T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
1 KASIM 2012
SELV‹NAZ EKEN
192297
SAYI: 2012 / 11
F‹YATI: 4 TL
KASIM 2012
HALK MEKTEB‹
Ankara'da do¤du. Kdz. Ere¤li Lisesi'nden mezun oldu. Sanat yaflam›na 1988 y›l›nda bafllad›, ressam Osman Zeki Oral'›n ö¤rencisi oldu. Bir süre Paris'te ve Amerika'da sanatsal incelemelerde bulundu, bugüne de¤in onbir kiflisel sergi açt›, birçok festival ve karma sergilere kat›ld›. Çal›flmalar›n› Kdz. Ere¤li ve ‹stanbul'daki atölyelerinde sürdüren Eken, Ere¤li Sanat Kurumu Derne¤i ve Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birli¤i (GESAM) üyesidir ve son y›llarda resim yan›nda seramik sanat›na da yönelmifltir
Özlemle An›yoruz •Dünya Organ Nakli • Dünyan›n En Büyük • Zonguldak’›n Derne¤i Baflkan› Prof. Delmonico, Prof. Haberal ile Görüflmeye Geliyor
•Amerikan Cerrahlar Birli¤i 100. Y›ldönümünü Prof. Haberal ile Kutlad›
Atatürk Heykeli Artvin Atatepe'de
•Ad› GibiTatl› Bir
‹mam: "fieker Hoca"
•Tekin Özertem:
"Babaannem Babam›n Ö¤rencisi Oldu"S: XXX
Baflö¤retmeni: Canpolat Pamay
Cengiz Özak›nc› "Struma Olay›"n›n gerçeklerini aç›klamaya devam ediyor
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr
Bütün Dünya
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr
Bütün Dünya
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 KASIM 2012
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m
Bas›m Tarihi: 24 / 10 / 2012 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr 1
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya YIL:15 SAYI: 174
4
2000
Emir Fatiho¤lu’nun An›s›na
‹Ç‹NDEK‹LER
46
Mete Akyol
8
12
18
23
Sabriye Afl›r
Yüz Yıllık Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin Tarihinde “Gelenek D›fl›” ‹ki Olay
51
Ecz. Feyyaz Artuko¤lu
56
Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan›, Prof. Dr. Haberal ile Derne¤in Gelece¤ini Görüflmeye Geliyor
62
34 37
Sabriye Afl›r
70
‹flte Atatürk ‹flte Cumhuriyet Mucizesi
75
Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Gazi’nin Ka¤n›lar› Yahudi Soyk›r›m› Suçlamas› Cengiz Özak›nc›
8
Yüz Yıllık Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin Tarihinde “Gelenek D›fl›” ‹ki Olay Ecz. Feyyaz Artuko¤lu
2
Paydos Konur Ertop
Suçlular, Aya¤a Kalk›n Metin Gören
Mutluluk Sadi Bülbül
76
Sünnet Dü¤ünü Davetiyesi Krizi Gürbüz Evren
81
Öfke Sebahat Önen
82
Yaflar Öztürk
40
Karadeniz Notlar› Can Pulak
64
Cengiz Önal
Babam, Babaannemin Ö¤retmeniyken Tekin Özertem
Dünyanın En Büyük Atatürk Heykeli
1930 Sonrası Devrimler
Ülkenin Bölünmez Bütünlü¤ü En Büyük ‹badet fiehriban O¤han
Sinan Meydan
29
Can Polat Pamay
Silahtara¤a Elektrik Santrali Çetin ‹mir
88
Cervantes Mümtaz ‹dil
46
Zonguldak’›n Baflö¤retmeni Can Polat Pamay Sabriye Afl›r
AYLIK BÖLÜMLER
92 97
Tafliyomi
36
F›rçalayarak
Sabriye Afl›r
61
T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa
96
‹lk Dersimiz Türkçe
Haluk Erdemol
117
Bilginizi Denetleyin
Mavi Okul Önlü¤ü
144
Ufak Tefek Bilgiler
146
Sudoku
Suat Türker
151
Çözümler Sayfası
Halfeti
152
Yar›n›n Büyükleri
154
Bulmaca
Engin Ünsal
156
Satranç
Aklın Asma Yaprakları
158
Ay›n Kitaplar›
160
Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir
141
Bakıfl Aç›s›
Kapris Orhan Velidedeo¤lu
101 105
Artemis ile Aktaion
Muzaffer ‹zgü
109 114
Unvan Satt›lar
‹zlen fien Toker
118 122
Beyaz Zambaklar Ülkesinde
Bekir Özgen
128
Bo¤a Da¤lar› ‹lyas Halil
131
Süleyman Turan Sema Erdo¤an
136
Kim Kimdi Sabriye Afl›r
51
Ülkenin Bölünmez Bütünlü¤ü En Büyük ‹badet fiehriban O¤han
Yücel Aksoy
147
Habercikler Altan Alkan
118
Beyaz Zambaklar Ülkesinde Engin Ünsal
3
Emir Fatiho¤lu’nun An›s›na Cennet olas› mekan›nda ›fl›klar içinde yatmas›n› diledi¤im merhum dedesi ba¤›fllas›n, Silivri’deki hücresinde ayaklar› üstünde durmas›n› diledi¤im babas› hak versin, ben Emir’in soyad›n› Fatiho¤lu olarak yazaca¤›m yaz›m›n bafll›¤›nda... Onun da hakk› var çünkü baba miras›, baba onurunda...
S
iz onu tan›d›¤›n›zda, o art›k aram›zda de¤ildi. Biliyorum, bir insan yüre¤inin tafl›ma gücünün çok üstünde bir üzüntü duydunuz. O nedenle en yak›n›n›zdaki kiflilerle paylaflmak istediniz bu üzüntünüzü. fiimdi de ben, onu tan›d›¤›mda duydu¤um sevincimi, coflkumu, mutlulu¤umu paylaflmak istiyorum sizle. Çünkü bunca üzüntümün üstüne bir de, onu tan›d›¤›mda duyumsad›¤›m sevgim, sevincim, mutlulu¤um eklenince, herfley çok a¤›r gelmeye bafllad› yüre¤ime . *** Birbirimizle tan›flmadan önce, annesi tan›tm›flt› beni ona. Elimi s›karken, o da ad›n› ve soyad›n›
4
BD KASIM 2012
söylemiflti: “Emir Hilmio¤lu” demiflti. Elini b›rakmadan yanaklar›n› öperken, kula¤›na hafifçe yeni bir soyad› önerimi f›s›ldam›flt›m: “Sen de Fatiho¤lu yapabilirsin soyad›n›” demifltim. Önerimin derinli¤indeki güzelli¤i an›nda görmüfltü. Gözlerinde yeni bir par›lt› oluflmufl, yüzünde bir gülümseme oluflmufltu. “Teflekkür ederim” demiflti. “Fatiho¤lu soyad›” önerimin onun yüzünde gülümseme oluflturan güzelli¤ini size de söyleyeyim: Emir’in merhum dedesinin ad›, Hilmi Soydan’d›. CHP Kahramanmarafl Senatörü’ydü. Türkiye’nin silah at›fl poligonuna dönüfltürüldü¤ü 1978 y›l›nda Kahramanmarafl’›n Elbistan ilçesinde bir suikast sonucu tabancayla vurularak öldürülmüfltü. Hilmi Soydan’›n Hacettepe T›p Fakültesi’nde ö¤renim görmekte olan 24 yafl›ndaki o¤lu Fatih Soydan, o y›ldan sonra soyad›n› de¤ifltirmifl, adlar›na ekledi¤i “Hilmio¤lu” soyad›yla ortak servetleri baba miras›n› hakça paylaflt›¤› ailesinin tüm bireyleriyle ayr›ca, baba miras› onurlu adlar›n› da ayn› sorumluluk ve özenle
sürdürmeye bafllam›flt›. *** ilivri Cezaevi’nin ziyaretçi giriflindeki kafeteryada, “Çarflamba görüflmesi” saatimizin gelmesini beklerken, kimbilir kaç›nc› çay›m›z› içmekte oldu¤umuz s›rada, annesi ö¤retmen Nuran Hilmio¤lu, “Silivri’de geçmek bilmeyen zaman›” geçirmek için olsa gerek, bir ara tatl› tatl› çekifltirdi beni o¤luna:
S
K›rk y›l kadar önce televizyon ekran› karfl›s›nda gözyafl› döken "ortaokul ö¤rencisi", flimdi bafl›n› dayad›¤› omuzumda, "yi¤idi -aslan›, o¤lunu yitirmenin kifliyi paramparçalayan ac›s›, nefes ald›rmamacas›na bo¤azlayan çaresizli¤i içinde bir anne" kimli¤iyle a¤l›yordu. “Ö¤rencilik günlerimizde az gözyafl› döktürmedi bize” dedi. Sonra bana döndü: “K›br›s savafl›nda tutsak al›nd›¤›n›zda silahlar›n karfl›s›nda ‘Memleketim’ flark›s›n› söylemeniz az a¤latmam›flt› bizi burada, televizyon ekran› karfl›s›nda...” Nuran Hilmio¤lu’nun aylar önce orada söyledi¤i bu sözler, flimdi burada, onla kucaklaflt›¤›m bu anda 5
BD KASIM 2012
yine belirdi gözlerimin önünde. K›rk y›l kadar önce televizyon ekran› karfl›s›nda gözyafl› döken “ortaokul ö¤rencisi”, flimdi bafl›n› dayad›¤› omuzumda, “yi¤idi-aslan›, o¤lunu yitirmenin kifliyi paramparçalayan ac›s›, nefes ald›rmamacas›na bo¤azlayan çaresizli¤i içinde bir anne” kimli¤iyle a¤l›yordu. Onun ve eflinin ac›s›n› paylaflmak için evlerine geldi¤imde, kendisi baflka bir odada, dostlar› ve ac›s›yla baflbaflayd›... Fatih Hilmio¤lu, salondayd›; çevresini kucak kucak dolduran dostlar› aras›ndayd›.
Gece yar›s›na do¤ru bir el uzand› evlad›n› yitirmifl baban›n koluna... "Devletin eli, bu" dediler...
ostlar›n kanepede oturanlar› kalkt›lar, onun yan›na oturma s›ralar›n› bana verdiler. Böylesi kapkara bir ortam›n a¤›rl›¤› alt›nda ve böylesi ac›mas›z duygular›n ezikli¤i içinde bir “a¤abey-kardefl” ne konuflurlarsa, biz de onlar› konufltuk Fatih Hilmio¤lu’yla. Bir süre sonra salona gelen Nuran Hilmio¤lu’yla kucaklaflmam›z ve sab›r dileklerim bitince, ben de ona b›rakt›m kalkt›¤›m yerimi. Evlad›n› yitiren anne ile evlad›n› yitiren baba yanyana oturdular. Biri sa¤›na, öteki soluna uzatt› ellerini. ‹ki el, ikisinin tam ortas›nda bulufltu ve orada, o anda bir bütün oluflturdular. Evlad›n› yitirmifl bir anneyle, evlad›n› yitirmifl bir baba, s›ms›k› sar›ld›klar› elleriyle bir yandan kendilerine bir teselli aramaya çal›fl›yorlar, bir yandan da, biri evlad›n› yitirmifl bir babay›, biri de
D
6
evlad›n› yitirmifl bir anneyi teselli etmeye çal›fl›yorlard›. Öylesine s›ms›k› sar›lm›flt›, öylesine bir bütünlük oluflturmufltu ki elleri, dünyan›n gelmifl geçmifl hiçbir k›l›c› bölemez bu bütünlü¤ün sa¤laml›¤›n› san›rd›n›z. Ve benim gibi siz de yan›l›rd›n›z... Çünkü... Gece yar›s›na do¤ru bir el uzand› evlad›n› yitirmifl baban›n koluna... “Devletin eli, bu” dediler... Önce, elini “kopard›” evlad›n› yitirmifl annenin elinden, “devletin eli”. Sonra teselli kayna¤›ndan kopartt›¤› evlad›n› yitirmifl babay›, teselli alamayan ve veremeyen koluyla birlikte, artık yaflam›m›z›n bir parças› olmaya dönüflen cezaevine gitmek üzere kap›dan ç›kard›. “Yar›n ö¤le namaz›nda cenazemiz var. Umar›z yetifltirirsiniz” diyerek devletle alay etti içimizden biri. Ve k›rk kadar y›l önce, tuza¤›na düflürüldü¤ümüz düflman›n üzerimize çevrilmifl namlular› karfl›s›nda arkadafllar›mla birlikte gururla gö¤sümüzü kabartarak “Bir baflkad›r benim memleketim” flark›s›n› söyleyen ben, kendimi ihbar ediyorum, yaflam›mdaki en yeni arkadafl›m merhum Emir Fatiho¤lu’nun cenazesinden bir gün öncenin gece yar›s›nda, bu kez utançla bafl›m› öne e¤erek, “Bir baflkad›r benim devletim” diye m›r›ldanarak döndüm otel odama.•
10
’uncu Y›l Nutku Türk Ulusu’na Ulusal hedefleri göstermifltir. Dr. S›tk› Ayd›nel, bu Nutuk’taki özellikle ”Ulusal kültürümüzü ça¤dafl Uygarl›k düzeyinin üzerine ç›karaca¤›z” sözünün de¤erlendirmesini yaparken; ayd›nlanma, bilimi ön planda tutma, devleti ve insan›yla laik, ulus devlet olma, Orta Ça¤ zihniyetinin terkedilmesi, e¤itim ve ö¤retimde birlik, cehaleti yok etme ve tam anlam›yla ba¤›ms›z bir Türk Devleti ve yepyeni bir Türk insan› yaratma hedeflerini derinlemesine inceliyor.
BÜTÜN K‹TAPÇILARDA
BD KASIM 2012
Amerikan Cerrahlar Birli¤i 98’inci Kongresinde 100’üncü Y›ldönümünü Kutlad›
Yüz Y›ll›k Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin Tarihinde "Gelenek D›fl›" ‹ki Olay Yazan: Ecz. FEYYAZ ARTUKO⁄LU
XXX 8
BD KASIM 2012
Her y›l düzenli olarak yap›lan “Y›ll›k Kongre”lerinin ikisini, ‹kinci Dünya Savafl› nedeniyle iki y›l yapamayan dünyan›n en sayg›n ve en köklü bilimsel kuruluflu Amerikan Cerrahlar Birli¤i, kuruluflunun 100’üncü Y›ldönümü’nü bu y›l, 98’inci y›ll›k kongresinde kutlad›.
n ince ayr›nt›lar›n›n bile, yüzy›ll›k gelene¤inin sayg›nl›¤›na efl özenle yerine getirildi¤i Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin tarihinde bu “iki y›l” olay›n›n d›fl›nda “gelenek d›fl›” bir olay daha yer al›yor: Bu olay, “bir üst düzey bilimsel ödül niteli¤indeki bu unvana lay›k görülen bilim adam›n›n, kendisine onur üyesi ünvan›n›n verilece¤i kongreye flahsen kat›lmak zorunlulu¤u”
E
Prof. Dr. Mehmet Haberal, yönetim kurulunun karar› ile "flahsen kat›lm›fl" olarak varsay›ld› ve kongrede ad›, "kat›lan onur üyeleri" aras›nda duyuruldu. kurallar›n›n, “herkesce üzüntüyle bilinen mazereti” nedeniyle Prof. Dr. Mehmet Haberal için yok say›lmas›d›r. Hat›rlanaca¤› gibi Prof. Dr. Mehmet Haberal, 2010 y›l›nda 9
BD KASIM 2012
Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin yeni baflkan› seçilen Prof. Dr. Carlos Pellegrini dernek üyelerine teflekkür konuflmas›n› yaparken Amerikan Cerrahlar Birli¤i onur üyeli¤ine seçilmifl, fakat bu ödülünün verilece¤i kongreye “herkesce üzüntü ile bilinen mazereti” nedeni ile kat›lamay›nca, Birli¤in yüzy›ll›k geleneksel kural› yok say›larak ödülü, cezaevine, kongrede kendisini temsil eden kardefli Prof. Dr. Ali Haberal arac›l›¤›yla gönderilmiflti. efli bu y›l olmak üzere onur üyeli¤i ödülü, birli¤in yüz y›ll›k tarihinde 440 bilim adam›na verilmifl, 101’i yaflam›n› sürdürmekte olan bu üyelerden yaln›zca Prof. Dr. Mehmet Haberal, Baflkan› Patricia L. Numann’ taraf›ndan flahsen davet edilmesine karfl›n, yine “herkesce üzüntüyle bilinen mazereti” nedeniyle 98’inci kongreye ve 100’üncü y›l kutlama etkinliklerine de kat›lamam›flt›. Birli¤in 5000’i aflk›n (befl bin)
üyesinin kat›l›m›yla 30 Ekim- 4 Eylül tarihleri aras›nda Chicago’da yap›lan 98’inci kongrede Baflkan Patricia L. Numann ve yeni baflkan Brent Eastman, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ ›n aralar›nda olamamas›n›n, kendileri ve birli¤in tüm üyeleri için üzüntü verici oldu¤unu belirttiler ve “fiahsen kat›lamam›fl olmas›na karfl›n Prof. Dr. Mehmet Haberal’› daima aralar›nda hissettiklerini” söylediler. 2010 y›l›ndaki y›ll›k kongrede “ödülünü, kongreye flahsen kat›lamamas›na karfl›n temsilcisi arac›l›¤›yla almas› kabul edilen” Prof. Dr. Mehmet Haberal, Amerikan Cerrahlar Birli¤i’ nin yüzy›ll›k tarihinde bu “ilk olay” dan sonra bu y›l, yeni bir “olay”›n yaflanmas›na daha neden oldu. Kardefli Prof. Dr. Ali Haberal’›n, a¤abeyinin temsilcisi olarak kat›ld›¤› kongreye Prof. Dr. Mehmet Haberal, yönetim
B 10
Prof. Dr. Carlos Pellegrini, Prof. Dr. Haberal’›n gönderdi¤i kutlama mektubunu tüm üyelere okudu
BD KASIM 2012
kurulunun karar›yla “flahsen kat›lm›fl” olarak varsay›ld› ve kongrede ad›, “kat›lan onur üyeleri” aras›nda duyuruldu. Genel kurul toplant›s›nda oybirli¤iyle 2013 – 2014 dönemi için Baflkan seçilen Washington Üniversitesi Cerrahi Bilimler Baflkan› Prof. Dr. Carlos Pellegrini, teflekkür konuflmas›n› Amerikan Cerrahlar Birli¤i’nin yeni dönem baflkan› yapmadan önce, Prof. seçilen Prof. Dr. Carlos Pellegrini, derne¤in Dr. Mehmet Haberal’ 100. Y›ldönümü kongresine a¤abeyi Prof. Dr. Mehmet ›n gönderdi¤i kravat Haberal ad›na kat›lan Prof. Dr. Ali Haberal’la ve mendili tak›m›n› takarak “eski dost”una teflekkürlerini bildirdi. Sonra da, Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan birli¤in 100’üncü y›ldönümü nedeniyle gönderdi¤i kutlama mektubunu tüm üyelere okudu. Prof. Pellegrini, konuflmas›n› tamamlad›ktan sonra Harvard Üniversitesi Cerrahi Bilimler Bölümü ö¤retim "Bu benim el üyelerinden ve Harvard Üniversitesi yaz›mla yazd›¤›m Massaschuettes General Hastanesi önceki baflhekimi Prof. Dr. Andrew ilk ve tek davet Warshaw’a kravat ve mendilini gös- mektubumdur. terdi ve “Bak Andy, aram›zda Mehmet de var. Ben hayat›mda ilk defa mendil Onu da yaln›zca tak›yorum” diyerek duygular›n› be- Mehmet’e lirtti. Yeni Baflkan Prof. Dr. Carlos yaz›yorum" Pellegrini ayr›ca, kendi el yaz›s› ile ve tek davet mektubumdur. Onu da Prof. Dr. Mehmet Haberal’a yazd›¤› yaln›zca Mehmet’e yaz›yorum” dedi¤i bir teflekkür ve davet mektubunu da, bu mektubunda Prof. Dr. Mehmet Prof. Dr. Ali Haberal arac›l›¤›yla ken- Haberal’› gelecek y›l yap›lacak kongdisine gönderdi. Prof. Dr. Pellegrini rede baflkanl›k yeme¤ine onur konu¤u “Bu benim el yaz›mla yazd›¤›m ilk olarak davet etti¤ini bildirdi. • 11
BD KASIM 2012
Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Dr. Francis Delmonico, Prof. Dr. Haberal ile derne¤in gelece¤ini görüflmeye geliyor
Dünya Organ Nakli Derne¤i'nin liderleri, Marwan Masri, Alireza Bagheri, Mustafa Al-Mousawi, Faissal Shaheen, Mehmet Haberal, Mohamed Sayegh, Jeremy Chapman, Francis L. Delmonico, 2008 yılında ‹ran’›n fiiraz kentinde yap›lan MESOT* kongresine giderlerken uçakta biraradayd›lar.
D
ünya Organ Nakli Derneği Başkanı, Harvard Tıp Fakültesi Cerrahi Profesörü, dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Francis Delmonico, "Onun ömür boyu meslekdaşıyım" dediği Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın "sağlık durumundan endişe duymakta olduğu"nu belirterek, kendisini cezaevinde ziyaret etmek için başvuruda bulundu. *Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i MESOT, (Middle East Society for Organ Transplantation), 1987 y›l›nda Prof. Dr. Mehmet Haberal taraf›ndan kurulan uluslararas› özellikli bilimsel bir kurulufltur. 12
BD KASIM 2012
Prof. Dr. Francis Delmonico Baflvurusunu, "‹lgili Kifliye" hitab›yla yazd›¤› bir yaz›yla yapan ünlü cerrah, "Prof. Haberal’›, Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› kimli¤imle ziyaret etmemi sa¤laman›z için, size resmen baflvuruda bulunuyorum" dedi ve ziyaretin 17 Kas›m'da gerçekleflmesini istedi.
P
rof. Delmonico, Prof. Haberal' ›n Dünya Organ Nakli Derne¤i Yönetim Kurulu’nda da görev yapt›¤›n› hat›rlatan Delmonico, baflvuru yaz›s›nda Prof. Haberal hakk›nda flu bilgilere de yer verdi: "Haberal uluslararas› toplulu¤umuzda yak›ndan tan›nmakta ve kendisine sayg› duyulmaktad›r. ‹leri görüfllü bir lider olarak ‹stanbul Deklarasyonu'nun oluflmas›na öncülük eden Prof. Habe-ral, dünya çap›nda organ ticareti ve organ nakli turizmine karfl› ‹stanbul Deklarasyonu’nun ilkeleri do¤rultusunda mücadele edilmesinde ve önlemler al›nmas›nda önemli bir rol oynam›flt›r." Baflvuru yaz›s›nda Baflkan Prof. Delmonico, ziyaretinde Prof. Habe-
H
" aberal uluslararas› toplulu¤umuzda yak›ndan tan›nmakta ve kendisine sayg› duyulmaktad›r." ral’la yapaca¤› görüflmenin, ayr›ca "Dünya Organ Nakli Derne¤i’nin dünya çap›nda organ nakli ve ba¤›fl› alan›ndaki uygulamalar›n›n bilimsel ve etik kurallar çerçevesinde gerçekleflmesinde önemli bir f›rsat yarataca¤›n›" da belirtti ve "Bu ziyaretimin bir amac› da, Dünya Organ Nakli Derne¤i’nin gelecekte daha genifl çapta hizmetlerde bulunabilmesi konusunda Prof. Haberal’›n görüfllerini ve tavsiyelerini almak olacakt›r” dedi. • Prof. Dr. Francis Delmonico’nun baflvuru mektubunun asl› ve Türkçe çevirisi sonraki sayfalar›m›zdad›r. » 13
Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı, Prof. Dr. Francis Delmonico’nun Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı cezaevinde ziyaret etmek amacıyla yazdığı resmi başvuru mektubu:
14
15
Dünya Organ Nakli Derneği Başkanı, Prof. Dr. Francis Delmonico’nun Prof. Dr. Mehmet Haberal’ı cezaevinde ziyaret etmek amacıyla yazdığı mektubun Türkçe çevirisi:
16 Ekim 2012 Say›n ‹lgili: Bu mektubu Dünya Organ Nakli Derne¤i (The Transplantation Society TTS) Baflkan› olarak say›n Prof. Dr. Mehmet Haberal’› ziyaret etmek için resmi bir baflvuru olarak yaz›yorum. Bu ziyaret için öngörülen tarih 17 Kas›m 2012’dir. Prof. Dr. Haberal’›n hayat boyu meslektafl› olarak ve kendisinin bulundu¤u duruma duydu¤um kayg›dan dolay› bu ziyareti gerçeklefltirmek istiyorum. Ayr›ca, Prof. Dr. Haberal, TTS Yönetim Kurulu eski üyesidir ve uluslararas› toplumda yak›ndan tan›n›r ve sayg› duyulur. Prof. Dr. Haberal, ‹stanbul Deklarasyonu’nun vizyoner liderlerindendir ve bu çal›flmaya verdi¤i destek ile Deklarasyonun ilkeleri do¤rultusunda dünya çap›nda organ ticareti ve organ nakli turizmine karfl› önlemler al›nmas›nda önemli bir rol oynam›flt›r. Afla¤›daki foto¤raf Deklarasyon liderlerinin bir görüntüsüdür.
Bu ziyaretin amac›, TTS’nin gelec¤i ile ilgili Prof. Dr. Haberal’a dan›flma iste¤imizdir. 16
TTS Baflkan› olarak yapaca¤›m bu ziyaretin derne¤imizin dünya çap›nda organ nakli ve ba¤›fl› alan›ndaki uygulamalar›n›n bilimsel ve etik kurallar çerçevesinde gerçekleflmesinde önemli bir f›rsat olarak görüyorum. Nazik ilginiz için teflekkür ederim. Sayg›lar›mla,
Francis L. Delmonico M.D. Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Dünya Sa¤l›k Örgütü Organ Nakli Dan›flman› Harvard T›p Fakültesi Cerrahi Profesörü Massachusetts General Hastanesi Organ Nakli Merkezi Boston, MA 02114 - 2696 ABD Tel: +1 617 726 2825 Medikal Direktör New England Organ Bankas› 60 First Avenue Waltham, MA 02451 ABD E-Posta: francis_delmonico@neob.org
17
BD KASIM 2012
Artvin Atatepe’de, 22 metre yüksekli¤inde 60 ton a¤›rl›¤›ndaki
Dünyan›n En Büyük Atatürk Heykeli Yazan: SABRİYE AŞIR
18
BD KASIM 2012
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’de kayalar›n üzerinde yürüdü¤ü vakur sureti bugün 89 yafl›ndaki Cumhuriyet’i selaml›yor...
rtvin Atatepe’de ‘Dünyan›n En Büyük Atatürk Heykeli’ni yapt›ran S›tk› Kahvecio¤lu, Artvin’ de düflman iflgalinden kurtuluflun 13. y›ldönümünün kutland›¤› gün, 7 Mart 1934’te do¤du. Çocuklu¤u ve gençli¤i, ekonomik zorluklar içerisinde geçti. Üç k›z kardefli vard›, bu nedenle aile bütçesine katk›da bulunma, babas›na destek olma sorumlulu¤u onun üzerindeydi. K›fl›n da¤lardan kar tafl›yarak ayran yapt›, ayran ve gazoz satt›. ‹lkö¤renimini Artvin’de, ortaö¤renimini Bursa Erkek Lisesi’nde tamamlad›ktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Uzun süre Baflkent’te avukatl›k yapt›.
A
Açılış töreninde Artvin, Gençlik Spor İl Müdürü Arif Hikmet Çakır tarafından Sıtkı Kahvecioğlu’na teşekkür onurluğu verildi
Sonra memleketi Artvin’e döndü ve avukatl›kta kazand›¤› ne varsa, girdi¤i bak›r madencili¤i iflinde kaybetti. Y›lmad›. Bu kez Artvin Noteri oldu. Befl y›l sonra ‹stanbul Kad›köy Noterli¤i’ne atand›. Emeklili¤ine bir ay kala istifa ederek noterlikten ayr›ld›. 2008 19
BD KASIM 2012
y›l›nda S›tk› Kahvecio¤lu Vakf›’n› kurarak, Artvin’e döndü. “Memlekete hizmet, ne güzel ibadet” dedi ve tüm birikimini kurdu¤u vakfa ba¤›fllad›. Çocuklar› yoktu ama tüm Cumhuriyet çocuklar› onun çocuklar›yd›. Artvin’e ö¤renci yurdu yapt›rd›. Memleketine bir huzurevi, kayak merkezi ve konaklama tesisleri de kazand›rd›.
rüzgâr enerji santrali ile tan›flm›fl oldu ve kayak-do¤a turizmi için aç›lan tesis de kap›s›na kilit vurulmas›ndan kurtuldu.
ATATEPE DO⁄UYOR
Avukat S›tk› Kahvecio¤lu ve efli Kadriye Kahvecio¤lu, gezmeyi ve di¤er dünya ülkelerini dolaflmay› seviyordu. S›tk› Kahvecio¤lu, Brezilya’da Rio KEND‹ ELEKTR‹⁄‹N‹ de Janeiro’da Kurtar›c› Büyük ‹sa’y›, daha sonra da Almanya’da Bismarck KEND‹ ÜRETMEYE Heykeli’ni görünce etkilendi. Ve do¤BAfiLADI Yapt›¤› 1760 rak›ml› Mersivan Ata- du¤u topraklara, Dünyan›n En Büyük bar› Kayak Merkezi’nde elektrik yok- Atatürk Heykeli’ni yapmaya karar tu. Jeneratörle dört y›l boyunca Mersi- verdi. 1999’da bu düflüncesini ilk aç›kvan Da¤›’ndaki kayak merkezini ayak- lad›¤›nda, heykel için düflündü¤ü Atata tutan Kahvecio¤lu, Atabar›’na elek- tepe, sinyal vericilerinin bulundu¤u trik gelmeyece¤ini anlay›nca ‘ifl bafla at›l bir araziydi. Akl›ndaki Atatürk düfltü’ dedi ve üç adet her biri 10 Kw’ An›t› için en güzel yer buras›yd›. Önce proje için küçük olan arazi, l›k olan toplam 30 Kw’l›k enerji üre“kurtuluflun ve do¤uflunun rakam›” tebilen, yerli yap›m bir rüzgâr enerji 7’ye, 7 dönüme ç›kar›ld›. Daha sonra santrali kurdu. Böylece Artvin ilk kez da Kahvecio¤lu, içerisinde Türkiye’ nin en büyük sportif at›fl poligonu, oyun park›, seyir teraslar› ve da¤ manzaral› bir restoran›n oldu¤u çok kapsaml› bir spor kompleksini ve bu yap›lanman›n en anlaml› parças› olan ‘Dünyan›n en büyük Atatürk heykeli’ projesini hayata Atatürk heykelinin aç›l›fl töreninden bir görüntü geçirdi. Viran 20
BD KASIM 2012
Atatürk heykelinin baflka bir aç›dan görünüflü durumdaki Toptepe, Atatepe’ye dönüfltü…
VE ATATÜRK’ÜN GÖLGES‹ ATATEPE’N‹N KAD‹FE YAMAÇLARINA DÜfiTÜ S›tk› Kahvecio¤lu, “Köklü tarihe sahip milletler, tarihe mal olmufl liderlerinin büyük heykellerini yaparak o sanat eserleriyle övünürler” dedi ve bu duyguyla Mustafa Kemal Atatürk’ün an›t›n› Artvin’de infla ettirdi. Kurucusu oldu¤u S›tk› Kahvecio¤lu Vakf› taraf›ndan yap›lan bu dev Atatürk An›t› 1,5 milyon dolara mal oldu. Tesisin toplam maliyeti olan 4 milyon dolar›n tamam›n› yine S›tk› Kahvecio¤lu Vakf› karfl›lad›. 22 metre heykel yüksekli¤i, 13 metre de kaide yüksekli¤ine sahip Atatürk Heykeli’ni
Tiflis Üniversitesi Ö¤retim Üyesi, Gürcü Heykelt›rafl Yrd. Doç. Dr. Jumber Jikia tasarlad› ve yapt›. Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe s›rtlar›ndaki heybetli duruflunun an›tlaflt›¤› heykel, bir y›l› aflk›n sürede 100’den fazla kiflinin çal›flmas› sonucu tamamland›. 60 ton a¤›rl›¤›ndaki heykelde 40 ton çelik ile 10 ton bak›r kullan›ld›. Heykelin yan› bafl›nda da 60 metrelik gönder üzerinde 216 metrekarelik Türk bayra¤›n›n dalgalanmas› sa¤land›.
"BU ANIT, SEVG‹ VE DE⁄ERB‹L‹RL‹K GÖSTERGES‹D‹R" Dünyan›n En Büyük Atatürk Heykeli, Atatürk’ün Samsun’dan kurtulufl mücadelesini bafllatt›¤› 19 May›s 1919’un y›ldönümünde, 19 May›s 21
BD KASIM 2012
Yap›m aflamas›nda heykelin ayak kal›b› üzerinde çal›fl›l›rken
2012’de Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayram›’nda aç›ld›. Daha heykel yap›m aflamas›ndayken Atatürk heykelini görmek için inflaat sahas›na gidenler, tören alan›nda büyük bir heyecanla yerini ald›. Heykelin inflas›nda çal›flanlar bile, insanlar›n infla aflamas›ndaki ilgisine flafl›r›yordu. Törende, butona bas›lmas› ile birlikte vince ba¤lanan dev Türk bayra¤› afla¤›ya çekildi ve 22 metrelik Atatürk An›t› ortaya ç›kt›. Bu s›rada kulaklarda 10. Y›l Marfl›, alk›fl sesleri ç›nl›yordu. ahvecio¤lu Vakf› Kurucu Baflkan›, ‹fladam›Hay›rsever S›tk› Kahvecio¤lu’nun gözlerinden yafllar süzüldü. Efliyle gurur duyan Kadriye Kahvecio¤lu da gözyafllar›n› tutamad›. S›tk› Kahvecio¤lu, y›llard›r hayalini kurdu¤u o an› yafl›yordu. “Bu heykel” dedi, yutkundu ve devam etti: “Bir put de¤il, sevgi ve de¤erbilirlik göstergesidir. 20. yüzy›lda dünyan›n en büyük devlet adam›n›n Atatürk oldu¤u herkes taraf›ndan biliniyor. Tanr›ma flükürler olsun ki ömrümün sonlar›nda bana bu heykeli yapt›rma f›rsat› verdi, inflallah bu gurur ile dünyadan göçece¤im. Bu gururla dünyadan göç edece¤im için çok mutluyum...” •
K S›tk› Kahvecio¤lu ”sevgi ve de¤erbilirlik örne¤i” dedi¤i eserin önünde gururla poz verdi 22
Sakl›TAR‹H Tarih SAKLI Sinan Meydan Sinan Meydan
‹flte Atatürk ‹flte Cumhuriyet 1 Mucizesi
Rakamlar, istatistikler, belge ve bilgilerle Cumhuriyet mucizesi
“Her 10 Kas›m’da Atatürk’ü neden mi çok büyük bir özlemle ve minnetle an›yoruz?” ‹flte Yan›t›: Atatürk’ün Cumhuriyeti yoksul, periflan, cahil, y›lg›n, moralsiz ve emperyalizmle kuflat›lm›fl ve k›flk›rt›lm›fl bir topluluktan önce bir “birlik”, sonra bir “ordu” sonra da bir “millet” yaratm›flt›r. tatürk, cumhuriyetin ilan›ndan bir gün sonra 30 Ekim 1923’te ‹smet Pafla’y› köflke davet ederek, ona ülkenin içinde bulundu¤u durumu, Osmanl›’ dan devral›nan miras› anlatm›flt›r. Atatürk
A
sözlerine, “Bize geri, borçlu, hastal›kl› bir vatan miras kald›. Yoksul bir köylü devletiyiz...” diye bafllam›flt›r. Atatürk, 19 Ocak 1923’te ‹zmit’te halka yapt›¤› konuflmada ülkenin içinde bulundu¤u yoksulluktan flöyle söz 23
BD KASIM 2012
etmifltir: “Memlekete bak›n›z! Bafltan sona kadar harap olmufltur. Memleketin kuzeyden güneye kadar her noktas›n› gözlerinizle görünüz. Her taraf viranedir, baykufl yuvas›d›r. Memlekette yol yok, memlekette hiçbir uygar kurum yoktur. Memleket ciddi düzeyde viranedir; memleket ac› ve keder veren, gözlerden kanl› yafl ak›tan feci bir görüntü arz ediyor. Milletin refah ve mutlulu¤undan söz etmek mümkün de¤il. Halk çok yoksuldur; sefil ve ç›plakt›r.” Atatürk çok hakl›d›r… Osmanl›’ dan Cumhuriyete kalan miras, iflgal alt›nda bir vatan, bolca d›fl borç, yoksulluk ve bir de ba¤nazl›kt›r.
den fazla, I. Dünya Savafl›’nda ise 550 binden fazla kay›p vermifltir. Ölenlerin ço¤u 15-35 yafl aral›¤›ndaki gençlerdir. Bu gençlerin aras›nda Tanzimat’tan beri devam eden k›r›lgan ve karars›z Osmanl› modernleflmesinin etkisiyle k›smen ayd›nlanm›fl, okur-yazar, meslek sahibi gençlerin de olmas›, Atatürk’ü her bak›mdan geri kalm›fl, okuma-yazma bile bilmeyen, ayd›nlanmam›fl yafll› bir nesille Cumhuriyeti kurmak zorunda b›rakm›flt›r. Nüfusun % 80’i k›rsal bölgede yafl›yor. Bunun önemli bir bölümü yerleflik de¤il göçebe. 40.000 köyün 37.000’inde ne okul var, ne yol var ne posta ne de dükkan. 40 bin köyde yaklafl›k 11 milyon insan yafl›yor. Bu insanlar›n ancak % 2’si okur-yazar. Osmanl›’dan 1922 istatistiklerine göre 1950 köyde Cumhuriyete kalan s›¤›r vebas› var. Kurtulufl Savafl› s›ras›nda 830 köy tümüyle, 930 köy k›smiras Bütün bu olumsuzluklara, bir de 1911- men düflman taraf›ndan yak›lm›flt›r. 1922 y›llar› aras›nda aral›ks›z 11 y›l Yanan bina say›s› 114.408, hasar gösüren y›k›c› savafllar eklenmifltir. Os- ren bina say›s› ise 11.404’tür. Ülkeyi manl›, Balkan Savafllar›nda 750 binneredeyse yeniden kurmak gerekiyor. Dört mevsim kullan›labilir karayolu yok denecek kadar az. K›fl›n bata¤a dönüfltü¤ü için geçilmesi çok zor. Türkiye’ deki toplam karayolu uzunlu¤u 2500 km kadar. 3756 km demiryolu var Anadolu’da. Bir metresi bile bizim de¤il. Üstelik yetersiz bir demiryolu a¤›. Osmanl› döneminin sonunda ülke "Yoksul bir Vatan›n bütünlü¤ünü köylü devleti görünümündeydi 24
BD KASIM 2012
oran› % 60’› geçiyor. Ebe say›s› çok az. 40 bin köye karfl›l›k diplomal› ebe say›m›z 136. Telefon, motor ve makine yok denecek kadar az. Teknolojiden yoksun bir ülkeyiz. Radyo ve sinema yok... Ekonomik hayat›m›z da içler ac›s› bir halde. Kapitülasyonlar belimizi bükmüfl, Duyunu Umumiye (Genel Borçlar) ‹daresi devlet içinde devlet olmufl durumda. Bütün sanayi ürünlerini d›flar›dan al›yoruz. fieker, un ve hatta kiremiti bile ithal etmek durumunday›z. Avrupa’n›n her çeflit mal› için aç›k pazar halindeyiz. Toplam sanayi kuruluflumuz 282. Bunlar›n yaln›zca % 9’u devlete ait. Bu kurulufllardaki sermaye ve eme¤in sadece % 15’i Türklerin, % 85’i yabanc› ve az›nl›klar›n. Madenler, limanlar ve demiryollar› yabanc›lar›n elinde. A¤›rl›¤› g›da, dokuma ve deri sanayi oluflturuyor. Osmanl›’dan bize kalan sadece dört fabrika var: Hereke ‹pek Dokuma, Feshane Yün ‹plik, Bak›rköy Bez ve Beykoz Deri fabrikalar›. Sanayi geliflmemifl, iktisatç›m›z da çok az. Ço¤u bilip okudu¤u kavramlar›n d›fl›na ç›kam›yor. Mühendisimiz olmad›¤› gibi ara eleman›m›z da yok.
40.000 köyün 37.000’inde ne okul var, ne yol var ne posta ne de dükkan. sa¤lamak için ülkenin kuzeyini güneyine, bat›s›n› do¤usuna ba¤lamak laz›m. Denizcili¤imiz ac›nacak durumda. Donanma, II. Abdülhamit döneminde Haliç’te çürütülmüfl.Toplam nüfusun % 82’si tar›mla u¤rafl›yor. Toplam ulusal gelirin % 58’i tar›mdan sa¤lan›yor. Tar›m ilkel yöntemlerle yap›ld›¤› için ve topraklar bilinçsiz kullan›ld›¤› için üretim çok az. Güya tar›m ülkesiyiz ama çok az tar›m mühendisimiz var. Ekmeklik unumuzun ço¤unu d›flar›dan getiriyoruz. S›¤›r vebas› hayvanc›l›¤›m›z› öldürüyor. Ayr›ca köylü topraks›z. Saban› ve öküzü bile yok.
