Mustafa Kemal Atatürk: Sivas kongresi 2.Cilt

Page 1


Nurer UGURLU başkanlığında bir kurul tarafından hazırlanmıştır.

Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Eylül 1999


GAZİ MUSTAFA KEMAL

SİVAS KONGRESİ il (NUTUK'tan) Orijinal metin

Cumhuriyet GAZETESİNİN OKURLARINA ARMAÖANIDIR.



NUTUK Padişahın beyannamesi

20 Eylül

1919 tarihli, Sadrazam Damat Ferit

imzalı bir tebliğ-i umumi ile padişahın da bir be­

yannamesinin intişar ettiğini hatırlayacaksınız (Ves. 98). Bu be­ yannamenin şayan-ı dikkat noktalarını tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim: 1- Hükfunetin takip ettiği siyaset neticesinde İzmir fecayii Avrupa düvel ve milel-i mütemeddinesinin nazar-ı dikkat ve me­ veddetini celbetti.

2- Bir heyet-i mahsusa mahallinde bitarafane tahkikata ipti­ dar etti. Hakkımız enzar-ı medeniyette tezahür etmektedir.

3- Vahdet-i milliyemizi ihlal edecek hiçbir karar ve teklif ol­ madı.

4- Bazı kimseler tarafından gı1ya ahali ile hükı1met arasında muhalefet olduğu ilan ediliyor.

5- Bu hal,

şerait-i kanuniye dairesinde bir an evvel icrasını

arzu eylediğimiz intibahatı da tehir ediyor ve sulhun takarrüp ey­ lemekte bulunduğu bir sırada, vücudu labüt olan Heyet-i Meb'usa­ nın içtimaını tavik eyleyecektir.

6- Bugün umum efrad-ı milletimden intizarını evamir-i hü­ kumete tamami-i ittibadır.

7- Düvel-i muazzamanın hissiyat-ı nısfetkiiraneleri, Avrupa ve Amerika etkiir-ı umumiyesinin itidalperverliği mevki ve hay­

y

siyetimizi temin edecek bir sulha kariben naili et ümidimi tevsik eylemektedir. Malüm-ı alileridir ki, bu beyannamenin neşr ü tamimi bizim, memleketle İstanbul hükumeti arasında muhaberat ve münaseba­ tı kat'ettiğimiz ve bu nokt.ada ısrar eylemekte bulunduğumuz gün­ lerde vukubuluyor. Herhalde verdiğimiz talimat ve evamir-i umu­ miyeye riayet edildiği takdirde, hiçbir taraftan alınmaması ve mil­ lete okuttuı:ulmaması liizimeden idi. Halbuki şimdi arzedeceğim

5


NUTUK

bir telgrafuameden, mukarrerat ve tebligatımıza mugayir ve nok­ ta-i nazarımıza külliyen muhalif olarak bu beyannamenin bazı ta­ raflardan alındığı anlaşıldı. TrabzonMevkiKumandanına Zat-ı şevketsimat-ı hazret-i tacidar-ı ekreminin milletine kar­ şı lütfen vukubulan beyanname-i humayunlarının derhal memu­ rin ve ahali-i beldeye tevdii lazımdır. Ta ki, hükı1met-i haine-i ha­ zıranın, meleksimat padişahımız efendimizi ne kadar küstahane bir cür' etle hala iğfal etmekte olduklarını anlamayanlar kaldıysa, tamamenmuttali olsunlar. Millet ve memleketi için kalb-i huma­ yunlarının ne kadar büyük bir şefkat ve muhabbetle mali olduğu­ nu gösteren işbu beyannamede, en aşikar bir surette göze çarpan hususu, kabinenin harekat-ı hainanesi hakkında atabe-i hilafetpe­ nahiye millet tarafından arzolunan şikayetnamenin hala vasıl-ı ıt­ tıla-ı şahaneleri olmadığı keyfiyetidir. Çünkü millet ve vatana karşı bizzat kabine erkanına tevcih ettiği hançer-i ihanete mutta­ li olsalar idi, bu hainleri birdakika bile mevkilerinde tutmayacak­ larına beyanname-i humayundakisamimiyet-i ifade en büyük bir şahittir. Bu hainler, bu hakikati bildikleri için, hiliifetpenah efen­ dimizi doğrudan doğruya milletle temasa getirmiyorlar. Binaena­ leyh millete düşen vazife, padişah-ı zişanına muhabbet ve sada­ kat-i müebbedesini tekrar alettekrar arz ve ızhar etmekle beraber umum millet ve ordunun bir kütle-i müttehide halinde hukuk-ı mü­ eyyede-i şahanelerini ve hayat-ı millet ve memleketi kurtarmağa çalıştıkları ve fakat bu hain kabinenin, bu hareket-i meşrua-i sa­ dıkaneyi, padişahımız efendimizden gizledikleri, büsbütün makı1s bir şekilde gösterdikleri hakikatini dün karar verildiği veçhile ata­ be-i hilafetpenahiye bilavasıta arz ve iblağ etmektirE . rzurum aha­ lisinin bu bapta yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir. K. O. 15 Kumandanı 21Eylül1919 KazımKarabekir 6


NUTUK

Kazım Karabekir Paşa, bu telgrafını şöyle bir haşiye ile bi­ ze de bildiriyordu: Bu bapta mütaleat-ı alileri var mı? Bu beyanname-i huma­ yun milletin padişahına karşı arz-ı hakikat eylemesine tekrar bir fırsat vermiştir ki Erzurum ahalisi kabinenin bilcümle cinayetle­ rini tekrar etmek suretiyle yeniden atebeye maruzatta bulunacak­ lardır. Bunun suretini ya da beray-i keşide veya beray-i malumat heyet-i muhteremelerine takdim edeceğim. Kazım Karabekir Makina başında cevaben bildirdiğimiz mütalea şu idi: Ferit Paşa Kabinesinin ef'al ve harekiit-ı cinayetkaranesine ait olan vesaik millete lüzumu derecede, kura ve nevahiye kadar tebliğ ve tamim edilmemiş olduğu malüm-ı alileridir. Böyle olsa bile bu tebligat ile beyanname-i humayun muhteviyatını karşılaş­ tırarak mukayese ve muhakeme etmek ve hakikat-i hali istihraç etmek kat'i değildir. Bu cihetle biz esasen böyle bir beyanname­ nin Babıfılide tasni edilmekte olduğunu daha evvel haber almış ve bunun, ezhan-ı milleti teşvişten, sıyanet için İstanbul' dan alınma­ masını tensip etmiştik. Zaten lstanbul'la muhaberat-ı resmiyenin munkati bulunması hasebiyle doğrudan doğruya saraydan değil, yine Ferit Paşa'nın haşiyesiyle Babıfıliden verilen işbu beyanna­ menin Sivas, Ankara, Kastamonu, ve sair merakizde olduğu gibi hiçbir taraftan alınmamış olduğunu zannediyorduk. Bu beyanna­ meyi almak için daha evvel milletin ziit-ı şahaneye arz-ı hal ve hakikat etmesine müsaa�e olunması lazımgelirdi. Binaenaleyh bu beyannamenin neşir ve tamimine vesateti faydalı bulmuyoruz. Fakat, bu beyanname Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merakizde icap edenler tarafından okunmuş bulunduğuna nazaran tasavvur

7


NUTUK

buyurduğunuz gibi her merkezden İstanbul'a bir telegraf keşide­ si muvafık olur. Mustafa Kemal Padişahın bu beyannamesinin, efkar-ı millete hasıl edeceği­ ne şüphe olmayan menfi tesiratın bir dereceye kadar önüne geçe­ bilmek için mezkı1r beyanname muhteviyatını tekzip ve iptale medar olacak tarzda padişaha bir cevap yazmayı ve bunu mem­ lekette neşir ve tamim ederek okutturmayı yegane çare düşündük ve öyle yaptık (Ves.

99).

Efendiler, Trabzon'da bir iki zatın, pek hamiyetli ve muhteHalit Bey'in Trabzon ve civarında teşkilit-ı

rem olan Trabzon halkının hiç de malumatı taallı1k etmediği halde, onlar namına, ·oradaki mevcudiyet-i milliyeyi şahıslarında temsile kalkışbklarına

milliyeye

ve bu yüzden teşebbüsat ve mukarrerat-ı milliye-

memur

nin lüzumu gibi tatbik ve icra edilememekte oldu-

edilmesi

ğuna kani oldum. Trabzon'da vali bulunan Galip Bey namında bir zatın da menfi cereyanı tevlitte

amil olduğunu anladım. Buna binaen Trabzon civarında Torul'da bulunan ve henüz fiilen fırkasında kumandaya başlamamış bulu­ nan Halit Bey'in Trabzon havalisinde teşkiliit-ı milliyeye memur edilmesi muvafık mütalea edildi ve kolordu kumandanına bu mü­ talea bildirildi. 20 Eylül 1919'da alınan cevapta: "İngilizlere kar­ şı ihfa edilen, Halit Bey'in, mizacı iktızası, ihdas etmesi muhte­ mel vaziyetlerin bu nazik zamanda belki ıslahı mümkün olamaz" zemini üzerinde bazı mütaleattan sonra, "Halit Bey haberim ol­ madan maruzatta bulunsa bile terviç edilmemesi" bildiriliyordu (Ves.

100).

Kazım Karabekir Paşa'nın bu telgrafına verdiğimiz cevap­ ta: İngiliz mahzurunun bizlerce mutasevver olmadığını ve şedit ve kat'i hareketin mahzurlu görüldüğüne göre Trabzon'un ıslahı

8


NUTUK

neye ve ne gibi vasıtaya mütevakkıf ise anın doğrudan doğruya kendileri tarafından ittihazını, 22 Eylül 1919 tarihli bir şifre telg­ rafla rica ettik (Ves.

101).

Bizim, On Beşinci Kolordu Kumandaniyle bu muhaberele­ rimiz tarihinde, Torul'dan Kay�akam Halit Bey de doğrudan doğruya bizimle muhabereye başladı. Kendisini cevapsız bırak­ mamak ve vaziyet hakkında tenvir etmek maksadıyla mukabele­ de bulunduk. On Beşinci Kolordu Kumandanının, nev'ama bizim lül 1919 tarihli telgrafımıza cevap teşkil eden,

22 Ey­ 27 Eylül 1919 ta­

rihli bir şifre telgrafını aldık. Bunda, halkı, evvela tenvir ve irşat etmek vazifesini yaptıktan; temerrüt edenler görülürse, onları da layık oldukları muameleye maruz bırakmaktan ibaret olan ve pek büyük tecrübelerle tahassul eden prensibini aynen Trabzon mu­ hitinde tatbik ettiğini beyandan ve Dokuzuncu Fırka Kumandanı Rüştü Bey'i, erkanıharbiyesiyle birlikte, Üçüncü Fırka Kuman­ danlığı vekaletiyle Trabzon'a gönderdiğini, Halit Bey'i Trabzon için münasip bulmadığını bildirdikten sonra "İngiliz telakkisine gelince, acizlerince mümkün olduğu müddetçe aşikar ve maddi bir husumetten içtinabı tercih ederim" kanaati ifade olunuyordu (Ves.

102). Buna verdiğim 29 Eylül 1919 tarihli hususi ve şahsi

cevabımda şunları yazdım: "Trabzon vilayeti efkar-ı umumiyesi hakkında tamamen buraca da tenevvür edilmiştir. Trabzon mer­ kezi müstesna olmak üzere bütün kaza ve livalariyle muhabere edilmektedir. Merkezdeki hal dahi valinin tevkif ve teb 'idinden sonra zail olmuştur. (Valiyi tevkif ve mahfuzen Erzurum'a gön­ deren, işaretim üzerine,.Halit Bey'dir.) Rüştü Bey'in Üçüncü Fır­ ka Kumandanlığı vekaletiyle Trabzon'a gönderilmesinde varid-i hatırım olan nikatı arzedeceğim. Evvelen, valiyi tevkif eden Halit Bey'dir. Birkaç gün sonra

9


NUTUK

Rüştü Bey'in bu suretle gönderilmesi l;Ialit Bey'in hareketini ora­ daki bedhahana karşı tenkit gibi olabilir. Saniyen, Halit Bey, mühim vaziyetlerde, fırkasının başına geçmeğe müterakkıp iken, bugün, geçirmekte olduğumuz mühim ve tarihi avanda diğer bir zatın yerine geldiğini görmekten müte­ essir olabilir. Bu tertipten sarfınazar buyurulmasını rica ederim. Maahaza kolordunuzun hususat-ı askeriyesine müdahale etmek istemem (Ves.

103).

Kazım Karabekir Paşa'nın verdiği

2 Teşrinievvel 1 9 1 9 ta­

rihli uzun cevapta; bu muamelenin Halit Bey'in müracaatı üzeri­ ne olduğunu ve kendisine vaziyeti liiyıkıyle anlatmak için Erzu­ rum'a davet edildiğini bildirdi (Ves. vel

104). Halbuki 1 Teşriniev­ 1 9 1 9 tarihinde Üçüncü Fırka Emir Zabiti Mülazimievvel Ta­

nk imzasiyle, Seryaverim Cevat Abbas Bey'e gelen hususi bir şif­ renin nihayet cümleleri şöyle idi: Ahiren kumandan bey, Üçüncü Fırka kumanda vaziyet-i ha­ zırasının tebdilini kolordudan talep etti. Şayet kolordu bu teklifi kabul ve icra etmezse biliiemir fiilen kumandaya iptidar eyleye­ ceğini ve karar-ı sabık veçhile kolordudan ayrılarak Kongreyi re­ sen amir tanıyacağını arzeylerim. Paşa Hazretlerini lüzumu veç­ hile tenvir buyurunuz Efendim (Ves.

1 05).

Bu tarihten on beş gün sonra idi, Kazım Karabekir Paşa'dan

17 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihli şu telgrafı aldım: "Mıntıka-i acizide arzu-yi millinin temin ve tatbiki için son noktaya kadar askerlikten ve silsile-i meratipten ayrılmamak ci­ hetini, atinin zapt ü raptı için dahi elzem görüyorum. Cür'etle ba­ siretin meczedilmediği yerlerde ve işlerde, netice pek parlak da olsa, tez elden makus ve mahkum olduğu emsaliyle sabittir. Bil­ hassa, İngiliz, Fransız mümessillerinin bulunduğu Trabzon mu­ hitinde silsile-i meratibin rana görülmesine ve pek basiretkar ha­ rekete ihtiyaç, fevkaliidedir.

10


NUTUK

Maatteessüf verdiğim sarih talimata rağmen Halit Bey'in, bizzat ve kıyafet-i askeriyesiyle, valiyi tevkif ettiği garabeti, di­ le destan olmuştur. (Halit Bey'i bu harekete sevkedenin kim ol­ duğunu arzetmiştim.) İntihabat meselesinde de bu suretle ibraz­ ı faaliyet ederse, kendi haklarında İngilizlerce vaki olan demar­ şın tekerrürü ve müşkül vaziyetin tahassulü, gayrikabil-i içtinap olur. (intihabat meselesinin tesri ve arzu-yi milliye mutabık te­ mini için Halit Bey' e ve sair icap eden birçok zevata, sarf-ı him­ met ve gayret eylemeleri bilhassa rica edilmişti. Bir de, İngiliz demarşının gayr-ı kabili içtinap ne gibi bir vaziyet vücuda geti­ rebileceğini, kendi vaziyetimi göz önüne getirerek bir türlü an­ layamamış olduğumu itirafedeyim.) Bunun için mir-i mumaileyh ile muhabere edilmeyerek arzu-yi iililerinin tatbikında detalet-i acizanemi istirham eylerim. Mumaileyhin vaziyet-i zatiyesi her türlü davadan beri ise herhangi bir mıntıkadan meb 'us intihabı hakkındaki fıkr-i samilerinin iş'arı maruzdur. Bu telgrafa 1 9 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihinde sadece şu cevabı verdim: Halit Bey'in meb'us olmak veya olmamak hususundaki te­ mayüliitını bilemediğimden bu bapta beyan-ı mütalea edemeye­ ceğim Efendim. Efendiler, Ferit Paşa Kabinesinin sukutuna kadar geçen gün­ ler zarfında karşılaştığımız mesail mütenevvidir. Mevani ve müş­ külat, az değildi. Bunların kaffesini tadat ve izaha kalkışmak he­ yet-i aliyenizi çok yorabilir. bu sebeple, bu safhayı ikmal edece­ ğini tasavvur ettiğim bazı noktalara yalnız temas etmekle iktifa edeceğim. Ali Galib'in tavsiyesi üzerine, hükfunet-i merkeziyece Der­ sim mutasarrıflığına tayin edildiği anlaşılan ve Sivas' a muvasa­ lat eden Osman Nuri Bey, 8 Eylül'de Sivas'ta alıkonuldu. 11


NUTUK

Cereyan-ı milli aleyhinde, harekat-ı hainanede bulunduğu ta� hakkuk eden Ankara Valisi Muhittin Paşa, maksad-ı mahsusla devre çıkmış idi. 1 3 Eylül'de Çorum'da bulunuyordu. Muhittin Paşa'nın derdestiyle mahfuzen Sivas'a sevkı Ankara'da Kolordu Kumandanına ve Samsun'da Beşinci Kafkas Fırkası Kumanda­ nına emir verildi. Muhittin Paşa mevkufen Sivas'a getirilmiştir. Kendisiyle bizzat görüştüm. Nasayih ve ihtarat-ı lazimede bulun­ duktan sonra sinnine hürmeten Samsun üzerinden İstanbul'a gön­ derdim. Çorum Mutasamfı Samih Fethi Bey de, üç, dört gün son­ ra hususi tarzda Sivas'a davet olundu. Harekiit-ı milliyeye muhalefetleri anlaşılan Niğde mutasar­ rıfı, muhasebecisi ve komiserinin tahtelhıfz Sivas'a sevkleri 1 6 Eylül'de Niğde'de Fırka Kumandanlığına emrolundu. Efendiler, Kastamonu'da vali bulunan İbra­ Kastamonu him Bey, ben, Ordu Müfettişi iken Erkanıharbiye valisinin Reisim bulunan Miralay Kazım Bey'in şahsan ta­ İstanbul hükümetince nıdığı bir zat idi. Bu sebeple kendisine her türlü es­ değiştirilmesi rar tevdi olunmuştu. Aramızda şifre muhaberat ca­ ve bundan ri idi. Kendisi hükfunet-i merkeziye tarafından İs­ çıkan hidise tanbul'a davet olundu. Bu davete asla icabet etmemesi lazımgelirken, anlaşılmaz esbap ve mülahazat ile -lstan­ bul'da tevkif olunmak için- Kastamonu'yu terketmişti. İstanbul, İbrahim Bey'in yerine diğerini Kastamonu'ya vali tayin etmişti. Bu zat, 1 6 Eylül'de lnebolu'ya muvasalat etmiş bulunuyordu. Mumaileyhin tevkifıni mahallinde icap edenlere emrettik. Bu me­ selede enteresan küçük bir safha oldu. Müsaadenizle biraz tafsil edeyim; Kastamonu'da ve Kastamonu vilayeti dahilinde zaaf ve tereddüt asan meşhut olmağa başlayınca, Kastamonu'ya şayan-ı emniyet ve muktedir bir zabitin gönderilmesini Ankara' da bulu­ nan Ali Fuat Paşa'dan rica etmiştim. Fuat Paşa, Kastamonu mev12


NUTUK

ki kumandanı sıfatiyle oraya Miralay Osman Bey'i göndermişti. Osman Bey, tam 1 7 Eylül günü Kastamonu'ya muvasalat etmiş­ ti ve yeni gelen vali hakkında verdiğimiz emrin tatbikını mir-i mu­ maileyhten intizar ediyorduk. Arzettiğim emri verdikten sonra, tat­ bikatve icraat hakkında telgraf başında malumata intizar ediyor­ dum. Gece olmuştu. İstediğim malümatı verecek, Kastamonu'da bir muhatap bulamıyordum. Nihayet, 1 6/ 1 7 Eylül gecesi, Kasta­ monu ve Havalisi Kumandanı Miralay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu telgrafı verdi: Bugün Kastamonu'ya geldim. Hükilmet-i merkeziyenin adamları ve vali vekili ve jandarma kumandanının dessaslığı ile hanemde tevkifedildim. Timsal-i hamiyet zabitanımızın himmet­ leriyle şimdi kurtuldum. Ben de, vali vekilini ve jandarma alay kumandanını beraber tevkif ettirdim. Telgrafhaneyi işgal ettim. Buradaki vaziyet mühimdir. Kongreye .istirham ederim. Bütün mukarreratından burayı haberdar ederek Kastamonu ahali-i muh­ teremesini tenvir buyursun. Yeni .valinin İnebolu'ya indiği müs­ tahberdir, hakkında ne muamele yapılacaktır? Burada vali vekili ve saire tayini hakkında milli Kongrenin bana salahiyet vermesi­ ne ve işbu istirhamımın cevabına makina başında şimdi intizar ey­ lediğim maruzdur. Osman Bey'le makina başındaki muhaberemiz şu suretle de­ vam etti. Kendisinden sordum: "Elyevm orada vaziyete hakim misiniz? Ne kadar kuvveti­ niz var? Orada erkan-ı vilayetten şayan-ı itimat kim vardır? Yeni tayin olunup İnebolu'ya geldiği haber alınan valinin ismi nedir?" Osman Bey'in ce".abı şu idi: "Halen vilayete hakimim, her halde, Kongrenin muzahir olarak beni tenvir etmesi lazımdır. Ta­ yin olunan vali, Konya valiliğinden mütekait, gayet eski bir zat olduğu rivayet olunuyor. İsmi Ali Rıza'dır. Kuvvetim, iki yüz el13


NUTUK

li kişi çıkarır bir tabur ve dört tüfekli bir mitralyöz bölüğünden ibarettir. Halk ile henüz görüşülememiştir. Erkan-ı vilayetten Def­ terdar Ferit Bey vardır." Osman Bey'e şu emri verdim: "Şimdi bizzat vali vekaletini deruhde buyurunuz ve bütün kuva-yı askeriye ve mülkiyeyi eli­ nize almağa tamamen salahiyettarsınız. Gelmekte olan valiyi, der­ hal tevkif ettirecek tedabir-i seria ittihaz buyurunuz, icraatınıza fiilen mümanaat edenlere karşı bilatereddüt silah istimal ettiriniz. Vilayet defterdarı,, benim Diyarbekir' den tanıdığım Ferit Bey ise size muavenet etmesi lazımdır. Bolu mutasarrıfına aldığınız va­ ziyet ve salahiyeti, şimdi, bildirerek onun da lstanbul'a karşı ay­ nı veçhile hareket etmesini tarafımızdan söyleyiniz. Sinop Muta­ sarrıfı Mazhar Tevfik Bey'e de, benim tarafımdan aynı talimatı veriniz. Yanınızda hangi şifre miftahı vardır?" Osman Bey' in cevabı: "Vali vekaletini Defterdar Ferit Bey' e vereceğim, kendim deruhde edemeyeceğim. Bildiğiniz Ferit Bey'dir. Sinop mutasarrıfı bildiğinizdir, kendisi azledilmiştir. Ve­ kalet, Jandarma Tabur Kumandanı Remzi Bey'dedir. Mazhar Tev­ 'fık Bey'in Sinop'ta olduğu bildiriliyor. Şifre miftahı mevkuf alay kumandanındadır, talep edildi, alacağım cevaba göre arzederim Efendim." "Yanınızda başka şifre miftahı var mıdır? Ferit Bey şimdi ne­ rededir, vaziyetten malümattar mıdır?" diye sordum. "Vaziyetten malumatı yoktur, şimdi çağrıldı, gelecektir. Ben hiç şifre miftahı almadım; çünkü tevkif edileceğimi bilmiyordum, makam şifresiyle yazarım ümidinde idim" cevabını verdi. "Oradaki jandarma tabur kumandanı kimdir, ne kadar jan­ darma kuvveti vardır, emriniz altına girdi mi?" sualini yazdırdım. Buna da verdiği cevapta: "Jandarma Kumandanı Emin Bey, ya14


NUTUK

nımda ve benimle teşrik-i mesai etmiştir, merkezde jandarma mevcudu otuz beş kadardır. Polis Müdiri Halil Bey de yanımda ve benimle teşrik-i mesai etmiştir, mevcudu kırk tanedir. Piyade Tabur Kumandanı Şerif Bey, kendisi biraz budala olduğundan şimdilik tevkif edilmiştir. Jandarma Tabur Kumandanı Emin Bey yüzbaşıdır. Defterdar Ferit Bey geldi, yanımdadır." "Emin Bey'i biraz anlatır mısınız" sualine "3 1 8 neş'etli, Üs­ küp'lü Emin, tanırsınız. Mahsus ellerinizden öpüyorlar." Bunun üzerine şu satırları yazdırdım: "Emin Efendi'yi tanı­ nın, teşekkür ederim, Ferit Bey'e vaziyeti anlattınız mı? Mühim

hususat, makam şifresiyle bildirilebilir. Sinop mutasamf vekili olan Jandarma Kumandanı şayan-ı emniyet olmadığı takdirde o­ nun yerine sizce tensip olunacak münasip birinin vekalete geçi­ rilmesi esbap ve tedabirinin istikmali düşünülmelidir. Muavene­ te ihtiyaç görüyor musunuz?" Osman Bey: "Kuvvetçe ihtiyaç gö­ rüp görmediğimi bilahare arzedeceğim; Jandarma Tabur Kuman­ danı, yeni geldiği için ahvali malfim olamamıştır Efendim" ceva­ bını verdi. Osman Bey'e başka bir söyleyeceği olup olmadığını ve Ferit Bey'le ahvale dair görüşüp görüşmediklerini sorup anla­ dıktan sonra şu telgrafı yazdırdım:

1 6/1 7 Eylül 1919 Osman Bey ve Ferit Beyefendi'ye Tedabir ve icraatınızda muvaffakıyet temenni ederim. Bizi vaziyetinizden ve gelmekte olan valinin tevkif edildiğinden ha­ berdar buyurmanıza intizar eyleriz. Mustafa Kemal Kastamonu da 1stanbul'a karşı

harekete geçiyor

Ferit Bey, Vali Vekili; Miralay Osman Bey, Kastamonu ve Havalisi Kumandanı sıfatıyla faaliye­ te başladıktan bir iki gün sonra, kendilerini tekrar telgraf başına davet ederek malümat talep etmiştim.

