2011/09

Page 1

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI TÜRK RESSAMLARI: Ayflegül BAYRAKTAR

1 EYLÜL 2011

192297

SAYI: 2011 / 09

F‹YATI: 4 TL

2000

EYLÜL 2011

Prof. Dr.

Suat Ça¤layan:

Mehmet Haberal Neden Hedefte? BÜYÜKADA VAPUR ‹SKELES‹

‹stanbul Üniversitesi Kimya Fakültesinden mezun oldu. Meslek hayat›na farkl› bir konuda devam etti. 1988 y›l›nda Çizgi Sanatevinde stilistlik e¤itimi ald›. Damla Tasar›m firmas›nda stilist olarak çal›flt›. Tekstil ihracat› için haz›r giyim ve hautecouture modelleri haz›rlad›. 2001 y›l›nda yerel desen çal›flmalar›na bafllad›. Bir dönem yerel desen çal›flmalar›n› seramik ile birlefltirdi. Befl y›ld›r suluboya çal›flmas› yap›yor. Ifl›l Öz›fl›k ve Sait Günel den suluboya dersleri ald›. Bakraç Sanat Galerisinde Sait Günel atölyesinde suluboya çal›flmalar›na devam ediyor.

Prof. Dr.

Timur Karaçay:

Evrensel Hukuk Var m›? Sh:9

Sh:13

Prof. Dr.

Cengiz Özak›nc›:

Köksal Bayraktar:

Sadrazam Keçecizade Mehmed Fuad Pafla'n›n Siyasi Vasiyetnamesi

Özlemi Duyulan Bir Cumhuriyet Genci Sh:57

Sh:23

Rahmi Turan: Bir Güneydo¤u Gazisi Anlat›yor Sh:21

Gürbüz Evren: Kim Biliyor Terörle Mücadeledeki Yasa De¤iflikliklerini? Sh:43


Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)

Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)


ATATÜRK VE CUMHUR‹YET DÜfiMANLARINA BELGEL‹ YANITLAR Atatürk ve Cumhuriyet karfl›tl›¤›n›n prim yapt›¤› günümüzde Atatürk’e ve Cumhuriyet’e yönelik sald›r›lara, yalan ve yanl›fllara belgelere dayanarak yan›t veren, aldat›lan ve yanl›fl yönlendirilen kamuoyuna gerçekleri gösteren bir yap›t.

BBÜÜTTÜÜNN KK‹ ‹TTAAPPÇÇI ILLAARRDDAA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 EYLÜL 2011

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Haluk Cans›n, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Pelin Hazar, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Erdo¤an Sakman, Songül Saydam, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m Bas›m Tarihi: 26 / 08 / 2011 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


DO⁄U’NUN ZENG‹N MUTFAKLARINDAN EGZOT‹K LEZZETLER Lübnan, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan, ‹ran, Irak, ‹srail, M›s›r, Tunus, Fas, Cezayir, Libya


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:14 SAYI: 160

6

49 51

“Ufak Bir Müdahale” Mete Akyol

9

Evrensel Hukuk Var m›? Haberal Neden Hedefte? Prof. Dr. Suat Ça¤layan

15

23

TSK Düflmanl›¤›n›n Kökeni Neye Dayan›yor?

Bir Ömür M. Emin Eriflgil Konur Ertop

68

Ana Dil Y›lmaz Da¤deviren

69

Rahmi Turan

72

Muharrem A¤abey Metin Gören

Ya¤ ve fieker Prof. Dr. Kenan Demirkol

Sadrazam Keçecizade Mehmet Fuat Pafla’n›n Siyasi Vasiyetnamesi

77 79

Atatürk Ramazan Aylar›nda Kur’an Okurdu Sinan Meydan

43

Lozan Bar›fl Konferans› (2)

Prof. Dr. Köksal Bayraktar

Bir Güney Do¤u Gazisi Anlat›yor

Cengiz Özak›nc›

37

57 63

Soner Yalç›n

21

Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Cengiz Önal

Prof. Dr. Timur Karaçay

13

‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

Teflekkürler Amerika Turistler Art›k ‹stanbul’u T›kl›yor Samim Serkan Can›m

86

Hoflgörü Orhan Velidedeo¤lu

Terörle Mücadelede Yap›lan De¤ifliklikleri Kim Biliyor

93 96

Gürbüz Evren

Dört Efl Bit Masal› Bekir Özgen

9 43

Evrensel Hukuk Var m›?

Prof. Dr. Timur Karaçay

4

Terörle Mücadelede Yap›lan De¤ifliklikleri Kim Biliyor Gürbüz Evren


AYLIK BÖLÜMLER

102

‹catç›l›¤a Devam

36

F›rçalayarak

62

‹lk Dersimiz Türkçe

85

T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa

95

Bilginizi Denetleyin

Ali Murat Erkorkmaz

107

Tatil Nedeni ‹le Kapal› De¤iliz Nuray Bartoschek

110

Denizi Özleyen ‹ki Kent Priene ve Milet

119

Sudoku

136

Ufak Tefek Bilgiler

150

Yar›n›n Büyükleri

Muzaffer ‹zgü

152

Çözümler Sayfas›

Maryla Jonas’›n “Afla¤› Yukar›” Yaflam›

153

Kareler ve Rakamlar

Yücel Aksoy

154

Bulmaca

Kendi Kaleminden

156

Satranç

158

Ay›n Kitaplar›

160

Bir foto¤raf, Bin Sözcü¤e

Çetin ‹mir

120

Ayfle Suri’nin Divanlar› Mehmet Ünver

125 131

138

Ben Afl› Olmam

Jack London

144 148

Duygusal Zekan›n Zaferi Sevgiyi En Çok Zaman Anl›yor

Bedeldir

79 110

Turistler Art›k ‹stanbul’u T›kl›yor

Samim Serkan Can›m

Denizi Özleyen ‹ki Kent Priene ve Milet Çetin ‹mir

5


"Ufak Bir Müdahale..."

G

irip ç›kan her faninin, “Allah

buraya düflman›m› bile düflürmesin” dedi¤i Metris Cezaevi’nde, yüzüne demir bir kap›n›n kapat›ld›¤› dokuz metrekarelik hücresinde isyan etti ilk kez, Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n kalbini besleyen damarlardan biri. Kalbi bir anda, dakikada 200 kez vurmaya bafllad›. Ölümün ayak sesleriydi bu yüksek h›zdaki çarp›nt›. En yak›ndaki bir hastaneden sonra kald›r›ld›¤› ‹stanbul Üniversitesi, Kardiyoloji Enstitüsü’nün kroner yo¤un bak›m bölümünde gözlerini açt›¤›nda, nerede oldu¤unu kolay kolay anlayamad›. Onun okudu¤u, çal›flt›¤›, kurdu¤u üniversitelerdeki, hastanelerdeki yo¤un bak›m bölümlerinin kap›s›ndan içeri bir toz zerresinin bile girmemesi için önlem al›n›rken, burada bafl›n› d›flar› ç›karmamas› için kap›s›n›n önünde, silahl› jandarmalar nöbet tutuyorlard›. Bir akflam ço¤unun ellerinde silahlar›, birkaç›n›n ellerinde televizyon kameralar› olan özel e¤itilmifl polisler, bu jandarmalar› saf d›fl› ettiler, bir eroin imalathanesine bask›n yap›yorlarm›fl gibi bir görev aflk› ve flevkiyle yo¤un bak›ma dald›lar, Haberal’› dizüstü bilgisayar›n›n bafl›nda suçüstü 6

yakalad›lar. Yaflamlar›nda Haberal’›n yüzünü bir kez bile görmemifl kifliler, onu televizyon ekranlar›nda bilgisayar kullan›rken görünce, hemen tan›lar›n› ve hükümlerini bildirdiler. “Bilgisayar kullanabildi¤ine göre hasta de¤ildir; hasta olmad›¤›na göre hastanede kalamaz…” dediler. Belliydi ki Haberal’›n hastal›¤›, kendinden çok baflkalar›n› hasta ediyordu. Birkaç gazetecinin bu tan›s›, kimi politikac›lar› etkilemekle kalmad›, adaletin de, t›bb›n da gözlerini açt›. “Haberal’in kalbinde önemli bir rahats›zl›k vard›r” raporu veren Kardiyoloji Enstitüsü’nün Baflkan› ve yard›mc›s› tutukland›, Adli T›p Kurumu’nun özel görevli uzmanlar›, apar topar Halkal› Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’ne kald›r›lan Haberal’› s›k› bir efor testinden geçirdiler, test sonuçlar›n› demokratik bir yöntemle de¤erlendirerek oy çoklu¤uyla kabul ettiler. Onlar›n imzalad›¤› “Haberal’›n cezaevine gitmesinde bir sak›nca yoktur” raporu, oylanma biçimiyle demokrasi tarihine geçerken, içerdi¤i flu ifadelerle de t›p tarihine geçti, mizah antolojilerine de bulunmaz Hint ku-


BD EYLÜL 2011

mafl› de¤erinde malzeme oluflturdu:

feryad› izledi, ondan sonra da, uyar›lar›n en serti geldi: “Bir vefat durumunda sorumlular, cinayetten yarg›lanmaya haz›r olsunlar...” Dikkat, dikkat… Aranan anahtar sözcük bulunmufltu: “Cinayet!” “Cinayet” sözcü¤ü, sorumlulara, sorumluluklar›n› an›msatt›. Halkal› Mehmet Akif Ersoy Hastanesi yetkilileri, “Biz ettik, siz etme-

“(Haberal) Merdiven ve yokufl ç›kabilir, düz yolda saatte 6.4 km h›zda yürüyüfl yapabilir, k›sa mesafe koflabilir, ev ifli yapabilir, eflya vs. tafl›yabilir, golf, tenis oynayabilir, dans dahil birçok spor aktiviteleri yapabilir...” Raporun böylesinden hakl› olarak güç alan yetkililer, bir gece ans›z›n, Silivri’ye, cezaevine götürdüler Haberal’›. Silivri Cezaevi, Haberal için bir çeflit “ö¤renim kurumu” oldu. Hücresin- Silivri Cezaevi, Haberal için bir çeflit de paspas yapmay›, “ö¤renim kurumu” oldu. Hücresinde bulafl›k y›kamay› paspas yapmay›, bulafl›k y›kamay› ö¤rendi, zaman zaö¤rendi, zaman zaman yükselen man yükselen tansiyonunu da, 200’lere tansiyonunu da, 200’lere f›rlayan kalp f›rlayan kalp çarp›n- çarp›nt›lar›n› da kimselere duyurmad›, t›lar›n› da kimselere hücresinde kendi kendine tedavi duyurmad›, hücresinyöntemleri gelifltirdi. de kendi kendine tedavi yöntemleri gelifltirdi. yin” dercesine bir tutumla, Silivri Cezaevi yetkililerinden, Haberal’› hastairgün, Haberal’› ziyaret eden nelerine geri göndermelerini istediler. bir milletvekili kameralar karfl›- Sonra da zaman geçirmeden “eski s›nda sesini yükseltince, ekran bafl›nda hasta”lar›n› ‹stanbul Üniversitesi, Çakifliler, kulaklar›n› açt›lar. “Allah gös- pa T›p Fakültesi’ne göndererek hem termesin ama, bir vefat olay› karfl›s›n- sorumluluklar›n› yerine getirdiler, hem da sorumlular hesap vermeye kendile- de “bu iflin sorumlulu¤undan” kendilerini flimdiden haz›rlas›nlar…” rini kurtarm›fl oldular. Bu uyar›, bir hafta sonra feryada dönüfltü, arkas›ndan da, bir hafta önce- 22 A¤ustos günü Çapa T›p Fakültekine oranla çok daha sert bir uyar› si’nin kap›s›na olabildi¤ince yaklaflageldi: bilen bir cankurtaran›n arka kap›s› CHP Mersin Milletvekili ‹sa Gök’- aç›ld›¤›nda, Prof. Dr. Mehmet Habeün, “Haberal’›n sa¤l›k durumu yaln›z- ral’›n yatt›¤› sedyeyi indirmesi için ca çok kötü de¤il, ayr›ca çok da tehli- bir, hatta birkaç sa¤l›k çal›flan› beklekelidir...” 盤l›¤›n›, “Bu bir cinayettir” dik. Görünürlerde gelen bir kifli de

B

7


BD EYLÜL 2011

yoktu, gelecek bir kifli de yoktu. Biz birkaç yak›n› hamle yapt›k, fakat jandarmalar bizden daha güçlü ç›kt›lar, sedyeyi onlar indirdiler cankurtarandan. Bir ellerinde korkunç silahlar› olan jandarmalar, boflta kalan elleriyle bir hastan›n sedyesini tafl›yorlard›. Çapa’n›n uzmanlar›, arkas›nda “müdahale”nin yap›laca¤› kap›dan yaln›zca Haberal’› ald›lar, jandarmalar kap› önünde nöbetlerine bafllad›lar. Biz de onlar›n karfl›s›nda duruyorduk. Onlar bize bak›yorlard›, biz onlara bak›yorduk. ***

sonra Prof. Haberal, sedyeyle ç›kar›ld›¤› bir üst kattaki odas›nda “en fazla üç saat” dinlenebildi, sonra elleri silahl› jandarmalar eflli¤inde yeniden Halkal› Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’ne, oradan da yeniden, Silivri Cezaevi’ne gönderildi. “Yang›ndan mal kaç›r›rcas›na” bir h›zda yap›lan bu ifllemlerin k›sa sürede tamamlanmas› sayesinde Haberal, aylard›r Silivri’deki hücresinde yapmakta oldu¤u bulafl›k y›kama ve paspas “ihtisas çal›flmalar›...”na, üç dört gün önce b›rakt›¤› yerden devam edebilme olana¤›na kavufltu. ***

B

Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n

irbuçuk saat sonra kap› aç›ld›, önce uzmanlar ç›kt›lar, bilgi verdiler: “Elektro fizyolojik tetkik ile kalbin aritmisinin etiyolojisi tesbit edildi. Radyofrekans ile ablete edildi, kardiyovesküler ablasyon yap›ld›...” Yani Türkçesi? “Stres ve üzüntünün tetikledi¤i kalbin ölümcül çarp›nt›s›na neden olan bölge devreden ç›kar›ld›...” Damardan girilerek kalbinde yap›lan bu ifllemden sonra Prof. Dr. Mehmet Haberal’›, üst katta bir odaya ald›lar ama... Odada en fazla üç saat kalabilece¤ini söylediler. Savc›l›¤›n sevk ifllemi yaz›s›nda öyle deniliyormufl. “Müdahale yap›ld›ktan sonra tutuklunun geri gönderilmesi…” ifadesi varm›fl savc›l›¤›n yaz›s›nda. *** Damardan girilerek kalbe yap›lan ve ad› kimi sa¤l›k görevlilerinin dilinde “kataterden girilerek yap›lan çok ufak bir müdahale” olan ifllemden

8

flimdi hücresinde ne durumda oldu¤unu ve ne yapmakta oldu¤unu yaln›zca tahmin edebiliyoruz da… Ötekilerin ne halde olduklar›n› soracak olursan›z, onlar› çok iyi biliyoruz. “Kataterden girilerek yap›lan çok ufak bir müdahaleydi… Bas›n da herfleyi amma abart›yor” diye aç›klama yapan ‹stanbul ‹l Sa¤l›k Müdürü’nün de, Halkal› Mehmet Akif Ersoy Hastanesi’nin ve Silivri Cezaevi sorumlular›n›n da, hatta “düz ovada saatte 6.4 km h›zla yürüyebilir, golf oynayabilir, dans edebilir” raporuna oy veren Adli T›p Kurumu uzmanlar› da, hiç merak etmeyin, çok iyiler, çok çok rahatlar... Onlar art›k rahat nefes alabiliyorlar, geceleri rahat rahat uyuyabiliyorlar, sabahlar› trafl olurken aynaya güleç yüzle bakabiliyorlar art›k… Çünkü tümü birden bir anda, hiç de¤ilse yasal aç›dan kurtulabildiler bu iflin sorumlulu¤undan, “kataterden girilerek yap›lan çok ufak bir müdahale” sayesinde… • meteakyol@butundunya.com.tr


BD EYLÜL 2011

Evrensel Hukuk

Var m›? Prof. Dr. TİMUR

Yazan: KARAÇAY

Hammurabi Yasalar› No: 5 M.Ö. 1792-1750

"E

¤er bir yarg›ç bir davaya bakar ve bir karara var›rsa verdi¤i hükmü yaz›l› olarak takdim eder; daha sonra verdi¤i kararda bir hata ortaya ç›karsa ve bu kendi hatas›ndan kaynaklan›rsa o zaman davada onun taraf›ndan kararlaflt›r›lan para cezas›n›n oniki kat›n› öder ve halka ilan edilerek yarg›çl›k makam›ndan el çektirilir ve bir daha asla yarg›çl›k icra etmek için oraya oturamaz." 9


BD EYLÜL 2011

E

vrensel hukuk, insano¤lunun ancak 4000 y›ldan daha uzun bir sürede ortaya koyabildi¤i bir düflüncedir. O düflüncenin ortaya konmas› çok zor olmufl, u¤runda a¤›r bedeller ödenmifltir. Acaba, ortaya konan evrensel hukuk düflünce-

kral›n egemenli¤ini güvence alt›na almakt›. Bafllang›çta Mezopotamya, M›s›r, Çin, ‹nka uygarl›klar›nda krallar yasa koyarken ne istemiflse Roma, Avusturya, ‹ngiliz, Fransa, Rus ve Osmanl› krallar› ya da imparatorlar› da ayn› fleyi istemifllerdir: Egemenliklerini korumak…

Adalet sistemi kamu vicdan›n› rahatlatmal›d›r. O nedenle, gelmifl geçmifl bütün yasalar güçsüzü güçlüye karfl› koruyor görüntüsü verirler. Bu ilke yok oldu¤unda toplumsal çalkant›lar bafllar. Yaln›zca çalkant›l› dönemlerde birleflebilen güçsüzlerin gücü, güçlüleri alt edecek kadar ço¤al›r. Her çalkant› bir kral› taht›ndan eder. sinin bütün dünyada yaflama geçirilmesi bir o kadar zor mu olacak? Gene a¤›r bedeller mi ödenecek? Dünyan›n her yerinde yürürlü¤ü olan evrensel yasalar yoktur. Ad›na evrensel dense bile, hukuk henüz evrensel olamam›flt›r. Daha ötesi, evrensel hukukun “efrad›n› cami, a¤yar›n› mani” bir tan›m›n›n ortaya konmam›fl oldu¤unu görüyoruz. 4000 y›l öncesinden ortaya konulan yasalar›n birincil amac› 10

Elbette tarih krallara bir fleyi çok iyi ö¤retmifltir. Adalet sistemi kamu vicdan›n› rahatlatmal›d›r. O nedenle, gelmifl geçmifl bütün yasalar güçsüzü güçlüye karfl› koruyor görüntüsü verirler. Bu ilke yok oldu¤unda toplumsal çalkant›lar bafllar. Yaln›zca çalkant›l› dönemlerde birleflebilen güçsüzlerin gücü, güçlüleri alt edecek kadar ço¤al›r. Her çalkant› bir kral› taht›ndan eder. Son yüz y›l› d›fllarsak,

4000 y›ll›k yaz›l› tarih boyunca, ço¤unlukla tanr› ad›na kral›n koydu¤u hukuk orduyu, e¤itimi, inanç kurumlar›n› ve adalet sistemini daima kral›n emrine vermifltir. Yasay› koyan, yürüten ve adaleti da¤›tan odur.

Gerilere gidersek, tarihin en eski

yasalar›n›n Mezopotamya’da yaz›ld›¤› biliniyor. ‹yi bilinenler aras›nda Ur kral› Ur-Nammu'nun yasa kitab› (M. Ö. 2050), Eflnunna yasa kitab› (M.Ö. 1930), ve Lipit-‹fltar'›n yasa kitab› (M.Ö. 1870) yer al›r. Tarihin eski ve


BD EYLÜL 2011

en iyi korunmufl yaz›l› yasas› M.Ö. kilerini kilise lehine s›n›rlar. Bir bak›1760 y›llar›nda Babil kral› Hammura- ma, kilise-kral çat›flmas›nda, kilisenin bi taraf›ndan yaz›l›p, Babil'in koruyu- kral› alt ediflidir. Böyle olmakla cu tanr›s› Marduk ad›na yap›lan Esa- birlikte, Magna Carta’n›n 39. Maddesi gila Tap›na¤›'na dikilen iki metre bo- flöyle der: “Özgür hiç kimse kendi yunda silindir biçiminde bir tafl üzerine benzerleri taraf›ndan ülke kanunlar›na Akatça dilinde çivi yaz›s› ile kaz›lan göre yasal bir flekilde muhakeme 282 maddelik yasad›r. Egemen Magna Carta’n›n 39. Maddesi s›n›f›n ekonomik ç›karlar›n› afl›r› gözeten bu yasa bile faflöyle der: “Özgür hiç kimse kirleri, yetimleri ve dullar› koruyor görüntüsünü vermek- kendi benzerleri taraf›ndan ülke tedir. Hammurabi, kendisine kanunlar›na göre yasal bir bu yasay› yazd›ran›n günefl flekilde muhakeme edilip tanr›s› fiamafl oldu¤unu söyhüküm giymeden lemifl, yasan›n sözleri tanr› sözü say›lm›flt›r. Hammurabi, tutuklanmayacak, egemenli¤i süresince kendisini tanr›laflt›rm›fl ve "krallar›n tan- hapsedilmeyecek, mal r›s›" oldu¤unu ilan etmeyi ve mülkünden yoksun unutmam›flt›r.

b›rak›lmayacak, kanun d›fl› ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi flekilde olursa olsun zarara u¤rat›lmayacakt›r”

Bu paha biçilemez an›t, arkeolog Jean Vincent Scheil taraf›ndan 1901 y›l›nda Susa, Elam'da (bugünkü Huzistan, ‹ran) bulunmufl ve Fransa'ya kaç›r›lm›flt›r. fiimdi Louvre Müzesi'nde sergilenmektedir. Osmanl› imparatorlu¤u s›n›rlar›ndan kaç›r›lan çok de¤erli tarih hazineleri aras›nda belki en önemlisidir.[i] 1215 y›l›nda Papa Innocent III taraf›ndan ‹ngiltere Kral› John'a kabul ettirilen Magna Carta Libertatum ("Büyük Özgürlükler Sözleflmesi"), insan haklar› kavram›n›n ilk belgesi say›l›r. Ancak bu belge, yurttafllara özgürlükler vermekten çok, toplumun üst s›n›flar› ile kral aras›nda bir denge kurmay› amaçlar; kral›n s›n›rs›z yet-

edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun b›rak›lmayacak, kanun d›fl› ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi flekilde olursa olsun zarara u¤rat›lmayacakt›r”

B

u ilkenin, günümüz hukuk sisteminin temellerini att›¤›na ve insan haklar›n›n ilk belgesi oldu¤una inan›l›r. Evrensel hukuk yönünde at›lm›fl önemli ad›mlardan birisi 4 Temmuz 11


BD EYLÜL 2011

1776 tarihinde Amerikan Kongresi taraf›ndan kabul edilen Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi’nde yer alan flu sözlerdir: "Bütün insanlar›n eflit yarat›ld›klar›na; yarat›c›lar› taraf›ndan onlara hayat, özgürlük ve mutlulu¤u arama hakk› gibi geri al›namaz baz› haklar verildi¤ine inan›yoruz".

Yasayı koyan, yasayı yürüten ve o yasalara dayalı adaleti dağıtan güçlerin birbirlerinden bağımsız oluşları, insanoğlunun 4000 yılda elde edebildiği üstün bir değerdir. Güçlerin ayrılığı ilkesi, hukuk sistemleri arasında, insan haklarını güvenceye alabilen biricik sistemdir.

14 Temmuz 1789 Frans›z ihtilali dünyada tanr› ad›na yasa koyan krall›klar›n çöküfllerinin ve eflitlik, hürriyet, adalet, demokrasi kavramlar›n›n yayg›nlaflmaya bafllamas›n›n ateflleyicisidir. Dünyada en yayg›n geçerli¤i olan insan haklar› ilkeleri, Birleflmifl Milletler Genel Kurulu’nun 10 Aral›k 1948 tarihinde kabul etti¤i ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesi’nde yer alan haklar›d›r. Bu beyannameyi ülkemiz, 6 Nisan 1949 tarihinde Bakanlar Kurulu’nun 9119 say›l› karar› ile kabul etmifltir.

ve o yasalara dayal› adaleti da¤›tan güçlerin birbirlerinden ba¤›ms›z olufllar›, insano¤lunun 4000 y›lda elde edebildi¤i üstün bir de¤erdir. Güçlerin ayr›l›¤› ilkesi, hukuk sistemleri aras›nda, insan haklar›n› güvenceye alabilen biricik sistemdir. Bu gün insan haklar› üç ayakl› bir masan›n üstündedir. O masan›n ayaklar› yasama, yürütme ve yarg›d›r. Bu üç ayaktan birisi k›r›l›rsa, masa devrilecek ve eflitlik, adalet, özgürlük, demokrasi deyimleriyle ifade edilen insan haklar› yerlere serilecektir. •

‹nsan Haklar› Evrensel Beyanna-

mesi’nin her maddesi çok önemlidir, ama onun 8.Maddesi, yurttafllar›n hak arayabilmelerinin yolunu açar: “Herkesin anayasa ya da yasayla tan›nm›fl temel haklar›n› çi¤neyen eylemlere karfl› yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yarg› yoluna baflvurma hakk› vard›r.” Hukukun üstünlü¤ünün var oldu¤u devletlerde güçlerin ayr›l›¤› ilkesi, evrensel say›labilecek tek hukuk ilkesidir. Yasay› koyan, yasay› yürüten 12

AD AL E T S Ö Z L E R‹

Hükümdar haks›z olarak bir köylüden yumurta al›rsa, adamlar› köylünün bütün tavuklar›n› al›r. -Sadi Memleketler k›l›çla al›n›r, ama adaletle korunur. -Timurlenk


BD EYLÜL 2011

Mehmet Haberal Neden Hedefte? Yazan: Prof. Dr. SUAT ÇA⁄LAYAN

Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın adını duymayan yoktur herhalde... Bundan iki yıl kadar önce; dünya çapında transplantasyon cerrahı oluşu ile, ülkemize büyük bir üniversite (Başkent) kazandırmasıyla ve laik cumhuriyete yönelik tehditlere karşı çıkan dik duruşuyla dillerdeydi. Oysa şimdi durum değişti... ak ve hukuk anlay›fl›n›n alt üst edildi¤i “Ergenekon” paranoyas›yla birlikte Haberal’›n yaflam› da de¤iflti, an›lma flekli

H

de... Silivri’deki nice yurtsever gibi o da demir parmakl›klar arkas›nda fizik sa¤l›¤›n› yitiriyor. Adaletsizli¤e dayanamayan bilimsel ruhu kendine 13


BD EYLÜL 2011

yatard› ya... Zaten o kadar tutuklu kal›nca da dersini alm›fl(!) olurdu... Yap›lan bu muamele onu sa¤l›¤›ndan edecekmifl... Onun transplantasyon yapan ‘alt›n’ ellerini körletecekmifl, kime ne! *** Suç ve kan›ttan söz edince rahmetli Ecevit’in tedavisiyle suçlanmas› geliyor insan›n akl›na... Deli saçmas› denebilecek iddialar var bunlar içinde... Güya Ald›lar, götürüp Silivri’ye Haberal, rahmetli Ecet›kt›lar… Suç ve kan›t m› vit’i az kals›n öldürüdediniz? Ondan kolay ne var yormufl da, onu kaç›rarak kurtarm›fllar... ki! Gizli tan›klar, imzas›z Sanki o, Hipokrat Yemini etmifl bir doktor mektuplar, abart›l› de¤ilmifl gibi... Sanki senaryolar… Hem sonra o, dünyan›n en ünlü bunlar tutmasa bile, organ nakli yapan cerrahlar›ndan biri de suçsuzlu¤u kan›tlanana de¤ilmifl… Ve sanki o, kadar içerde yatard› ya… Ecevit’in ‘Benim cumhurbaflkanl›¤› için adagörmüfl olmal›... Çünkü Mehmet y›m Haberal’d›r’ dedi¤i insandan Haberal gözünü budaktan sak›nan baflkas›ym›fl gibi... Ne yaz›k ki, rahinsan de¤ildi. metli Ecevit’e yak›n olmufl baz› abuk Hem sonra üniversitesinde e¤i- kifliler böyle bir iddiaya destek tim gören on binlerce ça¤dafl genç verdiler. Onu tutuklamaya karar veüzerinde inan›lmaz bir etkisi vard›. renler de atlad›lar bu iddian›n üzeriÜstelik bir de televizyonu vard› ki, ne... Oysa o; bilimsel kiflili¤i, doktoro ne derse hemen halka duyuruyordu. lu¤u ve Ecevit’in dostu olma onuruyla Ehh! Böyle biri her zaman kendi- bu söylenenlere güldü de geçti... lerine zarar verebilirdi elbette... *** Ald›lar, götürüp Silivri’ye t›kt›lar. Biz ne söylersek söyleyelim, Prof. Suç ve kan›t m› dediniz? Ondan kolay Dr. Mehmet Haberal için suç yaratanne var ki! Gizli tan›klar, imzas›z mek- lar, ne ac›d›r ki, onu gün be gün tüketuplar, abart›l› senaryolar. tiyorlar… Hak, hukuk, vicdan m› deHem sonra bunlar tutmasa bile, diniz? Daha yüksek sesle söyleyin, suçsuzlu¤u kan›tlanana kadar içerde kimse duymuyor… • 17.08.2011 ODATV yap›lanlara isyan ediyor ve vücudunda ne kadar ‘alarm’ hormonu varsa hepsi damarlar›na dökülüyor... Tansiyonu yükseliyor, kalp ritmi bozuluyor... ‹nsanlar› yaflatmak için gecesini gündüzüne katan bu insana, yine insanlar taraf›ndan iflkence uygulan›yor… *** Birileri Mehmet Haberal’›, kafalar›ndaki projeler önünde engel olarak

14


BD EYLÜL 2011

TSK Düflmanl›¤›n›n Kökeni Neye Dayan›yor? Yazan: SONER YALÇIN

Milli fiair Mehmet Akif’e soruyorlar; "Tarih tekerrür eder mi?" fiair flöyle yan›t veriyor: "Hiç ibret al›nsa tekerrür eder mi?" hmet Akif bugün hayatta

M

olsayd›, son y›llarda yaflad›¤›m›z olaylar hakk›nda ne düflünürdü? Ergenekon soruflturmas›, darbe iddialar›, ›slak imza, kozmik oda, balyoz planlar›, emasya tart›flmalar› vs. fiair kuflkusuz derdi ki, “ama biz bunlar›n benzerini aynen yaflad›k.” Nas›l m›? Okuyaca¤›n›z bugün yaflad›klar›n›zd›r...

Kafam›z› Türkiye topraklar›na sokarak olan biteni anlamam›z zor. Dünyaya bakaca¤›z; bir yaprak k›m›ldasa, bunun rüzgar›n›n Türkiye’ye etkisini analiz etmeye çal›flaca¤›z. ‹flte o zaman çok kar›fl›k gibi gelen meselelerin ne kadar basit sebepleri oldu¤unu kavrayabiliriz. Gelin, Mehmet Akif’in yaflad›¤› 20’inci yüzy›l bafl›na gidelim. Tarihin tekerrür edip etmedi¤ine bir bakal›m. 15


BD EYLÜL 2011

Biliyoruz ki; büyük emperyal güçler aras›ndaki yeni sömürge pazarlar›n› kapma mücadelesi, Birinci Paylafl›m Savafl›’na/Birinci Dünya Savafl›’na neden oldu. Osmanl› bu savafltan yenik ç›kt›. Galiplerin aras›nda en güçlü olan ‹ngilizlerdi. ‹ngilizler, Mezopotamya, Suriye ve Arabistan’› Osmanl›’dan kopar›p almak istiyordu. Kurmay› planlad›klar› kukla devletler aras›nda Ermenistan ve Kürdistan da vard›.Osmanl› idari yap›s›n›, milliyet esas›na göre parçalay›p, federatif hale getirmeyi planlad›lar. Siyasi emellerinin yan›nda ‹ngilizlerin, iktisadi amaçlar› da vard›. Birinci Dünya Savafl› bafl›nda Osmanl›’n›n tek yanl› olarak kald›rd›¤› kapitülasyonlar› yeniden uygulamak istiyorlard›. Osmanl› maliyesini tümüyle Duyun-u Umumiye’nin denetimine vermek amac›ndayd›lar. ‹ngilizler biliyordu ki, Osmanl› siyasi yaflam›nda ‹ttihatç›larla birlikte ordunun da büyük etkisi vard›. Ordunun siyasal düflüncesi belliydi; milli-

ciydi. O halde tüm bunlar› yapabilmeleri için ordudaki ulusçu / milliyetçi komutanlar›n tasfiyesi gerekiyordu. Önce bir kurnazl›k yapt›lar: Bir süre ‹ttihat ve Terakki Hükümeti’yle çal›flt›lar. A¤›r flartlar› onlara kabul ettirip, nüfuzlar›n› k›r›p, bir daha iktidar olma olana¤›n› ortadan kald›rmak için! Tam baflar›l› olamad›lar. ‹çinde ‹ttihatç›lar›n bulundu¤u ‹zzet Pafla Hükümeti’ne a¤›r flartlar› kabul ettiremediler; ancak baz› tavizler koparabidiler. Bunlardan en önemlisi Mondros Ateflkes Antlaflmas›yd›. ‹ngilizler, savaflta Hamidiye z›rhl›s›yla ola¤anüstü baflar›lar kazanan Rauf (Orbay) Bey’in imzaya gelmesini özellikle istediler. Baflar›l› komutanlar› halk›n gözünden düflürmek istiyorlard›. Sonra tutuklayacaklar, sürgüne göndereceklerdi. Hepsini ad›m ad›m yapacaklard›…

Darbe iddias›yla bafllayan tutuklamalar ‹ngilizler, ‹ttihatç›lar› kolay kullanamayacaklar›n› anla‹ngilizler biliyordu ki, Osmanl› siyasi y›nca, sertleflme politikas› güttüler. yaflam›nda ‹ttihatç›larla birlikte Bunda ‹ttihatç›lara ordunun da büyük etkisi vard›. kin duyan Sultan Ordunun siyasal düflüncesi belliydi; Vahdettin’in de etkisi vard›. Sultan milliciydi. O halde tüm Vahdettin, ‹ngilizlebunlar› yapabilmeleri için rin tertipledi¤i gerici 31 Mart olay›n›n ordudaki ulusçu/milliyetçi (1909) haz›rlay›c›komutanlar›n tasfiyesi lar›ndan Dervifl Vahdeti’nin kurdu¤u gerekiyordu.


BD EYLÜL 2011

‹ttihat-› Muhammedi Cemiyeti’nin üyesiydi. Bir dönem perde arkas›ndaki iliflki art›k aç›kça ortadayd›. Vahdettin, ‹ngilizlerin deste¤iyle iktidar›n› güçlendirece¤ini ve düflman gördü¤ü ulusalc›lardan tamamen kurtulaca¤›n› düflünüyordu. Bu nedenle ‹ngilizleri de arkas›na alarak ittihatç› hükümeti y›k›p, Tevfik Pafla Hükümeti’ni kurdurdu. fiimdi s›ra ‹ttihatç›lar›n cezaevlerine t›k›lmas›ndayd›. ‹ngiliz ve Saray ittifak›n›n elinde önemli bir gerekçe vard›: Savafl dönemindeki Ermeni ve Rum tehcirleri. Tehcir karar›n›n alt›nda imzas› olan-olmayan tüm ‹ttihatç›lar cezaland›r›lmal›yd›. 2500 kiflilik bir tutuklama listesi haz›rland›. Ama önce… Meclis feshedildi. Bas›na sansür getirildi. Harp divan› kuruldu. Ve ard›ndan gözalt›lar, tutuklamalar bafllad›. Bunlar k›sa sürede “cad› av›na” dönüfltü. Yeniden kurulan liberaldinci ittifak partisi; Hürriyet ve ‹tilaf, daha çok kifliyi tutuklamad›¤› için hükümeti uyuflukla itham eden bildiri yay›nlad›. Bu partinin yay›n organ› Peyam, Sabah ve Alemdar gazeteler, daha çok ittihatç›n›n tutuklanmas› için var gücüyle çal›flt›. Sürekli hedef gösterdiler; ‹ttihat ve Terakki’nin hemen kapat›lmas›n›; partinin ileri gelenlerinin hemen tutuklanmas›n› istiyorlard›. Tehcire izin veren Diyarbak›r Valisi Dr. Reflid’in cezaevinden kaçmas› bu çevreleri daha da sald›rganlaflt›rd›. Yapt›klar› mitingle bu kaç›fl› protesto ettiler. Sonunda bu kaç›flla ilgili inan›lmaz bir iddiay› ortaya att›lar:

Vahdettin, İngilizlerin desteğiyle iktidarını güçlendireceğini ve düşman gördüğü ulusalcılardan tamamen kurtulacağını düşünüyordu. ‹ttihatç›lar darbe yapacak! ahdettin’in has Paflas› Ömer Yaver Pafla, ‹stanbul’daki ‹ngiliz Yarbay Murphy’e giderek, darbe olaca¤›n› aman ‹stanbul’dan ayr›lmamalar›n› rica etti. Murphy, Osmanl› Paflas›n› gülerek dinledi. Zavall› Yaver Pafla bilmiyordu ki, bu iddian›n ortaya at›lmas›n› sa¤layanlar ‹ngilizlerdi. Darbe iddialar› üzerine yeni bir tutuklama dalgas› bafllad›; 30 kifli daha sorgusuz sualsiz cezaevine kondu. Milli Kongre’nin baflkan› Dr. Esat (Ifl›k) gibi sayg›n ulusalc›lar gece yar›-

V

17


BD EYLÜL 2011

lar› pijamalar›, terlikleriyle evlerinden al›nd›lar. ‹ttihat ve Terakki’nin tüm mallar›na el konuldu. Sonra s›ra subaylara geldi. ‹ngilizler savafl tutsaklar›na eziyet ettikleri iddias›yla 23 subay›n hemen tutuklanmas›n› istedi. rdunun önde gelen isimleri tutuklan›nca, ‹ngilizler bu kez baz› kurumlar›n “darbeyi planlad›klar›n›” gündeme getirdi. Bunlar›n bafl›nda Enver Pafla’n›n kurdurdu¤u istihbarat örgütü Müsellah Müdafaa-i Milliye vard›. Savafl döneminde ‹ngilizlere zorluklar yaflatan Osmanl› istihbarat örgütü küçültülüp etkisizlefltirilerek Harbiye Nezareti’ne ba¤land›. Osmanl›’n›n deniz kuvvetlerini güçlendirmek için kurulan Donanma Cemiyetleri Bahriye Nezaretlerine ba¤land›. Jandarma, ordudan kopar›larak Dahiliye Naz›rl›¤› çat›s› alt›na sokuldu. ‹leride tehlikeli olaca¤› düflünülen genç mektepli subaylar›n rütbeleri indirildi. Amaç, istifaya zorlamakt›. ‹ttihatç›lar döneminde emekli edilen alayl› subaylar tekrar orduya al›nd›. Etkin görevlere getirildi. Emekli askerlerin kurdu¤u Nigehban Cemiyeti, bas›na verdikleri demeçlerde mektepli subaylara a¤›r hakaretler ettiler. Hukuk-u Befler gazetesi mektepli subaylar için “haydut bafllar›” bafll›¤›n› bile atacak kadar ileri gitti. ‹ngilizler, Tetkik-i Hesabat ve Seyyiat Komisyonu kurdurarak, Harbiye Nezareti’nin kozmik odalar›na girip tüm belgelerini didik didik ettirdi. Amaçlar› belliydi; orduyu küçültmek,

O

18

halk üzerindeki etkinli¤ini k›rmak. Ordu’yu sadece iç güvenlik örgütü olarak polis, jandarma ve muhaf›z k›talar› seviyesine getirmek istiyorlard›. Bu arada ‹ngilizler ile Frans›zlar aras›nda Jandarman›n yönetimi kimin kontrolünde olacak tart›flmas› ç›kt›. ‹nanmas› güç ama Saray’›n b›rak›n bunlara karfl› ç›kmas›n›, Vahdettin ve Damat Ferid Pafla ikilisi, ordu komutas›n› ‹ngiliz subaylar›na verme talebinde bile bulundular. ‹ngilizler reddetti. Güvenilir baflsavc› aran›yor Dönemin partisi Hürriyet ve ‹tilaf idi. Ülkenin dört köflesinde flubeler açan bu liberal-dinci ittifak partisi, art›k hükümet olmak istiyordu. Ve nihayet, 4 mart 1919’da Damat Ferid Pafla baflkanl›¤›nda hükümeti kurdular. Bu hükümete, ‹ngiliz ajan› Hüseyin Hilmi’nin gazeteci dostlar›yla kurdu¤u Sosyalist F›rka da destek verdi! Damat Ferid Pafla hükümetinin ilk yapt›¤› icraat, ulusalc›lar› yarg›layan Divan-› Harp mensuplar›na yüksek maafl ödemek oldu. Bu arada Divan-› Harp’in üyeleri sürekli de¤iflti. Damat Ferid Pafla, Takvim-i Vekayi gazetesine “güvenilir bir baflsavc› bulmakta zorland›klar›n›” aç›klad›. Yeni hükümetle birlikte yandafl medyadaki “tutuklay›n”, “kapat›n”, “neden cezaland›rm›yorsunuz” yay›nlar›nda art›fl oldu. Alemdar gibi yandafl gazeteler, “sehbalar bile bu adamlara lay›k de¤ildir; kafalar›n›n kopar›lmas› gerekir” diye yazd›. Liberal gazeteciler; Alemdar’da Refi Cevat (Ulunay), Peyam’da


BD EYLÜL 2011

Ali Kemal “daha ziyade fliddet” diye makaleler kaleme ald›lar. “Bu adamlar için ölümden daha hafif ceza akl›m›za gelmiyor” diye yazd›lar. Kamuoyu oluflturulduktan sonra istekleri yerine getirildi. Ermeni tehcirinde kusurlu bulunan Yozgat Mutasarr›f vekili Kemal Bey idam edildi. Fakat umulmad›k bir olay gerçekleflti; yandafl medyan›n “cani” olarak gösterdi¤i Kemal Bey’in cenazesine onbinler kat›ld›. Hükümet cenazeye gidenler hakk›nda soruflturma açt›; içlerinde toplumun çeflitli katmanlar›ndan; doktor, t›p ö¤rencisi, imam, subay, tekke fleyhinin de oldu¤u baz› kifliler tutukland›. Üsküdar mevki kumandan› cenaze törenini da¤›tmad›¤› için görevinden azledildi. Eski defterler aç›l›yor ‹ngilizler gündemi hep s›cak tuttu. Tehcir ve darbe iddialar› gündemden düflünce hemen yenisi bulundu; “eski defterler” aç›ld›. Örne¤in, intihar eden veliaht Yusuf ‹zzeddin Efendi’yi Enver Pafla’n›n öldürttü¤ü iddia edildi! Adliye Naz›r› S›tk› Bey hemen soruflturma açt›rd›. Bu olay s›cakl›¤›n› kaybedince hemen yeni bir gündem yarat›ld›: Sultan II. Abdulhamid tahtan indirildi¤inde, içinde 1 milyon liral›k mücevher bulunan çanta kay›p olmufltu. Çantan›n pefline düflüldü. Ayr›ca Y›ld›z Saray›’n› kimlerin ya¤ma etti¤i konusunda spekülasyonlar yap›lmaya baflland›. Partiler, gazeteler bu suni gündemlerle oyalan›rken, ‹ngilizler emellerini tek tek gerçeklefltirdi. Kapitülasyonlar› yeniden uygulamaya koydu. Osmanl›

‹dam edilen Yozgat Mutasarr›f› Kemal Bey maliyesini tümüyle Duyun-u Umumiye’nin denetimine verdi. ‹ttihatç›lar›n yerli sermaye oluflturmak için kurdurdu¤u milli flirketlerin baz›lar›n› tasfiye etti; baz›lar›n›n müdürlüklerine liberal isimleri getirdi. Levant Limited gibi flirketler kurdular; Vickers, Metropolitan Carriage, British Trade Corporation gibi flirketleriyle Osmanl› pazar›na dald›lar. fiirketlerde Türkçe kullanma zorunlulu¤unu kald›rd›lar. Türk bankalar›na ‹ngiliz denetçi gönderdiler. Denetleme ifli bitinceye kadar bankalar› kapatt›lar. Türk Milli Bankas›’n› ele geçirdiler. Kendileri yeni bankalar kurdular. H›ristiyanlara ait “emval-i metruke” say›larak sat›lan mallar gibi birçok konu gündeme getirildi. Sultan Vahdettin o aralar Toros Tüneli’ne kafay› takm›flt›. Tüneli yap19


BD EYLÜL 2011

mak için anlaflma yapt›¤› Alman ve Avusturyal›lar kaçm›flt›; “ah ‹ngilizler flu tüneli bir yapsa” diyordu. Tünel yap›l›p bitirilince ne olacaksa?

gizli planlar yap›yordu! Ve hep ekliyorlard›; “zaten bu barbar Türkler Ermenileri de katlettiler!” Bu gerekçe Bat› bas›n›n en etkili propaganda silah›yd›. Di¤er yanda… Osmanl› münevverSonra Yunanl›lar ‹zmir’e ç›kt›. leri olan biteni seyrediyordu; flaflk›nd›. Bat› bas›n› yine Türkleri suçlad›; Kurtulufl “reçeteleri” ar›yordu. Ço¤u “Türkler inatç› bir direnme gösterdi!” ba¤›ms›zl›¤›n Bat› eliyle gerçekleflece- Peki ‹zmir iflgali konusunda yandafl ¤ine inan›yordu! Kimi ABD’nin sö- medya ne yazd›: “‹ngilizleri ‹stiyoruz.” Bu bafll›¤› Alemdar gazetesi baflyazar› Refii CeSonra Yunanl›lar ‹zmir’e ç›kt›. vat att›. Osmanl›’y› her türlü beladan kurtaran ‹ngilizlerin, Bat› bas›n› yine Türkleri bu iflgalden de ‹zmir’i kurtasuçlad›; “Türkler inatç› bir raca¤›na inan›yordu! Tealii ‹slam Cemiyeti ise direnme gösterdi!” iflgalin hemen sonras›na Peki ‹zmir iflgali rastlayan Ramazan ay›nda, baz› memurlar›n oruç yedikonusunda yandafl ¤ine, kimi kad›nlar›n tesettüre medya ne yazd›: uymad›¤›na dikkat çekip za“‹ngilizleri ‹stiyoruz.” b›talar›n daha uyan›k olmas›n› istedi. Saray ile Hükümet ise Paris mürgeci olmad›¤›na inan›p, Wilson Konferans›’na hangi bakanlar›n gidip Prensipleri Cemiyeti’ni kurdu. Kimi gitmeyece¤i tart›flmas›n› yapt›. Bu kurtuluflu ‹ngilizlerin Osmanl› yöneti- arada bir “anket” yay›nland› ve mine el koymas›nda görüp ‹ngiliz Mu- Müslüman halk›n yüzde 60’›n›n hipleri Cemiyeti’ni girdi. Halk›na gü- ‹ngiliz yönetimini istedikleri ortaya venen münevver say›s› parmakla say›- ç›kt›! lacak kadar azd›... Memnun olmayan birileri vard›: Tüm bunlar olurken ‹ngilizler, Mustafa Kemal ve bir avuç arkadafl›. Frans›zlar, ‹talyanlar ve Yunanl›lar Samsun’a ç›kt›lar. Onu k›sa bir süre Osmanl› topraklar›n› iflgal etti. Tak- sonra Mehmet Akif gibi yurtseverler tik hep ayn›yd›: takip etti. ‹ngiliz bas›n›, ‹zmir ve çevresinin fiimdi Mehmet Akif hayatta olsayuydular› Yunanistan taraf›ndan ilhak d› ve Türkiye’nin yaflad›¤› son y›llaredilmesi için yo¤un bir “Barbar Türk” daki olaylar› görse ne söylerdi acaba? kampanyas›na bafllad›. Bu yay›nlara “Hiç ders al›nsa tarih tekerrür göre Türkler, Rumlar› yok etmek için eder mi?” • 06.02.2010 Odatv 20


BD EYLÜL 2011

Rahmi Turan’›n 15.08.2011 Tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

Bir "Güneydo¤u gazisi" anlat›yor Güneydo¤u’da hemen her gün flehit veriyoruz. Önceki gün fi›rnak’ta askeri araca yap›lan kahpe sald›r› ile bir yüzbafl› ve iki er flehit edildi. Çat›flmalarda yaralan›p sakat kalanlar›n say›s› çok fazla! ugün, o kanl› çat›flmalar›n dehfletini yaflayan bir gazimizin yollad›¤› uzun mektubu (yorum yapmadan özetleyerek) okurlar›mla paylaflmak istiyorum: *** “Hava o kadar s›cakt›r ki, beyninizdeki s›v›n›n buharlafl›p uçtu¤unu düflünürsünüz. Olufltu¤u anda kuruyup giden ter damlac›klar›ndan geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yan›n› kaplam›flt›r. Avucunuzun içindeki ter, elinizdeki tüfe¤inizin metal k›sm›n› kayganlaflt›r›r, silah avucunuzun içinde v›c›k v›c›k oynar. Önünüzde yürüyen adam›n, aya¤›n›n kuru toprakla her temas ediflinde ç›kan

B

toz, a¤z›n›z›n kupkuru olmas›na ve zor nefes alman›za sebep olur. S›rt çantan›z›n ask› kay›fllar›n›n omuzlar›n›zda yaratt›¤› a¤r›lar›, ancak saatler sonra çantay› s›rt›n›zdan ç›kard›¤›n›zda fark edersiniz. Yürüdü¤ünüz yerdeki her a¤ustos böce¤inin sesini, dallardaki kufllar›, yüzünüzün etraf›nda ürkütücü devriye uçufllar› yapan ar›lar›n kanat seslerini, a¤z›n›za ve yüzünüze ya da küçük yaralar›n üzerine konmaya çal›flan sineklerin v›z›lt›lar›n› duyars›n›z. Sonra... Sonra birden tüm sesler kesilir, b›ça¤›n dal› kesti¤i gibi... Kufllar›n sesleri, ar›lar›n ve sineklerin v›z›lt›lar›, hepsi bir anda biter. Gözlerinizi açt›¤›n›zda önünüzdeki arkadafl›n›z› de¤il, gökyüzünü 21


BD EYLÜL 2011

görürsünüz, yere düflmüfl oldu¤unuzu anlaman›z birkaç saniye sürer. Tek hissetti¤iniz kesif bir barut ve yan›k et kokusudur. Arkadafllar›n›z›n ba¤›rarak kofltu¤unu görür ama kula¤›n›zdaki ç›nlama ve u¤ultudan, seslerini duyamazs›n›z. Sesleri yavafl yavafl duymaya bafllad›¤›n›zda aya¤a kalkmaya çal›fl›rs›n›z ama baflaramazs›n›z... Aya¤›n›z yoktur çünkü... ***

Ac› olan daha sonra gördüklerinizdir... Televizyonlarda ‘Aç›l›mlar›’ dinler, iflbirlikçilere, Ali Kemâllere tan›k olursunuz, Türk bayraklar›n›n yak›ld›¤›n› görürsünüz. Yine birkaç saniye sonra

arkadafllar›n›z›n sesleri aras›nda ‘May›n’ kelimesini ay›rt eder ve kalkmaya çal›flt›¤›n›zda aya¤›n›zdaki yo¤un ac›y› fark edersiniz. Aya¤›n›z yoktur ama yine de a¤r›d›¤›n› hissedersiniz. Ne oldu¤unu anlamak için bakt›¤›n›zda ise parçalanm›fl pantolonunuzun ve kopmufl aya¤›n›z›n fark›na var›rs›n›z. ‹flte her fley, o anda bafllar! Avaz›n›z ç›kt›¤› kadar ba¤›r›rs›n›z. Sonra nefesiniz biter. Sonra yeniden nefes al›rs›n›z ve yeniden ba¤›rmaya bafllars›n›z. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine... 22

Yan›n›za ilk gelen arkadafl›n›z size, ‘Fazla bir fley yok, sadece küçük bir yara!’ der. Ama sizarkadafl›n›z konuflurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de art›k aya¤›n›z›n olmad›¤›n› biliyorsunuzdur. Hep bir soru ç›nlar kafan›z›n içinde ‘Neden ben, neden ben?’ Sonra uzun, ›st›rapl› hastane günleri... Takma bacaklar... Art›k yar›m insans›n›z ama... Vatan sa¤ olsun yeter! *** Ac› olan daha sonra gördüklerinizdir... Televizyonlarda ‘Aç›l›mlar›’ dinler, iflbirlikçilere, Ali Kemâllere tan›k olursunuz, Türk bayraklar›n›n yak›ld›¤›n› görürsünüz. Bafl›na çuvallar geçirilip afla¤›lanarak elleri arkadan ba¤lanan Türk askerlerini görünce yüre¤iniz burkulur. Bu da yetmez, Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz taraf›ndan çete diye suçland›¤›n›, yarg›land›¤›n› görürsünüz. Bu da yetmez, binlerce kifliyi katleden eli kanl› teröristlerin ‘Ben bir fley yapmad›m’ demeleri esas kabul edilir, sal›verilirler. Siz yeniden vurulur, yeniden ölürsünüz her defas›nda... Sizi sakat b›rakan ya da öldüren may›nlar› yerlefltiren ellerin, ülkeye ihanet eden hainlerin serbest b›rak›ld›¤›n› görmek sizi derinden yaralar! Ac›lar›n›z› içinize ak›t›r yine de ‘Vatan sa¤ olsun yeter!’dersiniz ama... Vuruldu¤unuz vakit gövdenizden topra¤a akan kanlar bu defa yüre¤inizin derinliklerine akar!” •


OTOPS‹

Sadrazam Keçecizade Mehmed Fuad Pafla’n›n

Cengiz Özak›nc›

Siyasi

Vasiyetnamesi

Siz D›flar›dan, Biz ‹çeriden... eçecizade Mehmet Fuad Paşa, Osmanlı toprağı olan Girit’in Yunanistan’a verilmesini isteyen Fransa’ya verdiği yanıtlarla anılır daha çok. Fransız diplomat sorar: “Osmanlı devletinin ne denli zayıfladığını görmüyor musunuz? Girit’i hangi güçle elinizde tutacaksınız; neyinize güveniyorsunuz?” Fuad Paşa yanıtlar: “Devletimiz zayıflamış değildir. Güçlüdür. Öyle ki, üç yüz yıldır siz dışarıdan biz içeriden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yıkamadık!”

