Kurt Steinhaus: Atatürk devrimi sosyolojisi 2.Cilt

Page 1


Nurer UGURLU başkanlıQında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.

Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Mart 1999


••

ATATURK DEVRİMİ SOSYOLOJİSİ il

KURT STEINHAUS Çeviren: NECDETSANDER

'.

GAZETESİNİN

OKURLARINA ARMAGANIDIR.



ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KEMALİST DEVRİMLER III J. Cumhuriyetçi Ulusal Bir Devletin Kuruluşu

Osmanlı İmparatorluğu' nda yirminci yüzyıl başında bir­ birleriyle rekabet halinde olan ve yan yana yürürlükte bulu­ nan çeşitli devlet doktrinleri vardı. Çeşitli din ve dillerin bir­ likte yaşamalarını öneren Osmanlıcılık, gerçek bir politik sta­ tükoya dayanmıyordu. 1 839, 1 856 fermanları ve 1 876 Ana­ yasası ile meşruti bir hükümdarlık çerçevesi altında çeşitli uluslara eşit haklar tanınmıştı. Türklerin egemen olması ve azınlıkların özerklik istekleri, bu hakların kullanılmasını en­ gelliyordu. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Babıali, imparatorluğu ancak baskı yoluyla ayakta tutabiliyorken, ay­ nı dönemde gittikçe yoğun bir propaganda faaliyetine girişen İslamcılık ve Turancılık akımları genişleme taraftarı bir tutum benimsiyorlardı ( 1 ). Her üç ideolojinin ortak noktaları, öbür uluslara karşı bir tavır takınmaları, çeşitli çelişkiler içinde bulunmaları ve yük­ lü bir silahlanma masrafına ihtiyaç göstermeleriydi. Bu neden( 1 ) Osmanlıcılık, Panislamizm, Turancılık (Pantürkizm diye de adlandırı­ lır) için bkz. Kemal H. Karpat, Turkey's Politics. The Transition to a multiparty system, (Princeton, 1 959), s. 1 8 ve s., 2 5 1 ve s.; Jaeschke, ''Der Turanismus der Jungtürken. Zur osmanischen Aussenpolitik im Weltkrieg": WI, c. XXIII, 1 94 1 , s . 1 ve s.; Richard Hartmann, Islan und Nationalismus, (Berlin, 1 948), s . 2 1 ve s.; Charles Warren Hostler, Türken und Sowjets, (Frankfurt-Berlin, 1 960), s. 1 09 ve s.; Ernst Werner, ''Pantürkismus und einige Tendenzen moderner türkischer Historiographie " : ZFG, 1 965, yıl 1 3 , s. 1 342 ve s.; Ernst Werner, "Wesen", s. 1 30 1 ve s.

5


le her üçü de, Türkiye' nin modernleşmesi ve ulusal bağımsız­ lığın korunması görüşünden fedakarlık yapmak zorunda ka­ lıyordu. Ortaya çıkabilme ve ayakta durabilme olanakları ise Osmanlı devletinin güçsüzlüğü nedeniyle yok denecek kadar düşüktü. Birinci Dünya Savaşı sırasında ortaya çıkan toprak talep­ leri Doğu'daki İslam bölgelerinin büyük bir kısmı üzerinde Türk-Alman ikili egemenliği kurma düşüncesini doğurdu. Bu görüşün kilit noktası Turancılıktı. l 9 1 5 yılında Türkçülük ta­ raftarlarının kurduğu bir örgütün yayımladığı bir muhtırada şöyle denmektedir: "Batı kültürünün, Volga Türkleri aracılı­ ğıyla tüm Asya'da Bizans-Rus kültürünü yeneceğine inanıyo­ ruz. Almanya, Avusturya, Macaristan gibi bugünkü Batı uy­ garlığı öncülerinin yakın bir gelecekte Asya' yı kültür açısın­ dan değiştireceği kanısındayız." (2) Öte yandan, Almanya'da, bu planlar "Bağdat demiryolu projesinin gerekçelerinden biri olarak" destekleniyordu: "Ka­ radeniz'den Sir-i Derya' ya kadar uzanan topraklan, Batı Tür­ kiye'den Orta Avrupa' ya açılan ulaşım ağına bağlamak gerek­ lidir." (3) Bu bölgelerdeki "kullanılmış insan gücü, her çeşit tarım ve ekonomi kaynaklan" açısından zenginlikler, "Hohen­ zollern ve Habsburg hanedanlarının dünya ekonomi ve kültür imparatorluğu" için uygun bir temel oluşturmaktadır (3 ) "Bu güçlü Orta Avrupa - Doğu Devletleri Birliği Kuzey Denizi ve Balkanlar üzerinden Hint Okyanusu' na kadar uzanacaktı." (3) .

(2) Akçuraoğlu Yusuf, " Denkschrift des Komitees zum Schutze der Rech­ te der mohammedanischen türkisch-tartarischen Völker Russlands" : WI, c. iV, 1 9 1 6, s. 43. (3) L. von Mackay, "Der Turan im wirtschaftlichen Weltbild der Zu­ kunft": Weltwirtschaft, yıl 6, 1 9 1 6, sayı 1 12. s. 1 3 ve s. Savaş sırasında, arkasın­ da ekonomik çıkarlar yatan bu tür görüşler sık sık ortaya çıkıyordu: bkz. Gustav Herlt, "Die Zukünftige Stellung der Türkei in der Weltwirtschaft": WWA, c. Vll, 1 9 1 6, s. 328 ve s.; Mackay, "Die Türkei, der Turan und das neueöstliche Weltbild": DLZ, 1 9 1 6, yıl 6, No. 1, s. 8 ve s.; Wilhelm Knorr, "Transkaukasi­ en, unsere Zukunft im Orient": DLZ, 1 9 1 8, yıl 8, No. 1 1 , s. 306 ve s.; W. Loch­ müller, "Die Aufscliesung Mittelasiens": DLZ, 1 9 1 8, yıl 8, No. 1 2 , s. 341 .

6


Alman emperyalizminin savaş politikası içinde Turancı­ lığın ve İslamcılığın bulunması, bu akımların yalnız Türki­ ye' nin kendi iç sorunları olmadığını, (4) yabancı egemenlik ideolojilerinin de bu konuda söz sahibi olduğunu gösterir. Bu ideolojilerin gerçekleşmesi, büyük devletlerin müttefiklerin en güçsüzü olan Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkilerini da­ ha da arttıracak, giderek onların tam bir sömürgesi olmaya sü­ rükleyecekti. Milli ideolojiler, ancak Birinci Dünya Savaşı'nın, bu hayallerin son gerçekleşme olanaklarını ortadan kaldırma­ sından sonra, Türkiye'de tutunmaya başlayabilmiştir. Atatürk Devrimi' nin benimsediği ideoloji, gerek savaş öncesinde ve gerekse savaştan sonra bilinen politik ideoloji­ lerle taban tabana zıttı. Türk ideolojisi denildiği zaman kapa­ lı bir kuramsal sistem değil, pragmatik bir sistemler toplulu­ ğu anlaşılır. Sürekli değişimlere uğrayan bu sistemin içeriği ancak zamanla somutlaşabilmiştir. Kemalist ideoloji demek "inkılapçılık" demektir. Kısaca "devrim" sözcüğü ile yaban­ cı dillere çevrilen bu hareketler, modernleşme ve reform ha­ reketleri olarak anlaşılmalıdır. "İnkılapçılık" sözcüğü, Türki­ ye'nin geri kalmış durumunu kısa zamanda önleme yolunda, "kademeli evrim ilkelerinden" daha ileri adımlar atma ama­ cının güdüldüğünü gösterir (5). Öbür beş resmi politik ilke ise, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, laiklik, devletçilik ve halkçılık­ tır. Modernleşme, eldeki kaynakların toplumsal gelişme yo­ lunda yoğunlaştırılması anlamında kullanılmaktaydı. Gele­ neksel egemenlik ve genişleme ideolojilerinden milliyetçilik ilkesine dönüş ile, ulusal bağımsızlığı bozan tüm ilhak ve ay­ rılma çabalarına karşı çıkılmıştır. Böylece açık olarak sınırla(4) Fritz Fischer, Griffnach der Weltmacht. Die Kriegszielpolitik des ka­ iserlichen Deutschland 1 914 - 1 8, (Düsseldorf, 1967), s. 87 ve s., 474 ve s. (5) Cumhuriyet Halk Partisi, Proı,>Tam, (Mayıs 1 935 tarihli 4'üncü Büyük Parti Kongresi taraf ından kabul edilen), (Ankara, tarihsiz), s. 7.

7


rını savunan, ulusal devlet karakteri ortaya çıkmış oldu. Tarih resmi yönden bu noktada kesindir: "Bizim milliyetçiliğimi­ zin politik faaliyetleri cumhuriyetin sınırlarına kadar uzanır." (6) Kemalizmin iç politikayla ilgili görüşleri, cumhuriyetçi­ lik ve laiklik ilkelerinde somutlaşır. Halk egemenliğine dayan­ mayan her türlü egemenlik biçiminin ortadan kaldırılması ve kamu yaşamının şeriata dayanmaması istenmektedir (7). İ şgal kuvvetlerinin Anadolu'dan kovulması ve halife-pa­ dişah egemenliğinin sadece İ stanbul içinde geçerli kılınma­ sıyla, milli hareket, kendi amaçlarını gerçekleştirebilmek için gerekli olan ön koşulları yaratmış oluyordu. Milli hareketin öncüleri, ayakta kalan bazı kurumların karşı isyan tehlikeleri doğurabileceklerini biliyorlardı. Böylece zaman kaybetme­ den kendi durumlarını kuvvetlendirmeye giriştiler. Padişahlık ile halifeliğin birbirlerinden ayn görevler ta­ şıyıp taşımadıkları sorunu ve Osmanlı halifeliğinin meşrulu­ ğu, hukuk açısından sürekli olarak tartışılıyordu (8). Bu iki ku­ rumun görevleri ve ikisini de ortadan kaldırma kararı, huku­ ki açıdan değil, tamamen politik yoldan alındı. Millet Mecli­ si ' nin aldığı kararlarla, bu sorunu incelemek için din görevli­ lerinden meydana gelen komisyon, bu konuda şeriat yasaları­ na değinince, Mustafa Kemal bunun bir tartışma zemini ola­ mayacağını ileri sürdü: "Osmanoğullan, zorla Türk milleti(6) Geschichte .... Republik, s. 226. Osmanlıcılığa, Panislamizıne ve Tu­ rancılığa karşı çıkışlar için bkz. aynı eser, s. 224 ve s.; Atatürk, Nutuk, c. II, s. 2 ve s.; Richard Hartmann ve Helmut Scheel, Beitraege zur Arabistik, Semitistik und Islamwissenschaft, (Leipzig, 1 944 ), s. 468 ve s. (7) 1 920 yıllarında oluşan ve 1 930 yıllan başında resmi devlet ilkeleri ola­ rak ilan edilen Kemalist ideolojinin ana ilkelerinin gelişimi için bkz. Karpat, Po­ litics, s. 49 ve s.; Geschichte .... Republik, s. 223 ve s. (8) Bkz. Martin Hartmann, ''Aus der Arbeit der Ietzten Tagung des osma­ nischen Landtags" 1 /14 Kasım 1 332/ 1 9 1 6'dan 3 1 Mart 1 333/19 1 7 : WI, c. V, 1 9 1 7, s. 1 64 ve s.; Mirza Khan Kasi, Das Kalifat nach islamischem Staatsrecht": Wl, c. V, 1 9 1 8, s. 206 ve s.

8


nin egemenlik ve sultanlığına el koymuşlardı. Bu tasallutları­ nı 600 yıl sürdürmüşlerdir. Şimdiyse Türk milleti bu saldır­ ganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve sultanlığı, başkal­ dırarak, kendi eline, bilfiil almış bulunuyor. Söz konusu olan millete egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Mesele zaten olup bitmiş bir gerçeği açığa vur­ maktan ibarettir." (9) Önceleri halifeliğe dokunulmadı. Padişahlık 1 Kasım 1 922 'de kaldırıldı. Büyük Millet Meclisi bu kararı resmen şöyle ilan etti: "Bir kişinin egemenliğine dayanan İstanbul hü­ kümet biçiminin, (İstanbul 'un İtilafdevletleri tarafından işgal tarihi olan) 1 6 Mart 1 922'de sona ermiş olduğunu ve artık geç­ mişte kaldığını Türk halkı kesinlikle belirtmiştir." ( 1 O) Bu ka­ rarın devrimci karakterinin belirtilmemesi, padişahlığın kal­ dırılmasının Büyük Millet Meclisi'ne sunulan bir fetvaya da bağlı olması, o tarihlerde Türkiye'nin iç durumundaki istik­ rarsızlığı gösterir ( 1 1 ). Cumhuriyet idaresi fiilen uygulanma­ ya başlanmış olmasına rağmen, kimse bu sözcüğü ağzına ala­ mıyordu. Çünkü kamu bilinci, geçmişle olan bağların müm­ kün olduğunca sessiz sedasız koparılmasını zorunlu kılmak­ taydı. Mondros Mütarekesi'nden beri var olan anayasa eksikli­ ği, padişahlığın kaldırılmasından sonra daha da fazla duyulur oldu ( 1 2). Ancak, seçimlerden (Meclis ikinci dönem çalışma(9) Orga, Phoenix Ascendant s. 1 26 ve s. Kemalist hareketin, saltanat ve halifelik karşısındaki tutumu için bkz. Jaeschke, "Scheinkalifat"; Frye, Islam, s. 7 1 ve s. Lewis, Emergence, s. 253 s. ( 1 1 Metin, Lutfy Levonian'dan alınmıştır. The Turkish Press, Selections from the urkish press showing events and opinions 1 925 - 1 932, (Athens, 1 932), s. 20 ve s. ( 1 2) 20 Ocak 1 92 1 Anayasası devlet şeklini belirtmemişti. 1 9 1 8 ve 1 924 tarihleri arasında Türkiye'nin hukuk açısından durumu için bkz. Erdoğan İ çen, Die Regierung der Grossen Nationalversammlung der Türkei und ihre völker­ rechtliche Anerkennung, (Göttingen, 1 960), s. 25 ve s.; Jaeschke "Auf dem We­ ge zur türkischen Republik . Ein Beitrag zur Verfassungsgeschichte der Türkei' ' : WI, s. V, 1 958, No. 3/4, s. 206 ve s.

(ly

9


!arına 1 1 Ağustos 1923 'te başlamıştır) ve İtilaf devletlerinin İstanbul'u boşaltmalarından sonra (2 Ekim 1923) politika ala­ nındaki değişim tamamlandı. Ankara'nın başkent olmasına ka­ rar veren Meclis, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyeti ilan etti ve Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildi (13). 3 Mart 1924'te de halifeliğin kaldırılmasıyla, Büyük Millet Meclisi, hanedan mensuplarını yurtdışına çıkarma, Şeyhülislamlığı ve Şeriye Bakanlığı'nı lağvetme, şer'i mahkemeleri ve medreseleri ka­ patma kararı aldı (14). 20 Nisan l 924'te kabul edilen yeni anayasa, (15) son beş yıl içinde gelişen politik gerçekleri, yeni bir biçime sokarak, daha güçlü bir duruma getirdi. Böylece yasama gücünün bö­ lünmez halk egemenliğinin tek temsilcisi olduğu bir cumhu­ riyet yönetimi kurulmuş ve bir cumhuriyet devletinin kurul­ ması işi ana çizgileriyle tamamlanmış oldu. Devletin merke­ zi kuruluşlarının birçoğu 1920 yılından bu yana oluşturulmuş bulunuyordu. Bu kuruluşların adlarının değiştirilmesi yeter­ liydi ve mahalli ve bölgesel idarelerin, jandarma kuvvetleri­ nin ve haberleşme işlerinin de temelden değişmesi zorunlu de­ ğildi. Bu arada diğer ülkeler de yeni devleti bir cumhuriyet ola­ rak resmen tanımaya başlıyorlardı. Yunan ordusunun uğradı­ ğı ezici yenilgi üzerine İtilaf devletleri Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nu parçalama planlarından vazgeçmiş ve bağımsız milli Türk devletini tanımak zorunda kalmışlardı. ( 1 3) 20 Ocak 1 92 1 Anayasası'nı tamamlayan yasanın metni için bkz. Le­ gislation, ( İstanbul, 1 924), c. II, s. 3 l ve s. ( 14 ı Metinler. Legislation, s. 1 56 ve s., s. 249 ve s. ( 1 51 Bütün değişikliklerin yorumlu metni için bkz. Hirsch, Verfassung, s. 209 ve s. Anayasanın ortaya çıkışı ve incelenişi için bkz. Erich Pritsch. "Gesc­ hichtliche und systematische Übersicht nebst Anmerkungcn zur Verfassung": MSOS, 1 924, yıl 26/27. s. 1 72 ve s.; Zahit Kasım Özbulak, Das türkische Ver­ fassungssysıem, (Beri in, 1 936). s. l 5 ve s.

10


Son antlaşma, ancak aylarca süren müzakerelerden son­ imzalanabildi (16). 1923 yılında İsmet Paşa'nın Lozan'da imzaladığı antlaşmalarla, Cumhuriyet hükümetinin istekleri büyük ölçüde kabul edildi. Yeni devlete Anadolu ve Doğu Trakya üzerinde kesin egemenlik hakkı tanındı. Yalnız büyük devletlere Boğazlar'la ilgili bazı ödünler verildi. (Bunlar 1936 'da imzalanan Montrö Antlaşması'yla ortadan kaldırıla­ caktır.) İtilaf devletlerinin mandası altında bulunan Suriye ve Irak sınırlarının durumu açık bırakıldı. Bu sınırlar, 1926 yı­ lında Musul 'un İngilizlere bırakılmasından ve 1939'da İsken­ derun'un Fransızlar'dan geri alınmasından sonra kesin olarak çizildi. Yunanistan'la imzalanan mübadele antlaşmasına gö­ re, İstanbul ve bazı Akdeniz adalarında yaşayanlar dışında, bü­ tün azınlıklar ülkeyi derhal terk edeceklerdi. Kapitülasyonlar kaldırıldı. Yalnız, Türk delegeleri, 1916 yılında konulan gümrük ta­ rifelerini, 1928 yılına kadar değiştirmeyeceklerini taahhüt et­ tiler ve bazı yabancı gemi şirketlerine 1926 yılına kadar ka­ botaj hakkı tanıdılar. Osmanlı borçlarının, Osmanlı İmpara­ torluğu toprakları üzerinde kurulan devletler arasında paylaş­ tırılmasına karar verildi. "Düyunu Umumiye" ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki görüşmeler 1930 yılına dek sürdü ve sonunda borçlar 84.6 milyon altın liradan 8 milyona indirildi. Ödemeyse ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda tamamlanabil­ di. Azınlık sorununun çözümlenmesi, yabancılara tanınan ayrıcalıkların kaldırılması ve halife-padişahın egemenliğine ra

( 1 6) Bkz. Zieınke, Die neue Türkei, s. 1 8 1 ve s., s. 330 ve s.; Hurewitz, Diplomacy, c. II, s. 1 1 9 ve s., s. 197 ve s.; Davis, Constitutions, s. 445 ve s., s. 486 ve s.; H. M. Stationary Office, Treaty of peace with Turkey, (London, 1 923); Stephen P. Ladas, The Exchange of minorities. Bulgaria, Greece and Turkey, (New York, 1 932), s. 335 ve s., s. 787 ve s.; Hershlag, Introduction, s. 67 ve s., s. 1 67 ve s.; Hershlag, Turkey. An Economy in transition, (Lahey, 1 958), s. 2 1 ve s.

11


son verilmesi ile Türkiye, geleneksel monarşik-teokratik ege­ menlik biçimlerinden ve yarı sömürgelikten kurtulma yolun­ da önemli bir adım atmış oluyordu. Böylece, uzun yıllar son­ ra Türkiye, politik ve ekonomik bağımsızlığın temel koşulla­ rına sahip oldu. Cumhuriyetçilik ve laiklik ilkeleri açık bir oybirliğine dayanmadığından, milli birlik cephesinin yavaş yavaş parça­ lanması ile giderek hiç uygulanmaz oluyordu. Bu durumu ön­ lemek amacıyla, daha 1921 yılı baharında Mustafa Kemal, Bü­ yük Millet Meclisi'nden 200 üyeyi "Müdafaa-i Hukuk Gru­ bu" (sonraları Birinci Grup adını almıştır) adıyla parlamen­ ter bir örgüt durumuna getirme zorunluluğunu duydu. Bir yıl sonra tutucu 100 muhalif mebus İkinci Grubu kurdular. 1 923 yılı Ağustos ayında Birinci Grup, yeni bir biçimle Halk Fır­ kası durumuna geldi. Bu parti kasım ayında Cumhuriyet Halk Fırkası (1935 yılından sonra Cumhuriyet Halk Partisi, CHP) adını aldı (17). Ana özelliği, sosyal ve ekonomik açıdan geri kalmış ku­ zey ve doğu illeriyle sıkı bir bağlantı kurmuş olmak olan İkin­ ci Grup, parlamento adaylarını ve seçmenleri elinde tutan Halk Partisi tarafından 1923 yılı seçimlerinde üç kişi dışında par­ lamento dışı bırakıldı (18-19). Mebusların doğum yılı ortala­ maları 1877'den 1880'e yükseldi; (20) meslekleri de, aşağı­ daki tabloda görüleceği gibi, birinci dönem mebuslarınınki­ lerden farklıydı (21). ( 1 7) Birinci ve ikinci grupların meydana gelişleri ve CHP'nin kuruluşu için bkz. Smith, Turkey, s. 62 ve s., s. 73 ve s.; Frey, Political Elite, s. 306; Karpat, Politics, s. 38 ve s., s. 393 ve s.; Tarık Z. Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler 1 9581 952, (İstanbul, 1 952), s. 533 ve s., s. 559 ve s. ( 1 8) Bkz. Frey, Political Elite, s. 308 ve s. ( 1 9) Bkz. Frey, Political Elite, s. 324. (20) Bkz. Frey, Political Elite, s. 1 70. (2 1 ) Frey, Political Elite, s. 1 8 1 ve s.

12


TABL07 Büyük Millet Meclisi 'nin Birinci ve ikinci Dönemlerinde Görev Alanların Mesleklere Göre Dağılışı (% Olarak) 1. Dönem Meslek Grupları (1920-1923) Hukuk (a) 13 İdare (b) 23 Askerlik (c) 15 Eğitim (d) 5 Sağlık ve Teknik İşler ( e) 5 2 Basın (t) Tarım (g) 6 13 Ticaret (h) Din (k) 17

il. Dönem (1923-1927) 12 25 20 9 8 4 6 8 7

Politik tartışmaların geri plana atılması sırasında tutucu hiziplerin dağılmaları, Büyük Millet Meclisi meslek grupla­ rından ticaret alanında beşte iki, din alanında beşte üç oranın­ da bir düşüşe yol açtı. (d), (e), (t) gruplarında toplam olarak % 7 5 oranında artış olması, Batı Anadolu kıyılarından gelen mebus oranının %20'den %34'e (%42 artış) çıkması, yaban­ cı dil bilenlerin % 7 6 'dan %84' e (% 1 1 artış) yükselmesi, sınır bölgelerinin geri alınmasından sonra kentli aydınların devrim hareketine daha büyük ölçüde katıldıklarını gösterir (22). İleri görüşlü burjuva aydınları 1 923 yılındaki iktidar de­ ğişikliklerini büyük ölçüde etkilemişler, devletin toplum kar­ şısında daha da bağımsızlaşmasında yardımcı olmuşlardır. Meclis'te temsilcileri bulunmayan alt sosyal tabakaların du­ rumlarını ise değiştirmemişlerdir. (22) Frey, Political Elite,

s.

1 85 ve 1 78.

13


Cumhuriyetin ilanından ve halifeliğin kaldırılmasından sonra, gelenekçi kuvvetlerin yol açtığı parlamenter çatışma­ lar yeniden canlandı. Mebusların bir kısmı 1924 'te Halk Par­ tisi' nden ayrılarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası' nı (TCF) kurdular (23 ). Bu parti, programında özellikle diktatörlüğe ve kişisel özgürlüklerin devlet tarafından kısıtlanmasına karşı çı­ kıyordu. Ayrıntıları belirtilmeyen ve liberal bir dış politika öne­ ren bu isteklerin amacı, "Kemalist müdahaleler karşısında Osmanlı mirasının korunması" idi (24). Terakkiperver Fırka mensupları taktik nedenler dolayısıyla, "halifelik ve saltana­ tın kurtarıcısı" adını almamışlardır. Aslında bu partinin taraf­ tarları çoğunlukla cumhuriyet yönetimine ve toplumu laik ya­ salarla yönetmek isteyenlere karşıydılar. Siyasal kutuplaşma parlamento dışı alanlarda da göze çarpıyordu. 1 925 yılı baharında Doğu Anadolu'daki Kürt aşi­ retleri silahlı bir ayaklanmaya giriştiler. Bir tarikat tarafından yönetilen bu hareket, Kürtlerle ilgili sorunlarla ilgilenmeksi­ zin cumhuriyet ve laikliğe karşı fikirler ileri sürerek hızla ya­ yılıyordu (25). Devrim hareketlerini zor yoluyla çökertmek is­ teyen başka bir hareketi de polis 1 926 yılında lzmir'de ortaya çıkarmıştır. Gizli bir örgüt Atatürk' e karşı bombalı bir suikast hazırlamıştı. Hükümet, ayaklanmaları çok sert bir biçimde bastırdı. Yalnız silahlı asileri ordu aracılığıyla ortadan kaldırmakla ve gerici tarikatları dağıtmakla yetinmedi. 1 925 'te çıkarılan ve muhalefet hareketlerinin bastırılması için hükümete tam yet(23) TCF için bkz. Frey, Political Elite, s. 324 ve s.; Karpat, Politics, s. 45 ve s.; Geschichte Republik, s. 237 ve s.; Tunaya, Siyasi Partiler, s. 606 ve s. Prog­ ram için Tunaya, Siyasi Partiler, s. 6 16 ve s.; Sigbert J. Weinberger, " Political Upset in Turkey" : MEA, s. !, No. 5, 1950, s. 137; Nuri Eren, Turkey, today, and tomorrow, (New York-London, 1 963), s. 64 ve s. (24) Frey, Political Elite, s. 236. (25) Ziemke, Die neue Türkei, s. 260 ve s.; Karpat, Politics, s. 46 ve s.

14


ki veren "Takrir-i Sükun" kanunuyla aynı yılın haziran ayın­ da Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. Bu partinin li­ derleri, Kürt isyanının ve İzmir suikastının elebaşıları, devri­ me karşı faaliyette bulunma suçuyla " İstiklal Mahkemele­ ri "ne verildiler (26). Bu olaylardan sonra parlamentoda yeni bir muhalefet grubu doğdu. Bu grup, 1 930 yılında doğrudan doğruya Mus­ tafa Kemal'in desteğiyle kurulan Serbest Cumhuriyet Fırka­ sı (SCF) idi. Bu parti, düşünce ve din özgürlüğü, serbest eko­ nomik rekabet, gümrük indirimi ve yabancı sermayenin ser­ best bırakılması üzerinde duruyor. Cemiyet-i Akvam ile sıkı bir işbirliği istiyordu. Parti ancak üç aydan biraz fazla yaşa­ yabildi. Liberal olmayıp, tersine "bağnaz tutucu unsurların et­ kisi" (27) altında hazırlanan parti programı politik bir alter­ natif olarak bağımsızlık kazanmaya başlayınca, parti kendi kendini feshetmeye zorlandı (28). Bütün bu olayların nedeni Mustafa Kemal' in anti demok­

ratik bir tutum göstermes!ne bağlanamaz. Hiçbir zaman parla­ menter demokrasinin karşısında olmayan Mustafa Kemal hep çokpartili bir sistem öngörmüştür. Atatürk, serbest Cumhuri­ yet Fırkası'nın kurucusu Fethi (Okyar) Bey'e şu satırları ya­ zar: "Gençliğimden beri, sayılı kişilerin ve partilerin, ülkenin yararına olan fikirlerini parlamento veya millet önünde serbest­ çe söyleyebilecekleri ve tartışabilecekleri bir sistemin tarafta­ rıyım. Parlamentoda CHP ilkelerine benzeyen ilkelere bağlı,

(26) Takrir-i Sükun Kanunu'nun metni için: Legislation, c. III, (lstanbul, 1 925), s. 1 07. Aynı yılda ulemaya karşı konulan özel yasalar için bkz. Legislati­ on, c. lll, s. 3 2 1 ve s., c. IV, (lstanbul, 1 926), s. 39 ve s. (27) Barbara Ward, Turkey, (London-New York-Toronto, 1 942), s. 59. (28) SCF için bkz. Frey, Political Elite, s. 335 ve s.; Karpat, Politics, s. 64 ve s.; Geschichte ... Republik, s·. 247 ve s.; Eren, Turkey, s. 65; Weinberger, "Po­ litical Upset" , s. 1 3 7 ve s.; Tunaya, Siyasi Partiler, s. 622 ve s. (Program için bkz. Tunaya, Siyasi Partiler, s. 633 ve s.); Saralı McCally, " Party Govemment in Turkey": The Joumal of Politics, c. XVm, 1 956, No. 2, s. 308 ve s.

15


milletin sorunlarını serbestçe tartışabilecek yeni bir partinin bu­ lunmasını cumhuriyetin temellerinden biri sayanın" (29). Gerçekte ise durum belirtildiği gibi değildi. Burjuva dü­ şüncelerine dönük kuvvetler, sistemli bir muhalefet doğura­ bilecek güçte değildiler. TCF ve SCF din, politika ve ekono­ mi alanlarında liberalleşme isteklerinde bulunurken -objektif olarak- Osmanlı gelenekçiliği ve kompradorluğunun çıkarla­ rını temsil ediyorlardı. Bu eğilimleri hoşgörü ile karşılamak, bütün modernleşme programlarını ve bütün fedakarlıklarla kazanılan bağımsızlığı feda etmek demekti (30). 1 924 'ten 1 930 yılına dek edinilen deneyimler, genel ola­ rak, Cumhuriyet Halk Partisi karşısında sosyalistler dışında­ ki her muhalefetin sisteme karşı çıkanların ve gelenekçilerin toplanma yerleri olduğunu göstermektedir. Laik ve anti-feodal görüşlerle burjuva toplumu fikirlerine karşı çıkan bu kuvvet­ lerin hangi kişisel amaçlarla bağımsız örgütler durumuna gel­ dikleri önemli değildir. Bu nedenle, mahkeme huzurunda hiç­ bir zaman aydınlığa kavuşmayan birçok iddialardan biri gibi (3 1 ) TCF'nin İzmir suikastında ve Kürt isyanında parmağı olup olmadığı iddiasının doğruluğu da politik açıdan fazla önem taşımaz. Parlamento içindeki ve dışındaki sağcı muha­ lefetler, devrime karşı faaliyetlerinde aynı görüşleri paylaş­ maktaydılar. Sol muhalefet açısından ise durum başkaydı. Bu muha­ lefetin ortaya çıkışı şöyle olmuştu: Rusya'da Bolşeviklerle, Al­ manya'da Spartaküs birliği ile çalışan savaş esirleri, göçmen­ ler ve işçiler yurda geri döndükleri zaman sosyalist gruplar kurmaya başladılar. Ayrıca, İç Anadolu'da "komünizme kar(29) Karpat, Politics, s. 65. (30) Bkz. Richard D . Robinson, "The Lesson ofTurkey": MEJ, c. V. 1 95 1 , No. 4 , s. 427; Friedrich-Wilhelm Femau, "Die Entwicklung der Mehrparteien­ demokratie in der Türkei' ' : EA, 1 966, c. V, no: 4, s. 345 ve s. (3 1 ) Bkz. Karpat, politics, s. 47.

16


şı belirsiz bir sempati besleyen ve Sovyet hükümet biçimini öngören" çeşitli gruplar bulunmaktaydı (32). Bu akımlardan oluşan Türk Komünist Partisi 'ne karşı Ke­ malist hareket iki farklı tutum benimsemiştir. l 920 yılı Ma­ yıs' ında Mustafa Kemal bir dostuna Türk Komünist Partisi'ni kurdurdu. Bu parti, "Tann'nın yardımı ile kurulduğunu" ve "İslamlığın aslında komünistlik olduğunu" ilan ettikten son­ ra, Ü çüncü Entemasyonal'e katılma isteğinde bulununca gü­ lünç bir duruma düştü (33-34). Kominteme bağlı olan Türk Ko­ münist Partisi, 1 925 yılında yasaklanmasından önce de sürek­ li olarak yasadışı ilan edilmeye çalışılıyor, polis ve mahkeme­ lerce sert kovuşturmalara tabi tutuluyordu. Bütün bunlara bir de yasadışı girişilen özel linç olaylan eklenebilir. Örneğin, 1 920 yılı baharında merkez komitesinin üç üyesi ile on iki par­ ti üyesi linç edildi (35). Komünist Enternasyonal, 1 925 yılın­ da Türkiye grubunun "ortadan kaldırıldığını" açıkladı (36). Kemalistlerin sert komünist düşmanlığının, büyük bir olasılıkla, Komintern' in Dördüncü Kongresi'nde Türk dele­ gesi Orhan'ın şu sözleri söylemesine büyük katkısı olmuştur: "Büyük Millet Meclisi bir ihanet hükümetidir. l 92 1 yılında(32) Carr, Bolshevik Revolution, c. III, s. 298, 1 920 yıllarındaki Türk Ko­ münizminin tarihi ve kaynaklan için bkz. Carr, Bolshevik Revolution, c. III, s. 298 ve s., s. 475 ve s.; Harris Origins, s. 35 ve s.; Jaschke, ''Neues zur russisch­ türkischen Freundschaft 1 9 1 9- 1 939": Wl, c. VI, 1 96 1 , No. 3-4, s, 203 ve s.; Ja­ eschke, " Kommunismus" : Karpat, Politics, s. 353 ve s.; Smith, Turkey, s. 65 ve s.; Protokoll des Vierten Kongresses derKommunistischen Intemationale Pet­ rograd- Moskau vom 5. November bis 5. Dezember 1 922, (Hamburg, 1 923), s. 366, s. 526 ve s.; Walter Z. Laqueur, Communism and nationalism in the Midd­ le East, (London, 1 956), s. 205 ve s. (33) Jaeschke, "Kommunismus' ' , s. 1 1 3. (34) Jaeschke, "Neues", s. 2 12. (35) Bkz. Harris, Origins, s. 89 ve s.; Michael Pawlowitsch, "der Tod der Türkischen Kommunisten": Ki, 1 92 1 , yıl 2, s. 554 ve s. (36) Bkz. Ein Jahr Arbeit und Kampf, Teatigkeitsbericht der Exekutive der Kommunistischen Intemationale 1 925-1 926, (Hamburg, 1 926) s. 355.

17


ki Londra Konferansı'ndan bu yana milli burjuvazi, devrim­ ci bir.zihniyet taşımamaktadır." Radek de Türkiye'nin başın­ da "subay ve bürokratlar gibi ölmeye mahkum feodal grupla­ rın temsilcileri bulunduğu" görüşünü savunmuştur (37). Ke­ malizmin böylesine değişik yorumlarla açıklanması, öncele­ ri özel bir durum olarak kaldı. Ancak, Altıncı Komintern Kongresi 'nde, "Kemalist burjuvazinin bütünüyle devrime kar­ şı bir tutum takındığı"nın saptanması (38), parti içindeki "bö­ lünme eğilimlerini (39) arttırdı. Komintern ' in 1 9 1 9 ile 1928 yılları arasındaki tutumu şöyle özetlenebilir: Türk komünistlerini sürekli kovuşturma­ sına rağmen Kemalizm, politik ve ekonomik bağımsızlık sa­ vaşını vermekte olduğundan ve laiklik uygulamaya çalıştığın­ dan desteklenmişti. Bir yandan da, Komintern Türk Komünist Partisi'nin, "Kentlerde yaşayan proleter ve köylülerin partisi durumuna gelebilmesi için ciddi çabalara girişmesini istemiş­ tir. Böylece devrim olayının yalnız burjuva düzeni çerçevesi içinde kalmaması, emekçilerin sosyal gereksinimlerini karşı­ lamak üzere daha ileri götürülmesi öngörülüyordu" (40). (37) Protokoll des Vierten Kongresses, s. 530, s. 529, s. 629. (38) Protokoll, Sechster Weltkongresse der Kommunistischen Internati­ onale, Moskau 1 7 Juli-1 September 1 928, (Hamburg-Berlin, 1 928), c. III, s. 332; Protokoll des V. Kongresses der Roten Gewerkschafts, lntcrnationale, Abgehal­ ten in Moskau vom 1 5. bis 30. August 1 930, (Moskau-Berlin, 1 930), c. il, s. 326. (39) Die Kommunistische Intcrnatiönale vor dem Vll. Weltkongress, Ma­ terialen, (Moskau-Leningrad, 1 935), s. 589. (40) "Fragen der revolutionearen Bewegung im üsten auf dem bcvorste­ heden erweiterten Plenum des EKKI" : Ki, 1 925, yıl 6, s. 1 239. "Kongress der Völker des Ostens" : Russische Korrespondenz, c. ll, 1 920, No. 1 7/ 1 8, s. 938 ve s.: Protokol! des III. Kogresses der Kommunistischen lnternationale (Moskau, 22 Juni- 1 2 Juli 1 92 1 ). (Hamburg, 1 92 1 ), s. 998; Protokoll Fünfter Kongress der Kom­ munitischen lntcrnationale (Moskau, 1 7 Juni-8 Juli 1 924), (Hamburg), c. il, s. 708 ve s.; Die Chinesische Frage auf dem 8. Plenum der Exekutivc der Kommunis­ tischen Intemationale Mai 1 927, (Hamburg), s. 86 ve s. Kemalizmin tutumu için bkz. Walter Z. Laqueur, Thc Sovict Union and the Middle East, (New York, 1 959), s. 25 ve s., s. 50 ve s., s. 87 ve s., s. l 04 ve s.; Demetrio Boersner. Thc Bols­ heviks and the national and colonial qucstion ( 1 9 1 7- 1 928), (Gencve-Paris, 1 957), s. 1 00 ve s s. 108 ve s., s. 1 1 1 ve s., s. 1 39 ve s., >. 1 84 s., s. 1 94 ve s. .•

18


Görülüyor ki, Komünist Partisi, bir yandan, burjuva dev­ rimini benimsiyor, ancak, öte yandan, bunu sosyalist bir top­ lum kurma yolunda geçici bir aşama olarak yorumluyordu. Bu gerçek, komünistlerin Kemalist hareket tarafından neden müt­ tefik olarak kabul edilmediklerini açıklar. Batı Avrupa en­ düstri ülkelerini örnek alan CHP, kapitalist toplum biçimini devrimin en son amacı olarak görüyordu. Bu parti, burjuvazi­ nin güçsüzlüğü ve alt tabakaların yoksulluğu nedeniyle, zo­ runlu olarak, gerçekleştirilmesi gereken sosyalist bir devlet bi­ çimine kapalıydı. Çin'deki ilk iç savaş sırasında olduğunun ak­ sine, Türkiye'deki yerli komünistler Türk hükümeti için çeki­ ci bir koalisyon grubu olacak güçte değildiler. Ve Rus yardı­ mı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra artık hayati bir önem taşımaz olmuş, bu yüzden de sürekli bir birleşme zorunluluğu duyul­ mamıştı. Kemalist hareket devlet iktidarını ele geçirdikten sonra da, Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi muhalefet akımlarına kar­ şı sert bir tavır takındı. Ayrıca politik tartışmaları kendi siste­ mi içindeki fikir çatışmalarını kapsar bir duruma getiriyor ve bu tartışmalar CHP grubu içinde kalıyordu. CHP'de "güçler birliği ilkesi" geçerliydi (4 1 ). "Güçlerin bölünmesi ilkesi ve tek partiden kurulu parlamento egemenliği karşısında denge­ yi sağlayıcı güçlerin bulunması gerçekleri anayasada yer al­ mıyordu. Bu durum parlamentonun çoğunluğuna sınırsız bir egemenlik hakkı sağlıyordu" (42). Parlamento, iki dereceli se­ çim sistemi yoluyla, parti yönetim kurulu tarafından meyda­ na getirilmişti. 1 920 ile 1 930 yılları arasında politik durumun başka bir özelliği de, parti ile hükümet görevlerinin birlikte yürütülmesiydi. İçişleri Bakanı aynı zamanda CHP Genel Sek­ reteri idi. Valiler de yönettikleri illerin parti başkanlarıydılar (41) Bkz. Cumhuriyet Halk Partisi, Program, s. 4 (42) Femau, "Mchrparticndcınokratie" s. 344.

19


(43). İllerin ve bölgelerin yönetimi, merkezden bağımsız ola­ rak gelişmiş değildi (44). Burjuva toplumunun dayanabileceği sosyal tabakaların zayıflıkları nedeniyle, Avrupa parlamentarizminin Türkiye'de tam olarak yerleşmesi, objektif olarak olanaksızdı. Bundan başka, parlamenter demokrasiye kalan küçük çalışma alanı, devrim ve karşı-devrim çalışmaları yüzünden gittikçe daralı­ yordu. Bu alanda ve egemenliğin çeşitli tabakalara göre uy­ gulanması yönünden denge sağlanamadı. "Siyasete karışan kitleler azınlıkta idi. CHP bile, halkı kendi tarafına çekmeye çalışmıyor; köylere girmeyen bölgesel örgütler, yalnız kent­ lerdeki yöneticileri denetliyor ve etkisi altına alabiliyordu" (45). Bağımsız sendika ve köylü birlikleri de yasal kısıtlama­ lardan ötürü gelişemiyorlardı. Devrimci hareketin az sayıdaki ileri görüşlü yönetici gru­ bu, emrindeki devlet baskı araçlarının güvenliği altında, mer­ kezi politik kuruluşların kaldırılmasını sğlayabilecek güçtey­ di. Böylece bütün maddi kaynaklarını ve politik enerjilerini bu konuyla ilgili sorunların çözümlenmesine verdiler. Buna karşılık, köylerde devrimin amaçlarına uygun politik bir alt­ yapının kurulmasına yeterince önem verilmedi. Bunun sonu­ cu olarak da, Türk halkının beşte dördü, öteden beri "Taşra­ da ekonomik ve sosyal hayatı denetim altında tutan kuvvetle­ rin" elinde kalıyordu (46). Toprak sahipleri, tüccarlar, eski devlet ve din görevlilerinden meydana gelen, "eşraf " deyimiy­ le adlandırılabilecek olan bu grup, "aşırı bağnaz dini liderle­ rin etkisi altında bulunuyor ve ekonomik statükoya bağlı ka(43) Bkz. Lewis, Emergence, s. 375. (44) Bkz. Lewis, Emergence, s. 385 ve s.; bkz. Jaeshke, "Die grösseren Verwaltungsbezirke der Türkei seit 1 9 1 8": MSOS, 1 935, yıl 38, s. 8 1 ve s. ( 45) Ernest Albrecht von Renesse, Unvollendete Demokratien, (Kö!n-Op­ laden, 1 965), s. 1 38. (46) Kemal H. Karpat, " Society, economics and politicis in contemporary Turkey": WP, c. XVII, 1 964, No. 1 , s. 5 1 .

20


lıyordu. Bunlar sosyal değişikliklerin karşısındaydılar. Otori­ telerini tehlikeye düşürebilecek her çeşit rekabetten kaçınıyor­ lardı; tutuculukları, büyük toprak sahipleri, itibar ve otorite­ lerini taşranın ulaşılmazlığı dolayısıyla ellerinde tutabilen din adamları tarafından da korunuyordu" (47). Milli devlet anla­ yışını ve cumhuriyeti, hükümetin kendi bölgesel üstünlükle­ rine saygı gösterdiği ölçüde benimsiyorlardı" (48). Kemalist öncüler, bu "hareketlerin sert nüvesi" ile zaman zaman anlaşmalara varmakla kalmayıp, sürekli bir anlaşma olan iktidarı bölüşmek alternatifine de taraftardılar (49). Ay­ rıca, CHP'nin binlerce memuru ve ileri gelen kişileri bir ara­ ya getiren bir "şan-u şeref partisi" olmasına da göz yumuyor­ lardı. CHP'nin başlangıçta, "mutlak bir denetim, sıkı bir teş­ kilat" kurabildiği iddialarını doğrulayacak bir belirtiye rast­ lanmamaktadır ( 50). Dahası, Türkiye 'nin 1 93 8 'den sonraki gelişimi "CHP'nin iki milyona yakın kayıtlı üyesinin", bu yıllarda kitlelere politik ve demokratik bilinç aşılama yolun­ da çalışma gösterdiğini de doğrulamaz. Oysa CHP'ye göre "Parti ocakları her yıl kent ve köylerde kongreler düzenler ve bu kongrelerde, halk isteklerini serbest ve açık olarak belir­ tir"di ( 5 1 ). Komünistler, l 926'da 2.000 ile 3.000 kişi arasında olan üye sayılarının meslek gruplarına göre oranlarını şöyle açık­ lamışlardı: %35 asker ve memur, %25 köylü üst tabaka, %20 kentli mülk sahibi, % 1 0 kentli aydın (52). Bu sayısının 1 930 yıllarında artmış olması gerekir. Ancak bu sayı hiçbir zaman

s.