15


NUTUK

lstanbul'da icap eden makamata matlup veçhile umumun imzası tahtında telgraflar yazıldığı ve bilumum vilayat ve elviye­ ye de bu telgrafların tebliğ kılındığı bildirilmekle beraber birta­ kım sualler de soruluyordu. Ezcümle "Halk diyormuş ki: 1 - Di­ ğer vilayat etkar-ı umumiyesi bizimle beraber değiller midir? 2Bu gayritabii ahval ne zamana kadar devam edecektir? 3- Kabi­ nenin temerrüdüne karşı ne gibi tedbir buyuruldu? lütfen bizi ten­ vir buyurunuz Paşam!" Halka atfen tevcih olunan bu suallerin Vali Vekili ve Kuman­ dan Beylerin de fikirlerini işgal etmekte olduğuna hükmetmek ve ona göre cevap vermek zahmete değerdi. Binaenaleyh saatlerce Sivas-Kaştamonu telini işgal eden uzun malfunat ve izahat veril­ di. Bu izahatı şu suretle hulasa edebilirim: 1 - Tezahürat-ı milliye, vatanın her köşesinde salabet ve ha­ raretle mevcuttur. Bütün vilayetlerin en ufak köylerine kadar halk ve en ufak cüzütammına kadar bütün ordularımız tamamen has­ sas ve vahdet-i kamile halinde, tebliğ olunan mukarreratı tatbik ve icra eylemektedirler ve halkın ikinci ve üçüncü sualine cevap olmak üzere de: 2- Ne vakit ki Kastamonu halkı, bu hali gayr-i tabii bulup en­ dişeye düşmek zafından kurtularak maksadımızı istihsal edince­ ye kadar sebat etmekte eser-i tereddüt göstermeyecektir, işte o za­ man bu gayri tabii hal kendiliğinden zail olacaktır. Kabinenin te­ merrüdü tabiidir; buna karşı başka tedbire kalkışmadan evvel ilk tedbirimizi hakkıyle ve her tarafta kat'iyetle tatbik etmek çarele­ rini düşünelim. Mesela; Bolu vaziyeti hakkında ne yapılmıştır. Bo­ lu hizasına kadar tekmil mevakiin İstanbul ile muhaberat-ı resmi­ yesinin kat' olunduğundan emin miyiz? Buna dair, muntazır bu­ lunduğumuz malfunat henüz vürut etmedi. İşte, bu dediğim ted­ bir, lstanbul'a kadar teşmil olunduğu takdirde kabinenin temer16


NUTUK

rüde takati kalmayacağını zannederim. Maahaza bundan sonra da bir inad-ı eçhelane ve eblehaneye devam etmek isterlerse herhal­ de daha müessir tedbirler tatbikına imkan vardır. Bundan sonra vali ve kumandanın verdiği malumattan şun­ lar anlaşıldı; İnebolu'dan İstanbul'a iade edilen yeni vali Zongul­ dak'ta, Dahiliye Nazırı'ndan şöyle bir emir almış: " Bolu ve havalisi serbesttir, Zonguldak'a çıkınız, vilayetin icap eden mahalleriyle muhabere ediniz ve emri ahire kadar ora­ da bekleyiniz." Filhakika yeni vali, Zonguldak'ta kalmış ve teh­ didata başlamış. Ferit ve Osman beyler, Zonguldak mutasamfı­ na yeni valiyi tevkif edip karadan Kastamonu'ya gönderilmesini emreylemişler, mutasarrıf bunu yapmamış. Maahaza teşebbüsten haberdar olan yeni vali orada barınamayarak, Dersaadet'e avdet eylemiş (Ves. Ali Fuat Paşa G arbi Anadolu Kuva-yi Milliye Kumandanı

1 06). Bilmünasebe arzetmiştim ki; Yirminci Ko­ lordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, Kongre namına, bazı mukarrerat ve tertibat ittihaz eylemişti. Ali Fuat Paşa'ya, Kongrece " Garbi Anadolu Kuva­

yi Milliye Kumandanı" unvanı verildi. Paşa, Eskişehir ve hava­ lisini milli bir mıntıka addedip kumandanlığına Süvari Kayma­ kamı Atıf Bey'i; Afyon Karahisar havalisini de milli bir mıntıka addedip kumandanlığına Süvari Kaymakamı Atıf Bey'i; Afyon Karahisar havalisini de milli bir mıntıka addedip kumandanlığı­ na Yirmi Üçüncü Fırka Kumandanı Ömer Lütfi Bey'i tayin et­ mişti. Bu fırka ile Anadolu'ya geldiğimizin daha ilk günlerinde temas ve iştigalde bulunulduğunu o günlere ait beyanatım sıra­ sında zikretmiştim. İstanbul hükumeti Fuat Paşa'nın yerine Ham­ di Paşa'y� tayin ve izam etmişti. Hamdi Paşa, Eskişehir'e kadar

17


NUTUK

geldi. Orada, kendisine 16 Eylül'de lstanbul'a avdeti lüzumu tebliğ olundu. İngilizler Eskişehir Mıntıkası Kuva-yi Milliye Kumandanı olan Atıf Bey'i tevkif edip lstanbul'a gönderdiler. Kuva-yi Mil­ liye kumandanı olan bir zatın kendini suhuletle hasım eline dü­ şürmeyecek tedabir almış olması lazımgelirdi. Bu husustaki gaf­ let ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman müteva­ li teşebbüsatta bulunmamızı icap ettirdi. Malüm-ı aliniz, o tarih­ te Eskişehir'de İngiliz kıtaatı vardı. Fuat Paşa, toplayabildiği mil­ li kuvvetlerle bizzat Eskişehir'e yakın Cemşit mevkiine gitmiş­ ti. Eskişehir'i uzaktan ihata etti. Eskişehir'de bulunan Mütelifın Kuvvetleri Kumandanı General Salli Kled'in (Solly Flood) Fu­ at Paşa'ya gönderdiği bir mektupta kullanılan tabirat ve Kuva-yi Milliyemizi suret-i tavsif; milli kumandanları�ızın ve Kuva-yi Miliyemizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir tecavüz te­ lakki edildiğinden ve mumaileyh Generalin hak ve salahiyeti ha­ ricinde görüldüğünden bu hususta lstanbul'da bulunan Düvel-i ltilafıye mümessil-i siyasilerinin bir muhtıra ile nazar-ı dikkat­ leri celbolunmuştu. 25 Eylül 1 9 1 9 tarihinde General Salli K­ led'in Fuad Paşa nezdinde gönderdiği bir heyet -ki bir erkanıharp binbaşısı ile Eskişehir İngiliz kontrol zabitinden mürekkep idi­ lngilizlerin ahval-i dahiliyemize ve harekat-ı milliyemize kat'iy­ yen müdahale eylemeyeceklerine dair söz verdiler. Bu sıralarda, İngilizler, Merzifon'da bulunan kuvvetlerinin geriye alınması halinde memnun olup olmayacağımızı istimzaç eylemişlerdi. Bit­ tabi, pek memnun olacağımızı bildirmiştik. Filhakika oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıklarıyla beraber evvela, Samsun'a çek­ tiler. Badehu oradan da lstanbul'a naklettiler. Eskişehir'e hakim olduktan soma, Fuat Paşa'yı, Bilecik ve Bursa havalisine gön­ dermeği düşünüyorduk. 18


NUTUK

Efendiler, Konya'da vali bulunan Cemal Bey, Ferit Paşa Kabinesinin Anadolu' da. mühim bir . . İstanbul'a k ta-ı. ıstına dı hal"ıne geld"ı. K onya 'da Or du M""uno kaçıyor ve Konya halkı da fettişi olan Cemal Paşa'nın İstanbul'a gidip gelmeİstanbul'u mesi, orada bulunan Kolordu Kumandanı Salahattanımıyor tin Bey'in mütereddidane tavır ve hareketi ve en nihayet habersiz İstanbul'a çekilip gitmesi Konya ve havalisini Vali Cemal Bey'in taht-ı hükmünde bırakmıştı. Oraya, maksadı yakından anlamış olan bir zatın gönderilmesine ihtiyaç vardı. Si­ vas'ta yanımızda bulunan Refet Bey'in gönderilmesi tensip edil­ di. Refet Bey hareket etti. Konya'da Heyet-i Temsiliye tarafın­ dan bir kumandan gelmekte olduğu haber alınınca, erbab-ı ha­ miyet canlanmış, diğer taraftan da Vali Cemal Bey hapishanede ne kadar kanlı katil, mevkuf varsa hepsini çıkarıp teslih etmiş ve kendisine bir kuvvet yapmak istemişti. Konya ahali-i muhtere­ mesi, bu zeliliine harekete karşı ayaklanarak mukteza-yı hami­ yeti ifaya karar vermiş ve bunun farkına varan Cemal Bey, 26 Eylül'de İstanbul'a firar eylemiştir (Ves. 107). Halk, belediye da­ iresinde içtima ederek Hoca Vehbi Efendi'yi vali vekiiletine ta­ yin etmişti. Efendiler, şayan-ı dikkat bir noktadır; bu an­ Refet Bey'in yerinde da hatırıma geldi, heyet-i iiliyenize arzetmeden ge­ olmayan bazı çemeyeceğim; Sivas-Konya yolu üzerinde bir telg­ teklifleri raf merkezinden, Refet Bey'den bir servis aldım. Refet Bey, bunda; Konya ve havalisinde emin-i muvaffakıyet için kendisine İkinci Ordu Müfettişliği unvan ve salahiyetinin veril­ mesi lüzumunu bildiriyordu. Refet Bey birçok zaman sonra An­ kara'da bulunduğum sırada, Bolu ve havalisindeki usatın tenkili­ ne memur edildiği zaman dahi oradan bir şifre ile, halk üzerinde mühim tesiri olacağından bahisle kendisine paşa unvanının tevKonya Valisi Osman Bey

19


NUTUK

cihini benden talep etmişti. O zamanlar Refet Bey'in gerek birin­ ci ve gerek ikinci arzularını tatmin edecek resmi mevki ve sala­ hiyette bulunmadığımı izaha hacet yoktu. Bilhassa bunu Refet Bey'in en iyi bilmiş olmasına şüphe edilebilir mi? Refet Bey, bu arzularını tatmin ettirmek için benim hükfımet-i merkeziye nez­ dinde deliiletimi ima etmek istiyordu da denilemezdi. Çünkü, dün­ yaca malfım idi ki ben, ordu müfettişliğinden ve askerlikten isti­ fa etmiş olduktan başka padişah ve hükfımet-i merkeziye tarafın­ dan tardedilmiş ve idama.mahkfım bulunuyordum. Faaliyetim, bir Kongrenin intihap ettiği heyet içinde, Heyet-i Temsiliye içinde o­ nun namına vukubuluyordu. Milli mesaide bulunmak ve bilhas­ sa bu hususta muvaffak olmak için resmi unvan ve salahiyet meş­ rut ise, zaten o, benim kendimde yok idi. Esbab-ı muvaffakiyet için, içinde bulunduğum evsaf ve şeraitin mahiyeti anlaşıldıktan sonra, benden resmi şekiller dahilinde sıfat ve salahiyet aramağa lüzum olamayacağı tabii idi. Şüphesiz Refet Bey'i Konya'ya me­ mur ederken biz kendisine maksat dahilinde her türlü ef'al ve ha­ rekat için salahiyet-i kamile ve vasia vermiştik. Bunun istimal ve tatbikı onun kendi liyakat ve kudretine vabeste idi. Efendiler, her tarafı faaliyet ve teşkilat-ı milliyeye sevk ve imaleye çalışırken hükfımet-i merkeziyenin emeline hadim bazı rüesa-yı memurin-i mülkiye tarafından güya manevi tehdidatı mutazammın telgraflar da alıyorduk. Mesela; Urfa Mutasamfı Ali Rıza namında biri tarafından harekatımızın Düvel-i İtilafıyeye ta­ arruz telakki olunduğu ve bu yüzden umum Osmanlı kıt'asının Düvel-i İtilafıyece işgal-i askeri altına alınarak Türk Hükumeti­ ne hitam verileceği, temas neticesinde aldığı malfımata atfen bil­ diriliyor ve_ !<abine ile itilaf teklif olunuyordu. Bu telgrafın mu­ tasamfa ecnebiler tarafından dikte ettirildiğine şüphe yoktu. Bu­ na, bittabi icabı gibi cevap verildi. (Ves. 108). 20


NUTUK G eneral Harbord Heyeti ve G enera eı verdiğim cevap

geldi.

Efendiler, hatırlannızda olsa gerektir ki, mem­ leketimizde ve Kafkasya' da tetkikat yapmak üze­ re Amerika Hükumeti, General Harbord'un taht-ı riyasetinde bir heyet göndermişti. Bu heyet Sivas'a

22 Eylül 1919 günü General Harbord ile uzun uzadıya mü­

kalemede bulunduk. Generale, harekat-ı milliyenin maksat ve ga­ yesi ve teşkilat ve vahdet-i milliyenin sebeb-i zuhuru, anasır-ı gayrimüslimeye karşı olan hissiyat ve ecnebilerin memleketimiz­ deki menfi propagandası ve icraatı hakkında mufassalan ve mü­ dellelen beyanatta bulundum. Generalin bazı garip suallerine de muhatap kaldım. Mesela; millet kabil-i tasavvur her türlü teşeb­ büsat ve fedakarlıkta bulunduktan sonra dahi muvaffak olunamaz­ sa ne yapacaksın? Verdiğim cevapta -hatıramda aldanmıyorsam­ demiştim ki: Bir millet mevcudiyet ve istiklalini temin için kabil­

i tasavvur olan teşebbüsat ve fedakarlığı yaptıktan sonra muvaf­ fak olur. Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğu­ na hükmetmek demektir. Binaenaleyh millet, berhayat oldukça ve teşebbüsat-ı fedakaranesine devam eyledikçe adem-i muvaffakı­ yet mevzuubahs olamaz. Generalin sorduğu sualden maksud-ı aslinin ne olabileceği­ ni araştırmak istemedim. Fakat verdiğim cevabın tarafından tak­ dirle karşılandığını bugün bilvesile zikretmek isterim. Abdülkerim Paşa'nın

tavassutları

Efendiler, Eylülün 25' inci günü akşamı, An­ kara'da bulunan Yirminci Kolordu Kumandan Vekili Mahmut Bey'den aldığım bir şifre telgraf

müfadı şu idi: ''Bu gece İstanbul telgrafhanesinden Fuat Paşa'yı telgraf başına istediler. Dahiliye Nezareti'nin vilayet şifresiyle bir şifre yazdırdılar. Bunun hulasası, padişahın beyannamesin­ deki irşadat-ı alimaneye tatbik-ı hareket suretiyle halas-ı vatan

21


NUTUK

müyesser olacaktır. Harekat-ı milliye, alem-i medeniyette men­ fur gayeler suretinde tecelli ettirildi. Hükumetle milletin ayrılığı müdahale-i ecnebiyeyi davet edecektir. Konferans hakkımızda karar verirken bu ihtilaf, nişane-i hayır ve seliimet olmayacaktır. Neticede müdiran-ı harekat ile görüşmek üzere, zevat-ı iiliye ile, bildirilecek yerde, mülakat-ı emrivaki suretinde arz ve vaktin darlığından cevap beklenilmektedir. lçtihadat-ı fikriye riayeti, şahsa ve şerefe ait masuniyeti temhidat-ı müselsele ile iliive edi­ yor. Telgrafı yazan bu zat, Erkanıharbiye Mirlivalarından Abdül­ kerim Paşa' dır. Bu telgrafa Ticaret ve Ziraat Nazırı Hadi Paşa vesatatiyle ve aynı şifre ile cevap intizarındadır. Mumaileyh, bu ·

hilesi ile müracaatın bizden olduğunu ilan ve işaa etmek olduğu anlaşılıyor. Telgraf başında intizarda bulunduklarından bir daki­ ka evvel kabul edilip edilmeyeceği ile ne cevap verileceğinin iş'arı müsterhamdır. Ali Fuat Paşa Hazretleri 'ne de yazılmıştır." (Ves. 109.) Mahmut Bey'e aynı günde saat 7 sonrada makina başında verdiğim telgrafta şunları bildirdim: "Kerim ve Hadi Paşalara, Fuat Paşa'nın Ankara' da bulunmayıp meşgul olduğunu ve fakat görüşmek arzu eyledikleri takdirde, Sivas'ta bulunan, Heyet-i Temsiliye ile ve bu Heyet meyanında bulunan Mustafa Kemal Paşa ile makina başında arzu eyledikleri tarzda görüşmek müm­ kün olduğunu bildirirsiniz. (Onlar görüşmek arzusunda iseler) kaydinde dikkatli bulunmak liizımdır'' (Ves. 1 1O). Mahmut Bey, Kerim Paşa'nın Ankara'ya çektiği telgrafı aynen bize yazdı. Muhteviyatı aşağı yukarı Mahmut Bey'in hulasa ettiğinden ibaretti (Ves. 1 1 1). Efendiler, hükümet-i merkeziye ile yaptığımız rüptür (rup22


NUTUK

ture) ün on beşinci günündeyiz. Karar-ı milliye karşı vaz'ı mu­ halefet alan bazı yerler, hahnahah, cerayan-ı milliye mutavaate mecbur edildi. Hükümet-i merkeziyeye hiidim bazı memurlar ya firar ettiler veya mahkum vaziyete ilka edildiler. lstanbul'a, bü­ tün memleketten, hergün hükı1met-i merkeziyenin ıskatı talebi­ ne ait, binlerce telgraf yağdırılmağa başlandı. İtilaf Devletleri­ nin, Anadolu'da dolaşan zabit ve memurları, harekat-ı milliyeye karşı bitaraf olduklarını, memleketin vaziyet-i dahiliyesine ka­ rışmayız sözünü, her tarafta açıktan söylemeğe başladılar. Bu va­ ziyet karşısında nihayet, padişah ve Ferit Paşa, harekat-ı milliye müdiraniyle itiliiftan başka çare kalmadığına ve fakat herhalde, muhafazaa-i mevki eylemek şartiyle, bu itilaf yolunu bulabile­ cek vasıtalar araştırmağa başladıklarına hükmolunursa hata edil­ miş olmaz itikadındayım. Efendiler, ismi geçen Abdülkerim Paşa merhum, benim çok kadim arkadaşım idi. Çok namuslu, hamiyetli ve temiz kalpli bir vatanperverdi. Selanik'te ben kolağası, o binbaşı olarak bir bü­ roda çalışmış, senelerce hususi arkadaşlık etmiştik. Merhumun etvar ve akvalinden tarikat mensubininden olduğu anlaşılıyordu. Bazı tekkelere müdavemet ettiği de görülmüştür. Fakat herhan­ gi bir şeyhe mürit olduğunu bilen yoktur. Çünkü, kendisini iti­ kadat ve vicdani telakkiyatında, derecat-ı maneviyede -hazret-i evvel, büyükhazret- kabul ediyordu ve daire-i uhuvvetinde bu­ lunanlara hazret, kutup ve saire gibi -kendisince muhatabında gör­ düğü istidada göre- makamlar tevcih ederdi. Bana da kutbül'ak­ tap derdi. Şimdi izah edeceğim muhaberemizde de bu noktalara tesadüf edeceğiz. Kerim. Paşa 'nın kendine mahsus, bir usul-i be­ yan ve tarz-ı tahriri vardı. Kerim Paşa, çok samimi ve zamanın­ da pek çok mucib-i şöhreti olan yüksek bir belagatle görüşür ve öyle yazardı. Kendisinde, ikna hassa ve kudreti olduğu da zan ve

23


NUTUK

farzedilirdi. Bizim, Selanik'te bulunduğumuz sıralarda, orada ordu kumandanlığı ve ordu müfettişliği ile bulunmuş olan, Hadi Paşa, Kerim Paşa'yı izah ettiğim evsafiyle beynelihvan muhte­ rem ve mahbup olarak tanımıştı. İşte, Ferit Paşa'nın kabine arkadaşı Hadi Paşa, sıkışmış olan padişahın ve Ferit Paşa'nın, pek münasip bir vasıta ile imdadına yetişmek istiyordu. Kerim Paşa, Ali Fuat Paşa'yı da Seliinik'ten tanıyordu. Efendiler, 27/28 Eylül 1919 gecesi, gece yarısına bir saat ka­ la telgraf başında, Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik. Tarafeyn yek diğerini şu sözlerle tanıdı: Sivas - Mustafa Kemal Paşa, telgraf başındadır. Kerim Pa­ şa'ya söyleyiniz, buyursunlar, diyorlar. İstanbul - Zat-ı samileri, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum. Ben - Evet, Muhterem Kerim Paşa Hazretleri; dedikten sonra: Kerim Paşa - Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: ad­ resini yazdırdı ve ''Paşaya söyleyiniz anlar; hazret-i evvel kar­ şınızdadır'' sözlerini, bir nevi parola gibi iliive etti. Kerim Paşa, "Afiyet-i iilileri iyidir inşallah kardeşim" diye başladı. Kerim Paşa'nın, İstanbul hükumeti tarafından saffet-i kal­ binden ve necabet-i ahlakıyesinden istifade edilerek nasıl alda­ tıldığını anlamak için mukaddeme-i kelamını aynen kendisine tekrar ettireceğim; Kerim Paşa merhum şöyle devam etti: Emr-i hayr-ı vatan için, büyük vatanperver kardeşim ile ve ihvan-i aliye-i temsiliye ile müdavele-i efkar etmek isterim. Ha­ kipayinize isal kılınmak üzre Ali Fuat Paşa vasıtasiyle bir telg­ raf göndermiştim. Yed-i iilinize vasıl olan işte, o telgraf esası üze­ rine bir hall-i meşkı1r, inşallah iktitaf ederiz. Memleketin geçir-

