2013/05

Page 1

T Ü R K

R E S S A M L A R I

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

FAT‹H KARAKAfi

1 MAYIS 2013

192297

SAYI: 2013 / 05

F‹YATI: 4 TL

MAYIS 2013

1975 yılında Ad›yaman’da do¤du. ‹lk ve ortaö¤renimini Ad›yaman’da tamamlad›, 1996 yılında ‹stanbul Mimar Sinan Üniversitesi G.S.F. Resim Bölümü’ne girdi. Prof. Nefle Erdok, Prof. Nedret Sekban ve Doç. Ahmet Umur Deniz atölyelerinde ö¤renim gördü, 2002 yılında mezun oldu. ‹nönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dal›’nda Yüksek Lisans çal›flmas› yapan sanatç›, çal›flmalar›n› Ad›yaman’daki atölyesinde sürdürmektedir. Sanatçının yeni yapıtları, “Gerçe¤in K›y›s›nda” adl› resim sergisinde 26 Nisan-15 May›s 2013 tarihleri aras›nda Ankara’da, Galeri Soyut / A Salonu’nda izleyicileriyle bulufluyor.

‹STANBUL 560 YIL ÖNCE BU AY FETHED‹LD‹ Cengiz Özak›nc›:

Prof. Dr. Mehmet Haberal, Katar’daki Uluslararas› Bilimsel Toplant›da Dakikalarca Alk›flland›.

Sinan Meydan Hat›rlat›yor:

Atatürk’ün ‹slam Dinine Hizmetleri

Dünyada ‹lkez Struma Facias› ‹ngiliz Devlet Arflivi Gizli Belgeleri Orhan

Prof. Dr. Zafer Öner: Velidedeo¤lu: Tekin

Özertem: Bir Cumhuriyet Bar›fl› Ayd›n›: Prof. Dr. Kad›nlar Tiyatro Yapmak Hüsnü Göksel Yapar


Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


T

üm yaflant›m boyunca sadece hizmete talip bir bilim insan› olarak ülkemize ve milletimize kazand›rd›¤›m eserler ortada iken, bugün ‹ddia Makam› taraf›ndan düzenlenen Mütalaada, sanal bir terör örgütünün yöneticisi olarak gösterilmeye çal›fl›lmam adalet ve hukuk ad›na utanç vericidir. ‹ddia Makam›’n›n, toplanan somut delil, belge ve objektif tan›k beyanlar›n› hiçe sayarak düzmece delillere ve yüz k›zart›c› suçlardan hükümlü sözde tan›klar›n hayali senaryolar›na itibar ederek haz›rlad›¤› bu mütalaay› her kelimesiyle reddediyorum. Asla unutulmamal›d›r ki gerçekler inatç›d›r. Görmeyen veya görmek istemeyenler, bu gerçekleri bir gün mutlaka görmek isteyeceklerdir. CHP 24. Dönem Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal

Tüm Baflkent Kurulufllar›ndan Ücretsiz Sa¤lanabilir


BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya

1 MAYIS 2013

2000

Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Akyol Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu

Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.

2

Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, R›fat Serdaro¤lu, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 212 80 16 (pbx) Faks: (0312) 234 12 16 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Bas›m Tarihi: 24 / 04 / 2013

www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr


‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

Bütün Dünya 2000

YIL:16 SAYI: 180

73 Danae ve Alt›n Ya¤muru Haluk Erdemol

4 Bir “Hukuk Abidesi” ni Yitirdik

77 Bar›fl› Kad›nlar Yapar Orhan Velidedeo¤lu

5 Önemli Olan Sahibinin Masay› Be¤enmesi Mete Akyol

80 ‹shak Pafla Saray› Çetin ‹mir

7

Prof. Dr. Mehmet Haberal, Katar’daki Uluslararas› Bilimsel Toplant›da Dakikalarca Alk›flland› 11 Kuvâ-yi Milliye Ruhunu Yans›tanlar Dr. S›tk› Ayd›nel 14 Montrö Bo¤azlar Sözleflmesi Cengiz Önal 18 Hakimiyeti Milliye Yaz›lar› 20 Atatürk’ün ‹slam Dinine Hizmetleri Sinan Meydan 26 ‹stanbul 560 Y›l Önce Bu Ay Fethedildi Yaflar Öztürk

86 Jack London Mümtaz ‹dil 91 Sosyalist Partisi Suat Türker 94 Haydi Abbas Vakit Tamam Yücel Aksoy 98 Kim Kimdi? Sabriye Afl›r 103 Tiyatro YapmakTekin Özertem 109 Uçan Yatak Odas›yla New York’a Gece Uçuflu Mehmet Ünver 115 Hay›rs›z Bekir Özgen 121 Sokrates’le Sohbet Nuray Bartoschek 125 Kefken ve Kerpe ‹zlen fien 129 Gökdelenler Muzaffer ‹zgü 135 Mor Sümbüller Prof. Dr. Nimet Ünay Gündo¤an 139 Yörük Güzeli Mehmet Uhri

35 Prof. Dr. Hüsnü Göksel Prof. Dr. Zafer Öner

146 Sahnede Yar›m Yüzy›l Sema Erdo¤an

41 Prof. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Prof. Dr. Gülnaz Aslan

25 40 114 120 134 144 151 152 154 156 158 160

44 Dreyfus Davas› Mete Tizer 47 Yahudi Soykırımı Suçlaması Cengiz Özakıncı 53 Ayak Bacak Fabrikas› Konur Ertop 59 Babas›z Kalman›n Dayan›lmaz A¤›rl›¤› Gürbüz Evren 63 Yaflama Sar›lmak ‹çin Tek Kol da Yeterlidir Sabriye Afl›r 69 fiah ve Mat Metin Gören

F›rçalayarak ‹lk Dersimiz Türkçe Bilginizi Denetleyin Poldi Sudoku Ufak Tefek Bilgiler Çözümler Sayfası Yar›n›n Büyükleri Bulmaca Satranç Ay›n Kitaplar› Bir Fotograf Bin Sözcük 3


Bir “Hukuk Abidesi” ni Yitirdik Müvekkilini hapisten kurtarabilmek u¤runa kendi hapse girmekten korkmayan hukukçu Burhan Apayd›n 18.02.1924 - 20.04.2013 ONU UNUTMAYACA⁄IZ, ÖZLEMLE ANACA⁄IZ


Önemli Olan Sahibinin Masay› Be¤enmesi ünyan›n en büyük yedi düvelinin en ünlü yedi bin 盤›rtkan›n› da getirseler önüme... A盤›yla, gizlisiyle tümü gönüllü yetmifl milyon tan›k da ç›karsalar karfl›ma... Ya da son kullanma tarihi çoktan geçmifl akilli, makilli say›s›z flark›c› ve sinema oyuncusu da ç›karsalar karfl›ma, kimse inand›ramaz beni bu kereste, kütük, kalas y›¤›n›n›n bir masa oldu¤una. Biz üstüne bofl bir barda¤› nas›l koyaca¤›m›z› hesaplamaya çal›fl›rken, bu sözüm ona masay› yapan marangoz amca, yap›t›n›n üzerine toz bile kondurmuyor. ''Benim için önemli olan, bu masay› sahibinin be¤enmesidir'' diyor ve üstelik böbürlenerek de anlat›yor: ''‹ki gün önce yoldan geçerken flöyle bir u¤ram›flt›. Yapt›¤›m kadar›n› bile görünce öyle çok hofluna gitti, öyle çok be¤endi ki... 'Tam istedi¤im gibi oluyor... Bravo sana usta, ellerine ayaklar›na, avuçlar›na parmaklar›na sa¤l›k...' diye beni yerlere göklere s›¤d›ramad›...'' Sahibi dedi¤i, ona bu masay› siparifl eden kifliymifl.

D

''Hiç kimselerde olmayan, tamamen kendine özgü bir zevki ve görüflü vard›r onun'' diyor. ''Ben bu masay› yaparken, herfleyi onun tarifine göre yap›yorum, dolay›siyle herfley de onun istedi¤i gibi oluyor. O 'fluras›n› flöyle yap' diyor, 'buras›n› böyle yap' diyor, ben de önce ''Baflüstüne, emredersiniz'' diyorum, sonra onun 'Yap' dediklerini tane tane yap›p, uyguluyorum. Sonunda o da memnun, ben de memnunum... Zaten eser, tamamen ona aittir.'' arangozun ''eser'' dedi¤i fley, gerçekte kereste, kütük ve kalas parçalar›n›n gelifligüzel üstüste konulmas›yla oluflturulmufl bir odun y›¤›n›ndan baflka birfley de¤il. ''Fakat marangoz amca, insanl›¤›n tarihi kadar geçmifli olan mesle¤ine ihanet de¤il mi, senin bu yapt›¤›n?'' O bunun bir ihanet oldu¤unu kabul etmiyor. ‹flini, mal›n sahibinin iste¤ine göre yapmakta hiçbir terslik görmüyor. Siparifli veren kiflinin, o mal›n sahibi oldu¤unu söylüyor. "Bak marangoz amcac›¤›m, senin mesle¤inin yüzy›llar öncesinden gelen yasalar›, kurallar› var. ‹ster masa, ister

M

5


BD MAYIS 2013

pencere çerçevesi, ister koltuk yapabilirsin ama, tüm bunlar› yaparken bilimsel ölçülere, kurallara uyman gerekmiyor mu?''

K

imsenin uyar›s›na kulak vermedi¤ine bak›l›rsa, elindeki iflini sahibinin istedi¤i do¤rultuda yapmaktan bizim ustay› ülkedeki hiçbir kuvvet al›koyamayacak. Uyar›n›n sertinden rahats›z oldu¤unu görünce bu kez, yumuflak yumuflak denemeye kalk›fl›yoruz: ''Sevgili marangoz amcac›¤›m›z, bak burada atölyende çeflit çeflit avadanl›klar›n var. Testeren var, renden var, torna tezgah›n var, pergelin, gönyen, cetvelin var, çekicin, kerpetenin, çivilerin, vidalar›n, tornavidalar›n var... Bunlar› kullanarak elindeki masay› hem akla, vicdana uygun bir sürede, hem de marangozluk mesle¤inin bilimsel ölçülerine, kurallar›na uygun olarak yap›p, bitiremez misin?'' Mahallemizin sevgili marangoz amcas›na sesimizi duyurmak gerçekten olanaks›z. Yumuflak konuflmam›z›n da bir etkisi olmuyor. Bizi dinler gibi yapt›ktan sonra e¤iliyor, yerdeki kocaman sapl›, keskin a¤›zl› baltay› al›yor ve... Kald›¤› yerden sürdürüyor önündeki kütü¤ün istedi¤i yerini, istedi¤i gibi parçalay›p, do¤ramay›... *** erfley gibi, günün birinde bu ifl de elbette bitecek. O gün bu ifl nas›l sar›p sarmalanacak, paketlenecek ve siparifl sahibine nas›l teslim edilecek bilinmez ama... Bilinen bir gerçek var ki o da, yap›m›

H 6

y›llarca süren bu masan›n geldi¤i yerde iki saat bile tutulmadan, gönderildi¤i adrese oldu¤u gibi geri postalanaca¤›d›r. Hiçbir marangozluk kural› dikkate al›nmadan yap›lan ve üzerine toz bile kondurtulmayan bu masaya asl›nda bofl bir bardak bile konulamayaca¤› görülünce, ciddi bir ifl yap›yor görüntüsü oluflturmak amac›yla y›llarca harcanan eme¤in de, o eme¤in harcand›¤› y›llar›n da bir anda yoksay›laca¤› ve bu kez herfleyin mesle¤in yasalar›na, kurallar›na, örf ve adetlerine uygun bir biçimde düzeltilmesine bafllanaca¤›n› flimdiden görebilmek için falc› olmaya gerek yok.

Mahallemizin sevgili marangoz amcas›na sesimizi duyurmak gerçekten olanaks›z. Bu iflin bafllang›c› da, sonu da apaç›k ortada olmas›na karfl›n, bizim mahallenin marangoz amcas›, ''‹nad›m inat, ad›m kel Murat'' ›srar›yla tüm uyar›lara karfl› direnmesini sürdürüyor ve... Bir yandan marangozluk mesle¤inin yüzy›llar boyunca var olan yasalar›n›, kurallar›n›, örf, adetlerini ve avadanl›klar›n› yoksaymay› sürdüyor... Bir yandan da iflini yapt›¤›n› söylüyor, kendine söylenenleri tane tane yaparak, kendinden istenileni, istendi¤i gibi yerine getirerek... • meteakyol@butundunya.com.tr


BD MAYIS 2013

Prof. Dr.

Mehmet Haberal, Katar’daki Uluslararas› Bilimsel Toplant›da Dakikalarca Alk›flland›.

T

Tutukland›¤› 13 Nisan 2009 gününün dördüncü y›ldönümü 12-14 Nisan 2013 tarihinde Prof. Dr. Mehmet Haberal, Katar’da uluslararas› bir bilimsel toplant›da önce bir dakikal›k sayg› durufluyla an›ld›, sonra dakikalarca alk›flland›. Katar'›n Doha kentinde, Dünya Organ Nakli Derne¤i ve Dünya

Nefroloji Derne¤i taraf›ndan düzenlenen ve Prof. Dr. Mehmet Haberal ad›n›n “kat›lanlar” listesinde yer ald›¤› toplant›ya Prof. Haberal, “sahibini bekleyen bofl bir koltuk” ile yan›na yerlefltirilen kucak dolusu çiçekler ve girifl yaka kart›ya kat›ld›. "‹stanbul Deklarasyonu Mütevelli Kurulu"nun 40 ülkeden 70 üyesinin kat›ld›¤› ve Katar üst düzey yöneticileriyle Sa¤l›k Bakanl›¤› yetkililerinin 7


BD MAYIS 2013

Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Dr. Francis Delmonico, Prof. Haberal’la ilgili konuflmas›n› yaparken

"Bizim iste¤imiz, bizlere bu olana¤› sa¤layan ve bu deklarasyonun temeli olan arkadafl›m›z Mehmet Haberal’›n da aram›zda bulunmas›d›r." onur konuklar› olduklar› toplant›da Dünya Organ Nakli Derne¤i Baflkan› Prof. Dr. Francis Delmonico, 5'inci y›l›n› dolduran ‹stanbul Deklarasyonu’nun uygulanmas›ndaki baflar›lar› aç›klad› ve deklarasyonun temeli olarak tan›mlad›¤› Prof. Haberal’la ilgili olarak kürsüden flunlar› söyledi: “Burada Transplantasyon alan›nda çok önemli bir yeri olan ‹stanbul Dek8

larasyonu’nun 5.y›l› nedeniyle bir araya gelmemiz nedeniyle çok mutluyuz, gururluyuz ama, itiraf edelim, yüre¤imiz buruk. Bizim iste¤imiz, bizlere bu olana¤› sa¤layan ve bu deklarasyonun temeli olan arkadafl›m›z Mehmet Haberal’›n da aram›zda bulunmas›d›r. Maalesef o flimdi bedenen burada de¤il. Onu her an yan›m›zda hissetti¤i-

Prof. Dr. Haberal’›n kat›lamad›¤› toplant›ya gönderdi¤i kutlama çiçe¤i


BD MAYIS 2013

mizi, ona her zaman gereksim duydu¤umuzu ve onu çok sevdi¤imizi hepinizin ad›na buradan kendisine iletilmesini istiyorum. O’nun en k›sa zamanda tekrar bizlerle olaca¤› günü sab›rs›zl›kla bekliyorum ve hepinizi, ona sayg›lar›m›z› ifade etmek üzere bir dakikal›k sükuta davet ediyorum.”

B

Baflkan Prof. Delmonico bu konufl-

mas›n› yaparken ve delegeler sayg› duruflunda bulunurlarken, toplant›n›n baflkanl›k divan› arkas›ndaki dev ekranda Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n portresi yeral›yordu. Toplant› program›ndaki “Prof. Dr. Mehmet Haberal için sayg› duruflu” maddesinin “düflündürücü bir sessizlik” içinde yerine getirilmesini tüm delegelerin sürekli alk›fllar› izledi. Daha sonra bafllayan çal›flmalarda “‹stanbul Beyannamesi Mütevelli Kurul” üyeleri, uygulanmas›ndan sorumlu olduklar› “‹stanbul Beyannamesi” kriterlerinin “Uluslararas› organ kaçakc›l›¤› ve ticaretini önleme” ko-

“Prof. Dr. Mehmet Haberal için sayg› duruflu” maddesinin “düflündürücü bir sessizlik” içinde yerine getirilmesini tüm delegelerin sürekli alk›fllar› izledi. nusundaki etkilerini ve olumlu sonuçlar›n› aç›klad›lar. “Organ Kaçakç›l›¤› ve Ticareti Konusunda ‹stanbul Beyannamesi”, (Declaration of Istanbul on Organ Trafficking and Transplant Tourism) 2 May›s 2008 tarihinde, ‹stanbul’da Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n ev sahipli¤inde düzenlenen bir toplant›da ayr›nt›lar›yla aç›klanm›fl, görüflülmüfl ve kat›l›mc› 79 ülkeden 168 delegenin

Toplant›ya kat›lan ülkeleri gösteren panel

9


BD MAYIS 2013

Dünya Organ Nakli Derne¤i önceki Baflkan› Jeremy Chapman

“Dostumuz, meslektafl›m›z Haberal. Toplant›m›zdaki sessizli¤in, tüm gücü ve aç›kl›¤›yla duyuldu.” Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n kullanamad›¤› toplant› tan›t›m kart› oybirli¤iyle kabul edilmifl ve yürürlü¤e girmiflti. Dünyan›n birçok ülkesinde insanlardan yasa d›fl› yollarla organ al›nmas› ve bunlar›n yine yasa d›fl› yollarla sat›fl›n›n yap›lmas› karfl›s›nda Dünya Organ Nakli Derne¤i’nin bu olaylar› engelleyici etkin görevler üstlenmesini ve bu görevlerin tan›mlar›n›n belirtildi¤i “‹stanbul Beyannamesi”, befl y›ldan buyana dünyada büyük bir etkinlikle uygulanmaktad›r. 10

Toplant› sonras› üyeler, “Mehmet’e toplant›m›z›n tüm ayr›nt›lar›n› sunuyoruz” bafll›¤› alt›nda, toplant›yla ilgili bilgilerin yüklendi¤i bir tablet bilgisayar› arma¤an olarak gönderdiler ve üzerine, “Dostlar› Mehmet”e iletmek istedikleri özel duygular›n› yazd›lar. Dünya Organ Nakli Derne¤i önceki Baflkan› Jeremy Chapman ve Adeera Levin’in flu ortak mesaj›, gerçekte tüm delegelerin ortak duygular›n› özetleyen bir sevgi, sayg› ve özlem ifadesi olarak Doha'dan ‹stanbul’a iletildi, oradan Silivri’ye, Prof. Haberal'a ulaflt›r›ld›: “Dostumuz, meslektafl›m›z Mehmet Haberal. Toplant›m›zdaki sessizli¤in, tüm gücü ve aç›kl›¤›yla duyuldu.” •


Kuvâ-yi Milliye Ruhunu Yans›tanlar Mondros Mütarekesi asl›nda bir “Ateflkes” anlaflmas›ndan daha genifl anlamda yurdumuzun iflgalini öngören, yurdun savunma olanaklar›n› ve ordular›m›z›n varl›¤›n› adeta yok eden bir anlaflmad›r. Yazan: Dr. SITKI AYDINEL

iralay (Albay) Bekir Sami, Mondros Mütarekesi’nden önce Çatalca Müstahkem Mevkii Komutan› iken Mütarekeden sonra, buras›n›n la¤vedilmesi üzerine ‹stanbul’a geldi. ‹zmir’in iflgalinden

M

Miralay Bekir Sami

sonra ‹zmir’de da¤›lan 17. Kolordu ve 56. Tümen birliklerini toplamak ve Yunanl›lara karfl› mukavemet edecek bir kuvvet vücuda getirmek görevini almas› için Rauf Bey taraf›ndan yap›lan teklifi kabul etti. O zamanki Harbiye Naz›r› fievket Turgut Pafla da flifahen: “Hemen Manisa’ya hareketle ‹zmir’den kaçan ve etrafa yay›lm›fl bulunan k›t’aat›n süratle toplanmas›n› ve tanzim edilmesini, kat’i mecburiyet hâs›l olmad›kça Yunanlarla müsademeye girilmemesini” emretmifltir. Sonra da Naz›r’›n: “fiimdi ne yapacaks›n›z?”sualine, Bekir Sami: “Vatan›m neyi emrediyorsa” cevab›n› vermifltir. Sorulan suale verilen cevapta: Vatan›m, sizin dedi¤iniz gibi “Mecbu11


BD MAYIS 2013

riyet has›l olmad›kça Yunanlarla müsademeye girmemeyi” de¤il tam aksine onlarla savaflmay› gerektirmektedir; anlam›n› tafl›maktad›r. (Kurtulufl Savafl›m›zda Bekir Sami isminde üç kifli vard›r. Biri D›fl ‹flleri Bakan› iken Paris’te Mustafa Kemal Pafla’ya haber vermeden baz› anlaflmalar› imza eden Bekir Sami Bey’dir. Mustafa Kemal Pafla bu anlaflmalar› tasvip etmedi¤i için, onu görevden alm›flt›r; di¤eri: Ödemifl Kaymakam› Bekir Sami Bey’dir. ‹lk andaki kar›fl›kl›klarda Yunanl›lara karfl› mukavemeti kabul etmemifl ama sonra…”Art›k kalem de¤il silah ötüyor.” diyerek Ödemifl’te Kuvâ-yi Milliye’yi desteklemifl ve mücadeleye kat›lm›flt›r. Bir di¤eri de konumuzdaki Albay Bekir Sami’dir.) lbay Bekir Sami Galata r›ht›m›ndan kalkan Gülnihal Vapuru ile Band›rma’ya hareket etmifltir. 1. Cihan Harbi’nde emrinde çal›flan Yüzbafl› Selahattin’i de yan›na alm›flt›r. (Yüzbafl› Selahattin, ‹lhan Selçuk’un yazd›¤› ”Yüzbafl› Selahattin’in Roman›” adl› eserde ad› geçen flah›st›r. Bekir Sami ile Ege’deki mücadeleleri bu romanda anlat›lm›flt›r.) Vapurda karfl›laflt›¤› ve Turgutlu Askerlik fiubesi’ne tayin edilen Yüzbafl› Süleyman Sururi ile karfl›laflm›fl ve kendisine “vatan› iflgalden kurtarmak için mevki-i resmisinden istifade ederek yard›m edece¤ini, resmi kalmaya imkân görmedi¤i zaman da üniformas›n› atarak bize iltihak edece¤ini” söylemifltir. (Süleyman Sururi Bey, Celal ”Bayar” Bey’in de hat›ralar›nda belirtti¤i gibi Bat› Trakya’da

A

12

teflkil edilen Kuvâ-yi Milliye’de görev alm›fl, Gerilla Savafllar›’nda tecrübe sahibi bir subay idi.) Mustafa Kemal Pafla’ya yazd›¤› raporda Albay Bekir Sami Bey ile de irtibatta bulundu¤unu belirtmifltir. ekir Sami Bey Band›rma’ya geldi¤i gece Çerkez Reflit Beyi ça¤›rt›p, Band›rma ve Manyas bölgesinde toplayabilece¤i Çerkez atl›lar›n›, kardefli Ethem Bey’in kumandas› alt›na al›narak Manisa’ya göndermesi sözünü ald›. (Albay Bekir Sami’de Çerkez’dir.) Band›rma’da 14. Kolordu Kumandan› Yusuf ‹zzet Pafla ile de görüfltü. Harbiye Nezareti’ne ‹zmir olay› hakk›nda toplayabildi¤i bilgileri rapor etti. Tren olmad›¤› için o gece Band›rma’da kald›. Ertesi sabah da camide, belediyede söz sahibi, ileri gelen birçok kimse ile görüflerek, Yunanlara karfl› konulmas› hakk›nda

B

Gazi Mustafa Kemal Atatürk


BD MAYIS 2013

“Vatan›m kurtulufla ermeden böyle bir teklifi, musalla tafl›nda miras taksimi olarak telakki ederim. Ancak vatan kurtulduktan sonra bu teveccühünüzü de¤erlendirmenizi arz ederim.” tavsiyelerde bulundu. Ancak bütün bu faaliyetlerinden dolay› Band›rma Askerlik fiube Baflkan› olan zat taraf›ndan “Memlekette fitne ç›kar›yor” diye ‹stanbul’a Harbiye Nezaretine flikayet etti. Band›rma’da Albay Kâz›m Bey ile de bulufltu, onu da yan›na alarak 23 May›s 1919 sabah saat 10:10’da Band›rmadan kalkan trenle Manisa’ya geldi. Manisa’n›n iflgal edilmek üzere oldu¤unu görünce Manisa’dan Akhisar’a geçtiler. Burada iken civar il ve ilçe mevkii komutanlar›na emirler göndererek “‹ngilizlerin kontrolünde bulunan depolardaki silah ve cephanenin Yunanl›lara kapt›r›lmamas›” emrini verdiler. Bu silah ve cephanelerin bir k›sm› yurt içlerine tahliye edilemedi¤i için halka da¤›t›ld›. Buraya kadar, sadece Albay Bekir Sami’nin bafllang›çtaki faaliyetlerine de¤indik. Oysa Albay Bekir Sami Bey, bölgeye geldi¤i günden itibaren Ayval›k, Bergama, K›n›k, Akhisar,

Gördes, Manisa, Turgutlu, Salihli, Kula, Alaflehir, Eflme, Uflak ve Ödemifl’te Kuvâ-y› Milliye’yi teflkilatland›rmak için büyük gayret gösterdi. Her türlü tehlikeyi göze alarak, y›lmadan hizmet etti. Çünkü bölgedeki mülkî amirlerin bir k›sm› Dahiliye Vekaleti’nden veya ‹zmir Valisi’nden ald›klar› talimata uyarak Kuvâ-yi Milliye’ nin oluflumuna ve faaliyetlerine engel olmak istiyorlard›. Üstelik ‹stanbul Müftüsü taraf›ndan da düflmana karfl› konulmamas› için fetva da yay›mlanm›flt›. Albay Bekir Sami’nin bu faaliyetleri Mustafa Kemal Pafla taraf›ndan da takip edilmekteydi. Bunun karfl›l›¤›nda da kendisini “Paflal›k rütbesiyle ödüllendirmek istedi”.

B

u karar›n› Ankara’da bulunan 20. Kolordu Komutan› Ali Fuat Pafla’yla kendisine tebli¤ etti. Bu tebligat› alan Albay Bekir Sami teflekkür ettikten sonra flu cevab› verdi: “Vatan›m kurtulufla ermeden böyle bir teklifi, musalla tafl›nda miras taksimi olarak telakki ederim. Ancak vatan kurtulduktan sonra bu teveccühünüzü de¤erlendirmenizi arz ederim.” Bu cevap Kuvâ-yi Milliye ruhunu yans›tan en güzel örnektir. Kuvâ-yi Milliyeciler bu ruhla hiçbir karfl›l›k beklemeden iflgalcilere karfl› canlar›n› feda edercesine mücadele etmifllerdir. Büyük Önder Atatürk: “Tarihi hat›ralar› korumak ve yaflatmakla ancak Türk milletinin gelece¤ine güvenle bakabiliriz.” di¤er bir konuflmas›nda da “Türk çocu¤u ecdad›n› tan›d›kça, daha büyük ifller yapmak için kendinde kuvvet bulacakt›r.” demektedir. • 13


Atatürk’ün Dünyas› Cengiz Önal

H

içbir savunma arac›na sahip olmasak bile, diflimiz t›rna¤›m›zla zay›f ve dermans›z kolumuzla mücadele ederek fleref ve onur ile haysiyetimizi, namusumuzu korumay› kaç›n›lmaz görüyorum. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk

Montrö 41 Bo¤azlar Sözleflmesi

(20 Temmuz 1936)

tatürk Lozan Bar›fl Antlafl-

A

mas›’n›n uygulanmas›yla ilgili sorunlar› çözüp, komflu ülkeler baflta olmak üzere, ilgili di¤er devletlerle de dostça iliflkiler kurduktan sonra, dikkatini iki önemli konu üzerinde yo¤unlaflt›rd›. Bunlar; Bo¤azlar›n statüsü ve Hatay konusuydu... Türkiye, özlemini duydu¤u uzun süreli ve kesintisiz bar›fla bir an önce kavuflabilmek için, Bo¤azlar›n statüsü konusunda, Lozan’da, Bar›fl Antlaflmas›’yla birlikte imzalanan Bo¤azlar Sözleflmesi’nin yaratt›¤› s›k›nt›lar itibariyle sürekli kayg› duydu¤undan, bu konunun bir an önce gerçek anlam-

14

da bir çözüme kavuflturulmas›n› istiyordu. Bo¤azlar Sözleflmesi, kendi vatan topraklar›m›zda ve ulusal egemenli¤imizin d›fl›nda bir bölge yara-


BD MAYIS 2013

t›lm›fl olmas› ve bunda ›srarc› davran›lmas›, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü öteden beri rahats›z eden bir konuydu. Lozan’da, Bo¤azlar Sözleflmesi’ne göre kay›t alt›na al›nan konuyla ilgili kararlardan öne ç›kanlardan birkaç› afla¤›da verilmektedir. Buna göre: •Bo¤azlardan serbest geçiflin sa¤lanmas› için Çanakkale ve ‹stanbul Bo¤azlar›’n›n k›y›lar› ile Marmara denizindeki adalar askersizlefltirildi. •Bo¤azlardan geçifli düzenlemek üzere bir Bo¤azlar Komisyonu kuruldu. •Askersiz hale getirilen bölgenin herhangi bir sald›r›ya karfl› güvenli¤ini, antlaflmay› imza eden devletlerle Milletler Cemiyeti garanti alt›na ald›.

B

ir k›s›m dünya devletleri henüz

durgunlu¤a ulaflamam›fllard›. Özellikle 1930’dan sonra meydana gelen olaylardan; •Mançurya’n›n Japonya taraf›ndan iflgali, •Habeflistan’›n ‹talya taraf›ndan istilas›, •Almanya’n›n Versailles Antlaflmas›’n›n hükümlerine ra¤men silahlanmaya bafllamas› ve •Silâhs›zlanma ve ortak güvenlik çal›flmalar›n›n baflar›s›zl›¤› vb. gibi, olaylar, Milletler Cemiyeti’nin yeterince etkili olamad›¤›n› gösteriyordu. Bu durumda, Milletler Cemiyeti’ nin Bo¤azlar Sözleflmesi’nin uygulanmas› konusundaki garantörlü¤ü hususunda Türkiye’de derin kuflkular olufl-

Antlaflmalar›n silâh zoruyla de¤ifltirildi¤i bir ortamda, Türkiye’nin anlaflma ve uzlaflma yolunu seçmesi olumlu etkiler yaratt›. maya bafllad›. Özellikle, Lozan Bar›fl Antlaflmas› kararlar›na karfl›n, bir k›s›m ülkelerin adeta silahlanma yar›fl›na girmifl gibi, silahlanmaya büyük önem vermeleri, Mustafa Kemal’i tedirgin eden olaylar›n bafl›nda geliyordu… Ayr›ca, baz› devletler, bir di¤erinin haklar›na da sald›rmaya bafllam›flt›.

Tevfik Rüfltü Aras, D›fliflleri Bakan›. Heyet Baflkan› olma sfat›yla önemli baflar›lar elde etmifltir 15


BD MAYIS 2013

egemenli¤inde silahland›r›lmas›n› desteklemekteydi. Balkan Pakt›na dâhil ülkeler de Türkiye’nin yan›nda yer ald›lar. Yaln›z ‹talya çekimser kald›.

S Numan Menemencio¤lu, D›fliflleri Bakanl›¤› Genel Sekreteri.

onunda, Türkiye'nin giriflimi

Lozan Bo¤azlar Sözleflmesi’ne imza koyan di¤er devletlerce de kabul edilince, Bo¤azlar›n yeni yönetimi konusunda bir Konferans düzenlenmesi kararlaflt›r›ld›. An›lan Konferans, 22 Haziran 1936'da ‹sviçre’nin Montrö kentinde topland›. Çal›flmalar oldukça baflar›l› sürüyordu. ‹ki ay kadar devam eden Konferans›n sonunda al›nan kararlar Türkiye’nin arzu etti¤i do¤rultudayd›.

Milletler Cemiyeti, her ne kadar yapt›r›mdan ziyade tavsiye kararlar› al›yorsa bile, yaflananlar karfl›s›nda çok yetersiz kalmaktayd›. Bo¤azlar Sözleflmesi’nin flartlar›na bak›ld›¤›nda; Milletler Cemiyeti’nin içinde bulundu¤u bu durumu, dikkatlerden pek kaçm›yordu. Türkiye uluslararas› alanda Bo¤azlar›n silâhs›zland›r›lmas›n›n ülkenin güvenli¤i aç›s›ndan oluflturdu¤u sak›ncalar› defalarca gündeme getirdi. Antlaflmalar›n silah zoruyla de¤ifltirildi¤i bir ortamda, Türkiye’nin anlaflma ve uzlaflma yolunu seçmesi olumlu etkiler yaratt›.

talya’n›n emperyalist siyasetin-

den rahats›z olan ‹ngiltere Türkiye’yi destekledi. Bo¤azlarla en fazla ilgili olan devletlerden Sovyet Rusya, Lozan’da Bo¤azlar›n askersizlefltirilmesine karfl› ç›km›flt›. Kendi güvenli¤i aç›s›ndan Bo¤azlar›n Türk

16

Fethi Okyar. Dönemin Türkiye ‹ngiltere Büyekelçisi. Montrö Bo¤azlar Sözleflmesi Türkiye, ‹ngiltere, Sovyetler Birli¤i, Fransa, Japonya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan ve Yugoslavya taraf›ndan, 20 Temmuz 1936’da imzaland›.


BD MAYIS 2013

29 maddeden oluflan Sözleflme ile Türkiye’nin, k›s›tland›¤›n› iddia etti¤i haklar›, iade edilmifl ve Çanakkale ve ‹stanbul Bo¤azlar›’n›n egemenlik haklar› Türkiye’ye geçmiflti.

K

ararlar özetle;

•Bo¤azlar Komisyonu kald›r›ld›.

•Bo¤azlar, kay›ts›z flarts›z Türkiye’ye b›rak›ld› ve Bo¤azlar›n savunmas› konusunda gerekli düzenlemeleri yapmak ve önlemleri almak hakk› da art›k Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nindi.

Bo¤azlar yabanc› askerlerden ar›nd›r›lm›flt›r.

•Bo¤azlardan geçifl; bar›fl döneminde

askeri kuvvetlerin gemileri geçemeyecek flekilde düzenlendi.

bütün devletlerin ticaret gemileri serbestçe geçebilecek, buna karfl›n gerek bar›fl ve gerekse savafl döneminde,

•Savafl döneminde, Türkiye tarafs›z kalm›flsa ticaret gemileri geçebilecekti. •Bar›fl döneminde, denizalt›lar hariç, savafl gemilerine geçifl serbestli¤i sözleflme hükümleri ile s›n›rland›.

•Karadeniz’de sahili olmayan Devletlerin Karadeniz’e geçirebilecekleri harp gemilerinin tonaj› s›n›rland›r›ld›. Antlaflma 20 y›l süreyle geçerli olacakt›. Bir fesih talebi olmad›¤›ndan sözleflme halen yürürlüktedir. Montrö Bo¤azlar Sözleflmesi, Atatürk’ün ak›lc›, uzak görüfllü, kararl› ve sab›rl› siyasetinin parlak bir sonucuydu ve Türkiye’ye uluslararas› alanda büyük bir sayg›nl›k kazand›rd›. • As›m Gündüz. Genel Kurmay Baflcengizonal@butundunya.com.tr kanl›¤› 2. Baflkan›. Askeri stratejiler (Gelecek Ay: Hatay’›n Anavatan’a Kakonusunda büyük katk›lar sa¤lam›flt›r. vuflmas›-I) 17


BD MAYIS 2013

YAZILARI

BÜYÜK ESER

T

imes Gazetesi Ankara’da bir

Türk Sözlü¤ü için çal›fl›ld›¤›ndan bahsederek, bizim yaz›m k›lavuzu sözlü¤ümüzdeki kelimelerin say›s› ile ‹ngilizlerin son sözlü¤ündeki kelimelerin say›s› aras›nda bir k›yaslama yap›yor. Aradaki fark yüz binleri bulmaktad›r ve iflin iç yüzünü bilmeyenleri ürkütebilir. Yaz›m k›lavuzu sözlü¤ü eski bir kitab›n oldu¤u gibi kopyas›yd›. fiimdi üzerinde çal›flt›¤›m›z Büyük Sözlük içinde bu derme-çatma eser bir forma gibi kalacakt›r. Arap ve Acem kelimelerini bir tarafa b›rak›n›z… Üzerinde çal›fl›lan bu Büyük Sözlükteki öz Türkçe kelimelerinin say›s›, en büyük milletlerin halen kullanmakta olduklar› sözlüklerindeki kelimelerin say›s› ile k›yasla-

Büyük Sözlük ad›yla haz›rlanan sözlü¤ümüz, çok eski, genifl ve köklü bir kültür yap›s›na sahip büyük bir ulusun, Türk Ulusunun söz kitab›d›r. 18

nacakt›r. Çünkü Büyük Sözlük ad›yla haz›rlanan sözlü¤ümüz, çok eski, genifl ve köklü bir kültür yap›s›na sahip büyük bir ulusun, Türk Ulusunun söz kitab›d›r. Türk kelimeleri, bugün hiçbir kitapta de¤il evde, sokakta, tezgâhta ve Türk o¤ullar›n›n a¤z›ndad›r. Komisyonda çal›flan arkadafllar›m›z, “Çekmek” gibi her zaman kulland›¤›m›z bir kelimenin derinlefle, da¤›la dörtbefl kifliyi iki-üç gün u¤raflt›rd›¤›n› görmektedirler.

B

ir kelime, üstünde ifllendikten

sonra, dipdiri bir flahsiyet al›yor, yirmi-otuz kola ayr›l›yor ve her ayr›nt›s› üzerinde bir aç›kl›k ve anlam olufluyor. Y›llarca toprak alt›nda kalm›fl bir arkeolojik eserin ç›kar›l›p, temizleniyor olmas› gibi, insana heyecan ve sevinç geliyor. Bilmedi¤imiz binlerce kelimeden baflka, bu memleketin yazarlar› her sat›rda kulland›¤›m›z kelimeleri me¤er ne kadar da az tan›yormufluz! Birkaç gün ‹stanbul’da kalan arkadafllar›m›zdan birinin, esnaflar›n yaln›zca bir k›sm›n› dolaflarak Ankara’ya binden fazla terim getirdi¤i, Türkçenin zenginli¤ini anlatabilmek ad›na, verilebilecek en s›radan örneklerden


BD MAYIS 2013

Türk Sözlü¤ü, Bat›l›lar taraf›ndan anlafl›lamayan Anadolu gibi, anlafl›lamayan Türk Ulusu’nun da derinliklerini gösteren bir keflif gibi olacakt›r. sadece birisidir. Biraz sab›rl› olal›m... Bizi elefltirme cesareti bulanlar›n, s›radan yay›nlar› kaynak göstererek dilimizdeki kelime say›s›n›n azl›¤›n› dile getiren Bat›l› yazar-çizerlerin de biraz sab›rl› olmalar›n› öneririz… Türk Dili’nin zenginli¤ini, köklerinin ne kadar derinlere indi¤ini ve dolay›s›yla dilimizin ne büyük bir hazine oldu¤unu sözlük tamamland›¤› zaman görece¤iz.

F

akat bu yüce ulusal iflin mü-

kemmel bir flekilde sonuçlanabilmesi için görevi kabul eden bütün heyet ve düflünce adamlar›n›n bilinçle, usanmayarak ve b›kmayarak u¤raflmalar› gerekir. Türk Edebiyat› flimdiki zevk ve al›flkanl›k nöbetinden elbette kurtulacakt›r. Edebiyat›m›z, öz Türkçe kelimelerin tad›n› duydu¤u, zevkine vard›¤› ve Türkçe kelimelerdeki eklerin zenginli¤ini anlad›¤› zaman, Türk Dili’ne yepyeni bir ›fl›k, renk, gençlik

ve canl›l›k gelecektir. Dolay›s›yla, edebiyat alan›nda verilen yeni eserler Türk Ulusu’na ulaflt›¤›nda, t›pk› kuru, sar› ve çölleflmifl topra¤›n, birdenbire f›flk›ran kayna¤›n serin ve verimli suyuyla yeflillenip, yeniden canlanm›flças›na hayat›n› devam ettirmeye bafllamas› gibi, Türkçe Dilimiz de, kendi özüne dayal› ve ça¤dafllaflm›fl diliyle adeta yeniden hayat bulacak ve derin kültürüne uygun görevini büyük keyifle yerine getirmeye bafllayacakt›r. Bundan, baflta sab›rs›z bat›l› elefltirmenler baflta olmak üzere, kimsenin en küçük bir endiflesi olmas›n…

T

ürk Sözlü¤ü, Bat›l›lar tara-

f›ndan anlafl›lamayan Anadolu gibi, anlafl›lamayan Türk Ulusu’nun da derinliklerini gösteren bir keflif gibi olacakt›r. Times, o zaman bu eski kültür ve medeniyet ulusu için baflka türlü düflünmek gerekti¤ini hissedecektir. • Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 3.4.1929 19


BD N‹SAN 2013

Sakl› Tarih Sinan Meydan

Atatürk’ün ‹slam Dinine Hizmetleri 2 Kendine Özgü Sade Bir Dindar Atatürk bir taraftan pozitivizm ve materyalizm üzerine kafa yorarken di¤er taraftan da "din üzerine" okumaya ve düflünmeye devam etmifltir. Okudu¤u kitaplar aras›nda bütün tek tanr›l› dinlerin kutsal kitaplar›yla birlikte özellikle ‹slam dini konusunda baflta Kuran olmak üzere "yüzlerce kitap" vard›r.

O

nun s›radan insanlardan fark›, atadan, dededen gelen her bilgiyi ça¤›n›n geliflmelerine paralel olarak yeniden de¤erlendirmesi ve sorgulamas›d›r. Dolay›s›yla 20

mensup oldu¤u ‹slam dini de dahil, din ve tanr› kavramlar›n› bile yaflam› boyunca ciddi biçimde sorgulam›flt›r. Atatürk'ün, din ve inanç konusundaki görüfllerini anlamak için bu "sorgulamalara" da göz atmak gerekir.


BD MAYIS 2013

tatürk'ün, Lenin, Stalin, Napolyon, ‹skender gibi liderlerden ve devrimcilerden fark› "din üzerine" de ciddi bir biçimde, entellektüel düzeyde kafa yormufl olmas› ve dini yok etmek için de¤il, gerekti¤inde sorgulayarak anlafl›lmas›, anlafl›larak anlat›lmas› için u¤raflmas›d›r. Atatürk, özellikle Çanakkale Savafl› y›llar›nda, savafl meydanlar›nda karfl›laflt›¤› manzaralar nedeniyle olsa gerek, din ve tanr› kavram› üzerinde düflünmüfltür. Atatürk'ün Çanakkale Savafl›’ndan yak›n dostlar›na yazd›¤› mektuplar›n sat›r aralar›ndaki "Allah büyüktür", "Allah dilerse olur", "Allah’›n inayetine sa¤›narak çal›fl›yorum" gibi dinsel ifadeler ve Çanakkale an›lar› aras›nda bize aktard›¤› “Bombas›rt› vakas›”, onun 1915 y›l›nda Çanakkale'de din ve Tanr› kavram›n› "içsellefltirdi¤ini" kan›tlamaktad›r. O günlerde askerlerinin inanc›yla gurur duyan Atatürk, o günlerde bile "ak›lc› düflünceyi" bir kenara b›rakmam›flt›r. Türk insan›n›n "inanc›n›" çok iyi bilen Atatürk, Kurtulufl Savafl› y›llar›nda bilerek ve inanarak bir "dinsel meflruiyet politikas›na" baflvurmufltur. Müslüman Anadolu insan›n›, H›ristiyan iflgalciye karfl› en iyi birlefltirecek fleyin ‹slam dini oldu¤unu görerek, Kurtulufl Savafl›'n›n bafl›ndan sonuna kadar ‹slam dininden övgüyle

A

söz etmifltir. Bu s›rada Meclisi dualarla açt›rm›fl, bazen camiye, bazen cem evine gitmifl, bütün yaz›flmalar›nda dinsel bir üslup kullanm›flt›r. Atatürk, bunu yaparken asl›nda Kuran'daki "cihat" kavram›ndan yararlanm›flt›r. O günlere ait "Haf›za kuran okuttum", "Haf›z Kuran okudu", "Tanr› Birdir ve Büyüktür" biçimindeki kendi el yaz›s›yla tuttu¤u özel notlar›ndan kendisinin de samimi olarak Tanr›'ya

Atatürk, Meclisi dualarla açt›rm›fl, bazen camiye, bazen cem evine gitmifl, bütün yaz›flmalar›nda dinsel bir üslup kullanm›flt›r. yöneldi¤i anlafl›lmaktad›r. Atatürk, Kurtulufl Savafl› sonras›nda, devrimler sürecinde "dinsel söylem21


BD MAYIS 2013

lerden" neredeyse tamamen vazgeçmifltir. Büyük bir "taktisyen" olan Atatürk'ün 1923 sonras›nda olumlu anlamda dinsel söylemlerini önce azaltmas›n›n, sonra din elefltirileri yapmas›n›n ve son olarak da dinsel söylemlerden tamamen vazgeçmesinin nedeni yine "stratejiktir".

