2012/03

Page 1



BD MART 2012

ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI

DUYURU Say›n Cumhurbaflkan›m, Say›n Türkiye Büyük Millet Meclisi Baflkan›,

A

nkara Barosu bugüne kadar defalarca hukuk devletinin, demokrasinin

ve yarg› ba¤›ms›zl›¤›n›n büyük tehdit alt›nda oldu¤unu kamuoyuna duyurmufltur. Maalesef uyar›lar›m›z›n do¤ru oldu¤u her gün yeni ve sars›c› olaylarla ortaya ç›kmaktad›r. Sürecin geldi¤imiz aflamas›nda yaflamak zorunda b›rak›ld›¤›m›z tablo fludur: Yürütme ve yarg› organlar› aras›nda görülmemifl bir iktidar savafl› bafllam›flt›r. Baz› yarg› mensuplar› günlük siyasetin içine girmifl, siyasi iktidar›n baz› temsilcileri de davalar›n taraf› olduklar›n› adeta ilan etmifllerdir. Kiflilerin gelece¤e güven duyma, elefltirme, söz söyleme, örgütlenme, siyasi iktidara ra¤men ifl yapma, k›sacas› özgür yaflama haklar› giderek ellerinden al›nmaktad›r. Binlerce fedakâr, namuslu, ahlâkl› hakim ve savc›, sistemin siyasi iktidara ba¤›ml› hale getirilmesi sonucunda töhmet alt›nda b›rak›lm›flt›r. Yürütme organ›, kifliye özel kanun tasar›lar›yla, yarg›sal güce karfl› pozisyon almaya çal›fl›r hale gelmifltir. Özel görevli savc› ve mahkemeler, yasama, yürütme ve yarg›n›n üzerinde yeni ve denetimsiz bir güç olmufltur. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ola¤an dönemlerde hiç görülmemifl say›da avukat, gazeteci, akademisyen, milletvekili, ö¤renci, sendikac›, asker ve polis gerekçesiz olarak uzun y›llard›r tutukludur. Bütün bir toplum a¤›r bir bask› alt›nda yaflad›¤›n› hissetmektedir. Futboldan baz› derneklere ve vak›flara kadar genifl bir yelpazede yer alan 1


BD MART 2012

ve siyasi iktidar› herhangi bir sebeple ilgilendiren davalarda dahi yarg›n›n tarafs›zl›¤›na güven kalmam›flt›r. Adalet mülkün temeli olmaktan ç›km›flt›r. Günü siyasi iktidar aç›s›ndan kurtarmay› amaçlayan kifliye özel düzenlemeler çözüm de¤ildir. Kuvvetler ayr›l›¤› sa¤lanmal›, ola¤anüstü yarg›lama mercileri derhâl kald›r›lmal›d›r. Toplumda yarg›n›n bir öç arac› olarak kullan›ld›¤› alg›s›, adil yarg›lanma hakk›na, hukuk devletinin evrensel kurallar›na, insan haklar›na, düflünce özgürlü¤üne koflulsuz sayg› duyan uygulamalarla bir an önce giderilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ola¤an dönemlerde hiç görülmemifl say›da avukat, gazeteci, akademisyen, milletvekili, ö¤renci, sendikac›, asker ve polis gerekçesiz olarak uzun y›llard›r tutukludur. Bütün bir toplum a¤›r bir bask› alt›nda yaflad›¤›n› hissetmektedir. Çözüm, Atatürk’ün kurdu¤u Türkiye Cumhuriyeti’nin temel felsefesini ve dayanaklar›n› yeniden kucaklamak, kuvvetler ayr›l›¤›n› yeniden tesis etmektir. Çözüm, Hukuk Devleti ve Demokrasi’ye dönmektir. Bu konuda Zat-› Âlilerinize tarihi bir görev düflmektedir. Atatürk’ün gösterdi¤i yolda özgürlük ve ba¤›ms›zl›¤a gönülden ba¤l› milyonlarca kifli bu görevin yerine getirilmesinde üzerine düflen deste¤i vermeye haz›rd›r. Sayg›lar›mla arz ederim.

Avukat Metin Feyzio¤lu Ankara Barosu Baflkan› 2


BD MART 2012

ZORUNLU KAMUOYU AÇIKLAMASI dalet ve Kalk›nma Partisi Genel Baflkan Yard›mc›s› Bülent Gedikli’nin, bugün (07.02.2012) çeflitli bas›nyay›n organlar›nda yay›nlanan beyanat›nda, içinde yabanc› devlet baflkanlar›, baflbakanlar, muhalefet liderleri ve milletvekilleri ile PKK Terör Örgütü’nün bafl›n›n da yer ald›¤› Neo Con Ergenekon isimli uluslararas› bir terör örgütünün varl›¤› ileri sürülerek “Türkiye’yi ‹stikrars›zlaflt›rmak ‹steyen” bu hayali suç örgütünün içerisinde CHP 24. Dönem Zonguldak Milletvekili müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n yer ald›¤›n›n ileri sürülmesi, ülkemizin halen içerisinde bulundu¤u son derece kritik bir dönemde, salt gündemi de¤ifltirmek amac›yla ortaya at›lm›fl tamam›yla gerçekd›fl› iftira niteli¤indedir. Nitekim, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n bugüne kadar

A

ülkemize ve tüm insanl›¤a vermifl oldu¤u hizmetlere bak›ld›¤›nda, “Türkiye’yi ‹stikrars›zlaflt›rmak” iddias›n›n ne derece inand›r›c›l›ktan yoksun ve gerçekd›fl› oldu¤u kolayl›kla tespit edilebilmektedir. fiöyle ki; Müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal,1975 y›l›nda Türkiye’de ilk kez canl› vericiden böbrek naklini, 1978 y›l›nda ilk kez kadavradan böbrek naklini gerçeklefltirmifltir. 1979 y›l›n›n Haziran ay›nda, Türkiye’de Organ ve Doku Al›nmas›, Saklanmas› ve Nakli Hakk›ndaki 2238 say›l› yasa ile söz konusu yasada de¤ifliklik yap›lmas›na iliflkin 1982 tarihli ve 2594 say›l› yasan›n ç›kmas› ve bu yasalar sayesinde ülkemizde organ nakli yap›labilmesi, müvekkilimizin bir hekim ve bilim adam› olarak gösterdi¤i büyük çabalar neticesinde mümkün olmufltur. Müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet 3


BD MART 2012

Haberal 1983 y›l›nda, o zamana kadar, tüm dünyada en fazla 12 saat saklanabilen kadavra böbreklerinin saklanma sürelerinin 111 saate kadar uzat›labilece¤ini tüm dünyaya kan›tlam›fl ve 1988 y›l›nda Türkiye’de ve Ortado¤u’da kadavradan ilk baflar›l› karaci¤er naklini gerçeklefltirmifltir. 1990 y›l›n›n Mart ay›nda Türkiye’de, Avrupa’da ve Ortado¤u’da bir ilk olan; çocuklarda, canl›dan k›smi karaci¤er naklini ve ard›ndan Nisan ay›nda dünyada ilk kez, eriflkinde, canl›dan k›smi karaci¤er naklini gerçeklefltiren hekimdir. 1992 y›l›nda dünyada yine bir ilk olan, ayn› canl› vericiden k›smi karaci¤er ve böbrek naklini de, Prof. Dr. Mehmet Haberal baflar›yla gerçeklefltirmifltir. Müvekkilimiz Prof. Haberal ülkemizdeki pek çok t›p kuruluflunun

yan› s›ra, New York Bilim Akademisi Üyesi, Amerikan Cerrahi Derne¤i Onursal Üyesi, Amerikan Cerrahlar Koleji Üyesi, Amerikan Cerrahlar Koleji Onursal Üyesi, Uluslararas› Cerrahi Araflt›rmalar Akademisi Üyesi ve Türkiye Temsilcisi, Ortado¤u Yan›k ve Yang›n Afetleri Derne¤i Kurucusu ve Baflkan›, Dünya Yan›k Derne¤i Baflkan› (2006–2008 dönemi), Brezilya Yan›k Derne¤i Onursal Üyesi, Prag Yan›k Merkezi Onursal Üyesi, ‹ran Medikal Bilimler Akademisi Onursal Üyesi, Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i Kurucusu ve ilk Baflkan›, Dünya Organ Nakli Derne¤i Yönetim Kurulu Üyesi, Afrika ve Ortado¤u Temsilcisi ve Uluslararas› Cerrahlar Koleji’nin “Onursal Üyesi”dir. Ayr›ca, t›p alan›ndaki baflar›l› katk›lar›ndan dolay›, Sedat

Bas›n aç›klamas›n› zorunlu k›lan habere ait gazete kupürlerinden biri (Milliyet Gazetesi, 07.02.2012) 4


BD MART 2012

Simavi Vakf› taraf›ndan 1983 y›l›nda “SA⁄LIK B‹L‹MLER‹ ÖDÜLÜ”, Amerikan Yan›k Derne¤i taraf›ndan 1985 y›l›nda “EVERETT IDRIS EVANS ÖZEL ÖDÜLÜ”, 2000 y›l›nda Dünya Transplantasyon Derne¤i taraf›ndan “M‹LENYUM MADALYASI”, 2006 y›l›nda Azerbaycan T›p Fakültesi’nce “Fahri Doktora” unvan›, Harvard Üniversitesi ve Johns Hopkins Üniversitesi Davetli Profesör unvan›, Pakistan Karaçi Üniversitesi’nce “Bilimsel Doktora” unvan›, Kuveyt Sa¤l›k Bakan› taraf›ndan “ÖMÜR BOYU BAfiARI ÖDÜLÜ”, Washington Üniversitesi’nce “Konuk Profesörlü¤ü Ödülü” ile taltif edilmifltir. Böbrek nakli alan›ndaki baflar›l› katk›lar›ndan dolay› 2006 y›l›nda Suudi Arabistan Prensi Abdülaziz Bin Salman taraf›ndan ödüllendirilmesinden iki y›l sonra bu kez, Karaci¤er nakli alan›ndaki öncülü¤ü ve ayn› konuda, Orta Do¤u’ya yapm›fl oldu¤u katk›lar› nedeniyle, 2008 y›l›nda Ürdün Prensi Raad Bin Zeid taraf›ndan da ödüle lay›k görülmüfltür. Ayn› y›l, 2008 Aral›k ay›nda, Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i’nin Shiraz’da toplanan 11. Uluslararas› Kongresi’nde Prof. Dr. Mehmet Haberal’a, organ nakli ve ba¤›fl› alan›ndaki katk›lar›ndan dolay›, ‹ran’›n En Yüksek Bilim Ödülü olan “‹ran T›p Bilimleri Akademisi, Onursal Üyeli¤i” ödülü verilmifl, ayr›ca, Sindh Üroloji ve Organ Nakli Enstitüsü’nce “Onursal Konuk Plaketi’ne” lay›k görülmüfltür. Bunlara ilaveten, müvekkilimiz

Prof. Dr. Mehmet Haberal as›ls›z ithamlarla tutukland›ktan sonra, Asya Organ Nakli Derne¤i taraf›ndan 2009 y›l›n›n Eylül ay›nda Beyrut’ta ad›na özel olarak düzenlenen uluslararas› bilimsel bir toplant›ya “Onur Konu¤u” olarak davet edilmifl; ayr›ca, Ekim 2010’de, Amerikan Cerrahlar Birli¤i taraf›ndan, 97 y›ll›k tarihinde ilk Türk ve ilk Müslüman bilim insan› olarak, cerrahi alanda yapt›¤› katk›lar›ndan dolay› dünyan›n en sayg›n bu t›p derne¤inin “Onur Üyeli¤i’ne” de seçilerek ödüllendirilmifltir. Müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal, ayr›ca tüm bu çal›flmalar›na ilaveten “Türkiye Organ Nakli ve Yan›k Tedavi Vakf›” ile “Haberal E¤itim Vakf›”n›n imkânlar›n› birlefltirerek 1993 y›l›n›n Eylül ay›nda Baflkent Üniversitesi’ni kurmufltur. Halen 9.407 ö¤rencinin e¤itim ve ö¤renim gördü¤ü Baflkent Üniversitesi’nde, 11 Fakülte, 7 Enstitü, 6 Meslek Yüksek Okulu ile iki kolej bulunmaktad›r.

A

yn› Üniversiteye ba¤l› olarak Türkiye’nin 14 yerinde diyaliz merkezi ve ‹stanbul, Ankara, Adana, Konya, Alanya ve ‹zmir’de toplam 10 hastane ile birçok poliklinik kurulmufl ve bu hastanelerde toplam 1.872.550 hasta tedavi ve ameliyat edilmifltir. Buna ilaveten, ayn› üniversiteye ba¤l› bir televizyon kanal›, bir radyo istasyonu ile bir haber ajans› bulunmaktad›r. Ayr›ca, ayn› üniversiteye ait 2 otel de faaliyet göstermektedir. Baflkent Üniversitesi’nde halen 5


BD MART 2012

yaklafl›k 7.615 personel çal›flmaktad›r. Ülkemize bugüne kadar e¤itim, bilim, sa¤l›k, turizm ve iletiflim alanlar›nda büyük hizmetler veren ve binlerce kifliye istihdam alan› yaratan müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal, bilindi¤i üzere 12 Haziran 2011 tarihli genel seçimlerde, Türk Milleti’nin takdirine mazhar olarak Zonguldak ‹li’nden CHP 24. Dönem Milletvekili seçilmifltir.

A

DEMOKRAT‹K HUKUK PLATFORMDA ARANMASI GEREKT‹⁄‹NE GÖNÜLDEN ‹NANMIfi B‹R‹ OLDU⁄UNUN somut göstergesidir. Ülkemizin içeride ve d›flar›da son derece ciddi sorunlar ile mücadele etti¤i bu kritik dönemde tüm siyasilerin bir araya gelerek, karfl› karfl›ya kal›nan sorunlarla ortaklafla mücadele etmesi gerekirken, ‹ktidar Partisi’nin Genel Baflkan Yard›mc›l›¤› gibi önemli bir görevi üstlenen bir flahs›n “M‹LL‹ ‹RADEY‹” hiçe sayarak, baflta Türk Milleti’nin kendisini temsil etmesi için görevlendirdi¤i milletvekilleri ile muhalefet partisinin liderlerine yönelik bu derece mesnetsiz ve inand›r›c›l›ktan uzak iddialarda bulunmas›n›n, “ÜLKEM‹Z‹ ‹ST‹KRARSIZLAfiTIRMAYA YÖNEL‹K” esas faaliyetler oldu¤u kamuoyunda herkes taraf›ndan bilinen bir gerçektir. Arz etti¤imiz sebepler uyar›nca, CHP 24. Dönem Zonguldak Milletvekili müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal hakk›nda “MASUM‹YET ‹LKES‹” aç›kça ihlal edilerek gerçeklefltirilen bu tamam›yla gerçekd›fl› ve mesnetsiz iddialar nedeniyle, tüm sorumlular hakk›nda derhal yasal ifllem bafllat›laca¤›n› sayg›lar›m›zla kamuoyunun bilgisine sunar›z.

ncak, Anayasa’n›n 80.maddesi uyar›nca, milletvekili s›fat›yla tüm Türk Milletini temsil etmekle görevlendirilen müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal, maalesef yaklafl›k 3 y›ldan bu yana hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin devam eden haks›z tutukluluk hali nedeniyle mecliste yemin edememifl ve böylece, Türk Milleti’ne karfl› olan siyasi görevlerini yerine getirmesi engellenmifltir. Oysa, müvekkilimiz Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’ne karfl› bir grup ayd›n taraf›ndan düzenlenen Ayd›nlar Dilekçesi’ni imzalamas›na ilaveten 2000 y›l›nda, o tarihteki Baflbakan Sn. Bülent Ecevit taraf›ndan, kendisine tevcih edilen CUMHURBAfiKANLI⁄I teklifini “DEMOKRAT‹K ÜLKELERDE, CUMHURBAfiKANI’NIN MECL‹S ‹Ç‹NDEN SEÇ‹LMES‹ 07.02.2012 GEREKT‹⁄‹N‹” kamuoyuna aç›klayarak, kabul etmemesi, Prof. Dr. Mehmet Haberal ÖMRÜNÜ DEMOKRAS‹YE CHP 24. Dönem Zonguldak Milletvekili ADAMIfi VE HER TÜR Vekili ÇÖZÜMÜN MUTLAKA Av. Dilek Helvac›

6


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 MART 2012

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney ‹flletme Genel Yönetmeni: Sina fien Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Cahit Batum, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Rüfltü Erata, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m

Bas›m Tarihi: 23 / 02 / 2012 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr 7


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:15 SAYI: 166

1

Duyuru Ankara Barosu Baflkanl›¤›

3 10

Cengiz Önal

43 50

1-3 fiubat 2012 Aras›: Yorumsuz

20

62

Gizli Belgelerde Fransa’n›n Gerçek Yüzü Gürbüz Evren

70

Kör ve Duyars›z Bir Toplum

Kayseri’nin 96 Y›ll›k Büyük S›rr›

Ümit Zileli

Mehmet Erkan Dülgero¤lu

Baflbakan›n Yarg›s›z ‹nfaz›

79

Atatürk Niye mi Büyük? ‹rem ve ‹lker Kardefllerden “Can›m Hocam”a Mektup Var Mete Akyol

‹rem ve ‹lker Kardefllerden “Can›m Hocam”a Mektup Var Mete Akyol

Kral Midas Konur Ertop

Boztepe’ye Ç›kmal› fiu Ordu’ya Bakmal›

85

Nevruz Çetin ‹mir

Metin Gören

25 28

Dersim ‹syan›n›n Kökleri Sinan Meydan

Sar› Lacivert

Can Pulak

22

Türk Savun Kendini Cengiz Özak›nc›

Susmak m›, Konuflmak m›?

Bekir Coflkun

18

fieyh Sait Ayaklanmas› ve

Baraj Taflma Noktas›na Gelirken

Emre Kongar

16

Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Takrir-i Sükun Kanunu

Oktay Akbal

14

35 37

Zorunlu Kamuoyu Aç›klamas›

Mete Akyol

12

‹Ç‹NDEK‹LER

93

Caligula Mümtaz ‹dil

96

Tillo Prof. Dr. Cengiz Ifl›k

28 22 Boztepe’ye Ç›kmal› fiu Ordu’ya Bakmal› Metin Gören

8


AYLIK BÖLÜMLER

107

Tarih Ba¤›fllamaz

34

F›rçalayarak

61

‹lk Dersimiz Türkçe

78

Bilginizi Denetleyin

Orhan Velidedeo¤lu

112

Solgun Beyaz Güller Bekir Özgen

119

Koca Ǜnarlar

144

Briç

149

Sudoku

150

Yar›n›n Büyükleri

152

Çözümler Sayfası

153

Kareler ve Rakamlar

154

Bulmaca

156

Satranç

158

Ay›n Kitaplar›

160

Bir fotograf, Bin Sözcü¤e

Sema Erdo¤an

125 Annemden Kalan Bohça Mehmet Ünver

130

Dersimiz: Gelecek Ali Murat Erkorkmaz

136

Verimsiz Çal›flmak Yücel Aksoy

139

Diflini F›rçalamayan Çocuk Muzaffer ‹zgü

Bedeldir

70 96 Kayseri’nin 96 Y›ll›k Büyük S›rr› Mehmet Erkan Dülgero¤lu

Tillo Siirt ‹limizde Vefa Duygusunu Yaflatan Bir Anadolu Topra¤›

Prof. Dr. Cengiz Ifl›k

9


Baraj Taflma Noktas›na Gelirken Ailemizin flecere a¤ac›n›n köklerinin, topraklar›nda yatt›¤› Ordu’ya özlemimle, hemflehrilerim Ordululara hayranl›¤›mla...

D

amlalar, tek tek düflmeye

bafllam›fllard›. Bafl›m›z› kald›r›p, gökyüzüne bakmaya üflendik. Umursamad›k bile. “Bir bulut geçiyordur” dedik. “Birazdan biter.” Biraz sonra s›klaflmaya bafllad› ya¤mur taneleri. “Ald›rmaaa... Geçer, geçer” dedik ayn› umursamazl›¤›m›zla. “Çay barda¤›na at›lm›fl fleker de¤iliz ya, erimeyiz nas›l olsa...” K›sa bir süre sonra h›zlar›n› yitirdiler, diner gibi oldular ama... Biz havan›n de¤iflmeye yüz tuttu¤unun ay›rd›na varamadan, düflen damlalar, bir anda ya¤an ya¤mur oldular. Art›k tane tane düflmüyorlard› omuzlar›m›z›n, saçlar›m›z›n üzerine; taneler, tane tane bir araya geliyorlar, binlerce, onbinlerce uzun uzun ipler oluflturuyorlar, omuz omuza vermifllercesine yanyana, sicim gibi iniyorlard› gökten. Etkilenmememiz olanakl› de¤ildi; umursamamam›z düflünülmezdi. Ya¤mur, içimize iflliyordu. 10

Kendimizi suçlamaya kalk›flmadan, kendimizi savunmaya kalk›flt›k: “Böylesini beklemiyorduk” dedik birbirimize. “Haz›rl›ks›z yakaland›k...” Gerçekten haz›rl›ks›z yakalanm›flt›k bu sa¤na¤a... Gerçekten akl›m›z›n ucundan geçirmiyorduk, herfleyin bir anda böylesine ters yüz olaca¤›n›... Havam›z çok güzeldi, çünkü. Gökte p›r›l p›r›l parlayan bir güneflimiz vard›; önümüz, arkam›z, sa¤›m›z, solumuz apayd›nl›klar içindeydi. Yaln›zca mutlu de¤il, uygar görünümlüydük de. Sokaklarda bafllar›m›z aç›k, k›sa kollu, aç›k yakal› giysilerimizle yürüyorduk. Yan›m›zdan geçenler de, karfl›m›zdan gelenler de güler yüzlü kiflilerdi, sevecen bak›fll› kiflilerdi. Hiçbirimiz karfl›m›zdakinin gözlerine, onun gözlerini yuvalar›ndan ç›karmak istercesine sivriltilmifl gözlerle bakm›yorduk. Tek tek her birimiz, uygar bir yaflama kavuflmam›z›n toplumsal balay› rehaveti içindeydik. *** Bardaktan su boflal›rcas›na inen


BD MART 2012

sa¤nak alt›nda tümümüz, bu bask›n alt›nda kalmam›fl olmak için ne yapmad›¤›m›z› düflünürken, bir yandan da, kendimizi kaflla göz aras›nda içinde buldu¤umuz bu ortamdan kurtulabilmek için o an ne yapaca¤›m›z› düflünemez olduk. Kimimiz sa¤a, daha sa¤a kaçt›k, orada bir saçak alt›nda bizi korumaya haz›r bir kuca¤›n güvencesine s›¤›nd›k. Sa¤na¤›n k›sa bir süre sonra dinece¤ini sanan kimimiz döndük, yola ç›kt›¤›m›z kendi yerimize geldik, yine oturduk, yeniden yola ç›kmam›z için yine havan›n açmas›n› beklemeye koyulduk. Kimimiz de, yer yer önümüze ç›kan su birikintisi engellerine ald›rmad›k, ya ortalar›na basarak, ya üzerlerinden atlayarak onlar› aflt›k, daha h›zla sürdürdük yolumuzda yürümemizi... Sa¤nak giderek fliddetini artt›r›nca, ceplerindeki, çantalar›ndaki bez ya da ka¤›t mendillerle bafl›n› örtmeyi deneyenlerimiz oldu; ceketlerinin yakalar›n› kald›r›p, bafllar›n› içine gömmeye çal›flanlar›m›z oldu; bafllar›n› öne e¤erek, bellerini doksan dereceye yak›n bükerek yürüyenlerimiz oldu ama... Ço¤umuz, belimizi bükmeden, bafl›m›z› e¤meden ilerledik yolumuzda. *** ir haber geldi, tümümüzün kulaklar›na: “Kentimizin varl›¤›n›, halk›m›z›n yaflam›n› borçlu oldu¤u baraj›m›zda su düzeyi, belirli bir çizginin üstüne ç›kmaya bafllam›fl.” Durmas› gereken çizginin üstüne ç›kan suyun a¤›rl›¤›n›n ve bas›nc›n›n, baraj›m›z için büyük bir tehlike olufl-

B

turaca¤›n› biliyorduk. “Bizim baraj›m›z sa¤lamd›r, birfley olmaz” aymazl›¤›m›z› biraz daha sürdürürsek, baraj›m›z›n y›k›labilece¤ini, çökebilece¤ini, kentimizin de, halk›m›z›n da sular alt›nda yok olaca¤›n› biliyorduk. Görevlilerde de bir önlem almak niyeti yoktu. Sinirlerimizin en gergin oldu¤u bu anda, havalara z›playaca¤›m›z denli sevinçli bir haber ald›k: “Sorumlu gençlik, sorumluluklar›n› yerine getirdi ve baraj kapaklar›n› açarak çizgiyi aflan suyu boflaltt›, kentimizin ve halk›m›z›n rahat bir nefes almas›n› sa¤lad›.” evinç veren bu haberin arkas›n-

S

dan, gurur veren bir haber de geldi: “Sorumlu gençlik namus sözü veriyor: Baraj›m›zda biriken su, biz var oldu¤umuz sürece hiçbir zaman tehlike çizgisini geçemeyecektir. Halk›m›z rahat ve güvencede olsun: Bizim birinci görevimiz, bu baraj›m›z› korumak, kollamak, ona gözümüz gibi gibi bakmakt›r. Varl›¤›m›z›n temeli bu baraj, bizim en de¤erli hazinemizdir, çünkü...” Kendilerini inançla, güvenle, gözümüz gibi korudu¤umuz, sak›nd›¤›m›z gençlerimizin, ortak varl›¤›m›z› böylesine içtenlikle sahiplenmelerine tan›k oldu¤umuz sürece, biz art›k korkmuyoruz ne kardan, ne k›fltan, ne ya¤murdan, ne sa¤naktan... Ve asla kuflku duymuyoruz en de¤erli hazinemiz baraj›m›z›n y›k›lmas›ndan, çökmesinden... ‹nan›yoruz ve güveniyoruz çünkü, onlar›n sorumluluk bilincine ve bilinçli sorumlulu¤una... • meteakyol@butundunya.com.tr 11


BD MART 2012

Oktay Akbal’›n 07.02.2012 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

Susmak m›, konuflmak m›? Eski Genelkurmay Baflkan› Silivri’de yat›yor. Say›lar› 100’e varan general, albay, yüzbafl›, askerleriyle... Bir o kadar gazeteci de Silivri’de, baflka tutukevlerinde yat›yor...

C

HP Genel Baflkan›, ana

muhalefet lideri yarg›çlara kötü sözler söylemifl diye suçlan›yor. Bilinmez, belki o da ötekilerin yan›na gidecek!.. Bir suskunluk kaplam›fl ülkeyi... Ço¤u ayd›n susmak zorunda kalm›fl! “Terörist” say›lmak, terör çetesine üye olmak, hükümeti devirmek için bir fleyler yapmaya kalkmak... Hepsi suç, hem de en a¤›r cezalar›n tehdidinde!.. Yüz y›ll›k hapislikler onlar› bekliyor!.. Dünya ölçüsünde ünlü bir uzman hekim, dört y›ld›r hapishanede... Say›s›z ameliyat yapm›fl, canlar kurtarm›fl, bir üniversite kurmufl, yüzlerce ö¤renci yetifltirmifl... Koca koca ordulara komuta etmifl nice general, amiral hücrelerde y›llard›r bekletiliyor.. derken ‹P lideri

12

Perinçek de 16 y›l hapse!.. *** Bütün bu kiflilerin suçu ne? Nas›l yapm›fllar, neler etmifller, kusurlar›, kabahatleri ne? Önce, sa¤lam bir yurttafl olmak, ayd›n olmak, ulussever olmak, Mustafa Kemal’in yaratt›¤› Türkiye’nin onurlu kiflisi olmak!.. Ben yetmifl y›ll›k bir yazarl›k sürecini bitirdim, bitiriyorum! Ama gözlerimin önünde yaflanan bu benzersiz gerçekleri yazmadan duram›yorum. Bir kez Baflbakan’a da seslendim. Her bafllang›c›n bir de sonu vard›r, sen politikada yenisin, ilerisini göremiyorsun, yan›ndakiler de çevrendekiler de seni yan›lt›yorlar, dedim. Olup bitenler seni üzmüyor mu, böyle bir gidiflin nereye varaca¤›n› düflünmüyor musun?.. Böyle bir


BD MART 2012

dostça sesleniflti birkaç y›l önce yapt›¤›m... *** Hiçbir zaman

Bütün bu kiflilerin suçu ne? Nas›l yapm›fllar, neler etmifller, kusurlar›, kabahatleri ne? Önce, sa¤lam bir yurttafl olmak, ayd›n olmak, ulussever olmak, Mustafa Kemal’in yaratt›¤› Türkiye’nin onurlu kiflisi olmak!..

yaflanmad› bu tür bir fley! Çok yanl›fllar, kötülükler oldu, ama adaletin bu denli suçsuz insanlara, suçu belli olmayan insanlara, eski zamanlar›n iflkencelerine benzer a¤›r ac›lar çektirdi¤i olmad›! 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler, kötü yönetimler, hepsi geldi geçti. Ama bugünlerdeki ak›ld›fl› tutumlar, davran›fllar yaflanmad›... Bir kez daha uyarmak m›? Bana düflüyor, bana, size, hepimize. Akl›n, sa¤duyunun, zekân›n, bilincin, sanat›n, kültürün, izi bile

kalmam›fl bir bask›n›n bo¤uculu¤u alt›nday›z. Kitap okuyan, yazan, düflünen suçlu! Bunlardan uzak olan, bunlara yak›n olan› suçluyor, cezaland›r›yor! Hikâyenin özü bu. •

"Yorulmadan beni takip edece¤inizi

söylüyorsunuz. Benim sizden istedi¤im fley, yorulmamak de¤il, yoruldu¤unuz zaman da, durmadan yürümek, yoruldu¤unuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir." "Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatlar›! Yorulsan›z dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençli¤i gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir." "Biz cahil dedi¤imiz zaman mektepte okumam›fl olanlar› kastetmiyoruz. Kastettigimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumufl olanlardan en büyük cahiller ç›kt›¤› gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler ç›kabilir." Mustafa Kemal Atatürk 13


BD MART 2012

Emre Kongar’›n 05.02.2012 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

1-3 fiubat 2012 Aras›: Yorumsuz ‹çerdeki ve d›flardaki sevgili okurlar›m belki izleyememifllerdir diye, ülkemizdeki gazetelerden 1-3 fiubat aras›ndaki haberlerden bir demet derledim.Yorumsuz olarak aktar›yorum. öylece tarihe de yirmi birinci yüzy›l›n ikinci on y›l›nda, Türkiye’de üç gün içinde olup bitenler için bir kez daha not düflmüfl olurum diye düflündüm… Bazen nesnel bir foto¤raf binlerce cümlelik yorumdan daha da etkili bir biçimde gerçe¤i yans›tabilir! *** 1- Gazetedeki köflesinde rektörü elefltiren Karadeniz Teknik Üniversitesi ö¤rencisi k›z, 11 ay hapse çarpt›r›ld›. 2- Dekan› elefltiren Marmara Üniversitesi ‹letiflim Fakültesi ö¤rencisi, okuldan bir yar›y›l uzaklaflt›r›ld›. 3- Malatya’da Grup Yorum konseri için bilet satan yedi üniversite ö¤rencisi, bir ila on üç y›l hapis cezas›na

B

14

çarpt›r›ld›. 4- Hasta annesini görmek için izin isteyen, Silivri’de tutuklu yarg›lanan AlbayDursun Çiçek’e yarg›ç, "Yasalara göre tutuklu yak›nlar›n›n ancak ölümü halinde izin verilebiliyor" diyerek istemi reddetti. 5- Dink cinayetinde Trabzon Emniyet Müdürü olan Ramazan Akyürek Teftifl Kurulu Baflkanl›¤›’na terfi ettirildi. 6- Bir yaz›flman›n baz› bölümlerini kapatarak yollad›klar› için iflten el çektirilen ve haklar›nda on bir y›l hapis istemiyle dava aç›lan Deniz Feneri davas›ndaki savc›lara, Hâkimler ve Savc›lar Yüksek Kurulu taraf›ndan yollanan raporun baz› bölümleri kapat›ld›.


BD MART 2012

7- AKP döneminde Genelkurmay Baflkanl›¤›’na atanan, normal süresini tamamlad›ktan sonra emekli olan ve flu anda tutuklu olarak yarg›lanan ‹lker Baflbu¤ için "Silahl› terör örgütü yönetmek" ve "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kald›rmaya veya görevini yapmas›n› engellemeye teflebbüs etmek" iddialar›yla müebbet hapis cezas› istendi; Baflbu¤, "As›l mücadelem flimdi bafll›yor" dedi. 8- Balyoz Harekât Plan› davas›nda savunmas›n› yapan ve 1166 gündür tutuklu bulunan Tu¤amiral fiafak Yürekli "Bu dosyalar›n bir komplo çetesi taraf›ndan sahtecilik eseri olarak üretildi¤i aflikârd›r" dedi ve Marmaris Aksaz’da toplant›n›n yap›ld›¤› iddia edilen 3 Ocak 2003 tarihinde, TCG Giresun Firkateyni komutan› olarak ‹srail’in Hayfa Liman›’nda oldu¤unu belirterek limandaki geminin ve Büyükelçi Feridun Sinirlio¤lu ile birlikte kat›ld›¤› resepsiyonun foto¤raflar›n› mahkemeye sundu. 9- Samsun’un Yakakent ilçesinde bir sa¤l›k oca¤›nda hizmetli olarak görev yapan Erol Ceylan’›n Facebook’ta paylaflt›¤› flark›n›n sonuna AKP aleyhine yaz›lar›n eklenmifl olmas› nedeniyle hakk›nda soruflturma aç›ld›, önce tayin edildi, sonra memurluktan at›ld›. 10- KCK davas›nda tutuklu yarg›lanan yazar, yay›nc› Rag›p Zarakolu ‹sveç Çevre Partisi’nden iki ve Sol Parti’den befl milletvekilince 2012 Nobel Bar›fl Ödülü’ne aday gösterildi. 11- Yarg›-Sen Baflkan› Ömer Faruk Emina¤ao¤lu, Odatv iddianamesinde, Ergenekon davas› kap-

Yargı-Sen Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, tutuklu yargılanan CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın "suçsuz olduğuna" dair haber yazmanın "örgüt üyeliği" sayıldığına dikkat çekerek "Haberal, Balbay ve tüm yargılananlar, tutuklananların suçsuz olduğunu bir kez daha ilan ediyorum. Bu durumda özel yetkili mahkemelerin hakkımda örgüt üyeliğinden işlem yapmasını bekliyorum" dedi. sam›nda tutuklu yarg›lanan CHP Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n "suçsuz oldu¤una" dair haber yazman›n "örgüt üyeli¤i" say›ld›¤›na dikkat çekerek "Haberal, Balbay ve tüm yarg›lananlar, tutuklananlar›n suçsuz oldu¤unu bir kez daha ilan ediyorum. Bu durumda özel yetkili mahkemelerin hakk›mda örgüt üyeli¤inden ifllem yapmas›n› bekliyorum" dedi. Yaz›l› aç›klamas›nda "Suçlulu¤u hükmen sabit olmayan herkes suçsuzdur" fleklindeki ana hukuk kural›n›n bu davalarda "suç olarak gösterildi¤i" vurguland›. *** Daha baflka haberler de var ama yerim bitti. Yorumsuz olarak bütün okurlar›ma hay›rl› pazarlar dilerim! • 15


BD MART 2012

Bekir Coflkun’un 18.02.2012 Tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

Sar› Lacivert ‹lker Baflbu¤ kaleci olsayd›... Kap›n›n önünde “Yaln›z de¤ilsin” diye ba¤›racak sar› lacivertli bir ordu olacakt›... Ama sen kalk Genelkurmay Baflkan› ol...

M

ehmet Haberal...

Binlerce çaresiz hastan›n yaflam›n› kurtaran organ naklini kendine dert edin... Bir tam teflekküllü hastane kur t›rna¤›nla... Ankara'n›n bozk›r›nda bir orman yetifltir... Ortas›nda bir üniversite, on binlerce genç yetiflsin... Böyle yaln›z kal›rs›n iflte... Oysa futbol tak›m› kurup baflkan› olsayd›... Arkas›nda on binler olacakt›... *** Bizim can Mustafa... Hal› sahada top koflturmak da m› gelmedi akl›na, gazeteci olaca¤›na... *** Do¤u Perinçek, Tuncay Özkan... 16

Nedim, Ahmet, Bar›fl'lar... Soner Yalç›n... Bir tak›m iflte... 3 bin, 5 bin kifli mahkeme kap›s›ndayd›... *** Ama Fenerbahçe taraftarlar› baflkanlar›n› yaln›z b›rakmad›lar... Hiçbir sivil toplum örgütünün yapamad›¤›n› yap›p, sivil inisiyatifin demokratik bask› hakk›n› kullan›p, binlercesi topland› oraya... Y›llarca, “Bu futbol spor de¤il” diye yaz› yazm›fl, futbolu sevenlerin di¤er ulusal meselelere ilgi duymay›fl›na k›zm›fl birisi olarak... Özür dilerim... *** Sürü olan bizmifliz...


BD MART 2012

Ne rektörler, dekanlar, hocalar, günahs›z akademisyenler götürüldü¤ünde üniversitelerin sesi ç›kt›... Ne paras›z e¤itim isteyen ya da duvara yaz› yazan ö¤rencileri içeri kapatt›klar›nda gençlik umursad›... Ne gazeteciler y›llard›r hücrelerde çürüdü¤ünde medyan›n ve medya örgütlerinin yeterince k›l› k›p›rdad›... Ne hukuk bitti¤inde hukuk adamlar›, ne bilimsel özgürlük tükendi¤inde bilim adamlar›, ne sendikalar çökertildi¤inde iflçiler, ne Türkiye sat›ld›¤›nda sermaye, ne aç kald›¤›nda yoksul böyle bir tepki gösterebildi... Fenerbahçeli yapt› bunu... *** 19 May›s, 23 Nisan, Ant, Gençli¤e Hitabe, modern e¤itim, büyük devrim, ça¤dafl yaflam, hukuk devleti, laiklik... Cumhuriyet...

19 May›s, 23 Nisan, Ant, Gençli¤e Hitabe, modern e¤itim, büyük devrim, ça¤dafl yaflam, hukuk devleti, laiklik... Cumhuriyet... Atatürk... Kendisini yaratan tüm de¤erlerin üzerinde tepindiler de... Bir millet umursamad› bile... Atatürk... Kendisini yaratan tüm de¤erlerin üzerinde tepindiler de... Bir millet umursamad› bile... *** Bari yüzünü sar› lacivert boya... Utanc›n› görmesinler... 17


BD MART 2012

Ümit Zileli’nin 26.01.2012 Tarihli Heber3 Sitesi’nde Yay›mlanan Yaz›s›

Kör ve Duyars›z Bir Toplum!.. Lise edebiyat kitaplarının birinde hiç unutmadığım, beynime adeta nakşedilmiş bir yazı vardı: "Bakmak ve Görmek!"

Ç

ok etkilenmifltim. O güne dek bilmedi¤im, ay›rt edemedi¤im yaflamsal bir fark› aç›kl›yor, bakman›n görmek demek olmad›¤›n› anlat›yordu!.. Uzun y›llar sonra konuflmac› olarak kat›ld›¤›m bir panelde Türk halk›n›n duyars›zl›¤›, unutkanl›¤› ve kolay idare edilebilirli¤inden söz ederken özellikle bir cümlenin alt›n› çizmifl, kuvvetle vurgulam›flt›m; "Biz bakar kör bir toplumuz!.." Bir toplum nas›l olur da körleflir?.. Nas›l olur da gözlerinin önünde söylenen yalanlar›, yap›lan alçakl›klar›, ihanetleri, ifllenen cinayetleri göremez? Çok basit; e¤er 65 - 70 milyonluk bir ülkede ortalama 3 milyon gazete, o da okuyucuya rüflvet vererek sat›l›yorsa, halk›n yaln›zca yüzde 6.3’ü kitap okuyorsa, “okumufl insan” oran›

18

ilkokul mezuniyetiyle eflde¤er tutuluyorsa o toplum bakar ama göremez! "Ac› ama gerçek!" *** Böylesine körleflmifl bir toplum, do¤as› gere¤i duyars›zd›r. Sonunda mutlaka ama mutlaka sonsuz ac›lar çekece¤i olaylara bile büyük bir vurdumduymazl›kla bakar. Sadece bakar, göremez!.. Bu tür mazoflist toplumlar, kendilerini daha rahat kand›rabilmek için atasözleri, deyimler bile icat ederler: "Bana dokunmayan y›lan bin yaflas›n", "Piflmifl afl›m, a¤r›s›z bafl›m", "Gelen a¤am, giden paflam..." Ama o bin yaflayan y›lan eninde sonunda dokunur!.. Dokunmakla da kalmaz ezer, yok eder, kölelefltirir!.. Ortada ne piflmifl afl ne a¤r›s›z bafl kal›r. Gelen a¤an›n da, giden paflan›n da bu anlamda hiçbir fark› yoktur. Duyars›z ve kör bir toplumda dü-


BD MART 2012

flüncelerin i¤difl edilmesi, milliyetçilik ad›na, Tanr› ad›na insanlar›n ac›mas›zca sömürülmesi vakay› adiyedendir!.. Ne yaz›k ki toplumun büyük bölümü bu durumun fark›nda bile de¤ildir. Fark›nda olanlar›n büyük bölümü ise sinmifl ya da sat›n al›nm›flt›r. Geriye kalanlar da zaten bu sistemi sürdürenlerdir!.. Dehflet verici ama gerçek!.. *** Okumayan, körleflmifl ve duyars›z toplumlar ayn› zamanda korkak ve unutkand›r!.. Bir k›s›rdöngüdür bu. Okumayan, araflt›rmayan, hakk›n› aramayan toplumlar körleflir. Körleflen toplumlar duyars›zd›r. Duyars›z toplumlar ise korkakl›k ve unutkanl›¤› bir yaflam biçimi olarak benimser. Böyle bir toplumda al›n teri ve emek al›kl›k, onur ve erdem modas› geçmifl, içi bofl kavramlar olarak alg›lan›r!. Önemli olan, moda olan en çabuk flekilde köfleyi dönmek, yükselen de¤erlere ve Yeni Dünya Düzeni’ne adapte olmakt›r. Bu düzenin sat›l›k kalemflorlar›n›n görevi, iflte bu afla¤›l›k sistemi b›kmadan usanmadan halka dayatmakt›r. Uyan›k, ne istedi¤ini bilen, ça¤dafl toplumlarda yatacak yeri bile olmayan bu güruh, ne yaz›k ki körleflmifl, duyars›z ve korkak toplumlarda kurulduklar› köflelerde halk› zehirleme görevini baflar›yla sürdürürler. Çünkü efendilerin, köleleri e¤itmek ve olas› baflkald›r›lar› engellemek için ruhu sat›n al›nm›fl uflaklara ihtiyac› vard›r!..

Bugün, o günden çok daha vahim derecede gerilemifl bir toplum ve ›rkç›l›¤›n ve duyars›zl›¤›n ve do¤al sonuç olarak faflizmin zirveye yerleflti¤i bir utanç ikliminde debeleniyoruz… Peki, Türk halk› böyle bir yaflama lay›k m›? Yan›t› yine Türk halk› verecek. Vermek zorunda. Seçmek zorunda. Çünkü; Her halk lay›k oldu¤u biçimde yönetilir!.. *** Bu yaz›, neredeyse 15 y›l önce, 25 Eylül 1997’de yaz›ld›!.. Daha ortada ne AKP ne de 10 y›ll›k süreçte gerçeklefltirdi¤i karfl›devrim vard›!.. Ama toplum o zaman bile yaln›zca "bak›yor", "görmüyor", ad›m ad›m "haymatlos" yani vatans›z olmas›n› sa¤layacak "düzenin" tafllar›n› örenleri adeta flehvetle cesaretlendiriyordu!.. Aradan 15 y›l geçti.. O günlerde yaz›lanlar gerçek oldu!.. Bugün, o günden çok daha vahim derecede gerilemifl bir toplum ve ›rkç›l›¤›n ve duyars›zl›¤›n ve do¤al sonuç olarak faflizmin zirveye yerleflti¤i bir utanç ikliminde debeleniyoruz… O zaman "lay›k oldu¤u biçimde yönetilir" demifltim… Bugün ise.. Lay›k oldu¤umuzu yafl›yoruz… • 19


fi‹MD‹K‹ ZAMAN Can Pulak

Baflbakan›n Yarg›s›z ‹nfaz› Hapisteki gazeteciler ısrarla başka suçlar işlemiş gibi gösteriliyor.

N

edir bu suçlar? Vatan

hainli¤i mi, darbe teflebbüsü mü, casusluk mu, h›rs›zl›k m›, yolsuzluk mu, kalpazanl›k m› nedir..? Bunu söylemiyorlar. Sadece içerdekilerin, gazetecilik d›fl›ndaki suçlar nedeniyle tutuklu olduklar›n› tekrarlay›p duruyorlar. Baflbakan, yard›mc›lar› ve baz› Bakanlar› ile çok say›da iktidar milletvekili, televizyonlara ç›k›p yarg›s›z infaz yap›yorlar. Dosyalar› m› okudular, belgeleri mi gördüler? E¤er öyleyse düpedüz suç iflliyorlar. Hani kifli mahkeme karar›na kadar masumdu? Hani insanlar yarg› karar› olmaks›z›n suçlanamazlard›? Peki, henüz davalar› devam ederken, tüm gazeteciler hakk›nda nas›l hüküm veriliyor? S›radan vatandafllar yapsa neyse, ama bir Baflbakan, bir Bakan nas›l yap›yor bunu? Böyle sorumsuzluk olur mu? Siyaset erbab› meydan› bofl buldu. ‹stedi¤i gibi at›p tutuyor art›k. Yüksek yarg›n›n yüksek mensuplar› da, sessiz

20

sedas›z oturup izliyorlar bu rezaleti. Yarg› bizim iflimiz, kendinizi bizim yerimize koyup konuflmay›n. Kimi suçlayacaksak biz suçlar›z, biz veririz cezas›n› diyemiyorlar... Böyle bir sesi duyam›yoruz maalesef. Öyle olunca da, adalete güvenimiz sars›l›yor. Hapiste 100'e yak›n gazeteci var. Diyelim bunlardan baz›lar› yüz k›zart›c› suç ifllemifller. Böyle bir durum varsa, adli makamlar›n bunu resmen aç›klamalar› ve gerçek gazetecileri böylelerinden ayr› tutmalar› gerekir. O zaman do¤ruyu hepimiz ö¤renmifl oluruz. Ama böyle de¤ilse, Türkiye'de bas›n özgürlü¤ünden bahsedilemez diyen dünyay› susturamay›z. fiunu kabul etmek zorunday›z ki, ülkemizde gazetecilik mesle¤ini istismar eden büyük bir grup vard›r. Hatta günümüzde, aç›kça vatana ihanet edenlere bile rastl›yoruz. Gazetecili¤i kendi ç›karlar› için kullananlar, dün de vard›, bugün de var. Teröristlerle iflbirli¤i yapanlar›, da¤lardaki eflkiyalara mesaj getirip götürenleri, yard›m kuruluflu ad›na toplanan paralar› siyasi partilere


BD MART 2012

verenleri, o paralarla dergi, gazete, televizyon kuranlar› unutmufl de¤iliz. Baflbakan bunlar› kasdediyorsa, yerden gö¤e hakl›d›r. Ama kasdedilenler bunlar de¤il, Silivri'de yatanlard›r. Silivri'de yatanlar›n içinde öyleleri var ki, vatanseverlik yar›fl›nda en ünlü siyasetçileri bile fersah fersah geçerler. fiimdi bunlar›n yazd›klar› yaz›lar için de¤il de, baflka suçlar nedeni ile hapiste yatt›klar›n› söylersek, en az›ndan insafs›zl›k ve haks›zl›k yapm›fl oluruz.

