2011/06

Page 1

S p

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI 1 HAZ‹RAN 2011

192297

SAYI: 2011 /06

2000

F‹YATI: 4 TL

Günefl Ufuktan fiimdi Do¤ar...

1

Mete Akyol yazd›

Sh:11

Cengiz Özak›nc›’dan: MÜSLÜMAN ATATÜRK Sh:34

2

Gürbüz Evren, Soruyor: BASIN ÖZGÜRLÜ⁄Ü MÜ DED‹N‹Z? Sh:23 Sinan Meydan’dan, Atatürk'ün ‹DEAL CUMHUR‹YET KÖYÜ PROJES‹ Sh:30 Amerikal› Ayd›nlar›n Gündemi: ‹MPARATORLUK ÇÖKÜYOR MU? Sh:80

3

9

4

5

6

1- Baflkent Üniversitesi Rektörlük makam› (1993-2009) 2- Kaynafll›’da Baflkent Üniversitesi Deprem Evleri aç›l›fl›nda (1999) 3- Prof. Do¤ramac›’ya TBMM ödülü töreni (2007) 4- Baflkent Üniversitesi’nin kuruluflunda An›tkabir’de (1993) 5- Hocalar› ve çal›flma arkadafllar› Prof. Dr. Nevzat Bilgin ve Prof. Dr. Nebil Pamukçu ile An›tkabir’de 6- Brezilya’daki genel kongrede Dünya Yan›k Derne¤i Baflkan› seçildi. (2006)


Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n Zonguldak Albümü’nden

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 HAZ‹RAN 2011

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Haluk Cans›n, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Aktif Da¤›t›m: (0532) 111 22 22 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m Bas›m Tarihi: 21 / 05 / 2011 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:14 SAYI: 157

6 8

Öyle Bir Geçti Zaman Ki...

41

Mete Akyol

“Bütün Dünyada Haberal” Mete Akyol

11 15

17

20 23 30 34

Parola Onurumuz Haberal ‹flareti Umudumuz Halk›m›z Efsane Tiyatro Sanatç›s› Macide Tan›r Baflkent Üniversitesi Mütevelli Heyetine Seçildi Macide Tan›r Ankara’y› ve “O Bulunmaz Seyirci”yi Unutam›yor Macide Tan›r

Ç›lg›n Proje ve Gerçekler Prof. Dr. A. Cemal Saydam

49 51 57 60 66 70

Bas›n Özgürlü¤ü mü Dediniz?

76

Gürbüz Evren

Türkiye Tüm Üyelerin Daveti Üzerine Milletler Cemiyeti’ne Girmeyi Kabul Etti

80

Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Ordular ‹lk Hedefiniz Akdeniz’dir ‹leri... Cengiz Önal

Projeleri ile Türkiye Birincisi Oldular

84

Müslüman Atatürk

F›kralarla Sovyet Seçimleri Mehmet Muhsino¤lu

Düflünme Eylemi Orhan Velidedeo¤lu

Ahmet Kutsi Tecer Konur Ertop

E¤itim Diye Diye... ‹mparatorluk Çöküyor Uyumsuz Orkestra Futbol Metin Gören

Cengiz Özak›nc›

93

8 30

“Bütün Dünyada Haberal”

‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi

Mete Akyol

Sinan Meydan

Foto¤raf Benim ‹çin Nefes Almakt›r Sema Erdo¤an

Birbirine Kar›flm›fl Birkaç Terim

29

F›rçalayarak

65

‹lk Dersimiz Türkçe

104

T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa

112

Bilginizi Denetleyin

123

Sudoku

124

Ufak Tefek Bilgiler

149

Poldi

150

Yar›n›n Büyükleri

152

Çözümler Sayfas›

153

Kareler ve Rakamlar

154

Bulmaca

156

Satranç

126 Gökmenlere Uzayda

158

Ay›n Kitaplar›

130 Efsane ve Gerçek

160

Bir foto¤raf, Bin Sözcü¤e

95

T›naz Titiz

Ça¤lar Boyu Anadolu’da T›p Çetin ‹mir

105 Bir ‹nsan› Ahlaken

Egitmeden Yaln›zca Zihnen E¤itmek Topluma Bir Bela Kazand›rmakt›r.

Sema Erdo¤an

Naill Ferguson

Sinan Meydan

89

Dr. Üner K›rdar

Bekir Özgen

‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi

AYLIK BÖLÜMLER

‹Ç‹NDEK‹LER

108 113 118

Nuray Bartoschek

Dokunmak Gerek Tevfik K›zg›nkaya

Dünyan›n Dönüflünü De¤ifltiren 7 ‹cat Ali Murat Erkorkmaz

Benim Ad›m Sanane Muzaffer ‹zgü

Neler Oluyor? Titanik

Alaettin Giray

130 Efsane ve Gerçek Titanik Alaettin Giray

Bedeldir

57

Projeleri ile Türkiye Birincisi Oldular Sema Erdo¤an

4

5


BD HAZ‹RAN 2011

"Öyle bir geçti zaman ki..."

"Bir o yanımıza bakalım" dedik, tam 13 yıl geçmiş. Sonra bir bu yanımıza baktık; oooooo. O yanımızdaki 13 yıldan da uzun, koskoca iki yıl geçmiş bu yanımızdan... Hem de tamı tamamına iki ay, iki gün fazlasıyla...

Ü

stelik o iki y›l, iki ay, iki gün, öteki taraf›m›zdan geçen y›llar›n yaln›zca say›s›n› belirten 13 rakam›n›n tarih boyunca tafl›d›¤› tüm u¤ursuzluklarla gelmiflti, flükürler olsun dünyan›n dönüflüne, o u¤ursuzluklar›yla da gitti... Bütün Dünya'y› ç›karmaya bafllad›¤›m›z 1 Haziran1998 tarihiyle, bugünün 1 Haziran 2011 tarihi aras›ndaki 676 hafta, yani 156 ay, yani 13 y›l, tam da flark›daki gibi, bilseniz, "nas›l da geçti habersiz"... Bir de, sanki beynimiz, gönlümüz yetmiyormufl gibi, üstelik gözlerimizin önünden de, burnumuzun ucundan da bir türlü gitmek bilmeyen bu yan›m›zdaki iki y›l, iki ay ve iki gün, bilemezsiniz de, akl›n›za getiremezsiniz de, me¤er ne denli kahrolas› keçi inatl›ym›fl, ne denli, hay olmaz olsun, deve kini yüklüymüfl... O iki y›l›n, vazgeçtik aylar›ndan,

6

günleri de, saatleri de, dakikalar› da gelmek neymifl bildi ama, gitmek nedir, geçmek nedir bilmedi. O nedenle de, geldikleri yerde kald›lar, gitmediler de, geçmediler de... Biz, Bütün Dünya çal›flanlar›, bu y›l›n, bu ay›nda, unuttuk "habersiz geçen o güzelim y›llar›m›z›", fakat asla unutmad›k ve asla da unutmayaca¤›z "Haberal's›z geçen o kahrolas› y›llar›m›z›, aylar›m›z›, günlerimizi, saatlerimizi ve dakikalar›m›z›..." Yaflam›m›z›n, art›k bu ay bitifl noktas›n› koyabilece¤imiz o kahrolas› aylar›n›n, y›llar›n›n "geldikleri gibi gidiflleri"ni, Bütün Dünya çal›flanlar› olarak birlikte, her zamanki bizbize bütünlü¤ümüzle kutlamak istedik ve... Hem iki y›l, iki ay, iki günlük özlemimizin s›z›n›, hem de o özlemimize son noktay› koydu¤umuz an›n coflkusunu da, zevkini de simgeleyecek bir "arma¤an" haz›rlarlamay› kararlaflt›r-

d›k, Prof. Dr. Mehmet Haberal için. Onun, özellikle 2003 ve 2004 y›llar›nda Bütün Dünya'da yay›nlanan yaz›lar›ndan bir bölümü ile yine Bütün Dünya'da yer alan uluslararas› baflar›lar›n›n ve bu baflar›lar› nedeni ile kazand›¤› uluslararas› ödüllerin bir bölümünün fotograflar›n› ve öykülerini bir araya getirdik ve bir "Arma¤an kitab›" oluflturduk. Ad›n› oybirli¤iyle "Bütün Dünya'da Haberal" olarak saptamam›zdan sonra bu kitab›n özsözünü yazmak görevi ise, arkadafllar›m›n oybirli¤iyle bana verildi.

O

"önsöz"ü, kutlama ve y›ldönümümüzde ç›karaca¤›m›z bu say›m›zda sizle de paylaflabilmek için, ilerideki sayfalar›m›zda yay›ml›yoruz. Bu önsöz, Haziran'›n bafl›nda, 14'üncü y›l›m›z›n ilk Bütün Dünya's›nda ç›kacak, Haziran'›n ortas›nda da, Prof. Dr. Mehmet Haberal cezaevinden ç›kacak. Biz o gün, Silivri Cezaevi'nin kap›s›n›n, özgür dünyaya dönük cephesinde kutlayaca¤›z "Oh, o art›k özgür" Prof. Dr. Mehmet Haberal'›m›z›. Peki, ya Bütün Dünya'n›n yeni yafl›n› ne zaman ve nerede mi kutlayaca¤›z? Valla, aç›k aç›k söyleyelim, Bütün Dünya'n›n yeni yafl›n› kutlamay› pek o denli önemsemiyoruz bu aralar... Asl›nda bütüüün dünyan›n umurumuzda olmad›¤› bir dönemde, Bütün Dünya'n›n yafl gününü kutlamay› zaten düflünecek bir durumda bile de¤iliz. Hepimizin akl›m›z, fikrimiz, bey-

nimiz yüre¤imiz, gözümüz kula¤›m›z, Silivri'nin özgür dünyaya s›n›r kap›s›n›n aç›laca¤› ve... "Bafl›ndaki akl› çal›flan, gö¤sündeki yüre¤i çarpan" tüm Türk halk› ad›na Zonguldakl›lar›n, üstlendikleri bir onursal savafl›m›n zaferini daha kutlayaca¤›m›z önümüzdeki bu birkaç günde, birkaç saatte ve birkaç dakikada...• 7


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Bütün Dünya dergisi çal›flanlar›, Prof. Dr. Mehmet Haberal için bir "arma¤an kitap" haz›rlad›lar. "Bütün Dünya'da Haberal" adl› kitapta, t›p dünyas›ndaki geliflmelere katk›s› nedeniyle uluslarararas› meslek kurulufllar› taraf›ndan Prof. Haberal'a verilen ödüllerin bir bölümünün öyküleriyle, onun Bütün Dünya dergisinde yay›mlanan yaz›lar›ndan bir bölümü yeralmaktad›r. Da¤›t›m›na bu ay bafllanacak arma¤an kitaba Mete Akyol'un yazd›¤› önsözü, afla¤›da sizle flimdiden paylafl›yoruz.

Haberal’›n "Suçum Ne?" Sorusu ve… ‹flte Yan›t› Dünya’da Haberal” bafll›¤› "Bütün sizi yan›ltmas›n. Bu bafll›¤› tafl›-

yan elinizdeki kitap, “Bütün dünyan›n takdirini ve sayg›nl›¤›n› kazanan Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n, dünya ölçütlerinde ve uluslararas› alandaki baflar›lar›n›n” bir belgeseli de¤ildir; onun, yaln›zca Bütün Dünya dergisinde aç›klad›¤› görüfllerinden bir bölümünü ve bir ömür boyu hem Türkiye’ye, hem insanl›¤a yapt›¤› hizmetlerinden yaln›zca birkaç›n›n öyküsünü içermektedir. Türkiye’deki ve dünyadaki “Haberal olgusu”nu tümüyle olmasa da, yeterince yans›tmakta oldu¤una inand›¤›m›z bu “Haberal olgusu örnekleri”nin, yaflamlar›na evrensel bir anlam ve de¤er katmak isteyen kimi kiflilere ise ayr›ca, izlemeleri gereken bir yol haritas› özelli¤indeki “örnek” oluflturmas›n› da dileriz. “Bütün Dünya’da Haberal” kitab›, bu özelli¤i yan›s›ra çok önemli bir ifllevsel özellik daha tafl›maktad›r. Bu özellik, Türkiye’de hiçbir makam›n, hiçbir yetkilinin ve baflta Prof. Dr. Mehmet Haberal olmak üzere, hiçbir “akl› bafl›nda kiflinin”, iki y›l› aflk›n bir süredir yan›t›n› bulamad›¤› bir soruya da yan›t oluflturma-

8

s›d›r. Bu özelli¤iyle “Bütün Dünya’da Haberal”, iki y›l› aflk›n süredir yan›tlanamad›¤› için bir soruna dönüflen “Suçum Ne?” sorusunun yan›t›d›r da. Bir özel mahkeme savc›l›¤› taraf›ndan haz›rlanan ve burada yinelemekten bile rahats›zl›k duydu¤umuz sözüm ona bir “iddia” sonucu tutuklanan Prof. Dr. Mehmet Haberal, oniki ay “sorgusuz, sualsiz” tutuklu bulundurulduktan sonra “mahkeme heyeti”nin karfl›s›na ç›kar›lm›flt›. ‹ki gün süreyle düz ve çapraz sorguya tutulan Prof. Haberal’a savc› ve yarg›çlar bu süre içinde akla gelebilecek ve gelmeyecek 185 soru sormufllard› ama... Onun tutuklanmas›na neden olan iddianamedeki sözüm ona “suç” konusunda, nedense bir tane bile soru sormam›fllard›.

S

orgulamas› tamamland›ktan sonra bu kez Prof. Haberal önce savc›ya, sonra yarg›çlara kendi bir soru sormufl ve onlardan, suçunun ne oldu¤unu ö¤renmek istemiflti: “Suçum Ne?” demiflti. Savc› ve yarg›çlar onun bu sorusuna yan›t veremediler.

Prof. Haberal ayn› sorusunu bu kez, “bafl›nda akl›, yüre¤inde vicdan› olan” herkese sormufltu. Kapa¤›nda “Suçum Ne?” sorusunun, öfkeyle ve hayk›rarak soruldu¤u bir kitap, bir anda yüzbinlerce kiflinin önce ellerine geçti, sonra beyinlerine ve yüreklerine yerleflti. Kiflilerin, bir bayrak yar›fl›n› ça¤r›flt›r›r bir sorumlulukla, okuduktan sonra bir baflka kifliye uzatt›klar› “Suçum Ne?” adl› bu kitap, bir tarihsel belge niteli¤indeydi ve savc› ile yarg›çlar›n, duruflmada kendisine sorduklar› 185 soruyu ve bunlara verdi¤i yan›tlar› içeriyordu.

Silivri duruflmalar›” gerçe¤iyle yüzyüze getirmiflti. Bir Silivri duruflmas›n›n tüm ayr›nt›lar›yla aynen nakledildi¤i “Suçum Ne?” kitab›, “Silivri duruflmalar›n›n ne oldu¤u ve ne olmad›¤›” da ayd›nlatm›fl, halk›n gözleri önüne ser-miflti. 200 binin üstünde bas›lan bu kitab› okuyan ve hatta birbirine anlatan milyonlarca vatandafl, Prof. Haberal’›n sorusunu içtenlikle benimsiyor, art›k yaln›zca Prof. Haberal de¤il, bu kez “akl› bafl›nda olan, yüre¤inde vicdan› olan” herkes, “Haberal’›n Suçu Ne?” sorusunun yan›t›n› aramaya bafll›yordu.

Hani Prof. Haberal, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni y›kmak amaçl› bir terör örgütü kurmufltu?" Hani Prof. Haberal, "Terörist bir çete yönetiyor ve eylem yap›yordu?" Kitapta yer alan “duruflmada sorulan sorular” yerine, “duruflmada sorulmayan ve dolay›siyle kitapta yer almayan sorular” kiflilerin daha çok ilgisini çekiyor, dikkatinden kaçm›yordu. Çünkü savc› ve yarg›çlar›n sorduklar› sorular›n bir tanesi bile, özel savc›n›n “Haberal’›n üstüne att›¤› suç” konusunda de¤ildi.

H

ani Prof. Haberal, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni y›kmak amaçl› bir terör örgütü kurmufltu?” Hani Prof. Haberal, “Terörist bir çete yönetiyor ve eylem yap›yordu?” Bu sözüm ona “iddialar”la tutuklanan bir kifliye, duruflmada bu “iddialar”la ilgili tek soru sorulmamas›, halk› ilk kez “Me¤er böyle oluyormufl

“Bütün Dünya’da Haberal” kitab›nda Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n, 7-8 y›l önce gördü¤ü ve aç›klad›¤› “Türkiye’nin sorunlar› konusundaki” görüflleri yan›s›ra, onun Türkiye’ye ve insanl›¤a hizmetlerini, uluslararas› üst düzey ortamlarda ödüllendirildi¤ini bir kez daha okuduktan sonra… Türkiye’de hiçbir makam ve yetkili flahs›n, “akl› bafl›nda” hiçbir kiflinin yan›tlayamad›¤› “Suçum Ne?” sorusunun ve sizin “Haberal’›n suçu ne?” sorunuzun yan›t›n›, “Prof. Haberal’›n Türkiye’ye ve insanl›¤a yapt›¤› hizmetlere" ait öykülerinin ve kaleme ald›¤› görüfl ve düflüncelerinin sat›r aralar›nda bulacaks›n›z. • meteakyolbd@butundunya.com.tr 9


BD HAZ‹RAN 2011

PAROLA

HABERAL ONURUMUZ ‹fiARET‹

HALKIMIZ UMUDUMUZ

Yazan: METE AKYOL

Toplumsal rotam›z›n do¤rultusunu ve hedefini oluflturan kutup y›ld›z›m›z›n ad›n› "Umudumuz Ecevit" yapt›¤›m›z ve merhum Bülent Ecevit'in ad›n› da¤da ovada, k›rda bay›rda, "Karao¤lan" olarak dalgaland›rd›¤›m›z 1973 y›l›ndan 38 y›l sonra flimdi, yine da¤da ovada, k›rda bay›rda, yine bir "umudumuz"u dalgaland›r›yoruz, yine bir "umudumuz"u gerçeklefltiriyoruz.

Ö BÜTÜN K‹TAPÇILARDA

zünde ve anlam›nda en ufak bir de¤ifliklik olmasa da, halk topluluklar›n›n coflkusunu bu kez, yaln›zca bir ilimizin s›n›rlar› içinde izliyoruz. 1973'de Edirne'den, Tekirda¤'dan Siirt'e, Van'a... Kars'tan, Erzurum'dan Denizli'ye, Mu¤la'ya de¤in tüm Türkiye'de kofluflturuyorduk; flimdi, 2011'de, Beycuma'dan Alapl›'ya, Ere¤li'den

Devrek'e, Çatala¤z›'na, Üzülmez'e, Çaycuma'ya, Kilimli'ye de¤in tüm Zonguldak'ta kofluflturuyoruz. Yaln›zca kofluflturma alanlar›m›z de¤il, sloganlar›m›z da de¤iflik bu kez. Zonguldak'taki sloganlar›m›z› da tan›tay›m: "Haberal Onurumuz " ve... "Halk›m›z Umudumuz ". 11


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

uzunlu¤unu bir ulusal sayg›nl›k ölçütü olarak kullanmay› düflünmeyecek denli akl› bafl›nda ve olgun bir kifli idi Bülent Ecevit. Halka, onun bu özelliklerinin gerçekte insansal erdem oldu¤unu anlat›yorduk. Uluslararas› meslek topluluklar›nda, onu kendilerine örnek alacak denli takdir eden meslektafllar› aras›nda beyinsel üretimiyle say›s›z kez kan›tlad›¤› kiflisel sayg›nl›¤›n›n, ülkemizde nedense yayg›n bir biçimde duyurulmad›¤›n› da biliyorduk. Da¤da ovada, k›rda bay›rda ad›m ad›m dolaflmam›z›n nedeni, övünülesi bu bilgileri halk kesimlerine ulaflt›rmak ve onlara, "Size nedense pek duyurulmamaya çal›fl›l›yor ama, siz iflte, uluslararas› de¤erde böylesi bir zenginli¤e sahipsiniz" müjdesi veriyorduk. Çünkü biz onu çok iyi tan›yorduk ve hem toplumsal yükümlülü¤ümüz, hem insansal sorumlulu¤umuz gere¤i istiyorduk ki herkes de onu, bizim tan›d›¤›m›z denli tan›yabilsin. Bülent Ecevit'i efli d›fl›nda, kuflkusuz en eski tan›yan kifliydim. Tan›fl›kl›¤›m›z da, birlikte çal›flmam›z da, dostlu¤umuz da, taa 1952 y›l›nda bafll›yordu. "Bülent abi" o y›l, CHP'nin yay›n organ› Ulus gazetesinde çal›fl›yor, çeviriler yap›yor, yaz aylar›nda benim de çal›flt›¤›m Türkiye'nin ilk ‹ngilizce gazetesi Turkish- American News'a da, Ankara'daki resim sergilerinin elefltirilerini yaz›yordu. Önce yaz›s›n›

Bülent Ecevit'i efli d›fl›nda, kuflkusuz en eski tan›yan kifliydim. Tan›fl›kl›¤›m›z da, birlikte çal›flmam›z da, dostlu¤umuz da 1952 y›l›nda bafll›yordu. 1973 seçimi öncesi Bülent Ecevit, Türk halk›na tüm içtenli¤iyle inand›¤› "Ortan›n solu" siyasal felsefesini anlatmaya, "Bu düzen de¤iflecektir" görüflünü aç›klamaya çal›fl›yordu. Biz ise ayn› halka, o güne de¤in tan›mas› gerekti¤i düzeyde tan›ma olana¤› bulamad›¤› Bülent Ecevit'i anlatmaya, onu tan›tmaya çal›fl›yorduk. Çok yak›n tan›¤›yd›k çünkü, onun ne denli bir içtenlikle ve cesaretle Atatürk ilkelerine sahip ç›kt›¤›n›n... Çok aç›kl›kla ay›rd›ndayd›k çünkü onun, yalan söylenebilen bir düzeyin çok ötelerinde bir kiflili¤in sahibi oldu¤unun... Ve her zaman hayranl›kla izliyor ve kendimize örnek al›yorduk çünkü onun, bir büyü¤ü karfl›s›nda cömertce ortaya koydu¤u, aile kal›t›m› sayg›l› ve terbiyeli davran›fl›n›... ‹stiyorduk ki, onun gerçek anlamdaki bu zenginli¤ini halk da ö¤rensin, halk da bilsin ve hatta örnek olarak da benimseyebilsin... Bir futbol maç› sonras›, kamera

karfl›s›nda izlenimlerini anlatan maç›n kahraman› oyuncunun arkas›nda durup, onun omuzunun üstünden kameraya bakan bir görüntü heveslisi kifli örne¤i, yabanc› devlet adamlar›n›n yan›nda boy fotograf› çektirip, boy 12

almak için, sonra da dizgi sonras› prova bask›s›n› göstermek için her hafta en az iki gün gitti¤im Ulus gazetesindeki odas›nda beni karfl›s›na oturtur, uzun uzun konuflurdu. fiimdi düflünüyorum da, üniversiteye ben asl›nda onun yan›nda bafllam›fl›m me¤er. Akflam oldu¤unda ayn› semtteki evlerimize gitmek için Tando¤anBahçelievler dolmufluna de¤in kimi zaman birlikte yürür, evlerimize ayn› dolmuflla giderdik. Türk halk›na Bülent Ecevit'i, tan›mas› gerekti¤i özellikleriyle tan›tabilmeyi ulusal bir sorumluluk olarak benimsedi¤imiz içindi ki, bir kurtulufl savafl›nda cephedeki görevimizin bafl›na koflarcas›na bir içtenlikle, özveriyle ve coflkuyla bir köyden ötekine kofluflturuyor, ulaflabildi¤imiz denli çok kifliye ulaflarak onu anlat›yor, tan›t›yorduk. *** Ayn› sorumluluk duygumuzla flimdi, Zonguldak'›n da¤lar›nda, ovalar›nda, k›rlar›nda bay›rlar›nda, kentlerinde köylerinde kofluflturuyoruz ve...

Mete Akyol ve Volkan Haberal Zonguldak’›n ilçe ve köylerinde yöre halk›yla birlikte Bu kez, Atatürk'e yak›fl›r bir cesaret, inanç ve içtenlikle Atatürk ilkelerine ve ülkemize sahip ç›kan Prof. Dr. Mehmet Haberal'›, tan›nmas› ve bilinmesi gereken özellikleriyle Zonguldakl›lara anlat›yoruz. Üstelik onu, yaln›zca dünya ölçütündeki baflar›lar›yla övünerek de de¤il... Hak etmedi¤i dedikodular, ad› konulamayan suçlar, tan›m› yap›lamayan ithamlar karfl›s›nda art›k miting alanlar›nda bile kullan›lmaya bafllanan "bohçac› kad›n" konuflmalar›n› duymamalar› için çocuklar›m›z›n, torunlar›m›z›n kulaklar›n› t›kamak zorunda kalarak da anlat›yoruz... *** Say›s›n› an›msamak istemedi¤imiz denli çok maden iflçisinin göçük alt›ndan ç›kar›l›p, yaflamlar›na kavuflturulmalar›n›n sevinç ve coflkusunu yak›ndan bilen ve içtenlikle yaflayan Zonguldakl›lar flimdi, Türkiye'nin ve dünyan›n gözleri önünde, bir Silivri dehlizinden ç›karacaklar› onurlar›na kavuflma gününü bekliyorlar sab›rs›z13


BD HAZ‹RAN 2011

Efsane Tiyatro Sanatç›s›

Macide Tan›r Baflkent Üniversitesi Mütevelli Heyetine Seçildi Prof. Dr. Mehmet Haberal’a t›p bilimine katk›lar› nedeniyle verilen ödüllerden bir bölümü l›kla. Bir maden oca¤› göçü¤ü gibi, ac›mas›z Silivri dehlizinden ç›karacaklar›, bu kez yaln›zca bir yaflam de¤ildir; önce bir Atatürk evlad›n›n kiflisel onurudur, sonra evrensel ayd›nlanman›n simgesi Türkiye Cumhuriyeti'nin onurudur, o cumhuriyeti kuran Atatürk'ün onurudur, Türk Ulusu'nun onurudur, Atatürk ilkelerini inançla, cesaretle ve korkmadan, y›lmadan sürdüren Baflkent Üniversitesi'nin onurudur, uygar dünyan›n bir onurudur. Bu onuru "göçük" alt›ndan ç›karmak ve hakk› olan ayd›nl›¤a kavuflturmak onuru ise, bafll› bafl›na bir onurdur ve... Bir süredir nöbet tutmakta oldu¤u Zonguldakl›lar›n yüreklerinde ve 14

beyinlerinde, harekete geçece¤i günü beklemektedir. 1924 y›l›nda Türkiye Cumhuriyeti Devleti taraf›ndan kurulan ilk il olmas› özelli¤i ile kendine özgü çok özel bir onurun sahipli¤ini tafl›yan Zonguldak, flimdi bir yafl büyü¤ü, akran› Cumhuriyet'in savafl›mc›lar›na sahip ç›karak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendine özgü çok özel bir onuru daha kazanmaya haz›rlan›yor. Onun için slogan›m›z, hay›r, parolam›z "Haberal Onurumuz"dur, iflareti "Halk›m›z Umudumuz" dur. Önümüzdeki seçimde bu umudumuzu gerçeklefltirme görevi ve onuru tüm Türk halk› ad›na, Zonguldak halk›n›n olacakt›r. •

Devlet Tiyatrolar›’n›n “Devlet Sanatç›s›” unvanl› ünlü sanatç›s› Macide Tan›r, Baflkent Üniversitesi’nin Mütevelli Üyeli¤i’ne seçildi¤i haberini sevinçle karfl›lad›¤›n› ve üniversitenin bu karar›ndan ötürü onur duydu¤unu söyledi.

B

aflkent Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun bu karar› Macide Tan›r’a, Prof. Dr. Mehmet Haberal imzal› resmi bir yaz›yla bildirildi. Prof. Dr. Mehmet Haberal, Baflkent Üniversitesi Yönetim Kurulu Baflkan› kimli¤iyle gönderdi¤i mektupta Macide Tan›r’a, “Ülkemizin kültürel geliflmesinin en önemlilerinden biri olan ‘Tiyatro’nun geliflmesine yapm›fl oldu¤u özverili katk›lar›’ nedeniyle teflekkür etmekte ve kendisinin, Kurucu Vak›f olarak, Baflkent Üniversitesi Mütevelli Üyeli¤i’ne seçilmifl olmas›ndan onur

duyduklar›n›” bildirmektedir: “Baflkent Üniversitesi” bafll›¤› alt›nda yaz›lan ve Yönetim Kurulu’nun karar›n›n resmen bildirildi¤i yaz› flöyledir: “Say›n Macide Tan›r Devlet Sanatç›s›, Ülkemizin kültürel geliflmesinin en önemlilerinden biri olan ‘T‹YATRO’nun geliflmesine yapm›fl oldu¤unuz özverili katk›lar›n›z nedeniyle teflekkür ediyor ve sizi, Kurucu Vak›f olarak, Baflkent Üniversitesi’nin Mütevelli Üyeli¤i’ne 15


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Macide Tan›r Ankara’y› ve "O Bulunmaz Seyirci"yi Unutam›yor 1944’ten 1986 y›l›na kadar, Ankara’da yaflama, sanatsal etkinliklere bakmak istersek “Macide” ile karfl›laflaca¤›z demektr. Öyleyse, “Bu Macide kim?” sorusunu k›saca cevaplamaya çal›flal›m. Yazan: MAC‹DE TANIR Devlet Sanatç›s› ve Baflkent Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi

M Devlet Tiyatrolar›'n›n efsane sanatç›s› Macide Tan›r, Baflkent Üniversitesi Mütevelli Üyeli¤i'ne seçildi¤ini bildiren yaz›y› çerçeveleterek, hastanedeki odas›nda öteki iki de¤erli mektubun ortas›na yerlefltirdi. seçmifl olmaktan onur duyuyoruz. En içten baflar› dileklerimle.

Prof. Dr. Mehmet Haberal Yönetim Kurulu Baflkan›” ‹ki y›l› aflk›n bir süredir nedeni bilinmeksizin tutuklu bulundurulan Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n imzalad›¤› bu 16

yaz›y› avukatlar›, Prof. Haberal’›n hastaneden al›narak götürüldü¤ü ve demir kap›lar arkas›na kapat›ld›¤› Silivri Cezaevi’nden, hastanedeki odas›nda Macide Tan›r’a ulaflt›rm›fllard›r. Macide Tan›r, kronik bronflit rahats›zl›¤› nedeniyle bir süredir, Altunizade’deki Baflkent Üniversitesi, ‹stanbul Hastanesi’nde tedavi edilmektedir. •

acide ve ailesi, Pendik’te otururlard›. O tarihlerde ‹stanbul’da üç lise vard›. En de¤erli hocalar›n oldu¤u söylenen Erenköy K›z Lisesi’ne gitti ve çok iyi derece ile mezun oldu. O mutlu günlerde, liseden sonra bir tek s›nava giriliyor, s›nav› geçince istedi¤iniz fakülteye girebiliyordunuz. Ben felseye gitmeyi kafama koymufltum. Çok çok varl›kl›, zengin bir aile de, gelinleri olmam için aileme müracaat etmifllerdi. Babam, veteriner subayd›. Birgün bana, “Yüzlerce felsefeci, binlerce zevce var, ama bu memleketin mektepli sanatç›ya ihtiyac› var. Olabiliyor musun?” dedi. O dönemin, sevgi, sayg› ve güven duygusu ile “Hay hay efendim, nas›l olunur?” dedim. “Radyo dinleyiniz” diye cevaplad›

ve gitti. Radyoyu açt›m, ülkemde güzel sanatlara, kültüre çok önem verildi¤i için çok s›k aralar ile Türkiye’de tek olan, Ankara’daki konservatuar›n, ‹stanbul Galatasaray Lisesi’nde yap›lacak s›nav günlerini ilan ediyordu. Ve s›nav ertesi gündü. Gittim, s›nava girdim, operay›, tiyatroyu kazand›m. Ve günü gelince, gelece¤in sanatç›s› olarak Ankara’ya çiçeklerle, çikolatalarla u¤urland›m. Ankara Konservatuar›’nda ilk cumartesi günü bir telafl, bir hareketi fark ettim, sordum. Okulumuzun salonunda her cumartesi günü Bat› klasik müzi¤i konseri oldu¤unu ö¤rendim ve Ankara ile tan›flmaya bafllad›m. ‹smet ‹nönü, Hasan Ali Yücel baflta olmak üzere,her hafta müzik dinlemeye, beyinlerini beslemeye gelirlerdi. 17


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

cükler ile yaz›lm›fl tabela hiç yoktu. Han›mlar sabah telefonlar›nda dolma tarifi de¤il, bir gece evvel seyrettikleri eseri konuflur, elefltirisini yaparlard›. O kadar çok çiçek olurdu ki… Sevdi¤i sanatç›y› takdir için gönderdikleri çiçekler, bazen o kadar çok olurdu ki… Bizim Macide Tanır, Akif Bey büyük arabaya s›¤maz, adlı oyunda (1960) ›fl›k flefimiz Sevgili Nuri Özakyol’un arabas› Alt›n Seyircinin Nefesi da t›kl›m t›kl›m dolard›. Sanatç›n›n S›n›f atlad›m, tiyatroyu üç y›lda (ilk has olan›n› severlerdi. Temsil sonras› kez bana uyguland›) bitirdim. Son s›- her gece oda, tan›mad›¤›m seyircilerle n›fta “Kibarl›k Budalas›”nda, (yafl›m dolar taflard›. Oynanan her eser için 22), k›rk yafllar›n üzerinde Madam pek çok elefltiri yaz›lar› ç›kar, Sanat Fourdaim rolü ile tiyatro yaflam›m Sevenler Kulübü’nde, merakl› seyirci bafllad›. Y›llar›m, tecrübelerim artt›k- huzurunda bilirkifliler sizi, rejisörü ça, alt›n seyircinin nefesini okumaya bafllad›m. Bizler de alt›n seyircinin, alt›n sanatç›lar› olduk. O y›llarda Ankara’da beyin tabakas› otururdu. Tek konu etraf›nda dolafl›rlard›. Tiyatro, opera, bale, ressamlar, sergiler… ‹flte o kadar!.. Kültürlü, e¤itimli, sevgi ve sayg›l› Yüce Atam’›n sevgisiyle dolu üstün bir seyirci! Evler, sokaklar, her yer, herkes temiz, p›r›l p›r›ld›. Evlerde sofralar aç›l›r, dostlar evlerde, emek verilerek a¤›rlan›r, masa örtüsü, kumafl peçeteler hafif kola yap›l›r, ölümüne dostluklar kurulur, düflünen, okuyan mutlu insanlar toplulu¤uydu. Yabanc› söz18

elefltirir, verdikleri notlar› al›r, ona göre de¤erlendirilirdiniz. Yani o günler, Ankara sokaklar›nda kültürün, bilginin akt›¤› günlerdi. fiimdi kirlilik, pasakl›l›k, y›rt›kl›k moda!.. O zamanlar tam aksine, hen›mefendili¤e, beyefendili¤e yak›fl›r derli toplu, tertemiz giyinilirdi. Tiyatrolara en güzel, en mutena giysiler, hele ilk geceleri uzun, fl›k fakat sade tuvaletler ile gelirlerdi. Hangi tiyatroda ne oynuyor, kim oynuyor, yazar› bilinir, ona göre, bilerek, itibar ederek gelirlerdi.

Macide Tanır, “tüm dünyası” olan sahnede.

Türkçe konufl uyar›s› Herkese dilini, vatan›n› sever, can›yla sahiplenirdi. Yemek yenen yerlerin ad› lokanta idi. Çay, kahve içilen yerler de isimleriyle an›l›rd›. Birkaç kelime, yabanc› dilden konuflulsa, bir di¤er vatandafl ‘Türkçe konufl’ diye yüksek sesle ihtar ederdi. Yerli mal› haftalar› vard›. Birkaç genç bir araya gelince, ‘Yerli mal› yurdun mal›, her Türk onu kullanmal›’ diye sokaklarda ba¤›ra ça¤›ra marfl gibi söylerdik.

Y

abanc› isimlerin yaz›ld›¤› tabela hiç yoktu. Bu ‘aptal kutusu’ icat edilmemiflti. ‹nsanlar radyo dinler, hayallerini geniflletirdi. Seyircinin ilgisinin ölçüsünü vermek için kendimden bir örnek vermek isterim. Alejandro Casona’n›n ‘A¤açlar

Ayakta Ölür’ isimli eserini oynuyordum. Eser, kapal› gifle gidiyordu. O bulunmaz seyirci, yer için akflam giflede s›raya girer, yer numaras› al›r. Geceyi karfl› çay oca¤›nda iskemle üstünde uyuyarak geçirir, sabah 10’da gifle aç›l›nca gene s›raya girer, bir gece evvel ald›¤› s›ra numaras›yla biletini al›rd›. Bu durum, eser kald›r›l›ncaya kadar devam etti. Anlatmas› güç! Hat›rlamas› ac›, çok mutlu oldu¤um y›llard›. fiimdi herfley bana yabanc›: Yani anlayaca¤›n›z, ben gurbetteyim.• 19


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

ÇILGIN PROJE VE

GERÇEKLER Yazan: Prof. Dr. A. CEMAL SAYDAM ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü Ö¤retim Üyesi (Emekli) / Hacettepe Ü. Çevre Mühendisli¤i Ö¤retim Üyesi

eni hep tozlar›n etkileri veya

B

meteoroloji ile ilgili haberler ile tan›d›n›z. Ama benim as›l uzmanl›k alan›m deniz bilimleridir. Uzmanl›¤›m da Türk Denizleri özellikle de Marmara Bo¤azlar ve ‹stanbul Haliç'i dir. Yani bu konularda uzman›m, konuflabilirim hem de gö¤sümü gere gere. fiimdi gelelim en son proje önerisine. Size çok basit dilde anlatay›m. Karadeniz'i bir tatl› su havuzu olarak düflünün. Nedeni de basit çünkü bu havuza giren tüm sular (nehir veya ya¤mur suyu) tatl› su. Peki o zaman Karadeniz neden tatl› su havuzu de¤il? Çünkü Çanakkale ve ‹stanbul Bo¤az› alt›ndan gelen ve belirli eflikleri belirli rüzgar koflullar›, alt›na aflan tuzlu ve de dolay›s› ile yo¤un Akdeniz sular› Karadeniz’i bugünkü tuzluluk seviyesine getirdi. Geçmifli o kadar da taze ki en son hali 3500 senelik ve bildik tarihi de 12.000 senecik. Durduk yerde neden Karadeniz

20

Prof. Dr. A. CEMAL SAYDAM

havuzu diyorum de¤il mi? Karadeniz'i az tuzlu bir havuz diye düflünün hem de Akdeniz'den ortalama 30 cm yüksek. ‹flte bu nedenle bu havuzun fazla suyu Bo¤azlardan akar durur ama havuza giren su belli ve do¤an›n açt›¤› bu k›s›tl› musluktan ç›kan su belli. Yani Karadeniz havuzunu boflaltan bir musluk vard›. Ama do¤an›n yaratt›¤› bir musluk ve dengesini ancak son 3500 senedir sürdüren bir musluk.

musluk takt›n›z diye debisini art›rmayacak ki? Di¤er baz› kanallar› örnek göstermek demek Karadeniz'in Marmara'n›n oflinografik gerçeklerini bilmemek demektir. Böyle bir sisteme sahip bir deniz yerkürede yok, sadece bizde ama de¤erini bilirsek elbette. Ben talebelerime derslerde Marmara'y› anlat›rken onu sa¤l›kl› Akdeniz ve sa¤l›ks›z Karadeniz'in ast›ml› do¤an çocu¤u derim. Yani do¤ufltan solunum zorlu¤u çeken bir deniz ve de dikkat edilmesi flart olan bir deniz. Onu kurtaran Karadeniz'den gelen ve jet ak›m halinde Bo¤azdan Marmara'ya ç›kan ve 25 metrelik üst tabakay› 3 ayda bir de¤ifltiren Karadeniz suyu. O ç›k›flta öyle harika ifller yap›p alt tabakadaki suyu yukar› çekiyor ki sormay›n gitsin. Marmara'ya oksijen pompalayan ise Çanakkale'den gelen alt su. Tak›n bu sisteme tek tarafl› bir musluk ve seyreyleyin olacaklar›. Ben karada olacaklardan bahsetmiyorum denizdekiler benim uzmanl›k alan›m.

fiimdi siz bir ikinci musluk takmay› planl›yorsunuz hem de 25 metre derinlikte, yani musluk sadece Karadeniz'in suyunu Marmara'ya ak›tabilecek ama alttan girmesi gereken su bu yeni kanala giremeyecek. Do¤an›n dengeleri bozulacak ve ne olacak? fiimdi siz bir ikinci musluk takmay› planl›yorsunuz hem de 25 metre derinlikte, yani musluk sadece Karadeniz'in suyunu Marmara'ya ak›tabilecek ama alttan girmesi gereken su bu yeni kanala giremeyecek. Do¤an›n dengeleri bozulacak ve ne olacak? Ne olur biliyormusunuz, ah keflke bilebilsek. Ama her ne olursa hiçbir zaman geri dönüflü olmaz, do¤al dengeler bozuldu mu geri dönüfl maalesef yok. Ak›l mant›k basit. Havuza tak›l› bir musluk vard› flimdi ikinci muslu¤u takmay› planl›yorsunuz. Eh iyi de havuza gelen su miktar› artmayacak ki. Yani Tuna, Dinyeper, Dinyester siz

Bence bu proje hiçbir zaman yap›lamaz çünkü s›n›r aflan sular gibi s›n›r aflan deniz bu, debisi ile rejimi ile oynayamazs›n›z.

Baflka taraflar› da va r e lbe tte bence bu proje hiçbir zaman yap›lamaz çünkü s›n›r aflan sular gibi s›n›r aflan deniz bu, debisi ile rejimi ile oynayamazs›n›z. 21


BD HAZ‹RAN 2011

fiimdi Almanya Avusturya Tuna üzerinde muazzam bir baraj kursa suyu ak›tmasa ne olur. Karadeniz'in felaketi olur. Altta verilen su bütçesi alt üst olur. iminiz bu hoca da her fleyi biliyor demiflsinizdir. Ama ben afla¤›da verilen ve Marmara Denizinin bütçesini ç›kartan ekibin parças›yd›m. ‹stanbul Bo¤az›n›n alt›n› 4 defa al bayrak rengi k›rm›z›ya boyayan (Rhodamin boyas› ile) ekibin bafl› idim. Yani ‹stanbul Kanalizasyon Deflarj projesinin gerçekleflmesinde, Haliç'in temizlenmesinde eme¤im, al›n terim çoktur. Ve de dediklerim do¤rudur. Havuza ikinci musluk takarken havuzun daha h›zl› boflalaca¤›n› da hesaplamal›s›n›z öyle iki mimara ›smarlama ile olmaz bu ifller. Keflke ifl, en boy yükseklik ve debi ile hallolabilseydi. Ben size hemen flimdiden diyeyim.

K

Karadenizin su rejimini de¤ifltirirseniz size hesap sorarlar daha da do¤rusu yapt›rmazlar. Hani "Neden bo¤aza köprü yaparken 64 metre yapmak zorunda kal›yoruz, 50 yapsak neden olmuyor"un cevab› gibi. ‹flte afla¤›da Marmara’n›n su ve tuz bütçesi, öyle flappadanak ortaya ç›kan bir fley de¤il, kaç kiflinin al›n teri var ve bu sistemi sürdüren yegane güç Karadenize giren ama sadece Bo¤azdan ç›kt›¤› hesap edilen tatl› su. O da %95 Tuna suyu, yani Tuna'n›n debisi bizim için hayati öneme sahip. Siz durduk yerde Karadeniz havuzuna giren tatl› suyun debisini art›rmadan havuzu tek muslukla boflaltmak yerine bir musluk daha takarsan›z sistem alt üst olur. Asl›nda bunu anlamak için ne bilim adam› olmak gerek ne de alim. Basit havuz problemi, hani flu ilk okul çocuklar›na çözdürülen cinsten. •

KÜÇÜK DEY‹P KÜÇÜMSEMEY‹N Gönderi: D‹LEK DEN‹Z

•Küçük bir beden, ço¤u kez büyük bir ruha yatakl›k eder.

sa bunun sebebi; onun küçük adamlara gösterdi¤i özendir.

•Ufak bal›klar daha lezzetli olur. •Bazen büyük bir aflk› bafllatan, küçük bir gülümsemedir. •Her küçük fley mutlaka bir ifle yarar. •Küçük sevinçleri bilmeyenler, büyük •Sa¤anak, küçük damlalardan ibarettir. keyifler yaflayamazlar. •Muteflem bir ayd›nl›k, küçük bir delikten görünebilir.

•Büyük bir geminin batmas›na, küçük bir delik yeter.

•Büyük makinalar› küçük çarklar çal›flt›r›r. •Büyük adam›n büyüklü¤ü devam ediyor22

Öyleyse küçük dediklerimizin asl›nda ne kadar büyük olabileceklerini, onlar›n yoklu¤unu beklemeden fark edelim. Çünkü yan›m›zdayken de¤erini bilmedi¤imiz bir kifliyi, onun de¤erini bildi¤imizde yan›m›zda bulamayabiliriz.

EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Bas›n özgürlü¤ü mü dediniz? Gazeteci, yap›s› gere¤i muhaliftir. ‹flini yaparken araflt›r›r, sorgular, yazarken de e¤ilip bükülmez. Kimseye yaranaca¤›m derdine düflmeden, sadece gerçekleri söyler, do¤rular› yazar. Türkiye’de bu tarife uyan gazeteci say›s› giderek azal›yor. Çünkü ülkemizde gerçekleri yazan, iktidar› sorgulayan, yanl›fllar› ortaya koyan gazeteci istenmiyor. 23


BD HAZ‹RAN 2011

S

on dönemlerde geçerli olan daha do¤rusu istenen, ‘‹lifltirilmifl gazeteci’ tipidir. Bu kal›ba uymayan gazeteciler ise iflten at›lma baflta olmak üzere her türlü bask› ve tehdit alt›nda mesle¤ini yapmaya çal›fl›yor. Art›k Türkiye’de bilgisayar›n› kullanmaktan, araflt›rma amaçl› toplad›¤› belgelerini bulundurmaktan, haber kaynaklar›na ulaflmaktan, notlar almaktan, telefon görüflmesi yapmaktan çekinen gazeteci gerçe¤i ile karfl› karfl›yay›z. Ama gazeteci gibi gazeteciler her türlü bask›, y›ld›rma ve zindana atma tehditlerine ra¤men hâlâ var. Gazeteci demek bas›n özgürlü¤ü demektir. Yukar›da özetlemeye çal›flt›¤›m tablo bas›n özgürlü¤ünün içler ac›s› halini gözler önüne sermektedir. Bas›n özgürlü¤ünün olmad›¤› yerde düflünce ve ifade özgürlü¤ünden de söz edilemez. Tersini iddia edenler ise aç›kça yalan söylemektedir. Türkiye art›k bu özgürlüklerin bulunmad›¤› bir ülke olarak özellikle 2011’in fiubat ay›ndan itibaren öne ç›k›yor. Sadece fiubat ve Mart aylar›nda gazetecilere yönelik tutuklamalar, internet sitelerine yap›lan bask›nlar, mahkeme karar›yla bas›lmam›fl kitaplar› toplama giriflimleri, bat›l› ülkelerin giderek artan tepkilerine yol açt›. ‘‹leri demokrasi’ de¤il de gerçek demokrasi bulunan ülkelerdeki gazetelerden, kurum ve kurulufllardan Türki-

24

BD HAZ‹RAN 2011

ye’deki uygulamalara yönelik tepkiler daha da sertleflti. Uluslararas› Bas›n Enstitüsü’nün raporu, Türkiye’nin gazetecilerin durumu konusunda geldi¤i üzücü ve utanç verici noktay› ortaya koymas› bak›m›ndan önemlidir. Enstitü’nün raporuna göre Türkiye, Çin ve ‹ran’› iki kat geçerek dünyan›n en çok tutuklu gazeteci bulunan ülkesi durumuna geldi. Çin ve ‹ran’da 34 gazeteci cezaevindeyken Türkiye’de bu say› 57. Amerikan D›fliflleri Bakanl›¤› da, Türkiye’deki bas›n özgürlü¤ü konusunda yaflanan olumsuzluklar› gören kurulufllar aras›nda. Bakanl›¤›n, 2010 y›l› ‹nsan Haklar› Raporu’nda özellikle yarg› ba¤›ms›zl›¤› ve bas›n özgürlü¤ü konusunda a¤›r elefltiriler yer ald›. Raporun Adil Yarg›lama bafll›¤› alt›ndaki bölümde, ‘Baz› Hükümet üyeleri ve bürokratlar›n yapt›klar› aç›klamalar yarg› ba¤›ms›zl›¤›n› etkiledi’ denilirken, ‹fade özgürlü¤ü bölümünde, ‘Hükümet, Anayasa ve çeflitli yasalara dayanarak ifade özgürlü¤ünü s›n›rlad›’ de¤erlendirilmesi yap›l›yor. Bas›n Özgürlü¤ü bölümünde ise ‘Bas›n özgürlü¤ü geriledi’ uyar›s›na yer veriliyor. Raporda ayr›ca, ‘Savc›lar, bas›n

özgürlü¤ünü k›s›tlay›c› çeflitli yasalar alt›nda, mahkemelere onlarca dava açarak yazarlar›, gazetecileri, siyasi flahsiyetleri taciz etti" de¤erlendirmesi yap›l›yor. Avrupa’da yay›nlanan gazetelerin gündeminde de hemen her gün Türkiye’deki bas›n özgürlü¤ü konusu var. ‹ngiliz The Evening Standard gaze-

tesi, Türkiye’de bas›n özgürlü¤üne medyay› sindirmeye son vermeli’ baflsald›r›lar› "rezalet" olarak niteledi¤i l›¤›n› att›¤› yaz›s›nda, ‘Demokrasi makalesinde, ‘Çin veya ‹ran gibi to- karfl›t› güçlerin köklerini kazmaya taliter hükümetlerce yönetilen ülkeler- yönelik giriflimlerle bafllayan soruflturde gazetecilerin cezaevinde olmas› malar, elefltirel sesleri susturma arac›sürpriz say›lamaz. Ancak, bu hafta na dönüflüyor’ yorumunu yap›yor. dünyan›n en çok gazetecisini cezaeviGeçti¤imiz 2 ay içinde, Türkiye’nin ne t›kan ülkesi olarak ortaya ç›kan yak›n iliflki içinde oldu¤u kimi Avrupa Türkiye için ayn› fleyi söylemek müm- kurumlar›n›n temsilcileri de bas›n özkün de¤il" yorumu yap›yor. gürlü¤ü konusundaki kayg›lar›n› dile Alman Frankfurter Allgemeine getirdiler. Zeitung ise Türkiye ile ilgili haberinTürkiye-Avrupa Birli¤i Karma de, ‘Ergenekon, hükümetin ideoloji- Parlamento Komisyonu Eflbaflkan› siyle ters düflen herkesin susturuldu¤u bir dava haline geldi. Alman Frankfurter Allgemeine Zeitung: Demokrasinin alan› ‘Ergenekon, hükümetin idedarald›" derken, ‘Gerolojisiyle ters düflen herkesin çek demokrasilerde düflüncelerin ifade susturuldu¤u bir dava haline edilmesini ve özgür geldi. Demokrasinin alan› dadüflünmeyi yarg›n›n korudu¤una’ dikkati rald›.’ çekiyor. The Washington Post, Amerikan hükümetinin görüflle- Helene Flautre de bu isimlerden biri. rini yans›tan gazete olarak bilinir. Ga‘Türkiye'nin bafll›ca sorunlar› bazete baflyaz›s›nda, "Ergenekon ad› ve- s›n özgürlü¤ü ve yarg›n›n ba¤›ms›zl›rilen soruflturmay› yürüten savc›lar›n ¤›’ diyen Flautre, bas›na yap›lan bask›'yetkilerini aflt›¤›na' dair çok fazla ifla- y›, suçsuz insanlar›n tutuklanmas›n› retin oldu¤u" öne sürerken, ‘Savc›lar›n sundu¤u kan›tlar›n ço¤u inand›r›c› deHelene Flautre ¤il, hatta uydurma. Gazeteciler davadaki zay›fl›klara iflaret ettikleri ya da arkadafllar›n›n tutuklanmas›n› protesto ettiklerinde, soruflturmac›lar bunu, onlar›n da sözde AKP’yi devirme plan›na kat›ld›klar›n›n kan›t› olarak görüyor" ifadelerini kullan›yor. Bir di¤er Amerikan gazetesi Financial Times ise “Türk hükümeti, 25


BD HAZ‹RAN 2011

yak›ndan izlediklerini söyledi. Avrupa Birli¤i Komisyonu'nun genifllemeden sorumlu üyesi Stefan Fulle de "Gözalt›lar› endifleyle izliyoruz" dedi. Fulle, Türkiye'nin acilen bas›n özgürlü¤ünün uygulanmas› için yasal çerçeveyi de¤ifltirmesini istedi. Avrupa Parlamentosu’nun gündeminde de Türkiye daha s›k yer almaya bafllad›. Evelyn Regner

BD HAZ‹RAN 2011

meden tutukland› ve böylece susturuldu’ vurgusunu da yapt›. Avrupa Parlamentosu’nun Sosyal Demokrat Parti Milletvekili Dietmar Nietan da, "Türk hükümeti Ergenekon davas›n›, elefltirel haberler yapan gazetecileri susturmak için kullan›yor kuflkusunu yarat›yor" diye konufltu. Sol Parti milletvekili Andrej Hunko, "Türkiye'de gazetecilerin tutuklanmas›n›, bas›n ve ifade özgürlü¤ü aç›s›ndan kayg› verici" olarak nitelerken, Yefliller Partisi Efl Baflkan› Claudia Roth da Türkiye'de gazetecilere yönelik tutumu kayg›yla izlediklerini söyledi. Avrupa Parlamentosu raportörü Ruijten'in haz›rlad›¤› son y›llar›n en sert Türkiye raporunda ise ifade ve bas›n özgürlüklerinin ‘endifle verici biçimde kötüye gitti¤i’ vurguland›. Gazeteciler aleyhine aç›lan davalardan endifle duyuldu¤unun aktar›ld›¤› raporda, "polis ve yarg› tacizine maruz kalan" Nedim fiener, Ahmet fi›k ve di¤er gazetecilerin davalar›n›n yak›ndan izlenece¤i bildirildi.

"Türkiye’de bas›n ve ifade özgürlü-

¤ü- Mustafa Balbay ve di¤erlerinin tutuklanmas›" bafll›kl› bir önerge veren parlamenter Evelyn Regner, "Avrupa Birli¤i üyeli¤ine aday olan Türkiye, sansür ve bas›nla ilgili düzenlemeler aç›s›ndan en kötü 50 ülkeden biridir. Türkiye’de sadece 2010 y›l›n›n ilk üç ay›nda hükümeti elefltiren 260 gazeteci ve yazar tutukland›" ifadesini kulland›. Regner önergesinde, ‘Laik kamptaki önemli isimler aylarca ya da y›llarca duruflmalar› yap›lmadan, resmen suçlanmadan ya da bir suç isnat edil26

Raporda, Türk bas›n›nda internet dahil baz› sansür eylemleri ve artan otosansürün bas›n özgürlü¤ü aç›s›ndan endifle yaratt›¤› vurgulanarak, bas›n›n ba¤›ms›zl›¤›n›n demokratik toplumlardaki yaflamsal rolüne dikkat çekildi. Raporun yay›nlanmas›ndan birkaç hafta sonra konu ile ilgili bir kez daha konuflan Ruijten, Ergenekon ad› verilen davada tutuklu bulunan gazeteciler için endiflelendi¤ini söyledi. Ruijten, “Bir ülkede normal iflleyen bir mahkeme sistemi var ise bu kiflilerin 3 y›ldan fazla mahkemesi görülmeden tutuklu kalmas› ak›l kâr› de¤il, ama bu Türkiye’de oluyor” dedi. Türkiye-Avrupa Birli¤i Ortakl›k Konseyi toplant›s›nda D›fliflleri Bakan› Prof. Ahmet Davuto¤lu’nun önüne konulan “Avrupa Birli¤i’nin Pozisyonu” bafll›kl› belgede, “Avrupa Birli¤i, son gazeteci tutuklamalar›ndan, bir kitap tasla¤›na el konulmufl olmas›ndan ve web sitelerinin s›kça kapat›lmas›ndan derin kayg› duymaktad›r. Gazetecilerin artan ölçüde otosansür uygulamas› bir baflka kayg› konusudur” denildi. Avrupa Güvenlik ve ‹flbirli¤i Teflkilat› medya temsilcisi Dunya Mijatoviç de bas›n özgürlü¤ünü sorgulayanlar isimler aras›nda. Mijatoviç, D›fliflleri Bakan› Ahmet Davuto¤lu'na yazd›¤› mektupta, Türkiye'deki ‘bas›n özgürlü¤ünün gere¤i gibi uygulanmamas›ndan duydu¤u kayg›lar›’ aktard›. Merkezi Paris'te bulunan S›n›r

Ria Oomen Ruijten

Tan›mayan Gazeteciler Örgütü de, gazeteci Ahmet fi›k'›n ‹mam›n Ordusu adl› kitab›na yönelik operasyonlara

sert tepki gösterdi. Örgüt, kitab›n kopyas›n›n bulunabilece¤i yerlerde arama yaparak, kopyalar›n›n imha edilmesini, ‘Araflt›rmac› gazetecili¤e yönelik görülmemifl bir bask›’ olarak niteledi. Örgüt yöneticileri bununla da yetinmeyerek Türkiye gelip bir bas›n toplant›s› da düzenledi. ‹stanbul’daki toplant›da konuflan S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü Genel Sekreteri Jean François Julliard, “Gazetecilere sistematik bir flekilde aktivist ve terörist muamelesi yapmaktan kaç›nmak gerekiyor. Bununla ilgili yasa ve ilgili maddeler de¤ifltirilmeli, cezaevlerinde bulunan gazeteci say›s› netleflmeli. Tutuklu gazeteci say›s›n› bilmedi¤imiz tek ülke Türkiye. Bu bile bir s›k›nt›” dedi. S›n›r Tan›mayan Gazeteciler Örgütü, Odatv bask›n› s›ras›nda da gazetecilerin gözalt›na al›nmas›n› "Kara Perflembe" olarak niteleyip, sert bir dille k›nam›flt›.

W

Washington’da bulunan Freedom

House (Özgürlük Evi) da, Türkiye’de gazetecilere karfl› bezdirme’ ya da ‘hapse atma’ politikas› izlendi¤ini duyurdu. Freedom House, cezaevlerinde iki y›l› aflk›n bir süredir yarg›lanmay› bekleyen gazetecilerin bulunmas›n›, ‘bas›n özgürlü¤üne karfl› alarm verici bir durum’ olarak niteledi. Cezaevlerinde 50 gazeteci bulundu¤unu an›msatan kurulufl, bu rakam›n gazetecilerin hapiste olduklar› ülkeler içinde Türkiye’yi ilk s›ralara tafl›d›¤›n› vurgulad› Freedom House, "Tutuklanan bü27


BD HAZ‹RAN 2011

tün gazeteciler, AKP hükümetini elefltiren haberler ya da yorumlar yaz›yordu" de¤erlendirmesini de yapt›. Freedom House son olarak, "Süregelmekte olan bu tutuklamalar, gazeteci haklar›na aç›k bir sald›r›d›r ve tutuklular ya yarg›lan›p suçlar› belirtilmeli, ya da serbest b›rak›lmal›d›r" uyar›s›nda bulundu. Freedom House ayr›ca "Bas›n Özgürlü¤ü 2011: Küresel Medya Ba¤›ms›zl›¤› Araflt›rmas›" bafll›kl› bir rapo-

cüsü Crowley, "Türkiye'deki gidiflattan kayg›lar›m›z var. Bu geliflmelerle ilgili Türk yetkililerle temaslar› sürdürüyoruz. Bu konular› çok yak›ndan takip edece¤iz" dedi.

FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

Aç›klamalar› en çok dikkat çeken

isimlerden biri de Ankara’daki Amerikan Büyükelçisi Francis Ricciardone oldu. Odatv bask›n› sonras›nda bir aç›klama yapan Amerikan Büyükelçi, ‘Biz sadece bu süreci yak›ndan izliyoruz. Bir yanda gazeteciler gözalt›na Freedom House: ‘Bas›n özgürlü¤ü al›n›yor, bir yanda bas›n özgürlü¤ü deaç›s›ndan Türkiye 196 ülke niyor. Biz anlam›yoruz onun için sizlere aras›nda 54 puanla 112. soruyoruz. Türklerin s›rada ’yar› özgür’ ülkeler görüflleri önemli" diaras›nda.’ ye konufltu. Ricciardone bir baflka aç›klamas›nda runu da Dünya Bas›n Özgürlü¤ü Günü ise gazetecilerin tutuklanmas› ve Ahkonferans› s›ras›nda aç›klad›. Raporda met fi›k'›n yay›nlanmam›fl kitab›yla ülkeler, bas›n özgürlü¤ü aç›s›ndan en ilgili, ‘Medyadan ya da her kesimden iyi durumdan en kötü durumda olana, birçok insanla görüflüyoruz, çünkü 0'dan (en iyi) 100'e (en kötü) kadar ülkeyi anlamak istiyoruz. Geçen hafta olan rakamlarla notland›r›ld›. Buna mükemmel bir deyim ö¤rendim: göre Türkiye'ye, 196 ülkenin de¤erlenBu ne perhiz, ne lahana turflusu’ dirildi¤i raporda 54 puanla 112'inci dedi. s›rada, "yar› özgür" kategorisinde yer Yaz›lar, haberler, raporlar ve aç›kverildi. lamalar o kadar çok ki, elimden geldiRaporun Bat› Avrupa ülkeleriyle ¤ince seçici olmaya ve özetlemeye ilgili bölümüne dâhil edilen Türkiye, çal›flt›m. Yukar›da aktard›klar›m›n ›fl›bas›n özgürlü¤ünün derecesine göre ¤›nda bakt›¤›n›zda nas›l bir Türkiye bu listenin son s›ras›nda yer buldu. tablosu görüyorsunuz? Amerikan yetkililer de son 2 ay Birilerinin sürekli tekrarlad›¤› ‘‹leiçinde Türkiye’deki geliflmelerle ilgili ri demokrasi’ bu mu acaba? • önemli aç›klamalarda bulundular: gurbuzevren@butundunya.com.tr Amerikan D›fliflleri Bakanl›¤› Söz28

29


BD HAZ‹RAN 2011

SAKLI TAR‹H

BD HAZ‹RAN 2011

Sinan Meydan

‹fiTE ATATÜRK'ÜN AKILLI PROJELER‹NDEN B‹R‹ :

‹DEAL CUMHUR‹YET KÖYÜ PROJES‹ Cumhuriyet'in kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, geleceğin Türkiyesi'ni kurmak için birçok "akıllı proje" geliştirmiştir.

D

aha önce BütünDünya okuyucular›na sundu¤um Atatürk’ün Sosyal Fabrika Projesi Uçak Sanayi, Toprak Reformu, Dinde Öze Dönüfl, Tarih ve Dil gibi birçok "ak›ll› projesi" vard›r. Ben bu yaz›mda Atatürk'ün "ak›ll› projelerinden" biri olan ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’ni anlataca¤›m. "Köylü milletin efendisidir" diyen Atatürk, Türkiye’nin tabandan kalk›nmas› için 1937 y›l›nda ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’ni haz›rlam›flt›r. Atatürk’ün üzerinde çal›flarak uygulanmas›n› istedi¤i bu proje, Afet ‹nan’›n "Devletçilik ‹lkesi" ve "Cumhuriyetin Ellinci Y›l› ‹çin Köylerimiz" adl› kitaplar›nda yer alm›flt›r.[1] Afet ‹nan, asl›n› TTK’ya ba¤›fllad›¤›, Atatürk’ün ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’nin belgesini, Trakya Umumi Müfettifli General Kaz›m Dirik’ten ald›¤›n› ve Atatürk’ün bu projeyi onaylay›p gelifl-

30

Aslı Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi’nde okul, cami, köy konağı, sağlık ocağı, otelhan, çocuk bahçesi ve fabrika dahil toplam 43 yapı bulunmaktadır.

tirerek uygulanmas›n› istedi¤ini belirtmifltir. Afet ‹nan, Cumhuriyet’in 50 y›l› nedeniyle 1970’lerde tekrar gündeme gelen projenin hayata geçirilmesi için Bay›nd›rl›k Bakanl›¤› ve valilere mektuplar göndermifltir. 70’li y›llarda bu projenin hayata geçirilmesi için çal›flma atölyeleri bile kuran Afet ‹nan, finansman sorununun çözülmesi için Meclis’e yasa tasar›s› sunulmas›na da önayak olmufltur. Ancak proje bir türlü hayata geçirilememifltir. ‹flte bir zamanlar Baflbakan Bülent Ecevit’in Köykent ve MHP’nin Tar›mkent projelerinin esin kayna¤› Atatürk’ün bu ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’dir.

Atatürk’ün ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’nin amac› ça¤dafl ve çevreci bir köy yaratmakt›r. ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi, daire yerleflim plan›na sahiptir. Daire

Atatürk ve Afet ‹nan


BD HAZ‹RAN 2011

plan›n tam merkezindeki küçük dairenin etraf›na, gittikçe geniflleyen dört daire eklenmifltir. Plan, bu yönüyle ilk bak›flta bir "dart tahtas›n›" and›rmaktad›r. Merkezden çevreye do¤ru helezonik bir biçimde gittikçe geniflleyen dört parçal› köy plan›, merkezden d›fla do¤ru 6 yolla bölünmüfltür. Asl› Türk Tarih Kurumu’nda muhafaza edilen ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi’nde okul, cami, köy kona¤›, sa¤l›k oca¤›, otel-han, çocuk bahçesi ve fabrika dahil toplam 43 yap› bulunmaktad›r. Plana göre köyün orta yerine yap›lacak an›t›n etraf›nda sosyal tesisler, terzi, bakkal, berber gibi mekanlar yer alacakt›r.

Cumhuriyet Köyü Projesi

BD HAZ‹RAN 2011

Plan›n tam merkezinde bir an›t vard›r. Merkezin hemen sa¤›na köy meydan› yerlefltirilmifltir. Köy meydan›nda ise köy park› ve çocuk bahçesi vard›r. Köy park›n›n ve çocuk bahçesinin çevresinde ise oyun yeri, telefon, itfaiye, çeflme, havuz ve tuvalet göze çarpmaktad›r. Plan›n sa¤›nda, en d›fl çemberden d›fla do¤ru aç›lan alanda çok genifl bir koruluk vard›r. Korulu¤un sonundaki çay›n kenar›nda kuzeyde de¤irmenler, güneyde ise yafl ve kuru yonca ile hayvan pancar tarlas› görülmektedir. Plan›n sa¤ üst köflesinde “Hayvan Mezarl›¤›”, sol üst köflesinde ise “Asri mezarl›k” vard›r. Plan›n yine sol üst

ocaklar›na yer verilmifltir. Atatürk’ün 1937 y›l›nda planlay›p çizdi¤i ‹deal 1. Okul ve Tatbikat Bahçesi, 2. Ö¤retmen Evi, 3. Halk Odas› (CHP Kura¤›) 4. Köy Kona¤›, 5. Konuk Odas›, 6. Okuma Odas›, 7. Konferans Salonu, 8. Otel Han, 9. Çocuk Bahçesi, 10. Köy Park›, 11. Telefon Santral› ve Köy Söndürgesi, 12. Radyolu Köy Gazinosu 13. Ebe ve Sa¤l›k Kurucusu, 14. Tar›mbafl›,

15. Hayvan Sa¤l›k Kurucusu, 16. Sosyal Kurumlar, 17. Ziraat ve Et ‹flleri Müzesi, 18. Gençler Kulübü, 19. Hamam, 20. Etüv Makinesi (Bu¤u s.) 21. Köy Yunak Yeri, 22. Cami, 23. Revir, 24. Kooperatifler 25. Köy Dükkanlar›, 26. Spor Alan›, 27. Dam›zl›k Tavuk, Tavflan ve Ar› ‹stasyonlar›, 28. Dam›zl›k Ah›r (Ayg›r

‹flte Atatürk’ün, 1937 tarihli ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi!... Uyguland›¤› halde afliret, tarikat eksenli feodal yap›y› yok ederek, kalk›nmay› ve ayd›nlanmay› “tabandan”, “köyden” bafllatacak; merkezinde “insan”,”hayvan” ve “do¤a” olan bir “ak›ll› proje”!… Hayvan mezarl›¤›yla, genifl yeflil alanlar›yla, koruluklar›yla, yafl ve kuru yonca, hayvan pancar tarlas›yla, tavuk, tavflan, ar›, ayg›r ve bo¤a istasyonlar›yla, hayvan sa¤l›¤›n› koruma merkeziyle dört dörtlük gerçek bir çevreci proje… Bugün, Türkiye’nin kurtuluflunu, HES’lerde, “ç›lg›n kanal projelerde” 32

Cumhuriyet Köyü’nde yer alan kurumlar, yap›lar ve alanlar flunlard›r: ve Bo¤a) 29. Kanara, 30. Mand›ra, 31. De¤irmenler, 32. Fabrika, 33. Asri Mezarl›k, 34. Hayvan Mezarl›¤›, 35. Kireç, Tafl, Tu¤la ve Kiremit Ocaklar›, 36. Yonca ve Hayvan Pancar Tarlas›, 37. Koruluk, 38. Köy Gübreli¤i 39. Fenni A¤›l, 40. Pazar Yeri ve Köy Zahire Locas›, 41. Afl›m Dura¤›, 42. Panay›r Yeri, 43. Selektör Binas›

görenlerin çevreye verdikleri önemle, ‹deal Cumhuriyet Köyü’nün mimar› Atatürk’ün çevreye verdi¤i önemi flöyle bir karfl›laflt›r›n bakal›m ne sonuç ç›kacak!... ‹flte Atatürk’ün ‹deal Cumhuriyet Köyü Projesi. Önümüzdeki say›larda Atatürk’ün di¤er “ak›ll› projelerini” de aç›klayaca¤›m!... sinanmeydan@butundunya.com.tr [1]A. Afet ‹nan, Cumhuriyetin Ellinci Y›l› ‹çin Köylerimiz; A. Afet ‹nan, Devletçilik ‹lkesi, Ankara, 1972, Ek, 7.

Baflar› tüm ulusun azim ve inanc›yla çabas›n› birlefltirmesi sonucu kazan›labilir. M. Kemal Atatürk 33


OTOPS‹

BD HAZ‹RAN 2011

Cengiz Özak›nc›

Müslüman

Atatürk Atatürk döneminde din ve ibadet özgürdü; fakat Siyasal ‹slamc›l›k ve dinin siyasete alet edilmesi yasakt›. Türkiye 1946’da Amerikan güdümüne girince, Atatürk döneminde yasak olan Siyasal ‹slamc›l›k ve dinin siyasete, ticarete alet edilmesi eylemleri özgür b›rak›lm›flt›.

1933

-1936 y›llar› aras›nda

Moskova’da görev yapan Amerikan Büyükelçisi William C. Bullitt’in, 1946’da yay›mlanan ve tüm ülkeleri ABD önderli¤inde SSCB’ye karfl› dingüderli¤e ça¤›ran As›l Büyük Dünya adl› kitab›, daha mürekkebi kurumadan 1947’de Türkçe’ye çevirtilip bas›lm›fl; dini siyasal amaçlar do¤rultusunda SSCB’ne karfl› kullanmay› tek yol olarak gösteren ABD görüflü, bu kitapta yer alan flu gibi sözlerle Türkiye’de yay›lm›flt›: Manevi hayat›m›z› devlet adamlar›ndan ziyade, büyük din adamlar›n›n k›lavuzlu¤una borçluyuz... Düfltü¤ümüz manevi buhrandan ç›kmam›z, atom bombas›n›n, dinin ve siyaset adamlar›n›n omuz omuza çal›flmalar›

34

Amerikan Büyükelçisi W.C. Bullitt, Rusya’da.

ile mümkün olabilir... Stalin’i durdurmakla ifl bitmez. Tanr›’dan baflka efendi tan›mayan biz Amerikal›lar... Bu mücadelede kullan›lacak en meflru silah, manevi bir kuvvet olan dindir... Musa, Buda, Konfiçyus, Muhammed, ayr› ayr› yollardan bizi ›fl›¤a ç›kard›lar... Düflman›m›z Komünizm Tanr›’y› inkar esas› üzerine kuruludur. Din, komünist diktatörlü¤ü yok edecek ilahi kudrete sahiptir... Bütün dinleri Sovyetlere karfl› kullanmay› amaçlayan bu siyasal dinci Amerikan politikas›, 1945-1946’da Sovyet yay›lmas›ndan çekinerek Amerika’n›n korumas›na s›¤›nan tüm Avrupa ülkelerine dayat›ld›¤› gibi, SSCB’nin bo¤azlarda üs ve Ardahan’da toprak istemleri karfl›s›nda ABD’ye yanaflan Türkiye’ye de dayat›lm›flt›. 1945’te Türkiye SSCB’ye karfl› ABD’nin yan›nda yer al›nca, Türkiye’nin e¤itiminden üretimine dek her konu Amerika’n›n istedi¤i do¤rultuda yönlendirilmeye bafllad›. ABD’nin Türkiye’ye dayatt›¤› 1947 Thornburg Raporu ve 1949 Barker Raporu, Türkiye Cumhuriyeti devletine nas›l bir e¤itim ve üretim yolu izlemesi gerekti¤ini buyuruyordu. Cemal Kutay, Ocak 1946’da devlet yard›m› alarak yay›mlamaya bafllad›¤› Millet dergisinin 2 Ocak 1947

So¤uk Savafl döneminde Sovyetler’e karfl› dinleri kullanma stratejisinin kuramc›s› William Christian Bullitt, ABD Baflkan› Roosevelt’le birlikte. günlü 48. say›s›nda, Amerika’n›n Türkiye’ye dayatt›¤› siyasal dinci e¤itimi överek okuyucular›na flöyle seslenmekteydi: Aç›k Mektup Bu Memleketin Bütün Ana-Babalar›na ‹thaf! Türk Gençli¤inin Manevi ‹nflaas› Önümde Amerikan liselerinde daha dinamik ve pratik olmak iddias›yla haz›rlanm›fl ve büyük alakay› çekerek senatoda taraftar bulmufl bir müfredat program› var... Vicdan hürriyetine sayg›n›n ve insan haklar›n›n vatan› olan Amerika’da, ailelerle okul elele vererek yeni yetiflenin manevi cephesini infla ediyorlar... Anneler, babalar!.. Vicdan hesaplaflmas› döneminiz gelmifltir. Yavrular›n›za ebedi ve tek 35


BD HAZ‹RAN 2011

Allah fikrini telkin ediniz... Allahs›z bir nesil yetifltirmeyiniz! Gençli¤i Allahs›z ve dinsiz yetiflmekten kurtarmal›y›z!.. ‹mza: Cemal Kutay Cemal Kutay, Amerika’n›n So¤uk Savafl çizgisi do¤rultusunda yay›mlad›¤› bu aç›k mektubuyla, Atatürk döneminde gençli¤in Allahs›z, dinsiz yetifltirildi¤ini öne sürerek, Türkiye’de bundan böyle dingüder düflünceyle donanm›fl kuflaklar yetifltirme ifline bafllanmas›n› savunuyor; ABD’de yap›ld›¤› gibi Türkiye’de de okullara

BD HAZ‹RAN 2011

Sovyetlere karfl› düflmanl›k afl›layan din dersleri konulmas› düflüncesini tart›flmaya aç›yordu. 1947’de Amerika Türkiye’ye egemen olarak girer girmez, t›pk› Cemal Kutay gibi, di¤er Siyasal ‹slamc›lar da Atatürk dönemini dinsizlikle, Tanr›tan›mazl›kla, materyalistlikle, dahas› komünistlikle suçlay›p halk›n Müslümanl›ktan kasten uzaklaflt›r›ld›¤› bir dönem olarak lanetleyen bir yay›n bombard›man›na bafllam›flt›. Örne¤in Sebilürreflad dergisi, May›s 1948’de yay›mlanan 1. say›s›nda flöyle diyordu: Allah’›n ‹nayetiyle Sebilürreflad’a Bafll›yoruz. Kapanal› tam 22 sene oldu. (1926-1948) Dine karfl› o günden (1926’dan) bafllayan bask› hareketi zaman oldu ki en fliddetli dereceyi buldu... Bütün din müesseselerinin kap›lar›na zincirler vuruldu. Bütün mekteplerden din dersleri kald›r›ld›. Bütün halkevlerine din kitaplar› girmesi yasakland›. Din kitaplar›ndan ayetler kald›r›ld›. Laiklik nikab›na bürünerek komünizmin temellerini kurmaya kalk›flt›... fiimdi (1948) art›k korku, meskenet kalplerden silindi. Bu ölümden Sebilürreflat Dergisi May›s-1948

36

sonra dirilifltir. Milletin manevi varl›¤›n› hançerleyenler, art›k Sebilürreflad bir daha dirilemez demifllerdi. Fakat Allah’›n inayetiyle dirildi iflte!.. Milletlerin hayat›nda böyle dalalet, azg›nl›k, küfür ve ilhad azg›nl›¤› devirleri de olur. (1926-1948) Art›k (1948) korku yoktur. Bütün maneviyat düflmanlar›n›n taarruzlar› k›r›lm›fl, millet din hürriyetine, vicdan hürriyetine (1948’de) kavuflmufltur. Elbette bu hürriyet nimetinden istifade edece¤iz. Kap›lar›na zincir vurulan din müesseselerimizi açaca¤›z. Har›l har›l Kur’an okutaca¤›z, hadis okutaca¤›z, f›k›h okutaca¤›z... Uzun seneler (19261948 aras›) Allah’›n, Peygamber’in ad› an›lmayan mekteplere Millet Meclisi’nin arzusu ve Hükümetin himmetiyle din dersleri konacak, çocuklar›m›z dinini diyanetini ö¤renecek. (1926-1948 aras›) Müslüman çocuklar›n›n kalplerinden sökülmek istenen iman ve fazilet tahkim olunacak. Sebilürreflad bugünlere kavufltu¤undan dolay› Cenab› Hakka flükreder. Sebilürreflad’›n 1926-1948 aras›

22 y›ll›k dönemi dine bask›, okullardan din derslerinin kald›r›ld›¤›, komünizmin temellerinin at›ld›¤›, manevi varl›¤›n hançerlendi¤i, okullar›nda Allah’›n Peygamber’in ad›n›n an›lmad›¤›, çocuklar›n kalbinden iman›n sökülmek istendi¤i bir dönem olarak nitelemesi; az sonra kan›tlar›n› gösterece¤imiz gibi, yaland›, karaçalmayd›. Evet, Atatürk 1928 y›l›nda “Devletin dini; Din-i ‹slam’d›r” maddesini Anayasadan ç›kartm›flt›; fakat Müslüman

Atatürk döneminde ilkokullarda din dersleri vard›. Müslümanlara daha çocukluktan bafllayarak gerekli din bilgileri veriliyordu. Osmanl›’dan kalma Din Dersi kitaplar›, Cumhuriyet döneminde gözden geçirilmifl, 1929’dan bafllayarak yeniden yaz›lm›flt›. çocuklar›n› dinsiz yapm›fl de¤ildi. Atatürk döneminde ilkokullarda din dersleri vard›. Müslümanlara daha çocukluktan bafllayarak gerekli din bilgileri veriliyordu. Osmanl›’dan kalma Din Dersi kitaplar›, Cumhuriyet döneminde gözden geçirilmifl, 1929’dan bafllayarak yeniden yaz›lm›flt›. Örne¤in, ‹lkokullar’›n ve Köyokullar›’n›n 3. s›n›flar› için Abdülbaki Gölp›narl›’ya yazd›r›lan “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri” adl› ders kitab›, Atatürk döneminde, 1929 y›l›nda, okutulmaya bafllanm›flt›. Atatürk’ün Dinbilgini Abdülbaki Gölp›narl›’ya yazd›rt›p ‹lkokullarda ve Köyokullar›nda okutturdu¤u “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri” kitaplar›nda flunlar yaz›l›yd›:

•“Allah’a evlerimizde de ibadet edebiliriz. Fakat Allah, camideki ibadeti daha çok sever. Çünkü onun fay37


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Müslümanl›¤› ö¤reten Peygamberimize inanmakt›r. Allah’a ve Peygamber’e inanmaya ‘iman’ deriz. Allah, bu kainat›, bizi yaratan ‘kudret sahibi’dir.”

•“Peygamberlerin sonu ve en büyü¤ü, insanlara ‹slam dinini ö¤reten, ‹slam iman›n› bildiren ‘Hazreti Muhammet’dir. ‹flte bunlara inanan, iman eden kimse Müslümand›r.”

Muallim Abdülbaki, “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri”, [‹lkmekteplerin Dördüncü S›n›flar›na Mahsus] Maarif Vekaleti Talim ve Terbiye Dairesinin 88 Numaral› kararile bütün mekteplere kabul edilmifltir. das› daha çoktur. Oradaki büyüklerden din ifllerini ö¤reniriz. Birbirimizi tan›r›z, severiz. Birbirimizin halini anlar›z. Birbirimize faydam›z dokunur. Zaten Müslümanl›k, ayr›l›k dini de¤il, topluluk dinidir.” •“‹MAN: Müslümanl›k, Allah’a ve 38

•“fiu iki söz ‹slam iman›n› bildirir: “La ilahe illallah Muhammedün resulullah” Türkçesi, “Allah birdir, ondan baflka Allah yoktur, Muhammed de Allah’›n Peygamberidir,” demektir. ‹flte bu sözlerin anlam›na inanan kimse Müslümand›r.” •“Müslümanlar›n kutsal kitab› ‘Kur’an’› Kerim’dir. Allah’›n emirleri bu kitapta yaz›l›d›r. Biz Kur’an’› Kerim’e çok hürmet ederiz.” Yazd›rd›¤› din dersi kitaplar›nda

bu gibi sözler yer alan Atatürk’ün dinsiz, Tanr›tan›maz, kafir, komünist oldu¤u sav›, Amerika’n›n Türkiye’ye girdi¤i y›l bafllat›lan gerçe¤e ayk›r› bir propagandayd›. Gerçekte Atatürk döneminde din ve ibadet özgürdü; fakat Siyasal ‹slamc›l›k ve dinin siyasete alet edilmesi yasakt›. Türkiye 1946’da

Amerikan güdümüne girince, Atatürk döneminde yasak olan Siyasal ‹slamc›l›k ve dinin siyasete, ticarete alet edilmesi eylemleri özgür b›rak›lm›flt›. 1947’de propagandaya bafllay›p “Bugüne dek çocuklara okullarda din dersi verilmiyordu, flimdi din dersleri koyaca¤›z” diyenler yalan söylüyorlard›. Yapmak istedikleri Atatürk döneminde Abdülbaki Gölp›narl›’ya yazd›r›larak okutulmakta olan “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri” kitaplar›n› ortadan kald›r›p, yerine Amerika’n›n Sovyetlere karfl› kullanabilece¤i Siyasal ‹slamc› kuflaklar yetifltirmeye yarayacak baflka “Din Dersi” kitaplar› koymakt›. O günlerde Cemal Kutay, Eflref Edip gibi yazarlar, ABD’nin buyru¤unu yerine getirerek ilkokullarda “Sovyetlere düflmanl›k afl›layan tümcelerle doldurulmufl din dersi” kitaplar› okutulmas›n› istiyorlard›. Amerikan yard›m› alabilmek, Amerika’n›n siyasal dincilik koflulunu yerine getirmeye ba¤l›yd›. ABD Kongresi, Senatosu ve Temsilciler Meclisi; Türkiye’nin yard›m baflvurusunu, ancak Atatürk’ün yazd›rd›¤› “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri” kitaplar› okullardan kald›r›l›p, yerine Amerika’n›n

Muallim Abdülbaki, “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri”, [‹lkmekteplerle Köymekteplerinin Üçüncü S›n›flar›na Mahsus] Maarif Vekaleti Talim ve Terbiye Dairesinin 88 Numaral› kararile ‹lkmekteplere ve Köymekteplerine kabul edilmifltir. amaçlar›na uygun yeni “Din Dersi” kitaplar› konulduktan sonra; 22 May›s 1947’de onaylayacakt›. Amerikan yard›m›, Türkiye’yi ulusçu bilimgüder bir devlet olmaktan ç›kart›p dingüder Panislamist bir devlete dönüfltürme 39


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

si kitab›n› ‘hurafeperestlik’le suçluyordu: Atatürk’ün yazd›r›p okutturdu¤u “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersleri” kitaplar› 1948’de kald›r›larak, yerine konan 'Müslüman Çocu¤unun Kitab›'nda tarikatç›l›k ve hurafecilik egemendi, ak›lc›l›k yoktu. Çünkü Amerika, Türklerin dinsel konularda ayd›nlanmas›n› de¤il; tersine

Sebilürreşad- Mayıs 1948 Sayı 1 – sh. 10 önkofluluna ba¤l› oldu¤u için, Atatürk’ün yazd›r›p ilkokullarda okutturdu¤u “Cumhuriyet Çocu¤unun Din Dersi” kitaplar› 1948’de kald›r›lm›fl; bunun yerine “Müslüman Çocu¤unun Kitab›” ad›yla yeni bir din dersi kitab› yazd›r›lm›flt›. Gelgelelim, bu kitap Atatürk döneminde okutulan Abdülbaki Gölp›narl›’n›n yazd›¤› din dersi kitab›n›n tersine, çocuklar› hurafelerin tutsa¤›na dönüfltürücü nitelikte oldu¤u için flimflekleri üzerine çekti. Öyle ki, dönemin en kat› ‹slamc› yay›n organ› olan Sebilürreflad bile bu yeni din der40

diledi¤i zaman Sovyetlere sald›rtabilece¤i Siyasal ‹slamc› kuflaklar yetifltirmek istiyordu. ‹flte Atatürk’ün dinsiz, komünist oldu¤u propagandas›, 40 y›l süren So¤uk Savafl dönemi boyunca, bu amaçla yay›lm›flt›. Oysa, yazd›r›p okutturdu¤u din dersi kitaplar›, onun din düflman› olmad›¤›n› kan›tl›yor. • cengizozakinci@butundunya.com.tr

Türkiye, tüm üyelerin daveti üzerine Milletler Cemiyeti’ne girmeyi kabul etti. Dünyan›n en büyük uluslararas› toplulu¤una Türkiye’nin kat›lmas› için yap›lan öneri karfl›s›nda Gazi Mustafa Kemal flöyle dedi: "Baflvurmay› düflünmüyoruz, fakat davet ederlerse kat›l›r›z." Topluluk, “Baflvurma zorunlulu¤unu” uygulamaktan ilk kez vazgeçti ve 43 üyenin oybirli¤iyle, Türkiye’nin toplulu¤a davet edilmesine karar verdi. Bu davet üzerine Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne kat›lmay› kabul etti.

Yazan: Dr. ÜNER KIRDAR

1932

y›l› bafl›nda Mustafa Kemal Türkiye’si, zaman›n en büyük uluslararas› örgütü Milletler Cemiyeti’ne kat›lmak istemekte, hatta bunda kararl›d›r. Fakat Mustafa Kemal, bu kat›l›m›n bizim baflvurumuzla de¤il, örgütün ça¤r›s›yla olmas›n› istemektedir. Bu nedenle D›fliflleri Bakan› Dr.

Tevfik Rüfltü Aras’a, bu konudaki görüfllerini belirli bir program çerçevesinde uygulamas› için direktifler verir. Mustafa Kemal’in bu “program”› gere¤i Tevfik Rüfltü Aras, 12 Nisan 1932 tarihinde Cenevre’de toplanan Silahs›zlanma Konferans›’nda bir konuflma yapar ve Mustafa Kemal Türki41


BD HAZ‹RAN 2011

yesi’nin izledi¤i bar›flç› d›fl politikay› anlat›r. Konuflmas›ndan sonra ise, ‹spanya temsilcisinin bir sorusunu yan›tlarken, flu noktay› özellikle belirtir: “E¤er bu bar›flsever politika Milletler Cemiyeti’nin çat›s› alt›nda biraraya gelen ülkelerin uluslararas› kamuoyunca da onaylan›rsa, bu örgüte kat›lmaktan Türkiye onur duyacakt›r.” Ertesi gün, ‹sviçre’nin etkin “Journal de Geneve” gazetesinde, Dr. Aras’la bu konuda yap›lan bir görüflme yay›mlan›r. Türkiye Cumhuriyeti D›fliflleri Bakan› Tevfik Rüfltü Aras, Milletler Cemiyeti konusunda Türkiye’nin görüfllerini ve yaklafl›m›n› aç›klad›ktan sonra bu görüflmeyi flu noktaya getirir: “E¤er Milletler Cemiyeti, Türkiye’yi kat›lmaya davet ederse, Türkiye hükümeti bunu k›vançla kabul edecektir.” Türkiye d i leri bakan›n›n, “Journal de Geneve” gazetesindeki bu sözDr. Üner K›rdar kimdir.

Birleflmifl Milletler Örgütü’nün Cenevre Ofisi’nde 19661972 y›llar› aras›nda Türkiye daimi temsilci yard›mc›l›¤› görevi yapt›ktan sonra 1972-2000 y›llar› aras›nda New York’ta Birleflmifl Milletler Sekretaryas›’nda üst düzey görevler üstlenen Büyükelçi Dr. Üner K›rdar, Türkiye’nin 1932 y›l›nda Milletler Cemiyeti’ne kat›l›m› öyküsünü, bu kuruluflun arflivlerinden ç›kard›¤› belgelere dayanarak aç›kl›yor. 42

BD HAZ‹RAN 2011

lerini okuyan Milletler Cemiyeti’nin ünlü Genel Sekreteri Sir Eric Drummond, kendisini makam›na davet eder ve hem bu haberin do¤ruluk derecesini, hem de Türk hükümetinin bu konudaki yaklafl›m›n› ve özellikle de “Türkiye, davet edilirse kat›lmay› k›vançla kabul edecektir” sözlerinin arkas›ndaki “sözcüklere dökülmeyen” ayr›nt›lar› özel olarak ö¤renmek ister. Yay›n Genel Yönetmeni’nin notu: Milletler Cemiyeti Genel Sekreteri Sir Eric Drummond, görüflmeden sonra kaleme ald›¤› gizli “Memo”yu (görüflme notlar›n›) yard›mc›lar›na ve dan›flmanlar›na göndermifltir. 1966-1972 y›llar›nda Birleflmifl Milletler’in Cenevre Ofisi’nde Türkiye daimi temsilci yard›mc›l›¤› görevinde bulunan yazar›m›z Dr. Üner K›rdar, Türk ulusu için bir övünç belgesi olan 14 Nisan 1932 tarihli bu “gizli notlar”› flimdi, Milletler Cemiyeti arflivinden gün ›fl›¤›na ç›karm›flt›r. Dr. Tevfik Rüfltü Aras, genel sekretere gazetede yay›mlanan sözlerinin do¤ru oldu¤unu bildirmifl ve kendisine flunlar› söylemifltir: “Türk hükümeti oldukça uzun bir zamandan beri Milletler Cemiyeti’ne kat›lmaya kararl›d›r. Ancak böyle bir iflleme geçmeden önce çeflitli ülkelerle dostluk ve sald›rmazl›k anlaflmas› görüflmelerinin tamamlanmas›n› ve Türkiye bütçesinin denge bulmas›n› beklemifltir. fiimdi bu hususlar gerçekleflmifl bulunmaktad›r. E¤er cemiyetin genel kurulu, tüm üyelerinin kat›l›m›yla Türkiye’yi örgüte davet etmeye karar verirse, Türkiye bu davete hemen memnuniyetle olumlu karfl›l›k verecektir.”