60.

(47) Richard D. Robinson, The fırst Turkish Rebuplic, (Cambridge. 1 965),

( 48) Karpat, "Society' ' 52. (49) Robinson, Rebuplic, s. 60. (50) Weinberger, "Political Upset'', s. 1 3 5 . (5 1 ) Cumhuriyet Halk Partisi, Onbeşinci Y ı l Kitabı, ( 1 938), s. 9 . (52) B . Ferdi, "Die politisch Kaempfe i n der Türkel " : IPK, 1 926, n o . 1 1 4. 1 929. ,

s.

21


yüz binlere erişememiştir. Komünist Partisi üyelerinin sosyal ve mesleki kökenleri üzerine yapılan açıklamalar da inandırı­ cı değildir. Anadolu köy ve kasabalarının idaresinin eşrafın elinde olduğu düşünülürse, küçük üreticilerin parlamentoda yüksek bir oranda temsil edilmelerinin nedeni anlaşılır (53). CHP'nin, iç politika alanında çalışma gösteremez bir du­ ruma düşmesiyle, burjuva devriminin gelişme olanakları da zorunlu olarak azalmaktaydı. Milli kurtuluş savaşı dönemin­ de olduğu gibi, büyük halk kitleleri devrim hareketinin dışın­ da tutuluyordu. Anadolu köylüleri "milli politika alanından çok uzaktılar; köylere yalnız halkın çok korktuğu ve nefret et­ tiği jandarma ve vergi tahsildarları giriyordu" (54). Cumhu­ riyet Hükümeti'ninjandarma baskısına son verememesi (55), "bölgesel feodalizmi bastıramaması" ( 56), otoriter cemiyet ve aile yapılarını değiştirememesi (57), köylünün bağımsızlaş­ masını engelliyordu. Böylece feodalizm ve gelenekçilik, mut­ lak politik gücünü büyük bir ölçüde yitirmiş olsa da, ekono­ mik ve ideolojik gücünü korumaktaydı. Bu durumun yol açtığı çıkmaz, çağdaş ilerici edebiyatta da görülür. Cumhuriyet döneminde eşkıyalığın yeniden diril­ mesini konu alan, ünlü Türk romanlarından birinde (58), köy­ lünün feodal dönemlerdeki gibi ezilmesi ve sömürülmesi so­ runları, tek bir kişinin ağayı öldürmeye kadar giden davranış­ larıyla çözümleniyordu. Kişisel olmayan politik çözüm yolu diye bir şey de yoktu. (53) Karpat, "Society", s. 5 1 ve s.; Benjamin Rivlin and Joseph S. Slyli­ owicz, The contemporary Middle East, (New York, 1 964), s. 476 ve s. CHP için bkz. Ward and Rustow, Modemization, s. 420 ve s. (54) J. S. Szyliowicz, " Political Participation and modemization in Tur­ key": WPQ, c. XIX, 1 966, No. 2, s. 275. (55) Szyliowicz, "The political Dynamics ofrural Turkey": MEJ, c. XVI, 1 962, No. 4, s. 437. (56) Karpat, "Social Themes in contemporary Turkish literature": MEJ, c. XIV, 1 960, No. 2, s. 1 57. (57) Bkz. Robinson, "Lesson", s. 429 ve s. (58) Yaşar Kemal, ince Memed.

22


il/. 2. Kültür ve Hukukun Batılılaşması ve Laikleşmesi

1 9 1 9 ile 1 924 yılları arasındaki iktidar değişiklikleri, Türk gelenekçiliğinin kontrolü altında bulunan politik kilit noktalarını ele geçirmişti. Ancak toplumun büyük bir çoğun­ luğu devrimden önceki yapılarını koruyorlardı. Devrim öncü­ leri, devrimin iktidarı ele geçirmekle sona ermemiş, yalnızca yeni bir döneme girmiş olduğunun farkındaydılar. 1 925 yılın­ da Mustafa Kemal Meclis'te şunları söylemişti: "Millet, bu­ günkü uygar milletlerin yaşama düzeyi ve araçlarını, içerik ve biçim açısından, olduğu gibi kabul etmeye kesin olarak karar vermiştir" (59). Böylece hükümet, ulaşılmak istenilen yeniliklerle çeliş­ ki içinde olan Osmanlı gelenek ve simgelerini ortadan kaldır­ ma amacını güttüğünü açıklıyordu. Bu konuda ele alınan ön­ lemlerin büyük bir kısmı, biçim açısından Batı 'daki örnekle­ re uyma çabalarından ibaretti (60). 1 925 yılında Rumi takvi­ min yerini Miladi takvim aldı. Din adamlarının dinsel giysi­ leri sadece görev sırasında kullanmaları kararlaştırıldı ve ge­ leneksel fes yasaklandı (6 1 ) . 1 934 ile 1 935 yıllarında ise cu­ ma tatili pazar gününe alındı; bütün dini unvanlar kaldırıldı; soyadı kanunu yürürlüğe girdi. Devrimin iki seçkin önderine soyadlarını parlamento verdi. Başbakan İsmet Paşa'ya Yu­ nanlılar karşısında ilk iki büyük başarıyı kazandığı yerin adı olan İnönü, Mustafa Kemal' e de Atatürk soyadı verildi. 1 928'de Latin alfabesi kabul edildi. Bu alfabenin Türkçeye uy(59) Atatürk, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, ( l stanbul, 1 945), c. 1, s. 325. (60) Lewis, Emergence, s. 262 ve s.; Berkes, Development, s. 465 ve s.; Henry Elisha Allen, The Turkish Transformation, (Chicago, 1 935), s. 85 ve s.; Richard H. Pfaff, ''Disengagement from traditionalism in Turkey and Iran ' ' : W­ PQ, c. XVI, 1 963, No. 1 , s. 85 ve s.; Hartmann ve Scheel, Beitraege, s. 497, ve s. s. 5 1 6 ve s.; Jaeschke, "Der'Islam in der neuen Türkei" : WI, c. 1, 1 95 1 , No. 1 12, s. 48 ve s. (61 ) Şapka Kanunu'nun metni için bkz. Legislation, ( l stanbul, 1 926), c. iV, s. 2 1 .

23


gulanması, Mustafa Kemal ' in başkanlığı altında, altı hafta sü­ ren bir çalışma sonunda tamamlandı. Türk dilbilgisi ve söz­ cük dağarcığının Türkleştirilmesi amacını güden dil devrimi yapıldı. Yabancı dillerden alınmış olan sözcükler kullanılma­ maya başlandı; Arap ve Fars dilbilgisi kuralları terk edildi. Bu­ na karşı bilim, ekonomi ve teknik alanlarındaki bilimsel kav­ ramlar Avrupa dillerinden, özellikle Fransızca ve İtalyanca­ dan alındı; okuryazar sayısını arttırmak için büyük bir kam­ panya açıldı (62). Devlete bağlı olmayan bir örgüt tarafından, on altı ile kırk yaşları arasındaki okuma yazma bilmeyenler dört aylık, Arap alfabesini bilenler ise "millet mekteplerinde" iki aylık kurslardan geçirildiler' (63). Mustafa Kemal bu çabanın başında bulunuyordu. "Bu amaçla bir yurt gezisine çıkarak pazar yerlerinde, okullarda, belediyelerde ve kahvelerde halka ders verdi ve onları sınav­ lardan geçirdi. Başbakan ile öbür ileri gelenler de Mustafa Ke­ mal 'i izlediler. Böylece Türkiye bir eğitim alanı durumuna gel­ di; aydınlar ele geçirdikleri birer kara tahta ile halka okuma yazma öğretmeye başladılar" (64). Ne var ki, devlet eğitmenlerinin yanı sıra bütün "memur (62) Dil devrimi için bkz. Lewis, Emergence, s. 270 ve s., s. 4 1 9 ve s.; Uri­ el Heyd, Language Reform in modem Turkey, (Jerusalem, 1 954); W. Bolland, "Schriftreform in der Türkei." MSOS, 1 928, yıl 3 1 , s. 70 ve s.; Margaret W. Wood, "Latinizing the Turkish alphabet: a study in the ıntroduction ofa cultu­ ral change" : The American Joumal ofSociology, c. XXXV, 1 929, No. 2, s. 1 94 ve s.; Frank Tachau, "The Turkish Ianguage Reform": Reviewof of Politics, 1 964, No. 2, s. 1 9 1 ve s.; Herbert W. Duda, "Die Gesundung der türkischen Sprachreform" : Dl, c. XXVI, 1 940, s. 77 ve s. Devrim kanunlarının metni için bkz. Legislation, (İstanbul, 1 929), c. VII, s. 4 ve s. (63) "Halk okullarının eğitim planları için bkz. Turhan Oğuzkan, Adult Education in Turkey, (Paris, 1 955), s. 20 ve s. Tüzük metni için bkz. Legislati­ on, c. VJI, s. 90 ve s. (64) Lewis, Emergence, s. 273.

24


ve aydınların da" görev almalarını öneren okuma yazma kam­ panyasının programı kağıtta kaldı (65). Böylece Mustafa Ke­ mal'in "halka birkaç yıl içinde yeni harfleri" öğretme çaba­ ları başarı kazanamadı (66). Ancak, bu arada, kentli aydınlar aracılığıyla alfabe değişikliğinin Anadolu'da kolayca yerleş­ tiğini ve okuryazar sayısının 1 927 yılında 1 . 1 milyon iken 1 93 5 yılında 2.5 milyona yükseldiğini belirtmek gerekir (67 ). Latin alfabesinin kabul edilme gerekçeleri, Arap yazısı­ nın güç öğrenilir olduğu ve Türk dilinin yapı özellikleriyle bağdaşamadığı iddialarına dayanıyordu. Büyük Millet Mec­ lisi dil encümeninin saptadığı gibi, yazıda, Türkçedeki 8 ses­ li harfe karşılık, sessiz harf olarak da kullanılabilen 4 Arap işa­ reti bulunmaktaydı. Arap ve Fars dillerindeki bu işaretlerden, üç tanesinin, sessiz harf görevlerinin yanı sıra, uzun sesli harf­ leri de belirtici görevlerinin bulunması, Türkçeye yabancıy­ dı. Ayrıca, Arapçada ses değişikliklerini belirlemek için bir­ takım sessiz harf işaretlerinden de yararlanılıyordu. Böylece Türkler bir tek sesi üçten fazla değişik işaret arasından seç­ mek zorunda kalıyorlardı. Bu durumda da kesin imla kuralla­ rı saptanamıyordu (68). Eski alfabenin, halkın kültür düzeyinin yükselmesini bü­ yük ölçüde engellemiş olduğu açıkça görülür. Bu nedenle, Türk devriminin büyük önem taşıyan amaçlarından birinin karşısındaki teknik engel, dil devrimiyle aşılmış oluyordu. Dil devriminin sosyo-politik anlamı, bu devrimin, okuryazarlığın tabakaları arasında meydana getirdiği ayrılıkları kaldırabildi­ ği ölçüde ortaya çıkar. Aynı derecede önemli bir diğer görüş (65) İnönü i smet, i smet Paşa'nın siyasi ve içtimai Nutukları 1 920- 1 933, (Ankara, 1 933), s. 2 1 5 ve s. (66) Atatürk, Söylev, (Ankara, 1 959), c. il, s. 253; Atatürk, Söylev, c. I, s. 386. (67) M. Nuri Kodamanoğlu, Türkiye'de Eğitim 1 923-1 960, (Ankara, 1 964), s.33. (68) Bolland, "Schriftreform" s. 72 ve s.

25


de bu düşünceleri destekler: "Osmanlıca sınırlan açık bir dev­ lete benziyordu" (69). Bu dile o denli Arapça ve Farsça söz­ cükler girmişti ki, halkın büyük bir çoğunluğu Osmanlıcayı anlayamaz olmuştu. Bu nedenle, Cumhuriyet devri eğitim ba­ kanlarından birinin belirttiği gibi, "Osmanlıca ulusal bir dil değil, belirli bir sınıf dili idi" (70). Bu dil bir yandan, kentler­ deki birtakım ayrıcalıklara sahip olan sosyal tabakaları İslam kültürü çevresinde birbirine yaklaştırırken; öte yandan, Arap ve Fars etkisinden uzak kaba Türkçe konuşulan Anadolu'yla kentler arasındaki kültürel bağlan koparıyordu. Latin harflerinin alınması ve dilin Türkçeleştirilmesi sı­ rasında iki önemli nokta göz önünde bulundurulmaktaydı. Bu yenilikler, önce köy ve kentlerle alt ve üst tabakalar arasında dil nedeniyle ortaya çıkan ve ulusal devlet birliğinin oluşma­ sını, ulusal bilincin doğmasını engellemiş olan anlaşma güç­ lüklerini ortadan kaldıracaktı. Sonra da, genç kuşakların Os­ manlı İmparatorluğu 'nun politik-kültürel geleneklerinden ke­ sin olarak kopması sağlanacaktı. Aynı nedenlerle, tarih açısın­ dan da ağırlık noktası, İslam ve Osmanlı tarihinden, Türk hal­ kı, Anadolu ve Türkiye Cumhuriyeti tarihine kayacaktı (71). Halide Edip gibi bu hareketlere karşı olanlar, bu gibi ön­ lemlerin Türk kültürünü geçmişteki bağlardan koparacağını ileri sürüyor ve harf devriminin en az on beş yılı kapsaması­ nı istiyorlar (72), fakat Türk halkının onda dokuzunun bu kül­ türle hiçbir ilişkisi bulunmadığını ve öngörülen süre içinde bu durumda hiçbir değişikliğin meydana gelmeyeceğini hesaba almıyorlardı. Dil devriminin yapılmaması ya da geciktirilme­ si, Türk toplumundaki gelişmeyi önleyen. kültürel engellerin ( 69) İ nönü, Nutuklar, s. 23 1. (70) Heyd, " Reform" s. 20. ( 7 1 ) Bkz. B. Lewis, " History-Writing and national revial . in Turkey" : MEA, 1953, c . iV, No. 617,s. 224 ve s. (72) Adıvar, Turkey, s. 235.

26


ayakta kalmalarını sağlayacaktı. Kemalizme tamamen karşı olan bu görüşlerin birkaç yıl önce de Amerikan mandasına ta­ raftar olan çevrelerce ileri sürülmesi bir rastlantı değildir. Türkleştirme akımı şu yeni kuramlarla doruğuna ulaştı: Türk dilinin insanlık tarihindeki ilk dillerden biri olduğu gö­ rüşü savunuluyor ve Orta Asya Türkleri yüksek kültürlerin ku­ rucuları olarak görülüyordu. Ancak, 1938'de Atatürk'ün ölü­ müyle bu ideolojiler önemlerini yitirdiği gibi, Arapça ve Fars­ ça sözcükleri, çeşitli Türk dilleri sözcükleriyle değiştirme ça­ balan da sona erdi. Gelenekçiliğe karşı olan politik görüşün öbür Batılılaş­ ma hareketlerinide de büyük rolü olmuştur. Bu, özellikle ilk bakışta ikinci derecede bir sorunmuş gibi görünen yenilikler­ de göze çarpmaktadır. Diğer toplumsal gelişmeler yanında şapka devrimi pek önemli bir aşama sayılamaz. Mustafa Ke­ mal, fes giyme gibi eski sistemin yan sorunlarının (Epiphe­ nomen) devlet tarafından neden önemsendiği sorusunu şöyle cevaplandırıyordu: "Fesin kaldırılması zorunluydu. Çünkü fes, kafalarımızın üstünde bilgisizliğin, bağnazlığın, uygarlık ve her türlü ilerleme karşısında duyulan nefretin bir simgesi gibi oturuyordu" (73). Bu ikinci derecede bir sorun değildir; verilen cevabın küçümsenmemesi gerekir. Fes, Türk devri­ minin amaçları karşısında yalnızca pratik değil, aynı zaman­ da tarih boyunca toplumda kazanmış olduğu psikolojik önem açısından da doğrudan doğruya politik ve ideolojik bir engel­ di. Fes, sarık, İslami saat ayarları, "burjuva toplumunun var olmadığı" zamanların birer simgesiydi. Bu gibi yan sorunlar­ la, padişah taraftarı muhalefetle savaşıldığı gibi savaşılması, salt biçimcilik de değildir. İlk Batılılaşma akımının Kürt is­ yanı ile aynı zamanda başlatılması bir rastlantı olmadığı gibi,

(73) Atatürk, Nutuk, c. 386; Atatürk, Söylev, c. il, s. 208

s.

27


Şapka Kanunu ile Erzurum'da sıkıyönetimin ilanı Meclis'te aynı tarihte onaylanmış (74), her iki karar da aynı düşmana karşı alınmıştı. Birinci derecede politik amaçların güdüldüğü, kültürel yeniliklerin beraberlerinde birtakım teknik düzeltmeler getir­ dikleri de bu arada belirtilmelidir. Örneğin, yazı devrimi, diz­ gi harflerinin sayısını 600'den 70' e indirmiş (7 5), yeni takvim, çeşitli zaman hesaplarını ortadan kaldırmış; tatil gününün pa­ zara alınması, idare ve ekonomi alanlarındaki güçlükleri yen­ miştir. Soyadı Kanunu ise kişi adlarının birbirine karışmala­ rını önlemiştir. Osmanlı ideolojisinin ve geleneksel kurumların parçalan­ ması, 1920 yıllarında köklü bir hukuk reformunun gerçekleş­ tirilmesini zorunlu kıldı. Medeni Kanun, Ceza Kanunu ve özellikle ticaret kanunları, cumhuriyetten önce Avrupa örnek­ lerine göre düzenlenmiş olmalarına rağmen, "Şeriat ve kanun­ lar birlikte yürümeye devam ediyordu" (76). 1924 yılında Şe­ riye Nezareti'nin ve şer'i mahkemelerin kapatılmasıyla, hü­ kümet hukuk alanında yeni bir aşamaya girdi. Ufak değişik­ liklerle Türkiye'de uygulanabilecek olan İsviçre Medeni Ka­ nunu'nun kabul edilmesi, İslam hukuk görüşüne son verdi. Bu gelişim, 1926'da İtalyan örneğine göre Ceza Kanunu'nun, 1927'de İsviçre'nin Neuchatel Kantonu kanunları örnek alı­ narak hazırlanan Medeni Usul Kanunu'nun ve 1929'da Alman­ ya'nın örnek olduğu.Ceza Usul Kanunu'nun meydana getiril­ mesiyle sürdürüldü. Böylece 1930 yılı başında hukuk alanın­ daki reformlar ana çizgileriyle tamamlanmış oldu (77).

(74) Legislation, c. iV, s. 2 !. (75) Geschichte.,, Republik, s. 323 ve s. (76) Ansay, " Das Türkische Recht", s. 443. (77) Avrupa hukukunun kabulü için bkz. Lewis, Emergence. s. 266 ve s.: Berkcs, Development, s. 467 ve s.: Jaeschke, "Islam", s. 33 ve s.: Bülent Dav­ ran, Vom lslamitischen zum Türkischen Recht, (Göttingen, 1 940), s. 37 ve s.

28


Bu değişikliklerin etkileri anayasada da görüldü. Cum­ hurbaşkanı ve mebuslar için hazırlanmış olan Kuran'a el ba­ sarak yemin etme usulünün kaldırılması (Anayasa, madde 16, 1 8) İslam dininin devlet dini olduğunun Anayasadan çıkarıl­ ması (Anayasa, madde 2) ve şeriat yasalarının yürürlükten kaldırıldığının açıklanması (Anayasa, madde 26) ile Cumhu­ riyetin laik karakteri açık olarak ortaya kondu. Parlamento 1934'te o zamana dek iç politika sürtüşmelerinden ötürü ger­ çekleştiremediği bir diğer reformu kabul etti; kadınlara seçim­ lerde oy kullanma ve seçilme hakkı tanındı (Anayasa, madde 10, 11). Üç yıl sonra da, daha 1931 yılında CHP tarafından benimsenmiş olan cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik, milliyet­ çilik, devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri anayasaya alındı (Ana­ yasa, madde 2). 1925 yılında özel bir kanunla yasaklanmış olan tarikatlara girme hakkı resmen kaldırıldı (madde 75). Teşki­ lat, kuruluş ve dil alanlarında da çeşitli anayasal değişiklikler yapıldı. Anayasanın dili, 1945 yılında (1952 yılında yeniden eski biçimini almak üzere) Türkçeleştirilmiştir. Hukukun Batılılaştırılması ve laikleştirilmesi, Türki­ ye' nin Avrupa burjuva toplumuna yapı bakımından yaklaştı­ rılması alanında atılan önemli adımlardır. Atatürkçü amaçla­ ra uygun olarak işler duruma sokulan birtakım yenilikler, bu hareket üzerinde kesin bir yargıya varmak için yeterli değil­ dir. 1920 ile 1930 yılları arasında Türkiye, politik yapısı açı­ sından bir burjuva devleti eğiliminde olmasına rağmen, hiç­ bir burjuva toplumu belirtisi gösteremiyordu. Bu gerçek, ye­ nilik olaylarının daha birtakım çözülmemiş özel sorunları ol­ duğunu ortaya çıkarır. Devlet ile toplum arasındaki ilişkiler açısından Türkiye, Batı Avrupa 'ya kıyasla bambaşka yollar­ dan gelişmişti. Batı Avrupa'daki burjuva-kapitalist düzeni hazırlayan sosyo-ekonomik ve ideolojik unsurlar daha feodalizm döne­ minde gelişmeye başlamıştı. Ayrıca gittikçe kuvvetlenen bur29


juvazi, geleneksel düşünce, yaşam ve ekonomi biçimlerini et­ kisi altına almıştı. Böylece burjuva devrimcilerine, var olan sosyal sistemi hukuk ve politikaya uygun bir biçimde örgüt­ lemek düşüyordu. Oysa Türkiye'de burjuva devlet, burjuva toplumundan önce doğmuştu. Din kuralları sistemi, yalnız kendi çıkarları uğruna devrimden önceki sistemi benimseyenler tarafından değil, ayrıca Anadolu köylerinde henüz hiç sarsılmamış bir kit­ le tarafından da destekleniyordu. Toplumsal haberleşme sis­ teminin ve özellikle ulaşımın azgelişmiş olması kırk bin Türk köyünü birbirinden ve "egemen aydın sınıftan" ayrı tutuyor, "aydınların olumlu etkilerinin köylere girmesini engelliyor­ du" . "Aynı zamanda köyler arası ulaşım, köylerin yönetimi­ ni ellerine geçirmiş olan son derece tutucu, yaşlı, zengin ve dindar eşrafın durumlarını kuvvetlendiriyordu" (78). Bu nedenle, önceleri halkın büyük bir çoğunluğunun, "devrimleri kavrayamamış ve istememiş olması" şaşırtıcı de­ ğildir (79). Kısaca, ulaşılmak istenen toplumsal gelişimin kar­ şısında yer alan tarihsel yük o derece ağırdı ki, devlet girişim­ lerinin (birkaç yüzyıl önce Avrupa ülkelerinde görülen ben­ zer yenilik hareketlerinden) daha güçlü olması gerekiyordu. Kemalist yeniliklerin bu alanda yetersiz olduklarını özellikle hukuk reformlarının gelişimi gösterir. Avrupa yasalarının "re­ kor sayılabilecek kadar kısa bir sürede" (80) benimsenmesi sı(78) Lucian, W. Pye, Communications and political development, (Prin­ ceton, 1 963), s. 307. Bu ayrı tutulmanın niteliği, Daniel Lemer'in The Passing of traditional society. Modemizing the Middle East. (Glencoe. 1 958), s. 19 ve s. da açıkça gösterilmiştir. (79) Stirling, "Changc", s. 40 l . (80) Erich Pritsch, "Das Schwcizerische Zivilgesctzbuch i n der Türkei": Zeitschrift für vergleichen Rechtswlsscnschaft 'tan al mm ıştır. c. L!X, 1 qs7, s. l 54 ve s.: Pritsch, " Die Rezeption des Schwcizerischen Zivilrcchts in der Türkei" ' : Auslansrecht'ten alınmıştır, 1 926, No. 7/8, s . 160: Ernst E. Hirsch. " Dic Eint: lüsse und Wirkungen auslandischen Rcchts auf das hcutigc Türkischc Rccht" Zcitschrift für das gesamte H andelsrecht und Konkursrecht. c. CXYI. 1 954, s. 2 1 0: H . Y. Velidcdeoğlu, "The Reccptioıı of thc Swıss Civil Codc in Turkcy " I SSB, 1 957, No. 1 , s . 62. .

30


rasında yapılan çok sayıdaki yanlış ve anlaşılmaz çeviriler (8 1 ) her an düzeltilebilecek, ikinci derecede kalan noktalar ola­ rak kabul edilebilir. Ne var ki, bu yasaların benimsenmesi sı­ rasında meydana gelen yan olaylar, bazı önemli yapısal eksik­ likler gösterir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, değişik sosyo-kültürel geleneklerle oluşan, kısmen feodal, kısmen tarımsal üretim ko­ şullarına bağlı bir topluma, burjuva hukukunun uygulanma­ sıyla ortaya çıkacak sorunları gerçekçi bir tutumla çözümle­ yebilecek durumda değildi. İsviçre Medeni Kanunu' nun Türk gerçeklerine uyar bir duruma getirilmesi gevşek tutulmuştur. Aynca, yeniliklerin kaçınılmaz olarak doğuracakları toplum­ sal çelişkileri ortadan kaldırmak için politik alanda önlemler alınmadığı gibi kurumlarla ilgili bir ıslahat yapma yoluna da gidilmemiştir. Tekeşlilik (monogami), medeni nikah, kadın-erkek eşit­ liği parlamento tarafından onaylanmıştır ama halkın, yeni sos­ yal kuralları benimsemesini kolaylaştırmak için aydınlatmak yolunda çok az çaba harcanmıştır. Avrupa yasalarının gerek­ tirdiği bürokratik formalitelerle Anadolu'nun yönetim ve ula­ şım açısından geri kalmış durumu arasındaki çelişkiyi gide­ rebilecek ciddi teşebbüslere de girişilmemiştir. Uygun teknik mekanizma yaratılmadan evlenme, doğum vs. ile ilgili işlem­ lerin Avrupa'dan aynen alınması, köylülerin bu yasaları benim­ semelerini zorlaştırıyordu (82). Bu nedenle, yeni yasaların bağlayıcı etkileri iç bölgelerde çok az oldu. Çokeşlilik (poli(8 1 ) 1. E. Postacıoğlu, "The Technique of reception of a foreign code of 1 957, c. IX, No. 1 , s. 55. (82) P. Stirling, " Land, marriage and the law i n Türkish villagcs" : ISSB, 1 957, e, lX, No. 1, s, 29 ve s.: H . Timur, "Civil Marriagc in Turkey: diffıculti­ cs, causes and remedies ": ISSB, J 957, s. 34 ve s.; M. R. Belgesay, "Social, Eco­ nomic and technical Diffıcultes cxperienced as a result ofthe reccption of fore­ ign law", TSSB, 1 957, s. 49 ve s.: Jaeschke, "Die Form der Eheschliessung nach türkischcm Recht" : WT, e. XX!T, 1 940, s. 23 ve s.: Pritschl, ' ·Zivilgesetzbuch", s. 1 70 ve s. law:

ISSB,

31


gami) kaldığı gibi, aile sorunlarının da din adamları tarafın­ dan halledilmesine devam edildi. 1 950 yıllarında bile evlen­ melerin yansından fazlası imam nikahı şeklinde olmuştur (83 ). Köylülerin resmi olmayan nikah biçimini "kendi nikahımız" ; medeni nikahı ise "devlet nikahı" diye adlandırmaları, yal­ nızca "psikolojik bir olay" olarak yorumlanmamalıdır (84). Bu durum, halkla hükümet arasında herhangi bir bağlantı bu­ lunmadığının güzel bir kanıtıdır. Diğer yeni hukuk kuralanna da, önceleri, aynı biçimlerde karşı çıkılmıştır. Özellikle, mi­ ras hukuku ve toprak alım satımı konularında o zamana dek alışılmış usuller geçerli kalmıştır (85). Toprak mülkiyetinin tapulanması sorunu ise, bugüne dek gerçekleştirilememiştir (86). Toprak reformunun önemli bir önkoşulu olan bu işlemin yapılmamış olması, politik bakım­ dan endişe vericidir. Bu arada şu noktalar üzerinde dikkatle durmak gerekir: Hükümet, Türk-İslam gerçekleriyle Batı Av­ rupa hukuku arasındaki ikiliği gidermek için hiçbir çaba gös­ termemiştir. Aynca hükümet tefecilerin güçlü karşı-çıkışları­ na boyun eğmek zorunda kaldı. İsviçre örneğine göre düzen­ lenmiş olan ve "borçtan ötürü hapis cezası"nı yasaklayan " İc­ ra ve İflas" Kanunu ile aşırı faizcilik ve tefeciliğin önüne ge­ çebilecek durumda iken, bu kanunun ilgili maddeleri değişti­ rilerek işlemez hale getirilmiştir (87). Bundan başka, köylü-

(83) Bkz. Timur, Türk Devrimi, s. 34 ve s.; Jaeschke, "Die " Imam-Ehe" in der Türkei"; WI, c, VI, 1 959, No. 2/2, s. 1 72 ve s. (84) L. F. Fındıkoğlu, "A Turkish sociologist View" : ISSB, c. IX, 1 957, No. 1, s. 15 ve s. (85) Bkz. Stirling, " Land", s. 23 ve s. (86) Stirling, "Land", s. 23. Bkz. Reşat Aktan, " Problems ofLand reform in Turkey" : MEJ, c. XX, 1 966, No. 3, s. 3 1 7 ve s.; Mümtaz Arapoğlu, Die Schwi­ erigkeiten in der türkischen Praxis bei der Anwendung der Vorschriften des Schweizerisch-türkischen Zivilgesetsbuches zum Erwerb des Grundeigentums an Privatgrundstücken, (Frankfıırt, 1 965), s. 1 20 ve s. (87) Bkz. Belgesay, " ...foreign law", s. 50 ve s.

32


lerin, aşırı faiz alan tefeciler karşısında hukuk yönünden ko­ runmaları da yetersizdi (88). Bütün bunlar Osmanlı'nın dayandığı temel sosyal düze­ ni karşısına alacak yerde, " Osmanlıların paslanmış hukuk sis­ temini ve onun taşıyıcılarını " , "en büyük sinsi düşman ola­ rak" (89) gören ve karşı çık.'llaya çalışan bir tutum benimse­ menin ne derece etkisiz kaldığını gösterir. Ayrıca, parlamen­ tonun çıkardığı yeni yasalarla, "Türk halkının, bin üç yüz yıl­ lık bir geçmişin getirdiği tarihsel kalıntılardan, düşünce biçim­ lerinden, içine düşülmüş yanlışlardan kurtarılabileceğini san­ manın ne kadar geçersiz olduğu ortadadır" (90). Sonuç ola­ rak, hukuk reformları, din adamlarının etkisine, feodal dev­ rin kiracılık ve faizcilik kurumlarına, otoriter aile ve cemiyet yapılarına "şimdilik" dokunmamıştır (9 1 ). Bu nedenle, dev­ rimlerin gelenekçilik ve feodalizm karşısında etkileri sınırlı kalmıştır. Devrimler ancak kentlerde " aile içinde ve toplum­ sal alanlarda yeni göreneklerin doğmasında" belirli bir rol oy­ namışlardır (92). Kentler dışındaki sosyo-kültürel değişim, sadece üretim olayındaki objektif değişiklikleri (para ekono­ misine katılma, ulaşımın geliştirilmesi, v.b.) izlediğinden, bu değişiklikler gibi yavaş yürümüştür. Türk Medeni Kanunu, belirli bir açıdan Anadolu köylü­ sünden çok, İsviçre hukuk fakültelerine bağlı kalmıştır. Bu­ gün bile İsviçre kanun ve kararlarını çeşitli çevirilerle hukuk­ çuların yararlanabilecekleri bir biçime getirebilmek için bü­ yük çabalar harcanmaktadır. Çünkü bu yasalara karar alma ko(88) Bkz. Ayhan Ü nsalan, Das Zinsproblem im türkischen Recht, ( Bertin, 1 96 1 ), s. 7 1 ve s. (89) Atatürk, Söylev, c. i l , s. 239. (90) Türkiye Adalet Bakanı da İsviçre Medeni Kanunu'nun alınmasını ay­ nı şekilde açıklamıştır. Levonian. Turkish Press, s. 53. (91) Bkz. Robinson, "Lcsson", 429 ve s. (92) Fındıkoğlu, "View", s. 1 9.

33


nusunda vazgeçilmez gözüyle bakılmaktadır (93). İsviçre ile Anadolu arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik ayrımlar açı­ sından bu tutum yadırganır niteliktedir ve bugünkü ortam İs­ viçre 'den alınan hukuk kurallarının Türk toplumuna ancak sı­ nırlı olarak mal edilebildiğini gösterir. Buna karşılık Fransız, Belçika, İtalyan, Alman ve Şili ka­ nunları örnek alınarak meydana getirilen Ticaret Kanunu ve büyük bir kısmı Almanya'dan alınan Deniz Ticaret Kanunu gi­ bi ekonomik alanı kapsayan yeniliklerin uygulanması bu den­ li büyük güçlüklere yol açmamıştır. Bu kanunlar ticaret ve sa­ nayinin gelişmesini, kapitalist üretim biçiminin öbür üretim biçimlerinin yerini alması olayını hızlandırmıştır. Kısmen az gelişmiş bölgeler için geçerli olan bu hukuk kuralları, yüzyıl­ lar boyu süregelen geleneklere de kolayca bağlanabilirlerdi. Osmanlı kanunları da zaten Avrupa kökenliydiler. Toplumsal modernleşme açısından, hukukun sınırlandır­ ma fonksiyonunun dar bir ölçüde kullanılabilmiş olması Ke­ malist eylemin reform usullerinin zora dayanır ve mekanik ol­ masından ileri geliyordu. Sadece yeni alfabenin tanıtılması sı­ rasında, çok kısa bir süre için, kitle çalışmalarından yararla­ nılmıştır. Diğer bütün durumlarda bürokratik usullerle yetinil­ miş ve "sosyal gerçek ile hukuk devleti arasındaki ikilemin" kendiliğinden ortadan kalkacağına inanılmış olmalıdır (94). Halkın yeniliklere katılmasını ve onlarla bağdaşmasını sağla­ yacak olan öznel (sübjektif) ve nesnel (objktit) ön koşulların ihmali, özellikle İsviçre Medeni Kanunu'nun alınması sırasın­ da göze çarpar. Halkın toplumda meydana gelen değişiklik­ lere aktif olarak katılmasını sağlayacak bilinç, Cumhuriyet hükümeti tarafından yerleştirilememiştir; çünkü devlet, ikti­ darı ele geçirdikten sonra, köylüleri politik ve ideolojik yön(93) Hirsch, "Einflüsse", s. 2 1 0 ve s.; Pritsch, "Zivilgesetzbuch", 1 5 1 . (94) Hirsch, " Einflüsse" , s . 2 1 1 .

34


den kendi tarafına çelmeye çalışmamış, köylerin denetimi ma­ halli ağalara bırakılmıştır. Bu yönetici grubun çıkarları statü­ konun değişmesinden çok korunmasına bağlıydı. Daha sonraları da köylülerin gelişmelerini ve bağımsız­ laşmalarını sağlayabilecek, politik açıdan örgütleyici bir me­ kanizma yaratılmamıştır. Asker ve bürokratlar toplumsal de­ ğişikliklerin ağırlık noktasının bu alanda olduğunu, sübjektif nedenler dolayısıyla görememişlerdir. Bu sınıf, alt sosyal ta­ bakalarla ilişkilerini daima hiyerarşik biçimlerde sürdürmüş ve devrim sırasında da alışılmış olan bu tutumunu bırakmamıştır. Bütün bunlardan Türk devrimindeki "boşluklara" belirli kişi­ lerin sübjektiftutumlarının yol açtığı sonucu çıkarılmamalıdır. Devletin merkezi kuruluşlarını ellerinde tutan devrim öncüle­ rinin, köylerdeki geleneksel yapının sürdürülmesine kendi özel sosyal çıkarları nedeniyle gereksinimleri yoktu. "Anadolu'nun ele geçirilmesinde, Anadolu köylülerinin geri kültür düzeyinin ve itaatkarlıklarının" büyük rol oyna­ mış olduğu görüşünü savunan karşı tez, Kemal Atatürk ve izindekilerin bilinç düzeylerinin yanlış anlaşılmasından ileri geliyordu (95). Kemalistlerin, değişme olaylarına köylerin de katılması alanında başarı sağlayamamaları, her şeyden önce Anadolu eşrafıyla anlaşmaya varmış olmalarının sonucudur. Ayrıca asker-bürokrat düşünüş ve görüşleri, onları öncelikle emirler, direktifler gibi birtakım etkisiz yenileşme araçların­ dan yararlanmaya itmiştir. Bu durumda Türkiye Cumhuriye­ ti 'nin ne gibi şanslara sahip olduğunu, eğitim gelişmesini gös­ teren aşağıdaki tablo belirtmektedir: 1 928/29 ve 1 93 8/39 yıllarındaki öğrenci sayısı artışı şöy­ leydi: (96)

Friedrich von Rurnrnel, Die Türkei auf dem Wege nach Europa, 1 952), s. 1 53 . (96) T.C. istatistik Yıllığı 1 940- 1 94 1 , (Ankara, tarihsiz), s. 259 ve s.

(95)

(München,

35


TABL0 8 Öğrenci Sayısı Artışı (1 928129- 1 938139)

İlkokullar Ortaokullar Liseler

1928/29 477. 569 23 .225 4. 1 68

1938/39 Artış oranı (%) 70 8 1 3 . 532 84.355 264 489 24.582

Bu sayılar sadece nicelik açısından değerlendirilmeme­ lidir. Öncelik tanınan eğitim alanlarının halkın nesnel gerek­ sinimlerini karşılaması gerekir. 1 928/29 yıllarına dek sayıla­ rı 20 kadar olan liselerin (97) çoğaltılmasıyla bile kadronun nitelik açısından yeterli olmaması nedeniyle, öğrenimi zorun­ lu kılacak bir ortam yaratılamamıştır. Kemalist eğitim politikasının yapı açısından yetersizlik­ leri şu nedenlerden ileri geliyordu: 1 930 yıllarından bu yana eğitim çabaları, mali bakımdan ve personel açısından resmi okulları kapsıyor, daha az harcamayı gerektiren yardımcı ku­ ruluşlarla hızlandınlmıyordu. 1 927'de % 1 O kadar olan okur­ yazar oranının 1 93 8 'de ancak %20'ye ve 1 945 'te %30'a çık­ ması, (98) potansiyel bakımından elde edilebilecek düzeye tam olarak erişilmediğini gösterir. 1 928 yılındaki "millet mek­ tepleri" sistemine devam edilseydi, daha başka sonuçlar elde edilebilirdi: 1 928/29 yıllarında "millet mektepleri "nin verdi­ ği bitirme belgesi sayısı 597 .000 iken, beş yıl sonra bu sayı 42.000'e düşmüştür. (99) Başlangıçta sistematik olarak sürdürülen okuma-yazma kampanyası bir süre sonra yerini, gerici ideolojilere, feodaliz­ me, tefeciliğe, okuma-yazma yoksunluğuna ve batıl inançla­ ra karşı politik araçlarla girişilen bir savaşa bıraktı. Bu tutum (97) T.C. i statistik Yıllığı 1 940- 1 94 1 , s. 259. (98) Bk:z. Kodamanoğlu, Türkiye'de Eğitim, s. 33. (99) Bkz. Oğuzkan, Education, s. 53.

36


değişikliğinin doğurduğu boşluğu, CHP'nin 1 932'de kurdu­ ğu "Halkevleri" ve "Halk Odaları" bile dolduramadı. Bu po­ litik-kültürel eğitim merkezlerinin sayıları İkinci Dünya Sa­ vaşı sonunda 3.000'i buluyordu. Anadolu 'nun.pıodernleşme­ sini ve laikleşmesini istemeyenlerin sert karşı çıkışlarına rağ­ men, bu kuruluşlar konferansları, kursları ve kitaplıklarıyla ye­ niliklerin yayılması bakımından yararlı olabiliyorlardı ( 1 00). Gene de, bütün bu çabalara rağmen, köy ve küçük kentlerin okuma-yazma ve gelişme sorunları çözümlenememiştir ( 1 O 1 ). Hükümet 1 940 yılında Köy Enstitüleri'ni kurarak yeni önlemler alma yoluna gitti ( 1 02). Sayıları 2 1 'i bulan Köy Ens­ titüleri, kısa zamanda köy çocularına okuma-yazma öğrete­ cek, köylere modem tarım tekniği getirecek bir kadronun ye­ tiştirilmesi görevini yüklendi. Enstitülerde pedagojik eğitim, tarım ve meslek eğitimiyle birlikte yürütülüyordu. 1 952'de sayıları 20.000'i bulan mezunların, özellikle Anadolu'ya öz­ gü yaşam koşulları açısından bilgili olmalarına önem verili­ yordu. Tüm ülkede üç basamaklı eğitim sisteminin uygulana­ madığı dönemin aşılması açısından bu önlem yerindeydi. La­ tin harflerinin alınmasından sonra bu önlemler, kültür devri­ minin sürdürülmesini sağlayabilecek olan ilk ciddi atılımlar­ dı ( 1 03). Ancak, bu önlemler savaş sonrasının da göstereceği gibi, 1 920 ve 1 930 yıllarının politik yöndeki kayıplarını gide­ rebilmek için çok geç kalmışlardır. Özet olarak Kemalizmin getirdiği yenilikler üzerine şun­ ları söyleyebiliriz: Bu yenilikler, burjuvazi öncesi ve burjuva( 100) Bkz. Karpat, "Society", s. 53. ( 1 0 1 ) Halkevleri ve Halk Odaları için bkz. "The People' s Houses in Tur­ key": MEJ, c. XVII, 1 963, No. 1/2, s. 55 ve s.; Onbeşinci Yıl Kitabı, s. 1 5 ve s. ( 1 02) Köy Enstitüleri için bkz. Thomas and Frye, "The United States", s. 1 20 ve s. Bu kuruluşların meydana getirdiği sosyal eleştiri edebiyatı için bkz. Kar­ pat, "Themes", s. 40. ( 1 03) " Kültür İnkılabı", o zamanlar CHP'nin kullandığı politik bir kav­ ramdır. Bkz. Onbeşinci Yıl Kitabı, s. 1 60.

37


zi-karşıtı olan geçmişteki ideoloji ve alışkanlıkların yerine, burjuva değer sistemlerinin ve kurallarının getirilmesini amaç edinmiştir. Bu sistemler tabakalar ve bölgeler arası eşitsizlik­ ler ile kadın-erkek ayrımı gibi geleneksel engeller aşılarak sağlamlaştınlmak istenmiştir. Hukuk ve dil devrimleri, eğitim alanındaki yenilikler, hükümet merkezinin Anadolu'ya alın­ ması, kadın-erkek eşitliği gibi önlemler, tüm toplumun mo­ dernleşmesi ve seviye farklarının azaltılması yolunda atılmış olan adımlardır. Bununla birlikte devrim hareketinin köylere yeterli derecede girememiş olması nedeniyle, ülkenin önem­ li sosyal ve coğrafi kesimlerinin Batılılaşma ve laikleşme ha­ reketlerinin dışında kaldığı açıkça görülebilir. !il. 3. ilk-Birikimin Arkadan Gelmesi Olayı Türkiye' nin geri kalmasının nedeni her şeyden önce eko­ nomikti. "Kapitalist üretim biçiminin sonucu değil, çıkış nok­ tası olan ilk-birikim dönemi"nin ( 1 04) Avrupa'da 1 9 . ncu yüzyılın başında sona ermesine karşılık, Türkiye'de aynı dö­ nemde daha başlamamış olduğu abartılmaksızın söylenebilir. Ulusal bağımsızlığın korunabilmesi ve burjuva toplumunun kurulabilmesi de ancak üretim güçlerinin arttırılması yoluyla sağlanabilirdi. Özellikle Mustafa Kemal, ilk-birikimin sonradan gerçek­ leştirilmesi olayının Türk devrimcilerinin en önemli sorunu ol­ duğu görüşünü savunuyordu. Daha 1 92 3 yılında Mustafa Ke­ mal şöyle bir öncelik sırası düşünmüştür: "Askerlik ve siya­ set alanındaki başarılar ne derecede büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik başarılarla taçlandırılmadıkça sürekli olmazlar ve kısa zamanda eriyip giderler." ( 1 05) "Kılıç kuvvetiyle başa-

741 .

