2011/07

Page 1

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI TÜRK RESSAMLARI: Bekir ÜSTÜN 1 TEMMUZ 2011

192297 TEMMUZ 2011

Bekir Üstün, 1979 y›l›nda Ni¤de’de dünyaya geldi. Annesiyle ç›kt›¤› bir gezintide do¤an›n güzelli¤i karfl›s›nda tepkisiz kal›namayaca¤›n› anlad› küçük yafllarda... ‹lkokulda ev ödevi olarak yapt›¤› resme ö¤retmenini inand›ramad›¤› için kopyac›l›kla suçlan›p yedi¤i tokatla bafllayan resim serüveni hocas› Sabahattin Camc›o¤lu’yla buluflturdu onu... Camc›o¤lu’ndan desen, kompozisyon e¤itimi ald›. A Hamdi Tanp›nar’›n “Kolaydan kaçan hakiki sanatkâr bilir ki, hayat ve hadisat›n idrak› ancak insan ruhu üzerinde düflünenlere ve onu anlamaya ve tespit etmeye çal›flanlara nasip olabilir” sözünü kendine ilke edinen ressam düflündeki do¤ay› görme çabas›yla duygular›, özlemleri ve do¤al güzellikleri tuval üzerinde renklere dönüfltürmeye çal›flt›. Figür ve portre çal›flmalar›yla da dikkat çeken Ressam Bekir Üstün, ‹stanbul’daki atölyesinde resim yaparak yaflam›n› devam ettirmektedir.

SAYI: 2011 / 07

2000

F‹YATI: 4 TL

Prof. Dr. Mehmet Haberal:

"CHP Bana Ata’dan Mirast›r" Mete Akyol Silivri C. Savc›s›’ndan Özel ‹zin Ald› Cezaevi’nde Haberal ile Görüfltü Sh:XXX Sh:6

R›fat Serdaro¤lu:

Utan›lacak Bir Gerçek:

SUÇUN BÜYÜ⁄Ü S‹YASAL PART‹LER‹N YAPISINDA Sh:12

GERÇEK SUÇLARI SUÇLAYANLAR ‹fiL‹YOR Sh:17

Sayg› Öztürk:

TUTUKLAMA REKORU TÜRK‹YE’N‹N Sh:14

Gürbüz Evren:

BASIN ÖZGÜRLÜ⁄Ü VE AVRUPA B‹RL‹⁄‹’N‹N SUÇU Sh:60


PROF. DR. MEHMET HABERAL’IN SEÇ‹M TAAHHÜTNAMES‹

PROF. DR. MEHMET HABERAL’IN SEÇ‹M TAAHHÜTNAMES‹


Atatürk’ün sansürlenen mektubu! 80 y›l sonra ilk kez, kendi el yaz›s›yla SANSÜRSÜZ

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 TEMMUZ 2011

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Necmi Tanyolaç, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Haluk Cans›n, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m Bas›m Tarihi: 30 / 06 / 2011 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:14 SAYI: 158

6

Haberal’la Silivri’de...

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

43

Mete Akyol

10 12

Kamuoyu Açıklaması Nasıl Bir Siyasi Parti

Cengiz Önal

50

Rıfat Serdaro¤lu

14

Tutuklama Rekoru Türkiye’nin Gerçek Suçlar› Suçlay›c›lar ‹flliyor

66

Berlin’de Yarg›çlar Vard›r Alaettin Giray

24

fiafak Pavey’in Öyküsü Do¤an Özgezgin

26

Adalet, Özgürlük, Eflitlik Kardefllik Yaflar Öztürk

31

Kefil Orhan Velidedeo¤lu

77

May›n Tarlas›ndan Oyun Sahas›na Metin Gören

80

Sümela Manast›r› Çetin ‹mir

88

Güneflin Öteki Yüzü Bekir Özgen

II. Abdülhamit

93

Cengiz Özak›nc›

41

Sabahattin Kudret Aksal’›n fiiir Söyleme Sevinci Konur Ertop

71

Bana Verilen Görevi Yapt›m Mehmet Muhsino¤lu

35

Bas›n Özgürlü¤ü ve Avrupa Birli¤inin Suçu Gürbüz Evren

Gülçin Orkut

22

19 May›s Kutlamalar› Faflist ‹talya’dan Al›nm›flt›r Yalan›na Cevap Sinan Meydan

60

Sayg› Öztürk

17

Mudanya Antlaflmas› ve Saltanat›n Kald›r›lmas›

Hakimiyeti Milliye Yaz›lar›

Kederli Lunaparklar Mehmet Ünver

26 60

“Adalet Özgürlük Eflitlik Kardefllik”

Yaflar Öztürk

4

Bas›n Özgürlü¤ü ve Avrupa Birli¤i’nin Suçu Gürbüz Evren


AYLIK BÖLÜMLER

100

Albrecht Dürer’in Sihirli Karesi

102

‹ki Kahraman Bir Heykel

30

F›rçalayarak

59

‹lk Dersimiz Türkçe

76

Bilginizi Denetleyin

Hindistan’a ‹hanet Ettim

87

T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa

Bu Günkü T›p Olsayd›

99

Sudoku

Dünkü Tarih Olmazd›

134

Ufak Tefek Bilgiler

150

Yar›n›n Büyükleri

152

Çözümler Sayfas›

153

Kareler ve Rakamlar

154

Bulmaca

Kemal Suman

106 110

Hindistan’› Kurtarmak ‹çin

114 118

Alt›n De¤erinde Bulufllar

127 129

Turna Kuflu

Ünlü Kaflifle Dünya Bir ‹nsan Keflfetti

T›p›t›p› ile P›t›p›t› Muzaffer ‹zgü

136

Bir Buket Beyaz Gardenya

156

Satranç

139 144 147

Saray›n Bahçevanlar›

158

Ay›n Kitaplar›

160

Bir foto¤raf, Bin Sözcü¤e

A¤açtan Bir Elma Düfltü Zeytin

Bedeldir

Kande Umut

80 102

Sümela Manast›r›

Çetin ‹mir

‹ki Kahraman Bir Heykel

Kemal Suman

5


Haberal'la Silivri’de... Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, otuz y›l› aflk›n dostluk ve "a¤abey-kardefl" iliflkimize geçen hafta yepyeni bir boyut ekledi, yaflant›ma ise yepyeni bir heyecan getirdi: "Bas›n dan›flmanl›¤›m› ve bas›n sözcülü¤ümü senin yapman› istiyorum" dedi. Sonra da bu iste¤inin hemen ard›ndan, flu karar›n› bildirdi: "Bu dakikadan itibaren bas›n dan›flman›m ve bas›n sözcüm sensin" dedi. O, yapaca¤›m görevin ad›n› bildirdi, ben ise süresini bildirdim: "Ölünceye kadar..." 77 yafl›ma girmeme bir ay kala "bafl›m gözüm üstüne" kabullendi¤im bu yepyeni görevimi nas›l yapaca¤›m› da, size bildireyim: "Her an›nda onurla ve hiçbir an›nda yorulmadan..."

S

ilivri Cezaevi’nin iki kilometre ötesindeki Avrupa yolunun Tekirda¤ kavfla¤›ndaki giflelerinden geçer geçmez arabam› yolun kenar›na çektim, CHP Genel Baflkan› Kemal K›l›çdaro¤lu’ya telefon ettim: "Say›n Genel Baflkan, önce kiflisel naçizane kutlamalar›m› sunar›m" dedim ve yeni görevime o an, orada bafllad›m: "Sizi flu an, Say›n Mehmet Haberal’›n sözcüsü s›fat›mla ar›yorum ve 6

size onun duygu ve düflüncelerini kendi sözleriyle iletiyorum" dedim. Genel Baflkan K›l›çdaro¤lu’nun "Çok sevindim, memnuniyetle dinlemeye haz›r›m" demesinden sonra da, Mehmet Haberal’›n sözlerini ilettim: "Baflta Genel Baflkan Say›n Kemal K›l›çdaro¤lu olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün yöneticilerine ve bütün milletvekillerine, en içtenlikli duygular›mla teflekkürlerimi iletiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi bana,


BD TEMMUZ 2011

önce Ata’dan, sonra babamdan miras teflekkürlerimi bir kez daha iletiyorum." kalm›flt›r. Cumhuriyet Halk Partisi, ** Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin omur- Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n bagas› oldu¤unu Cumhuriyet’in her dö- s›n sözcüsü görevimi ilk kez yerine neminde oldu¤u gibi, flimdi de göster- getirdi¤im o an, bir “eski dost” görevi mifltir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’n- daha üstlendim: Bu kez yeni görevim, Cumhuriyet deki son durufluyla ise Cumhuriyet Halk Partisi, demokrasinin ve özgür- Halk Partisi Genel Baflkan› Say›n Kelüklerin sahibi ve bekçisi oldu¤unu mal K›l›çdaro¤lu’dan geldi: "Ankara’ya ilk geliflinizde Say›n da bir kez daha kan›tlam›flt›r. Kimi çevrelerce ve kiflilerce d›fl Haberal’›n bu sözlerini bana yaz›l› olagörünümünün yüzeysel özelli¤i öne rak da verirseniz çok memnun oluç›kar›larak, yaln›zca cezaevindeki iki rum" dedi, Say›n K›l›çdaro¤lu ve eklemilletvekilinin özgürlüklerine kavufltu- di: "Bu sözlerin yaz›l› oldu¤u bir belrulmalar› çabas› olarak s›¤ bir görüflle Cumhuriyet Halk Partisi, de¤erlendirilmeye çaTürkiye Cumhuriyeti l›fl›lan Cumhuriyet Devleti’nin omurgas› Halk Partisi’nin bu duruflunun özünde, o oldu¤unu, Cumhuriyet’in iki milletvekilinin kiflili¤inde, milli irade- her döneminde oldu¤u gibi, ye, demokrasiye, özflimdi de göstermifltir. gürlüklere sayg› vard›r, sahiplik ve bekçilik görevi ve bu görevleri cesaretle geyi, de¤erli bir hat›ra olarak dosyamyerine getirebilmek sorumlulu¤u var- da saklamak isterim..." ** d›r. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bu son durufluyla Cumhuriyet Halk TBMM’nin topland›¤› günün ertesinPartisi gerçekte, tarihinin kendisine de, 29 Haziran Çarflamba günü, Silivyükledi¤i bu görevlerini ve sorumlulu- ri’nin gerçek bir padiflah saray›ndan da farks›z güzellikte ve görkemdeki ¤unu yerine getirmifltir. Önce Ata, sonra baba miras›m Adliye Saray›’n›n kap›s›ndan girer Cumhuriyet Halk Partisi’nin, “devleti- girmez, Atatürk’ün hem de Silivri’mizin omurgas›” olmas› niteli¤inin deki bu saray gibi Adliye Saray›’n›n yükledi¤i bu görev ve sorumluluklar›n› giriflinde, yüksek bir yere çak›lm›fl flu cesaretle yerine getirmesi nedeniyle sözüyle karfl›laflt›m: "Adalet gücü ba¤›ms›z olmayan baflta Genel Baflkan Say›n Kemal K›l›çdaro¤lu olmak üzere, Cumhuriyet bir milletin, devlet halinde varl›¤› kaHalk Partisi’nin bütün yöneticilerine bul olunmaz." Alt›nda K. Atatürk imzas› ve yanve bütün milletvekillerine en içtenlikli 7


BD TEMMUZ 2011

Silivri Adliye Saray›’n›n girifl bölümü lar›nda Türk Bayra¤› ve Atatürk’ün bir portresi vard›. "Ne güzel bir söz ve ne güzel bir rastlant›" dedim kendi kendime. "Güne kazançl› bafllad›m." Asansörle iki ya da üç kat ç›k›p, girdi¤im savc›l›k makam›nda ise, günümün ikinci kazanc›na sahip oldum. Ayd›n yüzlü ve çok kibar bir savc› beyle tan›flt›m. Beni "Nas›ls›n›z, iyi misiniz?" di-ye karfl›larken, kendisini kendime o kadar yak›n duyumsad›m ki, sorusuna flaka pay› bol bir yan›tla karfl›l›k vermeyi çok do¤al buldum: "Valla, bu ortamda ne kadar iyi olunabilirse, ben de iflte o kadar iyim, Say›n Savc› bey" dedim. Onun kan› da bana ›s›nm›flt› galiba. O da flakal› bir karfl›l›k verdi: "Oooo, çok memnun oldum" dedi. "Demek ki çok çok iyisiniz..." Madem ifl latife yar›flmas›na dönmüfltü, ben de geri kalmad›m. Yerimden kalkar gibi yapt›m, gözlü¤ümü ç›kard›m ve savc› beye uzatt›m: "‹sterseniz gözlüklerimizi de¤iflelim 8

Say›n savc› bey" dedim. "Sizin gözlükleriniz herfleyi galiba çok iyi gösteriyor..." ** Savc› beyden bekledi¤im önce özel görüflme izin belgemi, sonra da kendisiyle yine görüflece¤imiz sözünü ald›ktan sonra, "T.C. Adalet Bakanl›¤›, Silivri ‹nfaz Kurumlar›" tabelalar›n› izleyerek, kent merkezine 13 kilometre uzakl›ktaki Silivri Cezaevi’ne geldim. Kendi iste¤imle içeri girebildi¤im, fakat ayaklar›m sanki geri geri gitmek istiyormuflcas›na, gönülsüz olarak d›flar› ç›kabildi¤im, hepimizin kod ad›yla bildi¤imiz Silivri Cezaevi’nde görüfltüm Prof. Dr. Mehmet Haberal’la. Silivri Cezaevi’nin o ürkütücü ve buz gibi so¤uk durufllu duvarlar›n›n aras›ndaki koridorlardan geçip, kiflide bir canavar a¤z› ça¤r›fl›m› uyand›ran, alttan yukar›ya do¤ru fermuar düzeninde s›ralanm›fl kol kal›nl›¤› ve uzunlu¤undaki demir difllerden oluflan kap›lar›n engelleri aras›ndan s›yr›larak kendimi "cezaevi içine" att›ktan sonra, bir koridordan ötekine, ötekinden di-


BD TEMMUZ 2011

¤er bir koridora geçerek götürüldü¤üm yerde bulufltum Haberal’la. Elinden gelebildi¤ince gülüyor gibi yaparak o bana mutlu göstermeye çal›fl›yordu kendini, ben de aynen onun gibi yap›yor, üzüntümü ve yüre¤ime gömebildi¤im isyan›m› göstermemeye çabal›yordum. Yapmac›k mutlu görünümüyle o, içerde çok rahat oldu¤unu anlatmaya, kendisi için üzülece¤imiz bir durum olmad›¤› izlenimini vermeye çal›fl›yordu; ben de d›flarda herfleyin "art›k düzelme çizgisi"ne geldi¤ine gerçekten inanm›fl›m rolü yaparak, inand›¤›m gibi yapt›¤›m düflüme, onu inand›rmaya çabal›yordum. Sonunda dayanamad›m, "‹kimiz de

beceremiyoruz bu artistlik ifllerini" dedim. "Rol yapma dersi"nden geçer not almay› hak etmedi¤imizi birbirimize itiraf etmek zorunda kald›k. Tüm bu kara, kapkara ortam içinde bile Haberal, yine de karfl›l›kl› kahkaha atmam›z› sa¤layacak birfleyler buldu. "Artistli¤i beceremiyoruz amma, ben paspasta bir numara oldum" dedi gülerek. Anlamad›m ne dedi¤ini ve anlamad›¤›m› da aç›k aç›k söyledim. "Paspas yapmak yok mudur can›m?" dedi. "Yerleri silersin paspasla... Çevre temizli¤i yapars›n... ‹flte o konuda bir numaral› uzman oldum... O

ifli çok baflar›l› yap›yorum..." Ben de bo¤az›mda oluflan yumruk büyüklü¤ündeki dü¤ümü, karfl›mdakine belli etmeden yutmakta çok baflar›l› oldu¤umu kan›tlad›m kendi kendime... "Haaa, sadece paspasla kalmad›m" diye sürdürdü Haberal. "Bulafl›kta da çok iddial›y›m, art›k. Öyle güzel bulafl›k y›k›yorum ki... Paspastan sonra bulafl›kta da bir numara oldum diyebilirim..." Bir flaka yapmak istedim ama, duraksad›m ve vazgeçtim. Yeri de, zaman› da de¤ildi flakan›n. "Birfley söyleyecektin, söyle, söyle" dedi. "Valla, zaman da, mekan da uygun de¤il, hocam" dedim. "Baflka zaman." Israr etti, ben de söyledim: "Bizim üniversitedeki, hastanelerdeki temizlik iflçileri yand›lar gibi geliyor bana" dedim. "Adamlara ifl b›rakmazs›n›z. Ellerinden paspaslar›n› al›r, 'Bu ifl benim uzmanl›k alan›ma girer' deyip, yerleri siz temizlemeye kalkars›n›z..." Çok flükür, bu kez sahiden gülmüfltü. Oysa söylemek isteyip de, söylemedi¤im fley baflkayd›: "Bir yandan yerlerin temizli¤i, öte yandan bulafl›klar›n y›kanmas› derken..." diye bafllayacakt›m, sonra da flöyle sürdürecektim: "Yapacak çok ifliniz var hocam, bu siyaset dünyas›nda da..." • meteakyol@butundunya.com.tr

Kan›t gösterilmeden yap›lm›fl bir iddiay› çürütmek için kan›ta ihtiyaç yoktur.

Christopher Hitchens 9


BD TEMMUZ 2011

nternette Tümgeneral Mutlu Ar›kan'a ait oldu¤u ileri sürülen yasad›fl› dinlemeye iliflkin ses kasetlerine dayal› olarak, CHP 24. Dönem Zonguldak milletvekili müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n "Emekli Orgeneral fiener Eruygur ve emekli Orgeneral Ahmet Hurflit Tolon'u kullanarak, Kent Otel'deki toplant›lara kat›l›m›n› sa¤lad›¤›na" yönelik iddialar, kamuoyunda gündem de¤ifltirerek, M‹LLET‹N ‹RADES‹N‹N H‹ÇE SAYILDI⁄I gerçe¤ini örtbas etmek amac›na yönelik TAMAMIYLA GERÇEKDIfiI B‹R Ç‹RK‹N ‹FT‹RADAN ‹BARETT‹R. fiu hususu önemle belirtmek isteriz ki, 2001 y›l›nda TBMM'de kurulan Diyalog Grubu, daha sonra meclis çat›s› alt›ndan ç›karak, 16 Mart 2006 tarihinde, Eski D›fliflleri Bakan› Sn. Kamran ‹nan'›n önderli¤inde, Kent Otel'de 80 kat›l›mc› ile bir toplant› düzenleyerek, kuruluflunu kamuoyuna duyurmufl siyasal bir oluflumdur. AY'n›n 33. ve 68. maddesi kapsam›nda, tamam›yla kamuoyuna ve bas›na aç›k biçimde cereyan eden bu toplant›lara, müvekkilimiz Prof. 10

Dr. Mehmet Haberal'›n yan› s›ra, iktidar partisine mensup bakan ve milletvekilleri ile devlete uzun y›llar hizmet etmifl, kamuoyunun yak›ndan tan›d›¤› eski bakanlar, bürokratlar, ö¤retim üyeleri ve çeflitli sivil toplum kurulufllar›n›n temsilcisi olan çok say›da sayg›n isim de kat›lm›flt›r. Nitekim, Milli Egemenlik Hareketi'nin bu toplant›lar› ile kamuoyuna yapt›¤› yaz›l› aç›klamalar›n›n, o tarihlerde birçok bas›n-yay›n organ›nda haber olarak yay›nlanmas› da, bu gerçe¤i teyit etmektedir. Diyalog Grubu, 14 Ocak 2008 tarihinde, yine Sn. Kamran ‹nan önderli¤inde, daha genifl bir kat›l›mla "Milli Egemenlik Hareketi'ni" bafllatm›flt›r. "Milli Egemenlik Hareketi", Lozan Anlaflmas›'n›n 85. y›ldönümü olan 24 Temmuz 2008 tarihinde, bas›na bir aç›klama yaparak, ilk genel seçimlere kat›lmak üzere, kurulacak yeni siyasi partinin eflgüdüm komitesinin oluflturuldu¤unu ilan etmifltir. Müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal, Milli Egemenlik Hareketi'nin, AY'n›n 33. ve 68. maddesi kapsam›nda Kent Otel'de ve bilahare Patalya Oteli'nde tamam›yla


BD TEMMUZ 2011

kamuoyuna aç›k bir flekilde gerçeklefltirilen bu toplant›lar›na, mesleki faaliyetlerinin imkan verdi¤i ölçüde zaman zaman ifltirak etmifltir. Milli Egemenlik Hareketi'nin, düzenledi¤i bu toplant›lara kat›lan kifliler aras›nda, emekli Orgeneral Ahmet Hurflit Tolon da bulunmaktad›r. Emekli Orgeneral Mehmet fiener Eruygur ise, Milli Egemenlik Hareketi'nin, Kent Otel'de düzenledi¤i toplant›lara hiçbir flekilde ifltirak etmemifltir. Müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal, hiçbir flekilde, ad› geçen kiflilere, Milli Egemenlik Hareketi'nin toplant›lar›na kat›lmalar› için herhangi bir telkin, teflvik ya da yönlendirmede bulunmam›flt›r. Tam tersine, ‹stanbul 13. A¤›r Ceza Mahkemesi'nde görülen davan›n klasörleri aras›ndaki telefon görüflmelerine bak›ld›¤›nda, emekli Orgeneral Ahmet Hurflit Tolon'un, ifl yo¤unlu¤u nedeniyle, bu toplant›lara kat›lamayan müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'a serzeniflte bulundu¤u aç›kça görülmektedir. Kald› ki, Türk Silahl› Kuvvetleri'nde, uzun y›llar en üst düzeyde görev alm›fl bu kiflilerin, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan kand›r›larak, bu toplant›lara kat›l›mlar›n›n sa¤land›¤›n›n ileri sürülmesi, inand›r›c›l›ktan uzak olmas›n›n yan› s›ra, ad› geçen kiflileri son derece rencide eden bir ithamd›r. Anayasa ile her ferde tan›nm›fl kutsal bir hak olan S‹V‹L TOPLUM FAAL‹YETLER‹NDE BULUNMA

(AY md. 33) ve PART‹ KURMA ile PART‹LERE G‹RME HAKKININ (AY md. 68), kamuoyunda ‹LLEGAL B‹R FAAL‹YETM‹fi G‹B‹ GÖSTER‹LMEYE ÇALIfiILMASI, üzülerek söylemek gerekirse, ÜLKEM‹Z‹N ‹LER‹ DEMOKRAS‹ GÖRÜNTÜSÜ ALTINDA, bir ‹FT‹RA REJ‹M‹NE SÜRÜKLEND‹⁄‹N‹ ortaya koymaktad›r. Nitekim, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde, CHP'den 24. dönem Zonguldak Milletvekili seçilen müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n EVRENSEL HUKUK ‹LKELER‹, A‹HS, ANAYASA ve CMK'nun temel ilkeleri ile EMSAL YARGI KARARLARI gözard› edilerek, 27 ayd›r hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin S‹YAS‹ BASKI ile hürriyetinden kasten mahrum edilmifl olmas› M‹LL‹ ‹RADEN‹N H‹ÇE SAYILDI⁄ININ somut göstergesidir. Müvekkilimiz CHP 24. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan her zaman oldu¤u gibi tüm sorumlular hakk›nda derhal YASAL ‹fiLEM bafllat›laca¤›n› belirtir, iflbu aç›klamam›z›, gündem de¤ifltirmek amac›yla, gerçekd›fl› iftiralarla yan›lt›lmaya çal›fl›lan kamuoyunun bilgisine sayg›lar›m›zla sunar›z. 01.07.2011 CHP 24. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal Vekilleri

Av. Dilek Helvac› Av. Yasemin Antakyal›o¤lu 11


YILMADAN YORULMADAN R›fat Serdaro¤lu

Nas›l Bir Siyasi Parti Türkiye’nin sürekli patinaj yapmas›, en basit sorunlar›n› çözmede zorlanmas›, istenen kalk›nmay› sa¤layamamas›, demokrasisinin standartlar›n› yükseltememesinin bir sebebi de mevcut Siyasi Partiler Kanunudur.

U

zun y›llar bu konuda özellikle Avrupa ülkelerindeki yasalar üzerinde çal›flmalar yapt›k. Bu çal›flmalar› gerekli yerlere sunduk, kanun teklifi haline getirip TBMM Baflkanl›¤›na verdik. Kitap yazd›k, ama sonuç alamad›k. Çünkü Genel Baflkanlar ellerinde tuttuklar› yetkileri asla paylaflmak istemezler. Esas›nda Genel Baflkanlar, yetkilerini muhafaza edebilmek u¤runa mevcut düzeni sürdürmekle, ülkenin bo¤az›n› s›kt›klar›n›n fark›nda de¤illerdir. Bizim özet olarak anlatacaklar›m›z› Genel Baflkanlar bilmiyorlar m›? Bilirler bilmesine de, yapmak ifllerine gelmez. Yap›lmas› gerekenlerden baz›lar›; • Her ‹lçede, Hakim denetiminde olacak "Siyasi Parti Sicil Bürosu" kurulmal›d›r. Siyasi Partilerin üye kay›tlar› bilgisayar ortam›nda burada tutula12

cakt›r. Herhangi bir partiye üye olmak isteyen kifli bu büroya gidecek ve gerekli evraklar›n› verecektir. Her ay toplanan kay›tlar, partilere gönderilir. Partiler bu kay›t taleplerinden kabul ettiklerini Sicil Bürosuna bildirirler. Üyelikleri kabul edilmeyenlere Yarg›ya baflvurma hakk› tan›nmal›d›r. (fiimdiki yasada böyle bir hak yoktur. ‹lçeler efl-dost akrabalar› kay›t ederler, muhaliflerini kay›t etmezler.) Bu flekilde oluflturulacak kay›tlar sa¤l›kl› kay›tlar olacakt›r. Bu kay›tlar 6 ayda bir yenilenecek ve her isteyene aç›k olacakt›r. Bu uygulamadan amaç, her isteyenin istedi¤i siyasi partiye üye olmas›n› yasal güvenceye almak ve en önemlisi siyasi kat›l›m› en genifl tabana yaymakt›r. • Yap›lacak olan gerek parti içi, gerek yerel yönetim, gerekse genel seçimlerde yukar›daki sa¤l›kl› üye ka-


BD TEMMUZ 2011

y›tlar› esas olacakt›r. O ‹lçede seçilecek Belediye Baflkan› aday›n› da, Belediye Meclis Adaylar›n› da, ‹l Genel Meclisi üyelerini de, milletvekili adaylar›n› da üyeler belirleyeceklerdir. • Seçim sistemi; seçim bölgesi bir milletvekili olan “Dar Bölge” sistemi olmal›d›r. O zaman her parti o yöredeki seçim kazanabilecek en iyi aday› göstermek zorunda kalacakt›r. Seçilen milletvekili ise kendini seçen seçmenlerin taleplerini göz ard› edemeyecektir. Liderinin gözünün içine bakan de¤il, halk›n sesine kulak veren milletvekilleri meclise girecektir. • Genel baflkanlar›n seçiminde say›lar› 1000-1200 olan ve her zaman kontrol edilme olana¤› bulunan sistem kald›r›lacakt›r. Genel baflkanlar her ilde bulunan ve yaklafl›k 600 kifli olan “‹l kongresi delegeleri” taraf›ndan seçilecektir. 81x600= 48.600 kifli genel baflkan› seçecektir. Böyle olunca “Ölene kadar genel baflkanl›k” devri sona erecektir. • Parti üst yönetimlerine ve genel baflkana, milletvekili seçimlerinde %2 kontenjan hakk› verilecektir. • Üyelerin siyasi partilere aidat vermeleri zorunlu hale gelecektir. Aidat›n› ödemeyen üyenin oy kullanma hakk› ask›ya al›n›r. Bu konu zannedildi¤inden çok daha önemlidir. ‹nsan›m›z, üye oldu¤u spor kulübüne veya bir derne¤e aidat›n› severek öder, ama ifl partiye gelince kimse para ödemek istemez. Küçük miktarlardaki aidatlar, o partiyi ç›kar gruplar›na muhtaç olmaktan kurtar›r. • Devlet, %5 ten fazla oy alan her partiye, ald›klar› oy oran›na göre yar-

d›m eder. Genel Merkezlere verilen paran›n yar›s›, örgütlere ald›klar› oy oran›na göre da¤›t›l›r. • Adaylar, seçim kampanyalar› s›ras›nda yapt›klar› harcamalar› belgelemek ve YMM’ye(Yeminli Mali Müflavir) onaylat›p, Yarg›tay Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›na teslim etmek zorundad›rlar. Son seçimde ‹zmir’de AKP’nin iki Bakan›n›n yapt›¤› harcamalar ak›l al›r gibi de¤ildi. En iyi kalite kufle ka¤›da bas›lm›fl 35 sahifelik yüz binlerce kitapç›klar, milyonlarca broflürler, 5m x10m lik yüzlerce posterler, gazetelere ve internet sitelerine her gün verilen ilanlar, binlerce seçim bürolar›, çok say›da araç ve bir ay boyunca tertip edilen toplant›lar yemekler ve da¤›t›lan kumanyalar... Milletvekili maafl›ndan baflka geliri olmayan iki Bakan›n tahminen 10 Milyon TL tutan harcamalar›n hesab›n› vermeleri gerekmez mi? Destekçilerini kamuoyuna aç›klamalar› iyi olmaz m›? Bunlar sizleri s›kmadan özet olarak verebildiklerim. Merak edenler, özellikle yeni seçilen milletvekilleri, asl›n› ve kanun diliyle ve gerekçeleriyle yaz›lm›fl fleklini TBMM arflivlerinde bulabilirler. Gerçek demokrasi isteyenler, Türk Milletine demokrasinin standard›n› yükseltmeyi vaat eden Siyasi Partiler ve Genel Baflkanlar› e¤er samimi iseler, önce kendi partilerinde demokrasiyi uygulas›nlar. Yapmazlarsa ne mi denir?.. Kendi muhtaç himmete bir dede, Nerde kald› ki baflkas›na yard›m ede...• 13


BD TEMMUZ 2011

Sayg› Öztürk’ün 02.07.2011 Tarihli Sözcü Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

Tutuklama Rekoru Türkiye’nin CHP’den Mehmet Haberal’›n, Mustafa Balbay’›n, MHP’den Engin Alan’›n, KCK davas›n›n tutumlu san›klar›ndan 5’inin ba¤›ms›z milletvekili olarak seçilmesi ve tahliye edilmemesi, ülkemizde tutukluluk süresinin tart›fl›lmas› için etkili olacak. vrupa ‹nsan Haklar› Mahkemesi’nde (A‹HM) en çok cezaya çarpt›r›lan ülke oldu¤umuz da bir gerçek. Para cezalar›n›n yarg› mensuplar›n›n cebinden ç›kmamas› da, bazen gerekli özenin gösterilmedi¤i biçiminde yorumlara da neden oluyor. Baflbakan ve Cumhurbaflkan› aleyhine yazd›¤› kitaplar, Fethullah Gülen hakk›nda ilk soruflturman›n bafllamas›nda flikayetçi olarak yer alan yazar Ergün Poyraz’›n tutuklulukta geçen süresi de 27 Temmuz’da 4 y›l›n› dolduracak. Bugün milletvekili seçilen ancak tahliyeleri gerçekleflmeyenler

A

14

de, Ergün Poyraz da, ancak davalar› 10 y›l içinde sonuçlanmazsa, 198 kiflinin katilleri olmakla suçlanan Hizbullahç›lar gibi ancak serbest b›rak›labilecek. Baz› ülkelere göre fark›m›z

Biz, Ergün Poyraz’›n 4 y›l, Mustafa Balbay’›n 854 gün, Tuncay Özkan’›n bir o kadar tutuklu kalmas›na insan›n gönlünün raz› olmad›¤›n› söylerken, baflka ülkelerle de durumumuzu karfl›laflt›r›yoruz. ‹flte sadece birkaç örnek verelim: ‹ngiltere: San›k yakaland›ktan sonra 48 saate kadar ya da en geç 4 gün


BD TEMMUZ 2011

içinde iddianamesi haz›rlan›p hakim önüne ç›kar›lmak zorunda. (Terör suçlar›nda ise bu süre 28 güne kadar ç›kabiliyor.) San›k, hakim önüne ç›kar›ld›ktan sonra kural olarak ceza yarg›lamas›n›n veya mahkemenin bafllamas›na kadar ülkemizdeki Sulh Ceza mahkemelerine benzer mahkemelerde 5670 gün, Asliye Ceza ve A¤›r Ceza Mahkemeleri’ne benzer mahkemelerde ise 112 gün tutuklu olarak tutulabiliyor. Yarg›lama bafllad›ktan sonra karar 2-3 hafta içinde sonuçland›r›l›yor. Fransa: Tutukluluk süresi ilke olarak en uzun bir y›l olarak belirlenmifl. An-

en az mahkumiyetinin de ülkemizde oldu¤u ortaya ç›k›yor. Tutuklamalarla ilgili Türkiye Barolar Birli¤i ‹nsan Haklar› Merkezi’nin raporu üzerine Barolar Birli¤i Baflkan› Ahsen Coflar, “Ne yaz›k ki, ülkemizde mahkemeler taraf›ndan çok s›k ve ço¤u zaman da keyfi olarak tutuklamalar yap›l›yor. Tutuklama kararlar› önlem olmaktan ç›karak kurala ve hatta cezaya dönüfltü. Yarg› kararlar›nda keyfilik ve çifte standart yafland›¤› da kamuoyu gündemine oturmufltur” diyor. Türkiye Barolar Birli¤i ‹nsan Haklar› Merkezi’nin raporundan okuyorum:

“Ne yaz›k ki, ülkemizde mahkemeler taraf›ndan çok s›k ve ço¤u zaman da keyfi olarak tutuklamalar yap›l›yor. Tutuklama kararlar› önlem olmaktan ç›karak kurala, hatta cezaya dönüfltü.” cak suçun türü ve nerede ifllendi¤ine ba¤l› olarak istisnai olarak 2-4 y›la kadar da uzayabiliyor. Almanya: Kesin olarak süre belirtilmemifl olmakla birlikte prensip olarak san›¤›n bir y›l› aflk›n bir süre tutuklu kalmamas›na özen gösteriliyor. ‹spanya: Tutuklu yarg›lama süresi 3 aydan 2 y›la kadar de¤ifliyor. Tutuklama rekoru Türkiye’de

Adliyede s›kça duyar›z, “san›¤›n tutuklanmas›na…” Ülkemizdeki tutuklanma oranlar›n›, yabanc› ülkelerle karfl›laflt›rd›¤›m›zda en çok tutuklaman›n Türkiye’de olmas›na ra¤men tutuklananlar›n

1- Özel yetkili savc›l›k, hakimlik ve mahkemeler taraf›ndan yürütülen adli süreçlerde tutuklamaya iliflkin olarak yaflananlar “hatal› uygulama al›flkanl›¤›” d›fl›nda “yarg›ya müdahale” ya da “yarg›da siyasallaflma” gibi olgularla iliflkili oldu¤u görülüyor. 2- Türkiye, tutuklu say›s›, hükümlülere göre giderek art›yor. Dünya standartlar›nda 3 kifliden biri tutuklu, ikisi hükümlü olmas›na ra¤men, biz de bu oran›n uza¤›nday›z. Bizde, 100 kifliden 70’ine mahkumiyet

3- Ülkelere göre mahkumiyet oranlar› incelendi¤inde, Türkiye’nin yeri de 15


BD TEMMUZ 2011

Japonya, Çin, Kore, Fransa, Almanya, ‹sveç, ‹ngiltere gibi ülkelerde mahkumiyet oran› yüzde 90’›n üzerinde olmas›na ra¤men, ülkemizde itham edilen 100 kifliden ancak 70’i mahkum oluyor. en afla¤›dad›r. Örne¤in Japonya, Çin, Kore, Fransa, Almanya, ‹sveç, ‹ngiltere gibi ülkelerde mahkumiyet oran› yüzde 90’›n üzerinde olmas›na ra¤men, ülkemizde itham edilen 100 kifliden ancak 70’i mahkum oluyor. Beraatle sonuçlanan davalar›n çoklu¤u da haks›z tutuklamalar›n büyüklü¤ünü gösteriyor. 4- “Tutuklulu¤un devam›” yönünde verilecek karar “yeni bir karar” olarak de¤il, önceki karar›n otomatik devam›” olarak alg›lan›yor. Doyurucu gerekçeler yerine “kuvvetli suç iflleme flüphesinin devam etti¤i” gibi soyut ve içeriksiz aç›klamalarla yetiniliyor. 5- Yasada, tutukluluk süresinin uzunlu¤unu de¤erlendirebilmek için bir ölçüt bulunmuyor. Tutuklulu¤un makul süreyi aflamayaca¤›na iliflkin yasal düzenleme getirilmeli. 6- Temyiz incelemesinin uzun sürmesi de sorunlar yarat›yor. San›klar, “koflul16

lu sal›verme” hakk›na göre fazladan hapis yatabiliyor. 7- Gizli tan›k anlat›mlar› tutuklama kararlar›na dayanak yap›l›yor. Sadece gizli tan›k üzerine kurulan ceza soruflturmas› ve kovuflturmas› hukuk Devleti ilkeleriyle ba¤daflmaz. 8- Özel yetkili mahkemelerin “tutuklama önlemine” s›k baflvurmas›, di¤er mahkemeleri de olumsuz yönde etkiliyor. 9- Yakalama karar›, kendisine mahkeme taraf›ndan ulafl›labilir olan ve hiçbir durumda “kaçak” say›lmayacak kifliler hakk›nda uygulanmamal›. Cezaevindeki milletvekillerinin durumunu konuflurken, tutukluluk süresinin fazlal›¤›n› konuflmak için de tam anlam›yla bir f›rsat ç›kt›. Tutukluluk süresinin uzunlu¤u yaln›z cezaevindeki milletvekillerinin de¤il, flu anda tutuklu bulunan yaklafl›k 65 bin kifliyi do¤rudan ilgilendiriyor. •


Yazan: GÜLÇ‹N ORKUT

Sadrazam Tevfik Pafla sordu:“Ebubekir Haz›m Bey’in idam karar›n› nas›l verdiniz?” Harp Divan› Baflkan› Yarg›ç Nemrut Mustafa Pafla yan›t verdi: “Ald›¤›m›z buyruk üzerine...” Sadrazam Tevfik Pafla, tokat gibi bir öfkeyle: “Kanuna, vicdana ayk›r› buyru¤a uyulur mu?” Yarg›ç Nemrut Mustafa Pafla bafl›n› önüne e¤mifl, ellerini ovuflturuyordu. “Ald›¤› buyruk üzerine” bir idam karar› verdi¤ini itiraf eden Harp Divan› Baflkan› hakk›nda Ebubekir Haz›m Bey, flu gözlemde bulunuyordu: “Onun bu yan›t›, bir mahkeme baflkan› de¤il, bir cellatbafl› oldu¤unun itiraf› de¤il midir?”

D

Dahiliye Naz›r› (‹çiflleri Bakan›) Ebubekir Haz›m Tepeyran, Kuvay› Milliye’yi “asi” olarak kabul etmedi¤i ve korudu¤u suçlamas›yla Nemrut Mustafa Pafla baflkanl›¤›ndaki Harp Divan›’nda yarg›lanm›fl ve idama mahkum edilmiflti: Damat Ferit’in yerine Sadrazaml›¤a getirilen Tevfik Pafla, ziyaretine gelen Harp Divan› Baflkan›’na, “Haz›m Bey’le ilgili idam karar›n› nas›l verdiniz?” diye sormufl, baflkan da bu soruyu flöyle yan›tlam›flt›:

”Ald›¤› buyruk üzerine” Ebubekir Haz›m Tepeyran’› idama mahkum eden Nemrut Mustafa Pafla 17


BD TEMMUZ 2011

“Ald›¤›m›z buyruk üzerine...” Baflkan›n bu yan›t› üzerine Sadrazam Tevfik Pafla kendisine, bir tokat fliddetindeki flu karfl›l›¤› vermiflti: “Kanuna, vicdana ayk›r› buyru¤a uyulur mu?” Harp Divan› Baflkan›, Sadrazam’dan yedi¤i bu “tokat”tan sonra bafl›n› önüne e¤mifl, ellerini ovuflturmaya bafllam›flt›. Ebubekir Haz›m Tepeyran, kendisini idama mahkum eden Harp Divan› Baflkan›’n›n bu hareketini “Pek sefilce bir cinayet” olarak niteliyor, bir idam karar›n› “Ald›¤› buyruk üzerine” verdi¤ini söyleyen yarg›çlar kurulu baflkan›n› ise, flu sözleriyle tan›mlayarak tarihteki mezar›na gömüyordu: “Onun bu yan›t›, kendisinin bir mahkeme baflkan› de¤il, bir cellatbafl› oldu¤unun itiraf› de¤il midir?” •••

S

S›k›yönetim harp divanlar›n›n kurulufl ve yarg›lama usulle-

18

riyle ilgili Nisan 1336 (1920) tarihli kararnamenin (geçici yasan›n) üçüncü maddesi afla¤›daki gibi de¤ifltirilmiflti: “S›k›yönetim harp divanlar› göç ettirme, taktil (Çok öldürme, öldürülme), vurgunculuk, ayaklanma, apaç›k gasp ve ya¤ma ve kentlerin y›k›m› suçlar›n› iflleyen ve baflka yollarla Osmanl› Devleti’nin iç ve d›fl düvenli¤ini bozan bütün suçlular› yarg›lar ve verecekleri hükümlerden idam cezas›na karfl›l›k verenler istek aranmaks›z›n ve bundan baflka en a¤›r cezalar ile, e¤itici cezalar kapsam›ndakiler harp divan›n›n bulundu¤u yerlerdeki askeri hükümet baflkan›n›n istemesi durumunda temyize ba¤l›d›r. An›lan hükümler temyiz kurulunca befl gün içinde incelenir ve sonuçland›r›l›r. ‹flbu kararname, yay›n› tarihinden bafllayarak yürürlü¤e girer. Yay›n tarihi: 11 Teflrinievvel (Ekim) 1920’dir. Bu yasa, önceki yasan›n yay›n›nEbubekir Haz›m Tepeyran 1864 y›l›nda Ni¤de’de dünyaya gelen Ebubekir Haz›m Tepeyran, çeflitli illerde mutasarr›fl›k, Mektup Kalemi Katipli¤i, Vali Yard›mc›l›¤› gibi yönetsel görevlerde bulunduktan sonra Jön Türk hareketine kat›ld›¤› gerekçesiyle bu görevinden al›nm›flt›. K›sa bir süre sonra Musul Valili¤i’ne atanm›fl, ikibuçuk ay süren bu görevinden ise “Padiflah karfl›tl›¤›” suçla-


BD TEMMUZ 2011

daki birçok yanl›fl› kan›tlayan bir belgedir.

H

Her ne kadar ben, yasa ve vicdan aç›s›ndan suç say›lacak bir davran›fl›m bulunmad›¤› için gerek sorgu, gerek yarg›lama denilen “öldürücü” oyuncaklar s›ras›nda söylemeye gönül indirmedimse de, geçen zaman ve genel aflar gibi, yasal kovuflturmalara olanak b›rakmayan engellere karfl›n, yap›l›p yap›lmad›¤› bence bilinmeyen uydurma ve ya¤madan dolay› oniki y›l sonra beni, bunlar› önlememifl olmakla idam cezas›na çarpt›rmak, büyük bir cinayet de¤il midir? Harp divan› yasas›n›n birinci maddesi, harp divan›n›n do¤rudan do¤ruya kiflileri götürüp yarg›lamas›n› engelledi¤i halde, Harbiye Naz›rl›¤›’ndan hakk›mda bir suç san›kl›¤›n› içeren belgeler gönderilmeksizin beni yarg›layarak ve kaçak bir cani gibi yakalatarak yeralt›ndaki bodrumlarda hapsettirmeye kalk›flmas› bir cinayet de¤il midir?

Her ne kadar yasa, avukat arac›l›¤›yla savunmay› yasakl›yorsa da, san›¤›n kendini savunma hakk›n› kald›rmad›¤›na göre, “Biz, seni flu suçlarla suçluyoruz, kendini nas›l savunacaks›n?” demeksizin “Yarg›laman›z son buldu, karar› bildirece¤iz” dedikleri halde hiçbir fley bildirmeyerek, onalt› gün sonra idam karar›n› gazetelerle yay›mlamak bir cinayet

mas›yla al›nm›fl, fiuray› Devlet (Dan›fltay) üyeli¤ine getirilmiflti. 1903 y›l›ndan sonra Manast›r, Ba¤dat, Sivas, Ankara, Hicaz ve Beyrut’ta da valilik yapm›fl daha sonra hizmetlerini Dan›fltay, Mülkiye ve Maarif ‹daresi baflkan› ve Bursa Valisi olarak sürdürmüfltür. 1920’de Ali R›za Pafla, daha sonra Salih Pafla kabinesinde (Dahiliye Naz›r›) ‹çiflleri Bakanl›¤› görevlerin-

de bulunmufl, bu son görevi s›ras›nda Kuvay› Milliye’nin “asi” oldu¤u görüflünü kabul etmedi¤i için bakanl›ktan istifa etmifltir. Kuvay› Milliye’yi korudu¤u sav›yla Nemrut Mustafa Pafla Harp Divan› taraf›ndan yarg›lanarak ölüm cezas›na çarpt›r›lan Tepeyran’›n bu cezas› önce hücre hapsine, sonra da Padiflah Vahdettin taraf›ndan kürek cezas›na çevrilmifltir.

Dönemin Osmanl› Padiflah› VI. Mehmet Vahidettin

19


BD TEMMUZ 2011

de¤il midir? Harp divan› üyelerinden idam karar›na uymayanlar ç›kar›l›p, yerine atananlara, san›klar›n huzurunda önceki duruflma tutanaklar› okunmaks›z›n verilen karar›, yeni üyeye imzalatmak bir cinayet de¤il midir?

H

Hasta bir tutuklunun yarg›lamas›n›n h›zland›r›lmas› de¤il de, iyileflmesi için ertelenmesi gerekirken ve örne¤in sorumsuzluk ya da aklama karar› verilmesi gerekirken, hasta bir mahpusun ›sd›rab›n› bofl yere art›rmamak için suç arkadafllar›ndan ayr›larak yarg›lanmas› ve tahliyesi uygun görülebilse de, benim gibi rahats›zl›¤›ndan ve tutukevinin sa¤l›¤a zararl› türlü türlü durumundan dolay› genel hapishanenin memurlar dairesindeki odaya naklolunan adam›n, hayali suç ortaklar›ndan ayr›larak idam›na karar verilmesi bir cinayet de¤il midir? Sonralar› araflt›rd›¤›ma göre, cezam›n hafifletildi¤ine iliflkin buyruk bir-

Bir süre sonra yeni kurulan Harp Divan› ise, Tepeyran’›n aklanmas›na karar vermifltir. “Saray›n ‹dama Mahkum Etti¤i Dahiliye Naz›r› Anlat›yor: Ebubekir Haz›m Tepeyran” adl› kitaptan ald›¤›m›z afla¤›daki yaz›da Tepeyran, kendisini idama mahkum eden Nemrut Pafla Harp Divan› baflkan› ve yarg›çlar›n›, adalet ve tarih karfl›s›nda “Müebbed En A¤›r Ce20

kaç gün önce, Harbiye Naz›rl›¤› arac›l›¤›yla Harp divan›na bildirildi¤i halde baflkan›n Türcüman-› Hakikat gazetesinin 9 A¤ustos tarihli say›s›ndaki demecinde buyru¤u yads›yarak, ertesi gün idam karar›n› gazetelerle yay›mlatmas› cinayet de¤il midir? Tutukevinde bulunmufl olsayd›m bile, cezam küre¤e çevrilince, her mahkum gibi genel hapishaneye naklim gerekirken, idam edilecek gibi korkunç bir biçimde genel hapishaneden tutukevine götürülerek, idam edileceklere ayr›lan hücreye sokularak, kap›n›n deli¤inden “Buraya Haf›z Abdullah konuldu, as›ld›, Nusret Bey konuldu, as›ld›, sen de as›lacaks›n; d›flar›da gömlek dikiliyor” dedirtmek, pek zalimce bir cinayet de¤il midir?

K

Kendi sözlerine göre, “Ulusun al›n yaz›s›n›n söz konusu oldu¤u” ve yine kendi sözleriyle “Ekmek ve nimetleriyle yetifltirildikleri” bu devlet ve ülkenin adli ve yönetsel taza”ya mahkum etmesini anlat›yor. Genç kuflaklar için flu k›sa bilgiyi de ekleyelim: “Ebubekir Hazim Tepeyran, Cumhuriyet gazetesi yazarlar›ndan Say›n Oktay Akbal’›n dedesidir.” (Not: 1920 y›l›ndaki bir olay›n anlat›ld›¤› yaz›n›n “Gerçek Suçlar›, Suçlay›c›lar ‹flliyor” bafll›¤›, kitab›n yaz›ld›¤› o y›llarda Say›n Tepeyran taraf›ndan seçilmifltir.)