B

kullan›lamaz. Suç iflleyen kifli de¤il gazeteci, kim olursa olsun, hatta Baflbakanlar bile hesap vermelidirler. Ancak hesap verme ifllemi de, siyasetçilerin ç›karlar›na alet edilmemelidir. Bugün Türkiye'de görevini tarafs›z, onurlu bir flekilde, kalemini kimseye satmadan yapan yüzlerce gazeteci vard›r. Ayr›ca öyle gazeteler ve patronlar› vard›r ki, hiçbir iktidara yaslanmadan, kimseye taviz vermeden, mesle¤in genel kurallar›na sad›k bir flekilde yay›nlar›n› sürdürürler. Bunlara kimse

ir Baflbakana, bir Bakana hapiste eli kolu ba¤l›, hürriyeti tahdit edil- Allah korkumuz varsa, mifl insanlara sataflgerçek bir dindarsak, mak yak›flmaz. Onlara yak›yaradana sayg›m›zdan flan ifl, yarg›n›n süratli çal›flmas›n› sa¤lamak, insanlar›n ötürü, suçlu oldu¤unu suçlar›n› bilmeden cezaevlebildiklerimize bile rinde tutulmalar›n› önlemek, sahte belge düzenleyerek dos- hoflgörüyle bakmal›y›z. yalara koyanlar› cezaland›racak yasalar› ç›karmakt›r. Allah kor- yard›mc› olmaz, yaflamalar› için kimse kumuz varsa, gerçek bir dindarsak, gayret sarfetmez. Çünkü böylelerinin yaradana sayg›m›zdan ötürü, suçlu günümüzde bir k›ymeti yoktur. fiimdi oldu¤unu bildiklerimize bile hoflgörü k›ymetli olan, iktidar yalakalar› ile ile bakmal›y›z. Bugün güçlü olabiliriz. menfaat peflinde koflarak gazetecili¤i Ama bu güç, savunmas›z insanlara tan›nmaz hale getirenlerdir. sald›r› hakk›n› kimseye vermemeli. esle¤in sayg›n insanlar›Güçlü kifli güçsüzleri, haks›zl›¤a u¤n›n ço¤u ve kalemini ram›fllar›, zor durumda kalm›fllar› koasla satmayanlar›n bürumal›d›r. yük bir bölümü, bugün Suç iflleyen varsa, yasalar karfl›s›nda suçlulu¤u tespit edilirse, elbette evlerinde iflsiz güçsüz oturuyor. Oysa cezas›n› çekmelidir. Ama suçlu olup Türkiye'nin flimdi onlara öyle ihtiyac› olmad›¤› bilinmeyenler hakk›nda ulu- var ki… Bunlar›n yar›s› mesle¤ini ifa orta konuflman›n ve yarg›s›z infazlar edebilseydi, bugün ülkemiz bambaflka yapman›n da bir müeyyidesi olmal›d›r. noktalarda olurdu…• canpulak@butundunya.com.tr Gazetecilik suç iflleme z›rh› olarak

M

21


BD MART 2012

SPORUN DÜNYASI Metin Gören

Boztepe'ye Ç›kmal› fiu Ordu'ya Bakmal›

Aylardan beri süregelen flike iddialar›n›n yumruk darbeleriyle groke olan Türk Futbolu, bu kez Karadeniz'in flirin kenti Ordu'nun 19 Eylül Stad›'ndan gelen gür sese dikkat kesildi.

T

am, oniki bin kifli 12 fiu-

bat 2012 tarihinde hayk›r›yordu: “Ey Türk Gençli¤i. Birinci vazifen, Türk istiklalini Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet (Sonuna dek) muhafaza (Koruma) ve müdafa (Savunma)

22

etmektir.....” Orduspor ile Antalyaspor aras›ndaki lig karfl›laflmas› bafllam›fl, ancak coflkulu kalabal›k, tam alt› dakika susmam›flt›. Oyun alanlar›nda, ilk kez görülen bu denli anlaml› söylemin bir baflka versiyonu Ankara Atatürk Spor


BD MART 2012

derilen marfl ya da söylem fleklindeki anlaml› iletilerdi. Ordu kentinden f›flk›ran gençli¤e hitabetin yeri, yani 19 Eylül Stad› da bir anlam tafl›yordu. Atatürk 19 Eylül 1924 tarihinde Ordu'ya gelmifl, yapt›¤› konuflmada, “Hakk›mda gösterdi¤iniz samimi tezahürat, bende derin hissiyet b›rakt›” demiflti. Tarih Ordulular için bir milat olmufltu...

Salonu'nda, Avrupa Basketbol fiampiyonas› s›ras›nda Onuncu Y›l Marfl› fleklinde binlerce kifli taraf›ndan an›nda oluflturulan ”ulusal orkestra” ile icra edilmiflti. Hafta sonlar›nda oynanan futbol karfl›laflmalar›nda, ‹stiklal Marfl›'m›z›n, “Korkma sönmez, bu flafaklarda yüzen alsancak” dizeleri, bu ülkede yaflayan insanlara verilen bir “garanti belgesi” de¤il miydi... Tüm bunlar, s›ras› gelince ve gerekli görüldü¤ünde, çizmeyi aflanlara gön-

Geçmiflin sayfalar›n› çevirdi¤inizde Ordu ve Orduspor'la özdeflleflen, bir baflka anlat›mla Atatürk'e sahip ç›kan gençli¤in babalar› ve belki de dedeleri, ülkeleri ad›na nice eylemlere imza atm›fllard›, y›llar öncesinde... Türkiye Cumhuriyeti'nin temel varl›¤›n› korumak ve kollamak Ordulular›n y›llarca as›l görevleri olmufltu. De¤erli meslektafllar›m Oktay Ekfli, Behiç Ekfli, Zeki Çol, Berat Yurdakul, Kaz›m Pamuk, Erol Ataflan, Mete Akyol, ve nice de¤erler, bu topraklardan f›flk›ran isimlerdi. Parlamenter düzenin demokratik yap›s›na ant içen Ertu¤rul Günay, Ata Bodur, Memduh Ekfli'lerin topraklar›yd› Ordu... Fatsal› Kadir ‹nan›r kardeflimi unutabilir miyim? Sanatç›lar Kâmil Sönmez, Ümit Tokcan, Soner Ar›ca, hep akl›mda kalan dostlard›. Ve sevgili futbolcu arkadafllar›m; Yusuf a¤abeyden bafllayarak, Sürat'ler, Fikret'ler, Yener'ler, sevgili Erdo¤an Ar›ca ve saymakla bitmeyecek sporcular›n beldesiydi buralar. Elbette ki; mor beyazl› tak›m›n Arjantin'li ünlü teknik direktörü Hector Cuper de flafl›racakt›, bu alt› dakikal›k gür sesle icra edilen söylem s›ra23


BD MART 2012

Atatürk’ün ”Gençli¤e Hitabesi”nin sözlerine hayran kalan Orduspor’un Arjantinli teknik direktörü Hector Cuper s›nda. Yard›mc›lar›ndan bilgi alan, Atatürk'ün gençli¤e hitabesinin sözlerine hayran kalan Güney Amerikal›

Bu ülkenin her hangi bir stad›nda, ya da spor salonunda veya aç›k alanlar›nda, Gençli¤e Hitabe, Onuncu Y›l Marfl› gibi söylemlerden oluflan atefl toplar›n› kalenizde gol fleklinde görürseniz flafl›rmayacaks›n›z. Ordu; bir futbol kenti... Dar olanaklar›yla ayakta durabilme y›llar›n› geçifltiren, flimdilerde iddia sloganlar›yla beslenen Karadeniz'in incisi. Her kent gibi ülke varl›¤›n› koruyan insanlar›n birlikte yaflad›¤›, deniz, yeflil ve do¤a üçgenini Hammurabi kanunlar› gibi benimseyen kent. Ve zaman zaman yeri geldi¤ince, Boztepe'ye ç›kan, yaflad›¤› kente bakarak söylemlerini 19 Eylül Stad›'na dek tafl›yan, halkalar› hiç eksilmeyen bir yurtseverlik manzumesi...

Ezber bozmak isteyenler varsa, ulusal ezberlerden oluflturulan tunç heykelleri y›kma hevesinden vazgeçmelidirler. teknik direktörün, “ Müthifl, ola¤anüstü... Lütfen bu hitabetin ‹spanyolcaya çevirisini istiyorum” diyebilmesi, akl›n› yitirenlere bir ders niteli¤indedir. Ezber bozmak isteyenler varsa, ulusal ezberlerden oluflturulan tunç heykeleri y›kma hevesinden vaz geçmelidirler. Att›¤› her ad›mda, verdi¤i her komutta ve halk›n›n karfl›s›na ç›karak yapt›¤› her söyleminde tarih yazan, gündem oluflturan yüce Atatürk'ün varl›¤›ndan korkmay›n›z. ‹nad›n›z devam edecekse, dikkatli olmal›s›n›z. 24

Gençli¤e hitabeyi, 12 bin kiflilik orkestralar›yla yürekten söyleyen, s›ras› geldi¤inde gere¤ini yapanlar›n beldesi. Gür seslerin birilerine korku sald›¤› eylem alanlar›n›n gerçek sahipleri. Mor beyaz renklerden oluflan formalar s›rtlar›nda, flamalar ellerinde ve bitmeyen sevdalar› dillerinde, hitabet türü eylemi gerçeklefltirenler... “Ey Türk istikbalinin evlad›. Muhtaç oldu¤un kudret, damarlar›ndaki asil kanda mevcuttur. Ne mutlu Türküm diyene...” • metingoren@butundunya.com.tr


BD MART 2012

Atatürk Niye mi Büyük? D›fl ülkelerdeki yabanc› yazarlar›n, devlet büyüklerinin ve gazetecilerin Ulu Önder Atatürk hakk›nda yazd›¤› / söyledi¤i sözler Atatürk’ün tart›flmas›z büyüklü¤ünü anlatan tarihin kaydetti¤i de¤erli belgeler aras›ndad›r. Bu sözler Atatürk’ün yaln›zca Türk milleti için de¤il, dünyaca takdir gören büyük bir kahraman ve devlet adam› oldu¤unu göstermektedir. Atatürk’ün milli mücadele ile tam ba¤›ms›z bir ulus devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmas›, emperyalizme karfl› bütün milletlerin savafl açmas›n› sa¤lam›fl ve onlara güç vermifltir. Derleyen: MAC‹DE TANIR - Devlet Sanatç›s›

Sovyet Rusya Hariciye Naz›r› Litvinof’a Avrupa’n›n en de¤erli ve en dikkate de¤er devlet adam›n›n kim oldu¤unu sordum. Bana bu devlet adam›n›n Türkiye Cumhurbaflkan› Mustafa Kemal oldu¤unu söyledi. Franklin D. Roosevelt ABD 32. Baflkan›

fiüphesiz ki Türkiye'de giriflti¤i derin ve genifl ink›lâplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha baflar› ile gösteren bir örnek yoktur. John F. Kennedy ABD 35. Baflkan›

Bugün milenyumun hiç flüphe yoktur ki tek devlet adam› Mustafa Kemal Atatürk’tür. Çünkü o, y›l›n de¤il asr›n lideri olabilmeyi baflarm›fl tek liderdir. Bill Clinton ABD 42. Baflkan› 25


BD MART 2012

O’nu sizler lay›k›yla takdir edemezsiniz. Büyüklü¤ünü gere¤i kadar ölçemezsiniz. O, yüce bir da¤a benzer. Ete¤inde yaflayanlar, bu yüceli¤i fark edemezler. Bu da¤›n azametini kavrayabilmek için O’na uzaklardan bakmak gerekir. Claude Farrere Frans›z Yazar

Atatürk sa¤ olsayd›, dünyan›n görüntüsü bugünden çok baflka olurdu. Keflke sa¤ olsayd› da, biz o büyük adam›n izinden gidebilseydik. Winston Churchill ‹ngiliz Devlet Adam›

Ben flimdiye kadar on befl hükümdar ve cumhurbaflkan› ile özel ve resmi konuflmalar yapt›m. Bu geceki kadar ezildi¤imi hat›rlam›yorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrar› var. Sir Charles Townshend ‹ngiliz Generali

Atatürk ve çocukluk günlerinde Macide Tanır


BD MART 2012

Atatürk’ün askerlik taraf›na hayret etmiyorum. Her meslekte deha sahibi insanlar vard›r. Fakat ‹sviçre Medeni Kanunu’nu kabul etmek ve Türkiye’de yürürlü¤e koymak! Bu adeta dehan›n da üstünde bir fley. ‹flte buna hayran›m! Edouard Herriot Fransa Eski Baflbakan›

Askerlik dehas›yla, insanl›k idealini O’nun kadar nefsinde birlefltirmifl bir adam tan›m›yorum. fiu anda hiçbirinizi de¤il, büyük istidad› ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim. Douglas Mc Arthur ABD Pasifik Ordular› Eski Baflkumandan›

Mustafa Kemal sosyalist de¤il, fakat görülüyor ki iyi bir teflkilatç›, yüksek anlay›fll›, ilerici ve iyi düflünceli, ak›ll› lider. Vladimir ‹. Lenin Rus Devrim Lideri

Atatürk yaln›z Türk tarihinin büyük bir simas› de¤il, ayn› zamanda bir büyük bar›fl adam›d›r. O’nun yeni Türkiye’yi yaratan eseri, yüzy›llara intikal eden bir an›t olarak kalacakt›r. Ioannis Metaksas Yunanistan Baflbakan›

Da¤ bafl›ndaki haydutlar diye isimlendirdi¤iniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalard›, teker teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir antlaflma imzalamaktan gurur duyuyorum. Aristide Briand Fransa Baflbakan›

Atatürk, yaln›zca tüm zamanlar›n en iyi komutanlar›ndan biri de¤il, ayn› zamanda siyaset kuram›n›n büyük filozoflar›ndan biridir. Jorge Blanco Villalta Yazar

Kahramanl›klar›n› göz önüne ald›¤›mda, özetle diyebilirim ki, tarihte ülkesi için, Mustafa Kemal Atatürk’ten daha büyük ifller baflarm›fl hiç kimse yoktur. Tarquin Olivier Oyuncu Yönetmen 27


BD MART 2012

Anne ve Babalar›n›n Karaci¤erlerinden Nakledilen "Parça"larla Yaflama Dönen ‹ki Kardefl

‹rem ve ‹lker Kardefllerden "Can›m Hocam"a Mektup Var.

28


BD MART 2012

İ

lker, koskoca delikanl› olmufl. ‹rem de büyümüfl, serpilmifl, güzeller güzeli bir genç k›z olmufl. “Dudullu Atatürk Meslek Lisesi, Pano Monitörlü¤ü Bölümü’nde okuyorum” dedi. Yazan: METE AKYOL

Kara tahta bafl›nda matematik ö¤retmenimin yüzüne bakar gibi bakt›m

‹rem’e. A¤abeyi ‹lker durumumu anlad›, araya girdi: "Hani meydanlarda hareketli görüntülü, ›fl›kl› reklam panolar› var ya" dedi. "Bilgisayarda onlar›n programlar›n›n yap›lmas›, sonra da o programlar›n panoda oynat›lmas› ifli, yani..." "Ya sen nerede okuyorsun?" "Marmara Üniversitesi, Bilgisayar Programc›l›¤›’nda okuyorum" dedi ‹lker. “‹kinci s›n›ftay›m. Bir de Aç›k Ö¤retim’de Medya ‹letiflim okuyorum." ‹lker 22 yafl›nda olmufl; ‹rem 21. ‹lker’i tan›d›¤›mda y›l 1996, yafl› sadece 6’yd›. Daha o yafl›nda dünya t›p tarihine geçmiflti. Annesinin karaci¤erinden al›nan bir bölüm kendisine tak›lm›fl, yaflam›na o karaci¤eriyle tutunmufltu. "Öyle kuvvetlice tutunmuflum ki yaflama, ayn› kuvvetle de sar›lm›fl›m, bir daha da b›rakmam›fl›m iflte... B›rakmaya da hiç niyetim yok..." ‹lker flimdi önce Allah’a flükrediyor, sonra da "Allah’›n yard›m etti¤i ‘Mehmet Haberal Can›m Hocam’a flükrediyorum" diyor. Üniversitede çal›flma arkadafllar›n›n ve ö¤rencilerinin günlük konuflmalar›nda Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n "Mehmet Haberal Hoca" ya da "Haberal Hoca" olan ad›, ‹lker’in günlük konuflmas›nda, "Haberal Can›m Hocam"d›r. "Ben kendisine 6 yafl›mdan beri hep ‘Can›m Hocam’ derim..." diyor. 6 yafl›ndaki ‹lker karaci¤er nakli ameliyat›ndan sonra yata¤›nda (Y›l:1996) *** 29


BD MART 2012

‹lker 6 yafl›na geldi¤inde, kendisi

do¤madan iki y›l önce vefat eden ablas› ‹lknur’daki belirtiler onda da görülmeye bafllam›flt›. Karn›, dikkat çekecek bir biçimde büyümüfltü; teni sapsar›yd› ve idrar› çok koyu renkli idi. Ö¤retmen Hasan Kamac› ve efli Neriman Kamac›, ilk çocuklar› ‹lknur’ un ölümüne neden olan belirtilerin flimdi de ‹lker’de olufltu¤unu görünce, kurtuluflu yurt d›fl›nda aramaya karar verdiler. ‹fllemlerini yapt›rd›klar› s›rada bir devlet memuru onlara, “Prof. Dr. Mehmet Haberal” ad›n› duyurdu, çocuklar›n› bir de ona göstermelerini önerdi. "Hastal›¤›m›n ad›n›n ‘Byler’ oldu¤unu o zaman ö¤rendik. Karaci¤ere giden safra damarlar›ndaki darl›km›fl

hastal›¤›m›n nedeni..." Prof. Dr. Mehmet Haberal, “karaci¤erini, ‘son çizgi’ye kadar kullanmas›n›” önerdi ‹lker’e. Bu süre içinde k›sa aral›klarla gözlemledi durumunu. Bir y›l kadar sonra da, kesin karar›n› verdi: "Tamam, karaci¤er nakli yapabiliriz" dedi ama... Nakledilecek uygun dokuda bir karaci¤erin bulunabilmesi için belirsiz bir süre beklenilmesi gerekti¤ini de söyledi. ‹flte o an Neriman Kamac› kendini öne sürdü: "Ben annesiyim" dedi. "Beni bir muayene eder misiniz, lütfen?" Çeflitli tahliller, muayenelerden sonra Neriman Kamac›’n›n karaci¤erinden bir bölümün, o¤lu ‹lker’e nakledilebilece¤i karar›na var›ld›. 6 yafl›nNeriman ve Hasan Kamac› kendilerine karaci¤erlerinden birer bölüm verdikleri çocuklar› ‹rem ve ‹lkerle. (Y›l:2000)

30


BD MART 2012

daki ‹lker ameliyat masas›na yat›r›l›r- kez 6 yafl›ndaki ‹rem’in yeniden “do¤ken çevresindeki maskelilerin yüzleri- mas›n›” sa¤lam›fl. *** ne baktm›fl, arad›¤› yüzü göremeyince Biri annesinden, öteki babas›ndan gerilmifl: "Can›m Hocam Haberal ameliyat al›nan “karaci¤er parçalar›”yla yaflamedecekti beni" demifl. "O neden yok?" 6 yafl›ndaki ‹lker ameliyat masas›nda Maskeli adam- arad›¤› yüzü göremeyince gerilmifl: lardan biri ona do¤“Can›m Hocam Haberal ameliyat ru e¤ilmifl, maskesini indirmifl ve yü- edecekti beni” demifl. “O neden yok?” zünü göstermifl: Bir maskeli adam ona “Bu muydu arad›¤›n can›n hocan?” do¤ru e¤ilmifl, maskesini demifl gülerek. indirmifl ve yüzünü göster‹lker o an› anlamifl: “Bu muydu arad›¤›n t›rken flimdi de kahkahalarla gülüyor: can›n hocan?” demifl “Can›m Hocam gülerek. Haberal’› orada yan›mda görünce rahatlad›m. ‘Can›m lar›na 6 yafllar›ndan sonra yeniden Hocam’ dedim ve gülmeye bafllad›m. bafllayan Kamac› kardefllerin büyü¤ü Ben gülmeye devam etti¤imi san›yor- ‹lker, ilkö¤retim okulu y›llar›nda Ümdum, me¤er fark›nda olmadan, bana raniye’nin Çakmak Mahallesi futbol daha önce söyledikleri o derin uykuya tak›m›n›n kalecili¤ini yapm›fl, lise y›ldalm›fl›m.” lar›nda dansa merak sarm›fl, “break dans” ve “hip up dans”ta Ümraniye ir y›l sonra, kendi- ve Dudullu’nun bir numaral› dans sinden bir yafl küçük kral› olmufl. kardefli ‹rem’in karn›n“fiimdi zaman buldukça, arada s›da fliflme, renginde sa- rada dans ediyorum” diyor. “‹ki ünirarma dikkat çekmeye versitede birden okuyorum. Bu aralar bafllam›fl. Söze baba dansa ay›raca¤›m zaman›m da pek Hasan Kamac› girdi: olmuyor.” “K›z›mla benim dokum uyufltu ve ‹rem’in ise akl› fikri tiyatroda. Yaanne o¤ul karaci¤er kardeflli¤inden flamda en büyük iste¤i, tiyatro oyuncusonra ailemizde bir de k›z›mla ben su olmak. Bu iste¤ini söyledi¤i an baba k›z karaci¤er kardeflli¤i olufltur- eliyle h›zla a¤z›n› kapat›yor ve bir duk.” yanl›fll›¤› düzeltmek istiyor: “YaflamBabas›n›n karaci¤erinden al›nan da en büyük iste¤im tiyatro oyuncusu ve kendine nakledilen bir bölüm, bu olmak dedim ama” diyor. “Üç y›ldan

B

31


BD MART 2012

‹rem ve ‹lker kardefller, ameliyatlar›ndan sonraki y›llarda Prof. Dr. Mehmet Haberal’a yapt›klar› ziyaretlerinden birinde. (Y›l:1998) beri yaflamda en büyük iste¤im, Can›m Haberal Hocam’›n özgürlü¤üne kavuflmas›, benim de ziyaretine gidip, boynuna sar›lmak...” ‹lker giriyor araya, o da ayn› “en büyük iste¤i”ni söylüyor: “Yaln›zca ‹rem’in en büyük iste¤i

mi?” diye soruyor ve yan›t›m› beklemeden söylüyor: “Biz hastanedeki odas›na gitti¤imizde yan›nda her zaman arkadafllar›, misafirleri oluyor. ‹rem’i de, beni de flöyle s›k› s›k› kucaklay›p, bizi arkadafllar›na öyle bir tan›tmas› var ki... Asl›nda biz onla övü‹rem’i de, beni de flöyle s›k› s›k› nüyoruz ama, arkadaflkucaklay›p, bizi arkadafllar›na lar›na karfl› da o bizle övünüyor. ‹nsan valöyle bir tan›tmas› var ki... lahi öz çocu¤uyla böyle övünmez, böyle gude¤il ki Can›m Hocam Haberal’›n öz- rur duymaz... Can›m Hocam da, biz gürlü¤üne kavuflmas›... Benim de en de çok keyif al›yoruz baflkalar›na büyük iste¤im odur... Benim de en tan›t›lmam›z iflinden...” büyük iste¤im onu hastanedeki odaSonra durgunlafl›yor, donuk donuk s›nda ziyaret etmek ve boynuna sar›l- sürdürüyor konuflmas›n›: mak, yüzünü öpmek...” “Bizi arkadafllar›na tan›tmas› iflini ‹lker bir anda, “Can›m hocam Ha- de çok özledim” diyor. Bu sözün yanberal”› hastanedeki odas›nda ziyaret k›s›, k›zkardeflinden geliyor: ettikleri günlerini an›msad›: “Ben de çok özledim bizi baflkala“Onu da, bizi de en çok keyiflendi- r›na tan›tmas›n›...” ren fleyin ne oldu¤unu da söyleyeyim *** 32


BD MART 2012

‹lker’in de, ‹rem’in de kü-

çük bir iste¤i oldu bizden. Bir mektup yazm›fllar ama, gönderememifller Can›m Haberal Hoca’lar›na... “Acaba biz gönderebilir miymifliz?” Serbest kald›¤›nda mektuplar›n›, kendilerinin elden vermesini önerdim. Ama birkaç sat›r›n› buradan da duyurabilece¤imi söyledim. ‹lker mektubu okul kitab›n›n aras›ndan ç›kard›, okumaya bafllad›: “Can›m Hocam Mehmet Haberal, Size bu mektubumuzu kalbimizi dolduran minnet ve flükran duygular›m›zla yaz›yoruz. Bizi hayat›m›za yeniden döndüren ellerinizi öpüyoruz. Çünkü ben ‹lker ve ben ‹rem, hayat›m›z› önce Allah’›m›za, sonra siz büyü¤ümüze borçluyuz. Kalbimiz, bize karaci¤erinden birer parça veren tabii annemize de, babam›za da minnet ve flükran doludur. Me¤er bizim kalbimiz, size hayat›m›z boyunca minnet ve flükran duygular›yla doluymufl ama biz bunun fark›nda de¤ilmifliz. Çünkü çocuk yafllar›m›zda, minnet ve flükran kelimelerini duymam›flt›k, onun için de bunun ne oldu¤unu bilmiyorduk. Sonra büyüdükçe o kelimeleri ö¤rendik. Fakat o zaman da as›l ne anlama geldiklerini tam olarak ö¤renememifltik. Yafllar›m›z ilerledikçe ve ikimiz de her y›l biraz daha büyüdü¤ümüzde, minnet ve flükran kelimelerinin anlamlar›n› tam olarak ö¤rendik. Me¤er o iki kelime, bizim yüre¤imizde zaten çocuklu-

Çakmak mahallesinin 7 kiflilik futbol tak›m› kalecileri ‹lker Kamac›’yla. (Oturanlar s›ras›nda sa¤dan ikinci) ¤umuzdan beri var olan ve sadece size ait olan duygular›m›z›n ad›ym›fl. Can›m Haberal Hocam, Size üç y›ldan beri karnelerimizi getiremiyoruz... Bizi üç y›ldan beri arkadafllar›n›za tan›tam›yorsunuz. Onlar›n karfl›s›nda siz bizimle gurur duyam›yorsunuz, biz sizinle övünemiyoruz.” “Tamam, ‹lker... Yeter...” “Gerisini okumayay›m m›?” “Özgürlü¤üne kavuflunca hastanedeki odas›nda siz elinizle kendisine verirsiniz...” Birden aya¤a kalkt›¤›m› görünce, ikisi de yerlerinden kalkt›lar. “Bize müsaade eder misiniz?” “Evet, okula gideceksiniz, sen tiyatro kursuna gideceksin ...” “Biraz daha otursayd›n›z, çocuklar” diyemedim. Deseydim, biliyordum, oturacaklard›... Ve ‹lker devam edecekti mektubu okumaya...• 33


FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen

34


BD MART 2012

YAZILARI

GÖREV‹M‹Z‹ B‹LEL‹M Devrimlerin hem maddi, hem de manevi aflamalar› vard›r. Önem itibariyle biri di¤erinden farkl› de¤ildir. Sadece bir cephede baflar›l› olmakla ifl bitmiyor.

H

er iki aflamadaki çal›flmalar›,

kararl› ve inanm›fl bir flekilde ve birbirine paralel olarak yürütmek laz›md›r. Sosyal ve düflünce hayat›m›zda nas›l birçok yenilikler yapt›ysak, maddi ve pratik hayat›m›zda da ayn› yenilikleri yapmal›y›z. Ça¤dafl yaflaman›n da gere¤i budur. Bunda hiçbir vatandafl›m›z›n en küçük bir kuflkusu dahi olmas›n. Bize bu zorunlulu¤u düflündüren unsur, Devrimlere karfl› olan sorumlulu¤umuzdur. Hepimiz Devrimleri desteklemeyi, dolays›yla da güçlendirmeyi vatani bir borç biliyoruz. Onu, yaln›z söylemlerle, halka kuru nasihat vermekle kuvvetlendirece¤imizi zannetmek, hayale kap›lmaktan baflka bir fley de¤ildir. Yaflam›m›z›n her aflamas›nda gösterece¤imiz tav›rlar ve ortaya koyaca¤›m›z davran›fllar Devrimlere inanm›fl

ve onun sorumlulu¤unu hisseden vatandafla özgü olmal›d›r. Yani Devrimlere olan inanc›m›z›, pratikteki uygulamalar›m›zla da göstermeliyiz… Ayr›ca, Devrimleri sevdirecek olan hususlar, öncelikle, maddi eserlerdir, halk›n hayat›n› kolaylaflt›racak vas›talard›r. Demiryollar› buna isabetli bir örnek olarak gösterilebilir.

imdiye kadar Cumhuriyetin bir-

çok eserini gördük. Fakat bunlar›n hiçbiri, siyasetimizin arz etti¤i maddi ve ortaya ç›km›fl bir örnek gibi, millete yeni rejimi anlatmaya, sevdirmeye ve onu desteklemeye henüz yard›m etmedi. Siirtli vatandafllar›m›zdan bir örne¤i verelim: Orada yaflayan insan›m›z, “Yeni rejimi, Cumhuriyeti sevmemek mümkün mü? Bugün üç buçuk günde Siirt’ten ‹stanbul’a gidebiliyoruz. Hâlbuki 35


BD MART 2012

önceden bu yolu ancak otuz günde alabiliyorduk…” Bu örnekten aç›k-seçik anlafl›labilece¤i gibi, Devrimlere olan inanm›fll›¤›n temeli üzerinde, halk›n yaflam›n› kolaylaflt›racak eserler, hizmetler vermeye ve uygulamalar› hayata geçirmeye bafllad›¤›m›zda; halk›m›z›n bunu çok daha isabetle ve çabuk anlay›p, kavramas› ve benimsemesi kaç›n›lmaz olacakt›r…

Halk›n hizmetine verilecek olanlar oldukça önemlidir ve bu alanda elimizi de çabuk tutmal›y›z.

D

emokratik idarelerin ruhu ve anlam› budur. Yeni Türkiye hem demokrat bir devlet olmak, hem de memlekette yapt›¤› büyük devrimleri kesin zafere götürmek için baflka türlü hareket edemez. Hükümet, e¤itim bildirisinde, üretimin art›r›lmas›nda, toplumu modern hayata al›flt›rmada, k›sacas› ›slah ve imar politikas›nda özellikle halk› gönençe götürmek, onu medeni ve insani bir hayat›n yap›s›nda olan huzur ve sükûnete kavuflturmak için çal›fl›yor. Hükümet bu çal›flma usullerini düzenleyerek, çal›flma politikas›nda en son metotlara uyarak yürürse, -az oldu¤u hiçbir kimse taraf›ndan iddia edilemeyen- faaliyetinden daha önemli bir sonuç alabilir. Bizim burada her fleyden önce anlatmak istedi¤imiz husus, bu kapsaml› çal›flmada, her Türk vatandafl›n›n, her Türk kurumunun da önemli rolü oldu¤udur. Vatandafllar! Memlekete ve Devrimlere karfl› olan Görevimizi Bilelim! •

Devrimlere olan inanm›fll›¤›n temeli üzerinde, halk›n yaflam›n› kolaylaflt›racak eserler, hizmetler vermeye ve uygulamalar› hayata geçirmeye bafllad›¤›m›zda; halk›m›z›n bunu çok daha isabetle ve çabuk anlay›p, kavramas› ve benimsemesi kaç›n›lmaz olacakt›r. Yol meselesi ve genellikle nakliye araçlar› konusu, her memlekette oldu¤undan çok daha fazla bizde bir güven meselesidir, hükümete hürmet ve muhabbet vas›tas›d›r. Devrimlerin prensiplerini halk›n ruhuna sindirmek gerekir. Bunun önemi göz önünde bulundurularak çabalar›m›z› yönlendirmeliyiz. Bu do¤ru… Fakat ruhlar› da nefle, sefa ve huzur içinde yaflatacak olanak ve vas›talar› da haz›rlamak önemlidir. 36

Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, 13 Mart 1929


ATATÜRK’ÜN DÜNYASI Cengiz Önal

B

üyük dinimiz çal›flmayan›n insanl›kla hiç ilgisi olmad›¤›n› bildiriyor. Baz› kimseler ça¤dafl olmay› kâfir olmak say›yorlar. As›l küfür onlar›n bu zann›d›r. Bu yanl›fl tefsiri yapanlar›n maksad› ‹slâmlar›n kâfirlere esir olmas›n› istemek de¤il de nedir? Her sar›kl›y› hoca sanmay›n, hoca olmak sar›kla de¤il, dima¤lad›r. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

fieyh Sait Ayaklanmas› ve 27 Takrir-i Sükun Kanunu ustafa Kemal’in, Temsilciler Kurulu Baflkan› olarak ve beraberindekilerle birlikte Ankara’ya gelmesi ve Ulusal Savafl›m’›n bundan sonraki merkezini Ankara’da oluflturmas›n›n ard›ndan, Anadolu Ulusal Hareketi’ni bir flekilde baflar›s›zl›¤a u¤ratabilmek amac›yla birçok ayaklanma olmufl ve bunlar›n tamam› da, asi güçler bertaraf edilerek, bast›r›lm›flt›. Ayaklanma hareketlerinin arkas›ndaki güçlerin bafl›nda ‹stanbul Yönetimi geliyordu. Onlara da bu deste¤i sa¤layan emperyalist güçler ad›na ‹ngiltere’ydi. Ancak, Mustafa Kemâl ve silah arkadafllar›n›n kararl› tutumu,

M

Türk Ulusu’nun da Ulusal Savafl›m’a sahip ç›kmas› ve dolays›yla onun devrimci lideri Mustafa Kemal’in etraf›nda kenetlenmesi, Vatan Topraklar› üzerine oynanan bütün oyunlar› bofla ç›karm›fl, sonunda Ulusumuz hak etti¤i Zafer’e ulaflm›flt›. *** fieyh Sait Ayaklanmas› Bu ayaklanman›n kökeninde bölgenin sosyo-ekonomik ve kültürel yap›s›n›n etkisi vard›. Bölge halk›, ortaça¤lardan beri devam eden kendine özgü, fleyh ve a¤a egemenli¤i alt›nda fakir, yoksul ve e¤itimden mahrum bir hayat sürüyordu. Buna karfl›n, Ulusal Savafl›m s›ras›nda, Anadolu Ulusal Hareketi’ne, 37


BD MART 2012

Vatan’›n Birli¤ini koruyabilmek ve ulusal hükümeti kuvvetlendirmek amac›yla büyük bir istekle yard›mc› olmufllard›. ozan Bar›fl Antlaflmas›’n›n im-

L

zalanmas› ve yürürlü¤e girmesinden sonra, hilafetin kald›r›lmas› üzerine, özellikle d›fl kaynakl› ve emperyalist güçler ve onun adeta temsilcisi konumundaki ‹ngilizler taraf›ndan desteklenen ve koordine edilen dini k›flk›rtmalar sistemli bir flekilde yürütülüyordu. Bununla birlikte yine ‹ngilizlerin deste¤iyle Nasturi Ayaklanmas›, Kolordu Komutan› Cafer Tayyar (E¤ilmez) Pafla taraf›ndan bast›r›lm›fl ve kaçan Nasturiler 1924

Mustafa Kemal Atatürk 38

Eylül sonlar›nda Irak’a iltica etmifllerdi. Olay s›ras›nda, ‹ngiliz telkinleriyle bir kaç görevli de Irak’a kaçm›fl, kaçanlardan bir kaç› yakalanm›fl ve mahkemeye verilmiflti. Konuyla ilgili olarak bölgede etkili bir dini lider olan fieyh Sait’in de ifadesi al›nm›flt›. fieyh Sait bundan telafllanm›fl ve pani¤e kap›larak bir fleyler yapma gayretiyle çevrede k›flk›rtmalara giriflmiflti. Geliflmeler bu aflamada iken; fieyh Sait’in yan›nda jandarma taraf›ndan aranan ve kanun kaça¤› oldu¤u bilinen iki kiflinin oldu¤u ihbar› al›nd›. Bölgedeki Jandarma komutanl›¤›n›n emriyle bu iki kifli tutuklanmak istenince, fleyhin adamlar› silahla karfl› koydu. 13 fiubat 1925 tarihinde yaflanan fliddetli çat›flmalar sonucunda Jandarmalar esir edildi. Bununla birlikte, fieyh Sait, Piran’da verdi¤i bir vaazda, “Medreseler kapand›, Din ve Vak›flar Bakanl›¤› kald›r›ld›, din elden gidiyor...” slogan›yla dini kurtarmak, hilafeti ihya etmek amac›yla, halk› yeflil sancak alt›na toplanmaya davet etmeye bafllad›. Dolay›s›yla, insan›m›z›n en hassas oldu¤u din konusu da iflin içine kar›flt›r›l›nca ayaklanma kaç›n›lmaz oldu ve h›zla yay›lmaya bafllad›. Asiler, bafllang›çta haz›rl›ks›z yakalad›klar› bir k›s›m küçük boyutlu askeri birlikleri saf d›fl› b›rakarak Genç, Çabakçur (Bingöl), Elaz›¤ ve Hani’yi ele geçirip, Diyarbak›r önlerine kadar geldiler. Baflbakan Fethi(Okyar) Bey,


BD MART 2012

Mustafa Kemal ve ‹smet Pafla ilk tedbir olarak, bölgede s›k›yönetim ilan etmek ve k›smi askeri önlemler almak suretiyle olay›n halledilebilece¤i ve ola¤anüstü tedbirlere gerek kalmayaca¤› kan›s›ndayd›. Bu itibarla Diyarbak›r, Elaz›¤, Genç, Ergani, Malatya, Mufl, Dersim (Tunceli), Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri illeriyle, Erzurum’un Ki¤› ve H›n›s ilçelerinde bir ay süreyle s›k›yönetim ilan edilmesini teklif etti. Teklif muhalefet partisinin de tam deste¤i ile kabul edildi. Ayr›ca dinin siyasete alet edilemeyece¤ine ve bu suçun vatana ihanet say›laca¤›na dair bir yasa teklifi muhalefetin de oylar› ile tart›flmas›z kabul edildi. Bu önlemlere karfl›n, ayaklanman›n süratle yay›lmas› ve bas›ndaki haberler, maalesef havay› de¤ifltirmeye, gerginli¤i art›rmaya bafllad›. Bir k›s›m milletvekilleri de isyan›, yurt çap›nda

Cumhuriyet’e ve Devrimlere yönelik içeriden ve d›flar›dan destekli bir Karfl› Devrim hareketi olarak de¤erlendiriyordu. Mustafa Kemal, geliflmeleri dikkatle izliyordu. Sa¤l›k nedenleriyle ‹stanbul’da bulunan ‹smet Pafla’y› 20 fiubat 1925 tarihinde Ankara’ya ça¤›rd› ve olay› beraberce takip etmeye bafllad›lar. eclis’teki tart›flmalar uzad›kça uzuyor ve fakat isabetli sonuca bir türlü var›lam›yordu. Sonunda Mustafa Kemal’in görüfllerinin ö¤renilmesine ihtiyaç oldu¤u gerekçesiyle O’nu Meclis’e davet ettiler. Gazi uzun bir konuflma yapt› ve “...Ulusun elinden tutmaya ihtiyaç vard›r. Devrimi bafllayan tamamlayacakt›r...” sözleriyle enerjik bir tutum al›nmas›n› istedi. Yap›lan oylama sonucunda 60’a karfl› 92 iti-

M

39


BD MART 2012

mats›zl›k oyu alan Fethi Bey, 2 Mart 1925’te istifa etti. *** ‹smet Pafla Hükümeti ve Takrir-i Sükûn Yasas›n›n Kabulü

Yeni Hükümeti kurmakla ‹smet Pafla görevlendirildi. ‹smet Pafla hükümet program›n› Meclis’e sunarak, 3 Mart 1925 tarihinde yap›lan oylama sonucunda; 154 kabul, 23 ret ve 2 çekimser oyla güvenoyu ald›. Yeni hükümetin program› özetle: “Her fleyden önce son hadiseler süratle ve fliddetle ortadan kald›r›lacak, memleket her türlü fesat hareketlerinden korunacak, huzur ve devlet otoritesinin sa¤lam bir flekilde yerlefltirilmesi için bütün tedbirler al›nacakt›r.”

hususlar›n› içeriyordu. Düflünülen önlemler ise; •Seferberlik ilan edilecek. •Takrir-i Sükûn (Huzurun Sa¤lanmas›) Yasas› ile hükümete ola¤anüstü yetkiler verilecek. •Bu yasay› çal›flt›rmak için biri isyan bölgesinde, di¤eri Ankara’da olmak üzere iki ‹stiklal Mahkemesi kurulacakt›r; fleklindeydi. Hükümet acilen görüflülmesi iste¤i ile haz›rlad›¤› Takrir-i Sükûn Yasas›’n› Meclis’e sundu. Yasa özetle; “‹rtica ve isyana ve memleketin sosyal düzenini, huzur ve sükûnetini, emniyet ve asayiflini bozmaya sebep olacak bütün kurulufllar, k›flk›rtmalar, giriflimler ve yay›nlar› hükümet, Cumhurbaflkan›n›n onay› ile do¤rudan do¤ruya veya idare olarak yasaklamaya yetkilidir. ‹flbu fiillere kat›lanlar›, hükümet ‹stiklal Mahkemesi’ne verebilir.” ifadelerinden olufluyordu. anun Meclis’te tart›fl›l›rken muhalefet yasay› keyfi uygulamalara yol açaca¤› endiflesi ile elefltirdi, Anayasaya ayk›r› oldu¤unu ileri sürdü. Ama bunlara karfl›n yasa, 4 Mart 1925’te kabul edildi. S›k›yönetim bölgesinde faaliyette bulunacak mahkemeye, yetkili komutan›n onamas› flart›yla, idam yetkisi de verildi. Mustafa Kemal, Türk Ulusu’na, Orduya ve Memurlara 7 Mart 1925 tarihinde yay›mlad›¤› bir bildiriyle, son olaylar› yaratanlar›n, kanunen suçlu baz› nüfuzlu kimselerin, din maskesi alt›nda, yaratt›¤› giriflimler oldu¤unu söyledi. Hükümetin ald›¤›

K

Mustafa Kemal Meclis konuflmas› s›ras›nda 40


BD MART 2012

hukuki ve askeri önlemlerle güvenlik ve asayifli sa¤layaca¤›n› belirtti ve sivil ve asker devlet memurlar›n›, her fleyden önce yüksek vazifelerini tereddütsüz, azim ve fliddetle yerine getirmeye davet etti. *** fieyh Sait Ayaklanmas›n›n Bast›r›lmas› Ankara’da bu tart›flmalar Ayaklanman›n bast›r›ld›¤› günlerden bir görüntü yaflan›rken, önceden Diyarbak›r önlerine kadar gelmifl olan asiler, flehrin içine kadar kemesi’nde yarg›lanan fieyh Sait ve da girmifller ve flehrin hemen tamam›- yard›mc›lar›ndan 47 kifli idama mahna sahip olmufllard›. Askeri Birliklerin kûm oldu. 29 Haziran 1925’te kararlar kararl› tutumuyla verilen mücadele uyguland›. fieyh Sait’e destek veren sonucunda asiler flehirden ç›kar›ld›. Seyit Abdülkadir grubu ise, daha önce Seferber olan askeri kuvvetler, bir yarg›lanm›fl ve karar 23 May›s’ta infaz yandan da isyan m›nt›kas›nda toplan- edilmiflti. maya bafllad›. 26 Mart 1925 tarihinde *** ordu birlikleri harekete geçti. Asileri Ayaklanman›n Sonucu her taraftan kuflatacak ve özellikle ‹syan bast›r›ld›ktan sonra, benzer olay‹ran yönünü kapatacak bir strateji uy- lar› önlemek için do¤udaki bir k›s›m guland›. Bu safhada halk asilere kat›l- fleyh ve a¤alar bat›ya nakledilip, ikamak yerine, onlar›n yolunu kesmeye, mete mecbur edildiler. Bununla birgüvenlik güçlerine yard›m etmeye likte, Hükümet seferber edilen k›talar› yerlerine iade etmek karar› ald›. bafllad›. Savafltan ç›kal› henüz iki y›l olskeri Birlikler Piran, Hani, Palu, mufltu. Silâhalt›na al›nanlar› seferi Çabakçur, Darahani (Genç il- durumda tutman›n psikolojik ve mali çesinin eski ad›)’yi ele geçirdi. sak›ncalar› oldu¤u gibi, siyasi sak›ncaAsilerin baz›lar› Irak’a s›¤›nd›. ‹ran’a lar› da vard›. D›fl dünyaya karfl›, ülkes›¤›nmak için Mufl’a yönelen fieyh nin ancak büyük askeri önlemlerle Sait, halk›n da hükümet kuvvetleri ile ayakta durdu¤u gibi yanl›fl bir görüntü birlik olmas›yla, 15 Nisan 1925 ta- vermemek gerekiyordu. Bas›na karfl› baz› önlemler al›nd›. rihinde ve bafll›ca yard›mc›lar› da dâhil olmak üzere, yakaland›. ‹stiklal Mah- fieyh Sait yarg›lanmas› s›ras›nda,

A

41


BD MART 2012

konusunda; “Terakkiperver f›rkan›n kuruluflu zaman›nda, memlekette bize karfl› belirli ve körüklenmifl olan dini hissiyattan bilerek istifade etmek amac› vard›r...” fleklinde aç›k ve net bir de¤erlendirmesi oldu. Takrir-i Sükûn Kanunu konusunda da çokça elefltirilere muhatap olan ‹smet Pafla, elefltirilere; “Bütün bu flartlar içinde Takrir-i Sükûn Kanunu ve ‹stiklal Mahkemeleri gibi radikal tedbirlere müracaat etmeden Cumhuriyeti, yeni rejimi korumak mümkün müdür?” fleklindeki bir soruyla cevap veriyor ve görüfllerini aktar›yordu. *** Devrim’e karfl› yap›labilecek hareketler ile olas› ayaklanma teflebbüslerine karfl› al›nacak önlemlere yasal dayanak için ç›kar›lm›fl olan Takrir-i Sükûn Kanunu, devrim temposunun h›zland›r›lfieyh Sait ve adamlar›ndan baz›lar› yakaland›ktan sonra mas› için de son yaklanma esnas›nda Terakki- derece yararl› oldu. perver Cumhuriyet F›rkas› (ParGazi Mustafa Kemal, bu yasan›n tisi)’n›n dini söylemlerde bu- varl›¤›ndan da yararlanarak, Türk lunmas› ve bu davran›fl›n da Karfl› toplumunu ça¤dafl medeniyetin bir Devrimci güç odaklar› için oldukça orta¤› yapmak ve bu suretle devletin çekici bir durum yaratmas› sebebiyle, bekas›n›, milletin güvenlik, huzur ve ad› geçen partinin kapat›lmas›na ‹s- refah›n› sa¤lamak amac›yla gerekli tiklal Mahkemeleri’nce 3 Haziran gördü¤ü at›l›mlar›, büyük bir enerji 1925 tarihinde karar verildi. ve kararl›l›kla yürütmeye devam etti.• ‹smet Pafla’n›n, Terakkiperver (Gelecek Ay: Radikal Devrimler) cengizonal@butundunya.com.tr Cumhuriyet F›rkas›’n›n din sömürüsü ayaklanman›n sebepleri aras›nda, baz› gazetelerin k›flk›rt›c› yaz›lar›ndan etkilendi¤ini ileri sürmüfltü. Zaten hükümet daha 6 Mart 1925’te alt› gazeteyi, Takrir-i Sükûn yasas›na dayanarak Bakanlar Kurulu karar›yla kapatm›flt›. Daha sonraki günlerde sorumlu tutulan gazeteciler Elaz›¤’a gönderilerek ‹stiklal Mahkemesinde yarg›land›lar. Yarg›lama sonucu beraat ettiler fakat gazeteleri kapat›ld›. Ankara ‹stiklal Mahkemesinde yarg›lanan Hüseyin Cahit(Yalç›n) ise, ömür boyu sürgün cezas›na çarpt›r›ld›.

A 42


OTOPS‹ Cengiz Özak›nc›

TÜRKE, WEHRE D‹CH! TÜRK, SAVUN KEND‹N‹! Y›l, 1898... 1915 Ermeni Tehciri’nden tam 17 y›l önce... II. Abdülhamid dönemi... Almanya’n›n Leipzig kentinde bir kitap yay›nlan›r. Yazar›: Dr. Hans Barth’t›r. Kitab›n ad› ilginçtir: ‘Türke, Wehre Dich!’ Anlam› fludur: ‘Türk, Savun Kendini!’