öyle ki: Atatürk, nas›l ki Kurtulufl Savafl› y›llar›nda dinin, Müslüman toplumu bir araya getirece¤ine inanarak olumlu anlamda "dinsel söylem" kuland›ysa, dinden "övgüyle" söz ettiyse, devrimler sürecinde de "ak›l ve bilimi" esas alan "laik" bir devlet kurma sürecinde dinsel söylemlerden o kadar uzak durmufl, hatta zaman zaman sars›c› "din elefltirileri" yapm›flt›r. Tanr›sal kaynakl› monarflik Osmanl›'n›n yerine kurdu¤u laik Türkiye Cumhuriyeti’nin lideri olarak Atatürk’ün, Cumhuriyet’nin ilan›ndan sonra da "dinsel söylem" kullanmaya devam etmesi onu, hep

elefltirdi¤i “dinden meflruiyet alan” Osmanl› padiflahlar› durumuna koyard› ki, hiç kuflkusuz bu durum büyük bir tutars›zl›k olurdu.

Atatürk’ün ‹slam Dinine Hizmetleri Atatürk, 1923-1938 aras›nda Dinde Öze Dönüfl Projesi kapsam›nda çok önemli çal›flmalar yapm›fl, bir anlamda 13. yüzy›lda ard›na kadar kapanan “içtihat kap›s›n›” biraz olsun aralamay› baflarm›flt›r. Her fleyden önce ‹slam dininin “akla, mant›¤a uygun bir din” oldu¤u gerçe¤ini hat›rlatm›flt›r. Din ile hurafeyi birinden ay›rmak için mücadele etmifltir. Özetlemek gerekirse Atatürk: 1Haçl› H›ristiyan emperyalizmine karfl› ‹slam›n “cihat” ilkesini hayata geçirerek verdi¤i Kurtulufl Savafl› sonunda hem Müslüman Türk insan›n›n namusunu, can›n›, mal›n›, vatan›n› kurtarm›fl, hem de camilerinde ezanlar›n susmas›n› engellemifltir.

2 Din ifllerini yürütmek ve din istis-

dini kullanarak halk üzeAtatürk her fleyden marc›lar›n›n rinde bask› kurmalar›n› engellemek önce ‹slam dininin için Diyanet ‹flleri Baflkanl›¤›’n› kurmufltur. “akla, mant›¤a 3 ‹slam dinini “Türk’ün milli dini” uygun bir din” olarak görmüfl, Hz. Muhammed’i sahiplenmifl ve bu konular› da içeren oldu¤u gerçe¤ini Dinde Öze Dönüfl Projesi’ni gelifltirmifltir. Türk tarihinde ‹slam dini konuhat›rlatm›flt›r. Din sunda entelektüel düzeyde ciddi ciddi ile hurafeyi birinden bizzat çal›flan tek devlet adam› Atatürk’tür. ay›rmak için 4 ‹slam dininin ana kayna¤› Kuranmücadele etmifltir. › Kerim’i bu konunun uzmanlar›na 22


BD MAYIS 2013

Türkçeye tercüme ve tefsir ettirmifltir.

5 En güvenilir hadis kaynaklar›ndan biri olan Buhari Hadislerini Türkçeye tercüme ettirmifltir.

6

Müslüman Türk halk›n›n anlayarak, hissederek Tanr›’ya daha kalbi bir flekilde ve arac›lara ihtiyaç duymadan yönelebilmesi için camilerde Türkçe Kuran, Türkçe hutbe ve Türkçe ezan okutmufltur.

7

‹slam dinini Türk’ün milli dini olarak görmüfl, Hz. Muhammed’i sahiplenmifl ve bu konular› da içeren Dinde Öze Dönüfl Projesi’ni gelifltirmifltir.

‹slam dininin akla ve bilime ayk›r› hiçbir fley içermedi¤i gerçe¤inden hareket ederek yeni Türk devletinin temeline “akl›” ve “bilimi” yerlefltirmifltir. Din-bilim çeliflkisi içinde savrulup gitmemifl, saf/öz ‹slam dininin akla ve bilime engel olmad›¤›n› düflünerek Müslüman Türkiye’nin ayn› zamanda ça¤dafl bir Türkiye olabilece¤i formülünden hareket etmifltir.

8 ‹slam dininin gere¤i zannedilen, ancak asl›nda ‹slam diniyle hiçbir ilgisi olmayan ya da zaman içinde ilgisini kaybetmifl olan saltanat, halifelik, medreseler, tekke ve zaviyeler, falc›l›k, büyücülük, üfürükçülük, fes gibi kurum, kavram ve objeleri kald›rm›flt›r. 9 Cumhuriyeti ilan ederek yüzy›llar önce Emevi halifesi Muaviye’nin saltanata dönüfltürdü¤ü devlet baflkanl›¤›n› yüzy›llar sonra yeniden özüne, meflveret/ dan›flma/halk›n seçimi biçimine dönüfltürmüfltür. 10 Laiklik ilke-

Atatürk imzal› hediye Kur’an

siyle bir taraftan din ve devlet ifllerini birbirinden ay›r›rken di¤er taraftan din istismar›n› önlemifl ve din özgürlü¤ünü 23


BD MAYIS 2013

garanti alt›na alm›flt›r.

11Yüzy›llar boyunca sözüm ona “dini nedenlerle” erkeklere göre birçok konuda geri b›rak›lm›fl, s›n›rland›r›lm›fl, bask›lanm›fl, hatta insanl›k onuru ayaklar alt›na al›nm›fl kad›na, “anal›k vasf›na” yak›fl›r bir flekilde kad›nl›k ve insanl›k onurunu yeniden kazand›m›flt›r. Atatürk’ün, Müslüman Türk kad›n›na verdi¤i medeni, sosyal, kültürel ve siyasal haklar her bak›mdan ‹slam dininin ruhuna uygundur.

12 Kazand›¤› Kurtulufl Savafl› ile emperyalizmin ayaklar› alt›nda ezilen bütün bir ‹slam dünyas›na “ba¤›ms›zl›k” modeli oluflturmufl, Cumhuriyet döneminde ise ‹slam dünyas›yla çok iyi iliflkiler kurup, ‹talya, Almanya ve Rusya gibi ülkelerin yay›lmac› emellerine karfl› Türkiye, Afganistan, ‹ran ve Irak aras›nda Sadabat Pakt›’n› kurmufltur. tatürk döneminde ezanlar okunmaya devam etmifl, camiler aç›k olmufl, ibadet yasaklanmam›fl, Kuran ilk kez anlafl›larak okunmufl, din adamlar›n›n Allah ile kul aras›na girmemesi, yani ruhban s›n›f›n›n oluflmas› -ki zaten ‹slam da ruhban s›n›f› yokturengellenmifltir. fievket Süreyya Aydemir’in dedi¤i gibi, “…Cumhuriyet inanc› ve ibadeti serbest b›rakm›flt›. Namaz k›ld›¤› için tek bir kifli suçlanmad›. Camiye gitmek kimseye suç say›lamad›. Camiler daima ç›k kald›. Din ve itikat, zaten dinin kabul etti¤i gibi Allah’la kul aras›nda bir iç ba¤-

A

24

O, önce Kurtulufl Savafl›yla sonra Türk Devrimiyle Müslüman Türk insan›n› iki kere kurtarm›flt›r. lant› olarak kald›.” Atatürk’ün din dilini Türkçelefltirmesi, ezan› Türkçe okutmas›, halifeli¤i kald›rmas›, laiklik ilkesi, Arap harflerini kald›rmas›, tekke ve zaviyeleri kapatmas› ve k›l›k k›yafet devrimi gibi devrimlerinden hiçbiri ‹slam›n özüne ayk›r› uygulamalar de¤ildir. Hiç kimse flapka takmad›¤› için idam edilmemifl, ‹stiklal Mahkemeleri dini gerekçelerle tek bir din adam›n› bile idama mahkûm etmemifltir. ‹dam edilenler ya vatan hainli¤inden ya da devrimlere karfl› halk› k›flk›rtt›¤›ndan dolay› idam edilmifltir. Kad›nlar›n k›l›k k›yafeti konusunda da hiçbir devrim kanunu ç›kar›lmam›flt›r. Bu tür iddialar, Atatürk ve Cumhuriyet düflmanlar›nca uydurulmufl yalanlar, safsatalard›r. Gerçek flu ki, Atatürk kiflisel olarak, inans›n, inanmas›n, az ya da çok inans›n asl›nda hiçbir önemi yoktur, çünkü O önce Kurtulufl Savafl›’yla sonra Türk Devrimi’yle Müslüman Türk insan›n› iki kere kurtarm›flt›r. Bu nedenle bugün Türkiye Cumhuriyeti s›n›rlar› içinde yaflayan her Müslüman›n Atatürk’e çok büyük bir minnet borcu vard›r.• sinanmeydan@butundunya.com.tr


F›rçalayarak Serdar Günbilen

25


Kültür Dünyası Yaflar Öztürk

‹stanbul 560 Y›l Önce Bu Ay

F 26

Sultan II. Mehmet, Türkçe’den baflka Yunanca, ‹talyanca, Arapça ve Slavca da biliyordu. ‹skender’i, Sezar ve Anibal’› Do¤u ve Bat›’n›n ünlü yazarlar›n›n kaleminden ç›kan yap›tlardan okumufl, onlardan ö¤renmiflti. elikanl›l›k dönemini henüz geride b›rakan bir “genç adam”, tam 550 y›l önce bir may›s günü, o güne de¤in yirmisekiz kez kuflat›lan ‹stanbul’u fethederek, hem bin y›ll›k bir dünya imparatorlu¤una son veriyor, hem bir ça¤› kapatarak yeni bir ça¤› bafllat›yor, hem de o günden sonra ad›yla bütünleflecek olan “Fatih” unvan›na sahip oluyordu. ‹stanbul’u fethetti¤i 29 May›s

D

ethe


BD MAYIS 2013

1453 gününden sonra dünya tarihinde “Fatih” unvan›yla yerini alan bu “genç adam”, Osmanl› tarihinin Sultan II. Mehmet’iydi. 1432 y›l›nda Edirne’de do¤an II. Mehmet, ö¤retmenleri Ali fiemsettin ve Molla Gürani ile birlikte Manisa’ya vali olarak gönderildi¤inde, henüz 12 yafl›ndayd›. Babas› II. Murat ayn› y›l padiflahl›ktan çekilip, taht›n› o¤luna b›rak›nca, Avrupal›larda bir “ifltah aç›lmas›” görüldü. Çünkü, Osmanl› taht›na oturan bir çocuk, Avrupal›lar’›n gözünde Osmanl›’y›, “kolayca mideye indirilebilecek yumuflak bir lokma” görünümüne getirmiflti. Avrupal›lar, aç›lan ifltahlar›n›n dürtüsüyle hemen kollar› s›vad›lar, yollar› açt›lar ve bir Haçl› Ordusu düzenleyerek Osmanl›’n›n üzerine yürüdüler, Varna’y› kuflatt›lar. Devlet deneyimini genç yafllar›nda edinmesini istedi¤i o¤lunun, tahta ç›kar ç›kmaz böyle konularla rahats›z edilmek istenmesi karfl›s›nda II. Murat yeniden ordunun bafl›na geçti ve Haçl›lar’›n sald›r›s›n› püskürttü.

dildi

27


BD MAYIS 2013

Mehmet, bu olay- izleniyor ve konufluluyordu. dan yedi y›l sonra Edirne ve Manisa’dayken özellikbabas›n›n ölümü le rönesans›n öncüleri olan düflün ve üzerine ikinci kez sanat adamlar›n› onun s›k s›k Osmanl› tahta ç›kt›. Oniki Saray›’na ça¤›rmas› ve kendilerinden yafl›n›n çocuklu¤u yararlanmas› yan›s›ra, çeflitli konulargeride kalm›flt›. da bilginlere dan›flma gere¤i duymas›, Osmanl› taht›nda kütüphanesinde 800 cilt kitab›n›n buflimdi, ondokuz lunmas› da gözlerin bu genç padiflaha yafl›n›n coflkusunu çevrilmesine neden oluyordu. ve gücünü, yeII. Mehmet’in kütüphanesindeki di y›ll›k dene- kitaplar›n önemli bir bölümünü, antik yimle bütünça¤ üzerine yaz›lan klasik yap›tlar lefltiren gerilmifl yay›ndaki ok yap›s›n- oluflturuyordu. As›l dikkat çeken özelda yepyeni bir Sultan II. Mehmet var- li¤i ise, bu kitaplar› yaz›ld›klar› dillerd›. “Çocuk” yafl›nda tahta ç›kt›¤›nda de okuyabilmesiydi. Çünkü Sultan II. Avrupal›lar’›n ifltah›n› açan Sultan II. Mehmet, Türkçe’den baflka Yunanca, Mehmet, delikanl› yafl›nda tahta otur- ‹talyanca, Arapça ve Slavca da biliyordu¤unda Avrupal›lar’›n bu kez, daha dikkatle izledikleri bir konumdayd›. Büyük ‹skender’i örnek ald›¤›n› aç›k aç›k dile getiren bu genç Osmanl› padiflah› flimdi, örne¤in Venedik Senatosu’nda görüflme ve tart›flma konusu yap›l›yor, Rodos fiövalyeleri onu, Makedonyal› Büyük ‹skender’in seferleriyle yar›flmak, ona eflde¤er olmak, hatta onu geçmek isteyen biri olarak gittikleri yerlerde anlat›yorlard›. Bu genç padiflah›n, kendini yetifltirme yöntemi de II. Mehmet’in çocukluk defteri güzel sanatlara Avrupa’da dikkatle olan ilgisini gösteren ilginç bir belge 28


BD MAYIS 2013

du. ‹skender’i, Sezar ve Anibal’› Do¤u ve Bat›’n›n ünlü yazarlar›n›n kaleminden ç›kan yap›tlardan okumufl, onlardan ö¤renmiflti. Üstün bir ileri görüflle, tarihe karfl› sorumlu oldu¤unu biliyor ve tüm yapt›klar›n›n ve yapmad›klar›n›n hesab›n› tarih karfl›s›nda vermek istiyordu. Bu nedenle yan›ndan ayr›lmayacak bir kiflinin, tüm ad›mlar›n› izlemesini istedi ve dönemin ünlü tarihçisi Kritovulos’u, yaflam›n›n tan›¤› olarak görevlendirdi.

T

arihi yerlere ve ilgilendi¤i kiflilerin gittikleri ya da gömüldükleri yerlere geziler yapt›. Antik dünyan›n önemli yap›tlar›n›n el yazmas› kopyalar›n› ç›kartt›rd›. Bugün Topkap› Saray›’nda bulunan ve tümünü tek tek okudu¤u bu yap›tlar aras›nda Ezop Masallar› da vard›. Onun kitaba düflkün oldu¤unu bilenler, kendisine en de¤erli arma¤an olarak kitap getirirlerdi. Sultan

‹stanbul kuflatmas›

boyunca bedeninin bir parças›ym›fl gibi yan›ndan eksik etmedi¤i tek fley, san›lan›n aksine, silah de¤ildir, kitaplar›d›r. II. Mehmet, bir flairdi de. De¤iflik adlar kulland›¤› birçok fliiri vard›r. ‹stanbul kuflatmas› boyunca bedeninin bir parças›ym›fl gibi yan›ndan eksik etmedi¤i tek fley, san›lan›n aksine, silah de¤ildir, kitaplar›d›r. Evlendi¤inde efli Sitti Hatun ona Ptolémé’nin ünlü yap›t› Co¤-

rafya kitab›n› arma¤an etmiflti. O dönemden bugüne ulaflan birçok harita, kroki ve çizimler de ondan kal›tt›r. Fatih, t›p tarihi aç›s›ndan önemli kaynaklar›n da toplan›p dilimize çevrilmesini sa¤lad›. Hastal›¤› için dünyan›n en ünlü hekimlerini ça¤›rt›rken onlardan, beraberlerinde t›p kitaplar›n› da getirmelerini istemiflti. Çocuklu¤unda güzel sanatlara olan ilgisini, defterlerine çizdi¤i resimlerle gösterirdi. Desen çal›flmalar› yapard›. De¤iflik aç›lardan at, kufl, insan bafl›, bitki çizimleri yapm›flt›r. Tahta geçince ilk yapt›¤› ifllerden biri de, yurt d›fl›ndan ünlü ressam, heykelt›rafl ve bronz dökümcülerini ça¤›rtmak oldu. Venedik’ ten bir ressam göndermelerini istedi29


BD MAYIS 2013

¤inde, karfl›s›nda dönemin ünlü ressam› Giovanni Bellini’yi buldu. Venedik’ten özel bir gemi ile gönderilen Bellini, ‹stanbul’da onsekiz ay “konuk sanatç›” olarak hem konuk olarak a¤›rland› ve hem de bu süre içinde sanatç› olarak çal›flmas› sa¤land›. Bellini, ‹stanbul’da çok say›da portre yapt›. Ünlü “Fatih portresi”ni de yapan Bellini’nin resimlerinden Fatih büyük bir zevk al›yordu. Kendisinden baflka, çevresindekilerin, sokaktan geçenlerin Bellini’nin f›rças›nda can bulmas›, onda coflkular oluflturuyordu. Bellini’ ye freskler, ikonalar da yapt›rd›; baflta Venedik olmak üzere, çeflitli kentlerin planlar›n› da çizdirdi. Fatih ayr›ca Türk ve ‹ranl› ressamlar› da konuk etti. Bunlardan biri Sinan

‹talyan sanatç› Giovanni Bellini 30

Bey, öteki ‹ranl› sanatç› fiiblizade’ydi. Onlar›n yapt›klar› minyatürlerin kimileri günümüze ulaflabilmifltir. ünyan›n hemen her yerinde ve her döneminde, tüm iktidar sahiplerinin bafl›na üflüflen dalkavuklar, ‹stanbul’u ele geçirdikten sonra Fatih’in de yan›nda boy göstermeye bafllad›lar. Bunlardan kimileri, Fatih’i Do¤u ve Bat›’n›n, ‹slam-Hristiyan ‹mparatoru yapma çabas› içine girifltiler. Kimileri ise, ona övgülerle dolu kitaplar yazd›lar. Bu tür kitaplardan birinin yazar›, Trabzonlu Georges, Fatih’e adad›¤› kitab›nda onu flöyle tan›ml›yordu: “Fatih dünyay› de¤ifltirmesi için tanr›n›n erifltirdi¤i bir kiflidir. O, evrensel bir imparatorlu¤u gerçeklefltirecek, mitolojik düflü gerçeklefltirecek bir kiflidir.” Fatih’in mitolojik bir düflü gerçeklefltirip, gerçeklefltirmemesi tart›fl›labilir ama, onun mitolojik öykülere uzanan ‹stanbul’u ele geçirme kervan›n›n tek baflar›l› hükümdar› oldu¤u elbette tart›fl›lamaz. ‹stanbul’u ele geçirebilmek amac›yla tarihin çeflitli dönemlerinde Do¤u’dan ve Bat›’dan birçok sefer yap›lm›fl, fakat bunlardan hiçbiri, kenti saran surlar›n ötesine geçememiflti. Osmanl› döneminde ‹stanbul’a ilk yürüyen padiflah, Y›ld›r›m Bayezid olmufltur. Bayezid kenti kuflatm›flt› ama, Bizans’›n imdat ça¤r›s›na yetiflen Timur’un ak›n› nedeniyle kente girememiflti. Ayn› amaçla on y›l sonra o¤lu Musa Çelebi harekete geçti. Bizans, bu kuflatmadan kurtulmak için yeni bir yol buldu ve bu buluflunu ba-

D


BD MAYIS 2013

Bizans, kendine özgü eski ve etkili yöntemini bir kez daha silah olarak kulland›. Karamano¤ullar›’na s›¤›nan Mustafa Çelebi’yi Bizans’a getirtti ve bir ayaklanma bafllatmak üzere donatarak Anadolu’ya gönderdi. Bizans oyunu bu kez de baflar›s›n› gösterdi ve Sultan Murat kuflatmadan vazgeçti, Anadolu’daki ayaklanmay› bast›rmaya yöneldi. stanbul’u fethetme “görevi”ni Sultan II. Mehmet üstlenince önce, Y›ld›r›m Bayezid’in yapt›rd›¤› Anadolu Hisar›’n›n karfl›s›na Rumeli ya da Bo¤azkesen Hisar›’n› yapt›rd›. Bu hisar›n yap›m›, dört ay gibi çok k›sa bir zamanda gerçeklefltirildi. Fatih’in ikinci olarak yapt›¤› ifl, düzenli ilk topçu birli¤ini kurmak oldu. Bu birlik, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki düzenli ilk topçu birli¤idir. Bu ifl de tamamland›ktan sonra Sultan II. Mehmet, Edirne’den yola ç›kt›, ‹stanbul’a do¤ru yürümeye bafllad›. Osmanl› ordusunun üzerlerine do¤ru yürüyüfle geçti¤inin duyuldu¤u Bizans’ta bu kez halk yeni bir yöntem uygulamaya bafllad›. Bu yöntem, Bizans’› boflalt›p, kenti sa¤ salim terk

‹ Sultan Y›ld›r›m Bayezid flar›yla deneyip, baflar›yla uygulad›. Bu bulufl, iki kardefl aras›nda taht ve kardefl kavgas› yaratmak ve bu kavgay› körüklemekti. Do¤alar› gere¤i yetenekleri yetersiz kalm›fl kiflilerin cankurtaran simidi örne¤i yap›flt›klar› ve günümüzde “Bizans Oyunu” deyimiyle an›lan bu yöntemin kayna¤›, Bizansl›lar’›n bir savunma ve korunma yöntemi olarak kullan›p uygulad›klar› bu “oyun”dur. Bu Bizans oyunu sonucu Musa ve Mehmet Çelebi kardefller Sofya yak›nlar›nda savaflt›lar. Musa Çelebi yaral› olarak kaçarken yakalan›p, bo¤duruldu. u olaydan on y›l sonra bu kez Sultan Murat denedi ‹stanbul’u ele geçirmeyi. Kenti kuflatt› ve sald›r›da, top atefli ve kule silahlar› kulland›. Bu yeni silahlar karfl›s›nda büyük bir umutsuzlu¤a kap›lan askeri gücü zay›f

B

Fatih’in ikinci olarak

yapt›¤› ifl, düzenli ilk topçu birli¤ini kurmak oldu. Bu birlik, Osmanl› ‹mparatorlu¤u’ndaki düzenli ilk topçu birli¤idir. 31


BD MAYIS 2013

etmekti. Yöneticiler, Bizans’tan kaç›fl› önlemek ve denizden gelebilecek bir ak›n› durdurabilmek için 2 Nisan günü Haliç’in giriflini zincirlediler. Bu zincir, yuvarlak ve iri a¤aç kütüklerinin birbirlerine demir kancalarla tutturulmas› ve üzerlerine demir zincirlerin doland›r›lmas›yla oluflturulmufltu. Bizans’›n bu haz›rl›klar›ndan üç gün sonra Fatih, ordusunun bafl›nda bir komutan kimli¤iyle ‹stanbul’u kuflatt›. Bizans, karfl›s›nda bu kez çok farkl› bir kuflat›c› oldu¤unu anlam›flt›. arihçi Zorzo Dolfin, bu farkl› sultan› flöyle anlat›yordu: “Orant›l› bedenli, ortadan öte uzunca boylu, seçkin savaflç›, sayg›dan çok korku yayan görünüfllü, az gülen, son derece a¤›rbafll›, yüce gönüllü, eli aç›k, kararlar›nda sözünde duran, her iflte son derece at›lgan, Makedonyal› ‹skender

T

“Orant›l› bedenli,

ortadan öte uzunca boylu, seçkin savaflç›, sayg›dan çok korku yayan görünüfllü, az gülen, son derece a¤›rbafll›, yüce gönüllü, eli aç›k(...) ‹skender denli flan ve fleref düflkünü bir insan.” denli flan ve fleref düflkünü bir insan... Adamlar›na her gün, Roma ve baflka tarihleri okutur. Bu adamlar ona Laenneli, Diyojen, Herodot, Livius, Curtius, papalar›n, imparatorlar›n, Longobardlar’›n ve Fransa krallar›n›n, anlat›lar›n› okurlar. Avrupa’da kaç krall›k bulundu¤u ve her birinin durumu ko-

Fatih Sultan Mehmet’in donanma gemilerini karadan yürütmesi


BD MAYIS 2013

Fatih’in Topkap›’dan ‹stanbul’a girifli nusunda kendisine bilgi verirler. Elinde Avrupa’n›n krall›klar›n› ve bölgelerini gösteren bir çizim vard›r. En büyük zevk ve arzu ile bilgi edindi¤i konular co¤rafya, askerlik sanat›, tarih, mimari ve felsefedir. Egemenlik arzusu büyüktür. Çevresini dikkatle incelemesini bilir. ‹flte biz H›ristiyanlar›n karfl›s›na ç›kan böyle bir adamd›r.” atih, iflte böyle bir dünyan›n ›fl›klar› alt›nda ilerleyerek 6 Nisan günü kenti kuflatmaya bafllad›. Bizans ‹mparatoru’ nun “Ne kadar vergi isterseniz veririz. Yeter ki kuflatmadan vazgeçin” yalvarmas›na, tarihte s›k s›k yinelenen flu yan›t› verdi: “Ya ben Bizans› alaca¤›m ya da Bizans beni.”

F

23 May›s günü bir elçi göndererek kentin, bar›flç› yolla kendisine teslim edilmesini istedi. Bizans, tüm umudunu yine d›fltan gelecek yard›ma ba¤lam›fl zaman kazanmaya çal›fl›yordu. Sultan II. Mehmet, Bizans’›n bekledi¤i arkadan sald›r› gerçekleflmeden, kendi toplu sald›r›ya geçme karar› verdi. Ö¤retmeni Akflemsettin’in “Korkma kenti alacaks›n” diyerek kendisini coflturmas›ndan sonra ise, askerlerine k›sa bir konuflma yapt›. O unutulmaz konuflma flöyledir: “Kentin al›nmas›n›n pek o kadar kolay oldu¤unu zannetmeyiniz ve düflünmeyiniz. Savaflanlar için surlar› aflmak pek zordur ve aflanlar da büyük tehlike ile karfl› karfl›yad›r... Savaflta kârl› ç›kmak üç fleye ba¤l›d›r: Azim, namus ve ba¤l›l›k... Geçmiflinize lay›k bir flekilde savafl›n›z.” Osmanl› ordusu, 29 May›s günü Topkap›’dan ‹stanbul’a girdi. Fatih Sultan Mehmet bir gün sonra resmen ‹stanbul’a geçti ve Ayasofya’ya gitti. ‹leride kendilerine tarihleri anlat›lan kuflaklar, Fatih Sultan Mehmet’i at üstünde ve k›l›ç kuflanm›fl savaflç› bir padiflah olarak gördüler. Oysa tarihin, bir de yafland›¤› andaki gerçe¤i vard›: Fatih Sultan Mehmet, kendisini çiçek koklarken gösteren resmini seven, fliirler yazan, bilim, kültür, sanat ve düflün dan›flmanlar›yla, kitaplar›yla, bildi¤i befl dille, ülkesinin çevresini, içinde bulundu¤u zaman›, tan›mas› gerekti¤i biçimde tan›yan ve... ‹lerideki yüzy›llarda s›k s›k özlemini çekti¤imiz ayd›n devlet adam› Fatih Sultan Mehmet’ti...• yasarozturk@butundunya.com.tr 33


"H

ukukun Üstünlü¤ü", toplumlar›n özlemi olarak gösterilir. Ama gerçekte Ceza Hukuku uygulamas›nda bundan da üstün tutulmas› gereken "insani" boyutun gözetilmesidir. ‹flte ben, tan›¤› oldu¤um, soruflturmas›na ya da yarg›lamas›na kat›ld›¤›m olaylar›n bu boyutunun alt›n› çizmeye çal›flt›m bu notlarda. Yazarken akl›mda hep bilge bir flairin flu sözü vard›: "‹nsan›m, insana ait hiçbirfley bana yabanc› de¤ildir." Çetin Yetkin

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BD MAYIS 2013

Bir Cumhuriyet Aydını Prof. Dr.

Hüsnü Göksel

H

acettepe Üniversitesi Cerrahi Ana Bölüm Baflkan› Prof. Dr. Zafer Öner, Hacettepe Üniversitesi’nin kurucular›ndan hocas› merhum Prof. Dr. Hüsnü Göksel’i and›¤› yaz›s›nda, onun “ayd›n insan” yap›s›n› oluflturan özelliklerini, tan›¤› oldu¤u olaylarla anlat›yor. Prof. Dr. H›fz› Veldet Velidedeo¤lu ve Prof. Dr. Muammer Aksoy’la birlikte Atatürkçü Düflünce Derne¤i’ni kuran, çeflitli gazete ve dergilerde Demokrasi, ‹nsan Haklar›, Atatürk Düflüncesi, Yarg› Ba¤›ms›zl›¤› ve Üniversite Özerkli¤i konular›nda yaz›lar› yay›mlanan ve 12 Eylül 1980 dönemi yönetimine karfl› Aziz Nesin’le birlikte yazd›¤› Ayd›nlar Dilekçesi’ni Çankaya Köflkü’ne bizzat götüren Prof. Dr. Hüsnü Göksel’i bu kez de, eski ö¤rencisi, yeni meslektafl› Prof. Zafer Öner’in kaleminden tan›yacaks›n›z. Hacettepe Üniversitesi’nden ayr›ld›ktan sonra hizmetlerini Baflkent Üniversitesi ö¤retim üyesi olarak sürdüren merhum Prof. Dr. Hüsnü Göksel’i Bütün Dünya çal›flanlar› olarak bir kez daha sayg›yla ve rahmetle an›yoruz.

.............................................................. Yazan: Prof. Dr. ZAFER ÖNER

P

rof. Dr. Hüsnü Göksel 10 Kas›m 2001 günü Atatürk’ü anlat›rken, onu kürsüde son kez gördü¤ümü elbette bilmiyordum. O an gözlerimin önünde, kendisini ilk 35


BD MAYIS 2013

kez gördü¤üm ve dinledi¤im y›llar y›llar öncesinin ö¤rencilik günlerim canland›.

Y

ine Hacettepe Üniversitesi’ndeydik. O ilk gün Hacettepe’ nin bir s›n›f›ndayd›k, bugün Konferans Salonu’nday›z. O ilk gün s›n›fta ben Hacettepe T›p Fakültesi’nin bir ö¤rencisiydim, y›llar sonra flimdi burada, ayn› fakültenin bir ö¤retim üyesiyim. ‹kimiz de y›llar›n geçerken b›rakt›klar› izleri yüzlerimizde ve saçlar›m›zda tafl›yoruz ama…

han›m, benim annemdir…” diyor ve hafifçe tebessüm ederek, kendini de tan›flt›r›yor: “Bu çocuk da, ister inan›n, ister inanmay›n, benden baflkas› de¤ildir.” O son dersinde Prof. Dr. Hüsnü Göksel, “ister inan›n, ister inanmay›n” bafll›¤› alt›nda yaln›zca çocuklu¤unu tan›tmakla kalmad›. ‹çinden, bugüne geldi¤imiz ortam› da ayn› bafll›k alt›nda tan›tt›: “Bu bir pasaporttur” dedi. “Osmanl› vatandafl› annem ve o¤lu ben, Band›rma’ya gidebilmek için ç›kartm›flt›k bu pasaportu. Tekrar ediyo-

”...‹flgal güçleri komutanl›¤›ndan bir çavuflun, bu pasaportu onaylamas› gerekiyordu. Koskoca Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun verdi¤i bir pasaport, ancak bir ‹ngiliz çavuflunun onay›ndan sonra geçerli olabiliyordu.” Gerideki y›llarla aram›zdaki de¤iflikli¤i yaln›zca bu d›fl görünümümüzle s›n›rl›yoruz.Y›llar›n getirdiklerini ve götürdüklerini, özümüze dokundurtmuyoruz bile. O yine kürsüde, ben yine karfl›s›nday›m. O yine anlat›yor, ö¤retiyor; ben yine dinliyor, ö¤reniyorum. *** Hocam, y›llar y›llar önce s›n›ftaki dersinde insan›n yap›s›n› ö¤retiyordu; flimdi Konferans Salonu’ndaki “ders” inde toplumun yap›s›n› ö¤retiyor. Dev beyaz perdede yans›yan bir pasaporttaki iki fotograf› iflaret ediyor ve bizi önce annesi, sonra çocuklu¤uyla tan›flt›r›yor. “Gördü¤ünüz bu fotograftaki 36

rum, annem ve ben, ‹stanbul’dan iki ad›m ötedeki Band›rma’ya ancak pasaportla gidebilecektik. Gidemedik. Çünkü pasaportumuz geçersizdi. ‹flgal güçleri komutanl›¤›ndan bir çavuflun, bu pasaportu onaylamas› gerekiyordu. Koskoca Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nun verdi¤i bir pasaport, ancak bir ‹ngiliz çavuflunun onay›ndan sonra geçerli olabiliyordu.”

A

nnesinin yüre¤i kald›rmam›fl bu a¤›r yükü. Pasaportunu iflgalci düflman çavufluna onaylatmaya götürmektense, Band›rma’ya gitmekten vazgeçmifl, ana o¤ul evlerine dönmüfller. Prof. Dr. Hüsnü Göksel hocam›z,


BD MAYIS 2013

pasaportsuz olarak Band›rma’ya bile gidilemeyen iflgal günlerinin ‹stanbul’undan o gün bizi ald›, gö¤sümüzü gere gere, taaa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin baflkenti Ankara’ya getirdi, Gazi Mustafa Kemal Pafla’n›n önderli¤inde.

S

onra da, Atatürk’ün “Türk Devrimi”, ulusun ise “Atatürk Devrimi” ad›yla and›¤› ça¤dafl ve uygar yap›daki Türkiye Cumhuriyeti’ nin anlam›n› ve de¤erini anlatt›, ö¤-

mesini, ayakkab›s›n› yerden alam›yordu bile…” Sonra da, bugün bile unutmad›¤›m bir ders daha verdi bana: “Neden yad›rgad›n bu davran›fl›m›?” diye sordu. “Benim yerimde olsayd›n ayn› fleyi sen yapmayacak m›yd›n?” Onun bu davran›fl›n› tan›mlamay› çok düflündüm. Bu bir “‹stanbul beyefendili¤i”miydi? Yoksa “Yard›mseverlik”, “müflfiklik” ya da “alçak gönüllülük” müydü? Tek tek her birine “Evet” deme-

Sonra da, Atatürk’ün “Türk Devrimi”, ulusun ise “Atatürk Devrimi” ad›yla and›¤› ça¤dafl ve uygar yap›daki Türkiye Cumhuriyeti’nin anlam›n› ve de¤erini anlatt›, ö¤retti. O gün, o son dersinde de hepimiz, onun yine ö¤rencileriydik. retti. O gün, o son dersinde de hepimiz, onun yine ö¤rencileriydik. *** Prof. Dr. Hüsnü Göksel, yaln›zca “kürsüden ö¤reten” bir hoca de¤ildi. Günlük yaflam›n içinde de o, davran›fllar›yla da, yaflam biçimiyle de bir “ders verici” idi. Gözlerimle tan›¤›m: Fakültenin genel cerrahideki muayene odas›nda, yafll› ve çarflafl› bir hastas›n›n aya¤›na, elleriyle ayakkab› giydiriyordu. Hasta gittikten sonra bunu neden yapt›¤›n› sordum. “Görmedin mi, kad›nca¤›z e¤ilemiyordu” dedi… “B›rak aya¤›na giy-

min yetersiz kald›¤›n› görünce, tüm bu tan›mlar› bir araya getirdim, tümünü tek sözcükte toplad›m. “Bunun ad› ‘‹nsanl›k’t›r” dedim. ***

B

ir sabah saat alt›da Prof. Haberal'la birlikte evine u¤rad›k. Evde yoktu. Kap›y› yard›mc›s› açt›. Biz hayretler içindeyken bir de bakt›k, arkam›zdan geliyor. Bisikletle sabah turu yapm›fl. “Aman hocam, mevsim k›fl, hava hem de bu saatte buz gibi so¤uk…” dedik, sözümüzü yar›da kesti: “Ne yani k›fl geldi diye sabah spo37


BD MAYIS 2013

ru yapmayacak m›y›z?” dedi, sonra yard›mc›s›na "Konuklar›m›z var, birfleyler ikram etsene Çiçek" dedi, banyoya girdi. Banyodan ç›k›nca bize hak verdi¤ini söyledi: "Do¤ru söylediniz” dedi. “Hava gerçekten çok so¤uk ama, su da çok so¤uktu…" Saf saf sordum:"S›cak su akm›yor muydu hocam?" dedim. Öyle bir bakt› ki yüzüme: "S›cak su mu dedin? Sabah sabah s›cak suyla m› banyo yap›l›r, çocuk?” ***

ki o hastan›n ailesinin tüm bireyleri de bambaflka bir anlamda sa¤l›klar›na kavuflacaklar, mutlu olacaklard›r. Bu da bir hekimin, topluma yapmas› gereken hizmetlerden biridir.”

P

oliklinikte rastlad›¤› bir hastan›n durumunun “örnek bir vaka” oldu¤unu gördü¤ünde, hiçbir ücret ödetmeden o hastay› hemen “e¤itim vakas›” olarak hastaneye yat›r›r, hem tedavisini yaparak hastay› sa¤l›¤›na kavuflturur, hem de “ö¤renci-

Hüsnü Göksel hocam›z “ö¤rencileri” ni yaln›zca t›bbi bilgileri ve deneyimleriyle e¤itmekle yetinmezdi; onlara “insan” olman›n gereklerini davran›fllar›yla göstererek, bir hekimi toplum karfl›s›ndaki “ayd›n sorumlulu¤u” yap›s›yla da donat›rd›.

C

o¤umuz bir hastal›¤›n, yaln›zca o hastal›¤a yakalanan kifliyi etkiledi¤ine inan›r, iyilefltirme çal›flmalar›m›z› hasta olan o kifliye odaklanarak yapar›z. Hüsnü Göksel hocam›z›n gözünde ve elbette gönlünde, bu tablo çok de¤iflikti. Ondan bir hastal›¤›n, yaln›zca “yakalad›¤›” kifliyi de¤il, o kiflinin tüm aile bireylerini etkiledi¤i gerçe¤ini ö¤rendik. “Hastan›n ailesinin tüm bireyleri, gözlerini bizim üstümüze dikmifllerdir ve tüm dikkatleriyle hastalar›n›n iyileflme sürecini beklemektedirler” derdi. “Bir hekim olarak biz hastam›z› sa¤l›¤›na kavuflturdu¤umuzda, biliniz 38

si” hekimlerin e¤itimini gelifltirirdi. *** Hüsnü Göksel hocam›z “ö¤rencileri”ni yaln›zca t›bbi bilgileri ve deneyimleriyle e¤itmekle yetinmezdi; onlara “insan” olman›n gereklerini davran›fllar›yla göstererek, bir hekimi toplum karfl›s›ndaki “ayd›n sorumlulu¤u” yap›s›yla da donat›rd›. Sokakta kendisinden para isteyen bir çocu¤u, cebinden ç›kard›¤› bir tutam parayla yan›ndan savuflturmak yerine, çocu¤un evine gidip, ailesiyle tan›flmas›n›, sonra da y›llarca o aileye destek olmas›n› çok sonra ö¤rendik ama, hiçbir zaman unutmad›k. “Fakat hocam, o yoksul çocuklar-


BD MAYIS 2013

dan ve ailelerinden o kadar çok var ki toplumumuzda, hangisiyle bafla ç›k›labilir” diyerek özetledi¤imiz karfl› görüflümüze de, “Sahildeki deniz y›ld›zlar›n› sulara atan” kiflinin yan›t›yla karfl›l›k verirdi: “O kifli ve o aile için farkediyor ya, önemli olan odur…” *** Ülkenin özellikle üniversite yerleflkelerinde kurflunlar›n havalarda uçufltu¤u bir döneminde vurulan ö¤renciyi kuca¤›na alarak kurflun ya¤muru alt›nda ameliyathaneye kofltururken, bir yandan da parma¤›n› kurflun yaras›na sokup, ö¤rencinin kan›n› durdurmaya çal›flmas›n›, bu sahneyi gözleriyle gören onun hiçbir ö¤rencisi, hiçbir zaman unutmam›flt›r. Türk siyasal tarihinde “Kanl› Pazar” olarak yerini alan 1 May›s 1977 günü, Taksim'deki mitinge kat›lmas›n› elefltiren meslektafllar›na onun, "Ben yanmazsam, sen yanmazsan nas›l ç›kar karanl›klar ayd›nl›¤a" yan›t›n› biz ö¤rencileri, her zaman gururla an›msad›k.

Ö

¤rencileri d›fl›nda, Prof. Dr. Hüsnü Göksel hocam›z›n ülkemizin tüm ayd›nlar› taraf›ndan da gururla an›msanan bir “demokratik eylem”i de, yazar Aziz Nesin’le birlikte kaleme ald›¤› “Ayd›nlar Dilekçesi” olay›d›r. Ülkenin sorumluluk sahibi ayd›nlar› taraf›ndan imzalanan “Ayd›nlar Dilekçesi”ni Hüsnü Göksel hocam›z, Çankaya’ya kendi götürmüfl ve dönemin “Devlet Baflkan›” Orgeneral Kenan Evren’e kendi elleriyle vermek istemiflti. Fakat Çan-

kaya Köflkü’nde bu iste¤i kabul edilmeyince, yeni bir örnek eylemde bulunmufl, dilekçeyi Orgeneral Kenan Evren’in makam odas›n›n kap›s›na b›rakm›flt›. Bu eylemi nedeniyle hakk›nda soruflturma aç›lan hocam›z mahkûm oldu, fakat onun bu “suçu” affedildi.

H

üsnü Göksel hocam›z tüm ayd›nlara yeni bir ders daha verdi ve bu aff› kabul etmedi, bir üst mahkemeye baflvurarak, kendisini ve dilekçede imzalar›n› bulunan ayd›nlar› suçlu bulan yasa maddesini “mahkemeye verdi”, bu maddenin Anayasya ayk›r› oldu¤unu belirtti. Mahkemenin bu görüflü kabul edip, “Söz konusu maddenin Anayasa’ya ayk›r› oldu¤una” karar vermesi üzerine hocam›z, hem yeni bir demokratik zafer daha kazanm›fl oldu, hem de ülke ayd›nlar›na ve ö¤rencilerine verdi¤i derslerine, bu cesaretli eylemiyle yeni bir ders daha eklemifl oldu. *** Prof. Dr. Hüsnü Göksel hocam›z, 83 yafl›nda son nefesini verdi¤i 1 Ekim 2002 tarihinden buyana, tüm bilimsel bilgi ve deneyimiyle oldu¤u denli, insan› insan yapan özellikleriyle, vatanseverli¤iyle, demokratik haklar›na sahip ç›kt›¤› bilinci ve cesaretiyle, ulusuna karfl› olan ayd›n sorumlulu¤unu ödünsüz yerine getirebildi¤i dürüstlü¤ü ve yaflam› boyunca üzerine toz kondurtmad›¤› onuruyla da bir örnek hocam›z ve ayd›n›m›z olarak yaflam›n› bugün de aram›zda ve önümüzde sürdürüyor, 11 y›ldan bu yana yatmas›na karfl›n Silivri’de, aile kabristan›nda.• 39


Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY

Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.

