Nurer UGURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.
Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Temmuz 1999
Dr. ABDURRAHMAN MELEK
HATAY NASIL KURTULDU
Cumhuriyet
GAZETESİNİN OKURLARINA ARMAGANIDIR.
İÇİNDEKİLER Önsöz
: ..............9 Genel Durum 27 Hatıralar 30 Anarşi Devri . 30 Kuvayı Milliye ile Temas ve İrtibat Tesisi . 32 Ankara İtilafnamesiyle Doğan Vaziyet 33 Anavatanla Temaslar . . 38 .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Gazi Mustafa Kemal Paşa' nın
38 Temaslar Devam Ediyor 39 İskenderun Sancağı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .41 İskenderun Hükümeti . 44 Adana'da Söyledikleri
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Şam' a Bağlı Müstakil İskenderuİı
.46 .48 İskenderun İdare Meclisi 51 Latin Harfleri 53 Gaziantep Valisinin Gelişi . . .54 Şapka Hadisesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5 5 Antakya'da Halk Partisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57 T ürk Hakimiyeti Resmen İsteniyor . . . . . . . . . . . . . . 58 Sancağı Devrinde
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
İskenderun Sancağı Statü Organiği
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
5
Ankara ile Geniş Temaslar ........ ........ . ..61 . Suriye '{araftarlarının Telaşları ....... ..........64 Türkiye Hükümeti Davayı Ele Alıyor ...... ......66 İhtilal Hareketleri Başlıyor .. ........... .......69 Dörtyol 'da Toplanma ............ .............74 Hatay'da Kanlı Hadiseler ...................... 76 Cenevre 'ye Gidiş .. ........... ... .. ........ 77 Cemiyet-i Akvam'da ............. . ...... ....77 Hatay Erginlik Cemiyetleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 78 Cemiyet-i Akvam Müşahitleri ... ...............79 Atatürk' ün Cenuba Doğru Seyahatleri ..... . .....79 Hatay Statüsü ve Anayasası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 80 Antakya'da Durum . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 83 Partide Çalışmalar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 85 Sancakta Fransız Delegesi Garreaux ile Mülakat . . . 85 Hatay'da İntihap Başlıyor... ... ................88 Delege Garreaux Hatay'da Son Günlerinde .......90 Fransızlar İdareyi Bırakıyorlar..................92 Vali Olarak İşe Başlama.......................96 İntihap Vaziyeti ............. ...............102 General Asım Gµtıdüz Heyeti ............... ,.103 Türk Askerinin Hatay' a Girişi ................ .106 Türkiye 'den Fevkalade Murahhas Geliyor .......109 İntihap Tekrar Başlıyor ...................... 1 1 O İntihap Neticeleri ...........................113 Mebus Adayları ............................114 Parti Beyannamesi ..........................115 Hatay Devleti ..............................119 Hükümet ve Kabine ........... ............ . 1 1 9 Mevzuat ... ...............................120 .
.
.
.
.
6
.
. Kazai Teşkilat . . Posta İşleri . . . ... Maarif İşleri . . Sağlık İşleri ve Diğer lşler . Fransızlarla Temas ve Hariciye İşleri Yabancı Ticaret Gemilerinin Bayrak Çekme Meselesi . . Seyahat lşleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . : . . . . . . . Gümrük Telefon İşi . Hatay'da Fransız İşgalinin Son Vaziyeti Otoriteler Arasında Temaslar Türk Mevzuatının Kabulü . Maliye Para İşi . . . . ... Halkın Memnunluğu ve İsteği . Atatürk'ün llgisi ve Ölümü Cenaze Merasimine Katılma . Fransızlarla Bir lhtilaf . llhak Başlangıcı . . . . . Cumhurreisi'nin Huzurunda . Transit Derdi . . .. Fransız İdarecilerinin Çekilmesi . Ermenilerin Hicreti . Hatay 'da Cumhuriyet Halk Partisi Kurulması Fransızlarla Son Temaslar ve Müzakereler Hudut lşleri . . . . Anavatana İltihak Kararı . . . . . . . . . . . . . . . . Hatay Valisi Olarak Göreve Başlayınca Yayımlanan Tarihi Beyanname Hatay Millet Meclisi'nde Okunulan Hükümet Programı . ... . . .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
127 . . . . 1 28 1 29 1 33 1 34 . 1 36 . 13 .137 . 1 38 139 1 39 141 . .141 .141 . 1 42 . 143 1 43 . 144 1 45 145 1 45 . . . . 1 46 .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
1 23 . 1 24 1 24 125 . 1 26 .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
149 1 50
7
ÖN SÖZ Birinci Dünya Harbi ' nin Osmanlı İmparatorluğu için fe na akıbeti Türk vatanının güzel bir parçası olan Hatay'ı 19 se ne Fransız mandası altında ve Suriye idaresinde bırakmıştır. Bu devre zarfında bu mıntıkanın karşılaştığı güçlükleri, 1919 'dan anavatana iltihak tarihi olan 1939 senesine kadar milli emellerimizin tahakkuku (gerçekleşmesi) için nasıl ça lışıldığını içinde yaşadığımız ve gördüğüm hadiseleri yayım lamayı vazife bildim. Bu maksatla hazırladığım bu eseri Türk milletine sunmayı bir borç bilirim. Dr. Abdurrahman Melek
9
Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz. Gazi Mustafa Kemal
11
HATAY DEVLETÄ° BAYRAGI
13
1 936 senesi Birinci Kanun (Aralık) ayında Hatay Bayra ğı 'nın şeklini Atatürk tespit buyurdular ve Hataylılara arma ğan ettiler. Bu münasebetle Hatay Türkleri adına kendilerine sunu lan teşekkürlere cevaplan: (30. 1 0. 1 937) Abdurrahman Melek Hatay Erginlik Cemiyeti Genel Merkezi Başkanı Beyazıt İstanbul C. Size de kutlu olsun. K. Atatürk
15
17
c� ı·
,��;ı, ;;�;,� �2'.f
..�. tf����,2; ;\• ..
/·:,.·:.}-•Eltt u�t._i ·,�ıunl$ � at::ı.:ur�� tt'-ş:p.nn.'J.:JhiHff_lı ul:wa · ·ıitt t$.l ··ı.�Qtr��ın-�·n��rn-i."'.� �dH>�l�(·ı: p::: • ı� 'dıl:e ıtı.\�rnrhlıiBt"�
-
\O
Atatürk'ün telgrafı
ti/
Türk askerinin Hatay'a girmesine dair Türk-Fransız he yetleri arasında Antakya'da imzalanan anlaşma üzerine Ata türk'e Hatay Türklerinin şükranlarını arz eden Hatay Vali si'ne cevapları. (7 .7. 1 938) Antakya Dr. Abdurrahman Melek Vali C. Sizin için artan saadetler ve refah dilerim. Atatürk
20
21
22
�
� �
�
t"")
el:: �
öJ)
Q) .E
�] Q)
;;..
�
,,,. "'
ı:x:ı
� � �.
...
. i�
•
23
Bay Abdurrahman Melek Hatay Başvekili Antakya Başkanlığınızda Hatay Kabinesi'nin teşekkülü münase betiyle ulu önderimiz ve Türk Milleti hakkındaki duyguları nı ifade eden telgrafnamenizi büyük şefimize arz ettim. Ka binenizin Hatay halkını saadet ve refaha etiştjrmeye matuf me saisinden tam başarıya nail olması temennilerini tekrar buyur duklarını arz eder ve kendi samimi tebriklerimin kabulünü di lerim. (8.9.1 93 8) Başvekjl C. Bayar
24
.,,.<··
4f�JZ.�i�,. ·/''·ı
·=·f.·�'i:'i w:/�
<.
....
,;-�"*"'-4...)
···ı=..r:-1
.... t::
N Vı
�
.,(:...,;; .. �""v.,.,._.f../·:· �<�;.; {;,..<,.../ · ,,:{�_,:,... .._r'_l�. {.ı.�··<�l:,;r�;:.,
.,._,/;k.�.
.
.
���·
-. �
.... ...
.
..
::,;.:..-� .-.;.,-..} /
..
...
. (.,.�;wı ·.��.� .,,
Hatay'ın anavatana kavuşması münasebetiyle Cumhurbaşkanı İsmet lnönü'nün telgrafı.
Dr. Abdurrahman Melek G. Antep Mebusu
C. Aziz Hatay'ın anavatana kavuşması sevinci büyük ve derindir, bu mesut neticeye ulaşmada unutulmaz hizmet his leriyle sayın Hataylıları ve sizi muhabbetle anar hararetle teb rik ederim. (25.6.1 93 9) İsmet İnönü
26
GENEL DURUM Hatıralara başlamadan önce bazı hususların belirtilmesi faideli sanıyorum. Antakya, İskenderun, Belen ve havalisi Osmanlı idare sinde Halep vilayetine bağlı birer kaza idi. İstibdat idaresinin fenalıkları bu vatan parçasında da tesir ve tezahürlerini gös teriyordu. Antakya'da medrese, tekke ve ağalar saltanatı hü küm sürüyordu. İskenderun'da ise kozmopolit bir muhit ha kimdi ve Türkleri boğmaya çalışıyordu. 1 9 1 4 senesinde yüksek tahsilde bulunan 3 arkadaşımla Antakya'da "Türk Ocağı" açmıştık. Muhitte milliyet fikirle ri uyanmamış olduğundan birçok güçlükle bunu yaymaya ça lıştık. Ocağı oldukça kuvvetli bir teşekkül haline getirebilmiş tik. Oradaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ilk zamanlarda çok yardımını gördük. Fakat bir müddet sonra ocağı teşkil eden gençlerin bazıları seferberlik dolayısıyla askere veya tahsil için başka yerlere gittiler, bu yüzden ocak kapatıldı. Bununla beraber azanın çoğunda milliyetçilik hisleri yerleşmişti. Ge rek Türk Ocağı, gerekse İttihat ve Terakki Cemiyeti, muhitte, ileride üzerinde yürünebilecek milli bir zemin hazırlamış bu lunuyordu. Birinci Dünya Harbi esnasında Suriye'de birtakım gizli 27
siyasi Arap cemiyetleri teşekkül etmişti. Antakya'dan birkaç kişi, Türk ve yerli oldukları halde, bu cemiyetlerle münase bet tesis etmiş olmalılar ki, harbin son günlerinde Osmanlı ordusunun Suriye'den çekildiği sıralarda Antakya'da kayma kam, savcı, jandarma kumandanı, mevki kumandanı gibi ma halli otoriteyi teşkil edenlerin Arap olmalarından istifade bunlarla birlikte Antakya'ya komşu Harim, Cisrişuur kaza larından ve diğer Arap muhitlerden toplanan silahlı bir kuv vete dayanarak "Hükümet-i Arabiyye-i Muvakkate" namı altında bir hükümet ilan etmişler ve memleket ileri gelenle rini bir sürü yalan yanlış havadisle tehdit ve tazyik ederek im zalarını almışlar, bir kısım Türk memurlarını da hapsetmiş lerdir. Bu isyan hareketi üzerine Belen'deki askeri alayın An takya'ya gelmesi ve şehri kuşatması sonunda Arap hüküme tini kurmaya kalkışanlar kaçmak zorunda kalmışlardır. Alay şehirde asayişi temin ve normal hayatı iade etmiştir. Ancak birkaç gün sonra Mondros Mütarekenamesi'nin ahkamına ri ayetle askeri kuvvetlerin Adana istikametine çekilmiş olma ları Arap komitecilerine meydanı boş bırakmıştır. Bunlar Mekke'deki asi Şerif Hüseyin namına tekrar icrayı hükümet etmeye başladılar. Harbin bittiği ve mütarekenin imzalandığı tarihte düşman ordusu Halep-Kilis arasında Katma mevkiinde bulunuyordu. Burası, Hatay'ın şimdiki hudutlarından 30-40 km. uzakta idi; böylece Hatay topraklarına hiçbir düşman kuvveti girmemiş ti. Böylece Misak-ı Milli'nin 2.nci maddesindeki "Mütareke imza edilirken işgal altında bulunmayan Osmanlı toprakları bir küldür.Bu topraklar tefrik kabul etmez" cümleleri Hatay'ın durumuna tamamen tavafuk ediyordu. Mondros Mütarekesi imzalandıktan bir hafta sonra bir ln28
giliz müfrezesi Antakya'ya gelmiş ve sadece askeri işgal ha linde burada beş-altı gün kalmıştır. 12. 11. 1918 tarihinde de İskenderun'a bir Fransız gemisi asker çıkarmış, Fransız kumandanı imzası ile sokak başları na, hülasası şundan ibaret olan beyannameler yapıştırılmıştır: "İskenderun-Halep şoşesi İtilaf devletlerinin işgali altına alın mıştır. Fakat buradaki Osmanlı mülki idaresi kemakan devam edecektir." Kumandan aynı zamanda İskenderun kaymakamı na da bunu resmen tebliğ etmiş ve bu sırada Halep'te bulunan Kral Faysal da, Antakya'yı resmen Halep Faysal hükümetine bağladığını açıklamıştır. Bunun üzerine 7.12. 1918'de lsken derun'dan gelen bir tabur Fransız askeri Antakya'yı işgal al tına almıştır. Faysal hükümeti ortadan kaldırılmış, hükümet ko nağına Arap bayrağı asılmaz olmuştur. Yalnız memurlar ma halli idaredeki vazifelerine devam etmişlerdir. 2 ay sonra hü kümete Fransız bayrağı çekileceği haberi yayılınca Türk mü nevverleri şu beyannameyi yayımlamışlardır: "Antakya hükü met konağına çekilecek bayrak ancak Türk bayrağı olabilir. Aksini yapmaya cüret edenler bunun acı akıbetlerinden çekin melidirler. Bu memleketin mukadderatı tayin edilinceye ka dar burası hukuken Türktür. Fransız ordusu buranın inzibatı ile alakadar sayılabilir." İşgalin ilk gününüden beri Fransız askerleri arasında bu lunan Ermeni neferlerin sokaklarda yaptıkları taşkınlıklar, ekalliyet (azınlık) unsurlarının Türklere tahakküm etme yo lunda askeri idareden gördükleri himaye ve yardım Antakya halkını endişe, asabiyet ve gergin bir hava içinde bırakmıştır. Halep'te Kral Faysal' ın Fransız istilasına karşı koymak maksadıyla yarattığı çetecilik faaliyeti Müslümanlığı alet eden birkaç politika simsarı vasıtasıyla buralara sirayet ettirilmiş, bir29
takım açıkgöz insanlar da fırsattan istifade ederek Halep'ten tedarik ettikleri silahları ve cephaneyi bu havali halkına yük sek fiyatlarla satmak suretiyle gergin havanın büsbütün bozul masına sebep olmuşlardır. İdarenin başı olan Fransız askeri hii kimi, çete teşkilatı ile münasebeti olduğundan şüphe edilen kimseleri ve yakın akrabalarını hapisle tazyik etmeye başlamış, bunun aks-i tesiri olarak çetecilik süratle genişlemiştir. HATIRALAR Anarşi Devri 1919 Nisan' ında İstanbul'dan Antakya 'ya geldim. Duru mu anarşi içinde buldum. Osmanlı ordusundan emekli yüzba şı Asım' ın idare ettiği çetecilik faaliyette. Dağdan şehre silah lar atılıyor, şehirdeki kışladan Fransız askerleri makineli tü fek ve toplarla mukabele ediyorlar. Şehir içinde ve dışında muntazam bir otorite yoktu. Nüfuzlarına veya silahşorlükle rine güvenen kimseler etraflarına topladıkları şahıslarla çete teşkil ediyorlar, maksat ve gayenin ne olduğunu tespit etme den meydana atılıyorlardı. Bunlar arasında çok saf ve samimi ruhlu gençler olduğu gibi, eskiden eşkıyalık yapmış ve katil olarak tanınmış kimseler de vardı. Şehirde bir saat içinde dağdan çeteler iner, sokaklarda Fransız devriyeleri ile karşılaşırlar, silahlı çarpışmalar olur. Fransız askerleri istedikleri kimseleri şehrin herhangi bir sem tinden sürükleyerek kışlaya götürürler, hapis ve işkence eder ler, çeteler de istedikleri kimseleri yakalayarak dağa kaldırır lar, para veya söz alarak bırakırlardı. 30
Atılan mermilerden, serseri kurşunlardan yaralananlar, ölenler ve zarar gören Türk evleri vardı. Fransızlar şehir dışına ancak askei birlikler halinde çıka biliyorlardı. Asım, karargahını Antakya şehrine 1 O km. uzakta bir Türk köyü olan Narlıca'da kurmuş, Kral Faysal namına yap makta olduğu çeteciliği intizamsız şekilde oradan idare edi yordu. Faysal ile Asım arasındaki irtibatı (bağlantıyı), başta Suphi Bereket olmak üzere, vaktiyle Antakya'da teşekkül et miş olan Arap komitesinin idare ettiği söyleniyordu. Şehir halkı huzursuzluk içinde kıvranıyordu. Çeteciliğin umumi vasfı, Araplık namına yapılmakta olması idi. Anarşi vaziyeti de ayrıca teessür ve endişe yaratmıştı. Antakya' nın tanınmış bir Türk ailesinin çocuğu olan yüz başı Asım eskiden beri tanıdığım ve son yıllarda İstanbul'da kendisi ile arkadaşlık ettiğim bir zat idi. İstanbul'dan geldiği mi işitmiş, beni görmek üzere şehre ineceğine dair haber gön dermişti. Bu haber aynı zamanda komşularımıza da tebliğ edilmişti. Komşularımızdan bir zat çok telaş gösterdi. Sebe bini sordum, "Bizden para isteyecekler" diyordu. İki gece sonra Asım, sabaha karşı muhafazları ile beraber mahallemi-. ze geldi. Asım' a, niye bu yanlış yola saptın, mademki böyle bir hareket yapmak kudretindesin, niçin bunu kendi hesabı mıza Türklerin namına yapmıyorsun diye sordum. "Türkler den ümit yok. Bize Araplar yardım ediyorlar. Büyük bir Arap İmparatorluğu kuracağız. Bundan başka çare kalmamıştır" dedi. Bir hafta müddetle şehirde hüküm sürdü. Arap komite since tespit edilmiş olan liste mucibince şahıslardan paralar topladı. 31
Burada hayret verici bir manzara ile karşılaştığımı yaz maktan vazgeçemeyeceğim. Asım beni birkaç arkadaşla bir gece amcasının oğlunun evine davet etti. Odaların birinde in cesaz, güzel sesle şarkılar, bol içki, ikide bir fettan bir Arap kızının raksları, bu esnada çeteler arasından yükselen bir ses "Yaşasın Asım Bey". Asım hemen ellerini ceplerine so karak üç beş altın çıkarıyor, önüne gelen çete efradına atı yordu. Avluda bir tarafta rakı masaları, bir tarafta kumar oy nayan beş altı kişi vardı. Bunlar önlerine gümüş mecidiye ler yığmışlardı. işte Müslümanlık namına yapılan cihattan küçük bir tablo! Antakya halkı şehri terk ederek köylere dağılmak mec buriyetinde kaldı. Kış-la ve hükürnet konağı civarındaki ma hallelerden başka semtlerde kimse kalmamıştı. Halep şehrinin Fransız ordusu tarafından işgali üzerine Asım çeteciliği bir anlaşma suretiyle inhilal etti (dağıldı) . Fay sal namına yapılan çetecilik faaliyeti umumiyetle dini heye canları istismar etmek gayretinden ileri bir netice vermemiş ti. Asım çeteciliğinin inhilalinden sonra Türk çetebaşılarından bazıları Maraş'a giderek Kuvayı Milliye'nin Hatay mıntıka sında da faaliyetini istediler. Asım da Halep'te nezaret altın da iken kaçarak Maraş' a iltica etti. Kuvayı Milliye He Temas ve İrtibat Tesisi ittihatçılardan ve Türk Ocağı mensuplarından birkaç ar kadaş Ahmet Türkrnen'in riyasetinde Müdafaa-i Hukuk Ce miyeti'ni kurdular. Ahmet Türkmen'in Anadolu'da Kuvayı Milliye ile muhabere etmesine karar verildi. Reyhanlı'da da buna benzer bir heyet teşekkül etti. Antep ve Adana havalisi 32
işgal altında olduğundan yalnız Maraş ile muhabere ve temas temin edilebilmişti. Maraş'tan Yüzbaşı Bedri kumandasında Antakya hava· lisine bir kuvvet gönderildi. Bunlarla Müdafaa·i Hukuk Ce miyeti azaları arasında gizli temas başladı. Fakat Fransızların yaptığı askeri harekat üzerine Y üzbaşı Bedri kuvvetleri bu ha validen çekilmek mecburiyetinde kalmıştı. Bu kuvvetlerle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına Selim Murat nam-ı müste arıyla muhabere eden Ahmet Türkmen kaçarak Gaziantep'e iltica etti. Bundan sonra Maraş'tan ikinci defa Özdemir ku mandasında bir akıncı kuvvet daha gönderildi. Türk köyleri şimalden gelen her kuvvetle birlikte ayaklanıyordu. Buna kar şılık Fransız idarecileri de askeri harekat yaparak köyleri ya kıp yıkıyor, yağma ettiriyor ve ellerine geçirdikleri suçluları hapis, nefiy ve idam cezaları ile mahkum ediyorlardı. Y üzba şı Asım'ın da dahil olduğu Özdemir kuvveti cenuba doğru ge lirken yolda Asım, eski çeteci arkadaşlarından şaki bir Ara bın kurşunu ile öldürülmüştü. Özdemir teşkilatı genişlemekte ve tam bir milli mücade le manzarası almakta iken Ankara ltilafnamesi ilan edildi. Şi malden gelen kuvvetler çekilip gittiler ve yerlilerden bunlara iltihak etmiş olanlar da dağılmak mecburiyetinde kaldılar. Bu suretle de Kuvayı Milliye'nin bu mıntıkada devam etmesi için yapılan gayretlerden, zaman ve şartlar yardım etmediğinden beklenen netice elde edilemedi. Ankara İtilafnamesi'yle Doğan Vaziyet Ankara'da Fransız murahhası Franklin Bouillon ile görü şüldüğü ve henüz itilafnamenin ilan edilmemiş olduğu gün33
lerde Gaziantep'e kaçmış olan Ahmet Türkmen, Antakya' ya kırk elli nüsha beyanname göndermişti. Bunlar da, Antakya lskenderun mıntıkası için ayrı bir idare ve eski Bakras hükü metinin resmi alamet-i farikası olan ok ve tırpan işaretlerini havi (içeren) hususi bir bayrak istenilmesi yazılı idi. Yine bu günlerde, İskenderun'a Colonel Melangeau'nun riyasetinde bir Fransız heyeti gelmiş, memleketin ileri gelenleriyle temas ediyordu. O sırada arkadaşımız Rasim Yurtman ile, İskende run'da bulunuyorduk. Bizi de çağırdılar. Heyet, ne gibi şika yetlerimiz olduğunu, nasıl bir idare istediğimizi sordu: "Her şeyden evvel anavatanımız Türkiye'ye iltihak istiyoruz" ce vabını verdik. "Bu, mümkün değil. Bizim maksadımız bu mıntıkada idaremiz altında kalan Türkleri memnun edecek bir idare şekli tayin etmektir. Bundan başka mevzuda bir şey gö rüşemeyiz" dediler. "Öyle ise, Suriye'den ayrı bir mıntıka ola rak burada hususi bir idare kurmalısınız, milli ve içtimai Türk üstünlüğünün hakim kılınmasını isteriz" dedik. Muhaveremiz esnasında harita üzerinde Türk ve Arap mıntıkalarını işaret ederken, tuhaf tesadüf, bilahare teşekkül eden "Müstakil İskenderun Sancağı" hudutlarını çizmiş ol duk. Ankara İtilafnamesi ilan edildi. İtilafnamede İskenderun ve havalisi için hususi bir rejimden, Türk bayrağına benzer bir bayraktan bahsedilmesi, şimdilik anavatının bu mıntıka ile fazla meşgul olamayacağını göstermekle beraber, üzerinde yürünebilecek bir esas kurulduğunu ümit ettirmekte idi. An kara İtilafnamesi'nin 3 . maddesi: İşbu "itilafnamenin imza sından itibaren azami iki ay müddet zarfında Fransız kıtaatı 8. nçi maddede mezkur hattın cenubuna ve Türk kıtaatı hatt-ı mezkı1run şimaline çekilecektir." 34
7. nci maddesi: "İskenderun mıntıkası için bir usul-i ida re-i mahsusa tesis olunacaktır. Mıntıka-i mezkfuenin Türk ır kından olan sekenesi (halkı) harslarının inkişafı için her türlü teşkilattan müstefit olacaklardır (yararlanacaklardır). Türk li sanı orada mahiye-i resmiyeyi haiz olacaktır." 8. nci maddesi: "Hatt-ı hudut İskenderun körfezi üzerin den Payas mevkiinin hemen cenubunda olmak üzere intihap olunacak bir noktadan başlayacak ve takriben Meydanıek bez' e doğru gidecektir" hükümlerini ihtiva ediyordu. Esas itilafnameye bağlı olan protokollerde, İskenderun ve Antakya mıntıkalarında mütemekkin (yerleşmiş) ahaliye, Türk bayrağını ihtiva eden hususi bir bayrak intihap etme seliihiye tini vermek lazım geldiği tespit edilmişti. ltilafname Türk halkının ümitlerini gelecek zamanlara at ması itibarı ile Türklerde teessür ve yeis (üzüntü ve karamsar lık) yarattı. Üstelik Adana havalisinden çekilen Fransız işgal kuvvetleri ile beraber oradaki Ermenilerin çoğu ve Kuvayı Milliye' ye aleyhtar kimseler İskenderun mıntıkasına yerleş tiler. Bunlar, çılgın bir kalabalık halinde etrafa Türk düşman lığı saçıyorlardı. Şimdiden itilafnamenin bir maddesindeki "Caractere populaire" taahhüdünün nakzedilme�i yolunu tut muşlardır. Umumi harbin ikinci senesinde Antakya'da Musa dağın da isyan eden yerli Ermeniler Fransız gemileriyle Kıbrıs ve Mısır' a kaçmışlardı. Fakat mütarekeyi müteakip Fransız işga liyle beraber yeniden köylerine dönmüşlerdi. Böylece İsken derun-Antakya ve havalisinde 30-40 bin kadar Ermeni toplan mış oldu. Fransız idarecileri bu mıntıkadaki Alevilerin ve Hıristi yanların bir kısmını da Türkler aleyhine tahrik etmişlerdi. 35
Böylece Süveydiye nahiyesindeki Türk köyleri ile bazı Alevi köyleri arasında kanlı hadiseler çıkmasına meydan verildi. Aleviler Arapça konuştukları için Fransız idarecileri tarafın dan Arap lisan ve kültürü meselesi ortaya atıldı. Aleviler Türk olduklarını bildiklerinden bu hususta bir iddiaya kalkışma makla beraber bir kısmı, Fransız idarecilerinin günlük politi kalarına ayak uydurmaktan ve hükümet taraftarı olmaktan vazgeçmediler. Ankara İtilafnamesi'nin henüz mürekkebi kurumamışken İskenderun Sancağı, ırkların, dillerin, siyasi cereyanların çar pıştığı bir fesat yuvası haline getirilmişti. Zevahiri kurtarmak gösterişiyle Fransız idarecileri Antakya'da iktisadi ve içtimai maksatlarla muhtelif unsurlardan bir gençlik teşekkülü kur mak fikrini ortaya attılar. "Selamet-i Belde" adı verilen ve Türk, Arap, Alevi, Hıristiyan ve Ermeni azası bulunan bir ce miyetin mutantan surette küşat resmi yapıldı. Henüz acıları unutulmayan Süveydiye vakası, muhitin birden değişen ırki ve içtimai manzarası, böylece muhtelif unsurların iştirakiyle bir teşekkül vücuda getirilmesi fikrini, günün makul politika sı olarak kabul ettiriyordu. En temiz Türklerden bazıları bile bu cemiyete aza yazılmışlardı. Her sınıf halkın iştirakiyle "Se lamet-i Belde" tam bir halk teşekkülü olmuştu. Bir müddet sonra cemiyetin Türk azasının yabancıların tesirine karşı mu kavemet göstermesi ve reisleri Samih Azmi'nin Ankara'ya git mesi üzerine cemiyet hükümet tarafından kapatıldı. Ankara İtilafnamesi gerek ahdi bakımdan, gerekse tat bikata fena başlanmasından ümitleri söndürmüştü. Yalnız bir iki kişi, istikbalde itilafnamenin mühim rol oynamaya mes net olacağını düşündük. Siyasi çalışmalarımızda bunu daima 36
ileri sürdük. Fransızlardan istediklerimizi de hep buna temas ettirerek hukuki sahada iddialarımızı ortaya atabildik. İtilafnameden şahsen benim de istifadem oldu. Şöyle ki, General Gouraud Suriye ve Lübnan 'da fevkalade komiser iken Antakya' ya gelmiş, memleketin ileri gelenlerini hükümet ko nağına davet ederek bir nutuk vermişti. Nutkunda Fransızla rın, hak ve adalet prensipleriyle buralara geldiklerini, ekalli yetler (azınlıklar) hukukunu müdafaa etmeyi siyasi şiar edin miş oduklarını; kendisinin de Türk muhibi (dostu) olması do layısıyla buradaki Türklerin menfaatlerini himaye edecekle rini söyledi. Ben buna sinirlenerek "General ! burada Türkler ekalliyet değil tam bir ekseriyettir. Burası tam bir Türk mem leketidir. Eğer siz bir Türk muhibbi iseniz ona göre muamele yapmalısınız" diyerek söze karıştım. Aradan iki ay kadar bir zaman geçmişti. B ir gün İsken derun mutasarrıf vekili Ethem Civelek, benimle üç arkada şım hakkında, İrvat adasına gönderilerek iş'ar-ı ahire (sonra bildirilecek bir zamana) kadar orada alıkonmamıza dair Ge neral Gouraud 'dan bir kararname çıktığını, fakat İskenderun mahalli otoritesi bunu icra etmek üzere iken İrvat adasında ki Türk menfilerinin (sürgünlerinin), Mersin limanında tes lim edilecekleri tebliğ edildiğinden, kararın icra edilmediği ni söyledi. Memlekette yüksek tahsil görmüş münevverlerin adedi pek azdı. Muhitte amil olabilecek eski politikacılardan bazı ları, Fransızlara ve Suriyelilere mal olarak tamamen menfi yol tutmuşlar, bazıları da bizimle beraber Türk davasını güt tükleri için hapsedilmişler yahut kaçmışlardı. Halkın çoğu milli hislerini içlerinde gizlemek zorunda kalmışlardı. Yal nız Anadolu'da devam eden milli mücadelenin muvaffak ol37
ması için her Türk gece gündüz dua -etmekte, kadınlar gizli ce minarelere çıkarak gözyaşlarıyla Allah'a yalvarmakta, adak adamakta idiler. Gözler ve gönüller Anadolu'da Musta fa Kemal Paşa'ya tevcih edilmişti. Anavatanla Temaslar 1 922 yılında Antakya'yı bu halde bırakıp İstanbul 'a git tim. Büyük İzmir zaferi kazanıldı. lstanbul'da arkadaşım Ba ha Miski ile hemşerileri topladık. Bunlardan aldığımız itimat name ile Ankara'da Büyük Millet Meclisi' ne, Reis Mustafa Kemal Paşa'ya telgrafla müracaat ettik ve bizim mıntıka ile de meşgul olmalarını istirham eyledik. Hilaliahmer Reisi Ha mit Bey vasıtasıyla da arzuhaller yolladık. Antakya ve Rey hanlı 'dan da Tayfur Sökmen, Rasim Yurtman, İnayet Mürse loğlu, Samih Azmi Ezer bir heyet halinde Ankara'ya geldiler. Gazi Mustafa Kemal Paşa heyeti kabul ettiler. Heyet maruza tı arasında bu havalide yapılan çetecilikten bahsedince Gazi Paşa "Bunlar bize resmen bildirilmeli " buyurmuşlardır. He yetin gelişinden gazeteler de bahsetmişti. Fransız idarecileri heyete dahil olanları, o havaliye sokmamak için haklarında mahkumiyet kararı çıkardılar. Bu arkadaşlarımız Adana'da "Antakya-İskenderun ve Havalisi Birliği "ni kurdular. Fakat birliği devam ettiremediler. Yalnız bundan büyük bir kazancı mız şu oldu: Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Adana'da Söyledikleri Gazi Paşa'nın Adana'yı teşriflerinde yapılan istikbal me rasiminde birlik azaları siyah bayraklarla katıldılar. Siyah giy38
