ARAŞTIRMA DİZİSİ: 1
İNCELEME YAYINLARI Bâbıali Cad. No: 19/11 Cağaloğlu - İstanbul *
Bu kitap 1988 yılının Kasım ayında İstanbul’da TUBA M atbaası’nca dizgi ve basım ı gerçekleştirilmiştir. D iz g i: Naci Kararsız B a sk ı: Saim Erüstün *
K apak Düzeni: Gürhan Sodan K apak Baskısı: Son Ofset
AŞK HAYATI ŞEMSÎ BELLÎ
İNCELEME YAYINLARI
ÖNSÖZ
O da bir insandı; etten, kemikten yap-.lmış. O da çocuk oldu, ergen oldu, delikanlı oldu hepimiz gibi... Sevildi... Sevdi... Dağdaki çobanlardan tahttaki hü küm darlara kadar her kişinin yüreğinden gelip geçen aşk esintileri... O ferman dinlemez duygu... O büyük insanın da yaşam ında yer aldı... Ne var ki, M ustafa Kemal'in yüreğinde kıvılcımlanan sevgisel duygu, O' nun hudutsuz vatan sevgisinin yanında mini mini bi rer yalım olmaktan öteye gitmedi. Bu satırların yazarı, M ustafa Kem al’in kızkardeşi Makbule A tadan’la —ölümünden b;rkaç ay önces'ne kadar süren —uzun bir görüşme yapmış ve tüm kokuş m alarını ses bantlarına kaydetmişti. Bu görüşmelerin baş konusu, çocuk M ustafa Kem al’den büyük kurta rıcı Atatürk’e kadar uzayan yaşam çizgisindeki bilin meyen yönleri, ilginç anıları içeriyordu. Bunlar ara sında M ustafa Kem al’in sevgisel yaşantısından izle nimler ve görüntüler de vardı. Bu dizi içinde okuya caklarınız, yalnız Atatürk’ün kızkardeşinden derlen miş anılar değil, fakat aynı zam anda M ustafa Kemal’ in özel hayatına çok yakın olmuş kişilenn hatıraları ve gözlemleriyle pekiştirilmiş, doğrulanmış olayları kapsam aktad'r. Atatürk, güzelliği ile, özellikle gözlerinin güzeT ği ile kendisini etkilemeye çalışan bir hanıma bir kar şılaşm alarında şöyle demişti: «— Hanımefendi!.. Ben güzel gözlü hanımları çok
severim!.. Fakat vatanım ı ve politikayı, güzel gözlü hanımefendilerden daha çok severim!..» O’nun, duygusal, sevgisel ve özel ilişkilerinde bile ne denli onurlu, mesafeli ve zarif bir insan olduğunu,, aşk yaşamının üzerindeki tülü biraz araladığım ızda d ah a iyi göreceksiniz. ŞEM Sİ BELLİ
Birinci Bölüm
Tarih: 29 O cak 1923. Y er: İzm ir’ in G öztepe sem tinde U şşa k îzâ d e M u am m er B ey’ in konağı. Saat: 17.00... Başında koyu renk astragan kalpağı, om uzlarında lâ c iv e rt kruvaze e lb is e s i ile G azi M u sta fa Kem al, ko nağın üst katındaki salondan iç e ri g ird iğ i zam an tüm b a k ışla r ken d isin e ve yanındaki orta boylu genç ha nım a ç e v rilm iş ti. M areşal Fevzi (Çakm ak) Paşa ile Kâzım Karabekir Paşa, p ırıl p ırıl ün ifo rm aları için de, ta rih î b ir ola ya ta n ık lık etm ek iç in heyecanla b e kliyo rlard ı. G e lin adayı U şşakîzâd e Lâtife H am m ’ ın nikâh ta n ıkla rı ise İzm ir V a lis i M ustafa A b d u lh a lik B ey’ le G a zi M ustafa K e m a l’ in B aşyaveri S a lih (Bozok) B ey’ di. 43 yaşında o lm asına rağmen daha genç gcoteren ş ık ve za rif dâm at adayı M ustafa Kem al Paşa, hazır lanan m asada bu ta rih î olayı te s c il etm ek için b e k le yen İzm ir K a d ıs ı’ na şö y le hitap etti: — Efendi H azretleri!.. Biz Lâtife H anım ’ la evlen m eye karar verd ik. Lütfen gereken işle m i (m uam elei Iâzim esini) yapar m ıs ın ız? A nadolu A ja n s ı’ nın 29 O cak 1923 ta rih li haber bü l teni, bu olağanüstü törenin a y rın tıla rın ı o günün d i liy le şö y le ö zetlem ektedir: «Kadı Efendi evvelâ H anım ’ a teveccü h ederek: — On dirhem güm üş m ihri m ü eccel ve aranızda takarrür eden m ihri m u acce lle hazırı b ilm e c lis Gazi M u stafa Kem al Paşa H a zre tle riy le tezevvücü kabul e d iyo r m usunuz?» dem iş ve Lâtife H anım «Kabul et 9
tim » ce va bını v e rm işle rd ir. Kadı Efendi m üteakiben Paşa H azre tle rin e aynı su ali irad e tm iş ve m üşarüni leyh «Evet, kabul ettim !» buyurm uşlardır. Duayı m üteakip tarafeyn, hazirun tarafından pek sa m im i b ir su rette te b rik e d ilm işle rd ir. A n a d o lu A ja n sı, m ille t ve m em leketi halâs ve ne cata isal eden büyük m ü ncim izle, yü kse k ta h s ille ik tis a b ı feyz ve kem âl e yle m iş bulunan Lâtife H anım e fe n d in in m azharı saadet olm a ların ı niyaz ve tazar ru eyler.»
«SEVMEYE VAKİT BULDUK MU?» Başta kızka rd e şi M akbu le Atadan olm ak üzere k e n d isin e çok yakın o lm uş tüm hanım ların, hattâ er kek arkad aşların ın v erd iğ i b ilg iy e göre A ta tü rk ince ruhlu, duygulu b ir insandı. Ç o cu k lu k ça ğlarında — her d e lika n lıd a olduğu g i b i— rom antik e ğ ilim le ri de vardı. Ş iire , edebiyata bü y ük b ir ilg i duyuyordu. D e lik a n lılık ta n ç ık ıp ilk g e n çlik dönem inin çok c e p h e li k iş iliğ in e yö n e ld iğ i zam anlarda b ile aşk ve se v g i konularına ilg is iz kalm am ıştı. O ’nun için en büyük aşk « M e m le ke t A şk ı» y d ı ama göğüs kafesind e yürek taşıyan her insan gibi M u sta fa Kem al de sevm eye, se v ilm e y e karşı ilg is iz değ ildi. Lâtife H anım ’ la evlen m esind en b ir hafta önce, 22 O ca k 1923 akşam ı B ursa’ daydı. G azi Paşa’yı ağırlam ak için can atan R aufî Bey v e eşi Lâika Hanım , büyük k u rta rıcın ın onuruna bir akşam yem eği v e rm işle rd i M adam Brod’ un otelinde. Sofrada bulunanlardan kurm ay binbaşı C e vd e t K e rim (İncedayı), Lâike H anım ’ la b irlikte , G azi Paşa’ ya so ru la r y ö n e ltiy o r ve O ’ nun duygusal y ö n le rin i teısb ite ç a lış ıy o rla rd ı. 10
B ir aralık Lâike Hanım , b ir hayli tereddütten so n ra tüm c e sa re tin i toplayarak: — Paşam!., dedi. A f buyurunuz, b ir şe y sorm ak •istiyorum: H iç se v d in iz m i? M ustafa Kem al Paşa, e lin d e ki kadehi dudakları na götürdü. B ir yudum içti. B ir sü re daldı ve sonra g ö zle rin i Lâike. H anım ’a çevire re k: — Sevm ek!., de d i... Sevm ek!.. H anım efendi, se v m eye vakit b u la b ild ik m i?.. B ir öm ür ç e ş itli m ücade le le r için de ge çti... Dağ, dere, te p e ... Ç adırda, karar gâhta öm ür süren b ir aske rin se vm e ye vakti k a lır m ı?..
«BİZ DE İN SAN IZ, BİZİM DE Ç A R P A N BİR K A LB İM İZ VAR !..» Etrafta ç ıt yoktu. M adam B rod’ unun o te lin in ge n iş salonundaki sofrada tüm b a şla r ve gö zler G azi M u sta fa Kem âl Paşa’ ya ç e v rilm iş ti. O, kadehinden b ir yudum daha aldıktan sonra ış ılt ılı b a k ışla rın ı te k ra r Lâike H anım ’ a ç e vird i ve bu kez biraz öncekinden daha se rt b ir se s tonu ile: — Biz de in san ız H anım efendi!., diye konuşm a ya başladı. Bizim de çarpan b ir kalbim iz, bizim de b ir h is ta ra fım ız var!.. A s k e riz diye mi bu yönüm üzden şüphe e d ersin iz?.. F ilm i başa alalım ve y ılla rın sa yfala rın ı yaprak yaprak çe v ire re k kam eram ızı 15 y aşların d aki çocuk M ustafa K e m a l’ in özel yaşam ına doğru yön e lte lim . O, henüz ço cu klu kla d e lik a n lılık arasındaki ilk k i lom etre taşlarında. S e lâ n ik ’te A s k e r î R ü ştiy e ’ye devam ediyor. A n n e s i Zübeyde Hanım ve k ızka rd e sle ri M akbu le ile N aciye, ço cuk M u stafa K e m al’ e y aşın ın ço k üs tünde b ir ilg i ve sayg ı g ö ste riyo rlar. A ta ve sila h a karşı büyük b ir se v g is i var. 1f
O gü nleri, kızkardeşi M akbu le A tadan şö y le an latıyor: ■— G üzel b ir tayı v ard ı... M ekte b e da yım la be raber atla g id e rle rd i. H er cum a günü, annem i, beni ve N a c iy e ’yi görm eye g e lird i. Y in e bir cum a dönüşüydü... A tın e ye rin i vurdu... G em i ta ktı... Y o la çıkm aya h azırlan ıyord u... Yanına sokuldum : — Ağabey!., dedim . — Ne var?.. — M ekte b e mi gidiyo rsun ? — Evet!.. — Beni de alsana atın te rkisin e !.. — Olm az!.. — Ne olursun?.. — Olm aaaz!.. — Ne var sanki, ben de geleyim seninle!.. — O lm az dedik ya, hadi dön bakalım eve!.. A tın a bindi ve g itti...»
MUSTAFA KEM ALİN İLK G Ö ZA Ğ R ISI KOLAĞASI RÜKNETTİN B E Y ’ N İRİ, SİYAH GÖZLÜ KIZI M Ü JG Â N 'D I... O y ılla rd a s ık s ık g ö rü ştü kle ri K o lağ ası Rüknet tin B e y’ in iri siyah gözlü, uzun k irp ik le ri siyah gözle rini gölg eleyen güzel bir kızı vardı: M üjgân!. M u stafa Kem al, ço k duygulu ve rom antik b ir ya şın için de ydi. A rka d a şı N uri (Conker) ile yaptıöı özel so h b e tle rin d ek i konular g e n e llik le aşk üstüne, ş iir üs tüne, edebiyat ü stiin evd i. A m a ne var ki diner d e li kanlılardan fa rk lı olarak M u stafa Kem al, onurunu aşk tan daha üstün tutuyordu. K o lağ ası R üknettin B ey’ in kızı, a ile d o stları, M üjgân’dan hoşlanıyordu. M u sta fa K e m a l’ in M üjgâ n’ ı se vm e ye başla d ığ ın ı 12
evin iç in d e k ile r de h is s e tm iş le r ama k en d isin e b e lli e tm e m işle rd i. İçini açtığı, sırla rın ı p a y la ştığ ı te k arkadaşı o s ı ralarda sadece Nuri (Conker) idi. Başbaşa d e rtle ş tik le ri b ir gün, M ü jgân’ ın duygu sal e tk isin i o denli açığa vurdu ki N uri (Conker) da yanam adı: — M ustafa!., d e d i... M adem ki bu kızdan bu ka dar hoşland ın... S ö y le y e lim Zübeyde Teyzem ’ e, g itsin iste sin M üjgân’ ı... Şim d i sö z k e se r n işa n la n ırsın ız... Sonra da zâb it çık tığ ın zam an da, e v le n irsin iz!.. Bu te k lif k arşısın d a M u sta fa K e m a l’ in cevabı şu dur: — Benim tek ta raflı hoşlanm am kâfi m i?.. Baka lım M üjgân da beni beğenecek m i?.. Ş im did en böyle bir teşeb büste bulunm ak doğru olm az!.. Y a «Hayır!» derle rse , ya re dd ed erlerse?.. Onurunu duygularına kalkan yapan — A s k e rî O r taokul ö ğ re n c isi— M u stafa Kem al, iri sivah gözlü, uzun k irp ik li M üjgân’ ın h â tıra sın ı için d e saklam ayı da ha uygun bulm uştu.
M U S T A F A K E M A L 'İN O D A S IN A GİREN G E N Ç KIZ KIRMIZI BİR K A R A N FİLİ DEFO KİTABININ A R A S IN A BIRAKIP KAÇTI!.. Onurunu aşkından daha ön plânda tutan M u sta fa Kem al, y a k ış ık lı b ir çocuktu. K e n d isin in hoşland ığ ı kızlard an daha çok ken disind en hoşlanan k ızla r vardı. Bugün müze olan S e la n ik ’teki ta rih î evin y akın ın da oturan kom şu k ızla rı N adire ve H atice. O ’ nu uzak tan uzağa se v e n le rin başında geliyordu. Ö z e llik le N a dire, M ustafa K e m a l’ e d e lic e s in e âşık tı. N adire de, H atice de, daha çok Cum a günleri «Zü beyde Hanım T eyze» lerine gitm ek iç in can atarlardı. O zam anlar h a fta lık re sm î ta til günü Cum a olduğu için 13
A s k e r î okulun y a k ış ık lı ve ün ifo rm alı ö ğ re n cis i M u s tafa Kem al m utlaka evde bulunurdu. Y in e b ir Cum a günü kom şu kızları N adire ile Ha tice , an nelerine so kularak âdeta yalvarırca sın a: — Zübeyde Hanım Teyzelere g id e lim mi anne?... d iy e tutturdular. Zübeyde Hanım T e yzelerine g e ld ik le rin d e M u sta fa Kem al, arkad aşlarıyla gezm eye ç ık m ış tı. A n n e le ri Zübeyde H anım ’ la sohbet ederken her iki kız da göz le rin i pencereden d ışa rıy a ç e v irm işle r, ün iform alı, sa rış ın b ir d e lika n lın ın yolunu beklem eye b a şla m ışla r dı. B ir ara lık Zübeyde H a n ım ,'H a tic e ’ den b ir se y is tedi. Ü st kata çıkan H atice, sofadaki sa ksıla rd an b ir k ırm ızı karanfil kopararak g iz lic e M u stafa K e m al’ in yatak odasına daldı. Y atağın yan ıbaşınd aki m asada M u stafa K e m a l’ in a ç ık b ıra ktığ ı b ir ders kitabı duruyordu. E lin deki ka ra n fili sa yfası a ç ılm ış d e rs kitabının arasına koyan Ha tice , heyecanla odadan ç ık tı ve Zübeyde H anım ın is te d iğ i şe yi alarak aşağıya indi. B irkaç saat sonra M u stafa K em al geldi. M is a fir lere ho şg e ldin deyip b irk a ç nezaket sözü e^tik+en son ra odasına ç ık tı. B ir de ne görsün... Tarih kitab ının arasında k ırm ızı b ir karanfil!.. D e lik a n lı M ustafa K e m al’ in yatağının havucunda ki kitaba b ırakılan kırm ızı karan fil k arşısın d a n e le r duyduöunu, n e le r düsiindiinünü b ilm e m iz o lası deâil. A m a n e le r yap tığ ın ı sö yle ye lim !.. A şa ğ ı katta annesi Zübeyde Hanım , kızka rd e si M akbu le ve kom şu m isa fir le r biraz sonra M u stafa K e m al’ in m erdivenlerden inen ayak s e s le rin i duydular. Elinde kırm ızı karanfil, m utlu b ir ba kış'a m is a fir odasına girdi. H a tic e ’ nin heyecan ve korkudan k ıp k ır m ızı olan yüzüne ta tlı b ir nazar fırla ttık ta n sonra bir arkadaşı ile b u luşacağın ı sö y le ye re k evin kapısından çık ıp gitti. 14
O ysa işin için d e garip b ir te r s lik vardı: K om şu kızı H atice, ablası N a d ire ’ye aşk e lç iliğ i yapm ak iste m iş ve k ırm ızı karan fili — o sıra lard a ağ ır b ir tüber küloz hastalığ ı ile ruhen s a rs ıld ığ ı yetm iyorm u ş gibi b ir de M ustafa K e m al’e â şık olan— ab lası N adire adı na b ıra k m ıştı tarih kitabının arasına. D e lik a n lı M u sta fa Kem al ise N a d ire ’ den çok H a tic e ’ye ilg i duyuyor, odasına g iz lic e b ırakılan karan fili bu yönden değer lendiriyordu.
«KIZINI ZABİTE VEREN ANALAR BAĞRINA TAŞ BASAR» K ırm ızı karanfil, yeni b ir duygusal k ıvılcım la n m a nın ba şla n g ıcı oldu M u stafa K e m a l’ in ç o cu k yüreğin de... Y ılla r g e çti... B ir gün annesi Zübeyde H anım ı gönderip H a tic e ’ye resm en tâ lip oldu M u stafa Kem al.. A rtık b ir harbiye ö ğ re n cisi idi. D uygularını daha iyi ta rtm asın ı ve yö n le n d irm e sin i biliyord u. O lu m su z cevabı kızkardeşi M a k b u le ’ den aldı. Ha tic e ’ nin annesi kızına pek düşkündü. «K ızını zabite v e ren analar bağrına taş basar... Uzağa tayin e d ilir za b itle r... Ben kızım ı n a sıl görürüm ...» d e m işti. Bazı gü nler k en d ilerin e konuk gelen bu kom şu kızların ın , ö z e llik le H a tic e ’ nin M u sta fa K em al üzerin de derin b ir iz b ıra k tığ ın ı y aln ız kızka rd e şi M akbu le değil, aynı zam anda o y ılla rd a k i sa m im i d e ctla rı da ço k iyi hatırlam aktadırlar.
DELİKANLI MUSTAFA KEMAL BİR RUM KIZINI KAÇIRACAKTI M u stafa Kem al, M a n a stır İd ad isi’ nde öğrenci. A s k e r î ün ifo rm aları için d e ö y le sin e şık, ö y le sin e y a k ış ık lı ki, an nesin i ziy a re t için S e la n ik ’ e ge ld iğ i gün 15
le r çe vre d e k i tüm genç k ızların yüreği hop oturup hop k alk ıy o r. Y az ta tilin d e d e lika n lı M u stafa K e m a l’ le yakın bir iliş k i kurm ayı b e c e re b ilm iş b ir Rum kızı, hem gü zel liğ i ile , hem de so ku lg an lığ ı ile O ’ nun üzerinde oldu k ça e tk ili. M u sta fa Kem al, M a n a stır’ a dönerken bu güzel S e la n ik li kızı da kaçırm ak, M a n a stır’ a götürm ek niye tin d e d ir. O la y k ısa sü re için d e çevred e duyulur. Zübeyde H anım d e lika n lı oğlunu baştan çıkarm aya ça lışa n Rum k ızın ı ve a ile s in i çok iyi tanım aktadır. Bu ço cu k ça mâceranm her ik i taraf için de y a k ış ık s ız olacağına em in d ir. Durum u, M u stafa K e m al’ in d a y ısı S u başı H ü se yin A ğ a ’ya açar. Y eğ e n i M u stafa K e m al'in başında esen kavak y e lle rin i durduracak tek kuvvet, Zübeyde H anım ın kardeşi ve M u stafa K e m a l’ in da y ısı H üseyin A ğ a ’ dır. B ir ara lık S e la n ik ’ten kaçam ak yapıp M a n a stır’ a giden M u stafa Kem al, s e v g ilis in in k a la b ilm e si için bir oda b ile k ira la m ıştı. İki uçarı se v g ili, kalkacak trenin hareket saatinden az önce garda buluşm ayı kararla ş tırırla r. H eyecan ve se v in ç için de istasyo na giden M u s tafa Kem al, g ö zle ri gar saatinde sa b ırs ız lık la be kle r... b e kle r... b e kle r... İlk kanpana (Eskiden tre n le rin hareket saatinde kanpana çalard ı) ç a lın ca vagona giren M u stafa Kem al, bu kez tre n in pen ceresin den d ışa rıy a bakm akta ve ta tlı m âvi g ö zle riy le kalabalığı b ir projektör gibi ta rayarak Rum d ilb e rin in görünm esini beklem ekted ir. O ysa dayısı H üseyin Ağa, suyu başından kesm iş, kızın a ile s iy le görüşerek, ge n çle rin bu ç ılg ın lığ ın ı za m anında ö n le m e sin i b ilm iş tir. Bunları yılla rd an sonra anlatan A tatürk, (Dayım h a klıyd ı) diye bağlardı sö zle rin i.
16
HARBİYELİ MUSTAFA KEMAL’İN İLK GÖNÜL AĞRISI BİR PAŞA KIZIYDI İlk göz a ğ rısı, M üjgân’ dan ilk gönül ağ rısın a ka d a r M ustafa K e m al’ in yaşam ında k osko ca üç y ıl han gi du yg u lan ışlar için d e geçti. K im le r O ’nun se v g is e l y aşam ın da iz b ıra k tıla r? ... Bunları kızka rd e şi M akbu le Atadan da bilm iyor, o y ılla rd a k i sam im i arkad aşla rının am larında da kom şu kızı N adire ve H a tic e ’ den başka bir ada rastlanam ıyor. Y ıl: 1899... M u stafa Kem al 18 yaşında, y a k ış ık lı b ir harbiyeli. S e la n ik ’te Floka G a zin o su ’ nda b ir gece... G üzel, se rin b ir yaz g e c e si... O k u lla r ta til... Hal e d ild ik te n sonra S e la n ik ’ e sürgün giden 2. A bd ülh am id’ in ikam ete m ecbur tutulduğu A lâ tin i Köşkü’ nün hemen yakının daki Floka G azinosu tık lım tık lım g e n çle rle dolu. R om antik gen çle rin s e v d ik le riy le başbaşa k a ld ık ları özel bö lm ele ri var gazinonun. İşte bu bö lm ele rin birinde deniz m a visi g ö zle ri ni, yanıbaşında ağlayan genç kızın gö zlerine d ikm iş d e lika n lı bir h a rb iy e li... M u stafa Kem al.. G ö zy a şla rın ı tutam ayan genç ve güzel kız ise M ustafa K e m al’ in özel ders verd iği bir ö ğ re n ci... Ü n lü b ir Paşanın k ızı... M u stafa K e m a l’ in o y ılla rd a k i sa m im i arkadaşla rı şunlar: M ü h e n d is M ekte b i talebelerind en , sonraki y ılla rd a A nkara Ş e h re m in liğ i ve B ile c ik M ille tv e k illi ği yapacak A s a f (İlbay)... Eczacı M ekte b i T alebesi A h m e t Num an... O yaştaki tüm g e n çle r gibi bu üç gencin de gün le ri, g e ce le ri, an ıla rı beraber... T atili, um utlar, c o ş kular ve m u tlulu klar için d e renklendirm eye .çalışıyor lar... Odeon T iy atro su ’ nun hem en yanıbaşında bulunan b ir ç a lg ılı kahve ile A lâ tin i K öşkü civarın d a ki Floka 17
G azinosu, M u stafa Kem al, A h m e t Numan ve A s a f’dan oluşan üç sacayağ ının b a şlıca buluşm a ve eğlenm e y e ri... Ç a lg ılı kahvede ça lışa n Rom en a s ıllı üç kız bu üç d e lik a n lıy ı ayrı ve özel b ir ilg iy le a ğ ırlıy o rla r. Fani adındaki kız M ustafa K em al’ e âşık. Toni adındaki Ro men d ilb e ri de A s a f’a... G e riy e kalan Jan e t ise A h m et Num an’ a ilg i g ö ste riyo r... G ünler, geceler, o y ılla rın en renkli b ir dinlenm e yeri olan bu kafeşantanla Floka G azinosu arasm da ge çiyor. M u stafa Kem al, tâ til sü re ci için d e özel ders v e r diği «Paşa K ız ı’ nı, pek yakında kaybe d eb ile ce ğin in kaygısı için d e ... Ç ün kü ... Evet, çünkü birkaç hafta sonra tâ til sona e rece k ve ken disi S e la n ik ’ten a y rılıp İstanbul’a, H arbiye M ekte b in e dönm ek zorunda kala cak... O y ıl Ramazan ayı da yaz ta tilin e rastladığından bayram e rte si, v e r e lin i İstanbul d iye ce k M u stafa Ke m al... Ç a lg ılı K ah ve’ de Rom en a s ıllı Fani, hergün ö zle m le b ekliyord u M u sta fa K e m al’ i. O ysa M u stafa Kem al için Fani ve arkadaşları e ğ le n c e lik b ir kab^k r^ H rdeği b ile d e ğ ille rd i. O, b ir b a şk a sın ı seviyord u. H er ge ce ders verm eye g ittiğ i Paşa konağının kibar ve zarif kızıy d ı genç H arb ive lin in gönlünde taht kuran... K ızk ard e şi M akbu le Atadan, o uzak y ılla rla ilq ili a n ıla rın ı şö y le an ım sa yaca ktı yarım yüzyıldan ö te le r de: — M ekte p ta til... A ğabeyim bazı akşam lar gel m ezdi iftara... A n la rd ık ki yine Paşa’ nın konaam a g it ti ders verm ek iç in ... Duyduğum uza qöre Paşanın k ı zı da ağabeyim i sevivordu, b e lki daha fazla... İftarı onlarda yapıyordu ağabeyim ... Bâzı g e c e le r sahura kadar orada kald ığın ı işitiyo rd u k. T a tilin de Ram azan’ m da sonu g e lm işti. M u stafa Kem al ile s e v g ilis i b irb irle rin d e n ayrı
18
la cakları günün y aklaşm ası nedeni ile ü zü lüyorlardı. O ta rih le rd e S e la n ik ’te İdadi Ç e ş m e s i’ nin k a rşı sında Y ü k se k Kahve denilen b ir gazino vardı. M u sta fa Kem al, A s a f ilb ay ve A h m e t Numan sacayağı arasıra bu gazinoya da g e lirle r, b ir sü re Ç a lg ılı Kahvede ki Rom en k ızla rın ı konuşurlardı. Fakat son günlerde M u stafa K em al’ in artık bu tü r şa ka la rla ilg ile n m e d iğ i ni ve gerçek b ir se vgi e s in tisin in için d e dalgın ve dü şü n c e li olduğunu h isse d iyo rla rd ı. Ramazan B ayram ı’ nın son günüydü... M avi gözlü, sa rış ın H arbiye li ile s e v g ilis i Y ü k se k K ahve’ nin önünde buluştular. İdadi ç e sm e sin in önünde «Emlâk-ı Şâhâne» b inalarına doğru uzayan bul varda b ir sü re yanyana yürüd üler... Sonra... Sonra b ir binek ara b a sı... V e ... A lâ tin i K öşkü yakının daki Floka G a zin o su ... V e gazinonun, sa de ce geçen s e v g ilile r iç in ta h sis e ttiğ i özel bölm e li odalarından birinde başbaşa geçen sa a tle r... V e nihayet... s a rs ıla sa rsıla , h ıçkıra h ıçkıra ağ layarak iç in i dökm eye ç a lışa n güzel s e v g ilis i k a rsıs ın da, kalbinin değil, beyninin s e s iy le konuşm aya ç a lı şan genç H a rb iye li... G enç kız, S e la n ik ’te içtim â i b ir m evkii olan a ile sin in savam böına gölae düşürm em ek için b ir a n ,ö n ce e vle n m e le ri gerektiğin den söz e d iyo r... S a rısın H arb iye li ise gerçek b ir duygu ile se vd iğ i b iriy le de olsa o aşam ada e vlen m eyi düşünm üyor... O qün Floka G a zin o su ’ nun özel b ö lm esind e M u s tafa Kem al ise s e v g ilis in in k a rş ılık lı konuşm aları, da ha sonraki dönem lerde — b irb irle rin d e n h iç b ir ş e y le rini saklam ayan— üç sacayağı arasında uzun uzun ta rtışılıy o rd u . V e A s a f İlbay da, A h m e t Numan da 18 yaşındaki genç H arb iye lin in , s ırıls ık la m â ş ık M u sta fa K e m al’ in kalbi ile değil, kafası ile v erd iğ i kararı, en uygun davranış tarzı o larak d e ğ erle n d iriyo rlard ı.
19
M U S T A F A K E M A L İÇTENLİKLE SEVDİĞİ KIZI NİÇİN REDDETTİ? Bu dizid e büyük insan M u sta fa K e m a l’ in duygu sal iliş k ile rin e konu olan o layla rı sunm aya ç a lışırk e n p s ik o lo jik ta h lille re g irişm e k ve yorum yapmak, bu e se rin am acı ve kapsam ı dışında kalm aktadır. Fakat, y a n lış yorum lara ve d e ğ erle n d irm e le re ne den olm am ak için günün k o şu lla rıy la b irlik te genç H arbiyeü M u sta fa K e m al’ in için de bulunduğu psikoso sy a l ortam ı da b e lirle m e k gereğini duyuyoruz. D e lik a n lı M u stafa K e m a l’ in M a n a stır A s k e r î İda d is in i b itirip İstanbul H arbiye M e k te b i’ ne g iriş i 1899 y ılın a rastlar. 18 yaşındaki b ir d e lika n lın ın H arbiye M e k te b i’ nin ş ık ü n ifo rm ası için d e k i fiz ik s e l görüntüsü ne den li göz a lıc ı ise, doğup büyüdüğü ve pek çok ço cukluk h â tıra sın ı için de bıra ktığ ı S e la n ik ken tini terked erek İstanbul’da daha yeni ve daha d is ip lin li b ir yaşam ın havasına girm esi de o denli karm aşık olm uştur. D uygusal ve ruhsal ça lka n tılara ilaveten so sya l yaşam ında da d e ğ işim le r, g e liş im le r ve o lu şu m la r b a şla m ıştır. G önlünde başka ö zlem ler, kafasında daha başka um utlar ve h a yâlle r çırp ınm aktad ır. Bu ç ırp ın ış la rın yönü b ir bakım a ç e liş ik tir. D e lik a n lı M u stafa Kem al, her genç gibi sevm ek, se v ilm e k ... ken d isin i çok iyi anlayan do stlarla özel sohb etler, g e zin tile r yapm ak... k ısa ca sı gönlünde esen kavak y e lle rin in doğrultusunda g ü nlerini ren kle n d ir m ek hevesind edir. Bu, her genç gibi O ’ nun da doğal b ir hakkıdır. Doğa yasalarına te rs d ü şecek kadar duy gusuz ve katı b ir k iş iliğ e de sahip değ ildir. H arb iye li M u stafa Kem al ?.se, ge le ce k y ılla ra bü yük um utlarla, büyük iste k le rle hazırlanm aktadır. Ka fasın da dolaşan dü şü nceler, yarının büyük a d ım la rı nın ilk çe kird e ğ id ir. A s k e r lik aşkı, vatan se v g is i, tüm 20
se v g ile ri ve duyguları geri plâna itm ekte v e O ’ nun için k iş is e l anlam da her tü rlü se vg i, bu büyük id e a l den sonra gelm ektedir. H arbiye M ekte b in in ilk sm ıfı, bu duygusal ve dü şü n se l z ıtlık la rın ç a rp ışm a sı için d e geçer. B ir tarafta rom antik S e la n ik akşa m la rı... M in i m ini se v g ile r... s e v g ilile r. Ç o cu k lu k arkad aşları... A n nesi, kızka rd e şi... ö te tarafta N âm ık K e m a l’ in h ü rri y e t ş iirle r i... İstipdat yön etim in e karşı b a şkald ırı eği lim le ri... A s k e r lik aşkı... Büyük Kum andan olm a ha y a lle ri... Vatan ve m ille t se v g is i... Bu arada — M ustafa K e m al’ i oldukça üzen— a ile v î b ir olay da genç H a rb iy e li’ nin gönlünde büyük b ir e z ik lik yaratm ıştı: A n n e si Zübeyde Hanım , M ustafa K e m al’ in şid d e tli m u halefetine rağm en S e la n ik Reji (Tütün) İd aresi’ nde m em ur Ragıp Efendi adlı b iriy le evlen m işti. Zübeyde H am m ’ m evlen m e si d e lika n lı H arbiye li’nin yüreğinde büyük b ir iz b ıra k m ıştı. M a n a stır A s kerî İd ad isi’ nde y a tılı okuduğu yılla rd an kalan bu iz, giderek daha da büyüm üş ve O ’ nun ha ssas ruhunu büyük ölçüde e tk ile m işti. Öze! ders v erd iğ i S e la n ik li Paşa’ nın kızı, Floka G a zin o su ’ nda h ıçkıra h ıçkıra ağlarken M u stafa Kem al bö yle sin e üzgün ve karm aşık b ir ruh haleti için deydi. S e viyo rd u ... S e v g isin in içte n liğ in d e n kuşkusu yoktu... A m a o aşam ada e vlen m eyi düşünem ezdi... Büyük duyguların ve dü şü n ce le rin şa hland ığı kafasın daki id e a lle ri gönlündeki te rte m iz se vgi iç in fedâ ede mezdi. İçi parçalana parçalana se v d iğ i kızın evlenm e tek lifin i kabul edem iyordu. Çünkü b ir süre sonra 10 Şu bat 1902 tarih in de 21 yaşında çok genç b ir teğm en olarak 1472 s ic il num arası ile H arb iye ’yi b itire ce k ve kafasında tom urcuklanan büyük id e a lle ri g e rç e k le ş tir m ek için ordu sa fla rın a katılacaktı. 21
A s k e r lik aşkı, vatana hizm et aşkı, tüm aşklardan üstündü M u sta fa Kem âl için ... D e lik an lı M u sta fa K e m a l'i büyük ölçüd e e tk ile yen bu «Paşa K ızı» kim dir, kim in n e sid ir? R ahm etli M akb u le Atadan, g ü ze lliğ i d ille re d e s tan olan bu za rif genç kızın Selânik Merkez Kuman danı «Şevki Paşa’nın k e rim e si Emine» olduğunu sö y lem ektedir. A ta tü rk ’ ün ço cu klu k arkadaşları ve d e lik a n lılık gü nlerinin yakın d o stla rı arasında bulunan Asaf İlbay, an ılarında bu sevgise! olaya yer v e rm e k le b irlik te isim açıklam aktan dikkatle kaçınm aktadır. Çünkü, S e la n ik M e rk e z Kum andanı Şevki Paşa, Asaf İlbay’ ların yakın a ile dostudur ve ç e vre sin d e büyük b ir sa y g ın lık yarat m ış onurlu b ir zattır. G a zeteci, yazar Yılmaz Ç e tin e r’ in 1964 y ılın d a y ap m ış olduğu b ir m ülakat, A ta tü rk'ü n ilk aşkına iliş kin e srar perd esin i biraz daha aydınlatm akta ve Ş e v ki Paşa’nın kızı Em ine H anım 'ın g erçek duygularını te s b it etm ektedir.
