2013/01

Page 1

T Ü R K

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

R E S S A M L A R I

1 OCAK 2013

U⁄URAL GAFURO⁄LU

192297

SAYI: 2013 / 01

F‹YATI: 4 TL

OCAK 2013

1952 do¤umlu U¤ural Gafuro¤lu, 1976 y›l›nda Bo¤aziçi Üniversitesi ‹dari Bilimler Fakültesinden mezun oldu. Çeflitli sanayi ve ticaret kurulufllar›nda çal›flt›ktan sonra kendi flirketini kurdu, genel müdürlük görevini üstlendi. 1989-91 y›llar› aras›nda Bilkent Üniversitesinde ‹flletme ve Pazarlama dersleri de veren “sanayici, ifladam›, ö¤retim görevlisi” sanatç›, 1986 y›l›nda resim çal›flmalar›na bafllad›, 28 kiflisel sergi açt›. U¤ur Gafuro¤lu, camalt›, tafl, ahflap ve tuval üzerine çeflitli tekniklerde oluflturdu¤u ve ince alay, gülmece yan›s›ra toplumsal elefltiri de içeren yap›tlar›n›, 9 - 27 Ocak tarihleri aras›nda, ‹stanbul, Kad›köy Cemil Topuzlu Caddesi'ndeki Galerife resim galerisinde, “Ondan, bundan, flundan….” ad›yla sergileyecek.

Yeni Y›l›n Ülkemize ve Tüm Dünyaya Adalet Bar›fl ve Özgürlük Getirmesi Dile¤iyle


"Teşekkürler, Haberal" "Baflkent Hastanesi’ne girerken bafll›yor konuklu¤um. Beni güler yüzle karfl›l›yor, sonra kay›t ifllemlerimi yap›yorlar. Dosyam› getirip, bana efllik ediyor ve doktorumun odas›na kadar götürüyorlar. Muayenem, doktorumla aram›zda kals›n ama... Memnuniyetimi size de anlatmak isterim. Binas›ndan, doktorlara ve tüm çal›flanlar›na kadar herfley tek kelimeyle mükemmel. Ayr›ca, bir “emekli karnesi”yle çok büyük ifller de yap›l›yor burada... Sa¤l›¤›m söz konusu oldu¤unda, solu¤u Altunizade’deki Baflkent Üniversitesi Hastanesi’nde al›yorum. Çok teflekkür ederim size, Haberal...” Mustafa Çakmak K›br›s Gazisi, Em. Dz. Astsubay

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


17 Nisan 2009 tarihinde ‹. Ü. Kardiyoloji Enstitüsü'ndeki tedavi sürecimden bafllayarak, 11 Mart 2011 tarihinde Silivri Ceza ‹nfaz Kurumu'na nakledilmem ve sonras›nda, T. C. Sa¤l›k Bakanl›¤›'na ba¤l› çeflitli Devlet Hastaneleri ile Üniversite Hastaneleri taraf›ndan, gecikmeli de olsa defalarca do¤rulanmak zorunda kal›nan teflhis, tedavi sürecim ve yaflad›¤›m di¤er olaylar ile ilgili bu bilgi ve belgeleri, olaylar›n kronolojik s›ras›na uygun olarak, yine yorumsuz bir biçimde aziz Türk Milleti’nin Yüce Yarg›s›na sayg›yla sunuyorum. Prof. Dr. MEHMET HABERAL

Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 OCAK 2013

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Akyol Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Renk Ay›r›m›: Mat Yap›m

Bas›m Tarihi: 25 / 12 / 2012 www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


M

ustafa Kemal Atatürk, hem kendisinin hem de ülkesinin kaderini tek bafl›na çizen rakipsiz bir liderdir. Bu kitap, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik yönünü inceleyerek, onun nas›l bir lider oldu¤unu do¤ru olarak anlatabilmek ve ulafl›lan sonuçlar› gelecek nesillere do¤ru olarak yans›tabilmek amac›n› gütmekte ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yaflam›n›n 1881-1923 dönemini incelemektedir. Kitab›n haz›rlanmas›nda, Atatürk’ün kendi yazd›klar›ndan ve söylediklerinden özellikle faydalan›lmaya çal›fl›lm›flt›r.

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:16 SAYI: 176

6

Belgeler ve Gerçekler

‹Ç‹NDEK‹LER

40

Mete Akyol

9 10

Yeni Bir Bilimsel Ödül “Mehmet Haberal Ödülü” Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin “Mehmet Haberal Ödülü”nü Prof. Dr. Ali Malik Hosseini Kazand›

Sinan Meydan

45

Prof. Haberal ‹çin Özgürlük Ça¤r›s›

17

Prof. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Kamuoyu ve Basın Mustafa Kemal Atatürk

27

Ekonomi Alanındaki Uygulamalar ve Geliflmeler Cengiz Önal

32 33

Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› Türk Bas›n› ve Gazetecilik Tarihi

59

Fransa’n›n Bourganeuf Kasabas› Halk› Cem Sultan›n Akrabalar› m›? Gürbüz Evren

64

Elma fiekeri Metin Gören

67

Canavar Minotavros’un Öyküsü Haluk Erdemol

72

K›rm›z› Palmiye Böce¤i Can Pulak

74

Abece Tekin Özertem

78

Kim Kimdi Sabriye Afl›r

83

Yeni Y›l Yaz›s› Orhan Velidedeo¤lu

Çetin ‹mir

10 Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin “Mehmet Haberal Ödülü”nü Prof. Dr. Ali Malik Hosseini Kazand› B.D. Yazı ‹flleri Bölümü 4

“Muhteflem Yüzy›l”daki Ahlak Anlay›fl› Konur Ertop

Prof. Dr. Zafer Öner

21

Türkiye Cumhuriyeti’ne Yahudi Soyk›r›m› Suçlamas› Cengiz Özak›nc›

54

B.D. Yaz› ‹flleri Bölümü

14

‹flte Atatürk ‹flte Cumhuriyet Mucizesi

21 Mustafa Kemal’in Dünkü Ifl›¤›... Bugünümüzü Ayd›nlat›yor: Kamuoyu ve Bas›n Mustafa Kemal Atatürk


AYLIK BÖLÜMLER

87

Michelangelo Mümtaz ‹dil

91

Filmin ‹kinci Yar›s› Sabriye Afl›r

94

Kotor Körfezi’nin Masallar› ‹zlen fien Toker

100

Korsan Adas› ‹lyas Halil

105

Bir E¤itim Öyküsü Bekir Özgen

110

Selahattin Geçgel Sema Erdo¤an

116

Zombi Nas›l Olunur? Suat Türker

121

Teori ve Pratik Sadi Bülbül

122

Habercikler Altan Alkan

128

‹lk Dersimiz Türkçe T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa

115 126 147 150 151 152 154 156 158 160

Bilginizi Denetleyin

142

Messaadet Dürrüzade’nin Unutulmaz Aflk›

Demokles’in K›l›c›

Ufak Tefek Bilgiler Sudoku Poldi Çözümler Sayfası Yar›n›n Büyükleri Bulmaca Satranç Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir

Mehmet Ünver

Yücel Aksoy

136

F›rçalayarak

‹kiz Kardeflim Hastaland› Muzaffer ‹zgü

133

20 44 63

148

Su B.D. Yaz› ‹flleri Bölümü

54

“Muhteflem Yüzy›l”daki Ahlak Anlay›fl› Konur Ertop

Bakmak Görmek Sabriye Afl›r

94

Kotor Körfezi’nin Masallar› ‹zlen fien Toker

5


Prof. Haberal'›n Yeni Kitab›:

BELGELER ve GERÇEKLER Biz ziyaretçiler için Silivri'de her Çarflamba "özel" bir gündür ama, ay›n ilk Çarflamba's›, haftan›n her Çarflamba's›ndan daha da "özel" bir gündür. y›n otuz gününün bir Çarflamba's›n›, haftan›n yedi gününün Çarflamba's›ndan “daha özel” yapan özelli¤i, aç›kl›¤›d›r. Her ay›n ilk Çarflamba's›, Silivri'de “aç›k görüfl” günüdür, çünkü. Ay›n öteki Çarflamba'lar›n›n “geride” kalmalar›n›n nedeni, ortak “özelsizlikleri”dir. Onlar›n bu “özelsizlik özelli¤i”nin nedeni ise, ortak “tats›z tuzsuz”luklar›d›r. Çünkü ay›n öteki üç Çarflamba's›ndaki görüflmelerin ad› “kapal› görüfl”tür ve ses geçirmez bir cam bölmenin iki taraf›na al›nan ziyaretçisiyle, özlemi aras›nda, kendilerine özgü bir dille yap›l›r. Onlar birbirleriyle kafl göz ve el kol hareketleriyle selamlafl›rlar, a¤›zlar›n› oynatarak, dudaklar›n› e¤ip, büküp, uzatarak gülücükleflirler, öpüflürler, kendi kollar›n› kendi gö¤üsle-

A

6

rinde kavuflturarak kucaklafl›rlar ve… ‹çine kimbilir kaç kula¤›n s›¤d›r›ld›¤› birer metrelik kablolar›n uçlar›ndaki telefonlarla birbirlerine kimbilir neyi nas›l söylerler, as›l söylemek istediklerini kimbilir kimlerden, kimbilir nas›l gizlerler. emir parmakl›k gölgelerinin ve cam bölmeye yans›yan demir parmakl›klar›n bebek avucu büyüklü¤ündeki boflluklar›ndan s›zan ›fl›klarla, demir parmakl›klar›n gölgelerinin gözlerdeki nem birikintilerini belli etmemesi, bu tats›z tutsuz görüflmelerin tek güzel yan›d›r. “Belgeler ve Gerçekler” ad›, bir bölümü ay›n ilk Çarflamba's›nda, bir bölümü ay›n öteki üç Çarflamba's›nda Prof. Haberal'la görüflmelerimiz sonunda olufltu. Prof. Haberal, cezaevindeki üçün-

D


BD OCAK 2013

cü kitab›n› haz›rlam›fl, s›ra, birkaç gün sonra “do¤acak bebe¤e” verilecek ad›n saptanmas›na gelmiflti. Ben, “Belgelerle Gerçekler” olsun istiyordum; özlemim Haberal ise, “Belgeler ve Gerçekler” olsun ad› diyordu. Sonunda ben, gerekçemi aç›klamak gere¤i duydum: “Fakat De¤erli Hocam, belge, bir gerçe¤in ifadesi, kan›t›, hatta gerçe¤in ta kendisi de¤il midir?” dedim. “Bu kitap tümüyle belgelerden olufltu¤una göre ve 'Belgeler' de, bir aç›dan 'Gerçekler'in kan›tlar› oldu¤una göre, 'Belgeler ve Gerçekler' yerine “Belgelerle Gerçekler' dememiz daha do¤ru olmaz m›?”

P

rof. Dr. Haberal da, kendi gerekçesini aç›klad›: “Burada çok önemli bir noktaya özellikle dikkat etmeni istiyorum” dedi ve flöyle sürdürdü sözlerini: “Bir bak›ma hakl›s›n, asl›nda belge 'Gerçe¤in kan›t›d›r' ancak, bu kitaptaki kimi belgeler, ünlü yazar Shakespeare'in 'Gece h›rs›z›n, ›fl›k hakikatin dostudur' sözünü do¤rular niteliktedir. Bu kitapta, sa¤l›k durumum ile ilgili olarak düzenlenen belgelerle, kamuoyundan uzun zaman gizlenmeye çal›-

...sa¤l›k durumum ile ilgili olarak düzenlenen belgelerle, gizlenmeye çal›fl›lan ya da çarp›t›lan gerçeklerin, zaman içerisinde nas›l gizlenemeyip, aç›klanmak zorunda kal›nd›¤›n›, okuyucuya yorumsuz olarak aktarmaya çal›flt›m. 7


BD OCAK 2013

fl›lan ya da çarp›t›lan gerçeklerin, ilerleyen zaman içerisinde nas›l daha fazla gizlenemeyip, ayn› kurumlar taraf›ndan aç›klanmak zorunda kal›nd›¤›n›, okuyucuya yorumsuz olarak aktarmaya çal›flt›m. Bu nedenle de kitaba “BELGELER VE GERÇEKLER” ad›n› koyarak, 'Hangi belgelerin gerçe¤in kan›t›', hangi belgelerin ise 'Gerçe¤in inkar›' için düzenlenmifl 'Belgeler' oldu¤unu, okuyucunun takdirine b›rakt›m.”

S

ay›n Haberal'›n bu aç›klamas›ndan sonra, “her belgenin, her zaman” gerçe¤in kan›t› olmad›¤›n›n yan›s›ra, bir baflka gerçe¤in daha ilk kez ay›rd›na vard›m. Karfl›mda flimdi, gözle görülebilen, elle tutulabilen, ayr›ca Cumhuriyetimizin hiçbir döneminde hiçbirimizin, hiç de tan›k da olmad›¤›m›z, al›fl›k da olmad›¤›m›z bambaflka bir gerçek vard›. Ad›n› da koydum o gerçe¤in, “garip bir devlet gerçe¤i” dedim ad›na. A4 boyutlu kimi dosya sayfalar›, gerçeklerden tümüyle uzakta olmalar›na karfl›n, kimi devlet görevlilerince “Belge” kimli¤iyle ileri sürülmüfller, yine onlar taraf›ndan kendilerine özgü dünyalar›n›n, kendilerine özgü “kurallar›” çerçevesinde “gerçek belgeler” olarak kabul edilmifller ve ileri sürüldükleri belge kimlikleriyle, devlet bürokrasisi çark›nda, “ciddi ciddi” iflleme konulmufllard›. Baflkent Üniversitesi'nin, Türkiye'nin çeflitli bölgelerindeki kurulufllar›na flahsen ya da epostayla baflvurarak ücretsiz olarak edinebilece¤iniz

8

”Belgeler ve Gerçekler” kitab›, hayretle göreceksiniz, bafl›ndan sonuna de¤in, gerçek olup olmad›klar›na ald›r›fl edilmeden, devlet bürokrasisi çark›nda “ciddi ciddi” iflleme konulmufl “resmi” belgelerden oluflmaktad›r. nlerine sedyeyle getirilen Prof. Haberal'›, “Aram›zda hukuki süreç var” diyerek muayene etmeyeceklerini söyleyen, bu kararlar›n› da resmi bir yaz›yla bildirmekte sak›nca görmeyen doktorlardan tutun da, meslekten men edilme cezas› almalar›na karfl›n Adli T›p'ta görev yapabilen ve kendisini muayene etmemelerine karfl›n Prof. Haberal'la ilgili Adli T›p Sa¤l›k Raporu'na imza atabilen “eski” doktorlara kadar öyle çok de¤iflik yap›daki devlet görevlilerinin imzalar›n› tafl›yan “belgeler” var ki… Bu belgelerin “asl›n›n ayn› örneklerini” görünce gözlerinize inanamayacaks›n›z. Son kitab›n›n ad›n› oluflturan

Ö

“BELGELER” ve “GERÇEKLER”

sözcükleri gerçekte, Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n hukuksal hiçbir gerekçe gösterilmeksizin yaklafl›k dört y›ld›r devam eden “Haks›z tutukluluk” sürecinde, onun “Yaflad›¤› gerçekler”in apaç›k, yads›namaz “belgeler”idir ve ayr›ca… Cumhuriyetimizin hiçbir döneminde hiçbirimizin, hiç de tan›k da olmad›¤›m›z, al›fl›k da olmad›¤›m›z "garip bir devlet gerçe¤i”nin de somut belgeleridir.• www.meteakyol.com.tr


BD OCAK 2013

Yeni Bir Bilimsel Ödül:

"Mehmet Haberal Ödülü" ›sa ad› MESOT olan Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i, Profesör Mehmet Haberal ad›na bir bilimsel ödül oluflturdu. Derne¤in iki y›lda bir yap›lan bilimsel kongrelerinde, organ nakli konusunda o dönemin en baflar›l› çal›flmas›n›n sahibi biliminsan›na verilmesi kararlaflt›r›lan "Mehmet Haberal Ödülü"nün ilkini, fiiraz'da ayn› merkezde bir y›lda 327 karaci¤er nakli ameliyat› yapmak baflar›s›yla, ‹ranl› biliminsan› Prof. Dr. Ali Malik Hosseini kazand›. Prof. Dr. Hosseini ödülünü, Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin 12-15 Aral›k 2012 tarihinde Abu Dabi’de yap›lan 13’üncü Genel Kongresi’nde ald› ve 1987 y›l›nda Prof. Mehmet Haberal taraf›ndan kurulan MESOT’un tarihine, “Mehmet Haberal Ödülü”nü kazanan ilk bilim insan› olarak geçti.

K

O

rta Do¤u Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Marwan Masri, Beyrut’tan Silivri Cezaevi’ne gönderdi¤i bir mektupla Prof. Mehmet Haberal’a, ad›na

MESOT taraf›ndan bilimsel bir ödül oluflturuldu¤u bilgisini iletti ve “Mehmet Haberal Ödülü” ad› verdikleri ödülün ilk sahibinin, Prof. Ali Malik Hosseini oldu¤unu duyurdu. ‹ngilizce metnini bu sayfada yay›mlad›¤›m›z MESOT Baflkan›'n›n mektubunun Türkçe çevirisini ve 1215 Aral›k 2012 tarihinde Abu Dabi'de toplanan 13'üncü MESOT Genel Kongresi'nde Prof. Dr. Ali Malik Hosseini' nin ilk "Mehmet Haberal Ödülü"nü ald›¤› haberini, izleyen sayfalar›m›zda bulacaks›n›z.


BÜTÜN DÜNYA Yaz› ‹flleri Bölümü

Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin "Mehmet Haberal Ödülü"nü Prof. Dr. Ali Malik Hosseini kazand›. Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›na oluflturdu¤u "Mehmet Haberal Ödülü"nü, bir y›lda 327 karaci¤er nakli ameliyat› yapma baflar›s›yla ‹ranl› bilim insan› Prof. Dr. Ali Malik Hosseini kazand›. Prof. Dr. Ali Malik Hosseini “Mehmet Haberal Ödülü” ile...


O

rta Do¤u Organ Nakli Der-

ne¤i’nin Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›na oluflturdu¤u “Mehmet Haberal Ödülü”nü, bir y›lda 327 karaci¤er nakli ameliyat› yapma baflar›s›yla ‹ranl› biliminsan› Prof. Dr. Ali Malik Hosseini kazand›. "Mehmet Haberal Ödülü"nün ilk sahibi Prof. Dr. Hosseini’ye ödülünü, MESOT’un 12-15 Aral›k 2012 tarihlerinde Abu Dabi’de toplanan ve 800’ün üzerinde biliminsan›n›n kat›ld›¤› 13’üncü Genel Kongresi’nde, dernek baflkan› Prof. Marwan Masri verdi.

Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Dr. Francis Delmonico’nun da kat›ld›¤› ve “Mehmet Haberal Ödülü”nün ilk kez verildi¤i 13’üncü MESOT Genel Kongresi’nin aç›l›fl›n› Baflkan Prof. Dr. Marwan Masri, kongreye baflar› dileklerini gönderen Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n mesaj›n› okuyarak yapt›.

B

aflkent Üniversitesi’nin 20’ den fazla bilimsel bildiri sunan 18 ö¤retim üyesiyle kat›ld›¤› 13’üncü Genel Kongre’de, 2014

(*Üstteki Resim) Mona Al Rukhaimi Mesot, 2012 Kongre Eflbaflkan› - Bassam Saeed Mesot Genel Sekreteri Ali Abdulkareem Al Obaidli Mesot, 2012 Kongre Baflkan›-Marwan Masri Mesot 2010- 2012 Baflkan›- Ali Malik Hosseini Mesot 2012-2014 Baflkan›-Anwar Naqvi E¤itim Komitesi Baflkan›, Mesot Yön. Kurulu Üyesi - Gökhan Moray Mesot Üyesi (Sayman Feza Karakayal›’y› temsilen) 11


Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i toplant›s› y›ll›k de¤erlendirme çal›flmalar› Alireza Bagheri Mesot, Etik Kurul Üyesi - Adibul Hasan Rizvi Etik Kurul Baflkan› -Faissal A. M. Shaheen E¤itim Komitesi Baflkan›- Bassam Saeed Mesot Genel Sekreteri

Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i Ödül Plaketi y›l›nda ‹stanbul’daki 14’üncü Genel Kongre’nin, Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n baflkanl›¤›nda yap›lmas› karar› 12

ile Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n yeni dönem baflkanl›¤› da oybirli¤iyle onayland›. Prof. Haberal, 1987 y›l›nda kurdu¤u ve Orta Do¤u ülkeleri yan›s›ra Pakistan’l› organ nakli uzman› biliminsanlar›n›n da üye olduklar› MESOT taraf›ndan, kendi ad›na bir baflar› ödülü oluflturdu¤u haberini, dernek baflkan›n›n Silivri Cezaevi’ne gönderdi¤i bir mektuptan ö¤renmiflti. Baflkan Prof. Dr. Masri, bu mektubunda flöyle diyordu: “MESOT, Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i Konseyi’nin, ‘Mehmet Haberal Ödülü’ ad› ile bir baflar› ödülü oluflturdu¤u bilgisini size iletmem, benim için büyük bir mutluluktur. Bu ödüle sizin ad›n›z› vermemizin


BD OCAK 2013

Orta Do¤u Organ Nakli Derne¤i’nin 2012 y›l› toplant›s› genifl bir kat›l›mla yap›ld› (üstte) Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n kat›lamad›¤› toplant› için gönderdi¤i kutlama çiçe¤i. (sa¤da)

nedeni, derne¤imize olan bilimsel ve insansal katk›lar›n›z yan›s›ra, en zor günlerinde derne¤imiz üyesi ülkelere, özellikle deprem felakatine u¤rayan ‹ran ve Pakistan’daki depremzedelere ve 2006 savafl›nda Lübnan’a verdi¤iniz deste¤inizi hiçbir zaman unutmamam›zd›r. u y›l oluflturdu¤umuz ‘Mehmet Haberal Ödülü’nün ilkini, fiiraz’da ayn› merkezde bir y›lda 327 karaci¤er nakli ameliyat›

B

yapma baflar›s› nedeniyle ‹ranl› Profesör Ali Malik Hosseini kazanm›flt›r. Gerçekten ait oldu¤unuz ve her zaman bulunman›z gereken bilimsel toplant›lar›m›zda sizi en k›sa zamanda yeniden aram›zda görece¤imize inan›yoruz. En içtenlikli duygular›m›zla, Profesör Marwan Masri MESOT Baflkan›.” 13


BD OCAK 2013

Prof. Haberal ‹çin Özgürlük Ça¤r›s›

D

ünya Yan›k Derne¤i’nin resmi yay›n organ› ayl›k Burns dergisinin Aral›k 2012 tarihli say›s›nda, "Prof. Dr. Mehmet Haberal için Özgürlük Ça¤r›s›" bildirisi yay›mland›. Dünya Yan›k Derne¤i’nin 12 Eylül 2012 tarihinde Edingburg’da yap›lan ve 59 ülkeden 1050 uzman doktorun kat›ld›¤› 16’nc› Genel Kongresi’nde, kat›l›mc› üyelerin oybirli¤iyle onaylad›klar› ve Dernek Baflkan› Prof. Dr. David P. Mackie imzas›yla yay›mlanan bildiri bu kez, Burns dergisinin birinci sayfas›nda, yine Baflkan Prof. Dr. David P. Mackie imzas›yla yay›mland›. "Derne¤imizin önceki baflkan› Prof. Dr. Mehmet Haberal, ülkesi Türkiye’de üç y›l, befl aydan buyana cezaevinde tutuklu bulunmaktad›r" tümcesiyle bafllayan ve "Bu tablo, insanl›k için oldu¤u kadar, derne¤imiz aç›s›ndan da büyük bir üzüntü ve kuflku 14


BD OCAK 2013

oluflturmaktad›r" ifadesiyle sürdürülen "Özgürlük Ça¤r›s›"nda, "T›p bilimine önemli katk›larda bulunan ve dünyaca tan›nm›fl de¤erli cerrah ve akademisyen meslekdafl›m›z Prof. Haberal, Türkiye’ de kurdu¤u befl yan›k tedavi merkezi ile ülke insanlar›na bu konuda da büyük hizmetlerde bulunmufltur" deniliyor ve yan›k tedavisi konusunda onun, Türkiye’ deki ve dünyadaki hizmetleri anlat›l›yor. ünyadaki

D

tüm uzman doktorlara gönderilen Burns dergisindeki “Prof. Dr. Mehmet Haberal’a Özgürlük Ça¤r›s›” bildirisi, flöyle sürmektedir: "Prof. Dr. Haberal, 1980 y›l›nda Türkiye Yan›k Derne¤i’ni kurduktan dört y›l sonra Akdeniz Yan›k Derne¤i’ ni, daha sonra Ortado¤u Yan›k ve Yang›n Afetleri Derne¤i’ni kurmufl, Dünya Yan›k Derne¤i, Felaket Kurulu Baflkanl›¤›’n› da yapt›¤› Dünya Yan›k Derne¤i’nde, büyük hizmetlerde bulunmufl, bu baflar›lar› sonunda 20062008 döneminde dernek baflkanl›¤›na, 2010 y›l›nda da Dünya Yan›k Derne¤i’nin onursal üyeli¤ine seçilmifltir. 2000’den fazla böbrek ve karaci-

Burns dergisinin birinci sayfas›nda, Baflkan Prof. Dr. David P. Mackie imzas›yla yay›mlanan "Prof. Haberal’a Özgürlük” ça¤r›s› yaz›s› ¤er naklini gerçeklefltiren ve ülkenin çeflitli yerlerinde kurdu¤u çok say›daki diyaliz merkezlerinde binlerce hastan›n sa¤l›¤›na kavuflmas›n› sa¤layan Prof. Dr. Haberal, 1993 y›l›nda Ankara’ da Baflkent Üniversitesi’ni kurmufltur. aflkent Üniversitesi Ankara’da bulunan üç hastanesinin yan› s›ra ülkenin alt› kentinde yerleflik hastanele-

B

15


BD OCAK 2013

riyle halka önemli sa¤l›k hizmetlerinde bulunmaktad›r. Prof. Dr. Haberal Türkçe ve ‹ngilizce 1400’ den fazla bilimsel makale yay›mlam›fl, t›bbi yay›n kurullar›nda etkili çal›flmalar yapm›flt›r.

Prof. Haberal, belirli herhangi bir kan›t ve hüküm olmamas›na, hatta suçunun ne oldu¤u belirtilmemesine, tüm savlara fliddetle ve belgelerle karfl› ç›kmas›na ve 2011 y›l›nda milletvekili seçilmesine karfl›n tutuklulu¤una halen son verilmemifltir.

errahi alandaki baflar›lar› ve t›p bilimine katk›lar› uluslararas› t›p kurulufllar› taraf›ndan takdirle izlenen Prof. Haberal, Uluslararas› Organ Nakli Derne¤i’nin “Dünyada Organ Nakli Öncüleri Milenyum Ödülü”, “Amerikan Cerrahlar Derne¤i” ile “Amerikan Cerrahlar Koleji” onursal üyelik ödüllerini de içeren çok say›da ödül alm›flt›r. Prof. Haberal, 13 Nisan 2009 tarihinde Türk yetkilileri taraf›ndan "hükümet karfl›t› çal›flmalarda bulundu¤u” ileri sürülerek tutuklanm›fl, belirli herhangi bir kan›t ve hüküm olmamas›na, hatta suçunun ne oldu¤u belirtilmemesine, tüm savlara fliddetle ve belgelerle karfl› ç›kmas›na ve 2011 y›l›nda milletvekili seçilmesine karfl›n tutuklulu¤una halen son verilmemifltir.

C

›p Enstitüsü ‹nsan Haklar› Kurulu, Amerikan Cerrahlar Okulu, Uluslararas› Cerrahlar Koleji ve Dünya Organ Nakli Derne¤i’nin de aralar›nda bulundu¤u dünyadaki önemli t›p kurulufllar› ve duyarl› birçok meslektafl›,

T 16

Prof. Haberal’a uygulanan bu tutum nedeniyle üzüntü ve kayg›lar›n› dile getirmifller, bu de¤erli bilim adam›n›n en k›sa sürede serbest b›rak›lmas› için dünya kamuoyuna ça¤r›da bulunmufllard›r. Yan›k Derne¤i olarak biz de, Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›na yap›lan uluslararas› bu ça¤r›lara tüm içtenli¤imizle kat›l›yor ve süratli bir adil hukuk süreci sa¤lanarak Prof. Haberal’›n en k›sa sürede özgürlü¤üne kavuflturulmas›na yard›mc› olmalar› için biz de Türk yetkililere ça¤r›da bulunuyoruz.

Prof. Dr. David P. Mackie Baflkan, Uluslararas› Yan›k Tedavi

Derne¤i


BD BD OCAK OCAK 2013 2012

Baflkent Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri

Baflkent Üniversitesi'nde 13-20 Kas›m 2012 tarihleri aras›nda düzenlenen Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri, yedi gün boyunca farkl› kültürlerden müzik etkinlikleri ile devam etti. Coflkulu bir kat›l›m›n yafland›¤› program›n son gününde Prof. Dr. Mehmet Haberal ile çal›flma f›rsat› bulan arkadafllar› Prof. Dr. Zafer Öner, Prof. Dr. Gülnaz Aslan ve Prof. Dr. Gökhan Moray, Prof. Haberal ile yaflad›klar› ilginç an›lar› etkinli¤e kat›lan konuklarla paylaflt›. ‹lgi ile okuyaca¤›n›za inand›¤›m›z ve gelecek say›lar›m›zda da devam edecek yaz› dizimize Prof. Dr. Zafer Öner’in an›lar›yla bafll›yoruz.

Prof. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Prof. Dr. Zafer Öner’den naklen

B‹R MASAL Bir varm›fl bir yokmufl. Kökü çok eskilere dayanan, çok büyük bir dünya devleti varm›fl. Günün birinde büyük bir harpten sonra yenik düflmüfl. Bü-

tün tersanelerine girilmifl, ordular› da¤›t›lm›fl ve yurdun her köflesi iflgal edilmifl. Yönetenler her türlü karar› galip devletlere b›rakm›fl. Tam bu s›rada ismini anmaktan korktu¤um birisi ç›km›fl, bütün yurtseverleri toplam›fl.


BD OCAK 2013

Yeniden flahlanan bir ruh ve güçle, birlik ve beraberlik içinde, damarlar›ndaki asil kan›n da kudretiyle ülkeyi kurtarm›fllar. Savafltan sonra öyle bir cumhuriyet nesli oluflmufl ki seferberlik bu kez e¤itimde, bay›nd›rl›kta, sa¤l›kta her alanda ve çok zor flartlarda devam etmifl. At s›rt›nda, gerekti¤inde yürüyerek ülkenin en ücra köflelere hizmet götürmüfller. Ülkelerini ça¤dafl medeniyet düzeyine yükseltmek için çabalam›fl, güzel devrimler yapm›fllar. ma içlerinde bafl›ndan

A

beri bu durumdan hofllanmayan insanlar da varm›fl. Devrimleri önlemek, h›z›n› kesmek için hiçbir f›rsat› kaç›rm›yor ellerinden ne geliyorsa yap›yorlarm›fl. Zamanla bu yüce cumhuriyet ruhu sönmeye , sinmeye bafllam›fl. ‹nsanlar kendi ç›karlar›n› ülkenin ç›karlar›n›n önünde tutmaya bafllam›fllar. Köfle dönmecilik, emeksiz kazanma h›rs›, ayr›mc›l›k, bölücülük, tarikatç›l›k h›z kazanm›fl, ülkenin yönü bat›dan do¤uya döner gibi olmufl ve o cumhuriyetin

temiz ruhu maalesef k›y›da köflede kalm›fl. ‹flte ben bugün sizlere o k›y›da köflede kalm›fl ancak onurundan kaybetmemifl Cumhuriyetin o ilk günlerindeki ruhu "hâlâ bedeninde tafl›yanlardan" bir kifliyi, bir cesur yüre¤i, dilimin döndü¤ü ve tan›d›¤›m kadar›yla anlatmaya çal›flaca¤›m.

EN ÇALIfiKAN DOKTORUMUZ 1968’in yaz tatilinin ilk günleriydi. Stajyerdim, kalçadan i¤ne uygulamas› ö¤renmek amac›yla genel cerrahi bö-

Prof. Dr. Zafer Öner 1947 y›l›nda Gaziantep’de do¤mufltur. ‹lkö¤renimini Kilis’te, orta ö¤renimini Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamlam›flt›r. 1965 y›l›nda girdi¤i Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesinden 1972 y›l›nda mezun olan Öner, 1977 y›l›nda Genel Cerrahi ihtisas›n› tamamlad›. 1979 y›l›nda “Periferal mast hücrelerinin stres ülseri geliflimine katk›s›” üzerine yapt›¤› çal›flmalarla Ph. D ünvan›n› ald›. 1982 y›l›nda doçent, 1988 de profesör oldu. Özellikle meme ve endokrin cerrahisi, ayr›ca gastrointestinal cerrahi, laparoskopik cerrahi, safra yollar› ve pankreas cerrahisi, transplantasyon ve yan›k ile ilgilenmektedir. ‹ngilizce ve Frans›zca bilmektedir. Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi’nde Genel Cerrahi Anabilim Dal› Genel Cerrahi Uzman› olarak görev yapmaktad›r. 18


BD OCAK 2013

lümüne gittim. Servisteki hemflire bana, "Koridorun sonundaki odada yan›k pansuman› var, onu da görebilirsin." dedi. Odada, rengi sar›ya dönmüfl bir banyo küveti içinde yan›k tedavisi yap›lan bir hasta vard›. Hasta sürekli söylenip, yak›n›yor, doktor da "Tamam, bitti, bitti..." diyerek hastas›n› yat›flt›rmaya çal›fl›yordu. Can› burnunda olan doktor beni görünce "Ne dikiliyorsun orda?" diyerek tersledi. Hemflire han›m "Arkadafl stajyer, yard›ma geldi" deyince doktor da "O zaman tut flunun ucundan" dedi. Söylediklerini yapmaya çal›flt›m ve pansuman› birlikte bitirdik.

Hemflireye kim oldu¤unu sordum. "Mehmet Haberal. En çal›flkan doktorumuz." diyerek yan›tlad›. Sonunda biraz rahatlayan hastan›n yana¤›na hafifçe dokundu, "Haydi geçmifl olsun yar›n görüflürüz." diyerek koflar ad›mlarla uzaklaflt›. Hemflireye kim oldu¤unu sordum. "Mehmet Haberal... En çal›flkan doktorumuz." diyerek yan›tlad›.Bana efllik eden bu hemflire genel cerrahinin sorumlusu, yüksek hemflirelik okulunun ilk mezunlar›ndan, otoritesiyle meflhur Sadiye Han›m’d›. Ben o gün o odada stres alt›nda gösterilen flefkat ve sabr›n ne demek oldu¤unu gördüm, Haberal'dan.

ARKADAfiLI⁄A VER‹LEN DE⁄ER

S

onra stajlar bafllad›. Bir

stajiyer arkadafl›m›z vard›. Nörolojideki bayan asistanlardan birini rahats›z etmifl. Bayan asistan genel cerrahi baflasistanlar›ndan birinin efli... Baflasistan bunun hesab›n› sormak için stajyerin yolunu kesince ç›kan arbedede düflmüfl ve omzu ç›km›fl. Olaydan sonra ma¤dur bafl asistan›n arkadafl› olan Haberal’›n o stajyer arkadafl› arad›¤›n› duyduk. Pefline düflmesine ra¤men, Haberal’›n stajyere ulaflamad›¤›n› biliyoruz. Sonraki günlerde stajyerin e¤itime defterinin aras›nda büyük bir b›çakla geldi¤ini ve servislerde dolaflt›¤›n› duyduk. Herkes b›ça¤›n bir sald›r› veya savunma amac› ile tafl›nd›¤›n› düflünse de durum biraz farkl›yd›. Tacizci stajyerimiz, sap› ve ucu defterinin d›fl›na kadar taflan o kocaman ekmek b›ça¤›n› me¤er afl›k oldu¤u stajyer k›za hediye etmek amac›yla tafl›yormufl. Sonunda stajyerin asl›nda bir flizofren oldu¤u anlafl›ld›. Rahmetli hocam›z psikiatri profesörü Leyla Zileli bize "Çocuklar arkadafl›n›za sahip ç›k›n, onunla ilgilenin; tedavisini olumlu yönde etkiler" fleklinde tavsiyeler vermeye bafllad›¤›nda bu arkadafl çoktan Bak›rköy’e do¤ru yola ç›km›flt›. Ben bu olayda Haberal"›n arkadafll›¤a verdi¤i de¤eri ve bir dostuna yap›lan yanl›fl bir davran›fl› kendisine yap›lm›fl gibi sayarak verdi¤i tepkiyi gördüm. • 19


F›rçalayarak Serdar Günbilen

20


Mustafa Kemal’in Dünkü Ifl›¤›... Bugünümüzü Ayd›nlat›yor:

Kamuoyu ve Bas›n Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, yaln›zca bir asker, komutan, diplomat, politikac› ve devlet adam› de¤ildi. O, bir düflünürdü de... Onun, ulusumuzun toplumsal yap›s›, uygarl›k ve ça¤dafll›k anlay›fl›, dinsel inanc› ile “Türk” ve “insan” olman›n anlam› konusunda yazd›¤› kimi yaz›lar ve konuflmalar, üzücüdür ki, Türk halk›na ulaflt›r›lmam›flt›r. Türk halk›n›n büyük bir bölümü, bu nedenle, Atatürk’ü, tan›mas› gerekti¤i düzeyde tan›yamam›fl, ve gerekti¤i düzeyde anlayamam›flt›r. Bütün Dünya, bu say›dan bafllayarak, Atatürk’ün Türk halk›na yeterince ulaflamam›fl bu yaz›lar›n›, sürekli olarak yay›mlayacakt›r.


BD OCAK 2013

M

illî egemenlik

esas›na dayal› temsili bir hükûmette, kamuoyu büyük bir rol oynar. Bas›n ve toplant› hürriyetleri olmadan ve topluma ait ifller hakk›nda genifl bir tenkit sahas› b›rak›lmadan kamuoyu vazifesini yapamaz. Millî egemenlik ve temsili hükû-

lislerin bu fikirleri temsil edebilmesi, çok zaman devam etmez. Kamuoyu, milletin içinden taflan çeflitli fikirler denizidir. O denizde çeflitli ak›mlar, çeflitli münakafla dalgalar› meydana getirir. Kamuoyu ruhî bir ortamd›r. Orada cereyan eden fikir mücadelesi, dikkatli gözlerden gizli kalamaz. Eski

Tenkit ve münakafla tamamen hürdür... Hükûmeti ve meclisi dikkatli bulunduran kamuoyunun tenkit hürriyetidir. met fikrinin yay›lmas› ve yükselmesi ancak kamuoyunun faaliyeti ile mümkündür. Hükûmetin fikri, memleketin fikrini temsil etmelidir. Hükûmet memleketin fikrini anlayabilmek için, bu fikrin belirmesine neden olan vas›talara sahip olmal›d›r.

G

erçi hükûmet, seçim zaman-

demokrasilerde, bu fikir mücadelesi, bütün vatandafllar›n her gün bir arada toplanarak yapt›klar› toplant›larda meydana geliyordu. Bugün vatandafllar›n say›sal çoklu¤u ve medeni hayat›n vatandafllara yükledi¤i günlük ifller, onlar›n maddeten ve her gün bir arada toplanmalar›na imkân b›rakmam›flt›r. Bu sebeple kamuoyu ideal bir ortam olmufltur ki, bu ortamda topluma ait ifllerin tenkidi flu özellikleri gösterir:

lar›nda milletin fikirlerini ö¤renir; seçilmifl olan meclisler Tenkit ve münakafla tamamen de milletin fikrini temsil ederler. Fakat hürdür. Bu hürriyet, herkes taraf›ndan, milletin seçim zamanlar›nda belirtti¤i 5 6 hiç kimsenin etkisi olmadan, kendi fikirler sabit kalmaz. Bu sebeple, mec-

22

a-


BD OCAK 2013

kendine kullan›l›r. Hükûmeti ve meclisi dikkatli bulunduran kamuoyunun tenkit hürriyetidir.

b-

Kamuoyunun tenkit hürriyeti, bafll›ca çok say›daki yay›nlar ile olur. Yay›nlar yolsuzluklara engel olur ve hükûmet organlar›n› vazifelerini do¤ru yapmaya mecbur eder. Yay›n en etkin kontrol vas›talar›ndand›r. Bu noktada, tenkidin kolay ve fakat yapman›n güç oldu¤u hakikatinin unutulmamas› laz›md›r. Onun için, toplumun iyili¤i fikri, her türlü tenkitlere ve münakaflalara daima hakim ve esas tutulmal›d›r.

rin yine do¤al olarak yaratt›¤› bir havad›r. Halbuki insan daima etki alt›nda kal›r. Yaln›z yeter ki bu etki, toplumu meydana getiren insanlar›n hakikaten onlar› düflünen ve bütün varl›¤›n› onlara adayanlar taraf›ndan yarat›lm›fl olsun. Bu flekilde yarat›lacak olan kamuoyu bu memleketin gelece¤ini sa¤layabilir. Yoksa esen herhangi bir hava ile de¤iflebilecek bir kamuoyu içinde yaflarsak yar›na güvenmek mümkün olmaz. Türk milletinin sa¤lam bir fikre sahip olmas›n› sa¤lamak amac›m›zd›r. Yürüdü¤ümüz hakikat yolunun milleti mutlulu¤a ulaflt›ran

Y

ay›nlar yolsuzluklara engel olur ve hükûmet organlar›n› vazifelerini do¤ru yapmaya mecbur eder. Yay›n en etkin kontrol vas›talar›ndand›r. Gerekli görülen fikirler, toplumun iyili¤i ad›na ortaya at›lmal›d›r. Bu fikir, hareket noktas› olunca, tenkit ve münakafla, devletin de iyili¤i ad›na yap›lm›fl ve vatandafllar›n sosyal ve siyasi terbiyelerini yükseltmeye hizmet etmifl olur.

c-

Topluma ait iflleri tenkit hürriyeti, hükûmet ile millet aras›nda bir anlaflma ortam› meydana getirir. Hükûmet yay›n yoluyla kamuoyunu anlar ve gerekti¤inde lüzumlu olan belgelerle onu ayd›nlat›r. Hükûmetin milleti ve milletin hükûmeti anlamas›, bunlar›n tek vücut olmalar›n› ve kalmalar›n› sa¤lar. Gerçek kamuoyu, d›flar›dan kimsenin etkisi olmaks›z›n do¤al olarak mevcut olan duygu ve düflüncele-

tek yol oldu¤unu anlatmak laz›md›r. Herfleyin oluflmas›na çal›fl›rken bütün çal›flmalar›n, bütün teflebbüslerin üstünde olarak Türk kamuoyunu gerçe¤i anlamaya ve duymaya al›flt›rmak, bu durumu ona do¤al hale getirmek, fluradan ve buradan gelecek günlük fikirlere, sahte ve yan›lt›c› sözlere asla önem vermeyecek bir olgunlu¤a erifltirmektir.

B

ir toplumun ortak ve genel

hisleri ve fikirleri vard›r. Toplumlar›n k›ymetleri, medenileflme dereceleri, arzu ve e¤ilimleri ancak bu genel duygu ve düflüncelerin meydana gelifl ve a盤a ç›k›fl derecesiyle anlafl›labilir. Bir toplulu¤u yöneten 23


BD OCAK 2013

B

as›n›n para ile sat›n al›nabilmesi, uluslararas› yüksek para aleminin bas›n üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabanc› devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, iflte bunlar›n kamuoyunu kand›rma ve yan›ltmas›ndan tamam›yla korkulur. Fakat, hürriyetten ç›kacak bu kötülükler asla çaresiz de¤ildir. 24


BD OCAK 2013

insanlar için toplumun talihi üzerinde hüküm vermek durumunda bulunan dostlar veya düflmanlar için ölçü, bu toplumun düflüncelerinden (kamuoyundan) anlafl›lan yetenek ve de¤erdir. Bundan dolay› milletler kamuoylar›n› dünyaya tan›tmak zorunlulu¤undad›r.

