterlin tutar›ndaki flahsi servetim ile on yafl›ndaki o¤lum Ertu¤rul Efendi ad›na Milli Banka’ya yat›r›lan birkaç bin sterlin bu kurumlarda kals›n. ‹ngiliz D›fliflleri’ne bildirdi¤im zaman hizmetime sunulsun” demifltir. Tütüncübafl› fiükrü Bey’in verdi¤i bilgiye göre Vahdettin’in yan›nda ve
hesab›nda 23.000 alt›n vard›r. Bu (1995 itibariyle) 92 milyar lira etmektedir. Vahdettin, Avrupa’da elindeki baz› mücevherleri satm›fl ve çok k›ymetli bir safir tafl›n› da ‹ngiltere’ye rehin vermifltir. 25 Kas›m 1922 tarihli Chronicle Ajans›’n›n haberine göre, “Sultan Vahdettin Osmanl› Bankas›’na 75.000 lira yat›rm›fl, bankadaki mücevherlerine karfl›l›k da 50.000 lira alm›fl”. Bu paralara Mediha Sultan ‹le Kral Hüseyin’in baz› yard›mlar› da eklenince Padiflah Vahdettin’in gurbet paras› 140 milyar› geçmifltir.
Kaçak Padiflah›n Sefaletine Üzülmek fiimdi gelin, “Kaçak Padiflah›n sefaleti” hikayesini flöyle bir inceleyelim: Vahdettin, Malta’dan Avrupa’ya geçmifl ve ‹talya’da San Remo’da orta boy bir villaya yerleflmifltir. Daha sonra, ‹stanbul’da b›rakt›¤› eflleri ve efllerinin yard›mc›lar› da gelince Magnoli (Manolya) villas› adl› büyük bir köflkte yaflamaya bafllam›flt›r. Köflkün y›ll›¤› 600 ‹ngiliz liras›d›r. Tar›k Mümtaz Göztepe, Vahdettin’in bu köflkteki yaflam›n› flöyle anlatmaktad›r: “Nefis bir saray yavrusu olan villa 40 odas›, 15 dönümden genifl bir portakal, limon korusu ve bahçesi bulunan, beyaz renkli mükellef bir kas›rd›... ‹stanbul’dan gelen harem erkân›... kad›nefendileriyle, hazinedar ustalar›yla mükellef bir harem hayat› meydana gelmifl, musahipler, yaverler
ve esvapç›bafl›ndan, ibriktarbafl›na kadar bütün beyler kadrosu kuruluvermifl ve meflhur Mabeyni Hümayun tam tertip canlanm›flt›... Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun bütün teflrifat ve merasim usulleri olanca titizli¤iyle korunuyordu... Yaver Zeki bu küçük kas›rda kal›yordu. Buras› dominyonlarda görevli zengin ve hakim-i mutlak ‹ngiliz sömürgecilerine parmak ›s›rtacak bir refah ve konfor bollu¤u içinde yüzüyordu...” Vahdettin’in sefaletine bakar m›s›n›z? Göztepe’yi dinlemeye devam edelim: “Sultan Vahdettin adamlar›na, Padiflahl›¤› esnas›nda ald›klar› maafllar›, gurbette de fazlas›yla ve düzenli olarak veriyordu. Bu bol maafll› kap› yoldafllar›na gün do¤mufltu. Hepsi de ‹stanbul’daki ikbal günlerinde ald›klar› maafllardan yüksek ayl›k al›yor. Ayr›ca da Y›ld›z Saray›’n›n meflhur mutfa¤›n› aratmayacak mükellef ve zengin bir mutfak, sofra sofra yemekler yetifltiriyordu. Ö¤le ve akflam yemeklerine, burada bir de mükellef sabah ve ikindi kahvalt›lar› ilave edilmiflti. Y›ld›z Saray›’n›n o zengin ve meflhur mutfa¤›, çeflit ve nefasetinden çok fley kaybetmeden San Remo’da da devam ediyordu.” Görüldü¤ü gibi Padiflah Vahdettin, San Remo’da adeta bir eli ya¤da bir eli balda “zevk-ü sefa” içinde yaflamaktad›r. Buna karfl›n “Cumhuriyet tarihini en çok çarp›tan” yazarlardan Abdurrahman Dilipak, hiç çekinmeden, “Vahdettin, aç yaflad›, ama onurlu öldü!” diye yazabilmifltir. Hangi açl›k ve hangi onur? 101
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Peki ama bu bolluk, bu flatafatl› yaflam nas›l sona ermifl de Vahdettin paras›z pulsuz kalm›flt›r? Öncelikle Vahdettin, San Remo’da kald›¤› köflkte -eski al›flkanl›kla- elindeki paran›n bir gün bitece¤ini bilmeden har vurup harman savurmufltur. “Haz›ra da¤ dayanmaz” misali, bu afl›r› lüks yaflama para dayanmam›flt›r. ‹kincisi de yan›nda bulundurdu¤u baz› kifliler “hovardaca”, Vahdettin’in servetini göz aç›p kapay›ncaya kadar eritmifllerdir. Yine Tar›k Mümtaz Göztepe’ye kulak verelim: “Yaver Zeki’den baflka, iki içki düflkünü ve keyif ehli daha vard›. Bunlardan biri ‹kinci Musahip Mazhar A¤a, di¤eri de Tütüncübafl› fiükrü Bey. Bunlar sak›zl›
Tütüncübafl› fiükrü Bey mastika ve düz rak›n›n adeta küplüsü olmufllard›. fiükrü, San Remo’ya gelince ifli adamak›ll› ayyafll›¤a dökmüfl ve postu San Remo meyhanelerine ve pavyonlar›na kurmufltu. Mazhar A¤a da akflam olup da içki zaman› gelince kafay› iyice tütsüleyip körkütük oluyordu... Üçüncü Musahip Hayrettin 102
A¤a da flehrin gezip tozma yerlerini zevk ve safa köflelerini kar›fl kar›fl biliyordu... Yaverler, mabeynciler, a¤alar ve beyler, mirasyediler gibi bir tatil ve hava de¤iflikli¤i hayat› sürüyorlard›.” Özakman’›n dedi¤i gibi, “Bu gereksiz, özenti, gösteriflli hayata, bu hesaps›zl›¤a ve savurganl›¤a para m› dayan›r? “ Vahdettin’in servetini tüketen baflka bir etken de Padiflah›n, baz› macerac›lar›n akl›na uyarak Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk’e karfl› baz› projelere paraca destek olmas›d›r. Bu macerac›lar San Remo’da kald›klar› sürece onlar›n bütün masraflar›n› da Vahdettin karfl›lam›flt›r. San Ramo’ya gelerek Vahdettin’i ziyaret eden Vehip Pafla, Gümülcineli ‹smail, eski ‹ç ‹flleri Bakanlar›ndan Mehmet Ali Bey “Atatürk’ün hakk›ndan gelmek için” Vahdettin’den para istemifller, Vahdettin de bu hainlere 2000 ‹ngiliz liras› vermifltir. Ayr›ca, bir Yunan albay›yla birlikte Vahdettin’i ziyaret etmeye gelen “Atatürk düflman›” Mevlanzade R›fat, Yunanistan’la birlikte Ankara’ya karfl› bir anlaflma yapmak istedi¤ini bildirerek Vahdettin’den para s›zd›rm›flt›r. Hatta San Remo’da Vahdettin’e ba¤l› Türkiye karfl›t› Tarikat-› Selahiye adl› bir örgüt kurulmufltur. Bu örgütün, Vahdettin’le yurt d›fl›na gitmekten piflman olan ve Türkiye’ye dönmek isteyen Dr. Reflat Pafla’y› öldürdü¤ü iddia edilmifltir. Y›lmaz Çetiner, Vahdettin’in, o¤lu Ertu¤rul Efendi’nin ö¤renimi için ay›rd›¤› 5000 liray› bile Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Atatürk’e karfl› “teflkilat” yapmak için
geldiklerini söyleyen bu kiflilere verdi¤ini belirtmifltir. Atilla ‹lhan, Vahdettin’in yurt d›fl›ndayken, Türkiye Cumhuriyeti’ne karfl› tertiplerin içinde yer ald›¤›n› flöyle ifade etmifltir. “Sevr Antlaflmas›’n› imzalayan R›za Tevfik o kadarla kalsa iyi, Vahdettin’i Hilafet ve saltanat taht›na iade etmek amac›yla... faaliyet gösteren Hilafet-i Kübra Cemiyeti’nin de gözdesiydi. Bu cemiyetin icra komitesi Romanya’da… bir toplant› yap›yor, ald›¤› karar, Baflkan Mehmet Ali Bey’in San Remo’da bulunan Zat-› fiahane’ye müstakbel bir kabine önerilmesidir ki, üyeler aras›nda ad› geçen Dahiliye Naz›r› olarak gösterilmifl, Vahdettin’in onay› al›nm›flt›. Ne demek bu? Milli Mücadele baflar›l› olmufl, ülkede yeni bir düzen kurulmufl, onlar hala bir karfl› ink›lap tertibi içindedirler.Yani nehir Ankara’ya ters ak›yor. fieyh Sait ‹syan›’nda bu kanad›n, isyan›n beyni say›lan fieyh Seyit Abdülkadir’le irtibat› meydana ç›k›yor. ‹ddiaya bak›l›rsa fieyh Sait’in iki o¤lundan birisi, yurt d›fl›nda Zat-› fiahane ile, öbürü yurt içinde fieyh Abdülkadir’le temas halindeymifl! ‹syan›n gerekçesine gelince, onu o s›rada asilerin halka da¤›tt›klar› bir beyannameden okuyal›m: ‘...Halife sizi bekliyor. Halifesiz Müslümanl›k olmaz. Hiçbir halife memleketten ç›kart›lamaz. fieriat›m›z dindir. fieriat isteyiniz. fiimdiki hükümet durmadan dinsizlik yaymaktad›r. Kad›nlar ç›plakt›r. Mekteplerde dinsizlik ilerliyor…’ Vahdettin, biraz da çevresini saran Türkiye ve Atatürk düflmanlar›-
n›n etkisiyle, yurt d›fl›ndayken de “ihanette” s›n›r tan›mam›flt›r. Öyle ki, Cumhuriyet Türkiye’sini ABD’ye flikayet ederek ABD’den bile yard›m istemifltir.
Vahdettin’in ABD Baflkan›’na Yazd›¤› Mektup Vahdettin, San-Remo’da bulundu¤u günlerde ABD Baflkan›’na bir mektup yazm›flt›r. Bu mektup, Halis Reflat Bey taraf›ndan Paris’te bulunan Amerikan elçili¤ine teslim edilmifltir. Elçilik de bu mektubun orijinalini ve ‹ngilizce çevirisini I5 Nisan 1924 tarihli yaz›s›yla Washington’a göndermifltir. Vahdettin’in mektubu Amerika Birleflik Devletleri Ulusal Arflivi’nde 86700/1788 numarada kay›tl›d›r. ‹flte o ibretlik, tarihi mektup: “Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenablar›na Siyasi olaylar›n ve geliflmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolay› Saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kald›¤›m› biliyorsunuz. Bu konuda ayr›nt›l› bilgi sunmay› gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaflman›n, babadan kalma sahip oldu¤um Saltanat ve Hilafet makam›ndan vazgeçti¤im anlam›na gelmeyece¤i aç›kt›r. Ankara meclisi gibi bir isyanc› fitnenin bu konuda alaca¤› tüm kararlar›n geçersiz olaca¤›n› bildiririm. fiöyle ki; ‹slam Hilafetinin Osmanl› Saltanat›’ndan soyutlanmas› ve ayr›lmas› ve 103
BD OCAK 2011
Hilafetin tümüyle kald›r›lmas› dini, kavmiyeti, vatan› belirsiz ve kar›fl›k askerlerden ve öteki s›n›flardan oluflan küçük bir fler zümresinin k›smen zorla ve k›smen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdi¤i befl-alt› milyonluk Türk kavminin yetki alan› içinde de¤ildir. Bu ancak tüm ‹slam dünyas›nca atanan uzman kiflilerden oluflan bir meclisin toplanmas› ve tüm din bilginlerinin ortak karar› ile çözümlenecek büyük bir evrensel sorundur. ‹slam bilginlerinin bildi¤i üzere fleriata ayk›r› kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Bundan baflka bu durumun, içinde bulunulan koflullarda ‹slam dünyas›nda sonuçlar› pek vahim olabilecek büyük bir heyecana yol açacakt›r. Ayr›ca geliflmifl ülkelerin iç güvenliklerine de büyük bir etki yapacakt›r. Hanedan›m›n ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi taraf›ndan kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallar›na el koyma gibi haks›z kararlar› hanedan›m bireylerini, insan ve kiflilik haklar›ndan soyutlar mahiyettedir. Bu konuda yüce kiflili¤iniz ve cumhuriyet hükümetiniz taraf›ndan olanaklar ölçüsünde yap›labilecek yard›mlar› pek de¤erli sayaca¤›m› aç›klamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sa¤l›kl› olman›z› yüce haktan niyaz eylerim. 13 Mart 1924. Mehmed Vahideddin” Vahdettin’in 1924 y›l›nda ABD Baflkan›’na yazd›¤› bu mektup, Vahdettin’i aklay›p “Büyük vatan dostu!” yapmaya çal›flanlar›n fena halde yan›ld›klar›n› gözler önüne sermektedir. 104
BD OCAK 2011
Bu belge, Vahdettin’in Kurtulufl Savafl› s›ras›ndaki h›yanetleri bir yana, as›l büyük “h›yanetini” San Remo’daki sürgün günlerinde yapt›¤›n› göstermektedir. Vahdettin’in ABD Baflkan›’na yazd›¤› mektuptaki baz› ifadeleri “h›yanetin” yaz›ya dökülüfl, belgelenmifl halidir. Bak›n ne diyor Vahdettin: • “Saltanat merkezini geçici bir süre terk etmek zorunda kald›m!” • “Saltanat ve Hilafet makam›ndan vazgeçmifl de¤ilim!” • “Ankara Meclisi, bir isyanc› fitnedir ve alaca¤› bütün kararlar geçersizdir!” • “Türkiye Büyük Millet Meclisi dini, ›rk›, vatan› belirsiz ve kar›fl›k askerlerden ve öteki s›n›flardan oluflan küçük bir fler zümresidir.” • “Saltanatla Hilafetin birbirinden ayr›l›p kald›r›lmas›, bu fler zümresinin k›smen zorla ve k›smen bilgisizlik ve gafletle yönlendirdi¤i befl-alt› milyonluk Türk milletinin yetki alan› içinde de¤ildir.” • “Saltanat›n ve Hilafetin kald›r›lmas› fleriata ayk›r›d›r! ‹slam bilginlerinin bildi¤i üzere fleriata ayk›r› kararlar herhangi makamdan olursa olsun sonuçsuz kalmaya mahkumdur.” • “Hilafetin kald›r›lmas› geliflmifl ülkelerin iç güvenliklerine büyük etki yapacakt›r!” • “Hanedan›m›n ileri gelenleri aleyhinde Ankara meclisi taraf›ndan kabul edilen sürgün ve kovma, emlakine ve bireysel mallar›na el koyma gibi haks›z kararlar› insan haklar›na ayk›r›d›r.” • “Bu konuda ABD Baflkan›’n›n yapaca¤› yard›mlar› pek de¤erli sayar›m!”
‹flte, yurt d›fl›nda bulundu¤u s›rada Türkiye ve Atatürk aleyhine hiçbir olumsuz ifle giriflmedi¤i söylenen Vahdettin’in Türkiye karfl›t› baz› marifetleri! Ayr›ca ‹ngiliz arflivlerinde ele geçirilen baz› belgeler, Vahdettin’in Avrupa’dayken ‹ngiliz yetkililerine yazd›¤› baz› mektuplarda Atatürk için, “küfre varan derecede a¤›r ifadeler” kulland›¤› görülmüfltür. “Vahdettin, Atatürk’e bir bak›ma düflman, çünkü Atatürk onu taht›ndan indirdi, saltanat›na son verdi…” Vahdettin’in paralar›n›n suyunu çekmesini sa¤layan son etken, yaveri Zeki’nin San Remo’daki rezillikleridir. “Ele geçirdi¤i serveti, vur patlas›n çal oynas›n, har vurup harman savurmufl, delice bir h›rsla giyime ve içkiye harcam›fl, sonunda kumarda bitirmifltir.”
Memleketin Paras› Vahdettin’e Verilemez Vahdettin’in paras›z kald›¤› o günlerde bir Osmanl› generali Atatürk’ten yard›m istemifltir. Hasan R›za Soyak’a göre Vahdettin’in para s›k›nt›s›n› anlatan generalin mektubunu alan Atatürk, üzülmüfl ve hatta gözleri yaflararak flunlar› söylemifltir: “Gördün mü dünyan›n halini çocuk? Nerde o görkem, nerede o ululuk, nerede o saltanat! fiimdi hepsinin yerinde yeller esiyor. Bu alemde hiçbir fleye güvenilmez! Nas›l yard›m edilebilir? Benim kiflisel servetim yok ki, devlet hazinesi ise fakir! Hem zengin bile olsa oradan yard›ma hiç hakk›m›z yok. Memleke-
tin en bay›nd›r yerleri, özellikle son ölüm kal›m mücadelemizde y›k›nt›ya u¤rad›. Söz konusu olan kiflinin de yan›lg›lar› yüzünden vatan hak ve savunmas› için bo¤uflma zorunda kalarak flehit olan memleket bireyleri, arkalar›nda yüz binlerce yetim ve kimsesiz insan b›rakm›fl bulunuyor. Devlet gelirlerini ancak memleketin bay›nd›rl›¤›na ve bu zavall›lar› yaflatmaya harcayabiliriz. Onun için bu konuyu b›rakal›m çocuk. Yaln›z mektubu bir belge olarak özellikle sakla.”
Vahdettin’in fiam’da bulunan mezar› Vahdettin, 15/16 May›s 1926 gecesi, kalp krizinden ölmüfltür. Ailesinin iste¤i üzerine otopsi yap›larak cenazesi fiam’a nakledilmek istenmifl, ancak 120.000 lira borcu oldu¤u için ‹talyan alacakl›lar› taraf›ndan cenazesine haciz konulmufl ve bu yüzden cenaze bir ay evde kalm›flt›r: Bir ay sonra k›z› Sabiha Sultan para bularak cenazeyi fiam’a naklettirmifl ve Vahdettin’in cenazesi burada Sultan Selim Camii’nin bahçesine defnedilmifltir. • sinanmeydan@butundunya.com.tr Konu ile ilgili kaynakça bilgilerine butundunya.com.tr adresinden ulaflabilir. 105
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
ad›n›n bafl›nda 7 k›tay› veya 7 denizi simgeleyen 7 dikenli taç vard›r. Sol elinde ise, üzerinde Amerika’n›n Ba¤›ms›zl›k Günü olan 4 Temmuz 1776 tarihinin kaz›l› oldu¤u kitabe vard›r. Peki tüm dünyan›n Amerika’ya ait oldu¤unu zannetti¤i Özgürlük Heykeli’nin asl›nda Osmanl›’n›n paras› ve emri ile yap›ld›¤›n› biliyor muydunuz?
K
deniz ve Akdeniz’i birbirine ba¤layan Süveyfl Kanal› projesini haz›rlat›p onaylamas› için Sultan Abdülmecid’e sunuyor.
