2013/02

Page 1

T Ü R K

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

R E S S A M L A R I

1 fiUBAT 2013

S‹BEL SUN KURT

192297

SAYI: 2013 / 02

F‹YATI: 4 TL

fiUBAT 2013

Prof. Dr. Mehmet Haberal Türkiye’deki ilk Karaci¤er Naklinin 25. Y›ldönümü Kongresini Hocas› Prof. Thomas E. Starzl’›n Onuruna Düzenledi Norveçli bir anne ile Türk bir baban›n k›z› olan sanatç›, uzun y›llar Norveç'te yaflad›. 1970 - 1979 y›llar› aras›nda Ankara Devlet Konservatuar› Keman Bölümü'nde okudu. 1980 - 1981 y›llar›nda Oslo'da IPA Moda Tasar›m› e¤itimi, 1982 - 1983 y›llar›nda, yine Oslo'da, Skjberg tiyatro kostüm tasar›m› e¤itimi ald›. Anne ve babas›n›n ülkelerinin kültürünü harmanlayarak kendine özgün bir çizginin sahibi oldu. Çeflitli ülkelerde sergiler açan sanatç›n›n yap›tlar›, özellikle kad›n tiplemeleri üzerinde yo¤unlaflmaktad›r.

Bir Ö¤rencinin Bitmeyen Sayg›s› Prof. Haberal’›n Silivri Mahkemesi’ndeki Konuflmas›:

Adaletin Olmad›¤› Yerde Anarfli Vard›r S: 11

Dünya T›p Bilimleri Akademisi Avrupa Temsilcisi Prof. Dr. Nadey Hakim:

Tanr›m, Haberal’› Hastanesinde Hastalar›n›n Bafl›nda Göreyim S: 8

Sabiha Gökçen’in Bir Yaz›s›: Ayn› Bayra¤›n Kutsal Sevinci S: 23 Mete Akyol: Bas›n Özgürlü¤ü Önündeki As›l Engel Patron Bask›s›d›r S: 57


"Teflekkürler, Haberal" "Baflkent Hastanesi’ne girerken bafll›yor konuklu¤um. Beni güler yüzle karfl›l›yor, sonra kay›t ifllemlerimi yap›yorlar. Dosyam› getirip, bana efllik ediyor ve doktorumun odas›na kadar götürüyorlar. Muayenem, doktorumla aram›zda kals›n ama... Memnuniyetimi size de anlatmak isterim. Binas›ndan, doktorlara ve tüm çal›flanlar›na kadar herfley tek kelimeyle mükemmel. Ayr›ca, bir “emekli karnesi”yle çok büyük ifller de yap›l›yor burada... Sa¤l›¤›m söz konusu oldu¤unda, solu¤u Altunizade’deki Baflkent Üniversitesi Hastanesi’nde al›yorum. Çok teflekkür ederim size, Haberal...” Mustafa Çakmak K›br›s Gazisi, Em. Dz. Astsubay

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


A

tefle Dönen Dünya: Sar›kam›fl, bize ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti’nin tavr›n›, propaganda yar›fllar›n›, Ermeni tehcir meselesini, Türkiye’nin ‹slam dünyas›nda, Ortado¤u ve Orta Asya’da üstlenmek istedi¤i rolleri eksiksizce anlat›yor... Son araflt›rmalar neticesinde ortaya ç›kan bilgiler, daha önce hiç yay›mlanmam›fl an›lar ve foto¤raflarla destekleniyor.

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 fiUBAT 2013

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Akyol Teknik Yap›m Yönetmeni: Faruk Güney Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Bas›m Tarihi: 24 / 01 / 2013

www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


Mehmet Perinçek, Rus Devlet Arflivlerinde yürüttü¤ü titiz çal›flmalar sonucunda ulaflt›¤› bilgileri 150 orijinal belgeyle birlikte okuyuculara sunuyor. Çarl›k generallerinin çok gizli raporlar›, Ermeni yetkililerin yaz›flmalar› ve Sovyet Politbürosu’nun tutanaklar›n›n taranmas›yla bulunan belgeler sadece ülkemizde de¤il, baflta Rusya ve ‹ran olmak üzere bütün dünyada tart›flma yarat›yor

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:16 SAYI: 177

5 Prof. Starzl ve Ömür Boyu Ö¤rencisi / Mete Akyol Dünya Tıp Bilimleri Akademisi 8 Avrupa Temsilcisi Prof. Dr. Nadey Hakim, Prof. Dr. Mehmet Haberal’› Üçüncü Kez Ziyaret Etti. Pervin Karakullukçu

11 Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın Silivri Mahkemesi’ndeki Konuflmas›

19 Prof. Dr. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Prof. Dr. Zafer Öner 23 Aynı Bayra¤›n Kutsal Sevincini Tafl›yanlar / Sabiha Gökçen 29 Atatürk’ün D›fl Siyaseti Cengiz Önal 33 Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› 35 Atatürk ve Mehmet Akif Sinan Meydan 41 Türkiye Cumhuriyeti’ne Yahudi Soyk›r›m› Suçlamas› Cengiz Özak›nc› 50 O Gün / Berker Emre Tok 53 Türk Bas›n Tarihi / Çetin ‹mir 57 Bas›n Özgürlü¤ü Önündeki As›l Engel Patron Bask›s›d›r Sabriye Afl›r 64 Salah Bey Tarihinde Kültür, Sanat Görüntüleri / Konur Ertop 4

70 Küçük Kaymaklı’nın fiehit Futbolcusu / Metin Gören 74 Do¤a ile Bar›fl›k Yaflam Can Pulak 76 Frans›z General’in Öyküsü Gürbüz Evren 80 Bir ‹leti Üzerine Orhan Velidedeo¤lu 87 Neden Sanat? / Tekin Özertem 92 Kim Kimdi? / Sabriye Afl›r 97 Oldu¤un Gibi Kal(ma)! Bekir Özgen 104 Avrupa’n›n “Kundakç›” Çocuklar› / Suat Türker 109 Sevgi Durufluna Davet Nuray Bartoschek 115 Honore De Balzac / Mümtaz ‹dil 118 Bar / ‹zlen fien Toker 123 Habercikler / Altan Alkan 126 Uykucu Sibel / Muzaffer ‹zgü 131 10 Maddelik Hayat Dersi Sabriye Afl›r 134 Nereye Giderseniz Gidin Yücel Aksoy 137 Bir Y›lbafl› Akflam›/ Engin Ünsal 142 Grange Park› / ‹lyas Halil 145 James Dean / Mehmet Ünver 18 28 86 102 114 130 136 151 152 154 156 158 160

F›rçalayarak ‹lk Dersimiz Türkçe T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa Ufak Tefek Bilgiler Bilginizi Denetleyin Poldi Sudoku Çözümler Sayfası Yar›n›n Büyükleri Bulmaca Satranç Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük


Prof. Thomas E. Starzl ve Ömür Boyu Ö¤rencisi Ülkenin en uç ilinin, da¤lar bafl›ndaki, tepeler ard›ndaki bir köyünde, gündüzleri ailenin yemek tenceresinin kaynat›ld›¤› ocakta, gece odun alevinin ›fl›¤› alt›nda ders çal›flan ilkokul ö¤rencisi de kendiydi... a¤›n›n en ileri yöntemini kullanarak, lazer ›fl›¤›yla hastas›n› ameliyat eden kifli de kendiydi. Colorado Üniversitesi ö¤retim üyesi ve araflt›rmac› cerrah Prof. Thomas E. Starzl’›n 1967 y›l›nda dünyada ilk baflar›l› karaci¤er naklini gerçeklefltirdi¤ini ö¤renince, konuya büyük ilgi duyan t›p fakültesi ö¤rencisi de kendiydi... Dönemin bu büyük olay›n›n öyküsünün yer ald›¤› Amerika’n›n en büyük dergisi Life’›n kapa¤›nda, Prof. Starzl’›n ameliyat masas› bafl›nda çekilen fotograf›n› görünce "Ben Amerika’ya gidip, bu adamla yüzyüze görüflece¤im" diyen de kendiydi. Amerika’da üniversitede, Prof. Starzl’›n en baflar›l› ö¤rencisi de kendiydi... Türkiye’de kendi kurdu¤u üniversitede, Prof. Starzl’›n ömür boyu ö¤rencisi olmay› sürdüren de kendiydi. Ve 3 Kas›m 1975’de, Türkiye’de ilk kez canl› dönerden böbrek nakli

Ç

ameliyat› yapt›¤›nda, ö¤retmenine ev ödevini veren bir ö¤renci sayg›s›yla kendisine teflekkürleriyle birlikte bu haberi ilk duyurdu¤u kifli de, hocas› Prof. Starzl’d›, kendisinden ilk kutlama mesaj› ald›¤› kifli de hocas› Prof. Starzl’d›. Tüm ›srarlar›na karfl›n Amerika’da kendi yan›nda kalmay› kabul etmeyip, kesin bir kararl›l›kla ülkesine dönen Türkiye’deki "baflar›l› ö¤renci"si, dünyan›n öteki yar›s›ndan "ev ödevleri" göndermeyi düzenli olarak sürdürüyordu. Ne denli mutlu bir "hoca"yd› Prof. Starzl. ¤rencisinin Türkiye’deki baflar›lar›, onun Amerika’daki baflar›lar›na ek baflar›lar kat›-

Ö

yordu. Türkiye’deki onun "yaflam boyu ö¤rencisi", 1975 y›l›ndaki ilk "canl› donörden böbrek nakli" ameliyat›ndan üç y›l sonra, 10 Ekim 1978’de Türki5


BD fiUBAT 2013

ye’de bu kez ilk, "kadavradan böbrek nakli" ameliyat› gerçeklefltiriyor, iki y›l sonra, 8 Aral›k 1988 tarihinde de "hocas›"na, bir sürpriz arma¤an sunuyordu: Türkiye’deki ö¤rencisinin sürprizi, "Türkiye’de kadavradan ilk baflar›l› karaci¤er naklini" gerçeklefltirdi¤i müjdesiydi. Bu müjdeyi iki y›l sonra, 15 Mart 1990 tarihinde,ö¤rencisinin yeni bir müjdesi izliyordu: "Say›n Hocam bugün, Türkiye’de bir ilk olan, çocuklarda canl›dan k›smi karaci¤er naklini gerçeklefltirdik."

6

D

Prof. Thomas E. Starzl’›n ömür boyu ö¤rencisi bu kez, “dünyada ilk olarak, ayn› canl› donörden k›smi karaci¤er ve böbrek nakli” ameliyat› gerçeklefltirmiflti.

radan bir ay, bir hafta geçtikten sonra Prof. Thomas E. Starzl, Türkiye’deki baflar›l› ö¤rencisinden bu kez, önceki ev ödevlerini de geçen "harikalar harikas›" yepyeni bir ev ödevi al›yordu: "Bugün, 24 Nisan 1990. Dünyada bir ilk olan, eriflkinde canl›dan k›smi karaci¤er naklini gerçeklefltirdik." Ömür boyu ö¤rencisi, kendinden bir ad›m daha ileri gitmifl, yaln›zca Türkiye’de de¤il, dünyada ilk kez, ‘eriflkinlerde canl›dan k›smi karaci¤er nakli’ gerçeklefltirmiflti." ‹ki y›l bir ay sonra ise, 16 May›s 1992 tarihinde, bu "harikalar harikas› ev ödevi"nin de harikas› yeni bir ev ödevi geliyordu Türkiye’den: Prof. Thomas E. Starzl’›n ömür boyu ö¤rencisi bu kez, "dünyada ilk olarak, ayn› canl› donörden k›smi ka-

A

raci¤er ve böbrek nakli" ameliyat› gerçeklefltirmiflti. *** ünyada ilk karaci¤er naklini gerçeklefltiren 87 yafl›ndaki dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Thomas E. Starzl ile, kendinden 20 yafl küçük ö¤rencisi dünyaca ünlü cerrah Prof. Dr. Mehmet Haberal, aralar›ndaki "hoca-ö¤renci" iliflkisini, k›rk y›l› aflk›n süre bugün de, "bilgi al›flverifli" yan›s›ra, “sevgi, sayg› ve vefa duygular›”n›n en üst düzeydeki yörüngesinde sürmektedirler.

fiimdi bu konudaki iki k›sa haberimizi bildirelim: "Prof. Mehmet Haberal’›n, 8 Aral›k 1988 tarihinde Türkiye’de ve Orta Do¤u’da gerçeklefltirdi¤i Baflar›l› ‹lk Karaci¤er Nakli’nin 25’inci Y›ldönümü nedeniyle, Türkiye Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Mehmet Haberal taraf›ndan 4-6 Aral›k 2013 tarihinde Ankara’da,", dünyada karaci¤er naklini ilk gerçeklefltiren Prof. E. Starzl onuruna bir bilimsel kongre düzenlenmifltir."


BD fiUBAT 2013

hepimiz birlikte elbette senin yan›nday›z. Senin tek ve her zaman en büyük dostun ve hayran›n, Derin Sayg›lar›mla, Tom Starzl." *** imdi de, küçük gibi görünse de, asl›nda çok büyük bir ricam var sizden: Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n Silivri Mahkemesi’nde yapt›¤› konuflmay› (11. sayfada) hemen flimdi okumay›n. Bekleyin, hiç olmazsa bir kaç saat sonra okuyun. Bir insan yaflam› s›n›rlar› içine kolay kolay s›¤d›r›lamayacak çal›flmalar›n ve bir insan yaflam› s›n›rlar› içinde kolay kolay sa¤lanamayacak baflar›lar›n sahibinin, hem de ne koflullarda nerelere ve nas›l s›¤d›r›lmaya çal›fl›ld›¤›n› ne kadar geç ö¤renseniz, o kadar iyidir. •

kinci haberimiz, Prof. Thomas E. Starzl’›n mektubudur: "Sevgili Mehmet" diyerek bafllad›¤› mektubunu Prof. Starzl, "Türkiye’de baflar›l› ilk karaci¤er naklinin Gümüfl Y›ldönümü Kongresi’nin kendi onuruna düzenlenmifl olmas›ndan heyecan duydu¤unu" belirterek sürdürmekte ve flöyle bitirmektedir: "Büyük üniversitende ve ilerlemesi için çok u¤rafl verdi¤in ve çok sevdi¤in ülkendeki karmafl›k durum her ne olursa olsun, bu konuda

meteakyol@butundunya.com.tr 7


BD fiUBAT 2013

Dünya T›p Bilimleri Akademisi Avrupa Temsilcisi Prof. Dr. Nadey Hakim, Silivri’de Prof. Haberal’› üçüncü kez ziyaret etti.

“Tanr›m... Haberal’› burada de¤il, hastanesinde hastalar›n›n bafl›nda göreyim.” Haber: PERV‹N KARAKULLUKÇU Foto¤raflar :ÖZKAN ÖZDEM‹R

G

eçen y›l›n Nisan ay›nda Silivri Cezaevi’nde ziyaret etti¤i Prof. Haberal’a “Burada senin yerine ben yatar›m, sen d›flar› ç›kmal›s›n; çünkü dünyan›n ve insanl›¤›n sana gereksinimi var” diyen Prof. Dr. Nadey Hakim, dokuz ay sonra geçen ay üçüncü kez ziyaretine geldi¤i onsekiz y›ll›k dostu için bu kez, “Dünyaca tan›nan ve sayg› duyulan ünlü biliminsan› Prof. Haberal, hem de hiçbir suçu yokken, dört y›l nas›l cezaevinde kapal› tutulur, bunu anlamam›z mümkün de¤ildir” dedi. Uluslararas› Cerrahlar Birli¤i eski baflkan› ve Londra Hammersmiths

8

Dünya T›p Bilimleri Akademisi Avrupa Temsilcisi Prof. Dr. Nadey Hakim

Hastanesi Organ Nakli Bölümü Baflkan› Prof. Dr. Nadey Hakim, Prof. Haberal’a ziyaretini bu kez, onun cezaevinde kurdu¤u “Dünya T›p, T›bbi Araflt›rma, Teknik ve Etik Bilimler Akademisi”nin Avrupa Temsilcisi s›fat›yla yapt›¤›n› söyledi.


BD fiUBAT 2013

"Prof. Haberal’›n yeri buras› de¤ildir. Onun bilimsel toplant›larda olmas› ve onurland›r›lmas› gerekirken cezaevinde kapal› bulundurulmas›n› anlamak da, anlatmak da olanaks›zd›r." Prof. Dr. Nadey Hakim, cezaevinde Prof. Dr. Mehmet Haberal’la yapt›¤› görüflmesini, büyük bir üzüntü içinde flöyle özetledi: “Görüflmemizde kendisine, hangi arkadafl›m›za, bilim akademimizde hangi görevi verece¤imizi dan›flt›m, bu konu yan›s›ra onun, akademimizle ilgili çeflitli konulardaki görüfllerini ö¤renmek istedim. Prof. Dr. Haberal ile, onun burada (Silivri’de) kurdu¤u

Dünya T›p Akademisi' nin gelece¤ini konufltuk, yeni çal›flmalar›m›z›n ilk ad›mlar›n› saptad›k. Örne¤in, Londra'daki Royal T›p Merkezi'nde, Baflkent Üniversitesi'ne ait bir temsil ve çal›flma odas› kurulmas› görüflü konusunda fikir al›flveriflinde bulunduk... Ve do¤al olarak, ‘Kardeflim kadar yak›n›m’ dedi¤im 18 y›ll›k dostumla elbette özel görüflmeler de yapt›k, an›lar tazeledik, özlem giderdik ama görüflmemizin ana konusunu tümüyle bilimsel çal›flmalar›m›z oluflturdu.

B

ilimsel çal›flmalar” sözcük-

leriden sonra Prof. Hakim sözü, “Haberal’›n cezaevinde yapt›¤› çal›flmalara ve onun cezaevin9


BD fiUBAT 2013

deki yaflam koflullar›na” getirdi ve bu konuda flöyle dedi: “Dünyan›n bu yar›s›nda ve özellikle Orta Do¤u ve Kuzey’inden Güney’ ine de¤in tüm Afrika’da karaci¤er naklinin babas› olarak bilinen ve sayg› duyulan Prof. Haberal’› cezaevi hücresinde hapsedilmifl olarak bir kez daha görmekten yine derin bir üzüntü duydum. Prof. Haberal’›n yeri buras› de¤ildir. Onun bilimsel toplant›larda olmas› ve onurland›r›lmas› gerekirken

oldu¤unu” söyledi ve flöyle dedi: “Organ nakli dünyas›ndaki tüm meslektafllar›m›z, birbirimize hep ayn› soruyu soruyoruz: ‘Bu masum insan neden cezaevinde tutuluyor, neden d›flar› ç›kar›lm›yor?’ Kuzey Afrika’daki meslektafllar›m›z da, Güney Afrika’daki meslektafllar›m›z da, Japonya’daki, Brezilya’ daki, Amerika’daki, Avrupa’daki, Avustralya’daki meslektafllar›m›z da birbirimize hep ayn› soruyu soruyoruz. Çünkü hepimiz Prof. Haberal’› çok yak›ndan tan›yoruz. O nedenle hepimiz, Prof. Habeeral’›n içerede de¤il, d›flar›da olmas› gerekti¤ini söylüyoruz. Evet, o d›flar›da olmal› ve hastalar›n› iyilefltirmeli. Hepimiz inan›yoruz ki, adil bir yarg›lama sonunda Prof. Haberal’›n suçsuzlu¤u aç›kl›kla ortaya ç›kacakt›r. Hangi yetkiliye ulaflabiliyorsa sesim, o yetkili duysun söylediklerimi: ‘Lütfen, lütfen, diyorum... Bu suçsuz insan, elinizden gelebildi¤i kadar k›sa bir sürede d›flar› ç›kar›ls›n... Hem de çok çabuk... Lütfen...” Prof. Dr. Nadey Hakim, Silivri’ den ayr›l›rken “Bu konudaki son sözleri” olarak flöyle dedi: “Tanr›’dan dile¤im fludur: Bundan sonraki ziyaretimde kardeflim Haberal’› cezaevinde de¤il, hastanesinde, hastalar›n› tedavi ederken göreyim...” •

“Organ nakli dünyas›ndaki tüm meslektafllar›m›z, birbirimize hep ayn› soruyu soruyoruz: ‘Bu masum insan neden cezaevinde tutuluyor, neden d›flar› ç›kar›lm›yor?’ cezaevinde kapal› bulundurulmas›n› anlamak da, anlatmak da olanaks›zd›r. Cezaevinde ve bildi¤iniz koflullar içinde olmas›na karfl›n kitaplar yaz›yor, bilimsel çal›flmalar yap›yor. Dünya T›p Akademisi gibi son derece önemli bir bilimsel kuruluflu cezaevi koflullar›nda oluflturmas›, onun ayr›ca çok güçlü bir kifli oldu¤unun da kan›t›d›r.”

P

rof Dr. Hakim, “Prof. Dr. Mehmet Haberal'›n cezaevinde bulundurulmas›n›n yaln›zca kendisinin ve Türkiye’nin de¤il, dünya üzerindeki tüm meslektafllar›n›n da önde gelen bir sorunu 10


BD fiUBAT 2013

Prof. Dr. Haberal’›n Silivri Mahkemesi'ndeki Konuflmas›

“Cezaevinde öyle bir ortamday›z ki, ko¤ufl, demir parmaklıklar, demir kapı, o demir kap›n›n üzerinde 10'a 15 santim boyutlar›nda gözetleme deli¤i, onun hemen alt›nda, 30'a 15 santim boyutlar›nda yemek verilen bir yer. Kusura bakmay›n Say›n Baflkan, bu durum, benim insani duygular›mla ve insanl›kla ba¤daflan bir ortam de¤ildir. Buradaki ortam›, ben bir insan olarak kabul edemiyorum. ‹çinde bulunduruldu¤umuz koflullar›, insani görüfllerimle, insani duygular›mla ba¤daflt›ram›yorum. Kusura bakmay›n Say›n Baflkan, bu ortam› bir iflkence olarak görüyorum kendime. Keza o cezaevinde bulunan durumu da bir ça¤dafl iflkence olarak görüyorum.” 11


BD fiUBAT 2013

Üç y›l, on aydan buyana tutuklu bulundurulan Prof. Dr. Mehmet Haberal,

“insani duygular›yla ve insanl›k görüflüyle ba¤daflmayan” Silivri Cezaevi’nin koflullar›n› ilk kez 17 Aral›k 2012 tarihinde Silivri Mahkemesi’nde, Yarg›çlar Kurulu karfl›s›nda yapt›¤› konuflmas›nda yukardaki sözleriyle aç›klad›. Silivri’de cezaevi ve mahkeme ortam›n›n koflullar›n› bir “ça¤dafl iflkence” deyimiyle tan›mlayan Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n bu konuflmas›n›n tam metni, geçen ay yay›mlanan duruflma tutanaklar›nda yer ald›. “Türkiye’de bir zamanlar hukuk” konusunda yap›lacak bir araflt›rmaya tarihsel bir belge oluflturaca¤›na inand›¤›m›z bu konuflma metnini sayfalar›m›zda yay›ml›yoruz.

S

ay›n Baflkan, Say›n Üyeler, Say›n ‹ddia makam›, çok teflekkür ediyorum. Say›n Baflkan, siz do¤al olarak hep flunu söylersiniz: ‘Biz burada millet ad›na karar veriyoruz’. Çok do¤ru; zaten arkan›zda ‘Adalet mülkün temelidir’ yaz›s› var. Ben ve Say›n Balbay da milleti temsil ediyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türk Milleti’ni temsil etmek üzere, Anayasa’n›n 80. maddesine göre binlerce çok de¤erli vatandafl›m›z›n oylar›yla seçilmifl milletvekilleriyiz; yani milli iradeyi temsil ediyoruz. Say›n Baflkan yine siz, Say›n Balbay konuflurken ‘Siz tutuklu iken seçildiniz’

dediniz. O da do¤rudur; biz tutukluyken seçildik. Ama flöyle bir geriye do¤ru bakarsak, 1950’li y›llarda merhum Say›n Mümtaz Fenik’i, merhum Say›n Osman Bölükbafl›’y› görürüz. Hadi o zaman diyelim ki, ‘Dönem de¤iflti, Anayasa de¤iflti.’ Bu kifliler, tutuklu iken seçilip tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelen çok de¤erli milletvekillerimizdi. Fakat daha sonra, 1987'de Ahmet Türk tutuklu iken aday gösterildi, milletvekili seçildi ve ertesi gün tahliye edildi, T.B.M.M.’ye geldi. Dahas› var: Çok daha yak›n geçmiflte, 2007'de Sabahat Tuncel ayn› flekilde tutuklu iken milletvekili seçildi ve tahliye edildi. Bu konuda her zaman söyledikle-

Say›n Baflkan ‘Biz burada millet ad›na karar veriyoruz’ diyorsunuz. Çok do¤ru. Ben ve Say›n Balbay da TBMM’de Türk milletini temsil etmek üzere binlerce çok de¤erli vatandafl›m›z›n oylar›yla seçilmifl milletvekilleriyiz; yani milli iradeyi temsil ediyoruz. 12


BD fiUBAT 2013

rimi flimdi yine söyleyeyim: “Anayasa de¤iflmedi, yasalar de¤iflmedi, acaba de¤iflen ne oldu ki biz binlerce vatandafl›m›z›n oylar›yla seçilen milletvekilleri hâlâ buraday›z? Yani cezaevindeyiz? Ve üstüne üstlük, her zaman sordu¤um bir soruyu da burada, yani cezaevinde, yine soray›m: ‘Suçum ne? Acaba neden buraday›m, yani cezaevindeyim?’ Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Size flimdi bir kitaptan, bir paragraf okuyaca¤›m”. Mahkeme Baflkan›: "Kitab›n ad›n›, yazar›n› okuyun." Prof. Dr. Mehmet Haberal: "Tabii okuyaca¤›m. Kitab›n ad›,

yaz›yor, aynen okumak zorunday›m. ‘Yalanc› flahit, efle¤e ters bindirilip yüzü boyand›ktan sonra halka tükürtülen, sonra cezaya çarpt›r›lan bir tiksindirici maskara idi. Bir ay süren yarg›lama, zulüm demekti.’

B

unlar› yazan bir ‹spanyol'

dur ve Kanuni devrinde ‹stanbul ad› alt›nda yaz›lan eser, dostumuz Fuat Car›m taraf›ndan Türkçe’ye çevrilmifltir. Say›n Baflkan, iki meslek vard›r ki bunlar, do¤rudan insan hayat›yla iliflkilidir. Birisi hekimlik mesle¤i, di¤eri de hakimlik. Bizlerin verece¤i

Ben 2009 Nisan ay›ndan beri bu davada tutuklu bulunmaktay›m. O gün sordu¤um soruyu, bugün de soruyorum: ‘Suçum ne?’ diyorum. ‘Atatürkçülük nedir?’. Yazar›, Falih R›fk› Atay. Onun ‘Atatürkçülük nedir?’ kitab›n›n 149. sayfas›ndan flu paragraf› okuyaca¤›m: ‘Kanuni Sultan Süleyman medreselerinde ilahiyatç›lar›n kontrolü alt›nda olmakla beraber, baz› müsbet ilimler okutulmaktayd›. Ulema s›n›f› da iltimass›z, kay›rmas›z dirsek çürüte çürüte yetiflmekte ve hiç olmazsa adaleti flimdi bile g›pta edece¤imiz gibi yürütmekte idiler.’ Böyle diyor Falih R›fk› Atay. Kad›lar birer dürüstlük sembolü idi. Yalanc› flahit, flimdiki tabiri özür diliyorum sizlerden de, çünkü kitapta öyle

kararlar do¤rudan do¤ruya insanlar›n hayat›n› etkilemektedir. Benim hekim olarak görevim hastam karfl›ma geldi¤i zaman onun hastal›¤›yla ilgili bütün tetkikleri yap›p, hastal›¤›n›n teflhisini koyup, tedavisini yapmakt›r. Dahas›, o hastam› bir dakika daha fazla yaflatabilmek için bile t›bb›n bütün imkânlar›n› kullanmakt›r. Bu hekim olarak benim görevimdir. Lütfen flimdi söyleyece¤imi yanl›fl anlamay›n›z. Yanl›fl anlafl›lmamas› için arkan›zda yaz›yor. ‘Adalet Mülkün Temelidir’. O halde hakimlerin görevi de, karfl›s›na gelen san›klar›, kiflileri, ne kadar imkân› varsa onlar› 13


BD fiUBAT 2013

kullan›p, e¤er suçlu ise suçunu ispat edip, cezas›n› vermektir. Ben bütün konuflmalar›mda hep flunu söyledim: Dedim ki, ‘Bir insan›n suçu varsa, lütfen onun cezas›n› verin ki baflkalar› o suçu iflleyip de hiç olmazsa onlar ma¤dur olmas›n’. Bunu neden söyledi¤imi de aç›klayay›m:

S

ay›n Baflkan›m, Kuran'› Ke-

rimde Bakara Suresi’nin 179. ayeti flöyle bafllar: ‘Allah der ki, ey ak›l sahipleri, k›sasta sizin için hayat vard›r. Umulur ki suç ifllemezsiniz, baflkalar›n› ma¤dur etmemek için’... Dolay›s›yla sizin ve bizim, hakimlerin ve hekimlerin görevleri, insanlar› bir an önce topluma kazand›rmakt›r. E¤er bunu yapmazsak, elbette takdiri millet verir veya o meslek sahipleri verir. Ben 2009 Nisan ay›ndan beri bu davada tutuklu bulunmaktay›m. O gün sordu¤um soruyu, bugün de soruyorum: ‘Suçum ne?’ diyorum. Say›n Baflbakan’›n k›sa bir süre

önce dedi¤ini hat›rlay›n›z: ‘‹ddia sahibi, iddias›n› isbat etmekle yükümlüdür’. Say›n Baflbakan’›n sözüdür, bu. fiimdi e¤er ortaya bir iddia at›l›yorsa, önce o iddian›n isbat edilmesi gereklidir. Nas›l ki biz hekimler hastal›¤›n teflhisini koyup, tedavisini yapmakla yükümlü isek, iddia sahibi de elbette ki iddias›n› isbat etmekle yükümlüdür. ‹ddia sahibi iddias›n› gerçekten somut belgelerle, bilgilerle isbatlarsa, o kifliye mutlaka gereken yap›lmal›d›r. Ben hala bekliyorum yani 13 Nisan 2009' dan bu yana, bugüne de¤in hâlâ bekliyorum ve soruyorum: ‘Suçum ne?’ diyorum. fiimdi buradaki bütün insanlara soruyorum; dünyadaki bütün insanlara soruyorum. Diyorum ki, ‘Suçumun ne oldu¤unu bilen varsa lütfen söylesin de, ben de ö¤reneyim ve ben de hiç olmazsa bunu aç›klayay›m: Diyeyim ki, tamam suçum bu. Ben de hiç olmazsa bir daha o hatay› yapmayay›m diye cezaland›r›lay›m ki, baflkalar› da o hatay› yaparak hiç olmazsa onlar da ma¤dur olmas›n’. Say›n Baflkan, bu güne kadar ortada isbat edilen bir iddia yok. ‹flte gelebildi¤im kadar›yla, yani sa¤l›¤›m müsaade etti¤i oranda ancak, bu davalara gelebiliyorum. Çünkü gerçekten, zaman zaman hayat›m› risk alt›na alabilece¤im kadar çok ciddi s›k›nt›lar›m oldu. Ama zorunlu oldu¤um durumlarda ve zaman zaman da sizlerin davetiniz üzerine

Say›n Baflbakan’›n k›sa bir süre önce dedi¤ini hat›rlay›n›z: ‘‹ddia sahibi, iddias›n› isbat etmekle yükümlüdür’. 14


BD fiUBAT 2013

buraya geldim ve duruflmalar› izledim. Ve burada gördüm ki her iddian›n yan›nda somut belge olmas› laz›m. T›p kitaplar› yan›s›ra, burada art›k yasalar› da ö¤renmek durumunda kald›m. ir de, lütfen beni mazur görün, önce CMK'n›n 34. Madde’sini açt›m. ‹flte hakimler kararlar›n› yazmak, aç›klamak durumundalar. Benim de bilmem gerekiyor neden tutukland›¤›m›, neden burada, yani cezaevinde oldu¤umu...

B

kemenin ama e¤er ‘Adalet Mülkün Temeli’ ise ve adalet yüceler yücesi Allah'›n emri ise, muhakkak ki Allah adaleti emreder, çirkin iflleri fenal›¤› yasaklar. O düflünüp tutas›n›z diye size ö¤üt veriyor. Öyle diyor Allah ve her Cuma günü camiye gidenler imam efendinin ç›k›p en sonunda ‘Ey cemaati müslümin’ deyip, bu Nas suresinin 90. ayetini okuduklar› zaman herhalde bir mesaj vermek istiyor. Hep merak etmiflimdir, ‘Acaba bu mesajdan kaç kifli gerçek anlam›yla ö¤üt ald›’ diye. Öyle diyor çünkü

Bu davran›fllar›yla onlar gösterdiler ki burada bir sürü masum insan, gerçekten somut herhangi bir delil ortaya konmadan maalesef ma¤dur edilmifllerdir. Yani bunu bu flekilde ö¤rendim. En son ç›kart›lan üçüncü yarg› paketinde de 97. ve 98. maddelerde çok aç›k ve net olarak, ‘Bilgiler somut olarak gündeme getirilmeli ona göre de¤erlendirilmeli’ ifadesi yer al›yor. Ama gördük ki sizler, tabii hepimizi yukar›dan afla¤›ya ayn› gerekçelerle ayn› sepetin içerisine koydunuz. Burada bulunan yak›n tan›d›¤›m kifliler ve resmi görevim nedeniyle tan›d›¤›m kifliler d›fl›nda, ilk kez burada karfl›laflt›¤›m kifliler var. Yani herhangi bir iliflkim olmayan kifliler var. Ama gördüm ki hepimiz ayn› flekilde, ayn› sepetin içinde bir araya getirildik. Tabii karar nihayet sizin, yani mah-

Allah. ‘Yani ö¤üt al›n›z ki, hiç olmazsa insanlara zarar›n›z dokunmas›n’. Say›n Baflkan, Alman köylüsü ne dedi? ‘Kral efendi, Berlin'de yarg›çlar var’ dedi. Tabii ben de temenni ederim ki hepimiz, ‘Silivri'de de yarg›çlar var’ diyelim. ‘Silivri’de de adaleti uygulayan yarg›çlar var’ diyelim. nan›yorum ki 13 Aral›k’ta va-

İ

tandafllar›m›z, ki onlara çok teflekkür ediyorum, o toplant›ya kat›lanlar, ‘Biz Silivri'de yarg›çlar oldu¤una inanarak buraya geldik; inan›yoruz ki onlar Allah'›n emri olan adaleti uygulayacaklard›r’ inanc›yla buraya geldiler. Bu davran›fllar›yla 15


BD fiUBAT 2013

onlar gösterdiler ki burada bir sürü masum insan, gerçekten somut herhangi bir delil ortaya konmadan maalesef ma¤dur edilmifllerdir.

S

ay›n Baflkan, çok k›sa bir fley soraca¤›m: ‘Acaba aran›zda bizim bulundu¤umuz ortamlar›, cezaevinde bulundu¤umuz ortamlar› kaç kifli gördü ve flu anda burada bulundu¤umuz ortamlar› kaç kifli gördü?’ fiimdi biz cezaevlerinde öyle bir ortamday›z ki, ko¤ufl, demir kap›, demir parmakl›klar, o de-

varsa ortaya ç›karacaks›n›z. Ama buradaki ortam›, yani d›flar›s›n› kastediyorum, gerçekten ben bir insan olarak kabul edemiyorum. ‹çinde bulunduruldu¤umuz koflullar›, insani görüfllerimle, insani duygular›mla ba¤daflt›ram›yorum ve kusura bakmay›n adeta bir iflkence olarak görüyorum kendime. Keza o cezaevinde bulunan durumu da bir iflkence olarak görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti hepimizin vatan›d›r Say›n Baflkan, Say›n Üyeler. Siz benim yafl›ma biraz yak›n olabilirsiniz ama di¤erleri, Say›n Üyeler ol-

Burada gerçekten bizim içinde bulundu¤umuz ortam, 21. Yüzy›lda Türkiye Cumhuriyeti’ne yak›flmayan (...) ‘ça¤dafl bir iflkence’ konumudur. Bu durumu kabul etmek, gerçekten mümkün de¤ildir. mir kap›n›n üzerinde 10'a 15 santim boyutlar›nda gözetleme deli¤i, onun yan›nda, hemen alt›nda, 30'a 15 santim boyutlar›nda yemek verilen bir yer. Yemek verilece¤i zaman gelip o kap›y› aç›yorlar, onun d›fl›nda demir kapal›. fiimdi tabii, kusura bakmay›n, bu durum, benim insani duygular›mla ve insanl›kla ba¤daflan bir ortam de¤ildir, Say›n Baflkan. Ayr›ca buray› da, özellikle size belirtmek isterim, flurada gelip, gerçekten medeni bir flekilde oturup, gayet tabii sizler bizi yarg›l›yorsunuz, yarg›layacaks›n›z, suçumuz 16

dukça gençler. Ben odun ateflinin ›fl›¤›nda ders çal›flan, karda ç›plak ayak yürüyen Mehmet Haberal'›m. Bugün lazer kullan›yorum ve Allah nasip etmifl dünyada da birtak›m ilklerin alt›na, ülkemde de birtak›m ilkelerin alt›na imza atm›fl Mehmet Haberal'›m. a, lütfen yanl›fl anlafl›lma-

H

s›n, bunu, flunun için söylemiyorum: ‘Bak›n ben ne maharetliyim, bak›n ben flunlar› flunlar› yapm›fl bir kifliyim... Hay›r. Benim baflar›m, Türkiye Cumhuriyeti’nin baflar›s›d›r, Say›n


Baflkan." Mahkeme Baflkan›: "(bir kelime anlafl›lamad›)." Prof. Dr. Mehmet Haberal: "Türkiye Cumhuriyeti’nin baflar›s›d›r. Çünkü bu baflar›, yokluklardan, yoksulluklardan, s›f›rdan hayatlar› pahas›na bu vatan› kurtaran, bu devleti kuran, bize emanet eden Atatürk, arkadafllar› ve aziz flehitlerimizin eseridir. Onun için ben onlar› her zaman rahmetle ve flükranla an›yorum. Ve hatta cezaevinde dolafl›rken, o gerçekten adeta bir iflkence diye kabul etti¤im ortamda dolafl›rken bile bazen espri yap›yorum, diyorum ki: ‘Çok flükür Malta'da de¤iliz, Türkiye Cumhuriyeti hudutlar› içerisindeyiz.’ Burada, hiç olmazsa yak›nlar›m›z geliyorlar, bizi görüyorlar. Sokrat'a sormufllar ‘Dünya nas›l ayakta duruyor?’ demifller. ‘Adaletle’ demifl. ‘E¤er adalet zedelenirse ülkede zorba ortaya ç›kar.’ Say›n Baflkan, söyledi¤im gibi, yüceler yücesi Allah'›n emri olan adalet e¤er uygulan›r ve gerçekten suçlu olan herhangi biri, varsa, ortaya ç›karsa, elbette gerekeni neyse onu yapars›n›z. Fakat ben fluna inan›yorum, Say›n Baflkan... Burada gerçekten bizim içinde bulundu¤umuz ortam, Türkiye Cumhuriyeti’ne yak›flmayan, 21. yüzy›lda Türkiye Cumhuriyeti’ne yak›flmayan ve bir arkadafl›m›z›n deyimiyle söyleyeyim, ‘ça¤dafl bir iflkence’ konumudur. Bu durumu kabul etmek, gerçekten mümkün de¤ildir. Arkadafllar›m dün yurtd›fl›ndan, Abudabi'den geldiler. Benim binlerce meslektafl›mla, arkadafl›mla orada bu-

Önce ülkemize, sonra adalete sahip ç›kmak zorunday›z. Çünkü adaletin olmad›¤› yerde anarfli vard›r.

lunmam gerekiyordu. Neden? Çünkü uluslararas› o derne¤in baflkan›y›m ben. Dünya Ortado¤u Organ Nakli Derne¤i’nin baflkan›y›m ve derne¤imizin geçen hafta Abudabi’deki bilimsel toplant›s› için benim orada olmam gerekiyordu.

P

eki neden gitmedi Haberal?

Baflkan› oldu¤u uluslararas› derne¤in böyle önemli bir toplant›s›na neden kat›lmad› Haberal? Çünkü Haberal cezaevinde... Türkiye Cumhuriyeti hudutlar› içerisinde cezaevinde. Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› buraya geliyor beni ziyaret ediyor ve derne¤in ilerideki y›llardaki program› için benim görüfllerimi ö¤renmek istiyor. Yani ülkemiz art›k bu tip olaylarla daha fazla zedelenmemeli Say›n Baflkan. Hepimiz, en de¤erli varl›klar›m›za sahip ç›kmak zorunday›z. Yani... Önce ülkemize, sonra adalete sahip ç›kmak zorunday›z. Çünkü adaletin olmad›¤› yerde anarfli vard›r. Say›n Baflkan, çok teflekkür ederim." • 17


F›rçalayarak Serdar Günbilen

18


BD fiUBAT 2013

Baflkent Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri

Baflkent Üniversitesi'nde 13-20 Kas›m 2012 tarihleri aras›nda düzenlenen Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri program›n›n son gününde Prof. Dr. Mehmet Haberal ile çal›flma f›rsat› bulan arkadafllar› Prof. Dr. Zafer Öner, Prof. Dr. Gülnaz Aslan ve Prof. Dr. Gökhan Moray, Prof. Haberal ile yaflad›klar› ilginç an›lar› etkinli¤e kat›lan konuklarla paylaflt›. Ocak say›m›zda bafllad›¤›m›z yaz› dizimize Prof Dr. Zafer Öner’in an›lar›yla devam ediyoruz.

Prof. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Prof Dr. Zafer Öner’den naklen Bendeniz ifllerini birtürlü bitiremeyen bir hekim oldu¤um için servise erken gelen geç giden biriydim. Bir gün merdivenlerde karfl›laflt›k ve bana "Kardeflim sen ihtisastan sonra Hacettepe’de kalacaks›n, yar›n gel yan›knöbet listesini yapaca¤›z." dedi. Liste yap›ld›. Haberal'la gün afl›r›

nöbetçiyiz; birgün o, birgün ben... Ben o s›rada k›demli doktorum ve üç günde bir zaten nöbetçiyim. Ama yapacak birfley yok emir demiri keser , bilirsiniz. Haberal gece gündüz demeden ameliyat yapard›. Bir gece yar›s› portokaval flant yapt›¤› bir hastaya yatak bulamad›k. Genel cerrahideki 19


BD fiUBAT 2013

dört yatak pediatrik GKDC deki hocam›z Ayd›n Aytaç'›n eriflkin hastalar› için ayr›lm›flt› ve o yataklar bofltu. Hastay› o yataklardan birine yat›rd›k. Ertesi gün k›yamet koptu. Bu cesaret nereden geliyordu. Ayd›n Aytaç sevilen ve de korkulan hocalar›m›zdand›. "si" otunun ot olmay›p karbondioksit oldu¤unu ilk ondan ö¤renmifltim. Neyse... "Abi dedim. Ne yapaca¤›z?" "Kardeflim, yata¤›m›z boflal›nca hastam›z› çekece¤iz. Türkiye Cumhuriyetinin hastas›n› Türkiye Cumhuriyetinin yata¤›na yat›rd›m. Ne var bunda, hiç kimse hiçbirfley yapamaz"dedi. "Ama Hacettepe’yi iflgal etti¤iniz söyleniyor." dedi¤imde ise "Ne Hacettepe’si kardeflim, bu hastalar için Türkiyeyi iflgal edece¤im!" dedi. Bunu dedi¤i zaman yeni uzmand›! Burada cesaretin ve ne yapaca¤›n› bilmenin önemini gördüm. *** günlerde k›sa dönem askerlik ç›kt›. Alt› kiflilik ko¤uflta yatan bir hastam MSB Ferit Melen’den sevkimin GATA’ya yönlendirilmesinde yard›mc› oldu. Üç kifliyiz, ikisi doçent: Cihangir Çelik, Tuncer Karpuzo¤lu bir de ben. Prof. Dr. General ve bölüm baflkan› ile cerrahi servisinde vizit yaparken, Cihangir Çelik ve Tuncer Karpuzo¤lu birer soru sordular. Vizitte so¤uk bir hava esti. Ben de bir soru sorunca vizit sonland› ve bafl asistan bizi toplay›p, art›k vizitlere kat›lmam›za gerek olmad›¤›n› sadece imza atmam›z›n yeterli olaca¤›n› bildirdi.

O

20

Ben de durumu Haberal'a aktard›m. "Tamam kardeflim, hemen görevinin bafl›na dön " dedi. Ama erken gelen Hacettepe'de kalma teklifi nedeniyle zaten flimflekler üzerimdeydi ve bu nedenle çok tedirgindim. Görevime de bafllama cesaretini gösteremedim. Askerden sonra birgün asansörden inerken Haberal ile karfl›laflt›m. "Sen art›k asansör mü kullan›yorsun? Seni azlettim kardeflim" dedi. Merdivende al›nm›fl, asansörde azledilmifltim. Bilirsiniz Haberal asansör kullanmaz. Asansöre binmek bofla geçen zamand›r. Bofla geçen zamana tahammülü yoktur Haberal'›n. Ben ogün disiplini, hiyerarfliyi, verilen görevi yapmaman›n nelere malolabilece¤ini gördüm. Ama ifl iflten geçmiflti. unun üzerine toplum hekimli¤ine geçtim. Etimesguttaki küçük hastanemizin genel cerrahl›¤›n› yürütüyordum. Amac›m daha önce tamamlayamad›¤›m PhD program›n› tamamla-

B


BD fiUBAT 2013

y›p diplomas›n› almakt›. Bu nedenle cerrahi araflt›rmaya daha s›k gider olmufltum. O s›rada Tuncer Karpuzo¤lu da orada baz› araflt›rmalar yap›yordu. Ben tezimi haz›rlarken ona da yard›m ediyordum. Akdeniz Üniversitesi’ni kuraca¤›n›, beni yan›na alaca¤›n› ve ABD'ne yollayaca¤›n› söylüyor, ben de tamam diyordum. Ancak Hüsnü hocamla karfl›laflt›¤›mda Genel Cerrahi'ye dönmemi önerdi. Döndüm... Uzunca bir süre Hüsnü hocamla çal›flt›m. Sonra A grubuna geçtim grubun sorumlusu geçici olarak Haberal idi. Sonra B grubuna geçtim sorumlu yine Haberal idi , C’ye geçtim yine Haberal. D’ye geçtim, o grup zaten Haberal'›nd›.