BD TEMMUZ 2011

rihine sonsuza dek ay›p olarak kalacak bir idam karar› vermeleri ve hele bu karar› bütün dünyaya karfl› utanmadan duyurmalar› bir cinayet de¤il midir?

S

Say›n Tevfik Pafla’n›n, Damat Ferid’in yerine sadrazaml›¤a gelince kendisini ziyaret eden harp divan› baflkan›na, “Haz›m Bey’le ilgili idam karar›n› nas›l verdiniz?” diye

sormas› üzerine baflkan›n, “Ald›¤›m›z buyruk üzerine” yan›t›n› vermesi, onun bir mahkeme baflkan› de¤il, bir cellatbafl› oldu¤unun itiraf› demek de¤il midir? Ad› geçen Tevfik Pafla: “Kanuna, vicdana ayk›r› buyru¤a uyulur mu?” deyince, önüne bakarak ellerini ovuflturmak, pek sefilce bir cinayet de¤il midir? •

C

Cebren ve hile ile aziz vatan›n, bütün kaleleri zaptedilmifl, bütün tersanelerine girilmifl, bütün ordular› da¤›t›lm›fl ve memleketin her köflesi bilfiil iflgal edilmifl olabilir. Bütün bu fleraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ h›yanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri flahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düflmüfl olabilir. Ey Türk istikbalinin evlad›! ‹flte, bu ahval ve flerait içinde dahi, vazifen Türk ‹stiklal ve Cumhuriyetini kurtarmakt›r.. muhtaç oldu¤un kudret, damarlar›ndaki asil kanda mevcuttur" Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 20 Ekim 1927. 21


BD TEMMUZ 2011

Berlin’de Yarg›çlar Vard›r Bir de¤irmenci, bir sözüyle, Prusya Kral› Büyük Friedrich’in bafl›n› öne e¤dirdi

Değirmenini zorla da olsa satın almak isteyen Prusya kralı Büyük Friedrich’e bir çiftçinin söylediği “Eğer Berlin’de yargıçlar yoksa!” sözü, adalet, bağımsız yargı ve yargıç kavramları söz konusu olduğunda dünyanın dört bir yanında bugün de yankılanmaktadır. Ünlü ekonomist Alaettin Giray, Türkiye’de nedense, ”Berlin’de yargıçlar vardır” biçiminde kullanılan bu sözün öyküsünü “Şimdi zaman da, mekan da uygundur” diyerek Bütün Dünya okurları için kaleme aldı. İlgiyle okuyacağınıza inanıyoruz. Yazan: ALAETT‹N G‹RAY

Y

Yerli yersiz çeflitli bahanelerle savafl

açt›¤› komflu ülkelerin topraklar›n› kendi ülkesine katan ve biraz da bu nedenle “Büyük” s›fat›yla an›lan Prusya Kral› Büyük Friedrich, çevresindekilere sert davran›fllar› ve ac›mas›z kararlar›yla da tan›n›yordu. Büyük Friedrich, savafla ç›kmad›¤› 22

“bofl zamanlar›”nda köylere gider, kimi patates tarlalar›nda, kimi bu¤day tarlalar›nda çal›flan köylülerle konuflur, sorunlar›n› kendilerinden dinlerdi. Bu gezileri s›ras›nda bir gün, yolunun üzerinde eski bir un de¤irmeni gördü. Sular› p›r›l p›r›l berrakl›kta, flirin bir derenin kenar›ndaki bu de¤irmen, Büyük Friedrich’-


BD TEMMUZ 2011

in büyük ilgisini çekti. Beraberindeki adamlar›yla birlikte de¤irmene gitti, de¤irmenciyi ça¤›rtt›: “Senin bu de¤irmenini çok sevdim” dedi. “Bunu sat›n almak istiyorum. Kaç para istersin?” Çevredeki tüm ülkeleri korkudan titreten kral›n›n, kendi ülkesinde de ne denli sert ve ac›mas›z oldu¤unu de¤irmenci çok iyi biliyordu. Buna karfl›n kral›na, hiç de beklemedi¤i bir karfl›l›k verdi: “Bu de¤irmeni sat›n alabilecek kadar para, kimsede yoktur” dedi. Büyük Friedrich, de¤irmencinin bu yan›t›n› ciddiye almad›, hafifçe gülümsedi: “Benim bu ülkenin kral› oldu¤umu bilmiyor musun?” dedi. De¤irmenci boynunu büktü: “Elbette biliyorum, kral›m.” Büyük Friedrich bu kez, tüm sertli¤iyle kükredi: “Madem bu ülkenin kral› oldu¤umu biliyorsun” dedi. “O halde de¤irmenini sat›n alabilece¤im kadar param›n oldu¤unu da biliyorsundur.” Kral›n böylesi sert konuflmas›, de¤irmenciyi korkutmad›: “Bak›n anlatay›m büyük kral›m” dedi ve anlatmaya bafllad›: Bu de¤irmen, dedemden kalm›flt›r. Dedem y›llarca iflletmifl bu de¤irmeni ve burada ölmüfl. Dedemden sonra de¤irmenimizi babam iflletmeye bafllad›. O da ömür boyu iflletti ve o da burada öldü. fiimdi s›ra bende… 60 y›ldan bu yana de¤irmenimizi ben iflletiyorum. Daha kaç y›l iflletirim, oras›n› bilemem ama, benim de burada ölece¤imi biliyorum. S›rada o¤lum var. Benden sonra o iflletecek bu de-

¤irmeni…” De¤irmenci bunlar› anlatt›ktan sonra sözünü flöyle noktalad›: “De¤irmenimiz, iflte bu nedenle sat›l›k de¤ildir” dedi. “Sat›l›k olmayan bir mal› ise sat›n alabilecek para hiç kimsede yoktur.”

D

De¤irmencinin bu yan›t› karfl›s›nda

Büyük Friedrich sinirlendi: “Ben bir kral›m” dedi. “Çok be¤endi¤im bu de¤irmeni alamayacak m›y›m, yani? Bunu mu demek istiyorsun?” Bu kez de¤irmencinin dudaklar›nda hafif bir gülümseme belirdi: “Bu de¤irmeni asla sat›n alamazs›n›z demiyorum, Büyük Kral›m” dedi. “Bu de¤irmeni sat›n alabilirsiniz ama yaln›zca bir koflulla sat›n alabilirsiniz.” Büyük Friedrich merakla sordu: “Bir kral›n önüne sürülen o koflul nedir?” De¤irmenci, iflaret parma¤›yla ufuklar› gösterdi: “Orada, Berlin’de yarg›çlar yoksa e¤er” dedi. “Ancak o zaman sat›n alabilirsiniz de¤irmenimi…” Ülkesine ülkeler katan Prusya Kral› Büyük Friedrich, de¤irmencinin bu sözü karfl›s›nda bir fley söyleyemedi. Boynunu büktü ve adamlar›yla oradan ayr›ld›. Saray›na döndükten sonra ise, “Bir ülkenin en güçlü kurumu hukuktur” diyerek ülkesindeki hukuk düzenini güçlendirici çal›flmalar bafllatt›. Bu çal›flmalar tarihte Friedrich Yasalar› olarak yer al›rken, de¤irmencinin krala verdi¤i yan›t ise, “Berlin’de yarg›çlar vard›r” biçiminde yerini ald› siyasal, toplumsal, hukuksal ve insansal tarihte...• 23


BD TEMMUZ 2011

fiafak Pavey'in Öyküsü Gazeteci Ayfle Önal'›n dünyalar güzeli k›z›yd› fiafak. Zeka f›flk›ran masmavi gözleri bir baflka ›fl›ldard›. Yazan: DO⁄AN ÖZGEZG‹N

TRT’de Atefl Hatt› program›nda Reha Muhtar'la birlikte çal›fl›yor ve iyi bir televizyoncu olmas›na kesin gözüyle bak›l›yordu. Sonra birden afl›k oldu. Çok genç yaflta sevdi¤i adamla evlendi ve her fleyden vazgeçip eflinin pefline düflerek ‹sviçre'de yaflamaya bafllad›. K›sa bir süre sonra da korkunç bir kaza geçirdi. Sol kolu ve baca¤› bir trenin raylar›nda kalm›fl, hayat›n›n bahar›nda, henüz 19 yafl›nda vücudunun yar›s› yok olmufltu. Hayati tehlikeyi atlatm›flt›. Ama efli; afl›k oldu¤u o adam, hastaneye bile gelmedi ve k›sa bir süre içinde bofland› ondan. Bir insan bunca ac›ya nas›l dayan›rd›? Herkes onun art›k eski fiafak olamayaca¤›n› düflünüyordu. Ancak o yaflama tutunma azmini asla kaybetmedi. Tersine; s›ms›k›, daha s›k› sar›ld›... Öylesine s›ra d›fl›yd› ki fiafak; tek kolu ve baca¤›yla milyonlarca insana hayat›n üstesinden gelmeyi, mutlulu¤u ve sevinci ö¤retti. Onun bu gücü, iradesi 24

ve inan›lmaz yaflama azmi, ‹sviçre'de tedavi gördü¤ü hastanenin akademik araflt›rmas›na konu oldu. Tüm davran›fllar› izlendi. Hastanede tuttu¤u günlü¤e kadar yer verilerek hayata tutunma azmi ile ilgili 500 sayfal›k bir tez haz›rland›. Bu tez hastalara tedavi olarak uyguland›.

fiafak Pavey


BD TEMMUZ 2011

Anne Ayfle Önal, bu feci olay›n flo-

kunu k›z›ndan ald›¤› güçle atlatabilmiflti. Ve k›sa bir süre sonra flunlar dökülecekti kaleminden: Bu yaz› 24 May›s 1996 saat 09:03te Cenevre'de trenin alt›nda bedeninin yar›s›n› b›rakan k›z›m fiafak Pavey'in cesaret ve metanetinin tasavvuf sözlü¤ündeki cevab›d›r. -Ayfle Önal''Her fley 24 May›s'ta bir akflamüstü telefonu ile bafllamad›. O Cuma saat 11:00'de bir telefon konuflmas›nda ans›z›n s›zlayan burnum ve gözlerimden sessizce süzülen birkaç damla yafl›n sebebini telefonun öte yan›ndaki sese sordum: "Bana ne oluyor? Durup dururken a¤l›yorum." Cevap, "Yafllan›yorsun art›k," oldu. Oysa en çok gülmekle elefltirilirdim. Oysa tam burnumun s›zlad›¤› o s›rada Zürih'te saat 10:00'da fiafak Pavey, tren istasyonunda kurulan seyyar hastanede, bilinci ve metaneti yerinde ameliyat olmaktayd›. Bunu ertesi gün ö¤renecektim. Ve di¤er fleyleri de. fiafak'›n, doktoruna üst yan›na savrulmufl kolunu ve parçalanm›fl baca¤›n› göstererek "Kurtarabilir misin?" dedi¤ini, doktorun "Üzgünüm, hay›r," dedi¤ini ve fiafak'›n "Öyleyse kalanlar› kurtarmal›s›n, annem çok üzülür," dedi¤ini ve sonra Universgspital Hastanesi'nde fiafak'›n bütün Intensitivstation'› flaflk›n hayranl›klara garketti¤ini ve Dr. Gabriela'n›n "Cesaret ve metanet genetiktir," dedi¤ini... Hayat›n bütün 盤l›klar› gece yar›s› duyulur san›rd›m. Oysa bize dair 盤l›klar s›radan bir gün ›fl›¤›nda çöktü evimize...'' Anne-k›z bu trajik öyküyü hemen

o y›l birlikte kaleme al›p ''13 Numaral› Peron'' adl› bir kitaba dönüfltürdü ve ''ac›lara direnilen bir serüven'' olarak ölümsüzlefltirdi. fiafak'a o y›llarda kendisini derinden etkileyen bir olay olup olmad›¤› soruldu¤unda; " ‹sviçre'deyken Tunceli'deki bir askeri birlikten bana bal gelmiflti. Bu bal› yedi¤imde yaralar›m›n çabuk iyileflece¤ine inan›yorlard›. Çok duygulanm›flt›m. Döndü¤ümde onlar› ziyaret etmek istiyordum. Ancak o birlik bombaland›. Tüm askerler öldü. Savafl›n korkunçlu¤unu bir kez daha yaflad›m ve nefret ettim," diyordu. S›k› bir flekilde politikayla ilgilenen ve Orta Do¤u'ya özel ilgi duyan fiafak Pavey, kazan›n üzerinden 1 y›l geçmeden Londra'ya gitti. Westminster Üniversitesi'nin ''Uluslararas› ‹liflkiler'' ve ''AB Politikalar›'' olmak üzere iki bölümünden mezun oldu ve üst lisans yapt›. Agos Gazetesi'nde yazd›. Say›s›z projede aktif görev ald›. Birleflmifl Milletler Engelli Haklar› Dünya Sekreteryas›’na atanm›fl ilk özel kalem olarak y›llar›n› mülteci kamplar›nda zor koflullarda yaflayanlar›n yan›nda geçirdi. Halen ''diplomat'' kimli¤iyle BM ‹nsan Haklar› Yüksek Temsilcisi olarak 8 ülkede engelliler, iflsizler, evsizler ve göçmenler dahil herkesin yard›m›na kofluyor. Pavey flu an 33 yafl›nda ve ‹stanbul

1. Bölge’den CHP Milletvekili. Yolun aç›k ve baflar›lar senden yana olsun fiafak! Ad›ndan ve azminden gelen p›r›lt›larla ayd›nlanacak yar›nlar›m›za flimdiden merhaba! • 25


YAKIN TAR‹H‹M‹Z Yaflar Öztürk

De¤ifltirilemez Özlemimiz ve Umudumuz:

Adalet, Özgürlük, Eflitlik, Kardefllik... Frans›z Devrimi’nin simgesini oluflturan "Liberté, égalité, fraternité" sözcükleri Paris sokaklar›nda duyulduklar› 14 Temmuz 1789 tarihinden tam 119 y›l sonra Osmanl› ‹mparatorlu¤u topraklar›na ulaflt›¤›nda halk, o sözcüklerle dile getirilen insansal yaflam, yasal haklar ve kiflisel özgürlük gereksinimi, flu sözcüklerle hayk›r›yordu: "Hürriyet (Özgürlük), Müsavat (Eflitlik), Uhuvvet (Kardefllik)..."

F

ransa’da Ulusal Meclis’i ku-

flatan halk, uzun y›llar özlemini çekti¤i "insan›n en do¤al haklar›"na bu üç sözcü¤ü hayk›rarak k›sa sürede "yasal olarak" kavufltu ve yaflam›n› insan olman›n onurunu duyumsayarak sürdürdü ama... Bafl›na bir de "Adalet" sözcü¤ü ekleyerek hayk›rd›¤› bu üç sözcük, Osmanl› halk›n›n yaflam›nda önce flaflk›nl›k, sonra kafa kar›fl›kl›¤›, daha sonra da, toplumsal ve bireysel düfl k›r›kl›klar› yaratmaktan baflka bir etki yapmad›. Kendilerini simgeleyen mavi, beyaz ve k›rm›z› renkleri birbirleriyle bütünlefltirerek Fransa’da ülke bayra¤›n› oluflturan bu üç sözcük, bir yandan Roma Katolik Kilisesi’ni köklü 26

reformlara zorlarken, bir yandan da, yasal güvence alt›na ald›¤› evrensel insan haklar›n›n, insanl›¤›n temel tafllar› olarak tarihteki yerlerini almalar›n› da sa¤lam›flt›. Bu üç sözcükten Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun s›n›rlar›n› ilk aflan, "Hürriyet" oldu. Hürriyet sözcü¤ünü bu topraklarda yüksek sesle hayk›ran ilk kifli, "Hürriyet" ve "Vatan" flairi olarak an›lan Nam›k Kemal’di. Ünlü "Hürriyet" kasidesinde Nam›k Kemal, hürriyet (özgürlük) için flöyle diyordu: Ne gam pür âtes-i hevl olsa da gavgâ-y› hürriyet Kaçar m› merd olan bir can için meydân-› gayretten


BD TEMMUZ 2011

Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhây› hürriyet Çal›fl idrâki kald›r muktedirsen âdemiyetten. (…) Ne efsunkâr imissin ah ey didâr› hürriyet Esîr-i ask›n olduk gerçi kurtulduk esâretten." Gam de¤il, korku atefli dolu olsa da hürriyet kavgas› Kaçar m› mert olan bir can için gayret meydan›ndan (…) Mümkün de¤il zulüm ile eziyet ile hürriyeti yok etmek Çal›fl idrak› kald›r güçlüysen insanl›ktan (…)

Ne büyüleyci imiflsin ah ey hürriyetin güzel yüzü, Aflk›n›n esiri olduk gerçi kurtulduk esaretten. Nam›k Kemal’in bu feryad›, önce-

leri dipten gelen bir dalgayd›, daha sonralar› Osmanl›’n›n yeni bir döneminin "yol haritas›" oldu. 23 Temmuz 1908 sabah› Eyüp ve Niyazi Bey’lerin askerleri ile girdikleri Manast›r’da duyulan top at›fllar› sesleri, II. Meflrutiyet’i ilan ediyordu. Binbafl› Enver Bey telgrafla Avrupa bas›n›na Osmanl›’da Meflrutiyet’e geçildi¤i haberini verirken, Abdülhamid de bofl durmuyor, ayn› gece yay›nlad›¤› "irade" ile Meflrutiyet’i ve 29 y›l süreyle "ask›da kalan" Kanuni Esasi’yi (Anayasa)

Frans›z Devrimi’nin simgesi olan ”hürriyet-eflitlik-müsavat” sözleri 2. Meflrutiyet döneminin slogan› olmufl ve halk özlemlerine yan›t olan bu üç sözcük günlük yaflamdaki eflyalar üzerinde de yer alm›flt›r. Yukar›da üzerinde eski harflerle ”hürriyet-eflitlik-müsavat” yaz›s› ifllenmifl o döneme ait bir kese görülüyor. 27


BD TEMMUZ 2011

anayasad›r." Bafl›na bir de "Adalet" sözcü¤ü eklenerek art›k yüksek sesle söylenebilen Frans›z Devrimi’nin simgesi sözcüklerin aras›nda ayr›ca "Yaflas›n vatan, yaflas›n millet, yaflas›n hürriyet" gibi coflkulu sözler de duyulunca, d›fl dünya bu geliflmelere kuflku ile bakmaya bafllad›. Özellikle ‹ngilizlerin, bu ulusal coflkunun M›s›r’a, Hindistan’a ve di¤er sömürgelerine s›çramas›ndan duyduklar› kuflku, giderek büyük bir korkuya dönüfltü. *** BütünDünya çal›flanlar›n›n Prof. Dr. Mehmet Büyüleyici hürriyet Haberal’a arma¤an› olan 2. Meflrutiyet döneminde aflk›, Osmanl›’da çeyap›lm›fl keselerin üzerinde, nak›flla yaz›lm›fl "Hürflitli kar›fl›kl›klar, flaflriyet-Müsavat-Uhuvvet" sözleri bulunuyor. k›nl›klar, düfl k›r›kl›klar› yaratt›. Toplumyürürlü¤e koydu¤unu duyuruyordu. daki ve kiflilerdeki bu de¤iflikli¤i TevManast›r’da Kurmay Binbafl› Yan- fik Fikret, flu dizleriyle anlatm›flt›r: yal› Vehip Bey, Hürriyet Meydan›’nBir devr-i fleamet, yine çi¤nendi da toplanan halka Frans›z Devrimi’nin yeminler; simgesi üç temel sözcü¤e olan sadaÇi¤nendi, yaz›k, milletin ümmidkatlerini, onlar›n bafl›na bir de "Ada- i bülendi! Kanun diye topraklara sürtündü let” sözcü¤ünü ekleyerek, "adalet, müsavat, hürriyet ve uhuvvet mesleki cebinler; Kanun diye, kanun diye kanun esas›m›zd›r” diyerek aç›kl›yor ve flöyle diyordu: "Padiflah ile millet aras›na tepelendi... Bir u¤ursuz devir: yine çi¤nendi çekilen kafesi k›raca¤›z. Bizi insan gibi yaflatacak yol ve yasa dan›flmad›r yeminler; ki bu isteklerimizin tümünü sa¤layan Çi¤nendi, yaz›k, milletin yüce 28


BD TEMMUZ 2011

umudu! Kanun diye topraklara sürtündü korkaklar; Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi... *** Bu "kar›fl›kl›klar", bu "flaflk›nl›klar", bu "düfl k›r›kl›klar›" fazla uzun sürmedi. Fransa’da, Roma Katolik Kilisesi’ni köklü reformlar yapmaya zorlayacak denli güçlü olan "Adalet, Hürriyet, Eflitlik, Kardefllik" sözcükleri, Osmanl›’daki henüz sekizinci ay›nda, tarihte "31 Mart Vakas›" olarak yeralan “gericilerin ayaklanmas› giriflimi”ne ortam bile oluflturmufltu. *** Bu konuda son sözü, "Hürriyet, musavat, uhuvvet" yolculu¤umuzu inceleyen yazar Nejat Muallimo¤lu’na b›rak›yoruz: "Ne kadar uzun zamandan beri bu (Hürriyet...) flark›lar›n›n peflinden gidiyoruz. Meflrutiyete, cumhuriyete, demokrasiye hep bu flark›larla girdik. fiimdi hürriyet havas›yla ci¤erlerimiz alabildi¤ine dolmaktad›r. Yazanlar›m›z, kalemleri, konuflanlar›m›z dilleri için hiç bir fren tan›m›yorlar. Her fley korkusuzca yaz›l›p söyleniyor. Hepimiz bu mutlu günlere

eriflmifl olman›n sevinci içinde oynuyor, el ç›rp›p hora tepiyoruz. Keflke bu mutluluk hep böyle sürüp gidebilse. Ifl›klar›m›z› söndürmeseler. Kadehlerimizi yere çalmasalar. Yahya Kemal’in dedi¤i gibi, bir tel kopup ahenk ebediyen kesilmese... Ne yaz›k ki, ortaya ç›kan baz› belirtiler, bize güven vermekten uzakt›r. Gün geçtikçe içimize flüphenin tohumlar› ekiliyor. "Hürriyet flerefine bizimle birlikte kadeh kald›ranlar›n, ceketlerinin alt›nda saklad›klar› hançerleri görmeye bafllad›k. (Tevfik) Fikret ‘kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi’ demiflti. fiimdi de hürriyet diye, hürriyet diye hürriyetin tepelenmesinden korkuyoruz." *** Fransa’da alevlendikten 222 y›l son-

ra ve Osmanl› topraklar›nda coflkuyla karfl›land›ktan 103 y›l sonra Hürriyet, Eflitlik ve Kardefllik meflaleleri, bizde eklenen "Adalet" meflalesiyle bugün de toplulumuzun belirli bir bölümünün ve yurttafllar›m›z›n belirli bir kesiminin "insan onuruna yarafl›r düzeyde insanca bir yaflam" için de¤iflmez ve de¤ifltirilemez bir özlemi ve umududur. • yasarozturk@butundunya.com.tr

B

üyük s›çray›fl› gerçeklefltirmek isteyen, birkaç ad›m geriye gitmek zorundad›r. Bugün yar›na dünle beslenerek yol al›r. Bertolt Brecht

A

daletsizli¤i engelleyecek gücünüzün olmad›¤› zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremedi¤iniz bir zaman asla olmamal›! Elie Wiesel 29


FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

30


KÖfiEDEN BUCAKTAN Mehmet Muhsino¤lu

“Cellat” Kendini Böyle Savundu:

Yafll› kad›n ölüm döfle¤inde, son nefesini vermek üzereydi... O¤lu, annesinin kula¤›na e¤ilip, f›s›ldad›:

“Beni duyuyorsun, de¤il mi, anne?.. Sana y›llard›r bekledi¤in bir müjdem var... Beni duyuyorsan lütfen kafllar›n› iki kez oynat, anne...”

Y

afll› kad›n kafllar›n› iki kez kald›r›p, indirdi. O¤lunun yüzünde bir anda gülücükler olufltu: “Onu yakalad›m anne” dedi. ”‹ntikam›m›z› ald›m... Eichmann’› yakala-

d›m anne... K›zkardeflim Fruma’n›n katili flimdi ellerimizde...” Yafll› kad›n›n gözleri aç›ld›, yüzünde bir tebessüm olufltu ve dudaklar›ndan kesik kesik flu sözcükler döküldü: 31


BD TEMMUZ 2011

“fiükürler olsun sana, Tanr›m... fiimdi huzur içinde ölebilirim art›k...” O¤lu, annesinin aln›n› öperek u¤urlad› onu son yolculu¤una. Ve annesinin son sözlerini tamamlarcas›na, o andan sonra bafllayan yaflam›n›n ilk sözlerini söyledi: “Ben de bundan sonra huzur içinde yaflayabilirim, art›k...” ***

A

nnesini huzur içinde son yolculu¤una u¤urlad›¤› andan sonra kendi de huzur içinde bir yaflama bafllayan o¤ul, ‹srail Gizli Polis Örgütü Mossad’›n önde gelen ajan› Peter Zvi Malkin idi. Y›llar boyu sürdürdü¤ü görevi, serviste ad› “Bir numaral› katil” olarak kullan›lan Adolf Eichmann’›

yakalamakt›. Peter Zvi Malkin, y›llar süren çal›flma sonunda Eichmann’›n bulundu¤u ülkeyi 1958 y›l›nda saptam›fl, onu iki y›l süreyle orada “adamlar›”na izlettirmiflti. Adolf Eichmann, Arjantin’de idi ve “Ricardo Klement” sahte kimli¤i ile Mercedes fabrikas›nda iflçi olarak çal›fl›yordu. Her akflam ifl ç›k›fl›nda, fabrikan›n karfl›s›ndaki duraktan otobüse biniyor ve evinin yak›n›ndaki durakta iniyordu. 11 May›s 1960 Çarflamba günü de Eichmann, ifl ç›k›fl›nda yine fabrikan›n karfl›s›ndaki duraktan otobüse bindi, yine Garibaldi caddesinde, evinin birkaç ad›m ötesindeki durakta indi ve...

Adolf Eichmann, Arjantin’de ”Richardo Klement” sahte kimli¤i ile Mercedes fabrikas›nda iflçi olarak çal›fl›yordu

Adolf Eichmann İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde 32

Bozuk bir ‹spanyolcayla kendisine “Bir dakika Sinyor” diyen tan›mad›¤› bir kifliyle karfl›laflt›. Yabanc› kifli, onun “Kimsiniz?” diye sormas›na bile zaman b›rakmadan, sert bir biçimde a¤z›n› kapatm›flt›. Bu yabanc› kifli, 1960 y›l›n›n bafllar›nda ressam ve yazar kimli¤i ile Arjantin’e giren ve dört aydan beri görevini


BD TEMMUZ 2011

Malkin ve ekibi, Eichmann’› ”güvenli” bir eve götürüp burada 10 gün süreyle gece-gündüz sorgulad›lar

Uzun yıllar sonra Adolf Eichmann’ı yakalayan Peter Zvi Malkin Arjantin’de sürdüren Mossad ajan› Peter Zvi Malkin’den baflkas› de¤ildi. Malkin, y›llard›r izini sürdü¤ü “av”›n›n a¤z›n› s›k›ca kapatarak ba¤›rmas›n› önlerken, bir törene giden delegeler görüntüsündeki ekip arkadafllar› da bu “av”›, sözcü¤ün tam anlam›yla “karga tulumba” yöntemiyle kucaklar›na al›p, hemen oradaki özel bir arac›n içinde tafl›d›lar. Eichmann’›n ard›ndan araca ilk giren kifli Malkin oldu. Malkin, araçta “av”›n›n üstüne oturdu ve k›p›rdamas›na olanak tan›mad›. Malkin ve ekibi, Eichmann’› “Gü-venli” bir eve götürdüler ve burada 10 gün süreyle gece gündüz sorgulad›lar.

kin, bu görevini tamamlad›ktan sonra “bir evlat görevi”ni yerine getirmek için hasta annesinin bafl›na gitti. Annesi, ölüm döfle¤indeydi. “Onu yakalad›m anne” dedi. ”‹ntikam›m›z› ald›m... Eichmann’› yakalad›m anne... K›zkardeflim Fruma’n›n katili flimdi ellerimizde...” Yafll› kad›n›n gözleri aç›ld›, yüzünde bir tebessüm olufltu ve dudaklar›ndan kesik kesik flu sözcükler döküldü: “fiükürler olsun sana, Tanr›m... fiimdi huzur içinde ölebilirim art›k...” O¤lu, annesinin aln›n› öperek u¤urlad› onu son yolculu¤una. Ve annesinin son sözlerini tamamlarcas›na, o andan sonra bafllayan yaflam›n›n ilk sözlerini söyledi: Eichmann yargılandığı mahkemede

“Güvenli ev”deki sorgulamas›n›n ard›ndan Adolf Eichmann, “güvenli bir uçakla” ‹srail’e getirildi. Ekibiyle birlikte Eichmann’› ‹srail yetkililerine teslim eden Peter Zvi Mal33


BD TEMMUZ 2011

“Ben de bundan sonra huzur içinde yaflayabilirim, art›k...” *** ‹srail’de 14 hafta süren mahkemesi sonunda Eichman kendini, “Ben, bana verilen emirleri uygulad›m” diyerek savunmufl ama, onun bu savunmas› ciddiye al›nmam›flt›. Mahkeme sonunda idama mahkum edilen Eichmann’in cezas›, 31 May›s 1962 tarihinde yerine getirildi ve yak›lan cesedinden kalan küller de, yak›ld›¤› “f›r›n”›n parçalar› da denize at›ld›. Onun cezas›n›n uygulanmas›yla Peter Zvi Malkin, “özel olarak” k›zkardefli Furma’n›n intikam›n› al›yor, fakat 2 milyon suçsuz insan›n ölümüyle sonuçlanan bir “cinayet davas›”nda adalet, bir suçlunun ölümüyle de olsa, yerine getiriliyordu. • mehmetmuhsinoglu@butundunya.com.tr

“Bir numaral› katil” Adolf Eichmann Kimdi? 1906 y›l›nda Solingen’de dünyaya gelmifl, Avusturya mühendislik okulunda baflar›s›zl›¤a u¤ray›nca, bir inflaat firmas›n›n sat›fl bölümünde, daha sonra da bir ya¤ firmas›nda sat›fl eleman› olarak çal›flm›flt›. 1932’de Avusturya Nazi Partisi’ne üye olup Avusturya Bölü¤ü’nde askeri e¤itim ald›. 1934 Eylül’ünde 34

Himmler’in SD (Güvenlik Servisi)’yi açmas›yla kendini gösterme f›rsat›n› yakalad›. 1935 y›l›n›n bafl›nda birçok Yahudi’nin Almanya'daki toplama kamplar›na aktar›lmas› iflinde önemli görevler ald›. SD’nin üst kademelerine kadar yükselen Eichmann, 18 ay içerisinde 150.000 Avusturyal› Yahudi’nin toplama kamplar›na aktar›lmas›n› sa¤lad›. Alman Ordusu’nun 1939 y›l›nda Polonya’ya girmesiyle Gestapo’ya transfer oldu ve Yahudi sorunu bölümünün bafl›na geçti. Bu y›l› izleyen 6 y›l boyunca ‘Nihai Çözüm’ projesinin karargâh› buras› oldu. Nihai Çözüm, Musevi nüfusun kitleler halinde yok edilmesini amaçlayan projenin kod ad›yd›. 1941 y›l›nda toplama kamplar›n›n yenilenmesi, yeni kamplar›n aç›lmas›, gaz ve tren sistemlerinin gelifltirilmesiyle bizzat ilgilendi. 20 Ocak 1942’de yap›lan Wannsee Konferans› sonras› ‘Yahudi Uzman›’, di¤er deyiflle soyk›r›m uzman› olarak tan›n›yordu. Himmler’den sonra gelen en büyük Yahudi Uzman›yd›. Himmler Eichmann’a dozaj› art›rma emrini verince, hiç tereddüt etmeden Mobilize Ölüm Birlikleri’ni (Einsatzgruppen) kullanmaya bafllad›. Bu flekilde 2 milyona yak›n Yahudiyi öldürdü¤ü tahmin ediliyor. Adolf Eichmann, savafltan sonra gözalt›na al›nd›¤› kamptan kaç›p Arjantin’e gitmifl ve yakalan›ncaya de¤in Arjantin’de, iflçi olarak çal›flm›flt›.


OTOPS‹ Cengiz Özak›nc›

ABDÜLHAM‹D II. Abdülhamid döneminin son günlerinde Osmanl› Devleti’nde vak’anüvislik (resmi tarih yaz›c›l›¤›) görevine bafllayan Abdurrahman fieref Efendi, cennetmekan nitemiyle an›lan II. Abdülhamid’in otuz iki y›l süren yönetimine tan›k olmufltur.

A

bdurrahman fieref Efendi’nin tan›¤› oldu¤u döneme iliflkin yazd›klar›; “Son Vak’anüvis Abdurrahman fieref Efendi Tarihi, II. Meflrutiyet Olaylar› (1908-1909)” adl› kitapta yay›nlanm›flt›r. (hz: Prof. Dr. Bayram Kodaman, Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal, TTK y. Ank. 1996). Bu kitapta yer alan saptamalardan önemli

bulduklar›m›, dilini güncellefltirerek aktar›yorum: Sultan Abdülhamid, bir meflruti padiflah olmak üzere saltanat› alm›flt›. Rusya ile savafl›n bafllamas› nedeniyle iki küçük denemesi yap›lan mebuslar meclisi geçici olarak da¤›ld›. Bu geçici süre otuz iki y›l sürmüfltür. (...) Meflruti yönetim biçimini yerlefltirmek ve 35


BD TEMMUZ 2011

II. Abdülhamid

lurdu. Mebuslar meclisi otuz iki y›l kapal› kald›¤› sürece ne yapt›¤›m›z› gözden geçirelim: (1) Abdülhamid, yönetimden düflürül-

insanlar›n düflüncelerini bu yönetim biçimine yavafl yavafl al›flt›rmak bir kutsal görevdi. Meclis kapat›lmam›fl ve bu görev otuz iki y›l boyunca güzelce yerine getirilmifl olsayd›, flimdi düzenli ve güçlü bir meflruti yönetim kurulmufl, Osmanl›’da din ya da soy ayr›l›klar›na göre örgütlenmifl çeflitli topluluklar›n bir millet biçiminde kaynaflmas› sa¤lanm›fl; özgürlük, eflitlik, kardefllik, adalet sözlerinin gerçek anlamlar› tümüyle ve uygulamas›yla anlafl›lm›fl, ülke ve devletin iç ve d›fl görkemi ve bay›nd›rl›¤› sa¤lanm›fl o36

mek ve öldürülmek gibi saplant›lar›n onulmaz tutsa¤›yd›. Bu yüzden o, otuz iki y›ll›k yönetimi süresince, yaz›l› yasalar› ve düzenlemeleri yürürlükten kald›rarak, korkular›ndan kaynaklanan o ünlü bask› düzenini iflletmifltir.(2) Öldürülme ve düflürülme korkusu nedeniyle yönetimde kimselere güvenemeyiflinden dolay› her ifli do¤rudan Abdülhamid yapmaya kalk›nca Saray’›n etkisi ço¤alm›fl, Abdülhamid’in yaflad›¤› ev olan Y›ld›z saray›, herkesin her ifl için baflvurdu¤u küçük büyük her iflin görüldü¤ü bir yer olup ç›km›flt›. Her ifl do¤rudan do¤ruya Abdülhamid’in evi olan Y›ld›z saray›nda görülüyor ve Abdülhamid’in Y›ld›z saray›ndan verdi¤i yasaya uymaz keyfi buyruklar çarçabuk yerine getiriliyordu. (...) Abdülhamid, devlet görevlilerine güvenmedi¤i gibi halka da güvenmiyor, bir evde ya da gezinti yerinde üç dört kiflinin toplanmas›na dahi kötü amaçlar yüklenerek yönetimle hiç ilgisi olmayan halk katmanlar›ndan bir çok kimseler salt bir kaç› bir yerde bulufltular diye tutuklan›yor, sürgüne gönderiliyor; dahas› bir aral›k tekkelerde zikir ve ibadetin yasaklanmas› bile söz konusu oluyordu. Abdülhamid’in korkular›, tak›nt›lar› artt›kça halk› daha çok düflman gördü ve herkesin en küçük davran›fl›na var›ncaya dek araflt›r›lmas› için gizli bir polis gücü örgütledi. (3) Abdülhamid’in güvensizlik duy-


BD TEMMUZ 2011

gusu yak›nlar›na dek uzanm›fl, kendi o¤ullar›n› dahi çok s›k› bir biçimde gözetim alt›nda bulundurdu¤u gibi, o¤ullar›yla iliflki kurmak flöyle dursun yolda onlara selam vermek ya da dairelerde bilmeyerek bir iki söz söylemek en ac›t›c› cezalara çarpt›r›lmaya yetecek bir suç say›lmaya bafllanm›flt›. Casusluk Abdülhamid döneminde en kazançl› ifl olunca, yarad›l›flça temiz, do¤ru, çekingen olan kimseler bile bu yola sapm›fllard›. Jurnalciler, usa düfle gelmez gerçe¤e ayk›r› karaçalmalar ve kötülemeler yapsalar dahi ceza görmediklerinden ve yapt›klar› gammazlamalar›n önem ve de¤erine göre büyük parasal ödüller ald›klar› görüldü¤ünden, bu gönüllü hafiyelerin say›lar› ve etkinlikleri amaçland›¤›n›n çok ötesinde artm›flt›r. Bunlar›n kötülü¤ünden halk birbirine iki söz etmekten çekindi¤i gibi s›radan ifllere iliflkin söylenen sözler dahi haince yorumlarla çarp›t›l›p aktar›larak söyleyenlerin bafl›na büyük büyük dertler aç›lm›fl ve kardeflin kardefli, o¤ulun babay› gammazlay›p tutuklatarak sürgüne göndertip bu yoldan gelir sa¤lad›¤› çok görülmüfltür.

Abdülhamid’in hafiyelerinin kötülüklerinden dolay› bütün millet dilsizli¤e ya da gerçek düflündüklerinin tam tersini söylemeye, efldeyiflle yalanc›l›¤a zorunlu kalarak buna al›flm›fl ve soylu ümmetimizde güzel erdem ahlâk kökünden sars›lm›flt›r.

Bu durum, di¤er illere dahi bulaflarak Osmanl› topra¤›nda gönüllü hafiye bulunmad›k tek yer dahi kalmam›flt›r.(4) Hafiyeli¤in kural› görevini gizlemek olmas›na karfl›n bu gönüllü hafiyeler kendilerini gizlemeksizin her-

kesin içinde at›p tutarak, flu olay› ya da bu kifliyi padiflaha ben gammazlad›m gibi böbürlenmelere koyulup utanmazl›klar›, alçakl›klar› ve ocaklar söndürmekteki becerileriyle, hakl› olarak toplumun tiksintisini ve lanetini üstlerine çekmifllerdir.(5) Abdülhamid’in otuz iki y›ll›k yönetimi boyunca bu gönüllü hafiyelerin, bu jurnalcilerin, k›rm›z› fesleri ve özel davran›fllar›yla toplum içinde ayr› bir katman oluflturarak, kötülükleriyle ülkeye ve topluma ne büyük zararlar verdi¤i, aç›klanmas› dahi gerekmeyecek denli herkesçe bilinen apaç›k bir gerçektir. Abdülhamid’in hafiyelerinin kötülüklerinden dolay› bütün millet dilsizli¤e ya da gerçek düflündüklerinin tam tersini söylemeye, efldeyiflle yalanc›l›¤a zorunlu kalarak buna al›flm›fl ve soylu ümmetimizde güzel erdem ahlak kökünden sars›lm›flt›r.(6) Bilimle do¤rular ve gerçekler ortaya ç›kar›ld›¤›ndan, Abdülhamid, e¤itimi ve bas›n› kendi bask›c› yönetiminin en büyük düflman› saym›flt›r. “Toplumu daha kolay güdebilmek için onu bilgisiz cahil b›rakmak gerekir” anla37


BD TEMMUZ 2011

y›fl›yla halk› bilgiden uzak tutmay› en yüce amaç edinen Abdülhamid, okullardaki bilimsel dersleri bin türlü bask› ve k›s›tlama ile s›n›rland›rm›fl; ders programlar› toplumu cahil b›rakma anlay›flla düzenlendi¤i gibi, Abdülhamid döneminde Tarih gibi dersler tümüyle ders programlar›ndan ç›kart›lm›flt›r. Ö¤retmenlerin dersliklerdeki konuflmalar›na var›ncaya dek her davran›fllar› sansür alt›na al›nm›fl; a¤›zlar›ndan kaçan söz ço¤unlukla kas›ts›z oldu¤u durumlarda bile kötüye çekilerek ifllerinden at›l›p sürgüne gönderilen ö¤retmenler çok görülmüfltür.(7) Ders aralar›nda dinlenme yerlerinde ö¤rencilerin kendi aralar›nda söyleflmeleri bile denetim alt›nda bulundurulup flu sözü söyledi diye nice ö¤renciler Irak ve Fizan çöllerine sürülerek ortadan kald›r›lm›flt›r...

Ö¤retmenlerin, ö¤rencilerin, kitaplar›n, özetle bütün bir milletin “Dilsizler Toplumu”na döndü¤ü Abdülhamid döneminde, Osmanl›lar Tanr›’n›n kiflisoyuna en büyük arma¤an› olan konuflma yetisinden pek az yararlanabilmifllerdir.(8) Abdülhamid döneminde en büyük s›k›nt›y› beyin gelifltirici, düflünce ve duygu e¤itimiyle ilgili kitaplar ve bas›n çekmifltir. Tarih kitaplar›, öykü ve bilim kitaplar› flöyle dursun, din ve fleriat kitaplar›na var›ncaya dek sansüre u¤rat›lm›fl, din kitaplar›ndan kimileri bir tak›m yapraklar ve konular kald›r›larak sansür görevlilerinin ac›mas›z ellerinden kurtulabilmiflse de, büyük bir bölümü kitapç›lardan, kütüphanelerden, evlerden karfl›l›¤›nda bir yaz›l› belge dahi verilmeksizin toplan›p ya sand›klar içinde çürütülmüfl ya da ateflte yak›lm›flt›r. (9) Hafliye-i ibn-i Abidin ve fierh-i Mevak›f gibi önem verilen fleriat kitaplar› Abdülhamid’çe yasaklanm›fl, yerli bas›n›n (suya sabuna dokunmayan) dili herkesçe bilinirken yine de yeterli görülmeyip bir sözde bir dizgici yanl›fl›ndan dolay› gazeteler çeflitli sürelerle kapat›lm›flt›r. Yabanc› bas›na gelince, bunlar ülkeye sokulmaz, yay›mland›klar› kentlerde denetlenmeleri için ve zararl› olanlar› yasaklamak ya da gelecek bir zarar›

“Toplumu daha kolay güdebilmek için onu bilgisiz cahil b›rakmak gerekir” anlay›fl›yla halk› bilgiden uzak tutmay› en yüce amaç edinen Abdülhamid, okullardaki bilimsel dersleri bin türlü bask› ve k›s›tlama ile s›n›rland›rm›fl; ders programlar› toplumu cahil b›rakma anlay›flla düzenlendi¤i gibi, Abdülhamid döneminde Tarih gibi dersler tümüyle ders programlar›ndan ç›kart›lm›flt›r. 38


BD TEMMUZ 2011

II. Abdülhamid bir cuma selaml›¤›nda

def için görevliler bulundurulur ve gerek bu görevlilere gerekse yabanc› gazetecilere birçok paralar ve arma¤anlar verilirdi.(10) (..) Abdülhamid yönetiminde yasaklanm›fl gazete okumak yüzünden tutuklanan ya da sürgün edilen kiflilerin say›s›n› Tanr›’dan baflka kimse bilmez. (11) Abdülhamid döneminde kifli özgürlükleri Mecelle’de yaz›l› olmas›ndan öte bir anlam tafl›mam›fl, uygulamada büsbütün yok edilmifltir. Abdülhamid döneminde insanlar›n yasak yay›n okumak, a¤z›ndan bir iki söz kaç›rmak ya da iki üç kifli bir yere toplanmaktan dolay› geceleri evleri bas›larak yarg›lanmaks›z›n tutsak edilmesi ve sürgüne gönderilmesi bir genel kural durumuna girmifltir. Bunlardan arada tek tük mahkemeye ç›kar›lanlar olursa da cezaya çarpt›r›lmalar›

için yarg›çlar çekilip bask›ya u¤rat›lm›flt›r. Ola¤anüstü divan-› harb, savafl mahkemeleri kurularak, asker ve sivil yöneticilerle esnaf kesiminden bir çok kimseler gönüllü hafiyelerin jurnallar› üzerine soruflturma yap›lmaks›z›n savunmalar› dahi al›nmadan mahkûm edilmifl ve kimilerinin iflkenceden geçirildi¤i söylentileri yay›lm›flt›r. (12) Bir yerden kalk›p bir baflka yere gitmek kiflinin en do¤al özgürlü¤ü olmas› gerekirken, ülke içinde bir kentten di¤erine gitmek için geçifl belgesi (pasaport) sa¤lamak bir çok ifllemlere ba¤l› k›l›nd›¤› gibi, Avrupa ülkelerine gitmek için hiç kimseye pasaport verilmemesi gibi bir uygulama da yap›lm›flt›r.(13) Abdülhamid döneminde ‹stanbul’da hiç kimse kendini güvende göremezdi. As›ls›z bir iftira üzerine gece evlerinden al›nanlar ve korkudan kü39


BD TEMMUZ 2011

tüphanelerindeki kitaplar› yok edenler pek çoktur.(14) Abdülhamid’in otudu¤u yer olan Y›ld›z Saray›, halk aras›nda “fieddad’›n riyaz-› ‹remi”ne benzetiliyordu. (fieddat, Kur’an’da geçen Yemen’deki Add kavminin zalim hükümdar›d›r. Hud peygamber zaman›nda yaflayan fieddat, kendisini Tanr›’ya efl koflmaya kalkarak Tanr›’n›n cennetine karfl›l›k yeryüzünde bir cennet kurmaya davranm›fl, bu amaçla ‹rem Ba¤› ad›yla bir bahçe yapm›fl, bahçeyi cennet tan›m›ndaki gibi donatm›fl, gelgelelim bu bahçe bir gün y›k›l›p yerle bir olmufltur. ‹flte Abdülhamid döneminde halk, Abdülhamid’in oturdu¤u Y›ld›z Saray›’n› Tanr›’ya bafl kald›ran fieddat’›n kurdu¤u bir gün yerle bir olan o cennete benzetiyordu.) Y›ld›z saray›n›n kap›s› hergün ar› kovan› gibi ifller, her giyimde, her yarad›l›flta insanlar orada kendilerine bir geçim yolu bulurlard›. Jurnal sunumu, yapmac›k ba¤l›l›k gösterisi ya da Y›ld›z saray›ndaki görevlilerinden biriyle iliflkisi oldu¤unu öne sürerek kabul edilenlere her türlü yüksek görev ve flans kap›s› aç›k oldu¤undan, bunlar›n durumu, yolunu bulamay›p da çatamayan yüzsüz ve k›skanç kimselere unutulmaz bir gönül yaras› olurdu. Saray görevlilerine askerlik yapt›r›lmad›¤› için bir çok asker kaça¤› bir yolunu bulup kapa¤› Y›ld›z’a at›yordu. Tüfekçi, silahflör gibi ordu görevlilerinden baflka görevlilerin say›s› her türlü kestirimin üstüne ç›km›flt›. Yaln›z aflç›lar›n say›s› iki binden çoktu. Do¤rudan do¤ruya Abdülhamid’in 40

can›n› korumakla görevli olanlar o denli iyi seçilmifllerdi ki, bunlar›n aras›nda; “Padiflah buyruk verirse hiç gözümü k›rpmadan babam› bile keserim” diyenler vard›. (15) Bunlar›n en büyük düflman› yurdunu ulusunu seven koruyan kimselerdi... Sultan Abdülhamid, bu i¤renç u¤ursuz yolsuzluk ve afl›r› tüketim yuvas›nda böylesi görevliler ve yardakç›lar aras›nda otuz y›l› aflk›n bir süre tutuklu gibi yaflam›flt›r.(16) *** ‹flte “cennetmekan” nitemiyle an›lan II. Abdülhamid’in otuz iki y›l süren yönetimi -Osmanl› devletinin olaylar› yazmakla görevlendirdi¤i son vak’anüvis Abdurrahman fieref Efendi’nin tan›k olup yazd›¤› biçimiyle- budur. *** Abdülhamid yönetiminde, toplum mutlu muydu? Abdülhamid, yönetime geldikten sonra, kendisi mutlu bir yaflam sürmüfl müdür? Yönetimde kald›¤› otuz iki y›l boyunca Abdülhamid’in gözüne uyku girmedi¤ini söyleyebiliriz. O dönemin canal›c› sorunlar›n›, gelecek say›da, Abdülhamid’in kendi yaz›lar›yla iflleyece¤iz.• cengizozakinci@butundunya.com.tr (Yaz›n›n dipnotlar›na butundunya.com.tr adresinden ulaflabilirsiniz.)