A

Alman Devlet Kütüphanesi yöneti-

cilerinden Dr. Hans Barth’›n, Türkleri kendilerini savunmaya ça¤›ran bu Almanca kitab›n›n Frans›zcas› da, ayn› y›l, Paris’te, Joseph Aymeric’in çevirisiyle ‘Le Droit du Croissant’ (Hilal / ‹slam Yasas›) ad›yla yay›mlan›r. Kitap, 1887’de ‹sviçre’de “Sosyal Demokrat”, (Social Democrat Hunchakian Party) ad›yla “Marksist, Sosyalist” bir söylemle kurulan ve daha sonra Londra’ya yerleflen ‘H›nçak’

Hans Barth’›n 1898 de yay›mlanan "Türke, Wehre Dich!" adl› kitab› 43


BD MART 2012

Kitab›n 90 y›l sonra 1988’de Prof. Dr. Selçuk Ünlü çevirisiyle gerçeklefltirilen Türkçe bask›s› "Türk Savun Kendini" Ermeni Terör Örgütü’nün, Osmanl› topraklar›n› parçalamaya yönelik kanl›, karanl›k eylemlerinin iç yüzünü, perde arkas›n›, para kaynaklar›n›, besleyicilerini, silahland›r›c›lar›n›, koruyucular›n›, belgelerle ve de tüm

H›nçak Partisinin amblemi 44

ç›plakl›¤›yla gözler önüne serer. O y›llarda Marksizm, ‹ngiliz istihbarat›n›n öteki ülkeleri içten kar›flt›r›rken kendisini gizlemekte kulland›¤› bir maskedir. Etnik Irkç› H›nçak Ermeni Terör Örgütü de, ‹ngiliz maflas› oldu¤u gerçe¤ini, daha kuruluflunda Marksizm peçesi alt›nda gizleyerek örtmüfltür. Örgütün maskesi, 1893 y›l›nda, yani kuruluflundan 6 y›l sonra, Amerika’da, Boston’da, ‘The Congregationalist’ adl› gazetede yay›nlanan bir makaleyle, flimdiki ad› Bo¤aziçi Üniversitesi olan Robert Kolej’in Amerikal› Protestan Misyoner Kurucular›ndan Cyrus Hamlin taraf›ndan düflürülmüfltür. Hans Barth, Hamlin’in bu yaz›s›n›, gazetede yay›nland›ktan befl y›l sonra, 1898’de ‘Türk Savun Kendini’ kitab›nda aktarm›fl; ve böylece Hamlin’in tarihi önemdeki bu makalesi gazete sayfalar› aras›nda unutulup gitmekten kurtulmufltur. Amerikal› Protestan Misyoner Cyrus Hamlin’in, 28 Aral›k 1893’te Boston’da The Congregationalist gazetesinde yay›nlanan yaz›s›n›n, ‹ngilizce özgün metninden yapt›¤›m›z çeviri flöyledir: *** Ermeniler Aras›nda Tehlikeli Bir Hareket (A Dangerous Movement Among The Armenians) Bir Ermeni devrimci parti, büyük kötülüklere neden oluyor, misyonerlik çal›flmalar›m›za ve Türk ‹mparatorlu¤u’nun belirli bölgelerindeki bütün H›ristiyan nüfusa ac› çektiriyor. Bu gizli örgüt, da¤›tt›klar› bildirilerde


BD MART 2012

konusunda umutlu olduklar›n› söyledi. Bunu nas›l baflaracaklar›n› sordum. H›nçak çetelerinin bütün Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda örgütlendi¤ini, Türklere ve Kürtlere sald›r›p öldürerek köylerini, evlerini atefle verdikten sonra da¤lara kaçmak için ortam kollad›klar›n›; Ermenilerin Müslümanlar› öldürmesinin Müslümanlar›n öfkesini kabartaca¤›n›; bunlar›n da intikam için Ermenilere sald›r›p vahflice öldürmeye bafllayacaklar›n›;

Amerikal› misyoner: Cyrus Hamlin kendilerini Ermenistan Devrimci Hareketi’nin, Ermenilerin tek önderi olarak tan›tan, Do¤u’ya özgü ‘fiark Kurnazl›¤›’yla yönetilen “H›nçakç› Devrimci Parti”dir. Merkezi Atina’ dad›r. Ermenistan’›n her köy ve kentinde flubeleri vard›r. Partinin kurucular›ndan Niflan Garabedian Amerika’dad›r, adresi: “No. 15, Fountain Street, Worcester, Mass.”t›r. Partinin merkezinin adresi “M. Beniard, Poste Restante, Atina, Yunanistan”d›r. Ermenice yan›s›ra çok iyi ‹ngilizce konuflan, çok zeki ve devrimin etkin savunucusu olan bir Ermeni, bana, Rusya’n›n Anadolu’ya girip Osmanl› topraklar›n› iflgal etmesini sa¤layacak gerekçe oluflturacaklar›

‘The Congregationalist’ adl› gazetenin 28 Aral›k 1893 günlü say›s›nda Cyrus Hamlin’in ‘Ermeniler aras›nda tehlikeli bir hareket’ bafll›kl› yaz›s›na ait sayfa

45


BD MART 2012

bunun üzerine Rusya’n›n, insanl›k ve H›ristiyan uygarl›¤› ad›na Anadolu’ya girip iflgal edece¤ini, söyledi. Ona, bu tasar›y› fleytani ve vahfli buldu¤umu söyleyince, so¤uk kanl› bir biçimde: Biz Ermeniler özgür olmaya karar verdik. Avrupa ‘Bulgar Zulmü’ ile yumuflad› ve Bulgaristan’› özgürlefltirdi. Ayn› Avrupa, bizim de 盤l›klar›m›z›, milyonlarca kad›n›m›z ve çocu¤umuzun dökülen kanlar›ndan yükselen imdat ça¤r›lar›n› duyacakt›r, dedi.

O

Ona böyle bir tasar›n›n ‘Ermeni’

ad›n› bütün uygar dünyan›n gözünde lekeleyece¤ini anlatmaya çal›flt›m, fakat bofluna. Kafam›za koyduk, yapaca¤›z, dedi. Buna karfl›l›k: Sizin halk›n›z Rus yönetimini istemiyor, tüm eksikliklerine karfl›n Türkiye’yi ye¤liyor. S›n›r› geçip Rusya’ya göçmek çok kolay. Yüzy›llard›r yaflad›klar› Türkiye’den memnun olmasalard›,

baflka Ermeniler’le de konufltum. Cinayet ve kundakç›l›¤›n egemen oldu¤u bu entrikac› partinin Türkiye’deki amac›, Türkleri Anadolu’daki protestan misyonerlere ve protestan Ermeniler’e karfl› k›flk›rtmakt›r. Merzifon’da yaflanan gerginlikler, bu partinin hareketleriyle ortaya ç›km›flt›r. Bunlar, kurnaz, anarflist ve ac›mas›zd›r. Kendi soydafllar›n› da ölüm tehdidiyle korkutarak para s›zd›rmaktad›rlar. Burada anlatt›klar›m›z H›nçakç› Devrimci Parti’nin i¤rençliklerinin en hafifleridir. Bunlar Rus kökenlidir, Rus alt›n›yla beslenirler. Amerika içinde ve d›fl›nda bulunan bütün misyonerler, bu H›nçakç›lar› ihbar edelim. Tüm Protestan Ermeniler, her yerde cesaretle bunlar› ihbar edelim. Lanetleyelim. Ermeniler’in gerçek dostlar› olarak biz, bu i¤renç hareketi onaylamak anlam›na gelebilecek her türlü davran›fltan özenle kaç›nmal›y›z. Baz› Ermeniler cehaletleri yüzünden, H›nçakç›larla iflbirli¤i yapmalar›na karfl›n, biz protestan misyonerler, onlar›, kilise ve okullar›n›n mahvolmas›na yol açabilecek bu kimselerle her türlü iliflkiyi kesmeleri konusunda uyarmak zorunday›z. Bunun için, bütün Amerikan misyonerleri içerde ya da d›flar›da, H›nçakl›lar› onaylad›¤›m›z izlenimi verecek her türlü iliflkiden büyük bir özenle kaç›nal›m.” Cyrus Hamlin’in bu yaz›s›nda H›n-

Cinayet ve kundakç›l›¤›n egemen oldu¤u bu entrikac› partinin Türkiye’deki amac›, Türkleri Anadolu’daki protestan misyonerlere ve protestan Ermeniler’e karfl› k›flk›rtmakt›r. Rusya’y› ye¤liyor olsalard›, bugün Türkiye’de bir tane bile Ermeni kalmazd›, dedim. Evet, dedi, Ermeniler bu aptall›klar› nedeniyle, bundan sonra olacaklara katlanmak zorunda kalacaklar… Parti üyesi olduklar›n› kabul etmeyen fakat ayn› fleyleri söyleyen 46


BD MART 2012

çak’›n Amerika’da yaflayan kurucusu olarak ad›n› verdi¤i N. Garabedyan; k›sa bir süre sonra ayn› gazetede Hamlin’e yan›t vermifl; H›nçak-Rusya iliflkisinin do¤ru olmad›¤›n›, örgütün böyle yöntemler kullanmad›¤›n› söylemifl; fakat gazete, Garabedyan’›n yan›t›n›, salt Hamlin’in yaz›s›nda ad› geçti¤i için yay›nlad›¤›n›; Garabedyan’›n yan›t›n›n gerçe¤i yans›tmad›¤›n›, Hamlin’in yazd›klar›n›n ise tümüyle do¤ru oldu¤unu duyurmufltur. Anadolu’da bulunan di¤er Amerikan Misyonerleri de 1894 y›l› boyunca bu gazeteye mektuplar gönderip kendi bafllar›ndan geçen olaylar› anlatarak Hamlin’in H›nçak’la ilgili yazd›klar›n› do¤rulam›fllard›r. Bu s›rada Amerikan protestan misyoner Edward Riggs ve beraberindeki iki Amerikal› misyoner Merzifon’da öldürülmüfl; Ermeni H›nçak örgütü, katilin Türkler oldu¤u propagandas›na bafllam›fl; Cyrus Hamlin ve di¤er Amerikal› misyonerlerin H›nçak örgütüyle ilgili verdikleri bilginin do¤ru oldu¤u olaylarla kan›tlanm›flt›r. 1895’de H›nçak’›n kanl› entrikalar› sonucu ‘Sason Ayaklanmas›’ patlak verince; bu örgütün hedefi olmaktan korkan baflta Cyrus Hamlin olmak üzere di¤er Amerikan misyonerleri a¤›z de¤ifltirerek, o ana dek lanetledikleri H›nçak’› övüp aklamaya, kutsamaya bafllam›fl; ve böylece, H›ristiyan Bat›’n›n, Ermenilerle iliflkisinde tak›nd›¤› iki yüzlü tutumun ilk utanç verici örne¤ini vermifllerdir. Bu aç›klanamaz ve savunulamaz dönüflün izleri silinmek üzere, ‘The Congregationalist’ gazetesininin bütün

say›lar› taran›p internete konuldu¤u halde, yaln›zca Cyrus Hamlin’in, Ermeni H›nçak örgütünü lanetleyen ve Ermeni terörünün kimler taraf›ndan nas›l tohumland›¤›n› gözler önüne seren 28 Aral›k 1893 günlü say›s›, internete konulmam›flt›r. E¤er Dr. Hans Barth, 1898’de yay›mlanan ‘Türk Savun Kendini’ kitab›nda Hamlin’in bu yaz›s›n› aktarmam›fl olsayd›; ‘Türkler’i Ermeni soyk›r›mc›l›¤›yla suçlamak’ eyleminin; 1915’ten 22 y›l önce 1893’ te, Ermeni H›nçak terör örgütünce bafllat›ld›¤›n› kan›tlayan bu Amerikan belgesi, bugün hiç kimse taraf›ndan bilinmiyor olacakt›.

D

Dr. Hans Barth’›n 1898’de yay›m-

lanan kitab› ‘Türklerin Ermeni soyk›r›mc›l›¤›yla suçlanmas›’n›n 1915 olaylar›yla bafllamad›¤›n›; Türklerin ortada sürgün, tehcir, toplu öldürme vs. hiç bir olay›n olmad›¤› 1890’larda bile Ermeni soyk›r›mc›l›¤›yla suçland›¤›n› gösteren belgelerle doludur. Bunlardan biri de, 1915 olaylar›n› soyk›r›m olarak gösteren Alman Protestan Johannes Lepsius’un, soyk›r›m yaygarac›l›¤›na 1915’ten çok önce, 1897’de Berlin’de yay›nlanan “Armenien Und Europa” kitab›yla bafllad›¤›n› kan›tlayan belgelerdir. Bir sorunu anlamak için onun tarihsel kökenlerine inmek gerekir. Say›n Uluç Gürkan, ‘Ermeni Sorununu Anlamak’ kitab›nda diyor ki: “Ermeni isyanlar›n›n bir ço¤unun amac› ba¤›ms›zl›kt›r. Ayr› bir devlet ve toprak talebini içermektedir. (....) Ermenilerin ba¤›ms›zl›k için silaha sar›l›p Osmanl›’ya isyan etmifl olma47


BD MART 2012

tayin hakk›na’ sahip olduklar›na inan›yorum. Kendi ulusal aidiyetim ba¤lam›nda önemsedi¤im ulusal bilinci, Ermenilerden esirgeyemem.” (...) “Ermenileri ba¤›ms›zl›k mücadelesi verirken ne kadar hakl› görüyorsam, Osmanl› devleti’ni de toprak bütünlü¤ünü tehdit eden Ermeni ayaklanmalar›na karfl›, tehcir dahil, önlem almakta o kadar hakl› görüyorum.” (Uluç Gürkan, ‘Ermeni Sorununu Anlamak’, Destek y. 2011, sayfa 283, 284.) Say›n Gürkan’›n bu görüflü, akla

flu soruyu getiriyor: Ermeniler ‘ba¤›ms›zl›k için’ mi silaha sar›lm›fllard›; yoksa ‹ngiltere, Rusya vs. H›ristiyan emperyalist ülkelerin ‘manda’s› olmak amac›yla m› silaha sar›lm›fllard›? Hangi Ermeniler’in neden ‘silaha sar›ld›klar›’; Cyrus Hamlin’in 1893’de yay›nlanan ve yukar›da özet çevirisini aktard›¤›m makalesinde görülüyor. Kendilerine ‘ba¤›ms›zl›k savaflç›s›’

Haftada bir yayımlanan ‘The Congregationalist’ gazetesinin ProQuest koleksiyonunda 21 Aralık 1893’ten 4 Ocak 1894’e atlandığını; Hınçak’ın gerçek yüzünü ortaya koyan 28 Aralık 1893 sayısının belki de yok edildiğini gösteren ProQuest kaydı. s›n› yads›m›yorum. Ermenilerin de, aynen daha önce isyan ederek ba¤›ms›zl›klar›n› kazanm›fl olan Yunanl›lar, S›rplar, Bulgarlar gibi ‘kendi kaderini 48

Johannes Lepsisus


BD MART 2012

süsü veren Ermeni terör örgütlerinin, Osmanl›’dan ba¤›ms›z, fakat H›ristiyan emperyalist ülkelere ba¤›ml› bir Ermenistan kurmak amac› ile ‘silaha sar›ld›klar›’n› söylemek daha do¤ru. 1890’larda, Trabzon liman›ndan ‹skenderun liman›na do¤ru çekilen düz çizginin do¤usunda kalan topraklarda, nüfusun yaln›zca %16’s› Ermenilerden olufltu¤u halde; tüm bu bölgeyi Ermenistan olarak gösterip Osmanl›’dan kopartmak üzere silaha sar›lman›n ad›; ‘Ermeni ulusal ba¤›ms›zl›k savafl›’ ya da ‘Ermenilerin kendi kaderlerini tayin hakk›’ de¤il; emperyalizmin taflaronlu¤udur. Nitekim, 1919-1923 aras› Sevr, Lozan, vs. bütün bar›fl görüflmelerinde; Ermeni örgütleri, galip devletlere baflvurarak, “manda” olmak, yani H›ristiyan emperyalist devletlerin güdümünde yaflamak istediklerini, aç›kça ilan etmifllerdir. Say›n Uluç Gürkan Ermeni Sorununu Anlamak’ kitab›nda, Türkiye Cumhuriyeti’nin soyk›r›m suçlamalar› karfl›s›nda benimsemesi gereken tutu-

1897’de Türkleri Ermeni soyk›r›mc›l›¤›yla suçlayan “Armenien Und Europa” adl› kitab›n kapa¤› mu ortaya koyarken; özellikle uluslararas› hukuk konusunda çok önemli öneriler sunuyor. Soyk›r›m konusunu ifllerken, bunlar› da irdeleyece¤iz.• cengizozakinci@butundunya.com.tr

‹NSANIN 3 ÖZELL‹⁄‹ Derler ki, Tanr› insanl›¤a özgü 3 özellik yaratm›fl: Dürüstlük, ak›l ve siyasi irade.

Ama kimseye 2'den fazlas›n› vermemifl. E¤er dürüst ve ak›ll› iseniz, siyasetçi de¤ilsiniz. E¤er dürüst ve siyasetci iseniz, ak›ll› de¤ilsiniz. E¤er ak›ll› ve siyasetçi iseniz, dürüst de¤ilsinizdir... 49


SAKLI TAR‹H Sinan Meydan

2

50


BD MART 2012

Genç Cumhuriyetin Dersim’e yönelik operasyonunun nedeni Kürtleri yok etmek, soyk›r›ma u¤ratmak m›d›r, yoksa rejim karfl›t›, bölücü bir isyan› bast›rmak m›d›r? Neden sadece Dersim olaylar›n›n sonuçlar›ndan söz edilirken olaylar›n nedenlerinden hiç söz edilmemektedir? 1937-1938’e uzan›p, Dersim ‹syan›’n›n ard›ndaki gerçekleri ayd›nlatmay› sürdürüyoruz.

51


BD MART 2012

925 fieyh Sait ‹syan›’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne karfl› planlanan bütün “Kürtçü isyanlar›n” kilit noktalar›ndan biri Dersim olmufltur. A¤r› ‹syan›’n› planlayan Hoybun Cemiyeti de Dersim’i en önemli merkezlerden biri olarak görmüfltür Hoybun Cemiyeti’nin faaliyetleriyle ilgili ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n Baflbakanl›¤a yazd›¤› 18 Temmuz 1929 tarihli “gizli raporun” 11. maddesindeki “Dersim, ruh meselesidir. Kürt harekat›na istinat noktas› teflkil eder. Haydaranl›, Bahtiyarl›, Lolanl›, Balabanl›, Karakiyhili, Arelli ve Çar›kl› afliretlerinin tamamen elde edilmesi laz›m geldi¤inden bu hususu Hoybun Cemiyeti deruhte eder. Bu durum müfltereken tesbit edilerek karar alt›na al›nm›flt›r.” ifadeleri, Dersim ‹syan›’n›n haz›rl›klar›n›n A¤r› ‹syan› öncesinde bafllad›¤›n› göstermektedir. Nitekim A¤r› ‹syan›’na destek olan isyanc›lardan baz›lar› Dersim ‹syan›’nda da karfl›m›za ç›kacakt›r. Hoybun-Taflnak ittifak›nda önem verildi¤i vurgulanan Dersim bölgesinde Koçgirili Aliflir, Hoybun bildirilerini afliretler aras›nda yayarak bu bölgelerin de A¤r› ‹syan›’na destek olmas›na zemin haz›rlam›flt›r. Sonuçta Dersim afliretleri üzerinde dini bir otoriteye sahip olan Seyyit R›za, devlet görevlilerine karfl› direnifle geçmifl, bunun üzerine A¤r› bölgesinden oraya da kuvvet kayd›r›lmak zorunda kal›nm›flt›r. Böylece merkezi A¤r› olan ayaklanman›n bütün Do¤u Anadolu bölgesine yay›lmas› hedeflenmifltir. Hoybun Cemiyeti da¤›tt›¤› bildiriler ve yapt›¤› propaganda ile isyanc›lar›n moralini yüksek tutmaya çal›flm›flt›r. Nitekim Cemiyet, 1 Eylül’de yay›nlad›¤› bir bildiride, Türk ordusuna büyük kay›plar verdirildi¤i belirtilmifl ve ayn› zamanda Türk kuvvetlerini, baz› köyleri ya¤malamak ve bir çok insan› öldürmekle suçlam›flt›r. Birinci A¤r› ‹syan›, 16 May›s 1926’da Yusuf Taflo ve çetesinin ‹ran s›n›r›n› geçip Beyazit köylerinden hayvan çalarak A¤r› yaylalar›na s›¤›nmas› ve Has› Telli’nin halk› k›flk›rtmas›yla bafllam›flt›r. ‹syan baflar›ya ulaflmadan bir ay sonra bast›r›lm›flt›r. 1927 Eylül’ünde ‹kinci A¤r› ‹syan› bafllam›flt›r. Avrupa’da ve Amerika’da etkili olan ve Amerika’da bir flubesini açan Hoybun Cemiyeti, ‹kinci A¤r› ‹syan›’n› desteklemifltir. Türkiye, Temmuz 1927’de Sovyet Rusya ile yapt›¤› bir anlaflma ile Kürt isyanlar›na karfl› Rusya’y› kendi yan›na çekmeye çal›flmflt›r. A¤r› ‹syan›’nda Sovyet ordular› s›n›ra asker y›¤arak isyanc›lar›n hareket alan›n› daraltm›flt›r. 1928 y›l›na gelindi¤inde

1

52


BD MART 2012

‹hsan Nuri liderli¤indeki isyanc› Kürt gruplar› A¤r› da¤›na hakim olmufllard›r. 2 bin kifliden fazla isyanc› Kürt, da¤lara ç›km›flt›r. Hoybun Cemiyeti’nin destekledi¤i Üçüncü A¤r› ‹syan›, 1930 y›l›nda bafllam›flt›r. May›s 1930’da 4. ve 6. Kolordular A¤r› da¤› yak›nlar›nda toplanarak A¤r› ‹syan›’n› bast›rmak için harekete geçmifltir. 7-14 Eylül 1930 tarihleri aras›nda yap›lan askeri harekatla A¤r› isyan› tamamen bast›r›lm›flt›r. Baflta ‹hsan Nuri olmak üzere isyanc›lar›n elebafllar› ‹ran’a kaçm›fllard›r. ‹ran taraf›ndan tutuklanan ‹hsan Nuri k›sa bir süre sonra serbest b›rak›lm›fl ve kendisine ‹ran ordusunda görev verilmifltir. Cemiyeti A¤r› isyan›n›n bast›r›lmas›ndan sonra gücünü H oybun büyük oranda kaybetmesine ra¤men Türkiye’ye karfl› faaliyetlerine devam etmifltir. Özellikle Fransa, Hatay sorunundan dolay› Hoybun Cemiyeti’nin faaliyetlerini desteklemeye devam etmifl ve dolay›s›yla Cemiyeti’nin çal›flmalar› Suriye’de yo¤unlaflm›flt›r. Siyasi Kürtçülü¤e kültürel bir zemin haz›rCeladet Ali Bedirhan Kamuran Bedirhan lamak amac›yla fiam’da 1932 y›l›nda Hawar Dergisi ç›kar›lmaya bafllanm›flt›r. Celadet Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan taraf›ndan Hoybun Cemiyeti’nin yay›n organ› olarak onbefl günde bir Kürtçe ve Frans›zca olarak yay›nlanan bu dergi, 1943 y›l›na kadar ç›kar›lm›flt›r. Hawar dergisinin ilk say›s›nda “amaçlar› ve özellikleri” bafll›¤› alt›nda derginin sadece ilmi ve edebi bir amaçla kuruldu¤u belirtilerek yay›n politikas› flöyle s›ralanmaktad›r. a) Kürtler aras›nda Kürt alfabesi ve gramerinin yay›nlanmas›, menflei ve di¤er dillerle akrabal›¤›n›n incelenmesi (ilk say›da Kürt alfabesi yay›nlanmaktad›r) b) Folklor bafll›¤› alt›nda Kürt efsaneleri, masallar› ve Türkülerinin yay›nlanmas›, c) Kürtlerin yaz›l› edebiyatlar› ile müzik, âdet, gelenek, tarih ve co¤rafyalar›n›n incelenmesi ve yay›nlanmas›, 53


BD MART 2012

d) Kürt dilinin Hint-Avrupa dil grubuna dahil oldu¤u, Kürtlerin bugün kulland›klar› dilin Medlerin, Perslerin, Farslar›n dili ile ayn› oldu¤una dair araflt›rmalar›n yay›nlanmas›, e) Derginin sayfalar›n›n “yak›ndan veya uzaktan Kürtçeye, Kürdistan’a ve Kürtçülü¤e ilgi duyanlara” aç›k oldu¤u, f) Kürtlerin modernleflmek istedikleri, ancak Avrupal›lara benzemedikleri belirtilmekle “birkaç Kürdün Avrupai giyinmesi bahane edilerek Kürt k›yafetlerini bafll›k olarak flapkayla ve giysi olarak da smokinle tasvir etmek garip olacakt›r” denilerek ›rk›m›za has âdet, gelenek ve özellikle ile onlardan ayr›ld›klar› belirtilmifltir. Kürtçülerinin “Kürt aç›l›m›” ad› alt›ndaki talepleri, Celadet G ünümüz Ali Bedirhan ve Kamuran Bedirhan gibi “ayr›l›kç› Kürtçülerce” 1932 y›l›ndan itibaren ç›kar›lmaya bafllayan Hawar Dergisi’nde dile getirilmifltir. Dolay›s›yla “Kürtlerin demokratik talepleri” söyleminin arka plan›nda, asl›nda “Kürtçülerin ayr›l›kç› talepleri” yatmaktad›r. Zamanla faaliyetleri oldukça azalan Hoybun Cemiyeti’nin, Hatay

Dolay›s›yla Kürtlerin demokratik talepleri söyleminin arka plan›nda, asl›nda Kürtlerin ayr›l›kç› talepleri yatmaktad›r. sorununun gündeme gelmesine paralel, Fransa’n›n mandaterli¤indeki Suriye’de yeniden canlanmaya bafllad›¤› görülmüfltür. Nitekim ‹çiflleri Bakanl›¤›’n›n Baflbakanl›¤a yazd›¤› 12 Ekim 1935 tarihli yaz›da; Hoybun Cemiyeti’nin Suriye’de yaflayan kürtlere yard›m maskesi alt›nda çal›flan fakat gerçekte Hoybun’a yard›m toplayan “Kürt Fukara Perver Cemiyeti” ad›nda bir dernek kurdu¤u, bu derne¤in toplad›¤› hububat ve paralar› Hoybun’un siyasi amaçlar› için harcad›¤› belirtilmifl ve cemiyetin en büyük destekçisinin de Suriye’de kendisini fieyh Sait’in halifesi ilan eden fieyh Ahmet oldu¤u, bu kiflinin, geçmiflte Türkiye’ye sald›r›larda bulunmufl çetelere maddi yard›m yapt›¤› ve eline f›rsat geçerse fieyh Sait’den daha tehlikeli olabilece¤i vurgulanm›flt›r. Hoybun Cemiyeti’nin 1930 y›l›nda açt›¤› Antakya flubesi de 1935 y›l›ndan sonra faaliyetlerini artt›rm›flt›r. Hoybun Cemiyeti’nin “katibi umumisi” olan ayn› zamanda Antakya flubesinin de baflkanl›¤›n› yapan Antakya Lisesi felsefe ö¤retmeni Memduh Selim, 1936 y›l› bafllar›nda Türkiye s›n›r›na yak›n Kürt köyleri üzerinde propaganda faaliyetlerini yo¤unlaflt›rm›flt›r. 54


BD MART 2012

1936 y›l› bafllar›ndan itibaren Hoybun Lideri Celadet Ali Bedirhan ‹skenderun, Halep ve Beyrut’taki Taflnak önderleriyle görüflmeler yaparak Cezire üzerinden Türkiye’ye karfl› bir hareket yapmay› planlam›flt›r. Ayr›ca Taflnak-Hoybun iflbirli¤ine Türkiye’ye karfl› düflmanca duygular besleyen fiamdaki “Çerkez Cemiyeti” de dahil edilmifltir. Bu konuda Celadet Ali ile Çerkez Cemiyeti Baflkan› Abdullah Bey aras›nda bir ittifak yap›larak Türkiye’ye karfl› üç cemiyetin birlikte hareket etmesi kararlaflt›r›lm›flt›r. Bu ittifak›n yap›lmas›ndan sonra Türkiye’ye karfl› 1937 y›l› bafllar›nda veya ilkbaharda harekete geçilmesi uygun bulunarak Türkiye içindeki taraftarlar› olarak kabul ettikleri baz› afliretlere haz›rl›k yapmalar› için talimat dahi verilmifltir. Nitekim 1936 y›l› sonlar›nda Türkiye’nin güney s›n›r›nda bir tak›m çete sald›r›lar› görülmeye bafllam›fl, 1937 y›l› bafl›ndan itibaren bu sald›r›lar daha da artm›flt›r. Bu s›rada Fransa, ‹ngilizlerin Musul sorununu çözmek için kulland›klar› modeli kullanarak Türkiye’ye yönelik “bölücü” hareketleri k›flk›rtma yoluna gitmifltir. Özellikle Türkiye aç›s›ndan Hatay’›n ön plana ç›kt›¤› 1937 y›l›nda Fransa Dersim ‹syan›’n› teflvik etmifltir. Bunun üzerine Türkiye

Bu s›rada Fransa, ‹ngilizlerin Musul sorununu çözmek için kulland›klar› modeli kullanarak Türkiye’ye yönelik bölücü hareketleri k›flk›rtma yoluna gitmifltir. 8 Temmuz 1937 tarihinde Afganistan, Irak ve ‹ran ile Sadabat Pakt›’n› kurarak bölgeden yönelebilecek bölücü hareketleri önleme yoluna girmifltir. Ancak Türkiye’nin çabalar›na ra¤men 1937 y›l›nda Dersim ‹syan›’n›n ç›kmas› önlenememifltir. ütün bu emperyalist oyunlara karfl› Atatürk Türkiyesi de bofl durmam›flt›r: Genç Türkiye Cumhuriyeti, A¤r› ‹syanlar›n› sert bir flekilde bast›rd›ktan sonra 1932 y›l›n›n bafl›nda, Celal (Bayar) ve Tevfik Rüfltü (Aras) baflkanl›¤›ndaki iki resmi Türk heyetini ‹ran’a göndermifltir. Bu heyetler, Kürt sorunu konsunda ‹ran’la görüflerek, ‹ran’›n isyanc›lar› himaye etmemesini ve bu konuda Türkiye’ye yard›m etmesini istemifllerdir. Türkiye sadece ‹ran’la de¤il, Irak’la da Kürt sorunu konusunda görüflmeler yapm›flt›r. ‹ki kez üst üste Türkiye’yi ziyaret eden Irak D›fliflleri Bakan›’ndan, “Barzan bölgesini merkez olarak kullanan isyanc› Kürtlere karfl› operasyon yap›lmas›” istenmifltir. Irak Hükümeti bu iste¤i kabul ederek Barzanl› fieyh Ahmet’e karfl› sald›r›lar düzenlemifltir. Ayn› gün-

B

55


BD MART 2012

lerde Irak’›n Ankara Büyükelçisi, ‹ngiliz Büyükelçisi’ne gönderdi¤i bir yaz›da ‹ran, Irak ve Türkiye hükümetleri aras›nda Kürtlere karfl› iflbirli¤inden söz etmifltir. Bu iflbirli¤i Irakta’ki Kürt isyanc›lar›ndan fieyh Ahmet ve Mahmut’u etkisiz hale getirmifltir. A¤r› ‹syan›’n›ndan sonra genç Türkiye Cumhuriyeti içerde de çeflitli önlemler alm›flt›r: 5 May›s 1932’de ç›kar›lan bir ‹skan Kanunu’yla Kürtlerin bir k›sm› Bat› bölgelerine yerlefltirilmifltir. Ayn› kanunla, fleyhlik, beylik ve a¤al›k kald›r›lm›fl, afliret resilerinin ve dini liderlerin sahip oldu¤u yetkiler ellerinden al›nm›flt›r. Türkçeden baflka bir dil kullanmak, yeni köyler ve mahalleler kurmak, zanaatkar cemiyetleri oluflturmak da yasaklanm›flt›r. Ancak bütün bu d›fl ve iç önlemlere karfl›n d›flardan “emperyalizm” içerden de “yerli iflbirlikçiler” çok geçmeden yeni bir Kürtçü isyan planlam›fllard›r. Genç Cumhuriyeti ve Kürt halk›n› derinden sarsacak olan bu isyan›n ad› Dersim ‹syan›’d›r. Görüldü¤ü gibi Dersim ‹syan›, asla sadece Dersim ‹syan› de¤ildir; Dersim ‹syan›, 1919-1936 aras›ndaki “emperyalist” destekli Kürtçü isyanlar›n, bu süredeki yeni isyan haz›rl›klar›n›n, genç Türkiye Cumhuriyeti’ne karfl› kurulan “kirli ittifaklar›n” nihai bir sonucudur.

O smanl› Dönemindeki Dersim ‹syanlar› Dersim, Osmanl› döneminde çokça isyan etmifltir. Dersim afliretleri, yaflad›klar› bölgenin Osmanl› Devleti’nin maden ihtiyac›n› karfl›layan bir bölge oldu¤unu fark ettikten sonra s›kça Osmanl›’ya karfl› isyan etmifllerdir. Dersim afliretleriyle Osmanl› aras›ndaki Alevi-Sünni ayr›m› bu isyanlar› daha da fliddetlendirmifltir. Cengiz Özak›nc›’n›n dedi¤i gibi, “Maden demek, silah demek; top, tüfek, gülle demek; gümüfl ‘akça’ ve ‘bak›r’ mang›r demekti. Çald›ran Savafl›'ndan sonra Osmanl› devleti, ne zaman do¤udaki komflular› Rusya ya da ‹ran'la savafla tutuflacak olsa, siyasal Alevili¤in, K›z›lbafll›¤›n da¤lar ve akarsularla korunakl› kalesi Dersim'in önde gelen kimi afliretleri, Osmanl›'n›n top, tüfek ve para üretiminin kayna¤› olan çevredeki madenlere sald›racakt›.” Osmanl› Devleti’ 1514, 1534-1535,1548-1549,1552-1554,15781590,1603-1611,1615-1618,1622-1639,1723-1727,1730-1732,17351736,1821-1823 tarihlerinde Alevi, fiii, K›z›lbafl ‹ran Devletiyle savaflm›flt›r. Bütün bu savafllarda, Sünni Osmanl›'n›n yerli top tüfek barut üretimi, kimi Alevi-K›z›lbafl Dersim afliretleri taraf›ndan, yöredeki madenlere yap›lan silahl› bask›nlarla, sald›r›larla kesintiye u¤rat›lm›flt›r. ‹syanc› Dersim afliretleri 17. Yüzy›la kadar “‹ran’›n maflas›” duru56


BD MART 2012

mundayken, 19. yüzy›ldan itibaren önce Rusya’n›n, sonra da ‹ngiltere’nin maflas› durumuna gelmifllerdir. 1877-78 Osmanl›-Rus Savafl›’nda baz› Dersim afliretleri, Rusya’n›n yan›nda yer almak için Erzurum’daki Rus konsolosuna teklifte bulunmufltur. 1877-1878 Osmanl›-Rus Savafl› s›ras›nda baz› Dersim afliretleri o bölgedeki Türk k›fllalar›na, Türklere ve baz› illere sald›rm›flt›r. 1877-1878 Osmanl›-Rus Savafl›’nda Dersim’deki K›rgan aflireti, Hozat’› basarak halk› gasp etmifltir. 1892’de Dersim’deki Koç ve fiam uflaklar› birleflerek büyük gruplar halinde azg›nca etrafa sald›rm›flt›r. 1893-1905 aras›nda Dersim’de zaman zaman büyük kar›fl›kl›klar ç›km›fl, Arapkir ve Kemah halk› can ve mallar›n› korumak için Saray ve Bab›ali’ye flikayet dilekçeleri göndermifltir. Bütün bu belge ve bilgiler, Cumhuriyet döneminde 1937-1938’deki Dersim ‹syan›’n›n “Son Dersim ‹syan›” oldu¤unu kan›tlamaktad›r! Anlafl›ld›¤› kadar›yla “Dersim’in asayiflsizlik tarihçesi” bir hayli gerilere gitmektedir. 1896’da Osmanl› yönetimi, Dersim afliretlerinin “bafl› bozukluklar›”, halka yönelik sald›r›lar›, “ya¤ma” ve “katliamlar›” üzerine Dersim’le yak›ndan ilgilenmeye bafllam›flt›r. Saray, Bab›ali, Anadolu Genel Müfettifli Müflir fiakir ve 4. Ordu Komutan› Zeki Pafla aras›ndaki yaz›flmalardan sonra Dersim hakk›nda baz› kararlar al›nm›flt›r. Bu kararlardan beflincisi, “Dersimlilerin cidden ›slah› için al›nmas› gereken önlemler”dir. 1896 tarihli 5. karardaki önlemelerden baz›lar› flunlard›r: •Muhtemel bir direnifl hesaplanarak, bunu etkisiz hale getirecek kadar 4. Ordu’dan bir kuvvet ayr›lacakt›r. •Bu kuvvet güçlü bir komutan›n kontrolüne b›rak›lacakt›r. •Ayr›lacak kuvvet sessizce Erzincan, Çemiflgezek ve Mamuretülaziz civar›ndan Dersim bölgesine sevk edilecektir. •Dersim halk›n›, yirmi para yevmiye ve yar›m okka ekmek vererek Hozat yolunun yap›m›nda çal›flmaya davet ederek “Dersimlilerin vahfletleri” önlenecektir. •Afliretler aras›nda birleflme önlenecektir. •Amac›n ziraat ve ticaret kap›s› açmak oldu¤u telkin edilerek, halk›n ›slah›na çal›fl›lacakt›r. •Bu telkinler s›ras›nda muhalefet gösterilmedi¤i takdirde fliddet gösterilmeyecek, aksi halde fliddet gösterilecektir. •Ne flekilde olursa olsun hiç kimsenin mal›na el koymamak konusunda askerler uyar›lacakt›r. •Bu uygulamaya karfl› muhalefet edenlerin Trablus ve Yemen taraf57


BD MART 2012

lar›na sürgün edilecekleri bildirilecektir. •Askeri harekat›n uygulanmas› s›ras›nda Dersim’de bir süre “örfi idare” uygulanacakt›r. •Dersim sanca¤› kald›r›lacakt›r. •Ovac›k, Hozat ve K›zılkilise’de gerekti¤i zaman Kuzuçan’da örfi idare ilan edilecek ve yer yer “örfi idare mahkemeleri” kurulacakt›r. •O bölgelerdeki kaymakaml›k ve müdürlük görevleri o bölge komutan›na devredilecektir. •Kazalarda birer ikifler maliye memuru bulundurulacakt›r. •Uygun birkaç yerde “iptidayi mektepleri” aç›lacakt›r. E¤itim görecek çocuklara yüz dirhem ekmek, senelik bir entari, kuflak ve festen ibaret kapama tarz›nda bir elbise verilerek çocuklar e¤itime teflvik edilecektir. •Dersim’de bulundurulacak askerin ihtiyaçlar› zaman›nda karfl›lanacakt›r. tarihli bu kararlardan çok aç›k bir flekilde görüldü¤ü gibi Der1 896 sim, sadece Cumhuriyet döneminde “sorun” olmaya bafllamam›fl, Osmanl› döneminde de çok ciddi bir sorun olmufltur. 19. yüzy›lda baz› Dersim afliretlerinin ya¤ma, sald›r› ve isyanlar› Osmanl› yöneticilerini Dersim ve civar›nda acil önlemler almaya yöneltmifltir. 1896 tarihli kararlara göre Dersim’e yönelik al›nmas› düflünülen önlemler; bölgeye ordu sevk etmek, afliretlerin birleflmesini önlemek, halka ifl imkanlar› sa¤lamak, devlete yönelik muhalefete müsaade etmemek, asileri sürgünle cezaland›rmak, bölge yönetimini sivillerden askerlere vermek, yer yer s›k›yönetim ilan edip, s›k›yönetim mahkemeleri kurmak, e¤itim düzeyini artt›rmak biçiminde s›ralanm›flt›r ki, Dersim’e yönelik benzer önlemler, Cumhuriyet döneminde de gündeme gelmifltir.

O smanl›’dan

Cumhuriyet’e, Dersim/Do¤u

Raporlar› Dersim’deki kar›fl›kl›klar›n artmas› üzerine Osmanl› Devleti, Dersim’deki asayiflsizliklere karfl› al›nmas› gereken önlemler konusunda, bölgeye araflt›rma-inceleme heyetleri göndererek raporlar haz›rlatm›flt›r. Osmanl› döneminde “Do¤u ve Dersim” konusunda haz›rlanan raporlar flunlard›r: 1. Anadolu Genel Müfettifli fiakir Pafla’n›n Raporu. (1899) 2. Mutasarr›f Mardini Arif Bey Raporu (1903) 3. Mutasarr›f Celal Bey Raporu (1906) Osmanl› Devleti, bu raporlardaki önlemleri uygulamas›na karfl›n 58


BD MART 2012

Dersim’deki “eflk›yal›k” ve “isyan” bir türlü bitmek bilmemifltir. Bunun üzerine Osmanl› Devleti 1907’de, 1908’de, 1909’da ve 1916’da Dersim’deki isyanc› afliretler ve eflk›yalar üzerine askeri harekat düzenlemifltir. Demek ki neymifl! Dersim’e askeri harekat düzenleyen sadece Genç Cumhuriyet de¤ilmifl, Osmanl› da tam dört kez, Dersim’e askeri harekat düzenlemek zorunda kalm›fl!... Ama nedendir bilinmez! Cumhuriyet’in Dersim harekat›n› “katliamc›l›k” olarak adland›ranlar, Osmanl›’n›n Dersim harekatlar›n› bilmezlikten gelmektedirler!...

Demek ki neymifl! Dersim’e askeri harekat düzenleyen sadece Genç Cumhuriyet de¤ilmifl, Osmanl› da tam dört kez, Dersim’e askeri harekat düzenlemek zorunda kalm›fl!... Genç Türkiye Cumhuriyeti, 1926 y›l›nda daha A¤r› ‹syanlar› devam ederken Dersim’in her an patlamaya haz›r bir bomba oldu¤unu görerek Dersim’le ilgilenmeye bafllam›flt›r. Bu do¤rultuda, Dersim’i daha iyi tan›mak, Dersim’deki sorunlar› ve çözüm yollar›n› araflt›rmak üzere Dersim’e inceleme heyetleri ve raportörler gönderilmifltir. Cumhuriyet döneminde Do¤u ve Dersim konusunda haz›rlanan raporlar flunlard›r: 1. Ziya Gökalp’in “Kürt Afliretleri Hakk›nda Sosyolojik Tetkikler” adl› Kitab› (1924). 2. Kütahya Milletvekili Neflit Hakk› Ulu¤’un “Do¤u’dan Bir Mektup” Bafll›kl› Çal›flmas›. (1925). 3. Mülkiye Müfettifli Hamdi Bey’in Raporu (1926) 4. Elaziz Valisi Cemal (Bardakç›)’n›n Raporu (1926) 5. Milli Emniyet Hizmetleri (MEH) Teflkilat›’n›n Van Vilayeti Raporu (1928) 6. MEH’in Urfa Vilayeti Raporu (1928) 7. MEH’in Hakkari Vilayeti Raporu (1928) 8. MEH’in Elaziz Vilayeti Raporu (1928) 9. MEH’in Mardin Vilayeti Raporu (1928) 10. MEH’in Siirt Vilayeti Raporu (1928) 11. MEH’in Diyarbak›r Vilayeti Raporu (1928) 12. Elaziz Valisi Nizamettin Ataker’in Raporu 13. Birinci Umum Müfettifli ‹brahim Tali (Öngören) Bey’in Birinci 59


BD MART 2012

Raporu (1930) 14. Büyük Erkan› Harbiye Reisli¤i’ne Rapor (Fevzi Çakmak Raporu). (1930) 15. Halis Pafla (Korg. Ömer Halis B›y›ktay) Raporu (1930) 16. Dahiliye Vekili fiükrü Kaya Raporu (1931) 17. Birinci Umum Müfettifl ‹brahim Tali Bey’in ‹kinci Raporu (1931) 18. Jandarma Umum Kumandanl›¤› Raporu (1932) 19. Erzincan Valisi Ali Kemali Bey’in Erzincan Kitab› (1932) 20. ‹smail Hüsrev Tökin’in “Türkiye Köy ‹ktisadiyat›” adl› Kitab› (1934) 21. Baflvekil ‹smet ‹nönü Raporu (1935) 22. ‹ktisat Vekili Celal Bayar’›n fiark Raporu (1936) 23. Dahiliye Vekili fiükrü Kaya’n›n Umumi Müfettifller Konferans›’n› Aç›fl Konuflmas› (1936) 24. Birinci Umumi Müfettifl Abidin Özmen’in Umumi Müfettifller Konferans›’ndaki Konuflmas› (1936) 25. Üçüncü Umumi Müfettifli Tahsin Uzer’in Umumi Müfettifller Konferans›’ndaki Konuflmas› (1936) 26. Dödüncü Umum Müfettifli Korg. Abdullah Alpdo¤an’›n Umumi Müfettifllikler Konferans›’ndaki Konuflmas› ve Raporu (1936) 27. Dördüncü Umum Müfettiflli¤in ‹kinci Raporu (1937 veya 1938) gibi genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924-1938 aras›nda, G örüldü¤ü genelde Kürt sorunu, özelde Dersim konusunda tam 27 adet rapor, kitap ve konuflma haz›rlatm›flt›r. Atatürk, bütün bu raporlardan (çal›flmalardan) ç›kan “ortak analizlere” ve “ortak sonuçlara” göre “Dersim politikas›n›” biçimlendirmeye çal›flm›flt›r. Yani, Cumhuriyet tarihi yalanc›lar›n›n iddia ettikleri gibi genç Cumhuriyetin Dersim politikas›, “Atatürk’ün veya ‹smet ‹nönü’nün durup dururken ortaya att›¤› bir politika” de¤il; uzun araflt›rmalar, incelemeler, gözlemler ve sosyolojik tahlillerden sonra, yaflanan olaylar da dikkate al›narak gelifltirilmifl son derece “gerçekçi”,“sistemli” ve “bütüncül” bir politikad›r. Genç Cumhuriyetin “Kürtçü isyanlar› önlemeye” yönelik “Do¤u raporlar›”, özellikle fieyh Sait ‹syan›’ndan sonra 1925-1928 y›llar›nda yo¤unlaflm›flt›r. 1930’daki A¤r› ‹syan›’ndan sonra Dersim ‹syan›’n›n ilk iflaretlerinin görülmesi üzerine, 1930’lar›n ortalar›nda, yerinde incelemeler yap›lm›flt›r. • Dersim Dosyas› önümüzdeki ay devam edecek.... sinanmeydan@butundunya.com.tr 60


Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 Polemik (Fr.)

a-Evrensel b-Kimyasal tepki c-İki odaklı gözlük d-Sert tartışma 2 Babuflka (Rus.)

a-Giyim eşyası b-Edebi eser c-Eşya yapımında kullanılan kumaş d-Nine, büyük anne 3 Foya (‹ta.)

a-Balo kıyafeti b-Metal Yaprak c-Lüks tutkusu olan d-Fiiliyata dayanmış 4 Misyon (Fr.)

a-Çelik dolap b-Nesneleri tanıyamama c-Özel görev d-Belirlenimcilik 5 Kuzine (‹ta.)

a-Büyük mutfak sobası b-Kuşatma c-Değerli bir taş d-Liret'in yüzde biri Yan›tlar: 152. sayfada

6 Bobin (Fr.)

a-Makara, rulo b-İlan tahtası c-Buruşturulmuş kağıt d-Makamlı söz 7 Manav (Rum.)

a-Ufak boyda kap b-Tören şarkısı c-Meyve sebze satan yer d-Bir cins kedi 8 Minyon (Fr.)

a-Müzik aygıtı b-Küçük, sevimli c-Eciş büçüş d-Baharat türü 9 Deflifre (Fr.)

a-Çözülmüş, açıklanmış b-Bilinemzcilik c-Bir yerden öbür yere aktarma d-Aşınmış toprak 10 Eksantirik (Fr.)

a-Hurda olmuş mal b-Ruh hastalığı c-Film çeken özel cihaz d-Merkez dışı olan

(‹ta.) ‹talyanca, (Fr.) Frans›zca, (Rum.) Rumca, (Rus.) Rusca, (‹ng.) ‹ngilizce, (Bul.) Bulgarca

11 Düet (Fr.)

a-Amaç birliği b-İki sesli müzik c-Ortak akıl yürütmek d-Dükün karısı 12 Fiyonk (Rum.)

a-Sermaye, anamal b-Kargaşa c-Kelebek biçimde bağlanmış kurdele d-Göz alıcı, alımlı 13 Gocuk (Bul.)

a-Yün ceket b-Asker paltosu c-Hafif ayakkabı d-En küçük kardeş 14 ‹nç (‹ng.)

a-İçki mahzeni b-Uzunluk ölçü birimi c-Kulplu büyük bardak d-Papaz yardımcısı 15 Jogging (‹ng.)

a-Biyoloji uzmanı b-At koşturan kimse c-Tempolu koşu d-Deniz taşıtı

61


EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren

Gizli Belgelerde Fransa’n›n Gerçek Yüzü

Fransa’n›n Ermeni sevdas› yeni yasa tasar›lar› ile devam ediyor. 18 Ocak 2001’de, Ulusal Meclis’te 51 milletvekilinin oyu ile kabul edilen ve "Fransa Ermeni soyk›r›m›n› tan›r" ifadesinden oluflan yasa, Frans›z siyasetçilere yetmedi.. meni iddialar›na karfl› ç›kanlar› cezaland›rma yasas›" dedi¤im, onlar›n ise "Ermeni Soyk›r›m›n› ‹nkâr edenleri cezaland›rma yasas›" ad›n› verdikleri tasar›y› Frans›z politikac›lar daha önce 2006 y›l›nda günde-

E 62

me getirmifllerdi. Ancak tasar› Parlamento gündeminde uzun süre kald›ktan sonra kadük olmufl, yani düflmüfltü. Her seçim öncesi Ermeni as›ll› 500 bin civar›nda Frans›z vatandafl›n›n oyuna göz diken siyasetçiler yeni bir


BD MART 2012

tasar›yla ortaya ç›karlar. Haziran 2012’de yap›lacak seçimler öncesinde de ayn› senaryo bir kez daha gündeme geldi. Bu defa Fransa Cumhurbaflkan› Nicolas Sarkozy’nin öncülük etti¤i yeni tasar›, "‹nkâr Yasas›" ad›yla iktidardaki Halk HaFrans›z Senatosu reketi Birli¤i (UMP) taraf›ndan, Ulusal Meclis’e sunuldu. 22 Aral›k’ta, gürlük, Eflitlik ve Kardefllik" yazar. oturuma kat›lan az say›daki milletve- ‹flte bu üç kelime Fransa’y› özetler. kilinin oylar›yla kabul edilen yasa, Bu üç kelime, Frans›z Ulusal Meclisi Ermeni iddialar›n› reddedenler için 1 (Assamblée Nationale) ve Senato (Sey›l hapis ve 45 bin Euro para cezas› nat) binalar›n›n cephesinde de iri harföngörüyor. Yasa, Mecliste kabulünün lerle yaz›l›d›r. fiimdi soral›m, "Ermeni ‹ddialaard›ndan Senato’da da onayland›. Arr›na karfl› ç›kanlar› ced›ndan da, yasay› Anazaland›rma yasas›" ile yasa Konseyi’ne götürFrans›z siyasetçiler, mek için harekete geçilFransa’y› Fransa yapan di. ‹tiraz için 60 parlabu 3 de¤eri inkâr etmifl menterin imzas› gerekiolmuyorlar m›? yordu. Senato’dan 72, Bu yasa, ifade özgürMeclisten ise 65 üye lü¤ünü engelleyerek, sorumluluk örne¤i ser"Liberté" yani "Özgileyerek yasaya itiraz gürlük" ilkesini inkâr için imza verdi. etmiyor mu? Bu yasa, karfl› tezi susSiz bu yaz›y› okurken, "Akil" adamlardan kurulu turarak, "Egalité" yani "Eflitlik" Anayasa Konseyi karar›n› aç›klam›fl ilkesini inkâr etmiyor mu? Bu yasa, taraflar› birbirine düflman olacak. Fransa’da, anaokullar›ndan bafllayarak okullar›n, tüm resmi kurum k›larak, "Fraternité" yani "Kardefllik" ve kurulufllar›n d›fl cephesinde, "Li- ilkesini inkâr etmiyor mu? Ermeni ‹ddialar›na karfl› ç›kanlar› berté, Egalité, Fraternité" yani "Öz-

Bu yasa, karfl› tezi susturarak, "Egalité" yani "Eflitlik" ilkesini inkâr etmiyor mu?