B

ütün dünya kamuoyunun ö¤-

renilmesi ise hayat›n düzene konmas› için flüphesiz laz›md›r. Bu hususta ise mevcut araçlar›n birincisi ve en önemlisi bas›nd›r. Bas›n milletin genel sesidir. Bir milleti ayd›nlatma ve ona do¤ru yolu gösterme-

de¤erlendirilemezler. Kamuoyunu gerçek durum ile karfl› karfl›ya b›rakmay› tercih ederim. ‹yice bilinmesi gerekir ki, gazeteler okul kitaplar› de¤ildir. Afla¤›l›k insanlar›n para ile yapt›rd›klar› bas›n mücadeleleri vard›r. En adi yalanlar› yaymada bas›n›n kullan›ld›¤› olmufltur. Bas›n ve fikir hürriyetinin karfl›laflt›¤› baflka tehlikeler de vard›r. Bas›n›n ve hatta fikir derneklerinin, millî hükûmetin tesirinden kurtularak, siyasi veya ekonomik gizli amaçlara alet olmas›ndan korkulur. Bas›n›n para ile sat›n al›nabilmesi, uluslararas› yüksek para

B

ir milleti ayd›nlatma ve ona do¤ru yolu göstermede... özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sa¤lanmas›nda, bas›n bafll› bafl›na bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir.

de, bir milletin muhtaç oldu¤u fikri g›day› vermekte, özetle bir milletin hedefi mutluluk olan ortak yönde yürümesinin sa¤lanmas›nda, bas›n bafll› bafl›na bir kuvvet, bir okul, yol göstericidir. Önemi ve yüceli¤i medeniyet dünyas›nda aç›kl›k kazanan bas›n, hükûmetimizin birinci derecede önem vermesi, bu konuda sarfedece¤i çal›flmay› millet için yapmakla sorumlu oldu¤u hay›rl› hizmetlerin bafl taraf›na koymas› yüce meclisin kesinlikle isteyece¤i hususlardand›r. Kamuoyu gibi gösterilmek istenilen suni fikirler, en sonunda özel fikirler gibi düflünülebilir. De¤erli ve yararl› görülürse gözönüne al›n›r. Fakat genel idarede laz›m olan kurallar niteli¤inde

aleminin bas›n üzerinde gizli tesiri veyahut sadece yabanc› devletlerin örtülü ödeneklerinin etkisi, iflte bunlar›n kamuoyunu kand›rma ve yan›ltmas›ndan tamam›yla korkulur. Fakat, hürriyetten ç›kacak bu kötülükler asla çaresiz de¤ildir.

lk önce bas›n hürriyetine yasal bir s›n›r çizilir. ‹kinci olarak gazeteler, özel bir teflkilat kurarak bununla kendi üzerlerinde ahlaki bir tesir meydana getirirler. ‹lk zamanlarda, bir iflten baflka bir fley olmayan gazetecilik, sosyal bir müessese haline gelebilir. Bundan baflka, halk›n fikrî ve siyasi terbiyesi de bir güvencedir. Halk, çeflitli gazeteleri okumaya ve onlar› birbirleriyle kontrol etmeye 25


BD OCAK 2013

B

ütün halk›n harekete geçti¤i gün, onlar› durduracak kuvvet yoktur. Do¤al olarak bir sa¤l›¤› koruma oldu¤u gibi, sosyal bir sa¤l›¤› koruma da vard›r. Her ikisi ayn› prensibe dayan›r. ve gazeteci yalanlar›na inanmamaya al›fl›r. Bütün bunlar›n üstünde, herfleyin aç›k olmas› sayesinde iyi niyetin geliflece¤ini ve çok önemli meseleler üzerinde iyi niyet sahibi insanlar›n daima ço¤unlu¤u oluflturaca¤›n› kabul etmek uygun olur.

Ç

ünkü, “Her zaman dünyan›n yar›s›n› ve bir zaman dünyan›n hepsini aldatmak mümkündür. Fakat, bütün dünyay› her zaman aldatmak mümkün de¤ildir.” Tecrübe göstermifltir ki, insanlar›n herfleyi söylemelerini önlemek asla mümkün de¤ildir. Fakat, millî terbiye ve büyük manevi kuvvetlere karfl› hükûmetin uygun flekilde hareketi sayesinde, isyankâr fikirlerin yay›lma26

s›na müsade etmeyecek sosyal bir çevre yaratmak mümkündür. Herhalde, herfleyin söylenmesine müsaade etmek ve bunun karfl›s›nda söyleyenlerin harekete geçmesini bekleyerek tedbir almakla yetinmek anlams›zd›r. Bütün halk›n harekete geçti¤i gün, onlar› durduracak kuvvet yoktur. Do¤al olarak bir sa¤l›¤› koruma oldu¤u gibi, sosyal bir sa¤l›¤› koruma da vard›r. Her ikisi ayn› prensibe dayan›r. Maddî mikroplar› yok etmek mümkün olmad›¤› gibi, manevî mikroplar› da yok etmek mümkün de¤ildir. Fakat, flahs›n vücudunda fizyolojik bir sa¤l›k yaratmak mümkün oldu¤u gibi, sosyal bünyede de manevî bir sa¤l›k yaratmak, bu flekilde bir direnç ortam› ha5z›rlamak 6 mümkündür.•


Atütürk’ün Dünyas› Cengiz Önal

E

konomik kalk›nma, Türkiye'nin özgür, ba¤›ms›z ve daima daha kuvvetli olmas›n›n ve müreffeh bir Türkiye idealinin bel kemi¤idir. Tam ba¤›ms›zl›k ancak ekonomik ba¤›ms›zl›kla mümkün olur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

Ekonomi Alan›ndaki Uygulamalar ve 37 Geliflmeler 2

1

923’te Lozan Bar›fl Antlaflmas›’n›n imzalanmas› ile Türkiye, ekonomik egemenli¤ini k›s›tlayan engellerden kurtuldu. Mustafa Kemal’in önderli¤indeki ekonomi siyaseti, “Denk bütçe ve düzgün ödeme” ilkelerine dayan›yordu. Amaç, Devlet Hazinesi’nin yurtiçi ve d›fl›nda sayg›n duruma getirilmesi ve güçlü olmas›yd›. Dönem boyunca devlet harcamalar› ile kaynaklar aras›nda denge korunarak enflasyon önlendi. Kamu harcamalar›nda savurganl›ktan kaç›n›ld› ve düzenli bir vergi sistemi kurulmas› amaç edinildi. Cumhuriyet Yönetimi, mevcut olan ve koruyucu gümrük politikas›n› engelleyen hükümleri, Lozan Bar›fl Antlaflmas› gere¤i olarak,

1929 tarihinde yürürlükten kald›r›nca, yeni Gümrük Tarifesi Kanunu’nu yürürlü¤e koydu. Böylece hem gümrük gelirleri art›r›ld› ve hem de y›llardan

Atatürk ”yerli mallar›” sergisini geziyor


BD OCAK 2013

beri Türk ekonomi yaflam›n› körlefltiren, yerli sanayiyi çökerten engeller ortadan kald›r›lm›fl oldu. Ancak gümrük vergilerinin yükseltilece¤i önceden bilindi¤inden ithalatta büyük ölçüde art›fla gidilmesi ve 1929 dünya ekonomik bunal›m›, Türk paras›n›n önemli ölçüde de¤erinin düflmesine yol açt›. Bu durumu önlemek için 20 fiubat 1930’da “Türk Paras›n›n K›ymetini Koruma Hakk›nda Kanun” ç›kar›ld›. Para politikas›n› yürütmesi için 11 Haziran 1930’da Cumhuriyet Merkez Bankas› kuruldu. Böylece Türk

yapmas› için 26 Haziran 1927’de Yüksek ‹ktisat Kurulu oluflturuldu.

B

ütün bu gayretlere karfl›n, 1930’lara gelindi¤inde, Türkiye’nin iktisat politikas›nda ciddi bir de¤iflime gitti¤i görülüyordu. 1929 Dünya Ekonomik Krizi, ekonomik dengeleri alt üst etti. Özellikle ekonomisi tar›m a¤›rl›kl› olan Türkiye’de tar›m ürünleri fiyatlar› büyük ölçüde düfltü. Bununla birlikte, gümrük korumas›n›n 1929’a kadar yap›lamamas›, sermaye birikimi ve kredi kaynak yetersizli¤i, teknolojik ve ticarî bilgi ve deneyimin azl›¤›, giriflimcilik ruhunun zay›fl›¤› gibi sebepler, sanayinin arzu edildi¤i ölçüde geliflmesini engelliyordu. Sanayi kurulufllar›n›n büyük bir k›sm› ilkel teknoloji ile çal›flan, iflbölümünü yeterince uygulayamayan küçük iflletmeler halinde kald›. Bunlar›n yan› s›ra 1929’da patlak veren dünya ekonomik krizi dolay›s›yla 1930’da yeni siyasetler uygulamaya konuldu.

Para politikas›n› yürütmesi için 11 Haziran 1930’da Cumhuriyet Merkez Bankas› kuruldu. Böylece Türk para piyasas› Türklerin yönetimi alt›na girdi. para piyasas› Türklerin yönetimi alt›na girdi. evletin sa¤lam verilerle yönetilebilmesi için 1926 y›l›nda ‹statistik Genel Müdürlü¤ü kuruldu. Bu kurulufl ça¤dafl yöntemler kullanarak ilk nüfus, tar›m ve sanayi say›m›n› gerçeklefltirdi. Buna göre 1927’de Türkiye’nin nüfusu 13.648.270 olarak tespit edildi. Sonraki y›llarda her befl y›lda bir genel nüfus say›m› yap›lmas› kararlaflt›r›ld›. Zaman içinde bu genel müdürlük ülkenin temel bilgi kayna¤› haline geldi. Ayr›ca ekonomi siyasetlerinin düzenlenmesinde dan›flman görevi

D

28

1931-1938 Dönemi Ekonomi Politikas› 1929 Dünya Ekonomik Krizi, her yerde devletin ekonomiye müdahalesinin genifllemesine yol açt›. Dünya, uzunca bir süre yürütülen liberalizmden, kamu müdahalesini öngören bir ortama girdi. Güdümlü ve plânl› ekonomi ak›mlar› güç kazand›. Kriz, Türk Paras› de¤erinin düflmesine, ödemeler dengesinin bozulmas›na, günlük ihtiyac›


BD OCAK 2013

karfl›layacak gerekli ifllenmifl maddelerin ithalinde zorluklar ç›kmas›na yol açt›. Mevcut durum halk›n s›k›nt›s›n› daha da art›r›yor, ihtiyaç duyulan bir k›s›m mallar›n bulunmas›nda zorluklar yaflan›yordu. azi Mustafa Kemal, günlük s›k›nt›lar›n afl›lmas› ve Dünya Ekonomik Krizi’nin Türkiye’ deki etkisinin bertaraf edilebilmesi için, Türk Ulusu’nun ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin zorunlu ihtiyaçlar›n›n Ulusal Üretim yoluyla karfl›lanmas›n› ve bunun için de yerli sanayi kurulmas›n› istedi. Ülkede özel teflebbüs henüz gere¤i gibi geliflmemiflti. Esasen giriflimcileri destekleyecek yeterli birikim de yoktu. Çözüm yolu aran›rken iki görüfl belirdi: Birincisi: Devlet, sanayi ve ekonomi alan›nda tekelci bir merkezi plânlama yoluyla bütün ekonomiye

G

Devletin sanayiye destek verdi¤i y›llarda yap›lan görüflmeler

yön vermeli. ‹kincisi ise: Devlet, fertlerin yapamayaca¤› iflleri yapmak amac›yla duruma müdahale ederek, özel sanayi giriflimleri yan›nda, bir devlet sektörü meydana getirmeli. Mustafa Kemal karar›n› ikinci madde yönünde verdi. Konuya iliflkin görüfllerini de; “Türkiye’nin uygulad›¤› "›l›ml› devletçilik sistemi", on dokuzuncu as›rdan beri sosyalizm teorisyenlerinin öne sürdükleri fikirlerden al›narak tercüme edilmifl bir sistem de¤ildir. Bu, Türkiye’nin ihtiyaçlar›ndan do¤mufl, Türkiye’ye özgü bir sistemdir. Devletçili¤in bizce manas› fludur: Kiflilerin özel giriflimlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlar›n›n karfl›lanamad›¤›n› ve birçok fleylerin yap›lamad›¤›n› göz 29


BD OCAK 2013

önünde tutarak, memleket ekonomisini ele almak.” sözleriyle aç›klad›. Ancak devlet eliyle sanayi gelifltirilirken, devlet ile kiflinin alanlar› ayr›lmal›, devlet kiflinin yerini almamal›d›r. Devlet ve kifli birbirinin karfl›t› de¤il tamamlay›c›s›d›r. örüldü¤ü gibi, Mustafa Kemal’in uygulad›¤› “Il›ml› Devletçilik” politikas›, kiflinin yapamayaca¤› ifllerde devletin müdahalesini öngörmekle beraber, iktisadî geliflmenin itici gücü olarak kiflisel giriflim özgürlü¤üne büyük önem vermekteydi. Nitekim devletçilik uygulamas›nda, malî tekeller d›fl›ndaki üretim faaliyetlerinin hepsi özel sektöre aç›k kalm›flt›. Devletçilik, 1931’de Cumhuriyet Halk F›rkas› program›na girmifl, 1937’de de Anayasada yerini alm›flt›.

G

Devlet Eliyle Sanayi Gelifltiriliyor

Devlet eliyle sanayinin gelifltirilmesinin ancak plânl› bir sanayileflme prog-

30

ram› ile mümkün olabilece¤i anlafl›ld›¤›ndan, bu konuda deneyimli olan Sovyet Rusya’dan getirilen bir uzmanlar heyetine befl y›ll›k bir sanayi plân› haz›rlat›ld›. Haz›rlanan plânda, özellikle zirai üretime dayanan ve ham maddesi Türkiye’de bulunan sanayi iflletmeleri kurmak ve ithal edilen temel mallar›n üretimi ön plânda tutuluyordu. Bu amaçla dokuma, maden, toprak ve kimya sanayileri kurulmas› kararlaflt›r›ld›. Kurulacak fabrikalar›n üretim konular›, hammaddelerinin yurt içinde bulunup bulunmad›¤› ve üretim süreçleri dikkate al›nd›. Program› yürütmesi için, Sanayi Ofisi ile Sanayi Kredi Bankas›n›n görevlerini yürütecek olan Sümerbank görevlendirildi.

M

adencilikle ilgili alanlar da, 14 Haziran 1935’te kurulan Etibank’a verildi. Madencilik alan›nda araflt›rma yapmak, uzman yetifltirmek için 14 Haziran 1935’ te Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kuruldu. Plâna göre yirmi fabrika kurulmas› öngörülmekteydi. ‹flin maliyeti k›rk dört milyon TL tahmin edilmifl ama masraf yüz milyon TL’yi bulmufltu. Sovyetlerden sa¤lanan sekiz milyon dolarl›k faizsiz kredi d›fl›ndaki harcamalar bütçeden karfl›land›. Plân›n baflar›yla uygulanmas›yla; Temel


BD OCAK 2013

hammadde sanayileri kurulmufl; madencilik, k⤛t ve cam sanayi için gerekli yat›r›mlar yap›lm›fl, iki bin km. yi aflk›n demiryolu döflenmifl, ufak çapta barajlar ve silolar yap›lm›flt›. ir yandan da Osmanl› borçlar› ödeniyordu. Ek olarak, ülkemizdeki ayr›cal›kl› yabanc› flirketlerin sat›n al›nmas› da h›zland›r›lm›flt›. "Birinci Befl Y›ll›k Plân" henüz uygulan›rken "‹kinci Befl Y›ll›k Plân" haz›rland› ve 1938’de yürürlü¤e konuldu. ‹kinci plân, ara mallar› ve yat›r›m mallar› üretimine yönelikti. Ancak ‹kinci Dünya Savafl›’n›n ç›kmas› plân›n yürütülmesini k›smen de olsa engelledi.

B

Sonuç

Atatürk, son derece elveriflsiz flartlar alt›nda ve dünyadaki büyük ekonomik krizine karfl›n, d›flar›dan önemli bir destek almadan, öz kaynaklara dayal› baflar›l› bir sanayileflme politikas› gerçeklefltirdi. Bunun sonucunda kooperatifler, banka kredileri, tar›m araç ve gereçleri ile desteklenen bir tar›m sektörü olufltu. Sanayi kesimi Sümerbank ve Etibank gibi kurulufllar›n deste¤iyle Türkiye’nin fleker, çimento, kereste, kauçuk ve deri ürünlerini, ihtiyac›n› karfl›layacak bir düzeyde üretmeyi baflard›. Dokumac›l›k, k⤛t, mukavva ile cam eflyada da ihtiyac›n büyük k›sm›n› karfl›lar duruma gelindi. Bu arada yabanc› ellerde bulunan tesis ve iflletmeler de, ulusallaflt›r›larak ekonomiye kat›ld›. Cumhuriyet idaresi, bu dönemde

özellikle yoklu¤u hissedilen yüksek düzeyde e¤itim görmüfl teknik eleman yetifltirerek ekonomiye taze kan sa¤lam›fl oldu. Sanayi tesislerinin Anadolu içlerinde da¤›lmas›, gitti¤i yerlere ifl ve afl götürmesi, Türk Ulusu’nu heyecanland›rmaya yetti ve yat›r›mlara ilgisini art›rd›. Hükümet iç borçlanma yoluna gitti ve yat›r›m ihtiyac›n›n bir k›sm›n› bu kanalla karfl›lamay› baflard›. Cumhuriyet Dönemi’nin en temel sanayi kurulufllar›ndan birisi olan Karabük Demir Çelik Fabrikas› kuruldu ve ülkeye büyük yararlar› oldu.. zetle Atatürk’ün Cumhurbaflkanl›¤› döneminde tüm olumsuz koflullara karfl›n, Türk ekonomisi oldukça h›zl› ve dengeli bir geliflme gösterdi. Devlet, dönem boyunca enflasyonsuz bir büyüme ile Gayri Safi Milli Hâs›las›n› üç kat›na, kifli bafl›na geliri ise iki kat›na ç›karmay› baflard›. Sektör baz›nda de¤erlendirildi¤inde kömür üretimi yüzde yüz, krom üretimi yüzde alt› yüz, demir üretimi s›f›rdan 180 bin tona, maden üretimi yüzde iki yüz otuz ikiye, pamuk üretimi elli misli, yün üretimi yaklafl›k yüzde iki yüz, fleker üretimi iki yüz misli ço¤ald›. Demiryollar› da mevcudun iki misline yak›n artt›. Türkiye’nin o günkü kaynaklar› dikkate al›n›rsa bu gerçekten çok büyük bir baflar›n›n göstergesi ve ispat›yd›... •

Ö

cengizonal@butundunya.com.tr Gelecek Ay: Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün D›fl Politika Uygulamalar› 31


BD OCAK 2013

YAZILARI

SELAM

B

ugün ulaflt›¤›m›z yafla koflullar›nda dikkatimizi çeken birçok husustan biri de selamlaflmak hususudur. Yolda karfl›laflt›¤›n›z tan›d›klar›n›zdan her biri size baflka flekilde, söz ve davran›fllarla selam vereceklerdir. Kimi, elini uzatmaya gerek görmeksizin, sadece bafl›n› hafif flekilde e¤erek “Merhaba” diyecek; bir baflkas›, elini gö¤süne götürerek, “Selamün Aleyküm” diye seslenecektir. Di¤er bir tan›d›¤›m›z, size yaklaflarak, elinizi kavrayacak ve “Bonjur” diye hafif e¤ilerek selamlayacakt›r. Baflkaca biri yine size yaklaflacak ve elinizi iki avucu aras›nda s›k›ca kavrad›ktan sonra, “Günayd›n” deyip gülümseyecektir. Siz, bu selamlar› kabul ederken bafllayacaks›n›z düflünmeye... Acaba hangisibugün ulaflt›¤›m›z sosyal konumumuza uygun olur diye… Size, “Merhaba” diyen tan›d›¤›n›z›n selam›n›, belki fazlaca laubali bulabilecek, “Selam ün Aleyküm” diyenin selam› için, medrese kültürü kokuyor diyebileceksiniz. “Bonjur” ile “Günayd›n” fleklindeki selamlama ise, ne ilginçtir ki, sizde ayn› garip etkiyi b›rakacakt›r. Genellikle, her ülkede halk›n tek bir çeflit selamlama flekli vard›r. Bat›’ da, daha do¤rusu Fransa’da, iki köylü vatandafl ile iki ayd›n, birbirlerini “Bonjur” diyerek selamlarlar. Avrupa’ n›n di¤er ülkelerinde de durum, afla¤›-

yukar› böyledir. Selamlama genellikle tek veya k›smen de iki kelimeyle yap›l›r. Ama bunlar›n hemen hepsi ça¤dafl ifadeleri içerir. Biz de ise durum farkl›l›k göstermeye devam etmektedir… Bugün bile, birbirine rastlayan tan›d›klar halen “Sabah fleriflerin hay›rl› olsun...” diye bafllay›p, sekiz-on çeflit ifadeyle selam flekli sürüp, gitmektedir. Bunlardan sadece biri benimsenmifl olsayd›; halk di¤er selam flekillerini kendili¤inden ortadan kald›r›rd›. Hem daha net bir selam flekli ortaya konur, hem de bir sürü karmafl›k ifadeden kurtulmufl olurduk.

Y

ak›n zamana kadar Hicri, Miladi ve Rumi diye çeflitli takvimlerimiz, ezani (ezanla ilgili) ve zevali (gün ortas›yla ilgili) diye iki çeflit de saatimiz vard›. Bugün bunlardan birini kabul etmekle büyük bir kargaflaya son verdik. Bir ülke için tek y›l ve saat gibi bir tek selamlama flekli de yeterlidir. Türkçeyi ö¤renen bir yabanc›, karfl›s›nda bir sayfaya yak›n selam ifadesine rastlar ise, dilimizin geniflli¤inden korku duymaya bafllar. Hal böyle olunca da; bu selam konusunu çözmek ve çözümü bir an önce halk›m›za duyurmak pek yerinde ve yararl› olacakt›r. • Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 30 Mart 1929


Belgeselcinin Gözüyle Çetin ‹mir

Türk Bas›n› ve Gazetecilik Tarihi 1

10 Ocak Çal›flan Gazeteciler Günü

Bas›n, milletin müflterek sesidir. Bir milleti ayd›nlatma ve irflatta, bir millete muhtaç oldu¤u fikrî g›day› vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müflterek bir istikamette yürümesini teminde, bas›n bafll› bafl›na bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. Mustafa Kemal Atatürk

Türkiye’de bas›m sanat›n›n kuruluflu Osmanl› Devleti, sanayi devrimini yaflayan Avrupa ülkelerinin de zorlamas›yla yenili¤e aç›k bir padiflah olan

3. Ahmet ile Sadrazam Damat ‹brahim Pafla döneminde, baflka bir deyiflle Lale Devri’nde bat› ile iliflkilerini gelifltirir. Sadrazam Damat ‹brahim Pafla’n›n önayak olmas›yla kütüphane-


BD OCAK 2013

lerin ve kitaplar›n say›s› art›r›l›r. Çeviri kurulu oluflturularak Do¤u kaynakl› kimi eserlerin Türkçeye çevrilmesine bafllan›r. Çevirinin ve kültürün önemine dikkat çeken bu giriflimler matbaan›n aç›lmas›na haz›rl›k olarak de¤erlendirilebilir. ‹lk Türk matbaas›n›n kuruluflu, bu sürece ba¤l› olarak gerçekleflir.

mas›na izin istemek üzere Sadrazam’a sundu¤u dilekçeye Vankulu Lügati’ nin bas›lm›fl birkaç sayfas›n› da ekler. Sadrazam’›n olumlu karfl›lamas› ve Said Efendi’nin çabalar›yla fieyhülislam, “matbaa kurulmas›nda din bak›m›ndan sak›nca olmad›¤›” yolunda fetva verir. Bu fetva üzerine Padiflah 3. Ahmet de 1727 y›l› Temmuz ay›nda din kitaplar› bas›lmamas› kofluluyla matbaa aç›lmas›na izin veren ferman›n› yay›mlar.

‹brahim Müteferrika ve Sait Efendi ‹brahim Müteferrika, matbaa kurma haz›rl›klar›na bas›mevinin aç›l›fl›ndan 8 y›l kadar önce bafllam›fl, baz› haritalar basm›flt›r. Fransa Elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin o¤lu Said Efendi ile ortak bir matbaa kurmak üzere anlaflan Müteferrika, matbaan›n yararlar›n› anlatan bir rapor haz›rlayarak Sadrazam ‹brahim Pafla’ ya sunar. Bir süre sonra matbaa aç›l-

lk Türk bas›mevi, ‹brahim Müteferrika ve Said Efendi taraf›ndan, Müteferrika’n›n Sultan Selim semtindeki evinin alt kat›nda 14-16 Aral›k 1727 tarihinde kurulur. “Darü’tt›baatü’l Amire” ad› verilen bas›mevine, halk aras›nda “basmahane” denilir. Hollanda’dan kitap bas›m› için dört, harita bas›m› için iki makine getirilerek matbaaya konulur. Bu haz›rl›klar›n ard›ndan, iki y›l kadar süren çal›flmalar sonunda ‹brahim Müteferrika Matbaas›’n›n ilk kitab› olan Vankulu Lügati 31 Ocak 1729’da yay›mlan›r. ‹mam Ebu Nasr ‹smail Bin Hammad el-Cevheri’nin, “Sihah il-Cevheri” adl› kitab›n›n çevirisi olan Vankulu Lügati 1000 adet bas›larak, 56 ciltsiz olarak 35 ku-

Said Efendi’nin çabalar›yla fieyhülislam, “matbaa kurulmas›nda dini yönden sak›nca olmad›¤›” yolunda fetva verir. 34


BD OCAK 2013

rufla sat›l›r.

‹brahim Müteferrika Bas›mevi’nde bas›lan önemli kitaplar: Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar, Tarih-i Hind-i Garbi, Grammaire Turgue, Usulü’l- Hikem fi Nizami’lÜmem, Füyuzat-› M›knat›sîye, Kitab› Cihannüma. 1729-1741 y›llar› aras›nda sadece 17 kitap yay›mlan›r. ‹brahim Müteferrika’n›n ölümüyle uzun süre yay›mda duraklama olur ve 18. yüzy›l sonuna kadar bas›lan kitaplar›n say›s› 45’i geçmez. Bunlar dil, sözlük, tarih, co¤rafya, sosyal bilimler, askerlik, fen, e¤itim, matematik vb. konular› içeren kitaplard›r. Tanzimat ve Meflrutiyet Dönemleri’nde kitap bas›m› artar. Tanzimat’a kadar y›lda ortalama 10 kitap bas›l›rken Tanzimat’tan sonraki ilk 20 y›lda bu say› 40’›n üstüne ç›kar. Meflrutiyet Dönemi’nde ise bir y›lda yay›mlanan ortalama kitap say›s› üçyüzü geçer. Tanzimat ve Meflrutiyet Dönemlerinde bas›lan kitaplarda ele al›nan konular aras›na t›p, fliir, roman, öykü, tiyatro, din ve sosyal bilimler girer.

iktidar›ma çok yard›mc› olacakt›r. ”dedi¤i gazetenin ad›n› da bizzat kendisi koyar.

Mukaddeme-i Takvimi Vakayi. Gazetenin yay›mlanmas›ndaki amaç, iç ve d›fl olaylar› halka zaman›nda duyurabilmektir. Gazeteyi yay›mlamak

‹lk Türkçe Gazeteler Devlet yönetiminde yenilik yap›lmas› yolunda büyük çaba harcayan Padiflah 2.Mahmud’un bu yöndeki en önemli etkinliklerinden biri ilk Türkçe gazete Takvim-i Vakayi’nin (Olaylar›n Takvimi) yay›mlanmas›d›r. Gazeteyi yay›mlamak ve yönetmek üzere Takvimhane Nezareti’ni kuran 2. Mahmud, “Bu gazete kutsal fleriata ve devlet düzenine dokunmamak flart›yla benim

Yay›mlanan ilk Türkçe Gazete: Takvim-i Vakayi amac›yla Beyaz›t semtinde Takvimhane-i Amire ad›yla bir bas›mevi kurulur. Bu bas›mevinde 1 Kas›m 1831 y›l›nda haftal›k olarak yay›n hayat›na bafllayan Takvim-i Vakayi’nin k›sa süre sonra Frans›zca (Le Moniteur 35


BD OCAK 2013

Ottoman), Ermenice, Rumca (Ottomanikos Minitor), Arapça (Takvimü’lVakayi), Farsça, Bulgarca, Ermeni harfleriyle Türkçe nüshalar› yay›mlan›r.

P

adiflah 2. Mahmud’un iste¤i do¤rultusunda sade dil kullan›m›na büyük önem verilen gazetede haberler; iç haberler, d›fl haberler, askerî ifller, bilimler, din adamlar›n›n tayini, ticaret ve fiyatlar olmak üzere alt› bölüm hâlinde yaz›l›r. Ancak gazete düzenli yay›mlanma ve güncel haber verme niteli¤ini hiçbir zaman kazanamaz. Gazetede haber toplamakla görevli iki memur bulunur. Bunlar bas›n tarihimizin ilk muhabirleri olan Sarim Efendi ve Sait Bey’dir. ‹lk çeviri ve ilan Takvim-i Vakayi’ de yay›mlan›r. K›r›m Savafl› s›ras›nda yaflanan olaylar› okuyucuya iletmek amac›yla Varaka-i Mahsusa ad›nda özel bir ek yay›mlan›r. Gazete s›k s›k bask›larla karfl›lafl›r ve kapat›l›r. ‹lk kapat›l›fl›1892’de bir dizgi hatas› nedeniyle olur. 1908 y›l›na kadar kapal›

TBMM taraf›ndan 1920 y›l›nda yay›mlanan Ceride-i Resmîye gazetesi, Takvim-i Vakayi’nin Resmî Gazete niteli¤inin devam›d›r. Bu gazete 1922 y›l›nda Resmî Ceride ad›n› al›r. 1928’de ise TBMM taraf›ndan Resmî Gazete’ye dönüfltürülür. Resmî Gazete, günümüzde düzenli olarak yay›m›n› sürdürmektedir.

Kapitülasyon hediyesi: Ceride-i Havadis Ceride-i Havadis, ülkemizde özel sermaye ile ç›kar›lan ilk Türkçe gazetedir. Bu gazetenin yay›mlan›fl öyküsü oldukça ilginçtir. ‹ngiliz gazetesi Morning Herald’in muhabiri olan William Churchill, Kad›köy’de özel izinle av yaparken Defterhane Kâtiplerinden Necati Efendi’nin o¤lunu yaralar. Churchill’in bu olay nedeniyle tutuklanmas›, sürekli olarak Osmanl› Devleti’nin a盤›n› yakalamaya u¤raflan kimi Bat›l› devletlerin kapitülasyonlar› öne sürerek flantajlara giriflmesine yol açar. Bir dizi siyasal geliflmelerin sonunda Churchill serbest b›rak›l›r. Hariciye Naz›r› Akif Pafla görevden al›n›r. Olay›n kapat›lmas› karfl›l›¤›nda Churchill’e bir p›rlantal› niflan, 10 bin kantarl›k zeytinya¤› ihrac› için ferman ve Türkçe gazete yay›mlama “imtiyaz”› verilir. Zeytinya¤› ihrac› ferman›n› bir Rus tüccara 350 bin kurufl karfl›l›¤›nda satan Churchill, Akif Pafla’n›n Dâhiliye Naz›rl›¤›na getirilmesi nedeniyle gazeteyi ç›karmaya cesaret edemez. Akif Pafla, dört y›l sonra görevin-

Gazete s›k s›k bask›larla karfl›lafl›r ve kapat›l›r. ‹lk kapat›l›fl›1892’de bir dizgi hatas› nedeniyle olur. kalan gazete, 2. Meflrutiyet’in ilan›yla tekrar yay›m hayat›na döner. 1860 tarihinden sonra tamamen Resmî Gazete niteli¤ine bürünerek haber sunma özelli¤ini yitirir. Yaklafl›k yüzy›l süre ile yay›mlanan gazete, 24 Kas›m 1922 tarihinde tamamen kapan›r. Ancak, 36


BD OCAK 2013

Özel sermaye ile ç›kar›lan ilk Türkçe gazete: Ceride-i Havadis den ayr›l›nca bir bas›mevi kurarak haz›rl›klara bafllayan Churchill, 31 Temmuz 1840 y›l›nda Ceride-i Havadis’i yay›mlar. Gazete, Hamidiye Türbesi’nin karfl›s›nda flimdiki 4. Vak›f Han’›n bulundu¤u bir konakta bas›l›r. ‹lk bas›ld›¤› günlerde hiç sat›lmad›¤› için ilk üç say›s› bedava da¤›t›l›r. Churchill, hükümete bask› yaparak gazetesine ayda 2 bin 500 kurufl yard›m yap›lmas›n› sa¤lar. Gazete, devlet yard›m›ndan sonra yar› resmî gazete niteli¤ine bürünür.

Y

abanc› ülkelerde muhabir bulunduran gazetede d›fl haberlere büyük önem verilir, haberler iç ve d›fl olmak üzere iki bölüm hâlinde yaz›l›r. K›r›m Savafl›’na muhabir gönderen gazetede, savafl haberlerinin yay›mlanmas›yla birlikte okuyucular›n ilgisi artar. Savafl haberleri, “Ruzname-i Ceride-i Havadis” ad›nda tek sayfal›k

özel ek olarak yay›mlan›r. William Churchill’ in ölümünden sonra gazete o¤lu Alfred Churchill’e miras kal›r. Alfred Churchill, Ceride-i Havadis’i kapatarak Ruzname-i Ceridei Havadis’in yay›m›na devam eder. Bu s›rada Tercüman-› Ahval’in yay›n hayat›na bafllamas›yla bas›n tarihimizin ilk rekabeti yaflan›r. Güçlü bir gazeteci-yazar kadrosuna sahip olan Tercüman› Ahval, Ceride-i Havadis’i gölgede b›rak›r. Ceride-i Havadis ise zamanla kendili¤inden kapan›r.

‹lk fikir gazetesi: Tercüman-› Ahval Takvim-i Vakayi resmî, Ceride-i Havadis yar› resmî gazete niteli¤i tafl›d›¤› için birçok usta gazeteci, Türk bas›n tarihini Tercüman-› Ahval ile bafllatmak ister. Bu nedenle Tercüman-› Ahval’in yay›mlanmas› hem gazetecilik hem de edebiyat ve kültür tarihimizin dönüm noktas› kabul edilir. Türk gazetecilerinin piri say›lan Agâh Efendi, hazineden yard›m almadan 21 Ekim 1860 tarihinde Tercüman-› Ahval gazetesini yay›mlar.

F

ikir gazetecili¤inde 盤›r açan ve kadrosunda ünlü edebiyatç›lar› bar›nd›ran gazetenin yay›n hayat›na girdi¤i dönemde ülkede siyasi olaylar bak›m›ndan çok hareketli günler yaflanmaktad›r. Bu nedenle 37


BD OCAK 2013

Agâh Efendi ve Tercüman-i Ahval gazetesi Tercüman-› Ahval, fikir gazetecili¤i niteli¤iyle okurlardan yo¤un ilgi görür. Gazetede fiinasi, Ahmet Vefik Pafla ve Nam›k Kemal’in makaleleri yay›mlan›r. ‹mzal› ilk baflyaz›, ilk siyasi elefltiri yaz›s›n›n yan›nda, fiinasi’nin “fiair Evlenmesi” adl› manzum oyunu bas›n tarihimizin ilk tefrikas› olarak

› Ahval, yay›n hayat›na 5 y›l gibi k›sa bir süre devam ettikten sonra 11 Mart 1866 y›l›nda tamamen kapan›r.

Tanzimat Dönemi’nde Bas›n-Yay›n Rejimi 1860’l› y›llar Osmanl› bas›n›n›n canlanmas›, bask›lar, k›s›tlamalar ve yeni görüfllere sahne olur. Bas›n›n canlanmas›na paralel olarak yeni gazetelerin say›s› h›zla artarken genç yazarlar da bas›n alan›nda öne ç›kmaya bafllar. 27 Haziran 1862 y›l›nda yay›mlad›¤› Tasvir-i Efkâr gazetesinde millet kavram›n› ilk kullanan yazarlardan biri olan fiinasi, yaz›lar›nda kamuoyunun önemine de¤inerek devleti, “milletin temsilcisi s›fat›yla iflleri yöneten ve milletin refah› için çal›flan bir müessese” olarak tan›mlar. fiinasi’nin u¤rad›¤› bir iftira nedeniyle Paris’e kaçmas›ndan sonra Tasvir-i Efkâr’›n yönetimi Nam›k Kemal’e kal›r. •

Tercüman-› Ahval, fikir gazetecili¤i niteli¤iyle okurlardan yo¤un ilgi görür. Gazetede fiinasi, Ahmet Vefik Pafla ve Nam›k Kemal’in makaleleri yay›mlan›r. Tercüman-› Ahval’de yay›mlan›r. Yaz› zenginli¤ine ve sayfa düzenine büyük önem verilen gazetede iç ve d›fl haberlerin yan› s›ra resmî haberler, tüzükler, antlaflmalar, piyasa-borsa haberleri ve halk›n ilgisini çekecek inceleme yaz›lar› yer al›r. Tercüman38

cetinimir@butundunya.com.tr Gelecek ay: Bas›na uygulanan ilk sansür


BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


Sakl› TarihSAKLI TAR‹H Sinan Meydan

Sinan Meydan

‹flte Atatürk ‹flte Cumhuriyet Mucizesi 3

Rakamlar, istatistikler, belge ve bilgilerle Cumhuriyet mucizesi

Atatürk, “fiapka giydirdim ki, bafla giyilen fleyle din de¤ifltirilmeyece¤ini anlas›nlar...” diyerek flapka devriminin bir gard›rop meselesi de¤il bir zihniyet meselesi oldu¤unu anlatmak istemifltir.

A

tatürk, Müslüman Türk milletini dünyan›n gözü önünde gülünç duruma düflüren ve Bat›’n›n Türklere yönelik afla¤›lamalar›na “görsel meflruiyet” kazand›ran, ça¤›n ve hayat›n gerisinde kalm›fl, Türk kültürüyle uzaktan yak›ndan hiçbir ilgisi olmayan, daha çok Bizans40

Arap ve acem kökenli zaman› geçmifl garip k›l›k k›yafeti ç›kartt›rarak, bütün medeni dünyada kullan›lan ça¤dafl k›l›k k›yafeti giydirmifltir. Atatürk, “fiapka giydirdim ki, bafla giyilen fleyle din de¤ifltirilmeyece¤ini anlas›nlar...” diyerek flapka devriminin bir gard›rop meselesi de¤il bir zihniyet meselesi


BD OCAK 2013

oldu¤unu anlatmak istemifltir. Türkiye’de tek bir Allah’›n kulu flapka giymedi¤i için idam edilmemifl ve cezaland›r›lmam›flt›r. ‹stiklal Mahkemesi, flapka devrimine karfl› k›flk›rt›c›l›k yapan, halk› isyana teflvik eden sadece 27 karfl› devrimciye idam karar› vermifltir. “Tük kad›n› tefritten ve ifrattan kaç›nmal›d›r” diyen Atatürk, kad›nlar›n k›l›k k›yafeti konusunda hiçbir yasal yapt›r›ma gitmemifltir. Yaln›zca kad›nlar›n bilinçlendirilmesi ve yerel yönetimlerin bu konudaki tavsiye niteli¤inde kararlar›yla yetinmifltir. CHP’ nin kad›nlar›n çarflaflar›n›, peçelerini, baflörtülerini zorla ç›kartt›rd›¤› kocaman bir Cumhuriyet tarihi yalan›d›r. Atatürk, ça¤dafl dünyayla

ekonomik, kültürel ve siyasi iliflkileri art›rmak için ça¤dafl dünyan›n kulland›¤› alfabe, takvim, saat, ölçü, hafta sonu tatilini kabul etmifltir. Böylece içe kapal› Türkiye, özellikle ticarete, kültürde ve siyasette ça¤dafl dünyaya aç›lm›flt›r. Bu bak›mdan Atatürk Cum-

Atatürk, ça¤dafl dünyayla ekonomik, kültürel ve siyasi iliflkileri artt›rmak için ça¤dafl dünyan›n kulland›¤› alfabe, takvim, saat, ölçü, hafta sonu tatilini kabul etmifltir. huriyeti’nin “statükocu”, “içe kapal›” oldu¤u iddias› kocaman bir Cumhuriyet tarihi yalan›d›r. tatürk, ça¤›n flartlar›na ve hayat›n gerçeklerine uymayan, modas› geçmifl eski hukuk sistemini de¤ifltirerek ça¤dafl dünyan›n kulland›¤› zamana ve hayata uygun hukuk sistemini kabul etmifltir. Böylece kad›n haklar›n› s›n›rland›ran Mecelle’nin yerine Türk aile yap›s›na uygun ‹sviçre Medeni Kanunu kabul edilmifl, bu kanunla Türk kad›nlar›na sosyal, kültürel ve ekonomik haklar tan›nm›fl; çok kad›nla evlilik yasaklanm›fl, resmi nikah zorunlu hale gelmifl, kad›n›n kocas›n› boflamas›n›n ve k›z çocuklara miras b›rak›lmas›n›n önü

A Atatürk, 23 A¤ustos 1925’te Kastamonu ve ‹nebolu’ya yapt›¤› seyahatlerde flapkay› halka tan›tarak giysi devriminin ilk iflaretini verdi

41


BD OCAK 2013

aç›lm›fl, kad›n›n çal›flmas›n› ve sosyal hayata kat›lmas›n› engelleyen ortaça¤ kal›nt›s› zihniyete büyük bir darbe vurulmufltur. Türk Ceza Kanunu ‹talya’ dan al›nm›flt›r. Ancak, bu kanun baz›lar›n›n iddia etti¤i gibi Faflist Musolini’nin ceza kanununun çevirisi de¤ildir, bizim ald›¤›m›z ceza kanunu 1889 tarihli ‹talyan Ceza Kanunu’nun çevirisidir. O dönemde dünyadaki en ileri ceza kanunu budur. Her alanda ça¤dafl hukuka geçilip eski hukuk kökünden sökülüp at›larak Osmanl›’daki hukuk karmaflas›na son verilmifltir. Ankara Hukuk Mektebi aç›larak ça¤dafl Türk hukukçular› yetifltirilmifltir. ad›nlara, çok genifl sosyal ve siyasi haklar verilmifltir. Genç Cumhuriyet, 15 y›ll›k sürede kad›n sporcular, kad›n doktorlar, kad›n hukukçular, kad›n müzisyenler, kad›n ö¤retmenler, kad›n

K 42

Atatürk Türk kad›n›na çok genifl sosyal ve siyasi haklar vermifltir pilotlar, kad›n iflçiler yetifltirmifl, meclisine 18 kad›n milletvekili sokmay› baflarm›flt›r. 1923’te yap›lan ‹zmir ‹ktisat Kongresi’nde Türkiye’de ilk kez kad›nlara iflçi ve çiftçi delegeleri aras›nda yer verilmifltir.

A

yr›ca befl yüz kadar izleyici aras›nda önemli say›da kad›n izleyici vard›r. Kongre kararlar›n›n birinci maddesinde “Kad›n erkek çal›flanlara amele yerine iflçi denilmesi”, yedinci maddesinde “Kad›nlar›n madenlerde çal›flt›r›lmamas›”, onuncu maddesinde “Kad›n iflçilere sekiz hafta do¤um, her ay üç gün ay hali (regl dönemi) izni” verilmesi, ikinci maddesinde “emzikhaneler aç›lmas›” öngörülmüfltür. Atatürk, 1924’te Ticaret Bakan› Ali Cenani Bey’i, geliflen ülkelerdeki ifl kanunla-


BD OCAK 2013

r›nda kad›n›n durumunu incelemekle görevlendirmifltir. Bu do¤rultuda bir komisyon kurulmufltur. Komisyonun çal›flmalar› sonunda çal›flan kad›nlara on hafta ücretli do¤um izni verilmesinden kad›nlar› gece ve a¤›r ifllerde çal›flt›rmay› önlemeye kadar bir dizi koflul getirilmifltir. Meclis’in bu tasar›y› kabul etmemesi üzerine, 1929’da kad›n haklar›n› daha da geniflleten bir kanun tasar›s› daha haz›rlanm›flt›r. stanbul Ticaret Odas›’n›n “Türk sanayisini y›k›ma u¤ratacak” iddias›yla karfl› ç›kt›¤› bu tasar› da reddedilmifltir. Bunun üzerine 1934’te öncekilerden çok daha ileri bir “kad›n iflçi haklar› tasar›s›” daha haz›rlanm›fl ve sonunda bu üçüncü tasar› sekiz y›ll›k bir mücadelenin ard›ndan 8 Haziran 1936’da 3008 say›l› “‹fl Kanunu” ile kabul edilmifltir. Atatürk’ün çabalar›yla sonunda yasalaflan “‹fl Kanunu”, kad›nlar›n sanayi ifllerinde gece görevlendirilmesini, yafl› ne olursa olsun maden iflleri, kablo döflemesi, kanal ve tünel yap›m›nda çal›flt›r›lmas›n› yasaklam›flt›r. ‹steyen kad›nlara gece çal›flma izni de verilmifltir. Kad›nlar art›k “123 çeflit a¤›r ve tehlikeli iflte” çal›flt›r›lmayacakt›r. Çok daha önemlisi iflverenlerin, atölyelerinde ve fabrikalar›nda kad›n iflçi çal›flt›r›lmalar› zorunlu k›l›nm›flt›r.

