T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
1 EYLÜL 2012
SÜLEYMAN SEYY‹D
192297
SAYI: 2012 / 09
F‹YATI: 4 TL
EYLÜL 2012
Millet Mekteplerinin Aç›l›fl›n›n Y›l›
83
MEYVELER VE VAZODA Ç‹ÇEKLER
1842 do¤umlu Türk ressam Seyyid Bey’den kalan resimlerde genellikle meyveler, çiçekler ve günlük kullan›lan eflyalar konu al›nd›¤›ndan, kendisinin baflka konularla ilgilenmedi¤i san›lm›flt›r. Oysa ressam›n atölyesinde çal›fl›rken çekilen fotograflarda görülen duvarda iki kad›n portresi, yatan ç›plak kad›n, tek a¤açlara odaklanan birkaç manzara resmi, bu san›n›n do¤ru olmad›¤›n› göstermektedir. 1913 y›l›nda yaflam›n› yitiren sanatç›n›n yap›tlar› bugün, ço¤unlukla özel kiflilerin koleksiyonlar›nda bulunmaktad›r.
Haydi Millet Mektebe! Dünyadaki Meslekdafllar›n›n Gözü Haberal'da: Uluslararas› Yan›k Derne¤i’nden Prof. Haberal'a Ömür Boyu Onur Üyeli¤i Ödülü S: 4
Cengiz Özak›nc› Yine Belgelerle Aç›kl›yor: Balkanlar'da da Türk kökleri var S: 32
Çetin ‹mir Yazd›: Orta Asya Türk Sanat›'nda Balballar S: 69
Karadeniz Ere¤lisi'nde Bir Kurtulufl Savafl› Gazisi Gemimiz: ALEMDAR S: 41
Prof. Dr. Mehmet Haberal bilgi kirlili¤ine son vermek amac›yla, ülkemizde dürüst siyasetin sembolü olan merhum Baflbakan Bülent Ecevit’in Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ndeki tedavi süreci ile ilgili somut hiçbir belgeye dayanmayan, tamam›yla as›ls›z ve kas›tl› bir biçimde ortaya at›lan sözde iddialara karfl› tüm gerçekleri somut belgelerin ›fl›¤› alt›nda yorumsuz olarak bu kitapta kamuoyunun takdirine sunuyor.
Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
Prof. Dr. Mehmet Haberal bilgi kirlili¤ine son vermek amac›yla, ülkemizde dürüst siyasetin sembolü olan merhum Baflbakan Bülent Ecevit’in Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ndeki tedavi süreci ile ilgili somut hiçbir belgeye dayanmayan, tamam›yla as›ls›z ve kas›tl› bir biçimde ortaya at›lan sözde iddialara karfl› tüm gerçekleri somut belgelerin ›fl›¤› alt›nda yorumsuz olarak bu kitapta kamuoyunun takdirine sunuyor.
Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 EYLÜL 2012
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m
Bas›m Tarihi: 24 / 08 / 2012 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr 1
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya 2000
YIL:15 SAYI: 172
‹Ç‹NDEK‹LER
4
Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Verilen 7. Uluslararası Ödül
52
7 11
Atatürk’ün Okudu¤u Hutbe
55
16 18
Metin Gören
58
Ölüler Evinden An›lar Dostoyevski
Haydi Millet Mektebe!
Mümtaz ‹dil
63
Müflfik Kenter
Eyvah Bayrak Düfltü! Durdurun Treni
Cami Yalanlar›na Yan›t
Suat Türker
69
Sinan Meydan
32
Balkanlar’da Kay› Boyu ve Türk Boy Damgalar›
41 47
Balballar Çetin ‹mir
75
Cengiz Özak›nc›
36
Önemli Olan Kat›lmak (!) m›?
Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Yaflar Öztürk
25 27
Can Pulak
Siyasi Parti Çal›flmalar› Cengiz Önal
Cittum-Cezdum-Cordum
Postac› Adana Yolar›nda Sema Erdo¤an
Ankaraya Kim Elçi Gönderdi?
80
Gürbüz Evren
86
Çocuk Adlar› Orhan Velidedeo¤lu
Alemdar
Eski Bir Dosttan Güzel Bir Dosta Mektup
Sabriye Afl›r
Engin Ünsal
1970’lerin Kardelenleri Konur Ertop
89
Düfle Düflen Bekir Özgen
32 41 Balkanlarda Kayı Boyu ve Türk Boy Damgaları Cengiz Özakıncı 2
Alemdar Fransızlara Kök Söktüren Kahraman Gemi Sabriye Afl›r
AYLIK BÖLÜMLER
94
Kim Kimdi? Sabriye Afl›r
99
Habercikler Altan Alkan
104
Siz Nas›l Bir Konuksunuz?
26 54 102 124
F›rçalayarak
140 151 152 154 156 158 160
Bilginizi Denetleyin
Nuray Bartoschek
108
Hayvanlar Okulu Yücel Aksoy
111
Ada ile P›nar Muzaffer ‹zgü
116
Çay Selma Atabek
120 125
Oyuncak Piyanom Kentler ve Mevsimler Mehmet Ünver
130
Yanl›fl Yapmaktan Korkmay›n Çocu¤unuzun Arkadafllar›ndan Hofllanm›yorsan›z
Ufak Tefek Bilgiler T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa
Çözümler Sayfası Yar›n›n Büyükleri Bulmaca Satranç Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir
136
Einstein Benden Birfley Saklamad›
141 146
Giuseppe Verdi
Gülen Katırcıo¤lu
133
‹lk Dersimiz Türkçe
Sıcak Su Sabahattin Ali
86 125 Eski Bir Dosttan Güzel Bir Dosta Mektup Engin Ünsal
Kentler ve Mevsimler Mehmet Ünver 3
BD EYLÜL 2012
Yanık Tedavisi Alanındaki Katkıları Nedeniyle Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Verilen
7inci
Uluslararas› Ödül Prof. Dr. Mehmet Haberal, yan›k tedavisi alan›ndaki baflar›lar› ve katk›lar› nedeniyle, Uluslararas› Yan›k Derne¤i taraf›ndan derne¤in, "Ömür Boyu Onur Üyeli¤i" unvan›yla
ödüllendirildi.
D
ünyada ilk kez bir Türk ve Müslüman bilimadam›na verilen bu ödül, dünyada sahibine cezaevinde ulaflt›r›lan ilk ödül de oldu. Prof. Haberal’a bu ödülün verildi¤i haberi, derne¤in eski baflkanlar›ndan ve Ödül Komitesi Baflkan› Harvard Üniversitesi Ö¤retim
4
Üyesi Prof. Dr. Ronald Tompkins taraf›ndan aç›kland›. Ödülün simgesi onur plaketi, ulaflt›rmas› ricas›yla kendisine gönderilen Baflkent Üniversitesi Rektörü Kenan Araz taraf›ndan Silivri Cezaevi'nde Prof. Dr. Mehmet Haberal'a teslim edildi. Yan›k tedavisi alan›ndaki önemli çal›flmalar›
BD EYLÜL 2012
Prof. Dr. Haberal’a daha önce de Amerikan Yan›k Derne¤i, Avrupa Yan›k Derne¤i, Afrika Yan›k Derne¤i, Brezilya Yan›k Derne¤i, Çek Cumhuriyeti Yan›k Derne¤i Onursal Üyelik Ödülleri ve Birleflik Arap Emirlikleri Sa¤l›k Bakanl›¤› Özel Ödülü verilmiflti. ve katk›lar› nedeniyle Prof. Dr. Haberal’a daha önce de Amerikan Yan›k Derne¤i, yan›k tedavisi alan›n›n en sayg›n ödüllerinden “EVERETT IDRIS EVANS ÖDÜLÜ” ve ayr›ca Avrupa Yan›k Derne¤i, Afrika Yan›k Derne¤i, Brezilya Yan›k Derne¤i, Çek Cumhuriyeti Yan›k Derne¤i Onursal Üyelik Ödülleri ve Birleflik Arapa Emirlikleri Sa¤l›k Bakanl›¤› Özel Ödülü verilmiflti.
2006- 2008 döneminde Uluslararas› Yan›k Derne¤i’nin ve Orta Do¤u Yan›k ve Yang›n Afetleri Derne¤i’nin baflkanl›klar› görevlerinde de bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal, o dönemde Brezilya Yan›k Derne¤i Yönetim Kurulu taraf›ndan da “Derne¤in Onursal Üyeli¤i” unvan›yla ödüllendirilmiflti. Prof. Dr. Haberal, 1973 y›l›nda ABD’nin Texas eyaletindeki Galves-
Prof. Dr. Mehmet Haberal’a verilen ödül plaketi 5
BD EYLÜL 2012
Prof. Dr. Haberal’a verilen ödülü Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Kenan Araz teslim ald› ton kentinde Shriner’s Yan›k Enstitüsü ve John Seally Hastanesi’nde yan›k tedavisi üst ihtisas› yapmas›n›n ard›ndan Türkiye’ye dönerek yan›k alan›ndaki çal›flmalar›na bafllam›fl, 1979’da Türkiye’deki ilk Ulusal Yan›k Kongresi’ni düzenlemesi yan›s›ra, Türkiye Yan›k ve Yang›n Afetleri Derne¤i ile Orta Do¤u Yan›k ve Yang›n Afet-
leri Derne¤i’ nin kuruculu¤unu yapm›flt›. Prof. Haberal, 92 ülkenin temsil edildi¤i 1130 üyesi bulunan Uluslararas› Yan›k Derne¤i’ne 1975 y›l›nda Ulusal Temsilci olarak seçilmifl, ilerideki y›llarda Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreter Yard›mc›s› olarak görev yapt›¤› derne¤in, 2006- 2008 döneminde baflkanl›¤›na seçilmiflti.
U Prof. Dr. Haberal’a daha önce verilen ödüllerden baz›lar› 6
luslararas› Yan›k Derne¤i’nin 15.’inci Genel Kongresi ve derne¤in kuruluflunun 50’ inci y›ldönümü toplant›lar›n›n 2010 y›l›nda ‹stanbul’da yap›lmas› karar›n›n baflkanl›¤› döneminde al›nmas›nı sa¤layan Prof. Haberal’›n, o tarihte tutuklu olmas›na karfl›n bu toplant›lar› gerçeklefltirmesini sa¤lamas›, dernek tarihinde çok önemli bir baflar› olarak yer alm›flt›. •
BD EYLÜL 2012
Atatürk, 7 fiubat 1923 Çarflamba günü Bal›kesir’deki Za¤anos Pafla Camii’nde halka hitaben bir hutbe okumufltur. Halk›m›zca pek bilinmeyen bu konuflmay› okuyucular›m›z›n bilgisine sunuyoruz. Bütün Dünya
Atatürk’ün Okudu¤u Hutbe 7 fiubat 1923 Çarflamba günü Za¤anos Pafla Camisi’nde bir mevlit program› tertip edilmiflti.
A
tatürk camiye geldi. Atas›na ulaflabilmek için muazzam kalabal›k bir o yana, bir bu yana dalgalan›yordu. Uzun u¤rafllardan sonra camiye girebildi. Kur’anlar ve mevlitler okundu, devletimizin dirli¤i, milletimizin birli¤i için duâlar edildi. Cemaatle birlikte ö¤le namaz›n› k›lan Atatürk, namazdan sonra minbere ç›kt› ve flu tarihî konuflmas›n› yapt›: "Ey Millet, Allah birdir, flan› büyüktür. Allah’›n selâm›, ât›feti, hayr› üzerinize olsun. Peygamberimiz Mu-
hammed Mustafa (s.a.s.) Efendimiz Hazretleri Cenâb-› Hak taraf›ndan insanlara kesin inançlar› telkin etmek için görevlendirilmifltir. Peygamberimiz Efendimiz Hazretlerinin delâlet-i peygamberânesiyle tesis etmifl olan dînimizin kanûn-i aslîsi cümlenizce mâlumdur ki Kur’an› Azîmüflflân›n ihtivâ etti¤i ö¤ütlerdir. Bu nusûha istinâden tesis etmifl olan dinimiz 1300 bu kadar seneden beri âlem-i beflere feyz-i rûhânî vermifl son dindir ve dîn-i ekmeldir. Çünkü tabiata, akla, mant›¤a tamamen muvâf›k, 7
BD EYLÜL 2012
mutâb›k ahkâm› ihtivâ eder. Hakikatte böyle olmas› ve en son din olabilmesi için bu yüksek meziyetleri içine almas› icap eder. Çünkü aksi takdirde ilâhî kanunlar beyninde tezat olmas› laz›md›r. Zira bilcümle kavânîn-i dîniyeyi yapan ve kuran Allah Azîmüflflân’d›r. Biliyorsunuz Cenab-› Peygamber bütün flahsî çal›flmalar›nda iki hâneye mâlik bulunuyordu. Birisi kendi evi, di¤eri Allah’›n evi idi. Millet ifllerini ekseriyâ Allah’›n evinde, camide Eshâb-› Kirâm ile istiflâre ederek yapard›. Biz bu dakikada Allah’›n evinde bulunuyoruz. Allah’›n huzurunda, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin ehl-i imân ile beraber ictimâ etti¤i dâr-› kudsîde bulunuyoruz. Böyle bir sevaba beni kavuflturan Bal›kesir’in dindar, çok k›ymettâr ve kahraman insanlar›n›n huzûrudur. Bundan dolay› çok memnunum. Çünkü Cenâb-› Hakk’a karfl› en k›ymetli bir vazife ifâ etti¤imizden dolay› en büyük 8
sevaba nail ol a c a ¤ › m . Ey Bal›kesir Halk›! Camiler yaln›z birbirimizin yüzüne bakmaks›z›n yat›p kalkmak için de¤ildir. Camiler bilhassa din ve dünya için neler yapmak mecburiyetinde oldu¤umuzu düflünmek, fikir al›flveriflinde bulunmak içindir. Herfley ancak fikir al›flverifliyle iyi yola sevk edilir. Biliyorsunuz ki Cenâb-› Peygamber ekseriya çal›flma arkadafllar›yla fikir al›flveriflinde bulunur, dünya ifllerinde kendinden kuvvetli, daha zekî arkadafllar› oldu¤unu teslim buyururlard›. Binâenaleyh, sizin de kendi ifllerinizde her birerlerinizin beyinleri mutlaka ayr› ayr› çal›flma hâlinde bulunmal›d›r.
B
ugün burada memleketimizin mâmûriyeti için, bütün bunlar›n dayand›¤› tam ba¤›ms›zl›¤›m›z kay›ts›z flarts›z egemenli¤imiz için neler düflündü¤ümüzü aç›kça söyleyelim, konuflup dertleflelim. Ben size yaln›z kendi düflündüklerimi söylemek de¤il, sizin düflündüklerinizi bilmek istiyorum. Esasen millî emeller, millî irâdeler, millî meyiller demek, halk›n içerisinden flu veya bu bir kaç kiflinin emelleri de¤il, bütün
BD EYLÜL 2012
bir milletin özü demektir. Bu sonucun üstüne ç›kmak ve alt›nda kalmak mutlaka yanl›flt›r. Hakîki yolu bulabilmek için halk›n fikrî duygular›n› daima bilmek lâz›md›r. Buna binâen sizden çok rica edece¤im: Bana ne sormak istiyorsan›z sorunuz, dinleyece¤im. Cenâb-› Hakka tekrar hamd ve senâ ederek buras›n› terk ve sizi dinlemek üzere afla¤›ya iniyorum."
M dir:
inberden indiklerinde ise hutbe ile ilgili olarak sorulan bir soruya da flu cevab› vermifller-
söylemelerine imkan kalmad›¤›ndan, halka söylemek istedikleri fleyleri tebli¤e baz› kiflileri görevlendirmifllerdir. Bunlar herhalde Müslümanlar›n en büyük reisleri idi. Onlar camii flerifte ve meydanlarda ortaya ç›kar, halk› ayd›nlat›r ve do¤ru yolu göstermek için ne söylemek laz›msa söylerlerdi. Bu usûlün devam edebilmesi için bir flart laz›md›. O da milletin reisi olan kiflinin halka do¤ruyu söylemesi, halk› dinlemesi ve halk› aldatmamas›. Halk› genel durumdan haberdar etmek son derece mühimdir. Çünkü herfley aç›k söylendi¤i zaman halk›n akl› faaliyet durumunda bulunacak, iyi fleyleri yapacak ve milletin zarar›na olan fleyleri reddederek flunun veya bunun arkas›ndan gitmeyecektir… Hutbeden maksat halk›n ayd›nlat›lmas› ve do¤ru yolun gösterilmesidir, baflka fley de¤ildir. Yüz, ikiyüz
"Efendiler! Hutbe demek halka hitap etmek, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manas› budur. Hutbe denildi¤i zaman bundan bir tak›m kavram ve manalar ç›kar›lmamal›d›r. Hutbeyi söyleyen Hatip’tir. Yani söz söyle- Gerek Peygamberin, gerek yen demektir. dört Halîfe’nin söyledi¤i Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber hayat- fleyler o günün meseleleridir. ta bulundu¤u dönemde hutbeyi kendileri söy- O günün askerî, idarî, malî, lerlerdi. Gerek Pey- siyasî ve sosyal konular›d›r. gamber Efendimiz ve gerek ilk dört Halîfe’ nin hutbelerini hatta bin sene evvelki hutbeleri okuokuyacak olursan›z görürsünüz ki, mak, insanlar› bilgisizlik ve tembellik gerek Peygamberin, gerek dört Halî- içinde b›rakmak demektir. Hatiplerin fe’nin söyledi¤i fleyler o günün mese- halk›n kulland›¤› dille konuflmas› laleleridir. O günün askerî, idarî, malî, z›md›r. siyasî ve sosyal konular›d›r. Geçen sene Millet Meclisi’nde Müslümanlar ço¤almaya, ‹slâm söyledi¤im bir nutukta demifltim ki, ülkeleri genifllemeye bafllay›nca, Haz- ‘minberler, halk›n fluurlar› ve vicdanreti Peygamber’in ve dört Halîfe’nin lar› için bir ilim ve nur kayna¤› olmuflhutbeyi her yerde bizzat kendilerinin tur. Böyle olabilmesi için minberler9
BD EYLÜL 2012
‹flte devletmillet kaynaflmas›n›n muazzam örne¤i. Atatürk’ün dinî yönünü elefltirenler mesnetsiz tenkitlerini hiç olmad› flu insaf ele¤inden geçirmek zorundad›rlar. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Cumhurbaflkanlar› içinde cami minberinden konuflma yapan Tek Cumhurbaflkan›d›r. ‹flin do¤ru yolundan sap›p, ‘flunun için, bunun için yapm›fl’ patikalar›na sapanlar› ise, kendi körlükleri içinde b›rakmaktan baflka yap›lacak ne vard›r ki? • (Not: Bu konuflma, Bal›kesir Belediye Atatürk’ün hutbesi Bal›kesir Za¤anos Baflkan› Sami Gökdeniz taraf›ndan Pafla Camisi’nin duvar›nda çerçeve 1995 y›l›nda Uluda¤ Üniversitesi Ataiçinde sergileniyor türk ‹lkeleri ve ‹nkilap Tarihi Okutden yank›lanacak sözlerin bilinmesi, man› Fuat Özer’e tercüme ettirilerek anlafl›lmas› ve ilmî ve fennî hakîkatlere günümüze kazand›r›lan ‘Zafer-i Millî Gazetesi’nin ekinde de verilmifltir.) uygun olmas› laz›md›r. Asil hatiplerimizin siyasî, sosyal ve medenî geliflmeleri her gün takip (M. Reflit K›pçak, a.g.e, s. 56-57) Kaynak: Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤› etmeleri gerekmektedir. Bundan dolay› hutbeler tamamen http://www.yenidenergenekon.com/ Türkçe ve zaman›m›z›n ihtiyaçlar›na 149-ataturkun-okudugu-hutbe/ •‹nternetten al›nt›d›r. uygun olmal›d›r ve olacakt›r." 10
ATATÜRK’ÜN DÜNYASI Cengiz Önal
C
umhuriyet fikir serbestli¤i taraftar›d›r. Samimi ve yasal olmak flart›yla her fikre sayg› duyar›z. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Siyasi Parti 33 Çal›flmalar›
C
umhuriyet Dönemi’nde si-
yasi parti çal›flmalar› birden bire bafllamam›flt›. Hatta Halk F›rkas›, Cumhuriyet’in ilan›ndan k›sa bir süre önce (9 Eylül 1923) kurulmufl, Cumhuriyet’ten sonra da Cumhuriyet Halk F›rkas› ad›n› alm›flt›. Bu isim, 1934 y›l›nda da Cumhuriyet Halk Partisi olarak de¤ifltirildi. Daha sonra kurulan Terakkiperver ve Serbest F›rka da Cumhuriyet ismini alm›flt›. Ancak siyasi ömürleri beklendi¤i flekilde uzun olamad›… 1930’DA GENEL DURUM
Cumhuriyetin ilân›ndan bu yana yedi y›l geçmifl, yeni devletin ve toplumun çehresini de¤ifltiren büyük radikal devrimler yap›lm›flt›. Halk büyük bir gururla ve huzur içinde yap›lanlar› izliyor, büyük devrimci önderine olan
inanc›n› da ifade etmifl oluyordu. Türk ulusunun bu a¤›rbafll› ve anlay›fll› davran›fl›, Mustafa Kemal ve yak›n çal›flma arkadafllar›n›n devrimlerin yerleflti¤ine ve de halk taraf›ndan benimsendi¤ine inanmalar›n› sa¤l›yordu. Gazi, art›k bir an önce rejimi normallefltirmeyi istiyordu. Bu amaçla da, 1927 y›l›n›n ilk aylar›nda (7 Mart 1927) ‹stiklâl Mahkemeleri’nin faaliyetlerine son verildi. 4 Mart 1929’da da Takrir-i Sükûn (Huzurun Sa¤lanmas›) yasas› yürürlükten kald›r›ld›. Sonras›nda bas›nda, k›smen de olsa, hükümete yönelik elefltiriler görülmeye baflland›. Ülkede arzu edilen huzur gere¤i gibi sa¤lanm›fl, istikrarl› bir yönetim oluflmufltu. Ancak ekonomik durum, h›zl› bir kalk›nmaya olanak vermiyordu. Cumhuriyet yönetimi, harap ve 11
BD EYLÜL 2012
yoksul bir ülke devralm›flt›. ‹stilâc› ordular girdikleri yerleri, çekilirken yak›p y›km›fllard›. Anadolu insan› da, elindeki var›n› yo¤unu Ulusal Savafl›m’da, vatan›n›n kurtuluflu için feda etmiflti. Bununla birlikte; bir taraftan Osmanl› borçlar›n›n ödenebilmesi için çareler bulunmaya çal›fl›l›yor, di¤er taraftan yabanc›lar›n ele geçirdikleri iktisadi kurulufllar sat›n al›n›yordu ama hükümetin elinde, ülkenin imar›na ay›rabilece¤i vergiler d›fl›nda önemli bir gelir kayna¤› yoktu. Devletin ve ulusun ihtiyaçlar›n› karfl›layacak eko-
reddederseniz hepsini cebimize at›yoruz. Memleketiniz harap olmufltur ve imar› için de paraya ihtiyac›n›z olacakt›r. Para ise, bir bende var, bir de yan›mdakilerde... Yar›n para istemek için karfl›m›za gelip diz çöktü¤ünüzde; bugün reddettiklerinizi cebimizden ç›kart›p size gösterece¤iz.” demiflti. Gazi baflta olmak üzere, Cumhuriyet
yöneticileri, ne Bat›l› devletlerin ne de bir baflka gücün veya kiflinin önünde para için asla diz çökmediler. Ancak, bu sözleri de hep hat›rlad›lar. Böylesi ekonomik olanaks›zl›klar içinde ülke ekonomisi, “kendi ya¤› ile kavrulmak” suretiyle ve ulusal üretim esas al›narak yürütülüyordu. Yük halk›n omuzlar›ndayd›. Vergiler ise, mükelleflerin ödeme güçlerini afl›yordu. Mevcut s›k›nt›lar yetmiyormufl gibi, bir de 1929’da bafllayan "dünya büyük ekonomik krizi" ç›kageldi. Kriz, bütün dünyay› sard›¤› gibi, Türkiye’yi de etkiliyordu. Bu¤day fiyatlar› düflüktü. 1928’de Orta Anadolu kurakl›ktan ciddi flekilde etkilenmiflti. Bununla birlikte, savafl süresince yanm›fl, y›k›lm›fl ve harap olmufl memleketi imar etmek ve kalk›nd›rmak ve bitap düflmüfl Türk ulusunun refah düzeyini bir an evvel yükseltebilmek için gösterilen gayretlerin do¤urdu¤u mali külfetler, hükümete karfl› hoflnutsuzluk yaratmaktayd›. Gazi Mustafa Kemal baflta olmak üzere, ekonomik durumu iyilefltire-
Gazi baflta olmak üzere, Cumhuriyet yöneticileri, ne Bat›l› Devletlerin ne de bir baflka gücün veya kiflinin önünde para için asla diz çökmediler. nomik birikim yoktu. Ülkeye d›flar›dan sermaye girifli mümkün de¤ildi. Olamazd› da... Çünkü bu konuda, sermayeye sahip Bat› ile olan ipler daha Lozan Görüflmeleri esnas›nda kopmufltu. Haf›zam›z› k›saca bir yoklayal›m: Lozan bar›fl görüflmeleri, ‹tilaf Devletleri temsilcileri ve özellikle de ‹ngiltere temsilcisi ve ayn› zamanda D›fliflleri Bakan› Lord Curzon taraf›ndan yarat›lan gerilim içinde sürdürülmeye çal›fl›l›rken; Lord Curzon, Türk heyeti baflkan› ‹smet Pafla’ya özetle, “...Hiçbir dedi¤imizi, kabul etmiyor, hepsini reddediyorsunuz. Biz de; ne 12
BD EYLÜL 2012
bilecek yeni çareler aranmaya baflland›. Düflünülen çarelerden biri de bir muhalefet partisinin oluflturulmas› ve bu yolla etkin bir denetim sa¤lanmas› idi. Asl›nda, olay›n daha derinlerdeki sebebi, Gazi Mustafa Kemal’in, çok partili demokratik yaflam› sa¤l›¤›nda bafllatabilme arzusuydu... *** TERAKK‹PERVER CUMHUR‹YET FIRKASI
Mustafa Kemal’in yak›n çal›flma arkadafllar›ndan bir k›sm› ve ‹stanbul Gazeteleri, zamanla Cumhuriyet Halk F›rkas›’na karfl› muhalefet etmeye de bafllad›. Hatta Refet Bey, Rauf Bey, Dr. Adnan Bey ve baz› milletvekilleri, 9 Kas›m 1924 tarihinde Cumhuriyet Halk F›rkas›’ndan istifa ettiler.
S
onuçta, 17 Kas›m 1924 tari-
hinde ve Kaz›m(Karabekir) Bey’in Genel Baflkanl›¤›’nda Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas› kuruldu. Rauf Bey’in bir Amerikan gazetesine verdi¤i demece göre amaçlar›n›n Mustafa Kemal’in otoritesini frenlemek oldu¤u anlafl›l›yordu. F›rka’n›n dini inançlara sayg›l› olmak, ancak dinle siyasetin ayr› olmas› gerekti¤i yolundaki düflüncesi sonralar› farkl› anlay›fllar›n oluflmas›na yol açt›. F›rka üyelerinden bir k›sm›n›n fieyh Sait ayaklanmas›na neden oldu¤u tespit edildi. Geliflmeler böylesi çarp›k fle-
Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas› Kurucular› kilde sürerken, Takrir-i Sükûn (Huzurun Sa¤lanmas›) yasas› ile ‹stanbul’un gerici bas›n› susturuldu. 3 Haziran 1925 tarihinde de Terakkiperver Cumhuriyet F›rkas› kapat›ld›. *** G‹ZL‹ TÜRK‹YE KOMÜN‹ST FIRKASI
Kurtulufl Savafl› s›ras›nda Ruslar›n yard›m›n› sa¤lamak amac›yla dan›fl›kl› ve kontrollü bir flekilde Komünist F›rkalar kuruldu. 1920 y›l›nda kurulan Türkiye Komünist F›rkas› üyeleri, yay›mlad›klar› bir aç›klama nedeniyle tutukland›. Ard›ndan, A¤ustos-1925’te ve mahkeme karar›yla Gizli Türkiye Komünist F›rkas› kapat›ld›. F›rkan›n baz› üyeleri, bir flekilde yolunu bulup Moskova’ya kaçt›. Bunlardan baz›lar› gizlice yurda dönüp, faaliyette bulunmufl olsalar da, Türkiye’de komünist faaliyetlerin iç yüzü 1927 y›l›nda tamamen ortaya ç›k›nca, Mustafa Kemal’in kurdu¤u Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde, komünist fikirlerin Türkiye’de yay›lmas›na taraftar olunmad›¤›na iliflkin yaz›lar yay›mland›. Bas›n da, ayn› düflüncede yay›nlar 13
BD EYLÜL 2012
yapm›fllar ve bu yüzden de ve de yasak oldu¤u için Komünizmle ilgili baflka bir f›rka kurulmam›flt›r. *** SERBEST CUMHUR‹YET FIRKASI
Mustafa Kemal’in 1930 y›l›na gelindi¤inde Muhalefet F›rkas› baflkanl›¤› için akl›ndaki tek isim, çok yak›n ve eski arkadafllar›ndan birisi olan Fethi (Okyar) Bey’di. Fethi Bey dürüst, güvenilir, deneyimli ve liberal bir siyasetçiydi. Ahmet ‹zzet Pafla Hükümeti’nde ‹çiflleri Bakanl›¤›, TBMM Hükümeti ve cumhuriyet döneminde birer kez bakanl›k görevlerinde bulunmufltu. Ayr›ca, 1925 tarihinden buyana da Paris’te büyükelçi olarak görev yap›yordu. 22 Temmuz 1930 tarihinde, ‹stanbul’a gelmifl ve Mustafa Ke-
hi Bey’in olaya bak›fl› olumlu olmaya bafllad›. Mustafa Kemal kurucular› yüreklendirmek için k›z kardefli Makbule (Atadan) Han›m ile birçok yak›n arkadafl›n›n da partiye kat›lmas›n› sa¤lad›. Daha partinin kuruldu¤u günlerde partinin milletvekili say›s› on dörde ulaflm›flt›. Mustafa Kemal, Fethi Bey’ in güvendi¤i ve sevdi¤i, kendisinin de en yak›n arkadafllar›ndan birisi olan Nuri (Conker) Bey’in de parti genel sekreteri olmas›n› istedi.
P
artinin kurulmas› ve sonras›nda her fley oldukça iyi gidiyordu. Serbest Cumhuriyet F›rkas›’n›n geliflmesinden duyulan herhangi bir ciddi rahats›zl›k söz konusu de¤ildi. Ancak, Fethi Bey’ in ‹zmir mitingindeki konuflmas› esnas›nda, “Bizim, flapkay› ç›karaca¤›m›z› söylüyorlar, bu bir iftirad›r. Devrimlerle ayn› fikirdeyiz” cümlesi, sözünü henüz bitirmemifl oldu¤u için yanl›fl anlafl›lm›fl, mitinge kat›lanSerbest Cumhuriyet F›rkas› kurucular› lar›n hemen tamal’i Yalova’da ziyarete gitmiflti. mam›n›n flapkalar›n› ç›kar›p, yere ataMustafa Kemal, gerekli denetim gö- rak çi¤nemelerine neden olmufltu. Burevinde bulunmas› amac›yla bir muha- nun üzerine ‹zmir’de istenmeyen olaylefet f›rkas› kurulmas›n› düflündü¤ünü lar meydana gelmifl ve Fethi Bey de belirtmifl ve kendisine her bak›mdan zor anlar yaflam›flt›. ‹zmir olaylar› önemli sonuçlar güveniyor olmas› münasebetiyle f›rkado¤urdu. Serbest Cumhuriyet F›rkas›, n›n bafl›na geçmesini istemiflti. Yap›lan görüflmelerden sonra Fet- sanki karfl› devrimcilerin topland›¤› 14
BD EYLÜL 2012
bir parti görünümündeydi. Fethi Bey, Meclis’te yapt›¤› konuflmalar›nda hükümeti olabildi¤ince sert bir üslupla elefltiriyor ve ço¤unlukla da güvensizlik oyu veriyordu. 5 Ekim 1930 tarihinde yap›lan Belediye seçimlerinde Fethi Bey ve partisi ciddi derecede ilgi oda¤› olmufl ve 502 belediyeden 22’sini kazanm›fllard›. Bununla yetinmemifller, parti mensuplar› seçimlerde bask› yap›ld›¤›ndan ve seçim sonuçlar›n›n de¤ifltirildi¤inden flikâyetçi oldular.
M
ustafa Kemal yaflananlar-
dan rahats›zl›¤›yla oldukça gerilimli anlar yafl›yordu. Bir ara Cumhurbaflkanl›¤›’ndan ayr›l›p, Cumhuriyet Halk F›rkas›’n›n bafl›na geçmeyi düflündüyse de, sonunda Serbest Cumhuriyet F›rkas›’n› kapatmaya karar verdi. 15 Ekim 1930 tarihinde Meclis’te yap›lan gensoru görüflmeleri sonucunda, mevcut 231 milletvekilinden 221’ inin bir bakana güvenoyu vermesinden sonra Fethi Bey arkadafllar›yla haz›rlad›¤› partiyi kapatma karar›n› Mustafa Kemal’e götürdü. Böylece, Serbest Cumhuriyet F›rkas›, üç ay› aflk›n bir süre yaflad›ktan sonra, 16 Kas›m 1930 tarihinde kapat›ld›. *** Çok partili demokratik rejime girme girifliminin baflar›s›zl›¤a u¤ramas›nda, mevcut durumu de¤erlendirmede yan›lg›ya düflüldü¤ü görülmekteydi.
Mustafa Kemal parti çal›flmalar› s›ras›nda fiöyle ki: Cumhuriyet ilan edileli henüz 7 y›l olmufltu. Hilâfetin kald›r›lmas› ve Osmanl› hanedan›n›n yurt d›fl›na sürülmesinin üstünden alt› buçuk y›l, fieyh Sait isyan›ndan beri befl buçuk y›l, fiapka ve K›yafet Devrimi’ nden befl y›l, ‹zmir Suikast›’ndan dört y›l, Hukuk Devrimi’nden dört y›l, Harf Devrimi’nden buyana da ancak iki y›l geçmiflti. Takrir-i Sükûn yasas› bir y›l önce kald›r›lm›flt›. Türk toplumunun yüzlerce y›ll›k yap›s›n›, de¤ifltiren devrimlerin bu k›sa sürede tamamen hazmedildi¤ini zannetmek yan›lt›c› olmufltu. Serbest Cumhuriyet F›rkas›’n›n da kapat›lmas›, Gazi’nin, sa¤l›¤›nda çok partili demokratik yönetime geçmek arzusunun gerçekleflmesini engelledi. Gazi, durumu bizzat görmek ve nedenlerini anlamak için bir yurt gezisine ç›kt›. Gezi sonucunda, halk›n ekonomik s›k›nt›lar içinde oldu¤unu, buna çare olmak üzere yeni politikalar üretilmesi gerekti¤ini gördü. Hükümete gerekli tavsiyelerde bulundu... • cengizonal@butundunya.com.tr
(Gelecek Ay: Menemen Olay›) 15
BD EYLÜL 2012
YAZILARI
DO⁄ULU AVRUPALILAR Bir Alman doktoru, “Türk Devrimleri” diye bir kitap yazm›fl. Bask›s› oldukça güzel yap›lm›fl ve her memlekette çok da¤›t›lmas›na dikkat edilen bu kitab›n en önemli özelli¤i Bat› kapitalistini yeni Türkiye’den ürkütmek ve so¤utmakt›r.
K
itapta anlat›lanlara göre An-
kara yerli olmayan flirketleri s›k›yormufl, devaml› olarak ifllerine kar›fl›yormufl ve kendilerine hiçbir kolayl›k göstermiyormufl… Di¤er bir ifadeyle Türk Hükümeti, Bat›l› fiirketlere aman vermiyor, ifl yapabilme olanaklar›n› s›n›rl›yor, üzerlerinden bask›y› eksik etmiyor, kolayl›k göstermiyor ve adeta istenmeyen kifli, kurum ve kurulufllar gibi davran›yormufl… Elbette ki, bu yaz›lanlar›n gerçekle uzaktan-yak›ndan bir ilgisi yok. Olamaz da! fiuras› bir gerçek ki; son zamanlarda yabanc› flirketlerle s›kça çekiflmelerimiz oldu. Bunlardan kimi büsbütün çekilip gitmeye mecbur kald›, bir k›sm› bocalad› ve hepsi de haks›zl›¤› bizim üzerimize atmaya u¤raflt›.
16
‹flin iç yüzü nedir? Biz bir gurupla sözleflme yaparken Bat›l› gibi düflünüyoruz, k⤛da geçen flartlar› iki taraf için tam bir taahhüt olarak anl›yoruz. Bizimle görüflmeye gelen Avrupal›lardan bir k›sm› ise do¤ulu gibi düflünüyorlar. Bunlar için Asya’da k⤛t ve taahhüt bir tak›m bofl fleylerden ve asl› astar› olmayan, esass›z flekillerden baflka bir fley de¤ildir. Hâkim olan unsur toplumun kontrolü de¤il, flahs›n kendisidir. Bugün elde edilen kârd›r, yar›n öbür gün arac›l›k, uzlaflmalar ve do¤ulu ald›rmazl›¤›, her fley bilinerek yanl›fl yahut genifl tutulan ilk hesap ve taahhütlerin eksikli¤ini tamamlar. Bu Avrupal›lardan bir tak›m› Beyo¤lu’nda yetiflmifller, bir tak›m› da Türkiye’yi Do¤ulu Avrupal›lar›n ki-
BD EYLÜL 2012
taplar›ndan ö¤renmifllerdir. Fakat Ankara, iflini ve hakk›n› sa¤lam ve s›k› tutunca bu titizlik onlara a¤›r geliyor ve hiç flüphesiz içlerinden flu sual geçiyor: fiark’ta de¤il miyiz? Burada çeflitli flirketlerin hükümet koridorlar›nda sürünen ifllerinin neler oldu¤unu ayr›nt›l› olarak yazmak istemiyoruz. Ancak ciddiyeti kusursuz olan Avrupal›lar›n Türkiye’de, her Bat› memleketinde oldu¤u kadar dürüstlük ve her Bat› memleketinden fazla a¤›rland›klar›n› hat›rlatmak isteriz. Türkiye, yabanc›lar› en az yad›rgatan Bat› ülkesidir.