Bu özel görüflmeden bir gün sonra,

15 Nisan 1932 tarihinde Milletler Cemiyeti Genel Sekreter Yard›mc›s› M. Comert, Türkiye D›fliflleri Bakanl›¤›, Milletler Cemiyeti fiubesi Müdürü Aptülahat Bey’i makam›na davet ediyor ve Türkiye’nin örgüte kat›l›fl biçimi konusunda bir görüflme yap›yor. Aptülahat Bey, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne kat›labilmesi için cemiyetin genel kurulunun özel ça¤r›s›n› bekledi¤ini belirtiyor. M. Comert, örgüte kat›lmak isteyen ülkelerin gerekli yasal ve geleneksel yükümlülük-

Ancak e¤er böyle bir ifllem Mustafa Kemal Türkiye’sinin örgüte kat›lmas›na engel olacaksa, o zaman kuru hukuk sorumluluklar›ndan vazgeçilmesi gerekmektedir. Çünkü Mustafa Kemal Türkiyesi’nin, Milletler Cemiyeti Örgütü aç›s›ndan önemi büyüktür.” Bu karar›ndan sonra genel sekreter,

“Türkiye’nin kat›l›m biçimini görüflmek üzere” Milletler Cemiyeti’nin genel kurulunu, 1 Temmuz 1932 tarihinde özel olarak toplant›ya ça¤›r›yor. Özel amaçl› toplant› aç›ld›¤›nda, ‹s-

"Mustafa Kemal Türkiye’sinin örgüte kat›lmas›na engel olacaksa, o zaman kuru hukuk sorumluluklar›ndan vazgeçilmesi gerekmektedir. Çünkü Mustafa Kemal Türkiyesi’nin, Milletler Cemiyeti Örgütü aç›s›ndan önemi büyüktür." leri yerine getirmeleri zorunlu¤unu an›msat›yor ve davet beklemesi yerine Türk hükümetinin, anlaflma hükümleri uyar›nca, gerekti¤i biçimde baflvuruda bulunmas›n› istiyor. Yard›mc› M. Comert, bu görüflmeyi özel bir tutanakla Genel Sekreter Sir Eric Drummond’a iletiyor ve Türkiye’nin kat›l›m› için davet yap›lmas› yönteminin, örgüt hukukuna ters düflece¤ini belirtiyor. Genel Sekreter Sir Eric Drummond, içinden ç›k›lmaz bir durum alan Türkiye’nin örgüte kat›l›m biçimini yeniden inceletiyor ve sonunda flu karara var›yor: “Kat›l›m›n hukuki biçimi yönünden talepte bulunman›n daha do¤ru olaca¤›na flahsen ben de inan›yorum.

panya’n›n Milletler Cemiyeti Temsilcisi M. de Madarlaga söz istiyor ve Genel Kurul Baflkanl›¤›’na, bir karar tasar›s› sunuyor. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne kat›lmas› için genel kurulun Türkiye’ye bir ça¤r›da bulunmas›n› öngören bu karar tasar›s›n›n alt›nda, flu ülkelerin temsilcilerinin imzalar› bulunuyor: Almanya, Arnavutluk, Avustralya, Avusturya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hollanda, Guatemala, ‹ngiltere, ‹ran, ‹spanya, ‹sveç, ‹sviçre, ‹talya, Japonya, Kolombiya, Küba, Litvanya, Macaristan, Panama, Polonya, Romanya, Yeni Zelanda, Yugoslavya ve Yunanistan. Karar tasar›s›n› bu ülkeler ad›na 43


BD HAZ‹RAN 2011

“Ak d e n i z ’ i n ü ç genç cumhuriyeti ‹spanya, Türkiye ve Yunanistan, Milletler Cemiyeti amaçlar›na içten ba¤l›d›rlar ve bu yolda ortak hizmet yapmaya haz›rd›rlar. Eskiden dünyan›n anlaflmazl›k ve kargafla merkezi olarak tan›nan bu köflesini, Türkiye’nin bir bar›fl yuvas› durumuna getirdi¤ine hepimiz tan›¤›z.” Genel Kurul Baflkan› Belçika D›fliflleri Bakan› M. Hymans, örgüte kat›l›m› için Türkiye’ye davet yap›lmas› konusundaki genel istek ve gözle görülür destek üzerine, konuyu Milletler Cemiyeti’nin üyesi olmas› için Türkiye’ye 6 Temmuz 1932 Çardavet yap›lmas› konusundaki önerge (1.7.1932) flamba günü görüflmeye açm›flt›r. Göbaflkanl›¤a sunan ‹spanya temsilcisi, rüflmelerde genel kurulun onalt› üyesi Türk d›fliflleri bakan›n›n Silahs›zlanma söz alm›fl, tümü de içtenlikli konuflmaKonferans›’nda yapm›fl oldu¤u konufl- lar›yla Mustafa Kemal Türkiye’sinin maya de¤inerek tasar›y› veren ülkele- Milletler Cemiyeti’ne kat›lmas›n› desrin, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne teklemifl, Türkiye’nin önderini, onun kat›lmas›yla, örgütün daha güç kaza- bar›flç› politikas›n›, devrimlerini ve naca¤›na inand›klar›n›; bu bak›mdan yap›tlar›n› onur verici sözlerle övmüflkonunun öncelikle bu dönem günde- tür. ‹lk sözü Avustralya Temsilcisi Sir mine al›nmas›n› istediklerini belirtiyor. Ard›ndan Yunan D›fliflleri Bakan› Granville Ryrie alm›fl, yüzy›llar boM. Mihalakopulos söz alarak ‹spanya yunca sa¤lam karakter örne¤inin, en temsilcisinin önerisini güçlü bir biçim- yüksek kültür düzeyi ve ulusal do¤rulu¤un, Türk ulusal yaflam›n›n üstün de destekliyor ve flöyle diyor: 44

BD HAZ‹RAN 2011

erdemlerinden yaln›zca birkaç› oldu¤unu belirtmifl ve flöyle demifltir: “Bu nitelikler, geçmifle göre bugün çok daha önemli bir de¤er kazanm›flt›r. Çanakkale, Filistin, Sina Çölleri ve Suriye’de çarp›flmakla onur duydu¤umuz Türk askerinin yüce kahramanl›¤›, cesareti ve a¤›rbafll›l›¤› karfl›s›nda her zaman hayranl›k duyduk.” ‹ngiltere’nin görüflünü aç›klayan Londonderry Markisi, Türkiye’nin dünya bar›fl› ve düzenli¤i için önemli bir unsur oldu¤unu; bu bak›mdan Milletler Cemiyeti’ne üye olmas›n› yaln›z istemekle yetinmediklerini, ayn› za-

s›n›n, Avrupa için bir ana unsur eksikli¤ini giderece¤ini ve bu nedenle Türkiye’nin örgüte kat›l›m›n›n ‹talya aç›s›ndan çok özel bir önem tafl›d›¤›n› aç›klam›flt›r. Alman D›fliflleri Bakan› Baron Von

Neurath ad›na konuflan Almanya temsilcisi, halen Milletler Cemiyeti s›ralar›nda gerçek bir bofllu¤un var oldu¤unu, ulu Türkiye Cumhuriyeti’nin kat›lmas›yla bu bofllu¤un doldurulaca¤›n› söylemifl ve dahi önderinin yönetiminde, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nin bar›fl çal›flmalar›na büyük katk›lar sa¤layaca¤›na inand›klar›n›

“Bu ülkenin önemi yaln›zca Avrupa’y›, Orta ve Yak›n Do¤u’ya ba¤lamas›ndan de¤il, Gazi Mustafa Kemal’in en seçkin önderli¤i alt›nda izledi¤i politikadan da kaynaklanmaktad›r. manda bunun gereklili¤ine inand›klar›n› da belirtmifl ve flöyle demifltir: “Bu ülkenin önemi yaln›zca Avrupa’y›, Orta ve Yak›n Do¤u’ya ba¤lamas›ndan de¤il, Gazi Mustafa Kemal’in en seçkin önderli¤i alt›nda izledi¤i politikadan da kaynaklanmaktad›r. Türkiye’nin kat›lmas›yla, Milletler Cemiyeti’nin bafll›ca amac› olan bar›fl›n yap›s›na de¤erli ve güçlü bir katk› sa¤lanacakt›r. Türkiye sayesinde Milletler Cemiyeti, ülküsüne bir ad›m daha yaklaflacakt›r.” ‹talyan Temsilcisi M. Scialoja, Gazi’nin ayd›n liderli¤i alt›nda Akdeniz’in genç devleti Türkiye’nin geliflmesini ‹talya’n›n yak›ndan ve hayranl›kla izledi¤ini belirtmifl ve Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’nde yer alma-

belirtmifltir. Bar›flç› ve yeni Türkiye’den övgü-

lerle söz edilerek Milletler Cemiyeti’ne kat›l›m› için davet yap›lmas› konusu görüflmelerinde Polonya temsilcisi, bir anda onsekizinci yüzy›la dönmüfl ve o yüzy›lda Polonya’n›n bölünmesini ve Avrupa haritas›ndan silinmesini kabullenmeyen tek ulusun Türkler oldu¤unu hiçbir zaman unutmayacaklar›n› söylemifltir. ‹rlanda temsilcisi ise bir önceki yüzy›la dönmüfl ve “Ülkemizin geçen yüzy›l›n ortas›nda karfl›laflt›¤› açl›k s›ras›nda Türkiye’nin göndermifl oldu¤u bol gönüllü yard›m› hiçbir zaman unutmayaca¤›z” demifltir. Frans›z temsilcisi, Türk-Frans›z 45


BD HAZ‹RAN 2011

dostlu¤unun, din ayr›l›¤›ndan dolay› bunun bir skandal olarak nitelendirildi¤i eski ça¤lara dek gitti¤ini; Japonya temsilcisi, ülkesinin Bat›l›larca daha az tan›nd›¤› dönemlerde Japonya’n›n, Türkiye ile dostluk iliflkileri kurdu¤unu; A¤a Han, Hindistan ile Türkiye’nin yüzy›llar boyu komflu olup, kültür ve uygarl›k birli¤i yapt›klar›n› aç›klam›fllard›r. Kolombiya temsilcisi ise, tüm Güney ve Orta Amerika Cumhuriyetleri ad›na, Mustafa Kemal Türkiye’sini hayranl›kla izlemekte olduklar›n› söylemifl ve bu ülke halk›n› selamlam›flt›r.

BD HAZ‹RAN 2011

ad›na yap›lm›fl davete cevap olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmaya haz›r oldu¤unu bildirmekle onur kazan›r›m. Tevfik Rüfltü Aras D›fliflleri Bakan›” Atatürk ve Tevfik Rüfltü Aras

Tüm bu övünç verici demeçlerden

sonra, Baflkan Hymans görüflmeleri özetleyen bir konuflma yapm›fl, Mustafa Kemal Pafla’n›n eflsiz önderli¤i alt›nda Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti’nin bar›flç› ve uluslararas› kimi çal›flmalar›na da kat›larak ilerleme ve siyasal kalk›nma do¤rultusunda ölçüsüz yollar ald›¤›n› belirtmifltir. Görüflmelerden sonra genel kurul, Milletler Cemiyeti’ne üye olmas› ve bu örgüte de¤erli katk›lar›n› getirmesi için Türkiye’ye davet yap›lmas›n› oybirli¤iyle kararlaflt›rm›fl ve bu davetin Türk hükümetine duyurulmas› için örgüt genel sekreterli¤ini görevlendirmifltir. Milletler Cemiyeti genel kurul baflkan›, 18 Temmuz 1932 Pazartesi günü kurula, davet karar›n›n Türk hükümetine duyuruldu¤unu ve Türk hükümetinden bu konuda, afla¤›daki, 19 Temmuz tarihli telgraf›n al›nd›¤›n› bildirmifltir: “Say›n Genel Sekreter, genel kurul 46

Türkiye’nin bu olumlu yan›t›na karfl›l›k olarak, Milletler Cemiyeti genel kurul baflkan› Türkiye’nin Milletler Cemiyeti üyeli¤ine kabul edildi¤ini ve temsilcilerinin, devam eden dönem toplant›lar›na kat›lmaya ça¤r›lmas›n› öngören bir karar tasar›s›n› kurula sunar. Ad ile yap›lan oylamada an›lan tasar›, bulunan 43 üyenin oybirli¤i ile, alk›fllar aras›nda kabul edilir. Baflkan, genel kurul ad›na Türkiye’yi içtenlikle kutlad›¤›n› bildirir. Verilen bir aradan sonra, Türk hükümetinin temsilcileri ilk kez olarak, Milletler Cemiyeti’ndeki yerlerini al›rlar. Bu toplant›ya D›fliflleri Bakan› Dr. Tevfik Rüfltü (Aras) Bey kat›lamad›¤›ndan hükümetimizi, o zamanki Bern Elçimiz Cemal Hüsnü (Taray) Bey ile Sivas Milletvekili merhum Necmettin Sad›k (Sadak) Bey temsil ederler. Baflkan Hymans, Türk temsilcilerine “Hofl geldiniz” dedikten sonra,

Mustafa Kemal Türkiyesi’nin izledi¤i bar›flç› ve yap›c› d›fl politikay› ve bu alandaki de¤erli katk›lar›n› öven uzun bir konuflma yapar. Bu içten ve övünç verici konuflmalara Türk hükümeti ad›na Cemal Hüsnü Bey karfl›l›k verir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde duyulan karfl›l›kl› sevinci bildirerek, Türk Devleti’nin teflekkürlerini sunar ve Türkiye’nin uluslararas› iflbirli¤i, dayan›flma ve bar›fla olan sars›lmaz inanc›n› aç›klar.

bulundu¤u k›sa sürede, örgütün flu önemli makamlar›na seçilmifltir:

Böylece, Milletler Cemiyeti’nin ya-

baflkanl›¤›.

flam›nda, Mustafa Kemal Türkiyesi’nin çok de¤erli katk›lar› olacak yeni bir dönem bafllam›flt›r. Milletler Cemiyeti çal›flmalar›na kat›ld›¤› 1932 y›l›ndan, örgütün sonu say›labilecek 1939 y›llar› aras›ndaki k›sa dönemde, uluslararas› dayan›flmaya ve bar›fla önemli ve yap›c› katk›larda bulunmufl; böylece, bu örgütün içinde çok etkili ve verimli bir rol oynayarak, öteki tüm üye uluslar›n ve Milletler Cemiyeti Sekretaryas›’n›n sevgi, sayg› ve hayranl›¤›n› kazanm›flt›r. Bu onur verici duygular kuflkusuz, Türkiye’nin büyük önderi Atatürk’e ve onun bar›flsever d›fl politikas›na karfl› duyulan hayranl›¤›n meyveleridir. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin üyesi oldu¤u sürede, örgüt içinde yaln›zca kendisini ve ç›karlar›n› ilgilendiren sorunlara e¤ilmekle kalmam›fl, dünya bar›fl›n› ve uluslararas› dayan›flmay› güçlendirmek için tüm sorunlara çözüm aram›fl, kuruluflun en çal›flkan ve yap›c› üyelerinden biri olmufltur. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin üyesi

•1934’te, Afganistan’›n Milletler Cemiyeti’ne üyelik baflvurusunu incelemek üzere kurulan özel komisyon baflkan ve raportörlü¤ü, •1934-1936 Milletler Cemiyeti Konseyi üyeli¤i,

•1935’de Milletler Cemiyeti Konseyi’nin 84’üncü ve 85’inci dönem baflkanl›¤›, •1937 Milletler Cemiyeti genel kurul Bu baflar›n›n önemi, Türkiye’nin

daha sonra kurucu üye oldu¤u Birleflmifl Milletler Örgütü’nde oynad›¤› pasif rol ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda daha iyi ortaya ç›kmaktad›r. Çünkü Türkiye, Birleflmifl Milletler’in 58 y›ll›k tarihinde, bu uluslararas› örgütün de¤il genel kurul baflkanl›¤›na, (50’li y›llar›n sonlar›nda bir kez üye seçildi¤i Güvenlik Konseyi’nin d›fl›nda) örgütün önemli hiçbir organ›nda bile baflkanl›k düzeyinde bir görev üstlenememifltir. Milletler Cemiyeti’nde Türkiye’ye karfl› duyulan sayg› ve sevginin kazan›lmas›nda, Atatürk’ün D›fliflleri Bakan› Dr. Tevfik Rüfltü Aras’›n rolü büyüktür. 1937 y›l›nda Dr. Aras, Türkiye ad›na Milletler Cemiyeti baflkan› seçildi¤i zaman, eski baflkan onu flöyle tan›mlam›flt›r: “Genel Kurul, oybirli¤iyle Türkiye birinci temsilcisi Say›n Rüfltü Aras’› baflkanl›¤a seçmifltir. Kendilerinin çok seçkin bir politik meslek yaflamlar› vard›r ve üstün nitelikleri genifl görgü 47


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

ve deneyimleri, sonsuz incelikleri ile, Milletler Cemiyeti’ne kat›ld›klar› ilk günden buyana herkesin derin sevgi ve sayg›lar›n› kazanm›fllard›r. Genel kurul kendilerini baflkan seçmekle, yaln›zca bu devlet adam› ve kuruluflun iyi hizmetkar›na de¤il, ayn› zamanda temsil ettikleri Mustafa Kemal Türkiyesi’ne ve ulusuna karfl› duydu¤u sayg›y› da belirtmek istemifltir.” Milletler Cemiyeti, Atatürk’ün

uluslararas› bar›fla ve dayan›flmaya

inanc›, bunlar› gerçeklefltirmek için yapt›¤› büyük hizmetleri ve bu yolda sa¤lad›¤› baflar›lar› karfl›s›nda her zaman belirtti¤i hayranl›k duygular›n›, O’nun ölümünden sonra da belirtmifltir. Örgüt Genel Sekreteri, ebediyete göçtü¤ü gün O’nu, “Bar›fl›n Dahi Yap›c›s›” olarak nitelendirmifl ve Milletler Cemiyeti’nin O’na duydu¤u sayg› ve hayranl›¤›n› bir kez daha belirtmek üzere, cenazesine özel bir temsilciler kuruluyla kat›lm›flt›r.•

ATÜTÜRK’ÜN Ö⁄RETMENLERLE ‹LG‹L‹ SÖZLER‹

Okullarda ö¤retim vazifesinin güvenilebilir ellere teslimini, ülke çocu¤unun, o görevi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak üstün ve sayg› de¤er ö¤retmenler taraf›ndan yetifltirilmesini sa¤lamak için ö¤retmenlik, di¤er serbest ve yüksek meslekler gibi, aflama aflama ilerlemeye ve her halde zenginlik sa¤lamaya uygun bir meslek haline getirilmelidir. Dünyan›n her taraf›nda ö¤retmenler, insan toplumunun en özverili ve sayg›de¤er unsurlar›d›r. (1923, Ankara) (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araflt›rma Merkezi)

Ö¤retmenler her f›rsattan istifade ederek halka koflmal›, halk ile beraber olmal› ve halk, ö¤retmenin çocu¤a yaln›z alfabe okutur bir varl›ktan ibaret olmayaca¤›n› anlamal›d›r. (07.071927, Dolmabahçe

Saray›, ‹stanbul Ö¤retmenler Heyetine Demeç.)

Ö¤retmenler; yeni nesli Cumhuriyetin fedakar ö¤retmen ve •e¤itimcileri sizler yetifltireceksiniz, yeni nesil, sizin eseriniz olacakt›r. Eserin k›ymeti, sizin becerinizin ve fedakarl›¤›n›z›n derecesiyle orant›l› olacakt›r. Cumhuriyet: fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli muhaf›zlar ister. Yeni nesli, bu özellik ve yetenekte yetifltirmek sizin elinizdedir. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araflt›rma Merkezi, C. II, s. 137) 48

YAZILARI

KURU TESELL‹ Suriye s›n›r› konusunda bas›n›m›zda yer alan yaz›larda, bu ülkenin baz› gazetelerinde anlams›z elefltirilerin dile getirildi¤i ve bunlar›n ayn› zamanda da fliddeti ça¤r›flt›rd›¤› ifade ediliyor. Örnek olarak Ahrar Gazetesi’nin konu hakk›ndaki haberleri gösterilebilir.

G

örünürde Suriye’nin ç›karlar›n›, gerçekte ise bir yabanc› devletin politikas›n› takip eden ve savunan Ahrar isimli bu Arapça gazete bir makalesinde: “Suriye hürriyet ve istiklal istiyor ve bu hususta yap›lmas› gerekenin ne oldu¤unu biliyor. ‹skenderun bölgesindeki halk›n büyük ço¤unlu¤unun Türk olmad›¤› son yap›lan nüfus say›m›ndan anlafl›lm›flt›r...” diyor. Sonra, Suriye’nin hayati ç›kar›n› savundu¤unu söyleyerek kimlere güvendi¤ini de aç›kça anlat›yor ve akl›nca bizi tehdit içeren ifadelerle sindirmeye çal›flarak: “Türkler, Fransa’n›n Suriye hududunda bir harbe girece¤ine ihtimal vermiyorlar. Hâlbuki biz, Fransa’n›n fleref ve nüfuzunu muhafaza etmek için bir harbe giriflece¤ine inan›yoruz.” ifadelerini sarf ediyor.

Hemen ard›ndan da, beceriksiz bir vazgeçme hareketiyle: “Bundan amac›m›z Fransa’y› herhangi bir flekilde övmek de¤ildir; ancak bir savafl olmas› durumunda Suriye’nin faal ve hayat dolu bir millet oldu¤unu ve ülkesi için gereken özveride bulunmaktan geri kalmayaca¤›n› göstermektedir…” diyor. Bu anlams›z ve hiçbir de¤er tafl›mayan sözlerin üzerinde durmak bile gereksizdir. Yeni Türkiye, bu gazetenin düflündü¤ü gibi; “Ya Girit, Ya Ölüm!” devrinden uzaklaflal› çok oldu. Cumhuriyet Türkiyesi, herhangi bir konu hakk›ndaki bak›fl aç›s›n› ifade etti¤i zaman; kesinlikle bilinmeli ki, bütün olas›l›k ve her ne flekilde gerçekleflirse gerçekleflsin sonuçlar›n› göz önünde bulundurmufltur. Komflumuz Suriye, e¤er dedikleri gibi, “Hayat dolu ve ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmak için 49


ATATÜRK’ÜN DÜNYASI

BD HAZ‹RAN 2011

her özveriye haz›r” Makalenin yazar›, Türk Milise, bu özverinin iflaret edece¤i alan› da letinin binlerce seneden beri iyi ö¤renmesi gere- devam eden tarihinin seyrini kir. Biz hakiki Suritakip etseydi, Türk’ün kuvyelilerin, Suriye’nin gerçek ç›karlar›n› gö- vete güçsüz kalmak, güçlülerenlerin, Türkiye ile rin önünde e¤ilmek de¤il, iyi geçinmek, iyi komfluluk etmek fik- daima amir ve hâkim yaflarinde olduklar›n› zan- mak istedi¤ini ve bu gaye için nediyor ve inan›yoruz. Çünkü akl›n ve çetin mücadelelerden kaç›nkarfl›l›kl› komflulu- mad›¤›n› görürdü. ¤un iyi niyetle sürdürülmesinin yolu budur. Baflka bir ga- tereddüt bile etmedi¤ini hat›rlamal› zete olan, “El Abdülcedit”de yay›m- idi. lanan bir makalede de flöyle deniliyor: Türk ve Arap Milletlerinin tarihle“Türk zihniyetinin belirgin özelli¤i, rini kar›flt›rmak ve bu suretle iki milzay›flara karfl› kuvvet göstermek ve letin karakterlerini belirtmek konumugüçlülere karfl› da güçsüz, zay›f bulun- zun d›fl›ndad›r. makt›r!” Bizim önem vererek kaydetmek Burada bir konuya dikkatinizi istedi¤imiz nokta fludur: çekmek istiyorum: Milli tarihimizden E¤er Suriyeli komflular›m›z, -bu ve dünya tarihinin genel seyrinden bu gazetelerin iddias›nda belirtildi¤i gibikadar habersiz olan muhataplarla nas›l özgür ve ba¤›ms›z yaflamak arzular›n› konuflulabilir? benliklerinde hissetmeye bafllam›fllarMakalenin yazar›, Türk Milletinin sa, bu güçlerini, -do¤as› itibariyle özbinlerce seneden beri devam eden ta- gürlük ve ba¤›ms›zl›k afl›¤› olanrihinin seyrini takip etseydi, Türk’ün Türklere de¤il, benliklerini ve flereflekuvvete güçsüz kalmak, güçlülerin rini bo¤an istilac›lara göstermeye mecönünde e¤ilmek de¤il, daima amir ve burdurlar. hâkim yaflamak istedi¤ini ve bu gaye Biz, orada hakiki Suriye vatanseiçin çetin mücadelelerden kaç›nmad›- verlerinin baflka türlü düflündüklerine ¤›n› görürdü. inanm›yoruz. Onun içindir ki, yabanc› Bu adam, hiç olmazsa; Osmanl› devletlerin 盤›rtkanl›¤›n› yapan baz› tarihinin nas›l bafllad›¤›n›, Osmanl› gazetelerin yay›nlar›n›, biraz merha‹mparatorlu¤u’na bafllang›ç olan Türk met, biraz küçümseme ile karfl›lar ve Aflireti’nin, rast geldi¤i iki muharip geçeriz. kuvvetten galiplere de¤il, ma¤lup olHâkimiyeti Milliye Gazetesi mak üzere bulunan tarafa yard›m için 10 fiubat 1929 50

Cengiz Önal

B

u eser Türk Ulusu’nun hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir Ulusun evlad›, bir ordunun Baflkomutan› oldu¤umdan ilelebet mesut ve bahtiyar›m. Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Ordular ‹lk Hedefiniz Akdeniz’dir. 18 ‹leri... aflkomutan Mareflal Gazi

B

Mustafa Kemal’in as›l amac›, emperyalist güçlerin maflas› ve tetikçisi konumundaki istilac› Yunan Güçleri’ni, h›zla izleyerek, Vatan topraklar›n›n hiçbir noktas›nda tutunma olana¤› vermeden denize dökmek ve Anadolu’dan d›flar› atmakt›. Bu amaçla da, 1 Eylül 1922 günü Ulusal Savafl›m Tarihimizin sayfalar›nda hak etti¤i yeri alan o ünlü emrini verdi: “Ordular! ‹lk Hedefiniz Akdeniz’dir. ‹leri!”(*) Türk Ordusu, Yunan Kuvvetleri’nin, ‹zmir’e ç›kmas›ndan buyana yapt›¤› mezalime s›kça tan›k olmufltu. Bat› Anadolu’da yak›lan, y›k›lan flehir-

Baflkomutan Mustafa Kemal 51


BD HAZ‹RAN 2011

‹zmir böyle iflgal edilmiflti ler, kasabalar ve köyler ile katledilen kad›nlar, çocuklar ve yafll›lar›n görüntüsü dayan›lacak gibi de¤ildi. Bunlar yetmiyormufl gibi, insan›m›z› aç b›rakmak için hayvanlar›n› katledip, tarlas›n›, ekinlerini de yak›p, harap ediyorlard›. Hatta ambarlardaki tah›llar›n bile yak›ld›¤› çokça görülen manzaralardand›… ‹nsan›m›za uygulanan zulmü gören Komutanlar›m›z, düflman›n olabildi¤ince h›zl› takibine girifltiler. Günde ortalama 40 Km mesafe kat ederek istilac› ordunun pefline düfltüler. Vatan Topraklar›’nda bir Yunan askeri bile b›rakmamaya yemin etmifllerdi. Bu amans›z takibin geliflmesiyle Anadolu’nun bat› bölgelerinde bulunan ve henüz çarp›flmalara bile kat›lma olana¤› bulamam›fl Yunan Birlikleri, neye u¤rad›klar›n› flafl›rm›fllar ve adeta bir gök gürlemesi gibi gittikçe artan bir güçle üzerlerine do¤ru gelen Türk Asker karfl›s›nda toparlanma olana¤› bulamadan ‹zmir istikametine do¤ru kaçmaya bafllam›fllard›. 52

BD HAZ‹RAN 2011

Ne ac›d›r ki, istilac› ve tetikçi Yunan askerleri kaçarken bile geçtikleri yerlere zarar veriyordu. Uflak, Ayd›n ve Salihli gibi ‹zmir güzergâh› üzerinde bulunan yerler boflalt›l›rken yak›lm›flt›. Türk Askeri ulaflt›¤› yerlerde yak›lm›fl-y›k›lm›fl flehir, kasaba ve köylerle karfl›lafl›yordu. Düflman en son 6 Eylül’de Manisa’y› da yak›p, y›km›flt›... Yaflanan bu ac›mas›z gerçekler karfl›s›nda Türk Ulusu, her ne yap›yorlarsa yaps›nlar istilac› Yunanlar› bir an evvel Anadolu’dan atmaya kararl› idi. ‹zmir Kurtar›l›yor Baflkomutan’›n emrini alan Mehmetçi¤in ›srarl› takibi k›sa say›labilecek bir sürede sonuç verdi. Türk Ordusu 9 Eylül 1922 günü ‹zmir’e girdi. ‹zmir, 15 May›s 1919 tarihinde bafllayan istilac› Yunan iflgalinden, 9 Eylül 1922’de kurtar›ld›. Kuzey’deki Birliklerimiz de ayn› h›zla takibe bafllad›. Yunan Birlikleri arkalar›na bile bakamadan Mudanya ve Bal›kesir’e do¤ru çekildiler.11 Eylül 1922’de Bursa iflgalden kurtar›ld›. Esir al›nanlar›n d›fl›ndaki düflman askerleri Band›rma ve Kap›da¤ Yar›madas›’ndan bulabildikleri deniz tafl›tlar›na binerek, periflan bir vaziyette Ana-

dolu’yu terk ettiler. Meclisi yetkililerine kay›ts›z flarts›z 18 Eylül 1922’de Anadolu toprak- teslim edilmeli, Yunanistan esir bulular›nda hiçbir Yunan askeri kalmad›. nan Türkleri serbest b›rakmal› ve Ana26 A¤ustos’ta bafllayan Büyük Taar- dolu’da verdi¤i zararlar› ödemelidir.” ruz 15-20 gün gibi k›sa bir sürede iki fleklinde ve haz›rd›… Telgrafa, bu yüz bini aflk›n askerden oluflan Yunan flartlar›n on gün kadar geçerli olaca¤›n› Ordusu’nun yok edilmesi ve Anado- da ekledi… lu’nun Yunanlardan tamamen temiz‹ngiltere baflta olmak üzere Bat›l› lenmesiyle ve Zafer’le sonuçland›. ülkelerin, Anadolu tabiriyle etekleri *** tutuflmufltu. Geliflmelerin böyle sonuç‹ngilizler Telaflla Bar›fl lanabilece¤i öngörülmemifl, Mustafa Aray›fl›nda Kemal ve Baflkomutan› oldu¤u Türk ‹tilaf devletleri, Büyük Taarruz’un ar- Ordusu’nun, böylesi bir mucize yarad›ndan meydana gelen harekât›n kap- tabilece¤i ak›llar›na dahi gelmemiflti. sam›n› Yunan Ordusu’nun art›k kurta‹tilaf devletleri, ‹zmir’deki konsor›lamaz duruma gelmesinden sonra loslar› arac›l›¤›yla Baflkomutan Musö¤renebildi. Ama yapacak fazla bir fley kalmam›flt›… O zamana kadar Türklerin önerilerine kulak t›kayan ve Londra’ya kadar giden Fethi(Okyar) Bey’le bile görüflmeyen dönemin ‹ngiltere D›fliflleri Bakan› Lord Curzon, 3 Eylül gece yar›s› uyand›r›l›p, Yunanistan’›n mütareke istedi¤i kendisine anlat›ld›ktan Türk Ordusunun ‹zmir’e girifli sonra 4 Eylül’de, Anadolu’nun kademeli olarak boflalt›labilece¤ini teklif etti. Baflko- tafa Kemal ile görüflmek arzusunda mutan Mustafa Kemal’in bu teklife oldu¤unu bildirdiler. cevab›: Mustafa Kemal bu görüflmeyi ka“Yunan Ordusu kesin olarak ma¤- bul etti ve Konsoloslara 9 Eylül 1922 lup edilmifltir. Bu ordunun art›k ciddi tarihinde Nif (Bugünkü Kemalpafla bir direnifl göstermesi mümkün de¤il- ‹lçesi)’te bulunmalar› halinde görüfledir. Anadolu için bir müzakereye ma- bilece¤i mesaj›n› iletti. hal kalmam›flt›r. Mütareke ancak TrakAncak, Mustafa Kemal belirtti¤i ya için söz konusu olabilir. Yap›lacak tarihte Nif’te ve Türk Ordusu da ‹zmütarekeyi takip eden on befl gün mir’deydi. Ama konsoloslar ortal›kta içinde Trakya, Türkiye Büyük Millet yoktu... 53


BD HAZ‹RAN 2011

Baflkomutan Mustafa Kemal ‹zmir’de Tarih 10 Eylül 1922’yi gösteriyordu. Mustafa Kemal, Genelkurmay Baflkan› Fevzi Pafla, Bat› Cephesi Komutan› ‹smet Pafla ve Baflkomutanl›k Karargâh›’n›n di¤er subaylar›yla ‹zmir’e girdi. Yunanlar›n terk ederken önemli bir k›sm›n› atefle verdi¤i ‹zmir ve sakinleriyle yak›n çevresindekiler, yaflad›klar› onca ac›ya ve içinde bulundu¤u mevcut duruma karfl›n Mareflal Gazi Mustafa Kemal Pafla’y› büyük coflku ve sevgi seliyle karfl›lad›. Mustafa Kemal de bu sevgiden dolay› mutluydu. Böylesi ac›lar› yaflam›fl olan Anadolu insan›n›n coflkusu O’nu da etkilemekteydi. Yol boyunca eflya denklerinin bafl›nda bekleflen ve k›y›da bulabildi¤i araçlarla aç›ktaki gemilere ulaflmaya çal›flan sivil Rumlar› görmüfltü. Onlar için de üzülmemek elbette mümkün de¤ildi. Mücadele sürerken ‹zmirlilerin yaflad›¤› onca ac›n›n içinde öyle bir ac› vard› ki, onu unutmalar› mümkün olam›yordu. Yunan Kral›, ikametine ayr›lan kona¤a girerken merdiven düzlü¤üne serilen Türk Bayra¤›’n› çi¤neyerek içeri girmiflti. ‹zmir halk› bu davran›fl› unutamam›fl ve bir türlü içlerine sindirememiflti. Buna karfl›n ve ac›lar›n› biraz da olsa azaltabilmek umuduyla, Mustafa Kemal’in de Yunan Bayra¤›’na basarak geçmesi arzusunda bulunmufllarsa da; Baflkomutan, “...Bayra¤›n bir milletin onurunu temsil etti¤ini ve Yunan Kral›’n›n yapt›¤› hatay› yapmayaca¤›n›...” ifade ederek, bayra¤› serili oldu¤u yerden kald›rtm›flt›. Gazi Pafla’n›n bu davran›fl›yla 54

BD HAZ‹RAN 2011

Türk Ordusu’nun Baflkomutan›’na yarafl›r bir tav›r sergiledi¤i tarihin kay›tlar›na geçmifltir... *** Büyük Taarruz’un Sonuçlar› Büyük Taarruz’la Mareflal Gazi Mustafa Kemal’in Baflkomutan olarak komuta etti¤i Türk Ordusu atefl gücü, asker say›s›, silah ve cephane stoklar› ve her türlü ikmal olanaklar›yla kendisinden oldukça üstün olan Yunan Ordusu’nu kesin bir yenilgiye u¤ratm›flt›. Gazi, Vatan topraklar›n› istiladan kurtarm›fl ve Türk Ulusu’na, Muhteflem Zafer olarak tan›mlanan 30 A¤ustos Zaferi’ni hediye etmiflti. 30 A¤ustos Zaferi, Bat›’n›n “Hasta Adam” muamelesi yapt›¤› bir imparatorlu¤un enkaz›ndan, yeni ve ça¤dafl ufuklara yönelecek Tam Ba¤›ms›z Türk Devleti’nin yolunu açm›flt›. Ayr›ca, bu Zafer’in mimar› ve Cumhuriyet Rejimi’nin yarat›c›s› olan Mustafa Kemal’in, iktidara gelmesini sa¤lam›fl, Ulu Önder’e, hayat›n›n sonuna kadar Vatan›’na ve mensubu olmaktan gurur duydu¤unu her f›rsatta dile getirdi¤i Türk Ulusu’na hizmet etme olana¤› vermiflti. Baflkomutan’›n Türk Ordusu’yla birlikte elde etti¤i bu Muhteflem Zafer, Yunanistan’da adeta siyasi bir depremin yaflanmas›na neden oldu. ‹htilal ve darbeler birbiri ard› s›ra geldi. Kral taht›n› terk edip, ‹ngiltere’ye kaçt›. Yunan Baflbakan›, Baflkumandan ve dört bakan idam edildi. Büyük Yunanistan hayali uzunca bir süre kenara itildi. Yak›ndo¤u ve Balkanlar’da ise, ‹kinci Dünya Savafl›’na kadar istikrar

ve bar›fl hâkim oldu. Bununla birlikte dünyan›n birçok ülkesindeki ba¤›ms›zl›k hareketlerinde Mustafa Kemal örnek lider olarak al›nd›... Mustafa Kemal’e Göre Büyük Taarruz Türk Ulusu için yeni bir dönemin bafllang›c› olan Büyük Taarruz ve sonucunda elde edilen Muhteflem Zafer hakk›nda Mustafa Kemal; “Bu eser Türk Ulusu’nun hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz bir abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir Ulusun evlad›, bir ordunun Baflkomutan› oldu¤umdan ilelebet mesut ve bahtiyar›m.” ifadelerini sarf etmiflti. Buradan da görülebilece¤i üzere; 30 A¤ustos Zaferi’nin en önemli sonucu Gazi Mustafa Kemal’in liderli¤ini perçinlemesidir. Mustafa Kemal, Meclis’in ve çevrenin bask›s›na ald›rmaks›z›n taarruz için en uygun zaman› devaml› haz›rl›k içinde ve sab›rla beklemiflti. Kesin sonuç al›nabilecek yeri isabetle tespit etmifl ve nihai hareketi bir bask›n tarz›nda ve her olas›l›¤› göz önünde bulundurarak yapm›flt›. En önemli olan› da; yarma hareketinden sonra düflman›n toparlanmas›na ve herhangi bir noktada tutunmas›na olanak tan›mayan kararl›l›¤› göstermiflti. Bu kararl›l›klar O’nun, üstün komutanl›k vas›flar›n› bir kez daha ve tart›fl›lmaz flekilde

Baflkomutan silah arkadafllar›yla ortaya koymufltur. O, 30 A¤ustos Zaferi’yle, Türk’ün makûs talihini yenmifl, yüzy›llar›n hastas› Osmanl› ‹mparatorlu¤undan genç ve dinamik yeni bir devlet yaratmak suretiyle, yok edilmenin efli¤ine gelen Türk Ulusu’na yeni bir hayat kazand›rm›flt›r. Büyük Zafer, Gazi Mustafa Kemal’e ordu ve halk içinde sonsuz bir itibar ve fleref kazand›rm›flt›r. Bu itibar ve güven, O’na bundan sonra arzu etti¤i her fleyi halka dayanarak, halk için yapmak gücünü verecektir. *** Ordunun Çanakkale ve ‹stanbul Üzerine Yürümesi Vatan Topraklar›’n›n büyük bir k›sm›n›n istilac› Yunan askerinden temizlenmifl olmas›na karfl›n, Do¤u Trakya halen iflgal alt›ndayd›. Bo¤azlar Bölgesi de, “Tarafs›z M›nt›ka” ad›yla müttefik güçlerin elindeydi. Trakya’y› ve 55


BD HAZ‹RAN 2011

Bo¤azlar Bölgesi’ni kurtarmak ve Müttefik Güçleri de bar›fla zorlamak gerekiyordu. Mustafa Kemal, bu gerekçeyle ordular› Çanakkale ve ‹stanbul üzerine yürüttü. Birlikler herhangi bir sald›r› girifliminde bulunmayacak ancak iflgal güçleri askerlerinin s›n›r›na kadar da dayanacakt›. Bu durum, TBMM Hükümeti ile Müttefikler, özellikle de ‹ngilizler aras›nda ciddi anlamda bir krize yol açt›. ‹tilaf Devletleri, dönemin ‹ngiltere Baflbakan› Lloyd George’un da desteklemesiyle Çanakkale k›y›lar›na ‹ngiliz, Frans›z ve ‹talyan askerleri ç›kartt›. Geliflmeler tedirginli¤i art›r›yordu.

Bo¤azlar Bölgesi’ni kurtarmak ve Müttefik Güçleri de bar›fla zorlamak gerekiyordu. Mustafa Kemal, bu gerekçe ile ordular› Çanakkale ve ‹stanbul üzerine yürüttü. ‹ngiliz Bakanlar Kurulu’nun Mustafa Kemal’e bir mesaj göndererek, Do¤u konusunun bir konferansta görüflülmesi karar›na karfl›n, Baflbakan Lloyd George sertlik yanl›s› tavr›n› sürdürmeye devam ederek Müttefikler, Balkan Devletleri ve sömürgelerinden askeri destek talebinde bulunmas› gerilimi daha da art›rd›. Geliflmeler bu tarzda seyrederken, 56

BD HAZ‹RAN 2011

‹stanbul’daki ‹ngiliz yüksek komiseri General Harington’un Mustafa Kemal’le yaz›l› temas kurmas›, ilaveten Fransa’n›n ‹stanbul’daki yüksek komiseri General Pellé ile yine Frans›z diplomat Franklin Bouillon’un, ayr› ayr› ‹zmir’e gelip, her iki taraf›n yak›nlaflmas›na gayret etmesi neticesinde; her fley Mustafa Kemal’in karar›na kalm›flt›. Baflkomutan Mareflal Gazi Mustafa Kemal, kendine olan sonsuz güvenine, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisine, gerekti¤inde son derece at›lgan olmas›na ve cüretkâr ve sorumluluk almaya elveriflli karakterine karfl›n, gerçekçili¤i öne ç›kan bir liderdi. fiartlar› çok iyi de¤erlendirebilen ve gerekti¤inde en uygun zaman› beklemesini bilen bir yap›s› oldu¤u kesindi. Büyük Zafer’i elde etmifl bir ordunun Baflkomutan› olmas›na karfl›n, yeniden dökülebilecek kanlar pahas›na giriflilebilecek ölçüsüz bir harekât›n lüzumsuzlu¤una ve durulacak zaman›n geldi¤ine karar verdi. Gerekli bütün askeri tedbirleri ald›ktan sonra Do¤u Trakya’n›n Meriç Nehri’ne kadar Türkiye’ye b›rak›lmas› flart›yla Mudanya’da bir Ateflkes Görüflmesi yap›lmas›n› kabul etti. • (Gelecek Ay: Mudanya Mütarekesi ve Saltanat›n Kald›r›lmas›) cengizonal@butundunya.com.tr (*): Mareflal Gazi Mustafa Kemal’in bu ifadesinde belirtilen Akdeniz’den kas›t, bugün Ege Denizi olarak bilinen denizdir (Kaynak: Nutuk Cilt: I-II, s.329, Velidedeo¤lu Ord. Prof. Dr. H›fz› Veldet, 40. Bask›, Ekim-2002, ‹stanbul)

Adana Özel Baflkent Okulu Ö¤rencileri

Projeleri ile Türkiye Birincisi Oldular MEB-TÜB‹TAK iflbirli¤i ile 6.7. ve 8. S›n›f ö¤rencilerine yönelik düzenlenen "Bu Benim Eserim" Fen Bilimleri proje yar›flmas›na kat›lan Eylül Özkan ve Ekin Reyhan, enerji tasarrufu ve can güvenli¤i sa¤layan "otomatik ocak" tasar›m›yla 35 bin projeyi geride b›rakarak birinci oldular. Yazan: SEMA ERDO⁄AN

A

dana Özel Baflkent Okul-

lar› 6-C s›n›f› ö¤rencileri Eylül Özkan-Ekin Reyhan, “Sel Gider Kum Kal›r, Atefl Gider Gaz Kal›r” ad›n› verdikleri bir proje haz›rlad›. Bu proje ile “Bu Benim Eserim”proje yar›flmas›na kat›ld›lar ve Türkiye birincisi oldular. Eylül ve Ekin iki yak›n arkadafl. E¤itim gördükleri Adana Özel Baflkent Okullar›’nda bilimsel çal›flmalar kapsam›nda Fen Kulübü etkinliklerine kat›l›yorlar. Bu- Eylül Özkan ve Ekin Reyhan kazand›klar› rada hem ö¤reniyorlar, hem yeni ödülle gururluydular. fikirler üretiyorlar hem de projegeçirme isteklerini dan›flman ö¤retlerini hayata geçiriyorlar. Bu y›lki etkinlik kapsam›nda bir menleri Erdo¤an Demirdelen-Hatice proje gelifltirdiler ve projeyi hayata Ertürk ile paylaflt›lar. Eylül ve Ekin 57


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

projeyi ilginç bulan ö¤retmenlerinin deste¤i ile çal›flmaya bafllad›. Proje Fen ve Teknoloji derslerindeki konularla ba¤lant›l› idi ve MEB-TÜB‹TAK iflbirli¤i ile 6.7. ve 8. S›n›f ö¤rencilerine yönelik düzenlenen “Bu Benim Eserim” Fen Bilimleri proje yar›flmas›na kat›lmal›yd›lar. Projelerini okullar›n›n kendilerine sundu¤u her türlü destekle k›sa zamanda tamamlayan Eylül ve Ekin önce yar›flman›n Eylül Özkan ve Ekin Reyhan projelerini sergiye Adana’da yap›lan böl- kat›lan ziyaretçi ve jüri üyelerine birlikte aç›klad›lar. ge elemelerine kat›ld›.Yar›flma “Bu Benim Eserim” proje sergisi fleklinde neyi amaçlam›fllard›? Projelerine ilyap›ld›. Ö¤renciler ve ö¤retmenlerin ginç bir isim verdiler: “Sel Gider Kum yan› s›ra sergiyi gezen çok say›da ki- Kal›r, Atefl Gider Gaz Kal›r”. fli projelerini sordu onlar anlatt›. O Projeleri öncelikle enerji tasarrufu projenin nas›l bir proje oldu¤unu me- yapmay›, can ve mal güvenli¤ini sa¤rak edenler içinde jüri üyeleri de vard› lamay› amaçl›yor. Eylül ve Ekin proama Eylül ve Ekin onlardan habersiz- jelerini flöyle anlat›yor. di. Sergi süresince tan›masalar da jüri Ekin Reyhan, projemizin birinci üyeleri taraf›ndan de¤erlendirildiler. özelli¤i diye söz bafll›yor ve flöyle deSergilenen 87 proje yar›flt› ve de¤er- vam ediyor: lendirme sonucu bölge finalistlerinden “Projemizin en önemli özelli¤i tabiri oldular. mamen otomatik bir ocak olmas›. ÜzeBu kez Ankara’da Türkiye finalin- rine bir proje kab› koydu¤umuz zaman de yar›flacaklard›. Üstelik 35 bin proje otomatik olarak yan›yor. Kald›rd›¤›ile. Burada da çok güvendikleri proje- m›z zaman da otomatik olarak sönülerini çok güzel bir sunumla anlatt›lar, yor. Ocak kullan›m kolayl›¤› sa¤lamasonucu beklemeye bafllad›lar. n›n yan› s›ra unutkan kullan›c›lar›n Eylül ile Ekin’in projeleri neydi, evden ç›kt›ktan sonra ‘Acaba oca¤› 58

Eylül Özkan ve Ekin Reyhan proje sürecinde kendilerini destekleyen ö¤retmenleri Erdo¤an Demirdelen ve Hatice Ertürk ile birlikte.

"Projemizin en önemli özelli¤i tamamen otomatik bir ocak olmas›. Üzerine bir proje kab› koydu¤umuz zaman otomatik olarak yan›yor. Kald›rd›¤›m›z zaman da otomatik olarak sönüyor." kapatt›m m›?’ gibi kayg›lar›n› da gideriyor.” Projenin ikinci özelli¤i için Eylül Özkan al›yor sözü ve bu özelli¤in projenin temelini oluflturdu¤unu söylüyor: “Ocak gözümüzün yan›na bak›r bir tel yerlefltirdik. Is› devresi de Solenoid valfi kumanda ediyor. Atefl yand›¤› zaman bak›r tel ›s›n›yor, ›s› sen-

sörü ›s›y› alg›l›yor ve gaz geçifli devam ediyor. Ancak atefl çeflitli nedenlerle söndü¤ü zaman bak›r tel so¤uyor, ›s› sensörü ›s›y› alg›layam›yor ve Solenoid valften gaz geçifli kesiliyor. Bofla gaz ç›k›fl› demek, ekonomik de¤ere sahip olan tüp gaz ve do¤al gaz›n bofla gitmesi demek. Ayr›ca kapal› ortamlarda zehirlenmelere ve patlamalara yol aç›yor. Biz bu proje ile olumsuzluklar› ortadan kald›r›yoruz. Projemizin insanl›¤a yararl› olaca¤›n› düflünüyoruz”. ‹flte onlar›n insanl›¤a yararl› olaca¤›n› düflünerek gelifltirdikleri projeleri “Sel Gider Kum Kal›r, Atefl Gider Gaz Kal›r” Türkiye finalinde 35 bin projeyi geride b›rakt› ve “Türkiye Birincili¤i” ödülünü kazand›. Eylül ve Reyhan yar›na bir eser b›rakt›lar. Bu projeleri ileride yaflam›m›z› kolaylaflt›racak flekilde uygulamaya konulursa, bu sat›rlar› okuyan sizler de “Bu Benim Eserim” diyen çocuklar›m›z› minnetle anacaks›n›z.• 59


KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsino¤lu

FIKRALARLA SOVYET SEÇ‹MLER‹ Sovyetler Birli¤i'nin son lideri Mihail Gorbaçov, May›s/ 2009’da yapt›¤› aç›klamada, Rusya'da "20 senedir adil seçimlerin gerçekleflmedi¤ini" belirtiyordu.

R

usya'da siyasi iktidar›n “ad›m ad›m tekelleflmeye do¤ru sürüklendi¤ini” söyleyen Gorbaçov, seçim sisteminin Sovyetler Birli¤i'nin 1989 y›l› öncesi dönemine döndü¤ünü ifade ediyordu. Gorbaçov, "E¤er flu anki sistemi be¤enmiyorsan, seni bo¤mak için 20-30 yönetmelik bulunur. Seçim sistemi büyük ölçüde bir parti ve iktidar ç›karlar› do¤rultusunda de¤ifltirildi. Bu ifle yaramaz. En az›ndan daha önce sahip oldu¤umuz seçim sistemine dönmeliyiz" diyordu. Bat›l› çevrelerin, “Gelecek sene

Mihail Gorbaçov 60

yap›lacak seçim sonuçlar›n›n kasadan çal›nd›¤›” esprileri gibi, Sovyet vatandafllar›n›n da seçim dönemlerinde çeflitli f›kralar üretti¤i biliniyor!… D›fl kaynaklardan derledi¤imiz bu f›kralar›n bir bölümünü okurlar›m›zla paylaflmak istiyoruz ama, bir kay›tla: Sözümüz meclisten d›flar›!.. ••• ‹vanov üye olmak için Komünist Partisi’ne baflvurmufltu. Üyelik konusunda karar veren komitede görüflmeye ça¤›rd›lar onu: “Yoldafl ‹vanov, sigara içer misin?” “Evet ama, az içerim.” “Yoldafl Lenin’in sigaraya karfl› oldu¤unu birkaç kez yüksek sesle tekrarlad›¤›n› duymad›n m›?” “E¤er yoldafl Lenin böyle diyorsa, sigaray› b›rak›r›m.” “‹çki içer misin?” “Evet ama, az içerim.”