« M U S T A F A KEMÂL BİR İLAHTI BENİM İÇİN» Y ılm a z Ç e tin e r, Em ine H anım efendi ile olan gö rü şm e sin i şö y le nakletm ektedir: «M avi gözlü, bem beyaz sa ç lı, narin y a p ılı 77 ya şın da ki hanım efendi duvarda a s ılı duran fotoğrafa b ir m üddet b aktı... baktı... V e sonra tazelen en hâ tıra la rının arasından a y rılıp ıstıra p için d e sa rsıla rak: — Gazi’yi jsevmek ne demek? O bir ilahtı benim için... O’na tapıyordum. Dedi. Em ine H anım efendi bu k e lim e le ri sarfederken 65 yıl ö nceki gibi duygulanm ış, h eyecanlanm ıştı. M ah cubiyetten pem b eleşen yüzünü zam an zaman el le riy le örterken dargın ve kırg ın gö zle rle yüzüm e bak tı:
22
— Ç ocuk, dedi; bunca yı! sonra bana bunları sö y letm enin, içim d e k ü lle n m iş b ir a c ıy ı tazelem en in an lam ı var m ı? Hem şunu b ilm e lis in ki bunlar konuşu lacak, an latılaca k konular d e ğ ild ir. Bu b ir hayaldi ve belki de b ir düştü.» Mustafa Kem^l Atatürk'ün en yakın ço cu klu k ar kadaşlarından rahm etli Salih Bozok'un hatıraların daki şu sa tırla rı bilm em h a tırla r m ısın ız? — « M ustafa on, on iki yaşların d ayken se k iz y a şın da b ir kom şu kızına a şık olm uştu. A k şa m la n okuldan ç ık a r çıkm az evine koşar, derhal e lb is e le rin i ütületir, oyun se yretm ek nedeniyle zıp zıp oynayan ço cu k la rın yanm a giderdi. Fakat a sıl gayesi kom şu kızını pence reden görm ekti.» Y ılm a z Çetiner, bu anektodu verd ikten sonra ya zısın a şö y le devam etm ektedir: «İLK A ŞK I K Ü Ç Ü K EMİNE: İşte şim d i 1894 y ılın da S e la n ik R ü şd iy e si’ nde okuyan Mustafa Kemal’ in 8 y aşındaki kom şu kızı Em ine ile karşı karşıyayım . Y arım asırdan çok fazla b ir zam an g e çm işti ara dan. H arpler o lm u ş... R e jim le r d e ğ işm iş... Düşm an işg a lle ri görm üş g e ç irm işti bu toprağın in sa n la rı... Am a, Selanik Merkez Kumandanı Şevki Paşanın kızı Emine’nin duyguları, aşkı 70 sene önce n a sılsa, hep aynı heyecanla aynı ta zelikteyd i. V e karşım da olan Em ine H anım efendinin gönül b a hçesinde te k b ir ç i çe k halinde kalan bu aşkın daha da o lg u n la ştığ ın ı gö rüyordum . H ERKESİN G Ö N LÜ N D E BİR EM İNE Y A T A R !.. Em inem ş a rk ıs ın ı se v m e sin in nedenini a sıl şim d i öğren d iğ im iz M u stafa K e m a l’ in yakın la rın a s ık s ık sö y le d i ği şu sö zle ri de her halde h a tırla rsın ız: «Herkesin gön lünde bir Emine yatar.» İşte şim d i O ’ nun bu ilk aşkının h ikâ ye sin i g e lin iz bizzat Em ine H anım efendinin ağzından beraberce din leyelim : «İstanbul’da doğm uş, 3-4 yaşındayken S e lâ n ik ’ e 23
götürülm üştüm . Babam S e lâ n ik M e rk e z Kum andanı Ş e v k i Paşa... Zübeyde Hanımefendi, M akb u le H anım efendi ve G azi ile aynı sokakta se n e le rc e oturduk... Ço cukluğ um u z hep beraber ge çti. A nn em , babam ve onun annesi s ık s ık beraber olurduk. Bizim zam anı m ızda pek küçük yaşta e v le n ild iğ in i b ilirs in iz . Bu yüz den kızlarla e rke k le r pek kolay kolay karşı karşıya gel m ezdi. G azi, y a k ış ık lı b ir çocuktu. K ıy a fe tin e ço k iti na eder ve h erkesin h ayranlığ ını çekerd i. O, A s k e ri R ü ş tiy e y e devam ettiğ i sıralard a, bizim evin önün den taburla beraber ge çe r ve ben de aşk için d e do lu olarak ken d isin e bakar dururdum ... O da te b e ssü m le gö zle rin i bizim pencereye diker, bana k a rş ılık ve rirdi: R üşdiye ö ğ re n cile ri arasında pek ço k y a k ış ık lı g e n çle r vardı ama G a zi'n in hali herkesten başkaydı. L a civ e rt çuhadan ce ke tin in göğsünde tek sıra ay - y ıl d ızlı düğm eler, kol kapaklarında üç sıra şe rit, dar ve y e ş il pantolon için de o kadar a lım lı, o kadar za rif yü rüyüşü vardı ki bu, asla gö zle rim in önünden s ilin m i yor. K A Ç A M A K K O N U Ş M A L A R : O ’ nu kötü b ir atın üzerinde gördüğüm zaman te e ssü re gark olurdum . D aim a O ’ nun en iyi şe y le re sahip o lm a sın ı ister, bun dan zevk duyardım . Ç o cu k lu k h a yalle rim in b iri de Gaz i’ nin padişah o lm a sıyd ı. K apının e şiğ in d e iki üç da k ik a lık kaçam ak konuşm alar benim için tadına doyum olm ayan en büyük zevk halinde bütün ben liğim i kap lar, bütün gece O ’ nun hayaliyle uyurdum. Bak sana b ir şe y sö y le ye y im çocuğum : Ben G a zi' yi, benim le evlen ir, diye sevm edim . O yaşım a rağm en bunları dü şü nebiliyordu m . O, benim iç in e riş ilm e z bir v a rlık tı. K a r ş ılık s ız b ir aşktı bu... S e n e le r bö yle ce ben kafes arkasında, o okulda zaman zam an a ile to p lan tı larında k a rşıla şm a m ız ve konuşm am ızla geçiyordu ... Babam çok m u taa ssıp bir adam dı. N eden se G a z i'y e karşı herkesten ayrı b ir ilg i duyduğunu biliyordum . N ih aye t b ir gün o R ü şd iyeyi b itird i. M a n a stır A s 24
keri Idadisi’ ne ya zıld ı. B ö yiece zaten pek se y re k olan g ö rü şm e le rim iz büsbütün azaldı. Ben 12 y aşım a g e l m iştim ki G azi, M a n a stır İd ad isi’ni b itirip İstanbul’ a H arbiyeye gitm eye hazırlanıyordu. «Bir gün üzüntü için d e k e n d isin e yakın d o stla n v a s ıta s iy le haber gönderip «H arb iye’ ye ne zam an g i diyorsun?» d iy e sordum . Bana kendi el y a zıs iy le ge len cevap şuydu: BU D A K İK A D A V A P U R A G İD İY O R U M . BU A N I M E S 'U M BİZE K A N A Ğ L A T A C A K . BEN DENİZ SİZİ U N U T M A Y A C A Ğ IM A V İC D A N E N Y E M İN EDER, SİZ DEN DE A Y N I V E F A Y I BEKLER İM . A L L A H A I S M A R L A DIK. M U STAFf KEM AL «Bu m ektübu aldığım zam anki s a rsın tıy ı bilm em bugün nasıl an latab ilirim . Kötü durum daydım . A m a b ir yandan da O ’nun nihayet H arb iye ’ye g id iş in e s e viniyordum . Sonra araya y ılla r, o la y la r gird i. B iz hâlâ S e la n ik ’teydik. G azi de iz in li olduğu sıra lard a ge liyo r, an nesini, kardeşini ziy a re t ediyordu. Y in e pek se y rek gö rü şe b iliy o rd u k O ’ nunla... Fakat bu defa görüyordum ki m e m le ket m e se le le rin e , m ille tin d e rtle rin e bütün v a rlığ ıy la s a rılm ış tı... S e lâ n ik ’te ki A s k e ri M a h fe l’ de veya diğ e r toplantı y e rle rin d e sü re k li o larak arkadaşla riy le görüştüğünü duyuyordum . G a zi o kadar doluy du ki em inim k en d isin e a y ıra b ile ce ğ i h iç b ir özel ha yatı yoktu.» H arb iye ’yi yüzbaşı o larak b itird ik te n sonra O ’ nun, staj görsün diye Şam ’ a sürüldüğünü b iliyo ru z. O ra dan Trablus, Kahire, B alkanlar ve nihayet g iz lic e te k rar S e lâ n ik ’ e dönüş. «Fakat artık büsbütün o lg u n la şm ış ve k e n d isin i tam am en m ille t ve d e vle t iş le rin e adam ış b ir M u sta fa Kem al vardı karşım da. Ne bayram , ne seyran ve ne de aşk, h iç b ir şe y um urunda de ğ ildi. Y a ln ız bu arada M akb u le H anım efendiden duydu 25
ğum bir konuşm a beni dünyalara sa h ip o lm u şça sın a se v in d irm iş ti. G azi g e lir gelm ez annesine sorm uş: — Ş e vki Paşanın kızı evlendi mi, evlen m edi m i? — Evlenm edi, dem iş. G azi bundan çok memnun olarak: — H iç olm azsa ş im d ilik nikâh yapsak. D iye lis te le m iş ... A m a y in e araya giren büyük o la y la r bizi b ir e v liliğ e kadar götürem edi.» Em ine H anım efendi bütün bunları an latırken o ka d a r heyecanlanıyordu ki se sin in titre d iğ in i ve çok yo rulduğunu hissediyo rdu m . B ir ara lık benim ken d isin e sorduğum bazı so rulara cevap olarak: «Onunla e vlen m ediğ im e üzülm üyorum , dedi. S o nucun böyle o lm ası daha iyi ben ce... O ’ nun gönül iş le riy le uzunboylu uğraşacak vakti yoktu. Esasen bu b ir k a rş ılık s ız aşktı. H iç b ir zam an k a rş ılık b e k le m e m iş tim .» — Peki, Atatürk C um hurbaşkanı olduktan sonra O ’ nu görm eyi h iç düşündünüz mü? Ş e vki Paşanın kızı, mavi g ö zle rin in pınarında b i riken y a şla rı hala zara fe tin i m uhafaza eden ince uzun parm akla riyle silerk e n : — Hayır, dedi... H ayır. O ’ nunla te k ra r görüşm e ye taham m ülüm yoktu. S e n e le r sonra biz de İstan b u l’ a ge lip y e rle şm iştik . Makbule H an ım efe n d iyle gö rüşüyorduk. Beni birkaç defa S a ray’ da baloya davet e ttile r. Am a, heyecanım dan ne S a ra y ’ a ne de yan la rına gidem iyordum . Y a ln ız Salih Bozok B eye fen diyle b irk a ç defa konuşm uştum . — A ta tü rk ’ ün ra h a tsızlığ ın ı n asıl haber ald ın ız? — H ayatım ın en acı anları O ’ nun hastalandığı günlerde geçti. O ta rih e a it gaze te le ri hala saklarım . G a zi'n in Savarona yatına yatışınd an itib aren ıstırab ım hala devam ediyor. H er gün gider, sanki O ’ nu se y re diyorm uşum gibi yatı seyred erd im . B ir sabah C u m 26
hu rbaşkanlığı bayrağının yarıya in ik olduğunu görün ce y ıld ırım la vurulm uş gibi sa rsıld ım . Şim di ölüm y ıld ö n ü m le rin e a it bütün g a ze te le ri sa klıyo ru m . Benim iç in hayatın tadı yok artık.»
A T A T Ü R K 'Ü N A Ş K ŞİİRLERİ A ta tü rk ’ ün bu ilk ve duygusal düzeyde en güçlü aşkın ı, A li Fuat C e b e so y da doğrulam aktadır. C e b e so y, an ılarında şö y le der: «.......ben Harpokuluna kaydolduğum zam an O s ı n ıf çavuşuydu. S ın ıf subayı beni ken d isin e vere re k y e rim i ve koğuştaki yatağım ı g ö ste rm e sin i s ö y le m işti. Benim bu büyük in san la arkad aşlığ ım böyle başladı. G e n çti, güzeldi, te m iz g iy in ird i. A rk a d a şlığ ım ız ile rle d iğ i zam an da S e la n ik ’te ta n ıdığ ı b ir kızı h iç unutam adığını sö y le r, o zam anki ş iir üslubuyla yazdığı aşk ş iirle rin i de okum ayı ihm al et m ezdi. O ’ nun; hâtıralarında, (B irin c i sın ıfta sa f g e n çlik h a y â lle rin e tutuldum , d e rsle rim i ihm al ettim ) dediği zam an Harpokulundaki bu ilk yıldır.»
27
ikinci Bölüm
1902 1912 ARASINDAKİ YILLAR BÜYÜK OLAYLARLA YÜKLÜYDÜ G enç O sm an lı zab iti M u stafa K e m al’ in özel v e duygusal yaşam ın ı in cele m e k isteye n a ra ştırm a cıla r, bu 10 y ıllık dönem in, büyük o layla rla yüklü olduğunu g ö re ce kle r ve duygusal b ir iliş k in in v a rlığ ın ı sapta makta güçlük ç e ke ce k le rd ir. 102 y ılın d a H arbiye M e k te b in i b irin c ilik le bitire n M u stafa Kem al, ken disi gibi olağanüstü b a şa rıla rı gö rülen arkad aşlarıyla b irlik te Erkânıharp O k u lu ’ na de vam ediyordu. 11 O cak 1905 y ılın d a 24 yaşında kurm ay yüzbaşı o larak Erkânıharp O ku lu ’ nu b itird i. Ü lkenin ge le ce ğ in e iliş k in g izli ve p o litik ça lışm a lara da katılan M u stafa Kem al, aralarına sızan b ir ki şin in ajan çık m a sı sonucu yakayı ele v e rm işti. Can s ık ıc ı o la y la r hızla b irb irin i izle m e kte devam etti: Y a k a la n ış... Sorguya ç e k iliş ... Şam ’ a 5’ inci O rdu 30’ uncu A la y em rine sürgün g id iş i... Firar... M ıs ır yo luyla S e la n ik ’ e g e liş ... A raya giren ta n ıd ıkla rı a ra cı lığ ı ile birkaç a y lık tebd ilh ava raporu... Tekrar S u ri y e ’deki kıtasına dönüş... 1907 y ılı Ekim ayında Selânik 3’ üncü Ordu Kurm ay H e y e ti’ ne tayin e d iliş i... O sıra lard a kuruluş h a z ırlık la rı başlayan g izli İttihat ve Terakki C e m iy e ti’ ne g irm e si... Hem en arkasından 1908 M e ş ru tiy e t ih tilâ li... Libya... T rablusgarp... 1909 y ı lında S e la n ik ’te toplanan İttihat ve Terakki C e m iy e ti 2, Büyük K o n g re si’ne Trablusgarp de le g esi olarak ka tılm a s ı... 13 N isan 1909’da m eşh ur «31 M a rt O layı»... 31
1911 y ılın d a İtalya-Trablus sa va şın a k a tılm a s ı... V e ni hayet Balkan H arbi...
İLİŞKİ K U R D U Ğ U G Ü Z E L KIZLARI Ö Z EL İSTİH BARATIN D A K U LLA N D I Y ıl: 1913... M u stafa Kem al 32 yaşında... S ırm a b ıy ık lı, y a k ı ş ık lı b ir kurm ay b in b a şı... Ç o k yakın dostu İttihat Terakki P a rtis i’ nin e ski G enel S e k re te ri Fethi (Okyar) S o fy a ’da s e fir... Ken d is i de O sm an lı D e v le ti’ nin Sofya se fa re tin d e A te şe m ilite r. Tüm A vrupa, B irin c i C ih an H a rb i’nin e şiğ in d e ... B a lkanlar kaynıyor... Hangi ülkenin hangi safta sava şa katılacağı, karm aşık bir b ilm e ce g ib i... B ulgarların niyeti henüz k e s in lik le b e lli d e ğ il... Sofya S e firim iz Fethi B ey’ le M u stafa Kem al, İttihat v e Terakki lid e rle rin in — A lm anya sa fın da— harbe sü rü k le n d ikle rin i hayret ve üzüntü için d e izliy o rla r... K yrm ay binbaşı M u stafa Kem al, 1913 y ılın ın Ekim ayı başlarınd a atandığı Sofya A te ş e m ilite rliğ i g ö re vi ne başlam ak üzere B u lg a rista n ’ a g e çtiğ i gün doğru Bulgaria H o te l’ e in er... Konaklayacağı uygun b ir ev aram aktadır ama, bu b ir zam an m e se le si. H otel B u lg a ria’ da pek rahat edem ez M ustafa K e mal. B irkaç pün sonra S p lend ide Palas O te li’ ne geçer. Bu otel ö ncekinden daha rahat ve nisbeten daha kon forludur. Bu dizi için d e M u stafa Kem al tarafından ken di sin e y a z ılm ış b irç o k m ektup ların ı o ku yacağ ım ız M adam e C o rin n e ’ e 3 K asım 1913 ta rih in d e yazdığı b ir m ektupta yeni ta şın d ığ ı o te li şö y le ta n ım la r M ustafa Kem al:
«... Şim di Splendide Palas Oteli’ne yerleştim. Ye 32
ni yapılmış, cidden konforlu bir otel. Banyoları var, oda hizmetçileri var. Ne isterseniz var. İçindeki özel eğlenceler, burada oturm aya değer. Hayır!.. Hayır Corinne!.. Sofya'da bir tek güzel kadın bile görmek müm kün değil!.. Şimdilik otelde kalıyorum, zira uygun bir ev bulamadım henüz. Cevdet Bey'le dostluğumuz iyi. Onu bu kadar sempatik bulacağım ı ve bu kadar iyi bir arkadaş olduğunu ummuyordum. Evvelki akşam beni Madam Dcurzi’ye götürdü. M adam Dourzi, Cev det’le aralarında derin bir dostluk olan P aris’li bir hanım... Evinde o akşam kibar insanlar, vekiller ve d aha birçok tanınmış beyefendiler vardı. B akara oy nuyorlardı. Ben kum ar oynamadığım için kısa bir ta nışma ve konuşmadan sonra onlardan ayrıldım.
«PARİS'Lİ HANIMI G Ü Z E L BULMADIĞIMI SÖYLEYEBİLİRİM»
«J3u Paris’li hanımı güzel bulmadığımı san a söy lememe izin verir misin?... Zannediyorum ki Cevdet Bey aracılığı ile beni evine davet eden kendisidir. Ay rılırken bana: —Bu akşam bizde eğlenemediniz!... Fa kat inanın bir başka sefer sizi memnun etmeye çalışacağ'm ! dedi. Ordan ayrıldıktan sonra Novia Ame rica adında bir Cafe Concert'e gittik. Fransız, Alman birçok şc.ntözler vardı. Bu hanımlar, bâzı erkekler ta rafından dâvet edilmek için locaların arasında piya sa yapıyorlardı... Cevdet Bey iki M acar bayanı dâvet etti. ,Bu hanımlardan biri Almanca, diğeri M acarca konuşuyordu. Bilmem neden, ben hiç memnun olma dım ve hep sık'ldım. Onları localarında bırakarak or dan da ayrıldık Otele dönüp yatağım a girdinim za mdan, vakit geceyarısını geçmişti. Gündüz, Sofya’da kısa bir tur yaptım. Çoğunlukla Sefarethanede ve bü romda çalışıyorum. Fethi Bey de başka bir şey yap mıyor. Bugün kendisiyle birlikte 5 kilometrelik küçük 33
bir arab a gezintisi yaptık. Bana her zam an kendin den söz eden haberler ver... Bütün kalbimle... M. Kemal» *
** M u sta fa Kem al, çok kısa b ir sü re için d e S o fy a ’ da g e n iş bir çe vre oluşturdu. H iç b ir daveti, h ic b ir ziy a fe ti kaçırm ıyo r, her gittiğ i yerde yeni yeni do st lar ediniyordu. Ö z e llik le genç k ızla r ve hanım lar, bu y a k ış ık lı bin başıya candan b ir ilg i g ö ste riyo rlard ı. Sofya O p e ra sı’ nın prim adonnası Anna Todnrovg, yine opera sana tçıla rın d an M im i B alkanska ve Porfola, M u stafa K e m a l’ in çe vre sin d e pervane gibi dönen genç ve güze! hanım lar arasındaydı. S o fy a ’ya y e rle şm iş ço k zengin ve çok güzel b ir Türk hanım ı vardı: Tarife Hanım!.. S c fy a so sy e te sin in kalbur üstü hanım ları, tanınrruş a ile le rin genç kızları çoğu kez Tarife hanım ın evin de d ire n le n e n p a rtile rd e b ir araya g e lirle rd i. M u stafa Kem al, çoğunluğu genç kız ve genç ha nım lardan oluşan güçlü b ir istih b arat şe b e k e si kur m uştu. Büyük sa va şın e şiğ ind e bulunan ü lke si için m illî gü ven lik ağasından çok önem li bir çok sırla rı ha nım do stların ın a ra c ılığ ı ile sağlıyordu. B ir başka deyim le, genç ve y a k ış ık lı Türk binba ş ıs ı M ustafa K e m a l’ in iliş k i kurduğu her genç kız, her kadın, her insan, O ’ nun özel casusu olduğunu b ilm e den ç e vre sin d e bulunuyorlardı. M u stafa K e m a l’ in ç e vre sin d e k i genç ve güzpl ha nım lar, S o fya’ nın ta n ın m ış a ile le rin in kızları olduğu için, bu genç ve y a k ış ık lı Türk subayına karşı göster d ik le ri y a k ın lık aöze batıyordu. Bulgar parlâmentosunda'.^ Türk k ö k e r!' rp'l'etvek ille rin în noâu M u stafa K e m al’ in yakın dostuydu. M u stafa K e m a l’ in, Bulgar Başhakan’ mm h ? ı Nikolina ile olan yakın iliş k is in d e n dolayı bu m ille tv e 34
k ille rin i iktid ar lehine e tk ile d iğ i sö y le n tile ri d o la şı yordu, siy a sa l çe vrelerde. M ustafa K e m a l’ in N ik o lin a kadar önem ve değer verd iği b ir başka gençkız, Savunm a Bakanı S tily a n ’ ın k ız ı D im itrin a ...
BİR V A L S BİR A Ş K IN BAŞLANGICI O LD U M atm azel D im itrin a b ir baloda ta n ış m ıştı M u sta fa K e m al’ i. R efik Sönm ezsoy, Tercüm an gazetesinde, bu ta nışm anın ş iirs e l öyküsünü şö y le özetler: *
** «M ustafa Kem al, Sofya A ta ş e m ilite ri id i... B ir «Efsane» erkeği olarak, B u lg a rista n ’a g e lm işti... Trab lus, Bingazi, Balkan S a va şı kahram anı, y a k ış ık lı bir Türk Su bayı... O m uzları sırm a dolu generaller, bu genç subaya saygı d u yuyorlardı... G eneral kızları, M ustafa K e m a l’ i g ö n üllerind e pa ylaşam ıyo rlard ı... ❖ ** M ustafa Kem al, o gece Y e n iç e ri e lb is e s i g iyd i... K ılıç la rıy la B u lg a rista n ’ ı O sm an lı İm paratorluğunun b ir «Vilâyeti» yapan Y e n iç e rile ri, b ir « M a ske li balo» da canlandırm ak istiyord u. « M aske li balo»da general kızla rın ın gözleri «Türk Y e n iç e risi» n in üzerinde top landı. G enç k ız dudakları « M ustafa Kem al» adını f ı s ıltı halinde heceliyordu: « M ustafa Kem al geldi...» * ** Salondaki her genç kızın gönlü « M ustafa Kem al ile dansetm ek» dile ğ i ile doluydu. M u stafa Kem al ayağa kalkınca, genç k ızların gön ü lle ri ho pladı... G öz le r «Dâvet» doluydu... G enç a ta şe m ilite r, M illî Savun ma Bakanı S tily a n ’ ın oturduğu m asaya yak la ştı. Ba 35
kanın yanındaki güzel kızın önünde e ğ ild i: «Bu v a ls i bana lü tfeder m isin iz? ...» dedi. Efsane erkek, bütün k ızla rın gön ü lle rin d e dönü yordu artık... Hem de, b ir kızın kolunda... *
** G eneral kızı D im itrina, M u stafa K e m a l’ in k o lla rından a y rılırk e n «Yarın buluşalım » diye fıs ıld a d ı. «Ne rede?...» «Bizim eve g e l!... Babam s iz i daim a ta kd ir le anar!...» B a lo ’nun en ilg i ç e k ic i olayı, K ra l’ ın M u sta fa K e m a l’ i te b rik etm esi ve b ir hediye ve rm e si olm uştu... A ncak, M ustafa Kem al, sabaha karşı, b ir Türk arka daşına: «G ecenin en de ğ erli h d e iye si D im itrin a idi» dedi. * ** İlk n e fe si, ik in ci, üçüncü n e fe sler, ilk cüm leyi ik in c i, üçüncü cü m leler, ilk v a ls i ik in ci, üçüncü valsle r takip etti. Baba S tilyan, M ustafa K e m a l’ i çok se v m iş ti... Balkan S a v a ş ı’ nda, M .K e m a l’ in ta lih in e düşen orduya G eneral S tily a n ’ ın kom uta ettiğ i de, sohbet s ı rasında ö ğ re n ilm işti. G eneral, «Bu ik in c i ve d o stça k arşılaşm am ız» diyordu. D im itrin a ile M u stafa Kem al hem en her gün beraberdiler. Dans, patinaj, ev ziyare t le ri ve g izli bu lu şm ala r ile «A şk hikâyesi» nin cü m le le ri sürüp g id iyo rd u ... B ulgaristan so sy e te si «Türk Bulgar aşkı» ile çalkalanıyordu: — «D im itrina, M u stafa K e m al’ e ç ılg ın ca âşık!..» — « M ustafa K em al de D im itrin a ’yı seviyor!..» * ** Bulgar Kurm ay B aşkanının kızı, «İki se vd a lı ara sında» saadet te m s ilc is i olm uştu. Bu sevdanın b ir ev lenm e ile b itm e sin i istiyo rd u . ...V e b ir gün, bu sevdanın b itm e si için, Baba S tilya’ nın «gönül kapısı»n ı çaldı: 36
«— M u sta fa Kem al, kızın D im itrin a ile evlen m ek istiy o r... K ızın da ben M u stafa K e m a lsiz yaşıyamam, diyor!...» G eneralin cevabı kısa, kesin ve acı idi: «— Ben b ir Türk’ e kız verm em !..» ...V e bu aşk rom anının ilk bölüm ü bu cüm le ile n o ktalanır gibi oldu... * ** M ustafa Kem al gururlu b ir e rkekti. D im itrina, b ir aşk mektubunun üç s a tırı ile bu gururu o kşam asın ı bildi: «— Ö lü n ce ye kadar seni se v eceğ im . Son nefe sim d e «Önce Kem al, sonra A lla h diyeceğim . Beni unutma, ara!..» M u stafa Kem al Ç anakkale sa va şla rın d a da, İstik lâl S a v a şı’ nda da, C um hurbaşkanı olduktan sonra da «D im itrina» yı unutm adı. M e k tu p la r yazdı. D ış iş le ri Bakanı Tevfik Rüştü A ra s ile « se v g ile rin i taşıyan» he d iy e le r gönderdi... D im itrin a «baba'Sinın bulduğu Bulgar» ile evlen m işti ama, kalbi s ın ır ta şla rın ın ö te sin d e çarpıyordu. * ❖* «10 Kasım 1938» günü B u lg a rista n ’ ın «gözünden en ço k yaş dökülen» kadını D im itrin a idi: «— Kem al beni bıraktın da, n e re le re gittin» diye ağladı durdu. 1913 y ılın d a başlayan bu « A şk h ikâyesi» nin erkek kahram anı, b ir m ille tin kalbine göm ülm üştü. D im itrin a ise, bu aşk rom anının e ski sa yfala rın ı çe vire re k, b ir defa okuyarak avunacaktı. * ** 28 y ıl, bu rom anın sa yfala rın a b ir cüm le eklem e den g e ç ti... İki ay önce, 73 yaşın a basan, B u lg a rista n ’ da «Ata 37
tü rk ’ ün ilk ve bitm eyen aşkı» diye b ilin e n D im itrin a b ir rüya gördü: «Atatürk, D im itrin a gel artık, se n i özledim , di yordu». D im itrina, bu rüyayı yorum ladı: «— Kem al beni çağırıyor» dedi... ...V e bu rüya gecesinden 24 saat sonra son ne fe s in i verd i. Bu «sevda rom anı»nın ilk sayfalarınd a sö y le d iğ i rıibi son sözü: «— M u stafa Kem al» oldu... Rom anın son cü m lesi, «M ustafa Kem al» ile nok talandı.
B A Ş B A K A N 'İN V E H A R B İY E NAZIRI'NEN KIZLARI, M U S T A F A K E M A L ’ İN SEVGÎLİSİYDİLER Bunlar arasında Bulgar Başbakanı Dr. R ad oslavo f’ un kızı N iko lin a başta geliyordu. Tarifa H anım ’ ın evindeki to plantılard a ta n ıştığ ı ve ç ik yakın b ir iliş k i kurduğu M atm azel N ik o lin a ile M ustafa Kem âl arasındaki öze! d o stlu k tüm S o fya’ da duyulm uş, d ed ikod ular ayyuka ç ık m ıştı. İktidardaki Başbakan R ad oslavo f’ un s iy a s î muha lifle ri, kurm ay binbaşı M u stafa K e m al’ in flö rtle ri ara.sında yer alan güzel N ik o lin a ’ nın bu özel iliş k is in i d ille rin e dolayarak Başbakanı yıpratm aya ç a lış ıy o r lardı. Sofya, o y ılla rd a yoğun b ir dip lo m a tik kaynaşm a için deydi. B irin c i Dünya S a v a şı’ nı yön lendirm eye ça lışan (İngiliz, Fran sız, S o vye t R usya gibi) ü lke le rin te m s ilc ile ri B u lga rlarla sü re k li m üzakere halind ey diler. Bu ortamda, biri Başbakan’ ın, diğeri H arbiye NaZ'rd’ nm kızı olan iki genç hanım , M u stafa K e m â l’ in özel istihb aratı için en m ükem m el b ire r kaynak id iler. 38
Bulgar H arbiye N âzırı K o v a ç e f’ in kızı M ara, duygult, iç li, kültürlü, şık g iyin m e sin i çok iyi bilen M a k e donyalI b ir tazeydi. Ü s te lik fiz ik y a p ısı bakım ından z a rif ve şirin b ir kızdı. Snk s ık Tarife H am m ’ m evinde buluşuyorlar, b ir kaç kadeh erik ra k ısı... Biraz m ü zik... B iraz so hb et... Biraz aşk... derken, Bulgar hüküm etinin en g izli s ır la rı, bazen N ik o lin a ’ nın dudaklarından, bazen de M ara ’ nın g e ve zelikle rin d e n M u stafa K e m al’ in istih b arat do syaların a yansıyordu. B a şb a k a n la H arbiye N a z ırı’ nm kızların da n s ız d ır dın! özel haberleri diğer aja nslarının istih b a ra tıyla da p e k iştird ik te n sonra değ erlen diren M u stafa Kem al, bu arada yarbaylığa te rfi etti. A te ş e m ilite r M u stafa Kem al, o sıra lard a D im o A ç k o f adında Türk dostu, bir Bulgar avukatın kızı Elena ile de özel b ir y a k ın lık kur m uştu... G ittiğ i her yerd e se çk in insanlardan b ir çevre oluşturan, edin diğ i d o stla rı ve kurduğu ç e vre y i mu hafaza e tm e sin i bile n genç kurm ay, b ir yandan S o f y a ’ daki güzel flö rtle riy le ilş k is in i sürdürürken öte yandan uzaklardaki do stlu k la rın ı da m ektuplaşm ak yo luyla canlı tutm aktan geri kalm ıyordu. İstanbul’ daki genç ve güzel dul M adam Corinne, M u stafa K e m al’e büyük b ir se vgi ve hayranlık duyu yordu. Ve de ü s te lik k ıskan ç b ir kadındı M m . Corinne. M u stafa K e m a l’ in S o fy a ’daki arkadaşı ve k en d isin in de yakın dostu C e v d e t de M m . C o rin n e ’ in ajanıf!) idi. M u stafa K e m a l’ in S o fya’ daki özel yaşam ın ı gözetle m esi görevini ü stle n m işti M m . C o rin n e ’ e karşı. Gönül iş le rin i de m em leket iş le ri kadar büyük b ir beceri ile yürüten genç kurm ay M u stafa K e m al’ in b ir yandan Başbakan’ ın kızı N ik o lin a ve B ulaar harbi ye N a z ırı’nm kızı M ara ve A v u k at A ç k o f’ un km Eiena A ç k o f ile ilg ile n irk e n İstanbul’ daki M m . C o rin n e ’ e — F ran sızca kalem e a ld ığ ı— m ektup larıyla na sıl se sendiğini hep beraber okuyalım : 39
Sofya, 27 Aralık 1913 «Sevgili Corinne, mektuplarını büyük bir sevinç le aldım. Bu m ektuplarda bana karşı gösterdiğin dostluk duygularına içtenlikle teşekkür ederim. Diyorsu ki, son yazdığın mektuplarda öncekiler kadar imlâ yanlışı yok. A caba bir başkası mı yazdı o mek tupları. Bu önemli dikkatini senden bana yönelmiş bir kompliman olarak kabul ediyorum. Çünkü öğre nebildiğim kadar Fransızcam üzerinde hiç bir haya le kapılmıyorum. Fransızcayı Türkçe kadar bilseydim san a yalnız daha çok mektup yazm akla yetinmez, içimdeki sam imi duyguları daha güzel ve daha seç kin bir üslupla anlatabilirdim. Anlıyorum ki Cevdet Bey'e benim buradaki haya tımı gözetlemesini tavsiye etmeye devam ediyorsun. Kendi hareketlerinin gözetlenmesi gereken Donjuan’ m sözlerine bilmem ki hangi noktaya kadar inanıla bilir. (M ustafa Kemal mektubunda Doniuan sözcü ğü yerine «Courreur» sözcüğünü kullanmaktadır.) Yine de hemen söyleyebilirim ki onun san a an latacağı şeylerde belki hakikatin bir zerresi buluna bilir. Buradaki hayatım monoton akışı ile devam edi yor. Hiç bir olay hayatım a bir neşe katamadı. ( ...... ) içten dostluklarımı sunarım. M. Kemal» *
^* A rtık b ir kurm ay yarbay olan M u stafa K e m al’ i k utlayanlar arasında O ’ nu iç te n lik le seven ve k ısk a nan M m . C o rin n e de vardır. O zam anki d e yim le kaym akam M u stafa K em al’ in â ş ık la rı, hayranları y a ln ız S o fy alı kızlar, y aln ız M m . C o rin n e m idir?.. M m . C o rin n e ’nin kızka rd e şi M atm azel Edith de bu y a k ış ık lı kurm aya karşı özel h is le r beslem ekte, ab la sın ın yazdığı m ektuplara ara sıra kendi d u yguları nı da yü klem ekted ir. 40
«KALBİMİN DİKTE ETMEDİĞİ SÖZLERİ BENDEN BEKLEMEYİN» Sofya A te ş e m ilite ri kaym akam M u sta fa K e m a l’ in M m . C o rin n e ’e yazdıtı b ir başka m ektubu gözden ge çire lim :
28 Şubat 1913, Sofya «Sevgili Corinne, Kaym akam lığa terfii edişim mü nasebetiyle gönderdiğiniz tebrikler beni çok derin den duygulandırdı. Güzel sözleriniz kalbimde büyük bir yer işgâl etti. Kendi kendime izah edemediğim su s kunluğumun bir çok nedenleri vardı: Sofya, Belgrad ve Petinya ateşemiliterliklerine tâyinim bana büyük işler yükledi. Henüz diğer iki şehre gidemedim. Özel likle Sofya’da beni ilgilendiren baz' sorunları incele mek zorundayım. Buradaki tüm meşguliyetim, bana büyük bir sıkıntı veren otel hayatından kurtulmak için uygun bir ev aram ak. ( .......... ) San a uzun uzun yazamayışım m nedenleri bun lar. Birkaç kelimelik kartpostallar yollayabilirdim. Fakat bu, hem seni tatmin etmezdi, hem de ben kendi lerine nezaket icabı yazmak zorunda kaldığım kimse lere karşı ancak kartpostal kullanırım. Küçük ve se vimli Matmazel Edith’in istemeyerek meydana geJen bu uzun suskunluğum karşısında sitem kâr şeyler söy lemesi beni hayretler içinde bıraktı. O’nun san a kar şı büyük bir dostluğu, ve benim samimiyetime ise pek az güveni var. H ayat tecrübesi de o nisbette az. Rica ederim. O’na söyle; çok konuşan ve sayfalar dolusu m ektuplar yazanlar, m; gerçek ve samimi dost sayılır?.. Çok içtenlikle hisseden fakat uzun lâflarla karşısındakini yormak istemeyen ve duygularını giz lemeyi tercih eden kimseler ilgisizlikle suçlanabilir mi? Sevimli Edith zuna inansın ki ben de O’nun Avus turyalI dostu kadar fedakâr ve candan olmaya muk tedirim. Ve o insanlar gibi kur yapm asını çok iyi bi 4t
lirim. Üstelik şunu da bilsin: Senin benim nazarım da çok yüksek bir mevkiin var. Sen, öyle bir kişiliğe sa hipsin ki benden kalbimin dikte etmediğini kelimele ri beklemezsin. Tatlı ve şirin kızkardeşine bu satırla rı okumanı ve kendisine benim hayalimde kolay ko lay silinmeyecek bir hâtırası bulunduğunu söylemeni özellikle rica ediyorum. ( .............. ) içten ve Candan Dost M. Kemal» * ** B U L G A R H A R B İY E NAZIRININ KIZI M A R A , M U S T A F A K E M A L 'İ DELİLER GİBİ SE V İY O R D U !.. M m . C o rinn e ve onun şirin kızka rd e şi M atm azel Editt, S o fy a ’ dan İstanbul’a postalanan m ektuolarm kısa lığ ın d a n ve katılığın dan yakınadursunlar, B u lg a ris ta n ’ ın başkentinde güzel b ir genç kız, M u stafa K e m a l’ i b ir kaç gün görm ese çılg ın a dö n ece k kadar O ’ na âşık tı. Bu duygulu ve za rif kız, iliş k ile rin e yukarıda k ıs a ca denindin-im iz M ara idi. Bulgar H arbiye N â zırı’ nın ş ık ve kültürlü kızı M ara... M ustafa K e m al’ in S o fy a ’ daki ç e v re si için de daha önceki y ılla rd a M a n a stır’ da ta n ışm ış olduğu Dino A çko fis m in d e genç .bir hukukçu da vştrd? M u stafa K e m a l’ in flö rtle rin d e n Elena’ nın babası D ino A çk o f, Bulgar a s ıllı olm a sın a rağmen Türklere karşı büyük b ir se vgi ve saygı besliyo rd u. M ustafa K e m a l’ in k iş iliğ in e hayrandı. S o fy a ’ da avu katlık yapan D ino A çk o f, s ık sık evin de z ;yafet!er, p a rtile r dü zenler ve yakın dostu M u sta fa K e m a l’ i de ça ğırm ayı ihm âl etmendi. B ir balama M u sta fa Kem al, bu d avetlerin baş konuğu durum un daydı. K onuklar arasında M ara K o va çe f’ le b irlik te S o fya’ 42
n ın ile ri gelen a ile le rin in b irç o k te m s ilc ile ri, M ustafa K e m a l’ e hayran genç kızlar, opera sa n a tçıla rı ve p o li tik a c ıla r da bulunuyordu. M ara Kovaçef, b irlik te g e ç ird ik le ri ta tlı sa a tle rin ve günlerin adedi arttıkça ortak hatıraları ço ğaldıkça M u sta fa K e m al’ i daha fazla se v d iğ in i h isse d iyo rd u . K e n d isin i seven ve etrafında pervane gibi dönen k ızla rın karşısınd a ö lçülü ve dengeli b iry a kla şım la ha re ke t eden M ustafa Kem al, İn g ilizlerin B ulgaristan yet k ilile r i ile yaptığı gizli tem a sla rı, R usların te k lifle rin i ve n iye tle rin i rah atlıkla ö ğrenebiliyord u. N ih ayet savaş başladı. Bulgarlar, A lm a n la rla itti fa k halinde olan Türklerin safın da yer aldı. D e lic e sin e â şık olduğu M u stafa K e m a l’ m öre! Hir casusu olarak O ’ na hizm et e ttiğ in in farkın da olm ayan M ara Kovaçef, M u stafa Kem al S o fy a ’dan a y rıld ık ta n b ir süre -sonra O ’ nu unutabilm ek için evlen ecek, fa kat için de ki büyük aşkı, M u stafa K e m al’ i asla unuta m ayacaktı. V e ... Y ılla rd a n sonra... 1933 y ılın d a ... Gumhurİy e t’ in 10’ uncu yıldönüm ü tö re n le rin e Türkiye C um hurbaşkanı G azi M u sta fa Kem al Paşa’ nın özel konu ğu olarak katılaca k olan avukat D ino A ç k o f ile genç T ü rk iy e ’ nin büyük k u rta rırısı arasında Çankaya Köşkü’ ne şu konuşm a geçecekti: — G ospodin A ç k o f, k ızın ız ne alem de? — Elena m ı? — Evet! — S iz S o fy a ’ dan ayrıld ıktan sonra Elena A d liy e N a zırı H risto İstatef’ le evlendi!.. — Ya M atm azel M ara K o vaçef? — B ir doktorla e v le n m işti... Duyduğum uza göre b ir aralık A n k a ra ’ya s iz i görm eye g e lm işti. Ankara ge liş in d e size anlatm adı m ı? — Evet, an lattı... Dokuz y ıl önce A n k a ra ’ya g e li şin d e burda birbuçu k ay k a lm ıştı. K e n d isiy le m üte a d d it de fala r konuştuk. 43
— S ize bir şe y sö y le ye y im mi E kselân s, M ara, A n k a ra ’ dan F iilb e ’ye döndükten sonra kocasından ay rıld ı!.. — Yaaaa!,, Ö yle m i?.. Bu ünlem de ve bu soruda çok uzun y ılla rın g e ri sin d e kalm ış du yg u lan ışlar ve hâ tıra lar dü ğü m leni yordu.