miş Antakyalı bir kızcağızın "Paşam bizi de kurtar" diye yal varması üzerine Gazi Paşa "40 asırlık Türk yurdu düşman elin de esir kalamaz" cevabını verdiler. Bu söz lahuti bir müjde gi bi her Türk'ün kalbinde ve mefkı1resinde ümit ve iman şek linde yerleşti. Temaslar Devam Ediyor l 923 sonlarında Antakya'ya döndüm. Burası şimdi kay naşan bir manzara arzediyor. Şöyle ki, hocalar ve ağalar sal tanatı çok artmış, Türkiye'den kaçan ve kovulanlarla cinsi, ci billiyeti meçhul türedilerin oymağı olmuş. Hem öyle bir sal tanat ki, kraldan ziyade krallık taraftarı, öyle bir oymak ki, dağ dan gelenler bağdakileri kovarlar darbı-meselince yerlilerden ziyade memlekete sahip görünerek Araplık iddiasında bulu nuyorlardi. Nüfus kütüğüne Arap yazılanlar, Türk oldukları halde, adlarına bir "al" ilavesiyle hesp ve neseblerini Haşimi lere, Halit bin Velid'e kadar çıkaranlar vardı. Üç beş arkadaş el ele vererek anavatanımız Türkiye le hinde propaganda yapmaya başladık. Propagandalarımız Fran sız idarecilerine aksettikçe, ikide bir delegeler, kumandanlar, istihbarat reisleri bizleri çağırıp, tehdit ederlerdi. Öyle zaman lar oldu ki, bir günde üç kere hükümete, resmi dairelere suç lu olarak çağrıldık. Anadolu'da Hiliiliahmer (Kızılay) için An takya'da topladığımız paralar yüzünüden iane komisyonu re isimiz Hacı Sakip Müftü hapsedildi. Hiliiliahmer ianesi bura Türklerinin vatan ve istiklal aş kına güzel bir misal te_şkil etti. İktisadi vaziyetin çok sarsılmış olmasına rağmen Antakya kazası bir gün içinde on binlerce lira teberrü etti (bağış yaptı). Altınözü'nde bir Türk köyünde 39
ihtiyar ve fakir bir kadının "4 zeytin ağacım var. İkisini satın, parasını gönderin" diye yalvarması, genç bir kızın parmağın daki yüzüğü çıkararak "Benim bundan başka verecek bir şe yim yok, bunu kabul edin" demesi, hepimizin siyasi gayemiz uğrundaki cesaretimizi arttıran bir heyecan kaynağı oldu. Lozan muahedenamesiyle bura ahalisine verilen tabiiyet hıyar hakkı (seçme hakkı) 1 926'da nihayet bulacaktı. Birçok Türk, haklarını Türkiye lehine kullanarak göçmek için hazır landılar. Bereket versin Halep'te Türkiye Cumhuriyeti Kon solosluğu'nun terk-i tabiiyet işlerinde bi liltizam gösterdiği müşkülat, (zorluk), memleketi terk etmemek hususundaki pro pagandalar buna mani oldu. Halk itimat ettiği münevverlerin sözlerini dinlemeye başlamıştı. Genç nesil arasında muhitte amil olabilecek kimse yok tu. İdadi tahsilini bitirmiş gençleri teşvik ederek anavatanda yüksek tahsile sevketmek, ilerisi için ümitli, verimli bir teşeb büs olabilirdi. Nitekim zamanla İstanbul ve Ankara üniversi telerinde yetişen Hataylı gençler Hatay mücadelesinde ve kur tuluşunda faal birer vazife gördüler. Senede birkaç kere İstanbul ve Ankara'ya giderdim. Bir defasında Adana'daki arkadaşlarım vasıtasıyla bir zat ile ta nıştım. Bu zat oradaki milli emniyet teşekkülünün davamızla meşgul olması hususunu temin etti. Aynı zamanda Halep'te Türk Konsoloshanesi ile de münasebet tesis etmiştik. Türkiye 'deki resmi otoritelerin bu kanallar vasıtasıyla bi zimle meşgul olmak istediklerine çok sevindik. Ümitlerimiz takviye edilmiş oldu. Gizli muhaberelere başladık. Aramızda iş taksimi yapmak suretiyle altı arkadaş (Abdülgani Türkmen, Dr. Abdurrahman Melek, Vedi Karabay, Selim Çelenk, Samih Azmi Ezer, Abdullah Mürseloğlu) birbirimize candan sarıl40
mış halde çalışmaya başladık. Mehmet Tacirli de bir zaman sonra aramıza katıldı. Şükrü Balcı, komitenin naşir-i efkarı (fi kirler yayıcısı) olarak daima temasta idi. İskenderun Sancağı Fransız manda idaresi, Suriye ve Lübnan' ı, Halep, Şam, Lübnan devletleri ile Lazkıye Alevi devleti adları altında par çalara ayırmıştı. Bir de İskenderun Müstakil Sancağı kurul muştu ki, bu suretle Ankara ltilafnamesi 'ndeki siyasi taahhüt lere uygun hususi bir idare tatbik edilecekti. Halbuki bu mın tıkada tatbik edilmiş olan idare şekli muhtelif saflıalar geçir di. İlk zamanlarda İskenderun (Adana Fransız işgali altınday ken), Cebelibereket sancağına tabi Dörtyol kazası ile birlikte bir idari ünite olarak Beyrut'taki Fransız Fevkaliide Komiser liği ' ne bağlı bir guvernör idaresine bırakıldı; 1921'de de Fev kalade Komiserin bir kararnamesi ile İskenderun Sancağı na mı altında bir nevi idari otonomi ile Halep devletine bağlan dı. Daire reisleriyle hakimlerin tayini Halep devleti tarafından yapılmak şartıyla idare başına sivil bir mutasarrıfgetirildi. Os manlı kanunları yürürlükte bırakılmıştı. Adli teşkilat, Beyrut Temyiz Mahkemesi 'ne bağlı olmak üzere İskenderun'da bir is tinaf mahkemesi kuruldu. Aynı tarihte cenupta (güneyde) ba yır bucak nahiyeleri İskenderun sancağından ayrılarak Lazkı ye'ye bağla�dı. Zamanla İskenderun sancağı da Suriye hükü metinin başkenti Şam'ın nüfuz ve idaresi altına girdi. Bir ta raftan da bu mıntıkanın Suriye 'nin bir parçası olduğunu, ka yıtsız şartsız Şam'a bağlı kalması lüzumunu savunan bir ce reyan yaratıldı. Bu yüzden sancak ahalisi ikiye ayrılmış oldı.ı: Türklerin çoğu ve bir kısım Alevilerle Ermeniler sancağın 41
müstakil olmasını, Sünni Araplar, Araplık iddia eden birkaç aile, Arapça konuşan Hıristiyanlar ve bir kısım Aleviler Şam'a bağlanmasını istiyorlardı. Bu ikilik, Suriye ve Lübnan gaze telerinde akislerini gösterdi. Bazı Arapça gazeteler İskende run Sancağı Arap ekseriyetini haiz olduğundan Şam'dan ay rılmayacağını, Fransızca çıkan bazı gazeteler de burada muh telif unsurların mevcudiyeti dolayısıyla mıntıkanın bir husu siyeti olduğunu yazdılar. Manda idarecileri her iki cereyanı da desteklemekle be raber müstakil sancak fikrini daha çok benimsemişlerdi. Res miyette müstakil İskenderun Sancağı etiketi yer almıştı. Şam' a taraftar olanlar "bir merkez-i İslam olan Şam'a merbut kal mak, sancakta Müslümanlığın tefevvukunu (üstünlüğünü), hakimiyetini temin eder. Müstakil sancak ise doğrudan doğ ruya Beyrut'taki Fevkalade Komiserliğe bağlı kalmak demek tir ki bu da Hıristiyanlara mahkum olmak neticesini doğurur" şeklinde propagandalar yapıyorlardı. Müslümanlık progagan dası politika yapmayan saf ve samimi Türklere de cazip gö ründüğünden Şam taraftarları bunu istismar etmekte asla te reddüt etmediler. Müstakil İskenderun Sancağı fikrini müda faa edenler de buranın hususi bir idareye tabi tutulmasıyla . Şam'ın fazla nüfuzundan kurtulmak, Türkçenin resmi bir dil olarak kullanılması, maliyesinin ve idaresinin müstakil kalma sı dolayısıyla memurların yerlilerden alınması icap edeceği mütalaasını (görüşünü) ileri sürüyorlardı. Türkler ekseriyetle buna taraftar oldular. Fransızlar ile görüşmelerimizde hep bu rejim üzerinde ısrar ettik. Türklerin büyük ekseriyetinin kitle halinde bir maksada bağlı kalması mahzurlu görülmüş olmalı ki bunları parçala mak yoluna gidildi. Arap hükümeti ilanında faal (etkin) rol oy42
namış bir şahsın oğlu, Türk Halk Teşekkülü namı altında bir cemiyet kurmaya kalkıştı. Bir gün Ulu Cami'de sancağın müs takil olması lehinde nümayişler yaptılar, nutuklar söyleyerek "Yaşasın Manda, Yaşasın Manda" diye bağırdılar. Buna kar şılık Suriye Meclis-i Mebusan Reisi ve Sabık Devlet Reisi ay nı camide mimbere çıkarak sancağın müstakil (bağımsız) ol ması aleyhinde konuştu. Böylece günün politikası camilere in tikal ettirilmişti. 1925 senesinde sancağın siyasi manzarası ve dahili poli tikası bu şekilde idi. İstikbalde iş görebilmek için müstakil sancak cereyanı nın yerleşmesine, genişlemesine çalışmak uygun olacağı ka naati bizde hasıl oldu. Çalışmalarımızı bu yolda teksif etme ye (yoğunlaştırmaya) karar verdik. Arapça bilmedikileri, hep Türkçe konuştukları için Er meniler, Türkçe lisanının resmiyette geniş yer alması isteğin de bizimle birleşiyorlardı. Buna, Arap taassubundan incinmiş oldukları için bir kısım Aleviler de iltihak ediyordu (katılıyor du). Müstakil sancak cereyanını Fransız idarecileri yarattık larından bunun taraftarlarını hırpalamayacakları için politika hayatında biraz serbest çalışabilmek bizce mümkün olacaktı. N itekim milli davamızın başka unsurlara siyasi endişe verme yen bazı safhalarını açıkça yürütebildik. Şam'dan sancağa Arap memurlar gönderilmesi aleyhinde bulunduk. Beyrut'ta ki Fransız Fevkalade Komiserlere, Cemiyet-i Akvam'daki mu rahhaslarına şikayetlerimizi aksettirmeye başladık. Fakat bunun neticesi olarak Şam'dan gelecek bir memu run yerine ya bir Alevi yahut bir Ermeni veya Hıristiyan ta _ yin edildi. Bu hal bize bir iddia ve şikayet mevzuu daha ya ratmış oldu. İskenderun Sancağı'ndan Suriye meclisine me43
bus gönderilmemesi, mebusların İskenderun'da toplanmaları fikrini ortaya attık. 1926 'da Suriye ve Lübnan Fransız Fevka lade Komseri De Jouvenel 'in Türkiye'ye gelmesi ve Türkiye ile Suriye arasında dostluk ve iyi komşuluk muahedesini (ant laşmasını) imza etmesi, bahusus (özellikle) lskenderun'da bir hükümete inkılap edebilecek idare şekli tatbik edeceğine da ir gazetelere beyanatı, bize yeni taleplerde bulunmak cesare tini verdi. Ermeni ve Alevilerin ekseriyetini temsil eden kim selerle muhtelit toplantılar yaparak mebusların İskenderun 'da içtima etmelerini temin hususunda teşebbüse geçilmesini uy gun gördük. Ben ve Abdülgani Türkmen gerek muhitte gerek se Fransız memurları nezdinde Türk unsuru namına söz söy lemek yahut Türklere tebliğ edilecek şeylere muhatap olmak vaziyetine gelmiştik. İskenderun Hükümeti 1926'da Haut Commissaire De Jouvenel'in çıkardığı bir kararnameye göre, merkezi İskenderun olmak üzere müstakil İskenderun Sancağı hudutları dahilinde doğrudan Beyrut'ta ki Haut-Commissaire bağlı bir hükümet kurulacaktı. Bu hü kümetin mebusan meclisi, kanun-i esasisi ve müntahab (se çilmiş) bir hükümet reisi olacaktı: Şam meclisine giren 6 me bus adedine 3 yeni mebus daha ilave edilecekti. Yeni intihap (seçim) ilan edildi. Muhtelit bir toplantıda hükümet reisliği için Gaziantep 'te bulunan Ahmet Türkmen' in adını ileri sürdük. İtiraz eden olmadı. Ertesi gün evime ikisi de kumandan rütbesinde ve mesalih-i hassa (silahlı hassa) şef leri iki Fransız zabiti geldi. Biraz konuştuktan sonra "Dün ak şam bir içtima yapmışsınız. Bunda Ahmet Türkmen'in hükü44
met reisliğine getirilmesini istemişsiniz. Neden bu lüzumu hissettiniz? Burada Türklerden hiçbirini bu mevkiye layık gör mediniz mi? Reisin kim olabileceğini bilahare halletmek ko laydır. Mösyö Durieux gibi bir idare adamı başta oldukça baş ka kimseyi düşünmek haksızlık olur. Biz sizden, Türk unsu rundan yeni idare şekline ve bunun için de sizin yeni seçime iştirakinizi istiyoruz" dediler. Durieux İskenderun sancağın da Fransız Fevkalade Komiseri' nin delegesi sıfatıyla Vali-i Umumi mevkiinde bir idare amiri idi. İntihap işleri din ve mezhep esaslarına göre düzenlenmiş ti. Yalnız Ermeniler için milliyet esası kabul edilmişti. Mebus lar nüfus nisbetinde 3 Müslüman Sünni, iki Alevi, bir Ermeni, bir Hıristiyan Ortodoks olarak seçilirdi. Üstelik intihapta yal nız Fransız delegesinin istediği kimseler kazanabilirdi. İleride herhangi bir iddiaya, protestoya mahal kalmasın diye her inti hapta memleketin heyet-i umumiyesini iştirak etmiş göstermek için Türkleri okşayarak ikna etmeye çalışmak adet olmuştu.Bu nun için bize de mebus namzetliği teklif edildi. Arkadaşları mızdan biri sözümüzü dinlemeyerek namzetliğini koydu, mu vaffak olamadı. Seçilen mebuslar Araplık iddia eden ve Şam' a taraftar olan kimselerden çıkmıştı. Eski ve yeni mebuslar lskenderun'da toplandılar. Bir ka nun-i esasi yapıldı. Bu suretle Fransız mandası altında "Müs takil İskenderun Hükümeti" kurulduğu ilan edildi. Hükümet reisliğine de delege Durieux seçildi. Bunun üzerine Suriye'de fırtına koptu, gazeteler büyük harflerle İskenderun'da hükü met teşkilini protesto ettiler. Yeni hükümet için yapılan mu tantan (tantanalı) merasimin henüz arkası alınmamıştı. Fev kalade komiserin ikinci bir kararnamesiyle hükümetin adı de ğiştirilerek "Şimali (Kuzey) Suriye Hükümeti" ismi verildi. 45
4 gün sonra da kanun-i esasi gereğince İskenderun Sanca ğı' nın istiklali için yemin etmiş olan mebuslar, Suriye Devlet Reisi Ahmet Nami'nin murahhasları huzurunda tekrar Şam'a iltihak (katılma) kararı verdiler. Yalnız Ermeni mebus Narik "Henüz imzamın mürekkebi kurumamıştır. Ben sözümü ve imzamı geri almam. Şam' a iltihak kararını kabul etmiyorum" diyerek muhalif kaldı. Bu suretle müstakil sancak davasının bir safhası daha kapanmış oldu. Şam'a Bağlı Müstakil İskenderun Sancağı Devrinde Artık Şam' a bağlı kalma devresi başlamıştı. Bu devrede geçen safhalar bize serbestçe söz söylemek, Suriye'den ayrı bir idareyi resmen istemek, Türk menfaatlarını ileri sürmek zeminini hazırlamıştı. Anavatandaki matbuatın ara sıra Suri ye gazetelerine cevap vermeleri, İskenderun sancağında ya yımlanan Türk kültürü ile alakalı yazılar, halkın bizi tuttuğu muz yolda takip etmelerine çok yardım etti. Tahsilde bulunan gençlerin sık sık mektuplar, mecmualar, gazeteler gönderme leri akraba ve ahbaplarını bize celbediyordu. Anavatanla mu habere ve fikir temasları genişlemişti. Gün geçtikçe vaziyet gözle görülecek derecede ilerledi. Çarşı ve dükkanlarda Ga zi, İsmet ve Fevzi Paşaların resimleri görülüyor, kahvelerde, gazinolarda gramofonların çaldığı İzmir ve Sakarya marşları işitiliyordu. İkide bir polisler bu resimleri topladıkça 24 saat içinde yenileri daha çok sayıda ortaya çıkıyordu. Bunları kim getiri yordu, kim çoğaltıyordu? Bu bir meçhul olarak kalmıştı. İs ticvap (sorgulanmak) için hükümet dairelerine çağrılanlar gö ğüslerini gere gere gidiyorlar, nezaret veya tevkiften kurtulur 46
kurtulmaz resimlerden, plaklardan yenilerini tedarik etmek ten çekinmiyorlardı. Gün geçtikçe artan bu fikir hareketleri bir Türk gencini (Şükrü Balcı) Antakya'da bir mecmua çıkar mak gibi �ayırlı bir teşebbüse sevketti. lki sene evveline ka dar hayatta olan babası Hacı Fehmi Balcı ile beraber çalışmış, bu yüzden zavallı ihtiyarın Fransız askeri mahkemesi tarafın dan hapsettirilmesinden derin ıstırap duymuştuk. Şimdi oğlu ile beraber çalışmaktan zevk duyacaktık. Mecmuanın ruhsatını almaya muvaffak olamıyorduk. An cak yazı heyeti olarak bizlerle beraber, içinde bir Ermeni, bir resmi memur ve bir de hoca bulunan bir heyet göstermek, hem Türkçe, hem Fransızca neşriyat yapmak şartıyla izni ala bildik. "Yeni Mecmua" namıyla çıkan mecmuanın ilk nüsha larında maksadımızı maske ederek içtimai, ilmi makalelerle işe başladık. Yavaş yavaş siyasi mevzulara girdik. Sancağın istiklali lehinde, Şam' ın nüfuzu ve Suriye 'nin vahdeti aleyhin de yazılar yazdık, Suriye gazetelerine çattık. Sancaktaki ida reyi ve memurları tenkit ettik. Yazılarımız muhit (çevre) hal kında çok alaka uyandırdı. Yazı yazan gençlerin adedi arttı. Yeni Mecmua'nın etrafında sanki bir Türk birliği teessüs et miş (kurulmuş) oldu. Mesai tarzımız biraz daha intizam kesbetti. Adana'da mil li emniyet, Halep'te Türk Konsolosluğu ile muhaberelerimiz başladı. İskenderun, Kırıkhan ve Reyhanlı ile bazı köylerde teşkilatımız ve mutemetlerimiz oldu. Her şeyden vaktinde ha berdar olmak, kuvvetli propaganda ile istediğimiz meseleye istediğimiz istikameti yermek mümkün oluyordu. Tüccar, dok tor, avukat gibi kıymetli elemanlarla, mecmua ve benzeri va sıtalarla, her sınıf halk ve hatta köylülerle daimi temas halin de idik. 47
Yazı ve sözlerimizden dolayı ikide bir resmi makamların tazyiklerine maruz kalmak, yahut bunlar tarafından izrar edil mek bizler için bir adet hükmüne girmişti. Hiç aldırış etmi yorduk. 1 928 senesinde Antakya'da mebus intihabı (seçimi) epey ce gürültülü oldu. Biz intihaba alakasız kaldık. Bununla be raber mebusların sancaktan Şam'a gitmemeleri için yeniden gayret gösterdik. Şam meclisinde sancak mebuslarından Sü reyya Halef ve Ahmet Mürseloğlu -Fransız otoritesinin mu vafakatiyle olsa gerek- Türkçe konuştular. Hatta Ahmet Mür sel İskenderun istiklali lehinde Türkçe nutuk dahi okumuş ve bu nutuk zabıtlarda yer almıştı. Buna şu mana veriliyordu: San cakta gittikçe genişleyen istiklal cereyanı, Fransız makamla rı tarafından Suriyelilere bir tehlike olarak gösteriliyor, birta kım tavizlerle tehlikeni� önüne geçebilmek için Şam mecli sinde Türkçe konuşturulmasına müsaade edilmesi tavsiye olu nuyordu. Böylece Suriye meclisinde milli bir birliğin bulun madıği da dış aleme ilan edilmiş oluyordu.
İskenderun Sancağı Statü Organiği 1 928'deki Şam Mebusan Meclisi, Müessesan (Kurucu) Meclisi olarak Suriye kanun-i esasisini ve buna zeyl (ek) ola rak İskenderun statü organiğini hazırladı. 1 930 senesinde de Ce miyet-i Akvam mandalar komisyonu tarafından bu kanun-i esa si ve zeyli tasvip edildi. İskenderun sancağının mali ve idari muhtariyeti bununla beynelmilel bir vesikaya bağlanmış oldu. Statü Organiğin Birinci Maddesi:
Suriye devleti dahilinde İskenderun Sancağı'na bir ida48
r.e-i mahsusa bahşedilmiştir. İşbu idare-i mahsusa idari ve ma li hususatta mevadd-ı atiye (aşağıdaki maddeler) ile tanzim edilmiştir. Bu idare-i mahsusanın tatbikinin temini için muta sarrıfa ve meclis-i idareye hususi selahiyetler tevcih edilmiş tir. Selahiyetler aşağıda tarif edilmektedir. ikinci Maddesi:
Devlet Reisi, hükkaını (hükümeti) tayin eder. Mutasarrı fın inhası üzerine kaymakamları ve sancağın merkez devair (daireler) ve ıüesasını (başkanlarını) tayin eder. Mutasarrıf, devlet reisinin daimi bir mümessili sıfatıyla diğer memur ve müdürleri tayin eder ve bu nizamnamenin kendisine vermiş olduğu selahiyet dariesinde icray-i vazife eder. Üçüncü Maddesi:
"Meclis-i idare, dokuzu müntehap (seçilmiş) ve üçü mansup olmak üzere 1 2 azadan teşekkül eder. Bu intihap dev letin umumi kanununa tabidir. Nasb ise mutasarrıfın gönde receği esami listesinden birisi, devlet reisi tarafından tercih edilmek suretiyle yapılacaktır. Bu listede ticaret odaları reis lerinin ve sancağın eşrafının isimleri bulunacaktır . Gerek müntehap ve gerek mansup azalar dört sene içindir. Meclis nısıf (yarı) aza ile tecdid edilebilir (yenilenebilir) " hükümle rini ihtiva ediyordu. Statü Organik gayri Türk unsurlar tarafından ideal bir şe kil olarak alkışlandı. Zira Türkçe ve Arapça bildikleri için bu sayede memuriyetlere hep kendileri tayin edildiler. Hükümet muamelatında (işlemlerinde) Türkçe müracaatlar reddedilme ınekle beraber memurlar Arap dili ile iş görüyorlardı. Türk okullarında öğretim Türkçe yapıldığı halde Türki49
ye'den getirilen kitaplardaki Türk büyüklerinin resimleri ile Türklüğe ve milli mücadeleye ait kısımlan çıkarılıyordu; ya hut Antakya lisesinde Türkiye 'den kaçmış olan bir iki öğret mene Türkçe okul kitapları yazdırılarak Türk öğrencilere oku tuluyordu. Antakya lisesi Türkçe ve Arapça olarak iki kısımdı; her iki kısımda da başta Fransızca geliyordu. Ders programların da Türk tarihine ait hiçbir şey yoktu. Türk inkılaplarından, Türk mefahirinden (büyüklerinden) bahsetmek suç teşkil eder di. Halbuki Arap öğretmen ve öğrencilerinin ve ara sıra oku lu ziyaret eden resmi şahsiyetlerin Arap propagandasından bahsetmeleri hiçbir suretle muahaze edilemezdi (eleştirile mezdi). Bir gün Antakya'da Köprübaşı'ndaki ilkokulda bir maarif memuru tarafından Atatürk'ün resmi yırtılarak kitap tan çıkarıldığı duyulunca o gece birkaç Türk terzi sabaha ka dar binlerce rozet yapmışlardı; ikinci günü çocuklar yakala rında Atatürk'ün resmini taşıyan birer rozetle okula gittilar. Fransız idarecileri meseleyi kapatmak, heyecanı yatıştırmak için "kendilerinin emirleri olmaksızın maarif idaresinin res mi yırttırmış olduğu" haberini yaydılar. Statü Organik'deki idari otonomiye rağmen Şam, sanca ğa memur göndermekten geri kalmazdı. Bir taraftan da man dater hükümet " Sancak Türkleri isteklerinde ileri gitmesin ler, İskenderun Sancağı Suriye toprağıdır. Suriye siyasi vah detine (birliğine) dahildir. Ancak mahdut bir otonominiz var" diyerek devekuşu hikayesini andırır bir siyasetle mıntıkayı renksiz bir hale getirmeye çalışırdı. Suriye otoritesi de Türk rengi gösteren her şeyi doğrudan doğruya yahut bilvasıta dar belemekten geri kalmazdı. Nitekim Yeni Mecmua ve etrafın-
50
dakileri dağıtmak teşebbüsü buna misal teşkil eden hareket lerden biriydi. Mecmuanın bir nüshasında bir öğretmenin pey gamberden bahseden felsefi konular yazısı bahane edilerek Ramazan' ın 27'nci günü akşam üstü hocaların nümayişi ile karşılaştık. Bir gece evvel matbaadan aşırılan prova nüshala rından iki üç tanesi, camilerde müftü tarafından elden ele do laştırılarak halkın tahrik edildiğini, ertesi gün hükümete gidi lip şikayete karar verildiğini haber aldık. Bunun üzerine mec muanın o nüshasındaki bahsi geçen yazı çıkarılıp yerine bir şiir kondu. Böylece ertesi gün intişar eden nüsha (yayınlanan sayı) hocaların iddia ettikleri numaralı ve tarihli olmakla be raber şikayet edilen yazıdan eser görülmediğinden müracaat lar resmi makamlarca nazarı itibara alınmadı. Teşkilatımız adsız, formalitesiz, kuvvetli bir varlık ol muştu. Ancak anavatanla muhaberelerimiz, temaslarımız ol duğu halde mesul, gayrimesul selahiyetli hiçbir kimse bize di rektif vererek "şöyle hareke,$: edin, bunu yapın" demiyordu. Hatta fikir adamı olarak tanınmış zevattan bazıları bu vatan parçasına çok acımakla beraber şimdilik bir şey yapılamaya cağını söylerlerdi.
İskenderun İdare Meclisi 1931 'de Şam Meclisi 'ne mebus, müstakil İskenderun İda re Meclisi'ne aza seçimi ilan edildi. Her ikisi de aynı günde yapılacaktı. lskenderun'da İdare Meclisi'nin kurulmasına ala ka göstermeyi, fakat Şam Meclisi'ne bizden mebus gönder memeyi düşündük. Bu sırada delege Durieux bana geldi. Sta tü Organiği, Ankara ltilftfnamesi ' nden mülhem olarak yaptık51
larını, Türk menfaatlarını korumak için İskenderun Mecli si 'ne Türk unsuru namına beni ve Abdülgani Türkrnen'i nam zet göstermek istediklerini söyledi ve muvafakatimizi talep et ti . Arkadaşlarla toplantı yapıp teklif hakkında konuştuk. Ben, Abdülgani Türkmen ve diğer birkaç arkadaşımızla İskende run İdare Meclisi için intihaba (seçime) iştirak edilmesini mu vafık bulduk. İki üç arkadaşımız da bizi dinlemeyerek Şam Meclisi'ne mebus seçilmek arzusunda bulundular. Aramızda ikilik oldu. İntihap gürültülü geçti. Gazetelerde birbirimizle kalem mücadelesi dahi yaptık. Abdülgani Türkmen ve ben hü kümet namzetleri arasında kalmıştık. Hükümet sözcüsü inti hap arifesindeki toplantıda Suriye Teşkilat-ı Esasiye Kanu nu' na muhalif bir harekette bulunulmayacağına ve yabancı bir devlet hesabına çalışılmayacağına dair bir taahhütname imza edilmesini teklif etti. Mebus namzetleri teklifi tereddütsüz ka bul ettiler. Biz müşkül vaziyette kaldık. Ancak şimdilik iste diğimiz istiklalin Suriye Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nda zey lolarak kabul edilmiş olmasını, yabancı bir devletten maksat Türkiye ise bunun, bizim için yabancı olmayacağını düşüne rek taahhütnameyi imza ettik. İskenderun İdare Meclisi'ne, Antakya'dan nüfusa göre iki Türk, iki Sünni Arap ile bir Or todoks ve iki Alevi, Kırıkhan'dan bir Türk ve bir Ermeni, ls kenderun'dan bir Türk, bir Alevi ve bir Ortodoks olmak üze re on iki aza seçildi. Mecliste müzakereler açık olarak cereyan ederdi. Bütçe müzakeresi münasebetiyle yaptığımız konuşmalarda Suri ye' nin sancağa müdahalelerine şiddetle hücum ettik. Sancak dahilinde idari ve mali icraatı tenkit ettik. Bunları yazan ga zeteler halk arasında elden ele dolaştı ve bunlar halkın hissi yatına uygun göründü. Arkadaşlarımız arasında yeniden bir52
lik teessüs etti. İntihap dedikoduları unutuldu, Türk halkı et rafımızda toplanmak temayülünü gösterdi ve ayrıca şu ka zançları da kaydetmiş olduk: İ skenderun Meclisi'nde selahiyetli bir ağızla resmen Şam' a bağlı kalmak istemediğimizi, İskenderun mıntıkasının Ankara İtilafnamesi 'yle hususiyeti olduğunu, Türk kültürüne, Türk hukukuna riayet edilmesi lüzumunu dış aleme ilan etmek, bir taraftan da intihapta geçen gürültüleri acı bir tecrübe ola rak kaydedip bundan sonra milli arzularımızı tahakkuk ettire bilmek için daima Türk birliğinin zaruri olduğunun göz önün de tutulması isteğimizi açıkladık. Bu kazançlar, Sancak Türklerinin siyasi kanaatlerine tam bir veçhe vererek bunu tebellür etmiş (belirmiş) bir mefkure (ülkü) haline getirdi. İskenderun meclisindeki konuşmalarımız Adana gazete lerine de aksetmişti. Dört yıl için seçilmiş olduğumuz halde birinci sene so nunda nizamname tefsir edilerek çekilen kura ile beni ve Ab dülgani Türkmen'i azalıktan çıkardılar.
Latin Harfleri Anavatanda şapka inkılabı yapılması, Latin harflerinin kabul edilmesi bizim muhitte de akisler uyandırmıştı. Yeni Mecmua'da buna dair yazılarımız ve Sarı Ziya isminde bir za tın Latin harflerini halka öğretmek için açtığı gece dersleri iyi neticeler vermişti. Şapka giyenlerin adedi çoğaldı. Cumhuri yet inkılaplarının Cumhuriyet idaresi hudutları dışında kalmış bir vatan parçasında yavaş yavaş yerleşmesi, gençliğin her tür lü resmi tedbirlere rağmen bu yolda yetişmekte olması man-
53
da idarecileri ile Suriyelileri ve taraftarlarını endişeye düşür müş görünüyordu.