K

Keçecizade Mehmet Fuad Paşa 23


BD EYLÜL 2011

Frans›z diplomat sorar: “Girit’i kaça satars›n›z?” Fuad Pafla yan›tlar: “Ald›¤›m›z fiyata!” (Yani 25 y›l savaflarak) Yabanc›larla yapt›¤› görüflmelerde, Osmanl›’n›n güçlü oldu¤unu, kesinlikle y›k›lmayaca¤›n› söyleyen Fuad Pafla, 6 y›l daha yaflasayd›, siz d›fl›r›dan biz içeriden 300 y›ld›r y›kamad›k dedi¤i Osmanl›’n›n 1875 y›l›ndaki iflas ilan›na tan›k olacakt›. Biraz daha yaflasayd›, Girit’i savaflmadan terketti¤imize tan›k olacakt›. Fuat Pafla,1869’da bütün bunlar› göremeden öldü ve J. Lewis Farley, 1875 y›l›nda Fuad Pafla’n›n vasiyetnamesini ‹ngilizceye çevirerek yay›mlad›. ‹ngilizce çeviriden günümüz Türkçesine yap›lan çeviriler de yay›mland›.(1) Vasiyetname’nin 1896’da Cenevre’de Mizan Matbaas›nda Osmanl› yaz›s›yla “Vasiyetname-i Siyasiye” ad›yla bas›lm›fl Osmanl›ca nüshas› özel arflivimdedir. Osmanl›cas› uzmanlar d›fl›nda anlafl›-

lamayaca¤› için, günümüz Türkçesine kimi yerde özgün metinden çevrimler katarak aktar›yorum. Fuad Pafla, ölüm döfle¤inden Sultan Abdülaziz’e özetle flöyle sesleniyor: ***

P

adiflah›m,

Birkaç gün ve belki birkaç saatden ziyade ömrüm yokdur. Bu kalan müddeti de büyük ve mukaddes bir vazifenin ifas›na hasr etmek, uzun y›llar›n ve çok ac› deneyimlerin semeresi olan son düflünce ve görüfllerimi dile getirerek ayaklar›n›z önüne sermek isterim. Elimdeki yaz› gözgezdirmeniz için size sunuldu¤unda, ben bu âlemi terk etmifl olaca¤›mdan, arz edece¤im konular› tam bir güven ile de¤erlendirebilirsiniz. Mezar derinliklerinden yükselen ses, yaln›zca sadakatten söz açar. Cenab-› Hakk sizi onurlu oldu¤u kadar da tehlikeli olan bir görevle yüküm-

Keçecizade Mehmed Fuad Pafla’n›n “Vasiyetname-i Siyasiye”sinin Bat›’daki ilk yay›n› J. Lewis Farley’in 1875 y›l›nda ‹ngiltere’de yay›nlanan “Decline Of Turkey” (Türkiye’nin ‹flas›) adl› kitab›d›r (solda). Kitab›n ilk sayfas›nda Fuad Pafla’n›n bir portresi bas›l›d›r (ortada). Kitab›n 27. sayfas›nda Vasiyetname’nin ‹ngilizce çevirisi yer almaktad›r (sa¤da) 24


BD EYLÜL 2011

rupa’da söz sahibi olarak yaflayabilmemiz için gereken fley, sizden öncekilerin düzeyini tutturmak ya da onlardan ileri gitmek ba¤›fllanmaz bir yanl›flt›r. de¤il, geliflme yolunda flimdiki komflular›m›lendirmifltir. Bu görevi hakk›yla yerine za yetiflmek ve onlarla bu yolda onurla getirmek için, ac› ama önemli; Osman- yar›flmakt›r. Düflüncemi gere¤ince l› Devleti’nin tehlikede oldu¤u gerçe- aç›klayabilmek için flöyle söyleyeyim: ¤ini mutlaka ayr›nt›l› biçimde düflün- Oyalanmalar›n gecikmelerin neden melisiniz. Komflular›m›z›n h›zl› gelifl- oldu¤u çöküflten kurtulabilmemiz; meleri ve atalar›m›z›n ak›l erdirileme- ‹ngiltere kadar paraya, Fransa kadar yecek yanl›fllar›, bugün flu son derece bilgi ayd›nl›¤›na ve Rusya kadar askevahim durumda bulunmam›za yol re sahip olmam›za ba¤l›d›r. Bizim için açmakla, böyle korkunç bir tehlikeden art›k önemli olan Avrupa’n›n öteki korunmak için, Zat-› fiahanenizin geç- ülkeleri ölçüsünde ileriye gitmektir. miflle ilgiyi keserek, bizi yeni geliflme Görkemli ülkeniz, herhangi bir Avruufuklar›na yöneltmeniz zorunludur. pa devletinden daha ileriye gitmemizi sa¤layacak bütün gerekli unsurlara urtsever geçinen kimi bil- sahiptir. Ama böyle ilerlemek için gisizler, sizi Osmanl›’n›n geç- bütün siyasi ve idari kurumlar›m›z› miflteki gücünün eski yöntem- de¤ifltirmek mutlaka gereklidir. Geçmifl y›llarda yararlar› görüllerle de diriltilebilece¤ine inand›rmak isterler. Bu, ba¤›fllanmaz bir yanl›flt›r. müfl birçok yasa ve düzenlemeler, Gerçi komflular›m›z, atalar›m›z›n za- bugünkü durumumuzda toplum için man›ndaki durumda bulunsalard›, eski zararl› olmaktad›r. Yarad›l›fltan kendiyol ve yöntemlerimiz, Zat-› fiahaneni- ni aflmak e¤iliminde olan insan, kendi zin bütün Avrupa’ya sözünü dinlete- eserini kusursuzlaflt›rmak üzere sürekli çabalamak ihtiyac›ndad›r. Ne mutlu bilmesine yeterdi. Ne yaz›k ki komflular›m›z bundan ki insan do¤as›n›n flu belirtti¤im özeliki yüzy›l önceki durumlar›ndan pek li¤i, Müslümanl›k dininin özüyle çok ileri gidip, geliflmifller ve hepsi tam bir uyum içerisindedir. Çünkü de bizi geride b›rakm›fllard›r. Gerçi dinimiz dünyan›n ilerlemesini ve biz de ilerledik; flu anda hükümetimiz insanl›¤›n kusursuzlaflmas›n› amaçatalar›m›z›nkinden daha fazla kayna¤a layan bütün ilkeleri içermektedir. sahip ve geliflmeye aç›kt›r; ancak, es- Toplumumuzun geliflme yolunda kiye oranla bu göreli üstünlük, yüzy›l›- ilerlemesini ‹slamiyet ad›na engellem›z›n gereksinimleri karfl›s›nda hiç meye kalk›flanlar, Müslümanl›ktan hükmünde kal›r. Bugünkü günde Av- hiç pay almam›fl, anlay›fls›z, bilinçsiz

Yurtsever geçinen kimi bilgisizler, sizi Osmanl›’n›n geçmiflteki gücünün eski yöntemlerle de diriltilebilece¤ine inand›rmak isterler. Bu,

Y

25


BD EYLÜL 2011

cahillerdir. Bütün öteki dinler insan de dile getirdi¤im düflünceleri tartacak kafas›n›n geliflmesini engelleyici bir ölçüde aç›kt›r. y›¤›n kat› inançlarla ve de¤ifltirilmez vrenin Mutlak Hâkimi’nin kurallar ile ba¤l›d›r. Gizemli perdeler kutsal huzuruna ç›kmak üzere ve “Kilisenin Yan›lmazl›¤›” kavram› ölümlü dünyay› terk etmekte gibi buka¤›lardan ar›nm›fl olmakla, yaln›z ‹slâml›k, bize akl›m›z› iyi kulla- oldu¤um bir zamanda, padiflah›ma, n›p dünyan›n geliflimi yolunda ilerle- ülkeme ve dinime karfl› nankörlük memizi buyurmakta ve de¤il Arabis- etmeye kalk›flmayaca¤›m apaç›kt›r. tan’da ve Müslüman ülkelerde, dahas› Bu bak›mdan, sözlerime güveniniz: Avrupa’dan örnek ald›¤›m›z kuyabanc› yerlerde, Çin’de, dünyan›n en ›rak köflelerinde bile bilim ve beceri rumlar›n hiçbirinde dinimizin özüne ›fl›¤›n› aramaya bizi yöneltmektedir. ayk›r› görülebilecek herhangi bir yan ‹slam’›n buyurdu¤u “ilim”, baflka- katiyen yoktur. Sizi yeminle temin lar›n›n ö¤retti¤i “bilim”den baflkad›r ederim ki, herhangi bir devletin art›k san›lmas›n. Bilim kesinlikte tektir; Avrupa’da varl›¤›n› sürdürebilmesi ak›l ve kavray›fl dünyas›n› her yerde için gerekli ve zorunlu olan bu önemli ayn› günefl ›fl›t›r ve ›s›t›r. Ve madem kurumlar› ‹slâml›¤›n güvenli¤i için bizim inançlar›m›zca ‹slaml›k, evren- bir an önce mutlaka benimsemeliyiz. fiunu da yeminle eklerim ki, Devsel gerçekçilik ve bilginin bir ifadesidir; öyleyse ister putperestler ister let’inizin yönetimini bu do¤rultuda Müslümanlar aras›nda, ister Medine’- de¤ifltirerek düzenlemekle dinimizin de, ister Paris’te, nerede bulunmufl olursa olsun, yararl› bir bulufl, yeni bir bilgi kayna¤›, her zaman ‹slâm’a aittir. Dolay›s›yla, Avrupa’n›n buluflu olan yeni yasa ve geliflme araçlar›n› bizim de benimsememize bir engel görülemez. DiniKeçecizade Mehmed Fuad Pafla’n›n “Vasiyetname-i Siyasiye”si, mizi gerçek özü- Bat›’daki ikinci kez yine J. Lewis Farley’in 1876’da ‹ngiltere’de nü kavrayacak “Turks And Christians: A Solution Of The Eastern Question” derecede iyi bi- adl› kitab›n yay›nlanm›flt›r (solda). Vasiyetname kitab›n 235. lirim. Bilincim sayfas›nda yer almaktad›r (sa¤da).

E

26


BD EYLÜL 2011

hükümdarlar›n kesin güveniyle gerçekleflir. Zat-› fiahaneniz’e vermeye kalk›flt›¤›m ö¤üt o sad›k bendeleriniz Devlet’in ihtiyac› olan hizmetleri yeki, herhangi bir devletin art›k getirirken, eflAvrupa’da varl›¤›n› sürdürebilmesi rine siz yeteneklerinin için gerekli ve zorunlu olan bu önemli cahil meslektafllarkurumlar› ‹slâml›¤›n güvenli¤i için ca sekteye u¤rat›lmas›na f›rsat verbir an önce mutlaka benimsemeliyiz. memenizdir. Onun emek ve çabalar›na kutsall›¤›na ayk›r› bir fley yapm›fl ol- en çok zarar› dokunacak fley, kendisini mayaca¤›m›z bir yana, bütün Müslü- anlamaktan aciz birtak›m adamlarla manlara flimdiye kadar en flanl› atalar›- beraber çal›flmak zorunlulu¤unda kalm›z›n düfllerinde bile ak›llar›ndan geç- mas› olacakt›r. memifl, en yasal ve adaletli, en övgüye imdi de d›fl iliflkilerimiz hakyarafl›r ve onurlu bir hizmette bulunk›nda bir iki söz söylemek istemufl olacaks›n›z. Böyle yeniden dirilrim: mek gibi büyük bir ifl, bir çok sorunu Esas bu konuda devletimizin ifli içerir. Bunlar üstünde ayr›nt›l› olarak durmaya ne gücüm ne de yaflamak büsbütün güçtür. Düflmanlar›m›z› keniçin kalan zaman›m yeter. Ama kendi- di bafl›m›za uzaklaflt›rmaya iktidar›m›z siyle dost ve kardefl olarak yaflad›¤›m yetmedi¤inden, d›flar›dan dost ve mütbüyük bir adam, flu anda sizin yan›n›z- tefik arama¤a mecburuz. Düflmanlar›dad›r. Cenab-› Hakk onu size ba¤›flla- m›z›n haks›z ve kas›tl› birçok ç›karlas›n! O, Osmanl› Devleti’nin güvenlik r›n›n a¤›r bask›s› alt›nda tarifi imkans›z ve kalk›nmas›n› sa¤layacak yollar› bir zor yere s›k›flt›k. Haklar›m›z›n en önemsizini bile korumak için atalar›herkesten iyi bilir. Ben, Zat-› Hümayununuz’a, önce m›z›n ülkeler fethine sarf ettiklerinden onun say›s›z deneyimlerinden kaynak- fazla güç, beceri ve cesaret göstermelanan olgun bilgi ve dirayetine baflvu- miz gerekiyor. rup emin olmadan hiçbir öneri ve ö¤ütte bulunmam›fl›md›r. Sizden rica ‹ngiltere; yabanc› müttefiklerimiz ediyorum, Efendim, ondan güveninizi içinde en önemlisidir. D›fl politika ve esirgemeyiniz. Güveniniz mutlak ol- dostlu¤u, siyasî kurumlar› ölçüsünde sun, çünkü büyük naz›rlar›n devlet sa¤lamd›r. ‹ngiltere’nin bize çok büifllerindeki üstün baflar›lar›, büyük yük hizmet ve yard›mlar› dokundu¤u

Avrupa’dan örnek ald›¤›m›z kurumlar›n hiçbirinde dinimizin özüne ayk›r› görülebilecek herhangi bir yan katiyen yoktur. Sizi yeminle temin ederim

27


BD EYLÜL 2011

gibi, bundan böyle yapaca¤› yard›mlardan da vazgeçemeyiz. Her ne olursa olsun, dünyan›n en sab›rl› ve metin milleti olan ‹ngilizler, bizim en önde gelen ve en son vazgeçece¤imiz müttefiklerimiz olacaklard›r. Bendenizce, Bab-› Âli’yi ‹ngiltere’nin dostlu¤undan mahrum görmektense birkaç vilayetimizi elden ç›km›fl görmek daha iyidir. Fransa; son derece iyi idare etmeye zorunlu oldu¤umuz bir müttefiktir. Bu zorunluluk, Fransa’n›n etkin deste¤ini sa¤lamaktan çok, varl›¤›m›z›n devam›n› tehlikeye koyabilecek iktidara sahip bulunmas›ndand›r. Bu flövalye ruhlu millette duygusall›k ince hesaptan fazla oldu¤undan, düflmanlar›nda bile olsa, geliflme iste¤i tafl›yan ve büyük fikirlere karfl› sevgi ve sayg› duyarlar. Bu gönlü yüce insanlar›n dostlu¤unu korumak için onlar›n fikirlerinden geri kalmayarak, hem hayal güçlerine hem de ruhlar›na hitab eden geliflme giriflimlerinde bulunulmal›. Fransa, hakk›m›zdaki olumlu görüfl ve umutlar›n bofla ç›kt›¤›n› gördü¤ü gün, bizi zararl› ç›kartacak ve sonumuza sebep olacak birtak›m düzenlemelere bizzat kalk›flacakt›r. Avusturya; Avrupa’daki özel ç›karlar› yüzünden düfltü¤ü güç durum karfl›s›nda Do¤u siyasetinde ölçülü davranmak zorunda kalm›flt›r. K›r›m Savafl› s›ras›nda iflledi¤i büyük hatan›n ve Almanya’dan sürülüp ç›kar›lmas›n›n sonucunda, kendisine yöneltilecek tedbirlerin bundan böyle Kuzey’den gelece¤ini görmektedir. Ayn› tehlike 28

hiç kuflkusuz bizi de tehdit etti¤inden, Viyana’ca ak›ll› ve uzak görüfllü bir politika izlendi¤i sürece Avusturya, Bâb-› Âli’nin do¤al bir müttefiki olarak kalacakt›r. Bir yüzy›ldan aflk›n Do¤u’da asayifli ihlâl edip duran bu büyük bir tehlikenin tam olarak ortadan kald›r›lmas›, Bâb-› Âli ile Avusturya’n›n ittifak› ve bu ittifak›n da bütün Bat›l› müttefiklerimizce desteklenmesine ba¤l›d›r. Prusya; flimdiye kadar Do¤u sorunla-

r›na karfl› kay›ts›z durmuflsa da, Alman Birli¤i’ni gerçeklefltirme siyaseti gere¤ince bizi feda edivermesi hiç de olanak d›fl› de¤ildir. Ama bu birli¤i bir kez sa¤lad›ktan sonra, Almanya’n›n kendisinin de en az öteki büyük Avrupa devletleri ölçüsünde Do¤u Sorunu’yla ilgili ç›karlar› oldu¤unu anlamakta gecikmeyece¤i muhakkakt›r. Yine de Cenab-› Hak muhafaza buyursun, Almanya, Avusturya topraklar›n› Avrupa vilayetlerimize düflmanlar›m›z›n el koymas›na göz yummak karfl›l›¤›nda zapt etmifl olmas›n. Rusya; devletimizin ›srarl› düflman›d›r. Rusya’n›n Do¤u’ya do¤ru yay›lmas› Moskova’n›n kaderinin kaç›n›lmaz bir yasas›. Bendeniz de bir Rus naz›r› olsam, ‹stanbul’u zapt için dünyay› altüst ederdim. Dolay›s›yla, Rusya’n›n sald›rgan hareketleri karfl›s›nda ne flaflk›nl›¤a düflmeli ne de flikâyetçi olmal›y›z. Bugün aleyhimize ilerliyorsa, bu -aradaki biçimsel ayr›l›¤a ra¤men- bir zamanlar bizim Bizans’a karfl› hareketimize benzer. Bu bak›mdan, Moskova istilâs›na karfl› salt mevcut


BD EYLÜL 2011

haklar›m›za dayanmaya kalkmak çocukça bir ifl olur, bize gerekli olan hak, kuvvettir. Yeniden canland›rmaya bofluna çabalayaca¤›m›z eski, tarihî kuvvetimiz de¤il, fakat ça¤dafl bilim ve fikirlerin bütün Avrupa halklar›na bahfletti¤i o dayan›lmaz kuvvettir. Büyük Petro’dan beri Rusya büyük bir geliflme gösterdi, yak›nda demiryollar› sayesinde gücü bir kat daha artacak. Ama beni en çok ürküten fley, Rusya’n›n yay›lmac› siyasetine karfl› Avrupa’da kitlelerin giderek tak›nd›¤› teslimiyet ve umursamazl›k havas›d›r.

tir. Bu bak›mdan Haflmetmeab, silahl› kuvvetlerimizi düzenlemeye aral›ks›z gayret göstermelisiniz. Belki müttefiklerimiz yard›m›m›za zaman›nda yetiflebilmek için serbest bulunamazlar; Avrupa’da bir iç mücadele, ya da Rusya’da bir Bismarck’›n ortaya ç›kmas›, dünyan›n çehresini de¤ifltirebilir. Bütün devletlerin iflleyebilecekleri bir çok budalaca hata düflünebiliyorum; hatta böyle hatalar ifllemek bir bak›ma onlar›n hakk›d›r. Ama dünyan›n en korkunç bask› düzeninin, yüz

J. Lewis Farley, 1878’de ‹ngiltere’de “Egypt, Cyprus And Asiatic Turkey” (M›s›r, K›br›s ve Anadolu Türkiyesi” adl› kitab›nda (solda), Keçecizade Mehmed Fuad Pafla’n›n “Vasiyet-i Siyasiye”sinin ‹ngilizce çevirisini üçüncü kez yay›nlam›flt›r (sa¤da).

Orta Asya olaylar› karfl›s›nda ‹ngiltere’nin kay›ts›zl›¤› beni hem flafl›rt›yor, hem de korkutuyor. Ama beni daha da telâflland›ran husus, Kafkas ‹syan›’n›n bast›r›lmas›yla Rusya’n›n durumunda ortaya ç›kan de¤iflikliktir. Hiç kuflkum kalmad›; ilerde bir çat›flma koptu¤unda Ruslar›n en fliddetli sald›r›lar› Anadolu üstüne yönelecek-

milyar barbar›n bafl›na geçip, onlar› uygarl›¤›n bütün imkânlar›yla silahland›rarak, her ad›mda Fransa geniflli¤inde iller ve ülkeler yutmas›na ve bir yandan Asya’y› silahlar›yla kuflat›p, öte yandan Panslavizm arac›l›¤›yla Avrupa’y› sinsi sinsi zay›flat›rken, bar›fl sevgisi nam›na giriflti¤i protestolarla ve art›k gerçekten yeni fetihlere 29


BD EYLÜL 2011

kalk›flmayaca¤›na dair verdi¤i kesin karar ve sözlerle ileriye at›lmas›na, son derece garip bir kay›ts›zl›kla göz yuman devletlerin, hangi ince akla hizmet ettiklerini itiraf ederim ki tam olarak anlayabilmifl de¤ilim. ‹ran; sürekli kargaflal›k içinde fiiîlik

taassubu pençesinde bulunan bu ülkenin hükümeti, her zaman bizim düflmanlar›m›zla birlik ve anlaflma halinde olmufltur.

K›r›m Savafl› s›ras›nda dahi Rusya’yla anlafl›p, amaç birli¤i yapt›. Düflmanca hesaplar›n› gerçeklefltirememesi, Bat›’n›n ihtiyatl› ve uyan›k diplomasisi sayesindedir. Bugünkü günde fiah hükümeti Petersburg kabinesinin dümen suyundad›r. Bâb-› Âli, bir yerde meflgul olmad›¤› sürece acz ve bilgisizlik içinde bulunan ve kendi bafl›na bir ifle kalk›flamayacak olan itibars›z ‹ran hükümeti bizimle dalaflmaya cesaret edemez. Ne var ki, Rusya ile ilk çat›flmam›zda, bütün tedbirli ve daha önemlisi, kör k›skançl›¤› yüzünden, bu uzlaflmaz düflmanlar›m›z s›ras›nda yerini alacakt›r. Bereket versin, Bâb-› Âli, maddî kaynaklar›na ek olarak, böyle barbar bir istibdad›n alt›nda ezilen, bir sürü hükümet buhranlar›yla karfl› karfl›ya ve her yandan Sünnî’lerle çevrilmifl bulunan bir ülkeye haddini aflt›rmayacak manevî imkânlara da sahiptir. Bu konudaki ç›karlar›m›z› etkileyen, ama tamam›yla ihmal etmifl oldu¤umuz birçok karmafl›k sorun var. Bunlar hakk›nda yaln›z Âli Pafla, Zat-› fiahanenize bilgi verebilir.

Keçecizade Mehmed Fuad Pafla, Osmanl› tarihinde bir Padiflah›n Avrupa gezisine ç›kmas›n› sa¤layan ilk devlet adam›d›r. Sultan Abdülaziz, Fuad Pafla’n›n çabalar› sonunda Avrupa gezisine ç›kmay› kabul etmifltir. ‹ngiliz Punch dergisinde yay›nlanan desen, Abdülaziz’in 1867 ‹ngiltere gezisi s›ras›nda yay›mlanm›flt›r. 30

Yunanistan’› da unutmayal›m: Vak›a Yunan devleti haddi zat›nda bir fley demek de¤ilse de bir has›m devlet elinde kuv-


BD EYLÜL 2011

vetli bir fesat aleti olabilir. Avrupal› Rus Ortodoks Kilisesi’ne kat›lmalar› flairler, bu krall›k hülyas›na yatt›klar› yolunda çevrilen dolaplara katiyen türkülerle bundan iki bin y›l önce yok izin vermemelidir. ‹nsanlar› din adamolmufl bir ulusu yeniden canland›rma- lar›n›n etkisinden s›y›rarak birbirleri y› umdular. Homer ve Aristo’nun ül- ile daha uyumlu iliflkiler kurmalar›n› kesini canland›ral›m derken, sadece mümkün k›lan felsefi düflüncelerin bir anarfli, fesat ve haydut‹çifllerimize gelince: Bütün luk oca¤› tutuflturmufl oldular. Bâb-› Ali, Rumlar çabalar›m›z› flu tek amaca, aras›nda dirayetli memurülkemizde yaflayan çeflitli lar bulabilir, ama Yunanhalklar› kaynaflt›rmaya l›l›k ruhu, özünde her zaman bizim davam›za yöneltmek zorunday›z. Bu düflman kalacakt›r. fianl› kaynaflma gerçekleflmeksizin bir tarihin an›lar›, bizim bugünkü Rumlar›m›zla Osmanl› Devleti’nin sürdürülaras›nda yüzy›llarca sürmesi bana gerçekten olanaks›z müfl, yozlaflm›fll›k, bilgisizlik ve asalakl›k da olsa, görünmektedir. bu bencil ›rk›n içinde daha uzun bir zaman eski Do¤u Roma H›ristiyan tebaam›z aras›nda geliflme‹mparatorlu¤u’nu her türlü cambazl›k sini teflvik etmek de yararl› olabilir. kurma umudunu yaflatacakt›r; o ‹mpaAma hemen belirtmeliyim ki, biratorluk ki, Yunanl›lar›n elinde Bizans zim için en basiretli siyaset, hiç kuflku‹mparatorlu¤u; ya da pek yar›flan di¤er suz, devleti ne olursa olsun bütün dinî ad›yla, “Afla¤› ‹mparatorluk” derekesi- sorunlar›n üstünde tutmakt›r. ne düflmüfltür. Bu içten pazarl›kl› ve garezkâr ulusun giriflimlerine en etkin ‹çifllerimize gelince: Bütün çabalar›güvencemiz, Yunanlar›n insan› tiksin- m›z› flu tek amaca, ülkemizde yaflayan diren bofl gurur ve kendini be¤enmifl- çeflitli halklar› kaynaflt›rmaya yöneltli¤i karfl›s›nda Do¤ulu bütün ›rklar›n mek zorunday›z. Bu kaynaflma gergiderek artan bir nefret duymalar›d›r. çekleflmeksizin Osmanl› Devleti’nin sürdürülmesi bana gerçekten olanaks›z izim izlememiz gereken siya- görünmektedir. Bundan böyle, bu büset, Rumlar› öteki H›ristiyan yük Devlet’i ne olursa olsun bütün tebaam›zdan mümkün oldu¤un- dinî sorunlar›n üstünde tutmak gerekca yal›tlamaya çal›flmakt›r. Katolik mektedir. papazlar›n ya da Ruslar›n kuca¤›na Güçlü bir Almanya, k›rk milyon itmemek kayd›yla, Bulgarlar› Rum nüfuslu Fransa, co¤rafî konumu itikilisesinin nüfuzundan s›y›rmak özel- bariyle sa¤lam bir güvenlik içindeki likle önemlidir. Bâb-› Âli, Ermenilerin ‹ngiltere, bütün bu büyük milletler

B

31


BD EYLÜL 2011

daha uzun süre varl›klar›n› kendi bafllar›na etkin ve yararl› bir flekilde sürdürebilirler. Ama bir Karada¤ ya da S›rp Prensli¤i, veya bir Ermenistan Krall›¤›, ne kendilerine ne de hiç kimseye yarar› dokunmayan, insanl›¤›n geliflmesine zararl› ve dünya bar›fl›n› tehdit eden anlams›z devletçikler, in-

sano¤lunun eski ç›rp›n›fllar›n›n zavall› kal›nt›lar› ve yeni fetihler için kaç›n›lmaz birer av olmaktan öte geçemezler. Ça¤dafl devletlerin yap›lanmas›nda kal›c› tek yaklafl›m, büyük birlikler oluflturmakt›r. Bu bak›mdan, bizim Devlet’imizin de çöküflünü önleyecek biricik yol, onu, bütün insan unsurlar›m›z› ›rk ve din ay›r›m› gözetmeksizin kucaklayan, genifl ve sa¤lam bir temel üstünde yeniden bina etmektir. ‹flte bu noktada önemli güçlüklerle karfl›lafl›yoruz. H›ristiyan halklar›m›z, kendilerini bize ba¤›ml› k›lan ba¤lardan birdenbire kurtuluvermifl olmakla eski efendilerinin yerine geçmeye pek haz›r görünmekteler. Özellikle Ermeniler sald›rgan bir tutum tak›nd›lar. Heyecanlar›n› yat›flt›rmak için, içlerinde Devlet’imizin birlikçi ilkelerini içtenlikle Sultan Abdülaziz, 1867 ‹ngiltere gezisi s›ras›nda, ‹ngiltere Krabenimseyecek olanliçesi taraf›ndan a¤›rland›¤› gemide, Keçecizade Mehmed Fuad lar›na kamu hizmetPafla ile birlikte… Kraliçe, bu gemide yap›lan törenle, Abdülalerini açmaktan ziz’in H›ristiyan Saint George Garter fiövalyeleri Tarikat›na girifl törenini gerçeklefltirmifltir. ‹ngilizler, ‹slam Halifesi olan baflka çare yoktur. bir Osmanl› Padiflah›n› H›ristiyan tarikat›na sokma becerisini Bizim bütün H›risy›llarca unutmam›fllar ve William Barnes Wollen’in 1881’de tiyanlar›m›z›n geyapt›¤› bir gravürle bu olay› unutulmaz k›lm›fllard›r. nellikle biri mane-

32


BD EYLÜL 2011

vî, öteki siyasî, iki ayr› dini vard›r. Bunlardan manevî olan› hükümetimizi hiçbir flekilde ilgilendirmemelidir. Ama siyasî dinleriyle ilgili her husus yak›ndan izlenmelidir, çünkü bunlar varl›¤›m›zla ba¤daflmayan, birçok görüflü içermektedir. Bir Pafla’n›n Allah’a Musa’n›n koydu¤u kurallar çerçevesinde ya da H›ristiyanl›k usulünce tap›nmas› olgusu, onun hizmetlerinden, bilgi ve becerisinden kendimizi mahrum etmemizi hiç gerektirmez. Ama ayn› Pafla, ülkemizin birli¤ini akl›ndan ç›kar›p, Bizans imparatorlu¤u hülyalar›na kap›l›r, ya da bir Kilikya Krall›¤›

Hükümet-i Seniyye’nizin vazgeçilmez bir görev saymas› gereken ilk önlem; yollar›m›z›n yap›m›d›r. Avrupa ülkeleri kadar demiryollar›na sahip oldu¤umuz gün, Zât-› Hümayununuz dünyan›n en önde gelen bir devletinin bafl›nda olmufl olacaks›n›z.

B

unlardan baflka, önemini ta-

riften aciz kald›¤›m›z bir sorun daha var: Kamu E¤itimi, yani toplumsal geliflmenin biricik esas› ve her maddi ve manevî büyüklü¤ün tükenmez kayna¤›. Ordu, donanma, devlet yönetimi, hep ayn› soruna ba¤l›. Bu esas temel at›lm›fl olmakDevlet ve ülkenin herkesin s›z›n, ilerisi için ne güç kazanmak, ne ba¤›ms›zl›k, ne eflitli¤ine dayand›r›lan hükümet, ne de bir gelecek birli¤i; bendenizce, bütün kamu düflünemiyorum. Dinimizin görevlilerinden beklenilmesi son derece ayd›nl›k, yol gösterici özüne ra¤men, bizde gereken tek de¤iflmez kural, tek genel e¤itim çeflitli sebeplerden çok geri kald›. Say›s›z de¤iflmez inanç budur. medreselerimiz ve bunlar›n kurulmas› emeline koflulursa, o zaman bir ifle yaramadan kullan›p durduklar› sad›k bir memur olmaktan ç›kar ve nice kaynak, esasl› bir millî e¤itim yerinden al›nmas› zorunlu olur. Devlet düzeni kurabilmekli¤imiz için gerekli ve ülkenin herkesin eflitli¤ine dayand›- malzemeyi bize sa¤l›yor. E¤er bu gür›lan birli¤i; bendenizce, bütün kamu zel düflünceyi ben kendim bir türlü görevlilerinden beklenilmesi gereken uygulamaya geçiremediysem, araya tek de¤iflmez kural, tek de¤iflmez birçok talihsiz olay›n kar›fl›p, durmufl inanç budur. Bu bereketli ülkenin olmas›ndand›r. Bu giriflimi benim yeürünlerini hakk›yla devflirebilmek için, rime gelecek olanlara vasiyet ederim; Zat-› fiahaneniz, her fleyden önce ada- daha yararl› ve onurlu olacak bir baflka let çark›n›n yeniden düzenlenip iyi- giriflim düflünmeleri mümkün de¤ildir. Yukar›dan beri arz eyledi¤im mülefltirilmesine himmet buyurmal›s›n›z. Güç, fakat bir an önce giriflmeyi lahazatdan dolay› din kardefllerimin gerektiren kaç›n›lmaz bir ifl. Bütün ço¤unun bana mübalats›zl›k isnad›yla vatandafllar›n can ve mal güvenli¤i arkamdan ta’n ve teflnia edeceklerini yasal güvence alt›na al›nd›ktan sonra biliyorum. Onlar benim ne efkar›m› 33


BD EYLÜL 2011

ve ne de lisan›m› anlayabilecek bir halde bulunmad›klar›ndan bence mazurdurlar. Fakat, korkar›m ki, bir gün; “Bana kafir diyenin kendüde iman olsa. Dinime ta’n edecek bari Müslüman olsa” beytinin s›rr› hikmedi zahir ve bu yolda bana ta’n endaz olan cahil sofulardan ziyade müslüman mütedeyyin oldu¤umu ve ‹slam’›n selameti u¤runa feday› can edenlerde bile kulunuz kadar çal›flm›fl kimse olmad›¤› ve e¤er ifl onlara kalsa bizi mutlaka tehlikeye götüreceklerinde flübhe olmad›¤› ortaya ç›kar ise de korkum bu ki o zaman ifl iflten geçmifl olmaya… Dinî ve beflerî bütün kurumlar için geçerli olan birinci yasa, kendini koruma yasas›d›r. Giriflti¤imiz bütün ›slahat hareketlerinde bendeniz ‹slâm’›n korunmas›ndan baflka neye hizmet etmeye çabalad›m? Ne var ki, kurtuluflu geçmifl önyarg›lara körü körüne boyun e¤mek yerine, bizzat Cenab-› Hakk’›n ‹slâm önünde ve yeryüzünün bütün uluslar› önünde açt›¤› ayd›nl›k yollarda arad›m. Zay›f ve titreyen elim art›k daha fazla devam etmeme izin vermiyor. Sözlerimi tamamlarken, bütün insanca zaaflar› çerçevesinde gücü yetti¤ince iyiyi gerçeklefltirmeye çal›flm›fl ve insan kardefllerini her zaman sevmifl olup, art›k sorumluluklar›n›n yükü alt›nda çökerek, vicdan› rahat, dünyay› tam bir teslimiyetle mümin muvahhid olarak terk ederken, bu sad›k bendenizin ölüm döfle¤indeki son sözlerini dikkate almak tenezzülünde bulunman›z› istirham ederim. Fuad 3 Ocak 1869, Nis 3 34

*** “Vasiyetname-i Siyasiye”nin ayr›nt›l› de¤erlendirmesine giriflmek yüzlerce sayfay› bulaca¤›ndan; flimdilik en göze çarpan bir kaç yönü üzerinde duraca¤›m: 1- “Vasiyetmane-i Siyasiye”de en sa¤lam dost olarak de¤erlendirilen ‹ngiltere, Fuad Pafla’n›n ölümünden yedi y›l sonra, Osmanl›’n›n en büyük düflman› olup ç›km›flt›r. Bu nedenledir ki Abdülaziz, Rusya ile ittifaka yönelmifltir. 2- “Vasiyetmane-i Siyasiye”de Osmanl›’n›n d›fl borçlar›ndan hiç söz edilmemifltir. Oysa, Fuad Pafla’n›n ölümünden alt› y›l gibi k›sa bir süre sonra, Abdülaziz, Osmanl›’n›n tüm gelirleri d›fl borç faizini bile ödemeye yetmedi¤inden dolay›, devletin iflas›n› ilan etmifltir. 3- “Vasiyetname-i Siyasiye”de kapitülasyonlardan hiç söz edilmemektedir. Oysa, yerli sanayi oluflumunu baltalayarak Osmanl›’y› iflasa sürükleyen en önemli sorun, kapitülasyonlard›r. Ölüm döfle¤inde yaz›lan bir “Vasiyetname-i Siyasiye”de bu gibi canal›c› konulara de¤inilmemesi, bu konularda çözüm önerilerinde bulunulmamas›, size de ilginç gelmiyor mu? • cengizozakinci@butundunya.com.tr Konu ile ilgili kaynaklar internet sitemizdedir Cengiz Özak›nc›’n›n Özel Arflivinden:

1) Jöntürk Mizanc› Murad Bey’in 1314 (1896) y›l›nda Cenevre’de Mizan Matbaas›nda Osmanl›ca olarak yay›nlad›¤› “Vasiyetname-i Siyasiye”nin birinci sayfas›.


BD EYLÜL 2011

[Vasiyetname-i Siyasiye /Birinci Tab› /Cenova/(Mizan) Matbaas›nda Tab Olunmufldur / 1314] 2- “Vasiyetname-i Siyasiye”, sayfa 2, 3: [Osmanl› Azam-› Siyasiyesinden Sadr-› Sab›k Keçeci Zade Mehmed Fuad Pafla merhumun Fransa’n›n bahr-i sefid sevahillinde kain “Nis” flehrinde bulundu¤u zaman

1

ve vefat›ndan birkaç vakit mukaddem Cennetmekan Sultan Abdülaziz merhuma hitaben yazub irsal ve takdim eyledi¤i vesiyetname-i siyasidir ki hafiydleri Hikmet Bey Efendi taraf›ndan ihda olunmufldur. (*) Arkadafllar›m›zdan baz›lar› bu vasiyetnameyi baflka bir menbaa at›f etmek istiyorlarsa da elimizdeki nüsha-I asliyeye göre bu rivayet biasl ve esasd›r. 3- “Vasiyetname-i Siyasiye”, sayfa 4, 5. 4- “Vasiyetname-i Siyasiye”, sayfa 28, 29 (son)

2

3

4


FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

36


SAKLI TAR‹H Sinan Meydan

Atatürk

Ramazan Aylar›nda

Kur'an Okurdu Atatürk düşmanlarının öteden beri Atatürk'e saldırmak için kullandıkları en önemli yöntem, Atatürk'ün "dinsiz" olduğu ve "dindarlara baskı yaptığı" şeklindeki yalanı durmadan tekrarlamaktır. Büyük Günah fiüphesiz ki, dünyan›n en büyük devrimcilerinden birini, milleti için yap›p ettikleriyle de¤il de "inan›p inanmad›¤›yla" de¤erlendirmek, ancak az geliflmifl üçüncü dünya ülkelerine has bir durumdur. Maalesef ayd›nlanmas› yar›m kalm›fl olan ülkemizde de Atatürk gibi bir "dünya lideri", milleti için yap›p ettikleriyle de¤il de dini inanc›yla de¤erlendirilmektedir. Her fleyden önce bu durum çok ama çok üzücüdür. Yokluk ve yoksulluk içindeki bir toplumda önce emperyalizmi dize getiren sonra da yar› ba¤›ml› ve geri kalm›fl bir ümmet impratorlu¤undan ça¤dafl bir ulus yaratan Mustafa Kemal Atatürk'ün, "Atatürk ile Allah aras›nda" kalmas› gereken din-inanç konusundaki tutumuna 37


BD EYLÜL 2011

Din, Atatürk'ün de dedi¤i gibi, "Allah ile kul aras›ndaki ba¤l›l›kt›r".

göre de¤erlendirilmesi, herfleyden önce günaht›r! Çünkü din, Atatürk'ün de dedi¤i gibi, "Allah ile kul aras›ndaki ba¤l›l›kt›r". Atatürk ile Allah Aras›nda Atatürk düflmanlar›, Atatürk'ü Müslüman-Türk milletinin gözünden düflürmek için Atatürk'e "dinsiz" diye iftira atm›fllar, genç nesilleri bu çirkin iftirayla zehirlemifllerdir. Allah'tan korkmayan kuldan utanmayan bu Atatürk düflmanlar›n›n Atatürk'e yönelik bu as›ls›z ve çirkin iftiralar›na cevap vermek için 15 y›l›m› vererek tam 1153 sayfal›k Atatürk ile Allah Aras›nda adl› bir kitap yazd›m. Bu kitapta Atatürk'ün din anlay›fl›n›, do¤umundan ölümüne kadar çok ayr›nt›l› bir flekilde belgelere dayal› olarak inceledim. Neredeyse bütün arflivlere girdim,yerli yabanc› bütün kaynaklar› tarad›m. Ve 15 y›ll›k çal›flmalar›m sonunda Atatürk'ün bu ülkeye gelmifl geçmifl en bilinçli ve en sade inananlardan biri oldu¤unu 38

gördüm. Araflt›rmalar›m sonunda; Atatürk'ün inanc›n› kendi içinde yaflayan, toplumun herfleyden önce dinini anlamas›n› isteyen, bunun için dinde öze dönüfl projesi gelifltiren, din istismar›yla ve yobazl›kla savaflan, baflka inançlara sayg› duyan samimi bir dindard›r oldu¤unu gözler önüne serdim... Burada Atatürk ve din konusundaki 1153 sayfal›k Atütürk ile Allah aras›nda adl› kitab›m› özetleyecek de¤ilim; bu yaz›mda ”Ramazan Aylar›ndaki Atatürk’ten” k›saca söz edece¤im. Ramazan Aylar›ndaki Atatürk Atatürk çok özgün bir din anlay›fl›na sahiptir. Bu nedenle zaman zaman Atatürk'ün din konusunda söyleyip yazd›klar› bizleri flafl›rtabilir. (Örne¤in, Medeni Bilgiler'deki din elefltirlileri.) Ancak bütün bunlar›n bir aç›klamas› vard›r. Bu aç›klamalar› "Atatürk ‹le Allah Aras›nda" adl› kitab›mda bulabilirsiniz. Atatürk, ‹slam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermifltir. Müslümanlar için kutsal aylar›n ve günlerin toplumsal dayan›flmay›, birlik ve bütünlü¤ü pekifltirdi¤ini düflünen Atatürk, özellikle Rama-


BD EYLÜL 2011

zan ay›na çok büyük bir önem vermifl- bafllarken dua ederdi." tir. Atatürk, Ramazan aylar›ndaki maAtatürk'ün Ramazan ay›nda k›z nevi havadan etkilenmifltir: zaman za- kardefli Makbule Han›m'a; "Ramazan man oruç tutmufl, oruç tutanlara kolay- geliyor, annemize hatim okutmay› ihl›klar sa¤lam›fl, onlara büyük bir sayg› mal etme..." diye hat›rlatmada buluduymufl, hatta Ramazan aylar›nda baz› nup, hatim okuyacak haf›za hediye kiflisel zevklerinden (alkol almak, ince edilmek üzere bir zarf içinde para versaz heyeti dinlemek gibi) vazgeçmifl, di¤i bilinmektedir. dahas› s›kça Kuran okumufl veya özel Atatürk'ün özel haf›z› Haf›z Yaflar haf›z›na Kuran okutarak dinlemifl, ak- Okur, Atatürk'ün Ramazan aylar›ndaki flamlar› haf›zlar› ça¤›rtarak onlarla davran›fllar›n› flöyle gözlemlemifltir: Kuran ve din sohbetleri yapm›flt›r... "... Ramazanlar›n Atam için çok fiimdi gelin laf› fazla uzatmayal›m büyük bir önemi vard›. Ramazan gelir ve tan›klara kulak verelim. gelmez ince saz heyeti Çankaya KöflÖnce Atatürk'ün ufla¤› Cemal Gran- kü'ne giremezdi. Kandil Geceleri de da'y› dinleyelim: saz çald›rmazd›. Sadece beni huzurl"... Ramazanlarda Kadir gecesi a¤- ar›na ça¤›r›r, Kuran'› Kerim'den baz› z›na kadehini koymazd›... Kadir gece- sureler okuturdu.Ben okurken gözleri leri sofra bile kurdurmazd›. Sayg›s› bir noktaya tak›l›r, derin bir huflu içinbüyüktü. Bazen Mevlit dinledi¤i de 15 y›ll›k çal›flmalar›m sonunda olurdu. Miraç bölü- Atatürk'ün bu ülkeye gelmifl münde, 'Göklere ç›kt› Mustafa' de- geçmifl en bilinçli ve en sade nince gözleri yafla- inananlardan biri oldu¤unu r›rd›. O zaman hemen kolonya götü- gördüm. rürdük. ‹nan›fl› samimiydi. Bence Al- de dinlerdi. Ruhunun çok mütelezziz lah'a inan›yordu." oldu¤u her halinden anlafl›l›rd›. Atatürk Ramazan aylar›nda DolRamazanlarda bir ay müddetle mabahçe Saray›'na gelen ve oruç tutan Hac› Bayram-› Veli ve Zincirlikyu misafirlerine özel ilgi göstermifl; iftar camilerinde flehitlerin ruhuna Hatimsofras›yla bizzat ilgilenmifl, ibadet et- i fierif okumam› emrederlerdi. O günmek isteyenlere yer göstermifltir. lerde civar kasaba ve köylerden gelenAtatürk'ün k›z kardefli Makbule lerle cami h›ncah›nç dolard›..." Han›m bu konuda flunlar› söylemifltir: Görüldü¤ü gibi Atatürk Ramazan "...Her Ramazan›n bir günü ve ek- aylar› boyunca baz› al›flkanl›llar›ndan seriyetle Kadir gecesi bana iftara ge- da uzak durmufltur. Örne¤in incesaz lirdi. O gün, imkan bulabilirse oruç heyetini Çankaya'ya sokmam›fl, Kanda tutard›. ‹ftar sofras›n› tam eski tarz- dil Geceleri saz çald›rmam›flt›r. Ayr›ca da isterdi. Oruçlu oldu¤u zaman iftara Kuran-› Kerim okumufl, çeflitli cami39


BD EYLÜL 2011

Atatürk’ün Çankaya Köflkü Kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun An›lar›n›n anlat›ld›¤› kitap lerde de flehitlerin ruhlar›na Hatim-i fierif'ler okutmufltur. Atatürk'ün bütün bu davran›fllar›, onun Ramazan›n anlam ve önemini idrak etmifl inanca sayg›l› son derece sade bir Müslüman oldu¤unu kan›tlamaktad›r. fiimdi de Atatürk'ün kütüphanecisi Nuri Ulusu'ya kulak verelim: "Atatürk otuz ramazan geceleri baflta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin haf›zlar› olan Hf. Yaflar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaflar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah beyleri davet ederdi ki bu haf›zlardan Haf›z Yaflar ayn› zamanda Cumhurbaflkanl›¤› Alaturka Müzik fiefi'ydi. 1930 y›l›nda emekli 40

oldu. Ama ölene kadar hep Atatürk'ün yan›ndayd›. Soyad› Kanunu ç›k›nca Atatürk ona 'Okur' soyad›n› vermifltir. Atatürk davet etti¤i bu haf›zlardan tek tek din konusunda bilgiler al›rd›. Ayr›ca çok üzerinde durdu¤u Türkçe Kuran'› Kerim hakk›nda görüfllerini de sorard›. Yine bir Ramazan ay› gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Saray›'nda aceleyle beni ça¤›rtt›. Derhal makam›na girdim. O gece sofra flefimiz ‹brahim Bey izinli oldu¤undan, benim görevim olmad›¤› halde düzenimi ve intizam›m› be¤endi¤inden olacak beni istemifller. Odaya girdi¤imde, 'Nuri o¤lum haf›zlar gelecek. Bu gece haf›zlar›n seslerini aksi sedas›yla daha güzel dinlemek için muayede (bayramlaflma) salonundaki hususi daireye yemek masas›n› kurun, ama acele ha; kaç dakikada kurabilirsin?' demiflti. Pek tecrübelisi oldu¤um bir konu de¤ildi. Derhal laz›m gelen emirleri gerekli kiflilere tebli¤ ettim, herkes ifle koyuldu. Hakikaten tam otuz dakika sonra herfley tamam gibiydi. Sevdi¤i çiçekleri de elimle tam masaya koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masan›n yan›na geldi. fiöyle bir göz ucuyla masay› düzeni süzdü ve bana dönerek: 'Aferin Nuri, ‹brahim'i aratmam›fls›n, çiçekler de pek güzel...' diye iltifatta bulundu. Zaten hep güzel fley yapt›¤›m›zda takdir ederdi. Ama bir de yanl›fl m›, hata m› yapt›n, sadece bir bakard› ki, o bile yeterdi, içimize ifllerdi. Salona girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yeme¤e bafllad›lar. Konu yine Türkçe Kuran-› Kerim'di. Atatürk