BD HAZ‹RAN 2011

“Yoldafl Lenin sarhofllu¤u fliddetle k›nar!” “Öyleyse içkiyi b›rak›r›m.” “Yoldafl ‹vanov, kad›nlarla iliflki konusunda ne dersin?” “Eh, bir parça iflte…” “Yoldafl Lenin’in ahlak d›fl› davran›fllar› fliddetle k›nad›¤›n› bilmiyor musun?” “E¤er yoldafl Lenin bu tür iliflkileri ay›pl›yorsa, hemen vazgeçerim.” “Yoldafl ‹vanov, Parti için hayat›n› feda etmeye haz›r m›s›n?” “fiüphesiz evet... Böyle yaflamak neye yarar?” ••• Karl Marx yeniden dirilmifl ve Sovyetler Birli¤i’ne gelmiflti. Ona fabrikalar›, hastaneleri, kentleri, köyleri gezdirirler... Tüm bu ziyaretlerden sonra Marx, TV’de bir konuflma yapmak ister. Ancak Politbüro, onun belki uygun olmayan birfleyler söyleyebilece¤i endiflesine kap›l›r. Marx tek bir cümle söyleyece¤ine söz verince, Politbüro TV’de konuflmas›n› onaylar. Bunun üzerine Karl Marx o tek cümleyi aç›klar: “Dünya iflçileri, beni affedin!” ••• Bir fabrika toplant›s›nda konuflan Parti’nin yerel yöneticisi, iflçilere Sovyetler Birli¤i’nin parlak gelece¤ini anlat›yordu: “Bak›n yoldafllar, befl y›ll›k plan tamamland›ktan sonra, her aile ayr› bir apartman dairesine sahip olacak. Ondan sonraki befl y›ll›k plan tamamland›¤›nda, her iflçinin bir arabas› olacak. Ve bir sonraki befl y›ll›k plan

tamamland›¤›nda ise, her ailenin bir uça¤› olacak.” Dinleyiciler aras›nda oturan bir iflçi sordu: “O lanet olas› uça¤a kimin ne ihtiyac› olacak ki?..” “Sevgili yoldafl, neye yarayaca¤›n› anlam›yor musun?.. Farzet yaflad›¤›n kentte patates s›k›nt›s› var. Hiç de sorun de¤il... Atla uça¤a, gidiver Moskova’ya... ‹stedi¤in kadar patates al.” ••• Yafll› kad›n otobüse binmek için durakta iki saat beklemiflti. Otobüs geldi¤inde itifl-kak›fl, kalabal›¤›n aras›ndan güç belâ içeri girince, aln›nda biriken teri sildi ve; “Tanr›’ya flükürler olsun” dedi. Yafll› kad›n›n duas›n› duyan floför, “Anne, öyle de¤il” dedi, “Stalin’e flükürler olsun diyeceksin!” “Afedersin yoldafl” dedi kad›n. “Ben aptal, yafll› bir kad›n›m. Bundan sonra senin dedi¤in gibi söyleyece¤im.” Bir süre sonra kad›n, floföre tekrar sordu: “Afedersin yoldafl, ben gerçekten de aptal ve yafll› biriyim. Tanr› korusun, e¤er Stalin ölecek olursa, ben o zaman ne diyece¤im?” “Ah be anac›¤›m, o zaman Tanr›’ya flükür dersin!” ••• Kad›n›n biri ana caddede içi tuvalet ka¤›d› dolu torbayla yürüyordu. Yan›ndan geçen adam›n a¤z› aç›k kald› torbay› görünce, flaflk›nl›kla sordu: “Anne, nereden sat›n ald›n bu kadar tuvalet ka¤›d›n›?” “Sat›n almak m›?.. Deli misin sen, bugünlerde onlar› sat›n almak ne mümkün?.. Bunlar›n hepsi befl y›ll›k, onlar› 61


BD HAZ‹RAN 2011

temizleyiciden getiriyorum.” ••• Amerika’ya gitmek isteyen bir Yahudi, vize için baflvurmufltu. Neden gitmek istedi¤ini aç›klarken, Amerika’da yaflayan bir kardefli oldu¤unu, çok a¤›r hastaland›¤›n›, ona yard›m için gitmesi gerekti¤ini söylüyordu. Pasaport bürosundaki görevli, “Madem öyle” dedi. “Neden kardeflin buraya gelmiyor?” “Kardeflim hasta ama, ak›l hastas› de¤il!” ••• Yarg›ç mahkeme salonundan ç›karken, yüksek sesle gülüyordu. Yan›na yaklaflan bir meslektafl›, “seni bu kadar güldüren ne acaba?” diye sordu. Yarg›ç, gülmekten yaflaran gözlerini sildi: “Az önce duruflmada harika bir f›kra anlatt›lar” “F›kra m›?... Bana da söylesene!” “Deli misin sen?.. Az önce bunu anlatan adama, 10 sene hapis cezas› verdim!” ••• Stalin’in “kitle temizli¤i” yapt›¤› dönemde, bir geceyar›s› kap› fliddetle vuruldu. Tüm aile korkuyla yataktan f›rlad›¤› anda, bir ses duyuldu: “Tafl›yabilece¤iniz eflyalar›n›z› yan›n›za al›n ve d›flar› ç›k›n!” Hepsini ürküten ses devam etti: “Fakat, sak›n panik yapmay›n... Ben komflunuzum... Çok önemli olmasa da, bizim evde yang›n ç›kt›…” ••• 2010 y›l›nda bir gün, Moskoval› çocuk dedesine sordu: “Dedeci¤im, kuyruk ne demek?” 62

BD HAZ‹RAN 2011

“Bak can›m, bundan 20 y›l önce dükkânlarda yeteri kadar et yoktu. Bu nedenle insanlar dükkân önünde uzun kuyruklar oluflturur ve bir parça etin sat›fla sunulmas›n› beklerdi. ‹flte bu bekleme s›ras›na kuyruk denirdi… fiimdi anlad›n m›?” “Evet dedeci¤im, anlad›m… Fakat et ne demek?...” ••• Sovyet atleti çekiç atmada olimpiyat rekoru k›rm›flt›. Gazeteciler rekortmen sporcuyla röportaja bafllad›lar: “Çekici bu kadar uza¤a f›rlatmay› nas›l baflard›n›z?” “E¤er yan›nda orak da olsayd›, iki misli uza¤a f›rlat›rd›m!” ••• Komünist Parti’nin bölge komitesine baflvuran adam, görevliye sordu: “Parti üyesi olmak istiyorum. Ne yapmam gerekiyor?..” “Önce bir psikiyatriste görünmelisin!” ••• Moskova’n›n K›z›l Meydan’›na arabas›n› parkeden adam›n yan›na, hemen bir polis kofltu: “Sen deli misin be?.. Buras› hükümete ait, bütün bakanlar burada…” “Hiç sorun de¤il” dedi adam. “Arabam› iyice kilitledim!” ••• Cezaevinde iki mahkum, birbirlerine bafllar›ndan geçeni anlat›yorlard›... Birinci mahkum di¤erine sordu: “Seni neden hapse att›lar, politik mi, adi suçtan m›?” “Tabiî ki politik… Ben bir tesisatç›y›m. Parti’nin bölge bürosunda la¤›m borusunu tamir etmem için ça¤›r-

d›lar beni.. Patlayan boruyu görünce, onlara ‘tüm sistemin de¤iflmesi gerek’ dedim… Yedi y›l hapis cezas› verdiler bana!” ••• G›da ürünleri dükkân›na giren kad›n, tezgâhtara sordu: “Et var m›?” “Hay›r, yok…” “Süt var m›?” “Biz yaln›z etle ilgileniriz... Caddenin az ilerisinde sütçü dükkân› var, onlarda da süt yok!” ••• Gardiyan politik mahkuma sordu: “Cezan kaç y›l?” “On y›l…” “Suçun ne?” “Hiçbir suçum yok!” “fiu büyük yalana bak… Hiç suçu olmayana yaln›z befl y›l verirler!” ••• Bir Rus, Frans›z ve Amerikal›, kimin daha cesur oldu¤unu tart›fl›yorlard›. Amerikal›, “Örne¤in bizde” dedi. “Zar atar›z, birinde fren olmayan iki arabayla da¤ yoluna gideriz. Sonunda birimiz hastanelik olur, di¤er dokuz kifli de onu hastanede ziyaret ederiz.” Frans›z, “Bu da bir fley mi?” dedi. “Biri AIDS hastas› olan on k›z seçeriz, zar at›p onlar› aram›zda paylafl›r›z. Gecenin sonunda birimiz hastaneye, di¤er dokuz kifli de onu ziyarete gideriz!” Övünme s›ras› Rus’a gelmiflti: “‹çimizden birinin muhbir oldu¤unu bilerek, apartmanda toplan›r›z. Gece boyu politik f›kralar anlat›r›z. Sonunda dokuz kifli hapse, biri de teker teker onlar› ziyarete gider!”

••• Kruflçev bir domuz çiftli¤ini ziyaret etmifl, foto muhabiri bu “tarihi an›” görüntülemiflti. Gazetenin yaz›ifllerinde resimalt›n›n nas›l olmas› gerekti¤i tart›fl›l›yordu: “Yoldafl Kruflçev domuzlar aras›nda…” “Yoldafl Kruflçev ve domuzlar...”. “Domuzlar yoldafl Kruflçev’in çevresinde…” Bu önerilerin hepsi reddedildi! Sonunda genel yay›n yönetmeni karar›n› verdi: “Soldan üçüncü yoldafl Kruflçev!” ••• Stalin bir grup iflçiyi kabul etmiflti. ‹flçilerin ayr›lmas›ndan sonra piposunu arayan Stalin, onu bir türlü bulamay›nca, KGB flefi Beria’ya dedi ki: “Lavrentiy Pavlovich... ‹flçilerin ziyaretinden sonra pipom kayboldu!” “Peki, Yosif Vissarionovich... Gerekli önlemleri derhal alaca¤›m…” On dakika sonra Stalin çekmecesini aç›nca, arad›¤› pipoyu buldu... Keyifle tüttürüp, dumandan halkalar ç›kar›rken, gizli polis flefi Beria’y› telefonla arad›: “Lavrentiy Pavlovich, pipom bulundu!” “Çok yaz›k… ‹flçiler çoktan itiraf etmifllerdi!..” ••• Moskova’daki K›z›l Meydan’da, Lenin’in mozolesi önünde uzun bir kuyruk oluflmufltu. Nöbetçinin de¤iflimini seyreden bir çocuk babas›na sordu: “Neden mozolenin bafl›nda hep nöbet tutuyorlar?..” 63


BD HAZ‹RAN 2011

“Her zaman ne söylendi¤ini duymad›n m›?.. ‘Lenin ölmedi’, ’Lenin yafl›yor’, ‘Lenin hep yaflayacak’... Tanr› korusun, Lenin gerçekten canlan›r ve mozoleden ç›kmaya karar verirse?..” ••• Radek’i ça¤›rtan Stalin, “Benim hakk›mda f›kra uydurup, herkese anlat›yormuflsun” dedi. “Bu ne küstahl›k!” “Neden küstahl›k oluyor bu?” “Çünkü ben büyük bir liderim, ö¤retmenim ve halk›n gerçek dostuyum…” “Hay›r... Ben kimseye böyle bir f›kra anlatmad›m!..” ••• Büyük Ekim Sosyalist ‹htilâli’nin y›ldönümü nedeniyle, Parti üyeleri köyde düzenlenen törende bulufltular.

Yerel sovyet baflkan› aç›l›fl nutkuna bafllad›: “Sevgili yoldafllar! Partimizin ihtilâlden sonra ulaflt›¤› büyük baflar›lara bak›n›z… Örne¤in flurada oturan Maria, nas›l biriydi daha önce?.. Kara cahil bir köylü kad›n›yd›, tek bir elbise giyerdi, ayakkab›s› bile yoktu… fiimdi tüm yörede örnek bir sütçü kad›n olarak tan›n›yor!… Ya da ‹van Andreev’e bak›n›z… Köyün en yoksul adam›yd›, at› yoktu, ine¤i yoktu, baltas› bile yoktu.. Ya flimdi?.. Traktör floförlü¤ü yap›yor ve iki çift ayakkab›s› var!.. Semenovich Alekseev’e bakacak olursan›z, sürekli içen ayyafl bir serseri ve ne bulursa çalan afla¤›l›k bir h›rs›zd›… fiimdi Parti Komitesi Sekreteri oldu!..” mehmetmuhsinoglu@butundunya.com.tr

155 POL‹S ‹MDAT HATTINA GELEN ‹LG‹NÇ fi‹KAYET VE TALEPLER

•Top patlad› m› acaba

•Havada bizi takip eden •Parktaki iki köpek

uydu var. ‹hbar ediyorum çiftlefliyor, edebe ayk›r›. Polis gönderin gelip konuyu takip edin. •Efendim ben çok içtim ay›rs›nlar. •Karfl› komflum bana bana lütfen bir floför •A¤abey alkollüyüm, bak›p bak›p gülüyor. gönderin. Yo¤urtlu'ya (belde) Sinir oluyorum. gidece¤im, yolda köpekBana borç para verir • •Geceleri kabuslar ler var. Bir ekip gönderir misiniz? görüyorum, çok misiniz? korkuyorum. Kar›m kumara gitti, • •Bize 3 çay gönderir yakalar m›s›n›z? Ö¤retmenim bana • misiniz? takt›, hep zay›f veriyor. •Kar›m bana yemek •Ben askerim, flafak Annem bana harçl›k piflirmiyor. • 155 diye arad›m. vermiyor. Kocam beni aldat›yor. •Maç kaç kaç sona erdi? •Nas›l intikam alabilirim? Gönderi: METE T‹ZER duyamad›k. Sofrada bekliyoruz da orucumuzu açaca¤›z!

64

Haz›rlayan: SAN‹YE ÖZDEN

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n. 1 Narsisizm (Fr.)

6 Egosantrik (Fr.)

2 C›mb›zc› (Yun.)

7 Nativist (Fr.)

a-Düzbask› b-Özseverlik c-Gözbilim d-Cilac›l›k

a-Hayvan t›rna¤› b-Otsu bitki c-Hata yapan d-Dokumay› temizleyen

3 Halüsinasyon (Fr.)

a-Müzik ayg›t› b-Sanr› c-Uzmanl›k d-Eski kafal›

4 Kafe (Fr.)

a-Kafeterya b-Silmetafl c-An›t mezar d-Seçenek listesi

5 Lüksmetre (Fr.)

a-Kömür tart›s› b-Miço c-Toprak kap d-Ayd›nl›kölçer Yan›tlar: 152. sayfada

a-De¤iflimci b-Müflonlu c-Benmerkezci d-Eski kafal›

a-Tersane bekçisi b-Do¤ufltanc› c-Küçük makara d-Hileyle aldatan

8 Kafein (Fr.)

a-Lobi b-Ç›pa c-A¤›rl›k ölçü birimi d-Uyar›c› nitelikte madde

9 Makferlan (‹ng.)

a-Pelerinli kolsuz palto b-Mobilya tak›m› c-Gerzek d-Tahta baraka

10 Takoz (Yun.)

a-A¤aç kama b-Japon selam› c-Sapt›rma d-Tek çalg›l› konser

11 Fagosit (Fr.)

a-‹zleyici b-Çiçek c-‹fllenmemifl maden d-Mikrop yutan kan gözesi

12 Vale (Fr.)

a-Otel mutfa¤› b-‹skambil o¤lan› c-Devlet konutu d-Güce karfl› koyan

13 Radikal (Fr.)

a-Felsefe ö¤retisi b-Ülküsel olan c-Bar›flsever d-Köktenci

14 Sakaroz (Fr.)

a-Buzul ça¤› b-Bir tür fleker c-Akci¤er zar› d-Dekor yeri

15 Makrame (Fr.)

a-Kal›n iplikli örgü b-Planl› ekonomi c-Ölçüsüz d-Dölefli

(Fr.) Frans›zca, (‹ng.) ‹ngilizce, (Yun.) Yunanca, 65


TÜRK D‹L‹

BD HAZ‹RAN 2011

Orhan Velidedeo¤lu

Düflünme Eylemi Bekir Coflkun, 21 Nisan 2011 tarihli Cumhuriyet’te “Kaptan› Ç›ld›rm›fl Gemi...” bafll›kl› yaz›s›na flöyle bafll›yordu:

L

“Liseliler eylem yap›nca, Biz de karfl›lar›na befl bin, on bin genci koyar›z, diyen bir Baflbakan... (...) “Ne yapaca¤› belli olmaz... “Bunu söyledi¤ine göre, demek ki düflündü... “Düflündü¤üne göre, demek ki akl›ndan geçti...” *** Yaz›n›n devam›n› okumadan, flu ilk üç-befl sat›ra tak›l›p kaldım: Düflünmek nedir?... Düflünce nedir? Orhan Hançerlio¤lu (1916-1991), Felsefe Sözlü¤ü (Remzi Kitabevi, ‹stanbul 1989) adl› yap›t›nda düflünmek eylemi için düflünceleri ölçerek ve k›yaslayarak incelemektir; Düflünce için de: Eylemden gelir ve yine eylemle do¤rulan›r... Çiftçi, çiftçi gibi düflündü¤ü için çiftçi olmufl de¤il, çiftçi oldu¤u için çiftçi gibi düflünür... Düflünce, gerçe¤in yans›mas›d›r, diyor.

66

Günümüzden 1800 y›l kadar önce Roma ‹mparatoru filozof Markus Aurelius (121-180) da, Düflünceniz ne ise siz osunuz! demifl. *** ‹nsan› düflünmeye yönelten ilk etken do¤ad›r; onu izlemifl, tan›maya çal›flm›fl, yeterli bilgiyi edindikten sonra düflüncesini kendisine çevirmifl; Ben neyim?.. Sorgulamas›na yan›t arayan insan, bu kez insanl›¤›n› irdelemeye bafllam›fl, son aflama olarak da düflüncenin kendisine ulaflmaya ve düflünceyi, düflünerek çözümlemeye çal›flm›flt›r: Filozof ‹mmanuel Kant (17241804)’a göre düflünmek, yarg›lamakt›r. Düflünmeyen insan varl›¤›n›n ay›rd›nda olamaz!.. Bu sava dayanarak, Düflünce üretimine yönelik aktif bir eylem olan düflünme, insan›n insanl›¤›n›n

ay›rd›na varmas›n›n en etkin arac›d›r, diyebiliriz. Roma ve Milano’da 383-384 y›llar›nda güzel konuflma ö¤retmenli¤i de yapan Aziz Augustinus (354-430)’da, Var oldu¤unuzdan kuflku duyamazs›n›z; çünkü düflünüyorsunuz; düflünmek var olmakt›r, derken ondan 1200 y›l sonra, her fleyden kuflku duyan; ama bir tek kuflku duydu¤undan kuflkusu olmayan ve kuflkulanman›n da düflünme oldu¤unu kabul eden Descartes (1596-1650), Cogito ergo sum (Düflünüyorum, öyleyse var›m) biçimindeki ünlü önermesini dile getirirken, düflünme eyleminin kifliler için ne kadar yaflamsal önem tafl›d›¤›n› vurgulamak istemifltir. ‹nsanlar yiyecek ekmek ve yatacak yer bulduklar›nda düflünmekten kaç›n›rlar, diyen Voltaire’in düflüncesini de yabana atmamak gerekir; ancak gerçek düflünce bu de¤ildir. Gerçek düflünce, Mustafa Kemal’e bile esin kayna¤› olmufl büyük flairimiz Tevfik Fikret (1867-1915)’in Düflünüp ifllemek âyinimdir biçimin-

deki inan›fl›nda ›fl›ldar... Yarat›c›, üretici, yap›c› ve özgür... Ayd›n olarak görevim düflünmektir; hiçbir engel tan›madan, tehlike karfl›s›nda bile kendime bir s›n›r koymadan, koydurmadan düflünmek ... Sartre’›n bu yüce inanc›n› tüm düflün adamlar›n›n “ilke” edinmesini önerir Oktay Akbal. Düflünmek Sanat› adl› yap›t›nda, “Bir kimse düflündükçe, düflünme eylemini daha çok benimser. Yöntemli düflünme al›flkanl›¤› kazand›ramayan e¤itimin hiçbir de¤eri yoktur” diyen Frans›z yazar Ernest Dimnet, düflünmenin do¤a vergisi olmad›¤›n›, belli teknik ve yard›mc› ö¤elerle bu yetene¤in gelifltirilebilece¤ini kan›tlamaya çal›fl›r. Newton’a sorarlar, bulufllar›n›z› nas›l gerçeklefltirdiniz, diye. Yaflam›m boyunca hep onlar› düflünerek, der. ‹ngiliz yazarlar›ndan Somerset Maugham da ayn› görüfltedir. Düflünce yetene¤inin al›flt›rmalarla gelifltiri-

Ayd›n olarak görevim düflünmektir; hiçbir engel tan›madan, tehlike karfl›s›nda bile kendime bir s›n›r koymadan, koydurmadan düflünmek... 67


BD HAZ‹RAN 2011

Nietzsche, Yanl›fl düflünce (inanç) körlük de¤il, korkakl›kt›r... Bilgi edinmek için at›lacak her ileri ad›m cesaretten, kendine güvenden ve aç›k yüreklilikten güç al›r, der. lebilece¤ini ve -san›ld›¤›n›n aksineinsanlar›n olgunluk ça¤lar›nda gençliklerinden daha güçlü yarat›c› düflünceler ve eserler üretebileceklerini savunur. Mimar Sinan (1490-1588)’›n en güzel yap›tlar›n› ileri yafllar›nda (Süleymaniye camisini 60; Selimiye camisini ise 80 yafllar›nda) meydana getirdi¤i; Victor Hugo (1802-1885)’nun Sefilleri 64 yafl›nda; Goethe (1749-1832)’nin, Faust’un I. Bölümünü 59 yafl›nda , II. bölümünü ölümünden k›sa bir süre önce 1832’de bitirdi¤i, Verdi (1813-1901)’nin Otello’yu 73; Kral Oedipus’u 80 yafl›nda yazd›¤›, Picasso (1881-1973)’nun en ünlü tablolar›n› 80’li yafllar›nda yapt›¤› dikkate al›n›rsa, ki örnekler ço¤alt›labilir, bu yarg›ya kat›lmamak olanaks›zd›r. ‹nsan yaflam›nda bu derece önemli olan düflünme ve düflünce üzerinde, yüzy›llard›r, pek çok düflün adam› araflt›rmalar yapm›fl, eserler vermifl 68

BD HAZ‹RAN 2011

ve yöntemler ileri sürmüfllerdir. Bunlardan biri, belki de en önde geleni Descartes’d›r. Do¤ru düflünüp do¤ru karar verebilmeye iliflkin olarak: “Ayd›nl›k ifller yapmak ve yaflam›m› güvenle sürdürmek için do¤ruyu yanl›fltan ay›rt edebilmeyi ilke edinmiflimdir” diyen Decartes, bunun için flu kural› önerir: 1- Gerçekli¤i kesin kan›tlarla onaylanmam›fl hiçbir fleyi do¤ru kabul etmemek. 2- Bir fleye önyarg› ile yaklaflmaktan ve ivedi karar vermekten kaç›nmak. Descartes, her fleye kuflkuyla bakar ve irdeler: Bu kan› do¤ru mu, yanl›fl m›? Do¤ru görünüyorsa, do¤rulu¤u kan›tlanm›fl m›? Kan›tlanmam›flsa, kan›tlanabilir mi?.. Ayr›ca: Konuya yaklafl›m tarafs›z m›, önyarg›l› m›? Çünkü, önyarg›lar insanlar› yanl›fl karara yöneltir. Önyarg›n›n önemli bir kayna¤› ailenin, çevrenin inanç, al›flkanl›k ve görenekleridir. ‹nsanlar üzerindeki bu bask›lar düflünceyi körletir. Önyarg›y› iteleyen bir ö¤e de ç›karlard›r. Ç›karlara ters düflen görüfller, düflünceler tepki al›rlar. Yeni bir vergi yasas› ya da bir vergi art›r›m› yürürlü¤e konulmak istense, ç›kar› bozulanlar›n, bunun ülke yarar›na olup olmad›¤›na bakmaks›z›n karfl› ç›kt›klar› görülür. Önyarg›l› olmaya yönelten bir etken de afl›r› tutku ve h›rst›r. ‹nsanlar› yanl›fl düflünceye yönelten bir di¤er etken ise ivedi karar vermektir. ‹vedilikte düflünceye yer yoktur. ‹yi

bilmedi¤i bir konu için “bilmiyorum” ya da “araflt›r›p öyle bilgi vereyim” , ya da “ bir düflüneyim” deme olgunlu¤unu gösterebilen insan pek azd›r. XIV. Louis’nin en çok kulland›¤› iki kelime, “bir düflüneyim” imifl. Haflmetli Kral, ivedi kararlar›n ne denli yanl›fll›klara neden olaca¤›n› iyi biliyormufl. Önemle üzerinde durulmas› gereken bir konu da düflünmeyi engelleyen unsurlard›r: 1- Dogmalar, önyarg›lar, bofl (bat›l) inançlar... Bunlar birer saplant›d›r ve düflünülmeden kabul edildiklerinden tart›fl›lmas› olanaks›zd›r. Nietzsche, Yanl›fl düflünce (inanç) körlük de¤il, korkakl›kt›r... Bilgi edinmek için at›lacak her ileri ad›m cesaretten, kendine güvenden ve aç›k yüreklilikten güç al›r, der. 2- Propaganda ve reklamlar: Propaganda, kokusunu belli etmeden sar›msa¤› yutturma sanat›d›r, denir. Lâtince propagare’den türetilen ‘propaganda’n›n kelime karfl›l›¤›, herhangi bir düflünüflün ya da inanc›n yay›lmas›/yay›mlanmas› için yap›lan giriflimdir. Goethe, Yapmak kolay, düflünmek güçtür, der. Propaganda ve reklamlar da insanlar›n bu güçsüzlüklerinden, düflünme üflengeçliklerinden yararlan›rlar. Örne¤in: Coca Cola firmas›, bu düflünme üflengeçli¤ini çok iyi saptay›p de¤erlendirdi¤inden, dört heceli “Coca Cola” y› tek heceli “Coke” a indirgemifl ve sürümünü artt›rm›flt›r;

Çünkü susayan insan›n uzun isimler düflünüp söylemeye sabr› yoktur. 3- Saplant›lar ve duygular: Saplant›lar›n, duygular›n sa¤duyu ve mant›¤› bast›rd›¤› yerde düflünme etkinli¤i yitirilir, do¤ru ve sa¤l›kl› karar verilemez. Bir annenin, k›z›n›n konuflkanl›¤›n› tatl›dillilik, gelinininkini ise gevezelik olarak nitelemesi, ya da duyguya dayal› baz› evliliklerin bir süre sonra karfl›lafl›lan gerçekler ve güçlükler nedeniyle da¤›lmas› gibi... Burada sempati ve antipatilerin, sevgi ve kinlerin de rolü vard›r. André Maurois, sevgi ya da kin bask›n ç›kt›¤›nda us, yap›lanlar› do¤ru göstermek için çok neden bulunur, der. 4- Al›flkanl›klar: Düflünme gere¤ini ortadan kald›ran ya da zay›flatan etkenlerden biri de al›flkanl›klard›r. ‹nsanlar, al›flt›klar› fleyi kolay kolay b›rakmak istemezler ve de¤ifltirilmesinden de hofllanmazlar. Düflünme yetene¤ini öldüren en büyük düflman al›flkanl›klard›r, diyen Somerset Maugham’a Paul Bourget’nin flu deyifli yan›t gibidir: Çevreye al›flt›¤›m›z andan itibaren ihtiyarlam›fl›zd›r; çünki art›k düflünmeye gereksinmemiz kalmam›flt›r... Düflünmek en büyük ibadettir... diyen ‹lahiyat Profesörü Dr. Hüseyin Atay yaz›lar›nda yinelerdi: “Kur’an’›n en son amac› insan› düflündürmektir. Düflünmenin ilk basama¤› ise bildi¤ini sorgulamakt›r.” • orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr 69


BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

K›rlara, Küçük Kentlere, Halk Sanat›na Tutkun

Ahmet Kutsi Tecer Ahmet Kutsi Tecer folklor ve halk edebiyat› konular›nda özgün bilgi kaynaklar›ndan beslenen önemli bir incelemeciydi. Nasrettin Hoca, Karacao¤lan gibi geleneksel büyük kültür de¤erlerimizle ilgili çal›flmalar yay›mlad›. asrettin Hoca, Karacao¤-

N

lan gibi geleneksel kültürümüzün büyük de¤erleriyle ilgili çal›flmalar yay›nlad›. Halk oyunlar›, köy seyirlik oyunlar›, ortaoyunu konular›nda yazd›klar›, meslekdafllar›na yeni görüfl aç›lar› kazand›rd›. ‹lk yaz›s› 18 yafl›ndayken Bolu’da ç›kan “Dertli” gazetesinde yay›mlanm›flt›. “Selam” bafll›¤›n› tafl›yan bu yaz›da, “Ben ömrümün sonuna kadar Anadolu’yu dinleyece¤im ve onun sesini dinletme¤e çal›flaca¤›m,” demiflti. Kendine çizdi¤i bu yoldan 66 y›l süren yaflam›n›n sonuna de¤in hiç

70

ayr›lmad›. Mütareke y›llar›nda Yahya Kemal’in çevresinde toplanan ayd›nlardan biri olarak Ahmet Hamdi Tanp›nar, Ataç, Hasan Âli Yücel, Mustafa Nihat Özön gibi genç yazarlarla arkadafll›k etti. Ad› onlar gibi Dergâh dergisinde tan›nd›. Sivas Lisesi’ndeki ö¤retmenli¤i s›ras›nda halk edebiyat›na derin sevgisi sonucu, “Halk fiairleri Bayram›”n› düzenleyerek halk edebiyat›n›n o y›llarda, o çevrede çal›p söyleyen temsilcilerini bir araya getirmiflti. Düzenlenen yar›flmada fiark›fllal› Âfl›k Veysel birinci geldi. Bu giriflim, halk fliiri gelene¤inin son büyük tem-

BD HAZ‹RAN 2011

silcisi Âfl›k Veysel’in genifl kütlelerce tan›nmas›n› sa¤lad›. Tecer, yine bu çevrede halk müzi¤i sanatç›s› ve araflt›rmac› Muzaffer Sar›sözen ile tan›flt›. Onun Ankara’da radyoda ve konservatuvarda görev almas›na yard›mc› oldu. Böylece halk müzi¤inin bilim yöntemiyle derlenmesi, seslendirilmesi, bir ça¤dafl kültürsanat varl›¤› olarak yayg›nlaflmas› gerçekleflti. Tecer, e¤itimci, daha sonra milletvekili, Halkevleri Bürosu flefi olarak görev yapt›¤› y›llarda, halk kayna¤›ndan beslenen sanat anlay›fl›n›n kökleflmesine önayak oldu. Yönetmekte oldu¤u “Ülkü” dergisi, halk fliiri kayna¤›ndan ülke kültürünün ve sanat›n da en genifl biçimde yararlanmas› yolunda yay›n yap›yordu... “Bir sanatç› olarak bence folklorun önemi, gerçek toplum hayat›na, bilhassa köy insan›n hayat›na girmek için bir k›lavuz olufludur,” demiflti. Halk sanat›n›n bütün dallar›na yak›n ilgisini hep sürdürdü. Halk oyunlar›n› derleme, de¤erlendirme, sahneleme konular›yla ilgilendi¤i gibi, bu konuya yak›nl›¤›n› “Halay Çeken K›zlar” fliiriyle de dile getirmiflti: Tutun k›zlar tutun, birleflsin eller, Çal›n sazlar çal›n, k›r›ls›n teller, Dönün k›zlar dönün, k›vr›ls›n beller Siyah, uzun saçlar tel tel çözülsün. “Ba¤lamac›ya” fliirinde, gelene¤in

büyük temsilcilerini sevgiyle an›yordu: Hani Dadalo¤lu, Kulo¤lu, Muslu? Küsmüfl parmaklar›, sazlar› yasl›. Çal ozanlar›n, âfl›klar›n nesli,

Afl›k Veysel’in genifl kitlelerce tan›nmas›n› sa¤layan Ahmet Kutsi Tecer’dir. Duyur sesini eski ustalar›n! Kendi fliirlerinde de o ustalar gibi halk deyifllerinden, tekerlemelerden, deyimlerden yararlanm›flt›r: Baht›m baht›m, ne aç›ks›n! Hele ç›kmaz aylar ç›ks›n. ... Bana alaylar getirsin, Sana saraylar getirsin. Halk yaflam›, halk›n kulland›¤› araç-gereç fliirine yans›m›flt›r: Onlar, irili ufakl›, Boyas›z, kaba budakl›, Eski çamlardan bardaklar... Tecer’in neredeyse ça¤dafl bir ortaoyununu and›ran “Köflebafl›” oyunu, 71


BD HAZ‹RAN 2011

kent yaflam›n› anlat›rken geleneksel seyirlik oyunlar›n anlat›m biçiminden ustaca yararlanm›flt›r. “Koçyi¤it Köro¤lu” da sahne edebiyat›m›zda gelene¤in besledi¤i baflar›l› ürünlerdendir. Elbette fliirinin de büyük kayna¤› halk fliiridir. Etkilendi¤i baflka bir kaynaksa Frans›z “saf fliir” örnekleri olmufltur. Halk fliirinin kal›plaflm›fl ölçek ve duraklar›na yeni ses ve söyleyifl olanaklar› katm›flt›r. Uyumlu, pürüzsüz, incelmifl, temiz bir fliir dili kurmufltur. Anlat›m› apayd›nl›kt›r. Ayr›nt›l› betimlemelerden neredeyse kaç›n›r. Söz sanatlar›ndan pek az yararlan›r.

BD HAZ‹RAN 2011

alan “Ç›ng›rak” fliiri, ses ö¤esi öne ç›kan çok be¤enilmifl sevgi fliirlerindendir. Bir gün parmakl›¤a elin varmadan, Bir titreyifl gibi çalar ç›ng›rak. Mevsimler geçtikten sonra aradan, Bu ses beni bir gün ça¤›rs›n, b›rak... ... ‹t, iflte önünde kap›m aral›k, Oda b›rakt›¤›n gün kadar ›l›k, Bir ince su sesi gibi -l›k, l›k, l›k, Gönlünden nedamet boflans›n, b›rak... Bafllang›fltan beri ölüm düflüncesi de onu pek çok u¤raflt›rm›flt›r. “Besbelli” fliirinde kendi ölümünü konu edinirken ürpertici bir konuyu günlük yaflam›n ola¤an çizgileriyle birlefltirmifltir: Besbelli ölümüm sabahleyindir / ‹lk ›fl›k korkuyla girerken camdan, / Uzan, baflucumda perdeyi indir, / Mum oldu¤u gibi kals›n akflamdan ... Evden ç›kar ç›kmaz omuzda tabut, / Sen de eller gibi ad›m› unut. Kap›m› bir kaç gün için aç›k tut, / Eflyam bakakals›n diye ard›mdan.

Halk fliirinin kal›plaflm›fl ölçek ve duraklar›na yeni ses ve söyleyifl olanaklar› katm›flt›r. Uyumlu, pürüzsüz, incelmifl, temiz bir fliir dili kurmufltur. Kimi fliirlerinde sembolistlerden gelen etkiler kendini gösterir. Örne¤in “Nerdesin?” gibi eski fliirlerinde gizemli yanlar görürüz: Geceleyin bir ses böler uykumu, ‹çim ürpermeyle dolar: -Nerdesin? Bu ça¤r›n›n nereden, kimden geldi¤i belli de¤ildir. Ancak yaflam› derinden etkiledi¤i, tutkuyla beklendi¤i anlat›l›r: Bütün sevgileri at›p içimden Varl›¤›m› yaln›z ona verdim ben Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana ‘Gel’ desin. Yine bu eski örnekler aras›nda yer 72

Gençlik y›llar›n›n S›vas’›nda halk

sanat›n› kayna¤›ndan seven ozan, soyad›n› da o yöredeki “Tecer Da¤›”ndan alm›flt›. Yaflam› boyunca halk›n sanat de¤erleriyle Anadolu co¤rafyas› onun üzerindeki etkisini sürdürdü. Köylerden görüntüler, köy yaflam› onun neredeyse dilinden düflmez: Gönlümüz uymufl havaya Sen de kanat ol yuvaya Göçelim köye, yaylaya Nola hey gönlüm nola!

Orda bir köy var uzakta / O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da / O köy bizim köyümüzdür. Ancak, sevgiyle yöneldi¤i bu çevreye yaklafl›m›n›n genifl elefltirilere u¤rad›¤› ürünleri de yok de¤ildir. Örne¤in; Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür. Gezmesek de, tozmasak da O köy bizim köyümüzdür. demesini, enstitü ç›k›fll› genç yazarlar›n gerçekçi köy edebiyat›n› gelifltirdi¤i dönemde “Gidemedi¤in yer senin de¤ildir!” diye düflünen ayd›n çevre, hiç de hofl karfl›lamam›flt›’!.. Tecer’in fliirinde do¤aya genifl yer verilmifltir. “Tabiat Odam” fliirinde “hemflirem ya¤mur... kardeflim rüzgâr” demesi dikkat çekicidir. K›rlar, kufllar, a¤ustos böcekleri, deniz, rüzgârlar, ya¤mur, günün farkl› saatleri, mevsimler fliirinde genifl yer tutar. ‹ç Anadolu bozk›r›nda bir tepenin ads›z, belirsiz, uzak yamac›ndaki bir ard›ç a¤ac›n› konu edinen 300 dizelik “A¤aç” fliiri, ozan›n Anadolu topra¤›, Anadolu insan› karfl›s›ndaki duruflunu dile getirir. Bu destans› fliir, do¤a karfl›s›nda insan› ve yazg›s›n› ifller: ... Bozk›rda, bu masal topraklar›nda, Günlerin zinciri ayaklar›nda,

Tanr›lar yüzünü çevirmifl ondan , Bu a¤aç göklerden inen bir çoban. Y›ld›zlar bu gece kay›p bir sürü, Ne çomar hayk›r›r, ne bir gökbörü. Ne gönül, ne duygu, ne us, ne inan; Silindi büsbütün a¤aç dünyadan. fiimdi yer yer siyah, karanl›k, sinsi, Ne gök kald›, ne da¤, ne de ötesi... Do¤a onun fliirinde soyut, ad› san› olmayan görüntüler dizisi olmaktan ç›kar. Yurdun dört yan›na yay›lan kasabalar, kentler için güzellemeleri birbiri ard›na s›ralan›r: Görünmez bir debdebede, Gönüllerden bir türbede, Yeflil üsküflü kubbede, Uyur Mevlana uyan›k. (Konya Destan›) Tek parti yönetiminin milletvekili, resmi bir kültür-sanat dergisinin yöneticisi k›rsal kesim insan›n› anlat›rken neredeyse toplumsal gerçekçi nitelik tafl›yan elefltirilerden de kaç›nmaz: Sen omzunda yorgan, elinde torban, Sen mevsim iflçisi, büyük gezginci, Do¤du¤undan beri sen anan, baban, Orakç›, çapac›, ›rgat ekinci. Sen, anan ve baban... Siz 73


BD HAZ‹RAN 2011

topraks›zlar, Sizi ben tan›r›m uzun yollardan. (Bir toprak iflçisine) Toprak, ne sat›fl ne bir ipotek, Çiftçinin elinden ç›kamaz. Topra¤› da¤›tmak bize farz, Çiftçiye farz onu ifllemek. Toprak demire kavuflmal›, Köylüler enstitülerine. Gömülmeli demir derine, Köylüler okuyup coflmal›. (Uçsuz Bucaks›z Bir Toprakta, Ülkü Dergisi, 1942) Ahmet Kutsi Tecer’in unutulmayacak fliirleri aras›nda, bu yaz›da an›lan “Ç›ng›rak”, “Besbelli”, “Halay Çeken K›zlar”, “A¤aç” ile birlikte “Rüzgâr” fliiri de an›lmal›d›r:

Bu rüzgâr, bu deli rüzgâr bir ordu... San›r›m bu korkunç kara orduyu Bütün dünyadaki ruhlar doldurdu, Bu korkunç geceyi ve bu orduyu. ... Ne mutlu bir rüzgâr gibi varl›¤› Durmadan bir emel peflinde koflmak! ... Bu rüzgâr, bu deli rüzgâr bir ak›n... Aln›mdan afl›yor köpürmüfl atlar. Rüzgârlar, ya beni burda b›rak›n, Ya beni göklere als›n kanatlar. Ahmet Kutsi Tecer Bat› fliirinden, evrensel insan de¤erlerinden kazand›klar›n› halk fliiri gelene¤iyle, halk›n yaflam›yla birlefltirmifltir. • konurertop@butundunya.com.tr

APOCALYPTO F‹LM‹NDE YAfiLI, YERL‹ B‹LGEN‹N ANLATTI⁄I ÖYKÜ

Ve insan yaln›z kalm›flt›. Hüznün derinliklerinde yüzüyordu. Etraf›ndaki tüm hayvanlar ona yaklaflt› ve flöyle dediler: "Seni bu kadar üzgün görmek istemiyoruz... Ne dilersen dile senin için gerçeklefltirelim." ‹nsan dedi ki: "Daha iyi görmek istiyorum." Akbaba cevaplad›: "Görüflüm senin olsun." ‹nsan dedi ki: "Daha güçlü olmak istiyorum." Jaguar cevaplad›: "Benim kadar güçlü olacaks›n." Sonra insan dedi ki: "Yeryüzünün s›rlar›n› ö¤renmek istiyorum.’’ Y›lan cevaplad›: "Hepsini sana gösterece¤im." 74

Böylece tüm o hayvanlarla birlikte gitti. Ve insan, onlar›n verebilece¤i her fleyi ald›ktan sonra gitti... Sonra baykufl di¤er hayvanlara; "Art›k insan daha çok fley biliyor ve daha fazla fley yapabilir. Birden korkmaya bafllad›m." dedi Geyik dedi ki: "‹nsan ne istiyorsa, ald›. Art›k üzüntüsü bitecek." Ama baykufl cevaplad›: "Hay›r... ‹nsanda bir boflluk gördüm, hiçbir zaman dolduramayaca¤› bir boflluk... Onu üzen ve devaml› istemesine neden olan fley bu... Almaya devam edecek... Ta ki, yeryüzü ona flöyle diyene kadar: "Benden bu kadar ve verecek hiçbir fleyim kalmad›..."

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen

E¤itim Diye Diye... Onlar Patan Cumhuriyeti’nin, üç akıllı delikanlı öğrencisi. Çıkmışlar eğitim diye diye yola. Kimi zaman sapsalar da sağa sola, ter döküp emek vermişler. “Okumak gibisi var mı?” demişler.

Ç

al›flm›fllar, didinmifller. Bak-

mam›fllar hiç geriye, nereden nereye geldik diye. Sonra bir de ayr›m›na varm›fllar ki, emekleri yerini bulmuyor; bafllam›fllar ç›k›fl yollar› aramaya. Ak›ll›k edip bir araya gelmifller. “fiu e¤itim ifline biraz da biz kafa yoral›m,” demifller. “E¤itim sürecinin, iyi (nitelikli) insan, nitelikli yurttafl, nitelikli meslek erbab› yetifltirmeye çal›flan bir eylemler bütünü,” oldu¤unda karar k›lm›fllar. K›lm›fllar

76

k›lmas›na da, “nitelikli insan” kavram›n›n aç›l›m›nda yollar› ayr› düflmüfl. Sözün ucundan ilk tutan Müslim olmufl. “Bir kiflinin iyi insan olmas› için, ruhunu kötülüklerden temizlemesi gerekir. Bu edim ise kendi bafl›na gerçekleflmez. Bireyin istenilen bir davran›fl biçimi sergileyebilmesi, e¤itim arac›l›¤›yla sa¤lan›r. Ancak bu kutsal görevi, ister aile, ister okul üstlensin, baflvuru kayna¤› kaç›n›lmaz olarak din olacakt›r. ‹flte bu nedenle

BD HAZ‹RAN 2011

“Bireyin e¤itimi, bilimsel bilgiden yoksun olursa, girdi¤i yer ç›kmaz bir sokak olur. Ancak ak›lc›l›¤› ve bilimselli¤i öne ç›karan bir e¤itimle, birey, kul olmaktan kurtulabilir.” ö¤retim, bir ibadet oldu¤u kadar, bireyin varl›¤›na de¤er katan bir eylemdir de,” demifl. Onun bu yaklafl›m›, Ziya’y› doyurmam›fl. “Din a¤›rl›kl› bir e¤itim, cennet ödülü ve cehennem yapt›r›m›na dayan›r. Ö¤retim süreci, somut verilere dayanmad›¤› için, çevreye uyum yönünden görece kabul gören insan tipleri yetifltirse de, bireyin beynini gelifltirmede yetersiz kal›r. Ö¤rencinin kendi eksiklerini ve hatalar›n› kendisinin giderebilmesini sa¤layacak becerileri kazand›ramaz. Neyi bilip neyi bilmedi¤ini ayr›mlamas›na yard›mc› olamaz. Daha da önemlisi, bireyi özgür de¤il, ba¤›ml› olmaya zorlar; özgüven yerine evet efendimcili¤i afl›lar,” diye daha ayr›nt›l› bir yaklafl›m getirmifl. Onlar› özenle dinleyen Nazir, “Bak›n

efendiler!” diye at›lm›fl. “Belli ki, sizin

dünyadan haberiniz yok. ‹leri ülkelerin temel referans› bireydir. Varsa da birey, yoksa da birey. Liberal ruhlu bireyin önünü t›kayan e¤itim, e¤itim say›lm›yor art›k. Ça¤›m›za, ‘b›rak›n yaps›nlar, b›rak›n geçsinler’ anlay›fl› egemen olmufltur. Toplumculuk çoktan tarihe kar›flt›,” demifl. Müslim, duyduklar›ndan hoflnut olmam›fl. “Görüyorum ki, ikiniz de, e¤itimin ö¤retim aya¤›na yap›fl›p kalm›fls›n›z. Bence, e¤itimsiz bir ö¤retim zehirli bir bala, ö¤retimsiz bir e¤itim ise meyvesiz a¤aca benzer. ‹nsan›n ilerlemesi aç›s›ndan ö¤retim ancak iyi bir e¤itimle birlikte de¤er kazan›r. E¤itimsiz kiflilerin elinde bilim, insanl›¤a fayda yerine zarar getirir. Taklitçi ve içi kof bilimin, hayat› daha yaflan›l›r k›lmak yerine insan› yok etme amaçl› kullan›ld›¤› çok görülmüfltür. Ö¤renim, daha çok akla dayanan bir edim olsa bile, e¤itim, insan›n ruhsal doyumuyla ilgilidir,” diye ayak diremifl. Onun, e¤itimi insan ruhuyla özdefllefltirmeye kalk›flmas›n› eksik bulmufl Ziya. “Bireyin e¤itimi, bilimsel bilgiden yoksun olursa, girdi¤i yer ç›kmaz bir sokak olur. Ancak ak›lc›l›¤› ve bilimselli¤i öne ç›karan bir e¤itimle, birey, kul olmaktan kurtulabilir. Sürekli sorarak, sorgulayarak, düflünerek kendini aflabilir. Özgür karar alma mekanizmalar› gelifltirebilir. Do¤ru ifli do¤ru zamanda yapma becerisi edinerek, ça¤›n ak›fl›na ayak uydurabilir. Böylesi bir e¤itim sürecinden geçen bir halk› da yönlendirip sürülefltirmek kolay de¤ildir,“ demifl. ‹flin bu boyuta varmas›, Nazir’i flafl›rtm›fl. “Bak›n›z sizlere ne diyece77


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

¤im?” diye girmifl söze. “Genel kan›ya göre e¤itimin son hedefi nitelikli insan yetifltirmektir. Bunun için öncelikle bireyi ele al›r. Ça¤›m›z, küreselleflme ça¤›d›r. Yükselen de¤erlere arka ç›kma ça¤›d›r. Paran›n temel de¤er say›ld›¤› bir ça¤d›r. Bunun temel dire¤i de yetiflkin, gözünü daldan budaktan esirgemeyen bireydir. Bireyin de¤erlere de¤er katmas› için desteklenmesi gerekir. Önünün aç›k tutulmas› gerekir. S›radan de¤il, ayr›cal›kl› bir e¤itimden geçmesi beklenir. Bunu yoksul devlet tek bafl›na sa¤layamayaca¤›na göre, duruma özel teflebbüs el atmak zorundad›r. Art›k, ifllerin özellefltikçe güzelleflti¤ini bilmeyen mi var?” diyerek noktalam›fl konuflmas›n›.

