T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
YUNUS EMRE DOKUMACI
1 A⁄USTOS 2013
192297
A⁄USTOS 2013
1975 y›l›nda Konya’da do¤an sanatç›, Eskiflehir Anadolu Güzel Sanatlar Meslek Lisesi’nden sonra Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nden mezun oldu. Ankara’daki özel atölyesinde gerçeklefltirdi¤i yap›tlar›n› 2001 y›l›ndan bafllayarak yurdun eflitli kentlerinde yirmiye yak›n karma sergide sanatseverlerle buluflturdu. Sanatç›, yap›t üretme ve sanatseverlerin be¤enisine sunma görevini özellikle son befl y›ldan buyana yurt içinde ve d›fl›ndaki kiflisel sergileriyle sürdürmektedir.Resim elefltirmeni Nil Göksel’in de¤er yarg›lamas›yla Yunus Emre Dokumac›’n›n “resimleri bizi öyle bir empati yapmaya zorluyorlar ki,insanl›¤›m›za iliflkin tüm yarg›lar›m›z› sorgulamaya bafll›yoruz. Resmin d›fl›nda kalamayafl›m›z bize, do¤an›n d›fl›nda kalamayaca¤›m›z› ö¤retiyor.”
SAYI: 2013 / 08
F‹YATI: 4 TL
Tahliye Olan Prof. Dr. Haberal:
"Adalet Herkes ‹çin Gerekli"
Prof. Dr. Haberal: Bas›n Cumhuriyetin Demokrasinin Bekçisi ve Denetçisidir S: 15 Dr. S›tk› Ayd›nel, Atatürkçülükte Vatandafll›k S: 29
Prof. Ahmet Mumcu: Lozan, II. Dünya Savafl›'n›n bitifl noktas›d›r S: 17 Dr. Tekin Özertem:
AKM'siz Taksim düflünülemez
Gürbüz Evren: ‹slam'da do¤ru bilinen yanl›fllar S: 38
Çetin ‹mir: Piri Reis o haritay› 500 y›l önce çizdi S: 67
Temenni ederim ki, yaflad›¤›m›z bu ortam; ‹nsan›n de¤erini Zaman›n k›ymetini, Kendimize yap›lmas›n› istemedi¤imiz bir hareketi, bizim de baflkalar›na yapmamam›z gerekti¤ini, Özgür yaflaman›n ne büyük bir zenginlik oldu¤unu; Demokrasilerde egemenli¤in kay›ts›z flarts›z millete ait oldu¤unu; ve son olarak da; Allah›n emri ve devletin temeli olan adaletin herkesin hakk› oldu¤unu ve... Hakimlerin de Türk Milleti ad›na adaleti tecelli ettirmekle yükümlü oldu¤unu toplumumuza anlatabilmifl olsun Prof. Dr. Mehmet Haberal CHP Zonguldak Milletvekili
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr Tüm Baflkent kurulufllar›ndan ücretsiz sa¤lanabilir
Bütün Dünya
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
Bütün Dünya
1 A⁄USTOS 2013
2000
Baflkent Üniversitesi Ad›na Sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal Yay›n Genel Yönetmeni Mete Akyol Görsel Yönetmen ve Yay›n Genel Yönetmeni Yard›mc›s› : Turgut Keskin Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü: Gülçin Orkut Akyol Yay›n Dan›flman›: Yaflar Öztürk Türk Dili Dan›flman›: Haydar Göfer Sanat Dan›flman›: Süheyla Dinç Redaksiyon: Fatma Ataman Düzeltme Sorumlusu: Nükhet Aliciko¤lu
Baflkent Üniversitesi’nin bir kültür hizmeti olan Bütün Dünya 2000, Baflkent Üniversitesi kurulufllar›ndan 1. Cadde, No: 77, Bahçelievler, Ankara adresindeki Aküm Reklamc›l›k, Dan›flmanl›k ve Yay›nc›l›k Ajans› Sanayi ve Ticaret A. fi.’nin 3. Cadde, No: 2, Yenimahalle, Ankara adresindeki tesislerinde bas›lm›flt›r.
Seçiciler Kurulu: Prof. Dr. Nevzat Bilgin (An›sal Baflkan) Prof. Dr. Ahmet Mumcu Prof. Dr. Solmaz Do¤anca Prof. Dr. Sevil Öksüz Prof. Dr. Ender Varinlio¤lu, Prof. Dr. Okay Eroskay Prof. Dr. Fuat Çelebio¤lu, Prof. Dr. Sedefhan O¤uz, Prof. Dr. Levent Peflkircio¤lu, Gürbüz Atabek, Necmi Tanyolaç, Mete Tizer, Kaya Karan, Alaettin Giray, Ayhan Erten, ‹lhan Banguo¤lu, Ahmet Aydede, Manuel Bilos,Cengiz Dolunay Sürekli Yazarlar: Yücel Aksoy, Pelin Hazar Aliabbasi, Sabriye Afl›r, Nuray Bartoschek, Sadi Bülbül, Haluk Cans›n, Y›lmaz Da¤deviren, Haluk Erdemol, Sema Erdo¤an, Ali Murat Erkorkmaz, Konur Ertop, Gürbüz Evren, Metin Gören, ‹lyas Halil, Mümtaz ‹dil, Çetin ‹mir, Muzaffer ‹zgü, Sinan Meydan, Mehmet Muhsino¤lu, Filiz Lelo¤lu Oskay, Cengiz Önal, Sebahat Önen Cengiz Özak›nc›, Saniye Özden, Bekir Özgen, Yaflar Öztürk, Sezin San, R›fat Serdaro¤lu, Mete Tizer, ‹zlen fien Toker, ‹zmir Tolga, Suat Türker, Engin Ünsal, Mehmet Ünver, Dr. Mehmet Uhri, Orhan Velidedeo¤lu, Mustafa Y›ld›z Yönetim Merkezi: 10. Sokak No: 45, Bahçelievler, Ankara Tel: (0312) 215 51 27-313 Faks: (0312) 222 90 07 ‹letiflim Adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul Tel: (0216) 456 27 27 (pbx) Faks: (0216) 456 27 29 Da¤›t›m: Yaysat Bas›m Tarihi: 07 / 08 / 2013
www.butundunya.com.tr butundunya@butundunya.com.tr 1
Anneannemin Para Keseleri Silivri’de 5 A¤ustos 2013 tarihinde Prof. Dr. Mehmet Haberal’la birlikte, onu yak›ndan tan›yabilen tümümüzün neflesi de, sevinci de, tebessümü de özgürlüklerine kavufltular. nlar›n özgürlüklerine kavufltu¤unu gören derin üzüntüler ve kara kara düflünceler, kendilerini benim kovmam› beklemediler, y›llard›r iflgal alt›nda tuttuklar› yüre¤imdeki ve beynimdeki cephelerinden bir anda ç›kt›lar, geldikleri gibi gittiler. Onlar gittikten sonra yapt›¤›m ilk iflim, bu sayfan›n bafll›¤›ndaki foto¤raf›m›n ifline son vermek oldu. O foto¤raf›m, tüm üzüntü ve kara düflüncelerimi yüzüme yans›t›yordu. Eski okurlar›m›n1952 y›l›ndan buyana önce gazetelerden, sonra televizyonlardan tan›d›klar› 61 y›ll›k içtenlikli tebessümümü, 4 y›l 4 ay tutuklu kald›ktan sonra serbest b›rak›ld›¤› 5 A¤ustos’un sevinciyle getirdim, sizin karfl›n›zdaki, sayfam›z›n tepesindeki yerine oturttum. Bunlardan sonra s›ra, ailemizin
O
2
tüm bireylerinin bir ortak karar›n› uygulamaya geldi. Bu karar›m›za göre, “105 y›ll›k bir aile miras›m›z›” cezaevinden ç›kt›¤› gün aile dostumuz Prof. Mehmet Haberal’a, ailemizin arma¤an› olarak benim vermem gerekiyordu. Arma¤an›m›z, d›fl görünümüyle bir çift para kesesiydi... ‹ki kesenin de, önünde ve arkas›ndaki tüm köflelerinde, eski harflerle ifllenmifl birer sözcük vard›. Bu dört sözcü¤ün herbiri, bir insan›n, bir toplumun ve bir ulusun en do¤al ve en insansal haklar›n› dile getiriyordu. u sözcüklerden biri, yüzy›llard›r seslendirilemeyen "Hürriyet" sözcü¤ü idi ve Türk toplumunda özgürlük kavram›na yüzy›llarca duyulan özlemin sanc›s›n› dile getiriyordu.
B
BD A⁄USTOS 2013
"Adalet", Kardefllik" ve "Eflitlik" sözcükleri ise, keselerin ifllendikleri köflelerinde, yine yüzlerce y›ll›k sab›rlar› ve umutlar›yla, insanlar›n yaflamlar›nda hakettikleri yerlerini alacaklar› günü bekliyorlard›. Abdülhamid'in uzun y›llar süren "Bask› dönemi"nden sonra 24 Temmuz 1908 tarihinde Meflrutiyet’in ilan›yla "Hürriyet"e kavuflan Osmanl›lar, bu coflku ve mutluluklar›n›, Twitter, Facebook ya da e-posta ve cep telefonu mesajlar›yla de¤il, üzerlerine kendi elleriyle iflledikleri para keselerini birbirlerine göstererek paylafl›yorlard›. Günümüzde hemen her kiflinin
II.
Bu sözcüklerden biri, yüzy›llard›r seslendirilemeyen "Hürriyet" sözcü¤ü idi ve Türk toplumunda özgürlük kavram›na yüzy›llarca duyulan özlemin sanc›s›n› dile getiriyordu. cebinde bir telefon bulunmas› örne¤i, o dönemde de do¤al olarak, hemen her kifli cebinde bir para kesesi tafl›yordu. 3
BD A⁄USTOS 2013
Bir ev han›m› müflteri, bakkaldan ald›¤› iki kilo pirincin bedelini ödemek için içinden para ç›kard›¤› kesesinin d›fl›n› bakkal efendiye özellikle gösterirken, bakkal efendi de müflterisinden geri kalm›yor, para üstü olarak verece¤i bozukluklar› çekmecesinden de¤il, özellikle para kesesinden ç›kar›yordu. onra da müflteri ev han›m›yla, sat›c› bakkal efendi, para keselerini tokufltururlarcas›na havaya kald›r›yorlar, üzerlerinde birinin kendi iflledi¤i, ötekinin evde eflinin iflledi¤i "sihirli sözcükleri" birbirlerine göstererek, bundan sonra "insanca ve hakca" yaflayacaklar›na inand›klar› yepyeni bir dönemi, "flerefe" demek gere¤i duymadan, flerefe kutluyorlard›. Okul ö¤rencileri, genç k›zlar, delikanl›lar, ev han›mlar›, babalar, dedeler, nineler, üzerlerinde Frans›z Devrimi'nin yükseldi¤i ve Meflrutiyet’le Türkiye’ye gelen "Hürriyet, Eflitlik ve Kardefllik" temel tafllar›na Türkiye'de eklenen "Adalet" temel tafl›yla “insanca yaflayacaklar›” bir devlet yap›s›na sahip olacaklar›n›n mutlulu¤unu ve gururunu duyumsuyorlard›. Bu dört temel tafl›n›n üzerinde kurulacak devlet yönetimi, bask›lardan, korkulardan, iftira ve fitnelerden bunalan halka, nefes ald›ran imbat etkisiyle, insan olduklar›n›n uyar›s›n› yap›yor, onlar›n insan olduklar›n›n ay›rd›na varmalar›n› sa¤l›yor, tek tek birey ve topluca millet olarak tümünü, insanl›k onuru-
S
4
nun doyumsuz tad›n› duyumsayacaklar› ça¤dafl bir yaflama haz›rl›yordu. Rahmetli anneannemin, yaflam› süresince canl›l›¤›n› özenle korudu¤u ve çocuklu¤umuzda zaman zaman biz alt› torununa gözleri yaflararak yans›tt›¤› o günlerindeki coflkusunu biz de, yaflam›m›z süresince de¤erli bir aile miras›m›z olarak ayn› özenle koruduk. Ve onun, biri efli dedem, öteki kendi için üzerlerine "Adalet, Hürriyet, Eflitlik, Kardefllik" sözcüklerini iflledi¤i iki adet para kesesini, zaman zaman nöbetleflerek evlerimizin bafl köflelerinde, gözlerimizin önünde koruduk. ‹flte, 4 y›l 4 ay tutuklu bulunduruldu¤u cezaevinden ç›kt›ktan iki gün sonra, Prof. Dr. Mehmet Haberal'a ailemizin bir arma¤an› olarak vermek görevini üstelendi¤im 105 y›ll›k aile miras›m›z, bu iki para kesesiydi. para keselerinin üzerlerine ifllenen sözcüklerin gerçek anlam›n› en iyi bilen ve o sözcüklerin simgeledi¤i kavramlar› en iyi yaflatacak olan kiflinin, Prof. Haberal oldu¤una inan›yoruz çünkü. Anneannemin 1908 y›l›nda yaflad›¤› coflkunun ve sevincin ayn›n›, umar›m ve dilerim, 2000'li y›llarda torunlar›m da yaflarlar. Aynen 1776 y›l›nda dedeleri "Ba¤›ms›zl›k Bildirgesi"ni imzalayan bugünkü Amerikal› torunlar gibi, 1789 y›l›nda dedeleri "‹nsan Haklar› ve Yurttafll›k Bildirgesi"ni imzalayan bugünkü Frans›z torunlar gibi... •
O
meteakyol@butundunya.com.tr
"Akl›m ve yüre¤im içeride kald›." Bütün Dünya YAZI ‹fiLER‹
Prof. Dr. Mehmet Haberal, 4 y›l 4 ay sonra ilk kez Silivri’de “efli¤in öteki taraf›”na ilk ad›m›n› atarken, ilk flu sözleri söyledi: “Y›llard›r bedenim içerde, akl›m d›flarda, sizdeydi. fiimdi bedenim d›flarda ama, bu kez de akl›m ve yüre¤im içeride kald›.” 5
onra flöyle sürdürdü sözlerini: “fiu an özgürlü¤üme kavufltu¤um için mutluyum, fakat sevinçli de¤ilim. Cezaevindeki kâbusu y›llard›r birlikte yaflad›¤›m›z arkadafllar›m›z o kâbusu yaflamaya devam ederken, benim özgürlük sevinci yaflayabilmem mümkün de¤ildir.” Prof. Haberal’›n “Eflik” olarak
S
Eczac› Kemal Haberal, Ekonomist Erkan Haberal ve Doktor Murat Haberal ile, yak›n dostlar› ve CHP Genel Baflkan Yard›mc›lar› Akif Hamzaçebi ve Bülent Tezcan, milletvekilleri Ali ‹hsan Köktürk, Muhammet R›za Yalç›nkaya, ve ‹sa Gök’le kucaklaflarak özgürlü¤ünü yaflamaya bafllayan Prof. Haberal, cezaevinde görevli Jandarma Komutan› ve infaz memurlar›yla ve-
fiu an özgürlü¤üme kavufltu¤um için mutluyum, fakat sevinçli de¤ilim. Cezaevindeki kâbusu y›llard›r birlikte yaflad›¤›m›z arkadafllar›m›z o kâbusu yaflamaya devam ederken, benim özgürlük sevinci yaflayabilmem mümkün de¤ildir. tan›mlad›¤› yer, kendisinin 4 y›l, 4 ay süreyle d›fl›nda tutuldu¤u özgür dünyayla, Silivri Cezaevi’nin aras›ndaki s›n›r› belirleyen demir kap›n›n efli¤iydi. Hücresinin bulundu¤u binan›n kap›s› önündeki bu özgür dünyada kardefli Prof. Dr. Ali Haberal, o¤ullar› 6
dalaflt›ktan sonra Cezaevi Yerleflkesi’ nin d›fl kap›s›na gitmek üzere arabas›na binerken, Akif Hamzaçebini’nin telefonunda kendisi arayarak tebriklerini ve ‘gözümüz ayd›n’ dileklerini bildiren CHP Genel Baflkan› Kemal K›l›çdaro¤lu’yla bir süre görüfltü ve
BD A⁄USTOS 2013
Haberal, hücresinin bulundu¤u binan›n demir kap›s› önünde kendisi karfl›layan avukatlar› Av. M. Kaan Oral, Av. Dilek Helvac›, hücre arkadafl› emekli albay Suat Ayt›n’›n efli Sevim Ayt›n, Av. Sinem Ayt›n ve Av. Selen Karaçal› ile Haberal özgürlü¤üne kavufltuktan sonra kendisini karfl›layan yak›n aile dostu Gülçin Akyol’la kucaklaflarak özlem giderirken o¤ullar› Kemal Haberal ve Erkan Haberal sevgiyle kendilerini izliyor
Haberal’›n özgürlü¤üne kavufltu¤unu ilk haber alan CHP Genel Baflkan› Kemal K›l›çdaro¤lu, yard›mc›s› M. Akif Hamzaçebi’nin telefonundan kendisini arayarak geçmifl olsun dileklerini bildirdi 7
BD A⁄USTOS 2013
Ankara’ya geldi¤i gün kendisini ziyaret etmek istedi¤ini bildirdi. Prof. Haberal Cezaevi Yerleflkesi’ nin d›fl kap›s›ndan ç›karken kendisini bekleyen habercileri selamlamak için arabas›ndan indi¤i s›rada ilk kutlama telefonu, Cumhuriyet Gazetesi yazar›, bas›n duayeni Oktay Akbal’dan geldi. Habercilerin yo¤un kalabal›¤› nede-
ifllemlerinin tamamlanmas›n›n ard›ndan ayr›ld›. Prof. Haberal, bindi¤i arac›n kap›s›n› kalabal›k nedeniyle zorla açt› ve habercileri selamlad›ktan sonra k›sa bir aç›klama çerçevesinde flunlar› söyledi: “Önce yeflilin ve do¤an›n, özgürlü¤ün tad›n› ç›kartay›m. Yeflili ve
Hürriyet ve adaletin olmad›¤› yerde mutluluk yoktur. Bunu hepimiz çok iyi bilelim. Dolay›s›yla hürriyetimize, insan hak ve özgürlüklerine sahip ç›kal›m. Bu ülkeyi kuran Atatürk ve arkadafllar› ile aziz flehitlerimize sayg›l› olal›m, lay›k olal›m. Bütün dile¤imiz bu.” niyle telefonu kendisine ulaflt›r›lamay›nca Haberal, iki metre uzakl›ktan sesini yükselterek Oktay Akbal’a teflekkürlerini ve sayg›lar›n› iletti, ‘olanak buldu¤u ilk anda kendisini arayarak teflekkürlerini ve sayg›lar›n› bildirece¤ini’ söyledi. Davan›n 5 A¤ustos günü yap›lan karar duruflmas›nda, hakk›nda 12 y›l 6 ay ceza hükmü verilen ancak tutukluluk süresi göz önünde bulundurularak, tahliye edilen CHP Zonguldak Milletvekili Prof. Dr. Mehmet Haberal, Silivri Kapal› Ceza ‹nfaz Kurumu’ndan ç›k›fl 8
BD A⁄USTOS 2013
do¤ay› doya doya izleyeyim, sonra nereye gidece¤ime karar verece¤im. Topra¤› çok özledim, yapra¤›n yeflilini, denizin mavisini çok özledim. Özgürlü¤ün k›ymetini bilmek zorunday›z. ‹çerideki arkadafllar›m›z henüz ç›kamad›lar. Onlar burada kald›lar. O nedenle çok üzgünüm. Özgürlü¤ümün sevincini yaflayam›yorum. Gönül isterdi ki, bütün bu arkadafllar›m›zla beraber gidelim buradan. Ama maalesef ülkemiz, böyle s›k›nt›l› bir dönemden geçiyor. ‹nflallah en k›sa zamanda bu problemler ortadan kalkar ve insanlar özgürlü¤üne kavuflur.” “HÜRR‹YET VE ADALET‹N OLMADI⁄I YERDE MUTLULUK YOKTUR” Haberal’›n içinde bulundu¤u arac›n önü, Silivri Ceza ‹nfaz Kurumlar› Yerleflkesi’nden ç›k›fl›n›n ard›ndan K›nal› giflelerini geçtikten sonra, kendisini bekleyen sevenleri taraf›ndan kesildi. Burada da, onu görmek isteyen dostlar› ve yak›nlar›yla hasret gideren Haberal, duruflma salonuna al›nmad›klar› için kendisini TEM ‹stanbul ç›k›fl›ndaki Kurtköy Mehmetçik Vakf› Benzin ‹stasyonu lokantas›nda bekleyen Baflkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kenan Araz, rektör yard›mc›s› Prof. Dr. Kadir Varo¤lu, aile dostu emekli büyükelçi ve eski milletvekili Deniz Bölükbafl› ile yak›n dostlar› ve aile üyeleri karfl›lad›lar, burada birlikte iftar yeme¤i yediler. Bir gazetecinin ›srarl› iste¤i üzerine flu k›sa bir aç›klama yapt›: “Gönül isterdi ki, oradaki di¤er arkadafllar›m›zla beraber ç›kal›m, bu
bayram› beraber yapal›m. Bu bayram benim için hüzünlü bir bayram olacakt›r. Temenni ederim ki, ülkemiz bu s›k›nt›l› dönemden k›sa sürede ç›ks›n. Diyojen’e ‘Yeryüzünün en güzel fleyi nedir’ diye sormufllar. ‘Hürriyet’ demifl. Ben de ayn› sözü yineliyorum: ‘Hürriyet ve adalet’… Hürriyet ve adaletin olmad›¤› yerde mutluluk yoktur. Bunu hepimiz çok iyi bilelim. Dolay›s›yla hürriyetimize, insan hak ve özgürlüklerine sahip ç›kal›m. Bu ülkeyi kuran Atatürk ve arkadafllar› ile aziz flehitlerimize sayg›l› olal›m, lay›k olal›m. Bütün dile¤imiz bu.”
H
aberal ve beraberindekiler benzinlikteki iftar yeme¤inden sonra Ankara’ya do¤ru yola ç›kt›lar. Ankara’ ya ulaflt›¤›nda Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n ilk gitti¤i yer, Baflkent Üniversitesi Ankara Hastanesi oldu. Hastanede, çal›flanlar ve kendisini bekleyenler taraf›ndan karfl›lanan Haberal flöyle dedi.“Ben her zaman ülkemle, milletimle gurur duyuyorum. Çok flükür bir ülkemiz var. Bu ülkeyi kuran Atatürk, arkadafllar› ve aziz flehitlerimize her zaman müteflekkirim, onlar› flükranla an›yorum. Ben buraya geldim ama buruk bir flekilde geldim. Cezaevindeki tüm arkadafllar›mla birlikte ç›kmay› isterdim. Temenni ederim ki, oradaki masum insanlar da ç›ks›nlar. Hepimiz özgürlü¤ümüzün k›ymetini çok iyi bilelim, ülkemize hizmet edelim.” Haberal, “Hekimli¤in 24 saat çal›flmay› gerektiren bir meslek oldu¤unu” hat›rlatt›ktan sonra, “Bu saatte 9
BD A⁄USTOS 2013
buraya geldi¤imde hekim arkadafllar›m›n de¤il 24 saat, 48 saat çal›flt›klar›n› gördüm. Onun için kendilerine çok teflekkür ediyorum, onlar› kutluyorum” dedi. TELEFONLAR SUSMADI Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n tahliye karar›n›n ard›ndan, dostlar› ve sevenleri de Haberal Ailesi’ne ‘Geçmifl olsun’ dileklerinde bulunmak için telefonlara sar›ld›lar. Haberal’›n tahliyesinin öncesinde, kardeflleri Prof. Dr. Ali Haberal, Osman Haberal, o¤ullar› Erkan ve Kemal Haberal ile yak›nlar›n›n telefonlar› hiç susmad›. Karar›n duyulmas›n›n ard›ndan Erkan Haberal’› arayarak kutlayan ilk isim eski Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel oldu. Dokuzuncu Cumhurbaflkan›
9. Cumhurbaflkan› S. Demirel: melidir. Önümüzdeki günlerde inflallah daha güzel fleyler olur da herkes Türkiye’nin yaflanabilir bir ülke oldu¤una kanaat getirir.” dedi.
9. Cumhurbaflkan› Demirel: “Hakk›n, adaletin hakim olmas› Türkiye’ nin flerefidir. Yarg› Türkiye’deki en önemli meselelerden bir tanesidir. Önümüzdeki zaman içinde bu çok konuflulacak ” Demirel, davada aç›klanan hükümler ile ilgili olarak Isparta’da gazetecilere yapt›¤› de¤erlendirmede, “Hakk›n hakim olmas›, adaletin hakim olmas› Türkiye’nin flerefidir. Yarg› Türkiye’ deki en önemli meselelerden bir tanesidir. Önümüzdeki zaman içerisinde bu çok konuflulacak. Türkiye’de suçsuz yere kimse cezaya çarpt›r›lmamal›d›r. ‘Suçum ne’ diyenler var. ‘Suçun fludur, flu nedenle suçlusun, delileri de budur’ deyince ancak, yarg› iflle10
Demirel, kendisine Haberal’›n tahliyesini nas›l karfl›lad›¤›n›n sorulmas› üzerine de, “Ben iyi fleyleri hep sevinçle karfl›lar›m. Haberal, büyük bir haks›zl›¤a u¤ram›flt›r” yan›t› verdi. Prof. Dr. Mehmet Haberal’›n tahliyesini, dünyan›n çeflitli ülkelerindeki meslekdafl ve dostlar› da sevinçle karfl›lad›lar. Yurt d›fl›ndaki sayg›n bilim adam› dostlar›, telefonla arayarak Haberal’a geçmifl olsun dileklerini ve duyduklar› mutluluklar›n› ilettiler. •
Özgürlü¤ün ilk gününde
Baflkent Üniversitesi Ziyareti
C
HP Zonguldak Milletvekili ve Baflkent Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal, tahliyesinin bir gün sonras› özgürlü¤üne kavuflman›n ilk gününde, solu¤u Baflkent Üniversitesi’nde ald›. Yaklafl›k dört buçuk y›ld›r kurucu rektörlerini özlemle bekleyen Baflkent Ailesi’nin, Prof. Dr. ‹hsan Do¤ramac› Konferans Salonu’nda düzenledi¤i karfl›lama törenine kat›lan Haberal, burada yapt›¤› konuflmada, kendisi için ‘En büyük eserim’ 11
BD A⁄USTOS 2013
Prof. Dr. Mehmet Haberal Baflkent Üniversitesi’nde kendini karfl›layanlarla birlikte diyen hocas›n› and›: “E¤er buras› varsa, e¤er bizler burada isek buradaki çok de¤erli hocam, merhum ‹hsan Do¤ramac›’n›n Hacettepe’yi kurmas›, Türkiye’de Türk t›bb›nda adeta eski ça¤› kapat›p, yeni ça¤› açmas›yla bafllam›flt›r.” rd›ndan üniversiteyi dolaflan Haberal’›n ilk görmek istedi¤i yer ise, hukuk fakültesi ö¤rencileri için yap›lan duruflma salonu oldu. Hukuk fakültesi ö¤rencilerinin uygulamal› e¤itim alacaklar› salonun, Türkiye’ de bir ilk oldu¤unu belirten Haberal, “‹nan›yorum ki, ö¤rencilerimiz için üniversitemizdeki bu mahkeme salonu çok önemli bir flanst›r.” dedi. Gazetecilerin, milletvekilli¤i yemin töreni ile
ilgili bir sorusu üzerine Haberal, “San›yorum 36 ve ya 48 saattir hareket halindeyim. Onun için kusura bakmay›n, ilginize teflekkür ediyorum. Ben Baflkent Üniversitesi’nin bir önceki rektörü olarak, bakal›m benden sonra
A
12
Prof. Dr. Haberal Baflkent Üniversitesi toplulu¤una konuflma yapt›
BD A⁄USTOS 2013
Prof. Dr. Haberal Baflkent Üniversitesi’ndeki Uygulamal› Mahkeme Salonu’nda konufluyor
Haberal, “‹nan›yorum ki, ö¤rencilerimiz için üniversitemizdeki bu uygulamal› mahkeme salonu çok önemli bir flanst›r.” arkadafllar neler yapt›, onlarla meflgulüm. Buras› Baflkent Üniversitesi, bana bilimle ilgili soru sorun.” yan›t›n› verdi. Ameliyatlara devam edip-etmeyece¤inin sorulmas›na da, “Ben hiçbir zaman ameliyatlar› b›rakmad›m ki devam edeyim.” karfl›l›¤›n› verdi. Kampüse yeni yap›lan fakülte ve kongre merkezi inflaat› alan›n› da gezen Prof. Dr. Haberal, duygular›n›
Haberal Baflkent Üniversitesi’nde hasret giderdi “Tabiat› çok özledim. Baz› fleyler var ki, de¤eri kaybedildi¤i zaman anlafl›l›r. Ben flimdi özgür olman›n keyfini yafl›yorum.” sözleriyle dile getirdi. niversite ziyaretinin ard›ndan Haberal, tahliye edildi¤i akflam aya¤›n›n tozuyla gitti¤i Baflkent Üniversitesi Hastanesi’ni de bir kez daha ziyaret ederken, çal›flma arkadafllar› ve dostlar› taraf›ndan çiçeklerle karfl›land›. •
Ü
13
Haz›rlayan: Y‹⁄‹T EREN GÜNEY
Bu ay köflemizi dilimizde yer etmifl yabanc› sözcüklerin karfl›l›klar›na ay›rd›k. Bilginizi s›nay›n.
1 Referans (Fr.)
6 Liberasyon (Fr.)
11 Sensor (‹ng.)
a-Biçimleme b-Ayk›r›l›k c-Baflkalafl›m d-Serbestlik
a-Takaslama b-Yabanc› para c-Tan›tmal›k d-Tavsiye 2 Anakronizm (Fr.)
7 Kalifiye (Fr.)
a-Ifl›kl› teker b-Duyar c-Hedef d-Ifl›ldak 12 Workout (‹ng.)
a-Nitelikli b-Kesin uyar› c-Çevirge d-Benzetimlik
a-Sa¤l›kla ilgili b-Tarih yan›lg›s› c-Yozlaflt›rmak d-fiifreli yaz› 3 Regülâsyon (Fr.)
a-‹dman, antreman b-‹hraç izni c-‹mza belgesi d-K›sa koflucu
8 Fundamentalist (Fr.) 13 Flora (Lat.)
a-Büyük ma¤aza b-Köktendinci c-Afl›nma pay› d-Bilgi çarp›tma
a-Su bahçesi b-Tüzük c-Ses çevirgesi d-Yerlefltirme
a-Bitki varl›¤› b-‹thal izni c-Hofl kokulu d-‹z düflümü
4 Nötralize etmek (Fr.) 9 Ombudsman (‹ng.) 14 Sauna (Fr.)
a-Tarafs›zlaflt›rmak b-Biçimsel olmayan c-Yetifltirici d-Yank› bulmak 5 Oligopol (Fr.)
10 ‹llüzyon (Fr.)
a-Yönetme kolu b-Soyutlamak c-Tak›m tekeli d-fierit perde
a-Kümelenme b-Sa¤l›¤a uygun c-Pilot köflkü d-Buharl› hamam 15 Pergola (‹ta.)
a-Güçlendirme b-Hava dolafl›m› c-Güdümlemek d-Göz ba¤c›l›k Yan›tlar: 151. sayfada
14
a-Halk oylamas› b-Hesap belgesi c-Kamu denetçesi d-Gezgin sat›c›
(Fr.) Frans›zca, (‹ta.) ‹talyanca (‹ng.) ‹ngilizce, (Lat.) Latince
a-Renk uzman› b-Parçac›k c-Çardak d-Öndelik
BD A⁄USTOS 2013
Prof. Dr. Mehmet Haberal Bas›n Bayram›’n› Kutlad› Prof. Dr. Mehmet Haberal, bas›nda sansürün kald›r›l›fl›n›n 105. y›ldönümü nedeniyle davet edildi¤i ”Bas›n Özgürlü¤ü” paneli için Bas›n Konseyi Baflkan› P›nar Türenç’e kutlama mesaj› gönderdi. Say›n P›nar Türenç, Bas›n Konseyi Baflkan›, ‹stanbul aflkan› bulundu¤unuz Bas›n Konseyi'nin, bas›nda sansürün kald›r›l›fl›n›n 105'inci y›ldönümü nedeniyle düzenledi¤i ''Bas›n Özgürlü¤ü'' paneline davetiniz, beni onurland›rmas› yan›s›ra ayr›ca, duyguland›rm›flt›r. Size çok teflekkür ederim. Bas›nda sansürün kald›r›lmas›, gazetecilere bu kutsal mesle¤i özgürlük içinde yapabilmeleri olana¤› sa¤larken, halk›m›za da do¤ru haber alabilme özgürlü¤ü sa¤lamaktad›r. Bas›n çal›flanlar›n›n ve halk›n 24 Temmuz Bas›n Bayram›, kutlu olsun.
B
Yasama, yürütme ve yarg› erkleri yan›s›ra bas›n da, üzerinde demokrasinin yükseldi¤i olmazsa olmaz temel güçlerden biridir. Demokrasilerde ''Dördüncü kuvvet'' olarak kabul edilen bas›n, bu üç erkin yaln›zca yan›ndaki bir destek de¤ildir, ayn› anda önündeki yol 15
BD A⁄USTOS 2013
göstericidir, tepesindeki denetçidir. Halk›n, halk için, halk taraf›ndan, halkla beraber yönetildi¤i eksiksiz demokrasilerde bas›n›n önemli bir ifllevi de, seçilen yönetici kesimle, seçen yönetilen kesim aras›nda çift yönlü bir bilgi gidifl gelifli köprüsü oluflturmakt›r.
H
alk›n seçen bölümü, yaflam›n› hakça ve insanca bir onur ve mutluluk iklimi içinde sürdürebilmek için gerekli istemlerini ve gereksinimlerini, seçilen yönetici kesime bu köprü arac›l›¤›yla ulaflt›r›r, seçilen yönetici kesim de halk›n bu istem ve gereksinimlerini yerine getirebilmek için yapt›¤› çal›flmalar›n›, kendini seçen kesimin denetimine bu köprü arac›l›¤›yla sunar.
Halk, kendi seçti¤i yöneticilerin hal ve gidifllerini ancak, özgürlü¤üne sahip bas›n arac›l›¤›yla izleyebilir ve denetleyebilir. Bir ülkede demokrasinin kusursuz uygulanabilmesi için öncelikle, bu karfl›l›kl› bilgi gidifl gelifl trafi¤inin kusursuz bir biçimde uygulanmas› gerekmektedir. Bunun için de tek koflul, bas›n özgürlü¤üdür. Halk, kendi seçti¤i yöneticilerin 16
hal ve gidifllerini ancak, özgürlü¤üne sahip bas›n arac›l›¤›yla izleyebilir ve denetleyebilir. Türk gazeteciler her y›l 24 Temmuz'da, bu en büyük mesleksel bayramlar›n›n coflkusunu bir kez daha duyumsamaktad›rlar, mesleksel sorumluluklar›n› bir kez daha güçlendirmektedirler. Türk gazeteciler, 105 y›l önce 24 Temmuz'da ‹kinci Meflrutiyet'in ilan›yla birlikte mesleklerinin önünden sansür engelinin kald›rilmas›yla, yaln›zca mesleklerini yapmalar› gereken biçimde yapabilme özgürlü¤üne kavuflmakla kalmam›fllar, kendi kavufltuklar› bu özgürlü¤ün do¤al sonucu olarak halk›n, do¤ru haber alabilme özgürlü¤üne kavuflmas›n› da sa¤lam›fllard›r. emokrasilerin vazgeçilemez temel tafl› ifllevindeki ve gücündeki ''Bas›n özgürlü¤ü''ne kavufltu¤umuz 24 Temmuz Bas›n Bayram› nedeniyle sizi Say›n Baflkan ve onurlu kiflili¤inizde onurlu tüm bas›n çal›flanlar›n› içtenlikle kutlar, sizin 105 y›l önce sahip oldu¤unuz özgürlü¤ünüze burada, Silivri Cezaevi'nde birlikte kald›¤›m›z meslektafllar›n›zla birlikte en k›sa sürede bizim de kavuflabilmemiz umut ve dile¤imle hepinize sevgilerimi ve sayg›lar›m› iletirim. 24 Temmuz, tüm bas›n çal›flanlar›na, halk›m›za ve demokrasimize kutlu olsun.
D
Prof. Dr. Mehmet Haberal CHP Zonguldak Milletvekili
BD A⁄USTOS 2013
Lozan Bar›fl›n›n Anlam› (II)
Yazan: Prof. Dr. AHMET MUMCU
Mondros Ateflkes Antlaflmas› Osmanl› Devleti aç›s›ndan tam anlam›yla a¤›r bir yenilgi ve kay›ts›z-flarts›z teslim belgesidir. Ard›ndan gene Osmanl› Hükümeti ile Sevr Bar›fl Antlaflmas› imzaland›. ikkate de¤er ki, bu antlaflma metninde de “Osmanl› Devleti” de¤il “Türkiye” taraf olarak belirtilmifltir. Ama bu s›rada, yâni 10 A¤ustos tarihinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanm›fl
D
ve hükümetini de kurmufltu. Evet, o günlerde bu hareket, daha sonra bizi çok iyi tan›yan Fransa taraf›ndan bile ciddiye al›nmam›flt›. Ama Sevr Antlaflmas›’n›n metninde de neden “Türkiye” sözcü¤ü yer ald›? Öyle ise “ye17
BD A⁄USTOS 2013
nilen” Türkiye mi idi yoksa Osmanl› Devleti mi? Bu sorular›n yan›t› bugüne kadar tam anlam›yla verilebilmifl de¤ildir. Lozan Bar›fl› da “Türkiye” ile “Birinci Dünya Savafl›’n›” sona erdirmek için imzaland›. Peki, ‹tilâf Devletlerinin görüflüne göre, bu savafltan Türkiye yenik mi ç›km›flt›? Mondros ile Sevr’e bak›l›rsa evet. Ama eylemsel durum, Sevr bar›fl›n› tan›mayan “yeni” Türkiye Devleti’nin Birinci Dünya Savafl›’n›n Türklerle ilgili evresini zaferle kapatt›¤›n› gösteriyor.
laflma da imzalamam›flt›r. ‹talyanlarla da aram›zda eylemsel bir savafl geçmemiflti. Bu devlet Akdeniz Bölgesi’nde iflgal etti¤i yerleri Sakarya Zaferi’nden sonra sessiz sedas›z boflaltm›fl ve zaten h›nç duydu¤u ‹ngilizler’e karfl› yeni Türk Devleti’ni gizlice desteklemiflti. Geriye sadece, ‹tilâf grubundan olan, yani Birinci Dünya Savafl›’n›n yenenleri içinde bulunan Yunanistan’›n Türk Devleti ile yapt›¤› ve a¤›r bir yenilgi ile bitirdi¤i bir istila savafl› kal›yor. Yine dikkate de¤er bir baflka nokta;
bu ikili savafla eylemsel olarak son veren Mudanya Ateflkes Antlaflmas› görüflmelerine Yunanistan’›n kat›lmay›fl› ve bu metnin bizimle art›k savafl durumunda bulunmayan Fransa temsilcisinin de bulundu¤u ‹tilâf grubuna mensup temsilciler ile aram›zda imza edilmesidir. Bu da devletler hukuku aç›s›ndan son derece ilginç bir durumdur. Yunanistan ba¤lafl›klar›n›n zorlamas› ile bir süre geçince bu ateflkes antlaflmas›na “mecburen” kat›ld›¤›n› bildirdi. Bu hukuk mant›¤› içinde düflünmeyi sürdürürsek, Mudanya Ateflkes Antlaflmas›’n›n Mondros Antlaflmas›, Lozan Bar›fl›’n›n da Sevr Antlaflmas› yerine geçti¤ini kabul etme zorunlulu¤u kendini belli eder. Böylece Lozan Antlaflmas›n›n siyasal ve hukuksal Lozan Antlaflmas›n›n yap›ld›¤› Rumine Saray› ma Fransa ile 1921’de imzalanan Ankara Antlaflmas›’nda da bir “yenen” veya “yenilenden” söz edilmez; sadece iki yan›n savafla son vermek iradeleri kaydedilir. O tarihte ‹tilâf Devletlerinin kendilerinin do¤al ba¤lafl›¤› sayd›klar› Ermenistan’›n da ba¤›ms›zl›¤› sona ermifltir. Yeni Türk Devleti ‹tilâf grubunun lideri say›lan ‹ngiltere ile gerçek bir savafl yaflamam›fl ve dolay›s› ile Frans›zlarla yapt›¤› gibi bir ant-
A
18
BD A⁄USTOS 2013
Lozan’da ad› geçen Türkiye ile Sevr’de zikredilen Türkiye iki ayr› devlettirler. Sadece bu gerçe¤i bile Lozan’da ‹tilâf Devletleri Grubu’na kabul ettirmek bafll› bafl›na zorlu bir diplomasi savafl›m›na yol açm›flt›r.
dünya tarihinde hiç görülmemifltir denilse yeridir. Lozan Konferans›’n›n ve ard›ndan gelen bar›fl›n belirtmek istedi¤imiz bir baflka özelli¤i de fludur: Bu konferansta Türkiye “yenmifl” taraft›r ve tek bafl›nad›r. Ona konferansta yard›mc› olan hiçbir devlet yoktur. Tarihte “yenmifl” bir devletin, daha önceki s›fatlar› “yenmifl” olan, ama art›k “yenilmifl” kabul edilmesi gereken devletlerle konferans masas›na oturdu¤u bir baflka olay da yoktur. Ayr›ca, karfl›m›zdaki ‹tilâf Devletleri grubu da kendi aç›s›ndan yenilmifl oldu¤unu kabullenemiyor, sadece
de¤eri bu düflünce dizisi içinde daha da de¤er kazanmaktad›r. Lozan’da ad› geçen Türkiye ile Sevr’de zikredilen Türkiye iki ayr› devlettirler. Sadece bu gerçe¤i bile Lozan’da ‹tilâf Devletleri Grubu’na kabul ettirmek bafll› bafl›na zorlu bir diplomasi savafl›m›na yol açm›flt›r. onunda sorun oldukça aç›k biçimde çözüldü. Nitekim Lozan Antlaflmas›n›n baz› maddelerinde “Osmanl› Devleti”nin b›rakt›¤› sorunlardan söz ediliyor. Demek ki Lozan Bar›fl› ile Türkler, Birinci Dünya Savafl›’n› kesin olarak bitirmifllerdir. Öyle ise bu savaflta yenilenler ve yenenler birbirleriyle Türkiye hesaba kat›lmadan- sadece dört y›l çarp›flt›lar. Türkiye için ise bu savafl tam sekiz y›l sürmüfltür; Lozan’da imzas› olan di¤er devletler için de durum ayn›d›r. Böyle bir devletler hukuku sorunsal› (problemati¤i)
S
Türkiye bafldelegesi ‹smet Pafla di¤er delegelerle birlikte toplant›ya geliyor kendi saflar›nda olup da 1919 tarihinden sonra Türkiye ile çarp›flan ve “nas›lsa” savaflta hezimete u¤rayan dostlar› Yunanistan’a yard›m etmek istiyordu. Yani, dostlar› Yunanistan 19
BD A⁄USTOS 2013
Böylesine olumsuz koflullar alt›nda girilen konferansta yeni Türk Devleti’nin tek bafl›na kazand›¤› baflar› hiçbir ölçüye s›¤mayacak derecede yüksektir. ile has›mlar› Türkiye’yi bar›flt›rmay› -elbette Yunanistan’› kay›rarak- hedeflemektedirler. Ama bu arada Do¤u Sorunu’nun yüzlerce y›ll›k karmafl›k ve karanl›k yanlar› deflildi¤i için, onlar›n düzenlenmesi yolunda kendilerini zorunlu olarak devreye sokmaktad›rlar. Bu aflamada onlar acaba sadece Birinci Dünya Savafl›’n› m› bitirmek istemektedirler, yoksa daha gerilere gidip, bu vesile ile “Yak›n Do¤u”nun birikmifl sorunlar›n› m› çözmeyi düflünmektedirler? ‹lkönce ilk tezde karar k›lm›fllarken, sonra bu görüfllerini de¤ifltirmek zorunda kald›lar. Ama kendi içlerinde de kenetlenmifllerdi. apayaln›z bir Türkiye vard›r bu konferansta. Bu yeni Türkiye sadece Birinci Dünya Savafl›’ n›n sonunu getirmekle kalm›yor, ayn› zamanda, o savaflta y›k›lan ve art›k sadece enkaz› kalm›fl bir baflka Türk Devleti’nin hesab›n› vermek ve bu yolda da baflar› kazanmak zorunda bulunuyordu. Bunun yeni devletimizi
Y 20
yönetenler için ne kadar güç bir ifl oldu¤unu takdirinize b›rak›yoruz. Bütün bu söylediklerimiz bizi flu
sonuca götürmelidir. Böylesine olumsuz koflullar alt›nda girilen konferansta yeni Türk Devleti’nin tek bafl›na kazand›¤› baflar› hiçbir ölçüye s›¤mayacak derecede yüksektir. Sevr’in ak›l almaz a¤›rl›ktaki hükümleri silinmifl, bütün kay›tlardan ar›nd›r›lm›fl, tam ba¤›ms›z, ne Ermeniler’e yurt veren, ne kapitülasyonlar› tekrar yaflatan bir varl›k do¤mufltur uluslararas› âlemde. Lozan Konferans›n›n tutanaklar› incelenirse, tek bafl›na b›rak›lan Türki-
Lozan Antlaflmas›’nda büyük baflar›ya imza atan ‹smet Pafla, Churchill ile ye’nin yapayaln›z temsilci kurulu ve onun baflkan› ‹smet Pafla’n›n anlatt›¤›m›z ma¤rur, dedikleri dedik büyük devletleri nas›l dize getirdi¤i aç›kça anlafl›l›r. Bu da tarihin bir baflka mucizesi olarak de¤erlendirilmelidir. Asl›nda ne Kurtulufl Savafl›m›z bir mucizedir ne de Lozan bar›fl›. Ama her iki baflar› da öylesine büyüktür ve öylesine zor koflullar alt›nda kazan›l-
BD A⁄USTOS 2013
m›flt›r ki, olay›n boyutunu çizmek için “mucize” sözcü¤ünü kullanmay› düflünüyoruz. Yoksa insan yaflam›nda mucizeye yer yoktur. Bizim Kurtulufl Savafl›m›z, Lozan ve devrimler aflamam›z, mucize de¤il büyük bir akl›n sab›rla ve en küçük bir f›rsat› bile de¤erlendirerek gerçeklefltirdi¤i görkemli bir kültür zaferidir. ozan Bar›fl› ile Kurtulufl Savafl›m›zla eriflilen Zafer devletleraras› âlemde tan›nd›. Birinci Dünya Savafl›’n› bitiren antlaflmalar›n hepsi yeniklere dikte ettirildi¤i halde Lozan Bar›fl›, bütün umutlar›n› yitiren, savafl› en a¤›r koflullarla sona erdirmifl bir ulusun dört y›l gibi k›sa bir süre sonunda nas›l onurlu bir antlaflma yaparak, kendi benli¤ini kabul ettirdi¤inin tarihteki tek örne¤idir. Dört y›l
L
içinde yenik iken yenen olmak ve ma¤rur büyük devletlerin karfl›s›nda eflit koflullarla konuflarak tam ba¤›ms›zl›¤›n kazan›ld›¤›n› kan›tlamak gerçekten ak›llara durgunluk veren bir baflar›d›r. Ama ço¤ulcu bir toplumda yaflad›¤›m›z için, bu antlaflmay› ufak baz› elefltirilerle küçültmeyi deneyen kimseler de vard›r. Bu elefltiriler özellikle ‹stanbul’daki Rum Patrikhanesi’ nin kald›r›lmamas›, k›y›lar›m›za çok yak›n Ege adalar›n›n kazan›lmamas› gibi konularda yo¤unlaflmaktad›r. Ege adalar›, Osmanl› Devleti’nin
Balkan savafllar› s›ras›nda kabul etti¤i uluslararas› antlaflmalarla elden ç›km›flt›. Lozan’da bu adalar›n geriye al›nmas› için çok u¤rafl›ld›. Yine Rum Patrikhanesi konusunda verilen diplomatik savafl›m çok a¤›r geçmifltir. Bu
Lozan Antlaflmas› an›s›na haz›rlanan Türkiye haritas›. (1939 y›l›nda yap›lan anlaflmayla Türkiye’ye kat›lacak olan Hatay harita d›fl›nda görülmektedir.) 21
BD A⁄USTOS 2013
tür elefltirileri yapanlar, anlafl›l›yor ki, konferans›n birkaç kez bas›larak yay›mlanan Türkçe tutanaklar›n› okumak zahmetine katlanmam›fllard›r. ald› ki, ‹smet Pafla ile arkadafllar› birçok önemli etkeni hesaba katmak zorundayd›lar: Ulusumuz son gücüyle zaferi kazanm›flt›. Yeni bir savafl› yürütecek hiçbir dayana¤›m›z kalmam›flt›. Yurdun en verimli bölgeleri tam bir harabeye dönmüfltü. Zaten Mudanya Ateflkesi’nden hemen sonra ordular›m›zda büyük ölçüde terhisler bafllam›flt›. Çünkü o günleri yaflayan komu-
K
tanlar›m›z›n söyledi¤ine göre, “Askerin yataca¤› bir dam alt› bile yoktu.” Ordunun ekonomik dayana¤› da tam anlam›yla tükenmiflti. Lozan’daki karfl› devletler bu durumu biliyorlard›. ‹smet Pafla ve arkadafllar› Lozan’ da zaman zaman rest çekmifller, bunda bir ölçüde baflar›l› da olmufllard› ama bu diplomasi oyununu daha fazla sürdürmek, elde edilenlerin bir ç›rp›da yitmesi sonucunu verebilirdi. Deneyimli devrim kadrosu böylesine büyük zorluklarla ulafl›lan yerden düflme tehlikesini göze alamazd›. • (Gelecek ay: ‹smet ‹nönü’nün hükmüyle Lozan)
Gazi Mustafa Kemal Pafla’n›n 24.05.1918 günü çektirdi¤i foto¤raftaki Ruflen Eflref’e ‹thaf Yaz›s›n›n Tercümesi: "Her fleye karfl›n gerçekten bir nura karfl› yürümekteyiz. Bende bu iman› yaflatan kuvvet, yaln›z aziz memleket ve milli e¤itim hakk›ndaki ölçüsüz muhabbetim de¤il, bu günün karanl›klar›, ahlâks›zl›klar› ve flarlatanl›klar› içinde s›rf vatan ve hakikat aflk› ile ›fl›k vermeye ve aramaya çal›fl›lan bir gençlik gördü¤ümdendir. ‹flte azizim Ruflen Eflref Bey, sizi ben bu mübarek hizbin tabii azas›ndan görüyorum. Gün geçtikçe daha önemli hizmetlerinizi bekliyorum. Bu günden fazla yar›nlar›n flükran ve takdirlere aday olan sizi bu günden tan›yabilmekle memnunum. " 24.05.1918 Mustafa Kemal Gönderi: SABAHAT ÖNEN 22
Atütürk’ün Dünyas› Cengiz Önal
T
arih bir milletin kan›n› ve varl›¤›n› hiçbir zaman inkâr edemez. Tarihi yaflad›¤›m›z gibi yazd›k, fakat gelece¤i Cumhuriyete inananlara, onu koruyanlara ve yaflatacaklara emanet etmek laz›md›r. Tarih yazmak, tarih yapmak kadar önemlidir. Yazan yapana sad›k kalmazsa de¤iflmeyen hakikat insan› flafl›rtacak bir nitelik al›r. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk
Atatürk’ün 44 Tarih Çal›flmalar›
M
ustafa Kemal, hem bir tarih yap›c›s›, hem de yapt›¤› tarihin bir bölümünün yaz›c›s› olarak önemli bir kifliliktir. Kütüphanesindeki kitaplar›n özellikle tarihle ilgili olanlar›n›n pek çok yerini çizerek, yanlar›na notlar da ekleyen Atatürk, daha çok Avrupa tarihlerinin ve felsefi görüfllerinin üzerinde durmaya a¤›rl›k vermifltir. Dil konusuna da oldukça büyük ciddiyetle e¤ilmifl olmas›na karfl›n, Türk Tarihi’nin sorunlar› üzerinde büyük bir ciddiyet ve titizlikle durmufl, bu konuda ilgilileri desteklemifl ve flevklendirmifltir. Geçmiflini yeterince ve gerekti¤i 23
BD A⁄USTOS 2013
Atatürk Türk Tarih Kurumu toplant›s›nda kadar bile olsa bilmeyen milletlerin gelece¤ini kuramayaca¤› inanc›yla, Türk Ulusu’nun tarihine büyük önem vermifl olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, tarihi konular› anlat›fl›, yorumlay›fl› ve onlara yaklafl›m›yla birlikte sentez kavram› ve sunuflu son derece isabetlidir.