38

(! 04) Marx, Kapital, c. I.

s.

74 1 . İlk birikim kavramı için bkz. Kapital, s.

( 1 05) Atatürk, Söylev, c . J I . s . 1 07.


nya ulaşanlar, sapanla haşan kazananlar karşısında yenilgiye uğramak ve yerlerini öbürlerine bırakmak zorundadırlar." ( 1 06) Bu sözler Mustafa Kemal'in Osmanlı İmparatorluğu geleneklerinden kesin olarak ayrıldığını kanıtlar. Mustafa Ke­ mal sözlerini sürdürerek bu tutumunu şöyle açıklıyor: "Biz bundan böyle büyük başarılar kazanacağız. Ancak bu başarı­ lar süngünün değil, ekonominin, bilim ve eğitimin başarılan olacaktır. Ordumuzun bugüne dek elde ettiği başarılar, ülke­ mizin gerçek kurtuluşu demek değildir. Bu başarılar sadece gelecekteki başarılarımızın temellerini oluşturmaktadır. As­ kerlik alanındaki başarılarımız gözümüzü kamaştırmasın. Bi­ limsel ve ekonomik başarılar da kazanmak istiyorsak, hazır­ lıklara başlamalıyız." ( 1 07) Kemalist tutum şu görüşe göre hareket ediyordu: Ülke­ nin en kısa zamanda modernleştirilmesi amacı güdülerek, "özel teşebbüs ilkelerinin korunması şartıyla", devlete eko­ nomik alanda etkin bir rol düşmektedir ( 1 08). Bu ilke, başlan­ gıçtan bu yana, cumhuriyet devletinin ekonomi politikasına yön vermiş ve 1 930 yıllarında "devletçilik" adı altında top­ lanmıştır. Bu kavramın önlemler dizisi, özel teşebbüsün dev­ let tarafından teşvik edilmesi ve korunmasından, tüm ekono­ mi dallarının millileştirilmesine kadar uzanır. Devlet yatırım­ cılığı kavramı geniş kapsamlı ve kısmen de olsa politik amaç­ lar güden bir sistem önermekle birlikte, gerçekte toplumsal he­ deflere yönelmiştir ve " Türkiye'nin özel gereksinimlerinden doğmuştur; Türkiye'ye özgüdür." ( 1 09) Devletçilik ilkesi, ( 1 06) Atatürk, Söylev, c. il. s. 102. ( 1 07) Söylev, s. 72: aynca bkz. Atatürk diyor ki, (İ stanbul, 1 960) s. 77 vs.: Çetin Altan, Atatürk'ün sosyal görüşleri, ( l stanbul, 1 965), s. 14 ve s.: Taner Ti­ mur, Türk Devrimi, (Ankara, i 968), s. 1 00 ve s.: Ihsan Akay, Atatürkçülüğün il­ keleri, ( l stanbul 1 964 ), s. 44 ve s. ( 1 08) Cumhuriyet Halk Partisi, Program, s. 6 ve s. ( 1 09) Haldun Derin, Türkiye'de Devletçilik, ( l stanbul, 1 940). s. 40.

39


" kapitalizmden tümüyle ayrı bir sistem değildir" ( l 1 0). Do­ layısıyla çeşitli sosyal sistemlerin bir "sentezi" de olamaz. Türkiye için özellikle büyük bir önem taşıyan ulaşımla ilgili sorunların çözümlemiş biçiminde Kemalist ekonomi il­ keleri açıkça ortaya çıkar ( l 1 1 ). Daha başlangıçta demiryol­ larının mülkiyeti konusunda değişiklikler yapılması zorunlu olmuştur. Ama demiryolları 1 920 yılından bu yana, milli hü­ kümetçe işletilmektedir. Bu hak, 1 924 yılında ödenen tazmi­ natla, hukuk açısından da kesinleşmiştir. Bağdat demiryolu­ nun güney kesimleri ile, Batı Anadolu ve Trakya demiryol­ ları 1 93 7 'de millileştirilmiştir. Yalnız, Suriye sınırında 400 km. 'lik bir kesim, 1 948 yılına dek Fransız sermayesinin dene­ timi altında kalmıştır. Devletçe kurulan demiryolları işletmesiyle ilk kez, eko­ nomik çıkarlara ve ulusal gereksinimlere uygun demiryolu yapımına başlandı. Ağırlık noktası, o zamana dek başka böl­ gelerle hiçbir bağlantısı bulunmayan Ankara 'nın doğrusunda­ ki bölgeler üzerinde toplandı. Savaş tahribatının onarılması, 1 939 yılına dek sürmüş ve 3 .756 km. olan demiryolu ağı bu tarihte 7.324 km' ye ulaşmıştır ( 1 1 2). Bu arada demiryollarının kalitesi de gözle görülebilir bir biçimde düzeltilmiş, 1 923 yılında bir kilometre karede 24 (! 10) Ömer Celal Sarç, "Economic Policy ofthe nev Turkey": MEJ, c. II. 1 948. No. 4, s. 444: CHP Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutanağı 9- 1 6 Mayıs 1 935, (Ankara 1 935). s . 6 1 ve s. ( l l 1 ) Kemalist demir, kara, deniz yollan politikası için bkz. Friedrich Kari Kienitz, Türkei, A nschl uss an die moderne Wirschaft unter Kemal Atatürk, (Ham­ burg, 1 959), s. 44 ve s., s. 53 ve s.: Tevfik Manavoğlu, Die Aufgaben und Ent­ wicklungen der Wirtsohaftspolitik des türkischen Eisenbahnwesens nach 1 9 1 8, (Berlin, 1 938), s. 40. ve s.: Nalbantoğlu Mehmet Reşat, Die Industrialisierung der Türkei, (Zeulenroda, 1937), s. 23 v s.: Vitali Salty, lndustiewirtschaft der moder­ nen Türkei, ( Würzburg, 1 934), s. 1 6 ve s., s. 2 1 ve s.: Ernst Bolender, Die Neu­ Türkische Wirtschaft und Wirtschaftspolitik, (Berlin, 1 93 1 ) , s. 68 ve s.; Ali Ek­

ber Mahoutdji, Die türkische Agrar-und lndustriepolitik nach dem Kriege, (Dres­ den, 1 937), s. 39 ve s., s. 49 ve s.: Mukbil Gökdoğan, Strassenbau und Verkehrs­ politik in der Türkiei, (Rottweil, 1937), s. 44 ve s.: Tuna, Durchbruch, s. 70 ve s. ( l 12) Bkz. T.C. istatistik Yıllığı 1960-1962, (Ankara, tarihsiz), s. 5 1 5.

40


metre olan demiryolu yoğunluğu l 957'de 5 1 metreye yüksel­ tilmiştir (1 1 3 ). Ulaşım finansmanı yerli sermaye ile karşılanmış, dış yar­ dım alınmamıştır. Harcamaların büyük bir kısmı doğrudan doğruya devlet bütçesinden çıkmıştır. Özel sermaye piyasası bu alanda önemli bir rol oynamamıştır. Ortaya çıkan her ya­ bancı inşaat şirketine yapılan ödemeler, devletin tekelindeki işletmelerden elde edilen gelirlerle kurulmuş bir banka yoluy­ la yapılıyordu. Yol yapımını finanse etmek amacıyla yeni bir özel vergi konmuştu; bu vergi çalışılarak da ödenebiliyordu. Lozan Antlaşması ile birtakım Avrupa şirketlerine 1 926 yı­ lına dek kabotaj hakkı tanınmış olduğundan, Türkiye'nin deniz ulaşımı açısından çalışma alanı sınırlıydı. Ancak, bu tarihten sonra da Türk özel gemicilik şirketleri olumlu bir çaba göste­ rebilecek ve ülkenin ulaşım gereksinimlerini karşılayabilecek güçte değillerdi. Hükümet, önce deniz personelinin yetiştiril­ mesi üzerinde durdu. (Cumhuriyetten önce yalnız Karadeniz kı yılannda oturan Türkler denizcilikle uğraşıyorlardı. Akdeniz kı­ yılarında ise bu uğraş Yunanlılara bırakılmıştır). 1 923 yılında kurulan devlet denizcilik işletmelerinin tonajı arttırıldı. Hükü­ met l 933 yıllarında tüm denizyolları yönetimini eline geçirme çabalarına girişti. 1 936 yılında sona eren bu tekelleştirme ola­ yı, filonun gençleştirilmesi ve büyütülmesi, yabancıların elin­ de bulunan kabotaj hakkının devletleştirilmesiyle tamamlanmış­ tır. Bu çalışmalara, 1 93 5 yılında 1 .200 tonluk bir tankeri deni­ ze indiren gemi yapım endüstrisi de eklenmiştir. Ulaşım alanında elde edilen başarılar iç pazarın önemli ölçüde büyümesine yol açtı. Ulaşımın toprak altı servetlerini ( 1 1 3 ) Bkz. Gökdoğan, Verkehrspolitik. s. 44 ve s. 46. ( 1 1 4) Kienitz, Türkei. s._ 99 ve s.; 1 28 ve s; Ahmet Oğuz, Die Wirtschafts­ lenkung der Türkei unter besondcrer Berücksichtiguns des Bankwesens, (Beri in, 1 940), s. 47 ve s.; Ahmet Halit liteber. Stııdie zum Bankwesen in derTürkei, (Je­ na. 1 937), s. 37 ve s.; Seliihaddin Paklar, Die Sümerbank und ihr Einfluss auf die Entwicklung der türkischen lndustrie, (Tübingen, 1 96 1 ), s. 7 ve s.

41


ve bölgesel üretim fazlalarını taşıma işini kolaylaştırmasıyla, o zamana dek kullanılmayan üretim güçleri işe koşulmuş ve endüstrileşme alanında önemli atışlar atılmış oldu. Ancak bu girişimlere sıfırdan başlamak gerekiyordu. Bu alandaki ilk kararlar 1 922 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi'nde alın­ mıştı. Yerli hammaddelerin yoğun bir biçimde işlenmesi, özel teşebbüsün devletçe teşvik edilmesi, özel sermayenin yeterli olamadığı alanlarda devletin yatırım yapması, endüstriyi kre­ dilerle desteklemek amacıyla bir devlet bankasının kurulma­ sı bu alanda alınan kararlar içindedir ( 1 1 4). Türk burjuvazisi, önceleri, zayıflığı nedeniyle endüstri iş­ letmeleri kurabilecek durumda değildi. Onun için bu alanda en önemli rolü her zaman doğrudan doğruya ortaya çıkmayan devlet oynamıştır. İsmen, yatırımlan yapan yeni kurulmuş i­ ki bankaydı. Bu bankalar banka işlemleri yanında holding şir­ ketlerin görevlerini de yükleniyorlardı. Bu türdeki ilk banka olan İş Bankası 1 924 yılında kurulmuştur. Bu yan resmi ku­ rum her şeyden önce özel teşebbüse kredi veriyor ve kazanca ortak oluyordu. Bundan bir yıl sonra da ikinci milli banka olan Sanayi ve Maadin Bankası devlet tarafından kurulmuştur. Bir holding şirket olan bu bankaya eski Osmanlı devlet işletme­ leri verildi ve kurumların modernleştirilmesi istendi. Resmi ve yarı resmi banka çalışmaları, Cumhuriyet dev­ rinin ilk dört yıllık yapım (rekonstruksiyon) döneminin mali temellerini oluşturmuştur. Bu sürede savaş tahribatının ona­ rılmasının yam sıra, endüstri alanında da Osmanlı üretim dü­ zeyi aşılmıştır ( 1 1 5). 1 927 yılında 65.256 kişinin çeşitli işlet­ melerde, 256. 855 kişinin de el sanatları alanında çalışmaları ilk kez görülen önemli bir istatistik artıştır. 1 92 1 yılında el sa( 1 1 5) Savaş yıkıntıları için bkz. Toynbee, The Westem Question; R. Hart­ mann, Anatolien; 1 923 yılındaki endüstri üretimi için bkz. Ph. Rühl, Die Tür­ kische Republik in Wirtschaft und Autbau, (Frankfurt, 1 924), s. 75 ve s. ( 1 1 6) Bkz. Hershlag, Introduction, s. 1 76.

42


natlarıyla uğraşanların sayısı ancak 7 6.000' i buluyor ( 1 1 6), iş­ letmelerde aşağıdaki dağılımı gösteriyorlardı ( 1 1 7). TABL0 9 Üretim Değerine Katılma Oranı Çalışan işçi sayısına göre işletmeler Sl ve Üretim değ. 1-3 Üretim kolu 4-10 11- 50 daha çok katkısı (%) Besin maddeleri 22. 1 84 5.42 1 98 736 65. l

Dokuma Kimya

Kereste Maden işleme Madencilik Diğerleri

Toplam

6.894 2.024 500 1 43 6.544 1 . 142 13.188 1 .418 217 1 87 2.035 1 .288 5 1.262 1 1 .623

339 51 181 1 30 101 201 1 .739

96 3 29 16 51 28 321

1 7.6 4.0 3.5 3.3 2.9 3.6 100.0

Endüstrinin azgelişmiş olduğu bu tabloda açıkça görül­ mektedir. Endüstri işletmelerinin %79'u ancak bir aile ya da üç kişinin, % 1 8 'i ise 4 'ten l O' a kadar işçinin çalışabileceği yer­ lerdi. Buna karşılık yalnız 3 2 1 işletme SO'den fazla işçi çalış­ tırıyor, ortalama 58 beygir gücünde makineler kullanıyordu. Ü retim değerinin yaklaşık olarak onda sekizi tarım ve orman­ cılık alanlarını kapsıyor, kullanılan hammaddelerin onda do­ kuzu iç bölgelerden sağlanıyordu ( 1 l 8). Üretim araçları en­ düstrisi kurulamamıştı. Savaş öncesine oranla, endüstri hac­ minin büyük bir ölçüde genişlemiş olmasına karşılık, yapı ba­ kımından endüstri aşağı yukarı eski biçimini korumaktaydı: Hazırlık ve onanın işlerinde modern teknik araçlardan yarar­ lanılmıyordu. ( 1 17) T.C. 1statistik Yıllığı 1 929, (Ankara-İstanbul, 1 929), s. 1 37; Oğuz, Wirtschaftslenkung, s. 6 1 ve s. ( 1 1 8) Bkz. Gross. Südeuropa, s. 1 95 ve s.

43


Bu istatistik bilgi, özel teşebbüsün devlet desteğine ka­ vuştuğu ikinci ekonomik kalkınma döneminin başladığı za­ manları yansıtır. Bu dönem 1933 yılına dek uzanır. I927'de çıkarılan Sanayi Teşvik Kanunu ile teşvike uygun görülen iş­ letmelere şu kolaylıklar sağlanmıştı: Parasız toprak, vergi ve gerekli ithalatta gümrük muaflığı, nakliyede %30 indirim, yıl­ lık üretimin %1O'u oranında ikramiye ve bölgesel tekelcilik hakları (119). Hızlandırılan yardım politikası özel sektörün daha çok büyümesine yol açtı. Yarısından çoğu 1927 yılında kurulmuş olan ve devlet tarafından destek gören işletmelerde üretilen mal değeri, 1927 ve 1932 yılları arasında 15 milyon liradan 1 54 milyon liraya yükselmiştir ( 1 20). Ancak, üçte ikisi beş Anadolu kentinde toplanan bu özel endüstri kuruluşlarının (121) temel yapılarında köklü değişiklikler oluşamamış, dev­ let üstün durumunu gene sürdürmüştür. Ufak sermayeli, tek­ nik bakımdan yetersiz küçük işletmeler ancak devlet yatırım­ larıyla gelişebilmişlerdir. Bu gelişim başlangıçta yetersiz bir durumda olan çimento, şeker ve dokuma endüstrilerinde izle­ nebilir. Adı geçen endüstri işletmeleri üretim güçlerini, 1927 ve 1933 yılları arasında devlet yardımlarıyla %300'den % l .200'e çıkarabilmiştir (122). Bu sayede ticaret dengesinin gözle görülür derecede dü­ zeltilmesine rağmen, Türkiye gene de önemli bir ölçüde tüke­ tim maddesi ithal etmek zorundaydı. Zaten kıt olan döviz kon( 1 1 9) Kanunun metni için bkz. Legislation, (İstanbul, 1927), c. V. s. 433 ve s. 1 927' den somaki endüstrileşme hareketleri için bkz. Kienitz, Türkei, s. 1 05 ve s.; Tuna, Durchbruch, s. 89 ve s.; Reşat, Jndustrialisierung, s. 64 ve s.; Salty, lndustriewirtschaft, s. 48 ve s.; Mahoutdji, Industriepolitik, s. 1 02 ve s.; Hersh­ lag, Turkey ... Economy. s. 62 ve s. ( 1 20) T.C. İstatistik Yıllığı 1 932-33, (Ankara-İstanbul), s. 228; Reşat, In­ dustrialisierung, s. 73. ( 1 2 1 ) Bkz. İhsan Erbas, Strukturanalyse der Wirtschaftsentwicklung'in der Türkei, (Berlin, 1 963 ), s. 1 1 7. ( 1 22) Bkz. Kienitz, Türkei, s. 106 ve s.; Oğuz Wirtschaftslenkung, s. 70 ve s.

44


tenjanının, yabancı yatırım mallarına harcanması nedeniyle bu zorunluluk uzun bir süre giderilememiştir. Birçok yerde de yardım önlemleri devlet sermayesinin yanlış alanlarda kulla­ nılmasına yol açıyordu ( 1 23). Önce, Sanayi Teşvik Kanu­ nu'nun yetersiz olması bu durumu etkiliyor, sonra da bu ka­ nun özel sermayenin talebin uzun süre emniyet altında bulun­ duğu endüstri bölge ve dallarına yatırım yapmasının teşvik edilmesi gerektiğini göz önünde bulundurmuyordu. Dünya ekonomi buhranı sırasında Türk ekonomisinin dengesizliği açıkça ortaya çıkmıştır: 1 927 ile 1 93 3 yılları ara­ sında ithalat fiyatları %23 .2, ihracat fiyatları ise %55.6 ora­ nında düşmüştür ( 1 24). Sovyetler' in ilk beş yıllık planları ile elde ettikleri başarılar, Türkiye'de o zamana dek uygulanan yöntemlerin ne kadar yetersiz olduğuna dikkati çekmiştir. Bu nedenle 1 933 yılında devletçilik ilkesi yeniden düzenlenmiş; hükümet, endüstri üretim kuruluşlarının daha geniş ölçüde fa­ aliyet gösterebilmelerine çalışmıştır ( 1 25). Bu çabaların sür­ dürülmesine SSCB 'nin Türkiye 'ye, 20 yıl içinde mali ihraca­ tı ile ödenecek faizsiz borç vermesinin de yardımı olmuştur. On milyon dolar değerindeki bu kredi ( 1 934 'te 8 milyon iken, bir sonra arttırılmıştır) makine satın almaya ve teknik perso­ nelin eğitimine harcandığı gibi, 1 934 yılında uygulanmaya ( 1 23) Bkz. Kienitz, Türkei, s. 108 ve s.; Erbas Wirtschaftscntwicklung, s. 1 1 8. ( 1 24) Bkz. A. Enis Okan. Der Türkische Aussenhandcl und die Aussenhan­ delspolitik der Türkei unter der Republik 1923 bis 1 938, (lstanbul, 1943 ). s. 82; Reşat, Industrialisierung, s. 58 ve s. ( 1 25) Devletçilik dönemindeki endüstrileşme hareketleri için bkz. Kienitz. Türkei, s. 109 vs s.; Tuna, Durchbruch, s. 92 ve s.; Reşat, lndustrialisierung, s . 74 ve s.; Hershlag. Turkey . . . Economy, s. 76 ve s.: Okan, Ausscnhandelspolıtik, s. 40 ve s.: Mahoutdji, Industriepolitik, s. 1 1 8 ve s.: Günter Barthel, "Der ındust­ rielle Aufbau derTürkei zwischen 1923 und 1 966" : Jahrbuch für Wirtschafts­ geschte ( 1 968), c. IIJ, s. 1 5 7 ve s.; Hershlag, "Tıırkey. Achievements and failıı­ res in the policy of economic !fevelopment dııring the inter-war period 1 9 1 91 939": Kyklos, c. VII, 1 954, s. 324 ve s.; Adamantios Pepelasis, Economic De­ velopment, Analysis and case stııdies. (New York, 196 1 ), s. 473 ve s.; Hüseyin Avnı Zarakoğlu, Die Staatsausgaben der Türkei ( 1 923- 1 939), (Zürich, 1949), s. 76 ve s., s. L14 ve s. 1 26. T.C. istatistik Yıllığı 1 932-33, s. 228, s. 23 1 ; T.C. is­ tatistik Yıllığı 1938-39, (Ankara-lstanbııl, 1 939), s. 207 ve s. 2 1 1 .

45


başlanan ilk beş yıllık planının da finansman açısından teme­ lini oluşturmuştur. Beş yıllık plan ekonominin tüm olarak yö­ netimini kapsamıyor; daha çok, gerçekleşmeleri doğrudan doğruya devlet elinde olmayan endüstri yatırımlarına yöneli­ yordu. 1 932 yılında Sanayi ve Maadin Bankası ikiye bölüne­ rek Devlet Sanayi Ofisi ve Sanayi Kredi Bankası kurulmuş­ tur. Bu bölünmeyle, resmi holding ve kredi verme görevleri birbirinden ayrılmak istenmiştir. Bütün bunlara rağmen, ne es­ ki, ne de yeni kuruluşlarla güçlü bir özel sermaye sektörü ya­ ratılabilmiştir. Bu nedenle gene aynı yıl içinde Sanayi ve Ma­ adin Bankası' nın bölünme kararı geri alınmıştır. Böylece ban­ kanın yerini alan Sümerbank, bir holding ve yatırım şirketi ola­ rak beş yıllık planı uygulama görevini yüklenmiş oluyordu. 1 935'te özellikle maden araştırması yapmak ve enerji elde et­ mek amacıyla Eöbank kurulmuştur. Bu banka da Sümerbank gibi bir devlet kuruluşuydu ve aynı görevleri yükleniyordu. Beş yıllık planın coğrafi açıdan ağırlık noktası Anado­ lu'nun iç bölgelerinde toplanıyor, sektörler açısından ise kü­ çük endüstri üzerinde duruluyordu. Yatırımların yarısından fazlası dokuma endüstrisinin geliştirilmesine harcanmıştır. Es­ ki tutumun tersine bu kez büyük devlet teşebbüsleri ön plana alındı. Bu alandaki en büyük proje Kayseri 'de Sovyet makine­ leriyle kurulacak, 2.500 işçi çalıştıracak ve 32.000 iğ, 1 .000 dokuma tezgahı bulunacak olan dokuma kombinasıydı. Ağır endüstrinin kurulmasına da aynı zamanlarda başlan­ dı. Eldeki olanakların dörtte birinden çoğu kömür, demir ve çelik endüstrilerine yatırıldı. Bu endüstrilerin çekirdeği Ka­ rabük'te kurulan 1 50.000 tonluk ham çelik kapasiteli çelik iş­ letmesi oldu. Karabük Çelik İşletmesi İkinci Dünya Sava­ şı'ndan önce çalışmaya başlamıştır. " Radikal devletçilik" döneminde de özel sektör kısıtlan­ mamıştır. O zamana dek Sanayii Teşvik Kanunu'ndan yarar­ lanarak yardım almış olan özel kuruluşların faaliyetleri gös46


terdikleri endüstri dallan ve programlan incelenerek işletme­ lerin sayısı, 1932-1937 yıllan arasında l .473'ten 1.116 'ya dü­ şürülmüştür. Aynı süre içinde kullanılan makinelerin beygir gücünün %119 oranında artmış ve üretim değerinin %88 ora­ nında yükselmiş olması, özel sermaye birikiminin hiç de du­ raklamadığını gösterir (126). Zorunlu endüstrileşme çabalan karşısında tarım sektörü, eskiden olduğu gibi, Türk ekonomisinin temelini teşkil edi­ yordu. Gelişen ulaşım ağı, o zamana dek yararlanılmayan böl­ gesel üretim fazlalarının pazarlara girmesine yol açtı. Devlet, tarım alanındaki çalışmaları teknik ve örgütlendirici önlem­ ler ve finansman yoluyla desteklemeye başladı. Pulluk ithali kolaylaştırıldı. 1927'de 210.794 olan pulluk sayısı 1936 'da 410.365 'e çıkarıldı. Tarım kredileri de 1923 ile 1938 yıllan arasında 8 milyon liradan 41 milyon liraya yükseltildi (127). Bunlara karşılık, kooperatifçilik yavaş gelişmekteydi; 193 7 yılında yalnız 86.631 üyeli 650 kredi kooperatifi ve 18.000 üyeli 15 satış kooperatifi bulunuyordu (128). Toprak reformu yapılamamıştı. Ancak, vakıflara, Ermenilere, Rum­ lara ve (karşı direnişlere rağmen) Kürtlere ait topraklar, özel­ likle Balkanlar 'dan gelen göçmenlere dağıtılmıştı. Büyük top­ rakların bölünmesini öneren iki kanun da etkili olamamıştır.

( 1 26) T.C. İstatistik Yıllığı, 1 932-33, s. 228, s. 23 1 ; T.C. İstatistik Yıllığı, 1 93 8-39, s. 207 ve s. 2 1 1 . ( 1 27) Bkz. Kienitz, Türkei, s. 77, s. 82; Kemalist tanın politikası için bkz. Kienitz, Türkei, s. 75 ve s.; Hershlag, Turkey... Economy, s. 53 ve s., s. 243 ve s.; Mahoutdji, Indurstriepolitik, s. 57 ve s.; Tuna, Durchbruch, s. 64 ve s.; Salty, Industriewirtschaft, s. 25 ve s.; Şevket Raşid, Die türkische Landwirtschaft als Grundlage der türkischen Volkswirtschaft, (Berlin-Leipzig, 1 932), s. 39 ve s. ( 1 28) Bkz. Tuna, Durchbruch, s. 67; Nihat Oğuz, Fragen der Iandwirtsc­ haftlichen Genossenschaften in der Türkei, (Köln, 1 964), s. 8 l ; T.C. İstatistik Yıl­ lığı 1 93 8-39, s. 20 1 Kooperatifçiliğin gelişimi için bkz. Oğuz, Fragen, s. 46 ve s.; Mahoutdji, Industıiepolitik, s. 69 ve s.; Yusuf Saim, Das Landswirtschaftlic­ he Kreditwesen in der Türkei, (Berlin, 1 934), s. 70 ve s.

47


Feodal kiracılık ve tefecilik sistemleri eskiden olduğu gibi sü­ rüp gitmekteydi ( 1 29). Ülke içinde feodalizme karşı köklü bir savaş açılmadığı gibi, makine, satış ve üretim kooperatifleri de kurularak köy­ lünün gerçekten özgürleşmesine çalışılmadığından, bu tutu­ mun tüm topluma zararlı olan etkileri de gözden kaçmış olu­ yordu. Devlet iktidarının devrimci hareket tarafından ele ge­ çirilmesinden sonra da köylerdeki siyasal güç, eşrafın elinde kalmıştı. İdeolojik ve ekonomik baskılar Anadolu'nun tarım, üretim ve kültür düzeyinin yükselmesini engelliyordu. Her şeye rağmen büyük ekonomik başarılar elde edildi­ ğini söylemek gerekir. tık kez 1 930 yılında tahıl ve un ithali­ nin yasaklanmasıyla, 1 93 8 yılına dek tahıl ürünleri 5.3 mil­ yon tondan 8.4 milyon tona yükselmiş; endüstri bitkileri ala­ nında elde edilen ürün ise 3 5 1 .000 tondan 704.000 tona çık­ mıştır ( 1 30). Böylece tarım, en önemli döviz kaynağı ve yer­ li endüstrinin hammadde üreticisi oldu. Göze çarpan bir geli­ şim ise, tarım alanından önce destek gören endüstri dalların­ da izlenebilir. Aşağıdaki tablo 1 929 ile 1 939 yılları arasında bu alandaki gelişmeleri göstermektedir ( 1 3 1 ).

( 1 29) Bkz. Kienitz, Türkei, s. 85 ve s.; Mahoutdji, lndustriepolitik, s. 76 ve s.; Aktan, " Problems": Raşid, Landwirtschaft, s. 140 vc s., s. 1 68 ve s.; Gross, Südosteuropa, s. 70 ve s.; Tuna, Durchbruch, s. 62 ve s.; Saim, Kreditwcsen, s. 1 39 ve s., s. 1 65 ve s.; Kazım Rıza, Die türkischc Landwirtschaft und ihre wich­ tigsten Betriebszweige, (Leipzig-Ankara, 1 935), s. 1 O ve s. ( 1 30) Bkz. T.C. i statistik Yıllığı 1 934-35, (Ankara- İstanbul), s. 33 1 ; T.C. istatistik Yıllığı 1 938-39, s. 1 60. ( 1 3 1 ) T.C. İstatistik Yıllığı 1 940- 1 9 4 1 . (Ankara). s. 323 ve s.; s. 339 ve s. 482: T.C. istatistik Yıllığı 1 960- 1 962, s. 3 19, s. 5 1 5; First Five Year Develop­ ment Plan 1 963- 1 967, (Ankara, 1963), s. 8; Oğuz, Wirtschaftslenkung, s. 57. s. 73, s. 76.

48


TABLO 1 0 1929-1939 Döneminde Üretim ve Hizmetler 1929

Demiryollan (kın) 5 . 1 44 Demiryolu nakliyatı (milyon ton/km) 356 Karayollan (km) 29.636 (a) Elektrik üretimi (kwatt) 1 06 (a) Taş kömürü 1 . 45 1 ( 1 .000 ton) Krom ( 1 .000 ton) 16 Çimento ( 1 .000 ton) 65 Şeker üretimi ( 1 .000 ton) 8 İplik üretimi (l .000 ton) 23

1939 Artış oranı

7.324

(%) 42

1 .564 4 1 .600 (c)

339 41

353

233

2.696 1 83 284 95 90 (b)

86 1 .044 337 1 .088 291

* (a) 1 930; (b) 1 938; (c) 1 940 * (a) 1 930; (b) 1 938; (c) 1 940

Tarım ve küçük endüstri alanında üretimin artmasıyla, it­ halat biçimi de değişmiştir. Tük.etim maddeleri ve işlenmiş eş­ ya ithali azalırken, yatırım araç ve gereçleri ile yan işlenmiş mal ithali artmıştır ( 132).

( 1 32) T.C. lstatistik Yıllığı 1 938-39, s. 23 1 , s. 262.

49


TABLO 1 1 1923-1939 Yılları Arasında ithal Edilen Malların Oranlarındaki Farklılaşma (% olarak)

Besin maddeleri Yün ve pamuklu dokumalar Yün ve pamuk iplik Makine Demir ve çelik

1923

1938

1 6.8 39.2 4.2 0.9 5 .4

2.8 1 3.9 6.0 1 5.3 1 8.8

Türkiye'nin dış ticaret politikası ile ekonomi politikası sıkı bir bağlantı içindeydi ( 1 33). Cumhuriyetin ilk yıllarında Lozan Antlaşması'nın geçici kararlarının zorunlu kıldığı çok yönlü serbest ticaret ilkesine göre hareket edilmiş, bunun so­ nucunda dış ticaret bilançosu sürekli olarak açık vermiştir. Bu nedenle 1 929 yılında gümrük duvarı kurulmuş ve buna 1 93 l 'de kota sistemi eklenmiştir. İthalat kısıtlanması, mal sağlama bakımından yeterince esnek olmadığından, hüküınet, ilk beş yıllık plan sırasında ikili takas usulüne başvurdu. Çeşitli ülkelerle özel antlaşma­ lar yapılarak tarafların denk ölçülerde alışveriş yapmaları sağ­ lanmak istendi. Bu önlemler sayesinde Türkiye 1 930 ve 1 939 yılları arasında, ödemelerde denge sağlayan olumlu bir tica­ ret bilançosuna sahip olmuştur. Bu gerçek, özellikle dünya ik­ tisadi buhranının fiyat yapısı üzerindeki etkileriyle birlikte in­ celenirse, önemli bir başarı olduğu görülür ( 1 34). ( 1 33) Kemalist diş ekonomi politikası için bkz. A. Oğuz, Wirtschaftslen­ kung, s. 8 1 ve s.; Okan, Aussenhandelspolitik, s. 77 ve s.; Kienitz, Türkei, s. 1 20 ve s.; Reşat, Industrialisierung, s. 35 ve s. ( 1 34) T.C. İstatistik Yıllığı 1 938-39, s. 23 1 ; T.C. İstatistik Yıllığı 1 9404 1 , s. 357.

50


TABLO 1 2 1923-1939 Yılları Arasında lthalaı/lhracat Dengesi (Milyon Türk Lirası)

1 923 1 926 1 929 1 930 1 933 1 939

İthalat

İhracat

Fark

145 234 256 1 48 75 1 18

85 1 86 1 55 1 52 96 1 27

-60 -48 -101 +4 +2 1 +9

Türk hükümeti bütçede ve ödeme bilançosunda açık ver­ memeye çok dikkat ediyor, yabancı sermayeden kaçınıyordu. Bu nedenle yabancı sermaye, finansman kaynağı olarak önem­ li bir rol oynamamıştır. Yasaların getirdiği güçlükler dolayı­ sıyla, doğrudan doğruya yatırım yapan yabancılara seyrek rastlanılıyordu. Krediler ancak 1 934/35 Sovyet yardımında olduğu gibi takas usulünden yararlanılmak şartıyla kabul edi­ liyordu. Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya'daki savaş teh­ likesi karşısında, Türkiye, 1 93 8/39 yıllarında kredi usulüyle silah aldı. Yerli kaynaklardan sağlanan devlet yatırımları özel sermaye karşısında üstünlüğünü korumaya devam etti. Kemalist ekonomik tutumun bir özelliği de, kamu görev­ lerinin, ağır endüstrinin büyük bir kısmının ve madenlerin devlet tekeli altında bulunmasıydı. Böylece Osmanlı İmpara­ torluğu 'ndan kalan ve devlet aracılığı olmaksızın yapılmış olan yı;ıtınmlann hemen hepsi devletleştiriliyordu { 1 3 5). 1 93 5 yılındaki resmi açıklamaya göre demiryollannın %6 l . 7 'si, en­ düstri yatırımlarının ise ancak %3.8 ' i devletleştirilmişti ( 1 35). ( 1 35) Bkz. Direction geneerale de la Presse au Ministere de l'lnterieur, La Turquie Contempraine, Ankara, 1935, s. 208 ve s.

51


Aynca, altyapı ve endüstri yatırımlarında, kıyılara yakın böl­ gelerden çok, iç bölgeler üzerinde durulması dikkati çeker. Özel sermaye yatırımlan kıyı bölgelerini kapsarken, büyük devlet işletmelerinin yoğunluk merkezi iç bölgelerde toplan­ mıştır. Anadolu'daki bu yatırımlarla, Ankara'nın başkent ol­ ması, Doğu Anadolu'ya demiryolu döşenmesi, Anadolu'nun tüm toplumsal alanlardaki gelişmesinin sağlanması yolunda bir başlangıçtır. İşletmelerin rantabl olup olmamalarını çoğu kez dikkate almayan bu son derece siyasi ve koruyucu devlet kapitalizmi, böylece şimdilik birtakım ekonomik çıkarlardan da vazgeç­ miş oluyordu. Bu "ekonomi dışı" yöntem, özellikle Ameri­ kalılar tarafından eleştirildi ( 1 36). Gerçekten de planların her zaman başarılı olmadığı gözden kaçmaz: Motorlu araçlar mon­ taj sanayii, uçak endüstrisi, alçak akım elektrik gereçleri ya­ pan bir fabrika kurma çabaları sonuçsuz kalmıştır. Askeri gö­ rüşlere göre seçilen Karabük çelik işletmesinin bulunduuğ y­ er, demir kaynaklarına 1 .000 km., kömür yataklarına ise 1 20 km uzaklıktadır. Aynca ham demir, ham çelik üretimi ve iş­ letme kapasitelerinin birbirine uygun ve Türkiye'nin ihtiyaç­ larına göre ayarlanmış olmaması, üretim sektörleri arasında dengesizliklere yol açıyordu. Bu elverişsiz koşullar altında çalışan Karabük çelik kombinasının büyük güçlüklere karşı koyması gerekiyordu (1 37). Planlama açısından yanlış olan bu tutum, belirli bir ölçü­ de düzeltilebilir nitelikte olduğu gibi, tüm sanayileşme alan­ lan göz önünde bulundurulursa, pek de önemli değildir. İşlet­ melerde rantabilite açısından, toplumsal çıkarlar çoğunlukla ( 1 36) Bkz. Max Weston Thomburg, Turkey. An economic appraisal, (New York, 1 949). ( 1 3 7) Bkz. Kienitz, Türkei, s. 1 08, s. 1 1 5 ; Heyersberg, Maschienenverwen­ dung, s. 22 ve s. 79; Kessler, Steinkohlenbergbau; Thomburg, Turkey, s. 107 ve s.; Osman Okyar, "Mr. Thomburg on the Turkish economy" : RFSE, 1 948, yıl 9, s. 268 ve s.

52


ikinci planda kalmıştır. Örneğin fabrikalar, altyapının hazır ol­ duğu kıyı kentlerinde kurulmuş olsalardı, daha büyük ölçüde yararlar sağlanabilir, üstelik paradan da tasarruf edilebilirdi. Ancak böyle bir tutum, bölgeler arasındaki ekonomik seviye farklarının artmasına yol açacaktı. Kaldı ki, bu ayrılıklar uzun bir süre, yalnız politik değil, ekonomik açıdan da ortadan kal­ dırılabilecek gibi değildi. Bu tarihlerde "Türk müteşebbis sınıfının daha başlangıç döneminde " bulunması nedeniyle "başka bir elverişli politi­ kanın uygulanması da güçtü." ( 1 38) Hershlag' ın öne sürdü­ ğü görüşe göre, devletçilik ilkesine değinen yabancı eleştiri­ ler bilimsel ekonomik verilere dayanmamaktaydılar. Hersh­ lag' ın bu düşüncesi üzerinde durmak gerekir: "Zaman za­ man, devletçi ekonomiye karşı peşin (apriori) muhalefet eko­ nomik incelemeleri etkilemiş; ekonomik bağımsızlık ve ge­ lişme uğruna elde edilen sonuçların olumsuz olarak değerlen­ dirilmesine yol açmış olabilir." ( 1 39) Daha açık olarak şöyle denilebilir: " Özel teşebbüse kendini gösterme olanağı tanın­ madığı görüşünü savunan Amerika'nın şikayetleri" , Atatürk­ çü Türkiye 'nin sosyal gerçekleri hakkında bir fikir veremez ( 1 40). Bu karşı çıkış daha çok Amerikan egemen sınıflarının politik ve ekonomik çıkar yapılarını ortaya koyar. Kemalist devletçilik ilkesinin belli başlı zayıflıkları da­ ha değişik türdedir: Genellikle büyük teknik işletmeler için ge­ rekli yoğun yatırımlar eldeki döviz olanakları oranında geli­ şebiliyordu. Ne var ki, küçük sermayeyle geliştirilebilecek alanlara hiçbir yatırım yapılmamış olduğundan, bu yoğun ya­ tırımlar gerekli endüstriyel destekten yoksun kalmışlardır. Böylece tarım alanında birkaç yıl içerisinde, makine ve döviz ( 1 38) Pepelasis, Economic Development. s. 474. ( 1 39) Hershlag, "Turkey. Achievements' ', s. 344; Hershlag, Turkey ....Eco­ nomy, s. 167 ve s.; Thomas ve Frye, The United States, s. 34 ve s. ve s. 85. ( 1 40) Thomburg, Turkey. s. 33.

53


yatırımlarına ihtiyaç göstermeksizin, büyük ilerlemeler elde edilebilecek olan bölgesel endüstri kolları kurulamamıştır. Yalnız, bu arada, o tarihlerde Anadolu köylüsünün metal ta­ rım aletlerine sahip olmadığını belirtmek gerekir. Demir pul­ luk sayısı çoğaltılarak ve öküz arabalarına demir aksam takı­ larak makine ithalatı da azaltılabilirdi. Böyle bir tutum ve kü­ çük bir sermaye ile üretim kısa bir süre içinde artabilirdi. Yurtiçindeki sermaye oluşumu da, işgücü fazlası nede­ niyle küçüktü. Anadolu'nun kurak bölgelerinde çiftçiler yıl­ da ortalama olarak 78 ile 1 08 gün arasında çalışırlardı ( 1 4 1 ). Bu güçlerin, yoğun bir çalışma gerektiren toprağı zenginleş­ tirme ve altyapı projelerinde kullanılması, ödemeler bilanço­ sunu büyük bir yükten kurtarabilirdi. Bu alanda alınan tek ön­ lem, yol vergilerinin çalışılarak ödenmesi oldu. Ancak bu ön­ lem, teşkilatın bozukluğu yanı sıra zorunlu hizmetin yozlaş­ mış Osmanlı devri feodal-bürokratik usullerinden biri olma­ sı nedeniyle yürütülemedi. Böylece köylülerin geniş çapta kalkınma faaliyetlerine kaymaları da sağlanamadı ( 1 42). Bu tür bir ekonomik tutumun gerçekleşebilmesi için Ke­ malist hareketin köylerde belirli bir açıdan sıkı bir politik bağ kurmuş olması gerekirdi. Ancak Kemalist hareket böyle bir bağdan yoksundu. Bir yandan köylülerin hükümete karşı gü­ vensizlikleri giderilememiş, öte yandan teknik açıdan yol gös­ terilmemişti. Bu iki nokta ancak CHP ya da başka bir politik kuruluşun köylerde örgütleyici ve seferber edici çabalar gös­ termesiyle büyük ölçüde gerçekleşebilirdi. CHP böyle bir yol­ da olduğunu söylemekteyse de, toplumsal gerçekler bu iddi­ ayı doğrulamamaktadır. Örneğin, köy yönetimine ilişkin bir yasa, ( 1 43) hangi altyapı görevlerinin o bölge halkı tarafın( 1 4 1 ) Bkz. F. Christiansen-Weniger, "Dic soziale Lage des türkischcn Ba­ uem von 1 923- 1 963 " : Sociologus, 1 964, yıl 1 4, s. 70. ( 1 42) Bkz. Gökdoğan, Verkehrspolitik, s 47 ve s. ( 1 43) Legislation, c. ll, s. 1 76 ve s.; Ailen, ... Transformation, s. 1 1 1 ve s.

54


dan gönüllü ya da zorunlu olarak yapılacağını kesin olarak be­ lirtiyorsa da, belirtilen bu görevler bir anlam kazanmamıştır. Anadolu'nun "bazı bölgelerinin alışkanlıklarını ısrarla sürdür­ mek istemesi", ekonomik nedenlerden çok, politik yetersiz­ liklerle açıklanması gereken bir olaydır (1 44). Bir yanda Kemalist hareketin kapitalizme açık tutumu gi­ bi politik gerçekler, öte yandan üretime yönelmiş, güçlü bir endüstri burjuvazisinin olmaması göz önüne alınırsa, devlet­ çilik duruma en uygun bir gelişme yolu olarak nitelendirile­ bilir. Devletçilik ilkesi ulusal bağımsızlığı güven altına almış, devleti faiz ve amortisman yüklerinden kurtarmış, bölgelera­ rası dengesizlikleri giderebilme olanakları yaratmıştır. Sonuç olarak modernleşme ilkeleri, kendi güçleri ve merkezlerle merkezden uzak bölgeler arasındaki toplumsal gelişimin den­ gelenmesiyle, ekonomik ilerlemeye katkıda bulunan bir etken olabilmişlerdir. III. 4. Yeni Sınıfsal Niteliklerin Oluşması

Çeşitli ırk ve dinlere bağlı azınlıklar yüzyıllar boyunca Osmanlı lmparatorluğu'nun ekonomik ve sosyal yapısının önemli birer elemanı olmuşlardır. Ancak Osmanlı siyaset ta­ rihinde kendi başlarına etken olmaya başlamaları daha sonra­ lara rastlar. Osmanlı devletinin zayıflığı nedeniyle, büyük dev­ letler Anadolu'daki Rum ve Ermenilerin ulusal eğilimlerinden kendi emperyalist amaçlarını gerçekleştirme yolunda yarar­ lanmışlardır. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yansında azınlık­ ların ayrılma istekleri Türk devleti bünyesinin esaslı şekilde zayıflamasına yol açmıştır. ( 1 44) Ferdinand von Bismark-Osten, Sturukturwandlungen und Nachkri­ egs-probleme der türkischen Volkswirtschaft, (Kiel, 1 95 1 ), s. 65. Aynca bu kav­ ram için bkz. Lemer, Modenizing, s. 19 ve s.