VİDİN’ Lİ KU R TB EY AİLESİNİN G Ü Z E L G Ö ZLÜ KIZI: N A Z M İY E M u stafa K e m al’ in S o fy a ’ da ta n ıyıp hoşland ığ ı genç kızlardan biri de V id in ’ Ii «Kurtbey A ile s i» n in k ı zı, N azm iye ’ dir. Bu kitabın baskıya hazırlan dığ ı 1988 y ılı yaz ay larında 92’ nci yaşm a hazırlanan N azm iye (A tiç) Ha nım, İstanbul’ un Bebek sem tindeki konutunda görüş tüğü b ir gazeteciye, o çok uzak günlere iliş k in a n ıla rı nı şö y le anlatıyor: «Evet, M u stafa Kem al, S o fy a ’ da bana evlenm e te k lif ettiğ i zaman, ben henüz 17 yaşındaydım . A n n e annem le V id in ’ den İstanbul’ a gidiyordum . Oradan da tıp ta h s ili için, Fransa’ya g e çecektim . «Sofya’ya uğ ram ıştık. M u stafa Kem al, S o fya’ da a ta şe m ilite rd i. B izi anneannem le çaya davet etti. S im di e lç iliğ im iz olan evde oturuyordu. Ç a y so fra sın ı, bah çede iki akasya ağacının altında kurdurm uştu. O çay m asasında bana, ‘ S iz in le evlenm ek iıstiyorum ’ dedi. Dedi ama, ardından da, şa rtla rın ı şö y le d ile getirdi: ‘ Ben, 33 yaşındayım ; 50 lira altın para m aaşım var. Bunun 20 lira sın ı size cep h a rçlığ ı olarak vereceğim . Ben de, kalan 30 lira ile evi idare edeceğim . Y aln ız, benim b ir şa rtım var, nikâ h ım ızı imam değ il, Sofya S e firi Fethi O kyar kıyacak, «Evlenm e te k lifi, beni çok ş a ş ırtm ış tı. Am a, m u taassıp b ir babanın kızı olarak da en çok, im a m sız k ıy ıla c a k b ir nikâhla ta k ılm ıştım . 44
B ö yle b ir te k lif, böyle b ir nikâh, benim kabul e d e b i leceğim b ir şe y de ğ ildi. Çünkü bütün nikâhları, imam kıyıyo rdu . İm am sız nikâh olm azdı. Bunu k e n d isin e ifa de e ttiğ im zaman, M u sta fa K em al bana karşı çıkarak, 'H ayır, ben pre nsip sah ib i b ir k işiy im , benim nikâhım ı im am kıym ayacak’ , diye ısra rın ı sürdürünce, ben de te k lifin i kabul edem em iştim .» 1986 y ılın d a V id in ’ de doğan N azm iye Hanım , ilk ve orta ö ğrenim ini tam am ladıktan sonra anneannesi ve sğabeysi ile b irlik te İstanbul’a ge lm iş. O zam anki adıyla Çapa K ız M u a llim M e k te b i’ ne g irm iş. Ö ğ re n i m ini tam am ladıktan sonra te k ra r V id in ’ e dönm üş. Tıp öğrenim i yapm ak am acıyla F ran sa’ya gitm e ye hazırlandığı aşam ada S o fya’ da ta n ış tığ ı M ustafa K e m al, çe v re sin i dolduran çok renkli b ir hanım kalaba lığ ın a ve ü lke sin in için d e bulunduğu buhranlı b ir d ö nemde aktif bir qörev a te şiy le çırp ınan yüreğin e rağ men, Kurtbey A ile s i’ nin bu güzel gözlü kızına g e rçe k ten ev'enm e ö n e risin d e bulunm uş mudur? Bu hususu k e s in lik le saptam ak olanağına sahip d e ğ iliz. Ne^mive A tiç H anım efendi, açıklam asınd a bununla da yetinm e m ekte, A ta tü rk ’ ün Lâtife H anım ’ dan ayrılm a aşam a sında K avalalı İsm ail Hakkı Beyi ken d isin e göndere rek (ki o sıra lard a N azm iye Hanım B e h iç N uri Bey adın da b ir zâtla e vlid ir) do la ylı olarak e ski ö n e risin i y in e le d iğ in i ile ri sürm ektedir. N azm iye A t iç H anım efendiyi dinleyelim : «Ama, daha sonraki y ılla rd a b irb irim iz i hep çıördükK M e k tu p la ştık . Bana yazdığı m ektuplarda, te k li fin i iki kez te kra rlad ı. Fakat, ‘ Ben pre nsip sahib i b ir k iş iy im ’ dem ekten de, vaz geçm edi. «İstanbul’da a ile s i ile ta n ıştım . E vlerinde kaldım . A n n e sin e Zübeyde Teyze dedim . K ız kardeşi M akbu le Hanım , yakın dostum oldu. M u stafa Kem al, beni ya kın çe v re si ile tanıştırdı.» Gönül iste rd i ki, M u sta fa K e m al’ in, N azm iye Han ım ’ a yazdığı ve evlen m e ö n e risin i b irk a ç kez tekrar 45
ettiğ i bu ilg in ç m ektuplar, tıp kı an ıla r gibi, bugüne dek titiz lik le sa klan a b ilsin . Am a., ne yazık!.. A ta tü rk ’ ün gönlünde y er e ttiğ i ni açıklayan N azm iye Hanım, bu m ektupları, hâfızasın da ki an ıla r kadar özenle saklayam am ış. Bakın ne diyor: «O kıym etli m ektupları, kocam B ehiç Nuri B ev’ in ölüm üne kadar sakladım . Çünkü B ehiç Nuri Bey, İn g iliz ’di, İn giltere’de doğup büyüm üştü. Eski Türkc6 oku m asını bilm iyordu. İkinci eşim , Erzurum M ille tv e k ili, GHP G enel S e k re te ri ve İçişle ri Bakanı Dr. A h m e t F ikri Tuzer’di. Başbakan Refik, Saydam ’ m ölüm ünden sonra da Başbakanlığa b ir m üddet v e k â le t etm işti. «Evlendikten sonra, ‘ M ektu p la r kocaman elin e geçer; evim , yuvam y ık ılır ’ korkusu ile hepsini, o za man oturduğum uz K urtu luş Tepeüstü’ ndeki U su lcu o ğ lu A partm am ’ mn banyosundaki sobaya atıp içim parça lanarak y a km ıştım ...» N azm iye Hamm, am alrında B u r ^ ’ daki b ir akşam yem eğine de ö z e llik le yer verm ektedir. Uzun sü re M u stafa K e m al’ le görüşem edininF Bozüyük M ebusu Ç o la k İbrahim B e y’ e b ild ire n N azm i ye Hanım , b ir gün m üjdeli haberi alır: — R eisicu m h u r H azretleri, s iz i B ursa’daki köş künde kocanızla b irlik te kabul buyuracaklar!.. G e ris in i yine H azm iye H anım ’ ın anılarından din leyelim : «O gün kocam hastalandı. «Ben a ’ d^mevecerVm, sen kız kardeşini al, B u rsa’ ya gidin» dedi. Ben ve kız kardeşim , İbrahim B ey’ le b irlik te B u rsa’ ya gittik. Setbaşında, aklım da kaldığına göre, C u m h u riye t 0 * ° ’ î’ ne indik. İbralrm Bey, benim kız kard e şim le n eld inim i, Paşa’ya haber verd i. E rtesi gün, saat IR.OO’ da Re i? ir i ’roh1*!' b'ndinl o^n^nKilin i gönderip bizi ald ırd ı. A tatürk, b e le d iye n in kendi sin e hediye ettiği v illa d a kalıyordu (.............. )
46
N ih ayet akşam yem eği vakti g e lm işti. R e isicu m hur hazretlerinin, her zam anki gibi, m is a fir arkad aş ları vardı Bazıları da hanım ları ile g e lm işle rd i. Uzun yem ek m asasına, m isa firle r, oturm aya basadı. R e is i cum hur hazretleri, yem ek m asasının en başına otur madan önce beni sağ tarafına, k ız karde şim i de, so l tarafına oturttu. A k lım d a kaldığına göre, Bursa V a h ş i Kem al G edeleç, Bozüyük M ebusu İbrahim Bey, yave r Rasuhi Bey, M akbu le Hanım , Paşanın k ızla rı, A li H ik m et Paşa ile sağım da oturan A li S a it Paşa vardı. A li S a it Pa şa’nın hanım ı N e ciy e H anım yoktu. Daha is m i ni hatırlayam adığım m is a firle r vardı. S e rv isi yapan garson, yem eği önce R eisicu m h u r hazretelrine verm ek isterken, R e isicu m h u r ha zretle ri yem eği kendi e li ile alıp önce benim tabağım a, son ra kız kardeşim in tabağına koyduktan sonra kendi ta bağına a iıyo r ve garson ondan sonra, d iğ e r m is a firle re ikram a gidiyordu. R eisicum hur h azretlerinin bana k a rş ı g ö ste rd iğ i bu ince zarafet gözüm den kaçm ıyordu. Bunun, ken d isin in gerçek zarafeti olduğunu bilm e m le b irlik te , kalbinde bana karşı b ir sevgi işa re ti olduğunu h is s e diyordum . B ö ylece herkes yem eğe başladı. Üçüncü yem ek tabaklara alındıktan sonra, R eisicu m h u r haz retleri, benim le yavaş se sle , kim senin duyam ayaca ğı b ir'^ ^ p konuşm aya başladı. «Ben L a tife ’yi boşadığım zaman sen ne yaotın?» dedi. - Boşanm a te b liğ in i gazetede okudum, e vin iz y ı k ıld ı d iy e m ü te e ssir oldum, aynı zam anda da d'in vala r adeta benim oldu. O yazıyı ke sip s a k la d 'n ” dedim . O benim bu sözüm üzerine, m analı b ir şe k ild e , «PeM ama siz K » v f 'f 'ı Isn a ü H ?kkı Rpv'e de diniz?» deyince, derhal İsm ail Hakkı B e y’ in sö zle ri geîd i a k ’ ıma. Dem ek, Pasa pnz'm ı ’ r'n . "n yakın arkadaşını bana gön derm işti. Ben h iç renk ver meden, O gece, o sofrada bulunanlar arasında b irç o k ijfı-
lü k iş i var: Daha sonraki y ılla rd a C um hurb aşkanlığ ı enel S e k re te rliğ i yapan Bursa V a lis i Kem al G edeleç, A ta tü rk ’ün kız kardeşi M akbu le Atadan, Sabiha G ö k çen, A li S a it Paşa, A ta tü rk ’ ün m ânevi kızların dan Ru kiye ve Z ehra... Ve daha pek çok se ç k in k iş i... Tarihe ve g e rçe k le re ış ık tu tab ilm e k am acıyla, rah m etli M akbu le A ta d a n ’ ın ra h a tsızlığ ı sıra sın d a k e n d isiy le ta n ış tığ ım ız Sayın Sabiha G ö k çe n ’ le 32 y ıl lık b ir aradan sonra te kra r konuşm ak gereğin i duy duk.
HAYAL MAHSULÜ HATIRALAR Tarih: 25 A ğ u sto s 1988... S u a d iye ’ de, Okul Sokak No: 50 K am er Apartm an ı’ nın 4 ’ üncü katında 10 num aralı dairedeyiz. B ir süreden beri İstanbul’ da ve bu ad reste ko nuk bulunan Sayın Sabiha G ö k çe n ’ le, A ta tü rk ’ ün aşk yaşam ı üstüne sohbet ediyoruz. İlk m erak e ttiğ im şey, H ü rriye t gazetesinde ya yınlanan «A ta tü rk’ ün G önlündeki Kadın»(!)ın çok id d ia lı an ıla rı... Uzun y ılla r A ta tü rk ’ ün ço k yakınında bulunan ve yaşayan ca n lı ta rih le rim izd e n biri olan Sabiha Gökç e n ’ in a n la ttık la rın ı sa ğ lık lı bir şe k ild e te sb it e d e b il m ek için saat 10.30’ dan 12.30’a kadar süren 2 sa a tlik so h b e tim izi teybe kaydediyoruz aynı zamanda. — Sayın Sabiha G ö kçen ... O kudunuz mu H ü rri y e t t e k i an ıları?.. « A tatürk’ün G önlündeki Kadın», Sa yın N azm iye A t iç H anım efendi, b irçok önem li id dia larla ortaya ç ık ıy o r. B ursa’ daki akşam yem eğinde A ta tü rk ’ ün bu konuda aç ıkla m a lar yap tığını sö ylü yo r ve s iz i de tanık g ö ste riyo r. — Ben de okudum o yazı d iz is in i... O geceden hayatta kalan iki k iş i varız: B iri ben, diğeri de R uki y e... Güya A ta tü rk, bize dem iş ki, N azm iye H anım ’ ın 48
ifa d e sin e göre, gidin bakın., ik i kız kardeş var... han g is i daha güzel... dem iş güya... R ukiye de, ben de g i dip b a km ışız güya... Böyle b ir şe y asla o lm a dı... A ta türk böyle b ir şe y i zaten yapm azdı a sla ... N azm iye H anım ’ ın A ta tü rk ’ le arasında, S o fy a ’da b ir flö rt hali g e çm iş o la b ilir... A m a A ta tü rk tarafından b ir evlenm e te k lifin in y a p ılm ış olm a sı ve bu te k lifi de N azm iye H am m ’ ın reddetm iş olm a sı k e s in lik le dü şü nülem ez... Eğer A ta tü rk böyle b ir te k lif yapsaydı N azm iye Hanım reddedem ezdi... Biraz hayal m ahsulü bu h a tıra lar... Ben B ursa’ daki akşam yem eğinde sofrada A ta tü rk ’ ün böyle b ir a ç ıkla m a sın ı duym adım ... A ta tü rk, N azm iye H anım ’ lı ta n ıştığ ı ta rih le rd e e vlen m eyi dü şü n m e m iş tir... Am a., b ir flö rt olayı olm uş o la b ilir...
«GEL GİTME KADIN!..» A ta tü rk ’ ün aşk hayatı hakkındaki g ö rü şle rin i so r duğum uzda Sabiha G ö k çe n ’ in yanıtı şö y le oldu: — Ben böyle b ir şe ye şa h it olm adım ... Y a ln ız m üsade e d e rse n iz bir hatıram ı anlatm ak isterim : A ta tü rk ço k nazik, çok te m iz ve her h a liy le m ükem m el b ir k işiy d i. Kadınlara sa y g ısı fazlayd ı. B ir akşam so f radaydık... Ç o k ha ssas ve ince ruhlu b ir insandı A ta tü rk... M ü ziğ i de çok se v e rd i... Zam a zaman Türk S a nat M ü ziğ i sa n a tçıla rı ç a ğ ırırd ı köşke ... O akşam da m üzik sa n a tçıla rı vardı. B ir a ra lık «Gel gitm e kadın!» diye b ir şa rkı okundu... Bu şa rkı devam ederken ben A ta tü rk ’ ün yanında oturuyordum ... H üzünlendi... göz le ri buğulandı ...ağlayacak hale g e ld i... Bakıyordum ... Neden acaba?.. Neden A ta tü rk ağlıyor?.. A cab a g e ç m işte ki b ir h atırası mı onu duygulandırdı?.. E rtesi gün odasına iyi sabahlar d ile ğ iy le g ird i ğim de bana şö y le dedi: «— Dün gece n asıl geçti?» 49
«— S iz dün gece b ir şa rkıy a üzüldünüz... ağla d ın ız bayağı...» dedim . D aldı, düşündü. «— Y ak şu sigaram ı çocuğum !» dedi.
ATATÜRK'E YÖNELİK GERÇEK AŞKLAR — Peki Sayın Sabiha G ökçen, A ta tü rk ’ ün derin b ir aşkla k im le r se vdi siz e göre?.. — B iz le r A ta tü rk ’ün m anevi k ızla rı id ik ... F ik ri ye Hanım genç, güzel an te lle ktü e l bir han ım m ış... A ra larında h issi b ir bağlantı olm uş o la b ilir... Belki A ta tü rk ’ ün de F ik riy e H anım ’a h is s i b ir y a k a lşım ı va rd ı... A m a daha çok F ik riy e Hanım A ta tü rk ’ e çok bağlanm ış h isse n ... F ik riy e Hanım hakikaten â ş ık ... A ta tü rk de ço k bağlanm ış h isse n ...F ik riy e Hanım hakikaten âşık. A ta tü rk de bu aşka karşı ilg is iz d e ğ il... Onun da F ik riye H anım ’ a bir ilg is i var... ama F ik riy e H am m m ki ka dar d e ğ il... V e nitekim bu aşkı yüzünden in tiha r etti F ik riy e H anım ... — N e b ile için de aynı şe yi s ö y le y e b ilir m iyiz? — N e b ile H anım ’ ın F ik riy e H anım olm a sı m üm kün değil! — Lâtife H anım ’ la F ik riye Hanım arasın daki duy gu fa rkı ne o la b ilir size göre? — Lâtife Hanım , işin başında h iç b ir zam an h is sen F ik riy e Hanım gibi olm adı. Lâtife Hanım , b elki sonradan h isse n bağlandı A ta tü rk ’ e... Latife Hanım b i raz daha sa b ırlı o lsayd ı, a k ıllı o lsayd ı, a k ıls ızd ı dem i yorum y a n lış a n la şılm a sın , b elki öm ür boyu b ir e v li lik o la b ilird i... Ben he rzam an... keşke A tatürk, F ik riy e H anım ' la e vlen seyd i, diye düşünürüm ... Çünkü F ik riy e Ha nım, hakikaten her zaman aklın ı kullanan, A ta tü rk ’ ü hakikaten seven b ir kad ınm ış F ik riy e H anım ... Ben tanım adım ... U fak te fe k k a p risle ri o la b ilir her in san ın. 50
A ta tü rk ’ ün de o la b ilir... A m a F ik riy e H anım , onları hoş g ö re b ilird i... Latife Hanım ise bunları hoş göre m edi m aalesef...
FİKRİYE HANIMLA LATİFE HANIM ARASINDA DUYGUSAL YAKLAŞIM FARKI — Sayın Sabiha G ökçen ...Ş ö y le d iy e b ilir m iyiz: F ik riy e H anım ın bunları hoş g ö re b ile ce k kadar derin b ir aşkı vardı A ta tü rk ’ e... A ş k ı iç in her şe ye katlana b ilird i... A m a Lâtife H anım ... — Bakın Ş e m si B e lli Bey, benim , A ta tü rk ’ ün ken d isind en d in le d ik le rim var... Lâtife Hanım hakkında ve F ik riy e Hanım hakkında... A m a s iz in le olduğu gibi karşı karşıya konuşm adık bunları A ta tü rk ’ le. Sofrada arkadaşların a an latırken bizzat d in le d ik le rim var... — Bu hatıralardan aklın ızda kalan ba zıla rın ı lüt fen hatırlam aya ç a lış ır m ısın ız?.. M e s e lâ F ik riy e Hanım ’ Ia ilg ili,.. — D olm abahça S a ra y ı’ nda b ir konuşm a geçti b ir gün... B ir k işi, m üsade edin de adını verm eyim , çünkü ta n ın m ış b ir k işi, F ik riy e Hanım hakkında biraz hoş ko nuşm adı... A ta tü rk o kadar a s a b ile şti, o kadar asab i le şti ki, A ta tü rk ’ü ilk defa o kadar asabi gördüm.. O k işiy e fena halde çık ıştı... V e şunu söyle di: «— Ben A n a d o lu ’ ya ge çtiğ im zaman, idam ım a karar v e rild iğ in i duyar duymaz, F ik riy e Hanım o genç ve güzel kız, o günün o te h lik e li şa rtla rı için d e bana koştu geldi, A nado lu ya geldi!» dedi A ta tü rk ... — Bu a n la ttık la rın ıza göre F ik riy e Hanım kadar olm asa b ile A ta tü rk ’ ün de O ’ na karşı ilg is iz ve se v g i s iz kalm adığı izle n im in i ç ık a ra b ilir m iyiz? — Ona şüphe yok... T abii... m utlaka... F ik riy e H anım ’ a karşı O ’ nun da b ir şe y si vardı ...am a evlen m eyi d ü şü n m e m işti... düşünm üş o lsayd ı onunla e vle nirdi tabi.. K e şk e O ’ nunla e vlen se yd i A ta tü rk ... b e lk i
5t
daha m utlu olurdu... Daha d e ğ işik b ir hayatı olurdu herhalde... Ç o k büyük b ir hürm etim var F ik riye Han ım ’ a k a rşı... tanım adığım halde... H ep iste rd im ki keşke A ta tü rk O ’ nunla e vlen m iş o lsa y d ı... A m a k ıs m et b ö y le ym iş... — Peki, Sayın G ökçen, A ta tü rk F ik riy e H anım ’ la e vle n m iş o lsayd ı, F ik riye Ham m ’ ın A ta tü rk ’ün eşi ola rak tutum u Lâtife Hanım dan fa rklı ne gibi bir se y ir ta kip ederdi? — F ik riy e Hanım , A ta tü rk ’ ü iyi tanıyan b ir k iş iy m iş ... tâ g e n çliğinden beri yan i... genç kızlığ ınd an itib are n ... Lâtife Hanım ise ancak bir-iki görüşte tam m ış o lu yo r A ta tü rk ’ ü... Onun için F ik riy e H am m ’ ın ta b ii çok daha iyi bir tutum u olurdu m utlaka... Daha s a b ırlı, daha hoşgörülü olurdu... İnsandı A ta tü rk de... Erke k tir... U fak te fe k k a p risle ri o la b ilir... Fakat bun ları h iç b ir zam an kötü b ir şe k ild e karşılam azdı F ik ri ye H anım ... — Ş ö y le d iy e b ilir m iyiz, Sayın G ökçen, Lâtife H anım ’ ın A ta tü rk ’ le evlen m e si b ir aşk evlen m e si de ğ ild i... Tanışm a... b ir ra stla n tı... ve bundan doğan b ir e v lilik ... d iy e b ilir m iyiz? — Şu ş e k ild e ...e vvelâ iste rs e n iz ... Efendim , iş te biliyorsu nu z, kurtuluştan sonra onların evinde m i s a fir kalıyo r... Lâtife H anım ’ ın a ile s i Fran sa’da... A ta tü rk memnun kalıy o r bu m is a firlik te n ... B ir şa yia ç ı kıyo r halk arasın da... A ta tü rk Lâtife H am m ’ la e vlen e cek diye... — Şayianın ç ık m a sı için b ir sebep olm a sı lâzım gelm ez m i? — Seb ep ... Onun evinde m is a fir k alm ış o lm a sı... G enç bir hanım ... O zam an taassup v ar... A n n e si, ba bası henüz dönm em iş İzm ir’ e... Şim di herkes daha a ç ık fik ir li... O zam an taassup var... G enç b ir hanı mın evinde m is a fir kalm ası şayiaya seb ep ... — A ta tü rk ’ le Lâtife H anım arasın daki m esafe, İz m ir’deki m is a firlik sıra sın d a nedir?.. B ir ev sa h ib e siy 52
le m is a fir arasın daki m esafe m id ir?.. B ir genç kızla, b ir kadınla, bir erkek arasındaki m esafe m idir?.. — Hayır!.. Doğrudan doğruya b ir ev s a h ib e siy le m is a fir arasındaki m esafe... A m a bunu e traf doğru bulm uyor ve bu yüzden e v le n e c e k le r diye b ir sö yle n ti ç ık ıy o r... A ta tü rk ’ ün rahm etli B aşyaveri S a lih Bozok’ la yakın bir dialog kuruyor Lâtife H anım ... İyi b ir ah bap oluyo r... Salih Bozok da, durumu G azi Paşa’ya yan s ıtıy o r... A ta tü rk tam b ir karar vere m iy o r... A ta tü rk ’ün annesine çok hürm eti vard ı... Bu ko nuda annesinin rızasın ı almadan b ir s ey yapm ak i l e m iyor.. A n k a ra ’ya dönüyorlar.. A ta tü rk annesine sö y lüyor: «— Lâtife H anım ’ la e vlen m eyi d ü şü n e b ilir m i yim?..» diyor. «Sen onu görürsen, beğenirsen, ancak o zam an e vlen eb ilirim !» diyo r... A n n e si o sıra lard a has ta... Salih Bozok’ la b e ra b e r İzm ir’ e gö n deriyo r anne sin i.. Hattâ A bdurrah im Tunçok da beraber... A bdurruhim i ta n ıd ın ız s iz S e m si Bey... h a tırla ya ca k sın ız... — M u a llâ Tunçok H anım efendi’ nin koca sı A b d u r rahim, değil m i? — Evet... O zam anlar A bd urrah im ço cu k daha... A tatürk, İzm ir’ e gö n deriyo r o n la rı... Latife H anım ’ ın evine... A n n e s i daha çok h a sta lan ıyo r orada... V e Lâ tife H anım ’ ı uygun görm üyor, beğenm iyor an nesi... S a lih Bozok’ a d iy o r ki: «— O ğlum a sö y le ... Uygun bulm adım bu hanım la G azi Paşa’ nın evlenm esini!..» d iyo r... Ben bunu sofra so h b e tle rin d e resm en A ta tü rk ’den duydum ... sofrada an latırke n ... A m a İzm ir’ de, «A tatürk’ ün annesi ge lm iş, Lâtife H anım ’ la G azi Paşa e vle n e ce k le rm iş» diye yaygın b ir sö y le n ti var... Konu b ö ylece a fişe olunca, S a lih Bozok, an nesi nin d ü şü n ce sin i sö y le m iy o r A ta tü rk ’ e... O lum lu ş e k il de sö y lü y o r... A ta tü rk de e vle n iyo r... A y rıld ık ta n son ra bunları A ta tü rk ’ e a ç ık lıy o r S a lih Bozok.
53
— O halde A ta tü rk ’ ün Latife H anım la evlen m e si b ir aşk izd iva cı değil. — H ayır hayır...
NEBİLE ZSA GABOR SÖYLENTİLERİ — N e b ile ’nin A ta tü rk ’e â ş ık olduğu yolundaki ya y ın la r g erçek d ışı m ı? — G e rçe k d ış ı... N e b ile â ş ık o lsa yd ı A ta tü rk ’e, b a şk a sıy la evlen m ezdi ...N e b ile 2 defa e v lilik yap tı... N e b ile olam azdı â ş ık ... çünkü N e b ile ’yi de bir evlâdı m ânevi o larak aldı A ta tü rk ... A k s in i düşünem em h iç b ir zam an... — (...........)nin hanım ı Z sa G abor’ un A ta tü rk ’ le bir aşk g e ce si yaşadığı yolunda bir küçük haber çık tı geçe n lerd e... — Ben böyle bir şe y o la b ile ce ğ in i sanm ıyorum .. A tatürk, arkadaş b ild iğ i k im se le rin hanım larıyla asla böyle bir şe y yapm azdı... H anım lar ken d ilerin i biraz daha lanse etm ek için falan, bu gibi şe y le ri ortaya atı yo rla r... A k s in i sö y le ye ce k kim se kalm adı hayatta... O bakım dan söylüyorlar.. Daha pek çok böyle gerçek d ış ı ş e y le r ç ık ıy o r ortaya... — Bu konuda sö y le y e b ile c e ğ in iz başka b ir şe y le r va r m ı? — S izin so raca ğ ın ız b ir şe y varsa sorun.. Benim şu anda hatırım a b ir şe y ge lm iyo r... — Sayın Sabiha G ökçen, hazırlad ığ ım kitabın ko nusu A ta tü rk ve aşk... A ta tü rk ve kadın.. K itabım da iş lem eye ç a lıştığ ım konu bu... O büyük insanın çok yön le ri tüm a y rın tıla rıy la y a zıld ı... Bu yönünü de ben tesbite ça lışıyo ru m . — Benim te k d iye ce ğ im şey: Atatürk, hakikaten b ir kim se ye aşık olm uş b iri d e ğ ild ir... A m a gençken olm uş o la b ilir... Kom şu kızların a fila n aşık olm uş o la b ilir... G e lip g e ç ic i duygulardır bunlar... A tatürk, 54
m em le keti kurtarm ayı kafasına koyduktan sonra böyle b ir olay k e s in lik le o lm a m ıştır... — Peki, am a... O büyük b ir kum andan... büyük b ir lid e r ama ...o da b ir in san ... b ir e rkek... G ö ğsün de b ir kalp, o kalpte b ir takım duygular taşıyan b ir in san... B ir m anastır hayatı mı yaşadı öm rü boyunca?.. — Bu konuda şa h it olduğum b ir şe y yok... B ile m em ... — Büyük bir lid e rin özel yaşam ı g e n e llik le ka p alı k a lır... H erhalde A tatürk, her insanda doğal ola rak bulunm ası gereken bir takım h isle rd e n yoksun de ğ ild i... — Elbette d e ğ ild i... M uhakkak d e ğ ild i... — Tahm ini olarak b ir ş e y le r sö y liy e m e z m isin iz? — G özüm le görm ediğim için bir şey sö yleyem em . B e lk i se yah etlerin d e herhangi b ir kim se ile iliş k is i o l m uş o la b ilir. Fakat, nihayet A ta tü rk de b ir erkekti; o da b ir insandı.
ÇANAKKALE SAVAŞLARINDAN Mm. CORİNNE'E MEKTUPLAR Ü lk e si savaşa gird ikte n sonra M u stafa K e m al’ i S o fy a ’ya hangi kuvvet b a ğ layab ilird i. N ikolina, M ara, Elena, Tarife H anım efendi, A nna Todorova, M im i... H erkes, h e rşe y... O günlerin şa rtla rı için d e ve vatan g ö revi g e re kle ri ç e rç e v e si için d e k alm ış b ire r e ski ve ta tlı hâtıra idi artık. Tekirdağ 19’ uncu Tümen K u m a n d a n lığ ın a tayin e d ile n M u stafa Kem al, şim d i çok se v d iğ i a s k e rlik sa natının odak noktasında... O gü nlerin havasını, o gü nlerin M u stafa K e m al’ i nin M m . C o rin n e ’ e postala d ığ ı m ektuplardan izle y e lim :
55
17 M ayıs 1915, Maydos K arargâhı «Sevgili dostum, Son kartınız, M aydos'a Fethi (O kyar)nin bir kar tıyla birlikte geldi. Siz ki her şeyden haberiniz oldu ğunu iddia edersiniz ...Siz ki benim özel hayatımı ta kip etmekten memnun olmak istersiniz... N asıl olur da benim sav aş alanında bulunduğumu öğrenemezsi niz. Bunun benim kusurum olduğunu mu söylemek istiyorsunuz? Tabii değil mi, ben M aydos’ta olacağım, gece gündüz düşm anla savaşacağım , sevgili dostum Corinne bunları bilmeyecek ve her zam anki gibi mek tuplarını ve kartlarını Sofya’ya gönderecek. Ve bun ları da benim yerime Fethi (Okyar) Bey alacak. Ger çekten hayretler içinde kaldınız sanırım. Çanakkale B oğazın da durum buhranlı bir hal alınca sevgili dostumuz Nuri (Conker)nin eski yeri olan Tekirdağ’a giderek ordaki bir fıkranın kuman dasını üstlenmemi isteyen acele bir telgraf almıştım. Yeni dostlarım a Allahaısm arlad'k bile diyemeden Sof y a’dan ayrıldım. Biliyordum ki bu, benim için bir ne zaketsizlik idi. M ısır’a hareket etmeden ve Kudüs’te dinlenmeye karar vermeden sizin evde bir akşam ye meği yiyebilen ve size sıcak duygularla veda edebi len Nuri, hiçbir zam an benim gibi hareket etmez. MAZİ VE MAZİNİN ANILARI ÖLÜMSÜZDÜR BENİ UNUTMAYINIZ CORİNNE!.. ÖLSEM BİLE!.. İki aydır buradayım. Çanakkale Boğazı’nı mütte fiklerin çıkarm a girişimlerine karşı savunuyorum. Aziz Corinne, şu ana kadar daim a başardım ... Ve yerimde kalırsam kuvvetle umuyorum ki hep başaracağım !... Burada benim adım fazla duyulm azsa hayret etme yiniz. Çünkü bu önemli savaşın onurunu Mehmetçiğe kazandırmayı tercih ettim. Şüphesiz biliyorsunuz ki sav aşı yöneten sizin dostunuzdur. Ve sav aş gecesi si perlerin içinde Mehmetçiği harekete geçiren de odur. 56
Corinne!.. Sofya’dan ayrılışımı ve burada görev alışımı size niçin haber vermediğimi bana sormayınız. Anlıyorsunuz ki oldukça meşgulüm. Am a yine de şüp he etmeyiniz ki hafızalarım ızda silinmez izlerini sak ladığımız güzel anları asla unutmuş değilim!.. Zaman geçer gider... Ama dostlar a ra s’ndaki bağları her za man kuvvetlendirerek geçer gider zam an... Mektubu bizzat size vermesi için fırkam dan bir zabit gönderi yorum. Çünkü postayla ancak pek m ânâsız birkaç ke lime yollamak mümkün olabiliyor. Siyasi ve askeri genel durum hakkmdaki görüşlerinizi bana açıkça söyeyiniz Corinne. Benim bu konuda size verebilece ğim bir izahat yok. ( ........................)