M
ustafa Kemal’in, bu bak›fl aç›s›ndan hareketle ve incelemeleri sonucunda, Osmanl›’n›n 1919 y›l›nda y›k›lmas›n›n sebepleri olarak;
•
Avrupa Devletleri’nin son yüzy›ldaki oldukça öne ç›kan emperyalist ve sömürgeci anlay›fl›na dayal› entrikalar›, Bat›’n›n, her f›rsatta Osmanl›’n›n her türlü devlet ifllerine müdahalede bulunmas› ve bu durum karfl›s›nda Osmanl› yöneticilerinin adeta teslimiyetçi bir siyaset izlemesi,
•
24
•
Osmanl›’n›n, Avrupa taraf›ndan iktisadi yönden sömürülmesi,
•
Az›nl›klar aras›nda, mevcut otoriteye ve di¤er unsurlara karfl› kin ve düflmanl›k tohumlar› ekmeleri ve toplumun farkl› etnik kökenlerden gelmifl olan kitlelerini birbirlerine karfl› k›flk›rtmas›, gibi konular› özellikle ve özetle öne ç›karmaktad›r. Ancak, esas y›k›l›fl sebeplerinin, Osmanl› Hükümetleri’nin zay›fl›¤› ve kötü yönetimin ça¤dafl düzeyde geliflme gösterememesi oldu¤unu söylüyor.
Atatürk, Türk Tarihini çok iyi biliyor ve tarihsel olay ve süreçler hakk›nda mükemmel tahliller yapabiliyordu.
BD A⁄USTOS 2013
tatürk, Türk Tarihini çok iyi biliyor ve tarihsel olaylar ve süreç konusunda mükemmel tahliller yapabiliyordu. Mustafa Kemal’in, çeflitli nedenlerle yurdun her gitti¤i yerinde ve kimi kurumlarda ve özellikle de Meclis’te yapt›¤› onca konuflmalar›nda bu konuya s›kça de¤inmesi, tarih konusundaki engin bilgisinin inkâr edilemez bir gerçek oldu¤unu aç›kça bize göstermektedir. Mustafa Kemal’in tarih anlay›fl› Ulusal Tarih yaz›c›l›¤› noktas›nda toplan›yordu. Ayr›ca, ‹slam Tarihi’ni de çok iyi biliyordu. Bunu, Saltanat›n kald›r›lmas› s›ras›nda ve bu alanda yapt›¤› birçok konuflmas›nda ortaya koymas›ndan anl›yoruz… Yeni Türk Devleti’ni ulusal temeller üzerine oturtan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tarih anlay›fl›nda da devrim yapma ihtiyac›n› duydu. Çünkü Avrupal› yazarlar›n Türkleri ve geçmifllerini kötüleyen yaz› ve düflüncelerinin kas›tl› yaz›ld›¤›n›n ve yanl›fl oldu¤unun bilincindeydi. ‹flin asl›n›n, Türk Vatan›’n›n gerçek sahibinin Türk
A
Ulusu olmas›yd›. Tarihin bunu ispatlayabilecek en büyük manevi destek ve kan›t oldu¤u bilinciyle çal›flmalar›n› yürütüyordu. u düflünceler çerçevesinde ulusal tarih çal›flmalar›n› bafllatm›fl oldu¤unu ve bu konu üzerinde hassasiyetle durdu¤unu, komisyonlar›n çal›flmalar›n› olabildi¤ince yak›ndan izledi¤ini, üyelerin s›k›nt›lar›yla yak›ndan ilgilendi¤ini, sorunlar›n›n çözümü konusunda büyük destek sa¤lad›¤›n› tarihin kay›tlar› bize aç›kça belirtmektedir…
B
Ulusal Tarih Çal›flmalar› Bafll›yor ‹fle önce kütüphane kurmakla bafllad›. Arkas›ndan genifl bir anket çal›flmas› gerçeklefltirilmesini sa¤lad› ve sonuçta 1929 y›l›nda da Ulusal Tarih Çal›flmalar›’n› fiilen bafllatt›. Atatürk’ün deste¤i, flevklendirmesi ve yönlendirmesi sayesinde Türkiye tarihi uzmanlar›n›, Türk tarihi ile ilgili kitaplar› incelemekle görevlendirildi.
25
BD A⁄USTOS 2013
Tercüme edilen kitaplar, raporlar halinde Mustafa Kemal’e de sunuldu ve kitap ve raporlar›n hemen tamam›n› ayr›nt›l› olarak inceledi. Üzerinde hassasiyetle durdu konular›n bafl›nda; • Türkiye’nin en eski halk› kimlerdi? • Türkiye’de ilk medeniyet nas›l ve kimler taraf›ndan kuruldu? • Türklerin dünya tarihinde ve medeniyetindeki yeri ve rolü neydi? •Türklerin Anadolu’da bir afliretten devlet kurmalar› mümkün olmad›¤›na göre, bu iflin gerçek aç›klamas› nas›ld›? • ‹slam Tarihi’nin gerçek hüviyeti hangi gerçeklere dayan›yordu? • Türklerin ‹slam Tarihi’ndeki rolü nelerdi, fleklinde sat›rbafllar› halinde s›ralanabilen konular geliyordu. onusunda uzmanlaflm›fl flah›slardan bir ekip oluflturuldu ve bu ekip çal›flmalar›n› h›zla gelifltirdi. Ekibin kendi aralar›nda yapt›klar› toplant›lar›n ard›ndan, ilk kez 13 May›s 1933 tarihinde Mustafa Kemal’in baflkanl›¤›nda toplanan Türk Tarih Cemiyeti çal›flmalar›nda çok baflar›l› oldu ve Ulusal Tarih konusunda da oldukça mesafe ald›. Çal›flmalar, bizzat Mustafa Kemal taraf›ndan yönetiliyor, yurt gezilerinde Tarih ve Dil konular›na a¤›rl›k vererek, tarihçi Ahmet Refik ve Yusuf Hikmet (Bayur) ile görüflmeler yap›yordu. Gazi bu çal›flmalar› yak›ndan izleyerek, yurt gezilerinde konuyla ilgili görüfllerini üzerine basarak aç›kl›yor, böylelikle insan›m›z› da bir ölçüde çal›flmalar hakk›nda bilgilendirerek,
K
26
konuya karfl› ilgili olmaya yönlendiriyordu. Ayr›ca, Türk Tarih Cemiyeti’ nin çal›flmalar› hakk›nda sürekli bilgi al›yor ve Cemiyet’e gereken deste¤i veriyordu. Atatürk, Türk Tarih Cemiyeti’nin, Temmuz-1937’de yap›lacak kongresine gerek yurt içinden, gerekse yurt d›fl›nda büyük ilgi duyuldu¤unu ve çok say›da kat›l›m›n olaca¤›n› duydu¤unda mutlu olmufl, adeta gözlerinin içi parlam›flt›. Kongreye çok say›da ve önemli tezler gönderilmifl ve bunlar›n hepsi ele al›narak incelenmiflti. yr›ca, ayn› y›l 25 Eylül’de Dolmabahçe Saray›’nda yap›lacak olan Türk Tarih Kongresi’ne yine yabanc› ülkelerden büyük ilgi gösterilmifl, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de, bu kongreye bizzat gelerek, çal›flmalar› ilgi ile izlemifltir. •
A
cengizonal@butundunya.com.tr (Gelecek Ay: Atatürk’ün Dil Çal›flmalar›)
BD A⁄USTOS 2013
YAZILARI
Ailede ‹stikrar Medeni seviyesi yüksek hükümetlerin en büyük
özelliklerinden biri de geliflmeci bir istikrard›r. Bir toplumun en esasl› dayanak noktalar›n› oluflturan düzen ve uyum, ancak devaml› bir istikrardan do¤ar. oplum hayat›n›n hangi cephesinde olursa olsun, “Geçici” duygusu, insanlar› maddi ve manevi ba¤lar d›fl›na ç›kararak hayal ve macera âlemine sevk eder. Bu toplumsal ruh ve bu ruhun mevcut oldu¤u milletlerde, gelece¤in nas›l flekillenece¤ini tahmin etmek oldukça güçtür. Çünkü toplumsal istikrar› henüz yerlefltiremeyen memleketlerde kamu hayat› adeta tesadüflere tabiidir. Bunun için gelece¤e de hâkim olmak isteyen toplumlar›n, her fleyden önce, istikrar esas›na dayanan do¤al hayat› kurmalar› gerekmektedir. Düzenli ve ça¤dafl bir toplumda istikrar, kamu hayat›n›n her alan›na hâkim olmal›d›r. Fakat as›l toplumsal alandaki istikrard›r ki, di¤er cephelere ait olanlara da flekil verir. Ekonomik, idari ve siyasi alanlar-
T
daki istikrar, hep toplumsal istikrar›n neticeleri olarak addolunabilir. Acaba toplumun esas›yla ilgili olmak “Toplumsal ‹stikrar” dedi¤imiz düzenin bafll›ca etkileri midir? Toplum ve millet hayat›n›n ilk sosyal parçalar›, hiç flüphesiz aile oluflumlar›d›r. Bununla birlikte, istikrar›n her fleyden önce aile içinde oluflmufl olmas› gerekir. Sonra ailenin üzerinde yaflad›¤› bir toprak ve içinde bulundu¤u bir çevre vard›r. ‹kinci derecede istikrar bu toprak ve çevreyi de kapsamal›d›r. Türk toplum hayat›nda aile istikrar› öteden beri baz› önemli sebepler etkisiylebiraz zay›f kalm›flt›r. Aile istikrar›n›n iki önemli etkisi vard›r ki, biri aile ba¤lar›n›n gücü, di¤eri de ailenin zaman içindeki devam yetene¤idir.
A
27
BD A⁄USTOS 2013
Bizde eski nikâh ve boflanma usulleri aile ba¤lar›n› son zamanlara kadar, adeta kopacak bir derecede gevfletmifl ve çürütmüfltü. Cumhuriyet Hükümeti medeni kanunun kabulü ile bu alandaki eksikli¤i kald›rm›fl ve aile yap›s›na, flimdiye kadar yoksun kald›¤› gücü vermifltir. Ailenin zaman içindeki güç ve devam›n›n en önemli etkisi de aile isimleridir. Bugün baflka milletlerde iki-üç yüz senelik geçmifli ve tarihi bilinen birçok aileler gösterilebildi¤i halde, bizde ço¤unlukla birkaç göbek ileri gitmek mümkün olam›yor. Aile gururu, milliyet gururu kadar vatan sevgisinin kuvvetli bir unsurudur. Bu gurur hiç flüphesiz, her fleyden önce, aile övüncelerinden ve aile isminden ileri gelir. Fakat bunlar bilinmezse, toplum da güçlü bir enerji kayna¤›ndan yoksun kalm›fl olur. Bunun için aile istikrar›n›n bu aflamas›n› da herhalde temin etmek zorunlulu¤u vard›r. Toprak ve çevre istikrar› da çok büyük bir önemi haizdir. Aileler muayyen bir toprak üzerinde ne kadar fazla kal›rlar ve ne kadar fazla bir eser ve iz b›rak›rlarsa; onlardaki çal›fl›p-
Aile gururu, milliyet gururu kadar vatan sevgisinin kuvvetli bir unsurudur. 28
Zorlay›c› bir sebep olmadan ata topraklar›n› ve faaliyet alanlar›n› terk eden bir vatandafl en aziz ba¤lar›n› k›rm›fl demektir. çabalama gücü ve vatan sevgisi de o oranda artar.
Z
orlay›c› bir sebep olmadan ata topraklar›n› ve faaliyet alanlar›n› terk eden bir vatandafl en aziz ba¤lar›n› k›rm›fl demektir. Çünkü kifliler bafll› bafl›na bir toplumu oluflturmak için yeterli güce sahip de¤illerdir. Biraz da aile ve memleket gelenekleri gerekir. Avrupa milletleri, herhangi bir sebeple, kendi memleketlerinden günlerce uzak yerlerde ölmüfl vatandafllar›n›n mezarlar›n› bile koruma ve hat›ralar›n› tespit için hiçbir fedakârl›ktan geri kalm›yorlar. Bu yaln›z bir gösterifl amac›yla m›d›r? Hiç flüphesiz ki, Hay›r! As›l amaç da¤›lan aile gücünü, ölümden sonra bile manevi alanda toplu bulundurmakt›r. Toplum hayat›nda istikrar›n gerekli oldu¤unu kabul eden milletler için aile istikrar›n› her suretle kurmak ve desteklemek zorunlu bir harekettir. Hâkimiyeti Milliye Gazetesi 9 Nisan 1929
Y›lmadan Yorulmadan Dr. S›tk› Ayd›nel
Atatürkçülükte Vatandafll›k Kavram› Atatürk, yeni Türkiye Cumhuriyetini kurmak için pek çok alanda u¤rafl vermifltir. Prof. Dr. Afet ‹nan’›n da belirtti¤i gibi Atatürk, iflgalcilere karfl› mücadele vererek yurdu ba¤›ms›zl›¤a kavuflturmufl, Osmanl›’n›n kal›nt›lar›ndan yurdu temizleyerek ça¤dafl kurum ve kurulufllar kurmufl; içte isyanlar ç›kararak bu devrimlere karfl› koymaya çal›flanlardan da ülkeyi kurtarm›flt›r. fiüphesiz en zor olan› da bireylere vatandafll›k bilincini vermek olmufltur.
B
u bilinçte yetiflen ve yetiflecek olan bireylerin sahip olmas› gereken sorumluluklar›n› da içeren “vatandafll›k kavram›”n› bölümlere ay›rarak incelemeye çal›flal›m: 29
BD A⁄USTOS 2013
Bu kavram›n dört bafll›k alt›nda incelenmesinin uygun olaca¤›n› düflünüyoruz.
T
arihsel aç›dan: Vatandafl,
ulusal de¤erlerin evrensel aflamada uygarl›¤a katk›lar›n›n bilincine varan bireydir. Bu bak›mdan, ulusal de¤erlerine ba¤l›, ancak uluslararas› geliflmelere kapal› olmamay› öngörür. Atatürk bu konuda “Ça¤dafl bir cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaflamas›n› bilmesi, yaflam›n neye ba¤l› oldu¤unu bilmesi demektir.“ diyerek Cumhuriyetin insana verdi¤i de¤eri ne güzel dile getirmifltir. Burada geçen “ulusal de¤erler” sözlerini özetle aç›klayal›m: Bu de¤erleri, kiflisel, toplumsal ve tarihimizden gelenler olarak s›n›fland›rabiliriz. Toplumumuzda yerleflmifl de¤erbilirlik, yard›mseverlik, büyüklere sayg› gibi hasletleri toplumsal de¤erler; yenili¤e ve de¤iflime aç›kl›k, hümanist düflünce özelliklerini kiflisel; ba¤›ms›zl›k, özgürlük, devlet kurma ve yaflatma, adaletli olma gibi özellikleri tarihimizden gelen de¤erler olarak adland›rabiliriz. Tarihimizde bu de¤erleri temsil eden Mevlana, ‹bni Sina, Hac› Bektafl v.b. birçok kifliler dünya uygarl›¤›na katk›da bulunmufllard›r.
Kültürel aç›dan: Akl› özgürce kul-
lanmay› temel bir hak olarak benimseyen kifliyi birey olarak adland›rabiliriz. Akl›n ön plana ç›k›fl› bilimin önem kazanmas›d›r. Ayd›nlanman›n gerçekleflmesidir. Akl›n ve bilimin ön plana ç›k›fl›, insanl›¤›n ortak de¤eri olan uygarl›¤›n ulaflt›¤› son noktada bulunmay› sa¤layacakt›r. Ne yaz›k ki, bu fikirler toplumumuzun tümünde tam olarak benimsenmifl de¤ilse de toplumumuzun büyük ço¤unlu¤u bu fikirleri bir yaflam tarz› olarak kabul etmifltir.
Sosyal aç›dan vatandafl; kaderci bir teslimiyetin, kal›plaflm›fl davran›fl biçiminin d›fl›nda yaflama sevinci duyan bireydir.
30
S
osyal aç›dan:
Vatandafl kaderci bir teslimiyetin, kal›plaflm›fl davran›fl biçiminin d›fl›nda yaflama sevinci duyan bireydir. Bunun için dünyay› daha iyi yaflanabilir yapmay› planlar. Kendini gelecek kuflaklara karfl› sorumlu tutar. Y›llardan beri, dinimizle hiç ilgisi olmayan, kendi ç›karlar› için yüce dinimizin de¤erlerini yok sayan, kaderimiz buymufl deyip halk› uyutan ve ak›llar›n›, irade gücünü kullanamayan bir toplum yarat›lmak istenmifltir. Ancak, bu fikirleri devam ettirmek isteyenlere karfl›, yeni nesillerin direndi¤i ve bu bask›y› reddetti¤i görülmektedir.
Siyasal aç›dan: Vatandafl, devletin ve toplumun gelece¤inden kendini
BD A⁄USTOS 2013
sorumlu tutma bilincine eriflmifl bireydir. Bu bilinç “Ulusal Egemenlik” ilkesinin güvencesidir. Çocuklar›m›z ve gençlik bu sorumluluklar›n› yerine getirmektedirler. Kat›l›mc› bir demokraside Atatürk’ün söylemiyle ”Egemenlik kay›ts›z, koflulsuz ulusundur”. Aksi halde, demokrasiden söz etmek olas› de¤ildir. Demokrasi, egemenli¤in ulusa verilmesi ve devlet idaresinde halk›n söz sahibi olmas› ile sa¤lan›r. Diktatörlükte ise halk›n aleyhine pek çok karar al›n›r ve halk sesini ç›karamaz. O halde toplum, siyasete kesinlikle kat›lmal›d›r. Hele birey kendi yaflam tarz›na karfl› özgürlüklerini k›s›tlay›c› bir tutumla karfl›lafl›rsa kendi haklar›n› savunmas› uluslararas› bir görevdir. Çünkü, bütün uygar ülkelerin uymas› zorunlu olan ‹nsan Haklar› Evrensel Beyannamesinin ön sözünde de: “‹nsan›n zulüm ve bask›ya karfl› son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmamas› için ‘insan haklar›n›n’ bir hukuk rejimi ile korunmas›n›n esasl› bir zorunluluk
oldu¤u” ifadesi yer almaktad›r.
D
ört bölümde ifade etti¤imiz Atatürkçülükte vatandafll›k kavram› “Atatürkçü düflünce sistemi”nin özetidir. Atatürk 10. y›l nutkunda “Milli kültürümüzü ça¤dafl uygarl›k düzeyinin üstüne ç›karaca¤›z.” sözüyle ulusal hedefimizi belirlemifltir. Di¤er bir konuflmas›nda da ”Arkadafllar, büyük davam›z, en uygar ve en gönençli ulus olarak varl›¤›m›z› yükseltmektir. Bu yaln›z kurumlar›nda de¤il, düflüncelerinde esasl› bir devrim yapm›fl olan büyük Türk ulusunun dinamik idealidir. Bu ideali en k›sa zamanda baflarmak için fikir ve hareketi beraber yürütmek zorunday›z...” demifltir. Atatürkçülükte Vatandafll›k Kavram›’n›n içeri¤ini içsellefltirir ve ayd›n vatandafllar olarak ülke çap›nda bu fikirleri bütün halk›m›za benimsetebilirsek Atatürk’e karfl› vazifelerimizi tam olarak yapm›fl oluruz.•
Kat›l›mc› bir demokraside “Egemenlik kay›ts›z, koflulsuz ulusundur.”
sitkiaydinel@butundunya.com.tr 31
Fırçalayarak Serdar Günbilen
32
Sakl› Tarih Sinan Meydan
"Atatürk ‹ngiliz Valisi Olmak ‹stiyordu" Yalan›na Yan›t
A
3
Atatürk’ün kurdu¤u “ba¤›ms›z” Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine kurulmas› planlanan Yeni Osmanl›’ya uygun yeni bir tarih kurgulamakla görevlendirilmifl baz› tarihçiler, Atatürk’ü halk›n gözünden düflürmek için flimdi de Atatürk’ün Anadolu’da ‹ngiliz valisi olmak istedi¤i yalan›n› dile getiriyorlar. ‹ngiliz gazeteci W. Price'a dayanarak "Atatürk ‹ngiliz valisi olmak istiyordu" diyen tarihçilere verdi¤imiz yan›t devam ediyor... 33
BD A⁄USTOS 2013
8. ‹ngiliz gazeteci Price’ın Sadrazam Tevfik Pafla ve Ali R›za Bey ile görüflmesi: ‹ngiliz gazeteci Ward Price, ‹stanbul’da sadece Atatürk’le görüflmemifl, ayn› zamanda Osmanl› hükümeti temsilcileriyle ve dahas› -s›k› durun- Padiflah Vahdettin’ le de görüflmüfltür. Price, 11 Kas›m 1918’de Sadrazam Tevfik Pafla ile görüflmüfl, Tevfik Pafla, Price’a, "Amac›m›z ‹ngiltere ile eski dostlu¤u canland›rmakt›r” demifltir. Price, 17 Ka-
tan Abdülmecit’ten miras ald›m. Ermenilerin öldürülmeleri…. Kalbimi yaralam›flt›r. Adalet çok geçmeden yerini bulacakt›r… fiimdi bu sebepten memleketim ile Büyük Britanya aras›nda öteden beri mevcut dostane münasebetleri yenileyip kuvvetlendirmek için elimden geleni yapaca¤›m... Diyebilirim ki Türk milleti ‹ngiltere’ye karfl› ayn› duygularla, hem de umumiyetle çok daha kuvvetle duygulanmaktad›r.” demifltir.
V
Vahdettin’in Ward Price’a yapt›¤› bu aç›klamalar, 6 Aral›k 1918’de Daily Mail gazetesinde yay›mlanm›flt›r. Atatürk’le yapt›¤› görüflmeden tam 40 y›l sonra yazd›¤› an›lar›nda “Mustafa Kemal ‹ngiliz valisi olmak istemiflti!” diyen Ward Price’› çok seven “Vahdettinperestler”, ayn› Price’›n Vahdettin’in “‹ngiliz severli¤ini” olanca aç›kl›¤›yla ortaya koydu¤unu
Sadrazam Tevfik Pafla s›m 1918’de de Ayan Meclisi Baflkan› Ali R›za Bey’le görüflmüfl, Ali R›za Bey de kendisine, “‹ngiltere ile samimi bir ittifak› arzu ederiz” demifltir. 9. ‹ngiliz gazeteci Price’ın Padiflah Vahdettin’le görüflmesi: Price, 24 Kas›m 1918’de Padiflah Vahdettin’ le görüflmüfl, Vahdettin, ‹ngiliz gazeteciye, “‹ngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranl›k duygular›m› babam Sul34
‹ngiliz Gazeteci Ward Price
BD A⁄USTOS 2013
biliyorlar m›d›r acaba? Yoksa biliyorlar da sakl›yorlar m›d›r, nedir?... Diyelim ki ‹ddia Do¤u! Price’›n, “Mustafa Kemal ‹ngiliz valisi olmak istiyordu!” iddias›n› “do¤ru” kabul edecek olursak da flöyle yorumlayabiliriz: ‹flgal ‹stanbul’unda direnifl planlar› yapan Atatürk, bütün vatanseverlerin ‹ngilizler taraf›ndan tutuklan›p Malta’ya sürgün edildi¤i bir ortamda her fleyden önce ‹ngilizlerin hedefi olmaktan kurtulmak zorundayd›. Bir strateji ve taktik dehas› olan Atatürk, ‹ngiliz bask›s›ndan kurtulmak için, “strateji gere¤i” o süreçte ‹ngilizlere karfl› de¤ilmifl gibi görünmek amac› ile Price’a böyle bir öneri sunmufl olabilir. Nitekim o günlerde ç›karmaya bafllad›¤› Minber adl› gazetede ‹ngilizleri k›zd›racak yay›nlardan kaç›nm›flt›r, hatta "‹ngilizleri uyutucu" bir yay›n çizgisi izlemifltir.
N
Nitekim Atatürk Kurtulufl Savafl›’ n›n bafllar›nda da strateji gere¤i iflbirlikçi padiflah Vahdettin’i kuflkuland›rmamak için bir süre “Vahdettin’e yak›nm›fl izlenimi” vermifltir. Yine buna benzer flekilde içerdeki d›flar›daki Müslüman unsurlar›n Kurtulufl Savafl›’ n› desteklemesini sa¤lamak için bir süre "H‹LAFET‹ kurtarmak" için bu mücadeleyi verdiklerini söylemifltir. Baflka ve çok daha güçlü bir olas›l›k da fludur: ‹lerleyen günlerde ulusal direnifli örgütlemek için bir flekilde ‹stanbul’dan Anadolu’ya geçmeye çal›flacak Atatürk, “‹ngiliz valisi” olarak kolayca Anadolu’ya geçmeyi düflünmüfl olabilir. ‹stanbul’dan Anado-
M. Kemal Atatürk
...Atatürk ‹ngiliz
bask›s›ndan kurtulmak için, “strateji gere¤i” o süreçte ‹ngilizlere karfl› de¤ilmifl gibi görünmek amac› ile Price’a böyle bir öneri sunmufl olabilir. lu’ya geçmek için “‹ngiliz vizesine” ihtiyaç duyulan bir ortamda zeki ve taktikçi Atatürk’ün böyle bir plan yapm›fl olmas› muhtemeldir. Sadi Borak’›n dedi¤i gibi, “Bir görevle Anadolu’ya geçerek orada ulusal direnifli körüklemek karar›nda ve azminde olan taktisyen Mustafa Kemal’in bu yola da baflvurmas›n› do¤al karfl›lamak gerekir.” Prof. And35
BD A⁄USTOS 2013
rew Mango da ayn› kan›dad›r: “…Mustafa Kemal… Belki de ‹ngilizlerin deste¤iyle askeri bir yönetici olarak Anadolu’ya dönüp Ermenilere ve Yunanl›lara toprak verilmesini önlemek için çal›flmay› düflünmüfltür. Türklerin ço¤u için de en acil tehlike buydu.” Diyelim ki Price Do¤ru Söylüyor Ne De¤iflir: ‹ngiliz ‹flbirlikçisi Vahdettin ve Damat Ferit Aklan›r m›? Diyelim ki gerçekten de Atatürk, 14 Kas›m 1918’de Pera Palas’ta ‹ngiliz gazeteci Price’a Anadolu’da ‹ngiliz valisi olmak istedi¤ini söyledi? Ne de¤iflir? Çünkü sonraki zaman diliminde Atatürk ‹ngiliz valisi falan de¤il ‹ngilizlerin kâbusu olmufltur. Do¤an Avc›o¤lu’nun dedi¤i gibi, “Kurtulufl Savafl› asl›nda bir Türk ‹ngiliz Savafl›d›r” Atatürk, W. Price'a "‹ngiliz valisi olmak istedi¤ini" söylemifl olsa ne de¤iflir? Atatürk’ün Kurtulufl Sa‹ngilizlerin kartpostal haline getirdikleri bu kart›n arkas›nda, ‹ngilizce, "‹zmit'te bir Kemalist Türk'ün idam›" yaz›ld›r.
vafl›’nda ‹ngiliz destekli Yunan ordusunu yendi¤i gerçe¤i mi de¤iflir?
Y
Yoksa ‹ngiliz iflbirlikçisi Damat Ferit
ve Padiflah Vahdettin’in ‹ngilizlerle birlikte Kurtulufl Savafl›’n› bitirmek, Atatürk’ü ve milliyetçileri yok etmek istedikleri, bunun için fetvalar yay›nlat›p, bu fetvalar› ‹ngiliz uçaklar›yla Anadolu semalar›na att›rd›klar›, Hilafet Ordusu ad›nda bir ihanet ordusu kurup bu orduyu ‹ngiliz silahlar›yla teçhizatland›r›p Atatürk’ün ve milliyetçilerin üzerine gönderdikleri, Mustafa Sagir adl› ‹ngiliz casusunun Atatürk’ü öldürmek için Ankara’ya kadar gitti¤i gerçe¤i mi, ‹ngiliz casusu Noel’in Kürtleri Atatürk’e karfl› k›flk›rtmak için yapt›¤› çal›flmalar m›, yoksa ‹ngiliz gizli servisi MI6’n›n Atatürk’ü yok etmek için yapt›¤› çal›flmalar m›, iflgalci ‹ngilizlerin Anadolu’daki direniflçilere Kemalist deyip, bu vatansever Kemalistleri halk›n gözleri önünde kurfluna dizdi¤i gerçe¤i mi, yoksa ‹ngilizler ‹stanbul’u iflgal edince ‹stanbul’daki milletvekillerini ve vatanseverleri Malta’ya sürgün edince
BD A⁄USTOS 2013
Atatürk’ün de Anadolu’daki iflgalci ‹ngiliz subaylar›n› esir ald›¤› gerçe¤i mi de¤iflir? Ne de¤iflir? Atatürk’ün, Yarbay Özdemir Bey’e Musul’u Misak-› Milliye kazand›rmas› için verdi¤i emirler, Özdemir Bey’in milisleriyle 31 A¤ustos’ta Irak civar›nda ‹ngiliz ordusuna karfl› kazand›¤› Derbent Zaferi gerçe¤i mi de¤iflir? Ne de¤iflir?
K
Kurtulufl Savafl› s›ras›nda ‹ngilizler-
le iflbirli¤i içinde her türlü ihaneti yapan Padiflah Vahdettin’in savafl sonunda Atatürk zafer kazan›nca ‹ngilizlerle yapt›¤› Hilafet Anlaflmas› gere¤i (Vahdettin Halifeli¤i ‹ngilizlere satm›flt›r. Bunun karfl›l›¤›nda ‹ngiliz korumas›nda ‹ngiliz etkisinde bir Halife olmay› kabul ederek ‹ngilizlere s›¤›nm›flt›r. Kaçarken hazineyi soymamamasının nedeni de budur. ‹ngilizlerin kendisine krallar gibi bakacaklar›n› düflünmüfltür. Bu oyunu Atatürk bozmufltur. Atatürk, Vahdettin'in "Hilafet h›rkas›n›" al›p Abdülmecit Efendi’ye giydirince ç›r›lç›plak kalan Vahdettin’i ‹ngilizler yar› yolda b›rakm›fl, o da yurt d›fl›nda sefalet içinde ölmüfltür.) yurt d›fl›na kaçt›¤› gerçe¤i mi de¤iflir? ‹ngilizlerin fieyh Sait ‹syan›’ndaki k›flk›rt›c›l›klar› gerçe¤i mi de¤iflir? Ne de¤iflir ey Görevli Tarihçi, ne? Asl›nda bu tür saçma iddialar›n, bir kere daha Atatürk'ün büyüklü¤ünü gözler önüne sermemize f›rsat verdi¤i için yararl› oldu¤u bile söylenebilir! Düflünsenize, bugün Atatürk karfl›tlar›n›n sahte kahramanlar› Vahdettin'le ilgili bizim arflivlerimizde ve ‹ngiliz arflivlerinde yüz binlerce ihanet bel-
Padiflah Vahdettin
Kurtulufl Savafl› s›ras›nda ‹ngilizlerle iflbirli¤i içinde her türlü ihaneti yapan Padiflah Vahdettin’in savafl sonunda‹ngilizlerle yapt›¤› Hilafet Anlaflmas› gere¤i Atatürk zafer kazan›nca yurt d›fl›na kaçt›¤› gerçe¤i mi de¤iflir? gesi varken, Vahdettin, Kurtulufl Savafl› boyunca ‹ngilizlere ciltler dolduracak söz ve vaatte bulunmufl, hatta ülkesini 15 y›ll›¤›na ‹ngiltere'ye kay›ts›z koflulsuz teslim edip Kurtulufl Savafl›' n›n ard›ndan ‹ngilizlere s›¤›n›p yurt d›fl›na kaçm›flken, Atatürk, bir ‹ngiliz gazeteciye "flunu demifl, bunu demifl" diye bin dereden su getirerek Atatürk'ü suçlamaya çal›flmak zorunda kal›yor yalanc› tarihçiler. • sinanmeydan@butundunya.com.tr 37
BD A⁄USTOS 2013
B
Evrensel Bak›fl Aç›s› Gürbüz Evren
‹slam’da Do¤ru Bilinen Yanl›fllar Kendini Müslüman olarak tan›mlay›p, her yerde bunu göstermeye çal›flanlar›n öncelikle ‹slam dinini iyi bilmesi gerekir. ‹slam’›n 5 flart›n› bilmek ve onlar› yerine getirmek, dine hâkim olmak demek de¤ildir.
Ç
ünkü sadece bununla yetinmek, dini siyasete alet edenlerin sömürüsüne aç›k olmakt›r, onlar›n iflini kolaylaflt›rmak ve yanl›fl yollara sapmakt›r. Bu yüce dinin felsefesini bilmeden, ‹slam ad›na hareket etmeye, iddial› konuflmaya çal›flmak ise yap›labilecek en büyük hatalardan ve kötülüklerden biridir. Biraz daha açmak gerekirse, halk aras›ndaki deyimle, ‹slam’›n sözcülü¤üne, Allah’›n avukatl›¤›na, Hazreti Muhammet’in temsilcili¤ine soyunmak, sadece bunu yapana de¤il, dine de zarar verir. Geçmiflte ve günümüzde ‹slam dinine en büyük kötülü¤ü dini siyasete alet edenler yapm›flt›r. Siyasi içerikli konuflmalarda sü-
38
BD A⁄USTOS 2013
nanlara inanmak yerine, Kuran’› biraz dikkatle okumay› deneseler, ‹slam’›n gerçeklerini orada göreceklerdir. Kuran’›n farkl› çevirilerini birkaç kez inceleseler, ‹slam’›n felsefesini, özünü ve temel mesajlar›n› anlamaya bafllayacaklard›r. Çünkü her fley Kuran’da aç›kça anlat›lm›flt›r. stelik ‹slam’da en önemli tavsiye “oku” de¤il midir? Okuyan biri olarak, dini siyasete alet edenlerin bir hastal›k gibi yayd›klar› “‹slam’da do¤ru bilinen yanl›fllar›” tespit edip, ulaflt›¤›m herkese anlatmaya çal›flt›m. Bunu yapmaya da devam edece¤im. Kand›r›lm›fl insanlara anlatt›¤›m ilk do¤ru, Allah’›n, insana seçme özgürlü¤ünü vermifl olmas›d›r. Allah insana, inanan ya da inanmayan, ‹slam’›n gereklerini yerine
Ü Allah’›n avukatl›¤›na, Hazreti Muhammet’in temsilcili¤ine soyunmak, sadece bunu yapana de¤il, dine de zarar verir.
rekli, Allah’›n ve Peygamberin adlar›n› kullananlar, kutsal kitap Kuran’a at›fta bulunanlar, bu tav›rlar›yla ‹slam’a inanan genifl kesimleri çok kolay bir flekilde etkileyeceklerini, pefllerinden sürükleyeceklerini, toplumu da böleceklerini bilirler. Dini siyasete alet edenler, ‹slam’›n insanlara seçim hakk› b›rakmayan bask›c›, yasakç›, bir din olarak alg›lanmas›na yol açarlar. Böyle bilinmesi de ifllerini kolaylaflt›r›r. Okuma, araflt›rma, sorgulama özellikleri olmayan milyonlarca müslüman›n, kendi anlatt›klar› dine inanmas›n›, onlar›n dogmalar›n› do¤ru kabul etmesini ve pefllerinden kuzu kuzu gitmesini isterler. Müslümanlar, dini siyasette kulla-
Allah, inanma ve inanmama özgürlü¤ünü net bir flekilde tan›m›flken, ayr›ca inanmayanlar› inkârc› sayaca¤›n› söylemiflken, Hazreti Muhammet’e vermedi¤i yetkiyi, dini siyasete alet edenlerin kullanarak, insanlara bask› yapmalar›, Kuran’› inkâr etmek de¤il midir? 39
BD A⁄USTOS 2013
getiren ya da getirmeyen birey olma özgürlü¤ünü tan›m›flt›r. Bu konudaki gerçekleri göstermek için A’raf suresinin 172’inci ayetine bakarak bafllayal›m: fiöyle der ayet, “K›yamet gününde, bizim bundan haberimiz yoktu dememeniz için Rabbin, Adem o¤ullar›ndan, onlar›n bellerinden zürriyetlerini ç›kard›. Onlar› kendilerine flahit tuttu ve dedi ki, ‘Ben sizin Rabbiniz de¤il miyim?’ Onlar da, evet buna flahit olduk dediler.” ‹lk okunuflunda anlafl›lmas› zor gibi gözükse de, burada, Allah’›n insanlara tek tek hitap etti¤i ve sordu¤u soru ile onlara "evet" ya da "hay›r" deme hakk›n› verdi¤i, yani özgürlük tan›d›¤›n› göstermektedir. Aksi takdirde, bu soruyu sormaz ve do¤rudan “Ben sizin Rabbinizim” derdi.
K
onunun daha da anlafl›l›r bir hale gelmesi için baflka bir örnek paylaflal›m. Allah’›n, insanlar›n kendisine inan›p, inanmama konusunda verdi¤i özgürlükle ilgili, ‹slam’›n Peygamberi Hazreti Muhammet’i de uyard›¤›n› biliyoruz. Bu du-
Mesaj aç›kt›r. Peygamber, Allah’a iman edilmesi konusunda sadece hat›rlatmakla görevlidir. ‹nsanlara yine "evet" ya da "hay›r" deme özgürlü¤ü tan›nm›flt›r. 40
rum, Kuran’›n Gafliye suresinin 22’inci ayetinde, “Resulüm, sen onlara hat›rlat. Çünkü sen sadece hat›rlat›c›s›n. Onlar› zorlay›c› de¤ilsin” sözleriyle anlat›lm›flt›r. esaj aç›kt›r. Peygamber, Allah’a iman edilmesi konusunda sadece hat›rlatmakla görevlidir. ‹nsanlara yine "evet" ya da "hay›r" deme özgürlü¤ü tan›nm›flt›r. Buradan ç›kar›lacak belki de en önemli ders fludur; Allah seçme özgürlü¤ünü tan›mam›fl olsayd›, tüm insanlar› kendisine inananlar olarak yarat›rd›. ‹flte aç›klamaya çal›flt›¤›m bu durum da, Kuran’da, Yunus suresinin 99 ve 100’üncü ayetlerinde, “Ey Resulüm, Rabbin dileseydi tüm insanl›k iman ederdi. ‹nsanlar› bana inanmalar› için sen mi zorlayacaks›n? Allah’›n izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, ak›llar›n› kullanmayanlar› inkârc› sayar” sözleriyle anlat›lm›flt›r. Ayetler bu kadar aç›kken, Allah, inanma ve inanma özgürlü¤ünü net bir flekilde tan›m›flken, ayr›ca inanmayanlar› inkârc› sayaca¤›n› söylemiflken, Hazreti Muhammet’e vermedi¤i yetkiyi, dini siyasete alet edenlerin kullanarak, insanlara bask› yapmalar›, Kuran’› inkâr etmek de¤il midir? Dini siyasette kullananlar, dini de¤erleri siyasi konuflmalar›n içine yerlefltirenler, ‹slam’› sadece bask›c› ve dayatmac› bir dinmifl gibi göstermekle kalmaz, olmayan bir yetkiyi kullanarak, Allah’a flirk, yani efl koflup, onun ba¤›fllay›c›, hoflgörülü, seçim özgürlü¤ü tan›yan özelliklerini de yok sayarlar.
M
BD A⁄USTOS 2013
Bunu anlamak için de Kuran’da, Bakara suresinin 256’›nc› ayetindeki, “Dinde zorlama yoktur. Do¤rulukla e¤rilik birbirinden ayr›lm›flt›r. Bu durumda, kim Allah’tan baflka tap›lan her fleyi b›rak›p Allah’a inan›rsa, kopmayacak kadar sa¤lam bir kulpa yap›flm›flt›r. Allah iflitir ve bilir” fleklindeki enfes aç›klamaya bakmak gerekir. Dini siyasete alet ederek saf, iyi niyetli, ama bilgisiz insan kitlelerini kendi ç›karlar› do¤rultusunda yönlendirmenin peflinde olanlar, asl›nda Kuran’da felsefesi verilmifl ‹slam’a de¤il de, sapt›rd›klar›, uydurduklar› bilgilerden oluflan bir dine inan›lmas›n› istiyorlar. Günümüzde maalesef çok etkin olan ve toplumu tam ortas›ndan bölenlere, yine Allah’›n, elçilerine yani peygamberlere yönelik de¤erlendirmesiyle uyar›da bulunal›m.
Dini siyasete alet edenler, ‹slam’›n insanlara seçim hakk› b›rakmayan bask›c›, yasakç›, bir din olarak alg›lanmas›na yol açarlar.