BD EYLÜL 2011

hepsiyle ayr› ayr› ilgilendi. Kuran-› Atatürk, Cemil Said Bey'in Kuran Kerim'den okuttu¤u dular› zevkle din- tercümesini getirtti. Bizlerin tercüme ledi." konusunda tek tek fikirlerini ald›ktan Nuri Ulusu'nun dedi¤i gibi gerçek- sonra hemen hemen sabaha kadar tarten de Atatürk özellikle ”Dinde Türk- t›flt›k. Daha sonra aya¤a kalkarak ceçelefltirme Çal›flmalar›n›” bafllatt›¤› ketlerinin önünü iliklediler. Kuran-› 1932 y›l› Ramazan ay›nda s›kça tan›n- Kerim'i ellerine al›p Fatiha Suresi'nin m›fl haf›zlarla bir araya gelmifl, onlarla Türkçe tercümesini aç›p halka okuyorKuran konuflmufl, Kuran okutup mufl gibi a¤›r a¤›r okudular. Bu haredinlemifl, hatta bizzat Kuran oku- ketleriyle bizlerin halka nas›l hitap mufltur. etmemiz gerekti¤ini göstermek istiyorHaf›z Yaflar Okur'u dinleyelim: lard›. "1932'de Ramazan›n ikinci günüySonra Atatürk: 'Say›n haf›zlar, dü. Atatürk ile Ankara'dan Dolmabah- içinde bulundu¤umuz bu kutsal ay çe Saray›'na geldik. Beni huzurlar›na içinde camilerde okuyaca¤›n›z mukaça¤›rd›lar. 'Yaflar Bey' dediler. '‹stan- belelerin tamam›n› okuduktan sonra bul'un mümtaz haf›zlar›n›n bir listesini Atatürk, s›kça tan›nm›fl haistiyorum. Ama bunf›zlarla bir araya gelmifl, onlar musikiye de aflilarla Kuran konuflmufl, Kuran na olmal›lar." Bu emir üzerine okutup dinlemifl, hatta bizzat Haf›z Yaflar Okur, ‹stanbul'un en tan›n- Kuran okumufltur. m›fl haf›zlar›ndan, Sadettin Kaynak, Sultan Selimli R›za, Türkçe olarak da cemaate aç›klayaSüleymaniye Camii Bafl Müezzini caks›n›z. ‹ncil de Aramca yaz›lm›fl Kemal, Beylerbeyli Fahri, Darüttalim- ama sonradan bütün dillere tercüme i Musiki Azas›ndan Büyük Zeki, Mu- edilmifltir. Bir ‹ngiliz ‹ncil’ini ‹ngilizallim Nuri ve Burhan beylerin yer al- ce, bir Alman ‹ncil’ini Almanca okur. d›¤› bir liste haz›rlam›flt›r. Herkes okunan mukabelelerin manaSonraki geliflmeleri yine Haf›z Ya- s›n› anlarsa dinine daha çok ba¤lan›r" flar Okur'dan dinleyelim: dediler. "O ana kadar bunlar›n niçin ça¤r›lSonra yan›ndakilere: 'Gazetelere m›fl oldu¤unu ben de bilmiyordum. haber verin, yar›n camilerde okunacak O gün anlad›m ki, tercüme ettirilmifl surelerin Türkçe tercümesi de okunaolan bayram tekbirlerini kendilerine cakt›r' emrini verdiler." meflk ettirecektir. Haf›zlar ikifler ikifler Atatürk, bu haf›zlarla 1932 Ramaoldular ve flu metin üzerine meflke zan ay›nda s›kça toplant›lar yapm›flt›r: bafllad›lar. 'Allah büyüktür... Allah Camilerde Kuran okuyacak haf›zlarla büyüktür...' bizzat ilgilenmifl, hatta defalarca haf›z41


BD EYLÜL 2011

lara Kuran'›n nas›l okunaca¤›n› göstermifltir. Saadettin Kaynak anlat›yor: "Dolmabahçe Saray›'nda büyük muayede salonunda saz tak›m› toplanm›flt›. Atatürk bir imtihan ve tecrübe yapmaya haz›rlanm›fl görünüyordu. Elinde Cemil Said'in Türkçe Kuran-› Kerim'i vard›. Evvela Haf›z Kemal'e verdi okuttu, fakat beyenmedi. 'Ver bana, ben okuyaca¤›m' dedi. Hakikaten okudu, ama hâlâ gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir ahenk ve tav›rla okudu." Atatürk'ün Oruç Araflt›rmalar› Atatürk her konuyla oldu¤u gibi din konusuyla da "bilimsel" gözle ilgilenmifltir. Atatürk'ün dünyadaki di¤er devrimcilerden en temel farklar›ndan biri dini "ak›l d›fl›" diye d›fllamamas› ve din üzerine de kafa yormas›d›r. Atatürk bir taraftan Ramazan aylar›ndaki manevi havay› solurken di¤er taraftan oruç ibadetini anlamaya çal›flm›flt›r. Okudu¤u baz› kitaplarda "oruçla ilgili" baz› bölümlerin alt›n› çizip, baz› notlar almas› onun "orucu anlama" çabas›n›n bir yans›mas›d›r. Atatürk, Leon Caeteni'nin "‹slam Tarihi" adl› eserini okurken orucun anlat›ld›¤› baz› satr›lar›n alt›n› çizmifl, ve sayfa kenarlar›na baz› özel iflaretler koymufltur. Örne¤in, Hz. Muhammed'in, nefsine hakim olamad›¤› için had›m olmak isteyen ‹bn-i Mazun'a onay vermemesi; "nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmas›n›" söylemesi, Atatürk'ün 42

dikkatini çekmifltir: "Peygamber onay göstermedi. Heveslerini yat›flt›rmas› için oruç tutmas›n› tavsiye etti." Atatürk, önemli gördü¤ü bu sat›r›n alt›n› boydan boya çizmifltir. Atatürk, ayn› kitapta 'Ramazan bayram›n›n ortaya ç›k›fl›n›" anlatan bölümle de ilgilenmifltir. "O sene (Hz) Muhammed taraftarlar›na fitre zekat› vergisinin ödenmesini emretti. Bundan bir iki gün önce Müslümanlara bir konuflma yapt›¤› rivayet olunuyor. Ramazan ay› sonunda (Hz) Muhammed bütün ashab› ile birlikte flehirden ç›karak musallaya gitti. Salatül-iyd (bayram namaz›) denilen namaz› orada k›ld›. Orucun bitimi bu namaz ile kutlanm›fl oluyordu. ‹lk defa olarak böyle bir adet yap›lmakta idi..." Önemli bularak bu sat›rlar›n alt›n› çizen Atatürk, "ilk defa olarak böyle bir adet yap›lmakta idi" cümlesinin bafl›na iki adet "x" iflareti ve "Dikkat" anlam›nda bir "D" harfi koymufltur. *** ‹flte, yobaz düflüncelerle "dinsiz" ve "din düflman›" diye afla¤›lanmaya çal›fl›lan Atatürk. Var›n siz karar verin kimin gerçekten dindar, kimin ise Allah'la aldatan yobaz oldu¤una!... Ayr›ca, önemli olan Atatürk'ün inan›p inanmad›¤›, az ya da çok inand›¤› de¤il bu millet için yap›p ettikleridir. • sinanmeydan@butundunya.com.tr Not: Atatürk ve din konusunda akl›n›za tak›lan bütün sorular›n cevaplar›n›, Atatürk'ün din anlay›fl›n›n›n bilinmeyenlerini ATATÜRK ‹LE ALLAH ARASINDA adl› kitab›mda bulabilirsiniz...


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Terörle Mücadelede Yap›lan Yasal De¤ifliklikleri

Kim Biliyor? Terör örgütü PKK ile mücadelede ‘Nereden nereye’ geldik ifadesini kullanabilece¤imiz geliflmeler yaflan›yor. Dört y›l önce yay›nlanan ‘Avrupa Birli¤i sürecinde Kürtçülük’ adl› kitab›mda yapt›¤›m de¤erlendirmelerden birini paylaflarak bafllayal›m.

43


BD EYLÜL 2011

P

KK , Türk Silahl› Kuvvetleri

karfl›s›nda tutunamayaca¤›n› bafl›ndan beri biliyordu. Örgütün as›l hedefi, terör eylemleriyle daha çok can ve mal kayb›na neden olup, hem kamuoyunda b›kk›nl›¤a yol açmak hem de Türk-Kürt ayr›flmas›n›n alt yap›s›n› haz›rlamakt›. Böylelikle, kafalarda psikolojik k›r›lma noktas› yaratarak, ‘bizler ve onlar’ düflüncesini yerlefltirmek isteyen örgüt, ‘Yeter art›k bu ifle bir çare bulunsun, gerekirse ayr›lal›m’ diyebilecek bir kamuoyu oluflturmay›, PKK’y› siyasallaflt›rmay› ve Abdullah Öcalan’› serbest b›rakt›rmay› hedefliyor. Bu hedefe ulaflman›n önündeki en büyük engelin ise TSK oldu¤unu bilen örgüt, askerin y›prat›lmas›ndan büyük fayda sa¤layacakt›r” de¤erlendirmesini yapm›flt›m. Ad›na Kürt sorunu denilen konuda Türkiye’nin geldi¤i nokta hiç iç aç›c› de¤il. Türkiye’de bir bölünme oldu¤unu söyleyenler ço¤al›yor. Bana göre bu bölünme co¤rafi de¤il psikolojiktir. fiimdi e¤ri oturup do¤ru konuflal›m.

Türkiye’nin önemli bir iktidar de¤iflikli¤i yaflad›¤› 2002 y›l›ndan, içinde bulundu¤umuz 2011’e kadar geçen süreçte ‘S›f›r eylem’ denilebilecek düzeye inmifl PKK’n›n tekrar zirveye yükselmesini sadece terör sald›r›lar› aç›s›ndan de¤erlendirmek büyük yan›lg› olacakt›r. Çünkü PKK art›k toplumsal taban›n› oluflturmufltur. Önceleri örgütün bask›s›ndan ve tehditlerinden 44

Bu durumun en büyük sorumlusu ise PKK ile sadece askeri alanda mücadele etmenin yeterli olaca¤›n› düflünüp, sorunun siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlar›n› yok sayan çaps›z siyasilerdir. korkarak destek verenler flimdi gönüllü destek sunma noktas›na gelmifltir. PKK, ad›na Kürt sorunu denilen konuyu siyasal platforma tafl›ma, tart›flt›rma ve çözüm önerilerini konuflturma konular›nda önemli geliflmeler sa¤lam›flt›r. PKK, ayr›ca yabanc› siyasetçilerden, sivil toplum kurulufllar›ndan, medyadan ve tan›nm›fl kiflilerden de destek almaktad›r. Bu durumun en büyük sorumlusu ise PKK ile sadece askeri alanda mücadele etmenin yeterli olaca¤›n› düflünüp, sorunun siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlar›n› yok sayan çaps›z siyasilerdir. Kürt sorunu, ABD ile AB’nin bölgeye ve Türkiye’ye yönelik politikalar›nda


BD EYLÜL 2011

önemli bir yere sahiptir. Özellikle de Amerika Birleflik Devletleri, Ortado¤u politikalar›nda Kürt faktörüne verdi¤i önemi, PKK’ya aç›k ya da gizli destekler sa¤layarak göstermektedir. Burada, Mart 2009’da ‘Kürt sorununda iyi fleyler olacak’ sözleri, 7 ay sonra, Kas›m 2009’da bafllat›lan ‘Demokratik aç›l›m ve son olarak Ekim 2009’da Habur’dan girifl yapan ‘Bar›fl grubu’ adl› PKK’l›lar Amerikan politikalar›ndan ayr› düflünülebilir mi?’ sorusunu sormadan geçemeyece¤im. fiimdi daha somut gerçekleri dile

getirmek için sorular yöneltelim. Dünyan›n hangi ülkesinde onbinlerce insan›n ölümünden sorumlu bir terör örgütü liderinin, cezaevinden örgütünü yönetmesine, talimatlar göndermesine, siyasete müdahale etmesine, konuflmalar›n›n medyada çarflaf çarflaf yay›nlanmas›na izin verilir? Hangi ülkede, cezaevinde bulunan bir terör örgütü yöneticisinin, devlete koflullar ileri sürmesine, pazarl›k içine girmesine, talepleri yerine getirilmezse terörü kullanaca¤› flantaj›n› yapmas›na olanak tan›n›r? Abdullah Öcalan’›n cezaevinde ‘Mandelalaflma’ süreci yaflayaca¤›n› y›llar önce ilk kez söyledi¤imde, beni dinleyen siyasiler, ”o da ne demek” diye sormufllard›. Güney Afrika’daki ›rkç› beyaz rejime karfl› siyahlar›n lideri olan ve kapat›ld›¤› hapishaneden ev hapsine ç›kar›lan Nelson Mandela, ›rkç› rejimin y›k›l›fl sürecini evinden yönetmifl ve siyahlar›n zaferiyle sonuçlanan mücadelenin sembolü olmufltu. Öcalan da Mandela olma yo-

lunda emin ad›mlarla ilerlemektedir. O’na bu f›rsat› verenler ise yaflananlar›n geri dönülmez bir süreç oldu¤unu yeni yeni anlamaktad›r. Daha aç›k söylemek gerekirse, ‘At› alan Üsküdar’› geçti’ dedirtecek geliflmelere seyirci kalanlar, bugün yaflananlar›n alt yap›s›n› da bilerek ya da bilmeyerek haz›rlam›fllard›r. Avrupa Birli¤i ile Amerika Birleflik Devletleri böyle istiyor diyerek, ç›kard›klar› yasalarla, yapt›klar› düzenlemelerle, Türkiye’yi yasa bo¤an sald›r›lar›n, verilen flehitlerin, ilan edilen özerkli¤in önünü açm›fllard›r. Siyasi yanl›fllar› gizlemeyi, gerçekleri sapt›rmay› görev edinmifl bir k›s›m medya ise her çat›flma ve flehit haberinin ard›ndan Türk Silahlar› Kuvvetleri’ni karalayan yay›nlar yapmaktad›r. Savafl uçaklar›n›n ya da helikopterlerin yanl›fll›kla askerleri bombalad›¤›ndan tutun da kötü komutaya de¤in her türlü yalan haber beyinlere kaz›nmaktad›r. Bunlar›n yalan oldu¤u kan›tlansa da iftiralar devam etmektedir. Her kurum gibi TSK da yanl›fl yapabilir. Bunun birçok örne¤i vard›r. Ama baflka kurumlar›n yanl›fllar› geçifltirilirken, sürekli TSK’n›n yanl›fllar›n›n üzerine gidilmesini de sorgulamak gerekiyor. Söz konusu yanl›fllar› baflka bir yaz›da ele alaca¤›m için yine konuya dönelim. Kamuoyunda yerlefltirilmek istenen kan›, ‘Ordu terörün üstesinden gelemiyor, yerini polis als›n’ fleklindedir. Bunu söyleyenlere, ‘Bu görev polise uzun zaman önce verilmedi mi’ diye soran ne yaz›k ki yok. fiimdi haf›zalar› tazeleyelim. Ola¤anüstü Hal 45


BD EYLÜL 2011

Kanunu’nun (OHAL) 30 Kas›m 2002’de tamamen kald›r›lmas›n›n ard›ndan ‹l ‹daresi Kanunu hükümleri yürürlü¤e girdi. Yani PKK ile mücadele ‹l ‹daresi Kanunu hükümleri uyar›nca yürütülmeye baflland›. Daha aç›k söylemek gerekirse, OHAL döneminde PKK’ya karfl› mücadeleden TSK sorumlu iken, di¤er güvenlik güçleri geri plandayd›. OHAL’in kald›r›lmas› ise PKK ile mücadelede asli ve sorumlu unsur olarak Polis ile Jandarma’y› öne ç›karm›flt›r. Bu da, ‹l ‹daresi Kanunu hükümlerinin geçerli olmas› ve askeri birliklerin, ancak valilerin istemesi halinde operasyon yapabilmesi demektir. Temel bir de¤ifliklikten daha bah-

sedelim. Türkiye’de, Aral›k 2004’te ç›kan ve 6 ay sonra yürürlü¤e giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) terörle mücadele konusunda getirdiklerinden haberiniz var m›?

‹flte bu yeni CMK’dan hareketle bilginizi ölçmek için soral›m, ‘Birlikler operasyona ç›kabilir mi? Arama yapabilir mi? Yol aramas› yapabilir mi? Silahlara el koyabilir mi? Sorgulama yapabilir mi? Gözalt›na alabilir mi? Tüm bu ifllemler cumhuriyet savc›lar›n›n yaz›l› iznine mi ba¤l›?’ Yukar›da s›ralad›¤›m sorular flaka gibi de¤il mi? Tan›d›¤›n›z bir hukukçu varsa, lütfen sorun, ö¤renin, ama flaflk›nl›ktan küçük dilinizi yutmay›n. Yetkililere, ‘Örne¤in fi›rnak’taki askeri k›fllan›n yak›n›nda, kalabal›k bir terörist grubu belirleyen nöbetçiler, durumdan üstlerini haberdar etti¤inde, komutan ya en yak›n polis karakolunu aray›p, teröristler bize sald›racak, gelin diyecek ya da valiye resmi yaz› yaz›p, teröristler burnumuzun dibinde, operasyon izni istiyoruz talebinde bulunacak’ de¤erlendirmesi yap›l›yor. Böyle bir fley var m› diye sorun. Bakal›m ne yan›t alacaks›n›z. Görevdeki subay ve astsubaylar›n

‘Birlikler operasyona ç›kabilir mi? Arama yapabilir mi? Yol aramas› yapabilir mi? Silahlara el koyabilir mi? Sorgulama yapabilir mi? Gözalt›na alabilir mi? Tüm bu ifllemler cumhuriyet savc›lar›n›n yaz›l› iznine mi ba¤l›?’

46


psikolojisini de unutmamak gerekiyor. Valinin izni olmadan teröristlerle çat›flmaya giren bir komutan, ”Günün birinde yasaya ayk›r› davranmaktan hakk›mda dava aç›l›r m›? Bu durum sicilime ifllenirse terfi sorunu do¤ar m›?” Türünden sorular› kendine sormak durumunda kal›yorsa, moralinin ne olaca¤›n› var›n siz düflünün. Uzun sözün k›sas›, PKK’l› terörist-

lerle mücadelede sorumluluk polis ve jandarman›nd›r. Jandarma da asker de¤il mi diye sorabileceklere yan›t olarak söylüyorum, jandarma ‹çiflleri Bakanl›¤›’na ba¤l› bir kolluk gücüdür. Ayr›ca, Avrupa Birli¤i’nin son 8 y›lda yay›nlad›¤› Türkiye ‹lerleme Raporlar›nda ‘Jandarma’n›n yap›s› de¤ifltirilsin, AB ülkelerindeki ile uyumlu hale getirilsin’ talebine uygun olarak hayata geçirilen de¤ifliklikleri de an›msatmakta yarar görüyorum. Yukar›da özetlemeye çal›flt›¤›m son de¤ifliklikler ›fl›¤›nda bakt›¤›m›zda, bugüne kadar yürütülen mücadeleden polisin sorumlu oldu¤u anlafl›lm›yor mu? Öyleyse, asker PKK’ya karfl› baflar›s›z oldu türünden haberleri yapanlar›n amac›n› sorgulamak gerekmiyor mu? Bu konuda vatandafla k›zmaya da kimsenin hakk› yok. Terörle mücadelenin hukuki mevzuat›n›, yetki ve sorumluluktaki de¤ifliklikleri nereden bilecekler ki. Vatandafl›n bilmedi¤i bununla da s›n›rl› de¤il. Güvenlik güçlerinin karfl›s›nda, kendilerini gerilla olarak adland›ran gruplar var. Güneydo¤u’daki araziyi çok iyi bilen, bölge halk›ndan

Valinin izni olmadan teröristlerle çat›flmaya giren bir komutan, "Günün birinde yasaya ayk›r› davranmaktan hakk›mda dava aç›l›r m›? Bu durum sicilime ifllenirse terfi sorunu do¤ar m›?" türünden sorular› kendine sormaz m›? destek ve istihbarat alan, a¤›r silahlar kullanan teröristler karfl›s›nda polisi ve Jandarmay› istedi¤iniz kadar güçlendirin, baflar› sa¤lanamayacakt›r. Bunun ad› zaman ve insan kayb› olacakt›r. Bat›l› ülkelerde bizim yaflad›¤›m›z türden sorunlar›n ortaya ç›kmas› durumunda ne olur diye merak edenlere söyleyelim. Öncelikle sorunun ad› konulur. E¤er bunun ad› terör ise polisiye önlemler al›n›r. Örne¤in ‹spanya’da, Bask bölgesindeki ETA terör örgütüne karfl› polis ve jandarma görevlendirilmifltir. Çünkü da¤larda a¤›r silahlarla donat›lm›fl, yol kesen, karakol basan, gerilla savafl› veren gruplar yoktur. Bombal› eylemler yapan, güvenlik güçleri ile çat›flmaya girmekten kaç›nan ETA militanlar› kentlerdeki eylem47


Askerin bugüne kadar kimseye sormadan karar vermedi¤i, aksine siyasi iktidarlardan ald›¤› emirleri yerine getirdi¤i biliniyor. Terör örgütü ile mücadelede hükümetler düflüncesini sordu¤unda, TSK önerilerini sunmufltur. lere a¤›rl›k vermektedir. Türkiye’deki durum nedir? Sorunun ad› konulmufl mudur? Terör mü, yoksa düflük yo¤unluklu bir savafl m› yafl›yoruz? PKK’y› ve stratejilerini 1986’dan buyana yak›ndan takip ederim. Karfl›m›zda gerilla yöntemlerini uygulayan, istihbarat› olan, gelir kaynaklar›n› yaratm›fl (Haraç, uyuflturucu ve insan kaçakç›l›¤›), içeride ve d›flar›da e¤itim kamplar›n› kurmufl, sürekli yeni kat›l›mlar sa¤layan, a¤›r silahlara sahip, uluslar aras› deste¤i bulunan, propaganda yöntemlerini iyi kullanan ve sadece silahl› de¤il psikolojik savafl›

da yürüten bir örgüt var. Öyleyse Türkiye ‘düflük yo¤unluklu bir savafl’ gerçe¤i ile karfl› karfl›yad›r. Savafl ise polisin de¤il askerin iflidir. Askerin bugüne kadar kimseye sormadan karar vermedi¤i, aksine siyasi iktidarlardan ald›¤› emirleri yerine getirdi¤i biliniyor. Terör örgütü ile mücadelede hükümetler düflüncesini sordu¤unda, TSK önerilerini sunmufltur. Verdi¤i büyük mücadele ile de bir dönem terör örgütünün belini k›rm›flt›r. Bugün gelinen noktada birtak›m eksiklikler ve hatalar ortaya ç›km›flsa, sorumlulu¤un önemli bölümü siyasilere aittir. Askeri bitirmeyi görev edinmifllerden cesaret alanlar da, meydan› bofl bulman›n rahatl›¤› ile ‘Özerklik’ ilan edebiliyor, ‘Sizden istemiyoruz, biz al›yoruz’ diyebiliyor, ‘Devlete vergi ödemeyece¤iz’ kabaday›l›¤›n› yapabiliyor. Böylelikle kal›c› hale gelen psikolojik bölünme, co¤rafi bölünmenin de alt yap›s›n› haz›rl›yor. Büyük Ortado¤u Projesi, yeni ana-

yasa, aç›l›m politikalar›, özerklik ilan›, Öcalan’›n serbest b›rak›lmas›, terörle mücadelede yöntem de¤iflikli¤i gibi konular›n gelip dü¤ümlendi¤i nokta askerdir diyenler yanl›yor mu? Vurun abal›ya yöntemi bunun için mi iflliyor?• gurbuzevren@butundunya.com.tr

Her sabah kalkt›¤›m zaman kendi kendime flöyle söz veririm: Dünya üzerinde vicdan›mdan baflka kimseden korkmayaca¤›m. Kimsenin haks›zl›¤›na boyun e¤meyece¤im. Adaletsizli¤i adaletle y›kaca¤›m ve mukavemet etmekte ›srar ederse onu, bütün mevcudiyetimle karfl›layaca¤›m. Gandhi 48


BD EYLÜL 2011

YAZILARI

ANAD‹L‹M‹Z H arf Devrimi, yaln›z harflerin biçimini de¤ifltirmekle kalmayacak; bize Dil Devrimi’ni de sa¤layacakt›r. Dil Devrimi’nden anlad›¤›m›z, Türk dilini yani anadilimizi yabanc› sözlerden kurtarmak, onu saf ve temiz yüzü ile ortaya koymakt›r. Niçin birkaç y›l evvel yaz›lm›fl fleyleri bugünkü Türk Çocuklar› okuyam›yorlar, anlayam›yorlar? Bunlar›n anlafl›lmas› o kadar çetin ve derin midir? Hay›r! Asla! Güçlük, ne onlar›n çetin ve derin olmas›ndad›r, ne de flimdiki Türk çocuklar›n›n daha az anlay›fll› bulunmalar›ndand›r. Dilimizi yabanc› dillerin hücumuna aç›k b›rakm›fl›z. ‹smet Pafla’n›n dedi¤i gibi: “Türk Dili, s›n›r› dört taraftan aç›k kalm›fl bir yurda benziyor!” Gerçek ana dilimiz, bu aç›k s›n›rlardan giren yabanc› sözlerin aras›nda k›sk›vrak eli-kolu ba¤l› kalm›fl, içinden ç›k›lmayacak bir hale gelmifltir. Türk milleti bilgi yolunda çok geri kald›. Çünkü ona konuflmad›¤› bir dili okutmaya, yazd›rmaya çal›flt›k. Atalar›m›z›n günahlar›n› biz temizleyece¤iz. Eriflkin bir millete yarafl›r, eriflkin

bir dil yarataca¤›z. Bu iflte çok uyan›k olaca¤›m›z nokta fludur: Türkçede karfl›l›¤› olan Arap ve Acem sözlerini bir yana atmak ne kadar do¤ru ise, Bat› dillerinden yeni sözler almakta da o kadar nazl› davranmak gerekir. Yaln›z flunu da unutmamal› ki, bu tutumun da, elbette bir s›n›r› vard›r. Öz dilimizde bulamad›klar›m›z› yabanc› dillerden almaktan çekinmeyece¤iz. Bütün ifl, bafllarken ald›¤›m›z ölçüyü, çal›fl›rken kaybetmemektir. Geçen y›ldan beri Baflbakan›m›z›n nutuklar›nda göze çarpan bir ayr›l›k var. Siyasette oldu¤u gibi dil ve edebiyatta da derin bilgisi olan ‹smet Pafla, konuflmalar›nda saf Türkçe sözler kullanmaya özellikle dikkat ediyor.

S

on günlerde, söz kitab›m›z› (Sözlük) haz›rlamakta olan Dil Derne¤i’nde söyledi¤i nutuk ise, daha büyük bir de¤erdedir. ‹smet Pafla bu nutkunda Dil Derne¤i’nden yaln›z temiz, pürüzsüz bir söz kitab› istemiyor; bu iflin çabuk bitmesini de diliyor. Bafllang›çta baz› zorluklar çekecek ancak bütün bu zorluklar› da yenece¤iz. Büyük Devrimler, didinmeden, 49


BD EYLÜL 2011

Dilimizi sadelefltirmek, büyük Devrimlerimizin de buyru¤udur. Çünkü Devrimlerimizin en büyük anlam›na, halka do¤ru gitmekle ulafl›labilmesi mümkün olabilecektir. Cumhuriyet idaresinin temeli Halkç›l›kt›r. Bundan ötürüdür ki, her fleyden evvel, yaz› dilini halk›n konuflma diline yaklaflt›rmak gerekir. yorulmadan baflar›labilir mi? Bundan baflka, bu ifli ayr› bir yüzden de düflünmek gerekir: Dilimizi sadelefltirmek, büyük Devrimlerimizin de buyru¤udur. Çünkü Devrimlerimizin en büyük anlam›na, halka do¤ru gitmekle ulafl›labilmesi mümkün olabilecektir. Cumhuriyet idaresinin temeli Halkç›l›kt›r. Bundan ötürüdür ki, her fleyden evvel, yaz› dilini halk›n konuflma diline yaklaflt›rmak gerekir. Bu noktada ‹smet Pafla’y› bir Baflbakan olarak dinlemeliyiz. Dilimizde tam bir düzeni sa¤layabilmek için kaç y›l geçecek? Bunu hesap etmekten ziyade, hayat›n bizi beklemedi¤i ve bir düzeye yürüdü¤ü hat›rlanmal›d›r.

B

irkaç denemelerden anl›yoruz ki, bu yoldaki çal›flmalar›m›z›n verimini almakta gecikmeyece¤iz. Bir fikri, bir ifli benimsedikten sonra, ona varacak yollarda yürümek çok kolay olur. Bizden istenen fleyler, yap›labilecek olanlard›r. Yarad›l›fl›, tabiat› zorlayacak de¤iliz. • 24 fiubat 1929

50

Atatürk'ün Ö¤retmenlerle ‹lgili Sözleri

Ö¤retmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin •fedakâr ö¤retmen ve e¤itimcilerini, sizler yetifltireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacakt›r.

Ö¤retmenler! Erkek ve k›z çocuklar›m›z›n, ayn› suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin pratik olmas› mühimdir. Ülke çocu¤u, her ö¤renim aflamas›nda ekonomik yaflamda verimli, etkili ve baflar›l› olacak surette donat›lmal›d›r.

Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdan› hür, irfan› hür" nesiller ister. (25.08.1924, Ö¤retmenler Birli¤i Kongresi Üyelerine.)


ATATÜRK’ÜN DÜNYASI Cengiz Önal

L

ozan Bar›fl Antlaflmas›, Türk Ulusu’nun aleyhine as›rlardan beri haz›rlanm›fl olan ve Sevr Antlaflmas›’yla ikmal edildi¤i zannedilen büyük bir suikast›n çöküflünü ifade eden ve Osmanl› Devri’ne ait tarihte gerçekleflmifl ifllerle ilgili emsali görülmemifl bir siyasi zaferin belgesidir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Lozan Bar›fl 21 Konferans› (2)

B

akanlar Kurulu 7 Mart 1923’-

te Türk Bar›fl Tasar›s›’n› oluflturdu. Tasar›ya hakim olan anlay›fl, arazi konular›nda Ulusal And’a ters düflmeyecek bir hal flekli bularak Müttefikleri tatmin etmek, buna karfl›l›k, mali, iktisadi ve idari konularda tam ba¤›ms›zl›k elde etmekti. Türk tasar›s› Müttefiklere 9 Mart 1923’de verilerek, konferans›n iki haftaya kadar ya bir Avrupa flehrinde veya ‹stanbul’da yeniden bafllamas› istendi. Tasar›da Lozan’daki Müttefik tasar›s›n›n 156 maddesinden 90’› aynen kabul ediliyordu. Arazi konusunda Trakya, s›n›r›n›n Meriç talvegi (Meriç’in en derin noktalar›n› birlefltiren çizgi-orta çizgi)’nden geçmesi, Meis ve Merkep adalar›n›n Türkiye’ye b›rak›lmas›, Yunanistan’›n savafl tazminat› ödemesi yer al›yor, iktisadi maddeler-

le, adli deklarasyonun anlaflmadan ç›kar›lmas› teklif ediliyordu. Müttefikler Türk tasar›s›ndaki konular› görüflmek üzere 23 Nisan 1923’te Lozan’da görüflmelere devam edilmesini teklif ettiler. Esasen, Bar›fl’› sa¤layamadan dönen heyetler, kendi kamuoylar›nda hofl karfl›lanmad›¤› için konferans›n kesilmedi¤i, bilakis ertelendi¤i çok önceden ilan edilmiflti. Masada ‹smet Pafla’n›n gücünü art›rmak için ordu güçlendirilmiflti. Ayr›ca, kapitülasyonlar konusunda daha önce bafllayan uygulamaya ödün verilmeden devam edilecekti. Lozan’da anlaflmaya var›lmas› halinde; Meclis’in ödün vermeye elveriflli olmayan havas› dikkate al›narak seçimin yenilenmesi karar› da al›nm›flt›. *** 51


BD EYLÜL 2011

Mustafa Kemal Lozan günlerinde ‹kinci Dönem Lozan Görüflmeleri

(23 Nisan 1923-24 Temmuz 1923) Görüflmeler 23 Nisan 1923’de bafllad›. Bu dönemde, ‹ngiltere aradan çekilmifl gibiydi. Ma¤rur, fl›mar›k ve h›rç›n Lord Curzon’un yerini, ‹ngiltere’nin ‹stanbul Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold alm›flt›. Buna karfl›l›k Fransa’n›n tutumu sertleflmiflti. Dönemin tart›flma konular› Yunan tazminat›, Meis adas›, Kapitülasyonlar›n yürürlükten kald›r›lmas›, mali ve ekonomik konular ve adliye ile ilgiliydi. Önce Trakya s›n›r› ifli konufluldu. S›n›r›n Meriç’in tam ortas›ndan geçmesi, Tavflan adalar›n›n Türkiye’ye b›rak›lmas›; Adakale ve Meis’den vazgeçilmesi kabul edildi. Yunan tazminat› konusunda, Venizelos, Türkiye’nin tazminatta ›srar etmesi halinde, konferans› terk etmek talimat› ald›¤›n› söylüyordu. Sözlerine büyük bir ciddiyet ve kararl›l›k hâkimdi... Bir yandan 52

da Yunanlar Bat› Trakya’da askeri y›¤›nak yapma giriflimlerine soyunmufllard›. ‹ngilizler, durumun daha da vahim sonuçlar do¤urabilecek bir ortama do¤ru sürüklenmemesi için Yunan idarecilerini “ç›lg›nca bir maceraya girmemeleri konusunda” uyar›yordu. Çözüm formülünü Venizelos buldu. Yunanistan’›n savafl tazminat›na karfl›l›k Karaa¤aç’›n Türkiye’ye b›rak›lmas›n› önerdi. ‹smet Pafla sorumlulu¤u üzerine alarak bunu kabul etti. Böylelikle olas› bir tats›zl›¤›n daha önüne geçilmiflti… Olay ‹smet Pafla ile Baflbakan Rauf Bey aras›nda anlaflmazl›¤a ve k›smi bir huzursuzlu¤a yol açt›. Durum ancak Mustafa Kemal’in araya girmesi ile düzeltilebildi. Konferans›n uzama sebeplerinden birisi de kapitülasyonlar meselesiydi. Türk heyeti “Montagna Formülü= Birkaç yabanc› hakimin dan›flmanl›¤›)” üzerinde direnmek, aksi takdirde konferans› terk etmek talimat› alm›flt›. Türkiye’nin kararl› tutumu karfl›s›nda Müttefikler Montagna Formülü’nü kabul ettiler. Türkiye’de, birkaç yabanc› hakimin befl y›l süre ile dan›flman olarak istihdam edilmesi flart›yla kapitülasyonlar›n kald›r›lmas›n› kabul ettiler. Konferans›n sonuna kadar sürüklenen di¤er bir konu da, Osmanl› borçlar› konusuydu. Özellikle borç faizlerinin hangi cins para ile ödenece¤i tart›fl›l›yordu. Türkler frank, Frans›zlar alt›n olarak ödenmesini ileri sürüyordu. Londra’n›n bask›s› ile bu konuda Frans›z direnifli yumuflat›ld›.


BD EYLÜL 2011

Sürüncemede olan konulardan birisi de Türk topraklar›n›n boflalt›lmas› idi. ‹stanbul ve Tarafs›z Bölge denilen Bo¤azlar m›nt›kas›nda iflgal kuvvetleri vard›.

M

üttefikler, Türkiye üze-

du. Trakya s›n›r› Karaa¤aç istasyonunu Türkiye’de kalmak üzere Meriç’in orta çizgisi olarak kabul edildi. –Gökçeada, Bozcaada ve Tavflan adalar› d›fl›nda kalan adalar Yunanistan’a b›rak›ld›. Ancak bunlardan Midilli, Sak›z, Sisam ve Nikarya ve Limni adalar›nda bir deniz gücü ve istihkâm yap›lmayacakt›. Bu adalardaki asker, yöreden silâhalt›na al›n›p e¤itilecek askerle s›n›rl› olacakt›. –‹talya’n›n 1911-1912’de iflgal etti¤i ve Ouchy(Ufli) Anlaflmas› ile geri vermeleri gereken Rodos ve Oniki

rinde bask› arac› olarak kullanmak maksad›yla, Türk topraklar›n›n boflalt›lmas›n› mümkün olabildi¤ince geriye atmak istiyordu. Fakat ask›daki bütün pürüzler ortadan kald›r›l›p, bar›fl›n imzalanmas›ndan sonra Türk topraklar›n› boflaltmay› kabul ettiler. Böylece 17 Temmuz Müttefikler, Türkiye üzerinde bask› arac› 1923’de yap›lan son olarak kullanmak maksad›yla, Türk toplant›da ask›da katopraklar›n›n boflalt›lmas›n› mümkün lan konular çözüme ba¤lanm›fl oldu. Buolabildi¤ince geriye atmak istiyordu. nun üzerine, ‹smet Fakat ask›daki bütün Pafla anlaflmay› imza için Ankara’dan yet- pürüzler ortadan kald›r›l›p, ki istedi. Bekledi¤i bar›fl›n imzalanmas›ndan cevap gecikince, sonra Türk topraklar›n› Mustafa Kemal’e baflvurdu. O’nun boflaltmay› kabul ettiler. olumlu cevab› üzerine anlaflmay› 24 Temmuz 1923’te ada ile Meis adalar› onlara b›rak›l›imza etti. yordu. Mustafa Kemal silah arkadafl›n›n –Suriye s›n›r› Ankara Antlaflmas› bu seferki hizmetini “Tarihi bir bafla- ile kabul edildi¤i gibi kal›yordu. Irak r›yla taçland›rma” olarak tan›mlad› s›n›r› ise dokuz ay içinde bar›fl yoluyla onu ve mesai arkadafllar›n› kutlad›. çizilecek, bu mümkün olmazsa, konu *** Milletler Cemiyeti (Birleflmifl Millet1914 y›l›ndan beri devam eden savafla ler)’ne götürülecek, her iki tarafta al›son veren Lozan Bar›fl Antlaflmas› nacak karar› beklerken her hangi bir 143 maddelik esas antlaflma ile 18 ek askeri harekette bulunmayacakt›. belgeden olufluyordu. –Az›nl›klar›n himayesi konusunda, Antlaflman›n içeri¤i özetle flöyleydi: Türkiye halk› din, inanç ve mezhep –‹lk 22 maddesi s›n›rlar› sapt›yor- fark› olmadan eflit muamele görecek, 53


BD EYLÜL 2011

Lozan Konferans›’ndan bir görüntü Müslüman olmayan Osmanl› vatandafllar› hay›r kurumlar› ve okullar yapabilecekler ve Müslümanlar›n yararland›klar› her türlü medeni ve siyasi haklardan yaralanacaklard›. –Mali hükümlerde, Osmanl› borçlar›n›n Balkan Savafl›’nda Osmanl› Devleti’nden arazi alan devletlerle, Asya’dan ayr›lanlar aras›nda nas›l taksim edilece¤i aç›klan›yordu. –‹ktisadi hükümlerde, Türkiye’de yabanc›lara ait emlak ile Türkiye d›fl›nda Türklere ait emlakin sahiplerine iadesi ve bununla ilgili teferruat, ortak hakem mahkemelerinin oluflmas› ile ilgili hususlar yer al›yordu. –Bo¤azlarla ilgili olarak yap›lan sözleflmede, Bo¤azlar›n statüsü saptanm›flt›. Buna göre Bo¤azlar ticaret gemilerine aç›kt›. Savafl halinde Türkiye tarafs›z ise bu serbestlik devam edecek ve gemilerin gece-gündüz geçme serbestli¤i olacakt›. Türkiye savaflta taraf ise, geçiflleri kontrol ile düflmanlar›na yasaklayabilecekti. 54

Bo¤azlardan ge ç e n h a r p gemilerinin tonaj›, Karadeniz’deki en kuvvetli donanmadan daha fazla olamayacak, ancak tarafs›z harp gemileri geçebilecekti. –Çanakkale ve ‹stanbul bo¤azlar›n›n iki yakas›nda 15-20 km’lik belirli alanlar askerden ar›nd›r›lacakt›. Marmara, Gökçeada, Bozcaada, Semadirek ve Limni adalar› askersiz olacak, ‹stanbul’da 12000 asker ve deniz üssü bulunabilecekti. –Bo¤azlardan geçifl, Türkiye’nin baflkan› oldu¤u ‹ngiliz, Frans›z, ‹talyan, Japon, Yunan, Bulgar, S›rp, Rumen ve Rus delegelerinden oluflan bir komisyon taraf›ndan yürütülecekti. –Trakya s›n›r› ile ilgili sözleflmede, Türk, Yunan ve Bulgar s›n›rlar›, her iki taraftan yaklafl›k 30 km derinli¤inde askerden ar›nd›r›l›yordu. –Adliye ile ilgili görüflmelerde, Montagna Formülü yani Türkiye’nin 5 y›l için dan›flman statüsünde yard›mc› hâkimlerin hizmetini almas› öngörülüyordu. –Karaa¤aç, ilgili sözleflmede, Antlaflman›n onaylanmas› flart›yla, en geç 23 Eylül 1923’te Türkiye’ye teslim edilmesi kararlaflt›r›ld›. –Türk ve Rum ahalinin karfl›l›kl› de¤iflimleriyle ilgili sözleflmede, Bat› Trakya Türkleri ve ‹stanbul Rumlar›


BD EYLÜL 2011

hariç olmak üzere, Türk ve Rum nüfusun karfl›l›kl› de¤iflimleriyle ilgili ayr›nt›lar belirtiliyordu. –Konferans boyunca Türk taraf›n›n hassasiyetle üzerinde durdu¤u müttefik güçlerin iflgali alt›nda bulunan Türk topraklar›n›n boflalt›lmas›na dair olan sözleflmede, antlaflman›n Türkiye taraf›ndan onaylanmas›ndan itibaren müttefiklerin, Türk topraklar›n› 6 haftada boflaltmalar› kararlaflt›r›lm›flt›. Ayr›ca, Mondros Ateflkes Antlaflmas› gere¤ince Müttefiklerin el koyduklar› harp gemileri ve malzemelerini bulunduklar› yerlerde Türkiye’ye teslim etmeleri hükme ba¤land›. *** Mustafa Kemal Lozan Anlaflmas›n›n bir an önce tasdik edilmesini istiyordu. Böylece iflgal kuvvetlerinin en k›sa sürede ‹stanbul ve Bo¤azlardan ayr›lmas› sa¤lanm›fl olacakt›. Antlaflma metni Meclise getirildi¤inde heyecanl› oturumlar yap›ld›. Gerçi Ulusal Savafl›m’› flerefle, baflar› ile destekleyen Gazi Meclis da¤›lm›fl, yap›lan seçimlerde II. Grup da tasfiye edilmiflti. Fakat Meclis’te özellikle Bat› Trakya, ‹skenderun, Antakya ve Musul konular›nda, Ulusal And’dan ödün verildi¤i öne sürülmüfl, Bo¤azlarda tarafs›z bölge oluflturulmas›, Yunan tazminat›, Osmanl› borçlar› konular› elefltirilmiflti. Antlaflmay› be¤enenler eflitlik esas›nda yap›lmas›n› alk›fllam›fllard›. ‹smet Pafla savunmas›nda, “Antlaflman›n mütecanis (ba¤dafl›k, türdefl), yeknesak bir vatan yaratt›¤›n› bu vatan›n iç idaresi bak›m›ndan ayr›cal›k ve mükellefiyetlerden kurtulmufl, hür bir vatan” oldu¤una dikkati çekti.

Konferans süresince yaflananlar özetle verildikten sonra, imzalanan bu Antlaflma ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin di¤er dünya devletleri taraf›ndan tan›nmas›n›n sa¤land›¤›n› ve kuruluflun tescillenmifl oldu¤unu aç›klad›… Neticede Meclis, 23 A¤ustos 1923 tarihinde, 14’e karfl› 213 oyla anlaflmay› onaylad›. Antlaflman›n onaylanmas›n›n ard›ndan 15 Eylül’de Karaa¤aç, 21 ve 22 Eylül’de Bozcaada ve ‹mroz (Gökçeada) Yunanlardan teslim al›nd›. Müttefikler 2 Ekim’de Türk sanca¤›n› selamlayarak ‹stanbul’u terk ettiler. Türk birlikleri 6 Ekim 1923 tarihinde ‹stanbul’a girdiler. ‹flgalciler de; “Geldikleri Gibi Gittiler…” *** Sonuç

Lozan Bar›fl Antlaflmas› ile Mustafa Kemal’in son derece güç flartlar içinde bafllatt›¤› Ulusal Savafl›m, Mehmetçi¤in süngüsü ile çizdi¤i s›n›rlarla tescil edildi. Bu antlaflma ile “Dünün her an ölümü beklenen hasta adam›ndan”, genç, dinamik tam ba¤›ms›z yeni bir devlet do¤du. Böylece Avrupa’n›n birkaç yüz y›ld›r “Do¤u Sorunu” ad› alt›nda yok etme amac› ile yürüttü¤ü ve Sevr Antlaflmas›’yla gerçeklefltirme noktas›na getirdi¤i politika iflas etti ve tarihin tozlu sayfalar›nda utançla yerleflti¤i yerini ald›... Mümkün olanla olmayan›n s›n›r›n› büyük bir isabetle do¤ru hesaplayan Mustafa Kemal, Ulusal And s›n›rlar› içinde, yönetim olarak her türlü d›fl müdahaleye kapal›, tam ba¤›ms›z bir devlet kurmay› amaçlam›flt›. Dolay›s›yla Lozan’da tam ba¤›ms›zl›¤a 55


BD EYLÜL 2011

neden oldu¤u hatas›n›n bedelini, y›llarca siyasi istikrars›zl›k içinde kalarak ödedi. Anadolu’dan, karfl›l›kl› de¤iflim sonucu gelen nüfus ile sosyal ve ekono‹smet Pafla Antlaflmadan sonra temsilcilerle mik s›k›nt›s› daha da a¤›rgölge düflürebilecek her türlü kayd›n laflt›. Anadolu maceras›n›n di¤er bir kald›r›lmas› için mücadele edildi. sonucu da, Megali ‹dea (Büyük YunaBöylece Türkiye y›llard›r devam eden nistan) hayali Yunan politikac›lar›n Avrupa’n›n siyasi ve ekonomik vesa- kafalar›nda uygulanmas› mümkün olyetinden yakas›n› kurtard›. Özellik- mayan bir hayal olarak kald›... Gazi le zorunlu nüfus de¤iflimi ile Anado- Mustafa Kemal, Lozan görüflmelerinin lu’nun Türkleflmesi tamamlanm›fl, bü- her safhas›n› takip ve gerekti¤inde yük devletlerin az›nl›klar› koruma ba- müdahale ederek Türk isteklerine uyhanesiyle iç ifllerimize müdahalesi gun bir bar›fl›n yap›lmas›n› sa¤lad›. Özetle: Gazi Mustafa Kemal, 19 önlenmiflti. Lozan, dengeli bir Bar›fl Antlaflmas› niteli¤i ve Türkiye’nin May›s 1919’dan 24 Temmuz 1923’e basiretli yöneticilerinin idaresi ile ül- kadar devam eden dönemde, Türk keye tarihinin en uzun bar›fl dönemini Ulusal Kurtulufl ve Ba¤›ms›zl›k Haresa¤lad›. Bu sayede Atatürk Türkiyesi keti’nin oda¤› ve temel faktörü oldu. güçlenmek ve ça¤dafllaflmak için ge- Kudretli kiflili¤i, üstün teflkilatç›l›k ve rekli zaman› kazanm›fl, Atatürk Dev- komutanl›k vas›flar›, tükenmeyen rimleri’yle her bak›mdan yeni ve mo- enerjisi, ileriyi görebilme ve gerçekçi davranabilme yetene¤iyle, yok edildern bir çehreye bürünmüfltü. Lozan, emperyalist gücün Türkiye menin efli¤ine gelen Türkiye’yi yeniüzerindeki oyunlar›na son verdi ve den ve daha güçlü olarak aya¤a kald›rtetikçi olarak kulland›¤› Yunanistan’›n d›. Türk Ulusu’ndan ald›¤› güç ve Anadolu maceras›n› noktalad›. Büyük destekle kurdu¤u Türkiye Cumhuriyehayallerin cazibesi ve emperyalist ti Devleti’nin ba¤›ms›zl›¤›n› ebediyen devletlerin k›flk›rtmas›yla, kald›rabile- koruyabilmesi için onu ça¤dafl ufukce¤inden a¤›r bir yükün alt›na giren lara yönlendirdi. • cengizonal@butundunya.com.tr Yunanistan, Anadolu felaketiyle çok (Gelecek ay: Cumhuriyet’in ilan›) a¤›r bir darbe yedi. Macera u¤runa 56


BD EYLÜL 2011

Topluma Hizmet ve Evlatlar›n E¤itimi ‹kilemi ile Yaflanm›fl

Bir Ömür Yazan: Prof. Dr. KÖKSAL BAYRAKTAR

1920’li yılların ikinci yarısında, Güney Batı Anadolu’-nun küçük bir iline bir genç gelir. İstanbul Dar-ül Fünunu (Üniversitesi) Tıp Fakültesi Dişçilik Okulu’nu yeni bitirmiştir. O tarihlerde bu küçük ilde hiç diş tabibi bulunmamıştır.