Size istediğiniz zam an hemen cevap yazam azsam umarım ki beni m azur görür ve bana kısa, basit kart lar postalayabilirsiniz. Matmazel Edith’e içtenlik dolu dostluk duygularımı, anneniz hanımefendiye ve ba banıza saygılarım ı lütfen bildiriniz. Mâzi ve mâzinin hâtıraları ölümsüzdür... beni unutmayınız Corinne!.. Hattâ bu sav aşta ölsem bile.,. 19. Fırka Kumandanı M. Kemah M u stafa K e m a l’ in savaş için den C o rin n e ’ e özel kurye ile u la ştırd ığ ı bu m ektup g ö ste riyo r ki büyük asker, kolay kolay aralam adığı kalb inin kap ıların ı, sa vaş p s ik o lo jis in in b elki doğal b ir sonucu o larak M r. C o re n n e ’e ha fifçe aralam akta ve duygulu bir s e s le n iş le « G e çm iş gü nler ve o günlerin hatıra ları ö lüm süz dür... Ben bu savaşta ö lsem b ile beni ve o hatıraları unutmaynız!..» d iye b ilm e kted ir. Savaş devam etm ekte ve M u stafa Kem al büyük b ir başarı ile İngiliz kuvvetleri k a rşısın d a savunm a ya devam etm ektedir. A rıbu rnu C e p h e s i’ nde İngiliz kuvvetleri ağ ır y e n ilg ile re uğram ış, büyük asker M u s tafa Kem al savaş m eydanlarında ilk askeri zaferini ka zanm ış, «Harp Liya ka t M ad alyası» ile ta kd ir ve ta ltif 57
e d ilm iş tir. S e v in d iric i o la y la r ü st üste gelm ektedir. A lm a n la r da bu genç kum andanı D em ir Haç N işa n ı ile d e ğ e rle n d irm işle r, arkasından «M iralay» (Albay)Iığa y ü k se ld iğ i te b liğ e d ilm iş tir kendisine. M ira la y M u stafa K e m al’ in karargâhı hâlâ M a y d o s’ tadır. Kazandığı za fe rle r ve m adalyalar O ’ na göre b ir b a şla n g ıçtır. B ir ilk adım dır. G ü nlük çalışm a ların da n arta kalan zam anlarında ca n ı roman okum ak istem ekte dir.
«CESUR VE İNANÇLI ASKERİM ŞEHİT OLURSA CENNET’E GİDECEĞİNE YÜREKTEN İNANMIŞ» Karargâhındaki gö re vlile rd e n b irin in İstanbul’a ya pacağı seyahati fırs a t bilen M u stafa Kem al, C o rin n e ’e yen i b ir m ektup yazm aktan kendini alam ıyor.
Maydos, 20 Temmuz 1915 «S evgili Madam, K ara rg a h ım ın kâtiplerinden H u lk i E fendi'nin tstan bul’a gelmesinden faydalanarak size bu s a tırla rı yazıyorum . B irka ç gün önce içinde b ir takım şakalar bulunan b ir kartpostal yollam ıştım . Buradaki hayat pek fazla sakin değil. Gece gündüz top sesleri, şarap neller, m erm iler başlarım ızın üstünde patlayıp g id i yor... K u rşu n v ız ıltıla r ı ve bomba g ü rü ltü le ri içinde adeta b ir cehennem hayatı yaşıyoruz. Çok şü kü r k i askerlerim pek y ü re k li ve düşman d an daha d irençlidir. M o ra lle ri de yüksektir. Ç ünkü dinsel inançları, onları çok defa ölüme götüren em ir le rim i derhal yerine getirm elerini gerektirm ektedir. Gerçekten onlara göre 2 sonuç ih tim a li var: Y a gazi olm ak ya da şehit olmak... Şehit olm ak nedir, b ilir m isiniz, doğru cennete gidecek... Orada T a n rı’n'n en güzel kadınları, h u rile ri onları karşılayacak ve son suza kadar o n ların arzusuna tabi olacak. En yüksek 58
mutluluk!.. Olayların etkisiyle sertleşen karakterim i -mantıklı öğütlerinize dayanarak- yumuşatabilm ek için rom anlar okumaya kararlıyım. Herkesin büyülendiği tatil ve esprili konuşmalarınızdan zev alabilmek im kânından mahrumum. Bu nedenle aşk duyguların dan ve pek az fikrine katıldığım bir insan'n hayat fel sefesinden başka bir şey ilham etmeyen bir romanın tefrikalarını okumak ihtiyacını duydum. Hulki Efen diye birkaç roman ismi verin, gidip satın alsın. Çün kü bu olayların ardı arkası kesilmez. Anneniz hanım efendiye, beybabanıza saygılarım ı ve Matmazel Edith’e en içten duygularımı arzetmenizi ve en sıcak ve saygı dolu bağlılılklarım a inanmanızı rica ederim, sevgili Madam. Miralay: M.KEM AL 19. Fırka Kum andanı»
«YA HİÇ DOĞMAMIŞ OLMAK, YA DA HİÇ UNUTULMAMAK İSTERDİM!..» Çanakkale sa v a şla rın ın genç ve m uzaffer kuman danı İstanbul’a döndüğü zam an annesi Zübeyde Ha nım ve kızka rd e şi M akbule, B e şik ta ş’ta A k a re tle r’ de oturuyorlardı. Ü vey babası Ragıp Efendi ise b ir süre ö nce ölm üştü. A d ı ve ünü b ir anda bayraklaşan M u stafa Kem al her g ittiğ i yerde büyük bir saygı ve h ayranlıkla k a rşı lanıyordu. P ang altı’ da, H arbiye M e k te b i’ nin k a rsıs ın d a bir konak vardı: Tabib M ira la y M ö sy ö L u ig i’ nin konağı... Bu konakta yüzbaşı Ö m er Lutfi B ey’ in dul e şi M m . C o rinne oturuyordu, kızkardeşi Edith ile b irlik te . M atm azel E dith’ in M ustafa K e m al’ e karşı özel b ir se m p a tisi vardı. B elki de ablası C o rin n e ’ in büyük do st luğunu gölg elem em ek için için d e ki duygulan b a stırı yordu. Bunları k e s in lik le b ilm e m iz o la sı denil amma, C o rin n e ’ e y a z ılm ış m ektuplarda ve C o rin n e ’ den M u s 59
tafa K e m a l’e ulaşan haberlerde bu duygunun b e lirtile rin i se zm e m iz çok kolay. Z iy a re tle rin in b irin d e M atm azel Edith, M u stafa K e m a l’ in kahve fa lın a bakm ıştı. B ir süre sonra... 1916 y ılın ın başlarında tayin i Kafkas C e p h e s i’ ne çıkan ve N isan ayının ortalarında S ilv a n ’ da kum andayı ele alan M u stafa Kem al, Edith’ in fal baktığı günü s ık s ık anım sıyordu. Daha ö nceki m e ktupların ın çoğunda « Sevgili C o rinne» diye başlayan M u sta fa Kem al, S iir t ’ten gönder d iğ i m ektubunda da M a y d o s’tan yazdığı son m ektu bunda olduğu gibi «S e vgili M adam » hitabı ile dikkati çkem ektedir. Ve mektubun içe riğ in d e «M atm azel Edith» daha fazla b ir a ğ ırlık kazanm aktadır.
Siirt, 6 Mayıs 1916 «Sevgili Madam, Gerçek dostluğumu kanıtlam ak için bu kez sizden önce kaleme davrandım. Uzun ve çok yorucu bir yol da iki aylık bir seyahatten sonra dinlenebilmek için bir fırsat olabileceğini sanırsınız değil mi?.. Nerdee... Bu dinlenme ancak ölümden sonra mümkün olabilir. Oysa ben, bu muhayyel istirahata kavuşm ak için Tan rın ın cennetine gitmeye hiç de niyetli değilim. Yarın yine bir başka yönde yola çıkıyorum. Svrt'e üç gün uzakl’ktaki Miyotarkin’de benimle bu7uşması için Diyarbekir’deki N uri’ye talim at verdim. Üç gün sonra buluşacağız ve inanıyorum ki geçmiş günler den ve sizin sevgili varlığınızla süslenen hatıralardan uzu uzun söz edeceğiz. Doktor Hüseyin Bey, ben bu mektubu yazarken yanımda Size neler yazdığımı so ruyor ve kimin Matmazel Edith’e ait olduğunu öğren mekte ısrar ediyor. Sevgili Edith’in —âdeta bir melek gibi— falımıza baktığı tatlı anları —kendisi memnun ve mutlu olsun diye— hatırlam am ıza m üsaade eder misiniz? ( ................. ; 60
Doktor Hüseyin Bey, Matmazel Edith ile ilgili s a tırları yazdığım sırada beni yalnız bıraktı. Şu anda yalnızım. Yalnızım am a herşeyi tasvir edebilmekten acizim. Mektubumun geri kalan kısmını şu anda önüm de duran bir kitaptan alıntılarla dolduracağım: «... Ruhların takati bittiği zam an generaller kendilerine gelemezler, ve zaferler; askerlerle, generallerle ve pa ra ile birlikte sona erer. MÎGNET» Son söz-, «Ya hiç doğmamış olmayı, ya da hiç unutulmamayı isterdim. CHATEAUBRİAND» Adres: General M ustafa Kemal Diyarbekir» M ektubunu altınd aki im zada «G eneral» k e lim e si bulunm ası g ö ste rm ekte d ir ki M u stafa K e m al’ in M ir li va (Tuğgeneral) lığa te rfii 1 H aziran 1916 o lm asına rağmen, paşalığ a y ü k s e liş i daha önceden ken disine te b liğ e d ilm iştir. 35 yaşındadır M u stafa Kem al. Ç o k genç .y a kışık lı, kültürlü, duygulu, h ırs lı ve m em leketinin ge le ce ği için m utlaka b ir şe y le r yap maya kararlı bir general... Ve b irb irin i izleyen olayla rla yüklü y ılla r... İkinci Ordu Kumandan V e k illiğ i’ ne ta y in i... B itlis ’ in ve M u ş ’ un düşm andan geri alın m a sın da ki b a şa rısı nedeniyle yeni yeni ta k d irle r... M ad alyalar... S u riye ... H alep... Başkum andan V e k ili Enver Paş a ’ nm m asasına kadar ulaşan «M ustafa Kem al» im za lı se rt raporlar... İstanbul’ a dön üş... V e lia h t V ahdettin Efendi ile Alm anya se yah ati... O sm an lı İm paratorluğu’ nun ve m ü ttefiki A lm a n ya’ nın y e n ilg is iy le biten B irin c i Dünya S a v a şı’ nın mü tareke y ılla rı.... Zübeyde Hanım , oğlu M u stafa K e m a l’ i e vlen d ir meyi tâ S e lâ n ik ’te oturdukları zam anda beri iste m e k tedir. 61
H arb iye ’yi b itird iğ i y ılla rd a aynı konu y in e y e r a lm ıştı. Zübeyde H anım ’ ın gündem inde. A n n e s in in bu yöndeki te k lifin i k e s in lik le reddeden genç zâb it M u stafa Kem al aynen şö y le d e m işti o zam anlar: — A n n e ciğ im , şim d i evlenm enin s ıra s ı d eğ il!.. Ben vatanım la e v liy im ... Beni bekleyen büyük iş le r ve v a z ife le r var!.. Zübeyde Hanım o y ılla rd a k i g ö rüşm esin de ısra rla üstüne üstüne g itm işti m eselenin: — O ğlum !., de m işti. Paradan yana düşünüyor san, h iç düşünm e... Ben ve re ce ğ im ... A ltın sa p lı şe m s iy e ve re ce ğ im ... H er şe y in i ben tem in e deceğim ... Gözüm kapanmadan evlen!.. Oğlunun cevabı yine kesindi: — A n n e ciğ im .diyordu. M üm kün değil bu... Bu gün evlenm ekten daha m ühim m em leket iş le ri var... Vatanın m e se le le ri halle dilm e de n insan kendi m e se le sin i düşünem ez!.. O ysa şim d i aradan çok zaman ve çok o la y la r geç m işti. Zübeyde H anım ’ ın se v g ili evlâdı, artık d e lika n lı b ir zab it değil, y ıld ız ı pa rlam ış ünlü b ir g e n e ra ld i... M u stafa Kem al Paşa idi o artık... V e de... Zübeyde H anım ’ a göre... oalunun k ıs m eti a ç ılm ıştı: Padişah V a h d e ttin ’ in kızı, g ü ze lliğ i d il le re destan Sabiha S u lta n ’ ın özel b ir ilg is i vardı ae n ç g e n erale... Saraydan a ra cıla r g e lip gidiyordu Sabih a S u lta n ’ la Kem al Paşa’yı başgöz etm ek için ...
PADİŞAH KIZIYLA EVLENİP SARAYA DAMAT OLMAYI REDDETTİ Bazı kaynaklar M e h m e t V a h d ettin ’ in kızı Sabiha S u lta n ’ ın «Fahri Y aver» M u sta fa Kem al Paşa’ya â ş ık olduğu yolunda sö y le n tile r çık a rm ıştı. Bu, M u stafa K e m al’ i e tk ile m e k için uydurulm uş b ir senaryo idi aslınd a. Çünkü e sa s am aç, bu güçlü v e
62
önlü kum andanı saraya dam at yaparak sa lla n tıd a olan O sm a n lı sa ltanatını kurtarabilm e umudunu biraz da ha sürdürm ekti. Padişahın kızka rd e şi Pre n ses M ü n ib e ’ nin aile do st la rıy la b irlik te a ra c ılık yap tığı bu konu iç in M u sta fa Kem al Paşa’ nın kararı olum suzdu. D am at M u sta fa K e mal paşa olm ayı k e s in lik le kabul etm edi.
MUSTAFA KEMAL'E GERÇEKTEN ÂŞIK BİR GENÇ KADIN: FİKRİYE M ustafa K e m al’ in üvey babası Ragıp Efe n d i’ nirt b ir kardeşi vardı: M ira la y H üsam ettin Bey. M u stafa K e m al’ in üvey am cası sa yılan M ira la y H üsam ettin Bey, R u m e li’ liydi. Enver adında b ir oğlu, Jü lid e ve F ik riy e adlarında iki kız vardı H üsam ettin Bey’ in. D iğ er ço cu k la rı gibi kızı F ik riy e ’yi de batı kültürü ile y e tiştirm e y e özen gö steren M ira la y H üsam ettin Bey, çok duygulu, b ilg ili ve ile ri görüşlü b ir askerdi. K ızı Fikriye , ço cu k yaşların d a piyano d e rsle ri al maya b a şa m ıştı. A ş ır ı d e re ce d e duyarlı, ince ruhlu b ir genç kızdı. G enç k ızlığ ın ın ilk kilo m e tre ta şla rın d a M u stafa Kem al Paşa ile tanışan F ikriye , her büyük aşkın ilk yol kavşağında olduğu gibi, ilk sıralard a, am casının bu ya k ış ık lı üvey oğluna k a rşı se vg ise! b ir yaklaşım iç in deydi. «Ağabey» diye hitap ettiğ i ve ağabey gibi se v d i ğini sandığı M u stafa Kem al Paşa’ nın çe vre sin de n ay rılm ayan kan atsız b ir m elek g ib iyd i F ikriye . D uygularının ne zam an güçlü b ir aşka dönüştü ğünü bilm ek, e lb e t o la s ı değ il. A n ca k, M u stafa K em al in A n a d o lu ’ya ge çtikte n sonra F ik riy e ’ nin duygusal bir bunalım a ka p ıld ığ ı, onu çok aradığı ve ö zlediğ i. 63
h e r zam an herkese ondan söz e ttiğ i, A ta tü rk ’ ün kız kard e şi rahm etli M akbu le A ta d a n ’ ın da kabul ve be yan ettiğ i b ir gerçek. 192ü y ılın ın sonbahar aylarıyd ı. Büyük M ille t M e c lis i R eisi M u stafa Kem al Paşa, A n kara 'd a kalm akta bulunduğu «Ziraat M e k te b in d e n şim d ik i A n kara G a rı’ nın yanında bulunan « D ireksiyo n binası»na n a kletm işti. S iv a s K o n g re si’ nden itibaren yanından ayırm a dı ğı B e kir Çavu ş, bu küçük bina için d e M u sta fa Kem al Pa şa’ya hizm et etm eye ça lışa n g ö re v lile rin başında ge liyordu. A m a B e kir Ç a v u ş’un h izm etleri de, diğ e r gö re v lile rin ça lışm a la rı da, M u stafa K e m a l’ in rahat ve huzurunu sağlam aya yetm iyordu. İşte bu sıra da F ik riy e ’ nin A n k a ra ’ ya g e tirilm e s i ve yakın akrabası M u sta fa K em al’ in hizm etinde görev a l m ası düşünüldü. K im düşündü?.. Bu fik ri ilk kez ortaya kim attı?.. B ilin m iy o r k e s in lik le . B ilin e n tek şey, A n k a ra ’ nın en k ritik g ü nlerini yaşa dığı o dönem de bu fik ri M u stafa K e m a l’ in de onayladığ ıd ır. Haber, İstanbul’ a özel b ir kurye ile u la ştırıld ı. F ik riye , se vinçten , m utluluktan, coşkudan uçu yordu adeta. A m a ço k önem li b ir sorun vardı: İstanbul’dan A n a d o u l’ya geçm ek, sa n ıld ığ ı kadar kolay de ğ ild i o günler. Bu an lattıklarım ız, başta M akbu le A ta ’ dan olm ak üzere, o günleri yaşayan ca n lı ta n ık ların anı, gözlem ve izle n im le rin d e n oluşan b ilg ile r. Ş im di, T ü rkiye ’ de ilk kez bu kitapla kam uoyuna y a n sıttığ ım ız tarihi ve re sm î b e lg e le ri konuşturalım biraz: «Karadeniz E re ğ lis i Kaym akam ı Naci» im zasını taşıyan 11.11.1336 (1920) ta rih in i taşıyan bir yazı:
64
Karadeniz Ereğlisi Şifre: 767 Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Fikriye Hanımefendi,
bugün İstanbul’dan gel
miştir. Biraderi Enver bey, Bursa tarikiyle (yolu ile) An kara’ya gittiğinden ve hemşiresi jülide Hanım dahi vefat ettiğinden (öldüğünden) yalnız kalmış ve bu hal ile artık İstanbul’da devam-ı ikameti (oturmaya devam etmesi) gayrimümkün (olanaksız) olduğun dan oraya ne suretle ve hangi tarikle (yolla) hare keti tesvip (cnay) buyrulursa emı-ü irade develtlerine mutnazır olduğu
(yüce emir ve isteklerinize
hazır olduğu) arzolunur. 11.11.36 Karadeniz Ereğlisi Kaymakamı Naci
K aradeniz E re ğ lis i Kaym akam ı N aci B ey’ in aynı ta rih te A n kara’ ya ç e ktiğ i b ir te lg ra fın m etni de şöyle: TELGRAFNAME Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Merkezi
No: Kelime Alındığı mahal Tarih ve saati
Ereğli
378
50
Kastamonu
23.50
C.13.11.36 ve 5-2957 tel. Mithat Bey Fikriye Hanımefendi ile birlikte bu gece alaturka saat beş buçukta Kırım vapuru ile İnebolu’ya hareket eyled'ği ve esbab-ı seyahatleri (seyahat sebepleri) temin ve keyfiyet (durum) İne bolu Kaymakamlığına da telgrafla bildirildiği arz olunur efendim.
11.11,1336 Kaymakam Naci
M u stafa K em al Paşa’ya hem yazıyla hem de, da ha önceden A n k a ra ’ dan ç e k ilm iş b ir telg rafa yan ıt o l duğu an laşıla n b ir «Telgrafnam e» ile « Fikriye H anım e f e n d in in seyahati ile ilg ili b ilg ile r sunan Karadeniz 65
E re ğ lis i K a ym a ka m lığ ı’ nm bu belg elerin den başka iki belge daha var dosyam ızda. 13.11.1336 (1920) ta rih in i ta şıyan belge, doğru dan doğruya F ik riy e H anım ’ a y a z ılm ış b ir te lg ra f m ü s ved desi. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Ankara
Kalem-i Mahsus
13.11.1336
(Özel kalem) Adet: 767 Karadeniz Ereğlisi Kaymakamı Vasıtasıyla Fikriye Hanım’a Muvasalatınızı (varışınızı)
şimdi haber alarak
yanınıza şayanı emniyet (güvenilir) polis memurla rından birinin tefriki ile (yol arkadaşı olarak ayrıl masıyla)
Ankara’ya hareket etmeniz arkadaşlarım
dan olup birkaç gün evvel
buraya gelmek üzere
Ereğli’ye geldiğini haber aldığım M'that Bey’le bir likte gelmeniz, Kaymakamlığa yszlmıştır. olan ihtiyacınız buradan... (okunamadı)
Paraca
üzere Kay
makamlıktan temin edilecektir. Hareketinizin iş’arı (bildirilmesi)
Paşa Hazretlerinin arzuları iktizasın
dandır. (İstekleri gereğidir) Sizin de buna göre ha reket etmeniz muvafıktır (uygundur). Büyük Millet Meclisi Yaver: Salih Bunların şimdi makina başında keşidesi (çek'lmesi) Yazıldı.
(imza)
(imza)
B ir yandan F ik riy e H anım ’ a, derhal çe k ilm e k üze re bu te lg ra f m ü sved desi hazırlan m ış, b ir yandan da M u stafa K e m al’ in em ri ile K aradeniz E re ğ lisi Kaym a k a m lığ ın a ayrı b ir te lg ra f ç e k ilm iştir:
66
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Ankara
Riyaseti
11.11.1336
(Başkanlığı) Kalem-i Mahsus (Özel Kalem) Adet (sayı): 767 Karadeniz Ereğlisi Kaymakamlığına; Fikriye Hanım’ın yanına şayanı emniyet ve itimat (güvenilir) polislerden birinin tefriki (yol arkadaşı olarak ayrılmesıjile Kastamonu’ya kadar gönderilme si ve bu hususta ihtiyar edilenek (yapılacak) mesarifin (giderlerin) buraya iş’arı (bildirilmesi) ile der hal tesviye edileceği (ödeneceği) ve şayet İzmit Fasrika
Müdir-i sabıkı (eski müdürü) olup birkaç
gün evvel oraya geldiği haber alınan Mithat Bey, elyevn (şimdi)
orada olup buraya gelecekler ise
kendileriyle birlikte gönderilmelerinin muvafık (uy gun) olacağı bildiriliyor. Dahiliye Vekaleti Vekili Adnan Bu telgrafın şimdi makina başında keşide edilmesi (çekilmesi) emrolunmuştur. Yazılmıştır. 13
Seryaver: Salih
(imza)
A k a re tle r’ deki 76 N o’ lu eve s ık s ık gelen F ik ri ye, günlük ev işle rin d e «Zübeyde Hanım Teyzesi »ne yardım cı olm aya ç a lış ır, M u stafa Kem al Paşa’ nın her türlü hizm etinde bulunur, bazı günler O ’ nunla sö y le şir, şa k a la ş ır ve görünüşte b ir «ağabey se vg isi» ile dolup dolup taşard ı M u stafa Kem al için. F ikriye , kendi duygularını b elki ç e v re sin e se zd ir m em ek için, b e lk i de bu duyguları a n laşıld ığ ın d a M u stafa Kem al Paşa’ nın ilg is in i y itire c e ğ i kayg ısıyla çok ö lçü lü ve dikkatli davranıyordu. A n kara istasyonu ndaki « D ireksiyo n binası», o gü nlerin yaygın ad ıyla «Villâ», uzak m esafelerden 67
beklenen duygulu konuğuna k ap ıların ı a ç tığ ı günler, 1920 y ılın ın k ış ı başlam ak üzereydi. F ik riy e ’ nin A n k a ra ’ ya g e lişi, yeni b ir renk ve gü v en ce katm ıştı M u stafa Kem al Paşa’ nın yaşam ına: Başta Paşa ağabeysinin sa ğ lığ ı, rahatı ve huzu ru olm ak üzere her konuda büyük br özen ve duyar lık için d e yd i F ik riy e ... K ısa b ir süre önce a sk e rle rin ve m u hafızların gördüğü b ir çok h izm etler, za rif bir kadın ruhunun gözetim ve denetim i altında yeni b ir b iç im e sokulm uştu. Henüz b irin c i y ılın ı dold urm am ış bulunan T ürki ye Büyük M ille t M e c lis i hüküm eti, «R eis Paşa»nın d ire k tifle riy le , çok önem li so run ların çözüm ü için uğ raşıyordu. S ık s ık to p la n tıla r yap ılıyord u. G e ce nin , gündü zün her saatinde «D ireksiyo n binası»ndaki konut, yo ğun b ir konuk tra fiğ in in akışı için deydi. Bu g e ç ic i konutun ih tiya cı k a rşıla y a ca k büyük lükte olm am ası ç e ş itli s ık ın tıla r doğuruyordu. M ustafa Kem al Paşa’ nın o tu ra b ile ce ğ i ve rahat ça ç a lış a b ile c e ğ i veni b ir yer gerekiyordu. Ruşen E şre f (Ünaydın) ile e şi S a lih a H anım , Ç a n kaya sırtla rın d a büyük ve güzel b ir köşkün v a rlığ ın dan söz e ttile r M u sta fa Kem al Paşa’ya. Baş yave r S a lih Bozok, F ik riy e H anım , Ruşen E ş re f ve eşi, b ir payton arabasına b inerek gidip ba ktıla r köşke. B eğendiler. V e g e cik tirilm e d e n buraya ta ş ın ıl m ası iç in gereken ön işle m le ri ve h a zırlık la rı tam am ladılar.
PİYANO BAŞINDAKİ ROMANTİK KIZ Ç ankaya’ daki köşke taşınm a, köşkün düzenlen m esi işle rin in tüm ü F ik riy e H am m ’ ın gözetim ve de netim inde y a p ılm ış tı. Ç o c u k y aşlarınd an beri piyano çalan F ik riy e Ha68
mm, yen konutlarında piyanonun b a şın a ,g e çe r, zam an zam an R um eli tü rkü leri çalardı M u sta fa Kem al Paşa’ nın günlük yorgunluğunu b ira zc ık olsun sile b ilm e k için ... A yakların d a z a rif çizm e le ri, boynunda M u stafa Kem al Paşa’ nın te şb ih in d e n y a p ılm ış b ir kolye, kim i zam anlar ata biner, ö ğle sonu g e z in tile ri yapardı Ç a n kaya sırtların da. M utluydu F ik riye H anım ... Ç o k se vd iğ i, d e lile r gibi â ş ık olduğu M u stafa K e mal Paşa’sın ın yanında ve hizm etinde bulunduğu için m utluydu. Ç o cu k yaşlarından bu yana için d e y aşa ttığ ı duygularını, sevgi, saygı, şefkat, iç te n lik dolu b ir il gi ve hizm ete d ö n ü ştü reb ild iğ i için m utluydu. H ep sinden ö n e m lisi, düşm an k u vve tle rin in büyük s a ld ırı lara ha zırlan dığı, Ç e rk e z Ethem ’ in büyük pro b lem le r yaratarak A n k a ra ’ ya kafa tuttuğu ve g izlid e n g izliy e isyana hazırlandığı k ritik b ir dönem de, dağ cjibî so runları göğüslem eye ça lışa n M u stafa K e m al’ in raha tın ı, huzurunu, g ü ven liğini -duyaulu b ir kadın yü re ğ i nin co şkulu ç ırp ın ış la rıy la - sağ la d ığ ı için mutluydu. 6 O cak 1921 tarhiin de Yunan kuvvetleri tüm cep helerden s a ld ırıy a g e ç m işle rd i... Ç e rk e z Ethem, A n kara’ya kafa tutuyordu. Türkiye C u m h u riye tin in ilk A n a ya sa sı olan «Teşkilâtı E sa siy e Kanunu»nun ön ha z ırlık la rı yap ılıyord u. Londra K o nferan sı toplanıyordu, O sm an lı D e v le ti’ nin kaderin i b e lirle m e k için ... V e da ha pek çok önem li konu vardı M u stafa Kem al Paşa’ nın gündem inde... F ik riy e Hanım , bu denli büyük olayların oluştuğu ve g e liş tiğ i b ir ortam da, sa ğ lığ ın ı sa rsa b ile ce k kadar yoğun b ir ç a lışm a ile, köşkün h izm e tle rin i yürütm e çabasındaydı. Piyanonun tu şla rın d a dolaşan z a rif parm aklan P aşasının çok se v d iğ i R um eli tü rk ü le rin i hep aynı se v g is e l m u tlulu k için d e ç a lıy o r ve türkü fa s lı b ittik 69
ten sonra çok anlam lı bir şarkı ile noktalıyordu b ilin ç altına ittiğ i duygularını:
Mani oluyor halimi takrire hicabım!.. Piyanonun tu şla rın d a dolaşan parm aklar b ir süre sonra m utfakta irm ik h elvası hazırlıyord u M u stafa K em al Paşa için ... Yunan ce ph esind e savaş devam ediyordu. F ik ri ye H anım ’ ın iç dünyasındaki sa va şla r da... M u tlu gü nler çabuk geçer... F ik riy e H anım ’ ın m utlu günleri de sa y ılıy d ı. S a ğ lığ ı bozulm uştu. S ık s ık doktor kontrolünden geçiyordu. M u stafa Kem al, bu yandan Büyük M ille t M e c lis i’ ni, b ir yandan cepheyi, bir yandan u lu sla ra ra sı konfe ran sları izle m e k ve yön le n d irm ekle yetinm iyo r, F ik riy e ’ nin sa ğ lık durumu ile de yakından ilg ile n iyo rd u . O la y la r ço k hızlı ge lişti: 20 O cak 1921’ de T e şk ilâ tı E sa siy e Kanunu kabul e d ild i Büyük M ille t M e c lis i’ nde. A rka sın d a n İstanbul ve A nkara h ü kü m etlerinin b irlik te k a tıld ık la rı Lond ra K o n fe ran sı... B irin c i ve İkinci İnönü S a v a şla rı... D erken B aşkum andanlık Kanunu’ nun M e c lis ’te görü ş ü lm e si... Başkum andan M u stafa K e m al... Sakarya za fe ri... V e daha nice o layla r... Bunların tüm Ç a n kaya’daki köşke taşınm adan sonraki ilk altı ayın ta rih se l o layla rıyd ı. S avaş m eydanları «G eeel!.. Gel!..» d iy e ç a ğ ırı yordu Başkom utanı. F ik riye H anım ’ ın yüreği başka ç a ğ rıla r için deydi. Bu kitap, sa de ce b ir takım rom antik se v g ile rin , duygusal y a k la şım la rın öyküsünü yan sıtm ak am acını ta şım ıy o r. A ta tü rk gibi büyük b ir insanın özel y aşa m ındaki ta rih se l g e rçe k le ri saptam ak ve u n utu lm ası nı önlem ek de bu e se rin y a z ılış am açları arasındadır. G erek, A ta tü rk ’ ün kız kardeşi M akbu le A tadan’la y ap tığ ım ız gü nler ve haftalar boyu süren uzun aörüşm e, gerek diğ e r a ra ştırm a la rım ız sonunda sağla 70
d ığ ım ız resm i n ite lik te k i b e lg e le r g ö ste rm e k te d ir ki F ik riy e H am m ’ ın büyük s e v g is in e karşı M u sta fa K e mal Paşa da tam am en ilg is iz d e ğ ild ir. Bu ilg in in n ite liğ in i saptam ak o ldu kça güç olm a sın a rağmen yorum unu ve de ğ erle n d irm e sin i yapm ak o denli zor de ğ ildir. Tarih, 28 M a rt 1338 (1922)... Başkom utan M u stafa Kem al Paşa, birka ç ay so n ra yapacağı Büyük Taarruz’ un ön h a zırlık la rın ı d e netlem ek üzere cephede bulunduğu bir sıra da F ik riye H anım ’ ın sa ğ lık s a l durumunu da izle m e k g e re ğ i ni duym aktadır. A s lı C u m hurb aşkanlığ ı A r ş iv i’ nde 14767 sıra nu m arasında ka y ıtlı bulunan b ir belgenin e lim izd e bulu nan su retin i b irlik te okuyalım : Türkiye Büyük Millet Meclisi
Zata mahsustur
Riyaseti
28.3.1338
K^'em-i Mahsus Müdiriyeti (özel Kalem Müdürlüğü) Şifre: 150 Takiben (Nerede olduğu izlenerek kendisine veril mek üzere) Garp Cephesl’nde Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Psşa Hazretlerine Fikriye Hanımefendi, yataktan kalkmıştır. Bugün kendisini muayene eden doktorun, sıtma olduğunu ve ayrıca da bir böbreğinin zafiyetinden biraz (...) kaptığını ve iptida (önce) kinin ile sıtma ve bilahara (sonradan) böbrek rahatsızlığı tedavi olunaca ğını söylediğini kendi ifadelerine atfen (dayanarak) arzederim. Riyaset Kalem-i Mahsus Müdürü (Başkanlık Özel Kalem Md) Hayati
F ik riye Hanım , için e göm düğü büyük se v g iy i çev resind en gizlem eye ç a lışa ra k Çankaya K ö şk ü ’ nün yö
7t
n e tim in i üzerine aldığ ı zam an 25 y a şın ı henüz do l du rm am ıştır. D e lile r gibi se v d iğ i M u sta fa Kem al Paşa’ nın ya kınında olm ak, hele hele, Çankaya K ö şk ü ’ nün y ö n e ti m inde sö z sa h ib i olm ak, F ik riy e iç in ço k büyük b ir m utluluktur. * ** K ısa b ir süre için d e Çankaya K ö şk ü ’ nü düzene sokan F ik riye Hanım , ken d isin i y aln ız M u stafa Kem al Pa şa’ya değil, tüm köşk p re so n elin e se v d irm işti. Z e ki, se v im li, b e c e rik li bir kadındı F ik riy e Hanım , M u s tafa K e m a l’ in üstüne- titiriyo rd u adeta... O ’ nun bu candan ilg is i, bu içten d a vra n ışları, tâ İstanbul’ dan, A k a re tle r’deki evden beri sürüp giden b ir duygusal y a k la şım ın doğal b e lirtile riy d i. F ik riy e ’ nin bu duygusal e ğ ilim in i Zübeyde H a nım da, M akb u le Hanım da kaygı ile se z m iş le rd i o zam an. Hattâ M u stafa K e m al’ in kızka rd e şi M akbu le Hanım , zam an zaman F ik riy e ile ta rtış ıy o r ve ağabeysin e karşı g ö ste rd iğ i a ş ırı ilg i n ed en iyle b ir antipati duyuyordu F ik riy e H anım ’ a. Ç A N K A Y A ’ D A BİR GECE... S ıc a c ık b ir hanım ilg is in in köşkün kavasını ne de n li d e ğ iştird iğ in i gören M u stafa Kem al Paşa kızkarde şi ile annesini de Çankaya K ö şk ü ’ ne aldırm a yı dü şünm üştü. B ir gece... Ç ankaya’da ünlü so fra la rın kurulduğu b ir gece... Sofradaki kalabalığın b ir kısm ı ç e k ilip g itm işti... A li K ılıç , Fuat Bulca, Ruşen Eşref, so frabaşın daki M u s tafa Kem al Paşa’ yı d ikkatle d in liy o rla r... F ik riy e Ha nım da sofrada... O sıra lard a T ü rk iy e ’yi ziy a re t eden K lod Fare r’ le görüşm ek iç in M u stafa Kem al Paşa’ nın yapacağı İz 72
m it seyahati üzerinde so hb et e ttik le ri b ir sıra da M u s tafa Kem al, o y ılla rd a Em ir Subayı olan sonraki y ılla rın S iirt M ille tv e k ili, M ahm ut So ydan’ ı çağırdı. — M ustafa M e cd i B ey’ i uyandır, so fraya g e lsin ! Çankaya K ö şkü ’ nde konuk bulunan ve sofradan erken k alkm ış olan M akbule H anım ın kocası, M u stafa K e m a l’ in e n iş te si- M u stafa M e c d i B e y’ i u ya n d ırd ıkları zam an sabah yakındı. G iy in d i, kuşandı ve te kra r so fra erkânına k a tıld ı M u stafa M e cd i Bey. M ustafa Kem al, e n iş te sin e önce b ir kadeh iç k i ikram etti, sonra k e lim e le rin üstüne basa basa: — S e n in le gö rüşm em iz yarım k a lm ıştı, dedi. B iz F ik riy e ile görüştük. O da se nin fikrin d e . Binaenaleyh va lid e ile h e m şirey i İzm it’ e g e tir se n ... Ben, Klod Farar’ le görüştükten sonra va lid e ile b irlik te A n kara’ya dönerim , s iz de he m şire ile İstanbul’ a dön ersiniz!.. — B aşüstüne Paşam!.. Klod Farer ile İzm it’te m ülakat yapacak olan M u s tafa K e m a l’ in ordaki istira h a tin in ön h a zırlık la rı iç in Fuat (Bulca) Bey İzm it’ e hareket ederken F ik riy e Ha nım ı da aldı yanına. M u stafa M e cd i Bey de İstanbul’ a g itm iş k a ris i M akbu le (Atadan) H anım ’ Ia Zübeyde H anım ’ ı, M u sta fa Kem al Paşa’ nın em rine uyarak İzm it’e gön derm işti. A ra la rı şe k e r renk olan M akbu le H am m ’ la F ik ri ye Hanım , henüz M ustafa Kem al gelm eden İzm it’te k a p ıştıla r... B irb irle rin i in c ite c e k kadar h ırçın davra n ışla rla ta rtış tıla r... Bu, F ik riy e H anım ’ la M akbu le H anım ’ ın ne ilk tar tışm a la rıy d ı, ne de son... B ir süre sonra, ama bu kez A n k a ra ’ da Çankaya K ö şk ü ’ nde, ta rtışm a ve sü rtü şm elere k ald ıkları yer den devam e d e ce klerd i. M akbu le H anım ’ la araların daki zıd d iy e t ve ge ç im s iz lik F ik riy e H anım ’ ın k ö şk te k i yaşa m ın ı e tk ile m edi. 73
O, artık M u stafa Kem al Paşa’ya kızkardeşin den daha yakındı. G n le r... H aftalar... Y ılla r geçti Çankaya K ö şk ü ’ nd e... F ik riye Hanım için her anı b ir öm re bedel, mut lu ve güzel y ılla r... Ç o k se vdiğ i M u stafa Kem al Paşa s ın ın ta rih le re sığm ayan m ü cad ele le ri ve z a fe rle riy le dolu y ılla r... * ** 19 M a y ıs 1919’da Sam sun’da başlayan b ir m üca d e le , akla hayale gelm eyen iç ve d ış o laylar, s a y ıs ız isy a n la r ve b irb irin i izleyen za fe rle rle sona erm iş, ar tık yeni ünvanı «Gazi M u stafa Kem al Paşa» olan bü yük kumandan 9 Eylül 1922’de askeri şa h la n ışın ı İz m ir’de n o ktalam ıştı.