Son söz olarak: Ankara ile ifl ve yard›m görmek isteyen herkese, yeni Türkiye’de do¤ululuk(flarkl›l›k) kalmad›¤›n› iyice anlamalar›n› ve hazmetmelerini öneririz. Burada, Çin’de gibi de¤il, aksine hesap-kitap ve ç›kar nedir bilen, toplumun kontrolünü göz önünde tutan, ça¤dafl bir ülkede gibi düflünmekten baflka ç›kar yol olmad›¤›n› söylemek isteriz. Bizim için as›rlardan beri dünyay› aldatmaya çal›flanlar, bir iki sene daha Avrupa vitrinlerinde sürünebilirler. Bu da umurumuzda de¤ildir… Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 25 Mart 1929
TAM BA⁄IMSIZLIK, bizim bugün üzerimize ald›¤›-
m›z vazifenin temel ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karfl› yüklenilmifltir. Bu vazifeyi yüklenirken, tatbik kabiliyeti hakk›nda flüphe yok ki çok düflündük. Fakat netice olarak edindi¤imiz görüfl ve iman, bunda, muvaffak olabilece¤imize dairdir. Biz, böyle ifle bafllam›fl adamlar›z. Bizden evvelkilerin iflledikleri hatalar yüzünden, milletimiz sözde mevcut zannolunan ba¤›ms›zl›¤›nda kay›tl› bulunuyordu. flimdiye kadar Türkiye'yi, medeniyet dünyas›nda kusurlu gösteren neler düflünülebilirse, hep bu hatadan ve bu hataya uymadan do¤maktad›r. Bu hataya uyma neticesi; mutlaka, memleket ve milletin bütün haysiyetinden ve bütün yaflama kabiliyetinden soyunma ve uzaklaflmas›n› gerektirebilir. Biz; yaflamak isteyen, haysiyet ve flerefiyle yaflamak isteyen bir milletiz. Bir hataya uyma yüzünden bu özelliklerden mahrum kalmaya tahammül edemeyiz. Bilgin, cahil, istisnas›z bütün millet fertleri, belki içinde bulunduklar› güçlükleri tamamen anlamaks›z›n, bugün yaln›z bir nokta etraf›nda toplanm›fl ve fakat sonuna kadar kan›n› ak›tmaya karar vermifltir. O nokta; tam ba¤›ms›zl›¤›m›z›n temini ve devam ettirilmesidir. M. Kemal Atatürk 17
YAKIN TAR‹H‹M‹Z Yaflar Öztürk
Haydi Millet Mektebe! Millet Mektepleri 83 Y›l Önce Seksenbefl y›l önce, Açıldı 1919’da, Mustafa Kemal
yurdunu düflman iflgalinden kurtarmak için seferberlik ilan etmiflti. On y›l sonra ise ülkesini iflgal eden cehaleti, yabanc› dillerin boyunduru¤unu sona erdirmek için seferberlik bafllatt›. “Ülkesinin yüksek ba¤›ms›zl›¤›n›
korumas›n› bilen, dilini de yabanc› diller boyunduru¤undan kurtarmal›d›r” diye düflünüyordu. Mustafa Kemal dil ve düflünce aras›ndaki ba¤›n çok güçlü oldu¤unu; 18
bir ülkenin dilinin ele geçirildi¤inde düflüncesinin de dolays›yla ülkesinin de ele geçirildi¤ini biliyordu. Askeri iflgale karfl› koyan Baflkomutan Mustafa Kemal, düflünsel ve kültürel kurtulufl için Baflö¤retmen Gazi Mustafa
BD EYLÜL 2012
Georges Duhamel Kemal oldu. O’nun bu kimli¤iyle “birinci vazife”si, Yaz› Devrimi’ni yaflama geçirmekti. Bu hiç kimsenin göze alabilece¤i bir ifl de¤ildi. Frans›z yazar Georges Duhamel flöyle diyor: “Atatürk’ün yap›t›, ‹ngiliz, Frans›z ya da Rus devrimcilerinin yap›t›na hiçbir bak›mdan benzetilemez. Bu ülkelerden hiçbiri dile, yaz›ya dokunabilmeyi ak›llar›n›n k›y›s›ndan bile geçirmemifllerdir. Örne¤in ne Crom-
yay›lmas› için ulusal bir kampanya bafllatm›flt›. Bu konuda haz›rlanan yasa 24 Kas›m 1928 tarihinde yürürlü¤e girdi. Milli E¤itim Bakanl›¤›’na dört yüzbin liral›k ek bütçe ayr›ld› ve... Bu parayla millet mektepleri kuruldu. Millet mektepleri kurumunun genel baflkanl›k ve baflö¤retmenlik görevlerini, Mustafa Kemal üstlendi. Y›llar sonra 24 Kas›m gününün Ö¤retmenler Günü olarak kutlanmas›n›n nedeni, o gün Mustafa Kemal’in “Millet Mektepleri Baflö¤retmenli¤i” görevine bafllay›fl›n› anmakt›r. Millet mektepleri iki “ana s›n›f”tan olufluyordu. A s›n›flar›na, hiç okuma yazma bilmeyenler, B s›n›flar›na ise eski yaz›y› okuyup yazabilenler al›nm›fllard›. Okuma yazma ö¤renip A s›n›f›n› baflar›yla bitirenler, B s›n›flar›na al›n›yorlar, ö¤renimlerini B s›n›fla-
well, ne Robespierre, ne Lenin ve arkas›ndan gelenler, önderlik ettikleri ulusu, bilim felsefesi, düflünce yöntemi, k›sacas› al›n yaz›s›n› de¤ifltirme yoluna götürmeye kalk›flamam›fllard›r.” Atatürk, devrim orman›n›n en
görkemli a¤ac› Yaz› Devrimi’nin köklerini halk›n içine yaymak istedi. “Halk için olan” bu devrim, “halk taraf›ndan” beslenmeliydi. Millet mekteplerini, iflte bu amaçla açt›. Millet mekteplerinde ilk dersler, 75 y›l önce 1 Ocak 1929 tarihinde bafllad›. Dört ay önce Yaz› Devrimi’ni aç›klayan Mustafa Kemal bunun tabana 19
BD EYLÜL 2012
“Okutulacak parçalar›n ö¤rencinin ilgi duyaca¤› fleyler olmas› gerekir. ‹stenilen yaln›zca hiç düflünmeksizin, gelifligüzel, kendili¤inden bir okuma de¤ildir. Bunun için okunan parçalar›n ö¤renci taraf›ndan iyice anlafl›lmas› gerekir. Okuma için eldeki kitaptan yararlan›lacakt›r. Yaln›z ara s›ra güzel halk fliirlerinden ve yeni fliirlerden, seçme yaz›lardan okutulmas› gerekir. fiiirler ve yaz›nsal de¤eri olan parçalar okunurken ö¤retmen bunlar›n güzel olan bölümleri konusunMillet mekteplerinde amaç okuryazar da ö¤rencinin ilgisini çekmeli, onlara bireylerden oluflan bilgili ve kültürlü bu güzelli¤i duyurmaya çal›flmal›d›r. bir toplum yaratmakt› Onbefl günde bir dersler derslerde ö¤renciye gazete ve dergilerden uygun r›nda sürdürüyorlard›. Kurslarda Düzmakale ve köfle yaz›lar› okutulmas› gün Okuma ve Yazma, Hesap ve Ölda çok yararl› olur. Bu yaz›n›n o günçüler, Yurttafll›k, Sa¤l›k Bilgisi gibi lerde halk› ilgilendiren ya da ilgilentemel yaflamsal bilgiler de okutuludirmesi gereken olaylara ait olmas› yordu. Amaç, halka okuryazar kimli¤i yarar› art›r›r. Gazetelerde okunan makazand›rman›n ötesinde, bu okuryazar kaleler üzerine k›sa tart›flmalar›n yabireylerden oluflan bilgili ve kültürlü p›lmas› da hem ö¤rencinin gazete deryeni bir toplum yaratmakt›. gi okuma ilgisini art›rmaya hem de Kimi okullarda bugün nedense düzgünce konuflmaya, hem de ve kobeklenilen düzeyde gösterilmeyen nuflmak al›flkanl›¤›n› almas›na yarar. “Düzgün Okuma ve Yazma” konusundaki özen, millet mekteplerinde “Yazma derslerinde ö¤renciye büyük bir duyarl›l›kla uygulan›yordu. “Kolay ve düzgün bir biçimde düflüncelerini düzgün ve anlafl›l›r biokumak”, “Okuman›n zevkini, çimde yaz› ile dile getirmek ö¤retiletad›n› duyumsayabilmek”, mil- cektir. Bunun için ad›m ad›m ilerlelet mekteplerindeki ö¤retimin mek gerekir. Yaz› için mektup, belge, temel amaçlar›yd›. Bu amaç do¤- dilekçe, telgraf, senet gibi yaflamda rultusunda özellikle flu noktalara özel her zaman gereksinim duyulan konular›n seçilmesi yararl› olur. Yaz› dersbir önem veriliyordu: 20
BD EYLÜL 2012
lerinde mektuplar›n biçimine iliflkin kurallar da ö¤retilecektir. Düzgün tarih atmak, düzgün adres yazmak gibi... Derslerde yeri geldikçe ö¤renciye yaz›m ve dilbilgisi kurallar›ndan söz edilmeli onlarda s›k s›k karfl›lafl›lan yaz›m, dilbilgisi ve sözdizimi hatalar› düzeltilmelidir. Ders için seçilecek gazete ve dergi, makale ve yaz›lar›n halk için yararl› fleyler olmas› gerekir. Güvenlik olaylar›na ve cinayetlere iliflkin yaz›lar ö¤renciye kesinlikle okutulmamal›d›r. “Hesap ve Ölçülerde, gündelik
giyi kazand›rmakt›r. ‹yi bir Türk vatandafl› vatan›n› sever, görevini bilir, çal›fl›r, insaniyetlidir.” Bu ayn› zamanda “Yayg›n Halk E¤itimi” çal›flmas›yd›. 15-45 yafllar› aras›ndaki, kad›nerkek herkesin bu kurslara kat›lmas› zorunlu k›l›nd›. K›rkbefl yafl›n üstündekiler için ise “ö¤renci olmak”, iste¤e ba¤l›yd›. Okullara kat›lmay› özendirmek için de ücretsiz tafl›ma, çanta, mendil, takvim, kartpostal, flilt, yaz tatili, belge, sicilde ilerleme notu verildi. Kentlerin kalabal›k yerlerinde gençler ellerinde yeni yaz›lar›n yer ald›¤› pankartlarla dolaflarak hem oku-
yaflamda her zaman karfl›lafl›lan ve kafadan hesapla her zaman çözülemeyen basit sorunlar› çözmeye yarayacak genel ilkeleri ve kurallar› ö¤renmek bunlar› kolayca, do¤ruca ve çabukça kullanmak. (...) Ö¤renciye ifllem yaparken tekerleme tarz›nda bofluna sözler söylemesine izin verilmemelidir. “Sa¤l›k Bilgisi’nde,
beden, organlar ve görevlerinden bafllayarak temizlik, toplum sa¤l›¤›, giyim kuflamdan, hastal›klara, kaza, zehirlenme, çocuk bak›m›...(...) “Yurt Bilgisi’nde ö¤renciye vatan, ulus, yurttafll›k, hak, özgürlük ve ödevleri konusunda bir yurttafl›n bilmesi gereken asgari bil-
Yeni harflerle yay›mlanan 2 Teflrin-i sani (ocak) 1929 günlü Akflam, Millet Mektepleri’nin aç›laca¤›n› haber veriyor 21
BD EYLÜL 2012
Millet mektepleri kampanyas›na kat›lan ö¤renciler la gelmeleri için insanlar› ça¤›r›rken hem de hareket halinde bile olsa bireylerin okuma yazmas› pekifltiriliyordu. Bir y›lda yar›m milyonu aflk›n insan cehaletin a¤›ndan kurtar›ld›. Birkaç y›lda ülke nüfusunun yüzde onu okuryazar oldu. Atatürk’ün ölümünden sonra
çal›flmalar›n s›k› tutulmamas› yüzün-
22
den Türkiye, tüm yurttafllar› okuryazar bir ülke olma olana¤›n› elden kaç›rm›fl oldu. Kurslara kat›lanlara abeceler, okuma kitaplar›, araç gereçler ücretsiz verildi. Özel yay›nevleri de bu kampanyaya kendi bast›rd›klar› yay›nlar› Milli E¤itim Bakanl›¤›’na vererek destek oldu. Kurs ö¤retmenlerine maafllar›n›n d›fl›nda ücretler ödendi. Kurslara kat›lanlar›n okuryazarl›klar›n› ve bilgilenmelerini sürdürmek, ö¤rendiklerini unutmamalar›n› ve pekifltirmelerini sa¤lamak için bir “Halk Mecmuas›” adl› bir dergi yay›mlanmaya bafllad›. ‹lk y›l 20.487 derslik aç›ld›. Yerleflim yerlerindeki tüm okul binalar› bu ifl için kul-
BD EYLÜL 2012
lan›l›rken, okulun bulunmad›¤› yerler için gezici kurslar, uygun odalarda, bu da yoksa aç›k havada yap›ld›. Halk bu yenili¤i yürekten benimsedi. Yeni abeceye halk, “Gazi Alfabesi” ad›n› verdi. 1 Ocak 1929 Sal› günü kap›lar›n› ö¤rencilerine açan millet mektepleri o denli büyük bir ilgi gördü ki ilk gün birçok insan okulda yer bulamad›, kap›lardan geri döndü. Yeni derslikler
aç›ld›. Ö¤renciler, birço¤unun ilk kez gördü¤ü, duydu¤u gramofondan Mustafa Kemal’in “Yeni Harfler Söylevi” ni dinleyerek derse bafllad›lar. Cezaevinde ya da askerde olanlardan, iflyerinden ayr›lamayan iflçilere, hamallara, tarlada çal›flan gündelikçilere varana dek herkesin bu okuma
yazma seferberli¤inden yararlanmas› tasarland›. ‹flyeri, çiftlik sahipleri yanlar›nda çal›flanlara okuma yazmay› ö¤retmekle yükümlü k›l›nd›lar. “Millet Mektepleri Teflkilat›na ‹liflkin Kararname”, içeri¤i ile bugüne tafl ç›karacak nitelikteydi. Bu kararname, ileride köy enstitülerine uzanacak uzun ve sayg›n bir yolun bafllang›c›yd›. Daha sonra “Köy Yat› Dershaneleri” gündeme geldi. Üstelik bunlar 1929 y›l›nda dünyan›n yaflad›¤› ilk küresel ekonomik bunal›m›n yaratt›¤› “ekonomik f›rt›nalar” içinde gerçeklefltirildi. Dünya bu ola¤anüstü baflar›lar› nedeniyle Türkiye’ yi bir kez daha ayakta alk›fllad›.• yasarozturk@butundunya.com.tr
Millet mekteplerinde e¤itim gören kad›nlar
23
BD EYLÜL 2012
“Türkiye yeni zaferler kazanma yolundad›r”
D›fl Bas›nda Millet Mektepleri Ulusal bas›nda “Tarihin ‹lk ‹rfan
Seferberli¤i”, “Cehaletle Savafl” manfletleri öne ç›karken dünya bas›n› da geliflmeleri yak›ndan izledi. 3 Ocak 1929 Perflembe günkü “The New York Times” gazetesinde flu yorum yer ald›: “Türkiye hiç de¤ilse bir bak›mdan eski cumhuriyetleri utand›racak biçimde yeni y›la girdi. Dört ay içinde Türkiye’nin okuryazar bir ülke olmas› planlanm›flt›r. Biz kendi beyaz çocuklar›m›z aras›ndaki okuryazarl›k oran›n› 150 y›lda yükseltebildik. Türkiye e¤itimde yi¤itçe bir at›l›m içinde.” “The National Geographic Magazine” dergisi “Kalem k›l›çtan daha güçlüyse, Türkiye yeni zaferler kazanma yolundad›r”, ‹ngiliz “Times” “Bu ad›mla Bat›l›lar taraf›ndan ayr› ve geri kalm›fl say›lan Türkler, flimdi Bat›’ya her zamankinden daha fazla yaklaflm›fl oluyorlar. Bu devrim Türk halk›n›n efli görülmemifl baflkan›na yak›flan büyük bir devrimdir” demifltir. Sivil toplum örgütleri de bu geliflmeye kay›ts›z kalmad› ve güç ald›. ‹ngiliz Heceyi Sadelefltirme Cemiyeti bir kutlama telgraf› çekti. Mustafa Kemal’in yan›t› flöyle oldu: “Türk abecesinin sadelefltirilmesi konusunda kutlaman›z› sevinçle ald›m. fiuras›n› deneyimle söyleyeyim ki hece 24
ve abece iyilefltirmesi gerçekten çocuklar› güçlükten kurtaran, onlara küçük yaflta baflar›n›n lezzetini tatt›ran en etkili araçt›r. Yafll›lar›n sevinçleri ise daha bellidir. ‹nsanlar aras›nda kolay ve hevesli okumak arac›n›n sa¤lanmas› hem ulusal geliflmeye hem de uluslararas›nda anlaflmaya çok yarar› olacakt›r. Nazik hareket ve duygular›n›z beni çok duyguland›rd›.” Yaz› Devrimi’nin ilk günlerinde
ise Paris’te ç›kan “Ekselsiyor” gazetesi, “Gazi, Türkiye’de haremi ortadan kald›rd›ktan ve fesi ç›kartt›ktan sonra, flimdi de Türk dilinin iyilefltirilmesi için u¤raflmaktad›r. Gazi, bir kalem darbesiyle eski abeceyi ortadan kald›rarak yerine Latin esas›ndan al›nan yeni Türk harflerini koymufltur. Türkiye Avrupa’ya yaklaflmak yolunda kesin bir ad›m daha atm›fl oluyor. Türkler’in bugün kulland›¤› dil, Arapça, Farsça ve eski Türkçe’den oluflmufltur. Bunu ancak ö¤renim görmüfl Türkler ile birkaç yabanc› anlar. Fakat Türkçe’yi zorlaflt›ran fley abeceydi. Bir dizgici bu yüzden oniki y›l ç›rakl›k etmek zorunda kal›yordu. Türkiye’nin yüksek ç›karlar› ad›na bu konuda yenileflme yapmak gerekiyordu. Gazi, buna yard›m etmifltir” diye yazm›flt›r.•
BD EYLÜL 2012
Yalnızca Türk Tiyatrosu de¤il, Sanat Dünyamız da Büyük Bir De¤erini Yitirdi: Müflfik Kenter Aram›zdan Ayr›ld›
‹flte, Ondan Gençlere Son Ö¤üt
Hep bir yerlere, bir fleylere yetiflme telafl›ndas›n›z de¤il mi?
H
iç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"... Dikte ettirilen "yükselen de¤erler", "in"ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, flansl›ysan›z gökyüzünü görebilen bir pencere ard›nda bitecek hepsi... Dostlu¤u klavyelerinde, yaflam› monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum! Hangi tufl daha etkilidir ki s›cac›k bir gülüflten ya da hangi program verebilir bir a¤aç gölgesinde uyuman›n keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgalar›n sahille buluflmas›n›?... ‹çinizi ›s›tan gün ›fl›¤›n› gönderebilir misiniz maille arkadafllar›n›za? Sevgiyi tufllarla m› yazars›n›z? Öpüflmek için hangi tufllara basmak gerekir?.... Ya da Geri dönüflüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Do¤ay› bilgisayarlar›na döfleyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyan›n tomurcukland›¤›n›. Ve ›slak toprak kokusu var m›d›r dosyalar›n›z aras›nda ?... Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaflam skalan›zda?.. Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olman›za megabaytlar›n›z m› yetmiyor? Gönderi: ALEV D‹K‹C‹ 25
FIRÇALAYARAK Serdar Günbilen
26
SAKLI TAR‹H Sinan Meydan
Cami Yalanlar›na Yan›t (III) Atatürk’ün yapt›rd›¤› camiler
A
tatürk'ün camileri kapattırdığı" iddialarının yalan olduğunu kanıtlayan çok önemli bazı belgeler var elimizde... Bu belgeler, Atatürk'ün bırakın camileri kapattırdığını, tam tersine cami yaptırdığını kanıtlamaktadır.
"
27
BD EYLÜL 2012
A
tatürk, Erzurum Kongresi’nden ölümüne kadar hep yan›nda ve hizmetinde olan Mihall›çç›kl› Emir Çavuflu Ali Metin arac›l›¤›yla 5 bin lira gönderip, Yunanl›lar’›n iflgal s›ras›nda yak›p y›kt›klar› ve imkânlar› olmad›¤› için
Atatürk tüm masraflar›n› kendi karfl›lam›fl ve Mihal›çç›k camisini yeniden yapt›rm›flt›r Mihal›çç›kl›lar›n yapt›ramad›¤› kasaban›n tek camisini yeniden yapt›rm›flt›r. Atatürk’ün tüm masraflar›n› bizzat karfl›layarak yapt›rd›¤› bu cami, bugün Mihal›çç›k’tad›r ve "Afla¤› Camisi" veya "Mihal›çç›k Atatürk Camisi" diye adland›r›lmaktad›r. Ali Çavufl (Metin), Atatürk’ün en yak›nlar›ndand›r. Ailesi aslen Malatyal›’d›r. 1877-78 y›llar›ndaki Osmanl›-Rus savafl› s›ras›nda, aile Eskiflehir’e 28
göçmüfl, eski ismiyle Mihal›çç›k “Çukurviran” köyüne yerleflmifltir. Sonradan babas› Hac› ‹smail, aileyi Mihal›çç›k’a getirmifltir. Babas›ndan dolay› da “Hac›lar›n Ali” diye an›lm›flt›r. Ali Metin Çavufl, Birinci Dünya Savafl›’n›n en h›zl› oldu¤u dönemde 1915 y›l›nda, daha 18 yafl›ndayken askere al›nm›flt›r. O zamana göre iyi bir e¤itimi vard›r. Bunun için de Sivas’ta askerken “Küçük Zabit Mektebi”ne al›nm›fl, burada Enver Pafla’n›n dikkatini çekmifl, onun karargâh›nda hizmet vermifltir. Savafltan yenilgiyle ç›kmam›z üzerine tekrar Anadolu’ya dönmüfl, Kaz›m Karabekir Pafla’n›n bafl›nda bulundu¤u 15. Kolordu’da askerli¤ine devam etmifltir. Orada da kendisini göstermifl. Atatürk’ün Erzurum’a gelmesi üzerine Karabekir Pafla, Ali Metin’i, 3 Temmuz 1919 günü Atatürk’ün hizmetine “Emir çavuflu” olarak vermifl, Atatürk’ü ölümüne kadar, özellikle Kurtulufl Savafl› süresince yak›nl›¤› devam etmifltir. Atatürk’ün yemeklerini Ali Çavufl yapm›flt›r. Halk dilinde “Afla¤› Camisi”, as›l ismi
Atatürk’ün can yoldafl›, Ali Çavufl
BD EYLÜL 2012
ile “Cami-i Kebir” 1302(1886) y›l›nda Sivrihisarl› Hac› Süleyman taraf›ndan yapt›r›lm›flt›r. O tarihlerde Mihal›çç›k, Sivrihisar’a ba¤l› bir kasabad›r. Mihal›çç›k da Yunan iflgaline u¤ram›fl, cami Yunanl›lar taraf›ndan tahrip edilmifltir. Uzun süre tamir edilememifltir. Ta ki, Atatürk yeniden yap›m› için 5 bin lira gönderinceye kadar. zetle, Ali Metin’in vesile
Ö
olmas›yla Atatürk, 5000 lira vererek Mihal›çç›k Camisi'nin yeniden yap›lmas›n› sa¤lam›flt›r. (1) Ayr›ca: •Atatürk’ün çizdi¤i, “‹deal Cumhuriyet Köyü’nün” tam merkezinde bir de camiye yer verilmifltir. Atatürk, çizdi¤i projede 22 numarayla gösterdi¤i camiyi, köy hamam› ve etüv makinesinin yan›na yerlefltirmifltir. (2) •Atatürk, ç›kan büyük bir kas›rgada hasar gören Edirne Selimiye Camisi’nin onar›lmas› için ödenek göndermifltir. (3) •Atatürk, sadece Türkiye’deki de¤il yurt d›fl›ndaki camilerle de ilgilenmifltir. 1919’da bafllan›p 1926’da tamamlanan Paris Camisi’ne yard›m yapanlar aras›nda Atatürk de vard›r. Paris Camisi’nde büyük emekleri olan Bencheikh El Hocine Abbas “Mustafa Kemal Atatürk’ün de Paris Camisi’nde izleri bulundu¤unu” ifade etmifltir. fieyh Hamza Ebubekir’in, Abbas’a anlatt›klar›na göre: Mustafa Kemal Atatürk, Abdülhamit’in ölümünden sonra 1938 y›l›na kadar her y›l Paris Camisi’ne “bizim de çorbada tuzumuz bulunsun” diyerek, bir miktar para göndermifltir. (4)
Caminin fleref defterine göre de II. Abdülhamit ve Atatürk’ün caminin yap›m›na katk›lar› olmufltur. (5) Bat›’da Paris Camisi’ne yard›m eden Atatürk, Do¤u’da ise Tokyo Camisi’nin yap›m›na katk›da bulunmufltur. 1931 y›l›nda Türkiye’ye gelip Atatürk’ü ziyaret eden Japon Elçisi Torijori Yamada, Atatürk ile yapt›¤› görüflmede Türklerin Tokyo camisinin Atatürk'ün yap›m›na katk›da bulundu¤u iddia edilen, 1938'de tamamlanan Tokyo Camisi
yap›m›na katk›da bulunmas›n› istemifltir. Yamada’n›n bu iste¤ini geri çevirmeyen Atatürk, iddiaya göre Tokyo Camisi’nin yap›m›na da katk›da bulunmufltur. (6) Bu nedenle olsa gerek ki, Tokyo Camisi’nin 1938'deki aç›l›fl töreni s›ras›nda camiye Japon bayra¤› ile birlikte bir de Türk bayra¤› as›lm›flt›r. (7) 29
BD EYLÜL 2012
Atatürk Edirne Selimiye Camisi’nde
incelemelerde bulunmufl ve baz› aç›klamalar yapm›flt›r: 1923’te Bal›kesir Pafla Camisi’nde Atatürk, caminin içinde minberle Cuma namaz› k›lan ve hutbe veren avize aras›nda durmufl ve, “Beyler, Atatürk, özellikle Kurtulufl Savafl› y›l- hiçbir dine ba¤l› olmayan kâlp istiralar›nda Cuma namazlar›n›, Anadolu’ hattan mahrumdur” diye söze bafllanun de¤iflik flehirlerindeki (Havza, d›ktan sonra flunlar› söylemifltir: Amasya, Ankara, Bal›kesir gibi) de¤i“Bak›n›z, ecdad›m›z ‹stanbul’un flik camilerde k›lm›flt›r. Atatürk, cum- fethinden tam 125 sene sonra bu flahehuriyetin ilan›ndan sonra da yurt gezi- ser camiyi ‹stanbul’da de¤il de Edirlerinde özellikle tarihi camileri ziyaret ne’de yapm›fl, böylece Edirne’ye mühetmeye büyük özen göstermifltir. rünü basm›fl, tapulam›flt›r. Dahi Mimar Sinan sanat ve din aflk›yla bu eseri bina etmifltir.” Daha sonra avizenin üzerinde yar›m kubbedeki Arapça yaz›y› okuyan Atatürk, Müftü’ye dönerek “Hocam, bu ayet Tövbe Suresi’nin 18. Ayeti de¤il mi?” diye sormufl, Müftü, “Evet Pafla Hazretleri” cevab›n› vermifltir. Atatürk, tekrar Müftü’ye dönerek, “Bana bu ayetin manas›n› söyleyebilir misiniz?” Atatürk Selimiye Camisi’ni gezerken (25.12.1930) diye sormufltur. MüfÖrne¤in, Edirne ziyaretinde Edir- tü de, “Bildi¤im kadar›yla bu ayette ne Selimiye Camisi’ne gidip baz› ince- ‘Allah’›n, mescitlerini, camilerini yalemelerde bulunmufltur. pan ve imar edenler Allah’a ve ahiret gününe iman edip, namazlar›n› k›lan, aminin girifl kap›s›n›n üstün- zekatlar›n› veren ve ancak Allah’tan deki kitabeyi inceleyen Ata- korkanlard›r. Onlar do¤ru yoldad›r’ türk, orada yaz›l› olan ayeti demektedir.” (8) okumufl ve caminin imam› Fereli Ahmet Efendi’ye bu ayetin anlam›n› sor- Atatürk’ün Cami Araflt›rmalar› mufltur. Daha sonra da camiye girerek Atatürk, ayr›ca belki de Türk siyaset-
C 30
BD EYLÜL 2012
çileri aras›nda ilk ve tek “cami araflt›rmas›” yapan liderdir. ‹slam tarihinde ilk camilerin nas›l ortaya ç›kt›¤›n› merak eden Atatürk, Leon Caetani’nin “‹slam Tarihi” adl› eserinin 3. cildinde “Caminin Kökeni”, “Medine’ de Caminin Kurulmas›” bafll›klar› alt›ndaki sat›rlarla ilgilenmifl, önemli buldu¤u sat›rlar›n alt›n› çizmifl, sayfa kenarlar›na baz› notlar alm›flt›r. (9) Bugün Camiler Aç›ksa ve Ezan Sesleri Hâlâ Yank›lan›yorsa…
Her fleyden önemlisi, “Cami düflman›” olmakla suçlanan Atatürk ve ‹smet ‹nönü gibi silah arkadafllar› olmasayd›, bu vatanseverlerin “kelle koltukta” verdikleri o “kutsal mücadele” olmasayd›, 15 May›s 1919’da ‹zmir’e ç›kan korkunç bir katliama bafllayan Yunanl›lar, camileri yak›p y›kacak, ve iflte o zaman camiler; ah›r, tuvalet, e¤lence merkezi yap›lacak, hatta Ayasofya’ya çan tak›lacakt›. Nitekim ‹zmir’in iflgalinde, Yunanl›lar camileri yak›p, minareleri y›km›fl, onlardan cesaret alan Rumlar da camilerdeki hal› ve kilimleri çalm›fllard›r. O günlerdeki bir gazete haberine göre, “fiehrin camilerinin de Rumlar taraf›ndan bas›ld›¤›, birçok k›ymetli hal› ve kilimin kaç›r›ld›¤› da tespit edilmifltir. Hisar ve Bölükbafl› camilerinde bir tek hal› ve kilimin kalmad›¤› görülmüfltür.”
Yunanl›lar taraf›ndan yak›lan Orhangazi kasabas› cami-i flerifi. Bugün ülkemizin camileri aç›ksa ve semalar›m›zdan ezan sesleri yükseliyorsa bunu “cami düflman›” ilan edilen Atatürk’e, ‹smet ‹nönü’ye ve cumhuriyeti kuran iradeye borçluyuz.• Atatürk Adl› Camiler
Bugün Türkiye'deki 83.000 camiden sadece 6's›n›n ad› “Atatürk Camisi” dir: 1-Bitlis, Atatürk Camii flerifi, 2Mardin-K›z›ltepe Atatürk Camisi, 3Eskiflehir-Mihall›çc›k Atatürk Camisi, 4- ‹stanbul-Kartal So¤anl›k Atatürk Camisi, 5- ‹zmir-Karfl›yaka Mustafa kemal Pafla Camisi, 6- ‹stanbul-Büyükçekmece Beykent Atatürk Camisi• sinanmeydan@butundunya.com.tr Gelecek ay: Adnan Menderes’in emriyle Demokrat Parti döneminde yol yapt›rmak için y›kt›r›lan camiler. Not: Yaz›ya ait kaynakça bilgilerine internet sitemizden ulaflabilirsiniz. 31
OTOPS‹ Cengiz Özak›nc›
Osmanl›’dan Yüzy›llarca Önce
Balkanlar’da Kay› Boyu ve Türk Boy Damgalar› ‹.S. 600-700-800’lü y›llarda Hazar gölü kuzeyinden bat›ya do¤ru göç edip Balkanlar’a Tuna ›rma¤› çevresine ulaflan boylardan kimileri, bugünkü Bulgaristan’›n s›n›rlar› içinde bulunan Pliska yöresine yerleflmifller.
B
ulgar Arkeologlar, 1961 y›l›nda, Pliska’da gerçeklefltirdikleri kaz›larda, bu yerleflimin kal›nt›lar›na ulaflm›fllar, yap›lar›n duvarlar›n› ortaya ç›kartm›fllar, 1500 y›l önce kulland›klar› bir tak›m eflyalar› bulmufllar. Pliska kaz›s›n›n Türk tarihi için önemi, ortaya ç›kart›lan duvarlarda ve kimi eflyalar üzerinde, Orhun Yaz›tlar›’na benzer yaz›lar›n ve O¤uzlar›n
32
Kay› boyunun damgas›n›n bulunmas›d›r. (Resim 2) Pliska’da bulunan küçük yedi kollu bronz bir y›ld›z, ortaya ç›kart›lan kal›nt›lar›n en ilginç ve en düflündürücü olan›d›r. Bu metal y›ld›z›n tam ortas›nda yine Kay› boy damgas› vard›r ve her kolun üzerinde, di¤er O¤uz boylar›n›n damgalar›na benzeyen baflka damgalar bulunmaktad›r. (Resim 3) Bulgaristan 1961 y›l›nda Pliska
BD EYLÜL 2012
Pliska kaz› alan›
kaz›lar›nda bulunan Kay› Satürn’ü simgeleboy damgalar›n› 16 y›l di¤ini savlayacakt›. boyunca kamuoyundan Bu görüfl 1992’de gizleyecek; bu buluntular P. Petrova taraf›nilk kez 1977’de Bulgar dan yinelenecek; Arkeolog S. Vaklinov tafakat P. Dobrev, S. raf›ndan yay›nlanacakt›. Mihajlov, D. OvcBulgar bilginler, yay›mlaharov gibi bilim nan damgalar konusunda 2 adamlar› ise damikiye ayr›lacak, E. Sachev galar› Orhun Yaz›s› bunlar›n Çuvafl Türkçesi Pliska kaz›s›nda bulunan tafla benzeri bir yaz› olaoldu¤unu öne sürerken, kaz›l› Kay› boyu damgas›. rak niteleyeBulgar dilci V. Besceklerdi. Bulhevliev, IYI biçmingar Bilimler deki Kay› boy damAkademisi Magas›n› “Tangra” olatematik ve Birak okuyup, bunun liflim EnstitüHristiyanl›¤› benimsü’nden Milosh semeden önceki Bul3 Sidorov 1998’ garlar’›n dilinde de Emil Kele“gök / tanr›” anlam›- Pliska’da bulunan üzerine IYI biçiminde vedzihev’le birna gelen bir simge likte bronz roKay› boy damgas› kaz›l› tafl yaz›t. oldu¤unu, yedi kolda zetin bir horosbulunan di¤er damgalar›n da günefl, kop oldu¤unu savunacaklar, 1999’da, ay, Mars, Merkür, Jüpiter, Venüs ve bu damgalar›n eski Türk yaz›tlar›na 33
BD EYLÜL 2012
5
4 “Pliska Rossette” olarak an›lan yedi kollu bronz y›ld›z›n üst yüzeyinde bulunan damgalar.
Rozetin arka yüzünde IYI biçiminde görülen Kay› boy damgas› (sa¤da)
¤ini oluflturmakta kullabenzer olmakla birn›lan Türk karfl›tl›¤›n›n likte, y›ld›zlar› simdayanaklar› çökerdi. Hegeledi¤i ve büyücü- 6 le bir de Bulgarlar’›n ilk lükte kullan›ld›¤›na iliflkin makaleler ya- Pliska Rosette” olarak an›lan baflkenti antik Pliska’n›n y›mlacakt›. bronz y›ld›z›n ön ve arka tafl›na topra¤›na kaz›nOysa, bu dam- yüzündeki damgalar› bir arada m›fl, Bulgaristan kaz›lar›nda yüzlercesi bulunan galar Bütün Dünya’ gösteren çizim. “IYI” biçmindeki damn›n fiubat 2010 say›s›nda t›pk› bas›m›n› yay›mlad›¤›m gan›n, Osmanl› hanedan›n›n ba¤lanYaz›c›o¤lu Ali’nin 1430’larda yazd›¤› d›¤› Kay› boyunun damgas› oldu¤u Tevarih-I Al-I Selçuk adl› kitapta yer gerçe¤i yay›lacak olursa, Bulgarlar alan O¤uzlar›n Kay›, Avflar, Yaz›r, tarih yaz›m›nda “Osmanl› DüflmanEymür, Salur, Bü¤düz boylar›n›n dam- l›¤›” yapmak güçleflirdi. galar›yd›. Bulgar bilginler, Pliska kaulgar tarihçiler, Pliska kaz›laz›lar›nda bulunan damgalar› Türk boy r›nda bulunan yüzlerce IYI damgalar›yla karfl›laflt›rmaktan kaç›ndamgas›na Türk / O¤uz Kay› m›fllard›. Çünkü H›ristiyanl›¤› benimboyu damgas› dememek için, sedikten sonra süreç içerisinde dilleri de de¤iflen Bulgarlar etnik kimliklerini onu Bulgarlar’›n H›ristiyan olmadan önce inand›klar› tanr› “Tangara” olaTürk karfl›tl›¤›yla pekifltirmifllerdi. fiimdi bu damgalar›n Türk / O¤uz rak okudular. Öyle ki, Kay› boyu damboy damgalar› oldu¤u anlafl›l›r, Türk gas›, Bulgar tak› sanatç›lar› taraf›ndan kökenler ortaya ç›karsa; Bulgar kimli- kolyelere, küpelere, bileziklere “Bul-
B
34
BD EYLÜL 2012
gar Antik Tanr›s› Tangara’n›n Simgesi” olarak ifllendi. Di¤er boy damgalar› da Bulgar tak›lar›nda flu ya da bu y›ld›z›n simgesi olarak gösteriliyor. Bulgar kaz›lar›nda bulunan O¤uz / Türk damgalar› ve Kay› boy damgas›, Atatürk’ün ‹kinci Balkan Konferans› son oturum konuflmas›nda yapt›¤› tarihsel saptamalar› do¤ruluyor:
baflka adlar tafl›m›fl olmalar›na ra¤men gerçekte bir tek beflikten ç›kan ve damarlar›nda ayn› kan dolaflan kardefl kavimlerden baflka bir fley de¤illerdir. (...) Art›k insanl›k kavram›, vicdanlar›m›z› temizlemeye ve duygular›m›z› yüceltmeye yard›m edecek kadar yükselmifltir. Durumlar› ve onlar›n gereklerini uygar insan düflünce-
Bulgar sanatç› ‹gnat Khan’›n O¤uzlar›n Kay› boy damgas›n› “Proto-Bulgarlar›n Tanr›s› Tangara” olarak kulland›¤› kolye ve bilezik.
İ
flte siz, sayg›de¤er Balkan milletleri temsilcileri, geçmiflin kar›fl›k duygu ve hesaplar›n›n üstüne ç›karak derin kardefllik temelleri kuracak ve genifl birlik ufuklar› açacaks›n›z. Gözard› edilmifl ve unutulmufl büyük gerçekleri ortaya koyacaks›n›z. Sayg›de¤er milletlerin delegeleri! Balkan milletleri sosyal ve siyasal ne tav›r gösterirlerse göstersinler, onlar›n Orta-Asya’dan gelmifl ayn› kandan, yak›n soylardan ortak atalar› oldu¤unu unutmamak gerekir. Karadeniz’in kuzey ve güney yollar›yla, binlerce y›llar deniz dalgalar› gibi birbiri ard›nca gelip Balkanlar’da yerleflmifl olan insan kitleleri, baflka
”
siyle ve yüksek vicdan ayd›nl›¤› ile görür ve düflünürsek flu sonuçlara var›r›z: ‹nsanlar› mutlu edece¤im diye onlar› birbirine bo¤azlatmak insanca olmayan ve son derece ac›maya de¤er bir sistemdir.” (Hakimiyet-i Milliye, 26.08.1931)
*** Ne dersiniz? Öyle de¤il mi? • cengizozakinci@butundunya.com.tr
Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasî güvenli¤in geliflmesi için, ilk ve en mühim flart, milletlerin hiç olmazsa bar›fl› koruma fikrinde, samimî olarak birleflmesidir. M. Kemal Atatürk 35
EVRENSEL BAKIfi AÇISI Gürbüz Evren
Yıldırım Beyazıt, Timur’a yenilince kutlama için
Ankara'ya kim elçi gönderdi? Bat›l› tarihçiler, Malazgirt Savafl›'n›n ard›ndan, Anadolu'daki kutsal mekânlara ve Kudüs'e giden yollar›n denetiminin yavafl yavafl Türklerin kontrolü alt›na girmesinin, Avrupa'daki hanedanlar›n huzurunu kaç›rd›¤›n› yazar ve bu halk›n yenilgiye u¤rat›ld›¤›yla ilgili haberlerin merakla beklendi¤ini de kaydederler.
»
36
BD EYLÜL 2012
Bu tarihten itibaren, Anadolu’daki kutsal mekânlara ve Kudüs’e giden yolların kontrolünün yavaş yavaş Türklerin kontrolü altına girmesinin Avrupa’daki hanedanların rahatını kaçırdığını yazan tarihçiler, Türklerin yenilgiye uğratıldığıyla ilgili haberlerin merakla beklendiğini de kaydederler. alazgirt Savafl›’ndan sonraki dönemde, yaklafl›k 350 y›ll›k bir süreçte Avrupal›lar› mutlu edecek bir haber hemen hemen yok gibidir. H›ristiyan dünyas›, mutlu haberi duymak için Mo¤ollar›n Anadolu seferini bekleyecektir. Osmanl› Padiflah› Y›ld›r›m Beyaz›t'›n, 1402 y›l›nda, Ankara’n›n Çubuk Ovas›’ndaki Meydan Muharebesi'nde Mo¤ol Hükümdar› Timur'a yenilmesi Avrupa'da büyük bir sevinç yaratm›flt›r. Öyle ki, Fransa Kral› VI. Charles, Timur'a bir mektup yazarak zaferini kutlam›flt›r. Söz konusu mektup, Frans›zca ve Farsça yaz›lm›flt›r. Mektuplardan Farsça olan› Kral›n görevlendirdi¤i 3 flövalye taraf›ndan Timur’a götürülmüfltür. Baz› kaynaklara göre ise haz›rlanan bu mektup hiçbir zaman Timur’a ulaflt›r›lamam›flt›r. Çünkü
M
flövalyelerden ikisi yolda u¤rad›klar› sald›r›lar›n birinde öldürülmüfl, üçüncüsü ise ‹stanbul önlerinden geri dönmüfltür. Kimi Frans›z kaynaklar›na göre ise Kraldan gelen mektup Timur’u çok mutlu etmifl, Anadolu topraklar›ndaki kutsal mekânlar› ziyaret edecek H›ristiyanlar› Türklerden koruyacaklar›n›, iliflkilerin güçlendirilmesi için görüflmeye haz›r oldu¤unu bildirmek üzere bir heyet göndermifltir. Heyet, Timur’un Y›ld›r›m Beyaz›t' tan ald›¤› baz› de¤erli eflyalar› da Frans›z Kral›na hediye olarak götürmüfltür. Heyeti tafl›yan geminin Akdeniz’deki korsanlar taraf›ndan Sicilya aç›klar›nda Malazgirt Savafl›’ndan sonraki dönemde, yaklafl›k 350 y›ll›k bir süreçte Avrupal›lar› mutlu edecek bir ha-
Y›ld›r›m Beyaz›t 37
BD EYLÜL 2012
ber hemen hemen yok gibidir. H›ristiyan dünyas›, mutlu haberi duymak için Mo¤ollar›n Anadolu seferini bekleyecektir.
O
smanl› Padiflah› Y›ld›r›m Beyaz›t'›n, 1402 y›l›nda, Ankara’n›n Çubuk Ovas›’ndaki Meydan Muharebesi'nde Mo¤ol Hükümdar› Timur'a yenilmesi Avrupa'da büyük bir sevinç yaratm›flt›r. Öyle ki, Fransa Kral› VI. Charles, Timur'a bir mektup yazarak zaferini kutlam›flt›r. Söz konusu mek-
hediye olarak götürmüfltür. Heyeti tafl›yan geminin Akdeniz’deki korsanlar taraf›ndan Sicilya aç›klar›nda kaç›r›ld›¤›, de¤erli hediyelerin ise Tunus’ taki bir esir pazar›nda sat›ld›¤›na dair iddialar ise Venedikliler taraf›ndan Fransa Kral›na bildirilmifltir. Baz› Frans›z kaynaklar› ise ilk mektubun Timur’dan geldi¤ine iflaret eder. Bu teze göre Timur, Frans›z kay›tlar›nda "Ancyre" olarak geçen Ankara Savafl›’nda Y›ld›r›m Beyaz›t’› yenilgiye u¤ratt›ktan sonra kendisine teflekkür ziyaretine gelen Orient yani
Y›ld›r›m Beyaz›t'›n, Mo¤ol Hükümdar›
Timur'a yenilmesi Avrupa' da büyük bir sevinç yaratm›flt›r. tup, Frans›zca ve Farsça yaz›lm›flt›r. Mektuplardan Farsça olan› Kral›n görevlendirdi¤i 3 flövalye taraf›ndan Timur’a götürülmüfltür. Baz› kaynaklara göre ise haz›rlanan bu mektup hiçbir zaman Timur’a ulaflt›r›lamam›flt›r. Çünkü flövalyelerden ikisi yolda u¤rad›klar› sald›r›lar›n birinde öldürülmüfl, üçüncüsü ise ‹stanbul önlerinden geri dönmüfltür. Kimi Frans›z kaynaklar›na göre ise Kraldan gelen mektup Timur’u çok mutlu etmifl, Anadolu topraklar›ndaki kutsal mekânlar› ziyaret edecek H›ristiyanlar› Türklerden koruyacaklar›n›, iliflkilerin güçlendirilmesi için görüflmeye haz›r oldu¤unu bildirmek üzere bir heyet göndermifltir. Heyet, Timur’un Y›ld›r›m Beyaz›t'tan ald›¤› baz› de¤erli eflyalar› da Frans›z Kral›na 38
Do¤u’da görevli H›ristiyan din adamlar›n› kabul etmifltir. Timur, Frans›z Kral› VI. Charles’e hemen bir mektup yazarak, Osmanl›’ ya karfl› kazand›¤› zaferi tüm ayr›nt›lar›yla anlat›r ve Fransa’ya gelecek Tatar tüccarlara izin verilmesini, onlara iyi davran›lmas›n› rica eder.
M
ektubuna, “Fransa Kral›na, kabul etmesi dile¤iyle yüzbin selam ve iyi dile¤imi iletiyorum” diyerek bafllayan Timur, Sizin için giderek daha büyük bir tehlike haline gelen ortak düflman›m›z olan Türkleri yenilgiye u¤ratt›¤›m› bildiriyorum. Bundan mutluluk duyaca¤›n›z› biliyorum diye de ekler. Timur flöyle davam eder, “Bundan böyle iyilik ve sa¤l›k haber-
BD EYLÜL 2012
lerini bekledi¤imiz mektuplar› gönderiniz ki kendimizi rahat hissedelim. Orta Asya’dan bafllay›p, Anadolu üzerinden geçerek sayenizde Frenk memleketine uzanan dostluk hatt›m›z›n üstünde zenginlikleri paylaflarak yaflayal›m.” imur mektubunu, “Tüccarlar›n›z› rahatl›kla bizim bölgelerimize gönderin, onlar› s›cak flekilde karfl›layal›m. Ayn› flekilde biz de tüccarlar›m›z› sizin ülkenize gönül rahatl›¤› içinde gönderelim. Onlar da hak ettikleri gibi karfl›lans›nlar. Dünyan›n ticaretle zenginleflti¤ini söylememe gerek yok san›r›m. Art›k sars›lmayacak, gelece¤i sa¤lam bir iliflki kurduk” ifadeleriyle bitirir. VI. Charles, ald›¤› haberden çok mutlu olacak, din adamlar›n›n da iste¤i üzerine Timur’a hemen bir yan›t yazacakt›r. Haziran 1403’de kaleme ald›¤› mektupta Frans›z Kral›, ticaretin dini, dili ve milliyeti olmad›¤›n› vurgulayarak, Mo¤ol tüccarlara Fransa topraklar›nda her türlü kolayl›¤› tan›yacaklar›n›, karfl›l›¤›nda ise Frans›z tüccarlar›n›n da Anadolu topraklar›nda rahatça hareket etmelerinin sa¤lanmas›n› isteyecektir. Baz› kaynaklar, Timur’un Fransa Kral› ile iyi iliflkiler kurmak için, Ankara Savafl›’nda esir ald›¤› Y›ld›r›m Beyaz›t’›n tutsa¤› olan H›ristiyanlar› serbest b›rak›p, bunlar›n içinden oluflturdu¤u bir heyeti de VI. Charles’a gönderdi¤ini yazmaktad›r. Ayn› kaynaklara göre, söz konusu H›ristiyan grup, Fransa Kral›na, “Türk belas›n-
T
dan tamamen kurtulman›n yolunun Timur’a istediklerini vermekten geçti¤ini” söylemifltir. Kaynaklardaki ortak nokta ise Türkleri sevmeyen ve onlar› en büyük tehlike gören Frans›zlar›n bu düflüncesini Timur çok iyi bilmektedir. Bu durumdan yararlanmak isteyen Timur, mektubunda ve daha sonra gönderdi¤i elçiler arac›l›¤› ile de H›ristiyanlara büyük iyilik yapt›¤›n› söylemektedir. Frans›zlar ise Türk tehlikesini savuflturan Timur’a büyük ilgi duymufl, Osmanl› kontrolündeki topraklarda bulunan kutsal mekânlara ulaflma ve buralarda yaflayan H›ristiyanlar›n güvenli¤i için bir garanti olarak görmüfllerdir.
Mo¤ol hükümdar› Timur 39
BD EYLÜL 2012
Timur ile VI. Charles’›n karfl›l›kl› mektuplar› Frans›z Milli Kütüphanesi’nde bulunmaktad›r. Ancak, Timur’un mektubunun Latince yaz›lmad›¤›, daha sonra bu dile çevrilerek sakland›¤› da belirtilir.
B
az› Frans›z kaynaklar›nda Timur’un mektubunun hangi dilde yaz›ld›¤› tart›flmalar›na büyük yer ayr›l›r. Bu kaynaklarda, mektubun Ankara’da Timur taraf›ndan yazd›r›l›p, Latinceye çevril-
Timur ile Fransa Kral› VI. Charles aras›ndaki bu mektup trafi¤i, yüzy›llar sonra Frans›zlar›n ifline bir kez daha yarayacakt›r. Çünkü Fransa, bu mektuplar› Sovyetler Birli¤i’nin da¤›lmas›n›n ard›ndan ba¤›ms›zl›¤›n› ilan eden Özbekistan ile kurdu¤u diplomatik ve ticari iliflkilerde kullanacakt›r. Fransa, Orta Asya’n›n önemli ülkesi Özbekistan ile iliflki kurulmas›n›n ard›ndan Baflkent Taflkent’e gönderdi¤i ilk büyükelçisi arac›l›¤›yla, Frans›z Milli Kütüphanesi’nde Latince örne¤i bulu-
Timur ile Fransa Kral› VI. Charles aras›ndaki bu mektup trafi¤i, yüzy›llar sonra Frans›z-
lar›n ifline bir kez daha yarayacakt›r. mek üzere Sivas’a gönderildi¤i, burada bulunan önemli bir H›ristiyan din adam›n›n da gerekli tercümeyi yapt›¤›, hatta Fransa Kral›n›n gururunu okflamak için baz› ifadeleri de¤ifltirdi¤i anlat›l›r. Tart›flmalarda, mektuplar›n tarihi ve içerikleri de genifl bir yer tutmaktad›r. Özellikle de Timur’un mektubunun içeri¤inin çok so¤uk oldu¤u, büyükbir düflman› yenmenin verdi¤i özgüvenle Fransa Kral›na karfl› üstü kapal› uyar› hatta tehditler bulundu¤una dikkat çekilir.
nan mektubun bir kopyas›n› Özbekistan Devlet Baflkan›’na sunmufltur. Frans›z Büyükelçi’nin mektubu sunarken kulland›¤›, “Atalar›m›z›n yüzy›llar önce Timur’un eflsiz zaferi sonucu kurduklar› ticari iliflkileri, bugün yeniden canland›rmak için her türlü olana¤a sahibiz. Elimdeki mektup geçmiflteki ba¤lar›m›z›n gücünü kan›tlamaktad›r. Fransa, Özbekistan’›n en önemli ekonomik orta¤› olacakt›r” ifadelerini kullanm›flt›r. • gurbuzevren@butundunya.com.tr
Bilgin ama… Ünlü ‹ngiliz filozoflar›ndan Richard Bentley, çok çekingen biriydi. Bir prensesin balosuna davet edildi. Bütün davetliler kendisine yak›n ilgi gösterdi. Ama o bir köflede somurtup durdu. Konuklardan biri prensese, “Bu ilginç yabanc› da kim?” diye sorunca, prenses yan›t verdi: “Bu öyle bir bilgindir ki, bütün dünya dillerinde iskemleye ne dendi¤ini bilir ama iskemlenin üstünde nas›l oturulaca¤›n› bilmez!” 40
BD EYLÜL 2012
Frans›zlara kök söktüren kahraman gemi:
Alemdar Zonguldak Ere¤li sahiline yolu düflenleri, burada olanca ihtiflam› ve destans› hikâyesiyle karfl›layan tarihi müze gemi Alemdar, ziyarete aç›lmas›n›n dördüncü y›l›na girdi. Yazan: SABR‹YE AfiIR
urtulufl Savafl›’n›n tek deniz muharebesinin kahraman›, flimdilerde kendisi için haz›rlanacak olan yeni parças›n›n, bir “sahra topu”nun gerdan›na tak›lmas›n› ve “Gazi”
K
unvan›n› TBMM’den resmen almay› heyecanla bekliyor… Kurtulufl Savafl›’n›n tek deniz muharebesini yaflayan Alemdar, büyük zaferin ard›ndan bir süre daha kurtarma gemisi olarak kullan›ld›.