N
isa suresinin 165’inci ayeti, “Müjdeleyici ve sak›nd›r›c› olarak peygamberler gönderdik. Çünkü insanlar›n peygamberlerden sonra Allah’a karfl› bir bahaneleri olmas›n diye. Allah izzet ve hikmet sahibidir” diyerek, hiç kimsenin kendisini peygamberlerin d›fl›nda Allah’›n elçisi olarak görmemesi uyar›s›nda bulunmaktad›r. ‹slam’›n insana verdi¤i inanma ve inanmama özgürlü¤ünün denetleyi-
cisinin kim oldu¤u da çok önemlidir. Tüm Müslümanlar›n hal ve gidifli benden sorulur havalar›nda dolaflan, insanlar› kendileri gibi düflünmeye ve yaflamaya zorlama hakk› oldu¤unu düflünenlere dur diyecek uyar› yine Kuran’dad›r. Kaf suresinin 16’›nc› ayetinde, “‹nsan› biz yaratt›k ve nefsinin kendisine f›s›ldad›klar›n› biliriz. Çünkü biz ona flah damar›ndan daha yak›n›z” denilerek, Allah’›n insan› özgür b›rakmakla birlikte, onu çok yak›ndan da izledi¤i anlat›lmaktad›r. Her bir insan›n bizzat Allah’›n gözetiminde oldu¤u vurgulanmaktad›r. Kendilerini Allah’›n avukat› olarak görenlere, Kuran’da, haddinizi 41
BD A⁄USTOS 2013
bilin anlam›na gelen birçok uyar› vard›r. Bunlardan biri de, Mücadele suresinin 7’inci ayetinde, “Göklerde ve yerde olanlar›, Allah'›n bildi¤ini görmüyor musunuz? ...Do¤rusu Allah, her fleyi bilendir” sözleriyle yap›lm›fl uyar›d›r. uran’dan bu yaz› için verece¤im son örnek, paylaflt›¤›m birçok ayete ra¤men, onlar› dikkate almay›p, Allah’›n avukatl›¤›na soyunmufl ve bunda ›srarc› olanlara en sert uyar›d›r. Bakara suresinin 39’uncu ayetindeki, “‹nkâr edip ayetlerimizi yalanla-
K
yanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklard›r” sözleri, anlamayanlara yönelik en a¤›r ifadelerdir. Bu ayeti yorumlayan baz› kesimler, uyar›n›n, ‹slam dinine inanmayanlara yönelik oldu¤unu söylese de, “‹nkâr edenler” ve “Ayetlerimizi yalanlayanlar” ayr›m›na bak›ld›¤›nda as›l hedefin, dini siyasete kullananlar›n, çarp›tanlar›n oldu¤u kesindir. Bir baflka yaz›da, bu konuya, “‹slam’da do¤ru bilinen yanl›fllar” bafll›¤› alt›nda devam edece¤iz.• gurbuzevren@butundunya.com.tr
Einstein’in Sözleri
Kendi gözüyle gören ve kendi yürekleriyle hissedenler çok azd›r. ‹nanc› d›fllayan bilim topal, bilimi d›fllayan din kördür. Propagandayla zehirlenmedikleri sürece kitleler asla savafl düflkünü de¤ildirler. ‹fade özgürlü¤ünü, yasalar tek bafl›na garanti edemez. Herkesin kendi düflüncesini, cezaland›rma olmaks›z›n aç›klayabilmesi için toplumda hoflgörü mevcut olmal›d›r. Bir ülkenin gelece¤i o ülke insanlar›n›n görece¤i e¤itime ba¤l›d›r. En de¤erli kifliler alçakgönüllü olanlard›r. Büyük güce sahip egemen devletler oldu¤u sürece savafl kaç›n›lmazd›r. Dünya; kötülük yapanlar de¤il, seyirci kal›p hiçbir fley yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir. Bilim atom bombas›n› üretti, fakat as›l kötülük insanlar›n beyinlerinde ve kalplerindedir. Sorunlar, onlar› yaratanlar›n mant›¤› ile çözümlenemez. Büyük idealler u¤runa önce küçük bir az›nl›k savafl›m vermifltir. 3. Dünya savafl›nda hangi silahlar›n kullan›laca¤›n› bilmiyorum ama 4. Dünya savafl›nda tafl ve sopalar olaca¤›n› biliyorum. 42
Otopsi Cengiz Özak›nc›
Türkiye Cumhuriyeti’ne
11
YAHUD‹ SOYKIRIMI SUÇLAMASI
24 fiubat 1942 Struma Facias›’ndan Kurtulan
David Stoliar’›n Yalanlar› ve ‹ftiralar›
H
Hitler Almanyas›’n›n uygulad›¤› Yahudi soyk›r›m›ndan kaç›p o tarihte ‹ngiliz iflgali alt›nda bulunan Filistin’e gitmek üzere, Romanya’dan yola ç›kan 800 dolay›nda Yahudi göçmenin bindi¤i köhne Struma gemisi; ‹ngiltere’nin yolculara Filistin vizesi vermemesi ve geminin geri gönderilmesini istemesi nedeniyle 23.02.1942 gecesi Karadeniz’e Türk karasular›n›n d›fl›na ç›kart›lm›fl; 24.02.1942 sabah› fiile aç›klar›nda bir patlama sonucu batan gemide, David Stoliar d›fl›nda bütün yolcular ölmüfltü. Korkunç olay tüm dünyada oldu¤u gibi Filistin’deki Yahudiler aras›nda da derin bir üzüntü yaratm›fl, Yahudi örgütleri, göçmenlere Filistin’e girifl izni vermeyip geri dönmelerini isteyen ‹ngiltere’yi ve ‹ngiltere’nin Filistindeki sömürge yöneticilerini “Struma Facia43
BD A⁄USTOS 2013
Filistin’ sokaklar›nda Struma Facias›’n› duyuran afifl önünde toplanan yahudiler s›’n›n Katili” olarak suçlam›flt›. ([i]) Struma Facias›, Yahudiler’in ‹ngiltere’yle tarihsel dostluk iliflkilerini kökten sarsacak; Filistin’deki Yahudiler, bu olaydan sonra, ‹ngiltere’yi de t›pk› Hitler Almanyas› gibi “Yahudi Düflman›” olarak niteleyecek; ve ‹ngiliz ordusunu Filistin’den kovmak üzere, örgütlü silahl› eylemlere bafllayacaklard›. 1943’te Filistin’de Yahudi örgütü ‹rgun’un bafl›na geçen Menahem Begin, bu facian›n bafl sorumlusu olarak suçlad›¤› ‹ngiliz yönetimini Filistin’den kovmak amac›yla bombal› sald›r›lar gerçeklefltirecek; ‹ngilizlere ait King David Oteli’ni Struma’n›n intikam›n› almak amac›yla bombalay›p 91 kiflinin ölümüne neden olacakt›.
F
Filistin sokaklar›na ‹ngiliz sömür-
ge valisi Sir Harold Mac Michael’i “Struma’n›n Katili” olarak gösteren afifller yap›flt›r›lacak; ([ii]) bu kifli Ya-
44
1977’de ‹srail Baflbakan› olacak Menahem Begin, 1943’te Filistin’de ‹ngilizler ordusu taraf›ndan terörist olarak aran›yor. hudi örgütlerce düzenlenen suikastten k›l pay› kurtulacak; ‹ngiltere’nin Orta Do¤u’dan sorumlu devlet bakan› Lord Moyne de “Struma’n›n Katili” olarak nitelenip Yahudi militanlar taraf›ndan
BD A⁄USTOS 2013
ve bu damgay› silmek için de say›lar› epeyce azalm›fl bulunan “‹ngilizsever Yahudileri” kullanacakt›. Struma facias›ndan sa¤ kurtulan David Stoliar, bu ifl için en uygun Yahudiydi. Tam Filistin’deki Yahudiler “Struma’n›n Katili” olarak suçlad›klar› ‹ngiltere’ye karfl› silahl› mücadeleye bafllad›klar› s›rada; Struma’ dan sa¤ kurtulan Stoliar, Filistin’e gidip ‹ngiliz ordusuna asker yaz›lm›flt›.
D
Di¤er Yahudiler’in Fi-
Filistin’de ‹ngiliz Oteli King David, ‹ngiliz karfl›t› Yahudi örgütünce bombaland›ktan sonra... öldürülecekti. Birkaç y›l içinde Yahudiler ‹ngiliz sömürge yönetimini Filistin’den kovacak; 1948 y›l›nda ‹srail devletini kuracak; ve “Struma Facias›”, ‹srail’in ‹ngiltere’yle iliflkilerinde afl›lmas› güç bir yara olarak kanamay› y›llarca sürdürecekti. 1955’te ‹ngilizleri Süveyfl kanal›ndan kovmaya davranan M›s›r’a karfl› ‹srail’le ittifak kurmaya çal›flan ‹ngilizler, Yahudi toplumsal belle¤ine kaz›nan “Struma’n›n Katili ‹ngiltere” damgas› silinmedikçe ‹srail’le iflbirli¤i yapman›n olanaks›z oldu¤unu görecek
listin’de ‹ngiltere’ye karfl› kurtulufl savafl› verdikleri 1943’te ‹ngiliz ordusuna kat›lan David Stoliar, 12 y›l sonra, ‹ngiltere’nin Süveyfl Kanal› nedeniyle Arap-lara karfl› ‹srail’le dostluk aray›fl›na girdi¤i 1955’te ortaya ç›kacak ve “Struma’n›n katili ‹ngiltere de¤il; Tür-kiye’dir, Türklerdir!” diye hayk›rmaya bafllayacakt›. Bugün 90 yafl›n› aflm›fl bulunan David Stoliar, Yahudiler’de ‹ngiliz düflmanl›¤›n›n simgesi haline gelen Struma Facias› ile ilgili olarak, daha önce 1942 y›l›nda, ‹ngiliz ordusuna girmeden önce vermifl oldu¤u gerçe¤e uygun ifadeleri, y›llar sonra kimsenin bulup ortaya ç›kartamayaca¤›na güvenerek; 1955’ten bu yana, yaflam›n›n 58 y›l›n› ‹ngiltere’yi aklay›c› Türkiye’ yi suçlay›c› demeçler vermeye adayacakt›. 45
BD A⁄USTOS 2013
• 24 Nisan 1942 - Filistin’de Yahudi
gazetelerinde yay›mlanan aç›klamas›: “Struma kimli¤i bilinmeyen bir denizalt›dan at›lan torpidoyla vuruldu.” ([v])
• 03 May›s 1942 - Filistin’de ‹ngiliz
polisine verdi¤i ifade: “Struma motoru onar›ld›ktan iki hafta sonra gece Karadeniz’e götürülüp b›rak›ld›; sabah bir patlamayla havaya f›rlay›p denize düfltüm. Yan›mda yüzen ikinci kaptan bana geminin torpidoyla vuruldu¤unu söyledi.” ([vi])
• 01 A¤ustos 1942 - Filistin’de gazeteci Sir Harold Mac Michael’i “Struma’n›n Katili” olarak gösteren afifl. Onun Struma Facias›’yla ilgili s›ca¤› s›ca¤›na 1942 y›l›nda verdi¤i ve Merkezi Siyonist Arfliv’deki Yahudi istihbarat belge ve bilgileriyle de do¤rulanan gerçe¤e uygun ifadelerini, 1943’te ‹ngiliz ordusuna kat›ld›ktan sonra 1955’ten bafllayarak nas›l ad›m ad›m tersine çevirip, Türkiye’ye yönelik suçlay›c› yalan ve iftiralara giriflti¤ini, afla¤›da tarih s›ras›yla görelim:
•
25 fiubat 1942 - (Facia’dan bir gün sonra) fiile’de verdi¤i ifade: “Ad›m David,.. Struma torpille batt›.” ([iii])
• 15 Nisan 1942 - Filistin’de Yahudi
Haber Ajans›’nca yay›mlanan aç›klamas›: “Struma kimli¤i bilinmeyen bir denizalt›dan at›lan torpidoyla bat›r›ld›.” ([iv])
46
David Stoliar’›n 09.03.1980 günlü The Sunday Times gazetesinde yay›mlanan söyleflisinde, Kahire’de ‹ngiliz üniformas›yla çekilmifl foto¤raf›.
BD A⁄USTOS 2013
yazar Leib Kupferstein’a yapt›¤› aç›klama: “Onar›lan motoru denemek üzere Marmara’ya aç›l›p bir kaç saat tur atarak geri dönen Struma, k›y›ya yak›n durup beklemeyi sürdürdü. Derken, o ac› gün geldi çatt›... Struma romörke ba¤lanm›fl olarak Karadeniz’e çekilip b›rak›ld›... O gece hiç birimizi uyku tutmad›. Bütün gece öylece sessiz oturduk. K›y›dan 5 kilometre uza¤a b›rak›lm›fl olan gemi, bu arada 3 kilometre daha ilerlemiflti,.. Kaptan... motor çal›flt›r›l›nca gemiyi bir Türk liman›na götürece¤ini söyledi... Sabah 09:00 sular›nda, büyük bir patlama duyuldu. Gemi bir kaç dakika içinde batt›... ‹kinci kaptan h›zla gemiye do¤ru gelen bir torpido gördü¤ünü söyledi.” ([vii])
•
1955 - ‹srail’de ‹branice “Davar Hashavua” dergisinde yay›mlanan demeci: “Yard›m 盤l›klar› vard›,.. birilerini tahta bank üzerine çekmeye çabalad›m,.. Denizde yan›ma düflen ikinci kaptan bana gemiyi Türklerin torpilledi¤ini söyledi ve ard›ndan o da bo¤uldu gitti,.. gemiyi motorsuz ve çapas›z olarak denize terketmenin mant›¤› yoktu,.. Türkler gemiyi ve yolcular›n› kasten imha etti.” ([viii])
• 30 A¤ustos 1971-‹srail Askeri Rad-
yosu’nda yay›mlanan demeci: “fiubat’›n 24’ünde gemi birden bire infilak etti. Kendimi sularda buldum. Yan›mda yüzen arkadafl›m patlamadan önce kaptan köprüsünde oldu¤unu ve denizde Türk k›y›s›ndan at›lm›fl bir torpidonun izini
gördü¤ünü söyledi. Bizi Türkler torpilledi.” ([ix])
•
18 fiubat 1972 - The Jewish Chronicle’da yay›mlanan demeci: “patlamaya neden olan torpido bizzat Türkler taraf›ndan f›rlat›ld›.” ([x])
•
09 Mart 1980 - ‹ngiltere’de, The Sunday Times’te yay›mlanan söyleflisi: “Motorumuz yoktu,.. Türkler Struma’y› motorsuz olarak bafl›bofl Karadeniz’e terketti,. geminin ikinci kaptan› bana Türk k›y›s›ndan Struma’ya do¤ru gelen bir torpido gördü¤ünü söyledi,.. Kimi akademisyenler Struma’n›n Sovyet denizalt›s› taraf›ndan torpido ile bat›r›ld›¤›n› duyurdular,.. fakat,.. Türk yetkililer Struma’y› kasten bir torpidoyla vurup bat›rd›. Bir gazeteci benim hastanede oldu¤umu duymufl ve yazm›fl, benim Türkler taraf›ndan öldürülmemi önleyen bu oldu.” ([xi])
•
20 A¤ustos 1997-Videosu ABD Soyk›r›m (Holocaust) An›sal Müzesi’nde arflivlenen söyleflisi: “Motor onar›m için gemiden sökülüp karaya indirilmiflti ve ondan sonra da hiçbir zaman gemiye tak›lmad›; Türkler motorunu söküp karaya indirdikleri Struma’y› gece Karadeniz’e götürüp terketti. Sabah bir patlama ile denize düfltüm. geminin ikinci kaptan› yan›mdayd› ve bana torpidoya benzer bir fleyin karadan gemiye do¤ru sular› yararak geldi¤ini gördü¤ünü söyledi.” ([xii])
•
27 fiubat 1999 – Rıfat N. Bali’ye gönderdi¤i mektupta: “Geminin motoru Bo¤azlar’a giriflten birkaç ki47
BD A⁄USTOS 2013
lometre öncesinde bozuldu ve o andan itibaren bir daha hiç çal›flmad›,.. Geminin dizel motoru sökülüp tamir edilmek üzere karaya ç›kart›ld›. Hiç bir zaman [motor] gemiye geri gelmedi... Geminin çapas›n› kestiler. Struma,.. Karadeniz’e çekildi,.. Struma’n›n motoru yoktu,.. Gün bat›m›nda gemiye bir torpedo isabet etti ve birkaç dakika içinde batt›.” ([xiii])
• 28 Haziran 2001 – S. Jacobovici’nin
çekti¤i belgesel filmde: “Türk polisi Struma’y› Karadeniz’e çekip götürdü, Struma’n›n motoru yoktu, yaklafl›k 24 saat içinde gemi olas›l›kla bir Sovyet denizalt›s› taraf›ndan torpillendi.” ([xiv])
• 1 fiubat 2004- ABD Donanma Ens-
titüsü’nün Donanma Tarihi dergisin-
David Stoliar’›n Hedi Enghelberg’le birlikte yaz›p yay›mlad›¤› “The Last Witness” (Son Tan›k) adl› kitab›n kapa¤›. de: “Bizim bir motorumuz yoktu,.. ‹kinci Kaptan Dikof patlamadan bir iki saniye önce gördü¤ü torpidonun karadan geldi¤ini (Türkiye’den f›rlat›ld›¤›n›) söyledi.” ([xv])
•
D. Stoliar’la söyleflinin yay›mland›¤› ABD Donanma Enstitüsü’nün Donanma Tarihi dergisi. 48
24 fiubat 2013 - Hedi Enghelberg’le birlikte yazd›klar› “The Last Witness” (Son Tan›k) adl› kitapta: “Struma geceleyin, motoru yok, telsizi yok bir durumda Karadeniz’de çekilip terkedildi,.. Gemi, sabah›n erken saatlerinde bir Sovyet denizalt›s›ndan at›lan bir torpidoyla bat›r›ld›,.. Ben y›llarca Struma’n›n karadan, Türk sahiline yerlefltirilmifl bataryalardan f›rlat›lan torpidoyla (Türkler taraf›ndan-C.Ö) vuruldu¤una inan-
BD A⁄USTOS 2013
d›m; çünkü ikinci kaptan Lazar Dikof torpidonun karadan geldi¤ini gördü. Öyle görünüyor ki denizalt›n›n kaptan› iflini iyi becermifl. (Yani Sovyet denizalt›s› k›y› taraf›na geçip f›rlatt›¤› torpidonun Türkiye’den karadan at›ld›¤› izlenimi uyand›rmay› baflarm›fl.- C.Ö)” ([xvi]) *** 24 fiubat 1942 sabah› gerçekleflen patlamadan sa¤ kurtulan tek kifli olan David Stoliar’›n o günden bugüne yapt›¤› tüm aç›klamalar› yukar›da özetleyerek aktard›m. ‹ncelendi¤inde görülüyor ki, David Stoliar 1942 y›l›nda s›ca¤› s›ca¤›na yapt›¤› aç›klamalarda, ikinci kaptan›n kendisine “bir denizalt›dan at›lan bir torpido gördü¤ünü” söyledi¤i halde; 1943’te ‹ngiliz askeri olduktan sonra, 1955’ten bafllayarak yapt›¤› bütün aç›klamalarda, “ikinci kaptan bana torpilin karadan, Türk k›y›s›ndan at›ld›¤›n› söyledi” diyerek yalan söylemifl ve “Struma’y› Türkler kasten torpilleyip bat›rd›” diyerek Türkler’e ve Türkiye’ye iftira atm›flt›r. 1965 ve 1978’de yay›mlanan Sovyet Askeri Tarih belgelerinden, geminin bir Sovyet denizalt›s› taraf›ndan vuruldu¤unu ö¤rendi¤i halde; 2013 y›l›na dek, 45 y›l boyunca, geminin Türkler taraf›ndan karadan at›lan bir torpille, 800’e yak›n yolcuyu ortadan kald›rmak kast›yla vuruldu¤u iftiras›n› inatla sürdürmüfltür. Stoliar, 1942 y›l›nda yapt›¤› aç›klamalarda; motorun gemide onar›lm›fl ve kendisinin de içinde oldu¤u geminin motoru denenmek üzere bir kaç saat Marmara’da dolaflt›r›larak Adalar’a gidip gelmifl oldu¤unu bildi¤i ve
2
ilk ifadelerinde bu gerçe¤i dile getirdi¤i halde; 1943’te ‹ngiliz askeri olduktan sonra,1955’ten bafllayarak yapt›¤› bütün aç›klamalarda, motorun tamir için gemiden sökülüp karaya indirildi¤i ve daha sonra da hiç bir zaman gemiye getirilmedi¤i, Struma’n›n motoru sökülmüfl olarak Karadeniz’e terkedildi¤i yalan›n› dünyaya yaym›flt›r. David Stoliar’›n, faciadan hemen sonra, 1942’de, yapt›¤› aç›klamalar gerçe¤e uygun olup, ‹srail’de Central Zionist Archive’deki di¤er belgelerle de do¤rulanmaktad›r. Fakat onun 1943’te ‹ngiliz askeri olduktan sonra, 1955’ten bafllayarak bugüne dek yapt›¤› bütün aç›klamalar, gerçe¤e ayk›r›, yalan ve iftiradan ibarettir. Bugün 91 yafl›nda bulunan David Stoliar, 58 y›l boyunca Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türklere karfl› iftira ve nefret söylemi suçlar›n› ifllemifl ve ifllemeyi sürdürmektedir. Kendisine hiç de¤ilse 100 yafl›na kadar sa¤l›kl› bir yaflam diliyorum. Yaflas›n ki, bu yaz› dizisinde ortaya ç›kard›¤›m›z gerçeklere ne yan›t verece¤ini hep birlikte görebilelim. • cengizozakinci@butundunya.com.tr Kaynakça: ([i]) http://roadtostatehood.org/unit17.html ([ii]) http://roadtostatehood.org/unit17.html ([iii]) Ulus gazetesi, 26.02.1942. (T›pk› bas›m, Bütün Dünya dergisi, fiubat 2013, dizinin 5. bölümü) ([iv]) Jewish Telegraph Agency Daily News Bulletin, 16.04.1942, (T›pk› bas›m, Bütün Dünya dergisi, May›s 2013, dizinin 8. bölümü) ([v]) The Jewish Chronicle, 24.04.1942, sf.17, “Sunk by Submarine”. ([vi]) ‹ngiltere Devlet Arflivi, PRO CO 733/446 76021/42/26-7 (t›pk› bas›m, Bütün Dünya Dergisi, May›s 2013, dizinin 8. bölümü) ([vii]) Leib Kupferstein, “Meghilat Strumah”, TelAviv 49
BD A⁄USTOS 2013
1942. ‹branice (t›pk› bas›m, Bütün Dünya dergisi, Haziran 2013, dizinin 9. bölümü) ([viii]) 1955 y›l›nda ‹srail’de “Davar HaShavua” dergisinde yay›mlanan Shay Eliash’›n David Stoliar’la söyleflisinin 2000 y›l›nda Ester Waisman taraf›ndan yap›lan ‹ngilizce çevirisinden: "There were many cries for help,.. I managed to somehow hold onto a wooden bench. The Captain's assistant, who was next to me, told me the Turks had torpedoed the ship. Then he drowned too,.. There was no logic in setting a ship to sail without an engine or anchor,.. Turks intended to destroy the ship and its passengers,..” (http://www.alpas.net/uli/struma/AmiAtir2.htm) ([ix]) Milliyet, 03.09.1971: “Faciadan kurtulan tek adam ‘Bizi Türkler torpilledi’ diyor.” ([x]) Gabriel Rey, “Struma: The Doomed Ship”, The Jewish Chronicle, 18.02.1972, sf. 11.: “Stoliar believes that the cause of explosion was a torpedo dispatched by the Turks themselves to avoid further embarrassment.” ([xi]) The Sunday Times (London, England) 09.03.1980, “The Man Who Survived The Struma”, Sir Nicholas Bethell’in David Stoliar’la söyleflisi: “We haven’t got an engine,.. Turks cast the Struma adrift without an engine,.. the ship’s second officier,.. told me that he had seen,.. a torpedo coming towards the Struma from Turkish shore,.. Some Scholars claim that the Struma was sunk by a Soviet Submarine,.. but,.. Turkish authorities,.. deliberately sank the Struma with a torpedo,.. A journalist heard about my being in the hospital and wrote that was one man from the Struma still alive. It made it awkward to kill me.” Bu söylefli ‹ngiltere’de yay›mland›ktan hemen 17 gün sonra Türkiye’de Milliyet gazetesinin 20-21.03.1980 günlü “Yak›n Tarihimiz” eklerinin 7. ve 8. fasiküllerinde “Struma Facias›” bafll›¤›yla çevrilip yay›mlanm›flt›r.
David Stoliar’›n ‹ngilizce metinde “motor yoktu” diye çevrilmesi gereken “without engine” ifadesi, Türkçeye “motor bozuktu” olarak yanl›fl çevrilmifltir. ([xii]) “Mechanics to come on board, remove the engine, take it ashore and try to repair it ashore. So they removed the engine,.. We don't even have an engine,.. So the engine was gone,.. It was ashore, in order to repaired,.. And the engine was never returned to the vessel,.. Where do we go without engine,.. Chief officier,. saw something floating towards the ship, from shore, it was like, looked like a torpedo anyway.” http://origin.www.ushmm.org/media/emu/get?irn=5 05915&mm_irn=500252&file=primary ([xiii]) Bkz: R›fat N.Bali, “Bir Türklefltirme Serüveni” ‹letiflim y. 6. bas›m, 2003, sf. 357, dn.61 ve ayr›ca, Bkz: R›fat N. Bali, “Musa’n›n Evlatlar› Cumhuriyet’in Yurttafllar›”, ‹letiflim y., 4. bas›m, 2005, sf. 201-205. ([xiv]) Hedi Enghelberg with David Stoliar, “The Last Witness” (e-book) ENG Publishing, 24 fiubat 2013, sf. 142: “Turkish police took control of the Struma and towed it back into the Black Sea, where it floated without an engine. Within 24 hours the ship was torpedoed, possibly by a Soviet submarine.” “A discussion with the filmmaker, with the sole survivor of the Struma, and a Museum expert follows the screening. Washington premiere, 90 minutes, 2001.” Ayr›ca bkz:http://www.theglobeandmail.com/arts/solvedthe-mystery-of-the-struma/article4150892/ ([xv]) U.S. Naval History dergisi, fiubat 2004, Alan Guggenheim’e yapt›¤› aç›klamalar: “We didn’t have an engine,.. Dikof told the torpedo he saw coming from shore moments before the explosion” ([xvi]) Hedi Enghelberg with David Stoliar, age., sf. 118: “For many years I believed that Struma was torpedoed from batteries located on the Turkish Coast, because the Struma’s Chief Mate Lazar Dikof saw it coming from the coast. It seems that the submarine Captain accomplished its mission well.“
Ö⁄REND‹M K‹... Ö¤rendim ki, güveni gelifltirmek y›llar al›yor, y›kmak için yaln›zca bir dakika yetiyor. Ö¤rendim ki, yaflam›nda nelere sahip oldu¤un de¤il, kiminle oldu¤unuz önemli. Ö¤rendim ki, insanlar›n bafl›na ne geldi¤i de¤il, o durumda ne yapt›klar› önemli. Ö¤rendim ki, olmak istedi¤im insan olabilmem çok zaman al›yor. Ö¤rendim ki, "bittim" dedi¤in andan sonra “pilinin bitmesine” daha çok var. Ö¤rendim ki, sen tepkilerini denetlemezsen, tepkilerin yaflam›n› denetler. Ö¤rendim ki, para ucuz bir baflar›. Ö¤rendim ki, her koflulda kendisiyle dürüst kalanlar daha uzun yol al›yor. 50
Kültür ve Sanat Dünyas›ndan Tekin Özertem
AKM’yi YIKMAK Kimileri için y›llard›r süre gelen bir tutkuya dönüfltü AKM’yi, ‹stanbul’un Taksim Meydan›’ndaki Atatürk Kültür Merkezi’ni y›kma arzusu. Sebep?
S
ebep muhtelif: y›k›p yerine cami yapmaktan tutun, binan›n ekonomik ömrünü tamamlad›¤›, mimari bir de¤eri olmad›¤› bu nedenlerin bafll›calar›. Bir de söylenmeyen, aç›k edilemeyen; ama kuvvetle
hissedilip hissettirilen bir baflka neden daha var: Ad›! Ad›n›n Atatürk Kültür Merkezi olmas›… AKM’siz bir Taksim Meydan› neye benzer tahayyül bile edemiyorum. Aynaya bak›p da kendini görememek gibi bir fley olur
BD A⁄USTOS 2013
her halde… sl›na bakarsan›z flanss›z, kadersiz bir bina ‹stanbul ve Türkiye’nin bu yüz ak›. Yap›m›na 29 May›s 1946 tarihinde bafllanm›fl. Bafllanm›fl, ama ödenek yoklu¤undan ancak yirmi üç y›l sonra, 1969 y›l›nda tamamlanabilmifl. Aç›l›fl› Verdi’nin Aida operas› ve Ferit Tüzün’ün Çeflme Bafl› balesi ile yap›lan bu kültür merkezimizin ad› o y›llarda ‹stanbul Kültür Saray›. Dünyan›n dördüncü, Avrupa'n›n ikinci büyük sanat merkezi. Üstüne üstlük yal›n ve ifllevsel mimari anlay›fl› ile Cumhuriyet döneminin öncü ve simge yap›lar›n›n önde gelenlerinden de biri. fianss›z, kadersiz bir bina dedim ya! Gerçekten öyle. Opera, tiyatro ve bale temsilleri için kullan›lan 1307 kiflilik büyük salonunun yan› s›ra 502
A
kiflilik konser, 296 kiflilik tiyatro, 206 kiflilik sinema ve üst kattaki sergi salonu ile ‹stanbul’un ve ülkemizin kültür ve sanat yaflam›na farkl› ve yepyeni bir boyut kazand›ran; konunun yetkin uzmanlar›n›n ulusal mimarimizin ça¤dafllaflmas›n› simgeleyen o günlerin ‹stanbul Kültür Saray›, ne yaz›k ki aç›l›fl›ndan yaklafl›k bir buçuk y›l sonra, 1970 y›l›n›n Kas›m ay›nda yan›p kül oldu. Yang›n›n nedeni yetkililere göre kundaklama, binan›n mimar› Hayati Tabanl›o¤lu ve konunun uzmanlar›na göre de ihmâl… Öyle ya da böyle. Tart›flmas›z gerçek ‹stanbul’un ve ülkemizin sekiz y›l daha böyle bir kültür merkezinden yoksun kalm›fl olmas›. Evet, sekiz y›l sürdü ‹stanbul Kültür Saray›’n›n onar›l›p toparlanmas›. Büyük salonunun teknik ve mimari özelliklerinin aynen yenilenmesi Hayri
‹stanbul Kültür Saray›, aç›l›fl›ndan yaklafl›k bir buçuk y›l sonra, 1970 y›l›n›n Kas›m ay›nda yan›p kül olmufltu.
52
BD A⁄USTOS 2013
Tabanl›o¤lu ve ekibinin tüm gayretlerine ra¤men -o günlerin teknik olanaklar› elvermedi¤i için -ne yaz›k ki mümkün olamad›. 1978 y›l›nda da ad› de¤ifltirilip Atatürk Kültür Merkezi olarak hizmete girdi. ‹fl bu kadarla kalsa iyi. Ama öyle olmad›. ‹lk aç›ld›¤› y›l da dahil olmak üzere yirmi sekiz y›l ülkemiz tiyatro, opera, bale ve müzik AKM’nin geçmifl y›llar›ndan bir iç mekan görünüflü sanatlar› ile görsel sanat etkinliklerine kucak açan ve önemli katk›lar sunan bu gör- yen kararlara, 2012 y›l›nda Sabanc› kemli yap›, bu kez de 2005 y›l›nda Holding ile Kültür ve Turizm Bakanl›dönemin Kültür ve Turizm Bakan› ¤› aras›nda binan›n restore edilmesi Atilla Koç taraf›ndan ekonomik ömrü- konusunda var›lan anlaflmaya ra¤men, nü tamamlad›¤› gerekçesi ile y›k›lma- kimileri için bir tutkuya dönüflen AKya mahkûm edildi. Hem de 1999 y›l›n- M’yi y›kma arzusu halen tüm fliddeti da ‹stanbul 2 No'lu Koruma Kurulu ile devam ediyor. karar› (*) ile “korunmas› gerekli kültür miras›” olarak tescil edildi¤i halde. lkemiz bir hukuk devleti Koruma Kurulu’nun ilk karar›n› izleolarak kald›¤› sürece Atatürk Kültür Merkezi’nin y›k›lmas› mevcut yasalara göre mümkün görünmüyor. Elbette ço¤unlukçu anlay›fl taraf›ndan yasa ve mevzuatta aksine bir de¤ifliklik yap›lmaz ise. Yap›ld›¤› takdirde “Y›k›lacaaak… Y›k!” denilecek ve y›k›lacak… Y›k! Ne demek AKM’yi y›kmak? Bu istek ve giriflimleri farkl› flekillerde yorumlay›p de¤erlendirmek mümkün. Örne¤in birilerinin kendi be¤enilerini topluma dayatmalar›... Kentlerin mimari birikimlerini sahiplenmeyip rant
Ülkemiz bir hukuk devleti olarak kald›¤› sürece Atatürk Kültür Merkezi’nin y›k›lmas› mevcut yasalara göre mümkün görünmüyor.
Ü
53
BD A⁄USTOS 2013
peflinde koflmalar›... Belli bir kültürel miras› yok etmek, izlerini silmek istemeleri… Mimarinin insanl›k tarihi boyunca süregelen bir sanat dal› oldu¤unun, geçmifli bugüne, bugünü gelece¤e tafl›d›¤›n›n bilincinde olmamalar›… Kentleri, meydanlar› güzellefltirece¤iz diye çirkinlefltirmeleri, tarihi yap›lar›n dahi kadrini k›ymetini bilmemeleri… üm bunlar›n, tek tek ya da bir bütün olarak AKM’ yi y›kma istek ve düflüncesinin gerisindeki nedenler oldu¤u kuflkusuz.. Çünkü ‹stanbul, ‹zmir, Ankara, Adana baflta olmak üzere hemen hemen ülkemizin her kentinde son elli altm›fl y›l içinde gerçeklefltirilen mimari katliamlar›n gerisindeki nedenler de hep bunlar. (**) Sanat eserlerinin kifliler taraf›ndan farkl› flekilde alg›lan›p de¤erlendirilmeleri, be¤enilip be¤enilmemeleri elbette son derece normal. Ama kimse be¤enmedi¤i bir sanat eserlerini yok etme hakk›n›na sahip de¤il. AKM binas›n› be¤enmeyen, y›k›lmas› için ›srar eden s›radan insanlar›n yan› s›ra kimi mimarl›k e¤itimi alm›fl olanlar›n da var olmas› bu yüzden yad›rganacak bir fley de¤il. Onlara neden be¤enmediklerini sormak ne kadar abes ise benim neden be¤endi¤imin sorgulanmas› da o kadar abes. Bu tür aç›klamalar kiflilerin
T
54
özgür iradeleri ile yapacaklar› elefltiri ve de¤erlendirmelerdir. Benim, AKM’ nin y›k›lmas›na karfl› olmam›n iki nedeni var: Birincisi mimari aç›dan be¤eniyor olmam. ‹kincisi kültürel de¤eri ve önemi.
B
ina olarak be¤enmemin nedeni -buna sevdi¤imi de eklemem gerek- görünüflünün son
AKM Taksim Meydan›’n›n en önemli simgelerinden biri derece sade, rahatlat›c› ve ifllevsel olmas›; Taksim Meydan›’n› AKM’siz düflünememem. Yerine dünyan›n yedi harikas›ndan birini getirip koysalar yine de fark etmez. ‹nsanlar›n ‹kinci Dünya Savafl›’nda yerle bir olan flehirlerini aynen yenilemelerinin nedeni de bu duygu. Geçmifllerini, geleceklerini ve kendilerini ancak bu flekilde var edebilecekleri duygusu… Kültürel de¤er ve önemine gelince: Cumhuriyet dönemi ulusal mimarimizin önde gelen yap›lar›ndan biri olmas›n›n yan› s›ra bu topraklar üze-
BD A⁄USTOS 2013
rinde yap›lm›fl, ayn› anda farkl› gösteri ve dinletilerin gerçeklefltirilmesine olanak sa¤layan, gere¤i gibi yap›lm›fl ilk ve ne yaz›k ki hâlâ tek kültür ve sanat merkezi olmas›. Beni en çok flafl›rtan AKM’nin y›k›lmas›na iliflkin gerekçeler aras›nda Kültür ve Turizm Bakan›l›¤›’n›n “bi-
AKM gibi bir kültür ve sanat merkezinin ekonomik ömrünü tamamlad›¤› neye göre de¤erlendirilebilinir ki? nan›n ekonomik ömrünü tamamlad›¤›” na dair gerekçesinin yer al›yor olmas›. Bunu anlamak -en az›ndan benim aç›mdan- mümkün de¤il. AKM gibi bir kültür ve sanat merkezinin ekonomik ömrünü tamamlad›¤› neye göre de¤erlendirilebilinir ki? Bir mimari eser, bir tarihi yap› için bir ülkenin kültür bakanl›¤› nas›l olur da böyle bir gerekçe ileri sürülebilir? Bu, halen
var olan ve var olacak bütün kültürel ve sanatsal de¤erlerimizin gün gelende manevi de¤erleri göz ard› edilip, ekonomik -parasal- aç›dan de¤erlendirilme olas›l›¤›na -tehlikesine- kap› açmaz m›? Açar... Böyle giderse öyle bir açar ki milletçe oturup a¤z›m›z aç›k bakar kal›r›z. Bunun için Kültür Turizm Bakanl›¤›’m›z›n 2005 y›l›nda al›nan bu karar› iptal etmesi, benzeri kararlar al›namamas› için gereken önlemleri acilen almas› gerekmektedir. ap›lmas› gereken sekiz y›ld›r kaderine terkedilen AKM’yi y›kmadan yeniden var etmek. Yang›n öncesi durumuna getirip hem biz yaflayanlara hem de gelecek kuflaklara bir arma¤an olarak sunmak. Bunu yapmak bugünün ekonomik ve teknik olanaklar› ile hiç de zor olmasa gerek.•
Y
tekinozertem@butundunya.com.tr * 06.01.1999 gün 10521 say›l› karar ** Bu katliamlar›n en ünlüsü 1950’li y›llardaki ‹stanbul’un imar (!) çal›flmalar›d›r.
GEÇM‹fi OLSUN EKSELANS
Yugoslav Kral› Aleksandr, Balkan Antant›’n›n imzas›ndan
sonra ülkemize gelmiflti. Atatürk’le sohbeti s›ras›nda, flahs›na ve Türk Milleti’ne karfl› duydu¤u yak›nl›¤› anlatmak için: “Dünya Savafl›’n› takip eden günlerde, ‹tilaf devletleri Yunanistan’dan önce Türkiye’yi iflgali bana teklif etmifllerdi. Fakat hiç duraksamadan bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanl›lar› tercihe mecbur kald›lar.” dedi. Mustafa Kemal bu sözlerini sakince dinledi ve birden yerinden kalk›p, muhatab›n› flaflk›nl›k içinde b›rakarak elini s›kt›: “Size ve milletinize geçmifl olsun Ekselans...” dedi. Atatürk bu sözleriyle, Türk topraklar›na sald›ran her kim olursa olsun sonucun de¤iflmeyece¤ini anlatmak istemiflti. 55
BD A⁄USTOS 2013
Köy
Umuda Yolculuk:
Enstitüleri fiöför durdu, Enstitü Mektebi, dedi. Süleyman Edip bey müdürün ad›. Ellerinde nas›r, yüzlerinde nur, Yar›na ümitle yürüyenlere Bir selam uçural›m.
Ünlü flair Orhan Veli'nin yüre¤i ve kalemi ile dizelere
aktar›lan köy enstitülerine ve fliirde yer alan Arifiye Köy Enstitüsünün müdürü Süleyman Edip beyin flahs›nda, o dönemde görev yapan tüm yönetici ve ö¤retmenlere selam olsun. Yazan: YAHYA AKSOY
Köy enstitüleri, e¤itimin ça¤dafl ›fl›¤›nda, köye, köylüye ve umuda yolculu¤un ad›d›r.
E
llerinde nas›r, yüzlerinde yetiflen çocuklar, ö¤retmen olarak nur, ümitle yar›nlara yürü- köylere umut ve ›fl›k olarak döndüler. yen" köy çocuklar›n›n oku- Köy enstitüleri, e¤itimin ça¤dafl ›fl›lu, köy enstitüleri, ça¤dafl, ¤›nda, köye, köylüye ve umuda yolcuyeni bir Türkiye yaratmak düflüncesiy- lu¤un ad›d›r. le, 17 Nisan 1940 tarihinde 3803 Say›l› fiair Ali Yücel hepimizin duyuKanunla kuruldu ve birtak›m siyasi gular›na tercüman olarak, flöyle diyor: bask›lar ve oyunlar sonucunda, 27 Ö¤retmenlerimin ö¤retmeni Ocak 1954 tarihli 6234 Say›l› Kanun‹smail Hakk› Tonguç la, dönemin iktidar partisi taraf›ndan Ve Hasan Âli Yücel kapat›ld›. Bu okullar›n pro¤ramlar› Enstitüye gitmeseydim e¤er, de¤ifltirildi ve ad› ilkö¤retmen okulu olarak belirlendi. Türkiye'ye özgü ve özgün olarak kurulan, uygulamal› e¤itim ve ö¤retimi esas alan ve dünyaya örnek bir e¤itim uygulamas› ile köy enstitüleri, Türkiye ve dünya e¤itim tarihinde derin izler b›rakan e¤itim kurumlar› olarak kald›. 1936'da e¤itmenlik sistemiyle bafllayan ve 1937-1946 y›llar› aras›nda 8 bin e¤itmenin yetiflti¤i ve e¤itimde görev ald›¤› süreç, 17 Nisan 1940 'da yasayla kurulan Köy enstitüleri ile devam etti. On dört y›lda18.200 ö¤retmen ye- 21.10.1930 tarihinde E¤itim Kursu’nu bitiren ve tiflerek yurt hizmetine göreve gitmek üzere yola koyulacak olan e¤itmenler kofltu. Köyden gelerek kendi yapt›klar› bavullar›yla 57
BD A⁄USTOS 2013
Kölelik tac›m bafl›mda Gö¤sümde kulluk madalyam Demokrasi pehlivan› olurdum.
Köy Enstitülerinde uygulanan ifl ve meslek e¤itiminin amac›n› en do¤ru biçimde anlatan Ziraat Marfl›, yurdumuzu insan› ve topra¤› ile kalk›nd›rir yanda ikinci dünya savafl› ve may›, geri kalm›fll›ktan kurtarmay› bir yanda cehalet savafl› devam sa¤layacak e¤itici önderleri yetifltirederken, bilim, ak›l ve ça¤dafll›k mek için çal›flmaktayd›. Köy Enstitüyolunda ulusumuzu kalk›nd›rmak ve leri Marfl› da çarflamba günleri ö¤le ayd›nlatmak üzere umutla, heyecanla, yeme¤inden sonra söylenmek ve deözveriyle, azim ve kararl›l›kla yurdu- vam›nda ö¤renciler çal›flma kollar›na muzun k›rsal kesiminde 21 ayr› nokta- göre gruplara ayr›larak ifl ve meslek da, yoluna devam eden Köy Enstitü- uygulamalar›na, atölyelerde, uygulaleri, e¤itim tarihine damgalar›n› vur- ma alanlar›nda, müzik, resim, el ifli, tiyatro salonlar›nda devam etmekteymufllard›r. Tar›m derslerine ö¤renciler, Ziraat diler: Aln›m›zda bilgilerden bir çelenk Marfl› ile bafllamaktayd›lar: "Sürüp eker biçeriz, güvenip öte- Nura do¤ru can atan Türk genciyiz,/ Yer yüzünde yoktur olmaz Türk'e/ denk sine / Milletin her kazanc›, milletin kesesine /Topland›k bafl çiftçinin, Ata- / Korku bilmez soyumuz. / Candan türk'ün sesine / Toprakla savafl için, açt›k cehle karfl› bir savafl / Ey bu ziraat cephesine, / Biz ulusal varl›¤›n yolda ant içen genç arkadafl / Ö¤ren temeliyiz, köylüyüz." ö¤ret hakk› halka gürle cofl / Durma durma kofl. / fianl› yurdum, her buca¤›n flanla dolsun / Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun. K›rsal kesimde kurulu 39.000 köyden 35.000' inde okul ve ö¤retmen bulunmayan ve halk›n büyük ço¤unlu¤unun okuma -yazma bilmedi¤i ülkemizi, e¤itim ç›kmaz›ndan kurtarmak üzere kurulan köy enstitüleri, ne yaz›k ki ça¤ d›fl› düflüncelere, siyasi entrikalarla karanl›k oyunlara kurban edilmifltir. Yazar, Yaflar Kemal flöyle demektedir: Hasan Ali Yücel uygulamal› tar›m dersinde
B
58
BD A⁄USTOS 2013
"Ben, üç fleyle övünmesini isterim Türkiye'nin: Atatürk'ün gerçeklefltirdi¤i kendine dönüfl ve ba¤›ms›zl›k politikas›, Hakk› Tonguç'un gerfleklefltirdi¤i demokratik e¤itim ve Nâz›m Hikmet'in getirdi¤i insanc›l, ulusal fliir."
K
bir kesimin ald›¤› tav›r hayret verici ve düflündürücü olmaktad›r. Yabanc› devlet adamlar› ve e¤itimcilerin köy enstitüleri hakk›nda görüflleri bulunmaktad›r: "...Enstitüler, kuruluflunda veya iflleyiflinde bulunan bir sakatl›ktan
öy Enstitüsü mezunu ünlü flair Mehmet Baflaran Tonguç Baba fliirinde flöyle seslenmekte: Ad›n bir destan flafa¤› iflte/ Umudu, sevinci büyütüyorlar okullar / Halk babas› köyler babas› / Ha desen horona kalkar milyonlar / Sen Anadolu'sun, halks›n, köylersin." Teorik ve uygulamal› e¤itimin yan›nda, ifl meslek kazanmay› da ö¤reten bir e¤itim sistemini esas alan köy enstitülerinden mezun olan ö¤retmenler aras›ndan çok say›da yazar,flair, ressam, müzisyen, tar›mc›, sa¤l›kç›, siyasetçi ve devlet adam› ç›km›flt›r.
A
fl›k Veysel, Ruhi Su, Sabahattin Eyübo¤lu gibi ustalar›n dersler verdi¤i, her ö¤rencinin y›lda en az 25 dünya klasi¤i okudu¤u, tüm ö¤rencilerin saz, akordion, keman, mandolin, flüt çalmay› bildi¤i, dersleri aras›nda ar›c›l›k, el iflleri, ciltçilik, demircilik, marangozluk, inflaatc›l›k gibi sanatkârl›klar› ö¤rendi¤i, ülkenin acil ihtiyac› olan konularda uygulamal› e¤itimin yap›ld›¤› köy enstitülerini bütün dünya e¤itimcileri ve yöneticileri takdirle karfl›larken ülkemizde bu okullara karfl›
Mandolin çalan Köy Enstitüsü ö¤rencisi dolay› de¤il, d›flar›dan gelen amiller yüzünden çökertilmifltir." Fay Kirby "Dünyan›n hiçbir yerinde böylesine yararl› ve anlaml› e¤itim kurumlar› görmedim." G. Duhamel "Köy Enstitülerinde k›z ve erkek ö¤rencilerin oluflturdu¤u bir müzik toplulu¤u, bize verdi¤i bat› müzi¤i konserinde, Beethoven ve Mozart'›n parçalar›n› hatas›z çald›lar." Prof. S. Kessler Yurt içinde ve d›fl›nda büyük ilgiyle karfl›lanan köy enstitüleri hakk›n59
BD A⁄USTOS 2013
da, kitaplar ç›km›fl ve tezler haz›rlanm›flt›r.