63


BD MART 2012

cezaland›rma yasas› asl›nda Fransa’y› inkâr etmektir. Bu durumda Frans›z siyasetçilerin bir de, "Fransa’y› ‹nkâr Edenleri Cezaland›rma Yasas›" ç›karmalar› gerekmiyor mu? u de¤erlendirmemin Frans›zcas›n›, tüm Frans›z parlamenterlere gönderdim ve 96 parlamenterden olumlu yan›t ald›m. Yasay› Anayasaya Konseyi’ne götürmeye bir katk›m olduysa ne mutlu bana. fiimdi Fransa’n›n Ermeni sevdas›n›n nereden kaynakland›¤›n› irdeleyelim. Frans›z sömürgecilik tarihinin utanç dolu sayfalar›ndan kimileri de, Ermenilerin Osmanl› Devletine karfl›

B

Georges Clemenceau

Anatole France

kullan›lmas›n› içermektedir. Frans›z gizli belgelerinde bu politika aç›kça yer almaktad›r. Anadolu’da, 1890-96 y›llar›ndaki Ermeni isyanlar› (en büyükleri Erzurum, Zeytun, Van) ‹ngiliz, Frans›z, Alman, Avusturyal›, Amerikan diplomatlar taraf›ndan sadece ba¤l› olduklar› bakanl›klara de¤il ülkelerinde yay›mlanan gazetelere de duyurulunca, Avrupa’da dayan›flma komiteleri ku64

ruldu. Bunlardan biri de 1896’da Paris’te, kurulan "Ermeni Dayan›flma Komitesi"dir. Bu komitenin üyeleri aras›nda Georges Clemenceau, Anatole France, Jean Jaurés ve Francis de Pressensé gibi dünyaca tan›nm›fl isimler vard›. Komite, Pro-Arménien (Ermeni Taraftar›) adl› bir gazete de ç›kard›. Komitedeki kamuoyu oluflturma gücü yüksek isimlerin çal›flmalar› sayesinde, birkaç y›l içinde Fransa’da büyük bir Ermeni lobisi ortaya ç›kt›. Paris, Ermeni davas›n›n önde gelen isimlerinin buluflma noktas› oldu. Frans›z bas›n› ise Ermenilerle ilgili geliflmeleri Türk karfl›t› bir anlay›flla haberlefltirmeye bafllad›. Ermeni Dayan›flma Komitesi’nde yer alan isim-

Jean Jaurés

Francis de Pressensé

lere bak›ld›¤›nda ço¤unun siyasetçi ve devlet adam› oldu¤u görülecektir. Bu da Ermenileri kullanma anlay›fl›n›n bir devlet politikas› olarak belirlendi¤inin göstergesidir. O döneme kadar resmi belgelerinde Ermeniler için "Pis Ermeni" ifadesini kullanan Fransa, neden böyle bir politikaya yöneldi sorusunun yan›t› ise ekonomik ç›karlarda gizlidir. 1890’l› y›llardan itibaren Avrupa’-


BD MART 2012

da tekstil endüstrisi büyük bir geliflme içine girmifl, ama bu sektörün hammaddesi olan pamu¤a eriflim konusunda sorunlar bafllam›flt›r. Tekstil endüstrisinde ‹ngiltere, Fransa ve Almanya aras›nda ise büyük rekabet vard›. ‹ngiltere, sektörün hammaddesi olan pamu¤un yetiflti¤i alanlar›n ço¤unu kontrolü alt›nda tutuyordu. Hindistan ve M›s›r, dönemin pamuk depolar› olarak ‹ngiltere’nin sömürgeleri aras›ndayd›. Fransa ise pamu¤u ‹ngiltere’den almak zorundayd›. Bu da, ‹ngilizlerin yüksek sat›fl fiyatlar› uygulayarak Fransa’n›n rekabet gücünü k›rmas›na neden oluyordu. Ama pamuk deposu olarak bilinen bir baflka bölge daha vard›. Çukurova ile Suriye’yi kapsayan ve büyük bir Ermeni toplulu¤unun yaflad›¤› Kilikya adl› bu bölge Osmanl› topraklar›ndayd›. Kendi pamu¤una sahip olmak ve ‹ngiltere ile rekabet etmek isteyen Fransa için bölgeye ulaflman›n yolu, buradaki Ermeni nüfusu kullanmaktan geçiyordu. Tabii ki tek neden bu de¤ildi. Frans›zlar da di¤er Avrupal› sömürgeci devletler gibi Osmanl›’n›n y›k›lmak üzere oldu¤unu görüyordu. Çat›rdayan imparatorlu¤un genifl topraklar›ndaki, baflta petrol olmak üzere birçok zenginli¤inden pay almay› Frans›zlar da

istiyordu. Bunun için de gayrimüslim ve Türk olmayan topluluklara yöneldiler. En önemli topluluk ise Ermenilerdi. Fransa’n›n, Çukurova pamu¤una ulaflmak için Ermenilerle iliflki kurdu¤unu kan›tlayan belgeler, Frans›zlar›n gerçek yüzünü sergilemektedir. Frans›z belgeleri aras›nda bulunan 21 Kas›m 1914 tarihli gizli mektup, Fransa’n›n M›s›r’daki elçisi Defrance’dan Fransa D›fliflleri Bakan› Delacassé’ye bafll›¤›n› tafl›yor ve Ermenilerin Frans›zlara hizmet etmek istediklerini flu cümlelerle ortaya koyuyordu: "Ermeni liderlerden Bogos Nubar Pafla beni görmeye geldi. Adana ve Mersin’de nüfusun yüzde 40’n› Ermenilerin oluflturdu¤unu, ‹skenderiye bölgesinden yap›lacak bir sald›r›da, Ermenilerin ‹tilaf devletlerine yard›mc› olabileceklerini söyledi…" Bulgaristan’›n baflkenti Sofya’daki Frans›z Büyükelçisi’nin, Fransa D›fliflleri Bakan› Delacassé’ye gönderdi¤i 3 Mart 1915 tarihli rapor da, Ermenilerin Fransa’ya hizmet etmeye can att›klar›n› ortaya koymaktad›r. "Rus meslektafl›m›n iste¤i üzerine, Ermeni komitelerinin temsilcisi Vartanyan ile görüfltüm. Kendisi, müttefiklerin Anadolu’ya ç›kartma yapmas› durumunda Ermenilerin iflbirli¤ini önermek için beni görmeye gelmifl…

O döneme kadar resmi belgelerinde Ermeniler için "Pis Ermeni" ifadesini kullanan Fransa, neden böyle bir politikaya yöneldi sorusunun yan›t› ekonomik ç›karlarda gizlidir.

65


BD MART 2012

‹ngiliz ve Frans›z hükümetleri Adana ya da ‹skenderun Körfezine ç›kartma yapmaya karar verirlerse, bölgenin kurtar›lmas›na Ermeni kardefllerimin de kat›lmas›na izin verilmesinden mutluluk duyar›m dedi. Vartanyan’a göre, 20 000 Ermeni savaflmaya haz›rd›r. K›br›s’ta toplanarak, gerekli askeri e¤itimi alabilirler. Silahlar› ‹ngiltere ve Fransa temin etmelidir. Vartanyan, benzeri bir giriflim de ‹ngiliz Büyükelçisi nezdinde yapt›." uraya kadar aktard›¤›m belgelerin, 27 May›s 1915 tarihinde al›nan "Tehcir", yani Ermenilerin "Zorunlu Göç ve ‹skân›" ile ilgili karar›n öncesinde oldu¤una özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Tehcir karar›n›n hemen ard›ndan Paris’teki Ermeni komitesi yöneticisi Arflag Çobanyan’›n, Frans›z D›fliflleri Bakan› Delacassé’ye gönderdi¤i 13 Haziran 1915 tarihli mektup da, Ermenilerin Fransa’n›n hizmetine girmek istediklerinin bir baflka kan›t›d›r. "Fransa’n›n, Kilikya’da ç›karlar› vard›r ve onlar› korumak ister. Bu ç›karlara sayg› göstermeyecek kadar ak›ls›z bir Ermeni olabilir mi? Kilikya’da barbar ve cahil Müslümanlara karfl›l›k, entelektüel, tüccar ve sanayici unsurlardan oluflan 400 binden fazla Ermeni vard›r. Frans›z ve Amerikan okullar›na öncelikle Ermeniler giderler. Say›n Bakan, size bu ça¤r›y› yaparken, dikkatinizi Adana Ovas›’n›n zenginliklerine çekmek istedi¤imi sanmay›n." Çukurova’daki pamu¤a ulaflmak isteyen Fransa, bölgenin iflgali için

bir lejyon birli¤i kurmaktad›r. Ermeniler de, Frans›z üniformas› alt›nda bu lejyonda görev almak istemektedirler. M›s›r ‹skenderiye’deki Ermenilerden, Frans›z diplomatlar›yla iliflkileri yürüten Ermeni Milli Delegasyonu Baflkan› Bogos Nubar Pafla’ya gönderilen18 Ekim 1917 tarihli gizli dosya, lejyon konusunu aç›kça ortaya koymaktad›r.

B

66

Bogos Nubar Pafla "Do¤u lejyonunun oluflturulmas›n›n nedeni küçük bir Ermeni ordusu kurmak ve Kilikya topraklar›nda çarp›flmakt›r. Kafkasya’da oluflturulan gönüllü Ermeni alaylar› Büyük Ermenistan’› kurmak için çarp›fl›rken, hedefimiz Küçük ve Büyük Ermenistan’›n kurulmas›d›r." fiimdi tekrar 27 May›s 1915, yani Tehcir karar› öncesine dönüp Frans›zlar›n Ermenilerle ‹zmir ve ‹stanbul’da isyan ç›karma, önde gelen Osmanl› yöneticilerine suikast düzenleme planlar›n› anlatan gizli belgelere bakal›m.


BD MART 2012

Rusya’n›n Paris Büyükelçili¤i’nden Fransa D›fliflleri Bakanl›¤›’na gönderilen 27 fiubat 1915 tarihli gizli yaz›, ‹stanbul’da ç›kar›lmas› planlanan isyan› anlatmaktad›r. "Gülbenkyan ad›nda, Londra’da oturan varl›kl› bir Ermeni, Paris finans çevrelerinin de deste¤inde Jön Türk Partisi’nin birkaç üyesini sat›n alabileceklerini ve ‹stanbul’da bir isyan ç›karabileceklerini söylüyor…" Fransa D›fliflleri Bakan› Delcassé’ye, Frans›z diplomat Berthelot taraf›ndan gönderilen 8 Mart 1915 tarihli telgraf da, isyan plan›yla ilgili geliflmeleri aktarmaktad›r. "‹stanbul ve ‹zmir’de isyan ç›kar›lmas› için yap›lan propaganda yak›nda eyleme dönüfltürülecektir." Tehcir öncesi taraflar aras›ndaki iflbirli¤inin bir örne¤i de, Fransa vatandafl› bir Ermeni ile Frans›z diplomatlar›n Atina’da yapt›klar› görüflmeyi özetleyen 18 May›s 1915 tarihli

Kalust Sarkis Gülbenkyan

gizli belgedir. "‹stanbul flimdilik Jön Türklerin elindedir. Bir isyan imkâns›z görünmektedir. Enver Pafla ile Talat Beye karfl› bir suikast istenirse kolayl›kla gerçekleflebilir." ehcir öncesi, Ermenilerin, Osmanl› ordusuna sald›rarak, Ruslar›n iflini kolaylaflt›rmay› amaçlayan çabalar› da Frans›z gizli belgelerinde anlat›lmaktad›r. Ermenilerin, Frans›zlardan silah istediklerini gösteren ve Rusya’n›n Paris Büyükelçili¤i’nden Fransa D›fliflleri Bakanl›¤›’na gönderilmifl 23 fiubat 1915 tarihli gizli yaz› flöyle: "Zeytunlu (fiimdi Kahramanmarafl’a ba¤l› Süleymanl› ilçesi) Ermenilerin temsilcisi Kafkasya Rus Ordusu Karargâh›’na giderek 15 Bin Ermeni’nin Türklerin ulafl›m flebekesine sald›rmak için bekledi¤ini, ancak yeterli cephanelerinin olmad›¤›n› söyledi… Ermeni temsilci Zeytun’un, Erzurum Ordusu ulafl›m hatt› üzerinde olmas› nedeniyle ‹skenderiye liman›ndan kolayl›kla yeterli silah ve cephanenin kendilerine ulaflabilece¤ini bildirdi. Zeytun Ermenilerinin bu giriflimi itilaf devletlerinin ç›kar›nad›r. Frans›z ve ‹ngiliz hükümetleri bu silah ve cephaneyi ‹skenderiye liman›ndan sokabilir." Frans›zlar, Ermenilerin Anadolu’daki propaganda çal›flmalar›na destek vermektedir. D›fliflleri Bakanl›¤›’ndan M›s›r’daki Fransa Büyükelçili¤i’ne gönderilen 9 Eylül 1915 tarihli gizli yaz›, Frans›z diplomatlar›n yo¤un çal›flmalar›n›n bir örne¤idir.

T

67


BD MART 2012

"Bu mektup eski Midilli valisi, Ermeni Katolik Eram taraf›ndan size sunulacakt›r. Kendisine Do¤u’da propaganda yapma görevini verdim. Anadolu’da da¤›t›lmak üzere planlanan ilan›n bask›s›n› yapmak amac›yla ‹skenderiye’ye gidebilmesi ve çal›flmalar›nda yard›mc› olunmas› için gere¤inin yap›lmas›n› istiyoruz.” ransa, tehcir öncesi sadece Ermenilerle de¤il Kürtlerle de gizli iliflkiler yürütmektedir. Frans›z diplomat Jung’dan Fransa D›fliflleri Bakanl›¤›’na gönderilen 12 Aral›k 1914 tarihli dosya, Frans›z-KürtErmeni iflbirli¤ini aç›klamas› bak›m›ndan önemlidir. "Kürt fierif Pafla, Kürtlerin destek sa¤layabilece¤ini, binlerce silahl› adam›n› itilaf devletlerinin emrine verebilece¤ini, Ermenilerle anlaflt›klar›n›, Kürtlerin bu bölgeyi boflaltacaklar›n›, Ermenilerin de ayn› fleyi Kürdistan için yapaca¤›n› söyledi… Kürt fierif Pafla, Kürdistan’›n otonomisinin garanti edilmesi karfl›l›¤›nda Basra’ya Kürt süvarilerini getirmeyi de önerdi. " Birinci Dünya Savafl›’n›n bafllang›c›nda Frans›zlar bir yandan Ermenilere yönelik politikalar›n› hayata geçirirken di¤er yandan da Osmanl› sonras›n›n hesaplar›n› yapmaktad›r. Frans›z diplomat Jung’un Fransa D›fl-

F

68

iflleri Bakanl›¤›’na gönderdi¤i ‘çok gizli’ ibareli 21 Ocak 1915 tarihli rapor, söz konusu hesaplar› flöyle özetlemektedir: “Savafl›n ard›ndan Osmanl› topraklar›n›n paylafl›m› için taleplerimiz flunlar olmal›d›r. 1- Halifelik Türklerden al›n›p Peygamber sülalesinden birine verilmelidir. 2- Arap devletinin ba¤›ms›zl›¤› ilan edilmeli, co¤rafi ve etnik yap› nedeni ile tek devlet olmal›d›r. Böylece ArapTürk kopmas› ve çat›flmas› yaflanacakt›r. 3- Rusya’n›n kontrolünde Ermenistan’›n ba¤›ms›zl›¤› sa¤lanmal›d›r. 4- Otonom bir Kürdistan kurulmal›d›r. 5- Yemen ve Kuveyt’in bafl›na ‹mam Mahmut geçmelidir. 6- Anadolu’ya özel bir statü tan›nmal›d›r.” Fransa’n›n D›fliflleri Bakanl›¤›, Sömürgecilik Bakanl›¤› ve Kara Kuvvetleri Komutanl›¤› arflivleri Frans›z-Ermeni iflbirli¤ini kan›tlayan gizli belgelerle doludur. Sömürgeci geçmifllerindeki insanl›k suçu say›labilecek olaylar› gizleme telafl›na düflen Fransa’n›n, ifade özgürlü¤ünü tümden yok eden yasalar ç›karma çabalar›, Ermenileri, sömürgeci ç›karlar› için kullan›rken yapt›¤› hatalar› ve iflledi¤i suçlar› saklama amaçl›d›r. Dikkatleri Türkiye’ye yönelterek, Ermeni politikalar›ndaki yanl›fllar›n›n konuflulmamas›n› hedefleyen Fransa, baflar›l› olmufltur.

Fransa’n›n D›fliflleri Bakanl›¤›, Sömürgecilik Bakanl›¤› ve Kara Kuvvetleri Komutanl›¤› arflivleri Frans›zErmeni iflbirli¤ini kan›tlayan gizli belgelerle doludur.


BD MART 2012

Türkiye, yukarda s›ralad›¤›m›z belgeleri ve daha nicelerini, Fransa baflta olmak üzere Bat› kamuoyuna anlatabilseydi, her yeni yasan›n peflinde koflmak zorunda kalmaz, zor durumlara düflmezdik. Temel sorunumuz hakl›l›¤›m›z› dünyaya anlatabilecek politikalardan yoksun oluflumuzdur.

Yönetici koltu¤una oturanlar, "Bu makama geldi¤ime göre her fleyi ben bilirim" düflüncesine kap›larak, Türkiye’nin hakk›n›, hukukunu savunacak uzmanlar› yok saymaya devam ettikçe, ülkemiz daha nice haks›zl›klarla karfl› karfl›ya kalacakt›r. • gurbuzevren@butundunya.com.tr

Atatürk’ün Ba¤›ms›zl›k Üzerine Sözleri "Biz bar›fl istiyoruz" dedi¤imiz zaman "tam ba¤›ms›zl›k istiyoruz" dedi¤imizi herkesin bilmesi lâz›md›r. Bunu istemeye hakk›m›z ve kudretimiz vard›r. On sene, yirmi sene sonra afla¤›laflarak ölmekten ise flimdiden fleref ve haysiyetle ölmeyi üstün tutmal›y›z. Yabanc› bir devletin himaye ve deste¤ini kabul etmek, insanl›k özelliklerinden mahrumiyeti, beceriksizlik ve miskinli¤i itiraftan baflka bir fley de¤ildir. Gerçekten bu afla¤› dereceye düflmemifl olanlar›n isteyerek bafllar›na bir yabanc› efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa yok olsun daha iyidir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, ba¤›ms›zl›ktan mahrum bir millet, medenî insanl›k karfl›s›nda uflak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye liyakat kazanamaz. Halbuki Türk'ün haysiyet ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaflamaktansa yok olsun daha iyidir. Bundan ötürü, ya ba¤›ms›zl›k, ya ölüm!... 69


BD MART 2012

Afla¤›da okuyacaklar›n›z 96 y›l önce Kayseri’de yaflanm›fl bir gerçe¤in

öyküsüdür. “Bütün Dünya’n›n Nisan 2009 say›s›nda yay›mlad›¤›m›z bu yaz›y›, Türkler ve Ermeniler’in dostluk içinde birlikte yaflamalar›ndan rahats›zl›k duyan kimi yabanc›lar›n, Türklere oldu¤u denli, Ermeni kökenli vatandafllar›m›za da yans›tt›klar› bu tutumlar›n› k›namak amac›yla bir kez daha yay›ml›yoruz.” Yazan: MEHMET ERKAN DÜLGERO⁄LU

H

ac› Hilmi Efendi'nin ye¤eni Mehmet Kaflif Efendi, aradan 13 y›l geçtikten sonra, 1929 y›l›nda ölüm döfle¤inde bu “büyük s›rr›” yaln›zca 10 yafl›ndaki o¤lu Mustafa'ya anlatm›fl, birkaç hafta sonra da genç yaflta yaflam›n› yitirmifltir. Çocukluk döneminde çevresinde “Yetim Mustafa”, ilerideki y›llarda ise “Mustafa Hoca” ad›yla an›lan ö¤retmen Mustafa Dülgero¤lu, yazar›m›z›n da ö¤rencilik yaflam›nda “Mustafa Hocas›” olman›n ötesinde onun ayr›ca tüm yaflam›nda “Mustafa Babas›” olarak yer alm›flt›r. Çünkü o, Mehmet Erkan Dülgero¤lu'nun hem Türkçe ö¤retmeni hem de babas›yd›. 70


BD MART 2012

M

erhum Mustafa Dülgero¤lu da babas› gibi, bu olay› yal-

n›zca kendi o¤luna anlatm›flt›. Hac› Hilmi Efendi, Kayseri'nin büyük çapl› hal›c›lar›ndan biri, belki de birincisiydi. “Göbekli Bünyan Hal›s›” denildi¤inde, kentte de, köylerde de önce onun ad› gelirdi akla... Kayseri'de tan›nm›fl, Kayseri'de ünlenmiflti; ama y›llar geçtikçe ünü Kayseri'nin s›n›rlar›n› aflm›fl, tüm “Memaliki Osmaniye”de tan›n›r olmufltu. Hac› Hilmi Efendi'nin 1910'lu y›llarda hal›c›l›k iflinde uygulad›¤› kendi buluflu ticaret yöntemi, kimi büyük flirketlerin bugün uygulad›klar› çal›flma yönteminden pek farkl› de¤ildi. Yapa¤› ticareti, çal›flma zincirinin ilk halkas›n› olufltururdu. Dokutaca¤› hal›lar›n ipliklerini, boyalar›n› sat›n almaz, yapa¤›dan ipli¤ini kendi e¤irttirir,

Kayseri’nin tarihi Nize köyünün bugünkü ad› Güzelköy’dür çeflitli a¤açlar›n ve bitkilerin köklerini kendi kaynatt›r›r, boyalar›n›n renginin, a¤das›n›n ölçüsünü kendi belirler, kaç çile yün ipli¤in hangi renge boyanaca¤›n›n karar›n› kendi verirdi. ‹pliklerin kurutulmas› tamamland›ktan sonra bunlar›, çevre köylere çuval çuval, renk renk götürür, köyün kad›nlar›na ve genç k›zlar›na bölüfltürürken, hangi eve kaç renk iplikten, kaç kilo verildi¤inin hesab›n› da özenle ifllerdi defterine... Günü geldi¤inde köyleri yeniden dolaflmaya ç›kar, iplik verdi¤i her evden dokunmufl hal›lar› toplarken hal›lar›n önce kilolar›n› denetler, bir baflparmak bo¤umu kadar alanda kaç dü¤üm at›ld›¤›n› saymay› sona b›rak›rd›. Çevre köylerde dokuttu¤u hal›lar› kent merkezindeki deposunda biriktirir, bir vagonu dolduracak say›ya geldiklerinde istasyona götürür, kira anlaflmas›n› birkaç gün önce yapt›¤› vagona yükletir, “Haydi u¤urlar olsun” diyerek tüm hal›lar›n› ‹stanbul'a, toptan sat›fl 71


BD MART 2012

anlaflmal› oldu¤u hal› tüccar›na gönderirdi. Yapa¤›dan bafllatt›¤› çal›flma zincirini, toptan sat›fl halkas›yla tamamlard›. Hac› Hilmi Efendi, iflindeki özeni nedeniyle sahip oldu¤u ünü ve sayg›nl›¤› yan›s›ra, köklü ailesinin örfünü sürdürmekteki özeni nedeniyle özel bir ünün ve sayg›nl›¤›n da sahibiydi. Onun, Kapal› Çarfl›'daki büyük dükkân› bir çeflit ifl mahkemesiydi de... Heybetli bedensel yap›s›ndan umulmayacak denli sevecenli¤i, insanc›ll›¤› ve bu sevecenli¤inden umulmayacak denli ödün vermez kat›l›ktaki

ile y›l›n belirli günlerindeki dinsel bayramlar› d›fl›nda aralar›nda bir ayr›l›k yoktu.

G

üneflli bir günde bir anda gö¤ün, nereden ve nas›l geldiklerine ak›l ermez kara bulutlarla kaplanmas› örne¤i, y›llardan bir y›l, bu kez ülkenin üzeri nereden ve nas›l geldiklerine ak›l ermez kara bulutlarla kaplan›verdi bir anda... 1915 y›l›, tozu dumana katan bir f›rt›na patlatt› ülkenin do¤usunda... Çakan flimfleklerin bir parlayan, bir sönen ›fl›klar› Kayseri'de de gözleri kamaflt›rd›, gürüldeyen

Kayseri'nin Müslüman'› da, Ermeni'si, Rum'u da, o özlenilesi 1910'lu y›llarda, iflte böylesine bir huzur iklimi içinde ve birbirinin içinde bir bütünlükte yaflard›. adalet inan›fl› onu, Kayseri esnaf›n›n gözünde ve gönlünde, “karar› tart›fl›lmaz, sözünden ç›k›lmaz” sayg›nl›kta bir yarg›ç konumuna getirmiflti. Tüccar ya da esnaf, tüm ifl sahipleri, kendi aralar›nda uyuflamayacaklar›n› anlad›klar› sorunlar›n› Hac› Hilmi Efendi'ye götürürler, ayr›nt›lar›yla anlat›rlar ve sonunda onun karar›n› sayg›yla karfl›lar, inanarak uygularlard›. Bir al›flverifl anlaflmazl›¤› nedeniyle kad›ya gitmek, Hac› Hilmi Efendi'nin var oldu¤u Kayseri'de sayg›s›zl›k say›l›rd›, ay›p olarak bilinirdi. Kayseri'nin Müslüman'› da, Ermeni'si, Rum'u da, o özlenilesi 1910'lu y›llarda, iflte böylesine bir huzur iklimi içinde ve birbirinin içinde bir bütünlükte yaflard›. Camileri ve kiliseleri 72

göklerin gürültüleri, Kayseri'de de kulaklarda ürpertiler oluflturdu.“Ermeniler Osmanl›'ya baflkald›rm›fllar k›ran k›rana bir çarp›flma bafllam›fl Ermeniler'le Osmanl› aras›nda... Osmanl› kovuyormufl Ermeniler'i...” Kulaktan kula¤a yay›lan söylentiler, görenlerin tan›kl›klar›yla giderek daha korkutucu olaylar›n ön bilgilerine dönüfltü. Kayseri'de Ermeniler de, Türkler de önce üzüntü, sonra rahats›zl›k duymaya bafllad›lar. Kara bulutlar›n getirdi¤i olaylar›n haberleri, Hac› Hilmi Efendi'yi de üzüyordu. Talas, Derevenk, Nize, Gesi, A¤›rnas, Dars›yak, Zincidere'de, yün ald›¤›, yün e¤irttirdi¤i, boyatt›rd›¤›, hal› dokutturdu¤u, üstelik her biriyle aile dostu oldu¤u yüzlerce Ermeni ailesi vard›.


BD MART 2012

Onlar›n bir hata yapmalar›n› da istemiyor, onlara bir hata yap›lmas›n› da istemiyordu Hac› Hilmi Efendi... Bu üzücü olaylar› ve onlar›n getirece¤i belli daha üzücü olaylar› Hac› Hilmi Efendi bir sabah erken saatlerde dükkân›nda kara kara düflünürken, yak›n dostu ve y›llard›r birlikte ifl yapt›¤› arkadafl› Nizeli Kirkor Efendi girdi içeri... “Büyü¤ümüzsün, babam›z say›l›rs›n Hilmi Efendi” dedi Kirkor Efendi... “Y›llard›r ben de, bütün bizim köyün halk› da senin sayende ekmek yiyoruz, hastalar›m›za senin sayende ilaç yapt›r›yoruz, çocuklar›m›z› senin sayende okula gönderiyoruz; babam›z yerine koyduk seni... Bize bir ak›l ver, gözünü seveyim.” ac› Hilmi Efendi bir fley söylemiyor, karan›n en karas› derinliklerde, kara kara düflünüyordu. Nizeli Kirkor Efendi, çaresizli¤ine bir çare istiyordu. “Önceleri uzaklarda oluyor bu ifller, buralara u¤ramaz diyorduk; ama gele gele bak, Marafl'a kadar geldi” dedi. “Hiç flüphen olmas›n, yar›n öbür gün s›ra bize de gelecek. Sen akil bir adams›n. Bir çare bul bize, kurban›n olay›m.” Hac› Hilmi Efendi o gün ö¤leden sonra Kayseri mebuslar› Garabet Tomayan Efendi ile Mustafa fieref Efendi'ye gitti, yaflam›nda ilk kez, devlet büyüklerinden kendi için özel bir istekte bulundu: “‹stanbul'a yüklü bir miktarda toplu sat›fl›m var” dedi. “Demiryollar› ‹daresi'nden her zaman bir vagon kiralay›p yükümü rahatça gönderebiliyo-

H

Nize köyünde bir sokak rum; ama flimdi yüklü bir siparifl ald›m, mal›m da haz›rd›r.” Hac› Hilmi Efendi, bu ön bilgiden sonra, milletvekillerinden istedi¤ini de aç›klad›: “Acaba bir defaya mahsus olmak üzere, bedeli mukabili befl adet vagon tahsisinde bulunulmas› için bendenize müzahir olur musunuz?” Kayseri milletvekilleri Garabet Tomayan Efendi ve Mustafa fieref Efendi, birbirleriyle el ele vererek ve birbirleriyle yar›fl›rlarcas›na bir coflkuyla, kentlerinin bu sayg›de¤er büyü¤ünün iste¤ini yerine getirebilmek için çal›flt›lar ve baflard›lar da... Demiryollar› ‹daresi'yle görüfltüler ve Hac› 73


BD MART 2012

Nize köyünde evler Hilmi Efendi'ye, bedeli karfl›l›¤›nda befl adet vagon kiralanmas›n› sa¤lad›lar. Vagonlar, Kayseri istasyonunda Hac› Hilmi Efendi'ye teslim edildikten üç gün sonran›n gecesi, Nize'nin tüm evlerinde gerekli eflyalar sar›l›p sarmalanm›fl, çocuklar ve genç k›zlara kat kat giysiler giydirilmifl, tüm haz›rl›klar tamamlanm›flt›.

G

ecenin yar›s›na do¤ru bu saatlerde Nizeli 80 Ermeni ailesi, dönüflü olmayaca¤›n› bildikleri uzun yolculuklar› için evlerinden ayr›lacaklar› iflareti bekliyordu flimdi... Beklenen haber, bir komflu pencere-

74

sinden öteki komflu penceresine ulaflt›: “Hac› Hilmi Efendi, herkesi Ç›narl› Meydan'da bekliyormufl.” Ç›narl› Meydan'›nda toplanan Ermeniler, köyde b›rakacaklar› Türk komflular›yla son kez kucaklaflt›lar. Arkalar›ndan bakraçlarla dökülen sular›n sesi, kalanlar›n ve gidenlerin h›çk›r›klar›na kar›flt›. Gidenlerin Nize'de son b›rakt›klar›, arkalar›ndaki bu ses oldu. Atlar› olanlar, çocuklar› kucaklar›na ald›lar. Hac› Hilmi Efendi de atl›yd›. Onun da kuca¤›nda bir çocuk vard›. Yolcular, gecenin karanl›¤› içinde gözden kayboldular. Nizeliler iki saatlik yürüyüflten sonra Kayseri'ye vard›klar›nda, saatler gecenin birini gösteriyordu. Hac› Hilmi Efendi'nin at›n› izleyerek kentin ara sokaklar›ndan geçtiler, tren istasyonunun karfl›s›nda a¤açl›k bir alanda, a¤açlar›n alt›na oturdular. Hac› Hilmi Efendi'nin önce istasyona gidece¤ini, sonra gelip kendilerini alaca¤›n› biliyorlard›. O dönünceye de¤in orada, olabildiklerince sessiz bekleyeceklerini de biliyorlard›. Gitti¤i yerde çok kalmad› Hac› Hilmi Efendi... “Yol yorgunlu¤unuzu üzerinizden atamad›¤›n›z› biliyorum; ama art›k çok az kald›” dedi ve s›k a¤açlar›n arkas›ndaki karanl›¤› iflaret etti. “Birazdan arabalar gelecek ve hepinizi Uluk›flla’ya tren istasyonuna götürecek. Trene orada binilecek.”


BD MART 2012

Uluk›flla istasyonunda yük vagonlar›n›n önünde, iki demiryolu iflçisi bekliyordu yolcular›... Ellerindeki gemici fenerlerini hareket ettirdikçe, yüzlerinde bir belirip bir kaybolan ürkütücü gölgeler olufluyordu. Fenerlerin solgun ›fl›¤›nda yüzleri seçilmiyordu. Merdiven gibi kullan›lmak için iki sand›k getirmifl, yük vagonlar›ndan birinin kap›s› önüne yerlefltirmifllerdi. “Buraya basarsan›z, daha kolay ç›kars›n›z” dedi iflçilerden biri... “Her vagona 30-40 kifli kadar alaca¤›z.” Birinci vagon yolcular›n› ald›ktan sonra iflçiler kap› önündeki iki sand›¤› ald›lar, arkadaki vagonun kap›s› önüne götürdüler. Yar›m saate kalmadan tüm yolcular befl vagona bölüfltürülmüfller, vagonlardaki yerlerine yerlefltirilmifllerdi. Hac› Hilmi Efendi her olas›l›¤a karfl›n vagonlara, elleri tüfekli birer akrabas›n› da bindirmiflti. ‹lk iki vagondan birinde, evlad› yerine koyup büyüttü¤ü ye¤eni Mehmet Kaflif'i görevlendirmifl, ötekinde ise yolcular›

koruma görevini kendi üstlenmiflti. Tüm yolcular›n ve koruyucular›n vagonlar›na bindiklerini gördükten sonra öndeki vagona kendi bindi ve iflçilere, kap›lar› kapatmalar›n› bildirdi. Bir saat kadar sonra vagonlarda, çarpma sars›nt›s›na benzer bir sars›nt› oldu. Manevra yapt›rarak vagonlar› ana hatta çekmek için öndeki vagona bir lokomotif ba¤lanm›flt›. Herkes çok yorgundu; fakat kimse uyumuyordu. ‹lk üçü k›sa, dördüncüsü uzun bir tren düdü¤ü sesi bekliyordu tüm yolcular. “Düt, düt, düt, düüüüt...” ördüncü uzun düdük sesinden sonra demirin demire çarpmas› gürültülerini, demir tekerleklerin demir raylar üzerinde dönmeleri sesleri izledi. Dönüflü olmayan yolculu¤un ikinci bölümü bafllam›flt›. Bu bölümde ilk ve son durak, ‹stanbul'un Haydarpafla Gar›'yd›. Dört gece önce Uluk›flla istasyonunda bir gece karanl›¤›nda bindikleri vagonlar›ndan, flimdi Haydarpafla Gar›'nda yine bir gece

D

Nize köyünde bir baflka ev 75


BD MART 2012

karanl›¤›nda inen Nizeliler, yüzlerini hangi yöne çevireceklerini bir süre bilemediler, birbirlerine döndüler, birbirlerinin yüzlerini seyrettiler. Gün ›fl›rken bu kez birbirleriyle kucaklaflmalar bafllad›, h›çk›rarak iç çekmeler yine duyuldu. Baflta Kirkor Efendi olmak üzere tüm Nizeliler s›raya girdiler, Hac› Hilmi Efendi'nin elini öptüler, ona teflekkürler ettiler, dualar ettiler. Sonra kimi teyzesinin fiehremini'deki evini aramak için, kimi Kad›köy'deki halas›na gitmek için, kimi K›nal›ada vapurunun

n›zca Mehmet Kaflif Efendi, aradan 13 y›l geçtikten sonra 1929 y›l›nda, bu olay› 10 yafl›ndaki o¤lu Mustafa'ya anlatm›fl, birkaç hafta sonra da genç yaflta ölmüfltür. On yafl›nda babas›z kalan Mustafa, o y›llarda çevresinde “Yetim Mustafa” olarak tan›nm›flt›. Hizmet yaflam›nda Kayseri'de ve çevredeki çeflitli okullarda Türkçe ö¤retmenli¤i yapt›¤› sürece ve 2003 y›l›nda ölümüne de¤in ise, tüm Kayserililer'in ve ö¤rencilerinin gönlünde, “Mustafa Hoca” ve “Mustafa Baba” tan›mlamalar›yla an›ld›. Çocuklu¤u döneminin

Baflta Kirkor Efendi olmak üzere tüm Nizeliler s›raya girdiler, Hac› Hilmi Efendi'nin elini öptüler, ona teflekkürler ettiler, dualar ettiler. kalkaca¤› iskeleyi bulmak için, ortalar›na bir tafl düflmüfl kufl sürüsü gibi dört bir yana da¤›ld›lar. *** aflta Hac› Hilmi Efendi Efendi olmak üzere bu olay› o günlerde Kayseri'de hiç kimse, bir baflka kifliye anlatmam›flt›r. O nedenle bu olay› Kayseri'de o günlerde de, o günlerden sonraki günlerde de hiç kimse duymam›flt›r. Hac› Hilmi Efendi'nin ye¤eni yal-

B

“Yetim Mustafa”s›, ö¤rencili¤im dönemimde benim gönlümde de “Mustafa Hocam” olmufl; fakat do¤umumdan bugüne de¤in tüm yaflam›mda hep, “Mustafa Babam” olarak yer alm›flt›r. Çünkü kendisi hem Türkçe ö¤retmenimdi, hem babamd›. O da, babas› gibi, yaln›zca kendi o¤luna, bana anlatt› bu olay›. *** Y›llar, y›llar sonra, dört befl y›l kadar önce, memleketim Kayseri'ye davet

Yazar›m›zla Tan›fl›n Mehmet Erkan Dülgero¤lu, 29 Mart 1945 tarihinde Kayseri'de do¤du. Talas Amerikan Ortaokulu, Tarsus Amerikan Lisesi ve Robert Kolej ‹fl ‹daresi Fakültesi'nden 1967 y›l›nda mezun oldu. Kayseri ve ‹stanbul'da çeflitli üretici flirketlerde ortakl›k ve üst kademe yöneticili¤i yapt›ktan sonra, 2000 y›l›nda kendi iflini kurdu, yönetti ve evlatlar›na devretti. fiimdilerde bol bol okuyor ve Bodrum'daki evi ve teknesi ile denizin tad›n› ç›kart›yor. 76


BD MART 2012

etti¤im birkaç arkadafl›ma, Kayseri kentini ve çevresini gezdiriyordum. Ö¤retmenimiz merhum G›yasettin Tokyay'›n do¤du¤u Dars›yak köyünü, Mimar Sinan'›n do¤du¤u A¤›rnas köyünü, ba¤lar› türkülere geçmifl Gesi köyünü gezdirdikten sonra arkadafllar›ma, içinde büyük bir katedral olan Nize köyünü de gezdirmek istedim. ize'ye geldi¤imizde, Erciyes Üniversitesi'nden bir ö¤retim üyesinin, varl›kl› olduklar› belli olan, orta yafll› bir Amerikal› çifte, köyü anlatmakta oldu¤unu gördük. Yanlar›na yaklaflt›k, önce kulak verdik anlatt›klar›na, sonra biz de kat›ld›k konuflmalar›na... Kaliforniya'da oturuyorlarm›fl Amerikal› kar› koca... Nizeli imifller. Kendileri gibi birçok Nizeli varm›fl Kaliforniya'da... Hatta bir de dernekleri varm›fl orada... Bize, aile büyüklerinden kalan birkaç fotograf da gösterdiler. Derneklerinin toplant›lar›ndan da fotograflar gösterdiler. Türkçe'yi düzgün konuflam›yorlard›; ama ezberlerindeki birkaç Türkçe sözcü¤ü, hem de tam Kayseri flivesi ile, yanl›fls›z söylüyorlard›. “Biz, aile büyüklerimiz gibi yapt›k, Nizeli aileler olarak birbirimizden hiç ayr›lmad›k” dediler. “Hatta birkaç›m›z Arjantin'e yerleflmifl; ama onlarla da sürdürüyoruz iliflkimizi...” Biraz daha derinlefltirdik konuflmam›z›... “Dedelerimiz 1916 y›l›nda, çok zor koflullar alt›nda kaçm›fllar Nize'-

N

Nize’li kad›nlar den” dediler. “Muhterem bir Müslüman'›n yard›m›yla, yük vagonlar›nda, hal› ve yapa¤› çuvallar› aras›nda, hep birlikte trenle ‹stanbul'a gitmifller, daha sonra da Amerika'ya gelmifller.” Dedelerini 1916 y›l›nda, çok zor koflullar alt›nda Nize'den kaç›ran Hac› Hilmi Efendi'nin torunu ile, Amerika'ya göç eden Nizeli Ermeniler'in torunlar› o gün orada, Nize'de yan yana gelmifller, aralar›nda “üçüncü, dördüncü, beflinci flah›slar” olmadan, dedelerinin o eski günlerini an›yorlard›, onlar›n 96 y›l önceki dostluklar›n›n s›cakl›¤›n› yaflayarak ve yaflatarak...• 77


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

6-Türkiye'nin ilk demirçelik fabrikası hangi şehirde kurulmuştır? a-Kırıkkale b-Karabük c-Adana d-Zonguldak

1-Ortaya çıkardığı gizli belgelerle Dünya siyasetinin yönünü değiştiren Wikileaks'ın kurucusu kimdir? a-Mark Zuckerberg b-Bill Gates c-Jullian Assange d-Sergey Brin 2-Ünlü Yakutiye Medresesi hangi ilimizdedir? a-Erzurum b-Edirne c-Hatay d-Trabzon 3-Avrupa Birliği'nde, oy kullanma yaşı 16ya indirilen ülke hangisidir? a-Fransa b-İsveç c-İngiltere d-Avusturya 4-Anadolu'da yaşadığı ve ölüme çare bulduğu rivayet edilen ünlü hekim hangisidir? a-Lokman b-Ahi Çelebi c-Aetios d-Ömer Hayyam 5-Civalı termometreyi icat eden ünlü Alman fizikçi kimdir? a-Newton b-Fahrenheit c-Einstein d-Thomson 78

7-Cumhuriyet gazetesini kuran Türk gazeteci kimdir? a-Sedat Simavi b-Ali Naci Karacan c-İlhan Selçuk d-Yunus Nadi 8-En tiz ya da ince erkek sesine verilen isime ne denir? a-Alto b-Majör c-Tenör d-Soprano 9-Örs, çekiç ve üzengi kemikleri hangi organımızda bulunur? a-Kulak b-Parmak c-Burun d-Çene 10-Fizan hangi ülkededir? a-İran b-Suriye c-Mısır d-Libya 11-Kırkikindi hangi meteoroloji olayının bir türüdür? a-Dolu b-Yağmur c-Kırağı d-Çisenti 12-Adli Tıp Kurumu hangi bakanlığa bağlıdır? a-Adalet Bakanlığı b-Savunma Bakanlığı c-İçişleri Bakanlığı d-Sağlık Bakanlığı

13-Fesleğenin diğer adı nedir? a-Kişniş b-Kekik c-Reyhan d-Yeni Bahar 14-Bu ülke yönetilemez idare edilir cümlesi hangi siyasetçiye aittir? a-İsmet İnönü b-Turgut Özal c-Bülent Ecevit d-Süleyman Demirel 15-Kutuplardan geçtiği ve ekvatoru dik olarak kestiği farzedilen çizgilere ne denir? a-Paralel b-Meridyen c-Eksen d-Daire 16-Göz merceğinin saydamlığını yitirmesi şeklinde tanımlanabilen göz kusuru hangisidir? a-Glokom b-Katarakt c-Astigmat d-Miyopi 17-Başkomutanlık Meydan Muharebesi hangi tarihte yapılmıştır? a-29 Ekim 1920 b-30 Ağustos 1920 c-30 Haziran 1923 d-30 Ağustos 1922 18-Uçaklarda pilotların konuşmalarını ve kuleden gelen mesajları alıp saklayan ünlü araç "karakutu" ne renktir? a-Turuncu b-Siyah c-Yeşil d-Kırmızı Yan›tlar: 152. sayfada


BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop

Uzayan kulaklar›, bafl›na dert olan alt›nlar› ve çözemedi¤i kördü¤ümü ile

Y

ap›mc›, yönetmen, gazeteci Çetin ‹mir, “Bütün Dünya”daki ayr›nt›l› yaz›s›nda Atatürk’ün Anadolu arkeolojisine kol kanat gerdi¤ini anlatm›flt›. Bu yaz›da yeni Türkiye’nin kurucusunun asker, devlet adam› kimli¤inin nas›l kültür adam› kimli¤iyle taçland›¤› gösteriliyordu. Bir yurt gezisinde müzeleri, sanat yap›tlar›n›, eski uygarl›klar›n kal›nt›lar›n› inceleyen Atatürk, Baflbakan ‹smet ‹nönü’ye gönderdi¤i telgrafla

Türkiye topraklar›n›n alt›ndaki tarih de¤erlerini ortaya ç›karacak uzmanlar›n yetifltirilmesini istemiflti: “Bakanl›kça yurtd›fl› e¤itimine gönderilecek ö¤rencilerden bir bölümünün bu alana yönlendirilmesinin uygun olaca¤› fikrindeyim.” ‹lerki y›llarda bilimsel çal›flmalar› ile Türkiye’nin yüzünü a¤artacak Ekrem Akurgal, Sedat Alp, Arif Müfit Mansel, Halet Çambel o dönemin ö¤rencileriydi. O günkü ö¤rencilerden Ord. Prof. E. Akurgal, Cumhuriyet 79


BD MART 2012

Güngör Dilmen:

"Gerçek bir ulusun, topra¤›na derinlemesine sahip ç›kmas› gerekir, Yaln›z do¤al kaynaklar›yla de¤il, geçmifl kültür de¤erleriyle de..." ayd›nlanmas›n›n eski Anadolu uygarl›klar›ndan nas›l beslendi¤ini aç›klarken flöyle diyecekti: “Anadolu’nun kültür birli¤ine ulaflmas› Cumhuriyet döneminde gerçekleflmifltir. Atatürk laik bir devlet kurarak ve ça¤dafl Avrupa uygarl›¤›n› örnek alarak ayn› dili konuflan, Anadolu tarihini kendi milli miras› gören bir ulus yaratmakla kültür birli¤ini sa¤lam›flt›r.”