D

aha önce Antalya’dan baz› diflçi kalfalar› ve hatta berberler gelip, difli a¤r›yanlar›n difllerini çeker, dolgu yapar, tak›m difl yapmaya bile kalkarlard›. Hiç difl doktoru olmayan küçük ilin ad› Burdur; difl hekimli¤i yapmak için do¤du¤u flehre dönen kifli de Feyzi Bayraktar’d›. Feyzi Bey, Burdur ‹dadisi’nden (orta okul) mezun olduktan sonra, çok güzel resim yapt›¤› ve keman çald›¤› için, muallimlik (ö¤retmenlik) imtihan›na girmifl ve ‹dadi’de resim ve müzik muallimi olmufltu. 1920’li y›llar›n bafllar›nda, devletten alamad›¤› maafllar›n›n ödenmesi üzerine ‹stanbul’a gitmifl ve T›p Fakültesi Diflçilik Okulu’nu bitirerek memleketine dönmüfltü. Cumhuriyetin kuruldu¤u y›llar›n Burdur’u, tam bir gerilik ve yoksulluk

içinde yafl›yordu. Geceleri flehir karanl›¤a bürünürdü; evlerde su yoktu. fiehirde sadece dört ilkokul ve bir ortaokul vard›; hiçbir s›nai faaliyet yoktu. Üretim tamamen XIX. yüzy›l yöntem-

Feyzi Bayraktar difl hekimi olarak Burdur’a geldi¤i günlerde (1926) 57


BD EYLÜL 2011

kadar hep bu ilkeye ba¤l› olarak devam etti. Difl hekimli¤ini 15.000 nüfuslu, iktisadi ve sosyal yönden hayli gerilerde kalm›fl bir ilde zaman›n modern araç ve gereçlerini kullanarak yerine getirdi. Difl hekimli¤ine bafllad›¤› ilk günlerden itibaren gece gündüz çal›flmaya bafllad›. Difl a¤r›s›ndan ›zd›raplar içindeki hemflehrisine ya da köylüye, difl çekmenin son çare oldu¤unu, difli doldurmak gerekti¤ini saatler süren Cumhuriyet’in 9. y›ldönümünde Burdur’daki ö¤ütlerle, aç›klamalarla kutlamalarda günün anlam ve önemini belirtirken anlatmaya çal›flt›. Takma leri ile yap›l›rd›. “Demirciler ve Bak›r- difl kavram›n› hiç bilmeyen kasabal›lara, c›lar Arastas›”nda ustalar k›zg›n ate-flin köylülere onun ne oldu¤unu anlatt›ktan, karfl›s›nda demire su verip ifller, maran- beden ve sa¤l›¤a olan faydalar›n› gozlar ham a¤aç kütüklerini yontarak belirttikten sonra takma difl yapmaya masa, sandalye yapmaya çal›fl›rd›. bafllad›. Yöreye t›p alan›nda faydal› olabilTerzilik, hal›c›l›k, gül ya¤c›l›¤›, haflhafl ekimi ve hayvanc›l›k hep çok geri koflul- mek için sabahtan akflama kadar çal›larda yürütülmekte idi. Hastanede sadece fl›yor, yüzlerce kiflinin tedavilerini yap›iki hekim vard› ve flehirdeki tek eczane yordu. Geceleri de karanl›k içindeki olan Yeflilyurt Eczanesi de yeni aç›lm›flt›. flehirde, gazya¤› lambas›n›n lofl ›fl›¤›nda Bu koflullarda difl doktorlu¤u protez ve tak›m difllerle ilgili alç› ve sert yapmak, a¤›z sa¤l›¤›n› bilmeyen, kauçuk üzerinde çal›fl›yordu. Mesle¤i önemsemeyen kiflilere difl hekimli¤i yerine getirmek, bilinmeyen ve o y›llarda alan›nda hizmet verebilmek çok zordu. küçümsenen difl hekimli¤i Burdurlu’ya, Feyzi Bey bunu yapabilmek için Ispartal›’ya, Bucakl› ve Tefennili’ye hizmet edebilmek, köylerde yaflayan, Burdur’a gelmiflti. “Kiflinin ülkeye kendi mesle¤inde gerili¤in çemberini k›ramam›fl nice yararl› olabilmesi için o mesle¤i çok insan›n sa¤l›k durumunu düzeltmek için çal›flarak en iyi flekilde yapmas›; in- bütün gücü ile çal›flt›. Keçiborlu Kükürt san›, tanr›y› sevmesi, do¤ruluk ve Fabrikas›’nda, Burdur ve Isparta cezaevlerindeki iflçi ve mahkûmlar›n sa¤l›k dürüstlükten flaflmamas› gerekir ”. Feyzi Bayraktar’›n bu sözleriyle ifade sorunlar› ile yak›ndan ilgilendi. A¤›r etti¤i mesleki çal›flmalar› 1950’li y›llara çal›flma koflullar›n›n bir gözünün görme 58


BD EYLÜL 2011

duyarl›l›¤›n› önemli ölçüde etkilemesine, ellerindeki egzaman›n sa¤l›¤›n› ve çal›flmalar›n› tamamen etkilemesine karfl›n, y›lmadan çal›flmalar›na devam etti.

B

ütün bunlar›n yan›nda Burdur’da baflka fleyler de yapmak ve bunlar› baflarmak gerekiyordu. fiehirde küçük bir elektrik santrali kurmak, flehre su getirmek, lise aç›lmas›na çal›flmak, u¤raflt›¤› di¤er önemli konular› kaps›yordu. Burdur’a demiryolu gelmesi, yeni flose yollar›n yap›lmas›, en önemlisi fieker Fabrikas›’n›n kurulmas›, Feyzi Bayraktar’›n da aralar›nda bulundu¤u bir avuç Burdur ayd›n›n›n gerçeklefltirdi¤i önemli ve yaflamsal önemi olan giriflimlerdi. Prof. Dr. Fethi Çelikbafl, Dr. Ahmet Ruhi Yeflilyurt, Eczac› Ehtim Ruhi Yeflilyurt, Av. Selami Dirmil, Mehmet Erkazanc›, ‹brahim Zeki Burdurlu, Nevzat Akdemir gibi bu küçük flehri ileriye götürme aflk›n› yü-

reklerinde tafl›yan nice ülke ve Atatürk sever ayd›n aras›nda Feyzi Bey de gece gündüz çal›fl›yordu. Burdur ‹l Genel Meclisi üyeli¤i, K›z›lay baflkanl›¤›, Belediye Meclis üyeli¤i ve Halkevi baflkanl›¤›, on y›la s›¤d›r›lan etkinliklerdi. Halkevi baflkanl›¤› s›ras›nda 1940 y›l›nda, o dönemin çok zor koflullar› içerisinde, Burdur’da bir bas›mevinin dahi bulunmad›¤› günlerde, daktilo ile iki nüsha halinde yaz›l›p ve Halkevi taraf›ndan yay›mlanan “Burdur” kitab›, bu ilin tan›t›m› konusunda baflvuru kayna¤› özelli¤ini tafl›yacakt›. Bu önemli, ama bilinmeyen k›y›da köflede kalm›fl kitapta Bayraktar, Burdurlu’lara flöyle sesleniyordu : “Burdur’u seven ve tan›mak isteyen Burdurlu ayd›nlara, yay›mlanm›fl ilk kaynak olabilirse, Halkevi görevini bu u¤urda yapm›fl olmakla kendini mutlu sayacak ve bunu her Burdurlu’dan bekleyecektir” Burdur art›k karanl›k içinde, susuz, k›raç, s›nai ve ticari hayat› geri bir il

Burdur’da 1940’l› y›llarda Halkevi Baflkanl›¤› yapt›¤› dönemde birlikte çal›flt›¤› arkadafllar›yla (Ön s›rada, soldan ikinci) 59


BD EYLÜL 2011

de¤ildi; kent yeni bir dokuya do¤ru kay›yordu. Feyzi Bayraktar, 1950’li y›llarda bir yol ay›r›m›na geldi¤inin ay›rd›na vard›. Yirmi y›l süren uzun u¤rafllar sonunda Burdurlu, kentlisi ve köylüsü ile difl, a¤›z sa¤l›¤›n›n ne oldu¤unu ö¤renmifl, önemini kavram›flt›. Feyzi Bey’in muayenehanesinin içi, d›flar›ya taflarcas›na hastalarla doluyor; çevrede, kasaba ve köylerde hekimli¤i ile ilgili övgüler söyleniyordu. Yirmi y›lda çal›flmalar› ile Anadolu’nun bu küçük ilinde, t›p bilim ve uygulamas›n›n seçkin bir örne¤ini yaflatm›flt›. ütün bunlara karfl›n yol ay›r›m› bütün gücü ile Feyzi Bey’i zorluyordu. Burdur’da difl hekimli¤ine, Burdur’a hizmete devam etmek, belediye baflkanl›¤›, milletvekilli¤i gibi daha ileri görevlere aday olmak m›? Yoksa, üç evlad›n›n ö¤renimlerini iyi flartlarda sürdürmeleri mi mi? Bu sorular karfl›s›nda, hep, 1920’li y›llar›n ‹stanbul’unda k›fl›n aral›ks›z ya¤an ya¤mur ve kar alt›nda bir ceketle dolaflt›¤› günlerdeki yoksul hali akl›na geliyor ve evlatlar›n›n çok iyi koflullarda okumaya haklar› oldu¤unu düflünüyordu. Burdur’un de¤iflmesi gibi, dünya da de¤ifliyordu. Evlatlar› çok daha ileri ve uygun koflullar içinde ö¤renimlerini devam ettirmeli, gere¤inde yabanc› ülkelere gidip, bilgi ve görgülerini oralarda ilerletmeliydiler. “ A y s e l , Günsel, Köksal” baflka bir ortamda yaflamal›yd›lar... ‹lkokula giden çocuklar›n›n ö¤retmenleri onlar› sürekli överek, iyi ko-

B

60

Bayraktar Ailesi’nin, İstanbul’da eğitime başlayan üç ferdi flullarda ülkeye çok yararl› olabilecekleri müjdesini veriyordu. Evlatlar›, Burdur’un s›n›rlar›n› aflmal›yd›. Konu üzerinde günlerce konufluldu, tam bir Anadolu özverili kad›n› olan Hacer Han›mla aylarca düflünüldü. Sonunda karar verildi... Muayenehane kapat›ld›. K›rkl› y›llar›n mimarisine uygun yap›lm›fl ev ile pazar günleri bütün aile ve akrabalar›n gitti¤i ba¤ sat›ld›. Feyzi Bey’in gitme karar› çevrede büyük üzüntü ile karfl›land›. Hay›r, gitmemeli, do¤du¤u flehri terk etmemeli idi. Israrlara karfl› Bayraktar hep ayn› fleyi söylüyordu: Evlatlar› iyi flartlarda okuyacak ve böylece ülkeye daha yararl› olacaklard›.


BD EYLÜL 2011

Feyzi Bayraktar bu yolu seçti. Aile art›k ‹stanbul’dayd› ve iç göçün öncü ailelerinden biri olmufltu Bayraktarlar. 1950’li y›llar›n parlak, gözde, herkesin hayranl›k duydu¤u Feyzi Bey art›k çok mütevaz› bir hekimdi. ‹stanbul’un büyükflehir kargaflas›nda Burdurlu difl hekiminin muayenehanesine haftada bir-iki hasta ancak geliyordu. O, kendi yaln›z köflesinde yaln›zca evlatlar›n›n yetiflip, ilerlemesini izlemekle yetindi. Üzerlerinde bir ömür mücadele verilen evlatlar›n en büyü¤ü Aysel ileride generalli¤e yükselecek bir su-

bayla evlenip çoluk çocu¤a kar›flt› ve o da kendini ailesine adad›. Günsel, Üsküdar Amerikan K›z Lisesi’ni bitirdikten sonra ‹stanbul Eczac›l›k Fakültesi’nde profesör oldu ve ‹ngiltere ve Almanya’daki çal›flmalar›n› Türkiye’ye getirerek ülkemizde kozmetoloji biliminin kurucusu oldu. Köksal ise Galatasaray Lisesi’nden sonra ‹stanbul Hukuk Fakültesi’nde profesörlü¤e yükseldi ve zamanla ünlü bir ceza hukukçusu oldu. Yol ay›r›m›ndaki hayaller gerçek olmufltu. •

Baflar› ‹stenmedi¤i Yere Gelmez Yenildi¤inizi düflünüyorsan›z, yenilmiflsinizdir. Cesur olmad›¤›n›z› düflünüyorsan›z, korkaks›n›zd›r. Kazanmak istiyor fakat kazanamayaca¤›n›z› düflünüyorsan›z, kesinlikle kazanamazs›n›z demektir. Kaybedece¤inizi düflünüyorsan›z, çoktan kaybetmiflsinizdir. D›flar›daki dünyaya ç›kt›¤›n›zda anlayacaks›n›z ki baflar›, ancak onu istedi¤iniz takdirde gelecektir. Herfley insan›n kafas›nda biter. Yükselmek için yüksek Gazete Getiren Köpek düflünmelisiniz. Bir çift pazar sabah› kahvalt› ederlerken Bir ödülü kazanmadan önce köpekleri, her pazar oldu¤u gibi a¤z›nda kendinizden emin olmal›s›n›z. gazeteyle geldi. "Ne ola¤anüstü bir köpe¤imiz Yaflam savafl›n› kazanan her var de¤il mi?" dedi kad›n. "Her pazar, d›flar› zaman, en güçlü ya da en h›zl› ç›k›p a¤z›yla masam›za gazete getiriyor." olan de¤ildir. Adam, "Ben ola¤anüstü bir durum Er ya da geç kazanan kifli, göremiyorum" dedi. "Birçok köpek sahibine kazanaca¤›n› önceden a¤z›nda gazete getirebilir..." düflünebilen kiflidir.? Kad›n gülmeye bafllad›: Arnold Palmer,

Profesyonel Golfcü

"Fakat biz hiçbir gazeteye abone de¤iliz ki..." Gönderi: AYHAN ÖZDEM‹R 61


Haz›rlayan: SAN‹YE ÖZDEN

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 Zirkon (Fr.)

a-Savafl›p yok etme b-‹flbilim c-De¤erli bir tafl d-Alyuvar 2 Voyvo (‹sp.)

a-Uçucu bir s›v› b-Çürük yumurta anlam›nda alayc› söz c-K›l›ç oyunu d-‹ki harfin aras› 3 Üstalize (Fr.)

a-Yükseklerde esen rüzgâr b-Güzel espri yapan c-Kaz›yarak resim yapma d-Alkol etkileflimi 4 Vandal (Fr.)

a-Do¤u Germen halk› b-Faflist c-Al›c›ya verilen belge d-Al›nyaz›s›

6 Üremi (Fr.)

a-Kafatas› büyümesi b-Bir kan hastal›¤› c-S›v›larla ilgili bilim dal› d-Elektrik birimi 7 Akont (Fr.)

a-Fönlenmifl saç b-Tan›tma filmi c-‹nce uzun ekmek d-Borçlunun alacakl›ya yapt›¤› miktar› az ödeme

11 Büz (Fr.)

a-Kal›n su borusu b-Ka¤›t para basma c-Yay›l›mc› d-Zorla kabul ettirme 12 Kütikül (Fr.)

a-Bitkileri kurutmayan ince zar b-Hastay› iyilefltirme yöntemi c-Elektrik tekni¤i d-Bir fleyin bafllang›c›n› oluflturan

8 Vokalist (Fr.) 13 Çaçaron (‹ta.) a-Devinen bir cisim b-Kininli madde a-Çenesi düflük, geveze c-Müzik toplulu¤unda b-Çar›n kar›s› flark› söyleyen c-Çar›n yönetti¤i devlet d-Kokoreç yapan kimse d-Çar yard›mc›s› 9 Balast (‹ng.)

a-Demir sülfat b-Kokain c-Süslü kad›n d-Toprak üzerine döflenen tafl k›r›klar›

14 ‹zotop (Fr.)

a-Tüme var›m b-Endoskopla muayene c-Ayn› atom say›s›n› tafl›yan element d-Sanayi

5 Akort (Fr.) 10 Barbarizm (Fr.) 15 Akoz etmek (Yun.) a-Ruh dinginli¤i b-‹stenmeyen tüyleri a-haz›rl›ks›z yakalama a-Anl›kç›l›k giderme b-Amaç birli¤i b-Bir fleyi gizlice birine c-Bir sinir hastal›¤› c-Sözcü¤ü bozarak kullanma söylemek d-Uyumlu ve do¤ru ses d-Oca¤›n ateflini c-Kavrama gücü ayar› harlamak d-Bütünleflme

Yan›tlar: 152. sayfada 62

(Fr.) Frans›zca, (‹sp.) ‹spanyolca, (Yun.) Yunanca, (‹ng.) ‹ngilizce, (‹ta.) ‹talyanca.


BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Bir romanda bir büyük düflünürün yaflam öyküsü

M. Emin Eriflirgil Atatürk onun bilim düzeyini belirtmek için, "Yeryüzünden felsefe kaybolsa onu Emin Bey yeniden icat eder," demiflti. Emin Eriflirgil 1915 y›l›n-

M.

da sosyoloji ve felsefe doçenti olarak ‹stanbul Üniversitesi'nde akademik yaflam›na bafllam›flt›. Cumhuriyet döneminde Milli E¤itim Bakanl›¤› Talim-Terbiye Dairesi baflkanl›¤› yapt›. Yüksek Ö¤retmen ve Siyasal Bilgiler Okullar›n› yönetti. Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi'nde Dekan yard›mc›s›yd›. Milletvekili oldu, Gümrük ve Tekel, ‹çiflleri Bakanl›klar› yapt›. Atatürk onun bilim düzeyini belirt-

mek için, "Yeryüzünden felsefe kaybolsa onu Emin Bey yeniden icat eder," demiflti. Bilim, düflünce, sanat adamlar›yla yak›n iliflikileri olan M. Emin Eriflirgil'in kaleme ald›¤› felsefe kitaplar›n›n yan› s›ra iki yap›t› düflünce ve edebiyat dünyam›z›n iki temel dire¤iyle ilgilidir. "Bir Fikir Adam›n›n Roman›" Ziya Gökalp'› konu edinir. "‹slamc› Bir fiair'in Roman›", Mehmet Âkif'in yaflam öyküsüdür. Kahramanlar›yla yazar›n yak›n 63


BD EYLÜL 2011

M. Emin Eriflirgil’in iki yap›t›

iliflkileri olmas›, onlarla ilgili önemli gözlemleri, an›lar› bulunmas› söz konusu yap›tlara ayr›ca de¤er kazand›r›r. Ziya Gökalp 2. Meflrutiyet'ten sonra geliflen "Türkçülük" ak›m›n› yönlendirmifl, toplumsal-kültürel görüflleriyle -dil devriminden kad›n haklar›na uzanan alanda- Cumhuriyet ayd›nlanmas›na temel oluflturmufl bir düflünürdü. Üniversitede M. Emin Eriflirgil onunla birlikte çal›flm›flt›. ‹lk görüfltükleri günün akflam› yazd›¤› izlenimleri flöyle: "Ziya Gökalp'ta gördü¤üm ilk nitelik bir tür fleyhlik ve inanç önderli¤idir. Tutumu, durumu, konulara nesnel olarak bakmaktan çok karfl›s›ndakini etkilemeye önem verifli hep Do¤u fleyhlerinin ve inanç önderlerinin yolunu izlemekten hoflland›¤›n› gösteriyor. O, bu Do¤u tipini ne kadar benimsemiflse Sokrat'›n eski Atina'da yapmak istedi¤ini de o kadar benimsemifle benziyor." Üniversitede oldu¤u gibi düflünce ve siyaset dünyas›nda da etkili Gö64

kalp, bir Frans›z filozofunun ad›n› anarak, genç doçente, onu okuyup okumad›¤›n› sormufl. Filozofun bir kitab›ndan karfl›l›kl› söz etmifller. Sonra Gökalp, "Bizim gibi bir devirden bir devre, ümmet devrinden millet devrine geçmeye u¤raflan bir bir toplum için düflüncelere yön gösterecek filozoflara çok gerek vard›r," demifl. Daha sonra Gökalp, genç doçente bizim filozof yetifltiremeyiflimizin nedenlerini sormufl. M. Emin Eriflirgil, "Genifl bir tarih bilgisi vard›. Türk tarihinden, ‹slam tarihinden, yabanc› milletlerin tarihinden bol bol örnekler gösterebiliyordu," demekte. riflirgil'in "roman" diye nitele-

E

di¤i yaflamöyküsü daha sonra "fikir adam›"n›n serüvenini Di-

Ziya Gökalp


BD EYLÜL 2011

yarbak›r'daki çocukluk günlerinden bafllayarak ad›m ad›m göz önüne seriyor. Nam›k Kemal'in ölüm haberi ulaflt›¤›nda 13 yafl›ndaki Ziya'ya babas›n›n söyledikleri, Türkiye'nin toplumsal geliflme yolculu¤unun önemli bir evresini ayd›nlatmakta: ”Milletin en büyük adam› Nam›k Kemal öldü (...) Sen bu büyük adam›n arkas›ndan gideceksin, onun gibi yurtsever, onun gibi özgürlük sever olacaks›n..."

K

itap boyunca Gökalp'›n

yolda- yetifltirmifltir. Do¤udan ve Bat›dan edindi¤i bilgi birikimi aras›ndan do¤ruyu ve yanl›fl› arayarak, yaflad›¤› topluma yön kazand›racak gerçekleri bulmaya giriflmifltir. Gökalp'›n bizde e¤itim sisteminin iflleyifliyle ilgili olarak üzerinde durdu¤u önemli sorun, bugün de çözülebilmifl de¤ildir. Ö¤rencilere verilen bilginin parça parça kald›¤›ndan, birbirine ba¤lanamay›fl›ndan yak›n›yormufl: "Bir Frans›z filozofu, Frans›z liselerinden ç›kan ö¤rencinin kafas›nda belli bir do¤rultu olmas›n›n nedenini Frans›z liselerindeki ö¤retmenlerin, hangi ders ö¤retmeni olurlarsa olsunlar, bir felsefe kültürü olmas›na

yak›n›nda yaflam›fl yazar›n gözlemlerine bilim adam›n›n titiz araflt›rmalar›yla kaynaklardan derledi¤i ayr›nt›lar efllik ediyor. Ziya'n›n yetiflmesi konuflulurken Milletin en büyük adam› Nam›k bir dostu babas›na Kemal öldü. Sen bu büyük delikanl›y› Avrupa'da okutmas›n› ö¤üt- adam›n arkas›ndan gideceksin, leyince babas›, "O onun gibi yurtsever, onun gibi zaman Ziya gâvur oözgürlük sever olacaks›n... lur," demifl. Dostu, "Ya burada kal›rsa?" diye sordu¤unda ise, "O zaman da e- ba¤lar. Çünkü böyle bir kültür sahibi flek olur!" yan›t›n› vermifl... ö¤retmen kendi okuttu¤u dersin baflka Baba Tevfik Efendi'nin o döneme bilimlerle olan iliflkisini bilir, insan uygun gördü¤ü e¤itim tasar›s› flöyley- hareketinin yönelmesi gereken do¤rulmifl: "Gençlerimiz bir yandan Frans›z- tusu üzerinde düflünmüfltür. Bundan cay›, bir yandan Arapça ve Farsçay› baflka Frans›z liselerinde felsefe dersi iyi ö¤renmeli, böylelikle hem Bat› bi- de vard›r. Bu dersin ö¤retmenleri limlerine, hem Do¤u bilimlerine iyi- Frans›z çocu¤unun kafas›ndaki bilgiler den iyiye sahip olmal›, sonra da bunla- aras›nda ba¤ kurmaya ve bunlar›, irar› birbiriyle karfl›laflt›r›p ba¤daflt›ra- deleri üzerinde etkili k›lmaya çal›fl›rrak milletimizin muhtaç oldu¤u bü- lar. Bizde öyle de¤idir. Her ö¤retmen, yük gerçekleri ortaya ç›karmal›d›r." çocu¤un kafas›n› bir küp san›r, bu küZiya Gökalp tam da bu yolu izle- pü bir miktar doldurmaya çal›fl›r." yerek kendisini -babas›n›n istedi¤i Üniversitede ders vermesini iste65


BD EYLÜL 2011

diklerinde Gökalp bu öneriyi güçlükle kabul etmifl. Akademik dünyan›n efli¤inde hedefini de flöyle aç›klam›fl "Medreseden yetiflenlere göre bilim f›k›h ve kelam gibi dine ve fleriata ait bilgilerir. Avrupa'da okumufllara göre Bat› bilginlerinin yazd›klar›n› bilmedir. Biri ‹slam bilginlerinin düflündüklerini, ikincisi Avrupa bilginlerinin bulduklar›n› ganimet eflyas› gibi al›p paylaflmay› bilim san›yor. Oysa gerçek bilim adam›, ruhunda bilimlerin yöntemle-

Özgürlü¤üne kavufltuktan sonraki görüflü flöyledir: "Kurtulufl Savafl› Türkler için yeni bir Ergenekon'dur. Mustafa Kemal bozkurttur, o yaln›z Türkler için de¤il, Do¤u dünyas› için de bir kahramand›r." Kitapta Ziya Gökalp'›n Osmanl› döneminde, gelece¤e yön veren görüflleri, önerileri s›ralanmaktad›r: "fieriat mahkemeleri kalkmal›, yani Nizami mahkemelerle birleflmeli, devletin tek maliyesi olmal›, yani Evkaf, fieyhülislaml›k ‹mparatorlu¤u oluflturan makam›n›n maliyehalklar birer birer ba¤›ms›zl›k si olmaktan ç›kmal›, aile ve verasete ait savafl› verme¤e koyulmufl, kanunlar konmal›, "ulusalc›l›k" bilincine en son bu memlekette iki ulaflan ise Türkler olmufltur. E¤itim Bakanl›¤› ole¤itim iflleBilimin ›fl›¤›nda Türkçülü¤ün mamal›, rine bakan tek kurum ilkelerini belirleyen, Ziya bulunmaal›, yani Evkaf›n elindeki okulGökalp’tir lar E¤itim Bakanl›rini canl› olarak yaflatan ve araflt›rma- ¤›na b›rak›lmal›." lar›n› buna göre yapana denir. Böyle ‹ttihat-Terakki yöneticilerine fieybilim adamlar›m›z olursa ülkede bilim hülislaml›k için Gökalp'›n öngördü¤ü hayat› do¤mufl olur. ‹flte ben böyle bir görevler Cumhuriyetin Diyanet ‹flleri ortam yaratmaya çal›flaca¤›m." Baflkanl›¤›na yol haz›rlayacak niteliktedir: "Fetvalar› toplatt›rarak bir fetva‹mparatorlu¤u oluflturan halklar lar ansiklopedisi düzenletir. Kuran'dabirer birer ba¤›ms›zl›k savafl› verme¤e ki gerçekleri gösterecek tefsir yazd›r›r, koyulmufl, "ulusalc›l›k" bilincine en medrese ve tekkelerin tanzim ve ›slason ulaflan ise Türkler olmufltur. Bili- h›na çal›fl›r. Köylerin bir ço¤unda camin ›fl›¤›nda Türkçülü¤ün ilkelerini mi yoktur, kasaba ve flehirlerdeki cabelirleyen, Ziya Gökalp't›r. Dönemin miler de perifland›r, bunlar› düzeltir, düflünce-siyaset ak›mlar›n› birlefltiren camilere bilgili, ruhsal halleri anlar, yeni bir yol aray›fl›na giriflmifltir. 1. iyi söz söyler imam, hatip ve müezzinDünya Savafl› yenilgisi üzerine, iflgal ler yetifltirir..." güçlerince siyasal eylemi nedeniyle Cumhuriyet onun düflünce ufkunu Malta adas›na sürülmüfltür. da aflan yepyeni bir dünya kuracakt›r. 66


BD EYLÜL 2011

Halifelik, fier'iye vekilli¤i, medrese ve tekkeler kald›r›lacakt›r. Anayasa'n›n laikli¤e iliflkin maddesi Diyarbak›r milletvekili Ziya Gökalp'›n kaleminden ç›kacakt›r. Bu do¤rultudaki çal›flmalar›, -87 y›l sonra- yeni anayasa haz›rl›klar›na yol gösterecek niteliktedir: "Anayasada her türlü felsefi fikirlerin söylenip yaz›lmas› hürriyetinin aç›k olarak ifadesini, haz›rlay›c› komisyona ben kabul ettirdim. Bunun kolayca oluverdi¤ini sanmay›n›z. Bu teklifi yapt›¤›m zaman bir milletvekili kalkt›, Abdullah Cevdet'in dinsizli¤i yayan yaz›lar› da bu hürriyetten faydalanacak m› diye sordu. Düflünce ve yay›n hürriyetinin manas›n› anlatmasayd›m çok kifli bu milletvekilinin ta-

F

raftar› ç›kard›. Onun için Millet Meclisimizde bol fikir adamlar› bulunmal›d›r." Ziya Gökalp imparatorlu¤un kal›nt›s›ndan yeni bir ulus devletin do¤mas›na katk›s› oldu. Yeni insana "yeni hayat"›n yolunu gösterdi. Gökalp'›n yaflam öyküsünü roman türünün özelliklerinden yararlanarak kaleme alan yazar, eski meslekdafl›n› y›llar sonra ö¤rencilerine flöyle anlatm›fl: "Sokrat türünden bir halk e¤iticisi olmaya çal›flt›, Do¤u dünyas›n›n pek iyi bildi¤i pir, fleyh, arif türündeki insanlar›n modern bir tipi idi. (...) Ben sizden onun her düflüncesini benimsemenizi de¤il, onun ahlaki hayat›n› benimsemenizi istiyorum." • konurertop@butundunya.com.tr

PASTA

›r›na geldi¤imde, ortal›kta ekmek görünmüyordu. Eski dostum f›r›nc›, "Biraz bekleyeceksin hocam" dedi. “‹ki-üç dakikaya dek ç›kart›yorum.” Kenardaki taburede beklemeye koyulurken, içeriye yafll›ca bir adam girdi. Eskimifl ceketinin yakas› alt›nda bir madalya par›ld›yor ve yürürken hafifçe topall›yordu. Selam verdikten sonra "Ekmeklerimi alay›m" dedi. “Benim ikizler ac›km›flt›r.” F›r›nc›, adam›n uzatt›¤› torbay› alarak tezgah›n alt›ndan bir gün öncesine ait oldu¤u anlafl›lan ekmeklerden dört befl tane koydu. F›r›nc›ya do¤ru sokularak, "Neden taze ekmek vermiyorsun?" diye sordum. "Biraz sonra ç›kacak ya!.." F›r›nc›, "Bozuk ekmekleri kendisi istiyor" dedi. "Çok yoksul oldu¤undan ona yar› fiyat›na veriyorum." "Kim bu adam?" diye sordum. "Kore gazilerinden" dedi. "O¤luyla gelini bir trafik kazas›nda vefat edince, ikiz torunlar›n› yan›na alm›flt›. Y›llard›r onlara bak›yor, hem de çok az bir maaflla." F›r›nc›n›n anlatt›klar› karfl›s›nda içimin yand›¤›n› hissediyor ve küçük de olsa birfleyler yapmak istiyordum. "Aradaki fark› ben vereyim" dedim. "Hiç olmazsa bugün taze ekmek yesinler.” F›r›nc›, önerimi kabul etti ve biraz sonra ç›kan s›cak ekmekleri büyük bir umursamazl›kla adam›n torbas›na doldururken "Çok flansl›s›n hac› amca" dedi. "Çocuklar için bugün sana pasta gibi ekmek verece¤im.” Yafll› adam, bir evlat sevgisiyle kucaklad›¤› torbay› gö¤süne bast›r›rken, "Tanr› senden raz› olsun evlad›m" dedi. “Bugün onlar›n do¤um günleri oldu¤unu nereden anlad›n?"• Gönderi: MUSTAFA ‹PEKG‹L

67


BD EYLÜL 2011

Anadil Yazan: YILMAZ DA⁄DEV‹REN

lus/millet vatan›yla de¤il anadiliyle ulustur. Alman Almanca, Rus Rusça, Türk de Osmanl›ca denen %60 Arapça, %30 Farsça olan ve hiç bir ulusa dayanmayan uyduruk dille de¤il Türkçe konuflur. Zaten Osmanl›ca’y› -bir kaç bin medrese mezunu d›fl›nda- halk anlamazd›. Dilsiz düflünülemez; dil düflüncenin maddesidir, arac›d›r, her fleyidir. Düflünce, anlat›m, anlama sadece anadille olas›d›r. Anadil zenginli¤i, anadilin kendi kural ve sözcükleri ile zenginleflmesi demektir. Anadil zenginse, zenginlefliyorsa düflünce de zengindir, zenginleflir. Türkçeden (Öz Türkçe’den) yana olmak, Türkiye'den, Türk’ten yana olmak demektir; Türkçe (Öz Türkçe) giderse bunlar da gider. Konfüçyüs'e sordular: "Bir ülkeyi yönetmeye ça¤r›lsayd›n›z yapaca¤›n›z ilk ifl ne olurdu?" Büyük filozof, flöyle cevap verdi: "Hiç kuflkusuz, dili gözden geçirmekle ifle bafllard›m. fiöyle ki: Dil kusurlu olursa, sözcükler düflünceyi iyi anlatamaz. Düflünce iyi anlat›lmazsa, yap›lmas› gereken fleyler do¤ru yap›lamaz. Ödevler gere¤i gibi yap›lmazsa, töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanl›fl yola sapar. Adalet yoldan ç›karsa, flaflk›nl›k içine düflen halk, ne yapaca¤›n›, iflin nereye varaca¤›n› bilmez. ‹flte bunun içindir ki dil, çok önemlidir!" Osmanl› baflta, yüzlerce devlet bu nedenle geliflmedi ve batt›. ‹nsanlar bildikleri anadil kadar düflünebilir, anlatabilir, anlayabilir. Ve bunlar için anadille e¤itim flartt›r. Almanya, Fransa, ‹ngiltere, Finlandiya, ‹sveç, Japonya, ABD bunun için geliflmifltir, geliflmektedir. Türkiye'yi bugünkü güçlü hale getiren, dinci ve iktidara/devlete uzanan türevlerinin düflman oldu¤u laiklikle, dil devrimi, Türkçe’ye, anadile dönüfl olmufltur. fieriata, Osmanl›ca’ya, ‹ngilizce’ye dönüfl çabas› Türk’ü, Türkiye’yi yok edifl çabas›d›r. •

U

68


SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Muharrem A¤abey Adana Yüzme Havuzu’nun portatif tribünlerini dolduran seyirciler harika bir sutopu karfl›laflmas› izliyordu. Rakiplerden biri ülkenin en iyi tak›mlar›ndan Galatasaray di¤eri ”yenilmez armada” unvanl› Adana Demirspor’du. Muharrem Gülergin

K

azanan Türkiye fiampiyonu olacakt›. Olimpik ölçülerdeki havuzun suyu yeflilin tonlar›ndan k›rm›z›ya dönüflmüfltü. Zorlu mücadele giderek sertleflmifl, dirsek darbeleri yumruk salvolar›na dönüflünce sporcular›n burun, a¤›z ve kafllar›ndan akanlar havuz suyuna kar›flan kan dereleri olmufltu. Seyircilerin ev sahibi tak›m Demirspor’a yönelik alk›fllar› mavi gözlü s›r›m gibi bir sporcuya odaklanm›flt›.

Baflta kaleci olmak üzere tüm Galatasaray savunmas›na zor anlar yaflatan oyuncu dönemin en ünlü futbolcusu Lefter’in havuzda gösterisini yapan bir temsilcisi gibiydi. Mavi lacivertli tak›m›n tutulmas› olanaks›z oyuncusunun ola¤anüstü 7 golüyle karfl›laflmay› 9-7 kazanarak flampiyonlu¤unu ilan ediyordu. Adana 5 Ocak Stad›’nda Demirspor’un ünlü oyunculardan oluflan kadrosu, ligin güçlü tak›mlar›ndan 69


BD EYLÜL 2011

Muharrem Gülergin tak›m arkadafllar›yla birlikte (sol üstte) Sümerspor’la oynayacakt›. Demirspor’un kaptan› yaklafl›k 3 saat önce rakiplerine havuzu dar eden sporcudan baflkas› de¤ildi. Kaptan yine mükemmel bir oyun sunuyor, tribünden alk›fllar al›yordu. Kaptan kornerden gelen yüksek bir topa harika bir kafa vuruflu yaparak att›¤› golle tak›m›n›n ilk yar›y› bir farkla önde kapatmas›n› sa¤l›yordu. Karfl›laflman›n devre aras›nda,

Kulüpleraras› Bölge fiampiyonas›n›n 200 metre yar›fl› koflulacakt›. Depar yerinde haz›rl›¤›n› yapan ve kulübü ad›na koflacak atlet tan›d›k biriydi. Bu koflucu, havuzlar›n efendisi, futbol tak›m›n›n golcü kaptan›ndan baflkas› de¤ildi. Bu ola¤anüstü sporcu yar›fla rüzgar h›z›yla bafllad› ve önde bitirdi. Soyunma odas›na gitti, çivili ayakkab›lar›n› ç›kar›p kramponlu olanlar› 70

yeniden giydi ve b›rakt›¤› yerden tekrar futbol karfl›laflmas›na döndü. Tüm bunlar bir günün befl saatlik bir zaman dilimine s›¤d›ran sporcu, maç sonunda soyunma odas›na döndü¤ünde ilginç bir teklifle karfl›laflt›. Demirspor tak›m›n›n voleybol flubesinden sorumlu yöneticisi, akflam oynayacaklar› önemli bir karfl›laflmada onunda oynamas›n› istiyordu. Çünkü o bir günde üç de¤il dört belki de befl ayr› spor branfl›nda becerilerini sergileyebilecek bir büyük yetenekti. Ad›: Muharrem Gülergin. Türk Sporu’nun belki de elli y›lda bir yetifltirebilece¤i ender sporculardan biri. Türk Voleybolu’nun bir dönem alt›n k›zlar› Nalan ve Sonay’›n sevgili babalar›. Elim bir trafik kazas›nda 18 yafl›nda yitirdi¤imiz, yaflasayd› ülkenin en ünlü futbolcular›ndan biri ola-


BD EYLÜL 2011

cak Hakan Güler’in babas›. Beyaz alt›n beldesi Çukurova yöresinin sayg›n kiflisi. Futbol Federasyonu Baflkan Vekili Lütfi Ar›bo¤an’›n babas› Ahmet Ar›bo¤an’la birlikte Türkiye’de ilk kez; libero ve stoper fleklinde savunma anlay›fl›n› getiren ikiliden biri. Ve de bu sat›rlar›n yazar› bendenizin Milli Tak›ma dek yükselmesinde eme¤i geçen, Adana futbolunun simgeleri Füze Selami, Coral, Kartal Yaflar, Ali Hoflfikirer, Turhan Demirdal’›n tak›m arkadafllar›, teknik direktörleri genel kaptanlar›... Kimse bilemezdi, ak›llar›n›n ucun-

Hayatlar›n› ortaya koyan Gülergin kardefller için nice öyküler dizelenmifl söylenmifl. rinden afla¤›ya do¤ru h›zla akan sular, Çukurova’ya de¤in h›zla yol al›r, önüne ç›kan tüm canl›lar› azg›n sular›nda bo¤arm›fl. Öylesi olumsuzluklar nedeniyle kentte bir çok insan bo¤ularak can verirmifl. ‹flte o günlerde Muharrem ve Mecit Gülergin kardefllerin önderli¤inde tüm yüzücüler bo¤ul-

dan bile geçireMuharrem Gülergin arkadafllar›yla mezdi, böylesi bir yürüyüflte sporcunun tekerlekli bir sandalyeye yaflam› boyunca mahkûm olaca¤›n›. Ayaklar›ndan bafllayarak k›sa süre içinde beline de¤in bedeninin her noktas›n› olumsuz yönde tetikleyecek, kahreden bir fleker hastal›¤›n›n dayan›lmaz ac›s›na makta olan insanlara tehlikelere ald›r›fl direnerek yaflam›n› sürdürece¤ini. etmeden yard›m ederlermifl. HayatlaKesilen bir aya¤›na ald›r›fl etmeden r›n› ortaya koyan Gülergin kardefller "di¤eri bana yeter" diyebilen; ikinci için nice öyküler babadan o¤ula söyaya¤›n› kaybetti¤inde "iki kolum hâlâ lenmifl: "Beni sel sular›ndan Muharyerinde" diyebilecek bir moral gücüne rem Gülergin kurtard›. Ona hayat›m› sahip bir baflka sporcuyu düflünebilir borçluyum." O¤ul da kendi o¤luna mutlaka misiniz ? Büyüklerimiz anlat›rlard›. Seyhan anlat›yordur: "O¤lum senin dedeni, Baraj› yap›lmadan önce Adana’y› sel rahmetli Muharrem Gülergin tam basarm›fl. Toros Da¤lar›’n›n zirvele- bo¤ulmak üzereyken kurtarm›fl..." • 71


AKILLA BESLENMEK Prof. Dr.

Kenan Demirkol

Ya¤ ve fieker Dikkat! Önce Göbek ‹necek Eğer hayvan merada %100 yeşillikle besleniyorsa, asla başka yabancı gıda almıyorsa, o tereyağı dünyanın en iyi yağıdır. Zeytinyağından da iyidir. Ama marketten satın aldığınız tereyağı ahırda beslenen, pancar küspesi, mısır silajı veya başka tahıllarla beslenen hayvanların yağıdır… 72

S

izin sa¤l›¤›n›z› korumak için ne yedi¤inize bakman›z laz›m. Temel hatalardan biri ya¤ seçimi. Biz ayçiçek ya¤›, m›s›rözü ya¤›, margarin veya endüstriyel tereya¤› yedi¤imiz sürece hasta olmaya mahkumuz. Elimizde iki tane ya¤ var flu anda.


BD EYLÜL 2011

B

Bir, zeytinya¤›; iki, %100 mera

ya¤d›r; ayçiçekle filan kar›flm›fl de¤ilsütünden yap›lm›fl tereya¤›. dir. Saf zeytinya¤›d›r. Ama neden Peki f›nd›k ya¤›n› nereye sokaca- yoksundur biliyor musunuz? S›zma ¤›z? Bu liste içinde bak›n f›nd›k ya¤›- zeytinya¤›nda var olan antioksidanlarn›n ya¤ asit içeri¤i, yani temel ya¤ dan yoksundur. Çünkü oksitlenme, bileflimi zeytinya¤›na çok yak›nd›r. yani paslanma bütün bizim hastal›klaHasta edici bir ya¤ de¤ildir. Ama zey- r›n temelindeki ana unsurdur. tini s›k›yorsun, ya¤›n› elde ediyorsun. Nas›l aç›k havada b›rak›rsan demiF›nd›¤› eziyorsun, püre haline getiri- ri ya¤murda paslan›r; ama biz ne yapayorsun, 80 dereceye ›s›t›yorsun, eter r›z, antipas diye bir boya süreriz paskat›yorsun, ya¤›n› öyle elde ediyorsun. lanmas›n diye. Bedenimizin de antiHangisi tercih edilir? Zeytinya¤› tabii paslar› vard›r. Bunlara biz antioksidan ki. Yani f›nd›k ya¤›n› eve sokman›n diyoruz. Antioksidanlar› a¤›rl›kl› olabir alemi yok. Ha zeytinya¤›n›n tad›na rak sebze-meyvelerden elde ediyoruz. hiç tahammül edemiyorsan o zaman rafine zeytinya¤› kullanabiRiviera tipi de saf lirsin. O da iflte f›nd›k ya¤›yla ayn› yöntemle zeytinya¤›d›r ama elde edilir. Yani piyaneden yoksundur sa de¤eri olmayan, biliyor musunuz? S›zma çok koyu, kokulu zeytin ya¤lar fabrikaya zeytinya¤›nda var olan gönderilir. Onlar da antioksidanlardan... 70-80 dereceye ›s›t›l›r; sonra da eter kat›l›r; ya¤ elde edilir. ‹lk etapta rafine zeytin ya¤› elde edilir. Hiç kokusu yoktur, hiç tad› yoktur. E¤er bu rafine zeytin ya¤›na, %5 oran›nda s›zma zeytin ya¤› katarsan›z, o zaman riviera tipi zeytinya¤› elde etmifl olursunuz. Hani marketlerde görüyorsunuz ya, o fabrika eseri bir 73


BD EYLÜL 2011

Zeytinya¤› antioksidanlardan çok zengindir ve kalp hastal›klar›na karfl› koruyuculu¤u önemli oranda antioksidanlardan dolay› kaynaklanmaktad›r. Ama biz onu ›s›t›p rafine zeytinya¤› elde etti¤imiz zaman, bu unsurlar› genifl ölçüde kaybediyor. O yüzden olabildi¤ince s›zma zeytinya¤› kullanmal›y›z ve çocuklar›m›za da bu tada al›flt›rmal›y›z. ‹kinci temel hatam›za geçmeden birincisi olan ya¤ seçimini özetlersek, daha Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinin Trabzon bölümünde, hamsinin zeytinya¤› ile k›zart›ld›¤›n›n tarifi vard›r. Sen 500 sene önce bu topraklarda bunu biliyordun. Ama d›fl etkilerle do¤ru bize unutturuldu ve yanl›fllara sürüklendik. ‹flte o yanl›fll›klar da bizi hastal›klara sürüklüyor. Zeytin zaten dünyada bir tek Akdeniz yöresinde yetifliyor. fiimdi Arjantin’de, Çin’de zeytin a¤ac› yetifltirilmeye çal›fl›l›yor. Biz topra¤›nday›z. 5.000 y›ld›r bu topraklarda zeytinya¤› kullan›l›yor. Ne olur biraz özümüze geri dönelim. ‹kinci büyük hata fleker.

Hayat›m›zda fleker, insanl›k tarihi itibar›yla bakarsan›z çok yeni bir olgu. Peki fleker bir besin maddesi midir? De¤ildir. Çünkü besin maddesini nas›l tan›ml›yoruz? ‹nsan›n bedensel ve ruhsal ifllevlerini ve ço¤almak için, yani neslini sürdürmek için gerekli maddelere biz besin maddeleri diyoruz. fieker, insan›n herhangi bir ifllevini yerine getirmek için gerekli mi? Evet. Beyin glikozla çal›fl›yor.

74

Fazladan al›nan fleker yaln›zca hasta olman›za katk›da bulunur. Omurilik hücreleri glikozla çal›fl›yor. Eritrosit dedi¤imiz alyuvarlar glikozla çal›fl›yor. Enerji kayna¤› olarak glikozu kullan›yor. Peki d›flar›dan fleker al›p da daha ak›ll› olan bir insan gördünüz mü? Hani beyin glikozla çal›fl›yor ya, fleker yedi¤i için daha ak›ll› olan bir insan gördünüz mü? Veya sperm, enerji kayna¤› olarak fruktozu kullan›yor. Meyve yiyip de daha müthifl erkek olan› gördünüz mü? Çünkü; insan›n gereksinimi olan glikozu da fruktozu da vücut kendisi üretiyor. D›flar›dan asla al›nmas›na gerek yok. Dolay›s›yla biz fleker yedi¤imiz zaman tamamen sadece damak zevkimiz için yiyoruz. Asla hiçbir bedensel ihtiyac›m›z yok. O yüzden flekere bofl kalori denir. Yani gereksiz yere ald›¤›m›z kalori. Bak›n son bir hafta içinde yediklerinize, ne kadar bofl kalori ald›n›z? Çok. Niye?… Hasta olmak için. Fazladan al›nan fleker sadece hasta olman›za katk›da bulundu.


BD EYLÜL 2011

Bir de son zamanlarda pancardan elde edilen fleker bir yana b›rak›ld›; daha ucuz olsun diye m›s›rdan elde edilen fleker kullan›lmaya baflland›. Fruktozdan zengin m›s›r flurubu. Ne yaz›k ki, bizim g›da tüzü¤ümüzde farkl› flekerlerin farkl› adland›r›lmas› zorunlulu¤u yok. fieker, flekerdir mant›¤›yla ister niflasta bazl› fleker yani m›s›r niflastas›ndan elde edilmifl fleker olsun, ister pancar flekeri olsun, hepsinin üstünde fleker yaz›lmas› yeterli. Oysa m›s›rdan elde edilen fruktozdan zengin m›s›r flurubu, ayn› miktar kaloride bile olsa normal flekere göre % 46 daha fliflmanlat›c›d›r. Özellikle kar›n bölgesi ya¤lanmas›na yol aç›yor. Bu bilimsel olarak kan›tland›. Dünyan›n en sayg›n üniversitelerinden biri, Amerika’da bir teknik üniversi-

tenin bir ö¤retim üyesinin sözünü ödünç alarak size söylemek istiyorum: “Yaflad›¤›m›z ça¤, akademik kapitalizm ça¤›d›r.” Yani sermaye sahiplerinin akademisyenleri sat›n almas› sonucu, toplumla paylaflmak istediklerini akademisyenlere söylettirdikleri bir ça¤day›z. Üçüncüsü ise karaci¤er ya¤lanmas›.

Ama ne tür bir ya¤lanma? Alkolizm d›fl› bir ya¤lanma. O yüzden biz buna alkol d›fl› karaci¤er ya¤lanmas› diyoruz. Ve alkol d›fl› karaci¤er ya¤lanmas›, özel tipli bir siroza neden oluyor. Atatürk’ün öldü¤ü siroz hastal›¤›, özel bir tipte siroz hastal›¤›d›r; kriptojenik siroz deniyor buna. Amerika’da

Fruktozdan elde edilen m›s›r flurubu, ayn› kaloride bile olsa normal flekere göre %46 daha fliflmanlat›c›d›r. 75


Hastal›klardan kurtulmak istiyorsak karn›m›z inecek.

son otuz y›l içinde üç kat artan karaci¤er kanserinin de kriptojenik siroz sonucu oldu¤u belirtiliyor. Özetle söyleyeyim, Amerika’da son 30 y›lda üç kattan fazla görülen karaci¤er kanserinin sebebi m›s›r flurubudur. Bu, bu kadar aç›kken bizim bakanl›¤›m›z “Hiçbir bilimsel kan›t sunulamam›flt›r” diyor. Çocuklar›n›z› m›s›r flurubundan flekerden uzak tutun ve özellikle gofret, bisküvi kek gibi yiyecekleri, d›flar›dan alaca¤›n›za az flekerli olarak evde kendiniz yap›n. K›sacas›, ambalajl› bir ürün sunmay›n çocuklar›n›za. Bugün g›da sektöründe sadece

ve sadece aksi belirtilmedi¤i takdirde m›s›r flurubu kullan›l›yor. Dondurmalarda o kullan›l›yor, haz›r ald›¤›n›z baklavan›n flerbeti bile m›s›r flurubundan. Çocuklar›n›za illa tatl› bir fley yedirecekseniz, evde kendiniz yap›n ve olabildi¤ince az fleker kullan›n. Çünkü sonuç olarak fleker de zararl›. ‹nsan›n zarar görmeden günde tüketebilece¤i fleker miktar› 30 gram kadard›r. 30 gram, 8 kesme flekeri yapar. Ama bu flekerin içinde ne yaz›k ki meyve de var, bal da var, yani siz 76

kahvalt›da bir tatl› kafl›¤› bal yediyseniz, hakk›n›z 7 ye düfltü. Bu hakk›n›z› a¤›rl›kl› olarak meyve olarak de¤erlendirin. E¤er bugün bal dahil hiç fleker yememiflseniz, çay›n›za fleker koymam›flsan›z, baflka hiçbir fleker kayna¤› da yoksa, 8 kesme flekerin karfl›l›¤› her biri ayr› olarak flu meyvelerdir: 300 gram portakal- 400 gram kiraz veya viflne-100 gram kadar muz, incir veya üzüm yiyebilirsiniz. Ama yaln›zca 100 gram. S›n›rs›zca sebze yiyebilirsiniz ama meyveyi s›n›rl› yemeniz gerekir. Meyvenin fazlas› da fliflmanlat›r ve zararl›d›r, karaci¤er ya¤lanmas› yapar. Yani meyve tek bafl›na hem karaci¤er ya¤lanmas›, hem kar›n tipi fliflmanl›k yapabilir. Kar›n tipi fliflmanl›¤›n çok özel bir yeri vard›r. Ba¤›rsak çevresindeki iç organlar›n çevresindeki ya¤lar hormonal etkin ya¤lard›r ve bu ya¤lar ne yaz›k ki kanser ve kalp-damar hastal›¤› oluflmas›nda da etkindir. O yüzden homojen yani tüm bedene eflit ölçüde da¤›lm›fl, karn›n büyümedi¤i bir fliflmanl›¤a çok itiraz›m yok. Kar›n tipi fliflmanl›k için, eflittir fleker ve kalp hastal›¤› veya kanser diyebiliriz. O yüzden göbekler inecek. Göbe¤imiz oldu¤u sürece sa¤l›kl› olma flans›m›z yok. Bunun için flekerden uzak duraca¤›z. Çünkü en çok kar›n tipi fliflmanl›k yapan ürün fruktozdur. Yedi¤imiz pancar flekerinin ve meyvenin içindeki flekerin de yar›s› fruktozdur. Fruktozu azaltmak zorunday›z. K›saca; kalp hastal›¤›, kanser, fleker, inme gibi hastal›klardan kurtulmak istiyorsak, karn›m›z inecek. • kenandemirkol@butundunya.com.tr


BD EYLÜL 2011

ABD’de internet arac›l›¤›yla milyonlarca kifliye ulaflt›r›lan afla¤›daki yaz›, BütünDünya okurlar› için METE T‹ZER taraf›ndan Türkçe’ye çevrildi.