Said Pafla
Yazan: ÇET‹N ‹M‹R
zgürlük adas› üzerinde yükselen Özgürlük Heykeli, ABD’nin en büyük sembollerinden biridir. 1886’da Frans›z halk› taraf›ndan, kuruluflunun 100. y›l› nedeni ile ABD’ye hediye edilen heykel, bol elbiseler ile sar›nm›fl, elinde meflale tafl›yan bir kad›n› resmeder. 106
Tarih 30 Kas›m 1854. Sultan Abdülmecid dönemi. M›s›r, içifllerinde ba¤›ms›z, d›flifllerinde Osmanl› Sultan›na ba¤l› bir eyaletti. O dönemde M›s›r H›divi (valisi) olan Said Pafla, K›z›l-
Fransa taraf›ndan desteklenen Said Pafla’n›n Süveyfl Kanal› projesi’nin önünde de ‹ngiltere bir engel olarak duruyordu. Osmanl›’n›n mali gücünün yan›s›ra denizlerdeki gücünün de artmas›n› sa¤layacak olan bu kanal, ‹ngilizlerin Akdeniz ve Hindistan’daki hakimiyetini de sona erdirebilecekti. Bu durumun fark›nda olan ‹ngiltere, Sultan Abdülmecid Han’a, projeyi reddetmesi için sürekli bask› yap›yordu. Said Pafla, bu sebeple Sultan Abdülmecid’in tasdikini beklemedi. 107
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
kanal flirketi hisselerine de bizzat kendisi oldukça yüklü paralar yat›rd›.
Sultan Abdülmecid Said Pafla, Abdülmecid’den tasdik gecikince projenin gerçekleflmesi için gerekli flirketin kurulmas›n› emretti. 30 Kas›m’da Frans›z mühendise gereken izni verdi. Frans›z semayesiyle kurulan flirketin hisse senetlerinin tamam› sat›l›nca ‹ngiltere, Osmanl›’ya bask›lar›n› daha art›rd›. Sultan Abdülmecid vefat etti¤inde proje hâlâ onay bekliyordu. Ancak onaylanmasa da a¤›r aksak ilerlemeye devam ediyordu. ‹ki sene sonra Said Pafla da aniden vefat etti. Yerine geçen ‹smail Pafla ‹ngiliz taraftar›yd›. Fakat bu kanal›n M›s›r için hayati önemini fark etmekte gecikmedi ve ifle dört elle sar›ld›. ultan Abdülmecid’in vefat›yla Osmanl› taht›na geçen Sultan Abdülaziz Han’a da ‹ngiliz bask›lar› devam etti. Ama Sultan Abdülaziz, denizcili¤e önem verdi¤i için zaten bafllam›fl olan proje için gerekli onay› hemen verdi. Bununla da kalmay›p, M›s›r’›n kanal için yapt›¤› d›fl borçlar› devlet garantisi alt›na alarak,
S 108
Said Pafla ile kanal›n mühendisi Ferdinand de Lesseps aras›nda 1854’de yap›lan anlaflma maddelerinde, Süveyfl Kanal›’n›n Akdenize aç›lan sahillerinde bulunan Port Said flehri liman›na dikilecek olan dev bir kad›n heykeli projesi de vard›. Bu heykel, hem Osmanl›y› hem M›s›r› temsil edecekti. Dikkat edilecek olursa, antik Karia’n›n Artemis kabartmas›n›n sanatç› Bartholdi’yi etkiledi¤i bu benzeflme ile anlafl›lmaktad›r. (Alttaki resim)
M›s›r’› temsilen firavunlar dönemi k›yafetlerini giymifl kad›n heykelin bafl›nda, 7 iklimin padiflah› olan Osmanl› Sulatan›’n› temsil eden 7 k›ta ve 7 denizi simgeleyen 7 sivri uçlu bir taç olacakt›. Heykelin ekinde bir meflale olacakt›. Abdülaziz Han, heykelin yüzünün bat›ya dönük olmas›n› istedi. Çünkü elindeki ›fl›¤› do¤udan bat›ya götürdü¤ünü, ›fl›¤›n, medeniyetin, uygarl›¤›n, do¤udan yükselip bat›y› ayd›nlatt›¤›n› simgelemesini istiyordu.Paras› bizzat Sultan Abdülaziz taraf›ndan ödenen heykelin siparifli, Ünnlü Frans›z heykelktrafllar›ndan Frederic Augusta Bartholdi’ye veridi. Heykele Singer dikifl makinelerinin kurucusu Isaac Singer’in dul efli Isabelle Eugenie Boyer mo- Augusta Bartholdi ‹sabelle Eugenie Boyer dellik etti. Frederic Bartholdi, heykelin bak›r ve çelikten oluflan is- bir ülkede kad›n heykelinin yerel hukeletini, Paris’te Eiffel Kulesi’ni yapan zursuzluk ç›karaca¤› endiflesiyle isteGustave Eiffel ile birlikte tamamlad› medi. “Asya’n›n Ifl›¤›” bu karar üzeHeykel tamamland› ama konuldu¤u rine Fransa’daki bir depoda yapayalyer M›s›r olmad›. n›z, olacaklar› beklemeye bafllad› Said Pafla’n›n siparifl etti¤i, paras› O y›llar, Amerika ile Fransa’n›n Osmanl› hazinesinden ç›kan bu heyke- dostluk y›llar›yd›. Karfl›l›kl› a¤›rlamali, yeni vali ‹smail Pafla, Müslüman lar s›ras›nda Frans›z - Amerikan dostM. Çetin ‹M‹R (Gazeteci, Yönetmen, Yap›mc›, E¤itmen) 1946 y›l›nda Ankara’da do¤an Çetin ‹mir, Ankara Gazi Üniversitesi ‹ktisat ve ‹flletme Fakültesi’nden mezun oldu. Bas›n Yay›n ve Enformasyon Genel Müdürlü¤ü’nde çeflitli görevlerde bulunmufl, Devlet Su ‹flleri Genel Müdürlü¤ü’nde Foto Film Müdürlü¤ü Film flubesi yöneticili¤i, TRT Ankara Televizyonu’nda baflkameraman ve görüntü yönetmenli¤i, Animasyon (çizgi film) servis yönetmenli¤i ve TRT Çocuk Gençlik Programlar› ve Belgesel Programlar Müdürlü¤ü’nde yap›mc›l›k ve yönetmenlik yapm›fl; 2008 y›l›nda TRT’den emekli olmufltur. 109
BD OCAK 2011
luk grubunun baflkan› Edouard René Lefebvre de Laboulaye’den, Frans›z hükümetine “Amerika’ya bir heykel hediye edilmesi” teklifi geldi. Bu fikre akl› yatan Frans›z hükümeti, bu heykel için Frederic Bartholdi’yi görevlendirdi. Bartholdi’nin eseri zaten haz›rd›. Fransa hükümetinden gelen talimata göre heykel, sol elinde bir kitap tutacak, sa¤ elinde de, “Dünyay› ayd›nlatan özgürlü¤ün sembolü olan meflale” olacakt›. Yani neredeyse Fransa taraf›ndan istenen heykel, M›s›r 110
için haz›rlanan heykelin kendisiydi. Bartholdi, heykelin yüzünü tamamen de¤ifltirerek annesi Charlotte’nin yüzünü iflledi ve heykel kuruluflunun 100. y›l› nedeni ile Amerika’ya 10 y›l gecikmeyle hediye edildi. Heykelt›rafl, heykeli 350 parçaya bölerek, Isere ad›ndaki bir Frans›z gemisiyle özgürlük adas›na tafl›d›. Bartholdi, kaidesini Richard M. Hunt’un haz›rlad›¤› yerde, 4 ay içinde yap›m›n› tamamlad›. 28 Ekim 1886 da aç›l›fl›n› kendisi yapt›. Heykelin sol elindeki kitap üzerinde Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi’nin ve Amerika’n›n kuruluflunun tarihi olan 4 Temmuz 1776 yaz›yor. Heykel 1886’dan beri de New York’da bulunuyor; ve yüzü Sultan Abdülaziz’in iste¤inin tam aksine do¤uya bak›yor. Ama günefl ›fl›¤› hâlâ do¤udan yükseliyor ve her sabah Özgürlük Heykeli’nin yüzünde parl›yor. Heykelin daha küçük boyutlarda bir kopyas› Paris’tedir ve Atlas Okyanusu’na do¤ru bakar, Osaka, Prifltine, Pekin, Nevada, Güney Dakota, Bordeaux gibi dünyan›n baflka flehirlerinde de kopyalar› bulunmaktad›r. •
KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsino¤lu
3. Dünya’n›n 2 Kriteri:
Yatak Odas› Banka Hesab› Eski baflkan Thabo Mbeki’nin yarg›
sürecine müdahale etti¤i için istifaya zorland›¤› Güney Afrika’da, 68 yafl›ndaki yeni Baflkan Jacob Zuma’n›n, yaflam›n›n alt›nc› dü¤ününü yap›p, dördüncü han›mla evlenmeye haz›rlanmas›, “demokrasi“ aç›s›ndan tart›flma konusu oluyor. Jacob Zuma’n›n efllerinden biri ölmüfl, di¤erinden de ayr›lm›flt›. Yönetim baflkenti “Pretoria”, yasama baflkenti “Cape Town”, yarg› baflkenti “Bloemfontein” olan “çok baflkentli”
Baflkan Zuma ‹ngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ile Buckingham saray›nda
Güney Afrika’da, “ba¤r›ndan çok eflli baflkan ç›karan” Zulu kabilesi, ayr›cal›kl› bir konumda bulunuyor. Bu “yi¤it” evlâtlar› ve biri niflanl›s›ndan olmak üzere “resmi” say›s›12’yi bulan torunlar›yla övünen kabile üyeleri, her gösteride “Zuma, senin için ölmeye haz›r›z” pankartlar› tafl›yorlar! *** Jacob Gedleyihlekisa Zuma, baflkan› oldu¤u Afrika Ulusal Kongresi (ANC)’nin 2009 genel seçiminde kazand›¤› zaferden sonra, parlamento taraf›ndan Güney Afrika Devlet Baflkanl›¤›na seçildi. Eski baflkan Thabo Mbeki, yard›mc›s› Jacob Zuma’n›n kar›flt›¤› yolsuzlukla ilgili davalar›na müdahale etti¤i için, yarg›ç Nicholson’un onay› ve (ANC) partisi yönetim kurulunun ça¤r›s› üzerine, 20 Eylül 2008’de devlet baflkanl›¤›ndan ayr›lmak zorunda kalm›flt›. Aral›k/2007’de “Polokwane-Güvenlik Saray›” kentinde yap›lan kongrede, Thabo Mbeki’nin yerine parti baflkanl›¤›na seçilen yard›mc›s› Zuma, istifa etti¤i Komünist Parti (SACP)’›n Po111
BD OCAK 2011
Baflkan Zuma 3 efli ile birlikte litbürosunda da üye olarak görev yapm›flt›. De¤iflik konularda önemli suçlamalarla karfl› karfl›ya kalan Baflkan Zuma, 2005 y›l›nda cinsel tecavüz iddias›yla yarg›lanm›fl, ancak aklanm›flt›. Köklü bir ailenin AIDS hastas› k›z›na evinde tecavüz etti¤i, koruyucu önlem almak yerine, yaln›zca dufla girmekle yetindi¤i iddia ediliyordu. Bu arada Zuma, finansman dan›flman› Schabir Shaik’in yolsuzluk ve sahtecilikten suçlu bulunmas› yan›nda, kendisi de rüflvet ald›¤› ve yolsuzluk yapt›¤› iddialar›na karfl›, uzun süre yasal mücadele vermek zorunda kalm›flt›. *** Baflkan Zuma’n›n niflanl›s› Gloria Bongi Ngema ile 4 Ocak 2010’da evlenece¤i, baflkan›n akrabas› ve kabilelerinin flefi olan Bhekumuzi Zuma taraf›ndan aç›klanm›flt›. fiefin verdi¤i bilgiye göre, kabile gelenekleri uyar›nca bayan Ngema, drahoman›n ödenmesinden sonraki aflamada, gelin gidece¤i Zuma ailesine hediyelerini sunmufltu. Baflkan Zuma 112
BD OCAK 2011
yeni eflinden iki y›l önce, Nkandla’daki evinde düzenledi¤i ve yak›nlar›n›n kat›ld›¤› geleneksel dü¤ünde, Nompumelelo NtuliZuma ile hayat›n› birlefltirmiflti. Zuma’n›n sözcüsü Vincent Magwenya ve özel yard›mc›s› Zizi Kodwa, “bunun bir aile konusu” oldu¤u gerekçesiyle, flimdilik- son dü¤ün ve alt›nc› eflle ilgili yorum yapmak istememifllerdi. Zuma'n›n köyü Nkandla'da yap›lan dü¤üne, iki aile ve Zuma'n›n dostlar›n›n yan›s›ra iktidardaki Afrika Ulusal Kongresi, Sendika Konfederasyonlar› ve Komünist Parti'den birçok önde gelen isim de kat›lm›flt›. Dü¤ünde herkes geleneksel giysilerine bürünmüfltü. BBC’nin haberine göre, “Zuma 36 yafl›ndaki niflanl›s› ile 2009 y›l›nda evlenmeyi planl›yordu, ancak ifllerinin yo¤unlu¤u nedeniyle” dü¤ün 2010 y›l›na kalm›flt›. Bu asl›nda Zuma'n›n alt›nc› evlili¤i oluyor, ancak efllerinden biri öldü¤ü ve birinden de ayr›ld›¤› için o tarihte -yaln›zca- üç efli bulunuyordu. Cumhurbaflkan› Zuma’n›n kabilesi Zulu geleneklerinde erke¤in çok efllili¤i kabul görüyor. Ancak Zuma'n›n eski efllerinin yeni geline onay vermesi gerekiyor. Cumhurbaflkan›n›n çok efllili¤i Güney Afrika'da tart›flma yarat›yor. Muhalefetteki Afrika Hristiyan De-
mokrat Partisi, “dünyada cumhurbaflkan›n›n birden fazla efli olan baflka bir demokrasi daha bulunmad›¤›n›” savunuyor. Bütün bu tart›flmalar sürerken, 68 yafl›ndaki cumhurbaflkan›n›n, yaflam›n›n alt›nc› dü¤ününü yap›p, dördüncü bir kad›nla daha evlenmeye haz›rland›¤›, fakat bir tarih belirlenmedi¤i belirtiliyordu. *** Diplomasi dünyas›nda sayg›n bir yeri olan “Foreign Policy” dergisinin 6 Aral›k 2010 tarihli web sayfas›nda, Zuma’n›n ANC partisindeki bir “yoldafl›”n›n HIV virüsü tafl›yan k›z›na tecavüz etti¤i için yarg›land›¤› an›msat›ld›ktan sonra, flöyle devam ediliyor: “Güney Afrikal›lar kendilerine soruyorlar; çok efllili¤i al›flkanl›k haline getiren bir baflkan,nas›l ‘ça¤dafl’ Cumhurbaflkan› olabilir? Çok efllilik ça¤d›fl› bir kurum de¤il mi? Ekonomik geliflmifllik, kad›nlar›n eflitli¤i ve ça¤dafl ya-
flam, bu eski kurumu ortadan kald›rmad› m›?” Sokaktaki Güney Afrikal› geleneksel anlamda, “politik ve ekonomik gücün kan›t›” olarak görüyor çok efllili¤i… Devlet yönetimini ele geçirmelerine karfl›n, hâlâ “zenci” olduklar›n› söyleyenler ise, yatak odalar›ndaki
Baflkan Zuma niflanl›s› Gloria Bongi ile eflleri kadar, düzinelerce çocuklar› ve yurt d›fl›ndaki banka hesaplar›yla “flanflöhret” sahibi oluyorlar dünyada!.. • mehmetmuhsinoglu@butundunya.com.tr
CAM KENARINDAK‹ MASA Adam, Garsonu ça¤›r›p öfkeyle ç›k›flt› " Nedir bu rezalet? Dün akflam bu lokantada yedim. Fakat getirdi¤iniz porsiyon, bunun iki kat› idi. Bugün porsiyonu iyice küçültmüflsünüz." Garson sordu " Affedersiniz, ama dün hangi masada oturmufltunuz? " " fiurada, hemen cam kenar›ndaki masada." Garson güldü " O zaman hakl›s›n›z efendim. " dedi. " Cam kenar›ndaki masalar reklam masalar›d›r. Orada oturan müflterilerimize, d›flar› karfl› reklam olsun diye çift porsiyon veriyoruz da..." 113
ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen
Yeni Y›l Arma¤an› Demokrasi Umudu
G
Gözüm insanlardayd›. Nereye git-
sem, onlar›n yaflam biçimlerine, al›flkanl›klar›na, tutkular›na tak›lmadan edemiyordum. Neden böyleler de, flöyle de¤iller diye sorguluyor; her birinin davran›fl›yla demokrasi aras›nda ba¤lant›lar kurmaya çal›fl›yordum. Benim bu tak›nt›m› yak›ndan izleyen babam, yeni y›la girece¤imiz gün, eve, al›fl›lmad›k bir sürprizle geldi. Akflam yeme¤imizi yemifl, koltuklar›m›za çekilmifltik ki, “Bak evlat!”
114
dedi. “fiimdi sana orta yafll› üç kiflinin çevresinde dönen bir film izletece¤im. Bakal›m be¤enecek misin?” “Tamam,” dedim. Filmi bafllatt›. ‹lk olarak, karfl›m›za marka giyimli, usturaya vurulmufl bafl›yla Ali ç›kt›. Karfl›s›nda duruyormufluz gibi bize do¤ru sert sert bakt›. Arabas›na binip gazlad›. Az sonra bir yol kavfla¤›na geldi. K›rm›z› ›fl›kta durdu, bekledi. Sar› yanar yanmaz da önündeki araçlara korna çalmaya bafllad›.
BD OCAK 2011
Öndekiler kendi dikiz aynalar›ndan onu görmeye çal›flt›lar. Biraz ilerledi, park yap›lmaz iflareti olan bir yerde durdu. Arabas›n›n sinyal lambalar›n› aç›k b›rak›p yandaki lokantaya yöneldi. Kap› önünde ellerini açm›fl, “Allah kazadan, beladan korusun!” dile¤inde bulunan dilenciye bir tam lira sadaka verdi, içeri dald›. Öndeki masalardan birine oturdu. Göz ucuyla menüye bakt›. Bol sar›msakl› iflkembe çorbas› istedi. Yeme¤i gelene kadar arabas›n›n anahtar›yla kula¤›n› kafl›yarak sa¤› solu kolaçan etti. Yan›na yaklaflan garsonu tepeden t›rna¤a süzüp “Sen nerelisin?” diye sordu. Garsonun söyledi¤i kasaban›n ad›n› hiç duymam›flt› ama yine de, “‹çinden mi?” diye sordu. Önüne konan çorban›n tad›na bakmadan içine bolca tuz, sirke ve ac› biber att›. Sepetteki ekmekten bir dilim ald›, yar›s›n›n kabu¤unu çorban›n içine do¤rad›. Bir güzel kafl›klad›. Kalan ekme¤iyle de tas›n içindeki k›r›nt›lar› s›y›rd›. Ard›ndan, past›rmal› yumurtas› geldi. A¤z›n› flap›rdatarak onu da yedi, yuttu. Geriye bol kaymakl› ekmek kaday›f›n›n dibine dar› ekmek kalm›flt›. Karn› iyice doymufl olmal› ki, nereden buldu¤u belli olmayan kürdan›yla difllerinin dibini kar›flt›rmaya koyuldu. Bunu gören garsonun, “Çay içer misiniz?” sorusuna olumlu yan›t verdi. Biraz sonra ince belli çay barda¤›n›n yan›nda gelen dört flekerden birini garsona geri verdi. Di¤er üçünü barda¤›n içine at›p kar›flt›rd›. A¤z›na dikti. Midesinden bo¤az›na hücum eden gurultulu havay› d›flar› salarken, “‹ster zengin ol ister fukara, yemekten sonra yak bir sigara,” diye söylendi.