D
o¤u’da, Cumhuriyetle de insanl›kla da ba¤daflmayan afliret, bey, a¤a, fleyh düzeni var. Her yerde tefeciler, vurguncular, savafl zenginleri halk› eziyor. Tüm Türkiye’ de sadece 337 doktor var. 150 kadar ilçede doktor yok. Doktor bafl›na 30 bin kifli düflüyor. Sa¤l›k memuru say›s› 434. Pek az flehirde eczane var. Türkiye’deki toplam eczac› say›s› 60. Salg›n hastal›klar insan›m›z› k›r›yor. Üç milyon insan›m›z trahomlu. S›tma, tifüs, verem, frengi, tifo salg›n halinde. Nüfusun % 14’ü s›tmal›, % 9’u frengili, % 72’si tifüse yakalanabilecek durumda. Evlerin % 97’sinde tuvalet yok. Bit ciddi sorun. Nüfusumuzun yar›s› hasta denebilir. Bebek ölüm
lektrik yaln›z ‹stanbul ve ‹zmir gibi baz› kentlerde var. Yunanistan’ dan gelen göçmen say›s› 400.000’i geçmifl. Göçmenlere ordunun yiyecek stoklar›ndan yard›m ediliyor. Zorunlu okuma yafl›ndaki çocuklar›n ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halk›n e¤itimi ise hiç çözülmemifl bir sorun olarak duruyor. Erkeklerin %7’si, kad›nlar›n %4’ü okuma yaz-
E
25
BD KASIM 2012
ma biliyor. Kürtler aras›nda okuma yazma oran› %1 bile de¤il. Türkiye’de toplam 4.770 ilkokul bulunuyor. Bu ilkokullarda 337.618 ilkokul ö¤rencisi var. Bu zorunlu ö¤renim görmesi gereken çocu¤un sadece dörtte biri. Tüm ülkede sadece 72 ortaokul, bu orta okullarda 5905 ö¤renci var. Tüm ülkede sadece 23 lise var. Bu liselerde 1241 ö¤renci var. Ortaokullarda sadece 543, liselerde 230 k›z ö¤renci okuyor. Ö¤retmenlerin üçte biri ö¤retmenlik e¤itimi gör-
kadar 100 y›l içinde Osmanl›’da bas›lan toplam kitap say›s› sadece 180. Ayn› sürede Bat›’da bas›lan kitap say›s› ise 90.000. Bas›n›n toplam tiraj› 100.000’i geçmiyor. azete ve dergiler, sadece ‹stanbul ve ‹zmir gibi büyük kentlerde az say›da okuyucu bulabiliyor. Kitap yok, kütüphane yok, müze yok, resim yok, heykel yok, spor yok, evrensel ve ulusal müzik yok, tiyatro yok, sinema yok, radyo yok; halk› ayd›nlatacak, bilinçlendirecek, e¤itecek kurumlar yok. Halk adeta kendi kaderine ve cami imam›n›n, tarikat fleyhinin, Medrese ehlinin bilgisine ve insaf›na terk edilmifl durumda. Halk akla ve bilme çok uzak. Halkta tarih bilinci yok. Tarih denince peygamberlerin ve padiflahlar›n hayat öyküleri anlafl›l›yor. Bir çok tarihi eserler yurt d›fl›na kaç›r›lm›fl. Antik tarihten ve Arkeolojiden anlayan insan say›s› bir elin parmaklar› kadar. Türkçe ihmal edilmifl, sözcükler unutulmufl. Türkçe Türkçeli¤ini yitirdi¤i için dilin ad›na Osmanl›ca denilmifl. 600 y›ldan fazla bir zaman içindeki özensizlik nedeni ile Arapça-Farsça ve Frans›zca Türkçeyi adeta istila etmifl. Dahas› eklemeli ve sesli harf say›s› çok fazla bir dil olan Türkçe, Türkçeye hiç uymayan çekimli ve sesli harf say›s› çok az bir dil olan Arapçan›n alfabesiyle yaz›lmaya çal›fl›l›yor. Kad›nlar ikinci s›n›f,
G
Medreselerde Türkçe yasak. Ülkede sadece bir üniversite var. O da yüksek Medrese düzeyinde e¤itim veriyor. Ça¤›n geliflmelerine kapal›. Ak›l ve bilim çoktand›r unutulmufl. memifl. Bizim okullar›m›z›n azl›¤›na ve niteliksizli¤ine karfl›n yabanc›lar›n çok say›da nitelikli okulu var. edreseler askerden kaçma yeri ve ba¤nazl›k yuvas› durumunda. Hurafeleri din diye ö¤reten ve ö¤rencilere “salavat› tefriciye” çektiren bir anlay›fl egemen. Medreselerde Türkçe yasak. Ülkede sadece bir üniversite var. O da yüksek Medrese düzeyinde e¤itim veriyor. Ça¤›n geliflmelerine kapal›. Ak›l ve bilim çoktand›r unutulmufl. Halk kitap okumuyor. 1729’dan 1830 y›l›na
M 26
BD KASIM 2012
medeni, sosyal ve siyasal haklardan yoksun. Kad›n erkek eflitli¤i yok. Bir gün kad›nlar›n da erkeklerle eflit haklara sahip olacaklar›, avukatl›k, hakimlik, pilotluk, profesörlük, milletvekilli¤i, atletizm yapabileceklerini hayal bile etmek mümkün de¤il. Bir çok tarikat hayata yön vermeye çal›fl›yor. Mezhep çat›flmalar› had safhada. Falc›lar, büyücüler, fleyhler, fl›hlar ayr›cal›kl› konumda. Din istismar› çok yayg›n. 600 y›l boyunca Türkler ihmal edilmifl. Yönetim dönme devflirmelere b›rak›lm›fl. Türkler, devlet yönetiminden d›fllanm›fl, sadece köylü, çiftçi ve asker olabilmifl. Bu nedenle de kimli¤ini, kiflili¤ini ve kendine güvenini kaybetmifl. Hukuk sistemi, yarg› sistemi, anayasal düzen, hatta takvim, saat, ölçüler bile ça¤a uymayan bir durumda. ›l›k k›yafet, Atatürk’ün deyifli ile, “ne milli ne beynelmilel, gülünç durumda”. Halk her bak›mdan ça¤dafl dünyan›n çok gerisinde; a¤›rl›k, uzunluk ölçüleriyle, giyim kuflam›yla adeta ortaça¤› yaflamaya devam ediyor gibi. Biat kültürü hakim, 600 y›ldan fazla devam eden saltanat sistemi içinde halk›n kaderi hep padiflah›n iki duda¤› aras›nda olmufl. Padiflah “rai” (çoban) mant›¤›yla “reaya”(sürü) diye gördü¤ü halk› gütmüfl. Saray, devlet adamlar›, din adamlar›, gayrimüslim zenginler ayr›cal›kl› “havas” yani üstün s›n›f, Müslüman Türk halk› ise alt tabaka, yani “avam” olarak görülmüfl. ‹flte Cumhuriyet mucizesi bu kor-
K
kunç tabloyu çok k›sa bir sürede tamamen tersine çevirmifltir. Bu yokluk, yoksulluk ve geri kalm›fll›k içinde Atatürk ve çevresindeki “devrimci kadro”, sadece 15 y›l gibi çok k›sa bir sürede dünyaya parmak ›s›rtacak bir baflar›ya imza atm›flt›r. stelik Atatürk, Cumhuriyet mucizesine imza atarken, ilk on y›l içinde bir büyük isyan (fieyh Sait ‹syan›), irili ufakl› çat›flmalar, iki k›smi seferberlik ve bir büyük dünya krizi yaflanm›flt›r. K›s›tl› bütçesine ra¤men yabanc›lardan çok fazla borç almadan kalk›nmay› baflarm›flt›r. Cumhuriyet, ‹zmir ‹ktisat Kongresi ile bafllayan kalk›nma sürecinde denk bütçe, aç›k diplomasi, “yurtta bar›fl dünyada bar›fl” ilkeleriyle hareket etmifltir. Milletler Cemiyeti’ne ancak davet edilince girmifltir. Bu dönemde % 10 kalk›nma h›z›, %20 sanayileflme h›z› yakalam›flt›r. Son befl y›lda ise, bir büyük isyan (Dersim ‹syan›) ve irili ufakl› çat›flmalar, Hatay ve Bo¤azlar sorununa ra¤men Devletçi ekonomiyle ve kalk›nma planlar›yla fabrikalar›n›, demiryollar›n›, kurmufl ve büyük bir h›zla sanayileflmifltir. Halkç›l›k ilkesi do¤rultusunda halkevleri, halkodalar›, köy ö¤retmen okullar›, köy okullar›, millet mektepleri, enstitüleri, yüksek okullar› ve üniversitesini kurarak halk› bilinçlendirmifltir. 15 y›l gibi k›sa bir sürede, ortaça¤ kal›nt›s› geri kalm›fl ba¤›ml› bir toplumdan ça¤dafl bir ulus yarat›lm›flt›r. Neresinden bak›l›rsa bak›ls›n bunun ad› Atatürk ve Cumhuriyet Mucizesi’dir.
Ü
sinanmeydan@butundunya.com.tr 27
nlams›z korkular, aile s›rlar›, aflk, nefret, bar›fl, savafl… 20. yüzy›l›n en büyük felsefeci ve matematikçilerinden biri olan Prof. Bertrand Russel her insan gibi bu konular üzerinde düflünürken bizi çocuklu¤undan bafllayan serüvenlerle dolu bir yolculu¤a ç›kar›yor. Eski bir ‹ngiliz kona¤›nda bafllayan yolculu¤umuz bize Russel’› tan›t›rken, Mant›k biliminin efsanevi düflünürlerinden Frege, Hilbert, Gödel, Wittgenstein gibi baz›lar› ona efllik ediyor. Mant›k insanl›¤›n ebedi sorunlar›na çare olabilir mi? Çocuklara nas›l bir e¤itim vermeliyiz? Evlilik, âfl›k olmak nedir? Bizi do¤rudan ilgilendirmeyen bir savafla kat›lmal› m›y›z? Prof. Bertrand Russel Logicomix’te bu sorular› Mant›k bilimini kullanarak yan›tlamaya çal›fl›yor…
A
BÜTÜN K‹TAPÇILARDA
Atütürk’ün Dünyas› Cengiz Önal
B
ütün dünya bilsin ki, benim için bir yandafll›k vard›r; o da cumhuriyet yandafll›¤›, düflünsel ve toplumsal devrim yandafll›¤›d›r. Bu noktada yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde, bir bireyi "cumhuriyet ve devrim yandafll›¤›"n›n d›fl›nda düflünmek istemiyorum. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
1930 Sonras› 35 Devrimler ustafa Kemal, devletin yap›s›nda ve kurumlar›nda yapt›¤› ça¤dafllaflma hareketlerini yeterli görmüyordu. Ça¤dafl medeniyet düzeyinin üstüne ç›kman›n, Türk Ulusu’nun yaflant›s›n›, dünyaya bak›fl fleklini de¤ifltirmeye ba¤l› oldu¤unu biliyordu. Bunun için ifle aileden bafllamak gerekti¤ine inan›yordu. Ailenin temel dire¤i de kad›n oldu¤una göre, Türk Kad›n›’n›n e¤itilmesi, toplumda aktif bir konuma getirilmesi, gelecek nesillerin devrimci çizgide yetiflmelerinin de bir güvencesi olacakt›.
M
KADINA SEÇ‹LME HAKKININ VER‹LMES‹ (5 Aral›k 1934)
Kad›n haklar›n›n Cumhuriyet’in ilk y›llar›nda de¤il de, daha sonraki y›llarda kabul edilmesinin tek nedeni vard›.
O da; yüzy›llard›r kafalar› doldurmufl olan tutucu düflünceler ve ça¤d›fl› zihniyetti. 20 Ocak 1921 tarihinde yürürlü¤e giren Teflkilat-› Esasiye Kanunu’nda kad›nlar›n seçmen olmamas› 29
BD KASIM 2012
ve milletvekili seçilmemesi hükmünün yan› s›ra, her Türk erke¤inin milletvekili seçilebilece¤i hükmünün bulunmas› maalesef çok ac› bir gerçekti. Ulusal Savafl›m bafllay›nca Türk kad›n› vatan›n kurtuluflu için canla baflla çal›flt›. Önce iflgalleri protesto eden kad›nlar›m›z, sonralar› halk› mücadeleye ça¤›ran mitinglerde aktif rol oynad›. Silahl› direnme hareketleri bafllay›nca, baz›lar› cephelere kofltu, vuruflmalara kat›ld›. Bir k›sm› cephe gerisi hizmetlerde fedakârca çal›flt›. Baz›lar› da kad›n cemiyetleri kurup Ulusal Savafl›m’› var güçleriyle destekledi. Ulusun bilinçlenmesine önemli katk›larda bulundu… Türk kad›n›n›n, iflgalcilerin Anadolu’dan at›lmas›nda böylesine gayretlerine karfl›n, "kad›n haklar›" konusu cumhuriyetin ilan›ndan sonraki dönemde zamanla gündeme getirilmifl, ancak, Türk kad›n›na ilk kez seçimlere kat›lma hakk›, 3 Nisan 1930 tarihinde yap›lan belediye seçimleri nedeniyle
verilebilmiflti. 5 Aral›k 1934 tarihinde ç›kar›lan kanunla, Türk Kad›n›, milletvekili seçme ve seçilme hakk›na da kavufltu.
T
ürk kad›n›n›n siyasi haklar›na kavuflmufl olmas›, bütün dünyada olumlu yank› buldu. Mustafa Kemal’e bu konuda çokça övgü ve teflekkür telgraflar› geldi. Hatta, Uluslararas› Kad›nlar Birli¤i ad›yla bilinen bir örgüt, o y›lki kongresini Türkiye’de yapma karar› ald›. *** GAZ‹ MUSTAFA KEMAL VE TÜRK KADINI
Mustafa Kemal, II. Meflrutiyet döneminin fikir tart›flmalar› içinde yaflad›. O, sadece kariyeriyle meflgul bir asker de¤ildi. Keza, O’nun cephede bile sosyal konularla ilgili kitaplar okudu¤u, kad›nlar›n yetiflmeleri konusunda kafa yordu¤u arkadafllar› taraf›ndan biliniyordu. Bu bilgiler belgelerle günümüze kadar geldi. Öyle ki, 1918’de rahats›zl›¤› nedeniyle Karlsbad (Avusturya)’da bulundu¤u s›rada yazm›fl oldu¤u hat›ralar›nda, yetki ve güç sahibi olmas› halinde, sosyal hayatla ilgili gerekli devrimi bir hamlede gerçeklefltirece¤ini kaydetmiflti. Onu en çok meflgul eden konulardan biri de buydu. Emperyalizmin maflas› ve tetikçisi iflgalci güçleri Anadolu Topraklar›’ndan söküp att›ktan Atatürk ‹zmit’te kad›nlarla (1 Temmuz 1927) 30
sonraki hedefi, yeni ve ça¤dafl Türkiye’yi oluflturmakt›. Bunun yolu ise ülke nüfusunun yar›s›n› oluflturan kad›nlar›n sosyal ve ekonomik hayatta yerlerini almas›ndan geçiyordu. Ocak-1923’te ‹zmir’de halkla bir sohbet s›ras›nda özetle, “...Toplumumuzun yaflamas› için ilim ve fenne ihtiyac› varsa; bunlar› ayn› derecede hem erkek, hem de kad›nlar›m›z›n elde etmeleri gerekmektedir. Ayr›ca, kad›nlar›m›z›n en büyük vazifesi anal›kt›r. ‹lk terbiye verilen yerin ana kuca¤› oldu¤u düflünülürse, bu vazifenin ne denli önemli oldu¤u anlafl›l›r. Bu sebeple kad›nlar›m›z da ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün tahsil derecelerinden geçeceklerdir.” sözlerini sarf etmiflti.
O
Türk kad›n›n›n Ulusal Savafl›m’daki eflsiz fedakârl›¤›n› bizzat görmüfl ve yaflam›fl bir flah›s olarak, 21 Mart 1923’te Konya’ da düzenlenen bir toplant›da görüflleri-
Atatürk ça¤dafl Türk kad›nlar›yla
Kimse inkâr edemez ki bu harpte ve bundan önceki harplerde milletin hayat kabiliyetini ayakta tutan hep kad›nlar›m›zd›r. ni: “...Dünyan›n hiç bir milletinin kad›n› ben Anadolu Kad›n›’ndan daha fazla çal›flt›m, milletimi kurtulufla ve zafere götürmekte Anadolu Kad›n› kadar hizmet gösterdim diyemez… Kimse inkâr edemez ki bu harpte ve bundan önceki harplerde milletin hayat kabiliyetini ayakta tutan hep kad›nlar›m›zd›r. Çift süren, tarlay› eken, ormandan odunu kesip getiren, mahsulü pazara götürerek paraya çeviren, 31
BD KASIM 2012
aile ocaklar›n›n duman›n› tüttüren bütün bunlarla beraber, s›rt›yla ka¤n›s›yla, kuca¤›ndaki yavrusuyla ya¤mur demeyip, k›fl demeyip, s›cak-so¤uk demeyip cephenin harp malzemesini tafl›yan hep onlar, hep o yüce, o fedakâr, o ilâhi Anadolu Kad›nlar› olmufltur…” fleklinde dile getirmiflti. ustafa Kemal, ilerlemenin, ça¤dafl medeniyet düzeyinin üstüne ç›kman›n, ancak kad›n ve erke¤in birlikte gösterecekleri çaba ile baflar›ya ulaflaca¤›na inan›yordu. O, her zamanki gibi, önce ortam›n gere¤ince haz›r olmas›n› sab›rla bekledi ve sonra, Meclis’çe yürütülen çal›flmalar neticesinde Medeni Kanun 4 Ekim 1926’da yürürlü¤e konuldu. Bu yasa ile kad›n ve erkek yasalar karfl›s›nda eflit duruma geliyordu. Çok kad›nla evlilik kald›r›l›yor, evlili¤in hukuki bak›mdan geçerli olmas› için, nikâh memuru taraf›ndan ve iki flahit huzurunda yap›lmas› gerekiyordu. Boflanmada erke¤e tan›nm›fl olan keyfilik kald›r›larak kad›na da boflanma hakk› tan›nd›. Boflanma halinde kad›n›n ve çocu¤un geçimini sa¤layacak hükümler öngörüldü. Miras bak›m›ndan da kad›na da eflit miras hakk› tan›nd›. Evlenme yafl› kay›tlara ba¤land›. Böylece aile sa¤lam bir temele ba¤lanm›fl, kad›na sosyal ve ekonomik alanda etken olma yolu aç›lm›flt›. Nitekim 1927’de Kad›nlar Birli¤i tüzü¤üne kad›nlar için siyasî haklar sa¤lamaya çal›fl›labilece¤i fleklinde bir madde koymufl ve bu konuda bas›nda tart›flma bafllatm›flt›.
M
32
Mustafa Kemal’in, Türk kad›n›na bu haklar› sa¤lad›¤› y›llarda, Avrupa, Amerika ve Asya’daki birçok ülkenin kad›nlar› bu haklardan yoksundu. ‹sviçre gibi dünya’da en medenî tan›nan bir ülkede bile kad›nlar oy verme haklar›ndan yoksundu. ‹sviçre’de bu hak ancak 1970’li y›llarda verilebilmiflti… Yapt›klar›yla 盤›r açan Gazi Mustafa Kemal, kad›n haklar› konusunda da kendi ça¤›n›n çok ötesine uzanan bir öngörü ile hareket etti. Böylece Ulusal Savafl›m’da istilâya u¤rayan vatan› kurtarmak için en az erkekler kadar özveriyle çal›flan Türk kad›n›n› ödüllendiriyordu. *** SOYADI KANUNUNUN KABULÜ
(21 Haziran 1934) 1934 y›l›na gelinceye kadar kifliler, isimlerinin önüne baba adlar› veya do¤du¤u yerin ismi ya da lâkaplar› konulmak suretiyle, adland›r›l›yordu. Halide Edip, Mustafa Selanik, Ali Fuat Salacak, Nurettin Sakall›, Cemil Cahit gibi flah›slar ekseriya yaln›z öz adlar› ile an›ld›klar›ndan resmî ifllerde kar›fl›kl›klar oluyordu. Bu sak›ncalar› önlemek için ça¤dafl toplumlarda oldu¤u gibi, her Türk vatandafl›n›n, öz ad›ndan baflka bir de soyad› tafl›mas›, 21 Haziran 1934 tarihli yasa ile kabul edildi. azi Mustafa Kemal’e veri-
G
lecek soyad›, onun yak›n çevresinde konufluluyordu. Saffet Ar›kan, “Türkata” soyad›n› teklif etmifl, Meclis’te daha ahenkli ve anlaml› olan “Atatürk” ad› benimsenmiflti. 24 Kas›m 1934’te, “Öz ad› Kemal olan
BD KASIM 2012
Cumhurbaflkan›na Atatürk soyad› verildi¤ine” dair bir yasa yürürlü¤e girdi. 17 Aral›k 1934 tarihli di¤er bir yasa ile “Atatürk soyad›n›n veya bunun bafl›na ve sonuna söz olarak yap›lan adlar›n hiç bir kimse taraf›ndan öz ve soyad› alarak alamayaca¤›” öngörüldü. Atatürk soyad› halk taraf›ndan da sevildi ve benimsendi. Atatürk yak›n çevresine, Ulusal Savafl›m’da ve Cumhuriyet döneminde büyük hizmetleri geçen baz› kiflilerin soyadlar›n› kendisi verdi. Baflbakan ‹smet Paflaya ‹nönü savafllar› dolay›s›yla “‹nönü” soyad›n›, TBMM Baflkan› Kâz›m Pafla ya da Özalp soyad›n› uygun gördü. Lâkap ve unvanlar› yasaklayan yasan›n yürürlü¤e konmas›yla, art›k bütün vatandafllar kanun karfl›s›nda yaln›z adlar› ile an›lacaklard›. Böylece Osmanl› döneminin sosyal tabakalar› siliniyor, onlar›n yerini yasalar karfl›s›nda eflit haklara sahip Türk vatandafll›¤› al›yordu. *** LAKAP, N‹fiAN VE MADALYALARIN KALDIRILMASI (26 Kas›m
1934) Soyad› Yasas› ç›kar›l›ncaya kadar olas› kar›fl›kl›klar›n önlenmesi için kiflilerin isimleriyle birlikte baz› lâkaplar› da konuluyordu. Kiflinin, do¤abilecek ma¤duriyetlerinin ve do¤abilecek sorunlar›n›n önlenebilmesi için uzun
Anadolu kad›n› oy kullan›yor y›llar bu uygulamaya devam edildi. a¤dafllaflma gayretlerinde
Ç
bu konu s›k›nt›lar yaratm›fl olmas›na karfl›n, çözümü, cumhuriyetin on birinci y›l›nda mümkün olabildi. 26 Kas›m 1934 tarihinde ç›kar›lan bir yasa ile Efendi, Bey, Beyefendi, Han›mefendi, Pafla, Hac›, Hoca, Molla, Hazretleri, Haf›z, fieyh gibi unvan ve lakaplar›n kullan›lmas› yasakland›. Ayr›ca eski yönetimin vermifl oldu¤u niflanlar›n tak›lmas› da men edildi. Özellikle askerlikte Müflir yerine Mareflal, Pafla yerine General ve Amiral ifadelerinin kullan›lmas› kabul edildi. • cengizonal@butundunya.com.tr (Gelecek Ay: Ekonomik Alandaki Uygulamalar ve Geliflmeler) 33
BD KASIM 2012
YAZILARI
YANLIfi B‹R ANLAYIfi Türkiye’nin yabanc› sermayesine karfl› ald›¤› durumu yanl›fl anlayanlar›n say›s› oldukça çoktur. Bu yanl›fl anlay›fllar, dost memleketlerin bas›n›nda da ne yaz›k ki yer bulabiliyor.
Y
aln›z ç›karlar›m›z›n de¤il, gerçeklerin savunulmas› nam›na bile bu zannetmeyi düzeltmeye mecburuz. Sofya’da Frans›zca yay›mlanan La Bulgarie Gazetesi’nde geçen hafta “Yeni Türkiye” bafll›kl› bir makale yay›mlanm›flt›. Sofya ile Ankara aras›nda dostluk antlaflmas›n›n imzalanmas›ndan sonra yaz›lan bu makale gerçekten dostane bir dille, dostane bir incelemeyi içeriyordu. Biz, iki memleket aras›ndaki dostlu¤un, her iki taraf›n ç›kar›na ve dolay›s›yla Balkanlar’›n bar›fl›na ne kadar etkili olaca¤›n› bu sütunlarda daima savunduk ve aç›klad›k. Onun için bu konu üzerinde duracak de¤iliz. Sofyal› arkadafl›m›zda dikkatimizi çeken fley makalenin flu f›kras› oldu: “Yeni Türkiye, özellikle çiftçi bir memlekettir. Anadolu’nun birçok yerlerinde toprak sulanmaz ve modern tar›m usulleri uygulanmazsa ürün ver-
34
mez. Bunun için önemli sermayelere ciddi derecede ihtiyaç vard›r. Türk hükümeti, bu sermayeleri yabanc›lardan ödünç almaktan çekiniyor, bu iflleri kendi araç ve kaynaklar› ile yapmak istiyor.” *** u konuda yeterince anlafl›lmayan nokta fludur: Biz yabanc›lardan ödünç sermaye almaktan çekinmiyoruz. Bizim çekindi¤imiz fley, yabanc›lar›n bize kabul ettirmek istedikleri flartlard›r. Bizi eski Saltanat Türkiyesi’ne k›yaslayarak bo¤mak istemeleridir. Yoksa Yeni Türkiye, memleketin imar›, bay›nd›rl›k iflleri ve üretimi art›rmak için uygun görece¤i flartlarla borç almaktan çekinmez. Burada gözetmek istedi¤imiz nokta, borçlanma flartlar›n›n s›radan bir al›fl-verifl mahiyetinden baflka bir fley olmamas›d›r. Hiçbir flekilde ona siyasi bir renk ve etki kar›flt›r›lmamas›-
B
BD KASIM 2012
d›r. Türkiye’nin yabanc› sermayesine karfl› düflmanca bir tav›r ald›¤›n› iddia edenlerin ve bunu dünyan›n her taraf›na yayanlar›n mevcut oldu¤unu biliyoruz. Bu dayanaklar›n kayna¤› bellidir. Böylesi dayanaklar, ya as›rlardan beri memleketin iktisadi ve mali bünyesindeki kan›n› emmeye al›flm›fl ve ulusal hükümetin kurulmas›ndan sonra bu durumlar›na son verilmifl yabanc› kurum ve yabanc› unsurlar taraf›ndan yap›l›yor, ya da hiçbir sermayeye ve sermaye sahibine dayanmaks›z›n Türkiye’den, büyük ifllerin opsiyonunu alarak Avrupa ve Amerika dünyas›nda ifl bezirgânl›¤› yapmaya al›flanlar›n son zamanlarda Türkiye’de yüz bulamad›klar›ndan do¤an bir tepki ile ortaya ç›k›yor. iz yabanc› sermayesine olan hürmetimizi, daha pek yak›nda kuponlar konusundaki uyuflma siyasetimizle yeniden do¤rulam›fl bulunuyoruz. Hükümetin çekinmesi, namuslu teflebbüs sahibine karfl› de¤il, serserilere karfl›d›r. Bizi bu dikkat ve çekinmede hakl› gösterecek sebep ve tecrübeler de az de¤ildir. Türkiye eski zamanlarda bile kap›lar›n› yabanc› sermayesine kapamam›flt›r. Bugün de ayn› durumu devam ettirdi¤ine flüphe yoktur. Aradaki fark, bugünkü idarenin siyasi nüfuz ve etki ile mali ve iktisadi giriflimleri birbirine kar›flt›rmamas›d›r. Herhangi siyasi bir nüfuz oluflturma amac›yla memlekete girecek sermayeden nefret etmek, art›k bizim için milli bir fliar olmufltur. Türkiye’ de ayr›cal›kl› ve ayr›cal›ks›z birçok
B
Herhangi siyasi bir nüfuz oluflturma amac›yla memlekete girecek sermayeden nefret etmek, art›k bizim için milli bir fliar olmufltur. flirketlerin namuslar›yla çal›fl›p kazand›klar› göz önünde durmaktad›r. Bunlara herhangi bir taraftan bir zorluk ç›kar›l›yor mu? Ya da yapt›klar› insanlardan gizleniyor mu? Her ihtiyaçtan önce üretimini art›rmak mecburiyetinde olan bir memleket, d›flar›dan gelecek ve bu amaçla sarf edilecek paraya karfl› nas›l kay›ts›z kalabilir? ‹ktisadi ve sosyal düzenlemelerde Bat›’ya do¤ru gidiyoruz. Bat›l›larla yeni iliflkiler kuruyoruz. K›sacas› Bat›l›larla çal›flmak mecburiyetinde bulunuyoruz. Bizi hedefimize götürecek, ça¤dafll›k yolunda yürütecek en büyük etken, sermayeden ve ortak ç›karlar›m›zdan baflka ne olabilir? Tekrar edelim, bu konuda eksik olan fley bizim iyi niyetimiz ve zay›fl›¤›m›z de¤ildir. Bat›’n›n yeni Türk anlay›fl›n› anlamamas› ve Saltanat Türkiyesi ile Cumhuriyet Türkiyesi aras›nda ba¤›ms›zl›k ve egemenlik anlay›fl› noktas›ndaki farklar› görmemesidir.• Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 27 Mart 1929 35
F›rçalayarak Serdar Günbilen
36
Yak›n Tarihimiz Yaflar Öztürk
Gazi’nin Kağnıları brahim Göktürk’ün 10 Kas›m 1964 y›l›nda Ulus gazetesinde yay›mlanan yaz›s›nda Zihni Kavukçu’nun a¤z›ndan pek bilinmeyen bir Ankara gecesi anlat›l›yor:
‹
B
“Ben Kurtulufl Savafl› s›ralar›nda
Ankara’n›n Samanpazar› semtindeki bir askeri hastahanede sa¤l›k memuru idim. Hastahane dedimse öyle ah›m flah›m bir bina ve kurum akl›n›za gelmesin... Buras›, o zaman ilk Rus Elçili¤i binas›n›n arkalar›na düflen koca bir konak bozuntusu ve bozuk bir evdi. Odalar, koridorlar, merdivenler, harapl›ktan g›c›rdar dururdu... O gün-
lerde muhtelif savafl cephelerinden durmadan hasta ve yaral› askerler buraya sevk ediliyordu... Hastahanemiz yüzlerce yaral› ve hasta ile a¤z›na kadar doluydu. Buna ra¤men binada sa¤l›k personeli olarak bir ben, bir tek de doktor vard›... Nizamiye kap› nöbetçimiz, ünlü kad›n kahraman Kara Fatma idi. Elimizde ilaç yoktu ve ameliyat 37
BD KASIM 2012
aletleri pek basit ve s›n›rl› fleylerdi. Tek doktorumuz ise bir operatör bahriye binbafl›yd›. Tabii o zaman kendisi hastahanenin her fleyi say›l›rd›. Sar› saçl›, yak›fl›kl›, babacan bir deniz subay›. Kas›mpafla’dan kaçarak gelmifl buraya. Üstelik sesi de güzel ve yan›k. Rak› bulursa birkaç tek atar akflamlar›. Bir taraftan hem yan›k türküler söyler hem de isli bir petrol lambas›n›n alt›nda yaral›lar›n ameliyat›n› yapar, kurflunlar› ç›kar›r, masan›n üstüne dizerdi.
etti¤imiz halde yaral›larla dopdolu... Tek operatörümüzle ameliyat odas›nday›z. ‹sli petrol lambas› tepemizde... Ortal›k da¤›n›k, kar›fl›k, ben yerimdeyim. Doktorun sar› saçlar› terli anl›na yap›flm›fl. Beyaz gömle¤i kan ve leke içinde... A¤z›nda tatl›, özlemli, bir ‹stanbul türküsü, habire yaralar› kesiyor, biçiyor, temizliyor, sar›yor, dikiyor. Bir yaral› masadan kalkarken yerine baflkas› yat›r›l›yor... Tam bu s›rada odaya bir kaç gölge ve ayak seslerinin girdi¤ini hissettim. Ve sertçe bir ses: "Kolay gelsin doktor bey!" dedi. Bafllar›m›z› uzatarak dikkatle bakt›k: Gelen Gazi Mustafa Kemal’di... Sessizce binadan içeri girmiflti, elinde bir k›rbaç vard›. Hâl ve hat›r›m›z› sordu ve: "Doktor, hele bir hastaneyi gezelim," dedi.
imdi befl yüz tane yatak ve karyola gönderece¤im. Hem iki saate kadar bunlar›n hepsi kurulmufl olacak ve yerde yatan tek bir nefer görmeyece¤im!" dedi.
"fi
Gündüzkü çal›flmalar› yetmedi¤inden gece de bu kesmeli, biçmeli, dikmeli ve gazelli operasyonlar geç vakitlere kadar devam ederdi. Bu esnada ben de bay›lan yaral›lar›n baflucunda eter koklat›r ve kendine yard›m ederdim. Tabii o vakit hemflire filan hak getire... Ayr›ca bal›k istifli yaral› ve hastalar›n inilti, feryat ve figanlar› çevreden duyulurdu... Yokluk ve yoksulluk dizboyu, battaniye, karyola v.s. bulmak veya almak olanakl› de¤il... Üst makamdan bazen çaresiz istersek resmen: “Var olanla yetinin” diye yan›tlan›rd›... Yine kanl› cephe muharebelerinden sonraki gecelerden birindeyiz... Hastahane iyileflmemiflleri bile taburcu
H
38
Hep beraber odalar›, ko¤ufllar›,
koridorlar› gezerken ve yaral›lar› üst üste bal›k istifi tahtalar üzerinde görünce, Gazi Mustafa Kemal’in gözleri birden flimfleklendi ve: "Kaç hastan›z var? Karyola, battaniye ve yata¤›n›z yok mu?" Doktor, alt› yüz hastan›n oldu¤unu, var olan yüz karyolay› kurduklar›n› ve gereksinime yetmedi¤ini söyledi. Gazi Mustafa Kemal bir an düflündü sonra: "fiimdi befl yüz tane yatak ve karyola gönderece¤im. Hem iki saate kadar bunlar›n hepsi kurulmufl olacak
ve yerde yatan tek bir nefer görmeyece¤im!" dedi. Ellerimizi s›karak yan›ndakilerle birlikte h›zla ve y›ld›r›m gibi hastahaneden uzaklafl›p gitti. Uykulu gözlerle saate bakt›k; gece yar›s›ndan üç saat sonralar›yd›. Bafltabile birbirimize bak›flt›k. O zaman›n Ankara’s›nda ve savafl›n en civcivli günlerinde bir gece iki saate de¤il befl yüz karyola ve yatak, elli tane bile zor bulunuyordu... Hatta doktor; "Bu akflam Gazi, bir iki tek fazla atm›fl galiba." dedi. Gülüflerek odam›za uykuya çekildik. Neden sonra idi ki kap›n›n vurulmas›yla derin yorgun uykumdan uyan-
d›m... Kap›daki er: "Gazi’nin yataklar› geldi, hemen kurulacak!" dedi. Kulak verdim, etraftan g›c›r g›c›r bir sel halinde sesler, u¤ultular, sert emirler birbirine kar›fl›yordu. Pencereden flöyle bir bafl›m› uzatt›m. Say›s›z ka¤n›lar birbiri ard›nca g›c›rt›larla Samanpazar› yokuflu yollar›ndan hastaneye do¤ru ak›yordu. Tan yeri neredeyse a¤aracak gibi. Henüz aradan iki saat geçmifl bulunuyor... Gazi’nin buyru¤uyla befl yüz yatak ve karyola ayn› gece Ankara’n›n evlerinden teker teker toplanarak ka¤n›lara yükletilmifl. ‹flte gelen onlard›... ‹çlerinde öyleleri vard› ki daha hiç kimse yatmam›fl. Alta serilmemifl... Kar gibi, genç k›zlar›n rüyas› olan gelinlik çeyizleri idi. Nice s›rmal›, nak›fll› örtüler, yast›k yüzleri, atlas yorganlar, daha katlar›ndan aç›lmam›flt› bile... Hayretler içinde kald›k...
Önceki sözlerimizden utand›k... Ve s›cak sevinç yafllar›m›z› tutamad›k. Gözlerimiz boflal›verdi. Bütün ömrüm boyunca inand›m ve gördüm ki, her zaman ve her çeflit koflullar alt›nda Atatürk’ün ka¤n›lar› onun buyru¤unu zaman›nda yerine ulaflt›r›rd›...” • yasarozturk@butundunya.com.tr
"Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat kabiliyetini tutan hep kad›nlar›m›zd›r." M. Kemal Atatürk 39
Otopsi Cengiz Özak›nc›
Türkiye Cumhuriyeti’ne
YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI 24 fiubat 1942 "STRUMA FAC‹ASI"
2
9-11 Eylül 2012 günü gazetelerde yayımlanan demeçlerde; Türkiye Cumhuriyeti, Struma gemisindeki 769 Yahudi’yi kasten öldürmekle suçlanırken; şöyle deniyordu:
O
“O insanlar›n ölüme terk edildi¤i
gün Anadolu Ajans› vatandafllar›na ceberrut devlet anlay›fl›n› yans›tan bir aç›klama yapt›. Geminin tamirinin bitti¤ini duyurdu. Ancak motor tamir edilememiflti. Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insan› tafl›yan bir yüzen tabut oldu.” - "Tekne motorsuz olarak römorkörle çekiliyor ve fiile aç›klar›nda ka-
40
derine terk ediliyor. Motorsuz, g›das›z ve ölüme terk edilen 769 insan. Bunu yapan ise, Ankara'daki yönetim, Ankara'daki katiller.” *** Önceki ay yay›mlanan “Türkiye Cumhuriyeti’ne Yahudi Soyk›r›m› Suçlamas›” bafll›kl› yaz›mda; Struma’ n›n fiile aç›klar›nda bir Sovyet denizalt›s› taraf›ndan torpillenerek bat›r›ld›-
BD KASIM 2012
¤›n›; o tarihte hiç bir Siyonist örgütün Türkiye’yi suçlamad›¤›n›; tersine, bütün Siyonist örgütlerin, Türkiye’nin Struma konusundaki insanc›l tutumunu övdüklerini, belgeleriyle ortaya koymufltum. fiimdi de Struma’n›n Türkiye taraf›ndan motoru söküldükten sonra ve de motorsuz olarak fiile aç›klar›na çekilip 769 Yahudi yolcusu ile ölüme terkedildi¤i suçlamas›n›n gerçek d›fl› oldu¤unu gösteren belgeleri sunuyorum:
B
Bilindi¤i üzere, Filistin 1917’de
‹ngiliz iflgaline u¤ram›fl, ‹ngiltere’nin sömürgesi olmufltu. ‹kinci Dünya Savafl› y›llar›nda Hitler Almanyas›’n›n iflgali alt›na giren ülkelerde topluca öldürülmekten kaçan Yahudiler; Romanya’dan gemilerle yola ç›k›p, ‹stanbul bo¤az›, Marmara, Çanakkale bo¤az›, Ege ve Akdeniz yoluyla Filistin’e Hayfa liman›na ulafl›yordu. ‹flte tam bu dönemde, ‹ngiliz yönetimi Filistin’e Yahudi göçünü s›n›rlam›fl; vize vermedi¤i Yahudiler’in Filistin’e girmesini yasaklam›flt›. ‹ngiltere, Aral›k 1941’de Romanya’dan Struma adl› gemiyle yola ç›kan 769 Yahudi’ye Filistin vizesi vermemifl; geminin “ne pahas›na olursa olsun” geriye gönderilmesini istiyordu. Struma ‹stanbul bo¤az›na geldi¤inde; Siyonist örgütün ‹stanbul’daki önderlerinden Simon Brod’un yak›n arkadafll›k kurdu¤u ‹stanbul Liman Müdürü; geminin derhal geri gönderilmesini önlemek amac›yla: “Motoru bozuktur, motoru onar›lmadan yola ç›kamaz,” raporu vermiflti. Filistin’e Yahudi göçünü yürütmekle görevli Siyonist örgütler; ‹stan-
bul Liman Müdürü’nden devflirdikleri bu rapor sayesinde Struma’n›n ‹ngiliz istemi do¤rultusunda Romanya’ya geri gönderilmesini önlemifller; ve gemi “motor onar›l›yor” bahanesiyle ‹stanbul’da kald›¤› sürece; yolculara ‹ngiliz vizesi sa¤layabilmek için, çok yo¤un bir çaba göstermifllerdi. “Motor onar›l›yor” oyalamas› 72 gün sürdürülebilmifl; ve 23 fiubat 1942 gecesi saat 22:00 sular›nda gemi, sa¤lam olan motoru üstünde olarak, fiile aç›klar›na
Siyonist örgütler; ‹stanbul Liman Müdürü’nden devflirdikleri bu rapor sayesinde Struma’n›n ‹ngiliz istemi do¤rultusunda Romanya’ya geri gönderilmesini önlemifller; ve gemi “motor onar›l›yor” bahanesiyle ‹stanbul’da kald›¤› sürece; yolculara ‹ngiliz vizesi sa¤layabilmek için, çok yo¤un bir çaba göstermifllerdi. çekilmiflti. 11 saat sonra, 24 fiubat 1942 sabah› 09:00 sular›nda bir Sovyet denizalt›s› Struma’y› torpilleyerek bat›rm›fl; denize f›rlayan ve tam donmak üzereyken fiile bal›kç›lar› taraf›ndan sa¤ olarak kurtar›lan David Stoliar, ‹stanbul’da hastahaneye yat›r›l›p iyilefltirilmifl; sa¤ salim Filistin’e gönderilmifl; Filistin’de hem ‹ngiliz sö41
BD KASIM 2012
di; saat 22:00 sular›nda art›k Struma k›y›dan 5 km uzakl›kta kendi bafl›nayd›; gemide yaln›zca bir kaç günlük yak›t vard›; saat 03:00 sular›nda mürettebat makinelerin onar›lmas›yla u¤rafl›yordu; Kaptan, onar›m biter bitmez bir Türk liman›na gidece¤iz, dedi.” Rusya’n›n torpilleyerek bat›rd›¤› Struma’dan
David Stoliar kendisini kurtaran bal›kç› ‹smail Aslan’› 2001 y›l›nda fiile’ de ziyaret etmifl, yazd›¤› kitapta ismi geçmesi nedeniyle ‹smail Aslan’dan "telif istemeyece¤ine" dair imzal› bir belge alm›flt›r.
kurtulan David Stoliar’›n 3 May›s Filistin’de 1942’ de verdi¤i bu ifadeler (1), ilk olarak Yahudi yazar Lieb Kupferstein’in 1942 y›l› sonunda Filistin’de Tel
mürge yönetimi taraf›ndan ve hem de Filistin’deki Siyonist örgüt taraf›ndan olayla ilgili olarak sorguya çekilmiflti.
D
David Stoliar s›ca¤› s›ca¤›na verdi¤i o ifadelerinde; 23 fiubat gecesi saat 22:00 sular›nda fiile aç›klar›na çekildi¤i zaman geminin motorunun yerinde oldu¤unu; bir kaç günlük yak›tlar›n›n da bulundu¤unu; 24 fiubat sabaha karfl› 03:00 sular›nda gemi mürettebat›n›n motor üzerinde çal›flt›klar›n› gördü¤ünü, Kaptan’›n da motoru çal›flt›r›p gemiyi baflka bir Türk liman›na götürece¤ini söyledi¤ini belirtmiflti. David Stoliar’›n 1942’de Filistin’de al›nan ifadesinin motora iliflkin bölümü özetle flöyleydi: “Struma bir römorkla fiile aç›klar›na çekilirken, kaptan hiç itiraz etme42
Lord Nicholas Bethell’in 1979’da Londra’da yay›nlanan “The Palestine Triangle” adl› kitab›.
BD KASIM 2012
Maria Arsene’nin Struma adl› kitab›, Bükrefl 1972, Editör: Cartea Româneascâ Aviv’de ‹branice bas›lan “Meghilath Strumah” adl› kitab›nda yay›mlanm›flt›r. David Stoliar’›n 1942 y›l›nda, olaydan hemen 2 ay sonra verdi¤i bu ifadeler; y›llar sonra, gemide akrabalar› ölmüfl olan Romanya Yahudisi Arthur Leibovici’nin Maria Arsene takma ad›yla yaz›p 1972’de Romanya’ da Romence olarak yay›mlatt›¤› “Struma” adl› kitab›nda da yer alm›flt›r. (2) Gemiden sa¤ kurtulan David Stoliar’›n 1942’de Filistin’de Siyonist örgüte verdi¤i ifade; Struma gemisinin Türkiye taraf›ndan fiile aç›klar›na motorsuz olarak terkedildi¤i suçlamasn› çürütüyor. Bu iftira ilk kez Lord Nicholas Bethell’in 1979’da Londra’da yay›mlanan “The Palestine Triangle” (3) adl› kitab› ile Bernard Wasserstein’ in
Bernard Wasserstein’in 1979’da Oxford University Press taraf›ndan yay›mlanan “Britain and the Jews of Europe” adl› kitab›. 1979’da Londra’da yay›mlanan “Britain and the Jews of Europe” (4) adl› kitaplar›nda yer alm›fl ve bu kitaplardan yap›lan al›nt›larla yay›lm›flt›r. Struma’dan sa¤ kurtulan David Stoliar, 1942’de Filistin’de verdi¤i ifadelerde; fiile aç›klar›na çekildi¤inde ge-
David Stoliar, 1942’de Filistin’de verdi¤i ifadeleri de daha sonra 1970’lerde ‹ngiltere’yi ve 1980’lerde Amerika’y› aklay›p, Türkiye’yi suçlayacak biçimde de¤ifltirmifltir. 43
BD KASIM 2012
mide motorun bulundu¤unu ve konufltu¤u Kaptan’›n da kendisine mürettebat motoru çal›flt›rd›ktan sonra gemiyi bir Türk liman›na götürmek amac›nda oldu¤unu söylemifltir.