İZMİR GÖZTEPE'SİNDE SİYAH GÖZLÜ BİR GENÇ KIZ: LATİFE HANIM!.. G ü zel b ir İzm ir akşam ı... G öztepe sem tinde U şşakizâd e M uam m er B ey’ in köşkünde Başkum andan M u stafa Kem al Paşa için ha zırlanan sofrada, uzun siyah k irp ik li, elâ gözlü, orta ya yakın boylu, siy a h la r g iyin m iş, c ıv ıl c ıv ıl b ir genç kız... Babası ve küçük kardeşi A v ru p a ’ da olduğu için köşkte a n n e siyle b irlik te kalan bu za rif genç kız, da ha sonraki yol kavşaklarınd a ken d isin i hangi sü rp riz le rin beklediğ ind en habersiz, Latife U ş a k lıg il’ cVr. Ü nlü yazar ve o gecenin tanıklarından H alid e Edip A d ıva r, yılla rd an sonra yazacağı an ılarında o güzel İz m ir akşam ındaki bu k a rşıla şm a y ı şu cüm le ile tanım layacaktır. «O akşam ı şe n len d ire n olay, bu iki k işi ara sın da ki aşk başlang ıcıydı.» Y ılla rd a n beri cepheden cepheye koşan ve sü re kli b ir didin m e için d e olan M u sta fa Kem al Paşa 74
İçin İzm ir’ de kald ığı gü nler k ısa b ir istira h a t d ö n e m i olm akla kalm adı, b ir yandan büyük m ille tin c o ş kun se v g isi, b ir yandan Lâtife H anım ’ larm köşkünde gördüğü candan y a k ın lığ ın yarattığ ı « isim le n d irile m eyen duygu», büyük b ir m u tullu k kaynağı olm uştu. B ir süre İzm ir’ de kaldıktan sonra A n k a ra ’ya dö nen Gazi M u stafa Kem al, 25 Ekim 1922 tarihin de Lâ tife H anım ’dan şu m ektubu aldı:
«Göztepe, 25.10.1338 Mukaddes Paşam, Pek mesut dakikalar yaşadım. Şimdi de derin bir teessürün altında ezilmekteyim. Burada bırakm 'ş ol duğunuz şeref, bütün ailemin hale-i saadetidir (Mut luluğunun ışıltısıdır). Fakat yalnız bendenizin olan çok kıymetli ve ebedî bir şeyi daha vardır: O da can lı hâtıranızdır. Yoksa bu kadar debdebe, ihtişam ve bilhassa samimiyetten sonra yapayalnız nasıl y aşa yabilirim?.. Görüyorum ki bütün hissiyatım la zât-ı devletininizi takip etmekteyim. Yegâne emelim münciye (Kurtarıc'ya) daim a hizmettir. Birçok defalar ufak bir va zife istirham etmiştim. M uvafakat buyrulmadı. Ba zen dalıyorum, saatlerce gözlerim kapalı düşünüyo rum. Bu rüyalardan uyanışımda: «Ya Rab ne eksilirdi deryayı izzetinden» diyor, gözyaşları döküyorum. Belki: «— Beni yirmi gün görmekle bu kız ben den ne istiyor? Ve bu hakkı ona kim verm iştir?» di ye hiddelenirsiniz. Bu zavallı kızcağız, şimdiye kadar hayatın birçok acı sayfalarını okumuş, hiç kimseye rabt-ı kalb etmemiştir. (Kalbini bağlam am ışt'r) N a zarında hiçbir şeyin ehemmiyeti olmamıştır. Fakat ilk görüşte dünyanın en büyük dahisi, kendisi için saklanm ış olan sadakat, hürmet, samimiyeti alm ak tenezzülünde bulunmuştur. Evet!.. Hayatımın son dakikasına kadar mesut ve ya bedbaht edileyim, Kurtarıcı’yı tâkipten hâli kal 75
mayacağım. F iile n olmasa, hayalen daim a beraber yaşayacağım. M adem ki bütün saadetim i zat-ı devle tin iz in hizmetinde buluyorum, yegâne arzum, her ne şekilde olursa olsun sadakatim in yanınızda b ir silah olm asıd'r. Esasen zat-ı devletinizi bu kadar temiz ve her tü rlü şahsi menfaatten uzak olarak seven kaç k işi vard ır? R ah atsızlığını işitince ne kadar m ahzun ve m ükedder oldum. Madem k i seyahatinize devam ettiniz, afiyette olduğunuzu tahm in ediyorum, müs terihim. (İçim rahat.) Bursa’ya hareketim hakkm daki emre teşekkür ederim. Bendenizi b ir d a kikacık hatırlam ış olm aklı ğınız, gıpta edilecek b ir şereftir. H iç olmazsa ik i he yecanlı gece geçirdim. M eşguliyetiniz arasında k a lb i m in en derin köşesinden fışkıra n cümlelere atf-ı na zar ederseniz (B ir göz atarsan'z) mesut olacağım. D aim a emr-i devletlerinize in tiz a r eder (em irle rin iz i bekler), ik i elle rin izi kem âli hürm etle öperim, mukaddes Paşam... Lâtife .» * *$ Lâtife H anım ’ ın, İzm ir’ den A n k a ra ’ya y ö n e lik duy gusal s e s le n iş le ri devam ederken F ik riy e Hanım Ç a n kaya K ö şk ü ’ nde «Gazi Paşa’sm a her gün biraz daha artan b ir se vgi ile bağlanm aya devam ediyordu. K en d isin e büyük b ir y a k ın lık ve saygı gösteren yâverler, F ik riy e H anım ’ ın kulağına kar suyu k a ç ıra b ile ce k en ufak b ir haberi b ile d ışa rıy a sızd ırm a m ışla rd ı. Zaten S a lih Bozok’tan başka İzm ir-Ankara arasındaki y a z ış madan haberi o lan lar pek azdı. B e lki de yoktu. M u stafa Kem al, yılla rd an beri ken d isin e en saf ve en içten b ir duygu ile bağlandığını çok iyi h isse ttiğ i F ik riy e H anım ’ ın — k iş iliğ in i in citm eden Ç ankaya’dan A n k a ra ’dan u z a k la ştırılm a sı ç a re le rin i düşünm eye baş la m ıştı. Bu düşünce, b ir bakım a Lâtife H anım ’ la ev lenm eye karar v e rm e si sa y ılırd ı. Çünkü k e n d isin i iç te n lik le seven iki genç kadının, — Lâtife ve F ik riy e Ha76
m m ların— Çankaya K ö şk ü ’ nde b ir arada bu lun m ala rı b ir yana, k a rşıla şm a la rı b ile hoş d e ğ ild i.
AŞK SÜRGÜNÜ FİKRİYE HANIMIN MÜNİH’TEKİ BUHRANLI GÜNLERİ M ustafa Kem al Paşa’ nın e m riy le F ik riy e H anım ’ ın A lm a n y a ’ da birka ç ay istira h a t etm e si uygun gö rüldü. M ü n ih ’te kalacağı süre için d e her türlü raha tı sa ğ la n m ıştı. Oysa, genç kadının içi rahat d e ğ id li... S iir t M ille t v e k ili M ahm ut Soydan’ ın m uhafazası altınd a A n k a ra ’ ya veda e ttiğ i gün, h e rşe yin b ittiğ in i ve tüm um utla rının b ir serap olduğunu çok iyi an lam ıştı. M ü n ih ’te çok buhranlı gü nler g e çird i F ik riy e Ha nım ... Ruhsal bakım dan eni-konu s a rs ılm ış tı. M ü n ih ’te karlı b ir k ış g e c e si... D ışarda dondurucu b ir soğuk... M ünih sanatoryum unda, uzun süreden beri tedavi altında olan b ir aşk sürgünü... H em şire M arth a’ nın g e tird iğ i g azetelere dalıp gitm iş; vatan ö zle m iy le , M u stafa K em al ö zle m iy le do lup taşan gö zb eb e kle ri... V e ... Bu yorgun, bu hüzünlü, bu özlem dolu gözb e b ekle rin e ta kılan b ir gazete haberi: G azi M u sta fa Kem al Paşa’ sın ın, İzm ir’ in tanın m ış a ile le rin d e n U şşa k iza d e ’ lerin kızı Lâtife H anım ’ la ev lendiğini açıklayan b ir haber... O anda dünyalar y ık ılıy o r F ik riy e H am m ’ ın yüre ğinin üstüne, d iy e b ilm e k iç in m utlaka o anda F ik riy e H anım ’ ın yaşa dığı ruh ha lini yaşam ak y e te rli. A ş k de n ilen o yüce duygunun b ir insana n e le r g e tird iğ in i ve b ir insandan n e le r götürdüğünü b ile b ilm e k için ne fa l cı olm aya gerek var, ne de b ir p s ik ia tris te ... H er insanın, tüm um utlarını ve tüm yaşam ını bu kutsal duyguya ba ğlam ış her kadının, o anda du yabile 77
ce ğ i h is le r ne ise F ik riy e H anım da aynı duygularla s a rs ılıy o r. O g e ceyi sabaha kadar uykusuz ge çire n genç ve hasta kadın, e rte si gün do kto rların tüm ısra rla rın a karşı koyarak hastaneden ç ık ıp doğru M ünih garına koşuyor. İstikam et: Ö nce İstanbul, sonra Ankara!..
KAPILARI ZORLAYAN AŞKIN GÜCÜ Sultanahm et, İshak Paşa M a h a lle si, -Fikriye Han ım ’ ın yabancı olduğu b ir se m t değil. Y ü re ğ in i dolduran g izli ve büyük aşkının a c ıla rını zaman zam an bölüştüğü M em duha (Kule) A b la sın ın oturduğu K aza sker H ayrettin M o lla ’ mn Konağı, onu ta g e n ç k ızlık y ılla rın d a n beri tanır. M em duha abla ’ sı onun hem e ski ev sa h ib e si, hem de dert ortağı, s ırd a ş ıd ır. S irk e c i garından trenden inen F ik riy e Hanım , doğ ru Su ltan ah m et’ e, İshak Paşa m aha lle sin d e ki bu e sk i konağa gitti. Tıpkı y ılla rc a önce olduğu gibi. T akvim lerin üstünden s a y ıs ız yap raklar u ç u d g it m işti. Bu yap raklarla b irlik te s a y ıs ız um utlar, hayal le r de uçup g itm işti. A n k a ra ’ya gitm ek istiyo rd u F ik riye Hanım. H er ne pahasına o lursa olsun, ne yap ıo yanm a lı, m utlaka A n kara’ ya kadar g id e b ilm e li, b ir kez olsu n M u stafa Kem al Paşa’ sı ile a ö rü şe b ilm e liy d i. F ik riy e H am m ’ ın M ü n ih ’teki sanatoryum dan ka çıp İstanbul’a g e ld iğ i haberi A n kara’ ya hem en u la ştı rılm ış tı. İlk kez yayınlanan aşağıdaki belg elerd en F ik riye H anım ’ ın A n k a ra ’ya hareketine iliş k in yazışm ala rı b ir lik te izle yelim :
78
İstanbul, 6.3.1923
A V-2 D 79-2 d
Makina başında cevabı hemen alınacaktır.
F 1-158
Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Fikriye Hanım, bugün geldi. Yarın hemen Anka ra’ya hareket etmek istiyor.
Yüksek emirlerinizi Adnan
beklemekteyim. Açtım 6.3.1923 Lütfü Başkanlık Özel Kalem Müdürü Hayati Beyefendiye Yukarıdaki şifrenin hemen
Paşa Hazretleri’ne
sunulmasını ve hemen cevabının verilmesini Adnan Beyefendi rica ediyorlar, efendim. A V-2
Mac't Ankara, 6.3.1923
D 79-2a F 1.156
Şifre: Makina Başında.
Adnan Beyefendiye Fikriye Hanım'ı tedavi için Almanya’ya gönder miştim. Benden izin almadan neden ötürü İstanbul’a gelmiştir? Kesinlikle Ankara’ya gelmesine izin veremem. Kendisine gereği kadar para vermiştim. Orada otursun ve bana açıklama yapsın. Benden izin al madan hareketine müsaade olunmamak için gere kenlere emir buyurmanızı ve bildirmenizi rica ede rim.
Gazi Mustafa Kemal
Şifreyi kapadım. 6/3 Lütfü
A y n ı gün İzmit M u ta sa rrıfı (Küçük il v a lis i) Sadet tin B ey’ e, F ik riy e H anım ’ ın yolculuğunun du rdu ru lab il m esi için , «Başyaver» im za sıy la aşağıdaki ş ifre çekildi: A V-2
6.3.1923
D 79 2d F 1-157 İzmit Mutasarrfı Sadettin Beyefendiye
79
Paşanın yeğeni Fikriye Hanım Avrupada teda vi için bulunurken, Paşa’dan izin almadan ve tedavi si bitmeden geri dönmekte olduğu anlaşılmıştır. İz mit’ten geçişinde orada aiakoyarak bilgi vermeniz Paşa’nın emri gereğidir. Şifreyi kapadım. 6.3.
6.3.1923 Başyaver
Lütfü
Burada, kendi k iş is e l değer y a rg ıla rım ızla , b ir ger çe ğ i saptam ak istiyoruz: H er insanın yaşam ında olduğu gibi, o büyük in sanın, A ta tü rk ’ ün yaşam ında da se y g is e l y a k la şım la rın önem li b ir yeri yeri vardır. Ç o cu k y ılla rın d a n ölüm üne kadar, n ite liğ i ve ni c e liğ i d e ğ işik de olsa, A ta tü rk de yüreğinde «aşk» de n ilen duyguya y e r v e rm iş ve yüreği bu yüce ve güçlü duyguyla çırp ınan b ir çok genç k ızla r ve kad ınlar ta rafından s e v ilm iş tir. Ne var ki, A ta tü rk ’ ün gönlünde zam an zam an kıv ılcım la n a n aşk du yguları, O ’nun, kalbinde taht kuran vatan aşkından, m ille t se v g isin d e n güçlü o la m a m ıştır h iç b ir zaman. B elki de, k en d isin in de ifade ettiğ i gibi, ceph e den cepheye koşm aktan sevm eye ve se v ilm e y e y e te ri kadar zam an bu lam am ıştır. A ta tü rk ’e y ö n e lm iş aşk duyguları için d e « F ikri y e Hanım», b ir doruk noktasıdır. S ö zcü k le rin tam an lam ıyla d e lic e s in e b ir se v g i d ir bu. H iç b ir olayın, h iç b ir gücün söküp atam adığı, h iç b ir engelin karşı koyam adığı, büyük b ir duygu... bü yük b ir aşk... M e m le k e tin ç e ş it li y ö re le rin d e baş gösteren bü yük isya n la rı, ana kaynağında söndüren ve durduran M u stafa Kem al, A n kara yakın la rın a kadar sokulm uş büyük düşm an k u v ve tle rin i durduran ve geri çe vire n M u sta fa Kem al, M ü n ih ’te k i sanatoryum dan kaçarak 80
A n k a ra ’ya yönelen F ik riy e H anım ’ ı, tüm çaba ve ön le m le re rağmen durduram am ıştır!.. Gücünü, için de ki büyük aşktan alan F ik riy e Ha nım, M u stafa Kem al Paşa’ sın ın tüm karşı koym a ları na, ilg ili ve y e tk ili b ir çok g ö re vlin in a ld ığ ı tüm ön lem le re rağmen, yoluna çık a rıla n e n g e lle ri te k e r te ker aşm asını ve A n kara’ya u la şm a sın ı b ilm iş tir.
ÇAN KAYA'DA TABANCALI BİR GENÇ KADIN: FİKRİYE HANIM!.. A nkara tren istasyonunda b ir paytona binerek Ç a n kaya’ nın yolunu tuttuğu zam an, ne k ö şkte k ile r, ne de İstanbul’daki yakın la rı F ik riy e H anım ’ ın g iz lic e b ir seyahate ç ık tığ ın ı b ilm iy o rla rd ı. B ilm e d ik le ri b ir şe y daha vardı: F ik riy e Hanım bu kez yanında b ir de sila h taşıyordu!.. Çankaya K ö şk ü ’ nün beklem e salonuna g ird iğ in de G a z i’ nin özel g ö re vlile rin d e n B e k ir Ç avu ş, F ik riy e H anım ’ ı ta n ım ış ve hem en koşarak uyum akta olan Paş a ’yı haberdar e tm işti. G azi Paşa, hem en B aşyaver Rüsuhi Bey’ i ça ğ ır tarak bu randevusuz ve se b e p siz ziyare tin iç yüzünü ö ğrenm esini em retti. B aşyaver Rüsuhi Beyle F ik riy e Hanım arasında şu m ealde b ir konuşm a geçti: — H anım efendi, lütfen O rta k ö şk ’te istira h a t buyrun!.. Paşa H a zre tle ri uyanıp hazırlandıktan sonra te ş rifin iz i k en d ilerin e arzedeceğim efendim !.. F ik riy e Hanım direndi: — H ayır!.. Burada bekleyeceğim !.. S iz herhalde beni ta n ım ıyo rsu n u z... Benim zam anım da burda yok tunuz... Sonra köşkte görev a lm ış o lm a lıs ın ız ... Ben yabancı d e ğ ilim ... G azi Pa şa’ nın çok ya k ın ıy ım ... G enç kadın bunları sö yle rke n b ir hayli heyecanlı ve sin irliy d i. 81
ÇAN KA YA YOKUŞUNDAN BİR SİLAH SESİ GELDİ: FİKRİYE HANIM İNTİHAR ETMİŞTİ!.. B ir sü re bekledikten ve Gazi Paşa ile g ö rü şe b il m ek umudunu y itird ik te n sonra F ik riy e H anım b e k le me salonundan a y rıld ı... Köşkün kapısın a ç ık tı ve ora daki bir paytona binerek Ç nakaya’ dan ayrılm ak üzere ike n ... bird enb ire çantasını a ç tı... Brovnik tab a n ca sı nı çık a rm a sıy la kalbine dayayıp te tiğ i çe km esi b ir ol du. Paytoncu da bir m üdahalede bulunam adı, köşk gö re v lile ri de... F ik riy e Ham m ’ ın in tiharı derhal G a zi’ye b ild irild i. V e göğsünden ağ ır yaralı oaln genç kadın hemen A n kara Nüm une H a sta n e si’ ne k a ld ırıld ı. Ç ankaya’ nın em ri ile derhal hastaneye koşan ve genç kadının ku rta rılm asın a ç a lışa n S ıh h iy e V e k ili R efik (Saydam) B ey’ in devreye g irm e si de b ir işe ya ram adı. M ustafa Kem al Paşa’ nm, m utlaka ku rta rılm a s ın ı em re ttiğ i F ik riy e Hanım , 24 saat kom ada kaldıktan sonra g ö zle rin i hayata kapadı. Y ılla rc a M u stafa K e m a l’ in a şkıyla ça rp m ış b ir yürek, B ro vn ik tabancadan çıkan m ini m ini b ir kurşunla durm uştu artık... F ik riye H am m ’ ın in tihar olayı günlerinde A n kara M e m le k e t H astanesi B a şhekim i bulunan O p eratör Dr. Ö m er V a sfi A ybar, bu konuda, gazeteci-yazar H ikm et Feridun E s’ le yaptığı b ir sö y le şid e diyo r ki: «1918’ rien itibaren a ra lık sız 18 sene A nkara M e m le k e t ve daha sonra «Nümuna H astanesi» adını alan hastanenin baştabibi ve operatörü olm ak sıfa tı ile in tih a r eden F ik riy e H anım ’ ı baştan aşağı kadar tedavi e tm iş bulunuyorum . A yn ı zam anda hem en hergün köşke, Ç ankaya’ya giden ve A ta tü rk ’ ün annesi Zübeyde H anım ’ ı tedavi eden b ir hekim olm ak sıfa tı ile de F ik riy e H anım ’ Ia ta n ış ık lığ ım ız ve dostluğum uz vardı. F ik riy e Hanım , in tihar e ttikten sonra hem en has 82
taneye g e tirild i. K e n d isin i derhal h u susi b ir odaya al dım ve tedaviye başladım . A ra b a sın ın için de ki fe c i in tih a r olayında dolayı arabacının adeta d ili tutulm uştu. K e n d isi ile konuşup bilg i aim ak hususunda gü çlük çekiyordu k. Brovvnik tabanca mermis-i, so l a kciğ e ri büyük b ir çapla de lip kalp n a hiyesi yakınından g e çm iş ve bu m eyanda kalbin d ış m uhafazasını ze d e le m işti. İlk te daviyi yapıp y a ra lıy ı istira h a te koyduktan sonra rah m e tli D oktor R efik (Saydam) Bey hastaneye geldi. Ç a nakkale savaşı sıra sın d a Sahra S a ğ lık M ü fe ttişliğ in d e bulunduğu zamanda kurulm uş e ski b ir dostluğum uz vardı. Beni b ir köşeye çekerek: — F ik riy e ’yi ve M u stafa Kem al Pa şa’ nın yanın daki kıym etin i biliyorsu n u z. Paşa, olaydan çok fazla üzgündür. A m an ö m e r, elim den gelen dikkat ve özeni g ö ste r... Bu kızı kurtaralım ... G e re k irse İsv içre ’ ye ka dar da y o llayaca ğ ız ...B ir de her gün şa ye t g e re kirse hatta her saat düzenli gözlem notları ile h a sta lığ ın ge liş m e sin i in c e le y in iz ve kim se ile g ö rü ştü rm e yin iz... D ediler. T a vsiye yi tam am en uyguladım . Hatta birka ç ge ce de hastanede yattım . F ik riy e Hanım ilk şoklardan sonra biraz s a k in le şti. Y a ln ız p le v re ve pericardede toplanan kanlar yüzünden n efes da rlığ ı vardı. Fakat bunların önü a lın a b ilir ve yaraı kurtulurdu. Ne yazık ki tam bir hafta sonra yü kse k b ir ateş basadı. M ua yene ettik. T e h like li b ir zatürree!.. İki gün sonra da öldü...»
83
Üçüncü Bölüm
«BEN KISKANÇ BİR ERKEĞİM!.. İzm ir’ de sade b ir nikâh tö reni ile dünyaevine g i ren M u stafa K e m al’ e, e v liliğ in d e n b ir hafta önce Burs a ’ da M adam Brod’ un o te lin d e ki b ir akşam yem eğ in de şö y le b ir soru y ö n e ltm işle rd i: — Latife H anım efendi güzel m i Paşam ? Elin deki kadehi yudum ladıktan sonra bu soruya şu k a rşılığ ı v e rm işti: — H anım efendi!. Ç o k güzel o lsa zaten ben alm am . Ben kıskan ç b ir adam ım ... Lâtife H am m ’ ın zekâ sın ı, b ilg is in i, te rb iy e sin i beğendim !.. A ta tü rk ’ ün kırzka rd e şi M akbu le A ta d a n ’ la uzun s ü re li m ü lakatım ız e snasın da aynı şe y i ben de so r dum. M akbule Hanım , bu sa tırla rın yazarına aynen şu cevabı veriyordu: «— K ısk a n ç lığ ın ı bilm em ama çok se rtti ağabe yim . Ben yum uşak b a şlı olduğum için be n im le peJc ta kışm azd ı ç o c u kluğunda. U e dese boyun e ğ e re k ka bul ederdim , — M e n d il işlem e!., derdi. — Peki ağabeyciğim !.. — K itap okuma!.. — Peki!.. — Pencereden bakma!.. — Peki!.. — Kom şu kızı ile görüşm e!.. — Peki!.. Evin e s iri ben... N e sö y le se p e ki... A m a diğer karde şim N a ciye ö yle de ğ ildi. A c a r b ir kızdı.. O ’ nunla kavga e d e rd i... Bakardım ki horoz gibi k a p ışm ış lar.» 87
ÇAN KAYA KÖŞKÜ'NÜN GELİNİ: UŞŞAKİZADE LATİFE HANIM O y ılla rd a k i Çankaya K ö şkü ’ nü İsm ail Habib, K a s tam onu’da çıkan «A çıksöz» g a ze te sin in 24 Tem m uz 1922 ta rih li sa yısın d a şö y le tanım lar: «Sağ tarafta, yolun k ıyısın d a k i toprak yarın o yu l m a sıy la y a p ılm ış, önü kapaksız ve üstü yuvarlak b ir çin i so b ası için e benzeyen, m ağaram sı b ir otom obil ve araba hangarının önünde paytonum uz durunca Laz e lb is e li b ir m uhafız nöbetçi, beri tarafta tek katlı y i ne a s ıl köşk gibi beyaz gövdeli ve kırm ızı pancurlu Y â v e rle r D a ire s i’ ne ism im i götürdü. İki dakika sonra bahçede, gen iş ve renkli bir ça d ırın için d e yim . İnsana bir (Otağ) h issin i veren, at la sın ın solgun renklerinden b ir ta rih kokusu duyulan bu refah ça d ırın için d e kahve, ayran içe re k Paşa’ nın yanındaki m is a firle rin ç e k ilm e sin i beklerken önüm de, on adım m esafede duran şu köşkün m azhariyeti ni düşündüm.» E vet... 1922’ nin Ç ankaya’ sı işte b ö yle ... Bahçe ye kurulm uş b ir ça d ırın beklem e salonu gibi k u lla n ıl d ığ ı, y e m y e şil a ğ a ç la r'a ra sın d a adeta b ir kartal yu v a sı... Lâtife Hanım, işte bu kartal yuvasına gelin geldi. V e Lâtife H anım ’ ın Çankaya K ö şkü ’ ne adım atm ası ile b ir çok şe y de yavaş yavaş d eğ işm eye başladı. M u stafa Kem al Paşa, evlenm eden önce n için ev lenm ed iğin i soran lara şö y le diyordu: «— Evli olm ak benim için, m ille t ve m em leket lehin e icabında büyük fe d a k â rlık la rı göze alm ayı ka yıtla r, z in c irle r... Y e rin e göre insanın e n e rjisin i kırar. Ben m ücadele adam ıyım ... H iç b ir kayıt altına girm e m ek isterim ...» V e şim d i... Lâtife Ham m ’ ın Çankaya K ö şkü ’ ne ge lin g e lm e siy le O büyük insanın günlük yaşam ında b ir takım kayıtlam alar, ya da sın ırla m a la r başlayacak gibi 88
görünüyordu... am a... bakalım Ç ankaya’ daki kartal yu vasın ın , a lab ild iğ in e özgür ve b a ğ ım sız kartalı, bu ye ni dü zenlem elere u y a b ile ce k m iy d i...
GAZİ PAŞA'NIN BALAYI Kav 50 kuruş... Bop yüz para... A n k a ra ’dan T o ro slar’ a doğru yol alan özel tren gecenin karanlığı için de kara b ir yılan gibi akıp g id i y o r... Treni b ir kom partm anında ü st üste konulan ba vullardan o lu ştu ru lm u ş uyduruk b ir m asa etrafında d ö rt k işi -yolculuğun m onotonluğunu giderm ek için poker oynuyorlar: Konya m ebusu R efik (Koraltan), K ı lıç A li, İsm ail Habib ve B aşyaver S a lih Bey... Tarih, 12 M a rt 1923... G ünlerden P a zarte si... G a zi M u stafa Kem al Paşa, k a rısı Lâtife H anım ’ la y u rt ge z isin e ç ık ıy o r... B ir bakım a b ir balayı g e zisi d e n ile b i lir... Lâtife Hanım , ilk kez p e çe sin i takm adan, yüzünü a ç ık bırakarak ç ık ıy o r e rke k le rin ka rşısın a . G e ziye katılan m âiyet erkânı, birka ç ay ö n ce sin i, 4 O ca k 1923 Cum a akşam ı A zerbaycan S e fa re tin d e k i b ir ziy afeti h a tırlıy o rla r. C e b e c i’de ahşap, e ski b ir A n kara konağı... A z e r baycan S e fa reti bu rası... Sofra a la b ild iğ in e kalabalık. Ağaoğlu A h m e t Bey, Y u n u s Nadi, İsm ail Habib ve da ha b irço k se çk in k iş ile rin ç e vre le d iğ i sofrada tüm göz le r M ustafa Kem al Paşa’ ya ç e v rilm iş ti o akşam . — E vleniyoru m !... — G e rçe k mi Paşam ? — G e rçe k efend im ... G erçek, kat’ i ve m ukarrer! Ağaoğlu A h m e t Bey, çe kin e çe kin e sorm ak ce sa retini gösteriyor: — İzm ir fâtih in in kalbini fetheden bu bahtiyar kim acaba? 89
M u sta fa Kem al Paşa, b a k ışla rı ile so fra d a kile rin gö zb eb e kle rin i taradıktan sonra cevap veriyor: — İzm irli b ir kız!... V e ilâ v e ediyor: — Ben sadece e vle n m iş olm ak için e vlen m iyo rum !.. Vatanım ızd a yepyeni b ir a ile hayatı y a ra ta b il m ek için önce kendim örnek o lm a lıy ım ... Kadın böyle um acı gibi k a la b ilir m i? Soğuk b ir M a rt g e ce si A n k a ra ’dan hareket eden ö zel trenin se çk in y o lcu la rı, işte bu g e ceyi ve G azi P a şa ’ nm bu sö zle rin i an ım sıyo rlard ı o bavullardan olu şan poker m asasının başında. Birden b ir hareket oldu ... B ir se s çın la d ı kula kla rının dibinde: — Oooo, bakın şu b e ce rik lile re !.. H iç yoktan ma sa da yapm ışlar!.. Bu, Gazi Paşa’ nın se siy d i. K ılıç A li ile arkad aşları kâğ ıtla rı toplam aya ç a lı şırk e n O mâni oldu. — Yooo, dedi. Devam !.. Ben de oynayacağım !.. Ertesi gün... Pırı p ırıl g ü neşli ve ay d ın lık b ir bahar havası var T o ro sla r’ ın ötesinde. Tren Adana istasyonuna gird iğ in d e he r ta raf tak larla, bayraklarla d o n atılm ıştı. Kadın-erkek, çoluk-çocuk, tüm A d a n a lıla r, tüm C u ku ro va’ lıla r yo llara dökül m ü şle rd i... G azi Paşa’yı ve k a rısın ı g ö re b ilm e k için ... O ’ nun «Balayı G e zisi» b ile b ir devrim g e zisi, b ir örnek olma, d e rs verm e g e zisiyd i. Lâtife Hanım , başın ı çe vre le yen ve çe n e sin in al tından om uzlarına kayan bir fu la r bağlam ıştı. Yüzü tam am en açıktı.. A yakların d a z a rif bo tlar vard ı. M u stafa K em al Paşa, başında kalpağı, boynunda — beyaz frenk göm leğ i üzerinde z a rif b ir ş e k ild e du ran— kravatı, takım e lb is e s i ile, her zam anki gibi pek ş ık tı. A ç ık renk kruvaze b ir pardösü g iym işti. 90
H alkın arasında geçerken bastonunu so l koluna atıyor, sağ e liy le yediden y e tm işe k en d isin e muhab b e t g ö s te rile ri yapan Çukurova h a lkın ı se la m lıyo rd u .
BENİM OLMADIĞIM YERDE KARIM DA BULUNAMAZ Şim d i A dana’ da «A tatürk M ü ze si» o larak k u lla n ı lan bina, o sırada M ustafa Kem al ile e şin e konut ola rak ta h sis e d ilm işti. Seyhan N ehri sa h ilin d e k i bu m uhteşem konak, o ge ce tarihi b ir gün yaşıyordu . Havai fiş e k le r... Fener ala y la rı ...R enk renk ış ık la r... B ayraklar... V e m ahşe ri bir kalabalık... A d a n a lı hanım lar, Lâtife H anım ’ ı b ir yerde ağır lam ak ve konuk etm ek için davet e ttik le ri zam an M u s tafa Kem al Paşa, hem in kılâ p çı b ir lid er, hem de ye ni evli b ir a ile re isi gibi konuşm uştu: «— Benim bulunam ayacağım yerde karım da bu lunamaz!..» Bu, h a re m lik -se iâ m lık a lışk a n lığ ın ı sürdürm ekte olan b ir toplum a ilk u y a rısıd ır. Gazi, e ş iy le yaptığı bu gezide halka örnek o la b il me çabası ile halkın tâ için e g irm işti. Latife Hanım , çev re sin d e ki köylü lere, ç iftç ile re , çocu klara çiko lata ik ram ediyor, G azi Paşa sig ara dağıtıyor, h e rkesle ya re n lik e d iyo r ve onlarla bütünleşiyordu.