24


NUTUK

mekte olduğu nazik ve pek mühim devre-i mudileyi lfıtf-ı huda ile sahne-i teysire isal kılarız. Bundan, bikerem-i huda sevrden mahluk-ı amal-i rehakarımız mürşid-i dilimizden buna dair mü­ him şeyler konuşarak, telfik-ı maksud-ı vatan kılalım değil mi. Pek fatin ve müdebbir kardeşim. Ne buyurursunuz, ruhum! Bed­ hahan'ı haksarın bu güzel memleketimiz üzerindeki iftiraatını ve aleni takibat-ı mel'anetlerini kıralım ve onları kemingah-ı ümit­ lerinde meflüç ve bihayat bırakalım ve yalnız, hükumet ile mil­ letin sırf selamet-i vataniyeye ait hidemat ve icraatını telif ede­ lim ki, gaye-i müştereke ve mübeccele zaten hep birdir. Endişe­ i vatanla gösterilen bunca necip tezahüratın cihan-ı medeniyet karşısında muazzez topraklarımızın hıfz ü sıyanetine ait en bü­ yük hamiyet-i vatanperveri olduğunu bir kere daha temhit zım­ nında mevcut müşkülat-ı ahvali refedelim ve buna bir çare bul­ mak için de, bu muazzez kardeşiniz ile müdavele-i efkara başla­ yalım, muntazırım kardeşim. Bu teşebbüsüm hakkında, hükume­ tin vasi derecede bir hüsn-i niyyet izhar ettiğini ilave eylerim ru­ hum. Efendiler, Kerim Paşa ile 27/28 Eylül, gece yarısından ev­ vel saat 1 1'de başlayan bu muhaberemiz, gece yarısından sonra saat yedi buçuğa kadar, tam sekiz buçuk saat devam eti. Üç saf­ haya ayrılabilen bu muhaberemiz, eser-i cedit denilen büyük ta­ baka kağıtlardan yirmi beş sahife doldurdu. Bunların kaffesini, burada okuyarak, tahammülünüzü suiistimal etmekten korkarım. Kerim Paşa, merhumun, esaslı nokta-i nazarlara ve- kendisinin telakkisine rağmen- maatteessüf kuvvetli bir mantığa istinat et­ memekle beraber tatlı sqzlerinin ve mutantan cümlelerinin oku­ nup işitilmesini temin için, neşredeceğim vesaik meyanına, bu muhaberemizi de aynen ithal edeceğim. Yalmz, bu muhaberede tarafeynin, takip ettikleri hedef ve

25


NUTUK

istinat ettiği esas noktalar hakkında bilhassa neticesine dair müc­ mel bir fikir verebilmek için müsaade buyurursanız her safhasın­ dan birer nebze bahsedeceğim. Kerim Paşa'nın, arzettiğim, ilk telgrafına cevap verirken, bi­ raz da, onun tarz ve üslübuna uymuş olduğum görülecektir. Cevabımda ben de, böyle başladım: "Kerim Paşa Hazretleri'ne; (kutbül' aktap) deyiniz anlar!" hitabını müteakip "şimdi cevap veriyorum" dedim. ''Pek muhterem ve nezih kalpli kardeşim Abdülkerim Pa­ şa Hazretleri'ne; elhamdülillah afiyetim berkemaldir. Büyük ve necip milletimizin, hukuk-ı meşruasını müdrik ve onu muhafa­ za ve müdafaaya bütün mevcudiyetiyle mütevessil olduğunu gör­ mekle pek mes'udum.... Müdavele-i efkar etmek hususunda ız­ har buyurulan arzuya samimiyetle teşekkür ederiz . ............................... Fuat Paşa Hazretleri vasıtasiyle keşide bu­ yurulan telgrafname müfadına vakıf bulunuyoruz. ............................................................ Medar-ı istinat ittihaz bu­ yurulan beyanname muhteviyatının Ferit Paşa ve rüfekasına bir hitap ve itap olduğu edna mülahaza ve tetkik ile sübut bulacak bedihiyattandır. Kalb-i humayunu amik teessürata duçar eden ahval ve harekat, milletimiz tarafından değil, fakat Ferit Paşa, Da­ hiliye Nazın Adil Bey, Harbiye Nazın Süleyman Şefik Paşa ve bunların rüfeka-yı mesaisi bulunan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kasta­ monu Valisi Ali Rıza Bey, Konya Valisi Cemal Bey tarafların­ dan irtikap olunmuştur. Malatya teşebbüs-i ihanetkaranesi, Çorum tertib-i hainane­ si, Konya teşebbüs-i mezbuhanesi safahat-ı hakikiyesiylc vasıl­ ı ıttılaınız olmuş değilse, ziit-ı alilerinizi de mebde-i hallolmak üzere tasavvur buyurduğunuz noktada isabetsizlikten dolayı ma-

26


NUTUK

zur görürüz. .............................................................. Enzar-ı ecanibin lehimize tebeddülü mahz-ı hakikattir. Ancak bu tebeddül, hiçbir vakit Ferit Paşa hükumetinin takip eylediği siyaset netice­ si değildir. Bu netice, milletimizin ızhar ve ispat-ı mevcudiyet zımnında bizatihi aldığı, teşebbüs-i azimkarane semeresidir. İşte bu hususta, zat-ı şahaneyi iğfal ediyorlar .......... . Çare-i necat ve umde-i hayat ancak ve ancak -Kuva-yi Mil­ liyenin amil ve irade-i milleyinin hakim- olmasındadır. Bu esas­ ı metin ve meşrudan zerretüma inhiraf, maazallahü teala, devlet ve millet ve vatanımız için husran-ı elimi mucip olur. ...... . Harekat-ı necibe-i milliyemizi suitefsir ve ilan etmekten ha­ li kalmayan, bedhahan-ı haksarın çok olduğu muhakkaktır. Fa­ kat, şayan-ı esef-i amiktir ki, bu bedhahan-ı mel'anetin başında, devlet-i ebet müddetimizin sadrınişini Ferit Paşa ve nezaret mev­ kilerinde bulunan Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamları bulunuyor. Memleketimize takım takım Bolşevikler girdiğini ve hare­ kat-ı milliyenin Bolşevik harekatı olduğunu resmen ilan ve işaa eden bu bedbahtlardır. Necip ve nezih harekat-ı milliyemizin, İttihatçıların harekat­ ı mezbuhanesi olduğunu ve İttihatçıların parasiyle tedvir olun­ duğunu resmen ve alenen cihana, ecnebi gazetecilerine söyleyen bu gafillerdir. Anadolu'da, şuriş olduğunu ajanslarla resmen ilan eden ve -mütareke madde-i mahsusasına nazaran- muazzez vatanımızı düşman işgaline maruz bırakmak isteyen bu cahillerdir. Malatya ahali-i İslarniyesiyle Sivas ahali-i İslamiyesini bir­ biriyle mukateleye sevketmek isteyen bu zavallılardır. Harekat­ ı milliyenin önüne geçeceğim diye Sivas'ın ve hassasiyet-i mil­ liyenin görüldüğü her yerin ecnebiler tarafından işgalini isteyen

27


NUTUK

bu hainlerdir. Maahaza, bizim en mübeccel gayemiz; tıpkı tasav­ vur-ı biraderileri veçhile bedhahanın, bu güzel memleketin üze­ rindeki iftiraatını ve aleni takibat-ı mel'anetlerini kırmak ve an­ ları kemingah-ı ümitlerinde mefluç ve bihayat bırakmak ve dev­ let ile milletin icraatını sırf selamet-i vataniyeye ait noktada te­ lif eylemektir. Elhamdülillahi teala, bu gayenin temin-i istihsa­ linde, artık milletimiz her türlü asar-ı bedhahaneyi kırmış ve bü­ tün celadetiyle hatve-i azimkaranesini atmıştır. Ecanip dahi, mil­ letin kuvvet-i şamilesini ve niyet-i azimkaranesini ve buna mu­ kabil hükümet-i merkeziyenin ne kadar, biasıl ve millet ile ala­ kasız, bir heyet-i acize olduğunu takdir etmiştir. Merzifon'u tah­ liye ettiler. Samsun'u da tahliyeye başladılar. Umur-ı dahiliye­ mize ve harekat-ı milliyemize karşı bitraf kalacaklarını ifade edi­ yorlar. İşte teşebbüsat-ı milliyemizin, temin-i istikliil hususunda istihsaline muvaffak olduğu ilk netice budur. Cereyan-ı milli, İstanbul'da, Kanun-ı Esasi ahkamına temin­ i riayetle neticepezir olacaktır. Hükümet-i hazıranın, vasi derecede bir h'.isn-ü niyyete ma­ lik bulunduğu zannında, isabet olmadığını arzetmeme müsaade buyurmanızı rica ederim. Ben, daha Erzurum'dan, Ferit Paşa'ya hakikat-i vaziyeti izah ederek, milletin kuvvet ve iradesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmıştım ve kendisine muhalefet ve müma­ naat vadisinde devam etmemesi lüzumunu ihtar etmiştim. Bu zat-ı gafil, buna cevap vermemekle beraber, cereyan-ı millinin birkaç kişinin eser-i tahrikatı olduğunu ilan etti ve hırs-ı menfa­ atle ve ama-yi cehil ve gafletle iki tarafı idare ederek muhafaza­ i mevki edebilecekleri zann-ı batılında bulunan birkaç valisinin iğfalkar raporlarını benim nezih ve vatanperverane irşadatıma ter­ cih etti. Bugün, her türlü habaset ve hıyanet ve acz-ü meskenet

28


NUTUK

mevkiinde kaldıktan ve millet de bütün hakayik-ı ahvale vu­ zuh-ı tam ile vakıf olduktan sonra, bize düşen vazife; en seri ha­ reketle amal-i milliyeye mutavaatkar, yeni bir kabinenin mevki­ i iktidara gelmesini temin etmektir. Eğer bugünkü kabinenin, şahısları ve hayatları hakkında bir güna tereddütleri varsa, bugün için bu gibi şeylerle iştigal tenez­ zülünden pek yüksek olan milletimiz namına kendilerine istedik­ leri söz ve teminatı vermeyi dahi milletimizin menfaati mukta­ ziyatından addederiz. Fakat, tuttukları tarik-ı nasavapta taannüt ve temerrüde devamları halinde, hadis olacak avakibın mes'uli­ yeti kendilerine raci olacaktır. İşte, vukubulan teşebbüs-i hayırhahileri münasebetiyle bir defa daha ve son defa, zat-ı necibaneleri gibi kalbi cidden vatan ve millet aşkiyle ve padişaha muhabbet ve sadakatle memlü olan ve hatıra-i uhuvvetini daima hürmetle mahafaza eylediğim kar­ deşim Abdülkerim Paşa Hazretleri'yle de iblağ etmiş olmak, bi­ zim için her türlü vicdani huzurun teeyyüdüne medar olmuştur.'' Efendiler, buraya kadar söylediğim sözler bir maddenin hu­ lasasıdır. Bundan sonra gelen maddede: "Harekat-ı milliye, vüs'at-i kamile ile lstanbul'a ilerlemek­ tedir. Ferit Paşa ve rüfekası buna vakıftır. Zat-ı alileri de bu ma­ lumatı talep ve tenevvür buyurunuz'' dedikten sonra filhakika o günlerde, tecelli etmiş olan muvaffakiyetli harekat raporlarını hulasa ederek izahat verdim t'e ''Artık, bütün bu harekatı tevkif, yalnız ve ancak bir şeye mütevakkıftır. O da, amal-i milliyeye bütün manasiyle mutavaatkar bir zata kabine riyasetinin tevcihi­ ne ve o zatın da amal-i milliyeyi anlayarak ona göre ittihaz-ı te­ dabire tevessül eylemesine vabestedir'' dedim. ''Bütün bu mesrudatımıza nazaran bir mütalea-i biraderile-

29


NUTUK

ri varsa lütfen bildirmenizi rica ederim" cümlesinden sonra "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Tem­ siliyesi namına Mustafa Kemal'' diye imzamı koydum. Bunu müteakip, Kerim Paşa: ''Evvela, zat-ı alileriyle bir­ likte bulunan zevat'ı muhteremin cümlesine selam ve tekrimimi arz ve ibliiğa lütuf buyurmanızı rica ederim" mukaddemesiyle muhaberemizin ikinci safhasını küşat ettiler. Kerim Paşa, devam etti: ''Başladığım kısa mükalematın bütün safahatını ziit-ı aliniz izah ettiniz. lki yerde, hall-i emirde, isabet gösterilmediğini be­ yan ile mazur makamını serdettiniz. Gerçi, bütün ahval ve vaka­ yi-i mahalliye malı1m olamayınca bir meselede hakemlik etmek, müteassir ise de, memlekete ait işin hall ü faslında, sirac-ı mü­ nir, endişe-i nezih-i vatan olmak itibariyle, mesned-i müttekiibih metin ve ruşenadır. Vatanın mukadderatına hükmedileceği şu sı­ ralarda yekvücut bir millet ve hükümetin göreceği işi nazar-ı ıt­ tılaa alarak bunun hall-i sehile mazhar olmasını arzetmek ister­ dim. Mebde-i hareket, ittihaz ettiğime işaret buyurduğunuz, be­ yanname-i humayunun, tarz-ı tefehhümünde, mümkündür ki ben­ deniz hata edeyim. Yalnız müsaade ediniz de, asıl hall-i umura en büyük bir istinatgiih telakki edilen bu beyanname-i alideki ci­ het-i camiayı izah ile, keliim-ı mülükiinenin şümul-i ihatakiira­ nesini beyan edeyim. Ben zannediyorum ki, padişahımız ... Ben, derhal Kerim Paşa'nın devamına mani olarak, şunu yazdırdım: - Kerim Paşa Hazretleri, lüzumundan fazla izahat maksad­ ı asliden, tarafeyni uzaklaştırabilir ve bir de, beyanname-i huma­ yunun tefsiratiyle fazla iştigal bifaidedir. Rica ederim, asıl me­ sele üzerinde görüşelim. "

30


NUTUK

Kerim Paşa cevap verdi: - Asıl mesele üzerine görüşeceğiz. Müsaade buyurunuz de­ vam edelim efendim. Ben - Rica ederim en son söz ve teklif üzerinde anlaşalım, dedim. Kerim Paşa - Evet, oraya geleceğiz efendim. Söze, ben devam ettim ve ''Kerim Paşa HazFerit Paşa Kabinesi retleri, mesai-i meşruamızın ve tezahürat-ı milliçekilmelidir. yenin artık, daha fazla suitelakki edilmesine ve muhtac-ı tashih görülmesine ve bahusus bu tashihat ve tadilat için de cinayet ve ihaneti mertebe-i sübuta varan bir kabine erkanı­ nın müdafaat-ı gayrimeşruasının esas ittihaz edildiğini görmeye tahammülümüz yoktur. Biz, son vaziyeti izah ve kat'i matlab-ı mille�i arzettik. Bilmem tekrarı lazım mıdır? Zat-ı alileri bu 13.­ zimülintaç arzu-yı milliye mukabil, Ferit Paşa Kabinesinin sadr­ ı muallay-ı devleti, hala telvis etmesine vesatet etmek istiyorsa­ nız, bu mesainiz, hiçbir semere-i nafıa bahşedemeyeceğinden başka, hakk-ı ati-i biraderilerindeki hissiyat-ı kadime-i uhuvve­ timizin de mucib-i tezelzülü olacağından endişe ederim. Şimdi, Ferit Paşa, bilaifatei an mevkiini bir ehl-i namusa ter­ kedecekse ve buna kanaatiniz varsa, hallolunacak hiçbir müşkül kalmamıştır. Aksi takdirde, tasavvutunuz rencide - kalp olmanız­ dan ve bisut bir yorgunluktan başka bir neticeye iktiran etmeye­ cektir. Ferit Paşa, muhafaza-i mevkie devam ederse, kendisinin akıbet-i elimeye duçar olmasına sebebiyet verecektir. en son ve en kat'i söz budur: Maks.adımız, bu hakikat-i liiyetezelzeli, padi­ şahın ıttılaına vazetmektir. Siz, ancak bu vazife-i asilaneyi ifa ile bugün vatan ve milletin zat-ı samilerinden intizar eylediği vazi­ fe-i diniye ve milliyeyi ifa buyurmuş olursunuz.'' 31


NUTUK

Kerim Paşa "Sözü uzatmamak tabii maksud-ı aslidir" di­ ye başlayarak sözü lüzumundan fazla uzattı. Bu uzun sözler şu cümle ile hitam buldu. "Liveçhilvatan, burada, yaptığım şu te­ şebbüs elbette nezd-i ilahide ve millette, bütün necabetleriyle pi­ rayedar kalır ve işin sahib-i hakikisi olan hüdavendi kadir, mil­ let ve vatanın rehasını temin edecek esasa-ı müsebbibata böyle­ ce rapten ikmal eder, ulu Allah'ı, halliil-i müşkülat eyler! Uyün­ ı müazzezelerinizi takbil ederim.'' Tekrar cevap vermek sırası bana, gece yarısından sonra sa­ at 4.30'da geldi. Kerim Paşa'nın, temas ettiği noktaları cevapsız bırakamazdım. Ben de, uzun mütaleat serdettim ve nihayetinde, "binaenaleyh -dedim- bizim ve zat-ı alileri gibi erbab-ı hamiyet ve vatanperveranın alacağı teşebbüsün gayesi ne olmak lazım­ gelir? Her dakika-i idaresinden millet için, mukadderat-ı atiye­ miz için, yeni bir sebeb-i felaket ihzarından başka bir semereye intizar olunmayan, Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak imkan­ sızlığıyla iştigal mi, yoksa bir an evvel bu heyet-i gayrımeşru­ anın yerine ihtiyacat ve mukadderat-ı millet ve memleketle mü­ tenasip bir heyet-i cedidenin deruhte-i umur-ı devlet eylemesi lü­ zumunu padişaha iblağa yol aramak mıdır? Lütfen bu iki nokta­ dan biri için evet veya hayır suretinde ita-yı cevap buyurursanız, nezd-i İlahide ve millette bütün necabetleriyle pirayedar kalaca­ ğına şüphe olmayan teşebbüs-i necibanelerinin bizlere ait cihe­ tindeki safhasını ikmal buyurmuş olursunuz.'' Kerim Paşa, talep ettiğimiz kısa cevaba yine uzun cevap ver­ di. Fakat bu uzun sözler arasında, bazı cümlelerle, bize padişa­ hın iğfal edilmiş olmayıp her şeye vakıf bulunduğunu anlatıyor­ du.' Kerim Paşa'nın bazı cümlelerinde şu sözler vardı: "Südde­ i seniye-i mülükane ve hail ü hasın makamı olup meşru bir dev-

32


NUTUK

Jette bu atabe-i ulya, bütün efrad-ı millete mihrab-ı teveccühtür. Anadolu umum maruzatının meşmul-i lihaza-i hilafetpenahileri kılındığı hakkında bendenize malfunat vermişlerdir.

O halde,

kıblegah-ı umur-ı amme ve kabulgah-ı makasıd-ı aliye olan pa­ dişahımız efendimizin ıttıla-ı humayunlarında her şey vardır." Kerim Paşa, kendine mahsus cümlelerle devam ettiği mü­ taleatına şu suretle hatime verdi: ''Cenab-ı Mevla, nice ali esbap halkı ile ve telkini ile, bu müşkilküşa ukteyi tamamen hal buyuracaktır. Elbette ki Huda­ nın emri güzeldir ve kariptir. Yedullahi fevka eydihim. Atimiz bikerem-i Mevla istihkak-ı millimiz yüceliğine pürsad ve zise­ lam olacaktır. İşte ruh-ı kerim budur. Ruh-ı muazzezim. '' Bu defa Efendiler, geceyarısından sonra saat

6. 10' a gelmiş

olmasına rağmen, üçüncü safhanın açılmasına ben sebebiyet ver­ dim. Merhum Kerim Paşa'nın, pek hoşlandığını bildiğim bir ta­ birle -büyük hazret ! - tabiriyle söze başladım: ''Mihrab-ı mualla-yı ümmet ve millet olduğu içindir ki ma­ ruzat-ı milliyeyi iblağa fürceyap olmağa teşebbüsten geri durma­ dık. Yalnız, büyük bir hatadan zat-ı alinizi tahlis maksadiyle ar­ zedelim ki, Anadolu umum maruzatının meşmul-i lihaza-i hila­ fetpenahi kılındığı hakkındaki malumata, milletin henüz itima­ dı, kat'i değildir. Çünkü, millet emindir ki, padişah, ihanetleri sa­ bit olan birkaç şahsı millete tercih buyurmazlar.'' Kerim Paşa'nın temas ettiği noktalara cevap verirken, ''Ah­ sen ve karip olan emr-i Hudanın tecellisiyle bedbaht ve mazlum millet-i necibemizin mazhar-ı necat ve selamet olmasını, derya­ yı rahmet-i izzetten tazarru ve afakı daima (bir dud-i muannitle) ·sarılı olan istanbul'daki bazı zevatın hakikati görmekteki hiss-i

33


NUTUK

hasis-i temerrütlerinin zevaline intizar eyleriz. Ruh-ı necib-i millet de, işte böyle mütehassistir. .............. . Yalnız, tekrar etmekliğime müsaadenizi rica ederim ki, evet veya hayır suretinde ita-yı cevap buyurulmasmı istirham eyledi­ ğimiz sualler maatteessüf cevapsız bırakılmıştır. Azizim, yedul­ lahi fevka eydihim. Fakat, bununla beraber, hall-i müşkülat ve mesaile tevessül ed�nlerin, mukarrer bir hedefi olmak gerektir.'' ' ' ... Millet, emr-i Hudayı ifa edecektir ve buyurduğunuz gi­ bi istihkak-ı millimiz pürsad ü ziselam olacaktır. Dua-yı kerem­ karilerinin eksik edilmemesini rica ederim. Say bizden, tevfık, Huda-yı lemyezeldendir.'' Mustafa Kemal Artık, Kerim Paşa'nm yorulduğu anlaşılıyordu. ''Son iki sö­ züm ruhum" diyerek "amal-i milliyenin esasatını tebcil ve hıf­ zeylemek şartiyle temenniyat-ı halisenin bast ü beyan edildiğini ve Yedullahi ayet-i kerimesinin hayır ile kabul buyurulmak üze­ rine masruf' olduğunu söyledikten sonra ''Allaha ısmarladık, yi­ ne görüşeceğiz... " diyerek çekilmek istedi. Bırakmadık! Son sözü, biz söylemek istedik ve dedik ki: "Hatımişin-i biraderileri olmak üzere son bir cümle arzediyorum. - Millet kavi, müdrik, azminde kat'idir. Harekat-ı fıiliye ce­ reyan-ı seriini almıştır- zatı şevketsimat-ı tacdar-ı azaminin lüt­ fen ve atıfeten ita-yı karar ve hall-i mesele buyurmaları zamanı­ dır. " (Ves. 1 1 2). Efendiler, bundan sonra, Ferit Paşa Kabinesi, daha ancak üç gün sebat edebilmiştir. Görüşmeye, muvaffak olamadığım dostıım, merhum Ke34


NUTUK

rim Paşa'nın bazı zevata ifade ettiğine nazaran bu muhaberemi­ zi aynen padişaha göstermeğe muvaffak olmuş ve onun üzerine hiss-i mukavemet kırılmış. Kerim Paşa'mn, Kara Vasıf Bey'e olan 8 Teşrinisani 1 9 1 9 tarihli mektubunda d a b u cihet işaret edilmiştir. Merhumun bu mektubunda şu satırlar vardır: ''Sadr-ı sabık en son muhabere neticesiyle ve bunun pek de­ vamlı tesir ve ciddiyet-i münazarasiyle binnihaye çekilmek lü­ zumuna kail vebütün kuva-yi maneviye-i mukavemeti zail ola­ rak istifasını takdim eyledi... İşte sessiz sadasız, liveçhilvatan ça­ lışılan ve tek başına bir azm-i naçiz-i nezahetperveri ile başarı­ lan vak'a-i muazzama budur... Nazar-ı dikkate almalıdır ki, bu yazıları ben yazmış ve sadr­ ı sabık ile padişahımız efendimiz hazretleri, bunun cereyan-ı ka­ milinden sonra, netayicine ıttıla ile derecat-ı muhkemesi karşı­ sında ittihaz-ı karar kılmışlardır ... Teşebbüsün ve yazılan yazı­ ların ne dereceye kadar yüksek nikatı ihtiva ettiği ve nasıl bir vic­ dan-ı selim ve fıkr-i vekkat ile hakayik-ı cariyenin nakş-i kırtas kılındığı elbette nezd-i Huda ve nazar-ı tarih-i millette pirayedar­ i asalet kalacaktır... Bütün bunları bast ü izaha beni sevkeden esbap (tesbit-i ha­ kayik-ı macera-yı mesbukadır) ... " Kerim Paşa merhum mektu­ bunun sonunda, ''bu kağıdımın bir suretini Heyet-i Temsiliyeye göndermek h1tfunu diriğ etmezseniz hakayik-ı aliyenin tamamen ve iştiraken neşrine lfüfetıniş olursunuz" demiş ve sureti değil, fakat mektubun aslı bana gönderilmiştir. Bu mektubu da neşro­ lunacak vesaik meyanına koyacağım (Ves. 1 13 ). Efendiler, bu muhaberenin vukubulduğu gecenin ferdası ya­ ni 28 Eylül. günü hulasası, tekmil kolordulara şifre ile bildirildi.