K

urulufllar›na Atatürk’-

ün öncülük etti¤i Türk Tarih Kurumu, Dil ve Tarih-Co¤rafya Fakültesi gibi bilim odaklar›n›n katk›s›yla Türkiye topraklar›nda yaflam›fl uygarl›klar gün ›fl›¤›na ç›kt›. Kaz›lar, buluntularla zenginleflen müzeler, bilimsel yay›nlar düflünce-sanat dünyas› üzerinde de etkili oldu. Halikarnas Bal›kç›s›, Sabahattin Eyubo¤lu, Melih Cevdet Anday, Azra Erhat bu bereketli kayna¤a yönelen yazarlardand›. Ayn› zengin kaynaktan besle-

80

nen baflar›l› bir oyun yazar› da Güngör Dilmen’dir. Dilmen’in “Midas Üçlemesi”ni oluflturan üç oyunu, Orta Anadolu’da yaflam›fl Frigyal›lar›n destans› Kral› Midas’›n ad› çevresinde oluflmufl üç Anadolu söylencesine dayan›r. Bu konuya e¤ilmesinin, Frigyal›larla hafl›r neflir olmas›n›n nedenini aç›klarken, Güngör Dilmen flunlar› söylemiflti: “Gerçek bir ulusun, topra¤›na derinlemesine sahip ç›kmas› gerekir, yaln›z do¤al kaynaklar›yla de¤il, geçmifl kültür de¤erleriyle de. Biz iki yüz y›ld›r bu topra¤›n kültür hazinelerinin ‘Bize yabanc›, bizim de¤il’ diye ya¤malanmas›na göz yummufluz. Bize yabanc› olan ne? Yads›d›¤›m›z ne? Hiç mi yak›nlaflmay›z bizden önce bu topraklarda yaflam›fl insanlarla? Sabahattin Eyubo¤lu flöyle diyor ‘Mavi ve Kara’ adl› kitab›nda: ‘Biz bu topraklar› yo¤urmufluz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye, ne varsa yurdumuzda


BD MART 2012

öz mal›m›zd›r bizim. Halk›m›z›n tarihi Anadolu’nun tarihidir.’ ” Güngör Dilmen bu anlay›flla bak›fllar›n› eski Anadolu tarihine çevirmifltir. Onun bu kaynaktan beslenen oyunlar›n›n ilki, “Midas’›n Kulaklar›”d›r. Kral Midas, çoban-tanr› Pan’la müzi¤in ve fliirin tanr›s› Apollon aras›ndaki müzik yar›flmas›nda hakem olmufltu. Pan’› seçmesi Apollon’u çok k›zd›rd›. Yar›flmada Pan, flüt çal›yordu, Apollon da lir. Pan’›n flütünü be¤endi¤ini söyleyen Midas’› Apollon, iyi duymuyor, dinlediklerini do¤ru de¤erlendirmiyor diye kulaklar›n› eflek kula¤›na çevirerek cezaland›rd›. Bunu halk›ndan gizlemeye çal›flan Midas, kulaklar›n› gözlerden gizlemek için takke giymeye bafllad›. Durumu ö¤renen berberinin

de kimseye bir fley söylememesini buyurdu. Midas’›n gizini saklayamayan berber, gidip bir kuyunun içine bildiklerini hayk›rd›. Ancak, çevrede yetiflen sazlardan, “Midas’›n eflek kulaklar› var!..” diye sesler yükselmeye bafllad›...

Dilmen’in “Midas Üçlemesi”ni oluflturan üç oyunu, Orta Anadolu’da yaflam›fl Frigyal›lar›n destans› Kral› Midas’›n ad› çevresinde oluflmufl üç Anadolu söylencesine dayan›r. Güngör Dilmen’in oyunda daha sonraki geliflmelerle ilgili aç›klamas› flöyledir: “Ben mitosa kendi yorumumu getirdim: Masalda Tanr› Apollon Mida-

Güngör Dilmen’in ‹stanbul Devlet Opera ve Tiyatrosu taraf›ndan sahnelenen Midas’›n Kulaklar› ouyunundan bir sahne

81


BD MART 2012

s’› eflek kulaklar›yla cezaland›r›r, masal orada biter. Oyunumuzda ise Midas bir süre sonra bu kulaklara al›fl›r. Al›flman›n ötesinde onlar› bir ayr›cal›k, bir üstünlük olarak görme¤e bafllar. Bir anlamda tanr›n›n cezas›n› hiçler. (Afla¤›l›k kompleksinin güce dönüflmesi). Art›k kulaklar›n› gizlemek flöyle dursun onlar› halk›n karfl›s›nda törenle sergileme¤e kalk›fl›r. Apollon eflek kulaklar›n› geri alarak onu yeniden cezaland›r›r. Halk, bu kez Midas’›n insan kulaklar›n› yad›rgar, alay eder. K›saca, de¤erlerin göreceli¤i, halk›n kaypakl›¤›!” Geçmiflin kültür zenginli¤inden beslenen ça¤dafl bir yap›t, günümüz sahnesine böylece bireysel, toplumsal elefltiriyi tafl›m›fl olmaktad›r.

G

üngör Dilmen, insano¤lunun tutkular›n›, toplumdaki yanl›fl de¤erlendirmeleri yine ayn› kaynaktan beslenen “Midas’›n Alt›nlar›”, “Midas’›n Kördü¤ümü” oyunlar›nda da ele almay› sürdürmüfltür. “Midas’›n Alt›nlar›”, kral›n “alt›n” tutkusuna elefltiridir. Oyun, Midas’›n (insano¤lunun) paraya pula düflkünlü¤ünü sergiler. Alt›nlar› ço¤als›n diye kral›n ak›l almayacak ifllere kalk›flt›¤›n› görürüz. “Ah alt›nlar›m, güzel alt›nlar›m benim, bir türlü doyam›yorum size. Doymak ne söz, art›yor açl›¤›m gitgide. Daha çok, daha çok, daha çok y›¤mak istiyorum gözlerimin önüne. Ah güzel alt›nlar›m, sar› k›zlar›m benim. (‹ki kupay› bibirine vurur) Dinleyin bak›n... bu iflitti¤iniz alt›n sesidir.

82

Kaç kifli duyabilmifl bu müzi¤i yeryüzünde? Delice seviyorum bu sesi.” Daha çok alt›n› olsun diye yeni ver-

giler koyar, tafltan topraktan alt›n üreteceklerini ileri süren simyac›lar onu kand›r›r. Sonunda güzel k›z›n› da yar›insan yafll›, çirkin Silenos’a kapt›r›r, karfl›l›¤›nda Dionysos onun her dokundu¤unun alt›n olmas›n› sa¤lar. Bu ola¤anüstü güç sonucu dört yan› alt›nla dolar, yurttafllar›na da alt›n da¤›tmaya koyulur. Ancak neye dokunursa alt›na kesildi¤i için art›k yiyip içemez, y›kanamaz. Sar›l›p teselli etmek istedi¤i kendi k›z› da alt›n bir heykele dönüflüverir! Alt›n sahibi olan halk ifli gücü b›rakm›flt›r. Art›k kimse çal›flmad›¤› için ülkede yiyecek içecek de kalmaz! Midas Dionysos’tan verdi¤i gücü geri almas›n› ister. Tanr› ona yol gösterir: Ellerini Sart çay›nda y›kayarak eski günlerine geri dönebilir. Oyunun ikinci sonuna göre ise halk Midas’› öldürür. Frigyal›lar alt›n›n gerçekte al›n teri oldu¤unu, en de¤erli nesneye bile tutsak olman›n yanl›fll›¤›n› anlam›flt›r: Yurttafllar: Kahrolsun alt›n Vezir: Ve yaflas›n alt›n, Yaflam› yeniden kazand›k biz Alt›n sayr›l›¤›n›n sonucunda. Gerçek alt›n› kazand›k biz Alt›nd›r us ‹nsan›n en de¤erli cevheri Ve insan ço¤u kez kendi d›fl›nda arar onu Yurttafllar: Alt›nd›r köylünün aln›ndan sildi¤i Tarlada soluk solu¤a


BD MART 2012

Alt›nd›r özgürlük u¤runa Kanla gözyafl›yla Yürüyen soylu kavga”

Sar›l›p teselli etmek istedi¤i kendi k›z› da alt›n bir heykele dönüflüverir!

Dizinin üçüncü oyunu olan “Midas’›n Kördü¤ümü”, günümüzde Gordion kaz› yerinde, arkeologlar aras›nda bafllar. Buras› Polatl› ilçesinde bugün Yass›höyük diye bilinen eski Frigya baflkentdir. O yaz kaz›ya kat›lan arkeoloji ö¤rencileri –aralar›na ö¤retim üyelerini de, höyük bekçisini de alarak– bir oyun sahneleyecektir. Oyun içindeki oyun, Frigya tarihinden kaynaklanmakta, söylencelerle beslenmektedir. Zeus tap›na¤›n›n bilicisi, o sabah ka¤n›s›yla kente ilk gelecek kiflinin kral yap›lmas› gerekti¤ini söylemifltir. Midas’›n babas› köylü Gordios böylece kral seçilir. Tanr›ya adanan arabas›n›n okundaki dü¤ümü çözecek kiflinin de Asya’ya egemen olaca¤›na inan›l›r. Arkeoloji ö¤rencileri ülkelerindeki kaz›lar› yabanc›lar›n yürütmesini sak›ncal› bulmaktad›r. Sahneledikleri oyunda da Midas›n izniyle kaz› yapan Asurlu bilginler ç›kard›klar› gömüleri gizlice kendi ülkelerine tafl›maktad›r. Yoksul Frigya halk› s›k›nt›lar içinde yaflarken krallar› Midas’›n o dönemde tek sorunu, tap›naktaki ka¤n›n›n dü¤ümünü çözmektir! Bunu baflar›rsa Asya’y› elle geçirece¤ine inan›r.

Komflular› Kimmerler s›n›rlar›na y›¤›nak yapmaktad›r. Dü¤üm için ayr›lan bütçe ise, savunma bütçesini aflm›flt›r!.. Görevli 盤›rtkanlar, Midas’›n buyruklar›n› halka duyurur: “Dü¤ümcülük Frigya’da bafl tac› edilecek bir dü¤üm bakanl›¤› kurulacak dü¤üm üniversiteleri aç›lacak dü¤ümcülük devlet yard›m› görecek yurt çap›nda kalk›nd›r›lacak çan çal, çan çal...” Frigyal› bilginler art›k yaln›z “dü-

¤üm” konusuyla ilgilenmektedir. “Dü¤ümcülük” bilimin tek konusu olmufltur. Dü¤üm türleri s›ralan›r. Ne var ki ka¤n›n›n dü¤ümünün bilimsel yoldan çözülemeyece¤i görülünce içe do¤ufltan yararlanmaya çal›fl›l›r. Akl›n 83


BD MART 2012

yerini sezgi, bilginin yerini inanç al›r. Gömütünden ç›kan Gordios’un uyar›lar› da ifle yaramaz. Derken Kimmerler ülkeyi ele geçirir, baflbu¤lar› gelip k›l›c›yla Midas’›n Kördü¤ümünü keser. Ö¤rencilerin oyununun baflka bir sonu daha vard›r:

M

akedonyal› ‹skender Gordion’a geldi¤inde dü¤ümü çözmeyi beceremez. Bekçi ald›¤› bahfliflten sonra Kimmer baflbu¤unun ne yapt›¤›n› f›s›ldar. ‹skender de onun gibi dü¤ümü k›l›çla keser. Oyun içindeki oyun bitti¤inde profesör yabanc› arkeologlara ayr›lan yerde art›k kendi ö¤rencilerinin kaz› yapaca¤›n› bildirir.

“Midas Üçlemesi”ni incelerken Prof. Dr. Sevda fiener’in de¤erlendirmesi flöyle olmufltu: “Bu oyunda (‘Midas’›n Kördü¤ümü’nde) günümüzle do¤rudan do¤ruya bir ba¤›nt› kurulmufl, insanl›¤›n binlerce y›ll›k geliflimi gösterilmifltir. Bu geliflimin dürtücü gücü us ve do¤a do¤rultusundaki insan ve bu insanlardan oluflmufl toplumdur. Tanr›lar küçülmekte, krallar önemsizleflmekte fakat toplumlar yaflamaktad›r. Yazar ilk oyununda Tanr›’y› ve Kral’›, ikinci oyununda Kral’› ve toplumu, üçüncü oyununda ise ulusu ve uygarl›¤› vurgulayarak bu geliflimi göstermifltir. Bafltaki oyunda ilginin insan›n iç dünyas›nda yo¤unlaflmas›na karfl›n ortadaki oyunda düflünceye, sondaki oyunda ise genel devinime önem vermesi yazar›n böyle bir geliflimi oyunun biçimlenmesine de uygulad›¤›n› gösterir. Bireyden topluma ve soruna, sorundan asal duruma, insan›n ve toplumlar›n asal niteli¤ine geçilmifltir.” Güngör Dilmen eski Anadolu uygarl›klar›n›n günümüz sanat›na bereketli bir kaynak oluflturdu¤unu göstermifl, geçmifli sergilerken günümüz sorunlar›na da gönderme yapm›flt›r. •

‹skender de onun gibi dü¤ümü k›l›çla keser.

konurertop@butundunya.com.tr 84


BELGESELC‹N‹N GÖZÜYLE Çetin ‹mir

Türkiye’den Hindistan’a, Afganistan ve ‹ran’dan Arap ülkelerine kadar birçok ülkede kutlanan bayram:

Nevruz A

ta baba takvimine göre Nevruz, kuzey yar›m kürede eski y›l›n

bitip yeni y›l›n bafllad›¤› ve bahara eriflti¤imiz 21 Mart günü kutlanan bir bayramd›r. Kelime anlam› yeni gün demektir. Her yeni fley gibi Nevruz da bir bayram günü olarak geçmiflte oldu¤u gibi bugün de insanlara ve topluma heyecan, nefle ve coflku vermektedir. Çünkü bu coflku bayramlar›n ruhunda yatan hoflgörü, dostluk, kardefllik, birlik, kaynaflma ve kucaklaflma coflkusudur. Nevruz Bayram› son y›llarda ortaya ç›km›fl bir bayram de¤il, eski ve köklü millî bir bayramd›r. Dolay›s›yla bu bayram, sadece Do¤ulusu, Bat›l›s›, Kuzeylisi ve Güneylisiyle 85


BD MART 2012

Türkiye’deki insanlar›m›zca de¤il, Hindistan ve Afganistan’dan ‹ran ve Arap ülkelerine kadar birçok ülkede kutlanmaktad›r. Ancak bu bayram›n di¤er milletlerden fark›, büyük Türk kütlesinin manevî zenginlikleri aras›na girecek kadar benimsendi¤idir. Halk aras›nda bugün, flenlikler yap›larak kutland›¤› gibi devletler nezdinde de törenler yap›lm›flt›r. Ve hâlâ yap›lmaya devam etmektedir.

İ

nsano¤lunun çevresini kuflatan iki tür çevreden biri do¤al çevre öbürü de sosyal çevredir. Tabii çevre insan soyunun da içinde bulundu¤u ve haz›r buldu¤u çevredir. Var olufluna da hiçbir katk›s› yoktur. Ancak insano¤lu, içinde yaflad›¤› do¤al çevreyi anlamland›rmak istemektedir. ‹nsano¤lu do¤al hadise olan güneflin ve dünyan›n hareketleriyle de ya-

Hayvanl› Türk takvimi 86

k›ndan ilgilenmifl ve anlamland›rm›flt›r. Örne¤in dünyan›n kendi ekseni çevresinde dönmesine bir gün, güneflin çevresinde dönmesine de bir y›l denmifl, bu dönüfl gerçekleflirken dünyan›n günefl ›fl›nlar›n› al›fl aç›s›na göre mevsimlerin olufltu¤u anlafl›lm›flt›r. Mevsimlerin bafllang›ç ve bitifllerinden de sosyal hayat› biçimlendirmede yararlanm›flt›r. Nevruz da (yeni gün) insano¤lunun do¤ay› anlama ve yorumlama gayretinin sosyal hayata yans›mas›ndan baflka bir fley de¤ildir. Nevruzun dinî ve mitolojik ritüellerle iliflkisine bak›fl

Nevruz bayram› bu ülkenin insanlar› aras›nda kültür birli¤inin bir göstergesidir. Bu birli¤i sözde iddia ve ilmî olmayan tezlerle bozmak yan›lt›c›d›r. Nevruzun tarihi ‹slâmiyet’ten önceki devirlerden bafllay›p ‹slâmî devirleri de kapsayarak günümüze kadar ulaflmaktad›r. Stanislas Julien’in 557581 olaylar›n› içine alan Tcho Chai’den ald›¤› notlarda: “Tukyu’lar›n takvimleri yoktu, y›llar› a¤açlar›n yeflillenmesiyle hesap ederlerdi” fleklinde eserine bir kay›t düflmüfltür. ‹slâmî sözlü kültür gelene¤inde Nevruz; gece ile gündüzün eflitlendi¤i ve dünyan›n yarat›ld›¤›, Hz. Âdem’in çamurunun yo¤ruldu¤u, Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturdu¤u, Hz. Yusuf’un zindandan kurtuldu-


BD MART 2012

¤u, Hz. Musa’n›n K›z›ldeniz’i yard›¤› ve halk›n› kurtard›¤›, Hz. Yunus’un kendi ad›n› tafl›yan bal›k taraf›ndan karaya b›rak›ld›¤›, Hz. Ali’nin do¤du¤u veya Hz. Fatma ile evlendi¤i gün olarak nitelendirilmektedir. Bütün bu inançlar etraf›nda oluflan ritüeller tarihî süreçte de¤iflik dinî kültür çevrelerinin içinden geçerek zenginleflmifl ve kültürel miras›m›z›n ortak paydalar›ndan biri olmufltur. Nevruz’u; tabiat›n tazeledi¤i, kin, nefret ve bölücülü¤ün ortadan kalkt›¤› ülkemiz ve ülkemiz d›fl›ndaki vatandafl ve soydafllar›m›z›n kaynafl›p kucaklaflt›¤› bir bayram ve flenlik olarak görmek ve bunun bilimsel temelini topluma kazand›r›p, sosyal flölen yönünü paylaflmak arzusu içinde olmal›y›z. 923 tarihinden önce yaz›lan Uygurca Maytr›simit adl› eserde Uygurlar›n “yeng› kün” bayramlar›n›n bulundu¤unu ve y›l›n ilk günü yap›lan bu bayramda gürefller yap›ld›¤›, piyesler oynand›¤›, canl› ve k⤛t tasvirlerle baz› olaylar›n canland›r›ld›¤› kaydedilmektedir. On iki hayvanl› Türk takviminin ilk ça¤› olan s›çan y›l› yine 21 Mart’ta bafllamaktad›r. Divanü Lügat-it Türk’te, “yengi kün” bayram› olan Nevruz’dan sonra gelen mevsime O¤lak Ay denilmektedir.

T

ürkler, tarihin çok er-

ken devirlerinde baflka milletler, kabileler halinde yaflayarak avc›l›k ve toplay›c›l›kla hayat›n› devam ettirirken demiri maden olarak kullanmaya bafllam›fllard›r. Kültür tarihi aç›s›ndan son derece önemli olan

Türkler demir ifllemeyi ö¤renmifllerdi bu konu onlar›n geliflmifl bir hayat ve medeniyet seviyesine sahip oldu¤unu göstermektedir. Daha Hun ça¤›nda çifte su verdikleri demirden savafl aleti yapm›fllar, ad›na; k›lmak, ifl görmek anlam›na gelen “k›l›nç” demifllerdi. Köktürklerin Juan juanlara (Avarlar) demircilik yapt›klar› yine tarihî kaynaklar›nda belirtilmektedir. Kaflgarl› Mahmud Divanü Lügat-it Türk adl› eserinde ütü kelimesinin karfl›l›¤›nda “mala biçiminde bir demirdir, Türkler bununla elbiselerinin k›r›fl›kl›klar›n› açarlar” diye aç›klay›c› bir bilgiye yer vermifltir. Görülüyor ki Türklerin demiri bir element olarak keflfetme ve onu insan87


BD MART 2012

l›¤›n yarar›na kullanmaya bafllamalar› çok eskidir. Nitekim Türklerin mitolojik devirlere ait Ergenekon efsanesi, demir da¤lar›n eritildi¤i ve ilk takvim bilgisi olarak kaydettikleri 21 Mart gününe tesadüf etmektedir. Temelinde dostluk, bar›fl, dayan›flma ve birli¤in yatt›¤› bayramlar, terörizmi ve bölücülü¤ü reddeder. Ayr›ca böyle bir bayram›n mevcudiyeti insanlar aras›nda ister yeni y›l›n gelifli ve y›l›n ilk günü olmas›, ister tabiat›n uyan›fl›, isterse Ergenekon’dan ç›k›fl veya baflka efsanelere ba¤l› olarak ortaya ç›kmas› anlam›na gelsin bar›fl, sevgi, dayan›flma ve dostlu¤u telkin ve tesis etmek amac› tafl›d›¤› sürece olumludur ve kutlanmas›nda da yarar vard›r.

Bahar›n müjdecisi nevruz çiçe¤i Nevruz kutlamalar›n›n temelinde yatan anlam

Nevruzla, k›fl mevsiminin sona erip bahar›n gelmesine neden olan do¤adaki de¤iflmenin kutlanmas› söz konusudur. Bu kutlamalarda zaman 88

içinde bir dizi kal›c› pratiklerin olufltu¤u ve gelene¤in teflekkül etti¤i hatta müstakil bir edebiyat›n da ortaya konuldu¤u görülmektedir. Kaderde, k›vançta, tasada ortak olan Türk halk›, yaflad›¤› her co¤rafyada millî ve dinî bayramlarda kiflisel problemlerini, s›k›nt›lar›n› unutarak bayram›n yaratt›¤› sevinç ve huzur ortam›na kendini kapt›r›rlar. Çünkü bilirler ki bayramlar sosyal psikolojileri bak›m›ndan yaln›zl›k ve karamsarl›k duygular›n› ortadan kald›r›r, mensubu oldu¤u milletin bir ferdi oldu¤unu insanlara hissettirir; yurttafll›k, insanl›k ve fazilet duygular›n› güçlendirir. ‹flte böyle bayramlardan biri olan Nevruz, Türkiye’de ve Türk Dünyas›’nda kültür birli¤inin ortak paydalar›ndan biri, dostluk, kardefllik ve iç bar›fl›n teminat› olarak benimsenmifltir. Nevruz’da oynanan oyunlar, haz›rlanan yiyecek ve içecekler, dikilen k›yafetler, yaflan›lan pratiklerin hepsinde sevgi, kardefllik, birlik ve bar›fl temalar› a¤›r basar. Zaten bayram deyince akl›m›za sevinç huzur, nefle, kardefllik, dostluk gelmelidir. Türk dünyas›nda bugüne kadar Nevruz kutlamalar›n›n tarihî seyri Nevruz’un Türkistan’da çok eski bir geçmifli bulunmaktad›r. VI. yüzy›ldaki Tukyular ça¤›nda Nevruz’la ilgili bilgilerin varl›¤›, Ergenekon destan›na kaynakl›k eden efsane metni Göktürkler ça¤›n› iflaret ediyorsa da hikâye çekirde¤inde olay-


BD MART 2012

Nevruz; Uygurlar, Karahanl›lar, Selçuklular, Karahitaylar, Ça¤atay Devleti ve Hanl›lar dönemi de dahil her devlette ve yüzy›lda Türk topluluklar› taraf›ndan kutlanm›flt›r. larda tarih öncesi dönemlere ait izler oldukça önemlidir. bulmak mümkündür. Dolay›s›yla Nevruz; Uygurlar, Karahanl›lar, Selçuklu- Yak›n geçmiflimizde Nevruz Nevruzun bir Mecusi gelene¤i lar, Karahitaylar, Ça¤atay Devleti ve Hanl›lar dönemi de dâhil her devlette oldu¤u görüflü: Ulusal boyutu itibariyve yüzy›lda Türk topluluklar› taraf›ndan kutlanm›flt›r. Ancak Sovyetler Birli¤i döneminde ilk kez Özbek Türkleri aras›nda 1920’li y›llarda Sovyet hükümetince, “Basmac›” ayaklanmalar›na vesile olabilece¤i düflüncesiyle yasaklanarak Nevruz bayram›ndan mahrum b›rak›lm›fllard›r. 1960 y›l›n›n ortas›ndan itibaren halk aç›k ve gizli flekil- Ergenekon Destan› de bayram› kutlamaya bafllam›flt›r. 1984 ve 1985 y›llar›nda le bakt›¤›m›zda, farkl›l›klar›n bir ülke bir ara yasaklama yönündeki e¤ilimle- gerçe¤i oldu¤u yads›namaz. Bu anlamrin artmas›na ra¤men, bas›n›n deste¤i da baz› Sünni kesimler nevruzun ‹slam ile bayram›n daha genifl kat›l›mlarla öncesi döneme ait bir Mecusi gelene¤i oldu¤unu iddia ettikleri için nevruzla kutlanmas›na izin edilmifltir. Nevruz, Türk devlet ve topluluk- ilgili etkinliklere pek s›cak bakmalar› aras›nda kendine has törenler ve maktad›rlar. Baz› Sünni kesimler de; pratiklerle kutlanan ortak bayramla- nevruz etkinliklerinin ‹slam’a ters dür›m›zdan birisidir. Yeni devletlerin flen bir yan›n›n olmad›¤›n› bu etkinlikmilletleflme süreci ve millî bilincin lere kat›larak göstermektedirler. Oysa geçmifl uygulamalar, özeltesis edilmesinde bu bayramlar›n rolü 89


BD MART 2012

likle de Osmanl› dönemi saray uygulamalar› bize, nevruzun dini aç›dan bir sorun olmad›¤›n› göstermektedir. Konya'da nevruz bayram›nda

Osmanl› Devletinde Nevruz hayat›n hemen her alan›n› kapsayan etkinliklerle kutlanmaktayd›. “Nevruziyelik” denilen hediyelerden “Nevruziye piflkefli”ne kadar padiflah›n, vezirlerin, âlim, edip ve halk›n mevki, makam ve ekonomik güç ve maharetine göre düzenledikleri bir dizi kutlamalara

Mustafa Kemal Konya’da Nevruz bayram›nda sahne olmaktayd›. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda devlet ricali de Nevruz’a önem vermifl, meselâ 1925 y›l›nda Konya’da yap›lan Nevruz kutlamalar›na “Ergenekon Bayram›” ad›yla Mustafa Kemal Atatürk de kat›lm›flt›r. Ancak daha sonralar› bu ilgi tavsam›fl ve halk›n kendi kendine kutlad›¤› bir bayram hâline dönüflmüfltür. Orta Asya, Kuzey Türklü¤ü ile Anadolu ve Balkanlarda çok eski zamanlardan beri kutland›¤› tarihî ve edebî kaynak90

larca sabit olan Nevruz’un baz› çevrelerce bayram ve flenliklerin ruhuna ayk›r› olarak baflka zeminlere çekilmeye çal›fl›lmas› ve Türk dünyas›nda da resmî bayram boyutunda kutlanmas› Nevruzun yeniden gündeme gelmesini sa¤lam›flt›r.

B

ugünkü haliyle nevruz etkinlikleri halk›n ilgisini çekmeyen kapal› devre bir etkinlik görünümü içindedir. Konu bütün yönleri ile aç›klanmayacak olursa halk›n bir bölümü nevruza sahip ç›kar bir bölümü de karfl› ç›karsa, ya da en az›ndan ilgisiz kal›rsa yeni bir sürtüflme konusu ç›kabilir. Nevruzun zulüm ve bask›dan kurtuluflun bayram› oldu¤u görüflü, afla¤› yukar› bütün ön Asya ülkelerinde Dahhakdemirci Kava efsanesi ile anlat›l›r. Bu efsanede Dahhak zalim ve müstebit bir hükümdar, Kava ise zalim hükümdar›n zulmüne son veren bir kahramand›r. ‹flte baz› gruplar kendilerine zulüm edildi¤i gerekçesi ile nevruz gününde adeta zulümden kurtuluflun provas›n› yapmaktad›rlar. Belki de nevruz kavram›n›n getirdi¤i en önemli sorun bu nokta olmaktad›r. Demirci Kava ile aralar›nda tarihi ve sosyoetnolojik bilimsel bir karine dahi olmamas›na ra¤men bu meflhur efsaneyi kendile-


BD MART 2012

rine uyarlamaktad›rlar. Bu bütünüyle bir çarp›tmad›r. Ancak bu durum sosyolojik bir hadise olarak da karfl›m›zda durmaktad›r ve çözüm beklemektedir. Her y›l nevruz kutlamalar› Türkiye’nin baz› bölgelerinde tedirginlik günü haline gelmifltir. Daha önceki y›llarda nevruzu ad› geçen baz› gruplar yo¤unluklu olarak sözünü etti¤imiz gerekçe ile kutlamakta iken resmi zevat bu kutlamalara kat›lm›yor ya da en az›ndan ilgisiz kal›yorlard›. Son y›llarda ise ülke genelinde, resmi zevat›n öncülü¤ünde yap›lan etkinlikler alternatif bir kutlama biçimine dönüflmüfltür. Böylece fiilen iki ayr› etkinlik ortaya ç›kmaktad›r. Bu haliyle nevruz etkinlileri, Türkiye’de sosyal bütünleflmeye katk› sa¤layaca¤› yerde ulusal

Dahhak-Demirci efsanesi bir sorun haline dönüflmektedir. Ortak kültür unsurlar› ulusal ve uluslar aras› bar›fla, dayan›flmaya ve iflbirli¤ine yol açt›¤› sürece anlaml›d›r. Nevruz gelene¤i orta kuflak kuzey yar›m kürenin, özellikle de Asya, k›smen de baz› Avrupa ülkelerinin ortak etkinlik kayna¤›d›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda, nevruzun ulusal ve uluslar aras› bar›fla, dayan›flmaya ve iflbirli¤ine yol açabilece¤i aç›kt›r. Ayr›ca ülke turizmine

Nevruz atefli 91


BD MART 2012

ve tan›t›m›na da katk›s› olacakt›r. Nevruz bir bahar bayram›d›r. Hiçbir gerekçe ile yaln›zca bir ulusa ya da bir etnik gruba ya da her hangi bir gruba hasredilmemelidir.

G

elenekler menflei itibar›yla mitolojilere ve efsanelere dayal› olabilirler. Ancak mitolojiler ve efsaneler bir milletin fikir ve düflünce tarihine de ›fl›k tutarlar. Gelene¤in menflei ile ilgili rivayetler muhtelif olabildi¤i gibi birbiri ile örtüflmeyen rivayetler de olabilir. Ayr›ca sözlü kültürün hakim oldu¤u toplumlarda rivayetler kuflaktan kufla¤a geçerken anlam kaymas›na yol açabi-

lecek baz› ekleme, k›saltma ve yak›flt›rmalara da u¤rayabilir. Bilindi¤i gibi do¤u toplumlar› daha çok sözlü kültürün hâkim oldu¤u toplumlard›r. Nevruz gelene¤inin menflei konusunu bir de bu aç›dan bak›lmas›nda yarar vard›r. Nevruz, bir yönü ile ideolojik bir yaklafl›mla mitolojilere ve efsanelere dayanan milli bütünleflme arac› olurken, bir yönü ile de tabiatç› bir yaklafl›mla kuzey yar›m kürede büyük bir co¤rafyay› kapsayan, tabiat insan iliflkisini en aç›k bir biçimde temsil eden daha sonra da insan iliflkisine dönüflen ulusal ve uluslar aras› birlefltirici bir etkinlik kayna¤› olarak görülmelidir. cetinimir@butundunya.com.tr

Çan dörtten fazla çal›n›rsa kim ölmüfltür? Çok eski y›llarda krall›kla idare edilen bir ülke varm›fl. Törelere göre, bir vatandafl öldü¤ünde, flehir merkezindeki dev çan bir defa, eflraftan birisi ölürse iki kez, büyük bir devlet adam› ölürse üç kere çal›n›rm›fl. Ya kral ?.. O öldü¤ünde, çan dört defa çal›n›rm›fl. Gel zaman git zaman, flehirde bir olay olur, ifl mahkemeye intikal eder. San›k olarak mahkemeye ç›kar›lan kiflinin masumiyetini bütün vatandafllar bilmektedir. Beraat beklenen, davadan sürpriz bir karar ç›kar. San›k para cezas›na mahkûm olmufltur. Hakim sorar: "Bir diyece¤in var m› ?" San›¤›n cevab› "Hay›r !.." olur. Mahkeme biter. Dinleyiciler da¤›l›r. K›sa bir süre sonra dev çan›n sesi duyulur. Acaba kim öldü ?.. Çan bir defa daha çalar. Acaba eflraftan kim öldü?.. Çan sesi ile bir kez daha inler. H›mm... Büyük bir devlet adam›, acaba kim? Soruya cevap al›nmadan çan bir defa daha çalar, yeri, gö¤ü inletir. Herkeste bir feryat: Eyvah!.. Kral›m›z öldü!.. Ancak, törede görülüp iflitilmemifl bir flekilde çan, beflinci defa da çal›n›r, yer gök inler ve sesler kesilir. Herkes bunun ne anlama geldi¤ini ö¤renmek için. Çan görevlisine koflar, bakarlar ki çan›, haks›z yere mahkûm edilen adam çalmaktad›r. Sorarlar: "Ne demek çan› befl kez çalmak? Kraldan daha büyük biri mi öldü?" Cevap flafl›rt›c› oldu¤u kadar anlaml›d›r da: "Evet ! Adalet öldü !..." Adaletsizli¤i önleyecek gücümüz bazen olmayabilir ama; adaletsizli¤e itiraz etmeyi beceremeyece¤imiz bir zaman asla olmamal›d›r!.. Elie Wiesel

(Nobel bar›fl ödülü sahibi) 92


TAR‹HTEN DAMLALAR Mümtaz ‹dil

R

oma Muhaf›z Alay› Komutan› Cassius Chaerea, sedef kakmal› b›ça¤›n› Caligula'n›n savunmas›z bedenine defalarca saplad›ktan sonra son kez saplad› ve karanl›k dehlizde tüm gücüyle ba¤›rd›: "Tanr›lar Tanr›s› Jüpiter ad›na yemin ediyorum ki, seni imparatorlar listesinden silece¤im ve tarih senin gibi bir musibetin yaflad›¤›n› asla bilmeyecek!"

Chaerea, kanl› b›ça¤›n› üzerindeki beyaz giysilerine sildikten sonra, yerde can çekiflmekte olan Caligula'ya tiksintiyle bakt›. Yaflam›n›n son dört y›l›n› cehenneme çeviren bu adam›n can çekiflmesi ona garip bir zevk veriyordu. Özellikle de son bir y›lda yaflam› kâbusa dönüflmüfltü. T›rnaklar›n›n ucuna kadar kin doluydu. Bunu tan›mlamas›, fliddetini ölçmesi o anda bile mümkün de¤ildi. "Yüce Sezar," diye m›r›ldand›, 93


BD MART 2012

Caligula’n›n ölümü. (Sir Lawrence Alma-Tadema, 1871) "Biz Romal›lar sana çok büyük haks›zl›k etmifliz."

D

ehlizin nemli ve pis havas›n›, taze k›r havas› koklar gibi derin derin içine çekti. Çevresinde toplanan di¤er imparatorluk muhaf›zlar›na bak›p, bafl›yla iflaret etti. Aralar›nda Könsül Conelius Sabinus'un da bulundu¤u yaklafl›k on kifli hançerlerini ve k›l›çlar›n› çekmifl, yerde, pelerininin arkas›na gizlenerek kendini son kez korumaya çal›flan adama rastgele saplamaya bafllam›fllard›. Caligula darbelerden kaç›nmak için ileri do¤ru sürünerek bir hamle yapmaya çal›flt›, ama baflar›l› olamad›. "Kalkmal›y›m," diye geçirdi içinden. "Tanr›lar ölmez. Ölmemeli. Ben bir Tanr›y›m, ben Jüpiter'im. Ölmemeliyim. Beni öldüremezler. Mutlaka kalkmal› ve bu zalimleri cehenneme göndermeliyim." Birden kendini çok yorgun his-

94

setti. Uykusu gelmifl gibiydi. Her taraf› kan›yordu. Gözünün önüne bir anda sevgili kardefli Drusilla belirir gibi oldu, ard›ndan kayboldu. Yüzü boydan boya, çaprazlamas›na kesilmiflti. K›sa boynunu içeri çekti ve kendini darbelere b›rakt›. Birkaç dakika içinde bacaklar› ve kollar› titremeye bafllam›flt›. Can› çekiliyordu. T›rnaklar›yla dehlizin mermer taban›n› avuçlamaya çal›flt›. Ard›ndan derin bir soluk verdi. T›pk› uykuya yatan uslu çocuklar gibi, yana¤›n› so¤uk mermere dayad› ve öylece kald›. Ölmüfltü... Tüm Roma tarihinin en ac›mas›z en gaddar ve deli imparatoru Gaius Caesar Augustus Germanicus, yani küçük çizme lakab›yla tan›nan Caligula böylece lanetle an›lan bir imparator olarak tarihe geçmifl oldu. ‹sa'dan Sonra 31 A¤ustos 12'de do¤an ve ‹sa'dan Sonra 24 Ocak 41 tarihinde ölen Caligula, ‹.S. 37-41 y›llar› aras›nda Roma ‹mparatorlu¤u yapm›flt›. Tiberius'un yerine geçen


BD MART 2012

Caligula, dört y›l bask›c› bir yönetim uygulad›. Do¤du¤unda verilen Gaius Caesar ad›n›n yerini, Tiberius'un ye¤eni ve üvey o¤lu olan babas› Germanicus Caesar'›n askerlerinin takt›klar› Caligula (küçük çizme) lakab› ald›. ‹.S. 19'da babas›n›n, 33'te annesi Agrippina'n›n, 31'de a¤abeyi Julius Caesar Nero'nun, 33'te di¤er a¤abeyi Drusus Caesar'›n ölümlerinden Tiberius’u sorumlu tuttu. Tahta ç›kt›ktan sonra yedi ay a¤›r bir hastal›k dönemi geçirdi Caligula. Ciddi bir sara hastas›yd› ve nöbetler y›llar geçtikçe daha s›k gelmeye bafllam›flt›. Yönetimi yeniden ele al›nca vatana ihanet yarg›lamalar› bafllatt›. Zalimli¤i ve despotça kaprisleriyle ün sald›. Tahta ç›kmas›nda önemli rol oynayan Muhaf›z Alay› Komutan› Naevius Sutorius Macro'yu ve Tiberius'un torunu Gemellus'u idam ettirdi. ‹lahi bir varl›k oldu¤unu öne sürdü. Kudüs Tap›na¤›' na heykelinin dikilmesini istedi. At›n› konsül yapmak istedi¤ine iliflkin bilgiler baz› kaynaklarca yalanland›.

oldu¤unu öne sürmüfllerdir. Baflkalar› ise hastaland›ktan sonra delirdi¤ini söylerler, ama buna iliflkin kan›tlar›n ço¤u kuflkuludur. Caligula, ‹.S. 40 y›l› bafllar›nda, ‹ngiltere'ye sald›rmak amac›yla iki yeni lejyon oluflturmak için Galya'ya gitmifltir. A¤ustos 38'de ‹skenderiye'deki katliam ve 39 k›fl›nda Filistin'de ortaya ç›kan kar›fl›kl›klar, Caligula'n›n

Tahta ç›kt›ktan sonra yedi ay a¤›r bir hastal›k dönemi geçirdi Caligula. Ciddi bir sara hastas›yd› ve nöbetler y›llar geçtikçe daha s›k gelmeye bafllam›flt›.

A

blas› Drusilla'ya karfl› afl›r› bir sevgisi vard›. ‹.S. 38'de ölen ablas›n› Kad›n Tanr› (Diva) olarak kutsad›. Drusilla, Roma'da bu flekilde kutsanan ilk kad›n oldu. Baz› bilim adamlar› Caligula'n›n M›s›rl› Ptolemaioslar›n kardefller aras› evliliklerini örnek alan bir tür Helenistik monarfli kurmak amac›nda

‹.S. 40 yaz›nda Kudüs Tap›na¤›'na heykelinin dikilmesi buyru¤unu vermesine yol açm›fl, ancak daha sonra bu buyru¤unu geri almaya ikna edilmifltir. Gaius Caesar, di¤er ad›yla Caligula, Roma'da düzenlenen Palatin oyunlar› s›ras›nda, yukar›da anlat›ld›¤› flekilde, Muhaf›z Alay› Komutan› Cassius Chaerea ve arkadafllar›n›n kurdu¤u bir komplo sonucu öldürülmüfl ve yerine Claudius geçmifltir. • mumtazidil@butundunya.com.tr

Arzu öyle bir fleydir ki, hiç doymak bilmez; bir çok insan›n hayat›, arzular› doyurma yollar›n› aramakla geçer. Aristoteles 95


BD fiUBAT 2012

Siirt ilimizde vefa duygusunu yaşatan bir Anadolu Toprağı:

Tillo

Yazan: Prof. Dr. CENG‹Z IfiIk Baflkent Üniversitesi

Hak flerleri hayr eyler / Arif an› seyreyler Zanetme ki gayreyler / Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler Dillerden düflmeyen bu uzunca fliirin yazar›, Erzurum-Hasankale do¤umlu ‹brahim Hakk› Hazretleri’dir. (1703-1780). Ömrünü geçirdi¤i yer günümüzün Ayd›nlar ilçesi olan Tillo’dur. Süryanice “Yüksek Ruhlar”, Arapça “Yüksek Yer” anlam›na gelen Tillo, Siirt ilimize ‘mahallesi’ denilebilecek kadar yak›nd›r. Tillo denince bugün akla, özellikle ‹smail Fakirullah, ‹brahim Hakk› ve Sultan Memduh Hazretleri ile “Ifl›k Hadisesi” gelmektedir. ‹smail Fakirullah Hazretleri (Hicri 1067-Miladi 1734). ‹brahim Hakk› Hazretleri, hem tasavvuf ve hem de temel bilimler alan›ndaki donan›m› nedeniyle “iki kanatl›” anlam›na gelen “Zülcenaheyn” unvan›n› alm›flt›r. Toplam 58 kitab› aras›nda “Marifetname”, en bilinenidir. Kutuplardan ve ekvatordan çizdi¤i dünya haritalar›; günefl ve ay tutulmalar›; özellikle Tillo için hesaplad›¤› takvim, k›ble yönü ve namaz vakitleri, bu konularda çal›flan bilim adamlar› için bugün bile kaynak say›lmaktad›r. Gözlem için tasarlay›p yapt›¤› aletlerin ve kitaplar›ndan baz›lar›n›n orijinal nüshalar› yan›nda, Hocas› ‹smail Fakirullah Hazretlerine olan de¤erbilirli¤inin bir göstergesi olarak tasarlad›¤› “Ifl›k Hadisesi”, insanlar› buraya çeken önemli parametreler olmufltur.

96


BD MART 2012

T

arih 01. 01. 2011… Yeni y›l›n ilk gününün hüzmelerinin, kalk›p kalk›p inen sisler aras›nda f›rsat buldukça incecik bir beyaz örtüye bürünmüfl çevremizi daha bir ayd›nl›kla görebilmeye ancak izin verdi¤i saatlerde, Ayd›nlar/Tillo sokaklar›nday›m. Büyüsünde kald›¤›m ilk fley, Hükümet Kona¤› karfl›s›ndaki “Ölüler Kenti”nin sisin her kalk›fl›nda birer tablo gibi sundu¤u gergef gibi ifllenmifl mezar tafllar› ve aralar›nda kendini gösterip gösterip kaybolan türbeler... Bafllang›çta birkaç kifli ad›ml›yordu kilit tafllar›yla henüz daha yeni döflenmifl Tillo sokaklar›n›. Ben, ablam, efliyle birlikte ye¤enim ve bir de flimdinin Yeflilhisar Kaymakam›

olan Say›n Mehmet Kürkçü… Hava ayaz m› ayaz!.. Yeni y›l›n ilk günü neden buraday›m, tam da bilemiyorum? Bildi¤im tek fley, son y›llardaki k›sa tatil günlerinde yurdumu, özellikle de yurdumun do¤u ve güneydo¤u yöresini tan›ma f›rsat›n› kendime “arma¤an” olarak veriyor olmam. Yaz aylar›nda Kaunos’un tozu topra¤› içinde debelenip duran biri olarak son y›llarda kendim için yapt›¤›m tek iyilik de bu zaten. Nedenini kendime sordu¤umda, cevap olarak akl›ma hep de Halil R›fat Pafla’n›n “hat›rlanas›” ö¤retisi gelmektedir her nedense: “Gidemedi¤in yer senin de¤ildir!” Bu kez de k›smet, Siirt ilimizin Süryanice “yüksek

97


BD MART 2012

ruh” anlam›na gelen Tillo’suymufl!. Dolaflt›kça ‘‹yi ki buraday›m’ dedirten büyüsü ile bir yorgan gibi s›cac›k sar›p sarmal›yor insan›. Neyi ve neden görece¤ini daha önceden ö¤renmifl olman da ayr› bir heyecana sürüklüyor seni... Yüre¤inin at›fl› ses verdikçe, ad›mlar›n daha da bir s›klafl›yor… Bir an önce görmek, dokunmak istiyorsun daha gelmeden ö¤rendiklerinize…

Tillo sokaklar›ndan bir görünüm 98

Öncelikle de “Ifl›k Hadisesi” ile ünlü Türbe’yi ziyaret etmek istiyorum!.. ‹stiyorum da, ayaklar›m geri geri gidiyor sanki... Çünkü biliyorsunuz ki, yeryüzündeki co¤rafyas› nedeniyle dünyan›n baflka hiçbir topografyas›nda gerçekleflmesi mümkün olmayan bir düzenek, insanl›¤a “kadirflinasl›¤›n en etkin örne¤ini veren bir düflüncenin ürünü, binan›n 1960’l› y›llar›n bafl›ndaki onar›m›yla birlikte art›k çal›flmaz olmufl!? Tillonun bu nedenle olan mutsuzlu¤u insan› sars›yor do¤all›kla... Sistemin yeniden çal›flmas›nda ne kadar arzulu olduklar›n› hissediyorsunuz anlatt›klar›ndan: Geçen zaman aral›¤› içinde sözkonusus düzene¤i ‹ngilizi gelmifl, yapamam›fl!.. Amerikal›s› gelmifl, yapamam›fl!.. Japonu, Alman› gelmifl, yine yapamam›fl!.. Ve do¤all›kla size de yans›yor onlar›n umutsuzluklar›!.. Oysa içinizden geçiriyorsunuz: ‘Keflke bizler de flansl› olsayd›k da, yaln›zca ekinoks günlerinde gerçekleflen sistemin çal›flmas›na bizler de flahit olsayd›k heyecanla. Bizler de flahit olsayd›k her y›l›n yaln›zca 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde 2800 metre uzakl›ktaki Botan Çay› Vadisi içinden do¤an güneflin ilk ›fl›klar›n›n, daha Tillo’nun sokaklar›n› ayd›nlatmadan Türbe içindeki zaman›n alt›


BD MART 2012

Tillo evlerinden birinin girifl kap›s› "tac›" medresesinde rektörlük yapm›fl tasavvuf ehli ‹smail Fakirullah Hazretlerinin kabri bafl›na düfltü¤üne…’ Ahlarla.. vahlarla geçifltiriyorsunuz Türbe ziyaretini…

K

abristan içindeki eskinin gergef gibi ifllenmifl mezar stelleri, Sizi düflünsel olarak Ahlat’›n Selçuklu Mezar tafllar›na al›p götürüyor. Biraz rahatl›yorsunuz. Rahatlat›yorsunuz rahatlatmas›na ama gözünüzü flöyle bir etrafta gezdirdi¤inizde, halleri bir kere daha yüre¤inizi buruyor. Bak›ms›zl›ktan yok olup gitmeye “ramak” kalm›fllar. Bir daha bu kadar yüzy›l ömürleri yok!.. Ve soruyorsunuz kendinize: ‘Bu kadar kültürel zenginlik acaba fazla m› bize? Fazla m› ki, de¤erlerini

bilemiyoruz? Yoksa ö¤renmemifl miyiz daha hala bunlar›n gelecek nesiller ad›na bizlerde emanet olduklar›n›?’ Geçmiflin izlerini tafl›yan o güzelim arnavut tafllar›n›n sökülüp yerine döflenen kilit tafll› Tillo sokaklar›nda yürüdü¤ünüzün her ad›m›nda bu sorular› sürekli soruyorsunuz kendinize… Soruyorsunuz ilçenin adeta can çekiflen geleneksel eski kültürel dokusunun zarafetine flahit oldu¤unuz her an›nda.. “Sabat” (Tünel) ad› verilen Mardin’in “Abara” mimari tarz›n›n hemen yan› bafl›ndaki ça¤dafl “sabatlar› (?)” gördü¤ünüzde ise, hemen kafan›z› çeviriyorsunuz.. Görmek istemiyorsunuz adeta yanl›fll›klardan do¤an çirkinlikleri… Y›k›lmamak için direnen geleneksel “cas” mimarinin son temsilcileri olan 99


BD MART 2012

“Ifl›k Hadisesi”nin gerçekleflti¤i ‹smail Fakirullah ve ‹brahim Hakk› Hazretleri’nin Türbesi, güneybat› yönden Kabristan

iki kona¤›n girifli önünde durdu¤unuzda sanki bir “tablo” karfl›s›ndas›n›z… Giriflin üzerindeki “taç” nas›l da bir “gergef” gibi ifllenmifl?.. O nas›l büyük bir sabr›n ürünü?.. O ne büyük bir ustal›¤›n günümüze miras›? Hemen orada ustay› aray›p da “elini öpmek” geçiyor içinizden!.. Ne yaz›k ki, yok art›k… 100

Kendisiyle birlikte ustal›¤›n› da beraberinde götürmüfl, becerisini de… Bencilli¤inden mi?.. Asla!.. Devam›n› getirecek sonraki neslini bulamam›fl besbelli. Yitip gitmifl ve de gitmek üzere olan di¤er kültür de¤erlerimiz gibi bunun da de¤erini bilememifliz. Yenik düflmüfl ça¤dafll›¤a (?!).. Yenik düflmüfl yüzy›l›n keflfi “briket” malzemeye (?!)… “Pes” etmifl art›k, ad› her neyse “mozaik” benzetmeli cephe giydirmelerine… Konaklardan birinin içine girdi¤inizde içinizdeki “buruklu¤un” daha da artmas›na engel olam›yorsunuz: Çünkü çatlam›fl duvarlar›n yüzeyi yerel kalem iflçili¤inin canl› örneklerini sunuyor size… Ve çünkü iki katl› binan›n her bir mekan›n›n tasar›m› yerel sosyal yaflam›n solu¤unu aktar›yor. Art›k tafl›yorsunuz!.. Birilerini aramak, o


BD MART 2012

birilerine “hayk›rmak” istiyorsunuz yüre¤inizde s›k›flm›fl kalm›fl cümleyi: ‘Yak›nl›¤› nedeniyle de Siirt ilimizin inanç ve kültür turizmine kavuflmas› için tek potansiyeli var. O da T‹LLO… Ama Tillo da “hak” etti¤i yerde de¤il!’ Tek kifli geliyor akl›ma o an bunu söylemem için. Hocam, Prof. Dr. Metin Sözen. Çeviriyorum numaras›n› ve coflkuyla dudaklar›mdan dökülüyor içimden gelen bu cümle. Hem de Kona¤›n merdivenli girifli üzerinden. Cevap olarak duyduklar›m yaln›zca o an için ferahlat›yor içimi: “Art›k Tillo’yu ele alman›n zaman› geldi..” Sokaklar›nda dolaflmaya devam ettikçe, bu “dingin” ilçemizin hem inanç ve hem de kültür turizmi aç›s›ndan ne denli önemli oldu¤u pekifliyor düflüncelerinizde… Çünkü daha henüz bitmemifltir göreceklerimiz. Torun Sadullah Toprak Beyefendi’nin kendi olanaklar›yla özenle haz›rlay›p ziyaretçilere sundu¤u “Kutsal Emanetler” karfl›s›nda geçmifle dal›p gidiyorsunuz. Döneminin tasavvuf ve temel bilimlerinin flahidi olan malzeme birarada ve iç içe sunulmaktad›r size. Bir tarafta ‹smail Fakirullah Hazretlerinn “Cübbesi”, öte yanda ‹brahim Hakk› Hazretlerinin gökbilim için kendi üretimi metal ve ahflap gözlem aletleri. Ve de ünlü “Marifetname” kitab›n›n orjinal nüshas›. Bu düflsel ziyafet yetmiyormufl gibi, bir de a¤›rlan›yorsunuz hemen karfl› odada. A¤›rlan›rken de kendi dünyan›za geri dönüyorsunuz yavaflça. Dönerken de, adeta “fanus” içine al›nmas› gerekli

bu kutsal emanetlerin ça¤dafl bir müzecilik anlay›fl› ile sergilenmeleri ve bunun için “emanetin” sahipleri olan emanetçilerine b›rak›lmas› kofluluyla nelerin yap›lmas› gerekti¤i geçiyor zihninizden. Sonras›nda geleneksel dokusu bozulmam›fl sabatl› sokaklardan geçip “Kutsal Kuyu” ya götürüyorlar sizi. Giderken de “Kuyu” nun art›k halka mal olmufl mistik hikâyesi ile bilgilendiriliyorsunuz: “‹smail Fakirullah Hazretleri bir taziyeden dönerken yol üzerindeki bu kuyuya düflmüfl dalg›nl›kla. Saatlerce aranm›fl. Bulundu¤unda ise kendisi Özel bir mekanda sergilenen ‹brahim Hakk› Hazretleri’nin kendi üretti¤i metal ve ahflap gözlem aletleri

101


BD MART 2012

art›k bir baflka boyuta geçmifltir.” Bilgilenmeye bilgilendiriliyorsunuz da, “Kuyu” bafl›na vard›¤›n›zda “yaflanan›” siz art›k yaflayam›yorsunuz! Mitosun tüm ö¤eleri yitip gitmifl çünkü… Ne yol kalm›fl ortada ve ne de kuyu a¤z›... “Yaz›k ki, ne yaz›k!..” Sözcük yine dökülüyor dudaklar›n›zdan, isteseniz de istemeseniz de…

S

on dura¤›n›z, sistemin olmazsa olmaz› bir parças› olan 1399 rak›mdaki “Tefekkür Tepesi” üzerinde ‹brahim Hakk› Hazretlerinin kendisi taraf›ndan infla edilmifl “Duvar”. Buras› “soluklanmak” için bütün güzellikleri cömertçe sunuyor Size… Ayaklar›n›z›n hemen alt›nda türkü dizelerinden tan›d›¤›n›z Botan Çay› akmaktad›r inceden inceye ve k›vr›la k›vr›la… Vadi öylesine derindir ki, kendinizi bir Western filminin içinde hissedersiniz adeta. Hele de hava bizim orada oldu¤umuz gün gibi puslu ise… Alabilirseniz e¤er kendinizi buradan, arada bir yenilense de ‹brahim Hakk› Hazretleri taraf›ndan vadinin ucuna infla edilmifl “kuru duvara” bak›n ve ekinokslarda tam da arkas›ndan do¤an günefli hayal edin!... Ve de Hocas›na duydu¤u “kadirflinasl›¤›” yerine getirmek ad›na yarataca¤› “Ifl›k Sistemi” için bu bilim adam›m›z›n tek bafl›na u¤rafl›n›… Hiç de kolay de¤il elbette, yaklafl›k 2930 metre uzakl›kta ve 160 metre alt kottaki türbe içinde yer alan hocas›na ait sandukan›n bafl› üzerine senenin yaln›zca bu iki gününde, 21 Mart ve

102

23 Eylül günlerinde günefl ›fl›¤›n› düflürmek… Ve de Tillo, hala daha alaca karanl›k içindeyken… Sabah›n de¤il ama, akflam›n alacas› çökmüfltür art›k Tillo’ya… ‹nerken tepeden afla¤›ya soruyorsunuz kendinize: ‘Tillo neden burada?.. Neden yerleflilmifl bu da¤l›k araziye?.. Yok muymufl bir baflka yer?.. Nedendir bu isim: “Yükselen Ruh”?..’ Neyse, ‘Vard›r bir hikmeti’ deyip geçifltirmek istiyorsunuz. ‹stiyorsunuz da, hele de yap›lmas› gerekenlerin ço¤u ile ilgili bir bilim adam› olarak duyars›z kalmak gibi bir lüksünüzün olmad›¤›n›n da bilinci içinde iseniz e¤er, bu bilinç adeta kemirip bitiriyor Sizi. Buralarda oldu¤umuzdan haberli olan Vali Say›n Musa Çolak beyi ziyaret etmeme izinli olmam, biraz da olsa rahatlat›yor. En az›ndan buralar için ne yap›lmal› konusunu s›ca¤› s›ca¤›na paylaflabilece¤im bir yetkili, hem de ilin en etkin flahsiyeti


BD MART 2012

ile birlikte olaca¤›m. Anlat›yorum kendisine mesle¤ime yönelik yap›lmas› gerekenleri… O ise, sanki beni hiç duymuyor. Her defas›nda sözümü kesip, “Hocam, ‘Ifl›k Hadisesi...” diyor. Bu kez ben O’nu duymuyorum sanki. Diyebiliyorum ki ancak, ‘Ben astrofizikçi de¤ilim.. bir arkeologum!..’ Yine bafll›yoruz konuflmaya… Dönülen nokta yine ayn›: “Ifl›k Hadisesi”. Kurtulmak ad›na flu sözü verebiliyorum sonunda: ‘Do¤ru adresi bulabilirsem e¤er, neden olmas›n?’ Öyle ya!.. ‹ngilizi gelmifl yapamam›fl; Japonu gelmifl yapamam›fl; Amerikal›s›, Alman› gelmifl yapamam›fl. Bunu söylerken de zihnimde geçiriyorum müracaat edece¤im bilim yuvas›n›: Akdeniz Üniversitesi kampusu içindeki TÜB‹TAK Ulusal Gözlem Evi (TUG). Eski bir Akdeniz Üniversiteli olarak bildik ve tan›d›k kiflilerdir diye düflünüyorum o an!..