Hiçbir zaman cahil bir insanla tart›flmay› kazanmad›m. Hz. Ali


BD TEMMUZ 2011

YAZILARI

ÖZGÜRLÜK HAKKI Adalet Bakan› Mahmut Esat (Bozkurt) Bey, genel özgürlü¤e, özellikle de bas›n özgürlü¤üne konusunda bize çok k›ymetli aç›klamada bulundu. Bu aç›klamalar› bizim gazeteyle birlikte di¤erlerinde de gördünüz... Cumhuriyet’in Adalet Bakan›, kesin ve s›n›rs›z bir özgürlü¤e taraftar de¤ildi. O, bu gibi genifl özgürlüklerin yarar yerine zarar verece¤i kanaatini belirtiyor ve bunu flöyle ifade ediyordu:

Ö

"

zgürlük, pek çok defalar flantajc›lar›n elinde devlet otoritesine, vatandafllar›n dürüst ç›karlar›na karfl› bir bask› silah› halinde kullan›lmaktad›r." Bakan Bey’in bu kanaatini do¤rulayacak örnekleri tarihte görüyoruz. Baflka milletlerin tarihlerini bir tarafa b›rakal›m, bizim son senelerdeki tecrübemiz bile bu gerçe¤i do¤rulamaktad›r. fiüphe yok ki, Otuz Bir Mart ve fieyh Sait isyanlar› yaln›z irtica›n, cehaletin eserleri de¤ildi; bu isyanlarda, o zamanlar mevcut olan afl›r› bir özgürlü¤ün etkisi de pek büyüktür. Acaba tarihin arz etti¤i bu gibi örneklere bakarak, kesin çizgilerle öz-

gürlük karfl›t› m› olmak laz›md›r? Hiç flüphe yok ki, Cumhuriyet ve Devrim içinde yaflayan ve bu ulvi idealleri yükseltmek vazifesini üzerine alan bir nesilden, bunu beklemek hata olur. Biz sak›ncal› ve afl›r› özgürlüklere karfl›y›z, yoksa kanunun s›n›rlad›¤› dairedeki özgürlük haklar› önünde hürmetle e¤ilmeyi bir görev biliriz. Muhterem Adalet Bakan›m›z›n kast› budur. Bugün ‹talya’da, Yugoslavya’da, Rusya’da ve daha birçok memleketlerde özgürlük haklar›n› k›s›tlayacak özellikte rejimlere geçiliyor, yeni tertipler al›n›yor. Bu tedbirlerinden dolay› onlar› k›namaya hakk›m›z yoktur. 41


BD TEMMUZ 2011

‹simlerini sayd›¤›m›z bu memleketlerdeki idari politikaya nazaran aç›klanan k›s›tlay›c› vaziyetteki önlemler zorunlulu¤un bir gere¤i, çevrenin bir ihtiyac›d›r. fiuras› muhakkak ki, en medeni memleketlerde bile, özgürlü¤ün zorbal›¤›, ekseriya, monarflinin zorbal›¤›ndan daha tehlikeli oluyor! Bunca ac› tecrübelerden sonra Cumhuriyet Türkiyesi elbette böyle bir suiistimale cevaz veremez. Yeni rejimde, hiçbir ferdin, hiçbir müessesenin herhangi bir Türk Vatandafl›’ndan fazla bir özgürlü¤e sahip olmas›na imkân yoktur. Muhterem Bakan, bas›n hürriyetinden anlad›¤› manay› da flöyle izah ediyor: “Millet ve Devrimlerin büyük menfaatlerinin etraf›nda çal›flmak, yazmak, dürüst ve samimi tenkitlerde bulunmak...” Her ne kadar, baz› medeni memleketlerde bas›n özgürlü¤ü, Bakan Bey’in dedi¤i gibi, “…demokrasilerin s›rt›nda ezici bir yük ve milletleri yorgun b›rakan bir müessese halini ald›¤›…” bir gerçektir. Mesela, Fransa’n›n en büyük hukuk âlimlerinden Garo (Garros) diyor ki: “Fransa’da bas›n özgürlü¤ü, alkolizm tehlikesi gibi serseriyane bir surette memleketi tehdit ediyor!” Acaba Türk bas›n›n›n özgürlük bak›fl aç›s›ndan vaziyeti ne merkezdedir? Türk Bas›n›’n›n Meflrutiyet Devri’nde ve Cumhuriyet’in ilan›na denk gelen dönem ile ilan› takip eden ay42

Yeni rejimde, hiçbir ferdin, hiçbir müessesenin herhangi bir Türk Vatandafl›’ndan fazla bir özgürlü¤e sahip olmas›na imkân yoktur. larda birçok hatalar› oldu¤una flüphe yoktur. Fakat yine flüphe yok ki, bugünkü bas›n›m›z büyük amac›n etraf›nda gönül temizli¤i ve heyecan ile çal›fl›yor. Mahkemelere intikal eden son dava ise, münhas›ran gazeteciler aleyhine yöneltilmifl bir teflebbüs de¤ildir. Meseleyi oldu¤u gibi mütalaa etmelidir. Cumhuriyet Savc›s›, gerçe¤e ayk›r› yay›n ile halk›n moralini bozan baz› gazetelerin bu hareketini kanuna ayk›r› bulmufl, buna istinaden kamu hukuku ad›na dava açm›fl bulunuyor. Arkadafllar›m›z›n bu konuda mahkemeden temiz olarak ç›kmas›n›, en samimi bir hisle temenni etmek gayet tabiidir. Adalet Bakan›m›z›n da dile¤i bundan baflka bir fley de¤ildir. • Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 12 fiubat 1929


ATATÜRK’ÜN DÜNYASI Cengiz Önal

T

ürk Ulusu yeni bir iman ve kesin bir ulusal azim ile yeni bir devlet kurmufltur. Devletin dayand›¤› temel esaslar Tam Ba¤›ms›zl›k ve Kay›ts›z fiarts›z Ulusal Egemenliktir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Mudanya Antlaflmas› ve Saltanat›n 19 Kald›r›lmas›

U

lusal Kurtulufl ve Ba¤›ms›zl›k Savafl›’n›n tac› olarak kabul edilen Büyük Taarruz’un ve Baflkomutanl›k Meydan Muharebesi’nin ard›ndan, ‹tilaf Devletleri, Türk Ulusu’nun ulaflt›¤› zaferi görünce, derhal ateflkes ve anlaflma aray›fllar› gayretlerine girifltiler. Bu giriflimleri çerçevesinde, 23 Eylül 1922 tarihinde gönderdikleri bir notada, Do¤u Trakya’n›n boflalt›l›p Türklere verilebilece¤i, buna karfl›n Türk ordusunun da Biga ve Erenköy ile Tarafs›z Bölge’den çekilmesi isteniyordu. Mustafa Kemal de, 29 Eylül 1922 tarihinde gönderdi¤i cevabi nota ile yeniden ve gereksiz yere kan dökülmemesi amac›yla ve Do¤u Trakya’n›n

Türkiye’ye b›rak›lmas› flart›yla Mudanya Ateflkes Antlaflmas›’n›n 2 Ekim 1922 tarihinde bafllayabilece¤ini belirtip, görüflmelerde Türk taraf›n› ‹smet (‹nönü) Pafla’n›n temsil edece¤ini bildirdi.

‹smet ‹nönü


BD TEMMUZ 2011

rihinde, Mudanya’da bugün müze olarak hizmet veren binada bafllad›. Savafl’›n Yunanlar ile yap›lm›fl olmas›na karfl›n, görüflmelere onlar kat›lmad›. Dolays›yla ‹smet Pafla’n›n muhataplar› olarak masada Fransa’y› temsilen General Charpy, ‹ngiltere’yi temsilen iflgal ordular› komutan› General Harrington ve ‹talyan General Monpelli vard›. Frans›z diplomat Franklin Bouillon da, görevsiz olarak, görüflmelere kat›l›yordu. Görüflmelerde Müttefiklerin; •Yunanlar›n Meriç’in bat›s›na çekilmesi, •Boflalacak yerleri önce Müttefiklerin, sonra Türklerin kontrol etmesi, •Önemli görülen yerlerin Müttefiklerin kontrolünde olmas›, •Tarafs›z Bölge’deki Türk askerinin çekilmesi fleklindeki isteklerine karfl›l›k, Türk taraf› da; •‹flgalin k›sa tutulup, Trakya’n›n Mudanya Antlaflmas› hemen boflalt›lmaya bafllanmas›, (3-11 Ekim 1922) •Meriç Nehri boyunca bulunan Ateflkes görüflmeleri 3 Ekim 1922 taYunan birliklerinin nehMudanya görüflmelerinin yap›ld›¤› rin bat›s›na al›nmas›, (bugün müze olan) bina •Yunanlar›n çekilirken çal›p, götürdüklerinin geri verilmesi, •Karaa¤aç’›n Türkiye’ye b›rak›lmas› konular›n› önerdi. Amaç Trakya’y› kan dökülmeden iflgalden kurtarmak ve bar›fla giden yolu açmakt›. Heyeti’nin bu hakl› isteklerine Frans›z ve ‹talyan temsilciler olumlu yaklafl›rken, ‹ngiliz temAsl›nda, Çanakkale ve ‹stanbul üzerine yürüyen birliklerin, Biga ve Erenköy’ü geri alm›fl olmalar›na karfl›n hareketin durdurulmas›, Mustafa Kemal Pafla’n›n uygulad›¤› siyasetin sonucuydu. Çünkü ‹zmir’in al›nmas›ndan sonra Edirne gündeme geldi¤inde, bu fikri çok iddial› bulup, daha ›l›ml› davran›lmas› tavsiyesinde bulunanlar aras›nda Kaz›m (Karabekir) Pafla da vard›. Mustafa Kemal’in en yak›n›nda bulunan komutanlar bile yeni ve daha büyük çapl› sald›r›lar olabilece¤ine inanm›fllard›. Gazi de bunun, ”Pek hesapl› ve mutedil oldu¤unu, sorunu siyasetle halletmek düflüncesinde bulundu¤unu…” ifade etmiflti. Dolays›yla, Gazi’nin askeri stratejisini büyük bir kararl›l›kla uygulamas› ve gerekti¤inde uygun gördü¤ü siyaseti devreye sokmas›, O’nun ileri görüfllülü¤ünün bir baflka kan›t›yd›…

44


BD TEMMUZ 2011

silcisi ifli uzatma niyetindeydi. Bunun sonucu olarak, ilk etapta iki gün süren görüflmeler, 5 Ekim 1922 tarihinde kesildi. Görüflmeler t›kan›nca Konferans’›n devam› da tehlikeye girmiflti. Bunun üzerine Mustafa Kemal, Orduya hareket emri verdi. Ordu yeniden Çanakkale ve ‹stanbul yönünde ilerlemeye bafllad›. ‹smet Pafla da, Trakya’n›n hemen boflalt›larak teslim edilmesini, aksi takdirde askeri harekete bafllanaca¤›n› bildirdi. Karfl›l›kl› bir çeflit taktik ve sinir savafl› sürdürülüyordu. Her yönüyle tükenmifl ve bitmifl oldu¤una inand›klar› Ankara Ulusal Hükümeti’nin, böylesine sert ve kararl› tav›r almas›n› beklemeyen ve bunun flaflk›nl›¤›n› yaflayan özellikle ‹ngiltere, prestijini kurtarabilme telafl›yla hemen harekete geçerek D›fliflleri Bakan› Lord Curzon’u Paris’e gönderdi. 6/7 Ekim 1922 tarihlerinde Paris’te müttefik temsilcileriyle görüflen Lord Curzon gerekli mutabakat› sa¤lad›. 9 Ekim 1922 tarihinde yeniden bafllayan görüflmeler sonucunda, Yunanistan’›n görüflme masas› d›fl›ndan yapmaya çal›flt›¤› bütün engelleme çabalar›na karfl›n, 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateflkes Antlaflmas› imzaland›. Antlaflman›n Maddeleri Mudanya Ateflkes Antlaflmas› özetle; •Antlaflma üç gün içinde yürürlü¤e girecek ve Türk-Yunan çarp›flmas› sona erecek, Yunanlar›n Do¤u Trakya’y› boflaltmas› ise on befl günde gerçeklefltirilecektir. •Yunan Kuvvetleri, Meriç’in Ak-

deniz’e (bugünkü Ege Denizi) döküldü¤ü yerden Trakya ile Bulgaristan s›n›r›n›n kesiflti¤i noktaya kadar olan k›sm›n›n sol taraf›na çekilecektir. •Bar›fl Antlaflmas› yap›l›ncaya kadar, Karaa¤aç dâhil Meriç’in sa¤ k›y›s› müttefiklerin denetiminde olacakt›r. •Ortalama 7 taburluk müttefik kuvveti Do¤u Trakya’y› denetimi alt›na alarak, asayiflin devam›n› sa¤layacakt›r. •Müttefik heyet ve birliklerinin geri çekilmesi, Yunanlar›n bölgeyi boflaltmas›ndan 30 gün sonra olacakt›r. Müttefikler, asayiflin ve Türk olmayan halk›n korunmas› konusunda yeterli tedbirin al›nd›¤›ndan hemfikir olursa, bu geri çekilifl daha erken bir tarihte olabilecektir. •TBMM, Bar›fl Antlaflmas› onaylanana kadar Do¤u Trakya’ya asker konuflland›rmayacak ve Ordular› Bo¤azlar›n 15 km kadar do¤usundaki bir hatta duracakt›r. maddelerinden olufluyordu. Yunan taraf› Mudanya Görüflmeleri’ne kat›lmam›fl olmakla beraber, üç gün sonra antlaflmay› kabul etti¤ini aç›klam›flt›r. Yunanlar›n Do¤u Trakya’dan çekilmesi 30 Ekim’de tamamland› ve Do¤u Trakya, Kas›m-1922 sonuna kadar vatan topraklar›na kat›ld›. *** Mudanya Ateflkes Antlaflmas› s›ras›nda bir kez daha görüldü ki, asl›nda Yunanistan, arkas›ndaki ‹tilaf Devletleri taraf›ndan tahrik edilen ve kullan›lan bir araçt›… Anadolu’nun belirli bir bölgesini üç y›l› aflk›n bir süre 45


BD TEMMUZ 2011

Mustafa Kemal, devlet ve ulus idaresindeki köklü düzenlemelerin ilk aflamas›n› Lozan Bar›fl Antlaflmas› öncesinde gerçeklefltirdi. Buna yol açan en önemli etken, Ulusal Savafl›m’›n böylesi çetin flartlarda verilmesine ve bu konuda Ankara Ulusal Hükümeti’nce birçok mesafeler al›nm›fl olmas›na karfl›n, ‹stanbul Hükümeti’nin, halen kendisinde bir tak›m güçler varm›fl gibi hareket etmesi ve yetki sahibi oldu¤u iddias›nda bulunmas›yd›. Ülke, sanki iki iktidar taraf›ndan yönetiliyormufl gibi bir durumla karfl› karfl›yayd›. Böyle bir durum Mustafa Kemal’in egemenlik anlay›fl›na uymuyordu. Lozan Bar›fl Konferans›’ndan önce bu ikilik ortadan kald›r›lmal›yd›… ‹stanbul Hükümeti inatla direniyordu ve yönetim konusundaki iddias›n› sürdürerek, Lozan Bar›fl Konferans›’na kat›lacak heyet konusunda da taraf oldu¤unu aç›klad›. Mustafa Kemal’e göre ise, Lozan Bar›fl Konferans›’nda Türkiye Devleti’ni, yaln›z ve ancak TBMM Ulusal Hükümeti temsil edebilirdi. Ancak, Sadrazam Tevfik Pafla ikna olmuyor ve TBMM Baflkanl›¤›’na gönderdi¤i telgraflarla ›srar›n› sürdürüyordu. Sab›rlar art›k tükenmifl ve gelen telgraflar da barda¤› tafl›ran son damlalar olmufltu. ‹stanbul Hükümeti’nin zafere ortak olmak ve Lozan Bar›fl Konferans›’na kat›lmak istemesi, di¤er bir ifadeyle, bugüne de¤in kenarda

Antlaflma maddeleri, Yunanistan’a görüflü bile sorulmadan patronlar› taraf›ndan zorla dayat›ld›. Bu, Ulusal Savafl›m’›n Yunanistan’a karfl› de¤il, arkas›ndaki ve maflas›tetikçisi oldu¤u emperyalist güçlere karfl› verildi¤inin aç›k kan›t›yd›. iflgal ettikten sonra baflar›s›zl›¤a u¤rad›¤›nda, devre d›fl› b›rak›ld›¤› gibi, ateflkes görüflmelerine bile al›nmad›. Yani emperyalist güç odaklar›, Yunanistan’›n tetikçili¤ine ihtiyaç kalmad›¤›nda, onu silkeleyip bir kenara f›rlatm›flt›… Antlaflma maddeleri, Yunanistan’a görüflü bile sorulmadan patronlar› taraf›ndan zorla dayat›ld›. Bu, Ulusal Savafl›m’›n Yunanistan’a karfl› de¤il, arkas›ndaki ve maflas›-tetikçisi oldu¤u emperyalist güçlere karfl› verildi¤inin aç›k kan›t›yd›. Do¤u Trakya’n›n, savafla gerek kalmaks›z›n kurtar›lmas› ise, Ankara Ulusal Hükümeti’nin baflar›s›yd›. Trakya’y› teslim almakla görevlendirilen Refet (Bele) Pafla, 19 Ekim 1922 tarihinde önce ‹stanbul’a gelmifl, bir süre sonra da, müttefik askeri temsilcileriyle yap›lan görüflmeler neticesinde 15 Kas›m 1922 tarihinde Trakya’y› teslim alm›flt›r. Saltanat›n Kald›r›lmas› (1 Kas›m 1922) 46


BD TEMMUZ 2011

durup da bugün ortada bulunmak istemesi Meclis’te gerginli¤e yol açt›. Söz alan milletvekilleri, ‹stanbul’da kendisine hükümet s›fat› vermifl olan heyetin Türk Ulusu’nca hiçbir yasal dayana¤›n›n kalmad›¤› ve dolays›yla da bir anlam ifade etmedi¤i hususunda fikir birli¤i içindeydiler… Sonuçta dönemin Sa¤l›k Bakan› Dr. R›za Nur ve 82 arkadafl›n›n imzas›yla verdi¤i ve Mustafa Kemal’in de imzalad›¤› bir önergede, Osmanl› Devleti’nin son buldu¤u ve yeni Türkiye Devleti’nin onun varisi oldu¤u ve anayasa gere¤ince de egemenli¤in kay›ts›z-flarts›z ulusa ait oldu¤u ifade ediliyordu. Konu önce Müdafaa-i Hukuk Grubu’nda tart›fl›ld›. Milletvekilleri henüz hem saltanat ve hem de hilafetin kald›r›lmas›na haz›r de¤illerdi. Bunlar›n içinde Mustafa Kemal’in yak›n çal›flma arkadafllar›ndan Rauf (Orbay) Bey, Kaz›m (Karabekir) Pafla ve Refet (Bele) Pafla gibi isimler de vard›. Bunlardan Rauf Bey, konu hakk›nda etrafl›ca görüflebilmek amac›yla, Refet Pafla’n›n Ankara Keçiören’deki evinde, Mustafa Kemal ve Ali Fuat (Cebesoy) Pafla’n›n da davet edildi¤i bir toplant› tertipledi. Toplant›da, özellikle Rauf Bey ve Refet Pafla, Saltanat ve Hilafet’in kald›r›lmas› ile Mustafa Kemal’in ileride yapmas› muhtemel ifller konusunda endifleli olduklar›n› belirttiler. Ali Fuat Pafla ise, Moskova’dan yeni döndü¤ü için olaylar hakk›nda net bir görüfl belirtmeyip, çekimser kalmay› tercih etti. Ancak, Rauf ve Refet Beyler, Saltanat ve Hilafet’e ba¤l› olduk-

lar›n› ve bu makamlar olmadan siyasi bir oluflumu gerçeklefltirmenin mümkün olamayaca¤›na inand›klar›n› belirtti. Mustafa Kemal ise, “…Bu meselenin bugünün meselesi olmad›¤›n›, endiflenin gereksiz oldu¤unu, muhalif arkadafllar›n görevlerini yapt›¤›n› ve kendisinin de, umumi ve tarihi görevlerinden o güne ait olan› gerçeklefltirdi¤ini…” belirtti. Meclis’in konu hakk›ndaki yo¤un çal›flma trafi¤i içinde Mustafa Kemal, yak›n çal›flma arkadafllar›ndan bir k›sm› ile di¤er muhalif kanad›n görüfllerini dikkate alarak, Meclis’teki e¤ilimi özenle izliyor ve uygun zaman› bekliyordu. Nihayet, 1 Kas›m 1922 günkü Meclis oturumunda söz alan Mustafa Kemal, yapt›¤› konuflmayla Türk ve ‹slam tarihinden örnekler vererek Saltanat ve Hilafet’in ayr›labilece¤ini aç›klad›. Bunun üzerine verilen bir önerge ile konu Anayasa, fier’i ye(Din ‹flleri) 47


BD TEMMUZ 2011

ve Adalet Komisyonlar›’n›n ortak toplant›s›na havale edildi. Karma Komisyon toplant›s›nda hocalar a¤›rl›ktayd›. Konuflmalar uzad›kça uzuyordu. Hocalar gereksiz ayr›nt›ya girmifller ve konuyu neredeyse içinden ç›k›lamaz bir noktaya tafl›m›fllard›. Tart›flmay› Komisyon odas›nda oturdu¤u yerden so¤ukkanl› bir flekilde izleyen ve nihayet sabr› tükenen TBMM Baflkan› ve ayn› zamanda da Baflkomutan Mustafa Kemal konuflmalara müdahale etmek zorunda kald›. Yapt›¤› konuflmada, özetle; “Efendiler! Hâkimiyet ve Saltanat hiç kimse taraf›ndan, hiç kimseye ilim icab›d›r diye müzakere ve münakafla ile verilemez. Hâkimiyet ve saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla al›n›r. Osmano¤ullar› Türk Ulusu’nun hâkimiyet ve saltanat›na zorla el koymufllar ve bunu alt› yüz y›ldan beri sürdürmüfllerdir. fiimdi de Türk milleti bu sald›rganlara isyan ederek ve "Art›k Yeter!" diyerek, hâkimiyet ve saltanat›n› fiilen eline alm›fl bulunuyor. Bu bir oldu-bittidir. Söz konusu olan, "Türk Ulusu’na saltanat›n› ve hâkimiyetini b›rakacak m›y›z, b›rakmayacak m›y›z" meselesi de¤ildir. Mesele zaten oldu-bitti haline gelmifl olan bir gerçe¤i kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacakt›r. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi do¤al olarak karfl›larsa san›r›m uygun olur. Aksi halde gerçek, yine usulüne uygun olarak ifade edilecektir. Fakat belki de baz› kafalar kesilecektir…” diyerek olaya son noktay› koydu. Bu, ayd›nlat›c› ve yeterince tatmin 48

edici aç›klaman›n ard›ndan söz alan komisyon baflkan›, “Affedersiniz Paflam, biz meseleyi baflka aç›dan ele al›yorduk, aç›klamalar›n›zla ayd›nland›k...” dedi. Böylece, hocalar taraf›ndan neredeyse ç›kmaza sürüklenmek üzere olan konu, Karma Komisyon taraf›ndan hemen çözüme kavuflturuldu. Ayn› gün Meclis’in ikinci oturumunda öneri kanunlaflt› ve 1 Kas›m 1922 tarihinde kabul edilen bu yasayla Saltanat kald›r›ld›. Hilafet konusu ise; Osmanl› hanedan›na ait oldu¤u, bu makama Osman o¤ullar› ailesinin her bak›mdan en lay›k olan› TBMM’nce seçilece¤i fleklinde ayn› yasan›n ikinci maddesinde yer ald›. Art›k egemenlik bir ailenin tekelinden al›n›p, Türk Ulusu’na veriliyor ve böylece de Ulusal Egemenlik resmen tescil edilmifl oluyordu. Meflruti idareden Cumhuriyet Re-

Padiflah Vahdettin


BD TEMMUZ 2011

jimi’ne geçiflin en önemli halkas› tamamlanm›flt›. Geliflmeler bafl döndürücüydü. Türk Ulusu’nun büyük ço¤unlu¤u geliflmeleri memnunlukla izliyor ve yer yer mutlulu¤unu a盤a ç›karan gösteriler de yap›yordu… ‹stanbul Hükümeti k›sa bir tereddüt geçirdi ve ard›ndan Sadrazam Tevfik Pafla ve kabinesi 4 Kas›m 1922 tarihinde istifa etti. Vahdettin Ülkeyi Terk Ediyor Bundan sonras› kendili¤inden gelmeye bafllad›. Saltanat›n kald›r›lmas›n›n ard›ndan ‹stanbul’da otorite nam›na bir fley kalmam›flt›. Saray’›n, sözde gücünü de kimseler ciddiye alm›yordu. Padiflah Vahdettin, Ulusal Savafl›m sürecindeki yanl›fl ve teslimiyetçi siyasetinin kendisini götürdü¤ü yoldaki son ad›m›n› att›. Kendini emperyalist gücün kuca¤›na at›p, ‹ngiltere’nin himayesine b›rakarak, ‹ngiliz kuvvetlerinden, hayat›n›n tehlikede oldu¤unu iddia ederek, bütün Müslümanlar›n Halifesi s›fat›yla, ‹ngiltere’nin himayesinde olmak istedi¤ini belirtip, ‹stanbul’dan baflka bir yere naklinin yap›lmas› için yard›m istedi. Yani di¤er bir ifadeyle, Vahdettin ülkesini ve taht›n› b›rak›p kaçmay› tasarlam›flt›. Geriye sadece bunu emperyalist gücün koru-mas›nda yapmas› kalm›flt›… ‹ngiltere, dünyada en fazla Müslüman nüfusa sahip devlet oldu¤u ve halifelik makam›n› da elinde bulundurdu¤u için bir flekilde nüfuzundan çekindi¤i bir gücü flimdi avuçlar›n›n içinde buluyordu… Vahdettin, taht›n› ve mevcut ol-

du¤una inand›¤› sözde gücünü terk etmeye haz›r hale gelmifl, panikleyerek can derdine düflmüfltü. Nihayet, ‹ngiltere’den beklenen yard›m geldi ve Vahdettin Kas›m1922 ortalar›nda, r›ht›ma yanaflan bir ‹ngiliz z›rhl›s›yla, ‹stanbul’dan ayr›larak Malta’ya do¤ru yola ç›kt›. *** Saltanat ortadan kalkm›fl, padiflah da yurtd›fl›na kaçm›flt›. Hilafet makam›n› bir süre daha ayakta tutmay› düflünen Mustafa Kemal, yeni bir halife seçilmesinin gere¤i ile seçilecek kifli ile görüflülmesi ve böylesi hassas bir dönemde saltanat iddias›nda bulunmamas› için kendisinden teminat al›nmas› konusunda Refet Pafla’ya talimat verdi. Refet Pafla Abdülmecit Efendi ile görüflerek, yaz›l› teminat›n› ald›. Konu Meclis’e tafl›nd› ve 18 Kas›m 1922 günü yap›lan gizli oturumda, yaflanan hararetli tart›flmalardan sonra, Abdülmecit Efendi halife seçildi. *** Olay bafll› bafl›na bir devrim niteli¤i tafl›yordu. Gazi Mustafa Kemal, kazand›¤› muhteflem zaferin verdi¤i itibarla o zamana kadar düflünülmesi bile büyük cesaret ifli olan Saltanat ile Hilafeti önce birbirinden ay›rm›fl, sonra da saltanat›n kald›r›lmas›n› sa¤layarak, bir düflünceyi kökünden y›km›fl, yeni devlete ve Türk Ulusu’na engin ufuklar açm›flt›. Böylece Birinci Dünya Savafl› sonucunda, tarih sahnesinden silinen Avrupa’daki baz› hanedanl›klara Osmano¤ullar› da kat›lm›flt›.• (Gelecek ay: Lozan Bar›fl Konferans›) cengizonal@butundunya.com.tr 49


SAKLI TAR‹H Sinan Meydan

ar› l a m a l t u K "19 May›s r" t› ›fl m n l› A n a ’d a ly a ‹t t Faflis

Yalan›na Cevap 1930’lar›n faflist ‹talya’s›ndan al›nma oldu¤u iddia edilen 19 May›s kutlamalar›, 1916 y›l›ndan beri Osmanl›’da kutlanan “‹dman fienli¤i”nden esinlenerek gerçeklefltirilmifltir. u “Cumhuriyet tarihi ya-

B

lanc›lar›”na cevap vermeye yetiflemiyorum do¤rusu... Bir yalanlar›n› cevapl›yorum, derken yeni bir yalanla karfl›lafl›yorum!.. Bu “cumhuriyet tarihi yalanc›lar›”,

50

Cumhuriyete ve Atatürk’e sald›rmak için hiçbir f›rsat› kaç›rm›yorlar; özellikle Cumhuriyet tarihinin önemli günlerinde, o günlerin coflkusunu azaltmak, o günleri coflkuyla yaflamak isteyen insanlar›n kafas›n› kar›flt›rmak


BD TEMMUZ 2011

için hemen harekete geçip yeni “yalanlar” üretiyorlar. Örne¤in, bu y›l; önce 23 Nisan, sonra da 19 May›s, bu Cumhuriyet tarihi yalanc›lar›nca ayn› yöntemle “sabote edildi”. Hat›rlars›n›z! 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayram› s›ras›nda Prof. Cemil Koçak, 23 Nisan’› çocuk bayram› yapan›n Atatürk olmad›¤›n› iddia etmiflti. fiimdi de, Prof. Mümtazer Türköne, 19 May›s Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayram›’n›n Faflist ‹talya’dan al›nan faflist bir ritüel oldu¤unu iddia etti. Prof. Cemil Koçak ve Prof. Mümtazer Türköne’nin kim oldu¤unu çok iyi biliyorsunuz! Bu nedenle onlardan söz etmeyece¤im… Ben bu yaz›mda, Mümtazer Türköne’nin “19 May›s kutlamalar› Faflist ‹talya’dan al›nm›flt›r” iddias›na cevap verece¤im. Önce, Zaman yazar› Mümtazer Türköne’nin kurtulufl mücadelesinin bafllad›¤› 19 May›s kutlamalar› için "Faflist bir ritüel" dedi¤i o yaz›s›ndan baz› bölümler okuyal›m: "Yobazl›k tam olarak böyle bir fley olmal›. Bir fleyi hiç sorgulamadan, anlam› üzerinde hiç düflünmeden, bir çift öküzün tarla sürerken yan›nda gördü¤ü izi takip etmesi gibi hûflû içinde tekrarlamak. 19 May›s kutlamalar› 1932'nin faflist ‹talya's›ndan al›nma. Neden de¤ifltirmek akl›m›zdan bile geçmiyor?" “40 y›l öncesinin gençli¤i ile bugünün gençli¤inin noktas›ndan virgülüne kadar aynen yapt›¤› yegâne fley 19 May›s kutlamalar› olmal›. May›s ay›n› ba-

Bu y›l; önce 23 Nisan, sonra da 19 May›s, bu Cumhuriyet tarihi yalanc›lar›nca ayn› yöntemle "sabote edildi". fl›ndan sonuna e¤itim ve ö¤retim amaçlar› d›fl›na ç›kartan garip bir ritüel. Beden e¤itimi ö¤retmenlerinin bütün kontrolü ele ald›¤›, di¤er ö¤retmenlerin mecburen anlay›fl gösterdi¤i bir e¤itim ve ö¤retim bofllu¤u. Neden? Herkes 19 May›s provalar› ile meflgul. 1930'lar›n ‹talya's›nda kalan faflist gençlik e¤itimi uygulamalar›n›, oldu¤u gibi tekrarlamak için.” "Bize düflen, gençlerimize vermemiz gereken, bilimin ayd›nl›¤›nda elefltirel akl›n rehberli¤inde flu soruyu sormak: Faflizmin dünyada bizden baflka örne¤i olmayan bu ritüelini, koca koca adamlar›n ciddi ciddi emek harcad›¤›, önemsedi¤i bu müsamereyi üzerinde hiç düflünmeden ve sorgulamadan neden tekrarl›yoruz?" Görüldü¤ü gibi Mümtazer Türköne, “19 May›s kutlamalar›n›n 1930’lar›n faflist ‹talya’dan al›nd›¤›n›” iddia ederek, kendince Atatürk’ü ve Cumhuriyeti “faflistlikle” suçluyor; suçluyor ama kelimenin tam anlam›yla yine baltay› tafla vuruyor. Neden mi? fiöyle ki: Türköne’nin 1930’lar›n faflist ‹talya’s›ndan al›nma oldu¤unu iddia etti¤i 19 May›s kutlamalar›, 1916 y›l›ndan beri Osmanl›’da kutlanan ‹dman fienli¤i’nden esinlenerek gerçeklefltirilmifltir. 51


BD TEMMUZ 2011

Osmanl› Gençler Cemiyeti’nin albümden bir sayfa. (Resimlerin üzerinde aç›kça cemiyetin ismi yazmas›na karfl›n baz› çevreler kas›tl› olarak yafl› küçük gençlerin Çanakkale Savafl›’nda ”savaflt›r›ld›¤›” yalan›n› yazmaktad›r. Üstelik ‹dman fienli¤i’nin kutland›¤› ay da yine May›s ay›d›r. Türk spor tarihinin ilk bayram› olarak de¤erlendirilebilecek ‹dman fienli¤i, 12 May›s 1916 tarihinde Kad›köy’deki “Papaz›n çay›r›” olarak bilinen, o zamanki ad›yla ‹ttihatspor Sahas›, flimdiki ad›yla Fenerbahçe fiükrü Saraço¤lu Stad›’nda gerçeklefltirilmifltir. Beden e¤itimci Selim S›rr› Tarcan’›n Yüksek Ö¤retmen Okulu ö¤rencileriyle toplu olarak gerçeklefltirdi¤i bu flenlik, Osmanl› ülkesinde, sporun bir ‘bayram’ nedeni olarak alg›land›¤›n› göstermesi bak›m›ndan ilgi çekicidir. [1] 52

12 May›s 1916’da Kad›köy’de Papaz›n Çay›r›’nda kutlanan ‹dman fienli¤i’ni anlamak için Osmanl› Genç Dernekleri’ni bilmek gerekir. Osmanl› Güç (Genç-‹zci) Dernekleri, 1914 y›l›nda kurulmufltur. Genç Dernekleri’nin kurulufl nizamnamesinin 1. maddesi flöyledir: Genç evlad› memleketi maddeten ve manen vatan müdafaas›na haz›rlamak ve ölünceye kadar kavi ve sa¤lam bir vatansever hasletini muhafaza etmesini temin maksad›yla berveci ati güç dernekleri teflkil olunur. Evvela umum resmi mekteplerde, medreseler ve resmi, müesseslerde


BD TEMMUZ 2011

mecburi olarak genç 12 May›s 1916 tarihinden itibaren dernekleri teflkil “‹dman fienlikleri” düzenlemeye olunur.(…) Güç Dernekleri bafllayan bu Genç Dernekleri’nin Nizamnamesi’nin 2. 1916’daki Genel Müfettifli, maddesine dayan›laMustafa Kemal ATATÜRK’tür. rak Harbiye Nezareti taraf›ndan Güç DerO günlerde sona ermifl olan Çanekleri Talimat› yay›nlanm›fl ve Harbiye Nezareti’nde bir Osmanl› Güç nakkale Savafl›’n›n Anafartalar kahDernekleri Müfettifli Umumili¤i kurul- raman› Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti taraf›ndan, 1915 y›l› Aral›k ay› mufltur. [2] Osmanl› Güç Dernekleri ve buna bafl›nda Osmanl› Genç Dernekleri ba¤l› bulunan izcilik dernekleri, asker- Müfettifli Umumili¤i’ne atanm›flt›r. li¤e haz›rl›k mahiyetindedir. Resmi Bu ataman›n temel nedeni, Mustafa okullar müesseseler, medreseler için Kemal’le y›ld›z› bir türlü bar›flmayan mecburi; özel okullar, ekalliyet (az›n- Enver Pafla’n›n, Mustafa Kemal’i etl›k) okullar› ve halk teflekkülleri için kisiz bir görevle oyalamak istemesidir. Ancak Mustafa Kemal Osmanl› Genç ihtiyaridir (seçmelidir). [3] Harbiye Nezareti’ne Merbut (ba¤- Dernekleri Müfettifli Umumili¤i görel›) Osmanl› Güç Dernekleri Talimat›, vini gayet ciddiye alarak baz› önemli çal›flmalar yapm›flt›r. 1330 (1914). Mustafa Kemal’in bu görevdeyken Görüldü¤ü gibi, Birinci Dünya Sa- yapt›¤› en önemli çal›flmalardan biri vafl›’n›n bafl›nda, 1914 y›l›nda, ‹ttihat- spor ve benden e¤itimi konusunda bir ç›lar, gençleri bedenen ve ruhen idman- rapor haz›rlay›p dönemin hükümel› ve formda tutmak için “Osmanl› tine sunmas›d›r. Mustafa Kemal’in o raporundaki Güç (Genç) Dernekleri”ni kurmufllard›r ve iflte bu “Genç Dernekleri”, ilki baz› bölümler flunlard›r: “Harbiye Nezareti Osmanl› Genç 12 May›s 1916 olmak üzere ‹dman fienlikleri düzenlemeye bafllam›flt›r. Dernekleri Müfettifli Umumili¤i No:11 fiimdi s›k› durun! Çünkü flimdi Mümtazer Türköne gibilerin bilme- Makam-› Celil-i Uzma’ya Mahrem (..) Orduyu terhis ›zd›rab›nda bulunan dikleri, bilmek istemedikleri, onlar› çok flafl›rtacak bir gerçe¤i aç›klayaca- yeni hükümet, 12 yafl›ndan itibaren gençleri vatani ve milli bir gaye ve terbiye ¤›m! 12 May›s 1916 tarihinden itibaren ile, yafllar› ile mütenasip, fenni ve ‹dman fienlikleri düzenlemeye bafl- yeknesak bir surette yetifltirmek mecburilayan bu Genç Dernekleri’nin 1916’- yetindedir. Bu bak›mdan milletin en daki Genel Müfettifli, Mustafa Kemal ayd›nlar›n› teflkil eden subaylardan okullarda ve genellikle dernekATATÜRK’tür. 53


BD TEMMUZ 2011

Genç izciler bir yürüyüflte (1916) ler teflkilat›nda ö¤retmen ve rehber s›fat›yla tercihen faydalan›l-mas› laz›md›r. Bu suretle subayla-r›m›z›n hükümete mali bir yük teflkil etmeyecekleri gibi, en yararl› bir vazife ile görevlendirilmifl olacaklard›r. Genç Dernekleri Teflkilat›’n› verimli esaslara istinat ettirmek için Milli Savunma, Milli E¤itim ve Evkaf Bakanl›klar› ile mahalli belediyeler ve teflkili düflünülen Cemaat-› ‹slamiye’nin müflterek yard›mlar› sa¤lanmal›d›r. Genç Dernekleri Umumi Müfettiflli¤i’ne ba¤l› olmak üzere bölgelere göre dernekler müfettifllikleri ihdas edilmelidir. Okullar›m›zda mesleki ve bedeni e¤itim konusunda esasl› bir program ve faaliyet yoktur. Kulüplerde gençler, basit oyunlar ve fikirleri zehirleyen politika ile meflgul oluyor. Gençli¤in geliflmesine yararl› baflka bir cemiyet hemen yok gibidir. Bu gibi kulüp ve cemiyetlerde sa¤l›¤› koruma, iyi geçinme, fikri e¤itim, anatomi ve fizyolojiye ait umumi derslerin konusu bile yer alm›yor. (…) 54

Son zamanlarda Milli E¤itim okullar›nda s›n›rland›r›lan beden e¤itimi ders saatleri art›r›lmal›, Genç Dernekleri ile alakal› görev ve kurulufllar devam ettirilmeli ve köylere kadar esasl› bir flekilde yay›lmalar› sa¤lanmal›d›r. Spor kulüplerinin ›slah› ile müdavimlerine gençlik dernekleri teflkilat› ile de münasebet teflkil etmeleri kabul ettirilmelidir. Gerek okullarda, gerek spor kulüplerinde ve cemiyetlerde Genç Dernekleri k›yafetinin kabulü, sa¤l›¤› koruma, sosyal e¤itim, fizyoloji ve anatomi derslerinin ö¤retimi ve umum için gece derslerinin ihdas› temin edilmelidir. Cüz’i de olsa, bütçenin müsaadesi nispetinde ödenek sa¤lanmal›d›r. Bütün Genç Dernekleri’nin teflkilat›na girecek olan fakir çocuklara memleketin sanat› ile mütenasip ifl bulup sanatkar olarak yetifltirilmek sureti kiflisel çal›flmalar›na dayanan geçimlerini sa¤lamalar› öngörülmektedir. Terbiyevi ve ‹çtimai Genç Dernekleri


BD TEMMUZ 2011

Mecmuas›’n›n eskiden oldu¤u gibi yay›m›na devam edilmelidir. Vaktiyle astsubay okullar›na 1314 yafl›ndaki ö¤rencinin bile çantas›z, silahl› talim ve terbiyeyi ifaya muktedir oldu¤unun tecrübe edilmesini istemifl idim. Bu talebim is’af edilmifltir. Binaenaleyh, kulüp ve okullarda niflan taliminin milli bir e¤lence tarz›ndan ihdas›, milli bayramlar›n ihyas› ele al›nmal›d›r. ‹zci, keflflaf veya spor kulübü ad› alt›nda vücuda getirilecek bütün teflkilat, Genç Dernekleri meyan›nda addedilerek, dernekler genel müfettiflli¤ine ba¤l› olmal›d›r. (…) Genç Dernekleri Umumi Müfettifli Miralay Mustafa Kemal” [4] *** ustafa Kemal’in spor ve beden e¤itimi konusunda hükümete önerileri, onun Osmanl›’da sporun ve beden e¤itiminin yayg›nlaflt›r›lmas›n› istedi¤ini ve gençlerin askeri, kültürel, sosyal ve toplumsal geliflimleri için spor ve beden e¤itiminin çok önemli oldu¤unu düflündü¤ü göstermektedir. Mustafa Kemal’in Osmanl› Hükümeti’ne verdi¤i bu raporun 11. Maddesindeki “milli bayramlar›n ihyas› ele al›nmal›d›r.” ifadesi çok dikkat çekicidir. Mustafa Kemal’in bu önerisi dikkate al›narak 12 May›s 1916 tarihinden itibaren Osmanl›’da bir milli bay-

M

ram havas›nda ‹dman fienlikleri düzenlenmeye bafllanm›flt›r. Araflt›rmac› Ergun Hiçy›lmaz, 11 fiubat 1977 tarihinde Tercüman gazetesinin spor sayfas›nda, Mustafa Kemal’in bu raporunu yay›mlam›fl ve flu de¤erlendirmeyi yapm›flt›r: “‹zcilik (keflflafl›k), bu biçim ve özle oluflurken Atatürk, Genç Dernekleri Müfettifli olarak spor ve gençlik kavram›n›n tam içinde bulunuyordu. Miralay (Albay) rütbesindeki Atatürk, hem denetleyici hem de uygulama alan›n›n içinde faal bir sporcu olarak çal›fl›yordu. Mustafa Kemal, bu çal›flmalar sonunda elde etti¤i bilgileri, buldu¤u çareleri s›ral›yordu. Mustafa Kemal, Genç Dernekleri yönetmeni olarak haz›rlad›¤› bu raporu Harbiye Nezareti’ne vermiflti.” [5] Hükümet, Mustafa Kemal’in raporunu dikkate alm›fl ve 17 Nisan 1916 günü “Genç Dernekleri Teflkili Hakk›nda Kanunu Muvakkat ve

Genç Dernekleri Umumi Müfettifli Miralay Mustafa Kemal” 55


BD TEMMUZ 2011

Talimatnamesi”ni yürürlü¤e koymufltur. [6] enç Dernekleri Talimatnamesi’nin 12. Maddesi’nde, “Umum Osmanl› Genç Derneklerinin yürüyüfl halinde ‘Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl’ flark›s›n› terennüm edecekleri” belirtilmifltir. [7] Bu marfl, ‹sveçli besteci Feliks Körling’e aittir. Yüksek Beden E¤itimi ö¤renimi ald›¤› ‹sveç’ten yurda dönen Selim S›rr› Tarcan, bu marfl› getirip güfte yap›lmas› için Ali Ulvi Bey’e vermifltir. 1915 y›l›nda güfte yap›lan bu

G

Genç Dernekleri Talimatnamesi 56

Ali Ulvi Elöve marfl, ilk defa ‹stanbul Erkek Ö¤retmen Okulu’nda söylenmifltir. ‹lk söyleniflinden itibaren çok be¤enilen bu marfl çok k›sa bir zamanda yurdun dört bir yan›na yay›lm›flt›r. ‹flte, daha sonra Kurtulufl Savafl›’n›n ve Atatürk Devrimi’nin “Gençlik Marfl›” biçiminde dillere düflecek olan bu “Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl” marfl›, 12 May›s 1916 tarihinde, Kad›köy’de Papaz›n çay›r›nda yap›lan o ilk “‹dman fienli¤i”nde Selim S›rr› Tarcan taraf›ndan flenli¤e kat›lan ö¤rencilerce seslendirilmifltir. [8] Mustafa Kemal’in Genç Dernekleri Baflkan› iken hükümete verdi¤i rapor do¤rultusunda Selim S›rr› Tarcan’›n haz›rlad›¤› “Genç Dernekleri Kanunu Muvakkat Talimatnamesi”nin 12 maddesinde yer alan “Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl” marfl›n› çok geçmeden Mustafa Kemal de ö¤renmifltir. [9] Mustafa Kemal, 19 May›s 1919’da Samsun’a ç›km›fl ve bir


BD TEMMUZ 2011

hafta kadar sonra da Samsun’dan Havza’ya geçmifltir. Mustafa Kemal 1919 Haziran›’nda Samsun’dan Havza’ya giderken, otomobilinin bozulmas› üzerine, otomobilinden inerek mahiyetindekilerle birlikte yürümeye bafllam›flt›r. ‹flte bu yürüyüfl s›ras›nda bir ara dudaklar›ndan, bu “Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›” dökülmeye bafllam›flt›r.

Mustafa Kemal’in Kurtulufl Savafl›’na bafllarken bizzat söyledi¤i “Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›”, Kurtulufl Savafl›’ndan sonra Cumhuriyetin en önemli “sembol” marfllar›ndan biri olarak s›kça söylenmeye bafllanm›flt›r.