KADER‹M HABERAL’LA KES‹fi‹YORDU Köpeklerde karaci¤er nakilleri yap›-

yorduk yaflatabilmek için ola¤an üstü çabalar gerekiyordu. Böbrek nakilleri son h›zla gidiyordu. Bir gecede dört böbrek nakli yap›labiliyordu. Bu h›za ne nefrolojinin ne de ameliyathanenin kapasitesi yetiyordu. Yetkililer sorunu çözmek yerine adeta transplantasyonun h›z›n›n kesilmesini istiyorlard›. Bunun üzerine Haberal servisteki odalardan birine bir dializ makinas› koydurdu. Yetmedi, bir makina daha eklendi. Yine de yetmiyordu... Tam bu s›rada "Cici Anne"nin deste¤i, di¤erlerinin de üzerine eklendi. Büyük bir miktar paray› vakf›n de¤il Haberal'›n ad›na bankaya yollad›. Bu paran›n kuruflu heba edilmedi ve amac› d›fl›nda kullan›lmad›. Böylece Organ nakli ve yan›k te-

Bu paran›n kuruflu heba edilmedi ve amac› d›fl›nda kullan›lmad›. Böylece Organ nakli ve yan›k tedavi vakf›n›n ilk binas› al›nm›fl oldu. Dializ sorunu çözülmüfltü. davi vakf›n›n ilk binas› al›nm›fl oldu. Dializ sorunu çözülmüfltü. Cici anne mi kim? Biraz önce ad›n› söylemekten korktu¤umu söyledi¤im Atatürk'ün rahlei tedrisinden geçmifl, yafl›n›n doksan›n üstünde oldu¤unu söyleyen, istiklal madalyal› bir iyilik mele¤i. Ruhu fladolsun... Evet dializ sorunu çözülmüfltü. Ancak ameliyathanedeki sorunlar devam ediyordu ve ikinci bina da eklendi. Harcanan her kurufl hastaya, ö¤renciye ve insanlara gidiyordu. ‹htiyaca göre yavafl yavafl "Türkiye'nin iflgali!" bafllam›flt›.

D

aha sonraki günlerde ayd›nlar dilekçesi denen olay patlak verdi. Hacettepeden Hüsnü Göksel, M. Haberal, Bozkurt Güvenç ve ben bu dilekçeye imza atm›flt›k. Hüsnü beyle Haberal beni "Sen imzalama" diye uyarm›fllard›. Dinlemedim. Befl y›l özlük ifllerim durduruldu. 21


BD fiUBAT 2013

Burada emrinde çal›flan› koruma ve kollama refleksini ve de azmin elinden hiçbirfleyin kurtulmayaca¤›n› gördüm. Çünkü her zorlu¤un bir çaresini buluyordu, Haberal. *** irgün acil flartlarda, portal hipertansiyona sebep olmufl renal kanserli bir hastan›n karn›ndan, karn›n›n yar›s›n› kaplayan bir kitle ç›kard›m. Ameliyat bölgesinden olan kanamay› durduramay›nca Haberal'› ça¤›rd›m. S›k›yönetime, soka¤a ç›kma yasa¤›na ra¤men çabucak geldi.

B

Burada emrinde çal›flan› koruma ve kollama refleksini ve de azmin elinden hiçbirfleyin kurtulmayaca¤›n› gördüm. Çünkü her zorlu¤un bir çaresini buluyordu, Haberal. Bu gibi durumlarda gelmemek, telefonun fiflini çekmek, arayan asistan› arad›¤›na piflman etmek, hatta küfür etmek Haberal'la ba¤daflan fleyler de¤ildi. ‹ki eli kanda olsa gelir ve sorunu mutlaka çözerdi. Ama bu hastada olmad› ve kanama durdurulamad›; yeterli miktarda kan› da bulamad›k, zaten terminal dönemdeydi ve hastam›z› 22

kaybettik. Ancak buna ra¤men hastay› mutlaka mortalite toplant›s›na ç›kartmam› ve ölüm sebebinin irdelenmesini istedi. "A¤abey, göle yo¤urt çald›k tutmad›." diyecek oldum. "Kardeflim bu hasta ne göl ne de yo¤urt, mortalite toplant›s›na ç›kartal›m da hatam›z var m›, anlayal›m" dedi. Yani neyse o. Hesap vermekten kaçmak diye birfley yok. ece saat iki s›ralar›. Ameliyat› b›rak›p evine gidece¤ine, bana dönüp "Sana kadavradan karaci¤er ve böbrek alman›n tekni¤ini göstereyim." dedi ve her ikisini de üflenmeden gösterdi. Sonra da insizyonu ihtimamla kapatmam› isteyerek evine döndü. Ayn› gün yani birkaç saat sonra o günün rutin ameliyatlar› için ameliyathaneye tekrar geldi¤imde Prof Dr. Yüksel Bozer'i Haberal'›n ameliyat›ndan ç›karken gördüm. Kalp çevresinden iki litreye yak›n kanl› s›v› boflalt›lm›flt›. Üç saat önce bana e¤itim veriyordu. fiaflk›na dönmüfltüm. Daha önce tafl düflürürken, midesi hafif hafif kanarken ameliyat yapt›¤›na flahit olmufltum ama böylesine hiç rastlamam›flt›m. Buradaki k›ssadan hisseyi size b›rak›yorum. Herfleye ra¤men e¤itim aflk› m› dersiniz yoksa baflka birfley mi ? Onu siz bulun. Ben kendi pay›ma "pes vallahi" demekten baflka söz bulam›yorum.•

G


BD fiUBAT 2013

A

yn› Bayra¤›n Kutsal Sevincini Tafl›yanlar

Gün ›fl›d› ›fl›yacak... Ankara’da sabah oluyor

neredeyse... Günün ilk ›fl›klar› ilk kez vuruyor An›tkabir’e... Oradan yans›y›p yay›l›yor dalga dalga görkemli flehrin üzerine... Moru sar›ya, sar›y› beyaz sar›ya götürerek, hayat veren bu ›fl›klar›n ilk düfltü¤ü yerde, bir baflka hayat veren yafl›yor... 23


BD fiUBAT 2013

Tutsak, ezilmifl, sömürülmüfl, insanl›ktan

uzak yaflama terk edilmifl bir ulusu silkeleyen, onu flerefli geçmifline yak›fl›r bir yaflam ortam›na çeken, ona ba¤›ms›zl›¤›n› tatt›ran, ona özgürlü¤ün kutsall›¤›n› ö¤reten, ona insan olman›n en yüce onuruyla, bir baflka hayat veren yafl›yor...

G

ünefl dediniz mi ilikle-

riniz ›s›n›r. A¤açlara su yürür. Dallar baharlan›r. Cans›zlar canl›lafl›r... An›tkabir’de yatan›n ad›n› and›n›z m› da öyle olur iflte. Atatürk dediniz mi, silkinirsiniz, uyan›rs›n›z… Uygarl›¤a do¤ru, kardeflli¤e do¤ru, bar›fla do¤ru, insan› insan eden ilkelere do¤ru, ayd›nl›k yar›nlara do¤ru koflarak canlan›rs›n›z… ‹kisi de can verendir… ‹kisi de hayat verendir… Biri do¤ada, di¤eri düflünde, sosyal yaflamda, ulus bilincinde, yurt sevgisinde... Ne zaman güneflten yoksun kalsan›z önce ürperir, sonra üflür, daha sonra sarar›p solars›n›z. Çarp›t›r sizi güneflsiz olmak... Hasta olursunuz. Benli¤inizin usul usul yok oldu¤unu, kemirildi¤ini, iskeletinizin çöktü¤ünü hissedersiniz. Atardamar atmaz, iflleyen yürek ifllemez, gören gözler görmez olur. Yaflayamazs›n›z güneflsiz bir dünyada... Bu, öteki için de böyledir. Atatürk

24

Atatürk dediniz mi, silkinirsiniz, uyan›rs›n›z… Uygarl›¤a do¤ru, kardeflli¤e do¤ru, bar›fla do¤ru, insan› insan eden ilkelere do¤ru, ayd›nl›k yar›nlara do¤ru koflarak canlan›rs›n›z…


BD fiUBAT 2013

için de… Onun ilkelerinden uzaklaflt›kça, ayn› toprakta yaflayan, ayn› bayra¤›n kutsal sevincini tafl›yanlar, binlerce, on binlerce, yüz binlerce flehit kan› ile sulanm›fl olan, bu topraklar›n gerçek de¤erini bilmez olurlar; ay y›ld›zl› bayra¤›n kutsall›¤›ndaki tada varamaz, düflman kesilirler. Durur damarlar›ndaki asil kan. Akmaz olur... Muhtaç oldu¤u kudret, onu bu ihanetten dolay› terk eder gider... Soluk al›p veriflinde özgürlü¤ü de¤il, sömürülmeye yönelifli, tutsakl›¤a zincirleniflini yaflar. Gören gözlerinde alabildi¤ine uzanan kendi yurt topraklar› de¤il, ona göz dikmifl olanlar›n içeridekilerle iflbirli¤i yaparak yang›n yerine çevirdikleri, iflgal alt›nda bir y›k›nt›d›r. ‹çmek için uzand›¤› tertemiz suda gördü¤ü, kirli, alçak bir düflman çizmesinin yans›mas›d›r.

Onun ilkelerinden uzaklaflt›kça, ayn›

toprakta yaflayan, ayn› bayra¤›n kutsal sevincini tafl›yanlar, binlerce, on binlerce, yüz binlerce flehit kan› ile sulanm›fl olan, bu topraklar›n gerçek de¤erini bilmez olurlar; ay y›ld›zl› bayra¤›n kutsall›¤›ndaki tada varamaz, düflman kesilirler.

Atatürk ilkelerinden uzaklaflt›kça, bu gaflet ve dalalete düfltükçe, görebilece¤iniz manzaralar, duyabilece¤iniz fleyler bunlard›r iflte...

B

u nedenledir ki; nas›l güneflsiz bir dünyada yaflayamazs›n›z, Atatürk ilkelerinden yoksun bir dünyada da, Türk ulusu olarak yaflayamazs›n›z... Atatürk do¤al› bir yüzy›l olmufl öyle mi? Ya öleli?.. Öleli mi? Ölür mü insan›, topra¤›, bayra¤›, uygarl›¤›, özgürlü¤ü, ba¤›ms›zl›¤›, onuru bir araya getirenler? Bunlardan yoksun yaflayanlara taze kan, yürek, bilek, ak›l ve irade gücü verenler ölür mü? Mustafa Kemal’ler ölmez; Atatürk olup ölümsüzleflirler... Türk’ü öldürmeden Atatürk'ü; Atatürk’ü öldürmeden Türk’ü öldüremezsiniz evrende... Bu söz gerçe¤in ta kendisidir...

Bizim içerdeki ya da d›flardaki düflmanlar›m›z, ne zaman baflkald›racak olsalar, önce Atatürk’e dil uzat›rlar. Onu küçük düflürmeye, yeryüzünde benzeri olmayan baflar›s›n›, devrimlerini kötülemeye çal›fl›rlar. Bunda baflar›ya ulaflsalar, Türk’ü de silerler haritadan… Ama böyle düflünen talihsizlere, hak ettikleri dersi verecek kuflaklar yetiflmifltir çok flükür... Onu rahat uyutan, onun Cumhuriyeti emanet etti¤i gençlerdir. Bu gençler, bazan on sekizinde ç›kar karfl›m›25


BD fiUBAT 2013

Yafllar› ne olursa olsun, yüreklerinde ve kafalar›nda Atatürk meflalesi yand›¤› için gençtirler. Atatürk uyumaz…

za, bazan yetmiflinde… Yafllar› ne olursa olsun, yüreklerinde ve kafalar›nda Atatürk meflalesi yand›¤› için gençtirler. Atatürk uyumaz… Su uyur, düflman uyur, Atatürk uyumaz…

N

itekim, son y›llarda yaflad›¤›m›z ac› olaylar da göstermifltir ki, gerçekten de Atatürk uyumuyor. Yurdunu, ulusunu, tüm içerdeki ve d›flardaki düflmanlara karfl›, tek bafl›na, bir fikir olarak, bir ideal olarak, bir yaflam felsefesi olarak bekliyor... 26

Güneflten uzaklaflmay›n›z, ölürsünüz... Atatürk ilkelerinden uzaklaflmay›n›z, çökersiniz… Tutsak olursunuz, benli¤inizi yitirirsiniz, susuz, havas›z kal›rs›n›z… Atardamar›n›z atmaz, iflleyen yüre¤iniz durur olur. B›rakmazlar size yaflam için gerek duydu¤unuz fleyleri... Hiçbirini b›rakmazlar size!.. Biliniz ki, Türk’ün en büyük ve tek dostu yine Türk’tür… Türk’ü Atatürk’le, Atatürk’ü Türk’le yaflat›n›z… Bu görev sizin... • Sabiha Gökçen 1981 (Atatürk’le Bir Ömür)


T. Özakman’›n Dirilifl, fiu Ç›lg›n Türkler ve Cumhuriyet-Türk Mucizesi eserlerinden oluflan Türkiye Üçlemesi, toplam 623 bask› yapm›flt›r. Yazar bu kez yine yak›n tarihimizin büyük konular›ndan biri olan K›br›s sorununu yazd›. K›br›s’›n fethinden günümüze kadarki çarp›c› olaylar›, direnifl destanlar›n›, K›br›s’›n yüz y›ll›k Milli Mücadelesini ve Bar›fl Harekât›n› bir bütün olarak yine belge-roman tarz›nda iflledi. Ç›lg›n TürklerK›br›s’›n da üçlemenin gördü¤ü benzersiz ilgiyi görece¤ine inan›yoruz. Okumaya bafllay›nca hak vereceksiniz.

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 Anafor (Rum.)

6 Jenerasyon (Fr.)

2 Stres (‹ng.)

7 Kopya (‹ta.)

a-Şikayetçi b-Eksi elektrot c-Ruhsal gerilim d-Varlığı bilinmeyen

a-Molekül yapısı b-Kale çizgisi c-Pervane d-Kısa imza, imce 12 Rantiye (Fr.)

a-Güçlü heyecan b-Yönelteç c-Getirimci d-Gözleme dayalı

a-Hikayecik b-Doğaçlama c-Niteliksiz d-Taklit 8 Link (‹ng.)

3 Çek (‹ng.)

13 Simetrik (Fr.)

a-Ayrıntı b-Töretanımaz c-Fizik bilimi d-Mütenazır

a-Karşı akım b-Elektronik devre c-İlişim, bağlantı d-Kırık Çizgi

a-Çözümleme b-Yazılı belge c-Öğreti d-Ölçü birimi

9 Matine (Fr.)

4 Gönye (Rum.)

14 Sofistike (Fr.)

a-Açıkgöz b-Sırnaşık c-Yanıltıcı, yapmacık d-Palavra atan

a-Gündüzlük b-Kare deseni c-Sentetik madde d-Bilimsel söz

a-El aynası b-Dik açı ölçeri c-Yapay reçine d-Kilit açar

10 Nosyon (Fr.)

5 Filtre (Fr.)

a-Açık yürekli b-Saçma, zırva c-Kuşkucu, şüpheci d-Süzgeç Yan›tlar: 151. sayfada 28

11 Paraf (Fr.)

a-Kuşak, nesil b-Acıklı, hüzünlü c-Gösterişli d-Moda yaratan

a-Girdap, burgaç b-Dirençli c-Başarılı d-Göz dokusu

15 Tandans (Fr.)

a-Yaşlı erkek b-Kavrayış c-Gelenekçi d-Sırnaşık (Fr.) Frans›zca, (Rum.) Rumca (‹ng.) ‹ngilizce, (‹ta.) ‹talyanca

a-Çok karışık b-Eğilim, yönelim c-Yeraltı siperi d-Tahta set


Atatürk’ün Dünyas› Cengiz Önal

D

›fl iliflkilerimizde dürüst ve aç›k olan siyasetimiz, Özellikle bar›fl fikrine dayal›d›r. Uluslararas› herhangi bir meselemizi bar›fl vas›tas›yla çözmeyi aramak, bizim menfaat ve anlay›fl›m›za uyan bir yoldur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

Atatürk’ün 38 D›fl Siyaseti irebir veya dolayl› yoldan ilifl-

B

kimiz olsun-olmas›n bütün dünya devletleri iyi bilir ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin d›fl siyasetine Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün karizmatik, devrimci kiflili¤i ve liderli¤i yön vermifltir. ‹ç siyasetimiz aç›s›ndan da bunu rahatl›kla söylemek mümkündür. Ulu Önder’in sa¤l›¤›nda, içeride devlet yönetiminde siyasi aç›dan herhangi bir sorun yaflanmad›¤› gibi, komflular›m›zla ve di¤er devletlerle olan iliflkilerimizdeki bütün sorunlar da, bar›flç›l bir anlay›fl ile çözümlenmifl ve ikili iliflkilerimiz memnuniyet verici bir flekilde yürütülmeye bafllanm›flt›r. “Yurtta bar›fl, dünyada bar›fl” ilkesi, d›fl ve iç siyasetimiz uygulamas›n›n ruhunu oluflturur. Bu, dünyan›n da sayg›yla ifade etti¤i baflar›l› siyaset uygulamas›nda Gazi Mustafa Kemal

Atatürk’ün sürekli canl› olan enerjisinin, karakterindeki kesin ba¤›ms›zl›k ve özgürlük e¤iliminin çok büyük bir pay› vard›r. Ayr›ca, at›lgan kiflili¤i ve çabuk karar verme yetene¤inin, verilen karar› enerji ve kararl›l›kla takip etme özelli¤inin ve özellikle de bir mant›k ve hesap adam› olmas›n›n, an›lan si-


BD fiUBAT 2013

yaset anlay›fl›na etkisi oldu¤u inkâr edilemez bir baflka gerçektir. O, kararlar›nda hayalperest ve duygusal de¤ildir. Aksine ak›lc› ve gerçekçidir. Bu yarad›l›fl›n bir de önceden sezebilme yetene¤i vard›r ki, bunlar onu Türk ulusunun y›lmaz devrimci lideri yapan özelliklerinden bir k›sm›d›r.

mektedir. Görüldü¤ü gibi, bu gerçekçi siyaset, günün koflullar› ve Türkiye’ nin gücüyle orant›l›, maceradan uzak ülkenin ihtiyac› olan bar›fla yöneliktir. maç ulusal s›n›rlar içinde,

A

kendi gücümüze dayal›, tam ba¤›ms›z ça¤dafl Türkiye’yi yaratmakt›r.

D›fl Siyaset ‹lkeleri

Atatürk, gerçekçi yap›s›n›n bir sonucu olarak, yeni Türk devletinin d›fl siyasetinin nas›l olaca¤›n› ortaya koyarken, Türkiye’nin jeopolitik konumu, tarihi geliflme çizgisi, Cumhuriyetin

Öncelikle ça¤dafllaflma

Genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ nin bir daha 1918’ler ve öncesindeki duruma düflmemesi için, ça¤d›fl› olmufl bütün kurumlar›n topyekûn de¤iflmesi ve yerlerine günün ihtiyaçlar›na cevap veren ve daima ileriye gitmeyi hedefleyen ça¤dafl kurumlar›n oluflturulmas› gerekiyordu. Bunun gerçekleflmesi, içte ve d›flta bar›fl›n devaml› olmas›na ba¤l›yd›. Dolay›s›yla yeni Türkiye devletinin olmazsa olmaz ilkelerinden biri; “Yurtta bar›fl, dünyada bar›fl” ilkesiydi. Bu bar›flç› siyaset, y›llarca süren savafllarla yoksul ve yorgun düflen Türk ulusuna huzur, güven ve gönenç getirecek, ülkenin ça¤a ayak uydurabilmesi için gerekli zaman› kazand›racakt›. Atatürk, dürüstlük ve kararl›l›kla uygulad›¤› bu tutumu, 1929’daki bir konuflmas›nda, “D›fl iliflkilerimizde dürüst ve aç›k olan siyasetimiz özellikle bar›fl fikrine dayal›d›r. Uluslararas› herhangi bir meselemizi bar›fl vas›tas›yla çözmeyi aramak, bizim menfaat ve anlay›fl›m›za uyan bir yoldur. Bu yol d›fl›nda bir öneri karfl›s›nda kalmamak içindir ki, güvenlik ilkesi-

Amaç ulusal s›n›rlar içinde, kendi gücümüze dayal›, tam ba¤›ms›z ça¤dafl Türkiye’yi yaratmakt›r. kurulufl felsefesi ve dünyan›n içinde bulundu¤u duruma uygun hedefler belirlemifltir. Bunlar›n en baflta gelenlerinden biri, Anadolu topraklar›nda bütünleflmifl, tam ba¤›ms›zl›¤›na sahip, ulusal bir siyaset takip eden ça¤dafl bir devlet oluflturmakt›r. u ifadeden olmak üzere, O, amaçlanan ulusal siyaseti; “Ulusal s›n›rlar›m›z içinde her fleyden önce kendi gücümüze dayan›p, varl›¤›m›z› koruyarak, ulusun ve memleketin gerçek mutlulu¤una ve imar›na çal›flmak, eriflilmeyecek hayali emeller peflinde ulusu u¤raflt›rmamak ve zarara sokmamakt›r.” fleklinde özetle-

B 30


BD fiUBAT 2013

ne, onun vas›talar›na çok önem veriyoruz. Uluslararas› bar›fl anlay›fl›n›n korunmas› için, Türkiye Cumhuriyeti yapabilece¤i her hangi bir hizmetten geri kalmayacakt›r.” sözleriyle aç›klam›flt›r. Anlaflmazl›klar›n bar›flç› yollardan ve hukuka uygun olarak çözülmesi gerekti¤i görüflünü, sadece sözleri ile de¤il, dürüst ve samimi uygulamalar›yla da ortaya koymufltur.

B

unun öne ç›kan en belirgin örneklerini; Türkiye’nin Musul sorunu, Montrö Bo¤azlar Sözleflmesi ve Hatay’›n Anavatan topraklar›na kat›lmas› davas›nda oldu¤u gibi, Lozan sonras› ç›kan pürüzlerin tamam›n› hukuk yoluyla çözüme ba¤lam›fl ve zora dayal› uygulamalardan dikkatle kaç›nm›fl oldu¤unu rahatl›kla görebiliriz. Yeri gelmiflken flunu belirtmekte büyük yarar var: Atatürk’ün uygulad›¤› bu siyaset, asla bir teslimiyetçi ve “ne pahas›na olursa olsun” düflüncesinde bir bar›fl siyaseti de¤ildir. Aksine, o s›ralarda dünyan›n en güçlü devletleriyle komflu olan Türkiye (ki, Suriye s›n›r› ile Fransa, Irak s›n›r› ile ‹ngiltere, On iki Ada ile ‹talya, Ermenistan ve Gürcistan s›n›rlar› ile de Rusya ile s›n›rdaflt›), ülkesinin güvenli¤i için, her türlü güvenlik önlemlerini almay›, daima ön plânda tutmaya, büyük bir özen

göstermifltir. Dolay›s›yla O, güvenlik güçlerini her türlü sald›r›y› cayd›racak bir seviyede bulundurmaya özel bir dikkat sarf edilmesini sa¤lam›flt›r. zetle ifade etmek istersek; Atatürk, ancak güçlü durumda, bar›fl›n korunabilece¤ine inan›yor, bu kanaatini her zaman muhafaza ediyor ve uygulamalar›n› da bu esaslarla yürütüyordu.

Ö

Türk d›fl siyasetine yön veren bir

baflka önemli etken de, ülkenin üç k›ta aras›ndaki hassas jeopolitik konumu idi. Dolay›s›yla Türkiye d›fl güvenli¤ini sa¤lamak için basiretli, her türlü

Atatürk ve ‹smet ‹nönü 31


BD fiUBAT 2013

Kendi içinde bar›fl› sa¤layamayan bir devlet, er geç yabanc› devletlerin müdahaleleriyle karfl› karfl›ya kal›r. Dolay›s›yla Lozan’dan sonra Gazi Mustafa Kemal, Türkiye’nin içeride güçlenmesini sa¤layacak olan devrimleri gerçeklefltirmeyi ön plâna alm›flt›r. ‹smet ‹nönü ve Venizelos Böylece devlet ve toplumun sa¤lam maceradan uzak, daima uyan›k ve et- bir yap›ya kavuflmas› amaçlanm›fl, rafa güven verici bir siyaset izlemeyi ça¤dafllaflma yolunda ciddî aflamalar ilke olarak benimsedi. Böyle bir siya- kaydeden, yurt içinde birlik ve dirli¤i set ancak sa¤lam bir devlet bünyesi sa¤layan Türkiye’nin, d›fl dünyadaki ile oluflturulabilirdi. etkinli¤i de haliyle artm›flt›r. Atatürk, Türk d›fl siyasetini yönlendirirken baflka devletlerin haklar›na sayg›l› davranmak, kendi haklar›n› asla çi¤netmemek, yabanc› devletlerle iliflkileri eflit flartlar içinde dürüst olarak evrimci Büyük Önder bunu; ve güvenilir biçimde yürütmek gibi “D›fl siyasetin iç yap›yla uyum- çok yönlü, kiflilikli bir yol izlemifl ve lu olmas› gerekir. Ulusumuzun bu yol onu baflar›ya götürmüfl, Türkigüçlü, mutlu ve istikrarl› yaflayabilme- ye’ye de sayg›nl›k ve güvenirlilik si için, devletin ulusal bir siyaset izle- kazand›rm›flt›r. • cengizonal@butundunya.com.tr mesi, bu siyasetin iç teflkilât›m›za tam olarak uymas› ve ona dayanmas› gere- (Gelecek Ay: D›fl siyaset uygulamalar›) kir.” sözleriyle ifade etmifltir.

"Ulusumuzun güçlü, mutlu ve istikrarl› yaflayabilmesi için, devletin ulusal bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teflkilât›m›za tam olarak uymas› ve ona dayanmas› gerekir."

D 32


BD fiUBAT 2013

YAZILARI

‹NÖNÜ MUHAREBELER‹ HATIRALARI “Düflman binlerce ölüleriyle doldurdu¤u muharebe meydan›n› silahlar›m›za terk etmifltir.” Bat› Cephesi Komutan› ‹smet Pafla

B

u söz, ‹kinci ‹nönü Muhare-

besi’nin’n›n son aflamas› yaflan›rken, Bat› Cephesi Komutan› ‹smet Pafla’n›n Metris Tepe’den idare etti¤i muharebenin durumunu tespit eden raporunun son cümlesidir. Bu ifade s›radan bir askeri hareketin, bir çarp›flman›n hikâyesi de¤ildir. Bu birkaç kelimede ulusal ordunun, ulusal hükümetin ve devrimlerin zaferini müjdeleyen bir anlam vard›r. O zaman, -her fleyde oldu¤u gibibu anlam› da herkesten önce ve isabetle sezen Büyük Millet Meclisi Baflkan› Mustafa Kemal Pafla, Bat› Cephesi’nin seçkin komutan›na verdi¤i cevapta duygu ve kanaatlerini flöyle ifade ediyordu: “Tarihte, sizin ‹nönü Meydan Muharebeleri’nde gerçeklefltirdi¤iniz kadar a¤›r bir görev yapm›fl komutanlar enderdir. Siz orada yaln›z düflman› de¤il, milletin makûs talihini de yendiniz. Nam›n›z› tarihin övünçlerine kay›t ve bütün milleti hakk›n›zda sonsuz minnet ve flükrana sevk eden büyük

zaferinizi tebrik ederken, üstünde durdu¤unuz tepenin, size binlerce düflman ölüleriyle dolu bir meydan› flerefle seyrettirdi¤i kadar milletimiz ve kendiniz için yükselme flaflalar› ile dolu bir ufku istikbale de naz›r ve hâkim oldu¤unu söylemek isterim!” Bu gibi büyük hadiselerin de¤erlerini ölçerken, içinde bulundu¤umuz anlardan ve etkilerden büsbütün s›yr›lmak, o büyük olaylar›n oluflmas›na sahne olan anlar› yaflamak gerekir. Ancak bu koflullarla o harekât›n anlam›n› daha iyi anlayabiliriz. erçekten ‹kinci ‹nönü zaferi,

G

devrim tarihimizde yeni bir dönemin bafllang›c› oldu. O zamana kadar küçük ve büyük baflar›lar›m›z›n s›rr›n› anlayamayanlar, onlar› ulusal yetene¤imizde ve ordunun gücünde de¤il, s›radan rastlant›lar›n oluflmas›nda aramak istediler. ‹kinci ‹nönü Muharebesi, hem bu yanl›fl san›y› düzeltti, hem de milletin ruhundan ümit ve güç alan ulusal ordunun nelere ka33


BD fiUBAT 2013

dir oldu¤unu, -ona karfl› inançs›z olanlara- yeniden gösterdi. ‹kinci ‹nönü Zaferi’nin üstünden henüz bir sene geçmiflti. Baflkomutan Gazi Mustafa Kemal, ordumuzu denetlemek için cephede bulunuyorlard›. rdu ‹kinci ‹nönü Savafl›’n›n y›ldönümünü kutlayacakt›. Bu münasebetle ordu büyük bir törene haMustafa Kemal ve ‹smet ‹nönü ordu teftiflinde z›rlanm›flt›. Kolordular Afyon’un Çay ‹stasyonu civar›nda "Tekmil k›talar süngü takm›flt›r toplanm›fllard›. Baflkomutan tören Paflam." "Düflmanlar› tamamen topraklar›yerine geldi. Beraberinde Rus Büyükelçisi Aralof, Azerbaycan temsilcisi m›zdan at›p, kovuncaya kadar, bu merhum Abilof ve askeri atafleleri de süngüler yerlerine konmayacakt›r…" vard›. Gazi teftifle bafllamadan önce "Ahdimiz böyledir Paflam.” k›sa bir konuflma yapt›. Çok iyi hat›rlad›¤›m konuflman›n özeti fluydu: u yüce zaferin üzerinden “‹kinci ‹nönü Zaferi’nin önemi yedi y›l geçti. Onu hat›rlarken büyüktür. ‹stiyorum ki, teftifle bafllaayn› heyecan› hissediyorum. madan evvel bu zafer gününün yüceli- Ordunun tören geçifli, halk›n takdirleri ¤ini askerlere hat›rlatas›n›z. Bundan aras›nda bitmiflti. K›talar, ‹zmir flark›baflka ordumuzun, en yak›n bir zaman- s›n› söyleyerek yerlerine dönüyorlard›: da düflman› kutsal topraklar›m›zdan Olsun sana canlar feda ç›karaca¤›na, bütün milletin emin Ah ‹zmir’im, ah ‹zmir’im! bulundu¤unu kahraman askerlerimize Milli mücadelenin ‹nönü gibi yüce anlatas›n›z. Bu tebligat›n›zdan sonra safhalar›n› hat›rlaman›n faydas› iki teftifle bafllayaca¤›m!” katt›r: Baflkomutan’›n emri bir makine 1) Hem bunca vatandafl›m›z›n kan› sürati ve düzeni ile yap›ld›. Teftifl bafl- pahas›na kazan›lan devrimlere karfl› lam›flt›. Baflkomutan›n bak›fllar› uzakta ba¤›m›z› kuvvetlendirir, bir nokta üzerine dikilmiflti. Birdenbire 2) Hem de o büyük eserleri yaradurdu ve yan›ndaki komutana sordu: tanlara karfl› hürmet ve flükranlar›m›z› "Uzaktaki k›tan›n süngüleri gö- ifade eder. Hâkimiyeti Milliye, 31 Mart 1929 rünmüyor. Süngüsüz k›ta var m›d›r?"

O

B

34


Sakl› Tarih Sinan Meydan

Atatürk ve Mehmet Akif Yalanlar ve Gerçekler 1

G

eçti¤imiz günlerde (27 Aral›k) Cumhuriyet tarihine damga vurmufl isimlerden Mehmet Akif Ersoy'un 76. ölüm y›ldönümüydü. Mehmet Akif'in ölüm y›ldönümünde Akif'e bir Fatiha okumak yerine Akif üzerinden Atatürk'e ve Cumhuriyet'e sald›rmaya çal›fl›ld›; yine tarih ve gerçekler çarp›t›ld›. Türk insan›n›n Atatürk ve Akif iliflkisi hakk›nda ortaya at›lan onlarca as›ls›z iddiya inanmas› amaçland›...

Kuvvac› Din Adamlar› Gibi

Mehmet Akif Ersoy

Her fleyden önce Mehmet Akif'i, Kurtulufl Savafl› boyunca ‹stanbul'da kal›p risaleler (küçük kitap) yazan, Kurtulufl Savafl› bitti¤inde, 1922 y›l›nda Ankara'ya gidip milletvekillerini "dinsizlikle" suçlayarak onlar› namaza ça¤›ran bildiriler da¤›tan baz› sözde

din adamlar›yla kar›flt›rmamak gerekir! Çünkü: Mehmet Akif, Kurtulufl Savafl›'n›n en buhranl› döneminde, 1920 y›l›nda Ankara'ya geçerek Kurtulufl Savafl›'na kat›lm›fl bir vatan flairidir. Atatürk'ün bütün din adamlar›ndan, hatiplerden, ayd›nlardan iste¤i 35


BD fiUBAT 2013

do¤rultusunda o da Anadolu'yu dolaflarak halk› Kurtulufl Savafl›'na kat›lmaya ça¤›rm›flt›r. Kastamonu Nasrullah Camii'nde yapt›¤› konuflma ço¤alt›larak elden ele da¤›t›lm›flt›r. Bu arada I. Meclis'te Burdur milletvekili olarak görev yapm›flt›r. On gün aral›ks›z çal›fl›p yazd›¤› ‹stiklal Marfl› için kendisine verilen para ödülünü geri çevirmifltir. Özetle Akif, Kurtulufl Savafl›'nda "Ya istiklal ya ölüm!" diyen Atatürk'ün yan›ndad›r. Savafltan sonra "Allah bu millete bir daha ‹stiklal Marfl› yazd›rmas›n" demifltir.

Ça¤dafl Bir Müslüman Ayd›n Akif, ba¤›ms›zl›ktan yana ça¤dafl bir Müslüman flairdir. Bu nedenle Atatürk'ün, "Muas›r medeniyetler düzeyine ulaflmal› hatta o düzeyi aflmal›y›z" hedefine inanm›flt›r. Müslüman Türki-

Mehmet Akif Ersoy’un bafl› aç›k efli ve çocuklar› 36

Akif, iyi bir Müslümand›r. Hiçbir zaman çevresindeki insanlara, hatta ailesine bile dinsel konularda bask› yapmam›flt›r. ye'nin ça¤dafllaflmas›na asla karfl› de¤ildir. Öyle ki Akif, "Kafas› gavur kalbi Müslüman" nesillere ihtiyaç oldu¤unu söyleyecek kadar Bat›'n›n yöntemine, yani ak›l ve bilime önem vermifltir. Akif, dine cahil softalar›n gözüyle bakmayarak bat›l inan›fllara karfl› mücadele etmifltir. Akif'e göre ‹slam dini "Ölüler Dini" de¤ildir.Ona göre Müslümanl›k "Hayat Dini, ‹nsanl›k Dini"dir.Bu nedenle softal›¤a karfl›d›r. fiu dizeler Akif'indir: Tevekkülün manas› hiç öyle de¤il Yaz›k ki beyni örümcekli bir y›¤›n cahil Nihayetinde oynayarak en rezil oyunu Getirdiler, ne yap›p yapt›lar, bu hale onu." Akif, gerçek ‹slam ile ça¤dafl bilimin çeliflmedi¤ini savunmufltur. Akif, iyi bir Müslümand›r. Hiçbir zaman çevresindeki insanlara, hatta ailesine bile dinsel konularda bask› yapmam›flt›r. Örne¤in, eflinin ve


BD fiUBAT 2013

k›z›n›n bafl› aç›kt›r. Akif, "Resim yapmak günah" diyen bizim cahil softalara inat, k›z› Suat'a, Naz›m Hikmet'in annesi Celile Han›m'dan resim dersleri ald›rm›flt›r. Akif, Müslüman Türk toplumunun geliflim dinamizmini engelleyen eski geleneklere de karfl›d›r. Örne¤in 1936 y›l›nda Emine Abbas Han›m'a yazd›¤› bir mektupta müzik hakk›nda flunlar› flöyle demifltir: "Paris'teyken dünyan›n en büyük sanatkarlar›n› dinlediniz. Ne mutlu size. Bendeniz son zamanlarda hanende musikisinden adeta i¤renir gibi oldum".

Akif, Kurtulufl Savafl›'ndan sonraki "ça¤dafllaflmac›" devrimlere de karfl› de¤ildir. Onun karfl› oldu¤u baz› yanl›fl uygulamalard›r. Atatürk ve Cumhuriyet düflmanlar›n›n Cumhuriyete, devrimlere karfl› oldu¤unu iddia etti¤i Akif, görüldü¤ü gibi Bat› musikisine özlem duymakta "hanende musikisi" diye adland›rd›¤› Alaturka musikiden ise "i¤renir gibi" olmaktad›r. Akif de Atatürk gibi Alaturka musikiden "uyuflturucu negamet" diye söz etmifltir. fiu beyit Akif'indir: Ne musikimize girmifl uyuflturur negamet

Ne fliirimizden olur tarumar fikr-i hayat"

B

ir dönem (sadece 6 ay) kulaklar› çok sesli Bat› musikisine al›flt›rmak için Alaturka muski çal›nmas›n› yasaklayan Atatürk'ü "gelenek" ve hatta "din düflman›" olarak adland›ran karfl› devrimci softalar, Akif'in Alaturka musikiden "adeta i¤rendi¤ini" ö¤rendiklerinde Akif'e de "gelenek" ve "din düflman›" derler mi? Ne dersiniz? Hem Akif hem Atatürk kendi musikilerine karfl› de¤ildir flüphesiz, ancak her ikisi de objektif bir yaklafl›mla bir sorun oldu¤unu tesbit edip bu sorunun ad›n› koymufllard›r cesurca. Özetle: Akif, Kurtulufl Savafl›'ndan sonraki "ça¤dafllaflmac›" devrimlere de karfl› de¤ildir. Onun karfl› oldu¤u baz› yanl›fl uygulamalard›r.

Akif,"fiapka Devrimine Karfl› Oldu¤u ‹çin M›s›r’a Gitti" Yalan› Mehmet Akif, 1925 y›l›nda fiapka Devrimi'ne karfl› oldu¤u için de¤il, Atatürk'ün TBMM'nin onay›yla kendisine verdi¤i Kuran'›n Türkçe'ye tefsiri ve tercümesi görevini rahat bir flekilde yerine getirmek için M›s›r'a gitmifltir. Bu görevi için TBMM kendisine özel bir tahsisat (ödenek) de ay›rm›flt›r. Asl›nda Akif daha Kurtulufl Savafl›'ndan önce M›s›r'a gitmek istemifltir. Ancak Ankara'ya gidip Kurtulufl Savafl›'na kat›l›nca bu yolculu¤unu savafl sonras›na ertelemek zorunda kalm›flt›r. Akif, ilk olarak 1923 y›l›nda Abbas Hilmi Pafla'yla M›s›r'a giderek 7 ay 37


BD fiUBAT 2013

TBMM taraf›ndan Mehmet Akif için verilen özel ödenek belgeleri kalm›flt›r. Akif, 1924 y›l›nda Türkiye' ye geri dönmüfltür Akif, 1924 y›l›n›n sonunda ikinci kez M›s›r'a gitmifltir. Akif, 1925 May›s'›nda bir kere daha Türkiye'ye dönmüfltür. Akif, üçüncü olarak Eylül 1925'te M›s›r'a gitmifltir. Bu seferki gidiflinin nedeni de fiapka Devrimi'nden kaçmak de¤il, Atatürk'ün, TBMM'nin onay›yla kendisine verdi¤i Kuran› Türkçe’ye tefsir ve ve tercüme etme görevidir. Akif burada ayr›ca "Selahaddin-i Eyyübi" adl› manzum bir piyes yazmay› da planlam›flt›r.

G

örüldü¤ü gibi Akif, Cumhuriyet ve Atatürk düflmanlar›n›n iddia etti¤i gibi 1925 y›l›ndaki fiapka Devrimi'ne karfl› oldu¤u için M›s›r'a gitmemifltir. O daha önce iki kez gitti¤i M›s›r'a 1925'te üçüncü kez gitmifltir. Gidifl nedeni ise bir kaç›fl veya sürgün de¤il, hem kendi projesini hem de kendisine verilen 38

görevi yerine getirmektir.

Kuran Tercümesi Görevi Neden Akif’e Verildi Çünkü, her fleyden önce Akif Kuran'›n sadece ölüler için okunan bir kitap olmad›¤›n› iyi bilenlerdendi. Kuran’›n mutlaka Türkçeye tercüme edilmesini ve anlafl›larak okunmas›n› istiyordu. Buna iflaretle manzum olarak flöyle söylemifltir: Açar›z nazm› celilin bakar›z yapra¤›na Yahut üfler geçeriz, ölünün topra¤›na, ‹nmemifltir hele Kuran, bunu hakk›yla bilin, Ne mezarl›kta okunmak, ne de fal bakmak için Ayr›ca Akif gibi ‹slam dinini ve Kuran’› iyi bilen bir flairin Kuran'›n musikisini de dikkate alaca¤›, böylece Kuran'›n ruhuna çok daha uygun fliirsel bir çeviri yapaca¤› düflünülmüfltür.


BD fiUBAT 2013

sinin hakk›yla Türkçeye tercüme edemeyece¤ini hissetmifltir. Akif, yak›nlar›na, yapt›¤› tercümeyi be¤enmedi¤ini, Kuran'daki ifadelerin tam karfl›l›¤›n› tercümeye yans›tamad›¤›n›, k›sacas› çeviriyi hakk›yla yapamad›¤›n› aç›klam›flt›r. Akif, 1931'de daha önce yap›p gönderdi¤i tercümeleri geri istemifl, ald›¤› avans› da geri vermifltir. Meali soranlara, daha eksikleri oldu¤unu, üzerinde daha çal›fl›lmas› gerekti¤ini, kendisini tatmin etmeyen bir eserin baflkalar›n› da tatmin etmeyece¤ini belirtmifltir. Son hastal›¤›nda, "‹yi olursam getirir, üzerinde meflgul olurum. Belki o zaman bas›labilir" demiflBu nedenle Akif gibi Kuran-› iyi bilen, Arapça'ya hakim çok iyi bir flair bu iflle görevlendirilmifltir. Ayr›ca Akif, "Çanakkale Destan›" ve "‹stiklal Marfl›" gibi "dini-milli" fliirlerin flairi olarak Kuran'›n Türkçeye çevirisi gibi çok önemli bir "dini-milli" görevi hakk›yla yerine getirecek kifli olarak düflünülmüfltür. Asl›na bak›lacak olursa bu görev sadece Akif'e verilmemifltir, ayn› anda (1925 y›l›nda) Elmal›l› Hamdi Yaz›r'a da verilmifltir. Yani hem Kuran'› iyi bilen bir flair, hem de çok iyi bir din alimi ayn› anda bu iflle görevlendirilmifltir. Nitekim Akif'in yar›m b›rakt›¤› ifli Elmal›l› tamamlam›flt›r.

Akif: Yapt›¤›m Tercüme ‹çime Sinmedi Akif, M›s›r'da Kuran tefsir ve tercüme ifline giriflti¤inde, bu iflin düflündü¤ünden çok daha zor bir ifl oldu¤unu anlam›fl, Kuran'› bir flair olarak kendi-

Kuran tercümesi Akif'in gözünde bir türlü bitmiyordu. "Tercüme bitti ama" diyordu "tashihi bitmedi. Bakal›m o mu benden evvel bitecek ben mi ondan evvel" tir. Akif M›s›r'dan dönmüfl ve ölümünden birkaç ay önce hasta yatmaktad›r.

Z

iyaretine gelenlerden biri Kuran tercümesinin ne durumda oldu¤unu merak etmifltir. Akif misafirinin merak›n› gideren aç›klamalar yapm›flt›r. Mithat 39


BD fiUBAT 2013

Cemal Kuntay'›n anlat›m›yla: "Tercümeyi bitirmiflti. Bast›racakt›. Hatta karar vermiflti, bir ilmi heyet tetkik edecekti. Ve Mevlana Mehmet Ali'nin ‹ngilizce Kuran tercümesi gibi ipek ka¤›tlara bast›racak, ortaya metni, etraf›na tercümesi konacakt›. Ve ilave etti: 'Beyaz etmifltim'. Misafir daha fazla merak ederek sordu: 'Niçin bast›rm›yorsunuz, madem ki beyaz da etmiflsiniz?' 'Beyaz etmifltim ama gün geçtikçe kenarlar› yine simsiyaht›. Kâfi fleklini verdim sand›ktan sonra yine düzeltiyordum. Baz› bir tek kelimenin daha iyi mukabilini buluyordum. O zaman bütün Kuran'da da bu kelimenin tercümelerini bafltan bafla de¤ifltirmek laz›m geliyordu' Misafir bu titizli¤i anlamayan gözlerle susuyordu. Akif anlatmaya mecbur oldu. "Bir lisan ki bir kelimesi, bir sigas› hep birden hem zat, hem zaman, hem mekân ifade eder. Bunun baflka bir lisana tercümesi nas›l kabil olur?" Hülasa (özetle) bu Kuran tercümesi Akif'in gözünde bir türlü bitmiyordu. "Tercüme bitti ama" diyordu "tashihi bitmedi. Bakal›m o mu benden evvel bitecek ben mi ondan evvel."

Maalesef Akif ondan önce bitmifl ve tercüme tamamlanamam›flt›r. Atatürk döneminin tan›klar›ndan din adam› Ercüment Demirer, Mehmet Akif'in Kuran tefsir ve tercümesinden neden vazgeçti¤ini flöyle ifade etmifltir: "Mehmet Akif yazd›¤› tefsiri nok-

san yapt›¤›n›, tam karfl›l›¤›n› veremedi¤i düflüncesine kap›larak y›rtm›flt›r. Nitekim bize, 'Kuran'› istedi¤im flekilde tesvir edemedim' demiflti..” zetle, "Akif'in Kuran tercü-

Ö

mesini namazda okutulaca¤› düflüncesiyle yakt›¤›" iddias›n›, o günlerde Akif'in yan›nda bulunan dostlar› çürütmektedir. Gerçek flu ki, Akif, Kuran'› tam anlam›yla Türkçeye tercüme edemedi¤ini düflündü¤ü için yetkililere teslim etmemifltir. Yapt›¤› ifl içine sinmemifltir.• sinanmeydan@butundunya.com.tr

(M. Cemal (Kuntay), Mehmet Akif, Hayat›Seciyesi-Sanat›, 2.bas, Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay. Ankara, 1990, s.196-198)

Gelecek ay: Atatürk, Akif’in Kuran tercümesinin peflinde.

40

.