55


Ermeniler Doğu Anadolu' nun güç ulaşılır bölgelerinde yerleşmiş olduklarından elverişsiz koşullar altında, dünya ka­ mu görüş ve düşünüşünden habersiz bir yaşam sürmekteydi­ ler. Ayrıca, göçülecek başka bir Ermeni devleti de bulunma­ maktaydı. Bu nedenle Ermeniler Çarlık Rusyası'nın istediği gibi Osmanlılara karşı bir eyleme geçebilecek durumda de­ ğillerdi. On dokuzuncu yüzyılda Kürt kabilelerinin desteğiy­ le Ermenilere baskı yapılmaya başlandı. Bu nedenle Avrupa­ lılar tekrar tekrar müdahale etmek gereğini duydular. 1 9 1 4 'te Rus etkileriyle yeniden alevlenen Ermeni milliyetçiliği, Jön Türk hükümetinin Ermenilerin büyük bir kısımının mallarına el koymasına ye Ermenileri Arap eyaletlerine sürmesine ne­ den oldu. Büyük sayıda insan kaybına yol açan bu sürgün, Bi­ rinci Dünya Savaşı sonunda Ermenilerin politik ve ekonomik güçlerini kırmıştır. Ermeni direnişinin yeniden canlanması Mondros Müta­ rekesi 'nin sonuna rastlar. Ancak bu direniş, sadece padişah ve Çar egemenliklerinin Doğu Anadolu ve Kafkasya'da kırılma­ larından sonra doğan, geçici siyasi-askeri boşluktan yararlan­ mıştır. Gümrü ve Moskova Antlaşması ile çizilen yeni sınır­ lara göre Ermeniler Türkiye'de kendilerine özgü yerleşme alanlarına sahip olamamışlardır. Rumlar ise 1 9 1 4 yılına dek durumlarını sürekli olarak kuvvetlendirmekteydiler. Türkiye ile komşu olan ve aşırı nü­ fus yoğunluğuna sahip bulunan Yunanistan tarafından des­ teklenen Rumların sayıları gittikçe çoğalmaktaydı. Ekonomik güçleri ise Jön Türklerin Birinci Dünya Savaşı sırasında güt­ tükleri "üvey çocuk politikası" nedeniyle zayıflamıştı. Nü­ fus yoğunluğunda 1 9 1 8 yılına dek önemli bir değişiklik göze çarpmaz. Yunanlıların Anadolu'ya göçleri, Yunan istila hare­ ketinin başarısızlığa uğramasıyla sona ermiştir. Türklerin ta­ arruzlarıyla Batı Anadolu kıyılarındaki Yunanlıların büyük bir çoğunluğu yok olmuş ya da Yunan ordusuyla Yunanistan'a

56


kaçmıştır. Kalanlarsa Lozan Antlaşması 'nın mübadele koşul­ larına göre bu olaydan kısa bir süre sonra Türkiye'den ayrıl­ mak zorunda kaldılar. Böylece İstanbul ve birkaç ada dışında bütün Türkiye'de din, dil ve ırk açısından birlik sağlanmış oldu. Birdenbire olu­ şan nüfus değişikliklerinin doğurduğu sosyo-ekonomik boşluk, Türk toplumunu ilk kez özellikle zanaat, ticaret ve ta­ rım alanlarına yönelmeye zorluyordu. Ulusal burjuvazi Birinci Dünya Savaşı sonunda oluşma­ ya başlamıştı (145). Anadolu Türkleri ile Balkanlar'dan göç eden Türkler, tüccar, fabrikatör ve el sanatlarıyla uğraşan azın­ lıkların bıraktıkları boşlukları doldurmaya, yeni kentlerin ku­ rulmasının, endüstriyel projelerin gerçekleşmesinin doğurdu­ ğu gereksinimleri karşılamaya Birinci Dünya Savaşı 'ndan son­ ra başlamışlardı. Ankara'nın kuruluşu karşısında hayranlık duyan bir gözlemci şunları yazar: " Türk halkından beklenme­ yen bir çaba ve beceriklilikle eski ve yeni tüccar ve ustalar bir araya gelerek kısa bir süre içinde boşlukları doldurmak üzere işe koyuldular" ( 1 46). Türklerin "kapitalist üretim biçimine yatkınlık ve istek göstermedikleri" zamanlar geçmişte kalmıştı ( 14 7). Devlet ön­ lemleri yeni atılımları kolaylaştırıyor ve hızlandırıyordu. Doğ­ rudan doğruya prim ve kredi yoluyla sağlanan yatırım kolay­ lıkları dolaylı olarak gümrük duvarlarıyla da teşvik edildi. Devlet, 1 930 yıllarında mal üretim ve dağıtımının ufak bir kıs­ mını kendi elinde bulunduruyor, "hiçbir zaman doğrudan doğ( 1 45) Ulusal burjuvazinin doğuşu için bkz. Robert W. Kervin, "Private Enterprise in Turkish lndustrial development": MEJ, 1 95 1 , c. V, No. 1 . s. 26 ve s.; Pepelasis. Economic Development, s. 494 ve s.; Sydney Nettleton Fischer. So­ cial Forces in the Middle East, ( lthaca, 1 955), s. 127 ve s.; Karpat, Politics. s. 86 ve s. ° ( 1 46) Kari Klinghardt. Angora-Konstantinopel, Ringende Gewalten, ( Frankfurt, 1924 ), s. 1 52. ( 147) Kari Marx, Theorien übcr den Mehrwcrt, Marx/Engels, Verke. üçün­ cü bölüm, (Berlin, 1 968), c. XXVI, s. 44 1 .

57


ruya haınmadde üretimini ve işlenmiş malların dağıtımını kontrol etmiyor, sadece hammaddelerin yan ve tam işlenmiş mallar durumuna getirilmesiyle ilgileniyordu" ( 1 48). Ticaretin büyük bir kısmı ve küçük endüstri.gibi, ekono­ mik devlet faaliyetlerinin eğilmediği alanlar özel teşebbüsün yatırım alanlan oluyordu. Örneğin, yüksek gümrük resimleri nedeniyle işlenmiş deri ithal edilemiyor, özel deri fabrikala­ rının sayılan çoğalıyordu. Ülkenin ayakkabı ihtiyacı 1 O mil­ yon çift iken, devlet tarafından kurulan modem ayakkabı fab­ rikası yalnız 800.000 çift çıkarıyordu. Kısa bir süre içinde bu tür gereksinimleri karşılama amacıyla, deri, keten ve lastik i­ mal eden küçük ve orta çapta işletmeler doğdu" (1 49). Özel sektörün gelişmesinde devlet birikim sistemi önem­ li bir rol oynamıştır. Bu birikimin en büyük kaynağı, bir yan­ dan işçi ücretlerinin ve hammadde fiyatlarının düşük olma­ sıydı. Çok düşük işçi ücretleri ödeyen, hemen hiçbir sosyal har­ camaya girişmeyen, işçiyi koruyan yasalara önem vermeyen özel teşebbüs, düşük üretim harcamaları sayesinde, sabit fi­ yatlar üzerinden mal alıp satma yoluyla büyük kazançlarr sağ­ lıyordu ( 1 50). Kamu yatırımlarının büyük bir kısmı devlet bütçesinden karşılanıyordu ( 1 5 1 ) Köylülerin ödemekle yükümlü oldukla­ rı vergiler, Osmanlı İmparatorluğu 'na kıyasla hafifletilmiş; an­ cak oldukça yüksek olan hayvan vergilerine dokunulmamış­ tı. Buna karşılık eski Babıali giderlerinin yaklaşık olarak üç­ te birini karşılayan "aşar" kaldırıldı ( 1 52). Kazanç vergisi i.

( 1 48) Karpat, Politics, s. 88. ( 1 49) Bkz. Keıwin, Private Enterprise, s. 28. ( 1 50) Keıwin, Private Enterprise, s. 27; Karpat, Politics, s. 89 ve s. ( 1 5 1 ) Kemalist vergi politikası için bkz. Sadrettin Halil, Das Steuersystem der Türkischen Republik und seine geschichlichen Grundlagen, (Philippsburg, 1 938), s. 32 ve s.; Hakkı Karamete, Wirtschaftssystem und Wirtschaftsgesinnung, Steuersystem und Steuermentallitaet in der Türkei, (Köln, 1 956), s. 89 ve s.; Ki­ enitz, Türkei, s. 1 3 8 ve s.; Karpat, Politics, s. 92 ve s. ( 1 52), Bkz. Issawi, The economic History, s. 107, ve s.

58


ki katına çıkarıldı, ama büyük para getiren iratların ve büyük servetlerin vergiye bağlanması üzerinde durulmadı. Yeni vergi politikasının sonuçlarından ikisi, özellikle önemlidir. Vergiler köylerden kentlere kaymıştır. Ancak bu tu­ tum, aşarın kaldırılmasından beklenen yararlar kadar başarı­ lı olamamıştır. Çünkü tüketim vergileri aynı zamanda köylü­ lerin gerek duydukları işlenmiş mal fiyatını yükseltmiştir. İkincisi, bu yeni politika ile birlikte yürüyen ücret ve fiyat po­ litikası, devlet ve özel sermaye birikimini kolaylaştırmıştır. Bu son durumun ne derece yürürlükte olduğunu şu örnekle gös­ terebiliriz: 300 liralık bir memur aylığından kesilen vergi, 30.000 liralık bir kazancın vergisinden daha yüksekti ( 1 53 ). İkinci Dünya Savaşı Türk kapitalistlerine yayılma yolun­ da yeni olanaklar sağladı. Tarafsız kalan Türkiye, işlenmiş mal ithalatının birdenbire kesildiğini gördü. Ülke içinde satın alma gücünün artması, savaşa katılan devletlerin Türk malla­ rını öbür rakip devletlere kaptırmamak için satın almaları, Türkiye'ye büyük iç ve dış pazar kapılan açtı. Genel darlık, hammadeyle işlenmiş eşya arasındaki fiyat farkı, vergilen­ meyen aşırı kazançlar, 1 934 yılından bu yana azınlıkların ye­ rini alan Türklerden oluşan tabakanın sosyal bakımdan hızla yükselmesini sağladı ( 1 54). Bu alanda, banka mevduatlarının gelişimi de iyi bir fikir verebilir. 1 924'ten 1 93 8 'e kadar, mevduat 1 3 milyondan 227 milyona çıkmıştır. 1 946 'da ise bu rakam 600 milyonu aşmış­ tır. Bu dönemde kurulan çok sayıdaki işletme, bu artışın yal­ nızca birikim olaylarının hızlanmasıyla ilgili olmadığını ka­ nıtlar. Yalnız İzmir'de İkinci Dünya Savaşı sırasında özel bü­ yük işletme sayısı 9'dan 41 'e yükselmiştir ( 1 5 5). Savaş son( 1 53) Günter Wolf, Türkei, Entwicklungslaender zwischen Inflation und Stagnation, (Hamburg, 1 962), s. 59; Halil, Steuersystem, s. 55. ( 1 54) Karpat, Politics, s. 90 ve s. ( 1 55) Karpat. Politics, s. 92 VI s.

59


rasında dokuma iğ ve tezgahlarının yarısı ve 40.000 el doku­ ma tezgahı özel kişilerin elindeydi ( 1 56). Devletçliğin " ileri bir sosyalizm türü olduğunu" savunan Başbakan Saracoğlu, 1 942 'de parlamentoda "dört el tezgahına sahip bulunan kişi­ lerin kolayca zengin olabileceklerini" belirtmiştir ( 1 57). Sa­ racoğlu konuşmasını şöyle sürdürmüştür: "Bu kişiler devlet­ ten çok ucuz fiyatlara aldıkları iplikleri başkalarına sattıkları sürece refah içinde yaşarlar. Devletin ürettiği mallar ucuz fi­ yatlara satılmaktadır. Ancak aracılar yüzünden halka, asıl fi­ yatlarının dört beş katına mal olmaktadır" ( 1 58). Sayıları bir mebus tarafından 3 0 ila 40 bin olarak tahmin edilen savaş zenginleri hiçbir zaman düzenli olarak vergi ver­ memişlerdir ( 1 59). Devlet ancak kısa bir süre için varlık ver­ gisini yürürlüğe koyabilmiştir. Bu vergi İstanbul'da dış ticaret alanında hala önemli bir yerleri olan azınlıklar dışında gevşek bir biçimde uygulanabilmiştir. Böylece Türk burjuvazisi re­ kabetten kurtulmuş ve azınlıkların, bu verginin getirdiği çe­ şitli güçlükler karşısında satmak zorunda kaldıkları malları sa­ tın alarak kapasitelerini genişletmiştir ( 1 60) . Batı Anadolu'da 1 940 yılından sonra kurulan, en az on işçi çalıştıran ve on beygir gücünden yararlanan fabrika sa­ hiplerinin sosyal kökenlerinin incelenmesi, Türk endüstri bur­ juvazisinin ortaya çıkışı hakkında bilgi verebilir. Bu incele­ melerden elde edilen sonuçlan aşağıdaki tablo göstermekte­ dir ( 1 6 1). ( 1 56) Bkz. Kerwin, "Private Enterprise", s. 26. ( 1 57) Bkz. Karpat, Politics, s. 87. ( 1 58) Karpat, Politics- s. 90. ( 1 59) Karpat, Politics, s. 93. ( 1 60) Karpat, Politics, s. 1 1 4 ve s; Fisher, Forces, s. 1 3 0 ve s. ( 1 6 1 ) Alec P. Alexander, "Industrial Enrepreneurship in Turkey: origins and growth" , Economic Development and Cultural Change, 1 960, c. VIII, No. 4, s. 352 ve s.

60


TABLO 1 3 Çeşitli Mesleklerin işletmelere Katılma Oranı (% Olarak)

10 ve daha çok 50 ve daha çok Meslek kolları

Büyük çiftçi'1er El işçileri ve ustalar Tüccarlar Sanayiciler* Başkaları *Baba mesleği

işçi çalıştıran işletmeler

işçi çalıştıran işletmeler

1 9.4 1 7.3 43.0 8.3 1 2.0

1 8.2 O.O 65 . 1 1 4.4 2.3

Tanın üretiminden sanayi üretimine geçiş çok özel bir bi­ çimde gelişmiştir. Eskiden çiftçilikle uğraşan kişilerin hemen hemen hepsi besin endüstrisine yönelmişlerdir ( 1 62). Aynı zamanda el işçileri ve ustalar da çeşitli endüstri dallarına geç­ mişlerdir. Bunlar özellikle maden, kereste, lastik ve deri işle­ yen dallardır ( 1 63). Yeni işletmeler çoğunlukla küçük el taz­ gahlarının genişletilmeleriyle ortaya çıkmışlardır. Bu grupla­ rın büyük işletmeler kuramamış olmaları, birikimlerinin ye­ tersiz olmasındandır. Bu nedenlerle Türkiye'de endüstri ala­ nında kapitalist sınıfın ortaya çıkışı şöyle özetlenebilir: Azın­ lıkların bıraktıkları yerler, yoğun devlet desteği ve savaş eko­ nomisi koşulları, bazı teknik ve ekonomik kaynaklara ve ye­ teneklere sahip olan orta ve üst tabakalara, çeşitli yollardan biriktirdikleri sermayelerini endüstriyel üretime yatırma ola­ nakları sağlamıştır. Böylece endüstri-öncesi üretim biçimleri ile çalışan işletmeler de bu etkenlerle endüstrileşmeye başla( 1 62) Alexander, "Entcpreneurshtp'', 354 ve s. ( 1 63) Alexander, "Entepreneurship" , s. 354.

61


mışlardır. Zengin çiftçiler kendi ürünlerini işliyor, el işçileri tezgahlarım büyütüyor, ustalar bağımsızlaşıyor, toptancı tüc­ carlar ticaret alanındaki kazançlarını endüstriye yatırıyorlar­ dı. Türkiye'nin endüstrileşme atılımları Almanya'da özel sek­ törün ortaya çıkması ile karşılaştırılırsa, Türkiye'deki bu son­ radan yetişme olayının özellikleri daha açık olarak ortaya çı­ kar. Almanya ile Türkiye arasında birçok benzer durumların var olmasına karşılık ( 1 64) her şeyden önce sosyal köken açı­ sından önemli ayrılıklar göze çarpar: Almanya'nın, örneğin kuzey ve güneybatısında, el sanatlarıyla uğraşanların yalnız­ ca altıda biri sanayi müteşebbisi olmuştur ( 1 65). El sanatları­ nın fabrikalara öncülük etmemesi mesleki çeşitliliğin azalma­ sı demektir. Diğer bir fark da Avrupa'da belirli endüstri dalla­ rının kurulmasında önemli rol oynayan uzmanlaşmış iş grup­ larının Türkiye'de bulunmamasıydı. Bu alanda şu örneği ve­ rebiliriz: Prusya'da kimya endüstrisinin büyük bir kısmı ecza­ cılar tarafından kurulmuştur. Böyle bir olay, zaten az sayıda­ ki Osmanlı eczacılarının Ermeni olmaları nedeniyle gerçek­ leşemezdi ( 1 66). Endüstri alanında çeşitli görevler alabilecek olan diğer sosyal tabakalar da 19. yüzyıldaki Avrupa öncülerine kıyasla sayı, ekonomi deneyimi ve eğitim düzeyi açısından yetersiz­ diler. Dokuma endüstrisi alanında (Alman fabrikatörlerinin ço­ ğu gibi) dış ticaret yoluyla sermaye biriktirme olanağına sa( 1 64) Bkz, Henry Witt, Die Triebkraefte des industriellen Unternehmer­ tums vor 100 Jahren und heute, (Hamburg, 1 929), s. 9 ve s.; Heinz Sachtler, Wand­ Iungen des indüstriellen unternehmers in Deutschland seit Beginn des 1 9. Jahr­ hunderts, (Halle, 1937), s. 24 ve s. ( 1 65) Bkz. OrtulfReuter, Die Manufaktur im Fraenkischen Raum, (Stutt­ gart, 1966), s. 1 5; Gerhard Slawinger, Die Manufaktur in Kurbayern, (Stuttgart, 1 966), s. 86; Saksonya için bkz. Rudolf Porberger, Die Manufaktıır in Sachsen, (Berlin, 1 958), s. 36 ve s. 2 1 1 . ( 1 66) Hans Mottek, Studien zur Gesehiehte der industriellen Revolution in Deutschland, (Berlin, 1 960), s. 1 52 ve s.; Lothar Baar, Die Berliner Industrie in der industriellen Revolution, (Berlin, 1 966), s. 1 50; Fischer, Forces, s. 128.

62


hip ve makine endüstrisi konusunda teknik öğrenim görmüş olan Türklerin sayısı çok azdı ( 1 67). Bu yoksunluklar 1 940 yılında kurulacak olan bir fabrikada, 1 830- 1 850 yıllarına kı­ yasla, daha fazla maliye bilgisi ve tekniğe gerek duyulması yü­ zünden, daha da artıyordu. 1 828 yılında Almanya 'da bir dö­ kümhanenin kurulması için 200 Taler gerekliydi ( 1 68). Bu ger­ çek göz önünde bulundurulursa, Türkiye'de endüstri alanında burjuvaziye düşen görevlerin devlet tarafından ele alınması şa­ şırtıcı olmayacaktır. Böylece Türkiye 'de, bir yandan, "özellikle devlet önlem­ leri müteşebbis sınıfın doğmasına yardım ediyor" ( 1 69); öte yandan bu olay, çok elverişsiz tarihsel-toplumsal koşullar al­ tında gelişiyordu. Bu nedenle de Avrupa ülkelerindeki endüst­ ri devrimlerinin elde ettikleri sonuçlara ulaşılamamıştır. Özel­ likle üretim alanındaki elverişsiz koŞullar Türkburjuvazisinin dağıtım alanına yönelmesine yol açıyordu. Doğu Anadolu'nun sosyo-ekonomik açıdan geri kalmış bölgelerinde, ticaret ve en­ düstri sermayeleri arasındaki uyuşmazlığı, l 945 yılında Ela­ zığ 'da yapılmış olan bir araştırma çok güzel yansıtır: "kalbu­ rüstü tabaka" denebilecek 5 .57 1 kişi içinde 5.057 tüccar ve yalnız üç tane fabrikatör bulunmaktaydı ( 1 70). Büyük yatırım programlarının yürürlüğe girmesi, serma­ ye birikimleri oluşturabilecek grupların devlet tarafından des­ teklenmesi, toplumun alt tabakalarını büyük ekonomik güç( 1 67) Horst Blumberg, Die deutsche Textilindtıstrie in der industriellen Re­ volution, (Berlin, 1 965), s. 1 39; Baar, Berliner Industrie, s. 148 ve s., s. 1 54; Alf­ red Schröter und Walter Becker, Die deutsche Maschienenbauindustrie in der in­ dustriellen Revolution, (Bertin, 1 962), s. 67 ve s. ( 1 68) Schröter und Becker, Maschienenbauindustrie, s. 67. Sözü geçen is­ tekler daha 1 840 yılında fazlalaşmaya başlamış«. Bkz. Wolfgang Zom, "Typen und Entwicklungskraefte deutsı;hen unternehrnertums im 1 9, Jahrhundert", Vi­ eıteljahresschrift für Sozial-und Wirtschafsgeschiehte, s. XLIV, 1957, s. 68 ve s. ( 169) Fischer, Forces, s. 1 28. ( 1 70) Bkz. Probleme der Mittelschichtetı in Entwicklungslaendern, (Köln­ Opladen, 1 964), s. 48.

63


lüklerle karşı karşıya bırakıyordu. Savaş boyunca bu güçlük­ ler daha da çoğaldı. 1 920- 1 93 0 yıllarında yaşamlarını ancak "en düşük düzeyde" sürdüren fakir çiftçiler ( 1 7 1 ), fiyat de­ ğişiklikleri yüzünden daha da az kazanır oldular ve gelirleri­ nin temeli olan çift hayvanlarını satmak zorunda kaldılar. Üre­ tim araçlarına sahip olmayan kentlilerin durumu ise çiftçiler­ den pek farklı değildi. Özellikle sabit gelirliler ve karaborsa olanaklarından yararlanamayan kentliler, yüksek vergiler ve hayat pahalılığı altında eziliyorlardı ( 1 72). Aynca köylü ve işçi alt-tabakalar haklarını elde etmek ko­ nusunda da güçlüklerle karşılaşıyorlardı. Kemalizmin halkçı­ lık ilkesinin uygulanma biçimi, bu tutuma açıklık getirecek ni­ teliktedir. Bu ilke halk egemenliğinin güçlendirilmesi, halkın hukuk ve politika bakımından eşit tutulması gibi burjuva-cum­ huriyetçi ilkeleri kapsamasına rağmen, bunların yorum ve uy­ gulanışında teşkilatçı-devletçi görüşler ağır basmaktaydı. Bu nedenle halkçılık ilkesinin " sosyal gelişme felsefesi" olarak tanımlanması pek doğru değildir ( 1 73). Halkçılık ilkesi, Jön Türkler döneminde İstanbul Üniver­ sitesi 'nin ilk sosyoloj i profesörü olan Ziya Gökalp tarafından ortaya atılmıştır. Ziya Gökalp bu görüşlerinde Fransız sosyo­ loğu Durkheim'a dayanmaktaydı ( 1 74). Halkçı doktrini be­ nimseyen Mustafa Kemal daha 1 923 yılında şu görüşü savu­ nuyordu: Türkiye'de "büyük toprak sahipleri" , "büyük ser­ mayeler" ve "çeşitli sınıflar" yoktur; yalnız ortak çıkarlarla birbirlerne bağlı "meslek grupları" bulunmaktadır ( 1 75). ( 1 7 1 ) Christiansen-Weniger, ' ' Die soziale Lage' ', s. 68. ( 1 72) Karpat, Politics, s. 92 ve s.; Wolf, Türkei, s. 55 ve s. ( 1 73) Timur, Türk Devrimi, s. 1 03 . ( 1 74) Berkes, Development, s. 4 6 1 v e ş . ; Uriel Heyd, Foundation ofTur­ kish nationalism. The Life and teachings of Ziya Gökalp, (London, 1 950), s. 140 ve s. ( 1 75) Atatürk, Söylev, e. il, s. 97 ve s., s. 1 1 2; Geschichte. . . Republik, s. 207 ve s.; Timur, Türk Devrimi, s. 103 ve s.

64


Mustafa Kemal' in " halk hükümeti" tarafından temsil edilen sınıfsız bir "halk devleti " fikri 1 930 yıllarında CHP'nin resmi ideoloj isi olmuştur ( 1 76); "Bizim ilkelerimize göre Tür­ kiye Cumhuriyeti halkı çeşitli sınıflardan oluşmamıştır. Türk halkı işbölümü ilkesine göre çeşitli işkollarına ayrılmış bir toplumdur" ( 1 77). Bu cümleyle belirli bir sosyolojik görüşün propagandası yapılmaktadır. " Sınıf yoktur" denildiği için sınıf kavgaları­ nın objektifkuralları ceza hukuku açısından suç olarak görül­ müştür. Ayrıca bu tutum, politika kavgalarının yalnızca ırk ve din açısından değil, sosyal ve ekonomik ideallerle ilgili ola­ rak da cezaladınlması için ideolojik bir temel sağlıyordu. Böy­ lece Anadolu'da yalnız feodalizm artıklarının kaldırılması işi duraklamakla kalmıyor, aynı zamanda etkili bir işçi hareketi­ nin oluşabilmesi de uzun bir süre geciktirilmiş oluyordu. 1 925 ile 1 926 yıllarındaki olağanüstü kanunlarla sosyal hürriyeti kaldırıldıktan sonra, 1 933 'te grev ve lokavt yasağı ceza kanu­ nuna yerleştirildi. Meclis, 1 936 yılında İtalyan yasalarını ör­ nek alarak çıkardığı fş Kanunu ile bu yasakları sağlamlaştır­ dı. Bu yasa, işçi sınıfının kendi başına örgütlenme olanakla­ rını ortadan kaldırarak onları sıkı bir devlet kontrolü altına sok­ tu. l 938'de çıkarılan özel bir kamın ile de sınıf çıkarlarının po­ litik örgütler tarafından savunulması yasaklandı ( 1 78). Bu nedenle işçi sınıfı, İş Kanunu'nun öngördüğü resmi bir sosyal politikanın İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar ge­ ciktirilmesine karşı çıkamadı ( 1 79). Grev ve lokavt yasakla-

ve s.

( l 76) Altan, Görüşler, s. 7 ve s.; Atatürk diyor ki, s. 29 ve s. \ 177) Cumhuriyet Halk Partisi, Program, s. 6-, Geschichte . .. Repub\ic,

s.

227

( 1 78) Robinson, Republic s. l 09; Walter Galenson, Labor in dcveloping cco­ nomics, (Berkclcy-Los Angelcs, 1963), s. 268 ve s., s. 280; Eren. Turkcy, '· 1 47 ve s. iş Kanunu'nun metni: lntemationales Arbcitsamt, Gcsetzreihc, c. XVII. l 936. Kı­ sım 2, (Gcnf, 1 939). s 1 66 ve s. ( 1 79) Balkanlı, ' "Sozialpolitik". s. 263 ve s . ; Galensoıı. Labor, s . 272; Wer­ ner Uhrenbacbcr. Türkei. Ein wiıtscbaftl icbcs llandbucb, ( Bcrliıı, 1 957 ), >. I 66 ve s.

65


rının doğurduğu güçlüklerin devlet aracılığıyla azaltılamadı­ ğı, 1 936 ile 1 946 yılları arasında bu makama, bu konuyla il­ gili olarak yalnız on kere başvurulmuş olmasından anlaşılır ( 1 80). Devlet bu kanun önlemlerinin arkasındaki amaçları giz­ lemek zahmetine bile katlanmamış, İçişleri Bakanı Recep Pe­ ker parlamentoda " sınıf bilincinin doğmasını ve yaşamasını" engellemek amacının güdüldüğünü açık olarak belirtmiştir ( 1 8 1 ). Kemalist hareketin sağ kanadının güçlü bir temsilcisi olan Recep Peker' in totaliter ideoloj ilere büyük bir yatkınlık duyduğu gözden kaçmaz ( 1 82). Aynı zamanda Kemalist ha­ reketin sol kanadını oluşturan Kadro dergisi grubu da Türki­ ye'de toplumsal karşıtlıkların var olmadığı görüşünü savunur. Bu grubun öncülerinden Şevket Süreyya, "büyük sermaye bi­ rikimlerinin" ve bu nedenle gelişmiş ülkelerde zorunlu ola­ rak ortaya çıkan "büyük sınıf ayrımlarının" ve " şiddetli sınıf çatışmalarının" Türkiye'de bulunmadığı görüşünden hareket ediyordu ( 1 83). Şevket Süreyya'nın savunduğu görüşe göre, çeşitli grupların ilgi ve çıkarları karşısında tarafsız bir tutum takınacak ve seçkin bir aydın kadro tarafından yönetilecek olan devlet, ülkeyi modernleştirme görevini ve cahil halk kit­ lelerinin yönetimini üzerine alacaktı ( 1 84). CHP'nin demokrasi karşıtı bütün önlem ve ideolojileri beklenen sonuçları vermiştir: Etkili işçi sendikaları ve köylü birliklerinin kurulması, alt tabakaların bilinç ve eğitim düze­ yinin bu alanda düşük olması ve bu tabakaların sorunlarını ya­ kından bilen politik kadronun bulunmaması nedeniyle çok güçtü. Sınıf kavgalarını reddeden bir İş Kanunu'nun çıkarıl-

( 1 80) Galenson, Labor, s. 27 1 . ( 1 8 1 ) Karpat, Politics, s. 109. ( 1 82) Recep Peker, ' 'Olks-und Staatswerdung der Türken' ' : ER, 1 936, yıl 2, s. 442 ve s. ( 1 83) Şevket Süreyya Aydemir, İnkılap ve Kadro, (Ankara, 1 968), s. 255. ( 1 84) Aydemir, İnkıliip ve Kadro, s. 206 ve s., s. 256 ve s. Kadro dergisi grubu için bkz. Karpat, Politics, s. 70 ve s. 66


ması ve sınıf yerine iş bölümü esasının kabul edilmesiyle iş­ çi ve köylüler uzun bir süre faaliyette bulunamayacak, güven­ liklerini koruyamayacak bir duruma giriyorlardı. İş Kanunu'nun 1 93 0 yıllarında çıkmış olması bir rastlan­ tı değildir. Bu tarihte endüstri, maden ve ulaşım alanlarında çalışan işçi sayısı hızla yükselmeye başlamıştı. Devletin ser­ maye birikiminin özel sektöre kıyasla daha güçlü olması, iş­ çi sayısının burjuva sayısına oranla daha hızlı artmasına yol açıyordu. İkinci Dünya Savaşı sonunda, işçi sayısının 25 yıl öncesinin 1 O katı olmasına rağmen ( 1 85) bu sınıfta politik ey­ lem alanında bir gelişme göze çarpmaz. Çiftçiler gibi, işçile­ rin de devlet yönetimine ve partilere katılma hakları yoktu. 1 945 yıllarında burjuvazi, savaş sonrasının biricik poli­ tik unsuru olarak adını duyurmaya başladı. Serbest Fırka'nın kapatılmasından sonra tek başına iktidarda kalan CHP, kendi­ sini birdenbire o zamana dek alışmadığı tepkiler karşısında buldu. CHP aleyhtarı eleştiriler basının, din ve sosyal özgür­ lüklerinin kısıtlanmasını, ekonominin devlet elinde bulunma­ sını ve devletin çıkarlarına hizmet etmesini kapsıyor ve bu eleştiriler halk arasında da geniş yankılar uyandırıyordu. Muhalefet eylemleri, ancak kısa bir süre parlamento dışı kaldı. Ocak 1 946'da eski Halk Partili Adnan Menderes'le Ce­ lal Bayar'ın başkanlığı altında Demokrat Parti (DP) kuruldu. Bu partinin politik, kültürel ve ekonomik alanlarda devlet de­ netiminin gevşetilmesine taraftar olmasına önceleri CHP şid­ detle karşı çıktı. Ancak DP'nin öne sürdüğü istekler geniş halk kitleleri tarafından o derece benimsenmişti ki, CHP bu istek­ leri görmezlikten gelemezdi. 1 946 yılında iki dereceli seçim­ den tek dereceli seçime geçildi. Aynca basın ve üniversite üze­ rindeki hükümet denetimi hafifletildi ve çeşitli sınıfların poli­ tik örgütler kurma yasağ·ı kaldırıldı. Hükümet, l 947 yılında ls( 1 85) Karpat, Politics, s. 1 09.

67


tanbul ilindeki sıkıyönetimi kaldırdı. Sıkıyönetim döneminde hükümet, Türk gazetelerinin büyük bir çoğunluğunu sansür al­ tına almıştı. 1 948 ve 1 950 yıllarında, seçimlerde tek parti dö­ neminde uygulanan müdahaleler de ortadan kaldırıldı. Bu ön­ lemlerin amaçları 1 94 7'de Devlet Başkanı İnönü tarafından şöyle açıklanmıştır: " İhtilal yolunda olmayan, kanuna uygun bir muhalefet partisi, iktidardaki partinin sahip olduğu haklar­ dan yararlanmalıdır... Devlet, kanunları ve düzeni korumak zorundadır. Ancak, iktidarın diğer partiler karşısında, tarafsız bir tutum takınması politik hayatın temelidir" ( 1 86). Türkiye'de demokratik rejimin, uygulanış biçiminde baş­ langıçtan bu yana, büyük aksaklıklar göze çarpmaktadır. 1 940 yılllarında Cemiyetler Kanunu 'nda yapılan bir değişiklikle sı­ nıf esası üzerinden dernek kurma yasağının kaldırılması, çok sayıda sendika ve partinin kurulmasına ve çeşitli yayın yapıl­ masına yol açtı. Böyle bir gelişim beklemeyen hükümet, 1 946 yılı kış aylarında yeni kurulmuş olan birçok örgütü polis ara­ cılığıyla kapattırdı. Bu örgütlerin yazı kurulları ve yayınevle­ ri dağıtıldı, öncüleri tutuklanarak mahkemeye verildi. 1 947 yı­ lı baharında ise, işçi hareketleri üzerindeki baskı artırıldı. Sen­ dikaların özerklikleri kaldırıldı, politik faaliyetlerde bulun­ maları ve uluslararası örgütlerle ilişki kuı:maları sınırlandırıl­ dı ( 1 87). Giderek bu baskı tümüyle işçi hareketleri üzerinde top­ landı. Bu sayede hareket özgürlüğü sürekli olarak artan DP, iç politikayı kendi lehine çevirmeyi başardı. 1 946 seçimlerinde DP, oyların %40'ını topladı ve parlamentoya % 1 0 oranında mebus sokabildi. Köylülere tahsildar ve jandarma aracılığıy­ la yapılan baskılardan çok iyi yararlanmayı bilen DP, 1 950 se­ çimlerinde kesin olarak oy çoğunluğunu sağladı ve parlamen( 1 86) Karpat. Politics, s . l 9 1 ve s. ( \ 87) Karpat . Politics. s. 30)'; ve s.: Galenson, Labor. s. 258

68

v e s.

280

''e s


todaki 487 üyeliğin 396'sını elde etti. DP'nin seçimleri kazan­ ması ile parlamento üyelerinin yaş ortalaması 48 'e yani 193 1 yılı düzeyine indi. Oysa DP döneminden önce parlamenterle­ rin yaş ortalaması 1 923 yılından bu yana sürekli olarak yük­ selmekteydi ve 1 946'da 53'ü bulmuştu ki, bu da 1 923'deki dü­ zeyin 1 O yıl artması demekti. Buna karşılık eğitim düzeyinde önemli bir değişiklik olmamıştı ( l 88). l 950 yılının pofitika alanına getirdiği değişiklikler aslında üst tabakalar arasında kendiliğinden oluşmaktaydı. Eski Kemalistlerin dağılımları­ nın da bu gelişime küçük çapta da olsa bir katkısı olmuştur. Bu değişikliklerin hangi alanları kapsadığını 1 923 ile 1 950 yıl­ ları arasındaki mebusların mesleki kökenleri gösterir: ( 1 89) TABLO 1 4 1 923-1 954 Yılları Arasında Mebusların Meslek Gruplarına Dağılışları (% olamk)

(A) Meclis Dônemi

(B)

(C)

Devlet Kesimi Özel Teşebbüs Serbest Mes.

II ( 1 923-1 927) v ( 1 93 5- 1 939)

VII ( 1 943- 1 946) VIII ( 1 946- 1 950) IX ( 1 950- 1 954)

54 48 47 36 22

14 19 16 24 29

24 29 34 38 49

1 923 ile 1 950 yılları arasında (A)'nın katılma oranının azalmasına karşılık (B) ve ( C)' nin katılma oranları yükselmiş­ tir. İkinci ve sekizinci dönemler arasında idari ve askeri kad­ rolar % l 8 oranında bir düşüş gösterirken, serbest meslek sa( 1 88) Frcy, Politi cal Elite, s. 1 70 ve s. 1 76. ( 1 89) Kaynak: Frey, Political Elite, s. 1 8 1 . Not: Bu tablodaki sınıflama 6 ve 7 no.lu tablolar özetlenerek hazırlanmıştır. Şöyle ki: (A)= (b) + (c) + (d); (B) = (g) + (h); (C) = + (f).

69


bipleri dörtte bir oranında artmışlardır. En açık fark sekizinci ve dokuzuncu dönemler arasında görülür: (A) grubunun % 1 4 azalmasına karşılık, (B) ve (C) grupları % 1 6 oranında bir ar­ tış göstermişlerdir. l 920'den 1 940 yıllarına dek burjuva tabakalarının hızla özgürlüğe kavuşmalarının tepkileri belirli bir gecikme ile po­ litik kuruluşlarda da kendini göstermeye başlamıştır. Aynı bi­ çimde, bürokratlar da özel sektörün kurulmasına önayak ol­ makla merkezi devlet mekanizması üzerinde sahip oldukları tekelci nüfuzlarını baltalamaktaydılar. Sonunda yerlerini 1 950 seçimleri ile ilk kez politik gücü ele geçiren burjuvaziye bı­ rakmak zorunda kaldılar ( 1 90 ).

( 1 90) Bkz. George, S. Harris, "The Role. of the military in Turkish poli­ tics": MEJ. 1 965, c. IXX. No. 1 , s. 6 1 ; Haluk Ulman ve Frank Tachau, "Tur­ kish Politics, The attempt to reconcile rapid modemization with democracy": MEJ, l 965, c. IXX, No. 2, s. 1 57; Kemal H. Karpat, "Socialism and the Labor Party in Turkcy" : MEJ. 1 967, c. XXI, No. 2, s. 1 57; Karpat, " Society", s. 57.

70


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYE'NİN POLİTİK VE SOSYAL DEGİŞİMİNİN TEMELLERİ VE SONUÇLARI iV. 1. Kemalizmin Ekonomik ve Politik Revizyonu Üzerine

SAVAŞ sonrası muhalefeti yöneten CHP içinde de büyük nüfuz sahibi olan burjuvazinin başlıca isteği içte ve dışta da­ ha geniş çapta hareket özgürlüğü kazanmaktı. Bu istek, Türk dış politikasına yeni bir yön verilmesi ile özel ekonomi üze­ rindeki kısıtlayıcı devlet tedbirlerinin kaldırılmasından sonra daha da güçlendi. Savaş sona ermeden SSCB, Türk-Rus dost­ luk antlaşması süre.sinin bittiğini bildirdi. 1 946'da Montreux Antlaşması'nın yeniden düzenlenmesi istendi ( 1 ). Dış politi­ kayla ilgili bu olumsuz kararlar kapitalist ülkelere daha fazla yaklaşmak isteyen sağcı kuvvetlere cesaret verdi. Böylece Türkiye 1 947'de "Truman Doktrini" adı altında, Amerikan as­ keri yardımını kabul etti. I 952'de NATO 'ya girdi. I 955'te de İran, Irak, Pakistan ve İngiltere ile birleşerek Bağdat Paktı'nı kurdu. (Bağdat Paktı 1 959'da Irak'ın ayrılmasından sonra CENTO adını almıştır.) Ve 1 959 yılında Ortak Pazara girme isteğinde bulundu. Çok geçmeden Amerikan yardımı iç politika alanında da önemli bir unsur durumuna gelmeye başladı. " İki ülke arasın­ da gelişen ilişkiler çerçevesi içinde çok sayıdaki Amerikan gözlemcilerinin Türk devletçiliği üzerindeki eleştirileri gide­ rek büyük önem kazandı; CHP bu etkilere karşı çıkmadı" (2). ( J ) Sovyet notalarının metni için bkz.: EA, yıl 2, 1 947, s. 986 ve s. (2) Kerwin, "Private Enterprise", s. 24; Bismarck-Osten, Strukturwand­ lungen, s. 72; Leo Tansky, U. S. and U.S.S.R. Aid to developing countries, ı New York-Washington-London- 1 967), s. 39.

71


Kemalist ekonomi ilkelerinden ayrılış, parti politikasının temelini meydana getiriyordu. Ancak bu ayrılışta belirli basa­ maklar göze çarpmaktaydı . H alk Partililer, ·'özel teşebbüs ile devlet teşebbüsleri için aynı koşulların geçerli olmasını " (3 ) önerirlerken, diğer partiler daha da ileri gitmişlerdir. DP, "dev­ let yatırımlarının kısılmasını, yalnızca kamu hizmetlerini kap­ samasını " istiyordu (4). 1 948 'de kurulan Millet Partisi ise da­ ha radikal davranıyor, " devlet kapitalizminin basamaklı ola­ rak tasfiye edilmesi" ve işletmelerinin özel sektöre devredil­ mesi görüşünü savunuyordu (5). Ekonomik alanda liberalleş­ me taraftarlığı 1 946 belediye seçimlerinde başlamış ve o yıl­ ki parlamento seçimlerinden sonra daha güçlü olarak sürdü­ rülmüştür. Devlet fabrikaları ürünlerinin serbest ticarete bıra­ kılmasını toptancı l ık, ithalat ve ihracatla uğraşan devlet teşek­ küllerinin ortadan kalkması izledi. Ayrıca hükümet kendi üret­ tiği malların satımını da tüccarlara bıraktı. Eylül l 946'da Türk parasının değerinin % l OO'den fazla düşürülmesi ile ithalatla ilgili kısıtlamalar gevşetildi ve Merkez Bankası kanal ıyla al­ tın satışı serbest bırakıldı ( 6) . Bu önlemler savaş sırasında ortaya çıkan sosyo-ekono­ mik dengesizliklerin artmasına yol açtı. Satın alma gücü çok düşük olan alt-tabakaların tüketim malları ithaline katılmala­ rı söz konusu olamazdı. Gittikçe artan ithalat yalnız üst taba­ kaları desteklemekle kalmayıp, aynı zamanda bu tabakalara büyük spekülasyon kazançları da sağlıyordu. Serbest ticaret yapanlar depolarını yabancı mallarla doldurarak bunları de(3) 1 947 yılı programı için bkz. Tunaya. Siyasi Partiler. s. 586. ( 4) 1 950 yılındaki hüküınet bildirisi için bkz. Selahaddin Sözcri. Der Wirtschaftsbau der Türkci nach dem Zwciten Wcltkricg. (Kici, l 955), s. 26. l 949 yılı devlet programı için bkz. Tunaya, Siyasi Partiler. s. 667 ve s. (5) 1 948 yılı programı için bkz. Tunaya, Siyasi Partiler. s. 72 1 ; MP için bkz. aynı eser, s. 712 ve s.: Karpat, Politics, s. 22 1 ve s s. 43 1 ve s. (6) ilk liberalleşme akımı ve bu akımın sonuçları için bkz. Karpat, Poli­ tics, s. 1 57, s. 1 72: Wolf. Türkei, s. 56 ve s. .•

72


val üasyon dolayısıyla çok yüksek fiyatlara satıyorlardı . Bu arada hükümet denetiminin de azalması yerli mall arın fiyat­ larını arttırdı. Hayat pahalılığının gelirlere oranla büyük bir hızla artmasına rağmen burj uvazi sermaye birikimleri yapa­ bilecek güçteydi. Aynı zamanda altın stoku da kısa bir süre içinde ekonomik bir yarar sağlamaksızın çarçur edildi. Bunun üzerine hükümet bütçe açığını kapamak üzere sermaye itha­ l atına başvurdu ve dış ülkelerden borç almaya başladı. 1 93 8 ile 1 945 yılları arasında 29 milyondan 240 mi lyon dolara çıkan altın stokundan 1 949 ile 1 950 yıllarında y ine de 200 milyon dolar kalmış, ancak bu altınlar dış ülkelere rehin edilmişti. 1 950'de dış borçlar 775 milyon Türk Lirası'na çık­ mıştı. Bu meblağ dolar karşılığının 4 TL olduğu zamanda yak­ l aşık olarak 1 90 milyon dolar ediyordu (7). 1 946 'dan bu yana sürdürülen devletçilik ilkesini değiştir­ me çabaları gittikçe hızlandı ve 1 950 seçimlerinden sonra re­ vizyon tamamlandı. Ekonomik tutumu, kendi içindeki burju­ vazinin çıkarlarına dönük olan DP, 1 948 'deki Milli İktisat Kongresi'nde şunları saptadı : " Bugüne dek güdülen ekonomi politikası gelişmeleri engellemiştir" (8). DP, Batı Avrupa kar­ şısında bu geri durumdan ancak devlet müdahalesinden uzak, serbest rekabetle kurtulunabileceği görüşünü savunmaktaydı. Yen i hükümet ( Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes) ithalat kısıtlamalarının kaldırılması gibi büyük çap­ ta liberalleşme önlemleri almakla kalmadı, yatırımların gittik­ çe arttığı bir döneme de yol açtı. 1 950'de milli gelirin %9.6'sı makine, donatım ve bina yapımına yatırılmış olmasına karşı­ lık, 1 960'da bu oran % 1 5.9'a yükselmişti (9).