LATİFE HANIMIN İLK MÜDAHALESİ KADEHLERİN SAYISIYLA BAŞLADI!.. Lâtife Hanım , şü ph esiz, M u sta fa Kem al Paşa’ sın ı ço k seviyord u. O ’ nun, başta sa ğ lığ ı olm ak üzere, tüm m utluluğunda ken d isin i sorum lu sayd ığ ı için ise, Gaz i’ nin iç k i kad eh le rin in sa y ıs ın ı sın ırla n d ırm a k niye ti ile b a şla m ıştı. 91
A dana ...M e rs in ... T a rsu s... Tüm y o lcu lu k sü re s in c e bunu düşünüyordu Lâtife Hanım . N e yapıp yapıp içk i so fra la rın ın m ikta rın ı azalt m alı, ya da kadehlerin s a y ısın ı — P a şa ’yı in citm e d e n — sın ırla n d ıra b ilm e liy d i. G azi Paşa ve m aiyeti, b ir hafta sonra Konya’ya g e çm işti. Ç e ş itli ziy a re tle r... T o p la n tılar... D a ve tle r b irb i rini izledi. A nadolu A ja n s ı’ m te m sile n g e zile ri izleyen ünlü yazar İsm ail Habib de m aiyet erkânı arasındaydı. Paşa’ nın nutkunu tem ize çe ktikten sonra k e n d isi ne gö sterm ek için konakladığı yere giden İsm ail Habip, O ’ nu Lâtife H anım ’ la b irilk te başbaşa istira h a t ederken buldu. G e ris in i kendisinden dinleyelim : «Nutkun tutuluşunu ve y a z ılış ın ı nezaketi icabı berm utad beğendi. Fakat bu se fe r fazla beğenm iş gö rünerek, iltifa tın ı m addî b ir c e m ile halinde de g ö ste r m ek is te r gibi, karısın a dönüp: — Ç o cu ğ a b ir kadeh g e tirsin le r! dedi. Tabii ben ortada b ir v e sile y d im . O, bununla ken di arzusunu izhar ediyordu. L âtife Hanım , b e lli O ’ na mümkün m ertebe fırs a t la r icad ederek iç irtm e m e k için elinden g e leni yap maya ça lışıy o r. — A fy o n ’ a hareket ede ce ğ iz diye bütün ş iş e le ri trene y o lla m ıştık !., dedi. V a y sen m isin bunu sö y le ye n ... Ö y le b ir g ü rle yiş gürledi k i... « N asıl olurm u ş efendim , insan m is a firi ne karşı da mı?..» Ne m isa firi?.. Benim vazifem , g e tirip nutku oku mak, ta sv ib in i aldıktan sonra da götürüp telg rafh a neye çektirm ek. O rtada m s ia fir yok ama, O ’ nun ru hunda volkan var!..» V e ... L âtife H anım ’ ın tüm fe ra se ti, dikkati, G azi Paşa’ sı üzerinde titre y e n du yarlığ ı boşa g itm işti y i 92
ne... Ş iş e le r a ç ılm ış, kadehler dold urulm uştu h erşeye rağm en... «BİR ŞİİR OKUSANA LATİFE!» İçmek zevkin i kısıtla m a çabasına rağm en k a r ıs ı na büyük bir saygı duyuyordu. Lâtife H am m ’ ın kültürünü, görgüsünü, b ilg is in i çe v re sin d e k ile re de gösterm ek, Türk kadınının y aln ız p e çe si a ç ılm ış başı ile değil, ba şın ın için d e k i kültür le de büyük yarınlara hazır olm a sı ge re ktiğ in i ih sas ettirm ekten geri kalm ıyordu. — Latife, B yron’dan b ir ş iir okusana!.. M â n a sı nı anlam asak b ile ahengi hoşum uza gidiyor!.. Latife H anım ’ ın okuduğu İn gilizce ş iir ze vkle din ledikten sonra bu kez şö y le diyordu: — Hadi b ir tane de V ic to r H ugo’ dan oku da, bâri m ânasını da anlayalım !.. Bu kez H ügo’ nun b ir ş iir i dökülüyordu Lâtife Han ım ’ ın F ra n sızca ’yı ço k iyi te la ffu z eden du dakların dan... «KEMAL PAŞA KARISINI AÇIK GEZDİRİYOR» PROPAGANDASI MUHALEFETİN SİLAHI OLMUŞTU P o litika ... V e de M u h a le fe t... H er ülkede, her çağda ku rallar pek de ğ işm iyo rd u ... P artiler, p o litik a c ıla r ve in sanlar, b a şa rıla rın ı çe kem ed ikleri de ğ erle ri y ıp ra tab ilm e k için her çareye, h er yola başvurm aktan geri kalm ıyo rlard ı. Ç ocukluğundan bu yana sıc a k b ir a ile hayatının d ışın d a ve uzağında yaşayan «Gazi Paşa», eşiğinden henüz adım attığı «Evlilik» m ü e sse se sin in havasını doya doya te n e ffü s etm eye fırs a t bulam ıyordu. B ir yanda k e s in tiy e uğarayan Lozan Konferansı.. B ir yanda İsm et Paşa’ nın k iş iliğ in e y ö n e lik şid d e tli m uhalefet: Türkiye Büyük M ille t M e c lis i için d e «İkin c i Grup» ad ıyla şahlanan m ille tv e k ille ri... Parlam ento 93
için d e başlayan a n a rşi... İsm et Paşa’yı boy hedefi aıan, ancak U nun k iş iliğ in d e «Gazi Paşa»yı da yıp ra t m aya ç a lışa n k u lis ded ikod uları... t ş ı Lâtife U ş a k lıg il’ le b irlik te Konya gezisind en A n k a ra ’ya dönen G azi Paşa, M e c lis ’te ki m u halif gru bun se v iy e s iz dedikodularından son d erece üzgün. Büyük k u rta rıcın ın e şi Latife H anım ’ la röportaj yapm ak üzere ken dilerin den — Konya g e zisi s ıra s ın da— sö z alan gazeteci İsm ail Habib o günlere iliş k in an ılarında şö y le der: «... A n k a ra ’ya g e ld iğ im izin ik in c i günü ve ikindi üstüydü, ben M e c lis ’teydim , b ir iki saat evvel küçük m esai odasında G a zi’ye nutuklarından b irin i okum uş tum . K oridorda d o la şırke n şo fö r yanım a geldi, bir gün evvel de Ç ankaya’ ya götürdüğü için beni tanıyor: «— Buyrun, H anım efendi otom obil gönderdi!» «— Peki, geliyorum !..» G a zi’ den te kra r izin istem eye hacet yoktu, izin dört, beş gün evvel K onya’dayken v e rilm iş ti. Ö y le y ken m adem ki şim di buradadır, ken disine ihtiyaten ha ber vereyim , dedim . İyi ki haber v e rm işim , iyi ki... İçeri g irip de m e se le yi sö y le y in ce m asadaki ev rakın yanında duran kalın ca b ir zarfı, sanki ben onun için d e ne olduğunu biliyorm u şu m gibi, e liy le işa re t ederek: — «Bırak be çocuğum !..» dedi. «Baksana ne pro pagandalar yap ıyorlar. Seyahatte a lın m ış fo to ğ ra fla rım ızı büyülterek (K a rısın ı aç ık gezdiriyor) diye en ücra yerle re kadar dağıtm ışlar!..» M u stafa Kem al gibi duygulu ve kıskan ç b ir erke ğin, m uhalefetin bu tü r sö y le n tile rin d e n ne den li üzüldüğünü, in cin d iğ in i tahm in etm ek zor değil. G e rçe kte n ö yle m iydi? Latife Hanım , koca sı ile yap tığı ge zile rd e açık m» g iyin iyordu?.. D iz kapağına kadar rugan ç iz m e le r... B acakların da — sü v a rile re özgü— külot pantolon... O m uzların 94
da d izle rin e kadar uzayan b ir c e k e t... C e k e tin a ltın da boynuna kadar kapalı göm lek... K ü lo t pantolonun üzerine, belden to pu klar üstüne kadar uzayan önden y ırtm a ç lı b ir e te k... E lle rd e e ld iv e n le r... Basında, ka şından çe n e sin e kadar yüzünün küçük b ir bölüm ü d ı şın da her tarafın ı (Sa çların ı, k u la kla rın ı, boynunu) ka payan b ir baş ö rtü sü ... Hattâ, eğer m evsim biraz se rin ce ise, tüm bu g iy s ile rin üzerine om uza a lın m ış ya kası kürklü, çok uzun b ir manto, ya da p e le rin ... E le ştire c e k başka bir yön bulam ayınca e şin in g iy s ile rin i po lem ik konusu yapan 1923 y ılı m uhalefe tin in in citm e ye ç a lış tığ ı «Gazi Paşa», büyük devrim lerin eşiğ ind e, Latife H anım ’ ı elbe tteki kara ça rşa fın için e sokam azdı. O, siyasa! m u h alifle rin i çok iyi tanıyordu ama, b ir kısım p o litik a c ıla r «İnkılapçı G azi Paşa»yı ve O ’nun uygarlığa y ö n e lik d ü şü n ce le rin i ta n ım ıyo rlard ı.
LATİFE H AN IM IN Ç A N K A Y A 'D A GEÇİRDİĞİ Ç O K M U TLU G Ü N LE R İzm ir’ in ta n ın m ış a ile le rin d e n U şşakizâd e M uam m er Bev’ in ta lih li kızı Lâtife Hanım , pelin ae îd iö i Cankava K ö sk ü ’ nde mutluluciun dnruk noktas'ndpvdı. Bü yük kurta rıcın ın ç e v re sin i kendine göre düzenlem eye, yön lendirm eye ça lışıy o r; y a tılı okudunu conukluk dün lerinden bu yana annesinden, kızkardeşin den ve tüm yakınlarından uzak kalm ış M ustafa Kem al Pasa’ sın a iç te n lik dolu b ir a ile havası te n e ffü s e ttirm eye ç a lış ı yordu. İzmir, uzaklarda k a lm ıştı Lâtife Hanım ic :n. A nn es i A d v iy e Hanım , babası M uam m er Bev, k ızka rd e sle ri Rukiye ve V e cih e . zaman zam an A n k a ra ’ ya g e liy o r lar, Ç ankaya’ da k ızla rı L â tife ’ nin ve dam atları G a zî M u stafa K em al Paşa’ nın konuğu oluyo rlardı. K öşkün arka tarafın da ç e ş itli m eyve ağ açla rıy la 95
d o lu büyük b ir bahçe vardı. O günün o lan ak larıy la bah çe n in için d e ve ç e vre sin d e g e n işçe y o lla r a ç ılm ış, b e kle m e salonu n iteliğ in d e b ir çadır, köşkün hem en yan ıb a şın a kurulm uş, köşk ç e vre sin d e y a p ılaca k ge z ile r iç in payton arabaları g ıc ır g ıc ır boyanm ış ve cila la n m ıştı. * ** G azi Paşa’ nın b ir çok atları vardı. A n ca k O, «Sa karya» adlı atını diğerlerinden daha çok seviyord u. «Sakarya», boylu-poslu, üç ayağı s e k ili, alnı akıtm a lı, ço k ha ssas ve g ö s te riş li bir hayvandı. Latife Hanım , kim i zam anlar bu ata biniyor, Ç a n kaya çe vre sin d e g e zin tile r yapıyor, kim i zam anlar da e lin d e bastonu, om uzunda p e le rin i, m eyve ağ açları nın arasından geçen g ö lg e li yolda sabah y ü rü y ü şle ri ne çıkıyord u . G e n ç e v lile r, konuklarını da yanlarına alarak Ç ankaya K öşkü çe vre sin d e k ısa g e zin tile r yaoıyorlar, a ile c e yapılan do st ziy a re tle rin i kabul e d iyo rlar ve o nları köşkün bahçesinde b irikte gezd irivorard ı. M em lek e t, C u m h u riy e t’ in e şiğ in d ey d i. Latife Ha nım da m utluluğun eşiğ in d e. 1923 y ılın ın yaz so n larıyd ı. İzm ir’den ziy a re tin e gelen a ile s i, Latife H anım ’ ın m utluluauna katm erli m u tlulu klar katm ıştı. G azi Paşa’ nın b ald ızı V e c ih e Hanım , c in s ve dü zel atların çe k tiğ i za rif paytonlarla köşk çe vre sin d e k ısa q e z in tile r yam yor. atları bizzat yön etiyor, prabay ı te k başına kullanm asm ı öarendikten sonra da ko nu kları paytonlarla gezdirm ekten büyük b ir zevk alıyordu. Bu sa tırla rı yazarken o yılla rd an kalm a fo to ğraf la r duruyor m asam ın üzerinde. M u stafa K e m a l’ in çok e ski dostu Fethi (Okyar) B e y’ in. e ş iy le b irlik te G ankaya’va y ao tık ları b îr ziy a reti görüntüleyen fo to ğ ra f en ilg in ç olanı: R esim de 96
4 k iş i var. Fethi Bey, e şi, G a zi M u sta fa K e m a l'v e e şi. H anım lar oturm u şlar, b e y le r ayakta ve h a nım ların ın yan ıbaşınd a .. Çankaya K ö şk ü ’ nün bahçe sin d e ki çatal b ir ağa cın önünde ç e k ilm iş fo to ğraf... Lâtife Hanım , resm in so l yanında, siyah g iy s ile r için de, aç ık renk b ir san dalyeye oturm uş... K o ca sı M u sta fa Kem al, hem en yan ıbaşınd a... Koyu renk kruvaze bir e lb ise g iy m iş... C e k e tin altında krem rengi ş ık b ir y e le k ... Y e le ğ in b ir cebinden diğ e r cebin e g e çm iş k ısa b ir altın zin cir... C e k e tin yaka cebin de d e sen li b ir m e n d il... Bu günlerin m odasına uygun küçük yakalı fre n k göm le ğine bağlanm ış koyu renk b ir kravat ve y in e bu y ılla rın m odasına uygun kravat iğ n e si... S a ç la rı arkaya düz ta ran m ış... İnce du daklarının üstünde gür ve kum ral bir b ıyık ... B ir e lin i arkaya bağlam ış ve h içb ir yo ruma açı kolm ayan sâkin, rahat b a k ışla rın ı o bje ktife ç e virm iş, diğer e lin i k a rısın ın oturduğu sandalyenin arkalığın a koym uş, tam b ir «aile reisi» . Fethi (Okyar) B ey’ in eşi ise, o günün k o ş u lla rı na, daha doğrusu «Gazi Paşa m uhal:fle ri» n in gö rüş lerin e göre daha açık(!) g iyim li: S a ç la rın ı bere gibi saran b ir şapka, ya da koyu renk eşarp. Om uzunda ip ekli, parlak kum aştan y a p ılm ış b ir pelerin. P e le ri nin altında üstü ç iç e k d e sen li a çık renk b ir e lb ise , açık renk ipek ço rap lar... A ç ık gerdanından göğsüne doğru sarkan fın d ık büyüklüğünde boncuklardan, ya da taşlardan o lu şm u ş s ık b ir kolye... V e yanıbaşında siyah kruvaze takım e lib e s e s iy le , b ir e li cebinde, d i ğer e li e şin in oturduğu sandalyenin arkalığında Fethi Bey... Bu a ile fo to ğrafı. G azi Paşa-Lâtife Hanım ç iftin in e v lilik yaşam ından memnun ve m utlu göründükleri günleri nöm n tüleyen en önem li belg elerd en biri. M ustafa K e m a l’ in «Cumhurrei^i» olm adan önce «aile re isi» olduğu o günlerde e v lilik yaşam ından ne le r umduğunu, n e le r b e k le d iğ in i k e s in ik le b im e m iz 97
o la s ı d e ğ il ama, he r insan gibi O ’ nun da yüreğinde a ile s e l b e k ln e tile rin y e r e ttiğ in i tahm in ede b ilm e m iz güç değil. «BİR Ç O C U Ğ U M O LS A Y D I C O K B Ü Y Ü K SE V İN Ç D U Y A C A K T IM » M u stafa K e m al’ in ço cu klu k arkadaşlarından A s a f ilbay, an ılarında bu konuya ış ık tutan g ö zle m le r ve te s b itle r sunm aktadır: A ta tü rk Örm an Ç if t liğ i’ nde b ir gece... Sofrada N e ş ’ et Ö m er, A s a f İlbay ve diğ e r konuk lar... B ir taraftan kad eh lerini yudum luyorlar, öte yan dan ç e ş itli m e m e le ke t m e se le le ri ve günün konula rı üzerinde görüş a lış-v e risin d e bulunuyorlar. G ü ncel ve çok önem li konular arasında özel ve ki ş is e l konular da yer a lıy o r zaman zaman. G e ris in i A s a f İlbay’ dan din le yelim : « M ustafa Kem al, b a k ışla rın ı N e ş’ et Ö m er Bey’ e çevird i: «— B ir çocuğum o lsayd ı çok büyük b ir se v in ç duyacaktım . M ille tim e benden sonra, benim n e slim den, bana benzer b ir evlat bırakm ayı çok isterd im . Profesör, bunu ça re si yok mudur?..» N e ş ’ et Ö m er Bey gülüm süyordu... Eşim söze ka rıştı: «— Paşam , dedi, b ir değil, birka ç e vlad ın ız olm a lıyd ı. B elki b iris i b ir nebze size benzerdi. Çünkü Pa şam , size benzem ek o kadar güç b ir şey ki!..» « M ustafa K e m a l’ in güzel gö zleri uzaklara, d e rin lere dalm ıştı...» B ir başka gün... B ir balo g e c e si... G azi Paşa’ nın oturduğu m asanın çe v re si vine renk li b ir k ala b a lıkla ç e v rilm iş ... Balonun d a v e tlile ri a ile le ri ile b irlik te bu m asanın önünde geçip O ’ na saygı 98
ve s e v g ile rin i su n u yo rlar ve k e n d ile rin i takdim ediyorlar. G e ris in i y in e A s a f İlbay’ dan d in le yelim : «Ben de e şim ve kızım ı takdim ettim . Paşa aya ğa kalktı, bize y e r gösterm ek lütfunda bulundu. O tur duk. K ızım B edia’ya baktı ve sonra adını, y a şın ı so r du kızım dan. O n altı yaşında olduğunu sö yle dim . «Gazi Paşa, ç e v re sin d e k ile re dönerek: «— A s a f ile b ir m ahallenin çocuğuyuz!., dedi. Beki de aynı ya şta y ız... D em ek ben de v a k tiy le ev le n m iş o lsaydım , onaltı yaşında çocuğum olacaktı!..» «Çok du ygulanm ıştı. G ö zle rin in nem lendiği gö rülüyordu.» «Eşim ayağa kalktı.» «— Paşam, bütün m ille t sizin ço cu kların ız!., de di.» «— D oğru... İşte ben de bununla te s e li buluyo rum ... Evet, m ille tim sağ olsun!..» «Ve bir an sonra ila ve etti:» «— B elki benim cocuğum olm adığında b ir hik m et vardır. Ç o k se vd iğ im b ir ta y ’ ım ın ölüm ünden o kadar m ü te e ssir olm uştum ki gü nlerce a c ısın ı unuta m adım ... Y em ek yiye m e d im ... Y a çocuğum u kaybet m iş o lsaydım , ne olurdum , bilm em !..» A y n ı kaynaktan te s b it edilen bu iki önem li hatı ra açıkça g ö ste riyo r ki M u stafa Kem al, «Cum hurreisi» olm aktan çok daha fazla b ir «aile reisi», b ir «baba» bir «eş» olab ilm e özlem i için dedir.
PORTEKİZLİ G E N Ç V E G Ü Z E L KA D IN B A L O G ECESİ BİRAZ ŞIM ARIKTI Hâlâ m erak ed e n le r vardır: M ustafa K e m al’ le La tife Hanım niçin an laşam adılar? diye... Bu sorunun yan ıtın ı tek cüm le ile özetlem ek mümkün: K o sko ca b ir m ille ti yön lendirm eye ve yö 99
netm eye m u kted ir b ir önder, e şin in ege m e n liği a ltı na gire m e zd i... Burada b ir parantez açalım ve P o rte kizli güzel M a dam H a n s e s’ i din le yelim : « ...B ir akşam M u sta fa Kem al Paşa ile G ü lcem al vapurunda v e rile n bir baloda bulunuyorduk. (Ekse la n s ın bana karşı büyük b ir teveccü hü vardı. B ir a ra lık dalm ış, yere bakıyordum . Birdenbire: — M adam !., dedi. A şk a yakalanm ış b ir kadın g i bi ne düşünüyorsunuz ö yle derin derin?.. Ben, o zaman nereden aklım a e sti bilm iyorum , an laşıla n d ilim in ucuna kadar g e lm iş o lacak ki, dü şünm eden hem en cevap verdim : — Paşam, dedim , B aşbakanınızın dudaklarından e k s ik olm ayan şu sem p atik g ü lü şle rin e hayran oldum . O kadar güzel b ir erkek gülüşü ile gülüyor ki... M ustafa Kem al Paşa o zanm an dünyada h içb ir za man eşin e rastlayam ayacağım kadar harikulade güzel bir m avi ile parlayan a çık renkli gö zle rini bana ç e v ire r ek: — M adam , dedi, Başbakanım ın g ü lü şle rin e hay ran olm uşsunuz, benim de belki dansım dan h o şla n ır sın ız ... M üsaade e d e rse n iz bu v a ls i beraber yapa lım !... K a lk tık ve b irlik te dönm eye başladık. Ben o za man çok genç ve ihtim al biraz da şım a rtılm ış b ir gü zel kadındım . N ereden içim e o heves doğdu bilm em , başladım dansta Paşa’yı ben idare etm eye... B ir defa baktı, se s çık a rm a d ı... B ir daha baktı, yine se s ç ık a rm a d ı... N ih ayet üçüncüsünde b ird e n bire durdu. H id d etle değil, ama cid d iy e tle gö zle rini bana çevird i: — M adam !., dedi. B ir erke kle b ir kadın yanyana bulundukları zam an idareyi erkeğe bırakm ak en doğru harekettir. Ç o cu k lu k iş te ... O ’ nun bu ikazına rağm en ben büyük bir c e sa re tle şu k a rşılığ ı verdim : 100
— Paşam, m üsaade e d in iz de b ir defa da ben s iz i idare edeyim !.. K ızm adı... B ila k is gülm eye ba şla d ı... — Madam !., diye fıs ıld a d ı... B ir m e m le ket idare edeni, b ir kadın idare etm eye kalkarsa, o m em leket... C ü m le sin i bitirm eden ilave etti: — G e lin biz y e rim ize o turalım sizin le !.. * ** K iş iliğ in e , onuruna ve p re n sip le rin e bu denli düş kün b ir insanın, günlük y a şa n tısın ın her anında yara tacağı in kılâ p ların düşünsel h a zırlığ ın ı tasarlayan bü yük b ir önderin k arısı olm ak, Lâtife Hanım için e lb e t te büyük b ir handikaptı. O ’ nu bu y ö n le riy le değil, sa de ce «aile re isi» s ı fa tıy la değ rlen dirm ek m üm kün olam azdı. Zaten Lâti fe Hanım da bu büyük önderin sa ğ lığ ın ı ve düzenli b ir yaşam ç e rç e v e si için d e daha büyük a tılım la ra yön e l m e sin i ön plânda tutm uş olm alı ki «Gazi Paşa»sını b e lirli s ın ırla r için e çekm eye ça ışıy o rd u . Tıpkı P o rte kizli genç ve güzel M adam H a n se s’ in dansta O ’ nu idare etm eye k a lk ışm a sı g ib i... 11 Eylül 1924 günü M udanya’ dan hareket eden H am id iye ge m isi, İstanbul lim anlarına uğramadan Ka rad eniz’e a ç ılm ıştı. G em id e G azi Paşa, e şi Lâtife H anım ... Y a v e r Sa lih (Bozok) B ey ve e şi Pakize H anım ... Fuat (Bulca) Bey ve e şi Sabiha H anım ile d iğ e r « M aiy e t erkânı» vardı. Lâtife Hanım , so fra hayatını sın ırla n d ırm a dene m elerind e b a şa rılı olam am anın üzgünlüğü için d e d ir. M u stafa Kem al, kayıt-kuyut altına a lın a b ile ce k b ir ko ca değil. O ysa Lâtife Hanım elbette çok iy i n iye tle rle Ç ankaya’ nın özgü rlük ve b a ğ ım sız lık â ş ık ı kartalını e v lilik denilen kafe sin ç e rç e v e si için e sokm aya ç a lış m aktadır. 10f
H uzursu zluk ve g e ç im s iz lik b e lirtile ri yavaş yavaş çe vre ye yan sım ak üzeredir.
İLK G EÇİM SİZLİKLER İ S O N U C U Y A T A K O D A L A R I A YRILD I Sam sun lim anında toplanan büyük kalabalık ara sın da Gazi Paşa’ya içten sevgi g ö ste rile rin d e b u lu nan genç k ızla r ve hanım lar da vardır. Lâtife Hanım , ö z e llik le genç k ızla rın ve genç ha n ım ların koca sın a g ö s te rd ik le ri a ş ırı se v g iy i, kadınca d u y g u la n ışla r için d e değ erlen dirm ekte, kıskan m akta dır. M u stafa Kem al, Sa m su n ’ dan Erzurum ’a, oradan da S a rık a m ış ’a g e çe r m â iye tiyle b irlik te . Lâtife H anım ’ la aralarında başlayan g e rg in liğ i çe vre ye sezd irm em ek iç in büyük bir özen gösterm ektedir. 7 Ekim 1924 akşam ı, Ordu Kum andanı A li S a it Paşa’ nın G azi M u sta fa Kem al Paşa onuruna verd iği b ir ziyafette Lâtife H anım ’ ın ö fkeli d a vra n ışları, y aln ız k o ca sın ın d eğ il, aynı zam anda tüm d a v e tlile rin dikka tin i çe k e c e k kadar b e lirg in le ş m iş ti. M u stafa Kem al, büyük b ir üzüntü ile sofradan k alktı. O gece Lâtife H anım ayrı b ir odada, Gazi Pa şa ayrı b ir odada istira h a t buyurdular. Y atak odaları ilk kez a y rılm ıştı. E v lilik ç a tıs ı yavaş yavaş ç a tırd ı yordu. O gece Lâtife H anım iç in yaşam ın ın b elki en uzun g e ce siyd i. M u sta fa Kem al Paşa’ nın da rahat ve güzel b ir gece g e çird iğ i e lbe tte düşünülem ezdi. E rtesi gün, 8 Ekim 1924 sabahı, konvoy Erzurum ’ a dö necekti. A ra b a la r hazırlandı. G azi Paşa, Lâtife H anım ’ ın üzgün ve huzursuz ha line aldırm adan arabanın k a p ısın ı açtı ve Ordu Ku“
102
m andanı A li S a it Paşa’nın hanım ına dönerek, sağın da ki yeri gösterdi: — N aciye H anım efendi, lütfen buyrun!.. A raban ın ön tarafına da B aşyaveri R usuhi B e y’ le S a lih Bozok oturunca otom obil hareket etti. Lâtife Hanım donup ka lm ıştı. U m um î K âtip Tevfik B ıy ık lıo ğ lu ’ nun arabasına binerek konvoyu izlem ek zorunda kalan Lâtife Hanım , a rtık herşeyin b ittiğ in i çok iyi an lam ıştı. Üzgün ve p iş mandı ama olan olm uştu b ir kere... Konvoy Erzurum ’a ulaştığ ın d a G azi Paşa kesin ka rarını çoktan v e rm işti: Bu e v lilik a rtık yürüyem eyece k ti... O geceyi Erzurum ’ da, karı-koca yine ayrı ayrıodalarda g e ç ird ile r. G ece n in ile rle m iş b ir saatinde Gazi Paşa, yaveri S a lih Bozok’u çağırdı: — Y a rın Lâtife H anım ’ ı A n k a ra ’ ya g ö tü receksin ! dedi. H üküm ete de durumu b ild ire n b ir yazı yazdım . A y rılm a m ız iç in gereken m uam elenin y a p ılm a sın ı is tedim !.. Ertesi gün, m âiyet erkânı arasında bulunan K ılıç A l i ’yi de, e şi Lâtife H anım ’ ı Erzurum kap lıcaların a ka dar uğurlam aya m em ur etti.
LATİFE HANIM YOL BOYUNCA DURMADAN AĞLIYORDU... K arısınd an k e s in lik le ayrılm aya karar veren Ga zi M u stafa Kem al, için de bulunduğu ruh haline rağ men k ib a rlığ ın ı ve in c e liğ i bırakm adı. E şin i b izza t ara banın kapısın a kadar uğurlam ak ve kendsine «Bon Voyages!» dem ek nezaketin i gösterdi. Y u v ala rın ın te m e lin d e büyük harcı bulunan ya v e r S a lih Bozok, yol boyunca Lâtife H anım ’ ı te s e lli e t m eye ç a lış tı. Y o l boyunca L âtife H anım durmadan ağladı. V e 103
hem S a lih B ey’ e, hem de K ılıç A li Bey’ e, bu yuvayı y ı kılm aktan kurtarm aları iç in yard ım cı o lm a ların ı rica etti. İste rle rse G azi Paşa’yı te sk in e d e b ilirle r, a y rıl ma kararında c a y d ıra b ilirle r ve ken d isin e son b ir şans ta n ıy a b ilirle rd i. N ite k im ta n ıd ıla r da... Tüm a ğ ırlık la rın ı koyarak, ço k duygulu ve ince ruhlu bir insa olan Gazi Paşa’ nın ö fk e sin i te sk in ederek, Lâtife H anım ’a yeni bir şa n s ta n ın m asın ı sağaldılar. A m a tüm çabalara rağm en bu e v liliğ in sü rm eye ce ğ i her halinden b e lli oluyordu. Latife Hanım , ken d isin e tanınan son şansı da kul lanm ış, ancak b a şa rılı o lam am ıştı. A li K ılıç hatıraların da bu b a şa rısız lığ ın nedenle rini şö y le c e özetler: «... A s ıl ta lih s iz lik iki m izacın y a ra tılış itib a riy le b irb irin e uyam am asından doğm uştur. Lâtife H anım efendi, Gazi M u stafa Kem al ile evlen dikten sonra O ’ nu bütün m ille tin m alı b ir adam olduğunu unutarak tam am en ken d isin e hasretm ek iste m iş, hattâ zaman zam an tahakküm ü an d ırır h a lle r alm ış, bu h a lle r ne tice d e G a z i’yi m üşkül durum lara dü şü rerek ayrılm ak kararını verm eye m ecbur b ıra k m ıştır. Lâtife H anım efendi, kadın olarak, koca sın ı tam a m en ken d isin e a it görm ekte haksız m ıydı? Kadın ola rak b elki kendi yönünden haklıydı. Fakat G azi M ustafa K e m a l’ in k a rısı olarak, O ’ nu m ille te mal o lm uş b ir adam olduğunu da düşünm esi gerekirdi.» M u sta fa K e m a l’ in, e v lilik m ü e s se se si ve kendi e v liliğ i ile ilg ili - Lâtife H anım ’ dan ayrıld ıktan çok son ra D olm abahçe S a ra y ı’ ndaki b ir özel so fra sın d a yap tığ ı açıklam ada da, K ılıç A l i ’ nin gözlem ve izle n im le rin i doğrular n ite likte d ir: « E vilikte kadının her arzusunu yapm ak çok güç. M e s e la s iz kitap okum ak iste rs in iz . O o esnada kitap okum anızı istem ez. B izim e v liliğ im iz d e de bu ç e ş it an la şm a z lık la r ço k olurdu. A s ıl tuhafı, Lâtife Hanım be
104
nim kendisinden a y rıla b ile c e ğ im i h iç tahm in etm ez di. B ir gün bu ihtim al söz konusu olunca bana: «— N a sıl olur?.. Dünyanın ta n ıd ığ ı M u stafa K e m al, dünyanın önünde e şin i n a sıl boşar?..» diye ayrı lığ ın âdeta im kân sız olduğunu sö y le m e k iste m iş ti. M e ğ e r Lâtife Hanım , fo rm a lite le rin , vaziyetim d en d o layı nerede ise im kân sız o laca ğını düşünürm üş. Kendisine: «— G ayet basit!» dedim . «Ö yle b ir v a ziy e t o lm a s ın ı istem em !.. Fakat şa ye t m ecbur kalırsak, zile ba sarım , Um um i Kâtip T evfik B ey’ i ç a ğ ırırım . A nadolu A ja n s ı’na iki sa tır vererek, G azi, Lâtife H anım ’ dan ay rılm ış tır, derim . V e iş o lur biter. Latife Hanım bu cevabım a karşı h a yre tle r için d e kalarak: «— Bu kadar b a sit m i?» diye sordu. Ben de: «— Evet, bu kadar ba sittir!» dedim.» * * A n k a ra ’ da geçen günler an laşm azlığı giderek ke m ik le ştird i. Can s ık ıc ı o layla r b irb irin i izliy o r, M u sta fa K e m al’ in Lâtife H anım ’ a gö ste rd iği an la y ış ve hoş görü, ta tsız ta rtışm a la rı ve o layla rı b ir tü rlü önleyem iyordu. B ir ge ce ... Ç ankaya’ daki sofranın konukları d a ğ ılıp g itm iş ler, G azi Paşa biraz hava alm ak iç in bahçeye çık m ış, köşkün kap ısın da dinleniyordu. Lâtife Hanım , balkondan aşağıya se slen ere k, vak tin çok g e çtiğ in i, artık yatm a saatinin g e ld iğ in i ihtar ediyordu G azi Paşa’sına. Etrafta nöbetçi a s k e rle r ve köşk pe rso n elin de n g ö re v lile r vardı. M u stafa Kem al, e şin in balkondan s e s le n 's in e v e k e n d isin i kö şk p e rso n e li için d e ikaz e d iş şe k lin e öy le sin e üzüldü, ö y le sin e in cind i ki, b ir an iç in ne diye ce ğ in i kestire m e de n O rta K ö şk ’ e geçti. 105
B iraz sonra yatağından k a ld ırıla ra k köşke davet e d ile n K ılıç A li ve S a lih Bozok, G azi Paşa’ nın yanm a g ittik le rin d e O ’nu b ir kanapenin üzerine e lb is e le ri ile uzanm ış ve çok üzgün b ir durum da gördüler.
MARMARA KÖŞKÜ'NDE GEÇEN UYKUSUZ GECENİN SABAHI G azi Paşa o ge ce yi M arm ara K ö şk ü ’ nde sabah layarak ge çirm e ye ç a lış tı. Ç o k üzgündü. Bu işe artık b ir son verm enin zam anı g e lm işti. Bu e v lilik yürüm e y e ce k ti. Üzgün ve uykusuz gecenin sabahında verd iği bo şanm a kararı bu kez kesind i. A r tık h iç b ir şey, h içb ir gözyaşı ve sızlanm a, O ’ nu kararından döndürem eyece kti. G ereken y e rle re gereken e m irle r v e rild i. Lâtife H an ım ’ ın yaver M u za ffe r B e y’ le b irlik te İzm ir’ e gön d e rilm e s i iç in gereken h a zırlığ ın yap ılm a s ve S iirt M eb u su M ah m ut Beyin de durumu Lâtife H anım ’a te b liğ etm e si k a ra rla ştırıld ı. Lâtife Hanım , A nkara G a rı’ ndan, b ir daha dönm e m ek üzere İzm ir’ e hareket ederken, acı ve ta tlı hâtı rala rın ı için e göm düğü b ir e v lilik yaşam ım , gö zyaşla rı ile noktalıyordu.