Otopsi Cengiz Özak›nc›

Türkiye Cumhuriyeti’ne

YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI 5

24 fiubat 1942 "Struma Facias›"nda Türkiye’yi Suçlayanlar›n De¤inmedi¤i Gerçekler Rus denizalt›s› Struma’y› torpilleyerek bat›rm›fl olmasayd› yolcular büyük bir olas›l›kla fiile sahillerinde karaya ç›kart›larak kurtar›lacakt›. ‹kinci Dünya Savafl›’nda Alman ordular› iflgal ettikleri her ülkede Yahudileri topluca k›y›ma u¤ratmaya bafllam›fl; Siyonist örgütler, toplu k›y›mdan kaçan Yahudileri Romanya’ dan hurda gemilere doldurup ‹stanbul bo¤az›ndan geçirerek ‹ngiliz yönetimi alt›ndaki Filistin’e götürmeye bafllam›fllard›. Ancak bir süre sonra ‹ngiltere bu göçü s›n›rlayarak, vize vermedi¤i Yahudilerin Filistin’e girifllerini -ge-

mileri vurup bat›rmak dahil her türlü yolla- engelmeye karar verdi. Romanya’dan yola ç›k›p, 15 Aral›k 1941 günü ‹stanbul liman›na giren Struma gemisinde bulunan yaklafl›k 800 Yahudi’nin, 70 gün sonra, 24 fiubat 1942 sabah› Karadeniz’de bir Sovyet Rus denizalt›s›nca bat›r›lmas› ile sona eren facia, iflte böyle bir ortamda gerçekleflmiflti. Önceki dört bölümde, Struma’n›n ‹stanbul’da ge41


BD fiUBAT 2013

çirdi¤i 70 gün içerisinde neler olup bitti¤ini belgeleriyle ortaya koyduk. Bu bölümde, flayet bir Sovyet Rus denizalt›s› Struma’y› Karadeniz’de bat›rmasayd› neler olacakt›; bunu görece¤iz. Bunun için, Ulus gazetesinin 25.02.1942 günlü bask›s›nda geminin bat›fl›yla ilgili verilen ilk haberi ve bir gün sonra bu haberdeki yanl›fllar› düzeltmek üzere verdi¤i ikinci haberi

irdelemek gerekiyor. Ulus gazetesinin gemi batt›¤› gün telefonla ald›¤› ve o günün gecesi bas›l›p 25.02.1942 sabah› da¤›t›ma verilen say›s›nda yay›mlanan Anadolu Ajans› duyurusunda; geminin “Yön Burnu aç›klar›nda” batt›¤› ve “60 kiflinin kurtar›ld›¤›” yaz›l›yd›. Ertesi gün yay›mlanan düzeltide ise, geminin “Yön Burnu” de¤il “fiile’nin 6 mil bat›s›nda” batt›¤›; David adl› bir yolcu d›fl›nda kurtar›lan olmad›¤› ve bu kiflinin verdi¤i ifadede geminin torpillenerek bat›r›ld›¤›n› söyledi¤i yaz›l›yd›.

Ulus gazetesinin Struma batt›ktan bir gün sonra 25.02.1942 günü yay›mlad›¤› haber. 42

Çanakkale milletvekili Ziya Gevher Etili’nin T.B.M.M.’nin 20 Nisan 1942 günlü oturumunda yapt›¤› konuflmada vurgulad›¤› üzere; Struma olay›n›n yafland›¤› o günlerde Anadolu Ajans› çal›flanlar›n›n büyük bir bölümü Yahudi yurttafllar›m›zdan olufluyor ve Struma’yla ilgili Anadolu Ajans› duyurular› da onlar taraf›ndan biçimlendiriliyordu. ([i]) Anadolu Ajans›, gemi batt›¤› gün yay›mlad›¤› ve o gece bas›l›p ertesi gün da¤›t›lan gazetelerde yay›mlanan ilk duyurusunda, yanl›fl bilgi vererek, bat›fl yerini “Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›-


BD fiUBAT 2013

Haberin telefonla al›nd›¤›n› belirten Ulus gazetesi, telefon konuflmas›nda geçen 60 kifliyi, yanl›fll›kla “kurtar›lanlar” olarak duyurmufltu.

Ulus gazetesi’nin 25.02.1942 günü yay›mlad›¤› Anadolu Ajans› aç›klamas›ndaki yanl›fllar› düzelten 26.02.1942 günlü ikinci haberi.

saat önce- Yön Burnu aç›klar›na b›rakm›fl olduklar›yd›. Bundan 10 saat sonra gerçekleflen bat›fl›n haberi Anadolu Ajans›’na ulaflt›¤›nda, ajans görevlileri ellerindeki bu bilgiye dayanarak, bat›fl yerini “Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›” olarak duyurmufllard›. Ulus gazetesinin verdi¤i ilk haberde göze çarpan ikinci yanl›fl da “60 kiflinin kurtar›ld›¤›” biçmindeydi. Gerçekte kurtar›lanlar›n de¤il, fakat patlama sonucu denize düflen ve fiile sahilinde toplanan ceset say›s› 60 dolay›ndayd›.([ii]) Haberin telefonla al›nd›¤›n› belirten Ulus gazetesi, telefon konuflmas›nda geçen 60 say›s›n›, yanl›fll›kla “kurtar›lanlar” olarak duyurmufltu. Gazete, ertesi gün bir düzeltme yay›mlayarak; bir gün önce “Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›” olarak bildirdi¤i bat›fl yerini “fiile’nin 6 mil bat›s›” olarak ve yine bir gün önce “60 kiflinin kurtar›ld›¤›” haberini de “bir kifli kurtar›ld›” olarak düzeltmiflti.

¤›nda” olarak duyurmufltu. Çünkü ajansta görev yapan Yahudi yurttafllar›m›z›n 70 gündür özel bir dikkatle izledikleri Struma’yla ilgili olarak geminin batmas›ndan 10 saat öncesine ait ald›klar› en son bilgi; Türk yetkililerin gemiyi 23.02.1942 gecesi saat 22:00 sular›nda -yani batmas›ndan 10

Baflar›l› gazeteci Gökhan Karakafl, olaydan 69 y›l sonra, fiile’de Struma facias›n›n son perdesinin görgü tan›¤› bal›kç› ‹smail Aslan’› buldu, konufltu ve Struma yolcular›ndan 60’›n›n cesedinin fiile’de Feneralt› ve Ayazma plajlar›nda y›¤›ld›¤›n›; bunlar›n orada 43


BD fiUBAT 2013

gömüldü¤ünü duyurdu.([iii]) Böylece biz de Ulus gazetesinin gemi batt›¤› gün telefonla ald›¤› ve o gece bas›lan 25.02.1942 günlü say›s›nda geçen “60 kifli” ibaresinin nereden kaynakland›¤›n› anlam›fl olduk: Telefonla haber alınırken "60 kifli" ibaresi "60 kifli kurtarıldı" biçminde yanlıfl anlaflılarak duyurulmufltu. Gazetelerin faks icad›ndan önceki y›llarda yay›mlanan say›lar›; bir gün önce telefonla al›p yay›mland›klar› haberleri bir gün sonra özür dileyerek düzelttiklerini gösterir örneklerle doludur. Gerçek: 23.02.1942 gecesi saat

22:00 sular›nda Türk yetkililerce Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›na b›rak›lm›fl olan Struma; 10 saat sonra, b›rak›lm›fl oldu¤u noktadan yaklafl›k 14 mil do¤uda, fiile’nin 6 mil bat›s›nda, Sovyet Rus denizalt›s›nca torpillenerek bat›r›lm›flt›r; 60 yolcunun cesedi

fiile sahillerinde toplanm›flt›r. fiile’den denize aç›lan bal›kç›lar, ölmek üzere olan David Stoliar’› dört cesetle birlikte fiile aç›klar›nda denizde bulup kurtararak, fiile’ye getirmifllerdir. Cesetlerin fiile sahillerinde toplanmas›, sa¤ kalan tek kiflinin fiile aç›klar›nda kurtar›lmas›, geminin Yön Burnu aç›klar›nda de¤il, fiile aç›klar›nda batt›¤›n›n en somut göstergesidir. Soru: Türk yetkililerce Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›na b›rak›lan Struma, on saat sonra neden ve nas›l b›rak›ld›¤› ilk noktadan 14 mil do¤uya ilerleyip fiile’nin 6 mil yak›n›na gelmifltir? Bu soruyu yan›tlamak ve Struma Facias›’n›n bugüne dek yeterince irdelenmeyen, fakat konuyla ilgilenenleri çok önemli sonuçlara ulaflt›racak olan son 10 saatlik yolculu¤unu daha iyi anlayabilmek için; durumu harita üzerinde irdelemek gerekir.

23.02.1942 günü saat 22:00 sular›nda Yön Burnu’nun 4-5 mil a盤›na b›rak›lan Struma’n›n, on saat sonra, 24.02.1942 saat 09:30 sular›nda Sovyet Rus denizalt›s›nca bat›r›ld›¤› noktaya dek, son 10 saatinde izledi¤i yol. 44


BD fiUBAT 2013

Karadeniz’de yüzey ak›nt›lar›n›n›n bat›dan do¤uya oldu¤unu gösteren uydu görüntülerine dayal› bilimsel harita.

Soru: Türk yetkililerce Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›na b›rak›lan Struma, on saat sonra neden ve nas›l b›rak›ld›¤› noktadan 14 mil do¤uya ilerleyip fiile’nin 6 mil yak›n›na gelmifltir? Karadeniz’deki üst ak›nt›lar›, uydu verileriyle yap›lan bilimsel araflt›rmalarda saptanm›fl ve Karadeniz’in Türkiye k›y›lar›nda ak›nt› yönünün 10.000 y›ld›r hep bat›dan do¤uya do¤ru oldu¤u belirlenmifltir.([iv]) ([v]) Struma Facias›’nda Türkiye’yi suçlayanlar; Struma’n›n, motoru Türk yetkililerce sökülüp gemiden al›nm›fl, çapas›n›n halat› kesilmifl, yani yeniden demir atamaz bir durumda Karade-

niz’e, Yön Burnu’nun 4-5 mil aç›klar›na terkedildi¤ini ve kaptana “Bulgaristan’a (Burgaz’a), Romanya’ya (Köstence’ye) git!” diye ba¤›r›ld›¤›n› öne sürmektedirler. fiayet gemi gerçekten de motorsuz

idiyse, kaptan›na “fiuraya git! Buraya git!” denilmesi saçmad›r; ancak, biz bir an için Struma’n›n Türk yetkililerce motorsuz ve çapas›z olarak Karadeniz’e terkedildi¤ini varsayal›m; böyle bir durumda dahi, yüzey ak›nt›s›n›n on bin y›ld›r bat›dan do¤uya do¤ru oldu¤u bilinen Karadeniz’in Türk k›y›lar›nda, geminin ak›nt› yönüne ayk›r› olarak Bulgaristan’a ya da Romanya’ ya de¤il; ak›nt› yönünde do¤uya (fiile’ ye) do¤ru sürüklenece¤i aç›kt›; ve bu durum, hem Struma’y› çekip Yön Burnu aç›klar›na b›rakan römorkun Karadeniz ak›nt›lar›n› iyi bilen Türk kaptan›nca ve hem de Struma’n›n Bulgar uyruklu dolay›s›yla Karadeniz’i çok iyi tan›yan kaptan› ve yar›ya ya45


BD fiUBAT 2013

k›n› Yahudi olan mürettebat›nca bilinen bir gerçeklikti. fiu halde, flayet Türk yetkililer Struma’y› gerçekten de motorsuz ve de çapas›z olarak Karadeniz’e götürüp b›rakm›fllarsa; Karadeniz’deki ak›nt›lar›n yönü gere¤i, bu durumda bile geminin Nazi iflgali alt›nda bulunan Bulgaristan’a ya da Romanya’ya de¤il, tam ters yöne sürüklenerek fiile sahillerine ulaflaca¤›n› ve yolcular›n gözden uzak olan Bat› Karadeniz sahillerinde karaya ç›kacaklar›n› öngörmüfl; ve belki de istemifl ve tasarlam›fl olmal›d›rlar.

o anda gemide ancak bir kaç gün yetecek kadar yak›t bulundu¤unu; kendisinin 5 saat kadar sonra (24.02.1942 saat 03:00 sular›nda) güverteye ç›kt›¤›n›; mürettebat› motorla u¤rafl›rken gördü¤ünü; ard›ndan kaptanla konufltu¤unu; kaptan›n da motor çal›flt›r›l›nca gemiyi bir Türk liman›na götürece¤ini söyledi¤ini; fakat sabahleyin bir patlama sonucu geminin batt›¤›n›; kendisinin denizde ölmek üzereyken alt› kürekli çekdiriyle yetiflen fiileli bal›kç›lar taraf›ndan bulunup kurtar›ld›¤›n› ve fiile’ye götürüldü¤ünü,.. vs. anlatm›flt›r. ([vi])

Faciadan sa¤ kurtulan tek kifli olarak

Türkiye’yi katillikle suçlayan yay›nlar, Stoliar’›n olaydan yaklafl›k 10 hafta sonra Filistin’de ‹ngiliz yetkililere verdi¤i ifadeyi ço¤unlukla görmezden gelmifl ve bu ifadenin yukar›da aktard›¤›m›z ayr›nt›lar›na hiç de¤inmemifllerdir.

an›lan David Stoliar’›n olaydan k›sa süre sonra gitti¤i Filistin’de, 03.05. 1942 günü ‹ngiliz yetkililere verdi¤i ifade, bu olas›l›¤› düflündürmektedir. Stoliar bu ifadesinde, özetle: 23.02.1942 günü sat 17:00 sular›nda gemiye ç›kan Türk jandarmalar›n gemiyi dezenfekte etmek amac›yla yak›n bir sahile götürece¤iz dediklerini; fakat bunlardan birinin yolculara Bulgaristan’a ya da Romanya’ya götürüleceksiniz dedi¤ini; bu söz üzerine yolcular›n isyan ettiklerini; bu arada bir Türk jandarma subay›n›n Struma’ n›n kaptan›na çok yavafl sesle bir fleyler söyledi¤ini; kaptan›n Türk subay›n kendisine f›s›ldad›klar›n› onaylayarak dinledikten sonra, geminin bir römorka ba¤lanarak Karadeniz’e götürülmesine hiç bir itirazda bulunmad›¤›n›; römorka ba¤lan›p çekilen gemi saat 22:00 sular›nda Yön Burnu’nun 5 mil aç›klar›nda b›rak›ld›¤›nda, kaptan›n buna da hiç bir itirazda bulunmad›¤›n›; 46

Türkiye’yi katillikle suçlayan yay›nlar, Stoliar’›n olaydan yaklafl›k 10 hafta sonra Filistin’de ‹ngiliz yetkililere verdi¤i ifadeyi ço¤unlukla görmezden gelmifl ve bu ifadenin yukar›da aktard›¤›m›z ayr›nt›lar›na hiç de¤inmemifllerdir.


BD fiUBAT 2013

Struma’n›n kaptan› gemiyi ak›nt›ya kap›l›p sürüklenmifl süsü vererek Türkiye’nin Bat› Karadeniz sahillerinde karaya oturtacak ve böylece yolcular diplomatlar›n ve casuslar›n gözlerinden uzak bir Türk sahil köyü ya da kasabas›nda karaya ç›kart›larak kurtulmufl olacaklard›r. Römorka ba¤lanarak Yön Burnu’ nun 4-5 mil a盤›na b›rak›lan Struma’ n›n, on saat sonra Sovyet Rus denizalt›s› taraf›ndan torpillenerek bat›r›ld›¤› anda, Yön Burnu’nda de¤il, 14 mil kadar do¤uda fiile’ye 6 mil yaklaflm›fl durumda olmas›; Türk jandarma subay›n›n, Struma kaptan›na yavafl sesle f›s›ldad›¤› ve kaptan›n da onaylayarak dinledi¤i, hiç bir itirazda bulunmad›¤› bildirimlerin neler olabilece¤ini ç›karsamam›za yarayacak somut bir veri oluflturmaktad›r: Struma’n›n kaptan› gemiyi ak›nt›ya kap›l›p sürüklenmifl süsü vererek Türkiye’nin Bat› Karadeniz sahillerinde karaya oturtacak ve böylece yolcular diplomatlar›n ve casuslar›n gözlerinden uzak bir Türk sahil köyü ya da kasabas›nda karaya ç›kart›larak

kurtulmufl olacaklard›r. T›pk› Struma’ dan yaklafl›k 20 gün önce 21.11.1941 günü Romanya’dan Filistin’e gitmek üzere yola ç›kan 21 Yahudi kaçak göçmenin bindi¤i “Dor de Val” adl› yat›n Karadeniz’de sürüklenerek Türk sahillerinde karaya oturtulmas› ([vii]) ve böylelikle Filistin vizeleri bulunmad›¤›ndan karaya ç›kart›lmayacak olan bu 21 Yahudi’nin karaya ç›k›p bir otele yerlefltirilmelerinin de “teknenin karaya oturmas›” yoluyla sa¤land›¤› gibi... Sonuç olarak: Struma 23.02.1942

gecesi 22:00 sular›nda b›rak›ld›¤› Yön Burnu aç›klar›nda durmam›fl; Nazi iflgali alt›nda bulunan Bulgaristan’a ya da Romanya’ya do¤ru de¤il, tersine Anadolu yönünde ilerlemifl; 10 saatte 14 mil yol alarak fiile’ye 6 mil yaklaflm›flt›r. Bu yol al›fl›n motorla m› yoksa motorsuz sürüklenme yoluyla m› gerçekleflti¤inin, konumuz aç›s›ndan önemi yoktur. fiayet Sovyet Rus denizalt›s› Struma’y› fiile’ye 6 mil kala torpilleyip bat›rm›fl olmasayd›; Struma’n›n Nazi soyk›r›m›ndan kaçan yaklafl›k 800 Yahudi yolcusu; ilk kez Çetin Yetkin’in ortaya koydu¤u bir olas›l›kla fiile dolay›nda karaya ç›kart›larak kurtar›lacakt›. Türkiye’yi Struma Facias›’n›n katili olarak gösteren yay›nlara karfl›; benim ‘sav’›m, somut verilere dayal› ‘hipotez’im budur. Atatürk öldükten hemen 19-20 gün sonra Dünya Siyonist Örgütü Baflkanı Chaim Weizmann'la gizli iliflkiler kurup yabanc› bankalardan kredi bulmaya çabalayan Türkiye’nin, 1941-42'de 47


BD fiUBAT 2013

Struma Facias›’ndan sonra, Chaim Weizmann’›n Yahudi göçmenlere tan›d›¤› geçifl kolayl›klar›ndan dolay› Türkiye’ ye teflekkür mektubu göndermifl olmas› da, tezimi destekleyen veriler aras›ndad›r. Struma olayını yakından izlemekte olan Chaim Weizmann arac›l›¤›yla kredi bulma olana¤›n› yok edecek biçimde Struma yolcular›n› topluca ölüme terkeden bir eylemde bulunmufl olmas› düflünülemeyece¤i gibi; Struma Facias›’ndan sonra, Chaim Weizmann’›n Türkiye'ye -Yahudi göçmenlere tanıdı¤ı geçifl kolaylıklarından dolayı- teflekkür mektubu göndermifl olmas› da, tezimi destekleyen veriler aras›ndad›r. Struma Facias›’nda Türkiye’yi katillikle suçlayan yay›nlar, “Türkiye’ yi tarihiyle yüzlefltirmeye çal›fl›yoruz” diyorlar. Ben de diyorum ki: “Tarihle Yüzleflme” örtüsü alt›nda iftira ya¤muruna tutulan Türkler, “tarihsel iftiralar”la yüzleflip bunlar› somut “tarihsel kan›t”larla çürütme yetisinden yoksun de¤ildir.• cengizozakinci@butundunya.com.tr Kaynaklar: ([i]) T.B.M.M. Zab›t Tutana¤›, 20 Nisan 1942. 48

([ii]) Gökhan Karakafl, Milliyet. 21 Mart 2011. ([iii]) Gökhan Karakafl, Milliyet gazetesi, 21 Mart 2011. ([iv]) Pierre-Marie Poulain, Riccardo Barbanti, Sergey Motyzhev, Andrei Zatsepin; “Statistical description of the Black Sea near-surface circulation using drifters in 1999-2003” (Deep Sea Research Part I: Oceanographic Research Papers) http://www.sciencedirect.com/science/a rticle/pii/S0967063705002293 ([v]) A.E Aksu, R.N Hiscott, D Yaflar, F.I Ifller, S Marsh; “Seismic stratigraphy of Late Quaternary deposits from the southwestern Black Sea shelf: evidence for non-catastrophic variations in sealevel during the last. 10.000 yr”http://www.sciencedirect.com/science/a rticle/pii/S0025322702003432 ([vi]) David Stoliar’›n 03.05.1942 günü Filistin’de, Yafa’da, ‹ngiliz yetkililerce al›nan ifadesi. ([vii]) Douglas Frantz, Catherine Collins, “Death On The Black Sea”, sf. 169, 170: “On November 21, 1941, twenty-one Jews from Bucharest had quietly boarded a train to Constanta. (…) In the harbor the Dor de Val, a pleasure yacht with a small auxiliary motor, waited for them. (…) Not long after leaving Constanta, the yacht encountered a storm. (…) “The motor failed” (…) Winds and currents pushed the ship for four days, until it finally capsized in a huge gust. (…) the refugees were taken to a quarantine site outside Istanbul. A few days later, they were moved to a hotel and given rooms.”

Gerçe¤in ömrü sonsuzdur. F.Herczeg


N

ecati Tosuner, yazarl›¤›n›n 50. y›l›nda Susmak-nas›l da yoruyor insan›ile unutulmak için geriye itilmifl, hat›rlan›nca insan›n yüre¤ini çatlatacak gibi çarpt›ran olaylar› ve duygular› aktar›yor. Yazar, kas›rga’n›n Gözü’nde bafllatt›¤›, hayalindeki dinleyiciyle cevaps›z, uzun kendi kendine bir konuflmay› yeni roman›nda sürdürüyor. Her yap›t›nda içtenli¤i ve harikulade dil ustal›¤› ile öne c›kan Necati Tosuner defalarca pek çok ödüle lay›k görüldü

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


OGün

12 Eylül 2011 mesai ç›k›fl›, evlili¤imizin onuncu y›l›n› kutlamam›za dokuz gün, hayat›m›z›n kökten de¤iflmesine befl dakika kala, ‹lkflen’le buluflma yerimiz, K›z›lay’da dolmufl duraklar›n›n karfl›s›. Yazan: BERKER EMRE TOK

M

arketlerin birinin önü. A¤›r atmaya çal›flt›¤›m ad›mlarla Kumrular taraf›ndan yaklafl›rken, orada m› diye marketin önünü de kesiyordu gözlerim. Onu görme an› biraz olsun ertelendi¤i için oh çekti¤imi ama bir yandan da bir an önce sar›lmak istedi¤imi hat›rl›yorum. Saniyelerin bizi sevdiklerimizden ay›rmak için geri sayd›¤›n›, böyle zamanlarda anl›yor insan. Yar›m saat kadar önce telefonla konufltu¤umuzdan, önünde buluflaca¤›m›z markette al›flveriflte oldu¤unu biliyordum. Birazdan iki eli plastik pofletlerle esir al›nmas›na ra¤men, yuvay› difli kufl kurar gururu, sabah akflam dozunda bir özlem ve h›zl› ad›mlar›yla bana gelip sar›lacakt›. Gün içi telefon görüflmelerimizde, ses tonumdan anlamaya çal›flt›¤› kötü haberin gelmedi¤ini düflündü¤ünden bu gününü de huzurlu bitirmiflti. Benim her arad›¤›mda bir fley mi var 50

korkusuyla aç›yor, ses tonumu mutlaka kontrol ediyordu. Bu yüzden gün içinde birbirimizi iki üç kez arar olmufltuk. Telefonda bile ruh halimi ele veren sesimi bu kez maskeleyebilmifl oldu¤umu birazdan ö¤renecekti. Marketin soka¤a bakan ç›k›fl›na do¤ru düzenlenmifl kasalardan birinin arkas›nda göründü. Bir yandan s›raya girerken gözleri de d›flar›da beni aramaya bafllam›flt›. Beni görünce gözleri ve gülümseyen dudaklar› öptü uzaktan. Ben rol yapmaya devam ediyordum hâlâ.

E

l sallad›m surat›ma da sahte bir gülümseme yap›flt›rd›m. Her zamanki pratikli¤iyle market arabas›n› kasaya boflalt›rken içeri girdim, bir kez daha göz göze geldikten sonra kasiyerden geçen malzemeleri pofletlemeye girifltim. Baflta düflündü¤üm buluflma sahnesi de¤iflmiflti. Birlikte ç›kt›k yan yana yürümek


BD fiUBAT 2013

o an›n gelmesini birkaç saniye daha geciktirdi. Sonra, günlük ola¤an konuflmalar... Asl›nda on y›l›n sonunda s›radan laflar›n içine yerlefltirdi¤imiz anlamlar› daha iyi anlayabildi¤imiz lisan›m›z iyice geliflti art›k. Durup ona bakt›¤›m anda, o da bana kilitlendi birden. Bir cevap bekledi gözleriyle. Sustum yine bakmaya devam ettim. Cevab› alm›flt›. “Berker yok” dedi. “Berker lütfen bunu yap-

ma” dedi. Susmaya ve bakmaya devam ettim. “Yapma” ile durdurmaya çal›flt›¤› an geldi¤inde yeni hayat›m›z bafllam›fl olacakt›. Çaresizce, kabullenmeyerek, an› geciktirmek istiyordu. Sihir bendeymifl gibi “yapma” dedi. Sanki ben kabul etmesem bu yeni hayat bafllamayacakt›. Kötülerin gücünü yok say›yordu ruhu. Onun için en kudretli sihir bendeydi. Sonra neler dedi¤ini tam olarak hat›rlam›yorum. Birden gözlerinden seller inmeye bafllad›. Ben susuyordum, bak›yordum, hislerim gibi gözlerim de donmufltu.

S

Resim: Berker Emre Tok

onra birden ben de sele kap›ld›m. Sanki ölüm haberimi alm›flt›. Benden!.. Kabullenmeyen çaresiz ac›s›yla paramparça olmufltum bir anda. Hayat›mda yaflad›¤›m en büyük dehflet; ‹lkflen’in gözlerinin içinde, yüzünde, bütün vücudunda, kollar›m›n aras›nda patl›yordu. Ac› çekmez ölüler, ac›lar kalanlara ama ben de kalanlardan›m bu kez. K›z›lay’›n telafll› akflam kalabal›¤›ndan merakl› bak›fllar, bize saniyelik kilitlenip aceleyle dönüp giderken, nöbeti birkaç saniyelik yeni meraklar teslim al›yordu. S›ms›k› tuttum elini, kalabal›¤›n içinden s›yr›lmakla yang›n›m›z sönecekmifl gibi yürümeye bafllad›k. ‹flportalar aras›ndan yeni bir hayata geç51


BD fiUBAT 2013

ti¤imiz sanal bir tüneldeydik. Ucu Güven Park’a aç›ld›. Yeni hayat›m›z›n ilk flahitleri o meflhur heykelle havuzdu ve de tafllarda oturan insanlar... Bir de kufllar› hat›rl›yorum, sanki bir de simitçi vard›... Biz de oturduk bir kenar tafl›na. Yeni hayata. Üç dakika öncekinden çok farkl› bir hayata.

K

›saca anlatt›m, zaten kurguyu biliyordu. ‹dil’e nas›l anlataca¤›z, biz neyi nas›l yapaca¤›zd› ilk sorular›? Ben de bilmiyordum cevaplar›. Halbuki haz›r oldu¤umu san›yordum üstelik ifl yerinde ilk haber geldi¤inden ç›kana kadar geçen iki, iki buçuk saat içinde de çok so¤ukkanl› ve kuvvetliydim. Ama ‹lkflen’i görünce tüm gücüm eridi gitti. Bilmekle yaflaman›n ayr› fleyler oldu¤u tüm fliddetiyle çarpt›. ‹dil, biricik k›z›m›z henüz sekiz buçuk yafl›ndayd›. ‹kimiz de çal›flt›¤›m›zdan yaz›n bafl›ndan beri Çandarl›’ da kay›npederimin evinde denizdeydi. Zaten bütün k›fl flehir d›fl›nda görevli oldu¤umdan, sadece hafta sonlar› görebilmifltim. Bugün pazartesiydi, perflembe ç›kacakt›m sonu belli olmayan yolculu¤a, sonu belli bir oyun için. Önce Befliktafl’ta savc›l›¤a gidecektim, savc› nöbetçi mahkemeye sevk edecekti. Ben de tutuklan›p askeri cezaevine konacakt›m. Subay av›n›n listeleri pazartesi günleri ç›k›yordu genelde. ‹ftira difllileri aras›nda hayatlar›m›z›n ac›mas›zca parçalanma s›ras› bu hafta da bizdeydi. ‹lkflen’in ifl ç›k›fl› huzuru boflunayd›. Kötülerin kara ele¤inden omurgal›lar›n geçmesi imkâns›zd›. 52

Uykusuz geceye yatsak da a¤layarak, yeni hayat›n ilk gününe de do¤acakt› günefl. Sonra yürümeye bafllad›k dolmufl dura¤›na, dolmuflta dimdik oturmaya çal›flt›k. S›ms›k› tuttu ellerimi, hiç de b›rakmayaca¤›n› anlad›m. Çok güçlü oldu¤umuzu anlad›m.

E

ve gelene kadar, anne babalar›m›za haber vermifltik. ‹dil’i Çandarl›’dan Ankara’ya getirme plan› yap›lm›flt›. Eski avlar›n›n efllerinden edindi¤imiz bilgilerle valizime koyacaklar›m›z›n tart›flmas›na bile bafllam›flt›k. Uykusuz geceye yatsak da a¤layarak, yeni hayat›n ilk gününe de do¤acakt› günefl. • NOT: Bu sat›rlar›n sahibi 5 Ekim 2011 tarihinden bu yana tutuklu olarak ‹stanbul’da Maltepe Askeri Ceza ve Tutukevi’nde. 21 Eylül 2012 tarihinde Özel Yetkili mahkeme taraf›ndan 16 y›l hapis cezas›na çarpt›r›ld›. Kocal›k ve babal›k haklar›ndan ve her türlü kamu görevinden men edildi. 324 kiflinin, 20 ile 13 y›l 4 ay aras›nda cezalara çarpt›r›l›p, karar kesinleflmemesine karfl›n san›klar›n›n cezaevinde tutuldu¤u “Balyoz Davas›”, gerekçeli karar›n aç›klanmas›ndan sonra Yarg›tay’da de¤erlendirilecek.


Belgeselcinin Gözüyle Çetin ‹mir

Türk Bas›n› ve Gazetecilik Tarihi 2

Bas›n, milletin müflterek sesidir. Bir milleti ayd›nlatma ve irflatta, bir millete muhtaç oldu¤u fikrî g›day› vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müflterek bir istikamette yürümesini teminde, bas›n bafll› bafl›na bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir. Mustafa Kemal Atatürk

N

am›k Kemal, Tasvir-i Efkâr’ ›n baflyaz›lar›n› yazmaya bafllar. Yaz›lar›nda a¤›rl›kl› olarak yenilik ve özgürlük konular›na de¤inen Kemal, ayd›n çevrelerde genifl

yank› uyand›r›r. Bu dönemde yay›mlanan Muhbir gazetesi, kamuoyuna bir baflka genç yazar›, Ali Suavi’yi tan›t›r. Yaflad›klar› döneme göre oldukça ileri görüflleri savunan yazar ve gazeteciler, 53


BD fiUBAT 2013

giderek yurttafll›k haklar›na dayal› yasalar düzeni kurulmas›n› önererek çözüm yolu olarak halk›n oylar›yla seçilen bir parlamentonun toplumsal yaflam› yönetmesini isteyince kendilerine yönelik siyasi tepkiler artar. Gazeteci ve yazarlar, 1865 y›l›nda Yeni Osmanl›lar Cemiyeti’nin kurulufluna öncülük ederken Osmanl› Devleti’nin iç ve d›fl alanda yaflad›¤› siyasi ve ekonomik bunal›mlar›n da etkisiyle demokratik istekleri k›s›tlama ve bask› alt›na alma yoluna gidilir. Nam›k Kemal

Bas›na Uygulanan ‹lk müyle kapat›l›r. Nam›k Kemal MagoSansür Yurt d›fl›ndaki bas›n faaliyetlerinin sonra ermesini izleyen y›llarda Türk bas›n›nda yine canl› bir dönem yaflan›r. Özellikle Ahmet Mithat Efendi’ nin Aleksan Sarrafyan’›n ‹bret gazetesini 1872’de devralmas›, ülke içinde etkin bir düflünce gazetesinin ortaya ç›kmas›n› sa¤lar. Nam›k Kemal’in baflyazarl›¤›n› yaparak yeni görüflleri topluma yaymaya çal›flt›¤› ‹bret gazetesi, çeflitli kapat›lma cezalar›n›n ard›ndan Nam›k Kemal’in “Vatan Yahut Silistre” oyununun sahnelenmesinden sonra tü-

sa’ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik de Rodos’a sürülürler.

G

azetelerin kapat›lmas› ve gazetecilerin sürgün edilmesine neden olan Kararname-i Ali’ nin bas›n› susturmak için yeterli gelmemesi üzerine, 11 May›s 1876 tarihinde yeni bir kararname yay›mlanarak bas›na sansür uygulamas› hayata geçirilir. Sadrazam Mahmut Nedim Pafla taraf›ndan yay›mlanan Kararname-i Ali’de k›saca flöyle denilir: “Osmanl› bas›n›nda ç›kan yaz›lara hükümet gerekli dikkati göstermifl ve ço¤u zaman gazeteleri süreli veya süresiz olarak kapatm›flsa da bas›n inzibat alt›na al›namam›flt›r. Bunun için gazetelerin bask›dan önce denetimine karar verilmifltir.”

“Osmanl› bas›n›nda ç›kan yaz›lara hükümet gerekli dikkati göstermifl ve ço¤u zaman gazeteleri süreli veya süresiz olarak kapatm›flsa da bas›n inzibat alt›na al›namam›flt›r.” 54


BD fiUBAT 2013

Servet-i Fünun dergisi yükselir. ‹kinci Meflrutiyet’in ilan›nBu dönemde dergiler gazetelere göre daha çok önem kazanm›flt›r. En önemli dergi 1891 y›l›nda yay›mlanan Servet-i Fünun dergisidir. Dergi, Edebiyat-› Cedide ile Fecr-i Ati ak›m›n› haz›rlayanlara yuva olur. Derginin kadrosunda, Tevfik Fikret, Cenap fiehabettin Halit Ziya, Süleyman Nazif gibi ünlü yazarlar yer al›r.

Meflrutiyet Dönemi Bas›n› 24 Temmuz 1908’de 2. Meflrutiyet ilan edilerek 1876 Anayasas›’na göre seçimlerin yap›laca¤› duyurulur. Ayn› gün Sirkeci Gar›’n›n karfl›s›ndaki bir lokantan›n bahçesinde toplanarak, sansür memurlar›n› o gece gazetelere sokmama ve sabaha kadar görev bafl›nda kalma karar› alan gazeteciler, “Osmanl› Matbuat Cemiyeti” derne¤inin temellerini de bu toplant›da atarlar. Sansür memurlar› kap›dan çevrilir. 25 Temmuz 1908 sabah› gazeteler y›llardan sonra ilk kez sansürsüz ç›kar. Sansürün kald›r›ld›¤› 24 Temmuz günü Cumhuriyet’in ilan›ndan sonra “Bas›n Bayram›” kabul edilir.

O

günlerde ‹stanbul’da toplam dört gazete yay›mlanmaktad›r: ‹kdam, Sabah, Tercüman ve Saadet. 10 paraya sat›lan ‹kdam, 25 Temmuz günü ‘karaborsa”ya düfler ve yar›m liraya sat›l›r. Türk bas›n›nda yeni bir dönem bafllar. ‹lk iki ay içinde 200’ün üstünde gazete yay›mlan›r. Gazete tirajlar› 2.000’den 5.000’e

dan sonra ülkede siyasal gruplaflmalar bafllar, bu durum bas›na da yans›r. Bas›n arac›l›¤›yla fliddetli mücadele veren gruplar ortaya ç›kar. ‹ttihat ve Terakki Cemiyeti, parti hâlinde örgütlenir. Tanîn ve fiura-y› Ümmet gazeteleri bu partinin yay›n organ› olur.

A

bdülhamit döneminde sürgüne gönderilen ayd›nlar ve gazeteciler taraf›ndan kurulan Fedâkâran-› Millet adl› örgüt, yay›n organ› olan Hukûk-u Umûmiye ve Serbesti gazeteleriyle ‹ttihat ve Terakki Partisi’ne fliddetli elefltiriler yöneltir. Yönetimde ademi merkeziyetçili¤i ve ekonomide liberal ilkelere dayanan bir federasyon düflüncesini savunan Prens Sabahattin taraftarlar› Ahrar Partisi’ni kurarlar. Bu partinin yay›n organ› Osmanl› gazetesidir. ‹ttihad-› Muhammedi Derne¤i ve yay›n organ› Volkan gazetesi ile Cemiyet-i ‹lmiye-i ‹slâmiye Derne¤i’nce yay›mlanan Beyân-ül Hak gazetesi, ‹slami görüflleri savunur. Böylesine kar›fl›k ve z›t fikirlerin olufltu¤u ortamda 13 Nisan 1909 günü “31 Mart Vak’as›” olarak an›lan olay meydana gelir. Volkan gazetesinin yapt›¤› fleriat yanl›s› yay›nlar›n etkisiyle geliflen olaylarda, baz› askeri birliklerin de

O günlerde ‹stanbul’da toplam dört gazete yay›mlanmaktad›r: ‹kdam, Sabah, Tercüman ve Saadet. 55


BD fiUBAT 2013

kat›lmas›yla Sultanahmet Meydan›’nda büyük gösteriler yap›l›r. Kontrol edilemeyen grup, fiurâ-y› Ümmet ve Tanîn gazetelerinin merkezlerini basarak ya¤malar. Nâz›rlar, subaylar sokaklarda öldürülür, olaylar kontrol edilemez boyutlara ulafl›r. Abdülhamit, sadrazam› de¤ifltirerek yeni bir hükümet kurmak zorunda kal›r. Mahmut fievket Pafla kumandas›nda Selanik’ten gelen Hareket Ordusu taraf›ndan ayaklanma bast›r›l›r, ülkede s›k›yönetim ilan edilir. Olay›n sorumlular› yakalan›r. Dervifl Vahdeti ve suç ortaklar› idam edilir. 2. Abdülhamit, 28 Nisan 1909 tarihinde tahttan indirilerek Selanik’e sürgüne gönderilir. Yerine V. Mehmet Reflat, padiflah ilan edilir.

Kurtulufl Savafl› Dönemi Bas›n› Osmanl› Devleti, Birinci Dünya Savafl›’ndan sonra 30 Ekim 1918’de Mondros Ateflkes Antlaflmas›’n› imzalayarak savafltan yenik ç›kt›¤›n› kabul eder. Bu antlaflmadan sonra Türkiye’ de yeni bir döneme girilir.

A

nadolu bas›n›n›n düflmana karfl› ilk direnifli ‹zmir’de Hukuku Befler (‹nsan Haklar›) gazetesi baflyazar› Hasan Tahsin’in (gerçek ad› Osman Nevres) 1919 May›s’›nda Kordon Boyu’nda karaya ç›kan Yunan askerlerine att›¤› kurflunla bafllar. Tahsin, iki Yunan askerini öldürdükten sonra flehit düfler. Hasan Tah56

Selanik do¤umlu Hasan Tahsin sin, düflmana ilk kurflunu atmadan önce Hukuk-u Befler gazetesinde kaleme ald›¤› “Namus U¤runda” bafll›kl› makalesinde, düflmana karfl› direnifli savunur.

tilaf devletlerinin ‹stanbul’u iflgal etmesi ve Anadolu’yu parçalama giriflimleri karfl›s›nda, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderli¤inde ulusal kurtulufl mücadelesi bafllar. 1918-1923 y›llar›n› kapsayan bu dönemde, merkezi ‹stanbul’da olan Osmanl› hükümeti ile Ankara’y› merkez edinen Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti vard›r. Osmanl› hükümeti iflgal kuvvetleriyle ifl birli¤i yaparken Ankara hükümeti ise ülkenin ba¤›ms›zl›¤› için Kurtulufl Savafl›’n› yürütür. Bas›n da bu duruma paralel olarak ‹stanbul bas›n› ve Anadolu bas›n› olarak iki merkezde gruplafl›r. • cetinimir@butundunya.com.tr Gelecek ay: Milli Mücadele ve Bas›n


Bas›n özgürlü¤ü önündeki as›l engel patron bask›s›d›r Röportaj: SABRİYE AŞIR

Usta Gazeteci Mete Akyol, “Yaln›zca Türkiye’de de-

¤il, tüm dünyada bas›n özgürlü¤ünün önündeki en büyük engel, devletin yasalar›ndan da önce, gazete sahiplerinin tutum ve davran›fllar›d›r. Siyasal k›s›tlamalar, bu engellerin yan›nda pek büyük bir önem tafl›m›yor.” dedi.

Y

›l 1961…

Gazetecilerin çal›flma haklar›nda önemli iyilefltirmeler getiren 212 say›l› Yasa’n›n yürürlü¤e girmesi üzerine, 9 gazete sahibi, yasay› protesto etmek için 3 gün boyunca gazeteleri yay›mlamama


BD fiUBAT 2013

karar› ald›lar. ‹stanbul'daki gazeteci arkadafllar›m›z›n bir bölümü, patronlar›n bu protestosuna, kendi protestolar›yla karfl›l›k verdi. Birkaç yüz adet bas›lsa da, simgesel bir “protesto gazetesi” ç›kard›lar. Fakat patronlara as›l protesto, Ankara'dan geldi.