S
Stoliar’›n 1942 tarihli
bu ifadeleri, Yahudi yazarlarca yaz›l›p 1942 ve 1972’de yay›mlanan yukar›da belirtti¤imiz kitaplarda yay›mlanm›flt›r. David Stoliar, sa¤ salim Filistin’e ulaflt›ktan sonra; ilk ifl olarak Filistin’deki Siyonistler’in düflman ilan ettikleri ve Struma’ n›n
David Stoliar’a Siyonist örgüt tarafından verilen gemiye biniş kartı
bat›r›lmas›nda suçlu bulduklar› ‹ngiliz Ordusu’na asker olarak yaz›lm›flt›r; ‹ngiltere’ye hizmet etmifltir; ve y›llar sonra da, Struma’daki yolculara vize vermeyi reddeden di¤er ülke olan Amerika’ ya yerleflerek, Amerikan vatandafl› olmufltur. Olaya iliflkin 1942’ de Filistin’de verdi¤i ifadeleri de daha sonra 1970’ lerde ‹ngiltere’yi ve 1980’lerde Amerika’y› aklay›p, Türkiye’yi suçlayacak biçimde de¤ifltirmifltir. Fakat gerçek, Stoliar’›n 1942 ifadelerinde saptanm›flt›r: fiile aç›klar›na çekildi¤inde Struma’n›n motoru vard›r ve bir kaç günlük yak›t› da bulunmaktad›r. Kaptan, gece 03:00 sular›nda motorun çal›flt›r›laca¤›n› ve gemiyi bir Türk liman›na götürece¤ini söyleStruma’dan sağ kurtulan David Stoliar’ın, mifltir. Amerikan Vatandaşlık Belgesi. Türkiye’yi suçlayan demeç44
BD KASIM 2012
leri, yukar›da ortaya koydu¤umuz gerçekler ›fl›¤›nda bir kez daha okuyal›m: “Anadolu Ajans› vatandafllar›-na ceberrut devlet anlay›fl›n› yans›tan bir aç›klama yapt›. Geminin tamirinin bitti¤ini duyurdu. Ancak motor tamir edilememiflti. Struma motorsuzdu. Motorsuz bir gemi, kaderine terk edilen 769 insan› tafl›yan bir yüzen tabut oldu.” - "Tekne motorsuz olarak römorkörle çekiliyor ve fiile aç›klar›nda kaderine terk ediliyor. Motorsuz, g›das›z ve ölüme terk edilen 769 insan. Bunu yapan ise, Ankara'daki yönetim, Ankara'daki katiller.” *** Kur’an, dünya yaflam›n› "hak" (gerçek) ile "bat›l" (yalan) aras›nda çekiflme ortam› olarak tan›ml›yor. ‹sra Suresi 81. ayet flöyledir: "Hak (gerçek) geldi, Bat›l (yalan) zail oldu." Evet, öyledir; gerçek ortaya konur ve yalan silinir gider; hep öyle olmufltur. •
K
cengizozakinci@butundunya.com.tr Kaynakça: 1- David Stoliar to Jaffa C.I.D., May 3, 1942. PRO CO 733/446 76021/ 42/26-7. 2- http://www.isro press.net/Struma.Rubins tein/ Shimon/Notes.htm 3) Dalia Ofer, op.cit. p. 237-240. In this book Ofer relies, among other sources, on Stoliar's testimony (p. 239). Excerpts from David Stoliar's statement, brought forth in a literary style, have
been published in Romanian by the writer Arthur Leibovici (under the pen-name Maria Arsene, his wife's name) in the documentary novel The Struma, Bucharest 1972 pp. 367372. The text of the statement is probably a translation from Leib Kupferstein's book “Meghilath Strumah, Tel Aviv, 1942. See also Mihai Stoian, The Last Journey, Bucharest 1995 pp.166-171. 3 http://www.alpas.net/uli/struma/PersonalTra gedies.htm (1) N Bethell: The Palestine Triangle: The Struggle between the British, the Jews and the Arabs _1935-48, London 1979 (pp. 113-120 “The Struma Disaster” and “Hatragedia Shel Strumah” (The _Tragedy of the Struma),Yediot Haharonot, Tel-Aviv, 20.5.1980, published in Hebrew) Bu kitab›n içinde yer alan “The Tragedy Of The Struma Ship” bafll›kl› bölümde Bethell, David Stoliar ile yapt›¤› taze bir söylefliyi yay›mlam›flt›r. Bu söyleflide Stoliar, 1942'de s›ca¤› s›ca¤›na anlatt›¤› olay›, 1979'da ‹ngiltere'yi aklayacak biçimde de¤ifltirerek anlatmaktad›r. Bethell bir ‹ngiliz politikac›d›r. Lordlar Kamaras› üyeli¤i yapm›flt›r. Avrupa Parlamentosunda ‹ngiltere temsilcisi olarak görev yapm›flt›r. 4-1948 Londra do¤umlu Prof. Bernard Wasserstein'in 1979'da yay›nlanan “Britain and the Jews of Europe” adl› kitab›n›n 137. sayfas›nda, Struma'n›n motorsuz olarak karadenize geri gönderildi¤i cümlesi vard›r: “engineless hulk sank as a result...” (Motorsuz hurda gemi sonuçta vuruldu.) Bu, David Stoliar'›n 3 May›s 1942 günü Filistinde verdi¤i; fiile aç›klar›na çekildi¤inde motorun gemiye tak›l› bulundu¤unu belirten ifadesine ayk›r›d›r.
Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayıflı de¤il, asıl kendisinin kimseye inanmayıflıdır. Bernard Shaw 45
Günü ¤retmenler 24 Kas›m Ö tl ku u olsun. enlerimize tüm ö¤retm
Zonguldak’›n baflö¤retmeni
Canpolat Pamay Yazan: SABRİYE AŞIR
G
Zonguldak’›n simge isimlerinden birisidir Canpolat Pamay. Ömrünün, 40 y›l›n› e¤itime-ö¤retime, spora ve Atatürkçülü¤e adam›fl bir isimdir… 'Bu dönemde ayd›nlaflma savafl›m› olur mu' demeyin; o idealist kimli¤iyle halen mücadelesini sürdüren bir ayd›nlanma savaflç›s›d›r…
azi Mustafa Kemal Atatürk, bafl› e¤dirilmeye çal›fl›lan Türk ulusuna ve asl›nda tüm dünyaya, Kurtulufl Savafl› ile ba¤›ms›zl›¤› kazanmay›; ard›ndan Harf Devrimi’yle de Türkçe’yi ö¤retmiflti. Atatürk’ün ‘Baflö¤retmenlik’ unvan›n› kabul etmesinin ay ve günü 24 Kas›m’d›. (1928) 24 Kas›m günü, Atatürk’ün 100. do¤um y›l› olan 1981’den itibaren Ö¤retmenler Günü olarak kutlan›yor. Ö¤retmenler Günü’nü 32. kez kutlarken, Atatürk’ün 46
BD KASIM 2012
izini takip eden ve hemen her kentte yaflam›fl e¤itim savaflç›lar›ndan, Cumhuriyet’in ilk kentinin baflö¤retmeni olarak kabul edilen Canpolat Pamay’la onun e¤itim ve spordaki mücadelesini konufltuk.
Önce Bakanl›¤a fiikayet Ettiler, Sonra Takdirname Verdiler
timi ö¤retmeni Pamay, emekli olduktan sonra Çelikel Lisesi’nde kurdu¤u vak›f sayesinde bugün okulun birçok konuda daima önde olmas›n›n gururunu yafl›yor. ‘Ben art›k emekliyim, yerimde oturay›m, bir fleye kar›flmayay›m’ gibi bir düflüncesi de yok. Bugün de, baflta e¤itim-ö¤retim, spor, Zonguldak olmak üzere ülke meselelerine kafa yormaya, ilgililere yaz›lar göndermeye devam ediyor, gerekti¤inde sitem ediyor. Ald›¤› say›s›z ödül, onun mücadelesinin onur madalyalar› olarak s›ralan›yor…
Canpolat Pamay, Zonguldak’›n köklü e¤itim kurumu olan Mehmet Çelikel Lisesi’nde 1954’te görePamay, emekli olduktan sonra Çelikel ve bafllad›. Lisesi’nde kurdu¤u vak›f sayesinde bugün Çelikel’deki okulun birçok konuda önde görevi yaklafl›k 40 y›l sürolmas›n›n gururunu yafl›yor. dü ve bu 40 “Ben müsterihim” diyor. Bunca y›l içerisinde ö¤retmen, müdür yard›mc›s› ve okul müdürü olarak görev ödülün, bir fleyler yapmaya çal›flt›¤›n›n yapt›. Çelikel’ in disiplinli beden e¤i- bir göstergesi oldu¤una inan›yor ve Pamay, ald›¤› ödüllerin bir bölümü önünde
47
BD KASIM 2012
Canpolat Pamay ödülünü dönemin Milli E¤itim Bakan› Köksal Toptan’dan al›yor kendisini halen arayan-soran ö¤rencilerini de anarak, tümü için emeklerini helâl ediyor.
matik B’de 60’ta 60, Fen Bilimlerinde yüzde 80 ve di¤er s›n›flarda da oldukça yüksekti. Bu konuda, okuldaki ö¤retmenlerle kurslar bafllatt›k. Ve o y›llara dair ilk akla gelen an›- kurslar; üniversite s›navlar›na yönelik lar›ndan birisini anlatmas›n› 6-7 y›l boyunca devam etti. Böylelikle rica edince, baflar›s›n›n sorufl- üniversiteye girifl oranlar›m›z yüzde turmaya dönüfltü¤ü ve bugünlerdeki yüze ulaflt›. O dönemde bir kaç dersa‘dershaneler tart›flmalar›’na at›fta bu- ne vard›. Beni ‘Dershanelere ö¤renci lunan bir an›s› ç›kt› gün yüzüne: göndermiyor’ diye Bakanl›¤a flikâyet ettiler. BaBirkaç ay sonra Bakanl›ktan Hem Bana, ka n l › k ’ t a n gelen iki müHem Mehmet Çelikel Lisesi fettifl konulaÖ¤retmenlerine Takdirname r› incelediler. Ben de o döGeldi nemdeki s›“Benim müdürlük yapt›¤›m dö- n›flar›m›z›n üniversiteye girifl oranlar›nemlerde üniversiteye girifl oranlar›- n› içeren çizelgeyi cevap olarak onlara m›z; Matematik A’da 60’ta 60, Mate- sundum ve gittiler. Birkaç ay sonra,
O
48
BD KASIM 2012
hem bana hem de Mehmet Çelikel Lisesi ö¤retmenlerine takdirname geldi.”
Ö¤retmenin Mücadelesi Çelikel’in, Pamay’l› yükselifl y›llar›nda sporda art arta baflar›lar elde ediliyordu. Basketbol, voleybol, atletizm, boks, gürefl ve alt› folklor ekibi olarak çok iyi dereceler elde ettiler. Mehmet Çelikel’den 15 milli sporcu ç›kt›.
P
amay, Çelikel Lisesi’ndeki görevleri devam ederken, 1959-60 y›l›nda 34 ö¤renci ile kurdu¤u TED Koleji’nde 7-8 y›l idarecilik yapt›. fiimdi de torunu o okulda ö¤renim görüyor. Canpolat Hoca, Çelikel Lisesi’nde ö¤retmen, TED Koleji’nde de idareciyken befl y›l boyunca da Spor ‹l Müdürlü¤ü’ndeki görevini maddi karfl›l›k almadan yürüttü. fiimdiki Canpolat Pamay Kapal› Salonu, yan›ndaki bölge binas›, stadyumdaki aç›k tribünler onun çabalar›yla Zonguldak’a kazand›r›ld›. Canpolat Pamay, üç y›l da Yuna-
nistan’da görev yapt›.
"Milli E¤itim’in Durumu Beni Üzüyor" Pamay, kendi dönemlerinde birlikte çal›flt›¤› ö¤retmenleri de özlemle anarak, “Kurumlar›m›z iyi ö¤retmenler yetifltirmiyor. Bir beden e¤itimi ö¤retmenine ‘Niçin basketbol tak›m› yok’ dedi¤imde, ‘Hocam benim branfl›m voleybol’ diyebiliyor. Oysa o ö¤retmenin tüm branfllar› en iyi flekilde bilmesi ve ö¤retmesi gerekir.” Yeni e¤itim sisteminin de baflar›l› olaca¤›na inanmad›¤›n› söyleyen Canpolat Hoca; “Geçti¤imiz gün televizyonda izledim; bir okul müdürü k›z ve erkek toplam 500 ö¤rencisi oldu¤unu ama okulunda iki tuvaleti bulundu¤unu söyleyerek ‘Ben bu iki tuvaletle 500 çocu¤un ihtiyaçlar›n› nas›l karfl›layabilirim’ diye dert yand›. Bu durum Türkiye’nin yaklafl›k yüzde 50’sinde böyledir. Demek ki, yanl›fl bir giriflim ve düflünce içerisindeyiz. Bu yoldan birkaç y›l sonra mutlaka dönülecektir. Ama o geçen birkaç y›la da yaz›k olacakt›r.”
"Mehmet Haberal Mükemmel Bir Ö¤renci idi" Canpolat Pamay dönemindeki çal›flmalar›yla ilgili önemli bir arfliv oluflturmufl.
Pamay, Çelikel Lisesi’nde yetifltirdi¤i ve ülkenin 49
BD KASIM 2012
dört bir yan›nda farkl› alanlarda yurduna faydal› olan ö¤rencilerinden, Prof. Dr. Mehmet Haberal’› anmadan geçemedi: “Mehmet Haberal benim nazar›mda; yaln›zca Türkiye’nin de¤il, tüm dünyan›n tan›d›¤› bir doktordur, bir profesördür ve bir e¤itim-ö¤retim önderidir. Tabii ki yaln›zca benim nazar›mda da de¤il; verilen, yaz›lan bilgilere göre dünya nazar›nda da böyledir. Tutuklanmadan önce okul günlerini birlikte anm›fl, konuflmufltuk. O, mükemmel bir ö¤renciydi. Çal›flkanl›¤› ve davran›fllar›yla, ö¤retmenleri taraf›ndan se-
Pamay için, Prof. Mehmet Haberal ile ilgili an›lar› ayr› bir önem tafl›yor
düflünen Pamay, “Ö¤retmenin, istedi¤i zaman her fleyi yapabilece¤ine de inan›yorum. Yeter ki u¤rafl verilebilsin” diyor 87 yafl›ndaki e¤itim ç›nar› Pamay. Günümüzün ö¤retmenlerine 24 Kas›m Ö¤retmenler Günü nedeniyle bir yaflamsal bir ödevi de iflaret "Mehmet Haberal, Tüm etti: Dünyan›n Tan›d›¤› Bir E¤itim “Ö¤retmenlik mesle¤ini seçen ve Ö¤retim Önderidir." görevli e¤itimvilirdi. Büyüklü¤ünü o günlerden bu ö¤retim idarecileri ve akademisyenlerimizin muhakkak Cumhuriyeyana devam ettirmektedir. Rahmet diliyorum, babas› yak›n timizin çok de¤erli kazan›mlar›n› arkadafl›md›. Site’den afla¤›ya inerken devam ettirmelerini ve bu yolda mücaÇelikel’e u¤rar, birlikte flehre iner dele etmelerini istiyorum. veya sabah kahvalt›s›n› beraber unun d›fl›ndaki farkl› düflünyapard›k.” celer Türkiye’de hiç bir zaman baflar› elde edemezler. "Cumhuriyet Eninde sonunda e¤itimciler, ö¤retD›fl›ndaki Düflünce- menler, ve tüm halk›m›z, yine Ataler Baflar›l› Olamaz" türk’ün izinde yürüyeceklerdir. Belki ben göremem ama yürüyeZonguldak’ta tüm bu çal›flmalar› bir ö¤retmen olarak nas›l yapabildi¤ini ceklerine inanc›m tamd›r.” •
B
50
BD KASIM 2012
fieker Hoca ad›yla tan›nan Malatya fieker Camii ‹mam› Celal Tilgen:
Ülkenin bölünmez bütünlü¤ü en büyük ibadet Yazan: fiEHR‹BAN O⁄HAN
fi
eker Hoca ad›yla tan›nan Malatya fieker Camii
‹mam› Celal Tilgen, Temmuz’da 13 flehit haberini ald›¤› gün, Berat Kandili için toplanm›fl cemaate, Foto¤raflar: “37 y›ld›r bir insan öldürenin bütün insanl›¤› öldürmüfl olaca¤›n› SELÇUK fiAM‹LO⁄LU anlatamam›fl›m” deyip istifa etti. Cemaat, kendisini bu karar›ndan döndürmeye çal›flsa da hoca art›k ‘emekli bir din görevlisi’ oldu¤unu söylüyor. fieker Hoca’y› Malatya’ya 120 kilometre uzakl›ktaki Gemici Köyü’nde bulduk, Karakaya baraj gölünün kenar›ndaki 80 dönümlük arazisinde kay›s› a¤açlar›n›n gölgesinde konufltuk... 51
BD KASIM 2012
fieker Hoca Karakaya Baraj›’nda motor gezisinde
Ü
lkenin bölünmez bütünlü¤ü en büyük ibadet. Peygamberimiz buyuruyor ki; “Bir insan öldüren, bütün insanl›¤› öldürmüfl gibidir”. O flehitlerin ailelerinin, efllerinin yerine koyacaks›n kendini. Bunu yapmad›ktan sonra Allah’›n e¤ilmemize, kalkmam›za, aç kalmam›za, Hacca gidip gelmemize ihtiyac› yok. Bu ülkedeki 124 bin din görevlisi, yüz binlerce ö¤retmen... Çanakkale’yi, Kurtulufl Savafl›’n› anlatt›k m› bu gençlere? Türk bayra¤›n›n sadece yapay çizgilerle de¤il, Kürt’ün, Türk’ün, Laz’›n, Abhaz’›n kan›na ay›n yans›mas›yla olufltu¤unu anlatt›k m›? Sanatç›n›n, doktorun, imam›n Kürdü, Türkü olmaz. Bu da bir fitnedir. Her Kürtçe bilen bölücü mü? Dev-
52
let Kürtçe kanal kurmufl. O söylenen flark›n›n içinde bölücülük, ayr›mc›l›k varsa hepimiz protesto edelim. Ama siz bunu protesto ederseniz, öbürü de kalkar Türkçe söyleyeni protesto eder. Fitne de, ayr›mc›l›k da, bölücülük de bundan ç›kar.
Diyaneti protesto fitnedir Bunu yapanlar kim? Bunlar ot gibi yerden bitmiyor, gökten de ya¤mur gibi ya¤m›yor. Da¤daki de, öbürü de bizim insan›m›z. Kimse gönül r›zas›yla oralara ç›km›yor. Kand›r›l›yor, götürülüyor. Peygamber buyuruyor ki, “Herkes çoband›r, herkes sürüsünden mesûldür”. Hangi görevde olursa olsun. Hz. Ömer de diyor ki; “Dicle kenar›nda bir kurt bir kuzuyu kapsa ilahi adalet Ömer’den sorar.” Bu kadar
BD KASIM 2012
mesûliyeti olan bir kifli, bafl›n sa¤ olsun, vatan sa¤ olsun, millet sa¤ olsun! Sa¤ olsun da önce tedbiri al, takdiri Allah’a b›rak. Tedbirsizlik var, bananecilik var, çolu¤una çocu¤una sahip ç›kmamak var. fiahsen ben kendimi sorumlu hissettim. Böl, parçala, yut. D›fl güçlerin ifli bu. Yoksa kimin kimden fark› var? Çözüm kendi içimizde. Bir araya gelinecek, herkes üzerine düfleni yapacak. Herkes, benim dedi¤im olsun demeyecek. Ama makam, mevki, fitne, fesattan, olan gençlere oluyor. “BDP’nin devletin imamlar›n›n arkas›nda saf tutmay›n ça¤r›s›”na gelince; o da bir fitne, bir fesat. Devletin imam› e¤er ideolojik din görevi yapm›yorsa, e¤er baflka fleyler kar›flt›rm›yorsa... Onun hocas› benim hocam, öbürünün ö¤retmeni benim ö¤retmenim, öbürünün bakan› benim bakan›m... Öyle olur mu? Zaman›nda yanl›fllar yap›lm›fl olabilir, ama flu anda Kürdü, Türkü, Laz›, Çerkezi istedi¤i yerde, istedi¤i makama geliyor. Milletvekili, bakan, cumhurbaflkan› olabiliyor.
Dinin genleri ile oynan›yor Kürtçe hutbe, Kürtçe vaaz... Türkçe bilmeyen mi var? Bilmiyorsa Kürtçe okunsun, mahzuru yok. Ama bu, yüzlerce senedir olmad› da niye bugün oluyor? Dinin genleriyle oynad›k zaten. Bugün uygulanan din gerçek ‹slam dini de¤il. Dinde iki s›n›f insan var: ‹nanan ve inanmayan. Müslüman,
Dinde iki s›n›f insan var: ‹nanan ve inanmayan. Müslüman, gayrimüslim, Türk, Kürt, Alevi, Laz, flucu, bucu yok. gayrimüslim, Türk, Kürt, Alevi, Laz, flucu, bucu yok. Alt› y›ld›r Malatya’n›n tüm beldelerini, köylerini, nahiyelerini, mezralar›n› ekipler kurarak gezdik. Ve böyle ayr›mc›l›klar› Malatya’ da en aza indirdik. Demek ki anlat›l›nca oluyormufl. Malatya’da misyonerlik de çok. Onlara da sayg› duyduk, bera-
fieker Hoca Karakaya Baraj›’nda fieker Hoca imaml›k yapt›¤› günlerde motor gezisinde
ber istiflare ettik. fiahsen yapt›klar›mdan dolay› vicdanen rahat›m. En az›ndan somurtarak din anlatmad›m, dini sevdirerek, hurafelerden uzak tutarak anlatmaya çal›flt›m. Üzülerek söylüyorum, flu an herkes kendine göre bir din anlay›fl› ihdas etmifl. Peygamberimiz döneminde cami 53
BD KASIM 2012
cemaatinin en az yar›s›n› kad›nlar teflkil ediyormufl. Peygamberimiz kad›nlara ayr›, erkeklere ayr› hutbe okurmufl. Ama harem selaml›ktan de¤il, ses düzeni olmad›¤›ndan. Bizde hâlâ harem selaml›k. Evine gelece¤im, sen flöyle geç sen böyle. Kabul etme o zaman! Ama seçim meydanlar›nda harem selaml›k yok.
M
üslüman ülkelerde çal›flan kad›n az. Sabah erkek evden ç›kt›ktan sonra çocukla kad›n bafl bafla kal›yor. Kad›n, okumazsa o çocu¤u nas›l yetifltirecek? En büyük handikaplardan biri de bu. Türkiye’de yobazl›k, ba¤nazl›k dinin önünde. Herkese göre bir din anlay›fl› ç›km›fl, herkes “Benim dedi¤im do¤ru” diyor. ‹mam-› Azam niye zindanda çürütüldü? Padiflah, “Sen kad› olacaks›n, ama benim dediklerime göre”yi kabul etmedi¤i için... Bunlar bize anlat›lm›yor. 54
Cahiliyenin insanlar› bile bunu yapmazd› 37 y›ld›r imaml›k yap›yorum. Maddi yönden ihtiyac›m olmamas›na ra¤men hep severek yapt›m. 37 y›l›m dolu dolu geçti. Geçen hafta Berat Kandili’ni anlatacakt›m cemaate. Hutbeden önce misafirhanede televizyon seyrediyordum. 13 flehit! Üç aylarday›z. Cahiliye devrindeki, hak-hukuk-nizam tan›mayan, çocuklar›n› diri diri gömen insanlar bile bu dönemde mümkün mertebe savaflmaz, kan dökmezdi. Onlar bile buna hürmet ederken, bir günde 13 flehit! Dedim ki, “Ey cemaat flu anda burada ne berat, ne namaz hiçbir fley kabul olmaz”. Böyle insanl›k, böyle Müslümanl›k olur mu?
Ateist arkadafl diyor ki: ‹statistiklere göre Türkiye’de 30-35 milyon kifli her hafta cuma namaz›na gidiyor. Ramazanda bu say› 50-60 milyona ç›k›yor; çünkü kad›nlar ve çocuklar da camiye gidiyor. Yani 50 milyon kifli orada oturuyor, kay›ts›z flarts›z a¤z›n›zdan ç›kan› dinliyor. Bir ateist tan›d›¤›m der ki, “Sizdeki imkân›n binde biri bizde olsa kimseye Allah dedirtmeyiz”. Bizim görevimiz birli¤i, beraberli¤i anlatmak. K›l›nan namazdan da bir fley anlam›yoruz. Allah diyor ki: O ibadet ki sizi kâmil, birbirini seven, sayan, birlik
BD KASIM 2012
beraberlik içinde yaflayan insanlar eylesin. Zannediyoruz ki, namaz k›ld›k Allah’a, oruç tuttuk Allah’a. Allah’›n bunlara ihtiyac› yok. Camilerde namaz, oruç, hac, zekat anlat›laca¤›na, bunlar anlat›lsayd› emin olunuz ki bunlar olmazd›.
fieker Manifesto Türkiye’de 124 bin cami var. Her mahallede üç-befl cami dinen de caiz de¤il. Dinen bir flehirde bir cami olacak. Cuma namaz› orada k›l›nacak. Vakit namaz›n› istedi¤in yerde k›l.
Yeni cami yap›lmamal›. Bütün camilerin ve Kuran kurslar›n›n yak›t ve su paras›n› devlet ödüyor. Kaç tane cemevi, kaç tane kilise var? 124 bin camiyi ödüyor da niye bunlar› ödemiyor? O da vergisini veriyor, onun da ibadeti. Dini, mezhebi, meflrebi ne olursa olsun bir insan› öldürmek tüm insanl›¤› öldürmek kadar günah dedik, bir insan› kurtarmak da bütün insanl›¤› kurtarmak gibi. Mesela organlar›m› ba¤›fllad›m. Hatta her y›l çekaptan geçiyorum, çürük organ› ba¤›fllam›fl demesinler diye! • •Hürriyet Gazetesi’nden al›nt›d›r.
Yanl›fl Dan›flman Çoban›n biri yol kenar›nda koyunlar›n› otlat›rken, yan›na son model bir cip yaklaflt›. Jilet gibi tak›m elbisesi, ve günefl gözlü¤üyle, araçtan iki dirhem bir çekirdek genç bir adam indi. Çobana, “E¤er kaç tane koyunun oldu¤unu söylersem, bana onlardan birini verir misin?” diye sordu. Çoban, kalabal›k sürüsünün yay›ld›¤› genifl araziye do¤ru flöyle bir bakt›ktan sonra genç adama döndü ve “Tamam” dedi. Genç adam tablet bilgisayar›n› kullanarak bir NASA sitesine girdi. Yazd›¤› birkaç bilgiyle bulunduklar› bölgeyi tarad› ve tam olarak koordinatlar› buldu. Anl›k uydu görüntülerinden yararlanarak bir logaritma ve veri taban› oluflturdu. Bunu bilgisayar›nda bir tablo haline dönüfltürdü ve arac›ndaki yaz›c›s›ndan 15 sayfal›k bir rapor bast›. Raporu çobana uzat›rken, “Tam bin 586 koyunun var.” dedi. Çoban, “Do¤ru” dedi, “Bildin. Al koyunlardan birini.” Genç adam, en yak›nlar›ndaki bir koyunu kucaklad›¤› gibi cipinin arkas›na att›. Adam tam yoluna devam etmek üzereydi ki, bu kez de çoban ona sordu: “E¤er ben de senin iflinin ne oldu¤unu bilirsem, koyunumu geri verir misin?” Adam, “Evet, neden olmas›n!” diye yan›tlad›. Çoban, “Sen bir yönetim dan›flman›s›n” dedi. Genç adam, hayretle “Peki ama nas›l oldu da bildin?” dedi. Çoban, “Çok basit” dedi ve aç›klad›: “Buraya ça¤r›lmadan geldin bu bir. Zaten bildi¤im bir fley bana söylemek için benden ücret ald›n bu iki. Üçüncüsü, benim de, kendinin de ne yapt›¤›n›n fark›nda bile de¤ilsin, indir flu köpe¤imi bagajdan!..” 55
BD KASIM 2012
Babam, Babaannemin Ö¤retmeniyken "Bir varm›fl bir yokmufl, evvel zaman içinde; kalbur saman içinde..." diye bafllar bizde masallar...
S
Yazan: TEK‹N ÖZERTEM
onra da devenin tellal, pirenin berber oldu¤u; çocuklar›n anne ve babalar›n›n befliklerini t›ng›r m›ng›r sallad›klar›; olan ve olacaklar›n kimseleri flafl›rtmad›¤› bir baflka boyuta afl›r›r okuyup dinleyenleri. Ben de Bütün Dünya’daki bu ilk yaz›ma, “Bir varm›fl bir yokmufl..” diye bafllaylaca¤›m; ama devenin deve, pirenin pire oldu¤u gerçek dünyam›zdan söz aç›p “Babam, baba annemin ö¤retmeniyken...” diye sürdürece¤im geride kalan bir yaflant›dan söz etmeyi… Y›l, 1928. Aylardan a¤ustos. 56
BD KASIM 2012
enüz on sekizinde genç Sab- olmayan ‹stanbul otelleri de Il›ca’n›n ri Kemal. Çeflme’de, fierif en fl›k otelleri. Babas› Birinci Dünya savafl›nda Bey ile Elmas Han›m›n evinde, adafl› ve ömür boyu flehit olan Sabri Kemal’in yaz tatilini can dostu Kemal; Kemal’in kardeflleri burada geçirmesi ailesinin varl›kl› Do¤an, Nuri ve ‹lhan ile birlikte tatil- olmas›ndan de¤il. Aile dostlar›, fierif de… Il›ca’da denize girip, kiralad›klar› (Erden) Bey ile efli Elmas Han›m›n efleklerle akflam üstü tur at›p günlerini Il›ca’da, Y›ld›z Burnu’nun az ötesinde, gün etmekte. Hali vakti yerinde olan ‹zmirlilerin, ço¤unlukla Rum, Yahudi ve Levanten vatandafllar›m›z›n yaz aylar›n› geçirdikleri bir sayfiye yeri Çeflme’nin Il›ca’ s›. Mevsimlik, ayl›k ve haftal›k kiralanan, içlerinde kapl›ca suyu akan s›ra evleri; kumu, flifal› çamuru ve de tad›na doyulmaz lokmas› ile o y›llarda da en az bugünkü kadar ünlü. Rasim Palas, Sabri Kemal bey (Ön s›ra soldan dördüncü) kurucusu Karabina ve bugün var oldu¤u ‹zmir Gençler Birli¤i Kulubü üyeleri ile
H
Yazar›m›z› tan›yal›m: Dr. Tekin Özertem ‹zmir’de do¤du. 1969 y›l›nda Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Co¤rafya Fakültesi Tiyatro Kürsüsü’nden mezun oldu. TRT’de program yazar›, yap›mc›, yönetmen, yönetici ve Umut Sanat Ürünleri’nde de Genel Koordinatör olarak görev yapt›. Kanal D Çocuk Programlar› ünitesini hayata geçirerek örgütledi. 1978 y›l›ndan bafllayarak tasarlay›p gerçeklefltirdi¤i TRT Uluslararas› 23 Nisan Çocuk fienli¤i ve çocuklara yönelik çal›flmalar› UNICEF Türkiye Milli Komitesi taraf›ndan iki kez ödüle lay›k görüldü. Avrupa Yay›n Birli¤i (EBU/UER) Çocuk ve Gençlik Programlar› Çal›flma Grubu’nda Yürütme Kurulu üyesi olarak görev ald›. ASITEJ (Uluslararas› Çocuk ve Gençlik Tiyatrolar› Birli¤i) Türkiye Milli Merkezi, UNIMA (Uluslararas› Kukla ve Gölge Oyunu Sanatlar› Birli¤i) Türkiye Milli Merkezi, Türkiye Satranç Fede-rasyonu, ANAÇEV Anadolu Ça¤dafl E¤itim Vakf› ile Uluslararas› ‹liflkiler Vakf›’n›n kurulufllar›na katk›da bulundu ve bu kurulufllar ile Çankaya Kültür ve Sanat Vakf›’nda yönetim kurulu baflkan› ve yönetim kurulu üyesi olarak fahri olarak görev ald›. Halen Deloitte E¤itim Vakf› Yönetim Kurulu Üyesi olan ve tiyatro sanat› ve çocuk ve gençlik programlar› konusunda bas›lm›fl kitap, makale ve oyunlar›n›n yan› s›ra televizyon ve film senaryolar› olan Dr.Tekin Özertem halen fahri olarak Deloitte E¤itim Vakf› Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreterlik görevlerini yürütmektedir. 57
BD KASIM 2012
‹zmir ‹ttihat ve Terakki Okulu’nun ilk k›sm›ndan sonra annesi Zühre han›m›n maddi durumu elvermedi¤inden e¤itimini, yoksul çocuklar›n meslek sahibi olmalar› için aç›lm›fl ‹zmir Hamidiye Sanaii Mektebi’nde - günümüz Mithatpafla Teknik ve Endüstri Lisesi- sürdürmüfltür. Ama Latin harfleri ile okuyup yazmay› da Sabri Kemal bey (önde ortada) annesi ve ö¤rencisi 1926 y›l›nda Almanya’ Zühre han›m (önde soldan ‹kinci) ve di¤er Gençler ya e¤itime gönderileBirli¤i Millet Mektebi mezunu ö¤rencileri ile cek ö¤renciler için aç›lan s›navlara girme hakk›n› kazanacak atadan kalma bir arazi ve evlerinin kadar iyi bilmektedir. olmas›. Her fleyi iyiden iyiye planlam›flt›r: Süleymaniye Mahallesi, Hakk› Bey umhuriyetin ilan› ve pefl pe- Soka¤›’n›n köflesindeki evlerine* bitifle gerçeklefltirilen devrimle- flik o küçük dükkanda, arkadafllar› ile rin çoflkusuyla gelece¤e kurdu¤u Gençler Birli¤i Kulübü’nü umutla bak›lan y›llar o y›llar. Millet Mektebine dönüfltürecek; yeni 9 A¤ustos 1928 gecesi de Mustafa Türk harflerini ö¤retmek için burada Kemal, ‹stanbul Sarayburnu Park›'nda ö¤retmenlik yapacakt›r. düzenlenen flenlikte yapt›¤› konuflmada "Vatandafllar, yeni Türk harflerini ncelikle yapmas› gereken çabuk ö¤reniniz... Bütün millete, köyfley de ö¤retmen olmayan lüye, çobana, hamala, sandalc›ya ö¤ayd›n kiflilere “Millet Mekretiniz. Bunu bir yurtseverlik ve millitebi Ö¤retmeni” ünvan› yetçilik görevi biliniz..." diyerek çok ve belgesi vermekle görevlendirilen yak›nda yeni Türk harflerinin kabul Ye-terlilik Kurulu’na bafl vurmakt›r. edilece¤ini aç›klayarak Harf Devrimi’ Yeni Türk alfabesine geçmenin ni müjdeler. Latin alfabesini bilenleri, bir amac› dilimizin Arap harfleriyle bilmeyenlere ö¤retmek üzere göreve ça¤›r›r. ‹çi içine s›¤maz genç Sabri * Günümüzün Alt›ntafl Mahallesi’nin 343. Kemal’in. Il›ca’daki tatilini sonland›- Sokak ile Halil R›fat Pafla Caddesi’nin r›p hemen ‹zmir’in yolunu tutar. köflesindeki art›k var olmayan ev.
C
Ö
58
BD KASIM 2012
yaz›l› olarak ifade Yeni Türk alfabesine geçmenin bir edilmesinin yaratt›¤› sorunlar› gidermek, amac› dilimizin Arap harfleriyle yaz›l› di¤er amac› da okuolarak ifade edilmesinin yaratt›¤› ma yazma ö¤renmesorunlar› gidermek, di¤er amac› yi kolaylaflt›rmakt›r. Çünkü 1923 y›l›nda da okuma yazma ö¤renmeyi ülke nüfusunun ancak kolaylaflt›rmakt›r. % 2,5’i , 1927 y›l›nda da %10,5’i okuma yazma bilmekteydi. 1923 y›l›ndan düzenlenmifltir. Yeni Türk alfabesi 1927 y›l›na uzanan dört y›ll›k süredeki ile okuyup yazmay› en k›sa sürede % 8 oran›ndaki bu art›fl da genç Türkiye ö¤retmeyi amaçlayan Millet MektepCumhuriyeti’nin ça¤dafl uygarl›klar lerinde Türk okullar›n›n ö¤retmenleri, düzeyinin üstüne ç›kmas› ve ötesine yabanc› ve az›nl›k okullar›n›n Türkçe, geçebilmesi için yeterli de¤ildir. tarih ve co¤rafya ö¤retmenleri görev 1927-1928 y›llar› aras›nda aç›lan alacakt›r. Ö¤retmen olmayan ayd›n 3304 Halk Dershanesi’nde gerçeklefltirilen Arap harfleri ile okuma yazma kurslar› yeterince verimli olamam›fl; iki y›lda sadece 64.302 kifli okuma yazma ö¤renebilmifltir.
B
u uygulama sonucunda Arap harfleriyle okuma yazma seferberli¤inin gere¤ince baflar›lamayaca¤› bir kez daha ortaya ç›km›fl; Mustafa Kemal de 9 Temmuz 1928 tarihinde Tanzimat döneminden bafllayarak süre gelen Latin alfabesine geçme düflünce ve önerilerine son noktay› koymufltur. Harf Devrimi’nin gerçekleflmesinden sonra halk dershaneleri, Millet Mektepleri ad› alt›nda yeniden
Sabri Kemal Bey’in imzas› ile ö¤rencisi ve annesi Zühre han›m›n Millet Mektebi diplomas› 59
BD KASIM 2012
kiflilere de yeterlilik kurullar› taraf›ndan “Millet Mektebi Ö¤retmeni” unvan› ve belgesi verilecektir. Sabri Kemal’i yüreklendiren de bu yeni düzenleme olmufltur.
M
illi E¤itim Bakan› Mustafa Necati Bey taraf›ndan haz›rlanan “Millet Mektepleri Talimatnamesi” 24 Kas›m 1928 tarihinde yürürlü¤e girer. Milet Mektepleri’nin aç›ld›¤› 1 Ocak 1929 tarihi de bütün yurtta Maarif Bayram› olarak kutlan›r. Yeterlilik Kurulu taraf›ndan Millet Mektebi Ö¤retmeni ünvan› ve belgesi alan Sabri Kemal Bey de kurucusu oldu¤u ‹zmir Gençler Birli¤i kulübünde aç›lan Gençler Birli¤i Millet Mektebi’nin yan› s›ra Duatepe ve T›naztepe ‹lkokullar›nda aç›lan Millet Mektepleri’nde ö¤retmen olarak göreve bafllar. Haftada üç gün, en az alt› saat ders vermekte; sadece yasan›n öngördü¤ü 16-30 yafl aras›ndaki insanlara de¤il 30 yafl›n›n üzerindekilere de yeni Türk haflerini ö¤retmektedir. Annesi Zühre Han›m da Gençler Birli¤i Millet Mektebi’nin ilk ö¤renci-
leri aras›ndad›r. Küçük bir çocukken befli¤ini sallay›p, “Uyu yavrum yine sabah oluyor / Uyumazsan güzel rengin soluyor / fiehit baban gelmifl bize bak›yor / Uyu yavrum uyu / Yine sabah oluyor “ diyerek ninni söyleyen annesine ABC ö¤retmek, onun ve tüm ö¤rencilerinin önünde yeni bir ufuk açmak için çabalamaktad›r.
O
kuma yazma bilenlerin kat›ld›¤› ‹zmir Gençler Birli¤i Millet Mektebi’nin ilk B Kursu, 1 Ocak 1929 tarihinde bafllay›p 28 fiubat 1929 tarihinde sona erer. Kurs ö¤rencilerinden Zühre Han›m›n, 18 yafl›ndaki o¤lu ve ö¤retmeni taraf›ndan imzalanan Millet Mektebi fiahadetnamesi’ni ne zaman ald›¤›, kurs arkadafllar› ve Mustafa Kemal’e yürekten inanm›fl ö¤retmenleri Sabri Kemal Bey ile birlikte çektirdikleri foto¤raf› nerede ve hangi gün çektirdikleri ne yaz›k ki bilinmiyor. Bilinen: Bu foto¤raf ve flahadetnamenin Cumhuriyetin ilk y›llar›n›n ayd›nl›¤›n› bugün oldu¤u gibi yar›nlara da tafl›yacak olmas›. Bir varm›fl, bir yokmufl… •
"Biz cahil dedi¤imiz zaman, mektepte okumam›fl olanlar› kastetmiyoruz. Kastetti¤imiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumufl olanlardan en büyük cahiller ç›kt›¤› gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler ç›kabilir. " *** "Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatlar›! Yorulsan›z dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençli¤i gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."
M. Kemal Atatarük 60
T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa Prof. Dr.
Yürük ‹yriboz
BOL BOL YO⁄URT Hergün tüketilen bol yo¤urt tansiyonu düflürmeye yard›mc›d›r.
D V‹TAM‹N‹ Erken bunayan hastalarda Vitamin D eksikli¤i görülmüfltür. Vücudumuzun ihtiyac› olan D vitamini günde 1.000 ünitedir
TAVADAK
ASP‹R‹N
‹ R‹SK
Aspirin ve ibuprofen (Advil) gibi ilaçlar ba¤›rsak kanseri riskini azalt›r.
Tavada k›zart›lan etlerde kanserojen maddeler çok artar.