1926’da ç›kar›lan “Borçlar Kanunu”nda borçlar tan›mlan›rken kad›nerkek ayr›m› yap›lmadan her iki cins eflit görülmüfltür. 1926’da ç›kar›lan “Medeni Kanun”la kad›na “diledi¤i mesle¤i, sanat› seçme ve yürütme hakk›” verilmifltir.

K

anun, kad›n›n meslek ve sanat›n› yürütmesine yarayan mallar› “dokunulmaz mal-

Atatürk, kad›n k›l›k k›yafeti konusunda hiçbir yasal yapt›r›ma gitmemifltir. lar” saym›flt›r. 1930’da ç›kar›lan “H›fz›s›ha (Toplum Sa¤l›¤›n› Koruma) Kanunu”yla çocuklu kad›n iflçilere çal›flma saatleri içinde, ifllerine ara vererek çocuklar›n› emzirme olana¤› sa¤lanm›flt›r. Atatürk’ün genç Cumhuriyeti’nin kad›nlara tan›d›¤› bu “iflçi haklar›” Atatürk’ün kurdu¤u sosyal fabrikalarda aynen uygulanm›flt›r.• sinanmeydan@butundunya.com.tr 43


Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 ‹zbandut (‹ta.)

6 Transfer (Fr.)

7 Fanila (‹ta.)

2 Kriter (Fr.)

a-Anakent b-Zerdeçal c-Kargaşa d-Yurtsever 12 Eksper (Fr.)

a-Sürücü b-Belirtke c-İpek tül d-Bilirkişi

a-Yük gemisi b-Bir tür fıçı c-İkili bileşik d-Pamuklu çamaşır

a-Vuraç b-Kabadayı c-Karamsar d-Ölçüt

8 Maç (Fr.)

3 Natürel (Fr.)

13 Radikal (Fr.)

a-Kalıtımsal b-Özdeyiş c-Ordugah d-Kökten, kesin

a-Yanar döner b-Karşılaşma c-Metal kap d-Usta gemici

a-Pürüzsüz b-Doğal, tabii c-Tel sicim d-Etkisiz

9 Nostalji (Fr.)

4 Pasif (Fr.)

a-Göçebe b-Etkinliği olmayan c-Üç boyutlu d-Dönüşüm

14 Organize (Fr.)

a-Zamanlama b-Bir araya getirme c-Birlik, birim d-Balık oltası

a-Çenesi kuvvetli b-Küçük davul c-Geçmişe özlem d-Su hayvanı 10 Nü (Fr.)

5 Sezon (Fr.)

15 Prezantasyon (Fr.)

a-Çıplak b-İçbükey c-Bir element d-Reşit olma

a-Mevsim b-Büyük dükkan c-Yolcu taşıtı d-Çarklı tezgah

44

11 Metropol (Fr.)

a-Eğilim b-Veri c-Taşıma d-Bitiş

a-Yasadışı b-Derbeder c-İri yarı adam d-Budala

Yan›tlar: 151. sayfada

(Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca

a-İyimser b-Bilgisayar devresi c-Takdim etme d-Çevirgeç


Otopsi Cengiz Özak›nc›

Türkiye Cumhuriyeti’ne

YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI 4

24 fiubat 1942 "Struma Facias›"nda Türkiye’yi Suçlayanlar›n De¤inmedi¤i Gerçekler

‹kinci Dünya Savaflı’nda Nazi’lerin

kıyımından kurtulmak için Filistin’e gitmek üzere Romanya’dan Struma adlı gemiye binen 800 dolayında Musevi, 15 Aralık 1941’de ‹stanbul limanına varmıfl; yolcular ‹stanbul’da karaya çıkartılmayarak 2,5 ay boyunca gemide bekletildikten sonra; gemi, yolcularıyla birlikte 23 fiubat 1942 akflamı Karadeniz’e geri gönderilmifl; ertesi sabah fiile açıklarında bir Sovyet

denizaltısı tarafından torpillenerek batırılan Struma gemisindeki yüzlerce yolcunun biri dıflında hepsi ölmüfltür. Yolcular niçin karaya çıkartılmamıfltır, niçin 2,5 ay gemide bekletilmifltir, niçin Karadeniz’e geri gönderilmifltir, vb. gibi sorularla Türkiye’yi facianın katili olarak damgalayan yayınlar karflısında, flu gerçeklerin bilinmesi gerekiyor: 1. ‹ngiltere, Türkiye’ye, Struma


BD OCAK 2013

Struma yolcular›, ‹stanbul ve Çanakkale bo¤azlar›yla ilgili uluslararas› Montreux Sözleflmesi’nin "karantina"ya iliflkin maddesi ve sa¤l›k yönetmeli¤i hükümleri uyar›nca, karaya ç›kart›lamam›flt›r. yolcuları arasında bulaflıcı salgın hastalık bulundu¤unu bildirmifl; yapılan sa¤lık denetiminde gemide dizanteri salgını saptanmıfl; uluslararası denizcilik yasaları uyarınca, gemi, bulaflıcı hastalık göstergesi sarı bayrak çekilerek karantinaya alınmıfltır.

lamamıfltır. fiayet Türkiye, bulaflıcı hastalık bulunan Struma’daki yolcuları karaya çıkartacak olsaydı; ‹ngiltere, Türkiye’yi, Montreux Sözleflmesi’ nin karantina hükümlerini çi¤nemekle suçlayacaktı. 2. ‹ngiltere, Türkiye’ye, Struma yolcuları arasında adları saptanamamıfl bir takım NAZ‹ ajanlarının bulundu¤unu; bunların göçmen Museviler arasına karıflıp Filistin’e sızarak, oradaki ‹ngiliz sömürge yönetimine karflı eylemlerde bulunmakla görevli olduklarını bildirmifl; gemidekilerin karaya çıkartılmaları ve trenle Filistin’e gitmeleri, ‹ngilizler tarafından bir de bu yolla engellenmifltir. fiöyle ki: Türkiye ile ‹ngiltere arasında 12 Mayıs 1939 günü imzalanmıfl olan savunma iflbirli¤i antlaflması gere¤ince; “iki devlet, birbirlerinin ulusal güvenliklerini ilgilendiren her konuda, birbirlerine her türlü yardımda bulunacaklardır.” (3)

Struma’daki bir yolcunun geminin “karantina”da bulundu¤undan söz eden 5 Ocak 1942 günlü mektubu

Yolcular, ‹stanbul ve Çanakkale bo¤azlarıyla ilgili uluslararası Montreux Sözleflmesi’nin “karantina”ya iliflkin maddesi (1) ve sa¤lık yönetmeli¤i (2) hükümleri uyarınca, karaya çıkartı46

fiayet Türkiye, ‹ngiltere’ nin Struma’da Alman Nazi ajanları bulundu¤unu kendisine bildirmesinden sonra, Struma yolcularının deniz ya da kara yoluyla Filistin’e gitmelerine izin verecek olsaydı; ‹ngiltere, Türkiye’yi, 1939 savunma ittifakını bozmakla suçlayabilecek; ittifakı sona erdirebilecekti. 3. Siyonist Betar örgütünün, Filistin’e girifl vizesi bulunmayan Romanyalı Musevileri, vizenin ‹stanbul’da alı-


BD OCAK 2013

naca¤ı yalanıyla aldatarak doldurdu¤u Struma gemisi; Romanya’dan yola çıkıp ‹stanbul’a gelmifl; fakat ‹ngiltere, yolcuların bir kaçı dıflında hiç birine Filistin’e girifl vizesi vermemifltir. fiayet Türkiye, ‹ngiltere’nin vize vermeyerek “kaçak”, “yasadıflı” gemi damgası vurdu¤u Struma’ya, uluslararası hukukun yasadıflı gemiler için öngürdü¤ü yaptırımları uygulamayıp, geminin deniz yoluyla Filistin’e git-

Türkiye ile ‹ngiltere arasında 12.05.1939 günü imzalanan savunma iflbirli¤i anlaflmasının Resmi Gazete’deki yayını

mesine ya da vizesiz yolcuları karaya çıkartıp tren yoluyla Filistin’e gitmelerine izin verseydi; bu durumda ‹ngiltere, Türkiye’yi, hem 1939 ittifakını bozmak ve hem de uluslararası hukuku çi¤nemekle suçlayacaktı. Struma olayını günü gününe izle47


BD OCAK 2013

Struma’daki yolcular›n ‹stanbul’da karaya ç›kart›lmas›na ve tren yoluyla Filistin’e gitmelerine engel olan; Türkiye Cumhuriyeti Devleti de¤il, ‹ngiltere’dir.

yolculuklarını sürdüremeyeceklerini bildirmifltir. (4) Görülece¤i üzere, Struma’daki

yolcuların ‹stanbul’da karaya çıkartılmasına ve tren yoluyla Filistin’e gitmelerine engel olan; Türkiye Cumhuriyeti Devleti de¤il, ‹ngiltere’dir. Filistin’deki, ‹ngiltere’deki, Amerika’daki, Türkiye’deki Musevi örgütleri; NAZ‹ iflgali altındaki Romanya’ da topluca öldürülmekten kaçan ve yen Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı 15-16 Aralık 1941’den beri yaklaflık Chaim Weizmann, ‹ngiliz devlet iki ay boyunca ‹stanbul limanında kaadamı Lord Moyne’a gönderdi¤i mek- rantina altında tutulan Struma’daki tupta, Struma yolcularının karaya çı- Musevi yolculara Filistin vizesi alabilkartılmalarını engelleyenin ‹ngiltere mek için ‹ngiltere’nin kapısını aflındıroldu¤unu, ‹ngiltere vize vermedikçe, mıfllar; ‹ngiltere’nin vize vermemekte yolcuların karadan ya da denizden diretmesi üzerine, 10 fiubat 1942 günü bir açıklama yapan Türkiye; flayet ‹ngiltere yolculara vize vermemeyi sürdürecek olursa; gemiyi 16 flubat 1942 günü Karadeniz’e geri gönderece¤ini duyurmufltur. O gün gelene dek vize vermemeyi sürdüren ‹ngiltere, tam da Türkiye’nin gemiyi Karadeniz’e geri gönderme tarihi olarak önceden ilan etmifl oldu¤u gün, Struma’da bulunan 11-16 yafl arası çocuklara Filistin vizesi verilmesi kararını almıfl; ve bu kararı, 17 fiubat 1942 günü Filistin’deki Musevi örgütüne bildirmifltir. Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Chaim Ancak Türkiye, gemiyi Weizmann (sol baflta) Albert Einstein önceden ilan etmifl oldu¤u 16 ile birlikte (soldan üçüncü) fiubat günü Karadeniz’e geri göndermeyerek, tam da o gün bir kaç çocu¤a Filistin vizesi 48


BD OCAK 2013

verme kararı çıkartıp yüzüne iyicil bir maske geçiren ‹ngiltere’nin, Türkiye’ yi Musevilerin gözünde kötü gösterme dalaveresini bozmufltur. Gemiyi Karadeniz’e geri gönderme tarihini bir hafta (16 fiubat +7 gün = 23 fiubat’a) erteledi¤ini duyuran Türkiye, ‹ngiltere’ye, “Geliniz, Filistin vizesi verdi¤inizi ilan etti¤iniz flu 1116 yafl arası çocukları Struma’dan kendiniz çıkartıp bir ‹ngiliz gemisine bindirerek Filistin’e götürünüz. Biz bu çocukları gemideki anababalarından kopartıp ayıramayız” demifltir.

dayanılmaz bir ızdırap olacaktır. Böyle bir fleyi yapmayı kim üstlenebilir?” diyerek, ‹ngiltere’nin reflit olmayan 11-16 yafl arası çocuklara Filistin vizesi verme kararının uygulanamazlı¤ını vurgulamıfltı. (6) ‹ngiltere’nin Struma’daki 11-16 yafl arası çocuklara vize verme kararı, bu yafllardaki 28 çocuk dıflında, hem bu çocukların ana babalarının ve hem de

B

Buna karfl›l›k, ‹ngiltere, Türkiye’ye: “Savafltayız, elimizde bu ifle ayıracak bir tek ‹ngiliz gemisi bile yok” yanıtını vermifltir. (5) ‹ngiltere’nin Struma’da iki aydır çok güç koflullarda karantina altında tutulan 800 dolayında Musevi yolcunun tümüne birden vize vermemesi, bunlar arasından yalnızca 11-16 yafl arası (dikkat: “reflit olmayan”) çocuklara vize verme kararı -gemide bu yafllar arası sadece 28 (yirmisekiz) çocuk vardı- gerçekte “uygulanamaz bir karar”dı. Bizzat ‹ngiltere Dıfliflleri Bakanlı¤ı Danıflmanı Sir Alec Walter George Randall; “Gözümde canlandırıyorum da, bu çocukların gemideki ana-babalarından kopartılıp alınması

Struma’daki 11-16 yafl arası çocukların adlarını tespit eden belge, bu yafllarda yirmisekiz çocuk bulundu¤unu göstermektedir. (Kaynak: Rıfat N. Bali, “Musa’nın Evlatları Cumhuriyet’in Yurttaflları”, ‹letiflim y. 4. basım, ‹st. 2005, sf. 208)

gemide bulunan di¤er yüzlerce yolcunun Filistin’e gitmesinin ‹ngiltere tarafından kesin olarak yasaklandı¤ı anlamına geliyordu. Bu karar gemide 49


BD OCAK 2013

duyuldu¤u an, gemideki di¤er yolcular, kendilerinin Filistin’e gitmelerinin kesin olarak yasaklandı¤ını anlayacaktı. Çocuklar da, flayet kendileri gemiden indirilip Filistin’e götürülürlerse, Filistin’e girmelerinin yasaklanmıfl oldu¤unu anlayacakları ana-babalarını bir daha göremeyeceklerini kavrayacaklar; gerek çocuklar gerekse anababaları “ya hep beraber ya hiç birimiz” diyerek birbirlerinden kopmak istemeyecekti. ‹ngiltere’nin reflit olmayan 11-16 yafl arası çocuklara vize kararı; bu çocukları ana-babalarından koparmayı içeren ve de ancak velayet hukukunun çi¤nenmesiyle uygulanabilecek türden hukuka aykırı bir karardı. ‹ngiltere, bu kararı aldı¤ını 17 fiu-

bat günü Filistin’deki Musevi örgüt yetkilisi Moshe Shertok’a bildirmifl, fakat, Türkiye’nin, “Bu çocukları ‹ngiltere tahliye etsin” diyerek bir hafta uzattı¤ı ve 23 fiubat günü dolacak olan süre boyunca, ‹ngiltere, bu çocukların tahliyesine yönelik hiç bir giriflimde bulunmamıfltı. Bunun üzerine Türkiye, daha önce ‹ngiltere’ye bildirdi¤i bir haftalık sürenin doldu¤u 23 fiubat günü mesai saati bitiminde, gemiyi Karadeniz’e geri gönderdi. Romanya taraf›na de¤il tersine, fiile açıklarına çekilen gemi, 24 fiubat 1942 günü, sabah saat 09:30 dolayında, bir Sovyet denizaltısı tara50

‹ngiltere Dıfliflleri Bakanlı¤ı’nın 24 fiubat 1942 saat 19:40’ta (7:30 pm) yani Struma battıktan 10 saat sonra Ankara’daki ‹ngiltere Büyükelçili¤ine gönderdi¤i yazı. (Kaynak: Efraim Ofir, “With no Way Out: The Story of The Struma”, sf. 135)

fından torpillenerek batırıldı. Gemi batırıldıktan 10 saat kadar sonra 24 fiubat saat 19:40’ta Ankara’daki ‹ngiliz Büyükelçili¤i’ne AC‹L(!) bir yazı gönderen ‹ngiltere Dıfliflleri Bakanlı¤ı, -sanki geminin 10 saat önce batırıldı¤ından haberi yokmufl gibi (!)- Türkiye’nin gemiyi Karadeniz’e gönderme tarihi olarak bildirdi¤i (23 fiubat) tarihini, hiç de¤ilse çocukların tahliyesi sorunu çözülene kadar uzatması için giriflimde bulunulmasını isteyecekti. ‹ngiltere Dıfliflleri Bakanlı¤ı’nın bu yazısını kitabında tıpkı basım olarak yayımlayan Efraim Ofir; bu belgeyi “‹ngiltere’nin Struma Faciası’nda kendi sorumlulu¤unu Türklerin üzerine yıkmaya çalıfltı¤ı”na dair kanıt olarak de¤erlendirmifltir. Nitekim, Londra’daki Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Chaim Weiz-


BD OCAK 2013

man, Struma’nın batırılmasından iki hafta sonra 9 Mart 1942 günü ‹ngiliz The Times gazetesinde yayımlanan demecinde; ‹ngiltere’nin vize verme kararı aldı¤ı 11-16 yafl arası çocukların tahliyesi için, çok geç, gemi battıktan sonra harekete geçti¤ini açıklayacaktı. Weizmann’ın bu demecinden bir

gün sonra, Lord Davies, 10 Mart 1942 günü ‹ngiltere parlamentosunda yaptı¤ı konuflmada: Struma’nın di¤er

Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Dr. Chaim Weizmann’ın 9 Mart 1942 günü ‹ngiltere’ de The Times gazetesinde yayımlanan ve Struma Faciası’ndan ‹ngiltere’yi sorumlu tutan demeci. Bafll›k: “Çocuklar›n vizesi çok geç geldi.”

yolcularına vize verilmeyip yalnızca yaflları 11’den büyük 16’dan küçük olan çocuklara Filistin vizesi verilmesine dair 16.02.1942 günlü kararın uygulanmasına yönelik talimatın, çok geç (gemi 24.02.1942 saat 09:30 sularında battıktan 10 saat sonra saat; 19:40’ta) gönderildi¤ini; flayet gemi batmadan önce gönderilmifl olsaydı bile, bunun yerine getirilmesi olanaksız bir talimat oldu¤unu; reflit olmayan çocukların Filistin’e gönderilmek üzere gemiden tahliye edilmesine herfleyden önce bu çocukların gemideki ana-babalarının onay vermeyece¤ini, dahası ana-babalarına Filistin vizesi verilmedi¤ini, onların Romanya’ya geri gönderileceklerini anlayan bu çocukların da, ana-babalarından ayrılıp yalnız bafllarına Filistin’e gitmek istemeyeceklerini; reflit olmayan 11-16 yafl arası çocuklara verilen vizenin o çocukların gemiden ayrılmasını sa¤layıcı bir niteli¤inin bulunmadı¤ını, vs. açıklamıfl; ve Struma Faciası’nın sorumlusunun ‹ngiltere oldu¤unu duyurmufltur. (7) *** Günümüzde, bütün bu gerçekler yok sayılarak, Türkiye’yi suçlayan yayınlar yapılıyor ve özetle deniliyor ki: Struma’nın motoru bozuktu. Bu gemi yolcuları Filistin’e götüremezdi. Öyleyse Türkiye Cumhuriyeti, Struma’daki yolcuların hepsini karaya çıkartabilir ve onları trenle Filistin’e gönderebilirdi; yapmadı. ‹ngiltere, Struma’daki çocuklara Filistin vizesi verdi¤i halde, Türkiye bu çocukları Filistin’e göndermedi. 800’e yakın Musevi yolcusuyla, Struma’yı motor51


BD OCAK 2013

suz, çapasız, yakıtsız Karadeniz’e bırakıp ölüme terketti. Struma’da yaflamını yitiren yüzlerce Yahudi’nin katili Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin o günkü yöneticileridir” vs. vs.

derdi¤i ve Türkiye’ye yöneltilen suçlamaları geçersiz kılan mektubunu yayımlıyorum: “Ekselans, Musevi göçmenlerinin Türkiye tarikiyle Filistin’e transit geçmelerini tanzim hususunda hükümetiDördüncü bölümünü okumakta nizin ibraz etti¤i yardım ve muaveneti oldu¤unuz bu yazı dizisinin her bölü- Türkiye’deki mümessilimizden derin münde bu gibi suçlamaların her birini bir memnuniyetle ö¤rendim. Bu husustek tek ele ald›m ve o tarihte olayın ta Türk makamları tarafından ittihaz içinde yer alan Musevi örgütlerinin olunan insani ve müflvik hatt-ı hareket belgeleriyle çürüttüm. fiimdi de, 769 binlerce Musevi mültecisinin düflman Musevi’nin katliyle sonuçlanan bu iflgali altındaki memleketlerden olayda ‹ngiltere’yi sorumlu tutan kurtarılması için amil olmufltur. Bu Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Cha- yardımdan dolayı samimi teflekim Weizmann’ın, Struma Faciası’ndan kürlerimizi lütfen kabul buyurunuz. sonra Türk Dıfliflleri Bakanlı¤ına gön- Bu çok müsta’ cel (acil) meselede zat-ı devletlerinizin dostane ve muavenetkar alakalarına devam edece¤ine emin bulunuyorum. ‹mza: Hürmetkarınız Weizman, Reis – Filistin Yahudi Ajanlı¤ı, 24 Ocak 1945.” (8) Struma Facias›’ ‹srail’in ilk Devlet Baflkanı, ‹srail Devleti kurulmadan önce Dünya n›n hemen ardınSiyonist Örgütü’nün baflkanlı¤ını yapan ve ‹srail Devleti kurulduktan dan ‹ngiliz The sonraki ilk devlet baflkanı olan Chaim Weizmann,1930’lu yılların T i m e s g a z e bafllarında Kudüs’te, King David Oteli’nde Ürdün nehrinin do¤u tesinde yayımyakasıyla ilgili bir anlaflma imzaladıkları gün Arap liderlerle birlikte. lanan demeçleSa¤da ayakta duranlar Moshe Shertok (Sharett) ve Yitzak Benrinde ‹ngiltere’yi Zvi’dir. Ürdün temsilcisi Beni Sakhr aflireti reisi fieyh Mithqal suçlayan; buna Pasha al-Faiz; Ajlun Da¤ı büyük fleyhi Rashid Pasha al-Khaza’i; Al-Karak yöresi Hıristiyan cemaati lideri Mitri Pasha Zurikat; karflılık, Filistin’e Çerkeslerin lideri fiemseddin Sami Bey ve Belka bölgesi büyük göç eden Museyapt›¤› fleyhi Salim Pasha Abu al-Ajam. (Kaynak: Davar, 11 Haziran 1958, sf. 3. viler’e 56 – Weizmann Arflivi, Rehovot / 1933.) yardımlar nede52


BD OCAK 2013

niyle Türkiye’ye teflekkür eden Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Chaim Weizman; daha sonra 1948’de kurulan ‹srail Devleti’nin ilk Devlet Baflkanı olmufltur. Bugün, Türkiye’de, Struma Faciası’ndan dolayı Türkiye’yi suçlayarak katil damgası vuran yayınlar; olay sırasında Dünya Siyonist Örgüt Baflkanı ve daha sonra ‹srail’in ilk Devlet Baflkanı olan Chaim Weizmann’ın yukarıda aktardı¤ımız Türkiye’ye teflekkür eden mektubunu okuyunca; utanırlar mı dersiniz? Hat sanatımızın en baflarılı yapıtlarından birinde flöyle yazılıdır: “Edeb Yahu!” • cengizozakinci@butundunya.com.tr Dipnotlar: (1)Montreux Sözleflmesi, Madde 3- Ege Denizi’nden ya da Karadeniz’den Bo¤azlar’a giren her gemi, uluslararası sa¤lık kuralları çerçevesinde Türk yasalarıyla konulmufl olan sa¤lık denetimi için, Bo¤azlar’ın girifline yakın bir sa¤lık istasyonunda duracaktır. (…) ‹çinde veba, kolera, sarı humma, lekeli humma (typhus exanlhematique) ya da çiçek hastalı¤ı olayları bulunan ya da yedi günden az bir süre önce bu hastalıklar bulunmufl olan gemilerle, bulaflık bir limandan befl kez yirmidört saatten az bir süreden beri ayrılmıfl olan gemiler, Türk makamlarının gösterebilecekleri sa¤lık koruma görevlilerini gemiye almak üzere, sa¤lık istasyonunda duracaklardır. (…) (2) Sa¤lık Denetleme Merkezlerinde Uygulanacak Sa¤lık ‹fllemleri Hakkında Yönerge: ‹kinci Kısım, Madde 4- (...) Yabancı limanlardan gelen gemilerin, sa¤lık sorgusu ve pratika ifllemi tamamlanıncaya kadar karantina iflaretlerini taflımaları zorunludur. (...) Madde 5-d/4- e) Sa¤lık sorgusu ve pratika ifllemleri tamamlanan geminin, karantina iflaretleri kaldırılır, f) Serbest pratika verilmedikçe gemilerin kara ile ihtilatı yasaktır. (3)15 Mayıs 1939 gün ve 4208 sayılı Resmi Gazete: 12/5/1939 Müflterek Beyanname: Madde 2- ‹ki Devletin, kendi milli emniyetleri nefine

olarak karflılıklı taahhütleri tazammun edecek uzun müddetli nihai bir anlaflma akdetmeleri takakrür etmifltir. Madde 3- Bu nihai anlaflmanın akdine intizaren, Türkiye Hükumeti ve Büyük Britanya Hükumeti, vuku bulacak bir tecavüz hareketinin Akdeniz mıntıkasında bir harbe saik olması halinde yekdi¤erile bilfiil iflbirli¤i yapma¤a ve yedi iktidarlarında bulunan bütün yardım ve müzehereti birbirlerine gösterme¤e hazır bulunduklarını beyan ederler. (4) Haim Weizmann’ın Lord Moyne’a mektubundan: “urgent matter of the Romanian refugees on the Struma in Istanbul, who were waiting for permission to enter Palestine. Without such permission, they cannot continue their trip on land or by sea.” (William R. Perl “The Four Front War, From The Holocaust To Promised Land” N.Y. 1979’dan aktaran, Efraim Ofir, “With No Way Out: Story of The Struma”, European Studies Foundation Publishing House, CLUJ-NAPOCA 2003, sf. 159, 160.) (5) Çetin Yetkin, “Batılıların kirli yüzü Struma”, Otopsi yayınları, ‹stanbul 2000. (6) “Alec Walter George Randall Counsellor in the British Foreign Office, aptly summarized an additional problem: “Even if we get the Turks to agree I should imagine that the process of selecting the children and taking them from their parents off the Struma would be an extremely distressing one. Who do you propose should undertake it, and has the possibility of the adults refusing to let the children go been considered?”(Kaynak: Bernard Wasserstein, “Britain and the Jews of Europe, 1939-1945”, London, Clarendon Press, 1979, sf.151’den aktaran; Dalia Ofer, age.) (7) http://hansard.millbanksystems.com/lords/1942/ mar/10/palestine “To allow children over eleven and under sixteen to be admitted into Palestine. Unfortunately that instruction arrived too late, and when this ship went down all persons on board, men, women and children, were drowned.” (…) “I do not know whether that offer ever reached the “Struma,” but I can imagine that the parents of the Jews on board the “Struma” would not have accepted the offer—I doubt whether the children would. (8) Mektubun asl›: T. C. Baflbakanlık Cumhuriyet Arflivi, TCBCA, Fon kodu: 030.10 Belge no: 110.736.16 53


Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop

"Muhteşem Yüzyıl"daki Ahlâk Anlayışı Kanuni dönemi hukuktan denizcili¤e, edebiyattan mimarl›¤a, hattatl›ktan müzi¤e uzanan türlü alanlarda imparatorlu¤un bütün yaflam› bak›m›ndan dorukta yeri olan de¤erleri yetifltirdi.

K

›nal›zade Ali Efendi de bu en büyükler aras›ndad›r. Medrese hocal›¤›, kad›l›k, kazaskerlik yapan K›nal›zade, imparatorlu¤a flekil vermifl ahlâk anlay›fl›n› konu edinen “Ahlâk-› Alai” adl› yap›t›n yazar›d›r. Yap›ta bu ad›n verilmesi, hem sunuldu¤u Semiz Ali Paflan›n ad›yla,

54

hem de yazar›n kendi ad›yla iliflkilidir. Öte yandan, Arapça “yükseklik, yücelik, fleref” anlam›ndaki “alâ” sözcü¤ü kullan›larak “ahlâk biliminin flerefli ve yüksek bir bilim oluflunun dile getirildi¤i” de düflünülmektedir. K›nal›zade, kendisinden önce ayn› konuyu ele alan ‹slam bilginlerinin en büyüklerinin yap›tlar›ndan yarar-


BD OCAK 2013

lanm›flt›r. Bu yap›tlarda, ‹slam biliminin geliflme döneminde Arapçaya yap›lm›fl çeviriler arac›l›¤›yla Aristo, Eflatun, Sokrat, Pisagor, Diyojen, Batlamyus gibi eski Yunan yazarlar›n›n konuyla ilgili görüflleri de ele al›n›yordu. Konuyla ilgili Arapça kaynaklardan yararlanan K›nal›zade bunlardan ö¤rendiklerini kendi derin dinsel bilgi birikimiyle birlefltirmiflti. Kendi ülkesindeki söylencelerden, tarih verilerinden de yararlan›yordu.

Ö

rne¤in kitab›nda Sultan Murat, Y›ld›r›m Bayezit, Musa Çelebi, Fatih Sultan Mehmet, 2. Bayezit, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman’›n sözlerini, davran›fllar›n› aktarm›flt›... Konuyla ilgili bir incelemenin sahibi olan Ayfle S›d›ka Oktay, K›nal›zade’nin kendisinden önceki ahlâk kitaplar›n›n yan›s›ra “Kuran”dan, hadis derlemelerinden, tarih, edebiyat yap›tlar›ndan yararland›¤›n›, çok zengin bilgi birikimini eserine aktard›¤›n› göstermifltir. Bu aç›dan “Ahlâk-› Alai”deki aç›klamalar›n daha önceki benzer kitaplara göre çok daha zengin malzemeden beslendi¤ini belirtmifltir.

Ayfle S›d›ka Oktay’›n K›nal›zade Ali Efendi’nin Ahlak-› Alâî adl› eseri

K›nal›zade’nin çal›flmas›n› flekil-

K›nal›zade’nin çal›flmas›n› flekillendiren çok önemli bir etken, yazaca¤› yap›t›n Türkçe olmas›n› istemesiydi.

lendiren çok önemli bir etken, yazaca¤› yap›t›n Türkçe olmas›n› istemesiydi. Ancak -dönemin anlay›fl›na uygun olarak- sözkonusu olan, elbette genifl halk toplulu¤unun de¤il e¤itim görmüfl az›nl›¤›n anlayabilece¤i dildi. Düzyaz›n›n aras›nda serpifltirdi¤i fliirler de böyleydi. K›nal›zade’nin dili günümüzden

450 y›l önceki süslü, özentili, karmafl›k Türkçedir. Yaz›ld›¤› dönemde de her okurun, yap›t›n› anlamas› olanaks›zd›. Günümüzde bu yap›t› tan›mak isteyen okur, sadelefltirilmifl düzenlemelerden yararlanabilir. Bilim tarihçisi Adnan Ad›var, ‹mparatorlu¤un son dönemine de¤in 55


BD OCAK 2013

yap›t›n, liselerde okutulan ahlâk dersi kitaplar›na temel al›nd›¤›n› hat›rlat›r. Yaln›z nelerin yap›lmas›, nelerin yap›lmamas› gerekti¤ini -örneklerle, öykücüklerle- gösteren bir kitap olmakla kalmad›¤›n› belirtir. Adnan Ad›var’a göre, K›nal›zade, ahlâk›n, felsefe temeli üzerine kurulan bir bilim oldu¤unu derinden kavram›fl bir yazard›r.

Çokeflli evlili¤in aleyhinde bulunmak için, ‘iki bedene bir can olamayaca¤› gibi, iki yuvada da bir erkek olmaz’ demifltir. mas› ve ahlâkî hastal›klar›n tedavisi anlat›l›r.

İ Bilim Tarihçisi Adnan Ad›var

Y

ap›t›na büyük özen gösteren K›nal›zade, fiam’da kad›l›¤› s›ras›nda kitab›n› yazarken, her hafta dönemin önemli bilginlerinden Tarihçi Gelibolulu Âli’yi evine ça¤›r›r, yazd›¤› bölümleri okuyarak eksiklerini, yanl›fllar›n› göstermesini istermifl. Kitab›n birinci bölümü ahlâk kurallar›na ayr›lm›flt›r. Burada erdemler, kötü huylar, bunlar›n çeflitleri, erdeme benzeyen kötü huylar, adalet, erdemi kazanma yollar›, erdemlerin korun56

kinci bölümde aile ahlâk› üzerinde durulur. Aile, insan›n aile içinde yaflamaya olan ihtiyac›, evin idaresi ve evin geçiminin sa¤lanmas› konular› ele al›n›r. Sonra “Evlat ve Ailenin Terbiyesi” ana bafll›¤› alt›nda çocuklar›n terbiyesi, söz söyleme ve yeme içme kurallar›, ana babaya sayg›, hizmetçi ve kölelerin terbiyesi, köle sat›n alman›n kurallar› ve insanlar›n memleketlerine göre karakterleri hakk›nda bilgi verilir. Adnan Ad›var, K›nal›zade’nin Ortaça¤ ‹slam dünyas›nda (elbette bizim “Muhteflem Yüzy›l”›m›zda da) geçerli ahlâk düzenine, hangi elefltirileri yöneltti¤ini göstermifltir: “Baflka bir konu da aileye yönelik e¤itime ayr›lm›flt›r. Burada evlilik ve odal›k yönteminden sözederek, bu son âdetin sak›ncalar›n› anm›flt›r. Çokeflli evlili¤in aleyhinde bulunmak için, ‘iki bedene bir can olamayaca¤› gibi, iki yuvada da bir erkek olmaz’ demifltir. Çokefllili¤in, yuvan›n düzenini, ailenin


BD OCAK 2013

geçimini bozaca¤›n› aç›klam›flt›r.” Adnan-Ad›var yazar›m›z›n devlet düzeniyle ilgili aç›klamalar› s›ras›nda zorbal›¤a, bask›ya, zulme, iflkenceye karfl› büyük tepki gösterdi¤ine de¤inmektedir. Bu da döneme damgas›n› vurmufl -yaz›k ki günümüzde de silinip yok olmam›fl- insanl›k d›fl› uygulamalara, K›nal›zade’nin elefltirilerinin ça¤›n› aflacak nitelik tafl›d›¤›n› göstermektedir.

gereken özelliklere, bu görevlilerin uymas› beklenen kurallara yer verilmektedir. K›nal›zade’nin devlet yönetimiyle ilgili görüflleri ça¤dafl› Makyavel’in görüflleriyle karfl›laflt›r›lm›flt›r. Böyle bir incelemede “Muhteflem Yüzy›l’›n Osmanl› yazar›yla “Rönesans” döneminde “Prens” adl› yap›t› kaleme alm›fl ‹talyan yazar›n›n ortak de¤erlendirmeleri flöyle özetlenmifltir:

K

›zlar›n okutulmas›n› istemesi K›nal›zade’nin kendi ça¤›n› aflan görüflleri aras›ndad›r. K›nal›zade devlet ahlâk›n› ilgilendiren konular› genifl biçimde ifllemifltir. Burada ülkenin yönetimi, yeni ele geçirilen yerler, yöneticilik kurallar›, tanr›sal yasalar konu edinilir. insan›n birlikte yaflamaya olan ihtiyac›, sevgi konular› ülke çeflitleri, siyaset çeflitleri anlat›l›r. Devlet ahlâk›yla ilgili son bölümde adaletli devlet adam›nda bulunmas›

K›nal›zade, adaletin sa¤lanabilmesi için üç koflulun yerine getirilmesi gerekti¤ini belirtir. ‹lk olarak devlet baflkan› bütün halk›na eflit davranmal›d›r.

K›nal›zade’nin, görüfllerinin karfl›laflt›r›ld›¤› ‹talyan yazar Makyavelli “Her iki düflünür de hükümdarlara öncelikle tarih kitaplar›n› okumalar›n›, güncel sorunlarla ilgili dersler ç›karmalar›n›, iyi yasalar ve iyi ordular kurmalar›n› ö¤ütler. Toplumdaki güçlüleri zay›flat›p zay›flar› güçlendirerek dengeyi sa¤lamalar›n›, özellikle giriflecekleri savafllardan önce ülke içindeki ve askerler aras›ndaki düzeni tam olarak kurmalar›n› sal›k verirler. Ayr›ca, halk kötü isteklere sahip olabilece¤i için kendi haline b›rakmay›p onu iyiye yöneltecek biçimde yönetmenin ve mutlaka sevgisini kazan57


BD OCAK 2013

man›n önemini vurgularlar.”

K

›nal›zade, adaletin sa¤lanabilmesi için üç koflulun yerine getirilmesi gerekti¤ini belirtir. ‹lk olarak devlet baflkan› bütün halk›na eflit davranmal›d›r. ‹kinci olarak insanlara yeteneklerine uygun davranmal›d›r. Son olarak da hay›r ve yard›m konusunda herkesin hakk›na uygun hareket etmelidir.” Yazar adalet konusunu ele al›rken flu ilkeleri s›ralam›flt›r: Dünyan›n düzenini ve kurtuluflunu sa¤layan adalettir. Dünya, duvarlar›n› devletin oluflturdu¤u bir bahçedir. Devleti düzenleyen, Tanr›n›n yasalar›d›r ve bunu ancak devletin yöneticileri korur. Devlet ancak askeriyle ayaktad›r. Ordu, devletin mal varl›¤› ile ayakta kal›r. Mal› toplayan ise halkt›r. Halk› ancak cihan padiflah›n›n adaletli yönetimi çekip çevirir.” K›nal›zade, uzun Osmanl› Ortaça¤›n›n yerleflik görüfllerine de uzak kalamam›flt›r. Bu yap›t› günümüz okuru, erkeklerin egemen oldu¤u “muhteflem yüzy›l›n” -bugün de sürüp gelen- anlay›fl›n› daha yak›ndan tan›mak için de okumal›d›r. K›nal›zade’ye göre örne¤in erkekler efllerine afl›r› sevgi göstermemelidir. Derinden sevme iste¤ini içinde duysa da bunu gizlemelidir. Eflinin sevgisini anlay›nca naza koyulan kad›n›n, ne dilerse yap›laca¤›n› anlamas›, erke¤i afla¤› duruma düflürür. Erkek önemli ifllerde kad›na dan›flmamal›, s›rlar›n› efliyle paylaflmamal›d›r. Kad›nlar›n bofl ifllerle u¤raflmas›n›, yabanc› erkekleri görmesini, “Hüsrev

58

ile fiirin” gibi aflk öykülerini okumas›n›, dinlemesini önlemelidir. Onlar kuflku uyand›ran yabanc› kad›nlarla görüflmemeli, böyle kimseleri eve almamal›d›r... K›nal›zade’nin kitab›nda, sultanlara hizmet edenlerin uyacaklar› kurallar, insanlar›n birbirleriyle iliflkileri, dostlarda aranacak nitelikler aç›klan›r. En sonda da büyük tarikat fleyhlerinin ö¤ütleri yer al›r.

Y

azar›n örne¤in Mevlana’dan seçip s›ralad›¤› ö¤ütler, insanl›¤› ba¤nazl›ktan, kötülükten kaç›nmaya, bilgiye, sevgiye yönelmeye ça¤›r›r: “Her türlü kötülükten kaç›n... ‹nsanlar›n en hay›rl›s› baflkalar›na yararl› oland›r. Cahil sofulardan olma... Dinde uydurma yolunu tutanlardan sak›n. Herkese flefkatle bak... Kimseden bir fley isteme, kimseye hizmet buyurma...”

K›nal›zade Ali Efendi’nin o¤lu K›nal›zade Hasan Çelebi, ozanlar›n yaflam öykülerini, fliirlerinden örnekleri derleyen önemli bir yap›t›n sahibi idi. Kitab›nda babas›n› anlatan sayfalara ald›¤› bir beyit, “Ahlak-› Alai” yazar›n›n kiflili¤ini, dünyaya bak›fl›n› çok güzel özetler: “‹mrenme görüp mîve-i bâg›n, ümerânun / Kim sular an› gözleri yafl›, fukarânun” (‹leri gelen kimselerin bak›ml› ba¤lar›n›n olgun meyvelerini görüp de imrenme. Onlar› yoksullar›n gözyafllar› sular...) • konurertop@butundunya.com.tr


Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren

Fransa’n›n Bourganeuf kasabas› halk›

Cem Sultan’›n akrabalar› m›? Cem Sultan, Osmanl› tarihinin en önemli simalar›ndan biridir. Sadece Türkler de¤il baflta Frans›zlar olmak üzere birçok yabanc› yazar ve tarihçi Cem Sultan’› konu eden kitaplar yay›mlam›flt›r.


BD OCAK 2013

Bütün Dünya okuyucular›n›n büyük bir bölümünün de Cem Sultan hakk›nda bilgi sahibi oldu¤unu biliyorum. Bu yaz›da, genel bilgilerin d›fl›nda, konuyla yak›ndan ilgilenenlerin bile belki ilk kez duyacaklar› ayr›nt›lar› aktarmaya çal›flaca¤›m.

B

ilindi¤i üzere Fatih Sultan Mehmet'in 1481 y›l›ndaki ölümünün ard›ndan o¤ullar› Beyaz›t ve Cem aras›nda taht kavgas› bafllam›flt›. Mücadeleyi kaybeden Cem Sultan, can›n› kurtarmak için Rodos Adas›'ndaki flövalyelere s›¤›nm›flt›. Ada’y› ellerinde bulunduran Katolik flövalyelerin, Cem Sultan’›n en iyi flekilde a¤›rlanmas› ve korunmas› karfl›l›¤›nda Osmanl›’dan baz› talepleri olacakt›r. Bunlar›n bafl›nda da Osmanl›’n›n Rodos’a sald›rmayaca¤›n›n garanti edilmesi ve her y›l flövalyelere 40 bin duka alt›n ödenmesi gelmektedir.

Cem Sultan 60

Cem Sultan bir süre adada kald›ktan sonra gemi ile Rodos’tan ayr›larak, Ekim 1482’de Fransa k›y›lar›na, Nice yak›nlar›ndaki Villefranche liman›na gelecektir. Kral›n emri ile Frans›z soylular› Pierre d'Aubusson ve ye¤eni Guy de Blanchefort’a emanet edilen Cem Sultan, bu aileye ait farkl› flatolarda yaflayacakt›r. Son olarak Limousin bölgesindeki Limoges kenti yak›nlar›nda Bourganeuf kasabas›na yerlefltirilen Cem Sultan, 1486’dan 1489’a kadar burada yaflam›flt›r. Padiflah 2. Beyaz›t Fransa’ya giden kardefliyle ilgili geliflmelerden haberdar olmak isteyecektir. Bunun için de 1488 y›l›nda Antoine Rerricho isimli bir Yunan› elçi olarak görevlendirir. Bu, Türk-Frans›z iliflkilerindeki ilk elçidir. Yunan elçi Rerricho, Kral VIII. Charles’dan Cem Sultan konusunda bilgi almak için Fransa’ya gider. Frans›z kaynaklar›, elçinin ziyaretinin as›l amac›n›n, Cem Sultan’›n Papa VIII. Innocent’a verilmesini engellemek oldu¤unu yazmaktad›r. Kaynaklarda, elçinin Cem Sultan ile görüflmesi konusunda iki farkl› bilgi vard›r. Birinci teze göre Osmanl› elçisinin Cem Sultan’› ziyaret etme talebi bizzat kral taraf›ndan reddedil5mifltir. 6 Di¤er teze göre ise elçi, kendi-


Bourgenauf kasabas›ndan bir görünüfl

Cem Sultan, o dönemin Frans›z kaynaklar›nda, "çarp›c› soylu fizi¤i, edebiyat ve fliir konusundaki derin bilgisi, etkileyici konuflma tarz› vb." özelliklere sahip biri olarak tan›mlanmaktad›r. sini Bourganeuf’e götürmek isteyen Frans›zlara, Padiflah II. Beyaz›t’tan izni almas› gerekti¤ini söyleyerek kabul etmemifltir.