41
BD EYLÜL 2012
Alemdar gemisinin aslı 1959’da ise hizmet d›fl› kald›. 1982’ de her geminin bafl›na gelen ak›betten, Gazi Alemdar da kaçamad›. Sökülmek üzere sat›ld› ve parçalara ayr›ld›. Ondan geriye yaln›zca bir deniz feneri, dümen dolab› ve birkaç foto¤raf kald›. ALEMDAR’A KUCAK AÇAN KENT
F›rt›nadan ve düflman kuvvetlerinden s›¤›nan Alemdar’› ba¤r›na basan Ere¤li, gemiye yak›t ikmali ve personel sa¤land›ktan sonra, onu yeniden mavili¤e u¤urlad›. Gemi pusuya düfltü¤ünde de yine k›y›dan aç›lan ateflle Alemdar’› korudu. Alemdar’›n ve tarihinin yok olmas›n› içine sindiremeyen Ere¤li, Alemdar’› bir kez daha korumak için yola ç›kt›. ‹lkin Alemdar’›n mücadelesinin unutulmamas› ve yaflat›lmas›
ad›na bir dernek kuruldu. 10 Kas›m 2004’te oluflturulan ilk yönetimle Gazi Alemdar Derne¤i, Alemdar’›n imalat projelerini haz›rlatt›. YEN‹DEN TAR‹H SAHNES‹NE
Ere¤li’de Karadeniz Bölge Komutan› olarak görev yapan Tu¤amiral Türker Ertürk, geminin birebir ölçülerinde yeniden yap›labilmesi için tam bir mücadele bafllatt›. Ere¤li Demir ve Çelik Fabrikalar› (Erdemir) T. A. fi’ den temin edilen sac, ilçedeki dört ayr› tersanede, geminin dört ayr› ana gövde parçalar›n›n yap›lmas› için ifllenmeye baflland›. Mart 2008’de gövdenin parçalar› deniz yoluyla konuflland›r›laca¤› sahil fleridi üzerine getirildi ve burada montaj› yap›ld›. Müze haline getirilmesi amac›yla, çal›flmalar›n ikinci k›sm› bafllad›. ‹ç ve d›fl tasar›m› ve çevre düzenlemesinin de bitirilmesiyle, Gazi Alemdar Müze Gemisi 8 A¤ustos 2008’de ziyarete aç›ld›. TÜRK‹YE’N‹N ÜÇÜNCÜ MÜZE GEM‹S‹
Tuğamiral Türker Ertürk 42
Gazi Alemdar Müze Gemisi, Tarsus’ taki Nusrat ve Samsun’daki Band›rma müze gemilerinden sonra, ülkedeki
BD EYLÜL 2012
üçüncü müze gemi oldu. Dört parça halinde ayr› yerlerde infla edilerek yerinde birlefltirilen ve denizden tafl›nan ilk müze gemi oldu. Müze geminin içerisinde, Alemdar’dan kalan s›n›rl› say›da obje (pusula, makine telgraf›, dümen dolab›, deniz feneri, birkaç foto¤raf) sergilenirken; sergi salonu, konferans salonu, gemi ve deniz laboratuvar› gibi bölümlerle; gemicili¤in geliflimi, Alemdar Gemisi’nin Alemdar’ın yeniden yapım çalışmaları tan›t›m›, gemicili¤in ve donanmam›z›n geliflimi, geçmiflten bugüne bahriyeli projede baflar›l› olamazd›k. Bu konuk›yafetleri ile Atatürk köflesi de düzen- daki üç büyük destekçim Erdemir Gelendi. Ayr›ca, geminin ‹stanbul’a ka- nel Müdürü O¤uz Özgen’e, Belediye ç›r›l›fl› da canland›r›ld›. Baflkan› Murat Sesli’ye ve Deniz Ticaret Odas› Baflkan› ‹rfan Erdem’e teüze geminin hemen yan›n- flekkür ediyorum. Halk›n da deste¤ini daki alana da bir ek bina ald›k, herkes bunu hayata geçirebileyap›ld›. 8 Temmuz 2011’ ce¤imize inand› baflar›l› olduk. Gazi de aç›lan ek binada da, Alemdar Müze Gemisi, Ere¤li halk›n›n Alemdar’a ve Ere¤li’ye ait çeflitli he- çabalar›yla hayat buldu.” diyelik ürünler, Alemdar kitapç›k ve broflürleri ile çeflitli gemi maketleri “GAZ‹” UNVANINI VE SAHRA TOPUNU BEKL‹YOR bulunuyor. Ayr›ca, ek binan›n d›fl cephesinde Abant ‹zzet Baysal Üniversi- Gazi Alemdar Müze Gemisi için k›sa tesi’nin deste¤iyle haz›rlanan ve Alem- süre öncesinde Ere¤li Belediyesi’nin dar’›n hikâyesinin anlat›ld›¤› rölyef çabalar›yla “Gazi” unvan›n›n resmi ve mürettebat›n resimleri yer al›yor. olarak al›nmas› için giriflimde bulunulEmekli Tu¤amiral Türker Ertürk, du. Giriflime Zonguldak Milletvekili Alemdar Müze Gemisi için flöyle dedi: Prof. Dr. Ercan Candan da destek “Bugün yanl›fl politikalar nedeni verdi. Teklifin Türkiye Büyük Millet ile çöken tersaneler, o dönemde alt›n Meclisi’ne getirilmesi ve kabul edilça¤›n› yafl›yordu. Destek verdiler ve mesiyle Alemdar Müze Gemisi’nin gemi 4 farkl› tersanede infla edildi. resmen “Gazi” unvan›n› ve ‹stiklal Denizden çekilerek yap›lan ilk ve tek Madalyas›’n› almas› bekleniyor. Di¤er yandan, geminin orijinaline gemiydi. Erdemir’in katk›s›n› da asla unutamam. Erdemir olmasayd›, bu 1922’de Trabzon’da monte edilmifl
M
43
BD EYLÜL 2012
Alemdar Müze Gemisi “Gazi” unvanını ve İstiklal Madalyası’nı bekliyor
olan 2’si ön ve 2’si arka k›s›mdaki sahra toplar›n›n da, temsili olarak birisinin müze gemiye konulmas› planlan›yor. 2’si 4,5 inç, 2’si 7,5 inç Frans›z yap›m› Schneider marka sahra toplar›ndan ülkede bulunmad›¤›n› tespit eden Karadeniz Bölge Komutanl›¤›, bir as›rl›k sahra topunu Yunanistan’ daki bir müzede buldu. 4,5 inç namlu geniflli¤ine sahip sahra topu, birebir ayn› flekilde Ere¤li’deki tersanelerde Alemdar gemi müzesinin içinden bir görünüfl
44
yeniden yap›larak, y›lsonuna kadar Gazi Alemdar Gemisi’nin ön güvertesine yerlefltirilecek. Müze gemi, aç›l›fl›ndan itibaren bu y›l›n Temmuz sonuna kadar toplamda 360 bin, yaln›zca bu y›l›n alt› ay›nda ise 66 bin kifli taraf›ndan ziyaret edildi. ALEMDAR GEM‹S‹’N‹N H‹KÂYES‹
1898’de Danimarka’da “Denmark” ad›yla bir kurtarma gemisi olarak infla edildi. Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda gemilerimize el konulmas›na karfl›l›k, Türk karasular›ndaki yabanc› gemilere de el konuldu ve Türk bayra¤› çekildi. Alemdar da bunlardan biriydi. Mustafa Kemal Atatürk, Band›rma Gemisi ile Samsun’a ç›karak Milli Mücadele ›fl›¤›n› yakt›¤›nda, Alemdar kur-
BD EYLÜL 2012
Müzenin dış yüzeyindeki rölyefler
tarma çal›flmalar›na Türk personeli ile devam ediyordu. Bir vapuru kurtarmakla görevlendirilen Alemdar, bu s›rada Samsun’a da ikmal için u¤ruyor ve Kuva-yi Milliye mücadelesinde kullan›lmas›n›n planlar› yap›l›yordu. Bu nedenle de geminin kaç›r›lmas› için kaptanla anlaflma sa¤land›. Kurtarma çal›flmas›ndan ‹stanbul’a dönen Alemdar, uygun bir zaman› kollay›p, f›rt›nal› bir geceyi f›rsat bildi ve do¤al bir liman kenti olan Ere¤li’ye ulaflt›. FRANSIZLARI HORONLA KANDIRDILAR
Burada yak›t, kumanya ikmali yap›lan Alemdar, Trabzon’a do¤ru Ere¤li’den de 12 denizciyi de alarak yola ç›kt›. Ama Ere¤li’deki casuslar Alemdar’› ihbar etti ve bir Frans›z gambotu Alemdar’›n rotas› üzerinde pusuya yatt›. Alemdar’› durdurdu ve gemiye Frans›z askerleri taraf›ndan el konuldu. Alemdar, gambotun da takibinde
Müzede yer alacak 4.5 inç namlu genişliğine sahip sahra topu örneği seyrini ‹stanbul’a çevirdi. Bu s›rada, Alemdar’›n Türk denizcileri kurtulma plan›n› yapt›. Önce aralar›nda kavga ç›kard›lar. Sonra güya çarkç›bafl› müdahale ederek denizcileri bar›flt›rd›. Plan›n ikinci aflamas›nda da horon oynamaya bafllad›lar. Frans›z askerleri flaflk›nd›. Kemençenin k›vrak na¤meleri hofllar›na gidince, daveti k›rmayarak horona kat›lan Frans›z askerleri k›sa sürede Türk denizciler taraf›ndan etkisiz hale getirildi, silahlar› al›nd›. Alemdar dümeni yeniden Ere¤li’ye çevirdi. Pefllerindeki gambot önce ikaz at›fl› yapt›, gemi seyrine devam 45
BD EYLÜL 2012
edince de, Alemdar ile Frans›z gambotu aras›nda çat›flma ç›kt›. Bu s›rada vurulan Türk denizci Recep Kahya, Kurtulufl Savafl›’n›n ilk deniz flehidi oldu. Alemdar Ere¤li’ye yaklafl›nca, 5-6 sandal ve k›y›dan aç›lan atefl de Frans›z gambotunu hedef ald›. Gambot kaçmak zorunda kald› ve Alemdar yeniden Ere¤li k›y›s›na oönerek demir att›. onraki görüflmelerde Frans›zlar›n ›srarla Alemdar’› istemesi, Türklerinse buna raz› olmamas› ve daha sonra Frans›zlar›n flartlar›m›z› kabul etmesiyle kabotaj haklar›m›z›n da ilk ad›m› at›lm›fl oldu. Bu olayla birlikte yap›lan anlaflmayla Frans›zlar taraf›ndan tan›nan TBMM ve Mustafa Kemal Atatürk, Mudanya ve Lozan ile de tüm dünyaca kabul edildi, tan›nd›. Bir süre sonra da Alemdar, yine sert bir Karadeniz f›rt›nas›n› f›rsat bilerek Milli Mücadele’ye kat›lmak için Ere¤li’den ayr›ld›. Gemi Amasra’da siyahtan griye boyand›. Yabanc› bir gemi görüntüsü verilmesi ve böylece Trabzon’a ulaflmak amac›yla gemiye Frans›z bayra¤› çekildi. Alemdar, Trabzon’da coflkuyla karfl›land›. Alemdar burada birkaç gün bekledikten hemen sonra, ‹stiklal Savafl›’m›z›n en önemli lojistik deste¤ini sa¤lamak amac›yla Novorossiysk seferine ç›kt›. Bundan sonra da say›s›z seferleriyle Milli Mücadele’ye katk›da bulundu. •
S
Alemdar gemisinin güvertesi (üstte) Alemdar gemisinde görev yapan subaylara ait rölyef tablo (altta) 46
BÜYÜK YAPITLARIMIZ Konur Ertop
Yeni bir dünyanın eşiğinde
1970'lerin "Kardelenleri" "‹nsan halleri”nin yazar›, Füruzan
Füruzan'›n 1971'de ç›kan ilk kitab› "Paras›z
Yat›l›", yazar›na Sait Faik Abas›yan›k Öykü ödülüyle birlikte büyük ün de kazand›rd›. Edebiyat dünyas› ondan övgüyle söz etmeye bafllad›. Genç öykücünün baflar›l› yap›tlar› daha sonra birbirini izledi. » 47
BD EYLÜL 2012
F
üruzan'›n baflar›s›nda güçlü gözlemcili¤iyle zengin ayr›nt›lara yer vermesinin önemli yeri vard›. Öykülerinde toplumun alt kesiminden ezilmifl insanlar, yaln›zl›¤a, yoksullu¤a itilmifl genç annelerle küçük k›zlar›, yerinden yurdundan uzaklara göçmek zorunda kalanlar, mutlulu¤u tatmadan uzun y›llar› geride b›rak›vermifl yafll›lar görülüyordu. Füruzan olaylar› s›ralamaktan hofllanm›yordu. Onun kayg›s› yaflamdan "kesit"leri, "durum"lar› canland›rmakt›. "Durum anlatmak bence önemli. Olaylar beni çekmiyor pek... Olaylar› yaflam›fl olan insanlar›n, yaflad›ktan sonraki halleri beni çekiyor." demiflti. Ele ald›¤› izleklere -gelifltirip derinlefltirerek- zaman zaman yeniden
döndü¤ü olur. Bunun nedeni aç›klarken de flunlar› söylemifltir: "Epeyce bir zamand›r 's›radan insanlar', 'küçük insanlar' diye nitelenen, sanki baflka tan›mlama yap›lamazm›fl gibi hep böyle nitelenenleri anlatmaya karar verdim ve hâlâ o karar› sürdürüyorum. Üstelik 3. biny›l›n de¤er karmaflas› içinde kalabal›klar ac› çektiklerinin ayr›m›na varamayacak denli örselenmekteler. ‹flte böyle bir yolday›m. ‹lginç konularla de¤il, tarihin ilk ça¤lardan beri kayda düfltü¤ü ac›larla ilgileniyorum." Dünyay› haks›zl›klar, anlay›fls›zl›klar sarm›flt›r. Öykülerde s›ralanan durum ve kesitler do¤up büyüdükleri topraklardan kopar›lanlar›, da¤›lan aileleri, sevgisizlik, yoksulluk çekenleri, hak etmedikleri yaflamlar› sürdürmek zorundaa kalanlar› gösterirler. Füruzan'›n öykü kiflileri aras›na ön s›ray› alan k›z çocuklar› küçük yaflta babas›z kalm›flt›r. Annelerini yaflama yenilmemek için ç›rp›n›rken görürüz. Yazar›n kendisi de ilkokula bafllad›¤› y›l babas›n› yitirmiflti. Annesiyle birlikte uzun süre s›k›nt›l› yaflamlar› oldu; bu yüzden e¤itimini de sürdüremedi. "Paras›z Yat›l›"daki birçok öyküde
babas›z kalm›fl küçük k›zlar›n anneleri, çocuklar›yla birlikte yeni bir yaflama tutunmak için ç›rp›n›r. "‹skele Parklar›nda" öyküsündeki genç kad›n›n efli, ifl kazas›nda ölmüfltür. Küçük k›z› bir yandan onu yaflama ba¤lar, onunla birlikte ayakta durmaya çal›fl›r. Ancak bir yandan da çocu¤unu bir ayak ba¤› sayar. 48
BD EYLÜL 2012
Ana k›z› a¤ustos s›ca¤›nda hava almak için gittikleri parkta görürüz. Kad›n, sürdürdürdükleri elveriflsiz yaflama koflullar›ndan tedirgindir: Do¤ru dürüst beslenemezler, kald›klar› odada y›kan›p temizlenemezler. Kiralar›n› ödeyemezler. Art›k satacak eflyalar› da kalmam›flt›r. Yeniden evlenmeyi olanaks›z görür. Kendini öldürmeyi bile geçirir akl›ndan. Bütün kap›lar›n kendisine kapal› oldu¤unu düflünür. Bir ablas› vard›r, ancak o da ona destek olmaktan uzakt›r:
lu'ndan yemek yemesi utand›rmaktad›r. Giysileri uygun olmad›¤› için ulusal bayramlarda ona fliir okutmazlar. Beden e¤itimi derslerine kat›lamaz. Annesi, hastanede çal›flmaya bafllam›flt›r; k›z okula gidip gelecek, evde yaln›z bafl›na yaflayacakt›r. Annesi yaflam›n› evde tek bafl›na nas›l sürdürece¤ini anlat›r: "Her sabah helvayla ekmek yersin. Çay zaten sevmiyorsun. Elim yan›yor, diyorsun. Okuldan gelince mangal›m›z› yakar s›cac›k oturursun, Gece
Bir öyküdeki küçük k›z okula takunya ile gönderildi¤i için utanç içindedir. Baflka bir öyküde ilkokulu bitiren küçük k›z, umudunu paras›z yat›l› s›nav›na ba¤lam›flt›r. "Kap› aral›¤›nda on lira s›k›flt›rd› elime ablam. 'Vah benim can›m kardeflim,' dedi. Keflke almasayd›m o paray›. O parayla üzüntüsünü, ablal›¤›n› savd›. Yok gidemem onlara. Ama ifl bulup çal›flmak için bunu okula yazd›rmal›. Nas›l?" Bir öyküdeki küçük k›z okula takunya ile gönderildi¤i için utanç içindedir. Baflka bir öyküde ilkokulu bitiren küçük k›z, umudunu paras›z yat›l› s›nav›na ba¤lam›flt›r. Ancak üvey babas›, "Kazanmana bu kadar sevinme. Kal›rsan paralar› ben ödeyece¤im," diyerek umudunu k›rar... Kitaba ad›n› veren öyküdeki babas›z, yoksul k›z›, okulda K›z›lay Ko-
kapa¤› ört atefle. Ha benim k›z›m, sak›n unutma. Benim akl›m› evde b›rakma. Sen ak›ll› k›zs›n." ›z okuyup ö¤retmen olacak, anne hastaneden ayr›lacakt›r. S›nava giderlerken anne, gelece¤e iliflkin düfllerini k›z›na aktar›r. Art›k, okulun önündedirler: "‹çerden u¤ultular geliyordu. Ya¤mur tafl duvarlar›n aras›ndan ç›kan ayk›r› yeflillikleri parlatm›flt›. 'Bizden de erken gelenler olmufl. Geç meç kalm›fl olmayal›m?' Hademe giyimli bir kad›n onlara do¤ru yürüdü, tafll› yoldan. Bezgin,
K
49
BD EYLÜL 2012
al›fl›k bak›fllar›yla anne, k›z›n üstünden d›flarda bir fleye bak›yordu. Anne, sayg›l› sordu: 'Geciktik mi acaba? Çocuklar›n ço¤u gelmifl.' Hademe kad›n ilgisiz: 'Paras›z yat›l› imtihan›n›n çocuklar› hep erken gelir. Hiç gecikmezler.", "Özgürlük Atlar›"nda ilkokulu bitiren k›z çocu¤u, ö¤renimini sürdürmek için "paras›z yat›l›" s›nav›n› kazanmaktan baska ç›k›fl yolu görmez: "S›nav› kazanmal›yd›m. Hiç yolu yoktu baflka okuman›n." "Su Ustas› Miraç"ta ise varl›kl› ailenin ilerici görüflleri olan çocu¤u Vedat, kimseye muhtaç olmadan kendini yetifltirmek için s›navla paras›z yat›l› okula girer. Kat›ld›¤› eylemler yüzünden cezaevine de düflecektir. Davran›lar›na, s›n›rs›z mal›n mülkün bafl›ndaki dul annesi ak›l erdiremez: "Bu o¤lan deli. Deli ki hem nas›l. Yedi köye duyurulacak deli. Tarlalar at sürmecesine, konaklar kervan durmacas›na... Ama gelin görün, bu benim o¤lum, bu benim üçüncü göza¤r›m, sürünmek ister. Hükümet paras›yla okumak ister. Muhtaçl›¤› m› var?" Vedat'›n tutuklanmas›n›, aileye sürülmüfl bir leke sayan kardeflleri, onu kurtarmak için ak›l dengesinin yerinde olmad›¤›n› gösteren bir rapor almay› tasarlar! "Taflral›" öyküsünde babas›n› çok küçükken yitirmifl genç k›z, yüksek ö¤renim için büyük kentteki varl›kl› teyzesinin yan›na gelmifltir. "Titiz, eli s›k›" teyze, k›z›n annesinin yanl›fl bir evlilik yapt›¤›, yoksul birinin okumas›50
n›n güç, üstelik de gereksiz oldu¤u görüflündedir. Kendi k›z›n› okuttuklar›n›, ancak evlenip çoluk çocu¤a kar›fl›nca diplomas›n›n süs olarak kald›¤›n› anlat›r. Taflradan umutlarla gelmifl k›z ise koca kenti, teyzesini, bu yepyeni dünyay› yad›rgam›flt›r. Onun düflledi¤i bambaflka bir yaflamd›r, bunu gerçeklefltiremeyece¤ini anlam›flt›r: "(Saçlar›m›) kesece¤im. Hem de en k›sa. Ders kitaplar›m› de¤il, en sevdi¤im yazarlar› al›p elime, bir dolu yeri gezece¤im. Dostoyevski'yi okudu¤um kireç badanal› ç›kmadaki kay›s›lar›n sessiz karanl›klar›n› ve hep su kokusunu arayaca¤›m." ak›fl›n› kendi çocuklu¤unun "kardelenler"ine yöneltmifl Füruzan'›n ifllemekten hoflland›¤› konulardan biri de Balkan göçmenlerinin anayurda geldikten sonraki çileli yaflam›d›r. Bu ilk kitab›nda yer alan "Edirne'nin Köprüleri", öyküsüne daha sonralar› baflkalar› da eklenecektir. "Edirne'nin Köprüleri" nde Balkan göçmeni bir ailenin ‹stanbul'daki yaflam› anlat›l›r. Varl›kl› bir ortamdan kopup gelmifl aile, ‹stanbul'da geçim s›k›nt›s›na gömülmüfltür. Ancak yetim ve öksüz küçük k›z› babaannesi, amcas›, kuzeni, yengesiyle yoksul ama yine de özverili, mutlu bir aile ortam›nda buluruz. Babaanne dirençli, bask›c› ama sevgi dolu davran›fllar›yla dikkati çeker. Yoksullukta kendilerinden farks›z komflular›n›n, onlar› "Pis göçmen, Edirne Çingenesi!" diye afla¤›lamas›na, torununun upuzun saçlar›yla alay
B
BD EYLÜL 2012
edilmesine bile, görmüfl geçirmifl babaannenin hoflgörülü, sevecen tepkisi insanl›k dersi doludur: "Edirne köprülerini görmüfl mü de bu yalak a¤›zl›lar›n k›zanlar›. Derler Sabahat'a 'Edirne Çingenesi...' Benim ak›ls›z gelinim de, keser onun alt›n saçlar›n›. Bak! Ben ç›karm›fl m›y›m ak örtümü kafamdan? Ba¤›r›rlar bana sokak uçlar›na kadar, 'Gâvur nine! Gâvur nine!' diye. Belli ki bunlar gâvuru san›rlar bir baflka fenal›k. Cahil olmas›n kimse, bilmez o zaman baflkalar› da insand›r." Güngörmüfl yafll› kad›nlar, ucuz
al›fl-verifl için pazar yerlerinde akflamüstü, geç saatlerde dolafl›rlar. Tezgâhlarda ise art›k elbette sebzenin, meyvenin en kötüsü kalm›flt›r: "Sat›c›, nineme gülerek bakard›. 'Be anac›¤›m. Sen de gelirsin pazar›n bitimine. Sabahtan gelsen iyisini al›rs›n. Hem ucuz istersin hem de iyi.' Ninem gereksiz bir acele içinde, 'Niçin ucuz, kötü olacak, derdi. Benim gül kokulu memleketimde her bir fley hem ucuz hem iyiydi. Biz zaten yapard›k kendimiz bostanc›l›k. Yetifltirirdik her fleyi ellerimizle." Küçük yaflta yoksulluk nedeniyle kendi çevrelerinden kopar›larak varl›kl› ailelerin yan›na verilmifl beslemelerin yazg›s›yla da öykücü yak›ndan ilgilenmifltir. "Nehir", "Su Ustas› Miraç" öykülerinde onlar›n yazg›lar›na tan›k oluruz. "Haraç" öyküsündeki Servet de, böyle biridir. Yaflam› boyunca yüzünün gülmedi¤ine tan›k oluruz. Hizmet etti¤i aile yan›nda savrulup giden y›l-
lar›, bir yük gibi tafl›d›¤› Fatin Bey'le sevgisiz evlili¤i, yafllan›p tükenifli, afl›r› gerçekçi çizgileriyle anlat›lm›flt›r: "Fatin Bey sedirin üstüne k›vr›lm›fl yatan Servet Han›m› gördü. Unuttu¤u öfkenin yeniden s›cak s›cak flakaklar›na yay›ld›¤›n› duydu. Bir sürü paçavraya bürülü yatan bu kad›ndan i¤rendi. Sanki karlarla doluydu oda. Giyimlerle, paçavralarla sar›nd›¤› yetmiyormufl gibi, üstüne tozlu denk çuvallar›n› da örtmüfltü. (...) 'Servet Han›m öldün mü? Servet Han›m öldün mü? diye ba¤›rma¤a bafllad›." yr›nt›lar› seven, gözlemlerini zengin ayr›nt›larla dile getiren Füruzan,"Yazarl›¤›mda uygulamak istedi¤im yöntemlerden ilki diyebilirim ki anlafl›l›r olmakt›r. ‹kincisi ülkemin sorunlar›na do¤ru bir aç›dan bakabilmek" demiflti. "Paras›z Yat›l›" bunu eksiksiz uygulayan bir ç›k›fl noktas› olmufltur. •
A
konurertop@butundunya.com.tr 51
fi‹MD‹K‹ ZAMAN Can Pulak
Cittum-Cezdum-Cordum
D
o¤u Karadeniz’i dolaflt›m. Y›llarca Ege ve Akdeniz’in turizm ve çevresi için savafl›rken buralar› ihmal etmiflim. En son 10 y›l önce gitmifltim. Bu sürede ne de¤iflti acaba? Turizmde mesafe alabildi mi, çevre korunabildi mi, yoksa oras› da güney sahillerimiz gibi, ranta yenik mi düfltü? Bunlar› incelemek için Bodrum’dan yola ç›kt›m, ‹zmir üzerinden uçakla Trabzon’a geldim. ‹nternetten buldu¤um bir kültür turuna kat›larak, bafllad›m dolaflmaya. Seyahat acentalar› güzel turlar düzenliyorlar. Fiyatlar› uygun, hatta 12 taksit yapanlar› bile var. Ramazan’da bile dolafl›yor yerli turistler. Bölge halk› memnun geliflmeden. Baz›lar›n›n iddia etti¤i gibi, mahalle bask›s› filan yok. Herkes diledi¤i kiyafetle rahatça dolaflabiliyor ortal›kta. En muhafazakar bölgeler dahi, turiste sayg›yla, sevgiyle yaklafl›yorlar. Eskiden Ramazan’da çok yer kapal› olurdu. fiimdi öyle de¤il. fiehirde de aç›k lokanta ve kahveler var, yaylalarda da, köylerde de…. Hani flu çok tart›fl›lan sahil yolu, k›y›lar› dümdüz etmifl. O güzelim plajlar›n yerlerinde yeller esiyor. Ama bakt›n›z m›, Avrupa’dakine benzer 52
otoyola sahip olmufluz. Karadeniz’in bir yerinden girdiniz mi, sonundan rahatça ç›kabiliyorsunuz. Yola al›flm›fl herkes. Trafik rahatlam›fl, ulafl›m kolaylaflm›fl, öyle olunca otoyol kavgas› da noktalanm›fl art›k. fiimdi HES problemi var Karadeniz’de. Halk hidroelektrik santraller konusuna çok bozuluyor. Gitti¤im her yerde HES flikayeti dinledim. Baz› yerlerde gösteriler yapm›fllar, baz› izinleri yarg› yoluyla durdurmufllar. Çal›flan santrallerin dereleri c›l›zlaflt›rd›¤›n›, çay ve f›nd›¤›n belli yerlerde kuruma tehlikesi yaflad›¤›n› söylüyorlar. Halk suyuna, ›rmak ve derelerine ciddi flekilde sahip ç›k›yor. ‹lerde bu sorunun daha ciddi boyutlar kazanaca¤›n› söylemeliyim.
B
aflbakan Rize’li ya, hemflehrileri çok k›z›yor ona. Hele yafll›lar›, hele kad›nlar› çok bozuluyor. ”Bizim uflak nas›l yapar böyle bir fleyi, gelmesin daha buralara” deyip duruyorlar ama, yine de koflup oylar›n› ona veriyorlar. En çok HES’e sahip bölgede, 5 milletvekili ç›karm›fl AKP. Hem k›z›yorlar, hem gülüyorlar buna. Karadeniz de, t›pk› di¤er bölgelerimiz gibi kötü yap›laflmadan nasibini alm›fl. Tüm sahilleri 8-10 katl› binalar-
BD EYLÜL 2012
la kapanmfl. Köylerinde, hatta yaylalar›nda bile yüksek katl› apartmanlar var. Eskiden yaylalarda ahflap evler vard›. fiimdi bunlar›n ço¤u da betonlaflm›fl.
B
neyin zakkumu var ya, Karadeniz’de daha bir güzel, canl› ve bak›ml› duruyor. O palmiyeler, o hurma a¤açlar› yani feniksler, Japon gülleri, hatmiler, inan›lacak gibi de¤il. Karayollar› bunlar› niye ekmez ki refüjlere? Ege ve Güney’de ektiler, ne kadar da güzel durdu. fiimdi Karadeniz’e de ekseler. Belediyelere çok ifl düflüyor. Kentlerini çiçeklerle rahatça donatabilirler. Ne ekseler rahatça yetiflir, ne dikseler sa¤l›kl› büyür. Rize’ye komflu, Gürcistan’›n Batum flehrindeki botanik bahçesini gezdik. Neredeyse güney ülkelerindeki bitkilerin ço¤u, o iklimde de yetifliyor. Orada oldu¤una göre,
izim imar yasalar›m›zda bir tuhafl›k var. Hep peynir kal›b› gibi yap›lara, sefertas› gibi apartmanlara izin veriliyor da, köflk gibi veya konak gibi projelere s›cak bak›lm›yor. Trabzon’daki Atatürk köflkünü gezdim. Bir Rum taraf›ndan yap›lm›fl muhteflem bir binayd›. Mübadelede Rumlar gidince bina hazineye kalm›fl, Atatürk de bir gece misafir oldu¤u kona¤› çok be¤enince, Trabzon halk› buray› alaEn çok HES’e sahip rak Ata’m›za hediye etmifl. Çibölgede, 5 milletvekili çekler içinde, çam ve meyva ç›karm›fl AKP. Hem a¤açlar› aras›nda mükemmel bir konakt›.1934’de yap›l›yor da k›z›yorlar, hem flimdi niye yap›lm›yor böyle gügülüyorlar buna. zel ve gösteriflli binalar? Karadeniz’in çevresini bozabilmek için ne mümkünse yapm›fllar bizde de olur elbette. ama, do¤a kendisini mükemmel flekilKaradeniz’in yan›nda ‹sviçre’nin de koruyabilmifl. Öyle bir iklime ve esamesi bile okunmaz. Bizim da¤ ve ya¤›fla sahip ki buras›, bir a¤aç devril- yaylalar›m›z›n muhteflemli¤i, ormanse, yerine befl a¤aç ç›k›yor. Beton lar›m›z›n güzelli¤i on basar ‹sviçre’ye. bulaflt›rmad›¤›n›z her yer, yemyeflil Tek eksi¤imiz, da¤ ve yaylalardaki ve canl› duruyor. yap›lar›m›z›n, onlar›nki gibi flirin ve Bat›da da, do¤uda da süslemeyi sevimli olmamas›. Ama bunu da yapabilmeyen bir milletiz. Güneyde de, biliriz, bunu da baflarabiliriz. Devlet kuzeyde de pek çiçek ve çiçekli bitki Karadeniz turizminin üzerine biraz diken yok. Oysa iklim öylesine müsait daha e¤ilsin, inan›yorum ki mucizeler ki, tüm kentlerimizi rengarenk hale yarat›r, milyonlarca Avrupa’l›y› buragetirebiliriz. fiehirlerde, kasaba ve ya çekebiliriz. köylerde balkonlara bakt›m, bir tek Karadeniz konusunu ifllemeye deçiçek saks›s› göremedim. Yollar›n ke- vam edece¤im. • canpulak@butundunya.com.tr nar›na dikseler bari, o da yok. O gü53
Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.
1 Kozal (Fr.)
6 Ekonomya (Lat.)
a-Böcek Yuvası b-Sargı c-‹pek Tül d-Nedensel
a-Tutumluluk b-Düzenteker c-Ensiz k›l›ç d-Antlaflma
2 Çaçaron (‹ta.)
7 Fason (Fr.)
a-Dönme devinimli ayg›t b-Geveze c-Lofl ›fl›k d-Küçük zoka
a-Belgesel b-Tafl devri mezar› c-Kesim d-Suyun metre/saniye de¤eri
11 Ajitasyon (Fr.)
a-K›flk›rtma b-Fantezi giyinme c-fiafl›rmak d-‹stenç yoklu¤u 12 Haf (‹ng.)
a-Manyetik alan b-Çömlek kulpu c-Gazölçer d-Futbolda bir oyuncu 13 Deterjan (Fr.)
3 Didaktik (Fr.)
8 Kalamar (Yun.)
a-Ö¤retici b-K›vr›k flapka c-Süs eflyas› d-Sert içki
a-Mayalanma b-Mürekkep bal›¤› türü c-Gülünç durum d-F›ç› cinsi
4 fiason (Fr.)
9 Ruba (‹ta.)
a-Yenilikçi b-Taktik ustas› c-Hafif Ayakkabı d-Metal niflan
a-K›vr›k flapka b-Motorsuz tafl›t c-Giyecek d-Sert içki
5 Ökültizm (Fr.)
10 Ajur (Fr.)
a-Kabalık b-Müzik parças› c-Gizlicilik d-Sokak serserisi
a-Yükseklik korkusu b-Örgü gözene¤i c-Büyültme d-S›rnafl›k Yan›tlar: 151. sayfada
54
a-Düflünüfl yolu b-Denize dairesel a¤ salma c-Deniz anas› d-Kimyasal Arıtıcı 14 Fiyasko (ita.)
a-May›n türü b-Baflar›s›z sonuç c-Dalaverac› d-Göz uyumsuzlu¤u 15 Gayzer (Fr.)
a-Gemiye verilen zarar b-Renksizlik c-Sıcak kaynak d-Gezegen
(Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca. (Lat.) Latince (Yun.) Yunanca (‹ng.) ‹ngilizce
SPORUN DÜNYASI Metin Gören
Önemli olan kat›lmak(!) m›? Modern Olimpiyatlar›n kurucusu Pierre Fredy Baron de Coubertin’in, dünyan›n bir numaral› spor organizasyonu için, “Önemli olan bu görkemli flölene kat›labilmektir.” fleklindeki sözleri, alg›lanma flekli ve boyutlar›yla kuflkusuz çok de¤iflik biçimlerde yorumland›.
S
poru, ulusal bir kalk›nman›n çözümü, gerekli formülü gibi gören ülkelerle, kat›lman›n yap›sal ciddiyetini anlamakta güçlük çeken ya da umursamayan toplumlar aras›ndaki aral›k, kürsüye s›kça ç›kanlar ile kürsüden uzak bir yerlerde duranlar fleklinde ekranlara tafl›nd›... Kat›labilmenin sorumlulu¤unu üstlenenlerle adamsendecili¤in kulvar›na tak›l›p geride kalanlar›n, ortak
bir noktada buluflmalar› olas› de¤ildi. Bir tarafta, bilimsel bir çal›flmada yer alan, “Önce tesis, sonra 8-12 yafl aras›ndaki çocuklara spor e¤itimlerinin verilmesi ve sonra ulusal bütünlü¤ün simgesi, birlikte hareket” gibi hedefe gidecek oluflumlar… Öte yanda, tesis fukaras›, yar›flt›rabilece¤i sporcuyu güç ve geç bulan; ne yaz›k ki fanatizm içeren futbol d›fl›nda hiçbir sporu sevmeyen toplum 55
BD EYLÜL 2012
ya da toplumlar... Örne¤in, yetkililerin söz becerileri ile sürekli pompalanan ülkemiz; Türkiye... Alt yap›m›z çok eksik. Araflt›rma-bulma ve yetifltirme gibi; sporcu oluflumu alfabesinin ilk sözcükleri uygulanm›yor. Bir baflka ak›l almazl›k da, tepeden t›rna¤a tüm spor gereksinimlerimizin, d›fl al›mlar yoluyla karfl›lanmas›. Bu alanda yaflanan marka yar›fl›nda, büyük paralar ülke d›fl›na kanatlan›p uçuyor.
S
por malzemeleri üretimindeki sanayinin, talebe yeterince yan›t veremedikleri için az geliflmifl ülkelere, kendi etiketini peflkefl çekerek ülkemiz için fason giysiler siparifl etti¤i de biliniyor. Buna tüketim konusunda bilinçsiz bir toplum, biri eskimeden yerine al›nan onlarca malzeme, sporla ilgisi olmayan bir marka fiyakas› yar›fl› eklenince; ortaya görünüflte komik ama özünde dramatik bir portre ç›k›yor. Okullardaki spor e¤itimi derslerinin yok edilmesi ya da seçmeli hale getirilerek 45 dakika gibi komik bir
zamana indirgenmesi, spora yatk›n küçük bedenlerin büyük ölçüde yerel amatör kurslarla s›n›rlanmalar›na neden oldu. Bunlar›n en yayg›n olan› da kuflkusuz futbol kurslar›d›r. Oysa bu konuda halk› bilgilendirmek için en tepeden yap›lan aç›klamalar abart›da s›n›r tan›m›yor! “Türk sporunun oluflumunda ilk kez” sözleri gibi, üyesi oldu¤u hükümetini abart› kulvar›nda yar›flt›rmaktan çekinmeyen Spor Bakan›n›n, “Londra Olimpiyat Oyunlar› göstermifltir ki, 2020 Olimpiyatlar›nda Türkiye kürsülere çok say›da sporcu ç›karacakt›r.” diyebilmesinin gerekçelerini anlamak gerçekten zor. Genç Bakan, say›ca oldukça fazla sporcu kat›l›m› ve rekor k›r›p kürsülere ç›karak, çok madalya toplayabilmenin birbirinden farkl› fleyler oldu¤unun ay›rd›nda olmal›yd›. Ayr›ca Say›n Bakan›n, Genel Müdürün, federasyon baflkanlar›n›n madalya sevdalar›na; devflirme sporcular›n kimliklerine ilifltirilen ulusal ölçümlü paralar gölge etmemeliydi. Sanki 2008’deki Pekin Olimpiyat Oyunlar›’nda vurgulad›klar›m›zdan kopya çekiyor gibiyiz.
Nevin Yan›t Bu düflünce oluflumlar›yla daha çok
tart›flmal›y›z... Hem de sonuna, sorunlar› çözümleyinceye dek tart›flmal›y›z. Türk çocuklar›n›n ulusal niteliklere dönüflen yeteneklerini, düflünce erozyonuna u¤ram›fl siyasilerin yat›r›m alanlar›ndan çekmeliyiz. Bunu baflard›¤›m›z ve çocuklar›m›z› bask› alt›ndan, ekonomik salvolardan kurtard›¤›m›z an, sporumuzun kurtulufl müjdesini verebiliriz. Ve toplumsal yap›m›z›n 56
abart› içeren söylemlerinden sporcular›m›z› çekip ç›karmal›y›z. Nevin Yan›t k›z›m›z›n olimpiyat beflincili¤inin baflar›s›n› kutlamal›y›z ama ona bir Avrupa fiampiyonu oldu¤unu an›msatarak, olimpiyat oyunlar›nda daha baflar›l› olabilece¤ini tatl› bir sitemle anlatabilmeliyiz. Filenin Sultanlar›, Potan›n Perileri gibi kula¤a hofl gelen tamlamalar› be¤enmemek mümkün de¤il. Ancak, son Amerika karfl›laflmas›na dek iki yenilgi alan sultanlar›n giderek düflen form grafiklerine bakmaks›z›n, güçlü rakipleri “Yenebilmek” üzerine oluflturulan söylemler, birer abart› ürünüdür. Türk toplumunda, herhangi bir spor dal›ndaki final karfl›laflmas› sonucunda ‘sporcular›n canlar›n›n sa¤ olmas›n› dilemek’ insan›m›z›n genifl anlay›fl›n›n bir yans›mas›d›r. Önce do¤rular› söyleyerek tart›flmal›y›z. Toplum, yap›lan hatalar› da bilmeli... Bilmeli ki; özür gerekçelerini daha bilinçli kabul edebilsin. T›pk›, Potan›n Perileri yani Bayan Basketbol Tak›m›z›n teknik kadrosunun, “Faul yapsayd›k, Rusya maç›n› kazanabilme yüzdemiz artard›” itiraf› gibi...
D
ürüst olmal›, haz›rc› olmamal›y›z. Kendi özümüzden yarataca¤›m›z gücün, yüksek düzeylerde seyredebilece¤inin bilinciyle spor oluflumlar›na yön vermeliyiz. Siyasi çat›lar›n alt›nda spor yap›lamayaca¤›n›n gerçe¤ini de, Dünya ve Olimpiyat fiampiyonu Jamaikal› sprin-
Usain Bolt ter atlet Usain Bolt’un bu konudaki cesur duruflunu bilincimize kaz›mal›y›z. Ülkesinin eski bakanlar›ndan Antonyo Jacien’in, 2005 y›l›ndaki, “Günün birinde senin de h›z›n kesilecek, flöhretin bitecek. Gel bizim örgütümüzde siyaset yap. Sana bakanl›k verelim, servet kazand›ral›m.” teklifine, ünlü flampiyonun yan›t› sert olmufl ve bakan›n siyasi yaflam›n› bir anda bitirmiflti. Bolt’un, daha bugünkü flöhretine ulaflmadan önce verdi¤i yan›t çok ilginçti: “Jamaika, her meslekten insandan oluflan flerefli bir toplumun devletidir. Sen akl› k›sa adam! Bana, ‘seni yasad›fl› ve flerefsizliklerle dolu bir yoldan geçirerek beyaz adam yapaca¤›m’ diyorsun. Benim siyahili¤im, bedenimin her yerinde. Ama akl›mda de¤il. Hiçbir Jamaikal›, beyaz olmak u¤runa akl›na ve karakterine fiyat biçmez...” • metingoren@butundunya.com.tr 57
TAR‹HTEN DAMLALAR Mümtaz ‹dil
22 Aralık 1849 sabahı… Saat yedi... 27 yaşındaki delikanlı, dışarıdan gelen dayanılmaz uğultu nedeniyle uyandı. Komutlar yağıyor, kılıç şakırtıları geliyor, hücrelerin kapılarında dönen anahtar sesleri, sanki genç adamın beynini oyuyordu.
Ölüler Evinden
Dosto K
ap› aç›ld›. Bir jandarma subay›yla, cezaevi görevlisi h›fl›mla hücreye girdiler. Daha önce el koyduklar› sivil giysileri delikanl›n›n surat›na f›rlatt›lar. “Çabuk giy flunlar›!” diye ba¤›rd› subay olan›. Cezaevi görevlisine dönerek, “‹fli bitince kelepçeleri tak, aya¤›ndaki zincirleri kontrol et!” talimat›n› verdi. Soka¤a ç›kan kap›n›n efli¤ini geçer geçmez delikanl›n›n yüzüne buz 58
gibi hava çarpt› ve sabah mahmurlu¤unu o an üzerinden ald›. Kendine gelir gibi oldu. Henüz ne oldu¤unu, nereye götürüldü¤ünü, neden götürüldü¤ünü bilmiyordu. Avlunun önünde tüm mahkûmlar› toplam›fl, arabalara bindiriyorlard›. “Tek tek binin!” diye ba¤›rd› askerlerden biri.”Acele edin!” Ayak bileklerindeki zincir yürümelerini zorlaflt›rd›¤›ndan, sanki bir penguen sürüsü gibi, mahkûmlar iki
BD EYLÜL 2012
yana yalpalayarak arabalara do¤ru h›zla yürümeye çal›fl›yorlard›. Zorlukla atl› araban›n basamaklar›n› t›rmanan delikanl›, içerideki askere, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu. Cevap alamad›. Atlara vurulan k›rbaçlar›n ve gece ya¤m›fl kar› ezen tekerleklerin sesinden baflka ses duyulmuyordu. Arabadaki di¤er iki mahkûm da sessizce önlerine bak›yorlard›. Delikanl› ikisini de tan›yordu, ama isimlerini an›msam›yordu. Kendisi gibi, onlar da Petraflevski hareketi içinde yer alan militanlardand›. Muhaf›za bir kez daha sordu: “Nereye gidiyoruz?”
An›lar:
yevski “Bunu söyleyemem,” dedi oldukça esmer, ince yüzlü jandarma eri. Çekik gözlerine bak›l›rsa Orta Asya yöresinden olmal›yd›. “Yasak!” Delikanl›, Neva’n›n üzerindeki köprülerden birinin üzerinden geçtiklerini fark etti. Araban›n camlar› ince buz tabakas›yla kapl›yd›. D›flar› güçlükle seçiliyordu. Köprünün Litevnaya caddesine ç›kan ucuna do¤ru ilerliyor olmal›yd›lar. Delikanl›, ceketinin koluyla camlar› silmeye çal›flt› ancak
jandarma eri izin vermedi. Di¤er iki mahkûm çok tepkisizdi. Onlar›n tepkisizli¤i delikanl›y› rahats›z ediyordu. Sanki onlar nereye gittiklerini biliyorlard› ve kaderlerine raz› olmufllard›. O zaman delikanl›n›n içine derin bir kuflku düfltü. ‹simlerini an›msamad›¤› mahkûmlara nereye gittiklerini sormaya yeltendi, ama asker eliyle delikanl›y› uyararak konuflmas›n› engelledi. “Bu gidifl, iyi bir gidifl de¤il,” diye düflündü. S›rt›ndan buz gibi terlerin 59
BD EYLÜL 2012
akt›¤›n› hissediyordu. “Di¤erleri de geliyor! Herkes geliyor! Bu gidifl iyi bir gidifl de¤il.” Karfl›s›nda oturan askerin k›yafeti her zaman rastlad›¤› k›yafet de¤ildi. D›flar›daki eksi otuza yaklaflan so¤u¤a ra¤men askerin üzerinde paltosu yoktu. Her gün çamur içinde yüzen çizmeleri cilal›yd› ve üzerindekiler günlük k›yafetinden çok daha parlak ve temiz görünüyordu.
do¤ru tüm dostlar›nla birlikte gidiyorsun. Buna ben karar vermedim. Efendimiz Nikola’n›n talimat›.” “Peki ama, nereye gidiyoruz?” “Semenovski Meydan›’na…”
M
ahkûmlardan daha yafll› olan› cevap vermiflti bu kez. Sakallar› öylesine kirliydi ki, beyazlar› bile seçilemez olmufltu. Dudaklar›n›n çevresi, tütün nedeniyle olsa gerek, kirli sar› görünüyordu. Bir an delikanl› ile göz göze geldikten sonra yeniden araban›n taban›na dikti gözlerini. Daha genç olan› ise hiçbir fley görmedi¤i halde buzlu cam›n ard›ndan d›flar›y› bofl gözlerle seyrediyordu. “Semenovski Meydan› m›? Neden oras›? Bu so¤ukta orada ne yapaca¤›z? Tanr›m, yoksa…” Fyodor Mihayloviç Dostoyevski bafl›n› öne aha genç olan› ise hiçbir fley e¤di ve kendini kar birigörmedi¤i halde buzlu cam›n kintilerini ezen tekerleklerden gelen sesleri dinleard›ndan d›flar›y› bofl gözlerle meye b›rakt›. seyrediyordu. “Bu gidifl, iyi bir gidifl de¤il...” Delikanl› derin bir iç geçirerek, Bir saat kadar sonra araba durdu. Dosdi¤er iki mahkûmun duyaca¤› flekilde, toyevski arabadan inince, önünde ve “Petraflevski ile Mombelli nerede aca- arkas›nda dizili on kadar arabadan daba? Ya Grinyev, aziz dostum?” diye va arkadafllar›n›n indi¤ini gördü. Seyüksek sesle m›r›ldand›. menovski alay›n›n at›fl alan›na gelmiflCevap askerden geldi: lerdi. Bütün gece ya¤an kar nedeniyle, “Meraklanma,” diye söze girdi. alan beyaz bir çarflafla örtülmüfl gibiy“Hepsi arabalara bindirildi. Karanl›¤a di. Meydan›n çevresinde bir y›¤›n
D
60
BD EYLÜL 2012
insan birikmiflti. Fyodor Mihayloviç, bu insanlar›n neden topland›¤›na da bir anlam veremedi. Bir fley izlemeye gelmifl gibiydiler. fi›k giysiler vard› üzerlerinde. Baz›lar› çocuklar›n› da getirmiflti. Zavall› yavrucaklar so¤uktan titriyor, babalar›n›n veya annelerinin kürklerinin alt›na s›¤›nmaya çal›fl›yorlard›. Alanda dört-befl bin kifli vard›. Dostoyevski, bu kadar insan›n neden alanda topland›¤›n› anlamaya çal›fl›yordu.