TEfiEKKÜRLER, AMER‹KA... Aziz Amerikan vergi mükellefleri; yaflam›mda ikinci kez, Amerikal› olmaktan utanm›yorum... al›flkan Amerikan halk›na, benim 242.000 dolar tutan ‹spanya tatilimin masraflar›n› ödedikleri için teflekkürlerimi iletmek istiyorum. K›z›m Sasha, uzun bir süredir yak›n aile dostlar›m›z olan kimi arkadafllar›m›z, benim kiflisel hizmetlerimi yapmakla görevli personelim ve özel birkaç konu¤umuzla harikalar harikas› bir tatil geçirdik. Geceli¤i 2.500 dolar olan 5 y›ld›zl› lüks bir otelin 3 katl› özel bir villas›nda kalmad›ysan›z, kendinizi yaflam›fl saymay›n.

Ç

Amerikan Hava Kuvvetleri’nin Amerika Devlet Baflkan›’na tahsis edilmifl uça¤› Air Force 2’nin tüm personeline ve bizi, varl›klar›n› bile unutturacak denli rahat ve güvenli bir biçimde izleyen 70 gizli servis personeline de özellikle teflekkürlerimi iletmek isterim. E¤er yolunuz birgün Costa del Sol’dan geçecek olursa, size Marbella’ daki Buenaventura Plaza Restoran’›n pilavl› istakozunu yemeninizi kesinlikle öneririm. Bay›lacaks›n›z. S›k›larak da olsa, itiraf edece¤im: Martha’n›n üzüm ba¤lar›ndaki restoran›nda yedi¤imiz 77


BD EYLÜL 2011

istakozlar buradakiler kadar lezzetli de¤ildi. Fakat insan, flu gerçe¤i de kabul etmek zorunda kal›yor: Avrupa’da de¤ilseniz, önünüze ne getirilirse onunla yetineceksiniz.

Amerikan muhasebe ofisinin rakamlar›na göre Air Force 2’nin bu seyahatteki masraf›, saatte 11.351 dolarm›fl. Kulland›¤› jet yak›t›, 47.500 galonu buluyormufl. Bunlar yuvarlak tahminler ama gerçe¤e de çok yak›nm›fl. Biliyorum ki zor zamanlardan geçiyoruz. Milyonlarca insan›m›z, masalar›na yemek bulmakta zorlan›yor. Ben, onlar›n bu özverisini takdirle karfl›l›yorum ve tümünün bir an önce bir ifl bulmalar›n› tüm kalbimle istiyorum. arack, aileyi birkaç hafta önce, gerçek bir lüks yaflam yeri olan Maine’e götürdü, ama ben orada bunald›m. Birkaç gün bafl›m› dinlemek istiyordum, fakat olmad› iflte.

B 78

Neyse. Hepinize kalpten sevgilerimle, Michelle (Moochelle) Obama P.S. 2 milyon dolarl›k Hindistan seyahati için de teflekkürler, daha yeni döndük. P.SS. Martha Üzümba¤lar› gezisi için de çok teflekkürler. Muhteflemdi. Bir de, köpe¤imiz “BO”yu da Marta’n›n üzüm ba¤lar›na getiren bizim ikinci ufak jet uça¤›m›z›n tüm personeline teflekkür etmek istiyorum. Beyaz Saray’dan 11 gün ayr› kalaca¤›m›z için Bo çocuklarla beraber olsun istedik. Onu Air Force1’e alamazd›k elbette. Olur olmad›k bir yere ya da kablolar›n üzerine çiflini edebilirdi. Hak verirsiniz, bu da kabul edilir birfley de¤ildir. P.SSS. Ah, az kals›n unutuyordum. Size bir teflekkür borcum daha var: Noel’de, iki haftal›k Hawaii seyahatine gitmifltik. Orada üç dönüm bahçe içinde bir evde kalm›flt›k. O ev de sözcü¤ün tam anlam›yla “flahane” idi. O seyahatimiz için de çok teflekkür ederim. Sizleri seviyorum, Amerikan halk›. Ve hat›rlay›n›z ki, bu ekonomik zorluklarla gelen ac›lar›, demokratik bir yöntemle eflit olarak paylaflmal›y›z. Bu mektubumu lütfen, tan›d›¤›n›z her Amerikan vatandafl›yla paylafl›n›z. Ve lütfen, gelecek seçimde bizi bir kez daha seçin. Daha Bora Bora'y› görmedim.


BD EYLÜL 2011

Turistler art›k ‹stanbul’u "T›kl›yorlar" Tanıtım görevlisi bürokratların, turizm acentalarının ve halkla ilişkiler uzmanlarının yıllardır “Kafdağı’nın ardında” sandıkları ve o nedenle yalnızca düşlemekle yetindikleri bir başarıya Türkiye, sonunda internet sayesinde ulaşabildi. YAZAN: SAM‹M SERKAN CANIM

79


BD EYLÜL 2011

V

e özellikle turizmde

“internetli y›llar” olarak adland›r›lan son on y›ll›k sürede yabanc› turist say›s›nda %300 dolay›nda bir art›fl sa¤lad›. Yaln›zca ‹stanbul, bir önceki y›l›n ayn› süredeki rakam›n› %15 artt›rarak, 2011 y›l›n›n ilk 6 ay›nda 3,563.000 yabanc› turiste evsahipli¤i yapt›. Turizm uzmanlar›, 2010 y›l›nda toplam 6,960.000 yabanc› turistin geldi¤i ‹stanbul’un, 2011 y›l›n›n sonunda bu rakam› 8,000.000’a yükseltece¤ine inan›yorlar. Önceki y›llarda ‹stanbul ve Türkiye hakk›ndaki olumsuz yaklafl›m 2000’li y›llarda, yani internet ça¤›nda, yerini büyük bir de¤iflime b›rakt›. 90’l› y›llar›n sonundan önce insanlar di¤er ülkeler, toplum ve kültürler hakk›ndaki bilgileri kitap, gazete, dergi, televizyon ve radyodan ve genellikle kendilerine verildi¤i kadar al›yorlar ve tatillerini, seyahat acentesi çal›flanlar›n›n öneri ve yönlendirmeleriyle planl›yorlard›. ‹nsanlar flimdi, gitmek istedikleri yer ile ilgili bilgilere ve hatta ayr›nt›lara çok daha kolay ulaflabiliyorlar. ‹nternet üzerindeki bir çok ba¤›ms›z kaynak ve yine seyahat acentelerinin web portallar›, çeflitli blog yazarlar› ve her türlü aç›k kaynak, tatile ç›kmak isteyen bir kiflinin, gitmek istedi¤i yerle ilgili tüm sorular›n› genifl bir biçimde yan›tlamak için haz›r bekliyorlar. Dünyan›n herhangi bir yerine gitmek isteyen kifli arama motoruna git-

80

Dünyada yap›lan tüm seyahatlerin yaklafl›k %45’i, internet üzerinden sat›n al›n›yor.

mek istedi¤i yerin ad›n› yazd›¤›nda bir saniyenin alt›nda bir sürede o yer ilgili her türlü bilgiye ulaflabiliyor. Uçak bileti, otel fiyat ve konumu, gidece¤i ülkedeki yerel ulafl›m olanaklar›, restoranlar, e¤lence yerleri, müzeler, mesire alanlar›, tarihsel ve kültürel yerleri, hem de hiçbir s›n›rland›rma ve yönlendirme olmaks›z›n ö¤renebiliyorlar. ‹flte tam bu noktada bir kentin ne

kadar kolay ya da zor ulafl›labilir, turistik aç›dan gitmeye de¤er olup olmad›¤› ve marka de¤eri bu aramalarda ortaya ç›kabiliyor. Dünyada yap›lan tüm seyahatlerin yaklafl›k %45’i, internet üzerinden sat›n al›n›yor. 2010 y›l›nda Kuzey Amerika’n›n %59’u, Avrupa’n›n %43’ü


BD EYLÜL 2011

ve Asya/Okyanusya’n›n %21’i, tüm seyahatlerin otel ve ulafl›m rezervasyonlar›n› internet üzerinde yapt›lar. Ve yine tüm seyahat edenlerin %80’i rezervasyon yapmadan önce, gidecekleri yer hakk›nda araflt›rma yapt›lar, ayr›nt›l› bilgi sahibi oldular.

yan›tl›yor. UNESCO’nun belirledi¤i dünya miras› alanlar›ndan Avrupa s›n›rlar› içinde ‹sveç’te 14, ‹spanya’da 43 , Rusya’da 24 , Fransa’da 37, Almanya’da 35, Yunanistan’da 17, ‹talya’da 47 adet bulunuyor. Bu rakamlara bakt›¤›m›zda bizdeki say› en az 30’dur denilebilir. Fakat bizdeki say› Hollanda’n›nki ile ayn› say›dad›r, yaln›zca 10’dur ve

Bu araflt›rmalar›nda seyahat edebilecekleri yerleri, otelleri, fiyatlar›, ulafl›m koflullar›n› k›sacas› akl›m›za gelebilecek her fleyi karfl›laflt›rd›lar ve tercihlerini internetteki kaynaklara dayanarak yapt›lar. Bir baflka ülkeye gitmek isteyen bir turist art›k, reklam panolar›nda, televizyon kanallar›nda, gazete ve dergilerde yap›lan reklam ve tan›t›mlar› izleyerek de¤il, internette araflt›rma yapt›ktan sonra Turistler seyahat edebilecekleri karar›n› veriyor. Bu kiflilerin yerleri, otelleri, fiyatlar›, ulafl›m oran›, % 40’› buluyor. ‹stanbul, son y›llarda bu koflullar›n› karfl›laflt›rd›lar ve kiflilerce en çok aranan ve tercihlerini internetteki araflt›r›lan birkaç kent aras›nkaynaklara dayanarak yapt›lar. da yerini ald›. Peki turistlerin internette yapt›klar› bu aramalar, y›llard›r övündü¤ümüz tarihsel ve do¤al güzelliklerimize olan ilgilerinden mi kaynaklan›yor? Bu sorunun yan›t›n› bugüne kadar vermeyi düflündük mü? Turistik de¤erlerimi objektif olarak de¤erlendirdik mi? Biz gerçekten, dünyada efli, benzeri olmayan tarihsel bir mirasa ve efli, benzeri olmayan do¤al güzelliklere sahip miyiz? Soruyu bizden önce UNESCO

bunlar›n yaln›zca bir tanesi ‹stanbul’dad›r. fiafl›rt›c› gelebilir ama, tarihsel rakipleri ile k›yasland›¤›nda ‹stanbul çok gerilerde kalmaktad›r. stanbul, ticari ve turistik aç›dan bir çok kent ile rekabet içindedir. Fakat son birkaç y›l d›fl›nda bu rekabette ‹stanbul, her zaman tarihsel zenginliklerini ön plana ç›kar›p, bu yönde reklam kampanya-

81


BD EYLÜL 2011

2004 y›l›nda Amsterdam, ‹stanbul’un 3 kat› aran›rken 2010 y›l›nda ‹stanbul ile eflit say›da aranm›fl ve 2011 y›l›n›n ilk yar›s›nda ‹stanbul Amsterdam’› geride b›rakm›flt›r. lar› yürütmekteydi ve bunda baflar›l› oldu¤u da söylenilebilir. Fakat ‹stanbul’u rakipleriyle k›yaslamadan önce, onu hangi grupta de¤erlendirece¤imize karar veremeyebiliriz. Bir cazibe merkezi olarak ‹stanbul’u Londra ile k›yaslad›¤›m›zda büyük bir hayal k›r›kl›¤›yla karfl›laflabiliriz. Öyle ya da böyle, Londra ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u’nun baflkentidir. Dünyada yurtd›fl› turistik gezilerin %40’›n›n yap›ld›¤› Avrupa’n›n kültür merkezlerinden biridir. Yazar›m›z› tan›yal›m:

Samim Serkan Can›m, Sakarya Üniversitesi Turizm Otel ‹flletmecili¤i bölümünden mezun olmufl; otel ve seyahat acen-talar›nda özellikle rezervasyon konusunda çal›flm›flt›r. Çal›flmalar›n› “internet üzerinden turizm” konusuna yönlendirmifl, seyahat flirketlerinde “Online Rezervasyon Sat›fl Müdürü” olarak görev yapm›flt›r. Befl y›ldan buyana büyük bir seyahat flirketinde ”‹fl Gelifltirme Uzman›” olarak çal›flmaktad›r. 82

Yurtd›fl›ndan gelen ziyaretçi say›s› tek bafl›na ülkemize gelen ziyaretçi say›s›ndan fazlad›r. Co¤rafi olarak Avrupa’daki geliflmifl ülkelere yak›nl›¤› ve ABD ile kurulmufl olan yo¤un ulafl›m ba¤lant›lar›yla, kolay ulafl›labilen bir noktadad›r. Bir di¤er metropol ve baflkent Paris ve Amsterdam için de ayn› sözler söylenebilir. Bu noktada 2004 y›l›ndan bu yana internette kullan›c›lar taraf›ndan yap›lan aramalar da bize ayn› veriyi sa¤l›yor. Ziyaretçi say›s› ile internette yap›lan arama say›s› orant›l›d›r. Londra ve Paris internette, ‹stanbul’un yaklafl›k 10 kat› fazla aranm›flt›r. Fakat burada ayr›cal›k gösteren tek kent, Amsterdam’d›r. 2004 y›l›nda Amsterdam, ‹stanbul’un 3 kat› aran›rken 2010 y›l›nda ‹stanbul ile eflit say›da aranm›fl ve 2011 y›l›n›n ilk yar›s›nda ‹stanbul Amsterdam’› geride b›rakm›flt›r. 2010 y›l›nda Amsterdam’da en az bir gece konaklayan turist say›s› 4,500.000’dir. Bu rakam, en az bir gece konaklamal› yabanc› turist say›s›d›r. Böyle bak›nca


BD EYLÜL 2011

‹stanbul’un internette ayn› oranda aranmas›na karfl›n, Amsterdam’dan daha fazla turist çekti¤i için baflar›l› oldu¤u söylenebilir. Fakat bu rakam bizi yan›ltabilir, çünkü biz henüz turistik ziyaret için gelen kesin rakamlar› verememekteyiz. Bizim rakamlar›m›z içinde yurtd›-

deyse eflit duruma gelmifltir. 2011 y›l›n›n ilk yar›s›na bakt›¤›m›zda ‹stanbul arama say›s› olarak Dubai’yi geride b›rakt› ama yabanc› turist say›s› 3’te bir oran›n daha az olarak kald› .

D

o¤u Avrupa’daki

di¤er cazibe merkezi ve metropollerin Sovyetlerin çöküflünden sonraki ilgiyi büyük oranda kaybetti¤i aç›kça görülüyor. ‹nsanlar art›k onlar hakk›nda bilgiye ulaflmak için klavyenin bafl›nda ‹stanbul için harcad›klar› kadar zaman harcam›yorlar. Örne¤in Prag 2004 y›l›nda ‹stanbul ile eflit say›da aranm›fl olmas›na karfl›n 2011 y›l›nda 5 kat daha az aranmaktad›r. Budapeflte ve Moskova için de bu veri hemen hemen ayn› oranda geçerlidir. 2004 y›l›nda Prag’da otel arayanlar›n say›s› ‹stanbul’da otel arayanlar›n say›s›n›n 3 kat› daha fazla idi. 2011 y›l›nda ise ‹stanbul’da otel arayanlar

fl›ndaki gurbetçilerimiz, Antalya, Kapadokya ya da Mu¤la’ya geçen ziyaretçilerin de say›lar› vard›r ve tam olarak ‹stanbul için veriyi vermemektedir. Ancak özellikle son y›llarda Orta Do¤u’dan gelen ziyaretçi say›s›n›n art›fl› nedeniyle Amsterdam’› geride b›rakt›¤›m›z› söyleyebiliriz. Fakat flunu da kabul etmemiz gerekiyor: Roma, Londra ve Paris gibi kentlerin hâlâ çok uza¤›nday›z. Di¤er bir karfl›laflt›rma ise Orta Do¤u’daki rakibimiz Dubai ile yap›labilir.Yine internetde yap›lan aramalara bakt›¤›m›zda 2004 y›l›ndan bafllayarak Dubai’nin ‹stanbul’dan iki kat fazla arand›¤› görül2011 y›l›n›n ilk mektedir. Dubai yar›s›na 2004 y›l›nda 5,4 bakt›¤›m›zda milyon ziyaretçi ‹stanbul arama say›s› alm›flt›r. Ayn› y›l olarak Dubai’yi ‹stanbul yaklafl›k 3,5 milyon ziyaretgeride b›rakt› ama çi alm›flt›r. Y›l yabanc› turist say›s› 2010 oldu¤unda 3’te bir oran›n daha Dubai 10 milyon az› olarak kald›. rakam›na ulaflt›¤›nda internette yap›lan Dubai ile ilgili arama say›s› ‹stanbul ile nere-

83


BD EYLÜL 2011

‹stanbul ilgi çekiyor ama uçak bileti al›p otel rezervasyonu yapt›racak kadar de¤il.

Prag’›n 2 kat› düzeyindedir. Dubai için durum çok daha farkl›d›r. 2004 y›l›nda Dubai’de otel arayanlar›n say›s›, ‹stanbul’un 2 kat› idi. 2011 y›l›nda da bu oran sanki biri taraf›ndan sabitlenmifl gibi ayn› kalm›flt›r. ‹stanbul’u Dubai ile karfl›laflt›rd›¤›m›zda ‹stanbul hakk›nda insanlar bilgiye ulaflmaya çal›fl›rken, Dubai’de kalmak için yer aramaktad›rlar. Dubai’ye uçak arayanlar›n oran›yla ‹stanbul’a uçak arayanlar›n oran›n›n yine konaklama ile ayn› oldu¤u, yani Dubai’ye ulafl›m arayanlar›n ‹stanbul’a ulafl›m arayanlar›n 2 kat› oldu¤u görülüyor. Bunun bir anlam› da fludur: ‹stanbul hakk›nda bilgiye ulaflmak isteyenler ‹stanbul’a gelmeye çal›flm›yorlar. ‹stanbul ilgilerini çekiyor ama 84

uçak biletini al›p otel rezervasyonunu yapt›racak kadar de¤il. stanbul hakk›nda in-

ternette arama yapmakla ‹stanbul’a uçak ya da otel rezervasyonu yapmak aras›nda ‹stanbul bütün rakiplerine yeniliyor. Bunun bir çok nedeni olabilir ama madem ki bütün verileri internet üzerinden ald›k yine internet üzerinden bir neden bulmak durumunday›z. ‹stanbul hayal ediliyor, araflt›r›l›yor ama tercih edilmiyor. Online platformlarda havaalan›, toplu tafl›ma, oteller, müzeler, cazibe merkezleri, uçufl saatleri ve bilgileri, al›m gücü gibi bir gezide yaflamsal önem tafl›yan bilgilere güvenilir ve aç›k bir biçimde ulafl›lam›yor mu? Ya da karar aflamas›nda reklamlar ve çeflitli platformlardan tan›t›mlarla yeterli destek sa¤lanm›yor mu? Ya da, ki öyle olmad›¤›n› ummak istiyoruz, Türkiye ve ‹stanbul hakk›ndaki önyarg›lar hâlâ y›k›lmad› m›? • Kaynaklar: google search reports, google insights, UNESCO, newmediatrendwatch.com, Türkiye istatistik kurumu, Dubai Tourism Information,travel daily news, hotelmarketing.com, Leonardo Travel, galahotels.com.

Baflar› yolun sonu de¤il, yolculu¤un kendisidir. Ben Sweetland


TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Prof. Dr.

Çocuk ve TV

Çocuklar›n geceleri TV ve fliddet filmleri seyretmeleri, video oyunlar›yla fazla vakit geçirmeleri uyku sorunlar›na yol açmaktad›r.

YEfi‹L ÇAY

Yürük ‹yriboz

D

vitamini ’ni günde 1000 üniteden az almak erken kalp krizi ve inme riskini art›r›r.

Glokom Körlü¤e yol açan nedenlerden biri olan glokom miyoplarda çok daha s›k görülür.

SEBZELER

Yeflil çay içerdi¤i catekinlerle (anti bakteriyel madde) kötü kolesterolün (LDL) ba¤›rsak yoluyla emilimini önler. geç koÇocuklar›n h sa¤l›knuflmas› ru z. me lar›n› etkile Sigara duman› olan ortamlarda yaflayan çocuklarda davran›fl bozuklu¤u ve iflitme kayb› daha s›k görülür.

Tuzu az, potasyumu zengin g›dalar (sebze, meyve, yo¤urt, havuç, portakal) kalp krizlerini yar› yar›ya azalt›r.

Folik Folik Asit Asit Kuru fasulye, f›nd›k, f›st›k ve yeflil sebzelerde bulunan folik asit gençlerin okul baflar›s›n› art›r›r. Bu vitaminin eksikli¤i erken bunamaya sebep olur.

Çay ve Kahve Sürekli olarak çay ve kahve içenlerin burun boflluklar›nda antibiyotiklere karfl› direnç sa¤layan bakteri bulunmaz. 85


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu

HOfi GÖRÜ B

irleflmifl Milletler E¤itim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO, 1995 y›l›n› "Dünya Hoflgörü Y›l›" olarak duyurmufltu. UNESCO’nun 1991 y›l› Ekim ay›nda Paris’te düzenlenen 26’nc› genel konferans›nda, örgütün kuruluflunun 50’nci y›ldönümü olan 1995’in "Dünya Hoflgörü Y›l›" olmas›n› öneren ülke TÜRK‹YE’dir. 86


BD EYLÜL 2011

B

u öneri, ilgili komisyo-

nun 23 Ekim 1991 tarihli oturumunda görüflülerek kabul edilir ve Birleflmifl Milletler Örgütü de bu karar› benimsedi¤ini aç›klar. Türkiye bu öneriyle kalmaz, 1995 y›l› Eylül ay›nda akademik düzeyde yap›lmas› öngörülen Uluslararas› Hoflgörü Konuflusu (Kolokyumu)’nun ev sahipli¤ini de üstlenir. *** 28 Nisan 1995 günü, o dönem yöneticilerinden Emekli Vali Say›n Mehmet Aldan’›n önerisiyle Türk ‹dareciler Derne¤i Genel Merkezi’nde “Hoflgörü Y›l›” nedeniyle yapt›¤›m konuflmam›n sonunda flöyle bir endiflemi dile getirmifltim: 19’uncu yüzy›l ‹ngiliz düflünürlerinden John Stuart Mill, ço¤ulculu¤un, çeflitlili¤in daha iyi geliflip serpilmesi için devletin, özgürlü¤ü kurutacak durumlara karfl› tav›r almas› gerekti¤ini; çünkü özgürlü¤ün ve hoflgörünün, ço¤ulculu¤un do¤al sonucu oldu¤unu belirtir. Oysa bugün, varl›¤›n› sürdüren hükümetimiz, özgürlükleri kurutacak durumlar› bir an önce ortadan kald›racak güçte görünmüyor. Say›n Ataol Behramo¤lu’nun 22 Nisan 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yay›mlanan yaz›s›ndan ö¤reniyoruz ki ülkemizde, Terörle Mücadele Yasas›’n›n 8’inci maddesine göre halen 2000 kifli yarg›lanmaktad›r. Bunlardan 11’i bilim adam›, yazar, tiyatro

ve müzik sanatç›s›; 11’i gazeteci, yay›nc›; 18’i siyasi parti ya da dernek yöneticisi olmak üzere toplam 140 kifli de ceza evlerinde tutuklu bulunmaktad›r. Gazetelerde, yarg›s›z infaz, iflkence ve gözalt›nda kay›p haberleri eksik olmazken... Türkiye, 1995 y›l›n›n “Dünya Hoflgörü Y›l›” olmas›n› nas›l önerebilmifltir? Türkiye, bu y›l yap›lmas› gereken ‘Uluslararas› Hoflgörü Konuflusu’nun ev sahipli¤ini üstlenmifltir; eylül ay›nda ‹stanbul’da yap›lacakt›r. Eylüle dört ay kald›... TBMM, tatile girdi girecek... Önümüzdeki bir ay içerisinde özgürleflme engellerini aflamazsak, özgürlükçü ülkelerin toplant›ya kat›lacak delegeleri, b›rak›n›z insan haklar›n› falan bir yana, flu yukar›daki tabloyu öne sürerek “Siz henüz bu durumdayken, yetiflmifl insanlar›n›z›n hak ve özgürlüklerine hoflgörü gösteremezken, hangi yüzle 1995’in “Dünya Hoflgörü Y›l›” olarak kabul edilmesini önerdiniz ve yine hangi yüzle bizi akademik düzeydeki bu uluslararas› toplant›ya ça¤›rd›n›z” diye sorarlarsa... Böyle bir soruya delegelerimiz ne yan›t verirler bilemiyorum... Ama ben, ülkem ad›na utanç duyuyorum!.. *** Yine o y›llarda, fiükran Kurdakul (1927-2004)’un kaleminden ö¤reniyorduk ki, 1994 y›l›n›n 6-12 Kas›m günleri Prag’da toplanan Uluslararas› fiairler, Denemeciler, Romanc›lar Ör87


BD EYLÜL 2011

gütü PEN (Poets, Essayists, Novelists)’in kongresinde de UNESCO do¤rultusunda, 1995 y›l› “Hoflgörü Y›l›” olarak benimsenir. Toplant›ya kat›lan Çek Cumhurbaflkan› Havel de bir konuflma yaparak hoflgörü ve hoflgörüsüzlük temas›n› ifller; özellikle de ulusal, ›rksal, dinsel, toplumsal ve politik hoflgörüsüzlükler üzerinde durur, Bosna’daki insanl›k d›fl› olaylara de¤inerek birçok ülkenin, kendilerini tehlikeden uzak hissettiklerinden bu vahflete seyirci kald›¤›n› vurgular ve “E¤er demokratik ülkeler, bugün oldu¤u gi-

art›k sormaya bafllad›lar: Quo vadis ?.. (Gidifl nereye?..) *** “Hoflgörü” sözcü¤ünün belli bafll› Bat› dillerindeki karfl›l›¤› “tolerans” d›r ve Latince “tolerare” den türetilmifltir. Larousse, tolerans› flöyle tan›mlar: Baflkalar›n›n, kendisinden farkl› düflünme ve yaflama biçimleri olmas›n› kabul etme... Encyclopedia Britannica’da “Baflka insanlar›n davran›fl ve kararlar›nda özgür olmalar›na izin verilmesi; toplumun gidifl ve görüfllerine ayYa bugün?.. Az gittik, uz gittik, 16 k›r› düflünenlere karfl› sab›rla, y›l yol gittik... Bir de dönüp önyarg›s›z katbakt›k ki, tutukevlerimiz bilim lanma ve hofl gösadamlar›, düflün adamlar›, pro- görürlülük terilmesidir” fesörler, gazeteciler, yazarlar, denir. sanatç›lar, üst rütbeli subaylarla Türkçe Sözlük’te de hofl16 y›l sonra, çok daha fazlas›yla görü “Her fleyi anlay›flla karfl›doldurulmufl. (!) layarak olabilbi, böylesine ilgisiz kalmay› sürdürür- di¤i kadar hofl görme durumu” diye lerse, gelecekte dünyam›z›n durumu tan›mlan›r. ne olacak” diye sorar. Türkçeye Frans›zcadan giren toleYa bugün?.. rans, gerek toplum yaflam›nda, gerek Az gittik, uz gittik, 16 y›l yol git- teknikte kullan›lan, genifl anlaml› bir tik... Bir de dönüp bakt›k ki, tutukev- terimdir. Bu nedenle, örne¤in ‹ngilizlerimiz bilim adamlar›, düflün adam- cede “müsamaha, göz yumma (to shut lar›, profesörler, gazeteciler, yazarlar, one’s eyes)” karfl›l›¤› “sufferance”, sanatç›lar, üst rütbeli subaylarla 16 “allowance”; Almancada, yine ayn› y›l sonra, çok daha fazlas›yla doldu- anlamlarda “duldung” gibi sözcükler rulmufl. (!) bulunmas›na karfl›n, ‹ngilizcede “toleNe var ki 16 y›l önce, Bat›’n›n rance” (hoflgörü; katlan›labilir hata sorgulamayan uygar ülkeleri, bugün derecesi), Almancada “toleranz” (hofl88


BD EYLÜL 2011

görü; yan›lma pay›) sözcükleri korunmufltur. Toplum yaflam›nda tolerans, düflün, inanç ve davran›fl farkl›l›klar›na katlanabilme kapasitesi; teknik kullan›mda, bir tasar›m ya da üretimde yan›lma veya standarttan sapmada olabilirlik pay›; t›pta ise, vücudun ilaca veya onun yan etkilerine dayanabilirli¤i gibi genifl anlaml› bir sözcüktür. Dilimizdeki “hoflgörü” sözcü¤ünün “tolerans”›n tüm bu anlamlar›n› kapsad›¤› kan›s›nda de¤ilim. Ancak, sözcü¤ün kullan›lageldi¤i yetmifl befl y›ll›k geçmifli de göz ard› edemeyiz.(1)

D

e¤iflik ülkelerdeki tan›-

m› ve uygulamas› nas›l olursa olsun, hoflgörü, özgürlükçü demokrasi ile yönetilen toplumlarda rejimin önkofluludur; uygar insan olman›n da... Bertrand Russel: “E¤er gerçek düflünce özgürlü¤ü var olacaksa, de¤iflik görüfller aras›nda f›rsat eflitli¤inin olmas› da zorunludur.” “Düflünce özgürlü¤ündeki temel sav, bütün inançlar›m›z›n kuflku götürür olmas›d›r... Kendi kuflkuculu¤umuzdan bile kuflku duymal›y›z” der. Baflkalar›n›n inanç, görüfl ve düflüncelerine sayg› duyabilmek, onlar›n özgürce aç›klan›p savunulmalar›na katlanabilmek, insanl›¤›n en belirgin göstergelerindendir. “Voltaire, Jean-Jacques Rousseau’nun ‘Sosyal Sözleflme’de, ‘do¤al hal’ için tutkusunu yeniden dile getirdi¤ini gördü¤ünde, düpedüz sinirlenir ve dostu Bordes’e, 1765 Mart’›nda yazd›-

¤› mektubunda flöyle der: “Ah Bay›m! ‹yice fark etmifl oldu¤unuz gibi, bir maymun insana ne kadar benziyorsa, Rousseau’da bir filozofa o kadar benziyor; Diyojen’in kudurmufl köpe¤idir o!” “Bununla beraber Voltaire, o kitab› mahkûm edip yakt›ran ‹sviçre makamlar›na -ünlü ilkesine ba¤l› kalaraksald›rm›fl ve Rousseau’ya da flöyle yazm›flt›: Söylediklerinizin hiç birinde sizinle ayn› düflüncede de¤ilim; ancak onlar› söyleme hakk›n›z› ölünceye de¤in savunaca¤›m. Ve Rousseau, düflmanlar›ndan kaçt›¤›nda da Voltaire, onu ‹sviçre’ye, yan›nda kalmaya davet etmiflti”. (2) ‹flte düflünce özgürlü¤üne sayg›n›n ve hoflgörünün taçlanm›fl bir belgesi... Hoflgörü, ba¤nazl›kla ba¤daflmaz; tam karfl›t›d›r. Cumhuriyet gazetesinde yay›mlanan bir yaz›mda ba¤nazl›¤›, M›s›rl› din bilgini fieyh Muhammed Abduh’un bu konudaki yaz›s›na dayanarak irdelemifltim. (3) fieyh Abduh, “Vatan, din ve milliyeti afl›r› derecede kay›rma” olarak tan›mlad›¤› ba¤nazl›¤› üçe ay›r›r: Tefrit (ortalaman›n çok alt›nda), ‹frat (ortalaman›n çok üstünde, afl›r›), ‹tidal (ortalama, ölçülü). Hoflgörüyü de ayn› ölçülerle irdeleyebiliriz. Hoflgörüde Tefrit (Hoflgörünün alt derecesi, hoflgörüsüzlük): Böyle bir hoflgörü, hoflgörüsüzlü¤e yol açar; duygular kat›lafl›r, düflünceler körelir, giderek ba¤nazlafl›r. Genellikle dogmalardan beslenen ba¤nazl›k, hoflgörünün amans›z düfl89


BD EYLÜL 2011

man›d›r. Kendisinden olmayan, kat›lmad›¤› inanç ya da düflünceyi hor görür, fliddet yoluyla düflün ve inanç özgürlüklerini yok etmeye çal›fl›r, sald›rganlafl›r. Gandhi, “Hoflgörüsüzlük, herkesten önce bizim kendi düflüncelerimize inanmad›¤›m›z›n delilidir’ der. Hoflgörüyü besleyen kaynak ise sevgi, sayg› ve e¤itimdir. Hoflgörüsü tükenen toplumlarda toplumsal ba¤lar zay›flar, güven sars›l›r, sevgi ve sayg› duygular› zedelenir. Gerçekçi e¤itime ise yer yoktur. Oysa ki, toplumlar› ayakta tutan temeller sevgi, sayg›, do¤ruluk ve adalettir. Adalete dayanmayan kuvvet zorbal›kt›r. Hoflgörüsüz güç de insanlar› zorbalaflt›r›r. Hoflgörüden yoksun, adaletten uzak toplumlar ise uygarl›¤a ulaflamazlar. Say›n Yekta Güngör Özden, bir yaz›s›nda flöyle diyordu: “Yak›nd›¤›m›z gidiflin sorumlusu herkesten önce kendimiziz. Yanl›fll›klar›n üzerinde durmayarak, adaletin bir parças› say›lan hoflgörüyü körlük ve sa¤›rl›k düzeyine getirip donuk kalarak, kötülü¤e dönüflmesine, kötülüklerin artarak sürüp gitmesine neden oluyoruz”.(4) ‹nsan, yaflam›n›n her an›nda, bir b›ça¤›n iki yüzü kadar birbirine yak›n olan hoflgörü ve hoflgörüsüzlükle iç içedir. Hoflgörünün ilkel görünümü olarak beliren hoflgörüsüzlük, insanl›k tarihi kadar da eskidir. Ünlü yazar M. S. Bates, “Hoflgörüsüzlü¤ün tarihini yazmak, dünya tarihini yazmak olurdu” diyor. Düflünürler, ilk felsefî hoflgörüsüzlük örneklerinden biri olarak Efla90

tun’un “Devlet” inden flairleri kovmas›n› gösterirler. O, ideal devletinde flairlere yer vermez. “Homeros’u s›n›rlar›m›z›n d›fl›na u¤urlayaca¤›z” diyerek flairi afla¤›lar. Çiçero da, Marcus Antonius’u elefltiren ünlü filipik konuflmalar› nedeniyle hoflgörülmeyerek öldürülmedi mi? Çiçero’nun üldürülmesi bana flair Nefî’nin bo¤durulmas›n› an›msat›r: O da dilinden dolay› u¤rad›¤› hoflgörüsüzlü¤ün kurban›d›r. Gökten nazire indi Siham-› Kazâ’s›na Nef’î diliyle u¤rad› Hakk’›n belâs›na...

H

oflgörü azald›kça in-

sanlar bencilleflir, kendi ç›karlar›ndan baflka fley düflünemez olurlar. Yüce erdemlerden olan istemeden verme, yard›mlaflma, paylaflma duygular›n› da kurutur hoflgörüsüzlük. Gidifl, yozlaflmaya do¤rudur... fiu iki dize, bu durumu ne güzel betimliyor: Keflmekefli âlemin dört fleye olmufl binâ: Ben yiyeyim, sen yeme; ben iyiyim, en fenâ!... Hoflgörüsüzlü¤ün bu derecesine karfl› hoflgörülü olunamaz! Hoflgörüde ‹frat (Ortalaman›n çok üstünde, afl›r› hoflgörü): Hoflgörünün Arapça karfl›l›¤› “müsamaha”d›r; görmezden gelme, göz yumma, ald›rmama... Bu dilde “müsamaha” ile anlamdafl olan bir sözcük daha vard›r, “tekasül” (tembellik etme, üflenme, önemsememe, kay›ts›z kal-


BD EYLÜL 2011

ma, savsaklama). sonucu, bo¤ularak ölmüfltü... Hoflgörüde afl›r›l›k, bir anlamda Bireyler de hoflgörüde afl›r›l›¤a tekasüldür; toplumu umursamazl›¤a, kaç›p umursamazl›¤a, nemelaz›mc›l›kay›ts›zl›¤a sürükler. ¤a dönüflecek kadar kifliliksizleflirlerse; Albert Weale “E¤er siz, insanlar›n “beni sokmayan› bin y›l yaflas›n” didavran›fllar›na yahut tercihlerine ald›r- yerek bafl›n› okflad›klar› y›lan, kuyrum›yorsan›z, o zaman onlar›n yapmay› ¤uyla -‹sadora’n›n fular› gibi- önce istedikleri fleye izin vermekle hoflgörü- kendilerini bo¤ar. lü olmuyorsunuz, sadece kay›ts›z oluyorsunuz” diyor. Hoflgörüde ‹tidal (Ölçülü, gerçek Yine Say›n Özden’e kulak vere- hoflgörü): lim: “Kay›ts›zl›k, ald›r›fls›zl›k, adam‹yi yetiflmifl ve kiflili¤ini gelifltirmifl sendecilik, vurdumduymazl›k, bofl- bir insan›n di¤er insanlarla etkili iletivercilik, ilgisizlik de denilen umursamazl›k “Kay›ts›zl›k, ald›r›fls›zl›k, adam(lâkaydî), top- sendecilik, vurdumduymazl›k, lumu kemiren, boflvercilik, ilgisizlik de denilen bireyleri kifliliksiz, zavall› umursamazl›k, toplumu kemiizleyiciler k›la- ren, bireyleri kifliliksiz, zavall› rak küçülten bir kötülüktür. izleyiciler k›larak küçülten bir Kimi zaman, kötülüktür. kimi konularda bencillik görünümünde ortaya ç›ksa flim kurmas›nda ve o iliflkiyi sürdüreda gerçekte tembelliktir; kendine karfl› bilmesinde hoflgörü, önemli bir etmenolma, kendini d›fllama ve topluma dir. sessiz sald›r›d›r.” Belçikal› ünlü siyaset adam›; 1966 “Baflar›s›zl›klar›n, siyasal bunal›m- y›l›nda “Atlantik Antlaflmas›” birli¤ilar›n, ekonomik buhranlar›n kökenin- nin baflkanl›¤›n› yapan Paul Henri de umursamazl›k vard›r. Nedeni de Spaak (1899-1972)’›n bu konuda gübaflta e¤itimsizliktir, yanl›fl ve yetersiz zel bir saptamas› vard›r: e¤itim, bilgisizliktir.” “Hoflgörü, erdemlerin en güzeli, “Afl›r›l›k” denince hep ‹sadora en soylusudur. ‹nsan iliflkilerinde en Duncan’› an›msar›m: Afl›r› gösteriflçi- önde gelen ilkedir. O, hiçbir düflünceyi li¤i ile ünlü bu Amerikal› modern yads›maz, her düflünceye sayg›l›d›r; dansç›, 1927 y›l›nda üstü aç›k otomo- ancak kötü ile de anlaflma yapmaz. biliyle h›z yaparken rüzgarda dalgalan- K›saca hoflgörü, baflkalar›ndan nefret s›n diye boynuna dolad›¤› afl›r› uzun etmeden, onlar›n sizin gibi düflünmefular›n›n arka tekerle¤e dolanmas› diklerini kabul etmektir” der. 91


BD EYLÜL 2011

Hoflgörü, yap›lan her fleyi, ileri sürülen her görüflü kolayca benimseyip onaylamak de¤ildir. Her insan›n duygu ve düflüncesi ayr› oldu¤u gibi, olaylara bak›fllar›, görüfl aç›lar› ve görmek istedikleri fleyler de¤ifliktir. Hiç kimse baflkalar›yla ayn› görüflte olmaya, ayn› fleyleri düflünmeye, ayn› inançlar› paylaflmaya zorlanamaz. “Uygarl›k, güvenilir, haksever ve hoflgörülü olman›n kar›fl›m›d›r” diyen ‹skoçyal› yazar Thomas Carlyle (1795-1881), ünlü Kahramanlar adl› yap›t›nda, “Göz, her fleyde ancak görme yetene¤inde oldu¤u fleyi görür. Sar›l›¤a tutulan insan›n her fleyi sar› görmesi gibi âdi bir gözle de her fleyi âdi görür” der.

Y

önetmen Frank Capra’n›n 1936 da çevirdi¤i, ülkemizde ‘fiehre dönüfl’ ad›yla gösterilmifl olan “Mr. Deeds Goes to Town” adl› filminde Mr. Deeds’e (Gary Cooper) flehri gezdiren Miss Bennett (Jean Arthur), onu Amerika’n›n 18. baflkan› General Grant’›n mezar›na götürür. Abidenin önüne geldiklerinde Miss Bennett’in: “Hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›n›z de¤il mi? Herhalde daha görkemli bir an›t görece¤inizi umuyordunuz...” demesi üzerine Mr. Deeds’in yan›t› çok anlaml›d›r. “Hay›r, hayal k›r›kl›¤›na u¤ramad›m. Herkes görmek istedi¤i fleyi görür. Ben bu küçük an›tta çok flerefli hizmetler yaparak generalli¤e, hatta baflbakanl›¤a yükselebilmifl Ohio’lu bir köy çocu¤unu görüyor ve abidesi önünde sayg›yla e¤iliyorum...” Gözlerimizi, olumsuzluklar›,

92

kusurlar›, çirkinlikleri görmek için de¤il; iyilikleri, güzellikleri keflfetmek için kullanmal›y›z. Sevme ve hoflgörü, e¤itim sonucu

elde edilen niteliklerdir. Bunlar ne kadar gelifltirilebilirse insanlar do¤ay›, çevreyi ve di¤er insanlar› o kadar çok sevip sayabilirler. Ne diyordu Latinler: “Homo res sacra homini” (‹nsan, insan için kutsald›r). Halk aras›nda bir söz vard›r, ‘‹nsana sevmedi¤inin yeyifli flap flap, yürüyüflü pat pat gelir’. Sevdiklerinin kusurlar›na katlanan, görmezden gelen insan, bir baflkas›na neden ayn› hoflgörüyü göstermez.... Filozof ‹mmanuel Kant sorar: Baflkalar›n›n kusurlar›n› hofl görmek yerine, onlara sinirlenerek keyfimizi kaç›rmakla kendimizi cezaland›rm›yor muyuz?.. Amerikal› tarihçi Van Loon da konuyu flöyle noktalar: ‹nsanl›¤›n kurtuluflunu sa¤layacak en büyük erdem hoflgörüdür.• orhanvelidedeoglu@btundunya.com.tr (1) Osmanl›cadan Türkçeye Cep K›lavuzu (1935): Müsamaha=göz yumma, hoflgörme, hoflgörü-tolerans. (2) Server Tanilli, Voltaire ve Ayd›nlanma, ‹stanbul 1994 (s.210) (3) O.Velidedeo¤lu, Ba¤nazl›k, Cumhuriyet, 8 Eylül 1993. (4) Y.G. Özden, En Tehlikeli Toplumsal Hastal›k: Umursamazl›k, Cumhuriyet, 3 Temmuz 1984.