35


NUTUK

Kerim Paşa merhumun Fuat Paşa'ya hitaben yazdığı ilk telgrafnamesinde, İstanbul'dan zevat-ı aliyenin müdiran-ı harekatla taayyün edecek mahalde mü­ lakatlarından bahsolunduğunu görmüştük. Buna mümasil, fakat makus yani dahilden İstanbul'a gitmek yolunda bir teklif de, bun­ dan daha evvel Trabzon'dan çıkmıştı. Bunu, müsaade buyurur­ sanız biraz izah edeyim. Trabzon Valisi Galip Bey 18, 19 Eylül tarihlerinde devren Ardase'de bulunuyordu. Kazım Karabekir Paşa'nın Ardase'ye gidip vali ile görüşmesi mevzuubahs idi. Bu zemin üzerinde 19 Eylül'de telgraf başında Kazım Karabekir Pa­ şa ile görüştük. Vesile, 18 Eylül tarihli Trabzon'dan aldığım bir telgrafname idi. Kendisine aynen verdiğim bu telgrafnamede "menafi-i milliyeyi muhil olan 6 maddeyi kabul etmiyoruz. (Bu 6 madde İstanbul ile kat'ı münasebete ait emirdir.) Maruzatımı­ zın zat-ı şahaneye iblağı ciheti ise bir heyet-i seferiye ile temin olunabilir kanaatindeyiz" denilmekte idi. (Ves. 1 14). Kazım Ka­ rabekir Paşa, makina başında Trabzon valisi ile görüşmüş ve hu­ lasasını bildirdi. Vali sual tarzında birtakım mütalealar serdetmiş, Karabekir Paşa muvafık cevaplar vermiş. Vali en nihayet "İs­ tanbul'a bir heyet gönderilerek keyfiyetin hakipaye arzını ve bu heyetle kendisinin gitmesini teklif etmiş ise de bizim vesait-i muhtelife ile arz-ı keyfiyete tevessül ettiğimize göre bu fikrin­ den nükfıl etmiştir. Böyle bir heyetin gitmesi ve buna saray ah­ valine vakıf olan Gümüşhane murahhası Zeki Bey'in de ilavesi teklif edilmektedir'' denilmekte idi (Ves. 1 15). Gariptir ki iki gün sonra yani 2 1 Eylül 1919'da Torul'da Kaymakam Halit Bey'in gönderdiği bir şifrede de bu heyet me­ selesinden bahsediliyordu. Fazla evhama duçar olan padişahı, ec­ nebilerin ve Ferit Paşa'nın kucağına atmamak için Dersaadet'e mütenekkiren bir heyet izamı muvafık olacağı ve bu heyete muTrabzon'dan

gelen teklif

36


NUTUK

rahhas Servet ve Zeki Beyler dahil edilirse memnunen kabul ede­ cekleri Zeki bey ifadesiyle bildiriliyordu. (Ves.

116). Halit Bey'e, 22 Eylül'de verdiğim cevapta; Zeki ve Servet Beylerden mürek­ kep bir heyetin İstanbul'a gönderilmesi münasip olmadığını bil­ dirdim.

24/25 Eylül tarihinde Halit Bey'den aldığım bir telgraf­

ta, "Trabzon muhalefetinin merkezini teşkil eden Trabzon Va­ lisi Galip Bey'i, kolordu ile Erzurum valisinin davetini kabul edip Erzurum'a gitmediğinden, bizzarure kuvve-i müsellaha ile mahfuzen bu gece (24/25 Eylül) Erzurum'a gönderdim" denili­ yordu (Ves.

117).

Efendiler, garip tesadüf değil midir ki, merhum Kerim Pa­ şa'nın ilk tavassut telgrafı Trabzon valisinin tevkif olunduğu ge­ cenin ferdasında, Trabzon'da vali ve Zeki ve Servet Beylerin ve bunların iğfali üzerine bazı zevatın İstanbul ile kat'ı rabıtayı ih­ lal hususundaki teşebbüslerinin ve İstanbul'a bir heyet-i müte­ nekkire halinde gitmek hususundaki planlarının duçar-ı akamet edildiği tahakkuk ettiği bir günde yani nuyor ve bizi ancak

25 Eylül günü keşide olu­ 27/28 Eylül gecesi aramak lüzumu hissedi­

liyor. Cereyan-ı muhaberattan anlaşıldığına göre Erzurum'a gi­ den Vali Galip Bey, tekrar Kazım Karabekir Paşa'ya, İstanbul'a bir heyet marifetiyle müracaatten bahsettiğine dair Paşa'nın Eylül tarihli bir istizan telgrafını alıyoruz. Buna

27 28 Eylül'd e ce­

vaben verilen telgrafnamede, Kerim Paşa muhaberesi hulasası mütalea olunduktan sonra "Mevzuubahs müracaata lüzum gö­ rülüp görülmeyeceğinin iş'arını rica ederiz. Lüzum görüldüğü takdirde Trabzon Valisinin, Dahiliye Nazırı Adil Bey'den, hare­ kat-ı milliyemize muhalefet hususunda hiçbir farkı olmadığından kendisinin harekat-ı necibe-i milliyemize hiçbir suretle müdaha­ lesine müsaade buyurulmaması " cevabı veriliyor (Ves. Kazım Kaİabekir Paşa'nın

118). 30 Eylül'de verdiği cevapta: ''Trab-

37


NUTUK

zon valisinin bu gibi işlere karıştırılmaması hakkındaki" müta­ leamızın isabeti tasdik olunduktan sonra, Trabzon ahvalinde çok­ tan intizar olunan saliih-ı hal husul buldu (Ves. 1 1 9). Efendiler, bu son maruzatımla daha bir hakikat üzerinde fi­ kirleri tenvir etmek isterim. Trabzon Valisi Galip Bey, Zeki Bey saray ve Ferit Paşa ile münasebettar idiler. Bir heyet halinde İs­ tanbul'a gitmekten maksatları, maksad-ı milliye hadim olmak ol­ mayıp İstanbul'da icap edenleri tenvir ve bazı tedbirler tavsiye ve yeni talimat almak gibi makasıda müstenit olduğuna bence şüphe etmeye mahal yoktu. Nitekim Zeki Bey bilahare İstanbul'a gittikten sonra arkasından lüzumu kadar para ve cephane gönde­ rilmek vaadiyle ve talimat-ı mahsusa ile Trabzon ve Gümüşane havalisinde, teşkilat yapmak üzere gönderilmiştir. Mumailehyi, lnebolu'da tevkif ve Ankara'ya celbettirmiştim. Bana, bu söyle­ diğim hususatı tamamiyle itiraf eyledi. Yalnız, güya İstanbul'u aldattığını, alacağı para ve eslihayı güya bize teslim etmek niye­ tinde bulunduğunu söyledi. Buna o gün ve hatta bugün inanacak safdiller bulunabilir mi? Maamafıh ben, bu zatı Erzurum Kong­ resi'ndeki münasebet hatırasına hürmeten yalnız ihtarat ve nesa­ yih-i lazimede bulunmakla iktifa ederek serbest bırakmıştım. Efendiler, hükümet-i merkeziye tarafından, İlk Bozkır hadi­ Kolordu Kumandanı olarak Konya'ya gönderi­ sesi ve İzmit Mutasarrıfının len Sait Paşa'yı 30 Eylül'de lstanbul'a iade ettik. muhalefeti Konya Valisi firari Cemal Bey'in firarından ev­ vel, tertip ettiği ilk Bozkır hadisesinin önüne geçmek için, Yir­ minci Kolordu ve Niğde'de On Birinci Fırka marifetleri ve mu­ avenetleriyle, tedabir-i muktaziye alınarak lstanbul'un zuhuru­ na intizar ettiği fenalığı tevkif ettik. Ereğli, Bolu, Adapazarı, İz­ mit havalisinde teşkiline çalışılan Kuva-yı Milliye eylül ayının son günlerinde büyük hassasiyet göstermeye başladı ve o civar-

38


NUTUK

!ardaki Kuva-yı Milliye rüesası, kabinenin temerrüdü halinde İs­ tanbul'a harekete müheyya bulunduklarını bildiriyorlardı. Bu hu­ susu, 28 Eylül'de, bütün memlekete ve bittabi lstanbul'a da ta­ mimen bildirdik. Ancak, İzmit şehrinde 2 Teşrinievvel gününde menfi denebilecek yeni bir vaziyet karşısında kaldık. O tarihte İzmit Mutasarrıfı Suat Bey namında bir zat idi. Kendisini telgraf başına çağırdık. Son günlerdeki tebligatımızın tamamen alınıp icabatının yapılıp yapılmadığını sordum. Mutasarrıf Bey, verdi­ ği izahatta diyordu ki: ' 'Tebligatı aldım. İhtilaf ve şuriş olmama­ sı için ahaliyi serbest bırakarak dinlemeyi, en doğru hareket bul­ dum. Menfi şayiat vardır. Heyet-i Temsiliye'den izahat istemek ve bilhassa maksadın (İttihat hükumetini evvelki şeklinde ihya olup olmadığını kat'iyyen anlamak azmindedirler. Bendeniz, en bitaraf bir adam olmak üzere muhafaza-i sükun ve asayişle mü­ kellefim.), (bendeniz her kim ve her ne için olursa olsun netice­ si meçhul bir maceraya başkalarını sevketmeyi doğru görmem.) (Teenni ve ihtiyat edilmesi taraftan olduğumu tam bir tecrübem üzerine arzederim.) (Ves. 1 20). " Verdiğim cevap, aynen şu idi: Sivas, 2 Teşrinievvel 1 9 1 9 Suat Bey'e C. - İzmit'te zerre kadar ihtilaf ve şurişe meydan vermemek esas vazifeniz olduğu gibi tarafımızdan da hassaten rica edilmiş bir husustur. Teşkilat ve harekat-ı rrıjlliyemizin maksat ve mahi­ yet-i meşruasını, gerek ziit-ı iilinize ve gerek İzmit'te birçok ze­ vata ve bütün dünyaya karşı yazmış ve yazmakta bulunduğumuz beyanname ve izahnamelerle, en garazkar düşmanlarımıza bile anlatmış olduğumuza şüphemiz kalmamıştır. Artık ancak avamın

39


NUTUK

kıylükalinden başka bir mahiyeti olamayan dedikoduların, ita-yı karar hususunda, müessir olabileceğine imkan tasavvur etmiyo­ ruz. Bundan başka, ahalinin istizaha lüzum gördüğü noktalar var idiyse, bunlar neden derhal istizah olunup hall-i mesele edilme­ miş bulunuyor? Zat-ı aliniz bitaraf mevkiinde kalmağı tercih bu­ yuruyorsunuz. Halbuki takip ettiğiniz hatt-ı hareket katiyyen bi­ taraflık olamaz. Çünkü zat-ı aliniz milletin meşru harekatına kar­ şı bitaraflığınızı iddia eylediğiniz halde, harekat-ı ihanetkarane­ siyle gayrimeşru ve bizatihi madum Ferit Paşa kabinesinin me­ murluğunu ifa etmekle meşgulsünüz. İttihatçılığın ihyasiyle iş­ tigal edecek satıhbinlerden olmadığımızı ziit-ı aliniz pek güzel takdir buyurabilirsiniz. Zat-ı alinize pek halisane ve fakat bütün kat'iyetiyle şunu arzederim ki, zat-ı aliniz henüz Ferit Paşa ka­ binesine itimat beslemiyorsanız bunu, Dahiliye Nezaretine res­ men bildirmelisiniz. Eğer milletin hükmü ve arzusu hilafına ola­ rak Ferit Paşa kabinesine itimadınız mevcut ise İzmit ahali-i muh­ teremesini harekat-ı meşrua-i milliyesinde serbest bırakmak üze­ re derhal mevkiinizi terk ile İstanbul'a hareket ediniz. Bu iki noktadan herhangi birine adem-i riayetiniz halinde hakk-ı aliniz­ de vukuu memul halin müsebbip ve mes'ulü yine zat-ı aliniz ol­ muş bulunacağını kemal-i samimiyetle iblağı bir vazife-i vicda­ niye addederim. Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal Mutasarrıf Bey'in, ''kulunuzu itidal ile dinleyiniz Efendim; bendeniz, iyi ifade edemedim. Maksadınızın ulviyet ve meşru­ iyetinden, zaten bahsedilemez" cümleleriyle başlayan cevabın­ da, yazılan satırlar "bizi, yarınki cuma namazı içtimaına kadar, halimize bırakınız. Ferit Paşa'ya, kim bilir, kaç defa kalemle hü-

40


NUTUK

cum eden bend�nizi ne kadar fena nazarla görüyorsunuz efen­ dim" cümleleri ile hitam buluyordu (Ves.

1 2 1).

Bunun üzerine, ertesi günkü cuma namazı içtimaına kadar intizar edeceğimize dair yazdırdığım telgrafnameye, şu iki cüm­ leyi ilave ettim: ' 'Ziit-ı iilinizi fena nazarla gördüğüm hakkında­ ki zan doğru değildir. Çünkü vicdanımız muztarip olmaksızın ve­ rebileceğimiz hükümler, ancak netayic-i fiiliyeye muallaktır efen­ dim" (Ves.

1 22).

O tarihte, İzmit'te, Miralay Asım Bey namında bir zat, fır­ ka kumandanı olarak bulunuyordu. Asım Bey'e de bir iki gün­ den beri, telgraf başında tebligatta bulunulmuştu. Fakat hiçbir ce­ vap alınamıyordu. Onu da 2 Teşrinievvel günü makina başına ça­ ğırdım, konuştum. Kendisine; ' 'kabinenin sukut edeceği ve bel­ ki de sukut etmiş olması muhakkaktır; binaenaleyh milletin az­ im ve iradesi her türlü tereddüdün fevkinde haiz-i salabettir'' de­ dikten sonra kat-i mütalea ve kararına muntazır olduğumu söy­ ledim (Ves.

1 23). Fırka Kumandanı Asım Bey'in uzun mazeret­

ler ve mütalealarla dolu cevabından çıkan müspet mana, şimdi­ ye kadar cevap vermeyişinin sebebi, İstanbul'daki Kolordu Ku­ mandanının istizana cevap alamayışından ileri geldiği (Ves.

1 24)

ve yarınki cuma namazında mukarrerat ittihaz edileceği cümle­ leriyle hulasa edilebilir (Ves.

1 25). Bazı nesayih ve teşvikatı mu­

tazammın cevabımızda ezcümle şunları dedim: "Ferit Paşa'nın, yarına kadar çekilmesi ağleb-i ihtimaldir. Bu takdirde, yarınki iç­ timaınız neticesinde ziit-ı şahaneye ve taayyün ettiği takdirde ye­ ni kabine reisine, kabinenin amal-i milliyeye tamamen mutava­ atkar, bitaraf zevattan terkibini istirham etmek hususunu ve bu­ na intizar edildiğinin arzedilmesini temin buyurunuz. Bir de va­ tanımızı ve istikliil-i millimizi kurtarmak için, teşekkül edecek yeni kabine ile müttehiden, daha pek çok çalışmağa ihtiyacımız

41


NUTUK

olduğundan tamamen sükunet dairesinde Heyet-i Temsiliye ka­ rariyle arzettiğim hususatı nazar-ı dikkatte bulundurarak teşkila­ ta devam buyurulmasını rica ederim (Ves. 1 26). Efendiler, ben Asım Bey'e bu son cümleleFerit Paşa'nın istifası ri yazdırırken (2 Teşrinevvel 1919, saat 3 .40 son­ rada) araya imzasız şöyle bir servis girdi: "Paşa Hazretleri, İstanbul ' da hususi arkadaşlar söylediler. Tekmil akşam gazeteleri yazıyormuş. Ferit Paşa ahval-i sıhhiye­ sine binaen istifa etmiş. Tevfik Paşa kabineyi teşkile memur bu­ yurulmuş. Daha sabahtan söyleniyordu, fakat teeyyüt etmemiş­ ti, şimdi teeyyüt etti efendim. " Bu telgrafı kim veriyor? Anlayınız, dedim. Sormağa zaman kalmadan telgraf şu surette devam etti: "Biz, Ankara telgrafçıları ! Paşa Hazretlerinin hakipayine arz-ı tazimat eyleriz ve vatanımızın başına bir kabus-ı bela olan bu kabinenin devrilmesi için milletin başında bulunup muvaffak olmasını tebrik ederiz. Lütfen söyleyiniz. ' ' Telgrafmuhaberesi munkati oldu. Hakikaten2 Teşrinievvel Fe­ rit Paşa kabinesi sukut etmiş bulunyordu. Fakat yeni kabineyi teşkil eden Tevfik Paşa değil, Ayandan Birinci Ferik Ali Rıza Paşa idi. Efendiler, sırası gelmişken arzedeyim; umum telgrafçıları­ mızın, teşebbüsat ve harekat-ı milliyemize ifa eyledikleri feda­ karane hizmetlerinin milli tarihimizde mühim mevkii vardır. Kendilerine bugün alenen teşekkür etmeği bir vazife addederim. ***

Efendiler, Ferit Paşa Kabinesi'nin sukutunu ve Ali Rıza Paşa'nın kabine teşkiline memur edildiğini 2/3 Teşrinievvel 1919 tarihinde yazdığım bir tamim ile bütün millete iblağ ettim. Bu tamimin bir suretini de, bera-yi ma­ lumat kaydiyle, yeni sadrazama verdim (Ves. 1 27). Ali Rıza Paşa Kabinesi

42


NUTUK

2 Teşrinievvel günü, yeni kabine reisiyle, temas aramıştık. Ertesi günü Meclis-i Vükeliinın içtimaı esnasında, Heyet-i Tem­ siliye ile görüşecekleri vaadedilmişti. Arzettiğim bu tamimde belli başlı noktalar şunlardır: 1 ) Yeni kabine, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edilen teşkilat ve makasıd-ı millete riayetkar olduğu tak­ dirde, Kuva-yi Milliye ona muzahir olacaktır. 2) Yeni kabine, Meclis-i Millinin in' ikadiyle murakebe-i fı­ iliye başlayıncaya kadar mukadderat-ı millet hakkında bir gı1na taahhüdata girmeyecektir. 3) Sulh konferansına tayin olunacak murahhaslar, milletin bihakkın amalini müdrik ve itimadına mazhar ehl-i vukuf ve ik­ tidardan intihap olunacaktır. Beyannamede; bu saydığım esasların, yeni kabine tarafın­ dan kabul edilmesi teklif edileceği tasrih edildikten sonra, "bu bapta başkaca mütaleaları varsa yarın zevale kadar sürat-i iş' arı" temenni edildi. 3 Teşrinevvel 1 9 1 9 günü, Sadrazam Ali Rıza Paşa'ya yaz­ dığım telgrafta, ' 'millet, şimdiye kadar resikarına geçenlerin, Ka­ nun-ı Esasiye ve amal-i milliyeye münafi harekatından mütees­ sir oldu. Bundan dolayı hukuk-ı meşruasını tanıtmak ve mukad­ deratını ehil ve emin ellerde görmek karar-ı kat'isini verdi. La­ zımgelen teşebbüsat-ı azimkaraneye tevessül etti. Teşkilfü-ı mun­ tazamaya tabii, Kuva-yi Milliye, irade-i kat'iye-i milleti, tama­ men ızhar ve ispat kudretini ihraz eyledi. Millet, padişahın emn-ü itimadı olan, ziit-ı fahametpenahi­ leriyle rüfeka-yı kiramınızı, müşkül vaziyette bırakmak istemez. Bilakis muzahir olmaya bütün samimiyetiyle hazırdır. Ancak He­ yet-i Vükela meyanında Ferit Paşa ile teşrik-i faaliyet eylemiş nüz­ zarın mevcudiyeti, heyet-i celilelerinin, nokta-i nazarlarıyla, amal43


NUTUK

i milliyenin derece-i mutabakatini, kemal-i hulüs ile, anlamak mecburiyetini hasıl eylemiştir. Milletçe, emniyet-i tamrne tahas­ sül etmedikçe atılmış olan hatve-i salahın tevkifi ve yarım tedbir­ lerle iktifa olunması, gayricaiz görülmektedir. Binaenaleyh şu hu­ susatın sizce, kabul edilip edilmeyeceğini kat'! ve sarih anlamak isteriz' ' dedik ve tamim münasebetiyle zikrettiğim üç esası tadat ettik. Badehu, "bu nikat-ı esasiyede mutabakat hasıl olduğu an­ laşıldıktan sonra, ahval-i gayritabiiyenin izalesi maksadıyla, ba­ zı maruzat-ı taliyede de" bulunacağımızı bildirdik (Ves. 1 2 8). Ali Rıza Paşa, bugün, bera-yi tahlif, saraya gideceklerinden telgrafımıza, yarın cevap verileceği bildirildi. Biz, bazı tavırlardan, Ali Rıza Paşa KabineAli Rıza Paşa Kabinesinde si' nde, bir tereddüt, bu kabineyi teşkil eden zevasezilen tereddüt tın da, kafalarında bir bulanıklık keşfeder gibi ol­ duk. Onun için bazı tedbirler almayı muvafık gördük. Aynı günde, bir tamim yazdık. Bunda, "hükumet ile millet arasında mutabakat-i enzar ve amal husulü, tamimen, tebliğ edi­ linceye kadar, kemafissabık muhaberat-ı resmiyenin munkati bir halde bulundurulması" lüzumunu bildirdik (Ves. 1 29). Bundan başka, her taraftan gelen, teklif ve mütaleaları mez­ cederek, umum kolordu kumandanlarına ve harekiit-ı milliyeye muzahir olan valilere de 3 Teşrinievvel günü, bazı mahrem teb­ ligatta bulunduk. Yeni kabine ile ilk temasımıza ait olan bu ve­ saikı, aynen, enzar-ı aliyenize vazetmeyi -bundan sonraki- mu­ haberat ve münasebatın sühuletle anlaşılabilmesi için muvafık gö­ rüyorum. Müsaade buyurur musunuz? Şifre Sivas, 3/ 10/ 1 9 1 9 Umum kolordu kumandanlarına ve harekiit-ı milliyeye muzahir vali ve vali vekillerine 44