C
olumbia Üniversitesi'nde Fay Kirby, "Köy enstitüleri ve Tonguç'un fikirleri ve e¤itimle ilgili görüflleri" üzerinde doktora tezi haz›rlam›fl ve onun, "Türkiye'nin e¤itim tarihinde de¤il, dünya e¤itim hareketleri içinde de 盤›r aç›c›, büyük bir e¤itimci oldu¤unu" belirtmifltir. Pazarören Köy Enstitüsü mezunu Hamdi Ünal ö¤retmenim, Bo¤azl›yan O¤ulcuk köyüne gelerek çok say›da baflar›l› ö¤renci yetifltirmifl ve UNESCO taraf›ndan dünyaya örnek olarak gösterilmifl olan bir uygulama bahçesi kurmufltur. Y›llar önce, hasta yata¤›nda eski ö¤rencileri ile bafl ö¤retmenimiz Hamdi Ünal'› ziyarete gitti¤imizde, bir köy enstitüsü mezunu ö¤retmen olarak, O¤ulcuk ‹lkokulunda yetifltirdi¤i ö¤rencilerden iki bakanlar kurulu ç›kabilece¤ini gösteren listeyi gururla, k›vançla, hasta vücudu dimdik ayakta göstermifltir. Bütün köy enstitüsü mezunu ö¤retmenleri onun flahs›nda selamlayarak sayg› ile an›yorum. Köfle yaz›lar›na, kitaplara, belgesellere s›¤mayacak köy enstitüleri için Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vefa borcu olarak yapaca¤› en önde gelen ifllerden birisi de, 1941 y›l›nda 600 dönüm arazi üzerinde kurulan, 120 binas› ve 3000 a¤ac› ile Baflkent yak›n›nda bulunan, Hasano¤lan Köy Enstitüsü eski yerleflkesinin Dünyaya örnek bir e¤itim uygulamas›-Köy Enstitüleri-Örnek Müzesi olarak düzenlenmesi ve aç›lmas›d›r. 60
Bir örnek olarak korunmas›, tan›t›lmas› ve tarihe kay›t düflülmesi bak›m›ndan düzenlenecek müzenin, köy enstitülerinin kuruluflunun 75. y›l› olan 2015'de aç›lmas› çok büyük anlam tafl›yacak ve yank›lar yaratacakt›r. ABD ‹ndiana bölgesinden y›llar önce sürülen k›z›lderililere ait tüm yerleflkelerin korunarak bir aç›k hava müzesi olarak korunmakta oldu¤una tan›k oldum. Bir köfle yaz›s›na, kitaplara, belgesellere s›¤mayacak kadar derinli¤i ve görkemi olan köy enstitüleri için, e¤itim fakültelerimizde araflt›rma enstitüleri kurulmal›d›r. UNESCO taraf›ndan 2015 y›l›n›n "Dünyaya Örnek E¤itim KurumuKöy Enstitüleri" olarak karar oluflturulmas› ve dünyaya duyurulmas› için gerekli çal›flmalar, ilgililer taraf›ndan acilen bafllat›lmald›r. Kendi tarihimize ve de¤erlerimize sahip ç›kmas›n› bilmeliyiz. Köy Enstitülerine sahip ç›kt›¤›m›z› bir "Örnek E¤itim Kurumu Köy Enstitüleri Müzesi" ile uygulamaya koymak, bunun en güzel örne¤ini oluflturacakt›r. • Kaynaklar: •Köy Enstitüleri, TÜSEV Yay›nlar›, 2000/2 •Türkiye'nin E¤itim Ç›kmaz›, Prof. Dr. ‹lhan Baflgöz, KB Yay›nlar›,1995
•Köy Enstitüleri, Prof.Dr. An›l Çeçen •Köy Enstitüleri Albümü, KB Güzel Sanatlar Gen. Müdürlü¤ü yay›n›
•Köy Enstitüleri Vakf› Yay›nlar› •Köy Entitüleri Vakf› yay›nlar› •UNESCO dosyalar› •KTB Köy Enstitüleri Albümü •Can DündarKöy Enstitüleri Belgeseli •Ahmet Gürel- Köy Enstitüleri Belgeseli •E⁄‹TDER Yay›nlar› •Köy Enstitüleri- MMustafa Gazalc›
Büyük Yap›tlar›m›z Konur Ertop
Muzaffer
Buyrukçu ile Yazarlar Dünyas›nda Gezintiler Muzaffer Buyrukçu 1950’lerin ikinci yar›s›nda küçük insanlar›n yaflam›na tan›kl›k eden öyküleriyle tan›nd›. Kufla¤›n›n baflka öykücüleri d›fl gerçe¤in örttü¤ü yaflam alan›n›, varolufl sorunlar›n› araflt›rmaya koyulmuflken o, Balkan göçmeni ailesinin yaflant›s›n›, ‹stanbul’da çocuklu¤unun geçti¤i Yenikap›-Kumkap› çevresini, Tafll›tarla’daki gecekondu insanlar›n›, s›k›nt›lar›n› kendisinin de çekti¤i küçük memurlar›, umut k›r›kl›klar›n› anlatt›. Sokaktaki adam›n günlük yaflam›n› yans›tan yap›t›na çok geçmeden kiflilerinin art›k iç dünyas›n› çözümlemeye yönelik yeni ürünler eklendi. Çal›flmalar›n› ayr›nt›lar›n genifl yer tuttu¤u romanlar zenginlefltirirken kahramanlar›n›n cinsel yaflamlar›n› öne ç›kard›¤› da gözledi.
61
BD A⁄USTOS 2013
Çocukluk, ilk gençlik dönemlerin-
de elveriflsiz koflullar›n onu oradan oraya savurdu¤unu aktar›r an›lar›nda. Babas›n›n kap›c›l›k yapt›¤› Son Telgraf gazetesine gidip gelirken yeni bir dünyaya ad›m atm›fl, kendisini yaz› yazman›n gizemine kapt›rm›flt›. ‹lk öyküsünü 15 yafl›ndayken yay›mlam›fl, çok genç yaflta art arda iki fliir kitab›na imzas›n› atm›flt›. Deneyimli yaz› ustas› Nizamettin Nazif’in ona söyledi¤i “Okumadan yazmak, marifet!” sözü kula¤›na küpe olmufl, görüp yaflad›klar›n›n yan› s›ra okuyup ö¤rendiklerinin de yazd›klar›n› beslemesi gerekti¤ini ö¤renmifl oldu. Askerlik dönüflü art›k Toprak Mahsulleri Ofisi’nde memurdu: En önemli yap›tlar› yutarcas›na okuyor, en önemli yazarlarla arkadafll›k ediyordu. Öyküleri
62
Yüzlerce saat boyunca anlat›lanlar›n, uzay›p giden sözlerin gerçektekine t›pat›p uydu¤unu, o toplant›lara kat›lanlar aras›nda yads›yan ç›kmam›flt›r. dönemin belli bafll› dergilerinde yay›mlan›yordu. Kitaplar› bas›l›yor, ödüller al›yordu… Kaleminden ç›kan en ilginç ürünler aras›nda meslekdafllar›n›n dünyas›n› konu edinen “günlük”leri yer al›r. O sayfalarda Orhan Kemal’den Edip Cansever’e, Burhan Günel’den Cemal Süreya’ya kadar pek çok yazar görülür. Günlükler çeyrek yüzy›l›n aynas›d›r. ‹stanbul’daki eski Bab›ali’de, Beyo¤lu’nda, Ankara’daki yay›nevlerinde, içkievlerinde, dost konutlar›nda bir araya gelen en ünlü yazarlar söyleflir, tart›fl›r, flakalafl›rlar. Renkli kiflilikler en çarp›c› yönleriyle çizilirken konuflmalar tam da o kiflilerin anlat›m özellikleriyle aktar›l›r. Yüzlerce saat boyunca anlat›lanlar›n, uzay›p giden sözlerin gerçektekine t›pat›p uydu¤unu, o toplant›lara kat›lanlar aras›nda yads›yan ç›kmam›flt›r.
BD A⁄USTOS 2013
Buyrukçu’nun düfllerini anlatt›¤›
yaz›lar› da vard›r. O sayfalarda yine yazar dostlar› büyülü gerçekçi bir anlat›mla canland›r›l›r. Örne¤in günlü¤ünde Buyrukçu, yurt d›fl›nda ölen Orhan Kemal’in Ca¤alo¤lu’ndaki cenaze törenini, duydu¤u büyük ac›y› konu edinir. Büyük romanc›n›n ölümünden on y›l sonra, Buyrukçu’nun aktard›¤› düflü, günlü¤ün en ilginç bölümlerinden birini oluflturur: “Düflümde Orhan Kemal’leydim. Orhan Kemal ölmüfltü. Zar gibi bir pelür k⤛d›na bas›lan defin ruhsat› cebimdeydi. Efli Nuriye Ö¤ütçü, ölmeden önceki son dakikalar›n› anlat›yordu bana heyecans›z bir sesle. O s›rada Orhan Kemal belirdi eflikte ve yüzünü buruflturdu: 'Romanc› kar›s› öyle mi anlat›r yahu? Sesini biraz ›slatacaks›n, ac›kl› olacak.' Ve ölüme yaklaflt›¤› saniyelerle ölüm sahnesini sergilemeye koyuldu." Buyrukçu edebiyatla iliflkisi konusunda flu ayr›nt›y› aktarm›flt›: "Kendimi edebiyata adad›m; edebiyata kar›flt›m, bir gövde, bir ruh oldum. Yaflam›m edebiyatla anlaml›, edebiyatla güzeldir. Edebiyats›z bir dünya, edebiyat›n önemsenmedi¤i bir evren yaflan›l›r gibi de¤ildir." Günlükte tam da bu yaklafl›m gözlenir. Günlük ciltlerinden derlenmifl
genifl bir seçki, "Dünden Bugüne" bafll›¤›yla yay›mlanm›flt›r. Günlük sayfalar›nda yazar›n, yak›n çevrelerinde bulundu¤u meslekdafllar›n› sevgiyle kucaklad›¤› görülür: "‹çtenli¤in, dostlu¤un ve özverinin simgesi, beni yazarl›¤a ›s›nd›ran, o dünyadaki bin bir kap›y›, o kap›lar› açacak anahtarlar› gösteren Hüsamettin Bozok..." Cemal Süreya’ya çok içten, çok derin sevgi besledi¤i gözlenir:
Buyrukçu, Cemal Süreya ile Y›pratan sa¤l›k sorunlar›, aile sorunlar› içindeki ozan, ölümünden yaln›zca bir gün önce Gazeteciler Cemiyeti’nin lokalinde Buyrukçu’yla bir aradad›r: " 'Sen merak etme, ben bu durumu da atlat›r›m." 'Ya atlatamazsan? Ya ölürsen?' dedim, boynuna sar›ld›m. 'Ne olur, yapma öyle bir fley!' 'Yapmam! Seni yaln›z b›rakmam!' dedi. 'Biz kardefliz, arkadafl›z. Türk edebiyat›nda ilk kez bir Bakan› düel63
BD A⁄USTOS 2013
loya ça¤›r›r gibi intihara ça¤›r›p hayatlar›n› ortaya koyan insanlar›z.' Gözleri doldu. 'Ölme!' dedim. 'Ölmeyece¤im. Altm›fl dört yafl›na kadar yaflayaca¤›m.. Daha befl y›l›m var' " dedi. An›msanaca¤› gibi, intihara ça¤r› olay›yla ilgili Süreya’n›n bir fliiri de vard›r: TURGUT ÖZAL'A ‹NT‹HAR ÇA⁄RISI
Sizi de kendi özel s›k›nt›lar›n›zdan Kurtarmak için Arkadafl›m Muzaffer Buyrukçu’yla Bir önerimiz var: ‹ntihar etmelisiniz! Ben ve Buyrukçu bu konuda Dostça omuz veriyoruz size. Gelin, halk›n önünde, Üçümüz birlikte intihar edelim. Yer: Kad›köy eski iskelesinin önü, Günü ve saati siz saptay›n. Ülkemiz sizden kurtulsun, Biz de bir ifle yaram›fl olal›m.
Günlük yazar›, tan›d›klar›n›n en çok dikkati çeken özelliklerini s›ralar: ‹smet Zeki Eyubo¤lu: “Müthifl çal›fl›yor… Kapan›yor eve, aç›yor rak›s›n›, yaz›yor babam yaz›yor. (…) Ciddi adamd›r. Ödünsüzdür, geçimsizdir, aksidir ama dürüsttür.” Mehmet Kemal: “Ak düflmüfl saçlar›, k›rç›l sihirbaz sakal›, giyimindeki bürokrat zevkiyle dikiliverirdi karfl›ma bakars›n›z. (…) Türkiye’nin bugünkü durumunun gerçekçi bir panoramas›n› çizmeli, politikac›lar› 64
elefltirmeli, gelecekte ortaya ç›kacak sorunlar›n ve düzende baflgösterecek çatlakl›klar›n, do¤umlar›n, yeni bir kimli¤e dönüflme sanc›lar›n›n nedenlerini ve manzaray› umumiyeyi belirtmeliydi. Gençlik ve olgunluk y›llar›n› arma¤an etti¤i Ankara’n›n öyküsünü dinlemeliydim.' ” Metin Alt›ok: “ ‘Kendini ö¤ren ve kendini yeniden yarat!’ dercesine ruhun haritas›n› engebeleriyle, düzlükleriyle çiziyordu. De¤ifltiriyordu. ‹mgeleri, benzetmeleri çarp›c›yd›, etkileyiciydi. (…) Beni bana anlatt›¤› için hayranl›ktan öte bir sevgiyle ba¤land›¤›m bir flairdi. ” Sivas’ta yak›larak öldürülen oza-
n›n, geçmiflte, Buyrukçu’ya insan yakma konusunda söyledikleri çok düflündürücüdür: “Beni ürküten ölümlerin bafl›nda yak›larak öldürülmek gelir." dedi Metin Alt›ok. "Alevlerin her yan›n› sard›¤›n› ve etini yak›p kavurdu¤unu duyuyorsun her an, hem de çok yo¤un olarak duyuyorsun, eriyorsun, tükeniyorsun, i¤renç kokular sal›yorsun her yana ve hiç iflitilmemifl 盤l›klar at›yorsun. Yok oluflunun son tepkisi.(Bir sigara yakt› gene) Bruno’yu da öyle öldürdüler.” Edebiyatç›lar aras›nda tart›flmalar, çat›flmalar, çekiflmeler eksik olmaz. Böyle bir tart›flma Cemal Süreya ile Can Yücel aras›nda yaflanm›flt›r: “ “‹kinci Yeni benim fliirimle bafllad› ama ‹kinci Yeni’nin bir manifestosu yoktur.’ dedi Cemal Süreya. ‘Kendisi olmayan›n manifestosu olur mu?' dedi Can Yücel.
BD A⁄USTOS 2013
'Serserileflme!' dedi Cemal Süreya. 'Eski Darphane müdürü benim dilimle konufluyor.' Cemal Süreya’n›n yüzü karard›. 'Ben Darphaneden belki alt›n tozu bulaflm›flt›r diye paçalar›m› silkerek ç›kt›m, beni uzaklaflt›ran kuyumculard› Darphaneden… Ben senin gibi bakan o¤lu de¤ilim.' (…) Bir ara 'Aptal, budala, geri zekâl›, serseri, sarhofl, de¤ersiz, tafllamac›, Eflref mukallidi, Apollinaire kopyas›…' gibi sözler uçufltu bofllukta. Derken utand›lar, kucaklaflt›lar, birbirlerinin ellerini öptüler, bar›flt›lar. Coflkuyla bardaklar›m›z› kald›rd›k. Bu durumu kutlad›k.' " Günlük yazar›n›n yaflad›¤› günlerle ilgili önemli tan›kl›klar› vard›r: O s›rada Paris’te bulunan Abdi ‹pekçi’ nin öldürülece¤ini ve ‹stanbul’a dönmemesi gerekti¤ini söylemiflti Yaflar Kemal. (Çünkü Paris’e gelmeden önce Abdi ‹pekçi’nin odas›na TNT patlay›c›s› konmufltu.) Abdi ‹pekçi gülümsemifl, ‘Nas›l olsa ölece¤im, flöyle ya da böyle ne farkeder. Yaln›z, kifli görevini yaparken korku engel olmamal›’ demiflti.” ‹stanbul’un kendi tan›k oldu¤u geçmifliyle sonraki dönemlerini karfl›laflt›r›r: "Türk’ün, Ermeni’nin, Rum’un birlikte dostça yaflad›¤›, befl vakit ezan okundu¤u, kimbilir kaç vakit çan seslerinin ortal›¤› inletti¤i, Türkçe, Ermenice, Rumca konufluldu¤u,
Muzaffer Buyrukçu dostlar›yla
"...Bizim Ankara’m›z öldü, öldürüldü, flimdi sizin Ankara’n›z sahnede. Ama ben sizin Ankara’n›z› sevmiyorum. Yabanc›y›m ona. (...) diye konuflur. yoksullar›n ve orta hallilerin semti, eski meyhaneler, meyhaneciler bölgesi Büyük Langa…" "‹stanbul bana karanl›k, so¤uk, bitkin, çaptan düflmüfl göründü, hofllanmad›m." Bu karfl›laflt›rma baflkent için de böyledir. Ankara’n›n eski y›llar›n› yaflam›fl, o dönemi özlemle anan day›s›, "Bizim Ankara’m›z öldü, öldürüldü, flimdi sizin Ankara’n›z sahnede. Ama ben sizin Ankara’n›z› sevmiyo65
BD A⁄USTOS 2013
rum. Yabanc›y›m ona. Pis, kirli, beton, görgüsüz, kara cahil..." diye konuflur. Özelefltirisini dile getirmekten çe-
kinmeyen günlük yazar›, pek çok meslekdafl›n›n yaflad›klar›n› da dile getirmifl olmaktad›r: "‹nsanl›¤a bir fleyler sunmak, maddi ve manevi yönden ödüllendirilmek, ilgileri hep diri tutmak… Güzel de becerememifltim; bu kofludan çekilmem ya da ifli oluruna b›rakmam gerekirdi. Ama içimdeki 盤l›klar, umut ›fl›klar› rahat vermiyordu ki…" 'Devam et, zor da olsa bir gün yazaca¤›n bir kitapla dile¤in gerçekleflecektir' diyorlard›. Kand›r›yorlard› beni, inand›r›yorlard› ve… Hastal›k gibi bir fley bu ünlenmek iste¤i." 1971’de günlük sayfalar›na yazd›klar›, daha sonraki olumsuz geliflmelerin habercisidir: "27 May›s’tan sonra bafllayan ‘ilerleme, bireyi insanlaflt›rma, kültür yönünden büyütme, zenginlefltirme’ at›l›m›n› içeren bir umudum vard›. Ama ‘devrilenler’ yeniden iktidara
geçince, deviren nedenlerden daha ço¤unu yürürlü¤e koymaya bafllay›nca ve her fleye aç, e¤itimsiz, karacahil kitlelere sanat›n, edebiyat›n insan ahlâk›n› ve zihnini bozan çirkin bir u¤rafl oldu¤unu, para kazanman›n, mal mülk edinmenin en üstün de¤er say›ld›¤›n› kabul ettirince, toplumda ters yönlere gitme, yanl›fl› benimseme e¤ilimi bafllam›flt›. Ve o gidifl h›zlanm›flt›. "Sungu Çapan: ‘Sa¤ gene egemen oldu.' '1950’den beri egemendi zaten.' dedim. 'Sol ne vakit iktidar oldu ki?' 'Olmad› ama sa¤ böylesine a¤›rl›¤›n› koymam›flt› her fleye.' dedi Cengiz Tuncer. 'Bilinçlendiler ve örgütlendiler...' dedim. 'Ayn› zamanda da ekonomik yönden çok güçlendiler.' dedi Cengiz Tuncer.” Günlükler bir yazar›n kiflisel dünyas›n› içtenlikle yans›t›rken yaz› dünyas›n›n, ülke gerçeklerinin ayr›nt›l› bir görüntüsünü sergilemektedir. • konurertop@butundunya.com.tr
ORMANDAK‹ DALGIÇ California ‹tfaiyesi yetkilileri, bir orman
yang›n›ndan sonra orman›n içinde yanm›fl bir bal›kadam cesedi bulmufllard›. Dalg›ç giysisi, snorkeli, oksijen tüpü ve paletleriyle tam donan›ml› bir dalg›c›n cesediydi bu. Yetkilileri çok flafl›rtan bu durumu polis, uzun araflt›rmalardan sonra çözümledi. O gün dalg›ç, ormana yirmi kilometre uzakl›ktaki bir koyda dal›fl yapm›flt›. Ormanda yang›n ç›k›nca itfaiye helikopterleri, dalg›c›n o saatlerde dal›fl yapt›¤› yerde yang›n›n söndürülmesinde kullan›lmak üzere tonlarla deniz suyu çekmifllerdi. Helikopterlerden birinin deposuna denizden su çekilirken dalg›ç da deniz suyuyla birlikte çekilmifl ve sonra metrelerce yükseklikten orman yang›n›n içine b›rak›lm›flt›. 66
Belgeselcinin Gözüyle
BD TEMMUZ 2013
Çetin ‹mir
Pîrî Reis ve Haritas›’n›n Y›l›
500
Pîrî Reis (1465-70, Gelibolu - 1554, Kahire), TürkOsmanl› denizci ve kartograf›. As›l ad› Muhyiddin Pîrî Bey'dir. Künyesi Ahmet ibn-i el-Hac Mehmet El Karamani'dir. Amerika'y› da gösteren Dünya haritalar› ve Kitab-› Bahriye adl› denizcilik kitab›yla tan›nm›flt›r.
BD A⁄USTOS 2013
K
aramanl› bir ailenin çocu¤u olan Ahmet Muhyiddin Pîrî'nin ailesi Fatih Sultan Mehmed devrinde padiflah›n emri ile Karaman’dan ‹stanbul'a göç ettirilen ailelerdendir. Aile bir süre ‹stanbul'da yaflam›fl, sonra Gelibolu'ya göç etmifltir. Pîrî Reis'in babas› Karamanl› Hac› Mehmet, amcas› ise ünlü denizci Kemal Reis'tir.
flen II. Beyazid'in Akdeniz'de korsanl›k yapan denizcileri Osmanl› donanmas›na kat›lmaya ça¤›rmas› üzerine 1494'te amcas› ile birlikte ‹stanbul'da padiflah›n huzuruna ç›kt› ve birlikte donanman›n resmi hizmetine girdiler. Pîrî Reis, Osmanl› Donanmas›'n›n Venedik Donanmas›'na karfl› sa¤lamaya çal›flt›¤› deniz kontrolü mücadelesinde Osmanl› donanmas›nda gemi komutan› olarak yer ald›, böylece ilk kez savafl kaptan› oldu. Yapt›¤› baflar›l› savafllar›n sonucunda Venedikliler bar›fl istediler ve iki devlet aras›nda bir bar›fl anlaflmas› yap›ld›. Pîrî Reis, 1495-1510 y›llar›nda ‹nebaht›, Moton, Koron, Navarin, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde görev ald›. Akdeniz'de yapt›¤› seyirler s›raOsmanl› Kad›rgas›
Piri Reis Pîrî denizcili¤e amcas› Kemal Reis'in yan›nda bafllad›; 1487-1493 y›llar› aras›nda birlikte Akdeniz'de korsanl›k yapt›lar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa k›y›lar›na yap›lan ak›nlara kat›ld›lar. 1486'da Endülüs'te Müslümanlar›n hâkimiyetindeki son flehir olan G›rnata'da katliama u¤rayan Müslümanlar, Osmanl› Devleti'nden yard›m isteyince o y›llarda deniz afl›r› sefere ç›kacak donanmas› bulunmayan Osmanl› Devleti, Kemal Reis'i Osmanl› Bayra¤› alt›nda ‹spanya'ya gönderdi. Bu sefere kat›lan Pîrî Reis, amcas› ile birlikte müslümanlar› ‹spanya'dan Kuzey Afrika'ya tafl›d›. Venedik üzerine sefer haz›rl›¤›na giri68
BD A⁄USTOS 2013
dünya haritas›n› çizdi. Atlas Okyanusu, ‹ber Yar›madas›, Afrika'n›n bat›s› ile yenidünya Amerika'n›n do¤u k›y›lar›n› kapsayan üçte birlik parça, bu haritan›n günümüzde elde bulunan bölümüdür. Bu haritay› dünya ölçe¤inde önemli k›lan, günümüze kalmam›fl olan, Kristof Kolomb'un Amerika haritas›ndaki bilgileri içeriyor olmas› rivayetidir. Barbaros Kardefller, 1515 y›l›nda dünyan›n en büyük deniz güçlerinden birisini oluflturmufl ve Kuzey Afrika' da fetihler yapm›fllard›. Pîrî Reis, Oruç Reis'in Kitab-i Bahriye Rodos kaptanlar›ndan birisi olarak hediye sunmak s›nda gördü¤ü yerleri ve yaflad›¤› olay- üzere yard›m›n› bekledikleri Yavuz lar›, daha sonra Kitab-› Bahriye ad›yla Sultan Selim'e gönderildi¤inde, Yadünya denizcili¤inin de ilk k›lavuz vuz'un yard›m olarak verdi¤i iki savafl kitab› olma özelli¤ini tafl›yacak olan gemisi ile geri döndü. Pîrî Reis, 15161517 y›llar›nda ‹stanbul'a geldi¤inde kitab›n›n tasla¤› olarak kaydetti. tekrar Osmanl› donanmas›n›n hizmeîrî Reis, 1511'de amcas›n›n tine girdi; Derya Beyi (Deniz Albay›) bir deniz kazas›nda ölümün- rütbesini ald› ve M›s›r seferine gemi den sonra Gelibolu'ya yerlefl- komutan› olarak kat›ld›. Donanman›n ti. Barbaros Kardefller'in ida- bir k›sm› ile Kahire'ye geçip Nil ›rmaresi alt›ndaki donanmada kuzeni Mu- ¤›n› çizme f›rsat› buldu. Pîrî Reis, ‹skenderiye'nin ele gehiddin Reis ile Akdeniz'de baz› seferlere ç›kt›ysa da daha çok Gelibolu'da çirilmesinde gösterdi¤i baflar›lar ile kal›p haritalar› ve kitab› üzerinde ça- padiflah›n övgüsünü kazand› ve sefer l›flt›. Bu haritalardan ve kendi gözlem- s›ras›nda haritas›n› padiflaha sundu. lerinden yararlanarak 1513 tarihli ilk Günümüzde bu haritan›n bir parças›
P
69
BD A⁄USTOS 2013
Piri Reis Haritas› 70
BD A⁄USTOS 2013
mevcuttur, di¤er parças› kay›pt›r. Padiflah dünya haritas›na bakm›fl ve "Dünya ne kadar küçük" demifltir. Sonra da, haritay› ikiye bölmüfl ve "biz do¤u taraf›n› elimizde tutaca¤›z" demifltir. Padiflah, daha sonra 1929'da bulunacak olan di¤er yar›y› atm›flt›r. Baz› kaynaklarca, günümüzde bulunamam›fl olan do¤u yar›s›n›, Hint Okyanusu' nun ve onun Baharat yolunun kontrolünü ele geçirmek için Padiflah›n yapaca¤› olas› bir sefer için kullanmak istedi¤i bile iddia edilmektedir. Pîrî Reis seferden sonra, tuttu¤u notlardan Bahriye için bir kitap yapmak amac›yla Gelibolu'ya döndü. Derledi¤i denizcilik notlar›n› bir Denizcilik Kitab› (Seyir K›lavuzu) olan Kitab-› Bahriye'de bir araya getirdi.
K
anuni Sultan Süleyman'›n dönemi, büyük fetihler dönemiydi. Pîrî Reis, 1523' deki Rodos seferi s›ras›nda da Osmanl› Donanmas›'na kat›ld›. 1524'de M›s›r seyrinde k›lavuzlu¤unu yapt›¤› sadrazam Pargal› Damat ‹brahim Pafla'n›n takdiri ve deste¤ini kazan›nca, 1525'da gözden geçirdi¤i Kitab› Bahriye'sini ‹brahim Pafla arac›l›¤›yla Kanuni'ye sundu.
Piri Reis Nil Haritas› Pîrî Reis'in 1526'ya kadar olan yaflam›, Kitab-› Bahriye'den izlenebilir. Pîrî Reis 1528'de, ilkinden daha içerikli ikinci dünya haritas›n› çizdi. 1533 y›l›nda Barbaros Hayrettin Pafla kaptan-› derya olunca Pîrî Reis de Derya Sancak Beyi (Tümamiral) unvan›n› ald›. Sonraki y›llarda, güney sular›nda devlet için çal›flt›. Barbaros'un 1546'da ölümünün ard›ndan M›s›r Kaptanl›¤› (Hint Denizleri Kaptanl›¤› da denilirdi) yapt›, Umman Denizi, K›z›l Deniz ve Basra Körfezi'ndeki deniz görevlerinde yaflland›. Osmanl› donanmas›nda yapt›¤› son görev ida71
BD A⁄USTOS 2013
Piri Reis, Avrupa ve Akdeniz haritas› m›yla sonuçlanan M›s›r Kaptanl›¤› oldu. ‹DAMI M›s›r Kaptan› Pîrî Reis 1552'de Umman ve Basra üzerine 30 gemiyle ç›kt›¤› seferde, Hürmüz Kalesi'ni kuflatm›flt›. Portekizlilerden ald›¤› haraç karfl›l›¤› kuflatmay› kald›rd› ve donanmas›yla Basra'ya döndü. Tamire muhtaç donanmay› orada b›rak›p ganimet yüklü üç gemi ile M›s›r'a döndü. Donanmay› Basra'da b›rakmas› kusur say›ld›¤› için M›s›r'da hapsedildi. Basra valisi Kubat Pafla'ya ganimetten istedi¤i harac› vermemesi, M›s›r Beylerbeyi Mehmet Pafla'n›n politik h›rs› yüzünden hakk›nda padiflaha olumsuz rapor verildi ve dönemin padiflah› Kanuni Sultan Süleyman'›n ferman› üzerine 1554'te boynu vurularak idam edildi. ‹dam edildi¤inde 80 yafl›n›n 72
üzerinde olan Pîrî Reis'in terekesine devletçe el konuldu. PÎRÎ RE‹S HAR‹TASININ SIRRI Harita 1513’te Avrupal›lar›n sahip oldu¤undan çok daha fazla detay içeriyor. Öyle ki Pizarro henüz Peru’yu keflfetmemifl olmas›na ra¤men Pîrî Reis Ant Da¤lar›’n› nas›l biliyordu? Pîrî Reis’in haritalar›n›n 1513 tarihinde çizildi¤i düflünülürse, koordinat çizgilerinden, topografik detaylara kadar birçok s›ra d›fl› bilgiye sahip. Hicri takvime göre 919, miladi takvime göre ise 1513 y›l›nda Osmanl› Amirali Pîrî Reis taraf›ndan çizilmifltir ve ‹stanbul’da Topkap› Saray›'nda muhafaza edilmektedir. Pîrî Reis’in haritalar›, tarihi eser ve en eski haritalar olmalar›n›n yan› s›ra baz› ilginç nitelikler de tafl›yor. Günümüzde koordinatlar› belirlemek için kulland›¤›m›z enlem ve boy-
BD A⁄USTOS 2013
lam çizgileri paralel ve meridyenler olarak da biliniyor. Meridyenler iki kutupta birlefliyor. Oysa Pîrî Reis’in haritalar›nda enlem ve boylam çizgileri yerine, istikamet aç›lar›yla kilit noktalarda birleflen farkl› çizgiler kullan›lm›fl. Bu çizgiler “Enerji Izgaralar›” olarak adland›r›l›yor. Yani çizgilerin birleflti¤i kilit noktalar, dünyan›n belirli enerji merkezlerini simgeliyor. Bugün Topkap› Saray›’nda sergilenen harita 20’inci yüzy›la kadar kay›pt›. Tarihsel öneminin yan› s›ra, 1500’lerde hiçbir Avrupal›n›n bilmedi¤i detaylar› içeriyor. KUfiKU UYANDIRAN SORULAR Harita 1513’te Avrupal›lar›n sahip oldu¤undan çok daha fazla bilgiye sahip. Öyle ki Pizarro henüz Peru’yu
keflfetmemifl olmas›na ra¤men Pîrî Reis Ant Da¤lar›’n› nas›l biliyordu? Güney Amerika k›y›lar›, 16’›nc› yüzy›lda çizilen bir harita için oldukça detayl›. Akla gelen soru, acaba haritaya 1513’te baflland› da daha sonra m› tamamland›? Acaba harita daha sonra kopyaland› ve tarihi yanl›fl m› yaz›ld›? Mademki haritan›n kayna¤› eski veya dünya d›fl› uygarl›klar, o halde neden baz› yerleri çok detayl› ve baz› yerleri çok ilkel görünüyor? Özetle, Pîrî Reis’in haritalar›n›n 1513 tarihinde çizildi¤i düflünülürse, koordinat çizgilerinden, topografik detaylara kadar birçok s›ra d›fl› bilgiye sahip oldu¤u bir gerçek. Harita bilimcilerinin en çok merak etti¤i konu bu.• cetinimir@butundunya.com.tr
Bir Deney (Prof. Dr. Mustafa Dilber'in ders notlar›ndan...) Lofl bir odada, güneflin girdi¤i bir pencerenin önüne dar bo¤azl›, t›pas›z bir flifleyi, taban› pencereye do¤ru, yatay pozisyonda yerlefltirin. fiiflenin içine alt› adet ar›, 6 adet de sinek koyun. Ve dikkatlice izleyin: Ar›lar›n tümü, güneflin geldi¤i cam tabandan d›flar› ç›kmak için yorgunluk ya da açl›ktan ölene dek çabalayacaklard›r. Ak›ll› ar›lar, ak›llar›n› kullan›p, kapal› bir yerden ç›k›fl›n, ›fl›¤›n geldi¤i yönde olaca¤›n› düflünürler ve bu düflünüfllerinin çözümsüzlü¤üne saplan›rlar. Sinekler ise, hiçbir fley düflünmeksizin, ç›lg›ncas›na sa¤a sola sald›r›rlar ve deneme yan›lma yöntemiyle sonunda, fliflenin dar bo¤az›ndan d›flar› ç›kmay› baflar›rlar. fiimdi de, deneyimizden ne ö¤rendi¤imize bakal›m: Ak›l, mant›k ve bilgi al›fl›lmad›k sorunlar› çözmeye her zaman yetmemektedir. E¤itim ve deneyim, kimi zaman, özellikle yarat›c› çözümler gerekti¤inde, yeterli olmak bir yana, hatta engelleyici bile olabilmektedir. Geleneksel e¤itim programlar›, gençlere "çiçek yetifltirmeyi" ö¤retmek yerine onlara, "kesilmifl" ya da "yapay çiçekler vermekte", onlar›n beyinlerini "bilgilerle doldurulacak depolar" olarak görmektedir. Oysa bir e¤itim program›n›n amac›, beyinleri kullanmay› ö¤retmek olmal›d›r. Gönderi: SABAHAT ÖNEN 73
Haz›rlayan: B‹RSEN ERKUTUN
6- Mustafa Kemal başkanlığında 4 Eylül 1919 tarihinde toplanan milli kongre hangisidir? a-Sivas b-İzmir c-Erzurum d-Maraş 1- Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en yetkili devlet görevlisi hangisidir? a-Kad b-Sadrazam c-Kazasker d-Nazır 2- Eski adı Tekfur Dağı olan ilimiz hangisidir? a-Tekirdağ b-Artvin c-Trabzon d-Edirne 3- “Yer Demir Gök Bakır” romanı ve “İnce Memed” serisi ile dünya çapında ün kazanan yazarımız kimdir? a-Orhan Veli Kanık b-Behçet Necatigil c-Necip Fazıl Kısakürek d-Yaşar Kemal 4- İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı hangi ülkede işletmeye açılmıştır? a-Türkiye b-Almanya c-İngiltere d-Fransa 5- Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın dizeleri hangi ozanımıza aittir? a-Karacaoğlan b-Aşık Veysel c-Köroğlu d-Pir Sultan 74
7- Meksika’nın resmi dili nedir? a-Almanca b-İspanyolca c-Fransızca d-Felemenkçe 8- Doktorların bir hastanın durumu ile ilgili görüş alışverişinde bulunmak için biraraya gelmelerine ne ad verilir? a-Paramedikal b-Enflamasyon c-Anestezi d-Konsültasyon 9- Erkeği doğum yapabilen tek hayvan türü hangisidir? a-Vatoz b-Timsah c-Denizatı d-Kene
12- Golden Gate Köprüsü hangi şehrin simgesidir? a-Londra b-San Francisco c-New York d-Oxford 13- Bir adı da Meşe Palamudu olan meşe ağacı meyvesi hangisidir? a-Keçiboynuzu b-Kestane c-Papaya d-Pelit 14- ‘Adolf Hitler’ hangi ülkede doğmuştur? a-Almanya b-Avusturya c-Polonya d-Fransa 15- Ölçüsü 360 derece olan açıya ne denir? a-Doğru açı b-Geniş açı c-Tam açı d-Tümler açı 16- Eski adı Dersim olan il hangisidir? a-Adana b-Muş c-Malatya d-Tunceli
10- Marmara Bölgesi’nin en büyük gölü hangisidir? a-İznik b-Eğridir c-Acıgöl d-Beyşehir
17- Roma’da zaferlerin simgesi, Apollon tarafından ise şairlerin simgesi kabul edilen ağaç türü hangisidir? a-Defne b-Gürgen c-Zeytin d-Mimoza
11- Türkiye’de seyahat acentalarının bağlı bulunmak zorunda oldukları birlik hangisidir? a-TDK b-RTÜK c-CMUK d-TÜRSAB
18- Ayastefanos antlaşması, Osmanlı ile hangi ülke arasında imzalanmıştır? a-İran b-Rusya c-Avusturya d-Yunanistan Yan›tlar: 151. sayfada
Y
Sporun Dünyas› Metin Gören
aln›zl›¤›n Hazin Öyküsü
A
Alfredo Sanchez, Peru'nun baflkenti Lima'
n›n arka sokaklar›ndan birinde, ülkesinde üretilen ucuz flaraplardan birini yudumluyordu. Keyif almad›¤› belliydi. Sokaktan geçenlerin ilgisini çekmiyordu, yafll› adam. Alkol limitini çoktan aflt›¤›ndan ne söyledi¤i anlafl›lmaz hale gelmiflti. 75
BD A⁄USTOS 2013
Alfredo Sanchez, yaflam›n›n ömür törpüleyen son günlerini, sefil bir hayat›n koynunda geçiriyordu sanki. (Tümce; Uruguayl› Spor Yazar›-Roberto Sergio Alvero'nun 1996 y›l›nda ‹talya'n›n La Gazzetta dello Sport Gazetesinde yay›mlanan yaz›s›ndan al›nt›d›r.) ''
K
Darbeci generallerin yönetime el koydu¤u Arjantin’de bir tek hedef vard›; Dünya Kupas›n› kazanmak ve ihtilalin kanl› görüntülerini flampiyonlukla unutturabilmek.
Kimdi bu Alfredo Sanchez? Güney Amerika'n›n az geliflmifl ülkelerinden Peru'nun ekonomik dar bo¤az›nda, flarap flifleleriyle dost olacak denli hayata küskün birisi miydi? Kuflkusuz bir derdi vard› ve belki de bir bedel ödüyordu birilerine karfl›. Bu ülkesi olabilirdi, ailesi ya da çok sevdi¤i biri olabilirdi. fiarap alabilecek paras›n›n bile olmad›¤› yaflam›n›n sefilli¤inden, bu bunal›m girdab›ndan nas›l kurtulacakt›? Sanchez'in belli ki efli, dostu, bir yak›n›, yard›m elini uzatacak tan›d›¤› Arjantin’de 1976 y›l›nda yap›lan darbenin bir devlet yetkilisi de yoktu. lideri, Geneal Jorge Videla Bir zamanlar vard› ama, Alfredo Sanchez Peru yasalar›n›n, da... Darbeci generallerin yönetime ''Devletin varl›¤›n› kullanarak ç›kar sa¤- el koydu¤u Arjantin’de bir tek hedef lamak'' fasl›ndan yarg›lanm›fl, tüm vard›; Dünya Kupas›n› kazanmak ve varl›¤›na el konulmufl, futbol örgütün- ihtilalin kanl› görüntülerini flampiyondeki görevinden kap› d›flar› edilmiflti. lukla unutturabilmek. Dönemin büyük Alfredo Sanchez'in öyküsü 1978 y›ld›zlar›ndan oluflan Arjantin Milli y›l›nda Arjantin’de düzenlenen Dünya Tak›m› Ardiles'in sihirli oyunu ve Kupas› s›ras›nda bafllam›flt›. Peru Milli Kempes'in harika golleriyle ad›m ad›m Tak›m›n›n iki numaral› yetkilisi tak›- finale gidiyordu. Olay bir yere geldi, t›kand›... Futm›n bafl›nda Buenos Aires’e ayak bast›¤›nda, daha sonra bafl›na geleceklerin bolun kara giysili flike canavarlar›, kuflkusuz ay›rd›nda de¤ildi, olamazd› faflist yönetim ad›na kurbanlar›n› ara76
BD A⁄USTOS 2013
maya bafllad› ve buldu. Hollanda milli tak›m›n›n karfl›s›na ç›kabilmek için ev sahibi Arjantin’in, Peru milli tak›m›n› alt› farkla yenmesi gerekiyordu. Sorun, sekiz milyon dolar, onsekiz son model araba ve Peru futbol tak›m› kafilesinde bulunan 46 kifliye verilmek üzere haz›rlanan deniz konutlar›n›n tapular› ile göz kamaflt›ran bir listeyle afl›lmak istendi. Böyle bir anlaflman›n yaln›zca as›ls›z bir iddia oldu¤unu söyleyenler de vard›. Arjantin Milli Tak›m›n›n alt› farkl› galibiyeti, final karfl›laflmas› için raki-
Bence goller on ya da üzerinde olmal›yd›.''
P
Hollanda’n›n dünya çap›ndaki y›ld›z› Johan Cruyff bini bekleyen Hollanda Milli Tak›m› kamp›nda üzüntüyle izlendi. Gazetecilere aç›klama yaparken Hollanda'n›n dünya çap›ndaki y›ld›z› kaptan Johan Cruyff’un dudaklar› titriyordu: ''Ben hayat›mda böyle bir maç izlemedim. Herfley Arjantinliler taraf›ndan kolayca elde edildi. Att›¤› golleri hiç sormay›n. Birfley daha eklemek zorunday›m. Arjantin Milli Tak›m›n›n forveti do¤rusu çok beceriksizdi. Bu maç alt› golle kapan›r m›?
Peru Milli Tak›m›n›n aç›k farkl› ye-
nilgisi, ülkede büyük gösterilerin yap›lmas›na, oyuncular›n vatan haini ilan edilmesine dek uzad›. Milli tak›m›n baz› oyuncular› ölüm korkusu nedeniyle baflka ülkelere göç etti. Ve dünyay› sarsan flike olay›n›n faturas›, devlet memuru Alfredo Sanchez'e kesildi. Futbol Federasyonu Baflkan› Hernandez Dias'›n, ''Benim bu çirkinliklerden haberim yok. Bu anlaflmay› Sanchez yapm›fl olabilir.'' tümcesi kendisini kurtaramad›, istifa etmek zorunda kald› ve daha sonra geçirdi¤i bir uçak kazas› sonucunda öldü.
Örgütsel suçun giderek küçülmesi, nüfuz sahibi insanlar›n, olaya kar›flm›fl ya da kar›flt›¤› iddia edilen oyuncular› ''olay d›fl›na '' tafl›malar›, Alfredo Sanchez'in zaten daralan savunma hakk›n› tamamen ortadan kald›rd›. Sanchez ülkesinin futbol lekesinin sorumlusu olarak, y›llarca d›flland›, ülke d›fl›na ç›kmas› yasakland›. Peru hükümet yetkilileri, siyasal güçlerini kullanmak ve flike kokan olay› halk›n beyninden silebilmek için, zavall› Sanchez'e ac›mad›. Ailesinin tüm yakarmalar› devletin keskin k›l›c›n› Peru Milli Tak›m›n›n bir dönem en yetkilisi olan adam›n üzerinden kald›rmad›. Daha ac› olan Sanchez'in çocuklar›n›n, çirkin politikac›lar›n 77
BD A⁄USTOS 2013
söylemlerini inand›r›c› bularak, babalar›n› hayat› boyunca affetmemeleriydi. Alfredo Sanchez ise ölümüne dek
yetkililere yönlendirdi¤i ancak bir türlü yan›t alamad›¤› soruyu, kendisine inanan yak›n arkadafl›na, ölümünden sonra mezar tafl›na vasiyeti gibi
yazd›rmas›n› istedi. Alfredo Sanchez, Peru'nun varofllar›nda, Garibanlar›n Mezarl›¤› diye an›lan bir yerde ebedi istirahat›na çekildi. Mezar tafl›ndaki yaz›, koca bir olayda savunmas›z kalan bir insan›n sanki suçsuzluk belgesiydi: ''Peki; para nerede?'' • metingoren@butundunya.com.tr
Özel Sorular - Özel Yan›tlar
•
•
Hava so¤uyunca cimriler ne yaparlar? Bir mumun çevresinde toplan›rlar.
“Anne, neden biz de herkes gibi çöp kutusu alm›yoruz?” “Sus, yeme¤e devam et.”
•
Hava daha da so¤ursa ne yaparlar? Mumu yakarlar.
“Baba, bu •adam niye z›playarak kofluyor?” ”Do¤ru dürüst niflan alsana o¤lum.”
•
“Ama anne ben Avustralya’ya gitmek istemiyorum!” “Kes sesini yüzmeye devam et!”
•
“Meyve paketleme servisindeki iflini niye kaybettin?” “E¤ri muzlar› çöpe att›¤›m için.”
•
Berber: “Buraya geldi¤inizde k›rm›z› bir eflarb›n›z var m›yd›?” Adam: “Hay›r.” Berber: “Demek ki g›rtla¤›n›z› kestim.” uça¤a ne der? • Yamyamlar Konserve
•
“Yaln›zca aptallar emin olur, ak›ll›lar her zaman kuflkucudur.” “Emin misin?” “Kesinlikle.” 78
“ Alo Alo Oras› KGB mi? Çocu¤un biri KGB’nin telefon numaras›n› bulmufltu. Hemen çevirdi: “Alo oras› KGB mi?” “Evet KGB.” Çocuk telefonu kapatt›. Sonra numaray› yeniden çevirdi: “Alo oras› KGB mi?” “Evet KGB.” Çocuk telefonu kapat›p tekrar çevirdi: “Alo oras› KGB mi?” Arkas›ndan omuzuna bir el dokundu: “Evet KGB.”
Mitolojiden Yans›yanlar
BD A⁄USTOS 2013
Haluk Erdemol
Helena-Paris
ve Truva Savafl› Geçen say›m›zda Truval› çoban Paris’in hakemlik yapt›¤› güzellik yar›flmas›ndan ve Afrodit’in Alt›n Elma’y› nas›l kazand›¤›ndan söz etmifltik.
aris Afrodit’in verdi¤i sözü tutmas›n› bekleyerek Sparta’ya gitti, ama hemen de¤il. Gerçek kimli¤inin ortaya ç›kmas›na neden olan bir olay onun Sparta’ ya bir çoban olarak de¤il, Truval› bir prens olarak gitmesini, yani gidiflinin resmi bir ziyaret olmas›n› sa¤lad›.