A

dlar›n› birçok okurun bugün

de an›msayacaklar› gazeteciler Altan Öymen, Oktay Ekfli, merhume Nilüfer Yalç›n, merhum Mustafa Ekmekçi, merhum Örsan Öymen, merhum Semih Balc›o¤lu, Yaflar Aysev, Mustafa Özkan, Erkan Özerman, Durul Gence, Mete

Mete Akyol’un, 12 Ocak 1961 tarihli Öncü Gazetesi’ndeki yaz›s› Akyol’un çal›flt›klar› Ankara’daki Öncü gazetesi, kollar›yla birlikte sayfalar›n› da ‹stanbul’daki gazetelerin köfle yazarlar›na açt›. ‹stanbul gazetelerinin önde gelen yazarlar›n›n tümü köfle yaz›lar›n› Öncü’ye gönderdiler. Bas›n›n devleri Oktay Akbal'›n “Akla Kara”, Aziz Nesin'in “Az-Uz”, 58

Çetin Altan'›n “Tafl”, “Tufl” adl› f›kra sütunlar›n›n yan›na, Öncü’nün genç muhabiri Mete Akyol, “Dufl” ad› verdi¤i kendi küçük f›kra sütunu sokuflturuverdi. 12 Ocak 1961 tarihli Öncü gazetesinde yay›mlanan “Bas›n” bafll›kl›, iki tümceli küçük f›kras›, onun, bir ömür boyu sürecek “gazetecilik maratonu”nun bafllang›ç ad›m›n› oluflturmufltu. O gün Öncü gazetesinin birinci sayfas›ndaki görünümünü bugün Bütün Dünya'n›n bu sayfas›nda gördü¤ünüz “Dufl” sütunundaki o küçük f›kra flöyleydi: ‘BASIN’

‹stanbul'da dokuz gazetenin patronlar› üç gün gazetelerini basmayacaklar. “Hiç kimse de kendilerine ‘Bas›n’ demiyor.” Bas›nda ilk köfle yaz›s›n›n yay›mland›¤› o günden tam 52 y›l sonra bugün, Mete Akyol'la “Gazetecili¤in o gününü bugününü” konufltuk. Gazetecili¤e nas›l ve ne zaman bafllad›n›z? ‹lkokul üçüncü s›n›fta okudu¤um y›l, eli resim yapmaya yatk›n bir s›n›f arkadafl›mla Ordu Gazi ‹lkokulu’nun ilk duvar gazetesini ç›kard›k. Cumartesi ve Pazar günleri ikimizden birinin evinde buluflur, gazetemizi haz›rlard›k. Gazetemizin ad› “Okul Sesi” idi. Ben yaz›lar›n› yazard›m, arkadafl›m resimlerini çizer, çeflitli renk ve desenlerle haberlerin bafll›klar›n› olufltururdu. Her Pazartesi sabah› gazetemizi okulun girifl koridorunun duvar›na asar-


BD fiUBAT 2013

d›k; ilk gün bafltan sona kadar okur, öteki günlerde ise gider, gelir, hayran hayran seyrederdik. Ortaokulu okudu¤um Talas Amerikan Ortaokulu’nda, “Talas” adl› bir haftal›k gazete vard›. Bir A4 boyunda ka¤›da teksir ayg›t›yla bas›lan “tek yaprakl›, iki sayfal›” bir gazeteydi. Haz›rl›k s›n›f›nda beni gazetenin haz›rland›¤› odaya bile yaklaflt›rmad›lar ama, son iki y›l›mda gazeteyi dört arkadafl›mla ben ç›kar›yordum. Yaz tatilimde Amerikan dergilerinden ilginç haberler çeviriyordum ve bunlar, Ordu’nun köklü

O y›llarda, lise üçüncü s›n›ftayken, Hürriyet gazetesinin Tarsus muhabiri oldum. ‹ki y›l hem ö¤rencilik, hem muhabirlik görevi yapt›m. Lise son s›n›fta oldu¤um y›l, 1955’te, Hürriyet’ te ilk imzal› röportaj›m yay›mland›. Gününü bile söyleyebilirim. 22 Ocak. Ankara’da yaz tatillerimde Ulus gazetesinin çocuk sayfas› için öyküler çeviriyordum, haftal›k Pazar Postas› gazetesine de baflta Hemingway olmak üzere, Amerikal› yazarlar›ndan öyküler çeviriyordum. Ankara’da üniversite y›llar›m›n bafl›nda Dünya gazetesinde foto muha-

Gazetecilik, bilmeyene ö¤ret-

mek aç›s›ndan ö¤retmenliktir; vatandafl hakk›n› savunmak aç›s›ndan savc›l›k; hakl› olan›n hakk›n› korumak aç›s›ndan yarg›çl›kt›r; bir derdini duyurmak isteyenin konuflan a¤z› olmakt›r, bir baflka kiflinin duyan kula¤›, gören gözü olmakt›r. gazetesi “Gürses”te, “Çeviren: Mete Akyol” imzas›yla yay›mlan›yordu. Lise ö¤renimimi yapt›¤›m Tarsus Amerikan Koleji’nde “tek yaprakl›, iki sayfal›” bile bir gazete yoktu. Üç arkadafl›m›n yard›m›yla dört y›l süreyle her hafta Pazartesi sabahlar›, hem de “dört yaprakl›, sekiz sayfal›” bir okul gazetesi ç›kard›m. Sayfalar›m›z yine A4 boyutundayd› ama, ad›m›zla, dünyan›n önde gelen gazeteleri The New York Times, The London Times ya da The Los Angeles Times’la ayn› kulvarda kofluyorduk. “The College Times” idi ad›m›z.

birli¤i yapt›m, üniversitenin son s›n›f›nda, 1959 y›l›nda, Milliyet’in Ankara Bürosu’nda çal›flmaya bafllad›m. Bana sordu¤unuz soruyu flimdi ben size soray›m: “Siz söyleyin: Ben ne zaman bafllam›fl›m gazetecili¤e?” Mesle¤inde 62 y›l› geride b›rakm›fl ve halen sürdüren bir usta gazeteci olarak, ‘Gazetecilik nedir’ sorusuna nas›l yan›t verirsiniz? Gazetecilik, bilmeyene ö¤retmek aç›s›ndan ö¤retmenliktir; vatandafl hakk›n› savunmak aç›s›ndan savc›l›kt›r; hakl› 59


BD fiUBAT 2013

Gazetecilikte baflar› için alt›n ilkeler nelerdir? Gazetecilikte tek alt›n ilke vard›r: Kendini kulland›rmamak. Bu ilkeyi koruyan bir gazeteci, yaln›zca mesleksel onuruna de¤il, kiflisel onuruna da toz kondurmaz. Gazetecinin en büyük ödülü nedir? Bir gazeteciye verilebilecek en büyük ödül, yeni bir görevdir. Mete Akyol ile röportaj Ere¤li Bülteni haber sitesinde yay›mland› olan›n hakk›n› korumak aç›s›ndan yarg›çl›kt›r; bir derdini duyurmak isteyenin konuflan a¤z› olmakt›r, bir baflka kiflinin duyan kula¤›, gören gözü olmakt›r. GAZETEC‹L‹KTE TEK ALTIN ‹LKE…

Hiç ‘Bu ifl acaba bana göre mi’ diye sorgulad›¤›n›z, vazgeçmeyi düflündü¤ünüz anlar oldu mu? Tam tersi... Mesle¤imi yaparken her zaman, “Tam da bana göre ifl” demiflimdir hep. Meslek yaflam›n›zda san›yorum pek çok unutamad›¤›n›z anı biriktirdiniz. Bunlar›n ilk s›ras›nda hangisi geliyor? On gazeteci arkadafl›mla birlikte K›br›s’ta, savafl s›ras›nda tutsak al›nma an›m›z› y›llarca unutmad›m. Bir de, Celal Bayar’› evinde bekledi¤i akflam ‹smet ‹nönü’nün sar›l›p, beni gö¤süne bast›rmas› olay›n› hiç unutmad›m, unutmak da istemedim. 60

GAZETEC‹L‹KTE HEM GEL‹fiME HEM YOZLAfiMA OLDU

Gazetecili¤in zaman içerisinde de¤iflime u¤rad›¤›n› düflünüyor musunuz? Üniversite e¤itiminizden sonraki ilk y›llar›n›zdaki gazetecilik yaflam›yla, bugünkü aras›nda nas›l farklar görüyorsunuz? De¤iflime u¤ramak, hemen her alanda oldu¤u gibi, gazetecilikte de iki yönlü oldu. De¤iflim hem yozlaflma, hem geliflme aç›lar›ndan oldu. Geliflme de iki ayr› alanda gösterdi kendini. Beyinsel geliflme de oldu, teknik aç›dan geliflme de oldu. Bugün art›k, tek kiflinin, tek parmakla, tek dü¤meye basmas›yla yar›m saatte yüzbin adet gazette basabilecek bask› makinelerine de sahibiz…

A

yn› zamanda, “bir baltaya

sap olamad›¤› için” çaresizlikten gazetecilik yapmak zorunda kalan bir zamanlar›n kimi gazetecilerinin yerine bas›nda


BD fiUBAT 2013

bugün, üniversite mezunu, yabanc› dil bilen, dünya olaylar›n› o olaylar›n oldu¤u ülkelerin yazarlar›n›n kaleminden izleyebilen ve hatta buzda¤›n›n su alt›ndaki bölümünü görebilecek denli “röntgen gözlüklü” gazetecilere de sahibiz. Hemen her meslekte ya da alanda oldu¤u gibi, gazetecilikte de de¤iflimin öteki yönü yozlaflmadır. Yozlaflma ise, her alanda ve her meslekte oldu¤u gibi, tek yönlüdür. Ve üstelik, bulafl›c›d›r. Bir alandan ötekine bulafl›r. Gazetecilikteki yozlaflman›n, öteki alanlardaki yozlaflmadan ne ileri giden, ne geri kalan yan› vard›r.

den sonra böyle bir olaya tan›k olmad›m; fakat “Bu iflin tad› iyice kaçmaya bafllad›” sözünü çok kez yineledi¤im, çok “tats›z tutsuz olaylara” tan›k oldum. BUGÜN GAZETEC‹ OLMAK ZOR ‹fi

AB ‹lerleme Raporu’nda yer ald›¤› gibi, Türkiye’de bas›n özgürlü¤ü uygulamada k›s›tlan›yor mu? Yaln›zca Türkiye’de de¤il, tüm dünyada bas›n özgürlü¤ünün önündeki en büyük engel, devletin yasalar›ndan da önce, gazete sahiplerinin tutum ve davran›fllar›d›r. Bu tutum ve davran›fllar›n sertli¤i, gazete sahiplerinin

Gazetecilikte tek alt›n ilke

vard›r: Kendini kulland›rmamak. Bu ilkeyi koruyan bir gazeteci, yaln›zca mesleksel onuruna de¤il, kiflisel onuruna da toz kondurmaz. Size ‘Art›k bu iflin art›k tad› kaçt›’ dedirten bir olay oldu mu? fiu sözü, gazete yazarl›¤›na edebiyat›n lezzetini katan de¤erli meslek büyü¤ümüz Çetin Altan söylemiflti: “‹ki tür gazeteci vard›r: Kafa tutanlar ve palto tutanlar.” Ben buna bir ekleme yapt›m: “…Ve patronun çantas›n› iki eliyle tafl›yanlar.” ‹ki eliyle kundak tafl›yan çok kifli gördüm, patron çantas› tafl›yan çok gazeteci gördüm; günlerden birgün de, iki eliyle patron çantas› tafl›yan bir gazeteci gördüm. ‹flte ilk kez o gün “Bu iflin tad› iyice kaçmaya bafllam›fl” dedim. O gün-

sahip olduklar› öteki ifllerindeki kârlar›n›n yüksekli¤iyle düz orant›l›d›r. Siyasal k›s›tlamalar, bu engellerin yan›nda pek büyük bir önem tafl›m›yor. Bu nedenle bas›n›n “istenilen hizaya getirilmesi için” yasalar ç›kar›p, dünyan›n gözünde “bas›n düflman› hükümet” olarak görülmektense, hizaya getirilme iflleminin patronlar› ikna ederek yap›lmas› siyasal aç›dan daha “ak›ll›ca” bir davran›fl olarak kabul edilir, birçok siyasetçi taraf›ndan. Misyon gazetecili¤i nedir ve yeni bir fley midir? Ve misyon gazetecili¤i, gazetecilik eti¤iyle ba¤dafl›r m›? 61


BD fiUBAT 2013

Misyon sözcü¤ünün anlam› “yerine getirilmesi gereken görev” oldu¤una göre, gazetecilik elbette bir “misyon” mesle¤idir. Burada önemli olan, “misyon”un niteli¤idir. Her vatandafl›na eflit e¤itim hakk› verebilmek, sa¤l›k hizmeti sa¤layabilmek, ulusal gelirin hakça paylafl›m›n› sa¤layabilmek misyonlar›n›n yeterince yerine getirilemedi¤i ülkelerde “misyon gazetecili¤i”, ulusal ve insansal bir görev niteli¤i kazan›r. Ki “misyon”un böylesi, gazetecilik eti¤inin de ötesinde, duyarl› insan olabilme, sorumlu yurttafl olabilme eti¤idir.

birlikte Bütün Dünya ve Kanal B’ nin kurulmas›ndaki öncülü¤üyle bir bas›n mensubu olarak da kabul edemez miyiz? Di¤er yandan da, içerisinde bulundu¤u koflullar›n zorunlu k›lmas› nedeniyle haz›rlad›¤› 3 kitab›yla, bir yazar kimli¤i de kazanm›fl olmuyor mu? Say›n Haberal’›n bu ülkeye ve bu ülke insan›na oldu¤u denli, tüm dünyaya ve tüm insanl›¤a yapt›¤› hizmetler, gazetecileri de kendisine hayran b›rakacak üstün de¤erdedir. Gazeteciler keflke, onun hizmetlerinin yar›s›n›n

Bu çal›flmalar›yla Say›n Haberal,

kimi meslektafllar›na da, “otorite” alt›nda seslerini yitiren kimi ayd›nlara da, “günü geldi¤inde örnek alabilecekleri” bir örnek ayd›n varl›¤› oluflturmufltur. Bugünün Türkiye’sinde gazetecilik yapmak zor mu? “Bugünün ahval ve fleraiti” içinde gazetecilik yapmak, elbette zor bir ifltir ama... ‹çinde bulundu¤u bu ahval ve fleraite karfl›n görevini sonuna de¤in yapabilmek, sorumluluk duygusu tafl›yan her gazetecinin “birinci vazifesidir”. HABERAL, ÖRNEK B‹R AYDIN

Bugün halen bas›n sözcülü¤ü görevini yürüttü¤ünüz, Zonguldak’›n tutsak milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal’› da asl›nda, bilimadam›, e¤itimci, siyasetçi, akademisyen ve cerrah kimli¤inin yan› s›ra, bir yönüyle de Baflkent Üniversitesi’yle 62

da yar›s›n› bile yapabilselerdi, övünebilecekleri daha anlaml› baflar›lar›n sahipleri olabilirlerdi. Cezaevindeki haks›zl›klar› ve yanl›fll›klar› özellikle Türk kamuoyunun gözleri önüne serdi¤i kitaplar›yla Say›n Haberal, bu çal›flmalar›yla bir “yazar” kimli¤inden önce, yaflam› boyunca cesaretle yerine getirdi¤i “görevini yerine getirmekten korkmayan sorumlu bir ayd›n” kimli¤ini, içinde bulunduruldu¤u çok çok zor koflullar alt›nda bile gözlerini k›rpmaks›z›n bir cesaretle yerine getirebildi¤ini bir kez daha kan›tlam›flt›r.


BD fiUBAT 2013

Bu çal›flmalar›yla Say›n Haberal, “otorite” karfl›s›nda Hipokrat yemininin namusunu unutan kimi meslektafllar›na da, “otorite” alt›nda seslerini yitiren kimi ayd›nlara da, “günü geldi¤inde örnek alabilecekleri” bir örnek ayd›n varl›¤› oluflturmufltur. Ça¤dafl Gazeteciler Derne¤i de, geçti¤imiz y›l Say›n Haberal’a onur ödülü vermiflti. Say›n Haberal, bu ödülü ö¤rendi¤inde neler hissetti¤ini sizinle paylaflt› m›? Bir küçük hareket bile, zaman olur, sözcüklerden daha yüksek sesle anlat›r kiflinin duygular›n›.

S

özünü etti¤iniz onur ödülü-

nün haberini duyunca, kendisinin ne denli onur duydu¤unu anlatmaya yüzündeki ifade yeterli olmufltu. “Dört duvar aras›nda dört y›l”, hiç de bir kalemde geçilecek s›radan bir olay de¤ildir. Böyle bir ortamda d›flardakiler taraf›ndan an›msan›yor olmas›, o dört duvar aras›nda dört y›l geçiren kifliye “unutulmad›¤›n›n” kan›t› bir belge de¤erindedir de.

NE BALBAY, NE ÖZKAN, NE DE ÖZLÜ… I-IH... H‹ÇB‹R‹ “ISLAH OLMAMIfi!”

Silivri’de izledi¤iniz davalarda, meslektafllar›n›z da yarg›lan›yor. Orada mesleki aç›dan nelere tan›k oldunuz? Cezaevleri, “›slah edilmeleri gerekli” kiflilerin “›slah” edilip, ç›kt›klar›nda “›slah” edilmifl kifliler olarak topluma kazand›r›lmaya çal›fl›ld›klar› e¤itim kurumlar›d›r, bir bak›ma.

Duruflmalarda bir Mustafa Balbay’a bak›yorum, bir Tuncay Özkan’a bak›yorum, bir Hikmet Çiçek’e, bir Turan Özlü’ye bak›yorum, bir “ad› küçük kendi büyük” Prof. Yalç›n Küçük’e bak›yorum ve... I-››h... Hiç umut yok. Hiçbiri “›slah olmam›fl.” Hatta, daha da “yaramazl›k” yapar duruma gelmifller. Bofluna geçmifl içerdeki koskoca dört y›llar›... Bugün 10 Ocak Çal›flan Gazeteciler Günü… Son olarak, soru olmadan söylemek istediklerinizi rica ediyorum… 10 Ocak 1961 tarihi, yaln›zca Çal›flan Gazeteciler’in de¤il, onlar›n efllerinin, çocuklar›n›n, özetle bakmakla yükümlü olduklar› tüm kiflilerin de bir bayram günü idi. Çünkü 10 Ocak, tümümüzün yaflamlar›m›z› yasal bir güvene dayayabilece¤imiz ve yasal bir güvence alt›na alabilece¤imiz 212 say›l› yasan›n kabul edildi¤i gündü. stanbul’da yay›mlanan Türkiye’

nin 9 büyük gazetesinin sahipleri, bu yasaya karfl› olduklar›n› belirtmek için o gün, gazetelerini üç gün süreyle yay›mlamama karar› ald›lar ve inan›r m›s›n›z, bu kararlar›n› uygulad›lar da... ‹flte o gün yokoldu 10 Ocak Gazeteciler Bayram›’n›n ad› da, tad› da... Daha sonraki y›llarda yasa bir sa¤›ndan k›rp›ld›, bir solundan k›rp›ld› ve... 10 Ocak bayraml›¤›n› tümüyle yitirdi, “Gazeteciler Günü” kimli¤iyle tek bafl›na kal›verdi, elinden bayraml›¤› al›nm›fl bir öksüz çocuk kimsesizli¤iyle...• 63


Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop

SALAH BEY TAR‹H‹’NDE KÜLTÜR, SANAT GÖRÜNTÜLER‹... Ozan, denemeci Salah Birsel bir

dizi kitab›nda sanat dünyam›zda yaflananlar›, kültür tarihimizin ilginç olaylar›n›, bütün bunlara sahne olmufl çevreleri anlatt›. Bu yap›tlar›n› “Salah Bey Tarihi” ad› alt›nda toplad›. 64


BD fiUBAT 2013

Befl kitapta tamamlanan bu diziyle ilgili olarak flu aç›kamay› yapm›flt›r: “Edebiyatç›lar›n toplaflt›klar› yerleri yazmak isterken Kahveler Kitab› ile Ah Beyo¤lu vah Beyo¤lu ortaya ç›kt›. Ah Beyo¤lu...’nun son bölümü, Bo¤aziçi’nden bahseder; Ruflen Eflref okulu as›p, yaya taa Beykoz’da oturan Abdülhak Hâmit’i görmeye gider, onu anlatmakla bafllam›flt›m Bo¤aziçi’ne, üç kitapta bitirdim;

B

Bo¤aziçi fi›ng›r M›ng›r, Sergüzeflt-i Nono Bey ve Elmas Bo¤aziçi, ‹stanbul-Paris... Dizide, gidip geldikleri kahveler, içkievleri, yaflad›klar› semtler anlat›l›rken yazarlar›n birbirleriyle iliflkileri, kiflilik özellikleri, yaflamlar›, yap›tlar› renkli çizgilerle canland›r›lm›flt›r. Yazar›n, Tanzimat dönemine kadar uzanan tarih olaylar›yla, geçmifl dönem insanlar›yla ilgili birbirinden ilginç ayr›nt›lar için yüzlerce kaynaktan yararland›¤› görülür. Kitap sonlar›nda gösterilen “Kaynakça” bölümleri, toplam 25 sayfay› bulmaktad›r. Yazar nas›l çal›flt›¤›n› aç›klarken, “Biz gördüklerimizi ve duyduklar›m›z› yaz›yoruz. Kendi düfl dünyam›zdan bir fleyler katm›yoruz. Yaln›z Türkçenin haddeden geçirilmiflini veriyoruz. Üstüne de yergi ve saraka tozlar› serpifltiriyoruz,” demektedir.

sözcük hokkabaz›y›m.” diyen yazar, kendine özgü bir sözlük gelifltirmifltir. Çal›flma yöntemini, “Biz yeryüzünde olup biten f›rdalar› alt alta dizmekten baflka bir fley yapm›yoruz. Ama onlar› süllüm-sako’lu, bidi-bidi bako’lu elekten geçirdikten ve sirke sar›msak ve ince çekilmifl cevize yat›rd›ktan sonra f›flt›kl›yoruz. Bir de yeni bir çeflni,

fiiirlerinde oldu¤u gibi, ozan›n denemelerinde, “tarih”inde de anlat›m› alaysamal›d›r. Kendine özgü, e¤lendirici bir dil kurmufltur. “Ben sözcüklerin ard›ndan koflan bir yazar›m. Bir 65


BD fiUBAT 2013

Bu kitaba bir edebiyat tarihi gözüyle bak›lsa da yeridir. Çünkü bu kitapta yazarlar›n sanat anlay›fllar›ndan, edebiyat dergilerinden, fliir ak›mlar›ndan da aç›lm›flt›r. yeni bir a¤›z kat›yoruz ki bu, on yüz bin y›l geçse kimsede kolay kolay görünemez,” diye aç›klar... Dizinin ilk ad›mlar›ndan Ah Beyo¤lu Vah Beyo¤lu’ndan söz ederken, “Bu kitap Beyo¤lu’nu anlat›r. Ad›m bafl›nda p›k p›k gülmeler, ku¤urmalar, gürlemeler, vakvaklamalar, koflturmalar, ahlamalar, kalg›malar, ifildemeler, cakcaklanmalar. Ama en çok da edebiyat kahveleri bafl› çeker. Yeri üst köfle olan ozanlar, ressamlar, gazeteciler, tiyatrocular, k›sacas› güzel

yazanlar, güzel konuflanlar çok var›r, çok gelir. Bu kitaba bir edebiyat tarihi gözü ile bak›lsa da yeridir. Çünkü bu kitapta yazarlar›n sanat anlay›fllar›ndan, edebiyat dergilerinden, fliir ak›mlar›ndan da aç›lm›flt›r. Demek isteriz ki bu kitap bir edebiyat kufla¤›n›n tarihidir,” diyordu. Nisuaz Pastanesi’nde toplanan yazarlardan tarihçi Emin Ali Çavl›, “kimsenin on sayfa tarih bilmedi¤ini” öne sürermifl. “Salah Bey Tarihi” yazar›, bu sözü de¤erlendiriyor: “O günlerde bu söz pek ayk›r› gelir Birsel’e. ‹ri k›y›m yap›s›yla çevresindekilere korku salan bu ihtiyar› bir düflünce züppesi sayar. Sonralar› Birsel anlayacakt›r ki, Çavl›’n›n dediklerinde büyük bir gerçek vard›r. ‹nsanlar›n bafl›na gelenler de¤il on sayfa, bir sayfa bile tarih bilmemekten do¤maktad›r.” Kendisini flaka yollu, “Efdal-ül müellifin (yazarlar›n en üstünü) Salah Efendi” diye adland›ran yazar, nas›l bir yap›t kaleme ald›¤›n› son kitab›n


BD fiUBAT 2013

bitiminde yine flaka yollu anlatacakt›r: “Böyle bir tarih bir daha yaz›lamaz. Ey ‹zmirli Salah Bey onu sen de bir daha tartak martak getiremezsin. Çünkü o yaflad›klar›n›, bir daha yaflayamaz, bir daha bilemezsin. (...) K›sacas›, ayr› bir dil, ayr› bir rüzgâr estirdik. Bu kitap dünyan›n bir ibret evi oldu¤unu belirlemek için yaz›ld›. Akl›yla düflünüp okuyacaklara yüz bin selam.”

S

Salah Birsel’den “kahve kuflu” dedi¤i eski-yeni meslekdafllar›n›n kahve köflelerinde yüz y›l› dolduran serüvenlerini ö¤reniriz. “Bunlar yataklar›n› al›p kahveye tafl›nmam›flt›r ama her gün kahvede üç, befl saatlerini geçirmeden edememifllerdir. Bu kahveler üzerine yapt›¤› incelemeyle bata¤›n bata¤›na saplanan bizim zavall› Salah Birsel’i sorarsan›z -ki art›k sorulmal›d›r-o da, laf de¤il, 22 y›l›n› -1940 ile 1962 aras›ba¤›fllam›flt›r bu kahvelere,” der! Kaynaklardan titizlikle derledi¤i bilgilerden sonra kendi yaflam›ndan sayfalar açar: 1940’larda gençyafll›, tutucu-ilerici edebiyatç›lar› birarada a¤›rlayan Küllük kahvesi, “Beyaz›t Camii’ nin Aksaray’a bakan kap›s› alt›nda kuytu, koltukalt› bir yer”dir. Yahya Kemal, Faruk Nafiz Çaml›bel, Ahmet Hamdi Tanp›nar, Abdülbaki Gölp›narl›,

Reflat Nuri Güntekin, Ahmet Kutsi Tecer, Suut Kemal Yetkin, Ataç, Abidin Dino, Arif Dino, Asaf Halet Çelebi, Arif Kaptan, Bedri Rahmi Eyubo¤lu, Sabahattin Kudret Aksal, Celal S›lay, Sait Faik orada görünürler... ‹kbal K›raathanesi, Nuruosmaniye

Caddesi’nin bitiminde sol köflede, caminin karfl›s›ndad›r. Mütarekede Dergâh Dergisi yazarlar›n›n (Yahya Kemal, Mustafa Nihat Özön, Mustafa fiekip Tunç, Ahmet Hamdi Tanp›nar Hasan Âli Yücel, Ataç vb.) u¤rak yeri olmufltur. 1951’de Adana’dan ‹stanbul’a göç etmesinden sonra Orhan Kemal’in arkadafllar›yla birlikte en çok gelip gitti¤i yerlerden biridir. Ankara Caddesi ile Ebussuut Caddesi’ nin kesiflti¤i köfledeki Meserret, Servetifünunculara kucak açm›flt›r. Necip Faz›l, Reflat Nuri, Osman Cemal Kayg›l›, Nizamettin Nazif, Sait Faik, S. K. Aksal orada görünürler. Tepebafl›’nda Kanuni esasi K›raathanesi, yine orada fiehir Tiyatro-

Markiz Pastanesi 67


BD fiUBAT 2013

Dizinin sonraki kitaplar›, art›k genifl biçimde Bo¤aziçi semtlerinde, buradaki yal›larda yaflananlar› göz önüne serecektir. sunun tam karfl›s›nda Pelit Kahvesi, Asmal›mescit’te Elit Kahvesi, ‹stiklal Caddesi’yle Kumbarac› Yokuflu’nun birleflti¤i köflede Lebon Pastanesi, onun karfl›s›nda Markiz Pastanesi, ‹stiklal Caddesinde büyük bir binan›n (flimdilerde Akbank Genel Müdürlü¤ü) alt kat›n› bafltan bafla kaplayan Nisuaz Salah Birsel’in anlatt›¤› yerlerin yaln›zca birkaç›d›r. 1950’lerin sonunda “sosyal realizm”i savunan Atilla ‹lhan’›n yerleflti¤i Baylan Pastanesinde Ahmet Oktay, Y›lmaz Gruda, Güner Sümer, Asaf Çi¤iltepe gibi gençler, onun çevresindedir. Demir Özlü, “Bunalt› edebiyat›” n›n bir temsilcisidir. Solcularla tutucular›n kap›flt›¤› Dram Tiyatrosu olay›n›n tezgâhland›¤› yer buras›d›r! Tepebafl› Bahçesi, Taksim bahçesi, Cennet Bahçesi de edebiyatç›lara ev sahipli¤i yapm›fl yerlerdendir. Dizinin sonraki kitaplar›, art›k genifl biçimde Bo¤aziçi semtlerinde, buradaki yal›larda yaflananlar› göz önüne serecektir. Elbette alçakgönüllü, yoksul yazarlar bu gösteriflli çevreye pek 68

de yaklaflmam›flt›r. Bo¤aziçi fi›ng›r M›ng›r kitab›na yazar flu sözlerle bafllam›flt›r: “Bu kitap Bo¤aziçi’nin insan haritas›n› verir. Ona Bo¤aziçi’nin Gizli Tarihi desek de olur.” Elbette “vükela (vekiller, devlet adamlar›) tarlas›” diye tan›mlad›¤› Bo¤aziçi’nin gösteriflli yal›lar›, donan›ml› bahçeleri, mehtap e¤lenceleri alçakgönüllü, yoksul edebiyatç›lar›n dünyas›na yak›n de¤ildir: “Gerçekte Bo¤az, edebiyatç›lara kollar›n› pek açmaz. Havafifleklerini, çanakmehtaplar›n›, püskürmelerini, çark›feleklerini onlardan boyuna kaç›r›r. Bo¤az padiflahlar›n, ya da padiflah bendelerinin tarlas›d›r.” Edebiyatç›lar›n Bo¤aziçi’ne bir ucundan yaklaflan yaflam› pek s›n›rl›d›r: “Yazarlar Bo¤az’da lenger olmufllarsa, kira evlerinde olmufllard›r. Bu köflklerin ya da yal›lar›n ço¤u da eskimifl, eprimifl fleylerdir. (...) Onlar sa¤a, sola pata çakmad›klar›, hep do¤ru bildiklerinin do¤rultusunda yürüdükleri için, birçok büyükten büyük fiehzade kap›lar, kendilerine kilitli kalm›flt›r” Birsel’in anlatt›klar› tarih araflt›rmac›lar›n›n kitaplar›ndakilerden oldukça ayr›d›r. Ozan-denemeci bu ölçülü biçili kaynaklardan çekip ç›kard›¤› bilgiyi, günümüz okuruna, flaka gibi sunmufltur. Diliyle, anlat›m›yla kurallara yançizmekten hofllanm›fl; kiflileri, olaylar› ince bir alayc›l›kla kitaplar›na tafl›m›flt›r. “Biz bu kitapta Bo¤az’›n fl›ng›r›n› anlat›yoruz. Ne ki, zaman zaman, ara-


BD fiUBAT 2013

ya padiflahlar›n, vükelan›n ve tüm paflalar›n t›ng›r›n› da s›k›flt›rd›¤›m›za göre, Ahmet Esat Paflan›n sadrazaml›ktan nas›l al›nd›¤›n› da sergileyelim ki, çok gülünsün, çok a¤lans›n...”

S

lirken öne ç›kan, ço¤unlukla Salah Birsel’dir! Cahit S›tk›’n›n Ziya Osman’a yazd›¤› bir mektubun Salah Birsel ile ilgili sat›rlar› sözkonusu olunca “Gerçi o mektup Salah Birsel’i memnun edecek nitelikte say›lmaz ama, biz de burada Salah Birsel’in flakflakç›l›¤›n› yapacak de¤iliz.” dese de hep bir ad›m önde görünen, biraz daha hakl› ç›kan Birsel’in kendisidir. “Salah Bey Tarihi”ni elefltirel düflünce beslemifltir. Yazar meslekdafllar›na elefltiriyle yaklafl›rken gülümsemeyi, gülümsetmeyi elden b›rakmaz. Zaman zaman dalg›nl›¤a düflmemifl de¤ildir. Ancak bunlar› önemsemez. “Yaflas›n anakronizm” (yanl›fl zaman-

Salah Birsel kahvelere girip ç›kan, Bo¤az semtlerinden gelip geçen edebiyatç›lar› konu edinirken onlar›n yap›tlar›ndan kiflilik çizgilerini ortaya serer: “Gerçekte Orhan Veli gözba¤c› olmasa bile ad›n› üne kavuflturmak için geceyi gündüze katarak planlar düzer. Bu planlar kimi zaman Kad›köy Halkevinde yapt›¤› konuflma s›ras›nda masan›n üsüne boylu boyunca uzanmak, kimi zaman da Ahmet Hamdi ile Sar›yer’de kay›k safas›na ç›km›flken kay›¤› devirip denize düflmek biçiminde sonuç verir. Hele Orhan Veli, bu ikinci haber türünden olanlar›n gerçekle ilgisi olmad›¤›na ald›rmaz, sadece bu haberin gazete sütunlar›nda yer almas›na dikkat eder.” Böylece Sait Faik, ‹lhan Berk, Cahit Ir‹lhan Berk, Edip Cansever, Salah Birsel gat, Orhon Murat Ar›burnu, Salim fiengil, Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Sevim lama) der! “Salah Bey Tarihi”nde Burak, Özdemir Asaf, Cemil Meriç, yazar›n anlat›m›, anlatt›klar›n›n önüne Oktay Akbal, Faz›l Hüsnü Da¤lar- geçmifltir. ca, Sait Faik, Behçet Necatigil, SabaKültürsanat dünyam›za iliflkin bu hattin Kudret Aksal, Rüfltü Onur gibi befl büyük cilt, farkl› kuflaklar, farkl› yazarlar›n kiflilik dü¤ümleri çözülür, kültür birikimi olanlar için ö¤retici, yap›tlar› ayd›nlanm›fl olur. e¤lendirici bir kaynakt›r. • konurertop@butundunya.com.tr Çevresindeki yazarlardan söz edi69


Sporun Dünyas› Metin Gören

Ne zaman, Yavru Vatan K›br›s'tan söz edilse, gözlerime istem d›fl› yafllar dolar, aslan gibi bir delikanl›n›n silüeti belirlenir karfl›mda. Do¤u Akdeniz'in orta yerinde, yüre¤i vatan sevgisiyle dolu bir sporcuyu an›msar›m. ar›m as›ra dayanan bir zaman sürecinin Adana'y› Lefkofla'ya ba¤layan son noktas›nda, k›sa sürede dost oldu¤um, Küçük Kaymakl› tak›m›n›n efsane oyuncusu Hüseyin Ruso'nun bir Rum kurflunuyla flehit edilmesinin hüznü çöker içime. Yüre¤im da¤lan›r, kahrolurum. Beynimde

Y 70

oluflan an›lar›n eflli¤inde, y›llar sonra bir kez daha yavru vatana giderim. K›br›s, Adana Demirspor için dostlu¤un ve kardeflli¤in sürekli öne ç›kt›¤›, soydafllar›m›zla birlikte olman›n gururunu yaflatan önemli bir yerdi. Ada’da yaflayanlar›n bir ço¤unun Demirspor taraftar› oldu¤u bilinirdi.


BD fiUBAT 2013

nlar, Füze Selami'nin gollerini seyretmek için can atarlard›. 1963 y›l›na dek ve y›lda bir kaç kez oynanan özel karfl›laflmalar, maç öncesi ve sonras›nda duygu yüklü görüntüler yans›t›rd›. Maçlar›m›z›, Yeflil Hat' t›n ikiye böldü¤ü ünlü Taksim Stad›'nda oynar, toprak zeminde, toz bulutlar› aras›nda kendimizden geçerdik. O günlerde stad›n isminin bir anlam tafl›d›¤›n› do¤rusu düflünememifltik. Taksim; soydafllar›m›z›n, Rum bask›s›ndan kurtulabilmenin tek yol oldu¤unu adeta simgeliyordu; bunu sonra ö¤rendik. ‹çimiz öfke dolard›, anlat›lanlardan. Çaresizli¤i yaflayanlar, çaresizli¤i yaflat›rlard›, susard›k. Sab›r, içimizde oluflan ancak sönmüfl volkanik bir yanarda¤ gibiydi. K›br›s Türklerinin ünlü kahraman-

O

Hüseyin Ruso ve tak›m arkadafllar› lar›n› da tan›m›flt›m. Özgürlük için bayrak açanlar›. endine özgü maç anlat›m›yla belle¤ime kaz›d›¤›m Ahmet Sami'yi. Soydafllar›m›z›n liderlerini Faz›l Küçük, Rauf Denktafl, Türk Mukavemet Teflkilat›' n›n (TMT) kahramanlar›n›. Bayrak Radyosu’nun yay›nlar›n› gerçeklefltiren yurtseverlerini, mücahitleri, isimsiz kahramanlar›. Ve de Hüseyin Ruso'yu.

K

Hüseyin Ruso’nun an›s›n› yaflatan stadyum 71


BD fiUBAT 2013

Beni motosikletine bindirip do¤up büyüdü¤ü, iflçi s›n›f›n›n yerleflkesi Lefkofla'n›n Küçük Kaymakl› Köyü'ne götürüflünü an›msar›m.Yeflil Siyahl› tak›m›n sembol oyuncusunun, bende iz b›rakan; ''‹ngiliz tak›mlar› peflimde. Stoke City'nin kulüp yetkilisi günlerden beni ar›yor. Everton ile Leeds United tak›mlar›da ›srarla gel diyorlar. Ancak, gidemem. Vatan›m›, bu katillere b›rakamam. Ben, bu savunmas›z insanlar› b›rak›p gidersem, hain olurum'' sözlerini de.

bir Rum çeteci, papaz Makarios'a karfl›ym›fl, öyle dediler. Sevgili Hüseyin Ruso ile ancak bir iki kez görüflebildim. Daha önce karfl›l›kl› oynad›¤›m bir çok oyuncunun yerini, bu kez baflka oyuncular alm›flt›, sordum sakat olduklar›n› söylediler.

O

ysa ki; baflta sevgili Hüseyin Ruso olmak üzre, bize karfl› oynamayan futbolcular›n Türk Mukavemet Teflkilat›'nda önemli görevleri varm›fl. Hüseyin Ruso da TMT' nin grup komutan› olarak Küçük Kaymakl› Köyü'nün sorumlulu¤unu üstlenmifl. Tüm bunlar›, Ruso'nun bende derin izler b›rakan ac› ölüm haberini ald›¤›mda ö¤renebildim. 1963 y›l›n›n Aral›k ay›nda bafllayan çat›flmalarda, bafllar›nda Sampson olan Bir flampiyonluk kutlamas›. Kulüp yöneticisi Mentefl Aziz Rum çeteleri, Kü(oturan) Kaleci fiefko (ayakta solda), Hüseyin Ruso (or- çük Kaymakl› tak›m›n›n herfleyi, tada) ve Özer Komando. beden e¤itimi ö¤retmeni, çice¤i bure 1963 y›l›n›n son ay›nda ara- nunda evli sevgili Ruso' yu flehit etm›za indirilen siyah perde. mifllerdi. Ruso ve arkadafllar› sivil Yavru Vatan’da nelerin oldu- halk›, kad›nlar›, çocuklar›, yafll›lar› ¤unun bilinmemesi, EOKA örgütünün özcesi masumlar›, güvenlik içinde toplu katliamlara bafllad›¤› yolundaki Hamitköy taraf›na geçirmeyi baflarhaberlerin ülkede yaratt›¤› infial. K›b- m›fllard›. r›s'a son kez gidiflimiz, 1963'ün Nisan En geride kalan Hüseyin Ruso'yay› idi. Ada sanki patlamaya haz›r bir du. Küçük Kaymakl› Rum çetecilerin bomba gibiydi. Nikos Sampson ad›nda eline geçerken, bir kurflun arkadafl›m›

V 72


BD fiUBAT 2013

foto¤raf süslüyor. Ruso ve arkadafllar› solgun K›br›s'›n yetifltirdi¤i en ünlü biri olan Hüsesivil halk›, güvenlik oyunculardan yin Ruso'nun soluk renkli bir içinde Hamitköy çerçeve içindeki foto¤raf› ac› bir tebessümle gülüyor gibi. taraf›na geçirmeyi Vatan› için flehit olan Hüseyin Ruso'nun ne yaz›k ki; mezar› baflarm›fllard›. yok. Bu büyük futbolcuyu Ercan Hava Liman›'ndan geEn geride kalan lip Lefkofla'ya giren yolun Hüseyin Ruso'ydu. bafl›na dikilen fiehit Hüseyin bulmufltu. Gecenin sessizli¤i ise sanki futbolcunun ölümüne a¤›t yak›yordu. A¤abeyi Mustafa, kardeflinin cesedini al›p getirebilmek için bölgeye girmeyi denedi. Ancak ceset ortada yoktu, Mustafa da Rum çetecilerine esir düfltü. Birkaç ay sonra iade edildi ama onun kaderi de küçük kardeflinden farkl› olmad›. 974 Temmuz'unda Türk paraflütçüleri Lefkofla semalar›nda görüldügü s›rada, bir kamyonete doluflarak çat›flmaya giden TMT'cilere havan topu isabet etti. Kamyonda bulunanlar›n aras›nda Hüseyin Ruso'nun a¤abeyi Mustafa da vard›. Nikos Sampson ve adamlar› Küçük Kaymakl› Köyü’nü ele geçirdikten sonra, baflta kulüp binas›n› olmak üzre yerle bir ettiler. fiimdi; Ça¤layan semtinde bir büyük kahvehanenin duvarlar›n› bir kaç

1

Ruso an›t›na özel günlerde çiçek b›rakarak an›yorlar. Ruso' nun heykeli flehit düflenleri sembolize edi-

Hüseyin Ruso an›t›-Lefkofle yor. K›br›s'›n ünlü tak›m› Küçük Kaymakl› 1977 y›l›ndan bu yana maçlar›n› üç bin kiflilik Hüseyin Ruso Stad›'›nda oynuyor. ‹nan›yorum ki benim sevgili arkadafl›m Ruso da, Küçük Kaymakl› Spor'un hiçbir maç›n› kaç›rm›yordur.

Ç

o¤u kez sahada genç oyunculara sanal destekler içinde ya da tribünlerde bir taraftar gibi. Ben öyle duyumsuyorum sevgili Hüseyin. • metingoren@butundunya.com.tr 73


fiimdiki Zaman Can Pulak

Do¤a ile Bar›fl›k Yaflam Çevreyi koruyaca¤›z diye, elektriksiz ve susuz yaflamay› göze alamay›z. Bu do¤rudur ama, çevreyi bozmadan, su kaynaklar›m›za zarar vermeden de enerji üretebiliriz. art›flmalar› gerginlik haline dönüfltürmeden, birbirimizi dinleyerek ve anlayarak da sorunlar›m›z› çözebilece¤imize inan›rsak, iflin do¤rusunda buluflmufl oluruz. Gereksiz inatlaflmalarla, çekiflmelerle vakit kaybetmemeliyiz. Benim dedi¤im do¤rudur mant›¤› da, günümüzde geçerli¤ini pek koruyam›yor art›k. Tart›fl›l›r ve bir ortak noktaya yaklafl›l›rsa, do¤ruya ulafl›yor görüfller. Biz çevreciler ormanlarda, do¤al güzelliklerimizin göbe¤inde yap›lmak istenen ve görsel alanlar›m›z› hançerleyen yat›r›mlara karfl›y›z. Buralara maden ruhsatlar› verilmemesini, tüm akarsular›m›z›n hidroelektrik santrallere kurban edilmemesini, sanayi yat›r›mlar›n›n çevreye verdikleri zarar›n önlenmesini istiyoruz. Bunu yurdumuzu, do¤am›z› ve insan›m›z› çok sevdi¤imiz için yap›yoruz. Peki ülkeyi yönetenler yaflad›klar› bu topraklar› sevmiyorlar m›, yurda ve insan›na kas›tlar› m› var? Vatan sevgisi sadece bizim tekelimizde mi? Böyle düflünemeyiz elbette, bu ülke hepimizin. Öyleyse birbirimizi anla-

T

74

maya çal›flmal›y›z. Anlayabilmek için de ”olmaz-istemeyiz-yapmay›z’’ yerine, öneriler getiren ve alternatifler gösteren bir dili kullanmal›y›z. Türkiye koskoca bir ülke. Orman›n d›fl›nda da müthifl maden yataklar› var. Topraklar›n tümü taranmam›fl, araflt›r›lmam›fl, belki de incelenmemifl. ‹flin kolay›na kaçm›fl›z, ç›plak araziler dururken, bat› bölgelerimizin de¤erli ormanlar›na dalm›fl›z. Buna itiraz ediyoruz iflte. Ülkeyi yönetenler itirazlara kulak asm›yorlar, çevrecileri muhatap bile alm›yorlar ve bildiklerini okumaya, ormanlar› delik deflik etmeye devam ediyorlar.

B

u tutum sadece ormanlarda de¤il, akarsularda da, HES izinlerinde de, fabrikalar›n do¤ay› kirletmelerinde de sürüyor. Ben devletim -sen kimsin mant›¤› geçerli¤ini koruyor hâlâ. Öyle olaca¤›na, çevrecilerin görüfllerine de itibar edilse, onlarla ortak toplant›lar yap›labilse, çevreci sivil toplum örgüt ve önderleriyle bir diyalog kurulabilse, belki de telafisi müm-


BD fiUBAT 2013

kün olmayan zararlara yol aç›lmazd›. Maden izinlerinde gerginlik, HES ruhsatlar›nda gerginlik, yumuflam›yor bir türlü. Bunun sorumlusu, diyaloga bir türlü yanaflmayan Çevre Bakanl›¤›d›r. Oysa Bakanl›k, hiç de¤ilse üç ayda bir çevreci Sivil Toplum Örgütleriyle ortak toplant›lar yapsa, do¤aya zarar verecek tüm geliflmeleri zaman›nda önleyebiliriz.

kullan›yor. Oysa bizim potansiyelimiz, Almanya’n›n enaz üç kat›. Günefl ve rüzgar potansiyelinde Avrupa’da birinci, ancak kullan›m›nda sonuncu noktaday›z. Bu gerçeklerin üzerinde durmal› ve dersimizi iyi çal›flmal›y›z. Böyle yaparsak, do¤ay› daha fazla h›rpalamam›za gerek kalmaz. Nedense ulusal bas›n›m›z ve medyam›z, bu konular›n üzerinde hiç durmuyor. Çevrenin de magazinini buldu

u yenilenebilir enerji sorununu daha ciddi biçimde, dünyadaki geliflmelere paralel çizgide, ele al›rsak, belki de sorunlar›m›z› daha kolay çözeriz. Rüzgar zengini bir ülkeyiz, enerjimizin bir bölümünü do¤aya zarar vermeden, bu yolla da karfl›layabiliriz. Nitekim bu konudaki yat›r›mlar bafllad› bile. Devlet bunlar› teflvik etmeli,yer vermeli, krediler bulmal›d›r. Rüzgar teknolojisi dünyada inan›lmaz geliflmeler kaydediyor. Art›k sabit pervanelerin yerini, havada gezinen ve rüzgar› her yönde arayabilen pervaneler almaya bafllad›. Türkiye bunun henüz fark›nda de¤il. Eskiyen teknolojiyi bize iteliyorlar, yenilerini kendilerine kullan›yorlar. Devlet geliflmeleri iyi izlemeli ve Türkiye’yi yeni teknolojilerle tan›flt›rmal›d›r. Günefl enerjisinden de daha iyi yararlanmal›y›z. Ülkemiz günefl aç›s›ndan da zengin bir konuma sahip. Ak›ll› ülkeler, bu imkan› sonuna kadar kullanmaya bafllad›lar. Ayr›ca jeotermal kaynaklar›na da sahibiz ve bu gücümüz yabana at›lamaz. Günefl enerjisini en çok Almanya

Rüzgar zengini bir ülkeyiz, enerjimizin bir bölümünü do¤aya zarar vermeden, bu yolla da karfl›layabiliriz.

bizimkiler. Oysa bilimsel çevreye, çevredeki bilimsel geliflmelere ve dünyadaki yeni bilimsel bulufllara daha fazla e¤ilmeli, daha çok yer vermeliyiz. Dünya günefl ve rüzgar enerjisinde nereye gidiyor? Bunu iyi izlememiz gerek. Do¤al kaynaklar› iyi de¤erlendirirsek, ihtiyaçlar›m›z› daha kolay ve masrafs›z karfl›lar, ayr›ca do¤aya verdi¤imiz zararlar› da azaltabiliriz. Do¤a ile çat›flarak yaflayamay›z. Ama do¤a ile bar›fl›k yaflam›n yollar› hiç de az de¤il. Bunlar› bulup kullanman›n yollar›n› aramal›y›z. Bunun için de kavga ve gürültüyü bir yana itip, elbirli¤iyle çal›flmal›y›z. • canpulak@butundunya.com.tr 75


Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren

Osmanl›’n›n Baflkenti ‹stanbul’u ‹ngiliz savafl gemilerine karfl› savunan

Frans›z Generalin Öyküsü

Frans›z kaynaklar›, 1805 y›l›na kadar kopuk olan ‹stanbulParis iliflkilerinin, Napolyon’un Austerlitz zaferinin ard›ndan düzelmeye bafllad›¤›n› yazmaktad›r.

Ç

ünkü o zamana kadar Frans›z elçilerini kabul etmeyen Padiflah III. Selim, Napolyon’un büyük zaferini dikkate alarak, üst düzey bir yetkili olan Galip Efendi’yi Paris’e göndermifltir. Bu geliflmenin Paris’te büyük yank› ve sevinç yaratt›¤›n› yazan kaynaklara göre, Napolyon da, en güvendi¤i kiflilerden biri olan General Horace Sébastiani’ yi, ‹stanbul’a elçi unvan›yla gönder- Sultan III. Selim

76


BD fiUBAT 2013

mifltir. Napolyon’un, elçisine güveninin en önemli nedeni ise Sébastiani’ nin de, kendisi gibi Korsikal› olmas›d›r. ‹flte bu elçi, M›s›r seferi nedeniyle bozulan Türk-Frans›z iliflkilerinin düzelip geliflmesine büyük katk› sa¤layacakt›r. rans›z kaynaklar›, III. Selim’in Paris’e elçi göndermesinin, Fransa korkusundan kaynakland›¤›n› da öne sürmektedir. Çünkü bu padiflah, çocuklu¤undan tahta geçifline kadar olan süreçte saraydan, hatta kald›¤› bölmeden d›flar› ç›kmam›flt›r. Bu nedenle de içine kapan›k, çekingen ve korkakt›r. Ününü duydu¤u Napolyon’un bafl›nda bulundu¤u Fransa ile M›s›r seferinin ard›ndan baflka bir sorun daha yaflamak istemedi¤i içindir ki elçisini Paris’e göndermifltir. 1800’lü y›llar›n bafllar›nda, ‹ngilizOsmanl› iliflkilerinde, Balkanlardaki sorunlardan kaynaklanan gerginlik, 25 Ocak 1807 tarihinde, ‹ngiltere’nin Osmanl› Devleti’ne verdi¤i ültimatom ile üst düzeye ç›km›flt›r. Fransa ile iyi iliflkiler yürüten Osmanl› Padiflah› III. Selim, ültimatomu reddedecektir. Bu karar›nda Padiflaha en büyük destek Frans›z elçisi General Sebastiani’den gelmifltir. ‹ngiltere ise Amiral Duckworth komutas›ndaki donanmas›n› ‹stanbul önlerine göndermifltir.