C

em Sultan’›n Bour-

ganeuf’teki yaflant›s› ve aflklar›, Frans›zlar›n ünlü yazarlar› Victor Hugo ve Lamartine’in kitaplar›na konu olmufltur. Cem Sultan’›n, özellikle Guy de Blanchefort’›n ye¤eni Hélène de Sassenage ile iliflkisi ise bu yazarlar taraf›ndan dönemin en “tutkulu aflk›” ya da “ateflli aflk›” olarak gösterilmifltir. Cem Sultan, o dönemin Frans›z

kaynaklar›nda, “çarp›c› soylu fizi¤i, edebiyat ve fliir konusundaki derin bilgisi, etkileyici konuflma tarz› vb” özelliklere sahip biri olarak tan›mlanmaktad›r. Hélène de Sassenage’›n da bu özelliklerinden etkilenerek Cem Sultan’a âfl›k oldu¤u yine Frans›z kaynaklar›nda uzun uzun anlat›lmaktad›r. Bir di¤er bilgi de Cem Sultan’›n hizmetkârlar›yla ilgilidir. Bourganeuf'te bulundu¤u dönemde Cem Sultan'a hizmet eden Türklerin, Fransa’n›n Limousin bölgesinde yaflad›klar› bizzat yerel yetkililer taraf›ndan belirtilmektedir. Buna göre, halen nüfusu 3 bin civar›nda olan bu 61


BD OCAK 2013

kasabada 70 Türk as›ll› aile bulunmaktad›r. Baz› Frans›z kaynaklar› ise Cem Sultan’›n ‹talya’ya götürülmesinin ard›ndan, hizmetinde bulunun Türklerden 29’unun Rodos Adas›’na geri gönderildi¤ini kaydetmektedir. Bourganeuf’de 5 y›l kalan Cem Sultan daha sonra, Roma’ya, Papa’n›n yan›na gönderilmifltir. Fransa Kral› VIII Charles, 1494 y›l›nda Roma’y›

Baz› Frans›z kaynaklar›, Cem Sultan’›n Fransa’daki yaflant›s› s›ras›nda Türk-Frans›z iliflkilerinde ilk kez casusluk olaylar›n›n da yafland›¤›n› anlatmaktad›r. Buna göre, Padiflah II. Beyaz›t’›n Fransa’ya elçi göndermesindeki as›l amaç, kardefli Cem Sultan’›n taht› ele geçirmeye yönelik planlar içinde olup olmad›¤›n› anlamakt›r.

Y

ine ayn› kaynaklara göre, Padiflah II. Beyaz›t, Barak isimli bir gemi kaptan›n›, Cem Sultan’›n izini bulmak amac›yla önce ‹talya’ ya ard›ndan Fransa’ya göndermifltir. Bu kaynaklara göre Padiflah II. Beyaz›t’›n amac› kardeflini öldürmek ya da yakalat›p ‹stanbul’a getirtmektir. Son olarak bir ayr›nt›ya daha dikkat

Sultan II. Beyaz›t ald›ktan sonra Cem Sultan’› Napoli kentine götürmüfltür. Napoli’de 1595’de zehirlenerek öldürülen Cem Sultan’› kimin öldürdü¤ü konusunda ise Frans›z kaynaklar› ikiye bölünmüfltür. Birinci kesime göre Cem Sultan, Papa Alexandre Borgia taraf›ndan zehirlenmifltir. ‹kinci kesim ise Cem Sultan’›n kardefli Osmanl› Padiflah› II. Beyaz›t taraf›ndan zehirletildi¤ini savunmaktad›r. 62

çekmekte yarar var. Frans›z kaynaklar›n›n önemli bir bölümü Cem Sultan’›n Fransa’da tutsak hayat› yaflad›¤›n› söylemekte, buna kan›t olarak ise Padiflah II. Beyaz›t’›n kardeflinin koflullar›n› ö¤renmek üzere ilk kez bir Osmanl› elçisini göndermesini göstermektedir. Kimi kaynaklar ise Cem Sultan’a sa¤lanan (Hamam, harem, hizmetkârlar vb.) olanaklar› an›msat›p, Frans›z soylu kad›nlar›yla yaflad›¤› aflklardan örnekler vererek, tutsakl›¤›n söz konusu olamayaca¤›n› bildirmektedir. Cem Sultan ile ilgili Frans›z kaynaklar›nda bulunan ve bugüne kadar gün ›fl›¤›na ç›kmam›fl bilgileri paylaflmaya devam edece¤im. • gurbuzevren@butundunya.com.tr


T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa Prof. Dr.

D‹fi ET‹ ‹LT‹HABI Difl eti iltihaplar› erkeklerde ereksiyon sorunlar›na neden olur.

Yürük ‹yriboz

ASP‹R‹N karaci¤er kanserine karfl› koruma sa¤lar

i Ailedek k lu lu t Mu

GREYFURT SUYU KANSERE KARfiI Hergün soyulmadan yenen bir elma bo¤az, ba¤›rsak, Greyfurt suyu kolesterol, akci¤er ve gö¤üs bölgeleri tansiyon düflürücü ilaç ve kanserlerini önleyebilir. antibiyotiklerle beraber al›nd›¤›nda ölüme neden olabilmektedir. S‹GARA DUMANI Sigara duman› beynin ö¤renme, haf›za ve düflünme fonksiyonlar›n› bozar.

Mutlu bir ortamda geliflen çocuklar›n sosyal iliflkileri daha sa¤l›kl› olur ve ilerideki ekonomik iliflkilerini de olumlu yönde etkiler.

D V‹TAM‹N‹

Krefllerde büyüyen çocuklar evde büyüyenlerden daha fliflman olur.

Ekim-Mart aylar›nda yeterli D vitamini alan hamile annelerin çocuklar›n›n ileri yafllarda multiple skleroz hastal›¤›na yakalanma olas›l›¤› daha düflüktür.


Sporun Dünyas› Metin Gören

Elma fiekeri 2013

Çocukluk y›llar›m›z›n doyumsuz keyiflerinden biriydi, elma flekerini yalayarak tüketmek. Sap› elimizde kal›ncaya dek u¤rafl verir; sounçta dilimizin k›rm›z›ya dönüfltü¤ünün de ay›rd›nda olamazd›k. enkli flekerin dudaklar›m›z›n çevresine dek yay›ld›¤›n›, di¤er arkadafl›m›z›n kahkahalar›ndan anlard›k. Sat›c› Hüseyin amca, mahallemize u¤rad›¤›nda onlarca çocuk ellerinde paralarla s›raya girerdi. Hüseyin amca, tornadan ç›k-

R 64

m›fl izlenimi veren elma flekerlerini fliirsel bir dille bize ikram ederdi. Bizler elma flekerimizi h›zla tüketirken, bir yandan tüketim sürecini baflar›l› bir yöntemle geciktiren arkadafllar›m›z› da imrenerek seyrederdik. Kaç›n›lmaz son gelip tüm


BD OCAK 2013

flekerler bitirildi¤inde onlarca çocu¤un sinli Ahmet, Gazanfer Bilge, Mustafa yüzü neredeyse ayn› görüntüyü yans›- Da¤›stanl›, ‹smet Atl›, Hüseyin Akbafl, t›rd›. Elde kalan saplar, k›rm›z› renkli Mahmut Atalay, Ahmet Ay›k ve daha flekerleri çenelerine de¤in bulaflan ço- nice pehlivanlar›n doyumsuz gürefl cuklar›n yüzlerindeki hüznün nedenini baflar›lar›n› bir elma flekeri yemenin çok iyi anlat›rd›. Günümüzde elma hazz›yla yalay›p tükettiler. Tak›m haflekerlerinin, sa¤l›kl› bir flekilde çocuk- linde flampiyonluklar, ezici üstünlükler lara sunuldu¤unun tan›¤›y›z. Özenle ve madalya kazan›mlar› bitti, yok olsar›ld›klar› jelatinlerin, onlar› zararl› du. Güreflimizin son y›llarda b›rakt›¤› d›fl etkenlerden korumay› hedefledi¤i- tad› ancak keçiboynuzu ile tan›mlayani de biliriz. Ancak, güzel ambalajla- biliriz. r›na karfl›n eskiden oldu¤u gibi Baflar›n›n genifl kapsaml› saplar›n elimizde kald›¤› gerçe¤ini olmas› ve tüm spor dallar›na de asla unutamayay›lmas› gerçe¤i Türk spor y›z.

politikas›n› organize edenlerin anlay›fl ve hedeflerinde yer alamad›.

ürk sporunun tarihsel olgusu ne yaz›k ki, elma flekeri gibi. Baflar›n›n genifl kapsaml› olmas› ve tüm spor dallar›na yay›lmas› gerçe¤i Türk spor politikas›n› organize edenlerin anlay›fl ve hedeflerinde yer alamad›. 1948 Londra Olimpiyat Oyunlar›'nda gücünü gösteren Türk gürefli ve onun pehlivanlar›na da gerçekler anlat›lmad›, ya da politikac›lar›n ifline gelmedi. ‹ki dünya savafl› yaflayan Avrupa'da, genç neslin yok oldu¤u, o y›llarda güreflcilerimizin karfl›s›na ç›kanlar›n yerine daha bilinçli bir genç güreflçi ordusunun gelece¤i bilindi¤i halde, önlem asla düflünülmedi. 1960 Roma Olimpiyat Oyunlar›'nda al›nan sekiz alt›n›n büyük gölgeleri alt›nda k›fl uykusuna yatanlar, Yaflar Do¤u, Celal Atik, Nasuh Akar, Mer-

T

Elma fiekeri'nin sap›yla gözgözeyiz flimdi. Tarihsel spor dokumuzun, birey sporlar›na dönük ikinci evriminde halter sporu ön plana ç›kt›. Naim Süleymano¤lu'nun, dönemin siyasi kadrosu taraf›ndan milyon dolarlar

Naim Süleymano¤lu gibi sporcular›m›z bize nice flampiyonluklar yaflatt›. 65


BD OCAK 2013

keyif alan yetkililerin flakas› gibi geliyor. Basketbolda va"fierefli ikincilik" gibi r›lan noktan›n alk›fllanacak türde oldu¤unu biliyoruz. bir söyleme demir devaml›l›¤› olmayan, atan anlay›fl, kuflkusuz Ancak uluslararas› podyumlarda "bir var-bir yok" fleklindeki tan›m›, "çok büyük görüntümüzü, elma flekeri fleref " olacak, tüketenlerin boyunlar›na bibirinciliklerden, rer utanç madalyonu gibi asmak geçiyor akl›mdan... flampiyonluklardan "fierefli ikincilik" gibi bir söz edemez. söyleme demir atan anlay›fl, kuflkusuz tan›m›, "çok büyük karfl›l›¤›nda, komflu Bulgaristan'dan fleref" olacak, birinciliklerden, flampitransferiyle bafllayan yükselifl, yine yonluklardan söz edemez. Do¤rusu, ayn› topraklardan gelen Halil Mutlu 2013 'e merhaba dedi¤imiz flu günlerile tepe noktalara dek uzand›. Onlarla ni- de çok korkuyorum... ce Avrupa, Dünya ve Olimpiyat flamelece¤ini belgelemeyen, geçpiyonluklar› yaflad›k. "Cep herkülleri", miflini "elma flekercileri"ne "küçük dev adamlar" bizlere doyumkapt›ran bir toplumun spor suz baflar›lar yaflat›rken, birileri de yedikleri elma flekerlerinin çenelerine gelece¤inden korkuyorum. 2012 Lonkadar yay›lan k›rm›z› renkli ak›nt›lar›n dra Olimpiyat Oyunlar›'nda, kürsülerin ay›rd›na varamadan halter sporunu da birinci ve ikinci s›ralar›nda adlar›n› Türk atletizm tarihine alt›n harflerle yok olma çizgisine dek tafl›d›. yazd›ran bayan sporcular›m›z›n yok flk elma flekeri gibidir. Ya- olabileceklerinden korkuyorum. Çocukluk y›llar›m›z›n en büyük lars›n, yalars›n sap› elinde kal›r" dizesi düflk›r›kl›¤› ile keyiflerinden biriydi elma flekeri yesonlanabilecek bir aflk serüvenini ba- mek. Sap› elimizde kal›ncaya dek flar›yla anlat›yor. Spordaki tükenifl ol- zevkle tüketirdik. fiimdi ise, koca koca gusu ise içimizi ac›t›yor. Futbol milli adamlar yalay›p tüketmek istiyorlar tak›m›m›z›n, düzenli ve düzeyli bir sporumuzun "elma flekerleri"ni. • grafik çizememesinin flaflk›nl›¤›n›, metingoren@butundunya.com.tr "Neden böyle olduk?" fleklindeki sorularla geçifltirmeye çal›fl›yoruz. SpordaSpor, yaln›z beden kabiliyetinin ki baflar›lar›, kendine mal eden siyasi bir üstünlü¤ü say›lamaz. ‹drak ve iktidarlar›n, "Olimpiyatlar› düzenleyezekâ, ahlâk da bu ifle yard›m eder. ce¤iz" fleklindeki gösteriflli aç›klamaM. Kemal Atatürk lar, bizlere elma flekerinden s›n›rs›z

G

"A

66


Mitolojiden Yans›yanlar Haluk Erdemol

Canavar Minotavros’un Öyküsü A

d› Minos’un Bo¤as› anlam›na gelen, insan bafll› bo¤a gövdeli yarat›k Minotavros’un Aral›k say›m›zda öyküsüne yer verdi¤imiz Fenikeli güzel Europa ile akraba olmas› güzellikle çirkinli¤in kaç›n›lmaz birlikteli¤inin yaflam›n gerçeklerinden biri oldu¤unu an›msat›yor bize. Labirent’e hapsedilen Asterios, art›k Minotavros olmufltur.

Jeanne Etienne Ramey 1796-1852


BD OCAK 2013

E

uropa’n›n Zeus’tan

olma üç o¤lundan biri olan Minos ad›n› verdi¤i Minos uygarl›¤›n›n ekonomik ve askeri gücünü baflta Atina olmak üzere Yunan anakaras›ndaki flehir devletlerine kabul ettirmifl, baflkent Knossos’ta hüküm sürmekte, yar› tanr› olmas› ve denizle yak›nl›¤› nedeniyle deniz tanr›s› Poseidon’un deste¤ini görmektedir. Bu deste¤in bir kan›t› olarak Poseidon’un gönderdi¤i beyaz bir bo¤ay› ona kurban etmesi gerekirken güzelli¤inden dolay› bo¤ay› al›koymufl, onun yerine kendi bo¤alar›ndan birini kurban etmifltir. Minos’un bu davran›fl›n› be¤enmeyen

1 68

Poseidon ceza olarak, Afrodit’in de yard›m›yla Minos’un efli Pasiphae’yi bo¤aya âfl›k eder. Tanr›sal güçlere direnemeyen Pasiphae bo¤ayla birlikte olur ve ondan hamile kal›r. Do¤an bebek yar› insan yar› bo¤a bir yarat›kt›r, ad›n› Asterios koyarlar. Pasiphae anne sevgisiyle onu emzirir, büyütür, ancak çocukluktan ç›kt›¤›nda Asterios’un giderek sald›rganlaflt›¤›n› gören Minos onu insanlardan uzak bir yere kapatman›n uygun olaca¤›n› düflünerek saray mimar› Daedalos’tan yard›m ister. Daedalos Knossos saray›n›n yak›n›nda, içine girildi mi ç›k›lamayan Labyrinthus’u (Labirent) infla eder. Labirent’e hapsedilen Asterios’un ad› unutulur; o art›k Minotavros’tur. Fakat yarat›¤›n beslenmesi gerekmektedir. Bunun için


BD OCAK 2013

2

3 5 4

1 : Charles-E. Chaise (1759-1798) 2 : Pablo Picasso (1881-1973) 3 : William Blake (1757-1827) 4 : George Frederick Watts (18171904) 5 : Antoine-Louis Barye (1795-1875) 69


BD OCAK 2013

7

6

Minos, Atina Krall›¤›’n› her dokuz y›lda bir (baz› kaynaklarda yedi y›lda bir veya her y›l) yedi genç erkek ve yedi genç k›z› kurban olarak Girit’e göndermekle cezaland›r›r. Bu ceza ile Minos, o¤lu Androgeus’un Atina’da misafir olarak kat›ld›¤› yar›fllarda kazand›¤› baflar›lar› hazmedemeyerek onu öldüren Atinal›lar’dan öç almak istemifltir.

A

tinal› kurbanlar›n siyah

yelkenli gemilerle Girit’e yapt›klar› bu yasl› yolculuklardan üçüncüsünde Atina Kral› Aigeus’un o¤lu, kahramanl›klar›yla ünlü Theseus kurbanlardan biri olarak yer al›r.

70

Gönüllü olarak kat›ld›¤› bu seferde Theseus’un niyeti bir yolunu bulup Minotavros’u öldürerek bu kederli yolculuklara son vermektir. Aigeus o¤lunu vazgeçirmeye çal›fl›r, baflar›l› olamay›nca da kadere boyun e¤er, ancak bir flart koflar: Theseus sa¤ salim dönerse dönüfl yolunda gemisine beyaz yelken çekecektir. Bu yolda söz al›r o¤lundan. Theseus kader arkadafl› 13 gençle

birlikte Girit’e vard›¤›nda kurbanlar›n halka gösterilmeleri s›ras›nda Minos’un k›z› Ariadne Theseus’a âfl›k olur ve onu labirentteki ecelinden kurtarmak ister. Ak›l dan›flt›¤› Daedalos’tan ald›¤› bir ip yuma¤›n› gizlice Theseus’a verir. 13 arkadafl›n›n bafl›nda, bir ucunu labirentin kap›s›na ba¤lad›¤› iple labirentin karanl›k dehlizlerine giren Theseus Minotavros’u uyurken yakalay›p öldürdükten sonra ipin yard›m›yla kolayca d›flar› ç›kar ve yine


BD OCAK 2013

8

arkadafllar›yla birlikte gemilerine binip adadan kaçarlar. Ariadne de gemidedir, çünkü ip yuma¤›n› verirken kendisiyle evlenece¤i sözünü alm›flt›r Theseus’tan.

G

9

emi Atina’ya

yaklafl›rken kral Aigeus kentin yak›n›nda, Ege Denizi’ne bakan Sounion Burnu’nda heyecan içinde günlerdir beyaz yelkenli gemiyi beklemektedir. Ancak Theseus gerek baflar›s›n›n verdi¤i heyecandan, gerekse dönüfl yolunda mola verdi¤i Naksos Adas›’nda Ariadne’yi tanr› Dionizos’a b›rakmak zorunda kalman›n üzüntüsüyle gemiye beyaz yelken çekmeyi unutmufltur. Geminin siyah yelkenle yaklaflt›¤›n› gören Aigeus keder içinde kayal›klardan denize atar kendini. Ad› Ege Denizi’nde ölümsüzleflir. Bu öykünün sanatç›lar›n

dünyas›na nas›l yans›d›¤›n› sayfalar›m›zda yer alan küçük bir seçki ile aktarmaya çal›flt›k. • halukerdemol@butundunya.com.tr 6 : Antonio Canova (1757-1822) 7 : Mozaik (Pompei) 8 : Antik vazo resmi (MÖ 6.yy) 9 : Edward Burne-Jones (1833-1898) 71


fiimdiki Zaman Can Pulak

K›rm›z› Palmiye Böce¤i Bir ülke iyi yönetilmiyorsa,onun sadece çevresi, do¤al güzellikleri de¤il, bitkileri de, hatta sebze ve meyvalar› da bozuluyor.

T

ürkiye son y›llarda genleriyle oynanm›fl tohumlar›n merkezi haline geldi. Bu yüzden sebze ve meyvalar›m›z›n eski tad› kalmad›. Örne¤in domates, salatal›k, sar›msak, so¤an, kavun, karpuz, elma ve sebzelerin ço¤u lezzetini kaybetti. O güzelim domateslerimiz, yabanc› tohumlarla tenis topuna döndürüldü. Öylesine sertler ki, yere vursan›z birkaç kere z›plar. Salatal›klar plastik sanki, karpuzlar kabak tad› veriyor art›k. Tar›m›n sahibi yok, hayvanc›l›k öldü. fiimdi canland›rmak için getirttikleri ineklerin seceresi meçhul. Hastal›k tafl›yorlar m› acaba, tek tek kontrolden geçiriyorlar mu bunlar›? Bilen yok, sorup da cevap alaca¤›n›z ciddi bir makam da kalmad› art›k. Topra¤›nda her fleyi rahatça yetifltirebilecek olan bu ülke, y›llard›r çok büyük dövizler ödeyerek, ‹talya, Hollanda ve M›s›r’dan büyük a¤aç ve bitki al›yor. Bunlar hastal›k tafl›r m›, ülkemizdeki bitkileri etkiler mi, topra¤a zarar verirler mi, ald›ran yok… D›flar›ya ödenen milyonlarca dolar› yerli üreticimize kredi olarak verseler,

72

onlar› biraz destekleseler bizim üreticimiz ithal edilenlerin çok daha güzelini ve sa¤l›kl›s›n› yetifltirir. Gidin bak›n Yalova’ya, Ödemifl’e Bay›nd›r’a, hiçbir destek almaks›z›n üreticimiz ne harikalar yarat›yor. D›flardan gelen bitkilere "nereye" diye soran yok. Karantinaya da alm›yoruz onlar›. Öyle olunca tafl›d›klar› tüm hastal›klar› çevresindeki a¤aç ve bitkilere bulaflt›r›yorlar. Oysa bat› ülkelerine d›flar›dan maydanoz bile sokamazs›n›z. Yeni Zelanda ve Avustralya’da uçaktaki yolcular› bile filitleyip, dezenfekte ediyorlar. Bir gidiflimde yapt›klar› filitle solunum sistemimi zorlamaya haklar›n›n olmad›¤›n› söyledim. Güldüler, "‹ngiltere Kraliçesi bile filitlenmeden giremiyor topraklar›m›za" dediler.

A

vrupa ülkeleri de bafllam›fllar uygulamaya. Onlar ilac› uçaklar›n havaland›rma sistemlerine ekleyerek yap›yorlarm›fl ayn› ifli. Bunlar› yazmam›n sebebi, ülkemize kontrolsüz giren ithal a¤aç, bitki ve tohumlar›n verdi¤i büyük zararlar›


BD OCAK 2013

belirtmek içindir. Bunun için sadece Palmiye örne¤ine bakmak yeter.

B

üyük oteller için yurtd›fl›ndan getirilen fenix ve palmiyeler, beraberlerinde k›rm›z› palmiye böce¤ini de ülkemize bulaflt›rm›fllar ve baflta Akdeniz ve Ege’de olmak üzere milyonlarca a¤ac›n hastalanmas›na yol açm›fllard›r. Salg›n ›l›man iklimli bölgelerimizin tümünü tehdit edince, Tar›m Bakanl›¤› nihayet harekete geçmifl ve bölgelere karantina uygulam›fl ama geç kal›nd›¤›ndan önlemler hiçbir ifle yaramam›flt›r. Bugün ‹stanbul dahil Türkiye’deki tüm fenix ve palmiyelerin büyük bir k›sm› ya hasta, ya da hastal›¤a adayd›rlar. Palmiye böce¤inin etkili bir ilac›n› dünya hâlâ bulamam›flt›r. Bütün dünya bu böce¤in kökünü kurutacak çal›flmalar, araflt›rmalar yap›yor. Tüm Üniversiteler konunun üzerine ciddiyetle e¤iliyorlar ama, flimdilik al›nabilen bir sonuç yok. Kanada Üniversitesi’nin buldu¤u etkili bir ilaç insan sa¤l›¤›na zararl› oldu¤u için, dünya sa¤l›k teflkilat› kullan›m›na izin vermiyor. Böcekten zarar gören ülkelerse, tuzak metoduyla difli böcekleri yakalay›p üremelerini engellemeye u¤rafl›yorlar. fiimdi bizim de yapt›¤›m›z, bu mücadeleye ayak uydurarak, zarar› asgariye indirmeye çal›flmakt›r. Bunun için Tar›m Bakanl›¤› üç katl› tuzaklar haz›rlayarak, bunlar›35

lira karfl›l›¤›nda üreticilere da¤›t›yor. Tuza¤›n içine "fonemen" adl› difli böce¤in çok sevdi¤i bir çekici ilaç konuluyor. Kokuyu alan böcek tuzaklara girip yakalan›yor. Ancak ilaç çok pahal› oldu¤u için üreticiler ve baz› belediyeler mücadele yerine zarar› seyretmekle yetiniyorlar. Tar›m Bakanl›¤› burada da kontrol görevini yapam›yor. O kadar ki, yanl›fl mücadele yöntemleriyle a¤açlara i¤neyle ilaç verip çürümelerini kolaylaflt›ranlara bile müdahele edemiyor.

Büyük oteller için yurtd›fl›ndan getirilen fenix ve palmiyeler, beraberlerinde k›rm›z› palmiye böce¤ini de ülkemize bulaflt›rm›fl ve ülkemizde milyonlarca a¤ac›n hastalanmas›na yol açm›fllard›r. ize bir palmiye böce¤i facias›ndan bahsettim. Kimbilir tar›mda bilmedi¤imiz, duymad›¤›m›z daha ne facialar oluyor. Palmiye ve Fenix Türkiye’nin a¤ac› de¤il ama, ülkemizde tohumdan çok kolay yetiflip, çabuk da büyüyor. Hal böyle iken, bu a¤açlar› bizde üretmek yerine, hem de hastalar›na milyonlarca dolarl›k döviz ödeyerek memlekete sokmak suç de¤il mi? Suç ama, hangi suçun hesab› sorulabiliyor ki ülkemizde? •

S

canpulak@butundunya.com.tr 73


Kültür ve Sanat Dünyas›ndan Tekin Özertem

ABeCe "E¤er bir ülkede yönetici olsayd›n›z, ilk olarak ne yapmak isterdiniz?" diye sorduklar›nda "Kuflkusuz ilk ifl olarak dili düzeltirdim." diye cevaplam›fl bu soruyu Konfüçyüs. "Çünkü e¤er dilde bozukluk varsa, söylenen fley, söylenmek isteneni anlatmaz; e¤er söylenen, istenen anlam› yans›tmazsa, yap›lmas› istenen fley yap›lmaz; e¤er istenen yap›lmazsa, ahlak ve sanat bozulmaya bafllar, e¤er ahlak ve sanat bozulursa, adalet do¤ru yoldan ç›kar; e¤er adalet do¤ru yoldan ç›karsa, halk ne yapaca¤›n› bilemez ve bunal›ma sürüklenir. Sonunda söylenen söz hakk›nda do¤ru karar verme f›rsat› kalmaz. Böyle bir durumu önlemek, her fleyden önemlidir.".

B

u yaz›y› önce a¤ustos, sonra Yazmay›p ertelememin nedeni o da kas›m ay›nda yazmay› dü- tarihlerde nas›l olsa bu konuda bir flünmüfltüm; ama sonra vaz- çok yaz› yaz›lacak diye düflünmem. geçtim. A¤ustos ay›nda yaz- Yani konuyu biraz daha gündemde mak istememin nedeni Mustafa Ke- tutmak istemem. Asl›na bak›lacak mal Atatürk’ün Harf Devrimi’ni 8 olunursa Konfüçyüs’un dil üzerine A¤ustos 1928'de ‹stanbul Sarayburnu 2500 y›l önce söyledi¤i sözler gere¤inPark›'nda düzenlenen flenlikte müjde- ce de¤erlendirildi¤inde konunun günlemifl olmas›yd›. Kas›m say›s›nda yaz- celli¤ini asla yitirmemifl oldu¤u gün mak iste¤imin nedeni de 1353 say›l› gibi aflikar. Kan›t› da bugün ülkemizin “Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki içinde bulundu¤u karmafla. hakk›nda kanun”un 1 Kas›m 1928 Konfüçyüs yerden gö¤e hakl›. 5 6 tarihinde kabul edilmifl olmas›. Çünkü dil bir ulusun en temel varl›¤›74


BD OCAK 2013

Yeni Türk harfleri 1 Kas›m 1928’de kabul edildi d›r. Dil bozuldu mu insanlar do¤ru düflünemezler. Do¤ru düflünemeyince de önce uluslar›n sahip olduklar› tüm de¤erler sonra da kendileri yok olup giderler. onuflma düflüncenin sese, yaz› ise iflarete dönüflmesidir. ‹nsanlar›n do¤ru düflünebilmeleri, düflündüklerini do¤ru bir flekilde anlatabilmeleri do¤ru konuflabilme ve yazma becerilerini gelifltirmeleriyle mümkündür. Bunu baflarman›n en temel koflullar›ndan biri de Abece’lerini iyi bilmeleridir. Abece, çok yayg›n kullan›lmamakla birlikte alfabe sözcü¤ünün Türkçe karfl›l›¤›. Bir dilin seslerini gösteren tüm iflaretlerin/harflerin belirli bir s›raya göre dizilmifl haline abece/ alfabe deniyor. Her ulusun abecesinde harflerin seslendirilifli kadar dizilifl s›ralar›, yani hangi harfin hangi harften önce ya da sonra gelece¤i de

K

evrensel bir kural. Harflerin do¤ru seslendirilmemesi, söylenememesi konuflmada kaosa yol açmakta. Hangi harfin hangi harften önce veya sonra geldi¤ini bilmemek de cehalete. Harflerin s›ralan›fl›n› gere¤i gibi bilmedi¤imiz takdirde ne sözlüklerden, ne ansiklopedilerden yararlanmak, ne de bu sisteme dayal› olarak s›n›fland›r›lm›fl bilgilere süratle ulaflmak mümkün.

T

ürk abecesindeki 29 harfin hangi s›ra ile yer ald›¤› ve harflerin okunufllar› 1353 say›l› "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakk›nda kanun” da aç›kça belirtilmifl. Ama ne yaz›k ki bir çok okur yazar ve makam sahibi, -bunlara bir k›s›m ilim ve bilim adamlar› ile her partiden en üst düzeydeki siyasiler de dahil- bu kanunun içeri¤inden haberdar de¤iller. Haberdar olsalar K’yi ka, H’yi ha, F’yi ef, N’yi en, M’yi em, L’yi el, R’yi ar, S’yi es 75


BD OCAK 2013

Alfabemizde tüm sessiz harfler önlerine "e" harfi alarak ünlenirler. Bunu bilmesi gereken ö¤renim düzeyine sahip insanlar›m›z dahi K harfini "Ka", H harfini "Ha" diye seslendiriyorlar. diye seslendirirler mi? Türkçemizin temel kurallar›ndan biri, yumuflak g (¤) hariç dilimizdeki tüm sessiz harflerin (ünsüzlerin) önlerine “e” alarak seslendirilece¤i (ünlendirilece¤i)... Bu kural yeterince bilinmedi¤i, ya da bilinip de bilinmezden gelindi¤i için Kuzey K›br›s Türk Cumhuriyeti’nin sözcüklerin bafl harflerinden oluflan KKTC’yi KAKATECE diye okuyup, söyleyerek davan›n özünü de önemini de yitirip gittik.

D

il bilinci yeterince geliflip oluflmad›¤›, giderek dilimizden utan›p yapt›¤›m›z iflleri, yap›lar›, dükkanlar›m›z›n adlar›n› yabanc› sözcüklerle ifade etmeyi bir marifet sayd›k. Plaza, fastfood, CV, Medicalcenter, International Hospital, Kebab House… Yüzlerce sözcük s›ralamak mümkün itibar kazanmak(!), yapt›¤›m›z iflleri yüceltmek (!) sevdas›yla kulland›¤›m›z. Kimi yabanc› sözcüklerin konuflurken araya s›k›flt›r›lmas› da iflin cabas›. 76

Türk abecesindeki harflerin ad›, s›ras›, kitap ve el yaz›s›ndaki büyük-küçük biçimleri


BD OCAK 2013

"Maillefliriz tamam m›?" "Tamam flekerim; ama ben sana twiterden da yazabilirim." "O.K. ‹stersen facebooktan yaz…"

T

ürkçemizde bugün kulland›¤›m›zyaklafl›k 6500 Frans›zca sözcük var. 500 ‹ngilizce, 600’e yak›n ‹talyanca, 6500 Arapça, 1373 Farsça, 400 Yunanca ve Rumca… Bu konuda söylenip yaz›lacak çok fley var. Yap›lmas› gerekeni y›llarca önce Türk Dil Kurumu’nu kurarak Atatürk yapm›fl. Ama ne yaz›k ki kurum, önceli¤i yabanc› sözcükleri ay›klay›p, bunlara karfl›l›k bulmaya verdi¤i, dil gümrü¤ünü kurup, yeni yeni yabanc› sözcüklerin dilimize yerleflmesini engelleyemedi¤i için, - bunda siyasi partilerimizin dil konusunu siyasilefltirmelerinin de büyük etkisi var - bu çabalar istenen sonucu veremedi. Dil konusu ülkemizde gere¤ince önemsenmedi. Bundan birkaç ay önce akl›na güvendi¤im, yaz›lar›n› önemsedi¤im bir köfle yazar›na, Türkçe klavye daktilolar›n önemi üzerine yazd›¤› bir yaz›dan cesaret alarak, alfabemizdeki sessiz harflerin tümünün “e” ile ünlendi¤ini yaz›p bu konuya da de¤inmesini rica etmifltim. Ne yaz›k ki iste¤ime olumsuz yan›t verdi. Gerekçesi de okulda ö¤retmenlerinin kendisine K’ nin ka, H’nin ha olarak okundu¤unu ö¤retmifl olmalar›. Üflenmeyip, bir daha yazmam, ilgili yasa metnini göndermem de bir ifle yaramad›. Bu bilgisizlik, davran›fl ve anlay›fl günlük gazetelerdeki yaz›m, radyo ve

televizyonlardaki söyleyifl yanl›fllar›n›n da nedeni. Sadece bunlar de¤il. Kitap ve dergilerde de bu tür yanl›fllardan geçilmiyor. Noktalama iflaretleri gere¤ince kullan›lmad›¤›ndan yazar›n ne demek istedi¤ini anlayabilmek için yaz›lanlar› birkaç kez okumak gerekiyor. Dahi anlam›ndaki “de” ekininin ayr› yaz›lmas› gerekti¤ini bilmeyen de¤erli (!) yazarlar›m›z›n kaç›n›n masas›nda bir Yaz›m K›lavuzu oldu¤unu do¤rusu gerçekten merak ediyorum. Merak etti¤im bir baflka fley de okumufl yazm›fl insanlar›m›z›n yüzde kaç›n›n abecemizdeki 29 harfi, harf atlamadan, flafl›rmadan bir ç›rp›da say›p s›ralayabildi¤i...

B

u durum ne yaz›k ki Konfüçyüs’un iflaret etti¤i sona h›zla yaklaflmakta oldu¤umuzun bir göstergesi. Çünkü ülkemizin içinde bulundu¤u durum Konfüçyüs’un dedikleriyle hemen hemen bire bir örtüflmekte. Bu durumdan bir an önce kurtulabilmemiz için dilimize sahip ç›kmaktan, dil bilincimizi gelifltirmekten, dilimizin güzelli¤ini ve zenginli¤ini kavramaktan ve dilimizden utanmamaktan baflka çaremiz yok. Ulus olarak varl›¤›m›z› sürdürmek istiyorsak yap›lacak ifllerin bafl›nda öncelikle abecemizi do¤ru dürüst ö¤renip, seslendirmemiz gerekiyor. • tekinozertem@butundunya.com.tr

Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil bilinçle ifllensin. M. Kemal Atatürk


Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri...

Yazan: SABR‹YE AfiIR

İ

spanyol genç adam, evin tek erkek çocu¤u olarak el üstünde tutuldu¤u için fl›mar›k ve kaprisliydi. Noterlik yapan babas› ne kadar disiplinliyse, annesi bir o kadar hoflgörülü ve sevecendi. Kendisini s›k s›k

cezaland›ran babas›na inat, 8 yafl›na kadar alt›n› ›slatt›. Özel bir resim okulunda e¤itim ald›. 15 yafl›nda açt›¤› 78

ilk resim sergisinden sadece bir y›l sonra, ‘yaflam›nda yedi¤i en büyük darbe’ olarak nitelendirdi¤i olay› yaflad›: Adeta tapt›¤› annesini kaybetti. E¤itimine devam ederken, disiplinsizlik yüzünden okuldan uzaklaflt›r›ld›. Anarflist gösterilere kat›ld›¤› için tutukland›. Resim yapmay›, sergi açmay› sürdürdü. Amerika’da açt›¤› sergiyle büyük üne kavufltu. Kar›s›n›n ölümüyle bir kez daha derinden sars›ld›. Politikay› kansere benzeten ve tam bir bilim merakl›s› bu adam, hayal gücü denildi¤inde ilk akla gelenlerden birisi oldu. O, Salvador Dali’ydi…

B

u güzel k›z, sanat galerisi sahibi bir baba ile oyuncu bir annenin çocu¤uydu. Sanatla


BD OCAK 2013

‹stanbul’un ünlü piyanistlerinden birisiydi. Sonradan tan›flt›¤› satranç, yaflam›n›n orta yerine kuruluverince gecegündüz demeden satranç sporuyla u¤raflmaya bafllad›. Türkiye’nin ilk uluslar aras› satranç ustas› oldu. Defalarca milli tak›mda Türkiye’ yi temsil etti, dünya flampiyonlar›yla yar›flt›. Üç iç içe büyüyen küçük k›z›n güzelli¤inin keflfedilmesi çok uzun sürmedi. 10 yafl›ndayken ilk filminde rol ald›. Anne mesle¤iyle böylece tan›flan küçük oyuncu, filmlerde oynamay› sürdürdü. 18 yafl›nda ilk yapt›¤› ilk evlili¤inden sonra, tam 7 kez daha evlendi. Sanatsal baflar›lar›n›n yan› s›ra, özel hayat›yla da hep gündemde oldu. Hollywood’un en güzel ve baflar›l› oyuncular›ndan birisiydi. Özellikle kusursuz drama performanslar› büyük be¤eni toplad›. Hollywood’un alt›n ça¤›n›n büyük oyuncular›ndan biri olan genç kad›n, iki kez Oscar kazand›. 5 kez kalças› k›r›ld›, beyin tümörü ameliyat›, cilt kanseri, iki kez ciddi zatürre nöbetleri geçirdi, bir ameliyat s›ras›nda t›bbi anlamda 5 dakika ölü kald›. En büyük tutkusu elmas ve mücevherler olan ‘menekfle gözlü’ y›ld›z Elizabeth Taylor… ençlik y›llar›nda müzikle

G

oldukça ilgili olan ve asker bir aileden gelen bu adam, keman ve piyano çalard›. Edebiyat fakültesi mezunuydu ama

Castro’nun kendisine hediye etti¤i, üzerinde imzas› olan mermer satranç masas›, odas›n›n en güzel köflesinde dururdu.

kez Türkiye flampiyonu oldu. Y›llarca, k›s›tl› bütçe ve zorluklar içerisinde satranç dergisi ç›kard›. Çal›flma odas›nda, y›¤›nla kitap, yabanc› dergiler ve notlar›ndan yürümek bile zordu. Fidel Castro ile satranç oynad›, 19. hamlede kaybetti. Castro’nun kendisine hediye etti¤i, üzerinde imzas› olan 79


BD OCAK 2013

mermer satranç masas›, odas›n›n en güzel köflesinde dururdu. Türkiye satranc›n›n bayra¤›, satranc›n baflö¤retmeni Nevzat Süer’di…

lar Kitab›’na popüler müzi¤in en baflar›l› ismi olarak geçen bu adam Paul Mc Cartney idi… oylu bir ailenin en küçük

B

u sevimli küçük çocuk ba-

flar›l› bir ö¤renciydi, dersleri hep iyiydi. Öyle ki, yazd›¤› denemelerle okul idaresinden ödül ald›. 14 yafl›ndayken annesi öldü¤ünde, babas›n›n arma¤an etti¤i ancak sonradan onu iade ederek ald›¤› akustik gitar›na daha s›k› sar›ld›. Solak

olmas› onu baflta biraz zorlasa da, al›flt›. Beste yapmaya bafllad›, piyanoyu da ö¤rendi. Babas› müzik dersleri almas›ndan yana olsa da, o kendi kendini gelifltirmeyi seçti. Arkadafllar›yla bir müzik grubu kurdu. The Beatles ad› alt›nda ilk kez Hamburg’da sahne ald›lar. Grup üyeleri küçük ve kirli odalarda kal›yorlar ancak isimlerini duyurmak için büyük mücadele veriyorlard›. Birçok plak firmas› taraf›ndan geri çevrildikten sonra, bir firmay› ikna ettiler. Grubunun dört üyesinden biri olarak dünya çap›nda üne kavufltu. Guinness Rekor80

S

çocu¤uydu. Pek baflar›l› bir ö¤renci de¤ildi ama arkadafl canl›s›yd›. K›r›lgan ve duygusal karakteri nedeniyle anne babas›n›n boflanmalar›ndan çok etkilendi. Bir Noel’de babalar›n› ziyarete gitmelerinden sonra bir daha annelerine gönderilmeyen üç kardefliyle birlikte, bir süre anne özlemi ile büyüdü. 16 yafl›nda iken, ileride efli olacak adam› ablas›n›n erkek arkadafl› olarak tan›d›. Bir hemflirelik okulunda çal›flt›, evli arkadafllar›n›n evlerini temizledi, anaokulu ö¤retmenli¤i yapt›. Hep yaflam›n›n o masallarda anlat›lan büyük aflk›n› ararken, Galler Prensi Charles ile evlendi. Büyük aflk› o muydu bilinmez ama prensin kendisini aldatt›¤›n› ö¤renince bofland›. Yard›mseverli¤i nedeniyle onu


BD OCAK 2013

çok seven ‹ngilizler Galler Prensesi’ni, ‘Kalplerin Prensesi’ ilan etti. Henüz 36 yafl›nda ve magazin gazetecilerinden kaçmak isterken geçirdikleri kazada yaflam›n› yitiren genç kad›n, Lady Diana’yd›…

B

u mahzun ilkokul ö¤rencisi,

göçmen bir ailenin çocu¤uydu. Bu nedenle çocukluk y›llar›, ço¤unlukla bulundu¤u çevreden ve arkadafllar›ndan d›fllanarak, yaln›z geçti. Dört yafl›nda okumay› ö¤rendi. En yak›n arkadafllar› kitaplara, dergilere sar›ld›. Kendi ifadesiyle ‘Kitaplara kaçt›’. Göz rahats›zl›¤›na, miyop olmas›na ra¤men okumaktan vazgeçmedi. Babas› b›kk›n bir yarg›ç, annesiyse sürekli hasta bir kad›nd›. Çal›flkan bir ö¤renciydi ama matematikle aras› iyi de¤ildi. Okuldaki tahtay› görmekte güçlük çekerdi. 17 yafl›nda yerel gazetelerde yazmaya bafllad›. Hatay’dan sonra ‹stanbul’da e¤itimini sürdürdü. Kitap çevirileri yapt›. Tutukland›, kitaplar›na el konuldu, idam talebiyle yarg›lan›rken iki ay sonra beraat etti. Ö¤retmenlik yapt›, kitap çevirilerini sürdürdü. 38 yafl›nda, geçirdi¤i bir dizi ameliyata karfl›n, görme yetisini tamam›yla yitirdi. Yine de ö¤retmen-

lik yapmaya ve yazmaya devam eden bu Türk ayd›n Cemil Meriç…

A

lman çocuk, kitap sat›c›s› babas›n›n dükkân›ndaki raflar aras›nda flair olmay› hayal ederek büyüdü. Müzi¤e yetene¤i küçük yafltayken fark edilince, piyano dersleri ald›. 16 yafl›ndayken babas›n› kaybetti. Daha bu ac›y› unutamadan, k›z kardeflinin intihar›yla sars›ld›. Ya ticaret ya da hukuka yönelmesini isteyen annesinin bask›s›yla hukuk e¤itimine bafllasa da, müzikten kopamad›. Piyano dersleri almaya, besteler yapmaya devam etti. Yo¤un bir çal›flma sürecinin ard›ndan virtüöz oldu. Ancak parmaklar›n› güçlendirmek için kulland›¤› bir makineden dolay›,

piyano çalamaz hale geldi. Bu olay da iç dünyas›n› olumsuz etkiledi. Beste yapt›, müzik gazetesi ç›kard›, müzik elefltirmenli¤i yapt›. En büyük korkusu delirmekti ama son y›llar›n› bir ak›l hastanesinde geçirdi. O romantik besteci, Robert Schumann idi… 81


BD OCAK 2013

O

kulda hep

birinciliklere al›flm›fl 17 yafl›ndaki genç k›z, üniversitede fizikmatematik bölümüne ikinci olarak al›n›nca, birinci dereceyle kabul edilen ö¤renciyi merak etti. Tan›flt›¤› adam, sonra efli oldu. Bo¤aziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde görev yapmaya bafllad›. Ömrünün her an› fizik ve bilim üzerine araflt›r›p kafa yormakla geçti. Yaln›zca ders verip ö¤renci yetifltirmedi, ülkenin enerji sorunu üzerine de çal›flt›. Bu konuda da bor ve özellikle de toryumla ilgili araflt›rmalar yapt›. CERN’in ATLAS ve CAST çal›flmalar›n›n üyesiydi. Türk Ulusal H›zland›r›c› Projesi’ nin de yürütücülü¤ünü yapt›. Dünyadaki toryum rezervinin yüzde 70’inin Türkiye’de oldu¤una dikkat çekti, bunun petrolden bile daha de¤erli oldu¤unu savundu. Üzerinde çal›flt›¤› proje ile Nobel kazanabilece¤ine inan›l›yor-

Dünyadaki toryum rezervinin yüzde 70’inin Türkiye’de oldu¤una dikkat çekti, bunun petrolden bile daha de¤erli oldu¤unu savundu. du. Ülkenin dünya çap›nda en çok tan›nan fizikçisi, bilime adanm›fl Profesör Engin Ar›k’t›…

Mühendis Zekâs› Bir papaz, bir sarhofl ve bir mühendis giyotinle ölüm cezas›na çarpt›r›lm›fllard›. S›ra papazdayd›. ‹nfaz memuru papaza sordu: “‹nfaz edilirken yukar› m›, afla¤› m› bakmay› tercih edersin?” Papaz cevap verdi: “Yukar› bakmak isterim. Yüzüm Tanr›’ya dönük olur.” Giyotin b›ça¤› havaya kald›r›ld› ve b›rak›ld›. Giyotin papaz›n boynuna santimetreler kala duruverdi. Bunu Tanr›’dan bir iflaret olarak görüp, papaz›n hayat›n› ba¤›fllayarak serbest b›rakt›lar. S›ra sarhofla gelmiflti. Sarhofl da yukar› dönük olmak istedi¤ini söyledi. Giyotin ayn› flekilde son anda yine durdu. Bunun da Tanr›’n›n bir iflareti oldu¤una inan›ld› ve sarhofl da kutuldu. S›ra mühendisteydi. O da yukar› dönük olarak infaz istedi¤ini söyledi. B›çak havaya kald›r›lm›flt› ki, mühendis ba¤›rd›: “Durun bir dakika, b›çaktaki sorunun nerede oldu¤unu anlad›m!” 82


Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu

Y

eniY›l az›s›

Gençlik y›llar›m›zda Burhan Felek, Refi Cevat Ulunay vb. baz› ünlü köfle yazarlar› y›l›n ilk günü gülmeceli yaz›lar yazarlard›; okurlar›n›n yeni y›la biraz tebessüm ederek girmesine katk› sa¤lamak istercesine…

E

h, yeterince eskidi¤imize göre, bir ilk gün yaz›s› da benden: Sözlükler, “sürpriz” sözcü¤ünü genellikle flöyle tan›mlarlar: “Beklenmeyen ve insan› flafl›rtarak sevindiren ya da üzen olay.” Türkçemizde “flafl›rt›” dedi¤imiz sürprizin, insan› flafl›rtarak sevindiren yan› güzeldir de floke eden; ani olarak istenmeyen olumsuz bir olayla karfl› karfl›ya getiren yan›na katlanmak zordur. Yaflam bu; flafl›rt›n›n her yönüne haz›r olmal›y›z. Ne var ki bazen bu flafl›rt›lar›, bilinçli ya da bilinçsiz, kendimiz haz›rlar›z.