P
Afrodit Helen’i Paris’e tan›flt›r›yor (Angelica Kauffmann, 1741-1807)
BD A⁄USTOS 2013
ruva kral› Priamos ölü bildi¤i o¤lu Paris’in an›s›na her y›l yar›flmal› oyunlar düzenliyordu. fiampiyon olan yar›flmac›ya verilen ödül ise kraliyet sürülerinden seçilen bir bo¤ayd›. Paris’in Alt›n Elma ödülünü Afrodit’e verdi¤i y›l yap›lacak oyunlar›n ödülünü seçmek için Agelaus’un ah›rlar›na gelen görevliler Paris’in sevgili bo¤as›n› seçince Paris ilk kez oyunlara kat›lmaya ve böylece kendi bo¤as›n› ödül olarak geri kazanmaya karar verdi. Agelaus onu vazgeçirmeye çal›flt› ise de Paris karar›ndan dönmedi ve kat›ld›¤› her yar›flmay› peflpefle kazanarak dikkat çekti. Basit bir çobana yenilmeyi hazmedemeyen ve aralar›nda Paris’in kardeflleri Hector ve Deiphobus’un da bulundu¤u Truval› soylu gençler
T
onu öldürmek için pefline düfltüklerinde Paris oyun alan›n›n yan›nda bulunan ve kazananlara taç giydirme törenlerinin yap›ld›¤› Zeus Altar›’na s›¤›nd›. Bu kovalamacan›n kötü sonuçlanaca¤›n› sezen Agelaus hemen kral›n locas›na koflarak “Majesteleri,” diye hayk›rd›, “o genç sizin ölü bildi¤iniz o¤lunuzdur; iflte kan›t›.” Agelaus’un kan›t diye gösterdi¤i fley y›llard›r yan›nda tafl›d›¤› bir oyuncakt›. Bebek Paris’i Kazda¤›’na götürürken çocu¤un elinde buldu¤u ç›ng›rak. Kral hemen efli Hekabe’yi ça¤›rd›. Oyunca¤› tan›yan anne a¤lamaya bafllad›. Böylece çoban Paris Truva saray›na prens olarak geri döndü. fierefine flölenler düzenlendi. Fakat kâhinler öngörülerini hat›rlatt›lar Kral’a. Priamos “Böyle harika bir o¤ulu bir kez daha yitirmektense vars›n Truva çöksün,” diyerek Paris’i ba¤r›na bast›. ahat saray yaflam›na kolay al›flan Paris, Afrodit’in verdi¤i sözü hat›rlamakta gecikmedi. Evli olan kardeflleri ona bir gelin bulma aray›fllar›na girifltiklerinde Paris Afrodit’in kendisine bir gelin aday› önerdi¤ini ve onu getirmek için Sparta’ya gitmesi gerekti¤ini söyledi onlara. Emrine verilen gemiler ve refakatçilerle hemen yola koyuldu. Afrodit’in gönderdi¤i uygun rüzgârlarla k›sa
R
Paris Helen’i Sparta’dan götürüyor (Angelica Kauffmann) 80
3 5
4 7
6
3-Iphigenia’n›n kurban edilmesi (Jan Steen, 1626-1679) 4-Iphigenia’n›n kurban edilmesi (François Perrier, 1590-1650) 5-Iphigenia’n›n kurban edilmesi (Tiepolo, 1696-1770) 6-Iphigenia’n›n kurban edilmesi (Francesco Fontebasso, 17071769) 7-Iphigenia’n›n kurban edilmesi (Pompei’den villa freski, MS 1.yy) 81
BD A⁄USTOS 2013
sürede hedefine ulaflt› ve Kral Menelaus’un saray›nda Truva elçisi olarak karfl›land›. Menelaus dokuz gün süren flölenlerle onurland›rd› onu. Karfl›lama törenlerinden sonra Menelaus acil bir ifl için Girit’e gitti¤inde Paris’in Helena’y› Truva’ya götürmesi zor olmad›.
H
elena Truva’ya kendi iste¤iyle mi gitti, yoksa kaç›r›ld› m›? Destan yazarlar›n›n her iki olas›l›¤› da iflledikleri görülüyor. Fakat mitolojinin romantizmi a¤›r bas›yor ve Eros’un okunun Helena’y› Paris’e âfl›k ederek onu gönlünün götürdü¤ü yere do¤ru savurdu¤unu söylüyor bize. Zaten dokuz yafl›ndaki k›z› Hermione’yi ard›nda b›rak›p yabanc› bir erkekle kaçan Helena için Eros’un büyüsü alt›nda olmak daha akla yak›n geliyor. Paris ile Helena’n›n Truva’ya varmalar› kolay olmad›. Alt›n Elma’y› kendisine vermeyen Paris’e garez
besleyen Hera’n›n gönderdi¤i ters rüzgârlarla rotas›n› flafl›ran gemileri onlar› aylarca farkl› yerlerde dolaflt›rd›. Sonunda Truva’ya ulaflt›klar›nda herkes Helena’n›n ilahi güzelli¤ine hayran kald›. Priamos onu koruyup gözetece¤ine, asla geri göndermeyece¤ine yemin etti. Bu arada Sparta’ya dönen Menelaus eflinin kaç›r›ld›¤› önyarg›s›yla savafl 盤l›klar› at›yor ve Helena’n›n taliplerinin y›llar önce verdikleri sözü tutmalar› gerekti¤i ça¤r›s›n› yap›yordu. Hat›rlanaca¤› üzere Helena’n›n efli kim olursa olsun s›k›nt›l› bir durumda bütün talipler çiftin yard›m›na koflacaklar›na söz vermifllerdi.
A
ncak savafl için güç toplama anlam›na gelen bu ça¤r›y› yapmadan önce sorunu bar›flç›l yollardan çözmek için önce Truva’ya bir heyet gönderildi. Menelaus ve Odysseus’un önderli¤indeki heyet ret yan›t› ile Truva’dan eli bofl dönünce savafl ça¤r›s› yap›ld› ve Helena’n›n eski talipleri yeminlerini tutmak ad›na olanaklar› ölçüsünde asker ve gemi göndermeye bafllad›lar. Truva’ya yap›lacak seferin baflkomutan› Aka kral› Agamemnon olacakt›. Agamemnon Helena’n›n üvey k›zkardefli Klytemnestra ile evliydi. Yunan birleflik donanmas› Aulis liman›nda topland›. Sefere buradan yelken aç›lacakt›. Bütün haz›rl›klar tamamlanm›fl, ifl kuzeydo¤u rüzgârHelena ve Paris (Jacque Louis David, 1748-1825) 82
BD A⁄USTOS 2013
lar›n› beklemeye kalm›flt›. Fakat günler geçiyor, yelkenleri fliflirecek rüzgârlar gelmek bilmiyordu. Kâhinlere dan›fl›ld›. Onlara göre uygun rüzgârlar›n önünü kesen tanr›ça Artemis’ti. Çünkü Agamemnon vaktiyle avc›l›kta Artemis’ten bile üstün oldu¤unu söyleyerek böbürlenmifl ve Artemis de bu nedenle garez ba¤lam›flt› ona. Kâhinlerin bu garezden kurtulmak ve tanr›çan›n rüzgârlara yol vermesini sa¤lamak için yapt›klar› öneri ise bir baba için en ac› haberdi. Agamemnon’a k›z› ‹phigenia’y› kurban etmesi gerekti¤ini söylüyordu kâhinler. Agamemnon seçimini seferi iptal etmek yerine kâhinlerin sözünü yerine getirmekten yana yapt›. Efline haber göndererek k›z›n› Aulis’e göndermesini, bahane olarak da onu kahraman Akhilleus (Aflil) ile evlendirece¤ini söyledi. Annesi ‹phigenia’y› getirdi¤inde kurban suna¤› haz›rd›. Fakat son anda Artemis k›za ac›yarak onun yerine suna¤a bir geyik koydu ve kendi yan›na ald› ‹phigenia’y›. Uygun rüzgârlar esmeye bafllay›nca da bin kadar gemi Truva’ya do¤ru yelken açt›. öylece Homeros’un ‹liad (‹lyada) destan›nda son y›l›n› anlatt›¤›, dokuz y›l süren Truva kuflatmas› veya savafl› bafllad›. Yunan birleflik güçleri karfl›s›nda Truval›lar›n da destekçileri vard›. Akalar büyük bir bölümünü Tenedos (Bozcaada) adas›nda konuflland›rd›klar› donanmalar›yla Bo¤az giriflini kontrol alt›nda tutmalar›na ra¤men Truval›lar gerek Anadolu içlerinden
B
Helena (Evelyn de Morgan, 1855-1919)
gerekse Bo¤az’›n orta kesimi arac›l›¤›yla Avrupa yakas›ndan destek al›yorlard›. Savafl›n gidiflat›n› etkileyen sadece kahramanlar de¤ildi. Alt›n Elma olay› yüzünden Paris’e ve Truva taraf›na kinlenmifl olan Hera ve Athena Yunan taraf›n› kollarken Afrodit ve Zeus Truval›lar› gözetiyordu. Priamos’un o¤lu Hector zaman zaman sur d›fl›na ç›kard›¤› birliklerle çete flavafl› yaparak Yunan güçlerini a¤›r kay›plara u¤rat›yor, bu arada savaflmay› sevmeyen kardefli Paris’i hor gören davran›fllar›yla onu zorla savafl›n içine çekme83
s›zl›klar›n›n nedeni olarak Akhilleus’u görüyorlard›. Çok güvendikleri Akhilleus savafl alanlar›nda yoktu. Gözde cariyesi Briseis’i elinden ald›¤›ndan Agamemnon ordu karfl›s›nda küçük düflürmüfltü onu. Bu nedenle Akhilleus art›k savaflmayaca¤›n› aç›klam›fl, küskünlük içinde çad›r›na çekilmiflti.
A
khilleus ve yazg›s›na iliflkin daha ayr›nt›l› bilgilerle Truva savafl›n›n devam›n› ve sonucunu gelecek say›m›za b›rak›yoruz. Bu bölümde sözünü etti¤imiz olaylar›n sanatç›lar›n dünyas›na nas›l yans›d›¤›n› aktarmaya çal›flan küçük seçkimizde yer verdi¤imiz tablolar olaylar›n ak›fl›n› özetlemektedir.• halukerdemol@butundunya.com.tr
Helena Truva surlar›nda (Gustave Moreau, 1826-1898)
ye çal›fl›yordu. Savafl uzay›p giderken y›llard›r evlerinden uzak kalan Yunan askerleri aras›nda moralsizlik ve b›kk›nl›k baflgösteriyordu. Fakat baflar›-
Not: Tiepolo ve Fontebasso’nun yap›tlar› villa iç duvar süsleme resimleridir. Iphegenia resimlerinin hepsinde Artemis’in getirdi¤i veya gönderdi¤i geyik görülmektedir. Paris’in betimlendi¤i resimlerde Paris’in giydi¤i ucu k›vr›k Frig bafll›¤› onun Anadolulu bir genç oldu¤unu vurgulamaktad›r.
Acelem var polis bey! Küçük bir kasabada trafik polisi, afl›r› h›z yapan motosikletli bir
genci durdurdu, ve yüklü bir ceza yazd›. Genç, heyecanla birfleyler anlatmaya çal›flt›, fakat polis, “Tek sözcük daha söylersen, seni karakola götürürüm, gözalt›na al›r›m” dedi. Heyecanl› genç yeniden konuflmaya kalk›nca, trafik polisi “Polise karfl› gelmek ha!” diyerek motosikletli genci karakola götürdü, gözalt›na ald›. ‹ki saat sonra polis, genci biraz olsun avutmak istedi, “Birazdan baflkomiser gelir ve eminim seni serbest b›rak›r” dedi. Çünkü flu saatlerde k›z›n›n dü¤ünü var ve dü¤ünden de kesinlikle keyifli döner...” Genç, bafl›n› iki yana sallad›, “Hiç de keyifli dönece¤ini sanm›yorum dü¤ünden” dedi. “Çünkü damat benim...” 84
Türk Dili Orhan Velidedeo¤lu
A N M A
Türkçenin Yeri Doldurulamayan Kayb›
Doç. Dr.
Suat Yakup Baydur e¤erli bilim adam›, biri yan›nda ayr›ca Latince dilbilimci ve felsede okutulan; 1948-1949 feci Suat Yakup döneminde benim de son Baydur’u 60 y›l önce bu ö¤rencilerinden oldu¤um14 ay yitirdik. Milli E¤itim kiflilik klâsik flube, bu taBakanl›¤›’n›n 1932 y›l›nrihten sonra yeni ö¤renci da açt›¤› s›nav› kazanarak al›nmayarak kapat›lm›flt›r.) Almanya’ya gönderilen Baydur bir süre de Dil ve Berlin Üniversitesi’nde ve Tarih-Co¤rafya Fakülteüç y›l Alman dili ve ede- (1912-5 A¤ustos 1953) si’nde asistan olarak çal›flbiyat› e¤itimi alan Suat t›ktan sonra 1946 y›l›nda ‹sYakup Baydur, Heidelberg Üniversi- tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tesinde de klâsik filoloji e¤itimine Antik Felsefe bölümünde asistanl›bafllar ve doktoras›n› bu alanda yapar. ¤›n› sürdürür ve 1950 y›l›nda doçent Yurda döndükten sonra 1942- olur; 1951’de de görev yapt›¤› kürsüye 1943 döneminde Ankara Atatürk Li- eylemli doçent olarak atan›r. sesi’nde, o y›llar aç›lan klâsik flube’de Klasik filoloji çal›flmalar›n›n teLatince ö¤retmenli¤i yapar. (‹ngiliz- meli Latince ve Grekçe yan›nda Alce, Almanca, Frans›zca derslerinden manca ve Frans›zcay› da çok iyi bilen;
D
85
BD A⁄USTOS 2013
Atatürk’ün dil devrimine ve dilde özleflme gere¤ine yürekten inanan ve savunan; Türkçenin sorunlar›na bilimsel olarak e¤ilen ve onun bat› dilleri ile iliflkilerini ele alan Doç. Dr. Suat Yakup Baydur’un, gazete ve dergilerde yay›mlanm›fl pek çok yaz›s› ve 1943-948 y›llar› aras›nda çeviri on bir yap›t› vard›r. Türkçemizin durumu, sorunlar› ve geliflmesi üzerine yazd›¤› Dil ve Kültür (1952) adl› yap›t› ise baflucu kitab›md›r. *** uat Yakup Baydur’un ölümünden sonra onun için pek çok yay›n yap›ld›. Bunlar›n bir kaç›ndan yapt›¤›m flu sat›rlar, kayb›m›z›n sanat, kültür ve felsefe alan›nda ne kadar büyük bir boflluk yaratt›¤›n› göstermektedir. Orhan Hançerlio¤lu [Ansiklopedist, yazar (1916-1991)] Türk diline e¤ilen her Türk ayd›n›, genç yafl›nda ölen de¤erli bilgin Suat Yakup Baydur’u her zaman hat›rlayacakt›r. Haldun Taner [Sanat tarihçisi, yazar (1915-1986)] Suat Baydur’un ölümü sadece dostlar›n›n kalbinde de¤il, klasik filoloji sahas›nda da doldurulamayacak bir gedik açm›fl oldu. Latince, Grekçe, Almanca ve Frans›zcaya hakk›yla vak›f, tam anlam›yla Bat› çap›nda bir bilim adam› idi. (11 A¤ustos 1953) Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken [Felsefeci, yazar (1901-1974)] Suat Baydur (…) yaln›z dilci olarak kalmam›fl, dili vas›ta haline getirerek felsefeyle u¤raflmay› hedef edinmiflti. Yunanca ve Latince bilen bir filozofun yetiflme-
S
86
si fikir hayat›m›zda çok nadir ve çok de¤erli bir hadiseydi. Bizde flimdiye kadar Yunan ve Latin felsefesini okutanlar bu dilleri hiç bilmiyorlard›. Yapt›klar› ifl sadece ikinci, hatta üçüncü elden eserler, ek kitaplar yard›m›yla ders vermekten ibaretti. (17 A¤ustos 1953) Hasan Âli Yücel [ Milli E¤itim Bakan›, e¤itimci (1897-1961)] Muvazeneli ve emniyetli mizac›, a¤›r ve tutumlu hareketleriyle sanki Eflatun akademyas›nda okumufl genç bir antik filozof… Onun ölümünde ailesi, dostlar›, Edebiyat Fakültesi ö¤rencileri ve hele Türk ilmi büyük bir fleyi, bir servetini, bir ümidini kaybetmifltir. Milletler, en büyük günahlar›n› kahramanlar›n› unutmakla ifllerler. Suat, Türk kültürünün hali ve istikbali için ileri sürülmüfl yanl›fl düflüncelere hücum eden bir kahramand›. Onu sevenler, iyi evlat olarak do¤mufl Suat’›n, iyi baba olarak ölüflüne, baflka teselli bulamazlar… (27 A¤ustos 1953) *** asan Âli Yücel’in yukar›daki son sat›rlar› anlaml›d›r: Bu büyük kayb›m›z›n özgeçmiflini veren gazete, kitap ve ansiklopedilerde, hatta internette “fiile’de bir deniz kazas›nda ölmüfltür” denir. Oysa, 5 A¤ustos 1953’de fiile’de meydana gelen olay, Karadeniz’in h›rç›n ç›rp›n›fl›yla botu devrilip dalgalara kap›lan o¤lunu kurtarmak için kendini feda eden bir baban›n dram›d›r. Ifl›klar içinde yats›n!.. •
H
orhanvelidedeoglu@butundunya.com.tr
Yaflamdan Yans›malar Nuray Bartoschek
‹letiflimde Son Nokta Çocuklu¤umda tüm aile bireyleri kocaman dü¤meli radyonun bafl›nda sessizce oturup haberleri dinleyerek dünyada neler olup bitti¤ini ö¤renmeye çal›fl›yordu. ‹zledi¤im tüm siyah beyaz savafl filmlerinde radyo, telsiz ve telefon yine o dönemlerin bafl roldeki iletiflim araçlar›.
P
TT’nin aç›l›m›nda yeralan Telgraf sözcü¤ünün ne anlama geldi¤ini günümüz gençleri biliyor mudur dersiniz? Ya da hâlâ telgraf çeken var m›d›r postanelerde? Deprem sonras›nda annemin elimden tutup, telgrafla akrabalar›m›za iyi oldu¤umuzu bildirmek için postaneye kofltu¤unu, saatlerce s›ra bekledi¤imizi an›ms›yorum. 87
BD A⁄USTOS 2013
imin, ne zaman, nas›l ald›¤›n› Sihirli bir kutu olarak görünüyordu an›msamasam da, parmakla gözüme televizyon. Dünyan›n dört çevirdi¤imizde ses ç›kartan, bir yan›nda olan bitenleri insanlar›n siyah ev telefonumuzla bir- evine ulaflt›rmas›, o sihirli camdan, likte telgraf döneminin kapand›¤›n› kablolardan geçerek tan›mad›¤›m›z tahmin ediyorum. insanlar›n evlerimize konuk olmalar› O dönemlerden hayal meyal an›m- inan›lmazd›! sad›¤›m "walkie talkie"ler var bir de. ‹kinci dünya savafl›nda gelifltirilen tafl›nabilir telsizler. A¤abeylerimin ellerinde tafl›nabilir telsizlerle heyecanla konuflmalar› hâlâ gözlerimin önünde. Peki, mürekkep kokusu üzerine sinmifl gazete ve dergileri an›ms›yor musunuz? Özenle kesip Çocuklu¤umda her yanl›fl›n beyaz saklard›m ilgimi çeken yaz›lar›. Mektup kapat›c› ile kapat›ld›¤› daktilolar vard› arkadafllar› edinmifltim dünyan›n dört bir yan›ndan. Bir masal dünyas› denli onra giderek gazete, dergi say›uzak oldu¤unu düflündü¤üm ülkelerlar› ve televizyonlarda kanal deki yafl›tlar›mla kartpostal de¤iflimi say›lar› h›zla ço¤almaya bafllayap›yorduk. Belki de gezginli¤in ilk d›. ‹nsan “iletiflim” sözcü¤ünün tohumlar› o dönemde at›ld› yüre¤ime. arkas›ndaki gizli ekonomik gücün Komflumuz ilk siyah beyaz tele- ay›rd›na varm›flt›. Daha çok reklam, vizyonunu ald›¤›nda “San›r›m biz asla daha çok sat›fl, daha çok para! Bu öyalamay›z!” diye düflündü¤ümü an›m- lesine tatl› bir kaymakt› ki, çekiflme s›yorum. Ama geliflmeler öylesine h›zla artarken yeni pazarlama ve sat›fl h›zl›yd› ki, komflumuz renkli televiz- teknikleri de uygulanmaya bafllanm›flyona geçti¤inde bizim evimizde de t›. Ansiklopedilerle bafllayan özendirtelevizyon vard›. Gece yar›s› istiklal meleri tencere, tabak tak›mlar› izledi. marfl› okunarak program sona erdi¤in- Etkileyici, bol kazançl› meslekler s›rade “Televizyonunuzu kapatmay› unut- lamas›nda medya patronlar› h›zla en may›n” uyar›s› ç›kard› ekranlara. önlere yerlefltiler. ‹lkelerinden ödün
K
S
88
BD A⁄USTOS 2013
vermeyen birkaç güzelim dergi ve gazete ne yaz›k ki yay›n yaflam›na son vermek zorunda kald›. Gördü¤üm ilk cep telefonu Almanya’dan tatile gelen enifltemin kocaman boyutlu, kocaman antenli telefonuydu.Telefonun dudak uçuklatan fiyat›n› ö¤renince “Yok, bizim asla cep telefonumuz olmaz” derken, gün gelip k›z›m›n elinde bile son teknolojiye uygun cep telefonlar›n›n olaca¤›n› kim bilebilirdi ki! Sonra bilgisayarla tan›flt›k. Çocuklu¤umdan buyana düflünü kurdu¤um daktilonun sihirlisi duruyordu karfl›mda. Her yanl›fl› beyaz kapat›c› ile ka-
mas›na ve evlenmesine neden oldu. O dönemde bilgisayar nedeniyle pek çok evlenen ya da evlili¤i bozulan çift oldu. ‹nternetle birlikte dünyan›n tüm kütüphaneleri, müzeleri, tüm bilgiler elimizin alt›na gelirken pek ço¤umuz gerçek yaflamda k›s›tlamalar getirdi¤imiz çocuklar›m›z›n odalar›na ellerimizle, bir t›k ötedeki en büyük kötü-
Bir zamanlar iletiflim arac› olarak tan›d›¤›m›z görsel ve yaz›l› medya araçlar› giderek kitle yok etme silahlar›na dönüfltüler.
lükleri büyük paralar harcayarak, denetimsizce, bilinçsizce yerlefltirdik. Özel televizyon kanallar› h›zla ço¤almaya devam ederken uydu yay›nlarla tan›flt›k. Afrika’da açl›ktan ölen çocuklar› izledi¤im belgeselde a¤lad›¤›m› ve nas›l yard›mc› olabilece¤imizi Özel televizyon kanallar› h›zla düflünerek günlerce uykusuz kald›¤›m› an›ms›yorum. ço¤almaya devam ederken uydu Özümüzden uzaklaflt›ran yay›nlarla tan›flt›k. yabanc› özentisi programlarla birlikte, çocuklu¤umda patmak ya da ka¤›d› de¤ifltirmek ge- annemin ve ö¤retmenlerimin özenle rekmiyordu. Yaz›lar›m› rahat yazmak üzerinde durdu¤u “güzel konuflma saamac›yla al›nan bilgisayar›m ayn› za- nat›” yerini Türkçe ile ilgisi olmayan, manda bekâr bir arkadafl›m›n sohbet hiçbir sözlükte yer almayan yar› Türkprogramlar› arac›l›¤› ile efliyle tan›fl- çe, yar› ‹ngilizce sözcüklere b›rakt›. 89
BD A⁄USTOS 2013
“Tarafs›z yay›n” ve “gerçek habercilik” gibi etik kavramlar anlam›n› yitirirken medya yönetimlerin en etkin arac› oldu. Masumane yaflanan sevgiler, utan›nca yanaklar› pembeleflen gençler, u¤runa her fleyin göze al›naca¤› aflklar ve ba¤l›l›k yok denecek denli azald›. (Karamsar olmamak ad›na “yok” demiyorum, “azald›” diyorum)
S
onra giderek kan›ksand› her fley. Gerçek savafl görüntüleri eflli¤inde, lokmalar bo¤az›na dizilmeden, heyecanl› bir savafl filmi izlercesine yemekler yenilmeye baflland› ekran karfl›s›nda. Sevimli çizgi kahramanlar›n yerini pokemonlar, katil kaplumba¤alar ald›. Bir zamanlar iletiflim arac› olarak tan›d›¤›m›z görsel ve yaz›l› medya araçlar› giderek kitle yok etme silahlar›na dönüfltüler. Derken politikac›lar medyan›n gerçek gücünü keflfetti! Politikac›lar›n, oturduklar› yerden insanlar› etkileyerek, istedikleri her fleyi yapt›rabileceklerinin ay›rd›na varmas›yla medya h›zla el de¤ifltirme-
Tersten Cümleler
ye bafllad›. “Tarafs›z yay›n” ve “gerçek habercilik” gibi etik kavramlar anlam›n› yitirirken medya yönetimlerin en etkin arac› oldu. Orant›s›z ekonomik bask› nedeniyle çocuklu¤umda kapan›p giden güzelim dergiler, gazeteler gibi günümüzde de ilkelerine ba¤l› iletiflim arac› olarak yay›n yaflam›n› sürdürmek isteyen birkaç yay›n organ› zor koflullar alt›nda ayakta kalma u¤rafl› vermekte. Medya ise etik, özgürlük ve demokrasi alan›nda en büyük, en zorlu s›nav›n› veriyor. Televizyonu 1920 li y›llarda bulan ‹skoç John Logie Baird ve atom üzerinde çal›flmalar yapan bilim adam› Albert Einstein birbirlerini hiç tan›mam›fl olsalar da çok önemli bir ortak yanlar› var bence. Bulufllar›n›n insanl›¤a yard›mc› olaca¤›n› düfllerlerken gün gelip birer kitle yoketme silah› olarak kullan›laca¤›n› ikisi de öngörememiflti san›r›m!... • nuraybarthoschek@butundunya.com.tr
Adamla çene çalma da. Al Azmi, imzala. Ali, tan›fl›n: Atila Al kasada sakla. Altan, attan atla. Al yar›s›n› s›rayla. Aman, yok, o Çelik ile çok oynama. At, sahibi gibi hasta. ‹laç iç Ali. ‹tti mi, kim itti? Kaba Talat'a bak. K›za yaz›k. Lale, Gül'ü gel al. Ma¤ara daha dar a¤am Pay ederek iki kerede yap. R›za, Haluk okula haz›r. Zamk› çok, o ç›kmaz Üstün Alsaç'›n “Anastas Mum Satsana” adl› kitab›ndan Gönderi: SEL‹N DEM‹RYÜRKEK
90
Dünya Döndükçe
BD A⁄USTOS 2013
Sabriye Afl›r
Bir eski zaman kahramanı
Sakall›
Celal Osmanl›’n›n küllerinden p›r›l p›r›l bir Cumhuriyet’in yükseldi¤i zorlu y›llardan ve kaderinin zorlu yollar›ndan geçen bir düflünürdü Sakall› Celal… ‹dealist, düflüncelerinden ve inand›klar›ndan bir ad›m geri atmayan, aç›k sözlü biriydi.
A
yd›nl›k fikirleriyle, yurduna diledi¤i
gibi yararl› olamaman›n ac›s›yla yaflad›. Geride, bilgeli¤ine dair bir yap›t de¤il ama kulaktan kula¤a aktar›lan deyiflleri, anekdotlar› ve bir protestonun roman› olarak da adland›r›labilecek yaflamöyküsü kald›… 91
BD A⁄USTOS 2013
Y
aln›z kahraman, 1886
y›l›n›n tipiden göz gözü görmeyen bir Mart gününde, daha sonradan Bahriye Naz›rl›¤›’na atanacak Hüseyin Hüsnü Pafla ile efli Ayfle Melek Han›m’›n üçüncü çocuklar› olarak dünyaya geldi. Bir k›z› olmas›n› bekleyen Ayfle Melek Han›m biraz s›kk›n, o¤luna Mahmud Celal ad›n› koyan pafla babas› ise mutluydu. Hüseyin Hüsnü Pafla, savafllardaki baflar›lar› nedeniyle madalyalara lay›k görülen, cesur ve disiplinli, çocuklar›n› Bat› kültürüyle yetifltirmeye çal›flan bir askerdi. Mahmud Celal’in farkl› bir çocuk oldu¤u daha çok küçük yafllar›nda belli olmaya bafllad›. Kendi kendine harfleri ö¤renmifl, a¤abeylerinin De-
Celal sakals›z tek resminde annesi Melek Han›m’la. 92
nizcilik Okulu kitaplar›n› okumaya çal›fl›yordu. Frans›zcaya özel bir ilgisi vard›. Babas›na s›k s›k, “Frans›zca ö¤renmeye ne zaman bafllayaca¤›m?” diye soran Celal’in ›srar› üzerine, evde özel ö¤retmenden ders almas› kararlaflt›r›ld›. Dönemin en gözde okullar›ndan Mekteb-i Sultânî (Galatasaray Lisesi)’ye kaydedildi. 110 okul numaral› Celal, biraz içine kapan›k ama yine de flakac›yd›. Frans›zcaya olan üstün hâkimiyeti ve hitabet yetene¤i dikkat çekiciydi. Galatasaray’da geçirdi¤i 11 y›l boyunca edindi¤i dostluklar› da, yaflam› boyunca sürdürecekti… ÜST ÜSTE GELEN ACILAR Celal’in a¤abeyleri olan Kemal ve Cemal, Denizcilik Okulu’nda okumalar›n› isteyen babalar›n› k›rmad›lar. Babalar›yla ayn› mesle¤i seçtiler. Ne var ki, Osmanl›’n›n çöküfl dönemine rastlad›klar› için, denizcilere kuflkulu gözle bak›l›yordu. ‹kinci Abdülhamit’in bask›lar›na karfl› savafl›ma giren Cemal ve Kemal, birer Jön Türk olup ç›kt›lar. Hafiyelerin önüne geleni jurnalledi¤i bu dönemde, Kemal yakay› s›y›rm›flt› ama Cemal onun kadar flansl› de¤ildi. Askeri mahkemede idama mahkum edilen Cemal, can›n› kurtarabildi ama Rodos’a sürgün cezas› ald›. A¤abeyinin yakaland›¤›n› ö¤renen Celal, yaflam›ndaki ilk korku ve y›k›m› hissetti. ‹kincisi ise çok daha ac›kl›yd›…
BD A⁄USTOS 2013
daki genç Celal, ifl aray›fl› içindeyFransa’da siyasal ken, okuldaki çok sevdi¤i ö¤retmeni bilimler okuyaca¤›n› Tevfik Fikret’in kap›s›n› çald›. Eski ö¤rencisini ilgiyle karfl›layan Tevfik ö¤renen Celal, Fikret, ‘Onun için ne yapabilece¤ini’ hayalinin makine sordu karfl›s›nda duran Celal’e… Celal, laf› doland›rmadan söyledi: mühendisli¤i “Bana okulda bir muitlik vermenizi okumak oldu¤unu istiyorum.” Muitlik, o dönemde uybir ‘ö¤retmen yard›mc›l›¤›’ hocas›na bir türlü gulanan göreviydi. Tevfik Fikret, “Neden söyleyemedi. olmas›n” dedi ve Celal’i bir haz›rl›k Celal’in Mekteb-i Sultânî (Galatasaray Lisesi)’de okudu¤u günlerde, erkek kardefli Nihal de ayn› okula yazd›r›lm›flt›. Nihal, okuldaki spor derslerinde jimnastikteki yetene¤ini k›sa sürede gösterdi. Okulun ve ö¤retmenlerinin gözdesi haline gelen Nihal’in, uluslararas› baflar›lar kazanaca¤›na kesin gözüyle bak›l›yordu. Yine bir gün Nihal jimnastik çal›fl›rken, kötü haber dalga dalga yay›ld› okula…
s›n›f›nda görevlendirdi. Celal, eski okulunda ö¤retmen yard›mc›l›¤› göre-
C
elal, kardeflinin barfikste çal›fl›rken bafl›n›n üzerine düfltü¤ünü ve hastaneye kald›r›ld›¤›n› ö¤rendi. Kardefline olan düflkünlü¤ünü okulda herkesin bildi¤i Celal, annesi ve babas›yla birlikte deliler gibi hastaneye kofltu. Ancak biricik kardefli kurtar›lamad›. Mezun olaca¤› y›l da, okulunda ç›kan yang›nla bir kez daha yüre¤i burkuldu. Bir gece yar›s› alevler aras›nda kalan okulunu görünce, içi parçaland›. Sabah arkadafllar›yla birlikte bakt›klar›nda binan›n adeta iskeleti kalm›flt›. Sonralar› ayn› yerde, yeni bir okul binas› yap›ld›. Mezun olan 21 yafl›n-
Sakall› Celal Ayd›n’daki ”ilk ve son” evi olan kendi evinde vini sürdürürken, 31 Mart Olay› patlak verdi. Celal ve a¤abeyi Kemal, ç›kan isyan› bast›rmak üzere harekete geçen ve Mustafa Kemal’in kurmay baflkanl›¤›n› yapt›¤› Hareket Ordusu’na ka93
BD A⁄USTOS 2013
t›ld›lar. ‹syan bast›r›ld› ve ‹kinci Abdülhamit taht›ndan indirilerek Selanik’e gönderildi. CELAL’‹N KIRILMA NOKTASI
C
elal, ö¤retmen yard›mc›l›-
¤›ndayken bir gün Tevfik Fikret taraf›ndan odas›na ça¤r›ld› ve Frans›zcas› iyi olan gençlerin yüksekö¤renim için yurtd›fl›na gönderilece¤ini, kendisini de listeye ekledi¤ini söyledi. Celal, “Bir de babam›n iznini almal›y›m efendim” diyerek ayr›ld› derin bir sayg› duydu¤u ö¤retmeninin yan›ndan. Babas›ndan ‘olur’ al›nca, yeniden konufltuklar›nda Fransa’ya gönderilece¤ini ve orada
Sakalı Celal torunu Nihal ile Galatasaray Lisesi Pilav Günü’nde 94
siyasal bilimler okuyaca¤›n› ö¤renen Celal, hayalinin makine mühendisli¤i okumak oldu¤unu bir türlü söyleyemedi o anda hocas› Tevfik Fikret’e. Di¤er arkadafllar›n›n istekleri do¤rultusunda alanlar› seçtiklerini ö¤renince, çok piflman oldu. Paris’ten önce babas›na mektup yazd›, bölümünü de¤ifltirmek için yard›m istedi. Pafla babas› ‘Beni bu ifle kar›flt›rma’ deyince, bu kez de annesinden ailenin olanaklar›yla makine mühendisli¤i okumak için izin istedi. Annesi, sahip oldu¤u tak›lar›ndan birkaç› ile o¤lunun bu hayalini yerine pekala getirebilecekken, olumsuz yan›t verdi Celal’e. Mühendislik okuma iste¤iyle yan›p tutuflan Celal, annesinin bu tavr›n› hiç unutmayacak ve affetmeyecekti. Önce a¤abeyinin idama mahkûm edilmesi, sonra kardefli Nihal’i kaybedifli, okulunun gözleri önünde yan›p kül olmas› derken, annesinin bu kat› davran›fl› adeta bir eflik, bir k›r›lma noktas› oldu onun için. O ünlü sakal›n›, bir daha hiç kesmemecesine bu günlerde b›rakt›; annesini, yaflad›klar›n› ve yaflam› protesto edercesine… Siyasal bilimleri de b›rak›p, bir süre Paris’in tad›n› ç›kard›; bol bol okudu ve müzeleri dolaflt›. NEDEN S‹LAH TAfiIDI⁄INI ANLATIYOR Paris günlerinden sonra yurda döndü ve sonra Üsküp’e ö¤retmen olarak atand›. Ancak farkl› kiflili¤i, burada alg›lanamad› ve tepki gördü. Tepkilerin en önemli sebebi, genç ö¤rencilerine futbolu ö¤retmesi, spora teflvik etmesiydi. fiikâyetler üzerine
BD A⁄USTOS 2013
görevinden azledilen Sakall› Celal, ‹stanbul’a döndü. Ard›ndan, Kastamonu’ya Frans›zca ö¤retmeni olarak atand›. Buradan da, bafl› aç›k dolaflt›¤›, çocuklara futbol oynatt›¤›, Frans›z Devrimi’ni anlatt›¤› ve akl›n-bilimin öngörmedi¤i bofl sözlere inan›lmamas› gerekti¤ini ö¤ütledi¤i için uzaklaflt›r›ld›. Ankara’da lise müdür yard›mc›l›¤›na bafllad›¤›nda 30 yafl›nda bile de¤ildi. Çocuklara ayd›nl›k fikirler afl›lamak için didindi durdu. Anlat›lana göre bir gün, okulun la¤›m› tafl›p yetkililer ilgilenmeyince bizzat kendisi çukura inip onarmaya çal›flt›. fiaflk›n gözlerle izlediler ‘koskoca bir müdür yard›mc›s›n›n la¤›mla ne ifli oldu¤unu’… Ö¤retmenlik ve okul idarecili¤i görevinden istifa etmesine neden olansa, ondan son iki s›n›f ö¤rencilerini alelacele mezun etmesini istemeleriydi.
H
içbir kal›ba girmeyen ve bildi¤inden flaflmayan Sakall› Celal, bir süre inzivaya çekilip kitaplara sar›ld›. Birikmifl kitaplar›n› okuyup bitirince, bir vapurda çarkç›bafl›l›k yapmaya bafllad›. Bir gün yolda çevrilip aran›nca, üzerinden silah› ç›kan Celal’e, neden silah tafl›d›¤›n› sordular. Israrl› sorular karfl›s›nda bunalan Sakall› Celal, “Gerekti¤inde zab›taya karfl› kullanmak için” deyince, “Ne diyor bu adam, zab›tay› aç›kça tehdit ediyor” telafl›yla zab›t tutmaya bafllad›lar. Celal durumu yeniden ele al›p, devam etti: “fiimdi tek kelimesini bile de¤ifltirmeden yaz›n. Bu polis eskiden padiflah›n ve hilafetin polisiydi. ‘Padiflah›m
çok yafla’ diye ba¤›rmayanlar› yakalay›p zindana t›kard›. Emrinde oldu¤u padiflah›n ve hilafetin zulüm arac›yd›. fiimdi de devran de¤iflti, Cumhuriyet ilan olundu ve bu polis Cumhuriyet’in polisi olup ç›kt›. ‹yi de, ben bu polise nas›l güvenebilirim? Yar›n birileri punduna getirirse, bir kez daha hilafetin polisi olmayacaklar› ne malum? O nedenle ben silah›, gerekti¤inde Gazi Pafla’y› ve Cumhuriyeti korumak için tafl›yorum. ‹fadem bundan ibarettir.” “ATATÜRK’Ü ÖPMEK, KOKLAMAK ‹STERD‹M” Ayd›n’da bir incir tütsüleme fabrikas›nda makinist olarak çal›flmaya bafllad›. Fabrikadaki pratik çözümleri ve yeni fikirleriyle ustabafl›l›¤a yükselen Sakall› Celal, gerekti¤inde a¤›r incir çuvallar›n› bile tafl›d›. Fabrikadaki iflçilere okuma-yazma ö¤retti, gazetelerden izledi¤i Kemalist devrimi 95
BD A⁄USTOS 2013
gün be gün onlara aktard›. Paraya hiç önem vermeyen Celal, bir gün fabrikadaki yoksul bir iflçiye maafl›n› verdi¤i için ‘komünist olmak’ flüphesiyle karakola al›nd›. Ard›ndan evi de aran›p, darmada¤›n edildi. Deneyimsiz bir iflçi fabrikada bir ifl kazas› geçirip yaraland›. Onu yaralayan makineye ‘Namussuz demir parças›’ diye sa¤lam bir yumruk indirince kendi parma¤›n› da makineye kapt›rd›. al›flmaktan elleri nas›r ba¤layan Sakall› Celal, bunun için ameliyat masas›na yatt›. Yatt› yatmas›na da, hastanede bir hastay› uyutmak için yeterince ilaç olmay›nca ameliyat›n orta yerinde, masadan ac› içinde kalkt›. Bir süre evinde dinlendi ama yaflad›klar› onu fazlas›yla yormufltu. Sa¤l›¤› kötü, morali bozuk günlerinin birinde oturup vasiyetini yazd›: “Bugün teflrinisaninin (kas›m›n) on biri. Saat dörde çeyrek var. Fabrikaday›m. Bugün kendimi pek çok hasta hissettim. Ölmek ihtimali hissettim. Ölmeden evvel flu sat›rlar› yaz›p cebime koymaya karar ver-
C
96
dim. Öldükten sonra bulursan›z ricam› yerine getiriniz. Mustafa Kemal’i seviyorum. Tatmin edilmeyen ifltiyak›mla (güçlü özlemimle) ölüyorum. Onu öpmek ve koklamak isterdim. Darülfünun muallimlerinden Ali Yar’› daima sevdim. Aziz hat›ras›yla daima tenzih-i ruh ettim. Ayr›lmak istemezdim. Mizyal ismini verdi¤im Belk›s’› daima severim. Beni bir zamanlar hakikaten sevmifl idi. Kendisini ben daima sevdim ve seviyorum. Ruhumun ac›lar›ndan birisi de kendisiyle birlikte yaflayamam›fl bulunmakt›r.” Ayd›n’dan ayr›lacakt›. Yoksul bir köyün kahvesinde konuflurken, “Bastonumu soksam yeflertecek kadar verimli bu Anadolu topra¤›ndan, üzerinde yaflayan insanlar›n karn›n› doyuracak kadar ürün alamamay› baflard›¤›m›z için ne kadar alk›fllansak yeridir” dedi ve devam etti: “Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer ilgisizdir. Türkiye’de ayd›n geçinenler Do¤u’ya do¤ru seyreden bir geminin güvertesinde Bat› yönünde koflturarak ‘Bat›l›laflt›klar›n›’ san›rlar!” FENER BEKÇ‹S‹ CELAL… Ayd›n’dan Ankara’ya gidince, dostlar› ve akrabalar›yla geçirdi¤i günler bafllad›. Yengesinin yan›nda kalan Sakall› Celal, Yahya Kemal ve Nurullah Ataç gibi dönemin önemli isimlerinin de bulundu¤u dost toplan-
BD A⁄USTOS 2013
Ülkenin en seçkin insanlar› olan dostlar›, onun her konudaki kültür ve birikimine derin bir sayg› duyuyorlard›. Bu sohbetlerde ülke meseleleri, sanat, siyaset, edebiyat konufluluyor; Sakall› Celal nükteleriyle zeka ve bilgelik örnekleri veriyordu. Yaflam›n›n yorgunlu¤unun üzerine iyiden iyiye çöktü¤ü son y›llar›nda, ye¤eni Ahmet’e adeta ‘k›rg›nl›klar›n›n’ en yal›n nedenini aç›k ediyordu: “Bak evlad›m, memlekete hizmet etmek istiyorsan bunu, kimseye duyurmadan, belli etmeden yapacaks›n. Aksi halde ne yapar eder engellemeye çal›fl›rlar.” Temiz olmayan bir insan gibi görünmesine karfl›n, karfl›t biçimde tam bir temizlik hastas›yd›. Sevecen, alçakgönüllü, ciddi karakterli Sakall› Celal, kimseden yard›m kabul etmezdi. Özgürlük düflkünü Sakall› Celal, son sohbetlerinden birinde ‘deniz feneri bekçisi olmak istedi¤ini’ söylüyordu: “fiu fenerin bekçisi yapsalard› beni ne kadar rahat ederdim. Kar›flan›n
Bir keresinde, çöpçülerin haklar›n› savunmak için, eline geçirdi¤i süpürgeyle Niflantafl› sokaklar›n› süpürdü. t›lar›nda sözü, sohbeti ve anlatt›klar›yla dinleyenleri kendisine hayran b›rak›yordu.
K
›sa bir süre sonra ‹stanbul’a dönen Sakall› Celal, günlerini kitapç›larda ve sokaklarda geçiriyordu. Gür saçlar›, saçlar›ndan pek de afla¤› kalmayan sakal› ve özensiz giysileriyle, düzenli olarak ald›¤› Frans›z gazetelerini kolunun alt›na s›k›flt›r›p ‹stiklal Caddesi’nde ve Tünel’de yürürdü. Bir keresinde, çöpçülerin haklar›n› savunmak için, eline geçirdi¤i süpürgeyle Niflantafl› sokaklar›n› süpürdü. Yaln›z yaflad›¤› için, dostlar›n›n s›k s›k yeme¤e davet ettikleri Sakall› Celal’in konuklu¤u ve yemek sonras› sohbetleri özlemle bekleniyordu.
97
BD A⁄USTOS 2013
Felek ise onu, “Zaman›ndan evvel do¤mufl bir hür düflünür idi” sözleriyle anacakt›. Vedat Nedim Tör, “En gerçek anlam› ile bir toplum insan› idi ama ah, o bizim kalite yamyam› nankör toplumumuz onun kadrini bilmedi.” diye hay›flanacak, Yusuf Ziya Ortaç “Sakall› Celal’in cenazesine gidemedim. ‹nsan, kendi tabutunun arkas›ndan yürüyebilir mi?” diye soracakt›. görüflenin yok. Gemiler gece karanl›¤›nda senin yakt›¤›n fenerle yollar›n› buluyor. Bir s›fat›n bile var, fener bekçisi Celal’sin ve karanl›ktakilere yol gösteriyorsun!.. Az bir fley mi bu?” SAKALLI CELAL’E VEDA Devrin ünlü yazar ve düflünürleriyle dostluk eden, el üstünde tutulan Sakall› Celal, 1934 y›l›nda Soyad› Kanunu’yla birlikte seçti¤i ‘Yaln›z’ soyad› gibi, dairesinde 6 Haziran 1962’de yaln›z bafl›na yaflama veda etti. 30’lu y›llardan itibaren ‹stanbul’un sembol isimlerinden biri olan Sakall› Celal için okulunun önünde tören düzenlendi. Törende çok sevdi¤i ö¤retmeni Tevfik Fikret’in Promete’si okundu, ona ithaf edildi. Ard›ndan içtenlikli bir sevgi duydu¤u Tevfik Fikret’in yak›n›nda topra¤a verildi. Ülkesinin, Atatürk’ün yolunda ayd›nl›k günlere ulaflmas› için ‘bin dikene’ katlanan Sakall› Celal’in mezar tafl›na da flu dizeler ifllendi: “Ba¤ban bir gül için bir hâre hizmetkâr olur…” Melih Cevdet Anday, ard›ndan “O bir kahramand›” diyecek, Burhan 98
H
aldun Taner de, flu sözleri yazacakt› Sakall› Celal portresinde: “Sakall› Celal Bey’i ben hep sarp da¤lar, gür ormanlar ve bozk›rlar ortas›nda bofluna ak›p giden bir p›nara benzetmiflimdir. O, yurda yararl› olman›n yolunu zorlamam›fl, yurt da ondan yararlanman›n yolunu bulamam›fl, bilememifl, hatta bulmaya teflebbüs bile etmemifltir. Bundan ötürü, varl›¤› ve de¤eri yaln›z onu tan›yabilen az say›da insan taraf›ndan bilindi, anlafl›ld›.” Ve Fikret Adil, onu en iyi anlatan ifadeleri bulup ç›kard› topra¤a veriliflinin ertesi günü: “Karfl›s›na onu ma¤lup eden mevzuat hazretleri, anlay›fls›zl›klar ç›k›nca Celal Bey kafas› ile çal›fl›p hizmet edemedi¤i memleketine elleriyle yard›ma karar verdi; amelelik, lostromoluk etti. Bu ayn› zamanda, onun cemiyete düpedüz ‘yuf’ çekifliydi…” sabriyeasir@butundunya.com.tr Kaynakça:
* Sakall› Celal, Orhan Karaveli-2007 * Sakall› Celal Belgeseli, 5N1K-Cüneyt Özdemir/Soner Yalç›n * Baz› gazete, blog ve internet yaz›lar›
BD A⁄USTOS 2013
Ö¤retmen G›yaseddin Tokyay’›n örnek yaflam›ndan kesitler 3
Sofiiiiiiiiiii! Yazar›m›z›n daha önceki say›lar›m›zda yer verdi¤imiz, babas›n›n yaflam›ndan öyküye dönüfltürdü¤ü yaz›lar›na bu ay da devam ediyoruz...