( 7) Wolf, Türkei, s. 55, s. 59: Bismarck-Osten, Strukturwandlungen, s. 82: Hershlag, Turkey ... Economy. s. 2 1 2. (8) Bkz. Erbas. Wirtschaftscntwicklung. s. 84.

73


Tarımın makineleştirilmesi için büyük çabalar harcandı. Hükümetin açtığı geniş krediler sayesinde 40.000 traktör it­ hal edilebildi. Böylece Türk köylüleri 9 milyon hektar bozkır toprağını ekim alanları içine aldılar ( 1 O). TABLO 1 5 Yararlanılan Alanlar

(milyon hektar olarak)

Tarla

1950 1 4.5

1955 2 1 .0

1 960 23.2

3 1 .0 28.7 37.0 Otlak Tarla olarak kullanılan alanların %60 oranında artması ürünün de önemli ölçüde çoğalmasını sağladı. Ancak, suni gübre ve tarım ilaçlarının yeterli derecede kullanılamaması, tohumluk tahılların ıslahına çalışılmaması nedenleriyle bu ye­ ni alanlardan hektar başına elde edilen ürün, düşük ölçüde kal­ dı. Tahıl üretiminin gelişimini aşağıdaki tablo gösterir ( 1 1 ) . TABLO 1 6 Tahıl Üretimi 1955 1950 1960 Toptan üretim (milyon ton) 7.76 1 2.43 1 5 .22 Hektar başına üretim (ton) 0.94 1 .03 1.18 Yoğun tarımcılık yapılamaması nedeniyle ürün yıldan yı(9) Bkz. " Development Plan". s. 1 5 . ( l O) T.C. i statistik Yıllığı. 1 960- 1 962, s. 209. 1 950 yıllarının tarım politi­ kası için bkz. Erbas, Wirtschaftsentwicklung, s. 91 ve s.; Wolf. Türkei. s. 105 ve s.; s. 1 1 3 ve s.; Hershlag. Turkey... Economy, s. 2 1 5 ve s.; Eren. Tuıkey. s. 1 1 2 ve s.; Gegenwartsprobleme der Agrarökonomic Festschrift für Fritz Baade zum 65. Geburstage. ( Hamburg. 1 95.8). s. 435 ve s. ( 1 1 ) Tarım i statistikleri üzeli. 1943- l 964, (Ankara. 1 965), s. 4.

74


la büyük değişiklikler göstermiştir. 1 96 1 'de tahıl üretimi 12.6 milyon ton ile bu düzeyin daha da altında idi ( 1 2) . Tarım politikasının yetersizliği sadece ürünün yıldan yı­ la değişiklikler göstermesinde değil, ayrıca traktörlerin kısa zamanda bozulmasında da yansır. Yaklaşık olarak 70 değişik çeşitte traktör ithal edilmişti. Yedek parça bulunmadığından ve onarım yapılamadığından 1 958'de traktörlerin %80 ' i kul­ lanılamayacak duruma gelmişti ( 1 3). Büyük otlakların tarla durumuna getirilmesinin toprağın yapısı açısından tarımda neden olduğu zararlar daha ağır ba­ sıyordu. Toprağın pulluklarla çok derinlere kadar işlenmesi, ana toprakta düzeltme olanağı olmayan büyük hasarlara yol açmıştı. Otlakların azalmasının yanı sıra koyun ve keçi sayı­ sının artması yüzünden bozkır ve az sayıdaki ormanlık yerler otlak olarak kullanılmaya başlanıyordu ( 1 4 ). Ayrıca bu tutum erazyonu da hızlandırıyordu. Sadece 1 9 5 5 ile 1 960 yıllan ara­ sında koyun ve keçi sayısı 47.4 milyondan 59. l milyona çık­ mıştı ( 1 5). Oysa ormanlık alanların korunması için keçi sayı­ sının, mevcudun onda birine indirilmesi gerekliydi ( 1 6). Tarım makinelerinin büyük bir çoğunluğu ekonomik açı­ dan yararsızdı. Kurak bölgelerde harman makineleri yalnızca köylülerin boş zamanlarını arttırıyordu. Oysa köylü zaten yıl­ da 250 gün boş durmaktaydı. Böylece boş zamanlarını doldu­ racak ek bir iş bulmaksızın boş günlerin saysı 30 ila 40 gün arttırılmış oluyordu ( 1 7). Tarım sektöründe kaybedilen iş alan­ ları yerine başka ekonomik alanlarda iş sağlanması, ancak 1 o· ( 1 2 ) Tarım İstatistikleri Ö zeti 1 943- 1 964. ( 1 3) Bkz. Wolf, Türkei, s. 1 16. ( 14) Bkz. Christianscn-Wcniger, " Dic sozialc Lage", s. 76. ( 1 5) Bkz. T.C. lstatistik Yıllığı 1 960- 1 962, s. 2 1 6. ( 1 6) Bkz. Eren, Turkey, s. 1 16 ve s. ( 1 7) Bkz. Christianscn-Weniger, " De soziale Lagcs, s. 70 ve s.

75


yıl içinde iki milyar dolar harcamakla mümkün olabilirdi: Kırk bin traktörü satın almak için harcanan paranın on katı. Oysa böyle bir meblağ ne elde vardı, ne de bulunabilirdi ( 1 8). Makineleşmenin kiracılığı kısıtlayarak feodalizm karşı­ tı bir durum yaratması, özellikle kurak bölgelerde şöyle bir ge­ lişime yol açıyordu: Bu topraklarda çalışanların büyük bir kıs­ mı yeni kurulan büyük tarım işletmelerinde iş buluyor, geri kalanı ise kentlerdeki yoksul mahallelere göç ediyordu. Kıyı­ lara yakın bölgeler ve Güneydoğu pamuk tarlaları gibi sade­ ce sulama yardımı ile yoğun tarım olanaklarına sahip olabi­ len bölgelerde kurulan büyük işletmeler kiracıları işsizlikten kurtararak ücretli işçiler durumuna getiriyordu ( 1 9). Küçük çiftçiler için ithal edilen tarım makineleri hem pahalı idiler, hem de rasyonel olarak kullanılmaları olanaksızdı. Çünkü ko­ operatif ekonomisi değil, kişisel ekonomi teşvik görmektey­ di. 1 955 yılında, mevcut 37.832 traktörden sadece 3 5 tanesi kooperatiflerin elindeydi (20). Hükümet, kooperatifçiliği geliştirmediği gibi, sürekli nü­ fus artışları nedeniyle zorunlu olarak ortaya çıkan toprak so­ rununu da çözmekteydi. Özel toprak mülkiyetini 500 hektara indiren 1 945 Toprak Kanunu etkili olamadı ve l 950'de DP, bu kanunu ancak devlet ve vakıf topraklarının dağıtılabileceği (2 1 ) biçiminde değiştirdi. Rakamlar kesin olmamakla birlikte, 1 95 0 yıllarında top( 1 8 ) Bkz. A. J. Meyer. Middle East Capitalism, (Cambridge, 1 959) s. 78. ( 1 9) Bkz, Karpat, "Social Effects of fann mechanization in Turkey villa­ ges " : Social Research, c. XXVl l , 1 960, No. 1 , s. 83 ve s. (20) Bkz. Uhrenbacher, Türkei, s. 1 97. (2 1 ) Bkz. Karpat, Politics, s. l 1 7 ve s. Karpat'a göre (aynı eser, s. 1 24), özel kişilere ait olan 3.600 hektar toprak dağıtılmıştır. Robinson'a göre ("Les­ son' ', s. 435), böyle bir dağıtım hiçbir zaman yapılmamıştır. 1 94 7 ve 1 955 yıl­ ları arasında 2.423 köyde yaşayan 228.538 aileye verilen topraklar devletin ve­ ya vakıfların malı idi. (Meyer, Middle East, s. 73).

76


rak sahiplerinin % 1 5 'i ekilebilen topraklarının %24. 8 ' ine; ge­ çimini topraktan sağlayanların %62. 1 ' i ise bu toprakların % 1 8.6 'sına sahiptiler (22). 1 960 yılında beş Doğu ilindeki, ge­ çimini topraktan sağlayan halkın %69.5 ' i ekilebilen toprakla­ rın ancak % 1 0'una sahiptiler (23). Toprak reformunun hükümet tarafından ne derece sabo­ te edildiğini, ekilebilecek alanları kadastroya geçirme işlem­ lerinin daha başlanılan yerde kalmış olması gösterir. Bu gidiş­ le, bu işlemlerin tamamlanabilmesi için 50 ile 200 yıl arasın­ da bir süre gerekli olacaktır (24). Toprak mülkiyetinin ardın­ da gizlendiği için, feodaliteyi andıran üretim biçiminin ne öl­ çüde olduğunu kesin olarak belirtmek kolay değildir. Her şe­ ye rağmen, bugün bile, Doğu Anadolu'da bir tek ailenin elin­ de bulunan köylere ya da şehirlere yerleşmiş toprak ağaları­ na ve ürettiklerinin önemli bir bölümünü bu ağalara vermek zorunda bulunan köylülere rastlanmaktadır (25). DP'nin başlıca çabası endüstrileşme ve karayolları yapı­ mıoldu. Aşağıdaki tabloda da görüleceği gibi ilk bakışta elde edilen başarılar hayli çarpıcıdır: (26) (22) Bkz. Aktan, " Problems", s. 322. (23) Bkz. 1 962 yılı Köy Envanter Etüdlerine göre Bingöl, (Ankara, l 963 ). s. 38, s. 53; Köy Envanter Etüdlcrine göre Muş. (Ankara. 1 964 ). s. 44 ve s., 58: Köy Envanter Etüdlerine göre Bitlis, (Ankara, l 964), s. 40 ve s.; s. 54: Köy En­ vanter Etüdlerine göre Van, (Ankara l 964), s. 40 ve s .. s. 54; Köy Envanter Etüd­ lerine göre Tunceli, (Ankara 1 964). s. 40 ve s., s. 54. (24) Bkz. Aktan, " Problems", s. 324. (25) Bkz. Aktan, " Problcms". s. 322 ve s.; Envanter. . . . Bingöl, s. 53 ve s . . Envanter. . . Muş. s . 5 8 v e s . : Envanter. .. Bitlis, s . 5 4 ve s.; Envanter. .. Van, s . 54 ve s.: Envanter. .. Tunceli. s. 54 ve s. (26) " Development Plan". s. 8 ve s. 16; T.C. İstatistik Yıllığı 1 960- 1 962. s. 3 1 9, ve s. 5 1 5; Statisticai Offıce ofthc UN. Statistical Year-Book 1 952, (Ncw York, 1 952), s. 1 2 1 , s. 1 60. s. 1 75, s. 1 80 ve s. 1 87; Ycar-Book 1 965, (Ncw Y­ ork, 1 966). s. 1 90, 245, s . 26 l , s. 267, s. 426.

77


TABLO 1 7 DP Döneminde Endüstriyel Üretim ve Hizmetler

Artış 1950

Demiryollan (kın) 7.671 Demiryolu nakliyatı (milyon ton/km) 2.503 47.1 00 Karayollan (kın) 790 Elektrik üretimi (mi\yon/kw) 2.93 1 Taşkömürü üretimi (1.000 ton) 395 Çimento üretimi (1 .000 ton) Krom üretimi (1 .000 ton) 202 153 Şeker üretimi (1 .000 ton) 377 İplik üretimi (1.000 ton)

1960 (% olarak)

7.895 4.327 61.500 2.815 3.907 2.038 221 618 787

3 73 31 256 33 416 9 300 109

Bu süre içinde sebep olunan zararlar göz önünde bulun­ durulmazsa, 1950 ile 1960 yıllan arasında endüstri ürünleri nin %78 oranında artması ve milli gelirdeki payın % 1 6 'dan %22 'ye çıkması olumlu bir gelişim olarak alınabilir (27). Oy­ sa altyapı ve endüstri yatırımlarının dayandığı ithalat, ülkenin ödeme yeteneği hesaba alınarak düzenlenmemişti. Tarımda ol­ duğu gibi bu alanda da kaçınılmaz olan ithalat kısıtlamaları, makine, yedek parça, ulaşım araçları ve hammadde darlığına yol açıyordu. Böylece fabrikalar çalışmalarına son vermek zorunda kalıyor ve başlanılmış birtakım projeleri yarıda bı­ rakmak gerekiyordu (28). Ayrıca kapasitelerin uyuşmazlığı, birbirleriyle çatışır ni­ telikte olmaları da, gelişmeyi engellemekteydi. Alt tabakala­ rın satın alma gücünün yetersizliği nedeniyle, genellikle tü­

(27) Bkz. " Development Plan", s. 9 ve s. 1 4. (28) 1 950 yıllanndaki endüstrileşme hareketleri için bkz. Erbas, Wirtschaft­ sentwicklung, s. 1 1 9 ve s.; Wolf, Türkei, s. 1 20 ve s.; Hershlag, Turkey." Eco­ nomy, s. 233 ve s.; Eren, Turkey, s. 1 30 ve s.; Barthel, "Aufbau", s. 1 83 ve s.

78


ketim mallarına ve özellikle giyim eşyasına talep azalmaktay­ dı. Bir yanda ithal edilmiş birçok dokuma makinesi kullanıl­ madan dururken, öte yandan ambalaj endüstri si, soğutma te­ sisleri ve konserve fabrikalarının makineleri tamamlanama­ mıştı. Bu eksiklik, tarım ve balıkçılık yoluyla elde edilen ürün­ lerin satışını güçleştiriyordu. Endüstrinin çalışma kapasitesi 1 95 7 yılında % 5 5 ' e düşmüştü (29). Köklü bir araştırma, 1 950 yıllan ulaşım politikasının da iki yönlü olduğunu gösterir. 1 4.400 km. karayoluna karşılık, sadece 24 km. demiryolu yapılmıştır. Ulaşımın demiryolun­ dan karayoluna geçirilmesi sırasında ulusal ekonomi ancak kısmen göz önünde bulundurulmuştur. Ulaşım alanını kapsa­ yan yatırımlarda değişiklikler yapılması uzun bir süreden be­ ri gerekliydi. 1 938 bütçesinden karayolu yapımına ayrılan pa­ ra, demiryolu yapımına yatırılanın beşte biri kadardı (30). Yeni asfalt yolların ülkeye büyük yararlan olduğu bir ger­ çektir. Ancak, yalnız askeri görüşlere dayanmayan Kemalist demiryolu politikasından ayrılış, aynı zamanda büyük zarar­ lara yol açtı. Ticaret bilançosunu kötü yönde etkileyen büyük çapta kamyon ve yakıt ithaline rağmen, taşıma kapasitesi bel­ libaşlı seri üretim yapan endüstrilerin gereksinimini karşıla­ yabilecek nitelikte değildi. Bu yüzden fabrikalar kömür yok­ luğundan kapanıyor, bölgesel ürün fazlaları pazarlara ulaşa­ mıyordu. 1 95 8 'de, demiryolu nakliyatının yetersizliği nedeniy­ le, sadece Konya ili ve çevresinde üretilen malın '30'u paza­ ra ulaşamamıştır (3 1 ). Bundan başka yol yapım ve onarımına katılmayan özel otobüs ve kamyon sahipleri, demiryollarından daha ucuz nak­ liyecilik yapıyor ve böylece demiryollarının rantabilitesini dü(29) Bkz. Wolf. Türker, s. 1 22. (30) Bkz. Vedat Eldem, "Turkey's Transportation": MEA, 1 953, c. iV, No. 1 O. s. 325, 1 950 yıllarının ula�ım politikası için bkz. Erbas, Wirtschaftspo­ litik, s. 135 ve s. ( 3 1 ) Kienitz, Türkci, s. 52 ve s.

79


şürüyorlardı. 1 950 yıllarında karayolu ile yük taşıma, demir­ yolu ile taşımaktan daha ucuzdu (32). İstanbul-Ankara otobüs tarifelerindeki fiyatlar tren fiyatlarından daha düşüktü. Bugün de Türkiye'de aynı durum izlenebilir ve bunun başlıca nede­ ni araba ve sürücülerin, güvenlik kurallarına dikkat edilmek­ sizin, kapasiteleri zorlanarak çalıştırılmasıdır. 1 950 yıllarının yatırım politikası, bölgeler arası denge­ sizlikleri arttıracak nitelikteydi. 1 950 ile 1 957 yılları arasın­ da İstanbul 'un sanayi üretimine katkısı % 1 4.3 'ten, 25 .3 'e yük­ selmişti. 1 96 1 yılında otomobillerin %65 ' inden çoğu, kamyon­ ların %35'i, otobüslerin ise %30'u İ stanbul, Ankara ve İzmir kentlerinde toplanmış bulunuyordu (33). Bu rakamlar bölge­ ler arası dengesizliği açıkça göstermektedir. Kemalizm sonrası dönemde ekonomik tutumun yapısal özelliği, yatırım sermayelerinin büyük bir kısmının karşılık­ sız para basma ve karşılıksız ithalat yoluyla sağlanmış olma­ sıdır (34). TABLO 1 8 1 950-1 960 Döneminde Para ve Fiyat Hareketleri 1 950 Bütçe açığı (milyon TL) 1 56.3 Dış ticaret açığı (milyon dolar) 22.3 Tedavüldeki para (milyar TL) 1 .0 Toptan eşya fiyatı endeksi l 00

1 95 5 1 960 699.6 1 .298.5 147.5 1 84.3 2. 1 4.6 131 263

Bu rakamlar DP döneminin on yıl içinde yol açtığı yıkı­ cı ekonomik sonuçları açıkça ortaya koymaktadır. Değeri sar(32) Bkz. Peters, Entwicklung des Geldwertcs, s. 1 75. (33) Bkz. Erbas, Türkei, s. 1 33 v e s . 142. Uzak bölgelere ulaşmak için kulla­

ııılan arnçların başka bölgelere de yararlı oldukları göz önünde bulundurulmalıdır. (34) " Dcvelopmcnt Plan". s . 1 6, s . 20 ve s.

80


sılmış olan bir para değerinin ( 1 950 yıllarında doların kara­ borsa fiyatı resmi fiyatının beş katıydı) yerinde önlemlerle, bir dereceye kadar düzeltilmesi mümkündür. Ne var ki, bir mil­ yar lan geçen (35) bir dış borcun kapatılması, uzun süre ona­ rılamayacak zararlara yol açar. Yatırımlar belli bir plana da­ yanmadığından kendi kendine zorlanan ekonomik gelişime yetmiyor, tersine, var olan gelişme olanaklarını da baltalıyor ve ekonominin yapısal zayıflıklarını ortaya çıkarıyorlardı. Adı geçen son özellik, 1 950 yıllarında kuvvetlenmeye başlayan ve çalışmalarını hızla arttıran özel teşebbüs için de geçerliydi. l 950'de 1 .5 milyon sermayeli 3 şirket ve anonim şirket bulu­ nurken, l 954'te sermayeleri 1 67 milyonu bulan 56 şirket ku­ rulmuştu (36). Bu sermayeler üretim alanına değil, daha çok taşınmaz mallara, ticarete ve ulaşıma yatırılmıştı (37). Özel tasarrufun %70' inin taşınmaz mallara yatırılması şaşırtıcı bir durum değildir (3 8). Devlet müdahalesinin bulunmadağı bu alanda aşırı kar sağlamak mümkündü. Örneğin, İstanbul 'da ki­ ralar 1 950 ile 1 959 yıllan arasında eski seviyelerinin 1 7 katı­ na çıkmış (39), arsa fiyatları her yıl %50 oranında bir artış gös­ termiştir (40).

(35) Uhrenbacher, Türkei, s. 48. Borçlanma ve para değerinin düşürülme­ si için bkz. Erbas, Wirtschaftsentwieklung, s. 65 ve s .. s. 144 ve s; Pcters, Ent­ wicklung dcs Geldwertcs, s. 1 34 ve s.; Wolt� Türkei. s. 54 ve s.; Hcrshlag. Tur­ key ... Economy, s. 1 93 ve s. 245 ve s.; Osman Okyar, "The Turkish stabilizati­ on Expcriment before and after": MEA. 1 960, c. XI. No. 8, s. 238 ve s. (36) Bkz. Alexandcr. " Enteııırencurship". s. 350. ( 3 7 ) Bkz. Kcrwin. "Private Entcrprise". s. 34 ve s. (38) Nuri Eren, " ' Financial Aspccts of Turkish planning"; MEJ. 1 966, c. XX. No. 2, s. 1 89. (39) Bkz. Petcrs. Entwicklung dcs Geldwcrtes, s. 1 74 ve s. 74. ( 40) Erbas. Wirtschaftsentwicklung, s. 1 30; Peters. Entwicklung des Geld­ wertes, s. 1 59.

81


TABLO 1 9 Özel Sektörün Ekonomideki Payı (% olarak)

İ şletme sayısı İşçi sayısı Üretim değeri Ya.tırımlar Banka kredileri

1 950 96. 1 52.7 53.6 45.9 67.3

1 960 96.0 58.6 55.6 63.5 8 8 .4

Yoğun devlet desteğine rağmen (bütün bankalar devlet de­ netiminde idi) özel sektörün endüstri üretiminin artışındaki pa­ yı küçük bir ölçüde olmuştur. Gerek özel teşebbüs sahipleri­ nin, gerekse özel sektör yatırımlarının hızla artması aslında iş ve sermaye verimliliğinin aynı oranda arttığı anlamına gelmez. Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı gibi Türk burjuvazisi, üre­ time dönük olmayan bir sınıf karakterini korumuştur. Özel sermayenin dağıtım ve spekülasyon alanlarında yo­ ğunlaşması, üretime dönük çalışmalarını engellemiştir. En­ düstri sermayesinin potansiyel bölümünün ölçüsüz harcanışı yanında, işletilmekte olan endüstri sermayesi de yararlı bir bi­ çimde kullanılmamıştır. Bu alanda şu örneği verebiliriz: Ge­ nellikle kıyı bölgelerinde yerleşmiş olan Türk burj uvazisi, üretime ve ülke içine dönük olmadığı için, (4 1 ) partilerde, Meclis'te ve hükümette gümrük duvarları lehine oy kullanma­ mıştır. Tersine, bu sınıfküçük bir azınlığın oluşturduğu endüst­ ri burjuvazisi üzerinde olumsuz etkileri olan serbest ticareti benimsemiştir. Bu nedenle, 1 932 yılında kurulan bir ip ve si­ cim fabrikası, savaştan sonra ithal mallarıyla rekabet edemez ( 4 1 )Bkz. William H. Nicholis, " 'Domestic Trade in an underdcvelopcdco­ untry-Turkey": Thc Joumal of Political Economy, 195 1 , c . LIX, No. 6, s. 464 ve s.

82


duruma geldi (42). Oysa bu fabrika Sanayii Teşvik Kanunu gereğince, uzun yıllar devlet tarafından desteklenmişti ve yur­ dun tüm ihtiyacını karşılayabilecek güçteydi. Bundan başka köksüz ve dağınık toptancı ve dış ticaret sektörünün ortaya çıkması yatının malları ithalatının ölçülü olarak seçilmesini engelliyordu. Böylece yol açılan gereksiz ve yüksek ek masraflar halk ekonomisi üzerine yükleniyordu. Bu alanda en iyi örnek motorlu araçlardaki tip değişiklikleri­ dir. Türkiye 'de 1 960 yıllarında 1 00 'den fazla yabancı firma mümessilliği bulunmaktaydı (43). Giderek, gerekli, ama aynı zamanda çok masraflı bir onarım ve yedek parça endüstrisi doğdu. Buna en iyi örnek lastik endüstrisidir. Resmi yatırımlar da son derece düzensizdi. Tarım maki­ nelerinin gerektiği gibi kullanılamaması, ürün artışlarının de­ ğişik düzeylerde olması ve geniş toprakların kullanılmayacak duruma getirilmesiyle, tarımı aşırı bir hızla makineleştirme ça­ baları bir çeşit iflasla sonuçlandı. Devletin altyapı ve endüst­ ri teşebbüsleri de daha iyi durumda değildi. Sonuç olarak 1 950 ile 1 95 5 yılları arasındaki " aşırı ge­ lişim döneminde" (Boom period) kişi başına düşen milli ge­ lir artışı ancak % 4'ü bulmuştur. Bu artış 1 93 5 ile 1 940 yılla­ rı arasındaki artıştan pek farklı değildi. 1 950 yıllarında yatı­ rımlar "son derece büyük" olmalarına rağmen "çok az verim­ li "ydiler (44). Para değerinin hızla düşüşü ve borçlar göz önünde bu­ lundurulursa şu sonuca varılır: Bayar-Menderes döneminin

(42) Bkz. Kerwin, · 'Privatc Enterprise", s. 34. (43) Bkz. T.C. l statistik Yıllığı 1 960-1 962, s. 476 ve s. (44) Dwight J . Simpson. "Devclopment as a process, Thc Menderes Pha­ se in Turkcy" : MEJ, 1 965, c. !XX, No. 2. s. 1 45 ; Eren, "Aspccts". s. 1 88 ve ,;.

83


kalkınma alanındaki başarıları, ekonomik ve toplumsal yarar­ lar açısından dengesiz ve düşük olmuştur. Eğitim alanındaki gelişmeler de birtakım dengesizlikle­ rin izlerini taşır. Okuma-yazma bilen sayısının gösterdiği den­ gesizlikler bu durumu daha iyi yansıtır. (45) TABLO 20

1 927 1 940 1 950 1 95 5 1 960

Okuma-yazma Okuma-yazma bilmeyenlerin bilmeyenlerin katsayısı sayısı (%) 89.3 1 00.0 77.6 1 20.4 1 20.7 6 5 .9 59.4 1 22.3 1 4 1 .4 59.7

1 950 yılına dek Cumhuriyet hükümeti okuryazar sayısı­ nı üç katına çıkarmayı başarmış ve asıl önemlisi okuma-yaz­ ma bilmeyen sayısının çoğalmasını durdurabilmiştir. 1 950 yıl­ larında eğitim düzeyi yeniden nüfus artışının gerisinde kaldı. 1 95 5 ile 1 960 arasında okuryazar oranının düşmesi göz önün­ de bulundurulursa, DP'nin ilköğrenime fazla önem vermedi­ ği konusundaki kanıya hak vermek gerekir (46 ). Aynı zaman­ da eski ayrıcalıkların yeniden geçerli olmaya başladığı da göz­ den kaçmaz. Xöy okullarının dağılımı aşağıdadır (47). (4 5 ) Kodaınanoğlu, Eğitiın, s. 3 3 . (46) Arslan Kaynardağ. " Books in Turkey" : MEA, 1 960, c . X l , No. 1 0,

s. 3 1 l . (47) Kodaınanoğlu, Eğitiın, s. 38.

84


TABL0 2 1

Köylü nüfusunun Köy okullarının genel nüfusa oranı bütün okullara oranı (% olarak) 79.8 1 934/35 54. 0 1 939/40 78.7 57.0 78.5 1 944/45 66.0 1 949/50 78.0 7 1 .0 74.5 1 954/55 66.4 7 1 .2 1 959/60 62.0

Fark 28.5 1 9.7 1 2 .5 7.0 8.1 9.2

Kemalizmin köylerle kentler arasındaki kültür ayrımını kaldırma yolunda, yetersiz olmasına rağmen dikkate değer çabalan, DP döneminde duraklamıştır. Bu gerçeği başka bir örnek de doğrular: 1 960 yıllarında Doğu Anadolu'daki Bin­ göl, Bitlis, MuŞ, Tunceli, Van illeri köylerinin beşte ikisinden çoğunda okul yoktu. Okuryazar oram % 1 0.3 ile 22.5 arasın­ daydı . Halkın ancak % 0.02 'si tarım alanında ihtisas yapmış ya da yükseköğrenim görmüştü. (48). 1 955/56 ve 1 960/6 1 yılları arasındaki çeşitli okullardaki öğrenci sayısının artışındaki farklılık da aynı çizgide bir olay­ dır. Erkek liseleri öğrenci sayısı % 1 26.4 oranında artarken, ta­ rım okullarındaki öğrenci sayısı sadece % 2.7 oranında yük­ selmişti (49). Kentlerdeki üsttabaka karşısında köylülerin eği­ timi son derece ihmal edilmiştir; bu gerçek aynı zamanda köy­ lerde tarımı makineleştirme çabalarının yürütülmesiyle çeliş­ ki halindeydi. Aynı dönemde din okullarındaki öğrenci sayısı­ nın % 93 oranında artmış olduğunu da belirtmek gerekir (50). (48) Envanter ... Bingöl, s. 66 ve s.;Envanter ... Muş, s. 74 ve s.;Envan­ ter. .. Bitlis, s. 70 ve s.; Envanter... Van, s. 72 ve s.; Envanter... Tunceli, s. 72 ve s. (49) Bkz. T.C. istatistik Yıllığı 1 960- 1 962, s. 1 48 ve s. 1 62. (50) Bkz. T.C. lstatistik Yıllığı, 1 960-1962, s. 1 62.

85


"'Kadın haklarının tanınması" ile ilgili çalışmalar 1 960 yıllarında "demagoj ik, mahalli bir politika yüzünden durak­ lamaya başlamıştır."(5 1 ) Okuma-yazma bilmeyen kadınların sayısı erkeklerden daha hızlı artmıştır (52) . 1 960/6 1 yıllarına ait resmi istatistikler kadınlara tanınan ayrıcalıklarda tabaka­ lara özgü kısıtlamalar bulunduğunu gösterir. (53). TABL0 22

llkokullar Tarım okulları Ticaret okulları Yüksekokullar

Kadın öğretmen Kız öğrenci sayısı sayısı (% olarak) 22.4 37.3 17.1 1 4.9 1 5 .2 33.0 1 9.9 1 8.9

İ lkokul ve ticaret okullarındaki öğrenci ve öğretmen oran­ ları, üst tabakalardan gelen kadınların, alt tabakadakilere oran­ la daha fazla çalışmada bulunabilme olanaklarına sahip olduk­ larını gösterir. Bu fark yüksekokullara ilişkin rakamlarda da­ ha açık olarak belirir. B u okullardaki kız öğrenci oranı % 1 9.9'dur. Bu sayı aynı yıllarda Batı Almanya'daki yükseko­ kullarda kız öğrencilerinin oranı olan %2 1 . 7 'ye çok yakındır. Türkiye'deki yükseokullarda görev alan kadın öğretmenlerin oranı yüksekokul kız öğrencileri ile aşağı yukarı aynı düzey­ dedir ve Almanya'daki oranın (%5.9) üç katıdır (54). (5 1 ) Nermin Abadan, "Verhaltenskonfılikte des türkischen akademischen Nachwuchses" : SW, 1 962-63, yıl 1 3 , s. 209. Anadolu köylerindeki kadınların durumu için bkz. Paul Stirling, "Social Ranking in a Turkish village": BJS, 1953, c. iV, No. 1, s. 36. (52) Kodamanoğlu, Eğitim, s. 33. (53) T.C. istatistik Yıllığı 1 960- 1 962, s. 1 42, s. 160, s. 1 62, s. 1 69. (54) Bkz. Statisches Bundesamt, Statisches Jahrbuch für die BBD 1961, (Stuttgart-Mainz, 1 96 1 ), s. 1 08; " Hochschullehrer und sonstiges "Wissenschaft­ liches Personal an den wissenschaftlichen Hochschulen 1 960" : Wirtschaft und Statistik. 1 962, s. 400.

86


Türk üst tabakalarından kadınların meslek seçme ola­ nakları, birçok ileri endüstri ülkesinden daha çoktur. Oysa alt tabakalardan kadınlar için bu durumun tersi söz konusudur. Batı Avrupa ülkelerinin çoğunda kadın üniversite öğretim gö­ revlilerinin sayısı Almanya'daki sayının iki katıdır. Ameri­ ka'da kadın üniversite öğretim görevlilerinin sayısı hemen he­ men kadın üniversite öğrencilerine eşittir (55). Hiç olmazsa, bu bakımdan Türkiye, bu alanda Almanya'yı geride bırakmış ve Amerika düzeyine erişmektedir. Tutucu DP politikası halk eğitiminde olduğu gibi birçok devlet müdahalelerinde de izlenebilir. Komünizmi ezme çaba­ ları adı altında, köyleri kalkındırma çalışmaları duraklatılmış­ tır. Hükümet din adamlarının nüfuzunu aıitırmış, gerici tari­ katlara göz yummuş, Anadolu'nun kültürel ve politik düzeyi­ nin yükselmesine büyük yararları dokunacak olan Halkevleri ve Köy Enstitüleri kapatılmıştır. Bu davranışlarla, 1 960 yılına dek bütün köylerde birer ilkokul açılmasını öngören plan da uygulanmamıştır (56). Aynı zamanda köy kütüphaneleri de yok olmuştur (57). Bu nedenle din kitapları okuyanların sayı­ sının sürekli olarak artmasına şaşmamak gerekir (58) .Sürdü­ rülen bu politikaya karşı çıkan yayın organları da kapatılmış­ tır ( 59). Özet olarak Mustafa Kemal döneminden sonraki eko­ nomik ve kültürel politika şöyle nitelenebilir: Eldeki kaynak­ lar yanlış kullanılmış ya da hiç kullanılmamış ve bölgeler ara­ sı, sosyal tabakalar arası ayrımlarla, kadın-erkek ayrımı arttı(55) Bkz. Hans Anger, Probleme der deutscben Universitaet, (Tübingen, 1960), s. 541 . (56) İlhan Özdil, " Education in Turkey" : EA, 1 950, c. l, No. 10, s. 90. (57) Lawrence S. Thompson, "Books in Turkey· · : EA, 1 952, c. Jll, no. 6/7. s. 1 75. (58) Bkz. Kaynardağ " Books". s. 3 1 1 . (59) Karpat, Politics. s. 3 7 1 ve s. ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra İslam geleneklerinin yeniden canlandığı dönem için bkz. Pfaff, " . . . Traditionalism . . . ' , s. 96; Frye, Islam,s. 91 ve s., s. 1 1 3 ve s.; Howard A. Rccd. "Revival of lslam in sccular Turkey" : MEJ, 1 954, c. VllI, No. 3, 2 7 1 ve s., Aynı açıdan köylerin du­ rumu için bkz. Stirling, " Ranking", s. 41 ve s. '

87


rılmıştır. Beş yıllık CHP yönetimi sırasında ekonomik libera­ lizasyon döneminin açılması yanında, kültür alanında da tutu­ cu bir politikanın başlatılmış olduğunu şu gerçekler doğrular: 1 945-46 yıllarında okuma-yazma bilen kadın sayısı hızla düş­ meye başlamıştı (60). "Millet mektcpleri"nin çalışmaları ise daha 1 949-50 yıllarında durdurulmuştu. Bu yıllarda bu okul­ lardan 2.378 kişi mezun olmuştur. Oysa 1 938-39 yıllarında mezun sayısı 57.066'yı bulmaktaydı. l 936-37 'ye oranla l 94849'da halk okuma odalarının sayısı onda bire, okuyucu sayısı ise yirmide bire düşmüştür (6 1 ). Bu karşı devrimci hareket İkinci Dünya Savaşı sonlarında başlayarak 1 950'de en yüksek noktasına erişmiştir. Devlet organlarının politikayı bırakması, artık toplumu modernleştirme ve özgürleştirme hareketlerini yönetecek kadronun bulunmadığını ve kalkınma çalışmaları­ na özel grupların egemen olduğunu gösterir. l 950'den sonra iktidarı ellerinde tutan güçlerin sosyal karakterinin ortaya çık­ masına şu gerçek yardım eder: " Menderes hükümeti fabrika bacaları kadar minare yapımını da desteklemektedir" (62). Türk burjuvazisi, Kemalist devletçilik ilkesine karşı sa­ vaşı, " demokrasi ve serbest teşebbüs adı altında" yürütmüş­ tür ( 63 ). Ancak bu iki ilkenin gerçekleşmesini istemek çok şey beklemek demekti. Burj uvazi, politik iktidarı tek başına ele geçirecek ve yürütebilecek güçte olmadığından, DP kendi bünyesi içindeki Anadolu'nun tarım, ticaret ve din alanların­ daki öncü tabakalarla anlaşmalara varmak, onlara politik ve kültürel ödünler vermek zorunluluğunu duymuştur. Bu ödün­ ler, 1 920 ile 1 930 yıllarındaki CHP ödünlerinden daha geniş çaptaydılar (64). Böylece " mahalli egemen gruplar" 1 950'de

(60) Bkz. Kodamanoğlu. Eğitim s . 33. (6 1 ) Bkz. Oğuzkan. Adult Education, s. 53 ve s. (62) Halpem. Thc Politics. s. 3 1 4. (63) B. Lewis, " Democracy in Turkey" ' : MEA. 1 959, c . X, No. 2. s. 63 .

88


kurulan yeni örgütlerde önemli roller oynamaya başlamıştır (64). Bu grupların etkileri büyük şehirlere ve devlet organla­ rının içlerine kadar yayıldı. Sonuç olarak liberalizm yalnız pa­ zar alanını kapsamıştır. Öteki toplumsal alanlarda ise laiklik ve demokrasi karşıtı ideoloj iler yürürlükteydi. Böylesine bir tutum, başlanılan burjuva devriminin tamamlanmadan bırakıl­ ması demekti. l 955 'te, programı bakımından, ilk kez DP ve Millet Par­ tisi'nden daha liberal bir görüş savunan Hürriyet Partisi ku­ ruldu. Bu parti, hareket özgürlüğünün yalnızca özel teşebbü­ sü ve din adamlarını değil, aynı zamanda basın, üniversite ve sendikaları da kapsamasını öneriyordu. Bu iş için de üst taba­ kaların ve burjuvazinin desteğine güveniyordu. Ancak burju­ vazi kendi güçsüzlüğünün bilincindeydi; laiklik aleyhtarı ve yarı feodal akımların kuvvetlenmesinin kendi sınıf çıkarları­ nı, basın özgürlüğü ve grevlerden daha az tehlikeye sokaca­ ğını biliyordu. Meclis seçimlerinde Hürriyet Partisi, DP 'nin elde ettiği oyların ancak on ikide birini kazanabildi (66). Sa­ ğa yönelen çalışmaların kısıtlı olduğunu da Millet Partisi ör­ neği gösterir. Bu parti, din özgürlüğü anlayışının, aydınların ve burjuvazinin temelini oluşturan Kemalist devrimleri tehli­ keye sokacağı öne sürülerek, 1 953 yılında kapatılmıştır. Çok partili sisteme geçişin amaçlarından olan kamu ya­ şamına demokratik bir biçim verme ilkesi kısa zamanda anla­ mını yitirdi. DP'nin parlamentoda sağladığı mutlak çoğunluk çok geçmeden tek parti diktatörlüğüne dönüştü. Parti, İkinci Dünya Savaşı önesi baskı araçlarına geri döndü. Yalnız arada şu fark bulunmaktaydı: Genellikle karşıdevrimci güçleri eze(64) Bkz. Olman ve Tachau. "Turkish Politics", s. 1 60; Aktan. " Prob­ lcms", s. 329 ve s. (65) Szyliowicz, "Dynamics". s. 43 1 ve s. (66) Hürriyet Partisi için Bkz. Karpat, Politics, s. 435 ve s.; Baruch Gile­ ad, "Political Parties in Turkey" : MEA, 1 958, c. IX, No. 3, s. 1 03 ve s.

89


rek toplumun modernleşmesini sağlamak için çalışılmıyor, bu yöntemlere yalnızca rejimi ayakta tutabilmek için başvurulu­ yordu. Bu rejim, ekonomik özgürlük fırsatını kaçırmış, bir sü­ re için duraklamış olan İslamlık çalışmalarının yeniden hızlan­ masına olanak sağlamıştır. Kemalist gelişme programlarını sürdürme yolundaki objektif olanaklardan yararlanmamıştır. Bu iktidarın politik sürekliliğinin dayandığı noktalardan bir diğeri de işçi hareketlerine karşı tutumudur. Sendikaların politik eylemlerde bulunmaları ve grev yasağı sürdürülmüş­ tür. 1 94 7 ile 1 95 7 yılları arasında sendikalı işçi sayısı 33 .000'den 245 .000' e çıkmıştır. Aynı dönemde sendika sayı­ sının da 49'dan 389'a yükselmesine rağmen, örgütlenme ye­ tersizliği dolayısıyla, işçi sınıfı politik açıdan güçlü olabile­ cek bir duruma gelememiştir (67). Menderes rejimi yıkıcı ekonomik tutumu ile Türkiye' yi borcunu ödeyemeyecek bir ülke durumuna sokmuştur. Bu re­ j im aynı zamanda burjuva aydınlarının her türlü karşı çıkışla­ rını, özellikle öğrenci ve subay birlikleri eylemlerini kaba kuv­ vetle bastırma yolunu seçtiğinden, halka yabancılaşmıştı. So­ nuç olarak rej im kendi doğurduğu güçlüklerin üstesinden ge­ lemeyecek duruma düşünce, ordu iktidara ·el koydu. 27 Mayıs 1 960'da Orgeneral Gürsel ' in başkanlığında ya­ pılan hükümet darbesi askeri diktatörlüğün kurulmasına yol açmayıp, yalnızca 1 950 yıllarının demokrasi dışı davranışla­ rına son vermişti. DP'nin kapatılması ve önderlerinin mahkfım edilmelerinden sonra, kabul edilen yeni anayasa ile çoğunluk sistemine dayanan seçim usulü bırakılmış, nisbi seçim usulü yürürlüğe girmiş; ayrıca anayasaya temel hakların kullanılma­ sını güvenlik altına alan hükümler konulmuştur (68). (67) Bkz. Galcnson, Labor, s. 283. (68) 1 960 iktidarı için bkz. Waltcr F. Weiker, The Turkish Bevolition of 1 960-1 96 1 , (Washington, 1 963). Yeni anayasının metin için bkz. Hirsch, Vcr­ fassung, s. 79 ve s.