Mustafa Kemal’in Kurtulufl Savafl›’na bafllarken bizzat söyledi¤i Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›, Kurtulufl Savafl›’ndan sonra Cumhuriyetin en önemli sembol marfllar›ndan biri olarak s›kça söylenmeye bafllanm›flt›r. 20 Haziran 1938 tarihinde 19 May›s, Gençlik ve Spor Bayram› olarak kabul edilirken bu bayram›n marfl› olarak da Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl› kabul edilmifltir. [10]

Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda spor ve beden e¤itimi konusunda Osmanl› Devleti’nden aynen devral›nan Türkiye ‹dman Cemiyetleri ‹ttifak›, Türkiye Cumhuriyeti’nin, sporu ulusal ölçekte örgütleyen ilk üst spor kurumu olma özelli¤ini tafl›m›flt›r. Kurum, 1923 y›l›nda yürürlü¤e giren bir kararnameyle, ‘kamu yarar›na hizmet eden kurumlardan biri’ olarak kabul edilmifltir. Bu karar, “devrimci kadronun” sporu kamu hizmeti olarak gördü¤ünü gösteren önemli bir belge niteli¤indedir. Ancak flunu da belirtmek gerekir ki, Türkiye ‹dman Cemiyetleri ‹ttifak›, “federatif” bir yap› içinde, özel kulüplerin kendi kendilerini yönetimi ilke-

siyle çal›flmakta ve sporu kiflilerin / kulüplerin mal› olarak kabul etmektedir. Cumhuriyet yönetimi, sporun örgütlenmesini kulüplerin kendilerine b›rakm›flt›r. [11] Yani “faflist” de¤il “özgürlükçü” ve “özerk” bir anlay›fl söz konusudur. fiimdi tafllar› üst üste koyal›m: 1914 y›l›nda Osmanl› Güç (Genç) Dernekleri kurulmufltur. Mustafa Kemal, Aral›k 1915’te Genç Dernekleri Genel Müfettiflli¤i’ne atanm›flt›r. Genç Dernekleri Genel Müfettifli Mustafa Kemal, 1916 y›l› bafllar›nda hükümete Spor ve Beden E¤itimi konulu bir rapor vermifltir. Mustafa Kemal’in Osmanl› Hükümeti’ne verdi¤i bu raporun 11. Maddesindeki “milli bayramlar›n ihyas› ele al›nmal›d›r.” ifadesi çok dikkat çekicidir. Bu rapor do¤rultusunda Selim S›rr› Tarcan taraf›ndan haz›rlanan Genç Dernekleri Teflkili Hakk›nda Kanunu Muvakkat ve Talimatnamesi, 17 Nisan 1916 tarihinde yürürlü¤e girmifltir. 57


BD TEMMUZ 2011

Genç Dernekleri Talimatnamesi’nin 12. Maddesi’nde, “Umum Osmanl› Genç Derneklerinin yürüyüfl halinde ‘Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›’n› söyleyecekleri”, belirtilmifltir. 12 May›s 1916’da Kad›köy’de Papaz›n çay›r›nda, Selim S›rr› Tarcan baflkanl›¤›nda ilk ‹dman fienli¤i düzenlenmifltir. Tarcan, bu flenlikte Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›n› söyletmifltir. ustafa Kemal, Haziran 1919’da Samsun’dan Havza’ya giderken Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl›n› söylemifltir. 20 Haziran 1938 tarihinde 19 May›s, Gençlik ve Spor Bayram› olarak kabul edilirken Da¤ Bafl›n› Duman Alm›fl Marfl› da bu bayram›n marfl› olarak kabul edilmifltir. K›sacas›, 19 May›s kutlamalar›, Mümtazer Türköne’nin iddia etti¤i gibi 1930’lar›n faflist ‹talya’s›ndan al›nm›fl “faflist bir ritüel” de¤il; ilki 12 May›s 1916’da Osmanl›’da kutlanan ‹dman fienli¤i’nden esinlenerek 1938’den itibaren kutlanmaya bafllanm›fl gençlik ve spor bayram›d›r. Üstelik bu öyle bir esinlenmedir ki, 1916’daki ‹dman fienli¤i’nde kullan›lan marfl bile aynen 1938’de kutlanmaya bafllanan 19 May›s Genç-

M

lik ve Spor Bayram›’nda kullan›lm›flt›r. Ayr›ca, 19 May›s, Atatürk döneminde (ki bu bir y›ld›r) sadece Gençlik ve Spor Bayram› olarak kutlanm›flt›r. 19 May›s’›n Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayram› olarak kutlanmas› 12 Eylül Darbesi’nden sonrad›r. “Ölümsüz olmak için flehirlerin temellerine s›¤›nmak gerekmez” diyerek ad›n› hiçbir flehre vermeyen Atatürk, hat›rlanmak için de hiçbir bayrama ad›n› vermemifltir. fiimdi Mümtazer Türköne’nin flu sat›rlar›n› tekrar hat›rlayal›m: “Yobazl›k tam olarak böyle bir fley olmal›. Bir fleyi hiç sorgulamadan, anlam› üzerinde hiç düflünmeden, bir çift öküzün tarla sürerken yan›nda gördü¤ü izi takip etmesi gibi hûflû içinde tekrarlamak…” Ve flimdi soral›m! Acaba öküz kim? • sinan meydan@butundunya.com.tr Not: Fransa’da yay›nlanan “L’ Auto” adl› Spor Dergisi, Kas›m 1938 say›s›nda Atatürk’ü “Dünyada ilk defa beden e¤itimini zorunlu k›lan devlet adam›yd›” diye tan›mlam›flt›r. Cumhuriyet tarihi yalanc›lar›na cevap vermeye devam edece¤im…

Kaynaklar/dipnotlar [1] Cem Atabeyo¤lu, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Spor”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.6, s.1478; Kurthan Fiflek, Türkiye Spor Tarihi, ‹stanbul, 1985, s. 88. [2] Haluk San, Türk Spor Tarihinde Atatürk, 2.bs, ‹stanbul, 1999, s. 55,56. [3] age, 56. [4] “Atatürk Diyor ki”, ‹z Dergisi Özel Say›s›, Türkiye ‹zciler Birli¤i Yay›n›, 15 Aral›k 1973, s.2; San, age, s.58-61. [5] Tercüman, 11 fiubat 1977. [6] San, age, s.62. [7] age, s. 73. [8] ‹brahim Ural, Bu da Bilmediklerimiz, ‹stanbul, 2009, s.79. [9] San, age, s.74. [10] Meydan Larousse, C.5, s.98; San, age, s.74; Ural, age, s. 80. [11] Hilal Akgül, “Cumhuriyet Dönemi Spor Adamlar›ndan Burhan Felek” Atatürk Araflt›rma Merkezi Dergisi, S.49, C. XVII, Mart, 2001. 58


Haz›rlayan: SAN‹YE ÖZDEN

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 Kafeflantan (Fr.)

a-Kozmik madde b-Evrenbilim c-Kozmopolit d-Gazino

6 Voyvoda (Slav.)

11 Egosantrizm (Fr.)

a-Kukla oynatan b-Baykufl c-Kulis d-Eflak, Bu¤dan beyleri

a-Kat›l›k b-Kambiyoculuk c-Benmerkezcilik d-Kampanac›l›k 12 Observatuar (Fr.)

2 Lakonik (Fr.)

a-K›sa ve özlü b-H›zl› yüzme c-Kredili d-Saman rengi

7 Sako (‹ta.)

a-Kuluçka b-Palto benzeri üstlük c-Spor arac› d-Tüfek

a-Düzenecek b-Yeni yerleflke c-Göbekli erkek d-Gözlemevi 13 Fahrenhayt (Alm.)

3 Radar (‹ng.)

a-Element b-Kromatin c-Konum belirleyen ayg›t d-Bileflim

8 Taler (Alm.)

a-Konçsuz ayakkab› b-Ma¤azac› c-Masalc› d-Avusturya para birimi

a-S›cakölçer b-Küçük kamyon c-Kunduz d-Hileci 14 Davlumbaz (‹ta.)

4 Sagu (Malez.)

a-Tarih s›ras› b-Hintirmi¤i c-Süreyazar d-Zamanlama 5 Talika (Slav.)

a-Kapal› at arabas› b-Kokusuz gaz c-Bir çalg› d-Kaba kimse Yan›tlar: 152. sayfada

9 Adült (Fr.)

a-Yetiflkin b-Fidan c-Küçük flüt d-Notalar grubu

a-Ocak siperi b-Kaflarlanm›fl c-Belli süre çal›flan d-Afl›r› zay›f

10 Cönk (Malez.)

15 Balyemez (‹ta.)

a-Etkisiz kimse b-Büyük yelkenli c-Do¤a varl›¤› d-Figürü olan

a-Osmanl› topu b-Yans›taç c-Kimyasal tepki d-Katalog

(Fr.) Frans›zca, (‹ng.) ‹ngilizce, (Malez.) Malezya Dili, (Slav.) Slavca, (‹ta.) ‹talyanca, (Alm.) Almanca, 59


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Bas›n özgürlü¤ü ve Avrupa

Birli¤i’nin suçu Basın özgürlüğü, adil yargılanma ve ifade özgürlüğü başta olmak üzere ülkemizde yaşanan kötü gidişle ilgili Avrupa Birliği’nin de doğru tepkiler vermeye başlaması beni mutlu etmedi desem yalan olur.

B

ütün Dünya’n›n Haziran say›s›nda Türkiye’deki bas›n özgürlü¤ünün durumunu ele alm›fl, yurtd›fl›ndan konu ile ilgili olarak gelen elefltirilerden örnekler vermifltim. Bas›na

60

yönelik bask› ve tehditlerin devam etmesi nedeniyle bu yaz›m› da ayn› konuya ay›rd›m. Geçen yaz›da paylaflt›¤›m örneklerin önemli bir bölümünü Avrupa


BD TEMMUZ 2011

Birli¤i kurumlar›n›n yetkililerinden gelen aç›klamalar, elefltiriler, uyar›lar ve Avrupa’da yay›nlanan gazetelerdeki haberler ile yorumlar oluflturuyordu. Görünen o ki, gazetecilerin bafl›na getirilenlerden ötürü Bat›l›lar›n Türkiye’deki iktidara bak›fl›nda olumsuz yönde de¤ifliklik bafllad›. Asl›nda birçok Bat›l› kurum ve medya kuruluflundan çok Avrupa Birli¤i’nin tavr›ndaki de¤iflikli¤in alt›n› çizmekte yarar var. Beni yaz›lar›mdan ve yay›nlad›¤›m kitaplar›mdan tan›yanlar, Avrupa Birli¤i’nin Türkiye’ye yönelik çifte standartlar›n›, önyarg›lar›n›, haks›zl›klar›n› her f›rsatta sert bir üslupla dile getirdi¤imi ve elefltirdi¤imi bilirler. Bas›n özgürlü¤ü, adil yarg›lanma ve ifade özgürlü¤ü baflta olmak üzere birçok alanda ülkemizde yaflanan kötü gidiflle ilgili Avrupa Birli¤i’nin de do¤ru tepkiler vermeye bafllamas› beni mutlu etmedi desem yalan olur. Türkiye’deki iktidara Kas›m 2002’den buyana çok büyük destek veren, at›lan ad›mlar› demokrasi alan›nda ilerleme olarak gören Avrupa Birli¤i, özellikle fiubat 2011’den itibaren art›fl gösteren gazeteci tutuklamalar›nda, internet sitesi bask›nlar›nda, kitap toplat›lmalar›nda sorumlulu¤u oldu¤unu nihayet anlad›.

Helene Flautre, Silivri Cezaevi’nde görüfltü¤ü gazeteci Ahmet fi›k ve Nedim fiener'in serbest b›rak›lmas› ça¤r›s›nda bulundu.

Avrupa Birli¤i, önde gelen de¤erlerinden olan özgürlüklerin, Türkiye’nin üyelik sürecinde yok edildi¤inin yavafl yavafl fark›na vard›. Baflka bir deyiflle Avrupa Birli¤i, ‘bas›n özgürlü¤ünün olmad›¤› yerde düflünce ve ifade özgürlü¤ünden de söz edilemeyece¤i’ ö¤retisini Türk gazetecilerin bafl›na getirilen kötülükler sayesinde yeniden an›msad›. K›sacas› Avrupa Birli¤i de ‘‹leri Demokrasi’ söyleminin gerçek demokrasi ile uzaktan yak›ndan ilgisi olmad›¤›n› ö¤rendi. Bu nedenledir ki Avrupal› yetkililer, gecikmeli de olsa hatalar›n› telafi etme çabas› içindeler ve savunduklar› de¤erlerin müzakere sürecindeki bir ülkede ayaklar alt›na 61


BD TEMMUZ 2011

al›nmas›na karfl› ç›kmaya bafllad›lar. Türkiye-Avrupa Birli¤i Karma Parlamento Komisyonu Eflbaflkan› Helene Flautre’›n, bas›na yap›lan bask›y›, gazetecilerin tutuklanmas›n› yak›ndan izlediklerini söyledi¤ini geçen yaz›mda aktarm›flt›m. Daha sonra Türkiye’ye de gelen Flautre, 8 May›s 2011’de Silivri Cezaevi’nde görüfltü¤ü gazeteci Ahmet fi›k ve Nedim fiener'in serbest b›rak›lmas› ça¤r›s›nda bulundu. Flautre’›n Türkiye’ye kadar gelip cezaevine giderek, “Onlar›n tutuklanmas› ve onlara karfl› yap›lan suçlama

nun bas›n özgürlü¤üne olumsuz yans›malar›n› endifleyle izliyor. Türkiye'deki hukuk, düflünce özgürlü¤ü konusunda yeterli güvenceyi vermiyor. Bu alanda reform yap›lmas› gerekiyor. Türkiye hukuk devleti ilkelerine ba¤l› kal›nd›¤›n› göstermek durumundad›r” ifadeleri kullan›larak, Almanya’n›n, Türkiye’deki bas›n özgürlü¤ü konusunun takipçisi olaca¤›na iflaret ediliyordu. Uluslararas› Af Örgütü ise 13 May›s’ta yay›nlad›¤›, 2011 raporunda Türkiye'yi bir kez daha s›n›fta b›rakt›.

ULUSLARARASI AF ÖRGÜTÜ: TÜRK‹YE’DE KEYF‹ SINIRLAMALARA DEVAM ED‹L‹YOR. ‹NTERNET S‹TELER‹NE ER‹fi‹M ENGELLEN‹YOR. GAZETELER‹N YAYININA GEÇ‹C‹ OLARAK SON VER‹L‹YOR VE DÜfiÜNCELER‹N‹ AÇIKLAYANLARA YÖNEL‹K fi‹DDET TEHD‹D‹ SÜRÜYOR. medya özgürlü¤ünün bir ihlalidir. Tutuklulu¤un devam etmesi de Türkiye’de demokrasiye bir hakarettir” demesi san›r›m büyük anlam tafl›maktad›r. Türkiye’deki bas›n özgürlü¤ü sorunu ve gazetecilerin tutuklanmas› Almanya’n›n da takibe ald›¤› konular›n aras›na girdi. Sol Parti Federal Meclis Grubu, Türkiye'de gazetecilerin tutuklanmas› ile ilgili olarak 11 May›s 2011’de Alman Hükümeti’ne bir soru önergesi verdi. Hükümetin önergeye yan›tta ise "Alman hükümeti de Türkiye'de gazetecilerin tutuklanma dalgas›n› ve bu62

Raporda özetle "Keyfi s›n›rlamalara devam ediliyor. ‹nternet sitelerine eriflim engelleniyor. Gazetelerin yay›n›na geçici olarak son veriliyor ve düflüncelerini aç›klayanlara yönelik fliddet tehdidi sürüyor. Türk Hükümeti ceza Kanunu'nun ifade özgürlü¤ünü k›s›tlayan maddelerinin de¤ifltirilmesi ya da kald›r›lmas›n› reddediyor. Türkiye'de ifade özgürlü¤ü hakk›n› ihlal eden cezai kovuflturmalar da sürüyor. En çok gazeteciler ile insan haklar› savunucular› hakk›nda dava aç›yor. Adli makamlar, afl›r› uzun tutuklulukta ›srar ediyor. Avukatlar›n elinde ise, bu tür tutukluluklar›n yasall›¤›n› sor-


BD TEMMUZ 2011

gulamaya yarayacak etkili bir mekanizma bulunmuyor" de¤erlendirmeleri yap›l›yordu. Bas›n özgürlü¤ü ve gazetecilerin

hapse at›lmas› konusunda nisan ay›nda önemli aç›klamalar yapan Avrupa Birli¤i Komisyonu’nun Genifllemeden Sorumlu üyesi Stephan Füle, 14 May›s 2011’de bir kez daha Türk Hükümeti’ni uyarmak gere¤ini hissetti. Füle, ‘Türkiye’de ifade özgürlü¤ü Avrupa Birli¤i standartlar›na eriflmedi. Bunun için yeni yasal düzenlemeler yap›lmal›d›r’ dedi. Stephan Füle, bu aç›klamas›ndan 4 gün sonra 18 May›s’ta, Brüksel’de yap›lan Avrupa ‹fl Zirvesi’nde ‘Refah için Avrupa Birli¤i-Türkiye aras›nda Köprüler Oluflturmak’ bafll›¤› alt›nda düzenlenen bir panelde konufltu. Konuflmas›n›n bir bölümünde Türkiye’deki internet filtrelerini ve engellenen siteleri de¤erlendiren Füle, ‘Türkiye’deki uygulama tarz› Avrupa Birli¤i’ndeki uygulamalara benzemiyor. Avrupa Birli¤i’nde spesifik sözcükler genel filtrelere yerlefltirilmiyor’ dedi. Yap›lan düzenlemelerin hedefe

Dunja Mijatoviç

Stephan Füle, Türkiye’de ifade özgürlü¤ü Avrupa Birli¤i standartlar›na eriflmedi. Bunun için yeni yasal düzenlemeler yap›lmal›d›r

yönelik, orant›l› ve hukuki süreçlerin izlendi¤i düzenlemeler olmas› gerekti¤ini söyleyen Füle, “Genel filtreleme metodu Avrupa Birli¤i standartlar›na varmak yolunda yard›mc› bir enstrüman de¤ildir” uyar›s›nda bulundu. Avrupa Güvenlik ve ‹flbirli¤i Teflkilat› AG‹T’in Medya Özgürlü¤ü Temsilcisi Dunja Mijatoviç, Nisan ay›ndaki aç›klamas›n›n ard›ndan May›s ay›nda da Türkiye'deki yeni bas›n yasas› ve internetle ilgili son geliflmelerden, ''medya özgürlü¤ü ve bilgiye ulafl›m› k›s›tlad›¤› gerekçesiyle ciddi endifle duyduklar›n›'' dile getirdi. Anayasa Mahkemesi'nin Bas›n Kanunu ile ilgili 2 May›s 2011 tarihli iptal karar›yla gazetecilerin aylar önce yazd›klar› yaz› ve haberlerden dolay› takibata u¤rayabileceklerini an›msatan 63


BD TEMMUZ 2011

Mijatoviç, ''bu uygulamadan endifle duydu¤unu'' kaydetti. Mijatoviç, bunun, gazetecilerin ''sürekli tehdit alt›nda elefltiri hakk›n› kullanabildikleri anlam›na geldi¤ini'' öne sürdü. ‹nternette baz› kelimelerin yasak ilan edildi¤ini ve bu kelimeler aras›nda ‹ngilizce ''Free'' ve Türkçe ''yasak'' kelimelerinin de bulunmas›n› anlaman›n ''güç oldu¤unu'' vurgulayan Mijatoviç, bu uygulaman›n, bilgiye ulafl›m› daha da zorlaflt›rd›¤›n› söyledi. Bu örneklerden sonra bir parantez aç›p Avrupa Birli¤i ülkelerinde gazetecilerin durumu ile ilgili bir de¤erlendirme yapmak gerekiyor. Üniversite e¤itimi ve çal›flma amaçl› olarak y›llarca yaflad›¤›m Avrupa ülkelerinde birçok gazeteci arkadafl›m oldu. Bunlardan birço¤u Türkiye’de meydana gelen olaylar› ö¤renmek için s›k s›k beni ararlar. Ben de dilim döndü¤ünce yaflananlar› anlatmaya çal›fl›r›m. Türkiye’nin Avrupa Birli¤i üyeli¤ini her zaman desteklemifl olan yabanc› gazeteci arkadafllar›m, Türk gazeteciler aras›nda cep telefonu ve bilgisayar kullanmaktan kaç›nanlar›n, haber kaynaklar› ile iliflkilerini kesenlerin, tafl›nabilir bellek, CD, DVD türü teknolojik malzemeden uzak duranlar›n, belge bulundurmaktan korkanlar›n, bir gün laz›m olur diye not tutmaktan vazgeçenlerin artt›¤›n› anlatt›¤›mda, flaflk›nl›ktan söyleyecek söz bulamad›lar. Avrupal› gazetecilerin ilgi gösterdikleri sözlerin bafl›nda ise, “Kap›y› sabah 5’te sütçü de¤il polis çal›yor” oldu. fiaflk›nl›klar›n› gizleyemedikleri olay64

lardan birinin de bas›lmam›fl bir kitaba yap›lan bask›nlar oldu¤unu söylüyorlar ve gözalt›na al›nanlar için ‘Onlar gazetecilik faaliyetinden de¤il, terör örgütü ba¤lant›lar›ndan al›nd›’ türünden aç›klamalar› belki Türk kamuoyunun bir bölümünü ikna eder, ama bizi için asla inand›r›c› de¤il diyorlar. Dönüp Avrupa’da geçirdi¤im y›lla-

ra bak›p haf›zam› tekrar tekrar yoklad›m. Acaba Frans›z, Belçikal›, Alman ya da Hollandal› gazetecilere ya da Avrupa’daki medyaya yönelik bask›lardan örnekler var m› diye günlerce düflündüm. Olur, ha atlad›¤›m, an›msayamad›¤›m bir olay vard›r. En az 12 y›l›m› geçirdi¤im Avrupa’da, gazetecilerin evinin sabah›n beflinde bas›ld›¤›, telefonlar›n›n dinlendi¤i, tuttu¤u notlar›n, bulundurdu¤u araflt›rma amaçl› belgelerin suç unsuru say›ld›¤›, yazmakta oldu¤u kitaplara bask›n yap›ld›¤›, bunlardan dolay› da yaka paça gözalt›na al›nd›¤›, suçunu bilmeden infaza dönüflmüfl uzun tutukluluk sürelerinin yafland›¤›, aç›klanmayacak gizli belgeler var ya da ‘Siz bilmiyorsunuz terör örgütü ile iliflkileri var’ türünden savunmalar›n yap›ld›¤› tek bir olay an›msamad›m. Avrupal› gazetecilerin bafl›na bu türden olaylar gelmez. Gelmesi durumunda, o ülkenin hemen her kesiminden öylesine büyük tepkiler yükselir ki, bunu yapanlar neye u¤rad›klar›n› flafl›r›rlar. Çünkü orada ‘‹leri demokrasi’ de¤il ‘Normal demokrasi’ vard›r. May›s ay›nda, Belçikal› bir gazeteci arkadafl›m arad›. Türkiye’deki bas›n


BD TEMMUZ 2011

özgürlü¤ü ile ilgili bir yaz› dizisi haz›rl›yormufl. Konufltu¤u Türk gazetecilerden duyduklar› karfl›s›nda flaflk›na dönmüfltü. Gazeteciler telefonlar›n dinlendi¤inden, elektronik postalar›n izlendi¤inden yak›nm›fllar. Sen ne durumdas›n diye sordu. Durumumun di¤erlerinden farkl› olmad›¤›n› söyledi¤imde, ‘Demek ki Türk usulü ileri demokrasi buymufl’ dedi. Yine Avrupa Birli¤i’nin tavr›ndaki de¤iflikli¤e dönecek olursak, özellikle bas›na yönelik bask›lar›n ve gazeteci tutuklamalar›n›n ard›ndan ‘‹leri demokrasi’ söyleminin ne anlama geldi¤ini onlar da anlad›lar. Avrupa Birli¤i sürecini bahane ederek istedikleri yasa de¤ifliklerini ‘Avrupa Birli¤i böyle istiyor’ söylemini kullanarak yapanlara verdikleri s›n›rs›z deste¤in, kendi inand›klar› de¤erleri nas›l yerin dibine

bat›rd›¤›n› gördüler. K›sacas› kullan›ld›klar›n›, aldat›ld›klar›n› gecikmeli de olsa anlad›lar. Ama art›k ifl iflten geçti. Çünkü eskiden oldu¤u gibi Brüksel’in uyar›lar›n›, elefltirilerini dikkate alan yok ve Avrupa Birli¤i ipine sar›lanlar ifllerini gördükleri için o ipi b›rakt›lar. Olan bas›n özgürlü¤üne oldu. Olan dipsiz kuyulara benzeyen davalara bir yerinden s›rf gerçekleri yazd›klar› ve söyledikleri için bulaflt›r›larak zindanlarda çürütülenlere oldu. Bas›n özgürlü¤ünün olmad›¤› yerde düflünce ve ifade özgürlü¤ünün olmayaca¤›n› da anlayan anlad›. Bunlar›n bafl›nda da Avrupa Birli¤i geliyor. Özgürlüklerin olmad›¤› yerde ne olur? Tabi ki ‘‹leri demokrasi’ olur, hepsi o kadar. • gurbuzevren@butundunya.com.tr

YOL PARASI

Gönderi: E. KORAY TUNKER

Hastane t›kl›m t›kl›md›r. Yafll› kad›n içeri girer, doktor han›m teyzeyi muayene eder ve kad›na: "Teyze flu flu tahlilleri yapt›r gel, der." Yafll› kad›n bafl›n› öne e¤er. Doktor, iflitilmedi¤ini düflünerek tekrar söyler. Yafll› kad›n a¤lamakl› gözlerle: "K›z›m, benim köye dönecek param yok, tahlilleri nas›l yapt›ray›m?" der. Doktor iflini b›rak›r, teyzeyi koridor koridor dolaflt›r›p tahlilleri yapt›r›r ve sonuçta gerekli ilaçlar› da al›p teyzeye verir. Son anda, akl›na "yol paras›" gelir ve teyzeye köye gitmesine yetecek para uzat›r. Yafll› kad›n almak istemese de 'zorunluluktan' paray› al›r. Sonra: "Allah senden raz› olsun k›z›m. Köye nas›l dönece¤im diye kara kara düflünüyordum, çok sa¤ol." diyerek odadan ç›kar. Bir saat sonra doktor bakar ki yafll› teyze kan ter içinde, kalabal›¤› yarm›fl, oflaya puflaya geliyor. Doktor flaflk›nd›r. Teyzenin yüzünde kocaman bir gülümseme vard›r bu kez: "K›z›m ben anayola ç›k›nca bir köylüme rastlad›m. Me¤er o, minibüsle zaten köye dönüyormufl. Beni köye o götürecek; sen al paran›!.." BU ‹NSANLARIMIZ B‹TMED‹KÇE KORKMUYORUM. GÜZEL YURDUMA H‹Ç B‹R fiEY OLMAZ. 65


BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

S

ABAHATT‹N KUDRET AKSAL’IN fi‹‹R SÖYLEME SEV‹NC‹

1940 Kuşağının temsilcilerindendi. Melih Cevdet Anday’dan Necati Cumalı’ya, Rıfat Ilgaz’dan Attila İlhan’a kadar dönemin birçok ozanı gibi Sabahattin Kudret Aksal da şiirinin yanı sıra öteki yazın alanlarında da ürünler verdi.

B

unlar›n çok be¤enilenleri oldu. “Kahvede fienlik Var” oyunu Ankara Sanat Sevenler Derne¤i’nin En ‹yi Oyun Yazar› ödülünü; öykü kitaplar›ndan “Gazoz A¤ac›” Türk Dil Kurumu ödülünü, “Gazoz A¤ac›” Sait Faik ödülünü ald›. Sanat anlay›fl›n› aç›klayan “Geçmiflle Gelecek” adl› bir deneme kitab› vard›r. Toplu fliirlerinin yer ald›¤› kitab› da Yeditepe fiiir Arma¤an›n› alm›flt›r. Felsefe ö¤renimi görmüfl olan Aksal edebiyat dünyas›na fliirleriyle, çok genç yaflta girmiflti. “fiark›l› Kahve” 66

ad›n› tafl›yan ilk fliir kitab›nda toplanan bu ilk çal›flmalar› 1940’lar›n yayg›n konular›n› iflliyordu: Büyük kentte yaflayan ayd›n bir delikanl›n›n bafl›bofl yaflam›ndan görüntüler yans›t›yordu. Yaflama sevincini, küçük insan›n günlük yaflam›n›, sevgiyi, bulundu¤u çevrenin d›fl›na ç›kma özlemini dile getiriyordu. Aksal’›n fliirleri 1940’lardan 80’lere uzanan sanat yolculu¤u boyunca pek çok de¤iflim gösterdi. Ama “fiark›l› Kahve” tazeli¤ini hep korudu. Art›k geride kalan bir dünyadan ha-


BD TEMMUZ 2011

berler tafl›may› sürdürdü. Aksal, fliiri, “Bir içeri¤in dile dönüflümüdür, dilde kesinleflmesidir,” diye tan›mlam›flt›r. Felsefeci-ozan fliirin anlat›m›nda da, “emeksizce, a¤›zdan ç›k›verdi¤i gibi söylenmifl izlenimi uyand›rmay›” istiyordu. fiu türden fliirleri bu amac›na çok uygundur: BACA

Ne bitmez flark›n var Baca Bütün gün tütersin

Yaflama sevinci çocu¤un eflyay› tan›maktan duydu¤u sevince koflut olarak, geçli¤imizde do¤ay› ve do¤an›n tüm uzant›lar›n› tan›yarak ve yaflad›¤›m›z›n bilincine vararak duydu¤umuz coflkudur.

SARIfiIN

Her zaman sar›fl›n Yaln›z akflam üstleri Hüzünlü PENCERE

Bana bu kadar aç›k söylemedi Kimse bu pencereden çok Güzel oldu¤unu yaflaman›n Her gün ilk olarak bu pencereden gördüm Gökyüzünü Y›llar sonra fliir yolculu¤unun son evrelerinde de bu k›sa, apayd›nl›k söyleyifl biçiminden beslenen ürünler verecektir: PENCEREMDE

Sevi bir kufltur havlar penceremde Besini ilkça¤dan bir tutam ayd›nl›k ANAX‹MENES

Sabaha do¤ru ölmüfl bilge Anaximenes, Kar›s›, gece bekleyen onu baflucunda, Bakm›fl ki eski bir günefl sakl› avucunda.

Aksal, ilk dönem fliirinin içeri¤ini, “yaflama sevinci” diye özetleyecektir: “Yaflama sevinci çocu¤un eflyay› tan›maktan duydu¤u sevince koflut olarak, geçli¤imizde do¤ay› ve do¤an›n tüm uzant›lar›n› tan›yarak ve yaflad›¤›m›z›n bilincine vararak duydu¤umuz coflkudur. Bu coflkuda art›k birey oldu¤umuzu görmek kadar kentimiz, kentimizin küçük insanlar› da, özlemlerimiz de yerini ald›.” “Yeni Gelen Güne Türkü” fliiri, dünyaya tam da böyle bakar: Merhaba yeni gelen gün Gökyüzünde belirsiz ayd›nl›k Denizde çivit mavisi Merhaba yaflama gücüm Hadi bakal›m baflla ifline ‹lk vapuru ilk treni ‹lk uça¤› kald›r Dünyam›z›n çark› dönsün fiu çarpan yüre¤imizin Umudunun sende oldu¤unu bil Bil de ona göre davran Getirece¤in mutlulu¤u getir 67


BD TEMMUZ 2011

“Sahiden”adl› fliir, ayn› izle¤i daha da gelifltirir: Yaflamak güzel fley sahiden Sabahleyin evimizin kap›s›ndan Soka¤a ad›m atmak ‹lk kahveyi ‹lk sigaray› içmek Denizde maviyi A¤açta yeflili görmek Denize a¤aca bak›p Maviyi yeflili görmemek Köpüler dalgalar kas›rgalar Yosunlar denizanalar› bal›klar Sonra bütün bunlar kadar Bunlar gibi Caddeler apartmanlar tiyatrolar Kahveler park T›pk› bunlara benzer gene Dostlar ‹nsan yüre¤imizde sevgi Öfke Güzel fley hayal etme gücü Büyük kentin ayd›n, avare insan›n›n

yaflama sevinci, “öteki”ne sevgisi eklenmese, elbette eksik kalacakt›r: S›rt›m› günefle veriyor S›ran›n birine oturuyorum Bofl ver diyorum kayg›lara Umutlara bofl ver Karfl›mdaki a¤ac›n dallar›n›n Bitti¤i yerden bafll›yor Gökyüzü Dal›p gidiyorum Bir sevda büyüyor içimde Ifl›ktan beter h›z› Kar›nca gidiflince a¤›r Solu¤umu kesmifl dinliyorum Dikkati çeken izleklerden biri de ötelere gitme özlemidir: 68

Hâlâ gemi direklerinden mi bahsedece¤im Türküsünü mü söyleyece¤im Tayfalar›n ve denizin Bilseniz ki ben Bir apartmanlar flehrinde yaflar›m Ömrümde bir defa olsun Bir sabah ans›z›n Denize aç›lmad›m. 1940’lar›n insan› 2. Dünya Savafl›’n› yaflamaktad›r. Yoksulu¤a, ölüme de tan›kl›k etmektedir. Avare gencin yaflama sevinci bütün bu ac›lara uzak kalmam›flt›r: fiEH‹T

den oldu Her fley ne kadar kendili¤in Savafl Yola ç›k›fl›m›z Ve çok güzel yaz sabah› suzlu¤a fiimdin bir pencere aç›k son Omuzumun üstünden TANIDIK

fiimdi o baflka bir dünyada Çoraps›z ayakkab›s›z Ve gazs›z Burada oldu¤u gibi m›yor Yaln›z akflamlar› gazete sat

“Okul D›fl›” fliirin, yaflama en do¤ru en biçimde tutunman›n, küçük fleylerden tad alabilmenin, insan kardefllerle uzlaflabilmenin yolunu konu edinmifltir: Bak›n flimdi flu sayaca¤›m fleylerin Okulu yok Gökyüzünde rastgele bir bulut parças› için Körükörüne tutkunlu¤un A¤ac›n birine durup dururken abay› yakman›n


BD TEMMUZ 2011

"Öteki flairlerimiz, Orhan Veli ve Oktay R›fat bile fliire Sabahattin Kudret Aksal gibi güvenemediler, hepsi de fliir d›fl›nda bir fley, bir dava, bir kavga arad›lar." Nurullah Ataç; 1954 Sigara içmekten Kibrit çakmaktan alaca¤›n›z keyfin Okulu yok Yaz geceleri c›rc›r böceklerini Dinlemeyi bilmenin de okulu yok Okulu yok ekme¤i peyniri domatesi Küçümsememenin Sözün saz›n oyan›n yazman›n Halisini seçmenin Daha buna benzer nice Nice fleyin okulu yok Aflk›n inanc›n insanl›¤›n okulu yok Ama dilerseniz hepsini ö¤renebilirsiniz Biraz çaba Yeter S. K. Aksal’›n fliir tarihine yönelik bir de¤erlendirmesi flöyledir: “‹lkça¤dan bu yana yaz›lm›fl, bugün de bize seslenme gücünü yitirmemifl fliirlere bakarsak tümünün de matematiksel bir yöntemle kurulduklar›n›, buna karfl›n tümünün de gizemsel niteli¤i oldu¤unu, bir büyüyü gerçeklefltirdiklerini görürüz.” Ozan›n kendisi de sokaklardan, apartmanlardan, kahvehanelerden, parklardan söz ederken gizemli, büyülü bir dünyaya geçivermifl görünür. “Kaptan bas›p gidelim art›k demir al” diye bafllayan “Çekirdek” fliirinde canland›rd›¤› do¤a, bilinmeyenin s›n›rlar›na yol al›r:

Hadi kaptan hadi emektar büyücü A盤a vurduk dümenin bafl›na geç Yelkeni nas›l bilirsen öyle kullan Sende gerçe¤i de¤ifltirmenin gücü Belledi¤imiz çizginin d›fl›na kaç Gel bilinmeyenin kap›s›na dayan Zaman felsefesine, ölüm olgusuna yönelen son dönem fliirleri tam da bu anlatt›¤› yolculu¤a benzer esintiler tafl›r. Bu dönemde “sonsuzluk ve evren kavram›, uygarl›¤›n oluflumu, toplum yans›malar›, yabanc›laflma” gibi izleklere yöneldi¤ini anlat›r. “Yitik Zaman” bafll›kl› fliiri flöyle sona erer: Yitik zaman! Eski yazlar öncesinden E¤ildi suyunu içti çeflmesinden. Umutsuzca ç›plak, bir yerde, bafl›bofl, Yoz avlu, ot bürümüfl duvar, çi¤ günefl, Sonsuza dek gökyüzüne bakt› suskun, Aynas›nda yüzünü gördü korkunun. Kufllar uçufltu 盤l›kl› ve aral›k Bir kap›dan girilen büyük yaln›zl›k. “Yaflama sevinci” gerilere itilmifltir. Kendini tan›mlarken, “Ama fliir söyleme sevincim hiç yitmedi,” diyecektir ozan! • konurertop@butundunya.com.tr 69


BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu

Kefil Günümüzde, zaman zaman baz› sözcükler moda olup ortal›¤a dökülüyor... Geçen aylarda da çok kullan›lan ve moda olan bir sözcük: Kefil... erkes bir fleye, herkes bir kimseye kefil oldu... Bu “kefil olma” olaylar› bana, tarihe ve edebiyata konu olmufl baz› kefil olma söylencelerini an›msatt›. Ancak bu an›msad›klar›m fluna buna, ya da ortaya dökülen suiistimal savlar›n›n sonucu al›nmadan, olaya ad› kar›flan yandafllara umulmad›k kiflilerden gelen ve sonu fiyaskoyla biten kefillik de¤il, insanl›¤a, insanî de¤erlere olunan kefillik...

H

Y›l 1615... Birinci Sultan Ahmet zaman›n›n gözde mollalar›ndan, bilim ve kalem sahibi Bostanzâde Yahya Efendi (15751639) Halep, Bursa, Edirne kad›l›klar›ndan sonra 1613’te ‹stanbul kad›l›¤›na, 1614’te Rumeli kazaskerli¤ine atan›r; ancak 1615’te görevden al›n›r. Bostanzâde Yahya Efendi’nin, Sultan Ahmed’e sunmak amac›yla, eski Osmanl› Padiflahlar›n›n ve Müslüman hükümdarlar›n özelliklerini anlatt›¤› 71


BD TEMMUZ 2011

“Tuhfetu’l-Ahbab” (*) adl› ünlü yap›t›n›, görevden al›nd›¤› bu tarihten sonra yazd›¤› ileri sürülür. Yap›t›n bir amac› vard›r: “Yer yüzü sultanl›¤›n›n geçici olmas› nedeniyle taht sahiplerinin aldat›c› tutkulardan uzak kal›p adalete ve do¤rulu¤a dayanan bir yönetimden flaflmamalar›n› ö¤ütlemek...” Bu yap›t›n sonuna sekiz söylence eklenmifltir ki bunlardan kefalet (kefil olma) ile ilgili ikinci söylence -özet olarak- flöyle:

layan zavall› Arap, boynunu büker ve “Hüküm Allah›n, buyruk padiflah›m›z›nd›r” der. Numan’›n emri üzerine cellat adam› yere çökertip k›l›c›n› çeker... O an adam, vezire yalvar›r: “Ey fierik bin Ad, ölümden ezik, üzülmüfl, küsmüfl de¤ilim / Fakat güvercin yavrular› gibi o¤lanc›klar›m var / Onlar›n üzüntüsünden s›zlan›r›m / Sen bana ac›y›c› ol!..” Vezir, dayanamay›p adam› ba¤›fllamas› için Numan’›n aya¤›na kapan›r; ama padiflah›n kalYap›t›n bir amac› vard›r: “Yer yüzü bini yumuflatamaz. Vezirinin son olasultanl›¤›n›n geçici olmas› rak, “O¤lanc›klar› nedeniyle taht sahiplerinin varm›fl, açl›ktan ölürler. Hiç olmazsa aldat›c› tutkulardan uzak ver, onlara yikal›p adalete ve do¤rulu¤a izin yecek bir fleyler gödayanan bir yönetimden türsün, gelsin; sonra flaflmamalar›n› ö¤ütlemek...” öldürt” demesi üzerine Numan, “Ya Arap padiflahlar›ndan [Hire’nin gelmezse?.. Gidip gelinceye kadar son hükümdar›] Numan bin el-Münzir kefil göstersin, gelmezse kefilini öl(öl. 613) günlerini ikiye ay›r›r; bir gü- dürtürüm” der. Adam yine Vezire yalvar›r: “Bunünü “iyilikler günü”, di¤er gününü “kötülükler günü” diye adland›r›r ve rada sizden baflka bana ac›yan kimsem yönetimini, halkla iliflkilerini buna gö- yok; hayra öncülük ettiniz, kefilim de siz olun. Akflamdan önce gelip yetire düzenler. Numan, bir gün veziri fierik ile flirim” der. Vezir, “Ben ona iyice gerekli olçöllerde dolafl›rken uzaktan kendilerini gören, ama onlar› tan›mayan yoksul dum ki, baflka ç›kar yol düflünemiyor. bir Arap, sadaka istemek için koflarak Yalvarmas›n› geri çevirmemeliyim” yanlar›na gelir, selam verir ve hay›r diye düflünerek kefil olmay› kabul eder ve Numan adam› b›rak›r. duas› eder. ‹kindi vaktine kadar beklerler, Numan’›n, “Bre ak›ls›z adam, bilmiyor musun ki bugün benim kötülük adamdan haber yoktur... Bir süre songünümdür!” diye kükremesi üzerine ra uzaktan bir toz bulutu görülür. Bakarfl›s›ndakinin padiflah oldu¤unu an- karlar ki adam uçarcas›na geliyor. 72


BD TEMMUZ 2011

Yanlar›na ulafl›nca: “‹flte geldim!.. Çocuklar›ma ulaflamad›m, geç kal›r›m da kefilime bir zarar gelir diye korktum, yar› yoldan döndüm. Haz›r›m, buyruk padiflah›m›nd›r” der. Numan, derin bir flaflk›nl›¤a gömülür; bir adama, bir vezirine bakar ve “‹kinizin de durumundan hayrette kald›m. Arap, sözünde durdu. Sen büyüklük ve yi¤itlikte herkesten öne geçtin. Siz, birbirinize böylesi bir güven ve ba¤l›l›k gösterdiniz, ben nas›l zulümde bulunurum” der ve yapt›klar›na piflman olup kötülük günlerini de iyilik günlerine katar. ***

Y

›l 1785... Almanlar›n ünlü yazarlar›ndan Friedrich von Schiller (1759-1805), 1785’ten sonra yazmaya bafllad›¤› baladlar›yla da ünlüdür. En güzel baladlar›n›(**) ayaklar›n› so¤uk su dolu bir kaba sokarak düflünüp yazd›¤› söylenen Schiller’in, Sirakusa Kral› k›y›c› Dionysios (‹Ö 405367) ile iliflkilendirdi¤i kefil adl› bir fliiri vard›r: Kurdu¤u askeri bask› yönetimiyle halk› sindirmeye çal›flan kral› öldürmek için Sirakusa’ya gelen bir gönüllü, eyleme geçemeden yakalan›r. Kral, öldürülmesini emreder. Genç adam cezaya katlan›r ama Kraldan, köyündeki k›z kardeflini evlendirmek için cezas›n›n üç gün ertelenmesini ister. Kral güler; “Ya gelmezsen?.. Suçlunun çok yak›n dostu olan ve halk›n aras›nda olay› izleyen bir genç ileri at›l›r ve “Ben kefilim,

Friedrich von Schiller gelmezse onun yerine beni asars›n” der. Kral bu ifli e¤lenceli bulur ve suçluyu sal›verir. Üçüncü günün akflam›, günefl batmak üzere... Suçlunun dönmeyece¤ine inanan halk, suçluya kefil olan gencin idam›n› seyretmek için meydanda toplanm›flken, taflan selleri afl›p, yolunu kesen haydutlardan kurtulup, pek çok güçlü¤ü atlat›p dönen suçlu, yorgun ve periflan durumda flehrin kap›s›nda görünür ve ba¤›r›r: Durun, ben geldim!.. Kral›n gözleri dolar, demek ki dostluk buymufl, diyerek suçluyu ba¤›fllar. Balad, kral›n flu sözleriyle biter: Anlad›m ki sadakat ve dostluk bofl fleyler de¤ilmifl, Lütfen beni de al›n aran›za, Sizin üçüncü dostunuz olay›m... 73


BD TEMMUZ 2011

Ayr› yüzy›llarda, ayr› iki ülkenin ünlü yazarlar›nca hemen hemen ayn› konuyu yans›tan bu söylenceler ilginçtir: Bostanzâde Yahya Efendi bu söylenceyi daha önce bir yerden duydu da m› yap›t›na ekledi, yoksa ilk kez kendisi mi kaleme ald›?.. Schiller, kendisinden 170 y›l önce Yahya Efendi’nin yazd›¤› söylenceden esinlenerek mi; yoksa aya¤›n› soktu¤u so¤uk sudan ald›¤› esin ile mi bu balad› yazd›?.. Söylencelerin ortak yan›, ikisinin de halk›n› hor gören ac›mas›z, k›y›c› bir padiflaha / krala karfl› iki insan›n, canlar›n› ortaya koyarak dayan›flmas›. Ayr›ld›klar› nokta ise: Yahya Efendi söylencesinde hoflgörülü olmay›, insan› sevmeyi ve dürüstlü¤ü öne ç›kar›r. Schiller ise do¤rudan “Dostluk” kavram›na vurgu yapar. Bat› dünyas›nda Schiller, bu fliiriyle ölümsüzlefltirilirken Do¤u, Bostanzâde Yahya Efendi gibi devrinin önemli bir yazar›n› tarihin derinliklerinde unutur... (!) (*) Bostanzâde Yahya, Tarih-i Saf / Tuhfetu’lAhbab (Duru Tarih / Dostlar Arma¤an›), Milliyet Yay›nlar› 1978. Sadelefltiren Necdet Sakao¤lu (**) Balad: Genellikle bir halk efsanesini ya da tarihsel bir öyküyü anlatan ve dörtlükler halinde yaz›lan fliir.