1 Faks (Fr.)

6 Konjonktivite (Fr.) 11 Triyaj (Fr.)

2 Jüpon (Fr.)

7 Nötralize (Fr.)

12 Sinerji (Fr.)

a-Bitki nakli b-Efl zamanl› c-Görevdefllik d-Eflitlemek

a-Uyuflturma b-Öfkelendirici c-Bir element d-Etkisizlefltirilmifl

a-‹ç etek b-Sabit fikir c-Pilot d-B‹r gezegen

8 Dezenformasyon (Fr.) 13 Etap (Fr.)

3 Penye (Fr.)

a-Öndelik b-Parçac›k c-Resimleme d-Tarama kumafl

a-Organ aktar›m› b-Engelleme c-Eksiltmek d-Bilgi çarp›tma

4 Manevra (‹ta.)

9 Minimize (Fr.)

a-Biçimleme b-Hareket, gidiflgelifl c-Bezenti d-‹z düflümü

a-‹yimser b-Züppe c-Önemsiz, de¤ersiz d-Kesin uyar› Yan›tlar: 151. sayfada

a-Üst düzey b-‹ntihal c-Konak d-Eleme 14 Optimist (Fr.)

a-Bilgilendirme b-Küçültülmüfl c-Biçimsel d-Basit, baya¤› 10 Lokal (Fr.)

5 Kadük (Fr.)

40

a-Eleme b-Çivileme c-Burgaç d-Emir eri

a-Göz yang›s› b-Toplu yar›fl c-Verimsiz d-Uçufl kart›

a-Burgaç b-Baya¤› c-Belgegeçer d-‹leti

a-Dedikodu yapan b-Köktendinci c-Mini gösterici d-‹yimser 15 Monitör (Fr.)

a-De¤iflim b-E¤lence yeri c-At gezdirmeli¤i d-Dufl kabini (Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca

a-Mini gösterici b-Nicelik c-K›sa koflu d-Kümelenme


BD MAYIS 2013

Baflkent Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri

Baflkent Üniversitesi'nde 13-20 Kas›m 2012 tarihleri aras›nda düzenlenen Prof. Dr. Mehmet Haberal Bilim ve Sanat Etkinlikleri program›n›n son gününde Prof. Dr. Mehmet Haberal ile çal›flma f›rsat› bulan arkadafllar› Prof. Dr. Zafer Öner, Prof. Dr. Gülnaz Aslan ve Prof. Dr. Gökhan Moray, Prof. Haberal ile yaflad›klar› ilginç an›lar› etkinli¤e kat›lan konuklarla paylaflt›. Ocak say›m›zda bafllad›¤›m›z yaz› dizimize Prof. Dr. Gülnaz Aslan’›n an›lar›n›n son bölümü ile devam ediyoruz.

Prof. Haberal ile 7 Gün 24 Saat Prof. Dr. GÜLNAZ ASLAN’dan naklen

Yine bir gece yar›s› evde telefonla

uyand›m: “Gülnaz neredesin?” Mehmet’in sesi. “Evdeyim” dedim. “Evde ne ar›yorsun bu saatte?” fleklinde bir sitem. K›zd›m, ö¤len 12 de¤il gecenin 12’si nerede olunur bu saatte... Kanamal› acil bir hasta gel-

mifl hemen hastaneye kofltum. Son bir an›m› daha anlatmadan geçemeyece¤im. Akademik kurul toplant›s›nday›z, Mehmet Bey anlat›yor: “K›z›lcahamam Patalya Otel'in önünde inflaat var, bitmesi laz›m. Gece de çal›fl›lacak tabii, ben de çal›fl›yo41


BD MAYIS 2013

rum, demir çekiyoruz. O arada otel çal›flanlar›ndan biri geldi, otelde kalanlar flikayet ediyormufl, gürültü oluyormufl diye. Düflünebiliyor musunuz çal›flmak onlar› rahats›z ediyormufl, böyle bir fley olabilir mi?” O kadar inanarak söylüyor ki itiraz etmek mümkün de¤il. Ben “Ama onlar otele dinlenmek için gelmifller, çok hakl›lar” deyince, bana da k›zd›. Çünkü arkadafl›m çal›flmay› bir din gibi yaflar hep, ibadet sayar, çal›flana dokunulmaz, önünden geçilmez. 7 gün 24 saat bu böyle...

H

aberal, kendisine hiç

zaman ay›rmaz. 45 y›ld›r çal›flma arkadafl›y›m bilimsel toplant›lar hariç y›ll›k izin, tatil, gezi yapt›¤›n› görmedim, kimse de görmemifltir. Kendi çocuklar›ndan biri anlatm›flt›: Bir tatil

d›¤› tek zaman, arada bir yüzdü¤ü zamanlard›r. ‹lgili olarak akl›ma geldi; bir gün yo¤un bak›ma geldi¤inde doktorlardan birini kolu atelde görünce “Ne oldu?” diye sordu¤unda “Spor yaparken kolunu incitmifl” dedim. Bana k›zd›: “Eve gitmesi, hareket ettirmemesi gerekir” diye ›srar etti. Hassas da bir yan› vard›r böyle... Arkadafl›m›z önemli olmad›¤›n› çal›flmak istedi¤ini belirtince “Kardeflim, bilmiyorsan niye yap›yorsun bu sporu?” dedi, ben de “Ne var, sen de yüzüyorsun” deyince “‹yi de, ben bo¤ulup geldim mi hiç?” demiflti... Bir de hastalardan birinden duydum “Her cuma Kocatepe’ye gelir” demiflti. Dikkat etti¤imde, cuma ö¤len saatlerinde hastanede olmad›¤›n› fark ettim gerçekten. Kesinlikle ibadetinden ve siyasi görüflünden çevresine söz etmez Haberal, ama yeri geldikçe Kuran surelerinden nakleder bize. Birkaç kere evdeki Kuran mealine do¤ru mu diye bak›p ve verdi¤i bilginin do¤rulu¤una flaflt›¤›m› kendisine

Haberal, kendisine hiç zaman ay›rmaz. 45 y›ld›r çal›flma arkadafl›y›m bilimsel toplant›lar hariç y›ll›k izin, tatil, gezi yapt›¤›n› görmedim, kimse de görmemifltir. günü eve gelip: “Haydi, sizi bugün gezdireyim” demifl. Herkes flafl›rm›fl, binmifller arabaya. Kendilerini kampüsteki inflaatta bulmufllar, tüm inflaat› ailece gezmifller. fiaka de¤il, gerçek. Bildi¤im kadar›yla, kendine ay›r42


söyledi¤imde: “Seni de hiçbir fleye inand›ram›yorum” deyip bana bir kuran meali hediye etti. Rektörümüzün, siyasetle ilgilendi¤ini biliriz ama Baflkent Üniversitesi' nde politika yoktur. Tüm üniversite ö¤retim üyeleri olarak, siyasetin üniversiteye sokulmam›fl olmas› bizlere huzur vermifl, k›yaslayarak da bu durumun k›ymetini bilmiflizdir. Örnek olarak, bir belediye seçimi s›ras›nda oyuma karar vermede iki aday aras›nda karars›zl›k yaflarken, Mehmet’ten yard›m isteyeyim dedim, kar›flmayaca¤›n› tahmin etti¤im halde sordum “Kendi karar›n› kendin ver” deyip, de¤il etki etmek, üzerinde bile durmam›flt›.

Derdi sadece vatan›, h›rs› ve sevdas› ise sadece mesle¤i olan, çal›flmay› ibadet sayan, vefay› kendinde bar›nd›rm›fl, cesur müteflebbis, yalakal›k bilmez, zararl› olacak kadar yufka yürekli, ancak kronik muhalif bir Haberal.

n›lar bitmez, dile kolay 45 y›ll›k bir beraber çal›flma. Derdi sadece vatan›, h›rs› ve sevdas› ise sadece mesle¤i olan, çal›flmay› ibadet sayan, vefay› kendinde bar›nd›rm›fl, cesur müteflebbis, yalakal›k bilmez, zararl› olacak kadar yufka yürekli, ancak kronik muhalif bir Haberal. Tüm bunlar bir yana arkas›nda hiçbir holding, kara para ve petrolleri olmadan 7 gün 24 saat çal›flarak, t›rnaklar›yla kazarak ülkesine bunca hizmet ve eser veren, ülkesinin uluslararas› tan›nmas›nda önemli rol üstlenmifl bu

A

insana reva görülen böylesi haks›zl›k ancak bellek zaaflar›, vefas›zl›k, k›ymet bilmezlik içindeki bir toplumda rastlanabilir diye düflünüyorum... Haberal’›n bu ülkeye ve ülkenin en tepedekileri dahil, herkese hakk› geçmifltir, hiç birimize hakk›n› helal etmesin, hak etmiyoruz çünkü. Allah'›n adaletini kimsenin etkileyemeyece¤ini bile bile, haks›zl›klar›n vebali nas›l tafl›n›r, bu günah›n aff› nas›l beklenebilir. Yaln›zca Allah’a güvenerek umudumuzu koruyor ve en k›sa zamanda 7gün 24 saat hizmet için üniversitesine dönmesini bekliyoruz. • 43


Ansiklopediden Bir Sayfa Mete Tizer

Fransa’n›n siyasal ve toplumsal tarihine damgas›n› vurmufl bir dava

Dreyfus Davas› Dreyfus Davas›, 1894-1906 y›llar› aras›nda, Frans›z kamuoyunun ikiye bölünmesine neden olan, hukuka ayk›r› siyasal bir davad›r. rans›z gizli haber alma servisinin; çift tarafl› ajan olarak çal›flan bir bayan görevlinin, Paris’teki Alman askeri ataflesinin k⤛t sepetinde yapt›¤› öne sürülen bir araflt›rmada, “Frans›z Milli Savunmas›na ait gizli belgelerle ilgili imzas›z bir mektup bulundu¤unu” aç›klamas›yla bafllad›. Bir Frans›z binbafl› konuyu araflt›rmakla görevlendirildi ve emrine “el yaz›s›” uzman›

F 44

iki kifli görevlendirildi. Bu uzmanlar mektuptaki el yaz›s›n›n “Dreyfus”a ait oldu¤una dair rapor verdi ve bu imzas›z belgeye ve rapora dayan›larak Frans›z ordusunda subay olan Yüzbafl› Dreyfus casuslukla ve vatana ihanetle suçland›. 1894’te Dreyfus’un rütbesi söküldü ve cezaevine konuldu. Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yarg›lanan Dreyfus, kendisine gösterilmeyen belgelere dayan›larak


BD MAYIS 2013

Kamuoyu bask›s›yla k›sa bir süre sonra serbest b›rak›ld›, ancak hâlâ suçlu say›l›yordu. ransa devleti Dreyfus’ a “af” önerdi. Dreyfus kabul etmedi. Mahkemede aklanmak istedi¤ini söyledi. Ayd›nlar›n bask›s› devam etti. 1904’te davan›n yeniden bak›lmas› kararlaflt›r›ld› ve 1906’ da Yarg›tay taraf›ndan Dreyfus’u mahkûm eden ilk karar iptal edildi.

F Alfred Dreyfus ömür boyu hapisle cezaland›r›ld› ve bir adaya sürgüne gönderildi. nlü Frans›z yazar› Emile Zola, 1898 y›l›nda Frans›z Cumhurbaflkan›’na hitaben “Suçluyorum” bafll›¤›yla yazd›¤› mektubu L’Aurore adl› gazetede yay›mlad›. Zola, kamuoyuna aç›k bu mektubunda, Dreyfus’u kan›t olmaks›z›n mahkûm etti¤i için Genelkurmay Askeri Mahkemesi’ni a¤›r bir dille suçluyordu. Kamuoyunun a¤›r bask›s› sonucu Dreyfus’u suçlayan belge yeniden kurulan bilirkifli heyetine gönderildi ve Dreyfus davas›n›n esas›n› oluflturan, imzas›z belgenin sahte oldu¤u kan›tland›. Bu sahte belgeyi düzenleyen Albay dayanamay›p intihar etti. Yarg›tay davan›n yeniden bak›lmas›na karar verdi. 1899’da Dreyfus, Harp Divan›’nca yeniden yarg›land›. Bu kez hafifletici sebeplerle, ömür boyu hapis cezas› 10 y›l hapse çevrildi.

Ü

Dreyfus’un rütbelerinin sökülüflü Dreyfus akland›, bütün haklar› iade edildi, yeniden orduya al›narak “Legion D’honneur” niflan› ile ödüllendirildi. Dreyfus’u haks›z yere mahkûm eden mahkeme heyeti, sahte belgeyi düzenleyenler, tarafl› bilirkifliler ve bilerek do¤ruyu söylemeyenler bütün dünyada lanetlendi. metetizer@butundunya.com.tr 45


Bu çal›flma; •Dersim konusu Alevilik sorunu mudur? Yoksa Alevilikle do¤rudan ilintili olmayan etnik bir konu mudur? •Dersim harekat› bir ayaklanma sonucu mudur? •Dersim olaylar›n›n günümüz ayr›l›kç› giriflimleri ile benzerlikleri nelerdir? •Dersim Harekat›nda Atatürk’ün etkinli¤i nedir? gibi sorular›n, tarafs›z bir yaklafl›mla ve belgelere dayan›larak yan›tlanmas› günümüz ve gelecek için derslerin ç›kar›l›p, deneyimlerin kazan›lmas›na yard›m amac›yla yap›lm›flt›r.

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


BD MAYIS 2013

Otopsi Cengiz Özak›nc›

Türkiye Cumhuriyeti’ne

YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI 8

71 Y›l Sonra Dünyada ve Türkiye’de ‹lk Kez T›pk› Bas›m ve Tam Metin

24 fiubat 1942 Struma Facias›’nda Türkiyenin Suçsuzlu¤unu Kan›tlayan ‹NG‹L‹Z DEVLET ARfi‹V‹NDEN G‹ZL‹ BELGELER

Ç

Ço¤u Hazar Türk kökenli 800 dola-

y›nda Aflkenaz Yahudi kardeflimiz, 2. Dünya Savafl› y›llar›nda, Do¤u Avrupa’y› iflgal eden Nazi’lerin uygulad›¤› soyk›r›mdan kurtulmak için, Romanya’n›n Köstence liman›ndan, köhne Struma gemisine doluflarak, Filistin’e gitmek üzere yola ç›km›fllar; ancak bu yolculuk, yaz› dizimizin önceki 7 bölümünde belgelerle gözler önüne serdi¤imiz üzere, geminin 24 fiubat

1942 günü, fiile’nin 5-6 mil bat›s›nda bir Sovyet denizalt›s› taraf›ndan torpillenerek bat›r›lmas›yla son bulmufltu. Patlamada denize düflenler k›sa süre içinde donarak ölmüfller; bir tek 19 yafl›ndaki David Ben Yakov Stoliar, fiile’deki “tahlisiye” görevlilerince kurtar›lm›fl; “Ad›m, David... Torpillenerek bat›r›ld›k...” diyen David’in ‹stanbul’a götürülmeden önce 25 fiubat günü fiile’de yapt›¤› bu ilk aç›k47


BD MAYIS 2013

lama, 26 fiubat günlü Ulus gazetesinde yay›mlanm›flt›. Ancak, David Stoliar, Struma’dan sa¤ kurtulan tek yolcu de¤ildi. Struma ‹stanbul liman›nda demirliyken, do¤um sanc›s› tuttu¤u için karaya ç›kart›l›p Balat’taki Or Hayim Musevi Hastanesi’ne kald›r›lan Medea Solomonowitz de kurtulan

bir kaç kifliden biriydi. Filistin’deki ‹ngiliz yönetimi’nin Struma batt›ktan sonra vize verdi¤i Medea, ifllemler için ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü’ne gitmifl; orada patlamadan sa¤ kurtulan David Stoliar’la karfl›laflm›fl ve David ona, Struma’n›n “kimli¤i bilinmeyen bir denizalt› taraf›ndan torpillene-

Dünyada ve Tükiye’de 71 y›l sonra ilk kez t›pk› bas›m. 48


BD MAYIS 2013

Faciadan sa¤ kurtulan David Stoliar’›n, olaydan k›sa süre sonra, Filistin’de ‹ngiliz polisine verdi¤i ifade. 71 Y›l Sonra, Dünyada ve Türkiye’de ‹lk Kez T›pk› Bas›m, Tam Metin (Sayfa 1) 49


BD MAYIS 2013

Faciadan Sa¤ Kurtulan David Stoliar’›n, Olaydan K›sa Süre sonra, Filistin’de ‹ngiliz Polisine Verdi¤i ‹fade. 71 Y›l Sonra, Dünyada ve Türkiye’de ‹lk Kez T›pk› Bas›m, Tam Metin (Sayfa 2) rek bat›r›ld›¤›”n› söylemiflti. Filistin’e David’den önce ulaflan Medea, ondan duyduklar›n› 15 Nisan 1942 günü Filistin’deki Yahudi Ajans›’na aktarm›flt›. Her nedense Struma konulu yay›nlar›n hiç birinde yer almayan bu bilgiyi, Jewish Telegraph Agency’ nin 16 Nisan 1942 günlü bülteninde buldum. Medea’dan iki hafta sonra Filistin’e ulaflan David, 3 May›s 1942 günü 50

Filistin’deki ‹ngiliz Polisi’nce sorguya çekilmifl, fakat verdi¤i ifade Struma konulu yay›nlar›n hiç birinde tam metin olarak yay›mlanmam›flt›. David Stoliar’›n bu ifadesini, ‹ngiliz Devlet Arflivleri’nde gizlili¤i kald›r›lm›fl belgeler aras›nda buldum. Dünyada ve Türkiye’de ilk kez t›pk› bas›m ve tam metin olarak yay›mlad›¤›m›z bu ifadesinde Stoliar, flunlar› söylüyor:


BD MAYIS 2013

14 Aral›k 1941 günü ‹stanbul’a vard›k. Geminin motorunun onar›lmas› uzun zaman ald›¤› için ‹stanbul’da iki ay kadar kald›k. Motorun onar›m› tamamland›ktan sonra, Filistin’den vize gelecek umuduyla bir süre daha ‹stanbul’da kal›p bekledik. Bu bekleyiflimiz iki hafta kadar sürdü. Süre dolduktan sonra Türk polisi geldi ve gemiyi Karadeniz’e götürdü. David Stoliar kendisini kurtaran bal›kç› ‹smail Polis bize Türkiye’yi terk Aslan’› 2005 y›l›nda fiile’ de ziyaret etmifl, yazd›¤› edip Romanya’ya dönmek kitapta ismi geçmesi nedeniyle ‹smail Aslan’dan zorunda oldu¤umuzu bildir"telif istemeyece¤ine" dair imzal› bir belge alm›flt›r. di. Baz› yolcular d›fl›nda hiç birimiz direnemedik. Polis, Suret karfl› ç›kanlar› zorla bast›rd›. Yaklafl›k David Ben Yakov Stoliar’›n ‹fadesi Yafa’da, C.I.D (Criminal Investigation Department – Suç Soruflturma Bölümü) ofislerinde, 1942 May›s›n›n 3.üncü günü saat 10:00’da al›nd›: Romanya’da, Bükrefl’te, Pandalis adl› bir gemi sahibi vard›. Bildi¤im kadar›yla o, birinin ad› Meisner di¤erinin ad› Breibo olan iki Yahudi ile ortakt›. Tan›mad›¤›m baflkalar› da vard›. Yaklafl›k bir y›l önce, Yahudiler’i Romanya’dan Filistin’e götürecek bir düzenleme yap›ld›¤›n› gazeteden ö¤rendik. San›r›m ben kaydolan son kifliydim. 7 Aral›k 1941 günü Bükrefl’ten Köstence’ye ve 12 Aral›k 1941 günü de Köstence’den hareket ettim. Köstence’den kalkan gemide, benimle birlikte 769 erkek, kad›n, çocuk vard›. ‹stanbul’a gitmek üzere Romanya’dan ayr›ld›k. ‹ki günlük yolculuktan sonra,

David Stoliar: "Geminin motorunun onar›lmas› uzun zaman ald›¤› için ‹stanbul’da iki ay kadar kald›k. Motorun onar›m› tamamland›ktan sonra, Filistin’den vize gelecek umuduyla bir süre daha ‹stanbul’da kal›p bekledik."

51


BD MAYIS 2013

100-120 polis vard›. Gemiyi k›y›dan yaklafl›k 10 kilometre uza¤a götürüp b›rakt›lar. Bu olay, geceleyin oldu; sabah erken saatlerde, ben uyumaktayken bir patlama oldu. Denize atlad›m ve yaklafl›k 24 saat boyunca kendimi korudum. An›msad›¤›m kadar›yla bir Türk motoru beni buldu ve hastaneye götürüldüm. Hastanede iki hafta kald›m. Ç›kt›ktan sonra polise götürüldüm. Bir buçuk ay kadar hapsedildim. Vizem ç›kt›ktan sonra Türkiye’den ayr›ld›m, Filistin’e geldim. Gemi batmaya bafllad›¤›nda ben ikinci kaptanla birlikteydim. ‹kimiz birlikte denize atlad›k. Benim yan›mdayd›. Bana söyledi¤ine göre, patlamaya onun gördü¤ü bir torpido neden olmufl. Patlama Türk k›y›lar›ndan yaklafl›k 10 kilometre uzakta gerçekleflti. Sahili gördüm. Sahilden de bizi gördüklerine inan›yorum. K›y›dan hiç kimse bize yard›ma gelmedi. Denizde benimle birlikte olan ikinci kaptan kurtarma botunun ulaflmas›ndan yar›m saat kadar önce görünmez oldu. Romanya’dan ‹stanbul’a vard›¤›m›zda yiyeceklerimiz Brod adl› bir Yahudi taraf›ndan sa¤land›. Hapisten kurtulduktan sonra, b›rak›ld›¤›m Suriye s›n›r›na kadar bana bir Türk polisi efllik etti. Bafltan sona yeniden okundu, Rusçaya çevirisi yap›ld› ve do¤rulu¤u itiraf edildi. Sgr David Stolar. ... Struma Facias›’nda Türkiye Cumhuriyeti’ni katillikle suçlayanlar: “Gemi Türk yetkililerce motor52

Stoliar’›n 3 May›s 1942 günü Filistin’de ‹ngiliz Polisi’ne verdi¤i ifade; Struma’n›n motorsuz olmad›¤›n›; geminin motoru onar›ld›ktan sonra Karadeniz’e geri gönderildi¤ini kan›tlamaktad›r. suz olarak Karadeniz’e geri gönderilmifltir, ki bu da yolcular› ölüme terketmektir” diyorlar. Dedikleri gerçek olsayd›, ben de kat›l›rd›m bu suçlamaya... Oysa, faciadan sa¤ kurtulan David Stoliar’›n 3 May›s 1942 günü Filistin’ de ‹ngiliz Polisi’ne verdi¤i ifade; Struma’n›n motorsuz olmad›¤›n›; geminin motoru onar›ld›ktan sonra Karadeniz’e geri gönderildi¤ini kan›tlamaktad›r. Dünyada ve Türkiye’de ilk kez t›pk› bas›m ve tam metnini yay›mlad›¤›m bu belgenin bugüne dek Türkiye’yi suçlayanlarca tam metin olarak yay›mlanmam›fl olmas›n›n nedeni, anlafl›l›yor de¤il mi? • cengizozakinci@butundunya.com.tr

Gerçe¤in ömrü sonsuzdur. F.Herczeg


Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop

Sermet Ça¤an’›n

AYAK . BACAK FABR‹KASI ermet Ça¤an, tiyatronun bir tutkunuydu. Oyunculuktan dekoratörlü¤e, tasar›mc›l›¤a, çevirmenli¤e, yönetmenli¤e uzanan alanlarda tiyatroya hizmet etmiflti.

S

Türkiye'de toplumsal uzlaflmazl›¤›n t›rmand›¤›, ayd›nlar›n, sanatç›lar›n toplumcu çözümler gelifltirdi¤i dönemde Ö¤retmenler Sendikas›'n›n (TÖS) kurdu¤u tiyatronun bafl›na getirildi.

53


BD MAYIS 2013

Dönemin koflullar› yüzünden pek de uzun sürmeyen bu çal›flman›n ard›ndan Ça¤an'›n tiyatro yaflam›, daha baflka devrimci, öncü kurulufllar›n sahnelerinde devam etti. Kendisinin yaz›p yönetti¤i "Ayak Bacak Fabrikas›" onun oyun yazarl›¤›n›n çok yank› uyand›ran, çok baflar›l› ilk ad›m›n› oluflturdu.

O

ONUN YAPITLARI 1960'lar Türki-

ye'sinin sorunlar›n› sahneye getirirken toplumcu Bat› tiyatrosunun ça¤dafl uygulamalar›n›, geleneksel gösteri sanatlar›m›z›n ö¤eleriye birlefltiriyordu. Ünlü yap›t› "Ayak-Bacak Fabrikas›"n›n kayna¤›, Anamur'un orman köylerinde yaflanm›fl gerçek olaylard›. Bu çevrede yeterli bu¤day bulamayan köylülerin, hayvan yemi olarak kullan›lan "fink" tohumundan ekmek yapmas› onlar›n kötürüm olmalar›na yol aç›yordu. Sermet Ça¤an'›n tiyatro sahnesine aktard›¤› olay kapsam›nda, toprak a¤alar›, politikac›lar, ba¤›ml› yarg›çlar, ç›karc› din adam› oyundaki yerlerini alm›flt›r. Dönemin güncel sorunlar›n› oluflturan din sömürüsü, d›fl yard›m, montaj sanayisi de ana konuya eklenmifltir. Yap›t›n anlatt›klar›, ad› verilmeyen, uzak bir ülkede geçmifl gösterilir. Sahneye ç›kacak din adam› da bir papazd›r! Oyun bafllarken o y›l topraklar›ndan iyi ürün alm›fl köylüler flenlik yaparlar; hayvanlar›n› bile bu¤dayla besleyecek duruma gelmifllerdir. A¤alar/derebeyleri ise hayvan yemi olarak kullan›lan kara tohumu art›k köylülere

54

Ege Üniversitesi taraf›ndan sergilenen oyunun afifli satamayacak olduklar›ndan kayg›dad›r: 3. Derebeyi: Elleri biraz bollu¤a al›flmas›n. Kendilerinden geçtik; hayvanlara bile bu¤day yedirir bunlar. 2. Derebeyi: Giden y›l da böyle yapmad›lar m›? Bö¤ürene bu¤day, a¤layana bu¤day, an›rana bu¤day, a¤layana bu¤day... Bu¤day, bu¤day, bu¤-


BD MAYIS 2013

day... Bu¤day... 3. Derebeyi: Hayvan yemi diye kara tohum ektik, hâlâ ambarlarda bekliyor. Mal›m›z diye söylemiyorum ama ulusal servet bu! MBARLARDA milyonlarca

A

ton ulusal servet çürüyüp gidiyor diye yak›nan a¤alara, Papaz Efendi yol gösterir: Onu dinleyerek fief'in ç›kard›¤› buyru¤a göre, Kutsal Göl'deki kutsal bal›klar art›k yaln›zca bu¤dayla beslenecektir!

ÇIKAR ÇATIfiMALARI ORTASINDA SA⁄DUYUYA ANCAK "ÖKÜZ"ÜN SAH‹P GÖSTER‹LMES‹, YAZARIN ORTAYA KOYDU⁄U YAMAN B‹R ÇEL‹fiK‹D‹R. Halk›n inançlar›n› sömüren, yöneticilere yardakç›l›k eden sahtekâr din adam›, ellerinden bu¤daylar› al›nan, zararl› kara tohumla beslenmek zoruda kalan halk› oyun boyunca, yanl›fl yollara sürükler: Papaz: Hakl›yla haks›z› ay›rmak yüce Tanr›'n›n iflidir. Kul, zaman olur, kör olur, zaman olur duymaz olur. Bazan da hem görmez, hem duymaz olur. Körken yaln›z duyarak, sa¤›rken yaln›z görerek konuflur. Hem kör, hem sa¤›rsa anlams›z konuflur. Yüce devlet iflleri bizler için kâh görülmez, kâh

duyulmaz ifllerdir. 2. Vatandafl: Demedim mi ben savafl var. Namussuzum savafl var. Devlet ifli bu! Papaz: Al›nteriyle, bilek gücüyle, Tanr› himmetiyle yetifltirdi¤iniz bu¤daylar›n›z›n elinizden al›nmas› kutsal göldeki bal›klarla ilgilidir. (...) Son günlerde, bütün dileklerinizi Yüce Tanr›'ya ulaflt›ran kutsal bal›klar gözle görülür, elle tutulur flekilde azalma¤a bafllad›. Ülkemizin s›n›rlar› içinde kutsal bal›klara iliflecek inançs›z olmad›¤›na göre, açl›ktan ölüyorlar demektir. ALIKLARI bu¤dayla beslemek zorunda kalan, bu yüzden de art›k kendisi için bu¤day bulamayan halk, a¤alardan sat›n ald›¤› hayvan yemi kara tohumla beslenmek zorundad›r. Bunun sonucu ise, kötürümlüktür. Kötürümlü¤e karfl› ise önlem olarak özel giriflimciler koltuk de¤ne¤i sanayisini gelifltirir. Ard›ndan d›fl yard›m al›narak ayak bacak fabrikas› kurulur. Bütün bu yap›lanlar halk›n sorunlar›na hiç bir çözüm getirmez. Ç›kar çat›flmalar› ortas›nda, sa¤duyuya ancak "Öküz"ün sahip gösterilmesi, yazar›n ortaya koydu¤u yaman bir çeliflkidir. Öküz ise, oyunda halka ulaflamayan, onunla ayn› dili konuflmayan ayd›n› temsil eder. Sak›ncal› durumlar› görür. Ancak bunu anlatmay› beceremez. Konu ile ilgili olanlar, "Bir ülkenin paras›n›n konvertibl olmas› kolay de¤ildir. Tediye bilançosunun daima denk olmas› ve ani kriz-

B

55


BD MAYIS 2013

Foto¤raf: Özge fiahin

Ankara Üniversitesi’nde sahneye konan oyundan bir sahne befl bin hanede çöp tenekesi var. Kaç leri karfl›layacak büyük alt›n ve döviz tanesi dolu biliyor musunuz? Sadece rezervine sahip bulunmas› gerekir..." bir kaç yüzü. Bu adalet mi? Bu insanl›k m›? (Bir kadeh içki al›r) Bütün biçiminde konuflmaktad›r. Öküz bütün bu söylenenlerden bir bunlar yetmiyormufl gibi ülkemize fley anlamaz. Ama ondan aç›klama çöken felaket (kötürümlük) barda¤› istenince de vatandafllara, "Keynes'in tafl›ran son damla oldu. (‹çkiyi sonuna likidite teorisini biliyorsun. Keynes kadar içer.) Müdahale tam zaman›nda der ki: Fertler ellerindeki paray› tutma- olmufl ve baflar› sa¤lam›flt›r. Bundan y›, paradan baflka bir fley tutmaya ter- böyle bu ülkede her hanenin kap›s›nda cih ederler," diye bilgiç a¤z›yla aç›kla- a¤z›na kadar yemek art›¤› dolu çöp tenekeleri bulunacakt›r." malar yapmaya giriflir. Halk›n özgürlükleri s›n›rland›r›lKÜZ B‹LD‹KLER‹YLE halk› makta, yasalar›n getirece¤i haklar k›ayd›nlataca¤› yerde çekip s›tlanmaktad›r: Kad›n: Bu¤daylar›m›z› vermeyeyabanc› bir ülkeye gider. Köylü kad›n onun tafl›mas› gereken ce¤iz. Bu¤day ekmeyece¤iz. Kara toyükün alt›nda ezilir. Oyun yazar›, yö- hum yemeyece¤iz. (...) Hadi bakal›m neticilerin sorunlara somut çözümler greve. (Ba¤›rarak) Vermeyece¤iz! getirmesi gere¤ini vurgulamaktad›r. Ekmeyece¤iz! Yemeyece¤iz! Ba¤›raDarbeyle bafla geçmifl s›radan biri, ca¤›z! 3. Vatandafl: Grev kanununa göre, kafas›n› çöp tenekelerine takm›flt›r. Halk›n yaflam düzeyini çöp tenekeleri- grevciler, grev süresince ba¤›ramazlar nin bofl mu, dolu mu oldu¤una baka- ve konuflmazlar. K›z: Biz de sadece yürürüz; a¤rak ç›karma¤a çal›fl›r; tenekeler dolarsa hiç sorun kalmayaca¤›n› düflünür: layarak s›zlayarak yürürüz. 3. Vatandafl: Grev kanununa göre, "Ülkemizde befl bin hane var. Bu

Ö

56


BD MAYIS 2013

grevciler, grev yapt›klar› yerin önü- üç yarg›ç girer. Ellerindeki tabureleri ne, arkas›na, sa¤›na ve soluna hareket delikanl›n›n çevresine koyup otururlar.) edemezler. 2.Vatandafl: Bunlar kim? 1. Vatandafl: fiefin köflkünün 1. Vatandafl: Yarg›çlar. önünde greve bafllars›n›z. 2. Vatandafl: Derebeylerine ne 3. Vatandafl: fiefin köflkünün etraf›nda toplanmak, hele grev amac›yla kadar çok benziyorlar!" Felaketlerden bile yararlanmaya toplanmak yasakt›r. Kad›n: Burada, oldu¤umuz yerde, çal›flanlar eksik de¤ildir. Herkes kenhiçbir yere k›m›ldamadan dururuz. di ç›kar›n› kollamaktad›r. 1. Politikac›: Kuraca¤›m›z ayak Ne bu¤daylar› veririz, ne ekeriz, ne bacak fabrikas›, muhalif parti üyesi de kara tohum yeriz. 3. Vatandafl: Grevciler ayakta olan vatandafllar› da ayak bacak sahibi yapacakt›r. Onlar da bizler gibi koflagrev yapamazlar. K›z: Oturarak yapar›z. 3. Vatandafl: Grevciler, FELAKETLERDEN B‹LE grev süresince oturamazlar, oturur gibi yapamazlar, diz YARARLANMAYA çökemezler, çömelemezler. ÇALIfiANLAR EKS‹K Kad›n: Yatar›z, o halde, yatar›z. DE⁄‹LD‹R. HERKES 3. Vatandafl: ‹fl yapmadan KEND‹ ÇIKARINI ülkenin s›n›rlar› içinde bölgeyi KOLLAMAKTADIR. yatarak iflgal etmek yasakt›r.

P

OL‹T‹KACILARIN

amac› sorunlara çözüm getirmek de¤il, oy toplamakt›r: Sahnede izleyicinin karfl›s›na derebeyi olarak ç›kan oyun kiflileri az sonra polis, yarg›ç, politikac› olarak görünürler. Yazar böylece bunlar›n tümünün halk›n ç›karlar› karfl›s›ndaki gruplar› oluflturdu¤unu söylemifl olur! (II. Sahnede derebeyi k›l›¤›nda gördü¤ümüz üç polis girerler..,) Öküz: Kim bunlar be? 1. Vatandafl: fiefin polisleri... Öküz: Amma da çok derebeylerine benziyorlar ha." (Derebeyleri ile ayn› kifliler olan

cak, bizler gibi yürüyecektir. 2. Vatandafl: Biz n'olaca¤›z? Ne yapaca¤›z ayak bacak fabrikas› yap›ld›ktan sonra? 1. Politikac›: Siz vatandafl de¤il misiniz? 2. Vatandafl: Vatandafl›z elbette. Aya¤› tutmayan kötürüm olan vatandafllara koltuk de¤ne¤i yapan, koltuk de¤ne¤i satan özel teflebbüsçü vatandafllar›z. Geçimimiz bundan, biz aç m› kalaca¤›z?" Halka götürülen hizmet, ancak politikac›n›n ç›kar›na uygun düflecek biçimde ve ölçektedir: 57


BD MAYIS 2013

"Kötürüm vatandafllar aras›nda bir kur'a çekilecek ve kur'ada kazanamayanlara ayak bacak verilmeyecek, bu yolla da koltuk de¤ne¤i yapan özel teflebbüsçü vatandafllar kalk›nd›r›lacakt›r. Partimiz, oylar›n›zla iktidara geldi¤i takdirde, koltuk de¤ne¤i yapan vatandafllar›n eski al›fl verifllerindeki kazançlar›n› ayn› seviyede tutabilmek için yeteri kadar vatandafl› kötürüm b›rakmaya karar vermifltir." Ifi YARDIMDAN sa¤lanan ve kötürüm vatandafllara da¤›t›lan torbalardan tuvalet

D

ka¤›d›, difl f›rças›, sabun ve ayakkab› ç›kar. Ayak bacaklar sözde uzmanlar›n yanl›fl yönlendirmeleri sonucu, yerlerine yanl›fl tak›l›r. Kötürümlerden kimi art›k yerinde sayar, kimi yan yan, kimi geriye do¤ru gider. Kötü politikac›lar, ç›karc› ifl adamlar› yüzünden tek umut kayna¤›n›, "Horoztoto" denilen bir flans oyunu oluflturur. Sermet Ça¤an toplumsal içerikli epik tiyatro anlay›fl›n› benimsemifltir. Bu yap›y› geleneksel Türk tiyatrosu kayna¤›ndan beslenerek ustaca kulland›¤› görülmektedir... • konurertop@butundunya.com.tr

‹NSAN ‹NANDI⁄INA DENKT‹R

Bir fleyin imkâns›z oldu¤una inan›rsan›z, akl›n›z bunun neden imkâns›z oldu¤unu size ispatlamak üzere çal›flmaya bafllar. Ama bir fleyi yapabilece¤inize gerçekten inand›¤›n›zda, akl›n›z yapmak üzere çözümler bulma konusunda size yard›m etmek için çal›flmaya bafllar. Dr. David J. Schwartz Bilim adamlar› pirelerin farkl› yükseklikte z›playabildiklerini görürler. Birkaç›n› toplay›p 30 cm yüksekli¤indeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ›s›t›l›r. S›caktan rahats›z olan pireler z›playarak kaçmaya çal›fl›rlar ama tavandaki cama çarparak düflerler. Zemin de s›cak oldu¤u için tekrar z›plarlar, tekrar bafllar›n› cama vururlar. Pireler cam›n ne oldu¤unu bilmediklerinden, kendilerini neyin engelledi¤ini anlamakta zorluk çekerler. Defalarca cama çarpan pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla z›pla(ya)mamay› ö¤renirler. Deneyin ikinci aflamas›na geçilir ve tavandaki cam kald›r›l›r. Zemin tekrar ›s›t›l›r. Tüm pireler eflit yükseklikte, 30 cm z›plarlar! Daha yükse¤e z›plama imkanlar› vard›r ama buna cesaret edemezler. Cama çarpa çarpa ö¤rendikleri bu s›n›rlay›c› `hayat dersi`ne sad›k halde yaflarlar. Kaçma imkânlar› vard›r ama kaçamazlar. Çünkü engel art›k zihinlerindedir. Bu yaflanan olaya `cam tavan sendromu`(Ö¤renilmifl Çaresizlik) denir. Bir insan›n gelebilece¤ine inand›¤› en üst nokta, onun kendi cam tavan›d›r. Cam tavan›n›z, hayallerinizin tavan yüksekli¤ini gösterir. ‹nsan inand›¤›na denktir. Yapabilece¤ini düflündü¤ü kadard›r. 58


Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren

Babas›z kalman›n

dayan›lmaz a¤›rl›¤›

Çocukluk y›llar›mdaki en büyük korkular›mdan biriydi babas›z kalmak. Çünkü baz› arkadafllar›m›n babas› ya onlar do¤madan ya da 1-2 yafllar›ndayken bu dünyaya veda etmiflti.

B

abas›n› hiç görmemifl arkadafllar›m›n yüz ifadelerindeki buruklu¤u, gözlerinin derinliklerindeki özlemi ve hüznü hep hissederdim. durumda olan 3 arkadafl›m vard›. Oyun oynarken babam›n eve geldi¤ini gördü¤ümde, ben sevinerek koflard›m, onlar da boyunlar› bükük bizi izlerdi. Babam bir gün arkadafllar›m›n durumunu ö¤rendi. Ard›ndan da, “O¤lum, babas› olmayan arkadafllar›n›n yan›ndayken bana koflma. Bir de sen hissettirme babas›zl›klar›n›” diyerek uyard› beni. O günden sonra babam, arkadafllar›m› her gördü¤ünde, benden önce onlarla konufltu, saçlar›n› okflad›, yanaklar›ndan öptü.

59


BD MAYIS 2013

A

radan çok uzun y›llar geçti ve korktu¤um bafl›ma geldi. Kaç›n›lmaz son gerçekleflti. 26 fiubat 2013 tarihinde, ben de babas›z kald›m. Yafl›n›z ne olursa olsun, me¤er babas›zl›k, tarifi zor bir ac› ve eksiklikmifl. Babam Gani Evren, solunum yetmezli¤i yüzünden son 7 ayda 3 kez hastaneye yatt›. Hastaneye son giriflinde ise 5 hafta boyunca yo¤un bak›mda kald› ve orada vefat etti. Yo¤un bak›ma ziyaretçi al›nm›yordu. Sadece hastan›n yak›nlar›ndan 1 kifli, özel önlük ve galofl giyerek,

yi, sayg›l›, a¤›rbafll›, onurlu, çal›flkan, mert ve eli aç›k olmay› ö¤retti. Bunlar›, beni karfl›s›na al›p anlatarak de¤il, durufluyla, yaflam biçimiyle ve baz› insanlar› örnek göstererek ö¤retti. Evet, babam bana tek bir tokat atmad›, ama kafama bir kez yemek kafl›¤› ile vurdu. Ankara-Cebeci Ortaokulu’nda, matematik ve müzik derslerinden ikmale kalm›flt›m. Çok istemesine ra¤men ilkokulu bitirdikten sonra e¤itimine devam edemeyen, ailesine bakmak için 12 yafl›ndan itibaren çal›flmaya bafllay›p, ilk berber dükkân›n› da 13 yafl›nda Çok istemesine ra¤men ilkokulu açan babam, çocuklar›n›n okumas›n› istibitirdikten sonra e¤itimine devam üniversite yordu. Bu nedenle de, s›edemeyen, ailesine bakmak için navlardan ald›¤›m her notu 12 yafl›ndan itibaren çal›flmaya soran babama, ikmale kald›¤›m› söylemek çok zor bafllay›p, ilk berber dükkân›n› da bir iflti benim için. Karnemi al›p, çekinerek eve gel13 yafl›nda açan babam, mifl, ilk z›lg›t› da annemçocuklar›n›n üniversitede den yemifltim. Ö¤le yemeokumas›n› istiyordu. ¤i için babam eve gelince sofraya oturduk ve hiç sorservise girip, 3-5 dakika kalabiliyordu. mas›n› istemedi¤im soruyu sordu: K›z kardefllerimle, her gün babam›z› “S›n›f›n› geçtin mi?” birkaç dakika da olsa görmek için hasAnnem ve iyi karne getiren 2 k›z tanede bekledik. ‹flte o birkaç dakika kardeflim sessizli¤e gömülmüfltü sanbana, “Keflke sa¤l›¤›nda hep yan›nda ki. Ç›t ç›km›yordu. Karnemi inceleyen olsayd›m” dedirtti. babam, “Demek ikmale kald›n ha” dedi içini çekerek. Çok üzüldü¤ü belabam, sayg›y› ve sevgiyi ön liydi. Tabaktaki pilavdan bir kafl›k planda tuttu¤u içindir ki, bir ald› ve birkaç saniye ne yapaca¤›n› kez olsun kalbimi k›rmad›. B›- bilemez halde bana bakt›. Sonra anirak›n daya¤›, tokat bile yemedim ba- den elindeki kafl›¤› kafama indirdi. bamdan. Bana yalan söylememeyi, Çok flafl›rd›m, ama hiç a¤lamad›m. dedikodu yapmamay›, küfür etmeme- Çünkü babam› üzdü¤ümü ve hayal

B 60


k›r›kl›¤›na u¤ratt›¤›m› anlam›flt›m. Kafama yedi¤im kafl›k yaflam›m› de¤ifltirdi. O y›ldan sonra s›n›flar›m› hep ‘Teflekkür’ alarak geçtim. Yurtd›fl›nda iki üniversite bitirdim, lisansüstü e¤itim yapt›m. Yabanc› diller ö¤rendim. Bu olay akl›ma her geldi¤inde, “O kafl›k, kafamda birbirine de¤meyen kablolar›n temas›n› sa¤lad›” diye düflünerek güldüm.