Göze göz, difle difl düflüncesi bütün dünyay› kör edecek. Gandhi


BD EYLÜL 2011

Dört Eş Çeviri: SABR‹YE AfiIR

Dört eşi olan zengin bir tüccar vardı. En çok dördüncü eşini sever, onu görkemli elbiselerle süslerdi. Ona büyük titizlikle davranır, herşeyin en iyisini vermeye çalışırdı. üccar, üçüncü eflini de severdi. Ondan her zaman gurur duyar, arkadafllar›yla tan›flt›r›rd›. Ancak onun baflka bir erkekle gitmesi korkusunu hep içinde tafl›rd›.‹kinci eflini de severdi. Her zaman düflünceli ve anlay›fll› olan ikinci efli, ayn› zamanda tüccar›n en yak›n s›rdafl›yd›. Nitekim, ne zaman bir sorunla karfl›laflsa, ikinci efliyle paylafl›r, ikinci efli ise her zaman onun zorlu dönemlerinden s›yr›lmas›na yard›m ederdi. Tüccar›n ilk efli ise, hep ona sad›k kalm›fl, evin bak›m› ve temizli¤i gibi sorumluluklar› tümüyle üstlenmifl, eflinin iflinde baflar›l› olmas›nda ve bu kadar zenginleflmesinde de büyük katk›lar› olmufltu. Ama tüccar, ilk eflini kad›n›n ona karfl› olan derin sevgisine 93


BD EYLÜL 2011

ra¤men sevmez, onu pek dikkate almazd›. Bir gün tüccar hastaland›. Çok geçmeden ölece¤ini hissediyor, biliyordu. Hep sahip oldu¤u zengin hayat›n› düflündü ve kendi kendine flöyle dedi: “fiimdi dört eflim var. Ama öldü¤ümde yaln›z kalaca¤›m. Ne kadar çaresizim!” Sonra dördüncü efline sordu, “En çok seni sevdim, en güzel k›yafetleri sana ald›m ve sana büyük özen gösterdim. fiimdi ölüyorum, benimle gele-

nimle gelecek misin?” diye sordu. “Üzgünüm, bu kez sana yard›m edemeyece¤im.” dedi kad›n, “Sana sadece mezara kadar efllik edebilirim.” Bu yan›t, hasta tüccar›n kalbine bir y›ld›r›m gibi düfltü; art›k harap ve bitkin bir haldeydi... Sonra bir ses duydu: “Seninle birlikte terk edece¤im. Nereye gidersen git seninle gelece¤im.” Tüccar, ilk kar›s›n›n kendisine bakt›¤›n› gördü. ‹lk kar›s›, yetersiz beslenmesi nedeniyle oldukça zay›flam›flt›. Tüccar, ölüme gitti¤i flu durumda bile onun haline üzüldü, “Keflke” dedi, “Keflke sana daha iyi bakabilseydim!” Asl›nda hayatta her birimizin dört

cek misin?” “Kesinlikle hay›r” diye cevaplad› kad›n ve baflka bir fley söylemeden öylece gitti. Bu cevap keskin bir b›çak darbesi gibi tüccar›n yüre¤ine oturdu. Üzgün tüccar bu kez üçüncü efline döndü: “Seni tüm hayat›m boyunca sevdim. fiimdi ölüyorum, benimle gelecek misin?” “Hay›r” dedi üçüncü efli de, “Hayat çok güzel. Sen öldükten sonra yeniden evlenece¤im.” Tüccar›n kalbi bir kez daha k›r›ld›. ‹kinci efline, “Her zaman yard›m›n için sana döndüm ve sen bana hep yard›m ettin. fiimdi yine senin yard›m›na ihtiyac›m var. Ben ölürken, be94

efli var: Dördüncü eflimiz bedenimiz. Onun iyi görünmesi için ne kadar zaman ve para harcarsak harcayal›m, öldü¤ümüzde bizi terk edecek. Üçüncü eflimiz, sahip oldu¤umuz statü ve zenginli¤imizdir. Öldü¤ümüzde, onlar da bizimle gelmeyecek hepsi baflkalar›n›n olacakt›r. ‹kinci eflimiz ailemiz ve arkadafllar›m›zd›r. Yaflarken ne kadar yak›n olursak olal›m, bize ancak mezar›m›za kadar efllik edebilirler. Birinci eflimiz ise ruhumuzdur. Hayat›m›z boyuca zenginlik ve statü peflinde koflarken ihmal etti¤imiz ruhumuz… Biz nereye gidersek gidelim, bizi takip eden tek fley. Belki onu yetifltirmek ve güçlendirmek için flimdiden daha fazla vakit ay›rmak, ölüm döfle¤inde hay›flanmaktan daha iyi bir fikirdir. •


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

7-William Harvey, kan dolafl›m›n› ne zaman keflfetti? a-1954 b-1628 c-1768 d-1922

1-“Metikal” hangi ülkenin para birimidir? a-Mozambik b-Nijerya c-Nijer d-Ruanda 2-Charles Weatstone ve William Cooke elektrikli telgraf› ne zaman gelifltirdiler? a-1809 b-1819 c-1829 d-1839 3-M›s›r, Büyük ‹skender taraf›ndan ne zaman fethedildi? a-MÖ,666 b-MS,641 c-MÖ,332 d-MÖ,525 4-‹lk Meclis 23 Nisan 1920'de kaç milletvekiliyle topland›? a-338 b-348 c-458 d-368 5-“Aral›k” hangi ilimizin ilçesidir? a-Ardahan b-Bart›n c-fi›rnak d-I¤d›r 6-Modern makroekonominin temelleri kimin taraf›ndan at›lm›flt›r? a-Milton Friedman b-John Maynard Keynes c-Leon Walras d-David Ricardo Yan›tlar: 152. sayfada

8-Ekonomide “Karfl›laflt›rmal› avantaj” nedir? a-Ricardo'nun ilk kez ortaya koydu¤u uluslararas› ticaret yasas› b-Para arz›n›n kontrolünü öngören ekonomik politika c-Küçük flirketler grubunun pazar›n büyük bölümünü elinde tutmas› d-Ekonomide dolaflan para miktar› 9-Neon, kripton ve ksenonu teflhis eden kimyac› kimdir? a-Joseph Priestley b-Sir William Ramsay c-Ernest Rutherford d-Henry Taube 10-1988 Seul olimpiyatlar›nda çekiç atmada dünya flampiyonu olan sporcu kimdir? a-Litvinov (SSCB) b-Markov (Bulgaristan) c-Korjus (Finlandiya) d-Joyner-Kersee (ABD) 11-“Ihlara Vadisi” hangi ilimizin s›n›rlar› içindedir? a-Bayburt b-Aksaray c-Batman d-K›r›kkale 12-“C” vitamini ne zaman kristallefltirildi? a-1918 b-1928 c-1938 d-1948

13-New York Filârmoni Orkestras›'n›n flefi Zubin Mehta'n›n do¤um yeri neresidir? a-Pakistan b-Afganistan c-Hindistan d-‹ran 14-Birleflmifl Milletler'in örgüt d›fl›nda tuttu¤u ülke hangisidir? a-Moritanya b-‹sviçre c-Nijerya d-Tayvan 15-Ünlü edebiyatç›lar Alfred Tennyson, Edgar Allan Poe, Nikolai Gogol hangi y›l do¤dular? a-1809 b-1810 c-1813 d-1822 16-Mimaride “Uçan payanda” nedir? a-Norman stilin özelli¤i b-Süslemesiz gökdelen c-Zemin kat› d-Bir çeflit kemer 17-“Rüzgâr Gibi Geçti” filminde “Rhett Butler” rolünü kim oynam›flt›? a-Greta Garbo b-Clark Gable c-Judy Garland d-Gary Grant 18-Moritanya'n›n yönetim flekli nedir? a-‹slam Cumhuriyeti b-Meflruti Monarfli c-Kraliyet d-Cumhuriyet 95


ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen

masal›

Bit

Otobüsten indi¤imizde Akkent, gecenin yorgunlu¤unu üzerinden atal› çok olmufltu. Üzerimize do¤ru gelen günefli arkalay›p solu¤u Akkent Lisesi’nde ald›k. Orta ve lise bölümü ayn› yap›n›n içindeydi. ‹kisini de ayn› müdür yönetiyordu. ‹ki katl›, uzunca, görkemli tafl bir bina idi bu. Dört bir yan› yüksek bahçe duvarlar›yla çevriliydi. 96


BD EYLÜL 2011

O

kuldaki resmi ifllemler uzun sürmedi. Yar›m saat geçmeden kayd›m yap›lm›fl, yat›l› bir ortaokul ö¤rencisi olup ç›km›flt›m. ‹fllemler bitmek üzereyken, okul müdürü babama: “Getirin flu çocu¤u bir de ben göreyim!” demifl. Müdür Bey, sinekkayd› t›rafl›yla beni tepeden t›rna¤a süzdükten sonra: “Bu t›rnak kadar çocu¤u buraya dört befl ay b›rak›p evinize nas›l döneceksiniz?” diye babama veryans›n etti. O zamanlar bedence geliflmifl say›lmazd›m. Akranlar›ma göre mini minnac›k bir çocuktum. Babam, kendinden emin: “Kuflkunuz olmas›n müdür bey. Onun boyuna bak›p yan›lmay›n›z. Kafas› büyüktür.” diye efelendi. Babama bir kez olsun sar›lamadan beni al›p götürdüler. Öteki yat›l› ö¤rencilerin aras›na katt›lar. Bir bafl›mayd›m art›k. Gözüm d›flar›lara kayd›. Havan›n bungunlu¤u içime yans›m›fl, yüre¤ime sinsi bir yaln›zl›k korkusu gelip yerleflmiflti. Günün yorgunlu¤u a¤›r bir yük olarak üstüme binmifl duruyor, bir türlü afla¤› inmek istemiyordu. A¤z›m› açabilecek, aman dileyecek güçten bile yoksundum. Ben, yeni ortam›ma uyum göstermeye çal›fl›rken, Akkent’in üzerine karlar indi. Yollar geçit vermez oldu. Telefon telleri buzdan koptu. ‹letiflim olas›l›klar› umutlar›m›n terkisinde kaybolup gitti. Anne ve babamdan ne bir ses, ne bir nefes! Gözlerimin önün-

de uzun kuyruklu bir tren, önünde uzay›p giden kocaman ray, benim özlemim öylesine yo¤un ki, vay anam vay. Yollar uzun mu uzun. Uza¤a ise daha çok var. Önümde duran en yak›n takvim, gözümde tüten anam. ** “Zaman›n dindiremedi¤i ac› yoktur,” dense de, kimi yaflanm›fll›klar var ki, insan›n can›n› derinden ac›t›yor ve birer k›l›ç yaras› gibi yeri hiç kaybolmuyor. T›pk› benim o ilk y›l›n ortas›nda çektiklerim gibi. Yat zilinden sonra, her ö¤renci gibi ben de yatakhaneye gider, lavaboda elimi yüzümü y›kar, difllerimi temizlerdim. Bunlarda ac› verici bir fley yoktu. Ama çift katl› ranzan›n alt›ndaki yata¤›ma asla yanaflmak istemezdim. Uyku gözlerimden aksa da döfle¤im benim için bir çekim de¤il, bir iflkence merkeziydi. Yatak düflüncesi, a¤açlara dadanm›fl kurtlar gibi bürürdü beynimi. O nedenle do¤rudan yüznumaraya koflar, kap›s›n›n zembere¤ini iteler, içerde kendimi rehin tutard›m. Sessiz soluksuz a¤lamaya bafllard›m. D›flar›da bekleyenler, "Haydi lan! Ç›k art›k." diye kap›y› iteleyip tekmeleseler de ben, duyduklar›ma ald›rmamaya çal›fl›r, hep a¤›rdan al›rd›m. Pantolon dü¤melerimi yavafl yavafl ilikler, ad›mlar›m› seyreklefltirirdim. Yata¤a geç gitmek için her numaraya baflvururdum. Benim için, yatak demek, mikrop demekti. Yatak demek, dehflet demekti. Yatak demek, savafl demekti. 97


BD EYLÜL 2011

Ona varmakta biraz olsun gecikmeyle hem bu illetten hem de en yak›n arkadafl›m›n, “Ne oldu bir fleyin mi var?” sorusundan, geçici bir süre de olsa, kurtulmufl olurdum. Ama bir yaflam boyu yatmadan, uyumadan, kim ayakta kalabilmifl? Zorunlu olarak ne zaman yata¤›ma yanafl›p, yorgan›m› kald›rsam, anam›n sak›z gibi beyaz çarflaf›n›n üzerinde, yüzlerce, binlerce bitin alay alay, ordu ordu ilerledi¤ini

D›flar›s› buz so¤u¤u, içerisi kafl›nt› s›ca¤›, iki cami aras›nda kalm›fl beynamaza dönerdim. So¤uktan, açl›ktan kan› donmufl bir yaz güvercini gibi, büzülüp kal›rd›m yata¤›m›n içinde. Hem can›mdan, hem akl›mdan verirdim. Yine de kimselere bir fley söyleyemez; s›k›l›rd›m. Derdimi day›o¤luma bile açamaz, “Yahu, bu illet sana da bulaflt› m›?” diye soramaz, utan›rd›m. Hep içime atar, susard›m. Bu yang›n içinde, gece gündüz nöbet Yatak düflüncesi, a¤açlara tutard›m umars›z. dadanm›fl kurtlar gibi Gece lambalar› söbürürdü beynimi. nünce, kederin a¤›s›n› kaderin duldas›na sürükler, içlenirdim. Kimi geceler, kar ve buz manzaras›n› çerçeveleyen yatakhane penceresinin önünde durup, bofl gözlerle d›flar› bakarken, “Ölüme niçin kötü diyorlar?” diye yak›n›r, renkten renge girerdim. görürdüm. ‹rili ufakl›, kanl› kans›z, Pek seyrek de olsa, düfllerimin düflü, sar›l› benekli bitler. Ellerine m›zrakla- evimizin yolu olurdu. Anam›n yumur›n› alm›fl cüceler gibi, Gülliver'e, yani flak koynu olurdu. Ama daha baflucuna bana sald›r›ya geçerlerdi. varamadan uyan›rd›m. Gözlerim süz"Toklular›m," derdim onlara alays› gün, hüzne dururdu. alays›. Geceler boyu onlarla birliktelik, Ona, utangaç, biraz da ürkü dolu çevredeki horultu ve h›r›lt›lar, çekile- bir sesle, “Bitlenmiflim ama elimden bilirdi belki; ah o dayan›lmaz kafl›nt›- bir fley gelmiyor anac›¤›m!” diye halar olmasa... Döne döne yata¤›m› es- y›flan›rd›m. Yata¤›mdan ve durumumkitirdim. Uyku tutmazd› bir türlü. Ve dan hoflnut, endiflesiz insanlar›n huzuo yatakta ac›mas›z k›fl geceleri uzad›k- ruyla esneyebilece¤im günlerin tez ça uzar, bir türlü geçmek bilmezdi. gelmesini beklerdim. 98


BD EYLÜL 2011

Ayn› günlerde yata¤›m› diken, yast›¤›m› alev edip beni benden eden yaln›zca bitler de¤ildi. Saat yirmi ikiyi on geçe yat zilinin çalmas›yla, yatakhanede s›ra daya¤› için pusu kurulmufl olurdu. Osman Anar içeri ad›m atar atmaz, yatakhanenin elektri¤i söndürülür, üzerine ayn› anda üç dört battaniye at›l›r, yumruk ve tekmeyle, eflek sudan gelene kadar dövülürdü. D›flar›da birer ürkek tavflan gibi birbirine sokulan küçük toy ö¤renciler bile, a¤açlara dadanan aç kurtlar gibi gecenin kör karanl›¤›nda Anar A¤abeyleri’nin bafl›na üflüflürler, amans›z bir sald›r›ya geçerek, elini yüzünü kana beleyip tan›nmaz ederlerdi. Kimse ondan yana ç›kmaz ya da ç›kamazd›. Onun durumunda tafl olsa ortadan ikiye çatlard› ama, Osman Anar, hep susard›. Onca ac›n›n burgac›nda döner durur, gözlerinden iki damla olsun yafl düflmezdi.

Kendisini dövenlere ac›mt›rak bir gülümsemeyle, “Gördü¤ünüz gibi ben kimseye gönül indirmiyorum!” gibisinden bakar, ilahi bir buyru¤a boyun e¤er gibi derin bir suskunlu¤a gömülürdü. O, sustukça güç mü kazan›rd› bilemezdim ama, ötekiler onu yaralay›p paralad›kça zalimleflirler, “Oh olsun. Ne güzel ›slatt›k o k›z›l gavuru,” diye böbürlenip dururlard›. Ben ise bir tuhaf olurdum. U¤run u¤run bir u¤ultu gelir yüre¤ime oturur, bedenimi zang›r zang›r titretirdi. Böylesine efline rastlanmayan, bütün dersleri dokuz on olan, fliir, kompozisyon dendi mi ilk akla gelen parlak, kitap afl›¤› bir lise son s›n›f ö¤rencisine reva görülen bu tutuma lanet okurdum. Dur durak bilmeksizin övülecek birisinin, sürekli dövülmesini içime sindiremezdim. ‹çim kurur gibi olurdu. O, böylesine hak etmedi¤i s›ra daya¤›na

99


BD EYLÜL 2011

Sonunda ifl dolaflt› geldi yine bizlere dayand›. Akkent Lisesi'nde amans›z bir ajan av›na ç›k›ld›. boyun e¤mek zorunda kal›rken, kimsenin k›l›n› k›p›rdatmamas› beni eritir bitirirdi. Minik yüre¤imde onulmaz yaralar açard›. “Bunlar›n vicdanlar› nas›r tutmufl. Bugüne gelene dek, bunca nefreti nerelerinde sakl› tutabilmifller?” diye içten içe kinlenirdim. ‹flin tuhaf yan›, bu durumu bütün nöbetçi ö¤retmenlerin bilmelerine karfl›n, birinin olsun ses ç›karmamas›yd›. ** Nice zaman sonra, bu bit kolordusunun her bir neferi, büyüdü büyüdü, bit olmaktan ç›k›p, bir olay kahraman› 100

oldu. Onlar›n yatakhaneyi istila ettikleri ö¤renilince, yetkililer, iflin kayna¤›n› bulmak için yola ç›kt›lar. Bu bit gâvurunu okula kadar kimin ya da kimlerin getirip, ö¤rencilerin bafl›na musallat ettiklerini araflt›rmaya koyuldular. Olas›l›klar ve söylentiler çeflitliydi. En yayg›n ve akla yatk›n olan› ise, kara benekli esmer bitlerin, izini belli etmeyen bir tak›m asalak sa¤c›larca güneyden; sar› benekli ak bitlerin de kimi k›z›l ajanlarca kuzeyden getirildi¤i merkezindeydi. Okulumuzda bunlar›n de¤iflik biçim ve k›l›kta ayaklar› oldu¤u söyleniyordu söylenmesine de, kimler oldu¤u ortaya konmuyordu. Böyle olunca da çevremizde amans›z bir kuflku f›rt›nas› esmeye bafllad›. Sonunda ifl dolaflt› geldi yine bizlere dayand›. Akkent Lisesi'nde amans›z bir ajan av›na ç›k›ld›. Benim gibi küçüklerin bu sözcü¤ün içine neler s›k›flt›r›labilece¤i konusunda en küçük bir bilgisi yoktu. A¤abeylerimizin a¤z›na bak›yorduk. En belirgin kan›tlar aç›k mavi ve koyu kestane renkli gözleri olanlar üzerinde yo¤unlafl›yordu. Bir de çok okuyan ve çok düflünenler… Büyü¤ünden küçü¤üne her ö¤rencinin içine lanet bir kurt düfltü. En yak›n›m›zdakilerden, hatta kendimizden bile, kuflkulanmaya bafllad›k. Bereket, bu iflkence uzun sürmedi. Okul yöneti-


BD EYLÜL 2011

mi, yaflamla oyunu birbirinin içine kar›flt›rm›fl, Anar’› suçlamak için bula bula en ucuz bahane olan “bit”i bulmufltu. “Bu melaneti bafl›m›za bela eden odur,” diye, ders y›l›n›n sonunu bile beklemeden, okuldan uzaklaflt›rd›lar onu. ‹çimizdeki belki de en masum kuzuyu, sürüden ay›rmakla ellerine ne geçti bilmem. Ama onu, her gün s›ra daya¤› yemekten; biz yat›l› ö¤rencileri de bitlerden, kurtard›lar diyebilirim. Herkes derin bir soluk ald›. "Ohh be!... Yaflam varm›fl," dedi. Dedi demesine de, ne zaman evimizi özlesek, ne zaman kendi yaln›zl›¤›m›za gömülsek, o soru imi var ya, iflte o, çengelini

kafam›zdan hiç çekmedi: “Bir kez olsun bizlere el sallayamadan aram›zdan ayr›lan Anar’a, Oman A¤abey’e, ne oldu?" Bu soruyu kendime s›k s›k sorsam da, baflkalar›na asla seslendiremedim. Ve okumak denen o zahmetli uzun yolun önemli iki kilometre tafl› olan “bit” ve “Anar”, ac› dolu yaflanm›fll›¤›m›n silinmez iki resmi olarak kald› gönlümde. Hem de yan yana. Nice sonralar› bile, çok fleylerimi b›rakt›¤›m o tarihi lise binas›na her bakt›¤›mda, içinde bir fleylerin de¤iflti¤ini görmek için nas›l can att›¤›m› bir ben bilirim... • bekirozgen@butundunya.com.tr

OTEL‹N SARHOfiU

S

arhofl oldu¤u kolayl›kla anlafl›labilen biri, kald›¤› otelin kabul masas› görevlisine gece saat üçte telefon etti ve otel bar›n›n sabah saat kaçta aç›laca¤›n› sordu. "Bar›m›z sabah aç›lmaz, efendim" dedi görevli. "Fakat ö¤leden sonra saat dörtte, size hizmet etmekten büyük bir mutluluk duyaca¤›z." Kabul bürosunun telefonu yar›m saat sonra yine çald›. Arayan yine ayn› kifliydi fakat bu kez sesinden, biraz daha fazla içkili oldu¤u anlafl›l›yordu. "Bu otelin bar› sabah saat kaçta aç›l›r?" diye sordu yine. Görevil ayn› yan›t› verdi: "Sabah açm›yoruz, efendim" dedi. "Saat dörtten sonra hizmetinizde olmaktan mutluluk duyaca¤›m›z› bir kez daha bildirmek isterim." Yar›m saat daha geçtikten sonra ayn› kifli yine telefon açt› ve bu kez, sarhoflluktan zorla konuflarak, bar›n sabah saat kaçta aç›laca¤›n› sordu. Üçüncü kez ayn› soruyla karfl›laflan görevli, biraz da can› s›k›larak karfl›l›k verdi: "Siz emretti¤iniz içkiyi söyleyin, odan›za gönderelim, efendim" dedi. "Bara gitmek için sabah› beklemenize gerek yok." Telefonun öteki ucundan bu kez, aslan kükremesine benzer bir ba¤›rt› duyuldu: "Bara gitmek isteyen kim, o¤lum?.. Ben bardan ç›k›p, odama gitmek istiyorum." Gönderi: OSMAN CUC‹ 101


HER YAfiTAK‹ ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

N

e yap›yorsun Björn? Mertlikten s›k›ld›m. Bozaca¤›m." "Ne diyorsun sen? Nedir o elindeki çakmak? Yakma elini kolunu flimdi." "fiu borunun ucuna takt›m m› çakma¤›, Dünya’n›n kral› ben olaca¤›m." "Sen Danimarka’n›n bir demirci ustas›s›n. Seni neden Dünya Kral› yaps›nlar ki Björn?" "Çünkü bu elimdeki boru korkunç bir silaha dönüflecek." 102

"Yapma yahu... "Yapaca¤›m... Ad›n› Tüfek koyaca¤›m. Öyle bir silah olacak ki tüm insanl›k bunu duyacak."


BD EYLÜL 2011

"Çok mu gürültü ç›karacak ki? "Taa Osmanl› ülkesinde yaflayan, babas› kör olan biri bile haberdar olacak. ‹lerde makinelisini de yapaca¤›m." "O barutla ne yap›yorsun?" "Onu da flu boruya doldurdum mu..." "Aman Björn, fleytan doldurur. Dur. Yapma. Bari ben kaçabilseydim." "fiu teti¤i çektim mi.. (Güüüm) "Eyvaaah.. Amma da patlad› haa!. Björn? Björn? Sol kolun nereye gitti? Senin mertlik bozuldu galiba." "Ahh!" *** Trikci¤im. Gel yan›ma bakay›m." "Gelemem Elek. Ne zaman yan›na yaklaflsam birfleyler çarp›yor." "Aflk›m›n k›v›lc›m›d›r benim yak›fl›kl› kurba¤am." "Senin kalbin aya¤›n›n ucunda m›? Aya¤›ndan birfley ç›k›p beni çarp›yor." "Günahkârs›nd›r da ondan Trikci¤im." "Ne günah› Elek? Günde on defa ’kurba¤a duas›’ edip grook grook ba¤›r›yorum." "Ald›rma, gel yan›ma. Gel gel. (Çaaaat!) "Ah! Gördün mü, yine çarpt›n beni." "Ay ben de heyecanland›m do¤rusu bu defa." "Senin yan›na yaklafl›nca ayaklar›ma hakim olam›yorum." "Yanyana gelince oluyor bu. S›k› enerji haa." "O zaman buna elektrik ismini koyup bu enerjiyi pazarlayabiliriz." "Koyal›m Trikci¤im. Bir flirket

kurar orman›n dört bir taraf›na satar›z. Haa bu arada sana küçük bir müjdem var tatl› kurba¤am benim." "Nedir Elekci¤im?" "Hamileyim." "Yapma be? Desene mini mini bir y›¤›n pilimiz olacak." *** "Ahmet çabuk kalk. Afla¤›dan sesler geliyor." "Dur. Ver flu sopay› oradan." "Dikkatli ol." "Tamam.. Hah iflte orada. Dur bakay›m sen. Oldu¤un yerde kal." "Vurma be abim. Yanl›fll›kla girdim evine." "Yanl›fll›kla m›? Ne var torbanda öyle?" Hiçbirfley be abim. N’olur b›rak gideyim." "Cebindekini ç›kart, derhal!" "Ç›kard›m abi." "O ne o? Bizim telefon." "Yok be abi. O benim telefonum."

103


BD EYLÜL 2011

"Ne ar›yor cebinde?" "fiey, her gitti¤im yerde kullanabileyim diye cebime koymufltum." "Dur be h›rs›zc›bafl›. Bu çok iyi bir fikir. Ev telefonu var da neden cep telefonu olmas›n ki?" "Hakl›s›n abi. Çok iyi bir fikir. Hadi gel bir flirket kurup cep telefonu üretelim." "Sermayeyi nereden bulaca¤›z?" "Bende var. ‹flte..." "Ama bu bizim han›m›n mücevherleri." "‹yi de abim, sen de amma m›zm›zland›n haa!" *** "Sevgili ve sayg›de¤er Syracuse Kral› Hiero. Tac›n›z›n gerçek alt›n olup olmad›¤›n› anlamak için bir yöntem buldum." "Ne yöntemi ey bilim insan› Arflimet?

"Eureka! Suyun kald›rma gücü ile ölçüm metodu." "Nas›l bir fley bu Eureka ey bilim insan› Arflimet?" "Al›p tac›n›z› banyoya sokaca¤›z ey sayg›de¤er kral›m." "Kirli mi görünüyor benim tac›m 104

ey bilim insan› Arflimet?" "Yok sayg›de¤er kral›m Hiero." "Yaa. Buna sevindim bak. Sonra?" "Sonra tafl›rd›¤› suya bakaca¤›z." "Ve?" "Ve, Syracuse sokaklar›nda “Eureka, Eureka!” diye ç›r›lç›plak koflaca¤›z." "???... Sonra ne olacak ey bilim insan› Arflimet?" "Halk bizi seyrederse, taç sahtedir. Yok koflup tac› yürütürlerse gerçek alt›ndand›r." "Yaa. Demek halk her zaman gerçekleri bilir ha?" "Kesinlikle sayg›de¤er kral›m." *** "Bak George sonunda baflard›m."

"Ayd›nlanma dönemine girmifl gibi bir haliniz var Mister Edison." "Evet George. fiu elimde gördü¤ün fleye ampul demek istiyorum." "Sizi tutan m› var Mister Edison?" "‹lerde olur olmad›k siyasi partiler kullanmaya kalkarlar diye bir korkum var içimde." "Peki, ne olacak flimdi?" "Geceler gündüz olacak." "Nas›l yani?" "Geceler de gündüz gibi ayd›nl›k olacak." "Yapma yahu Mister Edison, ben ayd›nl›kta asla uyuyamam." "George. Kapatabilirsin dü¤mesini." "Nas›l? Ne dü¤mesi?" "Henüz icat etmedim ama buna bir dü¤me yak›fl›r diye düflünüyorum." "Fermuarl›s› olmaz m›? Dü¤me kopar mopar."


BD EYLÜL 2011

"George! Hiç fermuarl› ampul gördün mü?" "Ama Mister Edison, ampulü de ilk defa görüyorum." "Çok görgüsüzsün George. Neyse, beni çok oyalama. Daha gidip gramofonu, sinema makinesini falan icat edip Hollywood’daki ilk stüdyoyu kurmam gerekiyor." "Beni de oynat›r m›s›n›z bir filmde Mister Edison?" "Film de nedir George?" "Bilmem içimden öyle demek geldi. Oynatacaks›n›z ama de¤il mi?" "Olabilir. Kerestenin tarihçesi isimli bir belgesel çekmeyi düflünüyorum." "Desenize tarihe kalaca¤›m." "Salakl›k kal›c›d›r George. Kutlar›m seni." "Sa¤olun, Mister Edison." *** "Ad›n ne?"

"Joseph Merlin, memur bey." "Ne iflle u¤rafl›yorsun Joseph?" "Müzik aletleri yapar›m." "Yaa. Belçika’da yapacak ifl mi kalmad›? Ne halt etmeye k›rd›n bu koca aynay›?"

"Maskeli baloya davetliydim. Keman çalarak gireyim içeri dedim." "Keman m› çarpt› aynaya?" "Yok. Ayaklar›ma paten takm›flt›m." "Paten mi?" "Benim icad›m." "Ayakla ayna k›rma aleti mi?" "Hay›r komiserim. Bir nevi ayak bisikleti." "Bisiklet de nedir?" "Onu da otuz y›l sonra Fransa’da keflfedecekler komiserim." "Seni tutukluyorum Joseph."

"Ayna k›rmaktan m›?" "Falc›l›ktan, Joseph. Haydi, tak aya¤›na patenini gidiyoruz." *** "Bu garip fleyle ne yapmay› hedef-

liyorsun Herr Gutenberg?" "Ka¤›tlara bask› yapaca¤›m. Ayn› fleyi birçok ka¤›da tekrar tekrar basaca¤›m." "Garip. Kendini tekrar etmek kimseye yaramam›flt›r Johan." "Ama düflünün bir kere. Yaz›lan bir metni herkes okuyabilecek." "Aman üstüme iyilik sa¤l›k. Kimseden gizlimiz sakl›m›z kalmayacak 105


BD EYLÜL 2011

desene." "Öyle deme. ‹nsanlar fikirlerini daha kolay yayacaklar. Cehalet azalacak." "Bu kimsenin ifline gelmez Johan. Hükümetler bundan nefret edecekler. Baflta Osmanl›." "Pek tabii Albert." "Peki ne basmay› düflünüyorsun?" "Kitap, gazete, maç bileti, televizyon kullan›m k›lavuzu, ne gerekirse." "Çok ileri görüfllüsün Johan Gutenberg. Kutsal kitaplar› da bununla basmaya ne dersin?" "Mükemmel bir fikir Albert."

"O zaman içeri¤ini de diledi¤imiz gibi de¤ifltirebiliriz art›k." "Hakl›s›n Albert." "Ço¤unlu¤un bildi¤inin do¤ru say›ld›¤› bir Dünya’da herkese istedi¤imizi kabul ettirebiliriz." "Evet, Albert." "Tarihi de yeniden düzenleyebiliriz." "Düzenleyebiliriz Albert." "Oh oh, yaflas›n! Yak›nda bize medya patronlu¤u gözüktü desene. Aferin Johan." "Kein problem, Albert." • alimuraterkorkmaz@butundunya.com.tr

Ne kadar ömrüm kald› doktor bey? Doktor adam› muayene etmifl ve düflüncelere dalm›fl. Adam, doktorun bu tutumundan endiflelenip sormufl: "Ne oldu doktor bey? Ne kadar ömrüm kald›?" Doktor cevaplam›fl: "10" Adam iyice telafllanm›fl: "Ne 10'u doktor bey, gün mü, ay m› y›l m?" Doktor: "9, 8, 7, 6...."

Ben Kimim Say›n Bayan? Giysileri, elleri ve yüzü çamur içindeki çocuk eve geldi¤inde, kap›dan içeri girmeden annesine sordu: "Say›n Bayan, bilin bakal›m, ben kimim?" Annesi, çocu¤unun yeni ö¤rendi¤i bir oyunu oynamak istedi¤ini sand› ve ellerini yana açarak yan›tlad›: "Kusura bakmay›n ama beyefendi, kim oldu¤unuzu söyleyemeyece¤im. Çünkü sizi tan›m›yorum." Annesinin bu yan›t› üzerine çocuk iki ad›m geri yürüdü ve komflu bahçedeki kad›na seslendi ve "Çok hakl›ym›fls›n›z, teyze" dedi. "Dedi¤iniz gibi, beni bu halimle annem bile tan›yamad›."• Gönderi: S‹BEL YÜCER

106


YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek

Tatil nedeniyle kapal› de¤iliz Yaz tatili deyince ilk akla gelen yorgun ruhları ve bedenleri dinlendirmektir. Ne yazık ki, çoğu kez yan etkilerini hiç düşünmeden yorgun beynimizi de -süresiz olaraktatile göndeririz.

Ş

imdi “Yorgun beyni süresiz tatile göndermek ne demek? Bir de yan etkileri mi var?” dedi¤inizi duyar gibiyim. Olmaz m› hiç, hem de yaflamsal tehlike içeren yan etkileri var! Beynimizin süresiz tatile ç›kmas› demek,

okumaya, araflt›rmaya, sorgulamaya, düflünmeye ara vermek demektir. Bir süre sonra beyin buna al›fl›r, tembelleflir ve çevresindeki tüm olan bitene kay›ts›z kal›r. Sonras›nda en tehlikeli dönem, genel anestezi dönemi bafllar. Genel anestezi döneminin sonu ise 107


BD EYLÜL 2011

tutsakl›kt›r. Tepki merkezlerinin de¤iflik yöntemlerle devre d›fl› b›rak›lmas›, kiflisel denetimin yitirilmesi de tutsakl›kt›r. San›r›m aç›klamaya çal›fl›rken kafan›z› iyice kar›flt›rd›m! “Tatil”den yola ç›k›p genel anestezilere, tutsakl›klara dek geldik de¤il mi? Belki de bunalt›c› s›caklar›n etkisiyle böyle yazd›¤›m› düflünüyorsunuz.

da pek farkl› say›lmaz asl›nda. Yediden yetmifle pek ço¤umuz bir düfller aleminde yaflar gibiyiz. Sanki endifle edecek hiçbir fley yok, her fley yolunda, haydi hep birlikte izleyelim, kim daha iyi aldat›yor, kim daha iyi dans ediyor! Deniz, günefl, müzik ve bizi düfller alemine götüren televizyon programlar›. Yeni gündemler, yeni programlar. “Hak, hukuk, özgürlük mü” dediniz ? San›r›m Yeni gündemler, yeni tatilde oldu¤umuzu unutBiz tatildeyiz! Hem programlar. "Hak, hukuk, tunuz. de ruhumuz, bedenimiz özgürlük mü" dediniz? ve ne yaz›k ki beynimizle San›r›m tatilde oldu¤umu- de tatildeyiz!

zu unuttunuz. Biz tatildeyiz! Hem de ruhumuz, bedenimiz ve ne yaz›k ki beynimizle de tatildeyiz! Evet, bunald›m, hem de çok! Ama beni s›caklardan çok daha fazla bunalt›p, isyan›n s›n›r›na getiren nedenleri sizlerle paylaflt›¤›mda daha iyi anlayaca¤›n›za inan›yorum. Biliyorum ki Bütün Dünya okurlar› yaz›n s›ca¤›nda da, k›fl›n ayaz›nda da okur, araflt›r›r, düflünür, sorgular. Okullar tatile girdi¤inden buyana

gençlerin ço¤u bilgisayar ve televizyonun karfl›s›nda sabahlamakta. Do¤rusu elinde kitap olan genç say›s› neredeyse yok denecek denli az. Üniversite düzeyinde ki gençlerin ço¤u, gündemi yaln›zca bafll›klar›ndan -o da yar›m kulakla- dinliyor. Yetiflkinlerin durumu 108

fiimdi düflünmenin s›-

ras› m›? Nas›lsa büyüklerimiz bizim ad›m›za bizden daha iyi düflünürler ve gerekenleri yaparlar. Bizim yorulmam›za gerek yok. Hem kim demifl tepkisiz toplum diye, içi kan a¤layan herkes facebook sayfalar›nda lanetliyor terörü, bundan daha büyük tepki olur mu! Bunald›m! Evet hem de çok bunald›m. Dört bir yan›m› çeviren insanlar›n beyinlerinde “Tatil nedeniyle kapal›y›z” bildirimlerini görmekten bunald›m. Kendisine, yaflad›¤› topluma, insanl›¤a karfl› sorumluluk duyan bir birey , dünyan›n bir ucundan di¤er ucuna tatile gitse de, beynine kilit vurup “Tatil nedeniyle kapal›y›z” yazmaz. ‹nsanl›k için at›lan her ad›m›n coflkuland›rmas› gibi, insanl›¤a karfl› yap›lan her haks›zl›kta içten içe can›n› yakar sorumluluk sahibi bireylerin.


BD EYLÜL 2011

Bu s›cak yaz günlerinde sizleri daha da rahatlatacak, yüre¤inize su serpecek bir yaz› yazabilmeyi isterdim ancak insan sevgisiyle dolu yüre¤im ve insanl›¤a karfl› sorumluluk duyan beynim buna izin vermedi. ‹stedim ki bizler en az›ndan kendi yak›n çevremizden bafllayarak sevdiklerimizi uyaral›m, genel anestezi etkisiyle kendilerini uyutan, tepkisizlefltiren "aptal kutusundan" uzak durmalar›, okumalar›, araflt›rmalar›, düflünmeleri için çabalayal›m. Beynimizin

düflünmeye ara vermek de¤il, tam tersine onu özenle besleyerek çok daha iyi çal›flmas›n› sa¤lamaya gereksinimi oldu¤unu anlatal›m. Ruhunuz ve bedeniniz tatildeyken bile beyninizin her an ifl bafl›nda olmas›, okuyan, araflt›ran, düflünen, sorgulayan, tepkisizli¤e tepki gösterenlerin say›lar›n›n h›zla ço¤ald›¤› günlerde, daha umut dolu, daha olumlu paylafl›mlarda bulunabilmek dile¤i ile. • nuraybartoschek@butundunya.com.tr

Dolapta Bir Kavanoz Reçel Vard›

1933

y›l›yd›. ‹flimden ç›kar›lm›flt›m. Art›k aile bütçesine hiçbir katk›m olmuyordu. Tek gelirimiz annemin elbise dikerek kazand›¤› parayd›. Sonra annem birkaç hafta hastaland› ve çal›flamaz oldu. Elektrik idaresinden geldiler ve faturalar› ödeyemedi¤imiz için elektri¤imizi kestiler. Sonra da havagaz› flirketi gelip havagaz›m›z› kesti. Sonra da sular idaresi suyumuzu... Dolab›m›zda yiyecek çok az fleyimiz kalm›flt›. Arka bahçemize ekti¤imiz sebzeleri, bahçede atefl yak›p piflirebildiklerimizi yiyorduk. Birgün küçük k›z kardeflim nefleyle okuldan geldi ve “Yar›n yoksullara vermek için okula birfleyler götürmemiz gerekiyor” dedi. Annem “Bizden daha yoksul olabilecek birilerini tan›m›yorum” diyerek söylenmeye bafllad›. Büyükannem elini annemin koluna koyarak okflad›. “Eva” dedi. “E¤er bu çocu¤a bu yaflta yoksul oldu¤u fikrini kabul ettirirsen, o yaflam›n›n geri kalan›n› öyle oldu¤unu düflünerek yaflayacakt›r. Dolapta, yapt›¤›m›z reçellerden bir kavanoz kalm›flt›. B›rak onu okula götürsün.” Büyükannem son reçel kavanozumuzu paketledi. Sis ertesi sabah gururlanarak okula “yoksullara arma¤an›n›” götürdü. Bu olaydan sonra toplumda bir sorun yaflan›yorsa, k›z kardeflim kendisini do¤al olarak çözümün bir parças› olarak görmeye bafllad›.• Gönderi: YELDA NASENFOS (Edgar Bledsoe’dan naklen) 109


BELGESELC‹N‹N GÖZÜYLE Çetin ‹mir

Denizi özleyen iki kent

Priene ve Milet Dönüp bak›lmasa bile gözlerini her çevirdi¤inde o eflsiz mavili¤in orada oldu¤unu bilmek insana huzur veriyor. Ne deniz bir yere gidebilir, ne de araya bir baflkas› girebilir. "O" hep orada olacak ve kendisini özleyen kentlerle buluflaca¤› an'› bekleyecek.

110


BD EYLÜL 2011

H

alikarnas Bal›kç›s›,

Cevat fiakir; "Anadolu'nun Sesi" yap›t›nda; insanl›k tarihindeki "akl›" flöyle betimliyor: "‹nsan akl› yar› uykulu-yar› uyan›k, sanki bir kuyu bofllu¤unda, korkunç mitolojik düfller ve karabasanlar görürken uyanm›fl. Zaten, aç›k gözlerle uyan›l›nca, karabasanlar m› kal›r? Ecinniler, devler, putlar apartopar bir kaç›flla yok oluverirler. O lofl kuyudan yavafl yavafl, bir insan kafas› ve us'u ç›kar. Ç›plak insan gözü, sipsiftah do¤a ve evrende f›rdolay› gezer ve insan bak›fl›n›n atefli yalan› çepeçevre yakar. ‹flte bu, insano¤lu tarihinin en büyük olay›d›r." Anadolu'da ‹yonya'n›n flen ve esen kenti Miletos'ta, ‹sa'dan önce 6. yüzy›lda dünya tarihinde ilk olarak insano¤lu kozmosa salt do¤asal yorumlama yolundaki ilk yaman davran›fl›n› yapm›flt›. ‹yonyal› düflünürler kendilerine filozof demiyorlard›. Filozof; Hellenlerce, "hikmet sever" demek, yani, toplumdan uzak kendi ütopyalar› içinde insanlara boyuna

moral ve metafizik inciler saçan kifli demekti. ‹yon düflünürlerine gelince kendilerine; "Fusyologos" diyorlard›. "Do¤a Bilgini". Günümüzde bu düflünürlere "fizikçi" deniyor. Zaten "Atom" sözcü¤ünü de onlar bulduklar› için, onlara "Anadolu Atomistleri" yani atomcular deniyor. ‹nsanl›k uygarl›k yolunda üç afla-

madan geçti : "Büyü, din ve ak›l ça¤›". Bu aflamalar›n birinden ötekine geçiflte toplumlar›n, önceki ça¤dan tamam›yla s›yr›ld›klar›n› sanmamal›. Günümüzün teknolojide en ileri say›lan toplumlar›nda bile din ve hatta büyü aflamas›n›n kal›nt›lar› gözlenir. Bu üç büyük aflaman›n üçüncüsüne ak›l yoluna, yeryüzünde ilk kez Anadolu'da ‹yonya ulaflm›flt›r. Hem de ilk önceki aflamalar›n kal›nt›lar›ndan tamam›yla ar›nm›fl olarak. Anadolu'nun Hellenistan ve o ça¤›n dünyas›yla apayr›l›¤› ve baflkal›¤› iflte bundand›r. Böylece Anadolu insansal bir uygarl›¤›n öncüsü olmufltur. Bu iflte Hellenistan ve Hellenizmin hiç pay› olmam›fl, aksine

111


BD EYLÜL 2011

Milet Amfitiyatro Hellenistan'›n büyü ve din aflamas›nda "etik", "metafizik" ve "mistisizm" de direnmesi dünyan›n geliflmesine en az bin y›l set çekmifltir.

ortam, tam bir uygar ve hür bir ortamd›. Oysa Perikles'in davetlisi Anaksagoras "ay ve günefl birer tanr› de¤il, maddesel kütlelerdir" dedi¤i için, Atina'da ölüme mahkum edilmiflti. T›pk› Galileo gibi. Neden!.. Hellenistan'da düflünce özgürlü¤ü yoktu da ondan. Oysa ‹yonyal› düflünürler fikirlerini korkusuzca ortaya koyabiliyorlard›. Çünkü özgür düflünce ortam›nda yaflamaktayd›lar. M.Ö. 6. yüzy›lda yaflam›fl olan Milet-

Thales Anadolu, Thales zaman›nda do¤al bilgi aflamas›ndayd›. Bu dönemde Thales'e karfl› : "Galileo'ya oldu¤u gibi" bir Vatikan ç›kmad›¤›na göre; 112

li Thales; mimar, geometrici, fizikçi, astronom, flehir planlamac›s› ve atomistlik gibi özellikleri kiflili¤inde tafl›yordu. Aç›k denizdeki bir geminin uzakl›¤›n›, bir da¤›n yüksekli¤ini hesap edebilecek bir çeflit trigonometriyi bulan kifliydi. Günefl ve ay'›n madde kütlelerinden ibaret oldu¤unu ve ay


BD EYLÜL 2011

›fl›¤›n›n, günefl ›fl›¤›n›n bir yans›mas› oldu¤unu biliyordu. Günefl ve ay tutulmalar›n› hatas›z bir ölçümle hesaplam›flt›. Thales'den birkaç y›l sonra dünyaya gelen yine Miletli Anaksimandros bir mucit ve pratik birisiydi. Maddenin her yönde sonsuz oldu¤unu ve dünyam›z›n say›s›z baflka dünyalarla çevrili oldu¤unu savunmufltu. Kemeri ve kemerin can› olan "Kilit

Tafl›"n› bulan Demokritos'tur. Kemer Anadolu'da gene dünyan›n yedi harikas›ndan biri olan "Halikarnassos Mozoleum"da kullan›ld›. Fonksiyonel ya da rasyonel flehircili¤in mucidi Hippodamos da Miletlidir Priene ve Magnesya kentleri O'nun projeleriyle yaflam bulmufltu. ‹flte en önemli ‹yon kentlerinden olan Milet'de yaflam›fl, yaflad›klar› ça¤a ve co¤rafyas›na günümüze de¤in silinmeyecek izler b›rakm›fl Anadolu insanlar›ndan örnekler sunduk. Mimarl›¤›n Anadolu'da geliflmesi ki, bu bir bitkinin çiçek açmas›na benzer. ‹lk yap›lar ahflaptan yap›ld›¤› ve tahtalar da kolayca düz kesilebildi¤i için klasik mimarl›k; hep "düz çizgi" ve düz çizgilerin kesifltikleri yerde "aç›" ile oynamak zorundayd›. Yuvarlak olarak da yaln›z sütun vard›. Bunun da nedenini, eskiden sütunlar›n a¤aç gövdesi ve kütüklerinden yap›l-

Milet Faustina hamam kemeri ma zorunlu¤unda aramal›. Önceleri Dorik, sonra ‹yon ve daha sonra da Korent sütun bafll›klar› 3000 y›ll›k bir zaman diliminde yerlerini ald›lar. Do¤al olarak ‹yon sütunu ‹yon uygarl›¤›n› temsil eder. Anadolu'da düflünülmüfl ve ‹yonya'da yarat›lm›flt›r. ‹yon üslubu sütun bir flütün uzun ötüflü gibi pürüzsüz sade ve dengelidir. Kaidenin alt›ndan sütunun üstüne kadar olan yükseklik sütunun en alt çap›n›n 9 kat›d›r. Üzerinde 24 yiv bulunur. Büyük Menderes ›rma¤› kendi ovas›nda akarak, binbir dolan›fl›yla ay ›fl›¤›nda gümüfl hilaller çevirir. Bafa Gölü'ne ve Bat›'da Ege Denizi'ne p›r›l p›r›l boflan›r. Bafa Gölü sanki tepsi dolusu erimifl gümüfltür. Bundan dolay› eskiden denize ba¤l› derin bir koy olan bu göle, ay tanr›ças› "Artemis'in Aynas›" denirdi. Milet, Büyük Menderes ›rma¤›n›n a¤z›nda Latmos körfezinin giriflindeki yar›madada 4 limanl› 113


BD EYLÜL 2011

kent olarak kuruldu. Günümüze kadar Büyük Menderes'in getirip y›¤d›¤› alüvyonlar Milet'i denizden 7 kilometre uzaklaflt›rm›flt›r. Tarihi M.Ö. 2000 y›la de¤in geri giden Miletos'a ilk kez; M.Ö. 1500'lerde, Giritliler yerleflti. Buran›n ilk halk› Karyal›lar ve Leleglerdi. Milet, M.Ö. 479'da Perslerle yap›lan Mikale deniz savafl›nda zafere ulafl›nca Milet'in ünlü hemflehrisi mimar Hippodamos'un kat›lmas›yla kent axial yönteme, yani ›zgara plana göre yeniden düzenlendi. Miletos M.Ö. 334'de Büyük ‹skender'in eline geçti. Milet'de ilk göze çarpan yap› tüm görkemiyle 3 katl› amfitiyatrodur. 25.000 seyirci kapasitesi olan tiyatro bugünkü 2 katl›k haliyle yaklafl›k 15.000 seyirci alabilir. Ön yüzü güneydo¤u-kuzeybat› yönünde 140 m uzunlu¤unda olan tiyatronun dairesel çevresi 240 metre olup, sahne binas› 34 metre geniflli¤indedir. Bat› cephesinde sahne binas›n›n iki yan›nda sur

Amfitiyatro galeri

duvarlar› ile desteklenmifl teraslar vard›r. Bu teraslardan oturma yerlerine merdivenli galerilerden ç›k›l›r. Bu galeriler kesme tafllarla örülmüfl yuvarlak tonozludur. Üçüncü kattan birinci kat galerisine inen ve baflka antik tiyatrolarda bulunmayan bir tünel bulunur. Tiyatroya girifli sa¤layan sa¤da bir solda iki büyük galeri yer al›r. Yaln›z birinci kat oturmal›klar› 19 s›radan oluflur. Sahnenin orkestra çukuru Roma döneminde derinlefltirilmifl ve su doldurularak çeflitli gösteriler düzenlenmifltir. Sahne binas›na ait Eros kabartmalar›, Eros'un yaban domuzu av› yaparken tasvir edilen bu rölyeflerin orkestraya korkuluk görevi yapt›klar› söylenceler aras›ndad›r. Sahne süslemelerindeki efsanevi yarat›klar, ‹yonyal›lar›n koruyucusu "Griffon" lard›r. Bu süslemeler; ayn› zamanda Didim, Apollon Mabedi'ndeki çat› friz süslemelerinde de yer al›r. Bu figürler, yar› kartal, yar› arslan biçiminde betimlenip, ‹yon mimarisinde kullan›l›yordu. Bir deniz ve liman kentlisi olan Miletliler, bu sahne süslemesinde Liman An›t› rölyefini griffon'larla birlefltirerek kullanm›fl ve moral düzeylerini bu yolla yüksek tutmay› amaçlam›fllard›. Arkeolog Knakfus ,

Milet ve Didima mimari süsleme benzerli¤ini bu örneklerle kan›tl›yor. Antik tiyatronun sahne süslemesinde bile yer alan Li114


BD EYLÜL 2011

Liman An›t› kaidesi man An›t› rölyefi Milet kentinin denizle nas›l iç içe oldu¤unun kan›t› gibidir. Liman giriflinden içeride yer alan Miletlilerin yapt›¤› savafllar›n baflar›s›n› simgeleyen "Büyük Liman An›t›" n›n, 11 metre çap›nda daire platformunu 3 eflit parçaya bölen ve köfleleri gemi burunlar›n› and›ran kaidenin içbükey yüzeylerinde deniz miti ile ilgili kabartmalar vard›. Bunun üzerinde üçgen prizma fleklinde yaz› tafl› bulunuyordu. En üstte ayaklar› birer arslan heykelinin üstüne oturmufl, 3 ayakl› 7,5 metre yüksekli¤inde bir kazan yer alm›flt›. Bu üç ayakl› an›t kazan› Meclis binas› kaz›lar›nda bu-

lunmufl ama ne ac›d›r ki, Berlin’in yak›n›nda yer alan Pergamon Müzesi’ne götürülmüfltür. Bu kazanda gündüz ve gece zeytinya¤› yak›larak, karanl›kta limana yaklaflan gemilere deniz feneri gibi yol göstermesi amaçlanm›flt›. Limana, her isteyen giremezdi. Liman a¤z›nda sa¤l› sollu iki arslan heykeli ve bu heykellerin aras›nda liman giriflini kapatan zincir vard›. Bu heykeller ayn› zamanda liman bekçileriydi. Liman kap›s›n›n güneydo¤usunda yer alan ‹yonik Stoa ya da Alay Yolu, 35 sütunlu bir revak düzenindeydi. Hemen yan›nda flimdi y›k›lm›fl durumda bulunan Cimnazyum vard›. Bulvar›n sonu Güney Agora'ya ç›k›yor devam edildi¤inde bu yol Apollon Mabedi'yle birleflen "Kutsal Yol"a ulafl›yordu.

yonik Stoa'da 19 dükkan oldu¤u kaz›larda ortaya ç›kt›. Günümüzde çok az kal›nt›s› olan kuzey agora iyonik stoan›n bat›s›n-

‹yonik Stoa

115


BD EYLÜL 2011

da yer almaktayd›.100 metre uzunlu¤undaki bu alan, hem gezi yolu, hem de al›fl verifl merkeziydi. Miletliler Apollon Delfinyon'undan, yani Apollon ad›na ayin yap›lan küçük tap›nakdan ç›karak kutsal yol üzerinden büyük Apollon Mabedi’ne ulafl›yordu. Yaklafl›k 4 gün süren bu yolculuk s›ras›nda, kurban kesiliyor, "payon" isimli kutsal flark›lar söyleniyor, adaklar sunulup, büyük Apollon Mabedi’nde y›ll›k ayinler yap›l›yordu. M.Ö. 2. Yüzy›lda Miletli "Timarkos" ve "Heraklides" taraf›ndan yap›lan "Buleteryon" yani belediye binas›, ‹yonik Stoa'n›n güneyinde yer al›r. Boyutu 60 metreye yak›n yar›m daire tarz›nda, 19 basamakl› oturma anfisi ile bu yap›n›n çok az bir bölümü günümüze kadar kalabilmifltir. Avlusunda 5,5 metre geniflli¤inde 28 sütunlu bir sundurma oldu¤u san›lmaktad›r. Mimar Hippodamos'un flehir plan›na uymayan Faustina Hamam› M.Ö.161 ile 180 y›llar›nda Roma ‹mparatoru Mar-

Faustina Hamam›nda Meandros

116

kus Orelyus'un kar›s› Faustina ad›na yap›lm›flt›. Hamam içinde yer alan havuz nehirler tanr›s› Meandros'un heykelinin alt›ndan ve o'nun yan bölümünde olan arslan heykelinin a¤z›ndan akan su ile doluyordu. Hamam; Bizans döneminde ilave ve onar›mlar yap›larak tekrar kullan›l›r duruma getirilmifltir. Il›kl›k ve so¤ukluk bölümleri olan hamam›n soyunma odalar› ve oturma bölümleri vard›. Güneyindeki atefllik k›sm› henüz kaz›lmad›¤› için a盤a ç›kar›lamam›flt›r. Kaz›larla büyük bir k›sm› ortaya ç›kar›lan hamam; bugünkü toprak yüzeyinden 2 metre kadar afla¤›da yer al›r. Antik tiyatrodan 150 metre kadar güneye do¤ru gidilirse hamam taban›na inen merdivenlerin bulundu¤u kemerli büyük bir kap› ile soyunma yerlerine geçilir. Denize hasretli¤ini, Milet müzesinde sergilenen anforalar ve bir gemi çapas› ile dile getirmeye çal›flan bu kent çevresinde ç›kar›lm›fl buluntularla sanki o dönemi tekrar yaflamak istiyor. M.Ö 16. yüzy›la ait ve müzede gösterime sunulan vazo keramikleri, heykelcikler, idoller Milet'de muhteflem bir uygarl›¤›n yaflad›¤›na tan›kl›k ediyor. M.Ö. 8. yüzy›l arkaik devire ait Branhit idolleri. Oyunca¤› ile oynayan çocuk figürlü keramik vazo. ‹zleyicisini M.Ö. 450 330 y›llar›na götüren ve o dönemde yap›lan savafllar› betimleyen krater üsluplu vazo. Milet'de yap›-


BD EYLÜL 2011

lan ve kaz› s›ras›nda bulunan; istiridye, deniz salyangozu gibi fosil kal›nt›lar› da bu kentin denize olan özleminin kan›t› olsa gerek. Liman an›t›n›n yan›nda defne a¤ac›na yaslanm›fl elinde yay› olan Apollon rölyefi Milet'in sembolleri aras›ndaki yerini al›yor. Fonksiyonel flehircilik; M.Ö. 5.

yüz y›lda Anadolu'da filizlenerek geliflmifltir. Miletli Hippodamos, M.Ö. 350 y›l›nda "rasyonel urbanizmi" (fiehircilik) icad etmifl ve Milet'in yar›s›

t›s›nda Güllübahçe s›n›rlar› içinde Samsun Da¤›'n›n 371 metre yüksekli¤indeki dik yamaçl› ete¤inde yer al›r. Büyük Menderes nehrinin getirdi¤i alüvyonlar›n denizi doldurmas›yla deniz kenti ve iki limanl› Pirien, terk edilerek bu günkü yerine tafl›nd›. 2,5 kilometre uzunlu¤unda bir surla çevrilidir. Tafl döfleli uzun bir rampa ile girilen kemerli kuzeydo¤u kap›s›n›n kuzeyinde kentin su gereksinimini karfl›layan 3 sarn›ç bulunmaktayd›. Ayn› kap›dan bat›ya do¤ru tiyatro caddesi uzan›r. Bu caddeyi ve ona Priene Amfitiyatro

ile küçük Priene flehri haz›rlad›¤› plana göre imar edilmiflti. Priene'in nüfusu 4000'di ama iki büyük okulu vard›. Axial, yani ›zgara plana göre yap›lan Priene'de tüm caddeler ve sokaklar birbirini dik kesiyordu. Yüksek bir yerden flehire ulaflan su flebekesi yan›nda, kanalizasyon flebekesi de kusursuzdu. 2500 y›l sonra New York kenti oluflurken, sanki Priene'in imar plan› kopya ediliyordu. ‹yonya bölgesindeki bu antik kent; Söke'nin 20 kilometre kadar güneyba-

koflut biri 7,5 metre, öbür ucu 4,5 m geniflli¤inde kuzey-güney do¤rultusunda sokaklar birbirini dikine keser. Arazinin e¤imi nedeniyle baz› sokaklar merdivenli yap›lm›flt›r. Bat›ya do¤ru ilerlenince kuzeyde, kentin en iyi korunmufl yap›lar›ndan biri olan antik tiyatro ile karfl›lafl›l›r. Orkestran›n taban› sertlefltirilmifl toprakt›r. Etraf› 5 mermer koltukla çevrili olup, bu koltuklar›n aras›nda ve sahnenin tam karfl›s›nda "Diyonisos Altar›" yer al›r. Sahne; önü yaklafl›k 2 metre 117


Athena Tap›na¤›

aral›klarla 12 adet dorik stilde yar›m sütunlar ile dekore edilmifltir. Ön sahnenin yüksekli¤i 2,5 metredir. Sahnenin hemen arkas›nda da Bizans döneminde infla edilen Büyük Kilise vard›r. Taban› antik malzeme ile yap›lan kilise 3 bölümden oluflmaktad›r. Yap› malzemesi, hemen yak›n›nda olan Athena Tap›na¤›'ndan al›nm›flt›r.