O

nun e¤itimin psiko-toplum-

sal yan›na de¤inmesi Müslim’i yüreklendirmifl olmal› ki, bafllam›fl b›rakt›¤› yerden anlat›s›n› sürdürmeye. “‹nsan, ruh ve bedenden oluflur. Bunlar›n gereksinmeleri sa¤l›kl› saptanmal›d›r. Bunu gerçeklefltirebilecek olan da olsa olsa dinsel bir e¤itim anlay›fl› olabilir. Kiflinin birbirine karfl›t

çeflitli arzular›yla toplumsal istek ve idealler aras›nda iyi bir ilgi kurmas›, ancak Tanr› odakl› bir yaklafl›mla sa¤lanabilir. Baflka türlü, yetiflen kuflaklar›n, dün ile bugününü iliflkilendirmesi; bunu yaparken de uyumlu ve dengeli olabilmesi olas› de¤ildir.” E¤itimin amac›n›, herkesin kendi anlay›fl›na göre yorumlamas›, Ziya’y› üzmüfl. O da kendi sav›na, “E¤itimin kap›lar› yaln›zca eskimifl düflüncelere aç›k b›rak›l›rsa, orada gericilik hortlar. Birey, hem kendisi, hem de toplumu için de¤er yaratacak konuma ve aflamaya ulaflamaz. Dar kafas›n› hurafelerle geniflletip, karanl›ktan ayd›nl›¤a tafl›namaz. Gelece¤e emin ad›mlarla yürüyemez. Ça¤lar öncesinin korkuya dayal› köhne ö¤retileri, ya da ne ifle yarayaca¤› belirlenmemifl ve do¤rulu¤u kan›tlanmam›fl yöntemleriyle bir yere varamay›z. Kald› ki, bireyin çevresindeki güzellikleri görüp, yaflam›n› zenginlefltirebilmesi de uygun bir sanat e¤itiminden pay›n› almas›na ba¤l›d›r. Sanat›n gücünden yararlanmayan insan, asla insanlaflamaz,” diye bir aç›l›m getirmifl.

“E¤itimin kap›lar› yaln›zca eskimifl düflüncelere aç›k b›rak›l›rsa, orada gericilik hortlar.”

78

Nazir, bir kez daha devreye girmifl. “Günümüzde, dünya küçülmüfltür. E¤itimli insan, yurttafll›ktan ç›km›fl, dünya vatandafl› olmufltur. Ana dili yerine, ‹ngilizce konuflmaya bafllamas› da, yenidünya düzenine ayak uydurdu¤unu göstermektedir,” deyip ç›km›fl.

B

u sözlere tepki koyan Müslim

de demifl ki, “E¤itimin en yaflamsal amac›, bir ulusun geçmifli ile gelece¤i aras›nda köprü kurmakt›r. Bu, baflar›lamazsa, toplum kimliksiz, kifliliksiz kal›r. E¤itimin, ‘kendini bilmek’ oldu¤unu unutmamal›y›z.“ ‹ki muhatab›n›n birey e¤itiminden toplumsal e¤itime kayd›¤›n› gören Ziya, flaflk›nl›¤›n› gizlemeye çal›flarak, “Arkadafllar!” diye araya girmifl. “Gördü¤üm kadar›nca, üçümüz de e¤itimin, toplumsal bilinçlenmeye ve ayd›nlanmaya yak›lan bir meflale konumuna getirilemedi¤i için, her kap›y› açmaya yarayan bir anahtar olmaktan ç›kt›¤›n› kabullensek de, e¤itimin öncelikli amac›n›n ne oldu¤u, ya da ne olmas› gerekti¤i noktas›nda ortak bir paydada buluflamad›k. Bu durumda, bireylerin beden, zihin, ahlâk, ruh ve duygu yönlerinden dengeli ve sa¤l›kl› bir biçimde geliflmifl bir kiflili¤e eriflmelerini nas›l bekleyebiliriz? Biz gençlerin, özgür ve bilimsel düflünme gücüyle genifl bir dünya görüflüne sahip, insan haklar›na sayg›l›, kiflilikli, topluma karfl› sorumluluk duyan; yap›c›, yarat›c› ve verimli kifliler olarak yetiflmemizi nas›l düflleyebiliriz?” diye noktalam›fl konuflmalar›n›. Onlar› can kula¤›yla dinleyen gör-

müfl geçirmifl bir e¤itbilim uzman›, üçünü de yan›na ça¤›r›p demifl ki, “De¤erli gençler! Söyleyin bana, e¤itimin önceli¤i ne olmal›d›r? Rahatl›k ve kolayl›k ad›na, insanlar›, “Adam sende!”ci tüketiciler yapmak m›, yoksa toplumsal sorumlulu¤u olan duyarl›, erdemli ve bilinçli yurttafllar k›lmak m›? Önce buna karar verin. Sonra da birlik ve dirlik kurup ortak yarg›n›z› yönetenlere bir bir aktar›n. Aktar›n ki, sizin ad›n›za öngörülen düzen, sizleri aldatmak üzerine kurulmas›n.” Sonra da, sözünün özünü unuttu¤unu ayr›msam›fl. “Haaa!” demifl. “Bu arada ‘sevgiyi’ unutmay›n. Sevgisiz e¤itim olmaz çünkü.” Patanlar›n e¤itim diye diye kurduklar› düfle sizler ne dersiniz? • bekirozgen@butundunyu.com.tr

Trafik Cezas›

Ahmet Bey otoyolda giderken h›z limitini aflm›fl, ancak y›¤›nla araba da ayn› h›zla gidiyormufl.. Az sonra polis durdurmufl, ehliyet ve ruhsat› ald›ktan sonra; ''Radara yakaland›n›z ceza için lütfen ekip otosuna buyurun!'' demifl.. ''Biliyorum h›zl›yd›m!' demifl Ahmet Bey..''Ama hemen herkes h›zl› gidiyordu... Onlar› neden durdurmad›n›z?'' ''Hiç bal›¤a gittiniz mi?' diye sormufl polis.. ''Evet!' diye cevaplam›fl Ahmet Bey.. ''Siz!'' demifl polis, ''Hiç bütün bal›klar› ayn› anda yakalad›n›z m›?'' 79


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Amerikal› Ayd›n›n Gündemi

Son alt› ay içinde ‘Amerikan ‹mparatorlu¤u Çöküyor’ bafll›kl› yaz›lar Amerikan bas›n›nda s›kça yer almaya bafllad›: ‘Amerikan ‹mparatorlu¤u’nun çöküflü, yumuflak, sessiz ve kesin olacak.’

B

u sat›rlar Harvard’›n ünlü ekonomistlerinden Naill Ferguson’a ait. Ferguson’un makaleleri Los Angeles Times’dan, Foreign Affairs dergisine kadar birçok yerde yay›mlan›yor. Ferguson, Amerikan ‹mparatorlu¤u’nun 2010 ile 2020 aras›nda yerle bir olaca¤›n› dile getiriyor. 80

Antropolist Jared Diamond ise ‘Collapse’ (Çöküş) adlı kitabında; kültürel olarak Amerikan İmparatorluğu’nun çöküşe girdiğini ve önünde yok olmaktan başka bir çarenin kalmadığını dile getiriyor. Kirkpatric Sale; Amerikan İmparatorluğu’nun Çöküşü adlı makalesinde, Amerika’nın çöküşünü şu dört neden bağlıyor. 1: Çevresel zarar. Amerikan tüketiminin neden oldu¤u iklimsel de¤iflim; Harvard’l› Biyolojist E.O. Wilson’un da belirtti¤i gibi önümüzdeki dönemde ABD baflta olmak üzere bir çok ülkede katastrofik sonuçlara neden olacak. Varolan teknolojiler; yeni iklim de¤ifliklikleri ile günlük hayat›n sürdürülmesine yetmeyecek. 2: Ekonomik Çöküfl: Gayri Safi Milli Has›la’m›z›n sadece yüzde 13’ünü üretiyoruz. D›fl ticaret a盤›m›z 630 milyar Dolara dayanm›fl durumda. Ulusal borç 7.4 trilyon Dolar. Her gün 1 milyar Dolar nakit paraya ihtiyac›m›z var. ABD Hazine Dairesi’nde sadece Çin’den al›na borç 83 milyar dolar.

3: Askeri yay›lma art›k s›n›rlar›na ulaflm›fl durumda. 446 bin Amerikan askeri dünyan›n 725 noktas›nda görev yap›yor. Buna ek olarak; 153 ülkede sürekli askeri varl›¤›m›z ve okyanuslarda sürekli iki düzine askeri deniz filosu dolaflt›r›yoruz. Askeri iletiflim henüz çökmüfl de¤il fakat yeni bir savafla girebilme kapasitesine sahip de¤iliz. 4: ‹ç sorunlar; tüm ‹mparatorluklar çöküflün son aflamas›nda içeriden y›k›l›rlar. Amerikan toplumu içinde huzursuzluk var ve ekonomi çökmüfl durumda. Sivil haklar sürekli kötüye gidiyor. Toplumsal bir patlama kendini gösterdi¤i anda bununla bafledebilecek tüm mekanizmalar› yitirmifl durumday›z.

Amerikan Otomotiv Endüstrisi’nin kalbi Detroit iflas etmifl durumda. Terkedilmifl fabrikalar ve binalarla flehir bir hayalet kent görünümünde

Naill Ferguson

81


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

AR‹ZONA EYALET ‹FLAS ETT‹, DEVLET B‹NALARI SATILDI

Açl›k s›n›r›n›n alt›ndakilere verilen ‘Yiyecek Pulu’yla yaflayan Amerikal›lar›n say›s› 40 milyon 800 bin.

14 Ocak 2010 tarihinde Arizona Eyaleti; resmi olarak istifa etti. Arizona Eyalet Meclisi binas›, Devlet Hastanesi ve hatta hapishane binalar› sat›ld›. Ard›ndan Amerikan Otomotiv Endüstrisi’nin kalbi olan Detroit iflas etti. 2 milyon iflçi iflini kaybetti. Y›lbafl›na yaklafl›rken 17 Aral›k 2010 tarihinde Beyaz Saray önünde Obama’n›n Afganistan Savafl›’n› protesto eden 131 kifli tutukland›. NEW YOK TIMES ED‹TÖRÜ: EN GEÇ 2020

olarak tan›ml›yor ve Obama yönetiminin yapabilece¤i hiçbir fleyin olmad›¤›n› belirtiyor. DÜNYADA ‘TOTO’ KONUSU

Öte yandan, dünya ekonomistleri “Çin ABD’yi ne zaman geçecek” sorusu üzerinde toto oynuyor! ‹flte birkaç tahmin: The Conference Board : 2012 The Economist Dergisi : 2013 Goldman Sachs: 2027 Foreign Policy : ABD’nin sonunu Asya getirecek 1. Açl›k s›n›r›n›n alt›ndakilere verilen ‘Yiyecek Pulu’yla yaflayan Amerikal›lar›n say›s 40 milyon 800 bin.

Tutuklananlar aras›nda Pulitzer Ödülü sahibi New York Times gazetesinin eski editörü Chris Hedges de vard›. Hedges tutukland›ktan sonra flu aç›klamay› yapt›: “Amerika’n›n geri zekal›laflt›r›lm›fl orta s›n›f› halen daha iflas etti¤imizin fark›nda de¤il. Amerikan ekonomisinin düze ç›kabilmesi için 200 trilyon dolara ihtiyac›m›z var ki; bu dünyadaki tüm gayri safi milli has›lan›n 3 kat› demektir. Bu matemati¤in bir çözümü yok. Askeri Chris Hedges: ve ekonomik olarak her an Amerikan ekonomisinin ama her an çökebiliriz. Art›k kurtuluflu için sadece çöküfl tarihini öngör200 trilyon Dolara me tahmini yapabiliriz. 2011, ihtiyaç var 2012, en geç 2020...” Chris Hedges Amerikan Devleti’nin içinde bulundu¤u süreci ise; ‘flirketlerin darbesi’ (corporation coup d’eta) 82

Chris Hedges Amerikan Devleti’nin içinde bulundu¤u süreci ise; ‘flirketlerin darbesi’ (corporation coup d’eta) olarak tan›ml›yor ve Obama yönetiminin yapabilece¤i hiçbir fleyin olmad›¤›n› belirtiyor. Askeri ve ekonomik olarak her an ama her an çökebiliriz. Art›k sadece çöküfl tarihini öngörme tahmini yapabiliriz. 2011, 2012, ya da en geç 2020...” 2. 2007-2010 y›llar› aras›nda 11 milyon kifli iflini kaybetti. Sadece 2010 temmuzda 131 bin kifli! Resmi yüzde 10 rakam› düflük ve gerçe¤i yans›tm›yor; gerçek iflsizlik oran› çok daha yüksek. 3. ‹fl bulma süresi ortalama 9 aya kadar ç›kt›. 4. Hazine rakamlar›na göre ulusal borç 13.6 trilyon dolara ç›kt›. 5. 2010 y›l›nda ödenen borç faizi 700 milyar dolar. 2020’de 2 trilyona ç›kmas› bekleniyor. Amerikan bütçesi 4 trilyon dolar›n alt›nda. 6. Sosyal Güvenlik, ald›¤› vergilerden çok daha fazlas›n› iflsizlik paras› olarak ödüyor. 7. Her emekliye 3,3 çal›flan düflüyor. K›ta Avrupas›nda da durum benzer. Liberal ekonomi içinde emekli maafllar›n›n ödemesi, gün geçtükçe imkans›zlafl›yor. 8. Üst düzey yöneticilerin maafllar›

Hazine rakamlar›na göre Amerika’n›n ulusal borcu 13.6 trilyon dolar

1973 y›l›ndan beri 300 kat artm›fl durumda. 9. Her ay, ortalama yüzde 10’un üzerinde mortgage ödemesi yap›lam›yor. 10.1970 y›l›nda 20 dolara al›nan bir ürün bugün 112 dolara al›nabiliyor.• (‹nternetten al›nt›d›r)

”Bugün günün a¤ard›¤›n› nas›l görüyorsan, uzaktan bütün do¤u milletlerinin de uyan›fllar›n› öyle görüyorum. Ba¤›ms›zl›k ve egemenliklerine kavuflacak olan çok kardefl millet vard›r. Sömürgecilik ve emperyalizm yer yüzünden yok olacak ve yerlerini milletler aras›nda hiç bir renk, din ve ›rk fark› gözetmeyen yeni bir ahenk ve iflbirli¤i ça¤› hakim olacakt›r." Mustafa Kemal ATATÜRK 83


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Uyumsuz Orkestra

Futbol Futbol... Dünya halklarının vazgeçemediği, vazgeçmeye hiç niyeti olmadığı en büyük tutku. Hafta sonlarının güzelliklerle dolu görsel etkinliği.

B

inleri, onbinleri, yüzbinleri, milyonlar› tribünlere bir m›knat›s becerisiyle çeken, televizyon önlerinde oluflturdu¤u tutukevlerinde en k›sa sürede ceza ifllemleri gerçeklefltirebilen sihirli bir güç. Sloganlar›n bin çeflidi. Flama bayrak ve de gösteriye olanak sa¤layacak her türlü araç ve gereçin tribün resitali. Ritmik hareketlerin ilginç sunumlar›. Yengi ile yenilgilerin kollektif sorumlulu¤u. fiampiyonluk düflleri, kaybolan umutlar›n yazg› içeren kal›n çizgileri. Kah›r yükünü çekemeyenlerin göz yafllar›. Gösterinin s›n›rlar› aflan çirkin 84

içerikli sunumu. Futbol; s›n›rlar› olmayan dev bir endüstri. Üretimi fazla, modelleri göz al›c› bir rant dünyas›. Ezenlerin cakas› ezilenlerin, borç yükünü kald›ramayanlar›n yürek yakan kareler. Ve transfer günlerinde para keselerinin a¤›z›n› hiç kapatmayan hovardalar›n dünyas›. Ayr› dilleri, ayn› dille özdefllefltiren evrensel bir gösteri olgusunun sanatç›lar›; futbolcu toplulu¤u. Onlar›, yeflil alanlar üzerinde marifet gerektiren sihirli oyuna haz›rlayan teknik direktörler. Baflkanl›k koltu¤unda oturanlar ile çevresinde oluflan yönetici

BD HAZ‹RAN 2011

tipleri. Futbolu bildi¤ini iddia edenler flimdi ne yapacaklar. Kime sataflacakile kulüp yönetim kadrolar›nda olduk- lar, kiminle kavga edecekler. Futbol lar›n› henüz kavramam›fl olanlar›n ay- tatile girdi; holiganlar da... Bu harika larca süren ›s›nma turlar›. Tur sonra- oyunun karanl›k yüzünden ç›kar sa¤las›nda bafllayan ve asla sonu al›nama- yanlar bunlar. Taraftar olabilmenin yan söylem krizleri, ekran nöbetine dayan›lmaz keyfini ç›karamayanlar. yakalananlar. Masörler, malzemeciler, Bir hiç u¤runa sonu gelmeyecek madoktorlar, psikologlar. Futbol keyfin ceraya sürüklenenler. Tak›mlar›na zatavan yapt›¤› bir gösteri u¤rafl›. Kuzey rar verenler. Dönüp de arkalar›na bakBuz Denizi'nden, Ekvator Ormanlar›- mayan, bakmaya bile cesaretleri olmana dek uzanan ve her türlü do¤a koflul- yan bir avuç kendini bilmez. Uyumsuz lar›nda oynanabilen müthifl bir ayak orkestra futbolun sunumunda, söylemhüneri. Bu denli gücüne karfl›n, sürekli leri, çirkin slogan ve gösterileriyle dekimlik erozyonu yaflayan, ço¤u kez fay hatlar› üzerine infla edi- Notalar›n ritmik ak›fl›n› lerek fliddetli sars›nt›larla yerle bozan, do ile fa'n›n bir olan dünyan›n yeniden dirilifl için verdi¤i u¤rafllar›n insan› ç›karaca¤› ayr› seslerin hayretler içinde b›rakan görünay›rd›nda olduklar› tüleri. Futbol... Bir büyük orhalde, inad›n kestran›n uyum sa¤layamayan elemanlar›. Notalar›n ritmik sürükledi¤i yerlere ak›fl›n› bozan, do ile fa'n›n ç›karaca¤› ayr› seslerin ay›rd›nda gitmeyi ›srarla ye¤leyen olduklar› halde, ›srarla inad›n bir garip toplum. sürükledi¤i yerlere gitmeyi ye¤tone olanlar. Öfkelerini ne yaz›k ki; leyen bir garip toplum. frenleyemeyenler. Ve bu toplumun fiimdi, görsel sanat futbol tatile gir- yaflamas›n› sa¤layanlar›n kocaman di. fiampiyonlar belli oldu, kupalar ay›plar›. Ekonomik destek koltu¤u sahiplerini buldu. Ligden düflenler, alttan üste ç›kanlar. Ve de kahrolanlar, a¤lama duvar›na dönenler. Yaflam›n› sihirli kürenin içine inatla sokup, aile düzenini bozanlar. Evinin s›cakl›¤›n›, buz gibi tribünlerin öfke üreten betonlar›na tercih edenler. Kavgay› yap›lar›ndan hiç eksik etmeyenler, kesici aletlerle k›yas›ya dövüflenler. Kanlar›n akt›¤›, gösterilerin yanlar›na kald›¤›, piflman olduklar›na inand›¤›m›z onlar 85


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Meksikal›lar›n övündükleri stad›: Azteca ç›kan yönetici tipleri. Sald›rgan, etik olmayan davran›fllar›n affedilmezli¤ini hiçe sayanlar. Stadlara, kendi bildikleri kap›lardan, kesici alet al›m› yapt›ranlar ve bunlar›n kullan›lmas›na olanak sa¤layan sözde yönetici tipleri. Uyumsuz orkestran›n bir baflka elemanlar›. Keyifli bir futbol parças›n›, güfte aflamas›nda yok etmeyi planlayanlar. ‹flte bu nedenle, sahalar kapat›l›yor, seyirci tribünlere al›nm›yor. Uruguayl› ünlü yazar Eduardo Galeano, Gölgede ve Güneflte Futbol adl› kitab›nda, stadyumlar› tarif ederken; “Siz hiç bofl bir stadyuma girdiniz mi. Deneyin bir kez. Sahan›n ortas›nda durun ve dinleyin. Bofl bir stadtan daha hüzünlü, kimsesiz tribünlerden daha dilsiz bir fley yoktur.” diyor.

yaflat›r. ‹ngiltere'nin Dünya fiampiyonu oldu¤unu sürekli hayk›r›r. Meksika'n›n Azteca Stad›nda futbol oyununun törensel ilahileri yank›lan›r. Meksikal›lar stadlar›yle övünürler. Bilbao'daki San Mames Stad›n›n s›rlar› ise ‹spanyolca yerine Baskca konuflur. Milano’da Giuseppe Meazza'n›n (San Siro) hayaleti, kendi ad›n› tafl›yan stadyumu titreten goller atar. Suudi

HÂLÂ YORULMADIYSANIZ!

Oysa ki stadlar birer an›lar yuma¤›

gibidir. ‹ngilterenin ünlü Wembley Stad›, y›k›l›p yeniden yap›lmas›na karfl›n hâlâ 1966 y›l›n›n an›lar›n› yaflar, 86

Arabistan'da ise Kral Fahd Stadyumunun mermer, alt›n ve hal› kapl› tribünleri var. Ancak onun ne anlatacak bir an›s›, ne de söylenecek önemli bir sözü yok. Ali Sami Yen Stad› y›k›ld›¤›nda, koca koca grayderler yüre¤imizden koca koca parçalar› söküp ald›. Hüzün çöktü içimize. Tarihten birer yaprak kopard›k Ali Sami Yen'de kazand›¤›m›z za- Ali Sami Yen Stad› ferleri alt alta yazd›k, sayfalar doldu. Sar› k›rm›z›l› tak›m›n ‹nönü Stad› havas› harika, ola¤anüstü yeni stad›nda seyircisiz maç oynad›k, daha ilk haftalarda. Ad› sürekli de¤iflen Mithatpafla, ‹nönü, Dolmabahçe gibi isimlerle an›msanan o güzelim stadta bilmem kaç›nc› kez, tribünlere çarpan futbol topunun ç›kard›¤› hüzün içeren sesleri dinledik. Nice stadlar›m›z uyumsuz orkestra elemanlar›n›n yol açt›¤› olaylar nedeniyle kapat›ld›. Futbolumuz y›llardan beri bir türlü sunamad›¤› ünda yap›sal özelliklerini yitirdi. Kavga- lü beste ”futbol” ise art›k ne çal›n›yor, ya vakit ay›ran toplum, iyi oyunlara ne de söyleniyor. • prim vermiyor. Uyumsuz orkestran›n metingoren@butundunya.com.tr

Wembley Stad›-‹ngiltere

Papaz, pazar ayininden önce kilisenin kap›s›na bir not ilifltirmiflti : "Günahlar›n›zdan yorulduysan›z içeri girin." Notun alt›na ise, rujla eklenmifl baflka bir not ilifltirilmiflti : "Ama hâlâ yorulmad›ysan›z, aray›n: 0987 505 69 69 Sonia" 87


BD HAZ‹RAN 2011

Foto¤raf benim için "nefes almak"t›r Bir hekim aday› iken filizlenen foto¤raf sevdas› 20 y›l sonra hayallerini süsleyen Yunus Nadi Foto¤raf Ödülü’nü getirdi. Üst üste iki y›l bu önemli ödülün sahibi olman›n gururunu ve mutlulu¤unu yaflayan Sezgin Güvel Üroloji Doçenti olarak 12 y›ld›r Baflkent Üniversitesi T›p Fakültesi Adana Uygulama ve Araflt›rma Merkezi'nde çal›fl›yor. Yazan: SEMA ERDO⁄AN

Sezgin Güvel "S›radanl›¤› foto¤rafla afl›yorum." diyor

Ç BÜTÜN K‹TAPÇILARDA

ukurova Üniversitesi T›p

Fakültesi ö¤rencisi iken üst s›n›flardan bir a¤abeyin çekti¤i ve fakültenin duvarlar›n› süsleyen foto¤raflar› hayranl›kla izlerken filizlendi foto¤raf sevdas›. ‹lk görev yeri olan Trabzon'da Fo-

to Forum adl› derne¤in kurslar›na kat›ld›. Foto¤raf alan›nda geliflimini sa¤layacak ilk ad›m› att› ve sonras› çorap sökü¤ü gibi geldi. ‹stanbul Foto¤raf ve Sinema Amatörleri Derne¤i (‹FSAK) ve Adana Foto¤raf Amatörleri Derne¤i (AFAD) üyesi olarak sürdürdü çal›flmalar›n›. Yirmi y›l› aflk›n sürede binlerce insan› ve yaflam kesitlerini çekti¤i karelerle ölümsüzlefltirdi. ‹flte bu karelerden baz›lar›, baflta Uluslararas› Foto¤raf Sanat› Federasyonu (FIAP)’’nun destekledi¤i yar›flmalar olmak üzere say›s›z yar›flmadan ödül almas›n› sa¤lad›. Kendisini ödüllendiren Uluslararas› Foto¤raf Sanat› Federasyonu 2007 y›l›nda Uluslararas› Foto¤raf Sanat› Federasyonu Sanatç›s› (AFIAP) unvan›n› vererek baflar›s›n› taçland›rd›. Profesyonel foto¤rafç›l›¤› taçland›r›lm›fl olsa da O, amatör ruhla çekiyor foto¤raflar›n›. 89


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Foto¤rafa, filmli makinelerle bafllad›, digitale geçifl yapt›. Ama filmli makinelerden ald›¤› hazz› hiç bir zaman digital makinelerden almad›. Digital makinalar›n getirdi¤i “olmad›ysa yeniden çekerim” düflüncesinin ve s›n›rlaman›n olmamas›n›n, filmli makinalardaki çekimlerdeki gibi özenli olmay› ortadan kald›rd›¤›na inan›yor.

Sezgin Güvel, Üroloji doçenti. 12 y›ld›r Baflkent Üniversitesi T›p Fakültesi Adana Uygulama ve Araflt›rma Merkezi'nde çal›fl›yor. “Gözlerimdeki Karadeniz” ilk ki90

Sezgin Güvel’in 2011 Yunus Nadi fotoğraf ödülünü kazanan eseri flisel foto¤raf sergisinin ad›. Pek çok gösteri ve karma sergilerde yer ald›.

Foto¤raf çekmek sokaktaki insanla iletiflim kurmas›nda bir araç onun için. Belgesel foto¤rafç›l›¤› daha çok seviyor ve ço¤umuzun haberdar olmad›¤› ya da görmezden geldi¤i insanlar› görselleyerek ç›kar›yor karfl›m›za. Bir dökümhanede çal›flan insanlar›n bir gününü belgelemek için 8 ay›n› ay›rabiliyor. Sezgin Güvel, her projesinde yeni fleyler de ö¤reniyor. ‹nsanlara ve onlar›n yaflamlar›na foto¤raflar›yla dokunuyor. Foto¤raf› kendisi için çekiyor gibi görünse de kat›ld›¤› sergi, gösteri

Sezgin Güvel’in Yunus Nadi ödülü alan diğer fotoğrafı (2010) ve yar›flmalar arac›l›¤› ile binlerce insanla paylafl›yor. Gerçekleri kendi bak›fl aç›s›yla anlatmaya çal›fl›yor. “Çok gezen mi, çok okuyan m›, çok yaflayan m› bilir” sözü, Sezgin Güvel’de “Çok çeken bilir”e dönüflüyor. Foto¤raf›n da bir amac› ve hedefi olmas› gerekti¤ine inan›yor Sezgin Güvel. Yapmak istedi¤i, üzerinde çal›flt›¤› projeleri var. Çok uzun süredir, “Do¤umdan Ölüme ‹nançlar” adl› bir proje üzerinde çal›fl›yor. Bu co¤rafyada yaflayan Hristiyanlar›n dü¤ünlerinden, ‹stanbul Halkal›'da Caferilerin aflura merasimlerine, Hac› Bektafl-i Veli törenlerinden Mevlana törenlerine ve Mardin'deki Süryanilerin inançlar›n› simgeleyen ne varsa foto¤raflarla belgelemek ve bu foto¤raflardan oluflan bir kitap yapmak istiyor. 91


BD HAZ‹RAN 2011

Ald›¤› ödüllerin de bir anlam› olma-

s› gerekti¤ine inan›yor ve yar›flmalara kat›l›rken seçici davran›yor. Çok say›da ödülün sahibi olmas›na karfl›n iki ödülün gönlündeki yeri baflka. Bunlardan biri Yunus Nadi Foto¤raf ödülleri. Üstelik hem geçti¤imiz y›l hem de bu y›l bu ödülün sahibi oldu. Geçti¤imiz y›l ald›¤› ödülü 2009 y›l›n›n yaz›nda Hatay Samanda¤'da çekti. Burada yaflayan Ortodoks Hristiyanlar›n›n bir dü¤ün töreninde yatak üzerine oturan gelinlik giymifl küçük bir k›z çocu¤unu ölümsüzlefltirdi. "Dökümhanede" isimli proje kapsam›nda iflçilerin verdi¤i k›sa bir mola s›ras›nda çekti¤i foto¤raf ile de 2011 Yunus Nadi Foto¤raf Ödülü’nün sahibi oldu. Sezgin Güvel için çok özel bir

Sezgin Güvel’e 5. kez Altın Kamera ödülü alarak Altın Kamera heykelciğini kazandıran fotoğrafı 92

BD HAZ‹RAN 2011

ödül Yunus Nadi Ödülü. Üst üste iki y›l bu ödülü almak da tan›m› imkans›z bir mutluluk elbette. Daha iyisini yapmak ad›na yüklendi¤i sorumluluk da büyük. Sezgin Güvel için önemli olan bir

di¤er ödül ise 13 Kare Foro¤raf Yar›flmas› Alt›n Kamera Heykelci¤i. Bir foto¤raf gezisi s›ras›nda geçirdikleri trafik kazas›nda yaflamlar›n› yitiren 13 foto¤rafç› an›s›na düzenlenen bu yar›flmada 5. kez Alt›n Kamera ödülünü alarak Alt›n Kamera heykelci¤inin de sahibi oldu. Türkiye Foto¤raf Sanat› Federasyonu (TFSF) Yönetim Kurulu Üyeli¤i görevini de yürüten Sezgin Güvel’in foto¤rafa ilgi duyanlara önerisi ise flöyle: “Foto¤raf dernekleri bafllang›ç için en do¤ru adresler bence. Özellikle de TFSF’ye ba¤l› dernekler. ‹lk ad›m› burada at›p, deneyimli hocalar›n bilgi birikimlerinden yararlanabilirler. TFSF buralardaki e¤itim kalitesini daha da yükseltmek ve standardize etmek amac› ile yürüttü¤ü çal›flmalar› sonuçland›rmak üzere. Bu amaçla kitaplar ve çeflitli görseller haz›rl›yor.” Büyük kitleleri peflinden sürükleyen “at yar›fllar›” Sezgin Güvel’in de ilgi alan›nda. Ama O, bir sonraki projesinin konusu olarak atlar›n yar›fllara nas›l haz›rland›klar›yla ilgileniyor. • Düflünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir. Bu ise rüzgar› zaptetmekten de zordur. GANDH‹

Birbirine kar›flm›fl birkaç terim

Deyimler ortaya kar›fl›k flekilde kullan›ld›kça içinden ç›k›lmaz bir hal do¤uyor. Bu kargafla terim düzeyinde kalsa iyi, oradan da gündelik yaflam›m›z›n temellerini tehdit etmeye bafll›yor.

K

Yazan: TINAZ T‹T‹Z

Konfiçyüs'ün ünlü sözü bir kere daha an›lmal›:

"Sözcükler yanl›fl olursa cümleler; cümleler yanl›fl olursa kavramlar bozuk olur. Kavramlar bozuk olunca halk anlaflamaz; halk anlaflamazsa dirlik bozulur." Dirli¤in bozulmas›na çok az kald›¤› için bir kere de ben yazmak istedim. Birbirine kar›flm›fl ve herkesin kendince anlam yükledi¤i birkaç terim ve bu terimler için anlam önerilerim flunlar: Özgürlük Tüm varl›klara (insan, hayvan, bitki, tafl toprak ilh.) sayg›n›n içsellefltirilmifl olmas› halindeki korkusuzluk ve iç huzuru durumu Af U¤ran›lan (maddi ve/veya manevi) bir kiflisel zarar›, herhangi bir karfl›l›k beklemeksizin (ki aksi halde ‘pazarl›kla vazgeçme’ olur) karfl›s›ndakinin iyiniyet içindeki bir yanl›fl›na atfederek 93


BD HAZ‹RAN 2011

Bir ortak kavram taban› infla etmeden birlikte yaflamak mümkün müdür? karfl›l›k vermekten vazgeçme hali. U¤ran›lan zarar kiflisel de¤il de toplu zarar ise bu takdirde, di¤er kiflilerin tek tek affa raz› olmas› halinde af mümkün olabilir. Baflkas› ad›na af yap›lamaz. Hoflgörme U¤ran›lan (maddi ve/veya manevi) bir kiflisel zarar›, karfl›s›ndakini cezaland›rmaya (yafl›, akli durumu, içinde bulundu¤u durumun tahrik edicili¤i vb. nedenlerle) ehil görmeyerek karfl›l›k vermekten vazgeçme hali. Toplu zarar›n hofl görülebilmesi de af ile benzer koflullara sahiptir. Çifte standart Ayn› duruma, (tembellik, adamsendecilik, vurdumduymazl›k, acizlik, kiflisel ç›kar veya bu gibi nedenlerle) farkl› karfl›l›k verilmesi. Yapt›r›m ve yapt›r›mda acizlik Yapt›r›m, bir kural›n en temeldeki amac›na tam hizmet edecek flekilde uygulanabilmesi karfl›s›ndaki engellerin, herhangi bir istisna gözetilmeden ve engellerin ne pahas›na olursa olsun kald›r›larak uygulanmas›d›r. 94

Yapt›r›m acizli¤i ise, bu tan›m›n kilit tafl› niteli¤indeki 'uygulama'ya gücünün, akl›n›n ve/veya gereken di¤er becerilerinin yetmemesidir. Görmezden gelme Karfl›l›k verilmesi gerekli ve zorunlu bir durumun, (tembellik, adamsendecilik, vurdumduymazl›k, acizlik, kiflisel ç›kar veya bu gibi nedenlerle) görmezden gelinmesi. Kural tan›mazl›k Uygulanamayacak kural koyma düflünememek eksikli¤i ile malul kural koymakt›r. Kendi tan›mlad›¤› gerekçelere dayanarak ve bunu bir al›flkanl›k haline getirerek yaflam sürdürmedir. Kural tan›rl›k Konulmufl kurallara uymak, bir yandan da yanl›fl, haks›z, yersiz vb. olarak nitelenebilecek kurallara karfl› mücadele etmektir.

BELGESELC‹N‹N GÖZÜYLE Çetin ‹mir

Ça¤lar Boyu Anadolu’da T›p 3.BÖLÜM

Bu kavramlar içinde hoflgörme ve

af en s›k yanl›fl kullan›ma konu olan ve yapt›r›m acizli¤i ile kar›flt›r›lan terim olsa gerekir. Burada verilen tan›mlardan amaç, do¤rulu¤u tart›flmaya kapal› hükümler vermek elbette ki olamaz. Ama rastgele, bilinçsiz- bilinçli kullan›m nedeniyle birlikte yaflama iklimini bozan kavramlara dikkat çekmek amaçlanm›flt›r. Bir ortak kavram taban› infla etmeden birlikte yaflamak mümkün müdür? Akla hayale gelebilecek her türlü vaadin havada uçufltu¤u bir seçim öncesinde birisinin de ç›k›p böyle bir taban infla etme vaadini (üstelik arsa spekülasyonuna yol açmadan) beklemek pek mi iyimserliktir? •

yüzy›ldan sonra Roma ‹mparatorlu¤u’nun siyasi yap›s› de¤iflmifl, ‹mparator Kostantin’ in ad›n› verdi¤i, Kostantinapolis’in baflkent oldu¤u Do¤u Roma, antik ve Roma T›bb›n›n tüm miras›n› devralm›flt›. >>

5.

95


BD HAZ‹RAN 2011

10. yüzy›lda ise do¤u’da, antik t›bb›n,

ad›m atm›fl oldular. Siyasi ve askeri erk, otoriteyi kurar kurmaz, hiç zaman kaybetmeden kültür ve sa¤l›k konusunda çal›flmaya bafllad›lar. Böylece Anadolu’da antik t›bb› esas alan hekimler ve Türk mimarisiyle infla edilen hastaneler dönemi bafllad›. Yeni devlet, bir yandan ülke durumu ve gelece¤ini garanti alt›na almakla u¤rafl›rken, bilim adamlar› da t›p alan›ndaki çal›flmalar›na h›z vermifllerdi. Türkler toplad›klar› t›p kitaplar›n› tercüme Atina Okulu etmekle kalm›yorlar, yabanc› ülkelere gideM.S. 980 y›l›nda Buhara’ da do¤an rek, t›bbi araflt›rmalar da yap›yorlard›. Dönemin hekimlerinden Hac› Pave bir bilim adam› ve filozof olan, fla, M›s›r’a gidip t›p ö¤renimi görmüflbat›l›lar›n “Avicenna” (Avisena) olarak tan›d›¤› bu kifli, ‹bn-i Sina’yd›. ‹bni Sina ‹bn-i Sina Aristotelesçi felsefe gelene¤inin en yetkin temsilcisidir. En ünlü iki yap›t›, kapsaml› bir felsefe ve bilim ansiklopedisi olan “Kitabü’fl fiifa” ile t›p tarihinin en önemli kitaplar› aras›nda yer alan, “el-Kanun fi’t-T›b”d›r. Baflta Fransisken okullar› olmak üzere ortaça¤ Skolastik düflüncenin temellerinden birini oluflturdu. Yaflad›¤› dönemde ‹bn-i Sina, Hipokrat ve Galen’le karfl›laflt›r›labilecek tart›flmas›z bir sayg›nl›k kazand›. 11. yüzy›l›n ikinci çeyre¤inde, Anadolu Türklere aç›lm›flt›. 1071’de Alparslan zaferiyle sonuçlanan Malazgirt savafl›yla Türkler, bu topraklara

kendi görüflleri ve bulufllar›n› bat›’ya kadar ulaflt›ran bilim adamlar› vard›.

96

BD HAZ‹RAN 2011

tü. E¤itim yapt›¤› bu hastanelerde, kendisini kabul ettirerek baflhekimli¤e kadar yükselmiflti. Arapça ve Farsça kitaplar›n kapsad›¤› bilgilerde Hipokrat, Galen gibi antik dönem hekimlerinin bilgileri, dikkatli incelemeler sonras›nda, Türk t›p kitaplar›na al›n›yordu. Erken dönem Türk t›bb›, k›sa bir tercüme devresi geçirdikten sonra, çok de¤erli yap›tlar›yla ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›. Türk t›bb›, hiçbir ulusun bilimine mirasç› olmam›fl, aksine temel kuramlar›, Türk geleneklerine uygulam›flt›r. Bu flekliyle kabul edilen Türk t›bb›, ba¤›ms›z bir bilim haline gelmifl ve 16. yüzy›la de¤in, zaman›nda geçerli olan en bilimsel esaslara dayanm›flt›r. T›bb›n temel dire¤i olan Hipokrat ve Galen gibi ünlü hekimlerin bilgileri incelenip, yararl› görülen bölümler al›nm›flt›. O dönemin Türk t›bb›, ça¤dafl olduklar› yabanc› t›p bilimiyle boy ölçüflebilecek bir düzeye gelmiflti. ‹lk Osmanl› dönemi t›p kitab›, Gere-

deli ‹shak bin Murad taraf›ndan Edviye-i Müfrede ad›yla yaz›lm›flt›r. Deva, yani ilaç program›n› içeriyordu. ‹shak bin Murat’›n bu kitab›, Hipokrat ve Galen’e pek aflinad›r ve kitapta bu isimler çok anlat›lm›flt›r. Edviye-i Müfrede’nin yaz›l›fl› s›ras›nda bu iki ünlü antik dönem hekiminin bilgilerinden oldukça yararlan›ld›¤› anlafl›l›r. ‹shak bin Murat’tan sonra, hekim olan, Ahmet Dai, Hac› Pafla ve Ahmedi, Müntehab-› fiifa ve Tervihül Ervah adl› çok önemli t›bbi eserler yazm›fllard›r. Hac› Pafla, bitkiler ve besin maddeleri üzerine önemli incelemeler yap-

m›flt›r. 1413 de Hac› Pafla’n›n toplad›¤› bilgiler çok önemlidir. Sular, hamamlar, uykular hakk›nda pek çok yararl› önerilerde bulunup, kent sa¤l›¤›n›n korunmas› hakk›nda do¤ru bilgiler vermiflti. Antik t›p bilginleri gibi, bu Türk

hekimleri de dört humor teorisi üzerinde titizlikle durmufllard›. Dönemin t›bbi düflüncesi de; 4 humor teorisinden yola ç›k›larak, Ahlat-› Erbaa esas› üzerine kuruluydu. Her t›p hekimi yazd›¤› kitab›nda buna yer verirdi. Bu dört unsur; kan, balgam, safra ve sevda’(bu üç unsurun d›fl›ndaki beden ifrazat›) dan ibaretti. Kan; iyi g›dalardan oluflur, s›cak ve suludur. Sar› safra; tatl› yemeklerden oluflur, s›cak ve kurudur. Balgam; so¤uk ve kurudur. Bal›k, yo¤urt ve ham meyveler yenilirse olur. Sevda; so¤uk ve kurudur, sar›msak gibi kuru g›dalar›n yenilmesiyle oluflur. Bu dört unsurun normal oluflu, sa¤l›¤›n dengeli oldu¤unu kan›tlard›. Bunlardan birinin fazlal›¤› ise, hastal›¤›n meydana gelmesine neden olurdu. ‹flte, Türk t›bb›nda da yüzlerce y›l hüküm süren Ahlat-› Erbaa teorisi bundan ibaretti. Bu eski inan›fl›n sars›lmaz kuramlar› her ülke t›bb›n›n esas› idi. Ve bu esaslar, Türk t›bb›n›n tüm dünya t›bb›yla birlikte uyum sa¤lad›¤› genel ilkelerdi. Türk t›bb›, dünya’da örnek al›nacak,

birçok hekim yetifltirdi. Ülke yöneticileri de, halk sa¤l›¤›na verdikleri öne97


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

mi, yurt genelinde flifahaneler infla ederek göstermifllerdir.

Darüflflifa’n›n önündeki avluya kuzeybat› köflesinden t›p medresesi ba¤lan›r. Medrese, revaklarla çevrili bir avluyu Sekizinci Osmanl› Padiflah› II. Beya- saran, kubbelerle örtülü 19 ö¤renci z›t, Anadolu’nun muhtelif bölgelerin- hücresinden ve büyük bir kubbeyle de yapt›rd›¤› külliyeler gibi, Edirne’de örtülü bir dershaneden oluflur. de külliye ve flifahane yapt›rm›flt›r. 2. Beyaz›t külliyesi ve darüflflifas› 1488 de mimar Hayrettin’in yapt›¤› tam teflekküllü yatakl› bir hastane olasöylenen, fakat kay›tlara göre; mimar rak düflünülmüfltür. Külliye Sultan 2. Yakup-flah taraf›ndan infla etti¤i görü- Beyaz›t taraf›ndan 1484 tarihinde telür. Külliye; cami, darüflflifa, medrese, meli at›lm›fl, 1488 tarihinde tamamlanimaret, hamam, mutfak, f›r›n ve erzak m›flt›r. Yap›, merkezde cami olmak depolar›ndan oluflmaktad›r. Darüflflifa, üzere darüflflifa, yani hastane, t›p medayn› zamanda t›p ö¤retiminin yap›ld›¤› resesi, misafirhane, aflevi ve di¤er medresenin bat›s›nda yer al›r. Yap›n›n sosyal birimlerden meydana gelmifltir. en önemli bölümü, ›fl›kl› büyük kubbe- ‹nflaat›n 4 senede tamamlanmas›, döli ana mekând›r. Çevresinde s›ralanan neminin bir yandan mimari ve bir yanküçük kubbeli alt› tane oda ve befl so- dan da teknik gücünü göstermektedir. fa, alt›gen planl›d›r. Burada ak›l hastaBu hastane bir uygulama hastanelar›n›n yan› s›ra, di¤er hastal›klar›n sidir. Medresede temel bilimleri ö¤da tedavisi yap›lmaktayd›. renen ö¤renciler, burada hastalar üzerinde uygulama yapmakEdirne Darüflflifas› tad›rlar. Hastanenin özelliklerinden birisi, daha do¤rusu bafll›ca bir özelli¤i musikiyle hasta tedavisinin uygulanmas›d›r. Bu tedavi yaln›z ak›l hastalar› için de¤il, tüm hastal›klar için de musikinin yard›mc› tedavisi olarak düflünülmüfl olmas›d›r.

Darüflflifa’n›n, bir baflhekimi, ikinci ve üçüncü hekimler, göz hekimi, iki cerrah bir eczac› ve di¤er hizmetlilerin oluflturdu¤u 21 kifli görev yapmaktayd›. 98

Darüflflifa’daki (hastane) sa¤daki odalar, poliklinik odalar›d›r. Solda 4 oda hizmet odalar›, çamafl›rhane, ilaç yap›lan yerler eczane bölümü ve mutfak olarak planda yer al›r. Evliya Çelebi, burada hastalar›n mizac›na yani natürüne göre doktorlar ta-

raf›ndan tertip edilen perhiz yemekleri oldu¤unu yaz›yor ki, bu da günümüzün diyetisyenlerin çal›flma yöntemine benziyor. Çiçek hastal›¤›, ilk kez ‹slam ve Türk hekimleri taraf›ndan incelenmifltir. Büyük Türk hekimi ‹bni Sina da çiçek hakk›nda kayda de¤er yaz›lar yazm›fl ve bu hastal›¤›n öneEdirne Darüflflifa eczanesi mine dikkat çekmifltir. Türkler afl›y›, pek basit bir flekilde yap›yorlard›. Hafif çiçek Dönemin Fransa elçisinin efli Maç›karm›fl olan hastan›n yaras› içindeki dam Montegü, ülkesinde çiçekten k›cerahatli s›v› al›n›yor ve bundan afl› r›l›p ölen insanlar için, çiçek afl›s›yla üretiliyordu. Henüz çiçek ç›karmayan ilgili gözlemlerini bir seri mektupla çocu¤un koluna sürülen bu s›v› üzeri- ülkesine iletmifltir. Kendi çocuklar›na ne hafif flekilde çizilerek, afl› tamam- da çiçek afl›s› yapt›rd›¤›n› ve ülkesine lanm›fl oluyordu. Bu ifllemi de her y›l yazd›¤› mektuplarla çiçek afl›s›n›n, tekrarl›yorlard›. Ba¤›fl›kl›k kazanan göz ard› edilemeyecek kadar önemli çocuklar en az bir y›l bu hastal›¤a oldu¤una de¤indi¤i, t›p tarihi kaynakyakalanm›yorlard›. lar›nda yer alm›flt›r. ‹flte bat› art›k çiçek afl›s›yla tan›flm›fl, hatta bu afl›y› Eski Türklerde yayg›nlaflt›rmak için de, afl›lanacak çiçek afl›s› her çocuk için, ailelere para verilmifltir. Osmanl› döneminde, t›bba ve hekimlere verilen önem, Topkap› Saray›’ndaki Hekimbafl› Odas›’nda görülür. Saray›n iç bahçesinde hareme yak›n bir bölümde, iki katl› flirin bir yap› sizi karfl›lar. Hekimbafl›n›n muayene yapt›¤› oda girifl kat›nda yer al›r. T›bbi araç gereçleriyle, ilaç yap›m›nda kullan›lan; drog (ilaç) flifleleri, tensuh (hap) kal›plar›, triaklar (antioksidan-panzehir), ilaç fliflelerinin topland›¤› çantalar yine bu mekândad›r. Üst kat ise, hekimbafl›n›n lojman› olarak hizmet 99


BD HAZ‹RAN 2011

verir. Harem içindeki hünkâr hamam› da göz kamaflt›racak mükemmelliktedir. Hamam›n tamam›, mermer kapl›d›r. Tavan kubbeli olup, küçük caml› pencerelerinden hamama lofl ›fl›klar döker. Hamam›n Hünkâr bölümünün, alt›n kaplama kafesli bölümü, hünkâr›n güvenli¤i içindir. Kurna ve musluklar› da alt›n bezemelidir.