Kafama yedi¤im kafl›k yaflam›m› de¤ifltirdi. O y›ldan sonra s›n›flar›m› hep ‘Teflekkür’ alarak geçtim.

abam, alt› yafl›mdan itibaren, yaz tatillerinde Kuran kursuna göndermeye bafllam›flt› beni. “Bu memlekette yobazlar, din simsarlar› ço¤al›yor. Dinimizi, Kuran’› herkesten iyi ö¤ren ki, do¤rular› anlatarak bunlar› susturabilesin” demiflti. Bunun yarar›n› çok gördüm. Özellikle siyasi yaflam›mda, girdi¤im her ortamda, din ve Kuran bilgimle, din taciri sahtekârlar› susturdum. Babam›n, beni tan›yanlar›n, “Memlekete faydal› bir evlat yetifltirmiflsiniz” dedi¤ini her duydu¤unda, yüzünün güldü¤ünü görmek, anlat›lmaz bir duyguydu. Babam çok iyi bir berberdi. Eski Cumhurbaflkanlar› ‹smet ‹nönü ile Celal Bayar’›n yan› s›ra eski D›fliflleri Bakan› Turan Günefl ve Baflbakan Bülent Ecevit baflta olmak üzere siyaset dünyas›ndan tan›nm›fl isimlerini birçok kez t›rafl etmiflti. Özellikle ‹smet ‹nönü

B

ve Bülent Ecevit’in babam›n yaflam›nda ayr› bir yeri vard›. ‹nönü ve Ecevit’in mütevaz› kifliliklerini örnek almam› her f›rsatta söyler, bu de¤erli devlet adamlar›n›n sözlerinden örnekler verirdi. Bana ö¤retti¤i gibi, kendisi de Türkiye’nin sorunlar›na çok duyarl›yd›. Son 29 Ekim Cumhuriyet Bayram›’nda, Eski Meclis’in önünde, halka biber gaz› s›k›ld›¤›n› ö¤rendi¤inde, hastaneden ç›kal› 1 hafta olmas›na ra¤men, olay yerine koflmufl, oradan An›tkabir’e yürüyenlerin aras›na kat›lm›flt›.

K

›z kardeflim babam› bulup, “Solunum yetmezli¤in var. Bu ortamdan büyük zarar görürsün” dedi¤inde, “Mustafa Kemal’in kurdu¤u Cumhuriyetin de¤erleriyle büyüdüm. Her fleye ra¤men o insan61


BD MAYIS 2013

lar›n yan›nda olmal›y›m? Zaten bir daha bayram göremem” yan›t›n› vermiflti.

P

rof. Dr. Mehmet Haberal’a ise büyük bir sayg› duyard›. 1980’li y›llarda Bahçelievler 5. Sokaktaki evimize tafl›nd›¤›m›zda, yavafl yavafl büyümeye bafllayan Baflkent Üniversitesi hastanesine komflu olmufltuk. Haberal Hoca’y› burada görür, “Ar› gibi çal›fl›yor. Bu millette, memlekete çok yararl› ifller yap›yor” derdi. Babam, Haberal’›n yaflam hikâyesini Rizeli olan esnaf komflusundan ö¤renmifl, yokluklarla mücadele etmekten yak›nd›¤›m zamanlarda, “O¤lum, dert yanma, gayret et. Mehmet Haberal’› örnek al. O da bizim gibi halktan biri. Tüm bunlar› baba paras›yla yapmam›fl. Görmüyor musun, herkesten çok çal›fl›yor. Ne zaman baksam bu sokakta görüyorum” diyerek örnek verirdi. Son y›llarda babam› en çok etki-

leyen olay, Prof Haberal’›n özgürlü¤ünün elinden al›nmas› olmufltu. Befl vakit namaz›nda Haberal için de dua ederdi. “O’nun özgür olmas›, onbinlerce insana, sa¤l›k, e¤itim, ifl, afl, yard›m demektir” sözlerini yeni tan›flt›¤› herkese tekrarlard›. Yo¤un bak›mdaki son günlerinde konuflmakta zorlan›yordu. Vefat›ndan 2 gün önce, güçlükle ifade etti¤i, “Mehmet Haberal’a vatana, millete yapt›¤› hizmetlerin bedelini mi ödetiyorlar? Haberal’›n özgürlü¤üne kavufltu¤unu görmeden, teflekkür etmeden gitmesem bu dünyadan” sözlerini unutam›yorum.

B

aflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nin, baflta yo¤un bak›m ünitesi olmak üzere tüm çal›flanlar›na ve Baflhekimi Say›n Prof Dr. Ali Haberal’a, babam›n tedavisi için gösterdikleri samimi çabalar› için çok teflekkür ediyorum. Mekân›n cennet olsun babac›¤›m.• gurbuzevren@butundunya.com.tr

Engeller Karfl›s›nda "Ustural›" Bir Berber...

‹ngiltere'de berberlik yapan Richard Arkwright adl› bir mucit, dokuma tezgah›n› icat etmiflti. Bu makine nedeniyle birçok iflçi ifllerini kaybedince Arkwright iflçi düflman› ilan edildi. Fabrikas› y›k›ld›, tüm kumafllar›na boykot ilan edildi. Sonunda mahkeme patentini iptal etti ve dokuma tezgah›n›n çal›flmas›n› durdurdu. Mahkemenin bu karar›ndan sonra bir gün yolda yürürken, baflar›s›n› çekemeyenlerden biri flöyle ba¤›rd›: "Sonunda Richard Arkwright berberin hakk›ndan geldik!" Arkwright döndü ve flöyle karfl›l›k verdi: "Zarar› yok" dedi. "Hâlâ hepinizi t›rafl edebilece¤im bir usturam var elimde." ‹fle s›f›rdan bafllayan Arkwright, çal›flmalar›n› sürdürdü ve ‹ngiltere'de modern dokuma fabrikalar›n›n kurucusu oldu. Öldü¤ünde, kraliçe taraf›ndan ödüllendirilmifl bir flövalyeydi. Gönderi: Sebahat Önen 62


Dünya Döndükçe Sabriye Afl›r

Yaflama sar›lmak için tek kol da yeterlidir!

azalar bir çok engelli için hayatlar›n›n dönüm noktas›d›r. Kemal Özdemir geçirdi¤i kazay› de¤il, onun izlerini silmeye bafllad›¤› an› yaflam›n›n dönüm noktas› olarak seçenlerden...

K

Foto¤raf: BARIfi BARLAS


BD MAYIS 2013

H

enüz dokuz yafl›ndayken bir tren kazas›nda sol kolunu kaybetti. Yaflama tek kolla tutunmay›, birçok insan›n mücadeleden vazgeçebilece¤i koflullar karfl›s›nda pes etmemeyi çok genç yaflta ö¤renmeye bafllayacakt›... Bir gün okulda atletizm seçmelerinin yap›ld›¤›n› gördü. Solu¤u yan›nda ald›¤› ö¤retmeni Canpolat Pamay’a, “Ben koflmak istiyorum” dedi. Bu cümleye soru anlam› katan çekimserli¤ini yerle bir eden, ona güç veren yan›t› duydu: “Tabii Kemal kofl!” O gün bafllad› koflmaya… Ve baflar›s› olimpiyatlara kadar uzand›… Zonguldak’ta 1960 y›l›nda dünya-

ya gözlerini açt›¤›nda, hiç kuflku yok ki, her an› mücadele içinde geçecek, ilk zorlu maratonuna bafllad› Kemal Özdemir. Bu zorlu maraton, yaflamd›... Tarlasuyu da denilen Osmançeri’de geçen çocuklu¤u, di¤erlerinden çok da farkl› de¤ildi. Haylaz ama sevimli bir çocuktu. Yard›mseverdi de… Mahalledeki teyzelerin çarfl›pazar dönüflü torbalar›n› tafl›r, arkadafllar›yla yard›m ederlerdi. Yaflam›n›n ak›fl›n› etkileyen olay› yaflad›¤›nda ise, henüz 9 yafl›ndaki bir ilkokul ö¤rencisiydi. 1960’lar›n küçük kömür kenti Zonguldak’ta, arkadafllar›yla çocuk bahçesine gittiler. Kemal, arkadafllar›yla oyuna dal›nca zaman su gibi ak›p gitmifl, karanl›¤a kalm›fllard›. Eve 64


yetiflme telafl›yla kofltururken Üzülmez Deresi’nin yan›ndaki vagon fabrikas› alan›nda bir tren kazas› geçirdi. Sonras›n› hat›rlamad›; uyan›p kendine geldi¤inde sol kolunu kaybetti¤ini gördü…

‹Ç‹MDE HER ZAMAN FIRTINALAR KOPARDI O günleri anlat›rken, “Zonguldak benim için çok özeldir. Çünkü en baflta kolumu Zonguldak’ta demiryolunda kaybettim.” diyor ve devam ediyor: "Dokuz yafl›nda kolu kesilmifl bir çocuk düflünün. Bu adam ne zaman ayakkab›s›n› ba¤lamay› ö¤renir ki? O yafllarda ö¤renir." Pek çok fleyi tek kolla ö¤renmeye ve yapmaya bafllar. "Yeniden pantolon giymek, yeniden çorap giymek, yeniden ayakkab› ba¤lamak ve yazmak… Her fleyi buna göre yeniden ö¤renmem gerekti. Ama herfleyi kendim yapabilmek için çok çabuk büyüdüm. Yard›m etmek isteyenlere izin vermedim ve k›sa sürede kendime yetmeyi ö¤rendim.

En yak›n dostum annem ve radyomdu. ‹çimde d›flar›ya yans›tmad›¤›m f›rt›nalar kopard›. Hep isyankar bir yan›m oldu. Asla yapamayaca¤›m bir ifle girmedim. Önce ‘yapabilir miyim’ diye denedim ve yapt›m. O dönemlerde çok ezilmifl ve bir ara eve kapanm›flt›m. Bu süreç bir yandan da iyi oldu. Çünkü daha fazla kitap okumaya, daha fazla radyo dinlemeye bafllad›m. Dünya Klasiklerini okudum.

O dönemlerde çok ezilmifl ve bir ara eve kapanm›flt›m.

Bu süreç bir yandan da iyi oldu. Çünkü daha fazla kitap okumaya, daha fazla radyo dinlemeye bafllad›m.


BD MAYIS 2013

Canpolat Pamay’›n

benim yaflam›mda büyük rolü vard›r. E¤er orada ‘Hay›r koflamazs›n’ deseydi, ben belki bugün burada olmayacakt›m.”

“BEN KOfiMAK ‹ST‹YORUM” DED‹… Orta halli bir ailenin çocu¤uydu. Ama daha fazla kitap için, daha fazla paraya gereksinimi vard›. Kitap ve spor malzemeleri alabilmek için, okuldan arta kalan zamanlar›nda çal›flmaya bafllad›. Simit satt›, su satt›, sak›z satt›: “Zonguldak esnaf›, devlet erkân›, kamu kurum ve kurulufllar›nda çal›flanlar beni iyi tan›rlard›. Çünkü oralarda simit satard›m.”

Tek bafl›na bir günde yüzmeyi ö¤rendi. Spordaki ve hatta yaflam›ndaki en büyük ad›m› att›¤›nda, lise günlerindeydi: “Spordaki k›r›lma noktam Mehmet Çelikel Lisesi’yle oldu. Okulda atletizm için seçmeler vard›. Hem beden e¤itimi ö¤retmeni hem de müdürümüz olan Canpolat Pamay hocam›z›n yan›na gittim. ‘Ben koflmak istiyorum.’ dedim. ‘Tabii Kemal kofl.’ dedi. Seçmelere kat›ld›m ve çok baflar›l› oldum. 1976-1977 e¤itim y›l›nda ilk lisansl› sporcu olarak Çelikel Lisesi formas›yla Fener’de kofltum ve yar›flta dokuzuncu oldum. Can Hocam yan›ma geldi, ‘Gözüne bir fley oldu’ dedi. Ben ne oldu diye bak›n›rken geldi ve gözümden öptü. Bu olay› hiç unutamam. Canpolat Pamay’›n benim yaflam›mda büyük rolü vard›r. E¤er orada ‘Hay›r koflamazs›n’ deseydi, ben belki bugün burada olmayacakt›m.”

BALKAN ‹K‹NC‹S‹ OLDU, mad›. Çünkü kolunu kaybettikten son- PEK‹N’DE OL‹MP‹YATra ö¤rendi yüzmeyi… Herkes yüzer- LAR’A KATILDI Zonguldak’›n denizini de hiç unut-

ken, k›y›da oturuyordu. Deneyecekti. 66

Kemal Özdemir, 1987 y›l›ndan


BD MAYIS 2013

itibaren Zonguldak’ ta atletizm antrenörlü¤ü yapt›. Kros tak›m› kurarak okullarda atletizmi çocuklara sevdirmek için çaba gösterdi. Sonra yasalardan faydalanarak Marmara Üniversitesi’nin spor akademisini kazand› ve en yafll› ö¤rencisi olarak spor akademisine devam etti. Hiç aksatmadan, okulu dört y›lda bitirdi. Sporla ba¤›n› hiç koparmad›. 2006’da, Bedensel Engelliler Federasyonu’nda bir milli atlet olman›n yan› s›ra, Bedensel Engelliler Milli tak›m›n›n antrenörü de oldu. ‹stanbul Üniversitesi Spor Akademisi’nde ö¤retim görevlisi ve Deniz Harp Okulu’nda bafl antrenör olarak görev yapt›. Normal maratonlarda, sa¤l›kl› sporcularla yan yana yar›flan Koflan Adam, 2006 Hollanda Dünya fiampiyonas›’nda maratonda alt›nc›, 2007’de Çek Cumhuriyeti’nde 5000 metrede birinci, 2008 Pekin Paralimpik Olimpiyat oyunlar›nda yar›flan tek Türk atlet olarak on üçüncü oldu: “Dünyada tüm sporcular›n hayali, olimpiyat koflmakt›r. Bunu baflarmak çok güzeldi. Atina’da Balkan ikincili¤im var. Oradaki tek engelli bendim ve 300 atlet aras›nda ikinci oldum. Kadere ve tesadüflere inanm›yorum. Her fleyin bir nedeni vard›r. Üniversitede okurken koflmam gerekti¤ine

2006 Hollanda Dünya fiampiyonas›’nda maratonda alt›nc›, 2007’de Çek Cumhuriyeti’nde 5000 metrede birinci oldu... inand›¤›m için iflyerime koflarak gidiyordum. Paralimpik oyunlar ç›k›nca, bu çal›flmalar›m›n karfl›l›¤›n› ald›m ve olimpiyat baraj›n› çok rahat geçerek olimpiyatlarda kofltum. ” Zonguldak’ta 34 y›l boyunca atletizme ve spora hizmet eden Milli Sporcu Kemal Özdemir, bugün halen Deniz Harp Okulu Atletizm Antrenörlü¤ü görevine devam ediyor. Akademisyen, antrenör ve sporcu olarak hem gençleri yetifltiren Özdemir, Türkiye’ nin engelliler ve spor konusunda ise çok geride oldu¤unu belirtiyor: 67


BD MAYIS 2013

tan geçiyor ve tüm bunlar› sevgiyle gerçeklefltirmemiz gerekiyor. ‹nsanlar ancak bir kaza sonucu engelli olduklar›nda engellileri anlayabiliyorlar. Ben "öteki" olmad›¤›m› Canpolat Pamay ile ö¤rendim ama cesaretlendirilme anlam›nda herkes benim kadar flansl› olmayabiliyor.” “Hükümetler, bakanlar, federasyonlar gelip geçiyor, bir çok engelliler derne¤i kuruluyor, t›p ilerliyor ama Türkiye’de hâlâ aile e¤itimi olmad›¤› için bunlar›n hepsi havada kal›yor. Engelliler konusunda önce anne-babay› e¤itmek gerekiyor. Çünkü üzerinde çal›flt›¤›m engelli çocuklar›n annebabalar›n çocuklar›ndan kuflku duydu¤unu görüyorum. Çocuklar›n›n tek bafl›na ayaklar›n›n üzerinde nas›l durabilece¤ini hangi mesle¤i yapabileceklerini düflünmelerini istiyoruz. Bunun için de bir proje haz›rl›¤› içindeyiz.”

"ÖTEK‹" OLMADI⁄IMI Ö⁄RETMEN‹M SAYES‹NDE ANLADIM Protez destekleriyle, engellilerin yaflamlar›na ‘as›l dokunufl’un yap›lamayaca¤›n› savunan Kemal Özdemir, nedenini de aç›kl›yor: “Para bir yerde önemini yitiriyor. Toplum olarak seferberlik içerisinde olmal›y›z. Bu sadece yasalarla düzelecek bir fley de¤ildir. Yasay› uygulayamazsan›z asla baflar›l› olamazs›n›z. Çözümün temeli, empati kurmak68

"KOfiAN ADAM"DAN "YÜZEN ADAM"A Koflan Adam Kemal Özdemir, olimpiyatlardan sonra sosyal projelere yöneldi. 2011’de Likya Maratonu’nda TEMA ad›na kofltu ve ‘Her ad›mda bir fidan’ kampanyas›yla 6 günde, bir orman kurulabilecek kadar ba¤›fl toplanmas›n› sa¤lad›. Geçti¤imiz y›l ise, Deniz Temiz Derne¤i (TURMEPA) ile ortak hareket ederek, ‘Her Kulaç Denize Bir Nefes’ kampanyas›n› bafllatt›. Çevre ve özellikle de deniz kirlili¤ine dikkat çekmek için önce ‹stanbul Bo¤az›’nda sonra ‹zmir Güzelbahçe’de, ard›ndan da Antalya’da kulaç att›. Kampanya, Çanakkale ve Zonguldak ayaklar›n›n da gerçeklefltirilmesiyle tamamlam›fl olacak: “Zonguldak’› ve dostlar›m› unutmuyorum ama kirlili¤ini de asla unutmuyorum. Umar›m Temmuz ay›nda Zonguldak’ta yüzünce denizlerimizin kirlili¤ini ‘Her kulaçta bir nefes’ projemle orada anlataca¤›m... Ve umar›m Zonguldak Liman›’na bir çare bulunur.” • sabriyeasir@butundunya.com.tr


Sporun Dünyas› Metin Gören

Türkiye Cumhuriyetinin ''ebedi'' baflkenti Ankara, o gün tarihi günlerinden birini yaflamaya haz›rlan›yordu. Cumhuriyetin dokusunu benimsemifl, kokusunu ci¤erlerine çekmifl binlerce baflkentli, fleref konu¤unu a¤›rlamak ve onu yak›ndan görmek için K›z›lay Meydan›n› doldurmufltu. Yüce Atatürk'le birlikte özdeflleflen Ankara'n›n, yak›n tarihimizde yaflanan tüm olaylar›na tan›k olan meydan›, flimdi de bir flampiyonu a¤›rlamak için sab›rs›zlan›yordu.

fiAH MAT VE

Halter Sporumuzun Önlenemeyen Düflüflü

69


BD MAYIS 2013

Atatürk Bulvar›'n› dolduran Baflkentliler, "küçük dev adam", "cep herkülü" gibi ilginç unvanlar›n sahibi soydafl›m›z Naim Süleymano¤lu'nu kucaklamak için bekliyorlard›. Baflbakan Turgut Özal'›n direktifleri ve meslektafl›m, Günayd›n gazetesinde y›llarca birlikte çal›flt›¤›m dan›flman› Can Pulak'›n denetimindeki organizasyon, macera filmlerinin ilginç görüntülerini an›msatacak bir flekilde Avustralya'n›n Melbourne kentinde bafllam›flt›. Bulgaristan Milli Tak›m› kamp›ndan kaçan ve elçili¤imize s›¤›nan Süleymano¤lu'nun, ülkemize getirilifli bir program çerçevesi içinde yürütülmüfl ve bugüne dek gelinmiflti.

A

‹K‹ ÜNLÜ SPORCUYU ÖRNEK ALAN YEN‹ VE GENÇ B‹R NES‹L HALTER G‹B‹ GÜCE DAYALI ZOR B‹R SPORU ELLER ÜZER‹NDE Z‹RVEYE TAfiIDI

geldi... Naim Süleymano¤lu, görkemli bir karfl›lama töreni ile yüre¤imize girdi ve bir daha da ç›kmad›. O gün Türk halter sporunun milat günüydü ve o gün, fleref kürsüleri için Dünya ve Avrupa fiampiyonalar›, Olimpiyat Y›l 1986. Ankara, bir coflku seliyle Oyunlar›, için randevu alma günü idi. ça¤lay›p duruyordu. Binlerce insan, Halil Mutlu gibi K›rcaali' li bir baflka gelecek günlerde eriflilmesi olanaks›z ola¤anüstü yetene¤in iltica yoluyla rekorlar›n sahibi olacak, kendi a¤›rl›- ülkemize gelmesiyle birlikte, alt›n ma¤›ndan üç kat› daha fazla kald›rabile- dalyalar›n bize do¤ru ''tek yön'' trafi¤i cek bu ola¤anüstü sporcuyu, ba¤›r›na y›llarca sürdü. Onlar coflturdu ve onlabasacakt›. O gün, o saat ve o dakika r›n pefli s›ra gelenler de... Baflkent'in, ekonomik düzeyi çizgi alt›nda seyreden ilçesi Mamak'tan f›flk›ran bayan sporcular ordusu, iki ünlü sporcuyu örnek alan yeni ve genç bir nesil, halter gibi güce dayal› zor bir sporu eller üzerinde zirveye tafl›d›. Herfley çok güzel gidiyordu.Y›llarca, ad› san› duyulmayan Türk halteri, flanl› bayra¤›m›z› göndere, ulusal marfl›m›z› ise dilleNaim Süleymano¤lu ve re tafl›d›. Dönemin Baflbakan› Turgut Özal Sonunda bu ola¤anüstü 70


BD MAYIS 2013

baflar›, baflta siyasi kadrolar olmak üzre birilerinin bafl›n› döndürdü. Antrenman yüklemeleri belirli bir çizginin alt›nda kal›nca, özcesi; halterin geleneksel söylemiyle, ''s›f›r çekmeye'' dek ulafl›nca, yeni ama yasal olmayan hedefler belirlendi. B›çak s›rt› bir konumda ve sporcu oldu¤un sürece hiçbir kötü eyleme kat›lmama gibi kat› kurallar› olan halter sporumuz, Naim Süleymano¤lu, Halil Mutlu gibi ünlü sporcular ve fleref kürsüleriyle bafllayan serüvenini doping odalar› esaretine çevirdi. Onlarca sporcumuz, doping denilen o illetin dümen suyunda kaybolup gitti. Süleymano¤lu'nun jübilesinden sonra yeni bir hamle ile Halil Mutlu' nun liderli¤ini üstlendi¤i podyum gücü, tek bir sporcunun madalya kazançlar› ve “ancak bu kadar'' söylemine dönüflmekten öteye gidemedi. Mutlu' nun gücü ile bir süre ayakta kalan halter sporumuz, ne yaz›k ki; uluslararas› doping araflt›rma merkezlerinin en önemli malzemesi olmaktan kurtulamad›. fiimdi, yeni bir hamle yeni bir örgütsel oluflum, yeni ve dopingsiz kan tafl›yan yeni sporcular yetifltirmek gibi son derece ciddi iflleri gerçeklefltirmeyi hedefleyen federasyonun bu hamlesini, ''tren kaçt› '' fleklinde olumsuz yan›t verenler ile hedefi tutturacaklar›n› öne sürenlerin çat›flmas›, ba-

na göre Türk Halteri'n'in kurtulufl reçetesi olamaz. Yeniden yap›lanma, temeli sars›lan bir sporun hemen flimdi, uluslararas› podyumlara yani fleref kürsülerine sporcu ç›karabilmesini sa¤layamaz. Yeni Naimleri ve Halilleri yetifltirmek bu kargaflada olas› de¤ildir. ‹lginç ve harika bir spordur, satranç.

Beyinsel gücü, yerinde, zaman›nda ve en çarp›c› flekilde kullanabilmek bu sporun temel ögesidir. Satranç'›n zeka gelifltirdi¤i bilinir ve bu nedenle okul öncesinde küçük yavrular›m›za bu sporun temel yap›s› ö¤retilir. Naim

ONLARCA SPORCUMUZ DOP‹NG DEN‹LEN O ‹LLET‹N DÜMEN SUYUNDA KAYBOLUP G‹TT‹. 71


BD MAYIS 2013

Halil Mutlu ve Naim Süleymano¤lu satranç oynuyor Süleymano¤lu ile Halil Mutlu'nun uluslararas› yar›flmalardan önce karfl›l›kl› satranç oynad›klar›n›n tan›¤›y›m. En önemli hamleleri kurgulayarak mükemmel oyunlar sunarlard›. Naim ile Halil tüm oyunlar›nda, hep ''fiah'' dediler. Mat olduklar›n› hiç an›msa-

m›yorum. ‹lginç bir spordur, halter. Güce dayal›, riski olan, çok çal›fl›lmas› gere¤i olan. ‹lginç bir spordur halter. fiah dedikten bir süre sonra mat olabilece¤ini akl›ndan ç›karmayaca¤›n... • metingoren@butundunya.com.tr

Bu sesi nas›l duydun? New York'ta bir grup ifl arkadafl›, yemek molas›nda

d›flar›ya ç›kar. Gruptan biri, K›z›lderili'dir. Kalabal›k, siren sesleri, ifl makinelerinin gürültüsü ve korna sesleri aras›nda ilerlerken k›z›lderili c›rc›r böce¤i sesi duydu¤unu söyleyerek onu aramaya bafllar. Arkadafllar›, bunca gürültünün aras›nda bu sesi duyamayaca¤›n›, söyleyip yollar›na devam eder. Aralar›ndan biri inanmasa da, onunla aramaya devam eder. K›z›lderili, yolun karfl› taraf›nda, binalar›n aras›nda bir tutam yeflilli¤in aras›nda gerçekten bir c›rc›r böce¤i bulur. Arkadafl›, k›z›lderiliye: '‹nsanüstü güçlerin olmal›. Bu sesi nas›l duydun?' diye sorar. K›z›lderili arkadafl›na kendisini takip etmesini söyler ve kald›r›ma geçerler. K›z›lderili cebinden ç›kard›¤› bozuk paray› kald›r›mda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin ceplerinden para düflüp düflmedigini kontrol eder. K›z›lderili, arkadafl›na döner ve: "Önemli olan, nelere de¤er verdi¤in ve neleri önemsedi¤indir. Her fleyi ona göre duyar, görür ve hissedersin."der. 72


Mitolojiden Yans›yanlar Haluk Erdemol

Danae ve

Alt›n Ya¤muru Leda ve Ku¤u Mitolojideki baz› kad›n karakterlerin yazg›lar› birbirine benzer. Bu yazg›lar›n en belirgin olanlar› bir tanr›sal varl›¤›n be¤enisini kazanmak ve onunla olan birliktelikten do¤an çocuklar›n annelerinin isimlerini gölgede b›rakan ifller yapm›fl olmalar›d›r.

Tiepolo Giovanni Battista (1696-1770)


BD MAYIS 2013

S

özünü etti¤imiz ortak yazg›n›n a¤lar›n› nas›l ördü¤ünün bir örne¤ini Aral›k 2012 say›m›zda yer verdi¤imiz Europa’n›n öyküsünde görmüfltük. Bu yaz›m›zda anlataca¤›m›z benzer yazg›l› kad›nlardan Danae ve Leda’n›n öyküleri de milat öncesi mozaikler, freskler ve vazo resimlerinden modern resim sanat›n›n tuvallerine dek yans›yan mitolojik öyküler aras›ndad›r. Danae Argos kral› Akrisios’un tek çocu¤u ve ülkenin en güzel k›z›yd›. O zamanlar her kral›n yapt›¤› gibi Akrisios da zaman zaman kendisinin ve ülkesinin gelece¤i hakk›nda kâhin-

lere dan›flmak için kâhinlerin koruyucu tanr›s› Apollo’nun tap›na¤›n› ziyaret ederdi. Bu ziyaretlerden birinde kâhin kral›n k›z›n›n bir o¤lan do¤uraca¤›n› ve ölümünün bu çocu¤un elinden olaca¤›n› söyledi Akrisios’a. Yazg›s›ndan kaçmak isteyen Akrisios Danae’yi özel olarak yapt›rd›¤› bir odaya kapatt›. Hava ve ›fl›k girmesi için dam›nda sadece küçük bir aç›kl›k bulunan bu odaya kraldan baflka hiç kimse giremiyordu. Danae’nin elem dolu yaln›zl›k a¤›tlar›n› duyan Zeus k›l›k de¤ifltirme yetene¤ini kullanarak nas›l Europa’ya güzel bir bo¤a k›l›¤›nda yaklaflt› ise Danae’ye yaklaflmak

1

2

3 74

Danae 1: Tiziano (1487-1576) Danae 2: Jan Gossaert (Mabuse) (1478-1532) Danae 3: Henri Fantin-Latour (1836-1904)


BD MAYIS 2013

4

için de bir yol buldu. Bedenini alt›n ya¤muruna dönüfltürdü ve kapal› odan›n aç›kl›¤›ndan sapsar› ya¤mur damlalar› halinde içeri süzülerek Danae’yle birlikte oldu. Sonunda kâhinin dedikleri ç›kt›. Bir o¤lan do¤urdu Danae. Babas›n›n “Kimden bu çocuk?” sorusunu gururla “Zeus’tan” diye yan›tlayan Danae o¤luna Perseus ismini verdi. Yazg›s›ndan kaçma iste¤i evlat sevgisinden bask›n ç›kan Akrisios bebekle annesini bir sand›¤a koyarak denize att› onlar›. eda Sparta kral› Tyndareus’un efliydi. Güzelli¤i dillere destan kraliçe Leda’n›n Zeus’un ilgisini çekmesi kaç›- 2 n›lmazd› kuflkusuz. Bir yaz gecesi sereserpe uyuyan Leda’ya yaklaflmak için Zeus’un buldu¤u yol

1

L

Danae 4: Gustav Klimt (1862-1918) Leda 1: Leonardo da Vinci (1452-1519) Leda 2: Correggio (1489-1534) 75


BD MAYIS 2013

güzel, bembeyaz bir ku¤u k›l›¤›na girmek olmufltu. Bu birlikteli¤in meyvesi bu kez bir k›z bebekti. Öyküde ku¤uya yüklenen babal›k rolünden dolay› mitolojide Leda’n›n bir bebek de¤il, bir yumurta do¤urdu¤u ve bebe¤in bu yumurtadan ç›kt›¤› anlat›l›r. Baz› kaynaklar da iki yumurtadan söz eder. Di¤er yumurtadan adlar› Kastor ve Polluks olan ikiz o¤lanlar do¤mufltur.

3

E

fli Tyndareus’tan Leda’ n›n Klytemnestra isminde bir k›z› daha vard›. Bu k›z gelecekte Miken kraliçesi olacakt›r. Efli kral ise Truva’ya do¤ru sefere ç›kacak birleflik güçlerin baflkomutanl›¤›n› üstlenecek olan Agamemnon’dur. Bu seferin ve on y›l sürecek Truva kuflatmas›n›n nedeni de Leda ile Zeus’un birlikteli¤inin meyvesi, yumurtadan ç›kan k›z olacakt›r. Çünkü bu k›z›n ad› Helena’ d›r. Homeros’un ‹lyada destan›n›n kahra4 manlar›ndan güzel Helena. Akrisios’un yazg›s›ndan kaçmay› baflar›p baflaramad›¤›n› ve Danae ile Leda’n›n çocuklar›n›n annelerinin isimlerini nas›l gölgede b›rakt›klar›n› gelecek say›lar›m›za b›rak›yoruz. Zeus’un Danae’ye alt›n ya¤muru, Leda’ya da ku¤u k›l›¤›nda yak76

Leda 3 : Paul Cézanne (1839-1906) Leda 4 : Gustave Moreau (1826-1898)

laflmas›n›n sanatç›lar›n dünyas›na nas›l yans›d›¤›n› en güzel örmeklerle yans›tmaya çal›flt›k. • halukerdemol@butundunya.com.tr


Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu

Bar›fl›

Kad›nlar Yapar “Kendi kendimize yar›flmaday›z gülüm. Ya ölü y›ld›zlara hayat götürece¤iz, Ya dünyam›za inecek ölüm” diyen büyük flair Naz›m Hikmet’ten sonra…Bertrand Russell, Jean-Paul Sartre, Einstein baflta olmak üzere Nobel ödülü alm›fl pek çok bilim adam›, “‹nsanl›k yer yüzünü cennete de cehenneme de dönüfltürebilir... Günümüzde cesaret art›k savafl için de¤il, bar›fl› gerçeklefltirmek için gereklidir. Sizleri, bar›fl yar›fl›n› bafllatmaya ça¤›r›yoruz” diyerek sesleniyorlard› insanl›¤a. 77


BD MAYIS 2013

Bu ça¤r›n›n yap›ld›¤› 1949 y›l›nda, Kopenhag’da toplanan Bar›fl Kongresi için Pablo Picasso’nun çizdi¤i beyaz güvercin “Bar›fl›n simgesi” kabul edilir. Picasso, 12 y›l sonra, 1961’de bu beyaz güvercinin gagas›na bir de zeytin dal› tutturur.

B

inlerce y›ll›k geçmiflten günümüze yans›yan yap›t ve yaz›tlardan anl›yoruz ki insanlar, insanl›klar›n›n bilincine ulaflt›klar› ve toplu yaflamaya bafllad›klar› günlerden bu yana hep bir savafl›m içerisinde olmufllard›r. Bu savafl›m, toplum içinde kiflisel hak ve ç›karlar için oldu¤u kadar, ülkeler aras›nda da üstünlük, egemenlik ve zenginlik savafl› olarak ortaya ç›km›flt›r. Genelde, savafllar›n bir yeneni, bir de yenileni olur; ancak yenmenin de yenilmenin de bedeli vard›r. Her savafl›n sonundaki bu bedel kan‘d›r, ac›’d›r, gözyafl›‘d›r. Bunlar›n ard›nda ise hep bir bar›fl özlemi, bir huzur aray›fl› yatar… Yunanlar, ‹sa’dan 500 y›l önce bu bar›fl özlemlerini, kad›n›n uzlaflmac› gücüne Bar›fl tanr›ças› Eirene ve kuca¤›nda Plutos 78

ve sevecenli¤ine dayanarak simgelefltirdikleri bar›fl tanr›ças› Eirene’de bulmufllard›r. ‹sa’dan önce 500-450 y›llar› aras›nda Atina’l› heykeltrafl Kephisodotos, “bar›fl”›, kuca¤›nda zenginlik tanr›s› çocuk Plutos’u (zenginlik tanr›s› hep o¤lan çocuk olarak betimlenir) tafl›yan Eirene ile betimlemifltir ki bu, Yunan sanat›nda ilk alegorik heykel (Bir yaflant›n›n daha iyi kavranmas› için onu simgelerle canland›r›lma) örne¤idir. Sonraki yüzy›llarda da Eirene (bar›fl), madeni paralar›n bir yüzünde elinde zeytin ya da palmiye dal› tutan kad›n biçiminde simgelefltirilmifltir. Eski ça¤larda insanlar bir k›s›m s›k›nt›lar›n›n çözümünü tanr›çalarda aram›fllar, onun gücüne, onun sevecenli¤ine (flefkatine), onun sa¤duyusuna s›¤›nm›fllard›r; adalet ve sa¤l›k tanr›çalar› gibi… Adalet tanr›ças› Themis, ayakta ya da


BD MAYIS 2013

bir taht üzerinde oturmufl, bir elinde k›l›ç di¤erinde terazi tutar biçimde betimlenir ki günümüzde bile bu, adaletin simgesi olarak kullan›l›r. Sa¤l›k simgesi de yine kad›nd›r; yar› ç›plak bir kad›n›n yana açt›¤› sol koluna dolanan y›lan, onun avucundaki tastan süt içmektedir. Görülüyor ki günümüzden binlerce y›l öncesinde bile erkekler, hep o yüce varl›¤›n, kad›n›n gölgesine s›¤›nm›fl, adaleti ondan, flifay› ondan, bar›fl› ondan dilemifl, ondan beklemifltir. *** Türklerin ilk inanç kayna¤› fiaman kültüründe Dünya bir rahim’dir. Rahim, kutsald›r. Tanr›, bu kutsal rahmi tafl›ma görevini kad›na vermifltir. O nedenle kad›n, hem RAHÎM (çok merhametli), hem RÂH‹M (ba¤›fllayan, esirgeyen)’dir…, *** Mevlânâ Celâdeddin-i Rûmî’ nin düflüncesinde de kad›n çok yücedir. Mevlânâ, Mesnevî’sinde ne zaman kad›ndan söz edecek olsa, onun de¤erini ve yüceli¤ini vurgular ve bir yerde de “Kad›n, Hak nurudur: Yarat›lm›fl de¤il, yaratand›r (mahlûk de¤il, hâlikdir)” diyerek kad›na en yüce de¤eri verir. Mevlânâ’n›n bu tan›m›nda, Hakk’›n

bütün güzelliklerini bünyesinde toplam›fl olan kad›na duydu¤u sayg› ve hayranl›¤›n belirtisini görüyoruz. Mevlânâ, o yarat›c› güce sahip olan kad›n›n, erke¤e oranla çok daha önsezili, sa¤duyulu, merhametli, sab›rl› ve sevecen oldu¤unu vurgulamak ister, Kad›n yarat›lm›fl de¤il, yaratand›r diyerek. O yarat›c› güce saAdalet hip olan kad›n hoflgötanr›ças› rülüdür, uzlaflt›r›c›d›r; Themis yap›c›d›r. O yarat›c› güce sahip olan kad›n, yaln›z savafl s›ras›nda de¤il, bar›flta bile, bar›fl›n devaml›l›¤›ndan yanad›r. O yarat›c› güce sahip olan kad›n, yaratt›¤›n›n (çocuklar›n›n) huzuru ve neslinin gelece¤i için, bar›fla çok gereksinim duyand›r. Yuvas›nda bar›fl›, huzuru sa¤layan kad›n, toplumda da huzurun simgesidir. Çünkü bar›fl, huzur ve mutluluk demektir. *** Tanr›’n›n kad›nlara lütfetti¤i bu yeti ve yetene¤e biraz inanc›m›z ve de sayg›m›z olabilseydi de dokuzar kiflilik akil (?) gruplar›n›n her birine en az üç-dört bayan üye kat›labilseydi, ad›na ne derseniz deyin, k›sa zamanda çok daha olumlu, baflar›l› sonuçlar al›nabilirdi, inanc›nday›m. Çünkü:

Bar›fl’› kad›nlar yapar!.. • orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr 79


Belgeselcinin Gözüyle Çetin ‹mir

Yap›m› 99 y›l süren bir ”kartal yuvas›”

‹shak Pafla Saray›

‹shak Pafla Saray›, XVIII. Yüzy›l sonlar›ndaki Osmanl› üslubunu yans›tan ve ‹mparatorlu¤unun do¤usu için Topkap› Saray› kadar önemli eserlerden biridir. Baz› kaynaklara göre saray›n yap›m›n› Do¤ubeyaz›t sancak beyi Çolak Abdi Pafla 1685’te bafllatm›fl ve o¤lu ‹shak Pafla devam etmifl, ‹shak Pafla’n›n o¤lu Mehmet Pafla da 1784’te tamamlam›flt›r.

80


BD MAYIS 2013

B

u duruma göre saray›n yap›m› doksan dokuz y›l sürmüfl ve 7.600 m2’lik bir alana yay›lm›flt›r. Osmanl› mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan ‹shak Pafla Saray› Orta Asya, Selçuklu, ‹ran ve Osmanl› mimari özelliklerini bünyesinde toplam›flt›r. Örne¤in; ‹shak Pafla külliyesindeki caminin kubbeleri Türk-‹slam kubbelerini, saray kompleksi Topkap› Saray›’n›, yap› toplulu¤unun kap›lar› da Selçuklu üslubundad›r. Yüksek bir tepe üzerine “kartal yuvas› gibi” kurulmufl olan saray›n kim ya da kimler taraf›ndan yapt›r›ld›¤› konusunda tek kayna¤a ba¤l› kal›nm›flt›r. Bu kaynak ta ikinci avluya bakan Harem Taç Kap›’s› üzerinde yer alan sekiz sat›rl›k bir kitabedir. Osmanl› Türkçesi ile yaz›lm›fl kitabenin orta k›sm›nda: “Bin yüz ile doksan dokuz oldu buna tarih / ‹shaka meram üzere kerem k›l dü cihan›” beytinden saray›n miladî 1784 y›l›nda tamamland›¤› anlafl›lmaktad›r. Kitabede kas›r oldu¤u belirtilen saray›n, Ç›ld›r Hanedan›ndan I. ‹shak

Taç Kap› Pafla’n›n torunu II. ‹shak Pafla taraf›ndan 1784 M. (1199 H.) tarihinde bitirildi¤i ifade edilmektedir. Osmanl› döneminde Ç›ld›r Livas› Mutasarr›f› olan ‹shak Pafla vezirlik rütbesiyle Ç›ld›r ve Ah›ska valili¤i yapm›flt›r. Sultan III. Selim zaman›nda ‹ran sefiri ‹stanbul’a giderken burada konuk olmufl ve saray›n ihtiflam›n› padiflaha anlatm›flt›r. Ancak bu durum padiflah›n ihtiflam›na gölge düflürdü¤ü düflüncesi ile ‹shak Pafla gözden düflmüfltür.

T

ürk mimarisinin en güzel örneklerinden olan ‹shak Pafla Saray› Türkistan, Selçuklu ve 81


BD MAYIS 2013

‹ç Kap›

Türk mimarisinin en güzel örneklerinden olan ‹shak Pafla Saray› Türkistan, Selçuklu ve Osmanl› mimari özelliklerini birlefltiren bir yap›d›r. 82

Osmanl› mimari özelliklerini birlefltiren bir yap›d›r. Caminin kubbeleri Türkistan kubbeleri gibidir. Saray Topkap› Saray›'n› and›r›r; kap›lar› ise Selçuklu stilindedir. 50x115 metre alan› kapsayan saray›n harem dairesi iki katl›, di¤er bölümleri tek katl› idi. Günümüzde ikinci kat tamamen y›k›lm›fl durumdad›r. Saraya ancak do¤udaki tepeden aç›lan bir kap›dan girilir. Di¤er taraflar› 20-30 metre yükseklikte sa¤lam duvarlarla çevrilidir. Kap›dan, önce d›fl avluya girilir. D›fl avlunun etraf›nda uflak ve seyis odalar› ve tavlalar vard›r. D›fl avludan iç avluya kemerli tak fleklinde büyük bir kap›dan girilir. ‹ç avluda çeflitli odalar ve ko¤ufllar vard›r. Ortadaki harem dairesinin duvarlar›nda ‹shak Pafla'y› öven yaz›lar bulunmaktad›r. Kap›n›n iki yan›nda iki aslan heykeli vard›r. Divan odas› (toplant› salonu) ise 20 metre genifllik ve 30 metre uzunluktad›r.