Ankara’ya dönüyorum ve o akflam bu yaflananlar› özetleyen bir mail at›yorum Kültür ve Turizm Bakan›m›z Say›n Ertu¤rul Günay Bey’e ve de Kültür Varl›klar› ve Müzeler Genel Müdürü Say›n O. Murat Süslü Bey’e.. Bu paylafl›mla da üzerimdeki yükü hafifletmifl oluyordum kendimce.. ‹nanc›m, bunda da duyars›z kalmayacaklar›d›r. Ertesi gün de Gözlem Evi Müdürü Prof. Dr. Say›n Zeki Eker Bey ile konufluyorum Tillo’nun “Ifl›k Hadisesi” olay›n›. Astrofizikçi olarak elbette ki haberdard› pirleri Erzurumlu ‹brahim Hakk› Hazretleri’nden. Sadece bir günlük müsaade rica ediyordu “cevap” için. Ertesi gün döndü¤ünde ise, cevab› net ve kesindi: “Hocam!.. Sistemi çözemesek bile, ‹brahim Hakk› Hazretleri zaman›nda nas›l yapt›ysa, bizler de o yolu izler ve yapar›z!..” 20 Mart günü Tillo’da buluflmak üzere sözlefliyoruz. Zaman içinde kezlerce telefonlaflsak da, ilk

Ekinoks günlerinde gerçekleflen "Ifl›k Hadisesi", temsili

103


BD MART 2012

kez o gün tan›yorum hocalar›m›: Prof. Dr. Zeki Eker (TUG); Prof. Dr. Adnan Ökten (‹st. Üni.); Yrd. Doç. Dr. Mustafa Helvac› (Akdeniz Üni.); Dr. Tuncay Öz›fl›k (TUG) ve de mimar›m›z Doç. Dr. O¤uz Özer (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üni.). 31. 01. 2011 tarihinde bafllayan serüven daha 19. 07. 2012 tarihinde sonuçlanm›flt›r. Sonuçlanm›flt›r diyorum, çünkü genç bilim adam› Dr. Tuncay Öz›fl›k’›n kendinden emin rahatlat›c› sözü hala daha kulaklar›mda: “Hocam!.. Güneflte bir sakatl›k olmazsa, bizde de olmaz. 23 Eylül günü sadece kahvemizi yudumlayaca¤›z keyifle!..”

S

özü burada kesip, 12 Ekim 2011 günü “VIII. Uluslararas› Transplantasyon 2011 TONKKD Kongresi” nin aç›l›fl program›mdaki sunumumun, Tillo ile ilgili metnine b›rakmak

104

istiyorum son cümlelerimi: “Yeni y›l›n ilk günefli hocam›n bafl› üzerine do¤mazsa, ben o günefli neyleyim” Hoca- Ö¤renci iliflkisindeki, bizlerde art›k olmayan, kaybetti¤imiz “kadirflinasl›¤›” bu denli güçlü anlatan bir baflka söz, bir baflka ö¤reti daha var m›d›r, bilemiyorum. Söz, 18. yüzy›l ortalar›n›n astronomi, t›p, matematik, fizik ve kimya gibi temel bilimler yan›nda, mimari sosyoloji ve psikoloji e¤itimi de alan Anadolulu ünlü bir Mutasavv›f Erzurumlu ‹brahim Hakk› Hazretleri’nindir. Ünlendi¤i “Marifetname” si yan›nda bugün tespit edilen farkl› konulardaki 58 kitab›n daha yazar› olan ‹brahim Hakk› Hazretleri. Sözün gitti¤i adres de, temel bilimler yan›nda özellikle tasavvuf e¤itiminin temelini ald›¤› Hocas› ‹smail Fakirullah Hazretleri. ‹brahim Hakk› Hazretleri bu söylemini ortada b›rakmam›fl, Hocas›’n›n ölümü


BD MART 2012

Ekinoks günlerinde türbe içindeki Sandukan›n bafl›na düflen güneflin ilk ›fl›klar›

üzerine, kendisindeki astronomi disiplinini de doru¤a ç›kartarak, sözünü gerçeklefltirmifltir de… Bilgilerimize göre bugün NASA duvarlar›n›n birinde as›l› “Uzay›n derinliklerini Tillo’nun sokaklar›ndan daha iyi tan›yorum” diyecek kadar da kendine güvenli bu astrofizikçimiz ne mi yapm›flt›r?

G

eliniz Siirt ilimizin, Süryanice “yüksek ruh” anlam›na gelen Tillo, günümüzün Ayd›nlar ilçesindeki, içinde kendisinin de yatt›¤› Türbeye yönelik gerçeklefltirdi¤i bir sistemi yak›ndan tan›yal›m: 1730’lu y›llar›n bafl›nday›z. O günün koflullar› dikkate al›nd›¤›nda, Duvar gibi, Türbe gibi ve Kule gibi sistemin olmazsa olmazlar›n›n yer seçiminde ve inflas›nda kendisinin y›llarca u¤raflm›fl oldu¤unu tahmin etmek hiç de zor de¤ildir. Ortas›nda bir pencere aç›kl›¤›

b›rak›lm›fl olan duvar gün do¤umundaki derin Botan Çay› vadisi kenar›nda; bugün alg›lamakta zorland›¤›m›z orijinal Türbe, bu noktadan 2930 metre bat›da ve ayn› aks üzerinde; Tepe noktas›n›n iç bofllu¤una bir yans›t›c›n›n yerlefltirildi¤i Kule ise, Türbe’nin hemen kuzeydo¤u köflesinde. Hedef, Duvar-Kule ve Türbe içindeki Hocas›na ait Sanduka’y› ekinoks tarihlerinde do¤u-bat› aks› üzerine oturtmakt›r. T›pk› gez-göz-arpac›k örne¤indeki gibi. Güneflin ekvatora dik düfltü¤ü ve bu nedenle de gecegündüzün eflitlendi¤i 21 Mart ve 23 Eylül günlerinde do¤an güneflin ilk ›fl›klar›, Kule’ye yerlefltirilen bir yans›t›c›ya çarp›p k›r›larak, türbe içindeki ‹smail Fakirullah Hazretleri’nin, Hocas›’n›n kabri bafl›na düflerken, ayn› zaman dilimi içinde Tillo, Botan Vadisi kenar›ndaki duvar nedeniyle ayd›nl›ktan yoksun, alaca karanl›k içindedir. Burada vurgulanmas› gereken sistemin kendisinden çok, ‹brahim Fakirullah Hazretlerinin Tillo’nun topografik yap›s›n› okuyacak kadar arazi bilgisine de sahip oldu¤udur. Ne kadar iyi bir topograf olursan›z olunuz!.. Ne kadar çok iyi bir mimar olursan›z olunuz!.. Ve ne kadar mükemmele yak›n bir astrofizikçi olursan›z olunuz!.. Saptanm›fl olan odur ki, böylesine bir sistemi çal›flt›rabilmenin olmazsa olmaz›, Tillo özellikli bir yerin olmas›d›r ki, dünya haritas› üzerinde böylesini bir ikinci yer daha yoktur. ‹brahim Hakk› Hazretleri gibi büyük bir mutasavv›f›n sistemi kurmas›ndaki 105


BD MART 2012

Dergâha aç›lan ahflap girifl kap›s› neden, elbette ki, “kibirlenme” gibi basit bir insani düflünce olamaz. Beklenilen, kelimelere döktü¤ü dizenin derinli¤inde yatan felsefesidir: ‹çinde kald›¤›m›z karanl›k dünya Güneflin ilk ›fl›nlar› ile yeniden nas›l ayd›nl›¤a kavufluyorsa; s›rlar nas›l da ayan - beyan ortaya ç›k›yorsa; alaca karanl›k içinde kalan Tillolular, daha do¤rusu insanl›k da, t›pk› bafl› üzerine düflürdü¤ü güneflle metaforlaflan, güneflin gücüyle özdeflleflen Hocas›n›n derunundaki engin tasavvuf ve temel bilimlerin saçt›¤› ilim ve irfanla bulacakt›r hakikatini. Yaklafl›k 300 y›ldan buyana, alt›nda “kadirflinasl›¤›n” da yatt›¤› felsefesini bugüne tafl›yan sistem, 106

Türbe’nin 60’li y›llar›n bafl›ndaki restorasyonu ile adeta susturulmufltur. Siirtlilerin, Tillolular›n, gönlü burada olan herkesin yüreklerini da¤layan bu suskunluk, inan›yorum ki, ‹brahim Hakk› Hazretleri’nin de ruhuna rahats›zl›k vermifl, onu zedelemifltir. Çünkü gerçeklefltirdi¤i sistem art›k yaln›zca çal›flmamakla kalmam›fl, derininde yatan tasavvufi düflünceyi de beraberinde karanl›¤a gömmüfltür. Böylesine bir gerçekle ilk kez karfl› karfl›ya kal›nd›¤›nda duyars›z kalmak gibi bir lüksümüz olabilir miydi?!.. Hay›r!.. ‹flte bu nedenle y›l›n 1 Oca¤›nda alt› bilim adam›n›n birlikteli¤i ile bafllayan zorlu bir serüven, 23 Eylül günü, yani y›l›n ikinci ekinoks gününde sonlanm›fl ve sistem yeniden hayat bulmufltur. Ve daha da önemlisi, ‹brahim Hakk› Hazretleri’nin bizlere b›rakt›¤› felsefi miras… T›pk›, hocal›¤›n› ›srarla bizlerden esirgemeyen ilim adamlar›m›z›n akademik ve sosyal yaflam›m›za katt›klar› gibi!..

B

ir baflka keyifli yudumu da, Vali Say›n Musa Çolak, Belediye Baflkan› Say›n Mesut Memduho¤lu ve flimdinin Kaymakam› Say›n Ahmet Y›ld›z’›n gayretleriyle devam eden Tillo’nun kültür turizmine yönelik projelerin sonuçland›r›lmas› sonras›nda almak umuduyla, sözümü, ‹smail Fakirullah Hazretleri’nin özdeyifline ba¤lamak istiyorum: “Anlarsa uza¤›m yak›n›md›r, Anlamazsa yak›n›m uza¤›md›r.” Uzaktaki yakınlara saygılarımla.•


TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu

Mart ay›, Cumhuriyet Tarihi aç›s›ndan çok önemli olaylar› bar›nd›r›r. Özellikle 3 Mart 1924 tarihi bir dönüm noktas›d›r.

O

gün, 429 Say›l› fieriye ve Evkaf Vekaletinin kald›r›lmas›’na (Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›n›n kurulmas›na); 430 Say›l›, Tevhid-i Tedrisat’a (Ö¤renimin Birlefltirilmesine); 431 Say›l›, Hilafetin ‹lgas›na ve Hanedan-› Osmani’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Ç›kar›lmas›na iliflkin Kanunlar kabul edilir. Dergimizin ‘Mart 2012’ say›s›nda 430 say›l› “Ö¤renimin Birlefltirilmesi” ile ilgili yasaya de¤inmeyi düflünerek

belgeli¤ime göz att›¤›mda, 7 Mart 2004 tarihli Hürriyet gazetesinde Say›n Murat Bardakç›’n›n tam sayfa bir yaz›s› elime geçti. Say›n Bardakç›, bafll›¤›, Madde 1: Hilâfet kald›r›lmad›, Halife sürgüne gönderildi biçiminde iri (2.5 cm) siyah harflerle yaz›l› yaz›s›n›n alt bafll›¤›nda soruyor: “Maddede ‘Halife görevinden al›nm›flt›r. Hilâfet asl›nda hükümetin ve cumhuriyetin anlam›n›n ve kavram›n›n içerisinde bulundu¤u için hilâfet makam› kald›r›lm›flt›r’ deniliyor. Bu 107


BD MART 2012

ifadeyi ‘Hilâfet müessesesinin de¤il, sadece Hilâfet makam›n›n lâ¤vedilmifl oldu¤u’ fleklinde mi yorumlamam›z gerekiyor? Durum böyle ise Hilâfet hâlâ mevcut mu ve bizde mi? Buyurun, tart›flal›m…” An›ms›yorum, o gün “Bardakç› yine ne fleytanl›klar düflünüyor, neyi kafl›yor” diye kafamdan geçirmifltim. Maddenin anlam› aç›k olmakla birlikte diyelim ki bir anlat›m eksikli¤i var. Ama, Bardakç› çok zeki ve kültürlü bir yazar; bir kanun metni yorumlan›rken bafll›¤›n göz ard› edilemeyece¤ini, birlikte yorumlanmas› gerekti¤ini bilir. Kanun bafll›¤› “Hilâfetin ilgas›na ve Hanedan-› Osmanî’nin Türkiye Cumhuriyeti memaliki haricine ç›kar›lmas›na dair”dir. Hilafetin ilgas›, ‘halifelik müessesesinin ortadan kald›r›lmas›” demektir ki geriye ne halife kal›r, ne makam›. *** ay›n Bardakç›, zaman zaman “Ben belgelere dayanmaks›z›n yazmam ve konuflmam” der; ben de onun bu yönünü be¤enirim; insana güven verir. Ancak, yukar›da sözünü etti¤im gazete sayfas›n›n sa¤ alt köflesindeki bir yaz› çok dikkat çekiciydi ve bu ay›n konusunu de¤ifltirmeme neden oldu. fiöyle ki: Bardakç›, baz› televizyon programlar›nda “TBMM’in ilk iki zab›t kâtibinden biri Vehbi Koç, di¤eri H›fz› V. Velidedeo¤lu’dur” dedi¤inde “‹nsanl›k hâli; demek ki akl›nda öyle kalm›fl” der geçerdim ama… “Hilâfetin Kald›r›ld›¤› Gizli Cel-

S

108

senin Zab›t Katibi, Vehbi Koç’tu” bafll›kl› bu alt köfle yaz›s› beni hayal k›r›kl›¤›na u¤ratt›: “ANKARA Meclisi’nin 1924’ün 3 Mart günü yapt›¤› gizli celsedeki tart›flmalar yedi saatten fazla sürdü ve o gün Meclis salonunda bulunan Ahmet Vehbi Efendi ad›ndaki 23 yafl›nda bir genç, milletvekillerinden çok daha fazla yoruldu. Zira, Meclis’in zab›t kâtibiydi ve bu yedi saat boyunca hiç durmadan yazm›fl; ateflli nutuklar›, birbirinden daha sür’atli flekilde sarfedilen sözleri ka¤›da geçirmifl, tek bir kelimeyi bile atlamadan tarihe mâletmeye çal›flm›fl ama bitkin düflmüfl ve fesinin yar›s›na kadar ter basm›flt›. Görüflmelerin tamamlanmas›ndan sonra, kürsüye devrin baflvekili ‹smet Pafla geldi. Zab›t kâtibi Ahmet Vehbi Efendi’nin, baflvekilin son cümlesini art›k tutamaz hâle gelmifl eliyle ‘Yüce Meclis’in alaca¤› karar, Türk milleti için bir mutluluk vesilesi olacak, kesin bir flekilde ve samimiyetle uygulanacakt›r’ diye kaydetmesinden sonra oylamaya geçildi ve tasar› o zaman›n ifadesiyle ‘kahir ekseriyetle’ kabul edildi. (…) Milletvekilleri ‘Hay›rl› olsun!’ temennileriyle salonu terketmeye bafllarken, 23 yafl›ndaki zab›t kâtibi saatler boyu tuttu¤u notlar› s›raya koydu, Meclis Reisi’nin bürosuna b›rakt›ktan sonra ç›k›p evinin yolunu tuttu. Türkiye, tarihinin en önemli hadiselerinden birinin canl› flahidi olan genç zab›t kâtibinin ismini sonraki senelerde çok s›k iflitti ama ‘Ahmet Vehbi Efendi’ de¤il, ‘Vehbi Koç’ olarak.


BD MART 2012

Koçzade Ahmet Vehbi Efendi’nin Ankara’da bir dükkân› vard› ama arada bir Meclis’ten ça¤›r›l›yor ve gidip zab›t kâtipli¤i yap›yordu. O günler Ankara’n›n s›k›nt›l› zamanlar›yd› ve kuruluflun sanc›lar› içerisinde genç devlet için de¤il para, okur-yazar bulmak bile meseleydi. ‹flte, Meclis görüflmelerinin kayda geçirilmesi için askerinden muhasebecisine, ö¤retmeninden tüccar›na kadar hemen herkesin gidip saatler boyu canla-baflla çal›flmas›n›n s›rr› da buradayd›. Derken, aradan seneler geçti ama Cumhuriyet tarihimizin en önemli kararlar›ndan birinin al›nd›¤› Meclis oturumunda söylenenlerin, bugünlere Türk sanayiinin kurucusu Vehbi Koç’un tuttu¤u zab›tlar sayesinde geldi¤i hep meçhul kald›. (…) Dolay›s›yla, tarihimizin en önemli olaylar›ndan birinin, Hilâfet’in kald›r›lmas› s›ras›ndaki Meclis görüflmelerinin bugünlere Vehbi Koç’un tuttu¤u zab›tlar sayesinde geldi¤ini ve rahmetli Vehbi Bey’in Cumhuriyet tarihine mâlolmufl bir hizmetini, o olay›n y›ldönümünde hat›rlatmakla yetiniyorum.” *** u yaz›n›n belgesini Say›n Bardakç› aç›klam›yor. Ben de isteyecek de¤ilim. Amac›m onu elefltirmek de¤il; geç de olsa, ilk TBMM’nin o sanc›l› günlerinde büyük özveriyle çal›flan zab›t kâtiplerinin kemiklerini s›zlatacak bir yanl›fll›¤› düzeltmek. Ancak flu da bir gerçektir ki, ulusal geçmiflin bu derece önemli bir olay›n›n böylesine kiflisellefltirilerek çarp›t›lmas›, tarihçilikle ba¤daflmad›¤› gibi tarih de ba¤›fllamaz.

“Hilâfetin Kald›r›ld›¤› Gizli Celsenin Zab›t Katibi, Vehbi Koç’tu” bafll›kl› bu alt köfle yaz›s› beni hayal k›r›kl›¤›na u¤ratt›. Rahmetli Vehbi Koç, ülkenin ticaret hayat›na çok fley katm›fl, pek çok ilk at›l›ma imza atm›fl de¤erli bir ticaret adam›d›r. Birinci Büyük Millet Meclisi’nin 50’nci y›ldönümü nedeniyle 1973 y›l›nda yay›mlanan belge kitapta, o y›llar sa¤ olan Vehbi Koç, kendisine sunulan ankete flu yan›tlar› verir: Soru 1 - Birinci Büyük Millet Meclisine niçin ve nas›l kat›ld›n›z? Vehbi Koç: 1920 y›l›nda TBMM matbaas›na musahhih [yard›mc›s›]

B

Vehbi Koç 109


BD MART 2012

olarak girdim. Yazar ve gazeteci Cevat Fehmi Baflkut, o s›ralarda musahhihti. K›sa bir süre sonra bana matbaan›n ambar memurlu¤u görevi de verildi. Umumî Kâtip Recep Peker’in beni ifle al›rken “Seni buraya alaca¤›m; fakat e¤er burada çal›fl›rken bir taraftan da baban›n dükkân›n›n ifllerini yürütmeye kalkarsan derhal ç›kars›n” dedi¤ini unutamam. (Vehbi bey bu görevde iken, Atatürk’ün Muhaf›z K›tas› kumandan› ‹smail Hakk› Tekçe askerlik ça¤›nda olup matbaada çal›flan herkesi askere

Rahmetli Vehbi Bey’in kaleminden ç›kan bu yan›tlar, Say›n Bardakç›’n›n kaleme ald›¤› yaz›n›n tek sat›r›n› dahi do¤rulamamaktad›r. al›r. Vehbi bey 1.5 y›l süren askerlikten sonra Recep Peker’in uyar›s› gere¤i, Meclis’e dönmez, ticarete at›l›r.) Soru 2 - Meclise hangi tarihte geldiniz? Soru 3 - Birinci TBMM’nin o günkü maddi durumu nas›ld›? Soru 4 - Birinci TBMM’deki mebuslar›n genel karakterleri ve davran›fllar› nas›ld›? (Birkaç tipik olay belirtmeniz rica olunur.) Vehbi Koç: 2, 3 ve 4’üncü sorularla ilgili olarak gerek yafl›m, gerekse mevkiim çok küçük oldu¤undan o 110

günlere dair kayda de¤er bir bilgim veya müflahedem yoktur. Soru 5 - Birinci TBMM’de bulundu¤unuz süre içinde sizi en çok etkileyen olay nedir? Vehbi Koç: Birinci TBMM’ye dair en çok iz b›rakan iki hât›ram vard›r. Birisi 23 Nisan 1920 günüdür. O gün hava aç›kt›. Ankara’da Taflhan meydan›ndaki, flimdi müze olan Meclis binas› aç›lm›flt›. (…) ‹kincisi: Atatürk’ün muhaf›z› Topal Osman’›n cesur ve yi¤it bir kifli olan Trabzon Millevekili Ali fiükrü Bey’i bo¤durmas›… (Rahmetli Vehbi Koç, Murat Bardakç›’n›n senaryolaflt›rd›¤› sahneden hiç söz etmiyor.) Anket sorular›n›n sonunda k›sa biyografisini de flöyle yaz›yor: “Vehbi Koç 1901’de Ankara’da do¤du. Orta okulu bitirdi¤i y›l ticaret hayat›na at›ld›.1916 y›l›nda babas› ile beraber küçük bir dükkan açt›. 19201921 y›llar› aras›nda TBMM’de memur olarak çal›flt›. Sonra tekrar ticaret hayat›na döndü…” Rahmetli Vehbi Bey’in kaleminden ç›kan bu yan›tlar, Say›n Bardakç›’n›n kaleme ald›¤› yaz›n›n tek sat›r›n› dahi do¤rulamamaktad›r. Ayn› kitaptan bir tan›k, Tayyip Baflar: “Ben üçüncü grup zab›t kâtipli¤inde ifle bafllad›m.(…) Meclis’e ilk gün, yani 23 Nisan 1920 günü gelmifltik. ‹lk teflkilatta bir Baflkatip [Recep Peker], bir Zab›t ve Kavânin müdürü, alt›flardan 18 Zab›t Kâtibi, bir evrak tevzi memuru… vard›.” Yine ayn› kitaptan Hasbi Sarg›n:


BD MART 2012

“18 Kas›m 1922 tarihinde Meclis’in Birinci Dönemine Zab›t Kâtibi olarak kat›ld›m.(…) “Tutanak görevi, biri flef olmak üzere 6 kiflilik 3 gruptan kurulmufltu. Bir ve befl numaral› kâtipler, eli çabuk ve anlay›fl kabiliyeti daha üstün olanlardan seçilir ve di¤er üç kifli de iki bafl›n ortas›nda çal›fl›rlard›. Her kâtibin elinde 1-10 numara ile bas›l› müsvedde k⤛tlar› bulunurdu. Oturum aç›l›p görüflme bafllad›¤› zaman flefin kâtiplerin arkas›na hafifçe dokunmas›yla yaz›ya bafllan›rd›. Befl numaral› kâtibe kadar tutanak yaz›ld›ktan sonra flef tekrar bir numaral› kâtibin yan›na gidince müsvedde k⤛d›n›n ikinci sat›r›n›n yaz›lmas›na bafllan›r. Bir, bir buçuk saat kadar devam eden bu çal›flmadan sonra gruplar de¤iflir. Vazifesi bitenler büroda tutanaklar› birlefltirdikten sonra Tutanak Müdürüne verirler. Tutanak kâtipleri aç›k oturumlarda, yeminli olarak da gizli oturumlarda, çok vakit gece yar›lar›na kadar, devaml› çal›fl›rlar, baz› günlerde 3-5 defa görevleri tekrarlan›rd›.” Bardakç›’n›n hayal etti¤i gibi, konuflmalar› bir kiflinin tek bafl›na, de¤il yedi saat, sözcük atlamadan yedi dakika bile yazmas› olanaks›zd›r. O günleri yaflayan görevliler anlat›yor: Meclis aç›ld›¤›nda Zab›t Kalemi, (Müdür, Müdür yard›mc›s›, üç fief ve on befl Zab›t Kâtibi olmak üzere) 20 kiflilik kadrosuyla görev bafl›ndad›r. 1978 y›l›nda TBMM arflivlerinde yapt›¤›m bir araflt›rmada bu kiflileri ismen ve sicil numaralar›yla saptam›flt›m, belgeli¤imdedir. Onlar›n d›flar›-

H›fz› Veldet Velidedeo¤lu dan destek almaya gereksinimleri yoktu. *** Say›n Bardakç›’n›n zaman zaman yineledi¤i ikinci tak›nt›s›, H›fz› Veldet Velidedeo¤lu’nun Meclisin ilk zab›t kâtiplerinden oldu¤u iddias›na da Velidedeo¤lu flöyle yan›t veriyor: “Benim görevim, müsveddeleri temize çekmek, yani bugünkü daktilolar›n gördü¤ü ifli yapmakt›. Müsveddeleri, kanunlar müdürü Hamit Bey ya da yaz› iflleri müdür yard›mc›s› Tevfik Bey yazar, baflkatip Recep Bey [Peker] gerekli yerleri düzeltir, ben de temize çekerdim.” (H.V.V. Bir Lise Ö¤rencisinin Milli Mücadele An›lar› Varl›k yay. 1971) Henüz 16 yafl›nda bir lise ö¤rencisiyken Meclis’te görev verilen Velidedeo¤lu’nun o günkü görev tan›m›, kendisinin de aç›klad›¤› gibi “zab›t kâtibi” de¤il “mübeyyiz” (temize çeken)’dir. • orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr 111


ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen

SOLGUN BEYAZ GÜLLER Ütüsü bozuk ak önlü¤ünün ceplerinde ellerini tafl›yarak hastanenin yedinci kat›nda yan›mdan geçen genç doktor han›m› gördü¤ümde, bitkinli¤i yüzüne s›¤m›yor, yürüyüflünden d›flar› tafl›p dökülüyordu. çimden, "Bu da o solgun ak güllerden biri. Kim bilir, nesi var! Hangi öyküden ç›km›fl geliyor?" diye usumdan geçirdim. ‹çim ezilir gibi oldu. Uzunca bir koridorun ucundaki kap›n›n önünde s›ra bekliyoruz. Alt› ay önceden ald›¤›m›z randevumuz var. Hepimiz de, deri kanserinden ameliyat geçirmifliz ve gözlem alt›nda tutuluyoruz. fiu anda

‹ 112


BD MART 2012

de hesaplay›nca, kendilerine en geç kaç saat sonra s›ra gelece¤ini bulacaklar. Konuflmas›ndan üniversite ö¤rencisi oldu¤u sezilen makyaj delisi genç bir k›z, "Ben, buraya üç yüz kilometrelik yoldan geldim. Derslerimi bir yanda, iflimi gücümü öte yanda b›rakt›m. Geç kal›r dönemezsem bugün, mahvolurum," diye s›zlan›yor. Saçlar›n› arkada topuz yapm›fl, sakall›-b›y›kl›, altm›fl yafllar›nda gösteren ve çevresindekileri umursamaz tav›rlar›ndan akademisyen oldu¤u anlafl›lan bir bey, yan›ndaki efliyle kendisini, neredeyse hemflire han›m›n gözüne sokacak. "Biz buraday›z," bak›fl› savuruyor. Seksenlere merdiven dayam›fl köylü k›l›kl› bir han›m onu süzüyor.

B a¤r›yan, s›zlayan bir yaram›z yok ama sonuçta buras› bir hastane ve bizlere "hasta" deniyor. Yirmisinden seksenine her yaflta kad›n ve erkek, içimizi kemiren dayan›lmaz bir sab›rs›zl›k içinde, klinik kap›s›ndan gelecek ça¤r›y› bekliyoruz. Dile¤imiz bir an önce muayeneden geçmek. Gerek yer bulup oturanlar, gerekse volta atanlar, göz ucuyla ayaklar› say›yor, toplam› ikiye bölüyorlar. ‹çeriye girip ç›kanlar›n doktor yan›nda kalma sürelerini

u arada, yan›na iyi giyimli bir bayan arkadafl›n› takm›fl beyaz giysili bir hemflire, kap›y› vurup içeri dal›yor. Belli ki, getirdi¤i hasta, önceden randevusu olanlardan de¤il. Koridordaki bütün hastalar›n gözleri önce onlar›n, sonra da birbirlerinin üzerinde geziniyor. Duruma el koymaya yeltenseler bir türlü, koymasalar baflka bir türlü. Çok geçmeden, bu kez de baflka bir hemflirenin yan›nda, ak gömleklerinden t›p ö¤rencileri oldu¤u anlafl›lan dört befl kiflilik bir küme daha giriyor içeri. Ç›kmak bilmiyorlar. Yüzünden kibarl›k akan bir bey, kendini tutamay›p okudu¤u kitaptan kafas›n› kald›r›yor, "Bu ne biçim bir ifltir böyle? Kim kaç›nc› s›rada, kime ne zaman s›ra gelecek belli de¤il," 113


diye veryans›n ederken, kap› aç›l›yor. Hemflire han›m, bekleflen hastalara dönüyor: "Alt› ay önceki yaz›lma s›ran›z› doktorunuzun önüne koydum. Kendisi sizleri ona göre ça¤›racak," diyerek kendisine yönelik homurtular› kesmek istiyor. Söyledi¤i gerçekten do¤ru mu? Belli bir s›ra var m›? Buna kimsenin inanas› yok. afl›mdan ne geçti¤ini bilmedikleri için buradakilerin tümü, hasta da olsalar, benim duygular›m› anlayamazlar. Evet, tam alt› ay önce, bu kap›da bir kez daha bekletildim ben. T›pk›, cezal› bir ö¤rencinin karatahta bafl›nda, tek ayak üstünde durduruldu¤u gibi. Sabr›m tükenmek üzereyken içeri ça¤r›ld›m. Bu kez de yandaki odada soyunup beklemem söylendi. Doktorun yan›n-

B 114

daki hastan›n muayenesi, bir türlü bitmek bilmiyordu. Üzerimdeki tek külotla titremeye bafllad›m. Uzunca bir süre, kendi kendime, "Buraya sa¤lam olarak girdim, umar›m hasta olarak ç›kmam!" diye yak›n›p durdum. Doktor, tenimdeki benleri görmeden önce, onlar› birer ikifler kendim gözden geçirip "Yok, iyisin arkadafl. Bundan iyisi can sa¤l›¤›," diyerek avundum. Sonunda doktor han›m yan›ma geldi. "Sizi çok beklettim, kusura bakmay›n, özür dilerim," gibi sözler edece¤ini bekliyordum. Olmad›. "Sizi benim odama alay›m," dedi. O önde, ben arkada, oraya geçtik. Yandaki yata¤a oturmam› istedi. Oturmadan önce, "Size yeni bir kitab›m› getirdim. Umar›m okumaya zaman bulabilirsiniz. Gördü¤üm kadar›nca gere¤inden çok meflgulsünüz," diyerek gönlünü almaya çal›flt›m. Sanki hasta olan ben de¤ildim, oydu. Düzgün bedeni ve gül yüzüyle göz kamaflt›ran böyle genç bir bayandan b›rak›n›z bir hastay›, yan›na s›¤›nm›fl bir kedi bile ilgi bekleyebilirdi. Doktor han›m, eline uzatt›¤›m kitab› ald›, kapa¤›na bile bakmadan masas›n›n üstüne gelifligüzel koydu. Yüzünde en küçük bir hoflnutluk belirtisi görünmüyordu. Ameliyat sonras›ndaki geliflmeleri gösteren raporlar›m› gözden geçirmekteydi ki, telefonu çald›. Konufltu¤u


BD MART 2012

kifliyle ileri geri sözler ettiler. At›fl›p tutufltular. Güzel gözlerinden yafllar süzülürken, tart›flt›¤› kiflinin kocas› oldu¤unu anlad›m. Onu teselli etmeyi düflündüm. Yanl›fl anlafl›l›r korkusuyla vazgeçtim. Bilinmeyenlerin sorulamad›¤›, bilinenlerin söylenemedi¤i bir süreçti bu yaflanan. Ç›r›lç›plak, oturdu¤um yerde buz kesildi¤imi duyumsay›p tafllafl›r gibi oldum. Telefonu kapatt›¤›nda panikle kar›fl›k bir telafl içindeydi. Bir süre düflündükten sonra oturdu¤u sandalyeden kalkt›¤› gibi kendini d›flar› att›. Hemflire de, ben de neye u¤rad›¤›m›z› flafl›rm›flt›k. Ben ifli piflkinli¤e vurup "Doktor han›m› üzdüler san›r›m. Göz-

resine gitti elim. Bir kanad›n› hafifçe aralad›m. Rüzgâr vard›. ‹çimdeki s›k›nt›y› yok edebilmek için bir türkü tuttursam da yaln›zl›¤›m› da¤›tmaya yetmedi. Duydu¤um üzüntü, var olan kanserim kadar ac›, yok olan doktorum kadar gerçekti. Ve bu ac› gerçek her fleyi, koca hastaneyi yutuyordu.

eden sonra, baflka bir doktor geldi. Beni öyle ç›plak oturuyor görünce, gülümsedi. "Kusura bakmay›n ne olur, beklettik sizi," diye günah ç›karmak istedi. "Ben," dedim, "yatakta beni ayn› k›l›kla bekleten eflimin kusuruna bakmad›m ki, sizlerin kusuruna bakay›m." Bu kez, gülümsemesi "Ben," dedim, "Yatakta beni ayn› gerçek bir gülmeye, bir dönüfltü yeni k›l›kla bekleten eflimin kusuruna kahkahaya doktorumuzun. Ak difllebakmad›m ki, sizlerin kusuruna rini göstere göstere, "Aabakay›m." Bu kez, gülümsemesi aa, çok hoflsunuz do¤rusu. ‹roni dolusunuz," digerçek bir gülmeye, bir kahkahaya ye pohpohlad› beni. O günden sonra, derdönüfltü yeni doktorumuzun. matoloji kat›nda az çok yafllar›n›n bozdu¤u makyaj›n› yenile- tan›n›r olmufltum. Beni gören hiçbir meye gitmifl olmal›. Bugün, ben bura- ak gömlekli, ilgisini eksik etmiyor, da de¤il, ç›plaklar kamp›nda olmal›y- kendince b›y›k alt›ndan de¤iflik bir m›fl›m," diyerek, yaflad›klar›mdan gülümseme icat etmeye çal›fl›yordu. de¤ilse de yaflam›mdan memnun oldu- Ne yalan söyleyeyim, bu da benim ¤umu belli etmeye çal›flt›m. Ip›ss›z hofluma gidiyordu. "Hiç olmazsa," kalan odada uzunca bir süre bekledik. diyordum içten içe. "Bundan böyle Doktor han›mdan ses yoktu. Onu buraya ne zaman gelsem, beni kap›da merak eden hemflire, "Ben gidip baka- uzun süreli bekletmezler." y›m geleyim hele," diyerek yan›mdan ‹nsano¤lu büyük lokma yemeli ayr›ld›. ‹çeride ben, d›flar›da s›ralar›n› ama büyük konuflmamal›. Tam alt› bekleyen randevulu hastalar tümden ay, alt› gün sonra, ayn› yerdeydim. doktorsuz kalm›flt›k. Hava bozmufltu. Bana verilen resmi k⤛tta, saat 9.30’Bunalmaya bafllad›m. Odan›n pence- da haz›r bulunmam yaz›l›yd›. Ben de

N

115


BD MART 2012

bir eski bürokrat titizli¤iyle bütün evraklar›m› tamamlay›p geç kalma korkusuyla yar›m saat önceden gelerek o iyi tan›d›¤›m kap›n›n önünde yerimi ald›m. Nas›l olsa ilk olarak ben ça¤r›laca¤›m diye onca bekleyenin huzurunda kuyru¤uyla oynayan kedi gibi sa¤a sola caka yap›p durdum. Yüzüne al›flt›¤›m hemflire kap›da görünüp içeri beni de¤il, bir baflkas›n› ça¤r›nca flaflakald›m. "Belki," dedim, "‹çeri giren hastan›n k⤛d›nda saat 9.15 yaz›yordur."

rek az da olsa hafiflemifl say›l›rd›m ki, uzun entarili bir bayan bafl›ndaki Vakko türban›yla, "Militarist düzenin uzant›s› bu, ne olacak. Al›fl›la gelinmifl bir defa. Y›kabilirsen y›k. Ben, bundan tam otuz y›l önce turist olarak gitti¤im ‹ngiltere’de hastaland›m. Beni en yak›n sa¤l›k kurumuna götürdüler. Muayeneden sonra, durumumu ciddi görmüfl olmal›lar ki, ‘Yar›n saat 10.10’da, 6 numaral› odada olun,’ dediler.

B

ofl olan oturaklardan birine çöktüm. Yan›mdaki orta yafll› bayan, içe dokunan bir sesle, "Ne kadar bekleyece¤ini bilmeden bekliyor olmak ne kötü," diye dertlendi. Onun k›flk›rt›lmay› de¤il yat›flt›r›lmay› özledi¤ini iyi bildi¤im için, "Hakl›s›n›z," deyip sustum. Benim sessizli¤imi ilgisizli¤ime ba¤layan iyi giyimli, ellisinde gösteren bir bey, "Hakl›s›n›z ama ne yaz›k ki alaca¤›n›z yok. fiuraya bak›n hele. Kurbanl›k koyunlar gibi dizilmifl duruyoruz. Kimsenin bu kör dövüflüne baflkald›rd›¤› yok. fiu ifli bir düzene soksalar olmaz m›?" diye verdi verifltirdi. Yandan c›rtlak bir ses duyuldu. "‹leri demokrasilerde böyle fleyler olur!" Bizler öyle, böyle der dururken içeri giren hasta iflini bitirip ç›km›flt›. ‹kinci olarak ça¤r›lan kifli de ben olmay›nca, "Demek ki," diye geçirdim usumdan. "Herkesin elindeki k⤛tta 9.30 yaz›yor. Ve benim sand›¤›m s›ra asla benim olmayacak." Kendimi avutmak ba¤lam›nda yapmam gerekeni yapt›¤›m› düflüne-

116

O saatte, odan›n önüne vard›¤›mda, kap›daki ›fl›kl› panoda ad›m› görünce, dondum kald›m. Adamlardaki düzenin iflleyifline bak›n hele." "Oras› ‹ngiltere," dedi gençlerden biri. "O düzeni tutturabilmemiz için daha çok yol almam›z gerek. Belli ki,


BD MART 2012

"Böylesi yanl›fllarla dolu bir ortamdaki en büyük yanl›fl, do¤ru tutum alman›n ta kendisidir," deyiverdi. ‹flte o an zaman yavafllad›.

yanl›fl bir zamanda, yanl›fl bir yerde dünyaya gelmifliz." Doktorun odas›na girip ç›kanlar›n birbirine kar›flt›¤›na bakt›kça içimin s›z›s› artm›fl olmal› ki, a¤z›mdan istenç d›fl›, "Yanl›fl olan o kadar çok fley varken, kusuru zamana yüklemek olmaz," sözcükleri döküldü. Yanl›fl›n do¤rusunu bulansa bir baflka hasta oldu: "Böylesi yanl›fllarla dolu bir ortamdaki en büyük yanl›fl, do¤ru tutum

dan hemflirenin yüzü göründü. "Siz buyurun," dedi bana.

alman›n ta kendisidir," deyiverdi. ‹flte o an, zaman yavafllad›. Durdu. Durdum. Durduk. A¤z›m›z› b›çak açmaz olmufltu. Bizi dinlemeden ak›fl›n› sürdüren saatime bakt›m, Akreple yelkovan 12’de buluflmak üzereydi ki, aralanan kap›-

çeri girer girmez, “Soyunun,” dedi doktor han›m. O beni tan›mam›flt› ama ben onu çok iyi tan›yordum. "Soyunmaya soyunay›m da…" deyip duraklad›m. "Evet, ‘…da’s› da ne oluyor?" diye sordu buyurgan bir sesle. "Da’s› flu ki efendim, ya bundan öncekinde oldu¤u gibi beni bir kez daha burada ç›plak b›rak›p giderseniz?.." "Aaaa, o siz miydiniz?" diye ahland›, vahland›. "Beni görür görmez tan›mad›¤›n›za göre, size imzal› olarak arma¤an etti¤im kitab›m› da okumam›fls›n›zd›r." Birden ›ss›zlafl›verdi doktor han›m. Ne diyece¤ini bilemez oldu. Yüz hatlar› gerildi, çevreyi flöyle bir kolaçan ettikten sonra, "O denli yo¤un bir u¤rafl içindeyiz ki, inan›n fele¤imizi flafl›r›yoruz. Tüm bu olmam›fllar›n, olamayanlar›n s›z›s› bizi deli etmeye yetiyor." "Anlayabiliyorum sizi," diyerek ortam› yumuflatmak istedim. Hemen ard›ndan da, "Geçen geldi¤imde elinize geçse, kocan›z› parçalayacakt›n›z!" diye flakaya vurdum.