NUTUK

Berveçhiatı telgrafın Harbiye ve Dahiliye Nazırlarına keşi­ de ve imbası rica olunur: "Dahiliye Nazırının harekiit-ı ihanetkaranesine alet olarak ahaliyi bilfiil teslih ve mukateleye kıyam eden Konya Valisi Ce­ mal ve Elaziz Valisi Ali Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil Bey­ lerin tevkifleriyle Divan-ı Harbe tevdileri ve Trabzon Valisi Ga­ lip, Kastamonu sabık valileri İbrahim ve Ali Rıza Beylerle An­ kara Valisi Muhittin Paşa'nın istihdam olunmaması ve hukuk-ı kanuniye-i milliyeye tecavüz etmediklerinden ve harekat ve a­ mal-i milliyeye muzaharetlerinden dolayı azledilen Sivas Valisi Reşit Paşa'nın memuriyet-i asliyesinde ipkası, Bitlis Vali-i Sa­ bıkı Mazhar Müfit ve Van Vali-i Sabıkı Haydar Beylerin derhal münhal vilayata tayin ve istihdamları talep olunur. " Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal Şifre Sivas, 3/1 0/ 1 9 1 9 Umum vali ve kolordu kumandanlariyle müstakil mutasarrıflıklara Berveçhiati mealde sadrazama müracaat buyurulması ve neticenin imbası rica olunur: "Ahali-i islamiyeyi teslih ve yekdiğeri aleyhine mukatele­ ye sevka kıyam eyleyen ve orduyu inhilal ettirmek ve binnetice vatanı müdafaasız bırakmak için emir verdiklerinden ve ordunun esrarını, şifreleri çalmak için tertibat-ı fiiliye ittihazı suretiyle fa­ şeden ve Kanun-ı Esasi ahkamınca taarruzdan masun olan mu­ haberat-ı hususiye-i millete mani olan nüzzar-ı sabıkadan Ali Kemal Bey, Süleyman Şefik Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey'in 45


NUTUK

Millet Meclisinin küşadında, Divan-ı Aliye tevdi edilmek üzere hiçbir tarafa firarlarına meydan verilmemesini ve TelgrafMüdir­ i Umumisi Refik Halit Bey' in aynı esbaptan dolayı derhal tevki­ fiyle mahkeme-i aidesine tevdiini kanunun masuniyet ve kutsi­ yeti namına talep ederiz. ' ' Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal Bittabi, Harbiye Nezaretine geçen Cemal Paşa, orduya bir tebliğ-i resmi yapacaktı. İşte ona ilk cevap olmak üzere kolordu­ lara şu telgrafın verilmesini tavsiye ettik: Şifre 3, 20, 1 2, 1 5, 1 3 'üncü Kolordu Kumandanlıklarına K. O. 20 Kumandanı Fuat Paşa'ya (ayrıca) Konya' da Refet Bey'e (ayrıca) Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın ilk tebliğine cevap olmak üzere berveçhiati telgrafın mahrem olarak müşarünileyhe keşi­ de ve imhası rica olunur: "Zat-ı devletlerinin harekiit-ı milliye-i meşruanın bidaye­ tinden beri büyük bir kanaat ve imanla başında bulunduğunuz ma­ h1mumuzdur. Harbiye Nezaretini teşrifleri memnuniyetle karşı­ lanmıştır. Muvaffakiyet-i devletlerine bütün ordu ve tekmil Ku­ vay-yi Milliye muzahir olacaktır. Mahza temin-i muvaffakıyet­ leri maksadiyle atideki hususatın sürat-i mümkine ile tatbikını ri­ ca ederiz. a) Cevat Paşa veyahut sabık Birinci Ordu Müfettişi Fevzi Paşa'yı Erkanıharbiye-i Umumiye Riyasetine. b) Galatalı Miralay Şevket Bey'i veyahut Yusuf lzzet Pa46


NUTUK

şa'yı, İstanbul'daki Kolordu Kumandanı ve İstanbul Muhafızı, Yusuf İzzet Paşa İstanbul Muhafızı ve Galatalı Şevket Bey 25'in­ ci Kolordu Kumandanı suretinde olabilir. c) Miralay İsmet Bey'in Harbiye Nezareti Müsteşarlığına. d) Fırka Kumandanı Kaymakam Kemal Bey'in Polis Mü­ diriyet-i Umumiyesine tayinine delalet. e) Ordu üzerinde suitesir yapmış olan ve Harbiye Nezareti­ ni atıl ve kıymetsiz bir hale duçar eden ve iade-i rütbeleri Mec­ lis-i Milliden geçmeksizin olan ve fıkr-i mahsus-ı siyasi ile istih­ dam edilmekte bulunan mütekaidinin derhal asıllarına ircaiyle mühim ve hassas makamların emniyetli ellere tevdii liizımdır. t) Üçüncü Kolordu Kumandan-ı sabıkı Miralay Refet Bey, bilasebep istifaya mecbur edildiğinden bu muamelenin tashihiy­ le kendisinin elyevm bulunduğu Konya' da On İkinci Kolordu Ku­ mandanlığı'na tayini ve Fuat Paşa'nın hakkındaki muamelenin tashihiyle Yirminci Kolordu Kumandanlığında ipkası. g) Fuat Paşa'nın yerine tayin edilen Hamdi Paşa ve On İkin­ ci Kolorduya tayin edilen Sait Paşa derhal asıllarına irca olun­ malıdır. h) tık fırsatta müfettişliklerin ihyasiyle Şarki Anadolu' daki Kolorduların, 1 3' üncü Kolordu da dahil olduğu halde Kazım Ka­ rabekir Paşa 'ya ve Garbi Anadolu' daki Kolorduların İstanbul ve Edime de dahil olduğu halde, Ali Fuat Paşa'ya tevdii ve şimdi­ lik iki müfettişlikle iktifa olunması münasip mütalea kılınmıştır.'' Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal

47


NUTUK Ali Rıza Paşa Kabinesi

teşkilat ve makasıd-ı milliyeyi soruyor

Efendiler, yeni sadrazamdan intizar eyledi­ ğimiz cevap, nihayet vürut etti, şudur: Gayet müstaceldir Sadaret, 4/ 1 O/ 1 9 1 9

Sivas'ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Mümessilesine C: 2 ve 3 Teşrinievvel 1 9 1 9 Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edildiği, telgrafnamelerinde beyan buyurulan teşkilat ve makasıdın neden ibaret olduğu heyet-i vükelaca gayri malüm olduğundan icab-ı keyfiyet tetkik edilmek üzere evvelemirde mezkı1r Kongreler mukarreratının acilen iş'arı mütemennadır efendim. Sadrazam Ali Rıza Sadrazam Paşa ve rüfeka-yı kiramının, -içlerinde, biraz son­ ra görüleceği veçhile, Kuva-yi Milliyenin munhhası olarak He­ yet-i Vükelaya dahil olduğunu beyan eden Cemal Paşa bulunmuş olmasına rağmen- hükumeti işgal ettikleri güne kadar, makasıd­ ı milliyenin neden ibaret olduğunu bilmediklerini söylemeleri cay-i istiğrap görülmeye seza değil midir? Bundan daha ziyade calib-i dikkat nokta, makasıd-ı milliyeye riayet edip etmemek hu­ susunda karar verebilmek için evvelemirde Kongreler mukarre­ ratını talep eylemeleridir. Halbuki bu kadar dağdağaya ve tatbi­ katı selefinin sukutuna badi olan Kongreler mukarreratını bilme­ melerine imkan tasavvur olunabilir miydi? Maksatlarının zaman kazanmak ve bize karşı hiçbir taahhüde girmeksizin, yeni ve şey­ tanetkar tedbirlerle milleti iğfal ederek, husul bulmuş olan tesa­ nüt ve irtibatı gevşetmek olduğuna asla şüphe etmedim. Fakat, 48


NUTUK

rüptür olacaksa, ben de, evvelemirde onların bütün muzmerratı­ nı, millet nazarında tebarüz ettirecek bir tarz-ı hareketi tercih et­ tim. Binaenaleyh, sadrazamın ve rüfeka-yı kiramının talebini is'af ettim. 4 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihli telgrafla, Kongre beyan­ namesini aynen ve nizamnamenin, yalnız teşkilata müteallik ni­ kat-ı esasiyesini de hulasaten bildirdim (Ves. 1 30). Muhaberat-ı resmiyeye hiçbir taraftan girişilmemesi hakkında tekrar umumi tebliğler yapıldı (Ves. 1 3 1 ). Efendiler, aynı günde şöyle bir telgraf aldık: Sadaret, 4/1 0/ 1 9 1 9 C: Taht-ı riyasetimde teşekkül eden heyet-i celile-i vükela, milletin amali veçhile, vatan ve memleketin saadet ve selameti­ ni temin için, azm-i kat'i ile sarf-ı mesai etmek hususunda, tama­ miyle müttehidülefkardır. Camia-i Osmaniyenin temini ve istik­ laI-i millinin muhafazası ve makam-ı mualla-yı hilafet ve salta­ natın masuniyeti Kanun-ı Esasi ahkamınca bütün milletin kuv­ vet ve iradesine istinaden temin olunacağı biiştibah bulunduğu gibi mütareke tarihindeki hudut dahilinde kalan bilcümle arazi ve bilad-ı Osmaniyenin esas-ı mütareke olan Wilson prensiple­ rine tevfikan doğrudan doğruya zir-i idare-i saltanat-ı saniyede ipkası ve hudut dahilinde kalıp ekseriyet-i azime-i İslamiye ile meskun bulunan vahdet-i mülkiyenin inkısamını men ile bu top­ raklar üzerindeki hukuk-ı tarihiye ve ırkıye ve diniye ve coğra­ fiyemizin ve bu suretle hakk u adle muvafık bir karar ittihazının temini dahi hükümet-i hazıraca maksud-ı kat'i ve meclis-i milli­ nin in'ikadına kadar mukadderat-ı millet hakkında bir güna ta­ ahhüd-i kat'i ve resmiye girilmemesi ve sulh konferansına gön­ derilecek murahhasların amal-i milliyeyi müdrik ve mazhar-ı iti­ mat, erbab-ı reviyet ve iktidardan intihap olunması tabiidir. Mem­ leketimizde usul-i meşrutiyet icabınca hakimiyet-i milliye cari 49


NUTUK

bulunmasiyle, vazifesini bihakkın müdrik olan hükümet-i hazı­ ra, milletin kararını istihsal etmeksizin, mukadderat-ı memleket, hakkında karar ittihaz edemeyeceği cihetle hükfımet, intihabatın bir an evvel icrası için her türlü teşebbüsat ve tevessülata müra­ caat ve meclis-i meb'usanın tesri-i in' ikadı zımnında Iazımgelen teshilatı ifaya gayret etmekte olup, ancak hükumetin rehber-i ha­ rekatı, ahkam-ı kanuniyeye tamamen riayetle hilaf-ı ahvalin men ve izalesinden ibaret olduğundan ve ahval-i gayritabiiye ve gay­ ri kanuniyenin devamı Devlet-i Osmaniyenin merkeziyle Ana­ dolu 'yu yekdiğerinden tefrika müncer olarak birçok avakıb-i va­ himeyi tevlit ile eliyazübillfthi teala Payitahtın bekasını tehlike­ ye ilka ve aksam-ı memalikin işgal altına alınmasını intaç ve bi­ naenaleyh vahdet-i mülkiyeyi ihlal edeceğinden hükumet-i ha­ zıra, tarafınızdan vazıyet olunan devair-i resmiyenin tahliyesi ve muamelat-ı hükumete iras olunan sektenin refi ve edna ha­ lelden bile masuniyeti vacip olan nüfuz-ı hükumete riayet olun­ ması ve ecanip ile münasebat-ı siyasiyeye girişilmemesi ve meb'usan intihabatında ahalinin hürriyetine kat'iyyen tecavüz olunmaması hususlarının tarafınızdan taahhüt edilmesini talep ediyor. Muhterem Efendiler, dikkat buyurulursa, bu telgrafta ne ad­ res vardır ve ne de imza... Gerçi sadaret makamından yazıldığı anlaşılıyordu. Fakat diğer bir şey daha anlaşılıyordu ki, bu satır­ ları yazan zat veya zevat bir defa, Heyet-i Temsiliyeyi tanımak ve onunla imza tahtında resmi muhaberede ve müdavele-i efkar­ da bulunmak istemiyordu. Bir de, bizim, Kongrelerde tespit ettiğimiz mukarreratı ve kendilerine teklif eylediğimiz üç noktanın nazar-ı dikkate alın­ . masını, yeni kabinenin sadrazamı ve vükelası tabii buluyorlar. Bu mukarrerat ve esasatın teminine zaten gayret etınekte olduk­ larını söylüyorlar. 50


NUTUK

Ancak, hükumetin rehber-i harekatı ahkam-ı kanuniyedir. Vazifesi, hiliif-ı ahvalin men ve izalesinden ibarettir mukadde­ mesinden sonra, bizim ahval ve harekatımızın, gayritabii ve gay­ rikanuni olduğunu ima ederek, bunun, devamı halinde, merkez­ le Anadolu'nun yekdiğerinden tefrikına müncer olacağını ve bun­ dan tevellüt edecek tehlikeleri tadat ediyor ve nihayet, baklayı ağzından çıkararak; tarafınızdan vazıyet olunan devair-i resmi­ yenin tahliyesi ve muamelatı hükumete iras olunan sektenin ref i ve nüfuz-ı hükı1mete riayet olunması ve ecanip ile münasebat-ı siyasiyeye girişilmemesi ve meb 'usan intihabatında ahalinin hür­ riyetine kat-iyyen tecavüz olunmaması hususlarının tarafımızdan taahhüt edilmesini talep etmek suretiyle, bizim mevcudiyetimi­ zi ve faaliyetimizi bertaraf etmek maksadında olduğunu ifade et­ miş bulunuyor. Efendiler, belki unuturum, tafsilata girişmeden evvel söy­ lemeliyim ki tarafımızdan işgal olunmuş devair-i resmiye yok i­ di. Yalnız Sivas vilayeti, Heyet-i Temsiliyeyi mekteplerin tatil bulunması münasebetiyle lisede misafir etmişti. Mevzuubahs edilmek istenilen daire-i resmiye bu olacaktı. Yeni kabine her tür­ lü icraatına mukaddeme olmak üzere Heyet-i Temsiliyeyi bura­ dan kovarak, nüfuz ve haysiyetini enzar-ı umumiyede kırmak is­ tiyordu. Efendiler, kimden kime yazıldığı sarih olmayan bu telgraf­ name üzerine, Sivas Telgraf Merkezi'yle, İstanbul Telgraf Mer­ kezi arasında aynen şu muhabere vukubuldu: Fevkalade Deraliye Merkez Müdiriyetine Sadaret merkezinden yazılan telgrafname balii ve imzası ol­ madığı için Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti He­ yet-i Temsiliyesi tarafından kabul edilmedi. Telgraf sureti mer51


NUTUK

kezimizde mevkuftur. İcap edenlere malumat verilmesi mercu­ dur. İmza Kongre Merkezi - Bize, üzerine Sadrazam Paşa Hazretlerinin cevabıdır, ser­ levhasiyle Ametçi Bey verdi ve kopyası telgrafhanededir. Siz Pa­ şa Hazretleri'ne böyle veriniz. - Heyet-i Temsiliyeye hitap değildir ve kimden olduğu meç­ huldür. Binaenaleyh muhatap ve imza olmadığı için kabul etmi­ yorlar. - O halde şimdi dağıldı. Meclisi Vükeliida bu hususta bir şey yazarlarsa tabii keyfiyet tavazzuh eder Efendim. Bu cevabi ifadeyi verdikleri vakit dağıldılar. Artık bize bir şey gelmez. Fakat Sadrazam Paşa ikametgahı olan mahalden bel­ ki yazar. Bizim bu merkezin işi Meclis dağılınca hitam bulur, ka­ panır azizim. - Siz dediğimizi Ametçi Bey'e söyleyin. - Ametçi Bey de gitti. Yalnızım. - Telefonla söyleyiniz. - Bizde şehir telefonu yok. Maamafıh siz telgrafı öylece muhafaza ediniz de sabahleyin resmen bir şey yazdıralım Efen­ dim. - Sadrazam Paşa'ya telefon edin. - Kardeşim Sadrazam Paşa'ya anlatamayız ki . . . Fevkalade Babıali, 4/ 1 0/ 1 9 1 9 Sivas Kongre Merkezi Müdiriyetine Erenköyünde ikamet buyuran Sadrazam Paşa Hazretleri te52


NUTUK

lefondan arandığı ve saat yirmi biri yirmi beş geçtiği halde bulu­ namadı. Cereyani-i muhabere bizzarure yarın arzedilecektir Efen­ dim. Babıali Müdiri Hüseyin Hüsnü Fevkalade Deraliye, 41 1 0/ 1 9 1 9 Kongre �erkezine C: Babıa'li müdiriyetinden dahi bildirildiği veçhile şimdi yirmi bir rmi beş geçeye kadar telefondan arandıkları halde Sadrazam Paşa Hazretleri'nin konaklarından cevap alınamadı. Biraz sonra yine arayacağım. Cevap alırsam derhal bildiririm. Alamazsam sabahı beklemek zaruri olacaktır Efendim. İstanbul Telgraf Müdiri Tevfik Efendiler, ertesi günü, yani 5 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihinde, imzasız telgrafın sadrazam tarafından Heyet-i Temsiliyeye, hi­ taben ve cevaben yazıldığı söylendi. Bunu resmen tespit eder, res­ mi ve imzalı bir iş'ar olmamakla beraber, biz böyle küçük bir nok­ tada daha fazla tevakkufu faydalı ve caiz görmedik. Sadrazam Paşa'ya cevap yazmağı muvafık bulduk. 5 Teşrinievvelde yaz­ dığımız uzun cevabın esas noktalarını hulasa edeyim: Tekliflerimizin tamamen tasvip ve kabul edilmiş olduğu an­ laşıldı, dedikten sonra, tarafımızdan taahhüt olunması talep edi­ len nikat hakkında izahat verdik ve dedik ki, "Ahval-i gayrita­ biiye ve gayrikanuniyenİn amil ve müsebbibi Ferit Paşa Kabine­ si idi. Bu husus, Ferit Paşa Kabinesi tarafından ika edilmiş olan gayrimeşru ef'al ü harekat esbap ve müvellidatının ref'i için ta­ rafınızdan tedabir-i kat'iye ittihaz olunduğu takdirde, kendili­ ğinden zail olur. "

y{i

53


NUTUK

' 'Cemiyetimizin, heyet-i vükelii-yı hazıraya taahhüdat ve muzaherette bulunabilmesi için evvela, hükilmetin teşkiliit-ı mil­ liyemizi hüsn-i kabul eylediğini sarih ve kat'! bir lisanla ifade et­ mesi lazımdır. Aksi takdirde, emniyet ve samimiyet-i mütekabi­ lenin husul bulduğu meşkuk kalacak ve mütebayin harekat ve te­ şebbüsatın zuhuru melhuz bulunacaktır. ' ' Ali Rıza Paşa'nın, imzasız telgrafında; ' 'memleketimizde usul-i meşrutiyet icabınca, hiikimiyet-i milliye cari bulunduğu" noktasına da, filhakika öyle ' 'ise de feshinden itibaren Meclis-i Meb'usanın dört ay zarfında içtimaı Kanun-ı Esasimizin ahkam­ ı sarihasından iken bugüne kadar intihabatın defatir-i esasiyesi bile tanzim edilmemiştir. Bu hareket, Ferit Paşa Kabinesinin açıktan açığa meşrutiyete bir darbesini ve Kanun-ı Esasiye teca­ vüz-i kat'isini teşkil eder ve Kanun-ı Cezanın madde-i mahsusa­ tına tevfikan bir cinayet addedilerek müsebbipleri hakkında ah­ kam-ı kanuniyenin tatbikatını kendisi için bir vazife-i kanuniye addedecek her hükı1met-i meşruanın, ilk vazife-i mukaddesesi­ dir ' ' cevabında bulunduk. Ondan sonra, şu teklifleri serde başla­ dık. 1) Memlekette sükun ve asayiş olduğunu ve amal-i milliye­ nin tamamiyle haklı ve meşru olduğunu resmi bir beyanname ile iliin ederek milletin vahdet-i umumiyesine hükumetin de iltihak ettiğini izhar ediniz. 2) Hükumet-i sakıtanın harekat-ı ihanetkaranesine alet ol­ muş bulunan birtakım rüesa-yı memurin vardır. Onları mahke­ me-i aidesine tevdi ediniz. Harekat-ı milliyeye mümanaat eden bazı sabık valiler hakkında hizmet-i devlette kullanılmamaları için muamele-i Iiizımesini yapınız. Harekat-ı milliyeye hadim oldukları için azlolunanları memuriyetlerine iade ediniz. 3) lade-i rütbeleri Meclis-i Millinin tasdikına iktiran etme54


NUTUK

yen ve yegane sebeb-i istihdamları birtakım mülahaza-i sakime­ i siyasiyeden ibaret bulunan mütekaidini, derhal eski vaziyetle­ rine irca ediniz. Mühim makamat-ı askeriyeyi ehil ellere tevdi ey­ leyiniz. 4) Nüzzar-ı sabıkadan Ali Kemal ve Adil Beylerle Süley­ man Şefik Paşa'nın, Meclis-i Milli küşadında Divan-ı Aliye tev­ di edilmek üzere, hiçbir tarafa fırarlarına meydan verilmemesi­ ni, Posta ve TelgrafMüdir-i Umumisi Refik Halit Bey'in derhal tevkifiyle mahkeme-i aidesine tevdiini, kanunun masuniyeti ve hukuk-ı milliyenin kutsiyeti namına talep ederiz. 5) Harekat-ı milliyeye iştirak etmiş ve harekat-ı milliyeyi terviç eylemiş olanlar aleyhinde başlanılmış olan takibat ve taz­ yikata nihayet veriniz. 6) Matbuatı ecnebi sansüründen kurtarınız. İşte Efendiler, hülasaten saydığım bu noktalara ait mütale­ at ve teklifattan sonra telgrafımızı şu tarzda ikmal eyledik: " Ma­ ruzat ve tekiilif-i mesrudeye, milleti tatmin edecek cevab-ı sarih ve muvafık ita buyurulacağı zamana kadar, temin-i makasıd-ı mil­ liye için, milletçe ittihaz edilmiş olan tedabir-i fıiliyeye, kema­ kan devam zaruretinde kalınacağını ve bilcümle vilayat ve müs­ takil elviye ile mülhakatından aldığımız kararlar üzerine, kemal­ i kat'iyetle, arzeyleriz. İmza: Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti He­ yet-i Temsiliyesi namına, Mustafa Kemal" (Ves. 1 32). Efendiler, İstanbul ' la muhabere biter bitmez, derhal şu teb­ liğ ile memleketi vaziyetten haberdar ettim: 5/ 1 0/ 1 9 1 9

55


NUTUK

Tamim Şehremanetine, Matbuata Sadrazam Paşa Hazretleri Erzurum ve Sivas Kongrelerin­ deki mukarrerat-ı esasiye ve makasıd-ı teşkiliit-ı milliyeyi tabii bulmakla beraber mütalealarında bazı izahı muhtaç, cihat görül­ düğünden hükumetle milletin hakiki olarak temin-i itilafı mak­ sadiyle ve bilcümle merakizin hulasa-i mütaleatına istinaden ita olunan cevap ve dermeyan edilen tekiilif berveçhiati aynen ta­ mim ve tebliğ olunur. Vürut edecek cevap ve ona nazaran ittihaz olunacak mukarrerat derhal tebliğ olunacaktır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namma Mustafa Kemal Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesinin mev­ ki-i iktidara geçtiğinin beşinci gününe geldik. Ha­ ediliyor lii anlaşamıyoruz. Memleketin, İstanbul ile olan muhaberat ve münasebat-ı resmiyesi halii rüptür halinde, devam ediyor. Sadrazam Paşa Hazretleri, teklifatımıza cevap vermiyor ve hiçbir vakit vermemiş olduğunu göreceksiniz. Heyet-i Vüke­ liidan, hiç kimse, bize muhatap olmak istemiyor. Bugün, yani 6 Teşrinievvel 1 9 1 9 günü, Yunus Nadi Bey ar­ kadaşımız, Harbiye Nazırı olan Cemal Paşa'yı, daveti üzerine, makamında ziyarete gitmiş. Cemal Paşa, Yunus Nadi B ey'e va­ ziyet hakkında, bilhassa hükumetle Heyet-i Temsiliye arasında, henüz itilaf edilemediğinden bahsetmiş ve anlaşıldığına göre, bi­ zi haksız göstermiş ve kendilerinin her şeyi kabul ve tatbika ama­ de bulunduklarını anlatmış ve her halde ihtilaf çıkaran ve bunda ısrar eden tarafın, Heyet-i Temsiliye olduğunu söylemiş; ihtimal Yunus Nadi