S

aray iki avlu ve bu avluda bulunan yap›lar toplulu¤undan meydana gelmifltir. Birinci avludaki yap›lar›n baz›lar› y›k›lm›flt›r. Dört taraf› yap›larla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planl›d›r. Girifle göre sa¤ tarafta selaml›k ve onun arkas›nda haremlik vard›r. Bunlar›n sonunda cami ve türbe bulunmaktad›r. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üs-


BD MAYIS 2013

yap›lar›n ço¤u y›k›ld›¤›ndan günümüze ulaflamam›flt›r. Birinci avluda nöbetçi odas›, muhaf›z ko¤ufllar›, zindan, at koflum yerleri ve arabalar›n korundu¤u mekânlar ile çeflme bulunmaktad›r. Saray›n ikinci avlusunun dört taraf› bina gruplar› ile çevrelenmifl olup, dikdörtgen bir plân göstermektedir. Bunlardan orta Tafl ‹flçili¤i avlu etraf›nda, sa¤ taraftaki selaml›k kare bir alan› kaplamaktad›r. Selaml›¤›n arkas›nda harem dairesi yer al›r. Harem ile selaml›k aras›ndaki alana da cami ile türbe yerlefltirilmifltir. Yap›n›n bütününde Osmanl› saray mimari gelene¤i uygulanm›fl, bu yüzden de yap›lar iç içe gruplar halinde toplanm›flt›r. Külliyenin birinci

lubunda infla edilmifltir. Saray bölümü iki kattan oluflmaktad›r. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktad›r. Her odada tafltan yap›lm›fl ocaklar vard›r. Tafl duvarlardaki boflluklar bütün yap›n›n merkezi bir ›s›tma sistemine sahip bulundu¤unu göstermektedir. Divan salonu 20x3 metre boyutlar›ndad›r. Duvarlar› ve taban› tafltand›r. Duvarlar› Türk hat sanat›n›n Türbe örnekleriyle, sülüsle yaz›lm›fl ayet ve beyitlerle süslüdür. Saray›n ikinci avlusundaki türbe kesme tafltan yap›lm›flt›r. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi gelene¤inin tipik örne¤i olan kümbet fleklindedir ve iki katl›d›r. Duvarlar› geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Pafla, ‹shak Pafla ve yak›nlar› yatmaktad›r.

shak Pafla Külliyesi iki avlu ve bu avlular›n çevresinde kurulmufl yap›lardan meydana gelmifltir. Birinci avludaki


BD MAYIS 2013

Salon avlu etraf›ndaki bölümü girifl kap›s› çevresi ve duvarlar› d›fl›nda tahrip olmufltur. Buradaki büyük girifl kap›s› ana duvarlardan d›fla do¤ru ç›k›nt› meydana getirmifltir. Kap›n›n tüm yüzeyi kabartma bitki motifleri, stilize a¤açlar, mukarnas› and›ran bezemeler ve genifl alan› hareketlendiren kemerler ile kaplanm›flt›r. Bu kap› üzerine

84

iki s›ra halinde sekiz kartufl içerisine bir kitabe oturtulmufltur.

S

aray›n 20x3 m. ölçüsündeki kabul salonunun döflemesi ve duvarlar› tafltand›r. Bu duvarlar Osmanl› yaz› sanat›n›n örnekleri, ayet ve çeflitli beyitleri ile süslenmifltir. Saray›n ikinci avlusu dikdörtgen planda olup buradaki yap›lar ve harem dairesi kar›fl›k bir düzen göstermektedir. Burada cami, türbe ve çeflitli ihtiyaçlar›n görüldü¤ü hamam, kiler, aflhane, merasim salonu, f›r›n bulunmaktad›r. Mimari plan›n›n yan› s›ra tafl iflçili¤i ve duvar süslemeleri bak›m›ndan da çok önemli bir eserdir. Ne var ki, Ocakl› oda 1877-1878 Osmanl›-Rus


BD MAYIS 2013

Savafl›’nda Ruslar buras›n› karargâh olarak kullanm›fl ve saraya ait de¤erli eflyalar› birlikte götürmüfllerdir. Saray›n 13x6,5 m. ölçüsündeki çelik kabartmal›, alt›n kaplamal› kap›s› bugün Moskova Müzesi’ndedir. ‹shak Pafla Saray›’n›n saray bölümü 116 odal› olup, bu ‹ç avlu odalar iki kat›n içerisine yerlefltirilmifltir. Odalar›n her birisinde tafltan ocaklar› bulunmaktad›r. Tafl duvarlar›n aras›nda geçen ›s›tma tesisat› ile sarayda merkezi bir ›s›tma sistemi kurulmufltur.

Orta Asya ve Selçuklu türbelerinde oldu¤u gibi burada da iki katl›d›r. Kuflkusuz bunun da nedeni ‹shak Pafla Camisi’nin Orta Asya’ya ve ‹ran’a yak›nl›¤›ndan kaynaklanmaktad›r.

G

C

iriflin sa¤›nda yer alan selaml›k ve haremin sonunda cami ve türbe bulunmaktad›r. ‹shak Pafla Külliyesi içerisinde yer alan cami dikdörtgen plânl› olup, üzeri tromplar›n destekledi¤i yüksek bir kubbe ile örtülmüfltür. Caminin önü teras fleklinde olup buraya kapal› bir son cemaat yeri eklenmifltir. Kubbesi ile birlikte cami, kesme tafltan infla edilmifl, pencere kenarlar›nda ve baz› duvarlar zengin bitki motifleri ve mimari elemanlarla bezenmifltir. Caminin ibadet mekân› yuvarlak kemerli konturlarla bezenmifl olup, bunlar›n aralar›na yuvarlak madalyonlar ve bitkisel motifler yerlefltirilmifltir. Kubbe d›fltan çok büyük olarak görülmesine ra¤men, içeriden oldukça küçük ve bas›kt›r. Kubbe,

aminin güneyinde Selçuklu üslubunu and›ran iki katl› Çolak Abdi Pafla’n›n türbesi bulunmaktad›r. Türbe içerisinde Çolak Abdi Pafla, ‹shak Pafla ve aile yak›nlar› gömülüdür. Bu türbenin iki katl› oluflu Selçuklu gelene¤inin bu dönemde de sürdü¤ünü göstermekte ve Selçuklu kümbetlerini de hat›rlatmaktad›r. Türbenin alt kat› cenazenin gömüldü¤ü cenazelik veya mumyal›k bölümüdür. Osmanl› mimarisinde, Erken Osmanl› dönemi d›fl›nda cenazelik bölümleri türbelerde görülmemektedir. Yap›da bu tür bir Selçuklu türbe mimarisinin uygulanmas› oldukça ilginçtir. Türbenin duvarlar› da camide oldu¤u gibi çeflitli bitkisel motiflerle bezenmifltir. • cetinimir@butundunya.com.tr 85


Tarihten Damlalar Mümtaz ‹dil

SERÜVENC‹ YAZARLARIN EN BÜYÜ⁄Ü:

“Bu kadar çok içersen, çabuk ölürsün!” “Biliyorum dostum, ama a¤›r ifl alkol iste¤ini art›r›yor.” “Romanlar›nla konufluyorsun. Bunu bir kitab›nda okumufltum.” “Hepsinde benzer fleyler var. Ama do¤ru, bu cümle Martin Eden roman›ndan...”

86


BD MAYIS 2013

hicago Mezbahalar› ad›yla roman› Türkçe’ ye çevrilen ünlü Amerikal› yazar Upton Sinclair ile yine dünyan›n serüvenci yazarlar› aras›nda en büyü¤ü say›lan Jack London iyi arkadaflt›lar. London k›rk yafl›nda öldü. Sinclair ise neredeyse onun iki kat› yaflad› ve seksen yafl›na do¤ru öldü. Jack London içkiye düflkündü. G›das›na hiç dikkat etmezdi ve ne bulursa ve nerede bulursa yerdi. Sinclair ise tam bir ‹ngiliz disiplinine sahipti. Asla içki içmez, sigara kullanmaz, kahve ve çay› a¤z›na sürmezdi. Et de yemezdi Upton Sinclair. Belki bu yüzden arkadafl›ndan iki kat fazla yaflad›, ama Jack London kadar renkli bir hayat› da olmad›. Acaba hangisi daha do¤rudur: Renkli ve k›sa bir hayat m›, uzun, sakin ve disiplinli bir hayat m›? Upton Sinclair “teorik” bir sosyalistti. Sosyalizmin ilkelerinden haberdard› ve onu eserlerinde yans›tmay› da biliyordu. Jack London ise “alayl›” diye tabir etti¤imiz sosyalistlerdendi. Haks›zl›klar›n hepsi onun için sosya-

lizm flemsiyesi alt›na girecek kadar önemliydi. K›sacas›, London için sosyalizm, dünyadaki haks›zl›klar›n ortadan kalkmas›yla tan›mlanabilirdi. Jack London’un sosyalistli¤i daha çok “iflçilerin” durumundan kaynaklan›yordu. Gezginci bir yazar oludu¤un-

Jack London - Upton Sinclair dan ve çocuklu¤undan orta yafla kadar de¤iflik ifllerde çal›flt›¤›ndan, sosyalizm onun için bir yaflam biçimiydi. Sinclair’in “Chicago Mezbahalar›” roman› sosyalizmin kuramsal yap›tafllar›n› irdeleyerek kahramanlar›n› yans›t›rken, Jack London’un “Demir Ökçe” roman› haks›zl›¤a baflkald›ran iflçilerin roman› olarak kald›. Roman sanat› aç›s›ndan bak›ld›¤›nda, Jack London, okur say›s› aç›s›ndan Sin87


BD MAYIS 2013

clair’in çok ötesindeydi. Her fleyden önce, Alaska buzullar›nda s›k›fl›p kalm›fl bir adam›n, yan›nda o yörenin adam› olmas›na ra¤men nas›l kurtuldu¤unu anlatmas› bile “Yanan Gün›fl›¤›” roman›n› bafll› bafl›na bir “hit” yapm›flt›r. 9 mermisi vard›r ve 9 sincap öldürmek zorundad›r. Sanki roman bunun üzerine kurulmufl gibidir. Yeniden Kaliforniya’ya dönmesi, paras›n› kapt›rd›¤› adamdan intikam almas› vb. giderek flehir roman›na dönüfltü¤ünden, “Yanan Gün›fl›¤›” roman› ilk bölümüyle tam bir London roman›d›r. T›pk› uzun hikayeleri “Beyaz Difl”, “Atefl Yakmak”, “Vahfletin Ça¤r›s›” gibi... ack London, Martin Eden roman›n› yazmaya bafllad›¤›nda, gerçekten romanda ad› Ruth olarak geçen genç bir kad›na afl›k olmufltu. Ruth, t›pk› romanda oldu¤u gibi, London’un okumas›n› ve bir meslek edinmesini istiyordu. Bu nedenle de sürekli onu okula gitmeye zorluyor, bunun için tüm “cilvesini” kullan›yordu. Ancak London’un “örgün e¤itim” ile aras› hiç yoktu. Okulda da haylaz bir adam olarak sürekli sorun ç›kart›yor, olmad›k fleylere itiraz ediyor, siyah diyenle, beyaz oldu¤u üzerine bahse girerek kavga ç›kart›yordu. Ruth da art›k b›km›flt›. Karnesi önüne gelip de, dil dersi 88

d›fl›nda tüm derslerinden “çakm›fl” oldu¤unu görünce, son tehditini savurmakta da gecikmedi. London’un buna yan›t› haz›rd›: “Bir s›n›f, donanmaya benzer. Donanmada en h›zl› giden amiral gemisi, en yavafl giden mühimmat gemisine ayak uydurmak zorundad›r. Yaln›z giden h›zl› gider...”


BD MAYIS 2013

tan sonra, masa bafl›ndan dünyay› gezmenin de getirdi¤i rahatl›kla, yazarlar bütünüyle felsefe ile bütünleflen düflünce biçimine yönelmifllerdir. 876 y›l›nda, San Francisco’da dünyaya gelen Jack London, çok erken yafllarda okumaya bafllad›. En büyük tutkusunun okumak ve bir flekilde dünyaya dolaflmak oldu¤u söylenir. Martin Eden roman›ndaki sevgilisi Ruth, okumas› için sürekli onu desteklemektedir, ama London “örgün e¤itime” kendini uyduramad›¤› için “edebiyat” dersi d›fl›nda tüm derslerinde baflar›s›zd›r. Bu gerçek hayat›nda da böyleydi. Serüvenci yazar Jack London Kore’de bir Japon subay›yla London’un Ruth’tan sonraki hayat› alkol ve alt›n maceralar›yla doludur. Hiç alt›n bulamad›¤› Alaska’dan, onlarca yüzlerce öyküyle dönmüfltür. Gezginci yazarlar›n en büyü¤ü olarak da edebiyat tarihinde yerini alm›flt›r. Genç yaflta ölümü ise, hâlâ tart›flmal› bir intihard›r. Jack London, mücadeleci bir tipin en somut örne¤idir. Irwin Shaw, onun bir keresinde Çinli korsanlar›n gemisine tek bafl›na atlad›¤›n› ve 9 Çinli korsan› bertaraf etti¤ini söyler. Buna benzer bir y›¤›n dinamik öyküsü vard›r London’un ve yazd›¤› romanlarda mutlaka kendisinden söz etmektedir. Bugün art›k Jack London gibi yazar kalmam›flt›r. Gezginci yazarlar›n en sonuncusu say›lan Andre Malraux’

13 yafl›ndayken ilk teknesini sat›n al›r ve tek bafl›na denize aç›lmaya bafllar. Macera ve serseri hayat› bafllam›flt›r. Jack London’un sosyalist fikirleri, bu serserilik günlerinde, yani iflsizler, serseriler aras›nda geçirdi¤i günlerde olgunlaflt›. 89


BD MAYIS 2013

Çal›flma koflullar›n›n a¤›rl›¤› yüzünden bir çok uzvunu ve hayat›n›n önemli dönemlerini kaybeden insanlar London’u etkiledi. Düzenin çarp›kl›¤›na ve iflçilerin bu düzeni de¤ifltirecek tek güç oldu¤una inanarak yeniden Oakland’a döndü ve yeniden kendini kitap okumaya verdi. Sürekli çal›fl›yor, yaz›yor ve kendini daha ileri düflüncelere haz›rl›yordu. Yüksek ö¤renimini tamamlamaya karar verdi ve bunun için Oakland lisesine yaz›ld›. Liseye yaz›ld›¤›nda 19 yafl›ndayd› ve arkadafllar›na uyum göstermekte zorluk çekiyordu. Bu y›llarda çeflitli derneklerle ve sosyalist partiyle iliflkisi oldu. Tutuklanmalarla, kovuflturmalarla devam eden y›llar birbirini izledi. Bir yandan da yaz›lar›na devam ediyordu. Art›k yazd›klar›nda maceran›n yan› s›ra insan›n do¤a ve çevresiyle mücadelesi ana konuyu oluflturuyordu. Yazd›klar›n› dergilere gönderiyor, ancak bir türlü kabul görmüyordu. Bunu Martin Eden roman›nda ayr›nt›lar›yla anlat›r. Alaska’da alt›n aramaya gidip de, hiç alt›n bulamadan döndü¤ü öyküsünü “Yanan Gün›fl›¤›” roman›nda baflka bir biçimde anlatt›¤›nda art›k ünlü bir yazar olmufltu. Alaska’da yaflad›klar› yazd›klar› için tükenmez bir kaynak oluflturuyordu: “Atefl Yakmak”, “Vahfletin Ça¤r›s›”, “Beyaz Difl” vb. Dünya literatüründe “sosyalist” bir yazar olarak ün yapan Jack London asl›n-da hem metafizik hem idealist felsefe hem de Marksist felsefeyi bir arada yaflatmaya u¤raflan bir yazard›. Son roman› “Y›ld›zlar Korsan›” bütünüyle metafizik ve sosyalist düflün90

cenin birleflmesini amaçlad›¤› baflar›s›z bir roman olarak tarihe geçti. arwin hayat›nda çok önemli bir yer tutarken, Marks ve Nietzche çok etkiliyordu London’u. Ama üçünü ayn› kal›pta eritecek bir “yöntem” bulam›yordu bir türlü. Hem üstün insan diye bir varl›¤a ulaflmak istiyor hem de sosyalist düflünceyi benimsiyordu. Bir anlamda “nasyonal sosyalist” yani… Bu, London’un yeterli bilgi donan›m›n›n olmad›¤› fleklinde elefltirilmesine de neden olmufltur. Sonunda London, iflçi kesiminin en çok okudu¤u yazar durumuna geldi. Amerikan okurunun be¤endi¤i orta ve zengin s›n›f› anlatan yazarlardan farkl› bir üslup ve konu yaratmay› baflarm›flt›. Fabrika iflçisi olsun, tar›m iflçisi olsun, tayfas›ndan, gazete da¤›t›c›s›na kadar bütün iflçiler, Jack London’u tekrar tekrar okurlar. Amerikan iflçi s›n›f›n›n bir numaral› yazar› haline gelmeyi baflarm›flt›. Jack London’a dünya çap›nda ün kazand›ran ve sosyalist edebiyat›n en ünlülerinden olan eseri Demir Ökçe’ de Marks’›n düflüncelerinden yararland›. Ölümünden sonra, en iyi ve yekin roman›n›n, bir çeflit otobiyografi olan Martin Eden roman› oldu¤u kabul edildi. Son sosyalist nitelikli roman› “Yanan Gün›fl›¤›” ise gerek serüven roman› gerekse de mücadele roman› olarak unutulmazlar aras›na girdi. • mumtazidil@butundunya.com.tr


Yaflamdan Gerçek Öyküler Suat Türker

Cahit Topgülle’nin

Sosyalist Partisi

60'l› y›llar... Adalet partisi yeni kurulmufl. Siyasiler, biraz ürkek, ama fazlas›yla korkak. Düflündüklerini aç›k, aç›k söyleyemiyorlar. Bir laf tutturmufllar onun arkas›na s›¤›n›yorlard›.'Parola gibi' bu söz flöyleydi: "Gözlerime bak ne demek istedi¤imi anlars›n." oplant›larda , mitinglerde kürsüye biri ç›k›p da: " Gözlerime bak ne demek istedi¤imi anlars›n" dedi mi , dokuz fliddetinde alk›fl kopuyordu. Gazetecilerin diken üzerinde oturdu¤u o günlerde vilayete u¤rad›m. Vilayetteki parke döfleli üzeri k›rm›z› yolluk hal› serilmifl girifl salonunda o saatlerde kimse görünmüyordu. Mesai saati sona ermek üzereydi. Sol bafltaki kap›lardan biri aç›l›p kapand›. ‹çeriden biri ç›kt›. Lofl salonda iri göz-

T

leri, aln›na dökülmüfl saçlar›, pejmürde k›l›¤›, ürkek durufluyla bir baflka dünyalar›n adam› oldu¤u belliydi. Elindeki ka¤›tlar›, kolunun alt›na s›k›flt›rd›¤› plastik çantaya yerlefltirdi. Derin bir nefes ald›. "Oh Allaha flükür. Bu günleri de gördük." Adam›n yan›na yaklafl›p sordum. "Hayrola. Bir sorununuz mu vard› da vilayete baflvurdunuz?" - "Sorunum vatan ad›na... demokrasi ad›na... Bu ülkeye rahat› huzuru 91


BD MAYIS 2013

ben getirece¤im. Baksana, politikac›lar gözlerime bak ne dedi¤imi anlars›n diyor. Aç›k, aç›k konuflsana be adam. Ben cesaretle konuflup demokrasiyi getirece¤im. "Nas›l getireceksin?" Cevap vermedi. Koltu¤unun alt›ndaki plastik çantan›n ucu sökük fermuar›n› açt›. ‹çinden bir dilekçe ç›kar›p gösterdi. "‹flte bununla." Ard›ndan elindeki dilekçeyi okumaya bafllad›: "‹stanbul Valilik Makam›na. Hür Sosyalist Partisin kurulmas› için gerekli iznin verilmesini arz ve talep ederim. ‹mza; Cahit Topgülle." "Cahit Topgülle siz misiniz?" "Esta¤furullah. Haddim olmayarak bendenizim efendim..." Cahit Topgülle ile böyle tan›flt›k. *** Hür Sosyalist Partisi Genel Baflkan› Cahit Topgülle ilk konuflmas›n› Eyüp mitinginde yapt›.

Miting alan› olarak bir futbol sahas› seçilmiflti. Topgülle, ' Kader arkadafllar›m' dedi¤i iki arkadafl›yla gelmiflti toprak sahaya. Arkadafllar›, Genel Baflkana büyük sayg› gösteriyorlard›. Ona inanm›fllard›. Bir dedi¤ini iki yapm›yorlard›. Ancak sahada kimse yoktu. Öteki kalenin önünde top koflturan çocuklar vard›. Kürsü de olmad›¤› için yard›mc›lardan biri önerdi. "Baflkan›m kale dire¤i üzerine ç›k›p da konuflsan›z. Yüksek yerde daha iyi görünürsünüz."

T

eklif uygun görüldü. Genel Baflkan yard›mc›s› Cafer bir merdiven buldu. Taraftarlar merdiveni s›k›ca tuttular. Cahit Topgülle kale direklerin üstüne ç›kt› futbolcular›n "tam doksan" dedikleri köfleye oturdu. Aya¤›n›n birini diklemesine gelen dire¤e sard›. Bir eliyle de yatay kale dire¤ini tutuyor di¤er elindeki notlar›n› okumaya çal›fl›yordu. "Sevgili vatandafllar›m. Bu ülkede yaflayanlar Dünya'n›n en temiz yürekli insanlar›d›r. Bu ülke zengin bir ülkedir. Ama milli kaynaklar›m›z çar çur edilmektedir..." Bu s›rada sahada top koflturan gençler, kale dire¤inin Cahit Topgülle’nin konuflmas›n›n bulundu¤u 6.1.1963 üzerinde konuflan tarihli Milliyet gazetesinin kupürü adam› merak edip 92


BD MAYIS 2013

kale önünde topland›lar. Yoldan geçen bir kaç kifli de gruba kat›ld›. Cahit Topgülle çok keyiflenmiflti. ‹lk defa halk›na sesleniyor, çekti¤i s›k›nt›lar› içtenlikle anlat›yordu. Arada s›rada da konuflmas›n› kesip kale direklerini sallayan çocuklar› uyar›yordu: "Bu vatan onlar›n babas›n›n mal› de¤ildir. ‹ktidar› ele geçirenler... Sallamay›n ulan direkleri. Düflece¤im afla¤›ya... Evet ne diyorduk. Bak yine sallad›lar... Yapmay›n veletler..." ›nd›k f›st›k satarak yaflam›n› sürdüren Cahit Topgülle rüflvet vermekten tezgah›n›n k›r›l›p dökülmesinden flikayetçiydi. Bunlar› bir bir anlatt›. "Onlar› flikayet edecek yer bulamad›¤›m için bu partiyi kurdum. Dertlerimizi, haks›zl›klar›, rüflveti, h›rs›zl›klar›, halk›m›za anlataca¤›m. fiimdi beni görsünler. Onlardan hesap soraca¤›m." diyerek konuflmas›na son verdi. Alk›fllar ve bravo sesleri aras›nda arkadafllar›n›n yard›m›yla kale dire¤inden indi. Partisinin ilk mitingi çok baflar›l› geçmiflti. Gazeteler Türkiye’ nin bu ilginç partisinin çal›flmalar›n› iri puntolarla veriyorlard›. *** Halk›n ilgisinin artt›¤› o günlerde Cahit Topgülle ortadan kayboldu. Uzun süre arad›k bulamad›k. Günler sonra ans›z›n ortaya ç›kt›. Gazetedeki masam›n karfl›s›nda duruyordu. Sakallar› uzam›fl, avurtlar› çökmüfltü. "Çay söylersen içerim." Sesi derinlerden geliyordu. Özetle anlatt›: "Hani benim parti tüzü¤ünde bir

F

"Hani benim parti tüzü¤ünde bir madde vard› ya… 'Devleti yönetenlerin her y›l ak›l ve ruh sa¤l›¤›ndan geçirilmesi maddesi…' ‹flte o maddeyi bana uygulad›lar." madde vard› ya… ‘Devleti yönetenlerin her y›l ak›l ve ruh sa¤l›¤›ndan geçirilmesi maddesi…’ ‹flte o maddeyi bana uygulad›lar. Bak›rköy ak›l ve ruh sa¤l›¤› hastanesinde onbefl gün müflahade alt›nda tutuldum." "Sonuç ne oldu?" "Sa¤lam ç›kt›m." Uzun süre doktorlarla yapt›¤› konuflmalar› anlatt›. Ayaklar›n› sürüyerek evine döndü. ir ay sonra da Sar›yer Çay›rbafl›nda Hür Sosyalist Partisinin kapan›fl töreni yap›ld›. Birkaç vefal› partili, üzerinde ‘Hür Sosyalist Parti‘ yaz›l› tabelay› denize att›lar. Suyun üzerinde gezinen tabelaya ellerindeki gül ve karanfilleri atarak güzel bir görüntü verdiler. Sonra hepsi sulara gömülüp ortadan kayboldu. Cahit Topgülle ve arkadafllar› da ‘Demokrasimizin flirin çocuklar›’ olarak an›lar›m›za kaz›nd›.•

B

suatturker@butundunya.com.tr 93


Tatl› Bir Öyküdür Yaflam Yücel Aksoy

Haydi Abbas

Vakit Tamam Her flark›n›n bir öyküsü vard›r denir. fiark›lar›n öyküsü olur da fliirlerin olmaz m›? Elbette olur... ‹flte büyük ozan Cahit S›tk› Taranc›’n›n “Abbas” fliirinin de yürek titreten bir öyküsü var:

94


BD MAYIS 2013

1910

y›l›nda Diyarbak›r’da do¤an Cahit S›tk›, çocukluk y›llar›nda ninesinden bir masal dinlemiflti. Masalda anlat›ld›¤›na göre, uzak bir ülkenin hükümdar›n›n o¤lu prens, rüyas›nda gördü¤ü çok güzel bir k›z› aramak için yollara düflmüfltür. Bir köyden geçerken, kuyudan su çekmeye çal›flan bir nine görür. Yafll› kad›n›n zorland›¤›n› gören prens hemen at›ndan iner ve ona yard›m eder. Çok sevinen yafll› kad›n saç›ndan iki tel kopar›p prense uzat›r ve der ki: “O¤lum, ne zaman darda kal›rsan, bu iki tel saç› birbirine sürt; bir duda¤› yerde, bir duda¤› gökte bir dev ç›kar karfl›na, sak›n korkma. Abbas’d›r onun ad›. Karn›n ac›k›rsa sana sofra kurar, hayvanlar›n hücumuna u¤rarsan seni Abbas kurtar›r. Her türlü hizmetini görecektir Abbas…” u öykü küçük Cahit S›tk›’n›n belle¤inin bir köflesine yerleflti. Varl›kl› bir ailenin çocu¤u olan Cahit S›tk›, ilkokulu Diyarbak›r’da bitirdikten sonra ‹stanbul’a gönderildi. Kad›köy Saint Joseph Lisesi’nde ortaokulu bitirdikten sonra e¤itimine Galatasaray Lisesi’nde devam etti. Yat›l› lise yaflam› çok keyifliydi. Hafta sonlar› d›flar› ç›k›p gezen delikanl›lar, okula döndüklerinde birbirinden ilginç gönül hikayeleri anlat›yorlard› birbirlerine. Ama Cahit S›tk›’n›n yoktu anlatacak bir sevgilisi… Böyle olunca da arkadafllar›n›n alayl› sözlerine katlanmak zorunda kal›yordu.

B

Yine bir hafta sonu Befliktafl taraflar›nda dolafl›rken yerde, genç ve güzel bir bayan›n foto¤raf›n› buldu. ‹lham perileri Cahit’e bu resimden yararlanabilece¤ini f›s›ldad›lar. Hemen Beyo¤lu’na gidip bir köfleye çekildi ve kad›n›n a¤z›dan bir mektup yazd› kendine. Foto¤raf› da içine koyup okul adresine postalad›. Okula gelen mektuplar› ö¤rencilerden biri al›r ve isimlerini ba¤›rarak sahiplerine da¤›t›rd›. O gün de “Cahit mektubun

...tüm arkadafllar› Cahit’in bafl›na üflüfltüler.

O da nazlanmadan mektubu açt› ve yüksek sesle okudu.

95


BD MAYIS 2013

Cahit S›tk› çok üzüldü, çok sars›ld›. Gerçekten yaflanm›fl bir aflk bitmiflti sanki... var!” diye ba¤›r›l›nca, tüm arkadafllar› Cahit’in bafl›na üflüfltüler. O da nazlanmadan mektubu açt› ve yüksek sesle okudu. Mektubun içinden ç›kan foto¤raf da bir süre elden ele dolaflt›. Cahit, bu oyunu sürdürmeye kararl›yd›. Art›k ona her hafta düzenli mektup geliyordu ve arkadafllar›n›n alayl› tak›lmalar›ndan da kurtulmufltu. Ama haftalar ilerledikçe foto¤raftaki bayana karfl› da platonik bir aflk duymaya bafllam›flt›. Bir yandan mektuplar yaz›l›rken, di¤er yandan da foto¤raf›n gerçek sahibini de ar›yordu. ‹stanbul o tarihlerde bu denli büyük de¤ildi ve semtlerde yaflam da daha kapal›yd›. Cahit de sonunda foto¤raf›n sahibine ulaflt›. Ama keflke ulaflmaz olsayd›. Bayan evli ve iki de çocuk sahibiydi… Cahit S›tk› çok üzüldü, çok sars›ld›. Gerçekten yaflanm›fl bir aflk bitmiflti sanki. ‹çinde vol96

kanlar patl›yordu. Ama, ac› gerçe¤i kabul etmekten baflka yap›lacak bir fley yoktu. Öyle de yapt› ama yüre¤inin bir köflesinde yanan atefli de her zaman duyumsad›. radan y›llar geçti. 1941 y›l›nda vatanî görevini yapmak üzere, yedek subay olarak orduya kat›ld›. O tarihlerde, her subaya bir emir eri veriliyordu. Cahit S›tk› da birli¤ine gidince, bir emir eri seçmek için bölük yaz›c›s›ndan askerlerin künye defterini istedi. S›rayla isimlere bak›yordu. Derken bir isim dikkatini çekti: Abbas o¤lu Abbas….. Hemen ninesinin anlatt›¤› masal akl›na geldi… Görevli çavufla, Abbas’› görmek istedi¤ini söyledi. Bir süre sonra kap›s› çal›nd›. ‹çeriye aslan gibi bir delikanl› girip selam çakt› ve “Abbas o¤lu Abbas, emret komutan!” dedi. Cahit S›tk› bir süre Abbas’› inceledikten sonra sen nerelisin?” diye sordu. “Memleket Mardin, kaza Midyat komutan!”

A


BD MAYIS 2013

“Sen benim emir erim olur musun?” “Sen bilin komutan!” “ Peki öyleyse, git eflyalar›n› topla ve evin alt›ndaki odaya yerlefl. Bundan sonra orada kalacaks›n.” “Baflüstüne komutan!” ünler birbirini kovalamaya bafllad›. Abbas çok sad›k bir emir eriydi. Her sabah erkenden kalkar, komutan›n›n kahvalt›s›n› haz›rlar, k›yafetlerini ütüler, evin temizli¤ini yapard›. Cahit S›tk›, bu saf Anadolu yi¤idinin dürüstlü¤ünden, içtenli¤inden, sadakatinden etkilenmiflti. Aralar›nda ast-üst iliflkisinden çok daha güçlü bir dostluk ba¤› oluflmufltu. Zaman zaman onu karfl›s›na al›r, onun da ruhunun derinliklerini keflfetmeye çal›fl›rd›. Abbas, özellikle akflamlar›, komutan›na harika mezelerle süsledi¤i çilingir sofras› kurard›. Yine böyle keyifli bir akflam sofras›nda aralar›nda flöyle bir konuflma geçti: “Sen ‹stanbul’u bilir misin Abbas?” “Bilirim komutan? “Befliktafl’› bilir misin?” “Bilirim komutan, ben orada acemi birlikteydim.” “Benim orada bir sevgilim var, sen onu kaç›r›p bana getirir misin?” Abbas hiç duraksamadan yan›tlad›: “Elbet komutan!” Elbette getirirdi. Abbas da kar›s›n› komflu köylerden birinden kaç›rm›flt›. Bu nedenle komutan›n› çok iyi anl›yordu. Üstelik komutan› istemiflti, bu ifl olmal›yd›. Ertesi sabah Cahit S›tk›

G

kalkt›¤›nda yine kahvalt› haz›r, etraf toplanm›flt›. Ama kap›ya yak›n bir yerde Abbas’›n el çantas› duruyordu. Cahit S›tk› dün geceyi çoktan unuttu¤u için merakla sordu: “Hayrola Abbas?” “‹stanbul’a gidiyorum, sen söyledin komutan.” “Sevgilimi getirmeye mi?” “Elbet komutan!”

C

ahit S›tk› tek kelime edemedi. Çünkü a¤z›n› açsa bu saf, tertemiz, insan›n boynuna sar›l›p kat›l›rcas›na a¤layacakt›. Sadece Abbas’›n s›rt›n› s›vazlad›, yüre¤inin tüm s›cakl›¤›n› da eline aktararak…. Akflam oldu. Cahit S›tk›, çilingir sofras›n› a¤ac›n alt›na kurdurdu ve karfl›s›na da Abbas’› oturttu. Bir süre sonra ald› kalemi eline ve ruhunun en derininden kopup gelen duygular›n› k⤛da dökmeye bafllad›: Haydi Abbas, vakit tamam; Akflam diyordun, iflte oldu akflam. Kur bakal›m çilingir sofram›z›; Dinsin art›k bu kalp a¤r›s›. fiu a¤ac›n gölgesinde olsun, Tam kenar›nda havuzun. Ay’a haber sal, ç›ks›n bu gece; Görünsün flöyle gönlümce Bas k›rbac› sihirli seccadeye, Göster hükmetti¤ini mesafeye Ve zamana Kat›p tozu duman›, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Befliktafl’tan; Yaflamak istiyorum gençli¤imi yeni bafltan. • yucelaksoy@butundunya.com.tr 97


BD MAYIS 2013

Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri... Yazan: SABR‹YE AfiIR

B

u küçük çocuk, maden mühendisi bir baban›n o¤luydu. Bak›c›s› olan kad›n, befl yafl›nda piyano dersi almaya

98

bafllayan çocu¤un müzik yetene¤ini çok çabuk anlad› ama ailesi onun bu yetene¤inin fark›nda de¤ildi. Bir hukuk okulunda e¤itim gördü. Bu s›rada okulun korosunda yer ald›. 14 yafl›ndayken annesini kaybetti. Mezun olunca memur olarak göreve bafllad›. 20’sindeyken besteler yap›yor ama bu besteleri k⤛da geçirecek cesareti bulam›yordu. K›sa bir süre sonra benli¤indeki bofllu¤u hissetti ve yanl›fl bir meslek seçti¤ini anlad›. Memurluk-


BD MAYIS 2013

tan ayr›larak konservatuara bafllad›. Diploma çal›flmas›na gümüfl madalya alarak okulu bitirdi. Ard›ndan bir baflka konservatuarda armoni ö¤retmenli¤i yapt›. Senfoniler, operalar, konçertolar besteledi. Sanat›n›n doru¤una ç›kt›¤› üretken y›llar›nda, müzi¤i tüm dünyada takdirle karfl›land›. Tüm ününe karfl›n, kendini hiçbir zaman güvende ve huzur içerisinde hissedemeyen büyük Rus besteci, Pyotr ‹lyiç Çaykovski’ydi…

C

ocuklu¤u subay babas›-

n›n görevleri nedeniyle Anadolu’nun pek çok kentinde geçti. Makine mühendisli¤inde okurken, gazetecilik bölümüne geçmeyi tercih etti. Mezun olduktan sonra, Bak›rköy plajlar›nda cankurtaranl›k, sokaklarda iflportac›l›k yapt›. Bir derginin açt›¤› yar›flmaya, arkadafl›n›n ›srar› üzerine kat›ld› ve yar›flmay› kazanarak sinema sektörüne ad›m att›. 12 Eylül döneminde, hakk›nda aç›lan davalar nedeniyle hücreye at›ld›. Davalardan beraat etse de, 2,5 ay hücre

12 Eylül döneminde, hakk›nda aç›lan davalar nedeniyle hücreye at›ld›. 2,5 ay hücre hapsinde kald›. hapsinden kurtulamad›. 1970’te ilk rol ald›¤› filmden sonra, arka arkaya gelen tekliflerle Yeflilçam’›n 70’li y›llar›nda iz b›rakan isimlerinden biri haline geldi. Zor günler de geçirdi. 7-8 y›l filmlerden para kazanamadan taksicilikle geçinmeye çal›flt›. 100’den fazla filmde rol ald›. Pek çok ödül kazand›. En büyük ödülse, herhalde ‘Türk sinemas›’ denildi¤inde ilk akla gelen isimler aras›nda olmas›yd›. O, Yeflilçam’›n en yak›fl›kl› ve yetenekli aktörlerinden biri olan Tar›k Akan’d›…

B

ir rahibin çocu¤u olan bu

siyah genç k›z henüz 6 yafl›ndayken anne ve babas›

99


BD MAYIS 2013

ayr›ld›. 10 yafl›na geldi¤inde ise annesini kalp krizinden kaybetti. Babas›n›n çal›flt›¤› kilisenin korosunda flark› söylüyordu. Piyano ve vokal yetene¤i, daha çok küçükken ortaya ç›km›flt›. Henüz 14 yafl›ndayken, bir albüm yay›nlad›. Yeni flark›lar söylemeyi, yeni albümler yay›nlamay› sürdürdü. Müzik dünyas›ndaki ad›m ad›m yükseliflini, flark›lar›n›n listelerdeki baflar›s› ve albümlerinin sat›fl rakamlar›ndaki baflar›s› izledi. Mezzosoprano sesi ve sesinin rengi ile bir idol haline geldi. Gospel, caz, blues, soul ve R&B flark›lar›yla, tam 20 Grammy Ödülü ald›. En büyük korkular›ndan birisi, uça¤a binmekti. Kanserle de mücadele eden ve Amerikan müzik tarihindeki en önemli sanatç›lardan biri olan bu güçlü kad›n, Soul Kraliçesi olarak isimlendirildi. Kilisede flark› söylemeye bafllayarak soul müzi¤in taht›na oturan bu muhteflem ses, elbette Aretha Franklin…

G

enç adam›n babas› demiryolu iflçisi, do¤umundan hemen sonra ölen annesiyse ö¤retmendi. Henüz 15 yafl›ndayken yurdunun taflra gazetesindeki edebiyat

Senatörlük görevindeyken baflkan› elefltirince devlet düflman› ilan edildi, ülkesinden kaçmak zorunda kald›. eklerini düzeltmekle görevlendirildi. 20 yafl›ndayken, bir edebiyat yar›flmas›n› kazanarak bursa lay›k görüldü. Frans›z edebiyat› ve pedagoji ö¤renimi gördü. Güneydo¤u Asya’daki konsolosluk görevi s›ras›nda tan›kl›k etti¤i toplumsal sorunlar yap›tlar›na, dünyadaki ac›lar›n do¤rudan do¤ruya anlat›m› olarak yans›d›. Senatörlük görevindeyken baflkan› elefltirince devlet düflman› ilan edildi, ülkesinden kaçmak zorunda kald›. Dönünce devlet baflkanl›¤›na aday gösterildi ancak aday olmak istemedi. Yaflam› boyunca güçlü siyasi durufluyla tan›nd›, ülkesindeki ve ‹spanya’daki faflizme karfl› durdu. Nobel Edebiyat Ödülü’ne lay›k görüldü. Latin Amerika edebiyat›n›n dünyada itibar kazanmas›n› sa¤layan fiilili flair-yazar, Naz›m Hikmet ad›na Bar›fl Ödülü de alan Pablo Neruda idi…

B

akkal bir baba ile flark›c› bir annenin o¤lu olan delikanl›, resme küçük yafltan itibaren ilgi duymaya bafllad›. Babas› kendi iflini sürdürmesini, annesi ise sanatç› olmas›n› istiyordu. Genç adam

100


BD MAYIS 2013

B

u Amerikal› genç

ise, henüz on befl yafl›ndayken karikatürler çiziyor ve bunlar› bir kitapç› vitrininde sergiliyordu. Resim ö¤renimi için Paris’e gitti. Günlerini resim sergilerinde ve atölyelerde geçirerek çok fley ö¤rendi. Pek çok ressamla dostluk kurmas› sanat tecrübelerini zenginlefltirdi. Resim yapmay› sürdürdü. Yaflam›n› resimden kazanmaya karar verdi¤i halde ciddi bir resim ö¤renimi yapmad›¤› düflüncesinde olan ailesinden hiçbir destek görmedi¤i için zor ve yoksulluk içinde y›llar geçirdi. Ola¤anüstü eserlerini Resmi Resim Sergisinde sergileyerek büyük bir baflar› kazand›. Zay›f ve hasta olan eflini kaybedince, kendini tamam›yla resme adad›. Ekonomik durumunu da düzeltti. Gözlerinin bozulmas›na karfl›n y›lmadan çal›flmas›na devam etti. Eserleri, bahçe tutkusunu ve büyük önem verdi¤i aile yaflam›n› yans›t›yordu. ‹zlenimcilik ak›m›na ismini veren, “Belki de ressam olmay› çiçeklere borçluyum.” sözlerinin sahibi bu öncü Frans›z ressam Claude Monet…

adam, tah›l tüccar› babas›n› küçük yafltayken kaybetti. Çocuklu¤undan itibaren yazma konusunda yetenekliydi. Nitekim t›p fakültesinde e¤itimine devam ederken, do¤a bilimlerine de merak salarak çok say›da makale yay›mlad›. Çal›flkan bir genç bilim adam› olarak araflt›rmalar yapmaya bafllad›¤› enstitüde, kanser üzerine yo¤unlaflt›. Henüz otuz yafl›ndayken, bir tavuk üzerinde yapt›¤›

deneyde, kanserin bir virüs yoluyla bulaflabilece¤ini gösterdi. Bu 盤›r açan gözlem, o dönemde alan›nda uzman birçok kifli taraf›ndan kabul edilmedi. Bulgusuna itibar edilmeyen bilim adam›, yeni yetme olarak de¤erlendirildi, alay konusu oldu. Tekrarlanmas› bile y›llar y›llar alan bu deneyin önemi, ancak 15 y›l sonra baz› araflt›rmac›lar taraf›ndan fark edildi ve Nobel’e aday gösterecek kadar etkilendiler. Çok uzun y›llar sonra Nobel Ödülü’nü kazand›¤›nda, bulufluyla Nobel Ödülü’nü kazanmas› aras›nda 40 y›l geçmiflti ve bu bir rekordu. Bu ‘sab›r tafl›’ doktor Francis Peyton Rous’tu… 101


BD MAYIS 2013

O

rta halli bir ailenin ço-

cu¤u olan genç k›z›n düfllerinde hep tiyatro vard›. Müslüman kad›nlar›n sahneye ç›kmas›n›n yasak oldu¤u y›llarda, akl› fikri tiyatroda olan genç k›z Osmanl›’daki ilk konservatuar kurumu olan Darülbedayi’ye kabul edilen 5

k›z ö¤renciden biri oldu. Di¤erleri ‘nas›lsa sahneye ç›kamayacaklar›’ gerekçesiyle bir bir konservatuar› b›rakt›lar ama o vazgeçmedi. Bir y›l boyunca tüm provalara devam etti

ancak bir türlü sahneye ç›kamad›. Bir oyun günü, yabanc› bir kad›n oyuncunun son anda gitmesiyle bofl kalan rol, ister istemez ona verildi. Böylelikle, sahneye ç›kan ilk Müslüman Türk kad›n› oldu. Tiyatroya giden polisler, yönetimi yasak konusunda uyard›. Bir hafta sonra yine sahneye ç›kan genç kad›n› polisler tutuklamak isteyince, arka bahçeden kaç›r›ld›. Üçüncüde de makine daire-sinden kaçt›. Yönetime bir bildiri gönderilince, kadrodan ç›kar›ld›. Tiyatrosuz kalmas›, onu tam anlam›yla y›kt›. Bir süre sonra turnelere ç›kmaya bafllad›. Zaten 1923’ten sonra Türk kad›nlar› Atatürk’ün emriyle sahneye ç›kmaya bafllam›fllard›. Ancak genç kad›n›n sa¤l›¤›, gün geçtikçe kötüye gitti. Bozulan sa¤l›¤›, onu biricik tutkusu tiyatrodan ve sahnelerden kopard›. Tiyatronun bu yürekli fedaisi, elbette Afife Jale idi…

Bedri Rahmi Eyübo¤lu’nun Yemini Dünyaca ünlü Türk Ressam ve fiair Bedri Rahmi Eyübo¤lu’nun atölyesinin giriflinde, y›llar boyu gözünün önünde as›l› duran bir yemin metni vard›… “Bugüne kadar resim sanat› alan›nda/ Yap›lagelmifl olanlar› inceleyece¤ime/ Kendini bütün dünyaya kabul ettirmifller aras›nda beni en çok saranlar›n› ay›rarak onlara kendi aramalar›m›/ denemelerimi/ Kataca¤›ma/ Al›fl›lagelmifl/ basmakal›p, haz›rlop/ Klifleleflmifl çi¤nene çi¤nene tad› tuzu/ Kalmam›fl hiçbir fleyi tekrarlamayaca¤›ma/ Elimden ç›kan her çizgiye Her lekeye/ Her renge/ Her bene¤e/ Kendi akl›m›/ Kendi tecrübemi/ Kendi tasam›/ Kendi ömrümü/ yüre¤imi basaca¤›ma/ Ald›¤›m nefes, içti¤im su, bast›¤›m toprak/ Gözüm, kula¤›m, burnum/ Elim, belim, dilim, derim üstüne/ Yemin ederim/ Yemini bozdu¤um gün Buradan giderim…” 102


Kültür ve Sanat Dünyas›ndan Tekin Özertem

T

iyatro Yapmak

Siyasilerin birbirlerini yermek için s›k s›k kulland›klar› bu deyimi, geçenlerde bir köfle yazar›m›z da kullan›nca ifl yine bafla düfltü.