F

smanl› baflkentinin savunulmas› s›ras›nda en önemli görevi, Frans›z elçisi General Sebastiani alacakt›r. ‹ngiliz donanmas›, General Sebastiani’nin komutas›n-

O

daki birliklerin yo¤un top atefli alt›nda geri çekilecek, Osmanl› Devleti de katk›lar›ndan dolay› Frans›z elçisine teflekkür edecek ve hediyeler verecektir. Frans›z kaynaklar› olay› anlat›rken ilginç ayr›nt›lar aktarmaktad›r. ‹ngiliz donanmas›na ait gemilerin Çanakkale Bo¤az›’na gelifli kurban bayram›na rastlam›flt›r. Türk askerleri bayram

Frans›z elçisi General Sebastiani nedeniyle yaflad›klar› rehavetle, yemek yeme ve nargile içme derdindeyken, ‹ngiliz gemilerinin bask›n›na u¤ram›fl, gemilerden aç›lan yo¤un top atefli ise panik yaratm›flt›r. Bo¤azdaki 2 kalenin komutan› ve emrindeki topçular kaç›nca, herhangi bir direniflle karfl›laflmayan ‹ngiliz gemilerine ‹stanbul’un 77


BD fiUBAT 2013

‹ngilizler, Çanakkale Bo¤az›’ndaki kalelerin ve Türk gemilerinin kendilerine teslim edilmesini ve General Sebastiani’nin derhal ‹stanbul’dan ayr›lmas›n› talep etmektedir. yolu, hiç beklemedikleri bir kolayl›kla aç›lm›flt›r. rans›z kaynaklar›na göre, ‹stanbul’un savunmas› ifli art›k oradaki Frans›z subaylar›na b›rak›lm›flt›r. ‹ngiliz gemilerinin ‹stanbul bo¤az›na girmesine engel olmaya çal›flan Frans›z subaylar, ellerindeki gücün az olmas› nedeniyle geri çekilmek zorunda kalm›flt›r. Frans›z subaylar bu arada, Osmanl› Donanmas›’n›n komutan›n›n gemisini ve bölgedeki di¤er Osmanl› savafl gemilerini de kurtarmak için çaba sarf etmifltir. Ancak gemilerin büyük bir bölümünün ‹ngilizler taraf›ndan bat›r›lmas›n› önleyememifllerdir. ‹ngiliz gemilerinin bo¤aza girmesinin, Padiflah III. Selim ile haremi ve vezirler aras›nda büyük korku yaratt›¤›n› yazan Frans›z kaynaklar›, Divan’›n, Padiflah’›n güvenli¤i ve kentin selameti için ‹ngilizlerle görüflülmesini, isteklerinin yerine getirilmesini önermeyi düflündüklerini kaydetmektedir. Yine ayn› kaynaklara göre, ‹ngi-

F

78

lizler, Çanakkale Bo¤az›’ndaki kalelerin ve Türk gemilerinin kendilerine teslim edilmesini istemekte, son olarak ise Frans›z Büyükelçisi General Sebastiani’nin hiç vakit kaybetmeksizin ‹stanbul’dan ayr›lmas›n› talep etmektedir. Bunun üzerine Divan da, Frans›z elçiden hemen ‹stanbul’dan ayr›lmas›n› isteyecektir. Vezirlerin ald›¤› bu karar› ö¤renen General Sebastiani ise ‹stanbul’ dan ayr›lmas› talebini Padiflah III. Selim’in a¤z›ndan duydu¤unda kabul edece¤ini (baz› kaynaklar ise Napolyon istemesi durumunda demektedir) söyleyerek, zaman kazanmaya ve kentin savunmas›n› örgütlemeyi düflünmektedir. Bu arada harekete geçen ve silahlanan ‹stanbul halk› ise kenti savunmak için toplanacak, Sancak-› fierif aç›lacak, Padiflah’›n ordusunun bafl›na geçti¤i haberi kulaktan kula¤a yay›lacakt›r. eneral Sebastiani’nin birkaç saat içinde Bo¤az’›n iki yakas›na toplar› yerlefltirdi¤i, emrindeki Frans›z subaylarla savafl düzenini sa¤lad›¤›n› yazan kaynaklara göre, tüm bunlar olurken Frans›zlar ilk kez büyük bir rahatl›kla Saray›n bahçesinde, hatta harem dairesi de dâhil tüm koridorlarda, odalarda dolaflm›flt›r. Bu geliflmeyi, Osmanl› Saray›’n›n mahremiyetini taciz etme olarak yorumlayan baz› kiflilerin (Bunlar›n ‹ngilizlerin para vererek, kulland›¤› ayak tak›m› oldu¤u da kaydedilir),

G


BD fiUBAT 2013

halk aras›nda yayd›klar› söylentilerle Frans›zlara karfl› büyük bir tepki oluflturdu¤u söylense de, savafl ortam› nedeniyle öfke patlamas› yaflanmad›¤›na da dikkat çekilir. Saray ve çevresindeki savafl düzenini de aktaran Frans›z kaynaklar›, General Sebastiani’nin yard›mc›lar›ndan Pontécoulant kontu ile Marki Alménara’n›n katk›lar›ndan övgüyle bahsetmektedir. Ayn› kaynaklar, Padiflah III. Selim ile vezirlerinin de haz›rl›klar› yak›ndan izlemek üzere General Sebastiani ve yard›mc›lar›na efllik etti¤ini de belirtmektedir.

Padiflah III. Selim tahtta oldu¤u sürece ‹stanbul’ da büyük ilgi gören General Sebastiani, IV. Mustafa’n›n Padiflah olmas›yla ‹stanbul’dan ayr›lacakt›r.

F

rans›z kaynaklar›, Saray çevresinden bafllamak üzere k›y›lardaki topçular›n komutas›n› ele alan General Sebastiani’nin üstün savafl zekâs› sayesinde yo¤un atefl alt›nda kalan ‹ngiliz gemilerinin çekilmek zorunda kald›¤›n› uzun uzun anlatmaktad›r. Padiflah III. Selim tahtta oldu¤u sürece ‹stanbul’da büyük ilgi gören

General Sebastiani, IV. Mustafa’n›n Padiflah olmas›yla ‹stanbul’dan ayr›lacakt›r. ‹stanbul’daki baflar›lar›n›n Frans›z Büyükelçi’nin kariyerini de yak›ndan etkilemifltir. Bu baflar›lar, General Sebastiani’nin, Denizcilik ve Sömürgeler Bakanl›¤›, D›fliflleri Bakanl›¤› gibi önemli görevlere getiriliflinin temel nedeni olarak gösterilir. Tüm bunlardan geriye kalan en anlaml› sözler ise General Sebastiani’ne aittir. fiöyle demifltir Frans›z elçi, “‹mparator Napolyon’un bir dönem gitmek ve ordusunda çal›flmak istedi¤i Osmanl›’ya hizmet bana k›smet oldu…” gurbuzevren@butundunya.com.tr

Nereye Vurulacak? Gemilerin buharla çal›flt›¤› günlerde, bir geminin buhar kazan› ar›zaland›. Tamiri için bir usta ça¤r›ld›. Usta, mühendislerin flikâyetini dinledi. Sonra çekiciyle borulara birkaç kez vurdu ve sesleri dinledi. Sonra baflka bir çekiçle, kazan›n bir yerine kuvvetlice bir kez vurdu. Bütün sistem çal›flmaya bafllad›. Usta, geminin sahibine bin dolarl›k bir fatura gönderdi. Gemi sahibi flaflk›na döndü. Ustaya on befl dakikal›k bir ifl için bu fiyat›n çok yüksek oldu¤unu söyledi. Kazan ustas› çok k›sa bir zamanda gemi sahibine daha ayr›nt›l› bir fatura gönderdi: On dakikal›k iflçilik 0.50 dolar, Nereye vuraca¤›n› bilmek 999.50 dolar Toplam 1.000 dolar 79


Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu

Bir ‹leti Üzerine... Geçen Aral›k ay› ortalar›nda “Arapça Sözlükle Geçifltirmek” bafll›kl› bir ileti yönlendirildi bilgisunar›ma; ilgi alan›mdan ötürü olsa gerek…

N

urullah Ataç’tan bir al›nt›

ile bafllayan bu iletide, Cumhuriyet gazetesinde ‘tahliye’ sözcü¤ünün ‘yanl›fl’ kullan›m›ndan yak›n›l›yor: Türkçe yazmak, baflka sözcüklerin tilciklerini yard›ma ça¤›rmadan, kendiliklerinden gelen olursa onlar› da bir toklanma (*) gülümsemesiyle geri göndererek Türkçe yazmak, bilseniz ne tatl› oluyor! (Nurullah Ataç) 9 Aral›k 2012 Sayg›n Arkadafllar›m Bir gazete, bir olay› okurlar›na

80

duyurdu¤unda, yapmas› gerekeni yapm›fl, yükümlülü¤ünü yerine getirmifl say›labilir mi; yoksa bir olay› okurlara duyurmak kadar, anlat›mda duru bir Türkçe kullanmak da önemli mi? (…) Cumhuriyet’te dün, iki ayr› konuya iliflkin iki ayr› haberde Arapça “boflaltma, bofl b›rakma”anlam›ndaki “tahliye”sözcü¤ü kullan›lm›flt›. 1-Cübbeli tahliye edildi 2-‹nci Pastanesi tahliye edildi. ‹lk tümcede, boflalt›lan bir “yer” söz konusu olmad›¤›ndan, tutuklu bir kiflinin “sal›verildi¤i”ni anlatmak


BD fiUBAT 2013

yeterliydi. ‹kinci tümcede ise, bir tafl›nmazmaldaki kirac›n›n, an›lan tafl›nmazdan “zor” kullanarak ç›kar›ld›¤› anlat›lmak istenmiflti. “Boflaltma” anlam›ndaki “tahliye”de “zor kullan›m›” yoktur. Oysa bu olayda kirac›lar, tafl›nmaz› kendi istemleriyle de¤il, kendilerine yap›lm›fl bir bask›yla boflaltm›fllar. Burada “zor kullan›m›” bulunmakta. ‹ki tümcede de Arapça “tahliye” sözcü¤ünün ard›na s›¤›narak haber vermek, Türkçemizi yetersiz göstermek anlam›na gelmektedir. 1-“Cübbeli’yi sal›verdiler.”, 2-“‹çlerinde ‹nci Pastanesi’nin de bulundu¤u dört iflyerinin kirac›lar›, zor kullan›larak ç›kar›ld›lar.” demek olanakl›yken; bu olaylar› güzel dilimiz Türkçemizin söz varl›¤›ndan yararlanarak, üstelik anlafl›l›r bir biçim, biçemle anlatmak varken Arap, Fars dillerinden “sözcük yard›m› almak”ne anlama gelmektedir? Yan›tlayay›m: Bu tür biçim, biçemle yaz› yazmak, Türkçemizin, vars›ll›¤›ndan inceli¤inden, anlat›m üstünlü¤ünden yararlanmamak anlam›na gelir. Oysa Cumhuriyet Gazetesi, yaln›zca haber duyurmakla de¤il, Türkçemizi yabanc› ögelerden ar›t›p kendi öz ve ulusal sesine kavuflturmakla da görevlidir. Cumhuriyet’in Sayg›n Yazarlar›, Yöneticileri Dil Devriminin ere¤i, yaln›zca Arapça, Farsça sözcüklerin yerine Türkçe sözcükler getirmekle s›n›rl›

de¤ildir. Dil Devrimi, yaln›zca Arap, Fars kültürüyle olan göbek ba¤›m›z› kesmek ere¤iyle de yap›lm›fl de¤il. Dil Devrimi, yurttafllarda Türkçe düflünmeyi, Türkçe yazmay› bilinçli bir al›flkanl›¤a dönüfltürmek, böylelikle kafalar kadar yüreklerde de Türkçeye karfl› köklü bir sevgi do¤urmak ere¤iyle yap›lm›flt›r. Güzel dilimiz Türkçemizin, baflka dillerden aktar›lan e¤reti sözcüklerle vars›llaflmaz. Cumhuriyet Yazar›, bunun bilinciyle yazmal›! Erinç, gönenç içinde kal›n. Bilge Önder ATATÜRK’ün Dil Devrimini do¤ru al›mlam›fl bir öz Türkçe tutkunu. Tar›k Konal *** ay›n Tar›k Konal kimdir, bilmiyorum. Bilgisunar›mdan da yeterli bilgi edinemedim. Atatürk’ün Dil Devrimini gerçekten do¤ru al›mlam›fl m›d›r, bilmiyorum. Ancak, yazar›n sav›nda kesin yarg›l› oldu¤u ve kendisine çizdi¤i yolda inanç ve dirençle yürümek istedi¤i görülüyor. Ama, Bilge Önder ATATÜRK’ün Dil Devrimini do¤ru al›mlam›fl bir öz Türkçe tutkunu, olma sav›n›n sorumlulu¤u a¤›rd›r. Beni, yaz› üzerinde düflünmeye yönelten de bu sorumlulu¤un a¤›rl›¤› oldu. Önemli olan, bu sorumlulu¤u ezilmeden tafl›yabilmek. Say›n Konal’›n yaz›s›n›n yads›namaz bir yan› var: Bir tutuklunun b›rak›lmas›n› belirtmek için kullan›lan ‘tahliye’ sözcü¤ü Arapçad›r. Dilimizde ‘boflaltma, sal›verme’; tutuklular

S

81


BD fiUBAT 2013

...Atatürk’ün kurdu¤u Türk Dil Kurumu’nun 1944’de yay›mlad›¤› ilk Türkçe Sözlük’ten bu yana sözcük "cüppe" biçiminde yaz›lagelir. için ‘b›rakma’ gibi sözcükler varken Arapças›n›n kullan›lmas› uygun de¤il. Ancak, Türkçe ‘sal›verilme’ sözcü¤ü-

nün, kavram› tam karfl›lamamas› nedeniyle, tüzel konularda -istenmese de- ‘tahliye’ sözcü¤ü kullan›l›yor. Say›n Konal “Cübbeli tahliye edildi” tümcesinde “boflalt›lan bir ‘yer’ söz konusu olmad›¤›ndan, tutuklu bir kiflinin ‘sal›verildi¤i’ni anlatmak yeterliydi” diyor. ‹lkin flunu belirteyim: Bu tümcede elefltirilmesi gereken sözcük ‘tahliye’ den önce ‘cübbeli’ olmal›yd›. Kenan Evren’in Türk Dil Kurumu (1983), Arapça as›ll› “cübbe” sözcü¤ünü yaz›m k›lavuzlar›nda bu biçimde yaz›yorsa da, “Dil Encümeni Taraf›ndan Tertip Edilen” 1928 tarihli ‹mlâ Lûgati’nden ve de Atatürk’ün kurdu¤u Türk Dil Kurumu’nun 1944’de yay›mlad›¤› ilk Türkçe Sözlük’ten bu yana sözcük “cüppe” biçiminde yaz›lagelir. Bu Kurum’un devam› olan Dil Derne¤i’nin yay›n› “Türkçe Sözlük”lerde de (son bask› 2012) yaz›m “cüppe, cüppeli…” biçiminde sürdürülür. er ne kadar günümüzde

H Bilge Önder ATATÜRK’ün Dil Devrimini do¤ru al›mlam›fl bir öz Türkçe tutkunu, olma sav›n›n sorumlulu¤u a¤›rd›r. 82

baz› gazetelerde, hatta Cumhuriyet gazetesinde bile [Yar›n Ankara’da akademisyenler cübbeleriyle yürüyor (Cumhuriyet Kitap, 11 Ocak 2013).] sözcük Arapça biçimiyle yaz›lsa da bu yaz›l›fl “Atatürk’ün Dil Devrimi” al›mlamas›na ayk›r›d›r. “Sal›verme” eyleminde ivedilik, gecikmezlik, tez elden uygulama vard›r: Tutuklu yarg›lanan kiflinin, “sal›verilme” karar›n›n ard›ndan duruflma salonundan ç›kar ç›kmaz özgürlü¤üne kavuflaca¤› anlam›na gelmez. “Tahliye” ifllemi, belli düzen içe-


BD fiUBAT 2013

risinde geliflen bir süreçtir. Yarg›c›n “tutuklunun b›rak›lmas›na” karar vermesinin ard›ndan, bu karara dayan›larak, yap›lan gerekli ifllemlerden sonra tutuklu, tutukevinden b›rak›l›r. itekim, Cumhuriyet gazetesinde olayla ilgili haberde “Akflam saatlerinde cezaevinden ç›kan Ünlü (Cüppeli), cezaevi önünde toplanan sevenlerini bir araban›n üstünden selamlad›” deniyor. Tahliye sözcü¤ünün bir anlam› “boflaltma”d›r. (Su depolar›nda, kalorifer kazanlar›nda tahliye -depodaki suyu b›rakma, boflaltma- musluklar› vard›r.) Say›n Konal, tutuklular için “boflalt›lan ‘yer’ söz konusu de¤ildir” diyor. Tutukevinden ayr›lan tutuklu, en az›ndan yatt›¤› yeri, yata¤›n› boflaltm›yor mu? ‹kinci tümcenin aç›l›m›nda kullan›lan ‘tafl›nmazmal’ bileflik sözcü¤ü dilimizde yok. Arapça ‘gayr›menkul’ün Türkçe karfl›l›¤› ‘tafl›nmaz’d›r: Tafl›nmaz: 1-Tafl›namayan. 2- Ev, arsa, tarla gibi tafl›namayan (mülk). Bu tümcede “tahliye” sözcü¤ünün, “tafl›nmazdan zor kullan›larak ç›karma” anlam›nda kullan›ld›¤› ileri sürülüyor. Bir tafl›nmaz›n, -güç kullan›ls›n, kullan›lmas›n- her türlü tahliyesi ‘boflaltma / boflaltt›rma’d›r. Yine gazete kesi¤ine bakarsak: “1944 y›l›ndan beri hizmet veren ‹nci Pastanesi, dün hiçbir tebligat yap›lmadan, Çevik Kuvvet eflli¤inde zorla boflalt›ld›. (…) Yap›da aç›k kalan 4 dükkân da tahliye edildi. (…) tahliye ka-

N

rar› geçen günlerde Yarg›tay 6. Hukuk Dairesi taraf›ndan onand›” deniyor.

B

oflaltma karar›na iliflkin

tüzel sürecin nas›l geliflti¤ini bilmiyoruz; gazete haberi yeterli de¤il. Ancak, yarg› karar›yla boflalt›lmas› gereken tafl›nmaz›n boflalt›lmamas› durumunda kolluk güçleri arac›l›¤›yla ve gerekiyorsa bask›yla, güç kullan›mla boflaltma ola¤and›r. Yasal olmayan bir tutum varsa, bask›ya u¤rayan gere¤ini yapar. Say›n Konal’›n yaz›s›nda baz› anlat›m ve noktalama eksiklikleri/ yanl›fll›klar› var; ama ayr›nt›ya girmek istemiyorum. Ancak, kullan›m d›fl› sözcüklere de¤inmeden de geçemeyece¤im: “Sayg›n Arkadafllar›m…”,

Tafl›nmaz: 1-Tafl›namayan. 2- Ev, arsa, tarla gibi tafl›namayan (mülk). Bu tümcede "tahliye" sözcü¤ünün, "tafl›nmazdan zor kullan›larak ç›karma" anlam›nda kullan›ld›¤› ileri sürülüyor. 83


BD fiUBAT 2013

Neden, "bask›" ya da "güç" de¤il de Arapça "zor" ?.. Neden, "bafl" ya da "düflünce" yerine Arapça "kafa" ?.. Neden, "gibi", "denli" yerine Arapça "kadar" ?.. “Sayg›n Yazarlar…” deyiflini yad›rgad›m. “Sayg›n”, çevresinden sayg› gören, hat›r› say›lan kifliler için kullan›lan bir ad›ld›r:; “Ali Bey’in sayg›n bir kiflili¤i var” gibi… Yayg›n kullan›lan sözcük “say›n”d›r; sayg› belirtisi olarak kifli adlar›ndan önce kullan›l›r . (**) “Türkçemizi yabanc› ögelerden ar›t›p…” “Öge” de¤il, “ö¤e”; “ar›t›p” de¤il “ar›nd›r›p…”. “Bu tür biçim, biçem yaz› yazmak…” Biçim: tarz, flekil. Biçem: tarz, anlat›m biçimi, üslup. “Biçim, biçem yaz› yazmak” nas›l olur, anlayamad›m. (Bu ikilem iki kez kullan›l›yor.) “Erinç, gönenç içinde kal›n.” “Dirlik ve bolluk içinde…” demek istiyor Say›n Konal ama, Arap kökenli 84

‘ve’ ba¤lac›n› da pek sevmiyor anlafl›lan. az›da sözü geçen gazetenin ad› “Cumhuriyet”tir. “Cumhuriyet Gazetesi” derken “g” harfi küçük yaz›lmal›d›r; ‘gazete’ özel ad de¤ildir. “Cumhuriyet’in Sayg›n Yazarlar›, Yöneticileri…” ; ‘yazarlar›’, ‘yöneticileri’ sözcüklerinin büyük harfle bafllamas› gerekmez. *** Kiflinin kendisini böyle tan›mlamas› ve tan›tmas›, kendine güvenmesi çok güzel. Ben de 80’i aflm›fl yafl›ma karfl›n Türkçe’de özleflmeden yana olup dilimizde karfl›l›¤› bulunan yabanc› sözcüklerin kullan›lmamas›ndan yanay›m; ancak, kat› de¤ilim. Say›n Konal böyle bir savda direndi¤ine göre sormak gerekir: Neden, “sal›k” ya da “duyuk” de¤il de Arapça “haber” ?.. Neden, “bask›” ya da “güç” de¤il de Arapça “zor” ?.. Neden, “bafl” ya da “düflünce” yerine Arapça “kafa” ?.. Neden, “gibi”, “denli“ yerine Arapça “kadar” ?.. (***) Neden, Yunanca “s›n›r”, Frans›zca “kültür” ?.. Neden?.. *** ay›n Tar›k Konal’›, bu tutkusunu ayn› inançla, afl›r›ya kaçmadan ve daha dikkatle sürdürmesini dileyerek destekliyorum. Her fleye karfl›n tutkusu kutsald›r, yolu aç›k olsun!.. ***

Y

S


BD fiUBAT 2013

(*) Dilde özleflme u¤rafl›s›na 1944 y›l› sonlar›nda bafllayan Nurullah Ataç, iletinin bafl›nda yer verilen tümcesindeki toklanma sözcü¤ünü, sonradan kendisi de be¤enmemifl olacak ki, bir baflka yerde kullanmad›¤› gibi, üretti¤i sözcükler üzerine yap›lan çal›flmalarda da yer verilmemifltir. Ataç’›n, Arapça “isti¤na” karfl›l›¤› kulland›¤› bu sözcü¤ün “Osmanl›cadan Türkçeye Cep K›lavuzu, 1935” deki karfl›l›¤› “naz, nazlanma” yan›nda doyumsama’ d›r. ‹lerleyen y›llarda bu karfl›l›k da tutunmam›fl, bunun yerine doygunluk sözcü¤ü benimsenmifl

ve sözlüklerimizde yer alm›flt›r: Doygunluk: Doygun olma durumu, doyum /gönül toklu¤u / isti¤na. (**) “Say›n”sözcü¤ünü, eski baflbakanlardan Bülent Ecevit’in uydurdu¤u söylenirdi ki, yanl›flt›r. Bu sözcük ilk kez, 1935 y›l›nda bas›lan Türkçeden Osmanl›caya Cep K›lavuzu’nda “muhterem, mübeccel” sözcüklerinin karfl›l›¤› olarak yer alm›flt›r. Bülent Ecevit bu sözcü¤ü, incelikli kiflili¤inden dolay› çok kullan›rd›. (***) Nurullah Ataç, yaz›lar›nda kadar sözcü¤ünü kullanmazd›. orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr

Papa ve Moiz Birkaç yüzy›l önce Papa, Yahudilerin Roma’y› terk etmeleri

gerekti¤ine karar verdi. Yahudiler buna büyük tepki gösterdi. Bunun üzerine, Papa ile bir Yahudinin karfl›l›kl› dini bir müzakere yapmalar› önerildi. Yahudiler çaresiz kabul etti ve temsilci olarak Moiz'i seçtiler. Moiz, Papa ile ayn› dili konuflamad›¤›ndan, sadece iflaret dilinin kullan›lmas› konusunda anlaflma sa¤land›. Müzakere gününde Papa elini kald›rarak üç parma¤›n› gösterdi. Moiz tek parma¤›n› kald›rd›. Papa parmaklar›n› sallayarak bafl›n›n etraf›nda çevirdi. Moiz ise parma¤›yla yeri iflaret edip, oturdu¤u yeri gösterdi. Papa, çantas›ndan bir parça ekmek ve flarap ç›kar›nca, Moiz de bir elma ç›kard›. Bunun üzerine Papa aya¤a kalkarak, “Ben pes ediyorum.” dedi, “Yahudiler kalabilirler.” Papa’n›n etraf›n› saran kardinaller ne oldu¤unu sordular, Papa: “Ben önce üç parma¤›mla kutsal üçlüyü iflaret ettim. O tek parma¤› ile her iki dinin de tek Tanr›’y› tan›d›¤›n› söyledi. Ben parmaklar›m› bafl›m›n etraf›nda çevirerek Tanr›’n›n bizim etraf›m›zda oldu¤unu gösterdi¤imde, o da oturdu¤u yeri gösterip Tanr›’n›n onlar›n durdu¤u yerde de oldu¤unu iflaret etti. Ben kutsal ekmek ve flarap ç›kart›p Tanr›’n›n bizim günahlar›m›z› ba¤›fllad›¤›n› göstermek istedi¤im zaman da bir elma ç›kar›p bana ilk günah› hat›rlatt›. Bu herifin her fleye bir cevab› var. Ne yapabilirdim ki?” Ayn› anlarda Yahudiler de Moiz’in çevresini sarm›fl, ona nas›l baflard›¤›n› sormufllard›. Moiz anlatt›: “Önce bana üç parma¤›n› gösterip üç gün içinde buray› terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayr›lmayaca¤›n› söyledim. Sonra bütün flehrin Yahudilerden temizlenece¤ini söyledi. Ben de, hiç bir yere gitmeyip oldu¤umuz yerde kalaca¤›m›z› söyledim.” Dinleyenler, merakla son aflamay› sorup ”Sonra ne oldu?” diye sordular. Moiz, “Valla sonras›n› ben de pek anlayamad›m.” dedi, “Adam biraz hiddetlendi ve ö¤le yeme¤ini ç›kard›. Bunun üzerine ben de benimkini ç›kard›m!” 85


T›p Dünyas›ndan K›sa K›sa Prof. Dr.

Yürük ‹yriboz

Depresyon Depresyona s›k giren yafll›larda bunama sorunu daha s›k görülmektedir. SA⁄LIK ‹Ç‹N YO⁄URT

SÜTÜN I FAZLAS Bol yo¤urt yiyenlerde kan bas›nc› yükselmez.

Günde 2 bardaktan fazla süt içen çocuklar›n vücutlar›ndaki demir düzeyi düflmektedir.

Kalp yetmezli¤inden ölenlerde kan flekeri çok yüksektir. Erkekler Dikkat! Çok ya¤l› peynir ve et tüketimi sperm üretimini azaltmaktad›r.

‹LK YARDIM

Suni teneffüste yaln›zca gö¤üs bölgesine aral›klarla bas›nç uygulamak yeterlidir. ‹ÇECEKLER fieker tad› veren gazl› içecekler ileri yafllarda depresyon olas›l›¤›n› art›r›r.

Oturma Al›flkanl›¤› Sürekli yat›rmak yerine oturma al›flkanl›¤› kazand›rmak bebeklerin ö¤renme yetene¤ini h›zland›r›r.

Az tuz tüketimine bedenimiz 3 haftada al›fl›r.


Kültür ve Sanat Dünyas›ndan Tekin Özertem

Neden J Sanat? ean Cocteau’nun (1) “Onsuz edilemeyen bir fleydir fliir -ama neden onsuz edilemez bir bilsem.” sözleriyle bafllar Ernst Fischer’in “Sanat’›n Gereklili¤i” adl› eseri.

¤erlendirerek geçmiflte oldu¤u gibi gelecekte de gerekli olaca¤›n› savlayarak giriflir sanat›n gereklili¤ini kan›tlama çabas›na.

rnst Fischer’e göre sanat›n vazgeçiErnst Fischer lemez oluflunun, onsuz edilemeyiflinin nedeni insan yaflam›Cocteau’nun fliirden kast› sanat… Hollandal› ressam Piet Mondria- n›n ayr›lmaz bir parças› olmas›d›r. Bu n’›n “Hayat dengeye kavufltukça sanat görüflünü pekifltirmek için de sinemaortadan kalkacakt›r.” Öngörüsünü de ya, tiyatroya gitmemiz; öykü, roman, sanat›n, insanla çevresi aras›nda bir fliir okumam›z; gerçek olmad›¤›n› bidenge sa¤lad›¤›n›n kan›t› olarak de- lerek okudu¤umuz olaylar ve kahra-

E

87


BD fiUBAT 2013

Resim ve heykellere, güzel yap›lara bakmak, müzik dinlemekten hofllanmak, sadece e¤lenmek, bofl vakitlerimizi de¤erlendirmek için yapt›¤›m›z fleyler midir? manlar› ile özdeflleflmekten kendimizi alamamam›z; resim ve heykellere, güzel yap›lara bakmaktan, müzik dinlemekten hofllanmam›z, sadece e¤lenmek, bofl vakitlerimizi de¤erlendirmek için yapt›¤›m›z fleyler mi diye sorar. Bu soruyu bir an için “Evet” diye yan›tlad›¤›m›z› varsay›p sonra da bir baflka soru yöneltir: Bir roman veya öykünün kahraman› ile özdeflleflmek; bir tiyatro, opera sahnesinde veya beyaz perdede gerçek olmad›¤›n› bildi¤imiz olaylar karfl›s›nda üzülmek, a¤lamak, korkmak, heye88

canlanmak, gülmek; bir müzik eserini seslendirmek ya da dinlemek, bir tablo ya da heykele bakmak niçin e¤lendirici olsun? (2) Olay› bir de seyirci, okuyucu, dinleyici olarak de¤il de yazar, besteci, ressam, heykelt›rafl, oyuncu, yönetmen ve müzisyenler vb. aç›s›ndan ele alal›m: ophokles, Kral Oidipus’u; Cervantes, Don Kiflot’u; Shakespeare, Hamlet’i; Victor Hugo, Sefilleri; Dostoyevsky, Suç ve Ceza’y›; Steinbeck, Bitmeyen Kavga’y›; Kafka, Dava’y›; Arthur Miller, Sat›c›n›n Ölümü’nü niçin yazd›? Mozart, Beethoven, Chopen, Saygun niçin bestelediler o ölümsüz eserlerini? Michelangelo, Musa Heykeli’ni niçin yonttu? Rafael, Van Gogh, Fikret Mualla niçin yapt›lar o resimlerini? Ad›n› ve eserlerini saymak olanaks›z gelmifl geçmifl tüm sanatç›lar, neden gerçeklefltirdiler o say›s›z sanat

S


BD fiUBAT 2013

eserlerini? E¤lenmek, bofl zamanlar›n› de¤erlendirmek için mi? uflkusuz hay›r! "An"a dönük, s›n›rl›, s›radan, yetersiz yaflant›m›zdan daha yeterli bir yaflamla özdeflleflebilmek; içimizde var olan o ikinci "ben" ile özledi¤imiz, sezdi¤imiz, duyumsad›¤›m›z daha yeterli ve daha anlaml› bir yaflama ulaflabilmek için... Böyle diyor Ernst Fischer. Çok da do¤ru söylüyor. Bence de "an"a dönük, s›n›rl›, s›radan, yetersiz yaflant›m›zdan daha doygun, daha yeterli bir yaflamla özdeflleflebilmek; içimizde var olan o ikinci "ben" ile özledi¤imiz, sezdi¤imiz, duyumsad›¤›m›z daha yeterli, daha anlaml› bir yaflama ulaflabilmek için üretir sanatç›lar eserlerini. Okuyucular, dinleyiciler ve izleyiciler de ayn› duygularla paylafl›r tüm bu üretilenleri...

K

Ne demek, "an"a dönük, yetersiz yaflam? Günlük yaflam›m›zda al›flkanl›k ve iç güdülerimizin peflinde sürüklenirken

bir anda karfl›m›zda beliren fleyler: Otomobillerin camlar›n› silmek için hamle eden, sinek kovar gibi kovulan, gelecekleri olmayan o güzelim çocuklar... Yolun kenar›nda boylu boyunca uzanm›fl, üzeri gazete ka¤›d› ile örtülü insan bedenine flöyle göz ucuyla bak›p geçmek, ya da ayakkab›lar›n›n birinin taban›ndaki deli¤in ne anlama geldi¤ini anlayamamak ... Ayak üstü, bir sandviç at›flt›r›rken büfenin camekan›ndaki bir derginin kapa¤›n› süsleyen (!) açl›ktan derileri kemiklerine yap›flm›fl, gözleri d›flar›ya u¤ram›fl o Afrikal› kad›n, erkek ve çocuklar›n foto¤raf›na öylece bak›fl›m›z... ice fleyi, duyguyu, tutkuyu, davran›fl ve düflünceleri yeterince, gere¤ince alg›layamamak, de¤erlendirememek... Çevremizdeki onca fleye ve olaya ra¤men, sadece isteklerimize eriflebilecek ya da s›radan gereksinimlerimizi giderecek kadar›n› görmek,

N

Mozart, Beethoven, Chopen, Saygun niçin bestelediler o ölümsüz eserlerini?


BD fiUBAT 2013

var olmas› gereken -özlenen, sezinlenen- aras›ndaki sonsuz bir serüven ve baflkald›r›d›r. a¤aras›n›n duvar›na o ilk resmi yapan ya da ilk fliiri, ilk flark›y› söyleyen; baltas›n›n sap›n› kök boyalarla bezeyen insan, “fiimdi ben flu var olanla var olmas› gereken aras›ndaki ayr›m› flöyle bir sergileyeyim hele” diyerek at›lmad› bu sonsuz serüvene kuflkusuz. Sophocles de "Düfllerinde analar› ile çiftleflen ve bunu hat›rlamamak üzere belleklerinin en kuytu köflelerine gömen çocuk ve yetiflkin erkekleri hele bir rahatlatay›m; öyle fleyler olur ki hayatta, öylesine bilinemeyen, önlenemeyen… Bilmeden, istemeden anas› ile evlenip, çocuk sahibi bile olur insan deyivereyim flunlara" diye yazmad› Kral Oidipus’u...

M

Cervantes, Donkiflot’u yazarken sanat›n gereklili¤ini, vazgeçilmezli¤ini kan›tlamaya çal›flm›yordu kuflkusuz. elde etmek; duymak ve sadece o kadar› ile ilgilenmek yetinmek ya da yetinmemek… Bana dokunmayan y›lan bin yafla-

s›n demek… Haks›zl›k ve adaletsizli¤in karfl›s›nda p›s›p, sus pus olmak… Bunlar ve bunun gibi nice anlar "an"a dönük, yetersiz yaflamlar. Sanat da bu "an"a dönüklükten, bilinçli ya da bilinçsiz özledi¤imiz, sezdi¤imiz var olmas› gerekene yönelifl, bir baflka ben olmaya çabalamakt›r. Var olanla, 90

Ya Cervantes! Var olan dünyay›,

var olmas›n› istedi¤i flekilde düflleyip yaflayan; ama bunu bile bile yapan, her yapt›¤›n›n bilincinde oldu¤u halde o bilincin üstüne ç›kabilmeyi baflaran Donkiflot’u yazarken sanat›n gereklili¤ini, vazgeçilmezli¤ini kan›tlamaya çal›flm›yordu kuflkusuz. Çünkü sanat kendili¤indendir. Duygudur, sezgidir, özlemdir, elefltiri, karfl›laflt›rma, baflkald›r›, alay, taklit, düflünme, düflünebilme, hayal edebilme ve tüm bunlar› kendinle ya da baflkalar› ile paylaflabilmektir. Ar›nmakt›r. Ar›nmak… Böyle tan›mlam›fl Aristoteles, sanat üzerine yaz›lm›fl ilk


BD fiUBAT 2013

kuramsal kitap olarak bilinen Poetika (3) adl› eserinde sanatt›n duygusal ve toplumsal ifllevini. Bu kendili¤indenlik, sanat›n, -ister yaratan ister paylaflan olsun- sanatç›n›n, bir baflka deyiflle insan›n insanlaflma yolunda yola ç›k›fl›n›n bafllang›ç noktas›d›r. Onun için vazgeçilemeyen, onsuz edilemeyendir sanat.

celikle toplumlar›n sanatsal geliflmifllik düzeylerine bakmak yeterlidir. Bunun için bilim insan› olmaya da gerek yok. Böyle bir anlay›flla geçmifli ve günümüzü de¤erlendirebilen normal e¤itim düzeyindeki insanlar, kültürel ve ekonomik anlamda geliflmifl ve geliflmekte

ir an için sanat›n hiçbir zaman var olmad›¤› bir dünya düflleyelim… Ninnilerin, masallar›n, müzi¤in, fliirin, resmin, heykelin, mimarinin, roman›n, öykünün, tiyatronun, operan›n, dans›n, sineman›n hiç ama hiç birinin var olmad›¤› öyle bir dünya bizim dünyam›z olabilir miydi? Hay›r. Ancak hâlâ ma¤aralarda yaflamay› sürdüren insan›ms›lar›n dünyas›

B

Çünkü sanat kendili¤indendir. Duygudur, sezgidir, özlemdir, elefltiri, karfl›laflt›rma, baflkald›r›, alay, taklit, düflünme, düflünebilme, hayal edebilme ve tüm bunlar› kendinle ya da baflkalar› ile paylaflabilmektir. Ar›nmakt›r... olabilirdi öyle bir dünya. Onun için ‹nsan›n insan olabilmeyi baflarabilme mucizesi sanat›n gücü sayesinde gerçekleflmifltir demek hiç de abart› de¤il... Sanat bu nedenle insanlar için gerekli ve vazgeçilmez oland›r. Geçmiflte de günümüzde de toplumlar›n / ülkelerin uygarl›k ve geliflmifllik düzeylerini; ekonomik, kültürel, siyasal ve etik sorunlar›n›n nedenlerini anlayabilmek için ön-

olan ülkelerin, sanata ve sanatç›s›na sahip ç›kan ülkeler oldu¤unu aç›kça göreceklerdir. • tekinozertem@butundunya.com.tr 1-Jean Cocteau (1889, - 1963), Frans›z flair, libretto yazar›, romanc›, oyuncu, film yönetmeni ve ressam. 2-Sanat›n Gereklili¤i, Ernst Fischer. Çev: Cevat Çapan, de Yay›nevi, 1968. 3-Poetika, tarihte fliir sanat› ve sanat olay›n› inceleyip tart›flan ilk eserdir. 91


BD fiUBAT 2013

Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri... Yazan: SABR‹YE AfiIR

Ö

¤retmen bir anne ile elektrik mühendisi bir baban›n o¤ullar› olan bu Amerikal›

92

çocuk, okumay› ö¤renir ö¤renmez ansiklopediler okumaya bafllad›. 12 yafl›ndayken evde kendi kendine deneyler yap›yordu. Mutlu bir çocukluk geçirdi. Ama di¤er çocuklardan farkl›yd› ve onlar›n flakalar›, oyunlar› ona garip geliyordu. Bunun için genellikle yaln›z kalmay› tercih ederdi. Üniversite e¤itiminde önce kimyay› seçse de, sonra yaflam›n›n anlam› olacak matemati¤e yöneldi. Sekiz y›l boyunca yapt›¤› ö¤ret-


BD fiUBAT 2013

menlik görevinden ayr›ld›ktan sonra flizofreni tan›s›yla ak›l hastanesine yat›r›ld›. Dahilik ile delilik aras›ndaki ince çizgide gidip gelirken, rahats›zl›¤›na ra¤men çal›flmalar›n› sürdürdü. 23 say›s›na tak›nt›l›yd›. Daha 21 yafl›ndayken yazd›¤› ‘Oyun Teorisi’yle ekonomi dal›nda Nobel ald›. Hastal›¤›n› da zekas›n› kullanarak yendi. Teorileri pek çok farkl› alanda kullan›lan bu gizemli dahi John Forbes Nash…

u güzel k›z, ele avuca s›¤-

B

maz bir çocuktu. A¤açlara t›rman›r, kendini k›zakla yamaçlardan afla¤› b›rak›r, elindeki tüfe¤iyle tarla farelerini avlard›. On yafl›nda iken bir kasaba fuar›nda ilk kez uçaklarla tan›flt›. Alt› üniversite de¤ifltirdi. Askeri bir hastanede hemflire olarak çal›fl›rken, uçufl dersleri almaya bafllad›. 23 yafl›ndayken, bir pilot ile birlikte ilk uçufl deneyimini yaflad›. Bir gün kendisine gelen bir telefonla, ‘Atlantik Okyanusu’nu uçarak geçen ilk kad›n yolcu’ olma teklifini kabul etti. Bu ba-

Atlantik’i tek bafl›na da geçmeyi baflard›ktan sonra, tek hedefi dünyan›n etraf›n› turlamak oldu. flar›l› uçufl, tüm dünyada yank› buldu. Art›k onun için uçmak, tam bir tutkuydu. ‹lerleyen y›llarda pek çok uçufl rekoruna imza att›. Atlantik’i tek bafl›na da geçmeyi baflard›ktan sonra, tek hedefi dünyan›n etraf›n› turlamak oldu. Bu son yolculu¤unda kayboldu ama rekordan rekora uçarak, erkeklerin egemen oldu¤u alanlara yönelmek isteyen kad›nlar için de ilham kayna¤› olan baflar›s›yla iz b›rakt›. O cesur kad›n Amelia Earhart idi…

J

amaikal› çocuk, henüz dört ya-

fl›nda iken el fal›na bakabiliyordu. Söylediklerinin, inan›lmaz bi-

93


BD fiUBAT 2013

çimde gerçek ç›kmas› komflu kad›nlar› flaflk›na çevirirdi. Okulda en baflar›l› oldu¤u ders matematikti. Ancak okulu küçük yaflta b›rakt›. Müzikle ilgilenmeye bafllad›. Kurduklar› müzik grubuyla ses getirmeyi baflard›lar. Sonralar› yoluna tek bafl›na devam etti. Müzisyenli¤iyle uluslararas› alanda kabul görürken, insani yönüyle de büyük takdir kazand›. Yard›m amaçl› konserler verdi. Müzi¤iyle yaflad›¤› dönemde halk›n sorunlar›na da tercüman oldu. Tutuklanarak bir süre hapiste kalmas›, flark›lar›nda politik mesajlar da vermesinde etkili oldu. Müzik d›fl›ndaki en büyük tutkusu futboldu. K›sa say›labilecek yaflam›nda, her biri dillere destan olan yüzlerce flark›ya imza att›. Reggae müzi¤i tüm dünyaya duyuran bu efsane müzik adam› elbette Bob Marley’di…

B

u genç subay ‹zmir’de, mütevaz› bir ailenin çocu¤u olarak, ahflap bir evde dünyaya geldi. Babas› yarg›ç yard›mc›s›yd›. Daha çocukken, askercilik oyunla-

Orduda ad›m ad›m yükselirken, Atatürk’le birlikte çal›flt› ve derin bir dostluk kurdular. r›na, m›z›ka ve boru seslerine çok merakl›yd›. Oldukça disiplinli bir adam olan babas›ndan, satranç oynamay› ö¤rendi. Ortaokuldayken, matematik yüzünden bir y›l s›n›fta kald›. Ancak askeri lisede çok baflar›l›yd›, s›n›f›n›n birincisiydi. Ayn› zamanda ülke meselelerine de duyarl› ve dil ö¤renmeye merakl›yd›. Harp Akademisi’nden mezun olduktan sonra, orduda görev yapmaya bafllad›. Orduda ad›m ad›m yükselirken, Atatürk’le birlikte çal›flt› ve derin bir dostluk kurdular. Milli mücadelede önemli görevler üstlenerek, say›s›z baflar›ya imza att›. ‹lk cumhuriyet hükümetini kurdu, çok partili demokratik hayata geçifli sa¤lad›. ‹kinci Dünya Savafl›na Türkiye’yi sokmamak için çok yönlü çal›flt› ve bunu baflard›. Ülkenin ikinci cumhurbaflkan›, bu asker ve devlet adam› ‘Milli fief’ ‹smet ‹nönü’ydü…

R

us genç k›z,

çiftçi bir baba ile fabrika iflçisi bir annenin çocuklar›yd›. Ekonomik durumlar›n›n hiç de olmamas› nedeni ile okula gidemedi. ‹lk e¤itimini

94


BD fiUBAT 2013

ancak mektupla d›flar›dan tamamlayabildi. Aile bütçesine destek olmak için tekstil iflçili¤ine bafllad›. Bu s›rada, hobi olarak paraflüt e¤itimi ald›. Atlay›fllar yaparken kendini bir kufl gibi özgür hissediyordu. Çal›flt›¤› fabrikada da bir paraflüt kulübü kurmas› üst düzey yetkililerin dikkatini çekti. O bunlar› yaparken, ülkesi Sovyetler Birli¤i bir kad›n› uzaya göndererek bir ilki gerçeklefltirme hedefindeydi. Seçmeler yap›ld›. Paraflüt e¤itimi almas›, onu rakiplerinden bir ad›m ileri ç›kard›. Çünkü dönüflte, uzay arac›ndan paraflütle inecekti. 26 yafl›ndayken, baflar›l› bir uzay seyahatiyle, uzaya ç›kan ilk kad›n oldu. Üstelik uzayda üç gün kalarak ve dünyan›n etraf›n› 48 kez turlayarak en uzun süre uzayda kalan insan da oldu. Bu cesur kad›n Valentina Tereflkova idi…

almaya bafllad›. Lise e¤itimi s›ras›nda, içindeki büyük tiyatro aflk›, meslek olarak da bu ifli seçmesine neden oldu. Ancak ailesini, tiyatro e¤itimi almak için ikna etmekte güçlük çekti. Üniversite e¤itimi için gitti¤i Amerika’da tiyatro e¤itimi ald›. ‹stanbul’a dönünce, tiyatroya devam etti. Bir süre Muhsin Ertu¤rul ile çal›flt›. Sonra kendi tiyatrosunu kurdu. Oyunlar yazd›, oynad›. Müzikaller sahneye koydu. Tiyatronun ekonomik darbo¤aza girdi¤i dönemlerde televizyonculuk, radyoculuk, ga-

zetecilik ve bir süre de yönetmenlik yapt›. Pek çok ödül ald›. En büyük ödülü de, yetifltirdi¤i say›s›z tiyatro oyuncusunun baflar›lar›n› görmek oldu. O, sahnelere y›llar›n› veren usta tiyatrocu Haldun Dormen…

elikanl›, ifladam› bir baba

D

ile pafla k›z› bir annenin çocuklar›yd›. Sekiz yafl›nda geçirdi¤i bir kaza sonucu sol aya¤› sakatland›. Daha ortaokul ö¤rencisiyken, tiyatro oyunlar›nda rol

A

tatürk’ün yak›n arkadafl-

lar›ndan, Almanya askeri ataflesi Hasan Cemil Bey ile bir büyükelçi k›z› olan annesi Remziye Han›m’›n üçüncü ço95


BD fiUBAT 2013

cu¤uydu. Babas›n›n yurtd›fl› görevleri nedeniyle Türkiye’ye ancak 8 yafl›ndayken gelebildi. Okul y›llar›nda hep ç›t› p›t›, zay›f bir çocuktu. Bu nedenle s›k s›k hasta olurdu. Di¤er yandan da eskrim ve okçuluk sporlar›yla ilgileniyordu. Eskrimdeki baflar›s›yla 20 yafl›ndayken, ilk kez bir Türk kad›n sporcu olarak Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil etti. Üniversite e¤itimini Fransa’da arkeoloji alan›nda tamamlad›. Ülkesine geri dönerek bu alanda çal›flmaya bafllad›. Arkeolojik eserler onun elinde, sadece müzelerde sergilenen objeler olmaktan ç›kt›, birer de¤er haline geldi. Yapt›¤› kaz› ve çal›flmalar, yetifltirdi¤i ö¤rencilerle dünya arkeoloji çevrelerinde yak›ndan bilinen, bu sayg›n isim Cumhuriyet kad›n› Prof. Dr. Halet Çambel…

B

u ‹rlandal› ö¤renci, inflaat

bilirkiflisi bir baba ile hemflire bir annenin çocu¤uydu. An-

96

nesinin s›k› s›k›ya dine ba¤l›l›¤›n›n aksine o, dini sadece can s›k›nt›s› veren bir fley olarak görüyordu. Sa¤l›ks›z ve m›zm›z bir çocuktu. Ö¤rencilik y›llar›nda kriket sporunda baflar›l›yd›. Üniversite e¤itiminin ard›ndan bir süre ö¤retmenlik yapt›. Ünlü yazar James Joyce ile tan›flmas›, yaflam›ndaki dönüm noktas› oldu. Dostluklar›, birlikte çal›flmalar›yla güçlendi. Afl›r› utangaçl›¤› nedeniyle sorunlar yaflad›. Gö¤sünden b›çakland›, ölümden döndü. ‹kinci Dünya Savafl› y›llar›nda, ambar görevlisi, kurye ve tercüman olarak çal›flmak zorunda kald›. Oyunlar, denemeler, kitaplar

yazd›. Tüm bunlar›n aras›nda, Nazilere karfl› da mücadele etti. O, Nobel ödüllü varoluflçu yazar Samuel Beckett idi…

Kötülerin Kazanmas› için iyilerin Seyirci Olmas› Yeterlidir. Edmund Burke XXX


Anadolu’nun Dünyas› Bekir Özgen

Oldu¤un Gibi Kal(ma)!