Bey tavsit

56


NUTUK

ki Yunus Nadi Bey' in bizimle şahsi muarefesine binaen, telif-i beyne tavassutunu teklif etmiş olacak. Yunus Nadi Bey, bu tavassut teklifini maalmemnuniye ka­ bul etmiş; yalnız Yunus Nadi Bey'in, Cemal Paşa'nın verdiği ma­ lumatı esas ve hakikat telakki ettiği ve vaziyeti ona göre müta­ lea eylediği şimdi bahsedeceğim telgrafnamesi müfadından an­ laşılmakta idi. Yunus Nadi Bey'le, telgrafbaşında vukubulmuş olan bu mu­ haberemiz, yeni kabine ile bizi zahiren olsun itilafa saik olmak nokta-i nazarından mühimdir. Bu sebeple müsaade buyurursanız biraz izah edeceğim. Harbiye Nazırı Paşa 'nın beni telgrafbaşına davet ettiğini ha­ ber verdiler. Zaten dairemizde bulunan makina başına gittim. İstanbul - Harbiye telgraflıanesi, Yunus Nadi Bey Zat-ı Dev­ letinizle görüşmek istiyor Efendim, denildikten sonra, Harbiye telgraflıanesinde makina başında hazırım! dendi. Hazır olan kim­ dir? dedim. Telgrafçı - Yunus Nadi Bey ve yanında Nazır Paşa'nın Ya­ veri Cevat Rifat Bey vardır Efendim. Nazır Paşayı istediler mi, yoksa .. izahında bulundu. - Kendileriyle şimdi görüşürüz. Yalnız, beni telgrafa davet ettikleri zaman Nazır Paşa istiyor demişlerdi. Davet eden Nazır Paşa mıdır, yoksa zat-ı alileri mi? Yunus Nadi Bey - Nazır Pa­ şa'nın müsaadesiyle ve yaveri vasıtasiyle Harbiye merkezinden, Ziit-ı Devletlerini aradık. Bundan galattır Efendim, dedi. Ben - Teşekkür ederim. Buyurun! dedim. Bunun üzerine Yunus Nadi Bey' in sözleri alınmağa başlan­ dı. Yunus Nadi Bey rqütaleatına şu mukaddemeyi yaptı: " İrad­ i milliyenin hakimiyet-i milleti infaz etmesi neticesi meşküresi olarak meydana gelen takallüp üzerine, burada teşekkül eden hü­ kumetle, teşkiıat-ı milliye arasında aheng-i ittihat husulünün ge57


NUTUK

cikmeyeceğine hükmetmiş idim. Tahkikatını neticesinde henüz, bir iki noktada ihtiliifbulunduğunu anladım. Bu ahengin teahhur­ ı husulü, dahilen ve haricen iyi olmayacağı cihetle, bazı maru­ zatta bulunmağı vazife addettim. ' ' Ondan sonra, şimdi huliisa edeceğim noktalara ait malumat ve mülahazalarını, birinci mesele olarak zikrettiler. 1 ) Ferit Paşa Kabinesinde bulunmuş olan bazı zevatın bu kabineye iştiraklerinden dolayı suinazarla görülmelerine mahal olmadığını ve Abuk Paşa 'nın Ferit Paşa Kabinesinin ıskatında rol oynadığını; 2) Rıza Paşa hükumetinin, intikal devresi hükumeti olduğu­ nu, hayatının intihabat-ı teşriiye neticesine kadar devam edebi­ leceğini; 3) Hükumet-i hazıra emel ve metalib-i milliyenin kaffesini hüsn-i telakki etmek ve hüsn-i intacına da sayeylemek hususun­ da en ufak şüpheye mahal vermemekte olduğunu beyan ve, 4) Hususiyle, Cemal ve Abuk Paşalar gibi zevatın, hükumet­ te teşkilat-ı milliyenin bir murahhası ve kafıli gibi telakki olun­ malarında tereddüde mahal yoktur, hükmünü ita ettiler. lkinci mesele olarak da; Yunus Nadi Bey, eşhasa taalluk e­ den kısma temas ettiler; bunda tamamen bizimle hemhis olmak­ la beraber "biraz itidal tavsiyesine cesaret edeceğim" dedi ve nokta-i nazarını, muvaffakiyet-i milliyenin husule getirdiği tesi­ rat-ı hasenenin bazılarınca intikamculukla tefsir olunarak, şaibe­ dar olmaktan masun bulundurulması mühim olduğu mütaleasiy­ le tavzih etti. Yunus Nadi Bey, ' 'heyet-i hazıra-i hükumetin erkaniyle vu­ kubulan temaslarımdan teşkiliit-ı milliye metalibinin tamami-i ic­ ra ve infazına azmetmiş olduğu müsteban oluyor' ' dedikten son­ ra, şu malümatı verdi: 58


NUTUK

' 'Harbiye Nazırı Cemal Paşa, bugün neşredilecek beyanna­ mede bu cihetin zaten kafi derecede musarrah olduğunu ve an­ cak beyanname lisan-ı resmi-i hükumetle yazıldığına göre her ta­ rafnazar-ı dikkate alınarak dercedilmiş, suri birkaç kelimeye atf­ ı ehemmiyet olunmaması lazımgeldiğini beyan eyledi. ' ' Yunus Nadi Bey, sadr-ı cedidin ve hükumetinin -her türlü suitefehhümü izale için- teşkiliit-ı milliye erkanının irae edeceği bir heyetle doğrudan doğruya temas etmemeleri hususundaki ar­ zu-yı samimisini bildirdikten sonra, bütün mütaleatını şu cümle ile hulasa eyledi: ' 'Halen, bendenizin en ziyade lazım addettiğim cihet buhranın gayrimünhal ve müşevveş bir vaziyette temadi et­ memesinden ibarettir" (Ves. 1 33). Yunus Nadi Bey, mütaleama intizar eylediğini söylediği için, ben de, şu cevabı verdim: Sivas, 6/1 0/ 1 9 1 9 Yunus Nadi Beyefendi'ye Heyet-i Temsiliyece Sadrazam Paşa Hazretlerine vukubu­ lan teklifat-ı esasiye ve taliye ve müşarileyhin Heyetimize ver­ diği cevap, bilhassa bu cevabın son fıkraları manzur-ı aliniz ol­ du mu? Beyanat ve mütaleat-ı aliyelerinden bu yazıları görme­ miş olduğunuza ve tekliflerimizin mahiyet ve samimiyeti tama­ men anlaşılmamış olanlar tarafından ziit-ı alinize hikaye edilmiş olduğuna hükmediyoruz. Bu sebeple, esas hakkında burada mü­ davele-i efkarı müşkül görüyoruz. Yalnız şahsi olan mütalea-i ali­ yelerinde bazı noktaları tenvir maksadiyle, berveçhiati sıra ile i­ ta-yi izahat olunur: Yeni kabine ile teşkiliit-ı milliyemiz arasında, aheng-i itti­ hat husulünün gecikmeyeceğine, biz de, hüküm vermekte idik. Bunun, teahhuru sebebini bizde değil, yeni kabinenin dört gün59


NUTUK

denberi göste�ekte olduğu tavr-ı müteredditte aramak lazımdır. Yeni kabine ile aramızda ihtilaf olduğunu dahi, yeni kabine bi­ ze bildirmemiştir. Yeni kabinede ipka edilen eski nazırların na­ musları hakkında şüphe etmemekle beraber, eski kabinenin ha­ rekiit-ı cinayetkaranesine bilerek veya bilmeyerek iştirak eylemiş oldukları nazar-ı dikkatte tutulacak mühim bir noktadır. Abuk Pa­ şa'nın kabinenin ıskatında yapmış olduğu rol meçhulümüzdür. Biz, neticeyi temin eden kuvveti pek iyi biliriz. Bizim maksadı­ mız, bu hükümeti tasavvur buyurulduğu gibi, intikal devresi hü­ kumeti gibi telakki etmek değildir. Biliikis mukadderat-ı milleti takrir edecek ve sulhu yapacak en mühim bir heyet olabilmesini temenni ederiz. Menafı-i esasiye-i milliyemizde ağyarın bizce hiç ehemmiyeti yoktur. Biz, hatt-ı hareketimizi ağyarın dedikodusu­ na uydurmak zafını merdut görenlerdeniz. Dahili ve harici vazi­ yete bütün vuzuhiyle vakıfız. Attığımız hatve tesadüfi değil, amik düşüncelere ve metin esaslara ve umum milletin teşkiliit-ı mun­ tazamaya tabi kuvve-i hakikiysine ve azın ü iradesine müstenit­ tir. Millet, hakimiyetini bütün manasiyle bütün cihana tanıttırma­ ğa karar-ı kat' i vermiştir. Bunun için de, her yerde, her türlü te­ dabir alınmıştır. Hükı1met-i hazıranın amal ve metalib-i milliye­ yi hüsn-i telakki ve intaca sayeylemesini talep ederiz. Çünkü baş­ ka türlü icra-yi hükumet edemez. Abuk Paşa'yı bilmiyoruz. Fa­ kat Cemal Paşa'dan teşkilat-ı milliyemizin murahhası olmaktan başka bir şeye intizar etmeyiz. (Efendiler, şunu izah etmeliyim ki, Cemal Paşa bizim murahhasımız değildi ve böyle bir vaziyet ve vazifenin kendisine verilmesine malumunuz olan tarz-ı hare­ ketinden dolayı cihet-i münasebet de yoktu. Ancak Yunus Nadi Bey'in telgrafında Cemal Paşa'nın murahhas gibi telakkisinde te­ reddüte mahal yoktur, denilmiş olmasından bunu arzu ettiğine za­ hip ve emrivaki halinde tevcih olunmuştur.) Ve nazır olur olmaz 60


NUTUK

kendilerinin herkesten evel bilavasıta bizimle temasa gelip vazi­ yet-i hakikiyeyi anlayacağını ve ona göre hükumetle teşkilat-ı milliyenin nokta-i nazarlarını tevhide tevessül edeceğini ümit ediyorduk. Halbuki henüz böyle bir temastan müçtenip olduğu görülüyor. Bizim yeni kabineye karşı vukubulan tekalif ve me­ talibimiz, şahsi ve indi olmayıp bilcümle vi!ayat ve elviye-i müs­ takille ile mülhakatının ve beş kolordu kumandanının ve teşki­ lat-ı milliyeye sadık rüesa-yi memurinin Heyet-i Temsiliyemiz­ ce hükumeti mümkün olduğu kadar müşkül vaziyete sokmamak ciheti nazar-ı dikkate alınarak istihraç edilmiş hulasatülhulasası­ dır. Ve bu tekalif ve metalipte tasavvur ve tasvir buyurduğunuz mezahir yoktur. Hükumet, Heyet-i Temsiliyemizle, samimi ve ciddi münasebet ve müdavele-i efkarda bulunduğu takdirde, vu­ kubulmuş olan metalip ve teklifatın hükumetçe kabil-i tatbik ola­ bilecek şekil ve zamanını takrir etmekte hiçbir hail yoktur, Yal­ nız Sadrazam Paşanın, Heyet-i Temsiliyemize 4 Teşrinievvelde vukubulan cevabi telgrafındaki son fıkralar calib-i nazar-ı dik­ kattir. Eğer teşkilat-ı meşrua-i milliyemiz ve bunun res-i idare­ sinde bulunanlar, gayrimeşru ve gayrikanuni tanınmak zihniye­ ti idame olunacak ise, hiçbir irnkan-ı itilafbulunamayacağına şüp­ he yoktur. Bugün neşredileceğini bildirdiğiniz beyannamede, teşkilat ve harekat-ı milliyemiz hakkında, her ne sebep ve suret­ le olursa olsun, münekkidane bir lisan kullanıldığı takdirde ve bu suret, suri birkaç kelimeye munhasır kalsa bile, tarafımızdan der­ hal her türlü itilaf imkanı münselip olmuş telakki edilecektir ve zaten hükumet-i merkeziye, Heyet-i Temsiliye ile tamamen an­ laşmadıkça, beyannameşi hiçbir taraftan alınmayacaktır. Belki İs­ tanbul ' a munhasır kalabilir. Heyet-i Temsiliyemiz, bilcümle vilayat ve elviye-i müsta­ kille namına mahallerinde milletin ara-yi umumiyesiyle intihap 61


NUTUK

olunmuş mümessillerden müteşekkil ve Erzurum ve Sivas'ta iç­ tima eden heyet-i umumiyeler tarafından tefrik ve intihap olun­ muş bir heyet-i meşrua-i milliyedir. Kabiliyet ve kudret-i temsi­ liyesi de asar-ı fıiliyesiyle meydandadır. Meclis-i Meb'usan iç­ tima ile bilfiil murakabeye başlayacağı güne kadar, Heyet-i Tem­ siliyenin mukadderat-ı millet ve memleketle aliikadar bulunma­ sı zaruridir. Hükumetin, Heyetimizle temas ve münasebet-i sa­ mimiyesi bittabi kendi mevki ve kuvvetini takviye edecektir. Ay­ rı ayrı istikametlerde yüründüğü takdirde menafi-i memleket ve millet için calib-i mehazir olacağı tabiidir. Biz, bugünkü kabinede, bilhassa vücutları memleket ve mil­ let için nafi olacağına kani bulunduğumuz bazı zevatın, sabıka olduğu gibi birer birer kabineden çıkarılması tarzındaki son usul kabine manevralarına maruz kaldıklarını görmek istemeyiz. (Efendiler, bu dediğimizin vukuunu göreceksiniz) Sivas'ta mü­ nakit bulunan Heyet-i Temsiliye, hükumetle bizzat doğrudan doğruya, en samimi temasta bulunmağa hazır ve müheyyadır. Bu vazifeyi, başkalarına tevdi etmek saliihiyetine malik değildir. Hü­ kumetle itilaf-ı tam hasıl olduğu takdirde, temasın teshil ve te­ mini için başka çareler dahi düşünülebilir. Hulasa, müşevveş va­ ziyetin acilen bertaraf edilmesi; evvelemirde hükumetin kendi­ sine arz ve teklif ettiğimiz tarzda bir beyannamesinin, suri keli­ melerle değil, samimi bir lisan ile neşrine ve teka!if-i sairenin hüsn-i telakki edilip infaz edileceğine dair sadaretin maruzatımı­ za doğrudan doğruya cevap ita etmesiyle, mümkün olacaktır. Yoksa hala Refik Halit Bey tarafından telgraflarımız ve beyan­ namelerimiz kontrol sirkat ve tevkif edilirken, hükumetin sami­ miyetinden bahsolunması, bize pek garip geliyor. Hükumet bu müterreddit vaziyetinde birkaç gün daha de­ vam edecek olursa, millet nazarında henüz taayyün edemeyen 62


NUTUK

emniyet ve itimadı büsbütün selbe sebebiyet verecektir. Her ta­ raftan aldığımız telgrafnamelerde, hükı1met-i cedidenin şayan-ı emniyet olup olmadığına dair sualler sorulmaktadır. Arz-ı ihti­ ram ederim kardeşim. Mustafa Kemal Efendiler, Yunus Nadi Bey, verdiğim malı1mat ve izahattan hakiki' vaziyeti anladı. Bizimle muhabereye devama lüzum gör­ medi. Bilakis yeni hükumeti ve hassaten Cemal Paşa'yı irşada çalışmış ... Filhakika, izah edeceğim veçhile, zahiren olsun, bir itilaf vaziyet ve manzarası teessüs etti. Efendiler, 6 Teşrinievel 1 9 1 9 günü de geçti. Biz, mevcut te­ dabirin ehemmiyet ve dikkatle idamesi lüzumunu tamimen em­ rettik. (Ves. 1 34). Efendiler, Yunus Nadi Bey'le, muhaberemi­ Cemal Paşa kabine namına zin ferdasında, nihayet, sadrazamdan cevap değil, irade-i milliyeye fakat Cemal Paşa' dan şu telgrafnameyi aldık: mugayir Harbiyeden, 711 01 1 9 1 9 saat: 1 2.7 sonra harekattan tevakki Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne olunacağını Şimdiye kadar olan muhaberatın hulasası: taahhüt ediyor 1 - Kabine, sizinle müttehidülefkar ve irade­ i milliyenin hakimiyetini, kabul eder. Ancak bir intikam kabine­ si olmaktan tehaşi eder. Kabahatlilerin tecziyesini şekl-i kanuni­ de icra etmeği dahi muvafık görüyor. 2- Zarara uğramış valilerin mağduriyetlerini refi ve tazmin, ehil olanların intihap, bilhassa tayin ve ordunun şeref ve intiza­ mını iade etmeği tamamen deruhde eder. 3- Devletin harice karşı şeref ve haysiyetini iade için irade­ i milliyeye ve Heyet-i Temsiliyeye istinat edecektir. 4- Heyet-i Temsiliyenin murahhası sıfatiyle ve bütün sami­ mi' ve hürmetkar bir his ile arzediyorum ki, Heyet-i Temsiliye63


NUTUK

nin hem hariç ve dahile karşı hakim manasını vermeksizin kabi­ neye muzahir halinde kalmasını ister ve bu büyük kuvvetin fai­ desini takdir eder. Evvel emirde, telgrafların mütekabilen ve ser­ best keşidesini v� ipkaen ve müceddeden tayin olunacak vali ve kumandanların hemen hareket edebilmesini, bilhassa kabul edi­ len yeni lntihab-ı Meb'usan Kanununun tevzi ve ilan edilebilme­ sini pek faydalı görür. 5- lrade-i milliyeye mugayir harekattan tevakki olunacağı­ nı taahhüt eder isem, teferruatının şekil ve zamanı kalır ki, pek kolay � lacağına itimadım vardır. !stihlas-ı vatana matuf gayenin husulüne, elbirliğiyle hemen çalışabilmek için, teferruat üzerin­ de ısrar olunmamasını, muavenet-i devletlerini bekler (a m h s n y) pek rica eyler ve bütün rüfeka-yı kirama da arz-ı hürmet eyle­ rim. Harbiye Nazırı Cemal Bu telgrafa derakap, müsbet ve samimi olan şu cevabımızı verdik: Şifre Sivas, 7/1 0/1 9 1 9 Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri 'ne C: Beyanat-ı Devletlerine madde madde sıra ile, berveçhi­ ati arz-ı cevap olunur: 1 - Kabinenin bizimle müştereken ve müttehiden, irade-i milliyenin hakimiyeti esasını kabul buyurmasına, millet namına, arz-ı teşekkür eyleriz. Kabinenin ve Heyet-i Temsiliye ve bütün teşkiliit-ı milliyemizin intikamculukta şaibedar olması, bizce da­ hi, fevkalade şayan-ı tevakki ve tehaşidir. Bu noktada ve kaba­ hatlilerin şekl-i kanunide tecziyeleri lüzumunda dahi, kabine ile tamamen hemfikiriz. 64


NUTUK

2- İkinci madde muhteviyatından dolayı da, hassaten teşek­ kür ederiz. Vukubulmuş olan maruzatta, bu noktanın tasrihine gö­ rülen lüzum şu idi: Amal ve harekat-ı milliyeye muhalefetlerinden dolayı mil­ let tarafından tecrit edilen bazı vali ve kumandanlar, şekle riayet mülahazasiyle, velev muvakkaten olsun, memuriyetlerine iade edildikleri takdirde, mahallerince, kabullerine imkan görüleme­ diğinden nüfuz-ı hükumete karşı riayetsizlik vukubulabilir endi­ şesi idi. 3- Üçüncü madde, bilhassa mucib-i şükrandır. İnşallah müt­ tehiden ve müttefikan, vatan ve milletimizin saadet ve selameti­ ni temin müyesser olur. 4- Kemal-i samimiyet ve büyük teminatla arzederiz ki, ka­ bine ibraz buyurduğu ciddiyet ve samimiyetine mukabil Heyet­ i Temsiliye; ne dahile ve ne harice karşı, hiçbir vakit hakim va­ ziyeti almayacak, bilakis müttehiden kabul buyurulan nikat-ı na­ zar dairesinde, hükumetin nüfuz ve kuvvetini tahkim ve takviye­ yi, vatan ve milletin selameti için, vazife addedecektir. Bu hu­ susta kat'iyyen şüphe ve tereddüt buyurulmamasını arz ve rica ederiz. Bilhassa zat-ı devletlerinin, nizamnamemizin sekizinci maddesi mucibince, doğrudan doğruya Heyet-i Temsiliyemiz azası sıfatiyle, kabinede murahhas bulunmaları, tarafeynin icra­ at ve mukarreratında temin-i mutabakati kafıl olacağı cihetle ba­ is-i memnuniyettir. Artık kabine ile teşkilat-ı milliyemiz arasında, her noktada mutabakat ve itilaf-ı enzar hasıl olduğu tahakkuk eylediğine na­ zaran, bittabi, muhaberat hususunda vazolunan takyidatın refe­ dileceği tabiidir. Ancak Heyet-i Temsiliye, bütün Anadolu ve Ru­ meli' deki teşkilat merakiziyle muhafaza-i irtibat mecburiyetin­ de olduğundan, servis tarzında vukubulmakta olan muhaberat-ı 65


NUTUK

telgrafıyemizin kemakan devamına müsaade buyurulmasını has­ saten istirham ederiz. Burada şunu da arzedelim ki, hükUmet eva­ mirini tebliğe başladığı dakikada hiçbir tarafta bir gı1na haile te­ sadüf etmemek ve bu suretle zerre kadar nüfuzu kesredilmemek lazimeden bulunmakla bu hususun temini için Heyet-i Temsili­ ye tarafından icap edenlere lüzumu gibi tebligatta bulunabilmek maksadiyle kırk sekiz saat kadar zaman bırakılmasını rica ede­ riz. Heyet-i Temsiliye tarafından yapılacak tebligata esas olmak, millete emniyet bahşetmek üzere neşrini ricaeylediğimiz kabine beyannamesinin mahrem olarak kablenneşir bir suretinin heye­ timize lütuf buyurulmasını hassaten istirham ederiz. Çünkü bu beyannamede, bir kelime, milletçe su-i tefehhümatın idamesini mucip olabileceğini ve Heyet'i Temsiliyeyi de millete karşı pek müşkül bir vaziyette bırakabileceğini kemal-i samimiyetle arzey­ leriz. Heyet-i Temsiliye tarafından zat-ı şahaneye takdim oluna­ cak bir ariza-i şükraniyc ile millete yapılacak tebligat suretini kab­ lelirca zat-ı devletlerine şimdi arzedeceğiz ve bunların muhtevi­ yatına dair kabinenin vukubulacak mütaleatı, hürmetle nazar-ı dikkate alınacaktır. Yeni lntihab'ı Meb'usan Kanunu hakkındaki mütaleamızı badehu arzetmek üzere, kanun-ı mezkı1run ne nokta-i nazardan yapılmış olduğunu lı1tfen iş'ar buyurmanızı rica ederiz. 5 - Esasatta itilaf-ı tam hasıl olduktan sonra zat-ı devletle­ riyle rüfeka-yi kiramınızın samimiyetlerine şüphe edilemeyece­ ğinden teferruat hakkında kendiliğinden mutabakat-i ifkarın hu­ sulpezir olacağı tabiidir. Acizleri ve bütün rüfeka-yi mesaimin en büyük hürmet ve samimiyetlerimizle zat-ı devletinizin ve da­ hil bulunduğunuz kabinenin mazhar-ı muvaffakıyat olmasına ve bu sayede istihlas-ı vatana matuf gayenin bir an evvel tecelli et66