Topkap› Saray› / Hünkar Hamam› Amasya, tarihi ve kültürü ile Anadolu’daki ender kentlerden biridir. Yeflil ›rma¤›n ikiye ay›rd›¤› bu güzel kentimiz, befl bin y›ll›k geçmifli ile, birçok uygarl›¤› içinde bar›nd›rm›flt›r. 15. yüzy›l›n ilk yar›s›nda, Fatih Sultan Mehmet’in büyük o¤lu olan flehzade II. Beyaz›t, Amasya valisi olarak bu kentte hizmet vermifltir. Amasya Valili¤i s›ras›nda, sanata, kültüre ve bilime önem vermifl ve bu meslek kurumu mensuplar›n› koruyup, kollam›flt›r. fiehzadeler kenti olarak bilinen Amasya, en parlak dönemini 15. yüzy›lda yaflam›flt›r. Zira Osmanl›n›n yükselifl döneminde tüm bilim adamlar› ve sanatç›lar, bu kentte top100

BD HAZ‹RAN 2011

lanm›flt›r. Amasya’n›n tarihi zenginli¤i içinde yer alan yap›lardan biri de darüflflifa’d›r. 14. yüzy›l›n sonlar›nda Amasya’ da do¤up, çok iyi t›p e¤itimi alm›fl cerrah fierefeddin Sabuncuo¤lu bu flifahanede uzun y›llar baflhekimlik yapm›fl, meslek yaflam›nda t›p dünyas›na rehberlik edecek eserleri kaleme alm›fl, kitaplar›ndaki aç›klay›c› flema ve resimleri de bizzat kendisi çizmifltir. 11. yüzy›ldan itibaren Amasya’da Türk hâkimiyetinin bafllad›¤›n› görüyoruz. Yaklafl›k 1074’lü y›llardan sonra 300 y›l içerisinde flehir ana dokusuyla bir Türk flehri havas›na bürünmüfltür. Amasya Darüflflifa’s›nda; yap›ld›¤›ndan itibaren önemli hekimlerin çal›flt›¤› bilinir. Bunlar, hekim Atufi, hekim Halimi, hekim Lütfullah’t›r. Ama Amasya hastanesine as›l flöhretini kazand›ran ve buray› dünya t›bb›nda unutulmazlar aras›na yerlefltiren hekim, kuflkusuz fierefeddin Sabuncuo¤lu olmufltur. fierefeddin Sabuncuo¤lu eserlerinde 14 y›l Amasya hastanesinde baflhekimlik yapt›¤›n› söyler ki, o dönemde bir hekim için 14 y›l bir hastanede, böyle bir merkezi hastanede baflhekimlik yapmak çok önemli bir kariyerdi. Sabuncuo¤lu, kendisi de hekimler yetifltiren bir aileye mensuptu. Sabun-

cuo¤lu’nun 3 eseri bilinmektedir. Bunlardan bir tanesi t›bbi tedavi kitab› niteli¤indeki Akrabadin, di¤eri cerrahiye ayr›lm›fl Cerrahüyyet-ül Haniye ve üçüncü olarak da, kendi deneyimlerini ve kulland›¤› bütün ilaçlar› yazd›¤› Mücerrepname adl› eserlerdir. ‹ranl› hekim Cürcani’nin Zahirei Harzemflahi eserinin son bölümü olan Farmakope bölümü, Akrabadin çevirisidir. Amasya’ da bulunan hekim zümresinin ricas›yla yap›lan bu çeviri 1444 y›l›nda haz›rlanm›flt›r.

fierefeddin Sabuncuo¤lu

‹çinde hastal›k tedavisiyle ilgili ilaçlar, bunlar›n dozlar›, kullan›l›fllar›, kontrendikasyonlar› verilmektedir. 33 bölümden oluflan esere Sabuncuo¤lu kendisi de 2 bölüm ekleAmasya Darüflflifas› mifltir ki, bunlardan bir tanesi, Türkçe Farsça ilaç sözlü¤üdür. Ona, dünya t›p tarihinde as›l ün kazand›ran ikinci eseri ise, Cerrahüyyet-ül Haniye’dir. Bu eserin as›l önemi, teknik aç›dan yap›lm›fl süsleme amac›yla de¤il, teknik aç›dan yap›lm›fl cerrahi ameliyat resimleri içermesidir. Ayr›ca bu eserin, cerrahi tarihi yönünden, t›p tarihi yönünden, bilim tarihi yönünden önemi 160 adet minyatür içermesidir. Resimlerde hekim, asistan, hasta belli konumlarda bulunurlar. Ayr›ca kullan›lan aletler de çok aç›k çizimle gösterilmifltir. Bilim dilinin anadilde olmas›, özellikle hekimlere büyük bir çal›flma kolayl›¤› sa¤lamaktad›r. Türkçeyi çok iyi kullanan bir t›p yazar› olarak Sabuncuo¤lu eserini bizzat kendisi kaleme alm›flt›r. Bu çal›flmas›nda, üç bölüm halinde, da¤lama tedavisini ve apselerin aç›lmas›n›, k›r›k ve 101


BD HAZ‹RAN 2011

cisi bizzat yine insan üzerindeki hayvan ›s›rmalar›n›n yine bizzat kendi üzerinde denemesidir. Zehirli y›lana kendini ›s›rtarak, kendi haz›rlad›¤› tiryak› kullanm›fl ve bunun etkilerini deneyerek bu kitab›na yazm›flt›r. Sabuncuo¤lu çok iyi bir klinisyendir. Vakalar›n› çok iyi takip eder. T›p eti¤ine son derece sayg›l›d›r. Ayr›ca meslektafllar›na çok önemli ö¤ütler verir. Bütün bunlar›n yan›nda kendi anadilini Ameliyat gereçleri bilinçli olarak kullaç›k›klar›n tedavisini 156 bölümde an- nan bir entelektüeldir. Çünkü Sabunlat›r. Sabuncuo¤lu yaklafl›k 150 tane cuo¤lu eserlerinde, o dönemde Anakiflisel görüflünü koymufl, ayr›ca cerra- dolu halk›n›n Türkçe’den baflka dil hi hastal›klarda kullan›lan ilaçlar›, bilmedi¤ini, okuyanlar›n da yaln›z merhemleri, formülleri de kitab›n›n Türkçe okudu¤unu, dolay›s› ile Arapsonunda aç›klam›flt›r. ça ve Farsça eserlerin Türkçeye çevrilmesi ya da bu eserlerin Türkçe yaSabuncuo¤lu’nun son eseri ise Mü- z›lmas› zorunlulu¤unu eserlerinde aç›k cerrepname’dir. Mücerrepname, ad›n- olarak bahsetmifltir. Bütün bu yönleri dan da anlafl›laca¤› gibi tamamen ken- ile Sabuncuo¤lu, dünya t›p tarihinin di kulland›¤›, denedi¤i ilaçlardan olu- en önemli kiflilerinden birisi olarak flan bir eserdir. Hacmi küçük olsa da, yerini al›r. birçok yenilikler içermektedir. Ayr›ca 15. yüzy›lda ve ‹stanbul’un fethindeneysel t›pla ilgili çok önemli tespit- den sonra Anadolu t›bb›nda bir gerileler kay›tlarda da vard›r burada. O dö- me bafllam›fl, bu gerilemenin nedeni, nemde özellikle y›lan ve zararl› hay- özellikle Avrupa’da Rönesans’›n etkivanlar›n ›s›rmalar›na karfl› kullan›lan siyle Avrupa t›bb›nda görülen büyük tiryak›n (panzehir) bir hayvan üzerin- geliflme ve ilerleme olmufltur. Ve Anade denemesidir ki, bunlar Anadolu dolu t›bb›ndaki gerileme 19. yüzy›la, t›bb›n›n en eski örneklerindendir. ‹kin- 1827’lere kadar devam etmifltir. 102

BD HAZ‹RAN 2011

1827’de sonra tekrar ça¤dafl bat› t›bb›n›n, modern t›bb›n etkisine giren Anadolu t›bb›nda zaman zaman ilerlemeler, s›çramalar görülmüfltür. Ama as›l Anadolu t›bb›n›n modern t›pla, ça¤dafl t›pla uyum sa¤lamas›, Cumhuriyet döneminde bafllam›flt›r. Yaz› di-

zimizin 3. ve son bölümüyle, Anadolu’nun, 25.000 y›ll›k t›p tarihine, siz de¤erli okuyucular›m›z› tan›k ettik. • cetinimir@butundunya.com.tr Kaynakça: 1-Prof.Dr. ‹lter Uzel (Difl Hekimi -T›p Tarihçisi) 2-Di¤er t›p tarihi verileri

THY’DEN -‹yi günler, THY dan›flma... D‹ALOGLAR! uçak kaçta? -‹yi günler, acaba bugün -Nereden? nereden bilet alabiliriz? -Buradan -Sadece Taksim ve -Nereden ar›yorsunuz ? havaliman› aç›k bugün. -fiehir içinden -Anlad›m. Taksim'deki -Nereden? havaliman›n›n telefonunu -Erzurum'dan. . alabilir miyim? *** *** -Ne kadar kalacaks›n›z -Semiha Yank› HavaliAlmanya'da? man›'n›n telefonunu -Neden soruyorsunuz? alabilir miyim? (Sabiha -Ona göre bilet kesece¤im Gökçen demek istiyor! ) -E, olsun ben uçakta *** kalmayaca¤›m ki, orada -‹yi günler han›mefendi. amca o¤lum var onun Denizli'ye uçuflunuz var m›? evinde kalaca¤›m. -Evet beyefendi yar›n sabah 07.45'de *** uçuyoruz? Telefona ingilizce hat geldi¤ini ekrandan -Öyle mi, Denizli'de havaliman› var m›? gören personel : -Hay›r beyefendi suya iniyoruz. Islanmak -Reservation may I help you? diyor istemeyen yolculara da 1500 metrede -Aa, ben yanl›fl basm›flt›m. fiimdi ingilizce paraflüt ile atlama imkan› sa¤l›yoruz. bast›m diye ‹ngilizce mi konuflmam *** gerekecek? -Diyarbak›r'a yer var m› acaba? *** -Maalesef yok efendim? -Çocu¤umla ben uçaca¤›m; o¤luma çocuk -O zaman beni yedek kulübesine yazar fiyat› istiyorum ne kadard›? m›s›n›z? -Çocu¤unuzun 12 yafl›n› aflmamas› *** gerekiyor... O¤lunuz kaç yafl›nda? -Iyi günler THY iç hatlar... -32 yafl›nda. . -Bant kayd› m›s›n›z, yoksa gerçek mi ? *** -Gerçe¤im han›mefendi - Han›mefendi Bizans Class' a -Iyi o zaman iyi günler. Istanbul'a son rezervasyon istiyorum! 103


YAfiAMDAN YANSIMALAR

TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Prof. Dr.

Yürük ‹yriboz

Nuray Bartoschek

Renk Körlü¤ü Renk körü olanlar idrardaki kan› göremezler. ‹drar yolu kanserinin Kolesterol düflürücü Sosyal erken teflhisi ilaçlar kalp kaslar›n› hayat› olma- için bu durumzay›flatarak karaci¤er, yan yafll›lar›n bu- da olanlarda böbrek yetmezli¤i ve nama riski iki daha s›k idrar tahliline misli fazlad›r. gerek vard›r. katarakta neden olabilir.

Kolesterol ilaçlar›

Kulak ‹ltihab› Kronik kulak iltihab› çocuklar›n ifltah›n›n aç›lmas›na ve daha çok yemelerine neden olur. Yemeklerde ac› biber yemek daha fazla kalori yak›lmas›na ve ifltah›n kesilmesine neden olur.

Biberon ile beslenen bebeklerin 5 yafl döneminde afl›r› kilo ald›klar› saptanm›flt›r.

Katarakt et yerine sebze a¤›rl›kl› beslenmek gözde katarakt olas›l›¤›n› azalt›r. 104

Kahve Yeni bir araflt›rma kahvenin beynin daha iyi çal›flmas›n› sa¤lad›¤›n› ve erken bunamay› önledi¤ini göstermifltir.

"Bir ‹nsan› Ahlaken E¤itmeden Yaln›zca Zihnen E¤itmek Topluma Bir Bela kazand›rmakt›r "

Çikolata içerdi¤i theobromine maddesi nedeniyle öksürü¤ün çabuk kesilmesini sa¤lar. Yeni bir araştırma, ileri düşünceli bireylerde beynin karmaşık kavramları analiz merkezlerin, tutucu bireylerde ise korkuya duyarlı bölümlerin daha çok geliştiğini göstermiştir.

Nane Nanenin mide ve barsak sanc›lar›na çok iyi geldi¤i saptanm›flt›r.

‹yi bir lider nas›l olmal›? Dahas› karfl›m›zda bizi etkilemeye çal›flan, hepsi de birbirinden iyi konuflmac› olan liderlere bak›p kimin en iyi oldu¤una nas›l karar verece¤iz? nemli olan diplomalar m›, söylenen sözler mi? Ya da nas›l bir aileden geldi¤i mi, etnik kökeni mi? Söylevlerine bakarsan›z hepsinin zeki oldu¤u ortada. Ama tek bafl›na zeka yeterli mi acaba? Ya da yurt içi ve yurt d›fl›nda bitirilen en iyi okullar,

Ö

diplomalar yeterli mi o kiflinin do¤ru insan oldu¤una inanmam›z için? ‹yi bir liderin nas›l olmas› gerekti¤i konusunda biraz araflt›rma yapt›¤›m›zda ortak özellikler karfl›m›za maddeler halinde ç›k›yor. Yarat›c›l›k, disiplinli olmak, yetenek, zeki olmak, planlama yetene¤ine 105


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

özellik olabilir mi; ne dersiniz? Dünyan›n en zeki, en e¤itimli, en iyi aileden gelen, en enerjik, en yenilikçi, en yetenekli, en güzel sözleri söyleyen, yazan, en sosyal, en deneyimli, en kültürlü kiflisi ile karfl›laflt›¤›m›z› düflünelim bir an için. Hatta bu listeye sevecen, sayg›l›, çözüm üretici, stratejik gibi pek çok yeni nitelikler de ekleyebiliriz sayfalarca. Dürüst ve sa¤lam bir karaktere sahip olmayan bu kifliye iflinizi emanet edebilir misiniz? Ya ülkenizi?.. Evinizi? Ya da kalbinizi?.. “Hay›r, asla.” dedi¤inizi duyar gibiyim. O halde dürüst ve sa¤lam bir karaktere sahip olmak bir insan›n sahip olmas› gereken en önemli özelliktir diyebilir miyiz rahatl›kla?

Ahlaki geliflimini tamamlamam›fl insanlar›n zeka ve e¤itimle desteklenmeleri, sayd›¤›m›z di¤er tüm özelliklere sahip olsalar da bizi yaln›zca felaketlere ve düfl k›r›kl›klar›na sürükler. sahip olmak, stratejik olmak, deneyimli ve kültürlü olmak, sosyal olmak, tak›m ruhuna sahip olmak, yenilikçi olmak, enerjik olmak... Bu listeyi sayfalarca uzatmak olas›. Hatta yap›lan araflt›rmalara göre liderlerde olmas› gereken binin üzerinde özellik bulunmufl. Bu durumda iflimiz zor elbette. Ama bir liderde olmas› gereken en önemli özellik ayn› zamanda bizim karar vermemizi kolaylaflt›racak en önemli ö¤edir. Binin üzerinde maddenin yer ald›¤› bir listede “en önemli özellik” hangisidir sizce? Araflt›rd›¤›m kaynaklar›n tümünde

“Dürüstlük ve sa¤lam karakter” en önemli özellik olarak belirtilmifl. Elbette sadece dürüst ve sa¤lam karakterli olmak yetmez, listedeki di¤er özelliklerde olmal› ancak bu birinci ve en önemli maddeyi listeden ç›kard›¤›m›zda geriye kalan binin üzerindeki özellik tüm önemini yitiriyor. Acaba sadece liderlikte mi en önemli özellikler dürüst ve sa¤lam karakter sahibi olmak? Yoksa yaflam›m›z›n her alan›nda karfl›laflt›¤›m›z insanlarda da aramam›z gereken en önemli 106

Amerika Birleflik Devletleri’nin yir-

mi alt›nc› devlet baflkan› Theodore Roosevelt “Bir insan› ahlaken e¤itmeden yaln›zca zihnen e¤itmek bir topluma bir bela kazand›rmakt›r” demifl. Dünya tarihine bakt›¤›m›zda insanlar›n bafl›na korkunç felaketler getiren, toplumlar› yok olmaya, savafllara sürükleyen liderlerin ortak özelli¤i ahlaken yetersiz olmalar›d›r. Ahlaki geliflimini tamamlamam›fl insanlar›n zeka ve e¤itimle desteklenmeleri sayd›¤›m›z di¤er tüm özelliklere sahip olsalar da bizi yaln›zca felaketlere ve düfl k›r›kl›klar›na sürükler. Hitler’in zeki olmad›¤›n› söyleye-

bilir miyiz? Ya da insanlar› etkileme yetene¤ine sahip olmad›¤›n›? Ya da strateji uzman› olmad›¤›n›? Ya da etkileyici bir konuflmac› olmad›¤›n›? Hitler bu özelliklerin tümüne hatta daha fazlas›na sahipti. Ama bir liderde olmas› gereken en önemli özellikten yoksundu: Dürüst ve sa¤lam karakterli olmak. ‹nsanlar onun gerçek kiflili¤ini ö¤rendikleri zaman art›k geri dönülemeyecek denli geç olmufltu. Bir liderin sahip olmas› gereken en önemli özellikten yoksun olmas› hem kendisi hem de ulusunun sonunu haz›rlad›. Anlayaca¤›n›z iflimiz çok zor! Yaflam›m›z›n her alan›nda çevremiz a¤z› iyi laf yapan, eli iyi kalem tutan, zihinsel e¤itimini en iyi okullarda tamamlam›fl, en gösteriflli diplomalara

sahip ancak ne yaz›k ki ahlaki geliflimini tamamlamam›fl, her an patlamaya haz›r canl› bomba gibi dolaflan tehlikeli insanlarla dolu. Do¤ru karar› alabilmek ve dönüflü olmayan bedeller ödememek için sadece gözümüzü, kula¤›m›z› dört açmam›z yeterli de¤il. ‹nsana m›, insanl›¤› yok etmeye mi çal›flt›klar›n› anlayabilmemiz için diplomalar›na, ifllerindeki h›zl› yükselifllerine de¤il, insanl›k ad›na yapt›klar› olumlu çal›flmalara , dürüst, sa¤lam karakterli olup olmad›klar›na bakmal›y›z öncelikle. Ard›nda onar›lmaz düfl k›r›kl›klar›, maddi ve manevi zararlar b›rakan insanlardan uzak olman›z için gönül gözünüzün ard›na dek aç›k olmas› dile¤imle. • nuraybartoschek@butundunya.com.tr

BU B‹R PER‹ MASALI DE⁄‹LD‹R oses Mendelssohn hiç yak›fl›kl› bir adam olmamas›n›n yan› s›ra, k›sa boylu ve çok M garip bir de kamburu olan biriydi. Günün birinde Hamburg'da yaflayan bir ifladam›n› ziyarete gitti. ‹fladam›n›n, Frumtje ad›nda çok güzel bir k›z› vard›. Moses, bu güzel k›za umutsuz bir aflkla tutuldu. Fakat güzel k›z onun çirkin görüntüsünden ürkmüfltü. O nedenle, de¤il sevgisine karfl›l›k vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu. Ayr›lma zaman› geldi¤inde Moses, güzel k›z›n üst kattaki odas›na ç›kt› ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuflma girifliminde bulundu. Fakat k›z›n, bafl›n› kald›r›p da yüzüne bile bakmamas›, Moses’i çok üzmüfltü. Çirkin afl›k, bu güzel k›za bir soru sordu: "Evliliklerin kutsal bir özelli¤i oldu¤una inan›r m›s›n›z?" "Elbette" diyerek yan›tlad› güzel k›z ve gözlerini yine kald›rmadan. Ve o da Moses’e bir soru sordu: "Peki ya siz? Siz inan›r m›s›n›z buna?" Moses: "Evet, ben de inan›r›m" dedi ve ekledi: "Biliyor musunuz? Her erkek çocu¤u do¤du¤unda Tanr›, onun evlenece¤i k›z› belirlermifl. Benim do¤umumda da, benim evlenece¤im k›z belirlenmifl ve bana 'Senin kar›n kambur olacak' denmifl. O zaman ben bir istekte bulunmuflum Tanr›’dan. 'Tanr›m, kambur bir kad›n bir trajedi olur. Lütfen onun kamburlu¤unu bana ver ve onu güzel bir kad›n yap.' demiflim. Moses in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kald›rd›, onun gözlerinin içine bakt› ve elini uzat›p, Moses’in elini tuttu. Ve daha sonra da onun, sevgili efli oldu. Bu anlat›lanlar bir "peri masal›" de¤il, ünlü Alman besteci Mendelssohn'un büyükbabas› ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür. Gönderi: SİLİ ÖZERDİM

107


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

DOKUNMAK GEREK “Orada bir köy var uzakta. Gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür.” Çocukluğumuzun bu şarkısı ilkokulda yaptığımız manzara resmini anımsatır. Yazan:TEVF‹K KIZGINKAYA

D

a¤›n yamac›nda yeflillikler içinde bir köy, içinden geçen bir dere ve da¤›n üstünde bir günefl... Yeflillikler, bu¤day tarlalar› idi. Tarlalar›n içine bir iki de insan çizerdik. 1960’l› y›llar›n çocuklar›nda köy, do¤an›n güzelli¤ini, üretimi ve bereketi ça¤r›flt›r›rd›. Her yaz tatilinde özlemle ve heyecanla gitti¤im Erzincan’›n Cimin’inde (Üzümlü) T›lhas’›nda (Kilimli) yaflad›¤›m do¤an›n canl›l›¤›, topra¤› ifllemenin verdi¤i yaflam›n coflkusu, tand›rdaki ekme¤in s›cakl›¤›ndaki insan iliflkileri çocukluk dünyam›n heye-

Tarihin, sanat›n, verimli topraklar›n var oldu¤u Midyat’ta bugün yoksulluk var iflsizlik var. Bir de her yerde koflturan çocuklar.

can› ve mutlulu¤uydu. Yaflama bak›fl›m› flekillendirmiflti. O köy bizim köyümüzdü, yaflam›m›zd›... B‹Z‹M ‹NSANLARIMIZ

Bugün köy dedi¤imiz zaman gözümüzün önünde ne canlan›yor? Bu¤day tarlalar›n›n yok oldu¤u, üretimin bitti¤i, yoksullu¤un var oldu¤u, insanlar›n terk etti¤i k›saca yaflam›n bitti¤i yerler... Ama bugün o köylerde tüm bu koflullara karfl› direnen, heyecanlar›n› ve umutlar›n› yitirmemeye çal›flan insanlar var. Yaflad›klar› açl›k, yoksulluk, e¤itimsizlik, sa¤l›k hizmetlerinden yoksunluklar› sorgulanmadan, dile getirilmeden ve çözüm aranmadan sadece etnik kimlikleri üzerinden siyasete malzeme yap›lan insanlar, bizim insanlar›m›z-yurttafllar›m›z var. Do¤du¤um co¤rafyada, do¤u ve güneydo¤udaki köylerimizde yaflayan insanlar›m›z, otuz y›ld›r terörün ve unutulmufllu¤un yaratt›¤› koflullara ra¤men do¤duklar› topra¤a ve yaflamlar›na sar›l›yorlar. Midyatl› Ramazan’›n söylemiyle, Hasankeyf’li Derya beflinci s›n›fta, ö¤retmen olmak istiyor. ”Türkçe, kufldili ve Kürtçe anlatabilirim” dedi, büyük bir özgüvenle...

"...Bu kavga Emperyalistlerin iflidir, dertlerimizi çözmüyor. Bundan sonra kim mazluma sahip ç›kacak diye bakaca¤›z." eskiden feodal yap› ve a¤al›k sömürüyordu, flimdi ise siyaset. Ramazan, bir bardak çay içiminde Midyat’taki yaflam›n gerçe¤ini anlatt›: “Zengin zaten göç etti. Burada gördüklerin iflsiz, yoksul ve mazlum insanlard›r. Cehalet ve yoksulluktur bizi mazlum eden. Bu kavga Emperyalistlerin iflidir, dertlerimizi çözmüyor. Bundan sonra kim mazluma sahip ç›kacak diye bakaca¤›z.” Tarihin, sanat›n, verimli topraklar›n var oldu¤u Midyat’ta bugün yoksulluk var iflsizlik var. Bir de her yerde koflturan çocuklar. Beslenmeleri, e¤itimleri, sa¤l›klar›, gelecekleri düflünülmeyen, eylemlerde öne sürülen, kalkan gibi kullan›lan ve terör örgütüne alt yap› diye görülen çocuklar. Güzel insanlarla dolaflt›¤›m Hasankeyf’te, Midyat’ta, Mardin Dara’da tan›fl oldu¤um birbirinden güzel çocuklar. ** DERYALAR...

Hasankeyf’teki Zeynel Bey türbesini görmek için 108

109


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

besini ve Hasankeyf’teki tarihi eserleri. Çocuklar, arabaya binene kadar bildiklerini anlatmaya devam ettiler, avuçlar›n› aç›p para istemeden. Derya ve arkadafllar› önemli bir ders verdiler, 1 May›s iflçinin ve emekçinin bayram›yla örtüflürcesine. “Biz sizden para dilenmiyoruz. Rehberlik hizmeti veriyoruz, çal›flarak kazan›yoruz.” Arabaya binerken tüm s›cakl›¤›yla koro yine devreye giriyor, “Güle güle, yolunuz aç›k olsun.” Yüzlerde ayn› heyecan ve mutlulukla sallanan eller, sizi orada b›rak›yor. Sular alt›nda kalacak tarihimize bakarken Hasankeyfli Mustafa’n›n sulara gömülecek olan Zeynel Bey Türbesinin 13 milyon liraya üçüncü defa restore edildi¤ini anlatmas›, içimizi ac›tt›. Mardin’in Dara köyünden ** Gülfidan beflinci s›n›fta. GÜLF‹DANÖ¤retmen olmak stiyor

durdu¤unuzda araban›n etraf›n› saran onlarca çocuktan koro halinde ilk duyaca¤›n›z söz, s›cac›k bir “hofl geldiniz.” Yüzlerinde tatl› bir gülümsemeyle ›fl›l ›fl›l bakan her yafltan k›z ve erkek çocuk. Kimisi okul k›yafetli kimisi de¤il. Geldiniz diye öylesine heyecanl› ve mutlular ki... Para isteyecekler san›yorsunuz ama yan›l›yorsunuz. ‹ki yan›n›za geçip sizinle beraber yürüyorlar ve iletiflim kurmaya çal›fl›yorlar. “Abla/abi nereden geldiniz? Ad›n›z nedir?”Ard›ndan gelen soru “Size buras› hakk›nda bilgi verebilir miyim?” Ve gözünüzün içine bakarak anlatmaya bafll›yorlar. Derya, kestane saçlar›, yan›k teni, kömür karas› gözlerinin s›cakl›¤› ile

LAR

yanaflt› yan›m›za. Beflinci s›n›fta, ö¤retmen olmak istiyor. Güzel flivesiyle “Türkçe, kufldili ve Kürtçe anlatabilirim” dedi, büyük bir özgüvenle... Dersini iyi bilen bir ö¤renci edas›yla eliyle de göstererek anlatt› Zeynel Bey tür110

Nas›l bir tarihe, kültüre ve uygarl›¤a sahip oldu¤umuzu ö¤renmek için Mardin’in Dara köyüne gitmek gerek. 2570 y›l önce yap›lan kentteki, su sarn›c›, ar›tma ve evlere uzanan kanallar, bugünkü belediyelere ders verir gibi duruyor. Hasankeyf’teki Derya’lar›n yerini Dara’da Gülfidan’lar ald›. Sanki ayn› e¤itimden geçmifller. Yan›n›za yaklaflmalar›, nereden geldi¤inizi ve ad›n›z› sormalar› ve bilgi vermek isteklerini

n›zda hep birlikte söyledikleri dizelerle ayr›l›yorsunuz Dara’dan. Da¤larda kar, evlerde rüzgar / Seni seviyorum, dünyalar kadar. ** Anadolu’da bir deyim vard›r, “Gözden ›rak olan, gönülden ›rak olur.” Bugün aram›zdaki sayg›y›, sevgi ve hoflgörüyü yitirmemiz ve birbirimizle kavgal› bir toplum haline gelmemiz, birbirimize “›rak”kalmam›zdand›r. Dokunmam›z gerek Ramazan’lara, Derya’lara, Gülfidan’lara, Ercan’lara. Dokunmam›z gerek birbirimize. On’lara dokunmak ve tan›fl olmak, yurdumuzla, tarihimizle, kültürümüzle, uygarl›kla, insanl›kla ve birbirimizle yeniden buluflmam›z› sa¤layacakt›r. Orada bir köy var, gitmezsek bizim de¤il. •

Mardin’in Dara köyünden Ercan, alt›nc› s›n›fta. Doktor olmak istiyor

dillendirmeleri, ama yine avuç açmadan… Gülfidan üçüncü s›n›fta, Türkçe ö¤retmeni olmak istiyor. Ercan alt›nc› s›n›fta, doktor olmak istiyor. Ad› gibi ayd›n bir genç Dara’n›n tarihi hakk›nda bilgi verdi. Ayd›n, aç›k lisede okuyor. Kaz›larda çal›fl›yor. Arkeolog olacak. Akl›n›zda tarihimizin zenginli¤i, yüre¤inizde Gülfidan’lar, kulaklar›-

kurtard›.' Arkadafl› "Can›n› Çölde yolculuk eden iki DOSTLUK yakt›¤›mda kum üzerine arkadafl hakk›nda bir yazd›n ama flimdi kayaya öykü anlat›l›r. Yolculuk s›ras›nda iki arkadafl tart›- kaz›yorsun. Neden?" der. Di¤eri cevap verir: 'Biri bizi incittifl›rlar biri ötekine bir tokat atar. Tokad› yiyen tek kelime etmez ve kum üzerine ¤inde bunu kum üzerine yazmal›y›z ki flu sözleri yazar: 'Bugün en iyi arkada- ba¤›fllama rüzgar› esti¤inde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir fley yaparsa fl›m bana tokat att›.' Y›kanabilecekleri bir vahaya rastlar- onu kayaya kaz›mal› ki hiçbir rüzgar lar; tokad› yiyen y›kan›rken bir bata¤a yok etmesin.' Özel birini bulmak bir dakikan›z› saplan›r, bo¤ulmak üzereyken arkadafl› taraf›ndan kurtar›l›r. Bo¤ulmak üzere al›r, onu de¤erlendirmeniz bir saat içinde olan arkadafl tam kurtulduktan sonra olur, onu sevmek için bir gün yeter ama bir kaya parças› üzerine flu sözleri kaz›r: sonra onu unutabilmek için bir ömrün 'Bugün en iyi arkadafl›m hayat›m› geçmesi gerekir. 111


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

1-Mesnevi kimin eseridir? a-Nam›k Kemal b-Nedim c-Ömer Hayyam d-Mevlâna 2-Kalay madeninin kayna¤› nedir? a-Kassiterit b-Tungsten c-Boksit d-Apatit

7-Üretimi, etkileflimli dört elemana ay›ran Marksist filozof kimdir? a-Emile Durkheim b-Friedrich Engels c-Louis Althusser d-Karl Marx

13-“Kad›n Seçmenler Hareketi”nin önderi kimdir? a-Emily Davison b-Betty Friedan c-Millicent Fawcett d-Germaine Greer

8-Kanuni Sultan Süleyman’›n do¤um yeri neresidir? a-Trabzon b-Amasya c-‹stanbul d-Tokat

14-Nurullah Ataç’›n esas soyad› nedir? a-fiat›ro¤lu b-Abdulbaki c-Rasim d-Ata

9-“Ve Allah Kad›n› Yaratt›” filminin baflrol oyuncusu kimdir? a-Clara Bow b-Joan Crowford c-Bette Davis d-Brigitte Bardot

15-Efli Octavia’y› b›rak›p Kleopatra ile evlenen Roma ‹mparatoru kimdir? a-Claudius b-Marcus Antonius c-Julius Caesar d-Octavianus

10-Knidos Afroditi heykelinin sanatç›s› kimdir? a-Scopas b-Praxiteles c-Lysippus d-Polykleitos

16-Ekvator üzerinde bir derecelik boylam uzakl›¤› yaklafl›k kaç km’dir? a-111 b-112 c-113 d-114

5-‹lk Roma ‹mparatoru kimdir? a-Augustus b-Tiberius c-Antonius d-Lepidus

11- 30 y›l Paris kentini belgeleyen foto¤rafç› kimdir? a-Ansel Adams b-Eugene Atget c-Richard Avedon d-Cecil Beaton

17-Masatenisi dünya flampiyonas› ilk kez hangi tarihte yap›ld›? a-1923 b-1924 c-1925 d-1926

6-Dünya 100 metre rekorunu 9.93 saniye ile k›ran atlet kimdir? a-Sebastian Coe b-Edwin Moses c-Lee Evans d-Calvin Smith

12-Öykü yazar› Ömer Seyfettin hangi tarihte öldü? a-1900 b-1910 c-1920 d-1930

18-ABD’nin “f›st›kç›” Baflkan› Carter ne e¤itimi görmüfltü? a-Meteoroloji b-Nükleer fizik c-Endüstriyel tar›m d-Uçak mühendisli¤i

3-“Az bilgi tehlikeli bir fleydir” özdeyifli, kimin dizesinden do¤mufltur? a-Francesco Petrarch b-Marcel Proust c-Alexander Pope d-William Shakespeare 4-Siyasi gruplar›n baflvurduklar› birleflmeye ne denir? a-Manda b-Koalisyon c-Korporatizm d-‹deoloji

112

Yan›tlar: 152. sayfada

HER YAfiTAK‹ ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

Dünyan›n dönüflünü de¤ifltiren

7icat

1

- Ugh Sakall›, bu yuvarlak fley de neyin nesi? - Tekerlek.. - Tekerlek de neyin nesi flimdi? Ç›kartma bafl›m›za yeni yeni icatlar. - Çok önemli bir fley bu. Koy araban›n alt›na bunu, it bak nas›l gidiyor. - Araba nedir? - Sonra da onu icat edece¤im, Saç›bol. ‹çine girip gidece¤iz. - Neyin içine girece¤iz? Yürüyen ma¤ara m› yapacaks›n yoksa? - Evet. Önünde silecekleri de olacak. - Yerleri mi silecek?

- Yok yok... Camlar›. - Cam da nedir Sakall›? - Onu da haftaya icat edece¤im Saç›bol. Bakt›¤›nda arkas›n› göreceksin. - Bakt›¤›m›zda göremeyece¤imiz fleyi niye icat edesin ki Sakall›? - Olsun. Bulunsun. - Eee sonra ne olacak? - Hepimizin bir arabas› olacak. Ma¤aram›z›n kap›s›nda duracak. - Ama bizim ma¤aram›z›n kap›s› yok ki? - Olsun, onu da icat ederim. - Ee, daha sonra? 113


BD HAZ‹RAN 2011

- Herkesin arabas› olunca her taraf arabadan geçilmeyecek Saç›bol. Arabay› koyacak yer kalmayacak. - O zaman ne olacak? - Otoparklar› icat edece¤im. - Hepinizden avanta isteyece¤im. - Bana bak Sakall›, k›r flu yuvarla¤› yoksa ben senin kafan› k›raca¤›m. Bak elalem daha atefli bile icat etmedi. Ç›kartma bafl›m›za böyle antika fleyler. Tarihe kalmak istiyorsan daha uygun bir fleyler bul. - Tarih ne ki Saç›bol? - Bilmiyorum, a¤z›mdan öyle ç›k›verdi iflte... ***

2

- Bak ne yapt›m kar›c›¤›m. - Ne yapt›n yine adam? - Yaz› yazd›m. - Yaz› m›? Niye? - Haberleflelim diye. - Bana bak; sen kimle haberlefliyorsun? Yoksa o karfl› ma¤aradaki kad›nla m›? - Kar›c›¤›m, o nas›l söz? Ben ileri tarihlere belge kals›n diye yaz›y› icat ettim. - Senden baflka bilen var m› bunu? - Yok. Patentini al›r almaz yayg›nlaflt›rmay› düflünüyorum. - Ee, ne yazd›n flimdi o tafl›n üstüne?

114

BD HAZ‹RAN 2011

- Bilmiyorum. Okumay› icat edince onu da okur söylerim. ***

3

- Bu atefli kim icat etti? Hanginizse çabuk ç›ks›n yoksa di¤erlerini yakaca¤›z. - Ben ettim say›n ma¤ara yöneticisi. - Ben kaç defa mangal yasak demedim mi? Ma¤arada oturuyorsunuz ama ma¤ara adab› bilmiyorsunuz. - fiey, ›s›nal›m biraz demifltik. - Az ötede fokurdayan artezyenlerin suyu m› ç›kt›? - Ama ulu yönetici, kaloriferli ma¤aralara gücümüz yetmiyor. - Neyle yakt›n bu atefli flimdi? - Çakmakla. - Ahlaks›z, toplum düflman› vahfli. Onu da m› icat ettin yoksa? - Yok. Onu dinozor eti satan Granit Biraderler eflantiyon olarak verdiler. - Rüflvet ha? Bana da verirler mi gitsem? - Say›n ma¤ara yöneticisi bey, sizin ne iflinize yarar ki? - Ne bileyim? Cad› mad› yakarken kolayl›k olur. Belki biri de sigara falan icadeder, o zaman gerekebilir.

4

*** - ”Dünya dönüyor” diyen say›n san›k aya¤a kalks›n. - Kalkt›m say›n hakim. - Say›n san›k efendi; bilmem fark›nda m›s›n›z, aya¤a kalkt›n›z ve de yere düflmediniz. Oysa say›n Dünya dönüyor olsayd› pattadanak düflerdiniz. Nedir size say›n Dünya'n›n döndü¤ünü hissettiren say›n fley? - Sürekli bafl›m dönüyor say›n hakim bey. - Ee sen de bu kadar içme say›n san›k efendi. - Ayr›ca y›ld›zlar da habire yer de¤ifltiriyorlar. - Konuyu da¤›tmay›n say›n san›k efendi. - Hatta günefl bile bir inip bir ç›k›yor. - Ha bir bu eksikti. Sana ne say›n san›k efendi. - Bu arada baflka birfleyler de icadettin mi bari? - Hoola Hoop çemberi ve helikopteri icat edebildim flimdiye kadar. - Sen yine de Dünya'n›n döndü¤ünü uluorta söyleme say›n san›k efendi, olur mu? - Zaten ben de inanm›yorum da, böyle ç›lg›n fikirler ortaya at›nca belki televizyona ç›k›p meflhur olurum diye düflündüm. - Sen böyle düflünmeye devam edersen Ma¤arabafl› bile olursun say›n san›k efendi. Ha, bu arada televizyon nedir ki? *** - Alo? - Alo? Kimsiniz? - Benim ben, Alexander Graham Bell. Tan›mad›n›z m› beni Bay Watson?

5

- Tabi, tabi Bay Bell. Tan›d›m. Ne istediniz? - Ne mi istedim? Bay Watson, az önce telefonu icat ettim ve ilk görüflmeyi sizle yap›yorum. - Yaa. ‹sterseniz k›sa keseyim de çok yazmas›n. - Saçmalamay›n Bay Watson. Bu görüflme bedava. - Aa, kampanyaya m› yaz›ld›n›z Bay Bell? ‹nan›n hepsi ayn› kap›ya ç›k›yor. Eninde sonunda cepte ne varsa çekip al›yorlar. - H›rrr. Beni duyuyor musunuz Bay Watson? - Buradan çok iyi çekmiyor san›r›m. Biraz beklerseniz d›flar› ç›kay›m. - Hay›r hay›r sak›n ç›kmay›n. fiimdi tarihi sözü söyleyece¤im. - Alo mu diyeceksiniz? - Bay Watson. Buraya gelin, sizle görüflmek istiyorum.

- Çok komiksiniz Bay Bell. Ben zaten elli santim arkan›zda duruyorum. - Bay Watson, ne zaman geldiniz ki? - Hiç gitmedim ki. - Ya telefon? - Onu sessize alm›flt›m. Böyle ayn› 115


BD HAZ‹RAN 2011

odada sizi daha iyi duyuyorum da. *** - Bak Henry, bu televizyon. - Ne ifle yarar ki Baird? - Taa kilometrelerce uzaktaki herfleyi görebilirsin. - Sen mi icat ettin bunu? - Evet Henry. - Ne kadar uzak görüfllü adamm›fls›n

6

BD HAZ‹RAN 2011

sini canl› izleyebilecek. Bas›n elde etti¤i gücün ç›lg›nl›¤› içinde milleti çamurlay›p hapislere att›rabilecek. Para, devlet gibi kutsal güçlere her türlü katk› bu oyuncaklardan sa¤lanabilecek. - ‹yiymifl Baird. Bundan sonra ne yapmay› düflünüyorsun? - ‹nsanlar›n beni bulamayacaklar› bir adaya tüymeyi planl›yorum Henry. *** - Aha. Sonunda oldu. ‹flte buna internet derler. - Hadi gidip Bill Gates'e satal›m. - Satal›m da, önce insanlara tan›t›p yayg›nlaflsak diyorum. O zaman daha çok para eder. - B›rak o k›sm›n› Gates düflünsün. - Olmaz. ‹lk siteleri biz kural›m derim. - Ne sitesi anlamad›m? Biz inflaatç› m›y›z? - Biraz ak›ll› ol; ne inflaat›? Burada yer almak için insanlar neler yapmayacaklar neler... - Ne ifli var insanlar›n makine içinde ? - Bak herkes burada olmak isteyecek. Bu televizyon gibi ekrandan görünmek isteyecekler. - Haa, flimdi anlad›m. Bu bir nevi kiflisel televizyon. - ‹flte flimdi akl›n basmaya bafllad›.

7 . Peki ne yapaca¤›z bununla biz flimdi? - Kanal kurar›z, reklam al›r›z, para kazan›p zengin oluruz. - ‹yiymifl be Baird. Peki biz uzaktaki adamlar› gördü¤ümüzde onlar da bizi görürler mi? - Bir kere adamlar› de¤il kad›nlar› görmeyi planl›yorum. Ayr›ca onlar bizi görmeseler daha iyi olur diye tek yönlü yapt›m. - Bu iyiymifl Baird. ‹yi çal›flm›fls›n. Kimleri görece¤iz flimdi? - ‹nsanlar diziler, programlar yapacaklar, onlar› görece¤iz Henry. - Mesela? - Mesela savafllar canl› izlenebilecek, hastane ve iflkence dizilerinin bini bir para olacak. Hergün binlerce cinayet, tecavüz, ahlaks›zl›k görüp örnek alaca¤›z. Hatta ileride Amerikan Baflkan›, terörist bafl› Bin Ladin'in öldürülme116

Herkes yüzü orada görünsün isteyecek. - Yüz katalo¤u gibi bir fley desene... - Aynen öyle. ‹lk biz yapal›m ad›n› da Facebook koyal›m derim. - Çok iyi düflünmüflsün. Sen bu gidiflle Yahoo, Google ne varsa yapars›n yani. - Zor k›s›m tamamland›. Art›k ifl fikri yayg›nlaflt›rmaya geldi. Sosyal siteler falan filan. - Ya bu icat olmad›k ellere geçerse?

- Ne gibi, anlamad›m? - Hani Afrikal›lar, M›s›rl›lar, Libyal›lar falan. - Akl›ma harika bir fikir geldi. - Nedir ? - Gel bir site yapal›m, ad›n› da Mikileaks koyal›m. - Saçmalama. Wiki desen neyse. Nedir o Miki Maus gibi... Bafl›ma icat ç›karma... • alimuraterkorkmaz@butundunya.com.tr

SEVECENL‹KLE YAfiAMAK E¤er kendinizi bir baflkas›n›n davran›fl›na tepki verirken bulursan›z, yapaca¤›n›z ilk fley bu kiflinin yedi yafl›nda oldu¤unu düfllemek olsun. Trafikte size yumru¤unu sallayan adam, gerçekte onunla ilgilenmek için zaman› olmayan bir babaya sahip küçük bir çocuktan daha fazlas› de¤ildir. Resmi bir ifl yerindeki kaba memur, gerçekte kendisine pek çok kereler çirkin ve aptal oldu¤u söylenmifl utangaç, küçük bir k›zdan baflkas› de¤ildir. E¤er, incinme ve ac›y› görmek için kendinize zaman ay›r›rsan›z, sevecenlik duyumsamak ve gününüze devam etmek sizin için kolaylafl›r. Sevecenlik duymadan yaflamak, kiflinin için için yanmay› kabullenmesi demektir. Zehir, bedeninizin her bir hücresine s›zar ve genellikle de kanser gibi feci bir sonuca neden olur. Dünyan›n önde gelen kanser araflt›rmac›lar›, y›llardan bu yana normal bir hücrenin aniden kanserli bir hücre durumuna gelmesine neyin neden oldu¤unu bulmaya çal›flmaktad›rlar. Cevap henüz bulunamam›flt›r. Kabullenmemenin, sa¤l›kl› hücrelerin de¤iflime u¤ramas›na neden oldu¤u düflüncesi öteki aç›klamalar kadar olas› gözükmektedir. E¤er bir insan› kabul edebilirseniz, kendinizi de kabul edebilirsiniz ve hayat›n›zda benzersiz bir hafiflik duyumsars›n›z. K›zg›nl›klar, k›rg›nl›klar ortadan kalkar ve hepimizin birbiriyle iliflkili oldu¤unun fark›na var›rs›n›z. Kabullenmenin kendi içinizde, hücrelerinizde ç›nlad›¤›n› duyumsars›n›z. 117


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü

Benim Ad›m Sanane

A

nneannemin evi iki katl›.

Alt katta dedemle kendisi oturuyor, üst kat› da kiraya vermifller. Anneannemin küçücük bir avlusu var. Ama avlusunda kara dut a¤ac› var. Öyle çok severim ki kara dutu. Ablam da çok sever. Dutlar olgunlaflt› m›yd›, hergün anneanneme gideriz, dut yeriz. Dedem çok merakl›, avlusunda kümesi var. Kümesinde tavuklar›, civcivleri var. Sonra, kirac›lar›n›n benim yaflta bir çocuklar› var. O da benim

118

gibi erkek çocu¤u. Utku... Utku beni çok seviyor, ben de Utku'yu çok seviyorum. Utku'nun da bir ablas› var ama, benim ablamdan büyük. Benim ablam beflinci, Utku'nun ablas› sekizinci s›n›fta. Bir de Utku'nun köpe¤i var. Köpe¤in ad› Sanane... Sanane beni de çok seviyor. Üst kattan avluya inmez ama, ben anneanneme gitti¤imde hiç yan›mdan ayr›lmaz. "Sanane"dedim miydi, "H››, h››,

BD HAZ‹RAN 2011

h››" diyerek yan›ma koflar. Ay ne tatl› köpek Sanane. Öyle kocaman de¤il, ama kulaklar› kocaman. Öyle sevimli, öyle sevimli ki, anneannemin soka¤›n›n bütün çocuklar› Sanane'yi sever. Salt, Sanane'yi sevmek için bile anneanneme giderim. Babam akflam iflten dönerken beni al›r, evimize getirir. Annem sorar: "Sanane ile oynad›n m›?" "Evet anneci¤im." Ablam, köpe¤in ad›n› hiç be¤enmez. "Hiç öyle ad m› olur?" der. Ama bir de Sanane'ye soral›m. Veya Sanane diye onu ça¤›ral›m... Uf, hemen koflar, yan›n›za gelir, gözlerinizin içine bakmaya bafllar. Yooo havlamaz, kimseye bulaflmaz. Hele çocuklar› çok sever. Onlarla oynamaya bay›l›r. Anneme, babama hep söylerim, "Benim de bir köpe¤im olsa ya, ablamla birlikte ne güzel onu gezdiririz, onunla oynar›z" derim. Annem hemen, "Can›m Sanane gibisini nereden bulaca¤›z? Ben onun gibi ak›ll› köpek görmedim" der. Ablac›¤›m, "Al›r›z, e¤itiriz anneci¤im" der ama, annem a¤z›n› açmaz.