Herkes al›fl›lmam›fl bir ö¤renci sayard› Bekir’i

Do¤up büyüdü¤ü kasabadan ayr›l›fl günleri baflkalar›na benzemez vicdan k›r›kl›¤›n› ça¤r›flt›r›rd›. Ama o gün baflkayd›. düflüyordu. Yolu, ad›n› ne zaman duy-

L

iseyi yeni bitirmifl, daha yük-

se¤e do¤ru, yola koyulmak üzeriydi Bekir. Ailesi onu tepeden t›rna¤a yeni giysilerle donat›p cebine de yeterli harçl›k koyarak trene bindirdi¤inde havas› bir baflkayd› do¤rusu. Ne de olsa gençti ve yakalamas› güç bir umudun pefline

sa kendisine hep büyük gelen Baflkent’e de olsa umurunda de¤ildi. Herkes al›fl›lmam›fl bir ö¤renci sayard› Bekir’i. Onca kitaplar devirmifl, de¤iflik ö¤retmenler tan›m›fl ama ço¤u akran› gibi fleytana pabucu ters giydirmesini ö¤renememiflti. Dümdüz, yalan dolan bilmeyen, sözünü e¤ip bükemeyen duru biri olarak kalm›flt›. 97


BD fiUBAT 2013

Hemflerim yahu! Bu kentin insanlar› ne tuhaf! Durmadan s›r›t›p s›rnafl›yorlar. Sözlerinin ne önü belli ne arkas›… kranlar›n›n söyledi¤i

A

flark›lara, türkülere baflka yerden, de¤iflik perdeden kat›l›yordu hep. Sözcükleri kendisine göre düz, baflkalar›na göre ayr›ks›yd›. Tribünlerde yer alan futbol sevdal›lar›na herkes gibi “seyirci” demiyor, “müflteri” diyordu. Caddede gördü¤ü bir al›ml› k›za, “afet”, “peri”, “dünya güzeli“ demiyor, “topak beflli” diyordu. Al›flageldi¤i kasaba dilinden kopmuyor, kopam›yordu. “Bu devirde böyle bir üniversiteli olamaz,” diyenlerin say›s› az de¤ildi. Yerleflti¤i yüksek ö¤renci yurdunda olsun, kaydoldu¤u fakültede olsun, flimflekler üzerine ya¤makta gecikme-

98

di. Nereye gitse küçümsenir oldu. Gün geldi, kendisine yak›n bulduklar›n›n bile yüzlerine yerleflen o alayc› tav›rdan rahats›zl›k duymaya bafllad›. Giderek kayg›ya, öfkeye dönüfltü üzüncü. Dayanc›n›n tükenmek üzere oldu¤u bir gece, duydu¤u o ses, kedisini; “Baflkenttekilerle ortak bir dil oluflturamam›fl olman, seni çileden ç›karmaya bafllad›. Ama kentteki yaflam da, iletiflim de seninki gibi dümdüz de¤il... Daha çetrefilli, daha dolambaçl›, daha ikiyüzlü, daha tuzakl›. Ne kasabandaki duyduklar›na ne de kitaplarda okuduklar›na benziyor. Bu da senin hem tuhaf›na hem de zoruna gidiyor. Çevrendekiler sana benzemiyor olabilir. Onlara küsmekle bir yere varamazs›n. Uyum sa¤lamaya çal›fl,” diye uyard›¤›nda, afallar gibi oldu. “Bir göz, içimden bana bakar dururmufl me¤er,” diye m›r›ldand›. Yine de kendine yak›n buldu¤u birine, “Hemflerim yahu! Bu kentin


BD fiUBAT 2013

insanlar› ne tuhaf! Durmadan s›r›t›p s›rnafl›yorlar. Sözlerinin ne önü belli ne arkas›… Davran›fllar›, tutars›z m› tutars›z… Saplar› yok, kulplar› yok, çamurdan farklar› yok. Her bir flekli al›yorlar,” diye dert yanmadan edemedi. *** Aradan üç dört hafta geçmesine karfl›n derdi azalmad› ço¤ald› Bekir’in. Ruhunda birikip gelen bir üzüntüyle bafl bafla kald›. Kendisini ziyarete gelen bir hemflerisine, “Al›flamad›m gitti bu koca kente. Kar›nca yuvalar› gibi açgözlü, ars›z, huysuz insanlarla kaynay›p duruyor dört bir yan›. Ne gireni belli, ne ç›kan›… Duas› baflka, ninnisi baflka… Üstelik her fleyi bir yalan üzerine kurulmufl. Gel de yerini yurdunu arama?” diye dert yand›. Bir gece, yar› uykusunda yine o sesti gelip kula¤›na f›s›ldayan: “Evet! Ço¤u arkadafl›n gibi sen de do¤an›n ba¤r›ndan kopup geldin. Bütün çocuklar›n birlikte oynad›¤›, kimsenin kimseyi d›fllay›p, küçümsemedi¤i sokaklardan… Olan olmayana

verir, bilen bilmeyene yard›mc› olurdu orada. Gel gör ki burada altta kalan›n can› ç›k›yor. Al›flmal›s›n.” im ne derse desin, yüre¤i haftalard›r havas›n› soludu¤u Ankara’da de¤il, do¤du¤u büyüdü¤ü yerlerdeydi Bekir’in. Biraz olsun memleket havas› can›na can katabilirdi. Dayanamad›. ‹ste¤ini d›fla vurup bir s›n›f arkadafl›na açt› içini. Tart›flt›lar. “Okul ne olacak o zaman pekiyi?” “Ne olacak! Kasabam kalk›p buraya gelemeyece¤ine göre, ben oraya gitmeliyim.” “Tez elden s›n›f›n› geçip önüne baksan daha iyi olmaz m›?” “Dayanam›yorum. Ne yapay›m,

K

Dayanamad›. ‹ste¤ini d›fla vurup bir s›n›f arkadafl›na açt› içini. Tart›flt›lar.

99


BD fiUBAT 2013

elimde de¤il. Vars›n inceldi¤i yerden kopsun.” Daha yar›y›l dinlencesine girmeden, solu¤u onsuz edemedi¤i kasabas›nda ald› Bekir. Döndü¤ünde az da olsa rahatlam›fl, kendini bulmufl gibiydi. *** yle böyle derken koca bir y›l geçti gitti. S›nav günleri birbiri ard›ndan gelip dayand›. Çok de¤il, yaln›zca üç dersten geçebildi Bekir. ‹kinci ders y›l› bafllad›¤›nda da bir düzelme olmad› durumunda. Bu a¤›r aksak gidifl okudu¤u fakülteden so¤uttu onu. Ama yapacak baflka bir fleyi de yoktu. Küçük kasabas›nda her fley olmufl, Baflkent’te hiçbir fley olama-

Ö

S›k›nt›s›n› atamam›fl olmal› ki bir tuhaf dürtüyle oradan Ulus’a kadar yürümeyi göze ald›. 100

m›flt›. Ondan sonras› gittikçe daha da zorlaflt›. Utanc›ndan ç›kamaz oldu insan içine. Göze görünmemek için, köfle bucak kaçmaya, kuytu yerler aramaya bafllad›. Bir otobüse atlad›¤› gibi solu¤u An›tkabir’de ald› bir sabah. Ata’s›n›n çevresinde döndü durdu; medet umdu ondan. Ne arad›¤›n› biliyor muydu; belli de¤ildi. S›k›nt›s›n› üzerinden atamam›fl olmal› ki bir tuhaf dürtüyle oradan Ulus’a kadar yürümeyi göze ald›. Düfltü yola. Ne ki uzakt› varaca¤› yer. Git git, bitmek bilmiyordu. Terin, suyun içinde kald›. Dili dama¤› kurudu. Güçlükle ulaflt›¤› yurtta ilk ifli, a¤z›n› muslu¤a dayamak oldu. Baraj›n suyunu iç ha iç… Kanmak bilmedi bir türlü. Karn› fliflti, davula döndü. Bafllad› k›vranmaya bu kez de; “Anam ölüyorum, kurtar›n beni!” demeye. ‹mdad›na yetiflen içerdeki tek ö¤renci Ömer oldu. Arkadafl›na el kol hareketleri yapt›rd›. Terletip su kaybettirmek istedi. Olmad›. Bakt› ki, rengi gittikçe morar›yor, kofltu doktora. On befl yirmi dakika sonra, yan›nda doktorla içeri girdi ki, ne görsün?.. Bekir, yata¤›nda oturmufl s›cak somun yiyor. “Bu kadar› da olamaz!” diye azarlad› arkadafl›n›. “Ne yapt›¤›n› san›yorsun sen? Can›na m› kastettin?” diye sorunca, ald›¤a yan›t, ondan çok doktoru flafl›rtt›. “Sorsun diye somun yiyorum…” Gece bast›r›p da midesi uykuya izin verdi¤inde, yine o sesti uykusunu


BD fiUBAT 2013

bölen. “Tarlada yedi¤i bu¤dayla deneleyip fliflen ve kurtar›lamayan bir y›¤›n inek, öküz gördün. Neden yapt›n bunu? Bu azg›n kentte senin gibilere yer olmad›¤›na inanm›yorsundur umar›m. Korkar›m, de¤iflimin de¤il, de¤iflememenin bedelini ödeteceksin kendine.” *** O u¤ursuz olaydan bu yana, uzun bir süre geçmiflti. Üstüne tan›ms›z bir b›kk›nl›k çöktü Bekir’in. Durgunlaflt›. Ay, daha bir aylafl›p ifller oldu içine. Ya¤mur, daha bir düfler oldu üstüne. Can› hepten darald› daralmas›na da kimselerin bu duruma ald›rd›¤› yoktu. Oturdu¤u pencerenin yan›ndan geçen trenlere bile bir baflka gözle bak›yordu art›k. Daha düne kadar, “Bu ekspresler, bizim gibilere yolcudan çok umut tafl›r, düfl tafl›r,” diyen o de¤ildi sanki. Buralar› sevemedi¤ini, al›p bafl›n› gitmek istedi¤ini söylemek istiyor, derdini anlatacak kimse bulam›yordu. Bölüntülü uykusunun sad›k konu¤u o sessizli¤in sesinden baflkas› de¤ildi gelip bulan onu. “Uçsuz bucaks›z bir deniz üstünde yoruluveren bir k›rlang›ca döndü¤ünü biliyorum. Ama sen o kadar da zay›f de¤ilsin Bekir. Sorsun diye yedi¤in somuna bile teslim olmad›n. Savafl›rsan, ç›kars›n o sonsuz umars›zl›¤›n kuyusundan.” Öyle miydi gerçekten? Bir ç›k›fl yolu var m›yd›? Gecenin o sa¤›r saatinde kalkt› yata¤›ndan. D›flar›ya, o tiksinegeldi¤i karton tiplerden ar›nm›fl sokaklar›n yaln›zl›¤›na vurdu kendini. Sonras›n› ise hiç mi hiç an›msam›yordu. Ne kendini bir arac›n alt›nda bu-

luflunu, ne hastaneye kald›r›l›fl›n›, ne de yo¤un bak›ma al›n›fl›n›… Nicedir kimli¤ini yitirmifl oldu¤undan kimi kimsesini bulamam›fllard›. Kendine geldi¤inde hemflireleri yan›nda yönünde dört dönerlerken buldu. “Hele flükür, kendinize gelebildiniz. Gözlerinizi hiç açmayaca¤›n›zdan korkmufltuk,” diyerek gözlerinin içine bak›yorlard› ›fl›l ›fl›l. Dilinin ucuna gelen, “Topak beflliler,” sözünü seslendiremedi, geldi¤i yere yollad›.Ve o gece, kula¤›na yak›n f›s›ldad› o ses son kez: “Oldun olas› bu kentle kan uyuflmazl›¤›n oldu, can dostum. Nazar de¤mesin diye maviye boyanm›fl bir evi bile yok dedi¤in bu yer; sana kuca¤›n› aç›p bafl›n› koyacak bir yer bile vermedi, ad› bats›n bu nas›l bir baflkentse. Oldu¤un gibi kal m›, kalma m› diyeyim sana bilemiyorum?” üzüne ac›n›n derin dalgas›

Y

vurdu. Tas› tara¤› toplad›¤› gibi evinin yolunu tuttu Bekir. Ait oldu¤u bir yer bulma çabas› bofla gitmiflti. Herkesi bir köflesinde saklayabilen o koca kent, ona s›¤›nabilece¤i bir yer verememiflti. Y›k›k ve döküktü. Gözlerinin derinliklerinde yüzüp duran bir hüzün vard›. Kalabal›klar›n u¤ultusuyla ars›zlaflan poyraz› arkada b›rak›p bilmedi¤i yerlerin yolun att› kendini. O anda günefl yoktu. Bekir de yoktu. Baflkent ise yerinde duruyordu. “Emanete b›rak›l›p orada unutulan bir bavul olmaktan kurtuluyorum ya, sen ona bak!” diye kekeledi kendi kendine. • bekirozgen@butundunya.com.tr 101


Ufak Tefek Bilgiler Sebahat Önen

Satranç Ustas›

Antik Foto¤rafç›l›k ‹ranl› satranç ustas› ‹hsan GhaemMaghami, ayn› anda 604 kifliyle satranç oynayarak dünya simültane satranç rekorunu k›rd›. 580 maç› kazand›, 16's›nda berabere kald›, 8 oyunu kaybetti. Yunuslar, insanlar gibi otomatikman nefes almazlar ve uyumazlar. E¤er bilinçlerini kaybederlerse denizin dibine batar ve solunumu beceremedikleri için bo¤ulurlar.

‹lk foto¤raf makinesi ile resminizi çektirmek için, 8 saat boyunca objektif karfl›s›nda oturman›z gerekiyordu.

Bisikletle Rekor Bisikletle yap›lan en yüksek h›z saatte 268 km’dir. Fred Rompelberg adl› Hollandal› bisikletçi, bir ralli arac›n›n arkas›na takt›¤› bisikleti ile kurumufl tuz gölü üzerinde bu rekoru k›rm›flt›r.

Ço¤alan Kelebek Küresel iklim de¤iflikli¤i nedeçok gözlü esmer kelebek cinsinin say›lar› giderek artmaktad›r.

Tan›ma Merkezi

k için Birinin yüzünü hat›rlama ›r›z. llan beynimizin sa¤ taraf›n› ku 102

Ispanak ve XIV. Louis XIV. Louis ›spana¤a delicesine tutkundu ve Günefl-Kral, artroz hastkal›¤›n› iyilefltirme nedeniyle kendisine bu sebzeyi yasaklad›¤› için doktorunu kovdurmufltu.


BD fiUBAT 2013

Fyodor Mihailovic Dostoyevski (11.11.1821-9.2.1881)

K›sa Ömürlü Prenses Dünyan›n en h›zl› büyüyen a¤aç türü Do¤u Asya‘ya özgü olan, çok üzün ömürlü olmasa da y›lda 4,5 metre kadar büyüyen, (Paulownia) prenses a¤ac›d›r.

Aflk Kafl›klar› ‹ngiltere’nin k›rsal kesiminde 14 fiubat’ta tahtadan "aflk kafl›klar›" yontulur ve üzerlerine kalpler, anahtarlar, kilitler çizilir. Bu desenler "Sen kalbimin kilidini açt›n" anlam›na gelir.

Olimpiyat bayra¤› ilk kez Belçika‘n›n Anvers kentindeki 1920 Yaz Olimpiyatlar›nda kullan›ld›.

Dostoyevski, gelmifl geçmifl en büyük roman yazarlar›ndan biridir. Bir doktorun o¤lu olan Dostoyevski Moskova’da do¤du. Çocuklu¤unu bir hastane lojman›nda, zorba ve sarhofl bir baba ile hasta bir anne aras›nda geçirdi. Zay›f sinirli, duygusal, bir anda coflkudan çökkünlü¤e geçen biriydi. Gogol etkileri tafl›yan ilk roman› ‹nsanc›klar, Belinski’nin övgülerini kazan›p yazar›na ün sa¤lad›¤›nda coflkuya kap›lan Dostoyevski, daha sonraki yap›tlar› Öteki ve Ev Sahibesi ayn› elefltirmenin alaylar›na hedef olunca ruhsal çöküntüye düfltü, hastaland›. Yazar›n yap›t›ndaki en zengin ruhbilimsel temalardan biri de bu çift kifliliklilik temas›d›r. 1848’de Beyaz Geceler ile Bir Yufka Yürekli adl› eserleri yay›mland›. Bu yap›tlar›n›n da be¤enilmemesi gururunu incitti. Ezilmifl ve Afla¤›lanm›fllar ve Ölüler Evinden An›lar ile kendini yeniden kabul ettirdi. Büyük ‘‘metafizik’’ romanlar›n›n ilki ve tüm yap›tlar›n›n anahtar› olan Yeralt›ndan Notlar 1864’te yay›mland›. Suç ve Ceza Kumarbaz, Budala, Ebedi Koca, Cinler gibi baflyap›tlar birbirini izledi. Bir Yazar›n Günlü¤ü ve Karamazov Kardefller yay›mland›. Bir Büyük Günahkâr›n Yaflam›" adl› büyük çapl› tasar›s›n› gerçeklefltiremeden Petersburg'da öldü. 103


Yaflamdan Gerçek Öyküler Suat Türker

AVRUPA'NIN "KUNDAKÇI" ÇOCUKLARI

Avrupa'da yabanc› düflmanl›¤› ve afl›r› sa¤ güçleniyor. Küçük bir bidon benzin. Bir çakmak. Kundakç› neo Nazi gençlerin bütün silah› bu. Olay öncesinde içilen biralar ve söylenen flark›lar: “ B›çaklar kald›r›mlarda bilenmeli. Yabanc›lar ölmeli.”

S

ONRASI hücum. "Yakal›m

onlar›." Almanya'n›n Solingen kentinde 5 kiflinin yak›larak öldürülmesi olay›nda kundakç›lar›n yafllar› flöyleydi: Felix Köhnen 16 yafl›nda, Christian Reher 17 yafl›nda, Christian Bucholz 20 yafl›nda, Markus Gartman 24 yafl›nda. Neo nazilerin tuza¤›na düflen katil gençler.

104


BD fiUBAT 2013

Evi kundaklanan Mevlude Genç ise kundakç›larla yafl›t15 yafl›ndaki o¤lu Bekir Genç'i hastanede ziyaret ettikten sonra "O¤lumun öpecek yerini bulamad›m. Vücudunun her yeri yanm›fl." diyordu. Bekir Genç, bu güne kadar geçirdi¤i elliye yak›n ameliyatla yaflama döndürüldü. Kundakç› gençler ise, yafllar› küçük oldu¤u için verilen az cezalar› çekip ceza evinden ç›kt›lar. *** EORGE K‹CK devlet istihbarat servislerde elli y›l çal›flt› ve emekli oldu. Yine de bofl durmuyor. Dan›flmanl›k yap›yor. fiimdi 83 yafl›nda. Viyana'n›n d›fl mahallerinde bahçe içinde bir evde oturuyor. Dört kedisi, üç köpe¤i var. Orkide ve kaktüs yetifltiriyor. Yaz tatillerini Türkiye'de geçiriyor. Derdini anlatacak kadar da Türkçe biliyor. Gece yar›s›nda el ayak çekildikten sonra masas›na oturup James Bond filmlerini aratmayacak hikayelerle dolu kitab›n› yaz›yor. Ka-

G

r›s›na s›k› s›k› tembihte bulunuyor: "Bu kitap ben öldükten sonra yay›mlanacak." Foto¤raf çektirmiyor, isminin aç›klanmas› da pek fazla istemiyor. Zaten meslek hayat›nda hep dört ayr› kimlikle dolaflm›fl. George Kick'in uzmanl›k alan› Neo naziler, ›rkç›lar. Avrupa'daki neo nazileri, ›rkç›l›k ak›mlar›n› en iyi bilenlerden biri. Eflinin en sevdi¤i purolar› kahve ve konya¤› bir tepsi içinde masan›n üzerine b›rakmas›ndan sonra konuflmam›z bafll›yor: "Avrupa'da ›rkç›l›¤›n artt›¤› ve hedeflerinde Türk'lerin bulundu¤u yorumlar› do¤ru mu?" "Evet fliddetli bir t›rman›fl var. Bunda ekonomik krizin de etkisi fazla. Çünkü iflsiz bir gence, 'Bak yabanc›lar

"Irkç›l›¤›n artmas›nda ekonomik krizin de etkisi fazla."

Solingen’de kundaklanan Genç ailesinin evi 105


BD fiUBAT 2013

çocu¤unun böyle bir tehli"Özellikle sorunlu ke içine girebilece¤ini bu çocuklar› seçiyorlar. nedenle ailelerin çok dikolmas› gerekti¤ini Annesi alkolik, babas› evi katli söylemekte yarar var." terk etmifl; veya babas› "Kaç yafl›ndaki çosert ve ac›mas›z. Bu tür cuklar› seçiyorlar?" "12-16 yafl gruplar› onailelerin çocuklar›n› lar için ideal." seçiyorlar." "Çocuklar› nas›l yön-

olmasa sen ifl bulabilirdin. Ama senin iflini elinden yabanc›lar al›yor.' dedin mi o genç buna inan›yor ve yabanc›lar› düflman olarak görüyor. Ayr›ca, Neo Nazilerin eline önemli bir silah geçti. Bu silah› da çok iyi kullan›yorlar. Bu silah›n ad›; ‹nternet. Geçenlerde Neo Nazi liderlerinden biri bunu flöyle aç›klad›. "Eskiden bir bildiri yay›mlard›k. 5-10 kiflinin eline geçse mutlu olurduk. fiimdi ‹nternet'te yapt›¤›m›z bir yay›n› bir-iki milyon gence ulaflt›rabiliyoruz." "Neo Nazilerin e¤itim sistemlerinde bir de¤ifliklik var m›?" "Hay›r, eskiden oldu¤u gibi çocuklar› ve gençleri etkili e¤itimlerle saflar›na kat›yorlar. Günümüzde her ailenin 106

lendiriyorlar?" "Özellikle sorunlu çocuklar› seçiyorlar. Annesi alkolik, babas› evi terk etmifl. Veya babas› sert ve ac›mas›z. ‹kide bir çocu¤unu dövüyor. Bu tür ailelerin çocuklar›n› seçiyorlar. Almanya'da Solingen'de Genç ailesinin evini dört genç kundaklad›. ‹ki kifli d›flar›da gözcülük yaparken Felix Köhnen (16) ve Christian Reher (17), içeri girip evi atefle verdiler. Christian Reher yedi çocuklu sorunlu bir ailenin çocu¤uydu. Annesi kronik sinir hastas›yd›. Evdeki gaz sobas›n›n muslu¤unu açarak yedi çocu¤unu zehirleyerek öldürmek istemiflti. Son anda eve gelen babalar› çocuklar› kurtarm›flt›. Reher annesinden de babas›ndan da nefret ediyordu. H›rs›zl›k yap›yor etraf› k›r›p döküyordu. Ancak, bu olayda Felix beni flafl›rtt›. Çünkü Felix varl›kl› bir ailenin çocu¤uydu. Babas› doktor, annesi mimard›. Ama nedense çocuk ailesine karfl› kin ve nefret duyuyordu.

S

OL‹NGEN’DEK‹ Nazilerin karate okuluna gitmesi Felix'i ev kundaklayacak hale getirdi. Günümüzde art›k varl›kl› aile-


BD fiUBAT 2013

lerin çocuklar› da Neo Nazi gruplara kat›lmaya bafllad›. Çünkü Neo Nazi e¤itiminde bu çocuklara fliddet ve kin afl›l›yorlar. Çocuklar fliddet ve kinde kifliliklerini buluyorlar. ‹nternetin devreye girmesiyle çocuklar için tehlike büyüdü." "Mölln ve benzeri kundaklama olaylar›n› da neo nazi e¤itimi görmüfl gençler yapt› de¤il mi?" "Evet. Mölln'de Arslan ailesinin oturdu¤u evi 19 yafl›ndaki Lars Christiansen ile 25 yafl›ndaki Michael Peters kundaklad›lar. Onlar da küçük yafllarda örgüte kat›lm›fllard›. Dahas› var. 2000-2007 y›llar› aras›nda Almanya' da dokuz Türk, bir yunan ve bir kad›n polis öldürüldü. Ben bunda neo Nazi parma¤› oldu¤una inan›yordum. Ama resmi yetkililer ve bas›n bunun Türk mafyas›n›n ifli oldu¤unu iddia ediyorlard›. Çünkü öldürülen Türkler döner büfesi çal›flt›r›yorlard›. Yine Köln'de Türk caddesi olarak bilinen Keup caddesinde bomba patlat›ld›. Buna da Türk mafyas›n›n ifli dendi. Oysa ki olay›n failleri Nasyonal Sosyalist Yer alt› örgütünün iki üyesi Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos idi. E¤er bunlar bir banka soygunu sonras›nda intihar etmese-

lerdi gerçek ortaya ç›kmayacakt›. Uwe Böhnhardt ve Uwe Mundlos çok küçük yafllarda Neo Nazi teflkilat›na girmifller ve özel e¤itimden geçmifllerdi. "Bu e¤itimde neler yap›l›yor?" "E¤itim çok çeflitli flekillerde yap›l›yor. Örne¤in bir spor okulu görüyorsunuz burada çocuklara spor yapt›r›l›yor san›yorsunuz. Oysa ki spor okulu Neo Nazilere ait. Biraz önce Felix örne¤ini verdim. Felix'in Solingen'de devam etti¤i spor okulunda kapal› toplant›lar yap›l›yordu. Baflar›l› görülenlerin e¤itimine 'Hücre evlerinde' devam ediliyordu." "E¤itimler hep gizli mi ?" "Evet. Neo Naziler toplant› yap-

Mölln’de Neo Naziler taraf›ndan yak›lan Arslan ailesinin evi 107


BD fiUBAT 2013

mak için salon kiralamak isteseler kimse salonunu onlara vermiyor. Bu nedenle Neo Naziler'de gözden uzak yerlerde çiftlikler, oteller sat›n al›yorlar. Çocuk ve gençleri oraya gönderiyorlar. Yabanc›lara karfl› kin ve nefret afl›l›yorlar. Özel giysiler da¤›t›yorlar. Saç t›rafllar› bile de¤iflik oluyor. Bir de gençlerin hofllanaca¤› konserler düzenliyorlar." "Ne tür konserler?" "Neo Nazi yanl›s› müzik gruplar› var. fiark›lar da onlar›n istedi¤i gibi. Mesela bir flark›n›n güftesinde, 'Yabanc›lar öldürülmeli. Linç edilmeli' fleklinde sözler yer al›yor. Bunlara 'Nazi Rock' türü deniyor. Konserlerde içki, dans ve uyuflturucu var. Gençlerin arad›¤› fleyleri veriyorlar." "Di¤er ülkelerde durum nas›l?" "‹ngiltere, Fransa, Avusturya, ‹talya'da, Yunanistan'da ve hatta Amerika'da Neo Naziler güçlendi. Oslo'da 77 kifliyi öldüren Behring Breivik, bir neo Nazi yetifltirmesidir. Küçük yafllardan e¤itim alm›flt›r. Duruflmalarda sürekli Hitler selam› veriyordu. Yunanistan'da Neo Nazi yanl›s› Alt›n fiafak Partisi’nin parlamentoda 18 milletvekili var. Rusya'da Nazi'lerin lideri Dimitrij Diomuschkin Alman Neo nazilerle s›k› bir iflbirli¤i içindedir. Rusya' da 2011 y›l›nda tam 75 kifli öldürüldü.

B

EN‹ fiAfiIRTAN Macaris-

tan oldu. Macar Neo Naziler Romanlar› hedef ald›lar. Macaristan'daki Romanlar korku içinde yafl›yorlar. Macar Neo Nazilerin bu denli güçlenmesine 108

"‹ngiltere, Fransa, Avusturya, ‹talya, Yunanistan ve hatta Amerika'da Neo Naziler güçlendi. Avrupa Neo Nazileriyle ortak çal›flma içine girmesi sebep oldu. ‹ngiltere'deki Neo Nazi lideri Tommy Robinson Fransa'ya gelip mitinglerde konuflmalar yapt›. ‹ngiltere'de ›rkç› gurup EDL (English Defence League) dört gün süreyle Londra'y› darmada¤›n etti. Arabalar yak›ld›, evler kundakland›. "Avrupa'da ›rkç›l›k böylesine yükselirken bu ülkelerde çal›flan Türk iflçilerinin durumunu nas›l görüyorsunuz?" "Masum insanlar›n ölümü, yaralan›p y›llarca tedavi görmeleri büyük facia. Ben Solingen yang›n›ndan sonra görevli olarak Türk aileleriyle görüfltüm. Çünkü ald›¤›m›z haberlere göre Türk gençleri silahlan›yormufl. Allahtan sa¤duyu hakim oldu ve Türk gençleri yat›flt›r›ld›. Ama, Türk evlerinde yang›n söndürme aletleri, ip merdivenler gördüm. O insanlar rahat bir uyku uyuyam›yorlard›. Neo Nazilerin istedi¤i de buydu. Neo Naziler kiflilikleri oluflmam›fl çocuklara, 'Sen özel bir ›rktan geliyorsun. Bizi bu hale düflürenler yabanc›lard›r.' deyip eline benzin bidonu ve çakmak verip ev kundaklamaya gönderiyorlar. Tanr› çocuklar›m›z› korusun." • suatturker@butundunya.com.tr


Yaflamdan Yans›malar Nuray Bartoschek

fiimdi Sizleri Bir Dakikal›k "Sevgi" Durufluna Davet Ediyorum “Bana viyolonsel almasa, popçusunu benden üstün tutsa, pasaportuyla vize kuyruklar›nda beklesem bile ülkemden yine de vazgeçmem” u sözler geçen y›l 1 Aral›kta henüz yirmi sekiz yafl›ndayken kalp krizi nedeniyle yitirdi¤imiz “Viyolonselin Dahi Çocu¤u” dünyaca ünlü çello sanatç›s› Benyamin Sönmez’e ait. Benyamin, kat›ld›¤› her yar›flmadan ödüllerle dönmesine, ülkesini dünyan›n dört bir yan›nda baflar›yla temsil etmesine karfl›n her yurt d›fl›na ç›k›fl›nda günlerce vize kuyrukla-

B

r›nda bekliyordu. Çald›¤› viyolenselin kiras›n› devlet de¤il, klasik müzi¤e gönül vermifl, güzel yürekli ifl adam›


BD fiUBAT 2013

Yüksel Erimtan ödüyordu. Kendisine teklif edilen baflka ülke vatandafll›klar›n› kabul etmedi ve her yurtd›fl›na ç›k›fl›nda vize kuyruklar›nda beklese de “Ben Türkiye’den baflka yerde yaflayamam.”dedi. Pek çok insan›n koca bir ömre s›¤d›ramad›¤› kadar çok baflar› ve sevgi s›¤d›rd› yirmi sekiz y›la. Gidifli o kadar ani oldu ki sevdiklerinin veda etme flanslar› bile olmad›.

K

endisinin yoklu¤unda

tüm sevdikleri, sanatç› dostlar› ile Kültür Merkezinde Benyamin’in do¤um gününde bir araya geldik onu anmak için. Benyamin’in annesi Fatma Sönmez o¤lunun y›llar önce istemeden kendisini k›rd›¤› ve bunun ay›rd›na var›p, sevgi sözcükleri ile özür diledi¤i mektubunu okudu göz yafllar›yla. Sonra baba Ünal Sönmez ald› mikrofonu eline. “Yan›bafl›m›zdaki en yak›nlar›m›za bile sevgimizi s›kça

“Sevgi yaflamda varolan tek mucizedir. Sevgiyi kaç›r›rsan›z bütün yaflam› kaç›r›rs›n›z.” dile getirmedi¤imiz, birbirimize dokunmad›¤›m›z, birbirimizi görmedi¤imiz, birbirimizden giderek uzaklaflt›¤›m›z bir dünyada yafl›yoruz, oysa insan olman›n birinci kofluludur sevmek. Özel anma günlerinde hep bir dakikal›k sayg› duruflunda bulunur insanlar” dedi. “Sevgi yaflamda varolan tek mucizedir. Sevgiyi kaç›r›rsan›z bütün yaflam› kaç›r›rs›n›z. 14 fiubat dünyan›n pek çok ülkesinde “Sevgi Günü” olarak kutlan›yor. ‹nsanlar birbirlerine arma¤anlar al›yorlar. Oysa en güzel arma¤an sevginin kendisidir. Burada bulunan herkesten bir ricam var, lütfen flimdi aya¤a kalkar m›s›n›z?”

Benyamin Sönmez 16 Ocak 1983'de Almanya'n›n Bremen kentinde do¤du.

Üç yafl›ndayken Türkiye’ye döndü. ‹lk çello e¤itimine 14 yafl›nda Ankara Devlet Konservatuar›’nda bafllad›. 17 Yafl›nda Ulusal Çello Yar›flmas›nda birinci oldu. 2001 y›l›nda Leipzig'de düzenlenen uluslararas› Young Concert Artists yar›flmas›nda Barenreiter Ödülünü kazand›. Ayn› y›l Stuttgart Müzik Yüksek Okulu'nda dünyaca tan›nm›fl Rus çellist Prof. Natalia Gutman'›n ö¤rencisi oldu. Mistlislav Rostropovich, David Geringas, Philippe Muller, Alexander Rudin, Stevan Popov, Frans Helmerson, Anner Bylsma, Yo-Yo Ma gibi çello dünyas›n›n dev isimlerinin ustal›k s›n›flar›na kat›ld›. Yeni Zelanda’da düzenlenen Adam Çello Festivali’nde dereceye giren Benyamin Sönmez kendisine yap›lan vatandafll›k önerisini “Ülkemden vazgeçmem” diyerek kabul etmedi. Müzik otoriteleri taraf›ndan “Viyolonselin Paganinisi”, “Viyolonselin dahi çocu¤u “ olarak tan›mlanan Benyamin Sönmez, 1 Aral›k 2012 de kalp krizi nedeniyle henüz 28 yafl›ndayken yaflama veda etti. Ça¤dafl bestecilerden Giya Kancheli, Benyamin Sönmez için yazd›¤› senfonik eseri “Lingering”in dünya prömiyerini Benyamin Sönmez’e ithaf etti. 110


BD fiUBAT 2013

Salonda bulunan konuklar›n hepsi aya¤a kalkt›ktan sonra devam etti sözlerine “Ben flimdi sizi o¤lum Benyamin Sönmez ad›na bir dakikal›k sayg› durufluna de¤il, “Sevgi Durufluna” davet ediyorum. Lütfen herkes birbirine sevgiyle sar›ls›n, birbirinin elini tutsun, buna hepimizin gereksinimi var. Ben bu Sevgi Duruflunun bir sevgi zincirine dönüflmesini ve yeni halkalar eklenerek h›zla yay›lmas›n› umuyorum” dedi. alondaki herkes bir anl›k duraksamadan sonra gözlerinde yafllarla tan›s›n ya da tan›mas›n yan›nda kim varsa ona sar›ld›, tüm konuklar birbirinin ellerini tuttu. Bu Sevgi duruflu beni öylesine etkiledi ki sevgi üzerine söylefli için davet edildi¤im okullarda ö¤rencilere

S

Diyarbak›r Ergani fiehit Ö¤retmen Aynur Sar› ilkokulu müzik ö¤retmeni Ezgi Durak, Benyamin Sönmez için mektup yazan ö¤rencileriyle birlikte Benyamin Sönmez’i ve babas› Ünal Sönmez’in bafllatt›¤› Sevgi Duruflunu anlatt›m. Kimi zaman üç yüz kiflilik salonlarda inan›lmaz bir sevgi seli oluflturduk ö¤renci kardefllerimle. Bu deneyimlerimi sosyal paylafl›m sitesindeki sayfamda paylafl›nca sevgi zincirimiz Fethiye’den Diyarbak›r’a kadar ulaflt›. Diyarbak›r Ergani’de fiehit ö¤retmen Aynur Sar› ilk ö¤retim okulu müzik ö¤retmeni Ezgi Durak Gençdal’ dan çok anlaml› bir ileti ald›m. Ezgi ö¤retmen “Bence, müzik ö¤retmeni olman›n en güzel yani bir kitaba ba¤l› kalmamak, ö¤rencilerimle birlikte, 111


BD fiUBAT 2013

bir çok bilgiyi, sanatç›lar›n hayatlar›n›, müzik terimlerini araflt›rarak ö¤reniyoruz. Paylafl›m sitesindeki sayfan›zda Benyamin’in sanat›n›, baflar›lar›n›, ailesiyle ilgili yazd›klar›n›z› okuyunca çok etkilendim ve “Bu sevgi zincirine bizlerde güçlü halkalar eklemeliyiz” diye düflündüm. ‹ki hafta süresince derslerime konuk ettim Benyamin Sönmez’i. Çocuklar›m›n da çok ilgisini çekti ve Benyamin’in ailesine sevgileriyle destek olmak istediler. Onlar›n içtenlikle yazd›klar› mektuplar›, sunumlar› ve foto¤raflar›n› Benyamin’in ailesine iletmeniz dile¤i ile size gönderiyorum. Art›k Diyarbak›r’›n Ergani ilçesindeki flehit ‹lkokul ö¤rencilerinin Sönmez ailesine destek amac›yla yazd›¤› mektuplardan birkaç›

ö¤retmen Aynur Sar› ‹lkö¤retim Okulu’ndaki tüm ö¤rencilerim tan›yor Benyamin Sönmez’i. Bize bu duyguyu yaflatt›¤›n›z için size teflekkür ederiz.” lbette hemen ilettim bu anlaml› sevgi paketini Benyamin Sönmez’in ailesine. Benyamin’in annesi ö¤rencilerin yazd›klar› mektuplar› okurken “O¤lumuz hep Anadolu’nun en ücra köflelerine dek gidip çocuklara klasik müzi¤i tan›tmak ve sevdirmek isterdi” deyince “Benyamin sanat›yla sonsuza dek yaflayacak, Anadolu turnesine Diyarbak›r’dan bafllad› ve inan›yorum ki daha pek çok okula konuk olup minik yüreklere sevgi tohumlar› ekecek” dedim.

E


BD fiUBAT 2013

enyamin Sönmez bir dos-

B

tuna yazd›¤› iletide “Müzik öyle büyük bir kuvvettir ki, sevgi kadar yücedir. Ama hayattaki en yüce kuvvet sevgidir. Sevgisiz yap›lan müzik, müzik de¤ildir. Sevmeden yaflan›lan beraberlik aflk de¤ildir. Sevgisiz yap›lan yemek bile lezzetsiz olur. Bana göre sevgisiz ve müziksiz bir yaflam bofla harcanm›fl, bombofl bir hayatt›r” diye yazm›fl. Evet, on dakika sonras›n› bilmiyoruz. Sabah evden ayr›l›rken, akflam tüm ailecek hep birlikte olaca¤›m›z›n garantisi yok. Son derece önemsiz bir nedenle k›rd›¤›m›z sevdiklerimizi tekrar görüp görmeyece¤imizi bilmiyoruz. O halde sevgi sözcüklerimizi ertelemeden, hayat› kaç›rmadan flimdi, tam flu anda bafllayal›m sevginin yüre¤imizden süzülüp tüm çevremize yay›lmas›na. fiimdi lütfen sizlerde efliniz, çocu¤unuz, sevgiliniz, dostlar›n›za s›k›ca sar›l›n ve sevginin ak›fl›n› hissedin hep birlikte. “Seni seviyorum, benim

için çok de¤erlisin” deyin. “Hay›rd›r, bir fley mi istiyorsun, neyin var, hasta m›s›n?” diye soran yak›nlar›n›za sadece “Hayat sevgileri erteleyemeyece¤imiz kadar k›sa” diyerek sar›l›n. Ve sar›l›rken de, Benyamin Sönmez’i yaln›zca “deha çellist”, baflar›l› bir müzisyen olarak de¤il, ayn› zamanda bir "sevgi elçisi" olarak an›msay›n lütfen. Yüre¤inizden sevginiz, yaflam›n›zdan sevenlerinizin hiç eksilmemesi dile¤iyle.• nuraybartosheck@butundunya.com.tr

Ondan istiyorum! Bir gezgin, da¤-bay›r dolaflarken, bir akarsuyun içinde de¤erli bir tafl buldu. Ertesi gün de, yolu üzerinde bir adamla karfl›laflt›. Adam çok açt›. Gezgin, torbas›ndaki yiyece¤ini bu kifliyle paylaflt›. Ama çantas›n› açarken, aç adam›n gözü çantadaki de¤erli tafla iliflti. Gezginden, bu de¤erli tafl› kendisine vermesini istedi. Gezgin hiç duraksamadan tafl› adama uzatt›. Adam sevinçle koflarak uzaklaflt›. Art›k kendisine ömür boyu yetecek maddi güvenceye sahipti. Bir kaç gün sonra gezgin, arkas›ndan koflarak kendisine do¤ru yaklaflan adam› gördü. Adam iki büklüm birkaç nefes ald›ktan sonra, do¤ruldu ve de¤erli tafl› gezgine uzatt›: “Senden ayr›ld›ktan sonra uzun uzun düflündüm. Bu tafl›n ne denli de¤erli oldu¤unu biliyorum. Ama onu geri verip, senden daha de¤erli bir fley almak istiyorum. Bu tafl› bana rahatl›kla vermeni sa¤layan o içindeki fley her ne ise, ondan istiyorum!” 113


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

7-Milat’tan önce ve sonra yapılmış 20 kale ile dünya tarihinde en çok sayıda kalesi olan şehir hangisidir? a-Balıkesir b-Çanakkale c-Bursa d-Edirne 1-Yeniçerilerin giydiği miğfer biçimli ve sorguçlu başlıklara ne ad verilirdi? a-Kavuk b-Kuka c-Bere d-Kep 2-Başka bir ortama geçtiğinde, o ortamın renk özelliklerini kazanan sürüngen türü hayvanın adı nedir? a-Bukalemun b-Kertenkele c-Timsah d-Çıyan 3-Satrançta haraket kabiliyeti açısından en pasif taş hangisidir? a-Fil b-Kale c-Vezir d-Şah 4-Sıvıların yoğunluğunu ölçmeye yarayan alet nedir? a-Areometre b-Masura c-Pergel d-Voltmetre 5-Dünyadaki en büyük kızılçam ormanları hangi ülke üzerinde bulunmaktadır? a-Avusturya b-Çin c-Türkiye d-Mısır 6-Hristiyan inancına göre Hazreti İsa’nın yeniden dirildiğine inanılan günde yapılan bayramın adı nedir? a-Azizler günü b-Paskalya c-Beşaret d-Noel 114

8-Thomas More’un, Yunanca “olmayan yer” anlamına gelen dünyaca ünlü eseri hangisidir? a-Hamlet b-Faust c-Ütopya d-Sefiller 9-Özel olarak konuk ağırlamak için eğitilmiş Japon kadınlarına ne ad verilir? a-Shimasu b-Samuray c-Sayanora d-Geyşa 10-Balıkla beslenen, gagası uzun ve sivri, kara tüylü deniz kuşu hangisidir? a-Leylek b-Martı c-Karatavuk d-Karabatak 11-Adı Aylin adlı biyografik romanıyla ödül alan yazarımız kimdir? a-Ayşe Kulin b-Onat Kutlar c-Nezihe Meriç d-Orhan Pamuk 12-Ekonomi sözcüğündeki eko’nun kelime anlamı nedir? a-Para b-Ev c-Üretim d-Değişim

13-Namık Kemal’in İntibah adlı ünlü romanında kötü kadın karakterinin ismi nedir? a-Bihter b-Aliye c-Mahpeyker d-Ferhunde 14-Küresel ısınma sorununa bir çözüm bulmak için hazırlanan Kyoto Protokolü hangi yıl imzalanmıştır? a-2000 b-1987 c-1997 d-1999 15-Türk medeni kanununa göre erkekler kaç yaşından önce evlenemezler? a-18 b-16 c-14 d-17 16-Uzaya ilk insanı hangi ülke göndermiştir? a-Rusya b-A.B.D. c-İran d-Çin 17-AIDS hastalığına sebep olan virüsün adı nedir? a-Lepra b-HIV c-Ebola d-Kırım-Kongo 18-Tevfik Fikret’in müzeye dönüştürülen evinin de bulunduğu İstanbul’daki ünlü yokuş hangisidir? a-Kazancı b-Portakal c-Aşiyan d-Yıldız Yan›tlar: 151. sayfada


Tarihten Damlalar

BD fiUBAT 2013

Mümtaz ‹dil

Honorè De alzac B Tarih 18 A¤ustos 1850… fi›k bir bayan, s›cak bir günün akflamüzeri Parisin ünlü Fortunee soka¤›n›n bafl›nda, bir zamanlar Bay Beujon’a ait olan bir evin önünde iner.