Duygusal olarak ihmal edilen çocuklarda ileri yafllarda inme olas›l›¤› artar. Bir kez daha düflünün
ÖMRE BEDEL
Sebze ve meyve a¤›rl›kl› beslenenler daha uzun bir ömür yaflarlar
Bal ve sarm›sak kar›fl›m› merhemler yaralar› çabuk iyilefltirir
Hamile iken sigara içmek ileride çocuklar›n afl›r› fliflmanlamas›na neden olur. 61
fiimdiki Zaman Can Pulak
Karadeniz Notlar› (3) aradeniz’i Rize’den afla¤› ve Rize’den yukar› diye ikiye ay›rmak laz›m. Rize’ den yukar›s› Lazca biliyor ama afla¤›s› pek anlam›yor. Yine yukar›s› tulumla oynuyor ama afla¤›s› genelde kemençeye ayak uyduruyor. Karadeniz’de horon tepme laf›n› sak›n a¤z›n›za almay›n. Horon tepilmez vurulur çünkü.Tepmek toynakl› hayvanlara mahsustur. Ayder yaylas›na yazm›fllar bunu. Ayr›ca m›hlama filan demeyin. Yemesini bilen söylemesini de bilmeli. Yörenin o ünlü yeme¤inin ad› muhlamad›r. M›hlamay› genelde topuktan vurmada kullan›yorlar. Hani "topu¤undan m›hlar›m seni" var ya... Bir de "uyyy" ile bafllayan ve "daa" ile biten sevimsiz flive taklidi yapmay›n. Çünkü Karadeniz’liler ‹stanbul flivesini çok iyi biliyorlar. Yerli turistleri uyar›yorlar hep. Aman dikkat... Karadeniz ,Türk turizminin henüz do¤ru dürüst kullanmad›¤› önemli bir kozudur. Sa¤lam ve bilinçli ad›mlarla ilerledi¤ini söyleyebilirim. O "sezonu çok k›sa" hikayesini ak›ll›ca aflmaya bafllam›fl. Son y›llarda güzel oteller yap›lm›fl. Avrupa mutfa¤›ndan ziyade, kendi lezzetli mutfa¤›n› sunuyor turistlere. O kayganas›, muhlamas›. hamsikuflu, hamsili pilav›, yöresel
K
62
çorbalar›, m›s›r ekme¤i, Trabzon ya¤› ve binbir çiçek bal› inan›lmaz lezzetli. Bal alt›n muamelesi görüyor burada. Kilosu 300 liraya bal var. Hay›r, anzer bal› de¤il, onun foto¤raf›n› bile güç görebiliyorsunuz art›k. Binbir çeflit çiçek bal›n›n kilosu 300 lira. Daha ucuzu ise150 liraya kestane bal›. Bizim Ege ve Akdeniz’in ballar›n› bedava veriyormufluz. Çam bal›n›n kilosu 25, çiçek bal›n›n kilosu 20, kekik ve narenciye bal›n›n ise 15 liraya kadar bulunabiliyor güneyde. Ama Karadeniz’de bal çok k›ymetli… as›l Brezilya kahve ve futbol ile tan›n›yorsa ve tango Arjantin’in simgesi haline gelmiflse, Karadeniz’de de çay ve f›nd›k öyle. Temmuz-A¤ustos aylar›nda her taraf yemyeflil f›nd›k ve çay tepeleriyle dolu. Turistleri buralara götürüyor, çay ve f›nd›k toplatt›r›yor, fabrikalar›n› gezdiriyorlar. Hayat›n›zda hiç özel makas›yla çay toplamad›ysan›z tavsiye ederim çok zevkli oluyor. Çay fabrikas›n› gezerken, çay›n nas›l demlenece¤ini de gösteriyorlar. fiimdiye kadar biz çay› yanl›fl demlemifliz. Karadenizliler önce suyu kaynat›yorlar, sonra demli¤e döktükleri kaynar suyun üzerine boflalt›yorlar çay›.15 dakika sonra da içiyorlar. Tad›
N
BD KASIM 2012
harika oluyor gerçekten. Ayr›ca 2025 dakika içinde de tüketmeliymifliz demlikteki çay›. Öyle olmazsa çay yanar, hiçbir tad› olmazm›fl. Demek ki biz yan›k çay içtik y›llarca. aradeniz insan› çok canayak›n, s›cakkanl› ve sempatik. Müthifl zekiler, saniyede inan›lmaz espriler patlat›yorlar. Hepsi birer Temel sanki. Of’lu Ali’nin Temel f›kra kasetleri yok sat›yor bölgede. Turist otobüslerinde ve minibüslerde bunlar› dinleyerek yol al›yor ve yerlere yat›yorsunuz. Bir fley dikkatimi çekti Karadeniz’ de. Herfley yöresel, flark›s› da öyle, mutfa¤› da öyle, hediyelik eflyalar› da öyle. Piyasada taklit, çakma filan yok. Ne bulursan›z, ne görürseniz yerli ve yörenin mal›. fiehirlerde,yaylalarda filan dükkanlar› dolaflt›m. Her tarafta yöresel hediyelikler. Telkariler, bilezikler, kolyeler, Rize bezinden yap›lm›fl harika elbiseler, ipek tülbentler, elifli örtüler, hepsi birer sanat eseri de¤erinde. Fiyatlar› da çok ucuz… K›skand›m do¤rusu Karadeniz’i. Akl›ma Türk turizminin amiral gemileri geldi. ‹stanbul’u, Antalya’s›, ‹zmir’i, Kufladas›, Çeflme, Marmaris ve Bodrum’u... Piyasada tek bir yöresel mal bulamazs›n›z. Hep taklit, hep çakma... Efendim Türkiye’ye gelen turist pek al›flverifl yapm›yormufl. Kabahat› turiste yükleyen bir mant›k bu. Karadeniz’deki gibi alaca¤› yöresel mal› yap›n da, bakal›m al›yor mu alm›yor mu? Karadeniz halk› yerli-yabanc› turiste çok sayg›l›. Üstelik çok da yar-
K
d›mc› oluyorlar. Bizim Marmara-Ege ve Akdeniz’deki gibi kaz›k atmay› marifet saym›yorlar. Herfleyi de¤erinde sat›yorlar, kaz›k atmay› h›rs›zl›kla eflde¤erde tutuyorlar. En iyi lokantalar›nda bile insafl› hesap ödeniyor, içki hariç adambafl›15-20 liraya ç›kabiliyor turistler. Akl›ma yine bizim oralar geldi. Hesap de¤il servet ödüyorsunuz bizde. Tulumla horon vurdunuz mu, kemençeyle oynad›n›z m› hiç? Bilmiyorum demeyin, Karadeniz’ de ö¤retiyorlar herkese. Yemek yedi¤iniz lokantalarda, çay içti¤iniz mekânlarda hemen organize oluyorlar. F›rt›na vadisindeki Osmanl› restoranda ö¤rendik horonu. Tulum veya kemençe nas›l çal›n›r, o havalarla nas›l oynan›r, bedava hocal›k yap›yor garsonlar. ge’de niye ö¤retmezler zeybe¤i turistlere. Efeler yapamazlar m› bunu? Bir çökertmeyi ö¤retemiyorlar millete. Tangoyu, çaçay›, valsi hatta sirtakiyi filan ö¤retiyorlar, kurslar›n› bile aç›yorlar da, bizim yöresel oyunlara gelince, kimsecikler oral› olmuyor. Hat›rlar›m 45 sene önce Marmaris’te turistlere ö¤le yeme¤i aras›nda folklor gösterileri yap›l›r ve mahalli oyunlar›m›z birlikte oynan›rd›. Halay çekerdik konuklar›m›zla. Öyle hevesliydiler ki ö¤renmeye, bu yüzden yemekler uzar, geziler tehlikeye düflerdi. Oysa flimdi, b›rak›n turisti Marmaris’li bile oynam›yor folkloru. Ço¤u bilmiyor bile yöresel oyunlar›m›z›. •
E
canpulak@butundunya.com.tr 63
Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop
Cevat Fehmi Baflkut’un "Romantik Tiyatro" ögeleri tafl›yan eseri
Paydos "Çocuklar okulu sevin, okumayı sevin... Yaşamda en temiz yer burası, en güzel şey okumak..." ürkiye'nin ça¤dafl uygarl›¤a dönük ayd›nl›k yüzünün oluflmas›nda ö¤retmenlerin, okulun önemli katk›s› vard›r. "Çal›kuflu"nun Feride'si, Reflat Nuri Güntekin'in "Yeflil Gece" roman›ndaki fiahin Efendi, ö¤retmenlerin Türkiye gerçeklerini tan›mada, olumsuz koflullarla savaflmadaki destans› çabalar›n› sergiler. Köy enstitülü yazarlar›n canland›rd›¤› ö¤retmen tipi, k›rsal kesime ça¤dafl
T 64
Paydos, ö¤retmenin konu edinildi¤i en tan›nm›fl yap›tlardan biri oldu
BD KASIM 2012
dünyan›n de¤erlerini kazand›rmay› amaçl›yor, cumhuriyetin de¤erlerini savunuyordu. Haks›zl›¤a, bask›ya, inanç sömürüsüne karfl› ç›k›yordu. Onlar›n 1970'ten sonraki meslekdafllar› kent çevresinde örgütlenme savafl›m› verdiler, toplumsal sorunlara çözüm getirmeye çal›flt›lar.
kona¤›, yazar ancak bir öykücünün betimleyebilece¤i biçimde canland›rm›flt›r: "Heybetli manzaras›yla genifl mermer merdivenli antresi, uzun lofl koridorlar›, alt›n yald›zl› tavanlar›, s›valar› dökük duvarlar›ndaki ya¤l›boya nakkafl eserlerinin art›klar›yla eski, çok eski bir refah ve ikbal devrini ha-
C
evat Fehmi Baflkut'un 1943 tarihli Paydos oyunu, ö¤retmenin konu edinildi¤i yap›tlar›n en tan›nm›fllar›ndan biri oldu. Uzun y›llar sahnelenen yap›tta, geçim s›k›nt›s›n›n ezdi¤i bir ö¤retmenin sürüklendi¤i y›k›m gösterilir. Cevat Fehmi Baflkut deneyimli bir gazeteciydi. Gözlemleri yaflam›n pek çok alan›na yönelikti. Oyunlar›nda özellikle kentli orta s›n›f›n toplumsal sorunlar›n› konu edindi. SiyaSadri Al›fl›k ve Vahi Öz 1968 y›l›nda çekilen sal yönetimin bozuk yanlaPaydos filminin bir sahnesinde r›na elefltiriler yöneltti. Oyunlar›nda dekor, kifliler, onlar›n t›rlat›r. (...) Koridorlar›nda yürürken sahnedeki davran›fllar›yla ilgili genifl ta ilerde ipek bir ferace ete¤inin köfleyi ayr›nt›lar vermesi dikkati çeker. Bu k›vr›l›verdi¤ini veya aral›k kalm›fl bir özellik yap›tlar›n› öyküye, romana kap›n›n ard›nda, odan›n lofllu¤unda yaklaflt›r›r. Bütün bu ayr›nt›lar metnin bir harem a¤as›n›n bembeyaz kavu¤usahneye aktar›lmas›na kolayl›k getirir. nun a¤ard›¤›n› görür gibi olursunuz." Kitab› okuyacak olanlar›n ise olaylar› kavramas›n›, kahramanlar› yak›ndan da oda kiraya verilen harap tan›mas›n› sa¤lar. konakla yoksul ö¤retmenin Tan›nm›fl oyun kahraman› 55 yaflnas›l bir ilgisi oldu¤u aç›klar›ndaki Murtaza, ‹stanbul'da 47'nci lan›rken sanki oyun yazar›ilkokulda ö¤retmendir. 20 y›ll›k ö¤ret- n›n de¤il bir öykücünün sesini duyar›z: menin bir odas›nda oturdu¤u harap "Bu bina bir ilkokul ö¤retmenine
O
65
BD KASIM 2012
aittir. Durun hemen gülümsemeyin. Yanl›fl anlatt›m galiba... Ö¤retmenin anas› 7-8 y›l önce kocas›ndan kalan üç ayl›¤›n (birikmifl) on y›ll›¤› birden verilince, bu paraya bankadan al›nan borcu da eklemifl, kona¤›n tapusunu elde etmifl, iki y›l sonra yaflama gözlerini yumunca tapu senedi ve koskocaman banka borcu oldu¤u gibi o¤luna
Ö¤retmenin kâr› yaln›z ve yaln›z, iflgal etti¤i tek odada bedava oturmaktan ibarettir." Harap kona¤›n borcunu ödeme¤e çal›flan Murtaza, o¤lunu da üniversitede okutmay› baflarm›flt›r. Delikanl› R›dvan'›n taflrada bir liseye felsefe ö¤retmeni olarak gitmesi ancak kendisini kurtaraca¤› bir çözümdür. Anne Hatice bunu hiç istemez. Ailenin kolay yoldan, hep birlikte rahat nefes almas›n› beklemektedir. Bu yol R›dvan'› komflular›, varl›kl› Hac› Hüseyin'in k›z›yla evlendirmektir. Murtaza' n›n efli Hatice, ailesinin yaflama koflullar›ndan aral›ks›z yak›nan bir kad›nd›r. Ailece yaflad›klar› s›k›nt›lar yüzünden sürekli olarak Murtaza'y› suçlamaktad›r: "Ö¤rencin müfettifl olmufl, sen daha ilkokul ö¤retmenli¤inde sürtüyorsun....Bak, bir köfteci kadar olam›yorsun... Kar›s› bir giydi¤ini bir daha giymiyor, sofralar›nda bir kufl sütü eksik..."
Cevat Fehmi Baflkut, eserlerinde cumhuriyetin de¤erlerini savunuyor, haks›zl›¤a, bask›ya, inanç sömürüsüne karfl› ç›k›yordu.
geçmifltir. Ne bitmez tükenmez bir borçtur bu, bilseniz... Hâlâ da toplanan bütün kiralar taksitlerini hemen hemen baflabafl karfl›lar, artan üç befl kurufl da vergi ve tamirata gider. 66
H
atice Han›m›n tasarlad›¤› kurtulufl yolu, R›dvan'› Hac› Hüsamettinlere içgüveysi vermektir. Bütün de¤erleri parayla ölçen Hüsamettin de bunu ister. Akrabal›k ba¤›n› ancak kendi ailesine denk bir esnaf ailesiyle kurmay› kabul etti¤i için
Alt›nda¤ Tiyatrosu taraf›ndan sahnelenen oyunda Münir Canar daha önce babas›n›n da canland›rd›¤› rolü oynuyor.
BD KASIM 2012
Murtaza'n›n ö¤retmenlikten ayr›lmas›, geçimini sa¤lamak için de bir bakkal dükkân› açmas›nda ›srarc›d›r. Kendisi üç dükkân›, çiftli¤i, apartmanlar›, taksileri olan bir savafl dönemi zenginidir. Murtaza'ya bakkall›¤›n yalan dolana dayanan hileli yanlar›n› uzun uzun aç›klar. Okumufl olman›n para pul getirT›pat›p Tiyatro Toplulu¤u’nun sergiledi¤i Paydos meyece¤ini ileri sürer: oyunu uyarlamas›ndan bir sahne "Adam olmak okumakla de¤il. fiöyle bir etraf›na bak, tar bir yeniçeri ayaklanmas›nda, flimdi bugünkü günde hangi zengin, hangi içinde bulunduklar› kona¤›n sahibi hali vakti yerinde adam, okumufl?.. fleyhülislam›n, kaçarken alt›nlar›n› Hattâ sana flu kadar›n› söyleyeyim, bahçeye gömdü¤ünü anlat›r. Köyden bence birisi okumufl mu, o adam art›k gelen delikanl›lardan ‹brahim'e göre, iflah olmaz." bir cariye alt›nlar gömülürken görmüfltür, kendi anal›¤› da o cariyenin toruurtaza'n›n Hac› Hüsa- nudur! Bahçede bafllayan kaz›larda mettin'in ö¤ütledi¤i yolu alt›nlar birer ikifler ç›kmaya bafllar. tutmas› olanaks›zd›r. Bu s›ralarda Murtaza'n›n bafl› okulda Hatice Han›m ise R›dva- bir derde girer: Sandalyesine i¤ne kon'›n bu varl›kl› aileye girebilmesi için yan bir ö¤rencisinin kula¤›na vurdu¤u kocas›n›n, söylenenleri yerine getirme- için, çocuk sa¤›r olmufltur! si için bask› yapmaktad›r. Murtaza Murtaza için bir kovuflturma baflö¤retmenlikten ayr›lmay› kabul etse lat›l›r. Bas›n›n diline düfler, ö¤retmenbile dükkân açmak için nereden ser- likten ayr›lmak zorunda kal›r, geçimini maye bulacakt›r? sürdürmek için de sonunda HüsametBu s›rada onun eskiden ö¤retmen- tin'in istedi¤i bakkal dükkân›n› açar. lik yapt›¤› köyün, hiç anlaflamad›kar› Derken okuldaki çocu¤un kula¤›nmuhtar›, yan›nda k›z› Ayfle ile köyden daki rahats›zl›¤›n, küçüklü¤ünde geiki delikanl›, ç›k›p gelir. ‹yi huylu, çirdi¤i k›zam›k hastal›¤›ndan kald›¤›, güzel bir k›z olan Ayfle'nin bilgi, görgü kovuflturma iflini ise Murtaza'n›n bakazanmas›na Murtaza'n›n büyük kat- fl›na Hac› Hüsamettin'in sard›¤› anlak›s› olmufltur. Genç k›z›n gönlü, kü- fl›l›r. Define söylentisi de yaland›r: çüklü¤ünden beri R›dvan'dad›r. MuhÇiftlik komflusu köylüleri kona¤a
M
67
BD KASIM 2012
Hüsamettin getirmifl, kaz›dan ç›kt›¤› san›lan alt›nlar› da k›z›yla R›dvan'›n evlenmesini sa¤lamak için o vermifltir! R›dvan'›n evlilik ifli ise flafl›lacak geliflmeler gösterir: yfle'nin duygular› delikanl›da da karfl›l›k bulmufltur. Gençlerin iliflkisi geliflirken ancak masallarda yer alabilecek bir raslant› yaflan›r: Murtaza'n›n evinin alt›ndaki dük-
A
kânda tenekecilik yapan bir Salih usta vard›r. Kufl merakl›s›, yetmifllik bir yaln›z adamd›r. Ayfle'nin babas›n›n Sivriköy muhtar› de¤il, gerçekte Salih usta oldu¤u ortaya ç›kar. Salih usta deniz subay› imifl. Geçirdi¤i hastal›k nedeniyle çürü¤e ç›kar›l›nca tersanede kamac› ustas› olmufl. Kurtulufl Savafl›'nda Anadolu'ya geçmifl. Ankara'da evlenmifl, bir de k›z› olmufl. Cephede esir düflmüfl. Döndü¤ünde ailesini bulamam›fl. Muhtar Hasan o s›ralarda Ayfle'nin k›sa bir süre sonra ölen annesiyle evlenmifl. Küçük k›z da onun yan›nda büyümüfl! R›dvan, Hac› Hüsamettin'in k›z›yla de¤il, Ayfle'yle evlenecektir. ‹ftiraya u¤rad›¤› ortaya ç›kan Murtaza, ö¤retmenli¤e dönebilecektir. Ancak bahçeden ç›kan alt›nlar Hüsamettin'in cebinden ç›kt›¤›, büyük masraf yapt›¤› bakkal dükkân› için yüklü hava paras› da verdi¤i için ö¤retmen Murtaza'n›n eli kolu ba¤l›d›r. Görmüfl geçirmifl arkadafl› Muhittin, Murtaza'n›n ayak uyduramad›¤› bu ortam› flöyle anlatm›flt›r: "Toplumda denge bozuldu, kantar›n topu kaçt›. Ö¤retman misin, yazar m›s›n, bilim adam› m›s›n seni bekleyen sefalet. Hammal m›s›n, bakkal m›s›n, marangoz veya dülger misin seni bekleyen refah, servet. Okumak kabahat oldu .(...) Bir arkadafl›m var benim gibi. Üniversitede doçentti. Neredeyse profesör olacakt›. Bast› istifay› ya¤c› oldu... Do¤u illerine gidip ya¤ topluyor. Getirip ‹stanbul'da sat›yor... ‹ki Yalova Halk E¤itim Merkezi taraf›ndan sahnelenen oyunun afifli
Romantik edebiyattan kalma ö¤elere bol bol yer verilen oyun, tiyatronun bir zamanlar gözdesi say›lan tiradlardan biriyle sona erer.
68
BD KASIM 2012
y›lda bir apartman yapt›." Romantik edebiyattan kalma ögelere bol bol yer verilen oyun, tiyatronun bir zamanlar gözdesi say›lan tiradlardan biriyle sona erer. Murtaza, kendisini tutuklu gibi gördü¤ü bakkal dükkândad›r. Düfllem dünyas›nda ise ö¤rencileri ile karfl› karfl›yad›r: "K⤛t kalem al›n çocuklar. Yazd›raca¤›m parçan›n ad› 'Okul'. (...) Çocuklar okulu sevin, okumay› sevin... Yaflamda en temiz yer buras›, en güzel fley okumak... Sonra ikisini de çok, pek çok arayacaks›n›z... Çocuklar okulu sevin, okumay› sevin... Yaflamda en temiz yer buras›, en güzel fley okumak... D›flars› karanl›k, gürültülü, korkunç. (Solu¤unu kuvvetle içine çe-
K
kerek) Oh, buran›n havas›nda bile bir baflka koku var. Dinginlik ve erinç kokuyor. A¤r›dan s›zlayan bafl›m dinleniyor. Okulunuzu sevin, ö¤etmeninizi sevin çocuklar." urtaza'n›n bekçi düdü¤ü ile kesilen duygulu sözleri yine öyle sona erer: "Oo, vaktin nas›l geçti¤ini duymad›k. Bak›n düdük öttü. Ders bitti. Haydi çocuklar paydos!.." Cevat Fehmi Baflkut'un "Paydos" u, 2. Dünya Savafl› y›llar›nda ortam› sarm›fl ekonomi ve ahlâk bozuklu¤unun tiyatro sahnesindeki duygulu yans›mas›d›r. •
M
konurertop@butundunya.com.tr
Kad›n üzerine düflünceler
ad›nlar sevdi¤i erkek cinayet ifllese bile hoflgörülü olurlar. E¤er sevmiyorlarsa onlar›n ilmine bile de¤er vermezler. Honore de Balzac
Kad›n erke¤in gerdanl›¤›d›r. Takt›¤›n gerdanl›¤a dikkat et. Jane Austen
Kad›n›n en iyisi kocas›n› mutlu edendir. Isaac Newton
Önemli iflleri yaratanlar genellikle erkeklerdir ancak erkekleri yaratanlar da kad›nlard›r. Romain Rolland
Kad›nlar çocuklar› erkeklerden daha iyi anlarlar. Asl›nda erkeklerin hepsi birer çocuktur. Friedrich Nietzsche
Kad›n›n çehresi kocan›n ne oldu¤unu, erke¤in gömle¤i kad›n›n ne oldu¤unu gösterir. Yugoslav sözü
Kad›n› güzel yapan Tanr›, sevimli yapan da fleytand›r. Victor Hugo
Uygarl›k seçkin kad›nlar›n eseridir. Ralph Emerson 69
Sporun Dünyas› Metin Gören
Suçlular, Aya¤a Kalk›n!
C
iltlere s›¤mayacak roman, y›llarca sürebilecek TV dizisi veya uzun metrajl› bir film olabilecek denli olumsuz malzemeyi varl›¤›nda bar›nd›ran Türk sporu, sonunda ahtapotu ça¤r›flt›ran yap›s›yla, Fenerbahçe'nin Brezilyal› y›ld›z oyuncusu Alex de Souza'y› da kollar› aras›na ald› ve yuttu.
70
BD KASIM 2012
G
ünlerce süren ve tam 8 y›la yay›lan baflar›n›n mürekkebi kurumam›fl ›slak imzal› belgeleri, elden ele dilden dile dolaflarak çöpe gitti. Alex'in futbolumuza verdi¤i hizmetten yana olanlar ile kendilerine özgü beyinsel yap›lar›yla "Bozguncu borusu" öttürenlerin yaratt›¤› so¤uk savafl günleri de flimdilik bitti. Kuflkusuz bizim konumuz günlerce yaz›lan çizilen ve farkl› boyutlara getirilerek, bir ulusal konu haline dönüflen Alex de Souza olmamal›d›r. Bu ülkenin en de¤erli kulüplerinden biri olan Fenerbahçe'nin içsel s›k›nt›s›n› genele yaymak, yayanlar›n da Fenerbahçeli olanlar›n d›fl›nda bir baflka toplulu¤u da olay›n içine çekebilme hedefi hangi etik de¤erlerle örtüflür, bilemiyorum. Bizim ülkemizin profesyonellik anlam ve kavram›n›n ötesinde, amatör oldu¤u öne sürülen spor dallar›n›n içine giren banknotlar›n kimler taraf›ndan, neden ve niçin gönderildi¤ini biliyorum. Ancak, sporun güçsel varl›¤›n›n, oynayan z›playan bir araç oldu¤unu, buna da halk›m›z›n ilgi duydu¤unun ay›rd›nda olanlar›n ticari yat›r›mlar›na bir diyece¤imiz olamaz. Sporun gücü, güçlü devletlerin bile yat›r›m çerçevelerinde zirve yapm›flt›r. Bunun ötesinde siyasal güçlerin oy ad›na üstlendikleri alanlar›n spor kolonileri oldu¤unun da ay›rd›nday›m.
Konu, Türk Sporu' nun örgütsel yap›s›ndaki plans›zl›¤›n ve hatta komikli¤inin d›fla vurumudur. Bizim konumuz tüm bu sayd›klar›m›n d›fl›ndad›r.
K
onu; Türk Sporu'nun örgütsel yap›s›ndaki plans›zl›¤›n ve hatta komikli¤inin d›fla vuru-
mudur. Türk Futbolu'nun profesyonel anlamdaki yönetim flekli, seçimle göreve getirilen kiflilerce yürütülür. Yönetim kalabal›k olmas›na karfl›n, en yetkin kifli baflkand›r. Baflkan; kulübün egemen gücüdür. ‹stedi¤i oyuncuyu al›r-satar; ve soyunma odas›na girer, koridorlarda birileriyle tart›fl›r, gerekti¤inde teknik direktörünün kula¤›na f›s›ldar. Bunun ne oldu¤u bilinir ama 71
BD KASIM 2012
kol k›r›l›r yen içinde kal›r. Baflkan medyaya aç›klama yapar, ço¤unlukla da düzeltme gönderir, ya da bas›n toplant›s›yla (bizimkileri) kendine özgü bir söylemle (?) uyar›r. Bu flekil görüntüler yans›tan, ad› profesyonellik soyad› komiklik olan düzen, transfer günlerinde alan›n› s›n›rs›zl›k boyutlar›na getirir. Dünyan›n en ünlü oyuncular› Türkiye'ye gelecektir. Aç›klama baflkan›n imzas›yla yaz›l› ve de sözlü yap›l›r.
Del Bosque: "Bana akl›m›n ucundan geçiremeyece¤im denli para verildi, peki baflar›y› yakalayaca¤›m kadro nerede?" Lanse edilen ünlü futbolcu bir süre sonra mazeret bildirir gelmez. Nedeni de çok ilginçtir. Ünlü futbolcunun kar›s› gizli olarak ‹stanbul'a gelmifl ve bu kentte yaflayamayaca¤›n›, bir kez daha dikkatinizi çekiyorum yaflayamayaca¤›n›n ay›rd›nda olunca o muhte72
flem transfer ne yaz›k ki gerçekleflememifltir. Güldürmeyin kargalar›, güldürmeyin taraftarlar›n›z› ve Türk insan›n›. Ünlü sporcunun kar›s› ‹stanbul'u be¤enmeyecek öyle mi?
K
uflkusuz bunlar›n tümü bir düzmece, kulübün taraftar›na gönderdi¤i yalan iletilerdir. Baflkan ve varsa yönetim kadrolar›nın fedkârl›k içeren çabalar›n› (!) gösterir aç›klamalar bunlar. Oysa ki; bu çarp›kl›¤›n komediye dönüflünün doruklara ç›kt›¤› and›r. Bir baflka profesyonel çarp›kl›k ‹spanya'n›n; (daha sonra ülkesine, Avrupa ve Dünya fiampiyonluklar› getirecek) ünlü teknik direktörü Vicente del Bosque'nin görkemli bir karfl›lama töreni düzenlenerek getirilmesidir. Dudak uçuklatan bir sözleflme ile tak›m ‹spanyol'a teslim edildi. Del Bosque bir süre sonra sürekli flunu soruyordu: "Bana akl›m›n ucundan geçiremeyece¤im denli para verildi, peki baflar›y› yakalayaca¤›m kadro nerede?" Bu da profesyonelligin Türk ifli bir versiyonuydu. Film olsa aylarca kapal› gifle oynayabilirdi. Sonuçta; Vicente del Bosque, 8 maç sonra ve bir daha dönmemek üzre ülkesine gitti. Ve hazin son, ‹spanyol teknik direk-
BD KASIM 2012
tör kendisine servet sa¤layan alacaklar›n›n tümünü, yarg› yoluyla kurufluna dek ald› ve ilginç bir aç›klamayla Türkiye defterini kapatt›: "‹yi ki; ‹stanbul'a gitmiflim. K›sa sürede çok para kazand›m. Daha önemlisi futbol flans›m ard›na dek aç›ld›."
B
itmedi, devam etmeliyiz. Çarp›k profesyonel kulüp yap›s›n›n, herkesin an›msayaca¤› en son olaylar›ndan biri de Portekizli oyuncu Quaresma ile kulübü aras›nda yaflananlard›. Kim hakl› çözülemedi. Git diyorlar, Quaresma kalaca¤›m diye diretiyor. Giderim ama param›n tamam›n› al›r›m fleklinde bir haber iletiyor, muhabirler konuyu sapt›r›yor. Haberler ve gazete manfletleri yaflananlar›n çok ötesine tafl›yor. Bunun ad› da profesyonel yönetimlerin fiyaskosu anlam›ndad›r. Bir futbol menajerinin Türkiye'de k›sa süre içinde kazand›¤› paran›n rakamsal kahr›d›r Quaresma olay›. ‹flin özü, Portekiz'de ne kadar kulüpsüz oyuncu varsa bunlar›n tümüne yak›n olan›n›n, menajer taraf›ndan kurnazca bu ülkeye sat›fl›d›r. Hüzün verici yan›, paray› kulübe veren ve kulüp yönetiminden yetki alan baflkan›n transfer becerisidir (!) tüm bunlar. Ve sonra "Param› geri isterim" salvolar› da atan ta kendisidir.
‹flin özü, Portekiz' de ne kadar kulüpsüz oyuncu varsa bunlar›n tümüne yak›n olan›n›n, menajer taraf›ndan kurnazca bu ülkeye sat›fl›d›r.
H
edef yok gerçekler var. Türk futbolunun dramatik yan› a¤›r basan gerçekleri bunlar. A¤larken gülebilme becerisi ya da ünlü bir aktörün unutulmaz rollerini an›msatmak gibi bir fleydir. Amatör Sporlar diye yalan dizeleri üreti¤imiz asl›nda paran›n cirit att›¤› tüm spor dallar›ndaki uyuma ne demeli. Madalya sevdas› nedeniyle gözünü h›rs bürüyen devletin spor örgütü ve lider konumundaki kiflilerin toplumsal söylemleri "Madalya getir gerisine kar›flma." fleklinde 73
BD KASIM 2012
oluflmad› m›? Bunun için alt yap›lar›n tümüne kilit vurulmad› m›. Olimpiyat Oyunlar› için devflirme sporcu al›mlar› bafllamad› m›. fiikayetimiz kime? Kuflkusuz bu ülke sporunun kalk›nmas›n› isteyen ve bizim gibi düflünenlere.
B
u gerçeklerin sorumlular› kendilerini biliyorlard›r kuflkusuz. Alex de Souza ad›ndaki müthifl bir oyuncuyu, olumsuz bir davran›fl› ile iflini bitiriyorsan, Brezilyal› futbolcunun 8 y›l içinde yapt›¤› ola¤anüstü hizmetlerin a¤›rl›¤› alt›nda ezilebilme tehlikesi geçirebilece¤ini de unutmamal›s›n.
Bir tercümana "antrenörlük diplomas› var" diye milyonlar›n sevgilisi bir tak›m› teslim etmiflsen, 76 yafl›ndaki ‹spanyol Teknik Direktör Aragones'i milyoner yapm›flsan, Arjantin'in gelmifl geçmifl en sorunlu oyuncusu Ariel Ortega'y› getirip, bir süre sonra kaçmas›na izin vermiflsen, sözün bitti¤i yerdeyiz. Türk Sporu, tepeden afla¤›ya devlet kademelerinden bafllayarak, kulüpler baz›nda, profesyonel veya amatör kal›plar içinde yöneten suçlular› aya¤a kald›ramad›¤› sürece kurtuluflunu ilan edemez. • metingoren@butundunya.com.tr
G
ece yar›s›yd›... Ama çocuk akl›na koymufltu bir kere. Bu akflam babas›n›n y›llard›r anlata anlata bitiremedi¤i ünlü “Bisiklet üfl K›r›kl›¤› H›rs›zlar›” adl› filmi babas›yla birlikte izleyecekti. Filmin kahraman› da bir baba ile çocuktu. Filmin bafllama saati çoktan geçmiflti bile. Program›n bitece¤i yoktu. Anne, “‹stersen git yüzünü y›ka. Belki biraz aç›l›rs›n!” dedi. Çocuk kalk›p banyoya gitti. Yüzünü y›kay›p döndü. Baba, “Bofluna bekliyoruz. Bu tart›flma bitmez.” dedi. Annesi, “O¤lum, istersen sen uyu. Film bafllay›nca ben seni uyand›r›r›m.” diye söz verdi. Hiçbir fley söylemeden gözlerini yumdu. Çok geçmeden film bafllad›. Kad›n kocas›na bakarak, “Bu hafta çok yoruldu. Ne dersin, uyand›ray›m m›?” diye sordu. Baba küçük o¤luna bakarak, “B›rak uyusun” dedi, “Nas›l olsa yine oynar!..” Anne ve baba filmi izlediler; film bittikten sonra, televizyonu kapay›p çocu¤u uyand›rd›lar. Babas›, “Hadi kalk o¤lum, yat›yoruz!” diye seslendi. Çocuk, uykulu gözlerle sordu: “Ne oldu, film bafllamad› m›?” Baba, “Program uzad›. Baflka gün oynatacaklarm›fl.” diye yan›t verdi. Çocuk hayal k›r›kl›¤› içinde, söylenrek yatt›. Ertesi gün, sokakta arkadafllar›ndan filmin gösterilmifl oldu¤unu ö¤rendi. Çocuk akflamkinden daha büyük bir hayal k›r›kl›¤› yaflad›. ‹çinde sevgi de olsa, hiçbir fley için feda edilmemeliydi güven duygusu…
D
74
Yazarak Söyleyerek Sadi Bülbül
Mutluluk
Bilge’ye sordular: “Mutlulu¤un gerçekten bir reçetesi var m›d›r?” Bilge: “Reçetesi yoktur ama bir kolayl›¤› vard›r” dedi.
Y
ani nas›l?" dediler. "Okumas›n› bilenler için çok kolayd›r" dedi ve devam etti: "E¤er," Baflkalar›ndan beklediklerini en aza indirebilirsen, Bütün insanlar›n sana ihtiyaçlar› oldu¤una inan›rsan, Bir kifliye yapaca¤›n yard›m ve gösterece¤in kolayl›kla, bütün insanlara ulaflm›fl olaca¤›n› ve bir kifliye ç›karaca¤›n zorlukla bütün insanlar› üzmüfl olaca¤›n› düflünürsen, ‹stediklerini elde etmekte kalmay›p, elde ettiklerini istemeye devam edersen, Oldu¤un gibi olmay› ve sade olmay› baflarabilirsen ve o halinle, Kimseyi, kendinden küçük ve büyük görmezsen, mutluluk yolunda yürüyorsun demektir. Dinleyenler bilge’ye: "Mutlu olmak ne kadar kolaym›fl," dediler. Hem, bunlar› bilmek için,
bilge olmaya da gerek var m›? Bilge: "Benim bilge oldu¤umu da kim söyledi size?" dedi. “Ben size sadece küçük bir kolayl›k gösterdim.” Aradan y›llar geçti. Onu dinleyenler bir gün bilge ile karfl›laflt›lar. "Hocam," dediler. "Biz bir türlü mutlulu¤u bulamad›k. Yap›lmas› çok zor fleyler söylemiflsin sen bize.” Bilge güldü ve: "Size," dedi. "En zor olan›n, en kolay görünen oldu¤unu söylemeyi unuttum mu yoksa?" sadibulbul@butundunya.com.tr
75
Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren
Osmanl› padiflahlar›ndan Avrupal› krallara davet ve iflbirli¤i teklifleri
Osmanl› Padiflah› ile Fransa Kral› Aras›nda
Sünnet Dü¤ünü Davetiyesi Krizi Osmanl› padiflahlar›ndan Avrupal› krallara birçok mektup,
elçi, uyar›, tehdit, davet ve iflbirli¤i teklifi gitmifltir. Bunlar gerek Osmanl› gerekse Bat›l› arflivlerde kay›tl›d›r. Bunlar›n aras›nda 1581 y›l›nda gönderilmifl öyle bir davet vard›r ki, Fransa ile Osmanl› Devleti aras›ndaki tarihsel iliflkiler aç›s›ndan bir ilk olarak kay›tlara geçmifltir. 76
BD KASIM 2012
uzun bir mücadelenin ard›ndan sunulmufltur. Davetin engellenmesi ve davetiyenin Fransa Kral›na ulaflmamas› konusunda ilginç geliflmeler, diplomatik hamleler, zamana karfl› yar›fl yaflanm›flt›r. Bunlardan belki de en önemlisi, Venedik’teki Frans›z Elçisinin tak›nd›¤› tav›rla ilgilidir. Elçi, bir yandan
Padişah III. Murat
dönemde Osmanl› taht›nda oturan Sultan III. Murat, küçük o¤lu Mehmet’ in sünnet dü¤ününe Fransa Kral›n› da davet etmifltir. Davetiye, Padiflah›n bizzat seçti¤i kiflilerden oluflan bir Osmanl› heyeti taraf›ndan Paris’te, Fransa Kral› III. Henri’ye
O
Fransa Kral›n› bu daveti kabul etmemesi yönünde ikna etmeye u¤rafl›rken, bir yandan da Hasan A¤a baflkanl›¤›ndaki Osmanl› heyetinin Venedik’ten Paris’e do¤ru yola ç›kmas›na, Kraldan onay gelmedi¤ini öne sürerek engel olmaya çal›flm›flt›r. Hatta konuyu Papa’ya götürüp, durumu anlatan Frans›z elçi, davetiyenin engellenmesi konusunda H›ristiyan dünyas›n›n en önemli makam›ndan yard›m istemifltir. Osmanl› Padiflah›n›n heyetini aylarca Venedik’te oyalamay› baflaran Frans›z elçi, her iki taraf› da, sünnet uygulamas›n›n H›ristiyan inanc›na ayk›r› oldu¤una ikna etmeye çal›flarak, 77
BD KASIM 2012
davetin yap›lmamas› için büyük çaba göstermifltir. az› kaynaklar, ifli daha da ileri götürerek Padiflah III. Murat’›n, Fransa Kral›ndan o¤lunun kirvesi olmas›n› istedi¤ini yazmaktad›r. Daha çok Frans›z tarihçilerinden oluflan bu kaynaklar, Osmanl› padiflah›n›n, söz konusu giriflimiyle iki ülke aras›nda sürekli iyi gidecek bir iliflkinin kurulmas›n› sa¤lamay› amaçlad›¤›n› söylemektedir.
B
Frans›z elçi Berthier, ‹stanbul’ daki di¤er H›ristiyan elçilere baz› haklar›n tan›nmamas› nedeniyle dü¤üne
kat›lmay› reddedecektir.
üzerine, Osmanl› heyetinin Paris’e do¤ru yola ç›kt›¤›n› yazar. Frans›z kaynaklar›na göre III. Henri, Türk elçi Osman A¤a’y› saray›n en iyi döflenmifl salonunda çok gösteriflli bir törenle karfl›lam›flt›r. Bundan çok etkilenen Osman A¤a, Padiflaha gönderdi¤i mesajda, kendisine yönelik karfl›laman›n, Kral›n daveti kabul etti¤i anlam›na geldi¤ini söyleyerek, Osmanl› saray›nda heyecanl› bir bekleyifle yol açm›flt›r. Ancak bu geliflmelere ra¤men Fransa Kral› sünnet dü¤ününe gelmeyece¤i gibi elçisi taraf›ndan da temsil edilmeyecektir. Çünkü ‹stanbul’da bulunan Frans›z elçi Berthier, dü¤üne kat›lmay› reddedecektir. Berthier, bu tutumuna neden olarak kendisine ve ‹stanbul’ daki di¤er H›ristiyan elçilere tan›nmaFransa Kralı III. Henri yan baz› haklar› göstermektedir. Bir baflka kayna¤a göre ise Elçi Baz› Frans›z kaynaklar›, Fransa Berthier’nin, 53 gün süren sünnet düKral› III. Henri’nin, Osmanl› ‹mpa¤ününe kat›lma konusundaki ratorlu¤u ile iyi iliflkiler bahanesi tamamen dini yürütmeyi sa¤layacak nedenlerden kaynakFrans›z Elçisi bu f›rsat› kaç›rmak lanmaktad›r. BertBerthier: istemedi¤ini, davehier’nin, “Hristi"Hristiyan bir kral›n tiyenin getirilmeyan bir kral›n dinimize uygun olmayan bir sini Venedik’teki dinimize uyFrans›z elçiye gun olmayan törende temsil edilmesi iletti¤ini, bunun bir törende mümkün de¤ildir." 78
BD KASIM 2012
temsil edilmesi mümkün de¤ildir. Ayr›ca babas› II. Selim’in ölümünden sonra tahta geçer geçmez birçok erkek kardeflini öldüren III. Murat’›n davetini kabul etmek Fransa’ y› temsil eden bir elçi için ne kadar do¤rudur” ifadelerini kulland›¤› kaydedilmifltir. Kimi Frans›z kaynaklar›, Venedik kaynaklar›na at›fta bulunarak, III Murat’›n o¤lu Mehmet’in, 1582 y›l›ndaki sünnet dü¤ününde, 16 yafl›nda oldu¤una dikkat çeker. Bu kaynaklara göre di¤er 4 küçük o¤lu bilinmeyen nedenlerden dolay› ölen Padiflah’›n tek varisi fiehzade Mehmet’tir. Sünnetinde bu kadar geç kal›nmas›nda bilinmeyen bir s›r vard›r. Bununla ilgili yap›lan birçok de¤erlendirme vard›r, ancak konumuzun d›fl›na ç›kmamak için girmiyoruz. az› Frans›z kaynaklar› ise III. Murat’›n ayn› anda 2 elçisini Fransa’ ya gönderdi¤ini yazar. Di¤er elçi, Fransa Kral› III. Henri ile siyasi ve ticari görüflmeler yapacak olan Ali Müteferrika’d›r. Öyle ki, bu iki elçi aras›nda III. Henri’nin huzuruna ilk kim ç›kacak yar›fl› yaflanm›flt›r. III. Murat, Ali Müteferrika’y›, ‹stanbul’ daki Frans›z elçisi Jacques de Germigny ile birlikte haz›rlanan ve Fran-
III. Henri’nin elçiler için düzenlediği eğlence sa’ya verilecek yeni kapitülasyonlar›n metnini Krala sunmak, ayr›ca Osmanl› donanmas›n›n iflbirli¤ini önermek üzere göndermifltir. Ayn› kaynaklara
B
III. Henri döneminde Louvre Sarayı 79
BD KASIM 2012
göre, elçi Ali Müteferrika’nin gidifl nedenleriyle Fransa Kral›n› etkilemek isteyen Osmanl› padiflah›, böylelikle III. Henri’nin sünnet dü¤ünü davetini de kabul etmesini sa¤lamay› planlamaktad›r.