Cebindeki pakete uzand› eli. ‹çinden bir tane filtreli sigara çekip ald›. Kibrit ç›karmak için elini ceketinin yan cebine atm›flt› ki, garson yetiflti. Yanan çakma¤›n› a¤z›na do¤ru tuttu. Yakt›¤› tütünün duman›ndan ifltahla birkaç soluk çekti. Sa¤a sola göz gezdirdi. Rahatlam›flt›. Sigaras›n›n ucunda biriken külü önünde duran çay barda¤›na ç›rpt›. Yanda, kendisi için konmufl kolonyal› mendili daha sonra gerekebilir diye ald›, cebine indirdi. Hesab› ödeyip lokantadan ayr›l›rken yak›fl›kl› olaca¤›n› düflündü¤ü Bond tipi günefl gözlü¤ünü takt›. Kostaklanarak yürüdü. Arabas›n›n cam›na ilifltirilmifl park cezas› k⤛d›n› görünce bozulur gibi oldu. Eline ald›, sunturlu bir küfürle y›rt›p yere savurdu. Arabas›n›n kap›s›n› açt›, koltu¤a oturdu. Kontak anahtar›n› çevirdi. Teybin sesini sonuna kadar yükseltti. Araban›n aç›k penceresinden, müzik mi, gürültü mü oldu¤u belli olmayan bir gümbürtü yay›ld› dört bir yana. “Demokrasi gibisi var m›? Gözünü seveyim. Diledi¤ini yap, istedi¤ini konufl” dedi. Görüntülerin buras›nda babam elindeki kumandan›n k›rm›z› dü¤mesine bast›. Masadaki m›s›r patla¤›n› önüme iterek, “fiimdi, filmin ikinci bölümüne geçiyoruz. Hem ye hem izle” dedi. *** Bu kez, giyim biçimiyle birinciye benzeyen ve el kol devinimleriyle dikkati çeken al›flverifl tutkunu Veli vard› karfl›m›zda. Bir ma¤azadan ç›k›p ötekine geçiyor, önüne de¤iflik ne ç›karsa almak istiyordu. Sanas›n›z girdi¤i her ma¤azada sat›lan mal de¤il, mutlu115
BD OCAK 2011
luktu. Onun günlük yaflant›s›n› izleyen biri, temel e¤lencesinin bu oldu¤unu kolayl›kla anlayabilirdi. En çok ilgisini çeken de indirim yapan dükkânlard›. Bir keresinde, tanesi bir liradan sat›lan yast›klardan tam alt› tanesini kapt›¤› gibi do¤ru evinin yolunu tuttu. ‹çeri girdi, yast›klar› koyacak yer bulamasa da sevincinden oynamaya bafllad›. Tuhaft› Veli. Kald›r›m varken, yolda yürüyordu. Kuyrukta s›ra beklemiyor, bir yolunu bulup öne geçmeyi beceriyordu. Ekmeden biçmeye al›flm›flt› besbelli. Çok geçmedi, tan›d›¤› birini ziya-
rete gitti. Arabas›n› kald›r›ma park etti. Önceden tan›fl oldu¤u anlafl›lan görkemli bir apartman›n girifl kap›s›ndan içeri süzüldü. Asansörün çabuk gelmesi için panodaki “afla¤›” tufluna, sonuna kadar birkaç kez bast›. Beflinci katta indi. 14 numaral› kap›n›n önünde durdu. Biraz oyaland›ktan sonra, zile üç kez dokundu. Kap›y› açan arkada116
BD OCAK 2011
fl›yla ayaküstü sar›l›p öpüfltüler. Kap› efli¤inde yüksek sesle uzun süre söylefltiler. Neden sonra evden ç›kt›. Asansörle afla¤› indi. Yola koyulmak üzereyken, yolda duran bir arac›n günlerdir y›kanmad›¤›n› gördü. Tozlanm›fl olan arka cama iflaret parma¤›yla “Beni y› ka!” diye yazd›. Dönüflte, ekmek almak için bir markete girdi. En az on ekme¤i m›nc›klad›ktan sonra ikinci dokundu¤u somunu seçti. Evine döndü¤ünde, içeri havas›zl›ktan lefl gibi kokuyordu. Pencere kanatlar›ndan ikisini açt›. Biriken küller içeri dolan rüzgârda savrulmas›n diye tablan›n üzerine biraz su döktü. Bir sandalye çekip oturdu. Kolunu üzerine koydu¤u masan›n oynad›¤›n› görünce, dört aya¤›ndan ikisinin alt›na katlanm›fl k⤛t parçalar› s›k›flt›rd›. Önüne çekti¤i bulmaca k⤛d›n›n üzerindeki ünlülere sakal, b›y›k çizmeye bafllad›. Ard›ndan mutfa¤a girdi, çay kaynatt›. Ald›¤› birkaç bisküviyi barda¤a bat›ra bat›ra yedi. Tam o s›rada ev telefonu çald›. Geç kalmamak için kanepeye do¤ru kofltu. Almaca uzanmadan önce telefon zilinin bir kez daha çalmas›n› bekledi. Konufltu¤u kifliyle hararetli bir tart›flmaya dald›. El kol hareketleri yap›yor; at›yor tutuyor, a¤z›na geleni söylüyordu. “fiu halime baksana yahu!” diyerek, konufltu¤u kimsenin ac›ma duygular›n› körüklemek istiyordu. Yapacak baflka bir ifl kalmay›nca, banyoya girdi. Bitmifl flampuan fliflesinin içine az su doldurup çalkalad›. Bafl›na boflaltt›. Y›kanma iflleminin ard›ndan iyice kuruland›. H›fl›mla bilgisayar›n›n
bafl›na geçip oturdu. ‹nternete girdi. “Google” da önce kendi ismini arad›. Yorgunlu¤unun iyice geçmedi¤ini anlay›nca var›p bir koltu¤a gömüldü. Daha önce naylonla kaplad›¤› kumanda aletini eline ald›. Televizyondaki kanallar aras›nda gezindi. ‹zlencenin birinde konuflmac›, “Demokrasi deyip de geçmeyin ha!” diyordu. “O, sat›l›k at de¤il ki, a¤z›n› aç›p da difline bakas›n. Onun s›rt›na binmek, orada yeteri süre kalmak, san›ld›¤› kadar kolay de¤il. ‹nanç ister. Özveri ister. Kararl›l›k ister. Ama ille de e¤itim ister“ diyordu ki, evinin kap› zili çald›. Bu kez gelen Ali’ydi. Oturdular. Bir yetmifllik rak› açt›lar. “Fon dip! Sa¤l›¤a! fierefe!” derken kafalar› buldular. “Ne olacak bu memleketin hali?” diye tutturdular. Karamsarl›klar›n›n alt›n› çizdiler. Veli, yaklaflan seçimde oy kullanmayaca¤›n› belirtti. “Bir benim oyumla sonuç de¤iflecek de¤il ya!” diye kestirip att›. Sonunda kurtuluflu, “inflallah” ile “maflallah”a b›rakarak koca bir günü devirdiler. Bu arada babam, surat›m›n as›ld›¤›n› görmüfl olmal› ki, filmin ak›fl›n› durdurdu. Önce derin bir soluk ald›, ard›ndan da bana dönerek, “Tamam m›, devam m›?” diye sordu. “Tamam,” dedim *** Bu bölümde karfl›m›za güleç yüzlü Can ç›kt›. Sabah kalkar kalkmaz ilk ifl olarak beden hareketlerini tamamlad›. ‹ki büyük bardak su içti. Ard›ndan yüzmeye gitti. Yar›m saat sonra eve döndü. Özene bezene kahvalt›s›n› haz›rlad›. Yemek masas›nda ne yoktu
ki? Yayla bal›, köy yumurtas›, keçi peyniri, ayval›k zeytini, taze süt, çavdar ekme¤i, organik domates, yeflilbiber, kabuklu ceviz ve badem… Hepsini eze eze, çi¤neye çi¤neye, yavafl yavafl yedi. ‹fl yerine yürüyerek gitti. Gerek yolda, gerek içerde kime rastlad›ysa gülümseyerek selam verdi. Hat›rlar›n› sordu. Çayc›n›n bile gönlünü ald›. Ö¤le yeme¤ine arkadafllar›yla birlikte ç›kt›lar. Herkes bol hamurlu ve etli yemeklere yönelirken o, proteini ve niflastas› düflük olanlar› ye¤ledi. Bol ayran içti. Akflam eve dönerken bitkindi biraz. Bu kez yürümeyi göze alamad›. Dura¤a yanaflan ilk otobüse bindi. Buldu¤u bofl bir koltu¤a oturdu. Cebindeki kitab› ç›kar›p okumaya koyuldu. Çok geçmeden içeri, t›kl›m t›kl›m doldu. Üçüncü durakta kuca¤› çocuklu bir bayan bindi. Oturmakta olan gençyafll› hiçbir yolcunun k›l› k›p›rdam›yordu. Dayanamad›, kalkt› yerini ona verdi. Ayakta yer edinmeye çal›fl›rken, içerdekilerden biri aya¤›na bast›. Can› yanan kendisi de¤ilmifl gibi “Affedersiniz” dedi. Adam onun kibarl›¤›na bozulmufl olmal› ki, ”Fazla incelme k›r›l›rs›n h›yar salatas›!” diye diklendi kaba bir sesle. Adam›n bu kaba tavr›n› içine sindi-
BD OCAK 2011
remeyen bir yolcu, “Yontulmam›fl odun! Ne olacak…” diye söylendi. ‹çeri birden bire kar›flt›. Kimi nal›na, kimi m›h›na vurdu. ‹tiflip kak›flma bafllad› birden. Belki de belaya bulaflmamak için, ilk durakta inen çok oldu. Kulaklar›na kadar k›zarm›fl olan Can da onlar aras›ndayd›. Gözünün k›y›s›ndan kayan iki damla yafl› silmek üzereydi ki, önündeki yafll› bir adam›n yere sümkürdü¤ünü gördü. Ona döndü, “Mendilinizi evde unuttuysan›z bende yedek var. ‹sterseniz verebilirim,” dedi. Adam›n tepkisi ise flafl›rt›c›yd›. “Sen bu kentin temizli¤inden sorumlu zab›ta m›s›n?.. ‹ster sümkürür, ister tükürürüm. Sana ne! Memlekette demokrasi var!” diye horozland›. Bu konuflmaya uzaktan tan›k olan, o bir yerlerden gözümü ›s›ran, dik durufllu gözüklü bayan dayanamad›. “Al o cici demokrasini de bafl›na çal!” diye azarlad› adam›. Sonra da uluorta, “Ne memleket ya!.. Ayaklar›n alt›nda pekmez, yala yala bitmez” diye söylendi. Üzüntüsü ikiye, üçe katlanm›flt› Can’›n. Bafl› yerde, düflüne tafl›na eve geldi. Akflam yeme¤ini meyve ve sebzeyle geçifltirdi. “Bugün erken yatsam iyi olacak. Uykumu kesintiye u¤ratmayay›m” diye söylendi kendi kendine. Saat yirmi oldu¤unda, haber bültenini dinledi can kula¤›yla. 118
O arada, bir iki arkadafl›na telefon etti. Hat›rlar›n› sordu. En sona da ailesini b›rakm›flt›. Onlar› da arad›. Gönüllerini ald›. Ve babam televizyonu son kez kapatt›. “fiimdi s›ra meyvelerimizi yemeye geldi” diye söylendi. Dilimledi¤i ilk elmay› bir tabak içinde bana uzatt›. Elim taba¤a gitmiflti ama beynim filme tak›l›yd› hâlâ. Usumun bir yan›nda demokrasi, öte yan›nda ne oldum delisi ve gösterifl merakl›s› fl›mar›k kimseler vard›. Hem de tüm bafl›boflluklar›, kabal›klar› ve vurdumduymazl›klar›yla. “Ne oldu? Dald›n gittin birden?” diye sordu babam. Birden a¤z›mdan istenç d›fl›, “Beni en çok, halktan gelip yurttafl olamamak; bencilli¤i bireysellikle kar›flt›rmak, ad› Memifl, kolay kazanm›fl, kolay yemifl durumuna düflmek çok, ama çok incitir... ‹pini koparm›fl deli danalar› and›ran insanlarla özgürlü¤ü paylaflmaya kalk›flmak ise yerin dibine sokar ” tümceleri döküldü. Söylediklerim babam›n hofluna gitmifl olmal› ki, elini saç›m›n üzerinde gezdirdi. “Elman› yemedin” diye uyard› beni. O gece, üstüme yorgan yerine baba-
m›n yeni y›l arma¤an›n› örttüm. Yast›¤a kafam› kor koymaz uyuyabildim mi bilmiyorum. Bildi¤im, beynime lehimlenmifl olan bu düflüncelerle yeni y›la uyand›¤›mda kafamda Ali de Veli de yoktu. Yaln›zca babam›n bu filmi bana niçin izlettirdi¤i sorusu, bir de elimin alt›ndan kay›p gitmekte olan demokrasi umutlar›m vard›. • bekirozgen@butundunya.com.tr
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
6-“Quito” hangi ülkenin baflkentidir? a-Dominik b-Ekvador c-Filipinler d-Gambiya
1-Aaland adalar grubu hangi ülkeler aras›ndad›r? a-Danimarka/Norveç b-Çin/Japonya c-Kanada/ABD d-‹sveç/Finlandiya 2-Konvansiyonel (klasik) olmayan silahlar grubuna ne ad verilir? a-A.D.F b-A.F.G c-A.B.C d-A.B.F 3-H›ristiyanl›¤› politik “bölücülük” gerekçesiyle bast›rmaya çal›flan imparator kimdi? a-Antoninus Pius b-Aurelius Antoninus Narcus c-Gaius Marius d-Gnaeus Pompeius Magnus 4-Amerika'da köleli¤in kald›r›lmas›n› destekleyenlere ne ad verilir? a-Abolisyonist b-Acte Inamical c-Acte Final d-Pacta Son Servanda 5-Charlie Chaplin ilk sesli filmini hangi y›l çevirmiflti? a-1940 b-1945 c-1950 d-1955 Yan›tlar: 152. sayfada
7-“Tercih-i Bend” ve “Terkib-i Bend” eserlerinin yazar› kimdir? a-Nam›k Kemal b-Ziya Pafla c-Reflat Nuri d-Ziya Gökalp 8-Feodalizmden kapitalizme ve sosyalizme do¤ru evrimi savunan ideoloji hangisidir? a-Marksizm b-Kapitalizm c-Pozitivizm d-Liberalizm 9-II.Dünya Savafl›'ndan sonra ABD yard›m›ndan en çok hangi ülkeler yararlanm›flt›? a-Türkiye/Yunanistan b-‹ngiltere/Rusya c-Fransa/Almanya d-‹talya/‹spanya 10-E¤itimde “Aç›k Üniversite” hangi y›l oluflturulmufltu? a-1969 b-1970 c-1971 d-1972
13-Ekonomist John Kenneth Galbraith'in ünlü eserinin ad› nedir? a-Ekonominin Prensipleri b-Zengin Toplum c-Das Kapital d-Uluslar›n Refah› 14-“Kazablanka” filminin kad›n baflrol oyuncusu kimdir? a-Brigitte Bardot b-Ingrid Bergman c-Ava Gardner d-Kim Novak 15-Atina hangi savaflta Isparta karfl›s›nda zafer kazanm›flt›? a-Peloponnez b-Plataea c-Edington d-Hasting 16-Temel de¤erler ve fikirler sistemine ne ad verilir? a-‹deoloji b-Korporatizm c-‹ttifak d-Liberalizm
11-fiekerkam›fl› hektar bafl›na y›lda ne kadar fleker verir? a-5 ton b-10 ton c-15 ton d-20 ton
17-Pavlov hayvanlarda “flartl› refleks” araflt›rmas›n› hangi y›l yay›mlad›? a-1897 b-1903 c-1913 d-1926
12-Avrupa Futbol fiampiyonas›'nda ilk kupay› hangi ülke kazanm›flt›? a-Brezilya b-‹ngiltere c-SSCB d-Arjantin
18-Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ‹ngilizce yan›nda hangi dil konuflulur? a-‹spanyolca b-Bantu c-Esperanto d-Afrikaans 119
SPORUN DÜNYASI Metin Gören
Sporda Bat›l ‹nançlar
BD OCAK 2011
ile karasal oluflumlar› Brezilyal› yazar Nelson bat›l inançlar›n esaretindeki yaflam›n› en etRodrigues: "Herfleyde oldu¤u kili güce sayg›da kusur gibi futbolda da hiçbir Brezilyal› etmeden olanca h›z›yla boynunda muskas›, azizleri ve san›r›m sürdürecektir. Tanr› yarat›m›, dünadaklar› k›sacas› kendi kiflisel ya varl›¤› biz insanlaTanr›'s› olmadan varolamaz " r›n oynayarak, izleyerek, yöneterek sporla iletiflim kurdu¤u günümüz dünyas›, latmas›, Suat Mamat'›n soyunma odabat›l inançlar›n oynak, kaygan, etkili s›ndan son ç›kan oyuncu olmas› ve zeminindeki yar›fl› olanca h›z›yla de- oda anahtar›n›n da, flimdiki ad›yla Bevam ediyor. Bir futbol karfl›laflmas› fliktafl Stad›’nda yeri aradan y›llar geçöncesinde, inanç kültürünün d›fl›nda ti¤i halde bilinmeyen bir yere gizlenyaflananlar, kahkaha atarken, a¤laya- mesi, sar› k›rm›z›l› tak›m oyuncular›bilen baflar›l› bir aktörün rol dünyas›n› n›n kendine özgü bat›l inanç dünyalayans›t›yor. r›n› yans›tan sararm›fl bir foto¤raf de¤il midir? alatasaray tak›m›n›n elli Brezilyal› yazar Nelson Rodrigues: y›l önceki u¤ur sayd›¤› eyle- "Herfleyde oldu¤u gibi futbolda da mine göz att›¤›m›zda, Kadri hiçbir Brezilyal› boynunda muskas›, Aytaç'›n " Do¤rusu iflin içinden bizde azizleri ve adaklar› k›sacas› kendi kiç›kamazd›k" fleklindeki söylemiyle flisel Tanr›'s› olmadan varolamaz " adeta örtüflüyor. Turgay fieren’in flor- demiflti. tunu giymeden kaza¤›n› s›rt›na geçirYazar Alex Bellos ise ülkenin en mesi; ‹sfendiyar' ›n ayakkab›lar›n› s›- ünlü tak›mlar›ndan Vasco da Gama'cak su ile y›kamas›, Ahmet Berman’›n n›n Brezilya futbolundaki en ilginç kol saatini malzemeci Cemil'in sa¤ lanetin tam iki kez kurban› oldu¤unu cebine koymas›, Kadri Aytaç'›n, üze- flöyle yaz›yordu: "Öykü, Arubinha rinde eflinin ad› yaz›l› alt›n bilekli¤ini Kurba¤as›n›n Vasco'nun stadyumu teknik direktör Gündüz K›l›ç'a teslim Sao Januario'ya diri diri gömdü¤ü idetmesi; Metin Oktay'›n futbol topunu dias›yla bafllar. 1937 y›l›n›n ya¤murlu üç kez öperek, aya¤›nda befl kez z›pVasco da Gama takımının stadı Sao Januario
G Kuzeyden güneye, bat›dan do¤uya dek; ya da bir k›t'adan di¤erine atlad›¤›n›zda... Alaska'dan, Ekvator çizgisine ulaflt›¤›n›zda... ‹nka ve Aztek medeniyetlerini inceledi¤inizde... Dünyan›n en yüksek zirvesi Everest'e bayrak dikti¤inizde; Tibet ülkesindeki ilginç ayinleri izledi¤inizde, akl›n ço¤u zaman bat›l inançlara yenik düfltü¤ünü fark edersiniz. ilmlere konu olan, en çok satan romanlar›n kahramanlar› bu denli inançlardan beslenen do¤a üstü yarat›klar de¤il midir. Hurafe sat›c›lar›n›n ise inanç dünyas›n› ze-
F 120
deledi¤ini biliriz. Bildi¤imiz halde cazibelerine kap›larak ürettiklerini sat›n al›r, ya beyinlerimize gönderir, ya da boyunlar›m›za bir kolye gibi asar›z. Dünyan›n bereketli denizleri 121
BD OCAK 2011
bir Aral›k ay› akflam›nda Vasco, kendisinden çok daha güçsüz bir tak›m olan Andarai ile maç yapacakt›.Vasco konvoyu maça gelirken küçük çapta bir kaza geçirmiflti. Rakip oyuncular ise s›r›ls›klam ve üflümüfl bir halde sahada bekliyordu. Asl›nda maç ertelenebilirdi. Ancak onlar Vasco'yu beklemeyi tercih ettiler. Karfl›l›k olarak Vasco'nun da benzer bir sportmenlk örne¤i göstermesini ve iyi niyetlerini kötüye kullanmamas›n› rica ettiler. Maç bafllad›, centilmenlik anlaflmas› an›nda unutuldu. Vasco gollerini s›ralamaya bafllad›. Doksan dakika 12 0 bitti. Andarai yedek kulübesinde ad› Arubinha olan bir yönetici yere diz çökerek ellerini birlefltirdi, Vasco da Gama tak›m›n› kendine özgü söylemlerle lanetledi. Arubinha'n›n laneti-
BD OCAK 2011
te kofluyordu. Uhrevi becerileri oldu¤unu iddia eden eski bir oyuncu, elinde bir çomakla tüm sahaya dolaflarak gömülü oldu¤u öne sürülen kurba¤an›n yerini bulmaya çal›flt›. Lanetli tak›m tüm seçenekleri denedi. Sonunda milyonlarca lira harcayarak yapt›rd›¤› oyun alan›n› traktör getirerek tarla haline dönüfltürdü. Binlerce taraftar ise Arunbinha'n›n gömdü¤ü iddia edilen kurba¤ay› haftalarca arad› ama bulamad›. rezilya futbolunda bat›l
B
inançlar›yla en çok tan›nan isim Botafogo tak›m›n›n baflkan› Carlito Rocha'yd›. Ayn› sloganlar› durmaks›z›n tekrarlayan fanatik taraftarlar gibi, baflkan›n da temel ilkesi tak›m›n kazand›¤› günde hiç birfley de¤ifltirilemezdi. Tak›m bedduadan sonra flampi- Bu davran›fl giderek ç›k›lamaz bir yonluk alamam›flt›. Üstelik Rio içinden sorun haline geldi. bölgesinin en güçlü tak›mla- Bir keresinde tak›m› r›ndan bir olmalar›na karfl›n stadyuma götüren otobüs yanl›fll›kla tek baflar› gelmiyordu. yönlü bir yola girmiflti. Carlito otobüsün ni perçinlemek için stat çimlerinin al- geri geri gitmesine izin vermemifl ve t›na bir kurba¤a gömdü¤ü iddia edildi. futbolcular› maç›n oynanaca¤› MaraGüney Amerika’da ve özellikle Bre- cana stad›na dek yürütmüfltü. Baflkana zilya da büyülerin iletilmesinde kurba- göre; tak›m› geri geri gidemezdi. Baflkan Carlito'nun bat›l hünerleri ¤alar kullan›l›rd›. Vasco yöneticileri söylentilere gülüp geçti. Ancak bir ilginçti. Tak›m›n yemeklerini kendisi kaç y›l içinde iflin gülünecek yan› kal- haz›rlar ve ellerini en yak›n›ndaki mam›flt›. Tak›m bedduadan sonra flam- oyuncunun saçlar›na sürerek temizlerpiyonluk alamam›flt›. Üstelik Rio böl- di. Her savunma oyuncusu baflkan›n gesinin en güçlü tak›mlar›ndan bir ol- direktifleri do¤rultusunda küçük kamalar›na karfl›n baflar› gelmiyordu. ¤›tlara maçta tutaca¤› oyuncunun isVasco tak›m›nda s›k›nt› ve telafl birlik- mini yazarak ayakkab›s›n›n içine so122
Botafogo takımının başkanı Carlito Rocha ve takımı, uğurlu köpekleri Biriba ile..