Ç

ünkü yeterince sanatsal ve kültürel birikimi oldu¤unu sand›¤›m bir yazar›m›z da “tiyatro yapmay›” ciddiyetten uzak, gerçekle ba¤daflmayan bir olgu olarak vurgulam›fl yaz›s›nda. ‹ster bilinçli, ister bilinçsiz söylenip yaz›lm›fl olsun; tiyatronun fluur alt›ndaki anlam› bu kimi insan›m›z için. Az ya da çok okur yazar, milletvekili ya da gazeteci olmalar› bu gerçe¤i de¤ifltirmiyor. Oysa gerçek öyle de¤il. Sahnelenen oyun ister komedi ister trajedi olsun, ciddi ifltir tiyatro yapmak... 103


BD MAYIS 2013

caba neden böyle diyorlar? Neden meclis kürsüsünde, ya da meydanlarda kimi söylenenlerin gerçek olmad›¤›n›, söyleyenleri ciddiye almad›klar›n›, al›nmamas› gerekti¤ini tiyatro sanat›yla özdefllefltirerek ifade ediyorlar? Çünkü kendileri gibi hitap ettikleri kalabal›klar da tiyatronun ne denli ciddi ve soylu bir sanat oldu¤undan habersizler de ondan. “Hadi lan tiyatro yapma! Artiz!” diyorlar… böyle konufluyorlar kendi aralar›nda dalga geçmek, yermek için birbirlerini. "Tiyatro yapma" diyerek, geçmifli insanl›k tarihi kadar eski tiyatro sanat›n›; “Artiz” diyerek, tüm sanatç›lar› küçümsemekten garip bir haz duyuyorlar.

A

Artist, Frans›zcadan dilimize geçmifl binlerce sözcükten biri.

Frans›zcada oldu¤u gibi bizde de güzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanatç›, sanatkâr anlam›na geliyor. Ama Frans›zcada olmayan bir anlam daha kazanm›fl dilimizde: Oldu¤undan baflka türlü görünen, yapmac›k ve abart›l› davranan kimseler için de kullan›lan bir sözcük oluvermifl.(1) T›pk› tiyatro sözcü¤üne gerçeklik ve ciddiyet içermedi¤i gibisinden bir anlam yüklendi¤i gibi. Tiyatro ve tiyatro yapmak, henüz sözlüklerimizde bu anlamda yer alm›fl de¤il. Ama böylesine yayg›n kullan›lmaya devam edilirse yer almas› yak›n demektir. Tiyatro sanat›n› ve tiyatro yapmay› küçümseyenlere önerim: Aristofanes’in (2) milattan yaklafl›k dört yüz y›l önce yazd›¤› oyunlar› seyretmeleri, 104

Eski komedyan›n en büyük yazar›: Aristofanes

Eminim ki Aristofanes’i seyredip okuyanlar komedinin ne denli toplumsal ifllevi oldu¤unu görüp anlayacaklard›r. seyretme olana¤› bulamazlarsa okumalar›. Öncelikle Aristofanes’i önermemin nedeni komedi yazar› olmas›. Antik Yunanda komedilerin konular›n›n insanlar›n, halk›n yaflam›n› içermesi. Bir baflka neden de güldürünün do¤rudan akla, düflünceye yönelik olmas›. Ola¤an ile ola¤an olmayan› karfl›laflt›r›p aradaki fark›n ay›rd›na


BD MAYIS 2013

varmam›z› sa¤lamas›d›r. ‹stem d›fl›, zihinsel bir eylem olmas›d›r. Eminim ki Aristofanes’i seyredip okuyanlar komedinin ne denli toplumsal ifllevi oldu¤unu görüp anlayacaklard›r. Eflek Ar›lar›’›nda ülkesinin 盤r›ndan ç›km›fl yarg› sistemi ile yarg›çlar›n› nas›l elefltirdi¤ini, Kömürcüler, Bar›fl, Lysistrata adl› üçlemesinde savafl› yerip bar›fl› nas›l savundu¤unu, Kufllar’da Atina demokrasisinin çöküflünü nas›l sahneye tafl›d›¤›n› görünce eminim farkl› düflüneceklerdir. nerim sadece komedi türünde yaz›lm›fl oyunlarla s›n›rl› de¤il. Bu insanlar›n Antik Yunan trajedilerinden bafllayarak yaz›lan trajedileri de seyredip oku-

Ö

malar›nda da büyük yarar var. Antik ça¤da yaz›lm›fl trajediler mitolojik efsaneleri konu edindi¤i için komedilerden oldukça farkl›d›r. Kimi oyunlarda yar› tanr› ve tan›lar›n yaflamlar› ele al›nm›fl olsa da hepsi insana ve yaflama dair… Komediye karfl›n trajedi ac› verici ve korkutucudur. Amac›:

ac›ma ve korku duygular› ile insan ruhunu tutkulardan temizlemek ve ar›nd›rmakt›r. Aiskhylos, (3) Zincire Vurulmufl Prometheus adl› eserinde atefli çal›p insanlara verdi¤i; tanr›lar›n kurdu¤u düzene karfl› ç›kt›¤› için cezaland›r›lan Prometheus’un öyküsünü anlat›r. Prometheus da kendisini zincire vuran tanr›lar gibi tanr›d›r. Oyunda anlat›lan da ak›l›n kaba kuvvete üstünlü¤ü, ak›l ve özgür düflüncenin önemidir. Trajik olan Prometheus’un ölümsüz olmas›. Zincire vuruldu¤u kayal›klarda gündüzleri kartallar›n parçalad›¤› ci¤erleri her akflam yenilenecek ve ayn› iflkence sürüp gidecek; sonsuza kadar ac› çekecektir. Atefli, bilgiyi, özgür düflünceyi insanlara ulaflt›rd›¤› için. Antik Yunan tiyatrosunun belirgin özelPrometheus ve kartal Nicholas S. Adam 1762 105


BD MAYIS 2013

...paray› insani de¤erlerden üstün tutan, paran›n kulu olup özgürlü¤ünü yitiren insanlar› sahneye tafl›yan Molière’in a¤lanacak hallerimizi nas›l hicvetti¤ini okuyup izlediklerinde acaba yine ayn› flekilde düflünecekler midir? liklerinden biri oyunlardaki zaman, mekan ve olay birli¤i zorunlulu¤u; di¤eri de komedilerde trajik, trajedilerde de komik unsurlara kesinlikle yer verilmemesidir. Bu kural on alt›nc› yüz y›l›n ikinci yar›s›na, Shakespeare’ e (4) kadar uygulanm›fl; William Shakespeare ile oyunlarda hem üç birlik kural› denen zaman, mekan ve olay birli¤i ortadan kalkm›fl hem de komik ve trajik olan birlikte ele al›nmaya bafllanm›flt›r. Shakespeare’in oyunlar›n› seyredip, okuyanlar iktidar h›rs›n›n ve ihanetin (Macbeth, Julius Caesar ), iki yüzlüKent Oyuncular›’ndan Molière’in farkl› bir Cimri oyunu 106

lü¤ün ve hak etmeyenleri hak etmedikleri mevkilere getirmenin (Kral Lear), k›skançl›k ve ihtiras›n (Othello) ne gibi felaketlere yol açt›¤›n›; görüp alg›layacaklar. On ikinci Gece, Bir Yaz Gecesi Rüyas›, Yanl›fll›klar Komedisi adl› oyunlar›nda da yaflam›n nas›l beklenmedik sürprizlerle dolu oldu¤unu. iyatronun nas›l bir sanat, tiyatro yapman›n ne denli ciddi bir u¤rafl oldu¤unu anlamak isteyenlere yine bir bafllang›ç olarak Molière’in (5) oyunlar›n› da öneririm. Kibarl›k Budalas›’nda el de¤ifltiren zenginlik ve gücün elefltirisini, Cimri’de paray› insani de¤erlerden üstün tutan, paran›n kulu olup özgürlü¤ünü yitiren insanlar› sahneye tafl›yan Molière’in a¤lanacak hallerimizi nas›l hicvetti¤ini okuyup izlediklerinde acaba yine ayn› flekilde düflünecekler midir? Tiyatro tarihi boyunca yaz›lm›fl tüm oyunlar› ve yazarlar›n› bu k›sa yaz›n›n içine s›¤d›rmak elbette müm-

T


BD MAYIS 2013

kün de¤il. Milattan önce alt›nc› yüzy›ldan bafllay›p on yedinci yüz y›la kadar uzanan zaman dilimi içinde yer alan sözünü etti¤im dört oyun yazar› tiyatro sanat›n›n ve tiyatro yapman›n sadece günümüzde de¤il geçmiflte de ne demek oldu¤unu anlatmak için san›r›m yeterli. u zaman dilimi içinde sadece yabanc› örneklerle yetinip bizden söz etmeyiflim bu süreç içinde bu anlamda tiyatro sanat›n›n var olmamas›. Gölge tiyatromuz Karagöz’ün geçmifli on yedinci yüzy›la; orta oyununki de on dokuzuncu yüzy›la, Meddahl›k gelene¤inin kökleri Orta Asya’ya, köy seyirlik oyunlar›m›z›nki ise fiaman törenlerine kadar uzanmakta. Karagöz ve orta oyunu güldürüye dayal› oyunlar. Köy seyirlik oyunlar›m›z da öyle. Bat›l› anlamda tiyatro sanat› ile buluflmam›z 1839 y›l›nda Tanzimat› Hayriye’nin ilan›ndan sonra bafllar. ‹lk Türk tiyatro eseri olan fiair Evlenmesi, fiinasi Bey taraf›ndan 1859 y›l›n-

B

Gölge tiyatromuz Karagöz’ün geçmifli on yedinci yüzy›la dayanmakta da yaz›l›r. Bu veriden yola ç›karak tiyatro sanat›n›n, tiyatro yapman›n anlam›n›n insanlar›m›z taraf›ndan gere¤ince kavranamam›fl olmas›na -bir çok ça¤dafl de¤erlerimiz gibi- flaflmamak gerekir diye düflünmek elbette olas›. Bu bir kültür sorunu deyip iflin içinden ç›k›p s›yr›lmakta… Bu yak›fl›k almaz. Yap›lmas› gereken tiyatro sanat›n›n önemini, toplumsal ifllev ve de¤erini kavramam›fl olanlara bunu anlatmaya çal›flmak. Var olan tiyatrolar›m›za sahip ç›kmak ve tiyatro olmayan kentlerimizin tiyatroya kavuflmalar› için y›lmadan çal›flmak. Kolay de¤il elbette. Ama tiyatro yapmak gerçekten ciddi bir ifl. tekinozertem@butundunya.com.tr 1. TDK Büyük Türkçe Sözlük 2. Aristofanes MÖ 456 - 386 3. Aiskhylos MÖ 525/524 - ö. yak. MÖ 456/455 4. William Shakespeare 1565 - 1611 5. Molière (Jean-Baptiste Poquelin 1622 -1673 107


"Bir da¤ köyünün çamurlu yollar›nda bafllay›p, 12 Mart cuntas›n›n en karanl›k günlerinin yafland›¤› ‹stanbul'un çat› katlar›nda tutkusundan hiç bir fley kaybetmeden süren umudun ve aflk›n öyküsü. ‹nsanlar›n en yak›n dostuna bile güvenemedi¤i o kaos günlerinde, tüm bask›lara meydan okuyan iki gencin cesaretine hep hayran kald›m. "‹blisler Ve Y›ld›zlar" ismini verdi¤im roman›m› bu kararl›l›¤›n çevresinde geliflen olaylardan yola ç›karak yazd›m. Düfllerini gerçeklefltirmek u¤runa bir sabah ayaz› yollara düflüp, her yan› sarm›fl iblislere karfl›n o uzun kofluyu bitiren insanlara, bana verdikleri ilham için minnet borçluyum." Mehmet Ünver

BÜTÜN K‹TAPÇILARDA


‹nsanlar Yaflad›kça Mehmet Ünver

UÇAN YATAK ODASIYLA NEW YORK’A GECE UÇUfiU Kar ya¤›fl›n›n beklenenden saatler önce ‹stanbul’u esir ald›¤› gün evdeydim. Rüzgârla savrulan kar tanelerinin a¤açlar›n dallar›nda masals› görüntüler Bir grup oluflturmalar›n› izlemek için yazarla birlikte battaniyemi s›rt›ma al›p, cam kenar›ndaki kanepeye oturdum. New York’a uçacakt›k.

B

ir kar tanesini seçebildi¤im kadar yüksek bir mesafeden izlemeye al›p yere düflene kadar gözledim. Bunu çocukken de yapard›m. Seçti¤im tane, cam›n önündeki saks›ya düflünce bir di¤erini izlemeye bafllad›m, ard›ndan bir di¤erini… Bir süre sonra odan›n insan› saran s›cakl›¤› ve

battaniyenin yumuflak dokunufllar›n›n etkisiyle uykum geldi. Kapanmak üzere olan gözkapaklar›m› aç›k tutmak için ciddi bir mücadele vermeye bafllad›m. Akflam inerken havaalan›n›n yolunu tuttum. Bir grup yazarla birlikte davetli oldu¤umuz kitap fuar›na kat›lmak üzere New York’a uçacakt›k. Heyecanl› ve telafll›yd›m. Gece saat109


BD MAYIS 2013

lerinde kalkacak olan New York uça¤›nda uyumaya devam edebilece¤imi düflünüyordum. Alana vard›¤›mda birlikte uçaca¤›m›z yazarlar› ortada göremeyince epeyce flafl›rd›m. Bir görevli beni küçük bir kap›dan ç›kart›p uça¤a götürdü¤ünde ise daha büyük bir flaflk›nl›k yaflad›m. Büyük bir Airbus, ya da Boeing beklerken karfl›mda en fazla on yolcu tafl›yabilecek bir Golf Stream jeti duruyordu. Görevliye neden böyle küçük bir uçak seçildi¤ini sordu¤umda ald›¤›m yan›t daha da flafl›rt›c›yd›: “Maalesef di¤er yazarlar son anda kat›lmaktan vazgeçtiler. Havayolu firmas› biletleri geri almad›. fians›m›z varm›fl. Bu jet, iki gün önce New York’tan baz› ifl adamlar›n› getirmiflti. Bu gece bofl olarak geriye dönecek. Sizi de onunla yollayaca¤›z. Zaten tek yolcusu sizsiniz. Ne diyece¤imi flafl›rm›flt›m. Sevinsem mi, yoksa üzülsem mi karars›zl›¤›n› yaflarken görevli memur, pilotun bir süre sonra gelece¤ini söyleyerek

110

beni uça¤a bindirdi. ‹lk kez özel bir jete biniyordum. Merakla etraf›ma bak›nd›m. Kabin s›cac›kt›. Nereden geldi¤ini anlayamad›¤›m hafif bir müzik insan› rahatlat›yordu. As›l flaflk›nl›¤› ise, içeride hiç koltuk olmad›¤›n› gördü¤ümde yaflad›m. Koltuklar›n hepsi sökülmüfl, yerlerine kabinin iç flekline uygun olarak yekpare bir flilte konulmufltu. Evlerimizi duvardan duvara kaplayan hal›lar› gözünüzün önüne getirin. Uça¤›n içi, yatt›¤›n›z yerden d›flar›s›n› rahatl›kla görebilmenize olanak sa¤layacak yükseklikte tek parça bir flilteyle kaplanm›flt›.

O

nca yorgunluktan sonra insan› uykuya davet eden yata¤› görünce elbiselerimi ç›kar›p, yata¤›n kenar›na b›rak›lm›fl pijamay› giydim. Ne de olsa uça¤›n tek yolcusu bendim. Sonra da büyük bir sevinçle yumuflac›k yorgan›n içine gömüldüm. Bebek gibi uyumuflum. Ne kadar süre geçti¤ini bilemiyorum. Bir v›nlama sesiyle uyand›m. Yast›k hizama gelen camdan d›flar›ya bakt›¤›mda on binlerce y›ld›z›n çocuklu¤umuzdaki yald›zl› y›lbafl› kartlar›na benzer flekilde karanl›k gökyüzünde ›fl›ldad›klar›n› gördüm. Büyüleyici bir manzarayd›. ‹ster inan›n, ister inanmay›n; ben uyurken pilot gelmifl, uça¤› havaland›r›p, ‹stanbul


semalar›n› kaplayan kar bulutlar›n›n üzerine ç›karm›flt›. Jet motorlar›ndan ç›kan ses, son teknolojiyle tasarlanm›fl kabinin içinde sadece hafif bir v›nlama gibi duyuluyordu. Kalk›fl esnas›nda uyanmay›fl›m›n nedeni de o sessiz teknoloji olsa gerekti. K›p›rt›lar›mdan uyand›¤›m› anlayan pilot, kap›ya yak›n bir yerde duran dolab› göstererek oradan istedi¤im içkiyi alabilece¤imi söyledi. Bunu duyar duymaz dolab› aç›p, malt viski fliflesini kapt›m. Yataktan baflka oturacak yer olmad›¤› için yorgan› omzuma al›p cam›n kenar›na yerlefltim. Pilot çok sempatik bir adamd›. “Bir saat sonra Viyana üzerinden geçece¤iz. Kentin ›fl›klar›n› rahatl›kla görebilirsiniz” dedi.

G

erçekten de bir saat sonra alt›m›zda bir ›fl›k denizi belirdi. O yükseklikten kenti ikiye ay›ran Tuna nehrindeki teknelerin, hatta Viyana’n›n simgesi haline gelmifl olan dev dönme dolab›n ›fl›klar›n› görebildim. Yaklafl›k bir saat sonra, sempatik pilotum, “fiu an ›fl›klar kenti Paris’in üzerindeyiz” deyince bak›fllar›m› afla¤›lara çevirdim. Bol ›fl›kl› bir rüyan›n üzerinde uçuyorduk sanki. Bir ara di¤er yap›lardan çok farkl› olarak ›fl›kland›r›lan Eyfel Kulesi’ni bile seçtim. Bir süre sonra ›fl›klar azald› ve sonsuzmufl gibi görünen bir karanl›k alt›m›zda uzanmaya bafllad›. Nerelerde

fiu an Atlantik Okyanusu üzerindeyiz. Geçiflimiz yaklafl›k dört saat sürecek. Otomatik pilota ald›m. Biraz

uyuyaca¤›m. oldu¤umuzu düflünürken pilot, koltu¤unu terk edip, biraz ilerime yat›verdi. O yatarsa uça¤› kim kullanacakt›? Panik içindeydim. Halimi anlam›fl olacak ki, hemen bir aç›klama yapt›: “fiu an Atlantik Okyanusu üzerindeyiz. Geçiflimiz yaklafl›k dört saat sürecek. Otomatik pilota ald›m. Biraz 111


BD MAYIS 2013

uyuyaca¤›m.” Bunlar› söyledikten sonra s›rt›n› döndü. Birkaç dakika sonra m›fl›l m›fl›l uyumaya bafllad›. Onun rahatl›¤›n› görünce ben de yata¤a uzan›p, yumuflac›k yorgana sar›ld›m. Karfl› konulmaz bir gevfleme duygusu tüm benli¤imi kaplad›. Öyle tatl› bir uyku bast›rm›flt› ki, ne uçak, ne uyuyan pilot, ne de binlerce metre alt›m›zda uzanan karanl›k okyanus umurumdayd›. Koskoca pilot, uça¤› b›rak›p uyudu¤una göre güvendi¤i bir fleyler olmal›yd›. Bu rahatlamayla kendimi uykunun tatl› kollar›na b›rakt›m.

B

ir sars›nt›yla uyand›¤›mda sabah›n alacakaranl›¤›ndayd›k. Pilot flaplar› açm›fl, inifle geçmiflti. Tam o anda üzerimdeki yorgan yavaflça bedenime yap›flt›. Bunun amac›n›n yatakta uzanan yolcular› inifl ve kalk›fl esnas›nda güvenli¤e almak oldu¤unu anlay›nca rahatlad›m. New York’a indi¤imizde korkunç bir kar f›rt›nas› hüküm sürmekteydi. Uça¤a yanaflan bir limuzinle al›n›p, yak›ndaki yüksek bir binaya götürül-

dük. Üniformal› bir k›z, bizi en üst katta genifl bir salona ç›kard›. Tüm cephesi camla kapl› salondan Brooklyn ve Manhattan bir kartpostal gibi görünüyordu. Hemen önümüzdeyse camambert peynirinden, chorizo sucu¤una, somon fümeden, yaban mersini reçeline kadar say›lamayacak kadar bol çeflitli kahvalt›l›kla dolu bir sofra vard›. Buyur edilmeyi beklemeden oturup yemeye bafllad›k. Yedik, yedik, yedik yedik... Bay›lacak hale gelene kadar t›k›nd›ktan sonra otelimize gitmek üzere ayr›ld›k. Muhteflem bir Central Park manzaras›na hâkim odama yerlefltikten bir süre sonra kap› çal›nd›. Kendisini otel yöneticisi olarak tan›tan kibar bir bey içeri girer girmez çok güzel bir haberi oldu¤unu müjdeledi. Heyecanlanm›fl-

Tüm cephesi camla kapl› salondan Brooklyn ve Manhattan bir

kartpostal gibi görünüyordu.


BD MAYIS 2013

Çeki cüzdan›ma koyup, Madison Avenue’nin yolunu tutum. t›m. Yönetici, gözlerinin içi gülerek müjdesini aç›klad›: Kitap fuar›n› düzenleyen organizasyon, son anda kat›lmaktan vazgeçen di¤er yazarlar›n yolluklar›n› da bir jest olarak bana takdim etme karar› alm›flt›. Bunu söyledikten sonra on bin dolarl›k çeki elime tutuflturup gitti. Sevinçten hoplamamak için kendimi zor tutuyordum. ‹yi ki, di¤erleri gelmekten son anda vazgeçmifllerdi. Çeki cüzdan›ma koyup, Madison Avenue’nin yolunu tutum. ‹lk olarak Gucci’ye dald›m. Alpaka yünü kumafltan muhteflem bir palto sat›n al›p üç bin dolar sayd›m. ‹stanbul’a döndü¤ümde millete nas›l hava ataca¤›m› düflündükçe, o üç bin dolar heâl olsun diyordum. Baz› dostlar alpaka yününü seçemeyip: “Kaflmir mi?” diye soracaklard›. Ben de ma¤rur bir ifadeyle, “Hay›r can›m, alpaka. Hani flu laman›n küçü¤ü olan hayvan var ya, iflte onun yünü” diyecektim. Cebimde harcanmay› bekleyen yedi bin dolar›m daha vard›. Spor pantolonlar, kazaklar, ayakkab›lar almak için sab›rs›zlan›yordum. Öyle ki, yeflil ›fl›¤› beklemeden kendimi caddeye atas›m geldi. Mutluluk içinde bunlar› düflünürken cep telefonum çald›. Hatt›n öbür ucundan kardeflimin aceleci sesi geldi: “Hâlâ uyuyor musun? Yar›n sana kahvalt›ya gelece¤im. Adam gibi

kahvalt›l›¤›n var m›?” Ne diyordu bu böyle? Ne uykusu? Ne kahvalt›s›? O esnada tuhaf bir fley oldu. Karfl› kald›r›mda s›ralanan birbirinden haval› vitrinler bir sis perdesinin ard›nda silinmeye bafllad›lar. fiaflk›nl›k içinde olanlara bakarken kardeflim konuflmaya devam ediyordu: “Senin dolap kesin tamtak›rd›r. Gelirken marketten kahvalt›l›k al›p, deftere yazd›r›r›m. ‹ndi¤inde paray› toslars›n”

N

eler oluyordu böyle? fiimdi de dünyan›n en pahal› ma¤azalar›n›n s›raland›¤› Madison Avenue, bir sis perdesinin ard›nda silinip yok olmaya bafllam›flt›. Derken tamamen kayboldu. Hemen ard›ndan bahçemizin en ars›z kedilerinden Lucy ile göz göze geldim. Lucy sab›rs›z miyavlamalarla “Hadi kalk da flu mamam›z› vereceksen ver” diyordu. Bana ne olmufltu? Madison Avenue nereye kaybolmufltu? Üç bin dolarl›k muhteflem alpaka paltomu kim kapm›flt›? New York’ta de¤il miydim? Yar›m dakika önce Manhattan’dayken, bir anda ‹stanbul’daki evime nas›l ›fl›nlanm›flt›m? Sonunda ac› gerçek kafama dank etti. Manhattan’da filan de¤il, ‹stanbul’da, evimdeydim. Kar ya¤maya bafllad›¤›nda s›rt›ma battaniyeyi sar›p cam kenar›na oturmufltum. Büyük bir keyifle uçuflan kar tanelerini izlerken uyuya kal›p, bu güzel rüyay› görmüfltüm. Ne diyeyim. Bir gün gerçek olur inflallah. • mehmetunver@butundunya.com.tr 113


Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN

7-”Çemberimde Gül Oya” türküsü hangi ilimize aittir? a-Çanakkale b-Manisa c-Ankara d-Muş

1- ‘Apollon tapınağı’ hangi ilimiz sınırları içindedir? a-Aydın b-İzmir c-Şanlıurfa d-Rize 2-Güzel kokusu nedeniyle et ve balık yemeklerinde kullanılan ağaç yaprağı hangisidir? a-Limon b-Karayemiş c-Defne d-Akasya 3-Bulgaristan hangi savaş sonucu Osmanlı devletine bağlanmıştır? a-Çaldıran b-Sırpsındığı c-Mohaç d-Malazgirt 4-Atatürk’e düzenlenen İzmir Suikasti’ni anlatan “Kurt Kanunu” adlı eser hangi yazara aittir? a-Can Dündar b-Aziz Çalışlar c-Rıfat Ilgaz d-Kemal Tahir 5-Dilucu Sınır Kapısı Türkiye ile hangi ülke (sınırındadır) arasındadır? a-Suriye b-Bulgaristan c-Azerbeycan d-İran 6-Kutup Yıldızı hangi yönü gösterir? a-GüneyBatı b-Kuzey c-Doğu d-Güney 114

8-Dünyaca ünlü çevre örgütü Greenpeace hangi ülkede kurulmuştur? a-İsveç b-Almanya c-İsviçre d-Kanada 9-Genellikle kaşları kaldırtmak veya kırışıklıkları yok etmek için yapılan tıbbi operasyon hagisidir? a-Detoks b-Botoks c-By-pass d-Fıtık 10-Alevi-Bektaşi edebiyatında “tasavvuf” konularını işleyen şiire ne ad verilir? a-Nefes b-Didaktik c-Lirik d-Epik 11-Ses sanatçısı Hafız Burhan’ın seslendirdiği, halk arasında “Her Yer Karanlık” olarak da bilinen gazelin orijinal adı nedir? a-Kerem b-Yakarış c-Makber d-Hasret 12-”Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.” diyen şairimiz kimdir? a-Ahmet Haşim b-Cahit Sıtkı Tarancı c-Mehmet Akif Ersoy d-Nazım Hikmet

13-Fransa devlet başkanlığı sarayının adı nedir? a-Elize Sarayı b-Buckingham Sarayı c-Topkapı Sarayı d-Egmont Sarayı 14-Dört basamaklı iki doğal sayının farkı en çok kaçtır? a-1 b-9999 c-8999 d-10000 15-Amerika’da tropikal bölgelerde yaşayan iri bir kuş hangisidir? a-Anka b-Kartal c-Tukan d-Baykuş 16-1959 yılında başlayan Türkiye 1.Futbol liginin ilk penaltı golünü kim atmıştır? a-Süleyman Seba b-Lefter Küçükandonyadis c-Fatih Terim d-Metin Oktay 17-Hangi ülkenin yazılı anayasası yoktur? a-Fransa b-Türkiye c-Danimarka d-İngiltere 18-Eski Mısırlıların kullandığı, her kelimenin bir resim ile tanımlandığı yazıya ne denir? a-Sanskrit b-Hitit c-Hiyeroglif d-Çivi Yan›tlar: 151. sayfada


Anadolu’nun Dünyas› Bekir Özgen

Hay›rs›z Oh be! Türkiye nere, Amerika nere? ‘‹nsan, uçan kufl’ diye bofla m› demifller? Dün orada, bugün burada… Gür sesi odas›nda yank›lan›rken, kiminle

konufltu¤u belli de¤ildi. O y›llarda memur olacak, göz ard› edilmifl bir kasabadan kalkacak, bilgini art›rmak için ABD’ine gelecek, orada dikifl tutturacaks›n! Vay babam vay… Kolay m›? Kimin, kaç kiflinin harc›? S›k› çal›flm›fl, dur durak bilmeksizin okumufltu. Ayd›nl›¤›n oldu¤u her yere el uzatm›fl, düflün dünyas›n› geniflletmesini bilmiflti... » 115


BD MAYIS 2013

M

esle¤inde yeni olmas›na karfl›n apayr› bir yer edinebilmiflti. Sevilip say›l›yordu. Daha dün bir, bugün iki demeden, baflar›lar da nazlanmay› b›rakm›fl, de¤erini bildi¤i adam› bulmuflças›na baflkalar›n›n de¤il, onun ard›na düflmüfltü. Girdi¤i s›navlarda yan›ndan ayr›lmaz olmufltu. Görev yapt›¤› yerde bir ilki gerçeklefltirerek, yurt d›fl›na ç›kmas› böyle oldu Hakk›’n›n. Halas›n›n, “Anan›n baban›n ellerinden öptün mü yavrum? Helallik istedin mi onlardan?” sorusunu, “‹stemez olur muyum? Benim de ata oldu¤umu göz ard› etmeyin,” diye yan›tlad›. O anda da, okul öncesi yafllardayken, s›rt›na binebilmek için anas›na yapt›¤› kah›r oyunlar›, eziyetler geldi yap›flt› usuna. Onun da, terin suyun içinde kal›p “Ata ol da ata de¤eri bil kuzum,” diyen s›zlanmalar›n›… *** Gurbette zordu yaflam. Töreler, al›flkanl›klar bambaflkayd›. Bafl döndürücü bir h›z vard›. Müzikten, yeme¤e; havadan suya her fley de¤iflikti. Do¤ru dürüst içilecek su bile yoktu. “Olsun.” dedi Hakk›. “Ben, buraya s›nanmaya geldim. Öyle eften püften engellere pabuç b›rakacak biri de¤ilim.” Kötü günlerini iyilere kat›k edip dald› ifline. Geceleri gündüze kat›p çal›flt›. Baflar›lar› pefl pefle getirmesini bildi. Onu yak›ndan izleyenler, “Helal olsun bu adama,” dediler. Günler, aylar geride kal›rken, yeni ortam›na çoktan uyum sa¤lam›fl görünüyordu. Baflar›l›yd› da. Ne ki bir bafl›nayd›. 116

Ah bir de yurt ve çoluk çocuk özlemi olmasa! Memleketi gözünde tütmese… T›pk› bir yüksek a¤ac›n tepesine konmufl kufl gibi. Yeni Dünya’y› görmek, geliflen bilimsel çal›flmalara ortak olmak, kendine akademik bir yer edinmek güzeldi. Ah bir de yurt ve çoluk çocuk özlemi olmasa! Memleketi gözünde tütmese… Hasret kald›¤› yüzleri göresi geldikçe, söndürmesi güç bir yang›n düfltü içine. Geriye, yurda dönüfl günlerini iple çekmek kald› yaln›zca. Dönüfl haz›rl›klar›na iki ay öncesinden giriflti. Ama küçük, hay›r büyük bir sorun vard› önünde. Kime ne alacakt›? D›flar›dan gelenin eline bak›ld›¤›n› bilmezden gelemezdi. B›rak›n


BD MAYIS 2013

eflini, çocuklar›n›, kardeflini, uzak komflular› bile gücendirmek olmazd›. O da bu duygularla iflten güçten zaman ay›r›p büyük al›flverifl merkezlerinde dolaflmaya bafllad›. “Ali bunu sever, Ayfle flundan hofllan›r,” diyerek ince eleyip s›k dokudu. Gencinden yafll›s›na, kad›n›ndan erke¤ine kadar hemen herkese yak›flacak bir arma¤an bulmakta zorlanmad›. Be¤enip ald›klar›n›n hepsini ayr› ayr› paket yapt›. Üzerlerine, verilecek kimselerin adlar›n› yazd›. Bir tek anas›yla ö¤retmeni d›fl›nda… Onlara uygun, hora geçecek bir fley bulup koyamad› bavuluna. “Hele dursun onlar›nki flimdilik,” deyip erteledi. Sonra da ya bulamad› ya da unuttu gitti. ***

K

asabas›na döndü¤ünde, konu komflu, h›s›m akraba ak›n ak›n görmeye geldiler Hakk›’y›. Baba evi bir doldu, bir boflald›. O y›llarda, b›rak›n ta Amerikalara gitmeyi, kasaba d›fl›na ç›kmak bile öyle görülmüfl, duyulmufl de¤ildi. “Herkesin gözü onun üstünde de¤il de kimin üstünde olacak?” dedi anas›.

Bir tek anas›yla ö¤retmeni d›fl›nda… Onlara uygun, hora geçecek bir fley bulup koyamad› bavuluna.

Uzak yak›n tan›fllardan tutun da, kasaban›n delisi Veli’ye kadar uma uma muma dönmeyen kim vard› yanda yönde belli de¤ildi. Dört haremiyle birlikte gezmeye ç›km›fl soka¤›n efe horozu bile onlar aras›nda dense yeriydi.

nsan, insan› hem ço¤alt›r hem azalt›r, diye bofla m› demifller. Kimseye karfl› sayg›da, sevgide kusur etmeyeyim derken, kendilerine en çok borçluluk duydu¤u iki insan›, anas›n› ve ö¤retmenini, hesaba katmad›¤›n› ac›yla duyumsay›verdi Hakk›. Herkese iyi kötü bir arma¤an› vard› ama onlara yoktu. Bafl› öne düfltü. Sevinci hüzne döndü. ‹nifl, ç›k›fl, yokufl dolu bu uzun yolda yorgun düfltü¤ünün ac›yla ayr›m›na vard›. Ama yapacak bir fley de kalmam›flt›. “Ulan Hakk›!” diye söylendi. “Ata oldun. Ata de¤eri bilmiyorsun.”

Gelen arma¤anlar, birer ikifler

sahiplerine sunulurken, do¤ufltan kusursuz do¤as›yla, “Huyuna kurban oldu¤um o¤lum. Komflunun k›z›n› k›zan›n› bile unutmam›fl, fluna bak›n hele,” diye m›r›ldanan baflkas› de¤il anas›yd›. Hemen herkesin üstüne düflen bu arma¤an ya¤murundan bir tek damlan›n bile kendi bafl›na düflmeyece¤inin ayr›m›nda olmadan. Sonunda dindi bu yaz ya¤muru da ›slat›p ›slatamad›klar›n› geride b›rakarak… Eli dolu olanlar, dudak çizgileri yanaklar›n›n ortas›na kadar uzanarak uzaklaflt›lar oradan. Gölgeli kalan yaln›zca anas›n›n yüzüydü. Bir de ö¤retmeninin… Suskundu o da. 117


BD MAYIS 2013

Bozuntuya vermese de içindeki cam k›r›klar› can›n› yakmaya bafllad› Hakk›’n›n. “D›flar›da bulamad›m. Ne yapay›m, size de yerlisini al›r›m!” demek istedi, diyemedi. Dili yanaflmad› yalana. Yediremedi kendine. “Ne yapay›m, unutmuflum,” da diyemedi. “Dünya güzeli ö¤retmenim bana ilk defterimi, ilk kitab›m› verdi de, ben ona k›yt›r›k bir el çantas› almay› akl›ma düflüremedim. Yaz›klar olsun bana!” diye düflünüp, hay›flanmakla kald›. Bu bozgunun flokunu üzerinden atmaya çal›fl›rken, annesiyle göz göze geldi. Utand›... Anas› da bir tuhaf olmufltu bu arada. fiunun fluras›nda övünmesi gereken bir anayken, d›fl kap›n›n mandal›

Bozuntuya vermese de içindeki cam k›r›klar› can›n› yakmaya bafllad› Hakk›’n›n.

118

yerine konmak kimin zoruna gitmezdi ki? Yüzüne, gözüne, durufluna belli belirsiz bir güceniklik gelip oturdu. ‹stifini bozmamaya çal›flsa da bir tuhaf olmufltu. O güne dek a¤z›ndan bir tek kötü söz ç›kt›¤›n› duyan olmam›flt› ki, kalk›p o¤luna iki çift söz etsin flimdi. “Anam›n içinde neler sakl› oldu¤unu ç›karsayabiliyorum,” diye hay›fland› Hakk›. Dillendirmeye yüre¤i yetmese de, ay›p etti¤inin bilincindeydi. Gözlerini kald›r›p anas›na bir kez daha bakt›. Anas› da ona. Üstü örtülü tuhaf bir iletiflim olufltu aralar›nda.

A

h Hakk›’m. Ah okumufllar›n okumuflu o¤lum! Sen ki, üniversiteler bitirdin. Büyük kentler, büyük ülkeler dolaflt›n. Nice kitaplar devirdin,” dedi. “Onca u¤rafl içinde kime ne alaca¤›n m› kalacakt› akl›nda! Hediyesinin ad› bats›n. Kum gibi kaynayan bunca insana az yetmez, çok artmaz kurban› oldu¤um kuzum. Baksana herkes olmufl ebe, sen kalm›fls›n sobe.” Bunu duyan Hakk›’n›n duygular› tümden altüst oldu. “Bu yapt›¤›m…” dedi, arkas›n› getiremedi. *** Son olarak ziyarete gitti¤inde, bakt› ki anas› elden ayaktan çekilmifl. ‹çinin çölünde yanmaya terk edilmifl, döfle¤inde yat›yor. Dört bir yan›n› ürkütücü bir sessizlik bürümüfl. Ölümü giyinmifl görüntüler geziniyor yan›nda yönünde. Önce, anas›n›n rengini yitirmifl soluk yüzüne iliflti gözleri. Bak›fllar› uzun süre orada as›l› kald› Hakk›’n›n. Sonra, bir cesetten ödünç al›nm›fl bedenine


BD MAYIS 2013

kayd›. Saçlar›n› gördü. “Nas›l da seyrelmifl?” diye iç geçirdi. Zaman›n yorgan› alt›na s›¤›nm›fl an›lar› bulup ç›karmaya yetmedi yüre¤i. “Aptal, kayg›s›z, bencil evlatlar›n dik alas›n› arayanlar varsa, iflte o benim ve buraday›m!” diye ba¤›ras› geldi. F›rt›naya yakalanm›fl kay›k gibi sallanmaya durdu. Gözleri bu¤uland›. Bo¤az›nda dü¤ümlenmeler oldu. A¤lasa bir türlü, a¤lamasa baflka türlü… “Hep onunla ve hep onsuz…” diyebildi.

çinde önlenemez bir istek kabard›. Dirilip kalkmas›n› istedi anas›n›n. Gücünü toplamas›n›, biricik o¤lunu sar›p sarmalamas›n›, ba¤r›na basmas›n› bekledi. Art›k ne anas›n›n ona, ne de onun anas›na verebilecek bir fleyi vard›. Ne bir arma¤an, ne bir sevgi gösterisi, ne de içi bofl olmayan iki çift söz. Ama kendisine, öz benine söyleyebilece¤i o kadar çok fley vard› ki! Her fleyden önce de, en çok annesini severken, en arkaya onu koymas›. Hatta bütünüyle unutmas›… Sonra nas›l olduysa, yine o u¤ursuz arma¤an ifli gelip tak›ld› kafas›na… Kimi ça¤r›fl›mlar› devindirdi belle¤inde. Annesinin kendi a¤z›ndan dinledi¤i o garip yaflanm›fll›k öyküsü gelip dayand› gözünün önüne. Daha on iki yafl›ndayken, sokak çeflmesine su doldurmaya gelen bir k›z›n kula¤›ndaki küpeleri zorla almas› ve kendi kula¤›na takmas›. K›rm›z›ya kesen yüzüyle, “Tamam, iflte!” dedi, “Küpe; Küpe!” “Ulan s›¤›r›n s›çt›¤› Hakk›!.. Ya-

Art›k ne anas›n›n ona, ne de onun anas›na verebilecek bir fleyi vard›. z›klar olsun sana. Kal›b›na s›¤an biri olsayd›n e¤er, anana bir çift küpe almak gelirdi akl›na? Bunca diyar gezdin, çeflit çeflit yüzlerle karfl›laflt›n, insanl›k çiçeklerinden derlenen en küçük bir demet yapmay› da m› ö¤renemedin? Yar›m elmayla gönül alman›n, kül rengi bile olsa, bir güzellik yaratabilmenin önemini sana anlatan ç›kmad› m› hiç?” ‹çinde bir k›zg›nl›k tortulaflt› özbenine, kimli¤ine karfl›. Dalg›n arg›n burufltu yüzü. Denetimsiz, yapmac›ks›z iki damla gözyafl›yla ›sland› kirpikleri. Karfl›s›nda sevincinden ne yapaca¤›n› bilemeyen iki küçük k›z›na kayd› gözü önce. Sonra da boynu bükük, a¤z› var dili yok anas›na. “Ata oldum da, ne oldu? Ata de¤eri mi bildim?” demek istedi, diyemedi. Sustu kald›. • bekirozgen@butundunya.com.tr 119


BD MAYIS 2013

Mankafa Poldi

-Bu kaz, bu ördek. bu da leylek yumurtas› Poldi. -Peki içindekiler bunu nereden biliyor da ona göre do¤uyor?

-Anneme bir difl yapt›rmak istiyorum. -Onun buraya gelmesi gerekiyor. -Olmaz, kendisine do¤um günü sürprizi yapaca¤›m. 120

-Bu bal›klar sardalya ile beslenirler Poldi. -Hayret! Kutusunu nas›l aç›yorlar acaba?

-Para getiren postac›ya neden bu kadar yüksek bahflifl verdin Poldi? -S›k s›k getirsin diye.


Yaflamdan Yans›malar Nuray Bartoschek

ir Bilgeyle BSohbet Yemyeflil a¤açlar›n aras›nda

uzay›p giden yolda sohbet ederek yürüyorduk birlikte. Ayaklar› ç›plakt›. Elleriyle uzun beyaz sakallar›n› s›vazlarken "Ne ac›" dedi. "Aradan geçen onca y›la karfl›n görünen o ki pek bir fley de¤iflmemifl insanlar›n yaflam›nda. Teknolojide ilerlediklerini düflünürken giderek kendilerinden uzaklaflt›klar›n›n ay›rd›nda bile de¤iller." 121


BD MAYIS 2013

"Biliyor musun" de-

dim. "Senin düflüncelerin, bilgeli¤in nedeniyle haks›zl›¤a u¤rad›¤›n› okudu¤umda çok üzülmüfltüm. ‹nsanl›¤a ›fl›k tutmak isteyen bilgeler bedelini yaflamlar›yla ödeseler bile do¤rular›ndan asla vazgeçmiyorlar."