Aaaaaaaa! Yan›nda da Sanane var. "Sanane..." Atlay›veerdi üzerime. Dondurma sevdi¤i için mi atlad›, yoksa beni sevdi¤i için mi atlad›? Yooo, beni sevdi¤i için atlam›fl. "Sormay›n k›z›m" dedi. "Utku'nun babas›n›n atamas› baflka bir ilçeye ç›kt›. Faruk bey gitti, o ilçeden ev tuttu. Yaln›z apartman karar alm›fl, apartmanda köpek beslemelerine izin vermiyorlarm›fl. fiimdilik Sanane'yi bana b›rakt›. Apartmandakileri, yöneticiyi raz› edinceye dek Sanane bende kalacak." Ba¤›rd›m hemen: "Bizde kals›n anneanne, bizde kals›n!.." Anneme bakt›m, "Olur Tan" dedi. Oooo, hemen havaya z›plad›m. Sanane'nin tüylerini okflad›m: "Bizde kalacaks›n Sanane, bizde kalacaks›n..." Anneannem, "Bugün tafl›nd›lar da..." dedi. Ay ay nas›l mutluyum... Keflke apartmandakiler raz› olmasalar da Sanane hep bizde kalsa. Pekiyi ya Utku?.. Utku Sanane'nin özlemini çekmeyecek mi? Sanane de

Annem bana dondurma yapm›flt›. Zaten dondurmam›z› hep annem evde yapar. Öyle de güzel, öyle de lezzetli olur ki. Dondurma külah› da alm›fl anneci¤im. Benimkini külaha koyar. Bir yalar›m, bir yalar›m, hiç bitmesin isterim. Dondurmam› yal›yordum. Kap›m›z›n zili çald›. Ben hiç kap› açmam. Annem açar. Aaa anneannem... 119


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Öyle çok sevindi ki, hoplamaya, z›plamaya bafllad›. Merdivenleri inerken, iki basamak iniyor, bir basamak ç›k›yor, sanki flark›lar söylüyordu. Ablam, "Utku'ya gidece¤ini san›yor" dedi.

S Utku'nun özlemini çekmeyecek mi? Öyle çok sevindim ki... "Anneci¤im, bir külaha az›c›k dondurma koy, Sanane dondurmay› seviyor" dedim. Sanane öyle güzel dondurma yal›yor ki. Çok da sevdi. Yalad› yalad› bitti. Ellerimi iki yana açt›m: "Dondurma bitti Sanane" dedim. "I¤¤¤ ›ppp, hhhiii hiii" diye sesler ç›kard›. "Yar›n, yine böyle karfl›l›kl› dondurmalar›m›z› yeriz..." dedim. Ablam karfl› dairede arkadafl›n›n yan›ndayd›. O da gelince 盤l›¤› bast›. "Ay Sanane bizde ha, Sanane bizim oldu ha?" dedi. "fiimdilik, ablac›¤›m" dedim. Sanane ablam› da seviyordu. Onun da yan›na yaklaflt›. Kuyru¤uyla sürtündü, birtak›m sesler ç›kard›. Anneannem akflam üzeri gitti. Gitmeden önce, "Çocuklar, Sanane'yi 120

günde bir kez dolaflt›racaks›n›z. fiöyle parka dek götürseniz yeter. Çünkü öyle al›flm›fl" dedi. Ablamla bir a¤›zdan: "Gezdiririz anneanneci¤im, onu parklara götürürüz anneanneci¤im" dedik. Anneannem merdivenlerden inerken, "Bugün gezisini yapmad›" diye ekledi. Sanane ablama, bana bak›yor, bazen inliyor, garip sesler ç›kar›yor, derin soluk al›yordu. Belli ki Utku'yu özlüyordu. Ablam, "Evini de özler köpekler" dedi. "Pekiyi ona akflam ne yedirece¤iz?" diye anneme sordum. "Çorba için et hafllam›flt›m ya... Biraz o hafllanm›fl sudan, biraz da kemik. Hemen karn› doyuverir." dedi. Ablac›¤›m ayakkab›s›n› giydi, ben de giydim. "Haydi Sanane, gezmeye gidiyoruz" dedim.

oka¤a ç›kt›k. Arkadafllar›m sokakta oynuyorlard›. ‹lk kez Gülüfl sordu: "Köpek mi ald›n›z Tan?" "Evet" dedim. "Ad› ne onun?" "Sanane." Gülüfl'ün yüzü birden as›l›verdi. "H›h, sanki kimse köpek alamaz" dedi. "Bana neymifl. Ben de seninle bir daha konuflursam..." Ablamla yürüyoruz. Bu kez ablam›n arkadafl› ‹nci sordu. "Köpek mi ald›n›z Özlem?" Ablam bafl›n› sallad›. "Pekiyi, ad› ne köpe¤inizin?" "Sanane..." "H›››" dedi ‹nci, kafllar›n› çatt›. Ekledi: "Sanki bir onlarda var köpek, baflkas›nda yok..." Alt komflumuz Seyhan Teyze geliyordu. Durdu, Sanane'ye bakt›. "Ay ay ay ne sevimli bir köpekmifl bu böyle... Ad›n› ne koydunuz Tan?" "Sanane" dedim. Ay, Seyhan Teyze kafllar›n› çat›verdi. "Dur bak seni annene söylemezsem... Bana neymifl... Aaaa...Ayol köpe¤in ad›n› sorduk. Hiç sana ne denir mi?" Bakkal Hüsam Amca d›flarda oturuyordu. Bir sandalyeye ayaklar›n› uzatm›fl, elinde bir yelpaze, yüzüne

do¤ru sall›yordu. Bizi görünce, "Oooo ne görüyorum... Tan ve Özlem. Yanlar›nda da köpecik... Köpecik ki ne sevimli bir köpecik... Ad› ne bakal›m bu sevimli köpeci¤in?" Ablamla birlikte söyledik: "Sanane..." "H›››k" dedi Hüsam Amca, sanki h›çk›r›k tutmufl gibi... Park bekçisine de ayn› fleyi söyledik. Park bekçisi, "Hiç yak›flt›ramad›m size" dedi. "Siz ikiniz de duygulu çocuklars›n›z.

Hiç sana ne denir mi?" "Ufffff" dedi ablam." "Bekçi Amca, köpe¤imizin ad› sana ne" dedim. "Neeee, köpe¤in ad› m› Sanane?" ‹kimiz birden bafllar›m›z› sallad›k. "Sanane ha, Sanane ha?" diye gülmeye bafllad›. Parktan dönerken, hiçbir çocuk bizimle konuflmad›. Hele bak121


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

kal amca yüzümüze bile bakmad›. Eve geldik. Anneme anlatt›k. Annem

gülmeye bafllad›. "Belli ki size k›zm›fllar" dedi. "Ama haklar› var arkadafllar›n›z›n... Yar›n ne yap›n, biliyor musunuz?" Birgün sonra annemin dedi¤ini yapt›k. Küçücük bir pankart haz›rlad›k. Pankart›n iki yan›ndan iplerle Sanane'nin gövdesine ba¤lad›k. Pankartta ne mi yaz›yordu? "Benim ad›m Sanane"

Sanane o günden sonra bütün çocuk-

lar›n en sevdi¤i köpek oldu. Ama ne yaz›k ki Utku'ya kavuflamad›. Utku babas›yla ilçemize gelince bize u¤rad›. Aman bir at›ld› Sanane üzerine, koklad›, yalad›, inledi, a¤lad›. Utku da a¤lad›. Ama Utku Sanane'ye güzel bir haber verdi: "Yeni yönetim üç ay içinde seçilecekmifl. O yönetim apartmanda köpek beslenmesini bir kez daha oya koyacakm›fl. Üç ay daha bekle Sanane..." dedi. Biz de, arkadafllar›m da, Sanane'yi çok seviyoruz. • muzafferizgu@butundunya.com.tr

BAKIfi AÇISI Gözleri görmeyen bir çocuk, sokakta ayaklar›n›n dibinde bir flapka ile oturuyormufl. Önünde büyükçe bir ka¤›t ve ka¤›d›n üzerinde de bir yaz› varm›fl: "Ben körüm! Lütfen yard›m edin!" fiapkan›n içinde sadece birkaç adet demir para varm›fl. O s›rada oradan geçmekte olan bir adam biraz bozuk paray› flapkan›n içine koymufl. Tam gidecekken çocu¤un önündeki ka¤›d› al›p kalemiyle ka¤›da bir fleyler yazm›fl. Ka¤›d› herkesin görebilece¤i flekilde koymufl ve yürüyüp gitmifl. K›sa bir süre içinde flapka dolmaya bafllam›fl. Ö¤leden sonra ka¤›ttaki yaz›y› de¤ifltiren adam, geri gelmifl. Çocuk adam›n yürüyüflünden onu tan›m›fl. "Siz, sabah yaz›m› de¤ifltiren kiflisiniz de¤il mi ? Siz gittikten sonra, bugüne kadar hiç dolmad›¤› kadar çabuk doldu flapkam. Söyler misiniz ne yazd›n›z oraya ?" Adam gülümsemifl. "Sadece do¤ruyu yazd›m. Senin söyledi¤ini farkl› bir flekilde söyledim o kadar." Demifl. Ne mi yaz›yormufl ka¤›tta? BUGÜN HAR‹KA B‹R GÜN VE BEN ONU GÖREM‹YORUM... Elbette her iki yaz› da okuyanlara çocu¤un durumunu anlat›yor. Ama ikinci yaz›da insanlara kör olmad›klar› için ne kadar flansl› olduklar› da hissettiriliyor.

9 5 6 3 7 1 3 5 8 6 4 3 8 7 7 4 1 8 9 2 6 9 4 8 4 2 5 5 9 5 9 4 7 6 Sudoku Yapamayanlar ‹çin

3 9 4 6

5 2

1 2 5 9

1

5 4

6 6 4

1 7 3 2

4 5 3

7 8 2 7

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

Gönderi: METE TİZER 122

123


BD HAZ‹RAN 2011

UFAK TEFEK B‹LG‹LER BD EYLÜL 2010

Robert Schumann

Derleyen: GÜLÇ‹N ORKUT

Uyku ‹htiyac›

Koku Yetene¤i Köpe¤in koku yetene¤i insan›nkinden yaklafl›k k›rk kez daha fazlad›r, ancak uzmanlara göre fark daha da büyüktür. Köpe¤in özel bir e¤itimi olmad›kça ay›rt edemedi¤i tek koku tek yumurta ikizlerinin kokusudur.

Haftalarca bir fley yemezseniz ölmezsiniz, ama 11 günden sonra uykusuzlu¤a dayanamaz, sonsuza kadar uyuyup kal›rs›n›z...

Piramitlerin gizemi Piramit iflçilerinin büyük bir çabayla günde 10 tafl koyduklar›n› kabul edersek, piramitteki 2.5 milyon tafl 684 y›lda tamamlanm›fl oluyor. Oysa büyük piramit 20-30 y›lda bitirilmifltir.

do¤duklar›nda bafllaBaş Ağırlığı Bebekler r›n› tutamazlar. ‹nsan bafl› do¤du¤unda vücudumuzun toplam uzunlu¤unun dörtte biri kadard›r. Fakat, yetiflkin oldu¤unda bu oran toplam uzunlu¤umuzun 8'de birine ulafl›r.

Yararl› Bakteriler ‹nsan vücudunda cildin her santimetre karesinde yaklafl›k 32 milyon bakteri yaflar. Büyük bir ço¤unlu¤u zarars›zd›r ve cilt için gereklidir.

Dil ‹zi Parmak izi gibi, herkes tek bir dil izine sahiptir. 124

Haziran do¤umlu besteci, müzik elefltirmeni (8 Haziran 181029 Temmuz 1856)

Denizcilik 130 bin y›l önce bafllad› 5 milyon y›ld›r ada oldu¤u bilinen Girit’te yap›lan arkeolojik kaz›larda 130 bin y›ll›k tafl aletler bulundu. Bu tafl aletleri yapanlar›n teknelerle geldi¤i san›l›yor. Daha önce K›br›s ve Sardunya adalar›nda bulunan kan›tlar insanl›¤›n denizcilik tarihini 10-12 bin y›l öncesine dayand›r›yordu.

Türkiye’de Mehmet an ad›na tafl›y 29 2 n 1Milyo ›r rd a v kifli

Roma yanarken Neron ne yap›yordu?

Evrenin en so¤uk yeri

Kapadokya güzel atlar diyar› demektir

Evrendeki en so¤uk yer Finlandiya’da oluflturuldu. Kanuni Sultan Süleyman Helsinki Teknoloji Ünidöneminde sadece versitesinden bir ekip Sivas vilayetinin 2000 y›l›nda birbütçesi rodyum 20 milyon altındı. Aynı parças›n›, labaratuvar dönemde Fransa ortam›nda mutlak s›f›rKrallığı'nın bütçesi 4 dan (-273°C) derecenin milyon, Birleşik İngiltere on milyarda biri kadar Krallığı'nın ise daha yüksekbütçesi bir s›cakl›¤a 3,5 milyon altındı. kadar so¤uttu.

Kesinlikle keman çalm›yordu; bu s›rada Neron yang›ndan 56 km uzakta deniz kenar›ndaki yazl›k evindeydi. Haberi al›nca Roma’ya gidip yang›n› söndürme çal›flmalar›na kat›lm›flt›r. Neron’un hizmetkarlar›na da¤lardan getirtti¤i kar› meyve sular› ile kar›flt›rtt›¤› ve bunun dondurman›n keflfi oldu¤u söylenir. ‹nsanlar› zehirletmek için kulland›¤› adam› Locusta ise, tarihin kayda geçmifl ilk seri katilidir.

iyano ve orkestra müzi¤i ile ünlenen, 19. yüzy›l müzi¤ine romantik ruhu kazand›ran ilk büyük bestecidir. Ailesinin hukuk okumas› iste¤ine karfl›n, 1821 y›l›nda gönderildi¤i Leipzig’de daha çok sosyal aktiviteler ve müzikle ilgilenmifl, ellerindeki sorun nedeniyle bestecili¤e yönelmek zorunda kalm›flt›r. 1834 y›l›nda ç›kard›¤› ”yeni müzik dergisi” on y›l boyunca yay›mlanm›fl, besteci bu dergide editörlük ve takma isimlerle yazarl›k yapm›flt›r. Babas›n›n izin vermemesi nedeniyle sevdi¤i Clara ile evlenebilmek için uzun y›llar beklemifl, bu aflk› Heinrich Heine’in fliirlerinden 150 flark›dan oluflan ”fraunliebe und-leben” (kad›n aflk› ve hayat›) bir lied serisi bestelemifltir. 1840 y›l›nda evlenebildi¤i Clara’dan 7 çocuk sahibi olmufltur. 1853 y›l›nda tan›flt›¤› genç piyanist Brahms’tan çok etkilenmifl ve onu gelecek vaat eden yetenek olarak “Neue Bahnen” (yeni yollar) bafll›kl› yaz›s›yla müzik dünyas›na duyurmufltur. Piyano, keman ve viyolonsel için konçertolar›, oda müzi¤i eserleri ve operalar› vard›r. 1850 y›l›nda Dusseldorf flehri müzik direktörlü¤ü görevindeyken ruhsal hastal›¤› nedeniile görevden al›nm›fl, baflar›s›z intihar giriflimi ard›ndan yat›r›ld›¤› ak›l hastanesinde yaflama veda etmifltir.

P

125


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

H Yukarda hayal görüp, aşağıda yalan mı söylüyorlar?

ÇEV‹R‹ : VEYSEL ATAMAN Alan Yay›nlar›

Gemini uzay kapsülünün ilk gökmenleri, altm›fll› y›llar›n bafl›nda dünyan›n yörüngesinde uzun süre turlay›p yeryüzüne döndüklerinde, “yukarda gördükleri”yle ilgili çok de¤iflik ve hayret uyand›r›c› bilgiler vermifllerdi. 126

iç inan›lacak gibi olmayan bu bilgiler onlar›, belki de hiç haketmedikleri bir kuflkunun hedefi bile yapm›flt›. Kimi kifliler onlar›n, geçici de olsa, gerek uçuflun, gerek uzay›n koflullar›ndan fazlas›yla etkilenmifl olabileceklerini ileri sürdüler; kimi kifliler ise onlar›, özellikle yer çekiminden kurtulman›n olumsuz etkileri nedeniyle, hayal görmüfl olmakla suçlad›lar. Bu görüfllerin kayna¤›n›, gökmenlerin, “görebileceklerinden çok daha fazlas›n› gördüklerini” söylemeleri oluflturuyordu. Onlar, uzayda yol al›rlarken, “afla¤›daki” gemileri, t›rlar›, kamyonlar› ve trenleri görebildiklerini, birer nokta büyüklü¤ünde de olsalar, yeryüzündeki bu araçlar› seçebildiklerini ileri sürüyorlard›. Gökmenlerin bu sözlerine inanabilmek, çok kifli için gerçekten kolay de¤ildi. Çünkü, tümüyle ayd›nlat›lm›fl bir alanda, befl metre uzakl›ktaki iki noktay› insan gözünün iki nokta olarak görebilmesi için, bu noktalar aras›ndaki aç›kl›¤›n en az birbuçuk milimetre olmas› gerekiyordu. Bu ise, ancak çok sa¤lam bir çift gözün baflarabilece¤i bir olguydu. Önce Gökmen Glenn’in, daha sonra ise öteki gökmenlerin ileri sürdükleri böylesi savlar, bilimsel ilke-

ler do¤rultusunda de¤erlendirildi¤inde, bir türlü inan›rl›k kazanam›yordu. Çünkü, gökmenlerin gördüklerini söyledikleri araçlar›n boyutlar›n›n, gerçekte olduklar›ndan yüzlerce, binlerce kat fazla olmalar› gerekiyordu. Oysa bir flilebin ya da t›r kamyonunun görüldü¤ü söylenen uzay ile yeryüzü aras›ndaki uzakl›k, iyimser bir görüflle, en az 150 kilometrenin üstündeydi. Uzmanlar, böylesi bir uzakl›ktan de¤il gemilerin, kamyonlar›n görülebilmesinin, onlardan yüzlerce kez büyük olan varl›klar›n bile görülebilme- Uzmanlar›n sinin olanaks›z denetimleri oldu¤unu biliyorsonunda lard›. Ayn› savortaya lar, birbirini izleyen uzay uçuflla- flafl›rt›c› bir r›ndan sonra, bafl- gerçek ç›kt›; ka gökmenler taraf›ndan da tek- Gökmenler rarlan›nca, uzdo¤ruyu manlar bu kez söylüyordu. yeni bir görev için kollar› s›vad›lar. Gökmenlerin söylediklerinin do¤ru olup olmad›¤›n› denetlemeye karar verdiler. Uzaya ç›kt›klar›nda gökmenlerden, yeryüzünde kimi belli, kimi ise yapay olarak oluflturulmufl çeflitli noktalar› iflaretlemelerini istediler. Bu noktalar, kamyon, gemi ve onlar›n yerini tutabilecek yapay iflaretlerden olufluyordu. Uzmanlar›n bu denetimleri sonunda ortaya flafl›rt›c› bir gerçek ç›kt›; gökmenler do¤ruyu söylüyorlard›. Uzaydan bakt›klar›nda, yeryüzündeki kamyonlar›, tren127


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

bir ipucu oldu. Gerçi gözde de ›fl›¤›n girdi¤i bir mercek ve görüntünün retinaya yans›mas› gibi foto¤raf makinesine benzer yanlar vard› ama, çok önemli bir benzemez de vard›. Bu benzemez özellik, gözdeki a¤ tabakas› da denilen retinan›n, bir foto¤raf makinesindeki filmden tüm yap›s› ve iflleviyle ayr› olmas›yd›. Retinan›n, ancak sürekli olarak hareket, yani titreflim halinde bulunmas› durumunda görüntü oluflturabildi¤i gerçe¤i ortaya ç›kt›¤›nda, film ile karfl›laflt›r›lamayaca¤› da belli olmufltu.

leri, gemileri gerçekten görebiliyorlard›. Bu gerçek, bundan daha da önemli bir gerçe¤in saptanabilmesini sa¤lad›. Uzaya ç›kt›klar›nda gökmenlerin gözlerindeki seçme yetene¤i, yeryüzündeki kiflilerin görme yetene¤inden kat kat art›yordu. Ayn› gökmenler yeryüzüne indiklerinde ise görme yetenekleri bir anda, yine tüm “yeryüzü insanlar›”n›n görme düzeyine geliyordu. Bu gerçek ise, bambaflka bir varsay›m›n filizlenmesine yol açt›. Etkisini sadece uçufl s›ras›nda gösteren ve insan gözünü, oldu¤undan kat kat fazla keskinlefltiren bir fleyler olup bitiyordu ”yukarda”, ama bunun ne olabilece¤ini saptayabilmek bir yana, düflünebilmek bile bir hayli güçtü. Sorunun, olabildi¤ince karmafl›k görünmesine karfl›n çözüm, k›sa sürede bulundu. Alg› fizyologlar›n›n, gözün bir foto¤raf makinesi gibi çal›flmad›¤›n› saptayan bulufllar›, bu konunun çözümü için yeterli 128

Gerçekten de, bir foto¤raf makinesinin filmine net görüntü düflürebilmek için, herfleyden önce filmin hareketsiz olmas› gerekiyordu.Oysa gözün retina tabakas› hareketsiz kald›¤›nda, çaGörmeyi l›flmas›n› da dursa¤layan duruyordu. Göz hücreler doktorlar›, gözüço¤al›nca, müzün hiç durmaks›z›n ince ve görüfl h›zl› titreflimlerle netli¤indeki saniyede yaklafl›k elli titreflim yapt›keskinlik ¤›n› saptad›klar› art›yordu an, onun hareketsiz kald›¤›nda çal›flmas›n› tümüyle durdurdu¤unu da saptayabilmifllerdi. Deney sonunda, göz titremesi olay›n›n hangi amaca hizmet etti¤inin anlafl›lmas› da sa¤lanabildi. Gözlere gerekli yönetim emrini veren beynimizdeki sinir merkezi, bu hareketler sayesinde, bir bak›ma retinadaki hücreleri kand›r›p onlara karfl›lar›ndaki görüntünün boyuna dönüfltü¤ü yan›lsamas› verme-

ye çal›flmaktayd›. Böylece gözün, tek düze görüntü karfl›s›nda görme yetene¤ini yitirmesinin önüne geçilmifl oluyordu. Bu ince titremeler, görüntüyü bir o hücreye bir bu hücreye s›çratarak ortaya “görüntüye al›flma” durumunun ç›kmas›n› önlüyorlard›. Gökmenlerin, iflte bu koflullar alt›nda yeryüzündeki nesneleri görecek duruma gelmeleri büyük olas›l›kla yerçekiminin ortadan kalkt›¤› yerde bu göz titremesinin boyutlar›n ve h›z› alabildi¤ine art›yordu. Göz adalelerinin ve beyinden gelen titreme komutlar›n›n durumunda hiçbir de¤ifliklik olmazken göz kürece¤i uzayda tüm a¤›rl›¤›n› yitiriyordu. Dolay›s›yla göz küresinin de içinde yer ald›¤› göz çukurundaki sürtünme ise, yer çekiminin azalmas› oran›nda or-

tadan kalkm›fl oluyordu. Sonuç olarak da gözün hareketleri, o oranda h›zlan›yordu. Titreflimlerin artmas›, görme eylemine kat›lan hücre say›s›n›n ço¤almas›yla efl anlaml›d›r. Retinan›n arkas›ndaki resmin kayd›na kat›lan hücre say›s›n›n artmas› ise, kuflkusuz, gözün keskinleflmesi sonucunu do¤uruyordu.•

TAR‹HE GEÇEN ÖLÜMLER ÇILGIN TERZ‹: Moda tasar›mc›lar›yla ünlü Paris’te 1911’de flehrin en ünlü terzilerinden Franz Reichelt ifllevsel bir giysi haz›rlad›. Reichelt genifl bir mantoyu and›ran tasar›m›n›n paraflüt olarak da kullan›laca¤›na inand›. Bunu kan›tlamak için Eyfel Kulesi’nden atlayan terzi yan›lg›s›n› can›yla ödedi. RASPUT‹N: Rus mistik Gregori Rasputin’in (1869-1916) Çarl›¤a yak›n olmas› düflmanlar›n› harekete geçirdi. Rasputin’e daha önce siyanür içirildi. Ancak fare zehrinin öldürmemesi üzerine silahla vuruldu. Kaçmaya bafllayan Rasputin’in bafl›na demir levyeyle vurdular. Buzlu nehre at›lan Rasputin’in donmufl cesedi iki gün sonra sudan ç›kar›ld›. 129


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

T‹TA N‹K Efsane ve Gerçek

O, sadece teknoloji alan›nda ça¤dafl uygarl›¤›n att›¤› son ad›m de¤ildi... ‹nsanl›¤›n düfl gücünün, s›n›rlar›n› zorlamaya bafllad›¤›n›n ilk habercisi, ilk kan›t›yd› da... Oysa okyanusa daha ilk aç›l›fl›nda do¤aya teslim oldu. Tüm görkemi, uyan›fl› olmayan bir uykunun, bir anda, de¤iflmez rüyas›na dönüfltü. Titanik acaba, mitolojik tanr›s›na denizlerin sundu¤u bir kurban m› oldu... Yoksa, kendi üretimine tapmaya haz›rlanan insanl›¤a do¤an›n, ac›mas›z bir uyar›s› m›yd›? Derleyen ve Çeviren:

ALAETT‹N G‹RAY

130

Y‹RM‹NC‹ YÜZYILIN YÜZAKI fi‹MD‹ B‹R EFSANE

D

enizde bo¤ulmufl bir gencin kumsala vuran cesedi çevresinde toplanan merakl›lar ve biraz ötedeki cankurtaran kulesinin tepesinde, boynundaki dürbünün varl›¤›ndan habersiz, dalg›n dalg›n ufuklara bakan genç bir görevli...” Bir resim galerisindeki bu tabloyu dikkatle inceleyen beyaz saçl› adam, bak›fllar›n› az ilerdeki tabloya çevirmeden önce, belli belirsiz bir sesle flöyle m›r›ldand›: “Bu cankurtaran, kendi kendini ya sorguluyor, ya da sorgulamas›n› çoktan bitirmifl, flimdi kendini suçluyor olmal›...”

Beyaz saçl› adam böyle söyledikten sonra bak›fllar›n› öteki tabloya çevirince bu kez daha da ürkütücü bir görüntüyle karfl›laflt›: “Dalgalar›n aras›ndan yükselen bir buzda¤›. Yan›bafl›nda, p›r›l p›r›l ›fl›klar›yla bir gemi ve geminin güvertesinde kofluflturan, ba¤r›flan tayfalar.” Beyaz saçl› adam, yine kendi kendine m›r›ldand›. “Buzda¤›n›n so¤u¤u kadar, tayfalar›n ba¤r›flmalar› da, ayak sesleri de duyuluyor” dedi. Sonra bir kez daha ›fl›klar içindeki gemiye bakt› ve yine sadece kendinin duyabilece¤i bir ses tonuyla m›r›ldan›rcas›na söylendi: “Zavall›, nas›l da biliyor çaresizli¤ini” dedi. “Tüm süslerini tak›nm›fl, kimbilir, belki de ba¤›fllan›r›m umuduyla, buzda¤›n›n eteklerine kapanm›fl, kalm›fl.” Beyaz saçl› adam, birkaç y›l önce emekli olmufl bir uzak yol kaptan›yd›.

131


BD HAZ‹RAN 2011

B

o¤az›nda bir yumruk büyüklü¤ünde oluflan üzüntü yuma¤›n› eritmeye gerek duymadan tablolar›n önünden ayr›ld›, tam kap›ya yönelmek üzereyken, orta yafll› bir kad›n›n sorusuyla kendine geliverdi. “Siz de mi bir isim bulamad›n›z yoksa bu tablolara?” diye sordu kad›n. Ve yan›t beklemeden sürdürdü sözlerini. “Tablolar›n altlar›na isimlerinin yaz›lmam›fl olmalar› benim de dikkatimi çekti” dedi. “‹simlerini bilemeyince de tablolar›n ne anlama geldikleri anlafl›lam›yor ki.” Emekli kaptan, merakl› kad›n›n yüzüne bir süre dikkatlice bakt›. “Çok hakl›s›n›z, bayan” dedi. “Gelin her iki tabloya da birlikte isim bulal›m.” Ve duraksamadan, karar›n› aç›klad›: “‹ki tablonun ad› da ayn› ol-

Titanik’in 3600 metre derinlikteki enkazı ilk kez 1986 yılında görüntülendi 132

BD HAZ‹RAN 2011

sun” dedi. “‹kisinin ad› da ‘Art›k Çok Geç’ olsun.” Kad›n “Harika, harika” diyerek takdirlerini belirttikten sonra yeniden tablolara yaklaflt› ve verilen ismin uygunlu¤unu, bir kez daha onaylad›. “Çok güzel bir bulufl çok yerinde bir bulufl” dedi. Sergideki bu iki tablo, Titanik’in bat›fl›n› simgeliyordu. 1912 y›l›n›n 14 Nisan gecesi bir buzda¤›na çarparak 1500 yolcusuyla batan dönemin en lüks ve en geliflmifl transatlanti¤i Titanik, bugün Atlantik’in derinliklerindeki “mezar”›nda sab›rla, kal›nt›lar›n› su yüzüne ç›kartabilecek teknolojik geliflmeyi beklemektedir. Onu, “mezar”›nda ilk gören kifli, Amerikal› deniz jeologu Robert Ballard olmufltur. Y›llar süren ön haz›rl›klardan sonra 1986 y›l›nda yapt›¤› baflar›l› bir dal›flla Titanik’e inebilen Ballard, gördü¤ü manzara karfl›s›nda duygusunu flöyle ifade etmifltir: “Titanik, sonsuzlu¤un derinliklrinde, ebedi uykusunu sürdürüyor.” Titanik, dünyan›n batan ne ilk, ne son gemisidir. Fakat Titanik, dünyan›n en tan›nan, en konuflulan, en “yaflat›lan” gemisidir. Onun batt›¤›1912 y›l›ndan bugüne de¤in dünyada 30 bin gemi daha sulara gömülmüfltür. Bu binlerce gemi bile, hatta 1993 y›l›nda Haiti aç›klar›nda bin yolcusuyla batan Neptun gemisi de dahil

Titanik’in yüzy›la yak›n bir süredir dünyan›n gündeminde kalmay› sürdürmesinin nedenini kimi kifliler onun "gere¤inden fazla lüks" olmas›na, kimi kibar ve kahraman milyarderlere, kimi de geminin ayn›s›n› infla etmek isteyen Japonlara ba¤lamaktad›r. olarak Japonlar’dan da söz edilmekteolmak üzere, insanlara Titanik’i hiçbir zaman unutturamam›flt›r.

Yap›l›fl› ve denize indirilifli s›ras›nda uyand›rd›¤› ilginin kat kat fazlas›n› bat›fl›yla çeken Titanik’teki gizem, bu unutulmaz kazay› izleyen sadece ilk y›llarda de¤il, bugün de ayn› merakla araflt›r›lmakta, tart›fl›lmaktad›r. Yap›m›nda teknolojik bir hata olup olmad›¤›, projesinde gerekli incelemelerin yap›lmay›p, teknolojik gücün üstünlü¤üne inan›lmakla yetinilip yetinilmedi¤i, sahip oldu¤u rekor düzeydeki h›z gücünün sürekli olup olmad›¤›, yan›tlar› bugün de kesinlikle verilmemifl araflt›rma ve tart›flma konular› olmalar› yan›s›ra ayr›ca, merak ve kuflku özelliklerini de korumay› sürdüren konulard›r. Titanik’in yüzy›la yak›n bir süredir dünyan›n gündeminde kalmay› sürdürmesinin nedenini kimi kifliler onun “gere¤inden fazla lüks” olmas›na ba¤lamaktad›rlar. Kimi kifliler ise, kurtarma çal›flmalar› s›ras›nda kendi yaflamlar›n› geri plana at›p, cankurtaran sandallar›na öncelikle kad›nlar›n ve çocuklar›n binmelerini sa¤layan “kahraman ve kibar” milyarderler sayesinde Titanik’in dillerden düflmedi¤ini ileri sürmektedirler. Titanik’in “yüzy›l boyunca yaflamas›”n›n bafll›ca nedeni

dir. 400 milyon dolarl›k bir bütçe oluflturarak Titanik’in “t›pk›s›n›n ayn›”n› yapmak isteyen Japonlar’›n bu giriflimi de, Titanik’in sahibi “Belfast” flirketinin bu iste¤i birkaç kez geri çevirmesi de, Titanik’i yüzy›la varan bir süre dünya gündeminde tutan olaylar aras›nda say›lmaktad›r. Atlantik ötesi ilk seferinde Titanik’in yolcular› aras›nda, dönemin ünlü kiflileri de vard›. Bu ünlülerin en çok dikkat çekeni, Amerika Birleflik Devletleri’nde o dönem, ülkenin en zengin kiflisi olarak kabul edilen John Jakop Astor’du. Bu ünlü “para babas›”n›, ülkenin ünlü iki kral› izliyordu. Bu iki kraldan birincisi, demir - çelik kral›

John Jakop Astor 133


BD HAZ‹RAN 2011

Benjamin Guggenheim, öteki ise süpermarketler kral› Isidor Strauss idi. Titanik’in sahibi Belfast fiirketi’nin teknik müdürü Thomas Andrews ile dünyan›n en deneyimli uzak yol kaptan› Edward J. Smith ise, bu yolculukta Titanik’in hem evsahipleri, hem yolcular›yd›lar. Belfast fiirketi, Titanik’in Amerika yolcular›n›n bir dediklerini iki etmemek için gemide, her türlü yiyecek ve içecek d›fl›nda, akla gelebilecek tüm gereksinim maddelerinin yan›s›ra, akla gelmeyecek olanlar›n› bulunduruyordu. Merakl› yolcular›n isteklerini karfl›layabilmek için özel siparifl edilen binlerce puro ve binlerce flifle nadide flaraptan baflka Titanik’te, “tutkun” yolcular için özel olarak haz›rlat›lm›fl afyon plakalar› da ikram listesinde yer al›yordu. Titanik’te, toplam uzunlu¤u yedi kilometreyi bulan koridorlar boyunca 762 lüks kamara s›ralanm›flt›. Titanik’te 1. s›n›f yolcular için ayr›lm›fl bir mekan: Cafe Parisien

134

BD HAZ‹RAN 2011

Gemideki herkes, her geçen dakika Amerika’ya biraz daha yaklaflt›¤›n›n coflkusunu yaflarken Kaptan Smith ise, bu dakikalar geçtikçe tarihteki yerine biraz daha yak›nlaflt›¤›n›n çoflkulu sevincini yafl›yordu. Giderek zafere ulaflt›¤›n› görmesinin verdi¤i sarhoflluk nedeniyle Kaptan Smith, biraz ötelerindeki Californian gemisinin uyar›s›n› önemsemedi. Oysa Californian’dan gelen telsiz mesaj›, “k›yamet günü”nün yaklaflmakta oldu¤unu haber veriyordu. Kaptan Edward J. Smith Çeflitli boy ve derinlikteki yüzme havuzlar›, saunalar›, oyun alanlar›nda, barlar›, e¤lence salonlar› ve ünlü ressamlar›n orijinal tablolar›yla çevrili “saray düzeyli” kabul salonlar› bu teknoloji harikas› geminin 1308 yolcusuna, özel olarak e¤itilmifl 900 personel hizmet ediyordu. Titanik, yeni dünyaya sanki 1308 yolcu de¤il,1308 ayr› umut ve heyecan tafl›yordu. Bunlar›n içinde en yo¤un olan›, kuflkusuz, Kaptan Smith’in yüre¤indeki umut ve heyecand›. Bu deniz kurdu, dünyan›n ulaflt›¤› uygarl›¤› ve üstün teknolojiyi simgeleyen Titanik’i Amerika’ya ulaflt›rd›¤› an, bir rekortmen olarak tarihe geçece¤ini biliyordu.

Saat 23.00’de kendisine iletilen bu

mesaja Kaptan Smith gözucuyla bakt›. Birkaç saatlik uzakl›kta, önlerinden

cünün elinin alt›nda bir dürbünü ve bir ›fl›lda¤› yoktu. Ve karfl›s›nda bir anda beliren buzda¤›n› gördü¤ünde, bu “so¤uk ölüm”le Titanik’in aras›ndaki uzakl›k sadece 50 metreydi. Baflüstü gözcüsü, yirmi metre yükseklikteki kulesinden, sesinin var gücüyle “Buzda¤›... Buzda¤›” diye ba¤›rd›. Onun feryad›n› duyan tayfalar, tehlikeyi kaptan köflküne duyurdular. Kaptan köflkündeki nöbetçi kaptan, bir anl›k dahi zaman kaybetmedi. “Derhal geriye çark” komutu verdi. Fakat onun bu komutunu uygulamak olana¤› bulunamad›. Çünkü herfley için çok geçti. Titanik’in önündeki buzda¤›na çarpmas›, art›k kaç›n›lmaz

Kaptan Smith, biraz ötelerindeki Californian gemisinin uyar›s›n› önemsemedi. Oysa Californian’dan gelen telsiz mesaj›, "k›yamet günü"nün yaklaflmakta oldu¤unu haber veriyordu. giden Californian, rotalar›n›n üzerinde ve çevresinde buzda¤lar› görüldü¤ünü bildiriyordu. Kaptan Smith, telgraf› okuduktan sonra önündeki masaya b›rakt› ve hiçbir tepki göstermedi. Bir talimat› olup olmad›¤›n› soran görevliyi ise, kendisini centilmenli¤e davet edercesine azarlad›: “Görüyorsun ki konuklar›mla sohbet ediyorum” dedi. Ön güvertede 20 metre yükseklikte bulunan ve “K›rlang›ç” ad›yla an›lan gözcü kulesindeki nöbetçi, tüm dikkatini vermesine karfl›n, yüz, yüzelli metreden ileriyi göremiyordu. ‹nan›lmas› güç de olsa, ortada korkutucu bir gerçek vard›: Çünkü nöbetçi göz-

bir kaderdi. Nöbetçi kaptan, bundan sonra olacaklar› görmüflcesine yeni bir komut verdi: “Çelik kap›lar derhal kapat›ls›n.” Bu s›rada yolcular›n bir bölümü kamaralar›nda uyuyor, bir bölümü ise geminin çeflitli salonlar›nda ya içki içiyor, ya dans ediyor, ya ka¤›t oynuyordu. Nöbetçi kaptan›n komutu hemen uyguland›. Onalt› kompart›man›n su geçirmez çelik kap›lar› an›nda kapat›ld›. Ve Titanik, büyük bir gürültüyle fliddetli bir biçimde sars›ld›. Bu sars›lmay›, birkaç saniye arayla, ayn› fliddette ve ayn› gürültüde befl sars›lma izledi. Dünyan›n en modern ve en büyük transatlanti¤inin sualt› bölüm, buzda135


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Sekiz adet su boflaltma pompas› tüm gücüyle çal›flt›r›ld›¤›nda, d›flar› ancak bir saatte 1.700 ton su atabiliyordu.

¤›n›n su alt›ndaki bölümüyle ardarda alt› kez çarp›flt›. Dünyan›n, “yaflayan en ünlü denizcisi” olarak ün yapm›fl bir kifli olan Kaptan Smith, bu çarp›flmalardan iki dakika sonra kaptan köprüsünde ç›karak görevi bafl›na geçmiflti. Saat 23.45’de verdi¤i “Tüm makineler durdurulsun” komutu, çarp›flmadan sonra onun uygulanan ilk komutu olmufltu. Saat 23.50’de üçüncü mevki bölümündeki kamaralara su doldu. Yolculardaki korku ve telafl, iflte o andan sonra pani¤e dönüfltü. Kaptan Smith ve Titanik’in sefere haz›r oldu¤u imzas›n› atan Belfast tersanesi teknik müdürü Thomas Andrews, hem geminin su alan bölümlerini incelemek, hem de yolcular› sakinlefltirmek için kaptan köprüsünden ç›kt›ktan üç dakika sonra, geri dönmek zorunda kald›lar. Thomas Andrews, “Titanik’in kurtar›lmas› art›k olanak d›fl›d›r” deyince Kaptan Smith, meslek yaflam›136

n›n en zor ve en ac› karar›n› vermek zorunda kald›: “Tüm kamaralara gidilsin, içerde uyuyanlar varsa derhal uyand›r›ls›n. Cankurtaran sandallar›n› haz›rlay›n.” Buzda¤›yla alt› noktadan çarp›flan Titanik’in sualt› bölümü, alt› noktadan “y›rt›lm›flt›.” Y›rt›klar› uzunlu¤u, otuziki metreyi buluyordu. Çarp›flmay› izleyen birinci saatin sonunda bu y›rt›klardan gemiye, 24 bin ton su doldu.

Teknik Müdür Thomas Andrews

Çarp›flmay› izleyen ikinci saatin sonunda Titanik’e dolan suyun miktar›, 40 bin tonu geçmiflti. “Son”, art›k kaç›n›lmazd›. Sular Titanik’e girdikçe, Titanik de sulara giriyordu. Titanik’ten ilk imdat ça¤r›s›, çarp›flmadan 34 dakika sonra, saat 00.14’te verildi. Saat 00.45’te ise, ilk iflaret fifle¤i at›ld›. Saat 01.40’ta at›lan son iflaret fifle¤ini, on dakika sonra yeni bir imdat ça¤r›s› izledi. Saat 0.50’deki bu S.O.S. sinyalini veren kifli, telsiz makinesinin bafl›na geçen Kaptan Smith’den baflkas› de¤ildi. Californian gemisinden çekilen ve telsizcinin, iki saat kadar önce götürdü¤ü uyar› mesaj›n› önemsemeyen Kaptan Smith, cankurtaran sandallar›n›n haz›rlanmas›na da yard›m ediyor, fakat bu kez bambaflka bir sorunla karfl›lafl›yordu. Titanik’teki yirmi cankurtaran sandal›n›n alaca¤› kifli say›s› sadece 1200 idi. Bu ac› gerçek, bambaflka bir ac› gerçe¤i gözler önüne seriyordu. Cankurtaran sandallar›na en fazla 1200 kifli al›nabildi¤ine göre, kalan 1100 kifli, aç›k aç›k ölüme terkedilmifl oluyordu. Kurtarma çal›flmalar› bafllad›¤›nda, önceden düflünülmeyen aksamlar›n da büyük bir sorun oluflturdu¤u ortaya ç›kt›. Çarp›flmadan 55 dakika sonra, saat 00.35’de, ancak sekiz adet cankurtaran sandal› haz›rlanabilmiflti. Denize indirilen ilk cankurtaran sandal›nda ise, sadece 28 kifli bulunuyordu. Daha sonra indirilebilen 18 sandal›n ise an-

cak dördü tamamen doldurulabilmiflti. Bu da, ölüme terkedilen 1100 kifliye, 500 kiflinin daha eklenmesi anlam›na geliyordu. Cankurtaran sandallar›nda bofl kalan yerlerin sahibi yolcular›n büyük bir bölümü, üçüncü mevki yolcular›yd›. Bunlar, de¤il sandallara binebilme, güverteye ç›kabilme ola¤an› dahi bulamam›fllard›. Çünkü üçüncü mevki kamaralar›n›n bulundu¤u bölümün güverteye ç›kan kap›lar›, alt katlara daha fazla su dolmamas› için kilitlenmiflti.

137


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Lightoller, sandala kar›s›yla birlikte binmek isteyen Amerika’n›n en zengin kiflisi John Jacob Astor’a ayr›cal›kl› davranm›yor. "Hay›r, beyefendi" diyor sert ve kararl› bir sesle. "Önce kad›nlar ve çocuklar." içinde suya atlayan kiflilerin “hizmetiAlt katlardan, bu kap›lar›n arkas›ndan 盤l›klar yükselirken, ikinci kaptan ise üst katlardaki birinci mevki yolcular›n›n kurtar›lmas›na çal›fl›yordu. Geminin gece kulübünde dans ederken giydikleri tuvaletlerini de¤ifltirme f›rsat› bulamayan “Iady’leri ikinci kaptan, deniz seviyesinden befl metre yükseklikteki alt›nca kattan, denizdeki cankurtaran sandallar›na atlayabilmeleri için bir yandan diller döküyor, bir yandan da atlamalar›na yard›mc› oluyordu. Kaptan Smith’in telsiz bafl›nda kendi elleriyle S.O.S. sinyalleri çekti¤i saat 01.50’de, Titanik’in suyun üstünde kalabilmesi için sadece 30 dakikal›k bir süre vard›. Son iki cankurtaran sandal› denize indirilmek yerine, f›rlat›rcas›na denize b›rak›l›yor, çaresizlik

İkinci kaptan, Charles Lightholler 138

ne sunuluyordu.”

Çarp›flmadan sonraki ilk yar›m sa-

atte gözlemlenen disiplinin yerini art›k, kargafla, telafl ve panik alm›flt›. Genç bir kaptan, güvertenin demirlerine yaslanm›fl genç bir kad›n› kolundan tutarak ona, cankurtaran sandal›na binmesi için yard›m etmeye gidiyor, fakat kad›n›n sert direnifliyle karfl›lafl›yordu. Genç kad›n, “Ben evli bir kad›n›m. Utanm›yor musun, bana dokunmaya?” diye ba¤›r›yor, sonra da s›ms›k› sar›ld›¤› kocas›n› gö¤süne bast›rarak, flöyle feryat ediyordu: “Biz yeni evlendik ve balay› gezisine ç›km›flt›k. Bu gemiye de, bu yaflama da birlikte ad›m att›k, bu gemiden de, bu yaflamdan da birlikte ayr›laca¤›z. Biz bu ifli birlikte bitirece¤iz.” Cankurtaran sandallar›na önce kad›nlar›n ve çocuklar›n binmelerini sa¤lamak için ç›rp›nan genç kaptan, birbirlerine yap›flm›flcas›na duran yeni evli çifti kaderleriyle baflbafla b›rak›yor, baflka bir kad›n› sandala bindirmek için ona do¤ru kofluyordu. Biraz ötede bir yerde, cankurtaran sandallar›na efllerinin binebilmeleri için yard›m eden “centilmen”lerden John Jakob Astor, efli Madeleine’in sandala binmesine yard›m ettikten sonra, ikinci kaptan Lightoller’den bir istekte bulunuyor:

“Eflim hamile, o nedenle onu yaln›z b›rakmak istemiyorum” diyor. “Acaba onun yan›nda bulunabilmem için sizden önce, insani bir anlay›fl, sonra da izin isteyebilir miyim? Onunla birlikte sandala binebilir miyim?” Lightoller, Amerika’n›n en zengin kiflisi John Jacob Astor’a ayr›cal›kl› davranm›yor. “Hay›r, beyefendi” diyor sert ve kararl› bir sesle. “Önce kad›nlar ve çocuklar.” Ve bu kesin karar›yla, Amerika’n›n en zengin kiflisini ölüme mahkum etmifl oluyor. Astor, iste¤ini ikinci kez yinelemiyor. Sandaldaki efline dönüyor, hafifçe e¤ilerek onu sayg›yla selaml›yor ve son sözünü söylüyor: “Good bye, love..” Sonra s›rt›n› güvertenin demirleri-

ne day›yor ve... Ac›mas›z sular›n gelip, kendisini almas›n› bekliyor. Titanik’in sahibi Belfast fiirketi’nin teknik müdürü Thomas Andrews ise, ayn› sular›n “infaz” için gelip, kendisini almalar›n› sigara salonunda bekliyor. ellerini birbirine kenetlemifl, denizi seyrediyor. Kimbilir, belki de kendi kendini yarg›l›yor. Hatta flu an yarg›lamas›n› tamamlam›fl bile, galiba. S›rt›ndaki can yele¤ini ç›kar›yor, f›rlat›p at›yor. Belli ki karar›, ölüm! Karar›n bir an önce “infaz” edilebilmesi için, sular› can yeleksiz beklemeye bafll›yor. Demir çelik kral› Benjamin Guggenheim, her zaman oldu¤u gibi, ölümüne beklerken bile fl›k ve zarif. Smokinini giymifl, bir yandan purosunu

Afla¤›daki görüntüler, kurtar›ld›¤› S/S Carpathia gemisinde, kazazedelerden L. P. Skidmore taraf›ndan kazadan 8 saat sonra, 15 Nisan 1912 tarihinde çizilmifl ve 4 May›s 1912 tarihli “L’Illustraion” dergisinde yay›mlanm›flt›r.