Gaziantep Valisinin Gelişi 1 934 Nisan ayında, Gaziantep Valisi Akif Eyidoğan' ın Antakya'ya gelişi mühim bir hadise oldu. Şöyle ki: Gaziantep'te bir eczacı arkadaşıımz benimle Rasih Ben sa' ya müşterek şöyle bir telgraf çekmişti: "Anavatana kavuş tunuz. Valimiz yarın tarafınıza gelecektir. Parlak merasimle karşılayınız." Telgrafı bana Antakya istihbarat subayı akşam üstü getirdi ve şunları söyledi: "Antep valisi şimdi Halep 'te bir heyetle mutad hudut iş lerini görüşüyor, yarın İskenderun' a gelecekler, Monsieur Du rieux lskenderun'da iyi bir otel olmadığından valiyi ve heye ti, geceyi Antakya'da Turizm Oteli 'nde geçirmeye davet etmiş. Mesele bundan ibaret. Telgrafı kimseye söylemeyin. Memle kette heyecan olabilir. Herhangi bir vaka çıkarsa sizi mesul tu tarız." Keyfiyetten gece Rasih Bensa' yı haberdar ettim. Telgraf havadisi sabahın erken saatlerinde şehrin her tarafına yayıl mıştı, kimse işine gücüne gitmiyor, dükkanlar, işyerleri açıl mıyor, herkes istikbal (karşılamak) için hazırlanıyordu. Vak tin geç olmasına rağmen kadın, erkek binlerce insan valiyi kar şıladı. Heyet, mahşeri kalabalığın ortasından alkış tufanı, " Ya şasın Atatürk" sesleri arasında güçlükle Turizm Oteli' ne ge lebildi. Ertesi günü tezahüratın devamı yüzünden vali diplo matik nezaket icabı olarak misafirlik müddetini kısalttı. Ro malılardan kalan kaleyi seyretınek üzere davet edildiklerini ba-
54
hane ederek şehirden ayrıldı. Birçok otomobil peşlerini takip etti. Kaleye civar köylerden koşup gelen insanlar kale içinde ki Fransız askerleri ve polisler tarafından içeriye sokulmuyor lardı. İ ki gözü kör bir ihtiyar bir çocuğun elinden tutmuş, ko şarak geldiler. Kalabalığı yararak sokulmaya çalışıyorlardı. Bir polis "koşmayın ihtiyar herif, sen ne görürsün, niye sokulu yorsun" diye bağırdı. Vecizelerin vecizesi, milli duygunun parlak misali, zulüm ve tahakkümün susturamadığı bir ses, ih tiyarın sesi: "Evet göremem ama Paşamın, Ata'nın kokusunu da mı alamam" sözleri herkesi ağlattı. İ htiyar, vali Akif'in boy nuna sarıldı. Bu sahne de Fransız mümessilinin gözleri önün de cereyan etti. Şapka Hadisesi Antakya, Reyhanlı ve Hatay'ın diğer yerlerinde şapka gi yenlerin adedi her gün artmaktaydı. Türklerden şapka giyen ler çoğaldıkça Hıristiyanlardan eskiden beri başlarında şapka taşıyanlar, şapkalarını atıp kırmızı uzun fes giymeye başladı lar.Fes, Suriye milliyetperverliğinin bir alameti olmuştu. Fran sız idarecileri de medeni bir serpuş olan şapkanın Hatay'da ya yılmasını istemiyorlardı. Resmi dairelerde iş için müracaat edenlerden şa pkalı olanlara memurlar: "Şapkanı attıktan son · ra gelirsen işin derhal görülür" tarzında çirkin muamele ya pıyorlardı. Türkler arasında dahi şapkaya ve Latin harflerine taraftar olmayanlar vardı. Bir gün şehir haricindeki bahçeler de bir toplantı yaparak kitle halinde şapka giyilmesine karar verdik. Bugünden itibaren yaşlılar da dahil olduğu halde bir çok ileri gelen kimse şapka giydiler. Buna mukabil muhalif55
ler siyasi faaliyetlerini arttırdılar ve Kürt Mehmet Hoca'nın etrafında bir halka teşkil ederek feslerini uzattılar, sarıklarını kalınlaştırdılar. Siyasi muhalifler vali hadisesi ve Türk inkılaplarını yer leştirme gayretleri gibi olaylar karşısında Fransızlar nezdin deki mevkilerinin sarsılmasından endişe duymaya başlamış lardı. İtibarlarını kaybetmemek için dini taassubu tahrik etme yolunu tuttular. Bir camide Kürt Hoca, Türk inkılapları aley hinde vaaz ederek şapka giyenleri tekfir etti (kafir saydı). İki gün sonra Servet Hoca'nın Türk inkılaplarını, şapka giyenle ri müdafaa etmesi muhalifleri çok sinirlendirmişti. Rama zan 'da böyle gergin bir hava estiği sırada üç dört genç başla rında şapka olduğu halde camide Kürt Hoca'nm vaazını din lemeye gitmişler. Vaaz sonunda hocaya bir iki sual sormuşlar. Cemaat dağıldığı sırada mutaassıp muhalifler şapkalı gençle re sopalarla hücum ederek başlarından yaralamışlar, kanlar içinde bırakmışlardı. Dışarıdan gençleri kurtarmak için koşup gelenleri polisler camiye sokmamışlardı. Hükümet kuvvetle ri de güya vakayı mahallinde bastırmak için gelmişler, fakat müdahaleleri, yaralıları götürmekten ibaret kalmıştı. Müessif hadiseye sebebiyet verenlere, fail ve mütecavizlere bir şey so ran olmamıştır. Yakayı işitince çok üzüldüm. Yara bere için de kalan gençlere mi, vakaya sebebiyet verenlere mi, softala rın dayağını yediklerine mi hayıflanmalıydık? Hadiseyi büyüt memek için en doğru hareket şimdilik sükuneti muhafaza et mekti. Evime gittim. Sapsarı bir sima ile titreyerek biraz da yediği sopalardan sersemlemiş halde Selim Çelenk'i bize il tica etmiş (sığınmış) buldum. Yakanın nasıl olduğunu anlattı. Bu trajedik sahnenin aktörleri maalesefbizim arkadaşlarımız dan birkaçı olmuştu. Suflörün kim olduğu şüpheli idi. 56
Vaziyeti kurtarmak lazım geldi: 1 - Hadiseyi Yenigün ga zetesinde umumi efkara Kubilay Yakası tarzında göstererek his siyatı tehyiç etmek (coşturmak). 2- Yakayı müstacelen (acele) Türkiye'ye aksettirmek. 3- Mahalli Suriye otoritesini Fransız makamları nezdinde protesto etmek. 4- Vaki olan tecavüzün aksi tesirlerinden istifade edip halkı şapka giymeye teşvik ey lemek. 24 saat içinde bunların hepsi yapıldı. Arkadaşlarımız " Halep 'ten şapka getirip dağıttılar. Kendi paraları ile şapka te darik edip giyenlerin adedi de her saat çoğalıyordu. O derece de ki Antakya'da bir gün içinde kıyafetler ve umumi manzara değişti. İki gün sonra da Ankara ve İstanbul'daki gazetelerin cami vakasına dair yazıları ile İstanbul'da talebe birliği azala rının Halkevi' nde toplanarak hadiseyi protesto etmelerinin da vamızın ilerlemesinde çok yardımı oldu. Muhalifler ve mahal li hükümet böyle bir hadiseyi yarattıklarına, neticenin bu şe kilde tecelli edeceğini tahmin edemedikleri için, nadim (piş man) olmuşlardı. lskenderun'da Fransızların itimadını kazan mış bir Türk memur gizlice bana şu havadisi getirdi: "Muha liflerimiz şimdiye kadar sizden çok kuvvetli olduklarına dair Fransızlara kanaat vermişlerdi. Gerek vali hadisesinde, gerek se yeni cami vakasında tamamen aksi meydana çıktı. Bundan sonra onların kuvvetli olduklarına itimat etmeyeceklerdir."
Antakya'da Halk Partisi Artık halkın yanlış yollara sevkedilerek şunun bunun is tismar etmesine meydan vermemek lazım geldi. Kitleyi bizim etrafımızda toplamak ·en doğru bir hareket olacaktı. Bu yolda çalışılmasına karar verdik. Abdülgani Türkmen her sınıfhalk tan davet ve teşvikle gelenleri birer birer ağırlayarak hakiki 57
halk partisini vücuda getirebilecek zemini hazırladı. Nihayet kendisi reis, Vedii Karabay umumi katip olmak suretiyle top lantılar nizam altına kondu. Türklerden partiye yazılmak is temeyenler, tereddüt gösterenler vardı. İdealimiz etrafında bü tün Türkleri, fakat şahıslarımız etrafında ancak bir kısmını top lamak mümkün oluyordu. Politik mesaiyi daha geniş sahada yürütebilmek 'düşüncesiyle, birinci derecede ideal etrafında toplanılmasına gayret edildi. Bundan sonra gerek parti, gerek se şahıslarımız etrafında toplanmak ve hepsi birbirinin yardım cısı olmak usulünü takip ettik. Parti sembolik bir teşekkül ha linde kaldı. Asıl siyasi mesaiyi tanzim ve tedvir eden (çalıştı ran) komitemiz idi. Gazete, parti, mekteplerdeki gençlik propaganda teşki latı, spor kulübü, komite, işte bunların hepsi birden büyük bir varlık olmuştu. Aramızda ayrılık ve dağılmak endişesi, şim diye kadar geçirdiğimiz tecrübeler neticesinde artık varit gö rülmüyordu. Fransızlara, Suriyelilere ve muhaliflere bundan sonra Türk halkı namına hitaplarımız veya onlara vereceği miz cevaplar bir diİ ile ifade edilecekti. Türk Hakimiyeti Resmen İsteniyor Cemiyet-i Akvam mandalar komisyonundaki Fransız mu rahhası (delegesi) bölgemizde yaptığı senelik mutat temasla rında Türklerden yalnız şunu işitmeye başladı: "İskenderun sancağında ekseriyet Türktür. Burada Türk hakimiyetinden başka bir idare şekli Türklerin hukukunu kafil olamaz." Manda otoritesi Türkleri okşamaktan geri kalmama yo lunu tutmuştu. Resmi gün ve davetlerde bizlere gösterilen hür met diğer unsurların dikkatlerini celbedecek dereceyi buldu. 58
Suriye'de Arap milli hareketleri her gün nümayişler şek linde tezahür ediyordu. Halep 'te ve başka şehirlerde dükkan lar kapatılıyor. grevler yapı lıyor, çarpışmalar oluyordu. Hal buki İskenderun sancağında bu hadiselere tam bir alakasızlık hüküm sürüyor, Suriye taraftarlarının, sancaktaki Arap me murlarının bu husustaki teşvik ve tahrikleri hiç müessir olmu yordu. Türkler "bizim davamız başkadır" diyerek her şeyi rnddediyorlardı. Bizde şu kanaat hasıl oldu: Hariçten veya da hilden gelecek herhangi bir teşvik sancak Türklerini toplu hal de Türklük lehine hareketten başka bir yola sevkedemez. Beklediğimiz fırsat zuhur etti. 1935 senesinde Fransızla rın Suriye ve Lübnan'daki mandaları ahden nihayet bulacak tı. Buna dair mandater makamların deklarasyonları, Suriyeli lerin talepleri ve aralarında bir ittifak muahedesi yapılması fik ri, Suriye'de Vatani Partisi ile hükümet taraftarları arasındaki mücadeleler günün havadisi olarak bize aksediyordu. Fransız idarecileri sancak mebuslarına Suriye'nin siyasi durumunda mühim rol oynatmak istemiş olsalar gerek ki, bunlardan iki si, Suriye hükümetinde vezaret (vezirlik) mevkiine getirildi. Sancak dahilinde de mebus, memur ve gayri Türk unsurlar dan müteşekkil Suriye Vahdeti namı altında bir teşekkül ku ruldu. Aralarında hem Suriye Vatani Partisi ' ne, hem de hükü met partisine mensup olan kimseler bulunuyordu. Yalnız Türk lere karşı bir cephe halindeydiler. Suriye siyasi mukadderatı nın (geleceğinin) görüşüleceği esnada (sırada) sancağın, oto nomisi nazarı itibara alınmak şartıyla Suriye ile aynı mukad derafa bağlı kalmasını temin yolunda mazbatalar, telgraflar yağdırıyorlardı. B ir gün lskenderun'da delege Durieux bize dostane bir haber gönderdi : " Suriye siyasi mukadderatının halledilmek üzere bulunduğu şu sırada Türklerin hukukunun
59
kaybolmaması için, onların da sancak otonomisini teyid ede cek talepte ve müracaatlarda bulunmaları lazımdır." Bir zamandan beri Türklerin hariçten ve dahilden vaki olan teşviklere aldırış etmemeleri, hükümet mehafilinde (çev relerinde) endişe uyandırmış olmalı ki, şimdi doğrudan doğ ruya Türklere dostluk taarruzu yapıyorlardı. Aynı zamanda yüz elliliklerden biri, arkadaşımız Vedii Karabay' a şu teklifi yapmıştı: "Suriye'nin mukadderatı değişmek ü zeredir. Kürt dağı' ndan size istediğiniz kadar imza toplarım; bunlarla ve si zin imzanızla istediğiniz şekilde -ne kadar mufassal olursa üc retini ben vereceğim- Kürtdağı da dahil olmak üzere, İsken derun' un otonomisi lehinde Cemiyet-i Akvam'a telgraflar ve relim." Yine bu günlerde Abdülgani Türkmen ile ben Antakya'da hükümet konağına davet edildik. Mesalih-i hassa zabiti tara fından samimi dostluk sözleriyle karşılandık. Zabit, Duri eux 'un selamlarını tebliğden sonra onun, İskenderun sancağı sıhhiye reisliğini kabul etmemi rica ettiğini bildirdi. Dostluk izharına (belirtisine) teşekkür etmekle beraber tekliflerine menfi (olumsuz) cevap verdik. Halep'te bulunan 1 50'1iklerden bir ikisinin Ankara' ya ha bercilik yaptıklarını işitmiştik. Bunlar, milli davamızda bize muhalif olanların sırf şahsi ve ailevi husumetler yüzünden mu halif kaldıklarına dair Ankara'da birkaç resmi zata da kanaat vermişlerdi. Halbuki muhalif olarak karşımıza dikilenlerle şah si ve ailevi iyi dostluklarımız, münasebetlerimiz bulunduğu, he le ben, aramızda kendileri ile hoşnutsuzluk dahi olmayan'kim selerle pek samimi arkadaşlık ettiğim halde, sırf milli davamı zı benimsemeyip onun aleyhine hareket ettiklerinden, siyasi sa hada onlardan ayrılmış, birbirimize hasım kesilmiştik. 60
Davamızın başarısı için yalnız anavatana güvendiğimiz den oradan işaret olmadıkça Cemiyet-i Akvam' a müracaatı muvafık (uygun) görmedik. Böyle bir kararla Ankara' ya gel dim. Eski Halep Konsolosu Celal Mengillibörü'nün tavassu tu ile (aracılığıyla) ancak hariciyede birinci daire umum mü dürü ile görüşebildim. Ankara'da hükümet makamları ile se lahiyetli resmi şahıslarla henüz temas edemiyorduk. Sadra şi fa verecek hiçbir cevap alamadan Antak)'a'ya döndüm. 1 5 gün lük seyahatim esnasında Suriye ' nin tam müstakil devlet ola rak Fransa ile ittifak muahedesi yapacağı rivayetleri çıkmıştı. Paris'te intişar eden (yayınlanan) Inrantsigent gazetesinin baş muharriri o günlerde Antakya'ya gelmişti. Benden mülakat (görüşme) istedi . Evime geldi, uzun boylu konuştuk. Habeşis tan harbini yakından takip etmek üzere Başvekil Lava! tara fından gönderildiğini, yolda Suriye'ye uğrayarak Arap l ider leriyle görüştüğünü, şimdi de sancaktaki Türklerin davalarını öğrenmek istediğini söyledi. Birkaç sual sordu. Hulasaten şu cevapları verdim: "Biz evvela anavatanımız Türkiye 'ye kavuş mak isteriz. Buna muvaffak olamazsak, Suriye 'den tamamen ayrı, müstakil bir hükümet şeklinde yaşamak azmindeyiz. Bu takdirde Fransa bize süt nine vazifesini görebilir." Bir hafta sonra İstanbul 'da çıkan Son Posta gazetesi " İs kenderun 'dan yükselen bir ses" serlevhasıyla bu söyledikle rimi, lntransigent gazetesinden naklen yazmıştı.
Ankara ile Geniş Temaslar Bugünlerde Adana'dan bir mektup aldık. " İcabında kaç kişi ile dağa çıkabilirsiniz" diye bir sual vardı. Komitemizde uzun boylu münakaşadan sonra silah ve malzeme temin edil-
61
mek şartıyla 1 5.000 kişilik bir kuvvet çıkarabileceğimizi tah min ettik. Ancak bu sualin niçin sorulduğunu öğrenmek, cid di bir vaziyet varsa hazırlıklara başlamak, yoksa hiç olmazsa Suriye'deki son vaziyeti Cumhuriyet Hükümeti 'ne bildirerek müdahale istemek kararıyla Adana ve Ankara'ya gitmeye lü zum gördük. Samih Azmi Ezer Halep yoluyla, ben de İsken derun tarikiyle hareket ettik. Adana'da bize mektubu milli em niyet müfettişi Maşuk yazmıştı. Mektubu sırf malumat edin mek için yazdığını söyledi. Bununla beraber o, Suriye 'deki va ziyeti Ankara'ya arzetmek hususunda bizimle mutabık kaldı ve Ankara'daki şeflerine yazdı. Aynı zamanda Halep yoluyla gelen arkadaşım da Halep konsolosluğumuza vaziyeti bildi rerek bunun Ankara'ya yazılmasını rica etmişti. Ben de Tay fur Sökmen'e telgrafla geleceğimizi bildirdim. Ankara'da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya bizi kabul etti. Intransigent gazetesi müdürü ile mülakatımı neşretmiş olan Son Posta gazetesi önünde duruyordu. Niçin geldiğimizi, ne istediğimizi sordu. Suriye'deki siyasi vaziyet hakkında izah larımızı dinledikten sonra "Bu gazetedeki mülakatı sen mi yaptın? Bunları aynen böyle mi söyledin? Benim şahsi görü şüme ve kanaatime göre bu dava, şu mükalakattaki çerçeve da hilinde ele alınabilir. Şimdilik bundan fazla bir şey istememe li. Siz evvela Başvekil İsmet Paşa ile görüşmelisiniz. Ben ken dilerine söylerim. Kabul edecekleri zamanı size bildiririm" de diler. Teşekkürle ayrıldık. İsmet Paşa 'ya bir heyet halinde git mek üzere hazırlandık. Dört kişilik heyetimizi (Samih Azmi, İnayet Mürsel, Tayfur Sökmen ve ben) iki gün sonra İsmet Pa şa Başvekalet'te kabul ettiler. Sancaktaki Türklerin ve diğer unsurların nüfus adedini, siyasi, içtimai ve iktisadi vaziyetle rini, hissiyatlarını, ideallerini, oradaki idare şekillerini, Türk 62
dilinin resmiyetteki mevkiini, Suriye ' nin ahvalini, şimdiye kadar bizim mıntıkada geçen mühim hadiseleri, nasıl çalıştı ğımızı birer birer sordular. Verdiğimiz cevaplar arasında San cak Türklerinin hissiyatına misal olarak iki gözü kör ihtiyar köylünün Gaziantep Valisi Akif 'e söylediği "Onu göremez sem Paşamın kokusunu da mı alamam" sözlerini İsmet Pa şa'ya arz edince, Paşa heyecan duydu, cebinden mendilini çı kardı. Gözyaşlarını sildi ve bize " Sizi elbette kurtaracağız. Ya bugün, ya yarın" diyerek şunları ilave etti: " Memlekete dönün, orada çalışın. Davanın ağırlığı sizin omuzlarınızdadır. Biz size yardım edeceğiz. Şahıslarınızı Fran sızlara tanıtın. Sizler, yahut teşekkülünüz Türk cemaati namı na onlara muhatap olunuz. Bize, buradaki bir arkadaşınız va sıtasıyla her şeyi yazıp bildiriniz. Şimdi Atatürk'e gideceğim. Sizden duyduklarımı söyleyeceğim. Kendileri ile konuştuk tan sonra bir karar veririz. Yalnız istical (acele) etmeyelim. Önümüzde henüz Boğazlar meselesi var. Siz yürüdüğünüz yolda devam edin. Her şeyi icabına göre idare edin. Bizden işaret bekleyin." Başvekil İsmet Paşa'nın 1.5 saat kadar bizim le meşgul olmaları, bizi o derece teshir etti ki, hepimiz ümit kesildik. Oradan doğruca Mareşal Fevzi Paşa'nın ziyaretleri ne gittik. Mareşal da şu kıymetli sözleri söylediler: "İş size kalırsa kolayca hallederiz. Hükümetle görüşme li. Umumi siyasette ufukta kara bulutlar dolaşıyorsa da şim dilik bir harp çıkacağını tahmin etmiyorum, fakat hakların is tenileceği zamandır" dediler. Atatürk'e vaktiyle Adana'da söylemiş oldukları "40 asır lık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz" müjdesinin ta hakkukunu beklediğimizi, davamızın hallini rica etmek üze re Ankara'ya heyet halinde geldiğimizi telgrafla arz ettik. Er63
tesi gün Riyaseticumhur Umumi Katibi Hasan Rıza Soyak bi zi istasyondaki dairelerine davet etti ve şunları anlattı: "Bu gece yukarıda Atatürk, İnönü, Mareşal sizin müra caatınızı görüştüler. Fransızlar nezdinde ve Cemiyet-i Ak vam'da icap eden diplomatik teşebbüsleri hükümet yapacak tır. Size, şimdilik Fransız mandası altında Suriye 'den ayrı, müstakil bir devlet kurdurmaya çalışacağız. Davanın çıkar yo lu budur. Memleketinize dönünüz. Bu esaslar dahilinde çalış manıza devam ediniz. B ize her şeyi yazınız ve bizden işaret almadıkça kımıldamayınız." Antakya' ya döndük. Ankara 'daki temaslarımızdan yalnız komite arkadaşlarımıza malumat verdik.
Suriye Taraftarlarının Telaşları Antakya 'da hemen toplanarak şu kararı aldık: " Suriye 'nin karışıklığına ve bizi tahrik edici hareketlerine rağmen mıntı kamızda bu güne kadar takip ettiğimiz siyasete devam edece ğiz. Bundan sonra bu siyaseti değiştirmek hakkını artık ken dimizde görmeyeceğiz. Anavatandan alacağımız emir ve işa retle hareket edeceğiz." Fransızlarla aramız iyi gidiyordu. Suriye'de arbedeler vu ku bulduğu halde İskenderun sancağında tam bir sükunet hü küm sürüyordu. Suriye'den gelen Arap izcilerinin Antakya'da yapmak istedikleri nümayişe Fransız polisi mani oldu. Bizlerden bir şey sızmadığı için Fransız makamlarına ha vadis yetiştiremeyen muhbir-i sadıklarda telaş başlamıştı. Bun lar aramıza sokulmaya ve Suriye'deki cereyanlara bu derece de lakayt kaldığımızın manasını anlamaya çalışıyorlardı. Fran sızlarla aramızın iyi gitmesine hiç tahammül edemeyenler için 64
bu vaziyet ne vakte kadar devam edecekti? Bunu mutat entri kalarla bozmak lazım değil miydi? Bir gece Antakya'da sar hoşluk yüzünden bir Suriye askeri ile bir sivil arasında vukua gelen adi kavga, asker ve sivil çarpışması halinde izam edildi (büyütüldü). Gece yarısı memlekette ani bir heyecan oldu. Kışlaya taşlar atıldı. " Bastil de böyle zapt edildi" sesleri işi tildi. Yakayı bastırmak için araya giren komite arkadaşlarımız dan birini, açıkgöz propagandacılar müşevvik (kışkırtıcı) gös tererek " Vedii Münir de önde, dönmeyin takip edin" diye ba ğırmışlardı. Bereket versin Vedii Münir ve bir iki arkadaşın gayretleriyle vaka çabuk bastırıldı. Fakat akabinde kışladaki Suriyeli zabitler, Fransız kumandanına, bütün suçu sivil Türk lerin üzerine atarak askerin bu harekete tahammül edemeye ceğini. mütecasirler (kışkırtıcılar) cezalandırılmazsa kendile rinin bizzat intikam alacaklarını söylemişler. Delege Durieux sivil mahkemelerde suçlu zannedilen lerin muhakemesini emretmişti. Suriye zabitleri buna kıza rak suçlu gördükleri kimseleri bizzat yakalayıp dayakla kış laya, oradan da Beyrut askeri divanı harbine yolladılar. Türk ler ile Suriyeli askerler arasında gerginlik başladı. Fransız si vil otoritesi askeri otoritenin hareketlerine güya mani olamı yormuş gibi göründü. Memlekette, aşağıda gösterilen çeşit li otoritelerin varlığı malumdu: Suriye Hükümeti, Suriye Za bitesi, Suriye Mahkemesi, Muhtelit Mahkeme, Fransız Em niyeti, Fransız Polisi, Suriye askerleri, Mesalih-i Hassa ser visleri ve bunların emirlerindeki milis kuvvetleri vardı. An cak ciddi bir müdahale ile Fransız delegesi hepsini sustura bilirdi. Delegeye giderek tevkiflere son verilmesini istedik. İki gün sonra kışla kumandanı Binbaşı Abdullah bana gel di. Aramızda bu gibi görüşmelerin devam etmesiyle gergin
65
havaya nihayet verilebileceğini söyledi. Bu hareketi mem nunlukla karşıladık. Antakya Belediyesi'nin dükkanlara ve mağazalara, isim ve sanat gösteren levhalar asılmasına dair kararı üzerine, Türk ler kırmızı zemin üzerine beyaz yazılı, Araplar yeşil, Hıristi yanlar ve Ermeniler de siyah levhalar koydular. Çarşı ve dük kanlarda Türk bayrağı, Türk büyüklerinin resimleri görüldü ğü gibi, Arap ve Hıristiyan mahallelerinde de Suriye ve Arap işaretleri göze çarpmaya, lisede Türk ve Arap talebeleri ara sında kavgalar çıkmaya başladı. Türklerin asabiyetini, hissi yatını tahrik eden vakalar çoğaldı. Vakti gelmeden Türkler ta rafından bir harekete kalkışılması, bunu şiddetle bastırarak Türk maneviyatını kırma planı takip edilmekte olduğu hatıra geliyordu.
Türkiye Hükümeti Davayı Ele Alıyor Suriye'de istiklal için gürültü ve patırtılar artmıştı. Fran sa'nın Suriye üzerindeki mandası 1 935 senesinde nihayet bu lacaktı. Suriye devleti namına murahhas bir heyetin, Paris 'te Fransızlarla ittifak muahedesi yapmak için yola çıkmak üze re olduğunu öğrendik. Biz de buna muvazi (parelel) olarak A.n kara' ya gitmeye karar verdik. Toros ekspresinde tesadüfen Suriye heyetiyle aynı günde seyahat ediyorduk. Ankara 'da Da hiliye ve Hariciye vekaletlerinde, Paris'te Suriye heyetinin müzakerelerini alaka ile takip edeceklerini ve intizar halinde kalmamızı söylediler. Ankara'dan İstanbul'a gittim. Bir ay geçti, vaziyet hakkında esaslı malumat alamamak, İstanbul 'da beklemek bizi sinirlendirmişti. Paris 'te Suriye müzakereleri aleyhimize netice verdiği takdirde bizlerin cenup (güney) hu66
dudunda bir yerde toplanarak Antakya, İskenderun ve havali sinde isyan çıkarmaya teşebbüs etmemizin gerektiği f ikrini aramızda konuştuk. Ertesi gün Tayfur Sökmen, selahiyetli bir zatla görüştüğünü, şimdilik böyle bir harekete lüzum görül mediğini, icap ederse ileride düşünüleceğini beyan ettiğini bi ze haber verdi. Fransa hükümeti, Türkiye 'yi haberdar etmeksizin, Su riye'deki mandaya nihayet vermek üzere Paris'te Suriyeli lerle müzakereye başlamıştı. Ortada mevcut vesaike naza ran, " bir tarafta Türkiye'nin diğer tarafta Fransa'nın akit ola rak aralarında, İskenderun mıntıkası hakkında yapmış olduk ları mukaveleler ve binnetice Fransa'nın Türkiye' ye karşı ba zı taahhütleri vardı. Türkiye 'nin muvafakati olmaksızın Fransa 'nın mevcut taahhütleri üçüncü bir otoriteye devret meye hakkı olamazdı." Bu itibarla 1 936 Eylül ' ünde Harici ye Vekili Doktor Tevfik Rüştü Aras' ın riyasetindeki heyet Milletler Cemiyeti toplantısına giderken Sirkeci istasyonun da Hariciye Vekili 'nin gazetecilere beyanatı ve bunu müte akıp (izleyen) günlerde " Cenevre 'de Milletler Cemiyeti Kon seyi 'nde Fransa-Suriye anlaşmasına Türkiye' nin alakasız kalamayacağına dair sözleriyle, 2 Ekim 1 93 6 tarihinde Mil letler Cemiyeti Umumi Heyeti 'nde Türk murahhaslarından biri olarak Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'nın, Türkiye 'nin ce nub-i garbisinde (güneybatısında) yapılmak üzere olan de ğişikliği hayati menfaatları dolayısıyla, Türkiye' nin öğren mek istediğini ve meselenin ehemmiyetine Milletler Cemi yeti 'nin ve Fransa hükümetinin nazarı dikkatini celp eyle diğini " bildirmesi,. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin dava yı ele almış olduğunu gösteriyordu. Bundan sonra da Tür kiye 'nin Fransa hükümetine verdiği notalarla meseleyi dip67
lomatik yolda ve hukuki sahada halletmek arzusunda bulun duğu açıklanmıştı. Paris'teki Suriye müzakereleri bir ittifakname imzalan masıyla neticelendi. Suriye heyeti avdetlerini (dönüşlerini) Türkiye yoluyla yaptılar. İstanbul' a geldiklerinde heyet reisi Haşim Atası'nın Türk gazetelerine beyanatı üzerine Türk ga zeteleri hep birden fırtına kopardı. Suriye heyetini, Hariciye Vekil Vekili Şükrü Saracoğlu'nun Park Otel'de kabul edece ğini işittik. Biz de bir heyet halinde (Ben, Tayfur Sökmen, Se lim Çelenk, Ömer Türkmenelli) Park Otel'e giderek kabul edilmemizi istedik. Suriye heyeti çıkarken biz girdik. Saracoğ lu'ndan, evvela resmi bir lisanla, davamızı Cumhuriyet Hü kümeti 'nin takip ve intac etmesini (sonuçlandırmasını) rica et tik. Saracoğlu: " Hariciye Vekil Vekili sıfatıyla size şimdi hiç bir vaatte bulunamam. Hükümetle icap eden şeyleri kararlaş tırırız. Fakat Saracoğlu Şükrü olarak sizinle her şeyi konuşa lım" dedi. "Anavatanın selameti namına on yedi seneden be ri esaret hayatına tahammül ettik. Suriye siyasi mukadderatı nın (geleceğinin) hukuken ve ahden değişeceği şu sırada eğer Türkiye Cumhuriyet hükümeti bizi kurtarmaya çalışmazsa, da vamızı kendimiz halletmek yolunu tutacağız. lcap ederse he pimiz öleceğiz. Fakat şuna eminiz ki, biz hududun öbür tara fında mevcudiyetimizi tehlikeye koyarak silah patlatınca siz ler de burada rahat duramazsınız, oraya koşar gelirsiniz" de dik. Bu sözler üzerine Saracoğlu birden ayağa kalktı ve elimi elleri arasında sıkarak: "Arkadaş, kurtulacağınıza şimdi inan dım. Sizi bu imanınızdan, azminizden dolayı takdir ederim. Fakat sakın böyle bir harekete kendiliğinizden karar verme yin. Hükümet elbette sizi düşünecektir" dedi. Ertesi gün İs tanbul gazeteleri Hariciye Vekil Vekili 'nin Suriye heyetini ka68
bulünü müteakıp (sonra) İskenderun sancağı heyetini de ka bul ettiğini yazdılar. Davamız artık resmi sahada ilerlemek yo lunu tutmuştu. Cenevre'de Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras 'ın, lskenderun'un istiklali hakkındaki talebimizi Fran sa'ya resmen bildirmiş olduğunu gazetelerde okuduk. Büyük Millet Meclisi 'nde Atatürk, senelik nutkunda: "Bu sırada memleketimizi gece gündüz meşgul eden büyük bir mesele, hakiki sahibi öz Türk o!an Antakya, İskenderun ve havalisi nin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle dur maya mecburuz" demişlerdi. Avrupa gazetelerinde de İsken derun Sancağı 'na ve Türk talebine müteallik (isteğine ilişkin) yazılar çıktı.