106
Dördüncü Bölüm
BALDIZININ GÖZÜ İLE ENİŞTESİ MUSTAFA KEMAL M u stafa K e m al’ in kısa süren e v lilik yaşam ına iliş k in an ıları, tüm a y rın tıla rıy la saplam ak olan aksız. Lâtife Hanım , o büyük in san la ilg ili a n ıla rın ı b ir s ır olarak son nefe sin e kadar için d e sa klad ı. K e n d isin i konuşturm ak için g ö ste rile n bütün çabalar boşuna git ti. Ş ö yle diyordu Lâtife Hanım: «A tatürk’e ait bir e se r yazm ak isted im . İşe, bütün dünya bü yüklerinin hayatını te tk ik le başladım . O n ları okudukça ve tan ıd ıkça A ta tü rk gözüm de daha çok bü yüdü. En nihayet şuna kani oldum ki A ta tü rk yazılam az anlatılam az...» Lâtife H anım ’ ın kard eşi V e c ih e İlmen, uzun b ir za man dilim in de n sonra da olsa, e n iş te si M u stafa Keem al’ le ilg ili b ir k ıs ım a n ıla rın ı açıklam aktan kendini alam adı. 10 K asım 1984 ta rih li C u m h u riye t gazetesinde yayınlanan bu anılarda Gazi M u stafa Kem al Paşa’ nın baldızı V e c ih e İlmen, yazar Y a lç ın Peksen,in ken disine yö n e lttiğ i so ru la rı şö y le yan ıtlıyor: Sayın Vecihe İlmen, Atatürk’le ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız efendim? — Bundan evvel m üsaade ederseniz, iş o nokta lara n asıl geldi onu izah edeyim . Babam U şakizad e M u am m er Bey, İzm ir’de 1922’ de İzm ir istird a tın ı m üte akip a ile y i to p layıp F ran sa’ya götürüyor. Bunun da ne deni, dedem S a d ık B ey’ den beri a ile m izin İzm ir eşra fından oluşudur, işg al kuvvetleri babam ı ta zyik e d i yorla rd ı. T e şrik i m e sa iye zorlayarak babam ın e tk isin den faydalanm ayı düşünüyorlardı. Bu sırada da b ir kar d e şim çok rah atsızdı ve İsv içre ’ de te d a v isi y a p ılıy o r du. D o ktorla r k en d isin e deniz havası v e rm işle r. Ba bam, Y u n a n lıla rla te ş rik i m esai yapm am ak için bizi
109
to p lu y o r ve M a rs ily a ’ ya götürüyor önce. Sonra de n iz k ıy ısın d a olduğu için İspanyol hududunda B ia rritz’ e yer le ştiriy o r. Latife, benden8 yaş büyüktü. 1900 doğum lu olduğuna göre 22 yaşındaydı ve P a ris’te Sorbonne Ü n iv e rs ite s i’ nde siy a sa l b ilg ile r ve hukuk okuyordu. Ben de lis e y e gidiyordum . 9 E y lü l’ de A ta tü rk İzm ir’ e g irin c e ve düşm an denize dökülünce, babam bu s e fe r «Ne var ne yok toplayın ,vatana dönüyoruz» dedi. K a lk tık döndük. İzm ir yangını olup b itm iş. 9 E y lü l’ de y a k tıla r biliyorsu n u z. B iz 14 Ekim ’ de yurda döndük... — Atatürk'le tanışmanız ne zaman oldu? K asım 1922’ de sanıyorum ... K a s ım ’ ın ortalarında. — Nasıl oldu bu tanışma? — Onun da h ikâ ye si uzundur. A ta tü rk İzm ir’ e gi rince, B aşkum andanlık Karargâhı o larak kullanacağı b ir y er ara m ış... Buca’da saray gibi b ir İngiüzin evini g ö ste rm işle r. H er tarafta geyik kafaları fa lan ... «Best burada oturamam» d e m iş... Kordon’ da b ir ev g ö ste r m iş le r... Bu ev şim d i müze oldu. O ra sı da biraz ko kar... B eğenm em iş... O sırada İzm ir B e le d iye R e isi olan zat, benim dedem in kâtibi H alim efen d iye te le fon etm iş. « Sizin köşke g id e b ilir m iyiz?» diye... Ta bii babama b ile sorm adan «başüstüne» d e m işle r... A ta tü rk de «Hem en şim d i gidelim » dem iş, yani evdek ile rin haberi olm adan A ta tü rk kordondan kalkıp G öz te p e ’ye bizim eve geliyor. Yanında rahm etli Cevat Âbbas, yaveri Resuhi Bey ve Salih Bozok var. Evde de hiç kim se yok. Y a ln ız uşaklar, bir de d a d ın . — Nereye gitmiş evdekiler? Mesela Latife Ha nım nerede? — H erke sin iş i var. Latife H anım efendi de b ir adağı var onu adam aya g itm iş. Bu da enteresandır. B iz Fran sa’ya gitm eden önce, Latife, rah m etli Ali R ıza Bey’e b ir m ektup yazıyor. M ektu p m ealen şöyle: «Bu raları düşman işgal etti ama, Mustafa Kemal şöyle yapacak, m em le keti kurtaracak, kurtulacağız» qibî. Bu m ektup Y u n a n lıla rın e lin e g eçiyo r. L a tife ’yi te v k if edip 110
y in e bizim evin için d e efsun a sk e rle ri tarafından göz altın a aldılar. Latife de, «Biz bu düşm andan ku rtu lu r sak adak yapacağım, askerlere h e d iye le r vereceğim » dem iş. İşte, lokum, sig ara şe k e r falan götürüyor adak olarak, Bu sırada da A ta tü rk eve ge liyo r. Bizim ev G ö zte p e ’ de bütün İzm ir K ö rfe z i’ne hâkim dir. Ç o k gü zel bir ev. A ta tü rk evi geziyor, odaları beğeniyor. H at ta hangi odada yatacağını, nerede ç a lışa c a ğ ın ı falan b ile sö y lü y o r ve «Ben burada kalayım » diyor. A m a evin sa h ip le rin i tanım ıyor. Babamı b ile tanım ıyor. O s ı rada Latife Hanım dönüyor. B ir de bakıyor, kapıda o za man K aradenizli n e fe rle r nöbet tutm uş. «Yasak» d iyo r la r kardeşim e... «Benim evim ku rası» diye dire n ince , teğm en g elm iş, «Peki ham m efendi» dem iş, içe ri b ıra kıyo rlar. Bana Latife anlattı. A ta tü rk balkonda ayak ayak üstüne atm ış oturuyor, sig ara içiyo r. G örünce kalkm ış. L a tife ’ye e lin i uzatm ış. K ard eşim «Ö peyim » diye e lin e sa rılın c a , «Küçük hanım -hep küçük hanım derdi- ben el öptürmem, hanımların eli öpülür» dem iş. O turm uşlar. Sonra, «Ben burayı çok beğendim . M ü sa a de eder misiniz bııı^da oturayım!» dem iş. «Tabii ne demek, şeref duyarız Paşam » de m işle r. Sonra hep im iz g e liyo ru z eve. İş ö ğ re n iliyo r. Hem en her şe yi selam lığa n a klettile r. Beğendiği y e rle ri A ta tü rk ’ e bıra ktıla r. — Tanıştıkları sırada Atatürk ve Latife Hanım efendi kaç yaşlarındaydı! — A ta tü rk 40-41 yaşında, Latife Hanım 22 y a şın daydı. A rala rın d a 19-20 yaş fark vardı. Fakat A tatürk, «Aramızda 20 yaş var ama, ben senden yaşlı d eğ ilim » derdi. — Vecihe Hanım, kordeş!niz Atatürk’le evliliği konusunda hiç konuşmadan vefat etti. Atatürk’ün özel yaşamı üzerine açıklık getirmek üzere, acaba bu ko nuda b ir şeyler söylemek ister misini?:? Mesela nasıl elenmeye karar verdiler, neden ayrıldılar, neler oldu gibi? — A s lın d a A ta tü rk evlen m eyi düşünm eyen b iris i 111
id i. Fakat bizim a ile de ö yle b ir a ile idi ki, başka tü rlü beraber olm aya imkân yoktu. A ra la rın d a bunu düşün m ü şle rd ir. Fakat A ta tü rk ile Latife Hanım , hu susi ha y a tla rı üzerinde h iç b ir şe y an latm ayacaklarına dair m ütekabilen b irb irle rin e söz v e rm işle rd ir. Ben b irço k ş e y i bilm em e rağmen, anlatm am im kân sızd ır.
«ETRAF YÜZÜNDEN BOŞANDILAR!» — Örneğin resmen boşanmışlar mıydı? Ve nasıl olmuştu bu boşanma? Mahkeme ile mi? Bunları anlatsanız... — H ayır, alaturka a y rılm ışla r. B oşadı A ta tü rk... — Peki, alaturka mı evlenmişlerdi de alaturka boşandılar? — A la fran g a g'bi evlen d ile r. Bakın... m asa var d ı... m asanın etrafında A ta tü rk ve Latife Hanım .. B ir de İzm ir m üftüsü... B ir iki de dini zevat... O zaman usul böyleydi M üftü Lütfü Efendi A ta tü rk ’ e sordu: «Gazi Fustafa Kemal Paşa hazretleri... Bu hanımefen diyle yani İzmir eşrafından Sadık Bey oğlu Muammer beyefendinin kerimesi Latife hanımefendiyle evlenme ye razı mısınız?» A y n ı şe k ild e kardeşim e de sordu. — Peki evlendikten sonra düğün olmadı mı? — H ayır olm adı. N ikâh m erasim i y ap ıld ı sadece. Sonradan Bal M ahm ut Bey bir ş e y le r yazdı ki, bu a ile yi çok üzm üştür. Güya nikâh olduktan sonra, Latife H anım «Paşam içki içme» dem iş. H iç böyle bir şey sö y le y e b ilir m i? U su ldend ir. N ikâhtan sonra iç ilir. O kadar da ta bii b ir şey ki bu... — Boşanma nasıl oldu? — A ta tü rk ayrılm a arzusu gö sterd i. A y rıla lım de di... B ir yazı yazdı. Bunu bir adamı ile gönderdi. «A ra mızda karar vermiş bulunuyoruz... Bu izdivaca son v e r me...» diye. — Son vermek istiyorum mu diyordu? 112
— «İstiyorum » demedi. Y a r ı aynen boylediı?, «Son verm e...» diye bitiriy o r. — Ve her şey bitiyor? — Evet... A la tu rk a boşanm a böyleydi. Y ani ala franga evlen d ile r, fakat alanturka a y rıld ıla r. — Ayrıldıktan sonra neler oldu? Latife Hanım na sıl yaşadı? — Hep A y a zp a şa ’ da E k s e ls iy o r A p a rtım a m ’ nda babam, annem ve bütün a ile b irlik te y a şa m ıştır. S o n ra H arbiye’de bir apartım anda oturdu. H arbiye bina sın ın karşısınd a. B iliyo rsun uz, orada b ir heyke li var d ır A ta ’ nın. «O rdular, ilk h e d efin iz A kdeniz» derken. Y in e onu oradan se yretm eye g itti. Onu ruhundan, ka fasından atamadı. — Anılarını yazmış mıydı? — Y azd ı... — Ne oldu o yazılar? — Büyük b ir k ısm ın ı imha etti. K alanları Türk D il Tarih Kurum u’ na y o llad ık. A ta tü rk ’ le ilg ili olan ev raklar, m ektupalr, kitaplar, v e s a ire y i... Efendim, Atatürk öldükten sonra bir vasiyet name çıktı mı? Böyle bir şey biliyor musunuz? — H ayır h iç b ir şe y bırakm adı. Sa ğ lığ ın d a A ta tü rk çok ısra r etti. «Kendisine bir para verelim» diye, fa kat ken disi kabul etm edi. «İhtiyacım yok» d e m işti... — Tam olarak ne zaman evlendiler, ne zaman ayrıldılar? — Bunu şuraya yazm ıştım . S ö y le ye y im ... 29 Ocak 1922’de e vlen d ile r. 2 sene 5 ay 5 gün evli kald ı lar. 5 A ğ u sto s 1925’te a y rıld ıla r. Bu kadar anlaşan b ir ç iftin a y rılm a sı hep im izi çok üzdü. Latife Hanım da kendi kafasına denk b ir insan bulup onu kaybetm e nin acısın dan büyük ızdırap duyuyordu. — Peki efendim, bu kadar anlaşan bir çift neden ayrıldı? — V a lla h i çok sam im i sö y le ye ce ğ im . Son zam an larda pek yakın la rın d a bulunam ıyordum . Fakat, a y rıla 113
cakla rın a asla ihtim al verm iyordum . O kadar anlaşan, se v işe n , m ütekabil hürm et ve itim a t e de nb ir ç ift o l dukları için ... — Peki, ne oldu birdenbire acaba? — Etrafı işte ... — Kim etrafı? — Etrafı ik iy e a y ırm ıştı. B iri te k ra r Latife Hanım ’ Ia A ta tü rk ’ ü buluşturm ak ç iin ... B iri de ayırm ak iç in ... K ulağım la duydum kaç kere... Nuri Conker, «Aman Paşam, kadın lakırdısı dinlenir mi? Gelin içe lim» d e m iştir. — Yani siz belli bir hadise bilmiyorsunuz? — S ö y le m e d i... B e lli b ir h a d ise yok. Bütün m e se le , M ustafa K e m al’ in hususi hayatına kim se k a rış m asın ...Bütün kabahati bu. Başka bir şe y yok. — Anlıyorum... Siz Atatürk’le ne kadar süre be raber oldunuz? — D ediğim gibi, k ard e şim le iki buçuk y ıl kadar e vli k a lm ışla rd ır. İzm ir’ de ve A n k a ra ’da bulundular. Bu zam anın bir, b ir buçuk ayı dışınd a ben de hep ken d ile riy le beraber oldum. — O zaman Atatürk’ün özel yaşamını yakından tanıyorsunuz. Nasıl bir insandı özel yaşamında? — Ö zel yaşam ında çok sakin, çok te m k in li ve efendi bir insandı. B ir kere bilm em ki, ben odaya gi reyim de A ta tü rk ayağa kalkm asın. H albuki ben o za man on dört-on beş yaşında b ir çocuğum ... Kendi say g ısınd an herkese karşı m üthiş sa yg ılıy d ı. — Ev içinde günlük yaşamı nasıl geçerdi? — E m irberi B e kir ve A li vardı. O n la r hizm et ederdi. Berberi İsm ail efendi vardı. K e n d isi hic traş o'n-'azrh. İsm ail Efendi traş ederdi. B t şeye kızdığı za man «M aşalla h efendim » dedi mi, b ir d e lik bulun v e girin. K ızd ığ ı zam an en ço k sö y le d iğ i bu idi. Bunun d ı şın da fevkalade te rb iy e li b ir adam dı. T e rb iy e li, duygu lu, n e şe li b ir insandı. H erkes k en d isin e büyük saygı g ö ste rird i. A m a o etrafa saygı g ö ste rird i. Kim o lu rsa
114
olsu n herkese, «Bu konu hakkında ne düşünüyorsun?» diye so rardı. Biz, «Aman efendim, bizim haddimiz mi?» dedik mi, «Hayır, söyie lütfen» derdi. B ir halk o larak herkesin ne düşündüğünü bim le k isterd i, önem v e rirdi. Sofrada kim varsa h ep sinin fik rin i alırd ı. — Bir günlük ev yaşamını anlatır mısınız? — Sabah sekiz, se k iz otuz, dokuz civarın da k al kardı. A k şa m ki y a tış durum una göre. Hem en y ıka n ır, tra ş olurdu. Sonra sade kah vesin i içe rd i ve sig ara yı yakardı. Kahvaltı pek se v rek isterd i. Zaten cok az vem ek yiyen b ir insandı. Y a ln ız fe vkalâd e tem izd i. Gün de iki defa duş, banyo yapar, haftada bir iki Ha hamama giderdi. Günde en az iki göm lek d e ğ iştirird i. — Kahvaltıdan snra ne yapardı? — G ö zte p e ’ de iken kütüphaneye girer, biraz okur Latife H anım ’ la, benle sohbet ederdi. — Hangi kitapları okurdu? Hangi tür kitaplar? ■ — Tarih kitap ları okurdu. — Roman okumaz mıydı? — Evde çok zengin b ir kütüphane vardı. Ben ta rih kitap ları okuduğunu biliyoru m . Roman okuduğuna d a ir b ir fik rim yok. Y a ln ız hatırlıyo rum . Z o la ’ nın «Une-Şie» kitab ın ı Latife H anım ’ la b irlik te okum uştu. — Fransızca olarak mı? — Evet, F ran sızca ...
İYİ İDARE EDERDİ — Fransızcası iyi miydi bu kadar? — F ra n sızca sı o kadar iyi de ğ ildi. B iraz da A l m anca anlardı. Fakat o kadar iyi idare ederdi ki, sa n ır sın ız çok iyi b iliy o r. F ran sızca yı S o fya’ da a ta şe m ilite r iken Fethi O kyar B ey’ le b irlik te öğrenm iş. — Sanıyorum, Latife Hanım’ın dil bilgisi daha kuvvetliydi? 115
— Latife Hanım , Fran sızca, İngilizce, A lm a n ca ve İtalyanca’yı son derece iyi b ilird i. — At&türk başka neler yapardı? — Kütüphanede no tlar a lırd ı. Kim gelecek, k im le rle gö rü şe cek? Tabii kâtibi um um isi, kalem i m ahsu su hazırlar, A ta tü rk de notlar a lırd ı. Fakat elinde k â ğ ıtla veya bakarak konuştuğunu görm edim . Hep ir ti ca len konuşurdu. — Öğle yemeğini nerede yerdi? — Ö ğ le yem eğini bazen y a ln ız yerd i. Bazen iş yem eği gibi ark ad aşlarıy la ... Bazen de a ile arasında. Ç o k az yerdi. — Sevdiği yemekler nelerdi? — B ir börek y a p ılırd ı. Çarpm a ham urdan... İçin de beyaz peynir, tavuk falan olurdu. Onu çok se v e rd i... M akarna se v e rd i... Kuru fa su lye se v e r derler, ben çok az yed iğ in i gördüm . B a lık se v e rd i... K efal ba lığ ı İz m ir’ de topan kefal derler. Izgarasını... İzm ir’ in çupras ın ı se v e rd i... A n k a ra ’ ya g ittiğ in d e de babam yollard ı bu balıklardan Ç a n kaya’ya... Sonra o m le t se verd i. Su lu om let. B ir de irm ik helvası ama su lu ca olacak. — Öğleden sonra ne yapardı? — ö ğ le yem eğinden sonra yatak odasında 19 da kika kadar istira h a t a lışk a n lığ ı vardı. Ondan sonra g i deceği yer varsa oraya giderdi. G itm e d iğ i zaman bal konda otururdu. S ö yle m eyi unuttum, bazı sabahlar ata binerdi. R ahm etli K e m ale ttin Sam i Paşa, Yunan Ko m utanı T tik o p is’ in atm ı ona v e rm işti. Fevkalade te rb i y e li bir attı. Ona binerdi. Fakat en se v d iğ i at, Sakarya is im li attı. O atı Latife H anım ’a hediye etti. A y rıld ık tan sonra Latife, furgona koym uş y o lla m ış. «Bu an cak size yakışır» d iye ... — Sonra akşam yemeğine sıra geliyor galiba? — Evet, yedibuçuk, se k ize doğru akşam so fra sın a otururdu. Bu so fra çok uzun sü rerd i hakikaten. En er ken onbire kadar, bazen bire ik iy e kadar sü rerd i. A tata tü rk’ ün m üsaadesi olm adan sofradan kalkılm azdı. 116
SOFRA BAŞI SÖYLEŞİLERİ — Neler konuşulurdu sofrada, hatırlayabiliyor musunuz? — En çok h ikâ ye le r a n la tılırd ı. Y a ken disi anla tırd ı veya dinlerdi. B ir ta n e sin i ha tırlıyo rum . Tabii ben küçük olduğum için bu tür ta tlı ş e y le r aklım da ka lıyor. B ir keresin de «Hayat nedir?» diye sorm uştu. H erkes b ir şe y sö y le d i. O da şö y le dedi: «Hayat bir kuru kestaneden ibarettir.» O layın aslı şu: G e n ç liğ in de b ir gün S e la n ik ’te O lim p o z G a zin o su ’ nda arkadaş la rıyla oturuyorlar. M asadan kalkarken e lin i ce bin e atıyor, bakıyor para yok. M asada da bir tane kuru k e s tane kalm ış, «Hayat bir kuru kestaneden ibarettir £ma bu işi başaracağız» dem iş. Bunu an latırdı. Sonradan yapacağı iş le ri taa o zam anda düşündüğünü anlatm ak için bu hikâyeyi birka ç kez an latm ıştır. — Kimler gelirdi sofrasına? Yani en yakın arka daştan kimdi? — G e le n le r d e ğ iştird i... A m a en s ık bulunanlar ve en se vdiğ i k iş ile r... M are şa l Fevzi Cakm ^k'ı cok sever, son derece hürm et ederdi. İsmet Paşa’ya çok güvenirdi. G e n çle r arasında en se v d iğ i Vasıf Ç ınar, Ruşen Eşref Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanoalu, yaveri Muz&ffer Kılıç, Ferit Tek, Şükrü Seraçoâlu’nu da se verd i. Necip A li’yi çok beğenirdi. Yazarlardan Ahmet Emin Yalman, Hüseyin Cahit ve Yunus Nadi B e y'in yazıla rın e h em m iyet v e rird i. Sonra se v d ik le ri... Fethi Okyar ve k a rısı Galibe Okyar, Ahmet Aqaoqlu île k a rısı Süreyya Ağaoğlu... En çok da A ğaoğu lulara giderdi. Haftada b ir iki defa giderdi. Tezer T^şkıran'ı da çok se verd i. — Efendim, İsmet Paşa ile ilişkileri nasıldı? — Ç o k önem v e rird i İsm et Paşa’ya... H iç b ir iş i ni İsm et Paşa’ya danışm adan asla yap m am ıştır. Belki kararını v e rm iş tir ama, İsm et Paşa’ya hep sorm uştur. Fevkalade itim at ettiğ i fevkalade sayd ığ ı b ir isandı. 117
— Onu yanına mı çağırırdı? — Zaten İnönü her zaman g e lird i. A k şa m üstü veya akşam ... Ö ğ le yem eğinde hususi to p la n tıla rı olurd u... D o stla rı, arkad aşları... O n larla iş konuşm az sa d e ce yem ek yerdi, sohbet e d ilird i. A m a İnönü gel diği zaman, g e n e llik le d evlet iş le rin i konuşurdu. — Şunu sormak istiyorum... İnönü ile arkadaş gibi mi idiler, yoksa amir-memur ilişkisi mi vardı ara larında? — A rka d a ş gibi id ile r. — Nasıl hitap ederlerdi birbirlerine? İsm et Paşa derdi A tatürk. İsm et Bey de «Paşam» de rd i... «Gazi Paşa» da derd i... G azi Paşa lafını se v e r di A ta tü rk ... Fakat sa de ce çok yakın la rı k u lla r ıH ı. — Size ve eşi olan Latife Hamm'a nasıl hitap ederdi? — Bana V e c ih e derdi, Latife H anım ’ a da Latife veya Latif derdi. — Siz ona nasıl hitap ederdiniz? Siz veya Latife Hanımefendi? — Biz «Paşam» derdik, Latife Hanım da ona «Pa şam» derdi. «Kem al» de derdi ama A tatürk, «Paşam» den m esini iste rd i. — Özel sohbetlerinde neler anlatırdı size veya Latife Hamm’a? — Bize s ık s ık B aşkum andanlık M eydan M uhare b e s i’ ni anlatığım hatırlıyo rum . N e fe rle rin ha lini ve açlıkta Y u n a n lıla rın b ıra k tık a lrı k o n se rve le ri, p e k si m etleri nasıl y e d iğ in i anlatırdı. B ir şe y daha h a tırla dım . Ben C u m h u riy e t’ in ilanında da yanındaydım . Yani hanedanın ilg a sı sıa sın d a ... Bize s ık s ık C um h u riye t ten söz ederdi. Tabii biz, C u m h u riy e t’ in ne olduğunu pek bilm iyoru z. A m a lafı geçerdi. B ir gün İsm et Paşa ’yı ça ğ ırttı. Ç ankaya’ da yaveran d a ire sin d e k a lıy o r du, köşkte kalm ıyordu. M asada kendi yanında oturttu. «Sen buraya otur Paşa» dedi. Sonra kâğıt kalem i gös te rd i. «Yaz» dedi, Hanedan-ı Ali Osman mülgadır. On 118
dan sonra yazm aya devam e ttile r. Sonra bize anlat tığ ın a göre, A tatürk, bunları daha H a rb iye ’de iken dü şünürm üş. V ahdettin île beraber seyahate g ittiğ i za man b ile bunları düşünürm üş. K ra llığ ı se v m e d iğ in i sö y le rd i. Bu yüzden de N apoleon’ u sevm ezdi.
EĞLENCE ANLAYIŞI — Atatürk'ün eğence anlayışı neydi, nasıl eğle nirdi? — A ta binerdi. İzm ir’ de de ata binm eyi se verd i. A m a İsm et İnönü daha iyi binerdi. S ık s ık bize de «Hay d i bakalım , Sevkül C e y ş usulü bineceniz» derdi. O önde, re fik ası, yaver, ben, R ukiye... «Sevkül C eyş» askeri usulde b ir laf. Önüm üze ne g e lirs e ,dere, hen dek, çukur, tepe, g id e ce ksin iz. A t h iç durm adan ko şacak... — Hiç gezmeye gitmez miydi? Giderse nerelere giderdi? — G id e ce k pek y er yoktu o zam anlar. Ankara ve havalisin d e köylü lerin , ağaların e vle rin e giderdi. B ir kere sin d e b ir ağanın evine gittik. M uazzam b ir sofra h azırlan m ış. A dam ın dö rt k a rısı varm ış, fakat kadınlar sofraya oturm uyor. K apıya kadar y e m e k le ri getiriyo rla, adam elerinden a lıp so fraya koyuyor. A tatürk. «Ee ağa, k arıla rın neden sofraya oturm uyor?» dedi. Adam şa şırd ı. M ırın kırın etti. Sonra adama, «Neden dört kadın aldın?» dedi. A dam da «Din de vardır» deyince, «Am a ancak b ir ta n e sin i g e çin d irirse n , daha doğru o lur kanaatindeyim » diye cevap verdi. — Sayın Cevihe İlmen, Atatürk kadın devrimlerini yaparken Latife Hanım'a danışır mıydı efendim? — Tam am en... Ç o k u ğ ra ştıla r b irlikte . Erkek ka dın yan yana oturm az, bunlar otururdu. M e s e la kadının yüzünün a ç ılm a s ı... O ça rşafın çık m a s ı... «Ne dersin Latife, şö y le yap alım m ı? M e s e la sen şö y le b ir şe y 119
yapsan.» O sıkm a baş böyle ç ık tı. O turur, konuşur la rd ı. «N asıl yapalım , n a sıl başlayalım ?» Kabul günleri vardı. R e isicu m h u r hanım ı olarak kabul günü yapar dı. C u m a rte si günleri hanım lar g e lird i. Fakat kararla ş tırd ıla r. H anım lar gelir, otururken, A ta tü rk içe ri g ire cek. İçeri girdi. V a r mı o zaman erke kle kadın bir ara da otursun. O girdi, arkasından birka ç bey daha girdi ve böyle böyle böyle akşam ları kadın-erkek b ir arada o turm alar başladı. — Dsnslar da böyle başlamış galiba? — Dans da yap arla rd ı... A m a daha ziyade Türk m u sik isi se verd i b ild iğ in iz g ib i... M u s ik i heyeti sö y lerken, «Dur! Şu rasın ı şö y le oku» derdi. MÜZİK VE DANS — İyi cnlar mıydı musikiden? — M ükem m el anlardı. V e oyn am ası... göbek at m ak değ il de fakat cid d i m u siki ile m e n d ilin i a lır e li ne... döndüre döndüre bam başka b ir dans yapardı. — Efendim, alafranga danslar yapmaz mıydı? — Yapardı. V a ls yap ardı... B ir de ağır v als ya pardı. Bunları a ta şe m ilite rke n A v ru p a ’ da öğrenm iş. — En çok sevdiği sanatkâr ve şarkı hangisiydi... Safiye Ayla derler, doğru mu? — S a fiy e A y la ’yı se verd i. En se v d iğ i şa rkı «Pen ce re a ç ıld ı, p işto v patladı, B ila l oğlan» diye b ir şarkı vardı. Latife, piyanoda çalardı. Bu şa rkıy ı b irlik te s ö y le rle rd i. Bunu çok se verd i.
DİN KONUSUNDA — Sayın Vecihe İlmen, Atatürk'ün dine karşı tu tumu neydi? Bu konuda da çok söz edilir. Sizin gör dükleriniz, duyduklarınız nelerdir? — A ta tü rk ’ e «dinsiz» diyorlar. A s la d in siz d e ğ il di. Fakat la isizm e gönülden in anm ıştı. En büyük prenr s ib i la isizm idi. Bunu b ir kere sin de Y unu s Nadi B ey’e 120
de söyle rke n duydum. Bu m e m leketin din ile d e v le t iş le rin in k a rıştırılm a sın d a n çok ziyan e ttiğ in i b iliy o r du. Fakat A lla h adını her gün zikred en b ir adam dı. Din aleyhine tek s a tır laf e ttiğ in i duym adım . — Atatürk'ün savaş sırasında çekilmiş fotoğraf ları var. Hepsinde son derece şık giyinmiş olarak görünüyor. Giyim-kuşam konusunda tavrı ne idi? — D e h şetli m eraklı idi e lb ise y e ve ayakkabıya. Ç o k za rif g iyin ird i. A lla h v e rg isi olarak güzel gyiinirdi. — Kim uğraşırdı onun giyinme meselesi ile? — H iç b ir kim seyi bu konularla m eşgul etm ezdi. K e n d isi se çe rd i her şe y in i. Strongulo diye b ir terzi, g ö m lekle rin i dikerdi veya A v ru p a ’ dan g e tirirle rd i. Ç o k e lb is e s i vardı. En çok se v d iğ i redin got ve ç iz g ili pan tolondu. — Sanıyorum, hep sivil elbise giyiyordu. Bunun nedeni neydi? — Evet hep s iv il e lb ise giyerdi. Hatta bu konuyla ilg ili b ir anım vardır. A ta tü rk ’ e de m iştim ki, «Paşam, s iz i hiç resm i e lb ise ile görm edik. A cab a resm i e lb se ile görm ek lütfuna nail o la b ilir m iyiz?» «Vecihe» de di, «Biz o e b ise y i çıkard ık. A r tık giym iyoruz.» Fakat o gün öğleden sonra em irberi beni ça ğ ırttı. B e kir ge l di dedi ki, «Paşa, V e c ib e H anım ’ ı istiyor.» Ö y le pek çağırtm azdı yanma. Korku için d e kütüphaneye gittim . B ir de baktım , m ü şir ün iform ası ile ayakta duruyor. Beni görüce, e lin i başına götürüp aske r selam ı verd i. «V ecihe Hanım , e m irle rin iz i yerin e getirdim , m em nun oldunuz mu?» dedi. Ben n a sıl titriyo ru m , g ittim e lle rin e sa rıld ım . A ğ la y a ra k te şe k kü r ettim .
CUMHURİYETİN İSİM BABASI — Sayın Vecibe İlmen, gazetemizin adını Ata türk'ün koyduğu biliniyor. Sanıyorum siz de o gün ora121
(laymışsınız. Anılarda böyle geçiyor. Nasıl oldu bu olay? Cumhuriyet adı nasıl ortaya çıktı? — Evet oradaydım . Y unu s Nadi Bey, Y e n ig ü n ’ ü çıkarıyo rd u . Ç ankaya’ daki eve s ık s ık g e lird i. Y in e bir g e lişin d e söz gazeteden a ç ıld ı. Ç o k güzel b ir gündü. Bahçede oturuyorduk, akasya ağaçları arasında. G a zeteden konuşurlarken, Y u n u s Nadi B ey’e dedi ki, «Bu gazetenin yenigünlüğünü kald ıralım artık», «K aldıra lım Paşam» diye cevap verdi Nadi Bey. «Bu gazetenin is im babası ben olacağım » dedikten sonra şö y le b ir durdu, kısa bir sü re düşündü, « M uvafık görür, te n sip e d e rse n iz C u m h u riye t olsun» dedi. K alk tılar, öpüştü ler, gazetenin adı bu şe k ild e kondu. — Vecihe Hanım, içki konusuna gelmek istiyo rum şimdi. Çok içerdi deniyor. Sizin düşünceniz ne dir? — Evet içe rd i ama, efe n d ice içe rd i. G ündüz ağzı na içk i koym azdı. A k şa m başlardı yem ekle beraber. S a rh o ş görünm ezdi. B ir gün İzm ir’de tam yem ek y iy o ruz. M ühim bir te lg ra f geldi herhalde. T elgrafı aldı, şö y le b ir baktı. Sonra em irberi B e k ir’ e baktı. B ir ayran iste d i içti, b ir portakal suyu içti. Sonra sade kah vesi ni içti. Sanıyorum biraz sarhoş olm uştu, fakat kendi ne geldi. Hem en te lg ra fın cevabını yazdırdı, gönderdi. — Ne içerdi? Rakı mı? — A s ıl rakı içe rdi. 1927’de ayrıld ıktan sonra Dolm abahçe S a ra y ı’ na beni birka ç kere ça ğ ırttı. B ir ke re sin d e şam panya içiyordu. Beni de içm em için zor luyordu. Ben başın ı çe v ird iğ i zaman içk im i yanım daki sa k s ıy a döküyordum . — Kendisini hiç sarhoş görmediniz mi? — Sarhoş olduğunu anlam adım hiç. A m a bazı olaylardan biraz sa rh o ş o la b ile c e ğ i sonucunu ç ık a rı yorum . B ir gece yem ekten snra yanına sa de ce yave rin i alarakErkan-ı H arb iye ’ye yani Fevzi Ç a km a k’ a g i diyo r. G e ce zam anı olduğu için kapr kapalı. B ir a ske r nöbet tutuyor. A s k e r bunları içe ri bırakm ıyor. «Sen 122
benim kim olduğum u b iliy o r m usun?» d iy o r askere. A s k e r de sünüyü göğsüne dayayıp, «Kim olursan ol, yassak» diyor. G eri döndüler. Fakat bu olay, A ta tü rk ’ ün çok hoşuna g itm iş. O aske ri buldurttu. Ertesi gün köşke g e tird ile r. İki yanağından öptü. Ç ık a rıp ce b in den az b ir parası vardı onu verd i. Dedi ki: «A sker, bu kadar param var, bana fazla para verm iyo rlar. A l bu seni olsun» dedi. G ö zle ri y a şa rm ıştı, ağ ladığ ını o za man gördüm ilk ve son defa... — Vecihe Hanım, sizin birlikte olduğunuz sıra larda Atatürk’ün sağlığı nasıldı? Bir hastalığı var mıydı? — Sağlığın da b ir ş e y le r vardı. Fakat b e lli etm e m eye ç a lış ırd ı ve üstünde durm azdı. Bazen karnı ş iş i yordu. Tırnaklarında b ir h a sta lık vardı. B ir keresin de D o ktor Süleym an Numan g e lm işti, «Paşam, rejim e cok dikkat edin» dedi. B ir se fe rin d e de A lm an doktoru Rom berg g e lm işti. Ben yan ındakilere, «Schade, es İst zu spât» (yazık çok geç) ded iğin i duydum. A m a niye ded iğin i bilm iyorum . Sonradan h a stalın ı ortava erkti. — Efendim, bir de Latife Hanım hakkında yazılan lar var... Bunlara ne diyorsunuz? — Latife H anım .yaşam ı boyunca h iç b ir gazete ci ile konuşm adı. B irkaç is tis n a s ı vardır. B ir kere M e tin T o ker'ie, b ir kere de k ızıy la konuşm uştur. Latife Hanım bu konuda konuşm ayacağına da ir söz verm iş A ta tü rk ’e. Buna hep riaye t etti. B irço k saçm a sanar: y a zıla r çık tı. K a tiy e tle yalan. . Ne bir y e rli gazeteci, ne de b ir e cn e b iyle tem as e tm iştir. Zaten yurt dışın a da Latife H anım olarak değil, Fatm a S a d ık diye ç ık m ıştır. — Niye adını değiştiriyordu? — Tanınm asın diye. A ta tü rk ö yle arzu e tm iş. A ta tü rk ’ ün arzusu ile k en d isin e Fatm a Sa dık diye pasa port ç ık a rtılm ış tır... — Anlıyorum... Ayrıldıktan sonra Atatürk'ü gör düğünüzde szie bir şey dedi mi? 123
— A y rıld ık ta n sonra ben k e n d isin i m ükerreren gördüm . «V ecihe bak» dedi, «Şu halim e bak.» «Ne var paşam » dedim . «Şu halim e bak, bana bakan kim se yok...» — Nasıl olur, etrafında bîr sürü insan olmalı? — A m a yakın b irin i arıyor... — Siz ne dediniz? — «Paşam bunu s iz arzu e ttin iz. K im se n in kaba hati yok» dedim . 1927 se n e sin d e o lu yo r bu... — Gerçekten çevresinde bir yakın yofc muydu? — M an evi k ızla rı vardı. A fe t Hanım , Zehra, Neb ile diye... N ebile, dünya güzeli bir kızdı. O nunla çok görüştük. Ben çok se verd im ... — Vecihe Hanım, Latife Hanım ile Atatürk boşan dıktan sonra hiç karşılaştılar mı? — B ir kere k a rşıla şm ışla r. G ö k su ’ da ...L a tife Ha nım sand alla d a lasıyorm u ş. A ta tü rk ’ ün de b ir m otoru vardı. A d ın ı hatırlayam ıyorum . B irb irle rin i aörünce, A ta tü rk k alkm ış selam v e rm iş. Ç o k ağladı Latife son radan. Tek k a rşıla şm a la rı budur. Fakat gördüğü gün den ö lün ceye kadar se v d iğ i b ir insandı...»
ÇELİŞİK GÖRÜŞLERLE LATİFE HANIM MUSTAFA KEMAL İLİŞKİSİ Ç e ş itli yaza rlar ve kaynaklar, M u stafa K e m al’ in e v lilik yaşam ına ayrı ayrı bakış açıların da n y a k la ş tı lar. Sadun Tanju 10 K asım 1984 ta rih li M illiy e t gaze te sin d e (M ustafa K e m al’ in Dam at G ird iğ i A ile ) başılk lı dizi yazısın d a bu konudaki in cele m e ve a ra ştır m alarını şö y le anlatıyor.