G

ülümseyerek "Üzülme evlat" dedi. "Haks›zl›¤a u¤ramak, haks›zl›k yapmaktan daha iyidir. Tüm çabalar›ma karfl›n insanlara sorgulamay› ö¤retemedim. Asl›nda kimseye bir fleyler ö¤retmek gibi bir düflüncem yoktu çünkü 'bildi¤imden emin oldu¤um tek fley hiçbir fley bilmedi¤im.' Benim tüm çabam insanlara bir fleyler ö¤retmek de¤il, onlar›n düflünmelerini sa¤lamaya yönelikti. ‹nsan düflünmeyi ve sorgulamay› ö¤renmedi¤i sürece asla do¤ruya ulaflamaz ve kendinden uzaklafl›r. ‹flte bu nedenle 'Sorgulanmam›fl bir hayat yaflamaya de¤mez' dedim." Yüzünde hüzünlü bir gülümsemeyle "Ama insanlar bu sözümü bile yanl›fl anlad›lar san›r›m" dedi. "Baksana, hayat› sorgulamak yerine ne kadar çok düflünen insan varsa onlar› sorgulamaya ve cezaland›rmaya devam ediyorlar hâlâ!" Söylediklerinin gerçek olmas› can›m› s›kt›. "O kadar da umutsuz olmayal›m" dedim. "Senin bilgece sözlerin hâlâ

122

insanl›¤a ›fl›k tutuyor. Dünyan›n dört bir yan›nda okullarda ö¤renciler senin sözlerini ders olarak okuyor ve düflünmeye, hayat› sorgulamaya bafll›yorlar. Bu demektir ki insana iliflkin hâlâ umut var." enim son derece ciddiyetle söyledi¤im söz onun daha çok gülmesine neden oldu. "‹lahi çocuk! Sen akflamlar› oturup hiç televizyon dizilerini, magazin haberlerini izlemiyorsun san›r›m" dedi. "Saatlerce televizyon dizilerindeki yaflamlar› izlerken kendi yaflamlar›n› ›skalad›klar›n›n ay›rd›na varamayan insanlara okulda benim sözlerimi ders kitaplar›nda okutmak ne yaz›k ki hiçbir fleyi de¤ifltirmez. Okullarda e¤itim görmek 'ö¤renmek' de¤ildir. Gerçek ö¤renme insan›n hayat› ve kendisini sorgulamas›yla bafllar. Yoksa okuldan takdir alarak mezun olsan da hayat okulunda s›n›fta

B


BD MAYIS 2013

kal›rs›n." "Hakl›s›n" dedim. "Benim televizyonla aram iyi de¤il, izledi¤im hiçbir dizi yok, hatta ‘aptal kutusu’ diyorum ona. Televizyon izleyerek geçirece¤im zamanda kitap okumay›, yazmay›, düflünmeyi, sorgulamay› tercih ediyorum" dedim.

G

ülümsemesi hüzünlü bir bak›fla dönüfltü. "‹flin zor desene. Çoook güçlü olmak zorundas›n, biliyorsun de-

hiç kimse bunun nas›l olaca¤›na kafa yormuyor. Oysa 'bir fleyleri de¤ifltirmek isteyen insan önce kendinden bafllamal›d›r.' Çünkü toplum bireylerden oluflur. Bireyler de¤iflirse toplumlar ve dünya de¤iflir." Bu doyurucu sohbet hiç bitmesin istiyordum. "Biliyor musun, hani senin flu 'Kendini bil' sözün var ya" dedim. "Ben de dostlar›ma 'Gözün üstünde olsun' diyorum hep. Gözlemledi¤im kadar› ile herkesin gözü baflkalar›nda.

Çünkü insan baflkalar›n›

aldatmaya önce kendisini aldatarak bafllar. Baflkalar›n› inand›rmak istedi¤i yalana önce kendisini inand›rmak zorundad›r.

¤il mi?" dedi. "Çünkü insanlar önce seni de kendilerine benzetmek için çabalarlar ve sen kendin olmak için, kendi do¤rular›n için direndikçe yavafl yavafl senin yan›nda de¤il sana karfl› durmaya bafllarlar. Sen ›fl›k olup çevreni ayd›nlatmak için çabalad›kça onlar tüm güçleriyle ›fl›¤›n› karartmaya çal›fl›r, b›rak çevreni, kendini bile ayd›nlatmaman için ellerinden geleni yaparlar. 'Cahil insan kendinin bile düflman› iken, baflkas›na dost olmas› nas›l beklenir.' Herkes daha iyi bir dünyada yaflamaktan söz ediyor ama

Oysa baflkalar›ndan önce sürekli kendi üzerimizde olmal› gözümüz. Çünkü insan baflkalar›n› aldatmaya önce kendisini aldatarak bafllar. Baflkalar›n› inand›rmak istedi¤i yalana önce kendisini inand›rmak zorundad›r. Gerçekle yüzleflmek zor geldi¤i için önce kendisinden kaçmaya çal›fl›r. Çoban olman›n yaln›zl›¤›na dayanmak zor geldi¤i içinde sürünün bir parças› olmay› tercih eder. Ben yapayaln›z kalsam da kendimden asla kaçmamaya ve kendi do¤rular›m› yaflamaya kararl›y›m." Elini omzuma koyarak "Bak›yorum da boyundan büyük laflar ediyor123


BD MAYIS 2013

Bir yargݍ, iyi niyetle

dinlemeli, ak›ll›ca karfl›l›k vermeli, sa¤l›kl› düflünmeli, tarafs›zca karar vermelidir.

meye de¤er olup neden kaç›nman›n iyi olaca¤›na iliflkin bilgiden baflka bir fley de¤ildir'." Dayanamay›p sözünü kestim. "Seninle ayn› düflüncedeyim. ‹flte bu nedenle dünyada dürüst insanlar›n say›s›n›n artmas›n›n çok fleyi de¤ifltirmeyece¤ini düflünüyorum. Cesaret yoksa pasif dürüstlük ne yaz›k ki ifllevsel olmuyor. ‹nsan dürüst ve ayn› zamanda cesur olmal›."

B sun. Dikkat et, senin de bafl›n› uçurmas›nlar!" dedi. "Biliyorsun felsefeyle u¤raflt›¤›m, gençlerin zihnini buland›rd›¤›m(!) için mahkeme idam›ma karar verdi. 'Zihni buland›rmak!' Ne ac› de¤il mi? 'Düflünmek' sözcü¤ü bile ürkütüyor insanlar›. Bir yarg›ç, iyi niyetle dinlemeli, ak›ll›ca karfl›l›k vermeli, sa¤l›kl› düflünmeli, tarafs›zca karar vermelidir. Oysa ço¤u kez duruflmalar bafllamadan çok önce kararlar verilmifl oluyor mahkemelerde. 'Güç olan ölümden kaç›nmak de¤il, kötülükten kaç›nmakt›r. Çünkü kötülük ölümden daha h›zl› koflar.' Cesaret ad›n› verdi¤imiz erdem, bafl›bofl bir kahramanl›k, anlams›z bir at›lganl›k ve cüretkârl›k, her tehlikeyi düflüncesizce gö¤üsleme olmay›p; neden korkulup neden korkulmayaca¤›na, neyin gö¤üslen124

irden geçenlerde internette okudu¤um bir haber akl›ma geldi. Heyecanla "Biliyor musun, Yunanistan’da kurulan temsili bir mahkeme senin masum oldu¤una karar vermifl" dedim. "Yaaa, evet, haberim var" dedi buruk bir gülümsemeyle. "‹dam cezas› al›fl›mdan tam 2 bin 400 küsur y›l sonra! Beni idama mahkûm edenlerin unuttu¤u ya da asla göremeyece¤i bir fley vard›: Bedenimi bin kez idama mahkûm etseler de ruhum hiç kimsenin tutsa¤› olmad›. Umar›m, insanlar temsili mahkemelerde vicdanlar›n› rahatlatmak için 2 bin 400 küsur y›l sonra adaleti aramak yerine çok geç olmadan flu anda adaletin yerine getirilmesini bekleyen onlarca de¤erli insana sahip ç›karlar. Sokrates bir ›fl›¤a dönüflüp uzaklaflmadan önce "Baflkalar›na söyledi¤in sözleri sen de asla unutma, her zaman gözün üstünde olsun. Her zaman dürüst ve cesur ol. Ve sak›n umutsuzlu¤a yenik düflme. Umut her daim vard›r." dedi.• nuraybartoschek@butundunya.com.tr


Gezdikçe Gördükçe ‹zlen fien Toker

Sakin kumsallarla, sarp kayal›klar›n bulufltu¤u k›y›lar:

Kefken ve Kerpe ‹

lkbaharda a¤açlar›n dallar›na minik kelebekler gibi konar çiçekler; beyaz ve pembenin farkl› tonlar›nda binlerce kelebek... Sonra yavafl yavafl uçup, giderler; yerlerini yemyeflil, taze yapraklar al›r. Yeflille örtülen toprak, sar›, pembe, beyaz, mor ve k›rm›z› çiçeklerle daha bir renklenir.

125


BD MAYIS 2013

K

ocaeli’nin Kand›ra ilçesine ba¤l›, Bat› Karadeniz k›y›s›ndaki Kerpe ve Kefken de ilkbaharda farkl› renklerle boyan›yor. Özütü bal tad›nda ball› babalar, papatyalar ve a¤açlar toprakta rengârenk resimler çizerken; dalgalar da k›y›daki kayalar› heykellere dönüfltürüyor. Karadeniz, sarp kayal›klara vuran dalgalarda h›rç›n, sessiz ve durgun bir kumsalda sakin yüzünü gösteriyor. ‹stanbul’dan Kocaeli’ye, oradan da Kefken’e giden yol Kand›ra’ya yaklaflt›¤›nda, sa¤a Yusufça’ya do¤ru dönüp, Döngelli köyü’nde duruyorum. Cemal Bey’in evinin arkas›ndaki bahçede bir hafta önce do¤mufl iki kuzu, bir ayl›k olan di¤er kuzular ve koyunlarla birlikte otluyor. Yaln›zca gözlerinin çevresi siyah olan akça kuzular ben yaklaflt›kça sekerek uzaklafl›yor. Her ad›m›mda, bir ad›m daha kaç›p, otlamaya devam ediyorlar. Onlardan daha da küçük, yeni do¤mufl bir kuzuyu, dönüfl yolunda lahana ekili bir tarlada görüyorum.

Kefken’in do¤usundaki Kapri koyu küçük localar› and›ran kayal›klar›yla flnorkelle yüzmek ve gün bat›m›n› izlemek için iyi bir seçenek gibi görünüyor. Kuzunun sahibi Yaflar bey ile sohbet ederken, lahana bitkilerinin en tepesindeki çiçek tohumlar›ndan biraz kopartarak; bunlar›n hafllan›p, zeytinya¤› ile yendi¤inde çok lezzetli oldu¤unu anlat›yor. Kand›ra’dan yaklafl›k 20 km. sonra yol Kefken’de denize ulafl›yor. Renk renk bal›kç› teknelerinin s›raland›¤› limanda bal›kç›lar a¤lar›n› onar›yor. Liman›n yan›ndaki kumsal›n bat› ucunda, farkl› biçimlerde kayalar ve denize uzanan küçük yar›klar var. Kefken’in do¤usundaki

Cemal Bey’in bahçesinden görünüm 126


BD MAYIS 2013

Pembe Kayalar Kapri koyu da küçük localar› and›ran kayal›klar›yla flnorkelle yüzmek ve gün bat›m›n› izlemek için iyi bir seçenek gibi görünüyor. Kasaban›n merkezinden Cebeci’ ye do¤ru ilerleyince, sol taraf›mda aç›k renkli kumsal› ve p›r›l p›r›l deniziyle Kovana¤z› plaj› beliriyor.

B

u koyu geçip, rampan›n sonundan sola dönünce, a¤açlar›n aras›ndan Pembe Kayalara gidiliyor. Suyun içinde yumuflak, d›fl›nda kat› olan deniz k›y›s›ndaki bu kayalar; kesilip, deniz yoluyla tafl›narak Osmanl› döneminde ‹stanbul’da yap›lan bir çok yap› da kullan›lm›fl. Buradan Cebeci’nin uzun kumsal› ve Kefken adas› görülüyor. Yerdeki toprak zemini kaplayan yüzlerce minik beyaz çiçek Pembe Kayalara bahar›n hediyesi sanki. Gün bat›m›nda günefl ›fl›klar›n›n kayalar› boyad›¤› rengi düflününPembe Kayalar bölgesindeki kayalara bahar›n hediyesi; beyaz çiçekler...

ce buraya neden Pembe Kayalar dendi¤ini daha iyi anl›yorum. Kefken’e geri dönüp, bahçesinde çocuklar›n folklor oynad›¤› ‹lkö¤retim Okulu’nun önünden geçip, tekrar Kand›ra yoluna ç›k›yorum. Derenin üzerindeki köprüden sonra denize do¤ru dönen Kerpe yolu; önce Kumca¤›z koyuna geliyor. Önümde uzanan, 1,5 km’lik kumsal, ortas›ndan denize akan dereyle ikiye bölünmüfl. Aç›k renkli


BD MAYIS 2013

Kerpe’nin yürüyüfl yolu kumu ve s›¤ deniziyle sanki Karadeniz’de de¤il gibi. Kumsal›n k›y›s›ndan ilerleyen yol Kerpe’nin merkezine gidiyor. Bir zamanlar sakin, küçük bir bal›kç› kasabas›yken, buras› da çevre il ve ilçelerden gelenler ve yap›lan yazl›klarla Kefken gibi bir tatil kasabas›na dönüflmüfl. K›p›rt›s›z denizin etraf›n› çevreleyen koyun iki ucunda iki küçük kumsal, ortada ise, arkas›nda dükkanlar›n ve restoranlar›n oldu¤u bir yürüyüfl yolu var. K›y› boyu Bat› Karadeniz’in en kuytu ve sakin koylar›ndan biriyken, kuzeye bakan arka taraf dalgalar›n dev heykellere dönüfltürdü¤ü kayalar› sergiliyor.

D

eniz s›¤ görünse de, dalgalar›n deniz dibinde yaratt›¤› ve sürekli yer de¤ifltiren çukurlar nedeniyle s›¤ bir bölge bile Karadeniz’de bir anda tuza¤a dönüflebiliyor. Geçim kayna¤› bal›kç›l›k ve turizm olan Kefken ve Kerpe’de bal›klar genellikle çevre illere gönderilirken, kum midyesi de ihraç ediliyor. Turizm yaz mevsimiyle s›n›rlanm›fl olsa da, 128

Kerpe ve Kefken’de yaz›n nüfus 10 kat›na ç›k›yor bu k›s›tl› sürede bölge nüfusu neredeyse 10 kat›na ç›k›yor. Her hafta Pazar günü, buraya özgü farkl› sebze ve otlar›n sat›ld›¤› Kefken Pazar› kuruluyor. Kand›ra ise manda sütünden yap›lan kaymak, yo¤urt ve peynir gibi ürünleriyle ünlü. Dönüfl yolunda Kand›ra-Kocaeli aras›ndaki tepelerden en yükse¤i olan Babada¤’da çam a¤açlar›n›n aras›ndan geçiyorum. Yol kenar›ndaki baz› tarlalar, a¤aç dallar› ile yap›lan k›sa direklerin aras›na gerilen dikenli tellerden oluflan çitlerle çevrilmifl. Dikenli tellerde, muhtemelen alt›ndan geçerken tak›lan koyunlar›n yünleri var. Yemyeflil çay›rda otlayan bir manda sürüsü, tarlalar›n aras›nda bir gölet, bahçelerde dolaflan tavuklar, kestane a¤açlar›…Bu bölgeyi henüz kalabal›klaflmad›¤› bahar aylar›nda görmenin mutlulu¤uyla gülümsüyorum. • izlensen@butundunya.com.tr


Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü

Gökdelenler Sevinç içindeydik. fiu denizi aflarsak

o ülkeye varacakt›k. Bizim yazl›k ülkemiz can›m. O ülkede bahar›n yaklaflt›¤›n› çok iyi biliriz. Birlikte gelece¤imiz leylekler de haz›rl›k içinde olurlard›. Yola ç›kmadan önce çok dinlenmemiz gerekliydi. Çünkü uçaca¤›m›z yol hayli uzundu. Uzundu ama o içimizdeki sevinç, uçarken bizi hiç yormazd›. ‹kidebir birbirimize, “Az kald›, birkaç gün daha uçarsak oraya varaca¤›z” derdik. Ülkenin bahar kokusu, a¤açlar›, çiçekleri, otlar› kanatlar›m›za güç verir, durmadan ç›rpard›k...

129


Ö

Öyle ya, oraya gidince haz›r bir yu-

vaya konmuyoruz ki, eflimle birlikte uçaca¤›z, koflaca¤›z, dallar bulaca¤›z, çamurlar bulaca¤›z, o yap›n›n en üstüne yuvam›z› konduraca¤›z. Kaç gün sürerdi kim bilir? Olsun... Yuva yapmak kolay m›? O yuvan›n içinde türküler ça¤›raca¤›z, tak tak sesleriyle marfllar›m›z› söyleyece¤iz. Elbette bizim de marfllar›m›z var... Ben yumurtlamaya bafllad›m m›yd› art›k s›ras›yla, birinci yumurta marfl›, ikinci yumurta marfl›, art›k kaç tane yumurtlarsam... Eflimle birlikte yumurtalar›ma bakar, gagam›z› sonuna dek açar, ba¤›r›rd›k. Tak tak tak da, tak tak tak!.. Tak tak tak da, tak tak tak!.. Yumurtam s›cak!.. Yo yo yemeyece¤iz onlar›, ben yavru ç›karaca¤›m, ayn› benim gibi, minicik bir leylek. Ama o uçamaz,

g›kg›klayamaz, yuvada oturur, beni ve babas›n› bekler... Ne bekler? Elbette yiyecek bekler... Hem de a¤z› aç›k bekler... Onlar›n yiyece¤i fleyleri bulduk muydu öyle çok seviniriz ki... Hemen onu gagam›zla al›r, son h›z›m›zla yuvaya uçar›z... Ah canlar›m ah, a¤›zlar›n› açm›fllar, birbirlerine sokulmufllar, bizi bekliyorlar... Onlara tak tak tak diyerek ba¤›ramam ki, “Geldim yavrularm geldim” diyemem ki... Tak taklarsam a¤z›mdaki yemi düflürürüm... Ayaklar›m› yuvaya koydu¤um anda çok sevinirler, kanatlar›n› ç›rparlar, tak tak diyemezler ama, t›k t›k derler... Uf, a¤›zlar› öyle aç›lm›fl ki, aman›n sanki benim bafl›m› da yutacaklarm›fl gibi... Haydi bakal›m, flu sanaaa, yut yut... fiu da sana, yut yut, flu da sana,

Yuva yapmak kolay m›? O yuvan›n içinde türküler ça¤›raca¤›z, tak tak sesleriyle marfllar›m›z› söyleyece¤iz.


Art›k her çift, her y›l gitti¤i kente do¤ru uçar. yut yut!.. Ay çok flansl›lar, babalar› da upuzun birfley bulmufl, gagas›ndan ip gibi sark›yor. A aa en sevdikleri fley... fiimdi nas›l heyecanlanacaklar, nas›l sevinecekler!.. Oh oh afiyet olsun yavru leylekler... Biz mi? Biz de karn›m›z› doyuruyoruz can›m. Bu ülkede kufllar için herfley var. Bitki var, çiçek var, kabuk var, böcek var, bal›k da var... Baz› kufl dostlar›m›z bal›kla kar›nlar›n› doyuruyorlar. Deniz k›y›s›na y›¤›l›rlar, bal›k avlarlar... Her bal›¤› avlad›klar›nda sevinçle ba¤›r›rlar... Bizim ülkenin kokusu geliyor mu ne? Evet evet, geliyor... Eflime sordum, “P›t P›t yaklaflt›k m›?” Eflimin ad› P›t P›t... Benim ki de Ç›t Ç›t... Ülkeye vard›k m›yd› kayalara konar›z, sonra afla¤›lara uçar, k›rlarda karn›m›z› doyurur, buz gibi kaynak sular›ndan içeriz. Çok yorulmuflsak suya girer y›kan›r›z. Birkaç gün buralarda dinlendikten sonra, da¤›l›r›z... Art›k her çift, her y›l gitti¤i kente do¤ru uçar. Yo yo, bizimle de gelen çiftler olur. Ötekileri yolcu ettikten sonra bu kez bizim kentin leylerleriyle birlikte kanat ç›rpmaya bafllar›z... Hay›r hay›r, yolda hiçbir kufla yol sormay›z. Biz kentimizin yolunu öyle güzel biliyoruz ki... Ühüüü kaç›nc› geliflimiz bu... Bütün yap›lar›n› biliriz,

hele yuvam›z› yapaca¤›m›z yap›y› elimizle, yoo yanl›fl söyledim, gagam›zla koymufl gibi buluruz... Ba¤›rmasak ya, sevinçten ikimiz birden, “‹flte o kent, o kent” diye ba¤›r›r›z... Aman bir taktaklar, bir ba¤›r›r›z ki, kentin öteki ucundan duyulur... Hele yuvam›z› yapaca¤›m›z yap›y› görünce... Eh art›k dans etmenin tam zaman›... Leylekler de dans ederler... Yalpalar›z, kanatlar›m›z› ç›rpar›z, yükseliriz, alçal›r›z, daireler çizer, zikzaklar yapar›z. Sonra da pat diye yuvam›z›n oldu¤u yere konar›z. Bundan büyük bir mutluluk yoktur bizim için...

O

Onca yolu uçtuk, denizler aflt›k,

da¤lar geçtik, yuvam›za kavufltuk ya... Eh flimdi uyku zaman›... En do¤al hakk›m›z, eski yuvan›n içine oturur, kanatlar›m›z› yana sallar, m›fl›l m›fl›l uyuruz... I- ›h bu y›l böyle olmad›... Bizim yuvam›z›n oldu¤u yap›n›n yan›na öyle yüksek bir yap› kondurulmufltu ki, flaflt›k kald›k... Birbirimize, “Yoksa bu kocaman upuzun yap› gökten mi düfltü?” dedik... I- ›h, bu yap›n›n en üstüne yuva kurulamaz ki... Ühüüü, oradan yere inmek için kaç kanat ç›rpacaks›n, kolay m›? Günde bir kaç kez uçar›z, a¤açlara konar›z, k›rlara konar›z, park131


BD MAYIS 2013

lara gireriz... Park ya... Burada bir park vard›... “Ya ya, dedi P›t P›t... Park›n yerine bu kocaman yap›y› kondurmufllar” Uf uf, bak›yoruz yap›ya, kafam›z› havaya kald›r›yoruz, uy uy uy, boynumuz k›r›lacak. “Ne yüksek bir yap› P›t P›t...” “Görüyorum Ç›t Ç›t... Onun tepesine yuva kuran leylek yavrular›n›

Oradaki parka kocaman upuzun bir yap› kondurmufllar, buran›n a¤açlar›n› yok etmifller...

uçuramaz, hem onlara yem buldu¤unda nas›l ç›karacaks›n o yüksekli¤e?..” “Oradan bir düflerse afla¤›ya yavru, ›-›h hemen ölür...” “C›k c›k c›k...” Birbirimize iyice yaklaflt›k. “Bizim yerimiz çok iyi...” “‹yi de park yok olmufl...” “Ya ya...” P›t P›t’›n üzülmemesi için, “Can›m flu yak›ndaki park vard› ya, biz de oraya gideriz... Sonra biraz ötede orman vard› ona gideriz... Hele bir sabah olsun... Günefl ç›kar ç›kmaz çevreyi dolafl›r›z...”

B

Bilmem can›m›z›n s›k›ld›¤› için, bilmem yorgun oldu¤umuz için kendimize hiç yem aramad›k. Hemen uyumufluz... Sabahleyin çok dinlenmifl olarak uyand›k... Birbirimize bakt›k. Hiç de oturacak zaman de¤ildi. Öteki parka bakacakt›k. Ormana gidecektik... Öyle ya, yuvam›z› bir an önce yapmam›z gerekli... Hep, “Yuvay› difli kufl yapar” derler ama biz öyle de¤iliz... ikimiz gaga gagaya verdik miydi, birkaç gün içinde yuvam›z› yapar›z... Haydi bakal›m, uçuyoruz... fiu yana flu yana, parktan yana... Aaa, burada bir park vard›. Ba¤›rm›fl›m, “Park yerinde yok P›t P›t, var da a¤açlar› yok, oturan insanlar yok, çocuklar yok!..” Uçtuk afla¤›ya, park›n y›k›lm›fl duvar›n›n üzerine konduk.


BD MAYIS 2013

‹kimiz de flaflk›nd›k. Hatta soluk alam›yorduk, gözlerimize inanam›yorduk... Oradaki parka kocaman upuzun bir yap› kondurmufllar, buran›n a¤açlar›n› yok etmifller... Sesim çok c›l›z ç›kt›, “Yoksa buraya da m› o yap› gibi kocaman ve çok yüksek bir yap› dikecekler?”

P

P›t P›t yan›t veremedi. Oysa ki biz

bu parktan da, kocaman yap›n›n oldu¤u parktan da ne yiyecekler bulur, yavrular›m›z› tafl›rd›k... Yoksa o küçük orman da m›?

Hay›r hay›r, bugün gitmeyece¤iz o orman盤a... E¤er oras› da fley olmuflsa, dilim varm›yor söylemeye... Evet evet fley olmuflsa... O ormanc›¤› da yok edip yerine fley yaparlar m›? “Biz bu ülkeyi çok seviyorduk de¤il mi Ç›t Ç›t...” “Çok seviyorduk P›t P›t...” “fiimdi leylekler nereye gidecekler Ç›t Ç›t?” Ötemedik, taktaklayamad›k. T›kand›k kald›k... • muzafferizgu@butundunya.com.tr

Rakamlar Ö¤retmen, ilkokula yeni bafllayan miniklere sordu: “Say› saymay› bilen var m›?” Hemen bir minik el kald›rd›, “Ben biliyorum ö¤retmenim. Babam bana ö¤retti” dedi. Bundan oldukça hofllanan ö¤retmen, ö¤rencisine sorusunu sordu: “Söyle bakal›m, üçten sonra kaç gelir?” Minik ö¤renci, hiç duraksamadan “Dört” diye yan›t verdi. Ö¤retmen “Peki, alt›dan sonra kaç gelir?” dedi. Minik ö¤renci yine hiç düflünmeden “Yedi” dedi. Bunun üzerine ö¤retmen “Çok iyi. Baban iyi bir ö¤retmenmifl. Peki, ondan sonra kaç gelir?” dedi bu kez de. Minik ö¤renci, yan›t› bilmesinin gururuyla flöyle yan›t verdi: “Vale.” Nas›l Evlendin? Çocuk babas›na, “Babac›¤›m, annemle nas›l evlendin?” diye sordu. Adam az önce tart›flt›klar› efline dönerek, “Görüyor musun bak” dedi, “Çocuk bile bu ifle bir anlam veremiyor!”

Gözlük Çocuk babaannesine sorar: Babaanne gözlükler her fleyi daha m› büyük gösterir? Ne olur bana pasta yaparken gözlüklerini ç›kar...

133


BD MAYIS 2013

9 5

7 2 9 1

8

3 6 5

7

5 9 6 3 8 7 5 2 6 3 9 4 7 1 8 2 1 4 Sudoku Yapamayanlar ‹çin

8

4 3 1 6

2

4

5 1 8 9 6

3 2 5 7 1 8

4 3 9 1 7

Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin

134

3 5


BD MAYIS 2013

M

or Sümbüller ve Sözün Büyüsü Pazar günleri büyük al›fl verifl merkezlerine gider farkl› konularla ilgilenmenin getirdi¤i rahatl›kla hem zihnimizi dinlendirir, hem de haftal›k ihtiyaçlar›m›z› gidermenin keyfini yaflar›z. Yazan: Prof. Dr. Nimet Ünay GÜNDO⁄AN eçen pazar günü yine bizim semtteki büyük al›fl verifl merkezine gittik. Kap›dan girerken her zaman çeflitli ürünlerin birbirine kar›flmas›yla oluflan, al›flt›¤›m›z "market kokusu" ile karfl›laflaca¤›m› san›yordum. Ama bu kez kap›dan daha içeri girer girmez harika bir koku bizi karfl›lad›. Sanki bahar gelmifl gibi taze bir çiçek kokusu ortam› sarm›flt›. Kap›n›n sol taraf›nda kokunun geldi¤i çiçek sergisinin bulundu¤u yere do¤ru yöneldim. Burnuma gelen o mis gibi sümbül kokusu çiçek sergisinin yan›nda daha da yo¤unlaflt›. Bu beklenmedik güzel kokunun beni neflelendiren ve coflku yara-

G

135


BD MAYIS 2013

tan duygusundan nas›l söz edece¤imi bilemiyorum. Do¤rusu çok hofluma gitmiflti. Kapal› bir mekânda do¤al güzelli¤i yaflamaktan mutlu olmufltum. Sümbüllerin kokusunun yan›nda renkleri de beni etkilemiflti. Serginin bir ucunda aç›ktan koyuya do¤ru de¤iflen morun bütün tonlar›n› tafl›yan sümbüller yer alm›flt›. Serginin di¤er ucunda ise pembe sümbüller vard›. Onlar da uçuk pembeden koyu pembeye do¤ru de¤iflik tonlardayd›. Yeni büyümeye bafllam›fl bu sümbüller küçük saks›lardayd›. Çiçekli yüzlerce küçük saks›y› bir

diyordum. Tam o s›rada arkamda tan›mad›¤›m bir han›m elimdeki çiçeklere bakarak “Olanca parfümü bunlara s›km›fllar, görmüyor musunuz? Ne çok parfüm s›k›lm›fl bunlara?” dedi. an ”Ne ak›ll› insanlar var. Bu güzel kokunun bir parfüm oldu¤unu nas›l anlad›. Oysa böyle bir fleyin olabilece¤i akl›m›n köflesinden bile geçmemiflti.” diye düflündüm. Demek müflteri çekmek ad›na bir sat›fl hilesine baflvurulmufl çiçeklere yapay bir parfüm s›k›lm›flt›. Aldat›lm›fl oldu¤umu hissederek ald›¤›m saks›lar› gerisin geriye sergiye koymaya bafllad›m. Tam o s›rada eflimin, “Ald›klar›n› b›rakma, eve gitti¤inde piflman olursun.” sözleriyle kendime geldim. Geçmiflte, birçok kez karars›z kal›p ald›klar›m› b›rakt›¤›m, eve gitti¤imde ise “keflke alsayd›m” diyerek hay›flan›p piflmanl›k duydu¤um al›flverifllerimi an›msad›m. Eflim ›srar›n› sürdürüyordu: “Çiçekleri b›rakma. Çok be¤enmifltin, hiç olmasza renkleri için al.”

O

Çiçekli yüzlerce küçük saks›y› birarada görmek bana bahar› karfl›lama neflesi verdi. arada görmek bana bahar› karfl›lama neflesi verdi. Dayanamay›p henüz açmam›fl mor sümbüllerden be¤endiklerimi özenle seçerek elimde toplamaya çal›fl›yordum. Daha giriflte oldu¤umuz için tafl›ma sepeti alma f›rsat›m›z da olmam›flt›. ‹ki mor sümbül saks›n› avucumda tutmaya çal›fl›rken bir yandan da eflime sesleniyordum: “fiu sümbüllerin renklerine bakar m›s›n? Bakt›kça içime ferahl›k veriyor. Ne kadar güzel renkler...” 136

erine b›rakt›¤›m sümbül saks›lar›n› tekrar al›p sepete yerlefltirdim. Eve geldi¤imde, dört minik sümbülü yeni seramik saks›lar›na aktararak mutfak penceremi-

Y


BD MAYIS 2013

zin az ›fl›k alan köflesine yerlefltirdim. Ard›ndan küçük sümbüllerimi keyifle seyrederek sulad›m. Olay benim için bitmiflti. Ancak “parfüm s›k›larak, ürün sat›fl›n›n art›r›ld›¤›” düflüncesi akl›mda yer etmiflti. Neyse ki hafta sonu telafl› içinde olanlar› unuttum. Bu arada evimize gelip-gidenler oldu; sümbül konusu akl›mdan ç›kt›. Ertesi sabah d›flar›dan yans›yan p›r›lt›l› gün ›fl›¤› ve bahar havas›yla uyand›m. Afla¤›ya inip mutfak kap›s›n› açt›¤›mda beni daha büyük bir sürpriz bekliyordu:

Mutfak, gece boyu sümbüllerin mis gibi kokusuyla dolmufl, kap›y› açmamla koku tüm evi doldurmufltu.

utfak, gece boyu sümbüllerin mis gibi kokusuyla dolmufl, kap›y› açmamla koku tüm evi doldurmufltu. Öylece durup bu harika do¤al kokuyu içime çektim. Sonunda markette duydu¤um o güzel sümbül kokusunun yapay olmad›¤›n› anlam›fl ve bundan mutluluk duymufltum. ‹nsanlar›n bilmedikleri bir konuda yanl›fl önyarg›larla ile di¤er insanlar›

M

nas›l insafs›zca etkilemeye çal›flabildi¤ini düflündüm. ‹nsanlar baflkalar›n› nas›l pervas›zca yan›ltabilir, do¤ru olmayan› do¤ruymufl gibi nas›l sorumsuzca dillendirebilirdi? Eflimin uyar›s› olmasayd› hafta sonu evimde yaflad›¤›m bu mutlulu¤u

Nimet Ünay Gündo¤an ‹zmir’de do¤du. Ankara Üniversitesi T›p Fakültesinden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi T›p Fakültesi Çocuk Sa¤l›¤› ve Hastal›klar› Anabilim Dal›nda uzmanl›k e¤itimi ald›. Ayn› bilim dal›nda uzman konsültan olarak iki y›l görev yapt›. Hacettepe Ünv. T›p Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dal›nda ikinci uzmanl›k e¤itimini tamamlad›. 1976 y›l› Tübitak Araflt›rma Teflvik Ödülünü kazand›. 1980 y›l›nda profesörlü¤e atand›. Hacettepe Ünv. T›p Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dal› ö¤retim üyeli¤inden 2003 y›l›nda emekli oldu ve ayn› y›l Prof. Mehmet Haberal’›n daveti üzerine Baflkent Ünv. T›p Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dal› Baflkanl›¤› görevine atand›. Halen bu görevi sürdürmektedir. “Bir Nobel Ödülünün Öyküsü” adl› kitab› Baflkent Üniversitesi taraf›ndan, “Güzel Kelebek” adl› manzum bir çocuk masal› kitab› yay›mlanm›fl, birçok fliiri kompozitör Selmi ANDAK taraf›ndan bestelenmifltir. 137


BD MAYIS 2013

tadamayacakt›m. Bir yabanc›n›n, bir an için bile olsa sözlerine de¤er verip kanarak, ald›¤›m sümbülleri tezgâha geri b›rakma safl›¤›n› gösterdi¤im için kendi kendime k›zd›m. Sonraki günlerde o aç›lmaya yüz tutmufl tomurcuk sümbüller büyüdüler, biraz sa¤a sola büküldüler. Daha büyük sümbüller olmaya bafllad›lar. Bu kez de¤il mutfak, üç katl› evimizin her odas› sümbüllerin o güzel, tarifsiz kokusu ile doldu. Bahar evimize gelmifl gibi tüm ev sümbül kokuyordu. en bir ‹zmir çocu¤uyum. Sümbüller çocukluk günlerimin an›lar›n› canland›rm›fl, ‹zmir’in bir do¤a flölenine dönüflen bahar günlerini an›msatm›flt›. Bu mevsimde, babaannem beni de yan›na al›r onun arkadafllar› ile birlikte günübirlik Yamanlar da¤› eteklerinde k›r gezisine ç›kard›k. ‹zmir’in o güzel bahar havas›nda sümbülleri, topra¤› m›zrak gibi delerek büyüyen diri da¤ sümbüllerini, papatyalar›, Manisa lalelerini düflün-

B

düm. O küçük sümbül saks›lar› çocuklu¤umun o güzel bahar an›lar›n› gözlerimin önüne sermifl, unutulmayan güzellikleri ça¤r›flt›rm›flt›. Bütün bunlar› eflimin “Onlar› b›rakma sonra piflman olursun” sözlerine borçluydum. ‹nsanlar önyarg›larla baflka insanlar› nas›l yan›ltabilir? Ve ben duydu¤um bir sözün gerçek oldu¤una sorgulamadan hemen nas›l inanabilmifltim? Bu küçük an›m› anlatarak çok daha önemli konularda insanlar›n mutluluklar›n›n engellenebilece¤ine dikkat çekmek ve baflka nedenlerle yaflayabilece¤imiz yanl›fl yönlendirmelerin daha büyük mutluklar›, hatta baflar›lar› engelleyebilece¤ini anlatmak istedim. erçe¤i yans›tmasa da baz› sözler belki de söyleyenin becerisi ile neredeyse büyülü bir etki yaratabiliyor. Gerçek olan› ay›rdetmek için uyan›k ve tetikte olmak, söylenenleri sorgulamak gerekiyor... Çünkü mutluluk özün de, sözün de do¤ru olmas›na ba¤l›d›r. •

G

Bugün Ne Yapt›n?

Evin beyi, akflam iflinden dönünce, evi periflan halde buldu. Kirli tabaklar, bardaklar sofran›n üstünden kalkmam›flt›. Yerdeki parkeler çamur izleri içindeydi. Yataklar darmada¤›nd›. Akflam yeme¤i de haz›rlanmam›flt›. Gördükleri karfl›s›nda flaflk›na dönen adam, kar›s›n›n balkonda bir flezlonga kurularak roman okumakta oldu¤unu gördü. Endifleli bir sesle, “Bugün sana ne oldu böyle kar›c›¤›m?” diye sordu. Kad›n manal› bir gülümsemeyle, “Hiç, kocac›¤›m!” dedi. “Her akflam bana, 'bütün gün ne yapt›n sanki?' diye sorard›n. ‹flte bugün hiçbir fley yapmad›m. Neler yapmakta oldu¤umu böylece görmeni istedim.” 138


Gözle Gönül Aras› Mehmet Uhri

Yörük Güzeli O sabah, bir gün önceden kalan iflleri de toparlayabilmek için hastaneye erken gitmifltim. Kapal›, ya¤murlu ve k›sa k›fl günlerini yafl›yorduk. O gün hava açm›fl, gün yeni a¤arm›flt›. Hastalar›n ço¤u uyuyordu...

K

*

lini¤in genifl holünde bahçeye bakan pencere kenar›nda karakalem resim yaparken buldum onu. K›r saçlar›n› topuz yapm›flt›. Emekli resim ö¤retmeniydi. Yan›na yaklafl›p bir süre yapt›¤› resmi ve onu izledim. Bahçedeki çiçe¤in resmini yap›yordu. Resmin büyük k›sm› tamamlanm›flt›. "Günayd›n, ö¤retmen han›m, erkencisiniz."

139


BD MAYIS 2013

"Günayd›n doktor bey. Bu gece iyi uyudum erken uyand›m. Ortal›k sakinken, kaç gündür yapmak istedi¤im flu resmi tamamlamaya u¤rafl›yorum. Sonra kalabal›k ve gürültülü oluyor buralar›, çal›fl›lm›yor. "‹zin var m›? Resminizi görebilir miyim?"

P

encereye yönelip bahçeye bakmam› istedi. Hemen tüm a¤açlar yapraklar›n› dökmüfltü. Bitkiler k›fl uykusunda gi-

biydi. "Bak flu arada küçük çal› kitlesi gibi bir bitki var ya, görüyor musun? Dallar›nda pembe k›rm›z› çiçekler olan, o yapraks›z bitkiyi çiziyorum." "Evet görüyorum. Ad› nedir?" "Bizim memlekette “Yörük güzeli” derler buna. Buralarda Japon Armudu dediklerini duydum ama bana pek anlaml› gelmedi. Do¤a uykudayken çiçekleriyle bahar›n gelmekte ol-

du¤unu müjdeler. K›fl›n kasvetli havas›nda bahar› hat›rlat›r insanlara. K›fl ne kadar sert olursa olsun Yörük güzelleri çiçek açt›¤›nda dallara su yürüdü¤ünü, bahar›n gelmekte oldu¤unu anlar›z." "Bilmiyordum, ilginç do¤rusu." Dahas› hastanenin bahçesinde böyle bir bitki oldu¤unun fark›nda bile de¤ildim. Yapmakta oldu¤u resme döndü. ‹fllerim çoktu ama klini¤in dingin sakin havas›nda ö¤retmen han›m›n yan›ndan ayr›lmak istemiyordum. H›zl› taraf›ndan çay haz›rlay›p elimde çaylarla yan›na döndüm.

R

esmi bitirmek üzereydi. Gülümsedi, teflekkür etti. Ö¤retmenli¤in yan› s›ra bir dönem profesyonel ressam olarak çal›flt›¤›n›, karma ve özel sergiler açt›¤›n› ancak sanat›n ve ressaml›¤›n ticarileflmesi ile yabanc›l›k hissedip

* Yörük güzelleri çiçek

"K›fl ne kadar sert olursa olsun

açt›¤›nda dallara su yürüdü¤ünü, bahar›n gelmekte oldu¤unu anlar›z."


BD MAYIS 2013

profesyonel ressaml›¤› b›rakt›¤›n› anlatt›. Do¤rusu ne demek istedi¤ini pek anlamam›flt›m. "Ressaml›¤›n ticarileflmesi, tablolar›n al›m sat›m›n›, de¤erini art›rmad› m›? Ressamlar para kazanmaz fakir yaflar diye bilirdik. Böylesi daha iyi olmad› m›?" "Bafllang›çta ben de öyle düflünmüfltüm. Ama sonra resim piyasas›n›n üzerimizdeki bask›s› giderek daha çok hissedilir oldu." "Nas›l bir bask›yd› bu dedi¤iniz?" "Kendi hür irademizle resim yapar ve sergilemeye çal›fl›rd›k. Ço¤u sat›lmazd› belki ama resimlerimizi severdik. Hatta al›c›y› gözümüz tutmazsa resmi satmaya k›yamay›p kendimize saklad›¤›m›z bile olurdu. Sonra resim piyasas› ve bu piyasan›n beklentilerini hissetmeye bafllad›k. Bilmem hangi ressam›n yapt›¤› naturmort ya da portreler talep edilir oldu. O ressam yapmak istedi¤i resimlerin yerine geçinebilmek ve para kazanmak için kendini tekrar eden benzer türde resimler yapmaya bafllad›. Ressaml›¤› b›rak›p reklam piyasas›na s›çrayan›m›z bile oldu. ‹flin para kazanman›n ötesindeki anlam› kayboldu gitti." Çizdi¤i karakalem resme bakt› bir süre. Resim piyasas›n› ve bu alanda yay›mlanan dergi ve kitaplar›n tüketici taleplerini nas›l etkiledi¤ini anlatt›.

‹nsanlar›n be¤enileri için resim al›p duvarlar›na asmaktan ziyade ad› san› duyulmufl ressamlar›n eserlerini sat›n al›p ona buna hava atma çabas›na girdi¤inden yak›nd›.

"Y

apt›¤›m›z ifl piyasaya dökülünce sanki kültürel kirlenme yaflad›k. Kimileri bu de¤iflimi küresel kültüre do¤ru at›lm›fl olumlu ad›m olarak görse de içime sindiremedim. Çekildim bu piyasadan. Resimlerimi kendim için yap›p sevenlerimle paylaflmak yetiyor bana. Emekli ayl›¤›m da var. Geçinip gidiyorum k›t kanaat." Sabahl›¤›n›n cebinden para çantas›n› ç›kar›p içindeki bozuk paralar› avucuna ald›. "Bak hepsi birbirinin efli, ayn›s›. ‹fl paraya indirgenince bu paralar gibi 141


BD MAYIS 2013

insanlar›n do¤adan uzaklaflt›kça kendilerini kaybettikleri ve her yerde kendilerini arad›klar›.