T
am o s›rada, meydan›n ortas›na dikilmifl, gece ya¤an kar nedeniyle sol u tuhaf görünümlü taraflar› kara bürünmüfl kaz›klar› adam›n yüzünde belirli bir gördü. O anda midesinin buland›¤›n› hissetti. Bafllar›na gelece¤i ifade yok gibiydi. Ne korku tahmin etmiflti. seziliyordu yüzünde ne de “Bizi kurfluna dizecekler,” diye f›s›ldad›. Yan›nda, dava arküstahl›k. kadafl› Grigoriyev vard›. Topra¤a üç kaz›k dikilmiflti. Bu, üçer kiflilik d›, o kadar. Mombelli’nin de durumu gruplar halinde kurfluna dizilecekleri pek farkl› de¤ildi, ama Palm’in yüzünanlam›na geliyordu. Biraz ileride tram- den korku aç›kça okunuyordu. pet ve borazan tak›m› bekliyordu. Meydana h›zla bir atl› girdi. Bütün S›ran›n en önünde Petraflevski, Mom- bafllar o yana döndü. At›n üzerindeki belli ve Palm vard›. Üçü de bafllar›na hafifçe öne e¤ilmifl, dört nala infaz geleceklerin fark›na varm›fl, s›k›nt›l› alan›na at›n› sürüyor, elindeki k›rbac› bir flekilde kaz›klara bak›yorlard›. Al- da sa¤a sola sallayarak ba¤›r›yordu: t›flar kiflilik gruplar halinde s›ralanm›fl“Çekilin, savulun! Çekilin diyolard› ve Fedya birinci s›ran›n sonunda rum size!” bulunuyordu. Yani, ölüm mangas›n›n Kimse ne oldu¤unu anlam›fl de¤ilalt›nc› s›ras›ndayd›. Bu nedenle Petra- di. Ola¤anüstü bir durum olmasa, flevski’nin yüzünü net biçimde görebi- kimse idam mangas›n›n görevini kesliyordu. Bu tuhaf görünümlü adam›n me cesaretini gösteremezdi. Atl› soluk yüzünde belirli bir ifade yok gibiydi. solu¤a idam mangas› komutan›n›n Ne korku seziliyordu yüzünde ne de önüne geldi. Selam verdikten sonra küstahl›k. Belli belirsiz bir s›k›nt› var- konuflmak için izin istedi. Yüzbafl›dan
B
61
BD EYLÜL 2012
onay ald›ktan sonra yan›na yanaflt›. Konuflulanlar› kimse duyam›yordu. At üzerinde gelen subay f›s›lt›yla konufluyor yan gözle de mahkûmlar› süzüyordu. Yüzbafl›n›n yüzünde ise tuhaf bir endifle vard›. Dalg›n dalg›n bafl›n› sall›yor, söylenenleri anlad›¤›n› belirtiyor ve bir anlamda onayl›yordu.
S
onunda atl› subay cebinden mühürlü bir zarf ç›kart›p subay›n eline tutuflturdu. ‹ki ad›m geriledi ve selam verdikten sonra yeniden at›na bindi. Bu kez at› t›r›sa alm›fl, yavafl yavafl gidiyordu. Görevini yapm›fl olman›n bir rahatl›¤› vard› üzerinde belli ki… Durum daha da karmafl›klaflm›flt› flimdi. Bir anda mahkûmlar aras›nda, Çar Nikola taraf›ndan ba¤›flland›klar›na iliflkin bir dedikodu dolaflmaya bafllad›. Baz›lar› umutlar›n› seslendirmeye bafllam›fllard›. Çar’a karfl› övgü dolu sloganlar at›yorlard›. Dostoyevski tedirgin bir flekilde çevresine bak›yor bir yandan da “Tanr› Çar’› korusun,” diye m›r›ldan›yordu. Etkilenmiflti. Petraflevski’ye bakt›. Hiçbir tepkisi yoktu tuhaf adam›n. S›k›nt›l› ba-
k›fllar› kaz›klar›n üzerinde dolafl›yor oradan yüzbafl›ya dönüyordu. Ne bir umut belirtisi vard› yüzünde ne de umutsuzluk. “Tafl gibi bir adam bu,” diye düflündü Dostoyevski. “Neden bu kadar çok adam› etkiledi¤i belli oluyor. Yüzünden bir fley anlamak mümkün de¤il. Yüzbafl›y› bile tedirgin etti.” Gerçekten de, elinde mühürlü zarf› bir tehdit unsuru gibi tutan yüzbafl› Petraflevski ile göz göze gelmemeye çaba gösterir gibiydi. Bir zarfa bir di¤er mahkûmlara bak›yor, ama herhangi bir fley söylemiyordu. Gerilerden Akflamurov dayanamay›p ba¤›rd›: “Hey yüzbafl›! Bizi kurflunlamadan önce haberi paylaflmay› düflünmüyor musun? Söyle, bu kadar önemli olan haber ne!” Yüzbafl› Çar Nikola’n›n idam cezas›n› affetti¤ini belirten emrini yüksek sesle okudu. Bütün mahkûmlar Sibirya maden ocaklar›na sürgüne gönderiliyorlard›. Dostoyevski için yepyeni bir hayat bafll›yordu: Ölüler evinden an›lar.• mumtazidil@butundunya.com.tr
Ölümsüz Shakespeare Abdullah Cevdet, bir ara Shakespeare’in bütün eserlerini
Türkçe'ye çevirmeye bafllad›. Bir iki çevirisi de yay›mland›. Fakat bunlar hiç de baflar›l› tercümeler de¤illerdi. Bir ara Süleyman Nazif’e dert yanarcas›na, “Biliyor musun, flu Shakespeare’i tercüme iflini bitirmeden ölece¤im diye korkuyorum.” dedi. Arkadafl› Süleyman Nazif, onunla ayn› görüflte de¤ildi: “Ben de tam aksine Shakespeare’i çevirme iflini ölmeden bitireceksin diye korkuyorum. Herkes Shakespeare’in eserlerini ölümsüz diye bilir. Sen onlar› Türkçe’ye çevirmekle ölümlü olduklar›n› ispatlad›n!” 62
YAfiAMDAN GERÇEK ÖYKÜLER Suat Türker
Eyvah... Bayrak düfltü! Durdurun treni. Kalabalık... Kalabalık... İğne atsan yere düşmeyecek. Sirkeci garı tarihi günlerinden birini yaşıyor.
A
lmanya'ya iflçi göçü var. ‹lk kafilelerden biri gidiyor. Birbirlerine
sesleniyorlar. “Su ald›n m›?” “Pasaportunu, paran› ka¤›tlar›n› iç cebine koy.” “Al bu çengelli i¤neyle cebinin a¤z›n› i¤nele.” Yaflamlar›n›n en uzun yolculu¤una ç›kacaklar. Gelecek heyecan› a¤›zlar› kurutuyor, seslerini k›s›yor. Kimse akl›nda biriken sorular› di¤erine sormuyor. Ancak ortak duygular›; Korku ve endifle. 63
BD EYLÜL 2012
ercümanlar, görevliler ellerinde ka¤›tlar son uyar›lar› yap›yorlar.“Tuvaletleri temiz tutun. Çöpleri koridorlara b›rakmay›n.” Karton kutular içinde yolluklar da¤›t›l›yor. Kara tren hareket düdü¤ünü çal›yor. “Düüüt.” Düdük sanki ac›l›, ac›l› ötüyordu. Pencerelerden sarkanlar yak›nlar›yla son defa el ele tutuflmaya çal›fl›yor. Birbirlerinin s›cakl›¤›n› duyacaklar. Tren a¤›r a¤›r hareket ederken Bayraklar ortaya ç›k›yor. K›rm›z›, k›rm›z›
T
bayraklar pencerelerden sallan›yor. “Vatan... Sana Allaha ›smarlad›k vatan.” Göz yafl› sel gibi ak›yor. Makinist hem düdük çal›yor, hem de trenin h›z›n› artt›r›yor. Peronda bekleyenlerin yafll› yüzleri, mendil sallayan elleri kollar›, sonra vücutlar›, yavafl yavafl gözlerden siliniyor. Elbette ki, gidip de gelmemek, gelip de görmemek var. 64
Çünkü bu, ad› henüz konmam›fl bir göç. Çocu¤u, ye¤eni, amcas› o trende. Kara trenin Anadolu insan›n›n gönlünde ayr› bir yeri vard›r. Onlar›n yaflamlar›n›n ve türkülerinin bir parças›d›r. KOMPARTIMANDAK‹ alt› yolcu da sessiz ve dalg›n. Pencerelerden bak›yorlar. K›rlar, ay çiçekleri, yeflilli sar›l› mavili tarlalar ak›p gidiyor. Ama, onlar› kimse görmüyor. Herkes Almanya hayalleriyle beyin kapaklar›n› d›fl dünyaya kapatm›fl heykel gibi oturuyorlar. Pencerenin önünde oturan Sami'nin akl›nda befl yafl›ndaki k›z› var. Sar›k›z›n a¤lay›p a¤lay›p da befl yafl güzelli¤i içinde pembe yanaklar›ndan akan yafllar› görür gibi oluyor. K›z› son anda tutturmufltu 'K›rm›z› ayakkab› isterim' diye. Komflunun k›z›nda vard›. O da istiyordu. Alamad› çünkü paras› yoktu. ‹çinden dört çocu¤unun en küçü¤ü k›z›yla konufluyordu. “Alaca¤›m k›z sana alaca¤›m bir düzine ayakkab›. Hele bir Almanya'ya varal›m da.” Kap› kenar›nda oturan Hüsnü kad›nlara düflkündü. ‹kide bir de cebinden avucunun içine s›¤an, arkas› ay y›ld›zl› yuvarlak bir ayna ç›kar›p yüzüne dikkatle bak›yordu.
BD EYLÜL 2012
Sorsalar söylemezdi ama, Almanya'ya sar›fl›n ve tombul kad›nlar için gidiyordu. HAYALLER‹ bir bir saymaya imkan yok. Sanki o giden yolcu treni de¤il de masallardaki hayal treni. Hayal tünelinde ilerliyor. Hayallerini kantara vurma imkan› olsa tren bu yükü çekemezdi. Ortada oturan Japon R›za'n›n içinde kabaran, patlamaya haz›r duygular vard›. ‹çinde 'H›nç' kayn›yordu. Kay›n pederi sa¤l›¤›nda mal taksimi yapm›fl, Sami'nin kar›s›na hiçbir fley vermemiflti. “K›z çocu¤udur ona miras de¤mez. Ne yapacaksa kocas› yaps›n.” diye de haber göndermiflti. R›za, Almanya'da para kazanacak kay›n pederinin vermedi¤i tarlalar›n hepsini sat›n alacakt›. “On dönüm.. Yirmi dönüm... At paralar› masan›n üzerine. Hepsini peflin, peflin al. Görsünler günlerini. Miras öyle verilmez, böyle al›n›r.” Hiç k›m›ldamadan oturan k›sa boylu beyaz gömlekli çelimsiz genç, kan davas›ndan kaç›yordu. Kan davas› onlar›n ailesini kemirip bitirmiflti. Ancak kendinin duydu¤u hafif bir sesle m›r›ldan›yordu: “Kimse adresimi bilmeyecek. B›y›klar›m› da kestiririm. Bir de gözlük. Belki ad›m› da de¤ifltiririm.” Arkadafllar›n›n sonradan anlatt›klar›na göre bu genç Almanya'da ça-
l›flmaya bafllad›ktan 26 ay sonra Münih'de has›mlar› taraf›ndan vurulup öldürülmüfltü. Kara tren sadece onlar› ve hayallerini de¤il, örf adet ve töreleri de Almanya'ya tafl›yordu. Bu nedenle de yükü a¤›rd›. TREN bir tempo tutturmufl gidiyordu.
Süratini ne azalt›yor ne de ço¤alt›yordu. Sadece tekerleklerin raylar›n eklem yerlerinden atlarken ç›kartt›¤›
Bulgaristan hakk›nda hepsinin kulaktan dolma korkular› vard›. Biri bilirmifl gibi bilgi verdi.
"Korsan›, polisi, askeri adam› sopalar, sonra da sebepsiz yere içeri atarlar izini kimse bulamaz." ses duyuluyordu. Kimse konuflmuyordu. “Neredeyiz.” “Bulgaristan'a girdik.” Bulgaristan hakk›nda hepsinin kulaktan dolma korkular› vard›. “Korsan›, polisi, askeri adam› sopalar, sonra da sebepsiz yere içeri atarlar izini kimse bulamaz.” Tren Sofya'da durdu. Hepsi pencerelerden sarkt›lar. Afla¤›da, bayat simit un kurabiyesi, halka tatl›, bardakla su satan sat›c›lar vard›. Türkçe ba¤›r›yorlard›. “Taze simit... Tatl›c› geldi, tatl›c›...Sudan içen...” 65
BD EYLÜL 2012
Çünkü , Almanya treni ara istasyonlarda durmuyordu. Trenin pencerelerinde birikenler yine bayraklar› ç›kart›p sallamaya bafllad›lar. ‹stasyondakiler de onlara el sall›yorlard›. Tren istasyonu geçtikten sonra h›zland›. Birden bir ba¤›rt› duyuldu.“Bayra¤› düflürdüm... Bayra¤› b›rakmayal›m.” Haber kompart›manlarda, dar koridorlarda telsiz h›z›yla duyuldu. Yüzler gerildi. Eller titredi. Çaresizlik içinde yere çömelen genç a¤lamakl› bir sesle konufltu: “Rüzgar sert esti. Bayra¤›n sopas› elimden kayd› ve bayrak düfltü.” Çareyi Laz Nizam buldu. “Arkadafllar, bu bayra¤› bu topraklarda b›rakmayal›m. Çaput yap›p k›çlar›n› silerler...” “Ne yapal›m.” “Treni durdural›m.” “Ama nas›l.” “‹mdat kolunu çekelim.” “Cezas› vard›r.” “Ne cezas› varsa raz›y›z.” Nizam ba¤›rd›: “Cezas›na raz› m›y›z?” Topluca, gür bir ses yükseldi. “Raz›y›z.” Nizam kanepenin üzerinde yürüdü. Pencerenin üstündeki imdat koluna tüm gücüyle as›ld›. Kola ba¤l›
Tren Bulgaristan'›n küçük kasabalar›ndan birinde yavafllad› ama durmad›
Bir Bulgar polisi yar›m Türkçesiyle seslendi. “Afla¤› inmek yok. Trenden inmek yasak. ‹nenler do¤ru mapusa...” encerelerden bakanlar ellerindeki Türk bayraklar›n› da sall›yorlard›. Kimsenin onlara böyle bir fley yap›n dedi¤i yoktu. Ama içlerinden öyle geliyordu. Demek ki tahta bavula iç çamafl›r›, peynir ekmek, bir de bayrak konmufl. Yoksa bu kadar çok bayrak nerede bulunur. ‹stasyonlarda, yollarda insan görünce bayrak ç›kar›p sall›yorlard›.
P
TREN Bulgaristan'›n küçük kasabalar›ndan birinde yavafllad› ama durmad›. 66
BD EYLÜL 2012
kurflun mühürlü ince tel koptu. Tren raylar üzerinde g›c›rt›l› sesler ç›kararak, büyük bir sars›nt›yla durdu. Bir anda kap›lar aç›ld›. Her vagonun kap›s›ndan onlarca kifli yere atlad›. Süratle geriye do¤ru kofluyorlard›. En önde bayra¤› düflüren genç vard›. Bir hayli kofltular. Makinist, kondoktörler, gümrükçüler, askerler flaflk›nl›kla bir birlerine bak›yorlard›. Durumdan haberi olmayanlar pencerelerden sarkm›fllar soruyorlard›.“Adam m› düfltü. Ne oldu?”Ba¤›rt›lar, alk›fllar birden yükselince flaflk›nl›klar› daha da artt›. “Adam düfltüyse neden alk›fll›yorlar?” “Adam de¤il bayrak düfltü.” Trenden atlayanlar h›zla kofluyorlard›. Bayrak en öndeki gencin elinde dalgalan›yordu. Sanki, atlar›n›n üstünde rüzgar gibi uçan süvari bölü¤ü geliyordu. “Bulduk, bulduk.” Alk›fllar, alk›fllar. “Yafla, varol. B›rakmad›k bayra¤›.” Kucaklaflanlar, a¤laflanlar vard›.
liler, imdat kolunun hangi kompart›mandan çekildi¤ini araflt›r›yorlard›. Sonunda buldular. er kafadan bir ses ç›k›yordu. Önce, 'elimiz çarpt› veya biz bilmeden imdat kolunu çektik 'diyelim dediler. Laz Niyazi itiraz etti; “Ben çektim oni... Söylerim da... Kellemi alacak de¤il ya...” Biri parma¤›ndaki alt›n yüzü¤ü, alt›n kaplama Omega marka saatini ç›kar›p subaya uzatt›. “Bunlar dü¤ünümde geldi. ‹kisi de k›ymetli. Al senin olsun kapat bu konuyu yolumuza devam edelim.”
H
Ba¤›rt›lar, alk›fllar birden yükselince flaflk›nl›klar› daha da artt›. “Adam düfltüyse neden alk›fll›yorlar?”
BULGARLARIN sorufltur-
mas› sert bafllad›. Omuzlar›nda tüfek as›l› üç askerle gelen bir subay ba¤›r›p ça¤›r›yordu. Bulgarca konufltu¤u için subay›n ne söyledi¤ini anlayan yoktu. Ama sinirli halinden ne dedi¤i belliydi. Türk iflçileri sessiz duruyorlar, olacaklar› bekliyorlard›. Görev67
BD EYLÜL 2012
Bu s›rada Alman firmas›n›n temsilcisi tercüman›yla geldi. Tren görevlilerine sert bir flekilde konufltu. “Böyle bir fley olmufl. Treni yoldan al›koyamazs›n›z. Cezas› neyse verelim ve yolumuza devam edelim. Yoksa flimdi Alman elçili¤ini arayaca¤›m.” u konuflma etkili oldu. Bulgar görevliler aralar›nda konuyu tart›flt›lar ve para cezas› vereceklerini söylediler. Ceza 350 mark idi. Herkes, uzat›lan flapkaya ceket astarlar›nda, çoraplar›nda saklad›klar› marklardan att›lar. Biri de devaml› paray› say›yordu. En sonunda, arkadafllar›n› uyard›: “Tamam arkadafllar. 350 mark oldu. Art›k para atmay›n flapkaya.” Zab›tlar tutuldu, makbuzlar imzaland›. Tren yoluna devam etti. Yolcular›n içleri çok rahatt›. Sanki içlerine coflkulu bir duygu seli gelmifl ve bütün korkular›n›, huzursuzluklar›n› silip götürmüfltü. O saatlerden sonraki saatler nefle içinde geçti.
B
YILLAR sonra Almanya trenindeki
o kompart›mandaki alt› kifliden biri olan Kara ‹brahim ile karfl›laflt›k. Yafl› yetmifle varm›flt›. Felç geçirdi¤i için elindeki bastona dayanarak yürüyordu. Felçli aya¤›n› da yerde sürüyordu. An›lar tekrarlad›. Komik olaylara gülündü. S›ra, 'Hiç unutamad›¤›m ve unutmayaca¤›m bir olay' dedi¤i bayrak olay›na geldi. Anlatmak istemez gibi duralad›. Bir süre sustuktan sonra h›zl› h›zl› konufltu: “Biz do¤uluyuz.. Treni durdurup koflanlar aras›nda bizimkiler ço¤unluktayd›. Yani do¤ulular... Türk bayra¤›n› yabanc› bir ülkede yerlerde paçavra gibi b›rakmak istemedik. Hepimiz heyecanla kofltuk. fiimdi ise bayrak tart›flmalar› yap›l›yor. Çok üzülüyorum...Çok... Bu tart›flmaya girenlere, lütfen bizim bayrak hikayemizi anlat›n da hat›rlas›nlar baz› fleyleri...”• suatturker@butundunya.com.tr
CESARET VE ESARET
Bir Hint masal›na göre, kedi korkusundan devaml› endifle içinde yaflayan bir fare vard›. Büyücünün biri fareye ac›d› ve onu bir kediye dönüfltürdü. Fare, kedi olmaktan mutlu olaca¤› yerde, bu kez de köpekten korkmaya bafllad›. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüfltürdü. Kaplan olan fare, bu kez avc›dan korkmaya bafllad›. Büyücü bakt› ki, ne yaparsa yaps›n farenin korkusunu yenmeye imkân yoktu. Onu eski haline döndürdü. Ve dedi ki: “Sen cesaretsiz ve korkaks›n. Sende sadece bir farenin yüre¤i var. Seni neye dönüfltüsem çare yok. Ben sana yard›m edemem.” 68
BELGESELC‹N‹N GÖZÜYLE Çetin ‹mir
Orta Asya Türk Sanat›nda
Balballar “fiamanizm inan›fl›na göre; Var olan her fley gibi, insan›n da hem bir tek, hem de birçok oldu¤una inan›l›rd›. Ruhlar›n hepsi, ayn› zamanda ve bir yerde bulunurdu.
B
u ruhlar, onun d›fl›nda, kan›nda, kemiklerinde solu¤unda bulunur, vücudunda ve yaflamlar›n›, o insan›n ölümünden sonra çeflitli yerlerde, t›pk› yaflayanlar aras›nda bulunuyormufl gibi, var olunan gökte, atalar›n totemik bölgesinde, mezar›n içinde, sancakta, "balballar" da sürdürebilir; baflka bir vücutta yer alabilir.”
69
BD EYLÜL 2012
Çeflitli balbal örnekleri
Ö
len kimsenin hayattayken savaflta öldürdü¤ü kiflilerin simgesi olan tafllar veya heykellere balbal deniyor ve bunlar da mezar›n etraf›na dikiliyordu. Balballar ve ölene kurban edilen hayvanlar, öbür dünyada hizmete tahsis edilmifl say›l›yordu. Ölenin, onun maiyetinin ve balballar ile kurbanl›k hayvanlar›n tasvirleri dikili tafla oyulmufl bir heykel veya kabartma olmaktayd›. Ölenin hayat safhalar›n› temsil eden levhalar da tafla naklediliyor veya az kabartmal› flekilde Altay araflt›rma alan›
Rusya
Mo¤olistan Çin 70
oyuluyor ya da k›rm›z› boyayla çiziliyordu. Bu eserlerin üslubu ilkel, fakat çarp›c› bir ifade biçimiyle kendini gösteriyordu. ‹nsan tasvirlerinin hiçbiri di¤erine benzememek ile kaynaklarda ölenin portresinin yap›ld›¤› hakk›ndaki bilgi teyit edilmifl bulunmaktad›r. Sin ad› verilen bu mezar abidelerinin baz›s›nda Türk sanatkârlar›n›n adlar› da okunmufltur.Ölen hükümdarlar veya kahramanlar için kabirlerinin bafl›na hayatta iken savafl›p öldürdükleri kiflilerin say›s› kadar balballar dikerlerdi. Bu sayd›klar›m›z›n hepsi Türklerin semavi dinlere girmeden önceki adetlerinin umumi bir görüntüsüdür. Hatta bunlar›n baz›lar› islamiyeti kabul ettikten sonra da,
BD EYLÜL 2012
Türklerin dini hayatlar›nda süregelmifllerdir. (2) Biz burada, Ukrayna Steplerinde, eski ad›yla Deflt-i K›pçak denilen bölgede XI. ve XIII. As›rlardan kalma, K›pçak tafl sanat›, heykelleri veya balballar›ndan söz edece¤iz. (3) Tafl, maden ve serami¤e nazaran sa¤lam bir madde oldu¤u için, insan›n yarat›c›l›k fikri ile teknik ve sanatkârl›¤›n›n önemli kaynaklar›ndan biri olarak kullan›lm›flt›r. Özellikle maddi ve manevi kültür tarihinde önemli rol oynam›flt›r. Muhafaza edilmesi ve sadeli¤i sayesinde geçmiflten günümüze de¤in çok say›da heykel ve abide kalm›flt›r. Halklar, onlar›n üzerine kendi hayat tarzlar›na özel izlerini yans›tarak kültürel miraslar›n› b›rakm›fllard›r. Deflt-i K›pçaktaki balballar veya
Bir baflka balbal örne¤i
‘kamenniy babi’ hakk›nda pek çok insan çal›flm›flt›r. Konumuzla ilgili ilk problem bu heykellerin kimli¤ine iliflkindir. Do¤u Avrupa ve Asya steplerinde bulunan bu heykellerin de¤iflik halklara; ‹skit, Sarmat, Hun, Got, Ugor, Peçenek, Bulgar, Slav, Mo¤ol, K›pçak ve di¤er boylarla da ba¤l› oldu¤u hakk›nda çeflitli teoriler ortaya at›lm›flt›r. Hatta bir kurama göre Tunç devrinde yaflayan boylara ait oldu¤u da söyleniyordu. 1885’te tafl kesme sanat›n›n eski Türk boylar›na ait oldu¤u kabul edilmiflti. Bu kanaat günümüz için de geçerlidir. Pek çok bilim adam›, d›fl flekliyle birbirine benzeyen heykelleri, tip, cins, flekil, giyinifl tarz›, Kare planl› yap› ve dikilitafl
ikon ve kompozisyon özelliklerine göre tasnif etmifllerdir. Yaz›l› belgelerin eksikli¤i nedeniyle araflt›rmac›lar bunca arkeolojik, tarih ve plastik sanat ürünleri ile yüz yüze gelince o devri yaflayan halklar›n hayat tarzlar›n› ve düflüncelerini daha iyi yorum ve tahlil edebilirler. Tafl heykellere de¤iflik zamanlarda de¤iflik adlar verilmifltir. Orhon yaz›tlar›nda balbal olarak an›lmaktad›r. Tafl üzerinde yaz› veya resim an71
BD EYLÜL 2012
K›pçaklar›n ad›
lam›ndad›r. Kahraman unutulmufl, fakat heykeller dikmekteyasker anlam›nda da kulla- steplerde diktikleri diler. “Bu iki ça¤dafl n›lmaktad›r. Rusya’da esflair heykellerin K›pheykeller bugüne çaklara ait oldu¤unu kiden onlara ‘balvan’ (abdal) denilmifltir. ‹gor Desta- de¤in kalm›flt›r. kesin bir flekilde söylen›nda ‘timu tarakanski balvan’ mekteydiler. As›rlar geçfleklinde geçmektedir. Tafl heykellemifl, K›pçaklar›n adlar› kitap rin terminoloji literatüründeki ad› ‘ka- sayfalar›ndan silinmifl, âdetleri, geleminneya baba’ (Tafl baba)’d›r. nek ve görenekleri unutulmufl, fakat XIX. Asr›n araflt›rmac›lar› sonuçta steplerde diktikleri heykeller günümüfikir birli¤ine ulaflarak, Asya, Güney ze de¤in kalm›flt›r. Sibirya, Kazakistan, Güney Avrupa Balballarla ilgili olan ilk harita steplerinde bulunan tafl heykelleri ayn› 1851’de ortaya ç›km›flt›r. Harita Rusya isimle adland›rm›fllard›r ki o da ‘Ka- içiflleri bakanl›¤› memuru A. ‹. Piskamennaya Baba’d›r. Türkiye’de ise rov’undur. Piskarov Rusya’da bulunan bunlara ‘balbal’ denmektedir. Deflt-i bütün heykeller hakk›nda bilgi toplaK›pçak halk› ise ‘baba-babi’ sözcü¤ü- m›fl ve heykellerin tasvirinin yap›lmas› nü tercih etmektedir. Heykellerin % tavsiyesinde bulunmufltur. 1871’de 50 ile 70’i fliflman ve ihtiyar kad›nlar› A. S. Uvarov 1000 heykel üzerinde temsil etti¤i için, Rusça’daki ‘babuflka’ kelimesinin etkisiyle de ‘kamenna- Erkek ve kadın balbal çizimleri ya babi’ olarak adland›r›lm›flt›r. Tafl Balbal’›n insan biçimli heykellerdir.
S
ibirya Türklerine ait balballar›n varl›¤›n› Orhon yaz›tlar›ndan biliyoruz. Fakat bu belgelerde de fazla detayl› aç›klama yoktur. Genellikle edebi alanda, do¤u Avrupa’da bulunan heykeller hakk›ndaki bilgiler, XIII. As›rda yaflayan ozan Nizami’den al›nt›d›r. Nizami, fliirlerinde “K›pçak askerlerin, steplerden geçerken tafl heykellere tap›p hediyeler getirmesinden” bahsetmekteydi. Bir baflka kaynak ise 1253 y›l›nda K›pçak Steplerinden geçen elçinin yazd›klar›d›r. “K›pçak askerleri türbelerin üzerine toprak y›¤›nlar› yapmakta ve yüzleri do¤uya dönük olarak ve ellerinde belleri hizas›nda kâse tutan 72
BD EYLÜL 2012
tasnif yapmaya çal›flm›fl ve heykelleri 3 gruba ay›rm›flt›r. Bunlar: 1. Ayakta dikili olanlar, 2. Oturanlar, 3. Çömelmifl olanlar. Bu heykelleri evrimlerine göre de tasnif etmifltir. Bunlar: 1. Kaba-saba olanlar, 2. Rölyefli olanlar. O, sonuç olarak bütün heykellerin ayn› halk taraf›ndan yap›ld›¤›na ancak farkl› tarihlerde yap›ld›¤›na ulaflm›flt›r. Kad›n biçimli K›pçak tas heykellerin insan flekli: K›yafet, donan›m, saç ve eflya ile süslerden ibarettir. Kad›n ve erkek heykellerinde küçük farkl›l›klarla da olsa baz› de¤iflik karakteristik özellikler mevcuttur. Giyim unsurlar›, kaftan, flalvar, çizmeler birbirine benzese de askeri donan›m sadece erkek heykellerine mahsustur. Kad›n heykellerinde zengin bafll›k çeflitleri, süs eflyalar› görülmektedir. Erkek k›yafetini oluflturan unsurlar, dizlere kadar uzanan kaftan, pantolon flalvar, gömlek, kemer, k›sa çizmeler, bafl›nda flapka, kapüflon veya bafll›k, savaflç›lar›n mi¤feri, kemerli z›rh gömle¤i, k›l›ç, ok, hançer vard›r. Günlük eflya bele tak›lm›flt›r. Bunlar: B›çak, çakmak, kese, tarak, i¤ne, çalg› aletleri ve nadir olarak aynad›r. Baz› heykellerin ilginç olan taraf› flapka alt›ndan bele kadar uzanan 2-3 saç örgüsünün bulunmas›d›r. Bu
saç örgüleri arkadan beldeki kemerin alt›na sokulmaktad›r. Heykellerin giysileriyle Türk halklar›n›n k›yafetleri birbirine benzemektedir. Görülüyor ki; eserlerin bulundu¤u kapal› bir co¤rafya nedeni ve eski Sovyet topra¤› oluflundan dolay› çok fazla bilgiye ulafl›lamam›flt›r. Dolayl› bilgiye eriflebilmek de kirlili¤e neden olmaktad›r. Yak›n bir tarihe de¤in
Balbal kült alan›
Mo¤olistan d›fl›ndaki araflt›rmac›lar, arkeologlar ve sanat tarihçileri bu nedenle hem bilgiye hem de bu eserlere, yetkililerce izin verilmedi¤inden ulaflmakta hayli zorlanm›fllard›r. Asya k›ta co¤rafyas›n›n say›s›z bölgesinde çok de¤iflik türde ve çeflitli balbal heykeli görmek mümkündür.
S
onuç olarak K›pçak heykelleri dini ayin törenlerinde kullan›lmaktayd› ve onlar›n ilk durufl yerleri mabetlerdi diyebiliriz. Mabetlerin kullan›l›fl›; atalara tapma, toteme sayg› ve koruyucu anaya tap›nma (Umay ana) içindi. Heykellerin tasvirleri de 73
BD EYLÜL 2012
Khirigsuur'da iki dikili tafl
bize pek çok fleyi anlatmaktad›r. Eflyalar›n çeflitlili¤i ve bollu¤u, dikkat çekicidir. Bu ayr›nt›lar›n ço¤unu; giyim, donan›m, süs eflyalar›, saç flekilleri, bafll›k ve ayakkab› çeflitlerini, heykellerin üzerinden ve yaz›l› belgelerden ö¤reniyoruz.
G
erçekten de Sovyet araflt›rmac›lar› Türklerin, özellikle ‹slam öncesi dönemleri hakk›nda detayl› araflt›rmalar yapm›fllar,
buluntular› kaliteli müzelerde depolam›fl ve sergilemifllerdir. Ancak de¤erlendirmeleri / tezleri, bilim için gerekli olan antitezler yani baflka ülkelerin araflt›rmac›lar›n›n ayn› malzeme üzerindeki düflünceleri eksik kalm›flt›r. Ortaya konulan sentez, bilimin vard›¤› sonuç olarak kabul edilebilir ama bu olgu sadece Sovyet bilim adamlar›n›n tekelinde kalm›flt›r. Nihayet, 1991 y›l› ile birlikte Sovyetler Birli¤i’nde herkesin bildi¤i geliflmeler yaflanm›fl ve sadece kültürel bulgular de¤il, gerek bilimsel, gerek sosyolojik, her türlü bilgi dünyan›n kalan k›sm› ile paylafl›lmaya bafllam›flt›r. cetinimir@butundunya.com.tr Kaynakça: (1) Kaz›m fiahin H. Ünv. Sanat Tarihi Böl. 3. S›n›f Ö¤rencisi (Görseller) (2) Dr. Sadettin Gömeç A. Ünv. DTCF Ö¤r. Üyesi (3) Dr. Erdo¤an Alt›nkaynak Giresun Ünv. Fen / Edebiyat Fakültesi Ö¤r. Üyesi
AÇIKSÖZLÜ fiA‹R ‹RAN flahlar›ndan biri fliir yazmaya pek merakl›yd›. Ama
yazd›¤› fliirleri de saçma sapan karalamalard›. Bunlar› dalkavuklar›na okur, adamca¤›zlar can korkusuyla kendisini göklere ç›kar›rd›. Bir gün fliirlerinden birini, ünlü ‹ranl› fiair Kani'ye okuttu. Toksözlü biri olan Kani, fliirlerin çok berbat oldu¤unu fiah’›n yüzüne aç›kça söyledi. fiah öfkeden küplere bindi. “Çabuk!” dedi, “Çabuk bu herifi zindana at›n!” fiah’›n emri üzerine flair bir zindana kapat›ld›. Zavall› flair, uzun süre zindanda kald›. Nihayet yak›nlar›n›n ›srar›na dayanamayan fiah, flairi zindandan ç›kart›p huzuruna kabul etti. fiah “Ey Kani! Seni affettim! Zindanda kald›¤›n sürede, fliir yazma kabiliyetim geliflti. fiimdi al flu yeni fliirlerimi oku ve bana fikrini söyle!” dedi. Ünlü flair, fliirleri al›p okudu. K⤛tlar› fiah’a geri verdikten sonra flöyle dedi: “fiah›m, ben kulunuz yine zindana dönüyorum!” 74
YAfiAMDAN KES‹TLER Sema Erdo¤an
Postacı Adana Yollarında Altm›fll› y›llara damgas›n› vuran iki türkü... Dönemin halk
müzi¤i sanatç›lar›n›n sesiyle ünlenen ve çok sevilen "Postac›" ve "Adana Yollar›nda" türküleri... Bu iki türküyü Türk müzi¤ine kazand›ran emekli posta da¤›t›c›s› Abdurrahman Ya¤d›ran, 7 Nisan 1934’te Adana’da dünyaya gözlerini açarken, s›k›nt›l› bir çocukluk dönemi geçirece¤inden elbette habersizdi.
Bir Türkü Sevdal›s› Abdurrahman Ya¤d›ran
75
BD EYLÜL 2012
Do¤du¤unda Atatürk Cumhurbaflkan›, ‹smet ‹nönü ise Baflbakan idi. TRT kay›tlar›nda ‘Mahalli Sanatç›’ olarak geçiyor ad›... O, tam anlam›yla bir türkü sevdal›s›...
İ
nsanlar›n tek e¤lencesinin sinema art›k bir tutku haline gelmiflti. Sürekli oldu¤u günlerde, Adana’daki flark›lar dinliyor, repertuar›n› geniflletyazl›k Asri Sinemas›’na bir film meye çal›fl›yordu. Kebapç›lar›n hopargeldi. Sekiz flark›n›n seslendirildi¤i lörlerini dükkânlar›n›n d›fl›na koydukbu film, Abdurrahman Ya¤d›ran’›n lar› pikaplarda dönen plaklar› dinler, müzi¤e olan ilgisinin ortaya ç›kmas›na flark›lar›n sözlerini ezberlemeye çal›fl›r neden oldu. Aradan y›llar geçse de, ve na¤meleri yüre¤ine nak›fl gibi iflizledi¤i ‘Leyla ile Mecnun’ filminin lerdi. Hac› Arif Bey’in, fievki Bey’in, baflrollerinde Emine R›zz›k’› Adalet Rahmi Bey’in, Itri Efendi’nin en a¤›r Cimcoz’un, Bedir Lama’y› ise Ferdi flark›lar›n› bir kez dinlemesi, ezberleTayfur’un seslendirdi¤ini dahi unut- mesine yeterdi. mad›. 1945’te, 30 kurufl verip izledi¤i Okula bafllayaca¤› y›l ‹kinci DünM›s›r yap›m› bu filmde, Müzeyyen ya savafl› ç›kt› ve k›tl›k bafllad›. Ekmek Senar ve Münir Nurettin Selçuk tara- dahi bulamad›klar› dönemlerdi. Çof›ndan seslendirilen cuklu¤unu su sataAbdurrahman Ya¤d›ran’›n sekiz flark› da dün gibi rak, kazma kazarak, türkülerinin dillerde oldu¤u akl›nda. Hem de maçapa yaparak, pay›llara ait tan›t›m afifli kamlar›yla... 30 kurumuk toplayarak, flu bulmak zor oldu¤u fabrikalarda çal›flaiçin, filmi bir kez daha rak geçirdi. Kara izleme flans› bulamaönlü¤ü hiç giyemed›. Sinemaya giremedi, beyaz yakal›¤› se de, bir a¤ac›n tepetakamad›. ‹lk bestesinden ve bir evin dasini on befl yafl›nda, m›ndan, filmi iki kez pamuk toplarken dinleyebildi. yapt›. Saba makaSeslendirilen sem›ndaki bu bestekiz flark›y› ezberledi¤i nin sözleri flöyleydi: bu filmle ilgili, "DinAteflli aflk›m›n sonu lerken sahneleri de gelmeyecek mi Alhayal etti¤im için, kenlah’›m / Dinmez dimi üç kez izlemifl derdime çare yok/ olarak kabul ediyoSöyle nedir günarum."diyor. h›m. / ‹nlesem can› Müzik onun için gönülden / Cihan›
76
BD EYLÜL 2012
mahveder ah›m / Lütfü iskân›n› beklerim / Bilirim çoktur günah›m...
V
atani görevini yapt›¤› Selimiye K›fllas› yaflam›nda yeni bir sayfa açt›. ‹stedi¤i bir dosyay› getiremeyen genç askerin, okuma yazma bilmedi¤ini anlayan komutan›, okuma yazmay› ö¤renmesine olanak sa¤lad›. Böylelikle kendine olan güveni artan Ya¤d›ran, önce ilkokul diplomas› ald›, ard›ndan halk e¤i-
Nurettin Çaml›da¤, Ali Can ve Turhan Karabulut gibi dönemin önemli isimlerinin seslendirdikleri türküleri çok iyi ö¤rendi. Müzik bilgisini art›rma çabalar› devam ederken, yaflam›n› posta da¤›t›c›l›¤› yaparak kazanmaya bafllad›. Ac› ya da tatl› haberlerin sat›rlara s›¤d›r›ld›¤› mektuplar› sahiplerine ulaflt›r›rken, yüzündeki tebessümü hiç eksik etmedi. Bir gün, birkaç ailenin bir arada yaflad›¤› bir evin avlusundan içeriye girmiflti gülen yüzüyle...
Abdurrahman Ya¤d›ran ifl k›yafeti mizanseniyle sahne çal›flmalar› yapt›¤› y›llarda
tim merkezinin müzik kursuna kaydoldu. Henüz Ankara radyosuna girmemifl olan Ali fienozan’dan ders ald›, nota ve nazari bilgilerle kendisini gelifltirece¤i bir sürece ad›m att›. ‹lk bestesi, prozodi hatas› nedeniyle TRT’den geri döndü ama Ankara Radyosu’nun tambur üstad› olacak Y›lmaz Pakal›nlar’›n TRT’ye girmesine de vesile oldu. Kurstan sonra türkülere daha da a¤›rl›k verdi ve Muzaffer Akgün, Neriman Alt›nda¤, Nebahat Yedibafl,
“Yine bir gün mektup da¤›t›yordum. ‘Posta’ dedim, kap›y› çald›m ve avlu kap›s›ndan içeriye girdim. Bir kad›n çamafl›r y›k›yordu. Beni görünce sevinçli bir telafl içinde kalkt›. ‘Postac› mektup benim mi’ dedi. Ben de ‘yok bac›m ev sahibinin mektubu’ dedim. O anda kad›n›n sevinç ifadesi hüzne döndü. 'Aman postac› kocamdan haber alam›yorum.' dedi. Kocas› gurbette miydi, Almanya’ya çal›flmaya m› gitmiflti bilemiyorum. 77
BD EYLÜL 2012
'Bac›m mektubun gelirse getiririm.' dedim. 'Aman, can›m gülüm postac› bana mektup getir, sana müjdelik verece¤im.' dedi. 'Can›n sa¤ olsun bac›m.' diyerek ç›kt›m." Ya¤d›ran, kap›dan ç›kt›ktan sonra, dilinden dizelerle birlikte bir melodi dökülmeye bafllad›: Postac› postac› Can›m gülüm postac› Bana yardan haber ver Gençli¤ime sen ac›... Melodiyi unutmamak için, "Aman kimse bana postac› mektup var m› diye seslenmesin" diye geçirdi içinden. Eve gidince ilk ifl, besteyi notaya almak oldu. ‹flte "Postac›" türküsü bu flekilde bestelenmiflti.
Y›l 1962’ydi, besteyi TRT repertuar›na gönderdi... 21 Aral›k 1963’te ilk kez Nevin Akol taraf›ndan seslendirilen ilk bestesini ve ad›n›, radyosu olmad›¤› için duyamad›, baflkalar›ndan ö¤rendi. Türkü tam sekiz y›l zirvede kald› ve plaklara okundu.