139


BD HAZ‹RAN 2011

Çelik kralı, Benjamin Guggenheim

Süpermarketler kralı, Von Isador Strauss ve eşi

BD HAZ‹RAN 2011

mak yerine, erkeklerle birlikte kald›¤›m Titanik’te öleyim.” Titanik’inson sekiz dakikas›nda iki ayr› yerden, iki ayr› ses duyuluyor. Güvertenin bir bölümünde geminin rahibi, çevresini saran dindafllar›n›n ortas›nda, yüksek sesle dualar okuyor. Ayn› güvertenin biraz ötedeki bir bölümünde tüm kadrosuyla s›ralanan geminin White Star Orkestras› ise, son flark›s›n› söylemeye hazl›rlan›yor. Orkestra flefi Wallace, keman›n akordunu son kez yap›yor ve orkestra üyelerine bafllama iflareti veriyor. Orkestra üyeleri, bileklerinden dizlerine do¤ru yükselmeye bafllayan sulara ald›rmadan, birlikte son flark›lar›n› söylemeye bafll›yorlar: Still all my song shall be Nearer, my God, to Thee. Nearer, to Thee... Hold me up, in mighty waters. (Tanr›m, sana yaklaflt›kça, flark›ma huzur dolacak. Bu yüce sularda beni yukarlarda tut.) Önce rahibin dualar› duyulmaz ol-

içiyor, bir yandan da, kamaras›na dolmakta olan sulara bak›yor. Guggenheim, gerçek bir kral soylulu¤uyla ölümünün karfl›s›nda dimdik ayakta duruyor, onu özel kamaras›nda bekliyor. Süpermarketler kral› Von Isador Strauss da gerçek bir kral soylulu¤uyla bulufluyor ölümüyle. “Bak sandalda ne kadar çok bofl yer var, haydi gelsene” diye kendisine yalvaran efline Strauss, gemideki öteki erkekleri gösteriyor: “‹zin ver lütfen” diyor. “Kad›nlarla birlikte bindi¤im bir sandalla kurtul140

du, sonra orkestra sustu. ‹çinde 1500 kifli bulunan Titanik, buzda¤›yla çarp›flt›ktan sonra su üstünde ancak 160 dakika kalabilmiflti. O tüm görkemiyle denizin dibine inerken, su üstünde zaman zaman bir kap› ya da bir masa görünüyor, sonra onlar da gözden kayboluyorlard›. Hemen herkesin tüm olaylara tan›k olmas›na karfl›n, batma an›nda gemide kald›klar› san›lan 500 kiflinin sonunu kimse bilmiyordu. S›f›r›n alt›nda bir derece so¤ukta buzda¤›n›n çevresinde, su üstünde ç›rp›nan, kulaç atmaya, yüzmeye çal›flan yüzler-

ce kifli, “Bizi almazsan›z ya donaca¤›z, ya bo¤ulaca¤›z” diye ba¤›rarak, kendilerinden yavafl yavafl uzaklaflan cankurtaran sandallar›na seslerini duyurmaya çal›fl›yordu. ‹çleri tümüyle kad›nlarda dolu dört cankurtaran sandal›n›n tayfalar›, denizden gelen 盤l›klara daha fazla dayanamayacaklar›n›, geri dönüp onlar› da alacaklar›n› söylüyorlar, fakat onlar›n bu tutumuna kad›nlar karfl› koyuyorlard›. Tayfalar kad›nlara ald›rmad›lar, donmak üzere olan onbir kifliyi kurtard›lar. Denizden kurtar›lan bu onbir kifliden biri, k›sa bir süre sonra donarak öldü ve kimli¤i, parma¤›ndaki elmas yüzü¤ünden anlafl›ld›.Bu kifli, birkaç saat önce efliyle vedalaflt›ktan sonra kendini ac›mas›z dalgalara teslim eden, trilyoner John Jakob Astor’du. Cankurtaran sandallar›nda kad›nlar, çarp›flma an›nda ve sonras›nda tan›k olduklar› olaylar›, biraz da düfl güçleriyle süsleyerek birbirlerine anlat›yorlar, içlerinde biri ise ›srarla, üçüncü mevki bölümünün kap›lar›n›n kilitlenmesinden sonra içerde kalan 710 kiflinin, delice hayk›rarak öldü¤ü-

nü ileri sürüyordu. Kimi kad›nlar ise, telsizciyi sarhofl olarak gördüklerini ileri sürüyorlar, bu nedenle de Titanik’in ne yard›m istemek için, ne de batmakta oldu¤unu duyurmak için hiçbir yere telsiz mesaj› vermedi¤ini söylüyorlard›. Hatta kimi kad›nlar, “Bu nedenle dünya, Titanik’in batt›¤›n› dört befl günden önce ö¤renemez” diyorlard›. Cankurtaran sandallar›ndaki kad›nlar bu kuflkular›n› dile getirirlerken, ‹ngiliz gemisi Carpathia’n›n, son h›zla kendilerine do¤ru geldi¤ini bilmiyorlard› kuflkusuz. Carpathia, Titanik’ten ilk imdat me-

saj›n› saat 00.25’te alm›flt›. Mesaj kendisine ulaflt›r›l›nca kaptan, “Hedef Titanik” tomutu vermifl ve zaman kaybetmeksizin rotas›n› Titanik’e çevirmiflti. ‹mdat mesaj›n› ald›¤›nda Carpathia, Titanik’in bulundu¤u noktadan tam 58 mil uzaktayd›. En yüksek h›z› saatte 14 mil oldu¤u için Titanik’e dört saatten önce ulaflabilmesi olanak d›fl›yd›. Oysa Titanik’in su üstünde en fazla iki saatlik ömrü kalm›flt›. Carpathia elbette Titanik’i kurtaracak de-

141


BD HAZ‹RAN 2011

Titanik kazazedelerinin yardımına koşan gemi: Carpathia ¤ildi ama, yolcular›n› kurtarabilirdi. Yeter ki yolcular, onlar gelene kadar su yüzünde kalabilsinlerdi. Carpathia, Titanik’in sulara gömülmesinden iki saat sonra, saat dörtte cankurtaran sandallar›yla karfl›lafl›nca kaptan, Tanr›’ya flükranlar› sundu. Böylesi bir kazadan sonra canl› kalabilen insanlar vard› ve tüm tayfalar›yla birlikte bu insanlar› kurtarabilecek, onlara yard›m

ÜÇ KEZ BATTI KURTULDU itanik ile ilgili olarak her yeni gün bir s›r keflfediliyor. Yap›lan bir araflt›rmaya göre gemi personeli aras›nda bulunan ve Titanik’le birlikte sulara gömülmekten son anda kurtulan Violet Jessop’›n görev ald›¤› üç gemi de batm›fl, ancak kazalardan her seferinde kurtulmay› baflarm›fl. O y›llarda, Titanik d›fl›nda bir dizi transatlanti¤in iflletmecisi olan “White Star Line”

BD HAZ‹RAN 2011

edebilecekti. Carpathia kaptan›n bu duas› da kabul olundu. Tüm tayfalar›yla birlikte kendisinin de kat›ld›¤› kurtarma çal›flmalar› sonunda, Titanik’in 712 yolcusu kurtar›ld›. Sabah saat 08.30’da tamamlanan bu kurtarma çal›flmas›ndan sonra Carpathia, saat 09.30’da motorlar›n› yeniden çal›flt›r›yordu ve... Bu kez yeni rotas›na giriyordu. Onun bu yeni rotas›n›n ulaflaca¤› flimdiki hedefi, New York liman›yd›. Carpathia, her geçen dakika New York liman›na biraz daha yaklafl›rken, 712 “konu¤u” ise, ölümle yaflam aras›ndaki savafl›m›n zafer kazanan kahramanlar› olarak, yeryüzünün en büyük ödülüne sahip oldular. Yaflamlar›na yeniden kavufluyorlard›.•

Titanik kazasından sağ olarak kurtulan hemşire Violet Jessop batan Olympic ve Britannic gemilerinden de sağ olarak kurtuldu.

Olympic gemicilik firmas›nda görevli olan Jessop’›n ad›n› “u¤ursuz”a ç›karan olaylar zinciri ilk Britannic olarak “Olympic” gemisinde bafll›yor. Firman›n Titanik’ten sonraki en büyük gemisi olan Olympic’te hemflire olarak çal›flan Jessop daha ilk seferinde büyük bir kaza geçiren gemiden sa¤ kurtulmay› baflarm›fl. Hemen ard›ndan efsanevi gemi Titanik’te görev alan Jessop bu kez de mucize eseri ölümden kurtulmufl. Öyle ki arkadafllar› flansl› hemflireye bu kaza sonras› “dokuz canl›” lakab›n› takm›fllar. Titanik facias›ndan sonra gözü korkan ve dört y›l boyunca okyanus ötesi seferlere ç›kmayan hemflire, yeminini Titanik’in ikiz kardefli

Titanik’ten kurtulan kad›n anlat›yor:

T

142

olarak nitelendirilen “Britannic” gemisi için bozmufl. Jessop’›n korktu¤u bafl›na bir kez daha gelmifl ve Britannic gemisi de 1916 y›l›nda savafl s›ras›nda, Atlantik Okyanusu’nun so¤uk sular›na gömülmüfl. Ve tabii ki Violet Jessop ad› bu kere de kazadan kurtulmay› baflaranlar listesinde yer alm›fl. 1971 y›l›nda ölen Jessop’un hayat öyküsünü kaleme ald›¤› kitab› “ Titanic Survivor The Memories Of Violet Jessop” (Titanik kazazedesi Violet Jessop’un An›lar›) Amerika’da çok satanlar listesinde.•

YOLCULAR ARASINDA BEN DE VARDIM

Seymour Ettman / Herald Tribune

itanik batarken Leah ad›nda bir kad›n, on ayl›k o¤lu Frank’la ayn› cankurtaran sandal›na binememiflti. O¤lunun denize mi düfltü¤ünü yoksa

T

baflka bir cankurtaran sandal›na m› al›nd›¤›n› ö¤renmeyen anne, okyanusun ortas›ndaki o korkunç gece, sabaha de¤in sesinin var gücüyle “Kim143


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Edith Russel sesiz bir bebek gören var m›?” diye feryat etmiflti. Titanik’ten kurtulanlar, y›llar son-

ra New York’ta biraraya geldiler. Tüm

inan›rd›m” dedi. “Oysa flimdi, annemin bir yalanc› olmad›¤›n› kan›tlad›n›z... Size çok teflekkür ederim...” Edith Russel, annesinin kendini nas›l ç›lg›nca arad›¤›n› Frank Aks’a tüm ayr›nt›lar›yla anlatt›ktan sonra, öteki kazazedelere dönerek, “yaflam› boyunca unutmad›¤› Titanik olay›”n› anlatmas›n› sürdürdü. Titanik’in bu talihsiz seferine kat›lmam sadece bir flans eseriydi. 7 Nisan’da hareket edecek olan “George Washington” gemisiyle gidecektim ama 19 yafl›ndayd›m ve çok romantiktim, onun için Paris’te daha fazla kalmak istiyordum. Gazeteler, Cherbourg’dan 10 Nisan’da kalkacak olan

...elli yafllar›nda bir adam, yerinden f›rlad›, Edith Russel’in boynuna sar›ld› ve a¤lamaya bafllad›: "Size çok teflekkür ederim" diyordu bir yandan da. "Tam k›rkbir y›l sonra bana, annemin bir yalanc› olmad›¤›n› kan›tlad›n›z..." kazazedeler s›rayla, faciayla ilgili an›lar›n› anlat›yorlard›. Uluslararas› üne sahip modac› Edith Russel, Titanik’ten kurtuluflunu anlat›rken elli yafllar›nda bir adam, yerinden f›rlad›, Edith Russel’in boynuna sar›ld› ve a¤lamaya bafllad›: “Size çok teflekkür ederim” diyordu bir yandan da. “Tam k›rkbir y›l sonra bana, annemin bir yalanc› olmad›¤›n› kan›tlad›n›z...” Bu adam, facia gecesi annesinden ayr› bir cankurtaran sandal›na bindirilen on ayl›k bebek Frank Aks idi. “Yaflam›m boyunca hep, annemin bana o geceyle ilgili yalan söyledi¤ini san›r ve onun bir yalanc› oldu¤una 144

“Titanik”i öve öve bitiremiyorlard›. Biletimi de¤ifltirerek hem Paris’te üç gün fazla kalabilecek, hem de New York’a zaman›nda varabilecektim. Titanik’i ilk defa Cherbourg liman›nda gördüm. Alaca karanl›kta onbir kat güverteleri ›fl›l ›fl›ld›. Gemiden çok yüzen bir flehre benziyordu. Albay John Jacob Astor ve kar›s› ile beraber güvertedeydik. Albay bu muazzam gemi hakk›nda bilgi veriyordu. 1912 y›l›n›n fiubat ay›nda 10 milyon dolara mal olarak tamamlanan 250 metre uzunlu¤undaki Titanik’in tafl›rd›¤› suyun a¤›rl›¤› 66.000 tondu. Dört bacas› gövdesinden 55 metre yüksekteydi.

Albay Astor, “Batmas› imkans›z, modern gemi inflaat›n›n bir harikas›” diyordu. “Atlanti¤i doksansekiz kez geçmeme karfl›n Titanik’teki kadar lükse hiçbir gemide rastlamad›m.” Gerçekten de gemide yüzme havuzlar›, Türk hamamlar›, jimnastik salonlar›, tenis kortlar›, gazinolar, k›fl bahçeleri, barlar ve sigara salonlar› vard›. Grand Otel’den büyük bekleme salonu, ameliyathanesi, Paris’teki otellerin tümünden büyük yatak odalar› ve 4.400 dolara kiralanan özel güverteli daireleri vard›. Denizdeki dördüncü günümüz olan o pazar günü hava p›r›l p›r›l fakat buz gibi so¤uktu. Saat dörde kadar A güvertesindeki kamaramda kald›m. Kamarotum Wareham Titanik’in sürat rekoru k›rmakta oldu¤unu söyledi. Sal› günü New York liman›na girmesi bekleniyormufl. Deniz çok durgundu ve dev makineler kapasitelerinin alt›nda çal›fl›yorlard›. New York’a yanaflaca¤›m›z gün hakk›nda yolcular iddiaya girdiklerinden, çapalar flimdiden haz›rlanm›flt›. Akflama do¤ru güvertede dolafl›rken geminin etraf›nda buz parçalar›n›n zarars›zca yüzdü¤ünü gördüm. Kaptan›n buzul tehlikesi hakk›nda uyar›ld›¤›n› yolcular bilmiyordu. Onun için korkacak birfley yoktu. O akflamki partiden sonra salonda konser vard›. Saat 23.20’de kamarama girmifl ›fl›¤› yak›yordum ki, gemi müthifl bir flekilde sars›ld›. Bunu çok daha fliddetli iki sars›nt› izledi ve geçici bir süre bilincimi kaybettim. Lomboz deli¤inden bakmaya koflarken döflemenin meyilli oldu¤unu farkettim. Makinelerin ritmik gürültüsü durmufltu. D›flar›da sadece

bembeyaz bir duvar görünüyordu. Paltomu giyerek güverteye ç›kt›m. Güvertede ancak dört befl kifli vard›. Yay›nc› William Stead güverteyi örten buz parçalar›na bak›yordu. Ressam François Millet, kaptan köflkünden indi. Stead, “Ne olmufl?” diye sordu. Hepimiz ilgiyle karanl›kta çok büyük ve korkunç gözüken buzda¤›na bakt›k. Bay Stead, “Önemli birfley de¤il san›r›m. Ben kamarama dönüyorum. ‹yi akflamlar!” diyerek ayr›ld›. Biz bir süre daha buz parçalar›n› toplayarak güvertede dolaflt›k. Birisi kartopu oynamay› teklif etti ama hava çok so¤uktu. Kamarama dönüp soyundum, tam yatmak üzereyken kap›m vuruldu. Cannes’da tan›flt›¤›m bir genç adam, duruyordu karfl›mda. “Can yeleklerimizi takmam›z› söylediler” dedi. “Galiba duymad›n›z. ‹sterseniz zaman kaybetmeden yele¤inizi tak›n ve hemen güverteye ç›k›n.” Kap›y› kapat›rken, akl› bafl›nda insanlar›n gecenin bu saatinde ne diye cankurtarma provas› yapt›raca¤›n› düflünüyordum... Geceli¤imi ç›kararak aceleyle bir elbise giydim. Kürk mantoma sar›l›p elime bir can yele¤i ald›m. Salona do¤ru giderken tiyatro prodüktörünün efli bayan Harris kamaras›ndan seslendi: “Gemiyi terkedecek miyiz, dersin?” fiafl›rd›m. “Yok can›m!” dedim. Bu soru beni düflündürdü. Bana do¤ru koflarak gelen kamarot Wareham’› görünce büsbütün heyecanland›m. “Ne oluyor Wareham? Durum gerçekten tehlikeli mi?” diye sordum. Can yele¤imi giymeme yard›m 145


BD HAZ‹RAN 2011

ederek, “Tehlike mi? Bir tehlike olas›l›¤›nda dahi yolcular›n can yeleklerini giymesi Ticaret Bakanl›¤›’n›n emridir. Bu geminin batmas›na imkan yok. Herkes bunu biliyor. Batsa bile daha 48 saatimiz vard›r.” Paris’ten getirdi¤im bavullar dolusu son moda k›yafetleri düflündüm. “Titanik batarsa bagaj› baflka bir gemiye aktarmazlar, de¤il mi?” Wareham can yele¤imin son kancas›n› da takt›ktan sonra, “Sizin yerinizde olsam gidip eflyalar›mla vedalafl›rd›m” dedi. “Öyleyse, geminin bataca¤›ndan eminsin.” “Böyle bir anda hiç kimse, hiçbir fleyden emin olamaz. Yaln›zca dua edebiliriz.” Annem, bana içinde müzik kutusu

bulunan oyuncak bir kedi hediye etmiflti. O benim u¤urumdu. Wareham’a nerede oldu¤unu söyledim. Beni k›r-

146

BD HAZ‹RAN 2011

mad›. Gidip ald› ve salona getirdi. Salon aceleyle giyinmeden kamaralar›ndan f›rlayan ve ço¤u gecenin bu saatinde yataklar›ndan kald›r›ld›klar›ndan dolay› öfke içinde olan yolcularla doluydu. Brooklyn köprüsünü yapan Albay Washington Roebling, “Ne olursa olsun gerçek bir tehlikenin varl›¤›na inanm›yorum. Titanik’in su geçirmez onbefl bölmesi var. Bu bölmeler onun batmas›n› önler. Bir s›zma sadece h›z›n› bir iki mil keser, o kadar” diyordu. O s›rada bir subay “Kad›nlar ve çocuklar lütfen ikinci güverteye ç›ks›nlar. Yaln›z kad›nlar ve çocuklar” diye seslendi. Bu güvertede o kadar kargafla ve flaflk›nl›k vard› ki bütün bunlar›n çok saçma oldu¤una karar vererek salona döndüm. Bir süre sonra yeniden güverteye ç›kt›m. Çevrede gördü¤üm delice çabalara uyamad›m. Erkek yolcular ve mürettebat bir tarafta s›ralanm›fllard›. S›rt›nda pijamas›n›n üstü, alt›nda pantolonuyla Uluslararas› Ticaret Filosu Baflkan›’n›n ba¤›ra ça¤›ra verdi¤i emirleri dinliyorlard›. Baflkan Taft’›n Savafl Bakan› Binbafl› Archibald Butt da f›s›lt›yla yan›ndakilere birfleyler anlat›yordu. Elinde bir silah tuttu¤unu görünce çok flafl›rd›m. Befl ateflçi ellerindeki demir mafla ve kürekleri

Bizim bindi¤imiz sandal denize indirilen onalt›nc› sandald›. Kad›nlar so¤uktan hissizleflmifl parmaklarla mataforalar› çözerken erkekler de kürekleri yerlerine yerlefltiriyorlard›. Panik içinde bir kifli, "Çabuk sandal› hareket ettirin yoksa geminin alt›na gideriz" diye ba¤›rd›. b›rakarak güverteye f›rlad›lar. Önce silah sesi duydum, ard›ndan Binbafl› Butt, namlusundan duman ç›kan silah›yla bir iki ad›m ilerledi. Bay Ismay adamlar›n aras›nda korkudan büzülmüfl olan beni görünce, “Sen! Sen burada ne ar›yorsun? Bütün kad›nlar›n gemiyi terketti¤ini san›yordum!” dedi. Yaklaflt› ve beni iskele merdivenine do¤ru sertçe itti. “Haydi çabuk ol!” diye emretti. Sonra sesini daha da yükseltti. “Gemide kad›n ve çocuk kald›ysa henüz f›rsat varken gemiyi terketsinler!” diye ba¤›rd›. Denizcilerin kenar›na dizildi¤i dar merdivene t›rmand›m. Üç buçuk metre afla¤›da kalabal›k bir can kurtaran sandal› gördüm. Sandaldan çocuk ve kad›nlar›n a¤laflmalar› duyuluyordu. Her tarafta bir periflanl›k vard›. Ressam Phillip Mock yan›mdayd›. “Bayan dizime bas›p boynuma tutunursan›z sizi demir parmakl›¤›n üstüne ç›kar›r›m oradan afla¤›ya atlayabilirsiniz” dedi. Afla¤›daki sandal küçücük ve uzak görünüyordu. “Peki.” dedim. Denizcilerden biri elimdeki oyuncak kediyi alarak sandala f›rlatt›. Bay Mock da beni bir an parmakl›¤›n üzerinde tuttu. Ard›ndan kendimi sandalda buldum. Bir iki saniye sonra Phillip Mock da arkamdan sandala atlad›. Kürek çekecek kifliler yetersizdi. Mock’a

yard›m etmesini söylemifllerdi. Bizim bindi¤imiz sandal denize indirilen onalt›nc› sandald›. Kad›nlar so¤uktan hissizleflmifl parmaklarla mataforalar› çözerken erkekler de kürekleri yerlerine yerlefltiriyorlard›. Panik içinde bir kifli, “Çabuk sandal› hareket ettirin yoksa geminin alt›na gideriz” diye ba¤›rd›. Bir an için as›l› kald›k, nihayet mataforalar aç›ld› ve sandal gemiden uzaklaflt›. Battaniye zannetti¤im bir fleyin üzerinde oturuyordum ve küreklerin ucu s›rt›ma çarp›yordu. Oturuflumu de¤ifltirmeye çal›fl›rken üstünde oturdu¤um fleyin battaniye de¤il, görünmeden sandala atlay›p, orada ölen bir ateflçinin cesedi oldu¤unu farkettim. Oldu¤um yerde kalmaktan baflka yapacak fley yoktu. Saat 1.45’te Titanik denize biraz daha da sapland›. Onun su üstünde daha fazla dayanamayaca¤› öylesine belliydi ki... Saat 2.00’de geminin arka bölümü yavafl yavafl havaya do¤ru kalkmaya bafllad›. Bir süre sonra ise giderek dikleflen gövdesiyle, denizin ortas›nda tüm pencerelerinin ›fl›klar› yanan bir gökdelen görüntüsü ald›. Yeflil roketler gö¤e f›rlayarak fosforlu ›fl›klar›n› etrafa saç›yordu. Titanik son kez bofl yere yard›m istiyordu. Dikey ›fl›klar kayarak denize dald›, k›sa süre sonra görünmez oldu. 147


BD HAZ‹RAN 2011

BD HAZ‹RAN 2011

Titanik art›k sular›n alt›ndayd›. Titanik sanki veda edercesine son kez el sall›yordu. Patlamalardan sonra, insan sesi izlenimi veren bo¤uk bir ses duyuldu. Erkekler bu sesin, cankurtaran sandallar›ndan geldi¤ini söylediler. Onlara göre bu ses herkesin kurtuldu¤u anlam›na geliyordu. Buz gibi so¤ukta bütün gece kürek çektik. Herkesi deniz tutmufltu. fiafak vakti bir geminin ›fl›klar›n› görüyor gibi oldum. Önce hayal gördü¤ümü sand›m, sonra gözlerime inanamad›m.

Ufukta gerçekten bir gemi vard›. Gözlerim hipermetroptur ve bu kusurum kurtar›c› gemimiz “Carpathia”y› grubumuzdan ilk olarak benim görmemi sa¤lam›flt›. Saat 8.00’de geminin yan›na vard›¤›m›zda, denize indirilmifl befl cankurtaran sandal›n›n bizi bekledi¤i gördük. Titanik facias›n›n ne denli büyük oldu¤unun ay›rd›na, ancak Carpathia’da vard›k. Bu flanss›z yüzen saray›n1500 yolcu ve 860 mürettabat›ndan sadece 712’si kurtulmufltu.•

ÖMER HAYYAM’IN RUBA‹YAT’I DA T‹TAN‹K’LE GÖMÜLDÜ

Mankafa Poldi

– ... Bir de saçlar› uzatan bir ilaç! Rengi esmer olsun!

– Peki, ya dörtte ya¤mur ya¤arsa can›m? Her ihtimale karfl› üçte evden ç›kmal›!

AM‹N MAALOUF - Semerkant

tlantik’in dibinde bir kitap var. Anlataca¤›m, iflte onun öyküsüdür. 14 Nisan 1912’yi 15 Nisan 1912’ye ba¤layan gece, Titanik gemisi, Newfoundland aç›klar›nda batt›¤›nda, ünlü kurbanlar›ndan biri de, ‹ranl› bilge ozan, gökbilimci Ömer Hayyam’›n Rubaiyat’›n›n elyazmas› tek örne¤i idi. Lay›k olmad›¤›m halde bir ara sahibi bulundu¤um o deriden ve mürekkepten olma varl›k, hala kafama tak›l›yor. Onu, do¤du¤u Asya topraklar›ndan söküp alan ben de¤il miyim? Ben, yani Benjamin O. Lesage. Onu Titanik gemisine bindiren ben de¤il miyim? Bin y›ll›k güzergah›n› de¤ifltiren, ça¤›m›n küstahl›¤› de¤ilse, nedir? O günden beri, dünya her gün biraz daha kana ve karanl›¤a buland›. Bana

A

148

gelince, art›k hayat gülümsemiyor. An›lar›n sesini dinlemek, saf bir ümit beslemek, “onu yar›n bulacaklar” hayalini kurmak için, insanlardan uzaklaflt›m. “Alt›n kutusunun içinde, denizin derinliklerinden ç›kacak, kaderine yeni bir macera eklenecek” diyordum. Parmaklar ona dokunabilir, onu açabilir, içine dalabilir, gözler aflama aflama serüvenini izleyebilirdi. Keflfedecekleri, flairin kendisi olurdu ve onun ilk dizeleri, ilk aflklar›, ilk korkular›! Ve de Haflhafliler’in mezhebi! Sonra boz ve zümrüt rengi bir resmin karfl›s›nda, kuflkuyla dururlard›. Resmin üzerinde ne tarih, ne imza! Sadece coflkulu ya da bezgin flu sözler var: “Semerkant dünyan›n günefle dönük en güzel yüzü.”•

– 25 derece suda 40 banyo almak size iyi gelecek, Bay Poldi. – Niçin 50 derece suda 20 banyo olmas›n, Bay Doktor? O zaman daha çabuk iyileflmez miyim?

– fiu manzaraya bak; gökte flu milyonlarca y›ld›z› gördükçe insan dehflet içinde kal›yor, Poldi! – Hakl›s›n! Hele flu gördüklerimizin yaln›z buraya ait olanlar oldu¤unu düflünmek insan› büsbütün flafl›rt›yor. 149


BD HAZ‹RAN 2011 BD HAZ‹RAN 2011

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Ecesu ve Irmak Aytekin , ‹zmir

Emir ‹hsan Solgun, ‹stanbul

Bora Atçal›, ‹zmir

‹rem Mansuro¤lu, Hatay

Efe Yi¤it Çubuk, Ankara

Sudenaz Gök, Antalya

Zeynep Güney, Ankara

Mustafa Alp, ‹stanbul

Cemre Diler, Antalya

Altay Ata Kavza, Yalova

Atahan Özkan, ‹zmir

Elif Sad›ko¤lu, Rize

Hazal Çelik, Diyarbak›r

fiükran Azra Cengiz, Ankara

Kemal Egemen Gedik, ‹stanbul

Alp Özkan, ‹stanbul

150

Mehmet Özkoca, Tokat

Sude Balkesen, Ankara

Derin ve Doruk Samyeli , Ankara 151


BD HAZ‹RAN 2011

KARELER VE RAKAMLAR

HAZ‹RAN AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI

9 6 3 5 8 2 1 7 4

8 4 1 7 9 6 5 2 3

5 7 2 4 1 3 6 9 8

2 1 8 6 4 5 9 3 7

4 3 7 1 2 9 8 5 6

6 5 9 8 3 7 4 1 2

3 8 5 9 7 4 2 6 1

7 9 4 2 6 1 3 8 5

1 2 6 3 5 8 7 4 9

Sudoku yapamayanlar için

8 9 1 5 4 3 7 2 6

5 7 2 9 8 6 4 1 3

3 4 6 7 1 2 9 5 8

9 6 8 2 7 4 1 3 5

2 1 7 3 6 5 8 9 4

4 5 3 1 9 8 6 7 2

1 2 4 6 3 9 5 8 7

7 8 5 4 2 1 3 6 9

Cahit Batum

Satranç Çözümleri

“Sudokunun Yan›tlar›”

6 3 9 8 5 7 2 4 1

Sudokusuz yapamayanlar için

ATAK:ATAK Siyah Kazan›r? Novotelnov-Averbakh, 1951 1…Fxf2+ 2.Vxf2 Vxd1 0-1 OYUN SONU: Averbakh, 1984 Beyaz Kazan›r. 1.g6 Kf6 2.g7+ fig8 3.fig5 +1-0 Siyah›n iyi hamlesi kalmad›. Kareler ve Rakamlar

•S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.

1

192 317

408 = 600 214 = 103

786 232

238 = 548 109 = 123

509

194 = 703

554

129 = 425

‹lk dersimiz Türkçe 1-(b) 2-(d) 3-(b) 4-(a) 5-(d) 6-(c)- 7-(b) 8-(d) 9-(a) 10-(a) 11-(d) 12-(b) 13-(d) 14-(b) 15-(a) Kare Bulmaca

2

“Bilginizi Denetleyin”

1-(d) Mevlana

11-(b) Eugene Atget

2-(a) Kassiterit

12-(c) 1920

3-(c) Alexander Pope

13-(c) Millicent Fawcett

4-(b) Koalisyon 5-(a) Augustus

14-(a) Ata

6-(d) Calvin Smith

15-(b) Marcus Antonius

7-(c) Louis Althusser 8-(a) Trabzon 9-(d) Brigitte Bardot

16-(b) 112

10-(b) Praxiteles

18-(b) Nükleer fizik

152

17-(d) 1926

Çözümler 152. sayfadad›r. 153


BD HAZ‹RAN 2011

BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay

Bulmacan›n çözümü 152. sayfadadır. 154

SOLDAN SA⁄A: 1- Foto¤rafta görülen flair, oyuncu ve yönetmenimiz. - Donuk renkli. 2- ‹ri taneli bir bezelye türü. - M.Ö 814 y›l›nda Tunus yar›madas›nda kurulmufl bir Fenike kolonisi. 3-Kabe’nin hac mevsimi d›fl›nda ziyaret edilmesi. - Aksaray ilinde ünlü bir vadi. - Gümüfl. 4-Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. -Japon mutfa¤›na özgü bir yemek. - Baklagillerden kaz›k köklü bir bitki. 5- ’… Gündüz’ (1886-1958 y›llar› aras›nda yaflam›fl, “Zekeriya Sofras›” , “Yayla K›z›’ adl› yap›tlar› da bulunan yazar ve gazetecimiz). -Gemilerde yolcunun limandan güverteye geçiflini sa¤lamak amac›yla kullan›lan köprüleme arac›. 6-Eskiz. -Hafif kumafltan yap›lan bir ya¤murluk türü. - 7-Ulu, yüce. - Barok stiline karfl› tepki olarak do¤mufl bir sanat üslubu. - Güzel kad›n. 8-Gün içinde en son okunan ezan. - Sar›lgan üzüm bitkisi. - Güzel sanat. 9-Telli bir çalg›. - Tiyatroda oyuncunun rol gere¤i seyircinin duyaca¤› biçimde ama öbür oyuncular›n duymad›¤›n› varsayarak düflüncelerini söylemesi. - Kronik. 10- ….. Hamsun (‘Açl›k’ adl› roman›ndan tan›d›¤›m›z Norveçli yazar). -Vilayet. - Tuzsuz bir peynir türü. 11- Hollanda’n›n güneyinde bir kent. –Doymam›fl. -Güney Amerika’da yaflayan bir yük hayvan›. 12- Küçük ma¤ara. – ‹lgi. - Kriptonun sim-gesi. - Hiç konuflmadan ,oyuncunun abart›l› hareketlerine dayanan oyun türü. 13-Güreflte bir oyun. -Adaletle ilgili. - Bir nota. 14-Uluslar aras› çal›flma örgütü. - Kuzu sesi. - Bir haber ajans›n›n simgesi. Tümör. -Hububat tozu. 15-It›rl› bir bitki. Kilisede çan çalmak ile görevli kifli. - Yetmez miktarda. 16- Belli bir konuda karara varmak. -17- Kötü bir olaydan al›nmas› gereken ders. - Lübnan’›n plaka imi. 18- Budun ön k›sm›ndan elde edilen lop dana eti. -Yunan folkloründe yer alan, yar› insan, yar› hayvan görüntüsündeki varl›k. 19- Hissedar. -Bir nota. 20- Bas›nç ile püskürtme iflini yapan, boyamada kullan›lan alet.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1’Tutunamayanlar’ ,’Korkuyu Beklerken’ adl› yap›tlar› bulunan edebiyatç›m›z.- D grubu ressamlar›ndan olan sanatç›m›z. 2- Hac› Bektafl-› Veli’nin bir yap›t›.- Radonun simgesi.-Bir nota.- Bir ö¤rencinin ö¤renimini sürdürebilmesi için belli bir süre devlet ya da özel kurulufllarca ödenen ayl›k para. 3S›cak, k›zg›n, yak›c›.- ‹stanbul’un eski isimlerinden biri.- Sözleflme. 4-Yunan mitolojisinde savafl tanr›s›.- Stronsiyumun simgesi.- fiube, branfl.- Askerler. 5Sodyumun simgesi.- Hayat›n uçlar›nda gezinen, s›radanl›ktan uzak olan kifli. - 19081911 y›llar› aras›nda Osmanl›’da yay›nlanm›fl bir mizah dergisi.- K›ta sözcü¤ünün k›sa yaz›l›fl›.- Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. 6- Akma ifli – “Geçme namert köprüsünden / …. apars›n su seni” (Karacao¤lan).- Tarla s›n›r›.S›k›nt›, cefa. 7- Tafltan yap›lm›fl mezar.Etle piflirilmifl lahana yeme¤i .- Yakup Kadri Karaosmano¤lu’nun bir roman›. 8Brezilya’n›n plajlar› ile ünlü flehri.- Satrançta bir tafl.- Bir ilimiz.- Yasaklama. 9- Bir pamuk türü. - Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak ya¤an su buhar›.- “…….. Hasan Çelebi” (Efsaneye göre 17. yüzy›lda Osmanl›’da roketle dikey uçuflu baflar›yla gerçeklefltirmifl ilk insan oldu¤u kabul edilen bilgin). 10- Uçurum.- Kriz. -Mey.- Büyükbafl hayvanlar›n çay›rlarda yemlenme ifli. 11Türk musikisinde bir makam.- Ticari eflya, meta.-S›n›r boyu. 12- Ekin biçme zaman›. -Fransa’n›n plaka imi. 13- Kirpik boyas›, rimel.- Bir sözcü¤ün sonundaki ünsüz ile daha sonraki sözcü¤ün bafl›ndaki ünlünün ayn› hecede söylenmesi. 14- ‹vedi.Vücudun iç yap›s›n› inceleyen bilim dal›.Mahir. 15- Gözü doymaz.- Güneydo¤u Anadolu’da bir da¤. filizoskay@butundunya.com.tr 155


SATRANÇ

BD HAZ‹RAN 2011

Mustafa Y›ld›z ÜNLÜ SATRANÇ USTALARI:

23

Yaflayan En Yafll› Büyük Usta: Yuri AVERBAKH

K Yuri AVERBAKH

aluga (Rusya) 1922 do¤umlu. 1952’de GM oldu. 1953 Dünya fiampiyonas› aday maçlar›nda oynad›. 1954 SSCB birincili¤ini kazand›. 1973-1978 y›llar›nda SSCB Satranç Federasyonu Baflkanl›¤› yapt›. Uluslararas› hakem ve satranç yazar› olan Averbakh, oyunculu¤undan çok satranç teorisine yapt›¤› katk›larla tan›nd›. fiah-Hint aç›l›fl›nda Averbakh Sistem ad›yla an›lan bir devam yolunu gelifltirdi. Ünlü fiahmat dergisini yönetti, birçok satranç kitab› yazd›. Oyun Sonu adl› kitab› Türkçe de yay›mland›.

Geller-Averbakh, Kiev, 1954 Yandaki konumda Averbakh, vezir kanad›nda ilerlemifl ba¤l› geçer piyonlar›n kaleden daha de¤erli oldu¤unu gösteriyor: 39…axb2 40.g5 hxg5 41.Fe5 Kxe5! Beyaz›n flah kanad›ndaki tehlikeli oyunu kalite fedas›yla bozuluyor. 42.dxe5 Vxe5 43.Vxe5 Fxe5 44.Kg5+ fih7! Beyazlar bir kale öne geçiyor ama flah kanad› ata¤› sonuçsuz kal›yor. 45.Kgxe5 bxc3 Vezir kanad›nda ba¤l› geçerler olufltu. 46.Kb5 Kd1!! Averbakh’tan estetik final. Beyazlar konumun çözümsüzlü¤ünü görüp terk ediyor. 0-1 (47.Kxd1 c2 ve vezire yükselifl önlenemez.) Averbakh-Taimanov, Zürih, 1953 16. Fxe6 fxe6 Sonu iyi hesaplanm›fl bir feda! 17.Axe6 Fc8 18.Vxh5+ Vxh5 19.Axg7+ fid7 20.fixh5 Beyaz, çatal motifiyle bir piyon daha kazand›. 20…Ac4 21.Fd4 Kg8 22.Ad5 Kg5 23.Ahf6+ Fxf6 24.Axf6+ fic6 25.Axh7 Bir piyon daha… 25…Kg6 26.Kae1 b4 27.b3 Aa3 28.Ke5 Ab5 29.Fe3 Ac3 30.Af8 Kg7 31.Kf6+ fic732.Fh6 Kg4 33.Ke7+ fid8 34.Kh7 Kb8 35.Ae6+ Fxe6 36.Kf8+# Averbakh, sonraki y›llarda k›z›yla evlenen Taimanov’u mat ediyor. 156

AVRUPA SENYÖRLER TAKIM B‹R‹NC‹L‹⁄‹’NDEN ‹LG‹NÇ KONUMLAR Werner Nautsch(2243)- Salih Murato¤lu(2048), Selanik, 2011 21…Kxf3 Bu kalite fedas›n›n ard›nda birkaç motif içeren kombinasyon sakl›. 22.gxf3 Vxf3 Kaleyi üzerine çeken vezir, açmaz motifine de öncülük yap›yor. 23. Khf1 Fxe4! 24. Kxf3 Fxd3+ 25.Kxd3 e4 Çatal. 26.Fg5 exf3 27.Kxf3 Ke8 Kaleler aç›k hatlara! 28.Kb3 h6 29.Ff4 Ff8 30.Kb7 Ke4 31.Fg3 Kg4 32.Ff2 a5 33.Ka7 Fg7 34.Kxa5 Kg2 35.Fe3 Kxb2+ 36.fic1 Kh2 37.Ka8+ fif7 38.Ka7+ fif6 39.Fd2 Ff8 40.a4 Kxh4 ‹ki piyon öne geçen siyahlar oyunu kolay kazand›lar. 0-1 Hayri Özbilen (2059)- Kenneth Norman (2188), Selanik, 2011 47.exd5 Rakibi hata yapmaya yönelten bir tafl al›fl. 47…Vd7? 48.Ae4! c5 karesindeki kaleyi isteyen bu at hamlesinin as›l tehdidi, 49. Af6+ flah-vezir çatal›. Siyah terk etti. 1-0

ATAK Novotelnov-Averbakh, 1951

OYUN SONU Averbakh, 1984

Siyah Kazan›r

Beyaz Kazan›r

mustafayildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 152. sayfadad›r. 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Son Nefeste Son Savunma Türkan Saylan Av. Hüseyin Karatafl

Siyah Beyaz Kitap

T

ürkan Saylan: “Son y›llarda bütün bu yaflananlar›n gerçek yüzünü aç›klayan bir kitapç›k haz›rlay›p bu yalan ve iftiralardan beslenenleri utand›rmay› düflledim hep. Ancak hiç f›rsat bulamad›m di¤er çal›flmalardan, 盤 gibi büyüyen harika projelerden. Yine de o yalanlar›, iftiralar›, komplolar› okuyup kafas› kar›flanlara biraz olsun borçlu hissettim kendimi. Bir de gelece¤e tan›kl›k etmesini istedim elimdeki onca belgenin. Kim bilir bu ülkede daha kaç kifli, kaç ayd›n böyle güdülenmifl komplolara kurban edildi. Suçsuzken suçland›. Bunlar›n yan›nda ben kimim ki? Yine de eminim, bunlar› okudukça, bu kardefliniz dayanma ve direnme gücünün, negatif enerjiye nas›l duyars›z kalabildi¤ini fark edeceksiniz. Belki de pek çok yurttafl›m›z kendi yaflad›¤› benzer olumsuzluklar karfl›s›nda bu direniflten ve dayan›fltan

158

kendisi için ipuçlar› bulabilecektir. ‹flte o zaman yaflad›klar›m›n, tüm bu kötülüklerin bir olumlu sonucu ortaya ç›km›fl olacak diye düflünüyorum. Benim gibi bir insandan, bir “vatan haini”, bir “misyoner”, bir “Sorosçu”, bir “PKK destekçisi” vb. olumsuz tiplerle dolu senaryolar yaratan ve y›llar y›l› etik, yasa, kural tan›madan birbirinden al›nt›lar yaparak y›pratmaya çal›flanlar›n karfl›s›nda , kendi önsezi ve kafalar›n› kullanarak bunlar›n hepsinin iftira ve uydurma oldu¤unu anlayan, sevgi, sayg› ve güven dolu halk›ma en tutucu kurumlar›n içinde Cumhuriyeti özümsemifl gizli kalm›fl de¤erlere dayand›k ve pes etmedik. Ça¤dafllaflma yolunda, dürüst ve namuslu yürüyüflümüz hep sürecektir. ‹ftirac›lar, ekmek paralar›n› bu meslekleriyle kazand›klar› ve güce ulaflmak için her fleyi mubah görenler, onlar› mafla olarak kulland›klar› sürece, önlerine ç›kan engellere karfl› çirkin, ahlaks›z ve kirli oyunlar›n› sürdüre-ceklerdir. Hepimiz güçlü, sab›rl› ve kararl› olmal›, birlikte bu oyunu bozabilmelidir.”

Çerçevesinden Taflan Tarih Yafl›m ve Bafl›mla Ben / Kemal Samanc›o¤lu

Ümit Sar›aslan

BD HAZ‹RAN 2011

D

emira¤lardan Örümcek A¤lar›na Cumhuriyet Demiryolculu¤u ve Ötesi; Cumhuriyetin Mimarlar›; Cumhuriyet Treninden Tanzimat Trenine; Kendinin Ustas› Ali Demir (Resim Ali Demir’in Sanat› ve Yaflam›... gibi önemli çal›flmalar› kendi olanaklar› ile yay›mlanan Ümit Sar›aslan bir ayd›n, bir kent ve onlar›n ›fl›¤›nda Genç Cumhuriyet’in yükseliflini öykü tad›nda anlat›yor. Kemal Samanc›o¤lu ünlü tarihçi ‹lber Ortayl›’y› daha lise ö¤rencisiyken etkileyen bir ayd›nd›. Kurtulufl Savafl› s›ras›nda Bart›n Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni a¤abeyi ile kurdu. Bart›n Halkevi en baflar›l› on Halkevi aras›na girdi. Sururi Taylan’›n paha biçilmez ya¤l› boya tablosunu arma¤an olarak ald›. 25 y›l aral›ks›z Bart›n Belediye Baflkanl›¤› yaparak yürüttü¤ü hizmetlerle “iki ›rmak aras›nda yaflad›¤› halde susuzluktan bunalan Bart›n’a suyu getirdi.” Onun siyasette ilkesi “‹ki kelime ile memleket için çal›flmak demek, feragat ve fedakarl›k demektir” Ankara’da Bira Fabrikas›, Atatürk Orman Çiftli¤i, Zirai Donat›m, Ekspres ve Anadolu Banka Müdürlükleri görevlerini sürdüren Kemal Samanc›o¤lu flimdi de 2008’de Servet Sar›aslan taraf›ndan kurulan, ad›n› tafl›yan Etnografya Müzesi ile gelecek kuflaklara ›fl›k olmay› sürdürüyor. Kitapta yer alan foto¤raflar an›lara yolculu¤u görsel anlamda bütünlefltiriyor.

Zaman›m›z›n Büyük Bilimcileri ile Söylefliler

Hayat Kitab› Eduardo Punset Lynn Margulis NTV Yay›nlar›

E

vren gerçekten var m›? Maddenin üç de¤il daha fazla hali mi var? Kiflisel bilinç evrim tarihinde nerede ve ne zaman ortaya ç›kt›? Renkler gerçekten var m›, yoksa beyinde yarat›lan fleyler mi? Karar verirken kalp ve mide neden beyinden daha iyidir? Yaflam baz› kimyasal maddelerin kar›fl›m›yla yarat›labilir mi? Ekstra boyutlar var m›? Zaman yolculu¤u mümkün mü? Ne tip insanlar, ne zaman, ne tip insanlar› daha çekici buluyor? Parmaklar bu konuda ne söylüyor? Ölmeye programl› m›y›z? Merkezi yönetim mi, yoksa kendi kendini organize eden sistemler mi daha iyi çal›fl›yor? ‹nsanlar neden radyasyondan de¤il de fareden korkuyor? Dünyan›n ilk sakinleri ve o zamandan buyana egemeni mikrop ve bakteriler mi? Rüya görmek iyi mi? Dünyan›n liderleri ülkelerini ilkel kabile reisi gibi mi yönetmeyi sürdürüyor? 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R

Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n Zonguldak Albümü’nden

Gönderi: SERKAN CANIM, ‹STANBUL

Z

onguldak'taki Asri Mezarl›k'ta sonsuzluk uykusunu uyuyan Haberal Ailesi'nin büyü¤ü merhum Yaflar Haberal, 1948 y›l›nda geldi¤i Zonguldak'ta, Çatala¤z› Termik Santrali'nde çal›flm›fl, bir yandan da ö¤renimini tamamlam›flt›. Yaflar Haberal, 1955 y›l›nda Kurtulufl F›r›n›'n› sat›n alm›fl ve bir y›l önce, ilkokulu bitirdikten sonra 1954 y›l›nda Zonguldak'a gelen o¤lu Mehmet Haberal ile birlikte bu f›r›n› iflletmeye bafllam›flt›. Mehmet Haberal da babas› gibi, hem çal›flm›fl, hem ö¤renimini sürdürmüfltü. Kurtulufl F›r›n›'nda hamurkarl›ktan, ekmek da¤›t›m›na de¤in f›r›n›n tüm ifllerinde çal›flan "iflci-ö¤renci" Mehmet Haberal, bu "baba ifli"nden, Zonguldak, Mehmet Çelikel Lisesi'nden mezun oldu¤u 1961 y›l›nda ayr›lmak zorunda kalm›fl, ö¤renimini Ankara Üniversitesi T›p Fakültesin'de sürdürmek üzere Ankara'ya gitmiflti. Zonguldakl›lara bugün, üç adet "Haberal Ekmek Fabrikas›"yla ekmek hizmeti veren Haberal Ailesi, ekmek üretimine bafllad›klar› Kurtulufl F›r›n›'n›n içini bir ekmek fabrikas›na dönüfltürmelerine karfl›n, d›fl görünümünü de¤ifltirmemifller, Zonguldak'›n tarihsel Kurtulufl F›r›n›'n›n y›llar önceki yap›s› ve görünümünü özenle korumufllard›r.

160


S p

TÜRK RESSAMLARI: SEZEN TÜMER

9

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih - Co¤rafya Fakültesi ‹ngiliz Dili ve Edebiyat› bölümünden mezun oldu¤u 1958 y›l›ndan sonra uzun süre çeflitli el sanatlar› ile ilgilenen sanatç›, düzenli resim çal›flmalar›na 2003 y›l›nda ünlü sanatç› Hikmet Çetinkaya'n›n atölyesinde bafllam›flt›r. Sanatç›, çal›flmalar›n› bugün de ayn› atölyede sürdürmekte, ayn› anda çeflitli karma resim sergilerine de kat›lmaktad›r. Eserlerinin bir bölümü özel koleksiyonlar› süsleyen sanatç›, ilk kiflisel sergisini 2010 y›l›nda da açm›flt›r.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.