***

Temmuz ac›s›... 1970’li y›llar›n bafllar›ndaki o sanc›l› günlerde ‹smet ‹nönü CHP Genel Baflkanl›¤›n› sürdürmektedir. Kemal Sat›r da Parti Genel Sekreteri... TBMM, 12 Mart 1971 Muht›ras›n› izleyen günlerde yeni bir hükümet 74

Eski Baflbakanlar›m›zdan Nihat Erim (Bakanlar Kurulu) oluflturma aray›fllar› içerisindedir. Sonunda, Baflbakanl›¤a uygun görülen Prof. Dr. Nihat Erim, CHP’den ayr›larak 26 Mart 1971’ de partiler üstü I. Erim Hükümeti’ni (33. Hükümet) kurar. Meclis Genel Kurulu, Nihat Erim’in yeni Bakanlar Kurulu program›n› okumas›n›n ard›ndan da¤›l›r. Tutanak kürsüsünde bir yandan notlar›m› toplarken, di¤er yandan karfl›mda, birkaç metre ilerimdeki s›ras›nda oturmay› sürdüren ‹smet ‹nönü’yü izliyorum; Kemal Sat›r’a bir fleyler anlat›yor... Bu arada Adalet Partisi kulisine aç›lan kap›dan iki CHP milletvekili ve yanlar›nda tan›mad›¤›m bir kifli Genel Kurul salonuna girdiler. Onlar› gören Kemal Sat›r yanlar›na gitti, tan›mad›¤›m kiflinin elinden tutup ‹smet Pafla’n›n yan›na getirdi ve:


BD TEMMUZ 2011

“Paflam, bak›n size kimi getirdim; Nihat Erim’in kardefli...” Pafla bafl›n› kald›r›p flöyle bir bakt›: “Ne o, sen de mi politikaya heveslendin?” “Hay›r Paflam, bir evden bir kurban yeter...” (!) *** O gün içimde bir burukluk yaratan bu yan›t, flu sat›rlar› yazarken bile kulaklar›mda yank›lan›yor, aradan tam 40 y›l geçmesine karfl›n: Bir evden bir kurban yeter!.. Gençli¤imden beri Nihat Erim’i, fl›k ve kibar bir beyefendi görünümüyle çok be¤enirdim. Atatürk Lisesi’nde

okurken okula gidip geldi¤im yol üzerinde, Sa¤l›k Soka¤›’n›n sonuna do¤ru, köfle bafl›nda, bahçe içindeki iki katl› evinin önünden geçer, onu görebilmek için gözümü evden ay›rmazd›m. Hele o, genellikle sefirlerin (elçilerin) kulland›klar›, kap›lar› bugünkülerin tersine, önden arkaya do¤ru aç›lan, 1948-1950’li y›llar›n modeli siyah Citroen arabas›, ona ne kadar yak›fl›rd›... Evet, ne yaz›k ki çok geçmedi... Prof. Dr. Nihat Erim, 19 Temmuz 1980’de Dev-Sol taraf›ndan düzenlenen bir suikast›n kurban› oldu... Kardeflinin içine do¤muflças›na... orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr

KISSADAN H‹SSE

fl adam› t›rafl olurken kap›n›n önünden geçmekte

olan derbeder görünümlü bir çocuk görünür. Berber, ifl adam›n›n kula¤›na; 'Bu çocuk, dünyan›n en aptal çocuklar›ndan biridir! Bak›n flimdi...' der ve çocu¤a seslenir: 'Ali, buraya gel!' Çocuk sakince dükkâna girer ve aptalca bir gülüflle berberi selamlar. Berber bir elinde 5 liral›k, di¤er elinde 50 liral›k bir banknot oldu¤u halde çocu¤a sorar: 'Hangisini istiyorsan alabilirsin? ' Çocuk dalg›n dalg›n bir 5 liraya bir de 50 liraya bakar ve sonunda 5 liral›k banknotu h›zl›ca çekerek berberin elinden al›r. Berber ifladam›na döner ve gülerek: 'Gördünüz mü? Size söylemifltim.' der. T›rafl bitince ifladam› soka¤a ç›kar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'nin yan›na giderek, neden 5 liral›k banknotu ald›¤›n› sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir gülüflle yan›t verir: 'E¤er 50 liral›¤› al›rsam oyun biter!' Dale Carnegie diyor ki, "Tanr›'n›n bile insanlar hakk›ndaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdi¤ine inan›rken... Biz kim oluyoruz da insanlar› birkaç kez görmek, iki-üç yaz› okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yarg›lama hakk›na sahip olabiliyoruz! " 75


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

6-Assembler nedir? a-Spor terimi b-Bilgisayar program dili c-Kimya formülü d-Fizik kanunu

1-Kozan hangi ilimizin s›n›rlar› içindedir? a-Ad›yaman b-Afyon c-A¤r› d-Adana 2-Koninin bir düzlemle kesilmesi sonucu elde edilen e¤riye ne denir? a-Pramit b-Kosinüs c-Konik bölge d-Sinüs 3-Do¤u blokunun ekonomik iflbirli¤i komisyonunun ad› neydi? a-Federal Reserve b-Comecon c-OECD d-SEC 4-Kat›l›m› iste¤e ba¤l› okul öncesi organizasyon nedir? a-Oyun grubu b-Zeka testi c-S›n›fland›rma d-Özel e¤itim 5-“Beflik-k›ta” olarak bilinen neresidir? a-Amerika b-Avrupa c-Afrika d-Asya 76

7-Doha hangi ülkenin baflkentidir? a-Lübnan b-K›rg›zistan c-Yemen d-Katar 8-Yunan kültür egemenli¤ine son veren kimdir? a-Büyük ‹skender b-Annibal c-Jüstinyen d-Tiberius 9-Amerikan ‹ç Savafllar›’n›n tarihi nedir? a-1861-1865 b-1865-1869 c-1869-1873 d-1873- 1877 10-“Figaro’nun Dü¤ünü” kimin eseridir? a-Corneille b-Beaumarchais c-Shakespeare d-Nicholas Udall 11-Dong hangi ülkenin para birimidir? a-Nepal b-Myanmar c-Laos d-Vietnam 12-Esperanto nedir? a-Uluslararas› yapay dil b-Yeni bir yaz› stili c-Eski ‹ngilizce d-Güney Afrika dili

13-Frederick Chopin hangi ülkenin bestecisidir? a-Polonya b-Avusturya c-Almanya d-Fransa 14-“Gerçek Denge Etkisi” hangi ekonomistin görüflüdür? a-David Ricardo b-Joseph Alois Schumpeter c-Arthur Cecil Pigou d-Leon Wairas 15-Konfüçyüs hangi y›l do¤mufltur? a-MÖ,550 b-MÖ,625 c-MÖ,246 d-MÖ,525 16-Bir maddenin tüm kimyasal özelli¤ini tafl›yan en küçük parças› nedir? a-‹zotop b-Molekül c-Element d-Lepton 17-Konser salonunun ses özelli¤ini anlatan terim nedir? a-Armoni b-Akustik c-Atonalite d-Bandenza 18-Araban hangi ilimizin s›n›rlar› içindedir? a-Erzurum b-Elaz›¤ c-Giresun d-Gaziantep Yan›tlar: 152. sayfada


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

May›n Tarlas›ndan Oyun Sahas›na

D

ünyas› kararm›flt›, may›na

bast›¤›nda. Sol aya¤›n›n diz kapa¤›na dek yay›lan dayan›lmaz bir s›z› yüre¤ine kahredici ac› darbeler indiriyordu. Yirmibirinci yafl bahar›n›n k›sa metrajl› serüveni, yaflam ile ölüm aras›nda bir noktada donmufltu. Elini bel hizas›nda afla¤›lara do¤ru götürmek istedi ama korktu. Bafl›n› kald›r›p ayaklar›na do¤ru göz taramas› denedi baflaramad›. Bafl› dönüyordu, ne oldu¤unu anlamaya çal›flt›. Bir süre daha direndi ve sonra kendinden geçti. Yaflam ile ölüm aras›nda bir noktada soluk al›yordu ama yaflama dair umutsuz sinyaller gönderiyordu, çak› gibi asker. Gözlerini açt›¤›nda, baflucunda gülümseyen yüzleri görünce rahatlad›. ‹çine anlaml› bir huzur çöktü. Yaflad›¤›n› duyumsad›, tanr›s›na bir kez daha flükretti. Güneydo¤u gazisi ‹lyas'›n, ya da Nuri'nin, belki de Mustafa'n›n öyküsüydü, bu denli sars›c› bir durum. Baca¤› kopan, sol kolu yok olan kahramanlar›n may›n tarlas›ndan, oyun sahalar›na onurlu geçiflin start› 77


BD TEMMUZ 2011

böylesine görüntülerden sonra verilmiflti.

T

ürk Silahl› Kuvvetleri Re-

habilitasyon Merkezi komutan› Tabip Albay Profesör Kamil Yaz›c›o¤lu, askerlik görevini ayn› yerde sürdüren beden e¤itimi ö¤retmeni Orhan aste¤mene, "Bir araflt›r bakal›m. Kurallar› neymifl ö¤ren, biz de bir tak›m kural›m." emriyle bafllayan çal›flmalar uzun sürdü. Sonunda Kara Kuvvetleri Ampute Futbol Tak›-

nerede bilmek istemiyordu futbolcu. May›na bast›¤›nda, yaflam biçimi de¤iflen bir di¤er gazinin, "Spor engel tan›maz" söylemi, yedi iken onyedi olan, on yediden yüz on yedilere dek yükselen, kanedyenli (koltuk de¤ne¤i) oyuncular›n adeta parolas› oldu. Kurallar› ö¤rendiler k›sa sürede. Biri kaleci, yedi futbolcuyla oynan›yordu "ampute futbol". Oyun iki devreli. Süreleri 25’er dakika. Ofsayt kural› uygulanmaz. Tak›mlar›n bir devrede iki kez mola haklar› vard›r.

Cephede, askeri üniforma ile hizmet veren mehmetçikler, bu kez Ampute Milli Tak›m›'nda ayy›ld›zl› formayla tan›flt›. m› 2003 y›l›nda kuruldu. Cephede, askeri üniforma ile hizmet veren mehmetçikler, bu kez Ampute Milli Tak›m›'nda ayy›ld›zl› formayla tan›flt›. Ruhsal çöküntüler yok oldu, gazilerin ikinci bahar›n renk armonisi içinde yeni serüvenleri bafllad›. Kiflinin kol, bacak, ayak veya elinin tümünün ya da bir k›sm›n›n olmamas› durumuna amputasyon denildi¤i ö¤retildi gazilere. Onun için, futbol ayakkab›s›n›n biri 78

Oyundan ç›kan futbolcu tekrar oyuna girebilir ve oyuncu de¤ifltirme s›n›rs›zd›r. Kaleciler kale alan›n› s›n›rlayan çizgilerin d›fl›na ç›kamazlar. Taç at›fllar› ayakla yap›l›r. Sahalar›n uzunlu¤u altm›fl, geniflli¤i k›rk metredir. Penalt› vurufllar› yedi metreden yap›l›r. Kalelerin yüksekli¤i 2 metre yirmi santim, geniflli¤i ise befl metredir. Ülkemizde geç bafllayan ampute futbol organizasyonunun kökleri, 2.


BD TEMMUZ 2011

Dünya Savafl› sonras›na dek uzan›r. Brezilya, ‹ngiltere, Ukrayna ve Rusya gibi futbolda ileri ülkelerde ampute futbol ligi büyük ilgi görür. 1998'den buyana yap›lan Dünya ve Avrupa fiampiyonalar›na Milli Tak›m›m›z da kat›lm›fl ve baflar›l› sonuçlar alm›flt›r. Brezilya’da düzenlenen Dünya fiampiyonas›’nda beflinci, Aral›k 2008'de Antalya’da yap›lan Avrupa fiampiyonas›’nda ikinci olduk. Ampute Milli Tak›m›'n›n eski teknik direktörü Fahir Genç'in söylemleri ilginçti; “Güneydo¤u’da otuz binin üzerinde flehit verdik. Yüzlercesi de sakat kald›. ‹flte böylesine hüzün verici bir ortamdan gelen, psikolojik yap›lar› bozuk, her anlar› gel gitlerle dolu genç insanlar›n baflta futbol olmak Mecnun bir gün çölde Leyla'y› düflünerek gezerken namaz k›lan bir faninin önünden geçer... Namaz› bitirdikten sonra fani: "Ey Mecnun, beni görmüyor musun da namaz k›larken önümden geçiyorsun?" der. Mecnun yan›t verir: Ey fani ben Leyla'y› düflünürken seni görmedim, sen Mevla'y› düflünürken beni nas›l gördün ?

üzere tüm spor branfllar›na sa¤l›kl› insanlardan daha çok sar›lmalar› göz yaflartan bir durumdur. Bu insanlara sayg› duyulmal›d›r.” Ampute tak›mlar›nda futbol yaflamlar›n› sürdüren nice de¤erleri yak›ndan izledim.Yeteneklerine alk›fl tuttum. Direniflleri karfl›s›nda sayg›yla e¤ildim. Koltuk alt›na yerlefltirdi¤i de¤ne¤iyle önce denge düzenini sa¤layan ve sonra tek aya¤› ile futbol topuna hükmeden ve ona egemen olan bir insan› nas›l tarif etmeliyiz bilemedim. Onlar may›n tarlas›ndan, oyun alanlar›na gelinceye dek, tarifi zor bir geliflme gösteren harika bir topluluk. Onlar s›n›rlarda nöbet tutan, yaflam s›n›rlar›n› ise te¤et geçenler... • metingorenbd@gmail.com

‹yimserler ve karamsarlar aras›nda tercih yapmam›z gerekmez; onlara ihtiyac›m›z var... Örne¤in; iyimserler uça¤› icad ettiler, karamsarlar paraflütü...

Bende 1 Lira Vard›. Sende 1 Lira vard›. Paralar› de¤ifltirdik yine 1 liram›z var. Bende 1 bilgi Sende 1 bilgi vard›. Bilgileri de¤ifltirdik, flimdi sende 2, bende 2 bilgi var... Bilgi paylafl›ld›kça ço¤al›r.. 79


BELGESELC‹N‹N GÖZÜYLE Çetin ‹mir

Bulutlar›n aras›nda yaflayan tarih

S

ÜMELA MANASTIRI Sümela Manast›r›, Trabzon ili, Maçka ilçesi, Alt›ndere köyü s›n›rlar› içerisinde yer alan Panagia (Meryem Ana) deresinin bat› yamaçlar›nda Mela (Yunanca, siyah) tepesi üzerindedir. 80


BD TEMMUZ 2011

D

eniz seviyesinden 1150 m yükseklikte yer alan Rum manast›r ve kilise kompleksinin tam ad› Panagia Sumela veya Theotokos Sumela‘d›r. Kilisenin M.S. 375-395 tarihleri aras›nda infla edildi¤i san›lmaktad›r. Oldukça genifl bir alan üzerine infla edilen Sümela Manast›r›, bafll›ca ana kaya kilisesi, birkaç flapel, mutfak, ö¤renci odalar›, misafirhane, kütüphane ile kutsal ayazma bölümlerinden olu-

flur. Anadolu’da s›kça rastlan›lan Kapadokya Kiliseleri tarz›nda yap›lm›fl, hatta Trabzon‘da Maflatl›k mevkiinde benzeri bir ma¤ara kilisesi daha vard›r. 81


BD TEMMUZ 2011

Meryem ve o¤lu ‹sa’y› betimleyen fresk Kilisenin ilk kuruluflu ile manast›r haline dönüflümü aras›ndaki bin y›ll›k dönem hakk›nda fazla bir fley bilinmemektedir. Karadeniz Rumlar› aras›nda anlat›lan bir efsaneye göre Atinal› Barnabas ile Sophronios adl› iki keflifl ayn› rüyay› görmüfller; rüyalar›nda, Hz. ‹sa’n›n ö¤rencilerinden Aziz Luka’›n yapt›¤› üç Panagia ikonundan, Meryem’in bebek ‹sa’y› kollar›nda tuttu¤u ikonun bulundu¤u yer olarak Sümela‘n›n yerini görmüfller. Bunun üzerine birbirlerinden habersiz olarak deniz yoluyla Trabzon‘a gelmifl, orada karfl›lafl›p gördükleri rüyalar› birbirlerine anlatm›fl ve ilk kilisenin temelini atm›fllard›r. Meryem Ana ad›na kurulan manast›r›n "Sümela" ad›n› "siyah" anlam›na gelen "melas" sözcü¤ünden ald›¤› söylenmektedir. Bu ismin manast›r›n kuruldu¤u koyu renkli Karada¤lardan geldi¤i düflünülmekte ise de, 82

Sümela kelimesi buradaki Meryem tasvirinin siyah rengine ba¤lanabilmektedir. Ünlü tarihçi J. P. Fallmerayer’in de (1790-1861) y›l›nda buraya geldi¤inde dikkatini çekti¤i gibi renginin koyu, hatta teflhis edilemeyecek derecede siyah oluflu bu ad›n esas›n›n teflkil etmifl olmas› mümkündür. Gürcü resim sanat›nda, XII. yüzy›lda sanat aleminde siyah Madonna ismi alt›nda tan›nan bir tak›m Meryem ikonlar›n›n yap›ld›¤› ve yay›ld›¤› bilinmektedir.

B

uras›n›n bafll›ca gelir kayna¤› olan bir Meryem Ana resminin eksikli¤ine ve mucizeler yaratt›¤›na halk› inand›rmak böylece onun de¤erini büyütmek için uyduruldu¤u kolayca sezilen söylenceye göre, ‹sa’n›n havarilerinden Lukas taraf›ndan yap›lm›fl. Lukas’›n terekesinden Atina’ya geçmifl fakat Theodosius devrinde,


BD TEMMUZ 2011

4. yüzy›lda resim kendili¤inden buradan ayr›lmak istemifl, bir gün melekler taraf›ndan gökte uçurularak Trabzon da¤lar›ndaki bu kovu¤a getirilip bir tafl›n üzerine b›rak›lm›flt›r. Tam bu s›ralarda Atina‘dan Trabzon‘a gelen Barnabas ve Sophronios adlar›nda iki keflifl de bu ücra da¤›n ›ss›z yamac›nda bu resmi bulmufllar ve burada Anakaya Kilisesini infla ettirmifllerdir. 6. yüzy›lda imparator Justinianus’un manast›r›n onar›larak geniflletilmesini istemesi üzerine generallerinden Belisarios taraf›ndan tamir edildi¤i de söylenmektedir.

Y

ine baflka bir efsaneye göre, büyük bir kas›rga s›ras›nda Meryem’in yard›m› ile can›n› kurtaran III. Alesios buras›n› yeni bir tesis halinde infla ettirmifl, zengin vak›flar ba¤›fllam›fl bir Khrysobullos yeni bir ferman ile de bu vak›flar›n› sa¤lam esaslara ba¤lam›flt›r.

Manast›r›n 1650’ye kadar d›fl kap›s› üzerinde görülebilen 1360 tarihli, befl m›sral›k bir manzum kitabede III. Alesios, bu tesisin kurucusu (Ktetor), “Do¤u ve Bat› (Iberia)’n›n hakimi imparator” olarak gösterilmiflti. Alesios 1361 y›l›ndaki bir günefl tutulmas›n› burada karfl›lam›flt›r. Bu prensin sikkelerinde günefl resmi bu olayla ilgili kabul edilmektedir. 1365 tarihli "vakfiyesi" ile de manast›r›n bütün idari flartlar›n›, arazisini, gelirlerini düzene koyduktan baflka, Trabzon‘a gelecek bir tehlikeyi, bir Türk ak›n›n› önlemek üzere, buradaki keflifllerin daima uyan›k bulunmalar›n› da bildirir. Sümela Manast›r›‘n›n kuruluflu bilimsel verilere göre 13. yüzy›la kadar inmektedir. K›sacas› Trabzon Sümela Manast›r›, Trabzon Kommenoslar olarak bilinen ve 1204 tarihinde Trabzon’da kurulan Kommenos Prensli¤i’nden III. Alexios (13491390) zaman›nda manast›r›n önemi

83


BD TEMMUZ 2011

gizli H›ristiyan köyleri ile çevrili bir alan yaratm›flt›r. Sümela Manast›r›‘n›n 18. yüzy›lda birçok bölümü yenilenmifl, baz› duvarlar fresklerle süslenmifltir. 19. yüzy›lda büyük binalar›n ilave edilmesiyle manast›r muhteflem bir görünüm kazanm›fl, en zengin ve parlak dönemini yaflam›flt›r. Bu dönemde son fleklini alan manast›r pek çok yabanc› seyyah›n ziyaret etti¤i, yaz›lar›na konu edilen bir yer haline gelmifltir. Bu yazarlar aras›nda, Ghikas (1755), Stephan (1764), Hysilantes (1775), G. Palgrave (1826-1888) say›labilir. 18 Nisan 1916’dan 24 fiubat 1918’e kadar süren Rus iflgali s›ras›nda Maçka civar›ndaki di¤er manast›rlar gibi ba¤›ms›z bir Pontus devleti kurmak isteyen Rum milislerin karargâh› olmufl, nüfus mübadelesi ile bölgedeki H›ristiyanlar›n Yunanistan’a gönderilmesinin ard›ndan önemini yitirerek T.C. Kültür Bakanl›¤› taraf›ndan yak›n zamanda onar›lm›flt›r. Sümela Manast›r›'n›n giriflinde su getirdi¤i anlafl›lan büyük su kemeri Sümela Manast›r›’ndan baflka bir fresk yamaca yaslanm›fl durumdad›r. Çok meli gümüfl madalyon ile 1438 tarihli gözlü olan bu kemerin bugün büyük islemeli bir örtü de Atina'daki Benaki bir bölümü y›k›lm›flt›r. Dar ve uzun Müzesi'ndedir. Osmanl› döneminde bir merdivenle Sümela Manast›r›’n›n manast›ra sa¤lanan imtiyazlar, Trab- ana girifline ulafl›l›r. Girifl kap›s›n›n zon ve Gümüflhane bölgesinin ‹slam- yan›nda muhaf›z odalar› bulunmaklaflmas› s›ras›nda özellikle Maçka ve tad›r. Buradan bir merdivenle iç avlukuzey Gümüflhane‘de H›ristiyan ve ya inilir. Solda, manast›r›n esas›n› teflartm›fl ve fermanlarla gelir sa¤lanm›flt›r. 14. yüzy›lda Türkmen ak›nlar›na maruz kalan kentin savunmas›nda ileri karakol görevi üstlenen manast›r›n statüsünde Osmanl› fethinden sonra bir de¤ifliklik olmam›flt›r. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’daki flehzadeli¤i s›ras›nda iki büyük flamdan hediye etti¤i ve Fatih Sultan Mehmet, II. Beyaz›t, I. Selim, II. Selim, III. Murat, ‹brahim, IV. Mehmet, II. Süleyman ve III. Ahmet’in de manast›rla ilgili birer fermanlar› bulunmaktad›r. Sultan Selim'in hediye etti¤i samdanlar 1877'de çal›nm›flt›r. Manast›ra ait baflka bir Meryem ikonas› da Oxford'da özel bir koleksiyondad›r. 1436 tarihli iflle-

84


BD TEMMUZ 2011

kil eden ve kilise haline getirilen ma¤aran›n önünde çeflitli manast›r binalar› bulunmaktad›r. Sa¤ tarafta kütüphane yer almaktad›r. Sümela Manast›r›’n›n kütüphanesinde evvelce katalogu yap›lan ve ço¤unlu¤u 17-18. yüzy›llara ait çeflitli el yazmalar›ndan 66 tanesi Ankara Müzesi'nde, içinde minyatürler olan ve Bizans eseri 1000 tanesi ‹stanbul’da Ayasofya Müzesi'ndedir. Ayr›ca 150 kadar da tafl bask› kitap vard›r. Yine sa¤da yamac›n ön yüzünü kaplayan büyük balkonlu bölüm keflifl odalar› ve misafir odalar› olarak kullan›lm›flt›r.

S

ümela Manast›r›’n›n ana ünitesini meydana getiren kaya kilisesinin ve ona bitiflik flapelin iç ve difl duvarlar› fresklerle donat›lm›flt›r. Kaya kilisesinin içinde avluya bakan duvarda III. Alexios dönemine ait fresklerin varl›¤› tespit edilmifltir. fiapeldeki freskler ise 18. yüzy›l›n baslar›na tarihlenmektedir ve üç ayr› devirde yap›lan üç tabaka görülmektedir. Buradaki fresklerin 1710-1732 y›llar›nda yap›ld›klar›n› bildiren yaz›lar saptanm›flt›r. Oysa ma¤ara kilisesinde avluya komflu duvarda III. Alexios devrine ait freskler de tespit edilmifltir. Bugün bu portrelerden hiçbir iz kalmam›flt›r. D›flar›da kaya yüzeyine ifllenmifl ve bugün yaln›z üst fleritleri kalabilmifl olan büyük bir mahfler sahnesinin dökülen s›valar›n›n alt›ndan baflka sahnelerin gün ›fl›¤›na ç›kt›¤› görülmektedir. Üzerinde bir ejder ile süvari iki aziz (Georgios ve Demetrios) tasvir edilmifl bulunan küçük bir flapelin duvar›nda tabakan›n alt›nda üç tabaka

Manast›r›n girifline ulaflan dar ve uzun merdiven daha resim bulundu¤u tespit edilmifltir. Nitekim bir yerde en alt tabakada imparator k›yafetinde diademli bir figürün üstünde diademli (*) baflka bir figür bunun üstünde de metamorphosis, yanitabor ad›nda ‹sa’n›n görünüflünün de¤iflmesi (suretinin de¤iflmesi) sahnesi islenmifl bulunmaktad›r. Bu durum karfl›s›nda Sümela Manast›r›’n›n eski ve o nispette de de¤erli duvar resimleri, s›valar›n tamamen dökülmedi¤i yerlerde alt tabakalarda da mevcuttur. 85


BD TEMMUZ 2011

•As›l kilisenin absid (**) k›sm›nda, güney du-

var›nda yukar›da Meryem’in do¤usu ve mabede sunuluflu, tebli¤, Hz. ‹sa’n›n do¤uflu, mabede sunuluflu ve hayat›, altta ‹ncilden resimler. •Güney kap›s›nda Hz. Meryem’in ölümü ve havariler. •Kilisenin do¤uya bakan yukar› k›sm›nda 2. s›rada Genesis, Ademin yarat›l›s›, Havva’n›n yarat›l›fl›, Tanr›n›n tembihi, ‹syan (Adem ile Havva’n›n yasak meyveyi yemeleri), Cennetten kovulma. 3. s›rada: Yeniden dirilme, Thomas’›n flüphesi, Kabirde bir melek, Nikaia konsülü. •Absid k›sm›n›n d›fl›nda, yukar›da Mikail, Cebrail bulunmaktad›r. Kutsal suyu toplayan flad›rvanda sivri kemerleriyle Türk Mimarisi karakterindedir. Sümela Manast›r›’n›n yüz metre kadar kuzeyinde yine da¤ yamac›na oyulmufl eriflilmez durumda ve içinde freskleri olan flapeller bulunmaktad›r. Sümela Manast›r›’nda 1998’den beri Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’nca yürü-

tülen bir proje dahilinde zarar gören duvarlar temizlenip restore edilerek koruma alt›na al›nm›flt›r. Sümela Manast›r›’n›n ana bölümü üst çat›yla kaplanm›fl olup, Ana Kaya Kilisesi’ndeki freskler temizlenerek sa¤lamlaflt›r›lm›flt›r. Sonuç olarak ziyaretçilerin Sümela Manast›r›’na daha rahat ve güvenli bir flekilde ulaflabilmeleri için patika yol do¤al yap› bozulmadan geniflletilerek yeniden düzenlenmifltir. • cetinimir@butundunya.com.tr (*)Diadem: Antik dönemde krallar›n otoritelerini göstermek için bafllar›na ba¤lad›klar› beyaz kurdele. (**) Absid: Kilise veya flapellerde genelde do¤uda bulunan rahibin bulundu¤u yer.

BENJAM‹N FRANKL‹N’DEN Hayat›n en büyük trajedisi çok çabuk yafllanmam›z, ama çok geç ak›llanmam›zd›r. Para ve insan aras›ndaki karfl›l›kl› iliflki flöyledir: ‹nsan paran›n sahtesini yapar, para da insan›n. 86


TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Prof. Dr.

Yürük ‹yriboz

Mide Asidi Mide asidini azaltan ilaçlar magnezyum düzeylerini düflürerek kas kas›lmalar›, kalp ritmi düzensizli¤i ve sara hastal›¤›na neden olabilir.

Anne Sütü Anne sütü bebeklerin beyin geliflmesi ve büyümesi için en iyi besindir

Sosyal iliflkileri güçlü Probiyafll›lar›n inme geçirdikten sonra yotikler daha çok yaflad›¤› Fazla kilolar Günümüzde saptanm›flt›r. ilaç olarak Orta yafllarda al›nan fazla kullan›lan probikilolar ileri yafllarda bunama yotikler (dost bakteriler) gerçekte peynir, olas›l›¤›n› art›rmaktad›r yo¤urt ve sirkede bol bol bulunur ve ba¤›rsak enfeksiyonlar›n›, alerjileri, Kalsiyum Haplar› egzema, hatta süt flekeri (lactose) into‹leri yafltaki kad›nlar›n lerans›n› (bünyenin olumsuz tepkisi) önler. kulland›¤› kalsiyum haplar› kalp hastal›klar›n› Sünnet ve AIDS tetikledi¤inden bu gereksinimin Sünnet AIDS yo¤urt, badem, koyu yeflil sebzeler riskini azalt›r ve bal›ktan sa¤lanmas› önerilmektedir. ve kad›nlarda Kahve ve Prostat virütik enfekHergün kahve içen er- siyonlar› ve keklerde prostat kanseri rahim kanserriski daha azd›r. lerini önler.

Nikotin Nikotin, omurilik çevresindeki kan damarlar›n› daraltarak, kalsiyum emilimini önler ve kemiklerin erimesine neden olur.

Öksürükle a¤›zdan ç›kan mikroplu damlac›klar 7 metre öteye kadar gider ve havada I saat kadar as›l› kal›r. 87


ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen

G

ÜNEfi‹N ÖTEK‹ YÜZÜ

Kimse inanmaz ama ben oldum olas› do¤um günümü bilmem. Anama, "Ben ne zaman do¤mufltum?" diye her sordu¤umda, "O¤lum, sen güneflin ça¤lalar› sarartmaya bafllad›¤›nda dünyaya gelmifltin." der; arkas›ndan da bir an›s›n› dillendirirdi... iç unutmam, karn›m›n burnumda oldu¤u günlerden birinde, kap› komflumuz elinde bir sahan yeni sararmaya bafllam›fl kay›s› ile geldi. ‘Al bac›m, iki canl›s›n, bakars›n için çeker de memelerin flifler. Ye flunlardan birkaç tane.” dedi. Anam›n bu öyküsünün etkisi var m› bilmem ama çocuklu¤umdan bu yana gözümü sabaha ne vakit açsam, günefli yüzüme do¤mufl is-

"H 88


BD TEMMUZ 2011

terim. ‹lk iflim, do¤uya aç›lan penceremin perdesini aralamak olur. Benim bu tutkumu iyi bilen ailem, hangi eve tafl›nsak, oran›n güne bakan odas›n› bana ay›rm›flt›r. Ablam, benim bu ayr›cal›¤›ma içten içe bozula gelmifl olmal› ki, bir keresinde, “Günefl, senin anan de¤il, baban de¤il; onsuz olamad›¤›na flafl›yorum,” demiflti. Ben de ona bozulmufl, “O benim sevgilim. Yüzüne gözlerim kamaflarak bakar›m, tan yerinde k›z›l saçlar›n› okflar›m. Ne varsa onda var. Onsuz a¤açlar ne yapra¤a ne de çiçe¤e durur. Güller, papatyalar, gelincikler, yaseminler bin bir renge, kokuya bürünmez o olmadan. K›rlang›çlar, leylekler, kelebekler kanat ç›rp›p, yan›m›zda yöremizde yuva yapmaz. Bülbüller, serçeler sevinçten ötmez,” diye üstüne gitmifltim. O gün de yataktan kalkar kalkmaz pencereye kofltum. Perdeyi çekip d›flar›ya bakt›m ki günefl yok. Hava, “Da¤da a¤›r m› a¤›r… Kara, laciba¤da vert bulutlar gelmifl yanaflolanlar›n m›fl evlerin dam›na kadar. Tanr› Ya¤mur indirdi indirecek. yard›mc›s› Anam, yan›ma yanaflt›, “Kuzum,” dedi. “Da¤da olsun. ba¤da olanlar›n Tanr› yarEvden d›flar› d›mc›s› olsun. Evden d›flar› ç›k›lacak gün ç›k›lacak gün de¤il.” de¤il.” “Hele bir de dolu indirirse sen o zaman gör. Alimallah zulüm saçar. ‹nsan› do¤du¤una piflman eder,” diye arkas›n› getirdi babam da. Ablam›n, “Babam ya¤muru sevmiyor,” demesiyle surat› birden as›ld›. “Ya¤mur sevilmez mi k›z›m? ‹nce ince, iplik iplik, sindire sindire ya¤arsa hem toprak doyar hem de canl›lar kaçacak, sinecek yer bulur. O zaman da ya¤mur, rahmet olur, berekete bürünür,” dedi. Sonra da, “Haaa!” diye ekledi. “Bir de azg›nlafl›r afete keserse e¤er, iflte o zaman dehflet saçar, zulüm üstüne zulüm indirir. Evmifl barkm›fl demez, ne bu89


BD TEMMUZ 2011

lursa önüne katar sürükler. Köprüyü, kanal› aflar, dört bir yan› çamura, mile, mezbeleli¤e beler. “ “‹flte o yüzden, gel sen günefli arama,” dedi anam. “Öyle de¤il mi tosunum?” diyerek kollar›n› boynuma dolad›. Üflümeyeyim diye bahar›n o ›l›k gününde s›rt›ma bir h›rka geçirdi. ‹yice ›s›nm›fl olmamdan m›d›r bilmem, “Günefl olmad›¤›na göre, keflke kar ya¤sa,” diye m›r›ldand›m. fiöyle pamuktan örtü olsa, dört bir yan› beyaz etse! Mahallemizin bütün çocuklar› d›flar› ç›k›p kartopu oynasak, kardan adam yapsak!..” K›fl günleri, da-

ha bir mahzun, daha bir içe dönük olurdum. Anam›n kat kat giydirdi¤i yünlü giysilerimin içinde üflümeye üflümezdim ama günefli görmedi¤imden olmal› içim bir türlü ›s›nmazd›. Günefl, yoluna ç›k›lm›fl bir sevgili nas›l dört gözle beklenirse, öylece özletir dururdu beni. Yüzünü göstermek istemezdi bir türlü. Ama ben her sabah kalkar kalkmaz do¤ru pencereye koflar onu arard›m. Göremeyince de bozulur, “Bu günefl de amma gecikti haa! Daha ne kadar bekletecek beni?” diye anam› s›k›flt›r›rd›m. Anam da o kadifemsi sesiyle, 90

“Tanr›’n›n ifline kar›fl›lmaz, yavrum,” derdi. Güneflin yerini tutmasa da bir baflka sevdi¤im daha olmufltu o çocukluk günlerimde. Yüzünden gülücük eksik olmamas›ndan m›, bafl›n› hep günefle çevrik tutmas›ndan m›, yoksa dimdik duruflundan m› nedir bilmem, ayçiçe¤ine kaym›flt› gönlüm. Nerede görsem solu¤u onun yan›nda al›yordum. Bizim yöredeki ad› ‘flemflamer’di. Bir keresinde usuma nerden estiyse, bunun ne anlama geldi¤ini sordum babama. O da, ‘fiems’in günefl, ‘kamer’in de ay demek oldu¤unu; flemflamerin, yüzünü gündüzleri günefle, geceleri aya çevirdi¤ini söyledi. O yaz, babam, bostan›m›zdaki ilk olgunlaflan flemflamerin sar› kalpa¤›n› kopar›p içindeki çekirdekleri çitmem için bana verdi¤inde dünyalar benim oldu. Yaln›zca bafl›n› de¤il, sap›n› da istedim babamdan. Gövdesini kesip biçtim, güzel bir oyuncak ka¤n› yapt›m. Baflka bir y›l, bafltanbafla flemflamer ekti¤imiz bahçemizin bekçili¤ini babam bana vermiflti. Serçelerle savafl›m da o zaman bafllad›. Sürü halinde geliyorlar, olgunlaflan kalpaklarda çekirdek b›rakm›yorlard›. Neflem kaçm›flt›. Bizim mal›m›za ortak oluyorlar diye içim içimi yiyordu. Onlardan kurtulmak için bir arkadafl›mdan sapan›n› istedim. Küçük çinke tafllar› biriktiriyor, h›rs›zl›¤a gelen serçelere niflan al›p f›rlat›yordum. Bakt›m ki, kufllar kadar korudu¤um bitkilere de zarar veriyorum, vazgeçtim. Son çare olarak da kalpaklar›n› kopard›¤›m kimi sap-


BD TEMMUZ 2011

lar›n üzerine bezlerden insan bafl› yaparak, kufllar› korkutaca¤›m› sand›m. Ama hiçbirinin köklü bir önlem olmad›¤› ortaya ç›kt›. Anam, benim kufllarla bafl edemedi¤imi görüp halime ac›m›fl olmal› ki, “O¤lum,” dedi. “Kufllar da can tafl›yor. Ac›k›yor. Onlar›n da göz hakk› var. Üzme kendini; b›rak paylar›n› als›nlar.” Kulaklar›ma inanamad›m. “‹yi ama ana, topra¤› biz kazaca¤›z, gübreyi biz kataca¤›z, tohumu biz saçaca¤›z, sulamay› biz yapaca¤›z. Sonra da onlar yetifltirdiklerimize ortak olacak. Öyle mi?” dedi¤imde, anam alttan ald›. “Ya günefl!..” diye kekeledi. “Tüm bitkileri besleyip büyüten o de¤il mi?”

O

O yaz› hiç unutmam. Babam bizi bir ayl›¤›na Akdeniz k›y›s›nda, günefli bol, flirin bir ilçeye götürmüfltü. Gün boyu denizden ç›km›yorduk. Oradaki süremizin bitmesine iki üç gün kal-

m›flt›. Onca zaman ne çabuk geçti diye hay›flan›yorduk ki, beni bir titretme tuttu. Üflüyor, nefes almakta zorlan›yordum. Evde ne kadar yorgan, battaniye, yatak örtüsü varsa hepsinin üstüme örtülmesini istiyordum. Bizimkiler çok korktular. Babam›n beni götürdü¤ü doktor, ”Günefl çarpmas› bu,” dedi. “Geçmesine geçer de, hastan›n kendini güneflten korumas› gerekiyor. Yoksa, Tanr› korusun, istenmeyen fleyler gelebilir bafl›na.” Anam› ald› m› bir korku. Tutturdu, “Yar›ndan tezi yok gidelim buradan. Denizi de günefli de yere bats›n. O¤lumdan de¤erli mi?” diye ivmeye. Tas› tara¤› toplad›¤›m›z gibi yollara düfltük. Babam›n surat›ndan düflen bin parçayd›. Durdu durdu duramad›, gözlerini bana dikip “Günefl, günefl deyip duruyordun. Al sana günefl. Ben sana her fleyin afl›r›s›ndan kaç›nmal›s›n

"Yar›ndan tezi yok gidelim buradan. Denizi de günefli de yere bats›n. O¤lumdan de¤erli mi?"

91


o¤lum diye bofluna m› söylüyorum,” diye sayd›, döktü. Kim ne derse de-

sin, bafl›ma ne ifl gelirse gelsin, benim günefl sevdam bitecek, tükenecek gibi de¤ildi. Hiçbir fley yapamad›m m› solu¤u bir günefllik yerde al›yordum. Orada e¤lefliyor, geziyor yüzümü ondan ay›rmamaya çal›fl›yordum. Güneflsiz bir gün, geceden farks›z oluyor, içimi karart›yordu. Aradan kaç y›l geçmiflti bilmiyorum. Bahara ç›kmak üzereydik. Sa¤ kolumun arkas›nda, omzuma yak›n bir yerde, t›rnak kadar koyu k›rm›z› bir leke olufltu. Arada s›rada kafl›n›r gibi oluyor, dokunur dokunmaz da kanamaya bafll›yordu. Anama gösterdi¤imde, “Sivilce gibi bir fley. Yaraya benzemiyor,” demifl, biraz kolonya sürüp geçifltirmiflti. Sonralar› ayn› yer birkaç kez daha kanad›. A¤r›s›, olmad›¤› için ald›rm›yordum. Yaz gelsin, s›rt›m› günefle verdi mi geçer, bir fley kalmaz diye avutuyordum kendimi. Öyle de oldu. Güneflli günler geri geldi¤inde keyfime diyecek yoktu. fiemflamer ekili bahçemizde üzerimde günefl, elimde kitab›m dünya benim san›yordum. Bir ikindiüstüydü. Gömle¤imi, atletimi ç›karm›fl, s›rt›m› günefle vermifl, derimi bronzlaflmaya, yaram› iyilefl-

"Bundan böyle güneflle arana bir perde çekeceksin"

meye b›rakm›flt›m. Güneflle dostlu¤uma diyecek yoktu. Bir bakt›m ki, gezmeye ç›kan babamla iki arkadafl› karfl›mda duruyorlar. Gözlüklü olan›, s›rt›mdaki k›z›ll›¤› göstererek, “Bu yara,” dedi. “Ne zamand›r var burada?” “Bilmem!” dedim. “Çoktand›r duruyor. Arada s›rada da kan›yor.” “Hayrola Doktor Bey?” diye araya girdi babam. “Önemli bir fley mi?” “Evet!” dedi konu¤umuz. “Bunu, vakit yitirmeden bir dermatoloji uzman›na göstermeniz gerekiyor.”

G

92

Gitti¤imiz hastanede yarama “ma-

lign melanom” tan›s› kondu. Deri kanserlerinin içinde en edepsizi buymufl. Kendimi on gün içinde ameliyat masas›nda buldum. Ameliyat sonras›nda doktorum, “Bundan böyle,” dedi, “Güneflle arana bir perde çekeceksin. Onu düflman belleyeceksin. Nerede görsen kaçacak, aç›k hiçbir yerini ona göstermeyeceksin.” O an akl›ma, güneflin alt›nda sek sek oynayan serçeler, sararmaya duran ça¤lalar ve yüzünün rengini ›fl›ktan alan semflamer kalpaklar› geldi. Elimde olmadan sordum, “Ben günefle bakmadan duramam ki. Bakt›kça da duramayaca¤›ma göre, bundan böyle ne yapaca¤›m?” “Kolay› var,” dedi doktor. “Onunla saklambaç oynayacaks›n. O kovalayacak, sen kaçacaks›n.” Bu oyun, önceleri zoruma gidiyordu. Sonra durup düflündüm de, ya benim yerimde do¤adaki di¤er canl›lar olsalar, onlar kansere yakalansalard›, ne yaparlard› kim bilir?.. • bekirozgen@butundunya.com.tr


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

KEDERL‹ LUNAPARKLAR Kalabal›klar›n coflkulu kahkahalar›n›n, heyecanl› 盤l›klara kar›flt›¤›, neonlardan yay›lan bin bir renkli ›fl›¤›n, e¤lence alan›ndan yükselen müzik sesleriyle kaynaflt›¤› lunaparklar, çocukluk hatta gençlik an›lar›m›zda önemli bir yer tutarlar. una karfl›n yaz›m›n bafll›¤›n›; ‘Kederli Lunaparklar’ olarak koymam sizleri flafl›rtm›fl olabilir. Bundan sonraki sat›rlar›m› okudu¤unuzda bana hak verece¤inize inand›¤›m için yazmaya devam ediyorum. Kederli Lunaparklar fikrinin akl›mda

ilk yer ediflinin nedeni; y›llar önce yaflad›¤›m iç burkucu bir olayd›r. Yak›n dostlar›m›zla bir e¤lence dönüflü ‹stanbul’un en renkli lunaparklar›ndan birine u¤ram›flt›k. Yetiflkin yafllarda olmam›za karfl›n insanlar› havalara uçuran, kendi etraf›nda savu93


BD TEMMUZ 2011

Alandan yay›lan nefleli müzikler, havai fiflekler gibi gö¤ü ayd›nlatan ›fl›klar, kofluflturan insanlar bir anda neflemizi ikiye katlam›flt›.

ran, döndüren, yüreklere heyecanlar, coflkular düflüren sal›ncaklara binenleri seyrederken içimiz bir hofl olmufltu. Alandan yay›lan nefleli müzikler, havai fiflekler gibi gö¤ü ayd›nlatan ›fl›klar, kofluflturan insanlar bir anda neflemizi ikiye katlam›flt›. Sonra birden onu fark ettim. On, on bir yafllar›nda, saçlar› örgülü bir k›z çocu¤uydu. Desenleri iyice solmufl bir basma entari giymifl, iyice partallaflm›fl terliklerin üzerine basarak yürümeye çal›fl›yordu. Aç›k söylemek gerekirse yoksul görünümü lunapark›n coflkulu havas›yla büyük bir çeliflki içindeydi. Belki de o sal›ncaklara binecek paras› olmad›¤›ndan s›rf e¤lenenleri seyretmek için gelmiflti. Onu izlemeye bafllad›m. Bir süre sonra kahkahalar ve nefleli 盤l›klar içinde çarp›flan arabalara binenlerin bulundu¤u alana gidip, kendilerinden geçmiflçesine birbirine tosla94

yan araçlarda e¤lenenleri izlemeye bafllad›. Yüz ifadesinden onlar›n yerinde olabilmek için can att›¤› aç›kça belli oluyordu. Tam o esnada çarp›flan arabalar›n bir turu bitti ve kenarda bekleyen kalabal›k bir grup insan boflalan araçlarda yer kapmak için itifl kak›fl piste koflufltu. Hatta iri yar› bir delikanl› ona h›zla çarpt›. K›zca¤›z az kals›n yere kapaklan›yordu. Yeni grup yerini al›nca hiç durmayan coflkulu müzi¤in eflli¤inde sevimli araçlar hareket etti ve nefleli 盤l›klar›n eflli¤inde yeni çarp›flmalar bafllad›. K›zca¤›z bu kez de sanki toslayan arabalardan birinin içindeymifl gibi bedenini sa¤a sola büküyor, sak›nma hareketleri yap›yor, birbirine h›zla çarpan arabalara bakarken kahkahalarla kendinden geçiyordu. Sonra hiç beklenmedik bir olay yafland›: Kalabal›¤›n aras›ndan ç›kan son derece h›rç›n görünümlü bir kad›n,


BD TEMMUZ 2011

k›zca¤›z›n kula¤›na yap›fl›p adeta kopar›rcas›na çekifltirmeye bafllad›. Zavall› küçük neye u¤rad›¤›n› flafl›rm›fl, ac› içinde k›vran›yordu. Kad›nsa h›nçla kavrad›¤› kula¤› b›rakmak bir yana, di¤er eliyle de zavall›c›¤›n yana¤›na tokatlar atmaya bafllam›flt›. Bir yandan da hayk›r›yordu: “Ben sana bütün sandalyeleri sileceksin demedim miiii? Ne iflin var buradaaa?” Yüre¤im ac›m›flt›. Az evvel kendi-

si binmedi¤i halde çarp›flan arabalarda e¤lenen insanlara bakarak mutlu anlar yaflayan küçük k›z, flimdi ac›yla ç›rp›n›yordu. Onlar› takip ettim. K›zca¤›z› kula¤›ndan tutup sürükleyen kad›n annesi olmal›yd›. Çünkü can havliyle hayk›ran yavrucak: “Silecem anac›¤›m, silecem, b›rak kula¤›m›, ac›yor...” diye hayk›r›yordu. Sonunda lunapark›n hemen yan›ndaki çay bahçesine gittiler ve ac›mas›z anne sert bir hareketle k›z› plastik sandalyelerin aras›na savuruverdi: “Hepsini p›r›l p›r›l edecen, yoksa sana yemek de yok, uyku da yok bu gece”. Gerçek tüm ac›t›c›l›¤›yla ortaya ç›km›flt›: Bütün gün çocuk ruhuna hiç hitap etmeyen çay bahçesinde ortal›¤› toparlamaktan bunalm›fl olan k›zca¤›z, bir f›rsat›n› bulup hemen yandaki lunaparka s›v›flm›fl, gönüllerince e¤lenen, annelerinin babalar›n›n yan›nda mutlulukla kofluflturan akranlar›n› izlemeye dalm›flt›. En az›ndan onlar mutluydu. Öte yandan çok istese de buras› onun yeri de¤ildi. Onun silmesi, temizlemesi, düzene sokmas› gereken sandalyelerin yan› s›ra, hayat›n› bin

95


BD TEMMUZ 2011

bir çileyle kazanan anas›n›n verece¤i baflka ifller vard›. Aksi takdirde yemek de, yatak da yoktu ona. Kaderi böyle çizilmiflti. Orada e¤lenebilmem mümkün de¤ildi art›k. Baflkalar› için e¤lence olan lunapark, ikimiz için, feci büyük bir düfl k›r›kl›¤›n›n yafland›¤› kederli bir yere dönüflmüfltü... nutulmaz sinema y›ld›z› Marilyn Monroe’nun, trajik ölümünden birkaç gece önce

Marilyn Monroe periflan bir haldeyken görüldü¤ü Los Angeles - Venice Beach lunapark› da benim gözümde bu kederli yerlerden biridir. Baz› görgü tan›klar›n›n ifadeleriyle de desteklenen bu hüzünlü olay daha sonra talihsiz y›ld›z›n yaflam öyküsünü konu alan filmde de canland›r›lm›flt›r. O gece Marilyn herkes tara96

f›ndan rahatl›kla anlafl›lacak derecede sarhofl ve mutsuz bir görünümdedir. Bunun pek çok nedeni vard›r. Kendini bildi bileli hep yaln›z oluflu, sürekli olarak s›¤›nacak, güvenilecek birilerini arad›¤› halde bir türlü bulamay›fl›, bilinçsizce kulland›¤› ilaçlar›n yaratt›¤› tats›z yan etkiler, anne, baba sevgisi göremeden yaflad›¤› çocuklu¤u ve yanl›fl evlilikleri bunlar›n aras›nda say›labilir. Kim bilir iç dünyas›nda bilmedi¤imiz daha baflka ne s›k›nt›lar› vard›. Bildi¤imizse; o gece lunaparkta e¤lenen kalabal›klar içerisinde yine yaln›z ve mutsuz olufludur. Ald›¤› alkolün etkisiyle sendeleyerek yürür. Görgü tan›klar› elbisesinin bir ask›s›n›n düflük oldu¤unu ve yal›nayak dolaflt›¤›n› bildirmifllerdir. Ayr›ca gözleri her an a¤layacakm›fl gibi dolu doludur. Onca mutlu ve nefleli insan aras›nda adeta serseri bir may›n gibi sürüklenmektedir. Kimilerine çarpar, arada tökezler, baz› ailelerin çocuklar›n› sever. Anne olmay› çok istese de sorunlu hamilelikleri nedeniyle bu iste¤ine kavuflamam›flt›r. Bu nedenle küçük çocuklara özel bir ilgi gösterir o gece. Hatta bir k›z çocu¤uyla birlikte dönme dolaba biner ve ona kimli¤ini aç›klar. K›z›n ailesi zaten onu tan›m›fl ve bu derbeder haline üzülmüfltür. Oysa Marilyn, büyük olas›l›kla yaflam› boyunca baflkalar›n›n sahip oldu¤u mutlulu¤a neden hiç ulaflamad›¤›n› düflünüp, dertlenmektedir. O


BD TEMMUZ 2011

s›ralar çekimleri yeni bi- Çocuklar›n aileleriyle birlikten Misfits filmiyle bir kez daha milyonlar›n hay- te, nefle içinde gezindikleri, yediden yetmifle herkes için ranl›¤›n› kazanm›flt›r. Buna karfl›n kim oldu¤u- büyük bir e¤lence alan› olan nu bile bilemedi¤i babas›n›n yerine koydu¤u rol lunapark, onun için keder, arkadafl› Clark Gable’›n ›st›rap veren bir yer olmufltu çekimlerin bitti¤i gün o gece. kalp krizi geçirerek vefat etmesinin suçu ona yüklenmifltir. Bu yafl›ndayd›. Hiç anne olamam›flt›. Belsuçlamay› yapanlar Marilyn’in kapris- ki de o gece her an a¤layacakm›fl gibi leri nedeniyle çekimlerin uzad›¤›n›, hüzün dolu gözlerle sahildeki lunaNevada çölünde kurulan film setinde parkta dolaflmas›n›n bir nedeni de; afl›r› s›cak alt›nda s›rf onun yüzünden çok istedi¤i halde anne olamay›fl›yd›. planlanandan daha uzun süreler çal›- Çocuklar›n aileleriyle birlikte, nefle fl›ld›¤›n›, bu durumun da aktörün sa¤- içinde gezindikleri, yediden yetmifle l›¤›n› olumsuz etkiledi¤ini iddia etmifl- herkes için büyük bir e¤lence alan› lerdir. Marilyn’in bir y›¤›n duygusal problemine, bir de suçluluk duygusu eklenmifltir art›k. Bu nedenle sarhofl kafayla ayaklar› o gece onu nereye götürürse oraya gitmifl ve kendini herkesin memnun mesut koflturdu¤u lunaparkta bulmufltur. Bir süre daha insanlar›n flaflk›n bak›fllar›na ald›r›fl etmeden dönme dolaplar, atl›kar›ncalar, minik trenler, uçan sandalyeler aras›nda dolaflt›ktan sonra sendeleye sendeleye oradan ayr›l›r. Tam ç›karken dönüp, neden bunca yaln›z ve mutsuz oldu¤unu sorgularcas›na nefleli kalabal›klara do¤ru hüzünle bakar. Sonra hemen yak›ndaki kumsalda gider ve uzand›¤› kumlar›n üzerinde s›zar kal›r. Ertesi sabah civarda küçük bir büfe iflleten adam taraf›ndan uyand›r›larak evine yollan›r. O olaydan birkaç gün sonra evinde ölü bulundu Marilyn. Henüz otuz alt› 97


BD TEMMUZ 2011

olan lunapark, onun için keder, ›st›rap veren bir yer olmufltu o gece. Elbette onu seven bizler için de. zmir fuar›n›n y›l›n en önemli sosyal ve ticari etkinli¤i oldu¤u günlerde o c›v›lt›l› alanda kurulan bir lunaparkta flahit oldu¤um son derece iç burkucu bir olay› an›ms›yorum. Gurur k›r›c› baz› nahofl durumlar›n da cereyan etti¤i bu tats›zl›¤›n ard›ndan e¤lencenin her türünün p›r›lt›l› ›fl›klar ve canl› müzikler eflli¤inde sunuldu¤u bu göz al›c› mekân, benim için bir baflka kederli lunapark haline dönüflüvermiflti. Ne yaz›k ki bu unvan› hak ediyordu. Çünkü o gece, orada, bir delikanl›n›n kalbi fena halde k›r›lm›fl, gururu incitilmiflti. Olay, park›n k›p›r k›p›r dans müziklerinin çal›nd›¤› bir bölümünde meydana gelmiflti. K›zl› erkekli bir grup genç çal›nan müzi¤in ritmiyle aç›k bir alanda dans etmekteydiler. Lunapark müflterileri bu hayat dolu grubu hayranl›kla seyrediyorlard›. Bunlardan biri de dans eden gençlerle ayn› yafllarda olan bir delikanl›yd›. Bir kenarda durmufl, heyecanla onlar› izliyordu. Yaln›zd› ve böyle bir arkadafl grubunun içinde olmay› ne denli arzulad›¤› yüz ifadelerinden rahatl›kla anlafl›l›yordu. Ayr›ca içinin k›p›r k›p›r edip, danslar›na kat›lmak için büyük bir istek duydu¤u, bulundu¤u yerde kendi kendine figürler yapmas›ndan belliydi. Sonunda daha fazla dayanamad› ve her ne kadar onlarla tan›flmasa da, akranlar›ndan oluflan gençlik grubuna kar›fl›p, k›zlardan birinin karfl›s›nda 98

ilginç dans figürlerini sergilemeye bafllad›. Gerçekten güzel bir manzarayd› ve ne yaz›k ki bu hevesi hiç de hak etmedi¤i bir hoyratl›kla sonland›r›ld›. Gruptaki delikanl›lar birden aralar›na kar›flmas›ndan hiç de hoflnut olmam›fllard›. Hemen dans› kestiler. ‹çlerinden biri onu kolundan tuttu¤u gibi sürüye sonradan kat›lan yabanc› ceylan›n di¤erleri taraf›ndan kovalanmas› gibi kenara savuruverdi. Delikanl› hiç beklemedi¤i bu tepki karfl›s›nda afallam›flt›. Yaln›z oldu¤u için karfl›l›k veremedi. Bir köfleye çekilip, onlar› hüzünlü gözlerle izlemeye bafllad›. Grup yine müzik eflli¤inde dansa bafllam›flt›. Bense d›fllanan delikanl›n›n gözlerindeki üzüntüyü gördü¤ümde söylenmekten kendimi alamam›flt›m: ”Ne olurdu ki, onu da aralar›na alsalard›, ne olurdu ki bu geceki neflelerini onunla paylaflalard›? fiu güzelim delikanl›n›n yüzünde oluflan kederli ifadeye de¤er miydi?” Delikanl›ysa tam anlam›yla bozguna u¤ram›flt›. Belli ki o da benim gibi kendisini aralar›na kabul edeceklerini ummufltu. Az evvel nefleli dans figürleri yapan genç gitmifl, yerine, yüzünü büyük bir hüzün kaplam›fl, omuzlar› düflmüfl, yorgun, k›rg›n bir insanc›k gelmiflti. Dolu gözlerle bir sigara yakt›. Sonra ayaklar›n› sürükleyerek oradan uzaklaflt›. Onu teselli edebilmem mümkün de¤ildi zaten. Sadece ard›ndan uzun süre bakt›m. C›v›l c›v›l kalabal›klar›n dolufltu¤u, nefleli müziklerin çal›nd›¤› o lunapark ikimiz için de kederli bir yer olmufltu art›k. • mehmetunver@butundunya.com.tr


BD TEMMUZ 2011

9

1

2 8 7 7 9

3 5 6 3 7

3

8

1

4

2

5 1 8 2 2

4 2 9 4 7

6

Sudoku Yapamayanlar ‹çin

7 9

6 8 5

4 6 1

5 2 3

3 1

4 2 8

7 9

8 3 2 3

1 9 7 6

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

99


BD TEMMUZ 2011

Albrecht Dürer’in

"Sihirli Karesi" Albrecht Dürer, 1471 ve 1528 y›llar› aras›nda

yaflam›fl ünlü Alman ressam, matematikçi ve matbaac›d›r. Onun, afla¤›da gördü¤ünüz Melancholia adl› tablosunun sa¤ köflesinde yer alan sihirli kare, toplam› 34 olan gizemli say› dizgesini içermektedir. Sihirli karedeki rakamlar›n flafl›rt›c› toplama sonuçlar›na bir göz at›n ve Dürer’in, buldu¤u bu sihirli kare nedeniyle övgüyü hak edip etmedi¤ine siz karar verin.