BD OCAK 2013

A

dana muhabiri bildiriyor: Bir ilçede 22 yafl›ndaki genç, sevdi¤i k›z kendisine verilmeyince onu kaç›rmaya karar verir. Sabaha karfl›, uykular›n derinleflti¤i bir saatte k›z›n evine giden afl›k, alaca karanl›kta odaya girer, derin uykudaki k›z›, ba¤›rmas›na f›rsat vermeden yorgan›na sararak s›rtlar, geldi¤i gibi evden sessizce ç›kmaya çal›fl›rken k›z›n annesi uyan›r ve durumun ay›rt›na vararak feryad› basar: “Yetiflin, o¤lumu kaç›r›yorlar!..”

ama annesinin ba¤›rmas› üzerine bakt›m ki, k›z›n erkek kardefliymifl kaç›rd›¤›m …” *** 1970’l› y›llard›…Bir aile toplant›s›nday›z. Laf laf› açt›, geçmifl y›llar an›msand›; ac› tatl› an›lar tazelendi… Bu arada çok nefleli, canl› bir han›mefendi, emekli deniz subay› eflinin direnmesine karfl›n, dü¤ün gecesini anlatt›; ama ne gece!.. Damat, yak›fl›kl› bir deniz te¤meni. Gelin, henüz üniversite ö¤rencisi. Tan›fl›rlar, arkadafl olurlar, evlenmeye

22 yafl›ndaki genç, sevdi¤i k›z kendisine verilmeyince onu kaç›rmaya karar verir.

Bu feryat üzerine flaflk›n afl›k yor- karar verirler. Niflanlanman›n ard›ndan gan› açar ki, sevgilisi yerine, onun 11 nikâh ifllemlerine bafllayacaklar› günyafl›ndaki erkek kardeflini sarmala- lerde bir terslik olur. Te¤menin gemisi m›fl. (?) o günlerde uzun süreli¤ine denize a盓Adam kaç›rma” suçuyla tutukla- lacakt›r…‹fllemleri ne kadar h›zland›rnan genç, mahkemedeki ifadesinde: salar da gemide bulunmas› gereken “K›z› çok seviyordum, evlenmek günden bir öncesine ancak nikah günü istedim; vermediler. Yatt›¤› oday› bi- alabilirler, o da nikah iflleminin evde liyordum, kaç›rmaya karar verdim; yap›lmas› kofluluyla. ama nereden bileyim ki o gece kardeNikah töreni akflam› efl, dost, yak›n fliyle odalar›n› de¤ifltirdiklerini. Yorga- akrabalar k›z evinde yap›lacak dü¤üne na dolad›¤›m gibi evden uzaklaflt›m 5davet6 edilir. Yafll›lar gülüp e¤lenir, 84


BD OCAK 2013

gençler de dans ederken damat gelinin kula¤›na, “gece odana gelece¤im” diye f›s›ldar. Bir süre sonra da ‘sabah erkenden gemisinde olmas› gerekti¤ini’ söyleyerek yatmak için izin ister ve kendisine haz›rlanan odaya çekilir; kula¤› salonda, seslerin kesilmesini bekler… Sabah kay›nvalide erken kalkar, damada kahvalt› haz›rlar. Bu arada ev halk› ile birlikte k›z›n yat›l› konuk iki arkadafl› da salona inerler ve damad›n kalkmas›n› beklerler. Saatler ilerler, damattan ses seda yoktur. Anne k›z›na seslenir: Ç›k bak bakal›m, damat uyanamad› her halde, geç kalacak!.. K›z›n, yatak odalar›n›n bulundu¤u üst kata ç›kmas›yla inmesi bir olur: "Anne!.. ‹smet odas›nda yok, yata¤› bile bozulmam›fl!.." Herkes büyük bir flaflk›nl›k içerisinde, kendilerince yorumlar yaparken k›z›n gözü bir ara dedeye tak›l›r: Dede, köflesinden k›s k›s gülerek onlar› izlemektedir. Torununun kendisine yöneldi¤ini görünce: “Damat kaçt› k›z›m, kaçt›!..” der. Bu yan›t karfl›s›nda flaflk›nl›¤› daha da artan gelin, “Nas›l olur?.. Dans ederken …” Sözünü tamamlayamadan “Eyvah!.. Ben nas›l unuttum!..” diyerek elleriyle yüzünü kapat›r ve bir koltu¤a y›¤›l›r…

N

eden sonra anlafl›l›r ki gece, damad›n odas›na çekilmesinden bir süre sonra ev halk› da yatmaya haz›rlan›r. Bu arada gelinin mutlulu¤unu paylaflmak için dü¤üne kat›-

lan çok yak›n iki arkadafl›n›n geç saatte evden ayr›lmalar› uygun görülmez ve dedeye denir ki, “Senin odan büyük, orada yere yatak serelim, üç k›z orada yats›n. Sen de bu gecelik k›z›n odas›nda yat …” Damat, bu de¤ifliklikten habersiz, gece el ayak çekilince, usulca gelinin odas›na girer ve de heyecanla yorgan›n alt›na süzülür…Öpmek için yanafl›r …Dedenin sakallar› surat›n› sarmalay›nca öyle bir f›rlar ki yataktan, solu¤u gemisinde al›r. *** on dönem Divan Edebiyat›m›z›n kad›n flairlerinden F›tnat Han›m ile ayn› dönemin ünlü flairlerinden Koca Rag›p Pafla (1698-1763)’n›n flakal›, ince anlaml› do¤açlama (irticalen) at›flmalar›, edebiyat tarihimize de yans›m›flt›r. F›tnat Han›m, zaman zaman kona¤›nda fliir geceleri düzenler. Bu toplant›lar›n bafl konu¤u daima Koca Rag›p Paflad›r. Pafla’n›n, baz› geceleri konakta geçirdi¤i de olur. Ne var ki, o dönem Osmanl› Paflalar›n›n ço¤u gibi Rag›p Pafla’n›n da geceledi¤i konaktaki güzel cariyeler gözünden kaçmaz. Hele de Nergis adl› çok güzel ve cilveli bir çerkez cariye vard›r ki her göründü¤ünde Pafla’n›n yüre¤ini hoplat›r. Yine konakta misafir oldu¤u bir gün Pafla, tenha holde Nergis ile karfl›lafl›r ve ona “Gece yar›s› odana gelece¤im, kap›n› kilitleme” der. Beklemedi¤i böyle bir emrivaki karfl›s›nda ne yapaca¤›n› bilemeyen k›z durumu kona¤›n kahyabafl› Ermeni

S

85


BD OCAK 2013

Serkis Efendi’ye anlat›r ve ondan yard›m ister. Serkis Efendi de “Korkma, ben olay› Han›m Efendi’ye iletirim” der. Gece yar›s› Pafla, bafl›nda takkesi, üstünde gecelik entarisi; aya¤›nda flipitik terlikler, elinde ancak önünü görecek kadar ›fl›k veren kandili, sessizce sofay› geçip Nergis’in odas›na girer ve k›z›n duyabilece¤i bir sesle: Hab-› nazdan kalkt› Rag›p geldi Nergis koynuna… (Rag›p, nazl› uykusundan kalk›p Nergis’in koynuna geldi) diyerek kızın koynuna süzülmesiyle yataktan f›rlamas› bir olur. Odada, perde arkas›na gizlenmifl

olan F›tnat Han›m f›rsat› kaç›rmaz, an›nda Pafla’ya cevab› yetifltirir: Muhalif bir rüzgar esti, att› Serkiz koynuna… (Ters bir rüzgar esti; [Nergis yerine] Serkis’i att› koynuna) *** 950’li y›llarda yapt›¤›m bir araflt›rma s›ras›nda elime geçen ve belle¤ime iflledi¤im bu at›flmay›, o zamandan bu yana bir baflka kaynakta göremedim. Edebi de¤eri olan bu güzel dizeleri okurlar›ma sunarken, her an›n› gülerek geçirecekleri mutlu ve esenlikli bir y›l diliyor, yeni y›llar›n› kutluyorum. •

1

orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr

Trafik Polisi Bir Otomobil Durdurdu Amerika’n›n güney s›n›r› yak›nlar›nda bir trafik polisi, fazla h›zl› giden bir otomobili durdurdu ve "Bir sorun mu vard› acaba, polis bey?" diye soran sürücüye, flöyle yan›t verdi: "Asla bir sorun yok, efendim" dedi. "Öyle güzel araba kullan›yordunuz ki, ‘Y›l›n En Baflar›l› Sürücüsü’ ödülünü haketti¤inize inand›m ve befl bin dolarl›k ödülünüzü takdim etmek için sizi durdurdum." Sonra da, bir anda a¤z› kulaklar›na varan sürücüden, ehliyetini vermesini istedi: "Bana lütfen ehliyetinizi verin ki, ödülü kime teslim etti¤imi defterime not edeyim." Sürücü bir an duraksad›: "Ödülümü ald›ktan sonra, inan›n, ilk iflim bir ehliyet almak olacakt›r" dedi. "Üzülerek söylüyorum, ehliyetim yok..." Yan koltukta oturan bayan, arkadafl›n›n k›rd›¤› potu düzeltmeye çal›flt›: "Hiç ehliyeti olmaz olur mu, polis bey?" dedi. "‹çkiyi fazla kaç›rd›¤› her zaman, iflte böyle sözüm ona komiklik yapmaya çal›fl›r." Arka koltukta oturan bir kifli söze kar›flt›: "Daha iflin bafl›nda söylememifl miydim size" dedi. "Çal›nt› bir arabayla fazla gidemeyiz, polise hemen yakalan›r›z diye?.." Polis, konuflanlar› flaflk›nl›k içinde dinlerken, otomobilin bagaj›ndan bir ses geldi: "S›n›r› geçtikse ç›karsan›za beni art›k buradan, arkadafllar?..."• 86


Tarihten Damlalar Mümtaz ‹dil

“Konuflsana!” diye çekicini f›rlatt›¤› ünlü Musa heykelinin yarat›c›s›

MICHELANGELO 1564 y›l›n›n 18 fiubat cuma günü, yani bundan 438 y›l önce, Roma’n›n varofllar›ndan birinde Marcel Corvi’ye yak›n Fonari Soka¤›’nda duran arabadan, kara giysilere bürünmüfl dört adam koflarak 212 No.lu eve girer. ‹çeride, demir bir karyolada kaskat› kesilmifl, hareketsiz, yafll› bir adam yatmaktad›r.

K

ara giysili adamlar, birer icra memuru titizli¤iyle odadaki eflyalar›n envanterini ç›karmaya bafllarlar. Ceviz bir sand›¤› h›fl›mla açarlar ve içindeki 8190 Duka ile 200 Skudi’ye el koyar-

lar. Paralar›n bir bölümü bak›r kutular içinde, bir bölümü de eski bir mendile sar›lm›flt›r. Fonari Sokak, 212 No.lu eve giren Roma Sulh yarg›c› Tommaso de Cavalieri ile Daniele de Volterra, üzgün bir yüzle Leonardo Buanarro-


BD OCAK 2013

ti’ye bakarlar. “Amcan›z ölmüfl, bay Buanarotti,” der, sulh yarg›c› Cavalieri, “Evde de sizin iflinize yarayacak do¤ru dürüst bir fley yok. Zavall›n›n, ölmeden üzerine zorlukla çekebildi¤i flu keçi postundan baflka... Sand›ktan ç›kan paralar ise borçlar›n› bile ödemeye yetmeyecek kadar de¤ersiz. Üzgünüm...”

L

eonardo Buanarotti, amcas› Michelangelo Buanarotti’nin kan› çekilmifl yüzüne bakarak derin bir soluk al›r: “Keflke, birkaç yüz y›l sonra do¤sayd›m... ‹flte o zaman onun mirasç›s› olmak harika olurdu...” Demir karyolada cans›z yatan vücut, “Konuflsana!” diye çekicini f›rlatt›¤› ünlü Musa heykelinin yarat›c›s› Michelangelo’dan baflkas› de¤ildir. Roma’da, San Pietro in Vincoli Kilisesi’ndeki bu ünlü heykeli herkes bilir. Mermerin konufltu¤unun bir simgesidir. Zaten Michelangelo da o yüzden çekicini f›rlatm›flt›r. Konuflmas› gerekirken sustu¤u için. 500 y›l› aflk›n zaman diliminde, üstelik de Katolik mezhebinin tam ortas›nda bir Musa heykeli, tüm dünyan›n hayranl›¤›yla öylece oturmakta... Sanat›n bin y›l daha dünyay› etkileyece¤inin habercisi olarak umut da¤›tmakta.

18 fiubat 1564 tarihinde saat befl sular›nda öldü Michelangelo. Yan›nda iki doktor, noter ve arkadafllar› Cavalieri, Daniele ve Diomede vard›. Evdeki her fley hemen mühürlenip ceset ç›kar›ld›ktan sonra da say›m yap›ld›. Lionardo üç gün sonra gelip miras› kabul etti. Evde flunlar bulunuyordu: ‹çinde dokuz bin duka bulunan bir kutu, çok az resim -ölmeden önce Michelangelo neredeyse her fleyi yakm›flt›- ve baz› bafllatm›fl oldu¤u heykel çal›flmalar›. Lionardo çok önceden, Dük Cosimo ve Floransal› arkadafllar›n›n isteklerini yerine getirerek ünlü amcas›n› Floransa’da defnetmeye karar vermiflti. Ancak Michelangelo’nun onlara ait oldu¤una inanan Romal› arkadafllar› cesedi vermek istemiyorlard› ve Roma kiliselerinden birinde mezar haz›rlamaya bafllam›fllard›. Bu nedenle Lionardo cesedi eflya tafl›d›¤› izlenimi vererek gizlice flehirden ç›kar›p Floransa’ya götürdü.

O

rada her fley haz›rd›: Dük, Floransa’n›n en iyi iki ressam›yla en iyi iki heykelt›rafl› olan Vasari, Bronzino, Ammanati ve Cellini’nin de girdi¤i özel bir komisyon gönderdi. Benedetto Varchi konuflma yapt›. Vasari, büyük sanatç›n›n cesedinin halen bulundu¤u Floransa’n›n panteonu olan Santa Croce Ki-

500 y›l› aflk›n zaman diliminde, üstelik de Katolik mezhebinin tam ortas›nda bir Musa heykeli, tüm dünyan›n 5 6 hayranl›¤›yla öylece oturmakta... 88


BD OCAK 2013

Dünya sanat›n›n ulaflt›¤› aflamalarla buluflmas› her aç›dan kesilen ülkemin insanlar›, bu yüzden elli sene önce yaz›lm›fl romanlardan türetilen yeni versiyon dizilere çak›l›p kal›yor. lisesi’ndeki mezar›na s›radan bir mezar tafl› haz›rlad›. Sanatç›n›n mezar›, dehas›na hem müthifl vatanseverli¤i, hem de karamsarl›¤› nedeniyle benzeflti¤i Niccolo Machiavelli’nin mezar›na yak›n bulunmaktad›r.

nat›na, putlardan gelen bir “irkilifl” içinde kuflkuyla bakt›. Günümüzde bunun etkisi azalmakla birlikte, hâlâ kimi belediyelerde kendini gösteren “müthifl” heykel düflmanl›¤›, kayna¤›n› bu ilkellikten almakta. ‹nsan vücudunun mermerde bile olsa suretinin u sütunlarda hep sanat›n gücü yarat›lmas› korkutucu olmakta. ve kitlelere verdi¤i coflku anDünya sanat›n›n ulaflt›¤› aflamalarlat›lmak istendi. Putperestlik- la buluflmas› her aç›dan kesilen ülketen yakas›n› zor s›y›ran Müs- min insanlar›, bu yüzden elli sene önlüman dünyas›, y›llar boyu heykel sa- ce yaz›lm›fl romanlardan türetilen yeni versiyon dizilere çak›l›p kal›yor. Üstelik, giderek de daha k›s›rlaflan bir toplum yarat›l›yor. Sanat›n ivme kazand›ran, gelece¤e umutla bakmay› sa¤layan “adrenalin” salg›s› yerine, Oblomov’un uyufluklu¤unu afl›l›yor. Bir zamanlar, ‹smail Cem’in genel müdürlü¤ünü yapt›¤› TRT’de, Leonardo Da Vinci’nin hayat› gibi programlara yer verilirdi. Dany Kane’in müzik programlar›, çok sesli müzi¤in sevilmesine yol açard›. Be¤eni yelpazesi genifllerdi k›sacas› ve bu da düflünce yelpazesinin de genifllemesine neBir zamanlar, TRT’de, Leonardo den olurdu. Sanat›n içine tüküDa Vinci’nin hayat› gibi rülmeye bafllanan dönemlere programlara yer verilirdi. gelindi¤inde, heykellere, resimlere, edebiyata bir düflmanl›k

B

89


BD OCAK 2013

bafllad›. Sanat›n belli bir ideolojiyi tafl›mas› kabul edilebilirdi, ancak bu ideolojinin kabul edilip edilmemesi için seçeneklerin de sunulmas› gerekliydi. Bu yap›lmad›.Yap›lan, insanlar›n özgürce düflünme haklar›n›n elinden al›nmas›yd›. Tüm ileriye dönük sanatsal hamleler, ç›rp›n›fllar muhafazakar ve giderek de ba¤naz çevreler taraf›ndan engellendi. Her fley “kendili¤inden” anlay›fl›na b›rak›ld› ve bunun d›fl›na ç›kman›n bedelleri anlat›ld›.

S

eka gibi verimli fabrikalar kapat›ld›, ka¤›t ithalata ba¤land›. Kitap fiyatlar› vasat›n üzerinde kazanc› olanlar›n bile “elini yakmaya” bafllad›. Sergi salonlar› kentin en ücra köflelerine tafl›nd›. Okullarda resim ve müzik dersleri “geçifltirildi”. Pop müzik ilahlar›n› yetifltirdi ve hayran kitlesi oluflturdu. Resim sanat› bir ticari meta haline getirildi¤i için, yayg›nlaflmas› imkân-

s›zlaflt›. Eskiden herkesin hayal etti¤i, hevesle gitti¤i foto¤raf dernekleri cazibesini kaybetti.

B

ir tek sinema sanat› bu muhafazakar sald›r›dan kendini koruyabildi. Özellikle yurtd›fl›nda ödüllendirilen Türk sinemas›, yurt içinde de gifle yapmaya bafllad›. Tam bu s›rada, bu sanat›n kolunu kesemeyece¤ini anlayan muhafazakar kesim, kendi sinemas› ile rekabete bafllad›. Sanat›n hiç bafllamayan Türkiye serüveni, hâlâ bafllamak için kendine bir yol arayarak ç›rp›n›yor. Cumhuriyetin ilk y›llar›n›n bile gerisine düfltü¤ünü kabul eden kimi ayd›nlar, ellerinden geldi¤ince fliiri, tiyatroyu, heykeli, roman›, müzi¤i sevdirmeye çal›fl›yor.Bu, geç kalm›fl bir savafl›m olsa da, sanat mutlaka kazanacakt›r demek insan› umutland›r›yor. • mumtazidil@butundunya.com.tr

Balinalar ve Yunus Bal›klar›

Yunuslar, son y›llarda daha fazla dikkat çekmeye bafllad›. Çünkü onlar da sirk hayvanlar› gibi hareketli ve numarac›d›rlar. E¤iticiyle iflbirli¤i yapma gönüllüsü olmalar›na karfl›n, ikinci kez ayn› numaray› yapmalar› istenirse, bundan s›k›l›rlar. Bu da onlar›n, zeki oldu¤unu gösterir. Yunuslar›n yaflamlar›, bilinenden çok daha karmafl›kt›r. Hasta olduklar› zaman, di¤erleri onlara bakar, hamile annelere çok özen gösterirler ve içlerindeki en zay›f› korurlar... Sese karfl› duyarl›l›¤a sahiptirler. Bizim duyduklar›m›z›n çok daha ötesini duyumsayabilirler. Bu onlar›n en önemli özelli¤idir. Balinalar da yunuslar denli zekidir ve kimi bilim adamlar›n›n iddias›na göre, onlar insanlardan sonra dünyadaki en zeki cinstir. Onlar› tan›mak çok da kolay de¤ildir, çünkü onlar derinlerde ve okyanuslar›n fazla eriflilemeyen bölümlerinde yaflarlar. Çevrelerine al›flmada bizden daha iyidirler ve yiyeceklerini de çok kolay bulabilirler. Öteki türler üzerinde egemenlik kurmakla ilgilenmezler. Onlar bizi yok etmeden, biz onlar› daha kolay yok edebiliriz. Fakat onlar› yok etti¤imiz zaman, mükemmelli¤imizin azalaca¤› da çok önemli bir gerçektir• 90


BD OCAK 2013

Filmin ikinci yar›s›…

nüflen ö D a y Tablo ilmleri F n e g t Rön

Bir ressam... Sanat ac›dan do¤ar ya da sanat ac›dan beslenir sözlerinin adeta kan›t› gibi… Yazan: SABRİYE AŞIR

1

983’ten 1993’e kadar tam on y›l boyunca, kanser tedavisi gören efliyle, Türkiye-Paris-Amerika üçgeninde gidip gelirken yol arkadafll›¤› etti¤i röntgen filmleriyle aras›nda bir ba¤ olufltu. Deste deste büyüyen röntgen filmleri, bir gün ac› bir kayb›n duvar›na çarparak da¤›ld›. Ancak ressam da¤›lmad›. E¤ildi, yere düflen röntgen filmlerini yeniden eline ald›. Onlar› bir ‘sanat destesi’ haline

getirdi… Selvinaz Eken, Zonguldak’›n Ere¤li ilçesinde yaflayan bir ressam. Eflinin kanserle mücadelesi bafllay›nca, yaflamlar› da bir anda de¤iflti. 1983’ten 1993’e kadar, tam on y›l boyunca eflinin tedavi sürecinde hep yan›nda oldu. Tedavi süreci zor ve yorucuydu. Türkiye, Paris, Amerika… Paris’te üç y›l kald›lar, Amerika’da ise alt› ay. Bu zorlu mücadele s›ras›nda, efli-


BD OCAK 2013

nin s›k s›k röntgen filmleri çekiliyor; bu hastal›k her bir röntgen filmini onlar›n yaflamsal bir parças› haline getiriyordu.

S

elvinaz Eken, o günleri flöyle anlatt›: “Y›llar önce, benim hayat›mda her an röntgen filmlerinin oldu¤u bir süreç vard›. Eflim rahats›zd›, kanserdi. Sürekli olarak yurtd›fl›na, Paris ve Amerika’ya gittik. O’nun röntgen filmlerini hep yan›mda tafl›d›m. Çünkü çok önemliydiler. Yaflam›m›z›n olmazsa olmaz›yd›, hep içindeydi. Onlarla seyahat ediyordum. Onlarla yafl›yordum. Bavullar›m›za önce onlar› yerlefltirir, unutmamak

Röntgen filmleri Selvinaz Eken’in elinde tuvale dönüflüyor için özen gösterirdik. Eflim de her yolculuk öncesinde unutmamam›z› hat›rlat›rd›. Yurtd›fl›nda hastanelerde dahi b›rakamazd›k. Hastal›k sürecinde, bi92

zim yaflam›m›z›n en de¤erli fleyleriydi. T›pk› bir ziynet eflyam›z gibi, hep yan›m›zda ve yak›n›m›zda.” RÖNTGEN F‹LMLER‹NE KONAN KUfiLAR

Eken, bu on y›ll›k zorlu mücadele sonucunda eflini sonsuzlu¤a u¤urlad›. Eflinden kalan röntgen filmleri hâlâ yaflam›n›n ortas›nda duruyordu. Onlardan kurtulabilirdi, atabilirdi, yakabilirdi… Bunlar›n hiçbirisini seçmedi. O süreçte resme bafllam›flt›. Tuvaline bast›rd›¤› f›rçalar, birer ya¤l› boya tabloya dönüflüyordu. Sonra röntgen filmlerini de tuval olarak kullanma düflüncesini yeniden an›msad› ve röntgen filmlerine resmetmeye bafllad›: “Onlarla aramda bir ba¤ olufltu. Tabii o dönemlerde böyle bir fleye cesaret edemedim. Daha do¤rusu çok yeniydi ve büyük bir ac› yafl›yordum. Hep akl›m›n bir köflesinde, ‘ne yapabilirim’ diye düflünüyordum. Hastanelerde geçen süreyi, filmlerin üzerine resmettim. Ama, özgürlük ad›na… Kufllarla bunu ba¤daflt›rd›m. Hep kufllar› yapt›m ve sürekli olarak kufllar çal›flmaya devam ediyorum. Genellikle turkuaz renkle çal›fl›yorum. Yapt›¤›m çal›flman›n, dünyada ya da ülkemizde örnekleri olup olmad›¤›n› araflt›rmad›m. Ancak bu fikri y›llar önce düflünmeme karfl›n, yaflad›¤›m›z s›k›nt›l› süreç nedeniyle bunu ortaya ç›karamam›flt›m. Yapm›flt›m, bir kenarda duru5yordu. 6 An›lar›m›n canlanmamas› ve


BD OCAK 2013

Selvinaz Eken bir tablosunun önünde yaflad›¤›m dramatik dönemleri yeniden an›msamamak için bir türlü cesaret edemiyordum.”

Halen de devam ediyorum. Bu çal›flmalar için henüz bir sergi açmad›m.

“SANATIN ACIDAN BESLEND‹⁄‹ DO⁄RU”

“Üzerinden yirmi y›l geçti.” dedi Ressam Selvinaz Eken ve devam etti: “fiimdi bunu bir sanat olarak sürdürüyorum. O günleri de elbette yine hat›rl›yorum, yâd ediyorum. Eflimin an›s›na yap›yorum. Sanat›n ac›dan beslendi¤i görüflüne kat›l›yorum. Çok ac› hissetti¤iniz zaman bir flekilde ortaya ç›k›yor. O anda d›fla vuramasan›z dahi, daha sonra mutlaka o doluluk kendini ortaya koyuyor. Otuza yak›n röntgen filmi üzerine çal›fl›lm›fl resmim var.

Selvinaz Eken resimleriyle yak›nda bir sergi açmay› planl›yor Ancak ‹stanbul’da ‘Filmin ikinci yar›s›’ ad› alt›nda bir sergi açmay› planl›yorum.”• 93


BD OCAK 2012

Gezdikçe Gördükçe ‹zlen fien Toker

Kotor Körfezi’nin Masallar› Dilden dile, nesilden nesile anlat›lan ola¤anüstü bir

masal anlatma f›rsat›m olsayd› e¤er, bu masal›n Karada¤’daki Kotor körfezinde geçmesini isterdim. Masalda Adriyatik denizi k›y›s›ndaki ülkenin ad› Karada¤ Cumhuriyeti de¤il, Yeflilda¤ Cumhuriyeti; bu ülkedeki Kotor körfezi de haritadaki görüntüsüne benzer flekilde Kelebek Körfezi olabilirdi.

K 94

örfez k›y›s›ndaki her kentin ayr› bir masal› olurdu belki. Kotor’da da¤dan denize do¤ru uçmak isteyen gelincik

çiçe¤inin, Perast’ta adalara gidip gelenlerin konuflmalar›n› dinleyip ezberleyen sandal›n, Risan’da denize düflen ya¤mur damlalar›n› sayabilen genç


BD OCAK 2013

Kotor eski kent k›z›n masal› anlat›l›rd›. Herzeg-Novi’ de sevimli bir çocu¤a dönüflen mimoza a¤ac›n›n, Tivat’ta karfl›daki yar›madaya geçmeyi düflleyip baflaran bir evin masal› gülümsetebilirdi onlar› dinleyen çocuklar›n yüzlerini. Kotor körfezi k›y›s›ndaki tüm kentler; May›s ay›ndaki sessiz ve sakin halleriyle, mutlu sonla biten masallar gibi yüzleri gülümsetiyor. Adriyatik denizi, yüzy›llar boyunca nehirlerin

etkisiyle neredeyse 30 km. derinli¤inde ana karan›n içine girmifl; etraf›ndaki dik yamaçl› da¤lar›n aras›nda, birbiriyle dans eden kelebekler fleklindeki Kotor körfezini oluflturmufl. Kotor körfezi 4 küçük körfezden olufluyor asl›nda, Herceg-Novi, Tivat, Risan ve Kotor. Bu körfezlerin k›y›s›ndaki kentlerden en ünlüsü UNESCO Kültür Miras› listesinde olan Kotor. Kotor körfezinin en dar koyunda yer

95


BD OCAK 2013

12. yüzy›lda yerleflimin bafllad›¤› bu Ortaça¤ kenti, geçirdi¤i birçok depreme ra¤men yenilenerek korunmay› baflarm›fl. do¤ru bakt›¤›mda, kentin etraf›n› çevreleyen tafl duvarlar›n da¤a t›rman›p, yaklafl›k 300 metre yükseklikteki St. John Kalesi’ne kadar gitti¤ini görüyorum. Sol taraf›mdaki küçük turizm ofisinden ald›¤›m Eski Kent haritas›nda iflaretlenmifl; kap›lar, kaleler, manast›rlar, kiliseler, saraylar ve binalardan oluflan tam 60 tarihi yer var.

Kotor’un eski kent sokaklar›ndan biri alan bu kent, Lovcen da¤lar›n›n eteklerinde Gurdic ve Skurda nehirleri aras›ndaki üçgen alanda kurulmufl. 12. yüzy›lda yerleflimin bafllad›¤› bu Ortaça¤ kenti, geçirdi¤i birçok depreme ra¤men yenilenerek korunmay› baflarm›fl. Kentin üç girifl kap›s›ndan biri olan Venedik döneminde yap›lm›fl Deniz Kap›s›’n›n önündeyim. Arkam› büyük yolcu gemilerinin ve lüks yatlar›n yanaflt›¤› limana dönüp, kap›ya 96

E

ski Kenti köprülerle yeni ken-

te Kuzey ve Güney kap›lar› ba¤l›yor. Ana kap› olan Deniz Kap›s›, Kotorlular›n önünde buluflmak için sözlefltikleri Saat Kulesi’nin bulundu¤u meydana aç›l›yor. Rengârenk giyinmifl gençler, çocuklu aileler, turist gruplar› burada buluflup meydandaki kafelerde oturuyor ya da dar sokaklarda gözden kayboluyorlar. Kent duvarlar› aras›nda bir örümcek a¤›ym›fl gibi birbirine ba¤lanan sokaklar; ahflap pancurlu, balkonlar› çiçekli tafl binalar›, kiliseleri ve meydanlar› birlefltiriyor. Bak›ml› binalarda insanlar, oteller, lokantalar ve ma¤azalar varken, terkedilmifl binalar›n içine de incir a¤açlar› yerleflmifl. Eski Kent’te Saat Kulesi’ne ek


BD OCAK 2013

olarak St.Tripun Katedrali, 9. yüzy›ldan kalan denizcilik aletleri ve Kotor tarihi ile ilgili belgelerin sergilendi¤i Gregorin saray›ndaki Denizcilik Müzesi, Luke meydan›ndaki St. Nicholas Kilisesi ve Eski Kent çeflmesi de görülebilecek yerler aras›nda.

ne dönüfltü¤ünde küçük bir kiliseye geliniyor. Kotor körfezinin ve karfl› k›y›daki dik yamaçl› da¤lar›n, Eski Kent’in ve çevresinin kuflbak›fl› görünümü tüm bu yorgunlu¤a de¤iyor. Afla¤› inip, kuzey kap›s› önündeki birkaç a¤ac›n ve bank›n oldu¤u küçük meydanda oturup dinleniyorum biraz. Sonra tafl köprüden geçip, yeni kente do¤ru, sahile yürüyorum. Deniz göl gibi durgun, bir grup genç ahflap bir teknede kürek çekiyor.

ürürken Barok pencereler, yüksek duvarlar, süslü kemerler, duvarlarda aslan, ejderha ve y›lan figürleri size efllik ediyor olacak. Kotor’da baz› sokaklar sadece tafl merdivenlerden olufluyor. Bazen de evler sokaklar›n üzerinden geçen kemerlerin üzerinde birlefliyor, kucaklafl›yor birbiriyle. Kuzey kap›s›na yak›n merdivenlerden da¤a do¤ru ç›kan yol neredeyse 2 saat süren zorlu bir yürüyüflle var›lan St. John Kalesi’ne gidiyor. Yürümeye devam edip, yukar›ya ç›kt›kça evlerin kiremitlerle kapl› çat›lar›, daha da yukar› ç›kt›kça Adriyatik denizinin masmavi görüntüsü beliriyor afla¤›da. Bir sa¤a, bir sola dönen yolda yürümeye devam ettikçe kiliselerin kuleleri ve binalar›n kubbeleri de afla¤›da kal›yor. Kenar›ndan gelinciklerin ç›kt›¤› kale duvarlar›n›n yan›ndan yürüdükçe iyice küçülüyor evler, dev selvi a¤açlar› bile afla¤›da kal›yor. Eski kenti çevreleyerek ona üçgen bir görüntü veren deniz ve nehir net bir flekilde görüKotor’da baz› nüyor flimdi. sokaklar sadece tafl Yol tafl dar bir merdivemerdivenlerden

Y

olufluyor.

Herceg-Novi eski kent girişi


BD OCAK 2013

Herceg-Novi'den körfezin görünümü Kotor’da ayr›ca sahildeki otellerin minik çak›l tafll› plajlar›nda ya da Kotor yak›nlar›ndaki Dobrota ve di¤er küçük yerleflim yerlerinde denize girmek de mümkün.

K

otor’dan Risan’a do¤ru deniz k›y›s›ndan ilerleyen yol, Risan körfezinin bafllad›¤› burunda Perast’tan geçiyor. 873 metre yüksekli¤indeki St. Elijah tepesinin eteklerinde, deniz k›y›s›ndaki bu sakin kasaba, özenle yap›lm›fl Barok binalar›yla çok güzel görünüyor. Binalar›n aras›ndaki çam a¤açlar›, palmiyeler, sarmafl›k ve çiçekler tafl binalar› ve balkonlar›n› daha da güzellefltiriyor. Tarih boyunca denizcili¤i ve yetifltirdi¤i denizcilerle ünlü Perast’dan denize bak›nca tam karfl›da iki ada görünüyor. A¤açlar aras›ndaki St. George kilisesinin oldu¤u do¤al ada ile Gospa od Skrpelja isimli Barok kilisenin oldu¤u yapay 98

ada birbirine yak›n. K›y›daki kafenin sazlardan yap›lm›fl gölgeliklerinin aras›ndan günefl ›fl›klar› ince ince süzülürken, Perastl›lar gezmek isteyenleri sandallar›yla adalara götürüyor. Böylece hem kiliselerdeki tablolar› ve ikonlar›, hem de adalardan Perast’›n muhteflem görüntüsünü görme flans›n›z oluyor. Kilisesinin saat kulesi, en tepede kalesi, s›ra s›ra yamaca dizili evleriyle denizi seyreden kasaban›n önünden büyük bir yolcu gemisi geçiyor sonra. Etraf›ndaki tekneler, adalar, hatta Perast bile küçücük kal›yor yan›nda.

D

eniz k›y›s›ndaki yoldan

devam edince Kotor Körfezi’nin en eski yerleflim yeri olan Risan’a geliniyor. M. Ö. 3. yüzy›ldan itibaren denizcilikle u¤raflan halk›n yaflad›¤› Risan da çok sessiz ve sakin. Romal›lar›n gelifliyle yap›lan mermer evlerin zeminleri mo-


BD OCAK 2013

zaiklerle, içleri heykellerle süslenmifl. fiimdiyse bu evlerin kal›nt›lar› o günleri hat›rlamaya çal›fl›p da hat›rlayamaz gibi. Adriyatik Denizi’ne do¤ru ilerleyen yol, bazen denize çok yak›n, dar ve suya dokunacakm›fl gibi oluyor; bazen de da¤lara do¤ru yükselip, a¤açlar›n aras›nda kayboluyor. K›y›daki küçük yerleflim yerleri geride kal›p Adriyatik Denizi’ne aç›lan bo¤az görününce Herceg-Novi körfezindeki Herzeg-Novi kentine de var›lm›fl oluyor. Denizden biraz yüksekteki Herceg-Novi’nin Eski Kent bölümü de giriflindeki saat kulesi, kilise ve havuzlu çeflmenin oldu¤u meydan› ve tafl binalar›n s›raland›¤› sokaklar›yla ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. ‹spanyollardan, Osmanl›lardan ve Kuzey Afrikal›lardan kalma kaleleri ve yap›lar› yemyeflil a¤açlar ve tropik çiçekler renklendiriyor. Kanli Kula isimli Kanl› Kule anlam›na gelen Osmanl›lardan kalan kalenin içi art›k konser ve gösteri alan› olarak kullan›l›yor. Buradaki zindan, duvar resimleri ve yaz›lar›yla ne kadar hüzünlüyse, kalenin körfezin Adriyatik denizine aç›ld›¤› bölgeye hakim manzaras› da o kadar etkileyici. Kenti saran mimoza a¤açlar› Ocak ay› sonunda buras›n›n ne kadar güzel bir kokuya büründü¤ünü anlat›r gibi. Müzik okulundan

duyulan piyano sesleriyle u¤urluyor beni Herceg-Novi.

K

örfezin en dar yeri olan

Verige kanal› k›y›s›ndaki Kamenari’de feribotu beklerken, Perast’a do¤ru giden bir yelkenli geçiyor önümüzden. Beyaz yelkenleriyle körfeze, büyük yolcu gemilerinden daha çok yak›fl›yor. Kamenari’den Lepetani’ye 10 dakikal›k yolculukla ulaflan arabal› feribotlar, Risan ve Kotor körfezleri etraf›ndan dolaflmadan Herceg-Novi’den Tivat’a kolayca ulafl›lmas›n› sa¤l›yor. Kotor körfezinin ortas›ndaki yar›ma-

Perast ve adalardaki kiliseler dada bulunan Tivat, körfezin en yeni kenti. Yatlarla dolu marinas›, havaalan›, palmiye a¤açlar›, plajlar›, otel ve restoranlar›yla tam bir tatil kenti görünümünde. Kotor körfezi k›y›s›ndaki yerleflimlerin her biri farkl› güzellikte; körfezi dönen k›y› yolu farkl› manzaralarla dolu. Denizin çeflitli mavi tonlar›n› tafl›yan sahiller; k›y›lara sarkan yüksek da¤lar, bulutlar, k›y›da yaln›z bir ev ya da kilise…Her biri farkl› güzellikteki masallar gibi… • izlensen@butundunya.com.tr 99


Memleket Özlemi ‹lyas Halil

orsan K Adas›

Eylülün sar› bir günü. Günefl tepemde flelale. Girit denizi. Çivit mavi. Su sis ince. Yüzüme vuruyordu. Yol boyu. Deniz motoru ile Turgut Reis kasabas›ndan Çavufl Adas›’n›n bat›s›nda sular›m›z›n d›fl›nda Korsan Adas›’na gidiyordum.

M

otor sürücüsü "Vard›k beyim" dedi. bak›yor. Haftaya gelir seni al›r›m.” Akdenizden y›llard›r uzak kalm›flt›m. Sahil bildi¤im bir masal. Dinlemeye Sanki onuncu çocuk yafl›m›, masallar›m›n gizini ayaklar›m›n alt›nda bulmufltum. *** Antalya’da bana aday› kiralayan ‹ngiliz flirketinin müdürü. Kulübede yeterli konserve yiyecek. Bahçede içilir su bulursun, demiflti. Tepeyi t›rman›rken gün renk degifltiriyordu. Günefl ya¤› azalm›fl fanus.

100


BD OCAK 2013

Dala as›l›. Sahil yedi renk yan›yordu. Ada, tek ayakl› korsan›n çar›¤› kadard›. Kulübe befl metrelik bir tümsekte. F›rt›nal› günlerde sular›n izi dalgalar›n kap›n›n alt›na vard›¤›n› gösteriyordu. Kulübenin arkas›nda domates biber salatalik ekili. Sonra kokular ve s›ra s›ra koya inen çiçekler. Odan›n ortas›nda sert bir ot döflek. Rafta iki kap kacak. Çatal ve b›çak ve bir bardak. Vazoda iki kuru karanfil. Rafta gaz lambas›. Bir kutu kibrit. Topal bir masa. Üstünde flair Nikiforos Vrettakos’un Çiçek Felsefesi adl› kitab› ve sayfalar› sararm›fl bir not defteri. *** ot defterini açt›m. Hans ad›nda bir denizcinin notlar›. ‹lk kay›t. Eylül 1948 tarihini tafl›yor. "Savafl biteli üç y›l oldu. Üç y›l ben fil, dünya i¤ne deli¤i. Saklanacak yer arad›m. Alman olmak kolay olmad›. ‹nsan›n çirkin bir yarat›k oldu¤unu ispat etmeyi bize yüklemifllerdi. Oysa aflktan, duygudan yoksun bir ülke de¤ildik. Dünya kültürune dev Beethoven ve Goethe vermistik.