kard›. Böylelikle Botafogo'lu oyuncular› rakiplerini maç bafllamadan üstüne basarak ezmifl olurdu. Carlito'nun bat›l inançlara yönelik trajik komik uygulamas› bir raslant› sonucunda ortaya ç›kt›. Briba, yedek oyunculardan Macae'nin bir maç günü buldu¤u sokak köpe¤iydi. O günden sonra oyuncuya buldu¤u köpe¤i maça getirilmesi emredilmiflti. Baflkan Carlito köpe¤i flans getirmesinin ötesinde baflka amaçlarla da kullan›yordu. Örne¤in; Botafogo'nun karfl› tak›m›n h›z›n› kesmek için oyunu so¤utmaya yönelik gereksinimi olsa köpek sahaya sa›lveriliyordu. Botafogo'lu oyuncular maskotlar›n›n sahada ç›kar›lma ifllemine hiç kar›flm›yorlar, ifli rakip oyunculara b›rak›yorlard›. Böylelikle tak›m rakiplerine karfl› psikolojik avantaj› ele geçirmifl oluyordu. Biriba adl› köpek tak›m oyuncular›
kadar prim al›yordu. Köpek ve yedek oyuncu Macae kaç›r›lma korkusu nedeniyle kulüp binas›nda kucak kuca¤a yat›yordu. Önemli bir karfl›laflma öncesinde Biriba, oyunculardan birinin aya¤›na ifledi. Botafogo maç› kazan›nca, baflkan Carlito'nun bat›l düflünceleri tavan yapt›. Art›k Biriba her maç öncesinde ayn› baca¤a ifliyordu. Böyle bir uygulaman›n sonuç getirdi¤ini kesin olarak kan›tlamak kuflkusuz çok zordu. Ama; Biriba oyuncunun baca¤›n› idrar›yla her ›slatt›¤›nda Botafogo tak›m› da tüm maçlar›n› kazanm›fl ve sonunda flampiyon olmufltu. • metingoren@butundunya.com.tr
Önemli olan medeni halin bekâr olmas› de¤il, bekâr halin medeni olmas›d›r. 123
BD OCAK 2011
UFAK TEFEK B‹LG‹LER BD EYLÜL 2010
Derleyen: GÜLÇ‹N ORKUT
IfiI⁄IN SIRRI ÇÖZÜLDÜ 40 Ay tafl›n›n en az 7 milyar AY’IN y›ll›k olduklar› G‹ZEM‹ belirlendi. Bu tarihleme dünyadan ve güneflten iki kez daha eskidir. Ayr›ca, Ay'›n yüzey topra¤› da, Ay tafllar›ndan daha eskidir.
KEL‹MUTU Endonezya’n›n Flore Adas›nda bir yanarda¤ olan Kelimutu’nun farkl› renkte sular› olan 3 gölü vard›r. Bunlar›n ölülerin yeri oldu¤una, herbirinin özelliklerine göre ruhlara ev sahipli¤i yapt›klar›na inan›l›r. Atlantik ve Pasifik okyanuslar›n›n suyu yaln›zca fiubat ay›nda ayn› seviyeye gelir. Y›l›n di¤er on bir ay› boyunca Pasifik okyanusundaki su seviyesi Atlantik okyanusu suyundan çok daha yüksektir.
Pek çok kültürde kalp sevginin ve duygular›n merkezi olarak kabul edilir. Ok ve yürek aflk›n hem haz, hem de ac› verici oldu¤unu simgeler.
de¤il telgraf zaman›ndan kalma mors alfabesiyle ilgilidir. Kolay ak›lda kalmas› için 1908’de üç çizgi, üç nokta, üç çizgi olan S.O.S seçilmifltir.
ABD’de Harvard Smithsonian Astrofizik merkezinde Ronald Walsworth ve Mikhail Lukin, ›fl›¤›n h›z›n›, özel gaz konteyn›rlarda düflürüp durdurdular. Daha sonra yeni bir ›fl›k göndererek, orijinal ›fl›¤› tekrar hayata döndürdüler. Ifl›¤›n tutulup, yeniden kullan›lmak üzere saklanmas›, bugüne dek ancak hayal edilebiliyordu.
‹çti¤imiz En büyük kufl sular 3 Milyar yumurtas›n› deveYafl›ndad›r kuflu yumurtlar.
KALP ve OK
S.O.S baz› sözcüklerin k›salt›lm›fl›
124
En s›cak yer Libya’da 58 derece ile El Aziziyah, en so¤uk yer -89 derece ile Antartikad›r.
Necati Cumal›
Çöl çekirgesi
Fantastik Heykel Bahçesi
Boyu 15-20 cm’yi bulur
Dünyadaki en tahrip edici böcektir. Büyük bir çekirge sürüsü bir günde 20.000 ton tah›l ve sebze tüketebilir.
‹nsan›n kromozom say›s› 46, bezelyeninki 14 ve bir tatl› su istakozu olan kerevitinki ise 200’dür. 9' un 9. kuvvetinin 9. kuvveti en büyük say›d›r ve henüz hesaplanamam›flt›r Cevab›: 369 milyon basamakl› bir say›d›r.
Sanatç› Bruno Torf Avustralya’n›n Melbourne kentine ba¤l› Marysville köyüne ilgi çekmek amac›yla fantastik bir heykel bahçesi oluflturmufl. Ormanlarla kapl› bu heykel bahçesinde ilk baflta yaln›zca 15 heykel bulunduran sanatç› bahçeye olan ilgi sonucunda heykel say›s›n› 150'nin üstüne ç›karm›fl.
Ocak do¤umlu ünlü edebiyat ustam›z. 13 Ocak 1921 10 Ocak 2001 akedon kasabas› Florina'da dünyaya gelen ünlü yazar›m›z, çocuklu¤unda göç eden ailesi ile, ‹zmir'in Urla kasabas›na yerleflmifltir. 1941 y›l›nda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Metin Erksan’›n çekti¤i ve Türkiye'ye ilk uluslararas› sinema ödülünü kazand›ran "Susuz Yaz" eserini yazd›. Dili çok sade ama etkileyici kullanabilmesi, hayat› ve gerçek insanlar› olduklar› gibi yans›tabilmesi en belirleyici özelli¤idir. Necati Cumal›, evrensel olman›n öncelikle ulusal olmaktan geçti¤ini vurgular. Tiyatromuzda yabanc› oyunlar›n egemenli¤i karfl›s›nda durarak ulusal tiyatromuzun geliflimine hizmet etmifltir. Gerçek anlamda bir Atatürkçü olarak onu en iyi anlayan ve anlatan insanlardan biriydi. Cumal›, Atatürk'ün nas›l içi boflalt›lm›fl bir simge haline getirilip ihanete u¤rat›ld›¤›n›, tüm devrimlerinin alt›n›n boflalt›ld›¤›n› anlat›r. Cumhuriyet devrimlerine gönülden ba¤l› ve inanm›fl bir insand›r. Bu nedenle Atatürk'ün ölümünden sonra çok partili sistem ile bafllayan yozlaflmaya karfl› durmufl, ulusal devrimcili¤ini her zaman canl› tutmufltur. Edebiyat›n fliir, öykü, roman ve tiyatro oyunu dallar›nda pek çok eseri ve ödülleri olan üretken bir edebiyat ustam›zd›r. 125
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Bir bilim insan› olarak bundan 6
Cep'te Gizlenen Gerçekler Gönderi: ÜSTÜN KÜSEFO⁄LU
obel ödüllü Amerikan onkolog Devra Davis cep telefonlarıyla ilgili sarsıcı bir kitap yazdı. Şu sözler onun: "6 yıl öncesine kadar güvenli zannederdim. Ama öyle deney sonuçları gördüm ve baskıya şahit oldum ki, artık sağlığa alarm derecesinde zararlı olduğunu düşünüyorum." Dünyan›n en önemli kanser uzman-
lar›ndan biri olarak bilinen Nobel ödüllü Amerikal› Devra Davis, yeni kitab› "Disconnect" (Ba¤lant›y› kes) ile gündeme oturdu. Davis, cep telefonlar›n›n sa¤l›¤a etkileri konusunda "küresel bir alarm durumu" ilan edilmesi gerekirken, cep telefonu endüstrisinin büyük çabalar› sonucunda bu cihaz›n zararlar›n› göstermeye çal›flan sayg›n bilim adamlar›n›n karaland›¤›n›, hatta dünyan›n bir numaral› sa¤l›k otoritesi 126
Dünya Sa¤l›k Örgütü'nde (WHO) bile cep telefonu zararlar› konusunda entrikalar döndü¤ünü yazd›. ‹flte Pittsburgh Üniversitesi Onkoloji DeDevra Davis partman› direktörü olan ve say›s›z ödüle lay›k görülen Devra Davis'in ses getiren kitab›ndan çok çarp›c› sat›rbafllar›:
y›l öncesine kadar cep telefonlar›n›n güvenli oldu¤una inan›yordum. Hükümetlerin, sa¤l›k kurumlar›n›n insan sa¤l›¤›n› böylesine tehdit edece¤inden flüphelenilen bir cihaz›n tümdünyada h›zla yayg›nlaflmas›na bile bile izin vermeyeceklerini düflünüyordum. Ancak son 6 y›lda ö¤rendiklerim beni bu düflünceden vazgeçirdi. Kanserli bir hücrenin flu anki modern cihazlar taraf›ndan tespit edilebilmesi için binlerce kez bölünüp ço¤almas› gerekiyor. Ambulans aramak için kulland›¤›n›z cep telefonu asl›nda ambulans› araman›z›n ana sebebi olabilir. Sigorta flirketleri cep telefonu firmalar›na sigorta hizmeti vermiyor çünkü bu firmalar›n ileride cep telefonlar›n›n ileride sa¤l›k sorunlar›ndan zarar gören insanlar›n açaca¤› davalar›n hedefi olaca¤›n› düflünüyorlar. 25 yafl›na kadar insanlar›n beyinleri geliflmeye devam eder. Çocuklar bundan 5 sene öncesine kadar bu kadar yo¤un bir elektromanyetik dalgalar›n yo¤un oldu¤u bir ortamda yaflam›yordu. Son araflt›rmalar aç›kça ortaya koyuyor ki radyo dalgalar› da yaratt›klar› radyasyonla yaflayan hücrelerin bozulmas›na sebep olabiliyor. Bu zarar çocuk beyinleri için çok da riskli. Rus bilim adamlar›n›n cep telefonu kullanan 5-12 yafl aras› çocuklar üzerinde yapt›klar› 5 y›ll›k araflt›rma sonucunda bu çocuklar›n cep kullanmayan yafl›tlar›na oranla beyin kapasitesinde düflme, dikkat da¤›n›kl›¤› ve ö¤renme bozukluklar› görüldü. ‹fiTE KANITLAR
‹nsanlarda kansere yol açt›¤› bilinen maddelere maruz kalan fareler de mutlaka ama mutlaka bu hastal›¤a yakalan›yor. Bu nedenle farelere baflka maddelerden gelecek zararlar›n da insanlar› ayn› flekilde etkileyebilece¤i düflünülerek cep konusunda fareler üzerinde bir çok araflt›rma yap›l›yor. 5 Saatte büyük de¤iflim
Atina Üniversitesi'nde fareler üzerinde yap›lan deneyde de 1 saat cep telefonu ve wifi bulunan ortamda kalan farelerin ö¤renme bozuklu¤u çekti¤i, uzun süre bu dalgalara maruz kalan farelerin de 5 saat önce ö¤rendiklerini bile unuttuklar› görüldü. Hamile farelerin de bu dönemde cep telefonu dalgas›na maruz kalmalar›n›n ard›ndan hücrelerinin bozuldu¤u, bu bozuklu¤un yavrular›nda da beyin zarar›na yol açt›¤› belirlendi. Beyin duvar›n› inceltti
‹sveç'teki Rausing Laboratuvar› taraf›ndan yap›lan araflt›rma sonucunda günde 2 saat cep telefonunun tehlikeli dalgalar›na maruz kalan hayvanlarda beyni zararlar› maddelerden koruyan beyin-kan duvar›n›n inceldi¤ini ve güçsüzleflti¤ini gözlemledi. Ve vücuttaki hücre bozulmalar›n› tedavi eden genlerin de bu ifllevlerini yerine getiremedikleri belirlendi. En çok zarar› çocuklara
2010 y›l›nda Avusturyal› bilim adamlar›n›n yapt›¤› araflt›rmaya göre çocuklar›n kemik ilikleri yetiflkinlere oranla 10 kat daha fazla radyasyon emiyor. 127
BD OCAK 2011
BD OCAK 2011
Kanser vakalar›nda üç kat art›fl
ullan›m k›lavuzlar›nda iPhone için 1.5, Black berry içinse 2.5 santimetre 'kula¤›n›zdan uzak tutun' deniyor.