İhtilal Hareketleri Başlıyor Suriye'de yeni ittifak muahedesi mucibince (gereğince) müstakil Suriye devleti için mebus seçimi yapılacağı ilan edil di. Arkadaşlarımıza seçime katiyen iştirak etmemelerini ve alaka göstermemelerini bildirdik. Bir gün beni Ankara'ya ace le çağırdılar. Tayfur Sökmen'le beraber Emniyet Umum Mü dürü Şükrü Sökmensüer' in dairesine gittik. Davamızla pek ala kadar olan bu zat bana şunları söyledi: "Atatürk'ün Büyük Millet Meclisi'ndeki nutuklarının Sancak'ta nasıl akisler ya rattığını bildirmek üzere, hemen oraya bereket etmelisiniz." " Yalnız nutkun akisleri ve tesirleri matlup (istenilen) ise bunun için oraya kadar gitmeme lüzum yok. Oradaki arkadaş larımızdan öğrenebiliriz. Eğer mabadi (arkası) gelecek bir ih tilal hareketi isteniyorsa gideyim. Bu takdirde nasıl yardım ya pılacaktır" demem üzerine bunları "Vekille görüşünüz" ce vabını verdi. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya, henüz makamına
69
gelmemişti, otele döndük. B iraz sonra Katib-i Umumi Hasan Rıza Soyak, otele geldi. Kendisiyle görüşürken evvelki akşam Atatürk'ün çok hiddetlendiğini: "Antakya, İskenderun için bana nutuk söylettiniz. Fakat ortada bir şey yok" diye etrafın dakilere çıkıştığını, bunun için oraya giderek bir hareket ya ratmak icap ettiğini söyledi. Fii li yardım ve müdahale yapıl masını rica ettim. Hasan Rıza Soyak: " Dahiliye Vekili ile gö rüştüğünüzde etraflıca konuşarak size yapabilecekleri yardı mın şeklini tespit edin. Evvela Suriye intihabına (seçimine) iştirak etmemek (katılmamak) suretiyle başkaldırma vaziyeti ihdas edin (ortaya koyun). Bundan sonra bakalım cereyan ne ler gösterir. Ona göre hareket ederiz" diyerek iyi yolculuklar ve muvaffakıyetler temennisiyle ayrıldı. O gün saat 4'te Da hiliye Vekili bizi kabul etti: "Git vaziyete hakim ol, bizim mu temedimiz olarak icap eden şekilde hareket et. B izimle daima muhaberede bulun, yazacakların ne olursa olsun şahsen bana yaz. Gece gündüz en seri vasıtayla beni bulacaktır" direktifi ni verdi. Halep istikametinde giden tren o gün saat 6'da hareket edecekti. İstasyonda Celal Selçuk'un benimle beraber gide ceğini öğrendim. Toprakkale'de Celal Halep yoluyla ben de Dörtyol tarikiyle gitmek üzere ayrıldık. Dörtyol 'da vazifeli arkadaşlarıma gelişimin sebebini anlattım. Hudutta Aktepe na hiyesinde iskan edilmiş olan bir Kürt aşiretinin reisi Koço'nun kendilerine müracaatla Türkiye'den af dilediğini ve Suriyeli ler aleyhinde emrimizde çalışacağını, bu teklifi bağlı olduk ları Adana servisine bildirdiklerini, cevap beklemekte olduk larını söylediler. Mesaim dahiline (çalışmam içine) girecek bir mevzu olduğu için keyfiyeti Dörtyol kaymakamı vasıtasıyla şifre ile Dahiliye Vekili'ne bildirdik. Bu münasebetle geceyi 70
Dörtyol'da geçirdim. Ertesi gün akşama kadar cevabı bekle dik. Tren saati geldiğinden cevabı almadan Dörtyol'dan ayrıl dım. Geç vakit İskenderun' a yetiştim. İstasyonda polis pasa portumu aldı. Şahıslarını tanıdığım sivil polisler beni otel ve lokantada takip ettiler.Lokantada iki dostum beni görünce ya nıma gelip: "Şimdi Durieux' un evinde briç oynuyorduk. İs kenderun' a geldiğini telefonla bildirdiler. Antakya'da vaziyet iyi değildir. İki gün sonra intihap (seçim) var. Bir kısım arka daşlarınızı Antakya'dan uzaklaştırdılar. Sen de birkaç gün An takya' ya gitme" dedi. Bu sözlerden canım sıkıldı. Kafamda birtakım şüpheler uyandı. En iyisi bu gece bir yolunu bulup delege Durieux ile görüşmeK., buraya gelişimin sebebini maskeleyerek vaziyeti anlamak olacaktı. Beni delege ile hemen görüştürmelerini bu zatlardan rica ettim. Biraz sonra delegenin, beni evinde kabul edeceği cevab ını getirdiler. Saat 8'de, holdeki yemek masası nın etrafında oturan Madam ve Matmazel Durieux beni neza ketle karşıladılar, misafir odasına aldılar. istihza ile karışık te bessümü andıran bir çehre ile Durieux birkaç aydan beri san cakta bulunmadığını, bu müddet zarfında burada epeyi deği şiklikler olduğunu, şimdi de intihap (seçim) dolayısıyla An takya'da yanlış hareketleri yüzünden arkadaşlarımın bazıları nı Halep' e ve Humus'a göndermek mecburiyetinde kaldıkla rını, Antakya'da yerli bir Türk hakime Türkler tarafından da yak atıldığını, buna benim esef edeceğimi zannettiğini söyle di. Gönderilen arkadaşlarımın isimlerini okudu: Samih Azmi, Vedii Karabay, Selim Çelenk, Rasih Bensa, Kadri Mürsel. "Bu havadisleri sizden öğreniyorum. Sizinle Türkler ara sında ihtilaf olmasına esef duydum. İstanbul'dan hususi işle rim için gel dim. Sizden burada doktorluk yapmış olduğuma 71
dair bir vesika alıp Halep'te Türk konsolosuna tasdik ettire ceğim. Burayı terk etmeye karar verdiğim için buranın hava disleri artık beni fazla meşgul etmiyor" tarzında idarei kelam ettim. "Size vesikayı yarın sabah vereyim. Bir iki gün için bu rada bulunmayacağım. Belki siz de hemen lstanbul 'a döner siniz. Eğer birkaç gün kalmak isterseniz otelde rahat edeme yeceğinizden sizi evimize misafir edelim." Madam Durieux' e de hitap ederek, "Doktor hemen lstanbul'a dönecekmiş. Ne yazık. Burada kalsaydı Türklerle olan anlaşmazlığı kendisiy le hallederdik" dedi. "Niçin siz bu anlaşmazlıklara sebebiyet veriyorsunuz. Türklerin davası malum, sancağın istiklalini is tiyorlar. Siz de buna taraftar olmalısınız" demem üzerine şun ları söyledi: "Aziz doktorum. Ben Türk muhibi (dostu) oldu ğum halde siz Türkler beni anlayamadınız. İstanbul gazetele ri, bahusus (özellikle) Cumhuriyet gazetesi aleyhimde yazılar neşrediyor. Şimdi intihap münasebetiyle isyankar vaziyet al mışsınız. Cemiyet-i Akvam'dan isteyeceğiniz şeyleri bizden i stiyorsunuz." "Evet ama siz de mandater sıfatıyla Türk hukukunu ta nımışsınız. Bunu tatbikatta da göstermelisiniz" dedim. Duri eux "Nedir tatbik etmediğimiz? Mekteplerinizde Türkçe ders okunuyor, hükümet muamelatında Türkçe iş görülüyor. Fakat siz Suriye camiasında, Suriye kanunlarıyla mukayyet (bağlı) olduğunuzu unutarak başka bir devlet olan Türkiye hesabına çalışıyorsunuz. Buradan yazılan yanlış haberlere Türkiye de inanıyor. Bunlar Türk-Fransız dostluğunu müteessir etmez mi? Bugün arkadaşlarınızdan bazılarını uzaklaştırmak mec buriyetinde kaldım. Belki yarın daha geniş mikyasta gönde-
72
ririm, veya tevkifler yapmak mecburiyetinde kalırım. Bunlar benim kabahatim mi?" sözlerini sarfetti. Bu mülakattan bence dikkate değer şu neticeler çıkıyor du: 1 - Türkiye' ye dönmemin ihsas edilmiş (sezdirilmiş) oldu ğu, 2- Arkadaşlarımın maruz kaldıkları muamele ile beni teh dit etmek istedikleri, 3- Sancak meselesinde Türklerin talep lerini yerine getirmeyecekleri. Gece bir iki arkadaşı görerek bunlardan malumat alma ya çalıştım. Jandarmaların yolları tuttuklarını, kışladan asker lerin kamyonlarla meçhul semtlere gönderildiğini, Aktepe'ye Koço'yu görmeye giden arkadaşımız Bostan Mercan'la bera berindeki kolcu Edip'in jandarmalar tarafından yakalandığı nı, Edip'in tevkifedildiğini, Bostan Mercan'ın kahvesinin ba sılarak Türkiye 'den gelen birinin arandığını ve Türklerin inti haba (seçime) iştirak etmeyeceklerini öğrendim. Ben Dört yol'dan ayrıldıktan sonra Ankara'dan cevap gelmiş, bana ye tiştirilmesi için İskenderun'da Bostan Mercan' a göndermişler. O da beni görmeden haberi Koço'ya yetiştirmeye istical (ace le) etmiş. Ertesi sabah erkenden otele gelen arkadaşlarımız be nimle Celal Selçuk'un hususi maksatla geldiğimizi, Celal'in Reyhanlı ve Antakya'da bunu alenen söylediğini, intihaba iş tirak edilmemesi için çalışacağımızı, bir iki muhalifi görerek teyit eylediğini (doğruladığını) anlattılar. Tam o esnada otele doğru gelmekte olan Celal Selçuk'u polisler yakalayarak hü kümet konağına doğru götürdüler. Bunun mahiyetini anlamak üzere otelden çıkıp hükümete doğru giderken bir polis dün ak şam istasyonda alınan pasaportumu iade etti. Bana sorulmak sızın çıkış vizesi yapılmıştı. Antakya ile telefonla konuşmak istedim. Telefon dairesinde kimi istiyorsam onu Antakya'da resmi bir daireye çağıracaklarını, başka suretle konuşmak
73
mümkün olmayacağını bildirdiler. Telgraf çekmeyi düşün düm. Telgrafımın delegasyon tarafından vize edilmedikçe çe kilemeyeceğini beyan ettiler. Güya bu tedbirler umumi olarak intihap (seçim) için alınmıştı. Dörtyol'da Toplanma lskenderun'da bu suretle göz hapsine alındığımı görerek Dörtyol'a dönme kararı verdim. Antakya'da vaziyetin idare edilmesini, Dörtyol'da bizimle temas ve muhabereye geçilme sini Abdülgani Türkmen'e yazıp mektubu da İskenderun'da ki arkadaşlara bıraktım. Otelden istasyona geldim. Trenin ha reketine kadar polis komiseri eski bir mektep arkadaşım Lüt fi, polis müfettişi Agop 'la beraber güya beni dostçasına teşyi ettiler (uğurladılar) . Bunu görenler polis nezaretinde Türki ye'ye geri çevrildiğimi tahmin etmişlerdir. Dörtyol'a geldim. Vaziyeti telgrafla Ankara'ya bildirdim. O gün akşam Tayfur Sökmen de Dörtyol'a geldi. Antakya ve lskenderun'dan ka çak yollardan gelen birkaç arkadaş, hudut harici edilen Celal Selçuk bize iltihak ettiler. Türklerin intihaba iştirak etmemek için şimdiden evlerinden çıkmamaya başladıkları, alınan fev kalade askeri tedbirler, lskenderun'da maruz kaldığımız mu amelenin akraba ve dostlar arasında infial uyandırması, Ce lal'in tevkifi, bazı arkadaşların sürgün edilmiş olması gibi olaylar hep bir araya gelince umumi bir heyecanın başlangıcı kendiliğinden hasıl olmuştu. Bunu ilan ve istismar etmek ge rekti. Vaziyeti Anadolu Ajansı'nın ve Türkiye gazetelerinin neşretmeleri umumi efkarda, bahusus bizim mıntıkada heye canı arttırdı. Antakya'da Türklerle Fransız ve Suriye otoriteleri arasın-
74
da tam gerginlik başlamıştı. İntihaba iştirak etmeyenlerden hapsedilenlerin, muhtelif sebeplerle tazyike uğrayanların sa yısı çoğalmıştı. Müfredatı ile bize gelen malumata göre An takya'da halkın yüzde 95 ' i , diğer kazalarda da kahir ekseriyet intihaba iştirak etmemişlerdi. Hududa iltica edenler ve civar şehirlerden gelen hemşe rilerle Dörtyol'da epeyce kalabalık bir grup teşkil ediyorduk. Her şey derhal telgrafla Ankara'ya Dahiliye Vekaleti'ne bil diriliyordu. Biz de cenuptan (güneyden) gece gündüz munta zam haberler alıyorduk. Dörtyol'da parti kanalıyla bize veri len ziyafete sivil ve askeri zevat da iştirak etmişti. Dörtyol hal kının ve etraf köylülerinin de iştirakıyla büyük bir kalabalık, bu ziyafeti adeta bir gece mitingi haline getirmişti. Davullar, zurnalar, nutuklarla toplantı Hatay istiklalinin başlangıcı ol du. Türk gazetecileri hep bir ağızdan buna dair yazılar, büyük başlıklarla haberler neşretmeye başladılar. Bazı gazeteci lerin hususi muhabirleri Dörtyol'a geldiler. Sürgüne gönderilen ar kadaşlarımız Ankara'nın müdahalesi ile serbest bırakıldıkla rından aramıza katıldılar. Antakya'ya yazdığımız mektupları artık Halk Partisi Baş kanı Abdülgani Türkmen adına yolluyorduk. Oradan gelen ya zılar da hep bu imza ile gönderiliyordu. Bu suretle muhabere (haberleşme) yalnız parti ile ve muntazam şekilde temin edil mişti. intihap hezimetinin acısını çıkarmak için Fransız ve Suriyeli memurlar, Türklere fena muamele yapmakta ileri git tiklerinden mahall i otoritelerle Türkler arasında müessif va kalar başlamıştı. Atatürk'e şu telgrafı çektik: "Zulmün, tazyikin ve her şeyin sarsamadığı inan ve iman la kurtuluşlarını bekleyen Hatay Türkleri ulu önder Atatürk'ün tarihi vaatlerine ve Kamutay 'daki işaretlerine sığınarak resmi
75
kuvvet ve şiddet karşısında Suriye intihabına iştirak etmedi ler. Buna mukabil Fransız idarecilerinin ve Suriye hükümeti nin yapmakta oldukları tazyik (baskı) Hataylıları bir kat daha heyecana düşürdü. Son haddine ve tah ammül edilmez bir de receye varan heyecanı büyük kurtarıcı Atatürk'ün ayaklarına kapanarak arzetmeyi Hataylılar bize şerefli vazife olarak ema net ettiler." Hatay'da Kanlı Hadiseler Bir gece lskenderun'dan, bir tezkere ile şöyle bir haber geldi: "Antakya'da halk ve hükümet kuvvetleri çarpıştı. Silah teatisi devam ediyor. Tafsilat veremeyeceğim." Kanlı vukuat çıkmasını arzu etmiyorduk. Bundan çeki nilmesini daima tavsiye ettik. Hatta bizden gelip silah isteyen lere şimdilik buna lüzum olmadığını, icap ederse Türk ordu sunun işi hemen halledeceği cevabını veriyorduk. Bu muhta sar tezkere canımızı sıktı. Derhal hususi posta göndererek ma lumat istedik. Sabaha karşı şu tafsilat geldi: "Antakya'da Köp rübaşı'ndan Ada'ya doğru giden bir çocuk kafilesine muha liflerden Mehmet Adalı'nın evinden silah atılmış, bir iki ço cuk saçma taneleriyle yaralanmış, çocukların feryatları ve si lah sesleri işitilince halk o tarafa doğru hücum etmiş, kalaba lık buradan başka istikamette diğer bir muhalifin evine (Mus tafa Kuseyri Evi) doğru gelmiş ve ev taşlanmıştır. Evden ka labalık üzerine silah atıldığından karşılıklı silah teatisi başla mıştır. Fransız kumandanı zırhlı otomobiller, makineli tüfek lerle vaka mahalline gelmiş ve ev sahibi Halep ' e kaçırılmış tır. Bu hadisede maalesef iki Türk genci şehit olmuştur." 76
Cennevre'ye Gidiş 9 Aralık'ta Ankara'ya çağrıldık. Başvekil İsmet Paşa bi zi Meclis 'teki dairelerinde kabul ettiler. Vaziyeti iyi idare et tiğimizi, bundan memnun kaldıklarını, işi artık hükümetin ele aldığını iyi netice ümit ettiklerini söylediler. Biraz sonra par ti genel sekreterlik makamında Şükrü Kaya, bu akşam Cenev re'ye hareket edecek olan heyetle beraber benim de gideceği mi bildirdi. Heyet Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras' ın riya setinde murahhas olarak Hasan Rıza Soyak, Numan Mene mencioğlu ile müşavirlerden teşekkül etmişti. 1 5 Aralık'ta Cemiyet'i Akvam Konseyi fevkalade bir toplantıda sancak meselesini görüşecekti. O gün saat l O'da Cemiyet' i Akvam bi nasının konsey içtimaına (toplantısına) mahsus salonunun ko ridorlarında, Fransa murahhaslarıyla (delegeleriyle) birlikte başları fesli üç Suriyeli gördük. Biri İskenderun Maliye Reisi ve Alevilerin lideri Hasan Cebbare idi. Bunlar sancak hakkın da çıkardıkları beyannameyi dağıtıyorlardı.
Cemiyet-i Akvam'da Konsey toplantısında Dr. Tevfik Rüştü Aras davamızı teş rih etti (ayrıntılı açıkladı). Fransız murahhası Villenau dava nın Cemiyet-1 Akvam'la aramızda halli icap eden bir mesele olduğunu ileri sürdü. İkinci gün toplanmak üzere celse kapan dı. Otele geldiğimizde Suriyelilerin beyannamesine mukabe lede (karşılıkta) bulunmak üzere biz de bir beyanname hazır ladık. Antakya, İskenderun ve havalisi Türkleri adına beyan nameyi imzaladım. Aslını Cemiyet-i Akvam katibi umumili ğine, suretini de delegasyonlara, hariciye nezaretlerine gön-
77
derdik. Beyannamede Antakya ve İskenderun havalisi Türk lerinin istiklal için milli mücadeleye atıldıklarını, buradaki Türk ekseriyetinin yıllardan beri maruz kaldığı tazyiklere, zu lümlere, son defa Suriye intihabına (seçimlerine) iştirak etme diklerine, bu yüzden vuku bulan hadiselere işaret etmiştik. Er tesi gün konsey toplantısında İsveç murahhası Santler'in ra portörlüğü kabul edildi ve "Fransa, Türkiye hükümetlerinin İskenderun, Antakya ve havalisi hakkında ortaya konan me selenin esasının tetkikini konseyin ocak içtimaına talik etmek te (bırakmakta) mutabık kaldıklarını müşahede ile her iki hü kümete, bu arada müzakerelerine raportörle sıkı temas ede rek devam etmelerini tavsiye eder" karan alındı. Kararın 3 'ün cü ve 7'nci maddelerine tevfikan (bağlı olarak) konsey reisi tarafından üç bitaraf müşahit (gözlemci) tayin edildi. Türki ye murahhası karara müstenkif kalmıştı. Cenevre'den Paris'e gittik. Paris'te Hariciye Vekili Dr. Aras, Başvekil Leon Blum ve Hariciye Nazırı Delbos'la görüştü.
Hatay Erginlik Cemiyetleri Biz Cenevre'de iken arkadaşlarımız tarafından İstanbul, Dörtyol ve Mersin 'de Hatay Erginlik Cemiyeti şubeleri açıl mıştı. Beni de Dörtyol şubesi reisliğine seçmişlerdi. Tayfur Sökmen şubelerin umumi mümessili vazifesini görecekti. Ce miyet, Ankara'da Hatay Egemenlik Kurumu'na bağlı olacak tı. Matbuatla temas etmek için benim bir müddet İstanbul'da kalmam, Dörtyol şubesinin Tayfur Sökmen tarafından idare si uygun görüldü. Atatürk'ün intihap etmiş (seçmiş) olduğu Hatay bayrağı cemiyetin yerleştiği binalara hemen asıldı. Atatürk'ün koydu ğu Hatay adı dil ve gönüllere yerleşti. 78
Cemiyet-i Akvam Müşahitleri Cemiyet-i Akvam müşahitleri Hatay'a gittiler. Hatay'da dava lehinde büyük gösteriler yapıldı. Fransız idarecileri Ha tay'da Türklerin resmi bir teşekkülü olmadığını ileri sürmüş lerdi. Bunun üzerine Halk Partisi'nin müessislerinin resmen müracaatla partiyi tescil ettirmeleri icap etti. Artık protesto ve şikayetler hep parti tarafından yapılıyor, her şeye parti muha tap oluyordu.
Atatürk'ün Cenuba (Güneye) Doğru Seyahatleri Bu sırada Atatürk'ün cenuba (güneye) doğru seyahatle ri ve Eskişehir mülakatı her tarafta heyecan uyandırdı. Seya hate çıkılmadan bir gün evvel İstanbul Valisi Muhittin Üstün dağ, Dolmabahçe Sarayı'ndan Emniyet Müdürü'ne telefon ederek benim hemen Ankara'ya hareket etmemi temin etme lerini söylemişti. Ankara'da doğruca Emniyet Umum Müdü rü Şükrü Sökmensüer'e gittim. Eskişehir'de Hasan Rıza'ya geldiğimi telefonla haber verdi. Atatürk'ün, Hatay' a yürümek üzere yola çıkmış olduğunu, bunun için İsmet Paşa'yı, Fevzi Paşa'yı, Vekiller Heyeti'ni Eskişehir'de kendisine mülaki ol mak (katılmak) üzere çağrıldıklarını, ordu kuimandanı İzzet tin Paşa'nın Konya istasyonunda beklemesini emreyledikle rini anlattı. Akşama doğru Atatürk'ün, Konya üzerinden Kay seri yoluyla Ankara'ya gelecekleri, hükümet erkanının Anka ra'ya avdet etmekte oldukları öğrenildi. Gece istasyonda Ha san Rıza Soyak yarın ·İktisat Vekili Celal Bayar'a gitmemi söyledi. Eskişehir mülakatında Hatay' a iktisadi yardım yapıl ması görüşülmüştü. İktisat Vekili, Hatay' ın iktisadi durumu 79
ve yapılması mümkün olan yardım şekilleri hakkında benden bir rapor istedi. Müşahitler (gözlemciler) Hatay'dan dönmüşlerdi. 27 O cak 1 937 tarihinde Milletler Cemiyeti Konseyi 'nde Santler ra poru kabul edildi. Raporun esasları dahilinde bir statü ve ana yasa hazırlamak üzere Türkiye, Fransa, lngiltere, Belçika ve Hollanda hükümetlerinin birer mümessilinden mürekkep bir mütehassıslar komitesi teşkil edildi. Komiteye Türk murahhası tarafından sunulacak projeyi hazırlamak üzere Ankara'da Hariciye Vekiileti'nde Numan Menemencioğlu'nun riyasetinde toplanan heyette ben de mü şavir olarak bulundum. 20 Şubat 1 937'de Cenevre ' ye tekrar gittik. Mütehassıslar komitesinin görüşmelerinde müzakere lerin Türk projesi üzerinde cereyan etmesi kabul edildi. Me nemencioğlu 'nun hastalanması dolayısıyla bir aylık fasıla ile müzakereler üç ay sürdü ve neticede Hatay statüsü ve anaya sası meydana geldi .
Hatay Statüsü ve Anayasası Statü, huliisaten (özetle) şu esaslar dahilinde umumi hü kümler ihtiva ediyordu: " Sancağın hudutları 1 937'de tespit edilmiş olan kadastro sınırları olacaktı. Sancak dahili işlerin de tam istiklali haiz ayrı bir varlık teşkil edecekti. Harici işle ri Suriye devleti tarafından idare edilecek, gümrük ve para iş leri Suriye ile müşterek bir idareye tabi tutulacaktı. Statüye ve anayasaya riayeti temin maksadıyla Milletler Cemiyeti Kon seyi 'ne bir murakabe tevcih edilecek (denetleme görevi veri lecek) ve Milletler Cemiyeti bu vazife için Sancak'ta mukim (oturan) Fransız tabiiyetinde bir delege tayin edecekti." 80
Anayasanın umumi hükümleri "27 Ocak 1 937 tarihinden evvel iktisap edilmiş olan haklarla imtiyazları ve mevcut ka nunlarla n izamnameleri , amme vazifelerine yapılmış olan ta yinleri tanımakla beraber teşrii: kuvvet için iki dereceli intiha bı (seçimi) ve birinci derecede müntiıhiplerin (seçilmişlerin) kendilerini, Milletler Cemiyeti namına iş gören komisyon-i mahsus delegeleri huzurunda, cemaatlerden birine kaydettir melerini" emrediyordu. , İşte bu suretle Hatay. da Milletler Cemiyeti marifetiyle in tihap yapılacaktı. İntihapta oy vermeleri için Türkiye 'deki Ha tay doğumlular birer birer veya kafi le halinde Hatay'a sevk edilmeye başlandı. Fakat intihap heyeti henüz gelmemişti ve intihaba uzun bir zaman vardı. Tayfur Sökmen, Hatay'da ar kadaşlarımız arasında istirkap (rekabet) hisleri yüzünden ih tilaf çıktığını söyledi ve bunun bertaraf edilmesi için beheme hal orada bulunmamıza lüzum göstererek benim ve Rasim Yurtman'ın hemen Antakya'ya gitmemizi istedi. "Bizim için orada henüz iş görmek zamanı gelmedi. Vakti gelince elbette gideceğiz" dedikse de Ankara'dan vaki olan tebligat üzerine İstanbul 'dan ayrıldık. İstanbul 'da iken Dörtyol Erginlik Cemi yeti kanalıyla Antakya ve lskenderun'da Alevilerden 1 5 .000 kişinin intihapta (seçim) Türk listesine rey vermelerinin temin edildiğini, keyf iyetin Ankara'ya bildirilmiş olduğunu Tayfur Sökmen'den işittik. Bu haberin ciddi bir mahiyet taşımadığı nı, bu yolda yapılan mesainin heder olacağını iddia ettik. Fa kat bu işler Dahiliye Vekaleti kanalıyla ve Dörtyol Erginlik Cemiyeti vasıtasıyla cereyan etmekte olduğundan bizim söz lerimiz nazarı dikkate alınmıyordu. Yalnız Numan Menemen cioğlu mütaliiamıza i ltihak etti (katıldı). Hatay'dan alınan ma lumat Dörtyol 'da Erginlik Cemiyeti namına Tayfur Sökmen 81
tarafından Ankara' ya bildiriliyor, Ankara'dan gelen emir ve talimat da yine Tayfur Sökmen eliyle Döftyol'dan Hatay' a gönderiliyordu. Antakya'daki Halk Partisi' nde bazı değişiklikler yapıldı. Bir heyet-i faale ihdas.edildi (çalışma kurulu oluşturuldu) . Bunun azalarını, Tayfur Sökmen Ankara'da Egemenlik Kuru mu'na şu şahıslar (Abdurrahman Melek, Rasim Yurtman, Ab dullah Mürsel, İnayet Mürsel, Vedii Karabay, Dr. Vedii Bil gin) olarak bildirmişti. Beni Heyet-i faale reisliğine seçmiş lerdi. 1 93 8 yılbaşında Hatay' a giderken Ankara' ya uğradık. Bize tebligat yaptıran Emniyet Umum Müdürü Şükrü Sök mensüer ile görüştük. Hatay' a gitmemizin erken olduğunu söylemekle beraber oradaki işlerden parti faal heyeti sıfatıy la beni mesul tanıyacaklarını, bu heyetin müstakbel Hatay devletinin iskeleti addedildiğini, bir gün ani bir lüzum kar şısında bu teşkilatın hemen hükümet dairelerini işgal ederek ele geçirmelerini proje olarak tasavvur eylediklerini anlattı. Bana vermek istedikleri vazifeyi kabulde tereddüt göster dim. O gün akşamüstü beni tekrar dairesine çağıran Şükrü Sökmensüer, Hatay'da vaziyeti lehimize neticelendirmek için nasıl hareket edilmesini münasip göreceksem katiyen tered düt etmeksizin öyle yapmamı, işin özünü bana tevdi ettikle rini (verdiklerini) , icap ederse her türlü imkanı hazırlayacak larını söyledi. Hariciye VekiliDr. Rüştü Aras' ın da ziyaretine gittim. Ha tay'da her işi benden beklediklerini, Türkiye hariciyesini Fran sız hariciyesi ile karşı karşıya getirecek ahval ve hadiselerden tevakki etmemizi (çekinmemizi), sulh yolu ile davanın halle dilebileceğini, harbe meydan verecek sebeplerden çekinme82
mizi, Fransızlara politika ile hulul ederek onlara hadiselerin tabii seyirlerini kabul ettirmemizi tavsiye etti ve muvaffaki yetler diledi. Yılbaşı gecesini Toros Ekspresi' nde kutladık. Rasim Yurtman Adana 'ya indi. Ben Dörtyol' a gittim. Dörtyol 'da büs bütün başka bir hava ile çetecilik havası ile karşılaştım. Ha tay ' ın Altınözü mıntıkasından bir arkadaşımızın köy köy do laşarak çete reisliği yapabilecek kimseleri Dörtyol' a davet et tiğini haber aldım. İki gün evvel Ankara 'da görüştüklerimi, ya pılan tavsiyeleri, halbuki burada esen havanın başka olduğu nu Tayfur Sökmen'e ve arkadaşlara anlattım. İki şıktan han gisinin daha doğru olduğuna, parti çalışmalarına, anavatandan rey vermek için gönderilenlerin iaşe durumuna dair uzun boy lu münakaşalarla geceyi geçirdik. Aramızda Emniyet Umum Müdürlüğü'nün oradaki hususi memuru da bulundu. Netice itibarıyla f ikirlerimizde kısmen mutabakat (uygunluk) hasıl oldu. Ayrıca Tayfur Sökmen' in Antakya Başkonsolosu Firuz Kesim 'le olan anlaşmazlıklarını dinledik. Ertesi sabah otomo bille İskenderun' a giderken hudut karakolunda delege Garre aux ile karşılaştık. Benim ve Abdullah Mürsel' in isim ve pa saportlarımızı karakolda kaydederlerken Garreaux da bize dik dik bakıyordu.
Antakya'da Durum Antakya'da görülmeye değer şöyle bir manzara vardı: So
kaklarda kafile kaf ile işsiz insanlar dolaşmakta idi. Bunlar in
tihapta rey vermek için gönderilmiş Hatay doğumlu kimseler di. Polisler vejandarmalar hariçten gelenlerle, şehirde dolaşan83
larda silah arıyorlardı. Türk Halk Partisi mukabil (karşılık) "Usbetü'l-Ameli 'l-Kavmi" ve "Vahdetü'l-Arabiyye" namla rı altında gayri Türk unsurlardan müteşekkil bir cephe kurul muştu. Her iki taraf arasında bazen söz, taş ve sopa, bazen de silahlı tecavüzler eksik olmuyordu. Fakat büyük vakalara mey dan verilmiyordu. Geçen yaz Antakya'da Hükümet Cadde si'ndeki garajın önünde taşkınlık yapan Suriye taraftarlarıyla birkaç Türk arasında silahlı bir çarpışma olmuştu. Türklerin istemeyerek katıldıkları bu garaj vakasından sonra kanlı hadi se çıkmamıştı. Garaj vakası münasebetiyle askeri kuvvetler Antakya Halk Partisi binasını basmışlar, defterlerini, evrakını almışlar, idare heyetini tehdit ederek Dörtyol 'a kaçırmışlardı. Antakya'daki durum yüzünden Başkonsolos Firuz Ke sim'le Dörtyol'da bulunan Tayfur Sökmen' in arası açılmıştı. Kanlı hadiseler çıkarılmasını iltizam eden (gerekli sayan) Dörtyol 'un emir ve tavsiyelerine Firuz Kesim, bilakis hadise zuhuruna mani olunması yolunda cevap verdiği için araların da anlaşmazlık başlamıştı. Parti merkezinde hummalı (yoğun) faaliyet vardı. Hara retli çalışmalara rağmen ortada ne koordinasyon ne de verim li randıman mevcuttu. Yalnız neşriyat ve protesto işleri olduk ça muntazamdı. Propaganda kolunun gayri Türk unsurlar üze rindeki işlemleri dolayısıyla Türklük adeta pazarlık ve istis mar mevzuu olmuştu. B irkaç kuruş fazla koparmak sevdasıy la bazı bedbaht insanlar kendilerini Türklüğe doğru ileri geri itip çekmekte büyük bir maharet gösteriyorlardı. Ankara'ya gönderilmiş olan raporlarda Türk listesine rey vermek üzere kazanılmış oldukları bildirilen 15.000 gayri Türk'ten 15 kişi dahi ortada yoktu. 84
Partide Çalışmalar Bize verilen direktif ve talimat dahilinde genç ve münev ver elemanları birer vazifeye getirmekle işe başladık. Anka ra'dan gelen talimatnamede Heyet-i Faale (çalışma kurulu) Reisi 'nin göstereceği herhangi bir vazifenin tereddütsüz ka bul edileceğine dair hususi bir madde vardı. Bu, benim için büyük bir kuvvet kaynağı oluyordu. Ancak anavatandan se çim için gönderilen kimselere " Sizler Hatay'da amil olacak sınız. Her şeyi bize hususi mektuplarla bildirin" diye tavsiye lerde bulunulması bazen müşkül durumlar yarattı. Yalan yan lış malumat veriliyordu. Hariçten gelen yüksek tahsilli genç lerin partide vazife almaları eskilerin hoşuna gitmedi. Umu mi vaziyeti görüşmek üzere Başkonsolos Firuz Kesim, Parti Umumi Reisi Abdülgani Türkmen ile toplanıp bir gece uzun boylu konuştuk. Büyük mesuliyet altında bulunduğumuzu müdrik olarak hakiki durumu Ankara 'ya bildirmenin zaruri olduğunu ve Cenevre'ye gidecek olan son murahhas heyetin hareketinden evvel Abgülgani Türkmen'le benim Ankara'ya gidip vaziyt'.ti anlatmamızı kararlaştırdık. Kararımızı gizli tu tacaktık. Bizim birkaç gün için Hatay'dan ayrılmamız başka mucip (gerekli) sebeplerle maskelenecekti. Yalnız Firuz Ke sim bu mülakat ve kararımızı Ankara'ya bildirecekti. Partideki çalışmalarımızda faal heyetin kararları, biri umumi reis vasıtasıyla Dörtyol Erginlik Cemiyeti 'ne, diğeri Konsoloshane'ye gönderilmek, bir diğeri de dosyada bırakıl mak üzere, üç nüsha olarak zaptediliyordu.