P
ostac› türküsünün herkesin dilinde oldu¤u y›llarda, hiç tan›mad›¤› bir güzel k›z kendisine esin kayna¤› oldu ve bu kez ‘Adana Yollar›nda’ türküsünü besteledi. Ne güzel k›z› bir daha gördü; ne de o güzel k›z kendisi için bu güzel türkünün bestelendi¤inden haberdar oldu: "14 May›s 1963’te besteledim ‘Adana Yollar›nda’y›. Eve dönüyordum. Küçüksaat olarak bilinen yerde, karfl›dan saçlar› omzuna dökülmüfl, edal› edal› yürüyen bir k›z›n geldi¤ini gördüm. Herkes dönüp bak›yordu. Niye yalan söyleyeyim, ben de döndüm bakt›m gözden kayboluncaya kadar. Sonra yoluma devam ettim.” Adana yollar›nda Pamuklar dallar›nda Allah can›m› als›n Yârimin kollar›nda Gel Adanal› k›z Güzel edal› k›z Adana yollar›nda Gezemiyom yal›n›z Adana Büyükflehir Adana Yollar›nda türküBelediyesi sünü de radyoda ilk olarak Konservatuar›’nda Nurettin Dadalo¤lu seshocal›k yaparken lendirdi ve plak yapt›. Tür-
78
BD EYLÜL 2012
küyü as›l üne kavuflturan Halit AraNevin Akol taraf›ndan po¤lu idi. Her iki seslendirilen ilk bestesini türkü filmlerde de okundu. Adana ve ad›n›, radyosu olmad›¤› Yollar›nda türküsü için duyamad›... Ayhan Ifl›k’›n ‘K›z›n var m› derdin var’ filmi ile Ferdi Tayfur’un iki filminde; ‘Postac›’ da r›l› konserlere imza att›. Zeynep De¤irmencio¤lu’nun ‘AyfleAbdurrahman Ya¤d›ran’›n bu kacik-Bofl Beflik’ filminde seslendirdi. dar y›ll›k ömrünün an›lar sand›¤›nda saklad›¤› say›s›z olaydan biri flöyle: bdurrahman Ya¤d›ran, beste "On yafl›ndayd›m. K›sa pantoloyapmaya devam etti. Beste- numla simit sat›yordum. Hava o kadar lerini de dönemin ünlü isim- so¤uktu ki. Çok üflüdü¤ümü gören bir leri Y›ld›z Ayhan, Muzaffer Akgün, kad›n seslendi. Kap›n›n önünde manNurettin Dadalo¤lu, Y›ld›z Tezcan, gal kömürü yak›yormufl. Ald› beni Bedia Akartürk gibi isimler okudu. içeriye. Havluyu ›s›tt› ayaklar›ma sarKendini daha fazla gelifltirme hevesiy- d›, ellerimi ›s›tt›. Hiç unutmam. O eve le, dönemin ünlü isimlerinin sahne- sonralar› mektup götürdüm defalarca. ye ç›kt›¤› Adana’daki Emirgan Çay Hatice Abla beni hat›rlamad› ama ben Bahçesi’nde sahneye ç›kt›. Sahne mi- onu hiç unutmad›m." zanseni be¤eniliyordu. Müzi¤e gönül veren postac›, devlet memuru oldu¤u n mutlu oldu¤u an ise ad›n›n için gizlice sahneye ç›k›yordu. Ancak radyoda anons edilip türküsübir gün sahnede PTT Bölge Baflmüdür nün okundu¤u and›. fiark› forYard›mc›s›na yakaland›. Asl›nda sah- munda 15, TRT arflivinde ise 11 beste neye ç›kmas›n›n bilinmeyen bir nedeni türküsü var. Halen besteleri ve türkülede vard›; eflinin tedavisi... Bu gerekçe- ri üzerinde çal›flmaya devam ediyor. yi ö¤renen amiri, tedavi için gerekli Abdurrahman Ya¤d›ran, ö¤renmenin ifllemleri bafllat›rken, karfl›l›¤›nda da ve üretmenin yafl›n›n olmad›¤›n› kan›tondan sahneye ç›kmamas› için söz l›yor. Türkü ad› geçen her davete adeta ald›. Sözünü tutup sahneyi b›rakt›. 23 kofluyor. Sahneye ç›kmaktan da büyük y›l boyunca sürdürdü¤ü iflinden emek- zevk al›yor ve canl› söylüyor. Siz süre li olduktan sonra, yeni aç›lan Adana koymazsan›z, o da türkü söylemede Büyükflehir Belediyesi Konservatua- süre tan›m›yor. Ancak ne yaz›k ki r›’nda Avni An›l’›n iste¤i üzerine, ona, do¤du¤u, doydu¤u ve sevdal›s› Halk Müzi¤i dersleri verdi ve birçok oldu¤u topraklarda hak etti¤i de¤er ö¤renci yetifltirdi. Birçok dernekte ko- verilmiyor. • semaerdogan@butundunya.com.tr ro çal›flt›r›c›s› olarak görev yapt› bafla-
A
E
79
TÜRK D‹L‹ Orhan Velidedeo¤lu
Çocuk Adlar› ahramanmarafl’›n Afflin ilçesinde belediye, yedi uyurlar›n adlar›yla ilgili enteresan bir promosyon düzenlemifl. Kuran-› Kerim’in Kehf Suresi’nde anlat›lan yedi uyurlar; Yemliha, Mekselina, Mislina Mernufl, Debernufl, fiazenufl ve Kefefltatayyufl adlar›ndan birini yeni do¤an çocu¤una veren aileleri bir alt›n ile ödüllendiriyormufl. Son iki y›lda tam 57 bebe¤e bu isimlerden konulmufl… Olaya, Bir alt›na sat›l›k bebeler
K
80
bafll›¤›yla köflesinde yer veren Sn. Rahflan Gülflan yaz›s›na flöyle devam ediyor: “Bu kutsal isimleri bir alt›n karfl›l›¤›nda promosyon malzemesi yapmak ve insanlar›n zaaflar›ndan yararlan›p küçük bebekleri güncel hayatlar›nda zorlanabilecekleri isimlerle muhatap b›rakmak bana hiç do¤ru gelmiyor.” (HaberTurk, 3 Mart 2012) Oysa, ayn› gazetede yay›mlanan Verece¤iniz isim çocu¤unuzun gelece¤ini etkileyebiliyor bafll›kl› bi-
limsel bir yaz›da da flöyle deniyordu: Türkiye gelenek ve göreneklerine göre, bir bebe¤e isim verilirken büyükanne ve büyükbabalar› mutlu edecek isimler seçilmeye devam ediliyor. Eski isimlerden hazzetmeyen, yenilik taraftar› olan ebeveynler ise zaman›n modas›na uygun isimler seçmeyi tercih ediyorlar. Hangi sebeple seçilirse seçilsin, bu isimlerin aras›nda söylenmesi ve hat›rlanmas› çok güç olanlar, söylenmesi hofl anlam› nahofl olanlar, belirli bir karakteri tan›mlayan ama büyüdü¤ünde kendi kiflili¤iyle hiç özdeflleflmeyen, soyad›yla bir araya geldi¤inde komik ya da garip anlamlara bürünenler var. “The Journal of Experimental Social Psychology” isimli bilimsel dergide geçen ay yay›mlanan bir araflt›rmaya göre, kiflilerin isimleri hayatlar›n› ciddi oranda etkiliyor. Tüm dünya genelinde yap›lan bu büyük araflt›rmaya göre ismi basit, k›sa ve kolay hat›rlan›r kifliler daha baflar›l›, daha sosyal ve mutlu oluyorlar. Çünkü insanlar›n büyük bir yüzdesi kendisine doktor, avukat, sekreter vs. seçerken hat›rlanmas› zor ya da anlam›ndan hofllanmad›¤› isimleri tercih etmiyor. *** Pek çok anne-baba (ebeveyn), yeni do¤mufl bebeklerine, o minicik yavrular›na hofl, flirin, güzel adlar yak›flt›r›yor; ancak okul, okul sonras› y›llar› ve yafll›l›k dönemlerinde bu
adlar›n onlara ne gibi s›k›nt›lar yükleyece¤ini düflünmüyor. Arkadafl›m anlat›yordu: 89 yafl›ndaki annesinin ad› Gonca imifl. Kendisine, özellikle gençler, “Gonca han›m” diye seslendiklerinde “Goncal›k m› kald› çocuklar, kuruduk, döküldük art›k; lütfen ad›m› söylemeyin, utan›yorum” diyormufl. unu anlatt›¤› zaman “Annenize söyleyin belki teselli bulur; o yafllarda bir komflumuz var, ad› Tomurcuk” dedi¤imde arkadafl›m güldü; teyzesinin ad› da Filiz’ m›fl ve kilosu yafl›ndan fazlaym›fl. (!) Ne filiz, ne filiz… Bunlar yine güzel adlar. Ya, bas›-
B
81
BD EYLÜL 2012
na yans›yan flu ilginç adlara ne denir? 23 Mart 2009 tarihli Sözcü gazetesinde, elindeki belgeyi gösteren bir bayan foto¤raf› ve alt›nda aç›klama: “Cihandabir Biricik Birtane Birleflik Meltem adl› bayan, bankaya verdi¤i nüfus cüzdan› örne¤inin internette yay›lmas›n›n, hayat›n› alt üst etti¤ini söyledi. Bunu yapanlar›n bulunmas›n› istiyorum, dedi.” 29 fiubat 2004 tarihli Hürriyet Pazar ekinde fiermin Sar›bafl, Reklamc› bir Bey’in, o¤luna Zagor (çizgi roman
d›z, 28 y›l önce hayalini kurup alamad›¤› kamyonun markas›n› k›z›na ad olarak vermifl. (...) 10 ay önce vefat eden Y›ld›z’›n 1976 do¤umlu k›z› Bemece Ay, ‘Babam ›srarla nüfus cüzdan›ma ad olarak BMC (British Motor Company) yaz›lmas›n› istemifl, ama memur ad›m› Bemece olarak kayda geçirmifl’ diyor .(...) Tuhaf ama böyle fleyler oluyor ülkemizde. Trabzon’da da bir çift, yeni do¤an k›zlar›na, her gün önünden geçtikleri ma¤azan›n ad›n› vermifl: G‹MA. (!)” Bir de yak›flt›rma adlar var ki… “Memlekette en normal Genç bir aile, o¤ullar›n›n isimler koyulamazken; ad›n› Özveyir koymufl: Baba ad› Özcan’›n birinci hecesi en masum isimlere + ‘ve’ ba¤lac› + anne iflgüzar memurlar hay›r ‘Öz’ ad› Neyyir’in ikinci hecesi derken; Zagor ismi nas›l ‘yir’ = Öz-ve-yir. Ve bu anolup da nüfusta kabul lams›z sözcük çocu¤a ad oluyor, nüfusa da böyle kaygörüp kaydedilmifl?..” dedilebiliyor. (!) Bir baflka baba da ikiz k›z kahraman› baltal› ilah) ad›n› vermesini çocuklar›na, uyakl› (kafiyeli) olsun haber yapm›fl; soruyor: “Memlekette diye, Rennân ve Nalan adlar›n› veren normal isimler koyulamazken; en mifl, anlamlar›n› düflünmeden. Çocukmasum isimlere iflgüzar memurlar ha- lar üçüz olsaym›fl ona da herhalde y›r derken; Zagor ismi nas›l olup da Hicran ya da Lerzan ad›n› m› verirnüfusta kabul görüp kaydedilmifl?..” lerdi?.. 3 May›s 2005 tarihli Günayd›n’da Rennân (Fa.) inilti, inleme anlada Gülflen Yüksel, flark›c› Sibel Tüzün’ m›ndaki ‘renîn’den gelir, ‘inleyen, ün yeni do¤an bebe¤ine Elaya Amber inleyip duran’ demektir. Nâlân (Fa.): ad›n› verdi¤ini yaz›yor. Elaya, ‘zeytin’ ‹nleyen, feryat eden; Lerzan (Fa.): demekmifl; Amber ise güzel koku… Titreyen, titrek; Hicran (Ar.): Ayr›l›k 1 Kas›m 2006 tarihli Cumhuriyet’ ac›s›. te Deniz Kavukçuo¤lu’nun “Tuhaf Anlamlar› böylesine olumsuz Gerçekler” bafll›kl› yaz›s›ndan: adlar, bir uyum u¤runa çocuklara nas›l “fianl›urfa’n›n Ceylanp›nar ilçe- verilir? sinde kamyon sürücüsü Mehmet Y›lYa, Sani... 82
BD EYLÜL 2012
Adlar nüfus kütü¤üne, yaz›m kurallar›na uygun; hele düzeltme imli bir ad ise bu, kesinlikle belirtilerek yaz›lmal› ki yanl›fl söyleyifle neden olmas›n. Bir dost bana, Sani (Sunny=nefleli) ad› verilmifl 1 yafl›nda cins bir Alman kurt köpe¤i hediye etmiflti. Kulübesi, evimizin arka bahçesinde bulunan köpe¤ime hiçbir zaman ‘Sani!..’ diye seslenemedim; komflu Sani Bey penceresini aç›p da “Buyurun efendim, beni mi ça¤›rd›n›z? ” demesin diye. Arapça sevdal›lar›, çocuklar›n›n adlar›n› do¤ru yazd›rsalar da do¤ru söylense ya... O ad ‘Sani’ mi, ‘Sâni (yapan, yap›c›)’ mi, yoksa ‘Sânî (ikinci)’ mi? Geleneksel ‘Sânî’ ad›, daha çok ikinci do¤an çocuklara verilir; ikinci çocuk k›z ise ‘Sâniye’ ad›n› al›r. ir de hofl hikâyeleri olan, ya da edebî duygusall›kla verilmifl adlar vard›r: Yedi, sekiz y›l kadar önce bir akflam, televizyonda kanal gezintisi yaparken TV 2’de “Ana fikir” program›na tak›lm›flt›m. ‹ki bay ve genç bir bayan konuflmac› ‘küreselleflme’ üzerinde tart›fl›yorlard›. Bayan kat›l›mc›, kendisinden emin, o kadar ak›c› ve bilimsel konufluyordu ki ilgimi çekti, dinlemeye bafllad›m. Bir ara baylardan biri konuflmac›ya ‘Ülke Han›m’, bir süre sonra da öteki, ‘Deniz Han›m’ deyince program
B
sunucusu, “Efendim, konu¤umuzun ad› ‘Deniz Ülke’dir” uyar›s›nda bulundu ve ard›ndan bayan konuflmac›, kendisine yöneltilen soru üzerine k›sa bir aç›klama yapt›: Babas›, Amerikal› ünlü bir flairin yazd›¤› ve kendisinin de çok be¤endi¤i bir fliirde geçen k›z›n ad›n› kendi k›z›na vermek istemifl; ama nüfus memuru ‘yabanc› add›r’ diye kabul etmeyince yine o fliirde geçen “deniz ülke” sözlerini ad olarak yazd›rm›fl. Bu aç›klamay› dinledi¤imde, fliirde geçti¤i söylenen “deniz ülke” sözü, 1950’lerde dilimizden düflmeyen ve pek ço¤umuzun ezberinde olan, Melih Cevdet Anday (1915-2002)’›n o güzel Türkçesiyle dilimize kazand›rd›¤›, Edgar Allan Poe (1809-1849)’ nun Annabell Lee adl› fliirini ça¤r›flt›rd›. K›rk bir dizelik bu fliirin ilk alt› dizesi flöyledir: Senelerce senelerce evveldi, Bir deniz ülkesinde Yaflayan bir k›z vard›, bileceksiniz ‹smi Annabel Lee Hiçbir fley düflünmezdi sevilmekten, Sevmekten baflka beni… (fiiire konu olan k›z›n ad› Anabelli’
83
BD EYLÜL 2012
dir; “deniz ülke…” sözleri ise ikinci dizeden sonra dört dizede daha yinelenir). Buna benzer bir ad ile 2006 Mart’›nda ‘Benimle Dans Eder misiniz?’ program›nda karfl›laflt›k. Dansç› bayanlardan birin ad› Sahildeniz’di... Edebiyata düflkün; özellikle de Honore de Balzac’›n Loire Vadisi’nde geçen o benzersiz aflk› betimledi¤i Vadideki Zambak roman›n›n etkisinde kald›¤›n› sand›¤›m bir baban›n ad koyma hikayesini de, kendisini 2 Ekim 2006’da Polis Akademisi Baflkan› ola-
çocuklara Ebrar, Ecrin, Berre gibi isimler koyuyorlar. Bu do¤ru mudur?” El cevap: “Bu bahsetti¤iniz isimleri koymakta bir sak›nca yoktur.” (!) Bir di¤eri; 11 Kas›m 2011 tarihli TV program›nda Sabâ Tümer’in konu¤u, ‹lahiyat Profesörü Yaflar Nuri Öztürk anlat›yor: “Adam, k›z›n›n ad›n› Aleyna koymufl; ama anlam›n› bilmiyor. Aleyna, ‘üzerimize olsun’ anlam›nda Arapça edatt›r, çocuklara böyle ad verilir mi?..” Karadenizli bir vatandafl da yeni do¤an ikizlerinin ad›n› HamKaradenizli bir vatandafl da yeni me ve Tamme koymufl ve bu sözcükleri Kuran’dan do¤an ikizlerinin ad›n› Hamme ahenkli aray›p buldu¤unu anlat›yorve Tamme koymufl ve mufl, övünerek. Oysa bu sözcükler ölüm ve felaket bildiribu ahenkli sözcükleri yormufl. Say›n Öztürk’ün uyaKuran’dan aray›p buldu- r›s› üzerine “Ben ne yapm›fl›m!..” diyerek hemen mah¤unu anlat›yormufl, kemeye baflvurup düzeltilmeövünerek. Oysa bu sini istemifl. sözcükler ölüm ve Yine bir süre önce de Radikal gazetesinde Adnan felaket bildiriyormufl. Ekinci yaz›yordu: Ubeyt Bal rak Akademinin aç›l›fl töreni konufl- adl› bir vatandafl›n k›z›na verdi¤i Zeli mas›yla an›msad›¤›m ve ‘fiair Emniyet ad› sorun olmufl. Savc›l›k, ‘Zeli’ ad›n› Müdürü’ diye tan›nan say›n Vadi Çi- kanuna ayk›r› gördü¤ü için iptalini çekli flöyle anlat›yor: isterken baba, bunun Siirt/Kurtalan “Babam, tabiat› seven birisi. Ben yöresinde bir ova ad› oldu¤unu savudo¤madan Vadideki Zambak’› oku- nur ve bu ad›n iptal edilmesine karfl› yor. O s›rada yan›m›zda de¤il; flehir ç›kar. Bunun üzerine Yarg›ç, ‘Zeli’ d›fl›nda görevdeymifl. Anneme telgraf ad›n›n tafl›nmas›nda bir engel bulunup çekmifl: O¤lum olursa ad›n› Vadi ko- bulunmad›¤›n›n Adalet Bakanl›¤› Huyun…” (Cumhuriyet, 16.12.2003) kuk ‹flleri Müdürlü¤ü’nden ve Türk ‹lahiyat Profesörü Bayraktar Dil Kurumu’ndan sorulmas›na karar Bayrakl›’ya bir vatandafl soruyor: verir. “Hocam, Kuran’da geçiyor diye Ülkemizde yaflanan kültürel de84
¤iflim ve geliflimlere (?) henüz ayak uyduramad›¤›m›z 2003 y›l›nda ‹stanbul Valili¤i’nin iste¤i üzerine Türk Dil Kurumu’nca haz›rlanan ve TDK Baflkan› fiükrü Haluk Akal›n ile uzman Yaflar Y›lmaz’›n imzas›n› tafl›yan listede Aleyna (Ar.), Arjin, Berivan, Elsem (Ar.), Gabar, Rojda (Fa.), Ronai, Rujin (Fa.), Sedam (Ar.), Serya, fiilan (Mo¤.) gibi adlar, ad koyma gelene¤imizde kifli ad› olarak yer almad›¤›ndan uygun görülmemiflti. Say›n Y›lmaz Da¤deviren’in bir iletisinden ö¤reniyoruz: 1950’lerden günümüze çocuklar›m›za verilen adlar›n % 52’si Arapça ve ‹branice, %10’u Farsça, %5’i di¤er dillerden. Türkçe adlar ise % 33.
12
fiubat 2009 tarihli gazetelerde yer alan bir haber: Kurtlar Vadisi dizisinden etkilenen bir ana-baba (ne mene bir etkilenmeyse) 1 ve 2 yafllar›ndaki o¤ullar› An›l ve Arda’n›n adlar›n› Polat ve Mematî olarak de¤ifltirmek üzere Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mahkemesine baflvururlar. Mematî’nin “ölüm” anlam› tafl›d›¤›n› ve bu ad›n ileride çocu¤u zor duruma düflürebilece¤ini söyleyen savc›n›n karfl› ç›kmas› üzerine yarg›ç, Türk Dil Kurumu’ndan görüfl al›nmas› için duruflmay› erteler. TDK’den gelen yaz›da Polat ad› uygun görülürken, “Memati” ismine karfl› ç›k›l›r. Mahkemenin bu yoldaki karar›n›n temyiz incelemesini tamamlayan Yarg›tay da karar› onaylar. An›l ve Arda gibi çok güzel Türkçe iki ad› b›rak›p anlam›n› bile bilme-
dikleri anlafl›lan Arapça adlara yönelmek… Ne durumlara geldik? “Memati” diye bir sözcük yoktur, “memat” vard›r ki “ölüm” demektir. “Mematî” ise ‘ölümle ilgili, ölüme iliflkin’ anlam›na gelir, ad olarak kullan›lamaz; ancak, çok eskiden baz› flairler bunu mahlas (takma ad) olarak kullanm›fllard›r. Bir f›krada geçer: Zaman›n ünlü flairlerinden biri Hayatî (hayat ile ilgili), kardefli de Mematî mahlas›n› kullan›rm›fl. Bir gün Postî mahlas›n› kullanan arkadafllar›na, flaka yollu bir not yollarlar: “Domuz postu debagatla pak olur mu?” (Domuz postu debba¤hanede [tabakhanede] temizlendikten sonra murdarl›¤› gider mi?) Mahlas›ndan dolay› “domuz postu” yerine konulup kendisine “murdar” denilmek istendi¤ini anlayan flair Postî’nin yan›t› çarp›c›d›r: “Hayat› da murdard›r, Memat› da!..” • orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr 85
BD EYLÜL 2012
Eski Bir Dosttan Güzel Bir Dosta Mektup Arslan Zeki Demirci Atatürk ilkelerine sımsıkı bağlı, binlerce ailenin ekmek ve binlerce öğrencinin umut kapısı idi. TBMM onu yılın iş adamı olarak kabul etmiş ve bu ülke için yaptıklarını bir onur plaketi ile belgelemişti. Yazan: ENG‹N ÜNSAL
B
Atatürkçü ve ayd›nlanma öncüsü dostumuzu 5 A¤ustos 2012 günü Side’de y›llarca ifl verdi¤i iflçilerinin ve son güne kadar dostlu¤unu bir somun ekmek gibi paylaflt›¤› tüm Türkiye’den gelen dostlar›n›n omuzunda alk›fllarla, karanfillerle sonsuza u¤urlad›k. Ona son do¤um gününde afla¤›daki sat›rlar› yazm›flt›m: “Eski bir dosttan güzel bir dosta mektup" Il›k yaz rüzgârlar›n›n saçlar›n› tarad›¤›, mart›lar›n kanat uçlar›nda dünyana ayd›nl›¤› getirdi¤i bu günde sana seslenmek istedim sevgili dostum. Sen Yazarımız Engin Ünsal, sınıf arkadaşı Arslan Zeki ki ac›y› bal eylemifl, dostDemirci’nin cenaze töreninde konuşma yaparken enim ve s›n›f arkadafllar›n›n 1947 y›l›ndan beri yaflam› paylaflt›¤› eflsiz bir insand›. Bu
86
BD EYLÜL 2012
lu¤u taç eylemifl bir insans›n, seninle bu güzel gününü paylaflmak istedim. Seninle uzak yollardan, yorgun y›llardan bugüne geldik. Talas’›n ba¤lar›nda gezindi¤imiz, k›fl›n kar›nda üflüdü¤ümüz, bahar geldi¤inde solukland›¤›m›z o günlerini mutlaka an›ms›yorsundur. Zonguldak gar›nda, Karabük’te, Irmak istasyonunda, Ali Da¤’›n eteklerinde yaln›zl›¤›, sevinci, çocuklu¤un o tükenmez coflkusunu s›cak bir so-
mun ekmek gibi paylaflt›¤›m›z y›llard› o y›llar.
D
aha sonra sevmeyi, sevilmeyi, iyi bir yurttafl olmay› ve hepsinden öte insan olmay› ö¤rendik. Ve sonra bir avuç bu¤day gibi bu dünyan›n topraklar›na savrulduk. Ço¤umuz filiz verdik ama gücü yetmeyip güneflle kucaklaflamayanlar›m›z da oldu. Onlar beyaz atlara binip
Sevenleri, Arslan Zeki Demirci’nin kabrinde
Arslan Zeki Demirci’yi siz de tan›y›n: 1936 y›l›nda Zonguldak'ta dünyaya gelen Arslan Zeki Demirci, e¤itimini Talas Amerikan Okulu ve Tarsus Amerikan Kolejinde tamamlad›ktan sonra ‹stanbul Üniversitesi ‹ktisat Fakültesi, ‹flletme ve Maliye Bölümü'nden mezun olmufltur. Arslan Zeki Demirci, bir ifl adam› olarak kazand›¤› ilk parayla önce, Zonguldak'taki "baba köyü" Eceler Köyü'ndeki tüm binalara su borusu hatlar›n› döfleterek her evin kullanma ve içme suyuna kavuflmas›n› sa¤lam›fl, daha sonra ayn› köyde dedesi ad›na bir cami, babas› ad›na bir ilkö¤retim okulu kurmufltur. 1984 y›l›nda, ülke genelinde bafllat›lan e¤itim seferberli¤ine büyük ölçüde parasal katk›da bulunmas› nedeniyle, dönemin Cumhurbaflkan› Kenan Evren ve Milli E¤itim Gençlik ve Spor Bakan› M.Vehbi Dinçerler taraf›ndan birer berat ve madalya ile onurland›r›lm›flt›r.1986 Y›l›nda Turizm iflletmecili¤ine bafllayan Demirci, 1999 y›l›nda Zonguldak’a kendi ad›n› tafl›yan 14 Derslik modern bir ‹lkö¤retim Okulu kazand›rm›fl, okulun ö¤rencileriyle yak›ndan ilgilenmifl ve birçok ö¤renciye burs vermifltir. Rotary Kulübü 87
BD EYLÜL 2012
bulutlar›n arkas›na saklad›. Biz dal budak sal›p bu topraklarda baflkalar›na gölgesinde mutluluk vermeye çal›flan a¤açlar olmaya çal›flt›k. Bu görkemli, bu hayat dolu orman›n en güzel a¤ac› sen oldun sevgili dostum. Bir ulu ç›nar gibi büyüdün, gelifltin ve dallar›n›n alt›na s›¤›nanlara hiç unutamayacaklar› an›larla dolu güzel bir hayat verdin.
E
rimeden, e¤ilmeden, dimdik ayakta kalarak etraf›n› ayd›nlatt›n. Bir de¤il binlerce mum gibi yanarak bu ülkenin çocuklar›n›n ayd›nl›k yolu oldun. Yürüdü¤ün yollardan yürümeleri için okullar açt›n, okuttu¤un çocuklar için model insan oldun ve yüzlerce çocu¤un senin ›fl›¤›nda yürümeleri ve büyümeleri için öncülük ettin. Evine afl, evine güven, evine mutluluk götürebilmesi için ifl yaratt›¤›n insanlar›n flükran dolu seslerini ara s›ra duydu¤un oluyor mu sevgili dostum? Çaresizler ortam›ndan mutlu insanlar yaratabilmek ne büyüklüktür düflünebiliyor musun?
Zonguldak’tan ç›k›p Side’nin kumsallar›na ayd›nl›¤› getirmifl dostum hayat yolculu¤una seninle bafllam›fl olmaktan, güzellikleri, sevinçleri, ac›lar› seninle paylaflm›fl olmaktan k›vanç duyuyorum. Adam gibi adam Arslan Zeki Demirci; do¤um günün kutlu olsun. Her do¤an yeni günle hayata yeni do¤mufl bir çocuk gibi coflkuyla yeniden bafllayaca¤›n› biliyor, yanaklar›ndan özlemle öpüyorum benim eski ve güzel dostum.”
B
ir do¤um günü için yaz›lm›fl bu sat›rlar›n ayn› zamanda ona bir veda mektubu olaca¤›n› bilemezdim. Bu ülkenin Atatürk’e ve onun ça¤dafl ilkeleri do¤rultusunda toplumu ayd›nlatmaya çal›flan insanlar›n hapishanelerde çürütülmesi ve teker teker yok olmas› bu ülke ad›na çok üzücü. Umar›z her giden Atatürkcü ad›na bin genç Atatürkcü gelir ve bu ülkeyi karanl›¤a bo¤mak isteyenlere karfl› ayd›nl›¤›n türkülerini ö¤retir. •
Baflkanl›¤› yapt›¤› dönemde, projesini Dokuz Eylül Üniversitesi Ö¤retim Üyesi Prof. ‹lhami Ercivan ve arkadafllar›nca haz›rlanan dev bir Atatürk an›t›n› Manavgat ’a kazand›rm›flt›r. Ayr›ca o dönemde, civar köylerin okullar›nda eksik olan Atatürk büstlerinin yap›m›n› üstlenmifl ve tüm okullar›n birer Atatürk büstüne kavuflmalar›n› sa¤lam›flt›r. Proje kapsam›ndaki Tafl›mal› E¤itim yap›lan okullara, ö¤rencilerin yemek yiyebilece¤i mutfaklar yapt›rm›fl, halen Zonguldak’ta 201 ö¤renci ve Antalya’da 100 ö¤renci olmak üzere toplam 301 ö¤rencinin Üniversite ö¤renimi sonuna kadar sürecek Burslu E¤itim Projesi’ni bafllatm›flt›r. E¤itim alan›nda Türkiye çap›ndaki hizmetleri nedeniyle Arslan Zeki Demirci'ye, 2008 Y›l›nda T.B.M.M. Taraf›ndan Devlet Üstün Hizmet Ödülü verilmifltir. Halen Antalya / Manavgat-Side bölgesinde, sahibi oldu¤u Emirhan Grup Otelleri ile birlikte, ülkemize kazand›rd›¤› Spor ve Sa¤l›k Tesisleriyle Türkiye’nin spor alan›nda da tüm dünya ülkelerinde tan›t›lmas›nda önemli katk›larda bulunmufltur. 5 A¤ustos 2012 tarihinde yaflam›n› yitiren Arslan Zeki Demirci'nin kayb›, baflta Zonguldak ve Antalya olmak üzere, ülkemizde onun yard›mda bulundu¤u birçok bölgede büyük üzüntü yaratm›flt›r. Yazan: TUNCER ERZ‹N 88
ANADOLU’NUN DÜNYASI Bekir Özgen
Düfle Düflen
1
Düfl içinde düflünmeyi seviyorsan›z e¤er, hüzünler, sevinçler ve say›s›z an›n biriktirdi¤i zaman karmaflas›yla u¤raflmay› göze al›yorsunuz demektir. Evvelki gece, y›llar öncesiyle ilgili bir düfl gördüm. Yaflama daha s›k› sar›l›r oldum. 89
BD EYLÜL 2012
O
günlerde, ülkemdeki okul, okul gibi okulmufl. Ö¤retilenler ifle yarar, verilen diplomalar yerini bulurmufl. Bunu sa¤layanlar da e¤itim üçgenin üç köflesinde yer alan: Bilimci bilinçli bakan, yap›land›r›c› yürekli yönetici ve de özenli özverili ö¤retmenmifl... Bunlar elele, gönül gönüle verdiler mi, birlik dirlik olur, düzen düze ç›karm›fl. Çocuklar›m›z›n çocuk-
luklar› cennete dönermifl. Yar›nlar›, umutla dolar, güvene ve mutlulu¤a aç›l›rm›fl. Çok geçmeden, okuyanlar›n çevresine ayd›nl›k saç›l›rm›fl. Ne kendine ne de toplumuna yabanc›laflan kal›rm›fl. Herkes yar›nlar›ndan eminmifl. Kafas›, gönlü hoflmufl. ‹çlerinde yefleren umutlar önce iyimserli¤e, ard›ndan da yard›mseverli¤e dönüflürmüfl. Böylece, içe sinecek bir yaflam bulurmufl, sevgi. 90
Geçenlerde onlardan birini düflümde gördüm. ‹çim içime s›¤mad›. Bak›n, nas›l!.. Günün son dersi bitmek üzereydi.
Ö¤renciler d›flar› ç›kmak için can at›yordu. Ço¤u, defter ve kitaplar›n› çantalar›na koymufl, çalacak zilin sesini bekliyordu. Yaylar› gerilmifl oklar›n f›rlamas› için geri say›m bafllam›flt›. Hepsi de s›n›f›n kap›s›na hücum etmeye haz›rd›. Bu görüntüyü bozan yaln›zca Ata’yd›. O, devinimsizdi. Dahas› oyalanmak, biraz olsun gecikebilmek için elinden geleni yap›yordu. Zilin çalmas›yla ö¤rencilerin kap›ya hücum etmeleri bir oldu. Ata, yerinden kalkmad›. Defterini, kitap ve kalemini a¤›r a¤›r toplamaya bafllad›. Göz ucuyla ö¤retmenine bak›yor, s›n›f›n bütünüyle boflalmas›n› bekliyordu. Onun bu durumunu fark eden ö¤retmeni: "Hayrola Ata! Eve gitmeyecek misin?" diye sordu. Ata, son arkadafl›n›n da kap›dan d›flar› ç›kt›¤›n› görünce: "Sizinle konuflmak istiyordum ö¤retmenim." diye yan›t verdi. "Peki" dedi ö¤retmeni. "Söyle bakal›m? Ne diyece¤ini merak ettim." Ata, derin bir iç çekti. Ard›ndan da
BD EYLÜL 2012
bo¤uk bir sesle: "Ahmet arkadafl›m›z var ya…" deyip diyeceklerinin arkas›n› getiremedi. "Evet, ne olmufl Ahmet'e?" "San›r›m durumlar› iyi de¤il ö¤retmenim. Dikkat ediyorum da, annesi uzun süredir beslenme çantas›na a¤›z tad›yla yiyebilece¤i yiyecekler koymuyor." "Eee, ne olmufl yani?.." "Ona katk›da bulunmak istiyorum, efendim. Ama benim yard›m etti¤imi ö¤renirse üzülür. Günde bir simit paras› kazan›p, biriktirdiklerimi her hafta size versem, siz ona verir misiniz?" demesiyle, cebinden bir avuç bozuk para ç›kar›p ö¤retmeninin masas›na koymas› bir oldu. Ülkü Ö¤retmen flafl›rm›flt›. Önce paraya dokunmak istemedi. Sandalyesine oturup bir süre düflündü. Ata hakk›ndaki bilgilerini gözden geçirdi. Bildi¤i kadar›yla onun ailesinin de geçim derdi vard›. En az›ndan varl›kl› olmad›klar›n› biliyordu. Ve k›t kanaat yetirip bitirdiklerinden emindi. "Nas›l olur?" dedi kendi kendine. "Hem kendi kazanc›n› arkadafl›na verecek, hem de verdi¤inin bilinmesini istemeyecek!.." ‹çinde sevinç-gurur kar›fl›m› bir duygu yo¤unlaflt› Ülkü Ö¤retmenin. Ata’ya döndü, gözlerinde beliren mutluluk ›fl›¤›n› saklamak istercesine: "Dur hele Ata." dedi. "Bildi¤im kadar›yla siz bolluk içinde yüzen bir aile de¤ilsiniz. Yan›l›yor muyum yoksa?" "Do¤ru biliyorsunuz ö¤retmenim. Babam, geçici iflçi… Hemen her gün, ifl aramaya ç›kar ama, ço¤unlukla eve
eli bofl döner. O nedenle ben de çal›fl›yor, para kazan›yorum." "Ne ifl yap›yorsun pekiyi?" "Kimi zaman gazete, kimi zaman simit sat›yorum." Ülkü Ö¤retmen’e bir durmak, bin düflünmek kald›. ‹yilikseverli¤in bu kadar› da görülmüfl gibi de¤ildi. Üstelik böylesi bir dile¤in yaflama geçirilmesi kolay da say›lmazd›.
P
ara kazanmak u¤runa zaman›n›n önemli bir kesimini d›flar›da geçirmek, Ata’n›n derslerdeki baflar›s›n› olumsuz olarak etkileyebilirdi. Onu, bu düflüncesinden al›koymak için bir ç›k›fl yolu bulmal›yd›. Üstelik bunu yaparken de, sevimli ö¤rencisini k›rmamal›, onu düfl k›r›kl›¤›na u¤ratmamal›yd›. Onunla biraz daha yak›ndan ilgilenmek gereksinmesi duydu. Vard›, Ata’n›n yan›na yanaflt›. Tebeflir boyal› beyaz elinin yumuflak parmaklar›n› ö¤rencisinin k›sa saçlar›nda gezdirerek, "Sen büyüyünce ne olmak istiyorsun, Ata?" diye sordu. Ald›¤› yan›t çarp›c›, bir o kadar da düflündürücüydü: "Çok vars›l bir ifladam›..." "Niçin?" "‹nsanlara daha çok yard›m edebilmek için…" "Güzel..." dedi Ülkü Ö¤retmen. "Bildi¤in gibi Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi de¤il, bu do¤ru. Ama sizinki de bundan pek farkl› say›lmaz. ‹stersen acele etme. Bekle biraz. Yeterince vars›l oldu¤un zaman, gereksinmesi olan herkese yard›m edersin. 91
BD EYLÜL 2012
Örne¤in, mahallemizdeki Osman Amca, her gün benden iki simit al›p güvercinlere veriyor. Böylesi daha iyi olmaz m›?" "Olmaz." dedi Ata. "Yard›m›m› flimdi yapmal›y›m." "O da nedenmifl?" "Neden olsun ö¤retmenim? Bir kez, iyilik etti¤im için insanlar bundan etkilenip daha çok simit ve gazete al›yorlar. Bu yüzden gün boyu çal›flanlardan bile fazla sat›fl yapabiliyorum. Örne¤in, mahallemizdeki Osman Amca, her gün benden iki simit al›p güvercinlere veriyor. Kemal Amca da üç gazete birden al›p, gitti¤i kahvenin masalar›na da¤›t›yor. Hem siz, bizlere, ‘A¤aç yafl iken e¤ilir,' dememifl miydiniz? fiimdiden iyilik yapmay› ö¤renmezsem büyüdü¤ümde bu duygum geliflemez. ‹yisi mi, ifl iflten geçmeden, yeterli deneyimim olsun." Ülkü Ö¤retmen, karfl›s›ndakinin küçük bir ö¤renci de¤il de, yetiflkin biriymifl gibi konufltu¤unu görünce içi içine s›¤maz oldu. Merakla: "Nas›l yani?"diye sordu. "Aç›klayay›m ö¤retmenim." diye 92
sesini dirilefltirdi Ata. "fiu anda, çok vars›l olmad›¤›m için, ancak günde bir simit paras› kadar yard›mda bulunabiliyorum. Bundan fazlas›n› istesem de veremem. Tanr›’n›n, Cennet'ini gücü kadar iyilik edene verdi¤ini duydum. fiimdi gücüm bu oldu¤una göre…"
B
ütün varl›¤›ndan dirim f›flk›ran çiçe¤i burnundaki bu yeniyetmenin Cennet Cehennem merakl›s› olmad›¤›n› o da biliyordu bilmesine de, ya doludizgin erdeme do¤ru koflup yol almas›na ne demeliydi? Gözleri doldu. Bafl›n›, 'evet' anlam›nda sallad›. Ata’n›n daha çok gecikmesini istemiyordu. "Seni evden merak ederler, ailen yollara düflmeden onlar›n yan›nda olmal›s›n." deyip s›rt›n› tap›fllad›. ‹çine bir huzur, al›fl›k olmad›¤› bir k›vanç yay›ld›.
BD EYLÜL 2012
Kendisine mutluluklar›n en güzelini, en anlaml›s›n› yaflatan ö¤rencisinden gözlerini kopar›p alamad› bir süre. Eflyalar›n› toplamak için döndü¤ünde, Ata’n›n b›rakt›¤› paralar masas›n›n üstünde duruyordu. Sandalyesine bilinç d›fl› iliflti ve paralar› eline al›p okflamaya bafllad›. "Hiçbir para benim için bu denli de¤erli olmad›. Sanas›n›z elimdekiler dünyan›n en seçkin alt›nlar›, incileri, elmaslar›... Bozulmadan kalm›fl bozuk simit paralar›..." diye m›r›ldand›. Avucu da, gönlü de ›s›nm›flt›. Bir süre yerinden kalkamad›. ‹çi dolup dolup geliyor, tan›mlanamaz duygularla dolup tafl›yordu. "‹nsan›n!" dedi. "Böyle ö¤rencileri oldu¤u sürece..."
Arkas›n› getiremedi. Gözlerinden kayan birkaç damla yüzünü ›slatt›. Kendine geldi¤inde akflam olmufl, ortal›k kararmaya bafllam›flt›. Kafas› yerde, yavafl ad›mlarla ç›kt› s›n›ftan. Okulun cümle kap›s›ndan d›flar› se¤irtti¤inde hizmetli Hüsnü Efendi’yle karfl›laflt›. "Bozulmam›fl bozuk simit paralar›…” diye m›r›ldan›rken onunla göz göze geldi. Bir hofl oldu. Hizmetlinin flaflk›n, "Ne dedi¤inizi anlayamad›m ö¤retmen han›m?" uyar›s›na da ald›r›fl etmedi. Akflam›n alaca karanl›¤›nda onu tan›yan tan›mayan, onun da tan›y›p tan›mad›¤› insanlar aras›ndan ilerleyip gitti. • bekirozgen@butundunya.com.tr
‹çimizdeki Umut Mumu Asla Sönmesin Bir odada dört mum sessizce yan›yordu. Dört mumun birbirleriyle f›s›lt› biçiminde yapt›klar› konuflmalar rahatl›kla duyuluyordu. Birinci mum “Ben bar›fl›m” dedi. “Ancak kimse, çevreme ›fl›k saçabilmeme yard›mc› olmuyor. Art›k sönmek üzereyim...” Ve sessizce karanl›¤a gömüldü... ‹kinci mum “Ben iman›m” dedi. “Art›k gerekli oldu¤uma inanm›yorum.. Yan›k kalmam›n da bir de¤eri kalmad›” diye eklerken hafif bir esinti ›fl›¤›n› söndürdü. Üçüncü mum “Ben sevgiyim” dedi. “Ama çevreme ›fl›k verecek gücüm kalmad›. Kendilerine en yak›n olanlar› bile sevmemeye bafllad›lar.” Çok üzgün olan sevgi mumu sessizce söndü... O s›rada odaya aniden bir çocuk girdi. Üç mumun sonuna dek yanmad›¤›na üzülerek a¤lamaya bafllad›. Dördüncü mum, yumuflak ve yat›flt›r›c› sesiyle çocu¤a a¤lamamas›n› söyledi. “Korkma” dedi. “Ben çevreme ›fl›k saçt›¤›m sürece ötekiler yeniden yanarlar ve onlar da çevreyi ayd›nlatmaya devam ederler. Çünkü ben umudum.” Gözleri parlayan çocuk umut mumunu ald› ve öteki mumlar› inanç ve sevgiyle teker teker yakt›. ‹çinizdeki umut mumunun ›fl›¤›n› asla söndürmeyin. Küçük çocuk gibi, di¤er üç mumun da sürekli yanmas› için çaba gösterin...•
Gönderi: SEBAHAT ÖNEN 93
BD EYLÜL 2012
Kim Kimdi? Yazan: SABR‹YE AfiIR
B
Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri...
u genç Alman, alkole karfl› zaaf›yla bilinen bir saray müzisyeninin o¤lu olarak do¤du. ‹lk piyano derslerini dört yafl›ndayken babas›n-
94
dan ald›. Kat› bir adam olan babas› çocu¤unu çok zorluyor ve parmaklar› piyanoya yetiflemeyen çocuk bazen bu çal›flmalar s›ras›nda gözyafl› döküyordu. Mutsuz bir çocukluk geçirdi ve küçük yafllarda ailesinin geçimine katk›da bulunmak için kilisede piyano çalarak çal›flmaya bafllad›. ‹lk bestesi 13’ündeyken yay›mland›. Giderek ad›n› duyurdu ve k›sa zamanda üne kavufltu. 28’inde iflitme sorunu yaflamaya bafllad›. Bir süre sonra da sa¤›r oldu. Bundan sonraki 21 y›l boyunca kimseyle iletiflim kurmad›. Ancak
BD EYLÜL 2012
1819’a gelindi¤inde yazarak insanlarla diyalog kurmaya bafllad›. 21 y›l boyunca çekilen yaln›zl›k çok derin ac›lar yaflamas›na neden oldu. Tüm senfonilerini iflitme sorunu yaflamaya bafllad›ktan sonra besteledi. Klasik müzikte yeni bir dönem bafllatan bu asi ruhlu besteci, besteledi¤i eserleri ve ç›lg›nca alk›fllanmas›n› duyamayan bu demokrat ruhlu adam Ludwig van Beethoven’d›…
•••
Bu sevimli Amerikal› k›z›n annesi ve babas› profesyonel birer dansç›yd›. Annesi oyuncu, babas› ise bir dansç› olmas›n› istiyordu. Küçük yafltan itibaren dans dersleri ald›. Sekiz yafl›ndayken bir k›sa filmde yer ald›. Küçük rollerle bafllad›¤› sinema serüveninde
kendini kan›tlad› ve daha büyük roller kapt›. Böylece y›ld›z› parlad› ve flöhreti yakalad›. K›z›l saçlar›yla süslenmifl dillere destan bir güzelli¤i vard›. Kariyerindeki istikrar› ise özel hayat›nda bir türlü yakalayamad›. Befl evlilik yapt›. Buna karfl›n bir röportaj›nda, yeni evli genç k›zlara on maddelik nasihatler vermeyi de ihmal etmedi. Kayda de¤er ödüller almad› ama sineman›n gelmifl geçmifl efsane kad›nlar›ndan biri oldu. Amerikal›lar nük-
leer denemeler s›ras›nda Bikini adas›na att›klar› bombaya onun canland›rd›¤› karakter ‘Gilda’ ismini verdi. Efsaneye göre margarita içkisi de ismini ondan ald›. Ne yaz›k ki yaflam›n›n son dönemi pek parlak olmad›. Alkol ba¤›ml›s› ve Alzheimer hastas› Rita Hayworth (Margarita Carmen Cansino) yaln›z bir kad›n olarak hayata veda etti...
T
•••
icaretle u¤raflan bir ba-
ban›n tek o¤lu olarak ‹stanbul’da dünyaya gelen bu çocu¤un ailesi, çok da parlak geçim flartlar›na sahip de¤ildi. Babas›na ait küçültülmüfl çoraplar› giyer; annesi, daha uzun süre dayanmas› için pantolonunu yeniyken bile yamalard›. Okula bafllad› ama uyum sa¤lamakta zorland›. C›l›z, kafas› gövdesine göre büyük olan çocukla, okul arkadafllar› “koca kafa” diye alay ederdi. ‹lk fliirini yazd›¤›nda ortaokul ikideydi, bir çocuk dergisine gönderdi ve yay›mland›. fiiir yazmay› ve dergilere göndermeyi lise döneminde de sürdürdü. Aruzla, heceyle fliirler yazd› ve fliir sevdas› bu dönemde yüre¤ine iyice yerleflti. Yüksek Ticaret Okulu’ na kaydoldu ama b›rakt›. Bu s›rada babas›n›n eline anahtarlar›n›
95
BD EYLÜL 2012
verdi¤i turistik eflya ve hal› dükkân›nda ticaret yapmaya bafllad›. Bir yandan da fliirler yazd›, kitaplar yay›mlad›. Bu flair için Cemal Süreya flöyle yazm›flt›: “yeflil ipek gömle¤inin yakas› / büyük zamana düfler. / her fleyin fazlas› zararl›d›r ya, / fazla fliirden öldü edip cansever.”
G
•••
enç Hollandal›n›n
babas› de¤irmenci, annesi ise bir f›r›nc›n›n k›z›yd›. On çocuklu bir ailenin en küçük çocu¤uydu. On dört yafl›ndayken ve daha okula bafllamas›na y›llar varken ailesi taraf›ndan üniversiteye kaydedildi. Ancak resme olan tutkusu nedeniyle üniversiteye hiç bafllamad›. Önce babas›n› kendisinde üniversite hocas› olacak yetenekler olmad›¤›na, sonra resim e¤itimi almaya ikna etti. ‹ki usta ressam›n yan›nda dört y›l ç›rakl›k yapt›ktan sonra, kendisine küçük bir atölye kurdu. Atölyesinden ç›kan tablolar› k›sa
96
sürede dikkat çekti, siparifller almaya bafllad›. Henüz 23 yafl›ndayken ustal›k düzeyine yükselmiflti. Ünü gittikçe artt› ancak iflindeki bu pembe tablo, özel yaflam›nda kapkaranl›kt›. Dört çocu¤unu ve eflini kaybetti. Koleksiyon zevki ve lüks evi nedeniyle gittikçe yoksullaflt› ve sonunda iflas etti. Evi ve tüm koleksiyonlar›n›n sat›lmas› bile borçlar›n› karfl›lamaya yetmedi. O, sanat tarihinin en önemli isimlerinden biri, ‘›fl›¤›n ve gölgelerin ressam›’ Rembrandt idi…
•••
Bu küçük k›z, Bursa’da sürgündeki
bir vilayet kâtibinin k›z› olarak dünyaya geldi. Henüz yedi yafl›nda babas›n›, k›sa süre sonra da annesini kaybetti ve a¤abeyi ile büyümeye bafllad›. Okuma aflk›yla yan›p tutufluyordu ancak bunun için maddi olanaklar› yoktu. Cumhuriyet’i ilan etmifl ve ülkeyi kar›fl kar›fl gezen Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa’y› ziyaret etti¤ini ö¤renince, onunla tan›flmak istedi. Ulu Önder önce a¤abeyinden izin alarak, bu öksüz k›z› evlat edindi ve e¤itim almas›n› sa¤lad›. Soyad› Kanunu ile birlikte genç k›z 21 yafl›ndayken Ata’dan Gökçen soyad›n› ald›. Gökçen, ‘göklere aitgöklere lay›k’ anlam›na geliyordu. Bu soyad›n› almas›ndan bir y›l sonra genç k›z bir törende izledi¤i uçaklar ve havac›l›ktan etkilendi. Uçufl e¤itimleri ald›, ad› Türkkuflu olan ilk sivil havac›l›k okulunun ilk k›z ö¤rencisi oldu.
BD EYLÜL 2012
E¤itimini baflar›yla tamamlad› ve dünyan›n ilk kad›n savafl pilotu oldu. Türkiye’nin de ilk kad›n pilotu olan genç k›z, evlendi¤i efli Kemal Esiner’e de kendi soyad›n› vermesiyle belki bu anlamda da bir ilk oldu. Sabiha Gökçen dünya kad›nlar›na ilham kayna¤› olan bir pilottu...