K
Dünyan›n en çok cep telefonu kullanan ülkesi olan ‹srail'de 20 yafl alt›ndaki kiflilerde bafl›n cep telefonunun tutuldu¤u bölgesindeki organlardaki kanserlerle ilgili vakalarda 3 kat art›fl kaydedildi. Kullan›m k›lavuzlar›nda iPhone için 1.5, Blackberry içinse 2.5 santimetre 'kula¤›n›zdan uzak tutun' deniyor. WHO'da cep telefonu krizi 2003 y›l›nda Dünya Sa¤l›k Örgütü'nde kimsenin çok da haberi olmayan bir cep telefonu krizi yafland›. WHO'nun Harvard mezunu Norveçli baflkan› Gro Harlem Brundtland, WHO'daki ofisi içerisinde cep telefonu kullan›lmas›n› yasaklad›. Ofisin çevresine odaya girenlerin mutlaka cep telefonlar›n› kaGro Harlem Brundtland
128
patmas› yönünde uyar›lar da as›ld›. Bir gün, ziyarete gelen gazetecilerle konuflurken röportaj s›ras›nda bafl› a¤r›y›nca "Kimsenin telefonu aç›k m›?" diye sordu. Foto¤rafç›n›n telefonunu titreflime ald›¤› ortaya ç›kt›. Uzun süredir cep dalgalar›na maruz kalmad›¤› için odada bir cep telefonunun aç›k olmas› bile onu etkilemiflti. Dünya Sa¤l›k Örgütü'nün cep telefonu tehlikesi konusunda daha aktif olmas› gerekti¤ini savundu. Ancak bu kayg›lar› dile getirmesinden 5 ay sonra görevinden oldu. Arkas›nda cep telefonu endüstrisinin adam› olarak bilinen ve "cep telefonlar› zarars›zd›r" kampanyas›n›n dünyadaki en önemli temsilcisi olarak görülen yard›mc›lar›ndan Avustralyal› Michael Repacholi'nin oldu¤u savunuldu. Repacholi, 3 y›l sonra elektromanyetik dalgalar›n zararlar›yla ilgili yap›lan ve "zarars›z" sonucuna var›lan çal›flmada cep telefon endüstrisinden para ald›¤› ortaya ç›k›nca WHO'daki görevinden ayr›lmak zorunda kald›. Baflkan'›n "deli" oldu¤una WHO yönetim kurulunu ikna ederek görevden al›nmas›n› sa¤layan Repacholi hakk›nda 2008'de, Amerika'da "insanl›¤a karfl› iflledi¤i suçlar nedeniyle" dava edildi. Dava dilekçesinde Nazi doktoru Joseph Mengele'ye benzetilen Repac-
Michael Repacholi holi'nin t›p e¤itimi alm›fl bir kifli olmamas›na ra¤men WHO'da cep telefonlar›yla ilgili ilk çal›flman›n bafl›na getirildi¤ini, onun da cep telefonu flirketlerinin ç›karlar› do¤rultusunda hareket etti¤i ileri sürüldü. Önce sigara flimdi 'cep'e karfl› Sigaran›n zararlar›n›n tart›fl›ld›¤›1970'lerde sigara konusunda çok önemli araflt›rmalara imza atan Alman profesör Franz Adlkofer, flimdiye dek cep telefonlar› için yap›lan ve AB'nin 3 milyon euro'luk fonla destekledi¤i REFLEX çal›flmas›nda da baflroldeydi. Cep telefonu konusunda karar› "belirsiz" olarak aç›klanan bu çal›flman›n aç›klanmayan sonuçlar›ndan biri radyo dalgalar›n›n hücrelerin normal olarak çal›flmas›na engel oldu¤unun tespit edilmesi, bu durumun yeni ç›kan 3G telefonlarda önceki telefonlara oranla çok daha ciddi flekilde görülmesiydi.
erkeklere göre çok daha düflük. 2006 y›l›nda GATA'daki bilim adamlar› taraf›ndan yap›lan araflt›rma s›k cep telefonu kullanan erkeklerde spermlerin daha az hareketli ve daha az sa¤l›kl› oldu¤unu gösterdi. Bu çal›flma 7 farkl› ülkedeki uzmanlar›n araflt›rmalar›yla da desteklendi. Cep'in mucidi flimdi en az›l› düflman› fiu anda dünyada cep telefonlar›yla ilgili en önemli araflt›rmalar› daha önce cep telefonu endüstrisinde bilim adam› olarak çal›flan ve modern cep telefonlar›n›n tasarlanmas›nda büyük rol oynayan Utah Üniversitesi profesörü Om Gandhi yap›yor. Amerikan senatosunda 5 yafl›ndaki çocuklar›n beyinlerinin cep telefonu dalgalar›ndan nas›l etkilendi¤ine dair bir sunum da yapan Gandhi, bu kayg›lar›n› dile getirmeye bafllamas›n›n ard›ndan cep telefonu üreticilerinin bir numaral› hedefi oldu. 2000'li y›llardan itibaren yapt›¤› arafl-
Cep telefonlar›n› üzerinde tafl›yan,
günde 2 ile 4 saat aras›nda kullanan erkeklerin sa¤l›kl› sperm say›lar› di¤er 129
t›rmalara hiçbir fon sa¤lanmad›, onu karalamak için cep telefonu firmalar› taraf›ndan uzmanlar çal›flmalar›nda hatalar bulsunlar diye özel olarak tutuldu. Gandhi cep telefonu firmalar›n›n cihazlar›n sa¤l›¤a etkilerini test ederken cihaz›n kafatas›ndan 1.5 santim uzakta tutuldu¤unu varsayd›¤›n›, oysa ki telefon beyinden her 1 milimetre uzaklaflt›r›ld›¤›nda beyne elektromanyetik dalgalar›n erifliminde yüzde 10 azalma görüldü¤ünü, bu nedenle testlerde cihazlar›n zarars›z ç›kmas›n›n da çok normal oldu¤unu söyledi.
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu
kablolu bir kulakl›k ile konuflun. Wireless ve Bluetooth kulakl›klar› kullanmad›¤›n›z sürece aç›k tutmay›n.
• SAR de¤eri düflük bir telefon al›n. (De¤iflik telefonlar için SAR de¤erlerini www.sarvalues.com adresinden ö¤renebilirsiniz)
• Asansör gibi kapal› alanlarda ve otomobil, metro, tren gibi toplu tafl›ma araçlar›nda telefon lk cep telefonlar›nda yal- kullanmamaya özen n›zca tek bir anten vard›. gösterin. Düflük sinyal seviyesi olan yerfiimdiki ak›ll› telefonlarda lerde görüflmelerinizi hem GPS anteni, hem te- mümkün oldu¤unca k›sa tutun.
lefon anteni, hem inter• Telefonun elektronet için özel anten bulunu- manyetik dalga yayor. Bu da 3 misli radyasyon yan antenleri arka bölümündedir. Telefodemek. nu mutlaka cebinizde Yeni nesil telefonlar konusunda ise flu uyar›da bulunuyor: ‹lk cep telefonlar›nda sadece tek bir anten vard›. Ancak flimdiki ak›ll› telefonlarda hem GPS anteni, hem telefon anteni, hem internet için özel anten bulunuyor. Bu da radyasyonun 3'e katlanmas› demek. Korunma yollar› Kitapta cep telefonu dalgalar›n›n zararl› etkilerinden korunmak için bir reçete de sunuluyor.
• Kesinlikle ama kesinlikle cep telefonunu kulakl›kla kullan›n. Mümkünse 130
tafl›yacaksan›z vücudunuza temas eden yön ekran›n oldu¤u taraf olsun.
• Hamile kad›nlar cep telefonunu kar›n bölgelerinden uzak olabildi¤ince uzak tutsunlar.
Gülümsemek ‹nan›fllara göre Tanr›, yaratt›¤› evrenin güzelliklerini görüp hayranl›k duymas› için ilk insan›, Adem’i; sonra da ona arkadafll›k etmesi için Havva’y› yarat›r. “‹nsanl›k” onlar›n bir birine s›cak bir gülümsemesiyle bafllar; onun için “gülme duygusu, insan kadar eskidir” denir.
• Kulakl›k kullanamad›¤›n›zda hoparlörü kullanmaya özen gösterin.
• Haberleflmenizi mümkün oldu¤unca SMS arac›l›¤›yla yap›n.
• Telefonu uyurken kapatmayacaksan›z kesinlikle yast›¤›n›z›n alt›na koymay›n, yata¤›n›za da mümkün oldu¤unca uzakta tutun •
‹
nsanlar› hayvanlardan ay›ran
bir özellik konuflmak ise di¤eri gülmektir. Gülmenin kayna¤›nda sevgi vard›r. Ruhbilimci Dr. Erich Fromm sevmenin ö¤renilebilece¤ini yazar, Sevme Sanat› adl› yap›t›nda. Oysa, Tanr› insan› nefsinden, sevgisinden yarat-
m›flt›r. Mayas›nda sevgi olan insan, sevmesini bilmez mi? Önemli olan, o mayay› bozmadan yo¤urabilmektir. Bir baflka inanca göre Tanr›, dünyay› gülerek yarat›r: Tanr› gülünce yedi ilah do¤ar ve dünyay› yönetir. Kahkahayla gülünce atefl; bir baflka gülüflte su, gülüflünün yedinci gününde 131
BD OCAK 2011
“ruh” oluflur. Gülmenin, bütün insanl›¤›n ortak dili oluflunun nedeni bu olabilir mi?
L
atin flair Horatius’un, Car-
pe diem, carpe horam (Gününü gün et, yaflam›n tad›n› ç›kar) dizesiyle özetledi¤i yaflam felsefesinde gülerek, flen flakrak geçirilen günlerin pay› yads›nabilir mi? Yaflama severek de¤er katabilmenin ön flart›, güne gülümseyerek bafllamak de¤il midir?.. Derviflin da¤, dere, tepe aflarak ulaflaca¤› köyün yolu mezarl›ktan geçiyormufl; mezar tafllar›ndaki yaz›lar dikkatini çeker ve köye vard›¤›nda ilk karfl›laflt›¤› kifliye sorar: “K›rk yafl›nda öldü, yirmi sene yaflad›... Altm›fl yafl›nda öldü, on sene yaflad›... Elli yafl›nda öldü, hiç yaflamad›... gibi yaz›lar var mezar tafllar›nda. Bunlarla ne denmek?” Köylü: “Dervifl Baba, k›rk yafl›nda ölen kiflinin yaflam›n›n yirmi senesinde; altm›fl yafl›nda ölenin ise ancak on senesinde yüzü gülebilmifl. Elli yafl›nda ölenin ise yaflam› boyunca hiç yüzü gülmemifl. Gülmeden geçirilen günler yaflanm›fl say›l›r m›” der... Ziya Gökalp, “Tebessüm” bafll›kl› yaz›s›nda flöyle bir öykü anlat›r: Bir balc›, dükkan›nda en güzel ballar› sergilemesine karfl›n gelen al›c›lar›n hiç birine bal satamaz. Bir gün âk›l (ak›ll›) birine dertlenir: “En iyi ballar benim dükkân›mda oldu¤u halde al›c›lar gelip bak›yor ama almadan gidiyorlar. Komflu balc›lar›n ballar› daha iyi olmamas›na 132
BD OCAK 2011
karfl›n al›c›lar› eksik olmuyor. Bunun nedenini anlayam›yorum.” Âk›l adam flu yan›t› verir: “Nedeni fludur ki sen, bal sat›yor görünüyorsun ama yüzün sirke sat›yor!” Bu öykü bana bir Çin atasözünü an›msatt›: Gülmesini bilmeyen dükkan açmas›n! 1960’l› y›llar›n sonlar›yd›. Görevle ‹srail’e giden ve orada befl alt› ay kalan bir doktor bayandan dinlemifltim: “‹srail’de kald›¤›m sürece oradaki gençleri izledim. Hepsi bir fleyler yapma, bir fleyler baflarma heyecan› içerisindeydiler; ne zaman kendilerine baksam gülümsüyorlar, gözleri ›fl›l ›fl›l parl›yordu. Türkiye’ye döndü¤ümde bizim gençleri izledim; ço¤unlukla yüzleri as›k, bezgin görünüyorlard› ve gülümsemeden öte, gözlerinde bir ›fl›k, bir par›lt› göremedim.”
Y
üksek e¤itimini Bat› ülkele-
rinde yapan arkadafl›m yurda döndükten bir süre sonra oradaki k›z arkadafl›n› Türkiye’ye davet eder ve ‹stanbul, ‹zmir, Antalya gibi kentler yan›nda pek çok turistik yöreyi gezdirir. Konu¤unu havaalan›nda yolcu ederken izlenimlerini sorar. Ald›¤› yan›t ilginçtir: “Gezip gördü¤üm yerlerden çok etkilendim; ne güzel bir ülkeniz var. Ancak, bir gözlemim oldu ki nedenini anlayamad›m: ‹nsanlar›n›z›n yüzü niçin gülmüyor ?.. Arkadafl›m, “Ne yan›t verece¤imi bilemedim.‘Bizde gülmek de¤il, gülmemek ö¤retilir. Bütün camilerdeki vaazlarda din adamlar› gülmenin gü-
nah oldu¤unu, kah- “Peygamber Efendimizin kaha ile gülmenin ise ruhu karartt›¤›n›; çehresi daima mütebessimdi. Peygamber efendi- Bundan dolay›d›r ki onu bir mizin hiç gülmedikere gören art›k yan›ndan ¤ini ve gülenlerden hofllanmad›¤›n› anla- ayr›lamazd›. ‹slamiyette t›rlar. Evlerde ise zahitlik [Kaba sofuluk] yoktur. babalar çocuklar›na büyüklerin yan›nda gülmenin ay›p ol- ve yeri geldikçe bunu baflkalar›na da du¤unu ö¤retirler’ diyemedim, utan- anlat›p onlar› güldürdü¤ünü, zaman d›m” demiflti. zaman yan›na gelen kiflilerle flakalaflOysa, Ankara Üniversitesi Hukuk t›¤›n›, örnekler vererek anlat›rd›. (Bu Fakültesi Siyasal Tarih ve Türk Hukuk konudaki bir yaz›s› Cumhuriyet GaTarihi Prof. Dr. Coflkun Üçok, özel zetesinde de yay›mlanm›flt›.) söyleflilerimizde Hz. Muhammet’in, Bu kadar nefleli ve flakac› bir indar görüfllü cahil din adamlar›n›n an- san›n gülmeyi yasaklay›p günah saylatt›¤› gibi as›k suratl›, gülmekten hofl- mas› düflünülebilir mi? lanmayan bir kifli de¤il, tam tersi, çevresindeki kiflilerle söyleflilerinde son Ziya Gökalp, yukar›da al›nt›lad›¤›m derece güler yüzlü, flakac› bir insan yaz›s›na flöyle devam eder: oldu¤unu, pazar yerinde geçen bir “Peygamber Efendimizin çehresi olayla ilgili f›kraya çok güldü¤ünü daima mütebessimdi. Bundan dolay›d›r ki onu bir kere gören art›k yan›ndan ayr›lamazd›. ‹slamiyette zahitlik [Kaba sofuluk] yoktur. Sonralar› her nas›lsa gittikçe koyulaflan bir zahitlik, dinimize girerek onun ruhunu de¤ifltirmifltir. ‹slam halk›nda musikinin, raks›n, resimle heykeltrafll›¤›n geliflmemesine sebep dinimiz de¤il, ona gereksiz olarak girmifl zahitliktir. Zahidin görüflüne göre ruha nefle veren her fley haramd›r. Halbuki ‹slamiyet, bu nefleli ve hoflgörülü haliyledir ki az zamanda genifl bir alana yay›lm›flt›r.” Gülmeye, yaln›zca müslüman sof-
talar de¤il, h›ristiyan papazlar da zaman zaman karfl› ç›km›fllard›r. Aziz Sent Bazil gülmeyi, hele de 133
BD OCAK 2011
sesli olarak kahkaha ile gülmeyi, insanl›¤› fani vücuda düflkünlü¤e yöneltti¤i ve ‹sa’n›n bile böyle bir davran›fl› hofl görmedi¤i gerekçesiyle, en büyük günahlardan biri ilan etmiflti. Dinsel yasaklamalara ve türlü bask›lara karfl›n insan, ruhsal yap›s›n›n bir gere¤i olan gülmekten al›konamam›flt›r. Çünkü insan, mutlu yaflam›n ve baflar›n›n s›rr›n›n gülümsemekte bulmufltur. Yaflam›nda iyi, kötü her olay› gülümsemeyle karfl›layan bir adama “Eh, baflar›l› bir ifladam› oldu¤un için gülersin tabi. Biz öyle miyiz ya?” denildi¤inde adam yine gülmüfl ve “Yan›l›yorsunuz; ben baflar›l› oldu¤um için gülmüyorum; güldü¤üm için baflar›l›y›m” der.
‹
‹nsan yaflam›nda gülmek,
hava gibi, su gibi önemli bir gereksinimdir. Bir zamanlar “Vatandafla Güleryüz Kampanyas›” kapsam›nda kendisine yöneltilen soruya de¤erli sanatkar Metin Akp›nar:
“Öncelikle belirteyim, gülmek bir erdemdir. Ayr›ca insan gülünce diyafram kas›l›yor, a¤z› çok aç›ld›¤›ndan bol hava al›yor, fazla oksijen kan ak›fl›n› h›zland›r›yor, beyne daha çok kan gidiyor; böyle olunca daha sa¤l›kl› düflünülüyor. Bunun yan›nda böbreküstü bezi de faaliyete geçiyor, insan fizik ve biyolojik olarak eskisinden daha iyi duyumsuyor kendisini. Bir de buna psikolojik etkiyi katarsak, insanlar› gülmeye al›flt›rmak çok iyi bir kampanya” yan›t›n› verir. Yap›lan bir araflt›rmaya göre, in134
BD OCAK 2011
sanlar 1950’li y›llarda günde ortalama 18 dakika gülerken bu süre günümüzde 6 dakikaya düflmüfl. Yetiflkinler günde ortalama 60, çocuklar ise 500 kez gülüyorlarm›fl ve bir gülüfl ortalama 6 saniye sürüyormufl. T›bben saptanm›fl: Gülme s›ras›nda, vücudun do¤al ac› kesici hormonu olan endorphin benzeri opiales hormonu salg›l›yormufl ki bu da ac›ya daha fazla dayan›lmas›n› sa¤l›yormufl. Gazeteci yazar Say›n Balçiçek Pamir (‹lter) bir köfle yaz›s›nda flöyle diyordu: (1) “Sahi biz ne zaman kaybettik bu özelli¤imizi? Yaflland›kça gözyafllar› da gelmiyor, gülme güdüsü de... Oysa gülmek, paylaflmak; gülmek, ço¤almak de¤il midir? Gülmek güçtür!” “Do¤an T›l›ç’›n anlat›m›yla bitirelim: O gece bizi üç kifli alm›fllard› iflkenceye. Gözlerimiz ba¤l›, bekliyoruz bugün ne yapacaklar diye. Üzerimize tazyikli su s›kmaya bafllad›lar. Hava da buz gibi... Su o kadar güçlü ki bir o yana, bir bu yana, oyuncak bebekler gibi yuvarlan›yoruz. Gözlerimiz ba¤l› oldu¤u için birbirimize seslerimizi duyurarak yak›n durmaya çal›fl›yoruz. ‹çler ac›s› bir durum. Bir an göz band›m aç›ld›. Bakt›m bizimkiler periflan. Yan›mdakine, ‘Ne lan bu pipinin hali’ dedim. Kahkahalarla gülmeye bafllad›k. Biz güldükçe herifler suyu daha da bas›yor. Ama biz de gülüyoruz iflte. Bir yandan sa¤a sola savruluyoruz, bir yandan kahkahalar at›yoruz.” “Yan›m›zdaki arkadafllardan biri sabah› göremedi.” “Ölmeden önce bile gülüyordu.” “K›sacas›, gülmek bile zor memle-
ketimizde... Bedeli var.” ** Demek ki insan gülerek, bedeni ac›lara dayanma gücünü artt›rabiliyor. Ya manevi ac›lar... manevi iflkenceler... Suçunun ne oldu¤u bile söylenmeden aylarca, y›llarca özgürlü¤ü gasbedilenler... Kimi hastaland›¤›ndan, kimi kahr›ndan tutukevlerindeki bir hücre köflesinde yaflam›n› yitirenler... Onlar da gülebilmifller mi, yaflayanlar gülebiliyorlar m›?.. Yaflam, gülünen anlar›n bir toplam›-
d›r, denir. Gülmeyi bilmezsek, yaflam›n ac›lar›na katlan›lamazm›fl... Öyleyse gelin, hep birlikte gülelim (gülebilirsek), a¤lanacak hâlimize... ** De¤erli okurlar›m›n ve özgürlükleri k›s›tlanan gönüldafllar›m›n yeni y›llar›n› kutluyor, bu y›l›n, engellenmeden, özgürce gülümsenece¤i bir özgürlük y›l› olmas›n› diliyorum. • orhanvelidedeo¤lu@butundunya.com.tr (1) Haber Türk gazetesi, Kendinizi G›d›klayamazs›n›z, 8 A¤ustos 2010
ZENG‹N MÜfiTER‹ Gönderen: METE T‹ZER
N
ew York'ta bir bankan›n önünde son model Rolls Royce otomobilden inen adam, h›zl› ad›mlarla bankaya girdi ve müflteri temsilcisine çok acele bir ifl için Avrupa'ya gitmek zorunda oldu¤unu, bir hafta vadeli befl bin dolar krediye gereksinim duydu¤unu söyledi. Müflteri temsilcisi k›sa bir araflt›rmadan sonra. "Mali sicilinizi inceledik. Kredi için bir engeliniz yok" dedi ve ekledi: Bizim bankam›zla daha önce hiç çal›flmam›fls›n›z. Bu nedenle, sizden bir teminat almak zorunday›z". Adam cebinden Rolls Royce'un anahtar›n› ç›kard›, müflteri temsilcisine uzatt›: "Çok acelem var, uça¤a yetiflece¤im." dedi. "Kap›daki Rolls Royce'umu teminat olarak alabilirsiniz". Kredi ifllemleri h›zla tamamland›. Rolls Royce’u bankan›n garaj›na çektiler; adama da befl bin dolar krediyi verdiler. Müflteri temsilcisi, özel bir araflt›rma
yapt› ve bu müflterinin çok büyük serveti olan bir ifladam› oldu¤unu ö¤rendi. Bir hafta sonra adam geldi. Kredisi olan befl bin dolar› ve bir haftal›k faizi dokuz buçuk dolar› ödedi. Müflteri temsilcisi merak›n›n dürtüsüyle sordu: "Sizin, çok büyük bir servetin sahibi oldu¤unuzu ö¤rendim" dedi. "Yaln›zca merak›mdan soruyorum. Sizin için çok küçük bir miktar olan befl bin dolarl›k krediye neden gereksinim duydunuz?" Adam gülümsedi: "Siz bana söyler misiniz?" dedi. "Böyle lüks bir otomobili, New York'ta hangi kapal› garaja, bir hafta boyunca dokuz buçuk dolara b›rakabilirsiniz? 135
MEMLEKET ÖZLEM‹ ‹lyas Halil
Cebi olan pantalon giydi¤im gün ev halk› çocukluk devrini bitirdi¤ime karar verdi. Babam, O¤ul art›k büyüdün dedi. Bundan böyle bir ad›m atmadan bir halt etmeden çocuk olmad›¤›n› hat›rla. Oysa ben hâlâ a¤aç görünce t›rmanmak, yafl›t›m çocuk görünce futbol oynamak istiyordum.