K

entin en görkemli ve

manzaral› teras›na infla edilen Athena Tap›na¤›'n›n mimar› "Pitiyos" dur. Pitiyos, Halikarnassos ve Apollon Mabedi'nde çal›flm›fl bir mimard›r. Mabedin yanlar›nda 11 adet, ön ve arkada 6 adet ‹yonik stilde sütun vard›r. Tap›na¤›n boyu 30 metreyi aflmaktad›r. Cellas› (Küçük tap›nak) ise 9 metre eninde 15 metre boyunda düflünülmüfltür. Mikale yani Samsun Da¤›’ndan ç›kar›lan mavi ve kurfluni renkli mermerler kullan›lm›flt›r. Mabedin yap›m› Büyük ‹skender'in yard›m› ile tamam-

118

lanm›flt›r. Büyük depremler ve yang›nlarla tahrip olan Athena Mabedi hala tüm görkemi ile ayakta kalmaya direniyor. Belediye binas›: kareye yak›n planl› olup boyutlar› 20 X 21 metre kadard›r. Bat› ve do¤usunda 10'ar, kuzeye do¤ru 16 s›ras› olan, 640 kiflilik anfitiyatro fleklinde infla edilmifltir. Ortada kabartmal› bir sunak yer al›r. M.Ö. 2 yüzy›l›n yar›s›nda infla edilen ve flehrin oy verme¤e yetkili bütün vatandafllar›n›n topland›¤› yer olup, ayn› zamanda flehir meclisinin çeflitli konular› tart›fl›p karara ba¤lad›¤› yerdi. Samsun Da¤›'n›n denize bakan yamac›nda kurulan Priene de, kardefli Milet gibi denize bakarak özlemini koyulaflt›r›yor. Deniz ufukta bir yerde. Priene ve Milet'e rüzgar, denizin kokusunu tafl›yor. Bu iki kent do¤aya ve geçen zamana tutsak, denizin kendisiyle buluflaca¤› an'› bekliyor... • cetinimir@butundunya.com.tr


BD EYLÜL 2011

9 8 7 6 5 2 3 4

9 8

6 5

3 2 1 8 2 3

1 3 5

6 9 3

1 2 7

4 5 6 7 8

Sudoku Yapamayanlar ‹çin

7 1 2 3 6

4 2 1 7 8 8 5 1 9 2 6 4 3 3 9 2 4

6 9 6 8 6

7 1 2 3 4 1

7

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

119


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

Ayfle Suri’nin Divanlar› Her insanın yaşamında yer etmiş ve ömrünün sonuna kadar da etkisinden kurtulamayacağı bazı özel kişiler vardır. İşte Ayşe Suri de benim için o çok özel kişilerdendir.

Ç

Çocukluk günlerimi her an›msay›fl›mda muhitimizin dik yokufllar› bafl›nda oturup, onun iflten dönüflünü bekleyiflimiz gelir akl›ma. Çocuklar kimseyi bofluna sevmezler. Bir bildikleri vard›r. Vapurunun iskelemize yanaflt›¤›n› görür görmez yokuflun bafl›nda onu beklememizin nedeni; karfl›l›¤›nda alaca¤›m›z ödüldü. Çantas›nda her zaman için bizlere verecek sürprizleri olurdu Ayfle Suri’nin: Hepimize birer gofret, ya da fleker. Kan ter içinde o dik yokuflu ç›karken heyecanla kendisini bekleyen bizlerin umutlar›n› bir kez bile bofl ç›kartmam›fl, adeta görev edinmiflti bunu. 120


BD EYLÜL 2011

Neredeyse annemiz yafl›nda olma-

Ayr›ca salonun ortas›ndaki büyük, s›na karfl›n ona genellikle ad›yla hitap maun yemek masas› üzerinde, mevsiederdik. Bazen de “Suri teyze” diye mine göre muz, portakal, elma gibi seslenirdik. Asla k›zmazd› ve çantas›n- meyveler koydu¤u bir porselen çanak da hep bizi mutlu edecek bir fleyleri bulunurdu. O zamanlar muz, öyle her olurdu. Bo¤aza bakan flirin bir bahçe ailenin al›p da çocuklar›na yedirebileiçindeki tek katl› kulübesiyse kelime- ce¤i kadar ucuz bir meyve de¤ildi. nin tam anlam›yla bir harikalar diya- Belki k›rk y›l›n bafl›nda girerdi evlerir›yd›. Mahallede hiç kimsenin evinde mize. Ayfle Suri ise neredeyse kendisi olmayan eflyalara sahipti. Bunlar›n hiç yemedi¤i halde masas›ndan eksik içinde bizi en fazla etkileyeni; birbirine etmezdi o bal tatl›s› muzlar›: doksan derecelik aç›yla yerlefltirdi¤i "Suri teyze, muzlardan birini yiiki divan ve onlar›n tam köfle noktas›ndaki bofllukta bir düfl gibi duran ahflap müzik dolab›yd›. ‹lk bak›flta ceviz a¤ac›ndan yap›lm›fl bir komodini and›rsa da dolap kapaklar›n›n yerinde, çal›nan pla¤›n sesini odaya hatta bahçeye kadar gümbür gümbür yayan kocaman hoparlörleri olan bir ciAyrıca salonun ortasındaki büyük, maun hazd›. Orta kapa¤› yemek masası üzerinde, mevsimine göre aç›ld›¤›nda dönen muz, portakal, elma gibi meyveler platosu ve ucunda bir kristal i¤ne tak›l› koyduğu bir porselen çanak bulunurdu. kolu bulunan ana ses ayg›t› ortaya ç›kard›. Ona bakmak yebilir miyim?" bile bizleri büyülerdi. "Yavrum ben zaten siz yiyesiniz Ayfle Suri, sadece Pazar günleri diye koyuyorum o muzlar›. Elbette izinli olurdu. Bütün hafta onca zor ye. Al, bir tane de kardefline götür." flartlarda çal›flmas›na karfl›n tek dinlenOnun s›cac›k kiflili¤iyle daha bir me gününde evindeki divanlara cüm- cazip hale getirdi¤i flirin kulübesine bür cemaat yay›l›p, akflama kadar do- tüm mahalle halk› doluflup, nefleyle laplardan indirdi¤imiz plaklar› bang›r geçirdi¤imiz y›lbafl› geceleri yaflam›bang›r çalmam›za ses ç›kartmazd›. m›n en unutulmaz an›lar› içinde yer 121


BD EYLÜL 2011

al›r. Bizler dahil bütün efl ve dostunu o küçücük eve davet eder, haftalar öncesinden gecenin heyecan›n› yaflamaya bafllard›k. Sabah›n karanl›¤›nda ifle gidip gece yar›lar› yorgun arg›n evine dönebilen Ayfle Suri’nin nas›l olup da iki arada, bir derede onca yeme¤i ve zeytinya¤l› mezeyi yetifltirebildi¤ine flafl›p kal›rd›k. Aç›kças› komflular›n›n hiçbiri de buna ak›l s›r erdiremezdi. Öte yandan y›lbafl› gecesi gelip de rengârenk örtülerle kapl› divanlar›n›n üstünde yerimizi ald›¤›m›zda görkemli bir ziyafet masas› bizleri bekliyor olurdu. Ayfle Suri’nin insan› rahatlatan

bir sözünün, bir gülüflünün yüre¤imizi ›s›t›verdi¤iydi.

B

Bu durum yaflam›n gri yüzüyle ta-

n›flmaya bafllad›¤›m›z ergenlik ve delikanl›l›k ça¤lar›nda daha belirgin bir flekilde ortaya ç›kmaya bafllad›. Sadece kiflisel varl›¤› de¤il, ayn› zamanda seneler boyunca içinde yaflad›¤› flirin kulübesinin her bir noktas›na sinmifl olan “Suri teyze s›cakl›¤›” da o küçücük evi bizim için gerçek bir s›¤›nak haline getirmiflti. Öyle ki gençlik y›llar›ndan bafllayarak gö¤üslemek zorunda kald›¤›m›z tüm maddi ve manevi sorunlar için Ayfle Suri’nin evi, özellikle de goblen örtülerle kapl› divanlar› bizler için gerçek birer terapi merkezi olup, ç›km›flt›. Bir zamanlar çeyizi için ifllemifl oldu¤u örtüler ve yast›klarla dekore etti¤i o divanlar adeta her derde deva Tepeden tırnağa sinir, stres yüklü olduğum birer mucize gibiyzamanlarda bile o divanlardan birine diler. Tepeden t›ruzanıp, dışarıda rüzgârla savrulan ağaçların na¤a sinir, stres yüklü oldu¤um zadallarını seyrederken dalıverdiğim manlarda bile o diuykulardan uyandığımda yeniden doğmuş vanlardan birine gibi oluyordum. uzan›p, d›flar›da rüzanaç varl›¤› m›, yoksa bacak kadar gârla savrulan a¤açlar›n dallar›n› seyçocuklar› koskoca adamlarm›fl gibi rederken dal›verdi¤im uykulardan ciddiye al›p, onlarla her fleyi konufla- uyand›¤›mda yeniden do¤mufl gibi bilmesi miydi ona bunca ba¤lanmam›- oluyordum. Kimselerin anlayamad›¤› z›n nedeni? Tek bildi¤im; en s›k›nt›l›, bir büyü vard› o divanlarda. Bir sürü en bunalt›l› zamanlar›m›zda bile onun derde batm›fl olarak ve afl›r› gergin 122


BD EYLÜL 2011

bir ruh haliyle uzand›¤›m o yumuflac›k fliltelerde kestirdi¤im en fazla bir saatlik uykunun ard›ndan dünyaya tozpembe gözlüklerle bakan, iyimser, munis bir insan olarak uyan›yordum. ‹flin kötüsü ayn› sokaklarda birlikte büyüdü¤ümüz arkadafllar ve onlar›n arkadafllar› da Ayfle Suri’nin divanlar›n›n büyüsünü keflfetmifller, iç dünyalar›n›n yetiflkinlik günlerinde karfl›laflt›klar› s›k›nt›lara gö¤üs gerebilmesinin yolunun o flirin evin efli¤inden içeri ad›m atmaktan geçti¤ini ö¤renmifllerdi. “Mucize terapi” divanlar›nda yatmak art›k s›raya binmiflti. Örne¤in büyük bir firmada yönetici olarak çal›flmaya bafllayan dünün çocuklar›ndan biri; “bu evin havas›n› içime çekti¤im an inan›lmaz bir rahatlama duygusu yafl›yorum, acaba çocukluk y›llar›m›n kokusu mu sinmifl bu odalara” diyerek uyuma terapisi ald›¤›m cam kenar›ndaki divan keyfime ortak ç›km›flt›. Ayn› arsalarda büyüdü¤ümüz bu arkadafl›m›z son derece stresli bir iflte çal›fl›yor, ömrünün yar›s› ifl seyahatlerinde geçiyordu. Buna karfl›n art›k ne zaman Ayfle Suri’nin kap›s›ndan içeri ad›m›m› atsam, divanlardan birine üstünde tak›m elbisesi oldu¤u halde uzanm›fl olarak buluyordum onu. Aç›kças› bozuluyordum. Belki biraz bencillik olacak ama o divanlar›n büyüsünü ve iyilefltirme gücünü sadece kendim için istiyordum. Hatta bir seferinde Suri teyzeye: “Bu Ahmet de iki de bir ne geliyor? Üstelik buradan tafl›nd›lar. Gidecek baflka yer mi yok?” diye sitem etmifltim. Onun yan›t›ysa hâlâ kulakla-

r›mdad›r: "Unutma, sen de, o da bu divanlarda büyüdünüz. Senin kadar onun da hakk› var gelmeye" Bir k›fl günüydü. Bir sürü kiflisel sorunun üst üste gelmesi nedeniyle iyice bunalm›flt›m. Do¤ru düzgün uyku uyuyam›yor, afl›r› bir stresle birlikte çarp›nt› ve unutkanl›k yafl›yordum. Ne yapaca¤›m› bilemez haldeydim. Çareyi, buz gibi bir ayaz›n insan›n kulaklar›n› dondurdu¤u fiubat sabah›nda kendimi sokaklara atmakta buldum. Saatlerce o sokak senin, bu sokak benim yürüdü¤üm halde içimdeki daralt› azalmam›flt›. Sonunda Suri teyzenin evi akl›ma geldi. Sobas› flimdi gürül gürül yan›yor olmal›yd›. Ad›mlar›m› h›zland›rd›m. Kap›y› açt›¤›mda yan›lmad›¤›m› anlad›m. Kahve kokusuna kar›flm›fl tatl› bir s›cakl›k yüzüme vurdu. Hal hat›r sorma fasl›ndan sonra derdimin derman› olacak divanlara yöneldim. Bir de ne göreyim:

H

Hiç tan›mad›¤›m bir han›m üstün-

deki elbiselerle divana uzanm›fl, tabiri caizse dünya y›k›lsa duymayacak bir uykuya dalm›fl durumdayd›. Heyecanla sordum: "Kim bu han›m?" Yan›t: "Tan›mad›n m› ayol bizim Asuman". Yaklafl›p yüzüne bakt›m ve o zaman, ilkokul ça¤lar›ndayken ayn› sokakta oturup, ayn› s›ralarda okudu¤umuz Asuman’› tan›d›m. Y›llard›r görmemifltim. Büyük bir seyahat flirketinde yönetici oldu¤unu duymufltum. fiaflk›nl›¤›m› gören Suri teyze aç›klama yapt›: "Son zamanlarda iflleri pek iyi de123


Divanlardan biri iflgal edilmiflti. Ya¤ma yoktu. Benim de terapiye gereksinimim vard›. ¤ilmifl, çok bunalm›fl, az›c›k stres atay›m diye ç›k›p geldi iflte" Divanlardan biri iflgal edilmiflti. Ya¤ma yoktu. Benim de terapiye gereksinimim vard›. Asuman filan dinlemeyip di¤er divana uzand›m. Ayfle Suri’nin as›rl›k komodininden ve ilk gençli¤imize damgas›n› vurmufl olan müzik dolab›ndan yay›lan eskimifl ahflap kokusunun eflli¤inde Asuman’›, çocukluk günlerimizi, Bo¤aziçi’ni kuflbak›fl› gören eski bir konaktan çevrilme olan ilkokulumuzdaki an›lar› düflünürken bedenim çekilmeye bafllad›. Divan beni kendine çekiyor, her saniye biraz daha hafifliyordum. Sonra gözlerimin önünden eski flilepler, çocuklu¤umun tramvaylar›, flimdi yerlerinde apartmanlar olan yemyeflil bahçeler, bostanlar, rengârenk boyal› kay›klar›yla kay›khaneler, iskelelere yanaflan vapurlar, babam›n götürdü¤ü 19 May›s törenlerindeki bandolar geçmeye bafllad›. Derken uyuya kalm›fl124

t›m. Uyand›¤›mda hem bedenimin hem de ruhumun hafifledi¤inin, bafl›m› zonklatan çarp›nt› ve stresin yok olup gitti¤inin ayr›m›na vard›m. Gö¤süm ferahlam›fl, adeta yeniden do¤mufl gibi capcanl› olmufltum. Otuz senedir görmedi¤im Asuman daha önce uyanm›fl, gülümseyerek bana bak›yordu. Yan yana oturup eski an›lardan, o evde geçen güzel günlerimizden bahsetmeye bafllad›k. Ayfle Suri mutfakta kahve pifliri-

yordu. Çocuklu¤umuza flahitlik etmifl olan maun büfesinden ç›kartt›¤› fincanlarda sundu¤u kahvelerimizi sohbet eflli¤inde içtik. Sonra dilek tutup fal kapatt›k. Suri teyze fincan›mda at gibi murat, bal›k gibi k›smet, devlet kap›s›ndan hay›rl› haberler ve yüklüce para ç›kartt›. Vedalafl›p ayr›l›rken kayda de¤er ve ileride an›msanacak bir gün daha geçirdi¤imin ayr›m›ndayd›m. Öte yandan günü gelip de bunlar› sizler için yazaca¤›m akl›ma gelmemiflti o an. • mehmetunver@butundunya.com.tr


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü

BEN AfiI OLMAM Duyduk, duymad›k demeyin!.. Oyunumuz var. Oyunumuzun ad› “Afl› olmay› sevmeyen çocuk”. Bugün bizim evde oynayaca¤›z. Elbette oyunu bizim evde oynayaca¤›z. Ben anne rolündeyim, fienol baba rolünde, Asu doktor rolünde, Dora çocuk rolünde. Kaç gündür çal›fl›yor, oyunu haz›rl›yoruz. Çünkü oyuna komflular›m›z› ça¤›rd›k.

125


BD EYLÜL 2011

eyzem bizde zaten, annemle

T

birlikte oyunu izleyecekler. fienol’un annesi ile halas›, Dora’n›n anneannesi, dedesi, Asu’nun da annesiyle babaannesi gelecekler. Bizim Bakkal Bahri amcan›n kar›s› da gelecek. Zaten Asiye teyze nerede bir e¤lence olsa, hemen oraya koflar. “Haydi bakal›m arkadafllar, bir prova daha yapal›m…” fienol bana k›z›yor, “Bu kaç›nc› prova Lale?.. Bak diyorum sana, rolündeki sözleri hiç unutmayaca¤›m…” “Ama oraya ç›k›p da kem küm ettin miydi ilk önce Asiye teyze kahkahay› basar, anlad›n m›?” Asu, “Haydin can›m yapal›m…” dedi. Bu bizim son provam›z olacak. Ö¤leden sonra komflular›m›z›n ve yak›nlar›m›z›n karfl›s›na ç›k›yoruz. Hem

bu provam›z giysili. Yani ben anne gibi giyiniyorum. fienol baba gibi, Dora için giysi gerekmez, üstündekiler yeter. Asu’nun da beyaz bir doktor önlü¤ü varm›fl. Annesi It›r teyze, onu doktor önlü¤ü yapt›. Asu’ya da çok yak›flt›. Bir de gözüne gözlük tak›yor, sonra doktor çantas› da var… Ama kocaman. Ya ben? Annemin kolsuz bluzunu giydim, koluma iki sar› bilezik takt›m, anneannemin iyice daralm›fl kaban›n› da giyince, anne oluverdim. fienol sünnet ceketini giydi, alt›na da mavi bir pantolon, giysisini tamamlad›. Yoo, yooo, kafas›nda bir de flapkas› var. Sahneye ç›kmadan önce kara kalemle bir de b›y›k yapaca¤›z. Can›m bunun ad›na makyaj diyorlar. Ben de ruj sürece¤im. Yana¤›m› da k›rm›z›ya boyayaca¤›m. Provay› yapt›k, bitirdik… Ö¤le yeme¤imizi yemek için evlerimize gittik. Arkadafllar›m› bilemiyorum ama ben heyecandan do¤ru dürüst yemek yiyemedim. Annem, “K›z›m ye, sonra rolünü unutursun...” diyor. Ben at›flt›r›yorum ama yiyip yemedi¤im belli de¤il. Oyunu bizim salonda oynayaca¤›z. Biraz sonra arkadafllar›mla birlikte salona çeki düzen verece¤iz. Bu konuda teyzem bize yard›m edecek. Aaaa, arkadafllar›m gelmeye bafllad›lar bile... fienol kara b›y›¤›n› yapm›fl da gelmifl... Bir güldüm, bir güldüm. Hele bafl›ndaki flapka öyle komikti ki. “Neye gülüyorsun Lale?” dedi. “Ay, aynada kendine bakt›n m›? Manav Hilmi amcaya benzemiflsin...” Bu kez o kahkahalar atmaya bafl-

126


BD EYLÜL 2011

lad›, “Karpuzlar kesmece, bal gibiiiii” diye ba¤›rd›. Teyzem beni odaya ça¤›rd›. Makyaj›m› yapacakm›fl. Beni aynan›n karfl›s›na oturttu, saçlar›m› tarad›. Annemin rujundan dudaklar›ma sürdü. Sonra yanaklar›m› k›rm›z›ya boyad›. Ben kikirdeyip, gülmeye bafllad›m. “H›h, oynarken de böyle gülersen milleti kahkahaya bo¤ars›n...” dedi. Arkadafllar›m beni görünce, “Aaaaa” diye ba¤›rd›lar. “Can›m annelerinize aaaaa diye ba¤›r›yor musunuz?” dedim. “Anne oldum iflte. Ben flimdi Dora’n›n annesiyim. Dora yavrum gel bakiiiim buraya...”

D

ora, yuvarlana yuvarlana,

“Geldim anneci¤im, geldim anneci¤im” diyerek yan›ma

sokuldu. “Ay Dora sen kaç yafl›ndas›n yavrum?” “Yedi yafl›mday›m anneci¤im...” “Annen ne piflirdi bugün?”

“Kabak anneci¤im...” Hepimiz birden gülmeye bafllad›k. Teyzem de bize yard›m ediyordu. Çek-yat› arkaya çekiyorduk. Asu ba¤›r›verdi: “Öyle tutmay›n, flöyle tutun, kolunuz ç›kar, kaslar›n›z patlar, damarlar›n›z çatlar, gözleriniz pörtler.” fiimdi kendi doktor rolündeydi ya, kendini gerçek doktor san›yor. “Bafl›n dönünce ne yiyeyim Asu teyze?” “Bafl›n› tut, dönmesine izin verme çocu¤um...” Ay nas›l gülüyorduk... O da nesi, konuklar gelmeye bafllam›fllard› bile. Teyzem: “Haydi, haydi, siz mutfa¤a gidin, kap›y› da kapat›n. Oradan rolünüze göre s›ras›yla sahneye ç›kars›n›z, fley yani, salona gelirsiniz...” dedi. Ben, fienol, Dora, Asu mutfa¤a gittik. D›flardan sesler geliyordu. Hiç duymad›¤›m›z kal›n bir kad›n sesi: “Burada tiyatro varm›fl, ben tiyatroyu çok severim. Hele oyunda ço127


BD EYLÜL 2011

cuklar oynuyorsa bay›l›r›m” diyordu. Ay, duyup da gelen bir tiyatro sanatç›s› m›yd›? Haydi gel de heyecanlanma... Ama birbirimize hiç heyecanlanmad›¤›m›z› söylüyorduk. Sanki kaç y›ll›k oyuncuyduk. Biraz sonra sahneye ç›kacak, rollerimizi rahatça yapacakt›k... Teyzem bir tencerenin dibine, tan tan tan diye vuruyor... Aaaa, bu birinci zil... Biraz sonra ikinci zil çalacak ve biz sahneye ç›kaca¤›z. Teyzem mutfak kap›s›na geldi, “Birinci zili duydunuz mu?” dedi. “Duyduk” diye f›s›ldad›k. Aaaa, teyzem yine tencereye vuruyor, dan dan dan... Yani art›k sahneye ç›k›yoruz. Sahneye ilk önce ben ç›k›yorum. Masan›n yan›na yaklafl›yorum. Masan›n üzerinde bir çiçek demeti var. “Güzel çiçek, günayd›n... Ne güzel, sofram›z› süslüyorsun!” Dolaptan bardaklar› al›p, masaya yerlefltirmeye bafll›yorum. fienol giri-

128

yor salona. “Günayd›n kar›c›¤›m... Ay ifle geç mi kald›k?” Saatine bak›yor. “Senin saatin her zaman ileri gider. Benim saatim do¤rudur. Saat tastamam yedibuçuk.” fienol saatine bak›yor.“Aaaa, tastamam bir saat ileri gitmifl, kofluyor bu saat, kofluyor.” Dora sahneye, gözlerini ovufltura ovufltura giriyor. “Ay benim o¤lum uyanm›fl. Günayd›n Dora. Gel bakal›m, sütünü koyuyorum, hemen iç.” diyorum. “Ben süt içmem.” “Ama büyümezsin sonra...” “Bana ne, bana ne...” fienol Dora’n›n yana¤›n› okfluyor, “Benim o¤lum sütünü içer.” Dora ba¤›r›yor, “‹çmeeeez...” Kap›n›n zili çal›yor, ben koflup aç›yorum. Doktor Asu giriyor. “Aa, buyurun Doktor Asu han›m.” Dora ba¤›r›yor, “Ben süt içmem. Ben afl› olmam. Ben afl› yapacak dok-


BD EYLÜL 2011

tordan kaçar›m…” Dora aya¤a kalk›yor, salonun içinde koflmaya bafll›yor. Asu dans etmeye bafll›yor. “Ben buraya seni yakalamaya gelmedim ki Dora. Ben buraya dans etmeye geldim…” Asu bir bafl›na dans ediyor. Doktor çantas›n› oynat›yor, havaya at›p, kap›yor. Dora ilgiyle izliyor. Asu Dora’n›n yan›na yaklafl›yor, ellerinden tutuyor: “Gel seninle dans edelim” diyor…

B

irlikte dans ediyorlar. Dora’n›n çok hofluna gidiyor, gülmeye bafll›yor. Asu çantas›ndan iki balon ç›k›yor. “Ay ben balonlar› çok severim. Haydi birini ben fliflireyim, birini de sen fliflir.” Asu balonu fliflirmeye bafll›yor. Asu’nun balonu flifliyor ama Dora’n›n balonu bir türlü fliflmiyor. Dora fliflmeyen balonu Asu’ya gösteriyor. “Bu fliflmiyor Doktor teyze” diyor. “Aaa, bakay›m, bakay›m, bu balon süt içmeyen balon. Onun için büyümüyor, fliflmiyor. Bakal›m sana süt içen bir balon vereyim. Haydi fliflir.” Dora balonu fliflirmeye bafll›yor, balon flifliyor. Doktor Asu, “Ah süt içen balon nas›l belli oluyor” diyor. fiiflen balonlar› ellerinde sallayarak Dora ve Asu bir süre daha dans ediyorlar. Asu tekrar çantas›n›n yan›na geliyor, iki tane trampet ç›kar›yor. “Ay ben trampet çalmas›n› çok severim” diyor. Dora, “Ben de, ben de” diye ba¤›-

r›yor. “Haydi bakal›m Dora, flimdi de trampet çalal›m.” Asu trampetin birini Dora’n›n beline ba¤l›yor, ötekini de kendi beline. Trampet sopalar›n› ç›kar›yor. ‹kisini Dora’ya uzat›yor. “Haydi bakal›m Dora, flimdi tören alan›nday›z. Okulun trampet tak›m›y›z. Ve yürüyoruz…” Arka arkaya geçiyorlar, Dora önde, Asu arkada. Uygun ad›m trampet çala çala salonda dönüyorlar ama Dora’n›n trampetinin sesi ç›km›yor. Dora ikide bir arkaya dönüp, Asu’ya iflaret ederek trampeti gösteriyor. Duruyorlar. Dora, “Doktor Asu teyze bu trampetin hiç sesi ç›km›yor.” diyor. De¤neklerle trampete vuruyor, tak›rt›dan baflka ses ç›km›yor. Asu: “Ay bakay›m” diyor. “Ay, ay, ay, ben sana hasta trampeti vermiflim. Bu trampet hasta.” Dora, “Hasta m›? Niçin hasta olmufl doktor teyze?” “Çünkü afl›s›n› olmad›.” Dora bir an flaflk›n flaflk›n Asu’ya bak›yor. Sonra birden masaya kofluyor, masadaki süt barda¤›n› kap›yor, l›k l›k l›k sonuna dek içiyor. Sonra doktor Asu’nun yan›na yaklafl›yor, gömle¤inin kolunu s›y›r›yor: “Lütfen afl›m› yapar m›s›n›z Doktor teyze?” diyor. Salondakiler oyuncular› alk›fll›yorlar. Oyuncular öne do¤ru geliyorlar, hep birlikte bafllar›yla izleyicilerini selaml›yorlar, ve oyun orada bitiyor. Dora m›? O günden sonra hergün sütünü içiyor, günü gelince de afl›s›n› oluyor.• muzafferizgu@butundunya.com.tr 129


NEFES KESEN B‹R ESARET ÖYKÜSÜ Rum ve Yunan kuvvetleri taraf›ndan bir gece yar›s› evlerinden sorgulama bahanesiyle al›nd›lar... Götürülenlerin d›fl›nda kimsenin ak›betleri hakk›nda bilgi sahibi olmad›¤› 75 mücahit bilmedikleri bir yerde, günde bir dilim ekmek, 3 zeytin ve 1 küçük domates verilerek gizli olarak tutuldu. Bir gün umut ›fl›¤› do¤du... Ve bilinir olma mücadelesi o gün bafllad›...

Türkiye’de ve K›br›s’ta

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


TATLI B‹R ÖYKÜDÜR YAfiAM Yücel Aksoy

Maryla Jonas’›n

"Afla¤› Yukar›"

31

Yaflam› Maryla, pencerenin yanındaki koltuğuna oturmuş dışarıda ince ince yağan yağmuru seyrederken, geçmişte kalan acı, ama gerçekten de acı günlerini anımsadı. Güzel başlayan, ama sonradan kâbusa dönen bir yaşam... May›s 1911’de Polonya’n›n baflkenti Varflova’da do¤du. ‹ki k›z, iki erkek olmak üzere dört kardefltiler. Babalar› doktordu. Maryla 7 yafl›ndayken piyano dersleri almaya bafllad›. Ola¤anüstü bir yetene¤i vard›. Varflova Filarmoni Orkestras› eflli¤inde ilk konserine ç›kt›¤›nda henüz dokuz yafl›ndayd›. Maryla’n›n yetene¤i, yine bir Polonyal› piyanist olan ünlü Ignace Paderevski’nin dikkatini çekti ve onu bir konser piyanisti olarak yetifltirmek üzere babas›ndan izin istedi.

31

131


BD EYLÜL 2011

B

aba Jonas, k›z›n›n müzisyen

olmas›n› istemiyordu ama Paderevski’yi k›ramad›¤› için kabul etmek zorunda kald›. Maryla, Paderevski ile dört y›l aral›ks›z çal›flt›. Onbefl yafl›na geldi¤inde Paderevski onu karfl›s›na al›p dedi ki: “Yaflam yolu uzun ve sen bu yolu tek bafl›na yürümek zorundas›n. Çok yeteneklisin, mutlaka baflaracaks›n. Git ve kendini bul.”.... Maryla, o dönemde sanat›n ve sanatç›n›n de¤erli oldu¤u Almanya’ya gitti. Üç y›l ünlü piyanist Emil Sauer ile çal›flt›. Bu süre içinde Salzburg ve Bayreuth Festivalleri’nde ola¤anüstü

Emil Sauer baflar›lar elde etti. 1932 y›l›nda, Uluslararas› Chopin Ödülü’nü, 1933’de Uluslararas› Beethoven Ödülü’nü kazand›. Tüm Avrupa’y› dolafl›p konserler verdi. Her gitti¤i yerde ç›lg›nca alk›fllan›yordu. Yaflad›¤› bu mutluluklar›, Polonyal› bir kriminolog (suçbilimci) ile evlenerek taçland›rd›. Maryla’n›n yaflam›nda herfley çok güzel gidiyordu... Fakat!.. 132

Alman ordular› 1 Eylûl 1939’da Polonya’ya sald›rm›fl, h›zla Varflova’ya do¤ru ilerliyordu. Sürekli gerileyen Polonya ordusu, baflkentlerini kaybetmemek için büyük direnifl gösteriyordu. Hitler, bu denli direnme cesareti gösteren kentin yerle bir edilmesi emrini verdi. Dört gün süren bombard›man sonunda kent harabeye döndü ve 5 Ekim’de Alman ordusuna teslim olmak zorunda kald›. Varflova Almanlar›n eline geçti¤inde Maryla, babas›, annesi, efli ve iki kardefli oradayd›. Sadece, Viyanal› bir yahudiyle evli olan ve Brezilya’ya yerleflen k›zkardefli Bertha yanlar›nda de¤ildi. Kentin bombalan›fl› s›ras›nda Maryla’n›n evi yerle bir olmufltu. Babas›n›n evi ise sa¤lamd› ama buray› Alman subaylar› karargâh olarak kullan›yordu. Maryla’n›n efli ve erkek kardeflleri Polonya direnifl ordusuna kat›lmak üzere kenti terkettiler. Gestapo, Maryla ve ailesini sorguya çekti. Alman subaylar›ndan biri Maryla’y›, baflar›l› konserlerinden dolay› tan›yordu. “Seni Berlin’e gönderelim, orada hem piyano çalar hem de bizim için çal›fl›rs›n. Karfl›l›¤›nda da yiyecek ve yatacak sorunun olmaz” diye teklifte bulundu ama Maryla düflünmeden reddetti. Sonuçta tüm aile tutukland›. Hapiste inan›lmaz zorluklar içinde geçen yedi ay sonras›nda bir mucize oldu ve kendisini tan›yan yüksek rütbeli bir Nazi subay›, onun kaçmas›na yard›m etti. “Berlin’e git, Brezilya Büyükelçili¤ine s›¤›nma talebinde bulun. Onlar senin kurtulmana yard›mc›


BD EYLÜL 2011

olur” diye de ak›l verdi. Maryla, Varflova’dan Berlin’e, yaklafl›k 500 kilometre yolu yürümek zorundayd›. Aya¤›nda parçalanm›fl bir ayakkab›, s›rt›nda bir elbise ile aç susuz yürüdü, yürüdü... Bu yürüyüfl kaç gün hatta kaç hafta sürdü bilinmez. Tek hedefi vard›: Berlin’e ulafl›p Brezilya Büyükelçili¤ine s›¤›nmak. Sonunda gerçekten hedefine ulaflt›. Büyükelçilikte birkaç gün misafir

di. Ama nas›l? Çünkü Maryla, tutukland›¤› günden beri hiç piyano çalmam›flt› ve çalmaya da istekli de¤ildi. “Ellerim kaskat›, akl›m uyufluk, ruhum paramparça.. Nas›l çalar›m?” diyordu. Bertha çaresizlik içinde ç›rp›n›rken bir haber ald›. Yine bir Polonyal› piyanist olan ünlü Arthur Rubinstein, konserler vermek üzere Rio’ya geliyordu. Bertha hemen ünlü besteciden bir randevu kopar›p Maryla’n›n içinde

Polonyal› ünlü piyanist Rubinstein Maryla’y› iyi tan›yordu ve ona seve seve yard›m etmeye haz›rd›.

edildikten sonra, büyükelçinin o¤lunun kar›s› olarak düzenlenen sahte pasaportla, önce Lizbon’a, oradan da gemi ile Rio de Janeiro’ya gitti. Onu karfl›layanlar aras›nda elbette k›zkardefli Bertha da vard›. Brezilya’ya ulaflm›flt› ama sinir sistemi de çökmüfltü. Bir sanatoryuma yat›r›ld›. Tedavisi aylar sürdü. Bu arada eflinin, anne ve babas›n›n öldü¤ü haberi de onun için ikinci bir y›k›m oldu. Bertha, kardeflinin bir an önce iyileflmesi için yeniden piyano çalmas›n›n gerekti¤ine inan›yordu, hatta emin-

bulundu¤u durumu ona anlatt›. Rubinstein Maryla’y› iyi tan›yordu ve ona seve seve yard›m etmeye haz›rd›. Hemen Maryla’ya telefon etti ve onun bir an önce piyano çalmaya bafllamas›n› istedi ama Maryla kabul etmedi. Bu kez Rubinstein onun ulusal duygular›n› harekete geçirmeyi denedi: Ülke harpten ç›km›flt› ve toparlanmas› gerekirdi. Maryla’n›n verece¤i konserler maddi bak›mdan ülkenin yarar›na olacakt›. Ama bu sözler de Maryla’y› yumuflatamad›. Asl›nda o, çalamama korkusu içindeydi. Rubinstein, konser verece¤i gün erken saatte Maryla’y› tekrar telefonla 133


BD EYLÜL 2011

K›zkardeflinin "Sevgili Maryla, befl buçuk saattir çal›yorsun. Hem de ne güzel çald›n" sözleriyle sanki bir rüyadan uyan›r gibi oldu. arad› ve gelip provada kendisine yard›m etmesini istedi. Maryla önce reddetmek istedi ama kardefli, Rubinstein gibi ünlü ve kibar bir beyefendiyi k›rmamas› gerekti¤ini söyleyince, gitmeyi kabul etti. Maryla ve Bertha salona girdiklerinde Rubinstein piyano çal›yordu. Bir süre çalmay› sürdürdü. Çald›¤› birbirinden güzel ve dokunakl› parçalarla Maryla’n›n kapal› olan müzik mabedinin kap›s›n› sanki aralamak istiyordu. Sonra Rubinstein sahneden salona geçti ve Maryla’ya “fiimdi birfleyler çal, ben de salonun akusti¤ini kontrol edeyim” dedi. Maryla yalvaran bir sesle “Yapamam!” diye inledi. Ama Rubinstein pes etmek niyetinde de¤ildi. “Birkaç akor bas lütfen. Bu çok zor birfley de¤il.” Maryla korka korka tufllara dokundu ve birkaç akor bast›. Rubinstein salonun bir baflka köflesine geçip “fiimdi bir mazurka çal” diye seslendi. Maryla yine çaresizlik içinde “Çalamam! Yapamam!” dediyse de Rubinstein sert bir flekilde “Çal!...” diye ba¤›rd›. Maryla tabureye daha bir rahat yerleflip küçük bir parça çalmaya bafllad›.... Bir ara Rubinstein’in omuzuna hafifçe dokundu¤unu duyumsad› Maryla: “Çok teflekkür ederim. Harikayd›n.” 134

Maryla bafl›n› kald›rd›, a¤lamaktan helak olmufl k›zkardefliyle göz göze geldi. Rubinstein’in de gözleri nemliydi. Ne oldu¤unu anlamaya çal›flt›. K›zkardeflinin “Sevgili Maryla, befl buçuk saattir çal›yorsun. Hem de ne güzel çald›n” sözleriyle sanki bir rüyadan uyan›r gibi oldu. Demek ki ellerine kendi kendine vurdu¤u kelepçeyi k›rm›flt›.

B

irkaç gün sonra Rubinstein,

müzisyenlerin ve elefltirmenlerin davetli oldu¤u özel bir toplant› düzenledi. Bu toplant›da Maryla küçük bir konser verdi ve çok be¤enildi. Sonraki günlerde bas›nda ç›kan onunla ilgili yaz›lar›n hepsi de olumluydu. Maryla’n›n kendine güveni gelmiflti. Art›k çal›flmak, durmadan çal›flmak istiyordu. Ancak parasal gücü hemen hiç yok denecek düzeydeydi. Ama y›lmad›, çal›flt›, çabalad›. Ernesto de Qesada adl› bir menejerin yard›mlar›yla, üç y›l Güney ve Orta Amerika’da baflar›l› konserler verdi. Konserler baflar›l›yd› ama eline geçen para, ancak gereksinimlerini karfl›layacak kadard›. Qesada’n›n s›k s›k yineledi¤i bir sözü vard›: “Baflar›n›n zirvesine ç›kmak istiyorsan New York’a gitmelisin.”


BD EYLÜL 2011

Maryla’n›n bu kez hedefi New York’da konser vermekti. Ama bunun için de paraya gereksinimi vard›. Çünkü, kentte hiç tan›nmayan bir piyanistin konser verece¤i salonun kiras›n› kimse üstlenmezdi. Maryla bu zorlu¤un da üstesinden gelmek zorundayd›; para biriktirmeye bafllad›. Nihayet bir gün menajeri Qesada müjdeli haberi verdi: New York’un 3000 kiflilik görkemli Carnegie Hall konser salonunda 25 fiubat 1946 tarihi için gün al›nm›flt›. Konserin bafllamas›na dakikalar kald›¤› halde salon bombofltu. Kimdi bu Maryla Jonas?... New Yorklu sanatseverler onu hiç tan›m›yordu. Sadece on gün önce Güney Amerika’dan New York’a geldi¤inden ve Polonya do¤umlu oldu¤undan baflka, hakk›nda hemen hemen hiçbir fley bilinmiyordu. Carnegie Hall’de konser verme cesareti göstedi¤i için meraklanan birkaç elefltirmen ve yeni bir haber yakalabilir miyim düflüncesinde birkaç gazeteciden baflka kimsecikler yoktu salonda. Salonun ›fl›klar› karard›, sahnede 35 yafllar›nda, k›sa boylu, bembeyaz saçl›, ev han›m› görünüfllü bir bayan

göründü. Salonda bulunanlar flaflk›nl›k içindeydi. Ama Maryla’n›n tufllara dokunuflundan, fazla de¤il birkaç saniye sonra salonun atmosferi de¤iflti. Herkes dikkat kesilmifl, piyanonun önünde devleflen sanatç›y› dinliyordu. Maryla, 26 fiubat sabah›, yani konserin hemen ertesi günü kendini Columbia fiirketi’nin genel müdürü F. C. Coppicus’un önünde buldu. Coppicus ona uzun süreli bir sözleflme ve hemen bir ay sonra 30 Mart’ta yine Carnegie Hall’de bir konser öneriyordu. Üstelik, bir konser için teklif edilen para, Maryla’n›n bir y›l didinip, çal›fl›p kazand›¤›ndan çok fazlayd›. Qesada’n›n dedikleri ç›km›flt›. “Baflar›n›n zirvesine ç›kmak istiyorsan New York’a gitmelisin.” Maryla baflar›n›n zirvesine ç›kmak için art›k merdiven de kullanmayacakt›. Asansöre binmifl son kat›n dü¤mesine de basm›flt›... Bindi¤i baflar› asansörü 3 Temmuz 1959’da son kata vard›¤›nda, Maryla Jonas sonsuzlu¤a do¤ru yükselmeye devam ediyordu.• yucelaksoy@butundunya.com.tr

EVL‹L‹K TEKL‹F‹

Yetmiflalt› yafl›nda dul bir kad›n ile seksen yafl›nda dul bir adam, aralar›ndaki dostlu¤u iki y›ld›r sürdürüyorlard›. Bir akflam yeme¤inde adam kad›na evlenme teklifinde bulundu. Kad›n, bekledi¤i bu öneri karfl›s›nda hemen ”Evet” yan›t› verdi. Adam sabah uyand›¤›nda, evlenme önerisine arkadafl›n›n ne yan›t verdi¤ini an›msayamad›. Hemen evine telefon etti ve arkadafl›na, dün akflamki önerisine "Evet" mi yoksa "Hay›r" m› dedi¤ini sordu. Telefonun öteki ucundan kad›n›n kocaman kahkahas› yükseldi: "‹yi ki arad›n, George. Ben de bu sabah, kimin evlenme önerisine 'Evet' yan›t› verdi¤imi an›msamaya çal›yordum..."• Gönderi: EYLÜL BAYÜLKEN 135


UFAK TEFEK B‹LG‹LER Derleyen: SABR‹YE AfiIR

Dünyada en çok yetifltirilen meyve elmad›r.

Kahve, dünya ticaretinde petrolden sonra 2. s›radad›r.

SELV‹ Ölüm ve yas›n Bat›’daki sembolü olan selvi öte alem tanr›lar›yla iliflkilendirilir ve bedeni korudu¤una inan›l›rd›. Mezarl›klarda çokça bulunmas›n›n nedeni budur.

Halk aras›nda et suyunun et kadar besleyici oldu¤u inanc› yayg›nd›r. Bu yanl›flt›r. Ette fazlaca bulunan protein ve demir etin suyunda ET SUYU de¤il, yap›s›ndad›r.

Piramitlerin gizemi

Piramit kimin ad›na ad›na yap›ld›ysa onun odas›na y›lda 2 kez günefl girmektedir. Bu günler firavunun do¤du¤u ve tahta ç›kt›¤› günlerdir.

Beyinlere Mikroçip

Güney California Üniversitesi’nde, insan beynini destekleyecek bilgisayar çipleri üzerinde çal›fl›l›yor. Ted Berger hücre davran›fllar›n› taklit eden bilgisayar programlar› ve bunlar› atte 45 m. çal›flt›racak çipKöstebek sa tünel Unutma beni yüzü¤ü! uzunlu¤unda leri üretmeyi Bu yüzük özel günkazabilir. baflard› bile leri unutturmuyor. Günü gelince, parAKREP iki gün su alt›nda hiç hava ma¤›n›z› 120 derealmadan kalabilir. 3 y›l boyunca hiçbir ceye kadar fley yemeden yaflayabilir. Derin dondu›s›t›yor. rucuda 24 saat kald›ktan sonra bile Dünya canl›l›¤›n› sürdürür. Radyasgünefl etraf›nda yona dirençlidir. Zehir oran› saniyede 30 km artt›kça direnci artar. Zehikendi etraf›nda ise rinden antinükleer afl› üresaniyede 470 m tilmektedir. Kan› h›zla dönmektedir beyazd›r.

136


BD EYLÜL 2011

SPREY KUMAfi

H. G. Wells Eylül do¤umlu ünlü ‹ngiliz yazar. (21 Eylül 186613 A¤ustos 1946)

Ayn› zamanda bir moda tasar›mc›s› olan Dr. Manel Torres, 10 y›ll›k bir çal›flman›n sonucunda insan tenine do¤rudan s›k›ld›¤›nda 15 dakikada tiflörte dönüflen bir dokumas›z bir ”bulut-kumafl” üretmeyi baflard›. Bu inan›lmas› zor kumafl türü y›kan›p yeniden giyilebiliyor.

ÜSTSÜZ TERL‹K ”Bas-giy” terli¤i özel taban› ile aya¤a yap›fl›yor. Ayaktan ç›km›yor ve sa¤l›k aç›s›ndan hiç bir riski yok.

4000 y›ll›k mercimek tohumu canland› Kütahya Seyitömer Höyü¤ü’nde yürütülen kaz›da 4 bin y›l öncesine ait oldu¤u belirlenen 3 tohumdan biri çimlendirildi. Yrd. Doç. Dr. Nüket Bingöl, tohumun geneti¤iyle hiç oynanmam›fl ve organik olarak elde edilmifl tohumlar›n ilki olaca¤›n› söyledi. Yetifltirilen bitkinin normal mercimekten morfolojik olarak farkl›l›klar› var.