Türkiye’nin de ilk kad›n pilotu olan genç k›z, evlendi¤i efli Kemal Esiner’e de kendi soyad›n› vermesiyle belki bu anlamda da bir ilk oldu. nedeniyle 15 y›l sürgünde kald›. Ama yazmay› sürdürdü. Hitler tayfas›na da dokundurdu. Kapitalist sistemi bir
•••
Alman genç bir iflçi mahallesinde
do¤du. Babas› k⤛t fabrikas›nda çal›flan geleneklerine ba¤l› ve ezilmifl biriydi. Tekdüze ve s›k›nt›l› bir çocukluk geçirdi. Gelenekler ona göre bunalt›c›yd›. Lisede sol yay›n organlar›nda yay›mlanan fliirleri onu birkaç kez okuldan at›lman›n efli¤ine getirmiflti. 18 yafl›nda t›p ö¤renimine bafllasa da, savafl nedeniyle okulda disiplin gevfletilmiflti. Bu nedenle ö¤rencili¤ine meyhanede devam ederek, arkadafllar›yla ülkenin durumunu yorumlamaya bafllad›. Sa¤l›k hizmetinde olmak üzere askere ça¤›r›ld›. Ordudaki gözlemleri, askerden sonra bir savafl bunal›m› yaflamas›na neden oldu. Sonralar› fliirler yazmaya ve yay›mlatmaya devam etti. Tiyatro oyunlar› kaleme ald›, ünü yay›ld›. Yazd›¤› fliir kitaplar› nedeniyle anarflist damgas› yedi. Obur kapitalist düzeni ve toplumsal yozlaflmay› elefltirdi. Nazilerin kara listesine al›nmas›
randevuevine benzetti. Çünkü burada sevgi bile ticaretin kurallar›na ba¤l›yd›. Diyalektik tiyatronun kurucusu, ‘kargaflan›n yazar›’ bu adam Bertolt Brecht’ti…
K
•••
ayseri’nin bir köyünde
çiftçi bir baban›n 6 o¤lundan biri olarak dünyaya gelen bu çocuk, yokluk ve s›k›nt›larla büyüdü. ‹fl hayat›na Adana’da pamuk balyalar›n› s›rt›nda tafl›yarak bafllad›. Liseyi yar›m b›rak›p stajyer banka memuru oldu. 24 yafl›ndayken kendi iflini kurmaya karar ver97
BD EYLÜL 2012
di ve babas›yla birlikte bir fabrika kurdu. Ticaret sahnesine att›¤› bu ilk ad›mla gittikçe büyüdü ve ülkenin dev holdinglerinden birinin sahibi haline geldi. Ticari serüvenine birçok ilki s›¤d›rd›. Cesurdu ama ayaklar› her zaman yere basard›. Ülkesine karfl› da kendini her daim sorumlu hissetti. Sa¤l›k, e¤itim, kültür ve sanat alanlar›nda kal›c› eserler kazand›rd›. Zenginli¤ine karfl›n alçakgönüllü olmas›yla halk taraf›ndan da sevildi. ‹ki özürlü çocu¤un babas›, paran›n her fley demek olmad›¤›n›n da yaflayan ispat›yd›. Bir röportaj›nda, “Otomobil fabrikam var ancak bir otomobil kullanacak o¤lum yok” diyordu. Mütevaz› ve güler yüzlü bu idealist adam Sak›p Sabanc›’yd›…
•••
98
Bir deniz subay› olan babas›n› henüz bir yafl›ndayken kaybeden Frans›z genç adam, bu nedenle hep terk edilme korkusuyla yaflad›. Hayat›n›n sonuna dek yol arkadafl› olacak yazar ve düflünür Simone de Beauvoir ile evlendi. Liselerde felsefe ö¤retmenli¤i yapt›. 2. Dünya Savafl›’nda, Almanlar taraf›ndan hapse at›ld›; daha sonra Direnifl Hareketi'ne kat›ld›. Roman, felsefe ve oyun kitaplar›yla tan›nd› ve sevildi. Her sözünün ve yapt›¤›n›n arkas›nda olan bir adamd›. Bir düflünürün, siya-
Bir düflünürün, siyaseten en dokunulmaz, en riskli konularda dahi korkusuzca taraf olabilece¤ini gösterdi. seten en dokunulmaz, en riskli konularda dahi korkusuzca taraf olabilece¤ini gösterdi. Savafl ve iflgallere hep karfl› durdu. ‹ki kez evi bombaland›. 1964’te kazand›¤› Nobel Ödülü’nü reddederken “Benim gibi yafll› bir devrimciye böyle bir ödül vermek, kapitalizmin öç alma girifliminden baflka bir fley de¤ildir.” diyen bu adam, varoluflçuluk felsefesinin kurucusu, 20. yüzy›l›n en önemli düflünürlerinden biri olan Jean Paul Sartre’d›… •
HABERC‹KLER Altan Alkan
Dünyadan yurttan ilginç olaylar minik haberler
miflin Görme ufl... olm paras›
için evinden uza¤a gitmemek ad›na mutfa¤›na ATM yerlefltirdi. NBA'in y›ld›z oyuncusu ATM makinesinin yan›nda çektirdi¤i foto¤raf› sosyal paylafl›m sitelerinde yay›nlad›.
Ac› fieker ABD’de
NBA'in y›ld›z oyuncular›ndan DeShawn Stevenson sosyal paylafl›m sitesinde paylaflt›¤› son foto¤rafla konufluluyor. Stevenson mutfa¤›na koydu¤u ATM'yle poz verdi. Brooklyn Nets tak›m›n ünlü oyuncusu DeShawn Stevenson nakit para çekmek
New York Belediye Baflkan› Michael Bloomberg’in 600 ml ve üzerinde flekerli içeceklere yasak getirece¤ini aç›klamas›n›n ard›ndan ‹ngiliz Daily Mail Gazetesi, ne kadar fleker içti¤imizi aç›klad›. Habere göre 964 ml’lik içecekte 102 gram, yaklafl›k 2 litrelik bir içecekte ise 217 gram fleker var. Sa¤l›kl› beslenmede günlük fleker tüketiminin 50 gram› geçmemesi gerekiyor. New York’ta yasa¤›n uygulamaya girmesiyle büyük boy fle99
BD EYLÜL 2012
kerli içecek satan restoran ve kafeler 200 dolar para cezas›na çarpt›r›lacak.
fiansl› Kedi
‹sviçreli bilim insanlar›n›n 40 y›l boyunca ölüm istatistiklerini izleyerek gerçeklefltirdikleri araflt›rma tamamland›. Çal›flmaya göre 60 yafl›n üstündeki kifliler do¤um günlerinde bir yafl daha yaflland›klar›n› düflünerek strese giriyor ve kalp krizi geçiriyor. Do¤um günlerinde hayata veda edenlerin oran› di¤er günlerde ölenlere göre %14 daha fazla. Zürih Üniversitesi’nden araflt›rmac› Dr. Vladeta AjdacicGross’un bu konudaki çal›flmas› Kanada’daki hastanelerden al›nan bilgilerle desteklendi.
Chanel’in kreatif direktörü
Alman modac› Karl Lagerfeld kedisine çocu¤u gibi bak›yor. Emrinde iki hizmetçisi olan “Choupette” adl› siyam kedisi, yaln›z yemekten hofllanmad›¤› için Lagerfeld’le birlikte masada yemek yiyor. iPad’le oynamay› çok seven sevimli kedi, kufltüyü yast›kta uyuyor. Kedisiyle ilgili günlük tutan Lagerfeld, yazd›klar›n› ileride kitap haline getirmeyi planl›yor. Lagerfeld “Biliyorum onu çok fl›mart›yorum ama elimde de¤il. Onu çok seviyorum” diyor.
rken a ¤ o d Ben üm! ölmüfl 60 yafl üstü insanlar›n do¤um gününde ölme riskinin çok fazla oldu¤u aç›kland›. 100
Tak›nt›n›n böylesi ‹ngiltere’nin
baflkenti Londra’da yaflayan Jess Thom adl› genç bir kad›n dünyada çok ender görülen Tourette Sendromu’ na yakaland›¤› için, herhangi bir konuda konufltu¤u s›ras›nda dakikada tam 900 kez “bisküvi” diyor. Dünyada her 300 binde bir kiflide görülen ve nörolojik bir hastal›k olarak tan›mlanan Tourette Sendromu’na yakalanan hastalar, normal cümlelerin aras›na irade d›fl› olarak anlams›z sözcükler sokuyor. 31 yafl›ndaki Jess Thom’un ender görülen bir çeflit “sesli tik” olarak nitelenen tak›nt›s›, BBC’nin kendisiyle yapt›¤› bir röportajla ‹ngiliz dinleyicisine de duyuruldu.
BD EYLÜL 2012
Orta Yafl Bunal›m›
Tarihi
incelenen “orta yafl” olgusunun sadece 150 y›ld›r yerleflmifl bir kültürel kurgu oldu¤u ortaya kondu. NewYorkTimes’›n kültür muhabiri Patricia Cohen, ç›kard›¤› yeni kitab› “In Our Prime: The Invention of Middle Age”te (En Güzel Dönemimizde: Orta Yafl›n ‹cad›)
likle ilk 8 y›lda bitti¤ini gösteriyor. Menapoz evresi: Kad›nlar›n yüzde 62’si regl olmaktan kurtuldu¤u için kendini flansl› hissediyor. Libidonun düflmesi: Araflt›rmalarda testesteron seviyelerindeki azalmaya ba¤l› cinsel isteksizli¤in, san›ld›¤› gibi yaflla ilgili de¤il stres, kötü beslenme ve tembellikle ilgili oldu¤u bulundu. Kaç›n›lmaz hastal›klar: Orta yaflta gelifltirilen beslenme ve yaflam tarz›, ileri yafllarda kaç›n›lmaz hastal›klar yaflanmas›n› önlüyor.
Ordusuz Devlet
orta yafl›n birçok etken sonucu oluflturulmufl yapay bir dönem oldu¤nu yazd›. Cohen’e göre, endüstrileflme, modern ilaç sanayi, bürokrasi, medya ve reklam pazar›ndaki geliflmeler bu dönemin ortaya ç›kmas›nda etkili oldu. ‹flte orta yafla dair en fazla yanl›fl bilinenler: Orta yafl bunal›m›: Bu bunal›m› yaflayanlar›n oran› sadece yüzde10. Zira, 20 ila 30’lu yafllarda yafllanmaya dair endifle oran› çok daha yüksek. Hiçlik sendromu: Aksine, araflt›rmalara göre, hayat boyu verilen çabalar›n karfl›l›¤›n› görmek orta yaflta kiflisel tatmini yükseltiyor. Genç sevgili aray›fl›: Bu da do¤ru de¤il. Araflt›rmalar, evliliklerin genel-
Avustralya ordusunun internet sitesinde yay›mlanan duyuruda, "Yabanc› ülkelerin ordusunda görev yapm›fl veya yapmakta olan, yeteneklerini ayr›ca e¤itim almadan bizimle paylaflacak asker aran›yor" ifadesi kullan›ld›. Duyuruda, ithal askerlere çok k›sa sürede Avustralya vatandafll›¤› verilece¤i belirtildi. AAP haber ajans›, yabanc› askerlerin ‹ngiltere, ABD ve "di¤er bat›l› ülkelerden" gelece¤ini bildirdi. 55 bin kifliden oluflmas› öngörülen Avustralya ordusunda 2000 asker a盤› var. • 101
UFAK TEFEK B‹LG‹LER Derleyen: SEBAHAT ÖNEN
Saç›m›z neden beyazlar? Saç köklerinde biriken, su ve oksijene çevrilemeyen hidrojen peroksit, saça rengini veren melanin yap›m›n› önler, beyazlamaya neden olur.
‹LK SU ALTI MÜZES‹ Dünyan›n ilk sualt› arkeoloji müzesi M›s›r’›n ‹skenderiye Liman›’ndad›r.
MEfiEN‹N EME⁄‹
Bir mefle a¤ac›n›n palamut vermesi dikiminden itibaren yaklafl›k 50 y›l sürmektedir
ELMA ENERJ‹S‹ Sabahlar› yiyece¤iniz bir elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.
Bir y›lan 3 y›l uyuyabilir Hindistan' da oyun kartlar› yuvarlakt›r.
Hindistan’daki kaz›larda kehribarlar içinde 50 milyon y›ll›k 700’den fazla böcek türü bulunmufltur.
Atlar›n korktuklar›nda ilk yapt›klar› fley koflmakt›r. 102
BD EYLÜL 2012
SÜT KUTULARINDAN KALE
Leonardo da Vinci (1452-1519)
Dünyan›n at›k süt kutular›ndan yap›lan ilk kalesi. ‹spanya Granada‘da 24 metre genifllikte 7 metre uzunlukta kale heykeli Guinness Rekorlar Kitab›’na da girdi. (Amaç: Geri kazan›m)
LEONARDO’NUN ROBOTU
Leonardo da Vinci, anatomi alan›nda kalp kapakçıklarıyla ilgili çizim çal›flmalar› ile yaz›l› tarihteki ilk robot tasar›m›na öncülük etmifltir. IN KARGAN ZEKASI
Kargalar alet yap›yor: Yeni Kaledonya Kargalar› a¤açlar›n kabuklar› aras›nda yaflayan larvalar› ç›karmak için uygun boyutlarda bir dal parças›n›n ucunu gagas›yla çengel gibi bükebiliyor.
15 Nisan 1452 ‘de ‹talya'da do¤mufltur. En ünlüsü “Mona Lisa” ve “Son Yemek” olan, "Arno Vadisi" , "Aziz Jerom" adl› eserlerinden tan›d›¤›m›z Rönesans dönemi sanatç›s› Vinci, ayn› zamanda anatomi, fizyoloji, matematik, müzik, heykel alan›nda çal›flmalar yapm›flt›r. ‹talya'da Papa için çeflitli projelerde yer alm›fl, mekanik, geometri, uçan makinelerin yan› s›ra, kilise, kale ve kanal yap›m› gibi mimari yap›lar ile ilgilenmifltir. Anatomi alan›nda çal›flmaya devam ederken Papa, kadavralar üzerinde çal›flmas›n› yasaklad›¤›ndan Roma' dan ayr›lm›fl, Fransa Kral›’n›n daveti ile gitti¤i Amboise’daki Kraliyet Saray›’nda sanat ve bilimsel çal›flmalar›n› sürdürmüfltür. Anatomi alan›ndaki çal›flmalar› ile kalp cerrahlar›n›n tedavide yenilikler keflfetmesine ilham vermifl ve birçok insan iskeleti çizimi yapm›fl ve omurgan›n çift-s formunu ilk tan›mlayan kifli olmufltur. Çizimleri ve defter sayfalar›, müzeler ve kiflisel koleksiyonlarda toplanm›flt›r. Hidrolik alan›ndaki çal›flmalar›n›n el yazmalar›n› toplayan Bill Gates, bu koleksiyonculardan birisidir. Rönesans sanat›n› doru¤una ulaflt›rm›fl, araflt›rmalar› ve bulufllar›yla da tan›nan, dünyan›n gelmifl geçmifl en büyük sanatç›lar›ndan biridir. 2 May›s 1519’ da Amboise’ daki evinde hayata veda etmifltir. 103
YAfiAMDAN YANSIMALAR Nuray Bartoschek
S‹Z
NASIL B‹R KONUKSUNUZ? Her gün flaflk›nl›k ve üzüntüyle izliyorum olan bitenleri. Ama olmaz ki, bu denli güzel bir evde, k›sa süreli konuk olurken bu denli kabal›k, sayg›s›zl›k yap›lmaz ki! v sahibi alabildi¤ine cömert ve hoflgörülü oysa. Konuklar›n› rahat ettirebilmek için elinden gelen tüm olanaklar› sunuyor onlara. Ama konuklar... Bu ne açgözlülük, bu ne h›rs, bu ne fliddet! Üç gün-
E 104
lük konuk olarak geldikleri bu ola¤anüstü güzel mekan› cehenneme döndürmek için ellerinden geleni yap›yorlar. Üstelik hepsi de yafl›n› bafl›n› alm›fl, her meslekten, her konumda kocaman insanlar! Nas›l da sald›r›yorlar birbirlerinin önündeki tabaklara.
BD EYLÜL 2012
Kar›nlar›n›n tok olmas› yetmiyor, herkes ellerini, ceplerini, çantalar›n› da doldurmak istiyor yiyeceklerle.
U
yumak için sadece bir yata¤a gereksinimleri oldu¤unu unutuyorlar, herkes evin tüm odalar›na, hatta eflyalar›na sahip olmak istiyor. “Bu oda da benim olacak “ diye öfkeyle birbirlerine sald›r›yorlar. Ortal›k savafl alan›na dönüyor. O güzelim evde eflyalar havalarda uçufluyor. Her fleyi k›r›p döküyor, birbirlerinin can›n› yak›yor hatta özgürlüklerini k›s›tl›yorlar. Biz çocukken bir yere konuk olarak gitmeden önce annem bizi bir
d›m edin.” “Konuk oldu¤unuz evi asla da¤›tmay›n, düzenini bozmay›n, ev sahibine sayg›l› davran›n ve yard›mc› olmaya çal›fl›n.” “Yat›l› konuk olarak kald›¤›m›z evde oda ya da yatak be¤enmemezlik yapmay›n, size gösterilen yerde yat›n ve sabah kalk›nca yata¤›n›z› toplamay›, sizden sonra orada kalacaklar için düzenli bir oda b›rakmay› unutmay›n.” “Evde ne denli gözal›c› eflyalar, oyuncaklar olursa olsun, k›rmadan, bozmadan oynay›n ama sak›n yan›n›za almay› düflünmeyin. Unutmay›n, o kap›dan geldi¤iniz gibi geri döneceksiniz, yan›n›za hiçbir fley almak yok.“
“Sofraya oturunca aç gözlülük etmek yok, önünüzdeki yiyeceklerle karn›n›z› doyurup, ev sahibine teflekkür etmeyi unutmay›n...” kenara çeker “iyi bir konuk olman›n kurallar›n›” s›ralard›. “Sofraya oturunca aç gözlülük etmek yok, önünüzdeki yiyeceklerle karn›n›z› doyurup, ev sahibine teflekkür etmeyi unutmay›n. Baflkalar›n›n önündeki yiyeceklere el uzatmay›n, masada yiyeceklere uzanamayacak denli uzak oturan birisi varsa ona yar-
“fieker ikram edilirse sadece bir tane al›n, iki tane almay›n ki sizden sonra gelen misafirlere de fleker kals›n. Bencil ve kaba olmay›n.” derdi. Ev sahibi rengârenk flekerli¤i uzatt›¤› zaman bir tane al›r, ev sahibinin “Haydi, bir tane daha al” ›srarlar›na, gözlerimiz annemizin gözlerinde, içimiz giderek “ Hay›r, teflekkürler, 105
BD EYLÜL 2012
bir tane yeterli” derdik. Oysa flimdi bak›yorum da, flekerli¤e ilk elini uzatan adam hepsini avuçlay›p ceplerini doldurmaya çal›fl›yor! Di¤erleri ise ev sahibinin çekmecelerini, dolaplar›n› kar›flt›r›yorlar daha fazla bulabilmek umuduyla! Zaman›nda annelerinden bizim gibi ö¤ütler alm›fl olanlarsa bir kenarda flaflk›nl›kla, üzülerek izliyorlar olan bitenleri.
sayg›yla, a¤›z tad›yla, hep birlikte yemek yerine, neden gözlerini h›rs bürümüfl insanlar›n? Mutlu olman›n koflulu gerçekten her fleyin sahibi olmak m› dersiniz? Yoksa hiçbir fleyin gerçek sahibi olmad›¤›n› bilen kifli mi her fleye sahiptir asl›nda? Ne denli zengin olursan›z olun karn›n›z› doyurabilmek için kaç tabak
Ne denli zengin olursan›z olun karn›n›z doyduktan sonra kaç tabak daha yiyebilirsiniz ki?
B
ilim insanlar› uzun süren araflt›rmalar sonucunda dünyam›z›n yafl›n›n yaklafl›k dört buçuk milyar y›l oldu¤unu söylüyorlar. ‹nsan ömrü ise, haydi iyimser olarak ortalama yüz y›l diyelim. ‹nsan ömrünü dünyan›n yafl› ile karfl›laflt›rd›¤›m›zda bir göz aç›p kapamak denli k›sa de¤il mi? Peki, bu kadar k›sa süreli konuk oldu¤umuz, bize tüm olanaklar› sunan bu güzel ev sahibine karfl› insanlar neden bu denli hoyratça, kaba davran›yor? Paylafl›mda bulunarak, sevgiyle, 106
yeme¤e gereksiniminiz var ve karn›n›z doyduktan sonra kaç tabak daha yiyebilirsiniz? Peki ayn› anda kaç yatakta uyuyabilirsiniz? Eviniz on odal› da olsa uyumak için bedeninizin gereksinim duydu¤u fley tek yatak de¤il midir? Deniz manzaral›, da¤ manzaral›, kar manzaral› büyük flehirde, köyde kaç eviniz olursa olsun, ayn› anda hepsinde yaflayabilir misiniz? Ya da garajda on tane araban›z olsa ayn› anda hepsini kullanman›z olas› m›? Ben annemin ö¤retilerini hiçbir
BD EYLÜL 2012
zaman unutmad›m ve bu güzel evde konuk olman›n ayr›cal›¤›n› elimden geldi¤ince duyumsamaya, ev sahibine karfl› sayg›s›zl›k etmemeye çabal›yorum. Mutlu olmam için iki tabak yemek ve bir yatak yeterli. Bir da¤a t›rmand›¤›mda o an için o da¤›n sahibi benim! Kendimi denizin kollar›na att›¤›mda da deniz benim oluyor! ›sa süreli¤ine konuk oldu¤um bu güzel gezegende görebildi¤im, dokunabildi¤im, duyumsayabildi¤im her fley “anl›k” bana ait. Hiçbir fley ruhumu tutsak edemez. Bu nedenle kendimi hem çok zengin, hem de her an, her fleyi ard›mda b›rak›p, elimi kolumu sallayarak gidebilecek denli özgür duyumsuyorum! Bu eflsiz güzellikteki evde konuk olman›n tek önemli kural› var asl›nda: ‹ster uzun boylu, ister k›sa boylu,
K
ister zay›f, ister kilolu, ister yafll›, ister genç, ister iflçi, ister baflbakan, hatta cumhurbaflkan› olal›m, ellerimiz bombofl, yan›m›za hiçbir fley almadan konuk olarak geldi¤imiz bu evden yine ellerimizi sallayarak, yan›m›za hiçbir fley almadan ç›k›p gidece¤iz. fiimdi söyleyin lütfen, ruhunuz ne denli tutsak ya da özgür? Peki ya siz nas›l bir konuksunuz? • nuraybartoschek@butundunya.com.tr
‹nanman›n gücü San Francisco’da bir okul müdürü üç ö¤retmeni ça¤›r›p
“En iyi uzmanlardan oldu¤unuz için 90 seçkin ö¤renciyi size verece¤iz. Bu ö¤rencilerin gelecek y›l da çok baflar›l› olmalar›n› bekliyoruz.” dedi. Okul bitti¤inde ö¤renciler bütün flehirdeki ö¤rencilere göre yüzde 30 daha baflar›l› olmufltu. Müdür, üç ö¤retmeni yeniden ça¤›rd› ve “Bir itirafta bulunmak istiyorum. Size verilen ö¤renciler en zekileri de¤il, vasat›n biraz üzerindeki ö¤rencilerdi. Onlar› sistemden tesadüfen seçtik.” dedi. Ö¤retmenler, baflar›n›n kendi becerilerine ba¤lanmas› gerekti¤ini düflünüyordu. Ancak okul müdürünün söyleyecekleri henüz bitmemiflti: “Bir itiraf›m daha var.” dedi. “Siz de en parlak ö¤retmenler de¤ildiniz. ‹simlerinizi sistemden rastgele seçtim. Siz, sadece inand›¤›n›z için baflar›l› oldunuz.” 107
TATLI B‹R ÖYKÜDÜR YAfiAM Yücel Aksoy
HAYVANLAR OKULU Her tarafa haberler gönderilmifl ve belirlenen tarihte, büyük bir alanda, tüm hayvanlar bir araya gelmifller. Yap›lan konuflmalar sonras›nda, bilgisizli¤in çok büyük eksiklik oldu¤una, bilenlerin bildiklerini bilmeyenlere ö¤retmeleri gerekti¤ine karar verilmifl. emen bir komite oluflturulup, bir e¤itim program› haz›rlanm›fl. Okulda hangi derslerin okutulaca¤› konusunda da komite üyeleri, düflünce ve önerilerini aç›klam›fllar. ‹lk söz alan tavflan, olas› teh-
H 108
likelere karfl› en etkili yöntemin koflma, kaçma olaca¤›n›, bunun için de mutlaka her hayvan›n koflmay› ö¤renmesi gerekti¤ini söylemifl. Öneri, tüm komite üyelerinin onay› ve alk›fllar› ile ders program›na al›nm›fl. ‹kinci söz alan kufl,
BD EYLÜL 2012
onaylan›p, ders program›na dahil edilmifl. Saptanan derslere ek olarak, a¤aca t›rmanma ve toprak alt›na saklanabilme gibi e¤itimlerin de verilmesi onaylanm›fl.
T
üm hayvanlara tekrar bir duyuru yap›larak, büyük alanda toplanmas› istenmifl. Toplant›da, komitenin ald›¤› kararlar ve ders programlar› ve oklun aç›laca¤› tarih ilan edilmifl. Derslere, hayvanlar›n hepsinin mutlaka kat›lmas› gerekti¤i, devams›zl›k yapanlar›n hoflgörülmeyece¤i de ayr›ca vurgulanm›fl. Duyuru, kat›lanlar›n büyük coflkusu ve sevinç 盤l›klar›yla karfl›lanm›fl. Dersler, belirtilen tarihte, büyük bir ciddiyetle ve tüm
koflman›n bazen yetersiz kalaca¤›n›, ama uçmay› ö¤renmeleri halinde daha güvenli olacaklar›n› ileri sürünce, komite üyeleri bu öneriyi çok yerinde bulup, ders program›na uçman›n da konulmas›na karar vermifller. Üçüncü söz alan bal›k, birçok hallerde kaçman›n da, uçman›n da yetersiz kalabilece¤ini örneklerle aç›klad›ktan sonra, tüm hayvanlar›n yüzmeyi de ö¤renmeleri gerekti¤ini vurgulam›fl. Bu görüfl de alk›fllar aras›nda
hayvanlar›n eksiksiz kat›l›m›yla bafllam›fl. Ama bak›n sonra neler olmufl: Koflma konusunda süper olan ve di¤er hayvanlara ders veren tavflan, 109
BD EYLÜL 2012
uçma dersinde yüksek bir yerden düflerek aya¤›n› k›rm›fl. Sonuçta, uçma dersinden s›n›fta kal›rken, en iyi yapt›¤› ifli bile yapamaz hale gelmifl, yani koflamam›fl.
K
ufl, köstebek gibi topra¤› delmeye çal›fl›rken gagas›n› k›r›p, kanad›n› zedelemifl. O da hem en iyi yapt›¤› fleyi yapamaz hale gelmifl; üstelik gagas›n› k›rd›¤› için de yeterli beslenemeyip aç kalm›fl. ‹nan›lmaz gücü ile a¤açlar› yerinden bir tutuflta söken, tonlarca yükü burnuyla kald›ran fil de, yüzme dersi s›ras›nda nerdeyse bo¤uluyormufl. Sonras›nda da, ci¤erlerine dolan suyu atabilmek ve eski sa¤l›¤›na kavuflabilmek için günlerce tedavi olmufl. Birinci haftan›n sonunda okulda, ne derslere girecek bir ö¤renci, ne de ders verecek bir ö¤retmen kalm›fl. Büyük alanda, tüm hayvanlar›n kat›l›m›yla tekrar bir toplant› düzenlenmifl. Bu toplant›da, okulda al›nan baflar›s›z sonuçlar de¤erlendirilmifl, gözden geçirilmifl. Toplant› sonras›nda bir bildirge yay›mlanm›fl. Bildirgede
flunlar yaz›yormufl: •Tüm hayvanlar, o güne dek en iyi yapt›klar› fleyi yapmaya devam edecekler. Hatta bu yeteneklerini gelifltirmek için çaba gösterecekler. •Kendilerine Tanr›’n›n bir arma¤an› olan bu özel yeteneklerini baflkalar›na da ö¤retmek için özel bir çaba sarfetmeyecekler. •Baflkalar›n›n yeteneklerine özenip, bunu uygulamaya çal›flmayacaklar, ya da uygularken çok dikkatli olacaklar. •Yine, kendilerine Tanr›’n›n bir arma¤an› olan bu yeteneklerini, sadece kendileri için de¤il, di¤er hayvanlar›n yarar›na kullanmak için de çaba gösterecekler. •“Birlikten güç do¤ar” sözünü hiç unutmay›p, topluma her yönden yararl› ve yard›mc› olmaya çal›flacaklar. Böylece hem kendi yetenekleriyle baflkalar›na destek olurken, kendi eksiklerini de di¤erlerinin tamamlayaca¤›n›n güvencesi içinde, huzurlu yaflayacaklar. •
KANGURU
yucelaksoy@butundunya.com.tr
?
‹ngilizler Avustralya’ya ilk gittiklerinde, çevrelerinde iki
ayaklar›n›n üzerinde oradan oraya z›playan garip hayvanlar› görünce çok flafl›rm›fllard›. Aborjin denilen bir Avustralya yerlisine, “Bu hayvan›n ad› nedir?” diye sordular. O Aborjin de onlara, “Kanguru” dedi. Böylece ‹ngilizceye ve tüm dünya dillerine bu hayvan›n ad› “kanguru” olarak geçti. Oysa Aborjin dilinde kanguru, “Hangi hayvan?” demekti. Adam›n, “Hangi hayvan›n ad›n› soruyorsunuz?” diye söyledi¤i “kanguru” sözcü¤ü, bu cepli hayvan›n ad› olmufltu... 110
YAZAR DEDE VE TORUNLARI Muzaffer ‹zgü
Ada ile P›nar A
yda bir gün teyzemin k›z› Ada bizde gece yat›ya kal›r. O gün benim çok mutlu oldu¤um gündür. Öteki ay da bir gece ben Ada’larda kal›r›m. Aman aman, ne güzel günlerdir o günler. Güleriz, e¤leniriz, flark›lar söyleriz, bilmeceler çözeriz. Yani o günlerin bitmesini ne Ada ister ne de ben. ‹kimiz de ayn› s›n›ftay›z, dördüncü s›n›fta. Ama teyzemin evi uzakta, Ada da ayr› bir okulda. 111
BD EYLÜL 2012
O
lsun, o birgün içerisinde sanki ikimiz de ayn› okulda ayn› s›n›fta oluruz. Ada’n›n ö¤retmenini öyle iyi tan›yorum ki, yüzü hep gülen, çocuklar› hep dinleyen, bir anne gibi davranan Sema ö¤retmen. Benim ö¤retmenim F›rat bey de ayn›. Kap›dan gülerek girer, gülerek yoklama yapar, gülerek; “Eee çocuklar” der. Bu “Eeee” sözcü¤ünün alt›ndan mutlaka bir öykü bir masal ç›kar. Hem öyle ki, hiç duymad›¤›m›z, bazen bizi heyecanland›ran, bazen de kahkahalarla güldüren. ‹flte ben bu masal ve öyküleri Ada’ya da anlat›r›m. Ada, yine cumartesi günü teyzemle birlikte geldiler. Uuu, sevinç, 盤l›klar daha kap›da bafllad›. Ah can›m Ada’c›¤›m, daha kap›da dans etmeye bafllad›. Uçuyor mu, yoksa f›r m› dönüyor belli de¤il. Ama çok gülünç... “Ö¤retmenim ö¤retti” diyor. Sar›l›yoruz, öpüflüyoruz koflup ellerimizi y›k›yoruz, sonra dosdo¤ru masaya. Çünkü anneci¤im Ada gelecek diye börek yapm›fl. Peynirlisi var, patateslisi var, ›spanakl›s› var... Ada’n›n da benim de ellerimizde kocaman birer börek parças›, lüp lüp lüp... Ama birbirimize anlatacaklar›m›z o denli çok ki, a¤z›m›zda ›spanak112
l› m› var, olsun, “fiimdi Ada, lüpü lüp, hup hup, cuuuuk, sonra...” Ada anlat›yor, gözleri yumulu. “fiimdi var ya P›nar, hüp luk luk, höpürt flap›rt, cuk cuk...” lokmalar›m›z› yuttuktan sonra kahkahalarla gülüyoruz. Ay yeflil zeytin bu denli güzel olur mu? Ya teyzemin kendi yapt›¤› ahududu reçeli, sanki ahududunu bir bir kopar›yoruz a¤z›m›za at›yoruz. Kahvalt› süresi var m›? Yooo... Annemle teyzem öyle konuflmaya bafllam›fllar ki, bizi duyduklar› yok, gördükleri yok... Her zaman, “Biraz daha flu peynirden ye, k›z›m, diyen annem hiç kar›flm›yor. Zaten diyorum, Ada da yiyor.
H
ava çok ya¤murlu, belli ki bugün hiç d›flar› ç›k›p parka gidemeyece¤iz, bütün gün evdeyiz. Oh ne güzel. Hemen kahvalt› masas›ndaki tabaklar›m›z›, bardaklar›m›z› kald›r›yoruz, elimizi a¤z›m›z› y›k›yor, difllerimizi f›rçal›yor, dosdo¤ru benim odama gidiyoruz. ‹lk ifl hemen birbirimizden ödünç ald›¤›m›z kitaplar› ç›kar›yoruz. Bu ay ben ona bir öykü kitab› vermifltim, o da bana fliir kitab› vermiflti. fiimdi o bana öyküleri anlatacak, ben ona sevdi¤im fliirleri okuyaca¤›m. Yok can›m, öyle bafl›n-
‹kimiz de bir ara kitaplar› okumaya bafll›yoruz.
dan sonuna dek anlatmak yok... Ada, sevdi¤im öyküleri saymaya bafll›yor... “Aa aa benim de çok sevdi¤im öyküler,” diyorum Ada’ya. En etkilendi¤im öykü de bir çocu¤un yaral› bir kediye gösterdi¤i ilgiydi. Çocuk o kediyi evlerine getiriyor, babas› o kediye bir yuva yap›yor, kedi yuvas›nda birkaç gün içinde iyi olup aya¤a kalk›yor. Ondan sonra m›, minik kedi o evden ayr›lm›yor.
K
edinin ad› da Tintofl... Ben de ona etkilendi¤im fliirleri okuyorum. Bir tanesini Ada ezberlemifl bile. Ben çantamdan Ada’da çantas›ndan verece¤i kitab› ç›kar›yor. Onun bana verdi¤i roman, ben de ona bir gezi kitab› veriyorum. Gezi kitab› çok hofluna gidiyor. ‹kimiz de bir ara kitaplar› okumaya bafll›yoruz. Teyzem içeriye giriyor, “Ah sizi kitap kurtlar› ah!” diyor. Herzaman söyledi¤ini yineliyor, “Kitap okuyan çocuk düfl kurar, düflünür, sorar,” diyor. Bana bir kazak alm›fl.
“Giy bakal›m P›nar,” “Ay ay ay, ne güzel bir kazak bu böyle. ‹çinde sevdi¤im renklerin hepsi var. Tam da bana göre, az›c›k kollar› uzun ama onu da içine k›v›r›nca. Hemen anneme kofltum, “Anneci¤im bak...” “Ay ay çok yak›flm›fl P›narc›¤›m. Teyzene teflekkür ettin mi?” Ah, nas›l da unuttum. Kofluyorum, teyzemin boynuna dolan›yorum... Muç muç yanaklar›ndan öpüyorum. “Teflekkür ederim teyzeci¤im. Annem odaya giriyor, elinde bir paket, Ada’ya uzat›yor.
Teyzem içeriye giriyor, “Ah sizi kitap kurtlar› ah!” diyor. Herzaman söyledi¤ini yineliyor, “Kitap okuyan çocuk düfl kurar, düflünür, sorar.” diyor. 113
BD EYLÜL 2012
“Aç bakal›m Ada, diyor.” Ay ben de görmedim, annem bana da göstermedi. Ada paketi aç›yor. Öyle güzel bir çerçeve ki. Ada çok seviyor. Annem, “Yafl gününde çekti¤imiz fotograflardan birini bunun içine koy”, diyor. Annem zaten hep süpriz yapar. Ö¤leye yüksük çorbas› yap›yor... y›lda bir iki kez yapar, babam da, ben de çok severiz. Ayr›ca bu çorban›n yap›l›fl›na yard›m etmek çok hofluma gidiyor, çünkü iflin içinde hamurla oynamak var. Yoo yooo, hamuru böyle s›k›p, flekil verip oynamak de¤il. Annem biraz sonra hamuru açacak, sonra onu küçük küçük parçalara bölecek, ondan sonra...
O
h iflte, en güzel e¤lence, en güzel oyun bafll›yor... Bu kare kare kesilmifl hamurlar› eline alacaks›n, ortas›na annemin haz›rlad›¤› içi koyacaks›n, en sonunda da onu dört parma¤›nla bast›rarak ka-
114
Ama sonra Ada hamura öyle güzel flekil veriyor ki, anneminkinden de güzel... patacaks›n, yani ona flekil vereceksin. Ellerimizi y›kad›k, oturduk Ada’yla hamurun bafl›na. Ada ilk kez yap›yor, ilk kez yüksük çorbas› içecek. ‹çi koyuyor, hamura öyle komik bir flekil veriyor ki, hepimiz gülüyoruz. Teyzem, “Sen yapma istersen Ada,” diyor. Annem, “Hay›r yaps›n, komik olanlar› ona yediririz...” diyor. Ama sonra Ada hamura öyle güzel flekil veriyor ki, anneminkinden de güzel... fiimdi bu elimizle yapt›¤›m›z yemek bir flölen de¤il mi, içinde nohut var, nane var, ekfli var, bizim ellerimizde de birer kafl›k var... Yine odam›zday›z Ada’yla. Herzaman oldu¤u gibi, o bana bir problem
BD EYLÜL 2012
soruyor, ben de ona bir problem soruyorum. Uf, Ada hemen problemi çözüyor. Ben de hemen çözüyorum. Yavafl yavafl bilmece saati bafll›yor. ‹flte tam o s›rada teyzem haz›rlanm›fl, gidiyor. “Ada ben gidiyorum, baban yar›n kahvalt›dan sonra gelir, seni al›r,” diyor... Ay o saat gelmese. Teyzemi u¤urluyoruz. Teyzemi u¤urlad›ktan sonra balkonda iki tane güvercin görüyorum. “Haydi Ada, güvercinlere ekmek verelim,” diyorum. Bir parça ekmek al›p balkona ç›k›yoruz. Ay bu güvercinler ne sevecen oluyorlar. Neredeyse elimden kap›p yiyecekler. Ada soruyor: “Sizin ad›n›z ne bakal›m? Benim ad›m Ada, bu da P›nar. Yoksa sizin birinizin ad› Deniz, birinizin ad› da Gökyüzü mü? “Guk guk guguk...” “Tamam,” diyor Ada, adlar›n› nas›l bildim. Kahkahalarla gülüyoruz...
‹kindi kahvalt›s›ndan önce meyvelerimizi yiyoruz, sonra da annemin yapt›¤› kara otlu po¤açalar›. Ne kadar lezzetli po¤açalar. Baflka zaman olsayd› bir tane yerdim, flimdi üç tane yiyorum.
A
da’yla en güzel saatimiz uyku saatidir. Tekerlekli küçücük bir somya var, onu benim odama flark›larla çekiyoruz. Yata¤›m›n yan›na koyuyoruz. En hofl an annemin verdi¤i çarflaf› onun üzerine örtmek... Biz ona “Çarflaf Serme Dans›” diyoruz. Çarflaf› sermemiz belki on dakikay› buluyor. Çarflafa sar›l›yoruz, uçuyoruz, katlar gibi yap›p ileri geri çarflaf dans› yap›yoruz. “Ay daha çarflaf› seremediniz mi?” “Seriyoruz anneci¤im seriyoruz.” Masallar›n en güzelini en sona sakl›yoruz. Masallar›m›z› anlatt›ktan sonra m›fl›l m›fl›l uyuyoruz.• muzafferizgu@butundunya.com.tr
Kocaman Bir S›f›r Hasan okuldan bir kar›fl as›k yüzle geldi eve. Annesi onun yüzündeki ifadeyi görüp de ne oldu¤unu sorunca Hasan, üzgün bir sesle annesini yan›tlad›: “Ö¤retmen bugün bana kocaman bir s›f›r verdi” dedi. Annesi, onun yan›tlayamad›¤› soruyu ö¤renmek istedi. “Ö¤retmen, 3x2’nin kaç etti¤ini sordu, ben de alt› eder yan›t› verdim” dedi. Annesi bu yan›t›n do¤ru oldu¤unu söyledi. “Ben de biliyorum do¤ru oldu¤unu” dedi Hasan. “Ama ö¤retmen bu kez 2x3’ün kaç etti¤ini sordu.” Annesi gülmeye bafllad›: “2x3’ün ne fark› var ki 3x2’den” dedi. “Amma da aptalca bir soru.” Hasan önüne bakt›: “Ben de ayn› fleyi söylemifltim ö¤retmene...”• 115
BD EYLÜL 2012
Yoklu¤una Dayan›lmaz Çinli Dost
Çay Efsaneye göre kuzeybat› Hindistan’›n yüksek da¤lar›n›n eteklerinde yaflayan Dharma ad›ndaki Budist rahip, bedeninin tüm isteklerine gem vurmak için yedi y›l boyunca uyumamaya ve dua etmeye söz verir. 116
Yazan: SELMA ATABEK
Ancak üçüncü y›l›n sonunda, bir ilkbahar gecesi, yorgun düflen bedeni daha fazla dayanamaz ve tatl› bir uykuya dalar. Uyand›¤›nda sözünü yerine getirememekten dolay› büyük üzüntü içine düflen ve bu yenilgiye çok öfkelenen Dharma, “Bir daha hiç kapanamayacaks›n›z” diyerek göz kapaklar›n› keser ve yak›n›ndaki bir ç›nar a¤ac›n›n alt›na f›rlat›r. Ertesi y›l göz kapaklar›n› f›rlatt›¤› yerden koyu yeflil yaprakl› bir bitki yükselir. Hint efsaneleri çay›n do¤uflunu böylesi inan›lmaz bir öyküyle anlat›rken, Çinliler çay›n keflfini ‹.Ö. iki bin yedi yüzlü y›llar olarak belirliyorlar. Öyküye göre sa¤l›kl› yaflama çok
BD EYLÜL 2012
önem veren ‹mparator Shen Nung, saray›n›n bahçesinde s›cak su içerken rüzgarla barda¤›n›n içine düflüveren iki yeflil yaprak içti¤i suya tatl› bir burukluk verir. ‹mparator Shen Nung, çevreye hofl bir koku da yayan bu bitkinin bulunmas›n› ister. Çok geçmeden yapraklar›n yabani çay bitkisine ait oldu¤u anlafl›l›r. Böylelikle çay 5 bin y›l önce içilmeye bafllan›r. Çay ticareti Çin’de ‹.S. 8’ inci yüzy›lda yayg›n bir duruma gelir; 9’uncu yüzy›l bafllar›nda yine bir budist rahip olan Dengyo Daisni taraf›ndan Japonya’ya götürülür ve öylesine ilgi görür ki, 815 y›l›nda Japon ‹mparatoru Saga, 5 bölgede çay ekilmesini emreder. Avrupa’n›n çay› tan›mas› Venedikli bir gezgin ve yay›mc› sayesinde olur. Gian Battista Ramusio ad›ndaki gezgin, 1559 y›l›nda yazd›¤› seyahatna-
İtalyan gezgin Ramusio’nun Navigatione et Viaggi adlı kitabı
‹mparator Shen Nung mesinde yer verdi¤i ‹ranl› bir tüccar›n an›lar›nda rastlad›¤› çay› “Navigatione et Viaggi” adl› kitab›nda anlat›r. Ve çay, ilk olarak 1610 y›l›nda Java yoluyla Macao’dan, o günlerde deniz ticaretini elinde tutan Hollanda’ya gönderilir. Böylelikle Avrupa’da çay› ilk içen ulus Hollandal›lar’ d›r. ‹ngiltere’ye çay›n ilk gelifli ve yay›lmaya bafllamas› özellikle dini kesimin tepkilerine neden olur. Zaman›n ünlü rahiplerinden olan John Wesley, bu garip bitkinin insan sa¤l›¤›na zararl› olabilece¤i iddialar›nda bulunur ve çay› boykot eder. Parlamento ise gülünç olaylara sahne olmaktad›r. Lordlar Kamaras›’ndan Lord Forbes çay› yaln›zca zenginlerin içebilece¤ini, yoksullar›n çay içmemeleri ge117
BD EYLÜL 2012
rekti¤ini savunan bir yasa teklifi haz›rlay›p sunar. Tüm bu engellemelere karfl›n çay ‹ngiltere’de çok tutulur. 1860’dan sonra Avrupa’da çay öylesine sevilir ki, ithalatç› firmalar aras›nda “çay yar›fllar›” düzenlenmeye bafllan›r. Frans›z k›y›lar›ndan hareket eden çay yüklü gemiler yar›fl›rlar. ‹ngiltere k›y›lar›na ilk ulaflan geminin yükü en yüksek fiyatlarla sat›l›r. “Çay›n Kültür Tarihi” adl› kitab›n yazar› Stephan Reimertz de, “En seçkin evlerde sunulan çay›n demli¤in ›s›t›lmas› gerekiyor. ‹yi bir çay›n demlenme süresi birkaç dakikay› geçmi-
Kan dolafl›m›n› kolaylaflt›ran çay, zihnin uyan›k kalmas›n› sa¤l›yor, yorgunluk duygusunu yok ediyor, strese iyi geliyor. Metabolizmay› yeniliyor, oksijenle dolduruyor...
yor. ‹ki buçuk dakika demlenen çay uyar›c›, befl dakika demlenen çay ise sakinlefltirici bir etkiye sahip oluyor. Birinci durumda biraz daha fazla, ikinci durumda ise daha az çay koymak gerekiyor. Demlemede kullan›lan 118
suyun tatl› olmas› da bir baflka önemli ö¤e... Ayn› a¤açtan elde edilmesine karfl›n haz›rlanmas›ndaki farkl›l›klar nedeniyle çay, siyah çay (ifllenmifl) ve yeflil çay (ifllenmemifl) diye ikiye ayr›l›yor. Yeflil çay demlenirken suyun 70-80 dereceye ›s›t›lmas›, siyah çay demlenirken ise kaynat›lmas› gerekiyor. Ancak burada önemli nokta, suyun uzun süreli kaynat›lmamas›; fazla kaynat›lan su oksijenini kaybediyor. Yeflil çayda demli¤in önceden ›s›t›lmas› gibi bir kural da yok. Ancak, demli¤in kapa¤›n›n aral›k b›rak›lmas› öneriliyor. Demlenen çay›n fazla bekletilmemesi ve çay yapraklar›n›n birkaç dakika içerisinde demlikten ç›kar›lmas› öneriliyor. Yani ülkemizde yap›lanlar›n tam tersini anlat›yor yazar. Al›flkanl›klar› de¤ifltirmek zor olabilir ama Stephan Reimertz’in dedi¤i gibi “Bir konu hakk›nda ne kadar çok fley bilirsek, ondan ald›¤›m›z keyif de o kadar artacakt›r.” Anadolu’da çay genellikle sade olarak, k›tlama denilen yöntemle içilirken, Hindistan’da süt ve flekerle, Kuzey Afrika’da taze naneyle, Çin’de hiçbir fley kat›lmadan, ‹ran ve Do¤u Türkistan’da içine karanfil konularak içiliyor. Fincan bafl›na yaln›zca dört kalori içeren çay›n sa¤l›kl› beslenmede önemli bir yeri oldu¤u söylenemez. Ancak yararlar› da az›msanmayacak denli fazla. Kan dolafl›m›n› kolaylaflt›ran çay, zihnin uyan›k kalmas›n› sa¤l›yor, yorgunluk duygusunu yok ediyor, strese iyi geliyor. Metabolizmay› yeniliyor, oksijenle dolduruyor, böyle-
BD EYLÜL 2012
likle kan yap›yor ve alkol, nikotin, ya¤ gibi zararl› maddelerin d›flar› at›lmas›n› çabuklaflt›r›yor. Mide a¤r›lar›na, idrar yollar› iltihab›na, bafl a¤r›lar›na iyi geliyor. Az miktarda C ve B1 vitamini içeren çayda demir de var. Çaya eklenen limon, içindeki minerallerin etkisini de art›ryor. Çay içen kiflilerde kalp krizi ve felç riski, içmeyenlere oranla daha az. Çay›n kolesterolü düflürücü, tümörlerin ço¤almas›n› ve büyümesini engelleyici etkisi de var. Çayda bulunan florid difllerin çürümesini engelliyor. Gözleri parlaklaflt›ran yeflil çay kozmetikte; göz kremleri, flampuanlar, sabunlar, nemlendiriciler ve günefl ya¤lar›nda kullan›l›yor. Yaz yapraklar›n›n uçlar› sivri, uzunca ve kenarlar› t›rt›ll›, çiçekleri beyaz ya da beyaza yak›n bir sar› ve az kokulu oluyor. Ya¤›fll› ve nemli iklimi seven çay Bat›’dan çok daha önce ‹pek Yolu’yla Anadolu’ya giriyor. Yaz›m›z› bitirirken son sözü yine Reimertz’e b›rakal›m isterseniz... “Çay içmek, insan yaflam›nda zaman ay›rmaya de¤er u¤rafl›lardan biridir. Çay içen kifli, hem çal›flmaktan hem de hiçbir fley yapmamaktan uzakt›r, kendisine ve dünyaya eflit uzakl›kta durur ve gününün efendisidir.