S
onuçta III. Henri her iki elçiyi de ayn› anda kabul edecektir. Frans›z kaynaklar›na göre bu durum, Fransa Kral›n›n, III. Murat’ ›n uygulad›¤› takti¤i anlad›¤›n› göstermektedir. Kral böylelikle, H›ristiyan bir hükümdar›n “H›ristiyanlar için Kâfir âdeti say›lan sünnet dü¤ününe” gitmesine karfl› ç›kan Papa ve kiliseye, “iki elçiyi birden kabul ederken, amac›m Türklerin sa¤lad›¤› yeni avantajlar› kabul etmektir” mesaj›n› vermeyi hedeflemektedir. Frans›z kaynaklar›na göre, Osmanl› Devleti, özellikle sorunlar›n büyüdü¤ü ve Avrupal› hanedanlara karfl› zor duruma düfltü¤ü dönemlerde flehzadelerin sünnet dü¤ünlerine Avrupal› krallar› özellikle davet etmeye özen göstermifltir. Avrupal› hanedan-
lar›n, evlilikler arac›l›¤› ile akraba olarak, hem aralar›nda ç›kacak savafllar› engellemeye çal›flmalar›n›, hem de topraklar›n› geniflletmelerini, Osmanl› Devletinin sünnet dü¤ünleri arac›l›¤› ile sa¤lamaya çal›flt›¤› ileri sürülür. Sadece Frans›z kaynaklar› de¤il Vatikan kaynaklar› da, Osmanl› padiflahlar›n›n, flehzadelerin sünnet dü¤ünlerine Avrupal› krallar› 1 y›l öncesinden davet etmenin, iliflkileri ilerletece¤i, bozuk olanlar› da düzeltece¤i düflüncesinin, davetlerin temel nedeni oldu¤u de¤erlendirmesini yapmaktad›r. Ayn› kaynaklar ayr›ca, flehzadelerin sünnet dü¤ünlerinin halk›n da kat›ld›¤› bir festival havas›na büründürülerek H›ristiyan dünyas›n›n ilgisini çekmeye, Osmanl›’n›n ne denli zengin oldu¤unu da kan›tlanmaya yönelik oldu¤u yorumunu da yapmaktad›r. Bu kaynaklar, yabanc› davetlilerin kat›lmas›n› sa¤laman›n, halk›n gözünde Osmanl› hanedan›n›n de¤erini ve sayg›nl›¤›n› art›rmaya yönelik bir giriflim oldu¤unu kaydetmektedir. • gurbuzevren@butundunya.com.tr
Mutluluk Kolay fley de¤ildir mutluluk, çok zordur ve içimizdedir, baflka yerde bulunmas› imkans›zd›r... Sa¤l›kl› bir dilenci, hasta bir kraldan daha mutludur... Eksiksiz bir sa¤l›ktan ve kusursuz bir bedenden kaynaklanan, sakin ve nefleli bir huy, duru, canl›, nüfuz edici ve do¤ru kavrayan bir zeka, ›l›ml›, yumuflak bir arzu ve bunlara uygun olarak iyi bir vicdan; bunlar, yerini hiçbir rütbenin ya da zenginli¤in dolduramayaca¤› üstünlüklerdir. D›flar›dan bir fleyler kazanabilmek için içeriden bir fleyler yitirmek, yani flan, flöhret, mevki, flatafat, ün, flan kazanmak için, huzurunu, bofl zaman›n› ve ba¤›ms›zl›¤›n› bütünüyle ya da önemli ölçüde feda etmek büyük bir budalal›kt›r... A.Schopenhauer 80
BD KASIM 2012
BA⁄IRTAN VE UZAKLAfiTIRAN DUYGU: Derleyen: SEBAHAT ÖNEN
intli bir bilge, birbirlerine öfkeyle ba¤›ran iki aile görünce, onlar› ö¤rencilerine gösterdi: "Hiç düflündünüz mü?" dedi. "‹nsanlar birbirlerine neden öfkeyle ba¤›r›rlar? Yani ayn› öfkeli sözleri neden alçak bir sesle söylemezler?" Ö¤rencilerden ses ç›kmad›¤›n› görünce de, sorusunu kendi yan›tlad›: "‹ki insan birbirine öfkelendi¤i zaman, kalpleri birbirinden uzaklafl›r ve birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için ba¤›rmak zorunda kal›rlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, bu uzakl›¤› kapatabilmek için o kadar çok ba¤›rmalar› gerekir." Bilge, bu durumun aksini de aç›klad›: "‹ki insan birbirini sevdi¤inde ne olur? Birbirleriyle sakince konuflurlar. Çünkü kalpleri birbirine yak›nd›r, aralar›nda bir uzakl›k yoktur."
H
Bilge, bir soru daha sordu ve onun yan›t›n› da kendi verdi: "‹ki insan birbirini daha da çok severse ne olur? O zaman yaln›zca f›s›ldafl›rlar. Çünkü kalpleri birbirlerine daha da yak›nlaflm›flt›r. Bir süre sonra f›s›ldaflarak konuflmalar›na bile gerek kalmaz, birbirleriyle bak›flmalar› yeterli olur. ‹flte birbirini gerçek anlamda seven iki insan›n yak›nl›¤› böyle birfleydir." Daha sonra bilge, bir de ö¤üt verdi ö¤rencilerine: "Bir kifliyle tart›flt›¤›n›z zaman, kalplerinizin aras›na uzakl›k girmesine bu nedenle izin vermeyin” dedi. "Aran›za uzakl›k koyacak sözlerden uzak durmal›s›n›z. Öyle bir gün gelir ki, aran›zdaki uzakl›k birbirinizi duyamayaca¤›n›z kadar büyür ve… Dönüp, bakt›¤›n›zda, yak›nlaflacak bir yol bulamayabilirsiniz, aran›zda." • 81
BD KASIM 2012
Belgeselcinin Gözüyle Çetin ‹mir
Bir dönem ‹stanbul’un Enerji Kayna¤›yd›
ilahtara¤a Elektrik Santrali, ‹stanbul'da bulunan eski bir elektrik üretim tesisidir. 1914 y›l›nda, Osmanl› ‹mparatorlu¤u döneminde kurulan kömür yak›tl› santral, kuruldu¤u tarihten, kap›lar›n› kapatt›¤› 1983 y›l›na de¤in ‹stanbul'un enerji gereksiniminin karfl›lanmas›nda kullan›ld›. 82
BD KASIM 2012
20 y›l metruk durumda kald›ktan sonra bir üniversite taraf›ndan 20 y›ll›¤›na kiraland›. Tesis restore edilerek üniversite yerleflkesi, müze ve sanat galerisi olarak hizmet vermeye bafllad›. 2007'de yenilenmifl biçimde aç›lan tesis, günümüzde "Santralistanbul" ad›yla an›lmaktad›r. Silahtara¤a Elektrik Santral›, korunarak Santralistanbul’a dönüfltürülen Osmanl› Devleti’nin kent ölçekli ilk elektrik santral›d›r.
esis, ‹stanbul’un en eski endüstri bölgesi olan Haliç’te kuruldu¤u 1911’den 1983’e dek kente elektrik sa¤lam›flt›r. Benzersiz bir ulusal endüstriyel miras niteli¤i tafl›yan Silahtara¤a Elektrik Santrali’ nin Santralistanbul’a dönüfltürülmesine yönelik çal›flmalar, kamu, özel kesim ve sivil toplum kurulufllar›n›n da katk›lar›yla yürütüldü. Türkiye’de kültür-sanat alan›nda bugüne kadar gerçeklefltirilmifl en kapsaml› dönüflüm projelerinden biri olan Santralistanbul, 8 Eylül 2007'de aç›ld›.
Konumu Silahtara¤a Elektrik Santrali, ‹stanbul'un Avrupa Yakas›'nda, Eyüp ilçesine ba¤l› Emniyettepe mahallesi s›n›rlar› içinde bulunmaktad›r. Ancak santralin bulundu¤u bölge, III. Selim'in silahtar› Seyit Abdullah A¤a'n›n yörenin geçmiflinde oynad›¤› önemli rol nedeniyle Silahtara¤a olarak an›lmaktad›r. Tesis de bu nedenle halk aras›nda Silahtara¤a Santrali olarak bilinir. Santral, Haliç'in karan›n içine sokuldu¤u en iç noktada; Alibey ve K⤛thane derelerinin 83
BD KASIM 2012
birleflerek Haliç'e döküldü¤ü noktada 118 bin metrekarelik bir alanda kurulmufltur. Günümüzde üniversite, müze ve sanat galerisi olarak kullan›lan santral bölgenin ifllek merkezlerinden biri olmufltur.
Kontrol merkezi
Geçmifli 1902 y›l›nda Tarsus yak›nlar›nda kurulan küçük çapl› bir hidroelektrik santralin d›fl›nda, Silahtara¤a Santrali, Osmanl› ‹mparatorlu¤u'nun ilk enerji tesisiydi. Kronolojik olarak ilk tesis olmasa da, ülke s›n›rlar› içinde bir kente hizmet vermesi amac›yla yap›lan ilk tesisti.
Dekovil hatt› 1915 84
Tesisin kurulmas› için ilk ad›m 1910 y›l›nda devlet taraf›ndan aç›lan ihaleyle at›lm›flt›r. ‹haleyi AvusturyaMacaristan sermayeli Ganz Electric Company kazand›. fiirket 1911 y›l›nda, Brüksel Bankas› ve Macar Kredi
Türbinler Genel Bankas›'ndan ald›¤› finansal destekle Osmanl› Anonim Elektrik fiirketi'ni kurdu ve devletten 50 y›ll›k elektrik üretim imtiyaz› alm›fl oldu. Yap›lan etütler sonucunda ‹stanbul'da hidroelektrik güç elde etmeye uygun su kayna¤› bulunmad›¤›na kanaat getirilince kömür yak›tl› bir tesis kurulmas› kararlaflt›r›ld›. fiirket derhâl Silahtara¤a semtinde bir termik santral kurma ifllemlerine bafllad›. 1913 y›l›nda tamamlanarak kullan›ma girmesi planlansa da o y›l, afl›r› ya¤›fllar nedeniyle bölgeyi etkileyen su bask›nlar› ve Balkan Savafl›'n›n etkileri tesisin aç›lmas›n› geciktirdi. Tesis 11 fiubat 1914'te resmen aç›l›fl›n› yapt›. Üretilen elektrik ilk ola-
BD KASIM 2012
rak ‹stanbul tramvaylar›na ve Osmanl› Sultan›n›n o dönemde yaflad›¤› Dolmabahçe Saray›'na verildi. Böylece ‹stanbul'da havagaz›na bir alternatif enerji türü do¤mufl oldu. antralde kullan›lmas› için gereksinim duyulan kömür Zonguldak'tan denizyoluyla getiriliyordu. 1915 y›l›nda Rus donanmas› kömür tafl›yan fiirket-i Hayriye gemilerini bat›rd›¤› için hem güvenli¤i sa¤lamak; hem de iflleyifli h›zland›rmak amac›yla ‹stanbul'un kuzeyindeki linyit ocaklar›yla santralin bulundu¤u Silahtara¤a semti aras›nda bir dekovil tren hatt› kuruldu. Kurulduktan k›sa bir süre sonra tramvaylar›n yan› s›ra Suriçi, ‹stinye ve Pera bölgelerine elektrik vermeye bafllad›. Harbiye Nezareti taraf›ndan ‹stanbul atl› tramvaylar›n›n tüm atlar› 30 bin alt›n karfl›l›¤›nda sat›n al›nm›fl oldu¤undan; santralde üretilen elektrik a¤›r aksak iflleyen ‹stanbul toplu tafl›-
mac›l›¤›na da çare oldu. Ve elektrikle çal›flan tramvaylar hizmete sokuldu. ‹lk elektrikli tramvaylar 20 fiubat 1914 tarihinde Karaköy Meydan›'nda yap›lan törenle Galata Köprüsü üzerinden geçtiler. 1920 y›l›nda bafllayarak cadde ve sokaklar da santralden elde edilen elektrikle ayd›nlat›lmaya baflland›.
Cumhuriyet dönemi
Santralin iflletmesini yapan yabanc› sermayeli flirket, Osmanl› Devleti da¤›ld›ktan sonra kurulan cumhuriyet yönetimi süresince de faaliyetini sürdürdü. ‹lk olarak ülkede de¤iflen rejim nedeniyle flirket unvan de¤iflikli¤ine gitti ve ad›n› Türk Anonim Elektrik fiirketi olarak de¤ifltirdi. 1926 y›l›nda ‹stanbul Bo¤az›'na Arnavutköy-Vaniköy aras›nda sualt› kablolar› döflenerek Anadolu Yakas›'na da elektrik verildi. Santral, 1937 y›l›nda devlet taraf›ndan sat›n al›narak kamulaflt›r›ld› ve Naf›a (‹mar) Bakanl›¤›’na ba¤l› Elektrik Genel Müdürlü¤ü'ne geçti. ‹stanbul Belediyesi, ‹stanbul Elektrik Tünel ve Tramvay ‹flletmeleri Genel Müdürlü¤ü'nü (‹ETT) kurunca santral 1 Temmuz 1938 tarihinde bu kuruma devredildi. 1952 y›l›na de¤in ‹stanbul'un elektrik gereksinimini tek bafl›na karfl›lad›. Bu tarihte devlet eli ile yeni kurulan Çatala¤‹stanbul’da yeni elektrikli tramvay hizmete giriyor z› Termik Santrali ile ara85
BD KASIM 2012
s›nda ba¤lant› kuruldu ve ‹stanbul'un elektrik yükü bu iki merkez aras›nda paylaflt›r›ld›. Santralin yönetimi 1962' de Etibank'a; 1970'te ise Türkiye Elektrik Kurumu'na geçti. Ambarl› Termik Santrali 1976 y›l›nda tam kapasiteyle çal›flmaya bafllay›nca, SiSantralistanbul’da aç›lan bir resim sergisi lahtara¤a Santrali'nin ‹stanbul elektrik da¤›t›m›ndaki pay› iyice azalm›fl oldu. d›. Bu dönüflüm sonucu tesis SantralTürbin ve kazanlar›n›n y›pranmas› istanbul ad›yla an›lmaya bafllad›. ve Haliç çevresinde yaratt›¤› afl›r› kirlilik nedeniyle ekonomik ömrünü ta- Santralistanbul mamlad›¤› için tesisin, 1 Mart 1983 1914 ve 1983 y›llar› aras›nda, 69 y›ll›k tarihinde faaliyetine son verildi. ömrü boyunca ‹stanbul'un enerji gereksinimini karfl›layan santral kapat›lmas›n›n ard›ndan boflalt›ld› ve terk edildi. Boflalan yap›lara herhangi bir kurum tafl›nmad›¤› gibi, yap›lara onar›mda da bulunulmad›. 1990 y›l›nda Eyüp Belediyesi metruk yap›lar›n elden geçirilerek bir Enerji Müzesi olarak de¤erlendirilmesi önerisinde bulundu. Bunun üzerine yap›oflalt›lan tesis binalar› 20 y›l lan incelemeler sonucunda santral, boyunca at›l vaziyette kald›. 1991 y›l›nda ‹stanbul 1 Numaral› Kül2004 y›l›nda Enerji ve Tabii tür ve Tabiat Varl›klar›n› Koruma Kaynaklar Bakanl›¤›nca bir Kurulu'nun 2532 say›l› ve 6 Mart 1991 üniversiteye tahsis edildi. Üni- tarihli karar› ile korunmas› gerekli versite yönetimi, tesisin yeniden kul- kültür varl›¤› olarak tescillendi. 90'l› lan›ma kazand›r›lmas› için çal›flmalara y›llar› koruma alt›nda fakat hâlen onabafllad›. Tesis arazisi elden geçirilerek r›ms›z geçiren santralin, etkin olarak üniversite yerleflkesi, müze ve sanat kullan›labilmesi için 2000'li y›llarda galerisi olarak hizmet vermeye baflla- birtak›m öneriler ortaya at›ld›. Enerji
Tesis arazisi tamamen elden geçirilerek üniversite yerleflkesi, müze ve sanat galerisi olarak hizmet vermeye bafllad›.
86
BD KASIM 2012
aç›ld›. Silahtara¤a Elektrik Santrali, 8 Eylül 2007 tarihinde kap›lar›n› Santralistanbul ad› alt›nda yeniden açarak bir sanayi müzesi olarak ‹stanbul'a kazand›r›ld›.
Sanayi müzesi ve Tabii Kaynaklar Bakanl›¤› bu öneriler do¤rultusunda yap›lan çal›flmalar› de¤erlendirip, uygun görerek, önerilen bu projeye onay verdi.
Sanayi müzesi 2005 y›l›nda öngörülen onar›mlar›n yap›lmas› için sunulan proje Koruma Kurulu'ndan geçti. Malî destekçilerin ve ‹stanbul Büyükflehir ile Eyüp belediyelerinin de katk›lar›yla tesis içinde bulunan yap›lar›n asl›na uygun restorasyonuna baflland›. Bu kapsamda, Birinci Ulusal Mimarl›k Ak›m›'n›n üslubunu tafl›yan santral yap›lar›, memur lojmanlar›, bir cami ve 1913 y›l›na ait makina donan›m› restore edildi. Tesis arazisine eklenen yeni binalarda; ‹stanbul Bilgi Üniversitesi için derslikler, bir amfitiyatro ve sanat galerisi
antralistanbul bünyesinde, eski makine dairelerinin korunarak dönüfltürülmesi ile oluflturulan, Türkiye’nin ilk endüstriyel arkeoloji müzesi olan Enerji Müzesi, ça¤dafl sanat sergilerin ve kültürel etkinliklerin gerçeklefltirildi¤i “International Architecture Awards 2010” ödüllü Ana Galeri binas›, özel bir izleme tekni¤i ile kurgulanm›fl olan Krek tiyatrosu ve sergi alanlar›n› içeren Galeri 1 binas›, eski santral›n tamirhane ve depo binalar›n›n dönüfltürülmesi sonucu ortaya ç›kan tasar›m ödüllü yeme-içme ve e¤lence mekânlar› Tamirane ve Otto Santral yer al›yor. Santralistanbul; gerçeklefltirdi¤i sanat ve kültür etkinlikleriyle kentsel canlanmaya katk›da bulunan kapsaml›, çok boyutlu ve disiplinleraras› nitelikte uluslararas› bir platform olmay› kendisine amaç edindi. • cetinimir@butundunya.com.tr
Hepimiz kardefliz, hepimiz ayn› gemideyiz, hepimiz ayn› sona do¤ru yol al›yoruz. Hepimiz eflit de¤iliz ama kardefliz. Bir sel ya da yang›n felaketi düflünün; size bir yard›m eli uzand›¤› zaman ele bakmaz, tutars›n›z sadece... Eric Siegler 87
Tarihten Damlalar Mümtaz ‹dil
Çünkü o Don Kiflot’un ta kendisiydi Bir top güllesi hiç
beklemedi¤i anda sol yan›na düfltü. Ard›ndan bir top mermisi daha at›ld›. Miguel de Cervantes, top mermisinin yaln›zca sesini duydu. Kendini kaybetmiflti. »
88
BD KASIM 2012
avafl tüm h›z›yla devam
ediyordu. Cervantes için ise bitmiflti. Kendine geldi¤inde art›k Marquesa kad›rgas›nda de¤ildi. Osmanl›lar›n eline düflmüfltü. Gö¤sündeki a¤r› kolundan geri kalan bölgedeki a¤r›dan çok daha fazlayd›. Ölmek için Tanr›ya yalvard›¤›n› an›ms›yordu. Osmanl›lara esir düflmek hayat›n›n en büyük talihsizliklerinden biriydi. Kendisine iyi davran›lm›yordu. Oysa savafla kat›lmadan önce tan›nm›fl bir flair ve yazard›. Osmanl›lara
Osmanl›lar taraf›ndan esir al›n›nca da Cezayir’e sürülmüfltü. Dört kez hapishaneden kaçma teflebbüsünde bulunduysa da, hiçbirinde baflar›l› olamad›. Ancak, yaflam›n›n sonuna do¤ru öyle bir baflar›ya imza att› ki, büyük bir olas›l›kla kendisi de bunun ne büyük bir baflar› oldu¤unu ö¤renemedi. Don Kiflot roman›n› bitirdikten bir y›l sonra da öldü. Top mermisini kendisine isabet etti¤ini alg›layacak kadar
Miguel de Cervantes kendisiyle de alay edebilen de¤iflik bir kiflili¤e sahipti. Bu özelli¤i, yaflam› boyunca bafl›n›n beladan kurtulmamas›na sebep olmufltu. bunu anlatmaya çal›flt›, ama II. Selim yönetimi, özellikle de Uluç (K›l›ç) Ali Pafla’n›n yenilgi nedeniyle h›rs›n› esirlerden ç›karmas› Cervantes için de uyguland›.
Miguel de Cervantes birkaç saniye bilinci yerinde kalm›fl, ard›ndan tamamen kaybetmiflti. Roman›n etkilerini ve yüzy›llar boyu dünyada estirdi¤i rüzgar› hiç bilemedi.
Miguel de Cervantes kendisiyle
de alay edebilen de¤iflik bir kiflili¤e sahipti. Bu özelli¤i, yaflam› boyunca bafl›n›n beladan kurtulmamas›na sebep olmufltu. Daha önce Madrit’te bir yaralanma olay› nedeniyle ceza alm›flt›. Daha sonra savafla kat›lm›fl,
a¤dafl anlamda yaz›lm›fl
ilk romand› Don Kiflot. Cervantes bu roman›nda asl›nda kendini anlatm›flt›r. Daha sonralar› geliflecek olan (bunun için Henry James’e, yani 1800’lü y›llar›n 89
BD KASIM 2012
“Don Kiflot’un de¤irmenleri” ak›lda kalan en önemli “imgedir”. Ancak roman›n özünü teflkil eden as›l a¤›rl›k, yazar›n kendisiyle ve dünya ile alay etmesidir. sonuna kadar beklemek zorundayd› insanl›k) “tanr›sal anlat›m” biçimini kullanmadan, iki cilt halinde Don Kiflot roman›n› yazd›. Don Kiflot roman› bir aç›dan bak›ld›¤›nda komedi, bir baflka aç›dan bak›ld›¤›nda trajedi, bir baflka aç›dan ise ütopya bir romand›r. Herkesin akl›na 90
tak›lan ve neredeyse bir atasözü haline gelen “Don Kiflot’un de¤irmenleri” asl›nda romanda küçük bir ayr›nt›d›r. Ak›lda kalan en önemli “imgedir”. Ancak roman›n özünü teflkil eden as›l a¤›rl›k, yazar›n kendisiyle ve dünya ile alay etmesidir. Yine de, üzerinde durulmas› gereken en önemli konulardan biri, Miguel de Cervantes’in yaflam› olacakt›r. Öylesine karanl›k, kapal› ve kötü bir yaflamd›r ki bu, böyle bir yaflamdan Don Kiflot gibi ütopik bir kahraman›n ç›kmas› inan›lmaz görülmektedir. stelik roman sanat› üzerine neredeyse hiçbir bilgi ve belge yoktur o s›ralarda. ‹lk romanlar olarak kabul edilen “Chanson de Geste” yani kahramanl›k hikayeleri, Cervantes’te tam bir alay konusu
BD KASIM 2012
olarak kendini bulur. Cervantes’in tüm dünyayla ve baflta kendisiyle alay etti¤i bu roman, dünyan›n en çok bilinen ve okunan roman› olarak da kay›tlara geçmifltir. Neredeyse tüm dünya dillerine çevrilmekle kalmay›p, üzerinde oyunlar ve çeflitlemeler de yap›lm›fl bir romand›r.
Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Steinbeck gibi dünyan›n dev romanc›lar› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda bile, onlardan yüzy›llar önce yaz›lm›fl bu roman› bafl yap›t olarak nitelememek imkâns›zd›r. Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Steinbeck gibi dünyan›n dev romanc›lar› ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda bile, onlardan yüzy›llar önce yaz›lm›fl bu roman› bafl yap›t olarak nitelememek imkâns›zd›r. oman yazarlar› kendi ahlâk biçimlerini ve düflüncelerini her zaman romanlar›na yans›tmazlar. Bunun en önemli nedenlerinden biri, kendi olmak istedikleri konumu kahramanlar›nda yaflatmalar›d›r. Dostoyevski’nin yaflant›s›n›n karanl›k noktalar› da bu s›k›nt›lar›n› romanlar›na aktarmak ve bu yolla insanl›ktan özür dilemekle geçiflen kahramanlarda somutlafl›r.
Kumar masalar›ndan kalkamayan, hakk›nda bir y›¤›n dedikodu bulunan, ‹nsanc›klar roman›n› Gogol’den t›rt›klad›¤› için Belinski’nin h›flm›na u¤rayan Dostoyevski’yi düflününce, dünyan›n bilinen ilk roman›n› yazan Cervantes’in “k›ymeti” daha bir anlafl›l›r olmaktad›r. O’Henry’nin hapis hayat›, Rafael Alberti’nin silah tüccarl›¤›, Gogol’ün akl›n› kaybetmesi… Daha yüzlerce örne¤i vard›r yazar ile gerçek yaflam› aras›ndaki çeliflkileri anlatan. Burada Cervantes’in en büyük özelli¤i, daha önce denenmemifl bir edebiyat türünü dünyaya kazand›rmas›d›r. Yazarlar›n, özellikle de roman yazarlar›n›n, yaflad›klar› somut dünyadan baflka ve daha erdemli bir dünyaya kalemleriyle ulaflt›¤›n›n en güzel örneklerinden biridir Miguel de Cervantes. Sa¤ kolu ona yetmifltir… Tek koluyla, kahraman› Don Kiflot gibi yel de¤irmenlerine sald›rmaktan geri kalmam›flt›r.• mumtazidil@butundunya.com.tr
Liszt’in Yan›t› Ünlü besteci Liszt, ‹mparator 1. Nikola'n›n huzurunda konser veriyordu. ‹mparator s›k›ld› ve yan›ndakilerle yüksek sesle konuflmaya bafllad›. Ünlü müzisyen birden çalmay› b›rakt›. ‹mparator niçin çalmad›¤›n› sorunca, Liszt olabilecek en nazik biçimde sitem etti: “‹mparator konuflurken herkesin susmas› gerekir!” 91
BD KASIM 2012
Japonlar İçin Doğal Bir İhtiyaç
Tafliyomi (Tachiyomi)
İnsanlar niçin okumak isterler? Bilgili insan olmak için mi, yoksa değişmek için mi? Araştırmalar, başarılı insanlar için hedefin, ‘her ikisi de’ olduğunu gösteriyor. Yazan: SABR‹YE AfiIR
F
›r›nda ç›rak olarak çal›flt›¤› y›llarda Maksim Gorki’ye Tolstoy’un bir hikâyesi ilham verdi. Telefonu icat eden Alexander Graham Bell, Alman yazar Helmholtz’un “ses” hakk›nda yazd›¤› bir eserden esinlendi. Ünlü romanc› Jack London, sokakta buldu¤u bir ki92
tap sayesinde okumaya bafllad›, yazar oldu. Walt Disney, ünlü insanlar›n hayat öykülerini okuyarak ilham ald› ve hayat› de¤iflti. Elektri¤in dehas› Faraday, okudu¤u kitaplardan esinlenerek elektri¤i bulup gelifltirmeyi baflard›. Charles Dickens, ünlü insanlar›n yaflamlar›na merakl› oldu¤u için onla-
BD KASIM 2012
r›n hayatlar›n› okudu ve kitaplar›n› yazarken bunlardan esinlendi. Uçak icat eden Wright Kardefller, bu fikri bir kitaptan ilham alarak ortaya ç›kard›. Ampulü bulan Edison, kitap okumak için gecesini gündüzüne katt›. Alexandre Dumas, y›l boyunca günde 16 saat okuyup hayat›n› de¤ifltirdi. Henry Ford otomobil yapma fikrini, bir ziraat dergisindeki Frans›z yazar›n makalesinden ald›. fiimendifer frenlerinin mucidi George Westinghouse, bu icad›n› The Livingage adl› ‹ngiliz dergisine borçluydu. Alberto Manguel on alt› yafl›nda Borges’ e kitap okuyarak kitaplar›n büyülü dünyas›na ad›m›n› att›. Fatih’in ‹stanbul’u fethetmesi de sadece bir gencin maceras›ndan ibaret de¤ildi. O da sabahlara kadar kitap okuyordu. Yavuz Sultan Selim’deki, o kendisini Yavuz yapan etkenler, cesaret d›fl›nda onun kitaplarla olan diyalogunun çok iyi olmas›ndan kaynaklan›yordu. Mustafa Kemal Atatürk de dehas›n› yine kitaplara borçluydu.
Edison, kitap okumak için gecesini gündüzüne katt› ruz. Öyle ki bugün, tarihte iz b›rakm›fl önemli isimlerin, bir yemek davetini s›rf kitap okumas›na engel olacak diye geri çevirdi¤ini ya da masan›n köflesine bir rahle konulmas› ve kitap okumas›na kar›fl›lmamas› durumunda daveti kabul etti¤ini, birer efsaneymifl gibi flafl›rarak okuyoruz. Okuma eylemini bilinçlerimizde nas›l basitlefltirdiysek, onu oradan bir türlü çekip ç›karam›yoruz. Oysa okumaya ayr›lan zaman daima kendini öder… Japonlar›n yaflam› her yerde kitap okuyabilmek üzerine kurulu
İ
smini duydu¤umuz, hayran hayran biyografilerini inceledi¤imiz bilim, düflünce, sanat ve siyaset adamlar›n›n da çok okuyan insanlar olduklar›n›, kitaplardan örülü dünyalar›n› görüyo93
BD KASIM 2012
Kitap Okuyor muyuz? A¤ustos ay›nda aç›klanan bilgiye göre Japonya’n›n nüfusu yaklafl›k 127 milyon Türkiye’nin nüfusu ise 75 milyon. Kültür ve Turizm Bakanl›¤›’n›n verilerine göre, Türkiye’de 2010 y›l›nda 34.360 çeflit kitap, toplam 408 milyon 339 bin 2011 y›l›nda 43.201 çeflit kitap, toplam 493 milyon 469 bin adet olarak bas›ld›. Japonya’da ise y›lda 4 milyar 200 milyon kitap bas›l›yor. (Türkiye’nin yaklafl›k 9 kat›) Bir Japon y›lda 25 kitap okurken, Türkiye'de bir kitab› y›lda 6 kifli okuyor, baflka bir deyiflle 12.000 kifliye bir kitap düflüyor. Türkiye'de her 100 kifliden sadece 4,5 kifli kitap okuyor. Birleflmifl Milletler ‹nsani Geliflim Raporu'nda, kitap okuma oran›nda Türkiye, Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulundu¤u 173 ülke aras›nda 86. s›rada. Türkiye'de yüksek ö¤renim görenlerin oran› 1965'e göre 14 kat artt›. Ama Yüksek Ö¤renim mezunlar›n›n kitap okuma oran› 1965'in de alt›nda kald›. B‹REY ÖRNE⁄‹NDEN ÜLKE ÖRNE⁄‹NE
Japonya’n›n durgun, kapal› feodal bir devlet iken oldukça dinamik, uluslararas› bir süper güce dönüflmesi de okuma mucizesine kan›t niteli¤inde. E¤er Japonya, milyonlarca köylü çocu¤una okuma ö¤retmek için ulusal bir gayret sarf etmemifl olsayd›, 60 y›l içinde kendini kapal› bir kültürden, modern, uluslararas› süper bir güce dönüfltüremezdi. Bugün bir ülke olarak Japonya’ n›n yapt›¤›n›, birer birey olarak Japonlar da sürdürüyor. Okuma ile kendini 60 y›lda flekillendiren ülkenin halk›, bunu sa¤layan toplumca mücadelenin ötesinde, bu yolculu¤u tek tek de devam ettiriyor. 94
TAfi‹YOM‹ (Tachiyomi)
Japonlar›n ‘ayakta okumak’ anlam›na gelen ifadesi. Japonlar; kitapç›larda, dergi ve kitap satan market ve ma¤azalarda, dakikalarca ayakta kalarak okuyor. Ayr›ca otobüs ve metro gibi toplu tafl›ma araçlar›ndaki zamanlar›n› da, ayakta yolculuk ediyor bile olsalar
BD KASIM 2012
okuyarak geçiriyorlar. Bin bir güçlükle bir yere tutunma gereksinimi duymalar›, di¤er ellerinde bir kitap, dergi ya da gazete olmas›na engel de¤il. Uzun bir kuyruktayken veya birini beklerken de okuyorlar. Okumak için özellikle bir ortam yaratmak de¤il, her an her ortamda okuyabilmek üzerine kurulu yaflamlar›… ani Japonlar kitap okumay› bir bofl zaman aktivitesi olarak de¤il, aksine mümkün olan her an yap›labilecek ve yaflam›n vazgeçilmez bir parças› olarak görüyorlar. Çok do¤al bir ihtiyaç olarak... Ancak tüketime yönelik dayatmalar, Tafliyomi’yi de etkilemifl... Öyle ki, kitapç›larda ya da marketlerdeki baz› yay›nlara, sayfalar›n aç›lmas›n› önlemek için plastik mühürler yap›lm›fl. Kitap satmak için fikir üreten yay›nc›lar, küçük cep kitaplar›na a¤›rl›k vermifl. Bu nedenle hemen her Japon’un çantas›nda ya da cebinde bir kitaba rastlanabiliyor. Dünyan›n en çok kitap okuyan ülkesi olarak gösterilen Japonya’da bir y›lda bas›lan kitap say›s›, ülkemizde bas›lan kitap say›s›yla k›yaslana-
Y
mayacak denli fazla. Japonya’da yay›mlanan ‘Asai Shimbun’ adl› bir gazete tek bafl›na 13 milyon sat›yor. Bu rakam, bizim ülkemizde yay›nlanan gazetelerin toplam sat›fl rakam›n›n 2 kat›ndan da fazla. Öyle ki, Japonlar bu gazeteyi okumamay› bir eksiklik kabul ediyor. afliyomi ne demekti? ‘Ayakta okumak’... Bizdeki ifadeye bir bakarsak; ‘ayakta uyumak’… ‹nsan›n kendisini, çevreyi, dünyay› tan›mas› için okumaktan baflka çaresi yoktur. Öyleyse; ayakta uyumaktan, ayakta uyutulmaktan ancak, ayakta dahi okuyacak bir okuma azmi ile kurtulabiliriz… •
T
• Yabani uluslar d›fl›nda her ülke kitaplar taraf›ndan yönetilir. Voltaire • ‹yi seçilmifl kitaplar› okumak, geçmifl yüzy›llar›n seçkin zekâlar›yla önceden düzenlenmifl bir konuflmaya kat›lmak gibidir. Descartes 95
Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.
1 Terör (Fr.)
6 Navigasyon (Fr.)
2 Raket (Fr.)
a-Büyük çanta b-Film rulosu c-Kollu giysi d-Vuraç 3 Panik (Fr.)
a-Saçma, z›rva b-Tasas›z c-Budala d-Derbeder
7 Amblem (Fr.)
12 Egzotik (Fr.)
a-Metal niflan b-Belirtke c-Moda yaratan d-Sunum
a-Sevimsiz, itici b-Kötümser c-Otsu bitki d-Yabanc›l
8 Aspiratör (Fr.)
a-Sevimli, canayak›n b-Büyük korku, ürkü c-Gerçeklik d-Tepkime 4 T›rpan (Rum.)
a-Küçük hap b-Zorla benimsetilmifl c-Göçebe bir halk d-Tiyatroda son söz 14 Kriter (Fr.)
a-Göktafl› b-Bir element c-Ölçüt d-Verim
a-Etkisiz b-Gezegen c-Yanardöner d-Sesle ilgili 10 Revir (Alm.)
5 Duayen (Fr.)
13 Empoze (Fr.)
a-Mutfak sobas› b-Emmeç c-A¤aç sak›z› d-Yal›t›m 9 Vokal (Fr.)
a-Uzun çelik b›çak b-Erkek ceketi c-‹ri bafll› vida d-Sa¤lam bafll›k
15 Spontane (Fr.)
a-Ordugah b-Bir tüfek tipi c-Hasta bölümü d-Bal›k oltas›
a-Aksakal b-Kabaday› c-Lisansüstü d-Pürüzsüz ka¤›t Yan›tlar: 151. sayfada 96
11 Absürt (Fr.)
a-‹ki odakl› gözlük b-Ayk›r› olmayan c-Yolbul d-Güçbirimi
a-Eflgüdüm b-Kargafla c-Y›ld›r› d-Yar› zamanl›
(Fr.) Frans›zca, (Rum.) Rumca (Alm.) Almanca
a-Kendili¤inden b-fiüpheli düflünce c-Yaz›l› belge d-Reflit olma
Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu
Kapris ........................... Çocuk Adlar›
II
Bütün sözlüklerde “kapris” sözcü¤ü, benzer biçimde flöyle tan›mlan›r: Kapris: Gelip geçici, yersiz ve bencil istek. Kaprisli: Tutars›z isteklerinin yerine getirilmesi için direnen, inat eden... öyle kimselere durup dururken “kaprisli” dememifller ... Sözcü¤ün ‘difli yaban keçisi’ anlam›ndaki Latince “capre” den türetildi¤i dikkate al›n›rsa, kaprisli kiflilerin bencil isteklerinin yerine getirilmesi için direnmelerinin nedeni anlafl›l›r: Keçi inad›…
B
Ya, ‘keçi’ nin Farsças›n›n ne oldu¤unu biliyor muyuz? Bilmiyorsak afla¤›daki ilginç söylefliden ö¤renebiliriz: Dergimizin Eylül say›s› için çocuk isimleriyle ilgili yaz›m› gönderdikten bir süre sonra 19 A¤ustos 2012 tarihli Haber Türk gazetesinde baflar›l› röpor97
BD KASIM 2012
tajlar› ile dikkat çeken ‹zzet Çapa’n›n, ünlü halkla iliflkiler uzman› Say›n Betûl Mardin ile yapt›¤› söylefliyi okudum. Haber Türk gazetesinin sürdürümcüsü olmayan okurlar›m için bu ilginç söyleflinin girifl bölümünü özetliyorum: Say›n Çapa’n›n “Nereden bafllasak Betül Han›m” sorusu üzerine Betûl Han›m, “‹smimin ‘Betül’ de¤il ‘Betûl’
Abdulhak Hamit’in efli Lüsyen Han›m. Lüsyen Han›m Müslüman olunca ad›n› ‘Betûl’ koymufllar. ‹ki Betûl karfl›lafl›rlar ama Betûl Mardin hamiledir; ad› ‘bakire’ olan bir hamile… Lüsyen Han›m, “Benim ad›m› da ‘betûl’ koydular ama hamile kalmam mümkün de¤il, hep bakire kalaca¤›m; çünkü kocam yafll›” der. (!) Anne-baban›n ya da aile büyüklerinin yeni do¤an bebe¤e, onun gelece¤ini, gelecekte yaflayabilece¤i s›k›nt›lar› düflünmeden ad koymalar›n›n do¤urabilece¤i olumsuzluklara dikkat çekici bir örnek de¤il mi bu? ***
n iki y›ld›r yaz›lar›m› dikkatle izleyen, arada bir de telefon Betûl Mardin ya da email ile iletiflim kurdu¤umuz de¤erli okuolmas›, iyi bir bafllang›ç olabilir: Betül rum Nam›k Kemal Nomak, çocuk adFarsça ‘keçi’ demek. Betûl ise Hz. lar›yla ilgili yaz›m üzerine ‹zmir’den Meryem’e verilen bir s›fat; ‘bakire’ bir ileti yollam›fl: anlam›na geliyor” diyerek söylefliye “1973’te k›z›m›z do¤du¤unda bafllarlar. eflim Semra ile benim (semRANAm›k) adlar›m›z›n hecelerinden yararlan›p etûl han›m do¤du¤u gün an- RANA, 1980’de do¤an o¤lumuza da nesinin babas› Molla Nec- ayn› yöntemle (SEmraNAm›k) SENA meddin Efendi isim bulmak ad›n› verdik” diyor. için Kuran-› Kerim’i getirtiDe¤erli okurum ve efli, güzel bir yor, bir sayfa aç›yor ve ras- buluflla çocuklar›na bu “anlaml›” adgele bir kelimeye parma¤›n› bas›yor: lar› vermifller; Tanr›, ömürlerini uzun ‘Betûl’ etsin!.. Say›n Betûl Mardin y›llar sonra Nam›k Bey, rahmetli annesinden bu ad› tafl›yan biriyle daha tan›fl›yor, de ilginç bir an› aktar›yor: Annesinin o da bir davette birlikte olduklar› fiair bir arkadafl› çocuklar›na Ufuk, Tan,
B 98
BD KASIM 2012
Do¤an, Günefl adlar›n› vermifl; hepsine birden seslenirken anlaml› bir tümce olsun diye: Ufuk-Tan Do¤an Günefl!.. *** tkili Konuflma ve Sosyal ‹letiflim seminerlerimin baflar›l› kat›l›mc›lar›ndan Ressam Alev At›lgan Han›mefendi de “Çocuk Adlar›” bafll›kl› yaz›m› okumufl ve konuya bir an›s›yla katk›da bulunmak istemifl; diyor ki: “1970’lerin son y›llar›nda Do¤u hizmeti yapan bir subay yak›n›mdan dinledim. O yörede tan›flt›¤› bir aile, k›zlar›ndan ilkine ‘Güzel’, ikincisine
E
re gibi isimler koyuyorlar. Bu do¤ru mudur? El cevap: “Bu bahsetti¤iniz isimleri koymakta bir sak›nca yoktur.” (!) Ben, Prof. Bayrakl›’dan, “Sak›nca yoktur; ama Kuran’dan, anlam›n› bile bilmedi¤iniz Arapça sözcüklere yönelmektense dilimizde çok güzel ve anlaml› adlar› ye¤lemek daha do¤ru olur” demesini beklerdim. Ebrar, Arapça “berr (hay›r iflleyen)” sözcü¤ünün ço¤uludur (ebrâr: hay›r iflleyenler). Çokluk bildiren sözcüklerden ad olur mu? Ecrin, Arapça “ecr” den, ‘ifl karfl›-
..................................... ‹lahiyat Profesörü Yaflar Nuri Öztürk: "Aleyna, ‘üzerimize olsun’ anlam›nda Arapça edatt›r, çocuklara böyle ad verilir mi?"
‘Engüzel’, üçüncüsüne ‘Kiraz’ adlar›n› vermifller. “Adlar bir yana, soyadlar› çok daha ilginç: Tavasap›” Güzel Tavasap›, Engüzel Tavasap›, Kiraz Tavasap›… (?) *** Dergimizin Eylül say›s›ndaki yaz›mda ilâhiyatç› iki profesörden örnekler vermifltim. “‹lahiyat Profesörü Bayraktar Bayrakl›’ya bir vatandafl soruyor: “Hocam, Kuran’ da geçiyor diye çocuklara Ebrar, Ecrin, Ber-
l›¤› ödenen ücret’ anlam› yan›nda ‘manevi bir karfl›l›k, âhiret ödülü’ anlam›n› da tafl›r. Bir di¤eri; 11 Kas›m 2011 tarihli
99
BD KASIM 2012
TV program›nda Sabâ Tümer’in konu¤u, ‹lahiyat Profesörü Yaflar Nuri Öztürk anlat›yor: “Adam, k›z›n›n ad›n› Aleyna koymufl; ama anlam›n› bilmiyor. Aleyna, ‘üzerimize olsun’ anlam›nda Arapça edatt›r, çocuklara böyle ad verilir mi?.. “Karadenizli bir vatandafl da yeni do¤an ikizlerinin ad›n› Hamme ve Tamme koymufl ve bu ahenkli sözcükleri Kuran’dan aray›p buldu¤unu anlat›yormufl, övünerek. Oysa bu sözcükler ölüm ve felaket bildiriyormufl. Say›n Öztürk’ün uyar›s› üzerine “Ben ne yapm›fl›m!..” diyerek hemen mahkemeye baflvurup düzeltilmesini istemifl.” *** Ekim 2012 tarihli Haber Türk gazetesinde ilginç bir haber yay›mland›: “Müftüden isim fetvas›: Kuran’da var diye her isim çocu¤a konmaz!” “Samsun Müftüsü Yrd. Doç. Dr. Hayrettin Öztürk, Kuran’da geçen her kelime isim olmaz. Baz›lar›n›n kötü anlamlar› da vard›r. Aileler ismin Kuran’da geçmesine önem gösteriyor. Ancak Kuran’da geçen her ismin çocu¤a verilmesi uygun de¤il. ‹simlerin anlamlar›n› do¤ru bilmek gerekir. Bir uzmana dan›fl›lmal›d›r. Örne¤in: “K›z çocuklara verilen ad Sanem, put anlam›na geliyor... [Kâfirlerin tapt›klar› madenî puta ‘sanem’, a¤açtan yap›lana ‘vesen’ denir. Sanem, de¤iflmeceli olarak (mecazen) ‘güzel kimse’ anlam›nda da kullan›l›yor.]