A

tl› arabaya kendisini beklemesini söyler ve çabuk ad›mlarla eve yürür. Ayn› günün akflam› eve döndü¤ünde, kocas›na ça¤›n en büyük romanc›lar›ndan biri kabul edilen Honorè de Balzac’›n ölmek üzere oldu¤unu söyler. Evi ziyaret eden kifli Victor Hugo’ nun kar›s›d›r. Victor Hugo bu haber üzerine, amcas› Louis Hugo’dan izin alarak telaflla Balzac’›n evine gider. 115


BD fiUBAT 2013

Saat akflam dokuza gelmektedir. Kap›y› elinde flamdanla bir hizmetçi açar.

B

alzac’›n Victor Hugo’nun kuca¤›nda öldü¤ünü daha önce bu sayfalarda okumufltunuz zaten. Ama flimdi okuyaca¤›n›z ayr›nt› daha önemli. Ayn› günün akflam› saat on sular›nda Victor Hugo Balzac’›n kap›s›n› çalar. Kimse açmaz. Balzac’a afl›r›

yap›lm›fl heykelinin yan›nda durmakta, odan›n ortas›na yerlefltirilmifl mumlar›n yan›fl›na bakmaktad›r. A¤layarak odaya gelen kad›n Hugo’nun dizlerinin dibine y›¤›larak, “Beyefendi ölmek üzere,” der. “Kar›s› odas›na çekildi. Doktorlar günlerdir yaflatmak için u¤rafl›yor, ama faydas›z…”

V

ictor Hugo kad›n›n ellerinden tutarak aya¤a kald›r›r: “Dehalar ölmez, üzülmeyin han›mefendi,” der. Baflka bir kad›n a¤layarak odaya girer. “H›r›lt›l› solumalar› hiç kesilmedi,” diye yak›n›r. “Siz yak›n dostusunuz bay Hugo, e¤er istiyorsan›z bayan Surville’yi ça¤›ray›m. San›r›m henüz uyumam›flt›r.” Honorè de Balzac o s›ralarda iki y›la yak›n kalp büyümesi flikayetiyle evden ç›kam›yordu. Bacaklar› fliflmifl, sol baca¤›nda derin bir yara aç›lm›flt›. Doktorlar kangrenden kuflkulan›yordu. Bunun nedeni de Balzac’›n k›sa süre

Victor Hugo kad›n›n ellerinden tutarak aya¤a kald›r›r: “Dehalar ölmez, üzülmeyin han›mefendi,” der.

düflkünlü¤üyle bilinen Hugo, kap›y› k›rarcas›na zorlar, bir kad›n elinde flamdanla kap›y› açar. A¤lamaktad›r. “Ne istiyorsunuz,” diye sorar Hugo’ya. Victor Hugo kendini tan›t›r, hizmetçi onu içeri al›r. Tam o s›rada bir kad›n a¤layarak Hugo’nun bulundu¤u odaya gelir. Hugo o s›rada flöminenin hemen yan›nda Balzac’›n David d’Angers taraf›ndan 116

önce yatmaya giderken antika bir eflyaya çarpmas› ve eflyan›n vücudunda yara yapmas›ndan kaynaklan›yordu. Döneminin en büyü¤ü olan, Dostoyevski’yi derinden etkileyen Balzac,


BD fiUBAT 2013

s›radan bir eflyan›n tuza¤›na düflmüfltü ve buna da Victor Hugo inanam›yordu. Balzac müthifl su kaybediyordu ve doktorlar bunu bir türlü engelleyemiyordu. Yak›n dostu ve doktoru Roux, baca¤›nda oluflan ç›ban› ameliyatla iyilefltirmeye çal›flt›, ama nafile. Su kayb› sürüyordu. Bu arada önlenemeyen bir atefl de söz konusuydu. aflta doktou Roux olmak üzere, çevresindeki tüm insanlar Balzac’›n hayat›ndan umut kesmiflti. Bir tek Victor Hugo onun yaflayaca¤›na ve yeniden romanlar›na dönece¤ine olan inanc›n› yitirmemiflti. Doktorlar›n bir kez daha muayene etmesi için tüm kimli¤ini kulland› Hugo, ama doktorlar a¤›z birli¤i etmiflçesine yapacak bir fleyin olmad›¤›n› söylemifllerdi. Balzac’›n ölece¤ine öylesine inanm›flt› ki çevresindekiler, bir rahip ça¤›rd›lar günah ç›karmas› için. Hugo reddetti. “S›ras› de¤il, o yaflayacak,” dedi. O s›rada hala flöminenin bafl›nda duruyor, Balzac’›n büstüne bak›yordu. ‹çeriye a¤layarak giren ikinci kad›n, “Dün geceyi çok kötü geçirdi,” diye solukland›. “Can çekifliyor.”

B

H

Balzac müthifl su kaybediyordu ve doktorlar bunu bir türlü engelleyemiyordu.

ugo kad›n›n periflanl›¤›ndan durumun ciddi oldu¤unu anlam›flt›, ama yine de Balzac’›n böylesine ucuz bir flekilde hayata veda edece¤inden emin de¤ildi. Onun tan›d›¤›, hayran oldu¤u sevgili dostu Balzac hayata böyle veda edemezdi. Sonunda Hugo, sevgili dostu Bal-

zac’›n odas›na girdi. Balzac genifl bir yatakta s›rtüstü yat›yordu ve gözleri kapal›yd›. Kardefli bayan Surville yan›ndayd› ve aln›nda biriken terleri siliyordu. Hugo bayan Surville’nin elinden mendili ald› ve Balzac’›n kula¤›na, “Beni yaln›z b›rakamazs›n dostum,” dedi. Çenesinde biriken damlalar› silerken. Ama Balzac dostunu dinlemedi. Ayn› akflam, 51 yafl›ndayken öldü. Hugo inanamad›. Balzac’›n elini s›kt› ve tepki bekledi, yoktu. Gözlerine bakt›, ama kapal›yd›. Yüre¤ine elini sürdü, ama atm›yordu. Bir dostunu kaybetmiflti Hugo, ama dünya daha da büyük bir kay›p vermiflti. Ama hikaye burada bitmiyor sevgili Bütün Dünya okurlar›.• mumtazidil@butundunya.com.tr 117


Gezdikçe Gördükçe

BD fiUBAT 2013

‹zlen fien Toker

Bar

Karada¤ Cumhuriyeti’nde tan›d›k bir kent ‹ki katl›, biri birine bitiflik binalar›n karfl›l›kl› s›raland›¤› dar, yafll› sokak, sabah›n bu saatlerinde sakin. Alt kattaki dükkân ve lokantalar›n içlerinde fazlaca müflteri yok.

B

ina kap›lar› ard›na dek aç›k-

ken, üst katlar›n ahflap panjurlar› kapal›, henüz günefli içeri davet etmemifller. Araç girifline izin verilmeyen bu sokak o kadar tan›d›k ki, sanki Karada¤’da, Bar kentinin Eski Bar çarfl›s›nda de¤il de, Anadolu’nun bir kasabas›nday›m. Sokaktaki berber dükkân›n›n önüne geldi¤imde genifl pencere cam›ndan içeri bak›yorum; aynalar›, koltuklar›, duvardaki foto¤raflar›yla genel görü-

118

nüflü Anadolu’daki örneklerine o kadar benziyor ki… Duvara as›lm›fl beyaz ahflap oymal› aynadan t›rafl görüntüsünü izlerken, berberin kulland›¤› usturadan yans›yan günefl ›fl›klar› önüme düflüyor. Berber dükkân›n›n birkaç ad›m ötesinde, d›flar› yayd›¤› kokularla insan› içeri davet eden bir pastane var. Kap›n›n üzerindeki tabelada 1934 y›l›nda aç›ld›¤› yaz›l›. ‹çerideki dörtbefl masay› çevreleyen duvarlara si-


BD fiUBAT 2013

Çarfl›dan bir sokak yah-beyaz foto¤raflar as›lm›fl. Foto¤raflar›n birinde pastaneyi açan han›m›n fl›k elbisesi ve yard›mc›s›n›n bembeyaz önlü¤ü dikkatimi çekiyor. Çarfl›n›n o zamanki halini gösteren bir baflka foto¤rafta da binalar›n genel görünümü bugünkü ile neredeyse ayn›. Soka¤›n iki yan›ndaki masalarda oturan insanlar›n giysileri çok özenli, küçük çocuklar›n bile ceketleri var. Pastanedeki caml› büyük dolab›n raflar›na dizilen tatl›lar aras›nda da hem görüntü, hem isim olarak tan›d›k olanlar var: "Baklava", "kadaif" ve "tulumbe."

K

arada¤ Cumhuriyeti’nin

Adriyatik Denizi k›y›s›ndaki en önemli liman kenti olan Bar, liman, Yeni Bar ve Eski Bar olarak üç bölümden olufluyor. Özellikle Bar’› Virpazar kenti-

ne ba¤layan tren yolunun yap›m›ndan sonra geliflen, sahildeki Yeni Bar bölümü, liman ve marinas› ile kente ticaret, deniz ve da¤ turizmi için gelenleri a¤›rl›yor. Sahilden 5 km. içerideki, Rumija Da¤› eteklerindeki Eski Bar bölümü de, 1878 y›l›na kadar 307 y›l egemenli¤i alt›nda kald›¤› Osmanl›lar›n izlerini tafl›yor.

O

tarihten sonra burada ya-

flayan pek çok Türk, Boflnak ve Arnavut Anadolu’ya göç ettiyse de burada kalan yafll›lar›n birkaç› hâlâ Türkçe konuflabiliyor. Eski Bar’›n giriflindeki küçük meydana geldi¤imde çarfl›n›n o saatlerde neden bofl oldu¤unun ay›rd›na var›yorum. Meydanda kurulan pazarda, yeflile boyal› tahta masalara sebzeler, meyveler dizilmifl. Patatesler, so¤an119


BD fiUBAT 2013

Burada yaflayan pek çok Türk, Boflnak ve Arnavut Anadolu’ ya göç ettiyse de burada kalan yafll›lar›n birkaç› hâlâ Türkçe konuflabiliyor. lar, havuçlar, lahanalar, marullar, elma ve muzlar, kasa ve kolilerde al›c›lar›n› bekliyor. Köfledeki a¤ac›n alt›na ba¤lanm›fl keçi de pazara gelip, gidenleri izliyor sessizce. Meydandan da¤a do¤ru yürüyünce dükkân ve lokantalar›n dizildi¤i soka¤›n bitti¤i yerde, önünde bir çeflme olan yeni tafl duvarlar, küçük bir cami ile servi a¤açlar›n›n gölgesindeki mezarl›¤› çevreliyor.

Caminin karfl›s›ndaki kale duvarlar›n›n ortas›ndaki genifl kap› da sanki kalenin a¤z› gibi, gelenleri içeri davet ediyor. Bu alanda yer alan, uzun zaman önce terkedilmifl yap›lar›n bir k›sm› restore edilmifl ve flimdilerde müze olarak geziliyor.

K

iliseler, evler, müze, ha-

mam ve saat kulesinin içinde oldu¤u, kale duvarlar›n›n aras›ndaki alan, yemyeflil a¤açlar, çimenler ve çiçeklerle örtülmüfl. Büyük bir a¤ac›n gölgesindeki bankta iki yafll› adam sohbet ederken bir baflkas› neredeyse küçük bir oda büyüklü¤ündeki kilisede mum yak›yor. Sar› renkli kat›r t›rnaklar› neredeyse bir a¤aç kadar büyümüfl, ötede nar a¤açlar› yeni açan turuncu çiçekleriyle süslenmifller, sarmafl›klar binalar›n duvarlar›n› sarm›fl. Kaleden denize do¤ru bak›ld›¤›nda kentin Yeni Bar bölümü, da¤a do¤ru ise arka va-

Kaleiçi 120


BD fiUBAT 2013

Kaleiçi dide akan flelale görülüyor. Kaleden ç›k›p, geldi¤im yoldan tekrar çarfl›ya do¤ru yürüyorum. Yokufl afla¤› inerken sa¤›mda kalan kald›r›m›n kenar›nda “Kaldrma” adl› bir lokanta var. Önüne üzeri yast›kl› bir bank ve içi rengârenk çiçeklerle dolu saks›lar konulmufl.

O

kunmaya bafllayan ezan›n sesi, yöredeki Müslümanlar› Cuma namaz›na ça¤›r›rken, içeriden lokantan›n sahibi oldu¤unu tahmin etti¤im bir bey ç›k›yor; bana kendi dilimizle, Türkçe “Merhaba, buyrun.” diyerek. O Türkçe konuflman›n devam›n› getirmeden, camiye do¤ru yürürken kald›r›ma, annesi oldu¤unu düflündü¤üm yafll› bir han›m ç›k›yor ve gözleri öylesine gülüyor ki, tok halimle kap›dan içeri giriyorum. Yerleri tafl, tavan› ahflap girifl kat›na birkaç tahta masa ve sandalye yerlefltirilmifl. Bir üst kata ç›kan merdivenin yan›ndaki raflarda çeflit çeflit ince belli cam çay bardaklar› ve rengârenk, farkl› desenli kahve

fincanlar› dizili. Üst kat da zevkle döflenmifl, renkli lambalar ve masa örtüleriyle insan› neflelendiriyor. Mutfak önlü¤ü de üzerinde olan yafll› han›m, dosya k⤛d›na k›rm›z› kalemle kenar süsleri yap›larak bir


BD fiUBAT 2013

taraf› ‹ngilizce olarak yaz›lm›fl tek sayfal›k bir mönü b›rak›yor masama. Kurflun kalemle, el yaz›s›yla yaz›lm›fl mönüdeki yemekler, girifl kat›nda, koridorun sonundaki mutfakta haz›rlan›yor. Salatalar, zeytinya¤›nda köy yumurtas›, çorba, yaprak dolmas›, domatesi soslu patl›can, etli patl›can, k›zarm›fl kuzu, domates soslu köfte, makarna, tatl›, çay ve kahve.

Yine de kahvem en az onlar ve lokanta kadar tatl›yd› benim için. geldi¤inde gülümseyerek masaya b›rak›yor kahve tepsisini. Bak›r küçük bir tepsi içindeki bak›r cezveden gül desenli kahve fincan›na döktü¤üm Türk kahvesi benzeri kahve, oldukça flekerli ç›k›yor. Kahvemi yudumlarken, siparifl s›ras›nda "orta" dememe, küçük k›z›n anlam veremeden bak›p mutfakta büyükannesiyle uzun uzun konuflmas›n› düflünüyorum. Belki de "orta" ne demek diye anlamaya çal›fl›p tahminler yürütmüfllerdi. Yine de kahvem en az onlar ve lokanta kadar tatl›yd› benim için.

B

ar kentinin eski kent bölü-

K

ahve sipariflimi, o s›rada okuldan gelen, torunu oldu¤unu tahmin etti¤im 12-13 yafl civar›ndaki bir k›z çocu¤u al›yor. ‹ngilizceyi oldukça düzgün konuflan küçük k›z, ikinci kez 122

münden ç›k›p yak›ndaki Mirovica’daki Eski Zeytin A¤ac›’n› görmeye giderken hâla akl›mdayd› kald›r›m lokantas›n› iflleten aile. Dünyan›n en eski a¤açlar›ndan biri olan, 2000 y›ldan daha yafll› zeytin a¤ac›,Kaldrma nas›l buLokantas› topra¤a kök sal›p, gölgesini 10 metre çap›nda bir alana yayd›ysa, o ailenin büyükleri de yüzy›llar önce Bar’a yerleflip, buraya kök salm›fllard›. Etraf› tafllarla çevrili, müze alan› haline getirilmifl zeytin a¤ac›n›n yan›ndan ayr›l›rken, a¤ac›n filizlenen yeni yapraklar› gibi, buradaki yeni nesillerin de huzurla ve mutlulukla büyümesini diliyorum. • izlensen@butundunya.com.tr


Habercikler Altan Alkan

Dünyadan yurttan ilginç olaylar minik haberler Tiyatrod a Twitter

balkon k›sm›n› ay›ran tiyatro, uygulamay› ‘Bir Bilgisayar’ oyunuyla bafllatt›. Bir internet sitesinin haberine göre seyirciler, oyunu seyreden di¤er kiflileri rahats›z etmemeleri için salonun üst taraf›ndan performans› telefonlar›yla birlikte takip edecek.

Kömür Yoksa Misafirlik Yok Zonguldak'ta bir kifli, bal›kç› Konser ve tiyatro oyunlar› s›ra-

s›nda cep telefonuna bakmadan duramayanlar›n yard›m›na ABD’de bir tiyatro salonu kofltu. Twitter ba¤›ml›lar› için ayr›lan bölümde performanslar s›ras›nda tweet atmak ya da mesaj kontrol etmek serbest. ABD’nin Minnesota eyaletindeki Guthrie Tiyatro Salonu, cep telefonundan ayr›lamayanlar ve her an›n› Twitter’da paylaflanlar için özel bir bölüm ay›rd›. Bu özel bölümde seyirciler, performans s›ras›nda diledikleri kadar tweet atabilecekler. Twitter ba¤›ml›lar› için salonun

kulübesine odun ve kömür getirmeyen arkadafllar›n› uyarmak için ''So¤uk havalarda misafir kabul etmiyoruz'' yaz›s› ast›. Kozlu beldesinde oturan bal›kç›

123


BD fiUBAT 2013

‹lhami Köro¤lu, ''Ben so¤uktan korunmak için sahilde odun ve kömür topluyorum. Bu nedenle yaz›y› asmak zorunda kald›m. Bu yaz›y› ast›ktan sonra gelen kifli say›s› azald›. Yaz›y› gören art›k rahats›zl›k vermiyor. Gelen zaten odunla kömürle gelecek'' diye konufltu.

Model Uçak Öldürdü! Almanya'n›n Stuttgart kentinde

gezmeye ç›kan bir vatandafl›n bafl›na model uçak çarpmas› sonucu öldü¤ü bildirildi... Polis, 53 yafl›ndaki bir kiflinin bafl›na çarpan model uçak nedeniyle yaraland›¤›n› ve hastanede yaflam›n› yitirdi¤ini aç›klad›. Model uça¤› uçuran kiflinin rüzgar nedeniyle uça¤›n kontrolünü kaybetti¤i ifade edildi. Söz konusu kifli hakk›nda dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme nedeniyle soruflturma aç›ld›.

Namaz Saatine Göre Uçulacak ‹ran'da uçaklar›n inifl ve kal-

k›fllar›n›n ezan saatlerine göre belirlenece¤i bildirildi. Fars Haber Ajans›, Meclis Kültür Komisyonu'nun, uçaklar›n ezan okunurken inifl ve kalk›fl yapamayaca¤› yönünde karar ald›¤›n› duyurdu. ‹ran Hava Yollar› 124

ve ilgili bakanl›¤›n onay›n› da alan karara göre, uçaklar›n kalk›fl saati de ezandan yar›m saat sonra olacak. Komisyonun karar›nda ayr›ca uçaklarda ve hava alanlar›nda ‹slami usullere uygun k›yafet giyilmesine daha fazla özen gösterilmesi istendi.

Rihanna’da n ‹lginç Ç›k›fl ! Rihanna kendisini daha önce

döverek hastanelik eden eski sevgilisi Chris Brown’la birlikte NBA maç›na gitti. Çift Staples Center’da Los Angeles Lakers -NY Knicks karfl›laflmas›n› izledi. Rihanna kendisine fliddet göstermesine ra¤men hâlâ Chris


BD fiUBAT 2013

Brown’a afl›k oldu¤unu aç›klam›fl ve tepki görmüfltü. Rihanna, “Beni dövdü¤ünde onun için daha çok endiflelendim. Herkes üzerine çok gitti. Onun yard›ma ihtiyac› var. Evet bana karfl› bir hata yapt› ama o benim en iyi arkadafl›md›. En iyi arkadafl›m› kaybettim. Onu çok özlüyorum” diyerek a¤lam›flt›. ABD’de kad›n haklar› örgütleri de Rihanna’y› k›nam›flt›.

›r›Kad›n D›rd mlusu n›n da Soru Erkek

Adana'da görev yapan Aile

Dan›flman› ve ‹letiflimUzman› Canten Kaya, ‘evlilikte mutlulu¤un s›rlar›’n› anlatt›. Kad›nlar›n günlük 25 bin, erkeklerin ise 12 bin kelime konufltuklar›n› ifade eden Kaya, evdeki çat›flmalar›n en büyük nedenini flöyle aç›klad›: “Erkekler 12 bin kelimeyi eve gelene kadar iflte tüketir. Bu nedenle evde konuflma ihtiyac› duymazlar. Kad›n ise efli eve gelene kadar sadece 5 bin kelime kullan›r. Geri kalan 20 bin kelime için eflini bekler. Bu yüzden evde çat›flma ç›kar. Yap›lacak en güzel fley eflinizle konuflmakt›r. Çünkü konuflmak ihtiyaçt›r.” Kad›nlar›n hediye

bekledi¤ini ancak erkeklerde genelde hediye kültürünün geliflmedi¤ini belirten Kaya, “Bu ülkede efline do¤um gününde 10 kilo deterjan götüren erkekler var” dedi.

Küre fiekilli Yumurta ‹ngiliz mutfak flefi, müflterilerine yemek haz›rlamak için yumurta k›rarken efline milyarda 1 rastlanan küre fleklinde bir yumurta buldu. Cornwall bölgesi Newquay kentindeki bir otelde mutfak flefi olarak çal›flan 27 yafl›ndaki James Church, otel müflterilerine sabah kahvalt›s›nda yumurta k›rarken küre fleklinde bir yumurta oldu¤unu farketti. Marketten sat›n ald›¤› yumurtalar aras›nda ç›kan yumurtay› görünce flafl›rd›¤›n› belirten Church, “Küre fleklide bir yumurta daha önce hiç görmemifltim. Dakikalarca bak›nd›m durdum” dedi. Kanatl› türlerin yumurtalar›n›n genellikle ‘oval' kabuklar›n›n çok ince olmalar›na ra¤men, flafl›rt›c› derecede sa¤lam olmas›n› da sa¤lad›¤› belirtildi. Bu özel geometrik flekil sayesinde, yumurtalar büyük bir bas›nç alt›nda kalmas› halinde bile k›r›lmad›¤›na dikkat çekildi. • altanalkan@butundunya.com.tr 125


Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü

Uykucu Sibel

Bana “Uykucu Sibel” diyorlar. H›h, ne yapay›m, uyumay› çok seviyorum. Anneannem de elma yemeyi çok seviyor, ona birfley diyen yok. öyle kocaman k›rm›z› elmalar› y›k›yor, eline al›yor,

B

hart hurt diye ›s›r›yor. Üstelik diflleri de takma difl. Annem uyar›yor, “Takma diflini koparacaks›n.” diyor. Anneannem de benim diyor, elmas›n› kütürdete kütürdete bilmem ki. Ne zaman görsem elinde kütürdetti¤i bir k›rm›z› elma var. Elmay› çok seviyor. 126


BD fiUBAT 2013

Ben de uykuyu çok seviyorum. Hiç olur muymufl, yemek yerken uyunur muymufl?

A

y uykum geldi, ne yapay›m? A¤z›ma att›¤›m biber dolmas›n› bir kez çi¤niyorum, bir kez daha çi¤niyorum, ay uyuyaca¤›m galiba. Haydi bir kez daha çi¤ne Sibel... I-›h, a¤z›m aç›lm›yor ki. A¤z›m da kapan›yor, gözüm de kapan›yor. Kafl›k yast›¤›m, masan›n örtüsü yorgan›m oluyor, oh gelsin m›fl›l m›fl›l uyku... Ne uykusu, ne uykusu? Gece uykusu mu, yok can›m daha gece olmad› ki. Gündüz uykusu mu, yok yok. Bunun ad› ö¤le yeme¤i uykusu... “Hiiiflflfl Sibel...” Anneannemin sesi. Öyle de dürtüyor ki. Yoksa elinde çatal m› var? Hay›r çatal yokmufl... “Ay güzel torunum, hiç yemek yerken uyunur mu?” Desem mi, “Taba¤›mdaki dolmalar uyuyorlard›, onlara bak›nca benim de uykum geldi...” “Ay çocu¤um, yeme¤ini bitir de öyle uyu bari...” Uf uf, “Anneanneci¤im ben dolmalar› düflümde yerim...” diyece¤im, diyemiyorum ki, uyuyorum. Biliyorum, anneannem yine ayn› fleyleri söylemeye bafllayacak, “Ay k›z›m, ay Sibelim, sen bu y›l okula bafllayacaks›n. Orada da, s›n›fta da m›fl›l m›fl›l uyuyacak m›s›n?” H›h, anneannem böyle söylerken düfl bile görüyorum... Uyuyaca¤›m anneannece¤im, okulda da uyuyaca¤›m. S›n›f›n bir köflesinde bir yatak

olacak. Ö¤retmenim beni kucaklayacak, bu yata¤a yat›racak... “Ay Sibel ö¤rencim rahat rahat flurada uyusun” dyecek. Kimbilir, belki de ö¤retmenim yan›ma uzanacak... “Haydi oldu olacak, flu çocu¤a bir de masal anlatay›m” diyecek ve bana masal anlatacak... Oh, ö¤retmenimle yatmak, uyumak ne güzel olacak. Bir günden bir güne anneannem demiyor ki. “Ay bu çocu¤u kucaklay›p yata¤›na götüreyim, a¤z›n› yata¤›nda sileyim, sonra yan›nda oturup ona bir

güzel masal anlatay›m...” I-›h demiyor. Ya ne diyor? “Sibel yavrum, dolman› bitir!..”

B

ana ne bana ne, dolmay› uyku yesin... Haydi uyku, ye flu dolmay›, umh mis gibi olmufl... Mis gibi sözcükleri duyuyorum ama anneannem bana söylüyor, “Ay Sibel mis gibi dolma yenmez mi?” Uyku da mis gibi anneanneci¤im... Ay o çan sesi de ne? Hay›r çan sesi de¤ilmifl, anneannem elindeki çatalla 127


BD fiUBAT 2013

taba¤›n kenar›na vuruyor... “Sabah olduuuu Sibeeeel!.. Uyku bitti Sibeeeel!..” H›h, hiç uyku biter mi? Can›m bir uyuyay›m, dolmam› yine yiyece¤im... Bak, kafl›k elimde, kafl›¤›m› hiç b›rak›yor muyum? Uyan›nca dolmam› yiyece¤im için kafl›¤›m› b›rakm›yorum. Yaaa... “Haydi yavrum aç gözlerini, cac›k da ye...”

C

ac›k cac›k cac›k... Cac›k neydi ha? Haa bildim, böyle böyle içine salatal›k do¤ran›yor, evet evet, ayran›n içine salatal›k do¤ran›yor, küt küt sarm›sak dövülüp içine kat›l›yor. Aman›n önümde kocaman bir tencere dolusu cac›k... “Ye yavrum, ye bu cac›¤›...” “Ay anneanne koca bir tencere cac›¤› nas›l yiyeyim?..” “Uf, bu çocuk uf!..” Anneannem uykumu kaç›rmaya çal›fl›yor, ba¤›ra ba¤›ra flark›lar söylü-

yor, türküler söylüyor, bir aya¤a kalk›p oynamas› eksik... I-›h uyanam›yorum, uyku kaçam›yor ki, ona s›k› s›k› sar›lm›fl›m. Oh, düflümün içinde bir dü¤ün var, anneannem kalkm›fl oynuyor, oturanlar da flak flak diye elleriyle tempo tutuyorlar... Anneannemin kocaman göbe¤i hopur hopur sallan›yor. Çok komik... Gülmeye bafll›yorum... “Ay bu k›z ay, hem uyuyor, uykusunda da gülüyor...” Aaa bir uyand›m, ne taba¤›m var, ne de dolmam... “Anneanneci¤im, anneanneci¤iiim...” Anneannem mutfaktan ç›k›p geldi. “Buyrum Uykucu Sibel han›m...” “Benim dolmam nerede?” “Dolman uyuyor...”

G

üldüm. Koflup anneanne-

me sar›ld›m, yanaklar›ndan öptüm. “Ah Sibel’im yemekte uyumasan olmaz m›?” “Ne yapay›m anneanneci¤im, uy-


BD fiUBAT 2013

kum geliyor iflte.” “Haydi, dolman› masaya koyuyorum, cac›¤›n› da...” Anneannem, “Cac›k” deyince gülüyorum...

E

line sa¤l›k anneannem, ger-

çekten dolma çok güzel olmufl. Cac›k da çok güzel. Taba¤›mdaki dolmay› da, kasedeki cac›¤› da bitirdim. Anneanneme teflekkür ettim. “Anneanneci¤im, biraz sonra parka gidecek miyiz?” “Aç›khava uykuevine mi?” Gülmeye bafllad›m. Anneannemin parka niçin öyle dedi¤ini biliyorum. Ben orada da uyuyormuflum. Ne yapay›m anneanneci¤im, o a¤ac›n çatal›na konmufl serçe var ya, hep onun yüzünden. Ohh ne güzel, bafl›n› içine çkmifl, gö¤sünün tüyleri yast›k, s›rt›ndaki kocaman tüyler yorgan, m›fl›l m›fl›l uyuyor. Bana da diyor ki, “Haydi Sibelci¤im sen de uyu...” Ay ben hiç o sevimli serçeyi k›rar m›y›m? Benim tüylü yast›¤›m yoksa anneannemin dizi var, kocaman tüylü yorgan›m yoksa anneannemin h›rkas› var... Uyu m›fl›l m›fl›l Sibel... “Ay çocuk biz uyumak için mi parka geldik?..” Aa-aa galiba anneannemin de uykusu geldi. Sak›n, sen uyuma ha anneanne!.. A¤açlar›n rüzgarda ç›kard›¤› h›fl›r h›fl›r sesler, kufllar›n ötüflü, en güzel ninni. Ya uyanamazsam? Bir kezinde anneannem beni kuca¤›na alm›fl eve öyle getirmiflti... Bakkal

Nusret Amca da sormufltu: “Ay Hikmet Han›m, çocu¤a bir fley mi oldu?” “Evet oldu. Parkta uyuya kald›...” Anneannem sonra bana bunu anlatt›¤›nda çok gülmüfltüm. “Sen böyle kikir kikir gül, demiflti anneannem... Kaç kilosun biliyor musun, bu yafl›mda seni kuca¤›ma al›p parktan eve getirmek kolay m› san›yorsun?” Ay can›m anneanneci¤im... Hemen koflup bir k›rm›z› elma y›kam›fl, kurulam›fl, anneanneme uzatm›flt›m. Anneannem de sar›l›p beni öpmüfltü. Ah bunlar›n hepsi iyi de, flu gece yar›lar› pat diye uyan›p oturmam yok mu?

A

nneannemle benim odam ayn›. Can›m anneanneci¤im, sanki hiç uyumaz, hep beni gözler pat diye kalk›p yata¤›mda oturdum mu, anneannem yan›ma gelir, “Ah can›m ah... Gündüzleri uyumasan böyle geceleri pat diye kalkmazs›n... Sibelci¤im, gündüzleri çok uyudu¤un için geceleri kalk›yorsun. Bak beni dinle, gündüzleri az uyu... Örne¤in salt ö¤le uykusu uyu. Yani uykunu bir düzene sok... Sonra, biliyorsun, sonra?” Bafl›m› sall›yorum. Çünkü sonras›n› biliyorum. Bu y›l okula bafll›yorum... S›n›fta da bafl›m› s›raya koyup m›fl›l m›fl›l uyumaya bafllarsam... Uf uf, git uyku, git, gündüzleri gelme. Gece gel. Seni sab›rs›zl›kla bekleyece¤im, lütfen gece gel... Olur mu?.. • muzafferizgu@butundunya.com.tr 129


BD fiUBAT 2013

Mankafa Poldi

– Bu koro, 1844 y›l›nda kuruldu, Poldi. – Hayret! Bu çocuklar hiç de büyümemifller.

– Yard›m gelinceye de¤in afla¤›da beklemeyi mi ye¤lersin, yoksa yukar› ç›kmana yard›m edeyim mi?

– Saçlar›m› kestirmek istiyorum. – Lütfen flapkan›z› ç›kar›r m›s›n›z, Bay Poldi? - Kusura bakmay›n! Ç›karamayaca¤›m; çünkü nezleyim...

– Oberhausen’in buradan ne kadar uzakta oldu¤unu söyler misiniz, lütfen? – Yaklafl›k 3 kilometre... – Kufl uçufluyla m›? – Hay›r insan yürüyüflüyle...

130


BD fiUBAT 2013

Albert Einstein’dan

Maddelik i Hayat Ders Yazan: SABRİYE AŞIR

1

Merak›n›z›n Peflinden Gidin

Benim özel bir yetene¤im yok. Yaln›zca tutkulu bir merakl›y›m. Sizin merak›n›z› çeken nedir? Neyi en çok merak ediyorsunuz? Benim merak etti¤im neden baz› insanlar›n baflar›l› olup baz›lar›n›n olamad›¤›d›r. Bu yüzden y›llarca baflar› üzerine çal›flt›m. Merak›n›z›n peflinden giderseniz baflar›ya ulafl›rs›n›z.

2

Azim Paha Biçilmezdir

Çok zeki oldu¤umdan de¤il, sorunlarla u¤raflmaktan vazgeçmedi¤imden baflar›yorum. Belirledi¤iniz yolun sonuna ulaflacak kadar sab›rl› m›s›n›z? Posta pullar›n›n gidece¤i yere varas›ya kadar mektuba yap›fl›p kalmas›ndan ötürü çok de¤erli oldu¤u söylenir. Posta pulu gibi olun ve bafllad›¤›n›z ifli bitirin. 131


BD fiUBAT 2013

3

Bugüne Odaklan›n

Güzel bir k›z› öperken düzgün araba kullanan birisi, öpücü¤e hak etti¤i dikkati vermiyor demektir. ‹ki at› ayn› anda süremezsiniz. Ayn› anda her fleyi yapamazs›n›z. fiimdiye odaklan›n ve bütün enerjinizi flu anda yapt›¤›n›z ifle verin.

5De¤er Yarat›n Baflar›l› olmaya de¤il, de¤erli olmaya çal›fl›n. Zaman›n›z› baflar›l› olmak için harcamay›n, de¤erler yarat›n. E¤er de¤erli olursan›z baflar› kendili¤inden gelecektir.

4 An› Yaflay›n Ben gelece¤i hiç düflünmem, ne de olsa gelecektir. Gelece¤i ayarlaman›n tek yolu olabildi¤iniz kadar flimdide olmakt›r. fiu anda dünü ya da yar›n› de¤ifltiremezsiniz. Önemli olan tek an flimdidir.

6

Hayal Gücü Güç Verir

Hayal gücü Sizi bekleyen güzelliklerin ön izlemesi gibidir ve bilgiden daha önemlidir. Hayal gücünüz gelece¤inizi belirler. Einstein ” Zekan›n gerçek göstergesi hayal gücüdür, bilgi de¤il. Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaflmas›na izin vermeyin.” der

7

Bilgi Deneyimden Gelir

Bilgi malumat de¤ildir. Bilmenin tek yolu deneyimlemektir. Bir konuyu tart›flabilirsiniz ama bu size sadece felsefi bir anlay›fl kazand›r›r. Bir konuyu bilmek istiyorsan›z onu deneyimlemelisiniz.


BD fiUBAT 2013

8

Kurallar› Ö¤ren Daha ‹yi Oyna

Oyunun kurallar›n› ö¤renmek zorundas›n›z. Böylece herkesten iyi oynayabilirsiniz. Yapman›z gereken iki fley var. Birincisi oynad›¤›n›z oyunun kurallar›n› ö¤renmek. ‹kincisi ise oyunu herkesten iyi oynamay› istemek. Bu iki fleyi yaparsan›z baflar› sizinle olur!

9

Farkl› Sonuçlar Beklemeyin

Delilik: Ayn› fleyleri tekrar tekrar yap›p farkl› sonuçlar beklemektir. Her gün ayn› rutinde yaflayarak farkl› görünmeyi bekleyemezsiniz. Hayat›n›z›n de¤iflmesini istiyorsan›z kendinizi de¤ifltirmelisiniz.

10 Hata Yap›n Hiç hata yapmam›fl bir insan yeni bir fley denememifl demektir. Hata yapmaktan korkmay›n. E¤er nas›l okuyaca¤›n›z› bilirseniz hatalar sizi daha iyi bir konuma getirebilir. Baflar›l› olmak istiyorsan›z yapt›¤›n›z hatalar› üçe katlay›n.

Keder Ortakl›¤› Bir gün bilge, yol kenar›nda kendi türleriyle uçmay›

reddeden iki ayr› cins kufla rastlad›. Bu iki farkl› yarat›¤›n nas›l olup da kendi aileleri ile yaflamak istemediklerini, bir yabanc›y› kendi kardefllerine ye¤lediklerini merak etti. Biri karga, biri leylekti. Kufllar, birbirlerinden o kadar farkl›yd› ki, birbirlerini sevdiklerine, bilikte yaflamak istediklerine ihtimal veremiyordu. Karga kargalarla, leylekse leyleklerle uçmal›yd›. Biraz daha yak›ndan inceledi kufllar›. ‹kisinin de topal olduklar›n› gördü. Kimilerini birbirlerine yak›n k›lan sahip olduklar› de¤il, sahip olamad›klar›yd›. Topal kufllar birbirlerinin ar›zalar›n› bilir ve sömürmek yerine öyle kabullenirlerdi. En sahici dostluklar ortak varl›klar üzerine de¤il, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlard›. Ayn› flekilde zengin, ayn› flekilde mutlu olanlar›n ortak paydalar› sabun köpü¤ü gibiydi, uçard›. As›l yak›nlaflt›ran, yaklaflt›ran ortak ac›, ortak hüzün, ortak pürüzdü… 133


Tatl› Bir Öyküdür Yaflam Yücel Aksoy

N ereye Giderseniz Gidin Nereye giderseniz gidin, günefli beraberinizde götürün.

A

raban›n silecekleri ç›lg›n gibi çal›flmas›na ra¤men, bardaktan boflan›rcas›na ya¤an ya¤mur nedeniyle birkaç metre önümü göremiyordum. Yola ç›kal› çok olmufltu ve benzin de bitmek üzereydi. Dikkatle hem yola bak›yor hem de bir benzin istasyonunu kaç›rmamaya çal›fl›yordum. Önünde iki benzin pompas› olan küçük bir barakay› zar zor 134

seçebildim. Hemen direksiyonu k›r›p barakan›n önüne geldim ve kornay› çald›m. Kap› aç›ld› ve görevli, ›sl›k çalarak d›flar› ç›kt›,o göz gözü görmez havada, bardaktan boflan›rcas›na ya¤an ya¤mur alt›nda araban›n yan›na geldi. Cam› iki santim aralay›p depoyu doldurmas›n› söyledim. Adam, k›sa zamanda s›r›ls›klam olmufltu ama bir taraftan iflini yaparken ›sl›k çalmaya da de-


BD fiUBAT 2013

vam ediyordu. Halinden hiç flikâyetçi de¤ildi sanki... ‹ki dakika sonra cam› t›klatt› ve ifli bitirdi¤ini gösteren bir iflaret yapt›. Yine cam› iki santim kadar aç›p paray› uzat›rken, böyle bir havada onu d›flar› ç›kartt›¤›m ve ›slanmas›na neden oldu¤um için özür diledim. “Önemli de¤il” dedi görevli “Harp s›ras›nda siperde gece gündüz, ya¤murda güneflte korku ve heyecanla nöbet tutarken, e¤er evime canl› dönebilirsem hiçbir fleyden flikâyetçi olmayaca¤›m diye kendi kendime söz vermifltim. Sözümü tutuyorum ve sadece flükrediyorum.” Albert Pauchard, “Yaflama sanat›, tüm bafl›m›za gelenlere en do¤ru tepkiyi bulmakt›r“ diyor. Yaflamak sadece nefes al›p vermek de¤ildir. Yaflamak, tüm organlar›m›z› ve yeteneklerimizi kullanarak, varoldu¤umuzun fark›nda olmakt›r. n güzel tablolar yedi renkle, en güzel besteler yedi notayla yap›l›r. Sanat ise bunlar› bir araya getirme hüneridir. Sanat, insan eme¤inin güzelli¤e dönüflümü ise, yaflam› da sanat haline getirmek bizlerin elindedir. Yaflama sanat›nda insan hem sanatç›d›r, hem sanat›n objesidir; hem heykeltraflt›r, hem mermerdir; hem doktordur, hem hastad›r; hem hamurdur, hem hamurkârd›r. Yaflam› sanat haline getirmenin bir küçük s›rr› da, yaflama katacak

E

Yaflama sanat›, tüm bafl›m›za gelenlere en do¤ru tepkiyi bulmakt›r mizah yakalamak, gülebilmek, e¤lenebilmektir. Sinirlenmek, k›zmak, öfkelenmek yerine, gülmek için çaba göstermektir. "Ne gülmesi, ne e¤lenmesi!.. Para kazanmak, karn›m›z› doyurmak derdine düflmüflken" diye düflünenler, unutmay›n›z ki sevdi¤iniz bir flark›y› m›r›ldanmak parayla de¤il,

sevdi¤iniz birini düflünmek parayla de¤il, henüz konuflmas›n› bile bilmeyen çocu¤unuzun, siz görünce anne ya da baba dedi¤inde göz p›narlar›n›za dolan yafllar parayla de¤il. Yaflam yolumuz üzerinde, fark›na varmam›z› bekleyen nice güzellikler var... Yaflam›m›z› mutluluk ve huzur bahçesine çevirecek irili ufakl› nice güzel çiçekler var. Yeter ki dikkatlice bakal›m, duyumsayal›m, farkedelim ve flükredelim. • yucelaksoy@butundunya.com.tr 135


BD fiUBAT 2013

2 3 5

1 7 4 6

3

3 8

7 6

5 5

8 7 9 2 7

5

9

4

2 7 9

3 2

1 6 5

4 3

Sudoku Yapamayanlar ‹çin

3

1 2

7 6 4

2 5

8 4 6 7

8 5 9 6

5 3 2

8 1 8

2 9

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

136


Yaflamdan Gerçek Öyküler

BD fiUBAT 2013

Engin Ünsal

Bir Y›lbafl› akflam› Aral›k ay›n›n son günü adam erkenden kalkt›. Bu gün onun için çok önemliydi ve akflam yeni y›l büyük umutlarla, yepyeni beklentilerde karfl›lanacakt›. Akflama kar›s› için özel bir haz›rl›k yapacak ve ona çiçeklerin eflli¤inde bir kucak mutluluk sunacakt›...