Yaln›zca biraz suya, biraz çaya ve sakin bir yere gereksinimi vard›r, bunlar›n d›fl›nda hiçbir fleyin umrunda olmamas› gerekir. Ancak bir erdeme sahip olmas› beklenir, ki bu erdem, her etkinlikte, her düflüncede, her sanatta belirleyicidir: Çaba göstermelidir. Çay tiryakisinin büyük sanatç›larla ortak özelli¤i, ayr›nt› sevgisidir. Çay›n seçilerek sat›n al›nmas› ve çay tak›mlar›n›n özenle kullan›lmas›, çay›n içilece¤i mekan›n düzenlenmesi, gibi kendi içine yo¤unlaflmas›n› sa¤layan bir ruh durumuna sokar çay tiryakisini.” • 119
Sokaktan geçenler, üzerindeki flık giysilere aldırmaksızın, çöpleri efleleyen kadının aradı¤ı “çok önemli” fleyin ne oldu¤unu merak ediyorlardı.
Oyuncak Piyanom O ise kendisine bakan meraklı bakıfllara aldırmaksızın, gözlerinden süzülen yafllarla içinden “Ne olur tanrım, onu bulmama yardım et” diye yalvarıyordu. 120
BD EYLÜL 2012
S
Sonra kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüne genç kadının. Derin bir soluk aldı ve “‹flte burada!” diyerek elini uzattı. Üstü yemek artıkları ile kirlenmifl, birkaç tuflu eksik oyuncak piyanoyu çöplerin arasından çıkartarak sevgiyle kucakladı. Arabasına binip eve do¤ru giderken bundan yarım saat önce yafladı¤ı yürek sızısı geldi aklına. Günlerdir hep birlikte en küçük ayrıntılarına dek düflünmüfller ve sonunda bugün taflınabilmilerdi yeni evlerine. Perdeler, mobilyalar... Herfley, herfley yerli yerindeydi ama.. Yine de içinden bir ses “çok önemli bir fleyin” eksik oldu¤unu fısıldıyordu. Sonunda efline “Sanki çok önemli bir seyi unutmufluz gibi geliyor bana” demfliti. “Ne unuttuk acaba?” Efli, gözlerini gazeteden ayırmadan “Hiçbir fley unutmadık canım, merak etme” demiflti. “Gereksiz birkaç eflyayı çöpe attım yalnızca, onların dıflında eski evimizde ne varsa herfleyi buraya getirdik.” Nedense o “gereksiz birkaç eflya” sözü ilgisini çekmiflti. Eksikli¤ini “Hiçbir fley duydu¤u o “çok önemli ey” bu “geunutmadık canım, reksiz eflya”nın arasında olabilir miydi? ‹çinden gelen sesi dinleyerek “Ne merak etme” gibi gereksiz eflyaları attın, canım?” diye sormufltu efline. Efli kendisi için bu kadar önemsiz bir konunun fazla uzamasından sıkılarak “Canım, hiç kullanmadı¤ımız birkaç eski mutfak eflyası” demiflti. “Bir de yıllardır evden eve taflıdı¤ımız eski oyuncak piyano.” ‹flte o anda duyumsamıfltı dayanılmaz yürek sızısını. Sesi titreyerek “Oyuncak piyano mu? Nereye attın onu?” diye sormufltu. Eflinin “Nereye olacak, taflındı¤ımız evin yakınındaki çöp bidonuna tabii, hem zaten birkaç tuflu da eksikti, sonra...” Gerisini dinleyecek zamanı yoktu. Deli gibi fırlamıfltı soka¤a. Arabasına binip, son hızla taflındıkları semte giderek, çevresindeki insanların meraklı bakıfllarına aldırmaksızın çöp bidonunu eflelemeye bafllamıfltı. 121
BD EYLÜL 2012
fiimdi “eski bir dosta” kavuflmufl olmanın mutlulu¤u içinde arabasıyla evine do¤ru ilerlerken yanındaki koltu¤a bıraktı¤ı oyuncak piyanoyu okfladı sevgiyle. Bu yalnızca eski, kırık bir oyuncak piyano de¤ildi onun için.
dokundu¤u zaman “Düfllerinden vazgeçme küçük kız, herfley senin elinde, düfllerin senin gelece¤in olabilir, vazgeçmek yok” diye umut flarkıları söylemiflti.
T
Televizyonun henüz yaflantımıza
“Düfllerinden vazgeçme küçük kız, herfley senin elinde, düfllerin senin gelece¤in olabilir, vazgeçmek yok” O, yıllar önce küçük bir kıza “düfllerin bir gün gerçek olabilece¤ini” ö¤retmiflti. So¤uk, umutsuz gecelerde küçük kız minik parmaklarıyla tufllarına 122
girmedi¤i günlerdi. Yaz akflamları haftada ya da ayda bir ailecek yazlık sinemaya gidilir, çekirdek sesleri, toplu iç çekiler ya da alkıfllar arasında filmler izlenirdi. ‹flte böyle bir yaz akflamı, o koca ekranda filmin baflrol oyuncusunun parmakları piyanonun tularına dokunurken, küçük kızın tüm yaflamı de¤iflmiti bir anda... Belki de o zamanlar izlenilen zengin delikanlı, gözleri görmeyen fakir genç kız filmlerinden birisiydi. Ama küçük kız için filmin konusu, kimin oynadı¤ı hiç önemli de¤ildi. Bir anda piyanonun büyüsüne kapılmıfl ve o günden sonra da günün her anında piyanodan baflka birfley düflünemez olmufltu. Evde, okulda, sokakta, her yerde parmakları gözle görünmeyen bir piyanonun tuflları üzerinde gezinerek, o ana de¤in hiç kimsenin duymadı¤ı güzellikte melodiler çalıyordu. Sonunda sınıf öretmeni odasına ça¤ırarak “Neyin var senin kızım?” diye sormufltu. Son günlerde sanki bir baflka dünyada yaflıyor gibisin, sürekli ellerin sıranın üzerinde kıpır kıpır...” Küçük kız kulaklarına dek kızarmıfltı. Biliyordu, umutsuz bir aflktı duydu¤u. Sonunda neredeyse yalnızca kendisinin duyabilece¤i bir sesle “Piyano ö¤retmenim...” dedi ve sustu.
BD EYLÜL 2012
Ö¤retmen birfley anlayamamıfltı. “Ne piyanosu yavrum, anlatsana” diye üsteleyince, küçük kız gözpınarlarından düflmek üzere olan yafllarla ö¤retmeninin gözlerine bakarak “Bir piyanom olmasını çok istiyorum ö¤retmenim” demiflti. Ö¤retmen Leman Hanım, Okul
düfller yatar. Düfllerinden asla vazgeçme ve gerçekleflmeyece¤ini söyleyenlere kulaklarını tıka. Bugün bir piyano alacak gücün olmayabilir ama bu asla bir piyanon olmayacak demek de¤ildir. Düfllerine sarılarak yat geceleri ve bir gün gerçekleflece¤i inancını asla kaybetme.”
Küçük k›z asla unutmamıfltı ö¤retmeninin sözlerini. ‹lkokulu bitirdi¤i yıl, annesi bafltan sona pekiyi olan karnesine mutlulukla bakarken “Benim de sana küçük bir arma¤anım var kızım” demiflti. “Sana istedi¤in piyanoyu alabilmeyi çok isterdim, ama ancak bunu alabildim. Böyle baflarılı bir ö¤renci oldu¤un sürece, bir gün tüm düfllerini gerçeklefltireYıllarca umudun ve düfllerin ce¤ine yürekten inanıyorum.” ezgilerini fısıldamıfltı bu küçük Annesinin verdi¤i paketi açıp o küçük piyanoyu gördüpiyano ona... ¤ü an, sevinçten havalara uçmufltu küçük kız. Yaflamında Aile Birli¤i’nin yardımları ile okuyan, aldı¤ı en güzel arma¤andı bu. Yıllarca çok baflarılı ve yaflıtlarından çok daha umudun ve düfllerin ezgilerini fısıldaolgun bu küçük kıza söyleyecekleri- mıfltı bu küçük piyano ona. Geçmiflin nin ne denli önemli oldu¤unu biliyor- anıların›n arasından sıyrılan genç du. Yanıt vermeden önce zaman ka- kadın arabasını park ettikten sonra, zanmak istercesine yutkunmufl ve kü- elinde asla “eski bir oyuncak piyano” çük kıza sevgiyle sarılmıfltı. Küçük olarak göremeyece¤i “vefakâr dostu” kızın annesi yalnız bafl›na dört çocu¤u ile girdi eve. Banyoya gidip, sevgiyle büyütüyordu ve yafladıkları koflullarda temizledi “dostunu”. Sonra kızının de¤il piyano almak, karınlarını doyur- odasındaki kocaman piyanonun üstüne yerlefltirdi. Kapıdan çıkarken “‹flte makta bile zorlanıyorlardı. Eliyle küçük kızın baflını tutarak, flimdi herfley yerli yerinde. Evde onun gözlerinin içine baktı ve “Dinle ‘önemli bir fleyin’ eksikli¤i yok” dedi yavrum” dedi. “Birçok baflarının ar- huzur içinde.• Gönderi: ORHAN TO⁄ANÇ dında böyle küçük yafllarda kurulan 123
TIP DÜNYASINDAN KISA KISA Prof. Dr.
Yürük ‹yriboz
YEMEKLE KAHVE-ÇAY Yemekte veya yemekten hemen sonra çay veya kahve içmek demir emilimini önler. ‹leri yafllarda hergün D vitamini
40 Yafl›ndan sonra yap›lan do¤umlarda rahim kanserine nadiren rastlan›r.
(1000 Unite)
ve kalsiyum (1000 mg)
almak ömrü uzat›r. KUSU Ö⁄LE UY Her gün yar›m saatlik bir ö¤le uykusu stresi ve kan bas›nc›n› azalt›r.
Menopoz Sonras›
TATLI Y‹YECEKLER ‹leri yafltaki kad›nlar›n çok tatl› tüketmeleri gö¤üs kanseri riskini art›r›r. 124
BAL Uykudan önce çocuklara 1-2 kafl›k bal vermek öksürü¤ü önler.
Menopozdan sonra hergün egzersiz yapan kad›nlarda meme kanseri çok daha az görülür.
‹NSANLAR YAfiADIKÇA Mehmet Ünver
entler ve Mevsimler Dört mevsimi dolu dolu yaflayabilen kentleri çok severim.
O
kentlerin sakinlerinin çok flansl› oldu¤unu düflünürüm. Aylarca süren gri ve so¤uk bir k›fltan sonra bir sabah burnunuza çal›nan k›r çiçeklerinin kokusuyla uyan›p, uzaklarda bile olsa epeydir hasret kald›¤›n›z sar›, mor, k›rm›z›, mavi, yeflil bir do¤an›n canlanmakta oldu¤unun ayr›m›na varmak ne güzel bir duygudur. Yaflam›fls›n›zd›r bunu. ‹nsan ruhunu nas›l motive etti¤ini bilirsiniz. Bo¤ucu bir yazdan sonra giderek k›salan günlere bak›p serinletici bir mevsimin yerleflmekte oldu¤unu hissetmenin verdi¤i huzur ancak dört mevsimi yaflayabilen kentlerin insanlar›na bahfledilmifltir. 125
BD EYLÜL 2012
B
ana göre her kentin mevsimleri karfl›lay›fl›, yeni bir iklime haz›rlan›fl› kendine özgü bir güzellik ve cazibe tafl›r. Öyle de olmal›d›r. Çünkü bu fark sosyal yaflam›, insanlar›n yeni döneme bak›fl›n› fazlas›yla etkiler. Caddelerdeki hareketlerin artmas› ya da azalmas›, meydanlar›n dolmas› ya da boflalmas›, kültür -sanat etkinliklerinin say›s› ve en önemlisi de insanlar›n kentin yaflam›na kat›l›m boyutu bu fark sayesinde belirlenir. Tüm yazarlar gibi ben de mevsimlerden, do¤adan, günün gecenin farkl› saatlerinden ve hatta kentin üzerinden geçen bulutlar›n gün içinde yaratt›¤› gölgelerden bile ilham al›r›m. Bu da benim için kentlerin ve mevsimlerin önemini artt›r›r. ‹stanbul, Amsterdam, Londra, Paris ve New York her mevsimi güzel yaflayan, ilham›ma ilham katan kentlerin bafl›nda gelir. Bu yaz›m› onlara ay›r›yorum: ‹STANBUL’DA SONBAHAR Eylül ay›n›n ortalar›na do¤ru kent
bo¤ucu s›ca¤›ndan ve insan› bezdiren neminden s›yr›lmaya bafllar. Caddelerde ak›p giden insan kalabal›klar› gücünü bilinmeyen bir enerji kayna¤›ndan al›yormuflças›na h›zl› bir devinim halindedirler. Bu enerji öylesine güçlüdür ki, Bo¤az’›n rengi bile insan› içine çeken bir mavili¤e bürünmüfltür. Ve Caddelerde ak›p giden insan kalabal›klar› h›zl› bir devinim halindedir.
126
flehir hatlar› vapurlar› o mavili¤in içinde bir perdenin kenar›na ifllenmifl dantel formundaki ak köpüklerle süzülürler. Uzaktan bakt›¤›n›zda bir masal kentindeki oyuncaklar› ça¤r›flt›r›rlar. Kendinizi sahillere atmak ya da denize hâkim bir tepeye ç›kmak istersiniz. Yaflama sevincinizin hissedilir bir flekilde artmas› kayna¤› belirsiz olan o enerjinin ruhunuzu eline geçirmeye bafllad›¤›n›n göstergesidir. Böyle zamanlarda kal›c› güzellikte bir fleyler yapma arzusu önüne geçilmez
bir hal al›r. Yüre¤inizden fliirler, resimler, romantik müzikler geçer, o an bir fleyler yazmak ister, dostlarla s›cak bir buluflma düflüncesinin cazibesine kap›l›rs›n›z. Evvelce hiç olmad›¤› kadar güçlü bir yürüme iste¤i dolar içinize. O güne kadar gitmedi¤iniz muhitlere, görmedi¤iniz müzelere gitmek, hiç binmedi¤iniz tafl›tlara binip uzak varofllara uzanma iste¤i flafl›rtacak denli yo¤unlafl›r. Belki de evvelce hiç gitmedi¤iniz o semtin sonbahar› nas›l karfl›lad›¤›n›, oralarda yaflayan insanlar›n giderek yerleflmekte olan bu serin mevsime nas›l haz›rland›¤›n› merak etmektesinizdir. vinizin hangi muhitte oldu¤u hiç fark etmez. Pencerenizin Bo¤az manzaras›na, ifllek bir meydana, dar bir soka¤a ya da di¤er pencerelere bak›yor olmas› da hiç önemli de¤ildir. Ekim ay› ortalar›nda bafllayan mevsimin ilk sa¤anaklar› sizi caddelerden al›p evinizin cam kenar› koltu¤una yerlefltirir. Aç›k pencereden ya¤mur taneleriyle ›slanan topra¤›n kokusunu doya doya içinize çekersiniz. O zaman bu kokuyu tam bir senedir beklemekte oldu¤unuzu an›msars›n›z. Elinize çay›n›z› al›p gün boyu orada oturmaktan, binalar›n çat›lar›na de¤ecekmifl gibi alçalm›fl gri bulutlar› ve gök gürültüleriyle birlikte giderek fliddetlenen ya¤›fl› seyretmekten baflka bir fley yapmak içinizden geçmez. Bence de geçmesin. Binlerce senelik rüya kent ‹stanbul, çilekefl hemflerilerine böylesi güzel jestleri çok görmez. Sa¤ olsun her sonbahar yapar.
E
AMSTERDAM’DA KIfi Oyuncak flehirdir Amsterdam. Darac›k caddelerinde dolaflan flirin tramvaylar, kentin her yan›n› kuflatan kanallar, bir büfe raf›nda s›ralanm›fl porselen biblolar gibi o kanallar›n k›y›s›na dizilmifl tipik Amsterdam evleri, günün her saati hareket içindeki küçük meydanlar, renkli kafeler bu görüflümü do¤rular. Y›l boyunca milyonlarca ziyaretçiyi çeken kuzey Avrupa’n›n bu güzel kenti her mevsimi ayr› bir güzellikte yaflar. Ben, Amsterdam’›n özellikle k›fl mevsimini bir baflka güzel yaflad›¤›na inan›yorum:
K
eskin bir so¤u¤u vard›r kentin. Buna karfl›n dünyan›n hemen her ülkesinden ak›n ak›n gelen gençler erken kararan havayla birlikte ›fl›klara ve neonlara bürünen kentin caddelerinde, meydanlar›nda toplan›rlar. Her köfleden bir müzik sesi gelir. Kafeler h›ncah›nç dolmufltur. Kanallara bakan lokantalar, pastaneler, barlar nefleli kalabal›klarca iflgal edilmifltir adeta. D›flar›daki ›s›r›c› so¤u¤u umursayan kimse yok gibidir. Oysa ilk kar belki de o gece kenti beyaza boyayacak, sabah yataklar›ndan do¤rulup 127
BD EYLÜL 2012
Müzelere, sergilere, kanal boylar›na akan turistler kenti boydan boya kat ederler. perdelerini açanlar tam anlam›yla bir masal kentiyle karfl›laflacaklard›r. Hiç h›z kesmeden müzelere, segilere, kanal boylar›na akan turistler ve yerli halkla dolu tramvaylar göz gözü görmeyen tipiye ald›rmadan kenti boydan boya kat ederler. Hayat hiç durmadan akar. Ruhsal durumunuz nas›l olursa olsun beyaza boyanm›fl bir Amsterdam gecesi size iyi gelir. Y›llar önce kar örtüsüyle bir masal âlemine döndü¤ü günlerde Amsterdam’› ziyaret etmifltim. Buz tutan kanallarla paten kayan çocuklar›, meydanlarda gösteriler yapan cambazlar›, sokak flark›c›lar›n›, dans gruplar›n› seyrederken akflam›n indi¤inin ay›rd›na bile varamam›fl›m. Ma¤azalar›n, otellerin önlerine konulmufl y›lbafl› a¤açlar›n›n ›fl›klar›n›n yanmas›yla kendime 128
geliverdim. Günefl çoktan batm›flt›. O an gecenin çok uzun sürmesini, uykuya hiç vakit ay›rmadan önünden geçti¤im her ma¤aza, her kafe, her otel bar›n› ziyaret edip orada vakit geçirmek istedim. Sonra bir masal evine benzeyen o oyuncakç›y› gördüm. fiirin bir oduncu kulübesi görümündeydi. Yeflil panjurlu pencereleri, k›rm›z› kiremitleri ve hemen tüm Amsterdam binalar›nda bulunan bir de çat› kat› vard›. Öylesine cazip görünüyordu ki, hiç duraksamadan oraya do¤ru yöneldim. Dükkân sadece ve sadece oyuncak ay›lara ayr›lm›flt›. Farkl› k›yafetler ve mizansenler içinde binlerce oyuncak ay› vard›. Oduncu gömle¤i, doktor k›yafeti, itfaiye üniformas›, komando elbisesi, bahriyeli fanilas› giymifl, izci flapkas›, hemflire bafll›¤›, çiftçi kasketi takm›fl say›s›z ay› raflardan bana bak›yordu. Bunlar›n bir k›sm› bir insan boyunda pek ço¤uysa bildik oyuncak ölçülerindeydi.
B
ir ara gözüm meydana bakan minik pencereye tak›ld›. ‹kindi saatlerinde kesilen kar ya¤›fl› yine bafllam›flt›. D›flar› ç›kt›m. Rengârenk vitrinlere, paten kayan çocuklara, korkuluklar›na fenerler as›lm›fl kanal köprülerine, meydanlarda ›fl›kland›r›l-
BD EYLÜL 2012
m›fl a¤açlara bakarak yürümeye bafllad›m. Giderek kal›nlaflan beyaz örtü gözümde dünyan›n tüm kirliliklerini, dertlerini, çirkinliklerini yok etmiflti. LONDRA’DA HER MEVS‹M Y›l›n her mevsiminde ak›l
almaz bir hareketlili¤in yafland›¤› bir kenttir Londra. Müzi¤in, al›flveriflin, e¤lencenin, kültürün, diplomasinin anayurdudur. Havaalan›ndan ç›kt›¤›n›z anda bu mega kentin havas›na girdi¤inizi hissedersiniz. ‹çiniz k›p›r k›p›r etmeye bafllar. Hemen her hafta dünya çap›nda bir y›ld›z ya da toplulu¤un kentte konserler verdi¤ini, muhteflem müzikallerin West End tiyatrolar›nda y›llarca kapal› gifle sahnelendi¤ini bilirsiniz. Dev ma¤azalardaki cazip indirimlerin sizi bekledi¤ini görünce daha otele yerleflmeden coflkunuzun tavan yapmas› kaç›n›lmazd›r. Kendi pay›ma Londra sokaklar›nda gezinirken çocuklu¤umdan bu yana hayran oldu¤um bir müzisyenin ya da kraliyet ailesi üyelerinden birinin ayn› anda bir arka sokakta dolaflmakta oldu¤unu, hatta fark›na varmadan yan›mdan geçip gitmifl olabilece¤ini düflünürüm.
Neden olmas›n ki? Belki de siz bir barda içkinizi yudumlarken kap›dan ç›k›p giden yakalar› kalk›k pardösülü adam unutulmaz Beatles’›n eleman› Sir Paul McCartney’dir. Ya da Oxford Street’de trafik kurallar›n› hiçe sayarak yol alan Mini Cooper marka araban›n içindeki sürücü Rolling Stones’un efsanevi solisti asi Mick Jagger’d›r. Hayatta olduklar› dönemde, her Londra seyahatimde, özellikle Kensington’da dolafl›rken, Prenses Lady Diana’n›n ya da sevgili Freddie Mercury’nin de yak›nlarda bir yerde olduklar›n› düflünürdüm. Londra böyle bir kent iflte. Her mevsim coflkulu, ilham verici ve doyurucu. Sizlerin de sevdi¤iniz kentler ve o kentlere en çok yak›flt›rd›¤›n›z mevsimler vard›r. Sonbahara girece¤imiz bugünlerde elinize çay›n›z› ya da kahvenizi al›n, foto¤raf albümünüzü aç›p
sevdi¤iniz kentleri ve mevsimleri düflünün. Serin ve huzurlu günler bizleri beklemekte. • mehmetunver@butundunya.com.tr 129
BD EYLÜL 2012
Yanl›fl Yapmaktan Korkmay›n Yazan: GÜLEN KATIRCIO⁄LU
Bay Ram, çok ilginç
bir müzik ö¤retmeniydi. Asl›nda okul yaflam›m boyunca onun kadar ilginç bir ö¤retmen görmemifltim. 130
S
›n›f›m›zda müzik konusunda en yeteneksiz oldu¤unu düflündü¤ümüz kiflilere bile de¤iflik müzik aletleri çald›rmay› baflarm›flt›. Flüt, mandolin, ba¤lama, gitar ve darbuka... S›radan bir lisede müzik dersleri, öylesine derslerdir. Bizim lisede de öyleydi; ta ki Bay Ram gelinceye dek. S›n›fa ilk geldi¤i günü an›ms›yo-
BD EYLÜL 2012
Hoca m›flt› bile. Bay Ram, hatalar›m›zla müzi¤in sesini k›st›. bar›fl›k olmam›z› Bu kez, bizim ellerimizle tutturmaya çasa¤l›yordu l›flt›¤›m›z tempo öne
rum. ‹çeri büyük bir spor çantayla girmiflti ve bize müzik dersiyle ilgili ne düflündü¤ümüzü sormufltu. Birkaç›m›z›n yalandan “Müzik dersini seviyoruz, hofllan›yoruz” demesinden sonra Bay Ram “Müzik dersinden hiç s›k›lm›yor musunuz?” diye sordu ve ekledi: “Ben lisedeyken çok s›k›l›rd›m” dedi. Bay Ram’›n sözlerinden cesaret bulup, elimi kald›rd›m, söz istedim: “Hocam, ben s›k›l›yorum” dedim. “Bak postac› geliyor parças›n› flütle çalmaya çal›flmak, solfejle u¤raflmak hiç de e¤lenceli de¤il.” S›n›fta benim gibi baflka s›k›lan olup olmad›¤› sordu. Birkaç kifli daha el kald›rd›. Bay Ram, hepimize bir soru sordu: “Peki, özel yaflamlar›n›zda ne dinlemeyi seviyorsunuz?” dedi. Birkaç kifli yan›t verdi bu soruya. Bunun üzerine Bay Ram, büyük spor çantas›n›n içinden tafl›nabilir bir müzik seti ç›kard› ve albümleri içinden bizim sevdi¤imiz parçalar› çalmaya bafllad›. ‹lk parçay› çalmadan önce, her parçay› çald›¤›nda bizim de ellerimizi s›raya hafifçe vurarak, parçaya uygun tempo tutmam›z› istedi. Aç›kças› çok flafl›rm›flt›k. Ama parçan›n çalmaya bafllamas›yla birlikte herkes elleriyle tempo tutmaya baflla-
ç›kt›. Birkaç›m›z ritmi bozuyorduk. Bir arkadafl›m›z onlar› uyard›. Fakat hoca da onu uyard›: “B›rak›n yanl›fl yaps›nlar” dedi ve s›n›f›n tümüne döndü: “Yaln›zca tempo tutmaya çal›fl›n ve yanl›fl yapmaktan korkmadan” dedi. “Yaparsan›z da, bu yanl›fl›n›z› sak›n düzeltmeye çal›flmay›n. Yaln›zca ve yaln›zca tempoyu kendi do¤an›z içinde tutturmaya çal›fl›n.”
Ders, avuçlar›m›z› coflkuyla birbirine vurarak ç›kard›¤›m›z alk›fl sesleriyle bitti. S›n›ftan ç›karken, hepimiz biraz önceki parçalar›n seslendirilmesinde kendimizin de rol ald›¤›m›z›n ay›rd›ndayd›k. ‹zleyen derslerde hoca bize çalmak istedi¤imiz müzik ayg›t› olup olmad›¤›n› sordu. ‹çimizden kimileri gitar, ba¤lama, flüt gibi müzik aletleri çalmak istediklerini söylediler. Hoca 131
BD EYLÜL 2012
bir biçimde bunlar› bize sa¤lad› ve hepimizle birer birer ilgilenerek bunlar› çalmay› ö¤retti.
A
ma anlatmak istedi¤im bu de¤il... Hoca durmadan bizi hata yapmam›z için cesaretlendiriyordu. Daha do¤rusu hatalar›m›zla bar›fl›k olmam›z› sa¤l›yordu. Kim bir flark› çal›yor ya da söylüyor ve hata yap›yorsa, “Hataya ald›rma devam et” anlam›nda bir iflaret yap›yordu. “Yaln›zca yap›n, çekinmeden, yanl›fl yapmaktan korkmay›p, yaln›zca yap›n” diyordu ve sonra da bu sözlerinin anlam›n› aç›kl›yordu: “‹nsano¤lu neyi nas›l yapaca¤›n› ancak yaparak bulur, yaparak ö¤renir” diyordu. “Yanl›fl yapmaktan korkan insan hiçbir ifl yapamaz, yaln›zca hareketsiz durur. ‹nsan hata yaparak ö¤renir. Yapt›¤› en baflar›l› iflini ise, yanl›fl yapmaktan korkmad›¤› an›nda gerçeklefltirir.” Biz, böyle bir yaklafl›m› daha önce hiç görmemifltik. Tüm okul yaflam›m›z boyunca ö¤retmenlerimiz ve büyük s›n›flardaki a¤abeylerimiz, ablalar›m›z
hep, bizim yanl›fllar›m›z› yüzümüze vurmakla ve onlar› düzeltmekle u¤raflm›fllard›. Hatas›z bir yaflam sürmemiz, vard›. Bu bask› nedeniyle ise bir fley yapmaktan, bir fley söylemekten çekiniyor, korkuyorduk. Fakat Bay Ram bize de¤iflik bir fley söylüyordu: ‹nsan›n hata yapa yapa, hata yapmay› do¤al kabul ederek do¤ru ve güzeli yapmay› ö¤renece¤ini söylüyordu. Hiç unutmuyorum, son s›navda flütle bir parçay› çal›yordum ve hata yapm›flt›m. Bay Ram yine “Devam et” iflareti yapt›. Yine hata yapt›m. Bize sa¤lad›¤› tüm rahatl›¤a karfl›n iki damla yafl yanaklarımdan süzüldü. Çalmaya devam ettim ve yine hata yapt›m. Bay Ram, “Hata yapman önemli de¤il, geçeceksin, yeter ki yaln›zca hata yapmaktan korkmadan çal” dedi. Parçay› bafltan ve hiç hatas›z çald›m. O andan sonra yaflam›mda hata yapmaktan korkmuyorum. Hata yapt›¤›m zaman küçük görülmekten, baflkalar›n›n olumsuz düflüncelerinden etkilenmiyorum. Hepinize, yaflam›n›z›n bir an›nda sizi hatalar›n›zla bar›flt›racak Bay Ram’ larla karfl›laflman›z› dilerim. •
ED‹TÖRTEN YAZARA!
Ünlü bir yazar, her ay dergisine yaz› gönderir ve flu notu eklerdi: “Kusura bakmay›n, yetifltirebilmek için, yine noktalama iflaretlerini koyamad›m...” Bir-iki derken, dergi yönetmeninin can› bu ifle öyle s›k›lm›flt› ki... Bir yazar da bu ifli yeterince önemsemez ve beceremezse kim becerirdi?.. Sonunda, yazara flöyle k›sa bir mektup yazd›: “Say›n Yazar, Yaz›n›z için teflekkür ederiz. Yine iflinizin çoklu¤u nedeniyle noktalama iflaretlerini koyamam›fls›n›z. Sizden ricam›z, önümüzdeki ay siz noktalama iflaretleri gönderin. Yaz›y› biz yazar›z. Sayg›lar›m›zla... Editör” 132
BD EYLÜL 2012
Anne Babalar›n Korkulu Rüyas›
Çocu¤unuzun Arkadafllar›ndan
Arkadafllar›ndan Hofllanm›yorsan›z Çeviren: SEBAHAT ÖNEN Edwin Kiester, Jr, Sally Valente Kiester Reader’s Digest•
Telefon geldiğinde, kalbi duracak gibi olmuştu. Onüç yaşındaki kızıyla, yeni arkadaşı bir dükkanda hırsızlık yaparken yakalanmışlardı. onlar› tan›yordu, bu yüzden polise bildirmemiflti, ama... Bir süredir, böyle bir fleyin olmas›ndan korkuyordu. Çünkü k›z› her geç kald›¤›nda, nerede oldu¤uyla ilgili kötü bir
Dükkan›n müdürü
133
BD EYLÜL 2012
açıklama yapıyordu. Daha sonra, yeni arkadaşın dükkan hırsızlığı konusunda oldukça usta olduğu öğrenildi... u öykü, çocuklar› yeni ve tan›mad›klar› arkadafllar edinen tüm anne babalar›n korkular›n› yans›t›yor. Çocuklar›m›z sorumsuz ya da küstah görünen biriyle arkadafl olduklar›nda endifleleniriz. Ama ço¤u anne baba, aralar›ndaki iliflkinin bozulmas›ndan korkarak, çocuklar›n›n yaflamlar›na kar›flmaktan çekinirler. Kimileriyse k›yameti kopart›rlar ve bu yaln›zca çocuklar›n›n davran›fllar›n›n daha kötüye gitmesine neden olur. Öyleyse, çocuklar›n›z›n arkadafllar›ndan hofllanmad›¤›n›zda ne yapmam›z gerekir? Ço¤unlukla anne babalar, çocuklar› ergenlik dönemine girdiklerinde, onlar›n üzerindeki etkilerinin azald›¤›-
B
n› düflünürler. Oysa çocuklar›n kulaklar›nda sürekli anne babalar›n›n sesinin ç›nlamas› gerekir. Müzik ya da giyim tarz› gibi önemsiz ayr›nt›lar için arkadafllar›na dan›flan çocuklar, davran›fl ya da e¤itim gibi sorunlar söz konusu oldu¤unda yine anne babalar›na kofluyorlar. ‹flte, çocuklar›n›z›n kötü arkadafllar›yla bafla ç›kmak için, uzmanlar›n ve anne babalar›n önerilerinden birkaç›: Çocu¤unuzu izleyin Özellikle ergenlik ça¤›na girmifl olan çocuklar›n›z›n nerede olduklar›n› -ve kiminle-bilmeniz çok önemlidir. Her sabah çocu¤unuza, o gün neler yapaca¤›n› sorun. Bir arkadafl›n›n evinde olaca¤›n› söylerse, sorgulaman›z› derinlefltirin. Fazla belli etmeden, arkadafl›n›n evini aray›p, çocu¤unuzun orada oldu¤undan emin olun. Arkadafllar›yla tan›fl›n Arkadafllar›yla tan›flman›n yarar› vard›r. Birçok anne baba, çocuklar›n›n arkadafll›k iliflkilerini sona erdirmeleri gerekti¤ini düflünürler. Çünkü eriflkinler arkadafll›¤›, kiflisel bir seçim olarak görürler.
134
BD BD A⁄USTOS EYLÜL 2012
Öte yandan afl›r› tepki göstermek, çocu¤unuzun kötü arkadafll›¤›n› pekifltirmesine neden olabilir. De¤iflim çocu¤unuzda olmal› Anne babalar, çocuklar›n›n davran›fllar›nda de¤ifliklik yapacaklar›na, arkadafllar›n› de¤ifltirmeye çal›fl›rlar. Oysa karfl› ç›kman›z› destekleyecek geçerli nedenleriniz varsa, karfl›l›kl› görüflme yapmak ve tart›flmak en iyi yoldur. Bu arkadafll›¤›n neden oldu¤u yanl›fl etkenlere dikkat çekin -eve geç dönmek ya da dersleri aksatmak gibive aile kurallar›n›n herfleyden önce geldi¤ini belirtin. Arkadafl›n›n anne-babas›yla tan›fl›n Anne babalarla tan›flmak, “Ama anne, öbür çocuklara izin veriyorlar!” diye bafllayan, gençlere özgü protestolara da son verebilir. “Biz öbür çocuklar hakk›nda tart›flm›yoruz. Senin hakk›nda konufluyoruz” demelisiniz. Israr›n sürdü¤ü durumlarda anne babalar›n yapmalar› gereken, “Pekala, arkadafl›n›n annesini aray›p soral›m” demek olmal›d›r. Bu tart›flmaya bir son verebilir. Zararl› iliflkileri sonland›r›n Elbette birçok anne baba, çocuklar› için en iyi “mahalle”yi ya da en iyi “okul”u seçerek, onlar› iyi bir ortamda büyütmek için ilk ad›mlar› atar. Ama nerede yafl›yor olursan›z olun, çocu¤unuzu uygun ve anlaml› çal›flmalara yöneltebilirsiniz. Arada s›rada kötü bir iliflkiyi bitirmeniz gerekebilir. Bunu ne zaman
yapman›z gerekir? Arkadafll›k, güven ortam›n› zedeledi¤inde... Küçük çocuklar bazen kendilerine, kibritle oynayan ya da bunun gibi tehlikeli ifllere bulaflan arkadafllar bulurlar. H›zl› hareket edin Ergenlik ça¤›ndaki gençler farkl› tehlikelere at›l›rlar. Alkol, sigara ya da uyuflturucu ba¤›ml›s› kiflileri kendilerine arkadafl edinirler. ‹flte anne baban›n ifli ele almas› gereken nokta budur. Ama çocu¤unuza güvenli bir ortam yaratmak, onu yaln›zca fiziksel tehlikelere karfl› korumakla olmaz. E¤er çocu¤unuz yeni arkadafllar edindiyse ve notlar›nda gözle görülür düflüfl varsa, h›zl› hareket etmeniz gerekecektir. ‹fller kolayca 盤r›ndan ç›kabilir. Ayn› biçimde çocu¤unuzun nereye gitti¤ini ya da kiminle ç›kt›¤›n› anlatmamaya bafllad›¤›nda dikkatli olman›z gerekir. Eski arkadafllar›yla görüflmemesi ya da eski al›flkanl›klar›ndan vazgeçmesi de bir uyar› olabilir.
D
estekleyebilece¤iniz kurallar koyun Anne babalar yaln›zca destekleyebildikleri kurallar koymal›d›rlar, “Geçen hafta eve geç geldi¤in için, üç hafta sonu d›flar› ç›kmayacaks›n” gibi... E¤er üç haftan›n sonunda çocu¤un davran›fllar›nda bir de¤ifliklik yoksa, daha kat› kurallara baflvurulabilir. Bir çocuk için, zor iliflkileri atlatmak önemlidir. Ama ço¤u zaman bu sorumluluk anne babalara düfler.• 135
BD EYLÜL 2012
Einstein Benden Birfley Saklamad› Einstein çocuk gibiydi. Her an birinin kendisiyle ilgilenmesi gerekiyordu. Yak›nlar›ndan biri sofraya davet etmese, yeme¤i akl›na bile getirmezdi. JOHN SAVAGE •Science Digest
E
instein bir gün içtenlikle
sordu: "Unutkanl›¤›m psikanalistler için ilginç bir konu olufltururdu, de¤il mi?" Einstein, do¤ru söylüyordu. Asl›nda mükemmel bir belle¤i vard›; ama sadece bilim alan›nda iflliyordu. Araflt›rmalar›na iliflkin en ufak ayr›nt›y› dahi unutmad›¤›na eminim. Çocuklu¤undan meslek yaflam›n›n ilk dönemlerinden ise çok az söz ederdi. ‹lgisizli¤inden de¤il... Sebep unutkanl›¤›yd›. Unuturdu, çünkü bunlar, bilimle ilgili konular de¤ildi. Onun bu durumu gün-
136
lük yaflam› için de geçerliydi. Hat›rlat›lmasa uyku akl›na bile gelmez, uyanmas› için ise baflka birine gerek duyard›. Yak›nlar›ndan biri sofraya davet etmese yemek yemeyi düflünmezdi bile. Ve e¤er uyar›lmazsa, sofradan kalkmay› da... Bir gün iki ile dört kilo aras›nda çilek yedi¤ini an›ms›yorum. Bir baflka gün de ünlü ‹talyan filozofu Benedetto Croce, Einstein ve ben, bizim evin bahçesinde birlikte gezinirken, saatlerce f›nd›k yemifltik. Einstein çocuk gibiydi. Her an kendisiyle birinin ilgi-
BD EYLÜL 2012
Einstein ve ikinci kar›s› Elsa (solda) Einstein farkl› renkte ayakkab›lar giydi¤ini farketmeyecek denli kafas› meflgul biriydi (sa¤da) lenmesi gerekiyordu. Kafas› bilimsel konularla o kadar meflguldü ki; açl›k ve susuzluk, hiç akl›na gelmezdi. Elsa'yla karfl›laflmas› bu nedenle onun flans› olmufltu. ‹kinci kar›s› Elsa, ona ola¤anüstü özen gösterirdi. Bir kez bir dizi konferans vermek üzere Rio de Janerio'ya gitmek zorunda kalm›flt›. Elsa, yolda gerek duyaca¤› tüm eflyay› büyük bir özenle valizine yerlefltirdi ve kullan›fl fleklini birçok kez kendisine yineledi.
Dönüflte, valizi açt›¤› zaman flaflk›nl›k ve k›zg›nl›ktan k›pk›rm›z› kesildi. Çünkü Einstein'm valizi son derece düzenli bir durumdayd›. Herhangi bir erke¤in bu flekilde bir valiz düzeltemeyece¤ini bilen Elsa, k›skançl›kla bavulunu hangi kad›na düzelttirdi¤ini sordu. Bir an dalg›n dalg›n kar›s›na bakt› ve en sonunda kahkahalarla, valizini açmay› bir kez bile ak›l etmedi¤ini itiraf etti. Bilimsel konularda ise, özellikle
çal›flmalar›yla ilgili olarak çok sert davran›rd›. Yalandan son derece nefret eder, serbestli¤e engel olabilecek en ufak fleye an›nda düflman kesilirdi. 137
BD EYLÜL 2012
Ço¤ul konuflmaktan her zaman çekinmiflti. Hatta evlilik hayat›ndan söz ederken bile "biz" demezdi. Bununla beraber kendi hesab›na konuflulmas›na da dayanamazd›. Sade fleylere hayrand›. Toplumsal yaflam›n karmaflas›ndan olabildi¤ince kaçar; baflkalar›n› rahats›z etmekten daima çekinirdi. Berlin'deki evinde kendisine, özel
bir oda yapt›rm›flt›. Bu odaya ne kar›s› ne de hizmetçisi girebilirdi. Orada dostlar›yla buluflup konuflur, rahats›z edilmeden çal›fl›rd›. 1939'da ölen kar›s›, bu oday› gerekti¤i denli temizleyemedi¤i ve düzeltemedi¤i için daima üzüntü duymufltur. Oysa Einstein tozlara ve düzensizli¤e ald›r›fl etmiyordu bile. O odada buldu¤u serbestlik kendisine yetiyordu. Senede 18 bin mark ücretle, ‹mparator Wilhelm Enstitüsü'nde ö¤retmenlik yapmay› kabul etmiflti. Verece¤i göreceli fizik dersinde hiçbir resmi program kabul etmiyordu. Bütün koflulu buydu. ‹stedi¤i gibi hareket etmekte serbestti. Ne kadar ücret istedi¤i soruldu¤u zamansa, araflt›rmalar›
bir bölümünü yard›ma gereksinim duyan kiflilere da¤›t›rd›. Paraya önem veren bir kifli olsayd›, kolayl›kla say›l› zenginler aras›na girebilirdi. Kazand›¤› Nobel ödülünü, içinden bir kurufl dahi almadan, oldu¤u gibi ilk kar›s›na ba¤›fllam›flt›. ‹kinci kar›s› Elsa ise eve gerekli eflyalar› alamad›¤› için her zaman s›k›nt› çekmifltir. Einstein adeta düfl aleminde yafl›yordu. S›k s›k gülerdi. Hatta bafl›na bir felaket geldi¤i zaman bile güldü¤ünü hat›rl›yorum. Can›n› s›kan her fleyden s›yr›lmas›n› biliyordu. Omuzunu silker baflka bir konuya geçerdi. Bana birçok kez, çal›flmaktan çok gezip dolaflmay› daha cazip buldu¤unu söylemiflti. Buna karfl›n çal›flmaktan gezmeye bir türlü olanak bulam›yordu. Hep meflguldü. Beyninin daima çal›flt›¤›na eminim. Genellikle kiflilerin gözünden kaçan, üzerinde pek de düflünmedikleri ilginç do¤a olaylar›n›, kendine konu edinirdi. Örne¤in plajda sular çekildi¤i zaman kumlar neden sertleflir? Barda¤›n› kafl›kla kar›flt›r›rken çay yapraklar› neden orta yerde toplan›r? Buna benzer fleyler... Bir gün kendisine, uzmanl›k alan›m olan kardiyoloji konusunda bir soru sordum: Kalp hastalar›, rüzgara karfl› yürüdüklerinde neden zor nefes al›rlar? Bana, "Rüzgar, burun delikleri etraf›ndaki hava bas›nc›n› azaltt›¤› için, nefes alma zorlafl›r" demiflti. Ertesi
Paray› can s›k›c› bir madde olarak görür, gelirinin önemli bir bölümünü yard›ma gereksinim duyan kiflilere da¤›t›rd›. için kalem ve ka¤›ttan baflka hiçbir fleye ihtiyac› olmad›¤›n› söylemiflti. Yaflamda baflka hiçbir harcamay› kabul etmiyordu. Paray› can s›k›c› bir madde olarak görür, gelirinin önemli 138
BD EYLÜL 2012
gün kendisinden ald›¤›m mektupta ise flöyle diyordu: "Sizden ayr›ld›ktan sonra konuyu araflt›rd›m. Sorunun do¤ru aç›klamas› flu: Rüzgar›n yüze yapt›¤› bas›nç, hava bas›nc›n› ço¤altt›¤› için, nefes alma zorlafl›r." Bu kadar dikkatli,
her fleyin nedenini araflt›ran, sonsuz bilgili bir kifliyi tedavi etmek çok zor bir iflti. Buna karfl›n söz dinleyen ve karfl›s›nEinstein’in en sevdi¤i müzik aleti kemand› dakinin uzmanl›¤›na sayg› duyan bir hastayd›. Hatta, bilgisi ve araflt›r›c›l›¤›yla Birikmenin nedeni meraktan çok tedavi konusunda bana daima yard›m çal›fl›n güzelli¤iydi. Einstein'›n en etmiflti. Kendisinde "miokard" dedi- sevdi¤i müzik aleti ise kemand›. ¤imiz kalp hastal›¤›n› keflfedebilmem Kendisine hediye edilen kemanlardan de onun yard›m› sayesinde olmufltur. güzel bir koleksiyonu vard›. Buna karMüzik Einstein için vazgeçilmesi fl›n en çok hoflland›¤› ve kulland›¤›, olanaks›z bir zevk ve bir dinlenme Japon mal›, s›radan bir kemand›. O arac›, bir teselli, bir gereksinimdi. Mü- kemandan daha iyi sonuç al›yordu sakemmel bir müzik kula¤›na sahipti. n›r›m. Mükemmel de¤ilse bile dinle‹yi bir müzisyenin çald›¤› kaliteli bir nebilecek tarzda çalard›. müzik parças› olmazsa dinlemek Einstein yelken kullanmaya da istemezdi. Kendisi de iyi bir mü- son derece merakl›yd›. Tatillerde yelzisyendi. Gattow'daki evimde bulunan kenlisine biner ve saatlerce eve dönorgu saatlerce çalard›. Evim nehir mezdi. Amatör olmas›na karfl›n, yelkekenar›nda oldu¤u için, Cumartesi ve nini çok iyi kulland›¤›n› söylePazar günleri, sandalla ya da vapurla yebilirim. geçen kifliler, çal›nan müzi¤i dinleYak›n bir dostu bir gün onun için, mek için bahçe duvar›m›n önünde ya "Bir yelkenli, yaflam›n s›rr›n› çözmek da sahilde birikirlerdi. Kimse çalan›n için hiç de kötü bir yer olmasa gerek" Einstein oldu¤unu bilmezdi. demiflti. • 139
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
6-Dünya klasiklerinden sayılan Sefiller romanının kahramanının adı nedir? a-Robin Hood b-Howard Pyle c-King Kong d-Jan Valjean 1-"Yer Demir Gök Bakır" romanı ve "İnce Memed" serisi ile dünya çapında ün kazanan yazarımız kimdir? a-Behçet Necatigil b-Yaşar Kemal c-Can Dündar d-Kemal Tahir 2-Hudson körfezi hangi ülkededir? a-İngiltere b-İsveç c-Kanada d-Mısır 3-İstanbul'un hangi semtinde, Osmanlı döneminden kalma bir kale zindan olarak kullanılmıştır? a-Galata b-Kadıköy c-Yedikule d-Zincirlikuyu 4-İki Almanya'nın birleşmesinden önce Batı Almanya'nın başkenti neresiydi? a-Bonn b-Münih c-Berlin d-Hamburg 5-Yazdığı fabl eserleri ile tanınan ünlü fransız şair ve yazar kimdir? a-La Fontaine b-Dostoyevski c-Tolstoy d-Jules Verne 140
7-27 yıl hapis yatan, 1993 Nobel Barış Ödülü'nü alan ve Güney Afrika'nın seçimle başa gelen ilk devlet başkanının ismi nedir? a-Benazir Butto b-Nelson Mandela c-Gandhi d-Kofi Annan 8-Şehri tekrar görebilmek için, içine para atılması adet olan ünlü Trevi Çeşmesi İtalya'nın hangi kentindedir? a-Napoli b-Bari c-Roma d-Floransa
12-Al şu takatukaları takatukacıya götür ile başlayan tekerlemedeki takatuka ne anlama gelir? a-Ayakkabı b-Ahşap kapı c-Tahta havan d-Sepet 13-Çedar peynirinin anavatanı olan ülke hangisidir? a-İtalya b-İngiltere c-Fransa d-Hollanda 14-Radyatörün yaydığı ısı hangi yolla tüm odaya yayılır? a-Konveksiyon b-Bölgesel ısı c-Yerçekimi d-Isı transferi 15-Ünlü Avusturyalı besteci Amadeus Mozart'ın ilk adı nedir? a-Wolfgang b-Sebastian c-Kleine d-Johann
9-Koyulaşarak yarı katı duruma gelmiş sıvıya ne denir? a-Pıhtı b-Plazma c-Buhar d-Hidrojen
16-Akdeniz'in en büyük adası hangisidir? a-Girit b-Rodos c-Sicilya d-Bozcaada
10-Türkiye'nin NATO'ya üyeliği, hangi başbakan zamanında gerçekleşmiştir? a-İsmet İnönü b-Adnan Menderes c-Celal Bayar d-Refik Saydam
17-Güçlü ışık pırıltıları oluşturan, iletişimde ve biyolojide yararlanılan ışık kaynağı nedir? a-Kızılötesi b-Morötesi c-Lazer d-Güneş
11-Yaya geçidinde yayalara yanan ışık kaç renktir? a-1 b-2 c-3 d-4
18-Şiirde dize sonlarındaki yazılışları aynı olan anlam ve görev benzerliğine ne denir? a-Redif b-Uyak c-Tema d-Kafiye Yan›tlar: 151. sayfada
BD EYLÜL 2012
G
Operanın Büyük Bestecisi
iuseppeVerdi Henry Thomas - Famous Composers
Milano Filarmoni’nin flefi baflar›s›zl›k korkusuna kap›l›nca, Verdi’ye flöhret yolunun kap›lar› aç›lm›fl oldu. O gece ilk kez bir orkestra yönetti ve ard›ndan ilk operas›n› yazd›.