E
limden tuttu bahçeye ç›kt›k. Toprakta nisan. Dallarda tomur. Havada koku. Bir çitilin önünde durdu. Bak dedi dal›nda sar›l› ak çiçek. Çitilin görev y›l› geldi demek. Günefl baba, Toprak ana çitile sen limonsun dediler. Limon ol. Bir süredir büyümeni bekliyordum. Limon olmak zaman›n geldi. Uyan.
136
Sanki bir y›l daha çocuk kalsayd›m biraz daha top oynasayd›m, dünyan›n sonu mu gelirdi, mahalleyi atefle mi verecektim. Limonun ne oldu¤unu bilmeden nas›l limon a¤ac› olurum. Hey Allah›m. Babam saç keser gibi çocuklu¤umu kesti att›. Eski gazete gibi buruflturup çöplü¤e att›. Nisan kokusu ortas›nda sar› ›l›k bir güneflte çiçe¤i yapra¤› kopar›lm›fl a¤aç gibi bofl anlams›z ç›plak durdum. Uryan. Babam, Bak o¤ul dedi. Büyük bir dünyaya giriyorsun. Güzel bir bahçede bahç›van olacaks›n. Annem, Renk seç her bahar bahçene sen renk vereceksin. Teyzem, kendi ölçülerini güzelik anlay›fl›n› bulman›n zaman› geldi dedi. Kimse ne sevdi¤im top oyunumu ne t›rmanaca¤›m a¤açlar› düflündü. Yafl›m önemli de¤ildi. Elime kitap s›k›flt›rd›lar oku dediler. Babam Umman körfezinde iki direkli yelkenlimi taflla doldurdu. Tekne Umman körfezinde batt›. Tahta hançerimi, kara korsan göz yamas›n› çöplü¤e att›. Bu yaz sonu yat›l› okula gidiyorsun dedi. * radan y›llar geçti. Hâlâ Akdenizin ›l›k köpüklerini özlerim. Deniz bulsam dermans›z dizlerimle sahilde mart› kovalayaca¤›m. Deniz k›y›s›nda koflman›n mart› ile arkadafll›k etmenin çocuklukla ne ilgisi var. Bilmiyorum. Bin y›l geçse. Hâlâ bilmek isterim. * Oysa dört y›l önce babama nas›l korsan olurum demifltim. O gün bana
A
oyuncak bir tekne yapm›flt›. Hindistan’dan Basra’ya uzanan denizde gezersin demiflti. Haritada yeri gösterdi. ‹flte böyle Umman Denizi, Arap Körfezi benim. Her gün denizlerde pupa yelken, korsan dolafl›yordum. Ne yapay›m deniz bitince ak›l günlerimin bafllad›¤›n› bilememifltim. * May›s 10. ‹ki y›ld›r yat›l› ö¤renciyim. O sabah gök gül sar›. Pencereden okul bahçesi kofl gel sar›. Çiçekli ayda bir cumartesi, Günefl komflu teyze, damdan. Oynayan çocuklar› izliyordu. Yafl›m, iki kap› aras›. Biraz çocuk. Eli kula¤›nda delikanl›. Babam›n ak›l uyar›s›ndan sonra sorular›mla dostluk kurdum. Satranç oynuyor. Merak›m›n ne istedi¤ini anlay›ncaya kadar araflt›r›yordum. O cumartesi okul bahçesinde may›s f›skiyeden mavi f›flk›rm›fl. Sular gö¤ü mavi ›slatm›flt›. Seç çocuk, dedim seçme zaman› geldi. Gelen günle137
rinin bugün gibi. Güneflli. May›s mavisi. Çocuk sevinçli olmas›n› istiyorsan. Yolun nereden geçe¤ini bil. Belki biraz sarp. Az çok dik olacak. Yürürken aya¤›na diken batacak. Korkmam dersen. Mavi sand›¤›n mavi olur. Günefl arad›¤›n nesneye ›fl›k verir. Ondan geri sevinmek sana kalan bir ifl. Çocuk. Çöpçü de olsan. Günefl aras›ra karanl›¤›na ›fl›k tutar. * Yatakhanenin penceresinden bakt›m. Futbola dalm›fl s›n›f arkadafllar›m. ‹smet. Kayhan. Kasabamdan iki can. Y›l›n bafl›ndan beri sevinçliydim. Okudu¤umu anl›yordum. Ö¤rendi¤im konular duvar›mda yeni pencere. Hele cebir kitab›n›n basit olmas› beni sevindirmiflti. Ders y›l›n›n ilk günü 142 sayfaya bakm›fl, yeni bir dil bulmufltum. Kesin yal›n, yalans›z. a-b +b = a denklem hayat›n yal›n, güzel olaca¤›n› söylüyordu. Anlayana süssüz fazlal›ks›z bir dil. Yarat›c›m›zdan arma¤an. Günefl ›fl›¤›. Ya¤mur damlas›. Ne ifle yarad›klar›n› biliyor gibi. Çocuk dedim iflte yeni dil. Dünyay› bu dil ile gör anla. 138
Anlamas›, anlatmas› kolay. 10 say›l› May›s cumartesi günde. Kufltum. Uçman›n ne oldu¤unu seziyordum. Varmak güzel. Her ö¤rendi¤im harf, alfabemi tamaml›yordu, Her gün daha kolay geldi günler. Düflündügüm beni kand›rmad›. Dalkavu¤um olmad›. Kimseye dalkavukluk etmeyecekti. * 10 may›s cumartesinin bir an kara olaca¤›n›, kufllar›n gök mavisinden bir an için silinip gidece¤ini nereden bilecektim. Hava karard›. Kufllar yok oldu. Silindi gitti. Böcekler ses etmedi. Kuyular flifle. Ters döndü, sular› boflald›. * cumartesi düfltüm, kolumu k›rd›m. Ertesi günü revirde doktor, bir daha voleybol oynayamazs›n dedi. Üzülmek istedim. Beceremedim. Bir ayd›nl›k belirdi revirde. Üzülme çocuk dedim, yeni bir gerçek ö¤rendin bugün. ‹yi hat›rla. Tek yapaca¤›n, “Befl kere beflin yirmibefl oldu¤unu, korkusuz bilmek. Yan›lmazl›¤›na inan. Denklemi iyi bilirsen befl kere befl gerçe¤inden yalan korkar. Karanl›k kaçar. Merhaba dost dedim, futbol yerine befl kere befl. Kesinli¤i. Bar›fl› buldun çocuk dedim, sak›n yitirme. * Mavide taze günefl her sabah. Sar›. ‹ncir sar›s›. Hangi dostun elini tuttu¤unu bilirsin. Befl kere befl yirmibefl kesinli¤i. Ve fliir ahengi, fliir sesi. Yaflam›n›n sonuna kadar elinde fener. •
HER YAfiTAK‹ ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz
Ç›ta Yükselirken
O
ilyashalil@butundunya.com.tr
Eskiden, “Demokles’in K›l›c›” diye bir
kavram vardı. Hepimizin başının üzerinde sallanıp duran bu iki kenarı keskin demir, bizi bazı şeyleri ister istemez yapmaya zorlayan bir disiplinin, bir güdümün temsilcisiydi. açsan kaçamayaca¤›n, görmezden gelemeyece¤in bir nesne idi. Pembe Panterin kafas›na düflmekte olan kuyruklu piyano örne¤i gibi. Bilmem hat›rlar m›s›n›z, Pembe Panter binan›n kap›s›ndan soka¤a ç›karken tam o anda bir kuyruklu piyano da üst katlardan bir pencereden tepe-
K
sine düflmektedir. Panter durunca, o da durur. Panter sa¤a do¤ru hafifçe aya¤›n› kayd›r›r, piyano da hafifçe sa¤a geçer. Ayn› hareketi sola do¤ru dener, piyano da ayn›s›n› yapar. Ama havan›n ortas›ndad›r. Panter bakar olacak gibi de¤il son h›z kaçmaya çal›fl›r ve piyano an›nda s›rt›na yap›fl›r. 139
BD OCAK 2011
K›l›çtan da piyanodan da kurtulufl yok. Yaflam›n inan›lmaz h›z› galiba herfleyden çok bu k›l›c› etkilemekte. Bilmemiz ve yapmam›z gerekenler öylesine ço¤ald› ki k›l›ç devaml› ensemize sürtüp saç k›l ne varsa trafllamakta. Okuldayken tarih dersinde okudu¤umuz en son bölüm ‹stiklal Savafl› idi. Kore bile daha gündemde de¤ildi. ‹lk ça¤, ortaça¤, yak›n ça¤ gibi bölünmelerle tarih özetlenmekteydi. Ama art›k tarih Kore’yi de, askeri darbeleri de, Irak Savafllar›’n› da, ‹kiz Kuleleri de kapsamakta. De¤iflmeyen tek yasa olarak ö¤rendi¤imiz Anayasa bile z›rt p›rt de¤iflen, alelade bir kanun halini ald›. De¤iflim tüm h›z›yla önüne ne katsa sürükleyip götürüyor. Eskiden bilmem kaç y›lda bir yap›lan bulufllar flimdi her saat, her dakika oluflmakta. Buhar makinesinin icad›, matbaan›n bulunuflu ne kadar önemliyse, Bilgifllerin icad› ve Internet’in hayat›m›za girifli de tarihi o kadar, hatta çok daha büyük boyutlarda etkilemifltir. Peki, bu durumda matbaan›n icad› tarih ki140
BD OCAK 2011
taplar›nda sayfa sayfa yer al›rken modern zamanlar›n oyuncaklar› için ne kadar yer ayr›lacak acaba? Steve Jobs veya Bill Gates tarihteki ünlü komutanlar gibi okutulacaklar m›? Wikileaks belgeleri Karlofça Anlaflmas› gibi ezberletilecek mi dersiniz? Ç›ta art›k baflka yerlerde ve o ç›tay› atlayamayana yemek yok. Eskiden 10 saniyenin alt›nda koflabilmek neredeyse imkans›zd›. Art›k çocuk oyunca¤›. Neredeyse her koflucu zaten 10 saniyenin alt›nda koflmak zorunda. Her rekor k›ran ifli biraz zorlaflt›rmakta. Üstelik bu bütün spor dallar› için geçerli. Her y›l ifl biraz daha
zorlanmakta. ‹nsanlar daha m› sportmen, daha m› çevik do¤uyorlar ki bu böyle olabiliyor? Ama herfleye ra¤men insanlar k›r›lan rekorlar› yeniden k›rmay› baflar›yorlar. Standard insanlar da kendilerini iyiden iyiye afla¤›larda görmek zorunda kal›yorlar. Bu konu en çok bilgi yar›flmalar›na kat›lanlar› etkilemekte. Elli y›l önce bilinmesi gereken birkaç yüz film varken bugün onbinlere varan yap›t sorulabilmekte.
Ya romanlar? Ya televizyon dizileri? skiden bilinen dizi adedi iki elin parmaklar›n› geçmezdi. Kaçak, Dallas, Uzay Yolu, Tatl› Cad› diye saymaya kalk›n, yirmiyi zor bulurdunuz. Bu sadece bizde de¤il, neredeyse tüm dünyada böyleydi. Ama gelin görün ki bugün neredeyse her kanalda en az yirmi dizi yay›nlanmakta. Tek kanal›m›z TRT idi, herkes onu seyreder, herkes herfleyi ortak bilirdi. fiimdi bilgi girifl adedi öylesine artt› ki kimin ne seyretti¤i belli de¤il. Herkesin yaflam de¤erlendirme süresi ayn›. Topu topu 24 saat. ‹ster çal›fl, ister uyu, ister dinlen, ister oyna. Her dizi en az bir saat sürüyor. Bakal›m hangisini seyredeceksin. Ortak bilgi da¤›ld› gitti. Herkes baflka fley seyrediyor. Kanallar tematikleflince bilgi girifl çeflidi de s›n›rlan›verdi. Yatay bilgiler yerini düfley bilgilere b›rakt›. Baz› konularda uzmanlafl›r olduk. Örne¤in Discovery Channel’da yay›nlanan bir program sayesinde dev bir yap› nas›l infla edilir çivisinden çat›s›na bilir olduk. Y›llar önce bir gazetedeki bir köfle yaz›s›nda, televizyondaki belgesellerde ay› bal›klar›n›n yavrulamalar›n› alt›nc› defad›r izledi¤imizi oysa flehirlerdeki çocuklar›m›z›n yaflamlar›nda bir eflek görmeden büyüdükleri yaz›lm›flt›. Yazar hakl›yd› da... Art›k çocuklar›m›z›n sadece efle¤i bilerek büyümeleri söz konusu de¤il. Dünyan›n tüm hayvanlar› ö¤renilmek için s›radalar. Avustralyan›n en ücra orman›nda yaflayan feflmekan böce¤inin günde kaç defa z›plad›¤› art›k ge-
E
nel kültür s›n›rlar› içinde say›l›yor. Bilgi da¤arc›¤› art›k koskoca bir bilgi hangar›na dönüfltü neredeyse. Eskiden insan say›s› çok daha az, haber kaynaklar› çok çok k›s›tl›, haber ulaflt›rma sistemleri de yaln›zca radyo ve gazete idi. Oysa flimdi dünyan›n dört buca¤›ndan, çöllerden, flehirlerden, okyanuslardan, göklerden p›t›rak gibi haber nitelikli olay üremekte. Bunlar› belgeleyip göndermek için ga-
Baz› konularda uzmanlafl›r olduk. Örne¤in Discovery Channel’da yay›nlanan bir program sayesinde dev bir yap› nas›l infla edilir çivisinden çat›s›na bilir olduk. zeteciler veya televizyoncular da gerekmiyor. Orada yaflamakta olan herhangi bir vatandafl cep telefonunu ç›kard›¤› gibi görüntüsüyle ve sesiyle olan› biteni an›nda kaydedip haber merkezlerine yollayabiliyor. Üzerine söylemek istediklerini de yazabildi¤i gibi bunu sadece haber kaynaklar›na 141
BD OCAK 2011
de¤il, istedi¤i herkese an›nda gönderebiliyor. Bu bilgiler vard›klar› noktalarda da uslu durmuyorlar, oradan baflka telefonlara, antenlere, internete falan derken ç›k›veriyorlar devr-i aleme. ‹ki gün sonra bir arkadafl›n soruyor, “Falanca videoyu izledin mi?” “Çoktaaan, ben iki gün önce görmüfltüm onu. Hindistan’dan Seydi Kumar yollam›flt›.”.. “Bana da Kanada’dan halam›n k›z› yollad› dün sabah.” Konuflmalar art›k böyle. Youtube, Google, Facebook, Twitter derken b›rak›n Dünya’n›n videosunu- sesini, Kozmos’un tüm ipli¤i pazara ç›k›verdi. fiimdi ç›ta çoook yukar›da. Facebook’ta herkesin her resmi, her an›s› herfleyi yer almakta. Bu sitenin yap›mc›lar› dolay›s›yla herkesin bilgisine ulaflabilirler. Bilgifllerler için iflletim sistemi üretenler Facebook’tan da öte herkesin, her kurumun, her devletin herfleyine ulaflabilirler. Dolay›s›yla devletlerin, hükümetlerin, güvenlik güçlerinin de uzanmak zorunda olduklar› ç›ta çoook yukarlarda. ‹nsanl›k yürüyemez oldu. Herkes habire kofluyor.