H

erbert George Wells Dünyalar Savafl›, Görünmez Adam, Dr. Moreau'nun Adas› ve Zaman Makinesi adl› bilimkurgu romanlar›yla tan›nan ama edebiyat›n her dal›nda birçok eser vermifl olan ‹ngiliz yazard›r. Sosyalist oldu¤unu aç›kça söyleyen H. G. Wells'in ço¤u eserinde önemli ölçüde siyasi ve sosyal yorumlar bulunmaktad›r. Jules Verne gibi gelecekteki teknolojik geliflmeleri anlatt›¤› kitaplar›yla bilimkurgu dal›n›n öncülerinden say›l›r. Wells'in ilham kayna¤› Jules Verne olmufltur. Wells; Verne'in teknolojiye verdi¤i önemi paylafl›r, ama onun amac›, teknolojik olanaklar›n gelecekteki muhtemel ürünlerini tahmin etmek de¤il, toplumsal hayat üzerine, model düflünceler gelifltirmektir. Wells sadece bilimkurgu içindeki ütopya karfl›t› düflüncelerin savunucusu olmakla kalmaz, toplumun fliddet ve zor yoluyla, gere¤inden h›zl› bir süreçle sosyalist bir topluma dönüfltürülmesinin sak›ncalar›na karfl› da uyar›r bizi. H. G. Wells, altm›fl y›l› aflk›n yaz›m hayat›nda çok say›da eser vermifl, bilimkurgunun imgelem alan›n› geniflletmifl, ilk dönemlerinde yazd›¤› bilimkurgu romanlar›yla, Jules Verne ve Hugo Gernsbackile birlikte "Bilimkurgunun Babas›" say›lm›flt›r. Londra’da ölen yazar toplam 150 kadar kitap yazm›flt›r. 137


BD EYLÜL 2011

Kendi kaleminden

JLondon ack 1876 y›l›nda Kaliforniya’da dünyaya geldi. Kendini bildi bileli çal›flmak zorunda kalan ve e¤itim hayat›, paras›zl›k ve serüven iste¤i nedeniyle s›k s›k yar›da kalan London, hayat› boyunca iskorpit hastal›¤›yla savaflt›. Amerika’n›n hemen her iklimini dolaflt›. Kurt Kan›, Vahfletin Ça¤r›s›, Beyaz Difl ve Martin Eden gibi dünyaca ünlü romanlar› yazd›. ‹kiyüze yak›n öyküsü yay›mland›. Sosyalizm ve felsefe konular›yla ilgilendi. 1916 y›l›nda, k›rk yafl›ndayken hayata veda etti. Afla¤›daki yaz›, ünlü yazar›n 1913 y›l›nda kaleme ald›¤› kendi yaflam öyküsüdür. Derleyen: LEVENT SUBERK

1

876 y›l›nda San Francisco’da

do¤dum. Onbefl yafl›mdayken yetiflkin erkeklerin aras›nda dolan›p duruyordum. Cebimdeki paray› yafl›tlar›m gibi flekerlemeye harcam›yor, bira al›yordum. Bira sat›n alman›n daha erkeksi bir fley oldu¤unu 138

düflünüyordum. fiimdi ise, yafl›m neredeyse ikiye katlanm›flken, hiç yaflamad›¤›m çocuklu¤umun peflinde kofluyorum. Yaflam›, hayat›m›n hiçbir döneminde olmam›fl kadar daha az önemsiyorum. Çocuklu¤umu bulaca¤›ma eminim! Çocuklu¤umu düflündü¤üm-


BD EYLÜL 2011

de akl›ma gelen ilk fley O yafllarda edindi¤im ilk sorumluluk duygusudur. Befl izlenimlerden biri, yafl›mdayken okuma ve yazma biliyordum. Okumay› çevredeki insanlar›n ve yazmay›, nerede ve nas›l cehaletiydi. Dokuz ö¤rendi¤imi an›msam›yorum. Bir çiftlikte sekiz yafl›ma basmadan önce yafl›mda çal›flmaya bafllaWashington Irving'in madan önce gitti¤im ilk okulum Alameda’dayd›. San Alhambra adl› kitab›n› Mateo’daki ikinci okulumda devirmifltim. kötü bir flans eseri günlerim bofla gitti. Burada her ö¤rencinin farkl› de¤illerdi. oturdu¤u s›ra ayr›yd›. Asl›nda s›ralarda Bir gün, çiftli¤e gelen flehirli da oturmuyorduk. Çünkü ö¤retmeni- birine rastlad›m. Boyal› ayakkab›lar› miz s›n›fa s›k s›k sarhofl olarak geliyor, ve kumafl elbisesini farketti¤imde, bu genç ö¤renciler onu dövüyordu. Ö¤- kiflinin ayd›n bir insan oldu¤unu, düretmen de genç ö¤rencileri dövüyordu. flüncelerimi bu insanla paylaflaNas›l bir okul oldu¤unu düflünün art›k. bilece¤imi sand›m. Eski bir bacan›n tu¤lalar›ndan, kuleleriyle, bahçeli Benimle kafadar kimse yoktu, evleriyle kendi Alhambra flehrimi infla edebiyatla ilgilenen hiç kimse yoktu. etmifl, flehrin her bölümünü tebeflirle Kendime en yak›n buldu¤um kifli, iflaretlemifltim. fiehirli adama, infla mahkeme katipli¤i yapan ve ‘Rahip’ Jones olarak bilinen, Gal’li büyük büyükbabamd›. Onun merak› da ‹ncil da¤›tmakt›. O yafllarda edindi¤im ilk izlenimlerden biri, çevredeki insanlar›n cehaletiydi. Dokuz yafl›ma basmadan önce Washington Irving’'in Alhambra adl› kitab›n› devirmifltim. Çiftlikteki di¤er insanlar›n bu kitab› neden bilmediklerini hiç anlayamad›m. Sonradan fark›na vard›m ki, bu cehalet asl›nda k›rsal hayat›n gelene¤i idi ve flehirlerde yaflayan insanlar da cehalet konusunda


BD EYLÜL 2011

etti¤im bu küçük flehri göstermifl ve Alhambra hakk›nda sorular sormufltum. Fakat anlad›m ki, flehirli adam da çiftlikteki di¤er insanlar kadar cahildi. Bu nedenle, dünyada yaln›zca iki zeki insan›n var oldu¤u düflüncesine kap›ld›m: Washington Irving ve ben. O zamanlar okudu¤um di¤er fleyler, çiftlik çal›flanlar›ndan ödünç ald›¤›m ucuz romanlar ve gazetelerdi. Çiftlik çal›flanlar›n›n, genç k›zlarla ilgili tefrikalar› okumaktan fleytans› bir zevk ald›klar›n› an›ms›yorum. Tüm bunlar› okumakla kafam gülünç ve baya¤› fleylerle dolmufltu. Kendimi yaln›z hissetmem nedeniyle önüme gelen herfleyi okuyordum. Ouida’n›n Signa’s›ndan ise ola¤anüstü etkilendim. Öyle ki, bu roman› birkaç sene boyunca tekrar tekrar okudum. Kitab›n son bölümündeki sayfalar›n kaybolmas› nedeniyle, uzun bir zaman boyunca öykünün nas›l bitti¤ini ö¤renemedim. T›pk› roman kahraman› gibi ben de, kitab›n sonunda yer alan Nemesis’i görememifltim. Çiftlikteki iflim, gün do¤umundan akflam geç saatlere kadar bir a¤ac›n alt›nda oturup ar›lar› gözlemek, ar›lar o¤ullar›ndan ç›k›pta kaynaflt›klar› zaman çiftlik çal›flanlar›n› uyarmakt›. Bu nedenle okuyup hayal peflinde koflacak zaman›m boldu. Çal›flt›¤›m çiftlik Livermore Valley’deydi. Buras› engebesiz, manzaras› olmayan, can s›k›c› bir yerdi. En büyük e¤lencem ar›lar kaynaflt›klar› an çevredekileri uyard›¤›mda, ellerinde tavalarla, çanak çömlekle, su dolu 140

kovalarla d›flar›ya u¤rayan çiftlik çal›flanlar›n› seyretmekti. Signa galiba, "Yaln›zca küçük bir çocuktu" tümcesiylee bafll›yordu. Roman kahraman›n›n büyük bir müzisyen olmak, tüm Avrupay› yaya olarak gezmek gibi hayalleri vard›. Ben de t›pk› o roman kahraman› gibi küçük bir çocuktum, neden benim hayallerim gerçek olmas›nd›? Kaliforniya çiftli¤indeki bu yaflam renksiz ve s›k›c›yd›. Her gün, dünyay› görmek için ufkun ötesine gitmeyi düflünüyordum. Bu s›k›c› yaflamdan baflka, dedikodular, onu bunu birbirine düflüren afla¤›lamalar vard›. Çevremin güzel olmamas›, beni güzel fleyler düflünmeme neden oldu. Çevremdekileri, ancak onlar› terk edince sevdim.

O

nbir yafl›ma gelmeden çiftlikten ayr›l›p Oakland’a gittim. Zaman›m›n büyük bölümünü halk kütüphanesinde geçiriyor, elime ne gelirse büyük bir istekle okuyordum. ‹skorpit hastal›¤›m›n ilk evrelerini de burada geçirdim. Dünyay› tan›d›kça hayal k›r›kl›¤›m art›yordu. O s›ralar gazete da¤›t›m ifline girdim. Caddede gazete sat›yordum. O zamandan onalt› yafl›ma kadar -ayn› zamanda okula devam ederek- binbir de¤iflik iflte çal›flt›m. Sonra, maceraya at›lmak iste¤i a¤›r bast› ve evi terk ettim. Kaçmad›m, yaln›zca terk ettim. Körfezdeki inci korsanlar›na kat›ld›m. ‹nci korsanl›¤› tarihe kar›flt›, ama o günlerde inci korsanl›¤›ndan yakalansayd›m hapishanede


BD EYLÜL 2011

beflyüz y›l yatard›m. Sonra, somon bal›¤› avc›l›¤› yapan küçük bir yelkenli gemide ifl buldum. Gariptir ama, bir sonraki iflim deniz avc›l›¤› devriyesinde çal›flmak oldu. Deniz avc›l›¤› kanunlar›n› çi¤neyenleri tutuklamakla görevlendirildim. Birçok Çinli, Yunan, ve ‹talyan as›ll›, kanunsuz bir flekilde bal›k avlamaktan tutukland›. Bu arada bir devriye görevlisi can›ndan oldu. ‹flbafl›ndayken silah olarak elimde yaln›zca bir yemek çatal› vard›. Çapulcular› tutuklamak için bal›kç› gemisinin üstüne ç›karken korku diye bir fley hissetmiyordum. Daha sonra, fok avc›l›¤› yapan bir gemiyle önce Japonya sahillerine, arkas›ndan da Bering Denizi’ne gittim. Yedi ay boyunca fok avlad›ktan sonra da Kaliforniya’ya döndüm. Kömür yüklemecili¤inden dok iflçili¤ine kadar bir çok farkl› ifle girdim. Sabah›n alt›s›ndan akflam›n yedisine kadar bir jüt atölyesinde çal›flt›m. Tekrar deniz ay›s› avc›l›¤›na dönmek istedim, ama nas›l olduysa seferi kaç›rd›m; Mary Thomas adl› gemi denize aç›ld› ve içindeki herkesle birlikte kayboldu. Düzensizce devam eden okul günlerimde s›radan kompozisyonlar yaz›yordum. Jüt atölyesinde günde onüç saat çal›flt›¤›m, genç ve dinç oldu¤um zamanlar bir fleyler yazd›m.

San Francisco Call gazetesi bir yaz› yar›flmas› açm›flt›. Yar›flma ikibin kelimeyle s›n›rland›r›lm›flt›. Annemin de zorlamas› ile, ‘Japonya Aç›klar›nda Tayfun’ adl› bir yaz› yazmaya karar verdim. Gece yar›s›, ertesi sabah befl buçukta yorgun ve uykusuz kalkaca¤›m› bile bile, ikibin kelimelik yaz›m› yazd›m. Ertesi gece bir ikibin kelime daha ekleyip, üçüncü gece gereksiz k›s›mlar›n› att›m. Bu yar›flmada birincili¤i kazand›m. ‹kincili¤i ve üçüncülü¤ü de Stanford ve Berkeley üniversitelerinde okuyan ö¤renciler kazand›lar. San Francisco Call gazetesindeki baflar›dan sonra yaz› yazmay› ciddi olarak düflündüm. Fakat sakin bir 141


BD EYLÜL 2011

ifllerden de uzak durdum. On dokuz yafl›mdayken Oakland’a geri dönüp koleje girdim. Kolej’de bir okul dergisi ç›kard›. Bu dergi haftal›k -hay›r, galiba ayl›k-bir dergiydi. Bu dergiye hayal gücü fazla olmayan öyküler yazd›m. Deniz gezilerimden ve di¤er gezilerimden elde etti¤im izlenimlerden oluflan öykülerdi bunlar. aten, Carlyle ve Kip- Orada bir y›l kald›m. Geçimimi ling’i okumadan çok sa¤lamak için hademelik yapt›m. Sonra daha önce, çal›flman›n iflin a¤›r olmas› nedeniyle ayr›ld›m. Bu kazand›rd›¤› sayg›n- s›ralarda sosyalist taraf›m dikkat l›ktan etkilenmifl ve kendi görüfllerimi çekmeye bafllam›flt›; ‘Sosyalist Çocuk’ oluflturmufltum. Bana göre çal›flmak diye biliniyordum. Sokaktaki bir herfleydi. Kutsald› ve kurtulufltu. konuflmam nedeniyle tutukland›m. Çal›flmakla geçen yorgun bir günün Koleji b›rakt›ktan sonra, üç y›l sonunda duydu¤um gurur tasavvur sürecek çal›flmay› üç aya s›¤d›rarak edilemezdi. Bir ücretli olarak, bir s›navlara haz›rland›m ve Kaliforniya Üniversitesi’ne girdim. Umudumu üniversite Bu s›ralarda sosyalist ba¤lamaktan taraf›m dikkat çekmeye e¤itimine hofllanmad›m. Bir çamafl›rbafllam›flt›; ‘Sosyalist haneye girip çal›flt›m. Bu Çocuk’ diye biliniyordum. ifl gerçekten çal›flt›¤›m ilk iflimdi, çünkü yapt›¤›m Sokaktaki bir konuflmam iflten zevk al›yordum. A¤›r bir iflti, bu yüzden üninedeniyle tutukland›m. versiteyi ilk sömestr sokapitalistten daha güvenilir biriydim. nunda terk ettim. Benim bireycili¤im, al›fl›lagelmifl Çamafl›rhanede gömlekleri ütüler burjuva etiklerinden etkilenmiflti. ve di¤er iflleri yaparken, bofl zamanlaAmerika’n›n bat›s›nda, iflin ve r›mda da yaz›yordum. ‹ki ifli birden paran›n bol oldu¤u yerleri gördükten götürmeye çal›fl›yor, bazen elimde sonra, bat› eyaletlerindeki kalabal›k kalemle uyuyakal›yordum. ‹flten ç›kifl bulma kurumlar›na, ifl bulmak için t›¤›m zaman gene hayal kuruyor ve herfleyini feda edecek insanlara yaz›yordum. Üç ay sonra, öykü yazrastlay›nca hayata yeni ve farkl› bir makla u¤raflman›n bir hata oldu¤unu aç›dan bakt›m. Zorunlu kalmad›kça düflünerek yazmay› b›rakt›m ve Klonbeden gücüyle çal›flmamaya yemin dike’a alt›n aramaya gittim. Sene soettim. Beden gücü gerektiren a¤›r nunda iskorpit hastal›¤›m›n nüksetme-

hayat için henüz haz›r de¤ildim. Kaliforniya’dan Boston’a kadar Birleflik Devletler’in her yerini dolaflt›m. Kanada üzerinden Pasifik k›y›lar›na geri dönerken, bafl›bofl dolaflt›¤›m nedeniyle hapse at›ld›m. Gezi boyunca edindi¤im deneyimler sosyalist olmama neden oldu.

Z

142


siyle geri dönmek zorunda kald›m. Oradan eve kadar 1900 millik yolu üstü aç›k bir teknede yolculuk yaparak geçirdim. Klondike’ta kendimi buldum. Orada hiç kimse konuflmuyor, herkes düflünüyordu. Orada kendi dünya görüflünüzü bulabiliyordunuz. Klondike’ta iken babam öldü.

Ailemin sorumlulu¤u bana düfltü. Kaliforniya’da flartlar kötüydü. ‹fl bulamad›m. ‹fl bulmaya çal›fl›rken, bir yandan da ‘Nehir Boyunca’ adl› öyküyü yazd›m. Yay›mlanmas› reddedildi. Bir haber ajans› için yirmi bin sözcüklük bir tefrika yazd›m. O da reddedildi. Yeni fleyler yazmaya devam ettim. Bir editörün ne istedi¤ini o s›ralar bilmiyordum. Yay›mlanabilecek bir yaz›n›n nas›l olmas› gerekti¤ine dair hiçbir fikrim yoktu. Sonunda bir Kaliforniya dergisi bir öykümü yay›mlamay› kabul etti ve befl dolar ödedi. Daha sonra ‘The Black Cat’ dergisi öykü bafl›na k›rk dolar önerdi. ‹fller yavafl yavafl yoluna girdi. En az›ndan bir müddet kömür yüklemecili¤i yapmayacakt›m. ‹lk kitab›m 1900 y›l›nda yay›mland›. Gazete iflinden daha iyi ücret alabilirdim, ama matbaa makinesinin kölesi olmak istemedim. ‹lham perisini beklemek yerine düzenli çal›flmak gerekti¤ine inan›r›m. Zihinsel anlamda kay›ts›z ve düzensiz olman›n yan›nda bir de melankolik taraf›m var. Hepsi ile bo¤ufluyorum. Denizcili¤im s›ras›nda edindi¤im disiplinin bende büyük etkisi oldu. Düzenlilik ve az uyku uyumak gibi huylar belki de o zamanlar bende yer etti. Uyumak için kendi-

me befl buçuk saat ay›r›yorum. ‹çime kapanmay› gerektirecek hiçbir fley olmad›. Spora çok merakl›y›m. Boks yapmay›, yüzmeyi, ata binmeyi, yatç›l›¤› ve uçurtma uçurmay› severim. fiehir yak›nlar›nda oturmay›, flehir içinde oturmaya tercih ederim. K›r yaflam› en güzel, en do¤al yaflamd›r. Gençli¤imin ileri yafllar›nda ço¤unlukla Spencer’dan ve biraz da Karl Marx’tan etkilendim. E¤er, budala çocuklu¤umda bir flans›m olmufl olsayd›, müzi¤e merak salard›m ve flimdi gençli¤imi yaflad›¤›m günlerimde bir-iki milyonum olsayd›, kendimi fliir ve kitap yazmaya b›rak›rd›m. ‘Yafll› Adamlar Kulübü’ ve ‘Kempton-Wace Mektuplar›’ n›n baz› bölümlerinin, en iyi çal›flmalar›m oldu¤unu düflünüyorum. Okurlar›n bir k›sm› ilkini be¤enmiyorlar, daha hofl, göz al›c› fleyleri tercih ediyorlar. Gençlik günlerimi geride b›rakt›¤›mda belki ben de böyle düflünece¤im. • 143


BD EYLÜL 2011

Duygusal Zekan›n Zaferi 1950’lerin Japonyas›nday›z. Dövüfl sanat› Aikido üzerine incelemeler yapan Amerikal› Terry Dobson, bir akflamüstü banliyö treniyle Tokyo’dan evine dönerken, iri yar›, afl›r› sarhofl ve üstü pislik içinde bir iflçi trene bindi. Derleyen: YÜCEL AKSOY

S

endeleye sendeleye dolafl›rken, etraf›na da dehflet salmaya bafllad›. Ba¤›ra ça¤›ra küfürler ederek ilerlerken, önüne ç›kan kuca¤›nda bebe¤i olan bir kad›na vurunca, kad›n yolcular›n üzerine y›¤›l›p kald›. Vagonun ortas›ndaki metal bir dire¤i kavray›p yerinden sökmeye çal›fl›rken, etraftakilere de a¤za al›nmayacak küfürler etmekteydi. Bu arada yalpalaya yalpalaya iler144

leyen sarhofl adam›n h›flm›na u¤ramamak için, yolunun üzerindeki gençyafll›, kad›n-erkek herkes sa¤a sola kaç›flt›¤›ndan, kompartmanda bir kargafla bafllad›. Günde sekiz saat Aikido çal›flmakta olan Terry, birinin can› tehlikeli bir flekilde yanmadan duruma müdahale etmeye karar verdi. Ancak ö¤retmenlerinin sözlerini de h›zla akl›ndan geçirmekteydi: “Aikido, bir uzlaflma


BD EYLÜL 2011

sanat›d›r. Dövüflme zihniyetine sahip biri, evrenle ba¤lant›s›n› koparm›fl demektir. ‹nsanlara hükmetmeye çal›fl›rsan, zaten bafltan kaybetmifl say›l›rs›n. Bizler, çat›flmalar› nas›l önleyece¤imizi, çözümleyece¤imizi inceliyoruz, nas›l bafllataca¤›m›z› de¤il.” Terry, hem bunlar› düflünüp hem

de bu ifli nas›l gürültüsüz, pat›rt›s›z halledece¤ini düflünürken, yavaflça aya¤a kalkt›. Sarhofl, Terry’nin aya¤a kalkt›¤›n› farketmiflti. Sadece aya¤a kalkt›¤›n› de¤il, ona do¤ru ilerlemeye bafllad›¤›n› da görmüfltü. “Hah iflte bir yabanc›! Gel sana unutamayaca¤›n bir Japon terbiyesi vereyim” diyerek o da Terry’ye do¤ru ilerlemeye bafllad›. Art›k çat›flma kaç›n›lmazd›. Terry, h›zla neler yapmas›, nas›l bir strateji uygulamas› gerekti¤ini düflünürken… Tam o s›rada, kulaklar› t›rmalayan fakat nefleli bir sesle, yafll› bir adam “Heeey” diye ba¤›rd›. Sanki uzun zamand›r görmedi¤i bir arkadafl›n› görmüfl de çok sevinmifl birinin sesleniflidir bu... Duydu¤u bu sesle flafl›ran sarhofl arkas›na döndü¤ünde, yaklafl›k 70 yafllar›nda ufak tefek biri ile göz göze geldi. Yafll› adam yine nefleli bir flekilde elini sarhofl adama sallayarak, cilveli bir sesle “Gel bakiiim” diye onu yan›na ça¤›rd›. Sarhofl “Ne diyorsun moruk! Ne

istiyorsun?” diye ba¤›rarak yafll› adama do¤ru ilerledi. Terry, olabilecek bir tats›zl›¤› önleyebilmek için daha da dikkat kesilmiflti. Yafll› adam yine en flirin tavr›yla “Ne içtin bakal›m?” diye sordu sarhofla. Sarhoflun halen sald›rganl›¤› sürmekteydi: “Sana ne moruk! Sana ne?” Yafll› adam sakin ve nefleli bir flekilde: “Elbette bana ne. Ama merak ettim. Ben de içmeyi çok severim.” Sarhofl, “Saki içtim, tamam m›?

Be¤enemedin mi?” diye burnundan soluyarak yan›t verince, yafll› adam küçük bir 盤l›k atarak “Harika! Harika!..” dedi ve konuflmas›n› sürdürdü: “Biliyor musun en sevdi¤im içki saki’dir. Her gece ben ve kar›m, küçük bir flifle saki ›s›t›r›z ve bahçeye ç›kar, çok eskiden kalma tahta s›ram›za oturup bunu içeriz.” Yafll› adam ara vermeden konuflmas›n› sürdürüyordu; arka bahçesindeki Japon incirini, elleriyle yetifltirdi¤i çiçeklerini anlatma145


BD EYLÜL 2011

ya koyuldu. Sarhoflun yüzü gevflemeye bafllam›flt›; sakinleflmekteydi. “Ben de Japon incirini çok severim” dedi yorgun bir sesle. “Eminim senin de harika bir eflin vard›r” diye devam etti yafll› adam. “Hay›r benimki öldü” diye iç geçirdi sarhofl ve h›çk›r›klar aras›nda

1990'da Harvard Üniversitesi'nden psikolog Peter Salovey ve New Hampshire Üniversitesi'nden psikolog John Mayer taraf›ndan kullan›ld›. Daha sonra Harvard Üniversitesi'nden ve The New York Times'da davran›fl ve beyin bilimleri konular›ndan sorumlu psikolog Daniel Goleman taraf›ndan gelifltirildi ve duygusal Dr. Daniel Goleman, "duygusal zeka becerilerinin, biliflsel (IQ) 'dan çok daha zekay› kiflinin kendi duygular›n› zeka önemli oldu¤unu "Duyanlamas›, baflkalar›n›n duygular›na gusal Zeka" adl› kitab›nda empati beslemesi, ve duygular›n› kan›tlamaya çal›flt›. Salovey ve Mayer duyyaflam› zenginlefltirecek biçimde gusal zekay› ilk olarak düzenleyebilmesi yetisi" olarak flöyle tan›mlam›fllard›r: "Kiflinin kendisinin ve tan›ml›yor. di¤erlerinin hislerini ve eflinin ölümünü, iflini ve her fleyini duygular›n› izleme, bunlar aras›nda nas›l kaybetti¤ini anlatt›. ‹çinde bulun- ay›r›m yapma ve bu bilgiyi düflünce du¤u durumdan da çok utand›¤›n› söz- ve eylemlerinde kullanma becerisini lerine ekledi. içeren, sosyal zekan›n alt kümesidir". Terry, inece¤i istasyona gelmiflti. Dr. Daniel Goleman, "duygusal ‹nerken geriye dönüp bakt›¤›nda, sar- zekay› kiflinin kendi duygular›n› anlahofl adam›n s›raya uzan›p bafl›n› yafll› mas›, baflkalar›n›n duygular›na empati adam›n dizine koyup tatl› bir sohbete beslemesi, ve duygular›n› yaflam› zengirdi¤ini gördü. ginlefltirecek biçimde düzenleyebilmesi yetisi" olarak tan›ml›yor. Kendi kiflili¤ini tan›ma, öz deneTerry Aikido konusunda çok fley ö¤renmiflti. Ama bir çat›flma kaç›n›l- tim, sab›r, sebat, tutarl›l›k, içgüdü, maz oldu¤unda yafll› adam kadar ba- kendini baflkas›n›n yerine koyma yani flar›l› bir flekilde atlatamad›¤›n› fark empati, insanlarla iletiflim kurma yeedince, daha çok fley ö¤renmesi gerek- tene¤i, hoflgörü, esneklik, dengeli ve ti¤ini anlad›. Kendisinden kat kat güç- tutarl› olmak... Bütün bunlar ve daha birçoklar›, süz olan yafll› bir adam, zekâs›n› kullanarak, iri yar› sarhoflu birkaç dakika- duygusal zeka dedi¤imiz kavram›n ö¤eleri. da muma çevirmiflti. Dile¤imiz, içinden ç›k›lmas› zor Terry “‹flte duygusal zekâ bu olsa durumlardan, duygusal zekâm›z› kulgerek” diye düflündü... "Duygusal zeka" terimi, ilk olarak lanarak y›pranmadan kurtulabilmek.• 146


B Ü T Ü N

K ‹ T A P Ç I L A R D A


BD EYLÜL 2011

Sevgiyi En Çok Zaman Anl›yor Mutluluk, Sevgi, Üzüntü, Gösterifl, Zenginlik, Bilgi gibi insanlara özgü tüm duygu ve de¤erler, küçük bir adada, birlikte yafl›yorlard›. Adada bir gün büyük bir tehlike olufltu. ›sa bir süre sonra ada batacak, sulara gömülecekti. Tüm yaflayanlara, kendilerine bir sandal bulup, aday› terketmeleri duyurusu yap›ld›. ‹çlerinden biri d›fl›nda tüm duygular, kendilerine birer sandal buldular ve adadan ayr›ld›lar. Aday› terketmeyen o tek duygu, Sevgi’ydi. Ada tümüyle sularla kaplan›ncaya de¤in Sevgi, yerinden k›p›rdamad›. Ada sulara gömüldükten sonra ancak, yard›m ça¤r›s›nda bulundu. Sevgi’nin ça¤r›s›n› ilk kez, Zen-

K

148

ginlik duydu. Zenginlik hemen sandal›n› yanaflt›rd› ve Sevgi’ye, kendisi için ne yapabilece¤ini sordu. “Beni de al›r m›s›n yan›na?” dedi Sevgi. Zenginlik özür diledi: “Kusura bakma, Sevgi” dedi. “Sandal›mda o denli çok alt›n ve gümüfl var ki... Seni alabilece¤im hiç bofl yerim yok.” Sevgi bu kez, Gösterifl’e sordu; “Sen kurtarabilir misin beni, Gösterifl?” dedi. Gösterifl, Sevgi’yi tepeden t›rna¤a süzdü:


BD EYLÜL 2011

bile olamad›. Tam o anda bir ses duyuldu: “Bana gel, ben kurtar›r›m seni” dedi bu ses. Sesin sahibi, yafll› bir kifliydi. Sevgi, yafll› kiflinin bu yaklafl›m›ndan öylesine mutland› ki, ona ad›n› bile sormay› ak›l edemedi. afll› kifli sandal›yla yaklaflt› ve Sevgi’yi yan›na alarak onu, adayla birlikte sulara gömülmekten kurtard›. Sonra da karaya getirdi, bir fley söylemeden uzaklaflt›, gözden kayboldu. Sevgi karada, Bilgi ad›nda bir baflka yafll› kifliyle karfl›laflt› ve ona, kendisini kurtaran kiflinin ad›n› bilip bilmedi¤ini sordu. “Ha, onun ad› m›?” dedi Bilgi. “Onun ad› Zaman’d›r.” Sevgi merakla sordu: “Ondan baflka hiç kimse bana yard›m etmedi, beni kurtarmad›” dedi. “Söyler misin, lütfen... Zaman neden kurtard› beni?” Bilgi, anlaml› bir biçimde gülümsedi: “Çünkü, senin ne denli büyük oldu¤unu ancak o anlayabilecek olgunluktad›r da, ondan...” dedi. “Sevgi’nin ne denli yüce oldu¤unu, ancak Zaman anlayabilir, çünkü...” Ve sonra da, Sevgi’yi tan›malar› gerekti¤i biçimde tan›yamayan herkesin kula¤›na küpe olabilecek de¤erdeki flu sözleri f›s›ldad›: “Gerçek Sevgi’nin yüceli¤ini ö¤renmek, anlamak istiyorsan›z, siz de, hemen Zaman’a baflvurun... Zaman geçip, gitmeden... Zaman kaybolmadan...”•

Y

Gönderi: SELEN DOĞANCA EKİN

“Kusura bakma alamam, seni” dedi.“Her taraf›n s›r›ls›klam... Sandal›m› berbat edersin...” Biraz öteden Üzüntü geçiyordu. Sevgi bu kez, Üzüntü’ye yalvard›: “Ne olur, Üzüntü... Sen kurtarsana beni...” Üzüntü, bafl›n› iki yana sallad›: “O kadar üzgünüm ki” dedi. “Kimseyi istemiyorum yan›mda... Kendi bafl›ma yaln›z kalmak istiyorum.” Sevgi’nin gözü, biraz ilerdeki Mutluluk’a tak›ld›: “ Mutluluk, Mutluluk” diye sevinçle seslendi. “Lütfen sen kurtar›r m›s›n beni?” Mutluluk öylesine kendiyle doluydu ki, Sevgi’nin ça¤r›s›n›n ay›rd›nda

149


BD EYLÜL 2011

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Duru (???), ‹stanbul

Nisa Akgün, Ankara

Karen Ya¤yemez, Ankara

Ada Bar›fl Varl›k, Ankara

Rüzgar Yaman, Ankara

Bar›fl Güney, Bursa

Aleyna, Ça¤r› ve ‹layda Önemli, ‹stanbul 150

A. Naz Çolak, Bursa


BD EYLÜL 2011

Ça¤an Ünlü, Konya

Defne Turan, Antalya

‹lay Karagenç, ‹stanbul

Kemal Egemen Gedik, Rize

Ada Acartürk, ‹stanbul

Sudenaz Genç, Trabzon

Atacan Bozac›, Mu¤la

Helin Akal›n, Bart›n

fiükran Azra Cengiz, Ankara

Sudenaz Gök, Antalya

Asaf Ege Bal›kç› ve Ali Bal›kç›, Rize 151


BD EYLÜL 2011

EYLÜL AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI Satranç Çözümleri

“Sudokunun Yan›tlar›”

9 4 6 2 8 7 1 3 5

8 5 2 3 1 6 9 7 4

7 3 1 4 9 5 6 8 2

4 6 5 1 7 9 8 2 3

3 8 9 5 2 4 7 6 1

1 2 7 6 3 8 4 5 9

2 7 8 9 4 3 5 1 6

5 1 4 8 6 2 3 9 7

6 9 3 7 5 1 2 4 8

PROBLEM: Martin, 1934 2 # 1. Kb7 Fxb7 2. Vb1+# , 1…Kxb7 2.Vh1+# OYUN SONU: Kling, 1849 Beyaz Kazan›r 1.Ka4 Vxa4 2. Kh3+ ve vezir düfler. Kareler ve Rakamlar 116 358

318 = 434 126 = 232

938 342

617 = 321 199 = 143

474

192 = 666

596

418 = 178

Sudoku yapamayanlar için

9 4 3 6 2 8 7 5 1

7 1 8 4 9 5 2 6 3

5 2 6 3 7 1 8 4 9

8 5 4 1 3 9 6 7 2

1 7 2 5 8 6 9 3 4

6 3 9 2 4 7 1 8 5

4 9 1 8 6 3 5 2 7

2 6 7 9 5 4 3 1 8

3 8 5 7 1 2 4 9 6

Sudokusuz yapamayanlar için “Bilginizi Denetleyin”

1-(a) Mozambik

10-(a) Litvinov (SSCB)

2-(d) 1839

11-(b) Aksaray

3-(c) M. Ö. 332 4-(a) 338

12-(b) 1928 13-(c) Hindistan

5-(d) I¤d›r

14-(d) Tayvan

6-(b) John Maynard Keynes

15-(a) 1809

7-(b) 1628

16-(d) Bir Çeflit Kemer

8-(a) Ricardo’nun(...) 9-(b) Sir William Ramsay

17-(c) Clark Gable

152

18-(a) ‹slam Cumhuriyeti

‹lk dersimiz Türkçe 1-(c) 2-(b) 3-(a) 4-(a) 5-(d) 6-(b)- 7-(d) 8-(c) 9-(d) 10-(c) 11-(a) 12-(a) 13-(a) 14-(c) 15-(b) Kare Bulmaca


KARELER VE RAKAMLAR Cahit Batum •S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.

1

2

Çözümler 152. sayfadad›r.

153


BD EYLÜL 2011

Bulmacan›n çözümü 152. sayfadadır. 154


BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- Foto¤rafta görülen bestekâr ve söz yazar›m›z. 2- Eski eserler.- Manisa lalesi.- Baya¤›. 3Ço¤unlukla saydam ya da yar› saydam halde kullan›lan, genellikle sert, k›r›lgan olan inorganik madde. – Hertzin k›sa yaz›l›fl›.- Rusya’da ünlü bir uzay üssü.Görevden alma. 4- Bir ifli yap›p yapmamaya karar verme yetisi.- ‹skambille oynanan bir oyun. 5- Çemberin 360'ta birine karfl›l›k gelen aç› birimi.- Bilgiçlik taslayan. 6Kuruntu.- Bir burç ad›. 7- Ayn› tiyatroya mensup oyuncular toplulu¤u.- Helikopter pervanesi.- ‹zmir’in bir ilçesi.- 8- Kabir.‹sviçre’de turistik bir bölge.- ‹lave. 9Sodyumun simgesi.- Avrupa’da barok döneminden sonra bafllayan sanat ak›m›. - Meta. 10- Nehir.- Emile Zola’n›n bir yap›t›.- Yeni Zelanda’da yetifltirilen bir elma türü. 11- ‹skambilde bir k⤛t.- Bir tak›m›n gözde oyuncusu.- Yelkenlilerde çarm›hlar›n gerilmesi için kullan›lan sistem. 12- Türk müzi¤inde ve di¤er birçok Orta Do¤u ülkesinin müzik kültüründe var olan bir usul vurma çalg›s›.- Sadece bire ve kendine bölünen say›lar. - Edirne’nin bir ilçesi. 13- Ço¤unlukla gerçek anlam›ndan ayr› bir anlam tafl›yan, en az iki sözcükten oluflan kal›plaflm›fl söz. – Eski dilde göz.Çalg› aletlerine verilen genel isim. 14- 106 taflla oynanan bir masa oyunu.- Kumarda kazanc›n kayba efli olma hali.- Bir binek hayvan›.- Dr. …. (James Bond serisinin ilk filmi). 15- Lityumun simgesi.- Bir nota.‘…. Bey ‘(Türk tarihinin ilk deniz filosunu kurmufl olan kumandan).- Dünyan›n uydusu. 16- ‹zmir’in bir ilçesi. 17- Kuzu sesi.- Kaos. 18- Bir nota.- Eski dilde su. 19- Martin …. (Jack London’un bir yap›t›).Ölçü aletlerinde gösterge çizelgesi. 20Türk edebiyat›na Tanzimat ile girmifl olan edebiyat türü . - Hüseyin Sadettin …. (1880-1955 y›llar› aras›nda yaflam›fl olan müzikolo¤umuz).

YUKARIDAN AfiA⁄IYA : 1-‘A¤açlar Ayakta ölür’,’Kanl› Dü¤ün’ gibi oyunlarda da rol alm›fl, uzun y›llar Devlet Tiyatrolar›nda görev yapm›fl ödüllü sanatç›m›z.Kütahya yöresine özgü patates, so¤an, karabiber, un ve maydanoz ile yap›lan bir börek çeflidi. 2- Özsu.- Divan edebiyat›nda vezin ölçüsü.- Tah›l ölçmede kullan›lan bir ölçek.- Bir nota. 3- Baz› m›knat›slarda da bulunan bir element.- Kur’an’da bir sure.- Hayvan yiyece¤i. 4- Türkiye’yi simgeleyen harfler.- ‹smin bir hali.Beyo¤lu’nun eski ad›.- Zeytingillerden eflatun ya da pembe renkte güzel kokulu çiçekler açan bir a¤açç›k.- Olumsuzluk belirten bir önek. 5- Kelimeleri oluflturan en küçük birim.- Büyük bal›klar› tutmakta kullan›lan, küçük bal›k biçiminde, ucu i¤neli kurflun parças›.- A¤aç gövdesi oyularak yap›lan su yala¤›. 6- Devre, dönem.- Belgeler.- …. Faik ( Hikâye yazar›m›z ).- Yunan mitolojisinde savafl tanr›s›. 7- Tarla s›n›r›.- Karadeniz yöresine özgü bir halk oyunu.- Voleybolda küt vurma.- Kiloamperin k›sa yaz›l›fl›. 8……. Özdenses (Bestekâr›m›z). - Siyah.Gemileri iskeleye ba¤lamakta kullan›lan kal›n halat. 9- Güvenilir.- Zekâ gerili¤i.Din ifllerini devlet ifllerine kar›flt›rmayan.‹sviçre da¤ evi. 10- H›ristiyanl›kta kutsal gün.- Yunan alfabesinde bir harf.- Ba¤›fllama.- Gözleri görmeyen.- Bir renk. 11Radonun simgesi.- Yapma, etme.- Hektometrenin k›sa yaz›l›fl›.- Asya’da bir ›rmak. 12- Karakul koyunlar›n›n postlar›ndan elde edilen de¤erli bir kürk cinsi.- Uzakl›k iflareti. 13- Ayd›n’›n bir ilçesi.- Tavuk kemi¤i ile oynanan bir iddia oyunu. 14- Yap›s›na girdi¤i sözcü¤e çift anlam› katan yabanc› bir önek.- ‹sviçre’de bir akarsu.‹sviçre’de bir kent. 15- Tokat’›n pekmezi ile ünlü bir ilçesi.- Yunan mitolojisine göre ölümsüzlük içece¤i.- Argoda çok sarhofl kifli.

filizoskay@butundunya.com.tr 155


SATRANÇ Mustafa Y›ld›z HAYD‹ AL‹ ‹PEK, KAZANACAKSIN!

O

yuncu ve yönetici olarak Türk satranc›na unutulmaz hizmetlerde bulunan eski Türkiye fiampiyonu ve milli tak›m oyuncumuz, de¤erli antrenör Ali ‹pek'in karfl›s›na ç›kan hain hastal›¤› da yenmesini ve yeniden masalara dönmesini diliyoruz. Afla¤›da ‹pek'in kazand›¤› iki konum sunuyoruz:

Ali ‹PEK

Bestian-‹pek, Haifa, 1989 Siyah, vezir kanad›n› tamamen boflaltm›fl, flah kanad›nda oyun ar›yor. Beyaz, 1 piyon önde ama tafllar› etkin de¤il. Beyaz fil neden d1'de? Siyah›n filleri, Nimzwitsch'in yorumlad›¤› “Horwitz Filleri” konumunda, siyah at da flaha kalkm›fl! Bir fleyler olacak besbelli… Ve ‹pek, at fedas› ile beyaz flah›n karargah›n› havaya uçuruyor: 20…Axh3! 21.gxh3 Fxf3 22.Ff3 (22.Ac5 önerilebilir ama sonuç de¤iflmez.) 22…Ke6 A¤›r top cepheye! 23.Kfe1 Kg6+ 24.fih1 Ff5 25. Ve3 Vd8! Veziri h dikeyine tafl›mak istiyor. 26.Fg2 Vh4+ 27.fig1 Vh2+ 28. fif1 Vxg2+ 29.fie1 Ke6 fiahtan önce beyaz vezir avland›. 0-1

Mel O'Cinneide - Ali ‹pek, 1997 Ço¤u kez zay›f göründü¤ün anlarda öyle bir enerji ile ata¤a kalk›yorsun ki rakiplerin küçülüyor karfl›nda! 45…Kxe4! Kalite fedas›yla bafll›yor atak. 46.Kg1+ fih7 47.fxe4 Ve7+ 48.fih2 Fe5+ 49.fig2 Vg4+ Vezirin yak›n plan çat›flmas› bitirici oluyor. 50.fif1 Vf3+ 51.fie1 Fc3 0-1 156


BD EYLÜL 2011

HORW‹TZ F‹LLER‹ Afla¤›daki yaz› ve üstteki konum, dilimize 2008'de ‹ngilizce'den çevrilen ve ODTÜ yay›nc›l›k taraf›nda bas›lan Aron Nimzovitsch'in dünyaca ünlü Benim Sistemim (My Sistem) adl› satranç kitab›n›n Fil Çifti bölümünden al›nm›flt›r. (Bölüm 13 Sayfa 176-177 Çeviri: Fahri Karabay) Bitiflik çaprazlara yerlefltirilen iki fil Horwitz Filleri diye adland›r›l›r. fiah kanad›na yöneldiklerinde etkileri genellikle yok edici olur. Kimi zaman fillerden biri, rakibi piyon hamlesi yapmaya zorlar ve di¤er filin yolunu açar. Üstteki konumda 1.Ve4 hamlesi siyah› g6'ya zorlar. Siyahlar›n konumunu gevfleten bu hamle f2'deki filin bitirici bir etkiyle oyuna kat›lmas›n› sa¤lar. fiu oyunda da olaylar benzer biçimde geliflir: 1.e4 e5 2.d4 exd4 3.d3 dxc3 4.Fc4 cxb2 5.Fxb2 Fb4+ 6.Ac3 Af6 7.Age2 Axe4 8.0-0 Axc3 9.Fxc3 10.Fc3 0-0 (D) Siyahlar kendilerini güvende hissederek rok yapt›lar, ne yaz›k ki Horwitz Fillerinin karekteristik özelliklerini tafl›yan bitirici oyunu gözden kaç›rd›lar: 11.Vg4 g6 12 Vd4 ve mat kaç›n›lmaz. 1-0 PROBLEM Martin, 1934

OYUN SONU Kling, 1849

2#

Beyaz Kazan›r

mustafayildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 152. sayfadad›r. 157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Ölümsüz Deniz Tafllar›yd› ‹lhan Usmanbafl Evin ‹lyasova

Yap› Kredi Yay›nlar›

Y

az› ve yap›tlar›yla müzi¤i daha genifl kitlelerle kucaklaflt›ran Evin ilyaso¤lu bu kez 90 yafl›na basan de¤erli bestecimiz ‹lhan Usmanbafl ile okuru buluflturuyor: “ülkemizdeki müzik düflüncesinin s›¤ ortam›nda yüreklilik ve tutarl›l›kla ç›kt›¤› yolculuktan ödün vermeyen ender bestecilerimizden birisi. Müzi¤i düflünen, irdeleyen, felsefesini yapan, di¤er sanat dallar›yla al›flveriflini gözeten bir öncü. Ona göre yerel-evrensel, Osmanl›Cumhuriyet gibi karfl›tl›klar›n sanatta yeri yok. Sanatç› her ortamda, her dönemde hep ayn› ifllevle yükümlüdür. Bugün yayg›n iletiflim olanaklar›yla her türlü bilgi elinizin alt›nda. Diledi¤iniz müzi¤i diledi¤iniz ustan›n yorumundan dinle158

yebiliyorsunuz. Dünyan›n öbür ucundaki bilgiye evinizdeki ekrandan ulaflabiliyorsunuz. Bu kitab›n kahraman› ise öyle bir dönemde yaflam›fl ki, elinin alt›nda hiç bir olanak yokken, akl›na koydu¤u “yeni ses”in peflinde koflmay› do¤al bir davran›fl olarak görmüfl(...) Kendinden önceki kuflak ya da kendi kufla¤›n›n di¤er üyeleri gibi yurtd›fl›nda e¤itim görmemifl, Türkiye s›n›rlar› içindeki olanaklar› de¤erlendirmifl(...) kendi ça¤› içinde anlafl›lmamas›, yap›tlar›n›n ender çal›nmas›, kulland›¤› yöntemlere karfl› ç›k›lmas› onu geri çekilmeye itmemifl; tersine yeni aray›fllar için hep ileriye do¤ru kamç›lam›fl. Durmadan yaflm›fl, incelemifl, düflünmüfl, düzenli aral›klarla yenilerini üretmifl(...) Kendini toplumdan soyutlamadan, dost toplant›lar›ndan, masa bafl› sohbetlerinden ay›rmadan, ö¤rencilerinden ve ailesinden kopartmadan bu yoldaki bestecili¤ini günümüze dek sürdürmüfl.”

Çocuklar ‹çin Dünya Tarihi Christer Öhman

Resimleyen: Jens Ahlbom, Anders Nyberg Ainozor Çocuk


BD EYLÜL 2011

Ç

ocuklara kitap okutma güçlü¤ü yaflayanlar için hem e¤lenceli hem de ö¤retici bir yap›t. Çocuklara “Dünya Nereye Gidiyor?” sorusunu sordurtan ve yan›tlar›n› sayfalar›n›n aras›nda veriyor yap›t: “tarih son bulmad›. ‹nsanlar yaflad›kça devam edecek. ‹nsanlar›n mülkiyet ve iktidar h›rs›yla yol açt›¤› savafllar›, katliamlar› gördük. Birbirlerinin düflüncelerine, dini inancalar›na ve kiflisel tercihlerine sayg› göstermemelerinin dünyay› nas›l çirkinlefltirdi¤ini okuduk. Dünya kirlendi, içti¤imiz su, soldu¤umuz hava zehirlendi. Ama gördük ki insanlar hayat› güzellefltirmek için önemli bulufllarda yapt›lar. Daha iyi bir dünya nas›l olur diye düflünüp, fikirler ürettiler. Bugün insanl›k kendi yaratt›¤› sorunlarla bo¤ufluyor. Açl›k ve hastal›klar dünya nüfusunun önemli bir k›sm›n› tehdit ediyor. ‹flsizlik 盤 gibi büyüyor. Hemen her gün bas›n yay›n organlar›nda çevre kirlili¤inin yaratt›¤› tehlikeleri okuyup duyuyoruz. Yaflanan onca y›k›ma ra¤men, hala sorunlar›n çözümü için savafla baflvuruluyor. Ama tarih bize, insanl›¤›n isterse çok iyi fleyler de yapabilece¤ini gösterdi. Yani çocuklar k›saca, bundan sonra tarihin nas›l okunaca¤› sizin elinizde. E¤er isterseniz, çocuklar›n›za nefleyle okunacak bir tarih b›rakabilirsiniz. Bir fleyi kesinlikle biliyoruz. Tarihte olup biten her fleyi insan kendi eliyle gerçekleflmifltir. (...)

Tanzimat De¤iflim Sürecinde Osmanl› ‹mparatorlu¤u Halil ‹nalc›k Mehmet Seyitdanl›o¤lu Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

O

smanl› tarihi denince akla gelen ilk adlardan biri olan Halil ‹nalc›k ve bilimadam› Mehmet Seyitdanl›o¤lu gözetiminde Türkiye ve dünyadan üç kuflaktan, 32 akademisyenin 36 makalesi ile bugüne iliflkin siyasal, anayasal tart›flmalar›n köklerinin uzand›¤› döneme toplu bir bak›fl sunuyor bu yap›t T›pk› bugüne ve yar›na haz›rl›k el kitab› gibi: “Tanzimat Ferman› 3 Kas›m 1839’da yay›nland›¤› günden bu yana, yaflad›¤›m›z en önemli tarihsel dönemeçlerden birisi olmufl, modernleflme çabalar›m›z›n temeli ve ç›k›fl noktas›n› oluflturmufltur. Karakteri itibariyle yar› anayasal bir belge olarak Ferman anayasal tarihimizin de bafllang›c› olmas› nedeniyle anayasa hukukumuzda da belirgin bir yere sahip bulunmaktad›r. Öte yandan, imparatorlu¤un yönetim anlay›fl›nda da köklü bir de¤iflimin temeli olmufl, hukuk devleti olma yolunda ilk ad›mlar at›lmaya bafllanm›flt›r. (...) 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: DO⁄AN GÜVENÇ, ANTALYA

160


Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)

Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI TÜRK RESSAMLARI: Ayflegül BAYRAKTAR

1 EYLÜL 2011

192297

SAYI: 2011 / 09

EYLÜL 2011

Prof. Dr.

F‹YATI: 4 TL

2000 Prof. Dr.

Suat Ça¤layan:

Timur Karaçay:

Mehmet Haberal Neden Hedefte?

Evrensel Hukuk Var m›? Sh:9

Sh:13

BÜYÜKADA VAPUR ‹SKELES‹

‹stanbul Üniversitesi Kimya Fakültesinden mezun oldu. Meslek hayat›na farkl› bir konuda devam etti. 1988 y›l›nda Çizgi Sanatevinde stilistlik e¤itimi ald›. Damla Tasar›m firmas›nda stilist olarak çal›flt›. Tekstil ihracat› için haz›r giyim ve hautecouture modelleri haz›rlad›. 2001 y›l›nda yerel desen çal›flmalar›na bafllad›. Bir dönem yerel desen çal›flmalar›n› seramik ile birlefltirdi. Befl y›ld›r suluboya çal›flmas› yap›yor. Ifl›l Öz›fl›k ve Sait Günel den suluboya dersleri ald›. Bakraç Sanat Galerisinde Sait Günel atölyesinde suluboya çal›flmalar›na devam ediyor.

"Bir fotograf bin sözcü¤e bedeldir" Prof. Dr.

Cengiz Özak›nc›:

Köksal Bayraktar:

Sadrazam Keçecizade Mehmed Fuad Pafla'n›n Siyasi Vasiyetnamesi

Özlemi Duyulan Bir Cumhuriyet Genci Sh:57

Sh:23

Rahmi Turan: Bir Güneydo¤u Gazisi Anlat›yor Sh:21

Gürbüz Evren: Kim Biliyor Terörle Mücadeledeki Yasa De¤iflikliklerini? Sh:43


34. sayfadaki yazının kaynakçasıdır. KAYNAKÇA Fuad Pafla’n›n “Vasiyetname-i Siyasiye”si üzerine yap›lan akademik çal›flmalar›n bafll›calar› flunlard›r: Prof. Dr. Engin Deniz Akarl›, “Tanzimat Dönemiyle ‹lgili Bir Belge: Fuad Pafla’n›n Siyasî Vasiyetnâmesi” Toplum ve Bilim,4, K›fl 1978; Prof. Dr. Aziz Bayrak “Keçeci-Zade Mehmed Fuat Pafla’n›n Hayat› ve VasiyatName-i Siyasiye Adl› Eseri- Yüksek Lisans Tezi, SDÜ-1998”; Yard. Doç. Dr. Emine (At›lgan) Gümüflsoy “Keçecizâde Mehmed Fuad Pafla (1815 – 1869)” Ankara, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yak›nça¤ Tarihi Anabilim Dal› Doktora Tezi – 2006… Gümüflsoy, tezinde Akarl›’n›n “Tanzimat Dönemiyle ‹lgili Bir Belge: Fuad Pafla’n›n Siyasî Vasiyetnâmesi” bafll›kl› yaz›s›n› (Toplum ve Bilim,4, K›fl 1978, sf.128) kaynak göstermifl ve; “Fuad Pafla’n›n vasiyetnamesine Genç Türkler de ilgi duymufllar ve Ahmet R›za 1897’de Paris’de ç›kard›¤› Meflveret gazetesinde vasiyetnameyi yay›nlam›flt›r. Cenevre’de Mizan gazetesi sahibi Murat Bey de Mizan Matbaas›’nda 1314 y›l›nda Fuad Pafla’n›n eseri olarak Vasiyetname-I Siyasi’yi basarken kapa¤›na Osmanl› ‹ttihad ve Terakki Cemiyeti’nin mührünü koymufltur. Onlara göre Fuad Pafla’n›n vasiyetnamesi kendisine ait de¤ildir ve ‹ranl› Melkum Han taraf›ndan yaz›lm›flt›r.” demektedir. Elimde bulunan 1314 (1896) y›l›nda Cenevre’de Mizan matbaas›nda Osmanl›ca olarak bas›lm›fl “Vasiyetname-I Siyasiye”nin kapa¤›nda, ‹ttihad ve Terakki cemiyetinin mührü yoktur; ve ayr›ca, Mizanc› Murat Bey, yay›nlad›¤› kitap盤›n giriflinde vasiyetnamenin asl›n›n ellerinde oldu¤unu, Fuad Pafla’ya aidiyetinin de böylece kan›tlanm›fl bulundu¤unu belirtmektedir. J. Lewis Farley, 1875’te yay›nlad›¤› metinde, Fuad Pafla’n›n burada sözünü etti¤i kiflinin Sadrazam Ali Pafla oldu¤unu belirtmifltir. J. Lewis Faryel’in 1875’te yay›nlad›¤› ‹ngilizce çeviride yer alan tarih ve yer ad›, Cenevre’de Mizan matbaas›nda yap›lan Osmanl› harfli bask›da yoktur.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.