9 100
“Abdüluzza: Putun kulu; Asiye: Allaha isyan eden; Aleyna: s›k›nt›, bela; Bâde: far. flarap; Bekir: deve yavrusu (Hz. Ebubekir’in ismi ‘Abdullah’d›r, ‘Ebubekir’ lakab›d›r); Ecrin: ücret; Eflal: yara, zarar, bozukluk; Efra: bofl dolaflan; Efsa: sihirbaz, hileci; Gülsüm: gariban, kimsesiz, zavall›; Hüreyre: kedicik; ‹rem: sahte cennet; Jülide: da¤›n›k, periflan; Kayra: tanr› [ihsan, kerem, lütuf]; Kezban: yalanc›; Melis: tanr›ça, fliflman, tembel; Rumeysa: gözü çapakl› kad›n; Suden: sorumsuz. Hayrettin Öztürk “Allah’›n isimlerinin verilmesi de uygun de¤ildir. Rahman, Celil, Resul, Nebi, Cebrail, Azrail, Mikail, ‹srafil isimleri konulmamal›, hofl de¤il. Samet’de ‘hiç kimseye muhtaç olmayan’ demektir ki bu sadece Allah’a mahsus bir durumdur. Peygamber isimleri verilebilir. Alara, Rosa, ‹leyda: Bunlar ‹slam isimleri de¤il, gayrimüslim isimleridir ve çocuklara konulmamal›d›r” diyor. Haberi yay›mlayan gazeteciler Ahmet Cirik ve Yaprak Koçer’in Prof. Dr. Süleyman Uluda¤’dan ald›klar› görüfl: “‹sim, iyi araflt›r›lmal›d›r. ‹lginç olsun, diye anlam›n› bilmedikleri isimler koyuyorlar. ‹sim baflka dinde ya da mitolojide bir tanr›y› ya da kutsal› karfl›lamamal›d›r.” ‹lâhiyatç› Ali R›za Demircan da flöyle yorumluyor: “Anne baban›n görevlerinden biri de çocu¤una güzel isim vermektir. Kuran’da geçen her kelime güzel anlaml› de¤ildir. Kuran’ dan isim koyma zorunlulu¤u da yoktur. • orhanvelidedeoglu@btundunya.com.tr
Mitolojiden Yans›yanlar Haluk Erdemol
Artemis ile Aktaion Avlanan avc›n›n öyküsü:
Bir av tanr›ças›n›n dolaflt›¤› ormanlarda bir avc›n›n karfl›laflabilece¤i en büyük talihsizlik hiç kuflkusuz o tanr›çan›n gazab›na u¤ramak olurdu. Öykümüz av tanr›ças› Artemis’in gazab›na u¤rayan avc› Aktaion’un talihsizli¤ini yans›t›yor. rtemis (Roma’da Diana) bafltanr› Zeus’un k›z›d›r. Fakat annesi Zeus’ un resmi efli Hera de¤il, titan Phoebe’nin k›z› Leto’dur. Artemis’in bir de ikizi vard›r: Apollo. Önce do¤an Artemis ikizi Apollo’ nun do¤umunda annesine yard›mc› oldu¤u için hamilelerin ve ebelerin koruyucu tanr›ças› olarak da bilinir. Erkek kardefli Apollo ile birlikte 12 ölümsüz Olympos’lu aras›nda yer alan
A
Artemis av ve avc›l›¤›n yan› s›ra bekâreti ve iffeti temsil eder. Di¤er tanr›çalar›n uzun ve bol k›vr›ml› tünikleri yerine avc›l›¤a uygun k›sa bir tünik giyer. Elinde ok ve yay ile, yan›ndaki geyik ve av köpekleriyle betimlenir. Su ve orman perileri eflli¤inde dolafl›r. Onun ad›na yap›lan Efes Artemis Tap›na¤› dünyan›n yedi harikas›ndan biridir. Öykünün ölümlü avc›s› Aktaion ise Fenike’den gelip Thebai kentini 101
BD KASIM 2012
1 3
4
5
1: Tiziano (1487-1576) 2: Eugène Delacroix (1798-1863) 3: J. B. Camille Corot (1796-1875) 4: Lucas Cranach (1472-1553) 5: Francesco Albani (1578-1660) 102
2
BD KASIM 2012
kuran Kadmos’un torunudur. Zeus taraf›ndan kaç›r›lan k›zkardefli Europa’y› aramak için diyar diyar gezerken yolu Yunan anakaras›na düflen Kadmos Europa’y› bulma umudunu yitirince buraya yerleflip Thebai 6 kentini kurmufl ve baflar›lar›n›n ödülü olarak Olymposlular›n da onay›yla Ares ile Afrodit’in k›zlar› Harmonia’ y› kendine efl seçmiflti. Aktaion, Kadmos ile Harmonia’n›n dört k›z›ndan biri olan Autonoe’nin o¤lu olup bir kentavros (at adam) taraf›ndan iyi bir avc› olarak yetifltirilmiflti. Çeflitli kaynaklar Aktaion’un yedi veya elli av köpe¤ine sahip oldu¤unu belirtir, hatta Ovidius yedi köpe- 7 ¤in tek tek isimlerini vermektedir.
yay› yak›n›nda de¤il, emanete b›rakt›¤› perilerin elinde oldu¤undan öfkesini lanete dönüfltürerek Aktaion’a do¤ru ba¤›r›r: “ Haydi, flimdi git de herkese Artemis’i ç›plak gördü¤ünü söyle;
S
›cak bir
gün Artemis yan›ndaki perilerle birlikte içinde güzel bir p›nar›n ça¤lad›¤› bir ma¤aran›n kuytulu¤unda dinlenirken can› suya girmek isteyince elinde ve üzerinde olanlar› tek tek perilere teslim ederek ç›plak kal›r. Suya girmek üzereyken ma¤aran›n girifline bir gölge düfler. Rastlant› eseri o civarda dolaflan Aktaion’dur bu ve Artemis’i ç›plak görmüfltür. Artemis çok öfkelenir ve hemen oklar›na atar elini. Ancak ok ve
6: Giuseppe Cesari (1568-1640) 7: Parmigianino (1503-1540) söyleyebilirsen!” Bu sözler üzerine Aktaion dönüflüme u¤ramaya bafllar. Uzayan kafas›ndan boynuzlar ç›kar, boynu ve gövdesi kal›nlafl›r, el ve ayaklar› incelip uzar. Bir geyi¤e dönüflür Aktaion. Geyik olmufltur, ama 103
BD KASIM 2012
bilinci hâlâ insan bilincidir. Kaçmaya bafllar. Bir geyik gören köpekleri pefline düfler. Ba¤›r›r onlara: “Ben Aktaion’um; sahibinizi tan›m›yor musunuz?” Fakat ç›kard›¤› ses insan sesi de¤il, çaresiz bir geyi¤in iniltisidir. Sonunda köpekleri üzerine çullan›p zavall› genci parçalarlar. Artemis’in laneti yerini bulur. 8 u mitolojik öykü dolay›s›yla 9 düflmemiz gereken iki önemli not Thebai kentini kuran Fenikelilerin eski Yunan’ a getirdikleri Fenike alfabesinin Yunan alfabesinin temelini oluflturmas› ve yukar›da ad› geçen Europa’n›n k›taya ad›n› vermesidir. Bu öykünün sanatç›lar›n dünyas›na nas›l yans›d›¤›n› sayfalar›m›zda yer alan küçük bir seçki ile aktarmaya çal›flt›k. •
B
8: M. Johann Schmidt (1718-1801) 9 : Caserta kraliyet saray› havuzu heykel grubu / Güney ‹talya (1785-1789)
halukerdemol@butundunya.com.tr
@ ‹fiARET‹N‹N ÖYKÜSÜ Sapienza Üniversitesi profesörlerinden Giorgio Stabile’nin
aç›klamas›na göre ‹nternetin sembolü "@" iflareti, 1536 y›l›nda Latin Amerika’dan ‹talya’ya mal tafl›yan Floransa’l› tacirlerin s›k kulland›klar› bir iflaret. Yaklaflik 500 y›l önce tah›lda ölçü birimi olan "amphora"n›n sembolü olarak kullan›lan "@" iflareti uzak mesafeler aras› ticareti belirtmek için kullan›l›yordu. ‹nternetin günümüzde s›n›rlar› aflan gücü ve etkisi göz önüne al›nacak olursa bu sembolün 500 y›ld›r anlam›n› kaybetmedi¤ini söyleyebiliriz. 104
Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü
Mavi Okul Önlü¤ü "Ufff ufff" dedi Ömer. Havaya bakt›. Havada küçücük bir bulut bile yoktu. Geçen gün bir flemsiye bulmufltu. Çok sevinmiflti. ma flemsiyeyi aç›p bafl›na tutunca bu kez arabas›n› çekememiflti. Ah ah, bu araba onun herfleyiydi, eliydi, aya¤›yd›. Çünkü çöplerden ne bulursa bu araban›n içine koyuyordu. Ka¤›tlar, kartonlar, pofletler, teneke kutular, bunlar›n hepsini arabas›na dolduruyor, araba dolunca, babas›n›n gösterdi¤i Bilal Amca’n›n yolunu tutuyordu. Sonra babas› da bulduklar›n› ayn› yere getiriyordu...
A
105
BD KASIM 2012
aray› hep babas› al›yordu. Zaten yafl› küçüktü Ömer’in. Okula da gitmemiflti. Ah bu çöp bidonlar›, içinde neler vard› neler. Bazen yar›s› bofl bir defter buluyordu. Seviniyordu. Onu araban›n kocaman torbas›ndaki ayr› bir yere koyuyordu. O defter, Ömer’indi. Bazen de boyal› kalemler buluyordu, renk renk... Ama kimisi yar›m, kimisi bitti bitecek. Olsun? Seviniyordu. Onlar› yine torban›n o gözüne koyuyordu. Ama en çok sulu boya buldu¤u günler seviniyordu. Sulu boya resim yapmay› çok seviyordu. Hele bir kezinde sulu boyalarla birlikte, yar›s› bofl bir resim defteri bulmufltu. Acaba f›rça da var m›yd›? Çok kar›flt›rd› çöpü. C›k. Yoktu. Olsun, akflam eve gitti¤inde sulu boya
P
106
resimler yapard›. Çünkü evde f›rças› vard›. Ama ne olur, çöpün bir yan›nda s›k›flm›fl kalm›fl bir f›rça olsayd› ya. Yorulmufltu. Dinlenmek için az sonra çeflmenin bafl›nda oturur, hem suyunu içer, hem yüzünü y›kar, hem de f›rças›n› suya bat›r›r, bir resimcik orac›kta yap›verirdi. I-›h bulamad›. e s›cakt› bugün hava. Bafl›nda kocaman flapka, tiflörtünün üç dü¤mesi de aç›k ama durmadan terliyordu. Her çeflmede elini yüzünü y›k›yor, kana kana su içiyordu. Hangi çeflmenin bafl›na varsa orada bir y›¤›n kufl görüyordu. Kufllar da s›cakta rahats›z oluyorlar, yalaktan su içiyor, kanatlar›n› ç›rparak, bafllar›n› suyun içine sokuyor, banyo yap›yorlard›.
N
BD KASIM 2012
Bugün biraz h›zl› dolaflm›flt›. Belki ondand›, kan ter içinde kalm›flt›. Ama bakaca¤› çöp bidonu say›s› azalm›flt›. Hergün ayn› bidonlar› dolafl›rd›. Bazen de sayard›, “Otuz dört bidon oldu...” “Otuz befl bidon oldu...” Eve gidince bafl›n› muslu¤un alt›na tutacak, elini yüzünü, kollar›n›, ayaklar›n›, y›kayacak, sonra resim yapacakt›. Resim yapmay› çok seviyordu...
Üzerine tuttu... Tastamam kendine göre. Demek ki kendi yafl›nda bir çocu¤un önlü¤üydü elinde tuttu¤u. Bilinçsiz, önlü¤ü gö¤süne bast›rd›. Koklad›. Hiç de kötü kokmuyordu. Belki de onu buraya koymadan önce y›kam›fllard›. Öyle ya, “Gereksinmesi olan bir çocu¤a götürsünler” demifllerdi. Kim o çocuk? “Benim, benim!.” Diye ba¤›rd›. Birden flaflk›nl›kla elini a¤z›na götürdü. Sonra m›r›ldand›:
Birden seviverdi önlü¤ünü. Üzerine tuttu... Tastamam kendine göre. Demek ki kendi yafl›nda bir çocu¤un önlü¤üydü elinde tuttu¤u. h, bir okula gitseydi, mutla“Ben okula gitimiyorum ki...” ka resimden çok iyi notlar Olsun... Çok sevdi bu okul önlüal›rd›. ‹çini çekti, arabas›n› ¤ünü. Tekrar üzerine tuttu. “Ben yaflçekmeye çal›flt›. ‹ki bidon kalm›flt›. taym›fl bu çocuk, dedi. On bir yafl›nOnlara da bakt›ktan sonra dosdo¤ru da...” Bilal Amca’ya gidecekti. Torban›n gözünde herzaman tafl›O da nesi? Aa!.. d›¤› tertemiz bir torba vard›. Ç›kard› Son bidonun yan›ndaki ask›ya ma- önlü¤ü onun içine koydu, araban›n vi bir giysi konmufltu. Giysilere de bakard›. Evdekilerin ifline yaTorban›n gözünde rayacaksa, eve getirirdi. Annesi herzaman onu bir güzel y›kar, tertemiz tafl›d›¤› giyilecek giysi olurdu. tertemiz bir Aaaaa... Bu bir önlük... Okutorba vard›. may› yazmay› bilmiyordu ama “Okul” yaz›s›n› biliyordu. Birçok okulun önünden geçti¤i için okul yaz›n› ö¤renmiflti. Önlü¤ün gö¤sünde okul yaz›yordu. Acaba hangi okuldu? Mavi... Gökyüzü gibi. Okul önlü¤ü... Ne güzel... Birden seviverdi önlü¤ünü.
A
107
BD KASIM 2012
sap›na ba¤lad›... Nas›l olmufltu, yorgunlu¤u bir anda geçmiflti. Günefl de o denli fazla yakm›yordu art›k insanlar›... H›zl› h›zl› çekti arabay›, karfl›dan ba¤›rd›: “Bilal Amca” Bilal Amca gülümsedi. “Erken geldin Ömer” dedi. “Bütün bidonlar› dolaflt›m Bilal Amca...” Bilal Amca, naylonlar›, ka¤›tlar›, kartonlar› ayr› ayr› tartt›. “Haydi, güle güle Ömer...” dedi. mer arabay› dükkan›n bir köflesine b›rakt›, önlük torbas›n› ald›, neredeyse koflacakt›. Çok sevinçliydi. Art›k kendinin de bir önlü¤ü vard›. Hem de rengi maviydi. Ömer art›k okullu çocuk olmufltu. Koflarken birdenbire durdu, poflad›. “Ama ben okula gitmiyorum ki...” dedi. Ard›ndan,
Ö
“Olsun” diye m›r›ldand›... Tele konmufl kufla seslendi: “Hey kufl, benim de önlü¤üm var, ben de okul çocu¤u oluyorum...” Tekrar koflmaya bafllad›, bir köpekle karfl›laflt›, ona da ayn› fleyleri söyledi. “Hey köpek okullar›n aç›lmas›na az kald›, haberin var m›? Ben de bu y›l okullu çocuk oluyorum... Baaak...” Önlü¤ü torbadan ç›kard›, köpe¤e gösterdi. Oh, annesi evde yoktu. O y›k›k dökük evin çöpten bulunmufl kocaman çatlak bir aynas› vard›. Hemen formay› s›rt›na geçirdi. Aynada kendisine bakt›, gülümsedi. Bir ara parmak kald›rd›, “Ö¤retmenim...” dedi. Ö¤retmenim ben seni çok seviyorum!..” Sonra kahkahalar att›... Ayna da ona güldü. • muzafferizgu@butundunya.com.tr
Rakamlar Ö¤retmen, ilkokula yeni bafllayan miniklere sordu: “Say› saymay› bilen var m›?” Hemen bir minik el kald›rd›, “Ben biliyorum ö¤retmenim. Babam bana ö¤retti” dedi. Bundan oldukça hofllanan ö¤retmen, ö¤rencisine sorusunu hemen sordu: “Söyle bakal›m, üçten sonra kaç gelir?” dedi. Minik ö¤renci, hiç duraksamadan “Dört” diye yan›t verdi. Ö¤retmen, minik ö¤rencinin istekli oluflunu görünce, ona bir soru daha sormak istedi: “Peki, alt›dan sonra kaç gelir?” dedi. Minik ö¤renci yine hiç düflünmeden “Yedi” dedi. Bunun üzerine ö¤retmen “Çok iyi. Baban iyi bir ö¤retmenmifl. Peki, ondan sonra kaç gelir?” dedi bu kez de. Minik ö¤renci, yan›t› bilmesinin gururuyla flöyle yan›t verdi: “Vale.” • 108
Ortam Suat Türker
Hem doktorluk hem de flövalyelik... Her ikisi için 10 bin dolar.
Avrupadaki Türk Göçmenlere
Unvan Satt›lar
fi
›k›d›m... fi›k›d›m..." Mahmut kahvenin ortal›k yerinde oynuyordu. "Bir doktor...iki doktor... üç doktor..." Yorulunca oturdu. Masan›n üzerinde parmaklar›yla dümbelek çalmaya bafllad›. Çok sevinmiflti. Uzun süredir iflsizdi. fiimdi ise yeni bir para kayna¤› bulmufltu. Birahanede tan›flt›¤› ‹talyan- Alman k›rmas› emlak komisyoncusunun teklifiyle bafllam›flt› bu para ak›fl›.
Emlak komisyoncusu ona demiflti ki; "Müflteri bul, adam› hemen doktor yapal›m. Sanki, doktora yapm›fl gibi sertifika veririz. Paran›n yüzde onu senin." "Sahte falan olup da bafl›m›z derde girmesin." "Yok can›m. Her fley yasalara uygun." Emlakç› uzun uzun anlatt›: "Biz Avrupa'da geçerli her konuda ikt›sat, maliye, felsefe, akl›na ne gelirse hepsinin doktora belgesi verebi109
BD KASIM 2012
liriz. Sadece hukuk ve t›p doktoru olamazs›n. Bunlar ayr› s›n›fa giriyor. Almanya'da biliyorsun ad›n›n bafl›nda Dr. yazarsa itibar›n on misli artar. Aç›lmaz kap›lar aç›l›r. Sonra burada herkes sana doktor diye hitap eder. "Senin soyad›n neydi Mahmut?" "Hah. Sana diyecekler ki Herr Doktor Kanad›gür. Düflünsene bir kere entel s›n›f›na gireceksin. S›n›f atlat›r bu ifl sana..." "Peki kimse sormaz m› bana. Bu doktorlu¤u nereden ald›n diye?" "Sormazlar. Doktorluk o kadar muhteremdir ki kimse flüpheye bile düflmez. Tabi burada sana da görevler düflüyor. Biraz doktor gibi davrana-
kap› gibi belge verece¤iz. Hem de üniversiteden. Yald›zl›, damgal› mühürlü." Ayakl› radyo Mahmut kahveleri, iflyerlerini dolaflt› göçmenlere haberi duyurdu. Merakl› göçmenler de aralar›nda tart›flmaya bafllam›fllard›: "Sat›l›k doktorluk varm›fl. Alal›m m›?" Manavl›ktan marketler zinciri sahibi olmufl R›za, söylentileri duyunca gerçe¤i ö¤renmek için kahveye haber gönderdi. "Mahmut beni görsün." Mahmut o s›rada icraya düflmüfl kelepir ev ar›yordu. Ama ev sat›fllar› durgundu. Hemen manav R›za'n›n
iraz doktor gibi davranacaks›n. Ayakkab› boyac›s› gibi herkese 'Abicim... Abicim…' diye hitap etmeyeceksin. Biraz yukar›dan atacak, k›l›¤›na k›yafetine dikkat edeceksin. Kimse bu nerede doktor olmufl diye düflünmez bile."
B
dükkan›na gitti. Manav R›za' n›n yan›nda akrabalar›n›n yan›s›ra on kifli çal›fl›rd›. Bu ifli iyi tutturmufltu. Dükkân kalabal›kt›. Tezgâh›n arkas›nda R›za'n›n Annesi vard›. "Teyzeci¤im R›za bey nerecaks›n. Ayakkab› boyac›s› gibi herkese 'Abicim... Abicim…' diye hitap etmeyeceksin. Biraz yukar›dan atacaks›n. K›l›¤›na k›yafetine dikkat edeceksin. Kimse bu nerede doktor olmufl diye düflünmez bile. Hemen kabul ederler. Ayr›ca biz de sana koca bir 110
lerde? "Buzhanede, dur ça¤›ray›m." Terliklerini süre süre arkaya do¤ru gitti. Hangar büyüklü¤ündeki buzhanenin önünde durup içeri ba¤›rd›. "Ir›za... Ir›za… Biri gelmifl seni ar›yor."
BD KASIM 2012
R›za, beyaz plastikten yap›lm›fl kapiflonlu uzun kasap giysisiyle kap›da göründü. Elinde koca bir kuzu vard›. Mahmut'u görünce, kuzuyu çengele ast›. Memnun bir tav›rla ellerini sildi. "Bunlar› ‹ngiltere'den ithal ediyorum. Halis ‹ngiliz kuzusu. Hoflgeldin. Gel büroya gidelim." Büro gerçekten de bir markette yad›rganacak güzellikteydi. Temizli¤i, ayd›nlatmas›yla aç›k renk koltuklar›yla modern bir görünümü vard›. R›za bu büro için bol para harcam›flt›. Sekreter k›za k›za kahve yapmas›n› söyledi. Arka tarafa geçtiler. R›za hakiki deriden yap›lm›fl koltu¤a oturdu. Elleriyle koltuk bafllar›ndaki tahtadan oyma arslan bafllar›yla oynuyordu. Söze nereden bafllayaca¤›n› bilmiyordu. Önce özlemlerinden bahsetti. "Atalar›m›z ne demifl, oku...Oku... oku... Ö¤renmenin yafl› yoktur. Biz biliyorsun bu imkanlara sahip olamad›k. Rahmetli babam da hakl›yd›. Dokuz kardefli nas›l okutsun. Benim içimde ukte kalm›flt›r. Okumufl adam olmak." ahmut içinden 'iyi bir av düfltü. Adam hevesli' diye düflündü. Bu nedenle de ‹steyece¤i paray› art›racakt›. Manav R›za konuflmas›n›, "Neymifl flu doktorluk?" sorusuyla bitirdi. Bu defa Mahmut komisyonculu¤unun tüm inceli¤ini gösterecek flekilde söze bafllad›. "Biliyorsun abicim Almanya imkanlar ülkesi. Ö¤renmek isteyen her fleyi ö¤renir. Biz de e¤itim ve kültüre
M
çok önem veren bir ülkenin insanlar›y›z. ‹stiyoruz ki dostlar›m›z bu imkândan yararlans›n. Bunu da doktorlu¤un hakk›n› verecek temsil kabiliyeti olan ve mesle¤inde baflar› kazanm›fl kimselere teklif ediyoruz."
K
›sa süre duralad›. Soluk al›p sordu; "A¤abey senin soyad›n
neydi ?" "Kurtbo¤an." "Tamam. E¤er kabul edersen. ‹ki hafta sonra herkes sana doktor Kurtbo¤an diye hitap edecek. Düflün, birden bire entel zirvesine ç›kacaks›n." Mahmut'un anlatt›klar›yla Manav R›za'n›n özlemleri çak›flm›flt›. Çok sevindi¤ini belli etmeden en önemli soruyu kurnaz bir tav›rla sordu: "‹yi ama bunun hediyesi ne kadar?" "Abicim bu iflten kimse para kazanm›yor. Bu bir kültür hizmeti. Sadece üniversiteye ba¤›flta bulunacaks›n. Sekiz bin dolar." R›za kafas›nda hesaplar yapt›. "Yedi bin ?" "A¤abeyci¤im tekrar edeyim, bu ticaret de¤il kültür hizmeti. Kültürde, bilimde pazarl›k olur mu? Ama üniversitedeki profösörlere bir soray›m." Uzun süre konufltular. R›za ikna olmufl gibiydi. Ayr›l›rken "Tekrar görüflelim" dedi. Bu sözler doktorlu¤u kabul etti¤inin bir iflaretiydi. Mahmut, aceleyle, komisyoncunun yan›na kofltu. *** KOM‹SYONCU ald›¤› haberden çok 111
BD KASIM 2012
memnun olmufltu. "Sana bir teklif daha. Bu adam isterse ‹ngiltereye gidip fiövalye de olabilir. Fiyat artar ama hem doktorluk hem de flövalyelik al›r. Dünyan›n her yerinde geçerli iki unvan. Bunlar› alan adam›n s›rt› yere gelmez. Her ikisi için10 bin dolar. Böylece, senin de komisyonun artar. Unutma senin komisyonun yüzde on. Yol paralar› da sizden. Bir kurufl ödemeyiz." Manav r›za, bir kaç gün sonra teklifi kabul etti. Hem doktorluk hem de flövayelik için 10 bin dolar verecekti. Mahmut sevinçten uçuyordu.
sar›yordu. Y›lmaz elindeki ka¤›d› adama gösterdi. Anlafl›lan, adam›n geleceklerinden haberi vard›. Haz›rl›ks›z yakaland›¤› için bir küfür savurdu. Aceleyle mi¤ferini bafl›na geçirdi. M›zra¤›n› üç defa yere vurarak "Yes sör" diye ba¤›rd›. Adam›n ba¤›r›fl› Mahmut'u sevindirdi çünkü tarihi filmleri çok severdi. R›za'ya döndü: "Vay anas›n›... Tarihte yafl›yoruz sanki. Baksana duruma" dedi. R›za flaflk›n gözlerle etrafa bak›n›yordu. Kap›dak› z›rhl› elbiseler içindeki asker çad›r›n bezden kap›s›n› açt›. ‹çeri girdiler. Yerde uzun bir k›rm›z›
ondra'n›n d›fl mahallelerinde bar ve pavyonlar›n s›ra s›ra dizildi¤i, hayat kad›nlar›n›n kald›r›mda dolaflt›¤› bir semtte taksiden indiler.
L
hal› vard›. Her tarafta mumlar yan›yordu. Hal›n›n bitti¤i yerde de koca bir taht vard›.
*** LONDRA'n›n d›fl mahallelerinde bar ve pavyonlar›n s›ra s›ra dizildi¤i, hayat kad›nlar›n›n kald›r›mda dolaflt›¤› bir semtte taksiden indiler. Bar kap›lar›na oturmufl tipsiz adamlara adresi sordular. Onlar da çimenlik bir alan›n ortas›nda kurulu koca çad›r› iflaret ettiler. Sirk çad›r› gibi bir yerdi buras›. Çad›r›n kap›s›na vard›klar›nda 18. as›r flövalyeleri gibi z›rhlara bürünmüfl bir adam demir mi¤ferini ç›kartm›fl sigara 112
B
u s›rada org eflli¤inde kilise korosu 'Tanr› kraliçeyi korusun' flark›s›n› söylemeye bafllad›. Bir diskotekten al›nd›¤› belli olan ses düzeninin kenarlar› ç›plak kad›n resimleriyle süslenmiflti. Çad›r›n içi yak›lan tütsülerle genzi yakan kokular ve hafif dumanla dolmufltu. Önde yürüyen asker k›l›c›yla R›za'ya taht›n önünde durmas›n› iflaret etti. Mahmut'u da seyirci iskemlesine oturttu. Müzik de¤iflti. Borazanlar davullar büyük bir gürültüyle çalmaya bafllad›. Yan perdelerden biri kald›r›ld›. Parlak
BD KASIM 2012
›fl›klar alt›nda uzun boylu beyaz sakall› bafl›nda taç bulunan yafll› bir adam göründü. Adam yan›nda iki nedimesi ile birlikte a¤›r a¤›r yürüdü ve tahta oturdu. Nedimelerden biri R›za'n›n yan›na gelip taht›n önünde diz çökmesini istedi ve tören hakk›nda bilgi verdi. R›za'n›n bir ad›m gerisinde duran nedime, tüm konuflmalar› Almanca'ya çevirdi. üzik sustu. Tahtta oturan adam aya¤a kalkt›. Tafllarla süslenmifl beyaz pelerininin alt›ndaki k›l›c›n› çekti. Önünde diz çökmüfl, heyecanla bekleyen R›za'n›n omuzuna k›l›c›yla dokundu ve ba¤›rarak konufltu: "Kraliçe ad›na sizi flövalye ilan ediyorum." Tekrar davullar borazanlar üst perdeden çalmaya bafllad›. Yafll› adam süratli ad›mlarla sahnenin arkas›nda kayboldu. Biraz sonra nedime yald›zl› bir dosya içinde gotik harflerle yaz›l› flövalyelik belgesini getirdi. R›za art›k o zamana kadar duymad›¤› ne ifle ya-
M
rad›¤›n› bilmedi¤i flövalye unvan›nın ve doktora belgesinin sahibi olmufltu. *** MAHMUT çok mutluydu. Göçmenler aras›nda flövalyelik pek fazla ra¤bet görmedi ama 'doktorluk' sat›fl› ona bir ev alacak kadar para kazand›rm›flt›. "Doktora sat›fl›n›n s›rr› nedir ?" "Bu meslek s›rr›d›r. Aç›klanmaz. ‹nsan bindi¤i dal› keser mi?" Mahmut, rak› masas›nda savunma içgüdüsüyle flöyle konufluyordu: "‹ngiltere'de kapanm›fl bir üniversitenin ad›na veriliyor bu doktora belgeleri. Damgas› da mührü de o üniversitenin. Hepsi do¤ru. Ama üniversite uykuda. Sadece göçmenler de¤il Almanlar, ‹talyanlar, Frans›zlar da al›yor doktorluk belgelerini. Bir adam›n kartvizitinde Dr. yaz›yorsa hakiki mi de¤il mi gel bana sor. Ne yapal›m Avrupa'l›n›n zaaf› da bu... Uyan›klar bu zaaf› keflfedip paraya çeviriyorlar. Amirim, sadece Türkiye'de mi olur böyle fleyler... Keh...Keh..Keh.."• suatturken@butundunya.com.tr 113
Gezdikçe Gördükçe ‹zlen fien Toker
Bir k›sm›n› baraj gölüne b›rakan ilçe
Halfeti Do¤du¤umuz, büyüdü¤ümüz, yaflland›¤›m›z yerdir
bizim yurdumuz; ya da nereyi kalbimize koyarsak oras›. Neredeyse sevdiklerimiz, neresiyse y›llarca an›lar› üstüste koyup biriktirdi¤imiz yer, oras›d›r.
Ç
Çocukken evinden, yurdundan ayr›lmak ne kadar zorsa, yafllan›nca da en az o kadar zor olmal›. Çocuklar daha kolay al›fl›r belki ayr›l›¤a ama yafll›l›kta ba¤lar daha derin, daha s›k› örülmüfl oluyor; fazla zaman kalm›yor al›flmaya ve unutmaya… Bütün bunlar› düflünürken bindi-
114
¤im tekne hareket ediyor. 2000 y›l›ndan itibaren yavafl yavafl Birecik baraj›n›n sular› alt›nda kalmaya bafllayan Halfeti’deyim. F›rat göl havzas›n›n k›y›s›ndaki Eski Halfeti’den uzaklafl›rken, nehri görecek flekilde yamaca yerlefltirilmifl tafl evler u¤urluyor beni.
BD KASIM 2012
Halfeti tafl› da denilen boz renkli tafltan yap›lan bu evlerde Ermeni tafl ustalar›n›n eme¤i var. Selaml›k, haremlik, hayat denilen ortas› havuzlu avlular›yla, bodrum kattaki kilerleri, duvarlar›ndaki kufl evleriyle 1900’lü y›llarda yap›lan konaklar ve di¤er tafl evler y›llarca nice an›y› sar›p sarmalam›fl. Baraj yap›m›yla evlerin yar›s› yamaçta suyun üzerinde kalmay› baflar›rken, bir kaç mahalleyi oluflturan di¤er yar›s› nehir kenar›ndaki meyve, sebze ve f›st›k bahçeleriyle birlikte sulara gömülmüfl.
sucuklar, tarhana haz›rl›klar›n›n telafl› doldurmufl. K›y›daki suyun üzerindeki yüzer lokantalar, tekneler ve gölün mavi yeflil sular› Halfeti’yi görmeye gelecek konuklar› bekliyor. Birecik’e 36 km. uzakl›ktaki Halfeti, haritada fianl›urfa’ya ba¤l› olsa da Gaziantep’e çok daha yak›n. Teknemiz uzaklafl›rken Eski Halfeti giderek küçülüyor. Gölde yaflayan flabut veya kara kuyruk denilen iri bal›klar›n piflirildi¤i k›y› lokantalar› gözden kayboluyor önce; sonra da k›y›da bir k›sm›
K
Komflular›n›n bir k›sm› 8 km. uzakl›ktaki Yeni Halfeti’ye tafl›nm›fl olsa da, geçmiflin nehir, flimdinin göl manzaral› evlerinde yaflam halen devam ediyor. S›cak yaz gecelerinde üzerinde uyunan tahtlar, güneflin alt›nda k›vamlanmaya b›rak›lan pekmezler, kurumaya b›rak›lan domatesler, biberler, patl›canlar damlardaki yerlerini alm›fl. Odalar› ve bahçeleri, mevsimine göre salça, flira denilen cevizli ve f›st›kl›
Savaflan Köyü Halfeti Merkez Camii
115
BD KASIM 2012
Rumkale suyun alt›nda kalan tarihi Halfeti Merkez Camii. Bar›fl› simgeleyen bu cami de görünmez olunca ard›m›zda b›rakt›¤›m›z bo¤az tekneyi daha genifl sulara, Rumkale’ nin yan›na ç›kar›yor. Rumkale, F›rat nehri ile Merzimen çay›n›n birleflti¤i noktada, sarp kayal›klar›n üstünde bir kale kent. Çevre-
Savaflan Köyü
sindeki kayalar›n tepesine oyulmufl ma¤aralar, surlar ve çeflitli yap› kal›nt›lar›yla gölün kenar›nda oldukça görkemli görünüyor.
R
Rumkale’yi solumuza al›p devam
edince bir baflka yamaçtaki hüzünlü, terkedilmifl bir köye geliyoruz. Okulu, camisi ve evleriyle büyük bir k›sm› suya gömülen Savaflan Köyü art›k yolu da olmad›¤› için tamamen boflalt›lm›fl. Köy halk› yukar›daki yeni evlerine tafl›nm›fl. Cami minaresinin suyun içinden yükseldi¤i, az say›da tafl evin bombofl ve sessiz kald›¤› köyün dar, patika benzeri sokaklar›nda yürüyorum. Evlerin kenar›ndan, tafllar›n aras›ndan f›flk›ran gelincikler köyü sahiplenmifl sanki. Bafl›m› kald›r›p, masmavi gökyüzüne bak›p, nerede yafl›yor olursak olal›m ayn› gökyüzü alt›nda oldu¤umuzu düflünüyor, bar›fl içinde yaflamay› diliyorum. • izlensen@butundunya.com.tr
116
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
6-Maş Çorbası hangi ilimizin ünlü yemeğidir? a-Gaziantep b-Hatay c-Urfa d-Bolu
1-“Şeytan Ayetleri” adlı kitabının yazarı Salman Rüşdi hakkında ölüm emri veren eski İran dini lideri kimdir? a-Ayetullah Hamaney b-Rıza Şah Pehlevi c-Mahmut Ahmedinejad d-Rıza Rahimi 2-Dünya Anti-Doping Ajansı’nın kısa yazılışı hangisidir? a-IDE b-DDF c-TFF d-WADA 3-Bir atmaca türüyle aynı adı taşıyan halk müziği çalgısı hangisidir? a-Ney b-Flüt c-Cura d-Trombolin 4-Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren yaya ne denir? a-Akrep b-Zemberek c-Pil d-Yelkovan 5-Karagöz oyununda salt söze dayalı bölüme ne denir? a-Fasıl b-Mukaddime c-Matiz d-Muhavere Yan›tlar: 151. sayfada
7-Divan şiirinin nazım birimi beyit olan 33-99 beyitten oluşan övgü şiirine ne denir? a-Kaside b-Mersiye c-Rübai d-Beyit 8-Tarihte ilk ses kaydını kim yapmıştır? a-Albert Einstein b-Graham Bell c-Wright Kardeşler d-Thomas Edison 9-Matematikte türev alma işleminin tersi olan işlem hangisidir? a-Küme b-Analitik c-İntegral d-Ters türev 10-Kanuni Sultan süleyman nerede doğmuştur? a-Manisa b-Trabzon c-Bursa d-Samsun 11-Dişisine naka, erkeğine buğra denilen hayvan hangisidir? a-Deve b-Maymun c-Aslan d-Timsah 12-Bayrağında insan olan dünyanın tek ülkesi hangisidir? a-Fas b-Brezilya c-İskoçya d-Beliz
13-Reaksiyona girmeyen, özelliğini kaybetmeyen fakat reaksiyonun hızına etki eden maddelere ne ad verilir? a-Katalizör b-Nötr c-Trityum d-Çekirdek 14-Dünya, güneş ile ay arasındaki düz hat üzerine geldiğinde hangi olay gerçekleşir? a-Güneş tutulması b-Ay tutulması c-Ekinoks d-Med cezir 15-Asıl adı Neşecan Göktürk olan Neşe Karaböcek’e Karaböcek soyadını kim vermiştir? a-Celal Bayar b-Ahmet San c-İsmet inönü d-Atilla Alpsakarya 16-Hristiyanlık dininin katolik mezhebinin yönetim merkezi olan devlet hangisidir? a-İtalya b -Almanya c-Vatikan d-İskoçya 17-Saka Türklerinin hakanı kimdir? a-Oğuz Kaan b-Atilla c-Kutadgu Bilig d-Alp Er Tunga 18-Çobanbey Sınır Kapısı Türkiye ile hangi ülke (sınırındadır) arasındadır? a-İran b-Bulgaristan c-Suriye d-Yunanistan 117
Gözlemler-‹zlenimler Engin Ünsal
Beyaz Zambaklar Ülkesinde 1948 y›l› olmal›yd›. Talas Amerikan Orta Okulunun birinci s›n›f›nda ö¤renciydim. O sene s›n›f›m› geçip Kozlu’ya annemin, babam›n, kardefllerimin yan›na özlemle geri dönmüfltüm. 118
BD KASIM 2012
K
olay de¤ildi o yafllar-
da evden yedi, sekiz ay uzak kalmak. Arkadafllar›m, okul müthifl keyif vericiydi. Bugün bile süren dostluklar›n temeli o y›llarda at›lm›flt› ama aile özlemi de bir baflka türlüydü. Babam o y›llarda Kozlu’da görev yap›yordu. Okul dönüflü beni Zonguldak istasyonunda karfl›lam›fl, kötü bir otobüs ile k›vr›la k›vr›la giden yoldan Kozlu’ya dönüyorduk. Bir tepenin ard›ndan görünen Karadeniz köpüklü dalgalar› ile beni selamlad›¤›nda ne kadar heyecanlanm›flt›m. Evimiz denizin hemen k›y›s›nda bir tepenin yamac›ndayd›. Dalga sesleri odamda sürekli yank›lan›yor ve ben doyamad›¤›m o denizi, o dalgalar›
sevinçle seyrediyordum. Zaten ondan sonra deniz k›y›s›nda bir evde oturamad›¤›m için, bugün bile Kozlu’yu, o evi ve o dalga seslerini özlemin içimi s›zlatan ac›s›yla an›ms›yor ve ar›yorum. O yaz her nas›lsa elime bir kitap geçmiflti. Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe adl› kitab› nereden, kimden ald›¤›m› hiç an›msam›yorum. Gündüzleri evimizin önündeki kayaklara oturup o kitab› büyük bir keyifle okudum. O yaz› Robinson’un ›ss›z adada buldu¤u yerli Cuma ile yaflad›¤› olaylar› düflünerek, öyle ›ss›z bir adada tek bafl›na dalgalarla, kufllarla, a¤açlarla mavi bir gökyüzü alt›nda yaflaman›n ne büyük bir keyif oldu¤unu düflleyerek geçirdim. Gençlik y›llar›m›n müthifl kitab› bana okuma zevkini tatt›rd› diyebilirim. Okumay› Robinson ile sevdim ve bugün bile bu sevginin tutsa¤›y›m. Ali Da¤’›n eteklerinde kurulu okulumuzda ders çal›flmaktan, spordan ve kitap okumaktan baflka yapacak bir fley zaten yoktu. ‹flte o günlerde ad›n› çok duydu¤um fakat okumaya bir türlü f›rsat bulamad›¤›m bir kitab›n ad› bir çivi gibi haf›zama çak›lm›flt›: Beyaz Zambaklar Ülkesinde.
G
Geçen y›lbafl› k›z›m Gaye y›lbafl› hediyesi olarak bir kitap paketi ile bize geldi. "Sevgili Babac›¤›m sana verilebilecek en güzel hediye kitapt›r." dedi ve beni gerçekten çok sevindirdi. Paketi heyecanla açt›m ve kitaplar›n aras›nda Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitab›n› görünce 119
BD KASIM 2012
do¤uflunu, kuruluflunu, toplumsal yap›s›n›n sa¤lam bir temel üzerine oturuflunun flafl›rt›c› gerçe¤ini anlat›yordu.
K müthifl heyecanland›m. K›z›ma bu kitab› y›llard›r okumak istedi¤imi ama bir türlü k›smet olmad›¤›n› söyledi¤imde çok sevindi. Kitab› büyük bir merakla okumaya bafllad›m. Ben Beyaz Zambaklar Ülkesinde kitab›n›, karla kapl› Finlandiya’da geçen bir aflk öyküsü olarak düfllemifltim oysa ne kadar yan›lm›fl›m. Kitap bir ülkenin
Kitab›n yazar› Grigoriy Petrov 1866 y›l›nda Petersburg’un Yamburg kasabas›nda do¤mufl bir Rus vatandafl›. Bir rahip olan Grigoriy müthifl bir hatip. Kilisede verdi¤i vaazlar onu tüm Rusya’da ünlü yap›yor. Rus Meclisi olan Duma’ya seçiliyor fakat Bolflevik devriminin baflar›l› olmas› üzerine Rusya’dan kaç›p bir süre Gelibolu Mülteci Kamp›nda konuk oluyor. Daha sonra Yugoslav hükümetinin daveti üzerine Belgrad’a yerlefliyor ve tüm Avrupa’y› gezip elli kitap yaz›yor. Gezdi¤i ülkeler içinde en çok Finlandiya onu etkiliyor. Finlilerin atalar› ‹Ö100-‹S100 y›llar› aras›nda Fin körfezinden bugünkü topraklara geliyor. Finliler 1811 y›l›na kadar ‹sveç’lilerin egemenli¤i alt›nda yafl›yorlar. 1808 y›l›nda Rus Çar› I.Aleksandr’›n Finlandiya’n›n yar›s›n› iflgal etmesi üzerine zamanla Rusya’n›n egemenli¤i alt›na giriyor ve Rusya’da Ekim Devriminin baflar›l› olmas› üzerine Finlandiya 6 Aral›k 1917’ de ba¤›ms›zl›¤›n› ilan ediyor. Kitab›n kapa¤›nda Atatürk’ün bu kitab› askeri okullar›n müfredat program›na al›nmas›n› emretti¤i yaz›yor. Atatürk kurtulufl savafl›n› birlikte verdi¤i ve Cumhuriyeti birlikte kurdu¤u Türk ordusunun gelecekteki komutanlar› yetifltirecek askeri okullarda bu kitab›n okutulmas›n› istemesi çok anlaml› çünkü Atatürk’ün
Beyaz Zambaklar Ülkesinde adl› kitap bir ça¤dafl toplumun A’dan Z’ye nas›l kuruldu¤unu ve nas›l kurulmas› gerekti¤ini örnekleri ile çok çarp›c› biçimde anlat›yor. 120
BD KASIM 2012
kurdu¤u cumhuriyetin gelece¤ine bu yeni komutanlar› da ortak etmek istedi¤i anlafl›l›yor.