N

Savaflta yenilen yaln›z Almanya de¤ildi. ‹nsanl›k iflas bayra¤›n› çekmiflti. Derken Amerika on dakikada Hiroflima’y› yerle bir etmiflti. ‹ki y›l Korsan Adas›’nda saf süt ak bir tanr›ça ile yaflad›m. Bir çiçe¤in renginde, kokusunda var oldum. Bahçede domatesler h›yarlar insano¤lunun eksik bir yarat›k oldu¤unu söyledi. Amenna, dedim. ‹nand›m. *** Danan›n kuyru¤u May›s 1941 y›l›nda koptu. ‹nsano¤lu çirkinleflti. O y›l Fallsschirmjåger paraflüt tümenleri Yunan adalar›n› istila etti. Berlin Harp Bakanl›¤› Ege adalar›nda ‹ngiliz donanmas›n›n harekat›n› takip etmek için Korsan Adas›’nda telsiz istasyonun kurulmas›na karar verdi. ‹stasyonu idare etmek üzere istihbarat subay› olarak tayin edildim. O güne kadar k›rk üç bofl y›l yaflam›flt›m. Yirmi bir yafl›nda. Eva Müll ad›nda bir çavuflu bana yard›mc› verdiler. Çavufl Eva’n›n babas› uzun y›llar Atina’da Alman büyük elçili¤inde kavas olarak görev yapm›flt›. Yunanca ana diliydi.

101


BD OCAK 2013

Ben ucu güz, Eva yemyeflil dald›. Kad›nd›. Bahard›. Ben agnostik, az inançl›. Eva tanr›çan›n ta kendisi. Birimiz flaflk›nl›kla, birimiz sevinçle bakt›.

Ifl›ks›z bir haziran gecesi Eva ile beni Korsan Adas›’na b›rakt›lar. ‹flte dams›z çat›s›z eviniz dediler. Yiyece¤inizi kendiniz ekiniz. Kayalar›n aras›nda yetifltirin. Y›kan›rken biriniz gözünü kapats›n. Küçük kulübenin arkas›ndaki ma¤arada telsiz cihaz›n› bulursunuz, dediler. *** rtesi sabah minicik koy, günefl dökülmüfl nar k›z›ld›. Etraf tomurcuk yeflil. K›y› kum sar›, gök ak mavi mor. Yedi renk yamal› bohça bir adaya ç›km›flt›k. ‹ki çocuk okul bahçesi büyüklü¤ündeki adaya, ayn› ülkeden, ayr› yollardan gelmifltik. Ben ucu güz, Eva yemyeflil dald›. Kad›nd›. Bahard›. Ben agnostik, az inançl›. Eva tanr›çan›n ta kendisi. Birimiz flaflk›nl›kla, birimiz sevinçle bakt›. Y›llard›r mahrum oldu¤um armudu, koparamad›¤›m elmay› gördüm karfl›mda.

E 102

Eva uçan bir kuflun kanad›ndan kopmufl sar› bir tüy. Kadehe henüz dökülmüfl su. S›cak günde beklenmedik iki damla ya¤mur. Susarak bekliyorum. "Merak etme Eva" dedim "Görevimiz sand›¤›m›z kadar zor geçmeyecek. Sana yard›mc› olaca¤›m." “Baba evinden ilk ç›k›fl›m” dedi Eva. “Berlin Üniversitesi’nde Antik Grek Tarihi okuyordum. Yunancay› iyi bildi¤im için bana bu görevi verdiklerinde do¤rusu böyle bir yere gelece¤imi tahmin hiç etmemifltim.” "Ne yapars›n, savafl bu," dedim "Daha kötü yere de düflebilirdik. Gençli¤im Türkiye’de geçti. Güneyde bir kentte Lohner ticaretevinde yard›mc› olarak çal›flt›m. Türkçe’yi az çok ö¤rendim. Yirmi y›l önce Berlin Güzel Sanatlar Akademisi’ni bitirdim. Ö¤renci oldu¤um y›llar Paris yeni ak›mlarla kayn›yordu. Üç y›l›m› ressamlar›n aras›nda Montmartre’da geçirdim. Sonra askere ça¤r›ld›m. Üç y›l Savafl Bakanl›¤› Harita Dairesinde geçirdik-


BD OCAK 2013

ten sonra Korsan Adas›’na tayin olmam beni sevindirdi. Resim yapamad›¤›m Montmartre günlerimi burada giderece¤imi umuyorum." Eva’n›n gözlerinde sevinç ›fl›¤› belirdi. "On befl yafl›nda ben de resme merak salm›flt›m" dedi. "Bir aral›k güzel sanatlar akademisine girmeyi düflündum. Burada senden renk ve perspektif hakk›nda bir iki fley ö¤renirsem çok sevinirim." *** arfl›mda duran Eva 21 yafl›nda bir k›z de¤ildi. Zerreleri gökyüzünü doldurmufl Niyagara Ça¤layan›. Islat›yordu. Durdu¤u yeri inen kalkan gö¤üsleriyle istila etmiflti. Günler geçtikçe yaln›zl›¤›m›za al›flm›flt›k. Ayn› s›n›fta okuyan iki ö¤renci idik. S›n›fta birbirimizde güzellikler bulmay› oyun yapm›flt›k. Görevimiz zor de¤ildi. ‹ki ad›ml›k aday› her saat bafl› dolafl›yor, flüpheli sayd›¤›m›z bir harekât görünce genel karargâha bildiriyorduk. Bize yiyecek erzak b›rakan ikmal motorlar›, resim yapmak için istedi-

K

¤im f›rça, boya, resim tuvalleri ile Eva’n›n Yunanca çiçek ansiklopedisini getirdiler. Resim yapmaya bafllad›m. Montmartre y›llar›m›n alevini resimde anlatmak istiyordum. Güzellik anlay›fl›m› Eva’ya aç›kl›yordum. Elini tuttum. "Eva," dedim. "Tuttu¤um el de¤il, kad›n s›cakl›¤›." Nefes ald›m. "Ci¤erlerime çekti¤im hava de¤il" dedim "Özledi¤im kad›n kokusu." Saçlar›n› okflad›m, parma¤›mla yüzüne dokundum. fiafl›rd›. "fiimdi tümlefltim" dedim "Özlemimi tamamlad›m."

B

ana neden dokundun?" dedi Eva. "Seni flafl›rtmasayd›m, sana güzelli¤i anlatamayacakt›m" dedim. "Benim için güzellik bir estetik düzeni de¤il. Bir ihtiyac›n ça¤r›s›. Davetiyesi. Haber vericisi idi. Varl›klar tümleflmek yani vahdete (birli¤e) ermek için eksik yönlerini baflka varl›klarda güzellik olarak görür. Vahit yani tüm olmak on rakam›

"Seni flafl›rtmasayd›m, sana güzelli¤i anlatamayacakt›m" dedim. "Benim için güzellik bir estetik düzeni de¤il. Bir ihtiyac›n ça¤r›s›. Davetiyesi. 103


BD OCAK 2013

ile ifade edelim. Ahmet Bey’invarl›¤› dört ise, bulmas› gereken alt›, arad›¤› güzellik olur. Bakt›¤› çiçekte, gördü¤ü kad›nda alt› eksi¤ini arar. Güzellik, gözlerinde alt› gücünde güzellik olarak belirir. Gördü¤ü güzellik içinde duydu¤u eksikliktir. Biraz önce seninle ben ço¤ald›m. kendimi tamamlad›m." *** va deneyimimi ilgiyle izledi. Paris’te güzellik anlay›fl›m› nas›l de¤ifltirdi¤imi anlatt›m. Özlemin, güzellik ihtiyac›n›n b›rakt›¤› bofllu¤un güzellik ihiyac›na eflit oldu¤unu izah ettim. Ifl›k arayan karanl›k bir ma¤ara oldu¤unu söyledim. *** "‹lk yapaca¤›m›z fley" dedim, "Sen ›fl›k olacaks›n ma¤aram› ayd›nlatacaks›n. Bu deneyimimizi tuvale geçirece¤iz. Seninle teorimi kolayca ispat edece¤im." Eva’n›n gözleri ayd›nland›. *** "Eva ve Hans" dedim. "Yer ve yafl bak›m›ndan. Birimiz ay›n karanl›k yüzü birimiz de günefl . ‹ki yaln›z varl›¤›z. Sen gözün görmek, burnun koklamak, ellerin tutmak istedi¤i güzellik olacaks›n. Bu özelli¤ini ayd›nl›¤a ç›karaca¤›z. Tanr›ça kad›n olacaks›n. Bu deneyi baflka bir yerde yapamazd›k Eva ve Hans. ‹nsan ve do¤a. Yaln›z ve yan yana olmakta. Ahenk bulal›m." "Eva," dedim "Yürüdü¤ün topra¤›, suyunu içti¤in kayna¤›, havas›n› ald›¤›n günü, ve seni bir yumak saraca¤›m. Tek olacaks›n›z. Yar›n tuvale resme bafll›yoruz.

E

104

Dünya böyle bafllam›flt›. Da¤lar, ovalar kuru idi. Eksikli¤in ne oldu¤unu duyuyorlard›. Mavinin su oldu¤unu bilmiyordu. Su oldu¤unu bilince s›v› oldu. Akmay› becerdi. Da¤lara ovalara da¤›ld›. Hep birden tek oldular.” *** Sabah erken uyand›m Eva’y› uyand›rd›m. Eva heyecanl›yd›. "Gerçekten portremi yapacak m›s›n?" dedi. "Hay›r" dedim. "Do¤ada sana yer yapaca¤›m. Sende do¤ay› renklendirece¤im." lk önce adan›n etraf›n› dolaflt›k, dürbünle yak›n adalarda olan biteni izledik. Sakin a¤ustos denizi. Mavisi ile bizi sevindirdi. Tuvali sehpaya koydum. Eva’ya "Soyun." dedim. "Soyunamam" dedi. "Giysilerimi ç›karamam. Ç›plak olmay› sevmiyorum." "Ç›plak olmayacaks›n."dedim. Ç›kard›¤›n giysinin yerine sana daha güzel fley giydirece¤im. Seni do¤a ile örtece¤im. Ete¤inin oldu¤u yere gökyüzü saraca¤›m. Gece y›ld›zlar par›ldayacak, gündüz bulutlar giysi olacak ince belin. Bluzunu at. Yerine günefl. Gö¤üslerin hep ›fl›k. Gök mavisini ayd›nlatacaks›n. Sen ve do¤a tek. ‹kimiz eksikli¤imize raz›. Ahenk içinde var olaca¤›z. *** O gün Eva’n›n sevinci yaln›zl›¤›m› giderdi. Sabah yüzünü y›kamas›. Gece karanl›¤›m› ayd›nlatt›. Yatmadan önce "Hay›rl› geceler." demesi günün bitmesini kolaylaflt›rd›. Eva, karanl›¤›mda dumanl› ç›ra alevi oldu. •

ilyashalil@butundunya.com.tr


Anadolu’nun Dünyas› Bekir Özgen

Bir E¤itim Öyküsü

Ogün ile Songün

Dün, akl›ma nereden estiyse, ailemizdeki küçükleri yan›ma ça¤›rd›m: “Gelin, toplan›n hele,” dedim. “Sizlere anlatacaklar›m var.” E¤itim öykümüz böyle bafllad›.

Y

Yar›m yüzy›l önceydi. F›rt›nal› bir gündü. Hoyrat bir rüzgâr, flirin kasabam›z›n sokaklar› aras›nda kol gezmifl, a¤açlar› yere y›km›fl, çat›lar› uçurmufl, çör çöp, tahta teneke ne bulduysa önüne kat›p götürmüfl, uzaklara savurmufltu.


BD OCAK 2013

Pencereleri cams›z, balkonlar› periflan b›rakm›flt›. Sabaha karfl› h›rs› geçmek üzereydi ki, kap› komflumuz Ekin Han›m’la yüz yüze geldik. Ortal›¤a dökülüp saç›lanlar› toplayacakt›k. “Günayd›n ö¤retmen han›m. Bu amans›z boran›n sizi ö¤rencilerinizden ay›raca¤›ndan korktum,” diye tak›ld›m. Hofluna gitti. Bir y›la yak›nd›r tan›yorduk onu. “Ekin Han›m” dendi mi orada bir düflünecek, önünde selama duracakt›n›z. Bulunmaz biriydi çünkü. Ö¤rencilerine kol kanat gerer, onlar›n baflar›lar›n› kendisininki sayar, hepsini ba¤r›na basard›. Kasabal›lar: “Bizim ö¤retmenimiz bir tane, üstüne yok,” der, yere gö¤e s›¤d›ramazd› onu. * Ogün, s›n›f›n›n gözdesi say›l›rd›. Tek eksi¤i, matemati¤inin di¤er dersleri kadar iyi olmamas›yd›. Bu nedenle karnesine, matematik notu olarak eli titreye titreye “orta” yazmak zorunda kalm›flt› ö¤retmeni. O da bu durumu içine sindirememifl, okul ç›k›fl›nda evine gitmeyip bahçelerindeki ceviz a¤ac›n›n tepesine t›rmanm›fl, kendini afla¤› atmaya kalkm›flt›. Hele ki Ekin Ö¤retmen zaman›nda yetiflmifl, onu öpüp koklam›fl; teselli etmeyi becermiflti. *

O

Yar›m yüzy›l sonra Songün, o uzun yaz dinlencesinde, gezip tozmufl, gülüp e¤lenmifl, arada s›rada kitap okumufl, testler çözmüfltü. Yaz ödevini, ite kaka da olsa, yap›p tamamlam›flt›. Okulunu hem özlüyor hem özlemiyordu. Dedesine sordu, 106

“Ogün Dede! Senin de, ben yafltayken, okulunu sevmedi¤in zamanlar olur muydu?” “Ogün Dede! Senin de, ben yafltayken, okulunu sevmedi¤in zamanlar olur muydu?” Dedesi, birden, matematik notunun “orta” geldi¤i için, a¤aca ç›kt›¤› an› an›msad›. Bozuntuya vermeden, “Bilmem, Songün kuzum. Belki olmufltur,” diye yan›t verdi. Okullar› aç›lm›fl, arkadafllar›na kavuflmufltu Songün. Üçüncü s›n›f olman›n gururuyla doluydu. Arkadafllar›n›n aras›na kar›flt›. Özlem giderdi. S›n›f ö¤retmenlerinin de¤iflmifl oldu¤unu duyunca flafl›rd›. Sevinmeli mi, yerinmeli bilemedi. Ad›n›n Binnaz oldu¤unu ö¤rendi¤i yeni ö¤retmenleri nas›l biriydi acaba? Çocuk yüre¤i merakla çarpmaya bafllad›.

3

3B s›n›f›nda, ö¤retmenlerini bekle-

meye koyuldu. ‹çeri, yüzünün boyas› abart›l›, saçlar› da¤›n›k, as›k suratl› biri, asker yürüyüflüyle girdi. Hep birlikte aya¤a kalkt›lar. “Günayd›n çocuklar!” dedi, ö¤retmenleri. “Günayd›n!” deyip oturdular. Ö¤retmenleri, kendini tan›tma gereksinmesi bile duymadan, “K⤛t kalem ç›kar›n. Sizleri deneme s›nav› yapaca¤›m,” dedi. S›n›fta, al›fl›lmad›k kol gezdi. Herkesin gözü 5bir flaflk›nl›k 6 birbirine kayd›. Daha ilk derste, bu


BD OCAK 2013

s›nav da neyin nesi oluyordu? Sorulan sorular› isteksizce yan›tlad›. Sonraki derslerde de içi ›s›nmad› Binnaz Ö¤retmen’e. Bir tuhaft› çünkü. Gülecek yerde somurtuyor, ciddi olmas› gereken durumlarda s›r›t›yordu. “Bu ne biçim ö¤retmen böyle!” demeyi düflündü, diyemedi. Yutkundu kald›. Aradan bir hafta ya geçmifl ya

geçmemiflti. Binnaz Han›m, “Test al›flkanl›¤›n›z› yeterli bulmad›m, çocuklar. Bundan böyle haftada iki kez s›nav olacaks›n›z. Zay›f alanlara, hafta sonlar›nda yetifltirme kurslar› açaca¤›m. O da yetmezse, özel dersler verece¤im,” dedi. Ders d›fl› gerçeklefltirilecek bu özel derslerin paral› olaca¤› haberi, tez yay›ld› ortal›¤a. Herkes flafl›rd› kald›. Kayg›lar, homurdanmaya dönüfltü. Yoksullar›n keyfi iyiden kaçt›. Okul yönetimine dilekçeler verildi. Sözlü baflvurular yap›ld›. Hiçbirinin yarar› olmad›. Bu durumu o¤lundan ö¤renen

Ogün Bey’in, içinden bir fleyler kopup gitti. Kendi ö¤rencilik y›llar› geldi yap›flt› belle¤ine. Birden, o günkü ö¤retmeni, flimdiki dünürü Ekin Han›m geldi gözlerinin önüne. Derin bir “Ah!” çekti. “Bizler ne kadar flansl›ym›fl›z me¤er. O, her türlü olumsuzlukta, ö¤rencilerinin elinden tutar, yemez yedirir; içmez içirirdi,” diye f›s›ldad›. Sonra, birkaç veliyle birlikte, do¤ru okulun yolunu tuttu. Müdür’e, “Efendim!” dedi. “Nedir bu olup bitenler? Bu ne biçim ifltir böyle?” Ald›¤› yan›t çarp›c› ve düflündürücüydü: “Benim ö¤retmenim ak›ll›d›r. ‹flini bilir.” * Art›k Songünler, s›navla yat›yor testle kalk›yorlard›. Sürüklendikleri öylesine anlams›z bir yar›flt› ki, kediler “miyav” dese, s›n›f, “s›nav” anl›yordu. O gün okula güç bela gelebilmifllerdi. Hava iyiden bozmufl, hain bir pus, üflütme olmufl, üstlerine çökmüfltü. Derslikte, az da olsa içlerinin ›s›naca¤›n› uman ö¤renciler doludan kaç›p

A

107


tipiye tutulduklar›n› tez anlad›lar. Binnaz Han›m, s›nav için onlar› bekliyordu. Bu duruma üzülen Songün, kendini alamay›p “Aman be!” dedi. Vay sen misin bunu a¤z›ndan kaç›ran!.. ‘Yirmi dakikal›k tek ayaküstünde durma’ yapt›r›m› can›na yetti.

B

Bu haber evden eve yay›ld›.Velile-

ri bir karamsarl›kt›r ald› yürüdü. E¤itimin her geçen gün biraz daha çat›k kafll› ve itici olmas› hepsinin kayg›lar›n› art›rd›. “Bu e¤itim otundan has›r olmaz,” diyenlerin say›s› artt›. Ço¤unun aya¤› okuldan kesildi. E¤itimö¤retimin sevimsizleflmeye yüz tutmas›, ailelerin surat›n›n temelli as›lmas›na neden oldu.

‹çinde oyun, içtenlik, hoflgörü ve sevgi bar›nd›rmayan yere, okul denebilir mi?

Bir anne dayanamad›, “Bu çocuklar yorgun savaflç›. Onlara yap›lanlar e¤itim de¤il, gâvur eziyetidir,” diye verdi verifltirdi. Songün, bunlardan habersiz, yorgun arg›n eve dönen babas›n›n yan›na kofltu. “Babac›¤›m, yar›n s›nav›m›z var, benim test çözmem gerekiyor. Ödevimi sen yapar m›s›n?” diye sordu. Bu edim, barda¤› tafl›ran son damla oldu. Babas›n›n beyni att›. “Böyle e¤itim olaca¤›na, hiç olmas›n daha iyi. Ben çocu¤umu evimde yetifltireceksem, okula ne gerek var?” diye sokrand›. Sonra da a¤lamakl› bir yüzle, k›z›na döndü: “Yavrucu¤um, ben senin düzeyine inmekte zorlan›yorum. Yarar›mdan çok zarar›m dokunuyor. ‹yisi mi sen anneannene dan›fl. Hem biliyor musun, o benim babam›n da ö¤retmeniydi. fiimdi emekli oldu¤una bakma. Ö¤retmenlerin de ö¤retmenidir o,” diyerek topu kaynanas›na att›. Ekin Ö¤retmen, olan bitenlerin ayr›m›ndayd›. Onca ilgisine ve katk›s›na karfl›n, torununun hemen her


BD OCAK 2013

gün okuldan eve patlamaya haz›r bir bomba olarak dönmesini içine sindiremedi. “Bu nas›l okul, bu ne biçim e¤itim böyle? ‹çinde oyun, içtenlik, hoflgörü ve sevgi bar›nd›rmayan yere, okul denebilir mi? Ö¤rencilerin geliflimlerini günü gününe izlemeyen; soran, sorgulayan ö¤renciyi susturan, körelten; dayatmac› bir uygulaman›n ad›n›, kim e¤itim koyabilir?” diye ver yans›n etmeye bafllad›. Songün’un okulunu bir yana b›rak›p, torununun her an›na de¤er katmaya çal›flt›. * Ekin Han›m’›n Songün’le son ev ödevini birlikte yapt›klar› geceden bu yana üç dört gün ya geçmifl ya geçmemiflti. Evine üzgün dönen torunu, do¤ru Ekin Ö¤retmen’e kofltu. “Nineci¤im,” deyip vard› yan›na oturdu. “Söyle kuzum, söyle benim dünya tatl›s› yavrum,” dedi ninesi, sevecen, ›fl›kl› bir yüzle.

E

“Biliyor musun?” diyerek, derin bir iç geçirdi Songün. “Ö¤retmenimizin yapt›¤› s›navlar bildiklerimizden çok, bilmediklerimizi ölçüyor. Bu da, bizi dersten so¤utuyor. Ders ve s›nav korkusu hepimizi yalana itiyor. Cezadan kaçmak ya da övgü almak için ö¤retmenimize yalan söylemek zorunda kal›yoruz. “ “Duymaz olayd›m bunlar›!” diye usundan geçirdi, dünün, yüre¤iyle gülen ö¤retmeni Ekin Nine. Can evinden vurulmufla dönmüfltü. Yüzü solgunlaflt›. Sesi titrekleflti. “Nerdeeen nereye geldik? Yaz›k!..” diye hay›fland›. Çat›lm›fl kafllar›yla, ö¤retmenlik y›llar›n›n tozlu s›ralar›nda kalan tatl› yorgunluklar›n› an›msar gibi oldu. Küçülen gözlerinden, k›r›fl›klaflan yanaklar›na do¤ru iki üç damla yafl indi. Kula¤›na, “Dününü bilmeyenlerin yar›nlar› olamaz,” diye f›s›ldayan bir ses duyar gibi oldu. • bekirozgen@butundunya.com.tr

Talihsiz Marangoz Kad›n, evinin yan›ndan geçen tren yolundan ve tren geçti¤inde sallanan yatak odas› dolab›ndan flikayetçiydi. Kad›n›n pek k›skanç olan kocas›, dolapla ilgilenmeyince, kad›n kocas› evde yokken dolap için bir marangoz ça¤›rd›. Marangoz eve gelip, yatak odas›ndaki dolab›n tüm vidalar›n› kontrol ettikten sonra kad›na, “Bir de dolab›n içerisindeki vidalar› kontrol edeyim. Trenin geçmesine befl dakika var. Tren geçerken problemin ne oldu¤unu daha iyi anlayabilirim.” deyip dolaba girdi. Tam bu s›rada, eve vakitsiz gelece¤i tutan k›skanç koca da h›fl›mla eve girdi. “Kap›daki erkek ayakkab›lar› da kimin?” diye ba¤›rarak, evin içinde dönmeye bafllad›. Yatak odas›ndaki dolab›n kapa¤›n› açmas›yla, marangozu karfl›s›nda buldu. K›skanç koca, burnundan soluyordu. Marangoza, “Ne ar›yorsun sen burada?” diye ba¤›rd›. Talihsiz marangoz, oldukça k›s›k bir sesle yan›t verdi: “fiimdi size tren bekliyorum desem, hayatta inanmazs›n›z!..” 109


Yaflamdan Kesitler Sema Erdo¤an

Yeflilçam’›n "Godzilla"s›

Selahattin

Geçgel

Yeflilçam filmlerine konu olacak bir hayat öyküsü asl›nda onunki...

938 y›l›nda dünyaya geldi¤i Babas› kaybolmas›ndan endifleleTokat’ta radyatör tamircisi olmak nerek onay vermese de o solu¤u ‹staniçin ç›rakl›k yaparken ifl ç›k›flla- bul’da al›r. 12-13 yafllar›ndaki bu çor›nda sinema temizlemeye gidi- cuk,15-20 gün bir kedi yavrusu gibi yordu. Sinemaya o kadar hevesli idi dolaflt›¤› ‹stanbul’da s›k›l›r ve denk ki temizlik sonras› film izlemeden eve getirdi¤i bir arabayla geri döner memgitmiyordu. lekete. 10-15 gün sonra memlekette Çok s›k›ld›¤› bir gün tamirhaneye de s›k›l›nca geri döner ‹stanbul’a. Fegelen kamyon sahibine "Beni ‹stan- riköy’de oturan halas› memlekete dönbul’a götürür müsün? Halam var ora- meyece¤ini anlay›nca bir ifl bulup 5 6 da" dedi. çal›flmas›n› önerir. Kurtulufl’a do¤ru 110


BD OCAK 2013

yürüyüfle ç›kt›¤› bir gün Atlas Sinemas›’n›n cam›nda “Gazoz satacak eleman rran›yor” ilan›n› görür. ‹çeriye girer, ifle dair tüm sorulara “evet yapar›m” cevab›n› verir ve eline ald›¤› süpürge ifle bafllar. Sinemay› temizledikten sonra eline bir gazoz al›p makinist dairesine gider ve yorgunlu¤unu gidersin diye makinist Mustafa’ya ikram eder. O andan sonra tüm bofl vakitlerini burada geçirir.

Mecburi makinistlik Hz. ‹sa’n›n yaflam›n› anlatan filmin gösterim günüdür, makinist ortada yoktur. "Oradan birisi sen yapabilir misin?" dedi. "Tabi dedim ç›kt›m makine dairesine, hemen filmleri açt›m yap›flt›rd›m, ’bismillah’ dedim yerlerine koydum. Tabii saate bak›yorum. Zaman› gelince ›fl›klar› söndürdüm, mavi ›fl›klar› yakt›m. Kömürle ateflledim yaz›lar geçmeye bafllad›. Film oynarken sineman›n sahibi Nazif Duru ’Ne yap›yorsun o¤lum, sen gazozcusun ne anlars›n makinistlikten...’

dedi. Ben de ’Bofl zamanlar›mda ö¤rendim efendim’ dedim. Hiçbir sorun olmadan insanlar filmi izledi.”

Metin Erksan ile tan›flma "Metin Erksan elinde Afl›k Veysel’in hayat›n› anlatan bir filmle Atlas Sinemas›’na geldi. Patron Naz›f Bey beni ça¤›rd›. ’Selahattin bak Metin Erksan Bey bir film getirdi. Film bittikten sonra lütfen oynat›r m›s›n?’ dedi. ’Tabi efendim’ dedim; filmi izlettim. Bittikten sonra ç›kard›m kutular›na koydum ve teslim ettim. Metin Bey’ e de arabas›na kadar efllik ettim.” Aradan uzun bir zaman geçer. Patron Naz›f Bey, Metin Erksan’›n kendisini görmek istedi¤ini söyler. Erksan, kuraca¤› Hitit Film’de kendisiyle çal›fl›p çal›flmayaca¤›n› sorar. 4-5 y›ld›r çal›flt›¤› sinemadan s›k›ld›¤› için zevkle diye kabul etti¤ini belirtir ve “Mahalle Arkadafllar›” filminin setinde çal›flmaya bafllar.

Nas›l Godzilla Oldu? 1961'de "Mahalle Arkadafllar›" filmini çekerken, Yenikap› taraf›ndan Aksaray’a gelirler ve floför arabay› öyle bir yere sokar ki dönemez bir daha. ‹flte o anda ad›n› unutturacak hamleyi yapar Selahattin Geçgel. Arka taraf›na geçer araban›n, tutar kald›r›r ve yönünü de¤ifltirir. Selahattin Geçgel mesle¤inde 50. y›l›n›n kutland›¤› törende 111


BD OCAK 2013

Selahattin Geçgel ekip arkadafllar›yla "Susuz Yaz" filminin çekiminde Herkes flaflk›nd›r. Metin Erksan döner "Godzilla gibi adams›n" der. Türkiye’ de o s›rada gösterimde olan filmde, ola¤anüstü bir güce sahip ejderhan›n ad›d›r Godzilla. Ve Metin Erksan’›n bu sözü ile Yeflilçam’daki ad› art›k Godzilla olur.

Y›lmaz Güney "Babam"d› Yüzü aflk›n filmde birilikte çal›flt›¤› ve "babamd› o benim" dedi¤i Y›lmaz Güney ile "Çirkin Kral Affetmez" filminde çal›fl›rken figürasyon bir rol de al›r.

Setlerin yarat›c›s› Kaç filmin setinde çal›flt›¤›n› an›msamakta güçlük çekse de her sette çözüm noktas›nda oldu hep. 1964' te Berlin Film Festivali' nde ald›¤› “Alt›n Ay›” ödülü ile Türk Sinema tarihinde ulus112

lararas› ödül kazanan ilk film olan "Susuz Yaz" filminin her sahnesini an›ms›yor hemen. Filmde baflrolde oynayan Hülya Koçyi¤it’in, kocas›n›n ölüm haberini almas› üzerine yaflad›¤› dram sahnesi çekiliyordur. Stop diyen Erksan, "Godzilla bu kameray› bu tekerle¤e monte edeceksiniz," der. Hemen en yak›n köye gider. Biraz tel, çekiç ve çivi al›r. Kameray› araban›n tekerine ba¤lar. ‹flte Susuz Yaz’daki o sahne böyle çekilir.

Kamera önüne de geçti Godzilla, 1962 y›l›nda “Y›lanlar›n Öcü” filminde k›sac›k bir rolle de olsa kamera önüne geçti. O replik hâlâ ezberinde. “Bayram day›, Bayram day› öldünüz kald›n›z m›? Anam› y›lanlar soktu.” Rol ald›¤› di¤er filmler; Maskeli Befller, Maskeli Befllerin Dönüflü, Su-


BD OCAK 2013

suz Yaz, At H›rs›z›, Seyit Han, Aç Kurtlar, Ömrümün Tek Gecesi.

Sette yapmad›¤› ifl kalmad› Yönetmen ve Senarist Murat Y›lmaz Köksal' ›n, “Ölmüfl Bir Adam ve Türk Sinemas›“ bafll›kl› yaz›s›nda Godzilla için yazd›klar› önemli. “… sinema camias›nda Godzilla olarak bilinen Selahattin Geçgel bunlara en iyi örneklerden biridir belkide. Sinemaya ilk asistan olarak bafllad›¤›m film bir tarihi kostümiye filmdi. O filmde rejiden daha çok, dekor-çevre düzenlemesinden insan ilifliklilerine kadar bir çok detay› ondan ö¤rendim. Bu asl›nda eskilerin tecrübesiyle yenilere neler verebileceklerinin bir ispat›yd›." Sinemaya adanm›fl bir yaflam, fark›nda olmadan genifl bir resim arflivine sahip olmas›n› sa¤lam›fl. 1955’ten beri Yeflilçam’da kulland›¤› set malzemelerini de biriktiren Godzilla, her biri onlarca an›y› bar›nd›ran bu malzemeleri “Godzilla Müzesi” nde sergiliyor. ‹steyen genç sinemac›lar da ücretsiz olarak yararlanabiliyor. Godzilla, Türk Sinemas›’na ilk sis makinesini, fünyeyi, kendi imkânlar› ile yapt›¤› "jimmy jip"i, "panther"i ve "stady cam"i getiren kifli olarak da biliniyor.

Sinema kanunu istiyor. Godzilla, Türkiye’ de bir sinema kanunu olmamas›ndan yak›n›yor. “Patron tutup kula¤›m›zdan atsa bir fley diyemeyiz. Ekonomik s›k›nt›lar ve güvencenin olmamas› pazarl›k gücünü yok ediyor. Bir baflkas› gidip

pazarl›k yaparken ben gidip ne veriyorsunuz diyor ve kabul ediyorum. Etmesem delik daha da büyüyecek. Bu nedenle kabul etmek zorunda kal›yorum.” Öyle ya da böyle emekli olmay› baflarm›fl oldu¤u için mutlu. Çünkü o, onlarca sinema emektar›n›n hazin öykülerinin en yak›n tan›klar›ndan biri. “Yoksa Darülaceze bile kabul etmez bizi” diyor.

1955’ten beri Yeflilçam’da kulland›¤› set malzemelerini de biriktiren Godzilla, bu malzemeleri "Godzilla Müzesi"nde sergiliyor. Gozdilla’n›n simgesi "Asayifl Düdü¤ü" Sadece yatarken ç›kard›¤›, yirmi y›ld›r boynunda tafl›d›¤› düdü¤ün ad› Asayifl Düdü¤ü. "Çekimler s›ras›nda platolara girenlere uyar›da kullan›yorum. Çözümü bu düdükle buldum. Bir kez çal›p elle iflaret edince ifl tamam. Bu düdü¤ü herkes de kullanamaz." Düdü¤ün iki yan›nda birer nazar boncu¤u var. "Gurbet Kad›n› filminde Fatma Girik istedi. Karfl›l›¤›nda da difllerimi yapt›rd›. Hala o diflleri kullan›yorum. Allah raz› olsun Fatma Girik’ten.” 113


BD OCAK 2013

Selahattin Geçgel 48. Alt›n Portakal Film Festivali’nde ald›¤› ödül ile Godzilla deneyimlerini yeni nesille paylaflmak istiyor ama, yeni nesil sinemac›larla anlaflam›yor.... "Ben davetiye vermekten b›kt›m. Neler yapt›k ö¤rensinler, gelip konuflsunlar istiyorum. Gelmiyorlar... Dünya’n›n en mutlu insan› benim. ‹çim gülüyor. Lütfi Akad, At›f Y›lmaz, Metin Erksan, Ertem Göreç, Memduh Ün, Y›lmaz Güney gibi isimlerle çal›flt›m. Kime sorarsan›z sorun birbirleri ile geçinemiyorlar. Biz birbirimize düflman de¤ildik."

Ödül k›rg›nl›¤› fiimdiye dek ald›¤› üç ödüle 48. Uluslararas› Antalya Alt›n Portakal Film Festivali'nde 5’incisi verilen 'Sinema Emek Ödülü' eklenince dünyalar onun oldu. Bu konuda biraz k›rg›n... "Bize kim ödül versin. Sinemada yönetmen ve oyuncular›n ödülleri öne ç›kar hep. Çocu¤a para verip bakkala gönderiyorsun bir fley ald›r›yorsun. 5 Sonra üstü kals›n diyorsun. Çocuk se114

viniyor. Bu teflviktir. ‹flte o çocu¤a her zaman bir fleyler ald›rabilirsin.”

Festivallere davet an›lar› tazeliyor Godzilla festivallere ça¤r›lmaktan çok büyük bir onur ve mutluluk duyuyor. Tüm eski dostlar› görünce y›llar›n yorgunlu¤unu at›yor, an›lar denizinde yüzüyor adeta. O’nun sinemadan kopmas› mümkün de¤il. Emekli olsa da köflesine çekilmemifl. Hâlâ ifl bekliyor.

Yeflilçam’a mesaj "Biz birbirimizi sevmeye mecburuz. Sinir harbi ile bir yere gidilmez. Tatl› dil, güler yüz, sayg›... "‹ncindi¤i isimleri ise s›r gibi sakl›yor, onlar kapal› kutuda kals›nlar, kendilerini biliyorlar diyerek ilgililere mesaj›n› gönderiyor. Gazoz satarak ad›m att›¤› Yeflilçam’a yar›m yüzy›ldan fazla emek veren, set amiri olarak emekli olan Selahattin Geçgel, nam-› di¤er “Godzilla” için sinema bir tutku. Sette ölmek isteyecek kadar... • 6 semaerdogan@butundunya.com.tr


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

6-"Karaköse" hangi ilin eski adıdır? a-Ağrı b-Erzurum c-Sivas d-Kars

1-Daha önce gezegen olarak tanımlanan ve Cüce Gezegen olarak bilinen gök cismi hangisidir? a-Uranüs b-Plüton c-Ay d-Jupiter 2-Yasama meclislerinin kendi iç çalışmalarını düzenlemek amacıyla koydukları kurallara ne ad verilir? a-Yürütme b-İç tüzük c-Yasama d-Taslak 3- “Son Hıçkırık”, “Güller ve Dikenler” gibi filmlerin uyarlandığı aşk romanlarını yazan ünlü yazarımız kimdir? a-Kerime Nadir b-Ömer Seyfettin c-Aziz Nesin d-Orhan Kemal 4-Türkiye'de keten üretiminde birinci sırada bulunan bölge hangisidir? a-Ege b-Marmara c-Doğu Anadolu d-Karadeniz 5-"İzlenim" sözcüğünün eş anlamlısı hangisidir? a-Gözlem b-Fehva c-İntiba d-Müşahade Yan›tlar: 151. sayfada

7-Dünyada zaman dilimi olarak, yeni yılı kutlayan ilk ülke hangisidir? a-Tayvan b-Avustarlya c-Yeni Zelanda d-Angola 8-Amasya Genelgesi hangi tarihte yayınlanmıştır? a-1923 b-1920 c-1932 d-1919 9-İnternet teknolojisini ilk keşfedip kullanmayan ülke hangisidir? a-A.B.D. b-Fransa c-İngiltere d-Avusturya 10-Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine ne ad verilir? a-Hücre b-Atom c-Bakteri d-Zar 11-Köy enstitülerinin kuruluşuna önayak olan zamanın tanınmış milli eğitim bakanı kimdir? a-Rıza Nur b-Nevzat Ayaz c-Hasan Ali Yücel d-Vehbi Dinçerler

12-1970 FIFA Dünya Kupası'nın (eski adıyla Jules Rimet Kupası) gol kralı hangi futbolcudur? a-Guillermo Stabile b-Gerd Müller c-Mario Kempes d-Leonidas da Silva 13-El yazılarını analiz ederek sonuçlar çıkaran bilim dalı hangisidir? a-Epigrafi b-Antropoloji c-Kronoloji d-Grafoloji 14-Rusya'da çarlık rejiminin yıkıldığı Ekim devrimi hangi yılda gerçekleşmiştir? a-1916 b-1881 c-1871 d-1917 15-Çöl rüzgarına ne denir? a-Karayel b-Lodos c-Sam d-Muson 16-Noel Baba kilisesi hangi ilimizde bulunmaktadır? a-Antalya b-Hatay c-Trabzon d-Manisa 17-Dünya satranç turnuvasında 27 yıl üst üste birinci olan satranç ustası kimdir? a-Emanuel Lasker b-Max Euwe c-Garry Kasparov d-Mikhail Botwinnik 18-Ankara'nın su ihtiyacını büyük ölçüde karşılayan barajın adı nedir? a-Keban b-Kurtboğazı c-Atatürk d-Gökçekaya 115


Yaflamdan Gerçek Öyküler Suat Türker

Zombi

? r u n u l Nas›l O Biliyorum ölece¤im.Yolun sonuna geldi¤imi hissediyorum. Kafam›n ayd›nl›k oldu¤u bir s›rada bu mektubu sana yaz›yorum. Sen de benim yaflad›klar›m› baflkalar›na aktar. Onlar benim düfltü¤üm hatalara düflmesinler. yuflturucuya neden bafl- bakan kimse kalmad›. Dostum, can lad›m biliyor musun; yoldafl›m yok art›k. Uyuflturucu benmeraktan. Güleceksin. den ald›klar› yetmiyormufl gibi, sevAma sen dostça gülersin. diklerimi de ald› götürdü. Yok etti. kald›m. fiimdi sadece ben Affettim seni der gibi gülersin. Hem 5Yapayaln›z 6 benim çevremde bana flefkatle böyle ve uyuflturucu var. Bunun yeni fark›na

U 116


BD OCAK 2013

vard›m. Uyuflturucu, yaflayan ölü yap›yor insan›. Çocukken zombicilik oynard›k. Güya Afrika'da ölmüfl ama gömülmemifl insanlara zombi derlermifl. Ben de birlikte oldu¤um uyuflturucu ba¤›ml›lar›na Zombi diyorum. Onlara, Kadavra da diyebilirdim ama Zombi daha güzel simgeliyor bizleri. fiimdi Ben bir Zombiyim.

S‹H‹RL‹ HAPLAR S‹H‹RL‹ HAPLAR Bir arkadafl›m›n yafl günü partisine davet edildim. O zamanlar içki sigara nedir bilmiyordum. Partide üç dört bardak flarap içtim. Sarhofl olmufltum. ‹leri saatlerde partiye Nijerya’l› bir zenci geldi. Adam uzun bacaklar›n› ileri geri sallay›p dans eder gibi ortada dolafl›yordu. Sonra lofl gözden uzak köflelere gidip yan›na gelenlerle bir fleyler konufluyor, onlara bir fleyler veriyordu. Beni de yan›na götürdüler.

Zenci bana bak›p ‹ngilizce: "Güzel parça…" dedi. Cebinden ç›kartt›¤› naylon torbadan bir hap al›p bana uzatt›: "Güzelli¤ini daha da artt›racak sihirli bir hap veriyorum sana... Bu da benden olsun. Ücretsiz." Arkadafllar alk›fllad›lar. ‹çlerinde güvendi¤im k›z arkadafllar›m da vard›. Hep birlikte ›srar ettiler. "At a¤z›na. Yut. Korkma. Çok mutlu olacaks›n."

B

ir anda onlar›n etkisinde kald›m. Daha önemlisi merak ediyordum. Filmlerde görüyor. Gazetelerde okuyorduk. Benli¤imi müthifl bir merak sarm›flt›. Karar›m› verdim. Hap› alacakt›m. Çok sevdi¤im bir k›z arkadafl›m da bana kola barda¤›n› uzatt›. fiuursuzca hap› yuttum. Aç›kças› ben

Arkadafllar alk›fllad›lar.

‹çlerinde güvendi¤im k›z arkadafllar›m da vard›. Hep birlikte ›srar ettiler. "At a¤z›na. Yut. Korkma. Çok mutlu olacaks›n." 117


BD OCAK 2013

Yaflam›m›n tümünü kaplam›flt› uyuflturucu. Yemek de yemiyordum. Çok zay›flad›m. Telefon eden anneme çok iyi oldu¤umu söylüyordum.

meraktan bafllad›m uyuflturucuya. K›sa bir süre sonra inan›lmaz bir enerji hissettim. Hayat›mda bu kadar kendime güvendi¤imi hat›rlam›yorum. Partiye geldi¤im anlardaki ürkekli¤im kayboldu. Çok konuflmaya bafllad›¤›m› fark ettim. Oysa ki ben fazla konuflan bir insan de¤ilim. Konufltum…Konufltum… Sabaha kadar konufltu¤umu hat›rl›yorum. Sonra beni eve götürüp b›rakt›lar.

‹Y‹ SÖKER Ç‹V Ç‹V V‹Y‹ SÖKER V‹‹ Ç‹ Ç‹

Ertesi sabah yataktan kalkamad›m.

Üzerimde büyük bir halsizlik vard›. ‹nan›lmaz bir yorgunluk hali. Ö¤leye do¤ru arkadafllardan biri telefon etti. Geceki partinin flahane geçti¤ini benim de çok iyi uyum sa¤lad›¤›m› söyledi. Ben de ona yataktan kalkamayacak kadar halsiz oldu¤umu söyledim. "Çivi çiviyi söker." dedi. Biraz sonra geldi. Bana bir hap daha verdi. Hemen yuttum. Sonradan bu arkadafl›n hap sat›c›s› oldu¤unu anlad›m. Uyuflturucu 118

kullananlar, uyuflturucu satarak para kazan›yorlar. Bu parayla da uyuflturucu al›yorlard›. Bunun için de çevrelerindeki gençleri uyuflturucu kullanmaya teflvik ediyorlard›. Önce bedava veriyorlar. Bu k›z sonradan benim de çok param› ald›. Hap› yutarken sanki her fleyin bir anda düzelece¤ini san›yordum. Öyle de oldu. Birden canland›m. Hap›n sihirine inanm›flt›m.

B

ir süre sonra art›k haps›z yaflayamayaca¤›m› anlam›flt›m. Sürekli partilere gitmeye bafllad›m. Lofl diskolar, elektronik müzik ve haplar… Yan›nda da mutlaka Kalsiyum tabletlerini suda eritip içiyordum. Biraz t›p bilgim var ya akl›mca vücudun direncini yükseltiyordum. Ard›ndan, kola veya portakal suyu. Yaflam›m›n tümünü kaplam›flt› uyuflturucu. Yemek de yemiyordum. Çok zay›flad›m. Telefon eden anneme de çok iyi oldu¤umu söylüyordum.