Andon A¤a karfl›geçede otururdu. Fakir bir adamd›. Hayat›n› soba yaparak kazanmaya çal›fl›rd›. Kar›s› ‹savut, k›z› Sofi, o¤ullar› Yusuf ve Bistos’la Manast›r›n karfl›s›nda küçük bir evde yaflarlard›. En büyük o¤ullar› Daniel Kayseri’de otururdu. Yazan: MUSTAFA TOKYAY öydeki bir çok genç Rum erke¤i flehirlerde çal›fl›r, boyac›l›k, s›vac›l›k, nakkafll›k gibi zanaatlarla u¤rafl›rlar, ailelerine para gönderirlerdi. Yafll›lar, kad›nlar ve çocuklar ise ba¤, bahçe ifllerine bakarlard›. O zamanlar köyde yaflayanlar Türk, Rum diye de¤il, Müslüman, H›ristiyan diye ayr›l›rd›. Rumlar evlerinde dahi Türkçe konuflurlard›. 1920ye kadar, biri köyü ortas›ndan ikiye ay›ran derenin bizim taraf›nda di¤eri de karfl› tarafta olmak üzere iki okullar› vard›. Türklerin okulu ise Büyük Savafl bafllad›¤›nda kapanm›flt›. 1920de
K
99
BD A⁄USTOS 2013
resmi okul yeniden aç›ld›¤›nda, mübadeleye kadar, yaklafl›k befl y›l boyunca, Türk ve Rum çocuklar› bu okulda beraber okudular. Benim en iyi arkadafllar›m aras›nda Hac›Mustafa, Pafla ve Hilmi’nin yan›s›ra Vasil, Bodos ve Marko da vard›. Rumlar mübadeleyle köyden ayr›lana kadar ne Dünya Savafl› ne de Kurtulufl Savafl› s›ras›n-
Yortular›nda biz onlara gider, bayramlar›m›zda onlar bize gelirler; çocuklara karfl›l›kl› k›z›l yumurtalar, keteler verilirdi.
100
da, ne din ne de milliyet ayr›l›¤›ndan kaynaklanan bir sorun yaflad›k. ortular›nda biz onlara gider, bayramlar›m›zda onlar bize gelirler; çocuklara karfl›l›kl› k›z›l yumurtalar, keteler verilirdi. Bu gelifl gidifller yaln›zca bayramlara has de¤ildi. Zaman zaman aile ziyaretleri de yap›l›rd›. Hele babam›n Andon a¤alara ziyaretleri hepsinden daha s›kt›. Andon A¤a’ya bir kaç kurufl sermaye verip, yaflland›¤› için b›rakt›¤› sobac›l›k ifline geri dönmesini sa¤lam›flt›. Asl›nda niyeti bir ifl ortakl›¤› de¤ildi. Kafas›n› Andon A¤a’n›n k›z› Sofi’ye takm›flt›. Annem o y›llarda, düflükleri de sayarsak, sekiz, dokuz çocuk do¤urmufl, bir çiftçi ailesinin bütün yükünü tafl›yan, k›rk yafl›na henüz varmam›fl olmas›na karfl›n art›k yafllanm›fl bir kad›n haline gelmiflti. Babamsa k›rk›n› henüz aflm›fl, köyde sözü geçen, oldukça da yak›fl›kl› bir adamd›. Koflullar evlenebilmek için yeterli drahomas› olmayan ve evlenme flans› bu nedenle giderek azalan Sofi’ye çengel atmas› için oldukça uygundu. Babam›n Andonlar’a bu s›k gidifl geliflleri Rumlarda kuflku uyand›rm›flt›. Sofi’nin de babamda gönlü oldu¤unu anlam›fl olacaklar ki bir gün apar topar Adana’da-
Y
ki bir akrabalar›n›n yan›na gönderdiler. K›sa bir süre sonra da orada bir Rumla evlendi¤i haberi geldi. Babam Adana’ya çal›flmaya gidenlerle haber gönderdi, mektuplar yazd›, iliflkiyi kesmedi Sofi’yle. Kocas›n›n sarhofl bir serseri oldu¤unu, Sofi’ye bakmad›¤›n›, Sofi’ nin orada da fakirlik içinde yaflad›¤›n› ö¤rendi ve sonunda Andon A¤a’y› ikna ederek k›z›n› köye geri getirtti. Halalar›m araya girdiler ve Sofi’yle babam evlendiler. Böylece, Sofi Hatice oldu. Önce bir kaç gün karfl›geçedeki akrabalardan Hac› Dervifller’in evinde kald›lar. Sonra bizim eve geldiler. Annemin onlar› soka¤a girerken gördü¤ünde bay›l›p yere y›¤›ld›¤›n› hat›rl›yorum. ofi ve babam k›fl odas›na çekildiler. ‹lk aylarda babam› pek seyrek görebildik. Yaln›zca ba¤a, bahçeye, tarlaya gidece¤inde veya Nahiye Encümeni toplant›lar›na kat›laca¤› zaman odadan ç›k›yordu. Hatice evin en küçü¤ü olan beni zaman zaman ça¤›r›p babam›n y›kanmak için s›cak su istedi¤ini veya Kayseri’ den gazetesi gelmedi¤i zamanlarda, Manast›r›n müdürü Yuaniki’nin gazetesini ödünç almaya gitmem gerekti¤ini bildirirdi. Yemek zamanlar›nda, afla¤›ya tand›r evine gider, tepsiye kendisi ve babam için konulmufl ye-
S
Gelen, göçmenlerin konuflmalar› adetleri, giysileri, tipleri ne bize ne de Rumlara benziyordu. mekleri al›r, annemle hiç konuflmadan, tekrar k›fl odas›na dönerdi. Arada, tef sesleri, Türkçe ve Rumca türküler, flark›lar duyulurdu k›fl odas›ndan. Annem bu sesleri duyunca, ço¤unlukla çal›flt›¤› tand›r evinin kap›s›n› kapat›verirdi hemen. Alt› y›l sonra kardeflim Feruze dünyaya geldi. 925 y›l›nda Yunanistan’daki Türklerle Anadolu’daki Rumlar de¤ifltirilmeye baflland›. ‹lk göçmenler geldiler. Köydeki Rumlar ayr›lana kadar Manast›r›n misafirhanesine yerlefltirildiler. Bir taraftan da Da¤›t›m Komisyonu çal›flmalar›na bafllam›flt›. Ev, tarla, ba¤, bahçe, kuflluk, tüm Rum mallar› saptan›yordu. Bu durum, Rum komflular›m›z› bir yandan çok üzüyor bir yandan da biraz olsun rahatlamalar›n› sa¤l›yordu. Yunanistan’a gittiklerinde benzer ifllemlerin onlara yap›laca¤›n›, hiç olmazsa aç ve aç›kta kal-
1
101
BD A⁄USTOS 2013
mayacaklar›n› düflünüyorlard›. elen göçmenlerin konuflmalar›, adetleri, giysileri, tipleri ne bize ne de Rumlara benziyordu. Hepimiz bu yeni gelenleri yan gözle izliyorduk. Neredeyse düflman kesilmifltik. Rumlar yerlerinden yurtlar›ndan olufllar›n›n
G
söyleniyordu haklar›nda. Göçmenlerin geliflini haks›zl›k olarak görüyorduk hepimiz. Bizim evin de do¤ramalar›n› yapm›fl olan marangoz Nikola’n›n, yurdunu terketmek zorunda olman›n can s›k›nt›s›yla, bir gün babama, “Yav Mustafa Çavufl, bunlarla bizi de¤ifltiniz, bari üste bir fley ald›n›z m›?” diye sordu¤unu çok iyi hat›rl›yorum. umlar satacaklar›n› satt›lar, yükte hafif pahada a¤›r eflyalar› d›fl›nda ellerinde bir fley b›rakmad›lar. Art›k gitmeye haz›rd›lar. Komflular›na allaha›smarlad›k ziyaretlerini yap›yorlard›. Y›llarca uzun boylu bir sorun olmadan birlikte, kardefl kardefl yaflayan insanlar kucaklafl›yor, vedalafl›yor, helallefliyorlard›. Bizim tesellilerimiz onlar›n gelecek korkular›n› ve endiflelerini gidermeye yetmiyordu. ‹çlerinden birisinin üzüntüsü di¤erlerine göre çok daha fazlayd›. ‹savut Ebe (babam Hatice’yle evlendikten sonra ona ebe demeye bafllam›flt›m) kocas› Andon Dede’yi geçen y›l topra¤a vermiflti. Tek k›z› Sofi Mustafa Çavufl’tayd›. ‹savut kocas›n› da k›z›n› da bir daha belki hiç dönmeyece¤i bu yerlerde b›rakmak istemiyordu. Defalarca bize geldi, k›z›n› kendi-
R
Y›llarca uzun boylu bir sorun olmadan insanlar kucaklafl›yor, vedalafl›yor, helallefliyorlard›. biz de yüzlerce y›ll›k komflular›m›z› kaybediyor olman›n sorumlulu¤unu onlara y›kmaya haz›rd›k. Köyde onlarla ilgili dedikodular hemen bafllam›flt›. Tavuklar› temizlemeden piflirdiklerinden tutun da asl›nda ne Türk ne de Müslüman olduklar›na kadar her fley 102
BD A⁄USTOS 2013
leriyle birlikte gelmeye ikna etmek için çok çaba sarfetti. Babama izin vermesi için çok ricada bulundu. abam o s›rada, onu k›sa bir süre sonra ölüme götürecek olan bir mide hastal›¤›na yakalanm›flt›. Sonunu az çok görebiliyordu. Kendisine bir fley oldu¤unda sekiz y›ll›k kar›s› zavall› Rum k›z›n›n henüz iki yafl›ndaki Feruze’yle tek bafl›na kalabilece¤ini de düflünerek annesiyle gitmesi için izin verdi ama Hatice babam› b›rakmad›. Onu gerçekten seviyordu. Babam›n ölümünden kendi ölümüne kadar geçen k›rk y›ldan fazla sürede, iki büklüm yafll› bir kad›n haline geldi¤inde bile art›k içinde ne kendisinin ne de bir baflkas›n›n oturdu¤u, babamla en güzel günlerinin geçti¤i k›fl odas›n› her gün süpürür, temizler, düzeltir ve ard›ndan eline tefini alarak bir süre içerde yaln›z bafl›na türkü söylerdi. Ayr›lma günü gelmiflti. Rumlar sabah›n erken saatlerinde, ellerinde
B
bohçalar›, a¤›zlar› s›k›ca sar›lm›fl heybeleri, torbalar›, s›rtlar›nda denkleri birer ikifler cami önünden geçerek Yaz›l›harman’a do¤ru yürümeye bafllad›lar. Onlar› Kayseri istasyonuna götürecek kamyonlar, köyün yollar› dar oldu¤undan, içeri girememifl burada bekliyordu. Camiden ç›kan erkekler, kap› önlerindeki kad›nlar son kez iyi yolculuklar dilediler komflular›na: “Allah yolunuzu aç›k etsin”. Onlar da ancak “Allaha›smarlad›k” diyebildiler. Baflka ne denilebilirdi ki? Bo¤azlar›na birer yumruk gelip oturmufltu sanki. Ne onlar arkalar›na dönüp bakabiliyorlard› ne de biz onlar›n arkalar›ndan. Herkesin gözü yafll›yd›. Köy sessizlik içindeydi. Küçükler soran gözlerle flaflk›n flaflk›n ne olup bitti¤ini anlamak için büyüklere bak›yorlar, büyükler ise onlardan gözlerini kaç›r›p bofllu¤a dikiyorlard› bak›fllar›n›. Neden sonra, yafll› ‹savut’un yürek paralayan feryad› geldi Yaz›l›harmandan: “Sofiiiiiiiiiiii !” Gidiyorlard›. •
Afla¤›dakiler-Yukar›dakiler Karga tüm gün hiçbir fley yapmadan a¤ac›n en yüksek dal›nda
duruyordu. Küçük bir tavflan onu görünce sordu. "Ben de senin gibi tüm gün hiçbir fley yapmadan oturabilir miyim?" dedi. Karga, "Elbette, neden olmas›n?" diyerek karfl›l›k verdi. Bu yan›t üzerine tavflan, oldu¤u yere çöktü ve hiçbir fley yapmadan oturmaya bafllad›. Bir süre sonra çal›l›klar›n aras›ndan bir tilki f›rlad› ve tavflan›n üstüne atlad›, onu yedi. Afla¤›da olup bitenleri üzüntüyle izleyen karga, kendi kendine söylendi. "Hem afla¤›da olup, hem de hiçbir fley yapmadan oturabilmenin bedeli çok yüksektir, tavflan kardefl…" dedi. "Sen iflin bu yan›n› hiç düflünmedin…" 103
BD TEMMUZ 2013
Tarihten Damlalar Mümtaz ‹dil
G
GENÇ ADAM gelece¤in sanat›n›n müzik oldu¤unu ve bu yolla çok para kazan›labilece¤ini düflünmektedir. Hemen müzik üzerine teorik çal›flmalara bafllar, ama aceleci ruhu onu rahat b›rakmayacak, daha do¤ru dürüst ö¤renmedi¤i müzik bilgisiyle beste yapmaya kalkacakt›r. Konserde çal›nacak bir eser yazmas› halinde para kazanaca¤›n› bildi¤inden hemen bir beste yapar. Eser, bir yanl›fll›k sonucu da olsa, icra edilir; ama bir felaketle sonuçlan›r. Kar›fl›k gürültülerden ve rahats›z edici seslerden oluflan eser, izleyiciler taraf›ndan yuhalan›r ve kovulur. Genç adam y›lmaz. Baflka konularda da para kazan›labilece¤i konusunda iddial›d›r. Kovuldu¤u kentten ayr›l›p Neuchatel’e gitmeye karar verir. Burada karfl›s›na Kudüs Baflra-
Atatürk’ü de derinden etkileyen ünlü Frans›z düflünür:
Rousse 104
hibi ç›kar. Hazreti ‹sa’n›n çarm›htan indirildikten sonra kondu¤u yer için para toplamaktad›r. Rahibin iyi Frans›zca konuflan bir yard›mc›ya ihtiyac› vard›r. Genç adam Kudüs Baflrahibinin yan›na katip olarak girer, ama bir süre sonra doland›r›c›l›ktan ikisi de yakalan›r. Kendini Kudüs Baflrahibi olarak tan›tan kifli ülkenin en büyük doland›r›c›lar›ndan biridir. Sonunda genç adam asker olmaya karar verir. Bunda da baflar›l› olamaz. Paris’te kendine Bayan de Warens ad›nda himayeci bulur, onun yan›na yerleflir. Bütün amac› para kazanmakt›r. Yine müzik üzerine, bu kez ak›l almaz bir teoriyle sahnededir: Müzik notalar›n› de¤iflik flekilde yazmak ve daha basite indirgemek plan› vard›r. Bu onu mutlaka zengin edecek bir projedir. Bilimler Akademisi’ ne baflvurur, ama Akademi delikanl›n›n buluflunu ne yararl› ne de yeni bulur. Y›lmaz, sanat kahvelerini dolaflmaya bafllar, paras›n› tüketir. Opera yazmaya bafllar. ‹lk operas› Muses Galantes’i yazar. Kendisine destek olan Bay Richellieu’nün tavsiyesiyle oyun sahnelenir ama hiçbir baflar› elde edemez.
au
ROUSSEAU,
müzi¤e olan hayranl›¤›n› ve çabas›n› uzun süre terk edememifltir. Ama bu konuda hiç yetene¤i olmad›¤› da bellidir. Bu ç›lg›n serüvenci, Mustafa Kemal Atatürk de dahil olmak üzere kendi yüzy›l›n›n ve sonraki yüzy›llar›n siyasetçilerini derinden etkileyecek olan büyük düflünür Jean Jacques Rousseau’dan baflkas› de¤ildir. Rousseau, müzi¤e olan hayranl›¤›n› ve çabas›n› uzun süre terk edememifltir. Ama bu konuda hiç yetene¤i olmad›¤› da bellidir. Yak›nlar› onun müzik konusundaki yeteneksizli¤ini ondan çok önce görmüfl ve onu uyarm›fllard›r, ama nafile. SONUNDA dostlar› Rameau adl› bir müzisyenin besteledi¤i bir operan›n güftesinde de¤ifliklik yapmas›n› isterler. Güfteyi asl›nda bir baflka Frans›z devi Voltaire yazm›flt›r. Rousseau, Voltaire’e bir mektup yazarak, izni olmadan m›sralar›na dokunamayaca¤›n› belirtir. Voltaire de ayn› nezaketle karfl›l›k verir. ‹flin bu taraf› da hüsranla biter. Bir gün, bir a¤ac›n dibinde durarak düflünür Rousseau… Bilim ile sanatlar›n ilerlemesi, toplumun töresini 105
BD A⁄USTOS 2013
bozar m›, yoksa gelifltirir mi? Akl›nda bu soru vard›r. ‹fiTE O ANDA sanki içinde yeni bir alan aç›lm›flt›r ve kendisini oraya do¤ru çekmektedir. Rastlant› bu ya, ayn› gece Rousseau, yazarl›k kap›s›n›n efli¤ini de geçer. Uykusuz gecelerde Bilimler ile Sanatlar Üzerine Demeç adl› eserini yazmaya bafllar. Otuz yedi
KEND‹S‹NE ve
düflüncelerine sayg› duymayanlar›n yo¤un sald›r›s›na u¤rar ve bunlara cevap vermek Rousseau’ nun düflüncelerinin de geliflmesine neden olur.
yafl›ndad›r art›k. Bütün ç›lg›n hayat› geride kalm›flt›r, yeni bir heyecan›n efli¤indedir. Rousseau bilimin ve sanat›n kifliyi mutlulu¤a de¤il mutsuzlu¤a sürükledi¤ini söyler. Uygarl›k, do¤ay› bozmufltur. Uygarl›k kiflinin öz yap›s›n›, do¤al varl›¤›n› bozmufltur. Uygarl›k kifliyi iyilefltirmemekte, tersine yozlaflt›rmaktad›r. Toplumlar ilerledikçe bozulur, kötüleflir. Rousseau’nun yazarl›k hayat›, Dijon Akademisi’nin büyük ödülünü almas›yla tamamen de¤iflir. Art›k ünlü bir yazard›r. Düflünceleri büyük gürültüler koparm›flt›r. Ödül ise farkl› bir kimlik getirmifltir. Rousseau hem bir hedeftir art›k hem de örnek gösterilen kifli. Kendisine ve düflüncelerine sayg› duymayanlar›n yo¤un sald›r›s›na u¤rar ve bunlara cevap vermek Rousseau’ nun düflüncelerinin de geliflmesine neden olur.
B
B‹R SÜRE sonra kap›s› öylesine çok çalmaya bafllar ki, çal›flmaya vakit bulamaz. Daha sonra kap›y› açmad›¤› gibi, ça¤r›ld›¤› önemli toplant›lara da gitmemeye bafllar. “Bilmedi¤im sosyete kurallar›n› umursamaz gibi görünür, utanc›m› utanmamakla örterdim,” der o günlerdeki reddedifllerini. Mezhep de¤ifltirmekte de üstüne yoktur Rousseau’nun. Daha iyi çal›flabilmek için Paris’in gürültüsünden uzaklaflan yazar Cenevre’ye gider ve iflte bu s›rada yine Katoliklikten Protestanl›¤a döner. Bütün kent onu ba¤r›na basar. Cenevre yurttafll›¤›n› yeniden kazan›r. Jean Jack Rousseau ‹sviçre’nin
BD A⁄USTOS 2013
Cenevre kentinde do¤du. Kendisinden en çok etkilenen, ünlü Alman felsefecisi Emmaunel Kant’t›r. Rousseau, do¤ru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için olgular›n bir yana b›rak›lmas› gerekti¤ini belirtir. Ona göre salt olgulardan hareket edildi¤inde, ç›karlar, yararlar ön plana yerlefltirilmekte ve böylece adalet, hukuk ayaklar alt›na al›nmaktad›r. Halk›n say›s› artt›kça, yönetici say›s›n›n azalmas› gerekti¤ini savunan Rousseau “demokrasi, aristokrasi, monarfli” fleklindeki s›n›fland›rmay› benimsemifltir. Rousseau’ya göre demokrasi biçimindeki hükümette yönetici, hal-
k›n tamam› ya da büyük bir bölümüdür. Aristokrasi biçimiyse küçük bir az›nl›¤›n yönetimidir. Monarflik hükümette ise yönetme yetkisi tek bir kiflidedir. MUSTAFA KEMAL Atatürk’ü de derinden etkileyen Rousseau’nun fikirleri, günümüze kadar hâlâ tart›flmal› içerikleriyle bir kapal› kutu say›labilir. Rousseau’yu anlamak için Rousseu’ dan ç›k›p, ona uzaktan bakmak bir çare olarak görülmelidir. Yaln›zca Rousseau’nun fikirleri ile onu aç›klamak mümkün olamamaktad›r. • mumtazidil@butundunya.com.tr
B‹R M‹LYON KERE B‹R M‹LYONLUK B‹R KUVVET
Aflk› u¤runa taç ve taht›n› terk ederek, Windsor Dük’ü olarak kalmay› tercih eden ‹ngiltere Kral› Sekizinci Edward da Atatürk’ün misafiri olmufltu. Nefleli bir akflam yeme¤inden sonra, sohbet, Türk ordusunun savafl gücüne geldi. Mustafa Kemal’in ne eflsiz bir kumandan oldu¤unu bilen misafiri, Atatürk’e o tarihte bir milyonluk insan gücü olan Türk ordusunun iki milyonla harp sahnesine ç›kmas›n›n, dünya bar›fl› için “Ne güvenilecek kuvvet…” oldu¤unu söyledi. Atatürk’ün “iki milyon”u “bir milyon” olarak nezaketle düzeltmesini de flu hayranl›k duygusuyla tamamlad›: “Evet Atatürk… Bir milyon Türk ordusu, bir milyon da flahsen siz, ben tahminimde hata etmedim.” Baflkumandanl›k y›llar›n› hat›rlayan Gazi, misafirinin bu nazik esprisinden elbette çok etkilenmiflti. Fakat konu¤una hayat›nda en sevdi¤i varl›k olan Mehmetçik için daha aç›k bir fikir vermek istedi: “E¤er, yurt ve dünya bar›fl› ve insanl›k özgürlükleri için bir kuvvet dengesi olarak ihtiyaç olursa, bizim ordumuzun her ferdini bana lay›k gördü¤ünüz ölçü içinde ölçebilirsiniz.” Yani bir milyon kere bir milyonluk bir kuvvet… Milletinin k›ymeti için böylecesine sonsuz güven sahibi idi. “Bir Türk dünyaya bedeldir.” “Ne mutlu Türk’üm diyene!” hükümleri asla “politika” kokmaz. Bu daha çok milletinin asl›nda var olan özelliklerini, kendisinden sonra geleceklere inand›rma düflüncesi idi. 107
Kim Kimdi? Dünyam›zda iz b›rakm›fl ünlüler ve k›sa yaflam öyküleri... Yazan: SABR‹YE AfiIR
abas›n› henüz 7 yafl›nday-
B
ken kaybeden bu küçük çocuk, ekonomik aç›dan s›k›nt›l› bir evde büyüdü. Düzenli bir flekilde e¤itimine devam edemedi, hatta lise ö¤renimini yar›da b›rakarak çal›flmak zorunda kald›. Küçüklü¤ünden itibaren yazmaya merakl›yd›. 20’li
108
yafllar›nda bir yay›nevinde çal›fl›rken, üç kitap yazd›. Ard›ndan gazetelerde makaleleri ç›kt›. Edebiyat ve sanat elefltirileri de yazd›. Gerçekleri al›p, hiç e¤ip bükmeden oldu¤u gibi okurun önüne koydu. Frans›z yaflam›n›n hofl görünmeyen yanlar›n› yazmas› nedeniyle elefltirildi. Haks›z yere casuslukla itham edilen Yüzbafl› Alfred Dreyfus’u, hükümetin bask›lar›na karfl›n ›srarla yazd›, gündemde tuttu. Bu davan›n yeniden görülmesini sa¤lad›. Yaln›zca bir yazar de¤il, ayn› zamanda ba¤nazl›¤a ve haks›zl›¤a karfl› savaflan öncü bir ayd›n olan bu adam Emile Zola idi…
BD A⁄USTOS 2013
Ç
iftçi bir ailenin o¤lu olan genç adam, zor bir çocukluk dönemi geçirdi. Alkol sorunu olan babas›n›n önce annesine kötü davran›fllar›na, ard›ndan da evi terk etmesine tan›k oldu. Annesinin ö¤retti¤i flark›larla
bafllayan müzik sevgisi, küçük yafllardan itibaren benli¤ine iflledi. Önce muhasebe sonra da ilahiyat e¤itimini yar›da b›rakt›. Folklor ve tiyatro üzerine e¤itim ald›. Bir kafede flark› söylemeye bafllad›. Bir süre sonra da albüm ç›kard›. fiark›lar›nda toplumun sorunlar›n› ve ezilenlerin yaflam›n›, siyasi skandallar›, haks›zl›klar› ortaya koydu. Ülkesindeki Pinochet darbesinde tutukland›, iflkence gördü. Bir daha gitar çalamamas› için elleri k›r›l›rken dahi, flark› söylemeyi sürdürdü. fiark›lar›n› gücünün sertifikas› k›lan, sesi ve mücadelesiyle ölümü yenen bu efsane adam, fiilili müzisyen Victor Jara’yd›… *** öy ö¤retmeni bir baban›n k›z› olarak dünyaya geldi. Çocuklu¤u, babas›n›n genifl kütüphanesindeki klasikleri
K
okuyarak geçti. Gençlik y›llar›nda, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin toplant›lar›na kat›lmaya bafllad›. Politikayla ilgilenmesine karfl› ç›kan ailesinden gitgide uzaklaflt›. Bir süre ö¤retmenlik yapt›. Polis taraf›ndan aran›yorken kaçt›¤› ‹sviçre’de, partinin burada bas›lan gazetesinin Almanya’ya ulaflt›r›lmas›nda kurye görevini üstlendi. Bu tehlikeli görevi, her seferinde yarat›c› yöntemler gelifltirerek baflar›yla yerine getirdi. Bir süre Paris’te gazetelere yaz›lar yazd›. Hem kendi ülkesinde, hem de di¤er ülkelerdeki toplant›larda, kad›n sorunlar›n› gündeme ge-
tirdi. Tutukland›, ölümden k›l pay› kurtuldu. Kad›n haklar› konusundaki çabas›n› çok zor bir siyasi dönemde vazgeçmeden sürdüren, 8 Mart’›n Uluslararas› Kad›nlar Günü olarak ilan edilmesinin mimar›, cesur kad›n Clara Zetkin’di… *** fiair ve besteci bir anne ile pafla bir baban›n o¤lu olan bu genç adam, liseden sonra e¤itimine Paris’te devam 109
BD A⁄USTOS 2013
Onun çabas›yla aflama kaydeden Türk mimarl›k mesle¤i, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Atatürk taraf›ndan da desteklendi.
etti. Resim ve mühendislik okudu. Matematik, resim ve heykel alan›ndaki becerisiyle, mimarl›k e¤itimini de tamamlad›. Türkiye’ye döndü¤ünde mimarl›k bürosu açmas›, o günlerdeki ‘bir Türk’ün mimar olamayaca¤›’ saplant›s› nedeniyle hayretle karfl›land›. Onun çabas›yla aflama kaydeden Türk mimarl›k mesle¤i, Cumhuriyet Türkiyesi’nde Atatürk taraf›ndan da desteklendi. Bafl mimarl›k ve 27 y›l boyunca ö¤retmenlik yapt›. Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki, (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) ilk Türk ö¤retim görevlisi oldu. ‹kinci TBMM Binas›’n›n aralar›nda bulundu¤u pek çok önemli yap›ya imza att›. 110
Atatürk için Gazi Köflkü’nü düzenledi. ‹lk ulusal mimarl›k döneminin önde gelen iki mimar›ndan birisi olan bu idealist, Vedat Tek… *** engin ve ünlü bir avukat olan babas› ile soylu-zarif bir kad›n olan annesi sayesinde, rahat ve mutlu bir çocukluk dönemi geçirdi. Genç yafllar›nda resme ilgi duymaya bafllam›flt›. Ancak babas› bu iste¤ine büyük tepki gösterdi. Liseden sonra zorla gönderildi¤i denizcilik okulunun s›navlar›n› kazanamad›. Israr›n bofluna oldu¤unu anlayan babas›, onu ünlü bir ressam›n atölyesine verdi. En büyük ilham kay-
Z
na¤› do¤ayd›. Resimler yapt›, sergiler açt›. Yeni ve ilerici bir resim sanat›n› ortaya koydu. Resmi, donmufl kal›plar›ndan kurtararak yaflam›n aynas› haline getirdi. Ad›mlar› engellenmek de istendi; mahkemeye verildi, ac›mas›zca elefltirildi. Ama hiç pes etmedi. Resmi bir sergiye gönderdi¤i tablosu reddedildi, tepki ald›. Ancak ona flöhretin kap›s›n› da aralad›. Eserleri izlenimcili¤in temeli kabul edilen ünlü Frans›z ressam, Edouard Manet idi…
BD A⁄USTOS 2013
H
enüz iki yafl›ndayken,
Balkan Savafl› nedeniyle ailesiyle birlikte Selanik’ten ‹stanbul’a göç etti. ‹lkö¤renim ve liseden sonra, çocukluk y›llar›ndan itibaren tutkuyla ba¤land›¤›
matematik e¤itimi için Paris’e gitti. Ülkeye dönünce matematik ö¤retmenli¤i yapt›. Dönemin Cumhurbaflkan› Cemal Gürsel’in atamas›yla TÜB‹TAK’›n kurulufl çal›flmalar›n› bafllatt›. Matematik ve bilim dünyas›na önemli katk›lar› nedeniyle pek çok ödül kazand›. Onu en mutlu edense, pratikten gelen bir problemi matematik olarak çözüme kavuflturmakt›. Yaflam›, anlamak-araflt›rmak ve çözmek üzerine kuruluydu. Yetifltirdi¤i ö¤rencilerle kurdu¤u s›cak iletiflimin yan› s›ra, kendisinden sonraki matematikçiler için de ilham kayna¤› oldu. Matemati¤i bir yaflam biçimi olarak benimseyen ve ülkemizde matemati¤in simgesi haline gelen bu alçakgönüllü bilimadam›, Cahit Arf… ***
Foto¤raftaki genç adam, bir papaz›n büyük o¤luydu. Varl›kl› ailesi sayesinde, s›k›nt› çekmeden büyüdü. Çok parlak bir ö¤renci de¤ildi. Ancak müzik konusundaki dikkat çeken yetene¤iyle k›sa sürede kilisede org çalmaya bafllad›. Üniversitede ise din e¤itimi ald›. Mezun olduktan sonra rahip olarak atand›. Bir süre de okul müdürü olarak çal›flt›. Afrikal›lar›n s›k›nt›lar içinde yaflad›¤›n› okudu¤u bir rapordan sonra, doktor olmaya karar verdi. Tam 6 y›l daha okuduktan sonra, hemen Afrika’ ya gitti. Afrika’da bir hastane yap›lmas› için ülkesinde ba¤›fl toplad›, bu amaçla konserler verdi. Tekrar Afrika’ya gitti ve kendini efliyle birlikte oradaki hastalar› tedavi etmeye adad›. I. Dünya Savafl›’nda tutsak
al›nd›. B›rak›ld›¤›nda, yine de vazgeçmedi. Görevini son nefesine dek sürdürdü. Bir tavuk kümesinde sa¤l›k hizmeti vermeye bafllayan ve Afrika’ da Gabon’da kurdu¤u hastaneyi binlerce hastaya hizmet verir hale getiren iyilik 111
BD A⁄USTOS 2013
gönüllüsü, Dr. Albert Schweitzer idi… *** u küçük k›z,
B
geleneksel bir ailenin sorumluluk sahibi büyük çocu¤u olarak büyüdü. En yak›n arkadafl›n› trajik biçimde yitirmesi, çocukluk döneminde iz b›rakt›. Üniversitede felsefe e¤itimi ald›, Sorbonne’daki mezuniyet s›nav›nda ikinci oldu. 21 yafl›nda, bu s›nav› o güne kadar vermeyi baflaran en genç ö¤renciydi. Bütün yaflam› boyunca devam edecek olan bireysel baflkald›r›c› yan› üniversitede geçirdi¤i y›llarda olufltu. Öyküler yazmaya ve bir gazetede çal›flmaya bafllad›. Kitaplar›nda ve araflt›rmalar›nda özellikle kad›n›n
toplumdaki konumunu sorgulad›. Kad›n özgürlü¤ü, kad›nlar›n ikinci s›n›f vatandafl olarak görülmeleri ve öncelikle kad›n›n kendisini tutsaklaflt›r›c› düflüncelerden ar›nd›rmas› üzerine yazd›. Yaln›zca bir yazar de¤il, bir filozof olarak da ünü geliflerek yay›lan, Sorbonne’daki lakab›yla bu ‘cesur’ Simone de Beauvoir’di…
Amerika Avrupa Aras› Adam›n karfl›s›na masallardaki gibi bir cin ç›km›flt›. “Dile benden ne dilersen”
dedi. “‹stedi¤in ne olursa olsun, hem de flimdi gerçeklefltirece¤im.” Adam, olmayaca¤›na en çok inand›¤› bir iste¤ini bildirdi: “Amerika’dan Avrupa’ya uzanan bir asma köprü istiyorum” dedi. “Bunu gerçeklefltirebilir misin?” Cin bir süre düflündükten sonra: “Böyle bir köprü için ne kadar beton, çelik gerekir hiç fikrin var m› senin? Bunu gerçeklefltirmek çok zor” dedi. “ ‹stersen baflka bir istekte bulun da, hemen flu anda yerine getireyim.” Adam da bir süre düflündü ve yeni iste¤ini söyledi: “Yeryüzündeki tüm insanlar›n birbirlerini anlayabilmelerini ve tümünün bar›fl içinde yaflamalar›n› istiyorum.” Bu iste¤ini duyar duymaz peri, düflünmeden karfl›l›k verdi: “Asma köprü kaç metre genifllikte olsun?” 112
Neler Olmuyor ki Dünyada Sezin San
Karada Lüks Gemi Seyahati
1
Her an karaya ç›k›p, deniz tutmas› sorunu yaflamayaca¤›n›z, uygun fiyatl› lüks bir gemide seyahat etmek ister miydiniz? Güney Kore’nin Jeongdongjin kentinde deniz k›y›s›ndaki yamac›n tepesine infla edilen yolcu gemisi fleklindeki bu otel müflterilerine bu konforu yaflat›yor. “Kamara”lar›n bulundu¤u katlar, gemilerde oldu¤u gibi güverte biçiminde yap›lm›fl; kamaralardan ve güverteden bak›nca, okyanus
görünüyor. 211 odas› bulunan bu “gemi otel”de, 6 farkl› lokanta, bir spor salonu, yüzme havuzlar› ve golf salonu da mevcut. Otelin hedefi; müflterilerine, gemide seyahat hissi yaflatmak.
2
Seyahatçilerin Zaferi
Seyahatseverler kendilerini hangi koflulda zafer kazanm›fl hissediyor? Bu sorunun yan›t›n› Avrupa’n›n en 113
BD A⁄USTOS 2013
çok kullan›lan uçak bileti karfl›laflt›rma motoru Skyscanner araflt›rd›. 10.000’i aflk›n kat›l›mc›yla yap›lan anketin sonuçlar›na göre; bavulun bagaj band›ndan ilk ç›kmas› ve önde oturan yolcunun koltu¤unu geriye yaslamamas› zaferler aras›nda ilk iki s›rada. Üçüncü s›rayla ilgili Avrupal›lar ve Türklerin yan›tlar› farkl›.Türkler için üçüncü s›rada, check-in s›ras›nda fazla kilolara ekstra ücret talep edilmemesi, Avrupal›lar içinse, yan koltu¤un bofl olmas› geliyor. Araflt›rmaya göre uçakta a¤layan bebek olmamas› da her yolcu için önemli .
98 Y›l Önce Nehre At›lan fiifle Bulundu
3
Y›l 1915. ABD’de Detroit kentinde yaflayan iki arkadafl nehir k›y›s›nda bulunan bir parka gitti. Bir k⤛da "Tashmoo'da iyi vakit geçiriyoruz" yaz›p, flifle içine koyan arkadafllar flifleyi suya b›rakt›. ‹flte o flifle 98 y›l sonra nehir taban›nda kumlara gömülü flekilde bulundu. Notu bulan dalg›ç 114
Dave Leander fliflenin ve notun, yerel Harsens müzesinde sergilenece¤ini söyledi.
4
Trafik Kazalar›nda Acil Ça¤r›
AB ülkelerinde her y›l yaklafl›k 30 bin kiflinin trafik kazalar›nda hayat›n› kaybetti¤i aç›kland›. Kay›plar› en aza indirmek amac›yla bir çal›flma bafllat›ld›. Sistemin ad›: “eCall” yani acil arama anlam›na gelen “emergency Call”. Bu sistem, bir otomobilin trafik kazas› yapmas› durumunda, cep telefonu baz istasyonlar› üzerinden otomatik olarak 112 acil servisinin aranmas›n› sa¤l›yor. Böylece trafi¤in nadir akt›¤› bir yolda kaza yapm›fl ve bilincini kaybetmifl kifliler ve bulunduklar› yer tespit edilebilecek. Otomobil üreticilerinin yeni araçlara sistemi yerlefltirmesi gerekiyor. Bu sistem ile her y›l 2500 kifli daha kurtar›labilecek.
4
Afrika’da Yaflam Mücadelesi
BM, Afrika K›tas›n›n Sahel bölgesinde kurakl›¤›n yol açt›¤› sebeplerle 11 milyondan fazla insan›n açl›k çekti¤ini aç›klad›. BM Bölgesel ‹nsani Yard›m
BD A⁄USTOS 2013
çimentonun içeri¤inde volkanik kaya, kül ve kireç bulundu¤unu tespit etti. Volkanik kayan›n içinde bulunan alüminyum ve kirecin ›slak olarak kullan›m›yla oluflan kimyasal reaksiyon çimentonun sa¤lamlaflt›r›c› özelli¤ini ortaya ç›kar›yor. Bilim adamlar› antik dönem çimentosunun daha çevreci bir yap›n›n oluflmas›na neden oldu¤unu söylüyor. Koordinatörü Robert Piper, iklim de¤ifliklikleri nedeniyle bu bölgenin geçen y›l ciddi bir kurakl›k yaflad›¤›n›, bu kurakl›¤›n da Sahel’de krize neden oldu¤unu söyledi. Sahel bölgesi, Senegal, Çad, Kamerun, Burkina Faso, Nijerya, Moritanya, Nijer ve Gambia’y› kaps›yor.
5
Roma Çimentosunun S›rr›
Bu güne kadar yaflanan do¤al afetlere karfl› binlerce y›l ayakta kalan Roma dönemi yap›lar›n›n s›rr› çözüldü: Kullan›lan çimento... Farkl› uluslardan bilim adamlar› yapt›klar› y›llar süren incelemeler sonunda, günümüz yap›lar›nda kullan›lan çimentodan farkl› olarak, Romal›lar›n kulland›¤›
6
Meme Kanseri ve Radyoterapi
Baz› meme kanseri hastalar›n›n cerrahi yöntemler yerine radyoterapi ile tedavi edilebilece¤i aç›kland›. Avrupa çap›ndaki 5 bin kad›n üzerinde yap›lan incelemede, radyoterapinin koltuk alt›ndaki lenf bezlerinin ameliyatla al›nmas› kadar etkili olup olmad›¤›na bak›ld›. Cardiff Üniversitesi T›p Fakültesi Kanser ve Genetik Enstitüsünden Prof. Mansel “Normalde, meme kanseri için ilk ameliyat› yaparken koltuk alt›ndaki lenf bezesini de kontrol ediyoruz. Lenflere yay›lma oluflmuflsa, bir ameliyatla bu bezlerin tamam›n› 115
BD A⁄USTOS 2013
al›yoruz. Ama denemeler sonucunda, bu lenf bezlerini almadan, koltuk alt›na radyoterapi uygulaman›n yeterli oldu¤u görüldü.” dedi. Prof. Mansel, ameliyat yerine radyoterapinin iyileflme sürecini daha olumlu k›laca¤›n› ve daha az bir maliyet gerektirece¤ini vurgulad›.
7
fi›r›nga Yerine Bant Afl›s›
Uzaya giden ilk insan Rus kozmonot Yuri Gagarin’in ölüm nedeni 45 y›l sonra ayd›nland›. Gagarin’in uça¤›n›n düflmesine yabanc› bir objenin de¤il, bir savafl uça¤›n›n neden oldu¤u aç›kland›. 1965’te uzaya giden Gagarin, üç y›l sonra bir uçak kazas›nda ölmüfl, o zamanlar, suikast iddialar› dahi ortaya at›lm›flt›. Olay›, y›llarca araflt›ran kozmonot Aleksey Leonov, uça¤›n düflmesine yak›n mesafeden geçen baflka bir uça¤›n neden oldu¤unu aç›klad›: “10-15 metre alçalan SU15 jeti, Gagarin’in uça¤›n›n çok yak›n›ndan geçerek, pani¤e neden olmufl ve uçak kontrolden ç›karak yere çak›lm›fl” dedi...
8 ‹skoçya’n›n Edinburgh kentinteki t›p konferans›nda, afl›lar›n fl›r›ngas›z olarak yap›lmas›n› sa¤layan “nano afl› bantlar›” tan›t›ld›. Avustralya Brisbane Queensland Üniversitesinden Prof. Mark Kendall bu afl›n›n s›tma gibi hastal›klarla mücadelede daha ucuz ve etkili olaca¤›n› söyledi. Nano bantlar sayesinde kirli i¤nelerle hastal›¤›n bulaflmas› önlenecek ve hastalar›n i¤ne korkusu olmayacak.
8 116
Rus Kozmonot Yuri Gagarin’in Ölüm Nedeni Ayd›nland›
Yürüyüflünüzü Akflamüstü Yap›n
ABD’de George Washington Üniversitesi taraf›ndan yap›lan araflt›rma, her yemekten sonra 15 dakika yürümenin, ileri yafllarda diyabet hastal›¤›na yakalanmay› engelleyebilece¤ini ortaya koydu. Yemek sonras› k›sa yürüyüfller, kan flekerini düflürmek için uzun yürüyüfller kadar etkili olabiliyor. sezinsan@butundunya.com.tr
Yaflamdan Kesitler
E
Sema Erdo¤an
RCAN KONT TAKD‹M EDER Sinema 盤›rtkanl›¤›ndan tiyatro müdürlü¤üne uzanan dolu bir yaflam
O, 72’lik bir delikanl›. Elli y›ld›r yüzünü kaplayan sakallar›n› iki kez kesmek zorunda kald›. Askere giderken ve seksen darbesinde mecburen. Mahalle aralar›n›, iflporta tezgahlar›n› do¤al sahne olarak kuland›. »
117
BD A⁄USTOS 2013
Figüran olarak ç›kt›¤› sahnede sunucu olarak kald›. 71 yafl›nda “S›ra D›fl› Okur Ödülü”nün sahibi oldu
E
rcan Kont, 2 May›s 1942’ de alt› çocuklu yoksul bir ailenin beflinci çocu¤u olarak dünyaya geldi. “Önce, simit satmaya bafllad›m. Bir bahar günü bir mahalleden “simit” diye ba¤›rarak geçiyorum. Penceresi aç›k bir evden “Çocuklar, bizim kibar çörekçi geçiyor, ondan çörek al›n” diye bir ses duydum. Nereden duymufltum bilmiyorum ama altm›fl y›l önce çöre¤e simit demifltim.” Adana’da “simit”i ilk telaffuz edenlerden birisi olarak kabul ediyor kendini. Ortaokulu "çift dikiflle" 6 y›lda bitirdi. Tan›nm›fl bir çok ismin mezun
oldu¤u Erkek Lisesi’ne geçifl yapt›. Devams›zl›k süresi doldu gerekçesi ile bir y›l sonra bafllamak zorunda kald›. “O bir y›l, kay›p de¤il kazan›md› benim için. 27 May›s 1960 öncesiydi. Hep, siyasetle ilgilenen büyüklerin yan›ndayd›m. Onlar› dinliyor, bol bol okuyordum. Liseye farkl› bir bilinçle bafllad›m, hiç kalmadan bitirdim.”
Sinema Ç›¤›rtkanl›¤›
“Dört tekerlekli büyük bir at arabas›n›n içine o akflam oynat›lacak filmin kocaman tabelas› yerlefltirilir, çinko ya da tenekeden yap›lan bir huni verirlerdi bize. ‹lkel bir megafon diyebiliriz. Biz de “dikkat dikkat“ diye bafllar, filmin ad›n›, oyuncular›n›, saatini ba¤›rarak duyururduk. Sinemac› Mehmet abi, 'Çok güzel ba¤›r›yorsun, seyircide art›fl oluyor' diye bana övgüler düzerdi.” Mahallelerindeki “Lale Sinemas›”nda, yaz aylar›nda Ercan Kont bir sunumda yapt›¤› dikkat çekici 盤›rtfliir okurken kanl›¤› yeni bir ifl kazand›rd› ona. “Eskiden film öncesi mahalli sanatç›lar sahneye ç›kar›rlard›. Sinema sahipleri, daha çok insan sinemaya gelsin isterken, mahalli sanatç›ları da kendilerini tan›tma f›rsat› bulurlard›. Bir gün bir arkadafl›m 'Programa ç›kaca¤›m, gel beni takdim et.' dedi. Takdim için sahneye ç›kt›m. Ç›k›fl o ç›k›fl. Lisede okurken de iflportalarda 盤›rtkanl›k yapt›m. Ama hep farkl›l›k
BD A⁄USTOS 2013
yaratma derdindeydim. ‹flportac›lar hep 'Alman, ‹talyan!' ya da 'Batan geminin mallar›!' diye ba¤›r›rlard›. Ben, 'Bunlar Türk mal›! Yapan› Türk, satan› Türk, alan› Türk. Ma¤azada 10 lira bizde 20 lira!' derdim. Duyanlar flafl›r›r, tezgâh›n önü insanlarla dolard›.” Fark›nda olmasa da bu tezgâh önleri deneyim kazand›¤› birer sahneydi. Ercan Kont, paras›zl›ktan kahveye gidemedi ama kahve duvar›n›n dibindeki a¤aç gölgesinde oturan büyükleri can kula¤› ile dinledi hep. Orhan Kemallerin, Yaflar Kemallerin onlarca sayfada yazd›klar›n›, flöyle böyle okuma yazmas› olan insanlar›n 10 dakika içerisinde nas›l anlatabildiklerine tan›kl›k etti.