Sancakta Fra.nsız Delegesi Garreaux ile Mülakat Bir gün İstihbarat Dairesi tercümanı Jozefziyaretime gel di, öteden beriden konuşurken delege Garreaux'un benimle 85
görüşmek istediğini ve beni delegasyona davet ettiğini söyle di. Kabul ettim. Arkadaşlarıma haber verdikten sonra ertesi gün muayyen saatte delegasyona gittim. Garreaux, nazik ve sevimli bir adamdı. Fakat simasından ve hareketlerinden mü tereddit (kararsız), müstehzi (şakacı) bir insan olduğu anlaşı lıyordu. Umumi görüşmelerden sonra muhaveremiz (konuş malarımız) Hatay ve Hatay Halk Partisi mevzularına intikal etti. Hatay kelimesini kullanmak istemediğinin anlaşılmasına rağmen ara sıra dilinden kaçırıyor, bunun farkında olunca San cak kelimesiyle tashihe (düzeltmeye) kalkışıyordu. Milletler Cemiyeti ' nin yaptığı statüdeki çerçeve haricine çıkmamak şartıyla Hatay intihabım adilane bir surette idare edeceğini, fa kat Halk Partisi 'nin bu işleri şimdiden teşviş etmek (karıştır mak) yolunu tutmuş olduğunu, Türklerle iyi münasebet tesis ve idame etmek istediğini, burada Türk cemaati namına siya si ve idari işleri görüşmek için konuşulabilecek bir kimse bu lamadığını, Türk konsolosunun yalnız Türklerle meşgul ol makla kalmayıp gayri Türk unsurlara da el uzattığını söyledi. Ciddiyetinin derecesini anlamak için, selefinin burada çok iş gördüğünü, yollar, binalar, elektrik, su gibi imar işleri ne ehemmiyet verdiğini, lakin Türklerin siyasi hakları husu sunda samimi şekilde hareket etmediğinden memnun kalma dığımızı söyledim. " Ben onun siyasetini takip edecek deği lim. Türkleri herhalde memnun edeceğim" diyen Garreaux benden "Öyle ise şimdiden Suriyeli memurların yerine Türk memurları getirmekle işe başlayabilirsiniz" cevabını alınca gözlerini tavana dikti ve süküta daldı, mevzuu değiştirmek is tedi. Ben de ayrılmak üzere ayağa kalktım. Bırakmadı; bir si gara, bir bira daha ikram etti. "Arap Vahdeti Partisi ile sizin Halk Partisi'ni birleştiremez miyiz? " diye bir sual sordu. Ha tay Halk Partisi' ne "Adından da anlaşılacağı veçhile Hatay'da 86
oturan her ırka mensup kanuni evsafı haiz her şahıs, progra mımıza sadık olmak şartıyla girebilir. Suriye ve Arap politi kacılığından vazgeçen vatandaşlara partimizin kapısı daima açıktır" yolunda cevap verdim. Bu cevap üzerine gene sükı1t la gözlerini yukarıya dikti. Bu defa ben kendisine şunu sor dum: " İntihaptan evvel buradaki Suriye memurlarının resmi nüfuz ve kuvvetlerini bertaraf etmek niyetinde misiniz? " "Dü şüneceğim" diyerek sözlerimi kesip mevzuu tekrar değiştir meye kalkışınca ayrılmak için müsaade istedim. Salonun ka pısından çıkarken koluma girdi, holde Capitaine Cacon'la otu ran Arap Vahdeti liderlerini göstererek "Tanır mısınız" dedi. "Evet hepsiyle tanışırım" cevabını vererek onların birer birer ellerini sıktım, hatırlarını sordum. Sokak kapısına kadar Gar reaux ve Capitaine Cacon beni teşyi ile (uğurlamakla) bir da ha görüşmek temennisini (dileğini) izhar ettiler (belirttiler). Mülakat bende adeta bir komedya intibaı hasıl etmiş (iz lenimi uyandırmış), hele son perdesindeki muhalif liderlerin, uzun, kırmızı fesleriyle canlı birer kukla gibi arz-ı endam et meleri biraz da beni korkutmak maksadına matuf olduğu (yö nelik) mülahazasını yaratmıştı. Konuştuklarımızı, gördükle rimi arkadaşlarıma, konsolosa anlattım ve bir rapor halinde partiden Erginlik Cemiyeti kanalıyla Ankara'ya gönderdim. Partiye Dörtyol vasıtasıyla para gönderiliyordu. Gelen paralar Umumi Reis Abdülgani Türkmen namına alınıyor ve onun emriyle sarfediliyordu. Biz işe başlayınca bunu munta zam bütçe usulüne tabi tuttuk. Teşkilatın genişlemesiyle pa ra kifayet etmez olmuştu. Hem de vaktinde gönderilmiyor du. Gerek mali durum, gerekse birkaç gün evvel Başkonso los ve Umumi Başkan ile vermiş olduğumuz karar sebebiy le Ankara'ya gitmek lüzumu bir kat daha artmıştı. Abdülga-
87
ni Türkmen bu seyahatten sarfınazar etti (vazgeçti). Heyet-i Faale'den "mali işleri halletmek üzere Dr. Abdurrahman Me lek'in Dörtyol ' a ve icap ederse Ankara'ya gitmesine lüzum görülmüştür" şeklinde yazılı bir karar alarak ve bu kararın bir suretini mutad veçhile Konsoloshane 'ye, bir suretini de Umumi Reis 'e tevdi ederek Dörtyol 'a geldim. Antakya'dan ayrılışımdan yalnız bir iki kişinin haberi olmuştu. Dörtyol'da Tayfur Sökmen Ankara'ya gitmemi istemedi. Aramızda ihti laf çıktı. Şimdiye kadar mesaimize taalluk eden (çalışmamı za ilişkin) her husus ile ilgili f ikirlerimizde mutabakat vardı ve pek samimi şekilde çalışıyorduk. Heyet-i Faale reisliğin den istifa ettim. Bir ay kadar İstanbul'da kaldım. Bu müddet zarfında Cenevre 'ye son bir defa daha olarak heyet gitmiş ve nihai (son) kararlar alınmıştı.
Hatay'da İntihap (Seçim) Başlıyor Cenevre 'de artık nihai kararlar verilmiş ve Milletler Ce miyeti namına (adına) Komisyon-u Mahsus Hatay'da intihabı (seçimi) idare etmek üzere yola çıkmıştı. Ben de Antakya'ya döndüm. Parti namına İntihap Komisyonu ile temas ve muha bere etmek (haberleşme sağlamak) üzere partide vazife aldım. Ben lstanbul 'da iken Firuz Kesim Antakya Başkonsoloslu ğu'ndan merkeze tayin olmuş, yerine Celal Karasapan gönde rilmişti. Bu sırada Hariciye Vekili Dr. Rüştü Aras'ın Beyrut•a geldiğini, Beyrut'tan da Halep tarikiyle (yoluyla) avdet ede ceğini işittik. Halep istasyonunda kendilerini karşılamak üze re partiden kalabalık bir heyet halinde Halep'e gittik. İstas yonda 200 kadar Hataylı toplanmıştı. Kalabalık arasında be ni gören Refik Amir, Hariciye Vekili 'nin bulunduğu salona be88
ni götürdü. Salonda Fransız ve Suriyeli sivil ve askeri yüksek şahsiyetler bulunuyordu. Rüştü Aras beni görünce boynuma sarıldı ve yanında yer gösterdi . Resmi şahıslar ayrıldıktan son ra Hatay'dan gelenleri de toplu olarak kabul etti. Hataylıların alkışları "Ata'ya selam" sesleri arasında tren istasyondan ay rılırken Hariciye Vekili beni de Adana'ya kadar beraber git mek üzere davet etti. 1 5 Nisan 1 93 8 'de Hatay'da seçim işleri başladı. Statü mucibince (gereğince) Milletler Cemiyeti Komisyonu nezdin de Hatay'daki cemaatlerin mümessilleri de bulunacaktı. Bi rinci dereceden müntehiplerin (seçmenlerin) rey kartları her cemaat için başka renkte tespit edilmişti; Türkler kırmızı kart alıyorlardı. Sandık başlarında, şehirde ve köylerde Türklerle diğer unsurlar arasında, bazen de polis ve j andarma ile kav galar dövüşmeler eksik olmuyordu. Suriye'den kamyonlarla getirilen yabancılar bir saat içinde rey verdikten sonra çeki lip gidiyorlardı. İntihap komisyonu da dahil olmak üzere bü tün resmi otoriteler, Türklere her türlü müşkülatı çıkarıyor lar, gayri Türk unsurlara bilakis kolaylıklar gösteriyorlardı. Bazı resmi şahısların intihap bürolarında veya civarında do laştıkları ve seçmenler üzerinde tazyikler yaptıkları görülü yordu. Açık ve gizli bir gayret Türk ekseriyetini ekalliyete (ço ğunluğunu azınlığa) düşürmek için elinden geleni yapıyor du. Kırıkhan kazasının dağ köylerinde, yüzlerce seneden be ri halis Türk olarak yaşayanlar arasında Sünni Müslüman ya zılmak isteyenler bile çıkmıştı. Halbuki Türk ırkından olan lar için din ve mezhep farklarına göre bir ayrılığı statü dahi kabul etmemişti. İntihap bitaraf ve adilane idare edilmediği için Türkler de itimatsızlık uyandırdı. Kanuni olmayan vakalar hakkında 89
İntihap Komisyonu'na parti tarafından protestolar yazılmak la beraber parti namına Komisyon heyetiyle şifahi temaslar da yapılıyordu. Buna rağmen mevcut politik hava ve müdahale ler bertaraf edilmediğinden parti, vaziyeti Türkiye Cumhuri yeti' ne, Fransa Hükümeti'ne ve Milletler Cemiyeti'ne bildir mek lüzumunu duydu ve müteaddit telgraflarla müracaatlar da bulundu. Memlekette emniyet ve asayiş her tarafta bozul muştu. Müntehiplerin (seçmenlerin) sandık başlarına selamet le gitmeleri her tarafta mümkün olmuyordu. Bundan başka sandık başlarında, bahusus (özellikle) köylerde kanlı hadise ler de oluyordu. Emniyet ve asayişi teminle mükellef olan hü kümet kuvvetleri hep birden Türkler aleyhine çalışıyorlardı. Bir gün İ skenderun'da delege muavini De Mingue 'i tesa düfen gördüm, konuşurken Türk-Fransız dostluğunun tarihi günler geçirmekte olduğunu, Hatay'da intihap işlerinin her i ki devlet içinde iyi netice vermeyeceğini, en doğru siyasetin, Milletler Cemiyeti 'ni karıştırmaksızın Hatay davasını Türki ye ve Fransa'nın dostça halletmeleri olacağını, nazarı dikka ti celbeden bir ifade ile anlattı. Bunun şahsi mütalaası (görü şü) olduğunu da ilave etmeyi unutmadı. Muhavereyi (konuş mayı) ve bundan edindiğim intibaı (izlenimi) bir mektupla İs kenderun Konsolosu Fethi Denli vasıtasıyla Ankara'ya bildir dim. Bu sırada delege Garreaux ve Başkonsolos Karasapan Ankara'da bulunuyorlardı. Delege Garreaux Hatay'da Son Günlerinde İntihap kanlı safhalar arzetmeye başladı. İskenderun, An takya ve Reyhanlı 'da çarpışmalar oldu; her tarafta asayişsiz lik yüzünden intihap (seçim) büroları çalışamaz hale geldi. 90
Asayişsizliğin düzeltilmesi bahanesiyle kumandan Collet, mi lis kuvvetleriyle Şam 'dan Antakya ' ya getirilmişti. Collet, Su riye 'de isyanları şiddetle bastırmak, asmak ve kesmek, şehir leri, köyleri yağma ettirmek gibi kahhar (yok edici) ve cebbar (zorba) hareketleriyle tanınmıştı. Hatay' a gelmesi, iyilikten zi yade kötülüğe delalet eder şüphelerini uyandırdı, hatta yaban cı unsurlar tarafından bu keyfiyet Türklerin imhasına matuf (yönelik) bir tedbir olarak gösteriliyordu. Yalnız Başkonsolos Karasapan, Collet'nin Türklere sempati gösterdiğini, delege Garreaux ile halledilemeyen meselelere tavassut (aracılık) edeceğini vaat etmekte olduğunu bize anlattı. Hakikaten kü çük bir iki mesele için başkonsolosun telefonla müracaatları nı Collet, hemen müspet şekilde neticelendirmişti; hele Celal Karasapan' a " Benden bir şey istediğiniz zaman kışlaya tele fonla bildirecek yerde mektup yazın, çünkü telefon muhave resini delege Garreaux kontrol ettiriyor" yolundaki sözleri, bizde mevcut şüpheleri azaltmaya başlamıştı. Askeri mıntıka kumandanı sıfatıyla Collet'nin Türklere gösterdiği sempatiye tamamen zıt olarak delege Garreaux pek sert vaziyet almıştı. Reyhanlı vakasında bizzat müfreze kumandanlığı yaparak Halkevini basması, intihap komisyonu azalarıyla sıkı temas ları bulunan bazı Hıristiyan ve Alevileri fazla taşkınlığa sevk etmesi, Garreaux'nun aşikar surette (açıkça) Türkler aleyhin de çalışmakta olduğunu gösteriyordu. Bundan başka konso losun onunla her temasında fena intibalarla ayrılması, Anka ra'da söz vermiş olduğu icraattan hiçbirini yapmaması, An takya Belediye Meclisi 'ne üç Türk aza almak hususundaki va adini dahi pazarlık mevzuu yaparak atlatmaya çalışması, iyi niyetle hareket etmediğine birer misal teşkil ediyordu. Antakya şehri, tel örgüler ve barikatlarla iki cepheye ay91
rılmış bir harp meydanı manzarası arz ediyordu. Resmi daire ler, çarşılar kapalı idi; herkes her an vukuu melhuz (çıkacağı sanılan) hadiselere intizar etmekte idi. Türk mahallelerini muhtemel taarruzlardan korumak için eski ihtiyat zabitleri ve parti polis teşkilatı tarafından gece devriyeleri ihdas edildi (konuldu); köşe başlarına nöbetçiler dikildi. Cephelerde ve şehrin bazı semtlerinde Collet 'nin inzibat kuvvetleri ve Ceza yirli Fransız askerleri dolaşmakta, nöbet beklemekte idi. Bu nunla beraber bazı yerlerde kavgalar, çarpışmalar oluyordu. Bir gece Dörtayak mahallesinde bir Ermeni mülazımın ku mandasındaki jandarmalarla silahlı bir müsademe (çatışma) neticesinde iki jandarma neferi ölmüştü. Başkonsolosun, res mi otomobili ile dolaşırken, iki yerde tecavüze maruz kalma sı, Türklerin pek gergin olan sinirlerini büsbütün tahrik etti; 2 Haziran günü konsoloshane önünde yapılan muazzam nüma yişi müteakıp (ardından) kanlı vakalar oldu. O gün Karasa pan ' ın delege nezdinde enerjik teşebbüsü üzerine kumandan Collet, inzibat işlerini eline aldığından, sahneye daha faal (et kin) bir rolle çıktı. Asayişsizliğin artması, hükümet kuvvetle ri ve Arap cephesine mensup unsurlarla Türkler arasında vu kuatın tevali etmesi (sürmesi) sebebiyle intihap işleri resmen beş gün tatil edildi. Garreaux, Ankara'daki vaatlerinden hiç birini, bu meyanda Antakya Belediye Meclisi 'ne üç Türk aza alınmasını dahi tahakkuk ettirmemişti (gerçekleştirmemişti). Fransızlar İdareyi Bırakıyorlar 4 Haziran 1 930 sabahı başkonsolosla delege arasındaki sert konuşmalar son haddini bulmuş ve başkonsolos pasapor tunu isteyerek Hatay' ı terk edeceğini bildirmişti. Bu haberin 92
işitilmesi üzerine hepimizde artık davanın " Kuvayı Milliye" ile halledilebileceği kanaatı hasıl oldu. Bu yolda çalışmak üze re hazırlanmayı düşünürken, saat 1 1 'de Amerikan Asar'ı Ati ka Hafriyat (Eski Eserler Kazı) Heyeti Reisi komşum bana ge lerek, delegasyondan delege muavini De Mingue' in telefon et tiğini, benimle görüşmek üzere şimdi geleceğini haber verdi. On dakika sonra De Mingue geldi ve "Türk-Fransız dost luk münasebetleri son saatlerini yaşıyor, tarihe karşı hepimiz mesul olacağız, küçük bir davadan büyük bir mesele çıkarmak her iki tarafı da meçhul akıbetlere (bilinmeyen sonuçlara) sü rükleyebilir. El ele vererek buna mani olmaya çalışalım. Biz münevverlere düşen vazife budur. Size Hatay'm idaresini terk edelim. Ümit ederiz bu şekil, siz Türkleri tatmin edecektir. Biz de memnun kalacağız" dedi. Ben " Bu teklifinizi ne sıfatla ya pıyorsunuz" diye sordum. "Nim resmi bir sıfatla, teklifi ka bul ettiğiniz takdirde Fransız mümessili sıfatıyla" cevabını verdi. " İdareyi ne şartlarla bırakacaksınız?" sualime de " İs te di ğinizi yapmak şartıyla! " demesi üzerine, "Buna şimdi söz verebilirsiniz, fakat fiiliyatta icraatıma mani olmaya çalışır sanız ne yaparız! " dedim. " Hayır böyle bir şey görürseniz he men istifa edip çekilirsiniz" cevabını verdi. "Şu halde ben ida reyi aldıktan sonra istifaya mecbur olarak çekilirsem Türkiye ile harbi göze almalısınız. Çünkü bu teklifinizi ve şartlarını zı şimdi gidip başkonsolosa söyleyeceğim. Eğer Türkiye hü kümeti bana, vazifeyi kabul et derse, kabul edeceğim.· Dava mızdan, prensiplerimizden hiçbir şey feda etmeyerek bunla rın tahakkukuna (gerçe�leŞmesine) çalışırım. İcraatıma mani olmak, Türk davasına mani olmak telakki edilecektir. Tekli finize kati cevabı başkonsolomuzdan alırsınız, cevap müspet (olumlu) olduğu takdirde buna müteallik (ilişkin) diğer husus93
lan da kendileriyle kararlaştırırsınız" diye vaki beyanatım üzerine De Mingue, " Sözlerinizi ehemmiyetle kaydediyorum. Hilafında tarafımızdan hareket edilmeyeceğine teminat veri rim. Görüştüklerimizi şimdi delege Garreaux'ya tafsilatıyla bildireceğim. Başkonsolosla görüşsünler" diyerek memnun ve mütebessim bir çehre ile teşekkür ederek ayrıldı. Ben de he men konsoloshaneye gittim. Konsoloshanenin etrafında Ce zayirli askerler nöbet tutuyorlardı. Celal Karasapan, yanında Anadolu Ajansı Muhabiri İhsan Cemal Karabucak'la beraber canı sıkıntılı ve pek asabi bir halde bagajını hazırlıyordu. Bir iki saate kadar ayrılmak üzere olduğunu söyledi. De Min gue 'nin bana gelip yaptığı teklifi ve aramızda geçen konuş mayı aynen anlatınca " Öyle ise Ankara' ya ikinci bir telgraf la vaziyeti bildirelim" diyerek şu telgrafı çekti: "Şimdi yeni bir teklif karşısındayız. Son kararınızın tehirini rica ederim. Payas 'tan telgrafla görüşeceğim." Telefonla da delegeden ran devu aldı. Oradan çıkıp partiye gittim. Partide idarenin bize bırakılacağına, bu hususta bana teklif yapıldığına dair hava dis vardı. Soranlara haberim olmadığını söylüyordum. Mese leye bizim taraftan Karasapan ve İhsan Cemal 'den başka he nüz kimse vakıf değildi. Meğer havadis, Fransızların adamla rı vasıtasıyla delegasyondan De Mingue'nin bana geldiği da kikada sızmış ve yayılmıştı. Saat 1 5 'te beni konsoloshaneye çağırdılar. Karasapan, delegenin tekliften haberdar olduğunu, ancak bunu De Mingue'nin şahsi bir teşebbüsü mahiyetinde karşıladığını, kendisinin tamamen bu fikirde olmadığını, ma haza menfi bir müdahalede bulunmayacağını söylediğini an lattı. Şu halde vaki olan teklif tam ve ciddi değildir diye dü şündük. Acaba Karasapan' ın bu sabah Ankara 'ya " Burada an laşmak ümidi kalmamıştır, son tedbirlerinizi almanızı rica 94
ederim, pasaportumu istedim" diye verdiği açık telgraf üze rine vakit kazanmak için bir oyun karşısında mı kaldık! Yok sa Fransız otoriteleri arasında ihtilaf mı var? Neye hükmede ceğimizi kestiremiyorduk. Bir taraftan da idarenin bize terk edildiğine dair şayialar dolaşıyordu. Akşam üstü Garreaux ' nun delegelikten azledildiğini, yerine kumandan Collet' nin dele ge ve askeri kumandan tayin edildiği haberi çıktı. Gece Col let, bu haberi telefonla başkonsolosa bildirdi. Ertesi gün ah val (durum) sükunetle geçti. 5 Haziran sabahı Karasapan ba na Collet'ye gidip görüşmemi ve vazifeye başlamamı tebliğ etti. Delegasyon binası aynı zamanda bir askeri karargah ol muştu; süngülü askerler, seferber zabitler, Collet' nin mesai odasında harita üzerinde çalışmalar, yerlerde telefonlar, tüfek ler görülüyordu. llk olarak tanıdığım kumandan Collet siyah ve parlak gözleriyle, zeki, ciddi ve karakterli bir insan intiba mı veriyordu. İyi bir kolaborasyonla, işleri istediğimiz gibi intaç ede bileceğinizi (sonuçlandırabileceğimizi), muvaffak (başarılı) olduğumuz takdirde Türk-Fransız münasebetlerine yardım ederek memleketlerimize hizmet etmiş olacağımızı, Hatay da vasının Atatürk'ün davası olduğunu bildiğini, bir asker olarak Atatürk' ü çok sevdiğini, ahval ve muamelatta (işlemlerde) ob j ektif hareket . edersek isabet edeceğimizi, birbirimize karşı muavenetlerimizi (yardımımızı) esirgemememizi, mütevazı bir lisanla söyledi. Bununla beraber gayemize yetişmek için istical (acele) edilmemesini istedi, statü mucibince bize her su retle yardım edeceklerini, buna mukabil bizden istedikleri hu susun Fransız haysiyetini ihlal etmemek olduğunu ilave etti. Hangi daireyi işgal edeceğimi sordu. Belediye dairesini ter95
cih ettim. " Bunu Belediye· Reisi Ethem Çivelek'ten istemeli siniz" deyince '·Ben bu isimde Belediye Reisi tanımıyorum, hatta kaymakamınızı dahi " cevabını verdim. Collet gülerek "De Mingue 'le bunları da görüştünüz mü? Yerlerine kimleri getireceksiniz?" sualinde istical (acelecilik) gösterdi. İtiraf ederim ki, bu mevkilere kimleri yerleştireceğim henüz hatırı ma gelmemişti. Bu beklenmedik sual karşısında birden bele diyeye Vedii Münir Karabay'ı, Antakya Kaymakamlığı'na Sü reyya Halef' i istedim. Vedii Münir Karabay, belediye için uzun boylu düşünsem dahi bulabileceğim en mükemmel nam zetti. Süreyya'ya gelince, Kırıkhan kaymakamı iken intihap münasebetiyle bu vazifeden ayrılmış olması, Fransızlara muğ ber (gücenmiş) olarak partide bizimle çalışması, ansızın ismi ni hatırıma getirtti. Buna Mesalih-i Hassa zabiti hemen itiraz etti. Ben ismi tekrar edince Collet etrafındakilere " Siz karış mayın ! " katibine de "Her ikisinin de kararını hazırla! " diye emretti ve muvaffakıyet diledi. Oradan doğru belediye daire sine vazife başına gitmek üzere ayrıldım. Beni kapıda bekle yen bir arkadaşı yanıma muhafız alınıştım. Yeni Gün gazete cileri de iltihak ettiler; belediye dairesine gittik. Bizi gören me murları ani bir telaş aldı. Daire kısmen kapalı ve muamelat ta mamen durmuştu. Vali Olarak İşe Başlama (6.VI.1938) Odama girip henüz sandalyeme oturur oturmaz, tehacüm (hücum) ile karşılaştım. Gittikçe çoğalan bir akın halinde teb rike gelen binlerce Türk bu asil hareketleriyle yıllardan beri duygularına, emellerine tercüman olabilmenin mükafatını ve96
riyorlardı. Yine halkın alkışları ve polislerle jandarmaların ih tiram (saygı) kıtası kesilerek selamladıkları T.C. Başkonsolo su Celiil Karasapan resmen tebrikime geldiler. Antakya'da bu lunan Amerikan Asar'i Atika Hafriyat Heyeti ve bunlar vası tasıyla on gün evvel tanımış olduğum Beyrut Amerikan Kon solosu hususi (özel) alaka gösterdiler. On gün evvel benimle ilk görüşmesinde Amerikan Konsolosu maksadımızı ve pren siplerimizi, bahusus (öz�llikle) Hıristiyanlara, Ermenilere as la hasmane (düşmanca) hislerimiz olmadığını öğrendikten sonra bize itimat hasıl etmiş olmalıdırlar ki Amerikan gaze telerinin yanlış haberlerle davamızı başka şekilde anlamama ları için Hatay 'daki muhabirlerini Türklerden İhsan Cemal Karabucak gibi olgun bir zatın seçmesini rica ettiler. Şimdiye kadar geçen gürültü ve patırtılarda Ermenilerin fiili husumetleri (düşmanlıkları) görülmemiş, hatta Arap vah detçileri (birlikçileri) blokuna dahil oldukları halde onlara da hi fiili yardım ettikleri ;şitilmemişti. Gaye ve prensiplerimizden hiçbir şey feda etmeksizin mesuliyet mevkiine geldiğime ve maksadımızı tahakkuk et tirmek yolunda çalışacağıma dair halka ve umumi efkara, iti mat telkinine çalıştım. Sancak dahilinde cins ve mezhep ayır mayarak bütün vatandaşların tam bir müsavat (eşitlik) daire sinde muamele göreceklerini, büyük küçük memurların hiç bir siyasi cereyana kapılmayarak hükümetin kanun ve emir lerine göre bitarafane (tarafsız) çalışmalarını tamim ettim. Bir kısım Hıristiyan ve Aleviler ile Sünni Araplar muha lif cephede birleştikleri için tebrikime gelmediler. Muhalefet lerine devam ettiklerinden dükkan ve mağazalarını da açmı yorlardı. Suriye gazetelerine fena haberler yetiştirmekten vaz geçmiyorlar, intihap bürolarında arbedeler çıkarmaya kalkı97
şıyorlardı. Bunların elebaşılarından birkaçının tevkifini Col let ile kararlaştırdık. Hapishaneden vaki olan şikayetleri üze rine İntihap Komisyonu savcısı bunların tahliyesini teklif et ti. Komisyon savcısı yerli mahkemenin istintak (soruşturma) dairesinden istediği dosyaları alabiliyordu. Badema (sonra) müsaadem olmadıkça hiçbir dosyanın verilmemesini, hatta heyetle temasa dahi geçilmemesini yerli savcıya ihtar ettim. Adliye teşkilatına müdahale etmek benim vazifem ve kanuni selahiyetim dahilinde olmaması icap ederdi; fakat mevcut mevzuat ve formalitelerin fevkinde (üstünde) vicdani kanaat lerimle milli dava uğrunda her şeyi yapmaya azmetmiştim. Vali olarak işe başlamam, bizim parti muhitinde, nasılsa Dörtyol'da Erginlik Cemiyeti'nin verdiği şüphe ve telkin ile, birtakım tenkitleri mucip (sebep) oldu; o derecede ki, parti ve Dörtyol "Doktor, kimseye sormaksızın yalnız kendi reyi ile Fransızların hizmetini kabul etmiştir" yollu propagandalara kadar gitti. Ankara'dan, Hatay Bürosu Reisi sıfatıyla Numan Menemencioğlu'ndan gelen imalı ve manidar telgraf dahi pro pagandacıları iskat edememişti (susturamamıştı). Nihayet "Valiyi tanıyacaksınız" mealindeki sarih (doğrultusunda açık) emirler karşısında susmak mecburiyetinde kaldılar. Üç gün sü ren bu karışıklığa maalesef birkaç kişinin şahsi ihtirasları se bebiyet vermişti. Partideki genç elemanları fırsat düştükçe memuriyetlere tayin etmem de ayrıca dedikodular yarattı. Ye ni belediye reisi, yeni maliye müdürü gibi kıymetli Türk genç lerinin resmi vazifeler alması, partide ve Dörtyol 'da " Vali par tinin kıymetli uzuvlarını memuriyetlere almakla partiyi inhi lal ettirmek (dağıtmak) istiyor" tarzında şikayetleri mucip (neden) oldu. Ankara'dan "Valiyi takviye etmelisiniz" mealin de cevap gelince susmuşlar, bu defa aleyhimde sinsi bir çalış98
ma başlamıştı. Günlük hükümet işlerinde müşkiliita maruz kalıyordum. Mevcut j andarma ve polis 1 48 kişilik kadrodan ibaretti. Bunlardan yalnız 40 kişi Türk'tü. İntihap devam edi yordu. Arapça konuşan Hıristiyan ve Alevi mahalleleriyle köylerinde bize karşı isyan manzarası genişlemişti. İntihap bü roları da kasten böyle yerlerde açılmış bulunuyordu. Fransız Mesalih-i Hassa (silahlı özel kuvvet) Zabitinin emrindeki mi lisler, j andarmanın düzeltmek istediği durumu işkal (zorlaş tırıyordu) ve ihlal ediyordu. Collet'nin milis kuvvetleri bita raf olarak vaziyete hakim olmaya ve birkaç intihap bürosun da zaptu raptı ve serbest rey verilmesini temine çalışıyordu. Collet ile S . S . zabitlerinin müdahale ve tesirlerini bertaraf et meyi aramızda kararlaştırdık. Fakat Collet'nin ve benim icra atımızın aleyhine hala bunların ve milislerinin faaliyetleri ek sik olmuyordu. Jandarmaları bir yere göndermek istediğim zaman, Türk neferleri ve Türk mülazım (teğmen) bana "Bizi yalnız gön der, gayri Türk jandarmalarla beraber gidersek, herhangi bir müsademede (çatışmada) onlar bizi arkadan vurmaya çalışır lar" diye yalvarıyorlardı. Hakikaten on gün evvel Dörtayak mahallesindeki bir müsademede iki Türk jandarma neferinin arkadan gelen kurşunlarla yaralandıkları tespit edilmişti. Hususi teşkilatın kanun harici selahiyetlere malik olan S . S . zabitleriyle emirlerindeki milisler muntazam bir çeteden başka bir şey değildi. Ben de bunlara muvazi (paralel) olarak silahşorlardan müteşekkil (oluşan) bir kuvvet topladım ve jandarma selahiyetleriyle istihdamları (kullanmaları) hakkın da bir kararname çıkardım. Tabii bunlara maaş vermek lazım dı; halbuki sancak bütçesinde böyle bir tahsisat (ödenek) yok tu. Parti kanalından para temini (sağlamak) için partideki ar-
99