BD OCAK 2013

DOKUZ AY SÜRDÜ D OKUZ A Y SÜRDÜ

Çünkü hisleri yo¤unlafl›r. Ba¤›ml›da öldürücü depresyonlar ortaya ç›kar. "

Yalanc› mutluluk beni de yakala-

m›flt› art›k. Teslim olmufltum. Dokuz ay boyunca kendimi haplara esrara, marihuanaya teslim ettim. Bacaklar›mda morarmalar meydana geldi. Dilim fliflti. Halusinasyonlar görmeye bafllad›m. Bir kaç kez de düflüp bay›ld›m. Arkadafllar doktor ça¤›rm›fllar. Doktor da tansiyonumun ani düflüfl

unlar› okuduktan sonra, "Demek böyle oluyormufl. Ne kadar kötü." dedim ve çantamda saklad›¤›m haplar›n hepsini yuttum. Bir ara gazetede bir haber gözüme iliflti: “Hollanda’n›n Limburg bölgesindeki Nederweert kasabas›ndaki bir ecstasy

B

Dokuz ay boyunca kendimi haplara esrara, marihuanaya teslim ettim. Teslim olmufltum.

Bacaklar›mda morarmalar meydana geldi. Dilim fliflti.

Halusinasyonlar görmeye bafllad›m.

gösterdi¤ini mutlaka hastaneye yatmam› söyledi. Ald›rmad›m. Verdi¤i tansiyon ilaçlar›n› da almad›m.

O

kulda iyi bir araflt›rmac›yd›m. Ald›¤›m haplar›n bedenimdeki, beynimdeki etkilerini de araflt›rd›m. Kitaplarda yaz›lan ayn› benim yaflad›klar›m gibiydi. “Ex alanlar›n sürekli hareket etmeleri vücuda yeni yüklemeler yapar. Vücut s›cakl›¤› de¤iflir. Sürekli hareket uzun süreli ve yo¤un 42 dereceye kadar yükseltir. Su içilmesine ra¤men su kayb› devam eder. Bunun sonucunda kalp, yüksek tansiyon sorunlar›, yüksek atefl ve flok görülmektedir. Kalp ritminde bozukluk ve merkezi kramplar bafllar. ‹nsanlar›n ald›¤› dozda hayvanlara verildi¤inde afl›r› stres, sald›rganl›k ve ölüm görülür. Önceden bilinmeyecek sonuçlar›n ortaya ç›kmas›.

laboratuar›n› polis bast›. Avrupan›n en büyüklerinden biri olan laboratuarda 8 milyon ecstasy hap› üretimi yapacak kadar ham madde bulundu. Savc›l›k, laboratuarda saatte 100 bin hap üretildi¤ini aç›klad›.”

TAN TANRIM RIM BEN BEN NE NE UM IYOR YAP Y APIY ORU M Me¤erse uyuflturucu bulmak ne kadar kolaym›fl. Pahal› da de¤il: 20 Euro Tuvalet aral›¤›na git. Bulamazsan kap›

Üçyüz çeflit ecstasy hap› var. Üzerlerindeki iflaretlere göre seçeceksin.

119


BD OCAK 2013

önüne ç›k. Sadece paray› uzat ve cinsini söyle. Üçyüz çeflit ecstasy hap› var. Üzerlerindeki iflaretlere göre seçeceksin. Kalp resmi olan pembelisi afl›klar içindir. Afl›ksan, seviyorsan sak›n flafl›rma. Onu al. Adam 35 Euro derse de al. Çünkü, o afl›klar için özel. Ben çevreme hiç bu gözle bakmam›flt›m. Her köfle bafl›nda bulunabilir hale gelmifl. Öylesine bol ki araman›za da gerek kalm›yor. Bir telefon, küçük bir iflaretle hap› avucunuzda buluyorsunuz. Böylece çevrenizde bir çok kanal olufluyor. Ay›k zamanlar›mda sürekli Allah'a yalvar›yordum: “Tanr›m ben neler yap›yorum. Tanr›m ilahi gücünle beni düfltü¤üm bu bataktan kurtar.” diyordum.

H

erhalde bu yak›nmalar› gönülden büyük bir istekle yapmad›¤›m için dualar›m kabul görmedi. Art›k direnecek gücüm kalmad›¤› için daha a¤›r uyuflturuculara geçtim. eroine, kokaine bafllad›m. Çünkü hap

yeterli olmad›. Zaten mutluluk hap› diye sat›lan hafif uyuflturucular ba¤›ml›l›kta ilk ad›m. Sonras›nda felaket bafll›yor. Ben de haplarla esrarl› sigaralarla kafay› bulamad›m, korkunç bir depresyona düfltüm. Tek kurtuluflu da uyuflturucuda görüyorum. Biliyorum sap›k bir düflünce bu. Beni öldürebilir; ama, sorun de¤il "Art›k, ölümüm uyuflturucudan olsun." diyorum. Yenildim. Ma¤lup oldum. ak›n beni aramaya ve kurtarmaya kalkma. Zaten görsen de tan›yamazs›n. Adamak›ll› zay›flad›m. Saçlar›m parlakl›¤›n› kaybetti tel tel oldu. Aynaya baksam son durumumu daha iyi anlat›r›m ama aynaya bakm›yorum. F›rsat›n› bulursam küçük h›rs›zl›klar da yap›yorum. Ne olursun bu mektubumu yay›mla. Benim gibi kaz kafal›lar meraktan da olsa uyuflturucu bata¤›na saplanmas›nlar... •

S

suatturker@butundunya.com.tr

GÜLÜMSEMEK BULAfiICIDIR Küçük k›z, hüzünlü bir yabanc›ya gülümsedi. Bu adam›n kendini daha iyi hissettirdi ve bir dostuna teflekkür etmedi¤ini hat›rlad›. Hemen bir not yaz›p yollad›. Arkadafl› öyle mutlu oldu ki, lokantadaki garson k›za yüklü bir bahflifl b›rakt›. Garson k›z ilk kez böyle bir bahflifl al›yordu. Akflam paran›n bir k›sm›n›, köfle bafl›nda oturan fakir adam›n flapkas›na b›rakt›. Adam karn›n› uzun süredir ilk kez iyice doyurdu. Öyle nefleliydi ki, sokakta titreyen köpek yavrusunu, kuca¤›na al›verdi. Küçük köpek mutluluktan s›cak odada sabaha kadar kofluflturdu. Gece yar›s›ndan sonra apartman› dumanlar sard›. Yang›n› hisseden köpek, havlamaya bafllad›, önce fakir adam, sonra tüm sakinler uyand›. Anneler, babalar dumandan bo¤ulmak üzere olan yavrular›n› kucaklay›p, ölümden kurtard›lar... Bu çocuklar›n aras›nda, o yabanc›ya gülümseyerek bu zinciri kuran küçük k›z da vard›. Tüm bu olup biten, onun gülümsemesiyle yaflanm›flt›. Gülümsemek,5bulafl›c›yd›... Bir kere birisinin gününe de¤di¤in6 de, birbirine eklenmifl zincirin halkalar› gibi etkisi sürerdi... Yerini hiçbir fley tutamazd›... 120


Yazarak Söyleyerek

BD OCAK 2012

Sadi Bülbül

TeorivePratik K

ad› efendi karfl›ya geçmek için sahilden bir kay›¤a biner ve safça buldu¤u kay›kç›ya sorular sormaya bafllar: “Sen f›k›h bilir misin? Sen tefsir bilir misin? Sen kelâm, usûl bilir misin? Sen kavanin’i bilir misin?” Kay›kç›, anlam›n› bilmek flöyle dursun, hayat›nda ilk defa duydu¤u kelimelerle dolu bu sorulara her seferinde boynunu bükerek: “Hay›r, bilmem,” diyerek cevap verir ve kad› efendi de onu, bunaltmaya devam eder: “Sen kay›klar›n hangi ulûm-u fen kanunlar›na göre su yüzünde kald›¤›n› bilir misin? Sen bu kay›¤›n kaç metre mikâp oldu¤unu bilir misin?” Kay›kç›n›n her sorunun arkas›ndan, duydu¤u mahcubiyet ve “bilmem” diyerek bafl›n› öne e¤ip susmas› karfl›s›nda da kad›: “Yoksa” der kay›kç›ya, “sen okuma yazma da bilmiyor olmayas›n...” Bu konuflmalarla yolun yar›s›na gelmifllerdir. Bu s›rada nereden ç›kt›¤› belli olmayan bir rüzgâr kay›¤› önce hafiften hafife sallamaya bafllar. Sonra da dalgalar fliddetini art›r›r ve kay›k, bir oraya bir buraya yatmaya bafllar. Çok korkan kad›ya bu sefer de kay›kç› sorar: “Kad› efendi rengin niye att›? Yoksa sen de yüzme bilmiyor olmayas›n?..”

121


Habercikler Altan Alkan

Dünyadan yurttan ilginç olaylar minik haberler Eskiye Ra¤ bet Almanya'n›n en eski flatolar›n-

dan biri olan Kransberg fiatosu' nu Türkler sat›n ald›. Hessen Eyaleti'nde bulunan Usingen-Kransberg' deki 840 y›ll›k flatoyu Ankara'l› bir ifladam›n›n ald›¤› ö¤renildi. ‹fl adam›-

zilebilmesi için halka aç›k kalaca¤›n› söyledi. fiatonun sat›fl fiyat› hakk›nda ise bilgi elde edilemedi.

19 Y›l Sonra Ortaya Ç›kan S›r Belçika’da yay›mlanan Nieuws-

blad gazetesinin haberine göre, Belçika’n›n Antwerp kentinde yaflayan ve soyad› gizli tutulan “Jan” 1993 y›l›nda k›z kardeflinin yan›nda çocuk bak›c›s› olarak çal›flan “Monica” ile tan›flt›. ‹lk görüflte birbirine afl›k olan çift k›sa bir süre sonra evlendi. Tan›flt›klar›nda eflinin “son derece güzel ve hayli feminen” oldu¤unu söyleyen

n›n tarihi flatoyu, Ankaral› bir avukatla ile birlikte ald›¤›, sat›fla Frankfurt'ta yaflayan bir Türk'ün arac›l›k etti¤i kaydedildi. Gurubun avukat›, Alman ba- 5 s›n›na yapt›¤› aç›klamada flatonun ge122

6


BD OCAK 2013

Jan, “Monica o zamanlar 27 yafl›nda idi, ben de 44. Belçikal› flanss›z koca, 19 y›ll›k kar›s›n›n erkek oldu¤unu ise, evlerine gelen eflinin kuzeninin a¤z›ndan kaç›rmas›yla ö¤rendi¤ini belirtti. Jan, “‹flte o gün bütün dünyam y›k›ld›. Kendisine boflanma davas› açt›m. fiimdilik ayn› evde kal›yoruz ancak ayr› odalarda yat›yoruz” dedi.

mesiyle son buldu. 2009 y›lbafl›nda Graham Hughes memleketi Liverpool' dan yola ç›karken, Güney Sudan haritada bile yoktu.

Temizlik Perisi!

‹ngilizlerin Evliya Çelebi’si ‹ngiliz vatandafl› Graham Hug-

hes kâh otobüse bindi, kâh trene. Yeri geldi yürüdü. Ama hiç uça¤a binmedi. Hiç pes etmedi. ‹mkâns›z denileni yapt›. 1426 günde dünyadaki tüm 201 ülkeyi dolaflt›. Böylece uça¤a binmeden dünyadaki bütün ülkelere giden ilk insan oldu. Liverpoollu ma-

ceraperest Hughes seyahati boyunca haftada sadece 100 dolar harcad›. Yol boyunca ça¤dafl seyyah›n bafl›na gelmedik kalmad›. Su alan bir tekne ile okyanusta dört gün yol al›p Cape Verde'ye ulaflt›. Kongo'da "casus" oldu¤u gerekçesiyle bir hafta hapis yatt›. Rusya'da gözalt›na al›nd›. Dört y›l süren destans› yolculuk Hughes'un dünyan›n en yeni ülkesi Güney Sudan'a gel-

Kendisine ''temizlik perisi'' diyen 53 yafl›ndaki Susan Warren'a, ç›kar›ld›¤› mahkemede 1 y›l süreli göz hapsiyle 20 saatlik kamu hizmeti cezas› verildi. Suçunu kabul eden Susan Warren, yetkililere, ''bir fleyler yapmak istedi¤ini'' ve Westlake'de arac›yla yan›ndan geçti¤i bir eve girerek kahve fincanlar›n› y›kad›¤›n›, çöpü boflaltt›¤›n›, yerleri süpürdü¤ünü ve toz ald›¤›n› anlatt›. ‹flini bitirdikten sonra bir peçetenin üstüne, temizli¤in 75 dolar tuttu¤unu yazarak alt›na telefon numaras›n› ekledikten sonra evi terkeden Susan Warren temizlik ifliyle geçindi¤ini ve daha önce de baz› evlere bu flekilde girerek gizlice temizlik yapt›¤›n› söyledi.

Para Havadan r Kazan›yo Y›llard›r turizm ifliyle u¤raflan Halim Karsl›, yurt d›fl› gezilerinde çeflitli ülkelerin kendi havalar›n› satt›¤›n› gördü. Türkiye'nin de havas›123


BD OCAK 2013

n› konserve kutusunda satmak için haz›rl›klara giriflti. ‹lk ifli piyasaya sunaca¤› ürünün patent hakk›n› almak oldu. Karsl›, ilk etapta patentini bir y›l önce ald›¤› iki ürünün, ''Türkiye Havas›'' ve ''Antalya Havas›''n›n seri üretimine bafllad›. Türkiye Havas› ve Antalya Havas›'n› Kültür ve Turizm Bakanl›¤›' na ait 56 müze ve ören yerinde görmek mümkün. ''Hava''lar, 65x46 milimetrelik silindir konserve kutular›nda ''Dünya'n›n havas› ne olursa olsun, Türkiye'nin havas› iyi olsun!'' slogan›yla sat›l›yor. Karsl›, 16 liraya sat›lan ''havalar›n'' en çok Arap turistler taraf›ndan sat›n al›nd›¤› ifade etti.

a¤› Sat›l›k Buzd Tam 100 y›l önce, batmaz de-

nen gemiyi bat›ran buz da¤›n›n ilk foto¤raflar› gün yüzüne ç›kt›. Foto¤raf RR Auction’da yeni sahibini bekliyor. Dünya tarihinin en büyük deniz facias› olarak nitelendirilen Titanik facias›n›n yaflanmas›na sebep olan buzda¤›, 100 y›l sonra eski foto¤raflarda ortaya ç›kt›. Zaman›n›n en 124

büyük ve en h›zl› gemisi oldu¤u bilinen Titanik gemisi 15 Nisan 1912 y›l›nda, bir buz da¤›na çarparak batm›fl ve Kuzey Atlantik 1514 yolcuya mezar olmufltu. Siyahbeyaz olarak çekilen foto¤raf, uzmanlar taraf›ndan, Astor, Guggenheim ve Strauss gibi büyük ve soylu ailelerle birlikte yüzlerce fakir ailenin de sonunu getiren faciadan sadece 10 saat sonra çekildi¤i belirtiliyor. Foto¤-

raf› çeken kiflinin ise, ‹ngilizlerin gurur kayna¤› olan Titanik’ten sa¤ kalanlar› kurtarmak üzere olay yerine ulaflan RMS Carpathia’da bulunan Mabel Fenwick oldu¤u duyuruldu. Kahraman gemi RMS Carpathia 705 kifliyi kurtarm›fl ve Titanik’in gitmek üzere yola ç›kt›¤› Manhattan’a ulaflt›rm›flt›.

Japonlar H›z Kesmiyor Japonya, dünyan›n en h›zl› tre-

nini gelifltirmeyi amaçlayan projesini aç›klad›. Manyetik levitasyon treni (Magnev) s›n›f› olaracak tren, saatte tam 500 km h›z yapabilecek. Japonya’n›n baflkenti Tokyo ile Nagoya kenti aras›ndaki 350 km’lik mesa-


BD OCAK 2013

feyi sadece 40 dakikaya indirecek olan trenin hizmete girece¤i y›l ise 2027. Her ne kadar geç hizmete girecek olsa da, Maglev serisi L0 modeli olarak sunulacak tren, manyetik rayl› trenlerin gelece¤i noktay› temsil etmesi ad›na çok önemli bir proje olarak kabul ediliyor. 1970’lerde gelifltirilen Magnev teknolojisi, trenin raylar üzerinde temas etmeden ilerlemesini sa¤l›yor. K›saca, havada ilerleyen tren sürtünme s›f›ra indi¤i için çok daha

uzun mesafelere çok daha h›zl› bir flekilde ulaflabiliyor. Dünyan›n en h›zl› treni unvan›, hizmete girmemifl olsa da Çin’in CRS flirketi taraf›ndan gelifltirilen trene ait. Alt› vagona sahip olan ve b›ça¤a benzeyen tasar›m›yla aerodinamik özelli¤ini art›ran tren, hafif plastik, magnezyum alafl›m ve karbon fiberden yap›ld›. 22.800 kW enerji kullanan tren, Aral›k 2011’de yap›lan testte 500 km h›za ulaflt›. Öncesinde, dünyan›n en h›zl› treni rekoru Çin Yüksek H›zl› Demiryollar›’n›n iflletti¤i trene aitti. Yolcu treni saatte 300 km h›z yapabiliyor. Japonlar›n yeni nesil treninin 14 vagonu olmas› ve bin yolcu tafl›mas› planlan›yor. fiu an için sorulan en önemli soru, mermi gibi gidecek trenlerin bilet fiyat›n›n ne kadar olaca¤›. • altanalkan@butundunya.com.tr

Ünlü avukat›n kaybetti¤i tek dava

Ünlü bir futbolcu kar›s›n› öldürmekle suçlan›yordu. Ama kar›s›n›n cesedi ortada yoktu. Futbolcunun ünlü ve pahal› avukat› jüriyi ikna etmeye u¤rafl›yordu: "Say›n jüri üyeleri, müvekkilimin suçsuz oldu¤una sizler de inanacaks›n›z. Bak›n, flimdi 1'den 5'e kadar sayaca¤›m ve müvekkilimin öldürdü¤ü iddia edilen kar›s› bu kap›dan içeri girecek... 1, 2, 3, 4, 5..." Bütün jüri kap›ya döndü. Kimse girmedi içeri. Avukat öldürücü hamlesini yapt›: "Bak›n, siz de kad›n›n öldü¤üne inanm›yorsunuz. Çünkü hepiniz içeri girecek diye kap›ya bakt›n›z. ‹flte karar› buna göre vermenizi talep ediyorum." Ancak jüri futbolcuyu suçlu buldu ve dava sonuçland›. Mahkeme ç›k›fl›nda avukat, jüri baflkan›na yaklaflt›: "5'e kadar sayd›¤›mda siz de di¤er üyeler gibi kap›ya bakm›flt›n›z. Neden böyle bir karara vard›n›z?" Jüri baflkan›; "Do¤ru” dedi, ben de bakt›m, ama müvekkiliniz kap›ya bakm›yordu!.." 125


UFAK TEFEK B‹LG‹LER Sebahat Önen

Tutankhamon’un Terlikleri Eski M›s›r Firavunu Tutankhamon zengin terlik koleksiyonuna sahipti. Koleksiyonunda camdan , seramikten, bitki liflerinden, de¤erli metallerden yap›l›p mücevherle süslenmifl olanlar› dahi vard›.

Yanan Tafl Marko Polo Çin’de kömürü ilk gördü¤ünde etkilenerek, onu “yan›c› bir tafl” olarak tan›mlam›flt›r. Kirpilerin kalbinin dakikada 300 kez att›¤›n› biliyor muydunuz

Sibirya’da Süt Kad›nlar erkeklerden ortalama 7 sene daha fazla yafl›yor

Yürüyen Bal›k "K›rm›z› dudakl›" olarak tan›nan yarasabal›klar›, yüzmelerinin yan› s›ra, gö¤üs yüzgeçleriyle deniz taban›nda 5 yürüyebilirler. 126

Dünyan›nen büyük gözlü hayvan› mürekkep bal›¤›d›r

Sibirya'da süt, donmufl bloklar halinde sat›l›r.


BD OCAK 2013

Dante Alighieri

Dünyan›n En yafll› A¤ac›

Dünyadaki en yafll› a¤aç, Kaliforniya'n›n White Da¤lar›’nda 3000 m’de bulunmufl 4843 yafl›ndaki çam a¤ac›d›r.

Bento Japonya’da anneler çocuklar›na beslenme çantas›n›n bir benzeri olarak "bento" ad› verilen yiyecek çantas› haz›rlarlar.

Sibirya Rusça’da uyuyan topraklar anlam›na gelmektedir

Dante, Floransa'da 1265 te dünyaya geldi. Roma fliirine oldu¤u kadar Vergilius'a, Yunan felsefesine ve yaflad›¤› dönemin do¤abilimlerine ilgi duydu. Genç yaflta flairlerin çevresine girdi. Üst s›n›f›n tepkisini üzerinde toplayan Dante, sürgünde bulundu¤u y›llarda, Floransa'da pek çok kez ölüm cezas›na çarpt›r›ld›. Yaflam›n›n sonuna kadar yersiz yurtsuz bir yaflam süren Dante, çeflitli gruplar›n korumas› alt›na girdi. Özellikle Verona ve Revenna prenslik saraylar›nda uzun y›llar yaflad›. ‹nsanlar›n manevi olarak ilerleyifllerinin ölçütü din de¤il, felsefe oldu¤unu savundu. Akl›n gücüne inanm›flt›r. Dante'nin an›tsal eseri ‹lahi Komedya, dünya edebiyat›n›n da en büyük yap›tlar›ndan biri olarak kabul edilmektedir. Eser, Dante'nin Cehennem'e, Araf'a ve Cennet'e yapt›¤› düflsel bir geziyi destanlaflt›r›r. "‹lahi Komedya"n›n, tarih ve felsefeden dinbilime, gökbilimden geometriye uzanan bir ansiklopedi niteli¤i tafl›mas› da bir baflka özelli¤idir. Dante, fliirsel ve felsefi yetkinlik do¤rultusunda Rönesans'›n temel düflüncelerinin ortaya koyulmas›na yol açm›flt›r. 14 Eylül 1321 tarihinde ölmüfltür Eserleri: Yeni Hayat (Vita nuova), Taam (Convivio), Hükümdar (De Monarchia), fiiirler (Le Rime), ‹lahi 127


Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü

‹kiz Kardeflim Hastaland› Bizim köye çok kar ya¤ar. Kar›n

ya¤aca¤›n› babaannem bilir. Havaya bakar bakar, sonra: "Eh kar geliyor, ya bu akflam, ya yar›n sabah!.." der. Babaannemin dedi¤i do¤ru ç›kar. Bir de bakar›z ki pencereden, kar, ipek ipek ya¤maya bafllam›fl.


BD OCAK 2013

ufl tüyü denli hafif, kufl tüyü denli yumuflak. Hemen d›flar› ç›kar›z. Eh art›k, ilk kar›n alt›nda koflmak düfl gibidir. Akl›klar içinde sanki kar kocaman bir yorgan ve sen bu yorgan›n alt›ndas›n. Tanecikler bafl›na konar, kollar›na konar, en çok da burnuna konar. Bekleriz... Sonra, "‹flte kartopu haz›r, deriz." Uf, ne güzeldir kartopu oynamak. ‹nsan hiç üflümez, parmaklar›m›z kar› devflirir, top yapar. Bu top kime olsun, ikizim Ferhat’a olsun... "Ferhaaat, al sana kardan top!" Kartopunun hiç sesi ç›kmaz ki. Ac›tmaz da. Eh art›k kartopu savafl› bafllam›flt›r. Bir y›¤›n çocuk karlar› toplar birbirimize atar›z. Ah keflke bu denli hep sevimli olsa kar. Ama olmaz ki... Öyle bir ya¤ar ki, sabahleyin kalkar bir bakar›z, uv uv uv, aman, heryer bembeyaz. K›fl örtüsünü giyinmifl, Teka¤aç Köyüne karak›fl gelmifl. Niye mi karak›fl? Bir daha kar yerden kalkmaz ki, ya¤d›kça ya¤ar, ya¤d›kça ya¤ar. Biz çocuklar ufac›k pencerenin önündeyiz. Okula gidece¤iz. Ödevimiz haz›r, torbalar›m›z haz›r, Bir de tafl›ma arac› gelirse... Babaanneme sorar›z, anneme sorar›z, "Gelir mi araç?" Annem, "Belki gelir," der ama babaannem, bafl›n› yukar›ya kald›r›r, bir daha hiç indirmez. Gerçekten tafl›mal› e¤itim arac› gelmez. Soran gözlerle kardefller birbirimize bakar›z. ‹kimiz Ferhat’la gözgöze geliriz. Omuzlar›m›z› kald›r›r›z. Bir de poflar›z. Çünkü biz okulumuzu çok seviyoruz. Biz Ferhat’la üçüncü

K

s›n›ftay›z, ö¤retmenimizi de çok seviyoruz. Eh bakal›m, ö¤retmenimizi ne zaman görece¤iz? Çok sonra. Çünkü kar hiç durmadan ya¤›yor. fiimdiden kap›lar›m›z›n önleri kapanm›fl. Karfl›daki bahar bize gelemiyor kardeflim Fidal’la oynamak için... Oca¤›m›zda odun yanar, tezek yanar, bulgur çorbalar›, dövme çorbalar› pifler, s›cak s›cak içeriz, içimiz ›s›n›r. flte o zaman daha çok okulumuzu özleriz. Torbam›zdan kitaplar›m›z›, defterlerimizi ç›kar›r›z. Sonra, ö¤retmenimiz bize öykü masal kitaplar› verdiyse onlar› okumaya bafllar›z. Ühüüü, okudu¤u-


muz kitaplar› kaç›nc› kez okuruz. Dut kurusu yeriz, biriktirdi¤imiz karpuz çekirdeklerini kavurur çitleriz, masallar, flark›lar söyleriz, sonra... Can›m›z s›k›l›r. Hele hele evde biri hasta olursa... ‹kizim Ferhat hastaland›. Babaannem kardeflimin yüzüne elini koyuyor, “Uf uf, yan›yor bu çocuk yan›yor, diyor.” Annem koyuyor. “Ne yapaca¤›z Ahmet?” diyor babama. Babam bak›n›yor bak›n›yor, pofluyor, aya¤a kalk›yor ufac›k odada dolafl›yor, sonra pencerenin yan›na gidiyor. “Üç günden beri böyle”, diyor babaannem. aten Ferhat kardeflim hiç gözlerini açam›yor, çorba içmiyor, konuflmuyor, gö¤sü kalk›p iniyor. Babam, “Ben bir muhtara gideyim,” diyor. Bizim köyde sa¤l›k oca¤› yok, doktor yok, hiçbirfley yok. Evde birkaç ilaç var onlar› içiriyorlar kardeflime, kardeflim hiç gözlerini açam›yor, hep inliyor. Muhtar demifl ki, "Bu gece de bekleyin hele, belki iyi olur. Çünkü bu havada hiçbir araç Yar›kkaya’y› afl›p da bu köye gelemez. Orada belki

Z 130

iki, belki üç metre kar vard›r." Babaannem Ferhat’›n vücuduna merhemler sürüyor, aln›n›, ayak bileklerini ovuyor. "Yan›yor yavrum yan›yor" diyor.

B

iz kardefller hepimiz Ferhat’›n bafl›nday›z. Ferhat flöyle bir gözünü açsa hep birden ba¤›raca¤›z. Ablamla annem s›k s›k a¤l›yorlar. Hiçbirimizin sesini duymuyor Ferhat, y›km›fl kafllar›n›, "›h-›h" diyor. Uff uff ufff! Ya ikizime birfley olursa? Ben onu çok seviyorum, bütün kardefllerimi çok seviyorum. Ama ikizim oldu¤u için Ferhat’› daha çok seviyorum. Okulda ayn› s›rada oturuyoruz, ö¤le yeme¤ini birlikte yiyoruz, tafl›ma arac›n›n ayn› koltu¤una oturuyoruz, ikizim, can›m benim.

Babaannem Ferhat’›n vücuduna merhemler sürüyor, aln›n›, ayak bileklerini ovuyor.


BD OCAK 2013

"Haydi iyi ol Ferhat, iyi oldum Murat, de. Bak yine kartopu oynayaca¤›z, yine kardan adam yapaca¤›z, yine k›zaklar kayaca¤›z, de..." demiyor... Sabahleyin annemin a¤lamas›yla uyand›m. "Gidiyor yavrum, gidiyor Ferhat’›m!" diye ba¤›r›yordu. Yolunu açan komflular›m›z da gelmifllerdi. Hepsi birden, "Bu çocu¤un kasabaya, oradaki hastaneye gitmesi gerek" diyorlard›. Ama nas›l? Hiçbir araç bu havada Yar›kkaya’y› geçemez ki. Cankurtaran köye gelemez ki. Özlemifl gibi bekliyorum cankurtaran›n sesini. Babam muhtar›n yan›ndan geldi. "Yar›kkaya’ y› geçemezlermifl. Biz Ferhat’› k›zakla götürece¤iz..." Biliyorum, kaç kez bizim köyden k›zakla hasta götürülmüfltür. Ama bu gidecek olan benim kardeflim, can›m Ferhat’›m. K›zakç› Dursun Amcay› da biliyorum. Kocaman kollar› var. K›za¤› çatm›fl gelmifl kap›ya, ba¤›r›yor, "Haydi getirin yavruyu!.." Kardefllerim a¤l›yorlar, ben de a¤l›yorum. Babaannem kolay kolay a¤lamaz, o da a¤l›yor. Karfl› komflumuz Hatun nine ba¤›r›yor; "N’oluyor be, k›zakla giden ilk hasta m› Ferhat? Bakm›fls›n›z bir hafta sonra sapasa¤lam gelir."

Biliyorum, kaç kez bizim köyden k›zakla hasta götürülmüfltür. Ama bu gidecek olan benim kardeflim, can›m Ferhat’›m.

B

en de d›flar› ç›k›yorum. Kardeflimi k›za¤a yat›r›yorlar, üzerine yorgan ve battaniyeler örtüyorlar, k›zakç› Dursun Amca bafla geçiyor, k›za¤›n iki sap›n› yakal›yor, "Haydin arkadafllar," diyor. Köyden alt› kifli, babam, annem gidiyorlar. Bakakal›yorum arkalar›ndan, sanki kaç gün önce yapt›¤›m›z kardanadam gibi, k›p›rt›s›z, soluksuz. Sonra bir a¤›t, babaannemin kuca¤›na atl›yorum. Ah can›m babaanneci¤im, beni s›k› s›k› sar›yor, saçlar›m› okfluyor, gözyafllar›m› siliyor, "Bak gör, 131


BD OCAK 2013

bir haftaya kalmaz Ferhat gelir," diyor. Bize karakufl tatl›s› yap›yor, m›s›r patlat›yor, hiç duymad›¤›m›z masallar anlat›yor. Ama unutam›yoruz ki kardeflimi. "Acaba vard›lar m›?" "Acaba hastaneye vard›lar m›?" "Acaba kardeflimin ilkilac›n› verdiler mi?" Yoksa kurt!.. Geceleri kurtlar uluyor. Köpek sesleri kurt ulumalar›na kar›fl›yor. Gözlerimin önüne kocaman kurt diflleri geliyor. Yata¤›m›n içinde büzülüyorum, elimi Ferhat’a uzat›yorum, ona sar›lmak istiyorum ama Ferhat yok ki!.." Babaannem, “Eh, yar›n gelmeseler, öbür gün gelirler," diyor. Hepimiz seviniyoruz. Muhtar haberini getirmiflti. Ferhat’› hastaneye yat›rm›fllar, yan›nda da annem kal›yormufl. Ve

Ferhat gözlerini açm›fl, ilk çorbas›n› içmifl... Babaannem: "Ben ona öyle bir so¤an çorbas› yapaca¤›m ki..." diyor. üfllerimde hep Ferhat. Gözlerimi kapad›¤›mda hep Ferhat. Pencereden bakt›¤›mda hep Ferhat. Sanki k›zak bizim kap›n›n önüne yaklafl›yor, Ferhat bize el sall›yor, gülüyor... Ah sen sen çok yafla muhtar amca! Haber verdi, Ferhat yar›n geliyormufl. Oy oy, of aman aman aman, evde bayram var. Acaba nas›l karfl›lasak ki Ferhat can›m›? Ah bir davulumuz olsayd›, ben boynuma assayd›m, bir zurnam›z olsayd›, babaannem öttürseydi, ama yok ki... •

D

muzafferizgu@butundunya.com.tr

500 B‹N DOLARLIK ÇEK ‹fladam›n›n iflleri bozulmufltu.Büyük bir borç içindeydi. Biraz nefes almak için parka gitti; bir banka oturdu. Tam bu s›rada önünde yafll› bir adam durdu. “Çok üzgün görünüyorsun. Benimle paylaflmak ister misin?” diye sordu. ‹fladam›n› dinledikten sonra da, “Sana yard›m edebilirim” dedi. Çek defterini ç›kar›p bir çek yazd›. “Bu para senin. Bir y›l sonra seninle burada bulufltu¤umuzda bu borcu ödersin.” dedi. ve h›zla gözden kayboldu. Çekte 500 bin dolar yaz›yordu ve imza ise John Rockefeller’e, yani dünyan›n en zengin adam›na aitti. Bu çekle her fleyi çözebilirdi. Ama vazgeçip çeki kasas›na koydu. Büyük bir güvenle ifline tekrar dört elle sar›ld›. Birkaç ay sonra borçlar›ndan tümüyle kurtulup para kazanmaya bafllam›flt›. Tam bir y›l sonra, elinde bozulmam›fl çek ile parka gitti. Tam zaman›nda yafll› adam›n ona do¤ru geldi¤ini gördü. Çekini geri verecekken bir hemflire koflarak geldi ve adam› yakalad›. Hemflire “Onu buldu¤uma çok sevindim, umar›m sizi rahats›z etmemifltir” dedi. “Çünkü sürekli olarak huzur evinden kaç›p, herkese kendisinin John Rockfeller oldu¤unu söylüyor” diye ekledi. Hemflire adam›n koluna girip onunla birlikte uzaklaflt›. ‹fladam› öylece durdu kald›. Birden, hayat›n›n ak›fl›n›n de¤ifltiren fleyin para olmad›¤›n› fark etti. Hayat›n› de¤ifltiren, yeniden kendinde buldu¤u ‘kendine güven’ ve ‘inanç’t›. 132


Tatl› Bir Öyküdür Yaflam Yücel Aksoy

Demokles’in M

ilattan önce dördüncü yüzy›lda Sicilya Adas›ndaki Sirakuza kentinde, Dionysios adl› bir kral vard›. ‹çi birbirinden de¤erli ve göz al›c› eflyalarla bezenmifl görkemli bir sarayda yaflar, buyru¤unda çal›flan hizmetliler de kral›n bir sözünü iki etmezlerdi.

K›l›c› Dionysios çok güçlü ve zengin oldu-

¤undan, do¤al olarak onun bu parlak yaflant›s›na özenenler ve haset edenler çoktu. Demokles de kral›n yaflant›s›na g›pta edenlerdendi. Kral›n en iyi dostlar›ndand› ve ona s›k s›k flöyle derdi: “Ne kadar flansl›s›n›z siz!.. Bir insan›n isteyebilece¤i her fleye sahipsiniz. Dünyan›n en mutlu insan› olmal›s›n›z.” Demoklesin bu tür konuflmalar›n-


BD OCAK 2013

dan art›k s›k›lmaya bafllayan kral, bir gün ona dedi ki: “fiimdi sen benim gerçekten dünyan›n en mutlu insan› oldu¤uma inan›yorsun de¤il mi?” Demokles “Elbette” diye yan›tlad› “sahip oldu¤unuz büyük hazineye ve elinizde tuttu¤unuz büyük güce baksan›za!.. Endifle edece¤iniz, üzülece¤iniz hiçbir fley yok. Bundan daha güzel ve huzurlu bir yaflam olabilir mi?” Kral, “Benimle yer de¤ifltirmek ister misin?” diye sordu. Demokles içini çekerek “Bunu hayal bile edemem. Sadece bir günlü¤üne sizin zenginlikleriniz ve gücünüz benim olsa, baflka bir fley istemezdim dünyada.” Kral çok k›sa bir süre düflündükten sonra “Peki, sadece bir gün benim yerime geçeceksin ve benim olan her fleye sahip olacaks›n” dedi.

E

rtesi gün Demokles, gün do¤arken saraya geldi. Bütün hizmetliler onu sayg› ile karfl›lad›lar, kral giysileri giydirdiler ve bafl›na da alt›ndan bir taç yerlefltirdiler. Salondaki büyük masan›n üzeri, birbirinden lezzetli ve nadide yiyeceklerle donat›lm›flt›. Bu görkemli masan›n bir bafl›na Demokles oturtul134

du, karfl›s›na da Dionysios geçti. Alt›n tabaklarda sunulan lezzetli yemekleri yerken, çevreyi dolduran mis kokulu çiçeklerin kokusunun yan› s›ra, nereden geldi¤ini anlayamad›¤› insan› mest eden müzik de bu büyüleyici atmosfere efllik ediyordu. ulundu¤u ortam›n zevkini olabildi¤ince ç›karmaya çal›fl›rken “‹flte yaflam bu!..” diye geçirdi içinden “iflte gerçek mutluluk bu olmal›”… Elindeki içki kadehini dudaklar›na götürdü, büyük bir keyifle yudumlamaya bafllam›flt› ki gözü tavana kayd›. Aman Tanr›m!... Ucu neredeyse bafl›na de¤ecek flekilde tepesinde sarkan fley neydi öyle? Demokles dondu kald›. Yüzündeki huzur dolu tebessümün yerini endifleli bir ifade ald›, sonra da vücudundaki bütün kan›n çekildi¤ini duyumsad›. Elleri titremeye bafllad›. Birden tüm ifltah› kaçt›. fiimdi tek arzusu, bir an önce oturdu¤u yerden kalkmak, hatta saray› terk etmekti. Çünkü tam tepesinde, tavana sadece tek bir at kuyru¤u k›l› ile ba¤lanm›fl kocaman ve p›r›l p›r›l parlayan bir 56 k›l›ç duruyordu.

B


BD OCAK 2013

Aman Tanr›m!... Ucu neredeyse bafl›na de¤ecek flekilde tepesinde sarkan fley neydi öyle? Hemen oturdu¤u yerden f›rlay›p kalkmak istedi ama ya bu ani hareketle k›l›c› tutan k›l koparsa ve tepesine düflerse diye düflünüp k›m›ldayamad› bile. ‹ki eliyle koltu¤u s›k›ca kavrad›. Aln›nda boncuk boncuk biriken teri bile silmeye çekiniyordu. “Ne oldu dostum?” diye sordu Dionysius “Pek iyi görünmüyorsun.” Demokles sanki konuflmaya korkar gibi yavaflça ”O k›l›ç!.... O k›l›ç…” diyebildi “Görmüyor musunuz?” Dionysios “Elbette görüyorum” dedi “Onu hergün görüyorum ben. Her zaman tepemde as›l› duruyor. Ve

her zaman bir fley ya da biri onu tutan k›l› kesebilir. Kendi dan›flmanlar›mdan biri, gücümü k›skan›p beni öldürmeye çal›flabilir belki. Ya da birisi bana iftira eder ve halk› bana karfl› k›flk›rtabilir. Ya da komflu kral taht›m› ele geçirmek için bir ordu gönderebilir. Belki de ak›ll›ca olmayan yanl›fl bir karar›m, bafl›m› kaybetmeme neden olabilir. E¤er kralsan, bütün bu tehlikelerle sürekli karfl› karfl›yas›n demektir ve bütün bunlar› göze alman gerekir. ‹flte senin güç, saltanat dedi¤in budur iflte. Anlad›n de¤il mi?”

D

emokles “Hem de çok iyi anlad›m” diye yan›t verdi. “Çok iyi anlad›m. Zenginlik ve güç, yaln›zca mutluluk demek de¤ilmifl. Endifleleri ve üzüntüleri de beraberinde tafl›yormufl. fiimdi izin verirseniz ben yine ben olay›m ve yak›nmadan kendi yaflant›m› sürdüreyim.• yucelaksoy@butundunya.com.tr

Eski Kitap Eski ve de¤erli kitap

al›m sat›m› ifli yapan kifliye bir arkadafl›, evinde buldu¤u eski bir ‹ncil’den söz etti. “Geçenlerde tavan aras›nda, dedelerimden kalma çok eski bir ‹ncil buldum ama ifle yaramayaca¤›n› anlad›¤›m için çöpe att›m” dedi. “O kadar perifland› ki bas›ld›¤› bas›mevinin bile ismi y›rt›lm›fl, yaln›zca Guten diye birkaç harfi kalm›flt›.” ‹flin uzman› arkadafl›, birden heyecanland›: “Kesinlikle Gutenberg olmal›d›r o bas›mevinin ad›” dedi ve

ac›yarak bakt› arkadafl›na: “Ne yaz›k, ay›rd›nda bile de¤ilsin” dedi. “Son aç›k art›rmada bir milyon dolar de¤er biçilen ve bugüne dek bas›lm›fl en ünlü kitab›n bir kopyas›n› çöpe atm›fls›n.” Arkadafl›, çöpe att›¤› kitab›n pek o denli de¤erli oldu¤una inanmad›¤›n› söyledi. “Hem çok çok eskiydi, hem de her sayfas›n› birisi, kargac›k burgac›k yaz›larla doldurmufltu” dedi. “Hatta, ad›n› bile yazm›flt› sayfalar›n kenarlar›na, ‘Martin Luther’ diye.” 135


BD OCAK 2013

Bütün Dünya Yaz› ‹flleri Bölümü

"Az su içmek" bir çok hastalığın nedeni

Yaflam›m›z›n en vazgeçilmez birkaç ögesinden birinin "Su" oldu¤unu bilmemize karfl›n, nedense günlük yaflam›m›zda ço¤umuz onun öneminin ay›rd›nda olmuyoruz. "Su / Hasta de¤il, Susuzsunuz" adl› kitapta

konuyla ilgili oldukça orijinal ve dikkate al›nmas› gereken saptamalar var... Yaln›zca can›m›z istedi¤i zaman su içeriz. Öte yandan, Ay'›n milimetrik birtak›m hareketlerinin dünyam›zdaki suyu etkiledi¤ini, bunun sonucu olarak denizlerin yükseldi¤ini ve alçald›¤›n› co¤rafya 136


BD OCAK 2013

kitaplar›ndan da biliriz. Buna karfl›n, vücudumuzdaki su seviyelerinin ne âlemde oldu¤unu akl›m›za bile getirmeyiz. ‹ranl› hekim Fereydoon Batmanghelidj, “Su / Hasta De¤il Su-

suzsunuz” adl› kitab›nda tüm hastal›klar›n ana nedeninin, vücudun susuz kalmas› olgusuna dayand›¤›n› öne sürüyor. Öne sürdüklerini "binlerce su deneyimi" ile de ortaya koyuyor.

Dr. Batmanghelidj, suyun tüm hastal›klara iyi geldi¤ini, insan› iyilefltirdi¤ini bir "rastlant›" sonucu cezaevinde ö¤renmifl. Dr. Batmanghelidj, suyun tüm hastal›klara iyi geldi¤ini, insan› iyilefltirdi¤ini bir "rastlant›" sonucu cezaevinde ö¤renmifl. Peki, e¤er cezaevi doktoru de¤ilse bir hekimin cezaevinde ne ifli vard›r? Türkiye'de bugün tebessümle karfl›lanan bu sorunun yan›t›, o günlerin ‹ran'›nda, bugünün Türkiye'sindeki yan›t›n›n ayn›d›r. ‹ranl› doktor da "Suçunun ne oldu¤unu bilmeden" cezaevine kapat›lan bir "sözde suçlu". Ona yap›flt›r›lmaya çal›fl›lan suç da "siyasi".