"Nedenini tam bilemiyorum ama anlad›¤›m

*

her fley s›radanlafl›p birbirine benziyor. Özgünlük, tekillik gidiveriyor. Üstelik bu duruma kimse sesini ç›kar›p itiraz etmiyor" dedi. “Keflke emekli olmasayd›n›z, ö¤rencilerinizle oyalan›rd›n›z, onlar›n da sizden ö¤renecekleri çok fley olurdu” deyince derin bir iç çekti, kafas›n› sallad›. "Çal›flmay›, ben de isterdim ama e¤itim sisteminde de al›flamad›¤›m de¤ifliklikler oldu. Resimde amaç bakmak, bakt›¤›n› görmek, gördü¤ünü anlay›p, yorumlay›p resmetmek üzerine kuruluydu. De¤iflmez sand›¤›m bu temel ilkeler bile s›radanlaflt›, ucuzlad›." "Anlayamad›m. Ö¤retmenli¤i b›rakman›za neden olan de¤iflikli¤i biraz açar m›s›n›z?" "Yeni müfredat ile birlikte resim dersinde çocuklardan ilk olarak aynaya bak›p kendilerini çizmelerini istediler." 142

"Eee. Ne var bunda?"

H

iddetlendi¤ini hissettim. Anlamad›¤›m için k›zm›flt› san›r›m. Gerçekten anlamam›flt›m. Aya¤a kalkmak istedi, koluna girip yard›m ettim. Cam›n kenar›na yaklaflt›k. Günefl yapraklar›n aras›ndan par›ldamaya bafllam›fl, hastalar uyanm›flt›. "Be o¤lum, tarih boyunca insan resim yaparak do¤ay› kucaklam›flt›r. Bak›p görüp inceleyip do¤ay› resme dökmüfltür. ‹nsano¤lu resimlerinde do¤ay› ve onun parças› olan insan› çizmifltir. Resim sanat› piyasalafl›p tüketimin parças› haline geldikçe insana orada da do¤ay› unutturdular. Varsa yoksa kendileri." "Nas›l yani?" "Nedenini tam bilemiyorum ama anlad›¤›m insanlar›n do¤adan uzaklaflt›kça kendilerini kaybettikleri ve her yerde kendilerini arad›klar›. Baz› res-


BD MAYIS 2013

samlar›n resimlerini yapt›ktan sonra p›r›l p›r›l verniklemeleri, caml› çerçevelere koymalar›n› ve bu flekilde sat›fllar›n› artt›rd›klar›n› görünce fark ettim, bu durumu. ‹nsanlar resimlerde kendi siluetlerini görüp resimden hoflland›klar›n› düflünüyorlar. Varsa yoksa kendileri. Ama hiçbir zaman bulamayacak insano¤lu, arad›¤›n›." "Niçin bulamas›n?" "Çünkü do¤aya bakmay› b›rak›p kendimize bakar olduk. Görmüyor musun? Do¤ay› ve do¤an›n parças› oldu¤umuzu unutup kendine veya kendi gibilere bakarak varl›¤›n› anlamaya çal›flan insanlar sard› her yan›. Ne arad›¤›n› bilmeden sa¤a sola sald›r›yor tüketiyor, tüketiyorlar. Çocuklar›m›z› bile böyle yetifltiriyoruz. Resim

yapmay› ö¤retirken bile otoportre yapmalar›n› bekliyoruz."

S

ustu. Yorulmufltu san›r›m. Çay için teflekkür etti. Çizdi¤i “Yörük güzeli” resmini imzalay›p uzatt›. Klini¤imize hediye etmek istedi¤ini söyledi. Teflekkür ettim. Teflekküre gerek olmad›¤›n›, yaflland›¤›n›, s›k s›k hastaland›¤›n› anlat›p; “Daha kaç bahar resimleyebilirim ki, bu Yörük güzelinin müjdesini?” dedi. Taburcu olduktan sonra bir daha görmedik emekli ö¤retmen han›m›. Çizdi¤i resmi ise çerçeveletip duvara ast›k, hayli sarard›. Üstelik bu y›l k›fl uzun sürdü. Bahçedeki Yörük güzeli ise henüz açmad›, çiçeklerini. • mehmetuhri@butundunya.com.tr

Hayalet Sürücü Meksika'da bir adam, karanl›k ve f›rt›nal› bir gecede, otostop yap›yordu. F›rt›na o denli fliddetliydi ki, iki metre ötesi zor görülebiliyordu. Adam birden, bir araban›n yavafllay›p önünde durdu¤unu gördü. Sevinçle kendini arabaya att›, kap›y› kapatt› ve... Teflekkür etmek için sürücüye döndü¤ünde, korkuyla dondu kald›. Direksiyonda kimse yoktu. Buna karfl›n araba, yavaflça hareket etmeye bafllad›. Biraz ileride karfl›s›nda bir viraj görünce korkusu daha da artt›. Adam›n dua etmekten baflka yapaca¤› bir fley yoktu. "Tanr›m bir mucize yarat ve uçuruma yuvarlanmaktan kurtar beni" dedi. Tam o s›rada bir el uzand›, direksiyonu çevirdi ve arabay› viraja yuvarlanmaktan kurtard›. Adam kendini d›flar› att› ve ›fl›klar› görünen kasabaya do¤ru koflmaya bafllad›. Karfl›s›na ç›kan ilk bara girdi ve korkusunu gidermek için içki içmeye bafllad›. ‹çerken bir yandan da a¤layarak bafl›ndan geçenleri çevresindekilere anlat›yordu. Bir saat sonra, bara iki kifli girdi. Biri gözlerini k›s›p dik dik adama bakt›ktan sonra arkadafl›na döndü ve bizim adam› ona gösterdi: "fiu adama baksana, Pepe" dedi. "Biz arabay› iterken kap›y› aç›p binen aç›kgöz, bu de¤il miydi?" Gönderi: SEBAHAT ÖNEN 143


UFAK TEFEK B‹LG‹LER Sebahat Önen

Dünyan›n en derin ma¤aras›: KRUBERA

Gürcistan’daki ma¤aran›n hemen tamam› kireç tafl›ndand›r. 2.191 m. derinlikteki ma¤aran›n uzunlu¤u 13.432 m’dir.

Mavi Avantaj Mavi gözlü insanlar karanl›kta daha iyi görürler. Bumerang›n amac› Bumerang flahinleri taklit edip, av kufllar›n› a¤açlara gerilmifl a¤lara çekip yakalamak amac›yla yap›lm›flt›r. 144

A¤›r ‹flçi: KALP Kalp günde ortalama 100 bin kez at›yor.

fiafl›rt›c› ‹fllem

En uzun süre aç kalabilen hayvan 134 gün açl›k süresi ile erkek imparator penguenidir.

21978 say›s›n› 4 ile çarparsan›z sonuç ayn› say›n›n tersi ç›kar.

Küçük ‹nflaatç›lar Balinalar›n d›flar› Yaln›zca pirinç püskürttükleri boyunda olan su buhar› 12 metre Termitler (beyaz yüksekli¤e ulaflabilir kar›nca) çok büyük yuvalar yaparlar. Çamur ve salya ile yap›lan yuvalar 6 metre boya, 30 metre geniflli¤e kadar ulaflabilir.


BD MAYIS 2013

Jean Baptiste Lamarck

Hastal›¤›n ‹lac› Etiyopya lideri 2. Manelik hasta oldu¤unda ‹ncil'in sayfalar›n› yiyerek iyileflece¤ine inan›yordu. 1913'te hastal›¤›n› iyilefltirmek için, ‹ncil'in büyük bir bölümünü sayfa sayfa yese de birkaç gün sonra ölmüfltür.

Atefl Çemberi Akrobat› 1877 y›l›nda Londra’da bir sirkte alevler içindeki bir çemberin içinden ilk kez Zazel adl› bir kad›n akrobat geçmifltir Bar›fl simgesi Bugün kullan›lan bu simge ilk kez 1958 y›l›nda ‹ngiltere'deki bir antinükleer yürüyüfl s›ras›nda kullan›ld›.

(1744-1829) Büyük frans›z do¤a bilimcisi Lamarck, ‹ngiliz bilim adam› Charles Darwin’in do¤du¤u y›l Philosophie Zoologique adl› ünlü yap›t›n› yay›mlam›flt›. Bu yap›t›nda baz› evrim kurallar›n› aç›klam›flt›r. Fransa’n›n Picardie bölgesindeki bir köyde do¤an Lamarck çocuklu¤undan beri asker olmay› düflünürken, babas›n›n iste¤ine uyarak papaz olmak üzere din e¤itimine bafllad›. Ama 1760 da babas›n›n ölmesiyle orduya yaz›ld› ve 7 y›l savafllar›nda çarp›flt›. Sa¤l›¤› nedeniyle 1768 de ordudan ayr›lmak zorunda kald›. Sonraki y›llarda Paris’te t›p e¤itimi görürken bir yandan da botanik alan›nda incelemeler yapt› ve 1778’de Fransa’n›n do¤al bitki örtüsüne iliflkin de¤erli çal›flmalar yay›mlay›nca Frans›z bilimler akademisine seçildi.1788’de Paris Botanik Bahçesi’nde göreve seçildi. Befl y›l sonra bu kurulufl Ulusal Do¤a Tarihi Müzesi ad›yla yeniden örgütlendi¤inde zooloji bölümünün yöneticili¤ine atanan Lamarck o tarihten sonra tüm ilgisini Zooloji’ ye yöneltti. Bu bilim dal›ndaki çal›flmalar›na 50 yafl›ndan sonra bafllamas›na ve gözlerinin neredeyse körlük derecesinde bozulmufl olmas›nda karfl›n böcekler ve solucanlar konusunda en yetkili kifli olarak tan›nd›. Son y›llar›na do¤ru omurgas›z hayvanlar biyolojisinin en önemli yap›tlar›ndan birini yay›mlad›. 145


Yaflamdan Kesitler Sema Erdo¤an

Sahnede Yar›m Yüzy›l Raif Hikmet Çam zleyici koltu¤undayd› ama ilk kez izledi¤i oyun Polyanna, ona sahnede bir yer oldu¤unun mesaj›n› vermiflti. ‹lkokul dördüncü s›n›ftayd›. Oyunu izlerken bir garip olmufl, sahnede olma arzusu uyanm›flt› içinde. Ard›ndan, Macide Tan›r’›n oynad›¤› A¤açlar Ayakta Ölür oyununu izledi. Bir kez daha ayn› arzu uyand› içinde.

Fotograflar: MESUT YAVUZ 146


BD MAYIS 2013

ar›m yüzy›ld›r sahnede olan Raif Hikmet Çam, bu arzusunu gerçeklefltirece¤i f›rsat› ortaokul y›llar›nda yakalayacakt›. Ortaokulda üye oldu¤u tiyatro koluna lisede baflkan oldu. "Yaramaz bir ö¤renciydim ve derslerden kaçmay› da seviyordum. Bunun da en güzel yolu tiyatroydu. Prova, dekor, kostüm izni vs…" Tabip rolünde oynad›¤› Molier’in Zoraki Tabip’i sahneledikleri ilk oyun oldu. Okuldaki tiyatro çal›flmalar›n› sürdürürken ald›¤› davet üzerine Baflkent Tiyatrosu’nda Parazit adl› oyunda Karatan›k 3’ü oynad›. Kendisini sah-

Y

Ard›ndan Mithatpafla Tiyatrosu’ na geçti. ‹lk oyunu ‹syanc›lar’la 320 kez sahneye ç›kt›. Buzlar Çözülmeden, Yedi Kocal› Hürmüz, Deli Emine gibi oyunlarda da rol ald›¤› Mithatpafla Tiyatrosu’nda kapan›fl y›l› olan 1973 y›l›na kadar çal›flt›. Televizyonda dublaj ve dizi seslendirmeleri, TRT’de Kaynanalar dizisinde ve Da¤arc›k program›n›n baz› bölümlerinde rol almas› da bu dönemde oldu.

K

ardefl Oyuncular Tiyatrosu ile Meydan Sahnesi Çam’›n tek oyunla görev ald›¤› tiyatrolard›.1973-74 sezonunda

"‹yi bir oyuncu olabilirsin ama sahnede her fleye haz›rl›kl› olacaks›n. Bak flimdi gülmemeyi ö¤rendin." nede tir tir titreten üç dört cümlelik bu rol çok be¤enildi. Ard›ndan Yar›fl oyununda oynad›. Bu arada Baflkent Tiyatrosu kapand›. "Bu oyunda unutamad›¤›m bir an›m var. Baykal Saran ile karfl›l›kl› sahnemiz var. O, benim kay›nbiraderim. Ben, rol gere¤i "Nesi var evlerin, neden sat›lm›yor?" diyorum. O da "Kileri su al›yor." diyecek ama "Dam›na saksa¤an konuyor." demez mi? Durdum. Konuflam›yorum, gülemiyorum... Çektim gittim sahneden. Baykal abi geldi, "‹yi bir oyuncu olabilirsin ama sahnede her fleye haz›rl›kl› olacaks›n. Bak flimdi gülmemeyi ö¤rendin." dedi. Yapt›¤› sahne flakas› ile bana ders vermiflti.”

kuruluflunda görev ald›¤› Kayseri Tiyatrosu’nda iki buçuk y›l görev yapt›.

Hep ustalarla çal›flt›. Ergin Orbey’in Genel Müdür, Turgut Özakman’›n ise Genel Müdür Yard›mc›s› oldu¤u 1978 y›l›nda Devlet Tiyatrosu’na Sahne Ressam› kadrosu ile girdi ama Turne Öncüsü olarak 6 y›l çal›flt›. Ergun Uçucu’nun sahneye koydu¤u “Sar›p›nar 1914” adl› oyununda ifli ç›k›p da gelmeyen Mazhar Alanson’un yerine Mühendis Deli Kâz›m’› oynad›. Haldun Marmara’n›n sahneye koydu¤u Kad›nlar da Savafl› Yitirdi oyununda canland›rd›¤› Rus asker karakteri ise o kadar çok be¤enildi ki 147


BD MAYIS 2013

seyirciyi, "asker-asker" tempolar› ile selamlad›.

O

yuncu kadrosuna geçifl

Çam, 1986 y›l›nda oyuncu kadrosuna geçti. Devlet Tiyatrolar› Genel Müdürü Turgut Özakman’›n yan› s›ra Macit Flordun, Semih Sergen ve Alpay ‹zb›rak gibi isimlerin yer ald›¤› jüri önünde iki oyundan bölümler sundu. Art›k oyuncu kadrosundayd› ve görev yeri olarak önünde iki fl›k vard›. Biri Yal›n Tolga’n›n Müdürü oldu¤u Bursa Devlet Tiyatrosu, di¤eri Ferdi Merter’in Müdürü oldu¤u sAdana Devlet Tiyatrosu. ”Ferdi abi telefon açt›. Onbefl günlük mehil müddetini kullanma. Deli ‹brahim’i sahneye koyuyorum. Hemen gelirsen sevinirim dedi. Valizimi ald›m Adana’ya geldim. Gelifl o gelifl.” Macit Flordun, Mustafa U¤urlu

ve Raci Öksüz’ün yer ald›¤› çok güçlü ve kalabal›k kadroyla genel müdürlü¤ün de dikkatini çeken, baflar›l› oyunlar sergileyen, oyuncular›n her ay 2 dergi ç›kard›klar›, Çayhane, Töre ve Avanak gibi ses getiren oyunlar›n sahnelendi¤i bir tiyatrodur Adana Devlet Tiyatrosu. “Salonun dolulu¤u yüzde doksan sekiz oldu¤unda oturur yüzde ikiyi neden kaybettik diye tart›fl›rd›k. fiimdi maalesef öyle olmuyor. Bir gün önce 368 kiflilik salonda 246 kifli varm›fl. Ona bile iyi diyoruz maalesef.

Oyuncunun emeklisi olur mu? Raif Hikmet Çam, 2011’de emekli oldu. "Emekli oldu¤umda söyledi¤im bir söz var. 65 yafl›na geldin. Art›k ifle yaramazs›n güle güle dediler. Tamamiyle gençlerden oluflan bir kadroda 65 yafl›ndaki bir rolü 30 yafl›nda birisi oynuyor, bana göre olmuyor. D›flar›dan oyuncu alarak roller

Haldun Taner’in yazd›¤› Efle¤in Gölgesi adl› oyunda Karaköse’yi oynad›.


BD MAYIS 2013

de ç›kar›l›yor belki ama oturmufl bir ekibe d›flar›dan gelen kiflilerin uyumu zor oluyor. Ekip ifli, uyumlu çal›flma dedi¤imiz durum."

H

er oyun istenen kalitede ç›k›yor mu ?

“Kadro yetersizli¤i nedeni ile ne yaz›k ki ç›km›yor. Roller gerçek bir flekilde da¤›lm›yor. Ayn› kifliler birkaç oyunda birden rol al›yor. Provalar, oyun sonRaif Hikmet Çam Babaannem 100 Yafl›nda ras›na dahi sark›yor.” adl› oyunda Devrim Evin ile Bir sezonda 4 oyunda görev ald›¤› dönemler olan Raif Hik- 24 yafllar›nda bir kad›n izleyicinin, met Çam, bu durumun oyuncu üze- selamlama s›ras›nda aya¤a kalk›p "Serinde müthifl bir yorgunluk yaratt›- sine kurban olay›m" diyebilece¤i ka¤›n› söylese de bunun performans›n› dar etkili bir sese sahip. “Ben de oyunu izlemeye geliyor etkilemedi¤ini söylüyor. san›yordum, me¤erse dinlemeye geli“Beni etkilemiyor. Örne¤in, Töre yormufl…” diyor. oyununda Kara Hasan’›m. Sahne büyüsü denen fley iflte. Raif yorgun eni nesil oyuncular› nas›l ama Kara Hasan de¤il ki.”

Y

buluyor?

Tiyatro nedir? Raif Hikmet Çam’a göre en güzel tan›m “Tiyatro insan› insana, insanca anlatan“ olsa da tek kelimelik ifade ile YAfiAMDIR. Heybetli bir yap›s›, yüzünü kapatan sakallar› ve davudi bir sesi var. “Tiyatro biraz karizmatik bir meslektir. ‹zleyici karizmaya daha çok inan›yor. Yanl›fl anlafl›lmas›n. Ka-rizmas› olmayan ama baflar›l› ifller ç›karanlar yok de¤il. Semih Sergen, Cüneyt Göker, Kerim Avflar, Nuri Alt›nok karizmatik oyuncular.” Bir oyunu 10-15 kez izleyen 23-

Raif Hikmet Çam, alayl› bir oyuncu ve konservatuar mezunu oyuncularla çal›flt› ve e¤itimi çok önemsiyor. “Çok konservatuar var ama çok iyi bir e¤itim ald›klar›n› sanm›yorum. Ö¤retmenlerin çok önemli oldu¤una inan›yorum. Tiyatro, sahneye ç›k›p güzel bir Türkçe ile konuflmak de¤il. Oyuncu, öncelikle rolüne inanmal›. Bunun için de çok çal›flmak gerekiyor.” Çal›flma sistemi flöyle: “Okuma provalar› sürerken ben ne kadar o rolüm, o rol ne kadar ben diye düflünüyorum. ‹nan›rsan›z, inand›r›c› oynars›n›z.” 149


BD MAYIS 2013

Oyun s›ras›nda dikkatini da¤›tacak pek çok durum ile karfl›laflsa da iyi bir oyuncunun bundan etkilenmeyece¤i görüflünde. “Karatafl ‹lçesi’nde Derya Gülü’ nü halka ücretsiz oynuyoruz. Ben rolüm gere¤i kafesteki kuflla konufluyorum. Arkadan bir çocuk "Nas›ls›n amca?" diyor. Saati soran dahi oldu. O anda antenleri kapat›r›m. Görmem ve duymam. ”

Tiyatrodan kazanc›? Say›s›z karaktere hayat kazand›rd›¤› meslek yaflam›n› resmi olarak sonlan-

iyi oynayamad›m diye de hay›flan›yor.

Sahnede unutulmaz anlar “Akl›mda isim tutamam. Bir de bir tek kelimeye takar›m. Töre oyununda “Etme ana, flakan›n s›ras› de¤il” repli¤ini “Etme flaka, anan›n s›ras› de¤il” dedim. Seyirci size inan›yorsa beyninde düzeltiyor…”

Elefltirilere aç›k Yaklafl›lmas› zor bir oyuncu tan›mlamas› yap›lsa da özünde öyle de¤il Raif Hikmet Çam. “Bir kifli gelip tebrik ederse peflinden 15 kifli geliyor.

Sayfalarca metni bir gün bafl›ndan bir gün sonundan oynuyorsunuz. Bütünü yakalayamad›¤›m için sinemay› sevemedim. d›rman›n ödülü olarak ba¤lanan ayl›k maafl 1900 TL. Evi de arabas› da yok.

F

arkl› koflullar olsayd›?

“Bir çok tv dizisinden teklif ald›m ama yapamad›m. Sinemay› da fazla sevemedim. Sayfalarca metin var. Bir gün bafl›ndan bir gün sonundan oynuyorsunuz. Bir bütünü yakalayamad›¤›m için sevemedim. Kazanc›m da fazla olurdu ama tercih benimdi.” Yine de film ve dizilerde rol ald›. Son olarak Fetih filminde Akflemsettin’i, tiyatroda birlikte çal›flt›¤› ve çok sevdi¤i Fatih’i oynayan Devrim Evin’ in ricas›n› k›ramad›¤› için oynad›. Aya¤›ndaki rahats›zl›k nedeniyle toprak ve tafll› yerlerde zorland›¤› için 150

Yap›mda bir fley var ki kolay gelmiyorlar yan›ma. En iyi elefltiriyi de 15 yafl›na kadar olan çocuklar yap›yor. ‹ki y›l üst üste yarg›ç rolü oynad›m. Çocu¤un biri kofla kofla geldi "Amca, sen hep yarg›ç m› oynars›n?" dedi. O kadar samimiydi ki sar›l›p öpesim geldi.” "45 y›l, amatörlü¤ü de sayarsak tiyatroya adanan 50 y›l. Geriye “YAfiAM” kal›yor." diyen Raif Hikmet Çam, kitaplaflt›rmay› düflündü¤ü turne ve sahne an›lar›n› yaz›yor. Bir fliir kitab›n›n da haz›rl›¤›n› yap›yor ve vecizeler yaz›yor: Silmek mümkün olsayd› yaflamdan baz› noktalar› / San›r›m en çok satan fley yaflam silgisi olurdu. • semaerdogan@butundunya.com.tr


BD MAYIS 2013

MAYIS AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI Satranç Çözümleri

“Sudokunun Yan›tlar›”

1 5 8 4 2 7 6 3 9

7 4 3 6 9 8 1 2 5

6 2 9 1 5 3 8 7 4

9 1 4 7 6 2 5 8 3

5 8 7 9 3 1 4 6 2

2 3 6 5 8 4 7 9 1

3 6 2 8 4 5 9 1 7

4 9 1 3 7 6 2 5 8

8 7 5 2 1 9 3 4 6

6 1 3 9 2 7 8 5 4

5 7 4 6 1 8 9 2 3

4 6 7 3 5 1 2 8 9

3 2 9 7 8 6 5 4 1

1 5 8 2 4 9 6 3 7

9 8 6 5 7 3 4 1 2

2 3 5 1 9 4 7 6 8

OYUN SONU: Caruana – Carlsen, 2012 Beyaz Kazan›r. 1.Kxe4! dxe4 2.f5 fig2 3.fie3 Kb2 4.d5 Kxc2 5.d6 c3 6.d7 Kxd2 7.d8V Kxd8 8.Fxd8 h4 9.gxh4 g3 10.f6 c2 11. fid2 e3+ 12. fixc2 e2 13.Fa5 1-0 ‹lk dersimiz Türkçe

Sudoku yapamayanlar için

8 9 2 4 3 5 1 7 6

ATAK: Svidler-Carlsen, 2013 Siyah Kazan›r 1…Kd5!2. Ke2 Vb1+ 3.fih2 f6 -+

7 4 1 8 6 2 3 9 5

1-(c) 2-(a) 3-(d) 4-(b) 5-(c) 6-(a)- 7-(d) 8-(d) 9-(b) 10-(b) 11-(a) 12-(c) 13-(c) 14-(d) 15-(a)

Kare Bulmaca

Sudokusuz yapamayanlar için “Bilginizi Denetleyin”

1-(a) Ayd›n 2-(c) Defne 3-(b) S›rps›nd›¤› 4-(d) Kemal Tahir 5-(c) Azerbeycan 6-(b) Kuzey 7-(a) Çanakkale 8-(d) Kanada 9-(b) Botoks

10-(a) Nefes 11-(c) Makber 12-(d) Naz›m Hikmet 13-(a) Elize Saray› 14-(c) 8999 15-(c) Tukan 16-(b) Lefter Küçükandonyadis 17-(d) ‹ngiltere 18-(c) Hiyeroglif

151


BD MAYIS 2013

YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)

Burak Efe Kurban, Adana

Elçin Bu¤lem Özcan, Mersin

Eylül Tezler, Ankara

Mina Günay, Ankara

Batuhan Coflkundeniz, ‹stanbul

Aynur Aysel Karatafl, Samsun

Yusuf Acar, Afyonkarahisar

Mehmet Alk›n Polat, Ankara

Özge Eylül Öksüz, Alanya

152


BD MAYIS 2013

Deniz K›rb›y›k, Samsun

Duru K›rb›y›k, Samsun

Nil K›rb›y›k, Samsun

Batu Yanmaz, Antalya

Ece Kartal, ‹stanbul

Eylül Uzun, Alanya

Hafsa Nur Afrasyap, ‹stanbul

Özge Ertafl, Tekirda¤

Zeki Dinçer, Bal›kesir

Senanur Uzun, Alanya

Emrullah ve Demir Güney, ‹stanbul 153


BD MAYIS 2013

Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154


Bulmaca Filiz Lelo¤lu Oskay

SOLDAN SA⁄A: 1- Fotografta görülen edebiyatçımız.- Vücudumuzun bacak bölgesinde bulunan bir kemik. 2- Franz Kafka’nın bir yapıtı.- Laboratuarlarda hastanın durumu ile ilgili olarak tıbbi analizleri yapan teknik eleman. 3- Brezilya’da plajları ile ünlü bir kent.Efelek. 4- Atlas Okyanusunu Pasifik Okyanusuna ba¤layan kanal.- ‘….. Gökçen’ (Türkiye Cumhuriyetinin ilk kadın pilotu. 5- Klorun simgesi.- Yetki belgesi.- fiaflma belirten bir ünlem.Gümüflün simgesi. 6- Fakat, lakin.Kronik akci¤er hastalı¤ı.- Türkiye’nin de üye oldu¤u askeri pakt. 7- Kilometrenin kısa yazılıflı.- Bir ülkenin, idari ya da sınırsal alt birimlerinden her birine verilen ad. 8- Bir ya da iki çalgı için bestelenen, üç ya da dört bölümden oluflan, müzik eseri.- Yabancı bir soyluluk ünvanı.- Bir pamuk türü. 9- Gaye, amaç.- Farkında olmama durumu.- Ba¤ırsak. 10- Bir ba¤laç.- Açı¤a çıkarma.- Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaflması. 11- Benlik.- Radyumun simgesi.- Hamurdan yapılan simite benzer bir yiyecek.Kesintilerden sonra kalan miktar. 12- Avrupa’da bir baflkent.- Demiryolu.‹sviçre’de bir akarsu. 13- ‘…. Bilge Ceylan (Sinema yönetmenimiz).-‘….. Dökümü’ ( Reflat Nuri’nin bir yapıtı). 14-‘...Novarro’ ( Ben-Hur filminden de tanıdı¤ımız Meksika’lı aktör).- Cana yakın, sevimli.15Dünyanın uydusu.- Gezinti teknesi.- Azerbaycan’ın para birimi.- Bir soru sözü. 16Ballıbabagillerden , mor renkli hofl kokulu bir bitki.- Bir nota. 17-Cezayir’de bir liman kenti.- Aynı yaflta olan. 18- Argoda uzaklafl anlamında bir söz.- fiikar. 19- ‘…… Soka¤ı ‘ (John Steinbeck’in bir yapıtı). 20- Zincirin her bir halkasına verilen ad.- Kanun.

YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- ‘‹kindi Üstü’, ‘Kirli A¤ustos’, ‘Tragedyalar’ adlı yapıtlarından tanıdı¤ımız flairimiz.Helyum, ya da havayla doldurulmufl, genelde kauçuktan yapılan esnek oyuncak. 2- Belirli sayıda yanıcı sıvıların peltelefltirilmifl benzin ile karıflımından oluflan patlayıcı madde.- ABD’de bir eyalet.Johann Strauss’un ünlü opereti. 3- ‘Korkunç ….’ (Sergei Eisenstein’in bir filmi).Ergenlik sivilcesi.- Omurgayı oluflturan kemiklerden her biri.- Yırtıcı bir yabani hayvan. 4- Gerçekte var olmayan, gerçekmifl gibi görünen - Akdeniz bitki örtüsü.- ‘Suyu …… Adam’ (fievket Süreyya Aydemir ‘in bir yapıtı.-Lübnan’ın plaka imi. 5- ‘…. Zola’ (Ünlü Fransız edebiyatçı.- Fransiyumun simgesi.- ‹nanç.Dört tarafı su ile çevrili kara. 6- De¤erli bir tafl.- Osmanlı döneminde tarım iflçilerinden alınan bir vergi türü.- Kanada’da bir kent. 7- ‘…. Palas’(Muhsin Ertu¤rul’un bir filmi).- Eski dilde göz.- Bir renk.Libya’nın plaka imi. 8- Vilayet.- Bir flirket türü.- Avuç içi.- Düfl. 9- Denizli’nin bir ilçesi.- Bir zeka oyunu.- ‹skambille oynanan bir oyun.- Bir takımın gözde oyuncusu. 10- Müzikte en kalın erkek sesiHolmiyumun simgesi.- Adıl.- ‘Emile Zola’nın bir yapıtı. 11- Denek hayvanı.Sodyumun simgesi.- Bir nota.- Gözleri görmeyen. 12- Türk Sanat Musıkisinde bir makam.- Engel, mani.- Kronik. 13‹ki da¤ arasındaki çukurca arazi veya geçit.- Büyük balıkçı kayı¤ı.14- Bir ifllem ya da süreci ana çizgileriyle kısaca tasarlayan özet tasarım.- Bir nota.- Hiçbir koflula ba¤lı olmayan, istedi¤i gibi davranabilen, serbest. 15- Litrenin kısa yazılıflı.Antik Yunan kentlerinde halka açık forum meydanı.- Tavlada bir sayı. filizoskay@butundunya.com.tr 155


Satranç Mustafa Y›ld›z GÜNÜMÜZÜN USTALARI:

16

Fabiana CARUANA

u s›ralar ELO rating s›ralamas›nda ilk 10 içinde

bulunan genç yetenek Fabiano Caruana, 1992 y›l›nda ABD’de Florida’da, ‹talyan bir anneden do¤du. Satranç yetene¤i 5 yafl›ndayken görüldü. Ünlü satranç e¤itmenleri Chernin, Benko ve Kaidanov’un ö¤rencisi oldu. 2002’de FM, 2005’te IM, 2007’de GM oldu. Baflta Corus ve Biel olmak üzere birçok turnuvada baflar›lar elde etti. Fabiana En yüksek oyun gücüne 2012’de 2786 rating ile ulaflt›. CARUANA ‹talya’n›n en güçlü oyuncusu olan Caruana, sa¤lam aç›l›fl tekni¤i ve uzun hesaplamalar gerektiren beklenmedik fedalar› ile tan›n›yor. Caruana – Berg, 2008 Frans›z Savunmas› aç›l›fl›ndan gelen yandaki konumda Caruana, flafl›rt›c› bir feda ile sürdürüyor oyunu: 20.Axf7!! Bu feda sezgisel izlenimi veriyor ama sonraki hamleler fedan›n hesaplanm›fl oldu¤unu ortaya koyuyor. 20…fixf7 21.Kxe6!! Bir feda daha ama siyah flah kapana k›st›r›l›yor. 21…Ac5 22.Kxd6! Kxd6 23.Vf4+ fie7 24.Ke1+ fid7 25.Fb5+ Fc6 26.Fxd6 Vxd6 27.Kxe6 Siyah terk etti çünkü ne oynasa vezirini kaybediyor. 1-0 Caruana – Giri, 2012 Afla¤›daki konumda 17.Fxa5!! Kxa5 Beyaz›n fil fedas›n›n sonucunu hesaplamak öyle kolay de¤il, bu olsa olsa sezgisel fedad›r. 18.Axc6 Ka8 19.Fxb5 e6 Beyaz say›sal eflitli¤i yakalad›. Üstelik, vezir kanad›ndaki üç geçer piyonu onun üstünlük iflareti sayabiliriz. 20.a4 f5 21. Vd2 Ff6 22.d5 Ff7 23.Kac1 fif8 24.b4 Vc8 25. d6 exd6 26.cxd6 Vd8 27.Ae7 Fe6 28. Kc7 Kh7 Beyaz›n kuflatmas› bunalt›c› olmaya bafllad›. 29.Ad5 Fd8 30.Kb7 Kc8 31.a5 fig7 32.a6 fih6 33.a7 Vf8 34.Ae7 Ab6 35.Vf2 Kf7 36.Vxh4+ fig7 Siyah flah kaçarken yakaland›. 37.Vg5 Fd5 38.Vxg6+ Siyah, gard› düflen boksör gibi darbe üstüne darbe yiyor. 1-0 156


BD MAYIS 2013

ANAND’IN RAK‹B‹, CARLSEN Dünya Satranç fiampiyonu Viswanathan Anand’›n rakini belirlemek amac›yla süper büyükustalar, Carlsen, Kramnik, Gelfand, Grischuk, Aronian, Svidler, ‹vanchukve Recebov aras›nda, Londra’da, her oyuncunun di¤erleriyle 2 kez karfl›laflmas› yöntemiyle yap›lan döner turnuvay› Magnus Carlsen kazand›. Aralar›ndaki çekiflmenin gün yüzüne ç›kt›¤› turnuvada eflit puanla girdikleri son turda Carlsen de Kramnik de kaybedince daha çok oyun kazanan Carlsen, Kas›m ay›nda Anand’la oynamaya hak kazand›. Bu turnuvada Carlsen’e flans verenlerden daha çok kifli flimdiden, ELO s›ralamas›nda en üste bulunan, Norveçli Dahi Çocu¤un Anand’› da yenece¤ini ileri sürüyorlar ama ben, hiç de o görüflte de¤ilim.

Carlsen – Gelfand, 2013 Yandaki konumda oyun oldukça sadeleflmifl. Yine de her iki taraf taktik numaralara karfl› tetikte. 28.Va5 Kf8 Böyle taktik motiflerden de¤il Beyaz’›n üstünlü¤ü, vezir kanad›nda piyon çoklu¤undan. 29.Vb6 e5 30.Kd1 g6 Hava deli¤i, önemli. 31.b5 Fe4 32.Vf6 h5 33.h4 Ff5 34.Kd5 Vc1 35.Vxe5 Fe6 36.Kd4 Ka8 37.Ve2 fih7 38.Kd1 Vc3 39.Ve4 Ka1 40.Kxa1 Vxa1 41.c5 Vc3 42.Vxb7 Ve1 Siyah, açmaz motifiyle fili kazanacak ama ba¤l› geçer piyonlar filden daha de¤erli. 43.b6 Fc4 44.Vf3 Vxf1+ 45.fih2 Vb1 46.b7 Vb5 Bofluna ç›rp›n›fl. 47.c6 Fd5 48.Vg3 1-0 Kasparov, Carlsen’in bu turnuvadaki oyunlar›ndan memnun olmad›¤›n› aç›klad›. ATAK Svidler-Carlsen, 2013

OYUN SONU Caruana–Carlsen, 2012

Siyah Kazanır

Beyaz Kazan›r

myildiz@butundunya.com.tr

Çözümler 151. sayfadad›r.

157


Bize Gönderilen Kitaplardan

Fanustaki ‹nsanlar Vam›k D. Volkan Alfa Yay›nlar›

P

sikanalitik tedavi Türkiye’de ilk olarak Atatürk’ün Cumhurbaflkanlı¤ı sırasında olmufltu. Atatürk’ün Sami Günzberg isminde Musevi asıllı bir difl doktoru vardı. Atatürk difl problemleri yafladı¤ı için difl doktoruyla yakın bir iliflkisi olmufltu(...) Günzberg Musevi asıllı bir çok kiflinin Nazi Almanya’sından Türkiye kaçmasına yardım eden bir organizasyonun baflındaymıfl. Albert Einstein’ın da o dönem Atatürk hükümetine baflvurarak Musevi asıllı 40 profesörün ve doktorun Türkiye’ye sı¤ınmasına izin verilmesini istedi¤ini biliyoruz. Einstein’ın 17 Eylül 1933’te Türk hükümetine gönderdi¤i mektubun bir kopyası bende vardır(...) Elimdeki mektubun üzerinde ‹smet’in (‹nönü) imzası altında 9 Ekim 1933’te “maarif” bakanlı¤ına gönderildi¤i belirtiliyor. Atatürk Türkiye’sinin Nazilerden kaçan Musevi asıllı bir çok insana kapılarını açtı¤ını biliyoruz(...) Nazilerden kaçıp Türkiye’ye sı¤ınanlar arasında Oscar

158

Weigert isminde ‹flçi Birli¤i örgütlerini kuran ve iflçi haklarını korumakla ilgilenen biri vardı. Oscar bu konularla ilgili do¤rudan Atatürk’e bilgi vermek için görevlendirilmiflti. Efli Edith bir psikanalistti. Atatürk Türkiye’si Edith Weigert’e Türkiye’de psikanalitik tedavi yapması için izin verdi. Bu izin belgesi yıllar sonra bir cam ardında Washington Psikanaliz Enstitüsünde sergilenmifltir(...) Freud’un Türklere tanıtılmasında Edith Weigert’in oynadı¤ı rolü de unutmamak gerekir(...) resmi psikanaliz okulları Türkiye’de son zamanlarda açılmıfltır.” Norman Itzkowitz ile “Ölümsüz Atatürk” adlı kitabı yazan Türk hekim Vamık D. Volkan, Edith Weigert’in ö¤rencisi oldu. Dünya çapında bir üne kavufltu.

Adana Yaz›lar› Abidin Dino Haz›rlayan: Murat Baycanlar Karahan Kitabevi

D

o¤umunun yüzüncü, ölümünün yirminci yılında Abidin Dino’nun gazete sayfaları arasında kalan yazılarını Murat Baycanlar günıflı¤ına çıkardı. Abidin Dino ve a¤abeyi Arif Dino II. Dünya savaflı sırasında ayrı ayrı kentlere sürgün edildi. ‹stekleri üzerine bu cezayı Adana’da birlikte çekmelerine


BD MAYIS 2013

izin verildi. Adana, Abidin’in adını taflıdı¤ı dedesi Abidin Pafla’nın yıllar önce valilik yaptı¤ı bir kentti. Abidin Pafla sadece Adana’ya damgasını vurmakla kalmadı bölgenin dört bir yanına izler bıraktı. Silifke kalesi ete¤inde adına taflıyan Abidin Pafla Köflkü de bunlardan biriydi. Abidin Dino, Adana’da da bofl durmayıp oyunlar yazdı. Resimler, heykeller yaptı. Ayr›ca takma adla gazetecili¤i uluslararası nitelikte yürüttü. Günümüzde bilgiye ekrana dokunarak saniyelerle yarıflırcasına ulaflabilme olana¤ı var. Ancak kes yapıfltır tembelli¤i ile gazetecili¤in, bir zamanlar daktiloda karbon ka¤ıdı koyarak yazılan habercili¤i aflamadı¤ını bu kitap gözler önüne seriyor. “Büyük Basın”a haber atlatıyor, Abidin Dino. Çocuklar›n Kaleminden ve Mektuplar›yla

Rosenbergler Robert ve Michael Meeropol Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›

kinci Dünya Savaflı sonrası dünyada sıcak savafl yerini ABD-SSCB arasındaki so¤uk savafla bıraktı. Thomas More’un 500 yıl önce söyledi¤i sözler bir kez daha do¤rulanıyordu: “Asma zevkini tatmak için krallar hırsızlar

türettir.” McCarthy yönetimi ABD’nin önde gelen adlarını bilim, düflün ve sanat insanlarını düzmece savlarla tutukladı. Hazırlanan listedeki herkes suçluydu. Atom casuslu¤u ise 1951 yılında ilk büyük hukuk davası ve gövde gösterisini bafllattı. Ethel ve Julius Rosenberg tutuklandı. Rosenberglerin en yakın akraba ve arkadafllarının içinde bulundu¤u yalancı flahitler ve uydurma kanıtlarla davanın bafllangıcında, sonuç verilecek karar ortaya çıktı. ‹dam edilecekleri ana kadar umutlarını yitirmeyen Rosenbergleri ayakta tutan biri 3, di¤eri 7 yaflında olan çocuklarıydı. Hükümete ve onun güdümündeki mahkemeye anlatamadıkları “suçsuzluklarını” mektuplarla çocuklarına yazdılar. ‹dam edilen ve ilginçtir Türkiye’de gazetelerin “Nihayet idam edildiler” manfleti attı¤ı Rosenberglerin iki çocu¤u evlat edinildi. “Vatan Haini” damgası yemifl soyadları ileriki yaflamlarında sıkıntı yaratmasın diye “Meeropol” olarak de¤ifltirildi. Yıllar sonra biri iktisatçı di¤eri hukukçu olan kardefller ABD’de adaletsizli¤e karflı savaflın öncüleri oldu. Anne babalarıyla mektuplaflmalarını 1974’de yayımlayarak yapılan haksızlı¤ı gözler önüne sermeye çalıfltılar. 1979 yılında ilk Türkçe baskısı yapılan kitaba, açılan gizli arflivler ıflı¤ında ortaya çıkan yeni bilgilerin eklenmifl. Ayrıca Rosenberg kardefllerin 2012 yılında Türkçe yeni baskı için yazdıkları önsöz de yer alıyor. (...) 159


Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: ERKAN BAYILLIO⁄LU, ANKARA

160


Hat: VOLKAN ATAY

“Bu Da Geçer Ya Hu” (Bu yaz›, derginizi ters çevirdi¤inizde de ayn› biçimde okunabilmektedir.)

Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr

Bütün Dünya


T Ü R K

R E S S A M L A R I

BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI

FAT‹H KARAKAfi

1 MAYIS 2013

192297

SAYI: 2013 / 05

F‹YATI: 4 TL

MAYIS 2013

1975 yılında Ad›yaman’da do¤du. ‹lk ve ortaö¤renimini Ad›yaman’da tamamlad›, 1996 yılında ‹stanbul Mimar Sinan Üniversitesi G.S.F. Resim Bölümü’ne girdi. Prof. Nefle Erdok, Prof. Nedret Sekban ve Doç. Ahmet Umur Deniz atölyelerinde ö¤renim gördü, 2002 yılında mezun oldu. ‹nönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dal›’nda Yüksek Lisans çal›flmas› yapan sanatç›, çal›flmalar›n› Ad›yaman’daki atölyesinde sürdürmektedir. Sanatçının yeni yapıtları, “Gerçe¤in K›y›s›nda” adl› resim sergisinde 26 Nisan-15 May›s 2013 tarihleri aras›nda Ankara’da, Galeri Soyut / A Salonu’nda izleyicileriyle bulufluyor.

‹STANBUL 560 YIL ÖNCE BU AY FETHED‹LD‹ Cengiz Özak›nc›:

Prof. Dr. Mehmet Haberal, Katar’daki Uluslararas› Bilimsel Toplant›da Dakikalarca Alk›flland›.

Sinan Meydan Hat›rlat›yor:

Atatürk’ün ‹slam Dinine Hizmetleri

Dünyada ‹lkez Struma Facias› ‹ngiliz Devlet Arflivi Gizli Belgeleri Orhan

Prof. Dr. Zafer Öner: Velidedeo¤lu: Tekin

Özertem: Bir Cumhuriyet Bar›fl› Ayd›n›: Prof. Dr. Kad›nlar Tiyatro Yapmak Hüsnü Göksel Yapar


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.