BD fiUBAT 2013

Önce bir çiçekçiye u¤rayacak kar›s›n›n en sevdi¤i çiçeklerden alacakt›... ahvalt›s›n› aceleyle yapt›, trafl›n› oldu ve so¤u¤a karfl› korunmak için kafle pantolonunu, yün ceketini giydi. Boynuna kar›s›n›n y›llar önce örmüfl oldu¤u k›rm›z› atk›y› dolad›. Apartman›n sokak kap›s›ndan ç›karken haflin bir rüzgârla tan›flt›. Hiçbir rüzgâr kar›s› ile birlikte geçirece¤i o güzel gecenin coflkusunu müjdeleyen ve yüre¤inin derininden gelen k›v›lc›mlar›n atefllemeye bafllad›¤› s›cakl›¤› ve onun alevini söndüremeyecekti. Rüzgârla konuflmaya karar verdi ve ona, "Çaban bofluna ahbap bofl yere üstüme üstüme gelme, bu gece kar›mla çok güzel bir gece geçirece¤im ve senin yüzümde o buz gibi ellerini gezdirmen beni engelleyemeyecek bilesin." dedi. Önce bir çiçekçiye u¤rayacak kar›s›n›n en

K

138

sevdi¤i çiçeklerden alacak, pahal› meyve ve sebzelerin sat›ld›¤› manava sonra kasaba ve en sonra da flarap almak için flarküteriye gidecekti. Aynen öyle yapt›. ‹yi bir aflç›yd›. K›zartaca¤› hindinin yan›nda kar›s›n›n hangi sebzeleri sevdi¤ini biliyordu. Onlardan ald›. Meyveleri tek tek seçti ve manav›n hepsini özenle bir poflete koymas›n› istedi. Sonra her y›lbafl› için hindi ald›¤›

kasaba gitti. Daha önce ›smarlad›¤› Bolluca hindisinin içini temizlemesini istedi. On kiloluk muhteflem görünüfllü bir hindiydi. Onun nar gibi k›zarm›fl halini ve kar›s›n›n nas›l memnun olaca¤›n› düflündü. Son olarak pahal› Frans›z flaraplar›n›n sat›ld›¤› flarküteriye gitti. fiarap reyonunun önünde epey vakit harcad› ama hangisini alaca¤›na


BD fiUBAT 2013

karar veremedi. Kar›s› y›lbafl› akflamlar› k›rm›z› flarap içmeyi severdi. Sonunda Kalecik Karas› üzerinde karar k›ld› ve iki flifle alarak ayr› ayr› sar›lmas›n› istedi. Art›k evine dönebilirdi. Geldi¤i yollardan telaflla yürümeye bafllad›. ‹çi içine s›¤m›yordu. Kar›s›na flöminenin karfl›s›nda güzel bir masa kuracak, sebzeleri hafllay›p hindiyi k›zartacak ve flarab› so¤umas› için dolaba koyacakt›. Aynen öyle yapt›. Hiç gürültü etmeden sebzeleri hafllad›, hindiyi tütsüleyip f›r›na koydu. F›r›n›n derecesini ve saatini akflam alt›da haz›r olacak biçimde ayarlad›. Sonra yata¤›na uzand› ve uzun bir y›lbafl› akflam›na haz›r olmak için biraz uyumak istedi.

gitti. Sebzeleri ve f›r›ndan ç›kard›¤› mis kokulu, nar gibi k›zarm›fl hindiyi usulüne göre tabaklara yerlefltirdi ve masaya tafl›d›. Dolaptan flarab› ald›. Dikkatle açt› ve tekrar masaya döndü. ”Sultan›m her fley haz›r” diye içeriye do¤ru seslendi. Biraz bekledi ve kar›s›n›n önünde hafifçe e¤ilerek, ”Hofl geldiniz yaflam p›nar›m, sefalar getirdiniz” dedi. araptan önce kar›s›n› barda-

¤›na sonra kendi barda¤›n› mum ›fl›¤›nda alev gibi parlayan flarapla doldurdu. Masan›n kendisi için haz›rlad›¤› ucuna geçti. Oturmad›. Ayakta durarak kadehini kald›rd›. Gözleri ›fl›l ›fl›ld›. Kar›s›na özlemle, sevgiyle bakt› ve "Sultan›m" diye söze bafllad›. "Bu gece seninle tam elli y›ld›r birlikteyiz.

yand›¤›nda saat alt›ya geliyordu. Telaflla kalkt› ve banyoya kofltu. Acele bir dufl ald›. Pahal› losyonundan süründü. Gardroptan smokini ç›kard›. Gömle¤ini giydi, papyonunu istedi¤i gibi flekillendirdi. Gömle¤ini giydi, Siyah çoraplar› ve siyah ayakkab›lar› haz›rpapyonunu istedi¤i gibi d›. Aynada kendine flekillendirdi. flöyle bir bakt›. Kendi pek be¤endi ve, "kar›m da be¤enecek" Bu elli y›l›n an›s›na seni, bana verdi¤in diye söylendi. H›zla salona geçti. Önce tüm mutluklar için, içine yüre¤imi flömineyi ateflledi sonra masan›n iki koydu¤um bu kadehle selamlamak ucuna iki yemek tak›m›, orta yere de istiyorum" dedi ve kadehinden bir çiçekleri koydu. Peçeteler kolal›, çatal yudum ald›. b›çaklar p›r›l p›r›ld›. Sonra mutfa¤a Hindiden özenle kesti¤i bir dilimi

U

139


BD fiUBAT 2013

Hindiden özenle kesti¤i bir dilimi ve sebzeleri kar›s›n› taba¤›na koydu. ve sebzeleri kar›s›n› taba¤›na koydu. Sonra yerine oturdu ve kar›s›n›n o muhteflem güzelli¤ini seyretmeye bafllad›. Kar›s› bunca y›la ra¤men o ilk tan›d›¤› günkü güzelli¤indeydi. Mumlar›n ve flöminenin ›fl›¤› gözlerinde müthifl par›lt›lar yarat›yor, yüzü o solgun ›fl›¤›n alt›nda inan›lmaz bir güzellikle dünyas›n› ayd›nlat›yordu. Bukleli saçlar›nda sanki ›l›k flark›lar söylüyordu mumlar›n k›p›r k›p›r alevleri. ”Seni tan›d›¤›m ilk günden beri benim mutluluk p›nar›m oldun. Yaflam sevgimi bir fidan olarak dünyama diktin, büyüttün. O fidan seninle flimdi kocaman bir ç›nar oldu. ‹çimdeki huzur, içimdeki coflku büyülü ve s›ms›cak. Mutluluk bast›¤›n yerlerde büyüyen çiçekler gibi. Yaflam›ma anlat›lmaz güzellikler katt›n sultan›m.” urdu, kar›s›na bakt›. Güzelli¤i muhteflemdi. Y›llard›r bu güzellik karfl›s›nda bir mum gibi erimifl ve ona tapm›flt›. Onu seyretmeye do-

D 140

yam›yordu. Keyif veren maddeler gibi onun esiri olmufltu. Bir insan bir insan› ne kadar sevebilirse onu o kadar seviyordu. Evet y›llard›r onu seyretmeye doyam›yordu. ‹çti¤i flarab› yudumlarken ald›¤› o ›l›k tad içindeki atefli daha da parlat›yor, konufltukça heyecan› daha da art›yordu. Masan›n öbür ucundaki kar›s› hiç konuflmadan onu dinliyordu. Dudaklar›ndaki o Monalisa gülüflü duyduklar›ndan çok hoflnut oldu¤unu gösteriyordu. Adam kar›s›n›n o kufl kanad› dudaklar›ndaki gizemli gülüflün hayran›yd›. Saat gece yar›s›na geliyordu. Kar›s›n›n suskunlu¤u onu tedirgin etmeye bafllam›flt›. ”Konufl be sultan›m. O hüzünlü flark›lar söyleyen bu¤ulu sesini duymak, sisler aras›nda yürür gibi bana yaklaflt›¤›n günleri yeniden yaflamak,

Masan›n öbür ucundaki kar›s› hiç konuflmadan onu dinliyordu. Dudaklar›nda ki o Monalisa gülüflü duyduklar›ndan çok hoflnut oldu¤unu gösteriyordu.


BD fiUBAT 2013

s›ms›cak ellerini tutmak, bafl›m› o menekfle kokulu saçlar›na yaslay›p tüm sevinçlerimi seninle paylaflmak istiyorum. Ne olur konufl biraz. Elini özleminden çatlam›fl dudaklar›m›n üzerinde gezdir ve o gül kurusu dudaklar›nla öp biraz.”

K

ad›n hiç konuflmad›. Ko-

nuflamazd› zaten. Kar›s› tam on y›l önce ölmüfltü. Adam kar›s›n›n gençli¤inde yapt›rd›¤› flahane bir ya¤l› boya tabloyu bir zamanlar kar›s›n›n oturdu¤u koltu¤a koymufltu. Tablo o kadar canl›yd› ki kad›n neredeyse içine oturtuldu¤u çerçeveden ç›kacak ve kocas›na koflacak gibiydi. Adam on y›ld›r hep o an› bekledi ama kar›s› yerinden çok memnun bir edayla çerçevede

kalmaya devam etti. Bu akflam da mum ›fl›klar›n›n k›p›r k›p›r alevleri alt›nda gözleri parlayarak, saçlar›ndan ›fl›k huzmeleri süzülerek kocas›na bakmaya devam etti. Adam masadan kalkt›. Kar›s›n›n tablosuna do¤ru yürüdü. Tabloda bir sfenks kadar suskun ama ›fl›klarla dolu akflamlar kadar güzel duran kar›s›n›n yanaklar›n›, gözlerini ve dudaklar›n› öpmeye bafllad›. “Seni ne kadar özledi¤imi bilemezsin sultan›m. Yoklu¤un bir hançer gibi her gün vücudumu delik deflik ediyor. Art›k dayanam›yorum” dedi ve tablonun arkas›ndaki dolaba uzand›. Kapa¤›n› usulca açt›. Oradaki ifllemeli ceviz kutunun içinde baba yadigâr› silah› duruyordu. Ona uzand›... • enginunsal@butundunya.com.tr

Dünya’n›n Yedi Harikas› Ö¤retmen çocuklardan Dünya’n›n Yedi Harikas›’n› yazmalar›n› istedi. Gelen cevaplarda 1- Artemis Tap›na¤› 2- ‹skenderiye Feneri 3- Helyos Heykeli 4- Babil’in Asma Bahçeleri 5- Mausoleum 6- Zeus Heykeli 7- Piramitler yaz›l›yd›. K›z ö¤rencilerden birisi k⤛d›n› vermekte tereddüt etti. Ö¤retmenine, “Bence Dünya’n›n 7 harikas› bunlar de¤il” dedi. Ö¤renciler arkadafllar›n›n bu ç›k›fl› karfl›s›nda kendilerini tutamay›p gülmeye bafllad›. Ö¤retmen ise so¤ukkanl› ve son derece anlay›fll› bir flekilde, “Peki, söyle bakal›m senin listende neler var?” diye sordu. K›z ö¤renci önce duraksad›. Sonra kendi listesini okumaya bafllad›: “Bence Dünya’n›n yedi harikas› 1- Görmek 2- Duymak 3- Dokunmak 4- Tatmak 5- Hissetmek 6- Gülmek 7- Ve sevmektir” S›n›fta, adeta sinek uçsa sesi duyulacak bir sessizlik oldu. Basit, s›radan ve normal olarak düflündü¤ümüz, gözden kaç›rd›¤›m›z fleyler gerçekte ne kadar da harikayd›… 141


Memleket Özlemi

BD fiUBAT 2013

‹lyas Halil

Grange Park› Saman›n kalbur içinde hep sar› kald›¤› çocuk y›llar›. O günlerimi çok uzakta san›yordum.

O

ysa iki günü önce yetmifl yafl›mda burnumun dibinde Grange park›nda buldum. Daha do¤rusu kendimi buldum, okulumu buldum. Yafll› ninem Necibe keçiye k›zd›¤› bir gün "Keçinin alt›nda ot yedi¤i da¤› bulursun. Biz de keçilerimize benzeriz." dedi. ‹nsanlar sevdi¤i çiçeklerden söyledi¤i yalanlardan yap›ld›. Hangi olaya k›zd›¤›m›z› bilince kim oldu¤umuzu bilirsin. Ne yapal›m. Oldu bir kere. Sonu ölüm de¤il ya, sözü kiflinin kim oldu¤unu ele verir. ‹flte böyle iki gün önce Cenevrede 142

Grange Park›n› dolafl›rken yeniden yedi yafl›nda çocuktum. ‹ki dal aras›nda uçan serçe asude, sevinç dolu bir insand›m. Grange park›nda çiceklerin yeflili, bana ilk hayat dersi oldu¤unu hat›rlad›m. Adem ile Havvan›n bahçesine döndüm. Güller kendi bahçemin gülleri. Mahallemdeydim. Sevindi¤im ilk gündeydim. Gülümseyen insanlarla dolu idi sokaklar. Günlerin bu denli gül koktu¤unu yaln›z insanlar› sevinçli buldu¤um görmüfltüm. * Gençli¤in h›zla uçup geçti¤ini,


BD fiUBAT 2013

ayaklar›m›n yavafllamas›ndan anlad›m. Gözlerimde nurun azald›¤› gibi. Parmaklar›m aç›k, avucum ile su içer gibi. * Yetmifl y›l›m›n gül çicek kokusu ile süsleyemedi¤im günlerimde ata sözü ile doldurdum. Fakirdim sevecek baflka bir fley bulamamflt›m. Gidece¤im köye bazen aheste yürüyor param olunca otobüse biniyordum. Son otobüsünü kaç›r›nca köye yürümeye karar verdim.

Bazen de¤ildi. * Limon çiçeklerinde Koku olman›n Ne alemi var Ben Yan›ndayken * Ilk gördü¤üm gün fiar›l flar›l iki kaynakt› Gö¤üslerin Yüzün içece¤im su Nefesin Ci¤erlerimin *

Alevdi Nisan May›sta duman Elini tuttu¤um Haziran Yang›na döndü zaman Yata¤›mda uyanan kad›n için günefli uzaydan bir salk›m sar› üzüm gibi kopard›m penceresine ast›m. * Uzun bir süredir a¤açlar› bu kadar çiçekle sevinçli görmemifltim. Çicekler ak sar› mor pembe yapraklar› uçan böcek idi sanki. Dallar›ndan ayr›lamayan. Grange gök mavisinde uçan sihirli bahçe idi. * K›y›da Ak çak›llar Kanatl›. Deniz bazen denizdi.

Alevdi Nisan May›sta duman Elini tuttu¤um Haziran Yang›na döndü zaman Özleyince Var›m * Buluklu bahçeleri Gözne yamaçlar› Tüm kekik Rüzgâr üfürmüfltü Seni bana Birer birer dizdim seni yata¤›ma Ayvay› elmay› fleftaliyi Bir olduk Beraberdik. 143


BD fiUBAT 2013

Köpüklerin denizde su oldu¤u gibi. * Perflembe gün bat›m›: Eren Bahçede Amorokai çiçe¤inin dallar›n› Buduyordu. * Pazar bugün Ay May›s Çiçeklerin Konufltu¤u Mevsim geldi. Duymas›n› becerebilsem * Yitirdi¤im

Gümüfl Çocuk liram. Paras›z günlerimde Tek umut kayna¤›md› * Bu kadar mevsimin Ne ifli var Grange park›nda. Ve iflte Aziz dostlar Talas da¤lar›nda düflünmeyi ö¤renince Aras›ra gözlerini yummay› hat›rlar kifli. • Cenevre ilyashalil@butundunya.com.tr

K›z›lderilinin Notu 1957 y›l›nda Amerika’n›n güneyine kurulan NASA üssünü küçük bir K›z›lderili çocuk fark etti ve kampa gidip büyükbabas›na haber verdi: “Büyükbaba, beyaz adamlar gelmifl, Çok kalabal›klar ve bir fleyler yap›yorlar.” Yafll› K›z›lderili epeyce sinirlenmiflti, “Onlarla konufltun mu?” diye sordu. Torunu, “Hay›r, beni görmediler. Tepenin üzerinden onlar› izledim.” dedi. Büyükbaba torununa görev verdi: “Yar›n yanlar›na git ve orada ne arad›klar›n› sor.” Küçük K›z›lderili ertesi sabah üsse vard› ve beyaz adamlardan birine sordu: “Burada ne yap›yorsunuz?” Beyaz adamlardan biri, “Hani geceleri gökyüzünde parlayan bir fley var ya...” diye yan›t verdi. “Ay m›?” diye sordu küçük çocuk. Adamlar gülümseyerek devam etti: “Çok y›llar sonra, buradan oraya insanlar› götürüp, orada yeni bir hayat kurmak istiyoruz.” Küçük K›z›lderili hemen büyükbabas›n›n yan›na giderek söylenenleri anlatt›. Yafll› K›z›lderili torununu dinledikten sonra iyice sinirlendi. Ertesi sabah hayvan derisi üzerine yazd›¤› notu torununa uzatarak ekledi, “Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara, ‘Bunu büyükbabam gönderdi. Aya gitti¤inizde bunu oradakilere verecekmiflsiniz’ de.” Küçük K›z›lderili üsteki beyaz adamlara notu verip, büyükbabas›n›n söylediklerini de iletti. Üs çal›flanlar›, deri parças›na bak›p saatlerce güldüler. Sonra nas›l bir mesaj yaz›ld›¤›n› merak etmeye bafllad›lar ve bir tercüman ça¤›rd›lar. Herkes merakla bir araya topland›. Tercüman deri parças›n› eline ald›, okudu ve a¤lamaya bafllad›. Herkes flaflk›nd›, gülüflmeler yerini meraka b›rakm›flt›. Tercüman yafll› gözlerini kalabal›¤a çevirdi ve aç›klad›: “Not aynen flöyle: ‘Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklar›n›z› almaya geliyorlar!’” 144


‹nsanlar Yaflad›kça Mehmet Ünver

Az Bilinen Yönleriyle

ames JDean

B

ilindi¤i gibi James Dean genç yafl›nda bir y›ld›z gibi kay›p giderek efsane haline gelmifltir.

Yaflam öyküsü ve çevirdi¤i filmler sinemaseverler taraf›ndan ezberlenmifl, gifle rekorlar› k›rm›flt›r. Dünyan›n hemen her yerinde say›lar› binleri aflan fan kulüplerindeki hayranlar› s›k s›k bir araya gelip onun foto¤raflar›n›, posterlerini paylafl›p, hakk›nda paneller düzenlerler. Onun hakk›nda çok fley yaz›ld›, söylendi. Bense bu yaz›mda sizlere bir süredir derlemekte oldu145


BD fiUBAT 2013

¤um bir konuyu; James Dean’in az bilinen, az dillendirilmifl yönlerini anlataca¤›m: lk filmi; “East Of Eden’i” çevirene kadar televizyon ve reklam filmlerinde rol alan James’in bir TV filmindeki rol arkadafl› sonradan ABD baflkan› olan Ronald Reagan’d›r. Kendisiyle yap›lan bir söyleflide Reagan, rol arkadafl› James Dean’in çok uyumlu ve disiplinli bir aktör oldu¤unun alt›n› çizmifl. Bugün seksen dört yafl›nda olan aktör Martin Landau, sinema kariyeri öncesinden bafllayarak James Dean’in en yak›n dostu olmufl, kiralad›klar›

minin kadrosunu planlarken baflrolü Marlon Brando’ya vermeyi düflünüyormufl. Buna karfl›n Ousborn, o s›ralar fazla tan›nmayan genç aktör James Dean’i önerince onunla görüflmeye karar vermifl. Yaflam›nda ilk kez uça¤a binerek New York’tan, Los Angeles’a görüflmeye gelen James’in tek bagaj›n›n kahverengi bir torba oluflu karfl›layanlar› oldukça flafl›rtm›fl. Torban›n içinde sadece birkaç parça giyim eflyas› varm›fl.

B

afllang›çta kaprisli ve karmafl›k bir kiflili¤i olan filmin ana karakterini canland›rmaya biraz so¤uk bakan James, daha sonra bunun kendisi için önemli bir f›rsat olaca¤›nı düflünüp rolü kabul etmifl. Çekimler esnas›nda beklenmedik olaylar yaflanm›fl. James baz› sahnelerde senaryoda yaz›l› olmayan bölümleri do¤açlama olarak ekleyerek set ekibini ve rol arkadafllar›n› flaJames Dean ”East of Eden” fl›rtm›fl. Bu sahnelerin filminde Julie Harris ile en ünlüsü; babas› rolündeki Raymond evde birlikte yaflam›fllar, hatta Holly- Massey’e sar›larak a¤lad›¤› bölümdür. wood yönetmenleriyle tan›flmas› ko- Senaryoda tam tersine arkas›n› dönüp nusunda James’e yard›mc› olmufl. kaçmas› yaz›l›yken James kendince 1952 y›l›nda çevrilen “Sailor Beware” bu flekilde oynam›fl ve yönetmen Elia isimli filmde James’in denizci kostü- Kazan da bu haliyle montaja ald›rm›fl. müyle birkaç dakikal›k bir rolü vard›r. Bu filmindeki rolüyle çok genç Elia Kazan senaryosunu Paul Ous- say›lacak bir yaflta Akademi ve Bafta born’un yazd›¤› “East Of Eden” fil- ödüllerine aday gösterilir. East Of 146


BD fiUBAT 2013

Eden’deki baflar›l› performans› üzerine Hollywood’un kap›lar› sonuna kadar James için aç›l›r. Yönetmen Nicolas Ray çekmeyi planlad›¤› Rebel Without a Cause (Asi Gençlik) filminin baflrolünü hiç düflünmeden James’e verir. Amerikan orta s›n›f ailesindeki kuflaklar aras› iletiflim kopukluklar›n› ve gözü kara yeni yetme gençlerin topluma karfl› öfkeli dünyalar›n› anlatan filmde James’in rol arkadafl› bir zamanlar›n ünlü çocuk y›ld›z› Natalie Wood’dur.

Dönemin ünlü aktörlerinden Marlon Brando ve Montgomery Clift’e büyük bir hayranl›k duyan James Dean, onlarla tan›flmaya can atar.

N

Marlon Brando ile deneme çekimi yap›lm›flsa da bunun sembolik oldu¤u iddia edilir. Buna karfl›n Marlon Brando ve dönemin ünlü aktörlerinden Montgomery Clift’e büyük bir hayranl›k duyan James, onlarla tan›flmaya can atar. Sürekli olarak sekreterlerini aray›p randevu almaya çal›fl›r. Bu çabalar› pek karfl›l›k bulmaz. Her iki aktör de kendi dünyalar›nda kofluflturmaca içinde olduklar› için bir yak›nlaflma sa¤lanamaz. James bir seferinde komflu stüdyolardan birinde çekimde olan Marlon Brando’nun ziyaretine gider, fakat dostluklar› pek ilerlemez. Marlon Brando ilgisiz davran›r. Montgomery Clift ise sonralar› James’in ölüm haberini duydu¤unda piflmanl›k

atalie Wood’u daha çok çocuk y›ld›zl›k kariyerinden tan›yan James, onun bu filmde rol arkadafl› olaca¤›n› duyunca çok flafl›r›r. Buna karfl›n çekimler esnas›nda iyi bir uyum sa¤layarak çok iyi bir ifl ç›kart›rlar. Filmin di¤er oyucusu olan Sal Mineo ile birlikte iyi bir dostluk üçlüsü olufltururlar. Bu duruma bir örnek James Dean ve Natalie Wood Asi Gençlik filmi olarak üçlünün çekim yönetmeni Nicolas Ray ile molalar›nda, kamera arkas›nda da son derece güzel bir dostluk yaflam›fl olduklar›n› gösterebiliriz. Çok say›da foto¤raf o anlar› belgeler. James Dean’in, “Asi Gençlik” filminde canland›rd›¤› “Jim Stark” karakteri için


BD fiUBAT 2013

James Dean, Marilyn Monroe ile gözyafllar› döker. ‹lk filminden kazand›¤› parayla bir motosiklet al›r James. Onunla stüdyolar›n bulundu¤u bölgede ç›lg›nca sürat yaparak herkesi flafl›rt›r. Marilyn Monroe ile resmi olarak tan›flt›r›lmasa da, Asi Gençlik filminin galas›nda ayn› ortamda bulunurlar. Marilyn, o s›ralar parlak bir y›ld›zd›r. Çok rahat davran›r. James ise utangaç yarad›l›fll› bir delikanl› oldu¤u için bir araya gelemezler. Yak›n dostu Shelley Winters’a bak›l›rsa; Marilyn, o gece, galadan sonra James’in

motosikletiyle arabas›n› izledi¤ini, hatta otoyolda akrobatik hareketler yaparak kendisini korkuttu¤unu iddia etmifl. "Giant" filmindeki rol arkadafl› Liz Taylor filmin ard›ndan James’le dostlu¤unu ilerletmifl, hatta ona küçük bir kedi hediye etmifl. James öldü¤ünde yak›n dostlar› kediyi sahiplenmifl. Sürat tutkusu nedeniyle “Little Bastard” ismini verdi¤i Porsche marka bir spor araba sat›n alan James pek çok yar›fla kat›l›r. Yak›n çevresinde olup, onun bu sürat tutkusunu görenler gelece¤i hakk›nda endifleye kap›l›rlar. Hatta aktör Alec Guinnes’in, 23 Eylül 1955 günü, stüdyo görevlilerinin önünde: “Bu flekilde sürat yaparsan önümüzdeki haftaya kalmadan ölürsün” fleklinde onu uyard›¤› biliniyor. Nitekim bir hafta sonra, 30 Eylül günü, James ayn› arabayla geçirdi¤i kaza sonucu yaflam›n› kaybetti.

O

nun ölümüne neden olan kazada parçalanan Porsche’un lanetli oldu¤u iddia edilmifltir. Kazadan sonra çekildi¤i garajda yang›n ç›kar. Hemen her fley küle döndü¤ü halde araç yanmaz. Karoseri bir süre sonra sürat tutkusu olan gençlere ibret olmas› için

‹lk filminden kazand›¤› parayla bir motosiklet al›r James. Onunla stüdyolar›n bulundu¤u bölgede ç›lg›nca sürat yaparak herkesi flafl›rt›r.

148


BD fiUBAT 2013

bir kamyonun kasas›nda Amerika turuna ç›kart›l›r. Bütün ülkede dolaflt›r›lan karoser dönüfl yolunda esrarengiz bir flekilde s›rra kadem basar. Daha sonra baz› kifliler araban›n motor ve transmisyon gibi parçalar›n›n koleksiyoncular›n elinde oldu¤unu iddia etseler de gerçekli¤i tam olarak anlafl›la-

mam›flt›r. James’in yaflam›n› kaybetti¤i kazada yan›nda bulunan yard›mc›s› Rolf Weutherich ufak tefek yaralarla kurtulduktan sonra birkaç kez baflar›s›z intihar girifliminde bulundu ve kaderin bir cilvesi sonucu 1981 y›l›nda bir araba kazas›nda öldü.

J

ames’in en büyük aflk›; 1951 y›l›nda Alt›n Küre ödülü kazanm›fl olan ‹talyan kökenli y›ld›z Pier Angeli’dir. Buna karfl›n y›ld›z›n bask›c› annesi James ile iliflkilerine izin vermez. Ayr›l›rlar. Pier Angeli 1971 y›l›nda “Godfather” filminin oyuncu kadrosuna seçilmiflken evinde ölü bulunur. Ölüm nedeni afl›r› dozda barbiturat olarak bildirilmifltir. James’in ölümüne neden olan kazayla ilgili aç›klanan polis raporu genç aktörün kusurlu oldu¤unu göstermifltir. Kazada di¤er arabada bulunan kifli,

‹talyan y›ld›z Pier Angeli

James Dean’in en büyük aflk›; 1951 y›l›nda Alt›n Küre ödülü kazanm›fl olan ‹talyan kökenli y›ld›z Pier Angeli’dir.


kadar üç kez çal›nm›flt›r. Ayr›ca kazan›n yafland›¤› bölgede de onun için dikilmifl bir an›t vard›r. 1955 y›l›nda çevirdi¤i

Kazadan sonra James Dean’in arabas› James gibi yirmi dört yafl›nda olan Donald Turnupseed isimli gençtir. Donald hafif s›yr›klarla kurtulur fakat yaflam› karabasana döner. James’in hayranlar› onu lanetlerler. Korkusundan d›flar› ç›kamaz. Tüm sosyal yaflam› mahvolur. Gazeteciler ve merakl›lar kap›s›ndan ayr›lmaz. ‹flinden gücünden olur. Hiçbir gazete ve dergiyle görüflmedi¤i halde onun a¤z›ndan yap›lm›fl gibi aç›klamalar, söylefliler yay›mlan›r. Hepsini yalanlar. Gözlerden uzak sakin bir hayat yaflamaya çal›fl›r. 1995 y›l›nda akci¤er kanserinden ölene kadar sadece bir kez, 1993 y›l›nda tedavi gördü¤ü hastaneden ç›karken foto¤raflan›r.

J

ames’in kaza esnas›nda yaflad›¤› travma nedeniyle oluflan boyun k›r›¤› ve iç kanama nedeniyle öldü¤ü raporlanm›flt›r. Do¤du¤u yer olan Indiana – Fairmont’ta topra¤a verilir. Sevenleri o günden beri mezar›n› ziyaret etmektedirler. ‹sminin yaz›ld›¤› mezar tafl› bugüne 150

An›t haline dönüflen kaza yeri “Rebel Without a Cause” filmi, Library Of Congress, National Film Registry için seçilmifltir. Filmde James Dean’in kulland›¤› 1949 Mercury Coupe marka araba Reno-Nevada’da bulunan National Automobile Museum’da korunmaktad›r.

H

ollywood’da ilk kez verilen “Posthumous Ödülü” (Bir kifliye ölümünden sonra verilen ödül) ona verilir. Ölmeden önce sözleflmelerini imzalad›¤› filmlerde onun yerine oynayan Steve McQueen ve Paul Newman kariyerlerinde parlak bir ç›k›fl flans› sa¤larlar. James Dean dünya sinema tarihinin unutulmaz karakterlerinden biri olarak filmlerde, an›larda yaflayacak.• mehmetunver@butundunya.com.tr



BD fiUBAT 2013

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Melek Defne Kara, Mersin

Alya Tunca, Ankara

Beha Efe Özyurt, ‹stanbul 152

Muhittin Mert Kara, Mersin

Emre Acır, Adana

Ceylan ve Irmak Arpad , Ankara

Zeynep Ünalan, Ankara

Aliefe Z. Karakoç, Ankara


BD fiUBAT 2013

Asya Kılınç, Samsun

Do¤a Sar›lar, Ankara

Elif Güllü, Ankara

Fatma Asya Bayındır, ‹stanbul

Barlas Serbes, K›rklareli

Ece Kartal, Samsun

Deniz Sever, ‹stanbul

Hafsa Nur Afrasyap, ‹stanbul

Neva fiirvan, Ankara

Tunay Bar›fl Kurtar›r, ‹stanbul

Eylül Oral, Ankara 153


BD fiUBAT 2013

Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154


Bulmaca Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- Türk Halk Müziği’nin önde gelen isimlerinden olup geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz fotografta görülen sanatçımız- İtibari kıymet. 2- Un, et ve bamya ile yapılan bir Arap yemeği. Küçük tekne kaptanı.- Hububat ürünleri için kullanılan bir ağırlık ölçüsü birimi. 3- Bağlılık.- Niteliği düşük, eski, elde kalmış mal. 4- Rütbesiz asker-Trabzon’da bulunan tarihi manastır. 5- Kuzu sesi.- Büyük erkek kardeş.Satrançta bir taş.-Lifleri dokumacılıkta kumaş yapımı için kullanılan bir bitki. 6- Kayınbirader.- Doğal felaket.- Güneş doğmadan önce gökyüzünde oluşan alaca karanlık. 7Tarihte Asur Devleti’nin merkezi olan yer.Şeker kamışından yapılan sert bir içki. ‘ …. Mafyan’ (Hafif müzik aranjörümüz). 8- Bir renk.- Ukrayna’da bir kent.- Aşırı şişmanlık hali. 9- Gemileri, farklı iki su düzeyinin birinden öbürüne aşırmak için yapılmış ara havuz.- Anadolu’da kurulmuş eski bir uygarlık.- İri taneli bir bezelye türü. 10- Tunus’un plaka işareti.- Bir akışkanın akmasını önlemek için kullanılan basit düzenek.- Ölen bir kimsenin geride bıraktığı mal varlığı. 11- Birçok Avrupa ülkesinin kullandığı ortak para birimi.- Babanın erkek kardeşi.- Bazı yörelerde ayrana verilen ad.- Lantanın simgesi. 12- Doğu Anadolu’da bir ırmak.Malezya halkına özgü öldürücü delilik.İnce metal çubuk. 13- İkinci sırada yer alan.Güzel sanat.- Sert esen bir rüzgar türü. 14-Sodyumun simgesi.- Almanya’da bir kent. 15- Eski Mısır’da güneş tanrısı.- Balık yakalama gereci.- Yemek.- Dantel. 16- Külliye, cami, gibi dini yapıların avlularında yer alan etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara verilen isim.-İçki. 17- Kalın ve kaba bir kumaş türü.- Zayıf, çelimsiz kimse.18Satürn gezegeninin bir uydusu.-Hukukta bir temsilin sona erdirilmesi. 19- Tarla sınırı.Eski dilde yardımcı. 20- Johann Strauss’un ünlü bir opereti.- Üflemeli bir çalgı.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- 19252005 yılları arasında yaşamış olup aralarında ‘Her Gece Yollarda Gözledim Seni’,‘Salınıp Seyran Yerine Çıkan Dilber’ gibi eserleri de bulunan bestekarımız.- Bir ilimiz.- 2- Baston.Epey, oldukça anlamında bir sözcük.- Eskiden kullanılan, ağzı geniş, ateşli bir silah. 3- Sindirim sisteminin, yemek borusu ile onikiparmak barsağı arasında kalan bölümü.Küçük mağara.- İtalyan Radyo Televizyon kuruluşu.- Serbest bırakma. 4- Yönetim.Rey.- Kesici ucu sabit tutup, iş parçasını döndürerek, parçaların talaş kaldırma metoduyla işlenmesini temin eden tezgah tipi.Avuç içi. 5- Arnavutluk’un para birimi.Mahkemede hakkında şikayet bulunan taraf.Aktinyumun simgesi.- Cezayir’de bir liman kenti. 6- Başı olmayan heykellere verilen ad.- Erzurum’un bir ilçesi.- Bir haber ajansının kısa yazılışı. 7- Yaygı.- Eski dilde tat.- Deniz seviyesi altında bulunan bir göl.- Av hayvanlarını avcılığa alıştırma işi.- 8- Bir soru sözü.Kalın sopa, değnek.- Kalsiyumun simgesi.Üç aylardan sonuncusu. 9- Ege bölgesinde antik bir liman şehri.- Kazak başkanlarına verilen ad.- Çanakkale’nin bir ilçesi. 10Notada durak işareti.- Toprak Mahsulleri Ofisi’nin kısa yazılışı.- ‘Rauf ….’ (Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde önemli görevlerde bulunmuş asker ve siyasetçi).- Romanya’nın eurodan önceki para birimi. 11- Karadeniz’e özgü küçük balıkçı kayığı.- Gaziantep ilinde bir ova.- Hayat arkadaşı. 12- Kiloamperin kısa yazılışı.- Zehirli bir yılan türü.- Bromun simgesi. 13- Sıvıları içine çekip kaptan kaba aktarmaya yarayan cam boru.- Karadeniz’de bulunan bir iç deniz.- Afrika’da bir ülke. 14Telefon sözü.- Eski dilde bulut.- Köpekbalığıgillerden bir balık türü. 15- ‘ ….. Fosforoğlu’ (Merhum tiyatro oyuncumuz).-Çevresine göre alçakta kalan düzlük yer.- Akdeniz’de bir ırmak. filizoskay@butundunya.com.tr

155


Satranç Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:

13

Bu X‹ANGZH‹

Ç

inli büyükusta. 1985 do¤umlu, 13 yafl›ndayken Dünya’n›n en genç büyükustas› ilan edildi ama bu FIDE taraf›ndan onaylanmad›. 1997’de Çin çocuk flampiyonu, 1998’de Çin ö¤renciler flampiyonu oldu. 1999’da 14 Yafl Dünya flampiyonu oldu. Yine ayn› y›l Almanya Aç›k Satranç Turnuvas›’nda 1. oldu. 2004’te Çin satranç flampiyonu oldu. Çin Ulusal Satranç Tak›m›’n›n de¤iflmez oyuncusu olarak birçok baflar›ya ulaflt›, birçok uluslararas› turnuva kazand›. 2012’de Dünya Üniversiteler Satranç fiampiyonu oldu. 2714 Bu X‹ANGZH‹ ELO ile 2008 y›l› en kuvvetli oynad›¤› dönemdi, flimdilerde 2675 ELO ile oynuyor. ‹flte onun oyunlarından iki güzel konum: Sergey Karjakin-Bu Xiangzhi, 2008 Oyunun 22. hamlesi s›ra siyahta. Siyah, a dikeyinden sonuç al›c› bir sald›r› yapmak için bir piyon feda etmifl, karfl›l›¤›nda bir sürü tehdit ile beyaz veziri de savunma yapamayacak kareye sürmüfl. fiimdi, bu etkin sald›r› için kalite feda ederek beyazlar›n bir savunma gücünü daha tahtan›n d›fl›na ç›kart›yor: 22….Kxc3! Sars›c› ve beklenmeyen darbe. 23.bxc3 exf4 24.h4 b5 25.h5 Vb7 26.h6 Va6 27.Ac1 Ff8 28.Vd4 Va3 29.Vb4 Fxa2+ 30.Axa2 Vxa2+ 31.fic1 d5! Siyahlar›n bütün kuvvetleri savafl alan›nda ama iki beyaz kale olaylar›n çok uza¤›nda. 32.Vd4 Ka4 33.Ve5 d4 34.fid2 Vb2 35.fie2 Vc2 36.Kd2 d3 0-1 Parlak bir kazanç. Bu Xiangzhi – Chen, 2012 Oyunun sonu. Bu, son bir sapt›rma numaras›yla rakibini terk ettiriyor. 53.Ag8+ Siyah at b6’daki piyonun yükseliflini önleme görevinden uzaklaflmak zorunda. Siyah terk etti. 1-0 156


BD fiUBAT 2013

ÇOCUKLAR ‹Ç‹N SATRANÇ TAKT‹KLER‹ Alper Efe Ataman, GM Murray Chandler’in Chess Tactics for Kids kitab›n› Türkçeye çevirmifl ve yay›mlam›fl. ‹flte oradan iki kurnaz taktik: 1.Satranç Tahtas›n›n Ahtapotu: Atlar, ça-

tal atma konusunda ola¤anüstü baflar›l›d›r…Atlar, ayn› anda birçok tafla sald›rabilir. Hatta bu gibi çoklu sald›r›lar için kullan›lan bir terim bile bulunur:Aile çatal› (S.16) Siyah Oynar: Geçici vezir fedas›. 1…Vxc3 bir at al›rken ayn› zamanda beyaz veziri 2.Vxc3 yan›t› sonras›nda beynel (çatal) karesine çeker. fiimdi 2…Ae2 hamlesiyle flah ve vezire beynel atar. 3.fif1 Ac3 varyant›yla siyahlar bir tafl önde kal›r. 2. Yüzy›l›n Buluflu: Geçti¤imiz yüzy›lda bu manevra karfl›s›nda dile getiremeyece¤imiz kadar çok say›da tafl kaybedilmifltir. Yak›n bir zamanda ise bu temel tuza¤›n bir kurban› da Dünya çap›nda bir büyükusta olmufltur. (S.72) Beyaz oynar: 1.Ag5 fedas›n›n iki tehdidi bulunur: b7 karesine açarak sald›r› ve Vh7 mat. Mat› engelleyebilmek için siyahlar 1…hg5 ile at› ortadan kald›r›r. 2.Fxb7 yan›t›yla beyazlar bir at-fil k›r›flmas›ndan daha fazlas›n› elde eder, a8 kalesini bir sonraki hamlesinde alacakt›r. ATAK Yifan-Bu Xiangzhi, 2012

OYUN SONU Aronian- Bu Xiangzhi, 2005

Siyah Kazanır

Siyah Oynar, Berabere

myildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 151. sayfadad›r.

157


Bize Gönderilen Kitaplardan

Lanetlenmifl A¤ustos Böcekleri Ahmet Cemal Can Yay›nlar›

E

debiyat›m›z›n ve düflünce dünyam›z›n öncü kalemlerinden usta çevirmen Ahmet Cemal, deneme yaz›n›m›za bir kere daha unutulmayacak bir katk›da bulunuyor. Yazar›n yeni denemelerini toplad›¤› Lanetlenmifl A¤ustosböcekleri, edebiyattan sinemaya, tiyatrodan resme, çeviri u¤rafl›ndan politikan›n sanata etkisine dek uzanan yaz›lardan olufluyor. Kültür hayat›m›z›n son on y›l›nda yaflanan olaylar›, tart›flmalar›, gündem oluflturan konular› günü gününe ele alan, ama güncelle asla s›n›rl› kalmayan yaz›lar bunlar... Cemal, yaflam›n getirdiklerinden, okudu¤u bir kitaptan, kat›ld›¤› bir tart›flmadan yola ç›karak insan› her ça¤da, her yaflta ilgilendirecek sonuçlara var›yor: “Kurumufl g›rtlaklardan bir 盤l›kt›r yükseldi, bir müzik de diyebilirim buna, vahfli bir flark›, tepeden afla¤›, yolun üzerinden denize do¤ru yuvarland›. Oldu¤umuz yerde kalakald›k ve korkuyla birbirimize bakt›k. Çünkü a¤ustosbö-

158

cekleri de bir zamanlar insand›. Hep flark› söyleyebilmek için yemeye, içmeye ve sevmeye son verdiler. fiark›lara kaç›fllar› s›ras›nda gittikçe daha kuruyup küçüldüler; flimdi ise özlemleriyle yitik, özlemleriyle büyülenmifl olarak flark›lar söyleyip duruyorlar - ama ayn› zamanda da lanetlenmifl olarak, sesleri insan sesi olmaktan ç›kt›¤› için...”

Gördüklerim Duyduklar›m Duygular›m Hat›ra Notlar› As›m Us Kitabevi

G

ördesli gazeteci Us ailesinin en büyü¤ü olan As›m Us'un 50 y›ll›k yaz› hayat›ndan notlardan oluflan iki kitap Osmanl›n›n son çeyrek yüzy›l› ile Cumhuriyet'in ilk elli y›l›n› ayd›nlat›yor. As›m Us'un özellikle Atatürk'ten aktard›¤› bilgiler birinci elden oldu¤u için ilgilenenler için temel kaynak oldu. Atatürk özellikle Hatay sorunu s›ras›nda yazd›¤› befl yaz›y› As›m Us imzas›yla yay›mlatt›. As›m Us yap›tlar›nda dünyadaki geliflmeleri de aktar›yor. Bir sohbet havas›nda kaleme ald›¤› an›lar›nda Atatürk-‹nönü kavgas› olmad›¤›n›


BD fiUBAT 2013

aralar›ndaki dostlu¤u da belgeleyen olay› da aktar›yor: “Meflrutiyet, Cumhuriyet ve ‹mparatorluk devirlerine ait baz› hat›ralar›m› ve tetkiklerimi “Gördüklerim, Duyduklar›m, Duygular›m ad› alt›nda toplad›m. Bunlar›n bir cilt içinde neflri, memleketimizde milli kurtulufl tarihi ve demokrasi hayat›n›n geliflmesi bak›m›ndan genç nesillere faydal› bir fikir verecektir.” Y›llarca sadece yay›nland›¤› gazetelerde kalan hat›rlar›n› gözden geçirip iki kitapta toplayan As›m Us bir trafik kazas›nda yaflam›n› yitirdi. Türk bas›n tarihi aç›s›ndan oldu¤u kadar Türkiye tarihi aç›s›ndan önemli bilgiler içeren yap›tlar› uzun y›llard›r bask›s› olmad›¤› için ancak sahaflarda bulunabiliyordu.

Do¤udan Uzakta Amin Maalouf

Yap› Kredi Yay›nlar›

L

übnan as›ll› Frans›z yazar Amin Maalouf'un uzun bir aradan sonra merakla beklenen yeni roman› Do¤u'dan Uzakta, kaderin ve tarihin ac›mas›z k›skac›nda terk ettikleri yurtlar›na dönen bir grup arkadafl›n hikâyesini anlat›yor.Do¤u'dan Uzakta, gençlik-

lerinin en güzel dönemlerini bir arada geçiren, hayalleri ve umutlar› olan bir grup insan›n, ülkelerinde patlak veren iç savafltan sonra farkl› yerlere da¤›lmas›n› ve y›llar sonra, eski arkadafllar›ndan birinin cenazesi dolay›s›yla tekrar ülkelerine dönmeleriyle bafllayan 16 günlük bir yüzleflmenin roman›. Roman›n baflkahraman› Adam, t›pk› Maalouf gibi, savafltan sonra Fransa'ya yerleflmifl ancak do¤du¤u topraklara sevgisi ve bir dönem içinde yaflad›¤› çokkültürlü ve çokdinli bu co¤rafyay› anlama çabas› hiçbir zaman küllenmemifltir. Ancak uzun bir aradan sonra giriflti¤i eve dönüfl yolculu¤u ve eski arkadafllar›n› bulma düflüncesi san›ld›¤› gibi kolay olmayacakt›r. Çünkü ne insanlar ne de do¤up büyüdü¤ü topraklar ayn› kalm›flt›r.Aç›kça belirtilmese de Lübnan iç savafl›n›n getirdi¤i y›k›mlara ve Ortado¤u co¤rafyas›n›n yaflad›¤› kültürel, tarihsel ve toplumsal sorunlara dair çok çarp›c› gözlemlere de yer veren Do¤u'dan Uzakta'da Maalouf yine en iyi bildi¤i fleyi yap›yor: Do¤u'yu anlat›yor. Dünü anlat›rken asl›nda bugünü gösteriyor: “Geldim, gördüm, hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›m…” “Geçmifl... b›rakt›¤›n yerde mi hâlâ? "Yenikler her zaman kendilerini masum kurbanlar olarak göstermek e¤ilimindedirler. Ama bu gerçe¤e tam uymaz, hiç de masum de¤ildirler. Yenildikleri için suçludurlar. 159


Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: BAfiAR fiEKER, ADANA

160


"Teflekkürler, Haberal" "Baflkent Hastanesi’ne girerken bafll›yor konuklu¤um. Beni güler yüzle karfl›l›yor, sonra kay›t ifllemlerimi yap›yorlar. Dosyam› getirip, bana efllik ediyor ve doktorumun odas›na kadar götürüyorlar. Muayenem, doktorumla aram›zda kals›n ama... Memnuniyetimi size de anlatmak isterim. Binas›ndan, doktorlara ve tüm çal›flanlar›na kadar herfley tek kelimeyle mükemmel. Ayr›ca, bir “emekli karnesi”yle çok büyük ifller de yap›l›yor burada... Sa¤l›¤›m söz konusu oldu¤unda, solu¤u Altunizade’deki Baflkent Üniversitesi Hastanesi’nde al›yorum. Çok teflekkür ederim size, Haberal...” Mustafa Çakmak K›br›s Gazisi, Em. Dz. Astsubay

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 234 14 34 - Dahili: 1069 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


T Ü R K

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

R E S S A M L A R I

1 fiUBAT 2013

S‹BEL SUN KURT

192297

SAYI: 2013 / 02

F‹YATI: 4 TL

fiUBAT 2013

Prof. Dr. Mehmet Haberal Türkiye’deki ilk Karaci¤er Naklinin 25. Y›ldönümü Kongresini Hocas› Prof. Thomas E. Starzl’›n Onuruna Düzenledi Norveçli bir anne ile Türk bir baban›n k›z› olan sanatç›, uzun y›llar Norveç'te yaflad›. 1970 - 1979 y›llar› aras›nda Ankara Devlet Konservatuar› Keman Bölümü'nde okudu. 1980 - 1981 y›llar›nda Oslo'da IPA Moda Tasar›m› e¤itimi, 1982 - 1983 y›llar›nda, yine Oslo'da, Skjberg tiyatro kostüm tasar›m› e¤itimi ald›. Anne ve babas›n›n ülkelerinin kültürünü harmanlayarak kendine özgün bir çizginin sahibi oldu. Çeflitli ülkelerde sergiler açan sanatç›n›n yap›tlar›, özellikle kad›n tiplemeleri üzerinde yo¤unlaflmaktad›r.

Bir Ö¤rencinin Bitmeyen Sayg›s› Prof. Haberal’›n Silivri Mahkemesi’ndeki Konuflmas›:

Adaletin Olmad›¤› Yerde Anarfli Vard›r S: 11

Dünya T›p Bilimleri Akademisi Avrupa Temsilcisi Prof. Dr. Nadey Hakim:

Tanr›m, Haberal’› Hastanesinde Hastalar›n›n Bafl›nda Göreyim S: 8

Sabiha Gökçen’in Bir Yaz›s›: Ayn› Bayra¤›n Kutsal Sevinci S: 23 Mete Akyol: Bas›n Özgürlü¤ü Önündeki As›l Engel Patron Bask›s›d›r S: 57


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.