Albrecht Dürer

Dürer’in Melancholia adl› ünlü gravürü

Gönderi: S‹L‹ ÖZERD‹M 100


BD TEMMUZ 2011

"Sihirli Kare"de yer alan say›lar›n yatay-dikeyçapraz sütunlardaki ve renkli karelerle belirtilen çeflitli düzenlerdeki toplamlar› hep 34 sonucunu vermektedir.

16

3

2 13

16

3

2 13

16

3

2 13

5 10 11 8

5 10 11 8

9

9

6

7 12

4 15 14

16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

5 10 11 8

5 10 11 8

5 10 11 8

9

9

9

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

5 10 11 8

5 10 11 8

5 10 11 8

9

9

9

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

5 10 11 8

5 10 11 8

5 10 11 8

9

9

9

6

7 12

4 15 14

16

3

1

2 13

6

7 12

4 15 14 16

3

1

2 13

5 10 11 8

5 10 11 8

9

9

6

7 12

4 15 14

1

6

7 12

4 15 14

1

6

7 12

4 15 14

1

Son karede k›rm›z› ile gösterilen 1514 rakam› Dürer’in bu tabloyu buldu¤u y›l›; köflelerdeki 1 ve 4 rakamlar› ise sanatç›n›n isminin bafl harfleri A ve D’nin alfabedeki s›ras›n› gösterir. 101


BD TEMMUZ 2011

‹ki Kahramana Bir Heykel

Bu heykel önce, Frans›z kahraman Michel Ney için Fransa’n›n baflkenti Paris’e, sonra da Hondurasl› kahraman Francisco Morazan için ülkenin baflkenti Tegucigalpa’ya dikildi. Yazan: KEMAL SUMAN

rancisco Morazan ve Michel Ney, efl zamanlarda ama birbirinden uzak ülkelerde ve gene birbirlerinden habersiz yaflam›fl iki ünlü ad. ‹kisinin de kaderinde ülkelerinde çok yüksek mevkilere gelmek ve sonunda idam mangas›n›n karfl›s›na geçmek gibi ortak noktalar var. Bugün ikisi de, ülkelerinde hey102


BD TEMMUZ 2011

kellerinin cans›z gözleriyle, bir zamanlar hakimi olduklar› meydanlar› süzüyorlar. Ancak bu heykellerden biri, ikisinin de ruhunu bar›nd›r›yor. Honduras’ta bulunan›, birçok arafl-

t›rmac›ya göre ikisine de ait. Francisco Morazan, 1792’de bugünkü Honduras’›n baflkenti Tegucigalpa’da do¤du. Michel Ney ise, 1769’da Fransa’n›n Saar Louis kentinde bir f›ç› ustas›n›n o¤lu olarak dünyaya geldi. Ney, Napoleon’un kahramanlar kahraman› mareflaliyken vatan haini ilan edilip, 7 Aral›k 1815 günü idam mangas›n›n karfl›s›na ç›kart›lm›flt›. Michel Ney’in yaflant›s›n›n o gün sona erip ermedi¤ini kesinlikle bilen kimse yok. Kimi tarihçilere göre, o s›rada Fransa’da bulunan iflgal kuvvetleri komutan› ve Waterloo savafl›ndaki düflman› ‹ngiliz generali Wellington taraf›ndan kurtar›larak Amerika’ya kaç›r›ld›.

Michel Ney

Francisco Morazan Wellington bir kahraman olarak tan›mlad›¤› düflman›na, mason olmas›ndan ötürü özel bir yak›nl›k duyuyordu. Ad›, Avrupa tarihçileri taraf›ndan pek bilinmeyen Francisco Morazan ise, orta Amerika ülkelerinden Honduras, Costa Rica, Nikaragua, Guatemela ve El Salvador’un ortak milli kahraman› ve o dönemin Federatif Orta Amerika Ülkeleri cumhurbaflkan›. O dönemde, bölgenin do¤al zenginlikleri bir yandan bu topraklar›n eski sahibi ‹spanya ve Meksika’y›, öte yandan buralar› yeni keflfeden ABD’yi ve daha uzaklardan Fransa ve ‹ngiltere’yi, hatta Hollanda’y› yak›ndan ilgilendiriyordu. Böyle bir ortamda, Morazan 1834 y›l›nda bir kez daha federatif baflkan seçildiyse de, 1839 y›l›nda zorla birarada tuttu¤u 5 ülkenin da¤›lmas›na engel olamad›. Morazan, bir süre ABD’de kal›p, ünlü yap›t› “Orta Amerika Halk Mani103


BD TEMMUZ 2011

festosu”nu yazd›. Yaflam›n› burada sürdürseydi, kendi için en iyi yolu seçmifl olacakt›. Ancak o s›ralar, Costa Rica’da iktidar› ele geçiren Braulio Carillo’nun anayasay› tan›maz tutumu nedeniyle yeniden Costa Rica’ya dönüp, k›sa sürede hükumeti devirerek devlet baflkan› seçilen Morazan, 1842 y›l›n›n ortalar›nda bir karfl› darbeyle devrildi. Ünlü asker ve devlet adam›n›n yaflam›, Costa Rica’n›n baflkenti San Jose’nin büyük meydan› Plaza Mayor’da 15 Eylül 1842 tarihinde bir idam mangas›n›n önünde sona erdi. Honduras Büyük Millet Meclisi, 1844 y›l›nda ald›¤› bir kararla onu milli kahraman ilan edip, at üzerinde bronz bir heykelini Tegucigalpa merkezine dikmeye karar verdi¤inde, Mareflal Ney, kimi tarihçilere göre tam 30 y›l önce kaçt›¤› Amerika’n›n Kuzey Karolina eyaletinde, Stuart Ney ad›yla Frans›zca hocal›¤› yap›yordu. 1815 y›l›na dek Paris’in birçok park ve meydan›n› süsleyen heykelleri ise gözden düflüp vatan haini ilan edilmesinden sonra yerlerinden sökülüp, hurdac›lara verilmiflti. Francisco Morazan’a yak›fl›r bir heykelin Honduras’ta dökümü olanakl› görülmeyince, meclis Francisco Montalban reisli¤inde 3 kiflilik bir heyetin Paris’e gidip, heykeli ›smarlamas›na karar verdi. Büyük kahramanla ayn› ad› tafl›yan Francisco Montalban, asl›nda f›rsatç› ve hovarda olarak bilinen bir kiflili¤e sahipti. Heyet, kendilerine ayr›lan yaklafl›k 5.000 alt›n Honduras Lempira’s›yla yola ç›kt›. Uzun bir gemi yolculu¤undan sonra Marsilya liman›na, oradan da kara yoluyla Paris’e vard›104

lar. Bay Montalban, heyet üyesi iki arkadafl›n›, bu yorucu ve uzun yolculu¤un s›k›nt›s›n›n ancak Paris gece kulüplerinde felekten birkaç gece çalmakla giderilebilece¤i konusunda çoktan ikna etmiflti. Nas›l olsa bir bölümü kendi harc›rahlar› olan binlerce alt›n liralar› vard›. Heyet üyeleri bir iki gece derken, dadand›klar› gece kulüplerinden haftalarca ç›kamad›lar. Paralar gece kulüplerinde harcan›p,

h›zla erimeye bafllarken Honduras’tan gelen bir telgraf heyetin akl›n› bafl›na getiriverdi. Dedikodular çoktan Atlantik’i aflarak Tegucigalpa’ya varm›fl ve meclis bir araflt›rma açmay› gündemine alm›flt›. Üç kafadar, ellerinde kalan paran›n iki kat›na bile, arad›klar› özelliklere sahip bir heykel yapt›ramayacaklar›n› anlad›klar› zaman, imdatlar›na yeni dostlardan biri yetiflti. Onun yard›m›yla k›sa sürede Mareflal Ney’in Yazar›m›zla Tan›fl›n: Kemal Suman, 1942 y›l›nda Bergama’da do¤du. Galatasaray Lisesi’ni ve ‹ktisadi Ticari ‹limler Akademisi’ni bitirdi. Yüksek ö¤renim y›llar›nda bafllad›¤› rehberlik mesle¤i, sonraki y›llarda turizm sektöründe kalmas›na yol açt›. Mekanik antika konular›nda zengin koleksiyonlar oluflturdu ve sergiler açt›. Koleksiyon ve endüstri tarihi konulu yaz›lar› de¤iflik dergi ve gazetelerde yay›mland›. Kemal Suman’›n rehberlik y›llar› an›lar›ndan oluflan, “Kâh Orada Kâh Burada” adl› bir kitab› bulunmaktad›r.•


BD TEMMUZ 2011

Mareflal Ney’in heykelinde eksik ve de¤iflik olan flapka, madalya, apolet, gibi ayr›nt›lar, usta bir dökümcü taraf›ndan yerlerine tak›lm›fl›.

at üzerinde bir heykeli bulundu. Latin Ömrünün son 30 y›l›n›, idam manAmerika’da kullan›lan askeri ünifor- gas›n›n önünden kaç›r›larak götürülmalar Frans›z ordusunun kulland›kla- dü¤ü Amerika’da Stuart Ney ad›yla r›na çok yak›nd›. Eksik ve de¤iflik geçiren Mareflal Ney'in bu olaydan olan flapka, madalya, apolet, dü¤me, do¤al olarak hiçbir zaman haberi olk›l›ç kabzas› gibi birkaç ayr›nt›, usta mad›. bir dökümcünün ellerinde k›sa sürede Yolunuz Paris ya da Tegucigalpa’haz›rlan›p, yerlerine tak›ld›. Mareflal ya düflerse, itibar› y›llar sonra iade Ney, söylendi¤ine göre boy ve pos edilen Mareflal Ney’in bir baflka heyÇ ‹ N A T A S Ö Z L E R ‹ uyumunun d›fl›nda, Francisco Moraza- kelini kendi ad›n› tafl›yan bulvar›n n’a flafl›lacak derecede benziyordu. yak›n›nda, gene ona ait oldu¤u san›lan Durumun sorumlusu Montalban’a gö- Francisco Morazan heykelini ise, Honre zaten yerden befl metre yüksekli¤e duras’›n baflkentinde görebilirsiniz.• konacak bir heykelin kafl›n› ve gözünü kimsenin yak›ndan görece¤i de yoktu. aflkalar›n›n bilmesini An›t tamamlan›p, temizlendikten sonra, birkaç haftal›k bir gemi yolculu¤uistemiyorsan yapma nun ard›ndan Honduras’a vard› ve Ç‹N ATASÖZÜ Parque Centrale’deki yerini ald›.

B

105


BD TEMMUZ 2011

Yazan: G‹OVANN‹ PAP‹N‹ Çeviri: F‹KRET AD‹L

Hindistan’› kurtarmak için Hindistan’a ihanet ettim Görüflme iste¤imi kabul ettikten sonra kendisini ziyaret için, oturdu¤u Satyagha-Ash›ram'a gittim. Mahatma beni ç›plak bir odada karfl›lad›. Yere oturmufl, bofl bir ç›kr›¤›n yan›nda dua ediyordu. Foto¤raflardakinden daha çirkin ve s›skayd›.>> 106


BD TEMMUZ 2011

D

ereden tepeden konuflurken dedi ki: "Neden ‹ngilizler'i kovmak istedi¤imizi soruyorsunuz. Nedeni çok basit: Bana tümüyle Avrupal›lar'a özgü bu fikri veren ‹ngilizler oldu. Benim bu düflüncem, uzun süre kald›¤›m Londra'da olufltu. fiunu ö¤rendim ki, hiçbir Avrupal› ulus bir baflka ulus taraf›ndan yönetilmeye, onlar›n emri alt›nda olmaya dayanamaz. Bu ulusal onur ve ba¤›ms›zl›k duygusu özellikle ‹ngilizler'de fazlas›yla geliflmifltir. ‹ngilizler'in olmas›n› istemiyorum, çünkü ben ‹ngilizler'e çok benziyorum. Eski Hintliler dünya yüzünde olan bitenle, hele politika ile hiç mi hiç ilgilenmezlerdi. "Atman", "Brahma", "Mutlak vücut" ö¤retileriyle dualara dalarak evrenin ruhunda kaybolup erimekten baflka bir düflünceleri yoktu. Onlar için s›radan yaflam, d›fl dünya, kuruntu ve düfllerden örülmüfl bir yalan dünya idi; önemli olan, önce kendini Tanr›'ya vermek ve ölüm yolu ile bu dünyadan kurtulmakt›. Gelip buralar› alan ‹ngilizler ve genellikle bat› kültürü, bizim yaflam hakk›ndaki düflüncelerimizi de¤ifltirdi. Bizim diyorum; yani ayd›nlar›n. Çünkü halk kitleleri, Avrupa'n›n bize gönderdi¤i özgürlük mesajlar›na kulak asmamaktad›r. Bat› düflüncelerini benimseyen ilk Hintli ben oldum ve kardefllerimden daha az Hintli oldu¤um için onlara k›lavuzluk etme görevini üstlendim.

Kitaplar›m› okumufl ve propagandalar›m› izlemiflseniz, kültürümün, politika ve düflünsel e¤itimimin beflte dördünün Avrupa as›ll› oldu¤unu görmüflsünüzdür. Benim gerçek ö¤retmenlerim Tolstoy ile Ruskin'dir. Karfl› koymamak görüflüm, Cemînîlik’ten çok, özünü H›ristiyanl›k'tan almaktad›r. Ben Eflatun'un yap›tlar›n›n çevirisini yapt›m; Mazzini'ye hayran›m, Bacon, Carlyle, Böhme üzerinde in-

celemelerim var; Emerson ve Carpenter'dan çok yararland›m. Karfl› ç›kma gere¤i üzerine düflünceleri Concord'un münzevi filozofu Thoreau'dan ald›m ve makine karfl›t› propagandam, 1811 ile 1816 aras›nda Ned Lud ve taraftarlar›n›n ‹ngiltere'de yapt›klar›n›n ayn›s›d›r. Nihayet ç›kr›¤›n fliirselli¤i, bana, 107


BD TEMMUZ 2011

Goethe'nin Faust'undaki Margeurite bölümünü okurken göründü. Gördü¤ünüz gibi, görüfllerimi Hint'-

rim oldu. Ve ‹rlanda'n›n "Home Rule" görüflü, burada ad›na "Hint Svarai" dedi¤im harekete örnek oldu. Yani ben Hindistan'a, Hint düflünüflüne tümüyle yabanc› bir ilke getirdim.

ten de¤il Avrupa'dan ve özellikle ‹ngilizce yazan yazarlardan ald›m. Düflünün, ben "Bihagavad Gita"y› 1890 Yaflamlar›n› Tanr›'ya teslim olarak, y›l›nda ilk kez Londra'da okudum, bu- dualarla sürdüren Hintliler politikay› na da beni bir ‹ngiliz, Bayan Besant her zaman afla¤›l›k bir u¤rafl olarak yönlendirdi. E¤er bugün Müslüman, Acem ya da Benim 1920 y›l›na kadar H›ristiyan, bütün Hintlioldu¤um gibi en az›l› leri birleflmeye ça¤›r›yorsam, bunu, dinlerin birli‹ngilizsever, zorunlu ¤ini ilan etmifl olan ve olarak Britanya karfl›t›d›r. tümüyle Avrupal›lar›n ortaya ç›kard›¤› bir söz- ‹flte Gandi hareketi denilen leflmeyi izleyerek yap›fleyin as›l s›rr› budur. yorum. Söylemek gereksiz, s›n›flar aras›ndaki ayr›mlar› orta- görmüfllerdir. E¤er bir hükümet kurdan kald›rma düflüncesini de Frans›z mak gerekiyorsa ve bu hükümeti oluflDevrimi'nin eflitlik ilkelerinden al›yo- turmak isteyenler de varsa yaps›nlar, rum. XIX. yüzy›l Avrupa tarihi, üze- bir angaryadan daha kurtulmufl oluruz. rimde, derin etkiler b›rakt›. Grekler'in, Hintli ruh aleminde yaflar ve sonsuzlu‹talyanlar›n, Polonyal›lar›n, Macarla- ¤un yolunu arar. Yönetimi ellerinde r'›n ve Kuzey Slavlar›'n›n yabanc› e- bulunduranlar›n yerli Racalar ya da gemenli¤inden kurtulufl savafllar› göz- yabanc› imparatorlar oluflu ona v›z lerimi açt›. Mazzini benim peygambe- gelir. As›rlarca Mo¤ol ve Müslüman egemenli¤ine katlanmam›z›n nedeni de budur. Sonra Frans›zlar, Hollandal›lar, Portekizliler ve ‹ngilizler geldiler; k›y›lara ticaret evleri kurdular, içerilere girdiler; biz ald›r›fl etmedik. Bugün Avrupal›lar'› kovmak isteyiflimizin tek sorumlusu Avrupal›lar›n kendileridir diyorum size! Onlar›n düflünceleri bizi de¤ifltirdi, bizi Hintlilik'ten ay›rd› ve ö¤retmenlerimizin ö¤rencileri olunca, art›k onlardan kurtulmak arzusu duyduk. ‹ngiliz düflünceleriyle en fazla yo¤rulmufl adam, benim! Bunun için 108


BD TEMMUZ 2011

‹ngiliz karfl›t› hareketin bafl›na geçmek bana düfltü. Sorunumuz, burada Avrupal› gazetecilerin yazd›klar› gibi, bat› ile do¤u savafl› de¤ildir. Tam tersine; Avrupal›laflma hareketi Hindistan'a o kadar yerleflti ki, Avrupa'ya karfl› ayaklanmak zorunda kald›k. E¤er Hindistan halk›, tümüyle Hintli, Tanr›'ya teslim olmufl ve evrenin bir parças› olmay› arzulayan bir halk olarak kalsayd› hiçbirimizin akl›na ‹ngiliz boyunduru¤unu silkmek gelmezdi. Ben, vatan›m›n eski ruhuna, geleneklerine ihanet etti¤im için Hindistan'›n kurtar›c›s› olarak göründüm. Okullar›m›zda yay›lan ‹ngiliz kültürünün de mükemmel bir zemin haz›rlad›¤› benim bu do¤ru yolu görüflüm sayesinde art›k Avrupa düflünceleri, halk›n çeflitli kesimleri aras›nda kökleflmifltir ve derdin devas› da kalmam›flt›r. Gerçek bir Hintli köleli¤e katlanabilir; ‹ngilizleflmifl bir Hintli ise, ‹ngiltere'de her ‹ngiliz nas›l kendi kendinin hakimi ise, Hindistan'da kendi efendisi olmak ister. Benim 1920 y›l›na kadar oldu¤um gibi en az›l› ‹ngilizsever, zorunlu olarak Britanya karfl›t›d›r. ‹flte Gandi hareketi denilen fleyin as›l s›rr› budur. Gerçekte buna 'Avrupal›l›¤a yönelmifl Hintliler'in Avrupal›lar'a karfl› hareketi' denmelidir. Frans›zlar ya da Almanlar egemenlik kurmak üzere gelip de insanl›k ad›na kendilerini yönetme sav›nda olurlarsa, utançlar›ndan ölecek ‹ngilizler'den söz ediyorum Avrupal› olarak... Siz ruhumuzu de¤ifltirdiniz! Art›k

sizin varl›¤›n›za katlanamay›z. Goethe'nin "Büyücünün Ç›ra¤›"n› an›ms›-

yor musunuz? ‹ngilizler içimizdeki politika fleytan›n› uyand›rd›lar; flimdi onu zarars›z k›lmak için ne yapacaklar›n› bilmiyorlar. Daha beter olsunlar!" Gandi'nin sözlerinin tam bu yerinde içeri bir görevli girdi. Mahatma'ya belli belirsiz bir iflarette bulundu. Kalkmam gerekti¤ini anlam›flt›m. Kendisine, bu beklenmedik aç›klamalar›ndan ötürü teflekkürlerimi bildirdim. Otomobille Ahmedabad'a dönerken o sanki yan›mdaym›fl gibi bir duygu içindeydim. • GAND‹’DEN SÖZLER

Güç fiziki kapasiteden de¤il, boyun e¤meyen iradeden gelir.

• Kimsenin haks›zl›¤›na boyun e¤meye-

ce¤im. Adaletsizli¤i adaletle y›kaca¤›m ve mukavemet etmekte ›srar ederse onu, tüm varl›¤›mla karfl›layaca¤›m. 109


BD TEMMUZ 2011

BUGÜNKÜ TIP OLSAYDI DÜNKÜ TAR‹H OLMAZDI Derleyen: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY

Napoleon'un hemoroidi, VIII. Henry'nin frengisi, Kurus'un miyobu olmasayd›... Kimbilir, tarih belki de bambaflka olurdu.

T

arihi yaratanlar hakk›nda hüküm verirken, gelecekteki tarihçilerin, geçmiflin t›bbi durumunu da göz önüne almalar› gerekti¤ini biliyor muydunuz? Belki de bu yüzden, günümüz tarihçileri bile bir doktora dan›flmal›lar. Tabii ki t›p tarihini bilen bir doktora. Son elli y›lda t›p biliminde ulafl›lan nokta gerçekten flafl›rt›c›. Öyle ki, bundan önceki befl bin y›l›n toplu bilgisi 110

bu sürede üretilen bilgiden çok ama çok daha az. Günümüz doktorlar›, art›k dünün tan›lar›n› yeniden de¤erlendirebiliyorlar. Tarihi kiflilerin hastal›k belirtileriyle eldeki son bilgileri birlefltirip bu ünlü kiflilerin rahats›zl›klar›n› yeniden tan›mlayabiliyorlar. Ve konulan bu yeni tan›lar, tarihi yaratanlar›n kiflilikleri -ve amaçlar›, baflar›lar› ya da baflar›s›zl›klar› konusunda yeni verilerin oluflmas›n› sa¤layabiliyor.


BD TEMMUZ 2011

Fransa ‹mparatoru Napoleon Bonaparte bu bak›mdan ilginç örneklerden biridir. Napoleon, k›rk yafl›ndan sonra zihnen ve bedenen yavafllamaya bafllam›flt›. Dönemin doktorlar› bunu iki nedene dayand›r›yorlard›. Birincisi, Napoleon'un zaman zaman sanc›ya yol açan mide ülseri; ikincisi ise seferlerinden birinde kapt›¤› bulafl›c› bir cilt hastal›¤›yd›. Elbette bunlar onlar›n tahminleriydi. Ayr›ca doktorlar›, yaflland›kça Napoleon'un fazla yemesi ile antrenmans›zl›¤m›n da, enerjisinin tükenmesinde rol oynad›¤› görüflündeydiler. Günümüz ‹ngiliz cerrahlar›ndan Dr. James Kemble ise çok farkl› düflünüyor. Dr. Kemble'a göre, Napoleon'un üst idrar yolundaki fliddetli bir enfeksiyon, mesane rahats›zl›¤›na yol aç›yordu. Borodino Savafl›'n›n hemen öncesinde, Napoleon'a zaman kaybettiren irade felci ile ruhsal ve fiziksel çöküntü, Kemble'›n düflüncesine göre, bu mesane rahats›zl›¤›ndan ileri gelmifltir. Ayr›ca doktor Kemble, imparatorun bir hipofiz bezi rahats›zl›¤› olan Froehlich Sendromu'na yakaland›¤› görüflünü de tafl›maktad›r. Bu aç›lardan bak›nca sa¤l›¤› yerinde olan bir Napoleon'un, Waterloo Savafl›'nda belki de yenilmeyece¤i görülebilir. Çünkü savafl öncesinde, son derece ac› veren bir hemeroid kriziyle yata¤a düflmüfl ve tarihin bu dönüm noktas›nda varl›¤›n› göstermekten yoksun kalm›flt›r. O devirde konulan ülser ve cilt hastal›¤› teflhislerine gelince; ülser denilen durum büyük olas›l›kla sinirsel sanc›lard›.

Yaflad›¤› günlerde ülseri ve cilt hastal›¤› oldu¤u söylenen Napolyon için doktorlar bugün farkl› tan›lar ileri sürüyorlar.

Deri hastal›¤› ise, etkisi alt›nda oldu¤u psiflik bask›n›n yol açt›¤› bir deri enfeksiyonuydu. T›p otoritelerinin süzgecinden geçen tarihsel analizler kuflkusuz Napoleon'la s›n›rl› de¤il. ‹flte size birkaç ilginç devlet adam› daha... Örne¤in Pers ‹mparatoru Kurus... Modern bir göz doktoruna Kurus'un s›rf Temistokles'in hilesi yüzünden, Salamis'te Yunanl›lar'a yenildi¤ini kabul ettiremezsiniz. Gözbilimciler, tarihin bu en büyük deniz savafllar›ndan birinin, Kurus'un gözleri bozuk oldu¤u için kaybedildi¤ini savunuyorlar. Kurus, Salamis bo¤az›n› mükem111


BD TEMMUZ 2011

mel gören bir kaya üzerinde duruyordu. Gözleri bozuk olmasayd›, bulundu¤u yerden, bo¤az›n, filosunun manevra yapmas›n› engelleyecek darl›kta oldu¤unu ay›rd›na varmamas› olanaks›zd›. T›bb›n, hatalar›n› hofl görebilece¤i biri de tarihin en büyük canisi olarak tan›nan Kaligula'd›r. Gençken Roma imparatorlar›n›n belki de en uysal› ve nazi¤i olan bu adam›n, caniyane etkinliklerine, kar›s›n›n kendisine bir aflk iksiri içirdikten sonra bafllad›¤› san›lmaktad›r. "Cantharides" oldu¤u tahmin edilen bu zehir, Kaligula'n›n gaddarl›¤›n› aç›klayabilecek bir ç›lg›nl›k meydana getirebilmektedir. ‹ngiltere Kral› VIII. Henry... Befl

kad›nla evlenen Henry de t›p bilimi taraf›ndan suçsuz bulunmufltur. Çünkü doktorlar, bu kral›n, haberdar olmad›¤› bir frengiye tutuldu¤u görüflüne varm›fllard›r. Henry'nin birçok efl almas› ve onlar› çabucak bafl›ndan savmas›, ‹ngiltere taht›na sa¤l›kl› bir erkek varis vermek telafl›yla aç›klanabilir. Fakat her defas›nda hastal›¤›n› kar›lar›na da bulaflt›rmakta, bunun sonucunda zavall› kad›nlar, çok defa çocuklar›n› düflürmekteydiler. Bu olaylar›n en az ikisinde, doktorlar, çocuklar›n do¤umdan önce frengiye yakaland›klar›ndan flüphelenmektedirler. Hastal›klar, büyük adamlar›n çal›fl-

malar›na sekte vurmakla birlikte, bazen de büyük adamlar yaratmay› baflarabilirler. Örne¤in Lord Befl kad›nla Nelson... Bu büyük ‹ngiliz amievlenen ralini deniz tutard›. Asl›nda sa¤l›‹ngiltere ¤›n›n karada da pek parlak oldu¤u söylenemezdi. On iki yafl›ndan Kral› VIII. bafllayarak çeflitli hastal›klar›n Henry de pençesinde k›vranm›flt›. Haz›mt›p bilimi s›zl›ktan bir türlü kurtulamazd›. taraf›ndan Hayat›n›n çeflitli devrelerinde s›tsuçsuz maya ve kronik ülsere yakalanbulunmufltur. m›flt›. Bunlar da yetmezmifl gibi, sol kolu ile baca¤›nda da sinir iltihab› oluflmufltu. Savafllarda ald›¤› yaralar sonucu ise bir gözünü ve bir kolunu yitirmiflti. fiimdi doktorlar, Nelson'un büyüklü¤ünün bir bak›ma bu hastal›klar›n sonucu oldu¤u düflüncesindedirler. Çünkü bütün ömrünce fiziki dertlerle savaflmas›, askeri sahada yükselmek için gerekli çelik ira-

112


BD TEMMUZ 2011

deyi ve y›lmaz enerjiyi ona kazand›rm›flt›r. Döneminin doktorlar› taraf›ndan hastal›¤› kesin olarak anlafl›lamayan di¤er bir ünlü de Türlerin Kayna¤› adl› eserin yazar› Charles Darwin'dir. Delikanl›l›¤›nda sa¤l›kl›, güçlü kuvvetli bir genç olan Darwin, 25 yafl›ndan itibaren kronik bir hasta olmufltu. Doktorlar›ndan kimileri, onun ülser oldu¤unu ileri sürmüfller, ötekilerse kendisine türlü hastal›klar konduran bir sinir hastas› oldu¤unu ileri sürmüfllerdir. Fakat, Kudüs'teki ‹brani Üniversitesi'nden Dr. Adler'e göre, Darwin, Beagel gemisiyle Amerika'ya yapt›¤› yolculuk s›ras›nda, tek hücreli hayvanc›klardan protozoalar›n neden oldu¤u bir enfeksiyona yakalanm›flt›r. Darwin'in kendisi de an›lar›nda, Pampalar'›n iki karaböce¤i taraf›ndan ›s›r›ld›¤›n› belirtmiflti. Dr. Adler taraf›ndan "triatoma infestans" olarak adland›r›lan bu böceklerin yüzde 101'i, "trypanasome cruzi" diye tan›nan portozoalar› tafl›maktad›rlar. Veremlilerin aras›ndan ç›kan ünlülerin say›s› da dikkat çekicidir. Hatip Çiçeron, besteci Chopin, flair Elizabeth Browning, Keats ve Robert Louis Stevenson, bunlardan yaln›zca baz›lar›d›r. Baz› doktorlar, gerçekten de veremin kiflinin içinde uyuklayan dehay› harekete geçirebilece¤ine inanmaktad›r. Bu konuda iki teori ileri sürülmüfltür. Bunlar›n ilki, hastal›¤›n ço¤u kez yüksek atefl yapmas›na karfl›n, vücutta zehirlenme olmay›fl›d›r. Yani hasta

Dr. Adler’e göre Darwin’in tan› konamayan kronik hastal›¤›na bir böcek ›s›r›¤› neden olmufltu... ateflli olmakla birlikte, kendini hasta hissetmez. Bunu bilen baz› t›p otoritelerine bak›l›rsa, kronik atefl, anlay›fl› keskinlefltirmekte ve entellektüel iflleyifli oldu¤undan daha h›zl› bir duruma getirmektedir. ‹kinci teori ise, hastal›¤›n, oksijen eksikli¤i yaratmas›d›r. Bu durum, hastay› uyuflturarak, bilinçsiz yarat›c›l›¤a olanak sa¤lar. Bugün t›p bilimi, tarihi yeniden sorgulayabiliyor. Bize ö¤retilen destans› tarihin bilinmeyenlerini önümüze sürüyor ve bize, tarihi, kaderin de¤il insano¤lunun yaratt›¤›n›, kahramanlar›n da bizim gibi kifliler olduklar›n› hat›rlat›yor. Ve belki de uyar›yor: Gelecek kuflaklar, bugünü de insanlar›n yaratt›¤›na emin olmal›... • 113


BD TEMMUZ 2011

Alt›n De¤erinde Bulufllar Yaşamımızda yer alan pek çok ürün, ilginç keşif öyküleriyle anılıyor. Bu öykülerden bazılarını sizin için derledik. İlgi ile okuyacağınıza inanıyoruz. Derleyen: SENNUR ÖZDEN

DARW‹N’‹N KEfiF‹

Genifl al›nl›, sakall›, güzel bir adamd›. Çok yer gezdi¤i, birçok kitap yazd›¤› söyleniyordu. ‹ngiltere'de küçücük bir kasaba olan Down'da yaflayanlar, bu adam için "Tam bir centilmen" diyorlar ama hemen ekliyorlard›: "Ne yaz›k ki arada s›rada..." Gerçekten, ünlü do¤a bilgini Charles Darwin'in 1864 y›l›nda yapt›¤› kimi denemeler insan› flafl›rtacak nitelikteydi. Her gün saat tam 12'de bahçeye iniyor ve bir sarmafl›k fidan› önünde trampet çal›yordu. Hatta dostlar› kendisini ziyarete geldikleri zaman bile bunu yapmaktan geri kalm›yordu. 114


BD TEMMUZ 2011

"Türlerin Kayna¤›" adl› yap›t›n yazar›, kalbinden rahats›z oldu¤u için Down'a çekilmiflti. Fakat bir çiçek önünde verdi¤i düzenli konserlere bak›l›rsa, hastal›¤›n›n kalpten baflka organlar›na da yay›ld›¤› izlenimi uyan›yordu. Bir dostu, bu konudaki kayg›lar›n› Darwin'e anlatmak gereksinimi duydu. Darwin flöyle yan›t verdi: "Biliyor musunuz, insan›n, hiç beklenmedik bir keflifte bulunmas› için arada s›rada budalaca gözüken deneyler yapmaktan çekinmemesi gerekir. fiu s›rada sarmafl›klar›n hareketleri hakk›nda bir kitap yaz›yorum. Bu tür bitkilerin büyümesinde müzi¤in rolü olup olmad›¤›n› araflt›r›yorum." GOFRET TABAKLAR

1953'te Amerika'da bir "ev aletleri" fabrikas›n›n uzmanlar› toplanm›fllar, ev kad›nlar›n› bulafl›k y›kama a¤›rl›¤›ndan kurtarmak için aralar›nda tart›fl›yorlard›. Mühendislerden biri, büyük bir ciddiyetle, yemekten sonra yenebilecek jelatinli bir maddeden, tabaklar üretmeyi önerdi. Firma, saçma görünen bu fikri uygulad› ve bu yolla gofretten yap›lm›fl tabaklar üretildi. Tokyo'da büyük bir mobilya fabrikatörü de yeni fikirler bulabilmek

için bas›n yoluyla halka seslenmek zorunda kalm›flt›. Öte yandan Amerika'da, mühendisleri özgün ve yarat›c› fikirler bulmaya yöneltmek için zaman zaman kurslar düzenleniyor. Genellikle, düfl gücümüz k›tt›r. ‹flin tuhaf yan›, bunun nedeni bilgisizli¤imiz de¤il, tersine çok bilgili oluflumuzdur. Bilinen kurallar›, sa¤lam ilkeleri, tan›nm›fl bilginleri, do¤rulu¤u kan›tlanm›fl deneyleri kendimize destek almak zorunlulu¤u duyar›z. B‹R ZAMANLAR COCA COLA

Georgia eyaletinde, küçük bir eczanenin sahibi olan Joe Pemberion, susuzlu¤unu gidermenin yollar›n› ararken, bir tak›m maddeleri birbirine kar›flt›rarak Coca Cola'y› icat etmiflti. Fakat patentini 300 dolara satmak zorunda kald›. Niçin mi? Çünkü kimse, alkollü olmayan bir içkinin tutulaca¤›na inanm›yordu. Bugün Coca Cola fiirketi'nin y›ll›k kâr› milyarlarca dolar› buluyor. NOBEL ÖDÜLLÜ M‹KROSKOP

Almanya'da Jena kentinde, Cari Zeiss'in optik fabrikas›nda, uzmanlar, fabrika ürünlerini sürekli yetkinlefltirmeye çal›fl›rlar. Böyle olmas›na karfl›n, Dr. Fritz Zernicke, yöneticilere yeni mik115


BD TEMMUZ 2011

roskobu bir türlü kabul ettirememiflti. Bu mikroskop sayesinde mikroorganizmalar canl› olarak incelenebilecekti. Oysa daha önceleri, mikroplar› öldürmek ve bir tak›m boyalarla renklendirmek gerekiyordu. 1935 y›l›nda bu mikroskop, Dr. Zernicke'ye fizik alan›nda Nobel ödülü kazand›rd›. Zeiss mühendisleri ifllerinin ehli de¤iller miydi? Elbette ifli iyi biliyorlard›, fakat bu teknik bilgileri, yeni bir buluflu kabul etmelerini engelledi.

ile birlikte bir patlamaya kurban gitmifl, sonunda Çar, Saint Petersburg'daki fabrikan›n kapat›lmas›n› emretmiflti. Derken bir rastlant› sonucu, kumla kar›flan nitrogliserinin patlama özelli¤ini yitirmemekle birlikte, tehlikesiz bir durum ald›¤› görüldü. Böylece dinamit bulunmufl oldu. On iki y›l sonra, 15 fabrika senede 3000 ton dinamit üretmekte ve afla¤› yukar› 3 milyar frank kâr getirmekte idi. CHURCHIL ‹NAT ETT‹ RADAR BULUNDU

Dinamitin bulan Alfred Nobel ÇAR’A RA⁄MEN D‹NAM‹T

Alfred Nobel de yine ayn› flekilde, fazla bilgisi yüzünden, nitrogliserini ancak 10 y›lda kullan›l›r duruma getirebilmiflti. Bu süre içinde birçok kazalar olmufl, kardefli Emil, dört iflçi 116

Ünlü Frans›z fizyologlar›ndan Claude Bernard; "Eski, yeniyi görmemize engel olur" der. Amatörler saf zekâlar›na gem vuracak etkilerden uzak olduklar›ndan daha çok baflar›l› olmaktad›rlar. Bunu çok iyi bilen Churchill, bu sayede savafl› kazand›. 1941 y›l›n›n en karanl›k günleriydi. Bir grup elektronik bilgini, ellerinde ka¤›t kalem, Baflbakan'a radar›n keflfinin olanaks›z oldu¤unu kan›tlamaya çal›fl›yorlard›. Berlin'de de Alman uzmanlar›, Hitler'e ayn› fleyi kabul ettirmeye u¤rafl›yorlard›. Hitler, uzmanlar›n dediklerini dinledi, ama Churchill inatç›yd›. Her fleye ra¤men, bir gazeteci ve flair olan Robert Watson-Watt'a ve onun mant›¤a ayk›r› projesine inand› ve savafl› bu sayede kazand›.


D‹ESEL MOTORUN DO⁄UfiU

1929 y›l›nda, Diesel motoru 4500 kilo a¤›rl›¤›ndayd› ve bir tafl›ta konulmas› olanak d›fl› bir boyutu vard›. Bütün kitaplar ve mühendisler, bu ayg›t›n bu denli büyük olmas›n›n ve a¤›r hareket etmesinin kaç›n›lmaz oldu¤unu söylüyorlard›. Charles Kettering adl› bir mühendis, kitaplar›n söyledi¤inin tersiGünümüzde üretilen ni denedi ve bugünkü ufak k›r›lmaz otomobil camlar› ve h›zl› Diesel motorunu yüksek güvenlik sa¤lamaktad›r. yapmay› baflard›. Uyuflmufl düfl gücünü uyand›rmak için kimi zamanda, gün- Bunu bulmak flerefiyse, hiç tan›nmalük yaflamda baz› acil gereksinmelerin m›fl, fakir bir ressama aittir. Bir gün ortaya ç›kmas› gerekmektedir. eflyalar›n› düzeltirken bir collodion fliflesi (eter içinde erimifl nitroselüloz) ”HAVA”LI LAST‹K yere düfltü, fakat parçalanmad›. Cam TEKERLEKLER John Boyd Dunlop, ‹rlanda'n›n Belfast k›r›lm›fl fakat, içindeki yap›flt›rma ökentinde yaflayan bir veterinerdi. Yir- zelli¤i olan maddenin etkisiyle da¤›lmi y›l boyunca, inekleri, domuzlar›, mam›flt›. O zaman ressam›n kafas›nda öküzleri iyilefltirmek için köy yollar›n› bir flimflek çakt›. ‹ki cins cam levha arfl›nlam›flt›. Bir gün bir bisiklet ald›. aras›na sandviç gibi yerlefltirilmifl seFakat o zamanki bisikletlerin tekerlek- lüloz sayesinde acaba k›r›lmaz cam› leri hep dolu ve bandajl› oldu¤undan meydana getirebilir miydi? Sonunda yolun engebelerini hissetmiyordu. bir otomobil kazas›, bu keflfin gerçekAdam bir gün az kals›n belkemi¤ini leflmesine yard›mc› olmufltu. Bu örnekler saymakla bitmez. k›racakt›. Rahat›n› sevdi¤i için de pnöBunlar› anlatmakla, hepimizin mucit matik (havayla çal›flan sistem) lastikolmam›z gerekti¤ini de söylemek isleri icat etti. Bugün, ‹ngiltere'de Duntemiyorum. Fakat günlük yaflam› kolop'un altm›fl bir fabrikas› vard›r. laylaflt›racak birer çözüm üretebiliKIRILMAZ CAMI B‹R RESSAM riz. Yeter ki al›flm›fl oldu¤umuz fleyleri de¤ifltirmekten ve onlara baflka bir KEfiFETT‹ Y›llarca mühendisler, k›r›lmaz cam› aç›dan bakmaktan hiçbir zaman korkicat etmek için u¤rafl›p durmufllard›. mayal›m. • 117


BD TEMMUZ 2011

Ünlü Kâflifle Dünya Örnek Bir ‹nsan Keflfetti Çeviri: AfiKIN ELÇ‹

Ünlü kâflif Sir Ernest Shackleton, ülkesinin bayra¤›n› dikmek için gitti¤i Güney Kutbu'nda önce, yirmi iki adam›n› bir ›ss›z adada b›rakmak zorunda kald›; sonra da dört buçuk ay süren 1914 y›l›nda kâflif Sir Ernest Shackleton, örnek al›nas› bir çal›fl- 27 kiflilik mürettebat›yla, ‹ngiliz bayra¤›n› hem ülkesi hem de kraliçe ad›na beyaz k›tan›n mayla, tümünü sa¤ tam göbe¤ine dikmek üzere, Güney Kutbu'na olarak kurtard›. do¤ru yola ç›kt›. >> 118


A

ncak hiçbir fley istendi¤i gibi geliflmedi. Yolculuk yeni bafllam›flt› ki, gemileri buza oturdu. Bunca adam›n yaklafl›k birbuçuk y›l, hiçbir yard›m almaks›z›n, arac› gereci olmadan, yiyeceksiz hayatta kalabilmeleri ve ‹ngiltere'ye geri dönebilmeleri, yüzy›l›m›z›n en inan›lmaz öykülerinden biridir. 5 Aral›k 1914. Shackleton ve ekibi,

o sabah saat 9.00 civar›nda, "Endurance" adl› gemiyle limandan yola ç›kt›lar. Shackleton kutbu bir ucundan di¤erine 2900 kilometre geçecek, henüz hiçbir insan›n ayak basmad›¤› yerlere ayak basacakt›. ‹ngiltere'deki tüm insanlar onunla yat›p onunla kalk›yorlard›. Arkas›nda müthifl bir destek vard›. ‹rlanda kökenli Shackleton kahraman

ilan edilmiflti. Bu, onun ikinci denemesi olacakt›. 1908 y›l›nda kutba 160 km. yaklaflm›flken, ani de¤iflen hava koflullar› nedeniyle, yaflam›n›n en zor karar›n› vererek geri dönmüfltü. Bu kez ifli flansa b›rakamazd›. Shackleton geziyi befl ayda tamamlamay› planl›yordu. Kimileri için bu bir hayaldi ve ayr›ca Shackleton, ayr›nt›lara önem vermeyen kiflili¤i ba¤lam›nda böylesi bir gezi için fazla üstünkörü davranm›flt›. Gezinin kendi planlad›¤› süre için bile yeterince yiyece¤i ve donan›m stoku yoktu; gerçekçi olmayan bir h›zla ilerlemeyi tasarl›yordu ve buzdan k›tay› geçmek için skilerden yararlanmay› düflünüyordu. Ekibi o güne dek hiç ski kullanmam›flt›. Ayr›ca k›zaklar› çeken köpeklerle de ilgili sorunlar do¤acakt›; çün-

Shackleton ve ekibi Endurance adl› gemileri ile yola ç›kt›lar

119


BD TEMMUZ 2011

rinden bir kar›fl bile oynatamayacaklar›n› anlay›p pes ettiler ve beklemeye bafllad›lar. Durum ölümü bekleyifl gibiydi. Günler, haftalar, aylar geçti. Zamanla mevsim k›fla dönüyor, günefl gündüzleri kutbun ufu¤unda ancak bir kar›fl yükseliyordu. Birkaç gün sonra, Endurance'›n çevresini saran buz kitlesiyle birden ne oldu¤unu anlad›lar. Rüzgar ve ak›nt›lar bu kilometrelerce kare geniflli¤indeki beyaz kütleyi saniyede bazen 10 cm, bazen de 25 cm kadar kuzeye itiyor, onlar› çok a¤›r da olsa hedeften uzaklaflt›r›yordu. Shackleton'›n önünde ise zorlu, bilinmeyenlerle dolu bir k›fl vard› ve ekibinin hayatta kalmas›n› sa¤lamak zorundayd›.