B
Beyaz Zambaklar Ülkesinde adl›
kitap bir ça¤dafl toplumun A’dan-Z’ye nas›l kuruldu¤unu ve nas›l kurulmas› gerekti¤ini örnekleri ile çok çarp›c› biçimde anlat›yor. Toplum yönetiminin, aile yap›s›n›n, köylülerin e¤itiminin, din adamlar›n›n yetifltirilmesinin, k›flla e¤itiminin, toplum yaflam›nda sporun ve e¤itimin nas›l olmas› gerekti¤ini ve Finlandiya’da bunun nas›l sa¤land›¤›n› yazar y›llarca Finlandiya’da gezip inceleme-
ler yaparak kitab›na aktarm›fl. Ülkesini seven her Türk’ün bu kitab› mutlaka okumas› ve Türkiye’nin nerede yanl›fl yapt›¤›n› anlamas› ve yap›lan yanl›fllar› sorgulamas› gerek. Ülkemiz Kurtulufl Savafl› sonras›nda Finlandiya’n›n geçti¤i evrelerden geçse, sorunlara onlar gibi yaklaflsa bugün ülkesinin Atatürk’ün istedi¤i gibi ça¤dafl bir toplum olmas›n› isteyenler kayg› içinde yaflamaz, bir bez parças›ndan baflka hiçbir anlam› olmayan bir türban için bunca anlams›z mücadeleyi hüzünle seyretmezdi... • enginunsal@butundunya.com.tr
Baflar›l› ‹nsanlar›n Büyük Gizi
1
Günlük yaflamlar›nda gereksiz ve ilgisiz ayr›nt›larla, düflüncelerle u¤raflmay›p olaylar›n özüne inebilirler. Çal›flt›klar› alanla ilgili olarak en az bir konuda uzman bilgisine sahiptirler. Bilgiye sahip olman›n yolunun ömür boyu ö¤renmekten geçti¤ini bilir ve yenilikleri sürekli izlerler. Verimli çal›flma al›flkanl›klar› vard›r ve planl› çal›fl›rlar. Mizah duygular› geliflmifltir. Kendilerine gülmesini bilirler ve hatalar›n›n sorumlulu¤unu üstlenebildiklerini gösterirler. Çevrenin güvenini kazanarak, bu güveni kötüye kullanmayacaklar›n› duyumsat›rlar. Her zaman temiz, ifl ortam›na yak›fl›r giysiler giyerler. Özel yaflamlar›na dikkat ederler. Düzenli bir özel yaflam, onlar›n ifl yaflamlar›nda baflar›l› olabilmeleri için gerekli enerji ve coflkuyu sa¤lar. Yarat›c›d›rlar. Yarat›c›l›k yaln›zca sanatç›lara özgü de¤ildir. S›kça unutulsa da yaflam›n her alan›nda yarat›c›l›¤a yer vard›r. Beden dilini iyi kullanman›n önemini bilirler. Elefltirirken dikkatlidirler. Y›k›c› de¤il, yap›c›d›rlar.
2
3
4
5
7
6
8
10
9
121
BD KASIM 2012
Anadolu’nun Dünyas› Bekir Özgen
Akl›n Asma Yapraklar› D
erslerimize bafllad›¤›m›zda iyi bir s›n›f›m oldu¤unu anlamam güç olmad›. Beni u¤raflt›racak tipte üç-befl ö¤rencim ya var ya yoktu. Ama en büyük sorunu O¤uz’un yarataca¤› belli oluyordu.
Ön s›rada oturmas›na karfl›n, yerinde hiç duram›yor, bir o yana,
bir bu yana kayk›l›p duruyordu. Dikkat çekecek her türlü yaramazl›¤›, bir biri ard›ndan s›ralarken, kimseyi umursam›yordu. Üstü bafl› kir pas içindeydi. Geçimsiz, sorumsuz ve da¤›n›kt›. Dahas› b›rak›n bilgiyi, sevgiyi bile paylaflmaya haz›r de¤ildi. En az›ndan bana öyle geliyordu. Bir yenilginin izini tafl›d›¤›n› sand›¤›m yüzü hep h›rç›nd›. Tembelli¤i ile aksili¤i bir araya gelince de çekilmez oluyordu. 122
BD KASIM 2012
Hepimize canl›l›k katabiliyordu. Ne ki, ikinci s›n›ftayken, annesi ölümcül bir hastal›¤a yakalan›nca yalpalamaya bafllad›.
ld›¤› notlar m›? Hepsi, berbatt›. O¤uz, daha önceden de mi böyleydi, yoksa özellikle bana karfl› m› huysuz ve h›rç›nd›, emin de¤ildim. Daha sa¤l›kl› bir kan›ya varabilmek için geçmifl y›llardaki davran›fllar›n› incelemek gereksinimi duydum. Tutulan kay›tlar› gözden geçirdim bir bir. Dört y›ll›k ö¤rencilik yaflam›nda hep zikzaklar çizmifl, bir uçtan ötekine s›çram›fl durmufltu. Örne¤in: Birinci-ikinci s›n›f ö¤retmeni, “O¤uz, birinci s›n›ftayken parlak, terbiyeli ve sevimli bir ö¤rencimdi… Ödevleri derli topluydu. Hepimize canl›l›k katabiliyordu. Ne ki, ikinci s›n›ftayken, annesi ölümcül bir hastal›¤a yakalan›nca yalpalamaya bafllad›. S›k›nt›l› ve sinirli bir çocuk olup ç›kt›. Evdeki koflullar, onu, olumsuz etkilemifl olmal›.” Üçüncü ve dördüncü s›n›f ö¤retmeni, “Annesinin ölümü, O¤uz’u çok h›rpalad›. Uzunca bir süre elinden geleni yapmaya çal›flsa da direnci k›r›ld›kça k›r›ld›. Derslere karfl› ilgisi kayboldu. Arada s›rada s›n›fta uyudu¤u bile oluyor. Son s›ralar, iyice içine kapand›. Arkadafll›k ba¤lar› koptu. Uyumsuz biri oldu. Babas›ndan ilgi görmedi¤i belli oluyor. Gerekli önlemler al›nmazsa, istenmeyen tepkiler verebilir. Yaz›k olur bu çocu¤a,” biçiminde görüfl bildirmifllerdi. Beflinci s›n›f ö¤retmeni olarak bu sat›rlar› okuyunca sorunun ne oldu¤unu ve nelerden kaynakland›¤›n› az çok kavram›fl say›l›rd›m. ***
A
123
BD KASIM 2012
“Bunu, sizin için getirdim, alın lütfen,” diye mırıldanarak elindekini bana uzattı.
Ö¤retmen olarak meslek bilgim ve birikimim yeterli say›l›rd›. Yeni okuluma ve yeni s›n›f›ma ›s›nm›flt›m. Ö¤rencilerim cana yak›nd›. Üzmüyorlard› beni. Gün geçtikçe daha da kaynaflt›k, bir aile gibi olduk. Bundan cesaret ald›klar›ndan m›d›r bilmem, yar›m elma gönül alma cinsinden de olsa, bana arma¤anlar getirmeye bafllad›lar. Düflünülmüfl olmak, ilgi görmek ruhumu okflam›flt› belli ki. Ama ben bir ö¤retmendim ve bu önü arkas› gelmeyen arma¤an ak›fl›na bir son vermeliydim. lusal Egemenlik Bayram›na yak›n bir gündü. “Bak›n çocuklar,” diye uyard›m s›n›f›mdakileri. “Bundan böyle kimseden arma¤an gelsin istemiyorum!” Sonra nas›l oldu bilmem, bofl bulunup ba¤›fllanmaz bir laf ettim. “Koflullar ne olursa olsun, ö¤retmen, ö¤rencileri aras›nda ay›r›m yapmaz. Hepsini ayn› ölçüde sever ve kollar.” Oysa do¤ru de¤ildi bu. En az›ndan O¤uz’a olan duygular›m ortadayken… Bir gün beklemedi¤im bir fley oldu. Son dersimizin ç›k›fl zili çalmak üzereydi ki, O¤uz yerinden kalkt›. A¤›r a¤›r oturmakta oldu¤um kürsüye do¤ru ilerledi. Karfl›ma geçip “Ö¤retmenim!” dedi, arkas›n› getirmedi. “Hayrola O¤uz? Bana söyleyece¤in bir fley mi vard›?” diye sordum. Bafl› yere e¤ik, ezile büzüle, “Bunu, sizin için getirdim, al›n lütfen,” diye m›r›ldanarak elindekini bana uzatt›. Kahverengi bir ambalaj k⤛d›na beceriksizlikle sar›lm›fl bir paketti bu. ‹çinde ne olabilirdi? Onu, O¤uz’un
U
124
BD KASIM 2012
arkadafllar›n›n gözünün önünde açmal› m›, açmamal› m›yd›m? Sonra, nedendir bilmem, “Kapal› tutarsam kabal›k olur,” diye düflündüm. Ambalaj› y›rtt›m. Avucumda, eskimeye yüz tutmufl bir kolye ile teki kaybolmufl bir küpe kald›. Ön s›ralardaki çocuklardan gülenler oldu. Ben, O¤uz’u mahcup etmemifl olmak için, “Aman, ne güzel parçalarm›fl böyle?” deyince, k›k›rdamalar› kesildi. Onlar›n küçümsemelerine inat küpeyi kula¤›ma, kolyeyi boynuma takt›m.
B
u arada ç›k zili de çalm›flt›. S›n›ftan öylece ç›kmak üzereydim ki, utana çekine yan›ma sokuldu O¤uz. “Ö¤retmenim!” diye kekeledi. “Bugün t›pk› annem gibisiniz.” Bir tuhaf oldum. Duyguland›m. Kendimi ö¤retmenler odas›na zor att›m. Oturdu¤um sandalyede, suçluluk gibi kötücül bir duyguya kap›ld›m. Bulundu¤um yerde do¤rulmak istedim, beceremedim. Ö¤renciler ve ö¤retmenlerin tümden da¤›lmas›n› bekledim. ‹çime düflen a¤› bir türlü ç›kmak bilmiyordu. Kendimi tutamay›p a¤lad›m. Aram›zda sessiz bir bilifl uyanmas› böyle oldu iflte. O gün bu gündür, okuma-yazma ve ders konular›n› ö¤retmek olmad› tek derdim. Öğrenciler ve öğretmenlerin Onlar›n yerine olmasa da, onlar›n yatümden dağılmasını n›nda ö¤rencilerimi e¤itmeyi amaç bekledim. İçime düşen ağı edindim. Önceli¤imin, bu olmas›na özen gösterdim. bir türlü çıkmak bilmiyordu. O¤uz’un ilgi oda¤›mda kalmas› Kendimi tutamayıp ağladım. böyle bafllad› iflte. Zaman içinde gördüm ki, ona e¤ildikçe aç›l›yor, derslere olan ilgisi art›yordu. Özendirmelerim, karfl›l›k bulmakta gecikmiyordu. Ders y›l›n›n sonuna geldi¤imizde, s›n›f›m›n en iyilerinden biri olup ç›kt› O¤uz. Görünmez bir zincirle birbirimize ba¤lanm›flt›k. * y›l ilkokulu bitirdi O¤uz. Babas› onu yat›l› bir okula vermek zorunda kald›. Aram›zdan ayr›lm›fl, birbirimizi göremez olmufltuk. Ben, onun yerini dolduracak yeni O¤uzlar ararken, aradan bir y›l› aflk›n bir zaman geçmiflti. Bir ikindi üzeri, evimin kap›s›na gelip anahtar› çevirdi¤imde, eflikte bir not buldum. Bana, “Yaflam›mda sahip oldu¤um en iyi ö¤retmen sizsiniz,” diye yazm›flt›. Yüre¤imde gür p›narlar›n kaynad›¤›n›, içimin sevinç ve gururla dolup taflt›¤›n› duyumsad›m. Kap›dan geri döndüm. Bir bahar yeli gibi d›flar›ya akt›m. “Bugün, benim günüm,” dedim. “fiiir okuyay›m, müzik dinleyeyim. Baflar› türküleri söyleyeyim. Ö¤retmenlik kanatlar›m› tak›p uçmay› deneyeyim ta göklerin derinliklerinde.” Tuhaft›r, o günden sonra ö¤retmenlik birikimimin artmas›na karfl›n,
O
125
BD KASIM 2012
Kabıma çekilip çevremden soyutlanırken aradan üç koca yıl geçmişti.
mesle¤ime olan sayg›m azalmaya yüz tuttu. Yükselen de¤erlerin oda¤›na para ve ç›kar iliflkileri yerlefltikçe, kendimi her zamankinden daha de¤ersiz bulmaya bafllad›m. Kab›ma çekilip çevremden soyutlan›rken, aradan üç koca y›l geçmiflti. Postac›y› kap›mda gördü¤ümde, do¤rusu ya, bir ö¤rencimden haber alaca¤›m, akl›m›n ucundan geçmiyordu. Zarf› ellerim titreyerek açt›m. O okunakl› el yaz›s›yla O¤uz: “Ortaokulu bitirdim. Sürekli, üstün baflar› listelerinde yer ald›m. Vesikal›k resimlerim okulumuzun fleref köflelerinde as›l› durdu. Bu arada de¤iflik, seçkin ö¤retmenlerim oldu. Ama sizin yerinizi hiçbiri tutamad›,” diyordu. Ne yalan söyleyeyim, gö¤süm kabard›. Adres vermedi¤i için ona yan›t veremedim. Beni ne denli mutland›rd›¤›n› belli edemedim. “Sen, benim ö¤retmenlik yan›lg›ma gerçek bir misillemeydin,” diyemedim. Aradan bir dört y›l daha geçti¤inde ise, olumsuz koflullar›n kendisini zorlad›¤›n›, ancak yine de çal›flmas›n› sürdürdü¤ünü ve yak›nda Fen Lisesini baflar›yla bitirece¤ini yaz›yordu. Her zamanki gibi, “En iyi ö¤retmen sizsiniz,” demeyi de unutmam›flt›. Y›pranan ve zay›f düflen yüre¤imin yerine bir yenisi tak›lm›fl gibi oldu. u arada, y›llar birbiri ard›ndan geçip gitmifl, uzunca bir dört y›l daha gerilerde kalm›flt›. Gözlerimin se¤irdi¤i bir ö¤le üzeri mektubu ç›ka geldi O¤uz’un. Bu kez, fakülte diplomas›n› ald›¤›n›, onunla da yetinmeyerek biraz daha ilerlemeye karar verdi¤ini yaz›yordu. ‹çimden, “Sana da bu yak›fl›r,” demekle yetindim. Kendisi sürekli geliflip de¤iflirken, yazd›¤› son tümce de¤iflmemiflti: “Benim en iyi ö¤retmenim sizsiniz.” ***
B
126
BD KASIM 2012
ykü burada bitmedi. Evime telefon ba¤latt›¤›m günlerdeydi. Bir akflamüstü zil sesiyle irkildim. Koflup almac› kula¤›ma yaslad›¤›mda, O¤uz’un, “Alo; Ö¤retmenim!” sözcükleri doldurdu kula¤›m›. T›n›s› ayn› kalan sesi oldukça kartlaflm›flt›. Konufltuk… Duraksamal› bir Türkçeyle, “Uzun süredir ‹ngiltere’de akademik çal›flma yap›yorum. Önce yüksek lisans›m› yapt›m, ard›ndan doktoram› verdim. fiimdi de yard›mc› profesör oldum. Burada benim gibi bilimsel çal›flma yapan bir k›zla tan›flt›m. Bak›fllar›, gülüflü, yürüyüflü t›pk› size benziyor. Onunla evlenmeye karar verdik,” dedi. Gönenmifltim. Dizlerimin ba¤› çözülür gibi oldu. Yanda duran sandalyeyi alt›ma çekip oturdum. Sürdürdüm dinlemeyi. Nikâhta buluştuk. Boynumda “Bir süre önce babam› kaybetOğuz’un annesinin o eski tim. Kimim kimsem kalmad›. Ama kolyesi ve kulağımda teki siz vars›n›z ya!.. Bu bana yeter. Yak›nda ülkeme dönüyorum. Evlenme kalmış küpeyle birbirimizi törenimizde, annemin yerini sizin kucakladık. alman›z› diliyorum. Bilmem, koflullar›n›z› zorlam›fl olur muyum?” ‹çim hop etti. Alt›mdaki sandalyenin salland›¤›n› sand›m. Bu, bekledi¤im bir öneri say›lmazd›. Ama kabul edilmeyecek gibi de de¤ildi. *** onra ne mi oldu? Nikâhta bulufltuk. Boynumda O¤uz’un annesinin o eski kolyesi ve kula¤›mda teki kalm›fl küpeyle, birbirimizi kucaklad›k. Sevindi, gönendi, yanaklar› alland›. “‹nan›l›p güvenilmek çok güzel bir duygu... Size yürekten teflekkürler ö¤retmenim. Bana önemli oldu¤umu duyumsatan ve bir fark yaratabilece¤imi gösteren siz oldunuz. fiahs›n›za olan minnet borçlar›m birikti, da¤lar kadar oldu. Nas›l ödeyece¤imi bilemiyorum,” diye yüre¤ime su serpti. Yüzüne konup göçen gülümseme, görmeye de¤erdi. Ben ise gerim gerim gerildim mi, ad›m gökyüzüne yaz›ld› m›, bilmem. Ama iki damla sevinç gözyafl› kayd› kirpiklerimin ucundan. Mutlulu¤umu belirtmek için sözümün yönünü ona çevirip “Bak, can›m,” diye f›s›ldad›m. “Seni tan›masayd›m, ö¤retim ad›na e¤itimi bir kenara itti¤imin ayr›m›na bile varamayacakt›m. Akl›n, asma yapraklar› aras›nda, e¤itime bürünüp üzüme durdu¤unu, ben, senin sayende alg›layabildim. Ö¤rencim üzerinde bir fark yaratabilece¤imi bana ö¤reten de sensin. Bunu unutma,” dedim. Onlar elimi öpüp ayr›l›rlarken, gün devrilmifl, camlarda ve gönlümde de¤iflik bir ikindi ›l›maktayd›. •
Ö
S
bekirozgen@butundunya.com.tr 127
Memleket Özlemi ‹lyas Halil
o¤a Da¤lar›
B
Maria, gezgin bir şairden Boğa Dağları’nın Amor efsanesini duyunca efsunlaştı. Yolcu
vapurunda miço oldu. Liman liman dolaflt›, sonunda ‹stanbul’a vard›. Oradan trenle Mersin’e. Tan›d›¤›m y›l Toros Oteli’nin lokantas›nda ahç› yard›mc›s› olarak çal›fl›yordu. ***
G
ençlik y›llar›m›n ilk arkadafl›. Sevgisini elleriyle, a¤z› ile ›s›rarak, koklayarak, kulaklar› ile dinleyerek gösterirdi. Karanl›k saatimde Maria mum. Yolumda ›fl›k. Ve sonra yolum oldu. Bilmedi¤imizi el ele arad›k. S›k›nt›l› günümde. S›k›nt›mdan da yak›n. Yan› bafl›mda. Elimi tutuyordu. Altm›fl y›l sonra Çukurova’ya döndü¤üm hafta Maria’y› ovada eser buldum. Rüzgârd›. Çiçeklere s›¤›nm›fl rayiha. Gün bat›m›nda. Renkti. Bo¤a Da¤lar› Taurus silsilesinin sabah sessizli¤i idi Maria. Rüyalar›
128
uyand›ran. May›s sevinci ile. Bir may›s günü bafllad› Maria efsanem. Sabah erken Pompeipolis’e bisikletle gitmifltik. K›y› ak köpük. Günefl sabah sar›s›. Henüz yapraklanan çal›n›n ard›nda saçlar›n› çözdü. Ete¤ini ast›. Mayosunu giyip giymedi¤ini hat›rlam›yorum. Oldu¤u gibi duruyordu. Akdeniz sabah yeli yüzüme vuruyordu. Kaynaktan f›flk›ran su ayakta. Çamlardan esmifl. Amor Ventüs esiyordu. Gerçek d›fl›. Güzel. Nefes al›yor, veriyordu. Yirmi yafl›nda. Vücudunda günefl baflka sar›. Gö¤üslerine yap›flm›fl kum. Dalg›n kumlar› say›yordum. ***
BD KASIM 2012
Sahil bofl. Yel susmufl. Zaman durmufl. Deniz kum günefl rüzgâr Maria’ya hayran bak›yoruz. Dalda iki küme limon çiçe¤i. Nefes verince indi. Yelde ak, ucu kara dut. Uçtu mart› gö¤üsleri. ***
B
irkaç ay olmufltu Maria’y› tan›yal›. Kentte yeni. Tan›d›¤›m akflam Maria Toros Lokantas›’nda servis yap›yordu. Sevinç dolu. Kulaklar›ndan burnundan kad›n taflm›fl. Kad›n kokuyordu. *** Çukurova’ya neden geldi¤ini anlatm›flt› o akflam. “‹lk aflk efsanesini Korsika’da, Porto Vecchio köyümüze gelen gezgin (troubadour) flairden duymufltum,” dedi. “Efsaneye göre insan›n neden iki ayak üstünde yürüdü¤ünü bilmedi¤i y›llar, insan sa¤anakta ya¤mur damlas›. Kim oldu¤unu bilmeden nehir olur bir denize gidermifl”. *** Bo¤a Da¤lar›’n›n tepesinde hava güzelli¤ine uyanm›fl. Ova yarat›klar›na hayat verenin hava oldu¤unu bilmelerini istemifl. ‹nsanlara varmak için. Esmifl. Rüzgâr olmufl. Rüzgâr gözlerini suland›rm›fl, burunlara hapfl›rmay› vermifl. Ve böylece yarat›klar›n gözleri aç›lm›fl, burunlar› koku alm›fl. Yürekleri h›zl› vurmufl. ‹nsanlar rüzgâra Amor Ventüs demifller. May›s bafllar›nda ovay›
kaplay›nca Amor, içlerinde bir eksiklik bafllam›fl. Yar›n› düflünmüfller. Giden mazi olmufl. Kaybolan zaman› fark etmifller. *** Efsanenin nerede bafllad›¤›n› bilmek istedim. Bo¤a Da¤lar›’n›n nerede oldu¤unu bileni bulamad›m. Kiliseye u¤rad›m, papaza sordum. “Anatoli ad›nda bir ülke var,” dedi papaz efendi. ”Ülkenin güneflin geldi¤i yer anlam›na gelir. Belki orada bulursun arad›¤›n›.” *** “‹flte böyle oldu. fiimdi buraday›m,” dedi Maria. ”Köyümde ressam olmak istiyordum. 1945 Savafl› yeni bitmiflti. Açl›k köyümüzün ars›z ›s›rgan otu. ‹flsizlik günün karanl›¤›... Paras›zl›k herkese bulaflm›fl nezle.
K
endimi ar›yordum. Klikya ovas›nda, rüzgâr Ventüs’ün gökyüzünü Silisya mavisine nas›l boyad›¤›n› görmek istedim. Klikya’n›n suyunda, gecesinde Akdeniz’i tatmak istedim. Klikya’da denizin sesini, güneflin sar›s›n› tencerede kaynat›p yüre¤ime ilaç. Bu gün Pompeipolis’te Amor Ventüs’ün saç›m› da¤›tmas›n› 129
BD KASIM 2012
istiyorum. Gel Ventüs. ‹çimde karanl›k ma¤aralar›n kap›s›n› aç. Amor girsin, dedim. ‹çimde kad›n toprak, günefl ve su. Kaynafls›n gürül gürül bir ›rmak, onlar gibi akmak istiyorum.” *** Elli say›l› o y›lda. Maria benim yafltayd›. Bildi¤imiz üç befl yabanc› sözcükle anlafl›yorduk. Yafl›m›z›n dili ile anlafl›yorduk. ‹çimiz May›s. Vakit gençlik vakti. Ayn› elde iki parmakt›k. ‹ki flaflk›n. Çiçek koklar gibi. Yak›n. May›s duyuyor. May›s ar›yorduk birbirimizde. *** eniz k›y›s›nda durdu Maria. Ey ulu rüzgâr. Ben bugün kad›n. ‹ncir a¤ac›n›n yapraklar›n› h›fl›rdat›r gibi saçlar›ma dokununca. Kad›n uyand›m. Vücuduma kad›n olmay› ö¤retece¤im. Bana yard›m eder misin? Denizin bütün mavilerini üstüme sürece¤im. Kendimi sabaha benzetece¤im. Bir yan›m s›cak. Güneflten. Ak gö¤üslerim Pompei Denizi köpük. Sanki daha günefl de¤memifl gök. Koflunca ›fl›klar›n güneflten topra¤a kofltu¤u gibi koflaca¤›m. *** Amor Ventüs seni duyunca ç›plakl›¤›mda. Amorun eksik yönüm oldu¤unu bildim. Lütfen uyand›r beni. Arad›¤›m›
D
130
anlay›ncaya kadar. Sen ve ben yan yana günefl. Yan yana Ventüs yani rüzgâr. Esece¤iz. Ben arad›¤›m› bilece¤im. Sen arand›¤›n› göreceksin. *** Sonra bana döndü. Bir kaç y›l önce çocuktum. fiimdi bilmece. Kim oldu¤unu kendime soruyorum. Sorular›n karfl›l›¤›n› sende görüyorum. Bu sabah k›y›da yafl›m. ‹çimde bahar. Sar› domates çiçe¤i, bir gün k›z›l domates olaca¤›m› söyledi. *** Bir gün seninle sevinmek isterim. Belki bugün yar›n birlikte oluruz. ilyashalil@butundunya.com.tr
Gençlik bir ak›l halidir Y›llar cildi buruflturabilir, ancak heyecanlar›n bitifliyle ruh buruflur. ‹nsan kendine olan güveni kadar genç, Kuflkusu kadar yafll›, Cesareti kadar genç, Korkular› kadar yafll›, Umudu kadar genç, Bezginli¤i kadar yafll›d›r. Hiç kimse fazla yaflam›fl olmakla yafllanmaz. ‹nsanlar› yaflland›ran, ideallerinin bitmesidir. Kalbi sevdikçe, nefle duydukça, güzellikleri fark ettikçe, beyni yeni fleyler keflfettikçe, herkes gençtir. ‹nsanlar yaflad›kça yaflland›klar›n› san›rlar, Halbuki yaflamad›kça yafllan›rlar. ‹nsan, yafll› olmaya karar verdi¤i gün yafllan›r.
Yaflamdan Kesitler Sema Erdo¤an
Yeflilçam’›n "yard›mc› erkek oyuncusu"
Süleyman Turan Fotograflar: Ali Güleryüz
Yeflilçam’da esas o¤landan sonra
öne ç›kan rollerde izledik onu. 1963 y›l›ndan 2007’ye kadar Yeflilçam’da çevrilen iki yüze yak›n filmde rol ald›.
1
971’de Adana Alt›n Koza, 1972’de de Antalya Film Festivali’nde En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu ödülünü kazand›. Yeflilçam’›n "yard›mc› erkek oyuncusu" Süleyman Turan. Ödüller de ald›¤› bu s›fat› biraz da "ti" ye al›yor "bizim görevimiz hep yard›m etmek zaten", diyor. Sinema-
da hep ikinci adam oldu. "Kötü adam"› çok oynamad› ama bir berdufl nas›l iyi olur, bir alkolik ya da "zorla kötü bir fley yapt›r›lmak istenen adam ne yapar"› oynad›. O, kötünün içindeki iyiyi yakalamaya çal›flt› hep. Tiyatro tutkusu onu sinemaya götüren yol tiyatro. Tiyatroda 131
BD KASIM 2012
Süleyman Turan Mehmet Dinler’in yönettiği Sayın Bayan filminde Türkan Şoray, Tamer Yiğit, Hulusi Kentmen ve Öztürk Serengil ile oynar.
çal›flan çok yak›n bir arkadafl› sayesinde tüm provalar› izliyordu. Bir gün, oyun öncesi Selim Naflit hastalan›nca "haydi bakal›m sahneye" derler.
O
yundaki rolü perdeyi açmak ve oyuna girifl yapmakt›r. Sahneye ilk olarak o ç›kacakt›r. Aksilikler peflini b›rakmaz. Ne kadar u¤rafl verse de perdeyi açamaz, düflürür. Bu durumu komiklik zanneden izleyiciden bolca alk›fl al›r. Çok flafl›rd›¤› bu be¤eni ile ilk sahne deneyimini atlat›r.
Sinemaya geçifl Dönemin en önemli magazin dergilerinden Ses Dergisi kapak y›ld›z› yar›flmas› ile en yak›fl›kl› erke¤i ve en güzel k›z› ar›yordur. Çizgi roman kahraman› Tarkan’›n yarat›c›s› Sezgin Burak’›n teflviki ile Süleyman Turan da bu yar›flmaya kat›l›r. Sezgin Burak, sinemaya geçmek için en iyi yol bu, diye ikna eder ve formu da kendisi doldurur. "Senden, “iyi kötü adam olur." 132
diye de ekler. Turan, bu söze çok içerleyecek, ileride sinema kariyerinde bu rolleri kabul etmeyecektir. Bunun ne ifli var bu yar›flmada demesinler diye bir not düfler baflvuru formuna. Tek amac› birilerinin dikkatini çekmektir: "Lütfen beni yar›flman›n amac›na göre dikkate almay›n. Teferruat aras›nda görün."
İ
flte düflülen bu not, Kemal Film
sahibi Osman Seden’in dikkatini çeker. Süleyman Turan, Kemal Film ad›na Mehmet Dinler’in yönetti¤i Say›n Bayan filminde Türkan fioray, Tamer Yi¤it, Hulusi Kentmen ve Öztürk Serengil ile oynar. ‹lk film ve ilk heyecan unutulmaz. Sabah›n erken saatinde Suadiye’den yola ç›kar. Köprü yoktur. Bekler bekler kimsecikler gelmez. Nihayet bir süre sonra üzerinde malzemelerle gelen minibüse biner, çekim yerine giderler. Burada da bekler. Gece yar›s› s›ra
BD KASIM 2012
kendisine gelince anlar ki "sineman›n olmaz ise olmaz›d›r beklemek." ‹kinci filminin yönetmeni Osman Seden’dir. Kötü adam›n iyi taraf›n› ortaya ç›karan karakteri canland›rd›¤› "Koçum Benim" filminde oynar. Kendi tercihi olmasa da Türkan fioray, Ediz Hun, Süleyman Turan, Sadri Al›fl›k, Ayhan Ifl›k Ayhan Işık ve Ajda Pekkan’la gibi önemli y›ld›zlarla çal›fl›r. Hepsinden bir fleyler ö¤renir. Özellikle de Sadri Al›fl›k unu- lik de yapt›. Çok önemli bir eseri çetamad›¤› öyle ö¤ütler verir ki ona. virirken orijinal nüshan›n 30 sayfas›n› "Bak seninle konufluyorum ama biraz kaybeder. Çok sevip defalarca okudusonra ne yapmam gerekti¤ini düflü- ¤u eser, öyle bir yerleflmifltir ki bellenüyorum. Sen de böyle düflün. 1000 tane masken Dergi ressaml›¤›, olsun. Her seferinde birini tak." Süleyman Turan’›n sinema
Dergi ressaml›¤›
ile birlikte yürüyen ikinci ifli olmufltur hep.
Dergi ressaml›¤›, Süleyman Turan’›n ikinci ifli olmufltur hep. Günayd›n Gazetesi’nde ç›kan "fienlikli Gün"de O¤uz Aral’›n "Utanmaz Adam" köflesi alt›nda çizgi romanlar› yay›mlan›r. "Hep flöyle düflünürdüm. fiansl›y›m. O¤uz ustay› okuyan alt›nda beni de görüp okuyor. fianss›z›m; bunun ne ifli var burada diyenler oluyordur ."
S
inema ile birlikte nokta koydu¤u çizerli¤inde16 y›l Sabah Gazetesi’nde, 6 y›l Akflam Gazetesi’nde çizer. ‹ngiliz Filolojisi mezunu olan Süleyman Turan uzun y›llar çevirmen-
¤ine o 30 sayfay› kendisi yazar. "Belki de ilk senaryom o oldu." diyor Süleyman Turan
Y›lmaz Güney ile tan›flma "Ben Y›lmaz Güney’in k›r›lgan ve duygusal bir insan oldu¤unu iddia edebilirim. Hissetmeden, bir insan›n yazamayaca¤› duygulu sahneler yaz›yordu mesela. Kabaday›y› oynarken bile alttan o duygular› seziyorsunuz... Bu k›r›lgan ve duygusal insan ile bir film çekimi s›ras›nda Tekirda¤’da tan›fl›r. Daha sonra Y›lmaz Güney’den 'Çirkin Adam' filmi için teklif al›r. 133
BD KASIM 2012
Y›lmaz Güney’in hem yönetti¤i hem oynad›¤› bir filmdir 'Çirkin Adam'. "Nas›l yapard› bunu flaflard›m. Ben yönetece¤im bir filmde nas›l oynar›m diye düflünüyorum. Çok zor. Bir aktörün düflebilece¤i en büyük tuzak budur. Siz fark›na varamazs›n›z iyi mi kötü mü oldu diye."
En ‹yi yard›mc› Erkek Oyuncu Ödülleri 1971 y›l›nda, Y›lmaz Güney’in senaryosunu yaz›p yönetti¤i "Yar›n Son Gündür" filmiyle ayn› y›l Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde "En ‹yi Yard›mc› Erkek Oyuncu" ödülünü kazan›r. Aç›klamak istemedi¤i bir dizi gariplikler de yaflar ödül töreninde. "Bir çok çapa¤› olsa da çok hofl bir organizasyondu. Bana çok geç haber verdiler. fiimdi söyleyemeyece¤im tuhafl›klar oldu. Benim ödülümü bir baflka sanatç› arkadafl›m ald›. Ödül gecesine son dakikaya yetifltim ve ödül arkadafl›n elinde ve o sahnede iken yetifltim; heykelci¤i havaya kald›r›p foto¤raf çektirdim." Süleyman Turan, bir y›l sonra Al-
134
t›n Portakal’dan At›f Y›lmaz’›n ‘Güllü’ adl› filmi ile bir ödül daha al›r.
Senaryo da yazd› Sinemaya girerken amac› salt kameran›n önünde olmak de¤ildi. Filmin konusunu da kendisi bulmak istedi hep. Öykülerini hep flafl›rt›c› bir sonla bitiren O’Henry hayran›. Zeki Ökten’in yönetti¤i kendisinin de rol ald›¤› "Sevgili Day›m", Kartal Tibet’in yönetti¤i "Bafl Belas›", Zeki Alasya’n›n yönetti¤i "Dönme Dolap" senaryolar›n› yazd›¤› filmlerinden bir kaç›.
S
üleyman Turan, yak›n bir zamanda yönetmenlik hayalini de gerçeklefltirmek, senaryosunu kendisinin yazd›¤› bir TV filmi yönetmek istiyor. O, sinemada zor koflullar› yaflam›fl, bugünün koflullar›nda da sinema yapm›fl bir oyuncu. "fianss›z bir dönem yaflad›k ama bu dönemi gördü¤ümüz için de flansl›y›z. ‹kisini de biliyoruz. Ayr›cal›kl› hissediyorum kendimi. Savafltan ç›km›fls›n›z ve yepyeni imkânlarla sinema yap›yorsunuz." diyor.
BD KASIM 2012
Yokluk döneminin yarat›c›l›¤›na dikkat çekmeden de geçemiyor. "Jimmy Jib kamera dahi yapabiliyorduk. Nas›l m›? Kimsenin düflünemedi¤i. ‹tfaiyenin yang›n merdiveni ile… ‹lkel de olsa ifle yar›yordu. Bir ressama istedi¤iniz bir tabloyu anlat›yor, sadece siyah ve beyaz boya veriyorsunuz. Biz öyle çal›flt›k iflte. K›t imkânlar yarat›c›l›¤›m›z› gelifltirdi."
B
iyi yapt›klar›na inan›yor. Dostluklar›n› da çok keyifli buluyor.
Son filmi “Sonsuz” Oynad›¤› son film, bir kanser hastas›n› canland›rd›¤› “Sonsuz” adl› film. Üç kanser hastas›n›n birbirlerini daha iyi anlay›p hayatta kalma hikayesinin anlat›ld›¤› filmde, hastanede yatmakta olan ve sonunda ölen eski aktör Süleyman Turan’›, kendisini canland›rd›. "Nas›l bir duygu?" diye sordu¤umuzda "‹nflallah sonum böyle olmaz. Bir prova yapal›m dedim." diyerek yan›tl›yor bizi ünlü sanatç›...
ir solukta dönemin ses getiren ve dünyaca kabul gören yönetmenlerini s›ral›yor. At›f Y›lmaz, Lütfi Akad, Osman Seden, Zeki Ökten, fierif Gören, Y›lmaz Güney, Tunç Baflaran…. Bugün daha ilk filminde "Filmler starlar›n "Bu bir…filmidir" diyen filmleri olarak bilinirdi. yönetmenler var. Ama bir filmin mutlak hakimi yönetmendir. Bugün daha ilk filminde "Bu bir…filFacebook ve twitter hesab› yok, midir" diyen yönetmenler var. Büyük cep telefonu kullanm›yor. Sosyal medustalar her gün bir fley ö¤reniyoruz yada Süleyman Turan hakk›nda fazla derlerdi. Kendilerini hep ö¤renci ola- bilgi yok. Sadece film bilgilerine rastrak görürlerdi.’ lars›n›z o kadar.
Genç sinemac›lar› seviyor 6-7 y›ld›r sinemadan uzak Süleyman Turan. Film çevirmese de özel projelerde yer al›yor. Reddedemiyor. ‹nsanlar› k›rmaktan ziyade sayg›s›zl›k olarak de¤erlendiriyor bunu. fiener fien ile Kabaday›, Cem Y›lmaz ile Yahfli Bat› filmlerinde rol ald›. 1999-2002 y›llar› aras›nda yay›mlanan televizyon dizisi Y›lan Hikayesi’nde Mehmet Ali Alabora ve Meltem Cumbul ile birlikte oynad›. Genç oyuncular› çok seviyor ve ifllerini çok
Hemen ‘iyi ki yok’ diye at›l›yor. "Facebook mudur, twitter m›d›r nedir hiç ilgim yok. ‹nsanlar›n zekâlar›n› yar›flt›rd›klar› alanlar. Bana itici geliyor. Bilgisayar da kullanm›yorum. Cep telefonum da yok."
S
inemada, kötünün iyi yanlar›n› ortaya ç›karan karakterleri canland›ran Süleyman Turan’ ›n yönetmen olarak imza ataca¤› televizyon filmini sab›rs›zl›kla bekliyoruz. • semaerdogan@butundunya.com.tr 135
Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri...
Yazan: SABR‹YE AfiIR
B
u Alman çocu¤un babas›
zengin bir tüccar, annesiyse özgürlü¤üne düflkün bir kad›nd›. Zengin bir ailenin çocu¤u olmak, ona ideal bir çocukluk getirmedi. Babas› çok k›skanç, annesi ise bencildi. Bu yüzden ailedeki çekiflmeler bitmek bilmedi. Babas› öyle is-
136
tiyordu ama onun hayalleri tüccar olmak yönünde de¤ildi. Daha on befl yafl›nda olmas›na ra¤men edebiyata ve felsefeye doymak bilmez bir ilgi duyuyordu. 17’sindeyken, yaflam›ndaki en derin izi b›rakan olay gerçekleflti ve babas› intihar etti. T›p e¤itimine bafllad› ancak k›sa süre sonra felsefe alan›n› seçti. 25 yafl›ndayken ciddi bir kavga yaflad›¤› annesi ile ölene dek hiç görüflmedi. Birçok kitap yazd›. Alman felsefe ve yaz› dünyas›n›n ilklerinden oldu. En çok istedi¤i fley olan üne, ancak ömrünün son y›llar›nda kavuflabildi. Kant’›n biricik ö¤rencisi, Nietzsche’nin ilk ak›l hocas› olan bu karamsar filozof Arthur Schopenhauer idi…
BD KASIM 2012
enç asker, harita subay› bir baban›n o¤lu olarak geldi¤i hayat›n›n, çocukluk günlerinin bir k›sm›n› Ankara’da geçirdi. Baba mesle¤i peflini b›rakmad› ve askeri okullara gitti. Yat›l› okula giden her çocuk gibi, askeri okullarda mutlu olmad›. Sonralar› o günleri ve çocuklu¤unu, ‘nedense hep a¤lamaya haz›r’ olarak nitelendirdi. Genç bir subay olarak Anadolu’yu dolaflt›. fiiirle tan›flt›ktan sonra hiç kopmad›, kopamad›. Ordudan ayr›ld›ktan sonra bir süre SEKA’da çal›flt›. fiiirler yazmaya devam etti, fliir kitaplar› yay›mlad›. fiiirlerinde, çocuklu¤unun hüznünü, Ankara’n›n grili¤ini ve yat›l› okullar›n
G
demir so¤uklu¤unu s›k s›k iflledi. fiiirlerinde yüzünü Anadolu’ya döndü, fliirinin merkezine insan›, toplumu koydu. ‹kinci Yeni ak›m›n›n öncülerinden oldu. Cemal Süreya’n›n “Öldü¤ü gün hepimizi iflten att›lar” dedi¤i, “Belki de as›l ustal›k budur; her zaman acemi olmay› bilmek” diyen bu acemi usta, Turgut Uyar idi…
B
u küçük ‹talyan k›z›n babas› bir subay, annesi ise varl›kl› bir aileden gelen, ak›ll› ve modern görüfllü bir kad›nd›. Annesi k›z›na, her gün yoksullar için örgü örme görevi vererek onun flefkat ve yard›mseverli¤i ö¤renmesini sa¤lad›. ‹lkokulda baflar›l› bir ö¤renciydi. S›n›f arkadafllar›yla oynad›klar› pek çok oyunda da liderlik ediyordu. ‹lkokuldan sonra ailesine e¤itime devam etmek istedi¤ini söyledi. O dönemde kad›nlar ilkokuldan ileri gidemiyordu. E¤itimini sürdürdü ve ‹talya’da ilk t›p diplomas› alan kad›n oldu. Bilimsel çal›flmalar›na zihinsel özürlü çocuklar üzerinde devam etti ve bu ‘özel çocuklar›n’ e¤itim ald›¤› bir okulda yöneticilik yapt›. Pek çok ülkede yapt›¤› bilimsel ve e¤itim çal›flmalar›yla e¤itim alan›nda Montessori Metodu’nu kurdu. Atatürk’ün de ilgisini çeken ve Türk ö¤retmenlerin de ö¤renmesini istedi¤i bu baflar›l› e¤itim metodunun 137
BD KASIM 2012
kurucusu, bir ‘dünya vatandafl›’ olan Maria Montessori’ydi…
F
oto¤raftaki küçük Kübal›, çok gençken siyasete at›ld› ve ‹spanyol yönetimiyle çat›flmaya bafllad›. Daha 17 yafl›nda iken 6 y›l boyunca a¤›r çal›flma kamp-
lar›nda tutsak olarak tutuldu. K›sa süren yaflam›n›n büyük bölümünü de sürgünde geçirdi. Hukuk ve felsefe e¤itimi ald›. Y›llarca fliirler, kitaplar ve gazete makaleleri yazd›. Siyasi etkinli¤i nedeniyle hep bafl› derde girdi ve hiçbir ülkede uzun süre kalamad›. Kendisini Küba’da ‹spanyol koloni yönetimini sona erdirilmesi ve Küba’n›n ABD baflta olmak üzere, baflka ülkelerin egemenli¤i alt›na girmemesi için savafl›ma adad›. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk ba¤›ms›zl›k mücadelesini 19 May›s günü Samsun’a ç›karak bafllat›rken, Jose Marti de bir baflka 19 May›s günü Küba’ya ç›karak ba¤›ms›zl›k savafl›n› bafllatt›. Bu amaç u¤runa yapt›¤› ç›kartmada vurularak öldü¤ünde henüz 42’sindeydi. Bu siyasetçi, flair, 138
gazeteci, Küba’n›n ulusal kahraman› ve simgesi haline gelen Jose Marti… Bu küçük k›z›n babas› Safranbolulu, annesi Polonyal›yd›. Babas›, a¤abeyi ile birlikte çiftçilik, bal›kç›l›k, tafl›mac›l›k ve iflletmecilik iflleriyle u¤rafl›yordu. Babas›n› genç yaflta kaybetti. Liseden sonra konservatuarda flan e¤itimi ald›. Fransa'n›n önde gelen hocalar›ndan Reine Gelenbevi, ünlü orkestra flefi Muhittin Sadak ve besteci Cemal Reflit Rey’in ö¤rencisi oldu. Türkiye’ye gelen ünlü ‹talyan soprano Lombardi ile tan›flt›ktan sonra, onun özel ö¤rencisi olarak e¤itimini sürdürdü. Devlet Tiyatrosu
Yurtd›fl›nda onlarca kentte sahneye ç›kt›. Operay› b›rakt›¤› güne kadar mesle¤inin doru¤unda kalmay› baflard›.