117


BD MART 2012

"‹lginç de¤il mi?" diye m›r›ldand›, konufltukça tatlanan sesiyle. "Kimi zaman öylesine geriliyor, öylesine ç›ld›racak konuma geliyoruz ki, ne yapt›¤›m›z›, ne söyledi¤imizi bilmedi¤imiz anlar oluyor. Tahmin edece¤iniz gibi eflim de doktor. O da en az benim kadar yoruluyor. Sinirleri boflal›nca da dayan›lmaz bir tav›r tak›nabiliyor. Ne yapal›m, bu mesle¤i isteyerek seçtik ve bu tür olumsuzluklara gö¤üs gerece¤iz." "‹yi ama?" diye söylendim. "Bulundu¤unuz yer bir bilim kurumu. Burada her fley tasarl› ve düzgün olarak yürümezse, baflka nerede yürüyecek? Düzeni sa¤lamak bu denli zor mu?" "Evet, hem de çok zor. Bir yandan hastaya bakaca¤›z, bir yandan da bilimsel araflt›rmalar›m›z› sürdürece¤iz. fiu, s›ray› bozarak içeri ald›¤›m›z ö¤renciler, ancak ders aralar›nda buraya gelebiliyorlar. Buras› bir üniversite ve biz asli görevimizi ancak böyle yürütebiliyoruz. Yoksa hastalar›m›z›n kap›m›zda cehennem azab› çekmesini ister miyiz hiç? Kimi zaman aran›zda kendi ailemizin bireyleri de oluyor." "Belki oluyordur," diye homurdand›m. "Ama onlar bizler gibi s›ra beklemiyorlar." "O kadar da olsun. Ne yani, padiflahlar gibi tüm yak›nlar›m›z› do¤rayal›m m›?" Dondum kald›m. Kendimi onun yerine koymaya çal›flt›m. O zaman, k›zg›nl›¤›m eriyip yok oldu. Utan›r gibi oldum. "‹yi ama…" diyerek gözümü yere y›kt›m. "O gün beni ç›plak b›rak›p gitmeniz, çoktan bir öykü oldu, ç›kt› bile." 118

"Aaaa, gerçekten mi?" deyip duralad›. Gözleri büyüdü. “O u¤ursuz yaflanm›fll›ktan sonra beni öykünüze nas›l yerlefltirdiniz kim bilir? Gördü¤ünüz gibi bir doktorun yazar bir hastas› olmas› pek de iyi bir fley de¤il. Bundan sonra yazar-çizer tak›m›ndan hasta kabul etmemek için elimden geleni yapmam gerekecek,” diye tak›ld›. Ard›ndan da gülen gözlerle, "Cidden," diye f›s›ldad›. “Öykü bulmakta zorlan›rsan›z, do¤rudan yan›ma gelin. Bir günde bir y›ll›k konuyu derlemifl olursunuz.” "‹yi olur ama, bir koflulla,” dedim. Beni odan›zda ç›plak b›rak›p gitmezseniz!.." Gülüfltük. "Görüyor musunuz,"dedi. "Öykü, ç›plakl›k, gecikme… derken iflimi yine aksatt›m." Bedenimin dört bir yan›n› özenle gözden geçirdi. "Maflallah›n›z var. Sapasa¤lams›n›z," dedikten sonra, "Öyküyü ne zaman okuyaca¤›z, pekiyi?" diye ekledi. Ben, "Bundan sonraki buluflmam›zda," derken s›radaki hastay› ça¤›rd›lar. tüsü bozuk ak önlü¤ünün ceplerinde ellerini tafl›yarak hastanenin yedinci kat›ndan beni u¤urlayan genç bayan doktorla vedalafl›rken, yüzüne s›¤mayan bitkinli¤i silinir gibi olmufltu. "Kolay de¤il," dedim. "Hem bir öykünün içine s›¤acaks›n, hem de kendi kendinin olabileceksin." Hastal›¤›m› unutmufl, usum solgun beyaz güle tak›l›yken, içim aç›l›r gibi olmufltu. •

Ü

bekirozgen@butundunya.com.tr


BD MART 2012

Koca Koca C›narlar Birinci Dünya Savafl›’n›n patlak verdi¤i 1914 y›l›nda dünyaya geldi. Erkekler gözyafllar›yla cepheye u¤urlan›yor, gidenler dönmüyordu. Birinci Dünya Savafl›’na dair anlat›lan an›larla büyürken ‹stiklal Savafl›’nda yaflananlara tan›kl›k etti. Memleketi, Millî Mücadeleyi zafere ulaflt›ran Baflkomutanl›k Meydan Savafl›’n›n karargâh› olan Afyonkarahisar'd›. Y›llar sonra Baflkomutan Mustafa Kemâl ile onlarca an› paylaflacakt›. fiimdi her an’› eksiksiz dün gibi canl› belle¤inde. Sa¤l›¤›n› sorarsan›z maflallah… Kimsenin deste¤ine gereksinim duymadan oturup kalkabiliyor, yürüyebiliyor. Söylefli: SEMA ERDO⁄AN

B

iz de, bu kadar uzun bir yaflam›

böyle sa¤l›kl› sürdürenlere sorulan o klasik soruyu soral›m: "S›rr›n›z nedir?" Tahsin Çuhadaro¤lu’nun yan›t›, yaflam›yla ters orant›l›. Yaln›zca üç sözcükten olufluyor:

"Herkesle iyi geçinmek..." Kendisinden on yafl küçük 72 y›ll›k efli Hayriye Çuhadaro¤lu ise, dünyaya gelmeden önce Türkiye’ye gelmifl. "Mübadele döneminde, Selanik’ten göç eden annemin karn›nda gelmiflim Türkiye’ye... 1924 y›l›nda da, 119


BD MART 2012

Eskiflehir’de dünyaya gelmiflim..." Önce memur bir baban›n k›z›, sonra memur bir kocan›n efli olarak yurdun hemen her yerini görmüfl, yaflam›fl. fiimdi efliyle birlikte o da Adana’da, hem de bak›ml› ve dinç bir genç k›z coflkusuyla sürdürüyor yaflam›n›. Onun, bir genç k›z coflkulu uzun ve sa¤l›kl› yaflam›n›n s›rr› ise, birkaç sözcük daha uzun: "Özenli beslenme ve yaflama güzel bakmak."

T

ahsin ve Hayriye Çuhadaro¤lu çifti, 72 y›ll›k ortak yaflamlar›n› flimdi, Adana Huzurevi’nde sürdürüyorlar. Uzun y›llar Adana Huzurevi’nin sakinleriyle ilgili haberler yapar›m, zaman zaman radyo programlar› haz›rlar›m. Adana Huzurevi Müdürü Nurdan Kama yeni y›la birkaç saat kala beni arad›¤›nda, onlar›n varl›¤›n› bir yeni y›l arma¤an› olarak müjdeledi bana. Bir iki cümle ile Hayriye Çuhadaro¤lu’nun annesi Lütfiye han›m›n, Atatürk’ün annesi Zübeyde Han›m’›n o¤luna gönderdi¤i mektuplar› yazd›¤›n› söyledi. Huzurevi yerleflkesindeki evlerinin kap›s›n› Hayriye Çuhadaro¤lu açt› ama Tahsin Çuhadaro¤lu da hemen arkas›ndayd›. ‹çtenlikle davet ettiler beni evlerine. "Hoflgeldiniz ve hoflbulduk töreni" sonras› konuya ilk giren Hayriye Han›m oldu. Annesi Lütfiye Han›m›n unutulmaz an›lar›, k›z›n›n da yaflam›nda en önemli an›lardand›. Atatürk’ün Bulgaristan’da Atefle Militerli¤i görevinde oldu¤u y›llard›r. Annesi Lütfiye Han›m, Selanik’te

120

muallim mektebine gidiyor. Hemen her gün okul ç›k›fl› evi yolunun üzerinde olan teyzesine u¤ruyor. Teyzesinin kay›nvalidesi ile Atatürk’ün annesi Zübeyde Han›m kardefltir ve komflulard›r birbirlerine. Annesi, teyzesine hemen her u¤rad›¤›nda Zübeyde Han›m’› görür ve her görüflünde de Zübeyde Han›m’›n flu sorusu ile karfl›lafl›r. "Ah Lütfiyeci¤im. Kemal’e mektup yazmak istiyorum.Yazar m›s›n?" Hiçbir zaman k›rmaz Zübeyde Han›m’›, büyük bir memnuniyetle yazar o¤lu Kemal’e mektubunu ve onun hay›r dualar›n› al›r. Oysa evde, Kemal’in k›z kardefli Makbule Han›m da vard›r mektup yazacak. Her mektuba bafllarken Zübeyde Han›m’›n serzeniflini duyar. "Hadi ben söyleyeyim de sen yaz. Ah Lütfiyeci¤im, Makbule’ye mektup yaz diyorum. Yaz›yor. Oku bakal›m diyorum. Bak›yorum benim söylediklerimin hiç birini yazmam›fl." Annesinin kendisine anlatt›¤› ve kendisinin de taptaze tuttu¤u bu an›y› anlat›rken bir arzusunu da dile getiriyor. "Atatürk’ün o mektuplar› arflivlerde duruyor ise e¤er, onlar› görmeyi çok isterim. Eski Türkçe ile yaz›lm›fl o mektuplar annemin el yaz›s› ile yaz›lm›fl mektuplard›r. Keflke görebilsem!" Hayriye Teyze’nin büyük bir heye-

canla anlatt›¤› bu an›y› sessizce dinleyen Tahsin Çuhadaro¤lu’na çeviriyorum sohbeti. ‹stanbul Üniversitesi Orman Mü-


BD MART 2012

hendisli¤i’nden mezun. Uzun y›llar iflletme müdürü olarak görev yapm›fl yurdun de¤iflik yerlerinde. 36 y›l hizmet ettikten sonra emekliye ayr›lm›fl. Tahsin Çuhadaro¤lu Orman Mühendisi olduktan birkaç sene sonra Bal›kesir Dursunbey ‹flletme Müdürlü¤ü’ne atan›yor. Y›l1943’ün 3 fiubat›’d›r. Tarihi çok net hat›rl›yor. Cumhurbaflkan› ‹smet ‹nönü Türkiye’nin en zengin ormanlar›ndan biri olan Alaçam’› görmek için bölgededir. Tahsin Çuhadaro¤lu, 2 gün misafir etti¤i ‹smet ‹nönü ile çok say›da an› da paylafl›r.

kararmaya bafllay›nca çal›flanlardan birine suyu sal›n der Tahsin Çuhadaro¤lu. Aniden her yer gündüz gibi ayd›nl›k olur. ‹smet Pafla flafl›r›r. Kâz›m Özalp’in s›rt›na vurarak "Kâz›m, Kâz›m bak da¤›n bafl›nda ormanc›lar elektrik yak›yor, bizim bir çok vilayette elektrik yok." Dereden akan suyu bir havuzda toplay›p bir dinamo yard›m› ile iflletmenin ve alt› ailenin gecelerini ayd›nlatan Tahsin Çuhadaro¤lu, ‹smet Pafla’y› flafl›rtm›flt›r. Ormana ç›kt›klar› dekoville istasyona inerler.

‹smet Pafla flafl›r›r. Kâz›m Özalp’in s›rt›na vurarak "Kâz›m, Kâz›m bak da¤›n bafl›nda ormanc›lar elektrik yak›yor, bizim bir çok vilayette elektrik yok." ‹lk karfl›laflt›klar› an iflletme müdürü olarak çok genç birini görünce flaflk›nl›¤›n› gizleyemeyen ‹smet Pafla,” Müdür, program›n nedir?” diye sorar. "Siz nas›l emir buyurursan›z o flekilde tertipleriz" der Tahsin Çuhadaro¤lu da. ‹smet Pafla, "Yooo, buras› senin m›nt›kan. Biz senin emrindeyiz. Sen nereye götürürsen biz oraya gidece¤iz" der. Tahsin Çuhadaro¤lu, önce kereste fabrikas›n› gezdirir, sonra dekovil hatt› ile ormana ç›kar›r. Evi de Gölcük denen bu bölgede orman içerisindedir. ‹smet Pafla’n›n yan›nda efli Mevhibe ‹nönü ve Kâz›m Özalp te vard›r. Hava

"Müdür bu akflam benim misafirim" der ‹smet Pafla ve yemek saatine kadar dinlenmeye çekilir. Dinlenme sonras› Mevhibe han›m da dahil 8-10 kifli masadaki yerlerini al›r. Yemek sonras› bölgenin haritas›n› açt›r›r ve bilgi vermesini ister ‹smet Pafla. "Bu harita ile size bilgi vermem mümkün de¤il" diye itiraz eder Tahsin Çuhadaro¤lu ve hemen 5000’lik topo¤rafya haritas›n› aç›p bulunduklar› yeri en ince ayr›nt›s›na kadar anlat›r. "Sizin de haritan›z var demek!" cümlesi ile flaflk›nl›¤›n› ifade eder ‹smet Pafla. Ertesi gün de bölgeyi gezdirir ve Pafla’n›n sordu¤u her noktay› anlat›r Tahsin Çuhadaro¤lu. ‹smet Pafla, "Bunlar araziyi okuyor" diyerek 121


BD MART 2012

Tahsin Çuhadaro¤lu flaflk›nl›¤›n› dile getirir. "Hasan Ali Yücel ö¤retmeninizmifl. ‹smet pafla ile 2 gün geçirmiflsiniz. Keflke Atatürk ile de bir an›n›z olsayd›" dedim, Tahsin Çuhadaro¤lu’na. Gayet mütevaz› bir flekilde; "Ooooo Atatürk ile an›m daha çok" demez mi? O anki heyecan›m› anlatamam. Gayet sakin bir flekilde "En az on kez görmüflümdür" dedi. "O’nu görmek zor de¤ildi ki k›z›m. O istedi¤i zaman her yere rahatl›kla giden bir insand›. Öyle koruma ordusu ile dolaflmazd›. O böyle bir adamd›." Akl›na ilk gelen an›s› Ankara’da Bira Park›’ndaki karfl›laflmalar›yd›. Yak›n arkadafllar› Mithat ve Kemal ile zaman zaman u¤rad›klar›, e¤len122

dikleri ve bira içtikleri bir parkt›r buras›. Biralar›n iki-üç-befl litrelik f›ç›larda sat›ld›¤› dönemler. Muslu¤unu aç doldur doldur iç. Güzel bir sohbet ortam›nda biralar›n› yudumlarken garson gelir yanlar›na ve masalar›n› biraz öteye çekmek ister. Serde delikanl›l›k var, talebeyiz, biraz da belal›y›z. Kolay kolay oynanmaz bizim masam›zla. Ne cüretle masam›z› çeker garson diye celallendik diyor, Tahsin Çuhadaro¤lu. Garson gider bu kez patron gelir. "Atatürk gelecek flöyle biraz yer açal›m." deyince “Aaaa, o zaman tamam” derler. Masalar yan tarafa çekilir ve küçük bir masa konur bitifli¤e. Sandalye getirilir, ard›ndan susuz bir bardak rak› gelir masaya. Küçük bir çanak içerisinde de tuzlu leblebi konur masaya son olarak.

B

irkaç dakika sonra Atatürk gelir. "Merhaba çocuklar" diyerek selamlar gençleri, oturur masas›na. "Nerede oturuyorsunuz, okuyor musunuz?" diye birkaç soru sorar, onlar da yan›tlar. K›sa süreli muhabbetten sonra rak›s›n› içer Atatürk. Yaklafl›k yar›m saat sonra, "Haydi çocuklar size iyi e¤lenceler" diyerek ayr›l›r Atatürk Bira Park›’ndan. "Atatürk tek bafl›na m›yd›?" diye iki kez tekrarlad›m sorumu. O da flunu söyledi: "Atatürk öyle korumalarla dolaflan biri de¤ildi ki. Tek bafl›nayd›. Akl›na esti mi yaverine arabay› haz›rlat›r önde iki arkada iki motosikletli, basar köylere giderdi. Köylünün bazlamas›-


BD MART 2012

n› yer, ayran›n› içer onlar›n dertlerini dinlerdi. Atatürk buydu…" Bu cümle ile bir baflka an›y› an›ms›yor hemen. K›z›lcahamam Ankara aras›nda 35. kilometrede yer alan Kazanköy’de de kesiflir yolu Atatürk ile. Kazanköy’ün muhtar› Sat› Kad›n. Tahsin beyin terzilik yapan annesinin çok iyi ahbab›d›r. Evlerine gelip giden, zaman zaman kalan, annesine elbise diktiren bir insan. Yaz aylar›nda da bu samimiyete dayal› olarak onlar da Sat› Kad›n’a gider, bir süre kal›r, köyün tad›n› ç›kar›rlard›. Annesiyle Sat› Kad›n’da oldu¤u bir gün Atatürk’ün ziyaretine tan›kl›k eder. Çat kap› gelen Atatürk, kendilerinin de oturdu¤u çarda¤a gelir, oturur. Habersiz olan Sat› Kad›n koflar gelir hemen ve "Hofl geldin paflam" diye karfl›lar soluk solu¤a. Atatürk, kimsenin kendini karfl›lamas›n› beklememifl ve gelip oturmufltur çarda¤a. Sat› Kad›n hemen bir tas ayran getirir Atatürk’e. "Buyurun paflam" diye ikram eder. Hafif bir tebessümle tas› al›r ve kafas›na diker Atatürk. Sat› Kad›n ile yaklafl›k yar›m saat sohbet eden Atatürk çocuklar› da unutmaz. "Nas›ls›n›z, neler yap›yorsunuz?" diye birkaç soru sorar ve ayr›l›r Sat› Kad›n’›n evinden. Cumhuriyetin 10. y›l›na dair de bir an›s› var Tahsin Çuhadaro¤lu’nun.

Ankara Erkek Lisesi’nde ö¤rencidir. Cumhuriyet Bayram› kutlamalar›na davet edilen ‹ran fiehinflah› R›za Pehlevi de Atatürk ile birlikte törenleri izliyordur tribünden. Atatürk’ün gözü resmigeçit töreni için s›rada bekleyen izcilere tak›lm›flt›r. Tahsin Çuhadaro¤lu da izcidir. Baz› izcilerde fötr flapka baz›lar›nda kep, baz›lar›nda bere vard›r. Atatürk oymak bafl›n› ça¤›r›r. Ö¤renciler de etraf›nda toplan›r. fiöyle der Atatürk: "Ben faflist kisvesi istemiyorum. Kep istemem, bere istemem. fiapkas› olan flapka giyer olmayan bafl› aç›k geçer törenden." Can arkadafllar› Kemal ve Mithat ile Orman Çiftli¤i’ne Marmara denen bölgede yer alan havuzda yüzmeye giderler. Okulu k›rm›fllard›r. Birden karfl›lar›nda Atatürk’ü görürler. Selam verir gençlere Atatürk. Befl on metre

Hayriye Çuhadaro¤lu 123


BD MART 2012

“Atatürk’ü görmek zor de¤ildi ki bize. Çarfl›da, pazarda, yolda… Atatürk gizli kapakl› de¤ildi ki k›z›m. Halk›n aras›ndayd›.” uzaklaflan Atatürk döner ve Mithat’› ça¤›r›r. "Nerede okuyorsun?" "Ankara Erkek Lisesi’nde." "Sen flöyle geç" der ve Kemal’i ça¤›r›r. Ayn› soruyu ona da sorar ve ayn› yan›t› al›r. "Sen de flöyle geç" der. S›ra Tahsin Çuhadaro¤lu’ndad›r. Soru ayn›d›r, fakat yan›t de¤ifliktir: "Kundurac› ç›ra¤›y›m." Atatürk o zaman, "Sen git" der ve di¤er iki arkadafl›na ceza verir. Tahsin Çuhadaro¤lu bu an›y› hiçbir yerde anlatmaz, anlatamaz. Çünkü, Atatürk’e yalan söyledi¤i için çok utanm›flt›r. Bu an›y› paylafl›rken hüzünlü bir tebessüm de kapl›yor yüzünü. Hayatta olmayan arkadafllar›n› rahmetle an›yor. "Atatürk’ü görmek zor de¤ildi ki bize. Çarfl›da, pazarda, yolda,havuzda, parkta, herhangi bir evde… Atatürk gizli kapakl› de¤ildi ki k›z›m. halk›n aras›ndayd›." Ve son görüfl... Y›l 1938. Atatürk Dolmabahçe Saray›’nda kal›yordur. Tahsin Çuhadaro¤lu, ‹stanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’nde son s›n›f ö¤rencisidir, ayn› zamanda talebe cemiyetinin de üyesidir. Atatürk öldü, diye bir haber gelir s›n›fa. Birden boflal›r s›n›f. Büyük bir panik vard›r ama sessizlik de hakimdir. O s›rada ders veren Alman Profesör bir fley demez s›n›f›n boflalmas›na. Büyükdere’den 124

vapura binip Befliktafl’ta iner ö¤renciler. Saray›n giriflinde yaverle görüflürler. "Atatürk rahats›z, dinleniyor. Yok böyle bir fley" der yaverler. Bir süre sonra Dolmabahçe Saray›’n›n önü kalabal›klafl›r. ‹stanbul Üniversitesi T›p fakültesi ö¤rencileri ile di¤er bölümlerden ö¤rencilerin yan› s›ra liseliler de ak›n etmifltir. Gerçe¤i ö¤renmek O’nu görmek anlam›na geldi¤i için Atatürk balkona ç›kar. Üzerinde ropdöflamb›r vard›r. Halsiz oldu¤u bellidir. Elini kald›r›r: "Çocuklar ben sa¤›m, bir fleyim yok, dinleniyorum" der. O’nu görüp kendi a¤z›ndan iyi oldu¤unu duyan gençler uzaklafl›rlar. Ve alt› ay sonra... 10 kas›m günü ac› haberin anonsunu duyunca bir kez daha Befliktafl’a, Dolmabahçe Saray›’ na giderler. Bir kez daha o pencereden kendilerine el sallamas›n› beklerler Atatürk’ün. Ancak bu kez haber do¤rudur. Saray›n önünde toplananlar›n gözyafllar› söze gerek kalmad›¤›n›n ifadesidir. Bir k›z iki o¤lan üç çocuk sahibi Çuhadaro¤lu çiftinin iki de erkek torunlar› var. 72 y›ll›k evliliklerinde bir gün olsun birbirlerini incitmediklerini söylüyorlar. Uzun ve sa¤l›kl› yaflaman›n s›rr›n›n, insanlarla iyi geçinmek oldu¤unu, yaflamlar›na yeni bir bafllang›ç yapt›klar› Adana Huzurevi’nde de sürdürüyorlar, huzur içinde. •


‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver

Annemden Kalan

Bohça Geçenlerde ev temizli¤i yaparken kendimi bildim bileli bir köflede sessiz sedas›z duran büyük, sand›k gözüme iliflti. Y›llard›r kapa¤›n› bile açmam›flt›m. ysa çocukken, annemin

O

k›ymetli örtü ve yorganlar›n› koydu¤u bu sand›k bizim saklambaç oyunlar›m›z›n en gözde saklanma yeriydi. K›fl günleri, yat›ya gelen akraba çocuklar›yla saklambaç oynarken kaflla göz aras›nda kurutul-

mufl lavanta ve naftalin kokan bu sand›¤a gizlenirdim. Orada olabilece¤im kimsenin akl›na gelmedi¤inden hep baflkalar› yakalan›p ebe olurdu. Saklambaç oynayacak ça¤› geçtikten sonra hayat denen ve pek de keyifli olmayan o malum oyunun içine dal125


BD MART 2012

Bir tek annem onu b›rakmam›flt›. Sa¤l›kl› günlerinde o eski dostu ara s›ra aç›p içindekileri havaland›r›r, yumuflak bir bezle art›k kararmaya bafllam›fl olan tahtalar›n› silerdi... d›m. Bu yeni oyunun yorgunlu¤u üst üste konulmufl tu¤lalar gibi omuzlar›mda biriktikçe bir zamanlar bana ba¤r›n› açan eski s›¤›na¤›m› unuttum. Aç›kças› o da fazla üstelemeden, belki de günü gelince k›ymeti bilinece¤i avuntusuyla yaflam›mdan çekiliverdi. Art›k bir köflede suskun ve vakur bir edayla onu tekrar an›msayaca¤›m günü bekler olmufltu. Bir tek annem onu b›rakmam›flt›. Sa¤l›kl› günlerinde o eski dostu ara s›ra aç›p içindekileri havaland›r›r, yumuflak bir bezle art›k kararmaya bafllam›fl olan tahtalar›n› silerdi. Seksenli yafllara gelip, çok önemli gereksinimleri d›fl›nda yerinden kalkamaz duruma düfltü¤ündeyse do¤al olarak evle ilgilenemez oldu. Onu 2009 y›l›n›n güzel bir Haziran sabah› kaybettik. Doksan yafl›ndayd›. Annemin bizi b›rak›p, cennete gidiflinin ard›ndan uzunca bir süre evdeki hiçbir eflyaya dokunamad›m. 126

Çok gerekti¤inde üstün körü bir temizlik yap›yordum. Geçmiflin an›lar›n› tafl›yan maun büfe, masif konsol, gül a¤ac› etajerin yan› s›ra o ceviz sand›kla da adeta ba¤lant›m› koparm›flt›m. Tüm o eski eflyalar y›llard›r adeta özdefllefltikleri köflelerinde mahzun mahzun duruyorlar, bense onlar› görmemeye çal›fl›yordum. Evde genel temizlik yapt›¤›m›z geçen haftaya kadar durum böyle devam etti.

O

gün adamak›ll› bir temizlik

yapmak bahanesiyle sand›¤› açm›flt›m. Patiska kumafllara sar›l› olarak muhafaza edilen yorganlar›n zaman›nda annem taraf›ndan kaplanm›fl ipek yüzleri hâlâ o ilk günkü s›cak renkleriyle par›ld›yorlard›. Elimde olmadan gözlerim yaflar›verdi. Mutluluk ve hüzün kar›fl›m›, sözcüklerle tarif edilemeyecek bir duygu f›rt›nas› gö¤üs kafesimde savrulmaya


BD MART 2012

bafllad›. Örtüler aras›na serpifltirilmifl ve art›k o keskin kokular›n› kaybetmifl olan naftalin toplar›n› temizlemeye çal›fl›rken büyükçe bir bohça dikkatimi çekti. Epeyce a¤›rd›. Aç›kças› içinde ne oldu¤unu merak etmifltim. Belki de annemin an›lar› somutlafl›p, o kanaviçe örtüye sar›l› bohçaya dolmufltu. Heyecanla açt›m ve ço¤u sararm›fl desteler dolusu k⤛t bir anda yerlere saç›l›verdi. ‹lk bak›flta resmi evraklar oldu¤unu anlam›flt›m. Baz›lar› o kadar eskiydi ki üzerlerindeki yaz›lar› okumak mümkün de¤ildi. Baz›lar›n›nsa üzerinde küçük bir çocuk oldu¤um döneme ait tarihler vard›. Merakla incelemeye bafllad›m. Yaklafl›k bir saat sonra incelemem bitti¤inde bo¤az›ma bir yumruk dü¤ümlenmiflti. Bohça dolusu evrak, annemin sa¤l›¤›nda ödedi¤i, su, elektrik, telefon, çevre ve temizlik vergilerine ait makbuzlard›. Y›llar boyu yapt›¤› ödemelere ait evraklar› büyük bir titizlikle tarih s›ras›yla dizip o bohçan›n içinde sand›¤a kald›rm›flt›.

A

nnem, yaflam› boyunca hep

temkinli bir insan olmufltu. Ne olur ne olmaz diyerek k›fll›k odun ve kömürümüzü daha yaz bafl›nda al›rd›. Bir devlet dairesinde ifli oldu¤u zaman sabah›n köründe yola düzülür, ana kap›da memurlar›n mesaiye gelmelerini beklerdi. Bilgi ifllem ça¤›na yetiflemedi¤i için de yine: “Ne olur ne olmaz, günün birinde bir hesap soran ç›kar” diye düflünüp tüm o belgeleri saklam›flt›. Borçlar› konusunda öyle hassast› ki, son ödeme tarihine kadar önünde epeyce bir vakit

olmas›na karfl›n faturalar›n bedelini daha ilk gününden gidip ilgili yerlerde yat›r›r, ancak ondan sonra içi rahat ederdi. Devlete, belediyelere ve di¤er kurumlara olan borçlar›, onun için her fleyden ama her fleyden önce gelirdi. T›kal› boyun damar› için muayeneye gitmesi gereken bir gün, elindeki paray› elektrik faturas›na yat›r›p doktor randevusuna gitmekten vazgeçmiflti. Oysa o faturay› aybafl›nda da ödeyebilirdi. Öyle ki, son ödeme tarihine kadar daha en az bir hafta olmas›na karfl›n tahsildar›n getirdi¤i gün bir koflu gidip faturalar› ödemesi kimi zaman aram›zda alay konusu olur, hatta "Bu gidiflle sana madalya verecekler" diye tak›l›rd›k. O ise hiç ald›rmazd›. Çünkü borçlar›n› ödedi¤i zaman dünyan›n en mutlu, en rahat insan› oluyordu.

Bohça dolusu evrak, annemin sa¤l›¤›nda ödedi¤i, su, elektrik, telefon, çevre ve temizlik vergilerine ait makbuzlard›.

127


BD MART 2012

Annem bu ülkenin en zor günlerini, savafl›, k›tl›klar›, karneyle ekmek, kömür al›nd›¤› dönemleri yaflam›flt›. Eski nüfus k⤛d›nda o zor dönemlerde günde kaç somun ekmek ve k›fl boyunca kaç çuval kömür alma hakk› oldu¤u yaz›l›yd›. Hâlâ saklar›m. Pek ço¤umuzun annesi, babas›, dedesi ve ninesi gibi o da ülkemizin ne zorluklarla bu günlere gelebildi¤ini çok iyi biliyordu. K›tl›k günlerinde bebek yetifltirmek gibi bir zorlu¤un üstesinden gelmiflti. Bu vatan›n kolay kaza-

rikatörle de¤il bir devlet memuruyla dünya evine girmeleri için dualar ederdi. Devlet onun için her fleydi. Ondan ötesi yoktu.

Z

aman de¤ifliyor. Devleti her fleyin üstünde tutan o kuflaktan art›k çok az kifli hayatta. Elektri¤i kaçak yolla kullanan, kirada oturduklar› evlerin su, do¤al gaz masraflar›n› hatta kira ve aidatlar›n› bile ödemeden ortal›ktan yok olan, düflüncesiz insanlar türedi. Piyasaya ç›kan en pahal› en son model cep telefonlar›n› sat›n almaya para bulduklar› halde hadsiz hesaps›z yapt›klar› konuflmalar›n faturalar›n› ödemeyenler say›lamayacak kadar çok. En yeni, en pahal› teknoloji ürünlerini kredi kartlar›na güvenerek al›p, sonra da ödeyemedikleri için hacizlerle u¤raflan insanlar sizlerin de çevresinde vard›r muhakkak. O kadar çoklar ki. Bunu tam anlam›yla bir sorumsuzluk olarak görüyorum. Kendisi ve ailesine karfl› sorumsuz olanlar ülkesine, devletine karfl› da hiç çekinmeden sorumsuz olacaklard›r ve oluyorlar da.

Bütün cumhuriyet kuflaklar› gibi bunun lafla olmayaca¤›n›, her fleyden önce ülkesine karfl› görevini sonuna kadar yerine getirmesi gerekti¤ine inanm›flt›. n›lmad›¤›n›, o nedenle de öyle kolay kaybedilmemesi gerekti¤ini çok iyi biliyordu. Bütün cumhuriyet kuflaklar› gibi bunun lafla olmayaca¤›n›, her fleyden önce ülkesine karfl› görevini sonuna kadar yerine getirmesi gerekti¤ine inanm›flt›. Kulland›¤› suyun, elektri¤in bedelini ödeyene kadar kendini devlete borçlu sayar, gözüne uyku girmezdi. Onun için en iyi ifl "Devlet Kap›s›"yd›. En sa¤lam sigorta ise devlet sigortas›yd›. Onun d›fl›nda kalanlara ise “En nihayet patron ifli” diye dudak bükerdi. Ailemizde evlenecek ça¤a gelen k›zlar›n bir armatörle veya fab128

‹nsanlar›n medeniyetin nimetlerin-

den faydalanmalar›na asla karfl› de¤ilim. Öte yandan yeni aç›lan ma¤azalar›n önünde kuyruk olup, belki de hiç kullanmayacaklar› ürünleri kap›fl kap›fl sat›n alan vatandafllar›m›z›n ço¤unun düflük gelir düzeyinde kifliler olduklar› istatistiklerle de belgeleni-


BD BD OCAK MART 2012

Onlar için tek önemli olan, evvelce ulaflamad›klar› gösteriflli bir ürünü eve götürebilmektir. Bir süre sonra hevesleri geçti¤inde bir köfleye at›p, unutacaklard›r. yor. Bunlar›n önemli bir k›sm›, o ürünleri sat›n al›rken nas›l ödeyeceklerini dert etmiyorlar bile. Onlar için tek önemli olan, evvelce ulaflamad›klar› gösteriflli bir ürünü eve götürebilmektir. Bir süre sonra hevesleri geçti¤inde bir köfleye at›p, unutacaklard›r. Oysa annelerimiz, babalar›m›z boflalan bir flifleyi bile günü gelir gerek duyulur diye atmazlard›. Ortaokul dönemimde, ö¤rencilerin hemen tümünün, a¤abeylerine ya da ailedeki di¤er yetiflkin erkeklere ait eski ceket ve paltolarla okula geldiklerini an›ms›yorum. Benimki dâhil ço¤umuzun ceketi yamal›yd›. Kimse bunu ay›plamazd›. Ayn› s›ralarda oturdu¤umuz okul müdürünün o¤luyla kaymakam›n bir tanecik tosunu da yamal› pantolonla okula gelirdi. fiimdi bir alt model cep telefonu kullananlar ay›plan›r oldu. San›r›m baz› dostlar›m hala eski model bir cep telefonunu kullan›yor olufluma bak›p bu konudaki geliflmelerle ilgilenmeye vakit bulama-

d›¤›m› düflünüyorlar. Çünkü ›srarla bana yeni ürünlere ait kampanyalar›n bilgilerini getirip, teknoloji ma¤azalar›n›n broflürlerini önüme koyuyorlar. Ya¤ma yok. Ben anam›n o¤luyum. Onunki kadar olmasa da ben de s›k›nt›lar çektim yaflam›m boyunca. Olanaklar›m dahilinde can›m› hiç s›kmadan ve yetinme s›n›r›n›n nerede bafllayaca¤›n› çok iyi bilerek hareket ederim. Sevdi¤im hiçbir fleyden kendimi mahrum b›rakmamaya çal›fl›rken, eskiyen veya küçülen bir giyim eflyas›n› günün birinde baflkalar›n›n da ifline yarar düflüncesiyle özenle bir köflede saklayan annemi de unutmam.

K

eflke herkes böyle yapsa, keflke alt›ndan kalkamayacaklar› borçlara girmemeyi bir prensip olarak benimseyen, ellerindekiyle yetinmesini bilen, olur olmaz her fleye özenmeyip gerçekçi davranan dedeleriyle ninelerinin yaflama bak›fllar›na uygun davransalar. • mehmetunver@butundunya.com.tr 129


HER YAfiTAK‹ ÇOCUKLAR ‹Ç‹N Ali Murat Erkorkmaz

Dersimiz: Gelecek

G

eçenlerde hofl bir f›kra duy-

dum, paylaflmadan edemeyece¤im. Ufakl›k babas›na gitmifl sormufl: "Baba biz nas›l olduk?" "Bak o¤lum, demifl babas›, eskiden insanlar yoktu, maymunlar vard›. Evrim bu hayvanlar› de¤ifltirmeye bafllad›. Önce yavafl yavafl arka ayaklar› ve yumruklar› üzerinde yürümeye bafllad›lar. Sonra iyice dikilip sadece iki ayaklar› üzerinde yürüdüler. Homo Erectus, Homo Sapiens derken yine

130

evrimin bir sonucu olarak zekâlar› da geliflti ve insana dönüfltüler."


BD MART 2012

lar olufltu gülmekten. Bugünlerde ne zaman haber dinleyecek olsam bu f›kra geliyor akl›ma. Ne ilgisi mi var? Ben de tam olarak kestiremiyorum ama bir flekilde tak›l›yor kafama. Özellikle entellektüel olduklar›n› iddia eden bölümün daktiloya ba¤›ml›l›klar› ile ahiret biletleri sa¤lam olanlar›n teknoloji düflkünlükleri aras›ndaki çeliflki bana hep bu maymun f›kras›n› hat›rlat›yor. Yaklafl›k 5 y›l evvel TBMM’ne ça¤›r›lm›flt›m. Kimsenin umurunda olmayan bir yapay zeka saçmal›¤›m› görmek isteyen birileri vard›. fiimdiki Gençlik ve Spor Bakan› (bakanl›¤›n ismi böyleydi san›r›m) Suat K›l›ç, ça¤›na yak›flan, genç ve ak›ll› bir milletvekiliydi o tarihte. Samsun milletvekiliydi yan›lm›yorsam. Çok ilgigöstermifl Compishco ile neler yap›labilece¤ini görmüfltü. Tek bir sorun oldu¤unu söylemiflti. O da mecliste bulunan 550 milletvekilinin sadece 3 tanesinin bilgisayar kullan›yor olmas›yd›. Yani ça¤›m›z› yöneten kiflilerin ça¤›n yönetim arac›n› kullanam›yorlard›. Ufakl›¤›n kafas› kar›flm›fl. Bir de annesine sormak istemifl. Annesi olaya apayr› bir aç›dan yaklaflm›fl. "Nas›l m› olduk? Önce Havva ana ve Adem baba vard›. Onlar›n çocuklar›n›n çocuklar› derken iflte gördü¤ün gibi bizler olufltuk." "Ama babam öyle demiyor. Biz maymundan geldik diyor." "Haa, o baban›n sülalesi evlad›m, do¤rudur." Al sana gayet bilimsel bir yaklafl›m. Duydu¤umda 22 yerimde çatlak-

A

dam köylüye sormufl:

"Aga, köy uzakta m›?" "Pek say›lmaz," demifl köy-

lü.

"Ne kadar zamanda yürürüm peki?" "Hele bir yürü, yürüyüflünü göreyim, o zaman söylerim." Bu da babamdan kalan bir kültür miras›. Öyle ya, ça¤dafl medeniyet s›n›r›n›n ne kadar uzakta oldu¤u kadar ona ulaflmak için hangi h›zla ve nas›l 131


BD MART 2012

gidenini üretmifller. Havada gideni b›rak›n bir yana, atmosfer d›fl›na ç›kan›n› yapm›fllar. O da yetmemifl Günefl sisteminin d›fl›na gidebilenini becermifller. Gâvur icad› oyuncak, gitmekle kalm›yor bir de oralardan video yay›n› yap›yor, bilimsel testler yap›p gezegenimize yolluyor. ir ‹ngiliz, bir Frans›z, bir Amerikal› ve bir Temel konufluyorlarm›fl. ‹ngiliz ülkelerindeki haberleflme sistemlerini anlat›yormufl. "Bizim ülkede onlarca y›ld›r elektronik haberleflme var. Örne¤in kazsan›z topra¤›, on metre afla¤›da giden telleri görürsünüz. Her metre on y›l olsa, demek ki yüz y›ld›r ‹ngilterede telefon sistemi var." "O da birfley mi, demifl Frans›z, bizde daha da eskiye gider. Onbefl metrede bile teller vard›r. Demek ki

B koflaca¤›n da o kadar önemli. Adam kalk›p uçak icat etmeye çal›fl›yor. At›yor kendini galata kulesinden, konuyor Üsküdar’a; sen de uçuruyorsun muhteremin kellesini. Öyle ya senden h›zl› gideni durdurmazsan kal›rs›n arkada. Ha, bunun ters yolu senin de bir-

Adam kalk›p uçak icat etmeye çal›fl›yor. At›yor kendini galata kulesinden, konuyor Üsküdar’a; sen de uçuruyorsun muhteremin kellesini. Öyle ya senden h›zl› gideni durdurmazsan kal›rs›n arkada. fleyler uydurmandan geçiyorsa ve senin bilimle de¤il ilimle aran iyiyse yapacak baflka birfley yok gerçekten. Gelsin k›l›ç. Bat›l› amcalar›m›z bizden daha vahfli olsalar da ikinci yolu seçmeyi ö¤renmifller besbelli. Wright Biraderler uçmay› baflarm›fllar ama di¤er Biraderler onlar›n baflar›lar›yla yetinmeyip daha iyisini, büyü¤ünü, uza¤a 132


BD MART 2012

en az yüzelli y›ld›r Fransa’da telefon var." "Sizinkiler bizimkinin yan›nda hiç kal›r, demifl Amerikal›. Bizde 20 metre kazsan›z kablolar› görebilirsiniz." "Ha uflaklar gelin pakayum siz bize de ben size göstereyim bizdeki iletiflimu," demifl Temel. Alm›fl hepsini getirmifl Trabzon’a. Bafllam›fllar kazmaya. Kaz kaz, kaz, yirmi metre, otuz metre, elli metre yüz metre, kablo mablo yok. "Ama demifller, kablo mablo görünmüyor." "‹flte, demifl Temel, cöriysinuz kaç asirdur bizde wireless varidur." Burada genel teknoloji terimlerinden haberi olmayanlara ”wireless”›n “kablosuz iletiflim” anlam›na kullan›ld›¤›n› söylemekte yarar var.

Ç

ok uzun y›llar önce, 1983 y›l›nda Japonya’da Panasonic firmas›n› ziyaret etmifltim. Tokyo’da Ginza üzerinde muhteflem bir “Araflt›rma-Gelifltirme” bölümleri vard›. Video sistemleri henüz geliflmekteydi. Bana özel bir gösterim yapt›lar. Adam›n kolunda hat›r› say›l›r kal›nl›kta saatimsi bir ayg›t vard›. Yan›ndan ç›kan kal›nca bir kablo belindeki kocaman bir çantaya gidiyordu. Oradan daha da kal›nlaflarak, neredeyse kol kal›nl›¤›n› alarak, odan›n bir yan›nda duran haflmetli bir dolaba ba¤lan›yordu. Dolap dedi¤im sanki uzay araflt›rma merkezi gibi, bilim kurgu

filmlerinden s›çram›fl bir makineydi. Adam sistemi çal›flt›rd›. Kolundaki saatimsi oyuncaktan ç›kan iki lazer ›fl›n› havay› tarayarak bir ekran görüntüsü oluflturdu. Adam parma¤›n› bu ›fl›nlar aras›nda gezdirerek bir bilgisayar› kontrol ediyordu. "Bu koskoca dolap zaman içinde küçülerek belimdeki kutuya girecek, o da daha sonra bu saate girecek" dedi. O s›ralar pek moda olan Uzay Yolu, Kaptan Kirk dizilerini an›msatan bir sahne yaflam›fl gibiydim. Ve y›l 1983 idi. Daha evlerimize kiflisel bilgisayarlar girmemiflti. Düflünün art›k. Neydi adam›n bu oyuncakla u¤raflma sebebi? Ne diye devletler paralar›n› uzaya gitmek için sarfediyorlard›? Salak m›yd› bunlar? Senelerdir bilim üzerine yaz›lar yazar dururum. Asla s›k› bir bilim insan› oldu¤umu iddia etmedim, bu saaten sonra da edecek halim yok. Ama bilim olmadan yaflam›n da olamayaca¤›na inanan bir toplumun parças›y›m. S›n›rlar›, bayraklar›, uluslar› olmayan bir toplumun. Varoluflu matematikle aç›klamaya çal›flan insanlar›n oluflturdu¤u bir toplumun. 133


BD MART 2012

Okul y›llar›m›n en nefret dersi kuflkusuz matematik idi. Sevmenin d›fl›nda, anlamazd›m da niye böyle bir fleyle u¤raflt›¤›m›z›. Her ne kadar ‹stanbul Teknik Üniversitesi mezunu olsam da hiç bir ö¤retmenim beni matematikle gerçekten buluflturmad›, buluflturamad›. Niye yapt›¤›m›zı bilmeden çarpt›k, böldük, ç›kard›k ve toplad›k. Evrenle matematik aras›ndaki ba¤lant›y› kimse anlatmad›. Acaba toplum olarak neresindeyiz Matemati¤in, bilimin, ilerlemenin? Ümidim soldayd› ancak sol felse-

Özellikle dine yatk›nl›¤› ileri ç›km›fl kesimlerde bilgisayar kullan›m› inan›lmaz boyutlarda. Teknoloji ile teolojiyi efl zamanl› olarak de¤erlendiren bu insanlar, genel kan›n›n d›fl›nda bir görünüm sergiliyorlar. Birçok dinin kutsal aç›klamalarla de¤erlendirdi¤i oluflumlar› matemetikle ölçme konusunda en ön s›rada yer al›yorlar. Bilimsel kitaplar yaz›yor, teknoloji üreten kurumlar gelifltiriyorlar. Birçok hurafeyi bilimle takas ediyorlar. ‹flte evrim budur diyorum kendi kendime. ‹nsan kendini yeniliyor.

Her ne kadar ‹stanbul Teknik Üniveritesi mezunu olsam da hiç bir ö¤retmenim beni matematikle gerçekten buluflturmad›, buluflturamad›. Niye yapt›¤›m›zı bilmeden çarpt›k, böldük, ç›kard›k ve toplad›k. feye tak›ld› kald›. Homuradanan ama çözüm bulamayan, geçen yüzy›la özenen, gelecek bilimlerine kapal› bir tablo çizmekte. Tabi ki sol içinde de bu görüntü d›fl›nda gezinen muhteflem beyinler ve ak›llar vard›r ama benim genellemem aynen yazd›¤›m gibi görünüyor bana. Sa¤a bakt›¤›mda ise durum çok farkl›.

134

Bilgisi, davran›fllar›, inançlar› ve di¤er ögeleriyle s›n›rlar›n›n ötesine geçiyor. Zaman kâseyi kar›flt›r›yor. Kâsenin içinde yo¤urt da var, meyve parçac›klar› da. Herfley... Hepsinin tad› bir di¤erine geçiyor. Kimin kimin yan›na gelece¤i tam anlam›yla belli de¤il ancak her bir parçac›k bir yan›ndakini tetikliyor, ona katk›da bulunuyor, ondan birfleyler al›yor. Sol sa¤›, sa¤ solu tan›mak zorunda. Bilimciler teokratlar›, onlar da bilimcileri. Aslolan geliflim ise ne kadar çok parça ne kadar çok di¤er parçaya de¤erse o kadar baflar› olufluyor. Art›k çocuklar›m›za sadece geçmifli ö¤retmek yetmemeli. “Tarih” dersi gibi “Gelecek” dersi de olmal›. O zaman nereye gidiyoruz görebiliriz.


BD MART 2012

Çald›ran zaferini bilmek bize ne kazand›r›yor tam olarak bilemiyorum. Bir toplum geçmiflini bilmelidir. Hiç bir itiraz›m yok. Ama geçmifl geçmifltir ve aslolan gelecektir. ‹leriyi bilimsel aç›dan de¤erlendirebilmek, gerekli noktalara yeflil, k›rm›z› ›fl›klar koymak gelece¤in do¤ru bir biçimde flekillendirilmesine olanak verecektir.

B

ir film izlemifltim. Arog diye. Cem Y›lmaz’›n bir yap›t›. Bir yerde Özkan U¤ur bir zaman makinesi icat etti¤ini söyler. Sazlardan, otlardan, dal parçalar›ndan oluflmufl kulübemsi bir yere girer. Biraz oturup ç›kar. "Bak, der, zaman makinesi çal›flt›. "demin"den "flimdi"ye geldim. Mükemmel bir zeka ürünü. ‹flte biz de "demin"den "flimdi"ye gelmemek için bilimsel bir zaman makinesini icat etmeliyiz. Bilimsel çal›flmalar yaparak gelece¤e yönlendirmeler önerecek, tahminler oluflturacak bir sistem. Çok mu zor okullara "Gelecek Dersi" koymak? Çok kolay. Kolay çünkü bu dersi

ö¤retmenlerimiz vermeyecek, çocuklar›m›z verecek. Ö¤retmenlerimiz ise ö¤renci konumunda olacaklar. Onlar y›llar›n getirdi¤i oluflumdan nasiplerini al›p birer ezberletme makinesine dönüflmemifl olsalard› belki dersi onlar verebilirlerdi ama bu saatten sonra onlardan böyle birfley beklemek haks›zl›k olur do¤rusu. Bu arada yeni okullardan bir k›sm›, E¤itim Bakanl›¤› zorlamalar›n›n d›fl›na ç›karak araflt›rmac› çocuklar yetifltirmek üzere at›l›mlarda bulunmaktalar. Bunu da görmezden gelmemek gerekir. Herfleye ra¤men böyle bir çal›flma yapmay› kafalar›na koyan bu kurumlar yar›n›n gerçek kahramanlar›n› yetifltiriyor olacaklar. Çünkü art›k kahramanlar›n elinde k›l›ç yerine bilgisayar var. Onlar çelik çomak de¤il "kuantum oyunlar›" oynuyorlar. Bilgiyi ezberlemiyorlar, kullanma yöntemlerini ö¤reniyorlar. E, hadi art›k sevgili E¤itim Bakanl›¤›m›z, koyuverin bir “Gelecek Dersi” okullar›m›za. Bundan iyi bir e¤itim yolu bulabilir misiniz ö¤retmenlerimizi e¤itmek için? • alimuraterkorkmaz@butundunya.com.tr

EV‹N RE‹S‹

Adam, bir kitapç›daki kad›n tezgahtara biraz alayc› bir ifadeyle sordu: “Han›mefendi 'Evin Reisi Erkektir' adl› kitap var m›?” Ama tezgâhtar kad›n bekledi¤inden daha haz›rcevap ç›km›flt›: “Malesef beyefendi masal kitab› satm›yoruz…” Gönderi: SABR‹YE AfiIR 135


TATLI B‹R ÖYKÜDÜR YAfiAM Yücel Aksoy

Büyük üretim fabrikalarından birinin yönetim kurulu üyeleri, yıl içinde yapılan gelir ve gider tablolarını incelerken, fabrika müdürünün aldığı oldukça yüksek aylık ücrete takılmışlardı. u ücreti en az yar›ya indirmenin fabrika için büyük bir kazanç olaca¤› karar›na vard›lar. Ancak al›nan bu karar› uygulamadan önce bir araflt›rma yapmak üzere aralar›ndan iki kifli seçildi. Bu iki kifli, bir sabah, kimseye haber vermeden fabrikaya gelip müdürün odas›na adeta bask›n yaparcas›na girdiler. Karfl›laflt›klar› manzara flu oldu: Fabrika müdürü, a¤z›nda piposu, ayaklar› masan›n üzerinde, elindeki tenis malzemeleri satan bir ma¤azan›n reklam broflürüne bakmaktayd›. Masas›n›n üzerinde de fabrikayla ilgili ne bir dosya, ne bir k⤛t, hiçbir fley yoktu. Bir süre müdür ile fluradan buradan konuflan yönetim kurulu üyeleri, bu süre içinde müdürün hiçbir iflle ilgilenmedi¤ini ve yaln›zca birkaç k›sa telefon konuflmas› yapt›¤›n› gördüler.