Me¤er bu ünlü doktor, fiah döneminde rejim karfl›t› "Halk›n Mücahitleri" devrimci örgütünün kurucusu ve yöneticili¤ini yapmam›fl olsa da, bu örgütün üyelerine zaman zaman yard›mda bulunmufl. Mollalar iktidara geldikten sonra da, "Ya bize de karfl› olursa" kuflkusuyla do¤al olarak tutuklanm›fl ve ‹ran'›n en ünlü iflkencehanesi Evin Hapishanesi'ne kapat›lm›fl. Bir gün ko¤uflta, bir mahkûm fliddetli mide sanc›lar›yla k›vranmaya

Dr. Fereydoon Batmanghelidj bafllay›nca, doktorumuz do¤al olarak bu kez hastaya yad›mc› olmaya çal›flm›fl ve adamca¤›za iki bardak su içirmifl. Çok geçmeden hastan›n sanc›lar›n›n dindi¤ini gözlemlemifl. Bu olay doktorun, suyun hastal›klar›n tedavisindeki etkisini "keflfetti¤i" an olmufl. Bundan sonra su çal›flmalar›n› yo¤unlaflt›ran Dr. Batmanghelidj, 2,5 y›l içerisinde Evin'in "konu¤u" yaklafl›k 2 bin tutuklu ve hükümlüyü yaln›zca suyla birer birer iyilefltirmifl. Yaz›m›z›n konusu doktorumuzun 137


BD OCAK 2013

cezaevine girifli gibi, cezaevinden ç›k›fl› da tarihte bir "ilk" oluflturmufl. Evin'de 2,5 y›l kald›ktan sonra tahliye zaman› geldi¤inde, hapishane müdürüne özel istekte bulunmufl ve "fiayet rahats›zl›k vermiyorsam, lütfen beni 1 y›l daha burada tutun" demifl. "Çünkü araflt›rmalar›m›n en önemli evresine girmifl bulunmaktay›m ve bu kadar çok hastay› dünyan›n hiçbir yerinde, bu koflullarda bulamam…" Böylece, yazar›m›z 1 y›l daha "gönüllü hapislik" hayat›n› sürdürmüfl,

"Bu kitapta okuyacaklar›n›z yeni bilgilerdir ve bunlar fizyoloji bilimine yeni aç›klamalar getirmektedir. Burada sözü edilen fizyoloji, ilaç üreticilerinin kulland›klar› bilim de¤il, vücuttaki canl› dokularla organlar›n do¤al çal›flmalar›n› tan›mlayan bilim dal›d›r. Bu kitap, baz› önemli sa¤l›k sorunlar› ile bu sorunlar›n nedenlerinden ve do¤al yöntemlerle tedavilerinden söz etmektedir. 1950' de Londra'daki St. Mary Üniversite Hastanesi T›p Fakültesi'n-

Su, ba¤›fl›kl›k sisteminin (bütün mekanizmalar›n›n) merkezi olan kemik ili¤inde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeflitli hastal›klara karfl› güçlendirir. çal›flmas›n› tamamlad›ktan sonra da, "Eh, art›k bana müsaade... Sizi daha fazla rahats›z etmeyeyim" diyerek cezaevinen ç›km›fl ve solu¤u Amerika'da alm›fl. Dr. Batmanghelidj, 1950'de Londra'daki St. Mary Üniversite Hastanesi T›p Fakültesi'nde bafllayan ve Evin Cezaevi’nde süren t›p e¤itiminden sonra araflt›rma ve çal›flmalar›n› flimdi Amerika'da sürdürüyor. Dr. Batmanghelidj, önce Amerika’da, flimdi de Avrupa’da büyük bir ilgiyle karfl›lanan ve suyun “mucizeleri”ni anlatt›¤› “Su/ Hasta De¤ilsiniz, Susuzsunuz” adl› kitab›n›n önsözünde flu anlaml› tümcelere yer veriyor: 138

de bafllayan t›p e¤itimimden sonra 22 y›ldan fazla araflt›rma yapt›m, çal›flt›m ve yazd›m. Burada okuyacaklar›n›z kapsaml› bir klinik ve bilimsel araflt›rmaya dayanmaktad›r. Bu kitapta, birçok ciddi hastal›¤›n nedeni olan kronik gizli dehidrasyonun (susuzlu¤un) fizyolojik etkisi ve metabolik komplikasyonlar›ndan söz edece¤im. Bugün, bunun ça¤dafl t›bb›n en büyük geliflmesi oldu¤una inananlar var." Dr. Batmanghelidj’in kitab›nda belirtti¤i “Suyun özellikleri ve Önemi” konular›ndan bir bölümünü sizle paylafl›yoruz:


BD OCAK 2013

Hiçbir fley susuz yaflayamaz.

1 2

Göreceli su yetersizli¤i vücudun baz› fonksiyonlar›n› önce bast›r›r, sonra öldürür.

3

Su temel enerji kayna¤›d›r, vücudun "nakit ak›m›d›r." Su vücudun her hücresinde elektriksel ve manyetik enerji üretir, bize yaflam gücü verir.

4 5

Hücre yap›s›ndaki maddeleri birbirine ba¤layan yap›flt›r›c›d›r. Ba¤›fl›kl›k sisteminin (bütün mekanizmalar›n›n) merkezi olan kemik ili¤inde, bu sistemi kanser de dahil olmak üzere, çeflitli hastal›klara karfl› güçlendirir.

6

VÜCUTTAK‹ ZEH‹RL‹ ATIKLARI TOPLAR Vücuttan zehirli at›klar› toplar ve at›lmalar› için karaci¤er ya da böbreklere tafl›r.

8

Akci¤erlerde oksijen toplayan k›rm›z› kan hücrelerinin çal›flma verimini art›r›r.

9

10

Hücreye ulaflan su, o hücreye

oksijen verir ve at›k gazlar› vücuttan at›lmalar› için akci¤erlere tafl›r.

11

Su, besinlerdeki gerekli ögelerin emilimini art›r›r.

12

Eklem boflluklar›ndaki temel ya¤lay›c› maddedir, artrit ve s›rt a¤r›lar›n› önlemekte yard›mc›d›r Omurgadaki diskleri "flok emici su yast›klar›"na dönüfltürür.

13

Ba¤›rsaklar› en iyi çal›flt›ran ya¤lay›c› maddedir, kab›zl›¤› önler.

14

Su stres, gerginlik ve depresyonun hafiflemesine yardımcı olur

7

Bütün besinlerin, vitamin ve minerallerin temel çözücüsüdür. Besinleri küçük parçalara ay›r›r, sindirimlerinde ve son metobolik aflamalar›nda görev yapar. 139


BD OCAK 2013

15

Kalp krizi ve felce karfl› koruyucudur. Kalp ve beyin damarlar›nda p›ht›laflmay› önler.

16 17

Vücudun so¤utma (terleme) ve ›s›tma (elektrik) sistemleri için vazgeçilmezdir.

Yeteri kadar su içip içmedi¤inizi anlamak için 3 küçük ipucu • Susuzlu¤unuzu gidermek için içti¤iniz su miktar›n›n en az 2 kat›n› tüketin. • Günboyu ve s›k s›k su için. Susamay› beklemeyin. • ‹drar renginiz koyu sar› ise yeteri kadar su içmiyorsunuz demektir. ‹drar rengi aç›k ve fleffaf renge dönüfltü¤ünde yeterli su tüketiyorsunuz demektir.

DÜfiÜNCE GÜCÜNÜ ARTIRIR

gençlik enerjisi verir. Cildi yumuflat›r ve yafll›l›k belirtilerinin azalmas›na yard›mc› olur.

25

Düflünme baflta olmak üzere, Kemik ili¤inde bütün beyin fonksiyonkan üretim lar› için bize güç ve sistemlerini düzenler, elektriksel enerji verir. lösemi ve lenfoma oluflumunun önlenmesiSerotonin ve di¤er nörotrans- ne yard›mc› olur. mitterlerin (sinir ileticiVücutta enfekleri) üretimi için siyon ve kanvazgeçilmezdir. ser hücrelerinin geliflti¤i Melatonin de bölgelerde ba¤›fl›kl›k sistemini güçlendirmek dahil olmak üzere, beyinde üretilen için çok gereklidir. bütün hormonlar›n GÖZ yap›m› için gereklidir.

18

26

19

27

20

21

Çocuklarda ve yetiflkinlerde dikkat yetersizli¤i sorununa çözüm getirir.

22

Çal›flma verimini art›r›r ve dikkat aral›¤›n› büyütür.

SA⁄LI⁄INA YADIMCI Gözlere canl›l›k ve parlakl›k verir.

28

Glokomdan korunmam›za Stres, gerginlik yard›m eder. ve depresyonun Kan› suland›r›r hafiflemesine yard›mc› ve dolafl›m olur. s›ras›nda p›ht›laflmas›n› Uykuyu düzen- önler. ler. YorgunluKad›nlarda, ¤un giderilmesine adet öncesi yard›mc› olur ve bize

23 24

29

30 30


BD OCAK 2013

a¤r›y› ve atefl baflmas›n› hafifletir. ‹nsan vücudunda dehidrasyon s›ras›nda kullan›labilecek bir su deposu yoktur. Bu nedenle gün boyunca düzenli olarak su içmemiz gerekir.

31

32

Dehidrasyon cinsellik hormonunun üretimine engel olur, bu iktidars›zl›k ve libido kayb›n›n bafll›ca nedenlerinden biridir.

K‹LO VERMEN‹N EN ‹Y‹ YOLU

33

Kilo vermenin en iyi yolu su içmektir. Düzenli aral›klarla su için ve s›k› bir rejim yapmadan zay›flay›n. Ac›kt›¤›n›z zaman afl›r› yememeli, ama susad›¤›n›zda suyunuzu içmelisiniz. Dehidrasyon doku boflluklar›, eklemler, böbrekler, karaci¤er, beyin ve deride zehirli çökeltilerin birikmesine yol açar. Su bunlar› temizler.

34

Kimler daha çok su tüketmeli? •Yüksek proteinli diyetle beslenenler. •Lifli g›dalardan zengin beslenenler. •Bulant› kusma ve ishal ile s›v› kayb› olanlar •A¤›r fiziksel aktivite yapanlar •Çok s›cak ortamlarda olup, afl›r› terleyenler daha fazla su tüketmelidirler.

Su, gebelikte multipl skleroz, Parkinsabah bulant›la- son ve Lou Gehrig r›n› azalt›r. hastal›klar›n›n riskini azalt›r. • Zihin ve vücut fonksiyonlar›n› Editörün Notu bütünlefltirir. Karar verme ve hedefleri belirleBu kitabı yayına me yetene¤ini art›r›r. hazırlayan editor, bu

35

36

bilgileri ilk okuduğundan bu yana artık "bol sulu bir yaşam sürdürmekte olduğunu” belirtiyor ve okurların, kitaptaki bilgileri yalnızca okumakla yetinmeyip, BELLEK uygulamalarını da KAYBINI öneriyor. ÖNLER “Çünkü” diyor. “Vücudunuzu bir atık ilaç Yafll›lıkta bellek deposuna kayb›n›n dönüştürmekten bir an önlenmesine yard›mc› önce kurtarmanız olur. Alzheimer, gerekiyor.”

37

Kafein, alkol ve baz› ilaçlara duyulan ba¤›ml›l›¤›n giderilmesine yard›mc› olur.

38

141


‹nsanlar Yaflad›kça Mehmet Ünver

M

essaadet Dürrüzade’nin Unutulmaz Aflk›

F

iruzan, öykülerinde yaratt›¤› birbirinden farkl› karakterler ve inceliklerle dolu anlat›m› nedeniyle en sevdi¤im yazarlar›n bafl›nda gelir. Bir öyküsünde kuflaklar boyu konaklarda yaflam›fl soylu bir aileyi anlat›rken bir di¤er öyküsünde hayata tutunabilmek için k›z›n› paras›z yat›l› okula sokmaktan baflka çaresi olmayan yoksul bir kad›n›n her an uçup gidebilecek umutlar› için kayg›land›r›r bizi. Cumhuriyetin ilk y›llar›nda, Ankara’ya yerleflen memur tabakas›n›n bozk›rdan dönüflmüfl bir baflkentteki adanm›fl yaflam›n› anlat›r bir baflka öyküsünde. Hemen ard›ndansa Erenköy’de bir konakta çile dolduran besleme k›z›n dünyadan kopuk yaflam›yla yüz yüze getirir bizleri.


BD OCAK 2013

M

...günefl görmemifl beyaz teniyle gencecik Messadet, gününün önemli bir k›sm›n› konaktaki kesme kristal aynalar›n karfl›s›nda geçirir.

essaadet Dürrüzade’ nin unutulmaz aflk›n› anlatt›¤›; “Gül Mevsimidir” isimli öyküsündeyse, ‹zmir’in, Yunanl›lar taraf›ndan iflgal edildi¤i günlere götürür okuru. Kordon boyunu iflgal kuvvetleri karargâh›na çevirmifl düflman askerleri oradan hareketle girdikleri Manisa ve Kütahya gibi flehirleri ya¤malarken Anadolu’da Kurtulufl savafl›n›n son haz›rl›klar› yap›lmaktad›r. Ana oca¤›ndan kopan gençler birer birer Mustafa Kemal’in kuvvetlerine kat›l›rken, Yunanlar yak›p y›karak içerilere do¤ru ilerlemektedir. Öykümüzün ana kahraman› olan Messaadet ise, tüm bu yang›n ve y›k›mlardan uzak, Ege’nin en zengin eflraf› olan babas›n›n kona¤›nda keyif

içinde yaflayan, güzeller güzeli bir genç k›zd›r. Memlekette neler olup bitti¤i umurunda bile de¤ildir. ‹flgal kuvvetlerine komuta edenler zengin eflrafa dokunulmayaca¤› sözünü verdikleri için Dürrüzade kona¤›nda ifller yolunda gitmektedir. Zaten varl›kl› bir adam olan beybabas›, savafltan çok daha zengin olarak ç›kman›n planlar› içindedir. Menekfle rengi gözleri, ipek sar› saçlar›, günefl görmemifl beyaz teniyle gencecik Messadet, gününün önemli bir k›sm›n› konaktaki kesme kristal aynalar›n karfl›s›nda geçirir. Güzelli¤ini herkese göstermek için nas›l can att›¤›n› kendi a¤z›ndan flöyle anlat›r: “Öyle güzel, öyle dayan›lmazd›m ki, aynalar›n karfl›s›nda büyülenmifl gibi çak›l›p kal›r, gelen geçen herkese bu güzelli¤i göstermek için kendimi cumbalara, pencerelere atmaktan zor al›koyard›m” Messadet’in aynalara bakmak d›fl›nda konakta iki ifli daha vard›r: Piyano çalmak ve Frans›zca dersleri almak. Parmaklar›n›n derisi kal›nlaflmas›n diye yazarken kalemleri flöy5 6 le uçlar›ndan tutar. Annesi, Perran 143


BD OCAK 2013

Dürrüzade Han›mefendi, ayak tabanlar›n›n sertleflmemesi için her zaman kadife astarl› terlik giymesini ö¤ütlemifltir ona. D›flar›daki savafl, cephede can verenler ve Anadolu’daki y›k›m umurunda bile de¤ildir. Zaten ailesinden hiçbir erkek savafla gitmemifltir.

B

abas›n›n zenginli¤ine ve Allah vergisi güzelli¤ine s›rt›n› dayayarak gününü gün eder Messaadet k›z›m›z. Ta ki, bir gün, bahçede Rüfltü fiahin’le karfl›laflana kadar. ‹flte o an tüm dünyas› darmaduman olur.

Birkaç dakikal›¤›na gördü¤ü delikanl› yüre¤ini derinden sarsm›flt›r. O güne kadar öyle yak›fl›kl› bir erkek ç›kmam›flt›r karfl›s›na. Ondan öyle etkilenmifltir ki, ilk f›rsatta kendini ona vermek için dayan›lmaz bir arzu duymaktad›r. Ayn› flekilde Rüfltü fiahin’in de solu¤u kesilmifltir güzeller güzeli Messaadet’i gördü¤ünde. Ne yaz›k ki, yoksul bir baban›n, yoksul o¤ludur. Yafll› ve yorgun babas›, zengin Dürrü144

zade ailesinin baz› ifllerine bakan s›radan bir emekçidir. Aç›kças› olmayacak bir aflkt›r bu. Oysa Messaadet’in aflktan bafl› öylesine dönmüfltür ki, hiçbir fleyi görecek durumda de¤ildir. Sonunda arzusuna kavuflur Messaadet. Bir gece, kona¤›n bahçesindeki ‹ngiliz çimlerinin üzerinde kendini Rüfltü fiahin’e teslim eder. Firüzan’›n, o unutulmaz an›, genç k›z›n a¤z›ndan anlat›fl› inceliklerle doludur: “Ç›plak bedenlerimiz ay ›fl›¤›nda fildifli heykeller gibi par›ld›yordu. Art›k onun olmufltum. Rüfltü fiahin, bir

han›meli çiçe¤i gibi güzel koktu¤umu söyledi¤inde sevinçten a¤lamaya bafllad›m”

Y

›llar sonra, ilk kocas›, Sermet Vas›f Beyefendi, kokusuz güllere benzedi¤ini söyleyerek flok edecektir Messaadet’i. Kona¤›n bahçesindeki o unutulmaz gece Rüfltü fiahin’le son görüflmeleri olur. Sevdi¤i genç ertesi gün Anadolu’ya geçerek


BD OCAK 2013

Mustafa Kemal’in ordusuna kat›l›r. “Geri döndü¤ümde seni al›p, kanaviçe örtüler ve ak perdelerle döfleli evimize götürece¤im. ‹nsanlar›n arka kap›lardan kovulmad›¤› bir sistem kurmak için kat›l›yorum bu savafla” demifltir veda ederken. Ne yaz›k ki bir daha geri dönemez.

R

üfltü fiahin’in flehitlik haberi geldi¤inde ne yapaca¤›n› bilemez Messaadet. Odas›na ç›kar, hizmetçiyi ça¤›r›p bir pencere açmas›n› ister. Sonra piyanonun bafl›na geçip Mehvefl Han›m’›n ‹zmir marfl›n› çalmaya bafllar. Uzaktan, Kordon Boyundan sarhofl iflgal askerlerinin naralar› gelmektedir. Gözyafllar›n›n çenesinden afla¤› do¤ru süzüldü¤ünün ayr›m›nda de¤ildir. Birden annesi Perran Han›mefendinin 盤l›¤›yla irkilir: “Messaadet, yavrum a¤l›yorsun..!!.” Yerinden f›rlar ve o an, piyanonun bafl›ndayken a¤lam›fl oldu¤unu anlar. Annesine nas›l bir yan›t verece¤ini bilemez. Rüfltü fiahin’le yaflad›klar›ndan kimsenin haberi yoktur. Allah’tan Perran Han›mefendi fazla üstelemez. Sadece: “Messaadet, yavrum a¤l›yorsun..!!. Beybabanla görüflmem gerekecek. Frans›zca derslerini ihmal ediyormuflsun. Yak›nda ‹stanbul’a göçüyoruz. Seçkin bir zümre ile

tan›flt›r›lacaks›n. Kendini toparlamal›s›n” dedikten sonra ç›k›p gider. Messaadet flafl›rm›flt›r. Çünkü neden a¤l›yorsun diye sormam›flt›r.

M

essaadet Dürrüzade, Kurtulufl savafl›na hiç inanmad›¤› gibi, zaferden sonra insanlar›n arka kap›lardan kovulmad›¤› bir düzen kurulaca¤› hülyas›na da alayc› bir tav›rla yaklafl›r. Düflman› denize dökecek olan Mustafa Kemal’in askerlerinin ‹zmir’e giriflini de bu tav›rla anlat›r: “O gün tüm ‹zmir, pencerelere, balkonlara üflüflmüfltü. Herkes a¤l›-


BD OCAK 2013

Ve pazar günleri!!. Tahmin edece¤iniz gibi pazarlar›n› tüm yaflam› boyunca sevdi¤i tek insana: Rüfltü fiahin’e ay›rm›flt›r. yordu. Muzaffer ordumuz geçecekti önümüzden. Önce süvari birlikleri geçtiler. Ard›ndan piyadeler. Aman Allah’›m! Bunlar m›yd› muzaffer ordumuzun askerleri? Kanl› paçavralara sar›nm›fl bedenler, ayakta zorlukla duran genç mi, yafll› m› olduklar› anlafl›lamayan erkekler, postal yerine çuval bezlerine sar›nm›fl ayaklar. Bunlar m›yd› yeni bir düzen kuracak olanlar?” Yine de herkesle birlikte a¤lar. Çünkü aralar›nda Rüfltü fiahin’in olmad›¤›n› bilmektedir.

S

avafl biter, aile servetini kat kat art›rm›fl olarak ‹stanbul’a göçer. Ömrünün geri kalan›n› yal›larda, konaklarda geçirir Messadet. U¤runa kendini alkole veren hatta intihar eden erkekler vard›r. Balolarda, dü¤ünlerde kendisini delicesine k›skanan kad›nlar› daha da delirtmek için onlara ac›yarak bakar. ‹ki koca eskitir. Çocuklar› olur. Seksenli yafllara gelir. Art›k menekfle rengi gözleri solmufl, ipek saçlar› top top beyazlam›flt›r. Maçka’da muhteflem bir apartman dairesinde o¤lu, torunlar› ve s›radan bir tüccar›n k›z› diye küçümsedi¤i 146

görgüsüz geliniyle yaflamaktad›r. Özel olarak tutulmufl bak›c›lar›, hemflireleri vard›r. Tüm geçmifli unutsa da Rüfltü fiahin’i ve ona teslim oldu¤u ‹zmir gecesini asla unutamaz. Haftan›n her günü için kendine bir görev seçmifltir: Pazartesileri düzenli olarak o¤lunu azarlar. Her Sal›, kendisine ayr›lan daireye gelinini ça¤›rt›p, görgüsüzlü¤ünü yüzüne vurmak için kafas›nda tasarlad›¤› i¤neleyici sözleri söyler. Çarflambalar› fl›mar›k torunlar›n›, perflembeleri hizmetçileri karfl›s›na dikip canlar›ndan bezdirir. Cuma günleri doktorunu kabul eder, ona sayg›l› davran›r. Cumartesileri özel kasas›ndaki mücevherlerini gözden geçirir. O muhteflem parçalar› nefret etti¤i gelini ve torunlar›ndan kaç›rmak için bir vak›f kurmay› düflünmektedir.

V

e pazar günleri!!. Tahmin edece¤iniz gibi pazarlar›n› tüm yaflam› boyunca sevdi¤i tek insana: Rüfltü fiahin’e ay›rm›flt›r. Onu ilk görüflü, ay ›fl›¤›n›n alt›nda bir fildifli heykel gibi par›ldayan ç›plak bedeni, kendini ona verifli, cepheden gelen flehitlik haberi… Pazarlar› k›yamet kopsa bile kimse odas›na girmeye cesaret edemez. Y›llar önce, lacivert renkli bir ‹zmir gecesinde, Rüfltü fiahin’le yaflad›klar›n› zihninde tekrar tekrar canland›rmakta oldu¤unu kimseler bilemez. Her pazar günü, Messaadet Dürrüzade’nin, pencereden uzaklara bakarak söyledi¤i flu sözle son bulur: “fiimdi, bizim oralarda gül mevsimidir de¤il mi Rüfltü fiahin’im benim” • mehmetunver@butundunya.com.tr


BD OCAK 2013

7

5

2

3

3

8

7 8

9 1

7 6

8

2 5

7

6

4 2

3

1

4 7

5 8

3

1 2

4

Sudoku Yapamayanlar ‹çin

2 3 1 4 8 6 4 3 9 6 7 7 6 3 1 4 2

4 6 7 1 9 2 5 5 2 4 1 1 8

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

147


G

Bakmak örmek

Ortado¤u Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’nin efsaneleflmifl ö¤retmenlerinden Prof. Dr. Muhan Soysal’›n Strateji Yönetimi dersini, üniversitenin ö¤retim üyeleri bile kaç›rmak istemezdi. Yazan: SABR‹YE AfiIR

ine bir Strateji Yönetimi dersinde Prof. Dr. Soysal, tepegöze bir Picasso resmi koydu. Herkes pürdikkat resmi inceliyordu. Ancak tarz› zaten kübik olan sürrealist resimde sanatla fazla ilgilenmeyenle-

Y

rin anlayabilece¤i çok az fley vard›. Bozuk perspektifli bir oda, sar› uzun saçl› yarat›¤a benzeyen bir fley... Etraf›nda baflka yarat›klar, yerde yine bir yarat›k ve arkadaki flekli bozuk içi parlak dikdörtgenin içinde baflka bir

5 148

6


BD OCAK 2013

fleyler daha... On dakika kadar hiçbir aç›klama yapmadan s›n›ftakileri izleyen Soysal, daha sonra Picasso’nun resmini alarak onun yerine baflka bir resim b›rakt›. Velaskez’in ünlü Las Meninas adl› tablosu olan bu resimde, sandalyenin üzerinde oturan sar› uzun saçl› bir küçük k›z, onun saç›n› tarayan bir genç k›z, etraf›nda baflka genç k›zlar ve bir cüce ile ön planda bir köpek, arkada kap›n›n önünde ise bir asilzade, yanda da sehpas› önünde, elinde f›rça ile bir ressam bulunmaktayd›. Ö¤renciler, ancak ikinci resmi görünce Picasso’nun resmindeki ö¤elerin

ne oldu¤unu ve bu resmin Velaskez’in tablosuna bir gönderme olarak yap›lm›fl oldu¤unu fark etti.

S

›n›ftakilerin durumun ay›rd›na vard›klar›n› gören Prof. Dr. Soysal, dersin hakk›n› verecekti: “Hayatta hiçbir fley Velaskez’in resmi kadar belirgin ve net de¤ildir. ‹fl hayat›, gerçekleri size Picasso’nun resmindeki gibi gösterir. Picasso’nun resmine bak›p, Velaskez’in Meninas’›n› görebilenleriniz baflar›l› olacak, di¤erleri kübik flekillere bak›p yanl›fl anlamlar ç›karmaktan, gerçekleri hiç göremeyecek.” •

Baflar›n›n yolu "görebilmekten" geçiyor

149


BD OCAK 2013

Mankafa Poldi

– Bu yaz efliniz hiç ortal›klarda görünmedi. – ‹ne¤imiz hastalanm›flt›, onu d›flar› ç›karamad›¤› için kendi de hep evde kald›. – Umar›m ine¤iniz yak›nda iyileflir de efliniz normal yaflam›na kavuflur.

– Bay Poldi, bir fley mi kaybettiniz? – 1 lira düflürdüm. – Burada m›? – Hay›r ileride... Fakat oras› öyle karanl›kt› ki, orada hiçbir fley bulunmaz!

– Bu çirkin çirkin öten fley nedir? – Sis borusu... – Bunu öttürmenin ne anlam› var, gürültü sisi da¤›tmaz ki...

– Bofl yere u¤rafl›yorsun... ‹çinde birkaç dakika dolaflmadan, ayaklar›m bu ayakkab›lara s›¤amaz...

150



BD OCAK 2013

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Ahmet Ömer Arkan, ‹stanbul

Ali Arkadafl, Miami, A.B.D.

Ekin Alkan, Ankara

Irmak Kam›fll›, Ankara

‹zel Çatel, Eskiflehir

Egehan Evren, Ankara

Ç›nar Özçelik, ‹stanbul 152

Irmak Taylan, ‹stanbul


BD OCAK 2013

Yaren Çobanc›, Adana

Ayça Özgür, ‹stanbul

Furkan fiaflmaz, Ordu

Nurseli Aflk›n, ‹stanbul

Nimet Gençer ve Burak Y›ld›z, Yalova

Ebru Demirda¤, Batman

Kaan Kaplan, Yalova

Miraç Koço¤lu, Ni¤de

S›la Özp›nar, ‹zmir

Bark›n Karabulut, Kocaeli

Furkan Yaman, Ankara 153


BD OCAK 2013

Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154


Bulmaca Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- ‘Aldırma Gönül’ ‘Elveda meyhaneci’ gibi yapıtları da bulunan ve geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz fotografta görülen bestecimiz.- Amerika kıtasında yaşamış eski bir medeniyet. 2- Kareli desenlerden oluşan bir kumaş türü.- Avrupa’da yaşayan bir ırk. 3- Açık arttırma.- ‘ Bağdatlı ….’(17. Yüzyılda yaşamış olan divan şairi). 4- Yunan mitolojisinde savaş tanrısı.- İçinde yıkanılan emaye banyo gereci. 5- Lityumun simgesi.- Çin’de, deniz seviyesi altında bulunan bir göl.İsveç’te bir kent. 6- ‘Afet …’ (Tarih profesörümüz.)- Müslümanlıkta bir mezhep.- Eski Mısır’da bir tanrı. 7Bayramlarda caddelere kurulan süslü kemer.- Denizli’nin bir ilçesi.- Eski dilde bey, emir. 8- İnsanların, hayvanların ve araçların karayolları üzerindeki hal ve hareketleri olgusu.- Geyikgillerden bir hayvan. 9- Radyumun simgesi.- Birinin kötü bir iş yaptığını zannetmek.Olumsuzluk belirten bir ek. 10- Pasifik okyanusunda bir ada.- Kayak.- İskambilde birli.- Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 11- Din ve devlet büyüklerini övmek için yazılan bir şiir türü.- Bilgin.Mekan. 12- Güzel sanat.- Germanyumun simgesi.- Tutsaklık. 13- Baklagillerden, yaprakları limonu andıran kokulu bir bitki.- Müstahkem yer. 14- Karışık renkli.Nehir. 15- İştah açıcı, kan temizleyici özelliği olan bir mantar türü.- Kuzey Avrupa’da Danimarka’ya bağlı bir ada. 16- Fütuvvet şeyhi.- Ulu, yüce. 17- Eski dilde göz.- İspanya’da bir kent. 18- Bir tür keçi peyniri.- Bakla ve buğdaygillerin kurutulmuş hali. 19- Verme, ödeme. – Bir nota.-Güney Amerika’daki sıradağlar. 20- Bir bağlaç.- Bir ay adı.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- 19011948 yılları arasında yaşamış olup ‘ Bingöl Çobanları’,‘Dadaş’ adlı şiirleri de bulunan şairimiz.- Sivas’ın bir ilçesi. 2- At yarışlarında aynı ahır için koşan atlardan her biri. Bir alan ölçüsü birimi.- İsviçre’de bir akarsu.- Himalaya’larda yaşadığı düşünülen kar adamı. 3- Pembe renkli şarap.- Yunan mitolajisinde adı geçen kanatlı at. – Yaprakları mor renkli, hoş kokulu bir bitki. 4- Aslında anlamında bir sözcük.- İkinci Osman’ın şiirlerinde kullandığı mahlas.- Fena değil anlamında bir sözcük. 5- İçki.- Çok yüksek zeka seviyesindeki kişi.- Telli bir çalgı.- Sağlıklı, esen.- Önüne geldiği kelimeye çift anlamı katan bir ek. 6- Gece gündüz eşitliği.Bir rekorun tekrar kırılması.- Çanakkale’ye bağlı tarihi ve turistik bir belde. 7- Asya’da bir ülke.- Akıl.- Bir pamuk cinsi. 8- Konut.- ‘ …. Tekand’ ( Sinema sanatçımız). Aktinyumun simgesi.‘ Bursa’da …..‘ (Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir şiiri). 9- İlave.- ‘….. Hun’( Sinema sanatçımız). – Tokat’ın bir ilçesi.- İç sıkıntısı. 10- Çin’de bir liman kenti.Kiloamperin kısa yazılışı.- Bir peygamber.‘ …. Lear ‘ (ABD’li pop sanatçısı). 11- Bir cetvel türü.- Orta Amerika’da aynı adlı kanalı da bulunan bir ülke.Şarkı, türkü. 12- Elazığ’da bulunan bir dağ adı.- Bir tür deniz taşımacılığı.13- ‘ Sabahattin …’ ( Kürk Mantolu Madonna, Kuyucak’lı Yusuf’ adlı yapıtları da bulunan edebiyatçımız.- Güneydoğu Anadolu.’da bir dağ.- Kötü yönde eleştirme. 14- Zeki, azimli kişi.- Eski dilde onay alma.15- Kars ilindeki ünlü harabeler.- Hindistan’da bir kent. – Utanç duyma.- Cömert. filizoskay@butundunya.com.tr 155


Satranç Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:

12

Hikaru NAKAMURA

9

Aralık 1987 do¤umlu Japon asıllı Amerikalı büyükusta. Babası Japon, annesi Amerikalı. Japonya’da, Osaka’da do¤du, 2 yaflındayken ailesiyle ABD’ye göç etti. 10 yaflındayken satranç ustası unvanı verildi. Son FIDE rating listesinde 13. sırada yer almaktadır, ABD Satranç fiampiyonudur . Nakamura, genellikle agresif bir oyuncu kabul edilir. Beraberlikleri sevmez. fiaflırtıcı yaratıcılık, sarsılmayan dirençle oynamak ve beklenmeyen hamleler yapmak, oyun Hikaru NAKAMURA tarzının tipik özellikleridir. ‹flte onun kendi yorumladı¤ı güzel bir oyunu: Nakamura-Novikov,New York, 2002 1.e4 c5 2.Af3 d6 3.d4 cxd4 4.Axd4 Af6 5.Ac3 a6 6.Fe3 e6 7. f3 b5 8.Vd2 Abd7 9.g4 Ab6 10.0-0-0 Fb7 11.Ab3 Kc8 12.Aa5 Fa8 13.a4!? Ac4 14.Axc4 bxc4 15.Vd4 Vc7 16.g5 Ad7 17.f4 (17.h4 e5 18.Va7 Vxa7 19.Fxa7 h6 20.Fh3+ / = Garcia-fiuba,1995) 17…h6 18.g6!? Piyon fedasının amacı e6 ve g6 piyonlarını zayıflatmak ve siyah flahı f7 karesine sürüklemektir. 18…fxg6 Novikov meydan okumayı kabul ediyor, belki 18…f5 daha iyi olurdu. 19.Kg1 fif7 (19…e5! ‹lginçti. 20.f5 gxf5 (20…exf5 21.exf5 gxf5 22.Fh3>) 21.exf5 e5 22.Vh5?! Kazanç pozisyonu için ir tempo noksan. (22.Vg4 Af6 23.Vg6+ fie7 24.Fg2+/- ) 22… Af6 23. Fe2 fie8 24.Kg6 Vf7 25.Vg3 Kb8 26. a5! Fc6 27.Fb6 h5 28.Vh4 d5 29.Vg3 Ve7 30. Fd4! Kxb2 31.fixb2 exd4 32. Kxd4 Va3+ 33.fib1 Fd6? (33… Vb4+ 34.fic1 Fd6, belirsiz. Analiz odasında Novikov, bu devam yolunu önerdi. Elbette siyah için oyundakinden iyi.) 34.Ve3+ fid8 (D) 35.Axd5 Bu hamleyi görmedi¤ini söyleyen Novikov, bir tafl geride oyun sonuna girmek zorunda kaldı. 35…Vxe3 36.Axe3 fic7 37.Kxg7+ Ad7 38.Axc4 Kb8+ 39.Ab6 Ke8 40.Ff3 Ke1+ 41.fia2 Ka1+ Umutsuzluk. 42.fixa1 Fe5 43.c3 Fxg7 44.Fxc6 Fxd4 1-0 (45.cxd4 Kxc6 46.d5+ fid6 47.Axd7 fixd7 48.f6+ kazanır.) 156


BD OCAK 2013

OYUN SONUNDA AKT‹F KALE

S

pielmann’ın sözlerine göre, kale oyun sonlarının do¤ru oynanması için kalelerin aktif ve atak olması çok gerekli ve önemlidir: “E¤er taraflardan biri kendini savunmak zorunda kalıyorsa bu kötü bir belirtidir.”

Lilienthal-Dubinin, Moskova, 1940 1...exf3 2.fixf3 2...Ka8 Hazin zorunluluk, a6 geçer piyonunun oluflmasına müsaade etmek kaybetmekle eflde¤er. 3.fie4 Beyaz flahın vezir kanadına yolculu¤u bafllıyor.

3…fih7 4.fid5 fig6 5.fic6 Ke8 6.Kxa7 Kxe2 7.Kd7 Kxh2 8.a7 Ka2 9.fib7 Siyah terk eder. Siyahlar, bir fazla piyon yediler ama ilerlemifl a piyonunun yükselifline engel olamadılar.

PROBLEM M. Feigl

2# myildiz@butundunya.com.tr

OYUN SONU NakamuraKramnik, ‹stanbul 2012

Beyaz Kazan›r Çözümler 151. sayfadad›r.

157


Bize Gönderilen Kitaplardan

Yengeç Ad›mlar›yla Umberto Eco Do¤an Kitap

E

co, “Tarih” art›k “yengeç ad›mlar›yla” yani geriye giderek ilerledi¤ini öne sürüyor: “Sanki tarih, geçmifl iki bin y›l boyunca yapt›¤› s›çray›fllardan yorulmufl, kendi üzerine sarmalan›yor ve Gelenek'in avutucu ihtiflam›na geri dönüyor.” Bir zamanlar “Tarihin Sonu” adl› yap›t› ile dünya çap›nda ses getiren Fukuyama'n›n tersine Eco, daha anlafl›l›r ve gerçekçi de¤erlendirmeler yap›yor: “Körfez Savafl›'yla birlikte iki ilke belirlenmifltir: (1) Bizden kimse ölmesin ve (2) mümkün oldu¤unca az düflman öldürülsün. Rakiplerin ölümüyle ilgili olarak gerçeklerin sakland›¤›na ve iki yüzlülük yap›ld›¤›na tan›k olduk; çünkü çölde çok say›da Irakl› yaflam›n› yitirdi ama bu say›n›n abart›lmamaya çal›fl›lmas› bile ilginç bir iflaretti. Ne olursa olsun sivillerin ölmemesine gösterilen dikkat, art›k, Yeni Savafl'›n bir özelli¤idir ve ancak kaza sonucu meydana 158

gelen ölümlere göz yumulmaktad›r; çünkü bu ölümler artt›¤›nda, uluslararas› medyan›n elefltirisine maruz kalmamak mümkün de¤ildir... Kendi askerlerimiz konusuna gelince, Körfez Savafl›, tek bir insan kayb›n›n bile kabul edilmedi¤i ilk çat›flma olmufltur. Savafla giren ülke, zafer u¤runa binlerce evlad›n›n eski savafllardaki gibi ölmesine art›k izin vermiyordu... fiu ünlü Haydut devletler asl›nda terörizme destek veren s›cak noktalard›r ama terörizmin topraklar› ve s›n›rlar› aflt›¤›n› da unutmamak gerekir. Terörizm asl›nda Bat› ülkelerindedir. Bu kez gerçekten düflman geri hatlarda... Eski CIA baflkan› as›l bombalamak gereken düflman›n Cayman Adalar›'ndaki ve büyük olas›l›kla di¤er önemli Avrupa kentlerinde bulunan off shore bankalar oldu¤un söyledi.”

Nefes Alam›yorum Muzaffer ‹lhan Erdost Onur Yay›nlar›

Y

aflam›n› saran bütün f›rt›nalara ra¤men Muzaffer ‹lhan Erdost adalet ve özgürlük savafl›m›n› sürdüren bir yazar, flair, ressam ve yay›nc›. “Do¤a, do¤a olarak oluflurken insan yoktu...


BD OCAK 2013

Do¤a insanlaflt›. Ama insan insanlaflmam›flt› daha... ‹nsan›n özgürleflmesinin tarihi, sürüden toplulu¤a ve ba¤›ml› bireyden özgür bireye evriminin tarihidir. ‹lkel özgürlükten, ça¤dafl köleli¤e evrimin tarihi de denilebilir. Yani her özgürleflme, yeni köleleflmenin de bafllang›c› oldu.“ Her 7 Kas›m günü, öldürülen kardefli ‹lhan an›s›na etkinlikler düzenleyen, kardeflinin ad›n› ad›na ekleyerek yaflatan, küllerinden do¤an Anka kufludur. Kardeflinin son sözleri kitaba ad olmufl: “Nefes Alam›yorum!” Öldürülenlerin, insanl›¤a karfl› ifllenen suçlar›n kurbanlar›n›n savunucusudur. 2 Temmuz Sivas Katliam› konusunda i¤ne ile kuyu kazarcas›na gerçeklerin ortaya ç›kar›lmas› için çabalay›p duran Erdost kangütmeyi de¤il adaleti istiyor. Biz miskin dervifl de¤il, özgürlük kavgac›s›y›z. Ne var ki, insanl›¤›n ve insanlaflman›n yöntemi öldürmek mi olmal›? ‹lhan'› öldürenleri de¤il, öldüren ve öldürten düflünceyi öldürmek kavgas›d›r bizim kavgam›z.” “Mustafa Kemal'i, Ankaral›lar›n coflkuyla karfl›lamas›n›n ard›nda nas›l ki, “ahi cumhuriyeti” gelene¤i yat›yorduysa, onun da cumhuriyeti kurmak için baflkent olarak Ankara'y› seçmifl olmas›n›n ard›nda, bir zamanlar burada, bir “cumhuriyet” döneminin yaflanm›fl olmas›n›n bilinci sakl›yd›. Ankara, cumhuriyetin, yani ba¤›ms›zlaflman›n baflkentidir. Özgürleflmemizin ve devrimcileflmemizin de baflkenti Ankara'd›r.”

Günlerin K›y›s›ndan Trabzon Yaz›lar› Attila Aflut

G

azete ve dergilerde kalan yaz›lar kitaplaflmay›nca yer alt›nda keflfedilmeyi bekleyen arkeolojik eserler gibi gün›fl›¤›na ç›kar›laca¤› günü bekliyor. Gazete ve dergilerin bilgisayar ortam›na tafl›nmas›na karfl›n bu sürüyor. Gazeteci, yazar, çizer, flair, düflünür... bir annebaban›n çocuklar›n› avuçlar›na almas› gibi kitaplar›n› kucaklamak istiyor, t›pk› Attila Aflut gibi: “Elli y›l› aflk›n bir süredir, elde kalem yaz›yorum. Yetmifl yafl›m› geride b›rakt›¤›m flu günlerde, hepsi topu iki kitab›m yay›mland›. Onlar da, neredeyse yazarl›¤›m›n 40. Ve 50. Y›llar›nda. Oysa geride en az yirmi kitab› dolduracak haz›r malzeme var. Yay›n piyasas›ndaki açgözlülük, hoyratl›k ve çapaçulluk yüzünden, dosyalar›m› hiç bir yay›nevine önermek gelmiyor içimden(...) Gene de çok kolay olmad› bu kitab›n okurla buluflmas›. Tabii, ifl bana kalsayd›, ara daha da aç›labilirdi. Güçbe¤enirlik, bazen insan›n ayak ba¤› olabiliyor. Düzgün bir kitap Günlerin K›y›s›ndan. Üstelik kucakl›yor Trabzon'dan. 159


Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: DO⁄UKAN AKBAY, ANKARA

160


"Teşekkürler, Haberal" "Baflkent Hastanesi’ne girerken bafll›yor konuklu¤um. Beni güler yüzle karfl›l›yor, sonra kay›t ifllemlerimi yap›yorlar. Dosyam› getirip, bana efllik ediyor ve doktorumun odas›na kadar götürüyorlar. Muayenem, doktorumla aram›zda kals›n ama... Memnuniyetimi size de anlatmak isterim. Binas›ndan, doktorlara ve tüm çal›flanlar›na kadar herfley tek kelimeyle mükemmel. Ayr›ca, bir “emekli karnesi”yle çok büyük ifller de yap›l›yor burada... Sa¤l›¤›m söz konusu oldu¤unda, solu¤u Altunizade’deki Baflkent Üniversitesi Hastanesi’nde al›yorum. Çok teflekkür ederim size, Haberal...” Mustafa Çakmak K›br›s Gazisi, Em. Dz. Astsubay

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


T Ü R K

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

R E S S A M L A R I

1 OCAK 2013

U⁄URAL GAFURO⁄LU

192297

SAYI: 2013 / 01

F‹YATI: 4 TL

OCAK 2013

1952 do¤umlu U¤ural Gafuro¤lu, 1976 y›l›nda Bo¤aziçi Üniversitesi ‹dari Bilimler Fakültesinden mezun oldu. Çeflitli sanayi ve ticaret kurulufllar›nda çal›flt›ktan sonra kendi flirketini kurdu, genel müdürlük görevini üstlendi. 1989-91 y›llar› aras›nda Bilkent Üniversitesinde ‹flletme ve Pazarlama dersleri de veren “sanayici, ifladam›, ö¤retim görevlisi” sanatç›, 1986 y›l›nda resim çal›flmalar›na bafllad›, 28 kiflisel sergi açt›. U¤ur Gafuro¤lu, camalt›, tafl, ahflap ve tuval üzerine çeflitli tekniklerde oluflturdu¤u ve ince alay, gülmece yan›s›ra toplumsal elefltiri de içeren yap›tlar›n›, 9 - 27 Ocak tarihleri aras›nda, ‹stanbul, Kad›köy Cemil Topuzlu Caddesi'ndeki Galerife resim galerisinde, “Ondan, bundan, flundan….” ad›yla sergileyecek.

Yeni Y›l›n Ülkemize ve Tüm Dünyaya Adalet Bar›fl ve Özgürlük Getirmesi Dile¤iyle


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.