90


Bunun ardından bir dereceye kadar işleyebilen çok par­ tili sisteme geçildi. DP'nin yerini Adalet Partisi aldı. Bu par­ ti de DP gibi kentli ve köy üst tabakaların desteğine dayanı­ yordu. Böylece "tam liberal bir ekonomi politikası" ile bir­ likte "gelenekçi ve tutucu davranış", sosyal ve politik sorun­ lar karşısında yer aldı (69). AP' nin kısa zamanda en kuvvetli parti durumuna gelmesine rağmen, iç politikada muhalefet or­ tadan kalkmadı. Tersine, işçi eylemlerinin bir bakıma yasalaş­ ması ile yeni bir politik güç doğdu. Bu alanda anayasadaki sos­ yal hürriyeti ve grev hakkına dayanarak bağımsız sendikala­ rın kurulmasını (Anayasa madde 46, 47), Marksist edebiya­ tın gittikçe çoğalmasını, sol öğrenci eylemlerinin ortaya çık­ masını ve sol sosyalist işçi partisinin (Tİ P) kurulmasını be­ lirtmek gerekir. Ancak Türkiye 'de komünist parti kurma ya­ sağı bu dönemde de sürdürülmüştür. 27 Mayıs devriminin en önemli sonucu, özellikle burju­ va demokrasisinin belirli bir ölçüde geliştirilmesiydi. Dış po­ litika alanında ise Türkiye ile Sovyet Rusya ilişkilerinin dü­ zenlenmesi dikkati çeker. Kemalist ilkeleri yeniden ele alma eğilimi, anayasa kararı ile kumlan Devlet Planlama Teşkilatı ile ortaya çıkar (Anayasa, madde 1 29). Ancak devletin sosyal temelinin darlığı ve politik amaçlarının sınırlı olması nedeniy­ le, ne toplumun sınıfsal karakteri ortaya çıkabilmiş, ne de eko­ nomik açıdan geri durumun hızla yenilmesi yolunda gerekli olan ön koşullar yaratılabilmiştir. IV. 2. Değişim Süreci İçinde Devlet-Toplum ilişkileri

Türk tarihinin yeni döneminin başlangıç günü olarak ge­ nellikle 3 Kasım 1 839 tarihi alınır. Gerçekten de bu tarih üs(69) Karpat, Society, s. 64. AP ve DP'nin program ve yapı benzerliği için bkz. W. B. Sherwood, "The Rise ofthe Justice Party in Turkey" : WP, 1 967, c. XX. No. 1, s. 54 ve s.

91


manlı İmparatorluğu' nun geleneksel yapısında köklü deği­ şikliklerin başladığı dönüm noktasıdır. Ancak, Gülhane Hat­ tı-ı Hümayunu Türk burjuva toplumunun gelişmesi açısından bir dönüm noktası olmasına rağmen bu hat, Batı ülkelerinde­ ki temel haklar ve anayasa bildirilerinden birçok bakımdan ay­ rılır. Bu fark, içerikleri ve uygulanmaya elverişli olup olma­ yışlarından çok, tarihsel oluşumlarıyla ilgilidir. Osmanlı ülkesindeki burjuva-kapitalist ekonomik tutuma egemen olan azınlıklar, 1 9 'ncu yüzyılda güçlerini yitirmek­ teydiler. Bu nedenle toplumu ve devlet mekanizmasını ideolo­ jik ve politik yönlerden pek etkileyemiyorlardı. Bundan baş­ ka aynı tarihlerde sosyal temelde de burjuva ıslahatlarına yol açacak bir gelişim göze çarpmaz. Özet olarak, 1 839'dan önce yeni bir sosyal yapının oluşmasına yol açacak ekonomik de­ ğişiklikler ortaya çıkamamıştır. Islahat hareketlerinin gerçek kökleri sınıfsal ilişkilerde aranmamalıdır. Gülhane Hatt-ı Hümayunu ne feodaliteyle bur­ juvazi çatışması sonucunda, ne de ekonomik açıdan egemen tabakaların ya da halk kitlelerinin baskısıyla ortaya çıkmıştır. Batı burjuvazisinin normlarının ve kunıluşlarının Türkiye'de uygulanması toplum tarafından değil, devlet yoluyla gerçek­ leştirilmiştir. Yeniçeri Ocağı daha önce kaldırılmamış olsay­ dı, Gülhane Hatt-ı Hümayunu yayımlanamaz ve teşkilatla il­ gili birtakım ıslahattan da hiçbir zaman söz edilemezdi. An­ cak Yeniçerilerin kaldırılmasından sonra askerin yenilikleri en­ gellemesi önlenebilmiştir. Bu nedenle, Tanzimat devrinin baş­ langıç tarihi olarak Yeniçeri Ocağı 'nın kaldırıldığı 1 826 yılı­ nı almak daha doğru olur. Aynı dönemde merkezin baskısından kurtulmuş olan fe­ odal güçler toplumsal sistemin ufak çapta askeri ve ekonomik kaynağını oluşturuyorlardı. Öte yandan, politik gücün ademi merkeziyetten yana oluşu, ancak dağınık bölgesel çıkarlardan söz edilmesini mümkün kılıyordu. Devletin ve hatta üst taba92


kaların uzun süreli çıkarlarını sürdürmesi artık mümkün de­ ğildi. Yeniçerilerin yol açtıkları sosyal bölünmeler ve politik kargaşa ancak bürokrasinin ulema ile anlaşmasından sonra ortadan kaldırılabilmiştir. Kendi başlarına buyruk yeniçerile­ rin hesapsız eylemleri imparatorluğu çöküşe sürükledikten sonra bu kitlenin varlığı ulemanın çıkarları ile de uyuşmaz ol­ muştu. Ulemanın bir zamanlar desteklediği yeniçerilere kar­ şı olması bu çıkar birliğini açık olarak ortaya koyar. Silahlı kuvvetlere kayıtsız şarts iz söz geçirme olanağı ye­ niden elde edildikten sonra, politik güç merkezileşmiş ve dev­ let, toplumdan bağımsız olarak hareket etme olanağına kavuş­ muştur. Bu sayede Babıali de ıslahatları gerçekleştirme yolun­ da gerekli olan gücü elde etmiştir. Burjuva ıslahatlarını toplu­ ma kabul ettirme yolunda han�i nedenlerin Babıali'yi tüm gü­ cünü kullanmaya ittiği ayrı bir sorundur. Başlangıçta Osman­ lı devletini bu ıslahatları yapmaya yabancı devletlerin zorla­ mış olabilecciğ akla gelebilif\:70). Avrupa kabinelerinin dış po­ litikalarının bu konuda teşvik edici bir rol oynamış oldukları bir gerçektir. Birçok yeniliklerin diplomatik yollardan etkilen­ diği ve teşvik edildiği ispatlanabilir. Bu müdahalelerin başlıca nedeni paşaların ve din adamlarının üstünlükleri sayesinde dış sermaye ve yabancı malların yurda girmesini engellemeleriy­ di. Tüccarlar hayatlarını ve varlıklarını liman kentleri dışında da güven altına alabilecek bir hukuk düzeninden yanaydılar. Bu konuda uzun süredir büyük ekonomik çıkarlar söz konu­ suydu. Örneğin, 1 825-1 852 yılları arasında İngiltere'nin Tür­ kiye ihracatı 1 . 1 milyon sterlinden 8.5 milyon sterline çıkmak(70) Türk ıslahatları ile Avrupa dış politikalarının ilişkileri için bkz. Frank Edgar Bailey, British Policy and the Turkish reform movemcnt, (Cambridge, 1 942 ) ; Herold Temperley. "British Policy towards parliamentary rule and cons­ titutionalism in Turkey ( 1 830- 1 9 14)' . Tlıe Carnbridge historical Joumal, 1 933, c. iV, No. 2, s. 1 56 ve s.; Ward and Rustow. Modemization, s. 94 ve s.; Hallgar­ ten. Irnpcrialisrnus. c. 1 , s. 90, s. 1 80 ve s., s. 224 ve s., s. 599 ve s.; c, l l , s. 100 ve s .. s. 1 64 ve s. '

93


la Fransa, Rusya, İtalya' ya yaptığı toplam ihracatı çok aşmış­ tı. Aynı dönemde Türk-İngiliz dış ticaret farkı İngiltere lehine, 1 00 000 sterlinden + 6.2 milyon sterline yükselmişti (7 1 ). Siyasal nedenler de ıslahat hareketlerini etkilemişlerdir. Özellikle İngiltere, Türk ıslahat hareketlerini Osmanlı İ mpa­ ratorluğu'nun bütünüyle parçalanmasını önlemek amacıyla desteklemekteydi. Bu parçalanma yalnız İngiliz ihracatını sarsmakla kalmayacak, aynı zamanda Akdeniz'deki bağlantı yollarında Rus rekabetinin başlamasına da yol açacaktı. Belirli dönemlerde yabancı hükümetlerin Türk ıslahat hareketlerini desteklemeleri ancak sınırlı olarak sonuç ver­ mekteydi. Biryandan, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuvvetlen­ mesini isteyen devletler, kendi ekonomik ve politik çıkarları­ nı tehlikeye sokacak kadar ileri gitmemeye dikkat etmektey­ diler. öte yandan, büyük devletlerin Türkiye'yle ilgili politi­ kaları, uluslararası ilişkilerdeki değişiklikler yüzünden, sü­ rekli olarak değişmekteydi (72). Bu nedenle, dış etkiler "Os­ manlı ıslahatlarını, kimi zaman destekleyici, kimi zaman diz­ ginleyici olmuştur." Ancak, bu eğilimlerden hangisinin daha üstün geldiği kesin olarak belli değildir (73). Yabancı diplomatların çalışmaları kanun ve hatların çı­ karılmasını, yani yasama alanını kapsıyordu: Bunların uygu­ lanması üzerinde yetkileri yoktu. Bu nedenle, özellikle eğitim, askerlik ve devlet yönetimi konuları gibi aşın muhalefete yol açmayacak olan ıslahatlar, Türklerin işi olarak kaldı. Dış et­ kiler, Babıali bunları kendi çıkarları nedeniyle teşvik ettiği sü­ rece önemli olabilmişlerdir. B abıali'nin istemediği ya da gü-

.

( 7 1 ) Bkz. Balley, Britsh Policy, s. 75 ve s. 83. (72) Bu konuda çok sayıda belge için bkz. G. P. Gooch und Harold Tem­ perley, Die Britischen Amtlichen Dokumente über den Ursprung des Weltkri­ eges 1 898- 1 9 1 4, (Stuttgart-Berlin-Leipzig, 1 928- 1 938), c. V/l, s. 1 35 ve s., s. 289 ve s., s. 335 ve s., s. 425 ve s.: c 6/l l , s. 1 3 1 0 ve s.: c 91112, s. 332 ve s., s. 465 ve s.; c. X/l/2. s. 68 1 ve s. (73) Davison, Reform, s. 9.

94


cünün yetmediği durumlarda elçiler bile etkili olamamışlar­ dır. Bir çağdaş gözlemcinin söylediğine göre, " yabancılar. memurların gelişigüzel hareketlerinden ve para sızdırmaların­ dan çok çekmişlerdir. Büyük harcamalara girişerek bir fabri­ ka kuran birisi, bütün çabalarına rağmen ya işletme izni ala­ maz, ya da gerekli makinelerden birine, devlete ve halka za­ rarlı olup olmadığının araştırması yapılıncaya kadar polis ta­ rafından el konurdu."(74) Görülüyor ki, ıslahat hareketleri devletin kendi yönetimi altında da uygulanabilirdi. Bu hare­ ketlerin gerçek kökenlerinin içte olduğu kesindir; dış etken­ lerin ıslahatlar üzerinde oynadıkları rol ancak harekete geçi­ rici nitelikte olmuştur. Türk devleti, gerek ulusal ve gerekse uluslararası ilişki­ leri bakımından, böyle bir duruma hazırdı. Dış baskılar altın­ da varlığının tehlikeye düşmesiyle Türk devleti kendi ege­ menlik araçlarını harekete geçirmek zorundaydı. Dış tehlikeler, çözüm yollarının hemen her birini, daha başlangıçta engellemekteydi. Geleneksel kurumların yeniden düzenlenmesi, devletin güvenliğini sağlayacak olan kaynak­ ları harekete geçirmeye yeterli değildi. Avrupa'nııi teknik ve ekonomik düzeyine erişmek bu alanda tek çıkar yoldu. Bu ça­ lışmalar, devletin toplumdan bağımsız hareket etmeye başla­ ması ile daha da artmıştır. Avrupa kapitalizminin oluşumu ile Türk burjuva toplu­ munun gelişimi karşılaştırılırsa, bu gelişimin başlangıç döne­ mindeki özellikleri açıkça ortaya çıkar. Türkiye 'deki politik merkezileşmenin sosyo-ekonomik koşullan, 1 6 ' ıncı yüzyıldan 1 8 ' nci yüzyıla dek süren Avrupa 'nın ön-kapitalizm dönemin­ deki egemenlik ilişkilerinin doğurduğu koşullardan çok deği­ şiktir. Batı mutlakiyetleri işbölümü ve iş verimliliğiyle birlik-

s.

(74) Küntzer, Abdul Hamit i l , s. 32 ve s. , (75) Friedrich Lütge, " Deutsche Wirtschaftsgeschichte" : HdSW, c. Xll, 1 80.

95


te yürümüşlerdir. Sosyal gruplar, merkezi gücün toplumsal ar­ tık-ürüne el koymasına ve elde edilen kazançların egemenlik araçlarının yapımına harcanmasına karşı koyabilecek güçte de­ ğildiler. "Vergilerin verimliliği, ekonominin gelişmesine pa­ ralel olarak aratar" görüşünden yola çıkan Avrupa devletleri, kendi güçlerini arttırmak amacıyla mal üretimini teşvik etmiş ve böylece isteyerek ya da istemeyerek yeni bir toplum düze­ ninin kurucusu olmuşlardır. Burjuvazinin ölçülü ekonomik tutumu bu gelişmenin en önemli etkeni olmuştur. Ancak " kapitalist ekonomi henüz başlangıç döneminde" bulunduğu için, " devletin ayrıcalık ta­ nıyarak ve tekel yoluyla koruyuculuk yapmasına" ihtiyacı vardı(76). Böylece burjuvazi kuvvetlendikçe halk ve hükümet üzerindeki ideolojik ve politik etkisi de artmıştır. Ancak, baş­ langıçta kendi çıkarlarını kendi başına sağlayamayacak kadar zayıftı. Avrupa'nın ön burjuvazi döneminde devletin toplum kar­ şısında bağımsızlık kazanması, feodal beylerle burjuvazi ara­ sındaki " dengeye" dayanmıyor; denge, devlet mekanizması tarafından sağlanıyordu (77). Avrupa'da mutlakiyet dönemi ekonomiyi geliştirme zorunda kaldığında " sınıflar arası den­ ge" olarak adlandırabileceğimiz görüşten yararlanmıştır. Fe­ odal sınıf ile yükselmekte olan burjuva sınıfı, devlet iktidarı­ nı doğrudan doğruya politik yollardan belirli bir politik tutu­ ma itebilecek güçte değildi. Buna karşılık, Osmanlı İ mpara­ torluğu 'ndaki feodal sınıflar birliği, yerini alabilecek yeni bir güç doğmadan parçalanıyordu. Bu gelişimin yol açtığı eko­ nomik çöküş, 1 9 .ncu yüzyılda en yüksek noktasına eriştiği za(76) Alfred Bürgin, "Merkantilismus": HdSW. c. Y i i . s. 308. (77) "Sınıflar arası denge" teorisini ortaya atan Otto Baucr, mutlakiyeti, Bonapartçılığı ve fa�izmi bu teoriye benzer toplumsal olaylar olarak tanımlar. Bkz. Wolfgang Abendroth. Faschismus und Kapitalismus. ( Frankfurt-Wien, 1 967), s. 1 56.

96


man, ortada politik gücü ele geçirebilecek sosyal gruplar yok­ tu. Böyle bir durumda da "sınıfsal boşluk" söz konusu olur. Devlet bu boşluğu sosyal bakımdan doldurmaya çalışmadı; bu­ nun yerine politik yönden bütün toplumu ayakta tutabilmek için zorunlu olan ıslahat hareketlerini gerçekleştirmek için bu boşluktan yararlanma yoluna gitti. Merkezi hükümetin ıslahatları gerçekleştiren bir kurum olarak bu görevi üstüne alması, yenilik hareketlerini benim­ seyecek ve yayabilecek bir kadronun varlığını da gerekli kı­ lar. Bu grupların ise, Batı burjuvazisinin maddi ve dolaylı et­ kilerinden yararlanmaksızın ortaya çıkmaları düşünülemezdi. Ufak çapta ve ikinci derecedeki toplumsal sorunları kapsayan ilk Batı etkileri, Türkiye' nin hızla çöküşünü yavaşlatmakla kalmamış; ileride, Türk toplumunun değişimini büyük çapta etkileyecek olan Avrupa burjuvazisi fikirlerinin aktarma ka­ nalları (Channels of Transmission) (78) da bu dönemde oluş­ muştur. Matbaaların din dışı kitaplar basabilmelcri, "eğitim gör­ müş din adamları yanında, din etkisinden kurtulmuş aydın bir tabakanın ortaya çıkrnas ına" yo1 açmıştır (79). Türkiye' nin dış ülkelerdeki temsilciliklerinin çoğalması, 1 8 ' inci yüzyılda " birtakım gençlerle belirli bir süre Avrupa kentlerinde yaşa­ ma, Avrupa dilleri öğrenebilme ve Avrupalı yaşıtlarınca be­ nimsenen devrimci fikirleri tanıma olanakları sağlamıştı. Bu kişiler yurda döndüklerinde çoğunlukla merkezi hükümette görev alarak, Batı 'ya dönük bir azınlık meydana getirmişler­ dir" (80). Böylece, Avrupa'da diplomatik görevlerde bulunanlar arasından B atı dilleri bilen ve Avrupa'yı kendi deneyimleri ve Batı edebiyatı aracılığıyla tanıyan küçük bir azınlık ortaya (78) Lewis, Emergence, s. 55. (79) Frye, Islam, s. 5 1 . (80) Lewis, Emergence, s. 6 1 .

97


çıktı. l 9 ' uncu yüzyıldaki ıslahatçıların büyük bir kısmı, 1 830 ile 1 840 yıllarında Avrupa'da ataşelik göreviyle bulunanlar ara­ sından yetişmiştir. B aşka bir önemli etken de silahlı kuvvetlerin gelişimiy­ di. Ordu çok önceleri B atı bilimi tekniği ve burjuva toplumu fikirleriyle bir dereceye kadar sıkı bir bağlantı kurmuştu. As­ kerlik eğitimi ön planda tutulan subaylar, "Batı ' nın matema­ tik ve topçuluktan başka şeyler de verebileceğini gördüler. Ayrıca, ders kitapları dışında değişik eserler okuyabilecek ka­ dar Fransızca biliyorlardı." (8 1 ) 1 970 yılında Encyclopedie Harp Okulları kütüphanelerinde görülmeye başladı. Bu ese­ rin Türkçeye çevrilmesi için bir tasarı da hazırlandıysa da ger­ çekleşmemiştir (82 ). Bütün bu gözlemlerin, gerçek değerleri abartı lmaksızın, incelenmeleri gerekir. Encyclopedie sadece geleceğe umutla baktıran bir simgeydi. Avrupa yeniliklerinin alınması sırasında silahlı kuvvetlerin özel durumu, subay sı­ nıfını başlangıçtan bu yana " aydın sınıf çekirdeği '' durumu­ na sokmuştur (83). Bu grup, ileride devrimci sınıf görevini üzerine alacaktır. Daha sonraki dönemlerde yeni kurulan eğitim merkezle­ ri sürekli olarak aydın tabakanın genişlemesine yardım etti­ ler. Böylece, küçük kapitalist azınlıkların yanı sıra, ilk kez, özellikle devlet mekanizması içinde, ulusal burjuva grupları oluşmaya başladı. Bu politik kökenl i burjuva aydınları, kıyı­ lardaki ekonomik kökenli burjuva sosyal tabakalar karşısın­ da, Türk halkını din ve dil açısından temsil edebilecek üstün­ lüklere sahiptiler. Ancak, etki alanları 20.nci yüzyıla dek sı­ nırlı kalmıştır. Avrupa mutlakiyet yönetimleri güçlerini arttırmak için en elverişli koşullar olarak, "vergileri yükseltmeyi, dolayısıyla ( 8 1 ) Lewis, Emergence, s. 60. (82) Lewis, Emergence, s. 59; Bcrkes, Development, s. 60. (83) Frye, lslam, s. 56.

98


silah depolarını genişletmeyi düşünmüyor, bütün yönleriyle üretimi arttırmaya çalışıyorlardı."(84) Gumrük duvarları, primler, para yardımları ve tanınan çeşitli ayrıcalıklar, fabri­ ka sahiplerinin durumlarını kuvvetlendirmiştir. Ticaret bilan­ çosunun iyi işler duruma getirilmesi de merkantilizm politi­ kasında önemli bir rol oynamıştır. Bu denge öbür Avrupa ül­ kelerinde ve özellikle Almanya 'da, ticaret alanındaki kısıtla­ malarla gerçekleştirildi. Sanayinin gelişmiş olduğu İ ngilte­ re'de ise merkantilist teori serbest ticaret ile birlikte gelişti (85). " Özel likle İngiliz burjuvazisi tarafından ortaya atılan mer­ kantilist ideoloj i aristokrasi ve ileri gelenler tarafından be­ nimsenmemiş olsaydı, böyle bir gel işim ortaya çıkamazdı ( 86 ). Merkantilist yazıları '' tüccarlar çoğunlukla kendileri" hazırlıyorlardı ve hu yazılarda "tüccarların amaçları, uiusal gü­ cün kuvvetlenmesi ile bir tutuluyordu."(87) "Devlet desteği i le kapitalizmin gelişmesinde'' tüccarlar önemli rol oynamış­ lardır. (88 ). Oysa 1 9 .ncu yüzyıl Osmanlı İınparatorluğu ' nda böyle bir etkiden söz edilemez. Devletin toplumdan aşırı derecede bağımsız hareket etmesiyle ortaya çıkan sınıfaal boşluk, en­ düstri ve ticaret burjuvazi len tilrafından doldurulamamıştır. Is­ lahafhareketlerinin geniş bir sosyal temele dayanmamasından dolayı, kısa zamanda üst tabakalar arasında çıkarcı ve gele­ neksel ideoloj ilere bağlı ara tabakalar ortaya çıktı. Bu alanda özellikle şu iki grubu belirtmek gerekir: Dev let memurları ve burjuva aydınlar. Aylıkların düzenli olarak ödenmemesi bir( X4) Hans M ottek, W i rtsehaftsgeschichte Dcutsdılands. ( Beri in, 1 964 ) .

c.

1. s. 2 5 8 .

( 85 ) Ernst Klein. " Staatdirigismus u n d Handclsfrcihit in der mcrkanti lis­ ti,;chen Wirbchaftsthcorie". Jahrbüchcr fiir Nationalökonomic und Statistik. c . l'LXXX, 1 <l6 7. s. 74 ve s . . s. 7 8 Y e s . ( 86) Mottek, Wirt-,clıafogeschichte. c. 1. s . 258. (87) Bürgin. " M crkan t i l i smus " , s. 308. ( � 8 ) Rürgin, " Merkantil ismus " . s . 3 1 1 .

99


çok devlet memurunun ıüşvetle yaşamasına yol açıyordu. Böy­ lece bu kişiler toplumsal ve ulusal çıkarlara dönük olmayan, yalnız belirli ayrıcalık ve kazançlar için çaba gösteren iç ve dış gruplar meydana getiriyorlardı. Ayrıca " Hatt-ı Şerif" ya­ saları feodal üretim biçimlerinin ortadan kalkmasına değil, sa­ dece değişikliklere uğramasına yol açmıştı. Yeni yan-feodal güçlerin ellerinde tuttukları tarım fazlası üıün sayesinde po­ litik güç kazanmaları, ıslahatların sürdüıülmesini ve ıüşvetçi, komprador bürokrasinin çalışmalarını engelliyordu. İkinci grubu ise, aldıkları Batı kültüıünün yardımıyla ne yapılması gerektiğini anlamış olan, ıüşvet ve feodal toprak rantı gibi usullere başvurmayan Türk burjuva aydınları meydana geti­ riyordu. Bunlar da gerçek ulusal bir kapitalist ekonomi sek­ töıü var olmadığından tam anlamıyla sosyal bir boşlukta ka­ lıyorlardı. Ne var ki, onlar da sayıca çok az oldukları için, bu boşluğu doldurabilecek ve yönetimin kilit noktalarını ele ge­ çirebilecek güçte değillerdi . Bu aydınlar grubunun zayıf durumda kalmasının etkile­ ri özellikle ekonomik alanda göıülmüştür: Tanzimat Hatt-ı Hümayunu, geniş kapsamlı olmasına rağmen, Abdülmecid dönemini ( 1 83 9- 1 86 1 ) yeterince eleştirip değerlendirmemiş­ tir. Örneğin, 1 953 ile 1 859 arasında yıllık borçların sıfırdan 1 .6 milyon sterline yükselmesinin ve ayrıca 300.000 lira olan bütçe artığı harcandıktan başka 1 .4 milyon lira açık verilme­ sinin üzerinde durmak gerekirdi. Bu dönemdeki en büyük ya­ tırım 2.8 milyon liraya çıkan İ stanbul Dolmabahçe Sarayı 'nın yapımıdır. Bu para, yıllık bütçenin yaklaşık olarak yüzde 30'u idi (89). Bu yıkıcı ekonomik tutum ve buna bağlı olarak ıslahat hareketlerinin başarı kazanamamaları, Türk bürokrasisinin büyük çoğunluğunun kapitalizm-öncesi dönemin özellikleri(89) Bkz. Hershlag, lntroduction,

1 00

s.

53 ve s. 55.


ni taşıdığını gösterir. " İstanbul efendilerinden meydana gelen memurlara" göre " ulusal ekonomi kavramı gavur icadından başka bir şey değildi" (90) "Avrupa finans teorilerinden öğ­ renebildikleri tek şey para basmak ve borç almaktı (9 1 ). Türk "mutlakiyeti " , bir ulusal burjuvazi tarafından desteklenmedi­ ğinden merkantilist bir tutumdan da yoksundu. İ lk kez Jön Türkler emperyalist baskıların izin verdiği öl­ çüde ulusal ekonomıyi geliştirmeye çalışmışlardır. Bulgar Sa­ kasow, İttihat ve Terakki yönetiminin " İngiliz, Fransız ve Al­ man tari h i n de k i burjuva ge l i ş i m l eriyle" karşılaştırılabileceği ve

ayrıca "bu dönemde yükselmekte olan burjuvazi i l e birlik­ prol ete rya ile feodal -b ürokrat güç ara­

te zanaatkar, k öy lü ve

sındaki çatışmaların düzenlenmesine çalışı l dığı "(92 ) kanısın­ d adı r.

Sakasow'un bu

görüşüne kuşku

ile bakmak gere k i r.

H ı r i st i ya n B a l kan halkl arının u l usal devrim l erinde

bu tür

sosyal çat ışmaların önem l i b i r r o l oynadığı hır gerçe ktir. Eıı ­ g c ls , bu k o n uy a

ş öy l e

değ inir: ·' B i r zamanlar Türk paşaları­

nın tehditlerinden son deren: korkan Rum tüccarlar, Türkle­ rin Ceneviz ve Ven edik rekabetine son vermelerinden sonra.

o denl i gel iştirdi ler k i , Türk egemen l i ğ i n e başb l ­ b aşl a d ıl a r.'' (93) Len i n d e ı 1 SWı i le 1 89 7 y ı l l arı ara­ sındaki ) Türk-Yunan savaşları ile Ermeni ayaklanmalarını ulu­

ıicaretleri n i dırmaya

sal bl!ıj u v a hareketleri y a <la ken d i n i çeşit l i feoda l izm türle­ rinden ku rtarmaya uğraşan burj uv a tc,pl umu " çı rpınma lan'' diye

tan ım l ar (94 ) . Yukarda belirt i l en feodalizm kar� ı t ı bur­ g rup l ar tarafından yürütü l müş-

j uva harekctkri Türk olmayan

!90)

A.

D. '.'vl ortdmann. Stanı bul

cınd d a s moderne

Ttirkcntlıunı. \ Lcıpng.

1 87 7 .ı (9 1 ) Hcrshlag. lntroductıoıı. s. 5 3 . 1 92 ) Janb Sakasow. " Di e tü<ki,rhc Rcvolutitın " : S!Vl l !. yıl 1 2 . 1 90 8 . ' ·1 9 1 7

:-,

j 3 ()

( 9 3 ) Lngcb. Politik. s . 30 -, c s. ; c>4J W. L Lcrıin. " ' \ : nlcr frcınder

flaggc · · . Wcrkc, ( Bcrliıı, 1 %0). c . X X J .

!Ol


tür. Bu hareketlerin Balkanlar'da desteklenmesi ve sürdürüle­ bilmesi buradaki halk kitlelerinin feodalizme karşı davranış­ larındaki ortak çıkarlarının yalnızca genel olarak (objektif) de­ ğil (ki bu Anadolu 'da görülmekteydi), kişisel (sübjektif) açı­ dan da bilincinde olmalarına dayanır. Çünkü sınıflar arası fark­ lılıklar ırkçı ve dinsel unsurlarla gizlenememişti. Sakasow 'un kendisi de tezlerinden çıkardığı sonuçlara kuşku ile bakmıştır. Jön Türkler'i, önceleri ''Türkiye halkını meydana getiren çeşitli mil letlerin yükselmekte olan burjuva­ zilerinin ideologları olarak" gören Sakasow, "ulusal Türk bur­ juvazisinin" var olmadığından emin olunca, Jön Türkler'i "halkın modernleşme isteklerinin temsilcileri " ve " egemen­ liğin sürdüıülmesi yolunda uygulanması zorunlu olan modern devlet fikrinin taşıyıcı ları '' diye adlandırmıştır (95). Saka­ sow ' un bu son tammlaması, tüm ayrıntıları kapsamamasına rağmen, gerçeğe daha yakındır. Jön Türkler hiçbir zaman gerçek anlamda bir burjuva dev­ rimi örgütleyicisi olanıamaı şlardır. Çünkü l iman kentlerinde ve kıyı bölgelerindeki kapitalist sosyal tabakalar azınlı klardan oluşuyordu ve Türk devleti içinde en ufak bir dayanağa sahip değillerdi. Böyle bir tarihsel olayın taşıyıcısı olabilecek ulusal burjuvazi 1 8 76 ile 1 908 yılları Türkiye'sinde zaten oluşamaz­ dı. Despot hükümdarların düşürülmesi ile Makedonya ve ·rrak­ ya'da görülen Türk-Rum kardeşlikleri kısa süreli heyecanların dile getirilmesiydi ve hiçbir zaman mi lliyetler-üstü bir daya­ nışma durumuna gelemedi. Özellikle darbe girişimi Selanik 'te­ ki Rum burjuvazisi ile Türk subay sınıfının ortak eseri olarak görülemez. Bu nedenle, " birtakım ayrıcalıklara sahip olan dış sermayenin tüm alanlara yayılması ile kendi çalışmalarının tehlikeye düşeceğini gören bir buı:juvazinin " İ kinci Abdülha­ mit' in düşürülmesinde itici bir rol oynadığını öne süren Türk (95) Sakasow, " Revolution", s. 1 937.

1 02


komünistlerinden Ferdi'nin tezi tutarsızdır (96). Buna karşı Lenin' in l 908 'de, Jön Türkler'in "ordunun devrimci kanadı­ nı " temsil ettiklerini belirtmesi gerçeğe daha uygundur (97). "Jön Türkler hareketinin bir özelliği de, ulusal burjuva­ zi tarafından yönetilmeyip, askerler ve sivil memurlar tarafın­ dan sürdürülmüş olmasıdır." (98) Ordu ve devlet içindeki bu aydın kişilerin 1 908 ile 1 909 yılları arasında hangi öznel (süb­ jektif) nedenlerle padişah yönetimine başkaldırdıklarını ülke­ yi iyi tanıyan iki Avrupalı'dan dinlemek gerekir. Helmuth von Moltke, l 839'da Türk ıslahat hareketlerinin personel açısın­ dan temelleri üzerine şunları yazar: "En aydın kişi diyebile­ ceğim, ordunun ileri gelenlerinden biri, fal ve rüya yorumla­ rına son derece düşkündü . Dünyanın yuvarlak olabileceğini düşünemezdi . Sadece nezaketen ve bizim önemle bu nokta üzerinde durmamızdan dolayı dünyanın bir tabak gibi düz ol­ madığını kabul ederdi . Dönmeler dışında kimse bir Avrupa di­ li bilmezdi. Y üksek görevlerde bulunan Türklerin çoğu ken­ di ana dillerinde yazılmış olan mektupları başkalarına okut­ mak zorundaydılar. Bir paşa hatırlarım, elindeki kalemle bir kağıt parçası üzerine resim yapar gibi durmadan kendi adını yazardı . Adını yazmayı yazıcılarından yeni öğrenmişti." (99) Buna karşılık, İngiliz tarihçisi William Ramsay 1 909 'da şöyle demekteydi: " Yüksek memurluklarda bulunanlar ara­ sında Fransızca bilmeyenlere seyrek rastlanır. Bu açıdan 1 880 yılından bu yana şaşırtıcı bir gelişme izlenebil ir. 1 880 yılla­ rında yabancı dil bilen memurların ve hatta Türkçeyi güçlük çekmeden okuyup yazabilenlerin sayısı çok azdı."( 1 00) ( 96) B. Ferdi. " Der Kemalismus auf der Bahn der kapitalistischen Entwick­ lung' ': Kl, 1 927, yıl 8, s. 1 077. ('17) Lenin. "Zünstoff i n der Wcitpoliti k " : Werke. (Bcrliıı. 1962). c . XV. s. 1 77. (98) Wemer. " Wesen". s. 1 30 1 . (99) Moltke, Briefe, s. 4 1 1 ves. ( l 00) W. M. Ramsay, The Rcvolution in Constantinople and Turkey, ( Lon­ don, 1 909), s. 2 1 O ve s.

1 03


İstanbul 'daki İngiliz Büyükelçiliği 'nin 1 906 yıllık rapo­ runda ordunun bu konudaki durumundan özetle şöyle söz edil­ mekteydi: " Başa geçen hükümdar sayesinde subay ve eratın kültür düzeyleri eskisine kıyasla yükselmiştir. Yüksek rütbe­ li subayların büyük bir çoğunluğu askerlik eğitimlerini Alman­ ya'da görmüşlerdir. Çekirdekten yetişme, eski, alaylı subay­ lar yerlerini İstanbul Harp Akademisi 'ni bitiren subaylara bı­ rakmaktadırlar. Bu merkezi eğitim kuruluşlarından başka, di­ ğer büyük illerde de aynı tip eğitim kuru luşları işler duruma getirilmektedir. Bunlardan bazıları, birkaç yıl önce kurulmuş olmalarına rağmen, iyi eğitim görmüş, çalışkan subaylar ye­ tiştirmektedir. Erat arasında da okuma-yazma bilenlerin sayı­ sı hızla artmaktadır." ( 1 O 1 ) Bu belgelerden ilginç sonuçlar çıkarılabilir. İkinci Abdül­ hamit' in sınırlı yeniliklerinin ıslahat hareketlerini hızlandır­ dığı açık olarak görülür. Bu dönemde genel kültür düzeyinin yükselmesine çalışılmamakla birlikte, silahlı kuvvetlere ya­ bancı eğitmenler getirtilmesi, eski devlet adamı ve asker ye­ tiştiren eğitim kuruluşlarının büyütülmesi ve yeni on sekiz aka­ deminin kurulması, ( 1 02) büyük bir olasılıkla, anayasanın yü­ rürlükten kaldırılmasının doğurduğu boşlukları doldurmuştur. Devlet içindeki ileri görüşlü grupların çoğaltılmasıyla, mo­ dernleşmeye karşı olan rej imin dengesinin korunmak istendi­ ği açıkça görülüyor. Ancak bu yeniliklerin etkisi iki yönlü ol­ muştur. Padişahın egemenliğini sürdürebilmesi için girişilen teşebbüsler aynı zamanda saltanatı yıkacak potansiyeli de güç­ lendirmiştir. l 908'de "subayların ancak yarısının okuma-yaz­ ma bilmelerine karşılık" ( 1 03) öbür yarısının ve özellikle Har­ biye, Mülkiye, Kurmay Akademisi ve Mekteb-i Sultani' yi bi­ tirenlerin eğitim düzeyleri, Abdülhamit' in yenilik düşmanlı( 1 0 1 ) Gooch ve Temperley, Dokumente, c. V/I, s. 62. ( 1 02) Bkz. Lewis, Emergence, s. 1 77 ve s. ( 1 03) Frazer, Persia ... Turkey, s. 428.

1 04


ğının nereye varacağını kavrayabilmelerine yeterliydi. Bu su­ baylar statükonun değişmesine yol açabilecek ıslahatçı ya da ihtilalci ideoloj iler konusunda da bilgi sahibiydiler. Jön Türkler devlet iktidarını ele geçirdikten sonra, on yıl içinde (bu sürenin en az yedi yı lı savaşlarla geçmiştir) modern yönetim, haberleşme ve eğitim alanlarında o zamana göre sağ­ lam temeller atabilmeyi başarmışlardır. Bu gerçek, modern­ leşmeye dönük güçlerin, Tanzimat devrine kıyasla, ne derece oturmuş olduklarını gösterir. Ama gene de ıslahatların köken­ leri sosyal olmaktqn çok politikti ve bir b urjuva devrimine y­ ol açamamışlardır. Islahat taraftarları nın çoğunluğunu, top­ lumdaki zanaatkar tabakalar karşısında bağımsızlık kazanmış olan asker ve sivil bürokrasi meydana getiriyordu. 1 9 l 9'dan sonraki dönemi hangi tarihsel-toplumsal un­ surların etkilediği geniş bir tartışma konusudur. Ö zellikle Marksist yazarlar, Çin 'deki benzer olaylarla karşılaştırmalar yapabilme çerçevesi içinde bu sorunla ilgilenmişlerdir. Bun­ lardan bazıları komintern yayınlarına dayanarak Kemalizmin sosyal karakterini ve objektif fonksiyonunu incelemektedir. 1 920 yıllarımla Üçüncü Enternasyonal içinde "Kemalist dev­ rimin, kentlerdeki orta tabaka arasından ve Anad(})ti'nun çe­ şitli bölgelerinden yetişen genç burjuvalar tarafından yürütü­ len bir köylü devrimi olduğu" görüşü üstündü. ( 1 04) Bu yo­ ruma göre; Babıali'nin güttfrğü ödün verici politikaya karşı sürdürülen ulusal kurtuluş savaşı, "liman kentlerindeki bur­ juvazi ve onların Avrupa kapitalini temsil eden efendileri ile taşradaki ilerici burjuvazi arasındaki çatışmadır" ( 1 05). Bu tanımlamadaki sosyal çelişki şu biçimde açıklanmak­ tadır: '' Son 1 5 yıl içinde ortaya çıkan, özellikle savaş süresin( 1 04) Ferdi, " Der türkisclıc Baucr und die kemalistische Rcvolution" ' : Ki, 1 927. yıl 8, s. 837. ( 1 05) K. Jast, " Ein Jahr Kabinett İsmet Pascha" : lPK, 1 926, yıl 6, No. 1 2, s. 272.

1 05


ce gelişen ve böylece gerek Avrupa, gerekse Rum ve Ermeni rekabetine son veren orta ve küçük Türk ticaret-burjuvazisi, el­ de ettiği ekonomik üstünlüğü, Türkiye'nin parçalanmasıyla, uluslararası kapital karşısında kaybedeceğini ve yerini ulusla­ rarası ticaretin temsilcileri olan Rum, Ermeni ve Levantenle­ re bırakmak zorunda kalacağını çok iyi biliyordu. Burjuvazi açısından Türk bağımsızlık savaşı aynı zamanda kendi varlı­ ğını sürdürebilme savaşıydı ve bu sınıf, İtilaf devletlerince des­ teklenen büyük Türk burjuvazisinin en azılı düşmanıydı." ( 1 06) Kemalist hareketin ulusal bağımsızlık uğruna savaşması ve sonunda " feodalizm kalıntılarını yok edici, burjuva-de­ mokratik devlet ilkelerine dayanan bir yol " seçmesi, "sosyo­ ekonomik gelişimin çok ileri gitmiş olması " ile açıklanabilir ( I 07). Daha açık olarak da şöyle diyebi liriz: "Endüstri alanın­ daki gelişim Balkan devletlerinden daha geri değildi " ve "o kadar ki, ülke içinde bir burjuva devrimi yaratacak kadar ile­ ri gitmişti." ( 1 08) Bu koşullar altında sayı bakımından oldukça yüksek bir işçi sınıfının var olpmsı gerekir. Komünist Enternasyonalin Al­ tıncı Dünya Kongresi 'nde Türk delegesi Fahri, Ulusal Kurtu­ luş Savaşı sırasında 600.000 "proleter" bulunduğu görüşünü savunmuştur ( l 08 ). Kızı 1 sendikaların Dördüncü Uluslararası Kongresi'nde Türk delegesi Nihat ise bu sayının 1 930 yılına dek 1 .568. OOO'e yükselmiş olduğunu belirtmiştir ( 1 09). An­ cak bu tahminlerin hiçbiri gerçek bir temele dayanmamakta­ dır. Büyük bir olasılıkla komünist Kitaigorodski'nin belirttiği 200.000 "kentli gündelikli işçi" sayısı da çok yüksektir ( 1 1 O). 1 927 yılında yapılmış olan bir işçi sayımında ancak 250.000 ( 1 06) Pawlowitsch. "Die kommunistischc Bcwegung in der Türkei " : Ki, 1 92 1 , yıl 2, s. 270. ( J07) " Fragen ... Bewegung ... Osten" , s. 1 238. ( 108) "Sechstcr Wcltkongrcss", s . 330. ( 1 09) Protokoll... Gewerkschafts-lnternationale, c. il, s. 236. ( 1 1 O) Bkz. J. Kitaigorodski, "Die Lage der Arbeiterklassc in der Türkei": Ki. 1927. yıl 8. s. 1 9 1 2.

1 06


işçinin çalışmakta olduğu saptanmıştır. Bu sayım bütün işlet­ meleri kapsadığı gibi. el sanatları, ev hizmeti ve fabrika endüst­ risini de içine alıyordu. l 938 yılında zanaatla uğraşan 5 52 .000 kişiden 1 23.000' i endüstri alanında çalışmaktaydı ( 1 1 1 ) . An­ cak 1 955 'tedir ki, 1 .67 milyonu bulan aylık ve gündelikle ça­ l ışan işçi sayısı (Üçte biri endüstri alanında) Nihat'ın l 930 yı­ lı için belirtmiş olduğu rakama yaklaşmıştır ( 1 1 2) . B u istatistikler, Komintern 'in ve Türkiye Komünist Par­ tisi temsilcilerinin yaptıkları açıklamaların ne kadar tutarsız olduğunu gösterir ( 1 1 3 ). Proleter sayısı abartıldığı gibi, "Ana­ dolu'daki genç burjuvazi"' konusundaki iddialar da çoğu ke/ gerçekten uzak kalmıştır. Azınlıkların gücü bir bakıma kırılmış olmasına rağmen. 1 9 1 9 yılında ticaret, bankacılık ve endüstri alanl arında gerçek bir ulusal burjuvazi oluşaınamıştı . Birinci Dünya Savaşı sıra­ sında gelişmeye başlayan buı:j uva eğilimleri yalnızca büyük liman kentlerini kapsamaktaydı. Bu kentlerin ülkenin iç böl­ geleriyle hiçbir bağlantıları yoktu ve çıkarları açısından koz­ mopolit kompradorlardan pek farklı değildiler. Savaş sı rasın-· da Ermeni zanaatkar ve tüccarların Anadolu'dan çıkartılma­ sıyla oluşan boşluk; aynı yeteneklere sahip Türk grupların ol (l 1 1 ) Bkz. Osman Okyar, " lndustrialization in Turkey": MEA, c. IV 1 95_'.. s. 2 1 3. ( 1 1 2) Bkz. MEA. c. XI 1, 1 960, No. 3 . s. 92. ( 1 1 3 ) Ayrıca bu konu için bkz., " Frage ... Plenum ... Exekutivc ", ' · 86 \ C s.; Fünttcr Kongress, c. rı, s . 625: Protokoll übcr den 4 . Kongress der Boten Gc­ werkschafts-lntcmationale. Abgehalten in Moskau vom 1 7 M arz bis 3 April 1 928, ( Moskau-Bcrlin. 1 928), s. 40 1 ; Ferdi, " Kemalismus". s. 1 077 ve s . ; Fer­

No. 617,

di, ' 'Die chinesische Revolution darf nicht den kcmalistischen Weg gehen ' ' : Ki, yı l 8, 1 927, s. 1 1 25 ve s.; S. lranski. " Der Versuch eines reaktionacrcn Umstur­ zes in der Türkei " : lPK, yıl 6. 1 926, No. 89, s. 1432 ve s.; S. Gastow "zur pol i­ tischcn Lage in dcr Türkei" : IPK, yıl 1 0, 1 930, No. 7 1 , s . 1 729 ve s.; Ferdi, " Po­ litischc Kaempfe innerhalb der türkischen Bourgeoisie ": I PK, yıl l 1 , l 93 1 , No 79. s. 1 780 ve s.; "Organizatorische Probleme in den Laendern des Ostcns" : K ! . yıl 9, 1 928, s . 1 4 8 1 ve s.; Amold Toynbee, "Turkey" (London, 1 926): Ki, yıl x . 1 927, s. 1 923 ve s., Leonid ve Friedrich, Angora. Freiheitskriog der Türkei, (Ber­ i in, 1 923 ), s. 45 ve s . , s. 50 ve s.