‹lk rolü sadece m›zrak tutmakt›. Aradan 49 y›l geçse de o sahnedeki repli¤i hiç unutmad›.
‹flporta 盤›rtkanl›¤›ndan figüranl›¤a Biriktirdi¤i bir miktar para ile kendi tezgah›nda 盤›rtkanl›¤a bafllad›. “Birkaç gün olmufltu. Acemiyim ya bilmiyorum. Eski iflportac›lar zab›talar› görünce birbirlerine ›sl›k çalarlarm›fl. Eflyas›n› kapan kaçt›. Ben, öylece kald›m. Zab›ta eflyalar›ma el koydu. N’oluyor falan diye sorsam da kâr etmedi. 'Belediyeye gelip alacaks›n' deyip ayr›ld›lar. Belediyenin önünde beklerken bir anons duydum: 'Dikkat, dikkat Adana Belediyesi fiehir Tiyatrosu 63-64 sezonuna William Shakespeare’in Othello oyunu ile bafllayacakt›r. Bay ve bayan figüran aranmaktad›r. ‹steklilerin tiyatro müdürlü¤üne müracaat etmeleri duyurulur.'
O an, eflyalar›m› falan unuttum hemen tiyatroya gittim, kaydoldum. Eflyalar›ma ne oldu bilmiyorum.”
F
igüran olarak bafllad›¤› Belediye fiehir Tiyatrosu’na, 25 y›l sonra müdür olarak atanaca¤› hayalden öte bir fleydi. “Bir gün, yönetmen prova s›ras›nda ‘tüh keflke figüranlar› göndermeseydik flu sahneyi de al›rd›k’ dedi. Ben k›s›k bir sesle ‘Ben buraday›m’ diye seslendim. ‹lk rolümü de böylece kapm›fl oldum.” ‹lk rolü sadece m›zrak tutmakt›. Aradan 49 y›l geçse de o sahnedeki repli¤i hiç unutmad›. Othello Desdemona’y› sevdi¤i için yarg›lan›yordur. “O, beni bafl›mdan geçen tehlikeler için sevdi; ben de onu, anlatt›klar›ma ac›d› diye. Kulland›¤›m tek büyü bu iflte...”
‹
lk y›l sonunda flehir tiyatrosu kapat›l›r ve kurulan özel bir tiyatroda yer al›r. Burada, küçük de olsa bir rol kapar. “Aya¤› sakat birini oynuyordum. Gittim, 4 parça ince tahta buldum ve bezlere sard›m. Sonra da baca¤›ma ba¤lad›m. Mecburen baca¤›m› hiç bükemedim sahnede. Oyun bittikten sonra 'Sen daha yenisin. Baca¤›n› bükmeden nas›l oynad›n' diye sordular. 119
BD A⁄USTOS 2013
Baca¤›m› gösterince çok flafl›r›p güldüler.” Bu tiyatroda bir sezon çal›fl›r. Kurulan yeni tiyatroda Keflanl› Ali Destan›’nda ve birkaç oyunda roller al›r. Tiyatro serüveni askere gitti¤i 1966’da noktalanacakt›r. “Askerden yeni dönmüfltüm. Sahneye ç›kan arkadafllar›m gel beni sinemada takdim et diye ›srar ettiler. Ard› arkas› kesilmedi, takdimcilik as›l iflim haline gelmeye bafllad›. Ama iflportac›l›¤a da devam ettim.”
Y›ld›z› parl›yor Türkiye’nin en iyi erkek spikerlerinden biri olarak isim yapan ve yak›n arkadafl› Mesut Mertcan, Emirgan Aile Çay Bahçesi’nin vazgeçilmez sunucusudur. Mertcan’dan boflalan yeri doldurmak için ald›¤› daveti kabul eder. Emirgan Aile Çay Bahçesi’ nde, Neflet Ertafl, Ali Ekber Çiçek, Musa Ero¤lu, Mustafa Sa¤yaflar ve Afl›k Mahsuni fierif gibi dönemin çok sevilen bir çok ismini, yapt›¤› farkl› sunumFigüran olarak rol ald›¤› Azizname oyununda
larla sahneye davet eder. Alpay, Aziz Ahmet, Grup Bunal›m ve 3 Hürel ile turnelere ç›kar.
Her yapt›¤› ifl bir sonrakinin referans› oldu. “Ali Ekber Çiçek’in kad›nlar matinesi var. Kad›nlar›n birer çiçek oldu¤unu söyleyerek söze bafllad›m, çiçe¤e duyduklar› özlemden söz ettim. Ali’ yi anlatt›m sonra. Kad›nlar, pür dikkat dinliyor ne anlat›yor bu diye. Sözü Ali Ekber Çiçek’e ba¤lay›p sahneye davet ettim. Çiçek sahneye geldi, sandalyesine oturdu ve ba¤laman›n tellerine vurup 'Vallahi sakall› sunucu söyleyecek her fleyi söyledi bana bir fley kalmad›.' deyip türküye bafllad›.
Tiyatro Müdürlü¤ü 1980 y›l›na kadar devam etti sunuculu¤a. 28 fiubat 1980’ de, dönemin Belediye Baflkan› Selahattin Çolak imzal› “Fen iflleri kadrosunda bofl bulunan …..yere Ercan Kont atanm›flt›r. Ad› geçen kifli Tiyatro Müdürlü¤ü yapacakt›r.” yaz›s›n› ald›. “Sunuculuk yapt›¤›m her platformda Adana’da bir flehir tiyatrosunun gereklili¤ini vurgulard›m. Bunu bildikleri için olsa gerek bu görevi lay›k gördüler.” Tiyatro’ya en büyük katk›y› veren isim, bugün Uluda¤ Üniversitesi’ nde görev yapan Prof. Dr. Nurhan Tekerek olur. Ercan Kont, 1994 y›l›na kadar 14 y›l sürdürür bu görevi. Belediye yönetimi de¤iflince k›za¤a al›n›r ve banka-
BD A⁄USTOS 2013
2012 y›l›nda ’S›rad›fl› Okur Ödülü’nü al›rken matik çal›flan› olmamak için ayr›l›r.
Tiyatroda film oynatt› “Mesaiden ç›kan memurlar için eve git-gel olmadan, film izleyebilsinler diye ‘17.30 sinemas›’ ad›yla bir etkinlik bafllatt›m. ‹lk galay› Belediye baflkan› Selahattin Çolak ile birlikte dönemin valisi de izledi. Vali, bana bir toplant›da övgüler ya¤d›r›rken Belediye Baflkan› Çolak “Say›n valim bunun eski halini bilecektiniz saç sakal falan.” dedi. Ben de o günden sonra tekrar sakal b›rakmaya bafllad›m.”
“Bir k›z bana emmi dedi” Yapt›¤› sunumlarda fliirler de okumaya bafllad› Ercan Kont. Karacao¤lan’›n “Sakal” olarak da bilinen “Bir k›z bana emmi dedi” fliirini o kadar kendinden geçercesine seslendiriyordu ki... fiiir kendisine ait diye bilindi uzun y›llar. “Tiyatroda, fiükrü Üstün abiden duymufltum bu fliiri. Saçl› sakall› ol-
Karacao¤lan’›n “Sakal” olarak da bilinen “Bir k›z bana emmi dedi” fliirini o kadar kendinden geçercesine seslendiriyordu ki... fiiir kendisine ait diye bilindi uzun y›llar. mam, fliirde de 'Bir k›z bana emmi neyleyim' dizelerinin olmas› nedeniyle flirin bana ait oldu¤unu san›p ac›yanlar dahi oluyordu. Hemen her programda istek de al›yordu bu fliir.”
Afl›k Mahzuni’ye son görev “Emirgan Aile Çay Bahçesi’nde çal›flt›¤›m bir gün Afl›k Mahzuni ça¤›r›yor dediler. Programdan sonra yan›na git121
BD A⁄USTOS 2013
tim. Mahzuni, 'Ya dost, sen bir fliir okudun.' diye söze girdi. Ben 'Ümit Yaflar O¤uzcan' dedim. O, 'Naz›m Hikmet’ten olmas›n?' diye sordu. 'Yok dedim.' 'Kula¤›ma f›s›ldar m›s›n?' deyince yeniden okudum fliiri. Dedi ki: 'Dost bu özelli¤ini hiç yitirme. Sen fliiri okurken insan›n beynine balyozla çivi çakar gibi okuyorsun. Ben bugüne kadar çok fliir okuyan gördüm, hepsi sinek v›z›lt›s› gibiydi' dedi.” Bu sohbet sonras› bir süre Mahzuni ile de çal›flt›. “Ben, bir fliir üzerinde çok uzun çal›fl›r›m. Her fliiri de okumam. Hep flunu düflünürüm. Sahneye ç›kt›¤›nda öyle bir sunum yap, fliiri öyle oku ki
seni bir daha ça¤›rs›nlar.” Eski bir al›flkanl›¤› sürdürmesi ona bir ödül de kazand›rd›: “S›ra D›fl› Okur Ödülü”.
E
rcan Kont, Adana ‹l Halk Kütüphanesi’ne üye olarak kitaba gösterdi¤i ilgisi ve birikimi ve gelecek nesillere örnek oluflturmas› nedeniyle 2012 y›l›nda bu ödülün sahibi oldu ve 81 il içinde yaflam›, belgesel çekimine de¤er görülen 5 örnek kifliden biri oldu. Cep telefonu kullanm›yor. Randevular›na asla geç kalm›yor. Milli bayramlarda törenleri hiç kaç›rm›yor. Ça¤r› almas› durumunda sahneye ç›k›yor.• semaerdogan@butundunya.com.r
Ya¤murda kullan›yoruz ama ad› ”Günefllik” fiemsiye ilk olarak 3400 y›l önce Mezopotamya'da, bir rütbenin,
bir ayr›cal›¤›n simgesi olarak kullan›ld›. Bu flemsiyeler Mezopotamyal›lar'› yak›c› güneflten korumak için kullan›l›yordu. ‹ngilizce'de flemsiye anlam›ndaki "Umbrella" sözcü¤ü, Latince gölge anlam›na gelen "Umbra" sözcü¤ünden türemifltir. Türkçe'de kulland›¤›m›z "flemsiye" sözcü¤ünün kökeni ise "günefl" anlam›ndaki "flems" sözcü¤üdür. ‹Ö 1200 y›llar›na gelindi¤inde flemsiye M›s›rl›lar'da dini bir anlam kazand›. Gökyüzünün, Tanr›'n›n bedeninden yap›lm›fl, dünyay› koruyan bir flemsiye oldu¤una inan›yorlard› ve tafl›d›klar› flemsiye yüksek ahlak simgesiydi. Romal›lar flemsiye kültürünü M›s›rl›lar'dan ald›lar ama kad›ns› bir simge olarak gördüler ve erkekler taraf›ndan hiç kullan›lmad›. Ya¤l› ka¤›ttan yap›lan flemsiyelerin ya¤muru da geçirmedi¤i görülünce, kad›nlar taraf›ndan ya¤murda da kullan›lmaya baflland›. Art›k antik tiyatrolarda, ya¤murda kad›nlar flemsiyeler alt›nda rahat rahat otururken, erkekler s›r›ls›klam ›slan›yorlard›. Avrupa'da flemsiyelerin yayg›n olarak kullan›lmas›na 1700'lü y›llarda bafllanm›flt›r. Siyah renkli flemsiyeleri erkekler de benimsedi. Bir çeflit ya¤ ile s›vanan siyah flemsiyeler ya¤muru hiç geçirmiyorlard›. Zamanla daha kaliteli flemsiyeler üretildi ve siyah renk su geçirmezli¤in bir garantisi imifl gibi alg›lanarak günümüze kadar geldi. Yazan: SEBAHAT ÖNEN 122
Gözlemler ‹zlenimler Engin Ünsal
Akdeniz Sahillerinde Bir Rodin Heykeli Panait ‹strati’nin Romanya’s›ndaki bozk›rlar Azarbeycan’da da vard›. Uzun boylu, eflatun renkli çiçekli devedikenleri orada da yetiflirdi.
Ü
lkenin kuzeyinde Da¤›stan s›n›rlar›na yak›n olan bozk›rlar bahar geldi¤inde gönenir, yemyeflil devedikenleri neredeyse tüm bozk›ra bir acem hal›s› gibi yay›l›rd›. Yaz boyunca o dikenler boy verir, çiçekleri aç›l›r, çiçeklerinin eflatun rengi k›zg›n güneflin alt›nda bütün bozk›r› inan›lmaz bir güzellikte boyard›. Yeflilin eflatun ile harman› dünyan›n o yöresini bir baflka biçimde ayd›nlat›rd›. 123
BD A⁄USTOS 2013
Yaz çabuk geçer, devedikenlerinin o güzelim yeflil
rengi usulca solmaya bafllar, sonbahar geldi¤inde o selvi boyu güçsüzlükten önce topra¤a do¤ru e¤ilir, sonra kendini yaratan topra¤›n kollar›na b›rak›r ama eflatun rengi o bedeni terketmez ve hiç solmadan sonuna kadar kendine can veren o bedene sahip ç›kard›. onra amans›z bozk›r rüzgârlar›n›n günü bafllard›. Ac›mas›z, haflin, hoyrat rüzgâr o yere düflmüfl devedikenlerinin güçsüz bedenlerini çiçekleri ile birlikte topraktan kopar›r, önüne katar bir h›fl›mla bozk›r boyunca sürüklemeye bafllard›. Bozk›r tüm sonbahar boyunca, rüzgâr›n devedikenleri ile yapt›¤› dansa tan›kl›k ederdi. Devedikenleri rüzgâr›n önünde önce küçük bir yuvarlak olur sonra kendisine kat›lan di¤er kardeflleri ile birlikte kocaman bir topa dönüflürdü. Yeflil rengi soldu¤undan saman sar›s›na dönüflen rengi eflatun çiçeklerle birlikte bozk›rda eflatun-sar› bir flölen bafllat›r; yüzlerce devedikeni topu rüz-
S
gâr›n önünde bir o yana bir bu yana savrulurdu. Eylül ekim aylar›nda rüzgâr alabildi¤ine fliddetlenir, o toplar› havaland›r›r sonra gücünün yetti¤ince yerkürenin çeflitli yörelerine tafl›rd›. Günlerden bir gün rüzgâr›n gücü tükendi; o eflatun-sar› toplardan biri usulca alçald› ve Akdeniz sahillerinde bir yerde kumsalla kucaklaflmak için köpük köpü¤e koflan dalgalar›n s›rt›na kendini b›rak›verdi.
O
sahiller bahçelerinde Semiramis’in flark›lar söyledi¤i sahillerdi. Yaz sonu oldu¤undan ortal›kta kimsecikler yoktu. Derken a¤açlar›n aras›ndan bir adam ç›kt› ve sahile do¤ru Yeflil rengi soldu¤undan saman yürümeye bafllad›. Dimsar›s›na dönüflen rengi dik yürüyordu. Saçlar› y›llar boyu yaflad›¤› hüzüneflatun çiçeklerle den, omuzlar›nda yaflad›¤› birlikte bozk›rda ac›lardan bembeyaz olmufltu. Her sabah bu sahieflatun-sar› le gelir ve y›llard›r aray›p bir flölen bulamad›¤› bir fleyi bir gün bu sahilde bulaca¤› bafllat›rd›... umudu ile sessizce beklerdi. Gözleri denizi boydan boya tarar ve yüre¤i o denizden gelecek bir güzel124
Bu sahiller onun son umudu idi. Elini tutacak, beyaz saçlar›n› okflayacak s›cak bir el, içini ›s›tacak s›cak bir bak›fl ve yüre¤ini kavuracak sevda sözcükleri duymak için buralara gelmiflti.
li¤in umudu ile tatl› bir heyecan içinde çarpard›. Adam büyük flehirlerde yaflad›¤› yenilgilerden sonra ma¤lup bir ordunun komutan› gibi bafl› önünde bu sahillere gelmifl y›llard›r süren yaln›zl›¤›ndan kurtulmak için son umudunu bu kasaban›n sokaklar›na sermiflti. Hiç kimseye kendini anlatamam›fl, hiç kimse onu anlamaya çal›flmam›fl, içindeki coflkuyu, yüre¤inde tafl›d›¤› sevday› hiç kimse ile paylaflamam›flt›. Bu sahiller onun son umudu idi. Elini tutacak, beyaz saçlar›n› okflayacak s›cak bir el, içini ›s›tacak s›cak bir bak›fl ve yüre¤ini kavuracak sevda sözcükleri duymak için buralara gelmiflti. Bunlar› yaflad›¤› zaman ve ancak o zaman ölmek istiyordu.
S
evda özlemi ile alev alev yanan gözleri birden dalgalar›n s›rt›nda yavaflça sahile do¤ru gelen o kocaman eflatun sar›s› diken topunu gördü. Heyecanland›. fiimdiye kadar hiç böyle bir fley görmemiflti. Sahile yaklaflt›kça eflatun-sar› top, dalgalar›n
darbesi ile tel tel çözülmeye bafllam›flt›. Top sahile geldi oturdu ve dalgalar daha haflin diken topunu da¤›tmaya bafllad›. Birden gözlerine inanamad›. Dalgalar›n yok etti¤i topun yerinde bir kad›n dizlerinin üzerine çökmüfl duruyordu. Adam heyecanland› ve denize do¤ru yürüdü. Kad›n›n bafl› önüne do¤ru e¤ikti. Adam kad›na do¤ru e¤ildi ve, ”Sahilime hofl geldin.” dedi. ad›n bafl›n› kald›rd› adama bakt›. Kad›n›n kuzguni siyah› gözleri vard›. Adam bu s›cak bak›flla yüre¤inin erdi¤ini sand›. Ellerini uzatt› ve kad›n›n› ellerinden tutarak aya¤a kald›rd›. Kad›n ç›r›lç›plakt›. ‹stiridyenin kabu¤undan ç›kan Venüs gibi devedikeni çiçeklerinin aras›ndan ç›km›flt›. Elele kumsala do¤ru yürümeye bafllad›lar. Kad›n›n elleri s›msıcakt›. Ellerini adamdan kaç›rm›yor, bedenini adam›n bedenine yaslayarak ondan güç almaya çal›fl›yordu. Adam hiç böyle bir fley yaflamam›flt›. Heyecandan bay›lacak gibiy-
K
125
BD A⁄USTOS 2013
rurken tanr›s›na yalvarmaya bafllad›, “Ey tanr›m bunca y›l benden ellerini uzak tuttun, ilk kez bana yak›ns›n. Ne olur bu özlemim, bu kavuflma bitmesin. Beni bir kez olsun bafltan ve tafltan yarat” dedi.
T
anr› bu yakar›fl› duydu ona sevgiyle e¤ildi ve kumsalda y›llar sonra kavuflan iki sevgiliyi bembeyaz mermerle kaplamaya bafllad›. Birbirine hayranl›kla bakan iki güzel insan sevdan›n mermere vuran güzelli¤i oldu birden. Ancak Tanr› sevday› mermere bu kadar güzel yans›tabilirdi. Adam y›llard›r bekledi¤i sevday› mermerin so¤uklu¤unda de¤il, sevdan›n mermere vuran s›cakl›¤›nda Sevdan›n mermere bulmufltu. Yolu o sahillere düflenler ifllenmifl hali... Belki de birbirine sevda ile bakan Rodin’in bir eseridir o heykel iki güzel insan›n o mermer heykelini görünce sak›n flafl›rmas›n. Sevdan›n mermere ifllendi. Birden yaflam› boyunca ilk kez mifl hali... Belki de Rodin’in bir duydu¤u bu ›l›k duygular›n ans›z›n eseridir o heykel... • bitmesinden korktu. Akl›na tanr›s› enginunsal@butundunya.com.tr geldi. Kad›nla kumlar›n üzerine otu‘KOCA’NIN TANIMI
Kürsüde konferans veren hatip, “Yan›ld›¤›n› anlay›nca ›srardan vazgeçen adam, ak›ll›d›r. Ama hakl› oldu¤una inanmas›na karfl›n görüflünü de¤ifltiren kifli...” diyordu ki, cümle bitmeden bir dinleyici oturdu¤u yerden ba¤›rd›: “Kocad›r!” 126
Ansiklopediden Bir Sayfa Mete Tizer
(4 Temmuz 1807 -2 Haziran 1882)
‹talya Devleti'nin
kurulmas›na öncülük eden Garibaldi ‹talyanlar taraf›ndan en büyük kahraman› ve yurtseverlerden biri olarak kabul edilir. Kiflisel olarak pek çok askeri mücadeleyi yönetti ve birleflik ‹talya düzenini getirdi. ‹ki Dünyan›n fiövalyesi yap›ld›.
127
1807 y›l›nda Nice’de bir bal›kç›n›n o¤lu olarak do¤an Garibaldi 15 yafl›nda annesinin dini adam olma bask›s›ndan kaçmak için denizlere aç›l›r. 25 yafl›na geldi¤inde diplomal› bir kaptand›r. Bu y›llarda Giuseppe Mazzini liderli¤indeki “Genç ‹talyanlar” partisine kat›l›r. Partinin hedefi o zamanlar büyük ço¤unlu¤u Avusturya ve Papal›k kontrolünde olan ‹talya’n›n birleflip ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas›yd›. Piemonte Krall›¤›n› devirme giriflimi baflar›s›z olunca Garibaldi idam cezas› al›r ve Güney Amerika’ya kaçar. Y›llarca Güney Amerika’da, Brezilya ve Uruguay’da deniz ticareti yapar. Diktatöre karfl› Uruguay’a ba¤›ms›zl›¤›n› kazand›ran birli¤in bafl›nda Garibaldi vard›r.
B
u y›llar içinde Londra’da sürgünde yaflayan Mazzini ile ba¤›n› hiç kopartmad›. 1848 y›l›nda Nice’e geri döndü. 1849’da Frans›z güçlerine karfl› Papal›k için savaflan devrimci hükümete kat›lmaya karar verir. Bu savafl kaybedilip, Güney Amerika’l› kar›s›n› burada kaybedince önce Toskana’ya, oradan Nice’e kaçar. 1850 y›llar›n›n ortas›nda kadar deniz adam› olarak hayat›n› sakin bir flekilde sürdürür. Bu y›llarda Londra’da yaflayan ve ‹talya’ya dönüfl izni ç›kan Mazzini’yi ziyaret eder. Mazzini’nin kafas›nda ‹talya’n›n birleflip ba¤›ms›zl›¤›n› kazanmas› vard›r. Bu plan 2011 y›l›nda ‹talya’da 150 y›l›n› kutlayan “‹talya’n›n dirilifli” 128
Giuseppe Garibaldi hareketi olarak an›lacakt›r. Garibaldi May›s 1860 y›l›nda 1000 gönüllü ile Sicilya’y› ele geçirir. Eylül 1860 y›l›nda ise Napoli Krall›¤› da ‹talya’ya ba¤lanm›flt›r. 1860 y›l›nda Sardenya Kral› 2. ‹talya Kurtulufl Savafl›’nda Avusturya’ya karfl› ‹talya’ya yard›m eden Napoleon III’e Nice’i hediye eder ve Nice Fransa’ya geçer. 1860 y›l›n›n sonunda Frans›z güçlerin Roma’dan çekilmesiyle Roma da ‹talya’ya geçer ve ‹talya kurulmufl olur. Garibaldi art›k bir kahramand›r. 1882 y›l›nda hayat›n› kaybeden Garibaldi k›rm›z› gömle¤i ile ünlenmifl ve Sicilya’y› birlikte fethetti¤i 1000 gönüllüye de “1000 K›rm›z› Gömlekli” denmifltir. •
Yazar Dede ve Torunlar› Muzaffer ‹zgü
Sar› Civciv ava so¤uktu. D›flar›da
H
rüzgar esiyordu. Kümesin içi de so¤uktu. Ama Sar› Civciv durmadan bafl›n› öne uzat›yor. Annesinin kanad›n›n alt›ndan ç›kmak istiyordu. Ana Tavuk, Sar› Civciv ne zaman k›p›rdasa, “Hiflt, kardefllerini uyand›racaks›n Sar› Civciv!” diyordu. Sar› Civciv ana tavu¤a soruyordu: “Sabah olmad› m› anneci¤im?” “Hay›r” diyordu Ana Tavuk. Bu kez Sar› Civciv, ofluyor, pofluyor ka-
natlar›n› ç›rp›yor. “Ama ben Horoz Baba’n›n sesini duydum” diyordu. Bu kez Ana Tavuk, “Uf uf Sar› Civciv, Horoz Baba iyice yaflland› art›k. Daha sabah olmadan ötmeye bafll›yor. Bak, kardefllerin nas›l uyuyorlar... Sen niçin uyumuyorsun Sar› Civciv?” “Can›m avluya, bahçeye, soka¤a ç›kmak istiyor anneci¤im.” “Sabah olsun ç›kar›z yavrucu¤um.” Ana Tavuk böyle diyordu ama 129
BD A⁄USTOS 2013
Sar› Civciv durmuyordu ki. Annesinin kanad›n›n alt›na giriyor, gözlerini kap›yor, sonra birden aç›yordu. “Hah, duydum anneci¤im, kufllar ötüyor. Demek ki sabah olmufl...” diyordu.
A
na Tavuk yine ofluyor,
pufluyor, yana¤›n› Sar› Civciv’in yana¤›na sürtüyor, gagas›yla Sar› Civciv’in bafl›n› okfluyor, “Yavrucu¤um o duydu¤un kurba¤a sesi, kufl sesi de¤il” diyordu. “Kufl anneci¤im, hem de bizim yemimizi kap›p kaçan kufl...” Ana Tavuk kanad›n› iyice aç›yor, “Haydi gir içine Sar› Civciv” diyordu. Sar› Civciv söz dinlemiyordu ki, “C›k” diyor, bafl›n› kald›r›yor, yine annesinin kanad›n›n alt›ndan ç›k›yordu. Öbür kanad›n›n alt›ndaki civcivin biri, a¤lar gibi, “Anneci¤im, söyle o Sar› Civciv’e, beni böyle ikide bir uykumdan uyand›rmas›n” dedi. Ana Tavuk, öteki yavrusu uyand›¤› için üzülmüfltü. Sar› Civciv’e, “Gör-
dün mü, kardeflini uyand›rd›n, dedi. fiimdi ne diyece¤iz ona?” Sar› Civciv, annesinin kanad›n›n alt›ndan f›s›ldad›: “Özür dilerim Beyaz Civciv, bir daha konuflmayaca¤›m, annemin kanad›n›n alt›nda uyuyaca¤›m.” Ana Tavuk çok sevindi. Çünkü sabaha çok vard›. Sabah uyan›nca yavrular›n›, önüne katacak, yem aramaya ç›kacakt›. Kümesin sahibi onlara yem veriyordu ama civcivler çok çabuk ac›k›yorlard›. Bahçe aralar›n›, sokaklar› gezerken, yeflil otlar, de¤iflik yiyecekler buluyorlard›. Anneleri, yavrular›n›n yiyece¤i birfley bulunca çok seviniyor, “Guk guk, gork gork” diye sesler ç›kar›yordu. Yavrular bu sesi duyunca, annelerinin yan›na uçup, onun gagas›yla gösterdi¤i yiyece¤i bölüflüyorlard›. Bölüflmeyi çok seviyorlard›. Hele bir kavun parças›, hele bir elma parças›... Ah ah ah!... Sar› Civciv gözlerini kapat›yor ama uyuyam›yordu ki... Hemen gözlerinin önüne kocaman bir
Bahçe aralar›n›, sokaklar› gezerken, yeflil otlar, de¤iflik yiyecekler buluyorlard›.
130
BD A⁄USTOS 2013
kavun dilimi geliyordu. Yaln›z kavun mu? Bafl›n› flöyle birazc›k ileriye uzat›nca, bu kez gözlerinin önüne ortas› bembeyaz yanlar› k›pk›rm›z› yar›m elma geliyordu. Öyle ki, o yar›m elma, “Gel beni gagala Sar› Civciv, gel beni gagala!” diyordu. h, durmadan elma düfllersen, kavun düfllersen, hele hele iki gün önce annenin garklay›p gurklayarak sizi yan›na ça¤›rd›¤›nda, yerde kocaman bir hafllanm›fl m›s›r parças› görmüflsen uyuyabilir misin? “H›h” dedi Sar› Civciv... “H›h h›h h›h... Sabah olmufl, orac›kta kavun dilimi duruyor, hele k›rm›z› elma, hele hele tam o gagama göre hafllanm›fl m›s›r koçan›... Uf, ball› flekerli... Vur gagay›, lüp yut. Vur gagay›, lüp yut...” Bafl›n› annesinin kanad›n›n alt›ndan ç›kard›. Annesi uyuyordu. Kardeflleri de m›fl›l m›fl›l uyuyorlard›. “Ben uyumayaca¤›m... Hafllanm›fl m›s›r, elma, kavun beni orada beklerken ben burada m›fl›l m›fl›l uyuyabilir miyim?” dedi. Kendine sordu: “Ya ne yapars›n Sar› Civciv?” “Buradan ç›kar›m, kümesten afla¤›ya atlar›m. Dosdo¤ru soka¤a... Uçar›m, kaçar›m, göçerim. Hup diye kavun diliminin yan›na konar›m...” Ondan sonra? Tak tak tak da tak!.. Lüp lüp lüp de lüp!.. Kümesin kapa¤› kapal›yd› ama onun yan›nda küçücük bir delik vard›. Oradan rahatl›kla d›flar›ya ç›kabilirdi. "Haydi bakal›m Sar› Civciv. Annenin kanad›n›n alt›ndan ç›kt›n m›?"
E
Sar› Civciv flölene gidiyordu. Bu flölende en sevdi¤i fleyleri yiyecekti. Delikten f›rlay›verdi... Pat diye yere düfltü. "Ç›kt›m..." "fiimdi nereye?" "O deli¤e.".. "‹yi de o delikte hiç ›fl›k yok... A, yoksa sabah olmad› m›?" A¤z›nda kavun tad›, içinde elma coflkusu, gözlerinde hafllanm›fl m›s›r sevinci... Bir iki üç dört befl... Befl ad›mda deli¤in yan›na vard›. Arkas›na bakt›. Annesinin bafl› öne e¤ilmiflti. Uyuyordu. Kardeflleri mi? Onlar da kanattan yorgan›n alt›nda uykunun tad›n› ç›kar›yorlard›. Ya Sar› Civciv? Sar› Civciv flölene gidiyordu. Bu flölende en sevdi¤i fleyleri yiyecekti. Delikten f›rlay›verdi... Pat diye yere düfltü. O da nesi? Gece!.. Karanl›k!.. “Ben ne yapt›m?” "Ben mi dedim bunu? Ben dedim. Uf uf uf!.. fiimdi ne yapaca¤›m? Anneci¤im flimdi ne yapaca¤›m?"
S
ar› Civciv korkmufl, titre-
meye bafllam›flt›. Tüyleri korkudan kabarm›flt›. Oldu¤u yerde donup kalm›flt›. Hiç k›p›rdam›yordu. “fiimdi ne yapaca¤›m? Nereye gidece¤im?” Sar› Civciv bu karanl›kta nereye 131
BD A⁄USTOS 2013
gidecekti? Hiç bilmiyordu. Oysa ki annesinin sözünü dinlese flimdi onun kanatlar›n›n alt›nda m›fl›l m›fl›l uyuyor olacakt›.
K
orkudan gözlerini de, gagas›n› da açam›yordu. fiimdi burada sabaha dek nas›l bekleyecekti? Ya fley gelirse??? Ay ay bunu hiç düflünmek istemiyordu. “Ay anneci¤im” diye titriyordu. Annesi, kedi tehlikesini sezdi¤i anda, nas›l tüylerini kabart›r, kedinin üzerine
atlar, yavrular›n› korurdu. Ya flimdi... fiimdi bir kedi gelirse. Annesi yok ki. “Uf uf uf ben ne yapt›m?” “Kapa gözlerini. S›ms›k› kapa. Hiç açma.” “Miyeeev...” Aman›n bu ses de ne? Yok can›m yok, kedi sesi de¤il. Çok korktum da bana öyle geldi. Açma gözlerini açma... 132
“Miyeeeeev...” Aman›n bu kedi, hem de yan›mda, hem de gagam›n dibinde... “Anneeeeee!..” H›h, annesi onu kurtaracakm›fl! Annen kümeste... Haydi bir daha ba¤›r... “Anneeeeeee!..” Sanki annesi duyacak. Ama onu kedi duyuyor. “Miyeeeeeeeeeev...” fiimdi atlayacak, bafl›m› kapacak, sivri difllerini bo¤az›ma geçirecek, uzun t›rnaklar›yla ayaklar›m› parçalayacak... Pekiyi niçin sald›rm›yor bu kedi?.. Aç bakal›m gözlerini... Açsam m›? Aç aç... Aa aaa bu bir kedi yavrusu, benim gibi mini minnac›k... Sor ona, ona sor... “Pisicik, beni yemeyecek misin?” “C›k, yiyemem ki, ben pisici¤im... Ama büyüklerim gelirse, seni lüp diye yutarlar. Hem sen bu gecenin karanl›¤›nda, niçin kümesinde de¤ilsin?..” Ay ne iyi pisicik... Söylesin ona. “Pisicik ben annemi dinlemedim, kümesten kaçt›m...” “Kaçt›n m›, hiç iyi birfley yapmam›fls›n... Haydi flimdi dosdo¤ru kümesine, Babam Kedi buralarda dolafl›yordu, benden sana söylemesi... Haydi uç uç kümesine uç... Baba Kedi seni görürse lüp eder...” Uçabilir miyim acaba? Uçar›m ya, uçar›m... Z›pla kümese Sar› Civciv, uç!..• muzafferizgu@butundunya.com.tr
Anadolu’nun Dünyas›
BD A⁄USTOS 2013
Bekir Özgen
Köy Muhtar›
Ç
iftçi Soka¤›’n›n sakinleri birbirine girdi. Ne demek oluyordu bu! Avuç içi kadar bir köy yerinde aralar›ndan biri ç›kacak, sokak çeflmesinin ulu orta yerine var›p ifleyecek… Bunu yapan bir deli olsa, azarlay›p kovarlard›. Küçük bir çocuk olsa, gözda¤› verirler, kovalarlard›. Ya köyün hesab› kitab› ondan sorulan sorumlu biriyse bu? "Herkesin namus bekçisi kesildi¤i bir yerde nedense bu ifl a¤›rdan al›n›yordu. Biri, ç›k›p da, “Ne oluyor birader?” demiyordu. Yaln›zca fiskosla yetiniyorlard›. Bakt›lar ki, muhtar salt çeflme bafl›na de¤il, can› çekti¤i her yere yap›yor ayn› ifli, ileri geri konuflmalar duyulmaya bafllad›. Havalar so¤uyup da, günefl ›slakl›klar› kurutmaz olunca milletin d›rd›r› daha da artt›. 133
BD A⁄USTOS 2013
“Onun bu yapt›¤›n› elin gâvuru
yapmaz," diyenler oldu. "Kendi evinin avlusunu pisletmedi¤ine göre, bu iflte bir ifl var. Amac›, bize gözda¤› vermek. Benim önümde e¤ilmezseniz, bu kadarla da kalmam demeye getiriyor,” gibisinden yorum yapanlar ç›kt›.
B
eri yanda, muhtar yanl›lar› da vard›. Onlar, “Biz oylar›m›z› ona laf olsun diye vermedik! O, bir fley yap›yorsa bofla yapmaz." diyerek muhtar› koruyorlard›. Köy halk›n›n muhtar›n üstüne fazla vard›¤› söylenemezdi yine de. Zaman içinde, bu huyundan nas›l olsa
de d›fllanm›fll›k büsbütün kötüydü. Oysa Garipçe gibi yol üstü bir köyün muhtar›yd› o. ‹çinde yer ald›¤› bu yaflam sirkinde palyaço de¤il cambaz olmak, ipin üstünden inmek istemezdi. Bu nedenle de kafas› kar›fl›verdi. Bu kez yolunu tuttu¤u çeflme de¤il çarfl› oldu. Uygun bir köfle bulup ayn› ifli bu kez de orada yapt›. Hem de inad›na, “Muhtar dedi¤in böyle olur!” dercesine. “Amma da ifl bu haaa!” diye kekeledi onu görenler. “Önceleri bu ifli gizli kapakl› yap›yordu, yapmam diyesi. fiimdi ise iyice az›tt›, ifli aleniyete döktü. fiuna bak›n hele, yafl›ndan bafl›ndan da utanm›yor. Uluorta, diledi¤i yere ak›t›yor. Pes do¤rusu!” ‹çlerinden biri ç›k›p,
‹çlerinden biri ç›k›p, “Al›flm›fl kudurmufltan beter,” dedi. Öteki, "Koca köy böyle bir adama emanet edilir mi?” diye sordu. vazgeçer diye beklediler. Ne var ki, yan›na gidip gelmeleri azald›. Aray›p sormalar› k›tlaflt›. Selam› sabah› kesenlerin, yollar›n› de¤ifltirenlerin say›s› artt›. Muhtar dedi¤iniz de eninde sonunda, köyün önde geleniydi. Kolay de¤ildi bu itilmiflli¤i kendine yedirmesi. K›nanm›fll›k haydi neyse 134
“Al›flm›fl kudurmufltan beter,” dedi. Öteki, "Koca köy böyle bir adama emanet edilir mi?” diye sordu. Muhtar bu, bunca laflar›n alt›nda kal›r m› hiç? “Hepinizin dilini eflek ar›s› soksun. Ne olmufl yani, s›k›flt›¤›m yerde bir ihtiyaç molas› vermiflsem?” deyip ç›kt›. Köy yerinde f›rt›na gibi esti
BD A⁄USTOS 2013
muhtar›n bu dizgin tutmaz sözleri. * yle böyle derken aradan uzunca bir süre geçmiflti. Bu kez de ilkokul binas›n›n yan›nda bir yerde ayn› ifli yaparken yan›na okul giysileri üstünde bir çocuk gelip yanaflt›. “Kolay gelsin muhtar emmi!” dedi. “Ayn› fleyi ben yapmaya kalksam, çocukmufl, ö¤renciymifl demez kula¤›m› çekersin. Sen, koskoca adams›n. Üstelik de köyümüzün yar› hükümetisin. El âlemin içinde buray› kokutmaya utanm›yor musun?”
Ö
Bu rapor olay›, muhtar›n hofluna gitti. Art›k, ad› dillere düfltü¤ü kadar, dillerden de düflmeyecekti besbelli. Muhtar›n kafas›n›n tas› att›. “Sen de kimsin ulan, velet!” diye yükseltti sesini. “Herkes beni görüyor, sesini ç›karm›yor da hesap sormak sana m› düflüyor?” fiafl›rm›flt› çocuk. Önce duralad›. Sonra, çevrede birkaç kifli oldu¤unu görünce, yürekleniverdi. “Hem de bana düflüyor!” diye diklendi. “Ben, bugüne bugün, s›n›f›m›z›n temizlik kolu baflkan›y›m. Her kim do¤ay› kirletir, çevresindeki canl›lar› rahats›z ederse, gider onu uyar›r›m önce. Söz dinlemeyecek olursa da ad›n› soyad›n›
tuttu¤um raporuma yazar, ö¤retmenime teslim ederim.” Bu kez, muhtar›n gözleri ›fl›d›. Sesi yumuflad›. “Peki!” dedi. “Ö¤retmenin ne yapacak o raporu? Bana ceza m› kesecek? Karnemdeki ‘hal ve gidifl’ notumu mu k›racak?” Gözünden zekâ f›flk›r›yordu çocu¤un. Alay edildi¤ini anlad›. “Biz de sizi kasabadaki, ildeki yetkililere flikâyet ederiz,” diye horozland›. “Ne var bunda can›m!” dedi muhtar. “Ayn› ifli evde, okulda yapm›yor musun sen?”“Yap›yorum ama…” dedi çocuk, arkas›n› getiremedi. Utanm›flt›. Bu rapor olay›, muhtar›n hofluna gitti. Art›k, ad› dillere düfltü¤ü kadar, dillerden de düflmeyecekti besbelli. Bu demekti ki bundan böyle herkes muhtarla yatacak; muhtarla kalkacak, köyün var› yo¤u o olacak... Bu duygularla, hiç olmad›¤› kadar keyiflendi. “Oh! Ne güzel,” dedi. “Herkes, bizim muhtar, kimsenin yapamad›¤› hatta yapamayaca¤› iflleri yapabiliyor diyecek.” Kostak kostak yürüyerek ayr›ld› oradan. Çevre ve temizlik kolu baflkan›, okuluna vard›¤›nda, zil çalm›fl, arkadafllar› marfl söylemekteydi: “Ç›kt›k aç›k al›nla, On y›lda her savafltan…” * Bir gün, Berber Ali’nin dükkân›nda t›rafl olurken, s›ra bekleyenlerden biri, “Muhtar Emmi,” dedi. “Sen ki bunca 135
BD A⁄USTOS 2013
oyu al›p halk›n iste¤iyle muhtar seçildin. fiimdi, seçmenle u¤raflman›n s›ras› m›?” Muhtar, yerinden f›rlad› birden. “Dur hele Ali, çek flu usturan› üstümden,” dedi. Sonra da, soru soran gence dönüp “Bana bak ye¤enim!” dedi. “Ben, muhtar seçilebilmek için, bu ci¤eri on para etmez seçmenlere vagon dolusu para yedirdim. fiimdi elime f›rsat düfltü hem verdiklerimin befl on mislini geri al›yorum hem de onlar›n bilmem nelerine, bilmem ne de yap›yorum.” ‹çerdekiler, “Vay can›na! fiuna bak hele! Nankörlü¤ün daras› tart›s› m› var?” dercesine, birbirlerinin gözüne bakt›lar. Berber Ali, “Muhtar! Burada böyle, d›flar›da baflka türlü konufluyormuflsun. Dün, Bakkal Dervifl’ten ekmek al›rken, ‘Ben bu köyün örnek al›nacak insan›y›m,’ demiflsin ya!..”
Birden celallendi Muhtar. “Demiflsem demiflim. Ne olmufl yani?” diye kabard›.
u olup bitenler, ortal›¤›n kar›flmas›na yetti de artt› bile. Kahvedeki erkeklerin, sokaktaki kad›nlar›n, konuflma konusu muhtar olup ç›kt›. Dü¤ünde dernekte, ölümde k›y›mda, her yerde… Ele al›nmayan tek yer olarak cami kalm›flt›, sonunda var›p oraya da dayand›. Bir cuma namaz› sonras›nda, hoca efendi, cemaate dönüp: “Yarabbim! Son günlerde köy halk›m›z›n rahats›zl›¤› artm›fl, dirli¤i bozulmaya bafllam›flt›r. Kullar›n›n içine kurt düflmüfltür. Kardefl kardefl geçinip giderken, herkes birbirine yan bakar olmufltur. Biliriz ki, bu yalan dünyada s›¤›nacak tek yer senin hak kap›nd›r. Bizleri yan›na kabul eyle Yarabbim!” Cemaatin gür sesi duyuldu: “Amiiin!” “Yarabbim! Bu olup bitenler, ortal›¤›n Malum olaylarla, huzurumuz kar›flmas›na yetti de artt› bile. kaçm›flt›r. Biz Kahvedeki erkeklerin, sokaktaki kullar›n› bu hallere düflürenleri kad›nlar›n, konuflma konusu muhtar ak›ll› ve mant›kl› olup ç›kt›. eyle… Yola gelmek istemeyenleri islâh eyle!” “Âmin!” “Yarabbim, geldik kap›na; rahmetinle bizi bol ak›ll› ve sab›rl› 136
B
eyle… Sen büyüksün. Biz kullar›n›n densizliklerini affeyle, Yarabbim...” Cami ç›k›fl›nda, cemaat yap›lan duadan memnundu. Hem günahlar›ndan ar›nm›fllar, hem de muhtar›n o ç›lg›nl›¤›n›n önüne geçmek için sa¤lam bir ad›m atm›fllard›. Ama bu iflten en memnun olan da içerdekilerden çok d›flar›daki biriydi: Muhtar!.. Muhtar, bir kez daha ekmeden biçmifl, yüce Rabbi’nin huzurunda bile kendinden söz ettirmeyi bilmiflti. * radan çok geçmemiflti ki, ortal›¤a y›ld›r›m gibi bir haber düfltü. Söylenenlere bak›l›rsa, Muhtar’›n köyde kaydedilen o uygunsuz görüntüleri, internet ortam›na düflmüfl, bütün dünyan›n gözü bu yana, çevrilivermiflti. Köy halk› bir anda yerine yurduna oluk oluk insan akt›¤›n›, girenin ç›kan›n belli olmad›¤›n› görünce fele¤ini flafl›rd›. Tuhaf bir hayhuyun içine düfltü. Yiyecek içecek bulmak zorlaflt›. Evlerde, bahçelerde, bostanlarda ne var ne yok, kap›fl kap›fl edildi. Bereket ya¤d›. En çok para getiren de evlerin, caminin ve de okulun tuvaletleri oldu. Dört bir yan insanla doldu taflt›. Ad›m atacak yer kalmad›. Herkes oradayd› ama muhtar yoktu. Yer yar›lm›fl içine düflmüfltü sanki. fiaflk›nl›k diz boyunu bulunca, bir köylü kad›n dayanamay›p “Ad› batas› muhtar!” diye ç›k›flt›. “fiu köyün haline bak. Elin gâvurlar›na rezil ettin bizi. Oca¤›n bats›n da, boynun saps›n inflallah!”