Endurance’› yerinden bir kar›fl bile oynatamayacaklar›n› anlay›nca pes edip beklemeye bafllad›lar.

kü ekip köpeklerle ilgili hiçbir deneyime sahip de¤ildi. Endurance, 19 Ocak 1915 tarihine

dek ilerleyiflini sürdürdü. Birkaç kez yo¤un buz kütlelerinin aras›na s›k›fl›p kalm›fl, çok zor manevralar ve rüzgâr›n buzullar› uzaklaflt›rmas› sonucu kurtulup yoluna devam edebilmiflti. Ancak Shackleton ve ekibi o gün 76 derece Güney, 31 derece Bat›'da yolculuklar›n› noktalamak zorunda kald›lar. Çevreleri buz tutmufl, gemi bir santim bile k›m›ldayamaz duruma gelmiflti. Hedefe 100 km uzakl›ktayd›lar. Beyaz k›tan›n üzerinde 1900 km yol alm›fllar, 20 bin kilometre deniz yolculu¤u sonunda ancak iki günlük yollar› kalm›flt›. Mürettebat ellerine kazmalar›n› al›p geminin çevresindeki uçsuz bucaks›z buz blokunu k›rmaya çal›fl›yor, ç›rp›n›yordu. Birkaç gün sonra, Endurance'› ye120

Tarih 26 fiubat 1915'di. Adamlar›na

Endurance'› haz›rlamalar›n› emretti. Onun içindeki en s›cak yere, yatak odalar›n›n bulundu¤u göbek bölümüne yerlefleceklerdi. Ara duvarlar› sökünce oluflan salonla gövdenin aras›n› birkaç kat daha izole ettiler. Büyük masa, adamlar›n "Ritz" ad›n› verdikleri bu büyükçe salonun tam ortas›na tafl›nd›. 1 May›s'a gelindi¤inde, günefl üç ayl›¤›na batt›. Endurance art›k bitmek tükenmek bilmeyen bir karanl›¤a ve yaln›zl›¤a gömülmüfltü. K›fl en fliddetli haliyle yaflan›yordu. S›cakl›k eksi 26 dereceye düflmüfltü. Shackleton, so¤uktan çok, felç eden bir hareketsizli¤e karfl› savafl›yordu. Adamlar›, be-


27 Ekim günü gemiyi terkedip 600 km uzakl›ktaki Paulet adas›na do¤ru yola ç›kt›lar.

lirli aral›klarla köpekleri çal›flt›r›yor, onlar› gezdiriyor, sonra içme suyu elde etmek üzere buz parçalar› kesip ay›r›yordu. Bunun d›fl›nda yapacak hiçbir fley yoktu. Temmuz ay› geldi¤inde, hâlâ kuzeye do¤ru sürüklenmeye devam ediyorlard›. Adamlar günlüklerine, eve ad›m ad›m yaklaflt›klar›n› yaz›yorlar, buzun içinden bir an önce kurtulmay› umuyorlard›.

G

ünefl 26 Temmuz'da do¤-

du. Do¤ufluyla da buzlar ›s›n›p hareketlenmeye, k›r›lmaya bafllad›. Herkesin sevinci kursa¤›nda kalm›flt›. Endurance, parçalanan dev kitleler taraf›ndan s›k›flt›r›l›yor, adamlar sabahlara dek ellerinde baltalar ve keserler geminin çevresinde, tahtan›n esneyebilece¤i kadar yer açmaya çal›fl›yorlard›. Yorgunluk ve çaresizlik had safhadayd›. Ahflap gövde,

her s›k›flmadan sonra adeta ci¤erleri patlayacakm›fl gibi ac›yla hayk›r›yor, adamlar› oradan uzaklaflmalar› için uyar›yordu. 27 Ekim günü gemiyi terketmelerinden birkaç saat sonra, binlerce tonluk buz kütlelerinin Endurance'› akordeon gibi s›k›flt›r›p, yok etti¤ini gördüler. Tahta gövde, cam gibi patlam›fl, parçalar yüzlerce metre f›rlayarak, köredici beyaz›n üzerine yay›lm›fllard›. Buzun gemiyi tam olarak içine çekmesi daha dört hafta sürecekti. Çok çabuk karar verilmesi gerekiyordu. Shackleton, bulunduklar› yerden 600 km uzakl›ktaki Paulet Adas›na gitmek üzere haz›rlanmalar›n› söyledi. Orada ‹sveçli bir araflt›rma ekibi 1902 y›l›nda bir baraka infla etmifl ve içinde de yiyecek b›rakm›flt›. Bar›nabilecek bir yere gereksinimleri vard› ve baflka flanslar› yoktu. Yük en aza indirilecekti. Herkes yan›na yaln›zca 121


BD TEMMUZ 2011

bir kilo özel eflya alabilecekti. Adamlar buzun içine delikler açarak tüm özel eflyalar›n›, mektuplar›n›, günlüklerini, çamafl›rlar›n› gömdüler. Kay›klar›n içi ise, hayatta kalmalar›n› sa¤layacak di¤er eflyalarla dolduruldu. Ansiklopediler ve kutuplar üzerine yaz›lan kitaplar› yanlar›na ald›lar. Yirmi sekiz adam ve 45 köpek, 30 Ekim günü yola ç›kt›lar. Elli alt› günlük erzaklar› kalm›flt›.Yumuflak karda yürüyemiyor, k›r›k buz kütlelerin üzerinden atlayam›yorlard›. Günde 10 km gideceklerini planlam›fllard› ancak yaln›zca 1,5 km ilerleyebiliyord›. Ekip yorgundu ve Shackleton yanl›fl yapt›¤›n› yola ç›kar ç›kmaz kabul etti. fiimdi s›¤›nacak herhangi bir yere gereksinimleri vard›. 1 Kas›m'da, enkazdan Ernest Shackelton ve Frank Hurley Patience Camp’ta

122

henüz 2,5 km uzaklaflm›flken, yerleflik bir buz tabakas› üzerinde olduklar›n› farkederek, oraya kamp kurmaya karar verdiler. Sabah akflam çevredeki penguen ve foklar› avl›yor, hayvanlar›n etlerini yiyor, derilerinin alt›ndaki ya¤ tabakas› ile de atefl yak›yor, ›s›n›yor, ayd›nlan›yorlard›. Ancak moralleri gitgide bozuluyor, adamlar depresyonun pençesinde k›vran›yorlard›. ‹ki ay sonra yeniden toparland›lar ve yola koyuldular; ancak yaln›zca 16 km ilerleyebildiler ve ilk uygun gördükleri yerde yeni bir kamp kurdular. "Sab›r Kamp›" (Patience Camp) ad›n› verdikleri bu yerde rüzgar, üzerinde bulunduklar› kitleyi aç›k okyanusa sürüklesin diye dua etmekten baflka yapacak hiçbir fleyleri yoktu. Art›k yaln›zca fok bal›klar›yla besleniyorlard›. Avlanamad›klar› gün aç kal›yorlard› ve psikolojik s›k›nt›lara yaln›zca etle beslenmenin getirdi¤i sendromlar da eklenmiflti. 1916 Nisan› geldi¤inde, üzerinde yaflad›klar› dev buz kütlesi kenarlar› en çok yüzer metre uzunlu¤unda bir üçgene dönüflmüfltü. Kenarlar›nda sürekli k›r›lmalar olufluyor, baflka kütlelerle çarp›fl›yor, üzerini bir anda buz gibi su kapl›yor, sars›l›yor, batacak gibi oluyorlard›. Kay›klara binip uçsuz bucaks›z sulara aç›lma zaman›n›n yaklaflt›¤›n› biliyor-


BD TEMMUZ 2011

lard›. Shackleton ve ekibinin ruhsal durumlar› çok kötüydü. Ama Shackleton toparlanmak ve onlara moral vermek zorunda oldu¤unu, e¤er bunu yapamazsa hiçbirinin hayatta kalamayaca¤›n› seziyordu.

B

irkaç gün sonra, üzerinde

Denizde bir hafta kadar süren zorlu yolculuk sonras›nda birden haritada Filler Adas› olarak iflaretlenmifl olan ada belirdi karfl›lar›nda. F›rt›na oraya ulaflmalar›n› zorlaflt›r›yor, kay›¤› k›y›lardan sürekli uzaklaflt›r›yordu ancak adaya ç›kmay› baflard›lar. Ve hepsi sa¤d›...

yaflad›klar› tabaka ortas›ndan ikiye ayr›ld›¤›nda, bot- Ekip karaya sürünerek ç›kt›. Kimilar› aceleyle suya indirdiler ve eflyalar›, leri a¤l›yor, kimileri de gülme krizi içine gelifligüzel bir biçimde f›rlatt›k- geçiriyordu. Onalt› ay sonra bir kara tan sonra, kuzeybat› yönüne do¤ru parças›na ayak basm›fllar ve bunun kürek çekerek okyanusa aç›ld›lar. ‹lk gerçek olabilece¤ine inanm›yorlard›. iki gece bir buz kütlesinin üzerinde Adamlar›n yar›s› ise bayg›nd› ve gecelemifl ama hiçbiri uyuyamam›flt›. bilinçlerini yitirmifllerdi. Shackleton Ertesi gün deniz kabard›. F›rt›na ç›k- ve kaptan Worsley, bu k›y›n›n asl›nda m›fl, dalgalar kay›¤›n içine doluyordu. hiç de güvenli olmad›¤›n› birkaç saat Adamlar buz gibi suyu kay›klardan içinde farkettiler. Gel-git olaylar› boflaltmaya çal›fl›yor, donan bedenle- yaflanan k›y› fleridi belki de o gece riyle kürek çekemiyorlard›. Bir sonraki sular alt›nda kalacak, bugüne dek sa¤ geceyi kay›¤›n içinde geçirmeye karar kalmay› baflaran ekip, yokolup verdiler. Islanm›fl, hatta buz keserek gidecekti. Yeniden kay›klara dolukaz›k gibi olmufl giysileri onlar› ne flup, on kilometre ötede güvenli bir so¤uktan ne de rüzgardan koruyordu. körfeze s›¤›n›p, orada bir kamp daha Uyumak söz konusu deDenizde bir haftal›k zorlu yolculuktan sonra ¤ildi. Dördüncü günün orFiller Adas› olarak bilinen adaya ç›kt›lar talar›nda günefl sonunda do¤du ve kaptan Worsley'in ölçümleri tümünü dehflete düflürdü. Rüzgar onlar›, güneydo¤u yönünde sürüklemifl, hedef ald›klar› aç›k denizden günlerce geriye tafl›m›flt›. Denizdeki sürüklenmeleri devam ediyordu. Art›k maddi manevi güçlerinin s›n›rlar›na gelmifllerdi, ço¤u bayg›n ve atefller içinde k›vran›yordu. 123


BD TEMMUZ 2011

kurmaya çal›flt›lar. Ancak Shackleton, burada onlara d›flar›dan hiçbir yard›m ulaflamayaca¤›n›, kimsenin, onlar› aramak amac›yla da olsa, adan›n arka taraf›ndaki bu körfeze gelmeyece¤ine inan›yordu. Adamlardan ço¤unun ayaklar› donmufl, kangrene dönüflmüfltü. Birkaç› kalp krizi geçiriyordu. Geri kalanlar›n da zatürre oldu¤u çok aç›kt›. Yeniden aç›k denize ç›kmak zorundayd›lar. Ve bunu kutup k›fl› bafllamadan önce yapmal›yd›lar.

F

alkland Adalar›, en yak›n uygarl›k merkeziydi ancak rüzgar tersten esiyordu ve oraya gidilemezdi. Daha da uzakta olan Güney Georgia ise, Güney Atlantik k›fl›nda 1200 kilometre demekti ve buna hiç kimse cesaret edemezdi. Shackleton cesaret etti ve kurtarma botlar›ndan en büyü¤ünü alarak yola koyuldu. Adamlar›n›n ço¤unu adada b›rakm›flt›. Yolculuk korkunçtu. F›rt›nalar bafllam›flt›. Sa¤lam iki-üç adam da so¤uktan hastaland›. Su bidonlar›na deniz suyu kar›flmas› tümünün günlerce susuzluktan ç›ld›racak duruma gelmelerine neden oldu. Bu koflullarda geçen 17 günün sonucunda kara göründü. F›rt›na koylara girmelerine engel oluyor, denizin içine cömertçe serpifltirilmifl kayal›klara çarpmamak için çaba harc›yorlard›. Ve sonunda karaya ç›kmay› baflard›lar. Herkes hâlâ sa¤d›. Öncelikle su arad›lar, buz gibi kaynaklardan hastalara su tafl›y›p içirdiler. Ard›ndan bir ma¤ara bularak içine yerlefltiler. Sarp kayalar›n tepelerinde çeflitli yaban tavuklar› yafl›yordu. Shackleton adamlar›n› dört gün

124

boyunca taze et ve çeflitli bitkilerle besledi, kendilerine gelmelerini sa¤lad›. Bulunduklar› yer de bir adayd›. Shackleton adan›n öbür ucuna gitmek için adamlar›ndan yaln›zca üçünü yan›na ald›. Di¤er üçü dinlenmeye devam edecek, onlar›n dönüflünü bekleyecekti. Eflyalar›n› boyunlar›na asarak yola koyuldular. Yo¤un kar ya¤›fl› vard›. Da¤lara, kayalara t›rmanmak için araç gereçleri, hatta eldivenleri bile yoktu. Yükseklere t›rmand›kça, so¤uk dayan›lmaz duruma geldi. Ara verdiklerinde, iki adam donma noktas›na gelmiflti. Yat›p uyumak istiyorlard› ve oturur oturmaz uyuyakald›lar. Shackleton bir anda 27 kiflinin yaflam›n›n kendi sorumlulu¤unda oldu¤unu an›msad›. E¤er flimdi uyursa bu onun son uykusu, aray›fllar›n sonu olabilirdi. Bu 27 kiflinin de sonu demekti. Hemen silkinerek kalkt› ve iki üç dakika önce uykuya dalm›fl olan adamlar›n›n hepsini uyand›rd› ve yola koyuldular. Yola ç›kal› 37 saat olmufltu, Shackle-

ton uçurumun dibindeki zifiri karanl›k denizde iki karalt› fark etti. ‹ki balina avc›s›na bakmakta oldu¤unu farkedince, a¤lamaya bafllad›. Onsekiz ay sonra ilk kez bir uygarl›k belirtisi ile karfl› karfl›yayd›lar. Da¤› yuvarlanarak indiler. Orada balinalar›n getirilip temizlendi¤i binay› gördüklerinde adeta flok geçirdiler. Balina avc›lar› onlar›n çevresine toplanm›fl, neler oldu¤unu anlamaya çal›fl›yorlard›. fiefleri birkaç dakika sonra geldi. Donmaya yüz tutmufl adamlar› içeriye ald› ve öyküyü dinledi.


BD TEMMUZ 2011

Ertesi gün "Samson" adl› balina gemisiyle yola koyuldular. ‹lk iflleri iki gün önce ma¤arada b›rakt›klar› üç adam› ald›lar. Sonra Filler Adas›'ndaki 22 adam› kurtarmak üzere okyanusa aç›ld›lar. Shackleton 900 km. uzaktaki Falk-

land Adalar›'na vard›¤›nda, adamlar›n› kurtarmaya gidebilece¤i uygun bir ‹ngiliz gemisi bulmay› ümit etmiflti. Oysa ‹ngiliz Deniz Kuvvetleri onun bu iste¤ini ancak ekim ay› bafllar›nda gerçeklefltirebileceklerini söyledi. Tarih 31 May›s't› ve Shackleton, adamlar›n›n bir k›fl daha atlatamayacaklar›n› biliyordu. Kiflisel çabalar›yla Uruguay Hükümetini, kendisine bir bal›kç› takas› vermeye ikna etti. Yola

ç›kt›¤›nda tarih 17 Haziran 1916'yd›. Ancak azg›n denizin ve f›rt›nalar›n uzatt›¤› yolculuk, kömürün bitmesiyle sona erdi. Kaptan, üç günlük kömürü kald›¤›n› ve dönmeleri gerekti¤ini söyledi¤inde, Shackleton adeta donmufl gibi hareketsizdi. Asla pes etmeyecek, adamlar›n› kurtaracakt›. Döner dönmez bir posta gemisiyle Güney Amerika'n›n en güney noktas›na, Punta Arenas'a gittiler ve ‹ngiliz kolonisi olan bu yerde, ‹ngilizler'in vatandafllar›n› kurtarmak için yapt›klar›1500 sterlinlik ba¤›flla 40 yafl›nda bir flilep kiralad›lar. 21 Temmuz'da Filler Adas›'n›n 185 kilometre a盤›na kadar geldiler. Rüzgar yine tersten esiyor, onlar› kayal›klara ve buz kütlelerine do¤ru sü-

Ernest Shackelton adada b›rakt›¤› arkadafllar›n› kurtarmak için bir flileple dönmüfltü. Shackelton flilepten indirilen bir kay›kla arkadafllar›na kavufltu¤unda herkes mutluluktan a¤l›yordu

125


BD TEMMUZ 2011

Ernest Shackleton kutup araflt›rmalar› tarihindeki onurlu yerini ald› rüklüyordu. fiilebin parçalanma olas›l›¤›n› göze alamayarak bir kez daha geri dönmek zorunda kald›lar. Aday› ufukta görmüflken dönmek zorunda kalan Shackleton, oraya eninde sonunda gidece¤ini biliyordu. 30 A¤ustos 1916 tarihinde, adadaki

22 adam ufukta bir flilep silueti gördü. Çaresizlik ve umutsuzluk içinde 4,5 ayd›r ölümü bekleyen adamlar önce harekete geçmediler. Sonra bir atefl yakmak üzere deliler gibi kofluflturmaya bafllad›lar. fiilebin onlar› görmeden geçip gidece¤i düflüncesiyle ç›lg›na dönmüfllerdi.Oysa flilep demir atm›fl, suya bir kay›k indirilmiflti. Sakinlefltiler Ernest Shackleton’un South Georgia’daki mezar›

126

ve beklemeye bafllad›lar. Kay›k yaklaflt›kça, Shackleton'›n iri gövdesi de seçilir olmufltu. Sonra sesi gürledi, "Herkes iyi mi?" Birden kendilerine geldiler hep bir a¤›zdan, "‹yi, herkes sa¤." diye ba¤›rd›lar. Shackleton, kay›k daha yanafl›rken onlara tütün ve sigara f›rlatmaya bafllad›. Befl dakika öncesine kadar bir daha göremeyeceklerine inand›klar› ekip baflkanlar› onlar› kurtarmak için dönmüfltü. Perifland›lar ama mutluluktan a¤l›yor, birbirlerine sar›l›yor, kendilerini yerlere at›yorlard›. 3 Eylül 19l6'da Punta Arenas liman›na girdiler. Sirenler eflli¤inde karfl›lanm›fllard›. Sa¤l›k kontrollerini törenler, kutlamalar izledi. Tümü birer kahraman ilan edildiler. Ve bu ölümden dönmüfl adamlar, birkaç hafta sonra hâlâ bitmemifl ve yüzbinlerce insan›n yaflam›na malolmufl olan Birinci Dünya Savafl›'na kat›ld›lar. Ölüm haberleri teker teker gelmeye bafllad›. Sa¤ kalanlar ise a¤›r yaralanm›fl, birkaç› d›fl›nda sakat kalm›fllard›. Shackleton savafl› sa¤ atlatt›. Askerî harekâta, kutup bölgelerinde gözlemci ve araflt›rmac› olarak kat›lm›flt›. Savafl bitti¤inde 44 yafl›ndayd› ve 5 Ocak 1922'de bir kalp krizi geçirerek yaflama veda etti. Sir Ernest Shackleton, kutup araflt›rmalar› tarihindeki onurlu yerini ald›. Bunu da bilime katk›lar›ndan çok, cesareti ve adamlar›n› kurtarmak için gösterdi¤i inan›lmaz çabayla elde etmiflti.•


Küçük Sasaki

ve Ka¤›ttan 1000 Turna Kuflu Gönderi: ÜSTÜN KÜSEFO⁄LU

J

aponya'ya atom bombas› at›ld›¤›nda 2 yafl›nda olan bir k›z, 12 yafl›na geldi¤inde maruz kald›¤› radyasyon nedeniyle kansere yakalanm›fl ve hastaneye yat›r›lm›fl. Ama durumu ümitsizmifl...

Hastanedeki tüm doktorlar, küçük k›z›n ölümü için gün sayarken, küçük Japon k›z› hayat doluymufl. Koridorlarda kofluyor, oynuyor ve di¤er hastalara yard›m ediyormufl. Hastalar›n aras›nda en sevdi¤i kifli ise 80 yafllar›nda, kendisi gibi kanser olan yafll› bir kad›nm›fl. Küçük Japon k›z›, ölüm döfle¤indeki bu yafll› kad›n› hiç yaln›z b›rakmam›fl. Kad›n ölmeden hemen önce "Benim için çok geç ama, bizim inan›fl›m›za göre; e¤er bir kifli ka¤›ttan 1000 tane turna kuflu yaparsa, her istedi¤i kabul oluyor. Ben yapamad›m, sen yap ve kurtul" demifl ve

Sadako Sasaki


BD TEMMUZ 2011

son nefesini vermifl. Küçük Japon k›z› çok üzülmüfl ama hayatta kalma arzusuyla geleneksel Japon sanat› olan origamiyle ka¤›ttan turna kufllar› yapmaya bafllam›fl. Nefle içinde çal›flt›¤›ndan ilk bafllarda çok h›zl› yap›yormufl. 1000 tane turna kuflu yapmas› iflten bile de¤ilmifl. Ama

sa¤l›¤› da h›zla bozuluyormufl. Bu hazin öykü önce yerel, sonra da uluslararas› bas›nda yer alm›fl. Dünyan›n dört bir yan›ndan insanlar k›za, binlerce turna kuflu göndermeye bafllam›fl. Ama küçük Japon k›z›, haberler bas›nda ç›kt›¤›nda elini k›p›rdatamaz hale gelmifl. Hayattaki son saatlerini 644. kuflu yaparak geçirmifl. Kuflu bitirmifl, gözleri kapan›rken hemflireler ve hastabak›c›lar, postadan ç›kan yüzlerce origami kuflu ile odas›na girmifller. Ama küçük Japon k›z› yüzünde bir tebessüm yata¤›nda cans›z yat›yormufl. Postac›lar aylarca ka¤›ttan turna kuflu tafl›m›fllar hastaneye. Say›s› milyonlara ulaflan turna kufllar› Japonya'da bir müzede sergileniyor...

Bu, Japonya'da 19431955 y›llar› aras›nda yaflayan Sadako Sasaki'nin öyküsüdür. Daha sonra Sadako’nun arkadafllar›, eksik kalan 356 turnay› katlay›p onunla birlikte gömerler. Turna kuflu, o zamandan beri bar›fl›n ve nükleer silahs›zlanman›n simgesidir. Küçük k›z›n hayat› "Sadako ve Ka¤›ttan Bin Turna Kuflu" ad›yla 1977 y›l›nda EleHiroflima felaketinin y›ldönümlerin- anor Coerr taraf›ndan kaleme al›nm›flde Sadako Sasaki’nin an›t› milyonlarca t›r. Ayr›ca Hiroflima ve ABD'de an›s›na heykel ve an›t bulunmaktad›r. • ka¤›t turna kufluyla doluyor. 128


YAZAR DEDE VE TORUNLARI

T

Muzaffer ‹zgü

›p›t›p› ile P›t›p›t›

"O kediyi istiyooooruuuum!..." Sarp böyle ba¤›r›yor, ben de, “Heev heeev heeev” diye ba¤›r›yorum . Yani ben bu eve kedi istemem, ben o kediyi k›skan›r›m...

"O

kediyi alacaaaa¤›››››m!...” “Heev heeev heeev…” Anne, “O¤lum” diyor. “Bak Sarpc›¤›m, köpe¤imiz T›p›t›p›’m›z var ya…” Eskiden olsa, ad›m› duydum ya, hemen koflard›m annenin ve Sarp’›n yan›na. fiimdi koflmuyorum. Çünkü ben Sarp’a küstüm. Bu ev benim. Ben bu evin köpe¤iyim. Gerçi fiirin beni

be¤endi ama bir anda evin sevilen köpe¤i oldum. fiimdi bu nereden ç›k›yormufl? Evde bir köpek yeter. “Hay›r, istemem, istemem... Yani, “Heev heev heev hev hev... Ben kedi istemem...” Oh, fiirin okuldan geldi. Haydi fiirin, haydi cici sahibim, sen de benim gibi, “‹stemem...” de. Aaa aa köpek isteyen kardefli Sar129


BD TEMMUZ 2011

p’› öpüyor... “Heev heev heeev...” Yani, “Sen onu öpüyorsun ama o bu eve kedi istiyor. Bu evin tek hayvan› benim, baflkas›n› istemem. K›skan›r›m can›m, k›skan›r›m…” H›h, yine ba¤›rd› Sarp. “O kediyi istiyoruuuum!..” “Hev hev hev, ben istemiyorum.” Haydi fiirin, haydi, çabuk, “‹stemiyorum” de, beni sevindir. Bak o zaman nas›l kuca¤›na atlayaca¤›m. “Kedi mi istiyorsun Sarp?” “Evet ablac›¤›m...” Ba¤›r fiirin, ba¤›r. “Olmaaz, olmaaaz!” diye ba¤›r. Aaa aa, ba¤›rm›yor. Hiç ba¤›rm›yor... Ben Sarp’a küserim, sana da küserim. Ç›kar›m balkona, hiç içeri girmem.

irin, “Ay çok ac›kt›m, önce bir karn›m› doyuray›m...” diyor. Karn›n› doyuracakm›fl fiirin. H›h, ben hiç aç de¤ilim. Zaten o kedi bu eve gelirse hiç yemek yemem, balkondan içeri girmem, kimseye sürtünmem, kimseyi yalamam. Anne ba¤›r›yor: “Haydi çocuklar, sofra haz›r...”

130

Hani benim ad›m? Beni niye ça¤›rm›yor anne? Elbette ça¤›rmaz, eve yeni bir konuk gelecek ya... Art›k beni kim arar, kim sorar... Oysa ki benim taba¤›ma da ayn› anda yiyece¤im konur, ben de mutfak kap›s›n›n yan›nda yiyece¤imi at›flt›r›rd›m. Daha flimdiden beni unuttular... “T›p›t›p› T›p›t›p›, nerdesin?” Aaa, anne beni ça¤›r›yor. Ih, gitmem ki. Yemiyorum iflte, yemiyorum. Siz bundan sonra bütün yiyecekleri o gelecek kediye verin. “T›p›t›p› nerdesin? Haydi yiyece¤ini koydum. Kofl gel…” Ne koflar›m, ne gelirim…Yoksa gitsem mi? Buradan ne konufltuklar›n› duymam ki. Belki de fiirin Sarp’› kedi almaktan vazgeçirdi. Uf, uf!.. “Nerdesin T›p›t›p›? Kaç kez ad›n› seslendim... Haydi, yeme¤in orada, ye...” Her zaman “Teflekkür etmek için” bir “hev” derdim, ama flimdi demeyece¤im... Ooo, yiyece¤im de ne güzelmifl. Çok güzelmifl. fiimdi birden ifltahla fafl›r foflur yersem, “Bu köpek hiç etkilenmemifl nas›l olsa, kediden


BD TEMMUZ 2011

sonra kufl da alal›m, kuzu da alal›m, at da alal›m, eflek de alal›m” derler... “Ne o, ifltah›n m› yok T›p›t›p›?..” fiuna bak, fiirin’e bak... Bir de soruyor. Nas›l ifltah›m olsun fiirin sahibim? Ben bu evin tek sevileniydim, flimdi bafl›ma bir de kedi ç›kard›n›z. Haydi söyle kardefline kedi falan al›p gelmesin bu eve... “Eee, okul nas›l geçti k›z›m? “‹yi geçti anne. Türkçe’den tam not ald›m...” “H›h, ben de matematikten tam not ald›m.” Abla alk›fllad›, anne alk›fllad›. “O kediyi istiyorum!...” “Hek”... Bu “hek”i ben ç›kard›m, hepsi bana bakmaya bafllad›lar. “T›p›t›p›’da birfleyler var bugün” dedi fiirin. Daha ne olsun fiirin han›m? Kimbilir kardeflin do¤du¤unda sen de ne çok k›skanm›fls›nd›r. “O kediyi alaca¤›z de¤il mi anneci¤im?...” “Hekke hekke hekke keeeeee...” “Ay bo¤az›na birfley mi kaçt› bu köpe¤in?” Bo¤az›ma birfley kaçmad› fiirin han›m, rahat›m kaçt›. Ben bu evde ikinci sevilen olmak istemem, anlad›n m›? fiimdi kedi gelince hepiniz onu sevecek, onu kucaklayacaks›n›z, hepiniz onunla ilgileneceksiniz. Ben buna dayanamam. fiirin bo¤az›ma bak›yor... Gözlerime bak fiirin, gözlerime... Ah, a¤lamas›n› bilmem ki. Keflki ben de insanlar gibi a¤lamas›n› bilseydim, flimdi h›çk›ra h›çk›ra a¤lar, boncuk boncuk gözyafllar› dökerdim. “Alal›m anneci¤im, kardeflimin

de kedisi olsun...” Aa aaa! Alal›m dedi fiirin, alal›m dedi fiirin. Küstüm ben sana, hiç konuflmam art›k, bundan sonra ne sen hev de, ne de ben hev derim. “Ablac›¤›m, ben T›p›t›p›’y› çok seviyorum... Bir de kedimiz olsun, ne güzel olur de¤il mi?” Hiç de güzel olmaz Sarp bey, hiç de güzel olmaz... “Ad›n› ne koyal›m ablac›¤›m, biliyor musun, P›t›p›t›...”

H

ay›r, hay›r, ben daha fazla

bu mutfakta duramam, odalarda da duramam, salonda da duramam, dosdo¤ru balkona. Ba¤›r›p dursam m› burada? Hevhevlesem hevhevlesem, hiç durmasam... Yo, hiç hevhevlemem de. Yüzlerine de bakmam, yanlar›na da gitmem. Ben küsüm, hepsiyle küsüm... Dur bakal›m, baba ne der? Öyle ya, bir de baba var. Akflam gelsin, terliklerini önüne koyay›m, bafl›m› okflas›n, hevhevleyeyim, “Bak bunlar var ya baba, kedi alacaklar” diyeyim. “Hem kedinin ad›n› koydular bile...” Ay ay ay, baba umudu da bitti. P›t›p›t› geldi eve... Yooo, art›k terli¤ini kim getirirse getirsin baba, onu T›p›t›p› getirmeyecek. Ben de giderim balkona, güneflin alt›na uzan›r›m, yanar›m, piflerim, belki de kaynar giderim. A, balkona geldiler. Bana kediyi gösteriyorlar. “Bak T›p›t›p›, bu P›t›p›t›, sana arkadafl geldi... Hem biliyor musun T›p›t›p›, seni çok seviyoruz... Sana kardefl getirdik... Oynars›n›z, konuflursunuz, flakalafl›rs›n›z, birbirinize yiye131


BD TEMMUZ 2011

ceklerinizden verir, paylafl›rs›n›z...” Ben onunla oynamam. Ben onunla konuflmam. Ben onunla flakalaflmam. Ben onunla paylaflmam. “Miyeeeev miyeeeev miyeeeev...”

A

y sesi ne çirkin. Zaten kendisi

de çirkin. Benim tüylerim sar›, sar›, onun tüyleri kara kara, nemim gözlerim f›ld›r f›ld›r, onun gözleri yumuk yumuk, benim kulaklar›m kocaman, onun kulaklar› b›tt›c›k... Ç›k›n buradan, ç›k›n ç›k›n ç›k›n... Aa aa... Yan›ma yaklaflt›r›yorlar. Sarp elinden tutmufl, “Hadi bunu kokla T›p›t›p›” diyor. Koklamam iflte, koklamam... Kimbilir ne pis kokuyordur... H›h, bir güzel arkam› da dönerim. Havaya bakar›m. H›h iflte. Aaa aa... Balkondan gidiyorlar... 132

Aaaa kediyi de burada b›rakm›fllar... Heeeey, neydi ad› yahu bunun, neydi? P›t›p›t›, P›t›p›t›, heeeey flu P›t›p›t›’y› buradan al›n. Onu görmek istemiyorum... Oh oh oh, balkon kap›s›n› da kapatt›lar m›? Aaaa, P›t›p›t› yan›ma geliyor... Geliyor... Git git, uzaklafl yan›mdan. Seni yan›mda görmek istemiyorum. Ay ne anlay›fls›z bir kedi bu böyle. Seni istemiyorum dedim, anlamad›n m›? ‹s-te-mi-yo-rum!... O istiyor, o geliyor... fiöyle bir hev deyip onu korkutsam m›? Yoksa h›rlasam m›? H›››››rrrr h››››››rrrrrr... Ay niye hevlemiyorum, h›rlam›yorum?.. Nas›l bak›yor bana öyle? A dibimde, tüylerime sürtünüyor... Aaaa aaaa, git kedi git... Burnumla ittirsem... Gitmiyor. “Ben seni çok sevdim...”


BD TEMMUZ 2011

Aaaa, bu kedi köpek dili biliyor. “Beni seviyor musun?” “Evet. Ya sen beni?” Ay flimdi ben ne diyeyim bu P›t›p›t›’ya? Arkam› m› dönsem, yan m› dönsem, amuda m› kalksam? “Hep senin gibi köpek bir arkadafl›m olmas›n› isterdim...” “Benim gibi ha?..” “Böyle sar› tüylü olsun, gözleri ›fl›l ›fl›l yans›n, burnu p›r›l p›r›l parlas›n...” Ay flimdi ben ne diyeyim bu P›t›p›t›’ya? Ben de onu koklasam m›? Hani k›skanacakt›m ben bu kediyi? Burnumu uzatt›m, h›h h›h h›h, koklad›m... Yooo, çok güzel kokuyor, kedi kedi kokuyor. ”Miyeeeeeev...” “Hev hev...” “Miyeeeeev...”

“Hev hev... Ben de seni seviyorum P›t›p›t›...” “Haydi öyleyse bunu kutlayal›m. Kedi köpek dans› yapal›m...” Anne, Sarp, fiirin balkona ç›kt›-

lar... Aaaa! Gözlerine inanamad›lar. T›p›t›p›’yla P›t›p›t› hopluyorlar, z›pl›yorlar, yuvarlan›yorlar, birbirlerinin üzerine atl›yorlar. Hay›r hay›r... Hev hev sesi de yok, miyev miyev sesi de yok. fiark› söylüyorlar...• muzafferizgu@butundunya.com.tr

Say›lar Yalan Söylemez mi? Ö¤retmen matematik dersinde ö¤rencilerine "Çocuklar say›lar asla yalan söylemez." dedi. "Örne¤in bir adam bir tarlay› on günde sürerse, on adam bir günde sürebilir. Buna benzer bir örnek te siz verin bakal›m!" Ö¤rencilerden birisi gülerek yan›t verdi: "Örne¤in bir vapur Atlantik Okyanusunu alt› günde geçerse, yüz k›rk dört vapur bir saatte geçer..." 133


UFAK TEFEK B‹LG‹LER BD EYLÜL 2010

Derleyen: GÜLÇ‹N ORKUT

Damarlar› kontrol eden M‹KROBOT Avustralya Monash Üniversitesi araflt›rmac›lar› damarlar içerisinde yüzebilecek mikrobot gelifltirdiler. Bu mikrobot 250 mikron yani milimetrenin çeyre¤i kadar. Saç telinin 2.5 kat› büyüklü¤ündeki bu bot damar içerisine enjekte edilerek damarda oluflan sorunlar›n tespit edilmesinde kullan›labilecektir.

eli E¤lenc ar Bulufll

Hintliler ve yüksek IQ Hindistan nüfusunun yüzde 25’inin IQ’su çok yüksek. Bu say› Amerika’n›n toplam nüfusundan büyüktür.

‹ntihar›n cezas›!

Biliflim Dünyas› H›z Kesmiyor 1984 y›l›nda internete ba¤l› cihaz say›s› bin 1844 senesine iken, 1992’de bir milyon, 2008’de ise bir kadar ‹ngiltere’milyara eriflti. Bu rakam›n 2015’de 15 milyar de intihar eden olaca¤› öngörülüyor kifli hayatta kayi n her fle l›rsa yasalara l›na gele ardo Da k A ‹ngilizce’de 540 bin n Leon ›¤› göre as›larak not ede sözcük bulunuyor. b›rakt idam edilirdi. Vinci’nin onbinin Bu Shakespeare ›n sayfalar u san›l›yor. döneminin u¤ ld o e d Antibinan üzerin neredeyse 5 dek bulu ir. yotikler mikropu güne B in b › d kat› kadar. ay›s› alt lara karfl› etkilievrak s dir, virüsleri Google’da her ay 35 milyar arama yap›öldürmez l›yor. 2006 y›l›nda bu rakam 2.7 milyard›. 134


BD TEMMUZ 2011

William Wyler Evlilik yüzü¤ü neden hep ayn› parma¤a tak›l›r? Evlilik yüzü¤ünü ilk defa eski M›s›r prensesi nefertiti takm›flt›r... O y›llarda t›bb›n ne denli ileri oldu¤u tart›flma konusudur ama yüzy›llar sonra anlafl›lm›flt›r ki kalbe do¤rudan giden tek damar, evlilik yüzü¤ünü takt›¤›m›z parmaktad›r. Baflka hiç bir parma¤›m›zda do¤rudan kalbe giden bir damar yoktur.

Bat›l ‹nanç Dünya üzerinde insanların yaşamını etkileyen yaklaşık 500 bin batıl inanç vardır. e 9 ve 4 Japon kültüründ bul edilir. Pek say›lar› u¤urlu ka u¤ursuzlu¤u ile çok ülkede ise s›, ‹talya'da tan›nan 13 say› r. u¤urlu bir say›d›

Yaz›-Tura Yaz›-tura atmak eskiden o kadar ciddi bir iflti ki; bir mahkumun idam edilmesinden, evlili¤e kadar bir çok alanda bu yönteme baflvuruluyor, anayasa bu flekilde uygulan›yordu.

Temmuz do¤umlu ünlü yönetmen

(1 Temmuz 190227 Temmuz 1981)

H

olywood kariyerine en geç yönetmen olarak başlayıp en büyük yönetmenlerden biri olarak bitiren sanatçı, Almanya doğumludur. İlk çalışmaları, iddialı filmlerle birlikte gösterilen düşük bütçeli yapımlardı. 1936’da Sinclair Lewis’in Dodsworth adlı romanından uyarladığı film ona En İyi Yönetmen dalında ilk Oscar adaylığını kazandırdı. Can çekişen bir evliliği anlatan bu film Wyler’ı büyük bütçeli filmler kategorisine yükseltti. Oscar ödüllü The Best Years of Ours Lives savaştan dönen Amerikalı gazileri konu edindi. Savaş döneminde çektiği filmler Amerikalılara zorluklarla mücadele etmelerinde yardımcı oldu. Oyunculara sert davranan, zor beğenen biri olarak bilinen Wyler çoğu kez bir planı defalarca çekerdi; ama onun teknikleri rekor sayıyla 36 kez Oscar’a aday gösterilen ve 14 kez kazanan performansların doğmasını sağlamıştır. Roman Holiday, Jezebel, Big Country, Ben Hur, the Collector ve the Best Years of Our Lives, gibi klasik filmlerle tanınır. Kariyeri boyunca 12 kez En İyi Yönetmen oscarına aday olarak bir rekora imza atmış ve bu dalda 3 kez Oscar kazanmıştır. Ayrıca 35 adaylıkla oyuncuları en fazla oscar adaylığı almış, Dram, Western, Komedi dallarında toplam 61 filme imza atmıştır. 135


BD TEMMUZ 2011

Bir Buket Beyaz Gardenya Çeviren: FER‹HA BALÇIK

D

okuz yafl›mdan beri her do¤um günümde, kim oldu¤unu bilmedi¤im bir kifli bana, beyaz bir gardenya buketi gönderiyordu. Çiçeklerin üzerinde ne bir not, ne de bir ad vard›...

Her y›l çiçekler geldikten bir gün sonra kasabam›z›n çiçekçisine gider, gardenyalar› kimin gönderdi¤ini ö¤renmeye çal›fl›rd›m. Fakat bu kiflinin kim oldu¤unu hiçbir zaman bulamad›m. Çünkü çiçekleri gönderen kifli, bedelini kredi kart›yla de¤il, peflin parayla ödüyordu. Birkaç y›l sonra bu merak›mdan vazgeçtim. Kadife yumuflakl›¤›nda bir ka¤›d›n üzerinde yuvalanm›flcas›na duran bu kocaman bembeyaz çiçe¤in güzelli¤i ve bafl döndürücü kokusu bana fazlas›yla yetiyordu art›k. Fakat buna karfl›n yine de çiçekleri gönderen kifliyi zaman za-

136


BD TEMMUZ 2011

...bu kocaman bembeyaz çiçe¤in güzelli¤i ve bafl döndürücü kokusu bana fazlas›yla yetiyordu art›k.

man düflünmekten kendimi alam›yordum. ‹çtenlikle söyleyeyim: O kiflinin kimbilir ne denli ola¤anüstü bir insan oldu¤unu düflündü¤üm anlar, yaflam›mda en çok mutluluk duydu¤um anlar›m oluyordu. ‹ster erkek, ister kad›n olsun, kimli¤ini belirtmekten çekinen bu kifliyi, arada s›rada da olsa, öylesine merak ediyordum ki...

bu arma¤an› yollayan. Ya da k›fl boyunca gelen mektuplar› kendisine verdi¤im yafll› adam m›yd› acaba? Yerler buz tuttu¤u için her an düflüp bir yerini incitece¤inden korkard›. O nedenle mektuplar›n› bahçedeki posta kutusundan al›p ben verirdim ona. Yine de, ergenlik ça¤›ndaki her genç k›z gibi beni en çok mutlu k›lan düflünce bütün bunlar›n, bana afl›k olan bir delikanl›n›n ya da tan›mad›¤›m halde dikkatini çekmifl olabilece¤im bir, kiflinin ifli olmas›yd›. ‹lk gardenyay› al›fl›m›n üzerinden

oldukça uzun bir süre geçmiflti. 17 yafl›ndayd›m ve flört etti¤im çocuk bir gün benden ayr›lmak istedi¤ini söyledi. Son kez arad›¤› gece, uyuyana kadar a¤lad›¤›m› hat›rl›yorum. Sabah uyand›¤›mda aynamda, k›rm›z› dudak boyas›yla yaz›lm›fl flu mesaj› buldum: "Yar›m iyiler gitti¤inde, tam iyilerin gelece¤ine yürekten inan"... Emerson'un bu özdeyiflini uzun süre düflündüm ve kalbim huzur bulana dek annemin yazd›¤› bu sözleri aynamdan silmedim. Sonunda cam

Bu konuda düfl kurmama annem de

yard›mc› oluyordu. Bana, kendisine çok özel bir iyilik yapt›¤›m için beni takdir eden birinin olup olmad›¤›n› soruyordu. Belki de bir al›flverifl dönüflünde paketlerini arabas›ndan boflaltmas›na yard›mc› oldu¤um bir komflumuzdu 137


BD TEMMUZ 2011

temizleyicisini elime ald›¤›mda, annem her fleyin yoluna girdi¤ini anlam›flt›. Asl›nda beni hep anlard› annem. Öfkeli bir an›mda bile, "Beni hiç anlam›yorsun!" dedi¤imi ve yüzüne kap›y› çarp›p odama kapand›¤›m› hiç ama hiç hat›rlam›yorum. Liseden mezun olmama bir ay kala, babam kalp krizinden öldü. Duygular›m terk edilmifllik, korku ve karfl› konulamaz bir k›zg›nl›k aras›nda gidip geliyordu. Babam, yaflam›m›n benim için çok önemli olaylar›ndan kimilerini kaç›racakt› çünkü... Yaklaflan mezuniyet töreni, mezuniyet balosu ve s›n›f geçme sevincime çok öncelerden duymaya bafllad›¤›m ilgim bir anda yok olmufltu. Ancak annem, ac› dolu olmas›na karfl›n, ilgisizli¤imin sözünü bile duymak istemiyordu. Babam›n ölümünden bir gün önce, annemle birlikte mezuniyet balosu için bir elbise almaya gitmifltik. Çok gösteriflli, k›rm›z›, mavi ve beyaz noktal› bir giysi alm›flt›k. Kendimi bir film y›ld›z›na benzetmifltim. Giysim çok güzeldi, fakat, bedeni bana biraz

büyük geliyordu. Ertesi gün babam ölünce, o güzel giysimi bile unutmufltum. Ama annem unutmad›. Balodan bir gün önce, elbiseyi uy-

gun beden ölçülerine getirilmifl biçimde, oturma odas›ndaki kanapenin üzerinde buldum. Giysim öyle güzeldi ki gören bunun bir prenses giysisi oldu¤unu san›rd›. Bana son derece zarif bir biçimde, sevgiyle arma¤an edilmiflti. Yine de yeni bir elbisemin olmas› ya da olmamas› hiç umurumda de¤ildi. Ama annem için her fley farkl›yd›.O, çocuklar›n›n, sevildiklerinin ay›rd›nda olmalar›n›, yarat›c›l›klar›n› gelifltirmelerini, düfl güçlerini her zaman genifl tutmalar›n›, en kötü koflullarda bile dünyada iyilik ve güzellik kavramlar›n›n bulunabilece¤ini içlerinde duymalar›n› isterdi hep. Annem çocuklar›n›n bir gardenya gibi güzel ve güçlü olmalar›n›, onun büyülü havas›n› ve gizemini ruhlar›n›n bir parças› olarak tafl›d›klar›n› görmek isterdi. Ben evlendikten on gün sonra öldü 22 yafl›mdayd›m. O y›l gardenyalar gelmedi. O y›ldan sonra ise, bir daha hiç gelmedi. •

YAfiANMIfi MAHKEME D‹YALOGLARI

SORU: Korna çald›n›z m›? CEVAP: Kazadan sonra m›? S: Kazadan önce. C: Tabii; 10 y›l boyunca...