NUTUK

mesine bütün mevcudiyetimizle çalışacağımıza emniyet buyur­ manızı arz ve burada hazır olan bilcümle rüfekamın selam ve hür­ metlerini takdim ederim. Mustafa Kemal Cemal Paşa, bu telgrafımıza o gece cevap verdi. Bunda ' 'be­ yannamenin tesri-i neşrine zaruret hasıl olduğunu ve fakat nihak­ ı lazimeye dikkat olunduğunu bildiriyordu" (Ves. 1 35). Biz de aynı gecede, nezaket icabı olmak üzere, cevap verdik (V es. 1 36). Fakat Efendiler, hükumet beyannamesini kablenneşir bize göstermek istemediği anlaşılınca, biz de millete olan beyanna­ memizi, bitaistişare neşrettik ve padişaha olan telgrafı da ayni su­ retle çektik. Efendiler, 7 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihli olan beyannamemiz; milleti, takip olunan yolda isabet ve muvaffakıyet olduğu ve mu­ hafaza-i vahdette, bugüne kadar olduğu gibi, devam edilmesi hu­ susunda, bilvesile tenvir ve irşada ve kuvve-i maneviyeyi takvi­ yeye medar olmak maksatlarını ihtiva etmekte idi. (Ves. 1 3 7). Padişaha yazılan telgraf da millet namına teşekkürü tazam­ mun ediyordu (Ves. 1 38, 139). Efendiler, istitrat kabilinden küçük bir malümat arzedece­ ğim. Heyetimiz, bütün memlekete, müşterek arzu-yi milli icabı­ nı, tatbik ettirmeğe çalıştığı sırada, taht-ı işgalde bulunan İzmir' e de, doğrudan doğruya tebligatta bulunuyordu. Ali Rıza Paşa Ka­ binesiyle anlaşmakta olduğumuz 7 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihinde, İzmir' e de şu telgrafı veriyorduk: Müstaceldir Sivas, 7 Teşrinievvel 1 9 1 9 İzmir Vitayet-i Aliyesine Şimdiye kadar, vaki olan tebligat ve iş'aratımızın vasıl olup icabatının yapılmakta olup olmadığının, vasıl olmamış ise, esbab67


NUTUK

ı manianın sürat-i iş'arı mercudur. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına Mustafa Kemal İzmir' in ve İzmir valisinin ne hal ve şerait dahilinde bulun­ duğu, şüphesiz malilmunuz idi. Tebligatımızı alıp alamayacağı meşkı1k olmakla beraber, tatbik edemeyeceği tabii idi. Fakat, biz, bütün memleket mukadderatiyle meşgul ve işgal tanımayan bir kuvvet merkezi olduğunu düşmanlarımıza da bildirmekte fayda görüyorduk. Efendiler, içinde bulunduğumuz günlere ait, Kazım Karabekir mesai! ve vakayie temas etmişken, burada küçük . Paşa'nın benim " noktayı daha, ızah etmeme mlisaa bır denızı rıca hükümet edeceğim. işlerine karışmam 8 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihli olup Kazım Ka­ hakkındaki rabekir Paşa' dan gelen bir telgrafta, şöyle bir mü­ fikri talea bast ü beyan olunuyordu: " Heyet-i Temsiliyeden Zat-ı Samileriyle, Rauf Beyefen­ di'nin ve bu kıbalde olan zevat-ı müessire-i atiyenin, meb'us ol­ duktan sonra da bir veçhile hükmete karışmayarak daima Mec­ lis-i Millideki grubun başında nafiz ve kabinenin şek! ü terkibi ve ricalinin kıymet ve hüviyeti ne olursa olsun, daima Meclis-i Milli içinde nafiz ve murakıp bulunmağı, en mühim bir hadise-i muvaffakiyet ve elzemüttatbik bir karar addeylerim. ' ' ' 'Bir emelin ve bir grubun e n yüksek ve en muktedir tanın­ mış ricali, kendi dairesinden çıkıp da hükümet işine karışınca, Meclis-i Milli daima zayıf kalmış ve müteaddit cereyanlar kar­ şısında ya sürüklenmiş veyahut parçalanmıştır. ' ' "Vatan ve milletin felah-ı tamını şiddetle mevzuubahs olan bu devrede, işbu maruzatım etrafında, kat'i bir karar ile müceh·

68

·

·

·


NUTUK

hez bulunmamızı kemal-i hürmetle istirham eylerim. ' ' Efendiler, filhakika, Erzurum'da bulunduğum zamanlarda, Kazım Karabekir Paşa, vicahep. de bu mütaleaya mümasil müta­ lealar serdeylemişti. Benim de� dermeyan ettiğim mütaleat şu mealde idi: ' 'Her şeyden evvel, memlekette, milletin mevcudi­ yet ve iradesini tebarüz ettirmek ve bunu sarsılmaz bir tarzda, Meclis'i Milli'de temsil etmek lazımqır. Bu da, memlekette mil­ li bir mefküre etrafında, kuvvetli bir teşkilat yapmak ve bu teş­ kilata müstenit Mecliste bir grup bulundurmakla mümkündür. En zinüfuz zevatın gayesi; bu olmalıdır. Halbuki, şimdiye kadar gö­ rüldüğüne nazaran, asıl olan bu cihete ehemmiyet verilmeksizin, az çok kendinde liyakat görenler, hemen hükumete geçmek he­ vesine, hırsına kapılıyorlar. Bu gibi insanların teşkil ettiği hüku­ metlerin mesnetleri, milli teşkilata merbut, Mecliste kavi bir grup olamayınca, yalnız saltanat ve hilafet makamı kalıyor. Bu yüz­ den, milli meclisler, şeref ve kudret-i milliyeyi temsil edemiyor, arzu-yi milli tecelli edemiyor ve icabatı tatbik olunamıyor. Bi­ naenaleyh bizim için ilk ve en esaslı prensip; evvela memleket­ te teşkilat-ı milliyeyi vücuda getirmek, sonra da, bu teşkilattan kuvvet alan bir grubun başında, mecliste çalışmak olmalıdır. Hü­ kumet teşkiline veya teşekkül edecek herhangi bir hükümete da­ hil olmağa kalkışmakta fayda yoktur. Çünkü bu mahiyette bir hü­ kumet, vatana ve millete hiçbir esaslı hizmet ifa edemeden, de­ rakap düşmeğe veyahut padişaha dayanarak meclise karşı ve do­ layısiyle millete karşı vaziyet almağa mecbur olacaktır ki, birin­ cisinde, istikrarsızlık gibi büyük bir mahzur tevali edecek; ikin­ cisinde de, hakimiyet-i milliyenin, bittedriç madum hükmüne getirilmesine hizmet edilmiş olacaktır. ' ' Nitekim, meşmul-i ıttı­ laınız olduğu ve fiilen de sübut bulduğu veçhile, biz evvela mem­ lekette teşkilat-ı milliye yaptık. Sonra meclisi topladık. Evvela meclis hükumeti yaptık. Ondan sonra da hükümet yaptık. 69


NUTUK

Bundan başka, münasebet düştükçe, kabineye girilmeyece­ ği ve yüksek makam ve memuriyetler kabul olunmayacağı hak­ kında ve esasen büyük ve milli gayeden başka hiçbir maksat ta­ kip etmediğimize ve en büyük hisse-i faaliyetimizin, Kuva-yi Milliyenin, şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da, tevzini­ ne hasr-ı mesai etmekten ibaret bulunduğuna dair millete karşı beyanat ve tebligatımız vukubulmuştu. Kazım Karabekir Paşa telgrafnamesinde, Erzurum'daki mütaleatımı ve bu nokta-i na­ zardan olan tebligatımızı tahattur ettirerek, beyan-ı takdirat ey­ ledikten sonra, "fakat, bu güzel azim ve kararın şimdiye kadar, bizde görünmüş tecarip ve netayicine nazaran, daha şümullü ol­ masını da hassaten arz ve mütalea eylerim" diyorlardı (Ves. 1 40). Efendiler, Kazım Karabekir Paşa'nın bu mütalea ve teklifi, telgrafnamelerinin sonunda söyledikleri gibi vatan ve milletin ha­ lası mevzuubahs olduğu bir devirde ve benim izah ettiğim veç­ hile henüz, memlekette hiçbir teşkilat ve meclis yok iken ve mec­ lis toplandığı zaman da mecliste böyle bir teşkilata ve kudret-i milliyeye güvenir mefküra sahibi bir grup ispat-ı mevcudiyet edememişken, her ne suretle olursa olsun hükumet teşkiline ve­ ya teşekkül edecek hükumete dahil olmağa heves etmek elbette doğru olamazdı. Bu tarz-ı harekete, memleket ve millet meneafi­ ine hizmet emelinden ziyade, şahsi hırs ve menfaat veya hiç ol­ mazsa cehalet atfetmekte, itikadımca asla isabetsizlik olmaz. Ancak, Efendiler, Karabekir Paşa'nın dediği gibi kabinenin şek! ü terkibi ve ricalinin kıymet ve hüviyeti ne olursa olsun, mec­ liste taazzuv etmiş siyasi bir grubun en müessir aza-yı aliyesinin, daima meclis içinde nafiz ve murakıp kalması, en mühim bir ha­ dise-i muvaffakıyet ve elzümüttatbik bir karar addolunamaz. Cidden hakimiyet-i milliye esası üzerinde tedvir olunan me­ deni devletlerde, kabul edilmiş ve fiilen cari bulunan esas; mil70


NUTUK

letin amal-i umumiyesini azami temsil eden ve bu amalin taal­ h1k ettiği menafi ve icabatı, en yüksek kudretle ve salahiyetle ya­ pabilecek zümre-i siyasiyenin, umur-ı devletin idaresini deruh­ te etmesi ve bunu en yüksek liderinin duş-i mes'uliyetine tevdi etmesi, prensibinden ibarettir. Zaten bu şeraiti ihraz edemeyen bir hükfunet ifa-yı vazife edemez. Hükumetin, kuvvetli grup azası meyanından ve fakat bi­ rinci derecede olmayanlarından zayıfbir hükumet yapmak ve onu fırkanın birinci liderlerinin talimat ve nasayihiyle yürütmeğe kal­ kışmak fikri, bittabi doğru değildir. Bunun feci netayici bilhas­ sa Osmanlı Devleti'nin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki rüesasının elinde baziçe olan sadrazam­ lardan ve onların hükumetlerinden, millete gelen zararlar sayıla­ mayacak kadar çok değil midir? Mecliste, hakim olan fırkanın, hükumet teşkilini, muhalifve ekalliyette bulunan bir fırkaya terketmesi ise asla mevzuubahs olamaz. Kaideten ve usulen milletin ekseriyetini temsil eden ve gaye-i mahsusası bariz olan fırka, hükumeti teşkil mes'uliyeti­ ni üzerine alır ve kendi gaye ve prensiplerini memlekette tat­ bik eder. Zaten cümlenin malumu olan ve o yolda ha­ Kazım Karabekir reket edilmekte bulunan bir hakikati, burada tav­ Paşa'nın şahsan zihten maksadım; vatanperverlik, ulüvv-i ahlak, hükumet işlerine insan-ı kiimillik ve buna mümasil birtakım ev­ karışması hakkındaki fikri saf-ı güzide icabı gibi gösterilmek istenilen safsatalara karşı, milletin ve nesl-i atinin nazar-ı dik­ kat ve intibamı celbetmektir. Bu mütaleatıma vesile teşkil etmiş olan Kazım Karabekir Paşa'nın da bu noktada, umumiyetle be­ nimle hemfikir ve hemmütalea bulunduğuna asla şüphem yok71


NUTUK

tur. Çünkü Kazım Karabekir Paşa'nın maksudu, elbette, yalnız benim veya Heyet-i Temsiliyede bulunan bazı arkadaşların hü­ kumet yapmamasını veyahut hükumete girmemesini istihdaf et­ mek değildi. Kazım Karabekir Paşa, bu meseleye ait telgrafna­ mesinde, Rauf Bey'in ve benim ismimi zikrederken "bu kıbal­ de olan zevat-ı müessire-i aliye" demiş olduğuna ve kendisini ayni kıbalde gördüğü tabii bulunduğuna göre, şüphesiz, kendile­ ri de prensiplerinden hariç kalmamak bedihi idi. Halbuki Kazım Karabekir Paşa, hatıramda yanılmıyorsam, meb'us olarak, Mec­ liste çalıştığı sırada, bir vaziyetin icabı olarak, yeni bir heyet-i hükumet teşkili mevzuubahs oldu. Ben, bu hususta müdavele-i efkar eylemek üzere, Fethi Bey, Fevzi Paşa, Fuat Paşa, Kazım Paşa, Ali Bey, Celal Bey, İhsan Bey ve Heyet-i Vekile arkadaş­ ları ve sair on, on beş arkadaşı ve bu meyanda Kazım Karabekir Paşa'yı Çankaya' da nezdime davet etmiştim. Kazım Karabekir Paşa, nezdime gelmeden evvel, o tarihte Fırka Kfüib-i Umumisi bulunan Recep Bey'in, Mecliste yanına giderek, kendisini davet ettiğimi ve ağleb-i ihtimal hükumet riyasetini teklif edeceğimi söyledikten sonra, şimdiden, kendisinin vaziyet liakkında tenev­ vürüne yardım edecek malumat varsa bildirmesini söylemiştir. Kazım Paşa'nın, Çankaya' da, içtima ve müzakere esnasın­ daki vaz'ı da hazırun tarafından manidar görülmekten hali kal­ madı. Kazım Karabekir Paşa, esna-yi müzakerede ' 'bu suretle de millete hizmetten çekinmediğini" pek haklı ve münasip olarak dermeyan etmişti. Cereyan-ı müzakere bir noktaya saplandı: Hü­ kumet reisi Fethi Bey mi, Karabekir Paşa mı olsun? Bu nokta üze­ rinde müdavele-i efkar edilirken, Kazım Karabekir Paşa, bana 8 Teşrinievvel 1 9 1 9 tarihinde tavsiye ettiği veçhile "kabinenin şekl ü terkibi ve ricalinin kıymet ve hüviyeti ne olursa olsun, da­ ima Meclis-i Milli içinde, nafiz ve murakıp kalmağı elzemüttat72


NUTUK

bik bir karar addettiğini' ' beyan etmedi. Bilakis vaziyeti, hüku­ met teşkiline salahiyettar kılınmasını arzu eder mahiyette görü­ lüyordu. Halbuki, henüz vatan ve milletin felah-ı tanımının mev­ zuubahs olduğu devrin müthiş ve karanlık bir safhasını daha ya­ şıyorduk. Müzakereyi intaç etmedim, verdiğim bir teneffüs esnasın­ da Fevzi Paşa Hazretleri'ni bahçeye götürdüm. Kendisinin, Fet­ hi Bey ve Kazım Karabekir Paşalardan birini hükümet reisliği­ ne intihapta hakem olmasını rica ettim. Fakat, ikisini aynı zaman­ da çağırıp "meselenin, şahsi ve basit bir mesele olmadığını ve mes 'uliyetin vatani ve büyük olduğunu izahtan sonra, açıktan açı­ ğa, kendilerine hangisinin daha iyi yapabileceklerini vicdanları­ na müracaat ederek bizzat söylemeleri talebinde bulunacaktır. ' ' Tekrar, toplandık. Hükumeti ya Fethi Bey veyahut Karabe­ kir Paşa teşkil edecektir. Netice-i müzakerettan bunu anlıyorum: Meselenin hallinde, Fevzi Paşa Hazretleri'ni hakem yapalım; de­ dim. Kabul olundu. Müşür Paşa, Fethi Bey ve Karabekir Paşa'yı aldı. Bahçeye çıktılar. İzah ettiğim gibi hareket olunmuş. Fethi Bey, ben, daha iyi yaparım demiş. Müşür Paşa da bu kanaatte bu­ lunmuş ve Fethi Bey intihap edilmiştir. Bu suretle Karabekir Pa­ şa 'nın hükumet teşkiline memur edilmesine delalet fırsatı zail ol­ muş bulundu. Padişah Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesiyle başla­ bendeliği ile dığımız temas noktasına gelelim: ihraz olunan Arzetmiştim ki, hükümet, bize, beyanname­ iktidar makamı, sini neşrinden evvel vermediği için, biz de, mil­ iktidarsızlığın nümunesidir lete olan beyannamemizi, hükumetin mütaleası­ nı almağa lüzum görmeden neşretmiştik. Bunun üzerine, hükumet, Cemal Paşa vasıtasiyle daha dört maddenin vesait-i muhtelife ile tamimini lüzumlu görmekte ol73


NUTUK

duğunu, 9 Teşrinievvelde bildirdi. Bu maddeler, şunlardı: 1 ) İttihatçılıkla münasebet bulunmadığı, 2) Devlet-i Osmaniyenin Harb-i Umumiye karışması doğ­ ru olmadığı ve müsebbipleri aleyhinde tayin-i esami suretiyle ba­ zı neşriyat icrası ve haklarında takibat ve mücazat-ı kanuniyenin tertibi, 3) Harp esnasında yapılan her nevi cinayet faillerinin ceza­ yı kanuniden kurtulmayacakları, 4) İntihabatın serbest cereyan edeceği. Cemal Paşa, bu maddeleri saydıktan sonra, bunların tavzih ve tamimi, dahilen ve haricen birtakım suitelakkiyatın önüne ge­ çeceğinden bahisle memleketin menafı-ı iiliyesi icabı olarak su­ ret-i mahsusada hüsn-i teliikkisini rica ediyordu (Ves. 1 4 1 ). Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesinin, ne kadar zayıf ve na­ hif düşündüğünü ve hakikati görmekteki kasr-ı basarım anlamak için, bu maddeler adeta bir miyardır. Devletin, içine düştüğü gi­ rive-i izmihliilin umk-ı dehşetini görmekten aciz olan zavallılar, bittabi ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o ciddi ve hakiki çare, kendilerini, da�ıa çok tethiş eder. Akıl ve ferasetlerindeki muhdudiyet, tabı ve ahlaklarında­ ki zaf ve tereddüt icabı böyledir. Çoktan, bende olduğuna şüphe kalmamış olması lazımge­ len, padişah ve halifenin, bendeliğiyle ihraz olunabilecek makam­ ı iktidarın iktidarsızlığa nümune olması tabii değil miydi? Ferit Paşa'yı istihliif eden, Ali Rıza Paşa ve evvelki kabine­ den müdevver ve yeni rüfeka-yı mesaisi, Ferit Paşa'nın bıraktı­ ğı noktadan başlayarak, onun intaca muvaffak olamadığı amal-i ağyarı takip ve intaca çalışmaktan başka, zaten ne yapabilecek­ ti? Bu, bizce, vazıhan malum idi. Fakat, tahmin ve takdir bu­ yurulacak birçok esbap ve mülahazata binaen, hazım ve sahur 74


NUTUK

davranmaktan başka çare-i muvaffakiyet yok idi. Efendiler, itilaf eylemiş görünmeği muvafık mütalea ettiği­ miz bu yeni kabine ile, bizim nokta-i nazarlarımızda mevcut ih­ tilafın inkişaf eden mebadisini görmek için, bu dört maddeye ait mütaleamızı ihtiva eden cevabımızı, Büyük Millet Meclisi zabıt­ namelerinin ilk günlerine ait sahifelerinde lütfen bir defa daha gözden geçirirsiniz (Ves. 1 42). Efendiler, bugünlerde İstanbul' daki matbuat mensubini, bir cemiyet teşkil etmişler ve Tasviriefkar, Vakit, Akşam, Türk Dünyası ve İstiklal gazeteleri namına, 9 Teşrinievvelde, bazı su­ aller soruyorlar ve neşriyata esas olacak nokta-i nazarlar, talep ediyorlardı. Bunlara, icap eden hususat ve malı1mat bildirildi (Ves. 143). Bu matbuat heyetinin reisi olan Velit Bey' in de kendi gaze­ tesi namına şayan-ı dikkat sualleri ihtiva eden bir telgrafı vardı. Ona da yaverim vasıtasiyle cevap verdirdim (Ves. 144). Bunla­ rı vesaik meyanında mütalea buyuracaksınız. Efendiler, yeni Heyet-i Vükelaya dahil ve Damat Şerif Paşa milleti Heyet-i Temsili yemiz murahhası sıfatını haiz buzehirliyor lunan Cemal Paşa ile vukubulan ve bulmakta olan muhaberatımız, heyet-i aliyenize, Dahiliye Nezareti makamını iş­ gal etmiş bulunan Damat Mehmet ŞerifPaşa'dan bahsetmeği ge­ ciktirdi. Biz, yeni kabine ile itilaf zemini ararken, Şerif Paşa, çoktan milleti tesmime başlamış bulunuyordu. Nezarete geçtiğini ilk tebliğ eden 2 Teşrinievvel tarihli ta­ mimi muhteviyatı, tahat_tur buyurulursa, orada şu cümlelere te­ sadüf edilir: "Efrad-ı milletin bir vifak ve ittihad-ı tam halinde olması, devletin rnenafi-i hakikiyesi icabatından bulunduğu halde, bir 75


NUTUK

müddettir, dahil-i memlekette, asar-ı nifak ve şikak runüma ol­ ması, müşkülfıtın bir kat daha tezayüdünü müstelzim olmak iti­ bariyle, pek ziyade şayan-ı teessüftür. ' ' " ... Muvaffakıyet. . . hükumetin telkinatına mutavaatle, me­ nafi-i memlekete muzır harekattan mücanebet edilmekle hasıl olacağından hemen merkez ve mülhakata bu dairede icra-yı ve­ saya ediniz." (Ves. 1 45). Efendiler, Damat Ferit Paşa' dan, daha akıllı olduğu rivayet edilen Damat Şerif Paşa, pek acemice işe başlamış oluyor. O ta­ rihlerde İstanbul' da, bizi daği, bağ! "sempl s.olda- Simple sol­ dat' ' telakki eden bazı romancılar gibi, Damat Paşa da bizi ken­ di akl-ı eblehfiribanesince gafil ve gayrimüdekkik farzediyordu galiba .. ! Halbuki biz, derakap, Nazır Paşa'nın maksad-ı denaetini anlamış ve daha müteyakkız bir vaziyet almış bulunuyorduk. Şe­ rif Paşa, bizim efal ve harekatımızı ve Ferit Paşa Kabinesini ıs­ kat zımnında milletçe tatbik olunan icraatı, memlekette asar-ı ni­ fak ve şikak olarak tavsif ve pek ziyade teessüf ediyor. Hükumetin telkiriatına mutavaat ve muzır harekattan müca­ nebet telkinini hemen bütün memlekete neşir için istical ediyor. Bir de, Efendiler, hükumetin, Dahiliye Nazırı Mehmet Şe­ rif imzasiyle intişar eden beyannamenin birkaç noktasına hep beraber göz gezdirelim (Ves. 146): "Heyet-i Vükela-yı hazıra mütecanistir. " Çok doğrudur. Bu cihet kemaliyle tavazzuh edecektir. ' 'Hutut-ı esasiyede müttehidülefkardır. Hiçbir fırkaya men­ sup değildir. Muhtelif siyasi grupların hiçbirine dahi temayül et­ miyor. Hepsinden muavenet-i maneviyeye intizarda bulunuyor. ' ' Bu cümlelerden çıkan mana sarihtir. Hükumet, teşkilat-ı milliye ve onu idare eden heyet-i Temsiliye ile beraber değildir. 76


NUTUK

Hatta, temayülü dahi yoktur. İtilaf ve Hürriyet Fırkasından, Mu­ hipler Cemiyetinden, Kızıl Hançercilerden, Nigehbancılardan, iliiahiri mevcut olan cemiyetlerden nekadar muavenete intizar ediyorsa bizden de ancak o kadar. . . Cemal Paşa vasıtasiyle bizi işgal ve iğfale matuf telgraflar muhteviyatı hep yalandır. Sonra Efendiler, şu cümleyi okuyalım: "Mukadderat-ı memleketin, vükelii-yı millet vesatatixle tayini ehass-ı amalimiz­ dir." Bundan çıkan mana da, şudur: Sivas'ta birkaç kişi toplan­ mış, millet namına idare-i kelam ediyor, mukadderat-ı milletle alakadar oluyor. Heyet-i Temsiliye diye bir de unvan takınarak millet ve memleketin-vazifeleri olmadığı halde- işlerine karışı­ yorlar. Bunların sözünü dinlemeyiniz. Çünkü bunlar vükelii-yı millet değildir! HükUmet, bu beyannamede, şu suretle sulh hakkındaki nok­ ta-i nazarını da izah ediyor: ' ' Vilson prensiplerinden bihakkın is­ tifade olunarak, Devlet-i Osmaniyenin müttehit ve padişahının etrafında müçtemi bir devlet-i müstakille olarak temin-i bekası için hiçbir teşebbüsten geri durulmayacaktır. ' ' Yeni kabine, bu nokta-i nazarlarında, muvaffak olacakları­ na dair şu kuvve-i teyidiyeyi gösteriyor: "Zaten düvel-i muaz­ zamanın hissiyat-ı nısfetkiiraneleri ve hakikaten gittikçe tavaz­ zuh etmekte olan Avrupa ve Amerika efkiir-ı ammesinin itidal­ perverliği de bu babta emniyetbahş olmaktadır. ' ' Efendiler, bütün bu fikirler, Ferit Paşa Kabinesinin padişah lisaniyle neşrettiği beyanname muhteviyatının harfi harfine ay­ nı değil midir? Bu tarz beyannameler, neşrinden maksat, milleti iğfal ve meskenete irca değil midir? Hangi nısfetten bahsolunuyor? Hangi itidalperverlikten dem 77


NUTUK

vnruluyor? Bunların asılları var mıydı. Memleketin, merkezin­ den itibaren heryerdeki tezahürat-ı ecnebiye, hakikatte bunun ak­ sini ispat edecek delail-i fiiliye ve bahire değil miydi? Hakikatte Vilson; prensipleriyle beraber, sahneden çekilmiş ve aksam-ı memalik-i Osmaniyenin Suriye'de, Filistin'de, 1rak'ta, İzmir' de, Adana' da ve her yerde işgaline seyirci bulun­ muyor muydu? Bu kadar, kat'i asarı izmihlal muvacehesinde, aklı, ferase­ ti, vicdanı olan adamların kendilerini aldatmalarına ihtimal ve­ rilir mi? Bu gibi adamlar, filhakika, kendilerini aldatacak kadar ebleh olurlarsa onların mukadderat-ı memleketi idare etmeleri­ ne, aklı eren, hakikat-i fecaati görenler tahammül edebilir mi? Eğer bu adamlar, hakikati biliyorlar ve kendilerini aldatmıyor­ larsa, milleti iğfal ederek koyun sürüsü halinde düşmanın pençe­ sine tevdi etmeğe canla, başla çalışmalarına ne mana verilebilir? Bu cihetlerin mütaleasiyle verilecek hükmü efkar-ı umumi­ yeye bırakırım.