A
Muhtar, bir kez daha ekmeden biçmifl, yüce Rabbi’nin huzurunda bile kendinden söz ettirmeyi bilmiflti. ‹lk günün floku atlat›l›nca, olay›n arkas› önü ayd›nlanmaya bafllad›. “Yeflil Bar›flç›lar” adl› çevre kuruluflu, eyleme geçip Muhtar’›n flurada buradaki o vaziyette görüntülerini elde etmifller ve gerdikleri büyük bir bez üzerinde, renkli olarak görüntülemeye bafllam›fllard›. Yabanc›lar neyse neydi de, bu kez yerin dibine girme s›ras› köylülere gelmiflti. Utanç, çevrede kol gezerken, okul müdürü yan›ndakilere dönüp “Görüyorsunuz de¤il mi; köyümüz de küreselleflmeye bafllad› sonunda,” dedi. Sahipsiz köyün boflalmas› uzun sürmedi. Yabanc›lar ülkelerine dönünce, Garipçeliler yavafl yavafl kendilerine gelmeye bafllad›lar. Derken Muhtar da ç›kt› geldi, odas›n›n kap›s›n› ard›na kadar açt›, geçti oturdu koltu¤una. Önünde mührü, bafllad› söylenmeye: “Köylü milleti de¤il misiniz, al›n birinizi, vurun ötekine. Bir de akl›n›z k›t deyince k›z›yorsunuz bana. Ulan enayiler, yat›n kalk›n da muhtar›n›za dua edin. fiu üç dört gün içinde, köyümüze hükümetin bugüne kadar verdi¤inin üç dört mislinden daha çok para girdi sayemde. Daha hâlâ k›ymetimi bilmiyorsan›z, hepsi yüzünüze, gözünüze dursun.” • bekirozgen@butundunya.com.tr 137
BD A⁄USTOS 2013
1 5 8
7 9
7 3
1
7 6
5 7
3
9
2
5
5
1 4 2
4
9 4
4
1
5
2
7
3 1
6 6
2
Sudoku Yapamayanlar ‹çin
3
5
7
6 6
8
4 9
7 8 5
6 4
9
7
1 2
3
3
6
5 8
9 2
1 1
4
Sudokusuz Yapamayanlar ‹çin
138
Yazarak Söyleyerek Sadi Bülbül
Toros’lardaki Çoban De¤erli sinema sanatç›m›z Filiz Ak›n’›n bir televizyon program›nda anlatt›¤› bir anekdot vard›. Filiz Han›m›n ressam arkadafl› Duran Karaca resim yapmak için güneye, Kozan'›n bir yayla köyüne gider. Ertesi sabah da Toros’lar›n manzaral› bir yerine ç›karak çal›flmaya bafllar. Sehpas›n› kurmufl, tualini açm›fl bakarken yan›ndan sürüsüyle bir çoban geçer. » 139
BD A⁄USTOS 2013
S
elamlafl›rlar. Gün bat›m›nda ayn› yerde yine, köye dönen çobanla karfl›lafl›r ve yine selamlafl›rlar. Ertesi gün ve daha sonraki günlerde de bu selamlaflmalar sürer. Çoban bir akflamüstü, günlerdir ayn› yerde durup, elindeki f›rça ve boyalarla önündeki "tahtaya" bir fleyler çiziktiren ancak ne yapt›¤›na ak›l erdiremedi¤i ressam›n yan›na gelir ve biraz da ac›ma duygusuyla: "Beyim" der, "Kusura bakmazsan sana birfley soraca¤›m. Senin bu iflten bir menfaatin var m›?" Orada bir ressam de¤il de, roman›n› yazan bir yazar, besteler yapan bir musiki adam› olsayd›, çoban muhtemelen onlara da ayn› soruyu soracakt›, yani konu resim, edebiyat ya da müzik de¤il; sanatt›r. Masum soru da gerçekte çok önemli bir sorunu iflaret ediyor. Bu, sanat›n ne için yap›ld›¤› sorunudur. Daha do¤rusu, yapt›¤› iflten sanatç›n›n nas›l bir "ç›kar›" oldu¤u konusudur. Ressam o tablolar›n› neden yap›-
yor? Heykeltrafl bir çocuk gibi, niçin tafllarla oynuyor? Müzik, tiyatro, sinema, bale... neden yap›l›yor? fiair neden durmadan fliirler yaz›yor ve yazmadan duram›yor? Ya yazarlara ne demeli? Öykülerine, romanlar›na... ömürlerini veriyorlar. Bir kitab› bitirmeden di¤erini düflünmeye bafll›yorlar. Yazamazlarsa hasta oluyorlar. Günlerce, aylarca ve y›llarca odalar›na kapan›p, yaz›yorlar. Bu ifli yapmaya zorlanmad›klar› halde onlar› yazmaya bir türlü doyurmayan ve yazd›kça yazma iste¤i yaratan güç nereden geliyor?
K
ozan’l› çoban gibi sorarsak: Bu insanlar, ne "menfaatleri" var da bunu yap›yor ve bu "tutsakl›¤a" katlan›yorlar? Soruyu tersinden de sorabiliriz: Bir "menfaatleri" olmasa bu ifli yaparlar m›? Deli mi bunlar? Ve konuyu burada biraz daha geniflletebiliriz… Günlerce masa bafl›nda çal›flan, aylarca yar› karanl›k laboratuvarlarda deneyler yapan ve y›llarca
Heykeltrafl bir çocuk gibi, niçin tafllarla oynuyor? Müzik, tiyatro, sinema, bale... neden yap›l›yor?
BD A⁄USTOS 2013
toplad›¤› bilgilerden sonuçlar ç›karmaya u¤raflan bilim insanlar›n›n "derdi" nedir? Bir deli de onlar m›? Haydi onlar› biraz anl›yoruz diyelim insanl›k için bir icatta bulunuyor, onlar›n günlük hayatlar›n› kolaylaflt›r›yor ve yakt›klar› binlerce ›fl›kla insanl›¤› ayd›nlat›yorlar…
Bir insana gün olur bir fliir, gün olur bir öykü ve roman da hayat verebilir.
nundan, dinledi¤imiz bir müzikten ve eki sanat adamlar› ne yarp›yor? okudu¤umuz bir kitaptan sonra Ampulü mü, lazeri mi, cep havalara uçar, kendimizi bambaflka telefolar›n› m› bilgisayar› m›, bir dünyada, bambaflka birisi gibi hisinterneti mi yoksa amans›z dertlerin sedebiliriz. ilaçlar›n› m› buluyor; yeni gezegen Bir doktorun yapt›¤› ameliyattan ve y›ld›zlar› m› keflfediyorlar. sonuç almas›n›n hemen, insan›n sanatBilim insanlar› y›llarca süren ça- la de¤iflerek "insanl›k" kazanmas›n›n l›flmalardan sonra bulduklar› y›llarca sürmesi, bizi yan›ltmailaçlarla insanlara can verimal›d›r. Kald› ki sanat›n yor, binbir keflif ve buyaratt›¤› güzelli¤i ve Sanat, hayat›n lufllar›yla insanl›¤a sa¤lad›¤› ruh dinginliayd›nl›k getiriyor ve ¤ini, hemen de hisse"eksikli¤ini" yüzünü görmedikdebiliriz. Dinledigidermek ve onu leri milyonlarca ¤imiz bir müzik, insan›n teflekkür ve çekilir hale getirmek okudu¤umuz bir dualar›na hak kazafliir, öykü, roman ve için ortaya n›yorlar diyelim. hatta duydu¤umuz ç›km›flt›r. Ya sanat insanlar›? bir güzel söz bile bizi Yapt›klar›yla hangi hashemen de uçurabilir. tay› kurtar›yor, hangi k›tl›¤› Biz yine Toros’lardaki çobana önlüyor, hangi çaresizi sevindiriyor- dönelim… lar? Güfteleri yap›yor, flark›lar› okuyor, koca koca kitaplar› yaz›yorlar da ünlerce ayn› yerde b›k›p usanne oluyor? madan "bir fleyler yapan" resBir insana gün olur bir fliir, gün sama ak›l erdiremeyen çoban, olur bir öykü ve roman da hayat vere- asl›nda haks›z de¤ildir. Öyle ya inin bilir. Seyretti¤imiz bir tiyatro oyu- cinin top att›¤› da¤ bafl›nda bu ifl "men-
P
G
141
BD A⁄USTOS 2013
faatsiz" yap›l›r m›?
S
anat, hayat›n "eksikli¤ini" gidermek ve onu çekilir hale getirmek için ortaya ç›km›flt›r. Sanatç›, insan› di¤er insanlarla, do¤ayla ve evrenle tan›flt›rarak bar›flt›rmakta böylece hem kendini hem de onlar›, (bu iflin yap›lm›yor olmas› halindeki) mutsuzluktan kurtarmaktad›r. Bu ifli yaparken ald›¤› karfl›l›k da; sevdi¤i ifli yaparak hayat›n, sevdi¤i ifle dalarak dinlenmenin ve sonuçta, tembelli¤in keyfini ç›karman›n bedelidir. Yani mutlaka bir karfl›l›k ar›yorsak, karfl›l›ks›z de¤ildir. Eksik ve kuru hayata insan› ve onun hayâlini katan sanatç›n›n
yapt›¤› ifl kendisi için bir oyundur. Ve bu oyunu oynarken sanatç› art›k bir çocuktur. Oyun oynarken çocuklar vaktin nas›l geçti¤ini bilirler mi? Oyun oynayan çocuklar›n hiç s›k›ld›klar›n› gördünüz mü? S›k›lmak flöyle dursun, dinlenirler bile.
‹
nsan› di¤er insanlarla tan›flt›rarak zenginlefltiren, onlar›n binbir halini birbirine sevdiren ve sonuçta hayat› güzellefltiren sanatç›n›n bu oyunu da, onu dinlendirmekte ve mutlu etmektedir. Çoban›m›z müsterih olsun… Yap›lan ifl "menfaatsiz" de¤ildir.• sadibulbul@butundunya.com.tr
Bilin Bakal›m Afla¤›daki sorulara mant›kl› cevap verebilecek misiniz?
• Tarzan'›n neden sakal› yoktur? Köse de¤ilse, trafl olmay› ormanda nas›l ö¤renmifltir?
• Pillerinin bitti¤ini bilmemize ra¤men, uzaktan kumandan›n tufllar›na neden daha sert basar›z?
dürbünle afla¤›ya bakmak için para verir?
• Neden ekmek k›zartma makinesinin ekme¤i yakan bir s›cakl›k ayar› hep olur?
• Kamikaze pilotlar› niye kask takar ki? • Az sonra sizi muayene bile bile, • Bebekler 2 saatte edece¤ini jinekolo¤unuz siz bir uyan›rken, insanlar neden rahat uyumay› "bebekler gibi uyumak" fleklinde tan›mlar?
• M›s›r ya¤› m›s›rdan, zeytinya¤› zeytinden yap›ld›¤›na göre, bebek ya¤› neden yap›l›r?
• Nas›l oldu da
basmak asansörü daha m› h›zl› getirir?
soyunurken neden oday› terk eder?
• Asansör dü¤mesine birden fazla kez
uzaya gitmemiz, bavullara tekerlek koymay› ak›l etti¤imizden önce oldu?
• Cumartesi ve Pazartesi'nin neden
• ‹nsanlar neden yüksek binalara ç›k›p
Gönderi: ÜSTÜN KÜSEFOĞLU
142
kendi isimleri yoktur?
Gezdikçe Gördükçe ‹zlen fien Toker
Ac› ile Tatl›n›n Lezzete Dönüfltü¤ü Yer:
Gaziantep Mutfa¤› Do¤as›, antik kentleri, geleneksel mimarisi, evleri,
çarfl›lar› ve el sanatlar›yla eflsiz bir kent Gaziantep. Türk, Arap, Hitit ve Asur mutfaklar›n›n en lezzetli kar›fl›m› olan mutfa¤› da benzersiz... fiahinbey ilçesindeki Emine Gö¤üfl Mutfak Müzesi’nde, yaz›lar, foto¤raflar, sergilenen obje ve canland›rmalarla Gaziantep mutfa¤› çok güzel anlat›lm›fl. Tafl kona¤›n girifl kat›nda sergilenen, kentteki kaz› çal›flmalar›nda bulunmufl kaplar›n çeflitlili¤i, tarihte de buradaki yeme-içme kültürünün zenginli¤ini gösteriyor. Kebap ve baklavan›n çok ötesinde olan Gaziantep mutfa¤›nda farkl› malzemeler, piflirenlerin elinde sanata dönüflüyor. 143
BD A⁄USTOS 2013
S
ebzeli etli, meyveli, yo¤urtlu yemekler, dolmalar ve sarmalar, köfteler, pilavlar, çorbalar, cac›klar, kebaplar, börekler, piyazlar, tatl›lar, kahvalt›l›klar ve içecekler o kadar çeflitli ki hepsini tadabilmek için belki de bu kentte aylar, y›llar geçirmek gerekiyor. Sebzeler s›kça kullan›lsa da, hiçbiri Ali nazik, patl›can kebab›, patl›can dolmas›, kazan kebab›, kilis kebab›, karn›yar›k, do¤rama, musakka, börk afl›, ezik afl› ve patl›can k›zartmas›nda
Alinazik kullan›lan patl›can›n yerini alam›yor. Yaz mevsiminde, patl›can yemeklerine ek olarak kabak, domates ve biber dolmalar›, domates tavas›, taze börülce, kabak oturtma, etli taze bamya gibi yemekler yap›l›yor. Taze so¤an ve sar›msakla yap›lan fliveydiz yeme¤i, bahar›n geliflini müjdeliyor. Meyveler de sebzelerden geri kalm›yor Gaziantep’te. Yeni dünya, viflne, elma kebaplar›, erik afl›, zerdali afl›, 144
incir afl› gibi yemeklere farkl› lezzetler kat›yorlar. Ö¤ütüldü¤ünde un, kaynat›l›p ö¤ütüldü¤ünde bulgur, alevde tütsülendirilip ö¤ütüldü¤ünde firik, kabu¤u al›nd›¤›nda dövme olan bu¤day da Gaziantep mutfa¤›nda önemli yer tutuyor. Mafl, börülce, fasulye ve bezelye gibi tah›llar da s›kça tüketilse bile, çorba, dolma, pilav ve köftelerde kullan›lan bulgurun yeri ayr›. Nohut ve mercimek de her Antepli’nin kilerinde mutlaka bulunuyor. Sebze, meyve ve tah›llara ek olarak yo¤urt da bu mutfa¤›n önemli malzemelerinden biri. Ali nazik, cac›k, fliveydiz, yuvarlama, yo¤urtlu bakla, yo¤urtlu patates, so¤an yahnisi, dü¤ün çorbas› ve börek çorbas› yo¤urtlu yemeklerden baz›lar›.
Y
eflillikle-
rin de bolca kullan›ld›¤› Gaziantep mutfa¤›nda, ebegümeci (kömeç), ›s›rgan otu, aflotu, yarpuz, nane, tarhun, maydanoz, pirpirim (semizotu) gibi yeflillikler bahar aylar›nda salata olarak yeniyor. Tere ve maydanoz piyaz›, köfte ve kebaplar›n yan›nda hazm› kolaylaflt›rmak için sunuluyor. Kuzu kula¤›, kenger ve kazaya¤› yeme¤in yan›nda, marul hem salata, hem de ö¤leden sonra ara ö¤ün olarak yeniyor. Mangalda, mefle kömürüyle piflen kebaplarda koyun ya da kuzu eti kulla-
BD A⁄USTOS 2013
Gaziantep mutfa¤›nda lezzeti art›rmak için her yemek ona yak›flan çeflitli baharatlarla zenginlefltiriliyor. n›l›yor. Et, kuflbafl› olursa, salça, sar›msak ve baharatlarla soslan›p, bekletiliyor. Yar›m ay fleklinde z›rh denilen özel b›çakla, et tahtas› üzerinde k›y›lan etteki ya¤›n oran› önemli, çünkü çok olursa kebab›n tad› a¤›r, az olursa kuru ve tats›z oluyor. Haz›rlanan k›ymaya, maydanoz, so¤an, sar›msak gibi sebzeler eklenerek sebzeli kebap; köftelik bulgur, sar›msak ve nane eklenerek simit kebab› yap›l›yor. Mevsiminde bulunan keme, domates, patl›can, sar›msak, yeni dünya gibi meyve ve sebzelerle yap›lan kebaplar, kullan›lan malzemenin ad›yla an›l›yor. Kuzu ci¤eri, kalp ve böbrek ile haz›rlananlar, sabah›n erken saatlerinde ve Ramazan’da tüketiliyor. Çi¤ köfte, hayvan ba¤›rsa¤›n›n dolma içi ile doldurulmas›yla haz›rlanan mumbar (bumbar), hayvan›n bafl› ve ayaklar›n›n birlikte hafllanmas› ile haz›rlanan kelle-paça
Emine Gö¤üfl Mutfak Müzesi
da yap›lan di¤er et yemeklerinden. Kebaplar daha çok çarfl›larda tüketilse de, Pazar günleri ailenin babas› taraf›ndan da haz›rlan›p, pifliriliyor. Tencerede piflirme, kavurma, k›zartma, bu¤ulama, közleme, saçta, kömür ateflinde ve f›r›nda piflirme gibi farkl› piflirme yöntemleri yemeklerin lezzetine lezzet kat›yor. Özellikle Pazar günleri, Gaziantep’lilerin ço¤u yemeklerini f›r›nlarda piflirttiklerinden, genelde f›r›nlar›n yan›nda manav ve kasap da oluyor. Et ve sebzeler tepside buluflup f›r›na birlikte giriyorlar. aziantep mutfa¤›nda
G
lezzeti art›rmak için her yemek ona yak›flan çeflitli baharatlarla zenginlefltiriliyor. Toz biber, tarhun, nane, haspir, zahter, yeni bahar, kimyon, tarç›n, karanfil, sumak, çörekotu ve mayana gibi baharatlara ek
BD A⁄USTOS 2013
Yaz mevsimi biterken bu mevsimde bol olan ürünlerin k›fla saklanmas› için bir telafl bafll›yor evlerde. olarak; muhammara, zeytin piyaz› ve salatalarda nar ekflisi; dolma, çorba ve köftelerde koruk ekflisi kullan›l›yor. n çok tüketileni taze yo¤urtla yap›lan ayran olsa da, Gaziantep mutfa¤›nda farkl› içecekler de haz›rlan›yor. Çay, zahter çay›, kahve, lohusa flerbeti, tarç›n çay›, pekmez flerbeti, yabani f›st›k meyvesi menengiçten yap›lan menengiç kahvesi, evlerde ve kahvelerde içilen s›cak içecekler. K›fl›n portakal ve limon suyundan, yaz›n viflne ve gülden yap›lan
E
fluruplar, s›cak günlerde özel flurup bardaklar›nda konuklara sunuluyor. Meyandan yap›lan, yaz›n tarç›n ve karanfil ile lezzetlendirilen meyan flerbeti de serinlik veren so¤uk içeceklerden. Tatl›lar, katmer ve baklavalar da o kadar lezzetli ve çeflitli ki onlar için ayr› bir yaz› yazmak daha uygun olur. Yaz mevsimi biterken bu mevsimde bol olan ürünlerin k›fla saklanmas› için bir telafl bafll›yor evlerde. Peynir ve yaprak basma, dolmal›k sebze kurutma, tarhana, fl›ra, turflu, salça ve kuru biber haz›rlanmas›, reçeller, flurup, koruk, nar ve sumak ekflisi yap›lmas› saklama yöntemlerinden baz›lar›. Evlerin tavan aras›ndaki bölümlerde; nar, üzüm gibi meyveler hevenk denilen ipe ya da çubu¤a ba¤l› olarak; kavun, karpuz yere serilen has›rlarda; ufak do¤ranan et topaç (kavurma) olarak sepetlerde; yufka ekmek sinilerde; flurup ve reçeller cam kaplarda; kuru bamya, tarhana bez torbalarda; kaynat›lan peynir ya da asma yapra¤› tuzlu suda saklan›yor. Geleneksel davet yemeklerinin bir tören gibi oldu¤u Gaziantep’de yemeklerin sunumu da önemli. Bu davetlerde masadaki özel sofra örtü146
BD A⁄USTOS 2013
sünün üzerine özenle yerlefltirilen yemeklerin servisine en yafll› konuktan bafllan›yor. Yemekler bitince sofra toplan›p ara veriliyor. Mideler dinlendikten sonra baklava, sütlaç, zerde ve mevsim meyveleri sunuluyor. Büyükler kalkmadan sofradan kalk›lmamas›, yemekte acele etmemek, tam doymamak, çi¤nemeden yutmamak, her yemekte flükretmek geçmiflten gelen önemli ö¤retilerden baz›lar›. Malzemeleri, piflirme tarzlar›, kültürü ve eflsiz lezzetleriyle Gazi-
antep mutfa¤›, konuklara sunulan do¤al bir flölen gibi… • izlensen@butundunya.com.tr
Alg› ve Gerçek Greater Idobo Falls Bilim Fuar›’nda bir lise ö¤rencisi, yöre halk›n›, haz›rlad›¤› bir
projeyi imzalamaya davet etti. Delikanl› “dihydrogenmonokside” adl› maddenin tümüyle yasaklanmas›n› veya çok s›k› bir biçimde denetlenmesini istiyordu. Söz konusu maddenin zararlar›n›, duvarlara ast›¤› afiflle aç›kl›yordu: 1- Yo¤un terlemelere ve kusmalara neden olabilir. 2- Do¤aya büyük zararlar veren asit ya¤murlar›n›n ana unsurudur. 3- Gaz biçimine dönüflmüfl durumuyla, çok ciddi yan›klara neden olabilir. 4- Kazara solunmas›, ci¤erlere dolmas›, ölüme yol açar. 5- Erozyonun önemli bir nedenidir. 6- Otomobil frenlerinin etkinli¤ini azalt›r. 7- Ölümcül kanser tümörlerinin tümünün içinde bulundu¤u saptanm›flt›r. Bir saat içinde tam 50 bilim fuar› merakl›s› kifli, delikanl›n›n kampanya açt›¤› bölümü gezdi. 43 kifli, bu maddenin yasaklanmas› iste¤ini fliddetle desteklediklerini bildirdi. Alt› kifli karars›z kald›. Yaln›zca bir kifli, yasaklanmas› istenen “dihydrogenmonokside”in H2O oldu¤unu, yani yaflam›n can damar› “Su”dan baflka birfley olmad›¤›n› söyledi. Delikanl›n›n bu projesi, “Ne kadar kolay aldat›labiliyoruz” konulu yar›flman›n birincisi ilan edildi. Delikanl› “Kolayca sapt›r›lm›fl, ama bilimsel tümceciklerle kiflilerin nas›l yanl›fl koflulland›r›labildiklerini göstermek istedim” dedi. Gönderi: SEBAHAT ÖNEN 147
UFAK TEFEK B‹LG‹LER Sabahat Önen
Her Zaman 4 Ayak Üzerine Düflmüyor Jialong Derinlikler Fatihi
Kediler için 7. kattan Dünyada düflmek 32. kattan düflen çok mekten daha tehlikelidir. ‹nsano¤lu, Jeolojik incelekullan›lan isim Kediler ancak 6. katta meler için ‹lk kez “Jialong” “Muhammed” terminal h›za ulaflabilirler. adl› insanl› bir sualt› arac› ile dir. ilk kez 7062 metre derinli¤e inmeyi baflarm›fl, bilimsel veriler bu flekilde toplanm›flt›r. En uzun ömürlü hayvan (177 y›l) Galapagos’ta yaflayan dev kaplumba¤ad›r
Kaç Çeflit Hayvan Var? Dünya üzerinde 20 ile 100 milyon aras›nda hayvan bulundu¤u, bu nüfusun %80'ini ise böceklerin oluflturdu¤u tahmin ediliyor.
Dünyan›n En Temiz Gölü Montana'daki Flathead gölü dünyan›n en uzun temiz gölüdür. Öyle temizdir ki, 119 m derinli¤indeki gölün dibi yüzeyden görülebilmektedir.
Uyku fiampiyonu Frans›zlar OECD, uluslar›n uykuda geçen zaman›n› inceledi. Günde ortalama 8,8 saat uykuyla en fazla uyuyan toplum Frans›zlar. En az uyuyan Koreliler ise günde 7, 8 saat uyuyor. 148
BD A⁄USTOS 2013
Newton’un Elmas› Newton'un bafl›na elma düflmesiyle yerçekimini keflfetti¤i yer, ‹ngiltere'nin Cambridge'deki Botanik Bahçesi’dir.
Dünyan›n en kurak k›tas› Avustralya’d›r
Dünyada En Fazla Asfalt Yolu Olan Ülke Fransa’d›r
En Derine Dalabilen Bal›k Rekor Balinagillerden "amber" bal›¤›na aittir. Amber bal›¤› bir nefes al›flla 3000 metre derine dal›fl yapabilir. Yunuslar da balinalardan sonra en derine dalan ikinci türdür.
Nepal’de ayak üzerinden atlamak LA FONTAINE kötülü¤ü simgeler. Tam ad› “Jean de La Fontaine” dir. Dünyan›n en ünlü fabl yazarlar›ndan olan La Fontaine 8 Temmuz 1621’de Fransa‘da do¤mufltur. Varl›kl› bir ailenin çocu¤u olan La Fontaine Paris'te kolejde okumufl ve ailesi taraf›ndan papaz olarak yetiflmesi için kiliseye kay›t edilmiflse de kendi iste¤iyle oradan ayr›lm›flt›r. Hukuk tahsilini yar›da b›rakm›fl, baba mesle¤i olan orman ve su kanallar› iflleriyle u¤rafl›rken bir taraftan da fliirler ve baladlar yazm›flt›r.1673’de tan›flt›¤› ilim adamlar›, felsefeciler ve ünlü yazarlar sayesinde hayat› de¤iflmifltir. O çevrede masal yazar› olarak görülen La Fontaine, yazd›¤› masallarda Dede Korkut masallar›ndaki üslupla hayvanlara karakterler vererek onlar›n flah›slar›nda ahlak dersleri vermifltir. Eserlerinde sade ve aç›kt›r. Masal karakterlerinde bazen insanlar›, ve köylüleri de olaylara kar›flt›r›p, kötü ve iyinin ne oldu¤unu anlatmaya çal›flm›flt›r. 238 masal›, 12 kitapta toplanm›flt›r. La Fontaine, roman ve piyes de yazm›flt›r. Nakaratl› uzunca fliirleri ve fliirli mektuplar› vard›r. Had›m, Gülünç Macera, Floransal›, Büyük Maflrapa, Köy Sevdalar› komedi türündeki eserlerindendir. Eserleri birçok dile tercüme edilmifltir. 13 Nisan 1695'te Paris'te vefat etmifltir. Eserlerinden en bilinenleri; A¤ustos Böce¤i ile Kar›nca ve Alt›n Yumurtlayan Tavuk’tur. 149
BD A⁄USTOS 2013
Mankafa Poldi
– ‹ki erkek kardeflin de iyi mi? – ‹ki erkek kardeflim mi? benim bir erkek kardeflim var. – fiakay› b›rak can›m, daha dün k›z kardefliniz iki erkek kardefli oldu¤unu söyledi.
– Poldi, apandisit ameliyat›ndan sonra on kilo noksan geliyorum. – Demeyin... Kör barsa¤›n on kilo geldi¤ini hiç bilmiyordum.
– Ne o diflçiden mi geliyorsun? Diflin hâlâ a¤r›yor mu? – A¤r›ma¤a devam edip etmedi¤ini bilmiyorum. Diflçi diflimi çekti. Difl orada kald›.
– Niye yeni ayakkab›lar›n› giymiyorsun Poldi? – Ayakkab›c› bunlar›n bir iki gün aya¤›m› s›kaca¤›n› söyledi de bir iki gün sonra giyece¤im.
150
BD A⁄USTOS 2013
A⁄USTOS AYI ÇÖZÜMLER SAYFASI Satranç Çözümleri
“Sudokunun Yan›tlar›”
3 4 8 2 9 1 6 7 5
2 5 9 3 6 7 8 4 1
1 6 7 4 5 8 9 3 2
6 9 2 1 4 3 7 5 8
5 8 1 6 7 9 4 2 3
4 7 3 5 8 2 1 6 9
7 3 4 8 1 5 2 9 6
8 2 6 9 3 4 5 1 7
9 1 5 7 2 6 3 8 4
Sudoku yapamayanlar için
1 5 8 2 4 9 3 6 7
2 7 4 6 3 5 1 8 9
3 9 6 7 8 1 4 5 2
4 1 7 3 5 2 8 9 6
5 8 3 4 9 6 7 2 1
9 6 2 8 1 7 5 4 3
6 3 1 5 2 8 9 7 4
7 4 5 9 6 3 2 1 8
8 2 9 1 7 4 6 3 5
PROBLEM: 2 # F.Bonnar Feast 1.Fd6! (1…Vb4 2.Vb2#, 1…Kxf5 2.Vd4#, 1…Fe1 2.Kc5#, 1… Fe4 2.Vd4#, 1…Fd5 2.Vxd5# OYUN SONU: Apayd›n-‹skenderova, 2013 Beyaz kazan›r 1.Ag7! 1-0 Tehdit: 2.Ff3# veya 2.Ff5# ‹lk dersimiz Türkçe 1-(d) 2-(b) 3-(b) 4-(a) 5-(c) 6-(d)- 7-(a) 8-(b) 9-(c) 10-(d) 11-(b) 12-(a) 13-(a) 14-(d) 15-(c)
Kare Bulmaca
Sudokusuz yapamayanlar için “Bilginizi Denetleyin”
1-(b) Sadrazam
10-(a) ‹znik
2-(a) Tekirda¤
11-(d) TÜRSAB
3-(d) Yaflar Kemal
12-(b) San Francisco
4-(c) ‹ngiltere
13-(d) Pelit
5-(b) Afl›k Veysel
14-(b) Avusturya
6-(a) Sivas
15-(c) Tam aç›
7-(b) ‹spanyolca
16-(d) Tunceli
8-(d) Konsültasyon
17-(a) Defne 18-(b) Rusya
9-(c) Denizalt›
151
BD A⁄USTOS 2013
YARININ BÜYÜKLER‹ Gönderi adresi: Sedef Cad. 2446 Ada, 1. Parsel, A Blok, Kat: 3, Da: 16, Ataflehir, 34750 ‹stanbul e-posta: butundunya@butundunya.com.tr (e-posta ile gönderece¤iniz fotograflar›n 150 KB’den fazla olmamas›na lütfen özen gösteriniz.)
Gaia Erdemol, Lozan
Dede Mehmet Haberal ve torun Mehmet Cenk Haberal, Zonguldak
‹lsu Mefle, ‹stanbul
Dede Ahmet Arkan ve torun Ahmet Ömer Arkan, Bodrum 152
Nil fiahin, Ankara
BD A⁄USTOS 2013
Miraç Koço¤lu, Ni¤de
Erim Evren, ‹stanbul
Kaan Küçükyıldız, Kastamonu
Deniz Uluç, ‹skenderun
Bilge Küçükyıldız, Kastamonu
Eren Öner, Yalova
Yusuf Onat Tali, Tekirda¤
Necdet Berke Özcan, ‹stanbul
Cansu Erdo¤an, Uflak
Nisa Akgün, Ankara
Mustafa R›dvan Cansever, Ankara
153
BD A⁄USTOS 2013
Bulmacan›n çözümü 151. sayfadadır. 154
Bulmaca Filiz Lelo¤lu Oskay
SOLDAN SA⁄A: 1-Fotografta görülen ressamımız.-İstanbul Su Kanalizasyon İşletmeleri’nin kısa adı. 2- Doğu Türkistan’ın başkenti.- Asya’da bir ülke. 3- Salya.- Paylama.- Artvin’in bir ilçesi. 4- İzlanda’da bir şehir.- Bir sinir hastalığı. 5- Müzikte en kalın bayan sesi.Molibdenin simgesi.- Yumurta biçiminde olan, beyzi.- Lantanın simgesi. 6- ‘’ …. Gardner’’ (ABD’li ünlü aktrist).- Seyrek ve eğreti dikiş. 7- Bir nota.- Tanrı tanımaz.- Atın yavrusu.- Sanı, zan. 8- Sonsuza dek.- Silisyumun simgesi.Adana’nın eski adı. 9- Layık olma, yaraşırlık, uygunluk.- Bir yetkinin, bir yasanın, bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı.- Litrenin kısa yazılışı. 10- Büyük erkek kardeş.- Havada beşte dört oranında bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan element.- Dar ve kalınca tahta. 11- ‘….. Konak’ (Halit Ziya Uşaklıgil’in bir yapıtı).- Yorgunluğu gidermek için kısa süreli duraklama. 12-Ruh.- Halk edebiyatında bir şiir türü.Karışık renkli. 13- Olumsuzluk belirten bir ek.- Asya’da bir ülke.- Hazreti Ali’nin türbesinin bulunduğu yer. 14- Tavır, davranış.- Birinin sırlarını bilen kimse.Endonezya’da bir ada. 15- İstenen sonuca ulaşmak amacıyla izlenen yol.- Göz alıcı kıyafet.- Vilayet. 16- Lezzet.- Hile. 17- Eski dilde tiksinmek.- İsviçre’de bir kanton. 18- Hayır anlamında bir sözcük.İri taneli bir zeytin türü. 19- Çanakkale’nin peyniri ile ünlü bir ilçesi.- ‘’ …. Zadora ( ABD’li ünlü şarkıcı). 20- Gözleri görmeyen.- Giysi biçip diken bunu meslek edinmiş kimse.
YUKARIDAN AfiA⁄IYA: 1- Şeyhül
muharririn lakabı ile bilinen ünlü gazetecimiz.- Muğla’nın bir ilçesi.- 2- Özgür, hür.- ‘’…. Dino (Ressamımız).- Rusça’da evet.- Darıdan yapılan besleyici bir içecek. 3- Hukukta bulunan mala verilen ad.- Binek hayvanlarının sırtına konulan, oturmaya yarayan nesne.- Divan edebiyatında gazelin veya kasidenin son beyiti.-İşaret. 4- Kilometrenin kısa yazılışı.Isparta’da bulunan bir göl.- Ced. - Uzaklık işareti.- Yunanca bir rakamı. 5- Anahtar.- İstanbul’un bir semti.- Eski dilde yıldız. 6- Düzen.- Bir ülkede egemen ulusa göre ayrı soydan ve sayıca az olan topluluk.- Bazı yörelerde ayrana verilen ad. 7- Kimyada artı uç.- Bir satış yerinde satışa hazır bulundurulan malların tümü.-Utanç duyma.- Saç tutamını ters tarayarak, üstünü düzleştirerek saçı kabarık gösterme. 8- Kumaş veya derinin cilalanması.- Hitit.Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni.- Bir tür yaban mersini. 9- Kalsiyumun simgesi.-Protein değeri bakımından zengin bir tür fasulye.- İlçe.- Bir müzik türü.10Yapma, etme.-Yoksul, muhtaç kişi.- Üstünde oturulan, yatılan, içi yünle, pamukla doldurulmuş döşek.-11- Ulaştırma.- Seyrek dokunmuş delikli bir tür kumaş. 12Amel, sürgün.- Japonya’-da bir kent.- Kraliçe. 13- Çok tanınan sinema veya tiyatro sanatçısı.- Göründüğü gibi olmayan kimse.Çorum’un bir ilçesi. 14- Vücudumuzda bulunan bir kemik.- Hayvanların ayağına çakılan demir.- İslamiyette bir mezhep. 15- Kayınbirader.- Bir yazıya başka bir yazarın yazısından alınmış parça.- Şaşkın olma durumu. filizoskay@butundunya.com.tr 155
Satranç Mustafa Y›ld›z ÇAPULCU MATI
T
aksim'de Gezi Park› Direnifli tüm yurtta sürerken satrançç›lar da tak›mlar›n›
Taksim'de yerlere açarak turnuva düzenlediler ve direniflçilere destek verdiler. Gerek eylemli olarak gerekse sosyal medyadan direniflçilere verdi¤i destekle öne ç›kan satrançç›lardan, ulusal tak›m oyuncumuz büyük usta K›vanç Haznedaro¤lu, 28 Haziran-10 Temmuz tarihlerinde Denizli'de oynanan Türkiye Satranç Ligi karfl›laflmalar›n›n ilk turunda kazand›¤› oyunla kendini gösterdi. Akdeniz Belediyesi Satranç Tak›m› 3. Masas›nda oynayan GM K›vanç Haznedaro¤lu, Alyansspor 3. Masas›nda oynayan Frans›z GM Marie Sebag karfl›s›nda uzun y›llar unutulmayacak güzellikte bir kazançla an›lmay› hak etti. ‹spanyol Aç›l›fl› Stenitz devam yolundan
gelen yandaki konumda Sebag, do¤ru hamleyi bulamad›. (26.Fb3+ ve 27.Fe6 hamleleriyle Beyaz, zor durumdaki flah›n› savunabilirdi.) Ama oyun flöyle sürdü: 26.Kd7 Fg4! Bu güzel hamle Beyaz flaha giden beyaz çapraz› ele geçiriyor. Bir çapulcu gibi kendini piyonun önüne atan beyaz fil al›namaz. (27.gxf4 f3+ Vezir düfler.) 27.Vc4+ fih8 28.Kxg7 Bu çözümsüz kale fedas›yla ilgilenmiyor GM Haznedaro¤lu. Yine o fil sahnede ifli bitiriyor. 28…Fh3+ 29.fih1 Vg5 ve Siyah, terk etti. Çünkü sonraki hamlede Vg2 ile mat tehdidine karfl› geçerli savunmas› yok. TÜRK‹YE SATRANÇ L‹G‹'NDEN ‹LG‹NÇ KONUMLAR
Sarper Serin (Ceyhan Belediyesi) Ufuk Sezen Arat (Peraspor) 33…Ve3+ 0-1 (34.Kxe3 Fxe3+ 35.fih1 Kxa1+ 36.Fe1 Kf1+#)
156
BD A⁄USTOS 2013
Melih Yurtseven (Çall›spor) Sümer Gün (Ezgi Satranç) 33.Kxh6! 1-0 (33…fixh6 34.Af7+ Çatal)
Beste Mutlu (Ezgi Satranç)Fatma Ayça Durmaz (Çall›spor) 45.Vxg6+ fih8 46.Vh6+ 1-0 (Daha k›sa yol: 46.Vf6+ fig8 47.Kxe5 +-)
Burak Komut (Tarsus Zeka) Vahap fianal (‹TÜ) 37…Agxe4 38.Kb7 (Çataldan kaç›yor.) 38…Ac3 39.Af3?? Ag4+# 0-1
PROBLEM F.Bonnar Feast
2# myildiz@butundunya.com.tr
OYUN SONU Apaydın-‹skenderova, 2013
Beyaz Kazanır Çözümler 151. sayfadad›r.
157
Bize Gönderilen Kitaplardan bafla ç›k›lmayacak kadar büyük ekonomik güçlerini, siyasi nüfuzlar›n› kullanarak, ülkemizin her kesiminde ve kuruluflunda yerli iflbirlikçilerini yaratt›lar. Gerekti¤inde medyan›n çok önemli bir kesimini, sözde ayd›nlar› ve bilim adamlar›n›, baz› dernek ve meslek kuruluflu yöneticilerini, amaçlar› do¤rultusunda kullanabiliyorlar. SinVural Savafl diremedikleri veya do¤ruyu düflünemez hale getiremedikleri ayd›n say›s› giderek Bilgi Yay›nevi azal›yor. Art›k siyasal ‹slamc›larla, bölücüler Cumhuriyetimize karfl› el ele. ürkiye ve dünya gündemine iliflkin Neredeyse bize “Ne mutlu Türküm yazd›¤› kitaplarla toplumu ayd›nlat- diyene” demeyi yasaklayacaklar!” maya çal›flan Vural Savafl yeni çal›flmas›yla da bilim, kültür ve sanat üzerine notlar›yla duygu dünyam›za renk kat›yor. Yahya Kemal, Mevlana, Yunus Emre, Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Gezi Direnifli Atilla ‹lhan, Naz›m Hikmet... gibi Art›k Hiç Bir fiey flairleri, fliirleri, yaflamlar›, bilinrmeyen Eskisi Gibi yönleriyle ele al›yor. Türk ve Dünya Olmayacak edebiyat›ndan çok say›da özlü sözler, fliirler, yorumlar›n da bulundu¤u kitap Emre Kongar, özünde Atatürk’ün bilim, kültür ve sa- Aykut Küçükkaya nat bak›fl aç›s›n› anlat›yor. Cumhuri- Cumhuriyet Kitaplar› yet’in kültür, sanat tarihini özetliyor. Kitapta Vural Savafl’›n çeflitli nedenlerle yapt›¤› konuflmalar›n metinleri de yer rof. Dr. Emre Kongar’›n evrensel al›yor. 19 may›s 2000 y›l›nda Samsun’- ve ulusal boyutlar›n› toplumbilimsel da yapt›¤› konuflma öngörülerinde ne aç›dan irdeledi¤i, Aykut Küçükkakadar hakl› oldu¤unu gösteriyor: ya’n›n gün gün belgeledi¤i, Zeynep “Atatürk, sanki bugünleri anlatm›fl ve Atayman’›n editörlü¤ünü yapt›¤› kitap Atatürk’ün ‘düflman devletler’ olarak k›sa süre önce bir k›v›lc›m gibi yay›lan nitelendirdi¤i devletler, baflka güçlü ve tarihe mal olan olay› bal›k haf›zas›na devletleri de arkalar›na alarak, Lozan’›n dönem toplumsal belle¤e deyim yerinöcünü almaya haz›rlan›yorlar. Çünkü deyse çivi gibi çak›yor: “Taksim Gezi
Aflk, fiiir ve Müzi¤in Coflkusuyla
T
Türkiye’yi Sarsan Otuz Gün
P
158
BD A⁄USTOS 2013
Park› Direnifli olarak bafllayan ve ‹stanbul Taksim’den sadece tüm ülkeye de¤il tüm dünyaya da yay›lan olaylar s›radan bir oluflum de¤ildir. Oysa hareket “bir kaç a¤ac›n yerinden sökülmesini önlemek için” bir kaç kiflinin kat›ld›¤› masum ve basit bir çevreci direnifl olarak bafllam›flt›. Nas›l oldu da böyle küçük bir hareket birden bire k›sa zamanda, dört ölü, gözünü kaybedenler, sakatlananlar gibi ulusal ve evrensel çapta bir olay oldu. Direniflin nitelik de¤ifltirmesine yol açan s›çrama ve geliflmeler nas›l ortaya ç›kt›... Nas›l oldu da örne¤in Brezilya’da da protestocular Türkiye’deki Tasim Gezi Park› eyleminden esinlendiler... Hangi toplumsal, siyasal ve tarihsel dinamikler bu olay› yaratt›, gelifltirdi ve besliyor? (...)
Zeytin Da¤› Falih R›fk› Atay Pozitif Yay›nlar›
F
alih R›fk› Atay’›n her yap›t›n›n ayr› bir önemi ve güzelli¤i vard›. Zeytinda¤› ise onun baflyap›t› olmadan öte herkesin okumas› ve okutmas› gereken bir ibret belgesidir. Behçet Kemal Ça¤lar’›n “Bu kitab›
okumak adeta bir borçtur ve bir görevdir”; Yakup Kadri Karaosmano¤lu’nun “Zeytinda¤›, Cumhuriyet devri edebiyat›n›n en büyük olaylar›ndan birini oluflturdu. Falih R›fk›’n›n bize hat›rlatt›¤› devir, Türk milletinin geçirdi¤i ve geçirebilece¤i felaket devirlerinin en facial›s›, en dehfletlisi, en dehfletlisi ve ruha en çok bezginlik verenidir. E¤er, yazar›n keskin ve yüksek zekas› bu devir üstüne berrak bir ayd›nl›k gibi aksetmemifl olsayd›, biz ona do¤ru bafl›m›z› çevirip tekrar bakmak arzu ve cesaretini kendimizde bulamayacakt›k”; Nurullah Ataç’›n “Zeytinda¤›’n› seve seve okudum. Zaten bafllad›ktan sonra b›rakmak kabil de¤il. Bence bu kitab›nda Falih R›fk›’n›n üslubu, öbür kitaplar›ndan daha göz kamaflt›r›c›d›r ve zannedersem en güzel haline vas›l olmufltur” diye nitelendirdi¤i yap›t, insan›n kan›n donduran bir tarihi süreci, “bir imparatorlu¤un çöküflünü” karfl›m›za getiriyor. Kitapta Mehmetçi¤in Yemen’de, Aden’de, Kanal’da, Gazze’de, Arap Çölleri’nde nas›l k›r›ld›¤›n› yenilgiden sonra bir vagon dolusu “mecidiye alt›n›n›” bile nas›l b›rakt›¤›m›z› hayretler içerisinde okuyacaks›n›z. Her biri destan olabilecek, askerlerin günlükleri ve adeta kumar masas›nda kaybedilen Ahmetlerin, Mehmetlerin hikayeleri tüylerinizi ürpertecek. 159
Bir Fotograf Bin Sözcü¤e Bedeldir Gönderi: AYSEL OLCAY, ‹STANBUL
160
Temenni ederim ki, yaflad›¤›m›z bu ortam; ‹nsan›n de¤erini Zaman›n k›ymetini, Kendimize yap›lmas›n› istemedi¤imiz bir hareketi, bizim de baflkalar›na yapmamam›z gerekti¤ini, Özgür yaflaman›n ne büyük bir zenginlik oldu¤unu; Demokrasilerde egemenli¤in kay›ts›z flarts›z millete ait oldu¤unu; ve son olarak da; Allah›n emri ve devletin temeli olan adaletin herkesin hakk› oldu¤unu ve... Hakimlerin de Türk Milleti ad›na adaleti tecelli ettirmekle yükümlü oldu¤unu toplumumuza anlatabilmifl olsun Prof. Dr. Mehmet Haberal CHP Zonguldak Milletvekili
Bütün Dünya’ya Abone Olun Derginiz Kap›n›za Gelsin Bütün Dünya derginize abone olmak flimdi çok kolay. Art›k bir telefonunuz veya e-posta mesaj›n›zla abonelik ifllemlerinizi yapt›rabilir ve derginizi her ay kap›n›zdan alabilirsiniz. Bütün Dünya Abone Servisi: Tel: (0312) 215 51 27 - 28 Dahili: 313 Gsm: (0536) 634 35 97 E-posta: abone@butundunya.com.tr Tüm Baflkent kurulufllar›ndan ücretsiz sa¤lanabilir
Bütün Dünya
T Ü R K
BAfiKENT ÜN‹VERS‹TES‹ KÜLTÜR YAYINI
R E S S A M L A R I
YUNUS EMRE DOKUMACI
1 A⁄USTOS 2013
192297
A⁄USTOS 2013
1975 y›l›nda Konya’da do¤an sanatç›, Eskiflehir Anadolu Güzel Sanatlar Meslek Lisesi’nden sonra Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nden mezun oldu. Ankara’daki özel atölyesinde gerçeklefltirdi¤i yap›tlar›n› 2001 y›l›ndan bafllayarak yurdun eflitli kentlerinde yirmiye yak›n karma sergide sanatseverlerle buluflturdu. Sanatç›, yap›t üretme ve sanatseverlerin be¤enisine sunma görevini özellikle son befl y›ldan buyana yurt içinde ve d›fl›ndaki kiflisel sergileriyle sürdürmektedir.Resim elefltirmeni Nil Göksel’in de¤er yarg›lamas›yla Yunus Emre Dokumac›’n›n “resimleri bizi öyle bir empati yapmaya zorluyorlar ki,insanl›¤›m›za iliflkin tüm yarg›lar›m›z› sorgulamaya bafll›yoruz. Resmin d›fl›nda kalamayafl›m›z bize, do¤an›n d›fl›nda kalamayaca¤›m›z› ö¤retiyor.”
SAYI: 2013 / 08
F‹YATI: 4 TL
Tahliye Olan Prof. Dr. Haberal:
"Adalet Herkes ‹çin Gerekli"
Prof. Dr. Haberal: Bas›n Cumhuriyetin Demokrasinin Bekçisi ve Denetçisidir S: 15 Dr. S›tk› Ayd›nel, Atatürkçülükte Vatandafll›k S: 29
Prof. Ahmet Mumcu: Lozan, II. Dünya Savafl›'n›n bitifl noktas›d›r S: 17 Dr. Tekin Özertem:
AKM'siz Taksim düflünülemez
Gürbüz Evren: ‹slam'da do¤ru bilinen yanl›fllar S: 38
Çetin ‹mir: Piri Reis o haritay› 500 y›l önce çizdi S: 67