1 07


mayışı, dış ticaretin duraklaması ve satın alma güçleri yüksek olan Ermenilerin tedirgin olmaları nedeniyle talebin azalma­ sı gibi faktörler yüzünden doldurulamazdı. Böyle bir durum­ da, ulusal kapitalizm yerine tarıma önem verilmesi daha ye­ rinde olurdu. Özellikle yeni başkent Ankara'nın kuruluşunda bu durum açıkça görülür: Ermenilerin hizmet setöründe, tica­ rette, ulaşım ve el işçiliği alanlarında bıraktıkları boşluklar uzun yıllar doldurulamamıştır ( 1 1 4 ) . Türk orta ve üst tabakalarının, azınlıkların yerini alabil­ mek için onların ekonomik etki lerinin kırılmasını istemiş ol­ dukları bir gerçektır. B u tutum, kendi mal ve mülkleriyle ya da ticaret ve ulaşım şirketlerine ortak olma yol uy l a görevleri dışında çaiı�ma göstermek isteyen subay ve memurlar için de geçerl i d i r. Bu ki ş i l er çeş i t l i girişimlerinde dev lt:tin yasama ve yürütme organlarınca sağlanan güvenden yararlanmışlardır. Ayn ı zamanda " çeşitli bölgelerdeki i l eri gıdcnler"in ve " Kur­ t u l u� Sava'i ı ' na akti f o l arak katı l a n !ar'" m po l i t i k güçleri n i , azın l ı k lardan boşalan alanlara yayılmak yolunda k u l lanmış olduktan da b i l. i nmektedi r ( l çok " Kemalist

öncünün,

1 5 ). Aync a , l 920 y ı l larında bir­

dev letin maddi ve manevi desteğiy­

le iş alan ı ndaki e n iyi yericri ele geç i rmey i " başard ı k l arı da 1 1 6 l . İ ş Bankası b u alandn i y i b ir örnektir. B u ban­ ka 1 924 y ı l ı nda " Kemal ist çevre lerin i l eri ge l e n kişileri ( 1 1 7 )

gerçek t ir (

tarafından ve kuruluş sermayesinin büyük h i r kısmı n ı Musta·

fa

K em al ' i ıı şahsen koymasıyla kurulmuştur.'' ( l l 8) Ancak,

kuruluş sermayes i n i n yoktur.

Türk

n;.ısıl

oluştuğu konusunda kes i n b ilgi

yazarların çoğu bu noktaya k ı saca değ i nmekle

y a da sadece bankanın devlet başkan ı n ı n te şv i ki y l e kurulmuş o lduğunu söylemekle yet inmektedirler \ l l 9). ( 1 1 4) Bkz. K i ngross. Atatürk. s . 3XS. ( 1 1 5 i Rivlirı and s�yliwiu. M • ddle Ea,t, ' · 4 76 ( l I C.) Fc•di. ' " Kacmpfc " ' . s. 1 929 ( 1 1 7) Lucian W . Pyc and Sidney Vcrba. Political \ eiopnıcnt. (P7�:1ceton. l 965 ), :;. ! 79. ( l 1 8 ı Bkz. Kienit1,, Türkci. s . 1 3 1 .

1 08

Cal ıurc and political de­


Çeşitli kişilerin zenginleşme isteklerinin bir burjuva sı­ nıfı doğurmadığı açıktır. Bu konuyla ilgili olarak "devletçi burjuvazinin" ancak 1 922 yılından sonra ortaya çıkabilmiş ol­ ması üzerine önemle eğilmek gerekir ( 1 20). Bu oluşum dev­ rim olayının başlangıç noktası değil, bir sonucudur. Türk komünistlerinden Ferdi 'nin tanımladığı gibi "tica­ ret ve endüstri alanında gittikçe yükseltilen gümrük duvarla­ rı, yerli kapitalist burjuvazinin gelişmesini hızlandırmak" ama­ cıyla konulmuştur ( 1 2 1 ). _Ancak Ferdi' nin Türk devriminin so­ nucunu, bu devrimin nedeni olarak göstermesi pek tutarlı de­ ğildir. Avrupa kapitalizminin gelişme biçimlerini aynen alma­ ya kalkmak, olumlu bir çıkış yolu gibi görünmemektedir. Kemalist hareket ancak objektif fonksiyonu açısından bir "burjuva" devrimi olarak tanımlanabilirse de, başlangıçta bu harekete yol açan etkenler, daha önceki modernleşme hareket­ lerinin nedenlerinden pek farklı değildiler. "Türk burjuva sı­ nıfının gerçek anlamda var olmamasından dolayı, az sayıda kapitalist unsur bulunmaktaydı; endüstri alanında ise hemen hiçbir kapitalist unsura rastlanmamıştır. Yurtsever subaylar bu nedenle Kurtuluş Savaşı 'nda siyasal egemenliği ele geçi­ rebilmişlerdir." ( 1 22) Kemalist hareket, "yalnızca iki yüzyıldır süregelen Batı­ lılaşma ve laiklik eğilimlerinin mantıki sonucundan ibaret de­ ğildir."( 1 23) Bu süreklilik sosyal alanda da göze çarpmaktadır. Genel­ likle, Kemalistlerden öncekiler için söylenenler onlar için de ge­ çerlidir. Kemalistler hiçbir zaman sınıf çıkarlarının savunucusu olmamış ve bu konuyu her zaman geri planda bırakmışlardır. ( 1 1 9) Bkz. litcber, Bankwesen, s. 78: Oğuz, Wirtschaftslenkung, s. 220. ( 1 20) Rivlin and Szyliowicz, Middle East, s. 477. ( 1 2 1 ) Ferdi, "Die wirtschaftliche und finanzielle Lag der Türkei": IPK, 1 925, No. 59, yıl 6, s. 840. ( 1 22) Günter Barthel. "Kemal Atatürk und die türkische lndustrialisi­ erungspolitik": ZfG, 1 968, yıl 1 6, s. 1 29 1 . ( 123) Frye. Islam, s . 4 1 . ·

1 09


Devlet iktidarını ele geçirmek için sürdürülen Ulusal Kur­ tuluş Savaşı, politik kuruluşların oluşumundan da anlaşılaca­ ğı gibi, özellikle asker ve bürokrat temsilciler tarafından yü­ rütülmüştür. Tanzimat ve Jön Türk hareketlerine de öncülük etmiş olan bu ileri görüşlü kadro, ancak Birinci Dünya Sava­ şı' ndan sonra geleneksel resmi kuruluşları temelden değişti­ rebilmeyi ve monarşinin kapitalizm öncesi ekonomi politika­ sını yenmeyi başarabilmiştir. Bu gerçek, 1 908 ile 1 9 1 9 yılla­ n arasındaki sürenin Osmanlı İmparatorluğu'nun iç yapısın­ da birtakım izler bıraktığını gösterir. Ne var ki, bu etkiler top­ lumun bütün kesimlerinde eşit derecede !,>Üçlü olamamıştır. Türk üst ve orta tabakaları arasındaki güç dengesinde meydana gelen değişikliğin nedeni ekonomik değildi; ulusal kapitalist ekonomi sektörünün oluşmasının bu değişiklik üze­ rinde fazla etkisi olmamıştır. Bu gelişim daha çok Kemalist devrimlerden önceki ıslahat ha1eketlerinin eseridir. Geneilik­ le ısiahatların başarılı olabildikleri alanlarda politika ve ku­ rumlarla ilgiliydi; üretim güçlerinin geliştirilmesi ve yüzyıl­ lar boyu süregelen, imparatorluğu oluşturan uluslara özgü iş­ bölümü sisteminin değiştirilmesi için pek bir çaba harcanma­ mıştır. Bu dengesizlik, savaş döneminde de giderilememiştir. Jön Türk ve Kemalist ideologlarınki gibi, Ziya Gökalp ' in şu sözleri de "gelişmekte olan bir burj uva hareketine" işaret etmesi açısından tam yerindedir ( 1 24). "Bir ülke ki çarşıda dönen bütün sermaye, Sanatına yol gösteren ilimle.fen Türk 'ı'indiil: Hir.fetleri birbirini daim eder himaye Tersaneler, fabrikalar, vapur, tren Türk 'ündür. Ey Türkoğlu, işte se;ıin orasıdır vatanın " ( 1 25). ( 1 24) Hcyd, Foundations, s. ! 67. \ 1 25) Vatan şiiri 1 9 1 8 yılında yazılmıştn . Şiirin metni için bkz. Ziya Gö­ kalp Külliyatı, Fevziye Abdullah Tansel tarafından yayımlanmı�tır, (Ankara 1 952). s . l 1 3 ; A. Fi seher, Aus derrcligiösen Refoımbewegung in dcrTürkei, ( Lc­ ipzig, l 922), s. 50 ve s.

1 10


Bu tür fikirleri savunanlar, "Batı anlamında burjuvazi temsilcileri olamazlar" ( 1 26). ' Anadolu'da ticaret ve zanaatla uğraşan sosyal tabakalar, yalnız ekonomik açıdan güçsüz olmakla kalmıyorlardı. Mo­ dern eğitimin yalnız kıyı bölgeleri ve şehir sektörünü kapsa­ ması nedeniyle, devrimin aydın öncüleri ile bu sosyal tabaka­ lar arasındaki sosyo-kültürel farklılaşma, politik tutuma ka­ tılmalarını ve bu durumda söz sahibi olmalarını engelleyecek kadar büyüktü. Daha önceki ıslahat yıllarında olduğu gibi ger­ çekten var olmayan yerli burjuvazinin etkileri yerini, Avrupa burjuvazilerinin etkilerine bırakmak zorunda kalmıştır. Genel olarak Kemalizmin burjuva amaçları, iç etkilerden çok, dış et­ kilerle oluşmuş bir sosyal yapı gösterir. Yirminci yüzyı l baş­ larında Türk aydınları eğitimleri açısından burjuva-kapitalist değer ve normların etkisi altında endüstrileşmeye yönelmiş­ lerdi. Bu tarihlerde çeşitli toplumsal sistemler arasında n::ka­ bet bulunmadığından, endüstrileşme bir çeşit kapitalizm olu­ yordu. Türk aydınları Avrupa edebiyatı ve sosyal bilimlerin­ den elde ettikleri bilgilerle ülkenin çok yönlü bağıml ılığını ve sürekli yenilgilerini inceliyor ve zorunlu olarak, bu durumu değiştirebilecek tek bir olanağın var olduğu sonucuna varıyor­ lardı: Eldeki tüm kaynakları teknik ve endüstrinin gelişimine yatırmak, yoğun devlet müdahaleleriyle modern uygarlığın tek dayanağı olan ticaret ve endüstri burjuvazisini oluşturmak. Bu ideolojik anlayışı etkileyen Ziya Gökalp, özell ikle Fransız sosyologlarının (Comte, Durkheim, Le Play ve diğer­ leri) ve Friedrich List'in etkisi altında kalmıştı. Yalnız "halk­ çılık" kavramının ilk taslakları değil, işçi sorunu karşısında ta­ kınılacak tutumun teorik gerekçeleri de Ziya Gökalp tarafın­ dan ortaya atılmıştır. "Devletçi lik" kavramının açıklanmasın­ da da büyük bir olasıhkla Ziya Gökalp ' in katkısı vardır. ( 1 26) Heyd, Foundations, s. 1 66.

111


Ziya Gökalp 'e göre devlet, öncelikle fabrikalar kurmalı, sonra bunları özel sektöre devrederek, bu satışlardan elde ede­ ceği paralarla endüstrileşme olayı yeniden hızlandırılmalıydı. "İktisadi Vatanperverlik" şiirinde, "Biz yabancıların çürük mallarını almamalı, her şeyi yerli malıyla imal etmeliyiz " der ( 1 27).

"İşlenmiş mal ithalatının zorlaştırılması, yerli mal üretim ve tüketiminin teşvik edilmesi", Avrupa'da gelişmekte olan burjuva toplumlarının uyguladıkları merkantilist ilkelere uy­ gun bir görüştü ( 1 28). Gökalp bu alandaki tek örnek değildir. Birçok çağdaş Türk iktisatçısı, Kemalist ekonomi politikasını tanımlarken, Kolbert'in ithalat kısıtlamalarını, İngiliz deniz yasalarını, Al­ man endüstrisinin 1 8, 1 9 ve 20'nci yüzyıllarda devlet tarafın­ dan teşvik edilmesini ve List'in endüstrileşme ve gümrük du­ varları önerisini örnek olarak alıyorlardı ( 1 29). Devletçiliğin Batı örneklerine göre düzenlenen müdaha­ leci ve koruyucu ekonomi politikasının yardımıyla, beklendi­ ği kadar olmasa da, önemli sayılabilecek ilerlemeler elde edil­ miştir. Azınlıkların güçlerinin kırılması, zaman zaman ve kıs­ men yabancı sermayenin kısıtlanması, bir altyapının kurulma­ sı, y.eni yasaların çıkarılması ve özel birikimin devlet tarafın­ dan desteklenmesi, hiç yoktan bir ulusal kapitalist ekonomi sektörü oluşmasına yol açmıştır. ( 1 27) Gökalp Külliyatı, s. 309; Gökalp, Türkleşmek, İslamlaşmak, muasır­ laşmak, (İstanbul, 1 963), s. 6 ve s.; Gökalp, Nationalism, s. 73, s. 306 ve s., s. 3 1 O ve s.; Gökalp, Türkçülüğün Esas.lan, (İstanbul, 1 963), s. 1 1 9 ve s. ( 1 28) List, Das nationale System, s. 445. ( 1 29) Bkz. Mahoutdji, Indusriepolitik, s. 98; Salty, Industriewirtschaft, s. 8 ve s.; Bolender, Wirschaft, s. 85 ve s.; Tuna, Durchbruch, s. 83 ve s.; Mehmed İrfan Tolun, Beitraege zur Problematik der Industrialisierung der neuen Türkei, (Limburg, 1 940), s. 1 5 ve s.; Ömer Celiil ( Sarç), "Die wirtschaftliche Struktur der Türkei": R, 1 936, yıl 1 2, s. 473 .

1 12


Avrupa 'daki burjuva devrimlerine "bir sosyal ve ekono­ mik değişim dönemi öncülük etmiştir. Yüzyıllar boyu süren bu dönem içinde feodal düzenin güçten düşmesine karşılık, kapitalist burjuvazinin gücü artmış; kapitalist girişimler tica­ ret yoluyla önemli üretim alanlarına yayıldıklarında da burju­ va devrimi amaçlarına ulaşmıştır." ( 1 30) Ya da şöyle denile­ bilir: "Devrimin yıkıcı döneminin, ömrünü doldurmuş ku­ rumlar arkasında çoktan meydana gelmiş olguları açığa çıka­ rabilmesi için birtakım köhne kurum görüntülerini ortadan kal­ dırması elveriyordu."( 1 3 1 ) Buna karşılık 1 922 Türkiye'sinde burjuva devletini mey­ dana getiren unsurlar burjuva toplumunu meydana getiren un­ surlardan çok daha gelişmişti. Tarihsel açıdan bu zaman ay­ kırılığı, yerleştirilmek istenilen yeniliklerin karşısındaki en büyük engeldi. Kemalist hareketin devlet iktidarını elegeçir­ mesi ile, "burjuvazi sosyal alanda özgürleşemedi", ( 1 32) yal­ nızca bu özgürleşmeye yol açacak ön koşullar yaratılmış ol­ du. Türk Devrimi, gelişimi ve yapısı açısından "klasik" Av­ rupa burjuva devrimleri türünden ayrılır. Tarihsel benzerlik­ ler ise, objektif fonksiyon ve özellikle ideoloj i açısındandır. Aynı olay, tamamen değişik bir düzeyde, Çin ve Vietnam devrimlerinde de izlenebilir. Her iki örnek de geri kalmış bir endüstrileşme ortamı içinde sayı bakımından güçsüz olan iş­ çi sınıfınca sürdürülmüş olan devrimleri gösterirler. Gene de bu devrimler ideoloji ve elde edilen sonuç açısından proleter­ sosyalist devrimler olarak tanımlanabilirler. En önemli özel­ likleri, sınıfsal nitelikleri ile benimsenen devrimci ideoloj i arasındaki çelişkidir. (Devrimci ideolojinin anavatanı sınıfya­ pısı kesinlikle belirlenmiş ülkelerdir.) ( 1 30) Alfred Meusel, "Re.volution and Counterrevolution": ESS, c. XIII, s. 368. ( 1 3 1 ) Theodor Geiger, "Revolution", Handwörterbuch der Soziologie, (Stuttgart, 1 93 1 ), s. 5 1 6. ( 1 32) Meusel, "Revolution", s. 368.

1 13


Mao Tse-tung, Çin Devrimi ' nin "öncü güçlerinin endüst­ ri proleteryası" olduğunu söyler,(1 33) Truong Chinh de, Vi­ etnam Devrimi'ni, "işçi sınıfının öncülük ettiği bir köylü sa­ vaşı''. olarak tanımlar.( 1 34) Türk Devrimi' nin bir burjuva devrimi olarak tanımlan­ ması gibi, bu iki tanımlamada da, sınıfsal niteliklerle ideolo­ ji arasındaki farklılık göz önüne alınmamaktadır. Her üç dev­ rim için de şu gerçek geçerlidir: Çeşitli sınıfların sosyal özel­ liklerini (sınıfsal özelliklerini) belirleyen fonksiyonları bu sı­ nıfların ideolojilerini benimsemiş olan diğer tabakalar (köy­ lüler, küçük burjuva aydınları) tarafından önemli ölçüde yük­ lenilmiştir. Bugün "Üçüncü Dünya"nın verdiği ulusal ve toplumsal kurtuluş savaşlarında bu ara tabakaların önemi çok abartılma­ malıdır. Guinea (Bissau) devrim hareketinin lideri Amiral Cabral, 1 966 yılı Ocak ayında Havana'da toplanan Asya, Af­ rika ve Latin Amerika Halkları Dayanışma Konferansı 'nda okuduğu raporda özellikle bu sorun üzerinde durmuştur: "Sö­ mürge olma durumu, küçük burjuvaziye, yabancı egemenli­ ğine karşı çıkabilme ve bu egemenlikten kurtulma yolunda, kısa bir süre içinde, kendi gereksinimlerinin bilincine varan bir tabaka durumuna gelebilme olanağı sağlar. Devrimci kü­ çük burjuvazi ulusal kurtuluş savaşında üzerine düşen görev­ leri tam anlamıyla yerine getirmeli; ve devrimci işçiler olarak yeniden ortaya çıkmak üzere sınıf olarak yok olmayı başara­ bilecek yetenekte olmalıdır."( 1 3 5) Tarihsel deneyimler, sömürge devrimlerinde sınıflar ara­ sındaki bu tür durum değişikliklerinin kitle hareketleri duru­ muna gelebildiğini kanıtlar. Çin, Vietnam ve Küba'nın yakın ( 133) Mao Tse-tung, "Über die Klassen der chinesischen Gesellschaft", Ausgewaehlte Schriften, (Berlin, 1 956), s. !, s. 19. ( 1 34) Truong Chinh, The Resistance will win, (Hanoi, 1 966)), s. 33. ( 135) Amilcar Cabral, Die Theorie als Waffe, (Berlin, 1 968), s. 3 8 ve s.

1 14


tarihleri şu gerçeği doğrular: Marksist-Leninist teorinin be­ nimsenmesi ile sömürge ve yarı-sömürge toplumlarda endüst­ ri proletaryasının sayıca zayıflığı, küçük burjuva ve köylü ta­ bakalarıyla kuvvetlendirilir ve toplumsal gelişme dönemleri­ nin "gerçekleştirilmeden atlatılabilmesi" için gerekli olan ön koşullar yaratılır. Buna karşılık, özellikle Türk Devrimi 'nden elde edilen sonuçlar ise şunu göstermektedir: 20'nci yüzyıl­ da burjuva-kapitalist ideolojinin ulusal aydın sınıf tarafından benimsenmiş olması burjuva devriminin başarı ile sürdürüle­ bilmesi için yeterli bir temel olamamıştır. Türk Devrimi'nin, "Doğunun din, politika ve toplum alanlarındaki geri durumundan kurtulması ve aynı zamanda Batılı güçlerin ekonomik egemenliklerinden arınmış bir dev­ let kurabilme amacı ancak kısmen gerçekleşebilmiştir."( 1 36) 1 920 ile 1 930 yıllarındaki olumlu ilerlemeleri az çok bir ge­ rileme olayı izlemiştir( l 37). Bu olay, gariptir ki, burjuvazinin ilk kez hükümete katılabilecek ve böylece kendi sosyal ve po­ litik özgürleşme sorunlarını çözümleyebilecek kadar güçlen­ diği bir döneme rastlar. Devletçilik ilkesi, burjuvazinin yükselmesini sağlamıştı. Ancak bu ilke, özel sermaye birikimini engelleyici bir unsur olmaya başlayınca, burjuvazi tarafından benimsenmez olmuş­ tur. Türk burjuvazisinin temsilcileri, ulusal ekonominin kurul­ masında devletin önemli rol oynadığını kabul ediyor, ancak devletin bu alandaki tarihsel görevini artık tamamladığını ve toplumsal gelişmeye engel olmaya başladığını ileri sürüyor­ lardı; hükümetin altyapının tamamlanması konusuna ve bü­ yük yatırım gerektirdiği halde az kazanç getirmesinden dola­ yı özel sermayenin çalışma gösteremeyeceği alanlara yönel­ mesini istiyorlardı. ( 1 36) Geschichte ..... Republik, s. 7 1 . ( 1 37) İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra CHP'ye karşı muhalefet için bkz. Frey. Political Elite, s. 208 ve s., 3 l O ve s. 376 ve s.

1 15


"Türk ulusunun güçlendirilmesi, burjuvazinin kuvvet­ lenmesine yol açmış ve bu sınıf yavaş yavaş devlet zincirle­ rinden kurtulmuştur."( 1 3 8) Türk muhalefet partilerinin öne sürdükleri gibi burjuva çıkarları ile tüm toplumsal gelişmenin bir tutulmasının sosyal bir gerçeğe dayanmadığı ortaya çık­ mıştır. "Merkantilizm" Türkiye 'de çok erken sona ermiştir. Çünkü Türkiye'de ilk kapitalist birikimin arkadan gelme­ si sorunu ayrı bir özellik taşımaktadır: "Feodal üretimden ka­ pitalist üretime geçişi hızlandırmak ve geçiş dönemlerini kı­ saltmak"( l 3 9) yolunda Batı Avrupa'da yararlanılan araçlar Türkiye'de bulunmamaktaydı. Avrupalılar gibi sömürgelerin­ deki işgücünü ve doğal zenginlikleri birikim kaynağı olarak kullanabilme olanaklarına sahip bulunmayan Türkiye, ham­ maddelerini, değerlerin altındaki mallarla değiştirmek zorun­ daydı; o kadar ki, değişik politik koşullar nedeniyle Türki­ ye ' nin, yerli işgücü potansiyelinde görülen verimlilik ile iş­ gücü arasındaki aralığı genişletme olanakları bile son derece kısıtlıydı. Türk burjuvazisinin elinde, Avrupa burjuvazisinin sahip olduğu birikim kaynaklarının pek küçük bir yüzdesi bulun­ maktaydı. Bu nedenle Türk burj uvazisi Avrupa burjuvazisi­ nin fonksiyonlarını gerçekleştirebilecek olanaklardan da yok­ sundu. Bu durumun bugün için de geçerli olduğunu şu örnek gösterir: 1 960 yılında Türkiye 'de kamu ve özel sektör yatırım­ ları arasındaki oran b ire bir iken, Avrupa Ekonomik Toplulu­ ğu 'na üye olan ülkelerde bire yediydi ( 1 40). B undan başka özel ekonominin zaten kısıtlı olan kay­ nakları, başlangıçtan bu yana verimli alanlara yöneltilmemiş­ tir. Bu nedenle Cumhuriyet Türkiye'sinde toplumsal yeniden(1 38) Bürgin, "Merkantilismus", s. 3 1 4. ( 1 39) Marx, Kapital, c. 1, s. 779. ( 1 40) Bkz. Reşit Mazhar Ertüzüm, "Investments in th European Coınmu­ nity and in Turkey": TER, 1 967, c. 7/8. No. l 211 , s. 36.

1 16


üretim (reproduction) olayına, "sermaye ilişkilerinin temel bi­ çimi olan endüstri sermayesi" yerine faiz üreten yatırım ve ti­ caret sermayesi gibi iki köhne biçim"( l 4 1 ) egemendi. Türki­ ye 'de Amerikan deneyimleriyle elde edilen sonuçlardan ya­ rarlanılarak "başarı sağlayabilecek koşulların yaratılabilece­ ğini"( l 42) salık veren Amerika, "Türkiye ile Amerika'daki özel teşebbüsler arasındaki köklü ayrımı"( 143) göz önünde bu­ lundurmuyordu. Bu öğütlere uyup harekete geçme, zorunlu olarak Kema­ list devrimin amaçlarıyla çatışan sonuçlara yol açacaktı. Bur­ juvazi, yeniliklerin sürdürülmesinde ve yatırımların gerçek­ leştirilmesinde ekonomik açıdan devletin yerini tutabilecek ka­ dar güçlü değildi. Bu ekonomik zayıflığı nedeniyle burjuva­ zi, iktidarı kendi gücüyle ele geçiremezdi; geleneksel üst ta­ bakalarla anlaşmak zorundaydı. Bu tutum da, toplum hayatın­ da, ekonominin liberalleşmesinden başka bir değişikliğe yol açmamıştır. CHP içindeki organize bürokrasinin en büyük avantajı kendi tabakasına özgü ekonomik çıkarlarını pek az temsil et­ mesiydi. Bunlar, ilk kapitalist birikimin arkadan gelmesi sü­ reci boyunca toplumun uzun süreli çıkarlarına yönelmişlerdi. Kemalist dönemde devletin burjuvaziyi işçi ve köylülerden üs­ tün tutmasına rağmen, değişik ölçülerde bile olsa, devlet, top­ lumun bütün sınıf ve tabakaları karşısında bağımsızlığını ko­ rumuştur. Kemalist dönemden sonra ise devlet yalnız alt ta­ bakalardan bağımsız hareket edebilmiştir. DP "gerici büyük toprak sahiplerinin ve sağcı burjuvazinin" çıkarlarını savunur­ du. Bu komprador burjuvazi kendi güç ve kazancının artma­ sı için yabancı sermaye ile birlikte çalışmayı tek çıkar yol ola( 1 4 1 ) Marx, Theorien, Üçüncü Bölüm, s. 460 ve s. 5 1 6. ( 1 42) Bu olay Thomburg (Turkey, s. 1 84 ve s.) tarafından Amerikan yar­ dımının ön koşulu olarak tanımlanmıştır. ( 1 43) Kerwin, "Private Enterprise", s. 35.

1 17


rak görmüştü ( 1 44). Bu yüzden DP, modernleşme önlemleri için gerekli unsurlarla çelişki içinde bulunan birtakım sınıfçı­ karlarını temsil etmekteydi. (Türkiye'nin 1 950 yıllarındaki ekonomik ve kültürel gelişimi, Kemalizm-öncesi durumun geri gelmesine ve gelişme hızının yavaşlatılmasına DP'nin bu tutumunun neden olduğunu gösterir.) Böylesine karşı-devrimci bir yöntemin sürdürülmesi, 1 9 1 9 yılından bu yana Kemalizmi büyük ölçüde etkileyen dengesizliklere bağlıdır. Bu alanda alt tabakaların harekete ge­ çirilmemesi, bu tabakalarda siyasal bilincin yaratılmaması, hukuk ve ekonomi açısından ayn tutulmaları, baskı yoluyla yenileşme çabası, bölgesel jandarma sisteminin sürdürülme­ si, feodal sömürü ve tefeciliğe karşı çıkılmaması, köylerin din etkilerinden kurtarılmaması, üzerinde durulması gereken nok­ talardır. Bütün bunlar, 1 920 ile 1 930 yıllarında köylü ve işçi özgürlüksüzlüklerinin hiçbir değişikliğe uğramadan sürdürül­ mesini sağlamış ve bu sınıfların devrim olayının bilincine var­ malarını engellemiştir. Türk Devrimi'nin burada sözü edilen özel karakteri, yal­ nız Kemalist dönemde öngörülen modernleşme hareketlerini zora koşmakla kalmamış; halkın siyasal olgunluğa erişmemiş olması, halkla devlet arasındaki yabancılık, sermaye ve top­ rak sahibi üst tabakalar koalisyonunun Kemalizm sonrası dö­ nemde aşırı derecede tutucu bir programla geniş kitlelerin desteğini kazanmasını sağlamıştır. Bu koalisyon toplumsal gelişim olaylarında belli ölçüde bir geriye dönüşe yol açmış­ tır. Kemalizmin ana ilkelerinin geçersiz kılınmasıyla Türki­ ye'nin Avrupa dışı ülkeler karşısında elde ettiği ilerlemeler de zayıflamıştır. Savaş sonrası koşulların uygun olmayan ekono-

( 1 44) Barthel, "Aufbau",

1 18

s.

1 80 ve s.


mi politikası, bugün ülkenin ekonomik bakımdan hala geri ol­ masının başlıca nedenidir. B atı Avrupa 'nın 1 9 'uncu yüzyılda­ ki durumunu andıran bu geri kalmışlıkta ayrıca ilk bakışta pek göze çarpmayan bir yarı-sömürge yapısının unsurları da bulunmaktadır. 1 8 1 0 yılında İngiltere ' nin 250.000 ton olan pik demiri üretimi düzeyine Türkiye 1 960 yılında erişebilmiştir ( 1 45). Ekonomik alandaki "Batılılaşma" hareketlerinin başa­ rı kazanamamış olmaları, Türkiye ' nin modem tekniği ancak kısmen benimsemiş olmasına bağlanabilir. Türkiye'de basılan Garplılaşmanın Neresindyiz? adlı eserde bu durum şöyle an­ latılmaktadır: "İnsan başka milletlerin yapmış oldukları tek­ nik vasıtaları, (radyo, otomobil, buzdolabı, hatta fabrika) sa­ dece almakla tekniğe erişmiş, ona sahip olmuş sayılamaz. . . B i r teknik vasıtayı yalnızca satın almakla, onu yapabil­ mek arasındaki fark, uygar bir milletle onun sömürgesi arasındaki farka benzer."( 1 46) / Ayrıca, Osmanlı İ mparatorluğu'nun ilişkileriyle karşı­ laştırılabilecek olan yeni bağımlılıklar ortaya çıkmıştır. Ata­ türk, "tam bağımsızlığın", ancak "politik, mali, ekonomik, kültürel, askeri, adli ve diğer alanlardaki tam bağımsızlık ve özgürlükle bir arada" gerçekleşebileceğini söylemişti. "Bu alanların herhangi birinde bağımsız olamama, ülkenin ve ulu­ sun kelimenin gerçek anlamıyla tam bağımsız olmadığı de­ mektir."( 1 47 ) Devrimden sonraki sürede 5 . 5 mi lyar dolara (148) yük­ selen dış borçlar göz önüne alınırsa, bu ölçülere göre Türk Devrimi 'nin amaçladığı başarıya tam ulaşamadığını söyle( 145 ) Bkz. Mcredith Givcns, "lron and Steel lndustry": SS, c. Vlll, s. 30 1 ; T.C. istatistik Yıllığı 1 960-1 962, s . 282. ( 1 46) Mümtaz Turhan, Garplılaşmanın Neresindeyiz? (İ stanbul, 1 96 1 ), s. 63. ( 1 47) Atatürk, Nutuk, c. il. s. 624. ( 1 48) 1 967 yılı ortalannda durum böyleydi. 1 .754,8 milyon döviz gideri (bu­ nun 1 . 1 67,8 milyonu yabancı hükümetlere ödenecek olan) yanında 3.744,3 milyon dolar Türk Lirası gider bulunmakta idi. (Bkz. TEB, 1 967, c. VIII, No. 617, s. 24).

1 19


mek gerekir. Böylesine bir borçlanma ile Türkiye siyasal ha­ reket özgürlüğünü de önemli ölçüde kısıtlamış olsa gerektir. Kapitalist devletlerin alacaklarının sürekli olarak moratoryu­ ma girmesinin (hatta çoğu kez ödenecek taksitler için yeni kre­ diler açmalarının) siyasi-askeri mekanizmanın sürdürülmesi­ ne bağlı olmadığı söylenemez. Türkiye' nin Avrupa Ekonomik Topluluğu' na katılması­ nın (talep 1 959'da, anlaşma ise 1 964'te yapılmıştır) yeni ge­ lişmelere yol açacağı kuşkuludur. Bu ortaklığın başarı kazan­ ması "Türkiye'nin gelecekteki tüm ekonomik gelişmelerine bağlıdır."(149) Tarım ürünleri için öngörülen ithalat konten­ j anları ve kredilerin, "Türk ekonomisi ile diğer üye devletle­ rin ekonomileri arasındaki farkı" ( 1 50) ve "Türkiye'nin, güm­ rük birliğine kademeli olarak girmesinin getireceği yükümlü­ lükleri taşıyabilecek duruma gelmesini sağlayacak kadar azal­ tacağını" ( 1 5 1 ) gösteren pek az belirti vardır. Büyük bir ola­ sılıkla beş yıllık hazırlık ve on iki y ıllık geçiş süresinin bit­ mesinden sonra da Türkiye'nin işgücü verimliliği çok düşük olacaktır. Böyle bir durumda gümrük duvarlarının kaldırılma­ sı ve çeşitli yardımlardan vazgeçilmesi Türkiye'nin endüstri­ leşmesine ve sömürge durumundan kurtulmasına yol açama­ yacaktır. "Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılmanın getire­ ceği olumsuz etkilerin, olumlu etkilerden daha çok olacağı te­ zini savunan çok sayıdaki Türk iktisatçısının ( 1 52) bu görüş­ leri gerçeğe en yakın olandır.

( 149) Suat Hayri Ürgüplü, Die Auswirkungen einer Assoziierung der Tür­ kei mit der Europaeischen Wirschaftsgemeinschaft auf die türkische Wirtschaft, (Köln, 1 965). s. 1 22. ( 1 50) "Abkommen zur Gründug einer Assoziation zwischen deruropaeisc­ hen Wirtschaftsgemeinschaft und der Türkei", (tarihsiz, Pracambel), s. 1 0. ( 1 5 1 ) "Die Assoziierung der Türkei", Bulletin der EWG, 1 963, c. VI, No. 8, s. 7. ( 1 52) Sabahattin Tezel, Wasechstumprobleme der türkischen Wirtschaft, (Köln, 1 965), s. 1 1 4.

1 20


Kemalist gelişme programının sonradan gerçekleşebile­ ceği konusunda ümitler pek geçerli görünmemektedir. Ayrı­ ca, çağdaş Türk tarihi de, 20'nci yüzyılda, "ilk kapitalist biri­ kimin arkadan gelmesi"nin gerçekte tarih açısından mümkün olmadığını kanıtlar.

121



KISALTMALARIN AÇIKLANMASI ASS AWO BHI BJS Dl DLZ EA El ER ESS HdSW HO

IPK ISSB Ki

MEA MEJ MSOS

Archiv für Sozialwissenschaft und Sozialpolitik Archiv für Wirtschaftsforschung im Orient Berichte für Handel und Industrie, zusammengestellt im Reichsamt des Innern The British Journal of Sociology Der Islam Deutsche Levante Zeitung Europa Archiv Enzyklopaedie des Islam, 4 cilt, Leiden-Leipzig 1 9 1 3- 1 93 8 Europaeische Revue Encyclopaedia of the Social Sciences, New York 1 948. Handwörterbuch der Sozialwissensc haften, 1 2 cilr, Göttingen 1 956- 1 965. Handbuch der Orientalistik. Birinci Bölüm : Der Nahe und der Mittlere üsten. 8 cilt, Leiden-Köln 1 952-53. l nternationale Presse-Korrespondenz International Social Science Bulletin Die Kommunistische lnternationale Middle Eastern Affairs The Middle East Journal Mitteilungen des Seminars für Orientalische Sprachen an der Friedrich­ Wilhelms-Universitaet zu Berlin. İkinci 1 23


RFSE SMH sw

TER WI WP WPQ WWA ZfG

1 24

Bölüm: Westasiatische Studien Revue de la Faculte des Sciences Economiques de l'Universite d'Istanbul Sozialistische Monatshefte Soziale Welt Turkish Economic Review Welt des Islams World Politics The Western Political Quarterly Weltwirtschaftliches Archiv Zeitschrift für Geschichtswissenschaft


BİBLİYOGRAFYA

1. MAKALELER Abadan, Nermin. "Verhaltenskontlikte des türkischen aka­ demischen Nachwuchses", SW, yıl 1 3 , f. 3/4. Abadan, Yavuz. "Rechts-und Sozialphiolosophie in der Tür­ kei'', Archiv für Rechts-und Sozialphilosophie, c . XXXIV. Alexander, Alec P. "Industrial Entrepreneurship in Turkey: Origins and growth", Economic Development and Cultural Chan­ ge, c. VIII . "Allgemeine wirtschaftliche Verhaeltnisse i n Symma und im Vilajet Aidin", B H I , c. ili. Aktan, Reşat. "Problems of Land reform in Turkey", MEJ, c. XX. Aktschura Oğlu Yussuf. "Denkschrift des Komitees zum Schtuze der Rechte der mohammedanischen türkisch-tartarisc­ her Völker Russlands", WI, c. IV. Ansay, Sabri Şakir. "Das türkische Recht", HO, ek cilt I I I . Balkanlı, Aziz T. "Der Stand der Sozialpolitik i n der Tür­ kei,", SW, yıl 1 0, f. I I I . Barthel, Günter. "Der industrielle Aufbau der Türkei zwisc­ hen 1 923 und 1 966", Jahrbuch für Wirtschaftsgeschichte, c. Ill. Barthel, Güner. "Kemal Atatürk und die türkische Industrialisie-rungspolitik", ZfG, yıl 1 6, f. 1 0 . Barthold, Wilhelm. "Ghuzz'', E l , c . I I . Barthold, Wilhelm, "Türken'', E I , c. IV. Becker, C . H . "Islampolitik", WI, c. I I I . Becker, C. H . , "Islam und Wirtschaft'', AW O , f. I . Belgesay, M . R . "Social, economic and technical Difficulties exprienced as a result ofthe reception offoreign law'', I SSB, es. IX.

125


Benaroya, Abraam. "Die Türkische Gewerkschaftsbewe­ gung", SMH, yıl 1 4, f. 1 6- 1 8. Brock, P . "Die Wirtschaftslage der Türkei", Südöstliche Warte, f. IX/X. Bürgin, Alfred. "Merkantalismus'', HdSW, c. XII. Daniel, Robert L. "The United States and the Turkish Re­ public before world war II: The cultural dimension", MEJ, c. XXI. "Das griechisdıe Kapital in der Türkei'', DLZ, yıl 1 0, No. XI/Xll. "Das Minenwesen in der Türkei'', BHI, c. VII. "Das zükünftige Geschaeft in der Türkei", DLZ, No. XII. "Der Hande! Smyrnas in den letzten Jahnen unter besonderer Berücksichtigung des Jahres 1 9 1 1 und der ersten Haelfte 1 9 1 2", BHI, c. xvııı. "Der wirtschaftliche Aufschwung der Türkei waehrend des Krieges", "DLZ, yıl 8, No. XII. "Die allgmeinen wirtschaftlichen Verhaeltnisse der norda­ merikanischen Küste Kleinasiens und der Transithandel nach Persien'', BHI, c. iV. "Die Assoziierung der Türkei", Bulletin der EWG, yıl 6. No. VIII. "Die Begrüdung zum Entwurf des neuen türkischen Zoll­ gesetzes", AWO, f. I I . "Die Entwicklung der türkischen Industrie", DLZ, yıl 1 , No. X. "Die Fabrikindustrie der europaeischen Türkei" , BHI, c. IXX. "Die H andelsbestrebungen der Vereinigten Staaten von Amerika in der Türkei", BHI, c. I . "Die Landwirtschaft der europaeischen Türkei", BHI, c . IXX. "Die modeme türkische Industrie", DLZ, yıl 8, No. XlV. 1 26


"Die Wirkungen des Krieges auf den türkischen Markt", DLZ, yıl 7, No. XI. Duda, Herbert W. "Die Gesundung der türkischen Sprach­ reform", Dl, c. XXVI. Eidus, Ch. "Die Arbeiterbewegung in der Türkei", Die Rot Gewerkschafts-intemationale, 1 92 1 , No. VIII. Eldem-Vedat. "Turkey' s Transportation", MEA, c. IV. Eren, Nuri. "Financial Aspects of Turkish planning", MEJ, c. XX. Ertüzüm, Reşit Mazhar. "Investments in the European Com­ munity and in Turkey", TER, c. VII/VII I . Ferdi, B . "Der Kemalismus auf der Balın der kapitalistisc­ hen Entwicklung", KI, yıl 8, f. XXII. Ferdi, B. "Der türkische B auer und die kemalistische Revo­ lution", KI, yıl 8, f. XVll. Ferdi, B . "Die chinesische Revolution darf nicht den kema­ listischen Weg gehen'', KI, yıl 8, f. XXV. Ferdi B . "Die politischen Kaempfe in der Türkei'', IPK, yıl 6, No. CXIV. Ferdi B . "Die wirtschaftlische und finanzielle Lage der Tür­ kei", IPK, yıl 6, f. LIX. Ferdi, B. "Politische Kaempfe innerhalb der türkischen Bo­ urgeoisie", IPK, yıl 1 1 , No. LXXIV. Femau, Friedrich-Wilhelm. "Die Entwicklung der Mehrpar­ teiendemokratie in der Türkei", EA, yıl 2 1 . Fındıkoğlu, L . F . "A Turkisch sociologist' s View", ISSB, c. IX. "Fragen der revolutionaeren Beweung im üsten auf dem be­ vorstehenden erweiterten Plenum des Ekkı", Ki, yıl 6, f. XII. Gabain, Annemarie von. "Steppe und Stadt im Leben der aeltesten Türken", DJ, c. XXIX. Gastow, s. "Zur politischen Lage in der Türkei", IPK, yıl 6, No. LXXXIV.

1 27


Geiger, Theodor. "Revolution", Handwörterbuch der Soziologie, Stuttgart, 1 93 1 . "Gewerbe und Industrie i n der Türkei", BHI, c . VII. Gilead, Baruch. "Politacal Parties in Turkey", MEA, c. IX. Givens, Meredith. "Iron and Steel lndustry", ESS, c. VIII. Hansen, N. "Telegraph und Telephon in China von 1 9 1 41 9 1 6", WWA, c. IX. Harris, George S. "The Role of the military in Turkish po­ litics", MEJ, c. ıxx. Hartmann, Martin. "Aus der Arbeit Letzten Tagung des Os­ manischen Landtags, 1 / 1 4 November 1 3321 1 9 1 6 bis 3 1 Maerz 1 33311 9 1 7", WI, c . V. Herlt, Gustav. "Die zukünftige Stellung der Türkei in der Wirtschaft", WWA, c. VII. Herlt, Gustav. "Kriegswirtschaft in der Türkei", WWA, c . V I I I , c. Xl, c . XIII. Hershlag. "Turkey, Achievements and failures in the policy of economic development during the inter-war period 1 9 1 91 939'', Kyklos, c. Vll. H irsch, Emst E. "Die Einflüsse und Wirkungen auslaendisc­ hen Rechts auf das heutige türkische Recht", Zeitschrift für das gesamte Handeelsrecht und Konkursrecht, c. CXVI. H offmann, Friedrich, "Die Industrie in der Türkei, WWA, c . XIV. Hongi, N . "Über Industrie und Handwerk in Konstanti­ nopel", A WO, f. IIl/IV. İ nalcık, Halil, "Land Problems in Turkish history", The Muslim World, c. XLV. Imhoff. "Di Entstehung und der Zweck des Comites für Einheit und Fortschritt", WI, c. I . "Industrielle Gründungen in der Türkei'', DLZ, yıl 2 , No. IX. "Industrielle Untemehmungen in der Türkei'', BHI, c. I .