İ
talya’n›n Piacenza kenti yak›nlar›ndaki Le Roncole köyü, Napolyon Bonaparte’›n sald›r›lar› sonucunda, Fransa topraklar›na kat›lm›flt›. Köyün sakinlerinden biri, Carlo Verdi, 10 Ekim 1813’de tüm yak›nlar›na o¤lu Giuseppe’nin do¤umunu müjdeledi¤i s›rada, Le Roncole hâlâ Frans›z iflgali alt›ndayd›. Birkaç ay sonra Piacenza’y› iflgal
eden Ruslar ve Avusturyal›lar ise Napolyon’a karfl›l›k vermek için kentte yaflayanlar›n ço¤unu öldürdüler. Le Roncole’de birçok kad›n, askerlerin elinden kaçmak için kiliseye s›¤›nm›fllar, fakat arkalar›ndan gelen askerler taraf›ndan öldürülmüfllerdi. Yaln›zca, bebe¤iyle çan kulesine gizlenmeyi ak›l eden bir kad›n kurtulabilmiflti. Gelecekte dünyay› eflsiz müzi¤iyle 141
BD EYLÜL 2012
Verdi’nin do¤du¤u ev kendinden geçirecek olan Giuseppe Verdi, iflte böylece flans eseri ölümden kurtulmufltu. Verdi Ailesi’nin müzik ile ilgisi
olmamas›na karfl›n, sessiz ve kendi halinde olan çocuk, müzi¤e bay›l›yordu. Kiliseye gidip büyük orgu dinlemek en büyük zevkiydi. Bir süre sonra küçük Verdi’nin müzi¤e düflkünlü¤ü annesiyle babas›n›n dikkatini çekmekte gecikmedi. Ona bir piyano ald›lar ve bu aleti çalmay› ö¤renebilmesi için de köyün orgçusu Baistrocci’yi ö¤retmen olarak tuttular. Çok geçmeden de, müzik ö¤renimini sürdürmesi için yak›ndaki Busseto kentine gönderildi. ‹kibin kiflinin yaflad›¤› Busseto, bir sanat ve kültür merkeziydi. Kentin bir filarmoni derne¤i ve bir orkestras› vard›. Busseto’da bir ayakkab›c›n›n evinde yaflayan Giuseppe, her pazar sabah› ayin için Le Roncole’deki ki142
liseye gidiyordu. Burada da kilise orgçusunun yard›mc›l›¤›n› üstlenen Giuseppe, bu hizmetine karfl›l›k y›lda 20 ‹talyan liras› kadar bir para al›yordu. Busseto ile Le Roncole aras›ndaki yolculuk son derece yorucu geçiyordu ama Giuseppe, ya¤mur, kar ve so¤uk demeksizin her pazar bu yolu yürüyordu. Neyse ki çok geçmeden, Antonio Barezzi adl› bir tüccar, genç müzikseveri korumas› alt›na ald›. Babas› Carlo Verdi ile al›flverifl yapan Barezzi de, Giuseppe gibi müzi¤i seviyordu; üstelik de kentin filarmoni derne¤inin baflkan›yd›. Bir süre sonra Giuseppe, Barrezzi’nin k›z› Margherita’ya âfl›k oldu. ‹ki sevgili, Barezzi’nin kendilerine sat›n ald›¤› piyanonun bafl›ndan ayr›lm›yorlard›. ‹leride evlenmeyi düfllüyorlard›. Sonralar› gerçekleflen bu düfl, Giuseppe’ye yaflam›n›n en büyük mutlulu¤unu ve en büyük ›st›rab›n› vermifltir. Barezzi’den ve Busseto’daki bir hay›r derne¤inden yard›m gören Giuseppe, konservatuvara girmek için Milano’ya gitti. Fakat s›navlarda baflar›l› olamad›. 14 yafl›ndan büyük ö¤renci kabul etmeme gelene¤i olan Milano Konservatuvar› yöneticileri Giuseppe’yi, 18 yafl›nda oldu¤u ve “yeterince iyi piyano çalamad›¤›” gerekçesiyle geri çevirmiflti. Bununla birlikte Giuseppe’nin yetene¤ini sezen konservatuvar ö¤retmenleri ona La-
BD EYLÜL 2012
vigna adl› bir müzik ö¤retmeninden ders almas›n› önerdiler. Verdi, iki y›l süreyle V. Lavigna’dan ders ald›ktan sonra, yavafl yavafl ünlü olman›n kap›s›n› aralamaya bafllam›flt›. Bir gün, Haydn’›n “Yarat›l›fl” adl› parças›n› çalacak olan Milano Filarmoni Orkestras›’n›n flefi, ans›z›n baflar›s›zl›k korkusuna kap›larak, orkestras›n›n yönetimini Giuseppe’ye b›rakm›flt›. Giuseppe’nin, konseri baflar›yla sürdürdü¤ünü ve bitirdi¤ini gören orkestra flefi, bu kez onu, San Bonifacio Kontu Oberto için bir opera bestelemeye yönlendirdi.
Haydn’›n “Yarat›l›fl”
adl› parças›n› çalacak olan Milano Filarmoni Orkestras›’n›n flefi, ans›z›n baflar›s›zl›k korkusuna kap›larak, orkestras›n›n yönetimini Giuseppe’ye b›rakm›flt›. runda kald›. Tüm bu s›k›nt›lar yetmiyormufl gibi, 1840 y›l›n›n Nisan ve Haziran aylar› aras›nda Verdi’nin çocuklar› ve efli arka arkaya hastalanarak öldüler. Verdi’nin, bu koflullar alt›nda 1840’da besteledi¤i ilk güldürü operas›, “Un Giorno di Regno” do¤al olarak baflar›s›z olarak nitelendirildi. Fakat tam bu s›rada Merelli, kendisine,
Verdi, ilk operas›n› bestelemeye bafllamadan önce Busseto’ya giderek, 1836’da sevgilisi Margherita Barezzi ile evlendi. ‹ki y›l sonra efli ve iki çocu¤uyla birlikte Milano’ya dönVerdi’nin ilk efli dü¤ü zaman, ilk operas›n› bitirMargherita Barezzi mifl bulunuyordu. 1839 sonbahar›nda Scala Tiyatrosu’nda sahnelenen “Oberto” Operas›, be¤enilince, Verdi, iki opera daha bestelemeye karar verdi. Bu operalar›n ilki ciddi bir yap›t olacakt›. Fakat Verdi, bu operay› bestelemeye bafllar bafllamaz Scala’n›n yöneticisi Merelli fikrini de¤ifltirdi. Verdi’nin bir opera-komik bestelemesini istiyordu. Fakat Verdi, “komik” müzik ile u¤raflacak durumda de¤ildi. Parasal s›k›nt› içindeydi. Merelli, ona ödünç para vermeyi reddedince, kar›s›n›n mücevherlerini rehine koymak zo-
143
BD EYLÜL 2012
Verdi’nin ilk operas› “Oberto”, 1839’da Scala’da sahnelendi konusunu tarihten alan ve Kral Nabukadnezar ile ilgili bir opera bestelemesini önerdi. Verdi devrimci ruhlu bir insand›. Bu s›ralarda Avusturya’n›n bask›s› alt›nda yaflayan ulusunun özgürlü¤üne kavuflmas›n› tüm yüre¤iyle istiyordu. Bu duygular›n etkisi alt›nda 1842’de besteledi¤i “Nabucco” (Nabukadnezar) Operas› tam anlam›yla bir baflyap›t oldu. Bu s›ralarda Verdi ile, Nabucco’da
rol alan soprano Giuseppina Strepponi aras›nda duygusal bir yak›nlaflma bafllam›flt›. Kendileriyle ilgili tüm söylentilere karfl›n iki sevgili bir türlü evlenmeye yanaflmad›lar. Ancak 1859’da, yani ilk karfl›laflmalar›ndan 17 y›l 144
sonra, yasal olarak biraraya geldiler. Karakterlerinin birbirine z›t yanlar› olmakla birlikte, Verdi, Giuseppina ile son derece mutlu oldu. Busseto yak›nlar›nda, St. Agata gölü k›y›s›ndaki çiftlikte geçirdikleri çok mutlu sekiz y›l boyunca Verdi, aralar›nda “Jan Dark”, “Attila” ve “Macbeth”in de bulundu¤u 18 opera besteledi. Fakat kimi engellemeler de söz konusuydu. Verdi’nin müzi¤inin ‹talyanlar›n özgürlük arzusunu art›rmas›ndan çekinen Avusturyal› yöneticiler, operalar›n›n söz ve bestelerine kar›fl›yorlard›. Nitekim ünlü bestecinin, 1848 Devrimi s›ras›nda vatanseverlere yard›m etmesine tepki göstererek “La Maledizione” adl› operas›n›n sahnelenmesini yasaklad›lar. Sonradan Verdi, bu operas› üzerinde baz› düzeltmeler yapt› ve 1851 de onu “Rigoletto” ad› alt›nda sahneledi. Verdi, Rigoletto’dan sonraki 14 y›l
boyunca yarat›c›l›¤›n›n en olgun yap›tlar›n› ortaya koydu. “Il Trovatore” (1853), “La Traviata” (1853), “Simone Boccanegra” (1857), “Aroldo”, “Maskeli Balo” (1859), “Kaderin Gücü” (1862) ve “Don Carlos” (1867) bu dönemin ürünleridir. Verdi art›k operalar› üzerinde daha büyük bir dikkatle çal›fl›yordu. Bu dönem yap›tlar›nda, ac› çeken insanlar için duydu¤u üzüntü aç›kça belli olmaktad›r. Art›k yafllanmaya bafllayan Verdi, bundan sonra sanat›nda yeni bir döneme girmifltir. Büyük besteci, ‹talyan müzi¤inin rönesans› olarak kabul edilen üç operas›n› bu dönemde besteledi.
BD EYLÜL 2012
Bu operalar›n bafll›ca özelli¤i, müzik ile konunun birbirinden ayr›lmaz bir bütün oluflturmas›d›r. Bunlar›n ilki 1871’de Süveyfl Kanal›’n›n aç›l›fl› onuruna Kahire’de sahnelenen “Aida”d›r. 16 y›ll›k bir suskunluk döneminden sonra, 1887’de “Otello”yu, 4 y›l sonra da “Falstaff” operalar›n› müzik dünyas›na arma¤an etmifltir. Yaflam›n›n bu son döneminde Verdi, St. Agata’da son derece sakin bir yaflam sürüyordu. Giuseppina 1897’de ölmüfltü. Art›k o da ölmek istiyordu. Çok geçmeden de bu arzusu gerçekleflti. Dünyan›n gelmifl geçmifl en büyük bestecilerinden Verdi 27 Ocak 1901’de 86 yafl›nda Milano’da yaflama veda etti.•
1881’de Venedik’te sahnelenen “Aida”n›n afifli
MUC‹ZE
Ö¤retmen sözlüye kald›rd›¤› ö¤rencinin YANLIfi Ö¤retmen, dil bilgisi dersinde Leyla`ya sordu "E¤er 'ben gitmiflim' dersem, bu yanl›fl olur neden?" Leyla’n›n hiç düflünmeden yan›tlad› 'Çünkü hala buradas›n›z ö¤retmenim!.."
"mucize" sözcü¤ünü bulmas›n› istiyordu. "‹nsan yirminci kattan düflüp ölmezse buna ne denir?" "Tesadüf " dedi ö¤renci. "Peki" dedi ö¤retmen "‹nsan yirminci kez düfler ve yine ölmezse buna ne denir?" Ö¤renci hiç düflünmeksiniz "fians" diye yan›tlad›. Ö¤retmenin sabr› tükenmeye bafllam›flt›. Bir umutla "Peki, ayn› olay üçüncü kez olsa?" Ö¤renci biraz düflündükten sonra do¤ru cevab› buldu¤undan emin yan›tlad›: "Al›flkanl›k ö¤retmenim." 145
BD EYLÜL 2012
S›cak Su
‹ki candarma köyün kenar›na var›nca, atlar›ndan indiler
ve dizginleri karfl›dan koflup gelen kahveci ç›ra¤›na vererek, bacaklar›n› gere gere yürümeye bafllad›lar. Yazan: SABAHATT‹N AL‹
K
Köyün sokaklar›nda kimse yoktu. Uzaktan yan›k bir inek bö¤ürmesi iflitiliyordu. Rüzgar sö¤üt a¤açlar›n›n dallar›nda hafif m›r›lt›larla dolafl›yordu. Köyün bat› taraf›ndaki s›rtlar› kaplayan orman, oraya çökmüfl bir bulut y›¤›n› gibi k›m›ld›yordu. Candarmalar kahveye girip kahveci ile yavafl sesle birkaç kelime konufltuktan sonra d›flar› ç›karak köye do¤ru yürüdüler. Evler büsbütün karanl›¤a 146
dalm›flt›... Tam köyün öbür ucunda, orman›n bafllad›¤› yerdeki ufak bir eve yaklaflt›lar. Ses ç›karmak istemedikleri anlafl›l›yordu. Evin etraf›n› saran çite gelince, ayaklar›n›n ucunda yükselerek evin ›fl›k görünen penceresine bakt›lar. ‹çeride bir kad›n diz çökmüfl, çorba içiyordu. Birçok örgülere ayr›lm›fl saçlar› arkas›na b›rak›lm›flt›. ‹kide birde pencereden d›flar›ya da kaçamak bir göz at›yordu.
BD EYLÜL 2012
Candarmalardan biri, “Bire domuzun kar›s›, nas›l da haberi yokmufl gibi yapar ya!..” diye söylendi. Öteki, “Bu dördüncü geliflimiz. Hiçbirinde k›st›ramad›k. Bu sefer de ‹smail yok gibi ama, bakal›m!” dedi. Çitin kap›s›n› iterek girdiler. Bir candarma, bahçenin arkas›na doland›. Ötekisi kap›y› vurdu. ‹çerde hiç bir telafl eseri görülmedi. Yaln›z yerinden kalkan kad›n›n üç etekli entarisinin yaklaflan h›fl›rt›s› duyuldu. Sonra kap›n›n arkas›ndan taze bir ses, “Kim o?” diye sordu. “Aç... ‹smail'i ar›yoruz!” Bir sürgü çekildi, kad›n kap›y› açarak: “Buyurun aray›n, ‹smail evde yok. Geçen sefer geldi¤inizde söyledim:
Bahardan beri ‹smail gelmiyor. Dört ay m› oldu ki ne!..” Candarma ba¤›rd›: “Sus, iki gündür buradaym›fl, bize haber geldi!” Kad›n yumuflak bir sesle: “Yalan a¤ac›¤›m, yalan! ‹smail vukuat› yapt›ktan sonra bu yakalarda görünmedi bile. Kim bilir ne yanlara gitti? Belki de da¤larda öldü kald›!” Candarma, yükü açt›, yataklar› devirdi, sonra etraf›na bak›nd›. Ev bu bir tek odadan, bir de aral›ktan, ibaretti. Aral›kta bir zeytinya¤› testisi ile bir ekmek tahtas› ve ne olduklar› pek belli olmayan birtak›m fleyler daha duruyordu. Biraz geniflçe olan odan›n bir kenar›nda bir minder uzan›yor,
“Buyurun aray›n, ‹smail evde
yok. Geçen sefer geldi¤inizde söyledim: Bahardan beri ‹smail gelmiyor. 147
BD EYLÜL 2012
Dört aydan beri ‹smail'i görmedim!..” Buras› küçük bir gusülhaneydi. “Emine, bunun sonu kötü olacak. Biz ‹çerde kimse yoktu. Öbür de buraya keyfimizcandarma sorucu gözlerle den gelmiyoruz, yüzarkadafl›na bakt›... bafl› söylemedik laf komuyor; bu sefer de yakalamadan gidersek, iflah›m›z› keser. Kim bilir hangi da¤ bafl›ndaki karakola gönderir.” Kad›n önüne bak›p susuyordu. Candarmalar birbirlerine bakt›lar. onun bir köflesinde de, aç›k bir mushaf Sonra yan yana gelip birkaç kelime f›s›ldaflt›lar. Birisi, “‹hbar sahi miydi duruyordu. Candarma, evvela güzellikle ifle acaba?” dedi. Öbürü kurnaz bir gülüflle, ”fiimdi bafllamak isteyerek kad›na sokuldu: “Bana bak, Emine” dedi. “‹nkar› anlar›z!..” diye cevap verdi ve bu iflb›rak. Bu o¤landan gayr› sana hay›r lerin kurdu oldu¤unu göstermek ister gelmeyece¤ini anlad›n. Devlet onu gibi elini sallad›. Sonra kad›na dönüp, sana b›rakmaz. Ondan sorulacak hes- “Aç fluray›!..” diye ba¤›rd› ve eliyle ab› var. Nesine ac›rs›n yaban›n kati- odan›n bir köflesindeki küçük tahta linin? Ama diyeceksin ki, o keyfinden kap›y› gösterdi. adam vurmad›, can›n› kurtarmak için vurdu. Peki, ne diye da¤a ç›kt› öyley- Kad›n bir dakika tereddüt ettikten se? Devletin mahkemesi yok mu? sonra, o tarafa giderek tahta mandal› Vurdu¤u uflak, a¤a çocu¤u diye onu çevirdi ve kap› kendili¤inden aç›l›veryiyecek de¤iller a! Hakk› ne ise o di. Buras› küçük bir gusülhaneydi. kadar yat›p ç›kacakt›. Dedim ya, b›rak ‹çerde kimse yoktu. sen onun arkas›n› da, nerede oldu¤unu, Öbür candarma sorucu gözlerle bu akflam nereye kaçt›¤›n› bize söyle. arkadafl›na bakt›: Bak gençli¤in var. Kendine yaz›k “Hani ya?” diye m›r›ldand›. etme... Hadi Emine, deyiver bakay›m, “Sus!” ‹smail biraz evvel buradayd› de¤il ‹çinde isli bir teneke ile küçük bir mi? Kim haber verdi bizim gel- tahta iskemle görünen gusülhaneye di¤imizi?” yaklaflarak elini tenekenin içine soktu. “Söyledim ya, ne diye üstelersiniz! Sonra parmaklar› yanm›fl gibi h›zla
K
148
BD EYLÜL 2012
geri çekti: “Bu s›cak su ne olacak?” dedi. “Hiç!..” “Hiç olur mu?” Ve anlay›fll› bir s›r›tma dudaklar›na yay›ld›. Kad›n k›zararak m›r›ldand›: “Su dökünecektim...” “Allah'›n gündüzü kalmad› m›? Kime yutturuyorsun? Kocan burada de¤il de, gece vakti ne diye s›cak su haz›r edersin?” Sonra arkadafl›na dönerek: “Bu en sa¤lam usuldür!” dedi. “Bir kaça¤›n evini ararken evvela gusülhaneye bakar›m!..” Birdenbire kad›n› kolundan yakalay›p çekerek ba¤›rd›: “Art›k inkar para etmez! Söyle bakal›m, ‹smail nerede? Su adamak›ll› s›cak oldu¤una göre, herhalde yeni kaçm›fl. Buralardan uzak de¤ildir. Söylemezsen kendin bilirsin!” Kad›n, benzi sapsar› kesilmifl bir halde, kolunu kurtarmaya çal›flt›, sesi titreyerek, “Bilmiyorum!..” dedi.
O
O zaman candarma, kad›n›n kolunu h›zla b›rakarak odada dolaflmaya bafllad›. Arkadafl› bir duvara dayanm›fl duruyor ve kad›n›n süratle inip kalkan gö¤süne bak›yordu. Dolaflan candarma birdenbire durdu, arkadafl›n› eliyle ça¤›rarak yavafl, fakat kad›n›n duyabilece¤i bir sesle: “‹smail herhalde uzakta de¤ildir, bize teslim olmaya gelmezse, kar›s›n›n ›rz›n› kurtarmaya da gelmez mi?..” dedi, sonra daha yavafl bir sesle ilave etti: “Ben flimdi Emine'yi yakalay›p mindere atar›m, ba¤›r›rsa, nas›l olsa ‹smail dayanamaz, neredeyse ç›kar
gelir. O zaman kap›n›n yan›nda bekler, ya ölüsünü, ya dirisini yakalars›n... Ba¤›rmazsa... Eh, ne yapal›m... Bir kere de sen denersin!..” Kad›n sapsar› kesilmiflti ve titriyordu. Alt dudaklar›n› kanatacak kadar ›s›r›yordu. ‹ki taraf›na bak›nd›. Dört duvardan ve iki candarmadan baflka bir fley yoktu. Biraz evvel s›cak suya bakan can-
darma, gözleri parlayarak kad›n› bile¤inden yakalad› ve odan›n kenar›na sürükledi. Öbür candarma silah›n› eline alarak d›flar› ç›kt›. Fakat ne öteki, ne de bu, kad›n›n a¤z›ndan bir kelime bile alamad›lar... O, her fleye ra¤men bir kere bile ba¤›rmad›, yard›ma kimseyi ça¤›rmad›. Bir müddet sonra candarmalar silahlar›n› omuzlar›na vurup yüzlerin-
Biraz evvel s›cak suya
bakan candarma, gözleri parlayarak kad›n› bile¤inden yakalad› ve odan›n kenar›na sürükledi. 149
BD EYLÜL 2012
de tatl› bir yorgunluk ve içlerinde hafif bir endifle ile evi terk ederlerken, Emine de yavaflça arkalar›ndan d›flar› süzüldü. Çitin kenarlar›na sine sine or-
mana dald›. Sabaha kadar uzaktaki çal›lar›n aras›nda bekleyen ‹smail, ortal›k a¤ard›¤› halde hala evde ›fl›k yand›¤›n› görünce sürüne sürüne sokuldu ve yar› aç›k kap›dan garip bir üzüntü ile içeri girdi. Oda darmada¤›nd›. Ya¤› bitmeye yüz tutan lamba, c›z›rt›larla yanmaya çabal›yordu. Ortada kimseler yoktu. Kap›n›n önüne ç›karak bir ›sl›k çald›. Köy taraf›ndan on dört yafllar›nda bir çocuk göründü. Koflarak ve etraf›na bak›narak geldi. ‹smail onu hemen afla¤›ya, kahve taraf›na yollad›. “Candarmalar Emine'yi götürdülerse n'eylemeli?” diye düflünüyordu. Fakat yar›m saate varmadan dönen o¤lan, candarmalar›n gece yar›s›na do¤ru atlar›na binip kasabaya yolland›klar›n› ve kimseyi götürmediklerini söyledi. O zaman köyden gelen daha birkaç kifli ile beraber Emine'yi arad›lar. Her eve sordular, ormanda dolafl›p, “K›z Emine... Nerdesin?” diye ba¤›rd›lar. Fakat ne o gün, ne de ondan sonra, hiçbir yerden Emine'ye dair bir haber ç›kmad›... •
Amerika’n›n ünlü do¤a park› Yellowstone National Park’da ç›kan bir yang›n sonras› görevliler, hasar tespit çal›flmalar› için ormanda geziyordu. Görevlilerden biri, bir a¤ac›n dibinde küller içinde neredeyse kömürden bir heykele dönüflmüfl bir kufl gördü. Görevli, elindeki çubukla kömürleflmifl kufla dokunur dokunmaz kuflun kanatlar› alt›ndan üç küçük kufl yavrusunun c›v›ldayarak ç›kt›¤›n› gördü. Anne kufl, yavrular›n› bir a¤ac›n arkas›na getirmifl, kendisinin yanaca¤›n› bile bile onlar› kanatlar›n›n alt›nda saklam›flt›. Alevler, bulundu¤u yere var›p küçücük bedenini kavurmaya bafllad›¤›nda hiç k›p›rdamam›fl ve geriye ölümsüz bir “anne” heykeli b›rakm›flt›. 150
ANNE OLMAK
BD EYLÜL 2012
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Hazel Savafl, Ankara
Metin Kuzucu, Konya
Selin Çimen, Ankara
Duru Uzuno¤lu, ‹stanbul
Duru Ercan, Denizli
Senanur Uzun, Antalya
Nil fiahin, Ankara
Mert Genifl, Zonguldak
Dünya Aydın, ‹zmir
152
BD EYLÜL 2012
Hazal Temel, Ordu
Eylül Zırhlı, Bursa
Hazal Sayın, Arkara
‹lke H›zal, Tekirda¤
Melek Naz Bo¤ar, Tekirda¤
Nazlı Sarnav, ‹stanbul
Emre Deniz Kılıç, Bingöl
Nejdet Erceylan, Bursa
Zeynep Davuto¤lu, ‹stanbul
Bora Ünlü, Ankara
Burak Kerem Yıldız ve Nimet Gençer, Yalova 153
BD EYLÜL 2012
Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154
BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1- Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz, fotografta görülen oyun yazarımız-Silisyumun simgesi. 2- İnsanın ruhsal olgunluğu.- Tarihte yapılan ilk deniz savaşı. 3- Dar ve kalınca tahta.- Antalya'nın Kemer ilçesine bağlı bir tatil beldesi.4- Litrenin kısa yazılışı.'…. Akman (Sinema ve dizi yönetmenimiz).- Endonezya'nın plaka işareti. 5Eski dilde bayındırlık.- Mikroskop camı.'…. Türkali'(Edebiyatçımız). 6- 'Başka Sesler, başka .....'(Truman Capote'nin bir yapıtı). -İnsan vücudunun dış yüzeyi. 7- İsrail'in kuzey doğusundaki dağlık bölge.- Seçkin.- Britanya'nın plaka imi. 8- 'O yer' anlamında eski bir sözcük.Rize'nin bir ilçesi.- Çok tanrılı dinlerde tapınılacak nesne . 9- Briçte sanzatunun kısa yazılışı.-Bozmak, lekelemek.- Asya'da bir başkent. 10- '…. Naşit ( Merhum sinema sanatçımız).- Ölüm cezası.- Bir ilimiz. 11- Kıtanın kısa yazılışı.- Ömer Seyfettin'in bir yapıtı.-Bölmeli göçebe çadırı. 12- Müzikte en kalın bayan sesi.Eski dilde ilaç- Herhangi bir enerji türünü başka bir enerjiye dönüştürmek için çeşitli parçalardan oluşan düzenekler bütünü. 13- Bilgisayar dilinde sıkıştırılmış dosyalar için kullanılan bir yazılım.-Tiyatroda oyuncunun rol gereği seyircinin duyacağı biçimde ama öbür oyuncunun duymadığını varsayarak düşüncesini söylemesi.-Güney Afrika Cumhuriyeti'nin plaka imi. 14- Renk bakımından uyumABD'de bir eyelet. 15- Yakaya tutturulan kelebek biçiminde kravat.- Gelir.16Ege'de yaşamış eski bir uygarlık.- Güzel. 17- Poşet içinde sıcak suya batırılarak yapılan bir çay türü. 18- 'Cahit …( Dünyaca ünlü profesörümüz.- Yıkık, dökük yer. 19-Avrupa Birliği'nin eski adı.- Kiloamperin kısa yazılışı.- Hane. 20- Öfkeli, ortalığı birbirine katan kimse.- Argoda kuytu yer.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- Leyla ile Mecnun, Zor Nikahı, Ayyar Hamza gibi yapıtları tiyatro sahnelerine taşıyan Osmanlı dönemi tiyatrocumuz. - Namlusu genellikle yivli, kısa ve hafif bir tüfek. 2Elektronik para çekme makinelerine verilen ad.- Müstahkem yer.- Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş.-Sergen. 3- Kesintilerden sonra kalan miktar.- ' ….. Garros ( Her yıl adına tenis turnuvası düzenlenen Fransız pilot).- Atmosferin bir katmanı. 4- İspanya'da bir kent.- İnce bağırsaklarda görülen ateşli bir hastalık.Güzel kadın.- Boru sesi. 5- Safra sıvısı.İtikat.- Bir nota.- Hücrenin enerji merkezi.Litvanya'nın plaka işareti. 6- Küçük tekne kaptanı.- İşçi.- Sahip olma. 7- Almanya'nın euroya geçmeden önceki para birimini simgeleyen harfler.- Ankara keçisinin, yünü kahverengi ya da siyah olan türü.- Gözleri görmeyen.- Doğu Anadolu'da bir ırmak. 8- ' İhsan Oktay …. ' ( Edebiyatçımız).Bir meyve.- Orta Amerika'da bir ülke. 9-Bir tür uyuşturucu madde.- '… Kızı' ( Orhan Kemal'in bir yapıtı).- Ardahan'ın oyuncak bebekleri ile ünlü bir ilçesi.Tanrının merhametinden yoksun kalmış kişi.10- Bir gezegen adı.- İçinde bulunduğu ortamı ısıtmaya yada soğutmaya yarayan elektrikli düzenek.- İri taneli bir bezelye türü.- '…. Peron' ( Arjantin halkının efsanevi kişisi). 11- Bir göz rengi.Malezya halkına özgü öldürücü delilik.Baryumun simgesi.- 12- '…… Hoca (Hicivleri ile Türk toplumuna mal olmuş ünlü kişi.- Azıcık anlamında bir sözcük. 13- Kur'anda bir sure.- Eski dilde kurul anlamında bir sözcük.- Fas'ın plaka imi. 14- Günah.- Afrika'da bir ülke.- Namaz çağrısı. 15- Duman lekesi.- Bir binek hayvanı.- ' Mont …. ' (Avrupa'nın en yüksek dağı). filizoskay@butundunya.com.tr 155
SATRANÇ Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:
9
Veselin TOPALOV
B
ulgaristan’›n yetifltirdi¤i en kuvvetli satrançç›. Ocak 2009’da 2796 Elo kuvvet derecesiyle FIDE reyting listesinde birinci s›rada yer ald›. Topalav, Bulgaristan’da Türklerin yo¤un oldu¤u bir flehir olan Rusçuk’ta 15 Mart 1975’te do¤du. Satranç oynamay› babas›ndan ö¤rendi. 1989’da 14 yafl alt› Dünya Satranç Veselin TOPALOV fiampiyonu oldu. 1992 y›l›nda Büyük Usta (GM) oldu. Topalov, 1994 y›lndan beri Bulgar ulusal satranç tak›m›nda 1. Masa oynamaktad›r. 2005’te Dünya Satranç fiampiyonu oldu ve Satranç Oskar›’yla ödüllendirildi. 2006 Dünya fiampiyonlu¤u finalinde Kramnik’e yenildi ve ünvan› kaybetti. 1999 Linares turnuvas›nda Kasparov’a yenildi¤i oyun çok be¤enildi. Halen Dünya’n›n en seçkin satranç oyuncular› aras›nda yer al›yor. Topalov-Ponomariov, Sofya, 2005 Oyunun 17. Hamlesi oynanm›fl s›ra beyazda. Beyazlar bu konumda 18.Vh7+ fif7 19.Kc1 ile üstün bir oyun sürdürebilir. Ama Topalov kestirme bir yol buluyor: 18.Ag5+ hxg5 Siyah, flah›na f7 kaç›fl karesini kapatan bu at› almak zorunda. 19.hxg5 dxc3 Topalov, pefl pefle iki alet feda etti.20.Ff4 bu fili de verirdi belki ama rakibi ona flah demeseydi. 20…fif7 Siyah flah, can derdinde kaç›yor. 21.Vg6 fie7 22.gxf6 Kxf6 23.Vg7+ Kf7 24.Fg5+ fid6 25.Vxf7 Vxg5 26.Kh7 Ve5+ Siyah vezir c1 karesinden de flah çekse de bir ifle yaram›yor. 27.fif1 fic6 28.Ve8 fib6 29.Vd8+ fic6 30.Fe4+ Sonunda sapt›rma motifiyle siyah vezir savunmadan uzaklaflt›r›l›yor ve flah yakalan›yor. Siyah terk etti. (30…Vxe4 31.Vc7+ Mat.)
156
BD EYLÜL 2012
B‹Z‹M DE B‹R DÜNYA GENÇLER fiAMP‹YONUMUZ OLDU TSF’nin fiubat ay›nda Ukrayna’dan transfer etti¤i ve Türk vatandafll›¤›na geçirdi¤i Alexander ‹patov, 1-15 A¤ustos 2012 tarihlerinde Yunanistan’da yap›lan Dünya Gençler fiampiyonas›nda yenilgisiz birinci oldu. Holt (2498)-Ipatov(2577), Atina, 2012 ABD’li Conrad Holt, çok sald›rgan bir stile sahip. GM Ipatov, bu sald›r›lara karfl› savunma yöntemlerini gösteriyor. Yukar›daki konumda siyah›n ümü¤üne saplanm›fl kemik gibi duran c6 at›yla fili de¤iflmek olas› ama Ipatov, d5 merkez piyonunu vermek istemiyor. 27…Vg5 28.f4 Vf5 29.Axd5 Kxd5 30. e4 Vg4 31.exd5 Axf4 Gözü kara Amerikal›, at fedas›yla bafllad›¤› operasyondan kalite kazanarak ç›k›yor ama piyon koruna¤› ortadan kalkan beyaz flaha do¤ru daha çok siyah figür sald›r› yetene¤i kazan›yor. 32.Kf1 Ke8 33.Ae5 Vxg2 34.Vxg2 Axg2 35.fixg2 Fxd5 Bu piyonu kazanmak için Ipatov, sald›ran tafllar›n›n neredeyse tamam›n› de¤ifltirdi. 36.fih3 Fg5 37.fig4 Fe3 38.Kbe1 Fd2 39.Ke2 c3 40.Kef2 Fe3 41.Kc2 Fxd4 Amerikal›’dan bir k›l daha kopard›! 42.Ac6 Fg7 43.Kcc1 Ke3 44.Kce1 Fe6+ 45.fig5 Kxe1 46. Kxe1 c2 ve beyaz terk etti. Çünkü, c2 karesindeki vezir aday› piyon, küresel güçlere karfl› ülkesini savunan halk kahraman› gibi büyüyor. 0-1 ATAK L’ami- Ipatov, 2012
OYUN SONU Troitzky
Siyah Kazan›r
Beyaz Kazanır
myildiz@butundunya.com.tr
Çözümler 151. sayfadad›r.
157
B‹ZE GÖNDER‹LEN K‹TAPLARDAN
Babam Ö¤retti Bir Strateji ve Taktik Oyunundan Hayata Yansımalar
Kuvay Sanl› Derpa
D
ünya satranç devi Gerry Kasparov'un önsöz yazd›¤› Kuvay Sanl›'n›n bu çal›flmas› asl›nda bir satranç yap›t›ndan öte hayat kitab›. Kasparov “Kiflinin deneyimleri, ona dünyaya bakabilmesi için bir mercek sunar. ‹fl adam› dünyay› ticari giriflim olarak görürken, ressam hayata tuvalmiflçesine bak›yor olabilir. Satranç oyuncular› bu aç›dan flansl›d›r çünkü satranç tahtas›n›n sundu¤u mercek, bireye kapsay›c› ve zengin içerikli, de¤erli bak›fl aç›lar› kazand›r›r. Satranç merce¤i hem teleskop, hem de mikroskoptur.” Kuvay Sanl› satranc›, 1974 K›br›s Harekat› s›ras›nda Yunan s›n›r›nda taburu yerleflen bir topçu subay olarak kendi kendine ö¤renen babas›ndan ö¤renir, satranc› daha do¤rusu hayat›. 40 y›l önce Türker Alkan'›n bir yaz›s›ndan al›nt› çok fleyi anlat›yor: “‹fllerimizi 158
genellikle ciddi olan ve olmayan diye ikiye ay›r›r›z. Devleti yönetmek, bilimle u¤raflmak, aile iflleri, ekonomik etkinlikler 'ciddi ifller kategorisindedir. Biraz çat›k kaflla, gerginlikle, resmiyetle yapar›z bunlar› . Baz› u¤rafllar›m›z 'ciddi olmayanlar' s›n›f›na konur. Da¤a t›rman›r›z, pul toplar›z, çiçek yetifltiririz, ekonomik ve toplumsal yarar› belli olmayan, amaçs›z gibi gözüken etkinliklere dalar›z. Ciddi ifllerini çok ciddiye alanlar, bu ciddi olmayan ifllerle u¤raflanlar› bir türlü anlayamazlar. Hafiften bir gülümsemeyle, bazen de küçümseyen bir sinirlilikle elefltirirler bu bofl, amaçs›z ve sonuçsuz emek harcay›fllar›. Afl›r› bürokratik ciddiyetten ve kas›l›p kat›laflmaktan bir türlü kurtulamayan toplumumuzda, güzelim satranç oyunu da pay›n› alm›flt›r, bu yergi dolu küçültücü davran›fltan...”
Çapandaz Arslan Küçüky›ld›z Bengü Yay›nlar›
D
ünya çap›nda bir flair olan Özbek flair Ergefl Uçkun 1953 y›l›nda ülkesi Afganistan'dan kaçmak zorunda kald›. Dört y›l süren yaya kaç›fl sonunda geldi¤i Türkiye'de evlendi ve
BD EYLÜL 2012
yaflam›n› sürdürdü. May›s 2009 y›l›nda yurduna benzetti¤i Silifke'de gözlerini yuman Ergefl Uçkun, Türk dünyas›n› bir arada tutmak için var gücüyle çal›flt›. Avrasya Yazarlar Birli¤i Baflkan› Arslan Küçüky›ld›z yaflam›, yap›tlar› ile onu yeniden yaflat›yor: “Bu koskoca dev nas›l çöktü? Bu yüce varl›k nas›l y›k›ld›? Bu parlak günefli hangi bulutlar örtebildi?(...) Bir milleti yok etmek için ilkin o milleti A'dan Z'ye kadar her fleyi ile tan›mak ve incelemek ve zay›f noktalar›n› bulup o noktadan eritmek gerekir. Son dört yüz y›l›n içinde Türklere yap›lan ifllem iflte budur. ‹lk önce her tafl›n aras›na girebilecek ve her türlü s›k›nt›ya dayan›kl›, can verir s›r vermez kabilinden bir casusluk flebekesi kuruluyor ve her türlü maddi fedakarl›klarla desteklenerek Türk ‹slam Dünyas›'na da¤›t›l›yor” diyerek üç ‹ngiliz casusunu, Mr. Hemphery, Mr. Lawrence of Arabia, Mr. William Campbell'i belgelerle anlat›yor makalelerinden birinde: “Öndört maddelik bir raporla ‹slam'›n gelece¤ine bir kara perde çekiyor. Sonunda bu on dört madde; Divide and Rule (Parçala ve Hükmet) hüla- sas›yla tatbikata konularak istenilen hedefe ulafl›l›yor. “Parçala ve Hükmet” formülü yaln›z Türkleri de¤il, Asya, Afrika, Avusturalya ve Amerika k›talar›nda yaflayan bütün yerli halklar› ayn› flekilde yok ederek varl›klar›na el konularak gasp›na yol aç›yor ve hala devam etmektedir.(...)
Natafla’n›n Dans› Rusya’n›n Kültürel Tarihi Orlando Figes ‹nk›lap Kitabevi
N
atafla, Rusya'n›n omuzlar›nda yükseldi¤i kad›nd›. Ard›ndan SSCB'nin simgesi oldu. Ülkemizde Natafla için yaz›lan destans› fliir ve yaz›lar kaleme al›nd›. Sovyetlerin da¤›lmas›ndan sonra Natafla, Rus kad›n› ve kültürünü a¤›lamak için sözlü ve yaz›l› ortamlar›n vaz geçilmez konusu oldu. Tolstoy'un Savafl ve Bar›fl yap›t›ndaki bir dans sahnesinden yola ç›karak Orlando Figes'in yazd›¤› bu kitapla Natafla'n›n de¤il Rusya'n›n tarihini masal›ms› bir dille anlat›yor.“Hiç bir yerde ahlaki liderlik ve ulusal kehanet görevi sanatç›ya Rusya'da yüklendi¤i kadar yüklenmemifl ve hiçbir yerde devlet, sanatç›s›ndan bu kadar korkup ona bu kadar çok eziyet etmemiflti. Rusya'n›n sanatsal enerjisinin neredeyse tamam›, kendi milliyet fikrini yakalama aray›fl›na ak›t›lm›flt›. Siyasi görüflleri nedeniyle resmi Rusya'dan, e¤itimleri nedeniyle de köylü Rusya'dan d›fllanan Rus sanatç›lar, edebiyat ve sanat arac›l›¤› ile ulusal de¤er ve fikirler toplulu¤u yaratma görevini üstlenmifllerdi.(...) 159
B‹R FOTOGRAF B‹N SÖZCÜ⁄E BEDELD‹R Gönderi: GÜLEN KATIRCIO⁄LU, ANKARA
160
Prof. Dr. Mehmet Haberal bilgi kirlili¤ine son vermek amac›yla, ülkemizde dürüst siyasetin sembolü olan merhum Baflbakan Bülent Ecevit’in Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ndeki tedavi süreci ile ilgili somut hiçbir belgeye dayanmayan, tamam›yla as›ls›z ve kas›tl› bir biçimde ortaya at›lan sözde iddialara karfl› tüm gerçekleri somut belgelerin ›fl›¤› alt›nda yorumsuz olarak bu kitapta kamuoyunun takdirine sunuyor.
Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
Prof. Dr. Mehmet Haberal bilgi kirlili¤ine son vermek amac›yla, ülkemizde dürüst siyasetin sembolü olan merhum Baflbakan Bülent Ecevit’in Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’ndeki tedavi süreci ile ilgili somut hiçbir belgeye dayanmayan, tamam›yla as›ls›z ve kas›tl› bir biçimde ortaya at›lan sözde iddialara karfl› tüm gerçekleri somut belgelerin ›fl›¤› alt›nda yorumsuz olarak bu kitapta kamuoyunun takdirine sunuyor.
Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir
T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
1 EYLÜL 2012
SÜLEYMAN SEYY‹D
192297
SAYI: 2012 / 09
F‹YATI: 4 TL
EYLÜL 2012
Millet Mekteplerinin Aç›l›fl›n›n Y›l›
83
MEYVELER VE VAZODA Ç‹ÇEKLER
1842 do¤umlu Türk ressam Seyyid Bey’den kalan resimlerde genellikle meyveler, çiçekler ve günlük kullan›lan eflyalar konu al›nd›¤›ndan, kendisinin baflka konularla ilgilenmedi¤i san›lm›flt›r. Oysa ressam›n atölyesinde çal›fl›rken çekilen fotograflarda görülen duvarda iki kad›n portresi, yatan ç›plak kad›n, tek a¤açlara odaklanan birkaç manzara resmi, bu san›n›n do¤ru olmad›¤›n› göstermektedir. 1913 y›l›nda yaflam›n› yitiren sanatç›n›n yap›tlar› bugün, ço¤unlukla özel kiflilerin koleksiyonlar›nda bulunmaktad›r.
Haydi Millet Mektebe! Dünyadaki Meslekdafllar›n›n Gözü Haberal'da: Uluslararas› Yan›k Derne¤i’nden Prof. Haberal'a Ömür Boyu Onur Üyeli¤i Ödülü S: 4
Cengiz Özak›nc› Yine Belgelerle Aç›kl›yor: Balkanlar'da da Türk kökleri var S: 32
Çetin ‹mir Yazd›: Orta Asya Türk Sanat›'nda Balballar S: 69
Karadeniz Ere¤lisi'nde Bir Kurtulufl Savafl› Gazisi Gemimiz: ALEMDAR S: 41