142
BD OCAK 2011
Çocuklar›m›z ç›tan›n bir üst çenti¤ine t›rmanabilmek için okula ek e¤itim makinelerinin difllilerine teslim olmak zorundalar. Rekabet bir yana, okulda verilen ders art›k yeterli olmamakta. Okul, dershane, evde çal›flmalar derken gençlerin gençlik y›llar› kullan›lamaz hale geliyor. Yaflam ç›tas› da ayn› flekilde. Emeklilik ç›tas› da uçtu gitti tepelerde bir dala kondu. Art›k ömür boyu çal›flma söz konusu. Emeklilik hakk› kazanan zaten neredeyse çukurun yan›na parketmifl durumda oluyor. Tüm hayat› bir vida çevirmekle geçen insanc›klar yaflad›klar›n› san›yorlar ama yaflam ç›tas›n›n yükselmesi onlar›n ulaflmak istedikleri gerçek yaflam› nerelere tafl›yor, bunu görmekte aciz kal›yorlar. Siyah beyaz bir televizyon almak yeterliyken ç›ta önce renklinin, sonra kompakt renklinin, plazman›n, LCD’nin derken flimdi de üç boyutlunun antenine oturdu. Hologramik televizyonlar›n kap›da oldu¤unu söylemek kehanet say›lmaz san›r›m. elevizyonun içindeki görüntüler de ayn› flekilde. Masum bir polisiye filmde katil tek bir insan öldürürdü de yüre¤imiz hop ederdi. Ç›ta önce ölü say›lar›n› artt›rd›, sonra ölüm flekillerini çeflitlendirdi, sonra kan, revan ve dehflet saçmaya bafllad›. Hastane dizileri, otopsi masalar›, sap›kl›klar, testereler, i¤rençlikler hep ç›tay› yükseltmek için yeni yeni sald›r›lar düzenlediler. Eski bir korku filmini seyrederken gülesim geliyor art›k.. “Aman bundan m› korkmufluz yani?” diye
T
hayretler içinde kal›yorum. Çünkü ç›ta çoook yükseldi. Art›k bir cep telefonu yetmiyor. Eskiden, pabuç kadar olmalar›na ra¤men, ilk cep telefonlar› ç›kt›¤›nda bir uzay filminde yer alm›fl gibi hissetmiflik kendimizi. fiimdi telefon k›sm› ile ilgilenen yok. Kaç megapiksel kameras› var, internet ba¤lant›s› nas›l, HD video kaydedebiliyor mu, GPS’i var m› gibi bafll›yoruz hayata. Her yeni model bir eskisini tafl devri müzesine gönderiyor. Yak›nlar›m›zdan da yüksek performans bekler olduk. Çocuklar›m›z herfleyden haberdar olsun, resim yaps›n, dil bilsin, derslerinde çok süper olsun, spor yaps›n, piyano çals›n, tiyatroda oynas›n, yar›flmalar› bilsin, kitap okusun derken hiç de fazla istemiyormufluz. fiimdi çocuklardan bütün bunlara ek olarak daha farkl› fleyler bekleniyor. Bilgiflleri zehir gibi kullans›n, Internet’i didikleyebilsin, cep telefonunu parçalayabilsin, Barcelona’da oynayabilsin gibi kriterler var. Sekiz yafl›nda bilgifller mühendisleri yetifltirmek istiyoruz. Torunum Derin, iki yafl›ndan beri DVD’yi aç›p kapatabilmekte. Üstelik okuma yazma bilmedi¤i halde istedi¤i filmi izleyip, sözlerini tekrar edebilmekte. 70 yafl›ndaki Mehmet Efendi’nin, 80 yafl›ndaki Fatma Han›m’›n asla yapamayayacaklar› bir ifli yaflam›n›n ilk y›llar›nda kolayl›kla becerebilmekte. Onun beyni yüksek ç›taya göre ifllem yapmakta. Alg›lama, ö¤renme ve uygulama yöntemleri eskilere göre apayr›. Art›k anaokullar›nda çocuklar Internet’e girmeyi de biliyor, arama yap-
fiimdi çocuklardan daha farkl› fleyler bekleniyor. Bilgiflleri zehir gibi kullans›n, Internet’i didikleyebilsin, cep telefonunu parçalayabilsin, Barcelona’da oynayabilsin gibi kriterler var. mas›n› da. Üstelik bunu bizlerden çok daha h›zl› ve baflar›l› bir flekilde yapabilmekteler. Çünkü ç›ta’n›n kurallar› de¤iflik ve bu minik insanlar o kurallara göre düflünebilmekteler. Onlar›n parmaklar› di¤er insanlardan farkl› ifllemekte. Cep telefonlar›nda yaz›p çizerken baflparmaklar›n› kullan›yorlar. Bu ifllem, insan varolal› ilk defa oluflmakta. Sadece bir nesneyi tutmak için tasarlanm›fl baflparmak, art›k yaz› yazmakta, arama yapmakta. fiu ç›ta flimdi de bizim fiziksel özelliklerimizi mi etkiliyor, ne dersiniz? • alimuraterkorkmaz@butundunya.com.tr 143
BD OCAK 2011
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü
8
6
9 5 8 1
2 6 4 7
3 2
8 7
9 5
2 4 7 1 6 5
6 8 1 2 7
4
1
Sudoku Yapamayanlar ‹çin
2
1 7 2 8
9
6 4 8 1
5 4
4
1 2
8 3
7 1 3 5 8 4
3 4 6 7 3
9
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
144
Sar› tavu¤un yumurtas› B
abam›n az›¤›n› ben götürü-
rüm. Yani yeme¤ini. Annem ç›k›n›n içine hafllanm›fl bir yumurta koyar, birazc›k peynir, birkaç tane zeytin. Varsa bir tane salatal›k, bir tane de domates. ‹flte babam›n kufllu¤u... Kuflluk mu? Bizim köyde sabah kahvalt›s›na kuflluk derler. Yoo yoo, öyle sabah erken biz kahvalt› etmeyiz.
Sabahla ö¤le aras›nda sofraya oturur, sonra bir de akflam yeriz. Biz köyde iki ö¤ün yeriz. Babam sabahleyin erkenden kalkar, tarlan›n yolunu tutar. Bizim tarla zaten hemen köyün yan›nda. E¤er tarlada ifl çoksa, annem de babamla birlikte gider. E¤er tarlada ifl azsa, babam bir bafl›na gider. Annemle babam birlikte giderlerken yi145
BD OCAK 2011
yeceklerini yanlar›nda götürürler. Babam günefle bakar, saatine bakar. Yorulmufltur. Tarlam›z›n ortas›nda tek a¤ac›n alt›na oturur. Babam›n suyu a¤ac›n alt›ndaki testidedir. Testide su ›s›nmaz, hep so¤uk durur. Babac›¤›m s›rt›n› a¤aca dayar, suyunu içer, benim yolumu bekler. Beni tarlan›n k›y›s›nda gördü müydü, iki elini birden sallar. "Hasaaaan, Hasaaaan..." diye ba¤›r›r. fiimdi de annem ba¤›r›yor, ad›m› söylüyor, beni ça¤›r›yor. Dut a¤ac›n›n yan›nda oyuna dalm›fl›z ki, dut a¤ac› bile bizim oyunumuzu izliyor. "Hasaaaaaan, Hasaaaaan...." "Hasan seni annen ça¤›r›yor." "Duydum..." "Babana az›k m› götüreceksin?" Bafl›m› sallar›m."Biz de gelelim mi Hasan?" "I-›h. Siz de gelirseniz, yolda oyuna dalar›z." "At›nla m› gideceksin Hasan?" "Evet." At›m m›? Tahta at›m can›m. Bir tahta parças›n› tutup, baca¤›m›n aras›na al›yorum, öteki elimde de kamç›. Kamç›yla vuruyorum baca¤›m›n aras›ndaki tahtaya... "Uç, Kufl at›m, uç..." At›m›n ad› Kufl. O tahta parças›n› babam buldu, babam oydu, en ucuna atbafl› gibi birfley yapt›. "Hasaaaan, Hasaaaan..." Annem iyice k›zm›fl, belli... Uçtum gittim eve. Annemin elinde babam›n yemek ç›k›n›. "A o¤lum, babac›¤›n iyice ac›km›flt›r, nerdesin?" "Geldim anneci¤im, geldim... Ba¤la ç›k›n› s›rt›ma..." Uuuu, kap›n›n yan›nda Kufl'um be146
BD OCAK 2011
ni bekliyor, kiflniyor, kiflniyor. "Haydi bana bin, beni uçur..." diyor. "Ba¤lad›n m› anneci¤im?" "Ba¤lad›m o¤lum..." "O zaman Kufl'um uçuyor..." Uçuyoruz... Toprakl› yolda ikide bir arkama bak›yorum, bakal›m Kufl'um toz ç›kar›yor mu, ç›karm›yor mu? Ç›kar›yor... Hem de nas›l toz... "Deh Kufl'um, deh... Babam çok ac›km›flt›r. Gözü yoldad›r. Hasan'›n› bekliyordur..." D›g›d›k, d›g›d›k, d›g›d›k... Kiraz a¤açlar› dallar›n› sall›yor, yapraklar›yla bana göz k›rp›yorlar... "Güle güle Hasan... Kofltur Kufl’unu, baban çok ac›km›flt›r..." diyorlar. Evet biliyorum, çok ac›km›flt›r... Ama flimdi ya o kiraz a¤açlar›n›n üzerinde h›, k›rm›z› k›rm›z›, sulu sulu, ball› ball›... Ve hepsi birden ba¤›rsalard›: "Kopar beni Hasan, ye beni Hasan..." Ben de ba¤›rmaz m›y›m? Ba¤›r›r›m: "Kiraz zaman›, sevgili kiraz a¤açlar›, kiraz zaman›..."
fi
u deredeki suya da bak, benimle yar›fl ediyor... Sen beni geçemezsin. fiimdi at›ma bir deh daha dedim miydi, görürsün sen... "Deh Kufl'um deh..." Sen de hep önüme ç›kars›n kara tavuk ... Niye sana kara tavuk demifller ki? Kufl olmaya kuflsun ama tavuk de¤ilsin. Haydi, kara civciv deseler olurdu. Niye olurdu? Çünkü öyle tavuk gibi kocaman de¤ilsin... Kara tavuk, s›rt›mdaki ç›k›na bak›yorsun, de¤il mi? O ç›k›n babam›n. Sen git yiyece¤ini bul. fiimdi babam yola bak›yordur, tozu gördü müydü, bilir ki ben yaklafl›yorum.
C›k, gelme ard›mdan kara tavuk. Babam öyle ac›km›flt›r ki, sana hiçbir fley vermez... Küstün mü bana? Can›m ne bileyim ben, bugün geciktim de... Ama istersen ard›m s›ra gel, babac›¤›m sana da bir iki lokma ekmek atar. fiu kirpiye de bak... Benden korkmad› can›m, at›mdan korktu. Üzüldü, k›vr›ld›, bir torbac›k oldu. O torban›n içinde kirpicik var... Kirpicik flimdi at›n ayaklar›n›n sesini dinleyecek, ses kesildimiydi, yavafl yavafl yuma¤›n› çözecek, oklar›n› bir bir açacak, sonra ard›mdan gülümseyecek. "H›h, beni torba sand› diyecek..." "Sanki ben onun kirpi oldu¤unu bilmiyorum. Eh, kirpi akl› iflte. Yoruldun mu at›m? Acaba Kufl mu yorulmufl, yoksa benim bacaklar›m m›? Hay›r, hay›r, dinlenemem. fiunun flurac›¤›nda ne kald› ki? Kargan çiçekleri rüzgarda dans ediyorlar. Sar› güz çiçekleri karganlar› alk›fll›yorlar,
balar›lar› çiçekten çiçe¤e konarak v›z v›z türkü söylüyorlar. At›m m›? S›k s›k solumaya bafll›yor... Babam ba¤›r›yor: "Hasaaaaaaaan..." "Geldim babam, vard›m babam, vard›m..." Evet vard›m. Babam elini yüzünü y›k›yor, l›k›r l›k›r su içiyor. "Ne vard› öyle koflacak o¤lum?" "Ben koflmad›m baba, Kufl'um kofltu..." Babam bafl›m› okfluyor, ç›k›n› be-
limden çözüyor, dü¤ümünü aç›yor... Babam›n az›¤› ama, içinde iki tane hafllanm›fl yumurta var. Niye iki tane? Çünkü biri benim. Ay ay, sar› k›z iki gün üstüste yumurtlam›fl, sar› k›z tavu¤umuz. O zaman bir yumurta kimin? Hasan'›n... Belki de yumurtlarken ba¤›rm›flt›r: "G›t g›t g›dak, yumurtam s›cak, biri Hasan'›n olacak..." Koflmuflum, yorulmuflum, karn›m da ac›km›fl. Hasi bakal›m y›ka ellerini Hasan... Babam kocaman bir bazlama parças› uzatt› bana. Umh, mis gibi ko147
BD OCAK 2011
Babam kazd›¤›
kuyor. Bir ›s›r›k, yooo, yumurtam›n kabu¤unu kimseye soydurtmam. Onun kabu¤unu ben soyaca¤›m... Ç›t›r ç›t›r, hop bu yandan, ç›t›r ç›t›r, hop bu yandan... Ay soydu¤um yumurta titriyor. Korkuyor mu acaba? Ay hiç yumurta korkar m› Hasan? Uf, annem karma da yapm›fl. Böyle ka¤›d› külah yapm›fl, içine kara biber, kimyon, k›rm›z› toz biber katm›fl. fiimdi bu kar›fl›ma bana bana yumurtam› yiyece¤im... Babam bir tane yeflil biber uzat›yor. Hart biberden, hap yumurtadan, hüp sudan... Babamla hiç konuflmuyoruz ama, gözlerimizle konufluyoruz. Babam sar›k k›z›n yumurtas›n›n çok lezzetli oldu¤unu söylüyor, ben de bazlaman›n tad›n›n çok güzel oldu¤unu söylüyorum. Annemin ellerine sa¤l›k, diyorum. Bu bazlama ekmeklerini o yu¤urdu, o tand›rda piflirdi. Aman›n, aman›n, annem kay›s› kurusu da koymufl, erik kurusu da koymufl. Uf, onlar›n kokular›, onlar›n ballar›... 148
yerleri gösteriyor... Böyle topra¤› kazm›fl, y›¤m›fl, upuzun, iflte o y›¤›nlar›n yan›na fidanlar dikecek. Bilmem ki ne fidanlar› dikecek... O fidanlar büyüyecek, neler neler ç›kacak. Babam çok yorulmufl, ama ifli çok, akflama dek çal›flacak. Ben biraz sonra at›ma binip, köyün yolunu tutaca¤›m. "Ben gidiyorum babac›¤›m..." "Güle güle o¤lum..." Babam arkamdan ba¤›r›yor, "Yolda oynama, do¤ru eve git..." "Peki baba." Hadi bakal›m Kufl'um, düfl köy yoluna... Konarak, göçerek, lale sümbül biçerek, Kufl'umla söyleflerek, tozu dumana katarak, esen rüzgar› soluyarak... Uç Kufl'um uç... Eve var›nca yine ac›kaca¤›m... Ühüüü yumurta içimde eridi, gitti. fiimdi evde flöyle kocaman bir bazlama parças› al›r›m, üzerine ya¤ sürerim, toz flekeri de serptim miydi, uf uf uf. Aman›n bazlaman›n neresinden ›s›rsam? Ba¤›rd›m: "Haydi kirpi gel benimle. Sana ya¤l›, flekerli bazlama vereyim." Yok ki, gitmifl. "Haydi kara tavuk, düfl arkama. Sana m›s›r tanesi vereyim." Yok ki, uçmufl. "Siz gelin çiçekler, sar› gelinler, k›nal›toplar... Dut a¤ac›n›n alt›na gelin. Arkadafllar›m orada... Onlarla birlikte çiçek flark›lar› söyleriz..." • muzafferizgu@butundunya.com.tr
Harekete Geçmek Gönderi: Dr. GÜRBÜZ TURGAY
A
Al›fl-verifl etti¤im bakkal dükkan›na
varmak üzereydim. Herfley çok ani geliflmiflti: Bir k›z çocu¤u aceleyle dükkandan ç›karken tökezleyip düflmüfl ve elindeki flifle k›r›larak içindeki ya¤ da ortal›¤a saç›lm›flt›. Bu talihsiz an›n ard›ndan küçük k›z›n korkuyla sararan yüzünü an›ms›yorum. Bir ailenin yan›nda hizmet ifllerine bak›yor olmal›yd›. Üzerinde büyük duran uzun kollu giysi, belli ki kendinden büyük birine aitti. Zavall› k›z çaresizlik içindeydi. fiimdi ne yapacakt›... Eve ne söyleyecekti… Sars›lm›fl; öylece bakakalm›flt›m... ‹leride, olay› izlemifl olan bir adam hiç duraksamadan yaklaflm›flt›. K›z›n saç›n› flefkatle okflayarak ”Üzülme k›z›m; gel benimle...” dedi. Birlikte bakkala girdiler. Onlar›n ard›ndan ben de içeri girdim. K›r›lan fliflenin bir k›sm› adam›n elindeydi. ”Bu ne fliflesidir bakkal efendi?” diye sordu. Bakkal, ”Rak› fliflesine benziyor beyim.” diye
yan›tlad›. Adam rafta duran rak›lardan birini göstererek: ”fiunu açar m›s›n›z?” dedi. Bakkal flifleyi açt›. fiifleyi alan adam adam rak›y› yandaki muslu¤un giderine boflaltt›. Rak› kokusunun gitti¤inden emin olana dek flifleyi bir kaç kez suyla doldurup boflaltt›ktan sonra tekrar bakkala uzat›p; ”Buna zeytinya¤› doldural›m.” dedi. Adam ya¤ dolu flifleyi al›p k›za uzatarak; “Haydi k›z›m” dedi; ”Do¤ru evine... Ama dikkatli yürü.” Çocuk adam›n yüzüne sevgi ve minnetle bakt›. Azar iflitme veya dayak yeme olas›l›¤› art›k yoktu... Bense, yaln›zca etkilenmifl; adam›n yapt›¤›n› yapamam›fl, harekete geçip yard›m edememifltim. Oysa zaman zaman, merhamet, yard›m ve iyilik gibi erdemlere vurgu yapan konuflmalar yapard›m. Böyle konuflmalar›n yap›ld›¤› pek çok ortamda bulunmufl, kitaplar da okumufltum. Ama bildi¤imi de¤il uygulamak, düflünememifltim bile. O günkü olaydan ö¤rendi¤im fluydu: ”‹yili¤in ne oldu¤unu bilmek de¤il yapabilmek; bildi¤ini yaflama geçirebilmek önemliydi.” Bu olay›n kahraman› olan adama g›pta etmemem mümkün de¤ildi. Üzüleyim mi? Utanay›m m›? Yoksa ikisini birden mi duyumsamam gerekir; bilememifltim... An›msad›kça hep içim burkulur. • (Bu öykü, ünlü siyasetçilerimizden Ferruh Bozbeyli’nin, kendisini en mahçup eden olay olarak anlatt›¤› an›s›d›r.) Yunus Emre der, hoca / ‹stersen var bin hacca / Hepsinden eyice / Bir gönüle girmektir. 149
BD OCAK 2011 BD OCAK 2011
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Can Deniz U¤urgel, ‹stanbul
Utku Demirok, Ankara
‹nci Tany›ld›z›, ‹zmir
Altay Ata Kavza, Yalova
Asl›han Bindal, Adana 150
Gökçe Y›lmaz, ‹zmir
Öykü fialk, Mu¤la
Ça¤atay fien, ‹zmir
Ece Kalkan, ‹stanbul
Rukiye Can, Konya
Metehan Bülent Göksal, ‹stanbul
Mustafa Can fia¤ban, Ankara
Batuhan Yel, Konya
Salih Tanr›yakul, ‹stanbul
O¤uzhan fiahin, Adana
fiükran Azra Cengiz, Ankara
Mehmet Orbay So¤ucak, Antalya
Utku Çak›r, Nevflehir
Mehmet Özkoca, Tokat
Aden Nil Yalç›n, Ankara
‹klim Ceylan, Ankara
151
BD OCAK 2011
KARELER VE RAKAMLAR
OCAK AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI “Sudokunun Yan›tlar›”
1 2 4 7 9 8 6 3 5
3 6 7 1 4 5 9 8 2
8 9 5 6 3 2 4 1 7
4 3 9 2 5 1 8 7 6
6 5 8 3 7 9 2 4 1
2 7 1 8 6 4 5 9 3
9 8 6 5 1 7 3 2 4
5 1 2 4 8 3 7 6 9
7 4 3 9 2 6 1 5 8
Sudoku yapamayanlar için
3 6 8 5 4 9 1 2 7
5 4 1 6 7 2 9 3 8
2 9 7 3 1 8 6 5 4
8 5 3 4 9 7 2 1 6
9 1 6 8 2 5 7 4 3
4 7 2 1 6 3 8 9 5
1 2 4 7 3 6 5 8 9
7 8 9 2 5 4 3 6 1
Cahit Batum
Satranç Çözümleri
6 3 5 9 8 1 4 7 2
Sudokusuz yapamayanlar için
PROBLEM: 1.Ff8! Tehdit: Va1+# 1… Fxb2 Fxh6+# 1…fixb2 2.Va3+# “ 43.f3 Kgd4 44.Vc3 K8d5 45.fig3 Kg5+ 46.fif2 Kdg5 47.fie3 Fd7 48. Kh1 Son tehdit de bofl ç›kt›. Beyaz, siyah kalelerin ikisine karfl›l›k vezirini vermeye haz›r. 1-0 OYUN SONU: 1.Ka4+ fig5 2.Kc5+ fif6 3.Ka6+ fie7 4.Kc7 fid8 5.Kh7! Vxh7 6.Ka8+ fid8 7.Kxh7 1Kareler ve Rakamlar 116 358
318 = 434 126 = 232
938 342
617 = 321 199 = 143
474
192 = 666
596
418 = 178
•S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.