128


Iranski, S. "Der Wersuch eins reaktionaeren Umsturzes in der Türkei", IPK, yıl 6, No. CXXXIX. Jaeschke. "Aufdem Wege zur türkischen Republik. Ein Be­ itrag zur Verfassungsgeschichte der Türkei'', WI, c. V. Jaeschke. "Beitraege zur Geschichte des Kampfes der Tür­ kei um ihre Unabhaengigkeit", Wl, c. X. Jaeschke. "Das Osmanische Scheinkalifat von 1 922", WI, c. l . Jaeschke. "Der Freiheitskampf des türkischen Volkes", W I , c. XIV. Jaeschke. "Der I slam in der neuen Türkei", WI, c. I. Jaeschke. "Der Turanismus der Jungtürken. Zur Osmanisc­ hen Aussenpolitik im Weltkrieg", WI, c. XXIII. Jaeschke. "Die Form der Eheschliessung nach türkischem Recht'', WI, c. XXI I . Jaeschke. "Die grösseren Verwaltungsbezirke der Türkei seit 1 9 1 8", MSOS, yıl 38. Jaeschke. "Die "lmam-Ehe"in der Türkei", W I , c. Vl. Jaeschke. "Ein amerikanisches Mandat für die Türkei?", WI, c. Vlll. Jaeschke. "Kommunismus und fslam im türkischen Befre­ iungskriege", Wl, c. XX. Jaeschke. "Nationalismus und Religion im türkischen Bef­ reiungskriege", Wl, c. XVI I I . Jaeschke. "'Neues zur russich-türkischen Freundschaft 1 9 l 91 939", Wl, c. VI. Jaeschke, Gotthard ve Erich Pritsch. " Die Türkei seit dem Weltkriege. Geschichtskalender 1 9 1 8- 1 928", W I , c. X. Junge, Reinhard. "Das Wirtschaftproblem des naeheren Ori­ cnts''. A WO. y ı l 1 , f. J. · Just. K. "Ein Jahr Kabinett İsmet Pascha", I PK, yıl 6, No. Xlll. 1 29


Karpat, Kemal H. "Social Effects of farm mechanization in Turkisch villages", Social Research, c. XXVII. Karpat, Kemal H . "Socialism and the Labor party in Tur­ key'', MEJ, c. XX.

·

Karpat, Kemal H. "Social Themes in contemporary Turkish literature", MEJ, c. XIV. Karpat, Kemal H. "Society, economies, and politics in con­ temporary Turkey", WP, c. XVII. Karpat, Kemal H. "The People's Houses in Turkey'', MEJ, c.

xvıı. Kasi, Mirza Khan. "Das Kalifat nach islamischen Staats­

recht", WI, c. V. Kaynardağ, Arslan. "Books in Turkey", MEA, c. XI. Kedourie, Elie. "Islam and the orientalists: some recent dis­ cussions", BJS, c . VII. Kerwin, Robert W . "Private Enterprise in Turkish industri­ al development", MEJ, c. V. Kessler, Gerhard. "Zonguldak und Karabük. Türkischer Ste­ inkohlenbergbau und türkische Grossindustrie", RFSE, yıl 9. Kitaigorodski, J. "Die Lage der Arbeiterklasse in der Tür­ kei", Kı, yıl 8, f. XXXVIIl/XXXIXL. Klein, Emst. "Staatsdirigismus und Handelsfreiheit in der merkantilistischen Wirtschaftstheorie", Jahrbücher für Nationa­ lökonomie und Statistik, c. CLXXX. Knorr, Wilhelm. "Transkaukaseien, unsere Zkuntft im Ori­ ent", DLZ, yıl 8, No. XI. "Kongress der Völker des Ostens", Russische Korrespon­ denz, yıl 1 , c. il. Krader, Lawrence. "The Ecology ofnomadic pastoralism", lntemational Social Science Joumal, c. il. Lewis, B . "Democracy in Turkey", MEA, c. X. Lewis, B. "History-Writing and national revival in Turkey", MEA- c. iV.

1 30


Lochmüller, W. "Die Aufschliessung Mittelasiens", DLZ, yıl 8, No. XII. Lütge, Friedrich. "Deutsche Wirtschaftsgeschichte", HdSW, c. XII. Mackay, L. von. "Der Turan im wirtschaftlichen Weltbild der Zukunft'', Weltwirtschaft, yıl 6, No. l/II. Mackay, L. von. "Die Türkei, der Turan und das neu östlic­ he Weltbild'', DLZ, yıl 6, No. I . Mardin, Şerif. "Dibertarian Movements in the Ottoman Em­ pire 1 878- 1 895", MEJ, c. XVI. McCally, Saralı. "Party Govemment in Turkey", The Jour­ nal of Potics, c. XVIII. McLeod. "Trade and investment in underdeveloped areas: a comment", The American Economic Review, c. XLI. Meusel, Alfred. "Revolution and Counterrevolution", ESS, c. XIII. Nicholls, William H. "Domestic Trade in an underdevelo­ ped country-Turkey'', Joumal of Politic Economy, c. LIX. Okyar, Osman. "Industrialization in Turkey", MEA, c. IV. Okyar, Osman. "Mr. Thomburg on the Turkisch economy'', RFSE, yıl 9. Okyar, Osman. "The Turkish stabilization Experiment-be­ fore and after'', MEA, c. XI. Özdil, İlhan. "Education in Turkey", MEA, c. 1. Pawlowitsch, Michael. "Der Tod der türkischen Kommu­ nister", Ki, yıl 2,

f. XVII.

Pawlowitsch, Michael. "Die kommunistische Bewegung in der Türkei", Kl, yıl 2,

f. XVII.

Peker, Recep. "Volks-und Staatswerdung der Türken", ER, yıl 1 2,

f. Vlb.

Pfaff, Richard H. "Disengagement from traditionalism in Turkey and Iran", WPQ, c. XVI.

131


Philippson, A. "Wirtschaftlisch aus dem westlichen Kleni­

f. 1. Postacıoğlu, 1. E. "The Technique of reception of a foreign

nasien III", AWO,

code law", ISSB, c. IX. Pritsch, Erich. "Das Schweizerische Zivilgesetzbuch in der Türkei", Zeitschrift for verschiedene Rechtswissenschaften'', c. LIX. Pritsch, Erich. "Die Rezeption des Schweizerischen Zivil­ rechts in der Türkei" Auslandsrecht, yıl 7, No. Vll/VIII. Pritsch, Erich. "Geschichtliche und systematische Übersicht nebst Anmerkungen zur Verfassung", MSOS, yıl 26-27 . Reed, Howard A. Revival oflslam i n secular Turkey'', MEJ, c. Vlll. "Richtungslinien des neuen türkischen Lebencs", Wl, c. IV. Robinson, Richard D . 'Th� lesson of Turkey", MEJ, c. V. Rustow, Dankwart A. "The Army ofthe founding ofthe Turkish Republic", WP, c. XI. Sakasow, Janko. "Die türkische Revolution", SMH, yıl

1 2,

f. XVII. Sarç, Ömer Celal. "Die wirtschaftliche Sturuktur der Tür­ kei'', ER, yıl 1 2, f. Vlb. Sarç, Ömer Celal. Economic policy of the new Turkey", MEJ, c. II. Sanders, Liman von. "Der Freiheitskampf der Türkei", Prenssische Jahrbücher, c. CXC. Schaefer, Carl Anton. "Neutürkische Zollpolitik'', AWO, yıl f, f. II. Sherwood, W.B. "The Rise of the Justice Party in Turkey", WP, c. XX. Simpson, Dwight J . "Development as a process. The Men­ deres Phase in Turkey", MEJ, c. IXX. Singer, H . W. "Trade and investment in underdeveloped are­ as", The American Economic Revie l , c. XL.

1 32


Stirling, Paul. "Land, marriage, and the law in Turkisch vil­ lages"; J SSB, c. IX. Stirling, Paul. "Religious Change in Republican Turkey", MEJ, c. XII. Sussnitzki, Alphons J. "Zur Gli ederung wirtschaftlicher Ar­ beit nach Nationalitaeten in der Türkei", A WO, f. IV. Szyliowicz, Joseph S . "Political Participation and moderni­ zation in Turkey", WPQ, c. IXX. Syzliowicz, Joseph S. "The political Dynamics ofrural Tur­ key", MEJ, c. XVI. Tachau, Frank. "The Turkisch language Reform", The Re­ view of Politics, c. XXVI. Temperley, Harold. "Britisch Policy towards parliamentary rule and constitutionalism in Turkey ( 1 830- 1 9 1 4 )", The Camb­ ridge Historical Journal, c. IV. Thompson, Lawrence S . "Books in Turkey", MEA, c. III. Timur, H. "Civil Marriage in Turkey: difficulties, causes and

remedis", ISSB, c. IX. Toynbee, Arnold J . "Turkey", Kl, yıl 8, f. XXXVI­ I l/XXXIX. O lman, Haluk A. ve Frank Tachau, "Turkish Politics. The attempt to reconcile rapid modernization with democracy", MEJ, c. IXX. Velidedeoğlu, H.V. "The Reception of the Swiss Civil Co­ de in Turkey", ISSB, c. IX. W. "Organisatorische Probleme in den Laendern des Os­ tens", KI, yıl

9, f.

XXV/XXVI.

Weinberger, Siegbert J. "Political Upset in Turkey" MEA, c. I . Weniger, Christiansen F . "Die Soziale Lage des türkischen Bauern von 1 923-1 963", Sociologus, yıl 1 4, f. I . Werner, Ernst. "Pantürkismus und einige Tendenzen moder­ ner türkischer Historiographie", ZfG, yıl 1 3, f: VIII.

1 33


Werner, Ernst. "Wesen und Formen des türkischen Nationalismus", ZfG, yıl 1 6, f. X. "Wirtschaftslage", WI, c. IV. "Wirtschaftslage in Kleinasien", DLZ, No. XXI. Wittek, Paul. "Türkentum und Islam", ASS, c. LIX. Wittfogel, Kari August. "Die natürlichen Ursachen der W irtschaftsgeschichte", ASS, c. LXVIJ. Wood, Margaret W . "Latinizing the Turkisch alphabet: a s­ tudy in the introduction ofa cultural change", The American Jo­ urnal of Sociology, c. XXXV. Zom, W olfgang. "Typen und Entwicklungskraefte deutsc­ hen Unternehmertums im

1 9. Jahrhundert", Viertelj ahresschrift

für Sozialund Wirtschaftsgeschichte, c. XLIV.

1 34


2. KİTAPLAR Abendroth Wolfgang (ed.), Faschismus und Kapitalismus, Frankfurt-Wien 1 967. Abkommen zur Gründung einer Assoziation zwichen der Europaeischen Wirtschaftsgemeinschaft und der Türkei und An­ haenge, yazarı, basım tarihi belli değil . (Adıvar) Halide Edip. Memoirs, New York-London 1 926. (Adıvar) Halide Edip. The Turkish Ordeal, London 1 928. (Adıvar) Halide Edip. Turkey faces West. A Turkish view of recent changes and their origin, New Haven-Londra, 1 930. Akay, İhsan. Atatürkçülüğün İlkeleri, İstanbul, 1 964. Allen, Henry Elisha. The Turkish Transformation. A study in social and religious development, Chicago, 1 93 5 . Allen, W . E. D. v e Paul Muratoff. Caucasian Battlefields. A history ofthe wars on the Turco-Caucasian border, 1 828- 1 92 1 , Cambridge, 1 953. Altan, Çetin. Atatürk'ün Sosyal Görüşleri, lstanbul, 1 965. Anger, Hans. Probleme der deutschen Universitaet, Tübin­ gen, 1 960. Araboğlu, Mümtaz. Die Schwierigkeiten in der türkischen Praxis bei der Anwendung der Vorshcriften des Schweizerisch­ türkischen Zivilgesetzbuches zum Erwerb des Grundeigentums an Privatgrundstücken, Frankfurt, 1 965. Armstrong, Harold. Turkey in travail, Londra, 1 925. Atatürk Kemal. Nutuk, 3 cilt, İstanbul. Atatürk, Kemal. Die neue Türkei 1 9 1 9- 1 927. Rede gehal­ ten von Gasi Mustafa Kemal Pascha in Angora vom 1 5 . bis 20. Oktober 1 92 7 vor den Abgeordneten und Delegierten der Repub­ likanischen Volkspartei, 3 cilt, Leipzig, 1 928. Atatürk, Kemal. Atatürk' ün Söylev ve Demeçleri, 3 cilt, İ s­ tanbul-Ankara, 1 945- 1 96 1 . 135


Atatürk, Kemal. Atatürk diyor ki. Atatürk'ün direktifleri, dü­ şünceleri ve kısaca hayatı, İ stanbul, 1 960. Aydemir, Şevket Süreyya. İnkilap ve kadro, Ankara, 1 968. Baar, Lothar. Die Beri iner Industrie in der industriellen Re­ volution, Bedin, 1 966. Bailey, Frank Edgar. British Policy and the Turkish reform movement, Cambridge, 1 942. Barthold, V. V . Four Studies on the history ofCentral Asia, Leiden, 1 95 6- 1 962. Barthold, V . V . ZwölfVorlesungen über die Geschichte der Türken Mittelasiens, Darmstadt, 1 962. Berkes, Niyazi. The Development of secularism in Turkey, Montreal, 1 964. Bismarck-Osten, Ferdinand von. Strukturwandlungen und Nachkriegsprobleme dertürkischen Volkswirtschaft, Kiel, 1 95 1 . Blaisdell, Donald C . European financial Control in the Ot­ toman Empire, New York, 1 929. Bloch, Emst. Avicenna und die Aritotelische Linke, Frank­ furt, 1 963. B lumberg, Horst. Die deutsche Textilindustrie in der in­ dustriellen Revolution, Berlin, 1 965 . Boersner, Demetrio. The Bolshevicks and the national and colonial question ( 1 9 1 7- 1 928), Paris-Geneve, 1 95 7 . Bolender, Emst. D i e Neu-türkische Wirtschaft und Wirts­ politik, Berlin, 1 95 1 . Brockelmann, Cari. Geschichte der islamischen Völker und Staaten, Münich-Berlin, 1 939. Cabral, Amilcar. Die Theorie als Waffe, Berlin, 1 968. Carr, Edward Hallett. The Bolshevik Revolution 1 9 1 7- 1 923, 3 cilt, Londra, 1 950- 1 96 1 . ' 'CHP Dördüncü B üyük Kurultayı Görüşmeleri Tutanağı 91 6 Mayıs 1935 ' ' , Ankara 1 93 5 . Cumhuriyet Halk Partisi, Onbeşinci Y ı l Kitabı, 1 938. 136


Cumhuriyet Halk Partisi, Program, (Dördüncü Büyük Kong­ re tarafından onaylanan), Mayıs 1 935, Ankara, basım tarihi bel­ li değildir. Davis, Helen Miller ( ed.) Constitutions, electoral laws, tre­ aties of states in the Near and Middle East, Durham, 1 93 5 . Davison, Roderic H . Reform in the Ottoman Empire 1 8561 876, Princeton, 1 963. Davran, Bülent. Yom islamitischen zum türkischen Recht, Göttingen, 1 940. Dellenbusch, E. Mercantil-Memoiren aus der Türkei, Düsseldorf, 1 84 1 . . Derin, Haldun.Türkiye'de Devletçilik, İ stanbul, 1 940. Devereux, Robert. The fırst Ottoman constitutional Period. A study ofthe Midhat constitution and parliament, Baltimore, 1 963. Dieterich, Kar!. Das Griechentum Kleinasiens, Leipzig, 1915. Direction generale de l a Presse au M inistere de I 'Interieur, La Turquie contemporaine, Ankara, 1 93 5 . Engels, Friedrich. Die auswertige Politik des russichen Za­ rentums; Marx-Engels, Werke, cilt 22, Berlin, 1 963, s. 1 1 -48. Erbas, İhsan. Sturukturanalyse der Wirtschaftsentwicklung in der Türkei , Berlin, 1 963. Eren, Nuri. Turkey today- and tomorrow. An experiment in westemization, New York-London, 1 963. Evans, Laurence. United States Policy and the partition of Turkey, 1 9 1 4- 1 924, Baltimore, 1 965 . Fairbank, Jon King. The United States and China, Camb­ ridge, 1 965. Fischer, A. Aus der religiösen Reformbewegung in der Tür­ kei. Türkische Stimmen ·verdeutscht, Leipzig, 1 922. Fischer, Fritz. Griffnach der Weltmacht. Die Kriegszielpo­ litik des kaiserlichen Deutschland 1 9 1 4/ 1 8, Düsseldorf, 1 967.

137


F ischer, Stanley ( ed.) Ottoman land Laws containing the Ot­ toman Iand code and later legislation affecting land with notes, London, 1 9 1 9 . Fisher, Sydney Nettleton (ed.), Social Forces i n the Midd­ le East, Ithaca, 1 95 5 . Fitzgerald, C.P. Revolution i n China, Frankfurt, 1 956. Forberger, Rudolf. Die Manufaktur in Sachsen vom Ende des 1 6. biz zum Anfang des 1 9 . Jahrhunderts, Berlin, 1 958. Franke, Wolfgang. Das Jahrhundert der chinesischen Revo­ lution 1 85 1 - 1 949, Münib, 1 958. Fraser, Davis. Persia and Turkey in revolt, Edinburg-Lon­ don, 1 9 1 0. Frey, Frederick W. The Turkish political Elite, Cambri.dge, 1 965. Frye, Richard N. (ed.) Islam and the West, Gravenhage, 1 95 7 . Galenson, Walter (ed.) Labor in developing economies, Berkeley-Los Angeles, 1 963. Gegenwartsprobleme der Agrarökonomie. Fetschrift für Fritz Baade zum 65. Geburtstag, Hamburg, 1 958. Gesellschaft zur Erforschung der türkischen Geschichte, Geschichte der Türkischen Republik, İstanbul, 1 93 5 . Gibbons, Herbert Adams. The Foundation o f the ottoman Empire, Oxford, 1 9 1 6. Gökalp, Ziya. Ziya Gökalp Külliyatı, Birinci cilt: " Şiirler ve halk masalları' ' , Fevziye Abdullah Tansel (ed.), Ankara, 1 952. Gökalp, Ziya. Türkçülüğün Esasları, İstanbul, 1 963. Gökalp, Ziya. Turkish Nationalism and Westem civilizati­ on. Selected essays, Niyazi Berkes (ed. ), Londra, 1 959. Gökalp Ziya. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak, An­ kara, 1 963 . Gökdoğan, Mukbil. Strassenbau und Verkehrspolitik in der Türkei, Rottweil, 1 93 8 . 138


Goldziher, lgnaz. Vorlesungen über den lslam, Heidelberg, 1 925. Goltz, Colmar von der. Anatolische Ausflüge, Berlin, 1 896. Gooch, G. P. ve Harold Temperley (ed.) Die Britischen Amtlichen Dokurnente über den Ursprung des Weltkrieges 1 8981 9 1 4 , 1 0 cilt, Stuttgart-Berlin-Leipzig, 1 928- 1 938. Gross, Hermann. Sdüdosteuropa. Bau und Entwicklung der Wirtschaft, Leipzig, 1 93 7. Grothe, Hugo (ed.) Geld, Industrialisierung und Petroleum­ schaetze der Türkei, Berlin, 1 9 1 8. Grothe, Hugo (ed.) Die Brundlagen Türkischer Wirschaft­ verjüngung, Berlin, 1 9 1 6. Grunzel , Joseph. Bericht über die wirtschaftlichen Verha­ eltnisse des osmanischen Reiches, Viyana, 1 903. Gurland, Aron. Grundzüge der muhammedanischen Agrar­ verfassung und Agrarpolitik unter besonderer Berückichtigung der türkischen Verhaeltnisse, Dorpat, 1 907. Gwatkin, H . M. ve J. P. Whitney (ed.) The Cambridge His­ tory, cilt 1 , Cambridge, 1 9 1 1 . Hagemeister, Julius von. der europaeische Hande! in der Türkei and in Persien, Riga-Leipzig, 1 938. Halil, Sadrettin. Das Steuersystem der Türkischen Repub­ lik und seine geschichtlichen Grundlagen, Philippsburg, 1 938. Hallgarten, George W. F. Imperialismus vor 1 9 14. Die so­ ziologischen Grundlagen der Aussenpolitik europaeischer Gross­ maechte vor dem ersten W eltkriege, 2 cilt, Münih, l 963 . Halpem, Manfred. The politics of social change in the M idd­ le East and North Africa, Princeton, 1 965 . Hammer, Joseph von. Geschichte des Osmanischen Reic­ hes 1 0 cilt, Peşte, 1 827- 1 83 5 . Handwörterbuch der Soziologie Alfred Vierkand (ed.), Stuttgart, 1 93 1 . 1 39


H arris, George S. The Origns of Communism in Turkey, Stanford, 1 967. Hartmann, Richard. im neuen Anatolien. Reiseeindrücke Leipzig, l 928. Hartmann, Richard ve Helmuth Scheel (ed.) Beitraege zur Arabistik, Semitistik und Islamwissenchaft, Leipzig, 1 944. Hassert, Kurt. Das Türkische Reich. Politisch, geographisch und wirtschaftlich, Tübingen, 1 9 1 8. Hellauer, Josef (ed.) Das türkische reich. Wirtschaftliche Darstellungen, Berlin, 1 9 1 8. Hershlag, Z. Y. Introduction to the modem economic his­ tory of the Middle East, Leiden, 1 964. Hershlag, Z. Y. Turkey. an economy in transition, Lahey, 1 95 8 . Heyd, Uriel. Foundations o f Turkish nationalism. The life and teachings of Ziya Gökalp, London, 1 950. Heyd, Uriel. Language Reform in modem Turkey, Kudüs, 1 954. Heyd, Wilhelm. Geschichte des Levantehandels im Mittelalter, 2 cilt, Leipzig, 1 879. Heyersberg, Fritz Adolf. Maschienenverwendung i m Wirtschaftsleben der Türkei, Berlin, 1 934. Hirsch, Emst E . Die Verfassung, der Türkischen Republik, Frankfurt-Berlin, 1 966. H. M. Stationary Office, Treaty o peace with Turkey, and other instruments signed at Lauseanne on Jily 24, 1 923, toget­ her, with agreements between Greece and Turkey signed on Ja­ nuary 30, 1 923, and subsidiary documents forming a part of the Turkish peace settlement, London, 1 923. H obsbawn, Eric J. Sozialrebellen. Archaische Sozialbewe­ gungen im 1 9. und 20. Jahrhundert, Neuwied-Berlin, 1 962. Hurewitz, J. C. (ed.) Diplomacy in the Near and Middle East. A documentary record, 2 cilt, Princeton, 1 958. ·

1 40


İçen, Erdoğan. Die Regierung der Grossen Nationalver­ sarnm-Iung der Türkei und ihre völkerrechtliche Anerkennung, Göttingen, 1 960. İlteber, Ahmed Halit. Studie zum Bankwesen in der Türkei, Jena, 1 937. İnönü, İsmet. İsmet Paşa'nın Siyasi ve İçtimai Nutukları 1 920- 1 93 3 , Ankara, 1 93 3 . Intemationales Arbeitsamt, Gesetzreihe, cilt: XVIll- 1 936, Bölüm: 2, Cenevre, 1 939. Issawi, Charles (ed.) The economic History of the Middle East I 840- 1 8 1 4. A book of readings, Chicago-London, 1 966. Jorga N. Geschichte des osmanischen reiches, 5 cilt, Got­ ha, 1 908- 1 9 1 3. Karamete, Hakkı. Wirtschaftssystem und Wirtschaftsgesin­ nung, Steuersystem und Steuermantalitaet in der Türkei, Köln, 1 956. Karpat, Kemal. H. Turkey' s Politics. The transition to a multiparty system, Princeton, 1 959. Kazemzadeh, Firuz. The Struggle for Transcaucasia ( 1 9 1 71 92 1 ) , New York-Oxford, 1 95 1 . Kienitz, Friedrich Kar!. Türkei. Anschluss an die modeme Wirtschaft unter Kemal Atatürk, Hamburg, 1 959. Kinross, Lord. Atatürk. The rebirth of a nation, London, 1 965. Atatürk: Bir Milletin Yeniden Uyanışı, Türkçesi: A. Te­ zel, Sander Yayınları, İstanbul, 1 972.) Klinghardt, Kari. Angora-Konstantinopel. Ringende Ge­ walten, Frankfurt, 1 924. Kodamanoğlu, M. Nuri. Türkiye'de Eğitim ( 1 823- 1 960), Ankara, 1 964. Protokoll des III. Kongresses der Komnıunistischen Inter­ nationale Moskau, 22. Juni bis 1 2. July 1 92 1 . Hamburg, 1 92 1 . Protokoll des TV. Kongresses der Kommunistischen Intemationa-

141


le. Petrograd-Moskau vom 5. November bis 5. Dezember 1 922. Hamburg, 1 923. Protokoll. V. Kongress der Kommunistischen lntemationa­ le (Moskau, 1 7 . Juni bis 8 Juli 1 924), 2 cilt, Hamburg, basım ta­ rihi belli değil. Protokol!. VI. Weltkongress der Kommunistischen Intema­ tionale. Moskau 1 7 Juli- 1 . September 1 928. 4 cilt, Hamburg­ Berlin, 1 928- 1 929. Die Kommunistische Intemationale vor dem VII. Weltkong­ ress. Materialien. Moskova-Leningrad, 1 93 5 . Ein Jahr Arbeit und Kampf. Taetigkeit Der Exekutive der Kommunistischen Intemationale 1 92 5- 1 926, Hamburg, 1 926. Die chinesische Frage auf dem 8. Plenum der Exekutive der Kommunistischen Intemationale Mai 1 927, Hamburg, basım ta­ rihi belli değil. Protokoll über den 4. Kongress der Roten Gewerkschafts­ Intemationale. Abgehalten in Moskau vom 1 7. Maerz bis 3 . Ap­ ril 1 928, Moskova-Berlin, 1 928. Protokoll des V. Kongresses der Roten Gewerkschafts-In­ ternationale. Abgehalten in Moskau vom 1 5. bis 30. August 1 930, 2 cilt,Moskova-Berlin, 1 930. Der Koran. Arapçadan çeviren: Max Henning. Stutgart, 1 960. Krader, Lawrence. Peoples of Central Asia, Lahey, 1 963. Kraelitz-Greifenhorst, Friedrich von. Die Verfassungsgeset­ ze des Osmanischen Reiches, Leipzig, 1 909. Kunke, Max. Die Kapitulationen der Türkei, Münih-Berlin­ Leipzig, 1 9 1 8. Küntzer, Kari. Abdulhamid il und die Reformen in der Tür­ kei, Dresden-Leipzig, 1 897. Ladas, Stephen P . The Exchange of minorities. Bulgaria, Greece and Turkey, New Y ork, 1 932. La Palombara, Joseph ve Myron Weiner (ed.) Political Par­ ties and political development, Princeton, 1 966. 1 42


Lequeur, Walter Z. Communism and nationalism in the Middle East, London, 1 956. Lequeur, Walter Z. The Soviet Union andthe Middle east, New York, 1 959. La Legislation Turque ( 1 920- 1 929). 7 cilt, İstanbul, 1 9231 929. Lenin, W.I. Unter fremder Flagge, Lenin, Werke, cilt2 1 , Berlin, 1 960. s . 1 2 5 - 1 46. Lenin, W.l. Zündstoffin der Weltpolitik, Werke, cilt 1 5, Ber­ lin, 1 962, s. 1 76- 1 83 . Leonid v e Friedrich. Angora. Freiheitskrieg der Türkei, Ber­ lin, 1 923. Lepsius, Johannes. Der Todergang des armenicshen Voltes, Potsdam, 1 9 1 9. Lemer, Daniel. The Passing of trafitional Society. Moder­ nizing the Middle East, Glencoe, 1 95 3 . L e Strange, Guy. The Lands ofthe Eastem Caliphate, Camb­ ridge, 1 905. Levonian, Lutfy (ed.) The Turkish Press. Selections from the Turkish Press showing events and opinions 1 925- 1 932, Ati­ na, 1 932. Lewis Bemard, The Emergance ofmodem Turkey, London­ New York-Toronto, 1 965. Lewis, Geoffrey. Turkey, London, 1 960. List, Friedrich. Das nationale System der politischen Oeko­ nomie, Jena, 1 922. Lüdeke, Christoph Wilhelm. Beschreibung des Türkischen Reiches nach seiner Religions-und Stattsverfassung in der letz­ ten Haelfte des l 8. Jahrhunderts, 3 cilt, Leipzig, 1 778- 1 789. Mahoutdji, Ai Ekber. Die türkische Agrar-und ındustriepo­ titik nach dem Kriege, Dresden, 1 93 7. Makai, Ödön. Gründungswesen und F inanzierung in Un­ gam, Bulgarien und der Türkei, Berlin, 1 9 1 6. Manavoğlu, Tevfik. Die Aufgaben und Entwicklungen der

1 43


Wirtscharftspolitik des türkischen E isenbahnwesens nach 1 9 1 8, Berlin, 1 938. Mao Tse-tung. Über die Klassen der chinesischen Gesellsc­ haft: Ausgewaehlte Schriften, cilt 1 , Berlin, 1 956, s. 1 1 -20. Mardin, Şerif. The Genesis of Young Ottoman thought. A study in the modemization of Türiksh political ideas, Princeton, 1 962. Marx, Karı. Das Kapital. Kritik derpolitischen Eokonomie, cilt I. Berlin, 1 962. (Marx-Engels, Werke, cilt 23) Marx, Karı. Theorien über den Mehrwert, Üçüncü Bölüm, Berlin, 1 968 (Marx-Engels, Werke, elit 26, 3 ) Marx, Karı v e Friedrich Engels. " Briefe, Januar 1 852-De­ zember 1 85 5 , Berlin, 1 963 (Marx/Engels. Werke, cilt 28). Mears, Eliot Grinnel (ed.) Modern Turkey. A. politico-eco­ nomic interpretation, 1 908- 1 923, New York, 1 924. Meyer, A.J. Middle East Capitalism. Nine Esssays, Camb­ ridge, 1 959. Mez, Adolf. die Renaissance des Islams, Heidelberg, 1 922. Moltke, Hemmuth von. Briefe über Zustaende und Bege­ benheiten in der Türkei aus den Jahren 1 83 5 bis 1 839, Berlin, 1 877. Mordmann, A.D. Stambul und das moderne Türkenthum, Leipzig, 1 87 7 Mottek, Hans. Wirtschaftsgeschichte Deutschlands. Egin Grundriss, 2 cilt, Berlin, 1 964. Mottek, Hans, Studien zur Geschichte der industriellen Re­ volution in Deutschland, Bcrlin, 1 960. Musslcr, Wilhelm Julius. Die Türkei . Volkswirtschaftliche Studien, Hamburg, 1 929. Myrdal, Gunnar. Ökonomische Theorie und unterentwickel­ te Regionen, Stuttgart, 1 95 8 . Nalbantoğlu, Reşat. D i c lndustrial isierung der Türkei, Ze­ ulenroda, 1 93 7 . 1 44


Nord, Erich, Die Reform des türkischen Liegenschaftsrechts. Kritische Studie über die neuen Liegenschaftsgesetze nebst de­ utscher Übersetzung der Gesetzestexte, München-Leipzig, 1 9 1 4. Oğuz Ahmed. Die Wirtschaftslenkung der Türkei unter be­ sonderer Berücksichtigung des Bankwesens, Bedin, 1 940. Oğuz Nihat. Fragen der tandwirtschaftlichen Genossensc­ haft in der Türkei, Köln, 1 964. Oğuzkan, Turhan, Adult Education in Turkey, Paris, 1 95 5 . Okan, A. Enis. Der Türkische Aussenhandel und die Aus­ senhandelspolitik der Türkei,unter der Republik 1 92 3 his 1 93 8, İstanbul, 1 943. Ongley, F . ve Horace E. Miller (ed.) The Ottoman Land Co­ de, Londra, 1 892. Orga, İrfan, Phoenix Ascendant. The rise of modern Tur­ key, Londra, 1 958. Özbulak, Zahit Kasım. Das türkische Verfassungssystem, Bedin, 1 936. Paklar, Salahaddin, Die Sümerbank und ihr Einfluss aufdie Entwicklung der türkischen Industrie, Tübipgen, 1 96 1 . Pepelasis, Adamantios ve başka yazarlar (ed.) Economic De­ velopment. Analysis and case studies, New York, 1 96 1 . Peters, Lothar. Die Entwicklung des Geldwertes in der Tür­ kei 1 950- 1 959, Frankfurt, 1 963. Price, M. Phlips. Die Türkei. Verganheit und Geengwart, Nümberg, 1 95 8 . Probleme der Mittelschichten i n Entwicklungslaendern, Köln-Opladen, 1 964. Proceedings ofthe British Acaderny 1 9 1 5- 1 9 1 6, Londra, ba­ sım tarihi belli değil. Pye, Lucian W. (ed.) Communications and political deve­ lopment, Princeton, 1 963 � Pye, Lucian W. ve Sidney Verba (ed.) Political Culture and political development, Princeton, 1 965. 1 45


Ramsaur, Emest Edmonson. The Young Turks. Prelude to the revolution of 1 908, Princeton, 1 957. (Jön Türkler ve 1 908 İh­ tiliUi, Türkçesi: Nuran Ülken, Sander Yayınları, İstanbul, 1 972.) Ramsay, W. M. The Revolution in Constantinople and Tur­ key. A diary, London, 1 909. Raşit, Şevket. Die türkische Landwirtshaft als Grundlage der türkischen Volkswirtschaft, Berlin- Leipzig, 1932. Rawlison, A. Adventures in the Near East 1 9 1 8- 1 922, Lond­ ra-Y ork, 1 92 3 . Renesse, ernst Albrecht von v e başka yazarlar. Unvollen­ dete Demokratien, Organisationsformen und Herrschaftsstmktu­ ren in nicht kommunistischen Entwicklungslaendemn in in Asi­ en, Afrika und im Nahen üsten, Köln-Opladen, 1 965 . Reuter, Ortulf. Die Manufaktur im Fraenkischen Raum, Stuttgart, 1 96 1 . Rice, Tamara Talbot. The Seljuks in asia minor, Londra, 1 96 1 . Rivlin, Benjamin ve Joseph S. Szyliowicz (ed.) The contem­ porary Middle East, New York, 1 964. Rıza, Kazım Die türkische Landwirtschaft und ibre wichtigsten Betriebszweige, Leipzig-Ankara, 1 93 5 . Robinson, Richard D . The fırst Republic, Cambridge, 1 965. Roth, Kari, Armenien und Deutschland, Leipzig, 1 9 1 5 . Rühl, Pi. (ed.) Die Türkische Republik in Wirtschaft und Aufbay, Frankfurt, 1 924. Rummel, Friedrich von. Die Türkei aufdem Wege nach Eu­ ropa,: München, 1 952. Ryan. Unter dem roten Halbmond. Erlebnisse eines Arztes bei der türkischen Armee im Feldzuf 1 877/78, Stuttgart, 1 90 1 . Sachter, Heinz, Wadlungen des industriellen Untemehmers in Deutshland seit Beginn des 1 9. Jahrhunderts, Halle, 1 937. Saim, Yusuf Das landwirtschaftliche Kreditwesen in der Türkei, Berlin, 1 934.

1 46


Salty, Vitali . Industriewirtschaft der modemen Türkei, Würzburg, 1 934. San, Adnan. Die Stellung der Türkei im Rahmen der lnter­ natonelen Vertraege seit dem ersten Wetkrieg, Freiburg, 1 963 . Sanders, Liman von. Geschichte des Machtverfalls der Tür­ kei bis Ende des 1 9. Jahrhunderts und die Phasen der " orienta­ lischen Frage" bis auf die Gegenwart, Wien, l 9 1 3 . Schaefer, Cari anton. Ziele und Wege für die j ungtürkische Wlrtschaftspolitik, Karlsruhe, 1 9 1 3 . Schröter, Alfred ve Walter Becker. Die deutsche Maschi­ emenbauindustrie in der industriellen Revolution Berlin, 1 962. Slawinger, Gerhard. Die Manufaktur in Kurbayem, Stutt­ gart, 1 966. Smith, Elaine Diana. Turkey: Origins of the Kemalist mo­ vement and the Govemment of the Grand National Assembly ( 1 9 1 9- 1 923), Washington, 1 959. Sözeri, Selahaddin. Der Wirtschaftsbau der Türkei nach dem zweiten Weltkrieg, Kiel, 1 95 5 . Sousa, Nasim. The capitulatory Regime of Turkey, Balti­ more, 1 93 3 . Statistical Office ofthe U N . Statistical Yearbook 1 952. New York, 1 952. Statistical Office ofthe UN. Statistical Yearbook 1 965, New York, 1 965. Statistisches Bundesamt. Statistisches Jahrbuch für die BRD 1 96 1 , Stuttgart-Mainz, 1 96 1. Stich, Heinrich. Die Weltwirtschaftliche Entwicklung der anatolischen Produktion seit Anfang des 1 9. Jahrhunderts, Kiel, 1 929. Stöver, J.H. Historisch-statistische Beschreibung des Osma­ nischen Reiches, Hamburg, 1 784. Studien über Autoritaet und Familie. Forschungsberichte aus dem Institut für Sozia\forschung, Paris, 1 936. 1 47


Tansky, Leo. U . S . and U . S . S.R. Aid to developing countri­ es. A comparative study of lndia, Turkey and UAR, New York­ Washington-Londra, 1 967. T.C. Başvekiilet. İstatistik Umum Müdürlüğü. İstatistik Yıl­ lığı 1 929, Ankara-İstanbul, 1 929. T.C. Başvekiilet. İstatistik Umum Müdürlüğü. istatistik Yıl­ lığı 1 930, Ankara-İstanbul, 1 930. T.C. Başvekiilet. İstatistik Umum Müdürlüğü, İstatistik Yıl­ lığı 1 930/3 1 , Ankara-İstanbul, 1 93 1 . T.C. Başvekalet. İstatistik U. M . İ statistik Yıllığı 1 93 1 /32, Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil. T.C. Başvekiilet. istatistik U.M. İstatistik Yıllığı 1 932/33, Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil. T.C. Başbakanlık. İstatistik G.D. İstatistik Yıllığı 1 934/35, Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil. T.C. Başbakanlık. istatistik G.D. İstatistik Yıllığı 1 93 5/36, Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil . T . C . Başbakanlık. İstatistik G.D. İstatistik Yıllığı 1 93 6/37, Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil . T.C. Başbakanlık, İstatistik Umum Müdürlüğü, İstatistik Yıllığı 1 93 8-39, Ankara-İstanbul, 1 939. T.C. Başvekalet. İstatistik Umum Müdürlüğü, istatistik Yıl­ lığı 1 940/4 1 , Ankara-İstanbul, basım tarihi belli değil. T.C. Başbakanlık. Devlet İstatistik Enstitüsü. İstatistik Yıl­ lığı 1 960162, Ankara, basım tarihi belli değil . T .C. Başbakanlık. Devlet İstatistik Enstitüsü. Tarım i statis­ tikleri Özeti 1 943/64, Ankara, 1 965. T .C. İmar ve iskan Bakanlığı. 1 962 Yılı Köy Envanter etüd­ lerine göre Bingöl, Ankara, 1 963. T.C. Köy İşleri Bakanlığı Köy Envanter etüdlerine göre Bit­ lis, Ankara, 1 964. T.C. Köy İşleri Bakanlığı. Köy Envanter etüdlerine göre Muş, Ankara, 1 964. 1 48


T.C. Köy İşleri Bakanlığı. Köy Envanter etüdlerine göre Tunceli, Ankara, 1 964. T.C. Köy İ şleri Bakanlığı, Köy Envanter etüdlerine göre Van, Ankara, 1 964. Republic of Turkey. Prime Ministry. State Planning Orga­ nization. First Five Year Development Plan 1 963- 1 967, Ankara, 1 964. Tezel, Sabahaddin, Wachstumsprobleme de türkischen Wirtschaft, Köln, 1 965. Thomas, Lewis V. ve Richard N . Frye. The united States and Turkey and Iran, Cambridge, 1 952. Thomburg, Marx Weston ve başka yazarlar. "Turkey. An economic appraisal ' ' , New York, 1 949. Timur Taner, Türk Devrimi. Tarihi anlamı ve felsefi teme­ li, Ankara, 1 968. Tischendorf, Paul Andreas von. Das Lehnwesen in den mos­ lemischen Staaten insbesondere im osmanischen Reiche, Leip­ zig, 1 872. Tolun, Mehnıed İrfan. Beitraege zur Problematik der ln­ durstrialisierung der neuen Türkei, Limburg, 1 940. Totomjanz, V. ve E. Toptschjan. Die sozial-ökonomische Türkei, Berlin, 1 90 1 . Toynbee, Amold J. The Westem Question in Greece and Turkey, Londra-Bombay-Sidney, 1 923. Trietsch, Davis. Die Juden der Türkei, Lepizig, 1 9 1 5 . Troung Chinh, The Resistance wil l win, Hanoi, 1 966. Tuna, Orhan. Durchbruch der Türkei zur nationalen Staatswirtschaft, Philippsburg, 1 938. Tunaya, Tarık. Z. Türkiye ' de Siyasi Partiler 1 859- 1 952, İs­ tanbul, 1 952. Turhan, Mümtaz. Garblılaşmanın neresindeyiz?, İstanbul 1 96 1 . 1 49


Uhrenbacher, Wemer. Türkei. Ein wirtschaftliches Hand­ buch, Beri in, 1 957. Ünsalan, Ayhan. Das Zinsproblem im türkischem Recht, Berlin, 1 96 l . Ürgüplü, Hayri Suat. Die Auswirkungen einer Assozierung der Türkei mit der Europaischen Wirschaftsgemeinschaft auf die Türkische Wirtschaft, Köln, 1 965. Vambery, Hermann. Das Türkenvolk in seinen ethnologisc­ hen und ethnographischen Beziehungen, Leipzig, 1 885. Waechter, Albert. Der Verfall des Griechentums in Kleina­ sien im XIV. Jahrhundert, Leipzig, 1 903 . Waldschmidt, E. ve başka yazarlar ( ed.) Geschichte Asiens, Münih, 1 950. Ward, Barbara, Turkey, Londa-New York-Toronto, 1 942. Ward, Robert E. ve Dankwart A. Rustow ( ed.) Political Mo­ demization in lapan and Turkey, Princeton, 1 964. Weber, Max. Wirtschaft und Gesellschaft, 2 cilt, Köln-Ber­ Jin, 1 964. Weber, Max, Wirtschaftsgeschichte, Beri in, 1 958. Weiker, Walter F. The Turkish revolution of 1 960- 1 96 1 , Washington, 1 963. Wellhausen, J. Das arabische Reich und sein Struz, Berlin, 1 960. Wemer, Emst. Die Geburt einer Grossmacht-Die Osmanen ( 1 430- 1 48 1 ). Ein Beitrag zur Genesis des türkischen Feudalis­ mus, Beri in, 1 966. Witt, Henry. Die Triebkraefte desindustriellen Untemeh­ mertums vor 1 00 Jahren und heute, Hamburg, 1 929. Wittek, Paul. The Rise of the Ottoman Empire, Londra, 1 93 8 . Wolf, Günter. Türkei. Entwicklunglaender zwischen lnfla­ tion und Stagnation, Hamburg, 1 962. Yalman, Ahmed Emin. Turkey in my time, N orman, 1 956. 1 50


Yalman, Aluned Emin. Turkey in the world war, Nex Ha­ ven-Londra, 1 93 0 Zarakoğlu, Hüseyin Avni. Die Staatsausgaben der Türkei (1 923- 1 939), Zürih, 1 949. Ziemke, Kurt, Die neue Türkei. Politische Entwicklung 1 9 1 4- 1 929, Berlin-Leipzig, 1 930. Zinkeisen, Johann Wilhelm, Geschichte des osmanischen Reiches in Europa, 7 cilt, Hamburg-Gotha, 1 840- 1 863.

1 51



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.