kadaşlarımla konuşarak vaat (söz) aldığım halde bilahare bu vaadi yerine getirmediklerinden, kısmen başkonsolostan ala rak, kısmen de resmi masraflardan kapatmak suretiyle maaş larını ödedim. Bu yeni kuvvet, cansiperane gayretlerle çalış tı ve öteden beri muhiti tedhiş etmiş olan resmi milisleri da hi yıldırdı; muhalifleri hiç kımıldatmadı. Bu suretle bir taraf tan Collet'nin milisleri bir taraftan da bizim gayretlerimiz Arap blokunu taşkınlık yapamayacak hale getirdi. Bunun üze rine İntihap Komisyonu, muhalif cephenin şikayetlerini ileri sürerek beni protesto etti. Komisyon reis ve savcıları vilayet makamına gelerek intihabın seyrini değiştirmeye çalıştığımı, bu şartlar dahilinde vazifelerine devam edemeyeceklerini, keyfiyeti Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği'ne yazdıkla rını beyan ettiler (açıkladılar). Bunlara verdiğim cevap gayet basit ve şundan ibaret olmuştu: " Memlekette asayişin temi ni mesuliyetini üzerime aldım. Anarşi içinde dürüst bir inti hap yapılamaz. Nitekim siz de vazifenizi bihakkın (tam ola rak) yapamıyorsunuz. Mesaim (çalışmam) sizin işlerinizi ko laylaştıracaktır." Heyetin protestosunu Collet bana daha evvel haber ver miş, kendisine müracaat ettiklerinde "asayişin ve inzibatın te mininden vali mesuldür" diye cevap verdiğini de söylemişti. 1 3 - 1 4 Haziran akşamı saat 8 'de Antakya'da Hıristiyan mahallesinde, garaj da çalışan Osman isminde zavallı bir Türk sebepsiz yere boğazlanmıştı. Yaka şayi olunca birden heye canlanan binlerce Türk sopalarla, tabancalarla Hıristiyan ma hallesine hücum etmek üzere toplanmışlardı. Hücuma mani olmak için sokak başlarını tutturarak heyecanı teskine (yatış tırmaya) çalıştım. Collet de geldi; vakaya pek sinirlendiğini söylemekle beraber, mütecasirlerin (saldırganların) ele geçi1 00
rilmesi hususunda müstacel (ivedi) tedbirler almak icap etti ğine dair teklifimi soğukkanlıkla karşıladı. " Eğer kışladaki as keri kuvvetlerinizle bana yardım edip mütecasirlerin (saldır ganların) hemen yakalanmasına taraftar olmazsanız şu anda istifamı verir, kalabalığı da serbest bırakırım" diye ısrar et tim. Bunun üzerine kışlaya emir verdi; zırhlı otomobillerle as kerler Hıristiyan mahallesinin etrafını sardılar. İnzibat kuvvet lerimizi içeriye saldırarak Collet'in verdiği liste mucibince muhalifliderlerden bazılarını tevkif ettiler. Mevkuflar arasın da öteden beri Alevi hemşerilerimizi aleyhimize tahrikle uğ raşan ve kimin hesabına çalıştığı o zaman malum olmayan Ze ki Arsuzi de vardı. Müstacel ve şiddetli icraat Türk halkını biraz teskin etti (yatıştırdı). Birçoğu bana itimat beyan ederek neticeye intizar la (bakarak) dağıldılar. Saat 1 2 'de tevkiflerin arkası alınmış tı. Fakat mahalle henüz kordon altında idi. Hükümet konağı civarında İntihap Komisyonu'nun oturduğu Turizm Oteli'ne bir kısım Alevi kadınların akın ettikleri, feryatlar ve şikayet ler koparmakla beraber hükümet konağını taşa tuttukları ve hapishaneye hücum etmek istedikleri haberi geldi. Collet'ye telefonla vaziyeti bildirdim. İntihap Komisyonu savcısı da bi zi aramıştı. Collet şimdi yorgun ve sinirli olduğum için savcı ile görüşmememi rica etti ve kendisinin daha kolay anlaşabi leceğini söyledi. Hükümet konağına kadar gidip bizzat orada ki kalabalığı gördükten sonra döndü. Yarın sabah saat 6'ya ka dar tarafımızdan hiçbir şey yapılmamasını, bu gece kadınla rın tecavüz hareketlerini Turizm Oteli'nde İntihap Komisyo nu azalarının gözleriyle göreceklerini, böylece hükümete kar şı gelmenin cezasına müstahak olduklarına kanaat getirecek lerini, şayet yarın sabah kalabalık kendiliğinden dağılmazsa, 101
tam saat 6'da silahla dağıtılmasını hapishane muhafızlarına emreylediğini anlattı ve muvafakatimi (iznimi) istedi. Türk halkı, hükümet mekanizmasının şimdiye kadar bu derece süratli ve şiddetli bir surette harekete geçmiş olduğu nu görmediklerinden bu geceki icraattan memnun kalmışlar dı. Türk mahallelerinde sükunet ve itimat havası esiyordu. Halbuki diğer taraftan hükümet konağı ve hapishane mütema diyen (durmaksızın) taş yağmuru altında bulunuyor, oradaki muhafız jandarmalar ikide bir benden telefonla yardım ve ka ti emirler istiyorlardı. Sabah saat 6'ya doğru kadınların hücu mu ve tazyiki (baskısı) çok artmıştı. Tam 6 'dajandarmalar si lah istimal etmeye (kullanmaya) başlamışlar ve mütecavizler den (saldırganlardan) iki kişi yere serilmiş, diğer ikisi de ya ralanmış, kalabalık da bu suretle dagılmıştı. İntihap Vaziyeti İntihap vaziyeti, bugüne kadar aleyhimize netice almak için sarfedilen bütün gayretlere rağmen, Türk unsurunun ge ri kalmadığını gösteriyordu. Arap bloku, mevkuf(tutuklu) bu lunan liderleri serbest bırakılmadıkça intihaba gelmeyeceği ni ilan etti. İntihap Komisyonu bunu da i leri sürerek beni tek rar protesto etti ve mevkufların bırakılmasını istedi. Protesto larının yersiz olduğunu ve mevkuflar hakkındaki taleplerinin ancak kanun yolu ile yapılabileceğini kendilerine anlattım. Bir hafta evvel dairesine kadar gidip kendisini ikaz etmiş oldu ğum yerli savcı istintak (sorgu) dairesindeki dosyaları, tavsi yelerime rağmen, gene İntihap Komisyonu Savcısı ' na açık bulundurmaktan çekinmemişti. Bu hatalı harekette ısrarını görünce hemen kendisini vazifesinden uzaklaştırdım. Yerine 1 02
Avukat Cemil Yurtman' ı savcı tayin ettim. Bu keyfiyet Col let ile aramızda münakaşayı mucip (neden) oldu; adli işlere müdahale hususu mevzuubahs edildi. Nihayet Collet vazife ye başlarken Beyrut'ta Fransız Fevkalade Komiseri'nin kara rıyla Hatay'da örfi idare ilan edilmiş olduğu, ancak tatbikatta bunun yalnız hukuki sahada memurlara ve siyasi suçlulara tat bik edilmesi lazım geldiği mütalaasına istinat ederek azil ve tayin kararını vize edebileceğini söyledi. Bu suretle benim ad liye işlerine de karışabilmem fiilen mümkün olmuştu. Memlekette teessüs eden (sağlanan) asayiş ve emniyete rağmen Arap blokunun intihaba iştirak etmekten vazgeçmesi üzerine, İntihap Komisyonu, intihap işlerini durdurduğunu Collet'ye resmen tebliğ etti; o da bunu bana resmen yazdı. İntihap bir türlü tekrar başlamıyor, bilakis komisyonun Hatay'ı terk edeceği rivayet ediliyordu. Bir sabah Collet da ireme geldi ve komisyonun buradan gitmek için emir aldığı nı haber verdi. O gün akşam tekrar görüştüğümüzde komis yon azalarından bir ikisinin, bir kısım Alevi ve Hıristiyanları tahrik ederek komisyonun gitmesini protesto ettirdiklerini, hatta bir iki köyde halkı isyana teşvik edici sözler sarfeyledik lerini öğrendik. Komisyon azalarının Hatay 'dan ayrılmakta acele etmedikleri bizce malum olmuştu; binecekleri vapuru Beyrut'ta sıcakta beklemektense burada bir iki gün daha kal mayı tercih etmişlerdi. General Asım Gündüz Heyeti 23 Haziran'da Orgeneral Asım Gündüz riyasetinde (baş kanlığında) bir heyet Hatay'a gelecekti. Collet, gece telefon la bana haber verdi ve kışla civarında bir evi misafirlerin ika1 03
metine tahsis eylediklerini (ayırdıklarını) söyledi ve yarın inzibat kuvvetlerinin lazım gelen tedbirleri almalarını tavsi ye etti . Misafirlerin Türk mahallelerinden uzak bir yerde ikame tini, buraya gidip gelirken ziyaretçilerin gayri Türk unsurla rın kesafeti (yoğunluğu) ortasında geçeceklerini düşünerek heyete Türk mahallelerinde münasip bir· evin tahsis edilmesi icap ettiğini Collet'ye anlattım. Heyet için şehirde Cumhuri yet mahallesinde Süreyya Halef' in evini hazırladık. Asım Gündüz heyetinin geleceği gün herkes yollara, oto mobillerle İskenderun istasyonuna akın etti. Fransız generali, Fransız askerleri Asım Gündüz'e istikbal (karşılama) merasi mi yaparken, başta parti teşkilatı olmak üzere büyük bir halk kitlesi, gayri Türk cemaatlerin mümessilleri ve reis-i ruhani ler heyeti büyük tezahüratla karşıladılar. Antakya - İskende run yolunda binlerce insan heyeti selamladı. Fransız askerle ri zırhlı otomobillerle heyeti takip ettiler. Antakya'da heyetin ikametine mahsus (ayrılan) evin önü saatlerce muazzam bir kalabalığın devamıyla geçilip çıkılmaz hale gelmişti. Asım Gündüz heyeti, General Hutsinjer'in riyasetinde ki Fransız heyetiyle Hatay'a müteallik (ilişkin) müzakereler de bulunmak üzere gelmiş ve resmen Fransızların misafiri i. di. Ben de Asım Gündüz şerefine resmi bir ziyafet verdim. Ziyafete Pransız sivil ve askeri otoritelerini, resmi şahısları, parti erkanını, gayri Türk cemaat mümessillerini, reis-i ruha nileri ve lskenderun'daki ecnebi konsolosları davet ettim. O güne kadar gayri Türk unsurların hükümetlere temasları ol madığı halde Asım Gündüz heyetini kendi cemaat mümes silleriyle istikbal etmeleri bizce ehemmiyetle kaydedildiğin . den ziyafete çağrı lmaları tabii görülmüştü. Bunlarla beraber 1 04
muhalif cephenin ileri gelenlerini de davet etmiştim. Davet listesini Başkonsolos Karasapan'la birlikte tespit ettik. Da vet kartlarında resmi kıyafet işareti olduğundan bunu baha ne ederek bizim parti erkanı arkadaşlarımız ziyafete gelme diler. Göze batan bu keyfiyet gerek davetliler muhitinde ge rekse hariçte muhteliftefsirlere meydan vermişti. Bilahare öğ renildiğine göre parti erkanı Dörtyol'dan aldıkları talimatla böyle hareket etmişlerdi. Heyetler arasında cereyan eden müzakere bir hafta sür dü ve bir anlaşma ile askeri bir protokol imza edildiği öğre nildi. Müzakerelerden ve protokolden mahalli hükümet ola rak biz resmen haberdar edilmedik. Bununla beraber İsken derun Sancağı Valisi sıfatıyla Atatürk'e, Başvekil Celal Ba yar'a ve Beyrut'ta bulunan Haut-Komissaier'e anlaşma mü nasebetiyle duyduğumuz memnuniyeti bildiren telgraflar çek tim. Cevaplarını aldım. Atatürk' ün kendi imzalarıyla " Sizin için artan saadet ve refah dilerim" cevapları bizim için istik bale dair büyük bir işaret oldu. Benim vali olarak icraatım Orgeneral Asım Gündüz ve heyetteki arkadaşlarının gözlerinden kaçmamıştı; bir 4aftadan beri muhtelif temaslarında şimdiye kadar olup-biten her şeyi öğrenmişlerdi. Heyetin siyasi müşaviri Cevat Açıkalın bir gün benimle hususi görüştüğünde şunları söyledi: "Vaziyeti gör dük, sen her şeyi istediğimiz gibi yapıyorsun, tuttuğunuz yol da devam edin, biz Ankara'ya gidince her şeyi anlatacağız" dedi. Asım Gündüz heyeti Ankara'ya avdet eylemek (dönmek) üzere gene büyük tezahürat içinde Hatay'dan ayrıldı. Yalnız askeri mümessil olarak Albay Fevzi Mengüç Antakya'da kal mıştı. İki gün sonra bir Türk alayının Hatay'a geleceği ve in1 05
tihabın Türk-Fransız kuvvetlerinin müşterek (ortak) işgalleri altında yapılacağı şayi (söylentisi) oldu. Türk Askerinin Hatay 'a Girişi 4 Temmuz gecesi Antakya'da Amerikan Asarı-Atika Haf riyat Heyeti bizi süvareye davet etmişlerdi. Başkonsolos Ka rasapan ve Kolonel Collet de bulunuyordu. Saat 1 1 'de Beyrut, telefonla Collet'ye yarın Türk askerinin Hatay'a geleceğini bil dirmiş, o da bizden, buna dair malumatımızın olup olmadığı nı sordu. Bizde henüz hiçbir haber yoktu. Biraz sonra başkon solosa da telgraf geldi. Karasapan'la birlikte süvareden ayrı larak sokağa çıktık. Gece yarısı olmasına rağmen haber sürat le işitilmiş, herkes evlerinden sokaklara fırlamıştı. Garajlara, otomobillere hücum ediliyordu. Türk askerini hudutta istik bale koşuyorlardı. Genç spor kulübünde bando ile çalınan mil li marşlar, evlerden, sokaklardan yükselen sevinç sesleri etra fı inletiyor, şehir ayağa kalkmış vaziyette, heyecan halinde dal galanıyordu. Saat 2 'de İskenderun'da Türk Konsolosu Fethi Denli, yarın Türk askeri gerçekten Ermenilerin askere silah atacaklarına dair haber aldığını bildirdi. Hemen İskenderun' a gitmek üzere yola çıktım. Yollarda şimdiden Türk köylüleri nin kadın erkek ellerinde çiçeklerle, İskenderun yolu üzerine koşuşmaları insanı sevinç gözyaşları içinde bırakan ulvi man zara teşkil etmekte idi. Fethi Denli'ye verilen haberin doğru olmadığını, bilakis Ermenilerin Türk askerini istikbale (karşılamaya) hazırlan makta olduğunu, şüpheli gördüğü bir iki serseriyi nezaret al tına aldığını İskenderun polis müdürü bana temin etti. İsken derun 'daki parti teşkilatımız hummalı (yoğun) faaliyetle as1 06
keri karşılamak için takızaferler hazırlıyordu. Antakya'da Amerikalıların süvaresinden ayrılırken başkonsolos, Collet ve ben, Türk askerine istikbal merasimi hakkında biraz konuş muştuk. Collet, askeri protokolden bahsederek, Fransız ve Türk askerlerinin ve otoritelerinin müsavi şartlar dahilinde muameleye tabi tutulmalarını ve merasimin Türk-Fransız dost luğunun bir tezahürü olması icap ettiğini ileri sürmüştü. Bu nun için yapılan takızaferlere Türk ve Fransız bayrakları ko nacaktı. lskenderun'da gençlerimiz bunu yapmadılar; delege muavini ve Fransız askeri kumandanı bana gelerek nazarı dik katimi celbeylediklerini (çektiklerini) söylediler. Sabah saat 6 'da Payas hududunda binbaşı Süleyman ku mandasındaki Türk taburunu selamladım. Şehirlerden, köy lerden binlerce insan hududa akın etmişlerdi. Heyecandan ağ layanlar, askerin ayaklarına kapananlar, dua edenler, tarihi bir manzara, muhteşem ve canlı bir tablo yaratmışlardı. Bir bu çuk saat sonra da, Hassa kazası hududunda Aktepe mevkiin de, aynı tabloyu görüyor, sonsuz sevinç ve heyecan içinde, alay kumandanı Şükrü Kanatlı'yı ve Türk askerini Hatay toprak larında selamlıyor, 1 8 seneden beri takip edegeldiğimiz kud si bir gayenin tahakkukunu temin edebilecek (gerçekleşmesi ni sağlayacak) kahramanlara kavuşmuş bulunuyordum. Kumandan, subaylar ve erler etraftan akın eden istikbal cilerle şimdiden can-ciğer olmuşlardı. lstikbalciler arasında Ermenilerin ileri gelenleri ve cemaat reisleri de vardı; Kanat lı, bunları şimdiden iltifatlarıyla memnun bırakmıştı. İki üç gün evvel Türk askerinin geleceği haberi üzerine, Kırıkhan 'dan panik halinde hicreqgöç) etmek isteyen Ermeniler, şimdi Türk kumandanının şahsında Türkiye Cumhuriyet idaresine itimat etmek hakşinaslığını göstermişlerdi. Ben ve Karasapan 107
üç gün evvel Kırıkhan 'da Ermeni cemaatine bu hakikati ka bul ettirebilmek için ne kadar uğraşmıştık. Sokaklarda topla nıp ele geçirdikleri nakil vasıtalarıyla hatta yaya olarak hicre te (göçe) kalkışanları, "Türk askerinin Hatay'a girmesiyle Er meniler kaçmışlardır" dedirtmemek içinjandarmalaria yolla rı tutarak hicreti menetmiştim (yasaklamıştım). Bunların şim di Türk askerini istikbale gelmeleri, itimat hasıl ettiklerini gösteriyordu. Alayın askeri yürüyüşle Kırıkhan ve Belen' e yetişmele ri gecikeceğinden halk sabırsızlanıyor, otomobil ve kamyon larla askeri taşımak için yalvararak birbirleriyle rekabet edi yorlardı. Kırıkhan ve Belen'de, emsali görülmemiş parlak ve çok heyecanlı bir merasimle asker karşılandıktan sonra alay karar gahı. Belen'e yerleşti. Antakya'ya ayrılan tabur bir gün sonra Antakya' ya gelecekti . Hatay'ın her tarafında umumi hayat dur muştu. Herkes askeri görme için koşuşuyordu. Antakya-İsken derun yolu üzerinde binlerce insan gece gündüz askere intizar ediyordu. Antakya'da şehir tamamen boşalmıştı. Askerin ge leceği saatlerde şehre iki kilometre mesafeden başlayan bir sa hada Hatay'ın her tarafından koşup gelenlerle yüz bini aşan mu azzam bir kalabalık vekar ve heyecan içinde askeri bekliyor du. Kalabalık arasında üniformalı Fransız zabit ve askerleri, yerli ve yabancı memurlar, ecnebiler de görülüyordu. Tabur resmi şekilde ve askeri merasimle karşılandığı için bir Fransız taburu da selam vaziyeti almıştı. Önde vaktiyle çe tecilik yapmış olanlar milli kıyafetlerle atlar üzerinde, bunla rı müteakiben Türk taburu muntazam yürüyüşle geçti. Baş konsolos Karasapan Türk mümessili, delege Collet Fransız mümessili, Albay Mengüç Türk askeri mümessili, ben Hatay 1 08
Valisi olarak tribünde geçit resmini selamladık. "Yaşasın Türk Askeri, Yaşasın Atatürk" sesleri, alkış tufanı bütün Antakya muhitini çınlatıyor, askerin ayakları altında kurbanlar kesili yor, göğsünü açıp Allah'a şükredenler, sevinçten ağlayanlar, askerin ayaklarına kapananlar, büyük küçük yüreklerden yük selen şükran sesleri insanı dehşet ve huşu içinde bırakıyordu. Türk askeri şehrin bir kısmını, bazı camileri ve hanları işgal etti. Köprübaşındaki ilk mektep binası askeri mahfel ya pıldı. Gece nümayişlerinde halk tarafından silah atılmaması, Türk-Fransız askeri makamlarınca tensip (uygun görülmüş) ve mahalli hükümetçe ilan edilmişti. Buna rağmen sık sık si lah sesleri işitiliyordu. Şayanı dikkat olan husus, nümayişçi ler arasına Cezayirli Müslüman askerlerden katılanlar bulun ması ve bunların, kışlada aralarında para toplayarak Türk as kerine ziyafet vermek üzere teşebbüse kalkışmaları idi. Daha düne kadar Türk davasına muhalif olup ellerinden gelen fena lığı yapmaktan geri kalmamış olanlardan bir çoğunun, şimdi bu şenliklere katıldıkları gözden uzak kalmıyordu. Türkiye'den Fevkalade Murahhas Geliyor Birkaç gün sonra Ankara 'dan Hariciye Vekaleti ' nden or taelçi Cevat Açıkalın fevkalade murahhas olarak Hatay' a gel di. Başkonsolos Celal Karasapan Hatay'dan başka yere nak ledildi. Benim vali olarak yapmış olduğum icraat oldukça ilerle miş bir safhadaydı. Sancak kadrosundaki yabancı memurları getirmiştim. Bütün hükümet muamelatı (işlemleri) benim di rektifim dahilinde cereyan ediyordu. Çıkardığım azil ve tayin kararlarını, delege Collet asla itiraz etmeksizin vize ediyordu. 1 09
İşlerime ve tutmuş olduğum yola artık itiraz edilemiyor, resmi memuriyetlere yalnız kendi akraba ve taallfıkatımı ge tirmekte olduğuma dair yeni dedikodular çıkarılıyordu. Hal buki memuriyetlere ehliyetli kimseleri ve yüksek tahsilli genç leri seçmekte idim. Elimizdeki parti talimatnamesine göre herhangi bir memuriyete çağırdığım kimseler, bu vazifeleri se ve seve ve tereddütsüz kabul ediyorlardı. Açıkalın, selahiyetle geldiğinden Parti, Dörtyol ve An kara ile olan münasebetlerde nazım rolü oynamakta, bu suret le her şey Ankara'ya kendi kanalıyla aksettirilmekte, oradan gelen emir ve talimat da gene kendisi vasıtasıyla bizlere teb liğ edilmekteydi. Bu sayede, şimdiye kadar zaman zaman baş gösteren ihtilaflar bertaraf olmuştu. İntihap Tekrar Başlıyor Ankara ve Paris 'te diplomatik yollarla alınan son karar lara göre, Hatay intihabım, Milletler Cemiyeti Komisyonu ye rine, Türk ve Fransız otoriteleri müştereken idare ve ikmal ede ceklerdi. Bu maksatla kurulan " İntihab-ı Ali Komisyonu" Türk Fevkalade Murahhası Cevat Açıkalın, Fransız Murahha sı Delege Collet ile Hatay Valisi ve Türk Cemaati mümessi linden teşekkül etti. Vali sıfatıyla ben, komisyonun aynı za manda genel sekreterlik vazifesini gördüm. Komisyon Türk ve Fransız murahhasları tarafından neşredilen şu beyanna meyle işe başladı: " İskenderun sancağında Milletler Cemiyeti ilk seçim ko misyonu tarafından kayıt işlerini tatil ile sancak mıntıkasın dan ayrılmak hususunda 26 Haziran 1 938 tarihinde alınan ka rar üzerine, sancağın enternasyonal rej imine kefil olan ve gir1 10
miş oldukları taahhütten doğan teşrik-i mesai ruhuyla müte hassıs bulunan Fransız ve Türk hükümetleri, statü ve anaya sanın tatbikini temin edebilmek için sancakta ilk seçim işle rinin kontrolünü birlikte deruhte etmeye karar vermişlerdir. Bu bapta Fransa Cumhuriyeti, Haut-Komissaier Delegesi Muavi ni Kolonel Collet'ye lazım gelen selahiyetleri bahşetmiştir. Di ğer taraftan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti de, Antakya'ya Fevkalade Murahhas sıfatıyla memuriyet-i mahsusa ile gelen ortaelçi Cevat Açıkalın'a lazım gelen selahiyetleri bahşeyle miştir. İki hükümet mümessilleri, kararlarına ve kendilerine bahşolunan selahiyetlere dayanarak tescil işlerinin 22 Temmuz 1 93 8 'den itibaren yeniden icrasına karar vermişlerdir. lki dost devlet mümessilleri, herhangi cins ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar, bilumum sancak vatandaşlarının mün�sebatının (ilişkilerinin) esaslı vasfı olacak olan kardeş lik ve birlik zihniyetine güvenebileceklerine kanidirler ve bu seçim safhasının, memleketin eriştiği ayrı siyasi varlığı ica bından olan tam bir selahiyet !çinde, inkişaf edeceğinden şüp he etmezler. Yapılacak seçim işlerini ihlal mahiyetinde görülecek en ufak bir suç bu işlere kefil olan iki devletin uhdelerine aldık ları vazifeyi iŞkal edeceğinden, Fransız ve Türk hükümetleri mümessilleri, herhangi bir intizamsızlığı tecziye ve vaziyeti, menafi-i şahsiyeleri veya sancağın hakiki siyasi menfaatları na muhalif ideolojileriyle istismara kalkışacak olan herhangi bir kimseyi kanunen takip için en şiddetli tedbirler almakta te reddüt göstenneyeceklerdir." . Komisyona diğer cemaatlerden de birer mümessil iştirak ettirildi ve intihap, Birleşmiş Milletler Komisyonu 'nun bırak tığı yerden devam etti. Komisyonun kararlan kesin ve hiçbir lı1
veçhile kabil-i itiraz değildi. intihap tam serbesti içinde cere yan ettiğinden rey sahipleri bürolara gelmekte tahalük (ilgi) gösterdiler. Arapça konuşan Sünni Araplarla Aleviler, Türk ya zılmak üzere müracaatlarda bulundular. lntihab-ı Ali Komisyonu, intihap işlerinde vaktiyle Mil letler Cemiyeti Komisyonu tarafından kabul edilmiş pek ga rip ve haksız muamelelere şahit oldu. Şöyle ki : Akalliyet un surlarından Ermeni ve Araplar arasında Hatay doğumlu olma yan ve Hatay nüfusunda kayıtlı bulunmayanlardan birçok ki. şi intihap bürolarında kendilerini tescil ettirmişlerdi. Hatay'da bulunan Suriye askerleri, jandarma ve polisler de kaydedilmiş lerdi. Türkler aleyhine rey verenlerin sayısını çoğaltmak için komşu memleketler ile, Halep ve Harim'den getirilmiş olan bir sürü yabancının hususi emellerle nüfusa kaydedilerek el lerine Hatay doğumlu olduklarına dair nüfus cüzdanı verilmiş olduğu görülüyordu. Seçim Komisyonu statü hükümlerine ve intihap nizamnamesine aykırı olan bu vaziyet karşısında şu ka rarları aldı: 3 Numaralı Karar:
İskenderun Sancağı Seçim Komisyonu, Sancak statüsünün 6'ncı faslındaki ahkama göre yapılan tahkikat neticesinde 1 numaralı ekli listede adları geçen 475 müntehibin (seçmenin), mezkur kararname ahkamına tevfi kan sancak vatandaşlığı hakkını iddia edemeyeceklerinden ve yine yapılan tahkikat neticesinde bağlı 2 numaralı listede ad ları geçen 384 müntehibin mezkur kararname ahkamına tev fikan sancak vatandaşlığı hakkını iddia edemeyeceklerinden bunların seçim listelerindeki kayıtları feshedilmiştir.
1 12
4 Numarah Karar:
İskenderun Sancağı 'nda ilk intihabat nizamnamesinin l 6 ' ncı maddesi ahkamında yapılan tadilata binaen (değişikli
ğe dayanarak), İskenderun Sancağı Seçim Komisyonu berveç h iati (aşağıda olduğu gibi) kararı neşreyler: 1 - Sancak seçim cetvellerinde müseccel (yazılı) olan as kerlerin, jandarmaların ve polislerin kayıtları mülgadır (geçer sizdir). 5 Numaralı Karar:
İskenderun Sancağı Seçim Komisyonu, Sancak Anayasası 'nın 7'nci maddesi ahkamına göre, ya pılan tahkikat neticesinde bitişik listede adları geçen 1 1 5 ki şinin doğum tarihlerinde nizama mugayir bir surette tashihat (düzeltme) yapıldığından 1 1 5 mezkür kişinin dolayısıyla hi le ile sancakta müntehip (seçmen) sıfatını kazanmış oldukla rından, 1 - Bağlı listede adları geçen 1 1 5 kişinin sancak seçim cetvellerinden çıkarılmasına karar vermiştir. İntihap (Seçim) Neticeleri İntihap I Ağustos'ta nihayet buldu. Tescil edilen münte hiplerin sayısı, Ali Komisyon tarafından 1 1 numaralı kararda gösterildiği gibi, şöylece tespit edilmişti: Türk cemaati 3 5 .84 7, Alevi cemaati 1 1 .3 1 9, Ermeni cemaati 5 .504, Arap cemaati 1 . 845, Ortodoks cemaati 2.098, sair cemaatler 395 idi. İkinci derece müntehipler de yüzde on nispeti ile taayyün etti (belir di). Buna göre menus adedi Türk cemaatinden 22, Alevi ce matinden 9, Ermeni cemaatinden 5, Arap cemaatinden 2, Or todoks cemaatinden 2 olarak tespit ve ilan edildi. Mebusluk-
1 13
lar cemaat ve kaza itibarıyla Antakya'ya 1 4 Türk, 7 Alevi, 2 Ermeni, 1 Rum Ortodoks ve 2 Arap, lskenderun'a 3 Türk, 2 Alevi, 1 Ermeni, 1 Rum Ortodoks, Kırıkhan'a 5 Türk, 2 Er meni olarak tevzi edildi (dağıtıldı). Mebus Adayları Mebus seçimlerine tekaddüm eden günlerde Açıkalın, Ankara 'dan Şükrü Sökmensüer' in Dörtyol ' a geleceğini, benim de Dörtyol' a gitmemi söyledi ve benden bir mebus namzetle ri listesi istedi. Açıkalın, listeyi alarak benden bir gün evvel Dörtyol ' a giti. Ertesi gün ben de Dörtyol ' a gittiğimde Açıka lın'ı, Şükrü Sökmensüer'i, konsolos Fethi Denli 'yi ve Tayfur Sökmen' i bir arada buldum. Bu zatlarla beraber yaptığımız ka palı bir toplantıda Şükrü Sökmensüer, Ankara'dan hükümet namına geldiğini söyledi ve Tayfur Sökmen 'le aramızdaki ih tilafı gidermemizi arzu ettiklerini bildirdi. Hatay'da idareyi Fransızlardan aldığım günlerde ve müteakip zamanlarda Tay fur Sökmen' in Dörtyol 'dan yaptığı müdahaleleri etraflıca te barüz ettirdikten (belirttikten) ve şimdiye kadar davamızı ta hakkuk ettirmek yolunda Hatay'da çok mesafe katetmiş oldu ğumuzu izah ettikten sonra, Ankara'nın her emrine itaat et mekte olduğum için bu isteğe de muvafakat ettiğim cevabını verdim. Bundan sonra mebus namzetleri bahsine geçildi. 22 Türk mebus namzedini Ankara' ya bırakmamızı ve oradan ge lecek liste üzerine bunu, Hatay Halk Partisi' ne otomatikman kabul ettirmemizi, 1 8 ekalliyet mebus namzedini de benim seçmemi ve bunların Meclis 'te milli gayemize mugayir hare ket etmeyecek kimselerden olmasını garanti etmemi istediler. Devlet, hükümet ve meclis reislikleri için de Abdülgani Türk1 14
men, Tayfur Sökmen, Abdurrahman Melek'ten ibaret üç is min Atatürk'e arzedileceğini beyan ettiler. Bu kararların hep sinde mutabık kaldığımızı bildirerek ayrıldık ve Açıkalın 'la lskenderun'a döndük. Üç gün sonra Halk Partisi'nde yapılan fevkalade bir toplantıda Açıkalın, 22 Türk mebus namzedinin isimlerini okudu. Namzetler arasında benim kendisine evvel ce vermiş olduğum isimlerden ancak 7-8 kişi kalmıştı, diğer lerinin yerini başka isimler hatta eski muhaliflerden iki ve şimdiye kadar Hatay'da bulunmayanlardan da birkaç kişi al mıştı. Aynı zamanda Tayfur Sökmen' in devlet reisliğine, Ab dülgani Türkmen'in meclis reisliğine seçileceklerini, benim de hükümet reisi olacağımı tebliğ etti. Partide eskiden beri fe dakarlıkla çalışmış olan arkadaşlar, Türk mebus namzetleri arasında, isimleri hatıra bile gelmeyecek kimseler bulunma sını hayretle karşıladılar; fakat hiçbiri asil hislerden uzaklaşa rak menfi yol tutmadı. Ekalliyet mebus adaylarını da ben, ay nı zamanda mandater otoriteyi de memnun etmiş kimselerden seçtim. Cenevre 'de hazırlanan anayasada Hatay'da yapılacak in tihapta rey sahibi olacakların Hatay doğumlu olmaları şart kı lınmıştı. Halbuki Tayfur Sökmen Gaziantep doğumlu olduğun dan yeniden Hatay'da Kırıkhan nüfusuna kaydedildi.