BD KASIM 2012
korosuna girdi, ard›ndan opera kariyeri bafllad›. 23 bestecinin 72 yap›t›nda yer ald›, özellikle de bilinmeyen opera eserlerini seslendirdi. Yurtd›fl›nda onlarca kentte sahneye ç›kt›. Operay› b›rakt›¤› güne kadar mesle¤inin doru¤unda kalmay› baflard›. Bat› ülkelerinde Türk Divas› (La Diva Turca), Kraliçe (La Regina) olarak ün yapan devlet sanatç›m›z Leyla Gencer…
B
abas› H›rvat, annesi Sloven olan genç adam, on befl çocuklu fakir bir köylü ailesinin yedinci çocu¤uydu. Çocuklu¤u, yoksulluk içinde geçti. ‹lkokul ikinci s›n›fta baflar›s›z oldu. ‹lkokulu bitirdikten sonra metal iflleme sektöründe çal›flmaya bafllad›. Önce sendikalarda yer ald›, ard›ndan da siyasal yaflama ad›m att›. Birinci Dünya Savafl› s›ras›nda, savafl karfl›t› düflünceleri nedeniyle tutukland›. Orduda görevliyken Ruslar taraf›ndan a¤›r yaraland›. Bir y›ldan fazla süre tedavi gördü. ‹kinci Dünya Savafl›’nda Alman Nazilerin sald›r›s› karfl›s›nda Yugoslavya’da direnifl hareketine önderlik etti.
Mareflal oldu, Hükümet Baflkan› görevine getirildi. Ülkenin yönetim fleklini Monarfli’ den Federal Cumhuriyet’e çevirmeyi baflard›, herhangi bir d›fl gücün ba¤›ml›l›¤›ndan uzak tutmay› da… Liderli¤i ile halklar› birlefltiren adam Josip Broz Tito idi…
R
esimdeki küçük Brezilyal› ö¤renci, iki kardeflin büyük olan›yd›. Anne babas›n›n ona verdikleri isim olan Edson, ünlü mucit Edison’la kar›flt›r›l›nca, ad› do¤um belgesine Edison olarak yaz›ld›. Bu belki de, onun ileride gösterece¤i baflar›n›n küçük bir iflareti kabul edilebilirdi. Babas›yla zaman zaman, s›k› s›k›ya ba¤lanarak top haline getirilmifl çoraplar ya da gazetelerle sar›lm›fl bir greyfurtla futbol oynad›. Yoksulluk içinde büyüdü; harçl›k kazanmak için garsonluk yapt›, ayak-
kab› boyad›. Futbolu sevdi¤i için amatör tak›mlarda top koflturmaya bafllad›. Sonra da profesyonel bir futbolcu olarak Brezilya Ligi’nde y›llarca forma giydi. Gün geçtikçe baflar›s› büyü139
BD KASIM 2012
dü ve dünya çap›nda bilenen bir isim haline geldi. Öyle ki, Nijerya Pele’nin maç›n› izlemek için Biafra ile yapt›¤› savaflta 2 günlük ateflkes ilan etti. Dünyan›n gelmifl geçmifl en iyi futbolcusu olarak nitelendirilen bu adam Edison (Edson) Arantes do Nascimento yani bilinen ad›yla, Pele idi…
B
u Amerikal› genç adam,
okulun ona göre olmad›¤›n› anlay›p ayr›ld›¤›nda 14’ünde idi. Sonra ABD Hava Kuvvetleri’ne girdi. Ordu mensuplar›n›n e¤lence organizasyon kulübünde, hobi olarak resim çal›flmalar›na bafllad›.
Emekli olduktan sonra, sanat okullar›na gitti. Ö¤rendi¤i özel bir ya¤l› boya tekni¤i sayesinde, ›slak boyalar› birbirinin üzerine uygulayarak, tek
Yar›m saatte muhteflem tablolar resmediyor, bunu yaparken, resimlerindeki her bir ögeye de bir hikâye haz›rl›yordu. bir tabloyu bir saatten az bir zamanda tamamlayabiliyordu. Bunlar genellikle manzara resimleriydi. Ard›ndan televizyonda, kendi özel tekni¤ini izleyicilere sundu¤u bir program yapmaya bafllad›. Program çok k›sa sürede dünya çap›nda üne kavufltu. Türkiye de onu, TRT’deki ‘Resim Sevinci’ programlar›ndan tan›d›. Yar›m saat gibi k›sa bir sürede muhteflem tablolar resmediyor, bunu yaparken, resimlerindeki her bir ö¤eye de bir hikâye haz›rl›yordu. Resimleri fazla bir sanat de¤eri tafl›masa da, kitlelere resim sevgisini afl›layan bir sanatç› olarak tan›nd›. “fiurada küçük mutlu a¤açlar›m›z olsun” gibi cümlelerinden an›msayaca¤›m›z bu ‘k›v›rc›k’ ressam, Bob Ross’tu…•
YARIfi Oturdu¤u çevrede, kendisine hiç bofl zaman b›rakmayan, sürekli çal›flmas›yla
tan›nan yafll› bir adam vard›. Onu ne zaman görseler, o hep bir fleylerle meflguldü. Mahalle sakinleri art›k onun kendisini fazla yormamas› gerekti¤ini düflünüyorlard›. Yafll› adam›, yine bir ifl için kofltururken gördüklerinde yan›na gidip “Bak›yoruz da yine koflturuyorsun, ama art›k yaflland›n iyice, senin bundan sonra dinlenmen gerek” dediler. Yafll› adam, çevresine toplanm›fl bir grup insana flu yan›t› verdi: “Bir yar›fla kat›lm›fl oldu¤unuzu düflünün, hedefe iyice yaklaflt›¤›n›zda yavafllar m›yd›n›z?”• 140
Tatl› Bir Öyküdür Yaflam Yücel Aksoy
Bak›fl Aç›s› Duruflma günü, Milano’lu avukat, t›kl›m t›kl›m dolu duruflma salonunda ve herkesin k›zg›n bak›fllar› alt›nda yerini ald›. talya’n›n sahil kenti Napoli’de, fl›k ma¤aza ve pastanelerin bulundu¤u ›fl›kl›, hareketli, c›v›l c›v›l bir çarfl›… Ve çarfl›n›n kuytu bir köflesinde, kambur, hayata küskün bir seyyar sat›c›… Gelen müflterilerine, tezgâh›nda bulunan pizzalardan dilimler kesip satar ve kazand›¤› üç befl kuruflla yaflam savafl›n› sürdürmeye çal›fl›rd›. Hemen yak›ndaki bir pastanede de, yak›fl›kl›, flen, flakrak bir garson, sempatik hareketleriyle çevresine nefle saçar, di-
‹
141
BD KASIM 2012
Yak›fl›kl› garson, dilinden düflmeyen napoliten flark›larla servis yaparken, herkesi, özellikle de bayanlar› kendine hayran b›rak›rd›. linden düflmeyen napoliten flark›larla servis yaparken, herkesi, özellikle de bayanlar› kendine hayran b›rak›rd›. O da, yak›fl›kl›l›¤›n›n fark›nda, be¤enildi¤inden emin, kas›ld›kça kas›l›rd›. ünlerden bir gün, bu yak›-
G
fl›kl› garson, elindeki tepsi ile artistik hareketler yaparak ve dilinden düflürmedi¤i napoliten flark›lar› söyleyerek kamburun yan›ndan geçerken, kambur, kendinden beklenmeyen çeviklikle yerinden f›rlay›p, elindeki keskin b›ça¤› garsonun karn›na saplad›. Garson, kanlar içinde yere y›¤›ld› ve hemen orac›kta öldü. Ba¤›r›fllar, ça¤›r›fllar sonucu polisler geldi ve seyyar sat›c›y›, ellerini kelepçeleyip götürdü142
ler. Tüm Napoli halk›, lanetler ya¤d›r›yordu kambura... “Lanet olas›ca, yak›fl›kl› garsonu k›skand›¤› için öldürdü” diyorlard›. Bu nedenle de, halk›n gazap oklar›na hedef olmamak için hiçbir avukat kamburun savunmas›n› üstlenmek istemiyordu. ‹talya’da idam cezas› olmad›¤› için, herkes kamburun, en a¤›r ceza olan 666 y›l hapse mahkûm olaca¤›n› ve öylece zindanda çürüyüp geberece¤ini düflünüp rahatl›yordu. Tam o günlerde, gazetelerdeki bu cinayet haberini okuyan çiçe¤i burnunda Milanolu bir avukat, kamburun savunmas›n› üstlendi. Duruflma günü, Milano’lu avukat, t›kl›m t›kl›m dolu duruflma salonunda ve herkesin k›zg›n bak›fllar› alt›nda yerini ald›. Yarg›çlar da yerlerini ald›ktan sonra, duruflman›n aç›l›fl seremonisini takiben konuflma s›ras› kendisine geldi¤inde, genç avukat yerin-
BD KASIM 2012
den kalk›p büyük bir reverans yaparak “Napoli’li say›n yarg›çlar, size Lombardiya’l› yarg›çlar›n selam›n› getirdim” diye söze bafllad›. Yarg›çlar bu sayg›s›z girifli duymazdan geldiler. Avukat bu kez savc›ya hitaben, “say›n Napoli savc›s›, size Lombardiya’l› savc›lar›n selam›n› getirdim” diye sözlerini sürdürdü. Yarg›çlar›n yüzleri as›lm›fl, bak›fllar› sertleflmiflti. Ve avukat yine büyük bir nezaketle yerlere kadar e¤ilerek “Napoli’nin say›n jüri üyeleri, sizlere Lombardiya jüri üyelerinin selam›n› getirdim” demiflti ki, iyice sinirlenen yarg›ç, elindeki tokma¤› kürsüye h›rsla vururken, bir yandan da kontrolunu kaybetmifl bir halde ba¤›rarak “Avukat bey, avukat bey, kendinize gelin. Buras› komedi sahnesi de¤il, Napoli A¤›r Ceza Mahkemesi!…” diye onu uyard›.
B
unun üzerine avukat, tepe-
den t›rna¤a ciddiyet kesilerek konuflmas›n› sürdürdü: “Yaa say›n yarg›ç” dedi “Size, hem de sadece bir selâmdan bahsedip üç kez ayn› fleyi söyledi¤imde, bana öfkelendiniz ve hakarete yeltendiniz. Oysa o herkesin sevip be¤endi¤i, hayran oldu¤u yak›fl›kl› garson, fele¤in sillesini yemifl flu garip, kambur seyyar sat›c›n›n her yan›ndan geçiflte, günde en az yirmi kez “Kam-
bur!.. Kambur!...” diyordu. O da insan ve onun da sizin gibi, tahammülünün bir s›n›r› var. Bir gün de¤il, bir ay de¤il, bir y›l de¤il, senelerce bu alayl› sözleri ifliten müvekkilim, sonunda dayanamay›p b›ça¤›n› garsonun karn›na saplad›.”
S
alonu bir sessizlik kaplam›flt›. Yarg›çlar da olaya bu yönden bakmad›klar› için flaflk›nd›lar.
Yarg›çlar da olaya bu yönden bakmad›klar› için flaflk›nd›lar. Avukat›n, daha sonraki duruflmalarda çarfl›dan getirdi¤i tan›klar da, yak›fl›kl› garsonun hemen hergün seyyar sat›c›y› “Kambur!.. Kambur!..” diye k›zd›rd›¤›n› ve onunla alay etti¤ini söylediler. Sonunda mahkeme, cinayette a¤›r k›flk›rtma oldu¤u gerekçesiyle, seyyar sat›c›ya sadece iki y›l hapis cezas› verdi. Adalet terazisinin hassas tart›lar yapt›¤› toplumlarda, suçlu, suçsuz de¤erlendirilmesi de hatas›z olur. • yucelaksoy@butundunya.com.tr 143
UFAK TEFEK B‹LG‹LER Derleyen: SEBAHAT ÖNEN
Dev Elma
40 cm çevresinde ve 900 gram a¤›rl›¤›nda olan elman›n yetifltiricisi ise 93 yafl›ndaki George Wright.
i a neden Boflanm ! e kahv Suudi Arabistan’daki kanunlara göre bir erkek eflinden kahve ister ve kad›n da reddederse, erkek hakl› bulunuyor ve sonunda boflanma gerçeklefliyor.
Bar›fl
Kulesi
Trafik Ifl›kla r›
Trafik ›fl›klar› için tren sinyalleri örnek al›nm›flt›r... 1830’lu y›llarda 'ikaz' ›fl›¤›n›n rengi yeflil, 'geç' ›fl›¤› ise beyazd›. Beyaz renkli 'geç' sinyali k›rm›z› mercekler yerlerinden düflünce ›fl›k beyazlafl›yor, 'geç' ve sinyali olarak alg›lan›yordu. 300 Yavrusu Olabiliyor! Bir difli farenin bir y›lda toplam 300 yavrusu olabiliyor. En çok üreyen canl›lardan biri faredir. 144
Japonya, Tondabayashi'deki PL Bar›fl Kulesi yaflam›n sanat oldu¤u ö¤retisini afl›layan dini bir ak›m olan Perfect Liberty Kilisesi'ne ait. Kulenin biçimi, 'gerçek tektir' ifadesini sembolize ediyor ve dünya bar›fl›n›n temsilcisi olarak da görülüyor. Tayland'›n Anlam›
Tayland isminin anlam›, "Özgürlükler Ülkesi" olarak biliniyor.
Sirk Çad›rlar› Neden Daireseldir 18. yüz y›lda ortaya ç›kan sirklerde oyunlar genelde at üzerindeydi ve cambazlar daire çizen at üzerinde rahat durabiliyordu. Bu yüzden sirkler daire fleklindedir. ¤umdan itiGözler do büyüklükte baren ayn› rgand›r. kalan tek o
Ölümsüz Aflk Sembolü ‹çiçe geçmifl 4 adet kalpten oluflan bu flekil sonsuz aflk›n simgesi kabul ediliyor.
BD KASIM 2012
Johann Sebastian Bach (1685-1750)
18,5 kg’l›k kedi
Bu kedi, neredeyse iki yaşındaki bir çocukla aynı ağırlığa sahip. Dünyanın en şişmanı sayılabilecek, kedi 18,5 kg’lık ağırlığıyla Berlin hayvan barınağında yaşıyor. Guinness Dünya Rekorları, sahipleri gereğinden fazla beslediği için, şişman hayvanları listelemeyi bıraktı. En Çok Parçalanan Ülke: Yugoslavya Günümüzde Yugoslavya diye bir ülke art›k yok. 2003 senesinde bütün ülkelerin tamamen ayr›lmas›yla toplam yediye bölünen Yugoslavya bölgesinde varl›¤›n› sürdüren Cumhuriyetler; Bosna Hersek, S›rbistan, H›rvatistan, Slovenya, Makedonya, Karada¤ ve Kosova ülkeleridir. n da buluna Bir insan ›k fl ›s› yakla hücre say dur. 80 trilyon
Bach ço¤u insan taraf›ndan klasik müzi¤in en iyi temsilcisi olarak kabul edilmifltir. Müzik hayat›na tam olarak Lüneburgdaki Michaelis müzik okuluda bafllam›flt›r. 1703 y›l›nda Latin Okulunu bitirmifl ve Bach ailesinde okulunu bitirebilen ilk kifli olmufltur. Bach Almanya'n›n en ünlü org virtüozlar› aras›nda yer ald›. Bach'›n eseri, üç yüzy›ld›r süregelen dini ve dind›fl› çokseslili¤in vard›¤› son noktad›r. Kendinden önce yarat›lan biçimleri mükemmellefltirmifltir. Georg Böhm, Dietrich Buxtehude ve Johann Adam gibi müzisyenleri dinlemek için uzun seyahatlere ç›kt›¤› söylenir. Ona göre ö¤renmenin s›n›r› yoktur.Tanr›ya inanc› büyüktü. eserlerinin tümü dindar kiflili¤inin izlerini tafl›r. 1749’da gözlerine yapılan baflar›s›z olmas›na neden olmufltur. Bach ölümünden sonra unutuldu, ancak elli y›l sonra 19. yy. bafllar›nda Beethoven, Mendelssohn, Boaely ve Schumann'›n çabalar›yla yeniden önem kazand›. Bu çabalara ra¤men, her e¤ilimdeki müzikçinin Bach'› örnek almas›, onun düflüncelerine ba¤lanmas› için 20. yy’› beklemek gerekti. Bach, hayat› boyunca 1000'in üzerinde beste yapt›. Günümüze ulaflan eserleri, ikinci evlili¤inden olan Carl Phillip Emanuel’in arflivine ald›klar›yla s›n›rl› kald›. En çok bilinen eseri Brandenburg Konçertolar› ‘d›r. Eserleriyle tüm dünyada bilinen, 20 çocuk babas› Johann Sebastian Bach, 1750'de Leipzig'de öldü. 145
BD KASIM 2012
2 1 3
5 4 9 5
3 6 4 3 1 6 5
1 9 7 1 8 4 2
8 6 3 1 6 9
3
Sudoku Yapamayanlar ‹çin
2
4
7 9 2 1
3 4 5 6
8 2
3 7
6 1
3 5 6 1 4 9
4 2 1 3 6
1
5
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
146
HABERC‹KLER Altan Alkan
Dünyadan yurttan ilginç olaylar minik haberler
Eski Köye Yeni Adet:
Tutumlu Bohça
Güney Afrikal› bir sosyal giriflimci ve çevre aktivisti üretimine bafllanan inovatif piflirme çantas› Wonderbag - Tutumlu Bohça Türkiye’de üretilerek birçok ülkeye yay›lacak. Ülkeden ülkeye de¤ifliklik göstermekle birlikte, düzenli kullanan ailelerin yak›t harcamas›n› Güney Afrika’da
yüzde 30, Afrika ülkesi Rwanda’da yüzde 80’e kadar azaltan, sera gaz› sal›n›m›n› düflüren bu çevreci ürünün ‹zmir’de üretimine baflland›. Is› yal›t›ml› kumafl bir torba olan Wonderbag, her çeflit yeme¤i piflirebilme özelli¤ine sahip. Tutumlu Bohça’y› kullan›rken yeme¤inizi kaynat›p bohçaya yerlefltirerek piflme iflleminin tamamlanmas›n› bekliyorsunuz. Bohça’n›n ak›ll›ca tasarlanan yal›t›ml› yap›s›, kaynam›fl yeme¤in piflme ifllemini ilave enerji kullan›m› gerektirmeden tamaml›yor. Böylece bir yandan enerji tasarrufu ve çevreye katk› sa¤larken di¤er yandan kendinize ve ailenize zaman ay›rabiliyorsunuz. •
Kuyruk çilesine
Antenli Çözüm Gümrükten ç›k›fl için beklerken
arac›na takt›rd›¤› uydu antenle televizyon kanallar›n› seyreden TIR sürücüsü görenlerin dikkatini çekiyor. TIR sürücüleri, s›n›r kap›lar›nda güm147
BD KASIM 2012
ABD’li oyuncu Brad Pitt, niflanl›s› Angelina Jolie’yle birlikte büyüttükleri üçü biyolojik üçü evlatl›k alt› çocu¤uyla ilgilenmenin aksiyon filmlerinde oynamaktan daha zor oldu¤unu itiraf etti. 48 yafl›ndaki oyuncu “Çocuklar› okula haz›rlamak yapt›¤›m her fleyden daha zor. 6 çocuk yüzünden yaflland›m” dedi.
‹nsan En Çok Neden Utan›r ?
rük ifllemlerinin tamamlanmas› için bazen 1 günü aflan sürelerde beklemek zorunda kal›yor. S›ralar›n› bekleyen sürücüler, zaman geçirmek için ilginç yöntemler kullan›yor. ‹stanbul'dan ald›¤› yükü Bulgaristan'a götüren Deyanov Gancho ifllemleri beklerken, arac›na takt›rd›¤› çanak anten sayesinde can s›k›nt›s›n›, sevdi¤i dizileri ve kanallar› izleyerek giderdi¤ini söyledi.
Çok çocuk Zor hayat ? 148
Bir ‹ngiliz bahis flirketi, 2 bin yetiflkinin kat›l›m›yla yapt›¤› ankette insanlar› en çok utand›ran 10 hareketi belirledi: 1- Birinin ad›n› unutmak 2- Herkesin önünde düflmek 3- Üzerine yemek dökmek
4- El sallad›¤›n kiflinin seni tan›mamas› 5- Diflin aras›nda yemek art›¤› kalmas› 6- Geç kalmak 7- Ge¤irmek 8- K›yafette ter izi 9- Kaybolmak 10- Fermuar›n aç›k kalmas›
BD KASIM 2012
Ne Patronlar Var! ABD'li TV program› sunucusu
ve komedyen Jay Leno, aralar›nda metin yazarlar› ve yap›mc›lar›n da bulundu¤u 20 çal›flan› iflten ç›kar›l›nca daha fazla kiflinin kovulmas›n› engellemek için maafl›nda indirime gitti. Leno, y›ll›k 30 milyon dolar (54 milyon TL) olan maafl›n›n yüzde 50 oran›nda indirilmesini kabul etti. Program› NBC'de yay›nlanan Leno, böylece y›ll›k 100 milyon dolarl›k bütçesine yönelik yapt›¤› kesintide en büyük pay› üstlenmifl oldu. Jay Leno'nun ekibinde 150 kifli çal›fl›yor.
Herfley Bilim ‹çin?
yon sterlin (2.9 milyon TL) olan ve önümüzdeki ay TV'de yay›mlanacak projede, uça¤›n kalk›fl an›ndan yere çak›l›fl› ve uça¤›n içinde yaflananlara kadar her fley iç ve d›fl kameralarla görüntülendi. Sonoran Çölü'nde yap›lan testte, James Slocum isimli pilot 760 metre yükseklikten paraflütle atlad›ktan sonra uçak uzaktan kumandayla çöle düflürüldü. Uça¤›n içine farkl› pozisyonda yerlefltirilen test mankenlerinin durumlar› kameralar taraf›ndan kaydedildi. Testte uça¤›n gövdesi, kabini ve muhtemel bir kaza halinde yolcular›n sa¤l›k durumlar›yla ilgili ileriye dönük kullan›lacak önemli sonuçlar elde edildi. Elde edilen verilere göre; yolcular›n yüzde 78'i bu fliddetteki bir kazadan sa¤ kurtulabilir. Ancak burun taraf›ndan yere çak›lan uçakta "birinci s›n›ftaki yolcular›n hepsinin ölece¤i, hayatta kalma flans› en yüksek olanlar›n arka tarafta oturanlar oldu¤u belirlendi. 1984'te de Boeing 720 tipi uçak NASA taraf›ndan kontrollü olarak düflürülmüfl, test sonucu uçak bir atefl topuna dönmüfltü.
‹ngiliz televizyon kanal› Channel 4 taraf›ndan finanse edilen uçak güvenli¤i ile ilgili bir testte Boeing 727 tipi uçak, Meksika çölünün ortas›na kontrollü bir flekilde düflürüldü. Maliyeti 1 mil149
BD KASIM 2012
"Tafl" Kafa Cezayir as›ll› Frans›z futbol efsanesinin bu tarihe geçen an›, Centre Pompidou Modern Sanatlar Müzesi'nde heykel haline getirildi. 2006 Dünya Kupas› finalinin uzatma bölümünde Marco Materazzi, Zidane' ›n k›z kardefline küfür etmiflti. Karfl›laflman›n önemine ra¤men bu harekete kay›ts›z kalamayan Zidane, ‹talyan meslektafl›na kafa atm›fl ve k›rm›z› kartla tak›m›n› 10 kifli b›rakm›flt›.
Japonya'da Simit kafa ak›m›
Bir TV program›, Japonya'daki
garip bir ak›m› tan›tt›. "Simit kafa" ya da "donut kafa" olarak bilinen ak›mda, kiflilerin al›nlar›na Saline ad› verilen, büyük bölümü deniz tuzundan oluflan bir solüsyon enjekte edildikten sonra, fliflli¤in orta k›sm›na bas›larak simit flekil veriliyor. Toplam 2 saat süren ifllemin ard›ndan beliren simit 16-24 saat aras›nda dayan›yor. Daha sonra vücut salini emiyor ve al›n normal haline dönüyor. • altanalkan@butundunya.com.tr
En De¤erli Ödeme Kurnaz bir tüccar, güney denizinde yaflayan yerlilerin bol miktarda alt›n› oldu¤unu duyunca, bir gemi dolusu so¤anla yola ç›kt›. Yaflamlar›nda ilk kez so¤an yiyen yerliler so¤andan o denli memnun kald›rlar ki tüccara bunun karfl›l›¤›nda bir gemi dolusu alt›n verdiler. Bu haberi duyan baflka bir kurnaz tüccar “Madem so¤an› sevdiler, o zaman sar›msa¤› da severler” diye düflünerek bir gemi dolusu sar›msakla ayn› adaya do¤ru yola ç›kt›. Gerçekten de yerliler sar›msa¤› so¤andan daha fazla sevdiler. Bunun karfl›l›¤›n›n öyle alt›nla falan ödenmeyece¤ine inand›klar› için de, sar›msaklara karfl›l›k ellerindeki en de¤erli fleyi verdiler, bir gemi dolusu so¤an...• 150
BD KASIM 2012
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Ceren Seyhan, Ankara
Filiz Meriç Atakan, ‹stanbul
Ali Murat Tazegül, ‹zmir
Almila Kufl, ‹stanbul
Berfu So¤ukp›nar, Ankara
Ceylin Saraç, ‹stanbul
Furkan Behçet ve Musa Ada , ‹stanbul 152
Elif Egesi Zaraman, ‹stanbul
BD KASIM 2012
Hüsna Koçhan, Bursa
Bora Tosuner, Ankara
Mustafa Berbat, ‹stanbul
Yi¤itcan Karabulut, Kars
Eylül Oral, Ankara
Ela Gürtuna, ‹stanbul
S›la Akgün, ‹zmir
Vedya Zalma, Ukrayna
‹pek Aksoy, Antalya
Emine Duru Usta, ‹stanbul
Kemal Arda Y›ld›r›m, Ankara 153
BD KASIM 2012
Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154
BULMACA Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1- ‘Bozkırın Tezenesi’ olarak bilinen ve geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz fotografta görülen halk ozanımız.- Asya’da bir ülke. 2İran’da bir kent.- Başı olmayan heykellere verilen ad. 3- Radyasyonun dokularda yaptığı biyolojik hasarın ifadesinde kullanılan ölçü birimi.- Gelibolu yarımadasının güneybatı bölümünde Çanakkale savaşının bir bölümünün de yer aldığı bölge. 4- Kurbağa larvası.Akademik bir ünvanın kısa yazılışı.- Tayin etme. 5- Polonya’nın para biriminin kısa yazılışı.- Tesbih başlığı.- Muğla’nın bir ilçesi.- İlkel bir silah. 6- Kekliğin boynundaki kırmızı halka.- Kanaviçe.Afi.- 7- Asya’da bir ırmak.- Bir takımın gözde oyuncusu.- Bakı. 8- Kültür.Ödeşme, razı olma.- Müstahkem yer.Ceylan. 9- Cilve.- Halkoyu ile belirli bir süre için seçilen meclis. 10- Akla ve gerçeğe aykırı.- Şikar.- Bir göz rengi. 11- Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi.- Yetmez miktarda.- Bir zaman birimi.- Avrupa’da bir başkent. 12Asya’da bir ülke.- Erzurum’un bir ilçesi.Kiloamperin kısa yazılışı. 13- İki yüzü beyaz kapsız yorgan.- ‘Mel Gibson’un’ bir filmi. 14- Öğretim, alıştırma.- Hitit.Molibdenin simgesi. 15- Donuk renkli.Satrançta bir taş.- Lantanın simgesi. 16- Boyutlar.- Güney Amerika’da yaşayan bir yük hayvanı. 17Kozmetiklerde kullanılan sulu yün yağı.Bir nota. 18- Vilayet.- Sodyumun simgesi.- Cennet bahçesi. 19- Sivas’ın bir ilçesi.- Valide. 20- Genellikle yatak başlarına konulan küçük komidin.- Kale duvarı.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- Türk Edebiyatında ilk köy romanını yazan yazarımız.- Orta Amerika’da bir ada ülkesi. 2- Eski dilde baba.- Lüksemburg radyo, tv kuruluşunu simgeleyen harfler.Eksik veya yıpranmış kağıt para.- İstanbul’un bir semti. 3- Özgür, hür.- 3.Tropikal bölge denizlerinde sürekli olarak esen rüzgâr.- Kazak başkanlarına verilen ad.Arjantin’in plaka imi. 4- Edebiyatla ilgili.Hayvanlara vurulan damga.- Türk müziğinde bir usul.- Bir taşıtın alabildiği ton miktarı. 5- Bütünüyle anlamında bir sözcük.- Küçük cins bir limon türü.- Bir nota. 6- Genişlik.- Görkem.- Para ile ilgili, parasal.- Güzel sanat. 7- Eski dilde su. İridyumun simgesi.- Yüce,ulu.- Tınlama. 8- Yaklaşık 4 bin metre yükseklikte uçaktan paraşütle atlanarak yapılan bir spor dalı.- Habeş soylusu. 9- Eski dilde eserler.Duman lekesi.- ‘… Mevsimi’ (Şener Şen’in bir filmi).- Kalsiyumun simgesi.- İsviçre’de bir akarsu. 10-Orkestrayı yöneten kimse.Bir gıda maddesi.- Kemiklerin yuvarlak ucu.- İnşaatlarda korunma amacı ile başa takılan bir tür şapka.- Buyruk. 11- İşler vaziyette.- Tornacılıkta, bir deliğin ağzını genişletmeye yarayan çelik alet.- Mısır’ın plaka işareti. 12- Kuzey Afrika’da kurulmuş eski bir krallık.- Otomobilin ön düzeninde bulunan, her yöne dönebilen ve mafsal olarak kullanılan küre biçiminde bir parça. 13- Balık yakalama gereci.Halk arasında cüzzama verilen ad. 14Malezya halkına özgü öldürücü delilik.Bina girişlerinde bulunan genişçe boşluk.Kötü, fena. 15- İlaç.- Maun da denilen sert bir ağaç türü.- Hıristiyanlıkta dinden çıkarma. filizoskay@butundunya.com.tr 155
SATRANÇ Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:
10
Timur RECEBOV 987 Baku do¤umlu. 12 yafl›nda iken 18 Yafl Avrupa flampiyonu oldu. 13 yafl›nda Grandmaster (Büyük Usta) unvan›n› kazand›. 16 yafl›nda iken Linares’te Kasparov’u yenince dikkatleri üzerine çekti. Ayn› y›l, eski Dünya flampiyonlar›ndan Topalov ve Ponomariov ve yeni Dünya flampiyonu Anand’› da yendi. 2007 Corus turnuvas›n› kazand›. Bu baflar›lar›ndan sonra kendisine gelece¤in Dünya flampiyonu gözüyle bak›l›yor. Azerbaycan’da ise halk kahraman› olarak sayg›nl›k görüyor, seviliyor. UN‹CEF Ulusal ‹yi Niyet Elçisi seçildi. Oyunu Timur RECEBOV zorlaflt›ran, daima rakibinden daha çok kombinasyon hesaplamak üzerine kurulmufl bir oyun tarz› var. Dünya kuvvet s›ralamas›nda 2792 ratingle 4. s›rada yer al›yor. Kasparov-Recebov, Linares, 2003 O ünlü oyunun 27. hamlesi. Sıra siyahta. Her iki taraf da uzun rok yapm›fllar. fiimdi flahlar›n bulundu¤u vezir kanad›nda daha çok siyah alet var buna karfl›l›k siyah piyonlar›n da¤›l›m› flah›n› aç›kta b›rakacak yap›da görünüyor, derin ve karmafl›k bir konum. Siyahlar›n beyaz haneli fili yok ama beyaz karelerde egemenli¤i siyahlar elinde tutuyor. Önce görünen bir flah çekifl: 27…Ab3+ 28.fid1 Fxg3! Bu fil neden al›namaz? Derin hesaplama gerekiyor. 29.Kf7 Zorunlu bir karfl› sald›r›. 29…Kd8 30.Fxg5 Vg6 iflte derin hamle bu. Bu hamlenin uzun roktan önce hesaplanm›fl oldu¤u flimdi ortaya ç›k›yor. 31.Vf5 Vxf5 32.Kxf5 Kdf8 33.Kxf8+ Axf8 ve siyahlar bir fil fazla kald›lar. Birkaç hamle sonra büyük flampiyon Kasparov, karfl›s›ndaki küçük çocu¤un çetin ceviz oldu¤unu kabul etti ve oyunu terk etti. 156
BD KASIM 2012
AT-F‹L MATI ‹LE KAZANÇ 11-14 Ekim 2012 tarihlerinde düzenlenen 3. Gebze Kurtulufl Hamlesi Satranç Turnuvas›’n›n 6.turunda FM Alper Efe Ataman, Gürcü IM Bachana Morchiashvili’yi ders örne¤i olarak satranç kitaplar›na girecek bir oyunla yendi, hem de at-fil mat›yla. Hem de dememi önemsemezlik etmeyin at-fil mat› en zor matt›r hatta bir büyük ustan›n dahi bir turnuvada at-fille mat yapamad›¤›n› duymufltum. Oyunun ilginç yeri bence Ataman’›n kalite fedas› yapt›¤› 29. hamledeki konum. Ataman- Morchiashvili, Gebze, 2012 29.Kxe5!! dxe5 30.d6! Kf7 31.Fg3 c3 32.bxc3 Vb1+ 33. Fe1 fig7 34.fig1 e4 35.Ve3 Fb5 36.c4! Fc6 Fil piyonu alamaz çünkü d piyonu vezire yükselir. 37.Vc3 (37.fih2 daha iyi.) 37…Vd3 38.d7 Vxc3 39.Fxc3 Fxd7 40.Axd7+ fig8 Beyaz, kaleye karfl› iki hafif aletle kald›. Bilgisayar programlar› beyaza üstünlük veriyor. Bu oyunda daha da ilginç olan ise 75. hamlede piyonlardan temizlenmifl bir tahtada beyaz›n at ve fille nas›l mat yapaca¤›. FM Ataman tekni¤i kusursuz gösterdi: Afla¤›daki diyagramdan izleyelim. 75.fih3 fif4 76.fih4 fif3 77. fig5 fie4 78.fig3 fie3 79.fif5 fid3 80.fif4 fic4 81.fie4 fic5 82.Fe5 fic4 83.Fd4 fib5 84.fid3 fia6 Siyah flah, gönülsüz ve zorunlu, köfleye gidiyor. 85.fic4 fib7 86.Fe5 fib6 87.fib4 fia6 88.fic5 fia5 89.Ad5 fia6 90.Fc7 fib7 91.Fb6 fia6 92.Ab4+ fib7 93.fib5 fic8 94.fic6 fib8 95.Ad5 fia8 96.Ac7+ fib8 97.Fc5 fic8 98.Fa7 fid8 99.Ad5 fid8 100.Ae7+ fid8 101.fid6 fie8 102.fie6 fif8 103.Af5 fie8 104.Fb6 fif8 105.Fc7 fie8 106.Ag7+ fif8 107.fif6 fig8 108.fig6 fif8 109.Fd6+fig8 110.Af5 fih8 111.Fc5 Siyah terk etti çünkü 2 hamlede mat oldu¤unu gördü. mustafayildiz@butundunya.com.tr 157
Bize Gönderilen Kitaplardan
Lezzetin Tarihi
‹nsan Yazd›¤› fieydir Tahsin Yücel ‹flBankas› Yay›nlar›
Zeki Tez Hayy Kitap
G
eçmiflten bugüne yiyecek, içecek ve keyif vericiler” alt bafll›¤›n› tafl›yan kitap Pirinç, flarap, bira, patates, domates, patl›can, baharat, zeytinya¤›, sirke, turunçgiller, makarna, çorba, salata, tuz, dondurma, vitaminler, kahve, çay, fleker, tütün ile insano¤lunun serüvenini anlat›yor. Tüm bu yiyecek ve içecekler sofralar›m›za gelene dek hangi tarihsel maceralardan geçti? Tarihte ilk yemek nas›l piflirildi? Tarihin en eski alkolü içkisi nedir? Tereya¤›n› kutsal ayinlerde kullanan ilk uygarl›k hangisiydi? Yezidiler niçin lahana, marul ve ebegümeci yemezlerdi? Halil ‹brahim sofras› deyimi nereden gelmekteydi? Muzu dünyaya tan›tan büyük imparator kimdi? Yo¤ur yiyenler niçin uzun yafl›yordu? ‹stanbul’un hangi semti, hangi yiyecekle ünlenmiflti? Umberto Eco’ya göre10. yüzy›lda en sevilen et yeme¤i hangisiydi? ... ülkeden ülkeye de¤iflen yiyecekiçecek kültürünün izleri.
158
60
y›ldan beri dünya edebiyat›n›n önemli yap›tlar›n› Türkçe yaz›lm›fl gibi çeviren, denemeleri, kuramsal yap›tlar› bu topraklarda düflünülmüfl gibi Türkçelefltiren Tahsin Yücel bu eserlere yazd›¤› önsözleri bir araya getirdi. Çevirdi¤i yüzden fazla kitab›n özgün yap›tlar olmas›, bu kitaplar›n adlar› ve yazarlar› kadar Tahsin Yücel çevirisi olmas› yüzünden ye¤lendi¤i ve arand›¤› da bir gerçek. Birden bire, bir kaç güngecede onlarca kitab› güya çevirip, “en ucuz” damgas›yla yay›mlayan daha do¤rusu, tara-kes-kopyalayap›flt›r yöntemiyle piyasaya süren çevirmen-yay›nc›lar›n, kitaplar› market sergilerinde patatesleri dökercesine yayd›klar› bu ortamda Tahsin Yücel gibi çevirmenlerin imzalar› çok önemli. Daha ekonomik olsun diye içinden bir kaç forman›n at›ld›¤›, kopyaland›¤› belli olmas›n diye sözcüklerin paragraflar›n altüst edildi¤i bu çevirileri okudu¤unda okur, bu yap›tlar› okumufl say›lamayaca¤› gibi usta çevirmenlerin sunufllar›ndan yoksunluk da ayr› bir
BD KASIM 2012
sorun oluflturuyor. H›zl› okuma kursuna benziyor bu durum. Woody Allen h›zl› okuma kursuna gittikten sonra bir gecede Savafl ve Bar›fl’› okudu¤unu aktar›yor. “Ne anlad›n?” diye soruyorlar, “Olay Rusya’da geçiyor!” yan›t›n› veriyor. Tahsin Yücel’in bu yap›t›n› okudu¤unuzda ise, yapt›¤› çevirileri bulup okuma arzusu kapl›yor insan›n akl›n› ve yüre¤ini. Her çevirisinde bir parmak bal çal›yor Tahsin Yücel okurun a¤z›na.
Mit ve Destan
boyunca Hint-Avrupa dil grubundan Oset dilini de¤il, Çerkezce, Abhazca ve özellikle de kurtarmaya çal›flt›¤› Ib›hça gbi Kafkas dillerini ö¤rendi. Bir saha adam› oldu¤u için, köylere gidip Kafkasyal›larla konufltu. Türkiye’de geçen günler hayat›n›n en önemli günleri oldu.
Ziya Gökalp Korkut Tuna ‹smail Coflkun T.C. Kültür ve Turizm Bakanl›¤›
Ali Berktay Yap› Kredi Yay›nlar›
B
ir gün Georges Dumézil ›ss›z ada oyununu oynuyordu: “Iss›z bir adaya düfltü¤ünüzü ve yan›n›za sadece bir kitap alabilece¤inizi varsaysak, kitaplar›n›zdan hangisini seçerdiniz?- Mit ve Destan’›n 1. cildini. Onun içinde her fley var.” 1898 y›l›nda Paris’te do¤an, bu gözde yap›t›n yazar›, 1925 y›l›n›n sonunda Fransa’dan ayr›l›p Türkiye’ye geldi. ‹stanbul Üniversitesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün yeni kurdu¤u dinler tarihi kürsüsünde profesör olarak ifle al›nd›. Yaflam› boyunca özlemle and›¤› Türkiye’deki alt› y›l
K
ültür ve Turizm Bakanl›¤›, Anma ve Arma¤an Eserler dizisi içinde önemli biyografiler yay›ml›yor...Y›llar önce yap›lan benzeri çal›flmalardan çok farkl› oldu¤u gibi, genifl hacmi, içeri¤i, bask›s› çok nitelikli olan bu yap›tlar çok da düflük ederle sat›fla sunuluyor. Bu dizinin 30. Kitab› ça¤dafl Türkiye’nin fikir mimari Ziya Gökalp’i anlat›yor. Bütün ömrünü Diyarbak›r ve Ziya Gökalp’e adam›fl olan, Diyarbak›r Beyefendisi fievket Beysano¤lu’nun bayrak yar›fl› sürüyor. Ümit Yaflar Gözüm’ün arflivinden al›nan foto¤raflar ayr› bir güç katm›fl esere. Kitapta otuza yak›n Ziya Gökalp uzman›, büyük düflünürü ve dünyas›n› aktar›yor. 159
Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: GÜLEN KATIRCIO⁄LU, ANKARA
160
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr
Bütün Dünya
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr
Bütün Dünya
T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
1 KASIM 2012
SELV‹NAZ EKEN
192297
SAYI: 2012 / 11
F‹YATI: 4 TL
KASIM 2012
HALK MEKTEB‹
Ankara'da do¤du. Kdz. Ere¤li Lisesi'nden mezun oldu. Sanat yaflam›na 1988 y›l›nda bafllad›, ressam Osman Zeki Oral'›n ö¤rencisi oldu. Bir süre Paris'te ve Amerika'da sanatsal incelemelerde bulundu, bugüne de¤in onbir kiflisel sergi açt›, birçok festival ve karma sergilere kat›ld›. Çal›flmalar›n› Kdz. Ere¤li ve ‹stanbul'daki atölyelerinde sürdüren Eken, Ere¤li Sanat Kurumu Derne¤i ve Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birli¤i (GESAM) üyesidir ve son y›llarda resim yan›nda seramik sanat›na da yönelmifltir
Özlemle An›yoruz •Dünya Organ Nakli • Dünyan›n En Büyük • Zonguldak’›n Derne¤i Baflkan› Prof. Delmonico, Prof. Haberal ile Görüflmeye Geliyor
•Amerikan Cerrahlar Birli¤i 100. Y›ldönümünü Prof. Haberal ile Kutlad›
Atatürk Heykeli Artvin Atatepe'de
•Ad› GibiTatl› Bir
‹mam: "fieker Hoca"
•Tekin Özertem:
"Babaannem Babam›n Ö¤rencisi Oldu"S: XXX
Baflö¤retmeni: Canpolat Pamay
Cengiz Özak›nc› "Struma Olay›"n›n gerçeklerini aç›klamaya devam ediyor