1
‹lk dersimiz Türkçe 1-(a) 2-(b) 3-(c) 4-(d) 5-(c) 6-(b)- 7-(a) 8-(b) 9-(b) 10-(a) 11-(c) 12-(d) 13-(b) 14-(a) 15-(d)
2
“Bilginizi Denetleyin”
1-(d) ‹sveç/Finlandiya
10-(a) 1969
2-(c) A.B.C
11-(d) 20 ton
3-(b) Aurelius Antoninus Narcus
12-(c) SSCB
4-(a) Abolisyonist 5-(a) 1940 6-(b) Ekvator
13-(b) Zengin Toplum 14-(b) Ingrid Bergman 15-(a) Peloponnez
7-(b) Ziya Pafla
16-(a) ‹deoloji
8-(a) Marksizm
17-(b) 1903
9-(b) ‹ngiltere/Rusya
18-(d) Afrikaans
152
Çözümler 152. sayfadad›r.
153
SATRANÇ
BD OCAK 2011
Mustafa Y›ld›z ÜNLÜ SATRANÇ USTALARI:
DÜNYA KADINLAR fiAMP‹YONASINDAN ‹LG‹NÇ KONUMLAR
18
Sisteme Baflkald›ran Sihirbaz: Rigal› TAL atranç tarihinin en atak oyuncusu olarak tan›nm›flt›r. 1956 y›l›nda yap›lan SSCB Birincili¤i'ni kazand›. Hemen her oyununda görülen tafl fedalar›, karmafl›k ve çok renkli kombinezonlar› ve sald›rgan tarz› ile dikkati çekti. Onun oyunlar›nda tafllar tahtada sürülmüyor, havada uçufluyordu. Dört y›l sonra, SSCB satranc›n›n kurucusu, Büyükusta Botvinnik'i devirdi ve Dünya fiampiyonu oldu. Bir y›l sonra yap›lan rövanfl› kaybetti ve ünvan› Mikhail TAL Botvinnik'e geri verdi. Risk almaktan korkmayan ve giriflim gücünü al›r almaz sald›ran oyun anlay›fl›yla sanki O, yaflad›¤› devrin de¤il de masal ça¤›n›n bir y›ld›z› gibi parl›yordu satranç dünyas›nda. "önce feda et, sonra düflün" ilkesiyle oynayan Tal'in satranç tahtas›ndaki agresif görüntüsünün aksine çok sakin yarad›l›fll› oldu¤u söylenir. Türk Milli tak›m›n› da çal›flt›ran Vasiukov, onun hakk›nda "hiç tan›mad›¤› bir insan onu gecenin yar›s› uykusundan kald›r›p satranç oynamay› teklif etse, hiç itiraz etmeden sabaha kadar oynayacak karakterdeydi" demifltir. Tal, ayn› zamanda önemli bir satranç yazar›yd›.
S
Tal-Smyslov, 1959, Üsküp Üç hamledir istekte bulunan c4 karesindeki fili Tal unutmufl olamaz. 14.Vh4! bxc4 Fil gitti ama büyücü ifl bafl›nda. 15.Vg5, mat istiyor. 15…Ah5 Smyslov kazand›¤› tafl› geri vermeye raz›. 16.Ah6+ fih8 17.Vxh5 Vxa2 Siyah da mat istiyor. 18. Fc3 fiaha yer açarken fili sald›r›ya kat›yor. 18…Af6 19. Vxf7!! Va1+ 20.fid2 Kxf7 21.Axf7+ fig8 22. Kxa1 fixf7 23.Ae5+ fie6 24. Axc6 Ae4+ 25. fie3 Fb6+ Fd4 Bir kalite ve bir piyon geri düflen siyahlar oyunu ümitsizce terk etti. 1-0
154
Zatonskih-Koneru, Antakya, 2010 Siyah kalenin arkas›ndaki vezir-fil bataryas› çok tehlikeli. h1 karesinden mat tehdidine karfl› beyaz ne yapabilir? 44…Ke1 45.f3 Beyaz filin açmazda oluflundan ötürü bu önlem oyunu kurtarm›yor. 45…Vc4 Beyazlar terk etti. Çünkü, 46…Vxf1 hamlesinden sonra hemen mat oluyor. 0-1 Zhu-Hou, Antakya, 2010 Siyah vezir- fil bataryas›n›n yanl›fl çaprazda konuflland›r›lmas› beyaza açarak atak olana¤› veriyor. Bir vezir, arada kaç tafl olursa olsun rakip kaleyle ayn› dikeyde veya yatayda, rakip fille ayn› çaprazda bulunamaz. Bulunursa ne olur? Açarak atak ve kalite kayb› olur, yandaki konumda oldu¤u gibi. 26.Fg5 hxg5 Hou, daha da kötüsünü seçti. Vezirini tahtada tutarak devam edebilirdi. 27.Kxe4 Fxe4 28. Vxg5 Bir de piyon gitti. Siyah, terk edebilir ama kalelerini çarp›flmaya sokmak istiyor. g2 karesinde yo¤unlaflma çekici. 28…Fc6 29.Ke1 Kd5 30.Vc1 Kfd8 31. b4 veziri özgürlefltiriyor. 31… a6 32.Vf4 K5d7 Beyaz›n plan›: f7 karesinde yo¤unlaflma. 33.Ke3 Kd4 34.Vc7 K4d7 35.Vg3 Kd1+ 36.fih2 K8d5 37.Vb8+ Kd8 38.Vc7 K1d7 39.Vf4 Kd4 40.Vf5 Kh4+ 41. Kh3 g6 42. Vc2 Kg4 önlenebilir bir tehdit. 1-0 PROBLEM Sam Loyd, 1889
OYUN SONU Platov, 1927
2#
Beyaz Kazan›r
mustafayildiz@butundunya.com.tr
Çözümler 152. sayfadad›r. 155
BD OCAK 2011
BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay
Bulmacan›n çözümü 152. sayfadadır. 156
SOLDAN SA⁄A: 1- Geçti¤imiz aylarda yitirdi¤imiz, fotografta görülen tiyatro ve seslendirme sanatç›m›z. - ' … Max' (Mel Gibson'un baflrolünü oynad›¤› sinema dizisi). 2- Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. - Aflikâr. 3- Pamuktan dokunmufl ya da keçeden yap›lm›fl çad›r. - Bir mal›n baflka bir mal ile de¤ifl tokuflu.Yanarda¤ püskürtüsü. 4- Gaye,erek. Pakistan'da bir kent. 5-‹lgi eki. - Üretim. - Holmiyumun simgesi. - Fena de¤il anlam›nda bir sözcük. 6- Kültür,hars. Ardahan'da bir ›rmak. - Fütüvvet fleyhi. 7- Sümer mitolojisinde ay tanr›s›.- Ya¤mur. - Her gün düzenli olarak yap›lan ifller. 8- Çanakkale'nin peyniri ile ünlü ilçesi. - Bay›nd›r. 9- Güney Amerika'da yaflam›fl eski bir uygarl›k.- Gözleri görmeyen. - Kilit. 10- Sodyumun simgesi. - Uzakl›k iflareti. - Tanr›.- Genellikle ›fl›kland›rmada kullan›lan kimyasal bir element. 11- T›pta uygulanan geliflmifl bir tan› tekni¤i. - Mu¤la'n›n bir ilçesi.Kayak. 12- Anlama yetene¤i. - ‹stanbul'da bulunan askeri bir lise. 13- Kobalt›n simgesi. - Naz›m Hikmet'in bir yap›t›.Müzikte eserin yorumlanma ya da icra h›z›n› belirten gösterim. 14- Mezopotamya'da kurulmufl eski bir uygarl›k.‹nsan bedeninde gö¤üsle kar›n, s›rtla kalçalar aras›nda daralm›fl bölüm.- Tarla s›n›r›. 15- Ödenti. - Avrupa'da bir yar›mada. - 'Can ….' (Senyor lakapl› eski milli futbolcu ve basketbolcumuz). 16Baston. - Yelkenin, sanca¤›n ya da çubuklar›n afla¤›ya indirilmesi. 17- Dalkavuk. - ‹sviçre'de bir akarsu. 18- Alaz. - ‹çki. 19- Bo¤a güreflçisi. - ‹flaret. 20- ‹talyan kökenli, hamurlu besleyici bir yiyecek.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- ”Kral Lear”, “G›lgamefl”, “Ferhat ile fiirin” gibi oyunlarda da oynam›fl ödüllü tiyatro sanatç›m›z. - Denizli'nin bir ilçesi. 2- En küçük asal say›.- Ad, ün. - Parazit. 3- Bir zeka oyunu.- Difli s›¤›r. - Endonezya'n›n plaka iflareti. - Ço¤unlukla valilerce yönetilen ve yönetim bak›m›ndan baz› özerklikleri olan büyük yönetim birimi. 4- Delikli bir kumafl cinsi. - Kifli. - Tokat'›n bir ilçesi. - Halk›n afla¤› tabakas›. 5- Say›lar› göstermeye yarayan iflaretler. Bizmutun simgesi. - Bir ilimiz.- ‹lave. Rusça'da evet. 6- Eski dilde su. - Sunay Ak›n'›n bir fliiri. - Kans›zl›k. - Malezya halk›na özgü öldürücü delilik. 7- Üst üste konulmufl fleylerin her biri. - Kum fal›. - Baryumun simgesi . - Japon savafl tutsa¤›. 8- Asya'da bir ülke. - Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. - Kur'anda bir sure. - Ay›n en parlak hali. 9- H.Rahmi Gürp›nar'›n bir yap›t›. - S›v›lar› a¤z› daha dar kaplara koymak için kullan›lan gereç.- Asya'da bir nehir. - Küçük ma¤ara. 10- En az iki ayr› notan›n bir arada t›nlad›¤› ses kümesi. - 'Tac ….' (Hindistan'daki ünlü yap›). - Güzel koku. 11- De¤erli eflyalar›n sakland›¤› metal kutu. - Kastamonu'nun bir ilçesi. - Kesintilerden sonra kalan. 12- Bir nota.- Sanayi.- Asya'da bir nehir. 13- ' ….. Pars (Bestekâr›m›z). - Yüzey üzerine renklerle, zihinsel eylemin ifadesi olan estetik bir görünüm oluflturma sanat›. 14- Yeni bitkinin kökünü meydana getirecek alt k›sm›na verilen ad. - Kurnaz.- ‹lkel bir silah. - Satrançta beraberlik hali. 15- ‹çi perdahl›, d›fl› havl› pamuklu kumafl. - Adamak›ll› anlam›nda bir sözcük. filizoskay@butundunya.com.tr 157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
Hayat›n› Seçen Kad›n “hocalar›n hocas›”
Nermin Abadan Unat Sedef Akbafl
Do¤an Kitap
T
ürkiye'nin ilk kad›n siyaset bilimcisi, ilk kad›n gazetecilerinden, ilk kad›n senatörlerinden; Siyasal Bilgiler Fakültesinin ilk kad›n asistan›, ilk kad›n doçenti, ilk kad›n profesörü, ilk kad›n kürsü kurucusu; Türkiye'nin ilk gazetecilik okulu, Bas›n Yay›n Yüksek Okulu'nun kurucular›ndan biri, Bas›n Yay›n Yüksek Okulu'nun ilk kad›n müdürü(...) Dilimize “kamuoyu”, “halkla iliflkiler”, “bask› gruplar›” gibi kavramlar› kazand›ran bir öncü, befl dil konuflan, hocalar›n hocas›... “Bugün ne olduysam, Atatürk sayesinde oldum” diyen bir ayd›nlanmac›n›n, söylefli ustas› Sedef Kabafl'›n kaleminden roman tad›nda yaflam öyküsü “14 Yafl›nda Türkçe bilmeksizin tek bafl›na Türkiye'ye geldim ve Mustafa Kemal Atatürk'ün modernleflme sürecinin en etkili dina158
mosu sayd›¤› e¤itimden umdu¤umdan daha fazlas›yla yararlanabildim. Kimli¤imi, mesle¤imi bu yaflamsal destek sayesinde tamamlayabildim. Ayd›nlanma felsefeni Türkiye'ye yerlefltirmeye çal›flm›fl olan Atatürk ve arkadafllar›na flükran›m sonsuz, hala daha bu konuda u¤raflmam›n nedeni bu derin minnettir.
Devrimin Çoban Y›ld›z› Bir Mustafa Necati Roman› n› Cumhur Utku
Gürer Yay›nlar›
E
ge da¤lar›nda Kuvay› Milliye, Müfreze Komutanl›¤›ndan TBMM geçifli, Lozan Antlaflmas›ndan sonra zorunlu göçün yükünü omuzlar›na alan ‹mar ve ‹skan Bakan›, Hilafetin kald›r›lmas›ndan sonra ça¤dafl hukuk dönemine geçiflte büyük emekler veren, Yaz› Devrimi, Millet Mektepleri'nin öncüsü Milli E¤itim Bakan› Mustafa Necati'nin ve onun gibi Cumhuriyet'i ve ulusu hakketti¤i ça¤dafl uygarl›k düzeyine ç›karmak isteyen yaflamlar›n› bu u¤urda adayanlar›n yaflam›. Çok büyük eme¤i olan Millet Mektepleri'nin aç›laca¤› gün
BD OCAK 2011
en verimli ça¤›nda ans›z›n öldü¤ünde Atatürk'ü gözyafllar›na bo¤an Milli E¤itim Bakan› Mustafa Necati'nin yaflam öyküsü belgelere dayal› bir çal›flma.”Bizim dedelerimiz tarihin sayfalar›n› bin bir zorluklar, belalar, karfl›s›nda, kararl› ve bilinçli davranarak yazm›fllard›r. Oysa bizler en ufak bir güçlükle bile ellerimiz bö¤rümüzde kala kal›yoruz. Sanki felaket ve y›k›ma u¤ramam›fl›z gibi olaylar karfl›s›nda neden tembelce ve ilgisiz kal›yoruz bilmiyorum?” diyerek k›sa yaflam›nda çok say›da önemli ifle imza atan Mustafa Necati öldü¤ünde: “Hizmetli Cumhurbaflkan›'n›n kendisini fark etmedi¤ini anlad›. “Efendim, kahveniz!” demiflti ki; ufka, ufkun ötelerine bakan Gazi Pafla'n›n sa¤ göz p›nar›ndan sa¤ yana¤›na akan yafllar› gördü. Onu fark etmemiflti. Yüksek sesle “Vah Necati, vah!” dedi. A¤l›yordu. Hizmetli elindeki tepsiden kahve ve sigara paketini pencerenin önündeki cam sehpaya sessizce b›rakt› ve gürültü etmeden oday› terk etti...
‹nsan›n Korunaklar›
Deriden Kültüre Üstün Dökmen
Remzi Kitabevi
Y
azd›¤› kitaplar, yapt›¤› televizyon programlar› ile psikoloji ve kiflisel geliflim konusunu akademiden soka¤a, eve tafl›yan Üstün Dökmen bu kez “korunan insan” (homo protectus), “korunakl› yaflam” kavramlar›n› Türkiye'den dünyaya sunuyor. “‹nsan›n temel ihtiyac›, tehlikelerden korunmak, hayatta kalmak, yar›na kalmakt›r. Bunu gerçeklefltirebilmek için insan›n, korunakl› bir yaflama, güçlü olmaya ihtiyac› vard›r. Bafllang›çta d›fl dünya ve biyolojik yap›s› ona belirli bir koruma sa¤l›yordu. Ancak insan bununla yetinmemifl, kendi iradesiyle daha etkili yollarla korunmaya çal›flm›fl, zaman içinde giderek daha iyi korunan, korunaklara doymayan, yeni korunak arayan bir varl›k haline gelmifltir.(...) 1.Olufltu¤u andan itibaren dünyam›zda atmosferden suya, iklimden topra¤a, canl›lar›n yaflamas›na uygun bir ortam vard›. Bu ortam yaflam için olmazsa olmaz ilk ve temel korunakt›r. 2. ‹nsan›n ortaya ç›kmas›yla birlikte hücre zar›, vücut derisi, organlar, insan›, insan genlerini koruyan bir biyolojik korunak oluflturmufltur. 3. Dilini ve bilincini kullanan insan kendisini daha etkili koruyacak bir tak›m kültürel korunaklar, onlar›n bir parças› ve ayn› zamanda onlar› ortaya ç›karan haz›rlay›c› bir neden olarak psikolojik ve sosyolojik korunaklar üretmifltir: Aletler, evler, elbiseler, z›rhlar, kaleler yapm›fl, psikolojik savunma mekanizmalar›, toplumsal kurallar gelifltirmifltir...” (...) 159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: EKREM ERDO⁄AN, ESK‹fiEH‹R
Son y›llarda ülkemiz ‹FT‹RA rejimine do¤ru h›zl› bir flekilde gidiyor. Bunun sonucudur ki 1.5 y›ldan fazla bir süredir hiç bir yasal gerekçe gösterilmeksizin Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n bütün özgürlükleri maalesef sivil bir yönetim döneminde gasp edilmifltir. Böyle bir durumu sivil bir yönetim döneminde yaflamam›z› Ülkemize ve Demokrasimize yak›flt›ramad›¤›m›z› Yapt›ran ve Yapanlar› k›nad›¤›m›z› Aziz Milletimize sayg›yla sunuyoruz.” Prof.
HABERAL:
GEREKÇES‹Z TUTUKLU
2000
160
S p
TÜRK RESSAMLARI: TEYMUR A⁄ALIO⁄LU
1953 y›l›nda Gürcistan’da do¤an Teymur A¤al›o¤lu, 1976 y›l›nda Bakü’deki Ezimzade Devlet Ressaml›k Okulu’nu bitirmifl, 1981’de Tiflis Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü ve 2006’da Birleflmifl Ressamlar ve Heykelt›rafllar Derne¤i Üyesi olmufltur. 30’dan fazla karma sergiye kat›lan sanatç›n›n Ankara Resim ve Heykel Müzesi, Denizli Belediyesi, Alanya Müzesi'nde sürekli sergilenen yap›tlar› yan›s›ra, birçok yap›t› da, Malezya, ‹ngiltere, ABD, Avustralya, ‹sviçre, Hollanda ve Almanya’da özel koleksiyonlarda bulunmaktad›r. Teymur A¤al›o¤lu, 27 Aral›k’ta ‹stanbul’da, 1. Levent’teki Vak›fbank Fuayesi’nde aç›lan sergisiyle ilk kez ‹stanbullu sanatseverlerle bulufltu. 9