Parti Beyannamesi " Hataylılar, Hatay çileli günlerini bitirmiş, mesut ve mü reffeh bir istikbal yoluna girmiş bulunmaktadır. Hatay devle ti, Hatay hükümeti ve Hataylıların yegane mümessili Hatay Mebusan Meclisi yakın günler içinde tarihi vazifesine başla yacaktır ve memleket hür ve mesut olacaktır. Türkiye bükü1 15
metinin, Hatay'ın istiklali için yirmi seneden beri devam eden gayret ve fedakarlıklarına Fransa Cumhuriyeti dostane bir mu kabelede (karşılıkta) bulunuyor. Türkiye ve Fransa devletle rinin anlaşması bu anlaşmayı daha ileriye götürerek bu mesut neticeyi daha ziyade inkişaf ettireceğine ümidimiz büyüktür. Bu vesile ile Fransa Cumhuriyeti Hükümeti'ne ve onun bura daki mümessillerine arz-ı şükran etmeyi vazife biliriz. Hatay ve Hataylılar için bu mesut vazifeyi hazırlayan ve Hatay'ın is tiklal ve inkişafının büyük hamisi olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ne ve onun büyük Devlet Reisi Yüce Atatürk'e sonsuz şükranlarımızı her zaman olduğu gibi bu vesile ile de sunar ve ebedi bağlılığımızı bir kere daha cihana ilan ederiz. Hataylı Türkler bu güzel son ile iftihar edebilirler. Ancak şu nu da bilmeliyiz ki önümüzde, geçirdiğimizden çok daha çe tin imtihanlar bizi bekliyor. Devlet, hükümet kurmak ve onu en medeni bir seviyeye yükseltmek Türk'ün tarihi şiarından olduğu içindir ki, bu imtihanlardan da haşan ile çıkmak her Türk çocuğuna ve dolayısıyla Hatay Türk cemaatinin ve bü tün Hataylılara düşen şerefli ve o kadar da ağır ve mesuliyet li bir vazifedir. Vatanperver ve fedakar halkımızın bu vazife yi de büyük Türk milletine layık ve onun tarihine uygun bir şekilde başaracağına hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır ve olamaz. Hatay Türk cemaatinin itimat ve muhabbetine (sev gisine) dayanan ve güvenen ve onun yegane mümessili olan Halk Partisi, bu mesuliyetli olduğu kadar şerefli vazifede be hemahal muvaffak olacaktır. Bu sebepledir ki, parti Hatay'a yalnız ve ancak saadet ve refah vaat eden bu emin ve güzel is tikbale kavuşmak için takip edeceği mesai programının ana hatlarını bütün Hatay evlatlarının tasvibine (onayına) arzetme yi kendisi için bir vazife addeder: 1 16
1 - Hatay hakkındaki beynelmilel taahhütlerin tamamen tahakkukunu (gerçekleşmesi) temin etmek, iş programımızın temel taşıdır. 2- Cins ve mezhep gözetmeksizin Hatay halkını tecezzi (tartışma) kabul etmez bir kül telakki ederiz. Bu sebeple ka nunlar karşısında fertlere, ailelere ve cemaatlere imtiyaz tanı mayız. Ancak beynelmilel taahhütlere riayetkar ve hürmetkar kalacağız. Herhangi dir., mezhep ve cemaate mensup olursa olsun bütün Hataylıların şerefi, hakkı, haysiyeti, ırzı, malı, ka zancı, akidesi, ibadeti, iş ve ev emniyeti müsavat (eşitlik) da iresinde mahfuzdur. 3 - İ darede başlıca prensibimiz, mahalli idarelere kuv vet ve selahiyet vererek devlet idaresine halkı, doğrudan doğruya ve en yakından ve en müessir bir suretle alakadar etmektir. 4- Cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, kültürel milliyet çilik, inkılapçılık devlet idaresinde hakim kılacağımız ana prensiplerdir. 5- Hatay' ın dahili emniyet ve asayişini temin etmeyi ya pacağımız bütün işler için azimet noktası telakki ederiz. Bu hususta müsamaha asla kabul edilmeyecektir. Komşu millet lerle sükfuı ve huzur içinde dostluk münasebatımızı (ilişkile rimizi) en yüksek derecelere çıkarmak başlıca işlerimizden bi ri olacaktır. 6- Mütevazin bir bütçe, az masraf çok iş, mali ve iktisa di siyasetimizin mesnedi (dayanağı) olacaktır. Köylü ve çift çi ve esnafı kendi iş sahalarında takviye etmek ve kendi ihti yaçlarını tatmin etmek iktisadi prensiplerimizde mühim yer alacaktır. Hatay'm tabii servetlerini meydana çıkarmak, işlet mek esaslı bir umdemizdir (ilkemizdir). 1 17
7- Nafia işlerimizde yolların tanzimi, bataklıkların kuru tulması, irva ve ıska (su ve sulama), demiryol ve liman inşa sı kısa zamanda tahakkukuna çalışacağımız işlerdir. 8- Memleketin sıhhi durumu üzerinde itina ile duracağız. Bilhassa sıtma mücadelesi ile ihtiyacı karşılayacak hastane ve dispanserler küşadı (açılması) ve içtimai yardım müessesele rinin tesisi (kurulması) başlıca mesaimiz olacaktır. Memleke timizin zirai sahadaki inkişafına büyük dikkat sarfedeceğiz. Bu maksatla Ziraat Bankası 'nı ilk iş olarak ele alacağız. 9- Kültür programımız da beynelmilel taahhütler daire sinde, azlıkların hukuku mahfuz (saklı) kalmak şartıyla, mem leketin ihtiyacı olan ilk, orta ve yüksek tahsil müesseselerini süratle vücuda getirmek ve ilk tahsili mecburi kılmak en mü him işlerimiz olacaktır. 1 0- Vergide mükellefin kabiliyeti esastır. Biz daha ziya de mükellefin iradını arttırmak suretiyle bu kabiliyeti arttır maya çalışacağız. 1 1 - Hatay' ı cazip bir seyahat ülkesi haline getirmek, ma halli idarelerde dikkat edeceğimiz mühim bir esastır. Eski eserleri meydana çıkarmak, onları korumak ve şehirlerin ima rına çalışmak, bu maksatla takip edeceğimiz mühim işlerdir. Şehirlerin su ihtiyacını bir an evvel temin etmek de mühim iş lerimizden biri olacaktır. Ana hatlarını şu suretle çizdiğimiz faaliyet ve mesai prog ramımızın tatbikinde Hatay'ın Mebusan Meclisi 'nde Türk ce maatini temsil edecek arkadaşlarımızın katileşen namzetlik lerini aşağıda ilan ediyoruz." Seçim nizamnamesinin 5 1 ' inci maddesi hükmüne bina en ve 50'nci maddesi ile komisyonun 1 9 sayılı kararına müs teniden Ali Komisyon huzurunda tescil edilen mebus namzet1 18
leri, sayısı tahsis edilen mebusluk sayısına müsavi (eşit) oldu ğundan ayrıca oy verme muamelesine lüzum görülmedi, se çilmiş mebuslar olarak kabul edildiler. Hatay Devleti 2 Eylül 1 93 8 'de Hatay Millet Meclisi parlak bir törenle ilk toplantısını yaptı. Devlet ve Meclis reislerini seçmek, anaya sasını kabul etmek ve derhal milli hükümet kurulacağını ilan etmekle müstakil (bağımsız) Hatay devleti tarih sahasına çık tı. Parlamenter sistem ve demokratik rejimle Hatay devleti ku ruldu. Hatay bayrağı resmen çekildi. Hükümet ve Kabine 6 Eylül 'de Hatay 'ın ilk kabinesini, Meclis 'te hükümet programını okuduktan sonra itimat reyi (güvenoyu) alarak, teş kil ettim. Programımız Parti beyannamesindeki esasları ve prensipleri ihtiva ediyordu. Beş kişiden müteşekkil vekiller he yetimiz işe başladı. Başvekaletle beraber dahiliye, hariciye, müdafaa ve emniyet işlerini ben üzerime aldım. Adliye 'ye Ce mil Yurtman, Maliye ve Gümrük Vekaleti 'ne Cemal Baki, Ma arif ve Sıhhiye'ye Faik Türkmen, Nafia ve Ziraat Vekaleti'ne Kemal Alpar tayin edildi. Sancak idaresi zamanındaki adli teş kilat baki kalmak üzere, bir yüksek mahkeme kuruldu ve ana yasa mucibince (gereğince) mahkemeler Hatay halkı namına hüküm vermeye başladılar. İdari taksimat, kaza ve nahiye esa sı üzere Antakya, İskenderun ve Kırıkhan kazalarından ibaret ti. Bilahare Reyhanlı ve Ordu kazaları da ihdas edildi. Statüye göre, 1 500 kişilik jandarma teşkilatı yabancı muallimlerin ne1 19
zareti altında kurulacaktı; gümrükler, Suriye ile müştereken ida re edilecekti; posta ve telgraf Suriye postaları, para Suriye pa rası olacaktı. Suriye ile siyasi ve askeri hudut bulunmayacak, Hatay devletinin harici temsili Suriye Reisicumhuru'na ait ola caktı. Hatay devleti Suriye toprağında kadastral hudutlar dahi · linde ayrı bir varlık teşkil edecekti. İşte Hatay devletini kurdu ğumuz zaman bu gibi takyidat (kısıtlamalar) karşısında bulu nuyorduk. Üstelik her dairede sancak idaresinden kalına Fran sız müsteşarları ve müfettişleri vardı. Valiliğim esnasında vak tiyle Suriye'den gelme birçok yabancı memur Hatay'dan uzak laştırılmıştı. Fakat Fransız memurlara henüz bir şey yapama mıştık. Mevzuat, Suriye kanunları ile Osmanlı kanunlarının ba zılarından ve Fransız Fevkalade Komiseri 'nin kararnamelerin den tekevvün etmişti (oluşmuştu). Hükümet reisi olarak benim delege Collet ile temas ve münasebetlerim valilik zamanında kinden farklı olacaktı; Collet, bundan sonra iş için başvekale te benimle görüşmeye geliyordu. llk görüşmelerde Fransız me murlara yeni devlet teşkilatında yer veremeyeceğimi bildir miş, " lüzum görürsek bazılarını mütehassıs sıfatıyla kontrat la çalıştırırız" diye ilave etmiştim. Mevzuat Hatay Millet Meclisi, bir kanunla Hatay hüküınetine mev cut mevzuatı değiştirmek, yerlerine yeni kanunlar yaparak ıneriyete (yürürlüğe) koymak selahiyetini verdikten sonra be lirli bir zaman için tatile girdi. Böylece, bir taraftan bir kısım mevzuatı ve teşkilatı değiştirmek, diğer taraftan da Müstakil İskenderun Sancağı idaresini bütün hukuk ve vecaibiyle dev ralmaktan mütevellit (doğan) dahili, harici taahhütleri yerine 1 20
getirmek gibi müşkül bir durum, Hatay hükümetini hayli meş gul etti. Taahhütler arasında en mühimi, Milletler Cemiyeti Kon seyi' nin hazırlamış olduğ statüye riayet etmek (uymak) key fiyeti idi. Açıkalın, eski ve kıymetli bir diplomat olduğu için Hatay hükümetince alınan her kararda statünün göz önünde bulundurulmasını tavsiye eder, dostlarımız tarafından protes to yapılmasına meydan verilmemesini isterdi. Halbuki statü nün heyet-i umumiyesiyle tatbik edilemeyeceği daha ilk gün den bizce malum olmuştu. Nitekim ilk müşkül (zorluk), jandarma teşkilatı mesele siyle başladı. Fransızların Hatay'da ücretli Suriye askerleri vardı. Collet, bunları bize jandarma olarak kabul ettirmek is tedi. Devlet reisi ve fevkalade murahhasla mutabık kaldıktan sonra Collet'nin teklifini, Suriye askerleri Hatay halkına fena hatıralar bıraktığı için, bunları Hatay'da emniyet unsuru ola rak jandarma yapamayacağımı ileri sürüp reddettim. Bunun üzerine müşterek bir toplantıda Açıkalın' ın bulduğu mutavas sıt (ara) bir formül ile Collet'nin vereceği isimlerden vaktiy le fenalık yapmamış olan yerli Suriye askerlerinden 300 kişi ile iki üç zabitin alınması tensip edildi (uygun görüldü). Col let, bana 300 isim getirdi: İki üç gün sonra Collet'yi başveka lete davet ederek verdiği isimlerden ancak 50 kişiyi, ye?i bir tetkike tabi tutmak şartıyla belki alabileceğimizi, muallimlik ler için de ileri sürdüğü zabitlerin yerine Türkiye'den müte hassıs (uzman) istediğimizi bildirdim. Sözlerimden memnun olmayarak yanımdan ayrıldı. Bir hafta sonra başka bir işi için geldiğinde konuşma arasında yine jandarma mevzuuna temas �tmek ist�yince, "Kolonel, bu meseleyi tamamen halletmiş bu lunuyoruz; Türkiye'den mütehassıs celbederek yeni jandarma 121
yetiştireceğiz; eskilerden hiçbirini almayacağız" dedim. Ha kikaten bu mesele, bir müddet sonra Türkiye'den gelen jan darma zabitleriyle emniyet memurlarını Hatay tabiiyetine ka yıt ve kabul etmek suretiyle halledilmiş, Hatay'da yeni jandar ma ve emniyet teşkilatı kurulmuştu. Başlarında Türk kuman dan ve amirler bulunan yeni teşkilat memlekete daha çok sü kun ve huzur temin etti; polis vakaları dahi olmuyordu. Suri ye ve Lübnan 'dan gelen yabancılar bu hale gıpta ettiklerini giz lemiyorlardı. Halep 'teki İngiliz konsolosu, aynı zamanda ls tenderun 'daki konsolosluk işleriyle de meşgul olduğundan ara sıra Hatay'a gelir, her gelişinde de beni ziyaret ederdi. Bir defasında: " Sık sık Hatay'a gelmeme başka bir mana verme yiniz, sırfrahat bir uyku uyumak için geliyorum! " demişti. Ha kikaten Suriye şehirlerinde karışıklık eksik değildi. Collet ile aramızda ikinci müşkül (zorluk), otomobille rin plaka işinde başgösterdi. Suriye'de bir otomobil plakası 1 00- 1 5 0 altın ödemekle elde edilirdi. Halbuki Hatay Nafia Ve kaleti ücretsiz ve resimsiz Hatay plakası ihdas ettiği için Ha tay otomobil sahipleri, Suriye plakalarını devrettikten sonra Suriye plakalı otomobillerden daha az ücretle nakliyat yapa bildiklerinden, Suriye şoförleri bunu misal göstererek Ha lep 'te grev ilan etmişlerdi. Collet, yanıma gelerek Hatay'da ya pılan işlerin Suriye 'deki aksi tesirlerinden incinmiş oldukla rını, bu hal devam ederse Fevkalade Komiser' in yeni tedbir ler düşüneceğini söyledi. Bu tedbirlerin Hatay hudutları dahi linde hukuki ve fiili hiçbir tesir yapmayacağı cevabını verin ce Collet "Şu halde Hatay Suriye 'den ayrılmak yolunu tutmuş tur" diye endişe izhar etti. Jandarma teşkilatı ve plaka mese lesi ihtilafları neticesinde jandarma ve nafia dairelerindeki Fransız müsteşarları vazifelerinden ayrılmış oldular. 122
Kazai Teşkilat İskenderun 'da muhtelit mahkeme namı altında Fransız ha kimlerinden müteşekkil bir mahkeme vardı. Hatay devletinde bir yüksek mahkemeyi ihtiva eden yerli mahkemeler kurulmuş olduğundan muhtelit mahkemenin manası kalmadığını ileri sü rerek bunun ilgasını Collet'den istedim. Kendi iktidarı dahi linde olmadığı için meseleyi Beyrut'ta Fevkalade Komiserli ğe intikal ettireceğini söylemesi üzerine, bugünden itibaren muhtelit mahkeme kararlarının Hatay'da tatbik edilemeyece ğini, yerli polis ve jandarmanın bu kararları infaz etmeyecek lerini, şayet Fransız polisi ve milisleri vasıtasıyla infaza kal kışılırsa vaki olacak ihtilafların müessifneticeler doğurabile ceğini anlattım. Aynı günde muhtelit mahkeme reisliğine, bir yazı ile badema (sonraki) kararlarının infaz edilmeyeceğini bil dirdim. Ertesi günü mahkeme reisi ve savcısı ziyaretime gel diler. Yerlilerle yabancılar arasında tahaddüs edebilecek ( çı kabilecek) davaları rüyet (bakmak) için muhtelit mahkeme nin lüzumunu iddia ettilerse de, Hatay'da anayasa ve mevcut mevzuatla medeni bir hukuk devleti kurmuş olduğumuzdan ecnebi mahkemelere ve hakimlere asla lüzum kalmadığını, bu nun için faaliyetlerine hemen son vererek işgal etmekte olduk ları binayı en kısa bir zamanda tahliye ve emirlerindeki resmi otomobilleri iade etmelerini söyledim. Bir iki saat sonra İs kenderun' a avdetlerinde dairelerinde çalışan katiplere, me murlara artık başlarının çarelerini aramalarını, şahsi dostları na da yakında buradan ayrılacaklarını söylediklerini haber al dım. Bir hafta zarfında dosya ve eşyalarını naklettikten sonra kendileri de Hatay'ı terk edip gittiler. Böylece bir zamanlar lskenderun'da deleg�nin ikametgahı , müteakıben Muhtelit 1 23
Mahkeme dairesi olan bina, Hatay devletinde bir müddet ad liye vekaleti, daha sonra da orduevi olarak milli hükümetin eli ne geçmiş oldu. Posta İşleri Bu mesele de kapandıktan sonra posta pulları işi ortaya çıktı : Hatay'da mevcut posta pulu kalmamıştı. Suriye hükü meti Hatay' a pul göndermez oldu. Bir gün postanelerde hiç pul kalmadığı Hatay posta idaresi tarafından bildirilince bi rikmiş olan mektupları gece Payas 'a gönderdik. Orada mek tuplara Türk pulları yapıştırılarak Türk postanesine tevdi edil mek (verilmek) suretiyle posta işlerimiz de aksamamış oldu. Hatay posta pulları yaptırmayı düşündük, fakat bunun için İs viçre 'de Milletlerarası Posta Birliği Bürosu'na, Hatay devle tinin postalarını tescil ettirmek zaruri idi. Milletler Cemiye ti 'nin Hatay statüsüne göre harici temsili olmadığından Hatay hükümeti, doğrudan doğruya milletlerarası büroya müracaat edemezdi; Fransız hükümeti vasıtasıyla müracaat edilmesini münasip gördük. Pek kısa bir müddet içinde Fransız hüküme ti Hatay postalarını tescil ettirdiğinden Milletlerarası Hatay Postaları ihdas edilmiş (kurulmuş) oldu. Biz de Hatay pulları çıkararak milletlerarası postalar camiasına girmiş olduk. Maarif İşleri Devlet dairelerinde sancak idaresinden kalma Fransız memurlarıyla Türk amirler arasında geçimsizlik başlamıştı. Bundan dolayı şikayetler vaki oluyordu. Antakya lisesinde muallim, aynı zamanda maarifmüfettişi bulunan Bozantı, en 1 24
çok şikayet edenlerdendi. Lise, Türk ve Arap kısımlan ola rak, ilkokullar da Türkçe ve Arapça tedrisat (öğrenim) yapan okullar diye iki kısım halinde, sancak idaresinden devir alın mıştı. Lisenin Arapça kısmını ilga ettik (kaldırdık). Arapça tedrisat yapan okullarda da yalnız Türkçe tedrisat yapılmaya başlandı. Programlar, Türkiye okul programlarına göre değiş tirildi. Bu yüzden müfettiş Bozantı eski bir dostum olduğu hal de vaziyetten sıkıldığını, istifa edeceğini bildirdi. Ben Antak ya Lisesi 'nin, Galatasaray Lisesi tipinde iyi lisan öğreten bir okul olarak devam ettirilmesi, bunun için de Fransızca öğret menlerinin ipka edilmesi (kalması) taraftarı idim . Lakin bizim maarifçi arkadaşlara bu kanaati veremedim. Bozantı ve arka daşları kontrat müddetlerinin bitmesini beklemeden bırakıp gittiler.
Sağlık İşleri ve Diğer İşler Orman idaresindeki Fransız müsteşarını; mevcut kontrat mucibince tazminatını verip göndermek için bir hayli uğraş tık. İskenderun 'da sancak idaresinde bir devlet hastanesi ile Antakya'da Fransız rahibelerinin hususi bir hastanesi vardı. Antakya Belediyesi rahibelerle mukavele yaparak hastaları ücret mukabilinde hastanede yatırırdı. Bunun için Antakya Be lediyesi rahibelere çok borçlanmıştı; borcunu peyderpey ödü yordu. İskenderun hastanesinde de birkaç rahibe hasta bakıcı olarak yerleşmişti. Buraya tayin ettiğimiz başhekim, rahibe lerin vakitli vakitsiz hastan�den çıkmalarını men ettiği için ara larında geçimsizlik başfamıştı. Bir gün başhekim sert muame le yaptığından rahibeler, elbiselerini ve çamaşırlarını alıp so kağa fıralmışlar, kapı kapı dolaşıp "bizi hastaneden kovdular"
125
diyerek lskenderun'da Hıristiyan aileler nezdinde panik yarat maya çalışmışlar. Beyrut ve Fransa'da bulunan teşkilatlarına, Fransız makamlarına telefon ve telgrafla feryat yağdırmışlar dı. Collet, elinde birkaç telgrafla bana geldi. Rahibelerin şi kayetlerinin Fransa 'da çok yerlerde makes (yankı) bulabilece ğinden, bunun Türk-Fransız dostluğu üzerinde dahi tesir yap ması ihtimalinden endişe ettiğini söyledi. Bir çare bulmamı rica etti. lskenderun'da rahibeleri davet edip kendilerini razı etmek suretiyle hastaneden ayrılmalarını temin ettik. Böyle ce bir müşkül daha halledilmiş oldu:·
Fransızlarla Temas ve Hariciye İşleri Collet ile sık sık temasla şifahi görüşmeler yapıyorduk. Kağıt üzerine intikal etmesi icap eden muameleler başveka let hariciye işleri seksiyonundan çıkardı. Hatay devletinin harici temsil işine Suriye'ye bırakılmış olduğu statüde işaret edilmişti. Buna rağmen Hatay devleti nin kurulmasıyla Hatay kabinesini teşkil ettiğime dair Suriye hükümeti başvekiline verdiğim telgrafa cevap alamamıştım. Bu vaziyet, Hatay'ın harici temsili bakımından statünün, Su riye hükümeti tarafından ihlal edilmiş olduğunu göstermişti. Harici temsile muhtaç olduğumuzdan, aynı zamanda siyasi in kişafların alacağı istikamete göre, belki bir gün buna zaruret hasıl olacağı mülahazasıyla, bir hariciye vekaletinin ihdasını (kurulmasını) lüzümlu gördüm ve harici işlerde muhaberele rimizi hariciye vekili sıfatıyla yapmaya başladık. Collet, bu hareketimize dair Açıkalın nezdinde nazarı dikkati celbetme mahiyetinde teşebbüste bulunmuş olmakla beraber Hatay Ha riciye Vekaleti'nden gönderilen yazılara cevap vermekte de-
1 26
vam etmişti. Filistin'den turist sıfatıyla gelen DNB Ajansı 'nın mümes sili, Almanya ile bir ticaret mukavelesi yapmayı kabul ettiği miz takdirde Beyrut'taki Alman konsolosunun benimle görüş meye geleceğini söylemişti. Bunu müteakip Beyrut'taki Japon konsolosu, hususi mahiyette ziyaretime gelmiş, bir ticaret an laşmasından bahsetmişti. Bu gibi olaylara bakılırsa Milletler Cemiyeti ' nde aza olmayan, dolayısıyla statüye riayete mec bur bulunmayan devletlerle resen temasa geçebilmek ihtimal leri gayri mümkün sayılmazdı. Bazı yabancı gazete ve ajans mümessillerinin bana sordukları sualler arasında Hatay'da Türk askerinin daimi kalıp kalmayacağı, İskenderun limanın da Türkiye' ye askeri bir hak tanıyıp tanımayacağımız, niha yet Anschluss yapıp yapmayacağımız gibi hususlar nazarı dik kati çekiyordu. Yabancı Ticaret Gemilerinin Bayrak Çekme Meselesi Bu sıralarda İskenderun limanına gelen ecnebi vapurla rının Hatay bayrağını çekmeleri meselesi ortaya çıktı. Bir Türk vapuru, limana girer girmez Hatay bayrağı çekmişti. Liman idaremiz vapur acentelerine bu yolda hareket edilmesine da� ir bir tamim göndermişti. İtalyan vapur acenteleri tamimi na zarı itibare almadıklarından, liman idaresi, buraya gelen İtal yan vapurlarıyla hiçbir muamele yapmamışlar, bu yüzden va purların limanlara hareket ve muvasalat (varış) tarifeleri bo zulmuştu. Meseleyi ha�letmek üzere İtalyan konsolosu evime geldi. Dost sıfatıyla hususi mahiyette ricada bulunduğunu, kendisinin İtalyan konsolosu olarak mandater hükümet nez dinde agremente olduğunu söyleyince, ben de kendisine "Şu 1 27
halde müracaatınızı Fransız otoritesine yapmalısınız ve işini zi onlarla görmelisiniz" cevabını verdim. Ricasında ısrarda de vam ettiğini gördüğümden Hatay bayrağı çekmek meselesini hükümetine yazıp halletmesini tavsiye ettim. O gün İtalyan va purları saatlerce limanda bekledikten sonra tahmil, tahliye ve diğer muamelelerden hiçbirini yapmaksızın limandan ayrıldı lar. Ertesi gün Halep 'teki İtalyan konsolosu İskenderun 'da evi me beni ziyarete geldi. Roma'dan Hariciye Nezareti'nden al dığı talimat üzerine Hatay hükümetine kolaylık gösterilmesi ne taraftar olduklarını, bundan sonra İskenderun limanına ge lecek vapurlarına Fransız bayrağı ile beraber Hatay bayrağım da çekeceklerini bildirdi. Filvaki görüşmeyi müteakip günler de gelen İtalyan vapurları Hatay bayrağı da çektiler. Bunun üzerine tahmil, tahliye işleri ve diğer liman formaliteleri sü ratle ikmal edildiğinden vapurlar da miadlarına (verilen zama na) göre limandan hareket edebildiler. Artık Fransız vapurla rından başka ecnebi vapurlar İskenderun limanında Ha.tay bay rağı da çekmeyi adet etmişlerdi . Seyahat İşleri Hatay'dan harice seyahat edecek vatandaşlara verilecek pasaport ve hariçten Hatay'a gelecek kimselerin Hatay'a gir mek için alacakları vize meselesi, halledilmesi zaruri bir iş ola rak karşımıza çıktı. Milletler Cemiyeti'nin Hatay statüsünde Türkiye ve Fransa devletleri Hatay devletinin garanı olarak gösterilmişti. Buna istinaden Hatay tabiiyetini taşıyanların ha riçte bu iki devletin himayesine mazhar olmaları icap ederdi. Hatay Millet Meclisi'nden çıkan bir kanun, Hatay vatandaşı na yabancı memleketlere seyahat isterse Hatay'daki Türk kon1 28
solosundan Türk pasaportu veya Fransız konsolosundan Fran sız pasaportu alabilmek hakkını tanıdı. Aynı kanun, Hatay'a gelecek kimseler için de giriş vizesi lazım olmadığına dair bir hüküm de ihtiva ediyordu ( içeriyordu). Kanunun resmi ceri dede intişarını müteakip (gazeteden yayımlanmasından son ra) dünyanın muhtelif memleketlerinden bahusus (özellikle) Almanya 'dan çıkarı lan Yahudilerden Hatay' a gelmek için mü racaatlar yağdı. O sıralarda Romanya'dan çıkarılan Yahudiler den iki vapur dolusu muhacirin Akdenizde dolaşmakta ve il tica edecek memleket aramakta olduklarını gazeteler yazıyor du. Bunların giriş vizesi bulunmamasından istifade ederek İs kenderun limanına geldikleri görüldü. Ancak bazı siyasi mü lahazalarla muhacirlerin lskenderun'da karaya dahi çıkmala rına müsaade etmedik. L imanda kaldıkları iki gün müddetle kendilerine yiyecek, içecek göndermekle iktifa ettik (yetindik). Giriş vizesinin kaldırılmış olmasının tevlit ettiği (doğur duğu) mahzurları önleyebilmek için Hatay'a gelen ecnebile rin ikamet müddetlerini tehdit (sınırlama) ve kontrol etmek ten başka çare kalmamıştı. Gümrük Suriye ile Hatay arasında siyasi ve askeri bir hudut, bir gümrük barajı mevcut değildi. Bilakis Türkiye Cumhuriye ti 'yle gümrük ve pasaport muameleleri devam ediyordu. Ta rafımızdan hiçbir mucip (gerekli) sebep bulunmadığı halde, bir gün ansızın Suriye hükümetinin, Hatay'dan giden yolcula rı ve eşyayı Suriye hududunda, gümrük muamelesine tabi tut maya başladıklarını huduttaki karakollarımız haber verdi. Tam akşam üzeri başlayan bu harekete süratle mukabil 1 29
tedbir almak icap ettiğinden, biz de o gece sabaha kadar bir Hatay gümrüğü ihdas etmek kararını alarak derhal tatbikine giriştik ve gece karanlığında hudut boyunca müteaddit (çeşit li) noktalara silahlı gümrük muhafızları ikame etmek (koymak) suretiyle, Suriye gümrüğünün karşısında bir Hatay gümrüğü tesis ettik. Ticari mübadele şimdiye kadar en çok Suriye ile yapılagelmekte olduğundan yeni vaziyet, Hatay 'da telaş ve endişeyi mucip (neden) oldu. Bazı muzır propagandalar ve fe na tefsirler de yayılınca, Hatay'da iktisadi buhran, bahusus buğday kıtlığı baş göstereceği rivayetleri endişeyi arttırmaya başladı. Halbuki biz hükümet olarak vaziyeti tahlil ederken Hatay'ın istikbali bakımından bu hareketi hayırlı alamet ola rak tespit etmiş olmakla beraber, ortada dolaşan rivayetleri çü rütücü tedbirler almakta gecikmemiştik. Fevkalade Murah haslık kanalıyla Ankara'ya vaki olaiı müracaat üzerine Ada na'dan iki vagon buğday hemen İskenderun'a sevkedilmiş, Payas 'taki Türk gümrüğünün kaldırılması hususunda müsta cel tedbirler (acele önlemler) alınmış olduğunu öğrenmekle müsterih olmuştuk (rahatlamıştık). Keyfiyet, derhal umumi ef kara aksettirilince, kısa zamanda endişe ve telaş, memnuniyet ve sevince münkalip oldu (dönüştü). Mukabil tedbir olarak gümrük ihdas ettiğimiz gece saat 12 'de Collet ile telefonla konuştum. Suriye' nin niçin böyle bir işe kalkıştığını sordum. Katiyen malumatı olmadığını, Bey rut'tan Haut-Commissaire'den öğrenerek bildireceğini söyle di. ertesi günü sabah 9'da başvekalete geldi. Gerek Haut-Com missaire' in gerek Halep 'teki Fransız otoritesinin katiyen mu vafakatı (izni) alınmadan Suriye hükümetinin gümrük ihdası na (koymaya) kalkıştığını, bundan vazgeçmelerini Suriye 'ye tavsiye ettiklerini, bize de aynı tavsiyeyi yapacaklarını beyan 130
etti. Böyle bir tavsiyeyi kabul etmeyeceğimizi, şimdiye kadar bütün kararlarımızda ve icraatımızda statüye riayetten uzak laşmadığımızı, halbuki Suriye 'nin bu hareketiyle statünün ih lal edildiğini, mesuliyetin tamamen Suriye'ye raci olacağını, bundan sonra bizim de artık statüye riayet (uymak) mecburi yetimizin kalmadığını izah ettim. Benden aldığı cevapları Ha ut-Commissaire 'e bildireceğini söyleyerek ayrıldı. Collet, Açı kalın'a vekalet etmekte olan konsolos Ahmet Umar'a gitmiş ve Suriyelilerin hata ettiklerini, bundan vazgeçmeleri için te şebbüse geçeceklerini söylemiş, Hatay hükümetinin de vaz geçirilmesini istemişti. Fevkalade Murahhas vekilinin iştirakiyle, Devlet Re isi'nin riyaset ettiği kabine toplantısında, kararımızdan asla ri cat etmemeyi (geri dönmemeyi), bilakis gümrük teşkilatını tevsi (genişletmeyi) ve takviye etmeyi zaruri gördük. Anka ra'da bulunan Açıkalın Hatay' a döndü. Hatay hükümetince sta tüyü ihlal edici hareketlerden tevakki edilmesini (sakınılma sını), gümrük meselesinde muayyen bir tarihe kadar Suri ye 'den gelecek eşyadan resim alınmamasını, fakat gümrük hat ve muhafızlarının devam ettirilmesini, Türkiye ile Hatay ara sındaki gümrüğün kaldırılması için Büyük Millet Meclisi 'ne bir kanun tasarısı sunulacağını söyledi. Gümrük meselesinde Suriye gazetelerinin kopardıkları yaygaralara mukabil Lübnan ve Suriye'deki Fransızca gaze teler, Suriye hükümetinin hatalı hareket ettiğini, Haut-Com missaire'in Suriye ile Hatay arasında mutavassıt (aracı) rolü ifa ederek her iki t3:rafı bundan vazgeçirmek istediğini yazdı lar. Collet de bugünlerdeki görüşmelerimizde hep gümrük işinden vazgeçmemizi tekrar ediyordu. İskenderun gümrük idaresi tamamen Sancak hükümetin131
den kalma memurların elinde idi. Bunların başında bir de Fransız umum müdür vardı. Suriye ile aramızda gümrük hat tı teessüs ettikten (kurulduktan) sonra İskenderun gümrük ida resiyle meşgul olmanın sırası gelmişti. Sabık (eski) idare za manında İskenderun gümrük varidatı (geliri), mesalih-i müş iereke (ortak işler) namı altındaki masraflara karşılık olarak Haut-Commissaire tarafından alınırdı. Bunun miktarı bizce malum olmadığı gibi eski sancak bütçesinde de gösterilme mişti. Hatay hükümetinin İskenderun gümrüğünü ele almaya karar verdiği, badema (daha sonra) varidatın Hatay maliyesi ne teslimi gerektiği yolundaki tebliğimiz, gümrükteki eski memurların mukavemetiyle karşılaştı. Bunun üzerine Umum Müdürlüğün varidat ve muhasebe işlerine yeni Türk memur lar tayin ederek mekanizmanın ele geçirilmesine çalıştık. Fa kat eski memurların zaman zaman işleri sabote eden hareket leri eksik olmuyordu. Collet'den de şikayet ve protestolar ge liyordu. Aradan çok zaman geçmeden, eski memurlardan bazı larının geceleri gümrükten evrak, dosya, para kaçırmakta ol dukları, bunları oradaki Fransız şeflerin emirleriyle yaptık ları bize haber verildi. Bunun üzerine gümrüğü tamamen iş gal edeceğimizi, eski memurların tamamen yeni umum mü dürün emrinde çalışacaklarını, Fransız mütehassısların da ar zu ederlerse kadroda ipka edileceklerini (kalacaklarını) Col let'ye bildirdim. Şükrü Kanatlı ile mutabık kalarak herhangi bir hadise karşısında askeri yardımlarını temin ettikten son ra, bir sabah erkenden fevkalade inzibat tedbirleri alarak güm rüğü işgal ettik. İskenderun'da Fransızların henüz bir tabur askeri vardı. Kışla ve askeri müesseseler bunların ellerinde idi. Hiçbir vaka
1 32
olmaksızın gümrük, bütün teşkilatı- ve antrepoları ile Hatay idaresine geçti. Fakat gümrük kasasında hiç para çıkmadı . B uhdan sonra gümrük varidatının Hatay bütçesine ilave si ile maliyemiz sıkıntılı vaziyetten kurtulmuş oldu. Suriye ile Hatay arasında gümrük barajı teessüs ettiğinden (kurulduğun dan), Türkiye gümrüğü henüz kaldırılmadığından Hatay' ın bütün tüccarının mübadeleleri İskenderun limanına münhasır kaldı. Bu sayede tonaj miktarı ve gümrük hasılatı birden art tı. Böylece, Suriyelilerin, Hatay 'a karşı gümrük kurarak Ha tay ' ı iktisadi tazyik altında bırakmak, buhran yaratmak, bu nun neticesinde Hatay'ı tuttuğu yolda muvaffak etmemek ga yeleri suya düşmüş, teşebbüsleri beyhude bir gayretten ibaret kalmıştı. Collet, gümrüğün işgali münasebetiyle yaptığı protesto larda Ankara İtilafnamesi mucibince (gereğince) İskenderun gümrüğünde Türkiye'nin de alakası bulunduğunu, bundan do layı Hatay ' ın şimdi Türkiye , Fransa ve Suriye' ye karşı cephe almış olduğunu ileri sürüyordu.
Telefon İşi Gümrük meselesi de halledildikten sonra resmi daireler de yabancı memur kalmamıştı. Yalnız Antakya 'daki telefon şe bekesi vaktiyle askerler tarafından tesis edilmiş olduğu için Fransızların idaresinde idi. Biz Hatay zabıtasına mahsus ayrı bir şebeke kurmuştuk. B ir gece süvarede Collet ile konuşur ken muhaveremiz telefon şebekesine intikal etti. Collet, " Si ze bu şebekeyi satalim" dedi. Ben de kabul ettim. iki gün için de her iki tarafın eksperleri faaliyete geçtiler ve satınalma, de vir ve teslim muamelesi ikmal edildi (tamamlandı).