124
ÖZLENMİŞ DUYGULAR VE SICAK İLİŞKİLER G enç ömrünün 17 altın y ılın ı çözülüp dağılan im paratorluğun bitm ez tükenm ez sa va şla rın d a harca yan; sonunda b ir vatan k u rta rıc ısı, bir d e vle t kurucu su olarak zafer se v in ç le riy le İzm ir’ e varan M ustafa Kem al Paşa, U şakizade M uam m er Bey’ in kızı Latife H anım ’ la k a rşıla ştığ ı zaman kırk y a şın d a d ır ve kızın b ir görüşte âşık o lm saına y e te ce k şa n la r şe re fle rd e n başka, gerçekten b ir m asal prensi kadar çe k ici, qöz a lıc ı b ir erkektir. M ustafa Kem al Paşa için de Latife Hanım , Anadolu kadınının im bikten sü zülm ü ş olağan üstü b ir ö rneğidir. B ilg ili, güzel ve atak! O la y la rın ya rattığı üç haftalık, beraberlik, d u rg u la rı ve iin ü g ri h r 'a g e liş tirir. M u stafa Kem al Paşa, hayatında ilk kez, a ile kurm a dü şü n ce le rin e de, kafasın daki b in b ir sorun ara sında y er verm ektedir. Bu arada b ir başka genç kadının dram ı başlar. M ustafa K e m al’ in yaln ız ve özgür hayatına zaman za man g irip kaybola kadınlardan b iri, uzak bir akraba kızı olan F ikriye , ad am akıllı te la şla n ır. Lord K in ro ss, A ta tü rk ’ le ilg ili biyo g ra fik ese rin d e şö y le anlatıyor: «Mustafa Kemal, hiçbir kadmp ıı?un süm b^ö'anamazdı. Fikriye ise, hayatını artık sona ermiş bir dö nenini temsil ediyordu, ons hurdan sonraki v^s^vışı için hiçbir sey veremezdi, Ü «te><k ver«*^.e',î. H a m lığ ı son zamanlarda ertmış. Ankara'daki doktorlar, lar tarafından bakılması gerektiğini söviersılsferdMr. Gn*i onıı Münih’e senatoryuma çjönderivordu ve bu kr.rarda başka nedenlerin rolü olabileceği de hemen akla geliyordu.» * ** H alide Edip, «Türkün A te ş le İmtihanı» adlı kita bında, Ş e v ke t Süreyya, «Tek Adam » adlı b iyo g ra fisin de; M u stafa K e m a l’ in hayatına giren yeni kadının, za 125
v a llı verem hastası F ik riy e H anım ’ ı, seven ve k ısk a nan b ir kadının gönül a c ıla rın a uğ rattığını uzun uzun an latırlar. A m a bu tek ta ra flı b ir a ş k tır ve M ustafa K e m a l’de şe fk a t ve acım a duyguları uyandırm akta dır. F ik riy e H anım ’ ın hasta bü nyesini g ittik çe yakıp kavuran k ışk a n çlık , m ektuplarına da yan sıyın ca , M u s tafa Kem al, M ü n ih ’ten, P a ris’ten gö n derilen bu m ek tuplardan iy ic e rah atsız olm aya başlar. Bunlar, kar m a ka rışık, ürkütücü ifa d e le rle dolu, hezeyan m ektup la rıd ır. D erken günün birinde baskın v e rir gibi, genç e v lile rin kald ıkları Çankaya K ö şkü ’ ne dalacak, yaver le rle ta rtışırk e n açıp-kapadığı çantasınd a bir taban ca buluduğu görülecek, köşkten u za kla ştırılm a k için b in d irild iğ i faytonda da çe kip kendini vuracaktır. H erke s de « Fikriye Hanım G a z i’yi ve Latife Hanım ’ ı vurm ak iste m iş, başaram ayınca kendini v u r muş» d iye ce ktir.
AŞK VAR MI YOK MU? Ş e v ke t Süreyya A y d e m ir, «D iğer iliş k ile rin d e o l duğu gibi Latife H am m ’ la e v liliğ e varan iliş k is in d e de aşk yoktu» diyor. Y aza rın yorum u şöyle dir: «Bu b ir aşk e v le n işi değ ildi. Evet b ir yuva kuru lur gibi göründü, ama arada iki ta raflı aşk yoktu. Bu evlenm e b ir o lu p b itti ile başladı ve ö yle sona erdi. A rad a b ir ş e y le r e k sik ti. Evvelâ k a rş ılık lı aşk yoktu. L atife Hanım b ir ev adam ı, b ir a ile re is i arıvnrdu. B ir hata ile başlayan bu işin bütün köksüzlüğünü bsna e s ki M e v le v i Ç e le b is i V e le t Ç e le b i sö y le m iştir. B ir gün Ç ankaya’da Latife Hanım b ir hiddet ve s in ir buhranı içindeyken, kom şusu ve a ile dostu V e le t Ç e le b i so nunda su cevabı verir: «Kızım ! Sen bir kocayla d e ğ il, b ir kaplanla evlendin. Kaplana gem vurulm az.» Latife Hanım kültürlü, ince ruhlu, biraz da ş e k le bağlı tam b ir İzm ir k ızıy d ı. G a zi’ nin hayatına bir dü126
zen v e ric i, b ir d e vle t re isi hanım ı olarak girm ek is te di. Ş a k ille r, törenler, so fralard a re sm i k ıy a fe tle r v e resm i b ir vekar bekledi. Fakat ne var ki, bu şa rtlar, kaplanın a lış tığ ı hayatın ve onun m iza cın ın lügatında yoktu.»
KİNROSS, AŞK VARDI DİYOR İngiliz b iyo g ra fisi yazarı Lord K in ro ss öyle düşün müyor. G ö zte p e ’deki U şakizade K ö şk ü ’ nü «Başkum an d anlık Bürosu» gibi kullanm aya b aşladığı andan itib a ren M u stafa Kem al «gözlerinde k e y ifli b ir ışıld a y ışla » L atife H anım ’ ın gözlerinde doğan «sevgi ateşine» k a rş ılık verm e te d ir ve genç kızı büyük b ir tutku ile is tem ekted ir. Y ani ortada ik isin i de çabuca sa rıve re n güçlü bir aşk vardır. H alid e Edip’ in Falih R ıfk ı’nın ve Y akup K a d ri’ nin an ılarında da şid d e ti hem en göze çar pan bir k a rş ılık lı ilgiden söz e d ilir. A ta tü rk ’ün kız kardeşi -rahm etli- M akbule A tadan’ la yap tığ ım ız s ö y le şile r, günlerce, haftalarca sü r dü. 1955 y ılı H aziran ayının son gü nleriydi. G ülhane A s k e ri H astan e sin d eki özel odasında y i ne ken d isin i ziyare te g itm iştim . Zoguldak M ille tv e k ili Edibe S a ya r’ la b irlik te Türk K ad ın la r B irliğ i ü yelerind en b irk a ç hanım ziy are tçi, A n ıt-K ab re bakan p e n cere le rin önündeki koltuklarda oturm uşlar, sü re k li konuklarından Sayın Sabiha G ö k çen ile M u a llâ Tunçok da yam başında ayakta duruyor lardı. S e s alm a ayg ıtın ı her zam anki se h p asın ın üzeri ne y e rle ştird im . M ikro fo nu , s ırtın ı dayadığı yastığa iy ic e göm ülm üş bulunan M akbu le A ta d a n ’ ın elin e v er dim ve odada bulunan z iy a re tç ile rin iznini aldıktan sonra d e ğ işik b ir so ru yla açtım o günün konuşm a gündem ini: 127
— A ta tü rk h iç â şık oldu mu? M akbu le Atadan bu sorum u şö y le yanıtladı: — D e lik a n lılık çağarına ait duygularını bilem em . B ize h iç b ir şe y in i b e lli etm ezdi. K urtu luş hareketinden sonra, sizin sorduğunuz mânada kuvvetli bir aşk ge çird iğ in d e n de haberdar değilim . — A ta tü rk ’ e â şık olan kad ınlar var m ıydı? M akbu le Hanım, güldü. E liy le havada b ir yarım d a ire çizd ikte n sonra: — Pek çok, dedi... Pek çok... B ir tanesi Bağdat’ ta ta n ım ıştı ağabeyim i. K e n d isin e karşı ne kadar ilg i g ö s te rm işse aske r M u stafa Kem al de bu duyguya o ka dar bigâne (yabancı) ka lm ıştı. V a z ife si b elki bunu icap e ttiriyo rdu. Ç e v re m izd e ki hanım lar da tüm d ik k a tle riy le bu ilg in ç konuyu d inlem eye ç a lış tık la rı için M akbu le Ha nım fazla a çılm ak istem iyordu. Z iy a re tç ile rin büyük b ir k ısm ı gittikte n sonra ko nuyu yin e le m e k isted im . Bu kez keskin b a k ışla rın ı e lin deki m ikrofona ve b ir kenarda tüm kon uşm alarım ızı banda alan teybe çe vird i. M ikro fo n u prizinden çıkardım , te ybi kapattım ve M akbu le H anım ı dikkatle din le m e ye başladım . G e re k kız kardeşinin , gerek A ta tü rk ’ e vakm o l m uş diğer k iş ile rin an lattıkların dan öğre n d iğ im iz kadarı ile O ’ na, o büyük insana y ö n e lik aşk duyguları b ir hayli çok. D e lik a n lılık y ılla rın d a k i e s in tile r b ir yana b ıra k ı lırs a M u stafa K e m a l’ i iç te n lik le ve d e lic e seven k ız ların başında B ulgar Başbakanı R ad oslavo f’ un k m Nikolina, Bulgar H arbiye N azırı K o va çe f’ in kızı M âra, Türk dostu b ir Bulgar hukukçunun kızı olan Elena A çkof, Zübeyde H am m ’ ın ik in c i e şi Ragıp Efendinin ku zeni F ikriye , D olm abahçe Sarayı g ö re vlile rin d e n Nebîle, ilk sıra y ı işgal etm ekteler. N e b ile ile F ik riy e ’ nin M u sta fa K e m al’ e y ö n e lik 128
sevgilerinde büyük bir duygu derinliği olduğu anla şılmakta. A ta tü rk ’e ve köşke yakın olan k iş ile rin başında gelen ünlü yazar Yakup Kadri K araosm an oğ lu’ nun e şi S ayın Leman Karaosm anoğlu, 10 K asım 1985 ta rih in de H ü rriye t gazetesinde Emin Ç ö la ş a n ’ Ia yap tığı bîr {Pazar Sohbeti)nde; A ta tü rk ’ ün m anevi evladı Sayın Sabiha G ökçen de 10 K asım 1985 tarihin de M illiy e t gazetesinde Y e n e r S ü so y ’ la yaptığı b ir (Tatil Sohbeti) nde aynı kanıyı doğrular n ite likte konuşuyorlar. Sayın m e sle k ta şım ız Em in Ç ö la ş a n ’ ın Bn. Leman Karaosm anoğlu ile yaptığı sohbetin, konum uzla ilg ili bö lü m le rin i aynen aktarıyoruz: Latife Hanım güzel miydi efendim? «İyi y e tiş m iş b ir kadındı. Onun için benim le h iç b ir zaman sü rtü şm e si o lm a m ıştır. H e rk e sle o lm u ştu r ama benim le asla.» Sonra kendisiyle iyi dost oldunuz mu? «Olduk, ama ben her zaman m esafe b ıra k ırım . Y a kup da ö yleydi. Y a ln ız size şunu sö y le ye y im , hepiniz iyi bilin A ta tü rk kadar b a ğ ışla y ıc ı bir insan olam az. D e rle r ki «Hayır, acım asızdır» . D e sin le r... O kadar in san y ü re kliyd i ki. A y rıc a A lla h onu hoş yaratm ış. Bu lunm az b ir şeydi. Fotoğrafların a bakm ayın. O rada se rt durur. «Kadın gözüyle baktığınız zaman yakışıklı bir er kek miydi?» «Kadın gözüyle bakar m ıyım ben ona? Ben Yakup’un k a rışıyım . (Kahkahalar...) Ama yine de, o günlerde çok güzel ve genç bir kadınsınız. Belki o gözle bakmış olabilirsiniz. «Kadın gözüyle bakm aya lüzum yok. C ih an gözüy le bakın. Dünyanın en y a k ış ık lı insanlarından b iri... Sonra m ahçup b ir insandır. H ele güpegündüz konuş tuğunuz zam an açılm az.» Siz Atatürk'ün içki masasında bulundunuz mu? «Bulunm az o lur m uyum ? Bulundum elbette. A m a 129
yem eğ e o tu ru lu r ve iç k i de v e rilir. K atiyen içk i so f rası değildir.» Sayın büyüğüm, şu ta b lo la rın ıza baktığım zaman, gençliğinizde gerçekten çok güzel olduğunuzu görü yorum. (Leman Hanım kahkahalar atıyor). «Aman beyefendi, bende g ü ze llik ne arar? Am a galiba d e ğ işik bir kadındım . İn gilizce ve Fran sızca b i len okum uş b ir kadındım.» «Sayın büyüğüm Atatürk’le Latife Hmım iki yıl kndar evli kaldılar ve ayrıldılar. Daha doğrusu Ata türk Latife Hanım’ı «Gönderdi.» Acaba için? Acaba Latife Hanım, Atatürk'ü çok mu disiplin »İtina alrmva çalıştı?.. Çünkübir yerde okumuştum, ayrılmadan ön ce Atatürk demiş ki «Bu kadın şimşek nibi çakıyor, yiîdırım gibi gürlüyor. Ben böyle şeye gelemem.» Tabii iç yüzünü bilem em . A m a m eselâ Çankaya K ö şk ü ’ nü Latife H anım bulm uştur. Çünkü o A n k a ra ’ ya ge ld iğ in d e A ta tü rk hâlâ o istasyond aki binada oturu yor. Zaten Latife Hanım , K u rtu lu ş S avaşı sıra sın d a A n k a ra ’da değil, O sırada A n k a ra ’ da F ik riy e var. O in tih ar eden yavrucuk.» Fikriye Hanım, Atatürk'e âşık, değil mi efendim? «Öyle olm asa in tihar eder m i? A ta tü rk ’ ü iki k iş i deli gibi se v m iştir. B iris i F ikriye , b iris i N e b ile ... Neb ile ’yi sonra b ir h a ric iy e c i ile e vlen dird i A tatürk. O yavrunak da öldü. «Onları da sonra soracağım efendim- L*»t;fe Ha nım Atatürk’ten ayrıldıktan sonra da kendisiyle dost luğunuz devam etti mi??» «Tabi... Y akup da, ben de her zam an m ektupla şırd ık . Hatta ilk m ektubum da «Siz nidinoe Canknva bo şald ı H anım efendi» diye yazdım . Çünkü olaylardan bir gün önce K ö şk ’te k e n d ile rin in yanındaydım . G aliba günlerden C u m a rte si. Bana dedi ki «Annem , babam kard e şlerim de A n k a ra ’ya g e liyo rlar. Biraz b izim le bu rada kalacaklar...» «Ah ne güzel» dedim . Ben ken di sin in yanında fazla kalıp rah atsız etm ek istem ezdim . V30
Hatta o da bana ta k ılırd ı. D iğ e r hanım lara derdi ki; «Efendim , hanım efendi yeni e v lid irle r... Yakup Kadri Bey eve g e lm işle rd ir, diye erken kalkarlar...» B ir de, ben oradan davet g e lm ed ikçe gitm ek istem ezd im . Çünkü benim akrabam falan değil ki. Ben b ir m ebus hanım ıyım , o ise m uzaffer b ir kum andanın hanım ı. Ona g itse gitse, her gün Başbakan’ ın hanım ı g id e b ilir. A m a beni her zam an çağırırdı.» Ayrılmadan birgün önce Köşk’te beraberdiniz. «Evet, güzel güzel konuştuk. İşte, a ile s in in gele ce ğ in i falan sö y le d i. Ben y in e erkenden izin isted im . Ertesi giin öğle vakti bizim eve A ğaoğlu A h m e t Bey, İzmit M ebusu Süreyya Bey ve birka ç m ebus daha gel d iler. A ğabeyim Burhan B e lg e ’ nin yattığı b ir oda var dı. Yakup falan hepsi oraya do lu ştu lar ve fıs fıs, hep s i kafa kafaya e vrm işle r. «Ne oldu beyefe n d ile r?» diye sordum . Ağaoğlu A h m e t Bey, «H anım efendi s iz üzüle c e k s in iz ama s ö y le y e y im ... Latife Hanım, Gazi Haz re tle rin d e n a y rıld ıla r. A n k a ra ’dan da a y rılıp gittiler» dedi. Tabii çok üzüldüm ve bütün gün ağladım evde. Hep «N asıl olur?» diye soruyorum . Latife Hanım K ö şk ’ ten a y rılırk e n C o li o rtalıkta dolaşıyorm uş.» «Goli kim?» «A tatürk’ ün tazı köpeği... Latife Hanım şö yle bir bakm ış C o li’ye ve o k şa m ış... «Ne tuhaf C o li’ ciğim , sen kalıyo rsun burada, ama ben kalam ıyorum artık» dem iş. A ğa o ğlu bunları an latınca daha da kötü oldum. Ç o k dokundu. A ta tü rk duysa, Latife H naım ’ ı m utlaka geri ça ğ ırırd ı. Çünkü çok iyi yü re kli b ir insandı. Bir defa da buna benzer b ir hadise Erzurum ’ da o lm uş ve Gazi Paşa, Latife H anım ’ ı gönderm iş. A m a daha onlar Kastam onu’ya varm adan, «Beni orada bekleyin, cıel'yorum» diye te lg ra f çe k m iş ve L atife ’ c ik le A n k a ra ’ya be raber dönm üşler. Hiç geçinemiyorlar ikisi değil mi efendim? «Sadece şunu anlatayım . Henüz A ta tü rk ’ le evli 131
olduğu günlerden birin d e Latife H anım e m ir v e rm iş ve «Bana V e le t Ç e le b i’yi çağırın» dem iş. V e le t Ç e le b i, b iliy o rsu n u z M evlana ahfadından... En büyük M e v le v i... Bunu bana V e le t Ç e le b i’ nin hanım ı anlattı. Ona d e m iş ki «Ç e le b i Efendi, s iz i rah atsız ettim , ama bi raz d e rtle şm e y e ih tiya ç duydum . Başka h iç k im se y le s iz in le konuşacağım gibi rahat konuşam am . Durum böyle böyle. Ben ne yapayım ?» Yani geçinemcdiklerini söylüyor. «Ne sö ylü yo rsa sö ylü yo r işte. Y in e Ç e le b i’ nin hanım ının bana an lattığ ın ı aynen siz e aktarıyorum . Ç e lebi, Latife H anım ’ a dem iş ki «Bakın, her genç kız ev lenm eden önce bir sürü hayal kurar .Bu, her genç k ı zın hakkıdır. Bazen hayallerind en daha güzel bir dün ya ile k a rşıla şır. Bazen de bunun tam te rs i olur. S iz evladım , s iz herhangi b ir insanla evlen m edin iz. B ir kaplanla b ir arslan la e vlen din iz. Bunu dem ir k afe slere h apsed em ezsiniz. H a p se tse n iz b ile p a rm aklıkla rı k ı rıp y in e çıkar. S ize bütün derdiniz, buradan geliyor.» S ize biraz önce R u kiye ’ nin re sm in i g ö ste rm iştim . Rukiye kimdi efendim? «Latife H anım ’ ın küçük kız kardeşi. Benim çok iyi arkadaşım dı. B ir gün bana dedi ki, « B iliyo r m usun Le man benim ablam çok büyük hata etti. Ben A ta tü rk ’ ün k a rısı o lsa yd ım derdim ki, «Sev canım ... Bütün kâi natı sev.. S e v canım , her şe y senin hakkındır. H epsi se nin hakkındır.» V e h iç m e se le çıkarm azdım .» Rukiye Hanım hayatta mı? « M a a le se f... K o ca sıy la b irlik te otom obil kazasın da öldü.» A ta tü rk istese Latife Hanım kendisine geri döner miydi »caba? «Dönm ez o lur muydu beyefendi?..» Efendim Nebile Hanım olayı nedir? — N e b ile çok iyi b ir ailen in çocuğu, ama deli b ir çocuk. Bu N e b ile, A ta tü rk ’ ü çok m erak ediyo r ve evin den kaçıp D olm abahçe S a ra y ı’ na g iriy o r g iz lic e ... Y a 132
kalıyo rlar, ama kovm asın lar diye y alvarıyo r. N eyse, hizm etçi olarak a lıko y u y o rlar orada bunu. B ir gün üst kata, A ta tü rk ’ ün yanına ç ık ıv e riy o r ve diyo r ki, «Pa şam , ben alt katın h izm e tç isiy im ...» Bu sırada da ai le s i fe llik fe llik kızı arıyor. V e b ö y le ce Paşa Hazretle ri’ nin orada k a lıy o r N ebile. Atatürk'e âşık mı oluyor?. — O büsbütün başka. Fakat sonra bu kız te h li k e li oldu. B akın ız onu anlatayım size . A ta tü rk b ir ak şam D o lm abahçe’de b ir davet verd i. Ç o k kalabalık b ir sofra. G e ce yarısından sonra b ir ara bu N e b ile bana dedi ki, «Paşam ’ a sü rp rizim var...» B ir ara m üzik ça larken kırm ızı şalvar, kırm ızı cepken ve h ila li göm lek le ç ık tı ortaya ve şim d ik i a s s o lis tle rin yap tığı gibi başladı şarkı söylem eye. Y akup da boş bulunup, «Ah canım , ne kadar da güzel» dedi. A tatürk, Y a k u p ’ a şö y le bir dönüp baktı. Kızdı mı? — Ondan sonra duydum ki, N e b ile ’yi b ir h a rici ye ci ile e vle n d ire ce kle r. A m a kızcağ ız beni her gördü ğünde ağladı ve «Paşam beni gönderm esin, ben onun la kalm ak istiyorum » dedi. Sonra iste, m eşhur düğün le ri yap ıld ı. A ta tü rk ve İnönü’ de düğüne k atıld ıla r. Bu yavrucak sonra kocasından ayrıld ı. G ö zle ri kör olarak H eyb e ’ îada’ da b ir sanatoryum da ölm üş. «B:r de Atatürk için intihar eden Fikriye Hanım var efendim. Onu da anlatır mısınız? — Efendim , F ik riv e Hanım , İstiklâl Harbi zam a nında A n k a ra ’da A ta tü rk ’ ün yanında. Paşa’ya hizm et e tm iş. Çankaya K ö şk ü ’ nde kalıyor. Paşa, Latife Hanım ’ Ia e vlen dikten sonra F ik riy e ’yi S iirt M ebusu M ah m ut B ey’ in yanm a v e rip A lm a n y a ’ya tedaviye y o llu yor. Çünkü F ik riy e verem . K ızca ğ ız A lm a n y a ’ da hasret için d e ve b ir an önce A n k a ra ’ya dönm ek istiy o r... A ta tü rk ’ ü çok se viyo r. Orada gazetelerd e okuyor ki. Pa şa, Latife H anım ’ la e vlen m iş. Hem en trene atlayıp A n k a ra ’ya g e liyo r. Ş im d i bundan so n ra sın ı bana Ya133
kup anlattı. Fikriye , istasyonda bir faytona binip K ö şk ’ ün kap ısın a g e liyo r ve nöbetçiye, «Bana yaveri çağır» diyo r. O sıra da iç e rid e k i yaver F ik riy e H anım ’ ı es kiden beri b iliy o r. B ir de yeni başyaver olan Resühi Bey var: R esühi Bey, içe riy e g irip arzetm iş. Latife H anım da Paşa’ya «Hayır, kabul edem ezsin» dem iş. Resühi B ey’e de «Kov gitsin» dem iş. R esühi bunun üzerine K ılıç A 'i ’nin yeğen ne«G it sen sö y le ve kov»dey.nce, o da diyor ki, «Ben F ik riy e H anım ’ ı dünyada kovam am . İstiklal Harbi sıra sın d a dört y ıl burada he p im izin çorabını yam adı, ça m a şırla rım ızı yıkadı, her ş e y 'n r z e baktı. Sadece b izle ri değil, bütün M uha fız A la y ı’ nda ne kadar ço rapsız, y ırtık p ırtık üniform alı a sk e r varsa hep im izi o giyd irdi. Ben bu nankörlüğü yapam am ...» A m a R esühi başyaver ve bunun am iri ya, «G idip sen kovacaksın» diye em ir veriyo r. Bunun üze rine, K ılıç A l i ’ nin yeğeni olan yaver, kapıya gidip, « M aa le se f iç e riy e g ire m e zsin iz hanım efendi» diyor. F ik riy e de az ötede bekleyen faytona bine r binm ez çantasından tabancasını çık a rıp kendini vuruyor. Fa kat orada ölm üyor. A lıp hastaneye götürüyorlar. Hasta n e ’ye k a ld ırılın c a Paşa, Latife H am m ’ dan te kra r ri ca ediyor, «Ne olur g idip b ir bakıver, kızcağ ız ölüyor» d iyo r ama Latife Hanım gitm iyor. Sayın Y e n e r S ü so y ’ un Sabiha G ö k çe n ’ le yaptığı sö y le şin in so nlarınd a (F ikriye H anım )la ilg ili sorusu ve bu soruya k a rş ılık Bn. G ö k çe n ’ in yan ıtı ise şöyle: — «Efendim , b ir de A ta tü rk ’ e büyük aşk duyan F ik riy e Hanım var...» — « Fikriye H anım ’ ı ben h iç tam m adıtn... Ben o kadına karşı, büyük bir hürm et duyarım . A ta tü rk ’ ü ger çekten seven b ir in san m ış. O m utlaka A ta tü rk ’ e â şık olan insandı. Bu uğurda hayatına kıydı. Ben o kadını m übarek sayarım . B iliyo rsu n u z, A ta tü rk ’ e idam kara rı çık tığ ı zaman, o İstanbul’ dan bir b a lık ç ı te k n e siy le , A ta tü rk ’ e g id iy o r... O devri düşünün... Büyük b ir ce saret..» 134
NEBİLE’NİN DRAMI «Latife Hanım» b ir yana b ıra k ılırs a M u stafa Ke m a l’ i büyük b ir iç te n lik le seven ve bu s e v g ile rin i ya şa m la rı boyu devam ettiren hanım lar arasında F ik riye ve N ebile, ilk sırada yer alır. Bu kitabın ç e ş itli bö lü m lerind e F ik riy e ’ nin dra m atik bir ş e k ild e sona eren aşk öyküsüne yeteri ka dar değindik. N e b ile ’ nin aşk öyküsü de ba şlıb a şm a b ir roman konusu o la b ile ce k kadar iç te n lik dolu, acı dolu o lay la rla yüklü. N ebile, A ta tü rk ’ ü ta n ıd ığ ı y ılla rd a 17 yaslarınd a a ltın s a rısı sa ç la rı dalga dalga om uzlarına dökülen, m avi gözlü, güzel b ir genç kızdı. İzm it V a lis i E şre f B e y ’ in yakın akrabası idi. S e si oldukça güzel ve dokunaklı olan N ebile, A ta tü rk ’ ü ilk kez D olm abahçe S a ra y ı’ ndaki bir davette ta n ım ıştı. N e b ile ’ nin D olm abahçe S a ra y ı’ na g irişi, A ta tü rk ’ le k a rşıla şm a sı d e ğ işik k iş ile r tarafından d e ğ işik ş e k il de an latılır. Ç e ş it li kaynakların an latış tarzı d e ğ işik de olsa g erçek şudur ki, N e b ile, A ta tü rk ’ e duyduğu derin aş kın e tk isi ile a ile çem berin in sın ırla rı d ışın a taşarak D olm abahçe S a ra y ı’na g e lm iş ve ken d isin i, A ta tü rk ’ ün hizm etinde gö revli k ıld ıra b ilm e n in yolunu bulm uş tur. Z ekâ sı, g ü ze lliğ i ve c a n lılığ ı ile çe v re sin in dik katini çektiğ i kadar, zarafeti te rb iy e si ve güzel se s iy le A ta tü rk ’ ün de se m p a tisin i kazanm ıştı. Sarayda, b ir hizm et g ö re vlisi, ya da A ta tü rk ’ ün m anevi bir kızı gözüyle de ğ erle n d irile n N e b ile ’nin ger çek iç duyguları b e lli olunca O ’ nu b ir h a ric iy e ci ile ev le n d ird ile r. N ikâh töreni Ç a n kaya’da k ıyıld ı. E v liliğ in e rağmen için d e k i duyguları k ü lle m e sin i b ile m e y e c e k kadar p lâto n ik ve rom antik b ir sevgin in 135
ça ğ ıltıs ın a ken d isin i kap tırm ış bulunan N e b ile ’ nin bu e v liliğ i 2 y ıl kadar sürdü. Eşinden ayrılan genç kadın, bu kez Sabahattin İrdelp adlı b ir m ü hend isle evlendi. İkinci e v liliğ i de N e b ile ’ nin duygularını yok ede m e m işti. Bu arada A ta tü rk ’ ün a ğ ır b ir ş e k ild e hasta o luşu, O ’ nun iç id e ki onulm az yarayı daha da a rtırı yordu. A ta tü rk ’ün ölüm ü, N e b ile ’ nin dram atik yaşam ç iz g isin i daha büyük a c ıla rla doldurdu. Büyük b ir ruh çö küntüsü için deydi. Günden güne eriyor, tüm c a n lılığ ı nı ve s e v im liliğ in i y itiriyo rd u . A c ık lı öykünün bundan so n ra sın ı A lta n D e lio r m an’ ın kalem inden dinleyelim : «Y akacık Sanatoryum u’ nun balkonu denize bakan b ir o dasının önünde Başhekim İhsan R ıfa t’ la b ir ga ze te ci durdular. B ir an konuşm adılar. İç e risin i d in le r gibi kapının önünde taş k e s ild ile r. «— İçerde A ta tü rk ’ ün kızı N e b ile yatıyor!» «— Ç o k mu ağır?» «— Eğer hekim sıfa tıy la konuşuyorsam size sa dece (Burada b ir hastam ız var) diye cevap v e re b ilirim . O kadar. H a sta la rım ızı h a fif ve ağır diye bir ta sn ife tâbi tutm ak ad etim iz değ ild ir. Fakat...» Tecrüb eli hekim bu «Fakat»ın sonunu b ir türlü ge tire m iyo rd u . G ö zle ri dolm uştu. N ihayet sözüne devam için kendinde kuvvet bulunca: «— Fakat N e b ile ’ nin bize v erd iğ i a sıl büyük ızdırap, onun b ir sanatoryum da kalm a sın ı icap ettiren m alum ha stalığından ile ri gelm iyor» dedi. Sonra b ir m üddet sustu. Nihayet: «— G ö zle ri h iç görm üyor artık!..» diye ilave etti. «— Vah zavallı!.. O ’ nu ziy a re t etm ek mümkün o l maz mı acaba?» «— Yanında ço k kalm am ak şa rtı ile . Çünkü çok konuşm aya taham m ülü yok. T eessü rü derhal artıyor.» Kapı s e s s iz c e aralandı ve Başhekim önde, ziya re tçi arkada, b ir gölge gibi içe ri kaydılar.
136
Odadaki karyolada küçük b ir tü m se k yatıyo rdu . A d e ta h iç görünm eyecek kadar küçük b ir tüm sek. İki atlas y a stığ ı arasında kaybolm uş m in im in i b ir baş ha fifçe kıpırd ad ı. Sanki gövdesi hem en hiç olm ayan bir baş... Bu başta gök m a visi iki göz, uzaklarda b ir nok taya bakar gibi ca n sız ve sa b it duruyordu. Bu gö zle rin ken dilerin den beklenen va zife y i yap m adıkları ne kadar b e lliyd i. Z iya re tçi donuk, cam b a k ışla rın a ltın d a e z ilir gibiydi. «— S iz m is in iz Doktor?» «— Evet kızım !.. Bugün iy is in iz ya.» «— Ç o k iyiyim .» K e n d isin i b ile aldatam ayan m asum bir yalan. Başhekim g ü lüm sem iye ç a lışa ra k cevap verdi: «— Daha da iy ile şe c e k s in iz !.. Bugün kaç defa ye m ek y ed in iz bakalım ?» «— Sorm ayın ız. Ü ç defa yem ek g e tird ile r. Ü çü nü de çe virm ed im ama bilm em fazla ge le ce k m i? A te şim y ü k se lirse diye korkuyorum !..» O sırada kapı vuruldu. H astab akıcı e lind e b ir de m et taze ç iç e k le odaya gird i. İhsan Rıfat, N e b ile ’ye dönerek: «— Bakın, dedi, size İstanbul’ dan selâm g e tir m işle r. B ir dem et karanfil ile h a tırın ızı soruyorlar!» H astanın so lu k dudaklarında g e n iş bir tebessüm yayıld ı: «— K aranfil mi d ed iniz? Am an, ben ne kadar s e ve rim karan fili. Kuzum doktor, em re d in iz de onları b ir vazonun için e koysunlar.» Sonra birka ç te şe k k ü r k e lim e si m ırıld an dı. N e b ile ’ nin vücudu kadar za y ıf bir se sti bu: «— Ah!.. Bu gözlerim b ir parça görm üş o lsayd ı!.. Ö y le sanıyorum ki çabucak ayağa kalkacağım !» «— Ne zam andan beri h a sta sın ız N e b ile Hanım ?» «— A ta tü rk m erhum olduğundan beri. Sarayda o acı haberi aldığım dakikada so l kolum a b ir uyuşukluk 137
geld i. A m m a na sıl b ir uyuşukluk. S ize şim d i anlata m am k i... Kolum sanki yerinden kopm uş. Derken s ır tım da, işte şu hizada (C iğ e rle rin i işa re t ediyordu) b ir ağrı peyda oldu. Biraz sonra kendim i kaybetm işim . H e k im le r zatürre te ş h is i koydular. İşte şim d i de...» İri, gök m a visi gözlerde b ir bulut parçası ve dam la dam la akan y a şla r... G enç kadın s e s s iz s e s s iz ağ larken B a şh e kim ’ le ziy a re tçi ke n d ile rin i zor tu tuyo r lardı...» * ** Ç o c u k M u stafa K e m al’ den A ta tü rk ’ e kadar o bü yük insana yakın o lm uş tüm kaynakların v erd iğ i b ilg i le r b ir arada d e ğ e rle n d irild iğ in d e ortaya şu gerçek çıkm aktadır. M u sta fa K e m a l’ in özel yaşam ında aşk, O ’ nun ru hunu ve kafasını dolduran büyük vatan se v g is i yanın da sa de ce küçük b ir kıvılcım la n m a d ır. Am a... K e n d isin i ö le siy e seven nice genç k ızla r ve kadınlar o lm u ştu r ki, bunların duygusal evrenin den M u stafa K e m al’ e yönelen se v g ile ri, gürül gürül b ir aşk fırtın a s ı halinde yaşam boyu devam edip g it m iş tir... Şemsî BELLİ Suadiye, 28 Ağustos 1988
138
K A Y N A K Ç A
KİTAPLAR Ağabeyim M ustafa Kemal / Şemsi B elli A nkara’nın İlk Günleri / Yunus N a d i A tatürk’ün H âtıraları / Fatih R ıfk ı Hemşehrimiz Atatürk / N aşit H a k k ı Damla Dam la / Ruşen Eşref Atatürk / Y akup K a d ri A tatürk’ten H âtıralar / A fe t İnan M ütareke Defteri / Yunus N adi Tek Adam / Şevket Süreyya Atatürk İçin / İsm ail H abib A tatürk’ü Özleyiş / Ruşen Eşref Kılıç Ali H âtıralarını Anlatıyor / K ılıç A li Nükte ve Fıkralarla Atatürk / N iy a zi Ahm et A tatürk’ün Hayatındaki Kadınlar / A lta n Deliorm an Atatürk Ansiklopedisi/ Kem al Zeki Gençosm an-Niyazi Ahm et Banoğlu
GAZETE ve DERGİLER Ağabeyim M ustafa Kemal / M akbule Atadan - Şemsi B e lli - M illiy e t
Atatürk’ün Bir Kadına M ektupları / Peyam i Safa M illiy e t
Atatürk’ün Hususi Hayatı / A sa f İlbay - Zaman A tatürk’ten H âtıralar ve İbretler / İsm ail Habib Cum huriyet 139
Atatürk Lâtife Hanım ile Nasıl Evlendi / N aşit H a k k ı - Hayat
İmtihan Veren Millet / İsm ail Habib - H âkim iyeti M illiy e
A tatürk’ün Özel Yaşam ı / Y a lç ın Pekşen-Cum huriyet P azar Sohbeti / Em in Çölaşan - H ü rriye t Tatil Sohbeti / Yener Süsoy - M illiy e t M ustafa Kem al’in Dam at Girdiği Aile / Sadun Tanju - M illiy e t
A tatürk’ün Gönlündeki Kadın / Selma Tükel-H ürriyet Çeşitli Y azılar / İsm ail Habib - Yenigün, Açıksöz ga zeteleri
SESLİ KAYNAKLAR A tatürk’ün kızkardeşi M akbule A tadan’m sesiyle «Ço cukluğundan Ölümüne K adar Ağabeyim Atatürk'e Ait H âtıralar» konulu ses bantları / Şemsi B e lli
140