S: Hastal›¤›n›z haf›zan›z› etkiliyor mu? C: Evet S: Peki ne flekilde etkiliyor? S: Sald›rgan› tarif eder misiniz? C: Olaylar› unutuyorum. C: Orta boyluydu, sakal› vard›. S: Bize unuttu¤unuz bir fleyi örnek olarak S: Kad›n m›yd›, erkek miydi? verebilir misiniz? 138


S

ARAYIN BAHÇIVANLARI Çeviri: NURAY BARTOSCHEK

Bir zamanlar krall›kla yönetilen küçük bir ülkede yaflayan kral ve kraliçe vard›. ‹kisi de büyüleyici güzellikte bir flatoda yafl›yorlard› ve kendilerine ait bahçeleri vard›. Krall›¤›n sorumluluklar› öylesine çoktu ki, bahçelerinin bak›m›na yeterince zaman ay›ramad›klar› için birer bahç›van tutmaya karar verdiler. uyurular yap›ld› ve baflvuruda bulunan iki aday kral ve kraliçenin huzuruna ç›kt›lar. Birinci aday iyi giyimi, parlak ayakkab›lar›, bak›ml› elleri ve mükemmel davran›fl-

D

lar› olan çekici bir gençti. Kral ve kraliçenin huzurunda yerlere dek e¤ildi ve “Karfl›n›za ç›kmama izin verdi¤iniz için sayg›lar›m› sunuyorum efendim.” dedi.

139


BD TEMMUZ 2011

i¤er aday üstü bafl› kirli, yafll› bir adamd›. Yaln›zca bafl›ndaki flapkay› ç›kartt› ve bafl›yla selam verdi. Kral yafll› adama küçümsemeyle bakt›ktan sonra genç adaya sorular sormaya bafllad›. "‹fl anlay›fl›n›z› ö¤renmek istiyorum” dedi. "Kral›n bahçesi için ne gibi planlar›n›z var?" "Önce bahçenize bakaca¤›m efendim" dedi genç adam. "Sonra en iyi planlar› yapaca¤›m. Bitti¤i zaman bir krala yak›fl›r güzellikte harika bir bahçeniz olacak." Kraliçeye konuflmak için yafll› adam kalm›flt›. Kraliçe "‹fl anlay›fl›n›z› anlat›r m›s›n›z?" diye sordu. Yafll› adam›n söyleyecek çok sözü yoktu. "Elimden gelenin en iyisini yapa-

D

140

r›m efendim." dedi. Adam, kaba de¤ildi ama fazla söze gerek olmad›¤›na inan›yor gibiydi. Kral ve kraliçe kendi aralar›nda konuflarak karar vermek için iki adaya d›flar›da beklemelerini söylediler. Kral, "Ben genç olan› be¤endim” dedi kraliçeye. Kraliçe kral›n seçiminden hoflnut "Seçimini ondan yana yapt›¤›na göre gerçekten be¤enmifl olmal›s›n, be¤endin mi?" diye sordu. Kral kendinden emin bir biçimde; "Neden be¤enmeyeyim ki?" dedi. "Be¤enmem için pek çok neden var. Kibar, sayg›l›, planlar› bir kral›n bahçesine uygun ve ifl anlay›fl› mükemmel!" Kraliçe gülümsedi "Do¤rusu genç adam benim pek ilgimi çekmedi" dedi. "Ben bahç›van olarak yafll› adam› alabilirsem mutlu olaca¤›m." ‹ki aday› içeri ça¤›rarak kararlar›n› aç›klad›lar. Bir hafta sonra kral heyecanla ne gibi de¤ifliklikler oldu¤unu görmek için bahçesine giderken aniden karfl›s›na ç›kan yafll› bahç›van›n el arabas›na çarpt›. Yafll› bahç›van kral› incitmifl olabilece¤ini umursamaks›z›n, içinde saks›lar, çapalar, sulama bidonlar› olan el arabas›n› iterek kraliçenin bahçesine do¤ru yürümeye devam etti. Kral öfkeyle "Ne kaba adam!" diye söylendi. Genç bahç›van elinde bir bardak flarap, rahat bir sandalyede oturmufl, manzaraya bak›yordu. Giysileri kusursuz, saç›n›n bir teli bile bozulmam›flt›. Kral›n geldi¤ini görünce elindeki küçük aynay› cebine koydu. Kral "Neden hiçbir fley yapm›yorsun?" diye sordu. Genç bahç›van, kra-


BD TEMMUZ 2011

l›n karfl›s›nda yerlere dek e¤ilerek çok seçene¤in olmas› onu mutland›r"Yap›yorum, elbette yap›yorum kral m›flt›. hazretleri" dedi. “‹yi bir zamanda ilk Bahç›van kendinden emin bir biplanlar›m› yap›yorum. Bir fleyleri ace- çimde "E¤er bahçeye bir fleyler dikmifl leye getirmeye gerek yok, henüz ilk- olsayd›m flimdi onlar› tekrar sökmek baharday›z." zorunda kalacakt›m ve bu da hepimiz Kral anlay›flla bafl›n› sallad›. "Hak- için zaman kayb› olacakt›” dedi. l›s›n" dedi. "‹yi ifl, iyi plan gerektirir. Kral "Sesim biraz sert ç›kt›¤› için Sen planlar›na devam et."fiatoya dö- özür dilerim" dedi. "Senin ifle bak›fl›n nerken kraliçenin bahçe duvar›n›n her zamanki gibi iyi. Böyle iyi çal›flötesinden topra¤› kazan çapa seslerini maya devam et." duydu. fiatoya dönerken kraliçenin duvaBirkaç hafta sonra yine bahçesine r›n›n ard›ndan çimlerin biçilmekte olbakmaya giderken bu kez s›rt›nda kocaman ral "Neden hala hiçbir fley gübre çuvallar› olan yafll› bahç›vanla çaryapmad›n?" dedi. “Yaz geldi ve p›flt›. Bahç›van yalsen bahçeyi oldu¤u gibi b›rakt›n.” n›zca "Özür dilerim" dedi ve yoluna devam Genç bahç›van "Ama efendim, ben etti. Kral kirlenen ce- çok çal›flt›m, buyurun isterseniz size ketini mendiliyle silerken "Büyük kaba- çal›flmalar›m› göstereyim" diyerek l›k!" diye homurdand› yerinden kalk›p, sandalyesini krala yafll› bahç›van›n arkaverdi. s›ndan. Genç bahç›van yine rahat sandal- du¤unu duyabiliyordu. Kral öylesine yesinde oturuyordu ama bu kez bafl›n- yo¤undu ki, haftalar›n nas›l geçti¤ini da modaya uygun bir flapka vard› çün- anlamad›. Tekrar bahçesine gidecek kü günefl çok yak›c›yd›. Bahçe oldu¤u zaman buldu¤unda yaz sona ermek gibi duruyordu belki otlar biraz daha üzereydi. Bahçesini mükemmel görübüyümüfltü. Kral "Neden hala hiçbir nümde bulaca¤›ndan emindi ama bahfley yapmad›n?" dedi. "Yaz geldi ve çeye geldi¤inde hiçbir de¤ifliklik olsen bahçeyi oldu¤u gibi b›rakt›n.” mad›¤›n› görünce flafl›rd›. En küçük Genç bahç›van "Ama efendim, ben bir de¤ifliklik bile yoktu! Otlar tüm çok çal›flt›m, buyurun isterseniz size çiçek yataklar›n› kaplam›fl, tavflanlar çal›flmalar›m› göstereyim" diyerek ve geyikler istediklerini yemifl, bal›kyerinden kalk›p, sandalyesini krala lar, küçük havuzu saran yosunlardan verdi. Kral oturdu ve genç bahç›van›n hava alamaz durumdayd›lar. sayfalarca çizdi¤i de¤iflik bahçe Kral öfkeyle "Bu kadar› da fazla! planlar›na bakt›. Do¤rusu bu denli Bahç›van buraya gel!" diye ba¤›rd›.

K

141


BD TEMMUZ 2011

"Geliyorum efendim, geliyorum” diye seslenen bahç›van, koflarak geldi ve kral›n karfl›s›nda sayg›yla e¤ildi. "Sizi burada görmek ne büyük mutluluk efendim." ral›n sesi öfkeden titriyordu. "Benim bahçemi bir harabeye çevirdin. Bana hemen aç›klamada bulun!" diye ba¤›rd›. Genç adam elindeki k›rm›z› kurdeleyle ba¤lanm›fl, parflömen ka¤›d›n› ciddiyetle açarken "‹flte kral bahçesinin plan›." dedi gururla. "fiimdi izin verin aç›klayay›m…" Kral öfkeyle ayaklar›n› yere vurarak "Hay›r" dedi. "Hay›r! Tek istedi¤im do¤ayla bafl bafla kalabilece¤im, dinlenebilece¤im, huzurlu, güzel bir bahçeye sahip olmakt› ve sen benim bahçemi bir harabeye dönüfltürdün. Senin harika planlar›n› daha fazla duymak istemiyorum. Seni art›k burada görmek istemiyorum! Ben senin iyi bir ifl anlay›fl›n oldu¤una inan›yordum ama senin çal›flmay› planlama-

K

142

d›¤›n› görüyorum." Genç bahç›van kulaklar›na inanam›yormufl gibi krala bakt› ve "E¤er krallara yak›fl›r en iyi bahçeye sahip olmak istemediyseniz, bunu bafllang›çta söylemeliydiniz." dedi. "fiimdi gidece¤im ve yeteneklerimin de¤erini daha iyi anlayacak birini bulaca¤›m. Bana ifl anlay›fl›m›n iyi olmad›¤›n› söylemeniz inan›lmaz bir fley! ‹yi günler efendim." Genç bahç›van bafl› dik, yanaklar› k›zarm›fl, gözleri düfl k›r›kl›¤›ndan yaflarm›fl bir biçimde uzaklafl›p gitti. Kral "Do¤ru." dedi. "Nas›l bu denli aptal olabildim!" Duvar›n ötesinde birinin çimleri biçti¤ini duyabiliyordu. Hüzünle harabeye dönmüfl kendi bahçesine bakt›. Kraliçe "Neden benim bahçemde oturup biraz dinlenmiyorsun?" diye seslendi duvar›n ötesinden. Kral iki duvar› birbirine ba¤layan kap›ya do¤ru yürüdü. Kap›y› yafll› bahç›van açt› ve kral geçerken sayg›yla bafl›n› e¤di. Kral gördü¤ü güzellik karfl›s›nda


BD TEMMUZ 2011

büyülenmiflti. Kraliçenin bahçesinin her yan›nda rengârenk çiçekler açm›fl, a¤açlar meyvelerle doluydu. A¤açlar›n dallar›ndan afla¤›ya çok güzel fenerler sark›yordu. Etrafta kelebekler uçufluyordu. Bahçedeki yürüyüfl yolu tertemizdi. Mini havuz da k›rm›z› ve beyaz renkli bal›klar yüzüyordu. Çimenler k›sa ve yeflildi. Kraliçe "Harika bir çilek suyu içmek ister misin?" diyen kraliçe elindeki barda¤› krala uzatt›. Kral daha fazla dayanamayarak merakla sordu kraliçeye "Bahçeni nas›l böylesine güzellefltirebildin?" Kraliçe kral› yan›tlamadan önce, ifline devam etmek için izin isteyen bahç›van›na gülümsedi ve "Bu bahçe bahç›van›m›n ifl anlay›fl›yla bu biçime geldi" dedi. "Onu ilk gördü¤üm anda iflinde iyi oldu¤unu anlam›flt›m." Kral "Ama nas›l olur?" diye sordu."Genç adam ondan daha iyi özelliklere sahipti. Bak›ml›yd›, elleri, üstü bafl› tertemizdi. Daha iyi yetifl-

tirildi¤i aç›kça görülüyordu. Nas›l bu denli yan›labildim anlayam›yorum!." Kraliçe güldü "Hayat›m, yap›lacak iflle ilgili olarak baflvuruda bulunanlarda ben yaln›zca iki fleye bakt›m; ellerine ve pantolonlar›na." dedi. "Ellerine ve pantolonlar›na m›?" diye sordu kral flaflk›nl›k içinde. "Evet, yanl›fl duymad›n, ellerine ve pantolonlar›na bakt›m." dedi Kraliçe. "Diplomat de¤il, bahç›van arad›¤›m›z› an›msat›r›m. Senin genç bahç›van›n ellerinde en küçük bir çizik bile yoktu, t›rnaklar› temiz ve bak›ml›yd›. Yafll› bahç›van›n ise t›rnaklar›n›n alt› siyaht›; en önemlisi de genç bahç›van›n çok oturmaktan pantolononun en çok arkas› y›pranm›flt›, yafll› bahç›van›m›n pantolonunun ise dizleri!" Kraliçe gülümseyerek "Evet, flimdi ne düflünüyorsun" diye sordu. “Sence hangisinin ifl anlay›fl› daha iyi dersin?" • nuraybarthoschek@butundunya.com.tr

143


BD TEMMUZ 2011

A¤açtan Bir Elma Düfltü Derleyen: GÜRKAN AKBAY

Londra'da veba salgının binlerce kişinin ölümüne neden olduğu 1665 yılı yazı, tarihe geçen bir keşfin de tanığıydı aynı zamanda. Lincoln kontluğunda sakin bir yemiş bahçesinde, genç bir filozofun tam da burnunun üzerine düşen bir elma, o güne değin gezegenimizle ilgili değişmez sanılan pek çok tabuyu yıkacaktı. enç bir bilgin olan Isaac

G

Newton, elma burnunun üstüne düflünce ac›dan ba¤›raca¤› yerde bir sevinç 盤l›¤› att›. Birden kafas›nda bir flimflek çakm›flt›. Newton o anda, elman›n yer çekimine ba¤l› olarak düflmesi gibi, hareketsiz durdu¤u san›lan dünyan›n da, asl›nda evren taraf›ndan bir çekime u¤rad›¤›n› anlam›flt›. K›sacas›

144

Newton, Genel Çekim Yasas›'n› keflfetmiflti. Bu yasa sayesinde yerdeki ve gökyüzündeki bütün cisimlerin hareketleri anlat›labildi. Bu çok önemli yasay› keflfetmekle Newton, gelmifl geçmifl en büyük bilim adam› say›lmaya hak kazand›. Böylece bir ‹ngiliz elmas›, Adem ile Havva'n›n dünyaya indirilmesine neden olan elmadan sonra, insanl›k


BD TEMMUZ 2011

tarihine geçen ikinci elma oldu. Newton çok içine kapan›k biriydi. Kefliflerini ça¤dafllar›na bildirmekte hiç acele etmedi. Yemifl bahçesindeki olay s›ras›nda yirmi üç yafl›ndayd›. Latince yazd›¤› en önemli yap›t› olan "Do¤al Felsefenin Matematik Temelleri" ç›kt›¤› zaman ise k›rk dört yaflma girmiflti. 1642 y›l›nda Noel günü do¤du. Fakir bir çiftçi ailesinin çocu¤uydu. O daha do¤madan babas› ölmüfltü. Annesi onu küçük Grantham flehrinin kolejine yollad›. Newton bir dahi çocuk de¤ildi. Paskal daha 16 yafl›nda birçok icat ve kefliflerde bulunmufl, yap›tlar yazm›flt›. Osya Newton sadece eli marifetli bir çocuktu. Küçük kentin eczac›s›n›n yan›nda kal›yordu. Bofl zamanlar›nda günefl saati, su ile iflleyen duvar saati ve küçük bir rüzgar de¤irmeni modeli yapt›. On sekiz yafl›nda Cambridge Üniversitesi'ne girdi. Di¤er yoksul ö¤renciler gibi okul giderlerini ödeyebilmek için zengin ö¤rencilere hizmet ediyordu. ‹lk kez burada profesörlerinden biri olan Isaac Barrow, Newton'u be¤enerek korumas› alt›na ald› ve onu birkaç derste yetifltirerek bir bilim adam› yapt›. Bu ça¤da Avrupa'da yeni düflünceler kaynafl›yordu. Bilim moda olmufltu. Salonlarda matematik, astronomi, optik üzerine tart›flmalar yap›l›yordu.1600 y›l›nda ‹ngiltere'de

ilk bilim akade-misi kuruldu. Newton'un dehas› 23 ve 24 yafllar›nda kendini gösterdi, bütün yap›tlar›n› bu yafllarda haz›rlad›. Koydu¤u esaslar Einstein'a de¤in tart›flmas›z kabul edildi.

A

s›l keflfine göre evren, Tanr›'-

n›n bir tek kez kurmas›yla sürekli iflleyen bir makine ya da dev bir saate benzemektedir. Aralar›nda dünyan›n da bulundu¤u uzaydaki tüm cisimler herhangi bir saatin çarklar› gibi basit kanunlara uymaktad›r. E¤er belirli bir anda saatin çarklar›n›n durumu bilinirse, herhangi bir anda alacaklar› durumu önceden kestirmek oldukça kolaylaflmaktad›r. Einstein'a göre Newton'un amac› flu soruya bir yan›t bulabilmekti: Bizim de içinde oldu¤umuz gezegen sistemindeki cisimlerin belirli bir andaki durumu bilinirse, buna dayanarak bütün hareketlerini önceden saptayabilmemizi sa¤layacak basit bir kural var m›? 145


BD TEMMUZ 2011

kar›fl›m› olan madenden ...iflin ilgi çeken yan›, yap›lm›flt›r. bir prizma arac›l›¤›yla ›fl›¤›n Art›k Newton tan›nmaya bafllam›flt›. Keflifleri ün bölünmesi teorisini de içeren sal›yordu. Fakat bu ça¤ oldu¤u kadar tüm bilimsel yap›tlar›n› 23- kefliflerle rekabet ve k›skançl›kla da 24 yafllar› aras›nda ve 18 ayda doluydu. Newton'un çekim kanununu Hooke haz›rlam›fl olmas›d›r. ad›nda bir ‹ngiliz kendiNewton bunun için diferansiyel hesapla integral hesaplar›n› buldu ve bu bulufluna dayanarak Genel Çekim Yasas›'n› ortaya koydu. Bu çekim yasas›na göre a¤›rl›¤› olan her madde di¤er cisimler üzerinde kitlesiyle orant›l› ve aradaki uzakl›¤›n karesiyle ters orant›l› bir çekim yapar. A¤›rl›k, bu kanunun özel bir biçimidir. Sonralar› bütün bu gençlik çal›flmalar›n›n üzerinde durarak içine do¤an bu keflifleri matematik deneylerle daha da güçlendirmifltir. Fakat bununla beraber iflin ilgi çeken yan› bir prizma arac›l›¤›yla ›fl›¤›n bölünmesi teorisini de içeren tüm bilimsel yap›tlar›n› 23-24 yafllar› aras›nda ve 18 ayda haz›rlam›fl olmas›d›r. Newton, l667'de Cambridge'de pro-

fesör oldu. Yine eskiden oldu¤u gibi küçük icatlarla u¤rafl›yordu; ilk saptamal› teleskobu üretti. Palomar ve Wilson tepelerindeki dev teleskoplar ayn› esaslar üzerine üretilmifltir. Teleskobun, aynas› Newton'un buluflu olan bir bak›r kalay ve arsenik

T

sinin buldu¤unu iddia etti; diferansiyel hesab›na ise Alman bilimadam› Leibniz sahip ç›kt›. Newton buna çok üzüldü. Bütün iste¤i huzur içinde çal›flabilmekti. Kefliflerinin çal›nmas›na engel olmak için onlar› yay›nlamak zorunda kald›. 1686 da yay›mlad›¤› "Matematik Kurallar›" ona büyük ün kazand›rd›. 18 y›l sonra ise, "Optik" adl› yap›t›n› bast›rd›. Fakat tam ün kazand›¤› bir s›rada, birden bilimden b›kt›. Servet sahibi olmak isteyerek, l696'da Darphane'de müdür yard›mc›l›¤›na atanmak istedi. Bilimsel çal›flmalar bitmiflti. Fakat Newton yükselmeye devam ediyordu. l699'da Darphane'nin genel müdürü oldu; 1703'te Kraliçe Anne, bilgine flövalyelik verdi. ‹lk kez halktan bir kifli bilim ad›na flövalye ilan ediliyordu. Bundan daha büyük bir fleref olamazd›. Sonunda 20 Mart 1727'de Sir Isaac Newton'un cenazesi bir lord, iki dük ve üç kont taraf›ndan tafl›narak Westminster Abbey'e götürüldü ve bir meyve bahçesinde bafllayan masal, krallar›n mezarl›¤›nda son buldu. •

anr›sal bedenlerin hareketini hesaplayabilirim ama insano¤lunun delili¤ini hesaplayamam. Isaac Newton 146


BD TEMMUZ 2011

Dal› Bar›fl›n, Ya¤› Sa¤l›¤›n Simgesi

Zeytin Yazan: KANDE UMUT

Arkeologlar ve tarihçiler, zeytin a¤ac›n›n "do¤um yeri"nin Mezopotamya, "do¤um tarihi"nin ise günümüzden sekiz bin y›l öncesi oldu¤u görüflünde birlefliyorlar ama...

B

u konuda çok kifli yine de ”Nuhun Gemisi”nden gelen haberlere inanmak istiyor. Söylenceye göre gagas›nda zeytin dal› tafl›yan bir güvercin, Nuh'un Gemisi üzerinde uçmufltur ve hem kendi, hem de a¤z›ndaki zeytin dal›n›n varl›¤›yla gemideki canl›lara, "karan›n yak›nlarda oldu¤unu" müjdeleyerek, herbirinin kaybolmaya bafllayan yaflam umutlar›n›n yeniden canlanmas›n› sa¤lam›flt›r... Zeytin a¤ac› ve zeytinle ilgili bir öykü ya da söylence, mitolojinin yan›s›ra hemen hemen her uygarl›¤›n

tarihsel, her ulusun toplumsal geliflim sürecinde de yer alm›fl ve her kültür birikiminin kesinlikle bir parças›n› oluflturmufltur. Yunan mitolojisine göre, bar›fl ve bilgelik tanr›ças› Athena, m›zra¤›n›n bir hamlesiyle zeytin a¤ac›n› yaratarak insanlara, bu a¤ac›n nas›l yetifltirilece¤ini göstermifltir. M›s›r tanr›ças› ‹sis ise, zeytinya¤›n›n bir güzellik iksiri oldu¤unu alt› bin y›l önce keflfetmifltir. Zeytin a¤ac›n› Akdeniz k›y›lar›na yayan kifli ise Herakles'tir. Zeytin, tek tanr›l› dinlerde, kutsal yiyecek olarak kabul edilmektedir. Romal›lar, zeytin dal›n› bafllar›na taç yapmakla 147


BD TEMMUZ 2011

kalmam›fllar, "zeytinin ya¤›n› ç›karma" tekni¤ini de keflfederek, yiyeceklerinin bir bölümünü zeytinya¤›nda k›zartarak yemeye bafllam›fllar ve gelecek kuflaklara yepyeni bir lezzet de sunmufllard›r. Zeytin, tüm bu özellikleriyle, kendine özgü bir kültürel kimli¤in sahibi olmufltur. Zeytinya¤› ilk ça¤larda, hastalar› iyilefltirmek ve ölülerin bedenlerini korumak amac›yla kullan›lmakla birlikte dinsel ayinlerde de yer al›yordu.

Cumhuriyet döneminde, Atatürk taraf›ndan koruma alt›na al›nan zeytincilik, 1939 y›l›nda Bornova Zeytincilik Araflt›rma Enstitüsü'nün kurulmas›yla daha çok geliflmifltir. Anadolu'da zeytinya¤› ticaretine 17'nci yüzy›lda bafllanm›flt›r. O zaman›n Osmanl› yönetimi, Ayval›k bölgesini zeytinya¤› üretimi için "serbest bölge" ilan etmifl ve 150 y›l boyunca buradan dünyan›n çeflitli ülkelerine zeytinya¤› ihracat› yap›lm›flt›r. Cumhuriyet döneminde, Atatürk taraf›ndan koruma alt›na al›nan zeytincilik, 1939 y›l›nda Bornova Zeytincilik Araflt›rma Enstitüsü'nün kurulmas›yla daha çok geliflmifltir. Yurdumuzda halen, yaklafl›k 82 milyon zeytin a¤ac› bulunmakta ve ortalama 130 bin ton zeytinya¤› 148

üretilmektedir. Ülkemiz, dünya çap›nda en çok zeytinya¤› üretme kapasitesine sahip ülkeler aras›nda ilk beflin içinde yer almaktad›r. Ancak, Türkiye'deki zeytinya¤› tüketimi, zeytinya¤›n› sonradan tan›yan ülkelerdekinden daha azd›r. Elli y›l öncesine dek Bat› ülkelerinde yaln›zca eczanelerde sat›lan zeytinya¤›, flimdilerde sa¤l›k ve yaflam iksiri diye nitelendirilip, bu ülkelerde besin olarak, bol miktarda tüketilmektedir. A, D, E ve K vitaminleri içeren zeytinya¤›n›n yararlar› saymakla bitmez: ‹çerdi¤i E vitamini, hücreleri yeniler, yafllanmay› geciktirir. A, D ve K vitaminleri ise, bebek ve çocuk sa¤l›¤› aç›s›ndan büyük önem tafl›maktad›r. Daha bebekken zeytinya¤› ile beslenmeye bafllayan


BD TEMMUZ 2011

bir kifli, kesinlikle sa¤l›kl› kemiklere ve beyin hücrelerine sahip olacakt›r. Zeytinya¤›n›n bu önemli özelli¤i, yafll›lar için de geçerlidir; hücrelerin yafllanmas›n› ve kemiklerin zay›flamas›n› geciktirir. Kandaki kolestrol düzeyini denetleyen zeytinya¤›, kalp ve damar hastal›klar› üzerin de de olumlu bir etkiye sahiptir. Sindirilmesi kolay oldu¤undan, mideyi korur, gastrit ve ülser oluflumunu önledi¤i gibi, ba¤›rsak tembelli¤ini de yok eder.

Z

eytinya¤›, safra kesesi için de çok yararl›d›r. Sindirim için gerekli enzimlerin üretilmesini ve çal›flmas›n› kolaylaflt›r›r. Kesede, tafl oluflumunu önler. Ayr›ca zeytinya¤›, kandaki zararl› maddelerin temizlenmesini ve karaci¤erin daha iyi çal›flmas›n› sa¤lar. Cildi beslemekle birlikte, saç, derisini güçlendirerek

saçlara parlakl›k ve güç kazand›r›r. Günde bir kez, a¤z›n› zeytinya¤› ile çalkalayan bir kiflinin difl etleri güçlenir, diflleri beyazlafl›r. Zeytinya¤› günümüzde, üretilme biçimi bak›m›ndan natürel (s›zma), rafine ve riviera olmak üzere üçe ayr›lmaktad›r. Natürel kategorideki ya¤lar, zeytinin herhangi bir rafinasyon iflleminden geçmeden s›k›lmas› ile elde edilirken, rafine zeytinya¤lar› ise çeflitli rafinasyon ifllemlerinden geçtikten sonra elde edilir. Asit oran›n›n çok düflük olmas› nedeniyle s›zma zeytinya¤lar›, oldukça sa¤l›kl›d›r. Riviera zeytinya¤lar› ise, natürel ve rafine zeytinya¤lar›n›n belli oranlarda kar›flt›r›lmas›yla elde edilir. Zeytinya¤›n›n, hem kültürel kökeni hem de sa¤l›kl› bir besin olma özelli¤iyle, mutfak¤›m›zdaki ve insanl›k tarihindeki yerini her zaman koruyaca¤›na kesin gözüyle bakabiliriz. •

149


BD TEMMUZ 2011

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Nazl›su Önemli , ‹stanbul

Azra Ecem fiaflmaz , Ordu

Ceren Baflkavak, ‹stanbul

Kaan Karamustafa, ‹stanbul

Atahan Özkan, ‹zmir

Efe Baran Türker, ‹stanbul

Kemal Egemen Gedik, Rize 150

Gözde Ünsal, ‹zmir


BD TEMMUZ 2011

A. Naz Çolak, Bursa

Defne Turan, Ankara

Ali Üstün, ‹stanbul

Can Özüney, Ankara

Kaz›m Bozda¤ ve Emel Özensoy, Adana

Hazal Günal, K›r›kkale

Ali ve ‹layda Aslan, K›rflehir

Beyza Özbakan, Mersin

Simge ve Sanem Çal›flkan , ‹stanbul 151


BD TEMMUZ 2011

TEMMUZ AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI Satranç Çözümleri

“Sudokunun Yan›tlar›”

5 2 8 7 3 1 9 6 4

1 9 4 6 5 8 3 7 2

7 3 6 4 2 9 5 8 1

4 5 3 9 7 6 1 2 8

9 1 2 3 8 4 6 5 7

6 8 7 2 1 5 4 9 3

8 7 9 1 6 3 2 4 5

2 4 1 5 9 7 8 3 6

3 6 5 8 4 2 7 1 9

Sudoku yapamayanlar için

3 6 4 9 1 5 7 2 8

7 9 1 2 4 8 6 3 5

5 2 8 3 7 6 1 9 4

6 7 5 1 2 9 4 8 3

2 4 9 6 8 3 5 7 1

1 8 3 4 5 7 2 6 9

9 5 2 8 6 1 3 4 7

4 3 7 5 9 2 8 1 6

8 1 6 7 3 4 9 5 2

Sudokusuz yapamayanlar için “Bilginizi Denetleyin”

1-(d) Adana

11-(d) Vietnam

2-(c) Konik Bölge 3-(b) Comecon

12-(a) Uluslararas› Yapay Dil

4-(a) Oyun Grubu

13-(a) Polonya

5-(c) Afrika

14-(c) Arthur Cecil Pigou

6-(b) Bilgisayar Program Dili 7-(d) Katar 8-(c) Jüstinyen 9-(a) 1861-1865 10-(b) Beaumarchais

152

15-(a) MÖ. 550 16-(b) Molekül 17-(b) Akustik 18-(d) Gaziantep

ATAK: Beyaz Kazan›r, Kortschnoi-Karpov, Moskova, 1974 1.Axh7+ Ke8 (1…fixh7?? 2.Vh6+ fig8 3.Vxg6 +-) 2.Vh8 Ae5 3.Ag5 Fxg5 4.Fxg5 Vxg5 5.Vxg5 1-0 OYUN SONU: Siyah kazan›r, KortschnoiKarpov, Moskova, 1974 1…Kc4+ 2.fid2 Kc1!! 0-1 h3’teki piyon vezir oluyor. Kareler ve Rakamlar 482 300

300 = 782 196 = 104

876 543

456 = 420 321 = 222

782

104 = 886

333

135 = 198

‹lk dersimiz Türkçe 1-(d) 2-(a) 3-(c) 4-(b) 5-(a) 6-(d)- 7-(b) 8-(d) 9-(a) 10-(b) 11-(c) 12-(d) 13-(a) 14-(a) 15-(a) Kare Bulmaca


KARELER VE RAKAMLAR Cahit Batum •S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.

1

2

Çözümler 152. sayfadad›r.

153


BD TEMMUZ 2011

Bulmacan›n çözümü 152. sayfadadır. 154


BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- Fotoğrafta görülen “Berkand” soyadlı edebiyatçımız. 2-

Faktör. - Bağımsızlığını ilan eden İslam hükümdarları tarafından kullanılan sıfat. - Üye. 3- Güney Kıbrıs’da bir kent. Vesairenin kısa yazılışı.- Paylama. 4Fütüvvet şeyhi.- Bir sayı. - Akdeniz’de bir akarsu. 5- Aynı şehirde yaşayan esnaf ve zanaatkarların örgütlenerek kurduğu meslek organizasyonu. - ‘Vurur düşlerine ozanın / Güneş kızgınlığından birkaç ağustos / Birkaç ağaç / Yüksek ormanlar kuytusundan ’ ( Arif …..) 6- Yankı. Tutucu. - Küçük mağara. 7- Bir mal ya da hizmetin diğer mal ve hizmetle değiş tokuş edilmesi. - Kötü huylu tümör. Bağışlama. 8- Matematikte sabit sayı. Dokunaklı söz. - Kanuna uygun. 9- ‘….. Saygun’ (Ünlü çağdaş Türk Müziği bestecisi). - Budizmde ulaşılabilecek en üst mertebe. 10- Askeri bir taşıma aracı. - Telefon sözü. - Galyumun simgesi. - Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru. 11- İnsan vücudunu saran doku. - Vilayet. - Taneli bir meyve.- Fuzuli’nin bir kasidesi. 12- Jimnastik yaparken giyilen bir tür hafif ayakkabı. - Tarla kuşu. 13- Marmara bölgesinde bir kayak merkezi.- Sodyumun simgesi.-Masallarda adı geçen efsanevi dağ. 14- İlaç. - Erkek. - Habeş soylusu. Donuk renkli. 15- İç içe geçmiş büyük kentlerden ve banliyölerden oluşan, çevreye ve ülkeye göre kültür ve ekonomi yönünden en gelişmiş olan merkez şehir. – Uyak. 16- Fasıla.- Antalya’da ünlü bir plaj. 17- Bir sıfat eki. – Kutsal ışık. 18Rize’nin bir beldesi – Bir haber ajansının simgesi. 19- Asya’da bir ülke. – Güney Amerika’da yaşayan bir yük hayvanı. 20Manisa lalesi.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1-19182005 yılları arasında yaşamış olup ‘ Ben gamlı hazan’, ‘Avare gönlüm yine sensiz hicrana daldı ’ gibi yapıtlarından tanıdığımız bestekarımız. – Erzincan’ın bir ilçesi. 2ABD’de bir eyalet. – Kural. - Genelde altıgen olarak bahçeler için tasarlanan etrafı açık ahşap oturma alanı. 3- Boya yapımında kullanılan zehirli bir madde. – Bir belgeye ya da işleme resmiyet kazandıran kuruluş. – Talyumun simgesi.Dolayısı ile anlatma. 4- Arapçada kadın. – Japonya’da bir kent. – Organik bir bileşik. – Yemen’de bir kent. 5- Eski dilde göz. – Sıkılgan, mahcup – Yunan mitolojisinde aşk tanrısı. – Arapça’da ben. 6- Her türlü eski eşya alım satımıyla uğraşan kimse. – Eski bir siyasi partinin simgesi. – Tümör. 7- Libya’da bir liman kenti. – Asya’da bir başkent. – ‘….Toy’ ( ‘Yitik Ülkü’,‘İmparator’ gibi yapıtlarından tanıdığımız romancımız). – Satrançta bir kategori. 8- Paramızı simgeleyen harfler. - Belirli maddeleri satma izni olan kimse ya da kuruluş. – Litrenin kısa yazılışı.- Saha, meydan. – Tarla sınırı. 9- İsveç’te bir kent. – Yabancı bir ağırlık birimi. – Büyükbaş hayvanlarda görülen bir hastalık. 10- Katışıksız, saf .Birdenbire. – ‘….. Dayı’ ( Anton Çehov’un bir yapıtı). – Balkanlarda bir dağ. 11Kalayın simgesi. – Bir ilimiz. – Gümüşün simgesi. - Uzaklık işareti. 12- Alev. – Hafif bir yağmurluk türü. 13- Bakış. – Sadece bire ve kendine bölünen sayılar. – İstanbul’un bir semti. 14- Tavla oynamaya yarayan gereç . – Yapma, etme. – Akıl. – Yerkabuğu kırığı. 15- Antalya’da bir mağara. -Su, şeker, nişasta, potasyum bitartarat ile hazırlanan tatlı bir yiyecek. – Bir cetvel türü. filizoskay@butundunya.com.tr 155


SATRANÇ Mustafa Y›ld›z ÜNLÜ SATRANÇ USTALARI:

24

Korkunç Viktor: Viktor KORTSCHNOI (1931-.....)

R

usya’da do¤du. Dört kez SSCB, befl kez Avrupa satranç flampiyonu oldu. Sovyetler Birli¤i da¤›lmadan çok önce ‹sviçre’ye göç etti. Her iki ülkenin de ulusal tak›mlar›nda oynad›. Karpov ile 1978 ve 1981 y›llar›nda yapt›¤› final maçlar›n› kaybetti. fiampiyonlu¤a çok yaklaflmas›na karfl›n beraberlikleri sevmedi¤inden yar›m puan›n yetece¤i bir maçta Karpov’u yenmek için oynad› ve yenildi. Satrançç›lar aras›nda “Terrible = Viktor KORTSCHNOI Korkunç” takma ad›yla an›lan Kortschnoi için arkadafl› GM Polugaevsky, flöyle demifltir: “ Konumu kötülefltikçe o daha iyi oynamaya bafllar. Bu durum zaman s›k›flmas›nda da geçerli olur.” Konumsal anlay›fl› çok güçlü olan Kortscnoi’un karfl› ata¤a dayal› stili ve inatç› bir kiflili¤i var. 80 yafl›nda olmas›na karfl›n büyük turnuvalar›n korkulan oyuncusu olmay› sürdürüyor. Kortschnoi-Udovcic, Leningrad, 1967 1.d4 e6 2.e4 d5 Vezzir piyonu aç›l›fl› Frans›z Savunmas›na dönüfltü. 3.Ad2 Af6 4.e5 Afd7 5.c3 c5 6.Agf3 Ac6 7.Fd3 Vb6 8.0-0 cxd4 Beyaz, geliflim u¤runa piyon feda etti. 9.cxd4 Axd4 10.Axd4 Vxd4 11.Af3 Vb6 12.Va4 Vb4 Siyah, do¤al olarak vezirleri de¤ifltirmek istiyor. 13.Vc2 h6 14.Fd2 Vb6 Yeniden vezirle hamle; gereksiz tempo yitimi. 15.Kac1 Fe7 16.Va4 Vd8 17.Kc2 fif8 Siyah, at›n› açmazdan kurtarmak için flah kanad› kalesini oyun d›fl› b›rak›yor. 18.Kfc1 Ab6 c dikeyinde kurulan kale bataryas› oyuna a¤›rl›¤›n› koyacak. 19.Vg4 Fd7 20.Fa5 Kc8 21.Kxc8 Fxc8 22.Fb4 g6 23.Vh4 (D) Çifte açmaz. Açmaz, bu oyunda beyaz›n en büyük silah›. 23…g5 24.Axg5 fie8 25.Fb5+ Fd7 Siyah flah›n vezir kanad›na kaçmas›na izin yok. 26.Axe6 Feda. 26… fxe6 27.Vh5+ fif8 28.Kc3 Kh7 A¤›r toplar savafla kat›l›yor. 29.Vg6 Kg7 30.Vxh6 Fxb5 Bir feda daha.31. Kg3 Hiçbir siyah alet flah›n› savunam›yor, ne ac›! 1-0 156


BD TEMMUZ 2011

ANAND’IN RAK‹B‹: BORIS GELFAND Gelfand-Grischuk, Kazan,2011 Final maç›n›n ilk befl oyunu berabere bitti. Bu da berabere biterse h›zl› maçlara geçilecek. Yandaki konum, son a¤›r oyunun 25. hamlesinde olufltu. Beyaz›n merkez kareleri piyonlar›yla ele geçirmesi, siyah›n piyon yap›s›n›n daha düzenli olmas›na karfl›n tehlikeli taktik tehditler olufltururken kendi figürlerinin eylem alan›n› geniflletiyor. 25…Fxb3 (26.d5 çataldan kaç›yor.) 26.Kdc1 Aa5 Piyon blokunun önünde üç figür; risk tafl›yor. 27.d5 b6 Olas› bir çifte vurufla karfl› önlem ama yetersiz önlem. 28.Fe5 c5 29.dxc6 (g.a.) f6 30.Fa1 Kc5 31.Kxc5 bxc5 32. Vb5 Vc7 33.Kxb3 Axc6 Siyahlar, çifte sald›r›dan kurtulamad›. 34.e5 Ad4 Etkisiz bir çatal. 35.Vc4+ Siyah terk etti. Recebov-Kramnik, Kazan, 2011 Siyah›n g6’daki at› tehdit alt›nda. Eski Dünya fiampiyonu Kramnik, at›n› kötü bir kareye oynuyor: 37…Ae7 38.Ah6! gxh6 39.Ve5 Bu açmaz, beyaz›n oyunu kazanmas›na yetti. 39… Ad5 40.Kxf6! Axf6 41.Vxf6 Kg7 42.Af5 Vf8 43.Axg7 Vc5+ Bir flah çekmekle ne olur? 44.fih1 Axg7 45.Vf8+ Mata çare yok. 1-0 ATAK Kortschnoi-Karpov, Moskova, 1974

OYUN SONU KortschnoiKarpov, Moskova, 1974

Beyaz Kazan›r

Siyah Kazan›r

mustafayildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 152. sayfadad›r. 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Bir Söz Büyücüsü Garcia Marquez Gene H.Bell-Villada

Kırmızı Kedi Yayınevi

4

0 y›l ABD’nin ülkeye girifl izni vermedi¤i kara listeye ald›¤› García Márquez ABD Baflkan› Bill Clinton’un “Yüzy›ll›k Yaln›zl›k” adl› yap›t›n› okumas›n›n ard›ndan bu yasaktan kurtulabildi. García Márquez’i “tehlikeli” kifli yapan ABD’nin bugün Kuzey Afrika, Ortado¤u, Arap Yar›madas›, Bat› ve Orta Asya’y› cehenneme çeviren politikalar›na karfl› durufluydu. ‹lginçtir “solcu” oldu¤u için bafl›na gelmedik kalmayan yazar›n yap›t›n› sansürleyen “solcu” bir ülke SSCB oldu. Bir zorlama, pazarlama, reklam çal›flmas› olmaks›z›n dünya çap›nda yap›tlar›ndan, dilinden ve anlatt›klar›ndan ötürü çok satan ve çok sevilen yazar olan García Márquez’i daha yak›ndan tan›ma olana¤› sunan incelemede ülkesi, yaflam› yöntemleri, beslendi¤i kaynaklar, yazd›klar› ve yap›tlar›n›n

158

sahne gerisindeki dayanaklar gözler önüne seriliyor. Dünyan›n yazar› olma unvan›n› kendi bile¤inin hakk› ile alan García Márquez kendisi gibi “Kara Liste”de olan ülkesi Kolombiya’da da çok sevildi. Herkesin yak›nl›¤›n› ve sevgisini kazan›p halka mal olmufl bir flahsiyetti. “Günümüz edebiyat sanat›nda böyle büyük kitleleri peflinden sürükleyen pek görülmez.” Nobel ödülünü almaya gitti¤inde Kolombiya Devlet Baflkan› “Bütün Kolombiya Gabo’nun yan›nda olacak!” diye u¤urlad›. Törene ceketli kravatl› de¤il geleneksel beyaz keten liqui-liqui’sini giyerek kat›ld›. Yapt›¤› konuflmada ülkesini kötülemek yerine ülkesini ve ülkeleri cad› kazan›na atan ve atmaya çal›flan yay›lmac› güçleri yerdi. Yan›nda getirdi¤i alt› de¤iflik dans ve müzik toplulu¤undaki altm›fl sanatç› ile Nobel Töreni’ni haz›rlayanlara bir gerçe¤i itiraf ettirdi: “Bunca y›ld›r ‹sviçrelileri hiç bu kadar keyifli görmemifltim!”

Uzaktan Bakan ‹nsan Claude Levi-Strauss

Vircent Debaene Frederic Keck

Yap› Kredi Yay›nlar›


BD TEMMUZ 2011

B

ilim ve teknolojinin getirdi¤i olanaklarla dümdüz edilen yaban›l yaflamdan izleri gelecek kuflaklara ulaflt›rabilmeyi baflaran Claude LéviStrauss 20. Yüzy›la damgas›n› vurabilen bilimadamlar›ndan biriydi. Amerikan yerlilerinden, Bat› Avrupa halklar›na, oradan da Hindistan ve Japonya’ya kadar çok çeflitli toplumlar› gözlemleyerek karfl›laflt›rmal› incelemeler yapt›. Ad›n› kendisinin verdi¤i Yap›salc›l›k her türlü insani etkinli¤e iliflkin deneyimleri geniflletmeye olanak sa¤layan bir bilim oldu. “Gezi ve gezginleri” yaban›l yaflam› kültürleri yok etti¤i gerekçesi ile sevmeyen Claude Lévi-Strauss yazd›klar› yan›nda toplad›¤› malzemeler ile dünyan›n geçmifl döneminin gizemlerini anlafl›lmas›n› sa¤lad›¤› gibi çekti¤i foto¤raflarla da bunu pekifltirdi. Ulaflabildi¤i kültürlerin akrabal›k sistemlerini, mitlerini, sanatlar›n› antropolojik, felsefi, sanatsal aç›dan inceledi. Yaflam›n›n son y›llar›nda ekoloji ile yak›ndan ilgilenen Claude LéviStrauss “Ad›na küreselleflme denen ve çeflitli hadiseleri ürkütücü bir biçimde buluflturan olgu yüzünden kültürel çeflitliliklerde yaflanan h›zl› yoksullaflma”y› elefltirerek daha önce benzeri olmayan bu küreselleflme büyük ölçüde nüfus patlamas›ndan kaynaklan›yor. K›sa bir sürede gezegen mevcudunu dört kat›na ç›karan bu patlama görülmesi gereken as›l felakettir” uyar›s›nda bulundu.

Alevi Tarih Yaz›m›nda

Skandal Erdo¤an Ç›nar Örne¤i

Hamza Aksüt Ünsal Öztürk Hasan Harmanc› Yurt Kitap Yay›n

nternetteki bilgi kirlili¤i, do¤rular ve yanl›fllar›n at izinin it izine kar›flmas› gibi bir birine girdi¤i, flifreler ve intihaller ile ak›llar›n tutulmas›na, ak›llar›n bombard›man edilmesine u¤rand›¤› bir süreçte daha vahim fleyler de oluyor. Atatürk “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sad›k kalmazsa de¤iflmeyen hakikat, insanl›¤› flafl›rtacak bir mahiyet al›r... Tarih hayal ürünü olamaz. Tarih yazarken gerçek olaylar› bulmaya çal›flmal›y›z... ‹ngilizce yay›mlanm›fl bir kitab› al›p Grekçe metinler kulland›¤› izlenimini veren bir “yazar” kifli adlar› ve kavramlar› de¤ifltirip Alevi terimlerini monte ederek toplumu ve özellikle Alevi kesimleri istismar etmeye giriflti. Alevilik ve Mitoloji konusunda seçkin yap›tlar yay›mlayan Yurt Kitap Yay›n bu skandal› belgeleyerek gerçekleri kamuoyu ile paylaflmak için yay›nlad›¤› kitap okura, yazara, çizere, yay›nc›ya ince eleyip s›k dokuman›n gerekli¤ini an›msat›yor.(...) 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: S‹MGE CANITEZ, ‹STANBUL

160


PROF. DR. MEHMET HABERAL’IN SEÇ‹M TAAHHÜTNAMES‹

PROF. DR. MEHMET HABERAL’IN SEÇ‹M TAAHHÜTNAMES‹


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI TÜRK RESSAMLARI: Bekir ÜSTÜN 1 TEMMUZ 2011

192297 TEMMUZ 2011

Bekir Üstün, 1979 y›l›nda Ni¤de’de dünyaya geldi. Annesiyle ç›kt›¤› bir gezintide do¤an›n güzelli¤i karfl›s›nda tepkisiz kal›namayaca¤›n› anlad› küçük yafllarda... ‹lkokulda ev ödevi olarak yapt›¤› resme ö¤retmenini inand›ramad›¤› için kopyac›l›kla suçlan›p yedi¤i tokatla bafllayan resim serüveni hocas› Sabahattin Camc›o¤lu’yla buluflturdu onu... Camc›o¤lu’ndan desen, kompozisyon e¤itimi ald›. A Hamdi Tanp›nar’›n “Kolaydan kaçan hakiki sanatkâr bilir ki, hayat ve hadisat›n idrak› ancak insan ruhu üzerinde düflünenlere ve onu anlamaya ve tespit etmeye çal›flanlara nasip olabilir” sözünü kendine ilke edinen ressam düflündeki do¤ay› görme çabas›yla duygular›, özlemleri ve do¤al güzellikleri tuval üzerinde renklere dönüfltürmeye çal›flt›. Figür ve portre çal›flmalar›yla da dikkat çeken Ressam Bekir Üstün, ‹stanbul’daki atölyesinde resim yaparak yaflam›n› devam ettirmektedir.

SAYI: 2011 / 07

2000

F‹YATI: 4 TL

Prof. Dr. Mehmet Haberal:

"CHP Bana Ata’dan Mirast›r" Mete Akyol Silivri C. Savc›s›’ndan Özel ‹zin Ald› Cezaevi’nde Haberal ile Görüfltü Sh:XXX Sh:6

R›fat Serdaro¤lu:

Utan›lacak Bir Gerçek:

SUÇUN BÜYÜ⁄Ü S‹YASAL PART‹LER‹N YAPISINDA Sh:12

GERÇEK SUÇLARI SUÇLAYANLAR ‹fiL‹YOR Sh:17

Sayg› Öztürk:

TUTUKLAMA REKORU TÜRK‹YE’N‹N Sh:14

Gürbüz Evren:

BASIN ÖZGÜRLÜ⁄Ü VE AVRUPA B‹RL‹⁄‹’N‹N SUÇU Sh:60


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.