B 136


BD MART 2012

B

u ikili, ellerinde fabrika müdürü ile ilgili görüfllerini içeren raporla birlikte bir sonraki yönetim kurulu toplant›s›na kat›ld›lar. Raporda, fabrika müdürünün, odas›nda bulunduklar› yaklafl›k iki saat boyunca, birkaç k›sa telefon konuflmas› d›fl›nda fabrikay› ilgilendiren hemen hiçbir fleyle meflgul olmad›¤›n›, bu nedenle de kendisine bu görevi için verilen ücretin üçte biri ile bir baflka müdür bulunabilece¤i, sonuçta da fabrikan›n büyük bir tasarruf sa¤layaca¤› yaz›l›yd›. Saptanan yeni ücret önce fabrika müdürüne teklif edildi. Onun kabul etmeyerek iflten ayr›lmas› üzerine, yerine, bu ücretle çal›flmay› kabul eden bir müdür atand›. Üç ay sonraki yönetim kurulu toplant›s›na gelen istatistiklerde, üretimde az fakat dikkat çeken bir düflüfl saptanm›flt›. Ama, fabrika müdürünün yeni olmas› nedeniyle yönetim kurulu bu düflüflü normal kabul etti. Ancak, alt›nc› ay sonundaki raporlar, fabrikan›n kötü gidiflinde daha da art›fl oldu¤unu gösteriyordu. Yönetim kurulu derhal içlerinden iki kifliyi daha seçerek durumun araflt›r›lmas›na karar verdi. ‹ki yönetim kurulu üyesi yeni müdürün odas›na girdiklerinde bu kez karfl›laflt›klar› manzara flöyleydi: Adamca¤›z kan ter içinde, bir taraftan telefonla görüfltü¤ü kimseye meram›n› anlatmaya çal›fl›rken, di¤er

taraftan da sekreterin getirdi¤i yaz›lar› imzalamaya çal›fl›yordu. Gelen misafirlerine ancak bafl›yla hofl geldiniz iflareti yapabildi. Gelenler, gidenler, telefonlar, imzalar… Adam›n ifli o kadar çok ki konuflacak birkaç dakika bile bulamad› yönetim kurulu üyeleri. Fakat edindikleri izlenim flu oldu: Böylesine canla baflla çal›flan biri baflta oldu¤u sürece, ifllerin düzelmemesi söz konusu olamaz; biraz daha bekleyelim… Sene sonu geldi. Y›llard›r çok iyi kâr eden fabrikan›n bilançosu bu kez zararla kapan›nca yönetim kurulu üyeleri birbirine girdi ve durumu incelemek için yine bir heyet oluflturulmas›na karar verildi. Hatta bu kez iki de¤il dört kifli seçildi. Bu dört kifli, bu kez müdürün odas›na de¤il, fabrikaya üretimin yap›ld›¤› alana gittiler. Bakt›lar ki birçok eleman, tezgâhlar›n›n bafl›nda, elleri ceplerinde bekliyor. Nedenini sorduklar›nda biri flu yan›t› verdi: “Döküme bafllayaca¤›z, müdür bey ‘ben gelmeden bafllamay›n’ dedi, onu bekliyoruz.” Bir di¤eri de “elektrik atelyesindeki ifli bitmemifl olacak ki gelemedi” dedi. O s›rada yafll› ama deneyimli oldu¤u belli bir ustabafl› konuflmak için söz istedi: “Efendim, eski müdür, ayr›nt›yla u¤raflmaz, ifli bize b›rak›r, biz de rahat 137


BD MART 2012

rahat çal›fl›rd›k. Ama, ani ve içinden ze güvenmiyor, her iflin kendi onay›yla ç›k›lamayacak bir problemle karfl›lafl- yap›lmas›n› istiyor. Yani o bizim yerit›¤›m›zda ona baflvururduk ve o zaman mize ustabafl›l›k yap›yor, biz de haliyle bilirdik ki o bizim sorunumuzu çöze- kalitesiz eleman durumuna düflüyoruz. Hadi buna da ald›rcek. O sadece ileriye yönelik ve fab- O sadece ileriye mayal›m, ama fabrika müdürlü¤ü bofl rikan›n daha iyiye yönelik ve kal›yor. ‹leriyi görgitmesi için düflünüp planlar yapard›. fabrikan›n daha meye çal›flan, düflüadam›n yerinde O, gerçek bir fabriiyiye gitmesi için nen kimse yok. ka müdürüydü. GüYönetim kurulu ler yüzlüydü, seve- düflünüp plânlar cendi. Piposunu yapard›. O, gerçek tekrar toplanarak, eski müdürün tekiçer, bizimle flakabir fabrika rar göreve getirillafl›r, ama bizi bizmesi karar›n› ald›. den fazla düflünürmüdürü idi. dü. Biz de onu çok Ama bunu, onun severdik ve zevkle ve de flevkle çal›- önceki maafl›na büyükçe bir zam yapafl›rd›k. fiimdiki müdür de çok dürüst, rak sa¤layabildi. • ve çok çal›flkan biri. Fakat o hiçbirimiyucelaksoy@butundunya.com.tr "BÜYÜK YALAN"IN KURALLARI

1- Hiç bir zaman kitlenin olay› unutmamas›n› sa¤la. 2- Hiç bir zaman hata yada yanl›fl› kabul etme. 3- Hiç bir zaman düflman taraf›nda da iyiler olabilece¤ini söyleme. 4- Hiç bir zaman baflka seçeneklerin olabilece¤ini kabul etme 5- Düflmana konsantre ol, kötü giden herfleyden onu sorumlu tut. Bunlar› yeterince çok yaparsan›z, insanlar eninde sonunda inan›r. 138


YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü

Diflini F›rçalamayan Çocuk

B

ir evde ikiz varm›fl. Biri o¤lanm›fl, öteki de o¤lanm›fl. Befl yafl›ndaym›fllar, ana s›n›f›na gidiyorlarm›fl. Can ve Tan hergün okuldan gelince önce annelerine, sonra babalar›na “Anneci¤im anneci¤im, isteriz de isteriz. Okuldaki gibi lavabo isteriz, okuldaki gibi ayna isteriz...”, “Babac›¤›m babac›¤›m, okuldaki lavabodan, aynadan lütfen.” diyorlarm›fl. Bir lavabo takt›rm›fllar, üstüne de kedi kufl çerçeveli ayna koydur139


BD MART 2012

mufllar. Can da Tan da çok sevinmifller. ‹kide bir lavaboya kofluyorlarm›fl, ellerini yüzlerini y›k›yor, aynada saçlar›n› tar›yorlarm›fl. Aynan›n hemen alt›nda üzerinde renk renk toplar›n uçufltu¤u bir bardak varm›fl. Barda¤›n içinde de biri mavi biri mor iki tane difl f›rças› varm›fl. Bir tüp de difl macunu... Macun a¤lam›yormufl, mavi difl f›rças› da a¤lam›yormufl ama mor difl f›rças› hergün a¤l›yormufl. Niye a¤l›yormufl? Çünkü Can mavi difl f›rças›n› her sabah her akflam eline al›yor, üzerine macunu s›k›yormufl. Sonra macunlu f›rçay› bandocu de¤ne¤i gibi tutarak, Difllerimi f›rçalar›m A¤z›m› çalkalar›m F›rçalanmayan difl çürürmüfl A¤z›n içini mikrop bürürmüfl... diye flark›s›n› söyler, ondan sonra difllerini f›rçalamaya bafllarm›fl. Ah ah, mavi difl f›rças› öyle mutlu olurmufl ki, Can lavabodan gittikten sonra ayn› flark›y› sürdürürmüfl. Mor f›rça m›? O a¤larm›fl. Çünkü Tan, o f›rçay› bir kez kullanm›fl, bir daha eline hiç almamam›fl. F›rçac›k o güzel barda¤›n içinde bir gün ele al›naca¤›n›, Tan’›n a¤z›n›n içine girece¤ini, sonra difllerini f›rçalayaca¤›n› düflünürmüfl. Tan m›? Görmezmifl bile f›rçay›. Elini, a¤z›n› y›kar, hemen oyuna koflarm›fl. Annesi, “Difllerini f›rçalad›n m› Tan?” deyince de, “Evet anneci¤im” dermifl. Can ona bakarm›fl. Annesine söylememek için kendini zor tutarm›fl. Kardefline, “Annem, babam, ö¤retme140

nimiz yalan söylemenin çok ay›p oldu¤unu söylemiyorlar m› Tan? Niçin difllerimi f›rçalad›m, dedin anneme?” dermifl. Tan hemen kardefline f›s›lt›yla, “Sevmiyorum iflte, difl f›rçalamay› sevmiyorum.” diyormufl. Ah mor f›rça ah!.. Ne zaman Tan lavabonun yan›na gelse, elini flöyle bir uzatsa... “H›h beni tutacak, benim üzerime macun s›kacak, a¤z›na sokacak” diyormufl.

O

da ne? Tan sabuna uzan›-

yormufl, Tan havluya uzan›yormufl. “Acaba benim rengimi mi sevmiyor?” diye mavi f›rçaya soruyormufl. “Bilmem ki”, diyormufl mavi f›rça. Sonra gururla, F›rçalanmayan difl çürürmüfl, A¤z›n içini mikrop bürürmüfl... flark›s›n› söylüyormufl... Can, o denli çok o denli çok seviyormufl ki, Tan’›n difllerini f›rçalamad›¤›n› ne annesine, ne babas›na ne de ö¤retmenine söylüyormufl. Arada bir kardeflinin difline bak›yor, diflin birinde kara üzüm kabu¤u görünce, “H›h iflte diflin çürümüfl” diye kardeflinin kula¤›na f›s›ld›yormufl. Tan, lavaboya kofluyor, a¤z›n› aç›yor, bak›yor... “Aaaaa, kapkara olmufl” diyormufl. Sonra a¤z›na su al›p çalkalay›nca, bir kez daha bak›yormufl ve kahkahay› bas›yormufl. “Ay az önce kara üzüm yemifltim ya. Onun kabu¤u yap›flm›fl” diyormufl. Oradan mor f›rça sesleniyormufl, “Ah Tan ah, beni bir eline alsan, macununu s›ksan, a¤z›na götürsen,


BD MART 2012

Mor f›rça m›?

O a¤larm›fl. Çünkü Tan, o f›rçay› bir kez kullanm›fl, bir daha eline hiç almamam›fl. F›rçac›k o güzel barda¤›n içinde bir gün ele al›naca¤›n›, Tan’›n a¤z›n›n içine girece¤ini, sonra difllerini f›rçalayaca¤›n› düflünürmüfl... 141


BD MART 2012

bak o zaman diflinin üzerinde kara üzüm kabu¤u kal›r m›?” ba¤›r›yormufl: “Kara üzüm kabu¤unu görüyorsun, ya o gözle görünmeyen mikroplar... Beni flöyle a¤z›n›n içine bir soksan, o mikroplar korkudan kaç›flmaya bafllayacaklar ama benden kurtulamayacaklar ki... Onlar› bir bir yakalay›p yokederim. A¤z›n içinde nereye kaçarlarsa kaçs›nlar, difl aras›na kaçs›nlar, diflin arkas›na saklans›nlar, onlar› bir bir yakalar›m...”

S

onra, mor difl f›rças› poflu-

yormufl. “Uf kime söylüyorum ki?..” diyormufl. Mavi f›rçaya dert yan›yormufl: “Ben ne yapaca¤›m böyle mavi f›rça?” “Ah bilmem ki... Belki bir gün difli a¤r›r, belki bir gün a¤z› flifler...” Ya ö¤retmenleri? Öyle iyi öyle iyiymifl ki ö¤retmenleri, paydos zaman› eve gitmek istemezler ö¤retmenleriyle kalmak isterlermifl. Ço¤u zaman, çocuklardan biri, ”Ö¤retmenim bizim eve gelin, birlikte gidelim” dermifl. Kaç kez Can da Tan da ö¤retmenlerine ayn› öneriyi sunmufllar. “Ö¤retmenim, bize gidelim, annem kek yapar, limonata yapar, yeriz, içeriz,” derlermifl. Ö¤retmenleri güler, onlar›n saçlar›n› okflarm›fl. ‹flte yine bir gün paydos zili çald›¤›nda ö¤retmenleri, “Çocuklar, demifl, yar›n gelirken difl f›rçalar›n›z› ve difl macunlar›n›z› getirin. F›rçalar›n›z› bir peçeteye sar›p beslenme çantan›za koymay› unutmay›n...” Tan bunu duyar duymaz difllerini s›km›fl. ”Acaba ö¤retmenimiz difl f›r-

142

çalar›m›z› niçin istiyor?” diye düflünmeye bafllam›fl. Eve geldi¤inde hemen lavaboya koflmufl, mor difl f›rças›n› eline alm›fl. Mor difl f›rças› öyle heyecanlanm›fl öyle heyecanlanm›fl ki. “Mavi f›rça mavi f›rça. Tan beni eline ald›. Gördün mü Tan beni eline ald›” diye ba¤›rmaya bafllam›fl. Bekliyormufl. “fiimdi Tan macuna uzanacak, üzerime macun s›kacak veee...”Hay›r... Hemen f›rçan›n ucunu peçeteye sarm›fl. F›rça: “Ne oluyor mavi f›rça, yoksa Tan beni çöpe mi atacak?” demifl. Tan difl f›rças›n› beslenme çantas›na koymufl. “Tamam, demifl mor f›rça, beni çöpe att›. Art›k karanl›klar içindeyim...” Can diflini f›rcalam›fl, f›rças›n› y›-

kam›fl, kurulam›fl. Sonra onu bir peçeteye sarm›fl, difl macunuyla birlikte beslenme çantas›na koymufl. Yatarlarken Tan, Can’a: “Ö¤retmenimiz difl f›rçalam›z› ne yapacak ki?” diye yine sormufl. “Bilmem, demifl Can... Belki de difllerimizi nas›l f›rçalayaca¤›m›z› ö¤retecek.” “Biz biliyoruz ki...”Biliyorsun ama difllerini f›rçalam›yorsun.” “Yar›n ö¤retmenime söyleyecek misin?” “Bilmem...” Bundan sonra Can düflünmeye bafllam›fl, “Acaba söylesem mi, yoksa söylemesen mi?” Can, söylerse ö¤retmeninin çok üzülece¤ini düflünüyormufl. Tan da


BD MART 2012

sevdi¤i k›rm›z› topunu Can’a verece¤ini söylüyormufl. “Söylemeyeceksin de¤il mi Can?.. Lütfen söyleme..” Servisten inmifller, s›n›flar›na girmifller. Ö¤retmenlerini beklemeye bafllam›fllar. Çocuklar birer birer difl f›rçalar›n› macunlar›n› ç›kar›yor, s›ran›n üzerine koyuyorlarm›fl. Tan da f›rças›n› ç›karm›fl, peçeteyi açm›fl, difl f›rças›n› masas›n›n üzerine koymufl... Aman aman, mor f›rça öyle sevinmifl ki, mavi f›rçaya, “Çöpe at›lmam›fl›m, yine birlikteyiz” diye ba¤›rm›fl. Ö¤retmenleri s›n›fa elinde kocaman birtak›m resimlerle girmifl. Bu resimler difl resimleriymifl. Onlar› bir bir tahtaya asm›fl ve bu resimleri anlatmaya bafllam›fl. Me¤er difllerin kökleri varm›fl. Hem de kocaman kökler. “Çocuklar bu diflleriniz önce sallanacak, sonra yerinden ç›kacak. Onlar›n yerine yepyeni p›r›l p›r›l difller gelecek...”

Ç

ocuklar gözlerini açm›fl-

lar, ö¤retmenlerini ilgiyle dinliyor, tahtadaki resimlere dikkatle bak›yorlarm›fl. “fiimdi oldu¤u gibi yeni gelecek difllerinizi de hergün sabah akflam f›rçalayacaks›n›z.” Ö¤retmenleri böyle söyler söylemez Tan, Can’›n yüzüne bakm›fl. Tan yine, “Söylemeyeceksin de¤il mi ö¤retmenime demifl. K›rm›z› topumu sana verdim.” Ö¤retmen “fiimdi herkes difl f›rças›na macunu s›ks›n bakal›m. Ne denli

macun s›kt›¤›n›za bakaca¤›m...” Ne zamand›r Tan f›rças›na macun s›km›yormufl. F›rça macunu öyle özlemifl ki. Nerdeyse “Tan, biraz daha s›k, biraz daha s›k” diyecekmifl... Ah ah ah, ö¤retmen öyle birfley söylemifl ki Tan flimdi ne yapacak, ö¤retmenine ne söyleyecek? Ö¤retmeni diyormufl ki, “Çocuklar difl f›rçalar› benimle konuflur. Kim diflini f›rçalam›yorsa benim kula¤›ma f›s›ldar...” Uf uf uf!.. fiimdi ne yapacak Tan? F›rçaya bakm›fl. F›rça ona gülmüfl. “Bak söyleme lütfen f›rça, sana söz veriyorum, bundan sonra sabah akflam difllerimi f›rçalayaca¤›m. ‹flte bak, mavi f›rçan›n yan›nda söylüyorum. Sabah akflam, böyle hafl›r hafl›r, h›fl›r h›fl›r f›rçalayaca¤›m...” Tan, mor f›rçan›n, “Pekiyi” dedi¤ini duymufl... O günden sonra Tan, sabah akflam difllerini f›rçalam›fl. Diflleri bembeyaz olmufl, a¤z›nda hiç mikrop kalmam›fl.• muzafferizgu@butundunya.com.tr 143


BR‹Ç DÜNYASI Y›lmaz Da¤deviren

BütünDünya’dan

Briç severlere Özel APELLER

Briçte baflar› %50-55'i konvansiyon, %30-35'i savunma, % 15'i (iyi turnuvalarda) yer oyununda demifltik. SAVUNMA flu ö¤elerden olufluyordu, 1. ÇIKIfi

Geçen aylar SA'ya ve koza ç›k›fllar› irdeledik. 2. SAYI VERME 3. APEL 4. DÖNÜfi 5. KART TUTMA

*** SAYI VERME

Düz Say›: Ayn› renkte ilk verilen kart küçük, ikinci büyükse, (önce 3'lü, sonra 5'li) elinizde bu renkteki kart say›s› TEKT‹R (3, 5, 7 adet). ‹lk verilen kart büyük, 2. verilen küçükse (önce 5 sonra 2), elinizde bu renkteki kart say›s› Ç‹FTT‹R (2, 4, 6 adet). Ters Say›: Düz say›n›n tersidir. Yani 144

ilk verilen kart küçük, ikinci büyükse (önce 3'lü, sonra 5'li), elinizde bu renkteki kart say›s› Ç‹FTT‹R (2,4,6 adet). Oynayan›n ve orta¤›n›n da¤›l›m›n› bilmek çok önemlidir. Buna da say› verme ile yard›mc› olunur. Briçciler aras›nda tart›flman›n, anlaflmazl›¤›n, yanl›fl anlaman›n olmayaca¤› uygulamalardan biri bu say› verme sistemidir. Bu oynayana da bilgi ise de briçte temel olan deklerelerde oldu¤u gibi orta¤a bilgi vermektir. Ve briçte istisnalar az de¤ildir. *** APEL-G‹R‹fi-

Türklerin yazd›¤› hemen hemen tüm kitaplar› ve interneti gözden geçirdim ve apel konusunda Türk briçcilerinin adland›rma, tan›mlama, anlatma konular›nda yanl›fllar yapt›klar›, kargafla yaflad›klar›n› gördüm. Bu nedenle internetten, yabanc› ki-


BD MART 2012

taplar ve sayg› duydu¤um briççilerden de yararlanarak Türkiye'deki en iyi APEL yaz›s›n› yazmaya çal›flt›m. Önerili elefltirilerinizle bu konuyu oldu¤unca netlefltirirsek Türk briççileri aras›ndaki anlams›z tart›flmalar›n azalaca¤›na inan›yorum. *** APEL

Apel Frans›zca'dan (appel) al›nm›flt›r. ‹ngilizler signal derler. Türkçe "ça¤r›" kullan›labilir. Savunmadakilerin her verdi¤i, her oynad›¤› ka¤›d›n bir anlam› vard›r. Aç›fl rengine orta¤›n›n bu renge (küçük veya büyük apel ile) devam edip etmemesini ya da (preferansiyel apel ile) baflka bir renge dönmesini istemeye, defosta iyi rengini belli etmeye, özel durumlarda güçlü oldu¤u rengi belli etmeye APEL VERME denir. Apel flu durumlarda verilir: • ‹lk ç›k›fl kart›na. • ‹lk defosta. • Ç›k›fl renginin 2. 3. kart›n› giderken (preferansiyel = tercih/ye¤). • Ç›k›lan ka¤›t yerde tekse ya da karfl›l›kl› tutuflulmufl bir renkse ilk kartta (preferansiyel). • Yere do¤ru dönüflte. • Rakibin ilk oynad›¤› elde (Smith apel). Apellerin de¤erlendirilmesi sadece verilen karta bakarak de¤il deklerelere, puanlara, da¤›l›mlara bakarak yap›l›r. Aksi halde yan›lg›lar, yanl›fllar olur. Not: Ustalar ve ayn› ortakla uzun süre oynayan iyi briçciler genellikle APEL kullanmazlar. Ancak, ortakl›k ve karfl› tarafa sayg› konusunda zay›f

olan Türk briççilerinin apel kullanmalar› çok yararl› olur. *** ÇIKIfi KARTINA APEL BÜYÜK APEL SA ya da KOZLU oyunda atak kart›

A veya D ise atakç›n›n orta¤›n›n verdi¤i kart büyükse (7,8,9,10, onör) ç›k›fl renginin devam›n› ister; ya da tek demektir. Küçükse (2,3,4,5) be¤enmedim ya da tek demektir. Buna "BÜYÜK APEL" sistemi denir. R ç›k›lm›flsa, SA'da, varsa onör (V,D) at›l›r, yoksa say› verilir. Koz oyununda R ç›k›fla daima say› verilir. Ortak küçük kart ç›km›fl ve yerden konan kart› geçemiyorsak kesinlikle say› verilir. Ç›k›lan ka¤›t yerde tekse ya da karfl›l›kl› tutuflulmufl bir renkse ilk karta preferansiyel apel uygulan›r (bak, preferansiyel apel). *** KÜÇÜK APEL

Büyük apelin tersidir. SA ya da KOZLU oyunda atak kart› A veya D ise KÜÇÜK APEL oynayan ortakl›klarda orta¤›n›n verdi¤i kart küçükse (2, 3, 4, 5) ç›k›fl renginin devam›n› ister; ya da tek demektir. Büyük (7, 8, 9, 10) atarsa be¤enmedim ya da tek demektir. R ç›k›lm›flsa SA'da, varsa onör (V, D) at›l›r, yoksa say› verilir. Koz oyununda R ç›k›fla daima say› verilir. Ortak küçük kart ç›km›fl ve yerden konan kart› geçemiyorsak kesinlikle say› verilir. Küçük apel oynayanlar 145


BD MART 2012

say›y› da ters oynar. Küçük büyük vermek çift adet demektir. Bana göre ilk el büyük kart kullan›lmad›¤› ve küçük kart (2'li, 3'lü) daha net bir bilgi oldu¤u için küçük apel biraz daha iyidir. Preferansiyel apel burada da aynen uygulan›r. *** DEFOSLARDA APEL

Defos (Frans›zca défausse), dekleran›n veya orta¤›n›n oynad›¤› renkte ka¤›d›n›z yoksa at›lan karta denir. ‹ngilizcesi discart't›r. Defos rengi ve kart› (tek/çift, küçük/büyük) orta¤a hangi renkte iyi oldu¤unu gösterir. Defoslarda kullan›lan apel türleri: • Romen Defos (= Romen Apel = tek/çift apel) • Direkt (Standart) defos / Direkt Apel • Up-Down-Count-Attitute (UDCA) Direkt apelin tersi; büyük att›¤›m›z rengi istemiyoruz, küçük att›¤›m›z rengi istiyoruz. • PREFERANS‹YEL (Lavinthal) Apel *** ROMEN DEFOS Tek (3,5,7,9) atarsan bu rengi gel, çift (2,4,6,8,10) atarsan bu rengi gelme

demektir. ‹stedi¤in renkten tek yoksa ya da kart say›s›n› eksiltmek istemiyorsan di¤er iki rengin birinden çift atars›n. Bu durumda preferansiyel apel yürürlü¤e giriyor. Küçük (2,4) kart atarsan kalan renklerin küçü¤ünü; büyük (8,10) atarsan kalan renklerin büyü¤ünü gel demektir. 146

Örnek olarak, kör oynanan lövede körünüzün olmad›¤›n› ve trefl istedi¤inizi var sayal›m. fiu kartlardan birini defos ederek, tek (3, 5, 7, 9) rakaml› bir trefl kart› ile, • çift (2, 4, 6) rakaml› küçük bir karo ile, • çift (2, 4, 6) rakaml› küçük bir pik ile trefl istedi¤inizi bildirebilirsiniz Ayn› durumda P‹K istiyorsan›z: • tek (3, 5, 7, 9) rakaml› bir pik ile, • çift (10, 8, 6) say›l› büyük bir karo ile, • çift (10, 8, 6) rakaml› büyük bir trefl ile pik istedi¤inizi bildirebilirsiniz. Görüldü¤ü gibi her 3 renk de kullanabildi¤i için defosta en iyi, rakipsiz apel türü "ROMEN DEFOS"tur. ‹lk defos esast›r. Sonrakiler anlams›zd›r ya da bazen ikincil bilgilerdir. Apel ilk 4-5 elde (bazen 6. da) uygulan›r. Sonrakiler zorunlu verifllerdir. Hiçbir rengi istemeyen bir eliniz oldu¤unda, bunu elinin, yerin ve oynayan›n eline göre ortak bilir. Yine de bir yanl›fll›k olmamas› için -yere göre isteme ihtimaliniz olmayan bir rengi istersiniz. Örne¤in yerde AD kör vard›r ve kör istersiniz. R orta¤›n›zda ise ya da puan olarak R size s›¤mazsa ortak durumu anlar; R dekleranda ise sorun yoktur. Ben 1955 (lise son) y›l›ndan bu yana briç oynar›m. Son 10 y›ld›r haftada 4 turnuva oynad›¤›m halde romen defosta s›k›flt›¤›m/ya da orta¤›n yanl›fl anlad›¤› bir durumla 800 - 1.000 elde bir karfl›laflt›m.


D‹REKT (STANDART) APEL

Orta¤›n oynad›¤› renkten bizde kart kalmam›flsa; istenen rengin büyükçe bir markas› (7, 8, 9, 10) defos edilir; bu, ortaktan bu rengi gelmesini ister. Bu yöntemde küçük markalar›n (2, 3, 4, 5) at›lmas› sadece bu rengin istenmedi¤ini bildirir; baflka bir anlam› yoktur. *** PREFERANS‹YEL (Lavinthal) APEL (‹ng. suit-preference signal) Preferansiyel, renk tercihi apeli bay Lavinthal taraf›ndan önerilmifl (1934) ve tüm dünyada kabul görmüfltür. SA ve koz oyunlar›n›n her ikisinde de uygulan›r. 1. Defosta att›¤›n renk kesinlikle istenmiyor demektir. Att›¤›n kart büyük (10,9,8,7) ise kalan 2 rengin büyü¤ünü, küçük (2,3,4,5) ise küçü¤ünü istemektir. 5,6,7 orta kart olarak bana güvenme anlam›na gelebilir. Örnek: Trefl rengine pik veriyorsan›z (defos ediyorsan›z) pik istemiyorsunuz demektir. Defosunuz küçük pik ise karo, büyük pik ise kör ister; kör veriyorsan›z küçük kör karo, büyük kör pik; karo veriyorsan›z küçük karo kör, büyük karo pik ister. Kozlu oyunda da -koz kullanmak, koz istemek söz konusu olmayaca¤› için- kural aynen geçerlidir. 2. Ç›k›fl renginin 2. 3. kart›n› giderken preferansiyel apel Bir savunmac› oynama s›ras› kendinde iken (herhangi bir anda) orta-

¤›n›n çakaca¤› ya da dekleran›n alaca¤› durumlarda elinin en büyük kart› ile gitmesi kalan renklerin büyü¤ünü, en küçük kart ile gitmesi kalan renklerin küçü¤ünü istiyor demektir. Örnek: Bat› 4 kör oyununa AR1062'den A aç›ld›¤› zaman yer D93 iken ortak 8'li verirse elinde 2 ya da tek adet trefl var demektir. Bat› K le devam eder. Do¤u 4'lü verince Bat›, orta¤›n›n pik dönmesini istiyorsa 10'lu ile, karo dönmesini istiyorsa 2'li trefl ile gider. Dönüflte tercihi yoksa 6'l›, orta kart›n› gider. Not: Bu durumda trefliniz 4'lü ise çift adet bildirmeyin, ortakta trefl beflli ise oynayan çakacakt›r. 4'lü ise D a盤a ç›kacakt›r. Bu durumda 3 adet bilgisi daha yararl›d›r. 3. Ç›k›lan ka¤›t yerde tekse ya da karfl›l›kl› tutuflulmufl bir renkse ilk kartta (preferansiyel = tercih/ye¤). Koz oyununda ç›k›lan renk yerde tekse orta¤›n att›¤› kart en büyük ise koz hariç kalan renklerin büyü¤ünü, en küçük ise küçü¤ünü istiyor demektir. Tabii istenen renk yerde za147


BD MART 2012

y›f onörlü (DXX), 3-4 adet, furflet (D10X, RVX) ya da RDX ise (ortak AVXX'e sahip demektir). Orta kartlar devam› orta¤›na b›rak›r. *** D‹⁄ER APEL UYGULAMALARI

- Yere Do¤ru Dönüflte Dekleran›n sa¤›ndaki savunmac› el tuttuktan sonra bir renk dönerken en küçük kart› ile geliyorsa bu renkten iyi oldu¤unu ve yerdeki en büyük kart› da geçebilece¤ini bildirir. Örnek 1 YER: AVX DX V97 X -----------------------------------Ortak V97 karoya dönüyorsa elinde en az karo D108 vard›r. ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAfiI Bush ve Obama bir barda oturuyormufl. Bir adam yaklafl›p "Beyler ne yap›yorsunuz?" diye sormufl. Bush: "Üçüncü Dünya Savafl›n› planl›yoruz" demifl. Adam: "Gerçekten mi? Peki plan›n›z nedir?" diye sormufl. Bush yine cevap vermifl. "Plan›m›z bu savaflla birlikte 140 milyon Müslüman› ve Angelina Jolie'yi öldürmek" demifl. Adam flafl›rarak: "Angelina Jolie mi? Neden Angelina Jolie'yi öldürmek istiyorsunuz?" deyince, Bush Obama'ya dönerek m›r›ldanm›fl: "Sana 140 milyon Müslüman›, kimse umursamaz demedim mi?" 148

Örnek 2 Yerde AV9 olan renge R ile geliyorsa eli garanti RD10'dur. *** SMITH APEL

Genellikle SA'ya ç›k›fllarda kullan›l›r. Rakibin ilk el tutuflundan sonra oynad›¤› rengin ilk elinde ortak büyük kart atarsa orta¤›n ç›kt›¤› rengi be¤endi¤ini gösterir. Örnek: Orta¤›n kör 4'lü ç›k›fl›na DVX'ten V, V10X'ten 10 koyars›n›z. Dekleran A veya R ile al›p baflka bir renge girdi¤inde o renge büyük kart verirseniz ilk örnekte kör dam, ikinci örnekte kör V bende demektir. Haftaya normal ve ilginç örnekler. yilmazdagdeviren@butundunya.com.tr HAFIZA TEST‹ Üç yafll› adam haf›za testindedirler.

Doktor ilk yafll› adama sorar: "Üç kere üç kaç eder?" Doktor, "274..?" yan›t›n› al›nca doktor üzgün bir flekilde ikinci yafll› adama döner: "fiimdi sizin s›ran›z. Üç kere üç kaç eder?" "Sal›..?" Doktor ümitsiz flekilde üçüncü yafll› adama döner: "Evet, flimdi de siz söyleyin üç kere üç kaç eder?" "Dokuz..?" cevab›n› duyunca doktor "Bu harika, nas›l buldunuz?" der. Üçüncü yafll› adam sakince: "Oh, çok kolayd›. Sadece 274 ten sal›y› ç›kard›m!"


BD MART 2012

5 1

6

4

2

8

3 9

8 5

1

7 4

5

7

3 9 1

9

4

4

1

2

7 Sudoku Yapamayanlar ‹çin

7 6 5

7 8

3 8

4 7 1 4

3 3 5 8 2

3 3

2 4

1 5 7

6 8

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

149


BD MART 2012

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Masal fiimflek, Ankara

Almira Tan, Konya

Duru Merey, Ankara

Alp Can Çetin, ‹stanbul

Emir Naziro¤lu, ‹stanbul

Göktu¤ Aksu, Artvin

Elif ve Ela Günefl, ‹zmir 150

Kaan Özker, ‹stanbul


BD MART 2012

Öykü Can, Eskiflehir

Seli Aratafl, ‹stanbul

Nehir Erkan, Ordu

Yaren Sa¤anc›, Ankara

Hazar Ǜnar, Kocaeli

Simay Güven, Bursa

Eren Öner, Yalova

R. Deniz Taflk›ran, A.B.D.

Taha Erkan Gülhan, Sinop

Yusuf Onat Tali, Tekirda¤

Yasemin Erdem, Ankara

Nisa Duru Özdemir, Ankara 151



KARELER VE RAKAMLAR Cahit Batum •S›f›rdan, dokuza kadar olan rakamlar› kullanarak afla¤›daki ifllemleri çözünüz. •Her farkl› flekil bir rakam› göstermektedir. •0-9 aras›ndaki rakamlar her iki grupta farkl› flekillerle simgelenmektedir.

1

2

Çözümler 152. sayfadad›r.

153


BD MART 2012

Bulmacan›n çözümü 152. sayfadadır. 154


BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- Fotografta görülen ve geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz,1932 yılında birinci seçilen Dünya güzelimiz.- Bir bağlaç. 2- Ahlaki - Suudi Arabistan’da bir şehir.- Baklagiller ve buğdaygillerin kurutulmuş hali. 3- Küçük, birbirinden farklı, üç boyutlu parçaları bir yüzey üzerinde yan yana getirerek resim oluşturma tekniği.- Hacı Bektaş-ı Veli’nin bir yapıtı. 4- Ulu,yüce.- Halk dilinde ayrıcalık tanıma.- Hava veya gazla doldurulmuş, kauçuktan yapılan çocuk oyuncağı. 5- Yabancı paraların ulusal para cinsinden değeri.- Rey.- Mecazla ilgili. 6- Bulgaristan’da bir kent.- Müzikte durak işareti.- Mizaç, huy. 7- Bir renk.Diyarbakır’ın eski adı.- Akdeniz’de hapishanesi ile ünlü bir ada.- İlçe. 8- Kriptonun simgesi.- Derebeylikle ilgili.- İskambilde bir kağıt. 9- Bir yerde uzun süredir oturuyor olma hali.- Dejenere.- Rudyard Kipling’in bir romanı. 10- Avrupa’da bir başkent.- Anlama yeteneği.- Eski dilde su.- Duman lekesi. 11- Uzaklık işareti.Umman’ın plaka imi.- Geminin baş ve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte. 12- Güzel sanat.Fotograf makinesinin ve kameranın vizöründe görünen görüntü.- Lineer alkali benzenin kısa yazılışı. 13- Dört köşe yelkenleri boğarak yüzeylerini küçültme işi.- Sinirler. 14- İnanç- Güney Amerika’da bir akarsu. 15- Eski dilde ayak.- Sınır nişanı.- Yazım.-Fasıla. 16- Valide.- Ölüm zamanı.17- Himalaya’larda yaşadığına inanılan efsanevi yaratık- Tarla sınırı.- Başlıca içeceğimiz. 18- Gözleri görmeyen.- Kabul etme. 19- Yunanistan’da bir yarımada.Belli,aşikar. 20- Ünlem.- Müsaade.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1-‘Esir Şehrin İnsanları’,’ Kurt Kanunu’,’ Karılar Koğuşu’ gibi romanlarından tanıdığımız edebiyatçımız.- Denizli’nin bir ilçesi. 2-Genellikle kürkten, gösterişli kumaşlardan veya yün örgüden yapılmış uzun omuz atkısı.- Lübnan’ın plaka imi.- Çoğunlukla tek direkli, ince gövdeli bir yelkenli türü.- Manisa lalesi. 3- Risk.- Ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak.- Kuzu sesi.- Bir tür bilgisayar oyunu. 4- Yapma, etme.- İkaz etme.-Kiloamperin kısa yazılışı.- İsim. 5- Bir malın alımında satıcı tarafından yapılan indirim.- Birdenbire ortaya çıkan tehlikeli durum. 6- Dokuma tezgâhlarında mekikle enine atılan iplik, argaç.- Siyaha yakın koyu yeşil.- Su vb. gibi sıvıları taşımaya yarayan, dar ağızlı, şişkin karınlı, büyük şişe. 7- Sodyumun simgesi.- Hayır anlamından bir sözcük.İsmin bir hali.- Keskin bir ses çıkaran ve çoğu zaman davulla birlikte çalınan nefesli çalgı.- Bön, avanak. 8- Koruma, esirgeme.- Japonya’da bir kent.- Mısır’da bir ırmak.- ‘Susuz ...’( Necati Cumalı’nın sinemaya da uyarlanmış bir yapıtı). 9- Eski dilde ufuklar.- Lübnan’da tarihi bir kent.- Jamaika’nın plaka imi.- Nikelin simgesi. 10- Evre.- ‘ Rahmi …’ (Halk müziği sanatçımız). 11- Hedefi tutturma.Samanla karışık tahıl. 12- İstanbul’un bir semti.- Nuri Bilge Ceylan’ın ödüllü bir filmi. 13- Silvan-Bitlis karayolu üzerinde bulunan dünyanın en büyük taş kemerli köprüsü.- Kuzeybatı Kafkasya’da yaşayan bir halk. 14- Sırtında büyük dikenleri olan, kuma gömülü olarak yaşayan bir balık.- Adıl.- Sık gözlü ağ. 15-Genişlik.- Düzen.- Ad, ün.-Olumsuzluk belirten bir ön ek. filizoskay@butundunya.com.tr 155


SATRANÇ Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:

3

Mikhail GUREV‹Ç

Mikhail GUREV‹Ç

959 Kharkov/Ukrayna do¤umlu uluslar aras› büyük usta. Üç kez Rusya flampiyonu, üç ayr› ülkenin (Rusya, Belçika, Türkiye) satranç flampiyonu. Bu üç ülkenin kat›ld›klar› uluslar aras› karfl›laflmalarda ulusal tak›mlar›nda oynad›. Oyun gücünün en yüksek oldu¤u 1989-1991 y›llar›nda Dünya s›ralamas›nda sürekli olarak ilk on içinde yer ald›. Birçok uluslar aras› turnuva kazand›, Dünya Kupas› ve Dünya fiampiyonlu¤u finallerinde oynad›. Kasparov’a antrenman verdi. fiimdi Türk Milli Tak›m›nda oyunculuk ve antrenörlük yap›yor.

Gureviç-Short, Rotterdam, 1990 Oyunun 30. hamlesinde Gureviç, a¤›r tafllar›n› flah kanad›na tafl›m›fl bitirici bir sald›r›ya haz›rlan›yor. Siyahlarla oynayan dönemin zirvedeki oyuncular›ndan ‹ngiliz Short ise iki piyon öne geçip materyal üstün olarak oyun sonuna geçmeyi planl›yor. Bu amaçla Short, 30… bxc4 oynad›. 31.Kg6! c3. Siyah, b dikeyini açmak istiyor ama h dikeyindeki y›¤›lman›n alt›nda kalacak! 32.b3 Kf6 33.Fxf5 Vxf5 34.Vxh6+!! Merdiven mat›na karfl› savunma yok. (33…Kxf5 32.Kxh6+ gxh6 34.Vxh6+ Vg7 35.Vxf8+) 1-0 Salov – Gureviç, St. Petersburg, 1987 14…axb4 Gureviç, vezir kanad›nda kalite fedas›yla bask›n bir oyun kurmay› amaçl›yor. 15.Fxb8 bxc3 16.Va4 Axb8 17.Kxb8 Ad7 18.Ka8 Ac5 Siyahlar, kaliteye karfl›l›k iki piyon önde materyal olarak eflit say›labilir. 19.Vb5 Vd6 20.Ff3 Fa6 21.Kxf8 Fxf8 22.Va5 Ad3+ 23.fif1 Ae5 24.Vxc3 d4 25.Vb3 Fc4 Beyaz terk etti. Çünkü vezirine 3. yatayda yer kalmad› ve fili kaybetti. 0-1 156


BD MART 2012

TÜRK‹YE fiAMP‹YONASI’NDAN ‹LG‹NÇ KONUMLAR Dragan Solak-Umut Atakifli, Antalya, 2012 (7) 25.Ac5! b6? (c piyonu zay›fl›yor.) 26.Axd7 Fxd7 27.Fxc6 (27.b5! daha dinamik.) 27…Kac8 28.Kbc1 Fe6 29.fif2 Kc7 30.fie3 Khc8 31.fid2 fif8 32.Kc3 f6 33.Fe4 korumas›z piyona hücum! 33…Kxc3 34.Kxc3 fie8 (35.Fxg6 ile ‹ki piyon geri düfltü¤ünü gören siyah, terk etti.) 1-0. Solak, yeni Türkiye fiampiyonu oldu. Mert Erdo¤du-Hakan Erdo¤an, Antalya, 2012 (9) Sicilya Dragon devam yolundan gelen yukar›daki konumda kalelerini h dikeyinde çiftleyen beyazlar, d5’teki atla ilgilenmiyor. 21.Kxh7 Af4 22.Kh8+ fig7 23.K1h7+ fif6 24.Vxd6 Ae6 25.g5+ Siyah terk etti. Çünkü, 25…fixg5 26.Vxg5 f5 27.Vg3+ fif6 28.e5+# 1-0 Burak F›rat-Vahap fianal, Antalya, 2012, (7) 39.Vxg6+ Vxg6 40.Fxg6 Kh1 41.fig4 d4 42.cxd4 c3 43. Ke2 Fxd4 44.e6 Ff6 45.e7 Kg1+ 46.fif5 Fxe7 47.Kxe7 c2 48.fif6! Siyah c2 piyonunu vezire yükseltmenin yarar›n› göremiyor ve terk ediyor. (48…Kxg6+ 49.fixg6 c1V Ke8+ mat.) 1-0

PROBLEM

2# mustafayildiz@butundunya.com.tr

OYUN SONU Herbstmann

Beyaz Kazan›r Çözümler 152. sayfadad›r.

157


B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN

Atatürk’ten Duymad›¤›n›z An›lar Nazmi Kal

A

tatürk'ün 100. Do¤um y›l› nedeni ile 1975'ten bafllayarak Atatürk'ün yak›n çevresinde yaflayanlardan, garsonundan generaline, katibinden koruma polisine kadar kiflilerle röportajlar yapt›m. Bu röportajlar› yaparken pek çok zorluklarla karfl›laflt›m. O dönemin yöneticileri “81'e daha çok var” diyerek do¤an›n kanununu unutup engellemek istiyorlard›. Nitekim 1981'e gelindi¤inde pek çok kifli hayattan göçmüfltü. Filmleri ise arflivde idi. Yapt›¤›m çekimleri arflivlemek de sorun olmufltu. Yönetmelik gere¤i yay›nlanmayan filmler TRT arflivine al›nm›yordu. Bu yay›nlar yay›nlanmam›flt› ama saklanmas› gerekiyordu. Ben nas›l saklayabilirdim. Arfliv müdürü filmleri almak istemedi. Israr ettim, bofl. Genel Müdürden özel olurlar ç›kararak saklamas›n› sa¤lad›m. 60'tan

158

fazla kifli ile röportajlar yapm›flt›m. 1981 y›l›nda bu röportajlardan 20 kadar› 15'er dakikal›k bölümler halinde yay›nland›. Ticari baz› firmalar TRT'ye projeler getirmeye bafllay›nca benim bedava yap›mlar›m bir kenara itildi. Atatürk'ü gelecek nesillere anlatacak daha pek çok özgün an› arflivlerde kald›(...) Bizler de gittikten sonra bu an›lar belki de at›lacakt›. Say›n Genel Yücel Yener'e “Bu bantlar› deflifre edip kitap yapmak istedi¤imi” söyledim. Olgunlukla karfl›lad›. Bantlar TRT'nin mal› idi. Benim bu bantlar› kitap yap›p satmaya hakk›m yoktu. TRT'nin ise böyle bir kitap yap›p satmaya niyeti yoktu. Çözüm olarak ses bantlar›n›n bir bedel karfl›l›¤› bana verilmesi uygun görüldü. Bu çözüm hem TRT aç›s›ndan hem benim aç›mdan en uygunu idi. Böylece Atatürk'ün duyulmam›fl pek çok an›s›n› içeren kitap ortaya ç›kt›.” Nazmi Kal kitab› kendi olanaklar› ile yeniden yay›mlad›. (Edinmek isteyenler için 0 532 263 55 11)

Benden Selâm Söyle Anadolu’ya Dido Sotiriyu Türkçesi: Atilla Tokatlı Alan Yayıncılık


BD MART 2012

Y

ay›lmac› ülkelerin dünyan›n dört bir yan›nda tezgahlad›klar› oyunun ülkemizde yaflanan uyarlamas›n› anlatan roman. “Bütün bunlar›n alt›nda gizlenen fley nedir biliyor musun Aksiyotis? Petrol, kömür, demir, krom... Yani Anadolu'nun el de¤memifl servetleri üzerinde yabanc›lar›n kurmak istedikleri tekel! Ah dostum ah! Büyüklerin okflayaca¤› tutar adam›, küçüksen güvenmeyeceksin onlara... Çünkü menfaatleri çat›fl›r durmadan, kendi aralar›nda da anlaflma yoktur. Her biri kendi kanad›n›n alt›nda kalal›m ister, zaman› gelince kullanmak için. Ve bir kere yakan› kapt›rd›n m›, elini uzat›r kolunu kurtaramaz hale düflersin, var›n› yo¤unu al›rlar(...) fievket! Tan›mad›n m› yoksa beni? Ben, senin dostun... ben senin arkadafl›n! Y›llarca birlikte gülüp, beraber a¤lad›k... Ne yap›yor fievket? Ah fievket, fievket! Vahfli birer hayvan kesildik! Karfl›l›kl› hançerledik, paramparça ettik yüre¤imizi! Durup dururken!.. Ve sen... Kör Mehmet'in damad›. Hele sen! Neye öyle tiksinerek bak›yorsun yüzüme? Öldürdüm evet seni, ne olmufl! Ve iflte a¤l›yorum... Sen de öldürdün! Kardefller, dostlar, hemfleriler... Koskoca bir kuflak, durup dururken katletti kendi kendini!.. Ana yurduma selam söyle benden! Benden selam söyle Anadolu'ya... Topra¤›n› kanla sulad›k diye bize garezlenmesin... Ve kardefli kardefle k›rd›ran cellatlar›n, Allah bin belas›n› versin!”

Madencilik, Metalurji ve Mineralojinin Çileli Tarihi Zeki Tez Doruk Yayımcılık

M

adenler günümüzün olmazsa olmaz›. Bugüne gelinceye kadar insan o¤lunun madencilik alan›nda neler yapt›¤›n› öykü anlat›rcas›na s›kmadan aktaran bu özgün çal›flma insanl›¤›n tarihinin madencili¤in çevresinde flekillendi¤ini de gösteriyor. Efsaneler, mitolojik öykülerin, gravür ve minyatürlerin eflli¤inde eskiça¤dan günümüze madencilik, metalürji, jeoloji ve mineralojinin ülkemizde ve dünyan›n öteki co¤rafyalar›ndaki geliflimi okura sunuluyor. Dünyan›n en eski maden yataklar›n›n oldu¤u Anadolu'da madencili¤in ayn› zamanda özellikle do¤u ve güneydo¤u Anadolu'da ormans›zlaflmaya yol açt›¤›n›n da alt›n› çiziyor. Avrupa madencili¤inin babas› Georgius Agricola'ya genifl yer veren kitap ressam, müzeci, arkeolog Osman Hamdi Bey'in babas› ‹brahim Edhem Pafla'n›n 9 yafl›nda gönderildi¤i Fransa'da Paris Maden Okulu'nun birincilikle bitirerek, diplomas›n› bizzat Frans›z imparatoru III. Napoleon'dan al›p Anadolu'nun en eski madeni Ergani Madenlerine görevlendirilmesini de anlat›yor. 159


B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: M. TURGUT GÜLPINAR, ‹ZM‹R

160




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.