133
Hatay'da Fransız İşgalinin Son Vaziyeti Bundan sonra Fransızların Hatay 'daki mevcudiyetleri (varlıkları) yalnız askeri işgale benziyordu. Nihayet İskende run'daki askerlerini de çektiler ve İskenderun kışlasını bir pro tokol ile Hatay hükümetine devrettiler. Bu sırada Antakya'da bir pazar günü, sarhoş bir irtibat za biti Fransız mülazımı, bir Türk gedikli çavuşu tarafından, se lam verme yüzünden, tabanca ile öldürülmüştü. Vaka ilk an larda muhitte çok heyecan yaratmıştı. Ancak her iki taraf ku mandanlarının soğukkanlılıkla hareketleri sayesinde mesele büyümemişti. Yaka şöyle cereyan etmişti: Antakya'da Köprübaşı ' nda pazar günü kalabalık bir sa atte Fransız zabiti geçerken Türk askerleri, aradaki askeri pro tokol mucibince kendisini selamlamışlar. Fakat Fransız müla zım, askerlerin selamlarına aldırış etmemişti. Biraz ileriden ge len gedikli bir Türk çavuşu bunu görmüş ve aynı hizaya gel dikleri zaman zabite selam vermemişti. Fransız mülazımı ge dikliye çıkışmış, yakasından tutarak karakola götürmek iste miş, gedikli çavuŞ da-tabancasını çekerek ateş etmekle muka: bele etmiş ve Fransız zabitini yaralamıştı. Zabitin hastaneye kaldırılmasını müteakip, bazı kimseler Fransız askerlerinin Türk askerlerine saldıracaklarını yaymışlardı. Bu haber üze rine Antakya'da Türk tabur kumandanı askerini silah başına çağırmış, Türk mahallelerinin köşe başlarını makineli tüfek� lerle tutmuştu. O gün pazar olduğu için tatili, Şükrü Kanatlı ve diğer arkadaşlarla Soğukoluk'ta geçiriyorduk. Telefonla verilen haber ÜZl(rine alelacele Antakya'ya yetiştik. Kanatlı, vakanın mahiyetini öğrendikten sonra silah başındaki asker1 34
leri geri çektirmiş, hastanede yaralı zabiti görmeye gitmişti . Ben de müsteşarımı yollamıştım. Zabit aldığı yaradan o gece vefat etti. İkinci günü yapılan cenaze törenine Kanatlı bizzat iştirak etti. Ben de hükümet adı na Hariciye Müsteşarı 'nı gönderdim. Böylece vaka ve bunun kurbanı genç zabit için duyduğumuz teessürü resmen de izhar etmiş (belirtmiş) olduk. Fakat iki üç gün Collet ile temasları mız gayri ihtiyari olarak kesildi. Açıkalın Ankara'da idi. Kon solos Ahmet Umar kendisine vekalet ediyordu. Suriye ve Lüb nan gazeteleri büyük harflerle Hatay'da Türk askerinin bir Fran sız zabitini öldürdüğünü yazdılar. Yakayı istismara çalıştılar, uydurma haberler günün mevzuu olmuştu. Üç gün süren karşılıklı sükuttan sonra Collet, ziyaretime geldi ve şunları söyledi: " Her memlekette, hatta Paris sokak larında dahi bir nefer bir generali öldürebilir. Bunlar adi va kalardır. Müteessir olduğumuz cihet vakanın akabinde Türk tabur kumandanının askerini silah başına çağırarak sokak baş larını tutturması keyfiyeti olmuştur. Sanki burada Türk ve Fransız askerleri birbirine itimat etmeyerek hasmane bir va ziyette bulunuyormuş gibi bir manzara hasıl olmuştur. İşte buna esefediyorum. Bereket versin, asıl kumandan Kanatlı bu hale rıza göstermemiştir. Sizin ise vakada hiçbir alakanız yok tur. Yakayı siyasi cepheden ele almayalım, dostça temasları mızı kesmeyelim; sözlerimi aynen Albay Kanatlı 'ya duyurma nızı rica ediyorum. Kendileriyle de temasımız şimdiye kadar olduğu gibi devam etmelidir." Bu sözlerinden dolayı Collet'ye teşekkür ettim. Yakanın yalnız adli sahada mütalaa edilmesi icap ettiğini teyid ettim. Zaten hadisenin vukuu Ankara'ya ak setmiş, Türk ve Fransız otoriteleri arasında halledilmesi icap eden bir mesele olmuştu. Hatay hükümetinin yapacağı bir şey
135
yoktu. Yakanın faili, askeri mahkemeye sevk edilmekle me sele adli satııaya intikal etmişti. Otoriteler Arasında Temaslar Hatay'da otoriteler arasında temas ve münasebetler nor mal şekilde devam ediyordu. Harbiye 'de Devlet Reisi 'ne tah sis edilen otel binasında Açıkalın ve Collet şerefine ayrı ayrı birer resmi ziyafet verdim, karşılıklı nutuklar teati edildi. Col let, nutkunda Hatay hükümetinin seri kararlar almakta oldu ğundan, devlet hayatında hissiyat ve heyecandan ziyade tec rübenin hakim kılınması lüzumundan bahsetti. Hatay'ın mu vaffak olmasını samimi bir dost sıfatıyla temenni eylediğini söyledi. Bu sözler bizim için can sıkıcı olmuştu. Bir hafta ev vel Ankara 'dan dönen Açıkalın Ankara 'daki Fransız sefirinin, bazı işlerde Hatay hükümetinin müşkülat çıkardığını, Ha tay 'daki Fransız otoritesinin bundan şikayetçi olduğunu ken disin.e söylediğini anlatmıştı. Müşkülat denilen şey, manda hükümetinin istediklerini Hatay hükümetinin yapmamasın dan ibaretti. Bir gün Collet Açıkalın'a benden şikayet etmiş, sık sık ziyaretime geldiği halde benim kendisine hiç gitmedi ğimi söylemişti. Bu beyanata bir hafta evvel ziyafette söyle nen nutuk da eklenince Collet ile aramızda soğuk bir hava es tiği anlaşılmıştı. Fransız otoritesiyle halledilmesi icap eden, bunun için de Collet ile görüşmemizi zaruri kılan daha birçok meselelerimiz vardı. Müteakip görüşmeleri Devlet Reisi bizzat yapmayı arzu etti. Collet'ye haber gönderildi. Birkaç defa vaki olan mülıı kattan sonra, işleri süratle intac edebilmek (sonuçlandırabil mek) bahanesiyle, Collet tekrar Başvekfilet'e gelmeye başla1 36
dı ve ilk gelişinde ziyafetteki nutkunun yanlış tefsir edilmiş olduğunu öğrenmekten teessür duyduğunu söyleyerek benden özür dilemeyi unutmadı. Ben de bu günlerde Madamme Col let'ye bir ziyaret yapacağımı bildirince pek memnun oldu. Türk Mevzuatının Kabulü Siyasi vaziyetin lehimize inkişaf etmekte (gelişmekte) olması bizi daha seri kararlara sevketti. Hatay Meclis i ' nden çıkan kanunların ekserisi Türkiye Cumhuriyeti kanunların dan mülhem idi. Bir gün mebus arkadaşlarla konuşurken: " Meclis'e, Türkiye Cumhuriyeti kanunları toptan Hatay ka nunları olarak kabul edilmiştir mealinde bir kanun tasarısı ile gelirsem ne yaparsınız?" diye sordum. "Alkışlarla derhal ka bul ederiz" dediler. Bu fikri formüle etmek ve tatbikatta müm kün olabilen şekli verebilmek için vekil arkadaşlarımla uzun boylu görüştük. Cumhuriyet kanunlarını toptan Hatay kanun ları olarak kabul etmekle beraber, bunlardan mahalli icaplara uygun olanları kısmen veya tamamen meriyet mevkiine ko yabilmek için hükümete selahiyet verilmesi şeklinde, bir ka nun tasansı hazırladık. Meclis 'te b9yük tezahüratla kabul edil di. Biz hükümet olarak bu kanunlardan l üzum gördüklerimi zi kısmen veya tamamen meriyete koymak suretiyle eski mev zuatı değiştirmeye başladık. Maliye Hatay' ın sancak idaresinden devraldığı bir milyon küsur liralık bütçesi vardı. Bir iki aydan beri gümrük hasılatı bütçe nin gelir kısmını arttırmıştı. İ skelet halinde teslim aldığımız 137
Antakya müze binasını ikmal ederek müzeyi tanzim etmek, Antakya'da şiddetli yağmurlarda dağdan gelen sellere karşı setler yapmak, bazı nafia ve belediye hizmetleriyle sancaktan müdevver borçları tasfiye etmek, az çok teşkilatlı yeni bir dev let kurmak, bütçeye tabiatıyla hayli külfet yükletmişti. Bunun la beraber iyi bir sistemle ve hayali olmayan rakamlarla ha zırlanmış olan bütçemiz hiçbir zaman hükümeti güç duruma düşürmedi. 1 500 kişilik zabıta ve ve emniyet teşkilatı Anka ra 'dan doğruca kendilerine verilen tahsisatla idare ediliyor, Hatay hükümeti de buna biraz yardım ediyordu. Son zaman larda Ankara, bütçemizin iyi bir şekilde tanzim edilmiş oldu ğunu tetkik edip bize, 400.000 liralık bir yardımda bulundu. Ancak bu para ile yeni eserler yapmaya Hatay devletinin öm rü kafi gelmediğinden ilhakla (katılmakla) beraber fazlasıyla hazineye devredildi.
Para İşi Hatay'da tedavül eden para Suriye parasıydı. Bunun yeri ne Türk parasını ikame etmeyi düşündük. Bir gün telefon ve telgrafmuhaverelerini kesmek, hudutları kapamak, hiçbir kim seye bir şey sızdırmamak suretiyle sıkı tedbirler aldıktan soma Hatay Meclisi'ni geç vakit içtimaa davet ettik. Hatay'da, Suri ye parası yerine Türk parasının kabul edildiğine dair bir kanun çıkarıldı. Gece yarısı resmi cerideyle intişar eden bu kanun, er tesi sabah herkesi bahusus bu gibi işlerde açıkgöz geçinen in sanları hayretler içinde bıraktı. Muayyen bir müddet içinde her kes mevcut parasını maliye dairelerine götürerek Türk parasıy la değiştirdi. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası 'nın İsken derun'da çabuk bir şube açması kolaylıklar temin etti.
1 38
Para inkılabının, hiçbir şikayete ve hiçbir kimsenin vur gunculuğuna meydan verilmeden yapılmış olması büyük bir muvaffakiyet sayılırdı. Vazifeli olan her şahısta maddi ve ma nevi mesuliyet duygusu, şuur ve heyecanla işlere sarılmak, iç ten gelen ve yorulmak bilmeyen gayretlerle hedefe doğru gi diş, bu muvaffakiyette en büyük amil olmuştu.
Halkın Memnunluğu ve İsteği Alınan parlak neticeler halkı memnun bırakmıştı. Neşe, sevinç, huzur ve refah o zamanlar Hatay'da adeta bir alem ol muştu. Türkiye ile gümrük kalmadığından serbest ticaret baş lamıştı. Hatay'ın anavatana ilhakı (katılma) dileği artık gönül lerden dillere ve günlük sohbetlere intikal etti. İkide bir etraf tan gelen yabancı gazeteciler, bu mevzu üzerinde resmi ağız lardan bir şeyler koparmaya çalışıyorlardı. Bu yolda bize so rulan sualleri hep menfi cevaplarla karşılıyorduk. Bir gece or du evinde tertip edilen baloda Collet ile konuşurken vaktiyle bir iki Fransız memurunun, Soğukoluk'ta satın almış olduk ları arsaları şimdi satmak için kendisine ricada bulundukları nı, buna Hatay hükümetinin kolaylık göstermesini söyledi. Ben de şaka olsun diye " Yalnız bu arsaları değil, Hatay'daki resmi ve hususi bütün Fransız menfaatlarını satın alalım" de dim. " Paranız varsa söylediğiniz şey, üzerinde durulacak cid di bir mevzu olabliir" dedi. Muhavereden edindiğim intibaı Açıkalın'a anlatıtm.
Atatürk'ün İlgisi ve Ölümü Atatürk'ün Hatay hakkında gösterdiği büyük alaka dün-
1 39
yaca dahi mallım olmuştu. Son zamanlardaki hastalığına rağ men Mersın 'e kadar gelip Hatay işlerini yakından takip etmek te olduğunu göstermesi. memleket dahilinde ve haricinde ehemmiyetli tesirler yaratmıştı. Fani Atatürk' ün ölümü, dava aleyhinde çalışanlara kı mıldanma cesaretini vermiş ve Hatay davasının artık eski hız la yürütülemeyeceği propagandasını ortaya çıkarmıştı. Hatay devletinin kurulmasını müteakip Hatay Millet Meclisi tarafın dan çıkarılan bir kanunla umumi af ilan edilmişti. Milli dava mıza öteden beri kavlen, f iilen ve amelen muhalefet etmiş kimselerden Hatay hudutları haricine kaçmış olanların bir kıs mı aftan istifade ederek memlekete dönmüşler, bir kısmı da Halep'te cemiyetler kurarak aleyhte neşriyat yapmaktan, pro pagandalarla Hatay dahilindeki eski taraftarlarını aldatmak tan vazgeçmemişlerdi. Bunların ve Suriye matbuatında hoşa gitmeyen yazıların tesiriyle, hudut boyunda ve lskenderun' un bir iki köyünde şapka yerine fes giymek gibi irticai hareket ler başgösterdi. Aynı zamanda İskenderun'da İtalyan tebaasın dan olanlar arasında siyasi propaganda faaliyetleri arttı. Ga fil insanlar! Ebedi Atatürk'ün Hatay Türkleriyle birlikte bü tün Türk milleti için daima bir meşale ve ilham kaynağı ola rak yaşayacağını takdir edememişlerdi. Davamız Atatürk ta rafından şahsen benimsenmiş olmakla kalmamış, Türk mille tinin milli ve siyasi mefkuresine mal olmuştu; Misak-ı Milli hudutları dahilinde idi. Bundan kim ricat edebilirdi (geri dö nebilirdi) ? Şimdiye kadar en serbest ve en demokratik bir idare tatbik edegelmekte olduğumuz halde son irticai hareketler karşısında sert tedbirlere başvurmakta asla tereddüt göstermedik. Böyle ce hava derhal değişti ve gafil insanlar hayal sükutuna uğradı. 1 40
Cenaze Merasimine Katılma Atatürk' ün ölümünden doğan teessüre bir çare buluna·· mıyordu. Kadın, erkek, büyük küçük, bütün Hatay Türkleri günlerce gözyaşı dökmekte ve matem tutmakta devam etti. Atatürk'ün cenaze töreninde bulunmak üzere devlet reisi ve ben Ankara'ya gitmeye karar verdik. Keyfiyet Açıkalın vası tasıyla Ankara'ya bildirildi. Ankara, yalnız Hatay Mecli si'nden bir heyet gönderilmesini tensip etti (uygun gördü). Fransızlarla Bir İhtilaf İskenderun limanında tetkikat yapmak üzere Ankara'dan gönderilen ve aralarında bir İngiliz mütehassısı bulunan heyet, İskenderun liman sahasında araziyi sınırlandırmak suretiyle ça lışmaya başlamıştı. Collet, Başvekalete gelereke bu heyetin ls kenderun'da çalışmasından kendisine malı1mat verilmemiş ol duğunu bir İngiliz mütehassısıyla beraber arazi üzerinde çalı şarak bir mıntıka ayırmak için işaretler koymuş olmalarının na zarı dikkati çektiğini, vaktiyle Ankara İtilafnamesi 'nde derpiş edilmiş olan Türk mıntıkasının tesisi düşünülüyorsa bundan Fransız otoritesinin de haberdar edilmesi gerektiğini, şikayet eder bir lisanla anlattı. "Türkiye'ye taalluk eden meselelerde doğrudan doğruya Fevkalade Murahhas Açıkalın'la görüşme sini" tavsiye ettim. "Ya! demek bundan sonra sizinle bir işi miz kalmadı" diye gülerek ayrıldı. İlhak Başlangıcı 1 939 Martı'nda Türkiye'de yapılacak mebus seçimlerin141
de Tayfur Sökmen Antalya'dan, ben de Gaziantep'ten namzet (aday) gösterildik. İkimizin de Büyük Millet Meclisi'ne me bus seçilmemiz, Hatay'ın anavatana ilhak edilmek üzere bu lunduğu kanaatini kuvvetlendirdi. Komşu ve uzak memleket ler matbuatında bize müteallik yazılar çıktı. Yabancı bir dev letin devlet reisi ile hükümet reisinin başka bir memleket par lamentosunda aza olmaları keyfiyeti görülmemiş bir hal ola rak tavsif edildi. Bir ay sonra Büyük Millet Meclisi'nde ye min etme merasimi için Ankara'ya çağrıldık. Cumhurreisinin Huzurunda Cumhurreisi İnönü, Çankaya'da bizi kabul ettiler ve ilk sözleri arasında: "Ah! keşke Atatürk hayatta olsaydı, Hatay için kim bilir şimdi ne kadar sevinecekti! " dediler. Hatay'da ki umumidurumu kendilerine arzettik. Yabancı devletlerden birkaçının Hatay'da olan biten işleri muhtelif vesilelerle ya kından takip etmekte olduklarını söyledim. İnönü, Türkiye harici siyasetinin İngiltere ve Fransa ile bir ittifak akdetmek istikametinde ilerlemekte bulunduğunu, bunun için bizim de Hatay'da buna uygun şekilde hareket etmemiz icap ettiğini an lattılar ve hükümetle görüşmemizi tavsiye ettiler. Başvekil ve Hariciye Vekili'ne vaziyeti olduğu gibi izah ettik. Hariciye Ve kili, şimdilik ilhaktan bahsedilmemesini, hükümetin İngilte re ve Fransa ile büyük bir ittifak akti için müzakerede oldu ğunu, Hatay meselesinin bundan ayrı bir mevzu olarak ele alı nacağını anlattı. Filvaki ilhak kelimesini kullanmamaya biz de dikkat ediyorduk; fakat Hatay'a avdetimde etrafımı alan ga zetecilere beyanatta bulunurken "Türkiye'de başta Cumhur reisi oldukları halde bütün Türk milletinin Hatay hakkında 1 42
gösterdikleri alaka o derece büyüktür ki, Türkiye ve Hatay bir tek kalp olarak çarpmaktadır" demem, gerek Hatay'da gerek se hariçte ilhak kararı arifesinde olduğumuz mahiyetinde tef sir edildi ve intizar (bekleme) devresi başladı.
Transit Derdi İskenderun limanında transit işleri artık yapılamıyordu. Öteden beri bununla geçinen komisyoncular, tüccarlar iktisa di sıkıntıdan dem vurarak transite çare bulunmasını istediler. Zahiren bu maksatla toplantılar, hakikatte birtakım pro pagandalar yapmaya başladılar. Tam bu sırada umum müdü rümüz iki gün için Halep' e gitmek üzere izin istedi. Halep 'ten İskenderun mebuslarından biriyle beraber Beyrut' a gittiğini haber aldım. O günkü Beyrut gazeteleri Hatay'dan bifmebus ile gümrük umum müdürünün, gümrük ve transit işlerini Fran sız makamlarıyla görüşmek için Beyrut'a geldiklerini yaz mıştı. Buna muvazi olarak lskenderin'da tüccarlar mallarını gümrükten çekmiyorlardı. Bu vaziyet karşısında umum mü dürü vazifesjnden derhal azletmek icap etti.
Fransız İdarecilerinin Çekilmesi İlhaka doğru gidildiği kanaati arttıkça kökü yabancıla ra dayanan sabotaj hareketleri başladı. Antakya'da elektrik idaresinde çalışan yabancı teknisyenlerin gizlice Hatay'ı terk edeceklerini, elektrik tesisini işletecek mevcut elemanımız bulunmadığından, bu suretle şehri ansızın karanlıkta bırak mak istediklerini haber aldık. Bir emrivaki karşısında kalma mak için hemen Ankara 'dan bir iki teknisyen istedik. Bunlar
143
alelacele gelerek elektrik idaresini teslim aldılar ve hiçbir ak saklığa meydan verilmedi.
Ermenilerin Hicreti Kırıkhan ve Belen 'de Ermeniler bir iki sarhoşun sarkın tılık yapmalarını büyüterek Hatay'dan hicret etmek istedikle rini işaa ettiler (haberini yaydılar). Kıbrıs·a gitmek üzere pa saport alan bir Ermeni mebus, oradan gönderdiği bir mektup ta Hatay mebusluğundan istifa ettiğini, Kıbrıs 'ta ikamete ka rar verdiğini bildiriyordu. Kesep nahiye merkezinde bir iki Er ıneni 'nin j andarmalar tarafından dövülmesi, bir müsteşarın Turizm Oteli'nde bir Hıristiyan garsonu tokatlaması ve bun lara mümasil (benzer) birtakım vakalar büyütülerek siyasi dal ga haline getiriliyordu. Zabitanın mütecasirler (kışkırtıcılar) hakkındaki şiddet li muamelelerine rağmen, gayri Türk unsurlarda itimatsızlık hüküm sürüyordu. Bir Ermeni mebusu bana, bu havayı yaban cıların yarattıklarını gizlice anlatmıştı. Gene bugünlerde Ce zayirli askerlerden Türk alayına iltica edenler olıiıuştu. Mül
tecilerin iade edilmelerine tavassutta bulunmam için ricaya ge len Collet ile dostlar arasında nahoş vakaların tahaddüs etme mesine (ortaya çıkmamasına) dair konuşurken, son günlerde Ermenilerdeki endişenin kötü bir propagandadan ileri gelmiş olduğuna nazarı dikkatini celp ettim. "Evet bana da geldiler, bazı tazyik ve tehditlere maruz kaldıklarından gitmek istedik lerini söylediler; ben de kendilerine istical (acele) etmeyin, eğer biz buradan gidersek sizleri de beraber götüreceğiz tar zında teminat verdim" dedi.
1 44
Hatay'da Cumhuriyet Halk Partisi Kurulması Hatay devleti kurulduğu tarihten beri Hatay Halk Partisi faaliyet göstermez olmuştu. Ankar�'dan Rahmi Apak, parti teşkilatıyla meşgul olmak üzere gönderilmişti. Hatay Halk Partisi 'ni ihya etmek yahut yeni bir Cumhuriyet Halk Partisi kurmak hususunda müzakerelerden sonra ikincisine karar ver dik. Cumhuriyet Halk Partisi'nin İskenderun'da açılan ilk şu besi pek parlak törenle kutlandı; müteakiben Hatay 'ın her ta rafında parti teşkilatı kuruldu. Fransızlarla Son Temaslar ve Müzakereler Fransız otoritesiyle Hatay hükümeti arasında halledile cek mevzu kalmadığından temaslar tabiatıyla azalmıştı. Bun dan sonraki işler için Collet, fevkalade murahhasla görüşüyor ve bazen beraber Ankara'ya gidip geliyorlardı. Hatay'daki Fransız menafiinin toptan satın alınması, An kara 'da mevzuubahis olmuş, bunun için Açıkalın bizden Fran sız resmi ve hususi şahıslara ait menafiin (çıkarların) neler den ibaret olduğunuf gösteren bir liste istemişti. Ankara mü zekerelerindeki olup-bitenlerin tafsilatına bizler vakıf olamı yorduk. Hudut İşleri Ankara'dan Albay Hüsnü riyasetinde bir tahdid-i hudut heyeti geldi. Hatay�ın Suriye hududunu tespit etmek üzere arazi üzerinde çalışmaya başladılar. Ara sıra Albay Hüsnü Başvekalet' e gelerek mahalli bazı malumat istiyordu. Bir gün 145
Hatay zabıtasına Halep hududundaki Andilfi karakolundan şu haber verilmişti: "Bu sabah erkenden hududu çizmek için buraya Türk askeri heyeti geleceğinden bunlara hazırlık yap mak üzere bir manga Türk askeri gelmiş, hudutta çadır kur muştu. Karşı tarafta bunu gören Suriye gümrük karakol teş kilatı, şüphelenerek her şeyi olduğu gibi bırakıp kaçmış ve Halep'te, "Türkler hudutta asker yerleştiriyorlar, Halep' i is til.a edecekler imiş" diye korku ve telaş yaratmışlar. Bey rut 'tan aldığı telefon haberi üzerine Collet beni telefonla evimden arayıp Türk askerlerinin Andilfi mevkiinde hududu geçmek üzere bulunduklarını, bu vaziyetin neden icap ettiği ni sordu. Zabıtadan almış olduğum malumatı kendisine söy leyince kahkaha ile güldü "demek bunlar, Beyrut' u da şaşırt mışlar" diyerek özür diledi.
Anavatana İltihak Karan İşte Hatay devletinin son günlerinde umumi durum bu şe kilde idi ve artık Hatay Millet Meclisi'nde nihai karar almak zamanı gelmişti.
23 Haziran l 939 tarihindeki toplantıda Hatay Millet Mec lisi büyük tezahürat içinde ve müteaddit (çeşitli) hatiplerin pek heyecanlı nutuklarından sonra anavatana iltihak karan aldı. Biz de hükümet vazifesini Fevkalade Murahhas Açıkalın'a devir ve teslim ederek Hatay hükümetine nihayet verdik. Büyük Millet Meclisi' nden çıkan özel kanunla Hatay anavatana ilhak edildi. Fransız askeri kuvvetleri Hatay'dan çe kildiler.
23 Temmuz l 939 günü Büyük Millet Meclisi namına Ha tay' a gelen heyetin huzuruyla ve mahşeri bir kalabalıkla ya-
1 46
pılan muazzam ilhak törenini müteakip üç gün üç gece devam eden emsalsiz tezahüratla ilhak törenini müteakip üç gün üç gece devam eden emsalsiz tezahüratla ilhak kararı ve Hatay kurtuluş bayramı tesit edildi (kutlandı). l 9 sene süren bin türlü siyasi entrikalara, kuvvete, şidde te ve her türlü haksızlığa karşı mukavemet eden ve muhtelif formüllerle icat edilen muhtelif idare şekillerinde asla benlik lerini kaybetmeyen Hatay Türkleri güzel yurtlarının anavata nın kopmaz bir parçası olduğunu dünyaya gösterdiler.
147
Hatay Valisi Olarak Göreve Başlayınca Yayımlanan Tarihi Beyanname Cenevre'de Türkiye ve Fransa hükümetiyle Milletler Ce miyeti 'nin kabul etmiş olduğu Sancak Statüsü ve anayasası çevreleri dahilindeki prensiplerimizden hiçbirini feda etme mek, bilakis, bunların tatbikat sahasında da tahakkukuna ça lışmak ve müşkün anlarda memlekete hizmet etmek maksa dıyla, valiliği kabul ve deruhte ettim (üzerime aldım) ve bu günden itibaren işe başladım. Vazifemde bilii tefriki cins ve mezhep bütün vatandaşla rımın bana yardımcı olmalarını dilerim. Mandater hükümetin mümessilleri kumandan Collet ve arkadaşlarıyla beraber ça lışacağım. Bu mesai birliğinin temin edeceği muvaffakiyet lerle maddi semerelerin gerek memleketimizin hali hazırdaki müessif vaziyeti, gerekse yakın atide gelecek olan saadeti için pek hayırlı olacağı şüphesizdir. Ekseriyet unsurlarıyla diğer unsurların yekdiğerlerine karşı müşterek vatan hissiyle meşbu (dolu) olarak kardeşçe ya şamaları bence matlup ve memleketin sükunu refahı ve teka mülü yegane gayem olduğundan her ferdin ve her cemaatin haklarından emin ve müsterih olmaları icap eder. Yeni idare149
mizde vatandaşların seyyanen hukukunu ve hürriyetlerini si yanet edebilmek (koruyabilmek) için prensibimiz yalnız bi taraflık ve adalet esasları olacaktır. Binaenaleyh her kim olursa olsun, takdirsizlik veya her hangi şahsi hırs ve menfaat saikasıyla efkarı teşviş, sükun ve asayişi ihlale tasaddi, başkalarının hukukuna ve serbestisine tecavüz etmek cesaretinde bulunanlar hakkında en ağır ceza ları tatbikte tereddüt etmeyeceğiz. Bu gibi cüretkarların birer vatan haini, sulh ve müsalemet (huzur) düşmanı olduklarına şimdiden ehemmiyetle nazarı dikkati celp ederim. Hükümetin maksadına vukufve icraatına itimat hasıl ede rek herkesin işi gücü ile meşgul olmalarını ve icraatımızda el birliğiyle bize müzaheret (yardım) tavsiye ederim. Hatay Millet Meclisi'nde Okunulan Hükümet Programı Sayın Mebuslar, Bugün Hatay'ın ilk ve tarihi milli meclisinde huzurları nıza Hatay'ın ilk hükümet Reisi sıfatıyla çıkmakla bahtiyarım. Uzun süren mücadelemizden sonra kavuştuğumuz istik lal sayesinde huzur ve refaha erişm�k mev'ut (zamanı gelmiş) olmakla beraber, memleketimizin her sahada ve kısa zaman da kalkınabilmesini temin için bana verilen vazifenin ne ka dar güç ve mesuliyetli olduğunu takdir buyuruyorsunuz. Canla, başla bağlı olduğumuz ULU ŞEFİMİZ ATA TÜRK'ün nur ve iman saçan ilham ve eserleri, Türk'ün ru hunda mevcut olan azim ve fedakarlık bize bütün bu güçlük leri yenmek kudretini bahşedecektir. 1 50
Ben ve arkadaşlarım bu imanla hareket ettikçe yüksek iti madınıza da güvenebileceğimizi umarım. Programımızın ruhu ve esası KEMALİZM REJİMİ ve bütün icabatı olmakla beraber müsaadenizle bazı kısımlarını tekrar edeceğim:
1 Hatay hakkında beynelmilel taahhütlere riayet etmek ve -
bunların tamamen tahakkukunu temine çalışmak.
2- Dahili emniyetimizin zaruri kıldığı milli inzibat teşkilatı nı kurmak mesaimizin temel taşıdır. 3- Irk ve mezhep farkı gözetmeksizin bütün vatandaşların
müsavi hukuka malik oldukları ve kanun nazarında aynı muameleye tabi olacakları umdelerimizin başlıcasını teş kil etmektedir.
4- Komşu devletlerle iyi münasebetler tesis ve idame etmek en büyük arzumuzdur.
5- İktisadi vaziyetimizin korunması ve inkişafı için devlet lerle ticari anlaşmalar yapmakta, milli sanayi ve mahsu latımızı himaye etmekte ve bunun için muktazi (gerekli) tedbirleri almakta gecikmeyeceğiz.
6- Sıhhi durumun fenni ve medeni vasıtalarla ıslahına çalı şarak nüfusumuzu çoğaltmak, şehirleri, köyleri imar et mek yapacağımız işlerin başlıcalarındandır. 7- İçtimai hayatımızın inkılapçılık ruhuna uygun olarak sü
ratle ilerlemesine ve bunun için kültür işlerinde beynel milel taahhütler dairesinde milli terbiye ve tahsil esasla rı dahilinde en mütekamil usulleri kabul ve tatbike çalı şacağız.
8- Adliye teşkilatını medeni memleketlerin hak ve adalet mefuumlarına tamamen uygun bir hale getireceğiz.
151
9- Her sahada çalışan işçi ve amelenin hukukunu koruyacak tedbirler ittihaz etmeyi (almayı) vazifelerimiz arasında sa yarız . 1 O- Mütevazin bir bütçe ile meclise gelebilmek, az masraf ve çok iş, müstahsillere (üreticilere) yardım, mükellefle rin gelirlerini çoğaltmak, tekalif (vergiler) hususunda fe na usullerden uzaklaşmak mali düşünc elerimize ve ala cağımız tedbirlere esas olacaktır. 1 l Ziraatın· fenni vasıtalarla inkişafına (gelişmesine) gayret ederek en ehemmiyetli servet menbalarımızın toprak ve toprak altındaki madenlerimiz olduğunu daima göz önün de bulunduracağız. 1 2-' Ticaretin muhtelif sahaları himayeye mazhar olacağı gi bi, transit işleri de nazarı dikkate alınacaktır. 1 3- Tabiatın güzelliklerini esirgemediği sevgili yurdumuzu bir seyyah ülkesi haline getirmek, eski eserleri meydana çıkarmak başlıca işlerimizden olacaktır. 14- Mevcut yolların iyi muhafazası, yeni yollar yapmak su retiyle şehirlerle köyler arasında kolay muvasale (ula şım) temin etmek, İskenderun limanını Akdeniz liman ları arasında hakkı olan ehemmiyetine ve derecesine eriş tirmeye çalışmak, memlekete zirai bakımdan binlerce hektar arazi ve sıhhi bakımdan yüz binlerce insan kazan dıracak olan bataklıkların kurutulması işlerini ön safta tut mak esaslı bir umdemizdir. 1 5- Bugün yeni şerait (koşullar) içinde istiklaline kavuşmuş olarak refah yoluna ilk adımım atarken hükümetimiz, ar kada kalan tozlu, dumanlı, bulutlu devreyi tamamen ak lından bile silerek, gaflete kapılıp şaşkınlık içinde Hatay -
1 52
vatanının menafiini (çıkarlarını) unutanların harekatını mazinin gubarı (tozlan) altında bırakmıştır. Sayın Mebuslar, İşte bu kısa ifadelerle arzettiğim program, yüksek mec lisinizin itimadına mazhar olursa, geniş mikyasta tatbik edi lecektir.
1 53