78


GAZİ MUSTAFA KEMAL

SİVAS KONGRESİ il (SÖYLEV' den) Günümüz Türkçesiyle

·

79


SÖYLEV

Söylev'i yayına hazırlayanlar İsmail Arar, Uluğ İğdemir, Sami N. Özerdim

80


SÖYLEV

20 Eylül 1 9 1 9 günlü, Sadrazam Damat Ferit imzalı bir genel bildirim ile Padişah' ın da bir bildirisinin yayımlandığını hatırlayacaksınız (belge: 98). Bu bildiri­ nin dikkate değer yerlerini bir daha hatırlatmak isterim. Bunları sıra ile göstereceğim: 1 - Hükümetin izlediği siyasa sonucunda, İzmir'de geçen acıklı olaylar, Avrupa'daki uygar devlet ve ulusların dikkatlerini çekti ve kardeşlik duygularını uyandırdı. 2- Bir özel kurul, olay yerinde tarafsız olarak soruşturmaya başladı. Hakkımız, uygarlık dünyasının gözleri önünde belirlen­ mektedir. 3- Ulusal birliğimizi bozacak hiçbir karar ve öneri olmadı. 4- Bazı kimselerce, sözde halk ile hükümet arasında karşıt­ lık olduğu ilan ediliyor. 5- Bu durum, yasa koşullarına uygun olarak, bir an önce ya­ pılmasını istediğimiz seçimleri de geri bıraktırdığı gibi barışın yak­ laşmakta bulunduğu bir sırada, varlığı çok gerekli olan Millet Meclisi'nin ( 1 ) toplanmasını da geciktirecektir. 6- Bugün, bütün ulusumdan beklediğim, hükümetin buyruk­ larına tam uymaktır. 7- Büyük devletlerin adalet duyguları, Avrupa ve Amerika kamuoyunun ılımlı davranışı, durumumuzu ve onurumuzu koru­ yacak bir barışa yakında kavuşmak umudumu sağlamlaştırmak­ tadır. Bilirsiniz ki, bu bildirinin yayımlanması bizim, ülke ile İs­ tanbul hükümeti arasında yazışmayı ve ilişkiyi kestiğimiz ve bun­ da direnmekte bulunduğumuz günlerde oluyor. Herhalde, verdi­ ğimiz yönerge ve genel buyruklara uyulsa, hiçbir yerden alınmaPadişahın bildirisi

( 1) Heyeti Mebusan.

81


SÖYLEV ması ve halka okutturulmaması gerekirdi. Oysa, karar ve bildirim­ lerimize uyulmayarak ve görüşümüze büsbütün aykın olarak bu bildirinin kimi yerlerce alındığı, şimdi bilginize sunacağım bir tel yazısından anlaşıldı. Trabzon Mevki Komutanına Şevketli Padişahımız Hazretleri'nin ulusuna karşı yayımla­ dıkları kutlu bildirilerin hemen görevlilere ve halka ulaştırılması gereklidir. Böylece, şimdiki hain hükümetin melek yüzlü Padişa­ hımız Efendimizi ne denli küstahça ve gözü peklikle aldatmakta olduklarını anlayanlar kaldıysa, hepsi anlasınlar. Ulusu ve ülkesi için kutlu yüreğinin ne denli büyük bir sevgi ve esirgeyicilikle do­ lu olduğunu gösteren bu bildiride, en açık olarak göze çarpan şey, hükümetin haince gidişi üzerine ulusun, Halifelik katına sundu­ ğu yakınma yazılarının daha Padişah'a bildirilmemiş olmasıdır. Çünkü, ulusa ve yurda karşı hükümet üyelerinin çektikleri hain­ lik hançerini bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile yerlerin­ de futmayacakfarına kutlu bildirideki yürekten gelen anlatım en büyük tanıktır. Bu hainler, bu gerçeği bildikleri için Halife Efen­ dimizi doğrudan doğruya ulusla karşı karşıya getirmiyorlar. Bu­ nun için, ulusa düşen ödev, şanlı Padişah'a sonsuz sevgi ve bağ­ lılığını durmadan göstermek ve sunmakla birlikte, bütün ulusun ve ordunun birlik olarak, Padişah'ın söz götürmez haklarını, ulu­ sun ve ülkenin varlığını kurtarmaya çalıştıkları; ama bu hain hü­ kümetin, yasal ve gönülden bağlılığı anlatan bu davranışı, Padi­ şahımız Efendimizden gizledikleri, üstelik büsbütün ters bir bi­ çimde gösterdikleri gerçeğini, dün karar verildiği üzere, Halife­ lik katına aracısız bildirmektir. Erzurum halkının bu yolda yaza­ cakları telin bir örneği oraya bildirilecektir. 1 5 ' inci Kolordu Komutanı 2 1 Eylül 1 9 1 9 Kazım Karabekir 82


SÖYLEV Kazım Karabekir Paşa, bu telini şöyle bir ekleme ile bize de bildiriyordu: ' 'Bu konuda düşünceleriniz var mı? Bu, kutlu bildiri, ulusun Padişahına gerçeği bildirmesine yeniden elverişli bir durum ya­ ratmıştır ki Erzurum halkı hükümetin bütün cinayetlerini sayarak, yeniden Padişah' a dileklerini bildirecektir. Bunun örneğini ya çe­ kilmek üzere ya da bilgi için sayın kurulunuza sunacağım. Kazım Karabekir Makine başında karşılık olarak bildirdiğimiz düşünce şu idi: ' 'Ferit Paşa hükümetinin canice işleri ve davranışları ile il­ gili olan belgelerin ulusa, gerektiği ölçüde, köy ve bucaklara de­ ğin bildirilip yayılamamış olduğunu bilirsiniz. Bildirilmiş olsa bi­ le bunlarla Padişah' ın bildirisini karşılaştırarak değerlendirmek ve gerçek durumu anlamak kesin değildir. Bundan dolayı biz aslın­ da böyle bir bildirinin Babıali' de uydurulmakta olduğunu daha ön­ ce haber almış ve bunun ulusun zihnini karıştırmasını önlemek için, İstanbul' dan alınmasını uygun bulmuştuk. İstanbul ' la resmi yazışmanın da kesilmiş bulunması dolayısıyla, doğrudan doğru­ ya saraydan değil, yine Ferit Paşa'nın bir eklemesi ile Babıali' den verilen bu bildirinin Sivas, Ankara, Kastamonu ve başka merkez­ lerde olduğu gibi, hiçbir yerden alınmamış olduğunu sanıyorduk. Bu bildiriyi almak için daha önce ulusun Padişah' a durumu ve ger­ çeği bildirmesine izin verilmesi gerekirdi. Bunun için bu bildiri­ nin dağıtılıp yayılmasına aracılığı yararlı bulmuyoruz. Ancak, bu bildiri Trabzon, Erzurum vç Sivas gibi merkezlerde gerekenler­ ce okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğünüz gibi her merkez­ den İstanbul' a bir tel çekilmesi uygun olur. ' ' Mustafa Kemal

83


SÖYLEV Padişahın bu bildirisinin, ulus üzerinde yapacağı kuşku gö­ türmeyen kötü etkilerin bir ölçüde önüne geçebilmek için, söz ko­ nusu bildirinin içindekilerini yalanlamaya ve hükümsüz bırakma­ ya yarayacak nitelikte Padişah'a bir karşılık yazmayı ve bunu yurtta dağıtıp yayarak okutturmayı tek çıkar yol olarak düşündük ve böyle yaptık (belge: 99). Baylar, Trabzon'da bir iki kişinin, pek yurtHalit Bey'in Trabzon ve sever ve saygıdeğer olan Trabzon halkına hiç de çevresinde bilgi verilmediği halde, onlar adına, oradaki uluulusal örgütler sal varlığı kendi kişilikleriyle temsile kalkiştıklakurmakla görevlendirilınesi n ve bu yüzden ulusal girişim ve kararların gereği gibi yürütülmemekte olduğu kanısına vardım. Trabzon' da vali bulunan Galip Bey adında bir kişinin de yıkıcı akımı yaratmakta etken olduğunu anladım. Bunun üzerine, Trab­ zon yakınlarında Torul'da bulunan ve daha tümenine komutaya başlamamış olan Halit Bey'in, Trabzon çevresinde ulusal örgüt­ ler kurmak için görevlendirilmesi uygun görüldü ve Kolordu Ko­ mutanı 'na bu düşünce bildirildi. 20 Eylül 1 9 1 9'da alınan karşı­ lıkta: ' 'İngilizlere karşı gizlenen Halit Bey' in, yaratılışı gereği, or­ taya çıkarabileceği durumlar, bu elverişsiz zamanda belki düzel­ tilemez" yolunda bazı düşüncelerden sonra: "Halit Bey haberim olmadan dilekte bulunsa bile yerine getirilmemesi' ' deniliyordu (belge: 1 00). Kazım Karabekir Paşa'nın bu teline verdiğimiz karşılıkta: İn­ giliz sakıncasının bizlerce düşünülmediğini bildirdik; sert ve ke­ sin davranmak sakıncalı görüldüğüne göre, Trabzon' da durumun düzeltilmesi neye ve ne yapmaya bağlı ise, onun doğrudan doğ­ ruya kendilerince düşünülmesini, 22 Eylül 1 9 1 9 günlü bir şifre­ de rica ettik (belge: 1 0 1). Bizim, On Beşinci Kolordu Komutanı'yla bu yazışmaları 84


SÖYLEV yaptığımız günlerde, Torul'dan Yarbay Halit Bey de doğrudan doğruya bizimle haberleşmeye başladı. Kendisini karşılıksız bı­ rakmamak ve durum hakkında aydınlatmak amacıyla karşılık yaz­ dık. On Beşinci Kolordu Komutanı 'nın, bir bakıma bizim 22 Ey­ lül 1 9 1 9 günlü tel yazımıza karşılık olan, 27 Eylül 1 9 1 9 günlü bir şifre telini aldık. Bunda, halkı önce aydınlatma ve uyarma göre­ vini yaptığını; direnenler görülürse onlara karşı da hak ettikleri iş­ lemi yapmaktan başka bir şey olmayan ve görüp geçirdiklerinin sonucu olan ilkesini, olduğu gibi Trabzon çevresinde de uygula­ dığını açıkladıktan ve Dokuzuncu Tümen Komutanı Rüştü Bey'i, kurmaylarıyla birlikte, Üçüncü Tümen Komutanlığı vekilliği ile Trabzon'a gönderdiğini; Halit Bey'i Trabzon için uygun bulma­ dığını bildirdikten sonra: "İngilizlerle ilgili görüşe gelince; bana kalırsa elden geldiği sürece açık ve elle tutulur bir çatışmadan ka­ çınmayı yeğ tutarım' ' kanısı belirtiliyordu (belge: 102). Buna ver­ diğim 29 Eylül 1 9 1 9 günlü özel ve kişisel karşılıkta şunları yaz­ dım: "Trabzon ili kamuoyunun ne olduğu buraca da tam olarak aydınlanmıştır. Trabzon merkezi dışında, bütün ilçe ve sancakla­ rıyla haberleşilmektedir. Merkezdeki durum da valinin tutuklanıp uzaklaştırılmasından sonra ortadan kalkmıştır (Valiyi tutuklaya­ rak gözaltında Erzurum'a gönderen, buyruğum üzerine, Halit Bey'dir). Rüştü Bey' in Üçüncü Tümen Komutanlığı vekilliği ile Trabzon'a gönderilmesinde aklıma gelen noktaları bildireceğim. Birincisi; Valiyi tutuklayan Halit Bey'dir. Birkaç gün sonra Rüştü Bey'in böylece gönderilmesi Halit Bey'in davranışını ora­ daki kötülük isteyenlere karşı yermek gibi olabilir. İkincisi: Halit Bey, önemli durumlarda tümeninin başına geçmeyi beklerken bugün geçirmekte olduğumuz önemli ve ta­ rihsel anlarda başka bir kimsenin yerine geldiğini görmekten üzü85


SÖYLEV lebilir. Bu tutumdan vazgeçilmesini rica ederim. Bununla birlik­ te kolordunuzun askeri işlerine karışmak istemem. ' ' (belge: l 03 ). 1 Kazım Karabekir Paşa'nın verdiği 2 Ekim 1 9 1 9 günlü uzµn karşılıkta, bu işlemin Halit Bey'in isteği üzerine yapıldığını ye kendisine durumu gereği gibi anlatmak için Erzurum'a çağrıldı­ ğını bildirdi (belge: 1 04). Oysa, l Ekim 1 9 1 9 günü Üçüncü Tü­ men Emir Subayı Üsteğmen Tarık imzasıyla, Başyaverim Cevat Abbas Bey'e gelen özel bir şifrenin son cümleleri şöyleydi: 1 "Son günlerde Komutan Bey, Üçüncü Tümen'in bugünkü komuta durumunun değiştirilmesini Kolordu' dan istedi. Eğer ko­ lordu bu öneriyi kabul etmez ve yerine getirmezse, buyruk alma­ dan komutayı ele alacağını ve önceki karar gereğince Kolordu' dan ayrılarak doğrudan doğruya Kongre'nin buyruğuna gireceğini bil­ diririm. Paşa Hazretleri' ne gereği gibi bilgi veriniz efendim." (belge: 105). Bu tarihten on beş gün sonra idi. Kazım Karabekir Paşa' dan 1 7 Ekim 1 9 1 9 günlü şu teli aldım: "Bölgemde ulusal isteğin gerçekleştirilmesi ve yerine geti­ rilmesi için son noktaya değin askerlikten ve komuta zincirine uy­ maktan kimsenin ayrılmamasını, geleceğin sıkıdüzeni için de çok gerekli görüyorum. Gözü peklikle sağgörünün ( 1 ) bağdaştırılma­ dığı yerlerde ve işlerde, sonuç pek parlak da olsa, çabucak tersi­ ne döndüğü ve değerden düştüğü benzerleriyle anlaşılmıştır. Özel­ likle İngiliz, Fransız temsilcilerinin bulunduğu Trabzon çevresin­ de, komuta zincirinin çok güzel görülmesine ve sağgörüyle iş yapmaya pek çok gereklilik vardır.

( l ) basiretin.

86


SÖYLEV Ne yazık ki, verdiğim açık yönergeye uymayarak Halit Bey'in, kendi eliyle ve asker kılığı ile valiyi tutuklamak gibi ya­ dırganır işleri dillere destan olmuştur (Halit Bey'e bu işi yaptıra­ nın kim olduğunu bildirmiştim). Seçimlerde de böyle davranırsa, kendisi için İngilizlerin bir çıkış daha yapmaları ve güç durumun belirmesi önlenemez (seçimlerin çabuklaştırılması ve ulusal iste­ ğe uygun olarak yaptırılması için, Halit Bey'e ve başka gereken birçok kişilere, çalışmaları, özellikle rica edilmişti. Bir de, İngi­ liz girişiminin önlenemez ne gibi bir durum yaratabileceğini, ken­ di durumumu gözönüne getirerek, bir türlü anlayamamış olduğu­ mu açıklamalıyım). Bunun için, adı geçen kişiyle yazışma yapıl­ mayarak yüksek isteklerinizin uygulanmasında beni aracı kılma­ nızı çok rica ederim. Onun kişisel durumu söz götürmez sayılı­ yorsa, herhangi bölgeden milletvekili seçilmesi üzerindeki yük­ sek düşüncelerinizin bildirilmesini dilerim. ' ' B u tele 1 9 Ekim 1 9 1 9 günü kısaca şu yanıtı verdim: "Halit Bey'in milletvekili olmak ya da olmamak konusun­ daki eğilimini bilemediğimden, bu yolda bir düşünce bildireme­ yeceğim efendim. ' ' Baylar, Ferit Paşa hükümetinin düşmesine değin geçen gün­ ler içinde karşılaştığımız sorunlar çeşitlidir. Engeller ve güçlük­ ler az değildi. Bunların hepsini sayıp açıklamaya kalkışmak yük­ sek kurulunuzu çok yorabilir. Bunun için, bu evreyi tamamlaya­ cağını sandığım bazı noktalara yalnız dokunmakla yetineceğim. Ali Galip'in salık vermesi üzerine, İstanbul hükümetince Dersim Mutasamflığına atandığı anlaşılan ve Sivas'a gelen Os­ man Nuri Bey, 8 Eylül'de Sivas'ta alıkonuldu. Ulusal akıma karşı haince davranışlarda bulunduğu gerçek­ leşen Ankara Valisi Muhittin Paşa, özel bir amaçla görev gezisi­ ne çıkmıştı. 1 3 Eylül'de Çorum'da bulunuyordu. Muhittin Pa-

87


SÖYLEV şa'nın yakalanıp gözaltında Sivas 'a gönderilmesi için Ankara' da Kolordu Komutanı 'na ve Samsun' da Beşinci Kafkas Tümeni Ko­ mutanı 'na buyruk verildi. Muhittin Paşa tutuklu olarak Sivas' a ge­ tirilmiştir. Kendisiyle görüştüm. Gereken öğütleme ve uyarma­ larda bulunduktan sonra yaşına saygı göstererek Samsun üzerin­ den İstanbul'a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç dört gün sonra özel olarak Sivas:a çağrıldı. Ulusal eyleme karşı oldukları anlaşılan Niğde Mutasarrıfı, Saymanı ve Komiserinin gözaltında Sivas'a gönderilmeleri için 1 6 Eylül ' de Niğde'de Tümen Komutanlığı'na emir verildi. Baylar, Kastamonu' da vali bulunan İbrahim Kastamonu VaBey, ben ordu müfettişi iken kurmay başkanım lisi'nin İstanbul bulunan Albay Kazım Bey'in yakından tanıdığı bir hükümetince değiştirilmesi ve kişi idi. Bundan dolayı, kendisine her türlü gizli bundan çıkan şeyler bildirilmişti. Aramızda şifre ile yazışmalar olay yapılıyordu. Kendisi İstanbul hükümetince İstan­ bul' a çağrıldı. Bu çağrıya hiç uymaması gerekirken anlaşılmaz ne­ denler ve düşüncelerle -sanki İstanbul' da tutuklanmak için- Kas­ tamonu' dan ayri\mıştı. İstanbul, lbrahim Bey'in yerine bir başka­ sını Kastamonu Valiliği'ne atamıştı. Yeni vali, 1 6 Eylül'de İne­ bolu'ya varmış bulunuyordu. Onun tutuklanmasını oradaki ilgi­ lilere buyurduk. Bu işte ilgi çekici küçük bir evre oldu. İzin verir­ seniz biraz açıklayayım: Kastamonu' da ve Kastamonu ili içinde sarsıntı ve duraksama belirtileri görülmeye başlayınca Kastamo­ nu 'ya, güvenilir ve gücü yeten bir subayın gönderilmesini Anka­ ra' da bulunan Ali Fuat Paşa' dan rica etmiştim. Fuat Paşa, Kasta­ monu Mevki Komutanlığı göreviyle oraya Albay Osman Bey'i göndermişti. Osman Bey, tam 16 Eylül günü Kastamonu'ya var­ mıştı. Yeni gelen vali için verdiğimiz buyruğun uygulanmasını on­ dan bekliyorduk. Bildirdiğim buyruğu verdikten sonra, uygula88


SÖYLEV ma ve yürütümle ilgili bilgiyi telgraf başında bekliyordum. Gece olmuştu. İstediğim bilgiyi verecek Kastamonu' da bir kişi bulamı­ yordum. Sonunda, 1 6/ 1 7 Eylül gecesi, Kastamonu ve çevresi Ko­ mutanı Albay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu teli verdi: ' 'Bugün Kastamonu'ya geldim. İstanbul hükümetinin adam­ larıyla Vali Vekili ve Jandarma Komutanı'nın düzeni üzerine evimde tutuklandım. Yurtsever örnek subaylarımızın yardımla­ rıyla şimdi kurtuldum. Ben de Vali Vekili'ni ve Jandarma Alay Komutanı'nı birlikte tutuklattım. Telgrafhaneye el koydum. Bu­ rada durum önemlidir. Kongreden çok rica ederim; bütün karar­ larından buraya bilgi vererek Kastamonu'nun sayın halkını aydın­ latsın. Yani valinin İnebolu'ya indiği haber alınmıştır. Kendisi için ne işlem yapılacaktır? Buraya vali vekili ve başka görevli atan­ ması için Ulusal Kongre'nin bana yetki verınesini rica eder ve di­ leklerimin karşılığını şimdi makine başında beklediğimi bilgile­ rine sunarım. " Osman Bey'le makine başındaki haberleşmemiz şöylece bi­ raz daha sürdü. Kendisinden sordum: ' 'Şimdi orada üstünlüğü sağladınız mı? Ne kadar kuvvetiniz var? Orada ilin ileri gelen görevlilerinden güvenilir kim vardır? Yeni atanıp İnebolu'ya geldiği öğrenilen valinin adı nedir?" Osman Bey' in karşılığı şu idi: " Şimdi ilde üstün durumda­ yım. Herhalde Kongre, yardımcı olarak, beni aydınlatmalıdır. Atanan valinin, Konya valiliğinden emekli, çok eski bir kişi ol­ duğu söyleniyor. Adı Ali Rıza'dır. Kuvvetim, iki yüz elli kişi çı­ karır bir tabur ve dört tüfekli bir ağır makineli bölüğüdür. Halk ile daha görüşülememiştir. llin ileri gelen görevlilerinden Defter­ dar Ferit Bey vardır." Osman Bey'e şu buyruğu verdim: ' ' Şimdi kendiniz vali ve89


SÖYLEV

killiğini üzerinize alınız. Asker ve sivil bütün kuvvetleri elinize almaya tam yetkilisiniz. Gelmekte olan valiyi hemen tutuklata­ cak önlemleri çabucak alınız. İşlerinize eylemle engel olanlara kar­ şı hiç duraksamadan silah kullandırınız. 11 Defterdarı, benim Di­ yarbakır' dan tanıdığım Ferit Bey ise, size yardım etmesi gerekir. Bolu Mutasamfına, aldığınız durumu ve size verilen yetkiyi şim­ di bildirerek onun da 1stanbul'a karşı böyle davranmasını benim yerime söyleyiniz. Sinop Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey' e de, be­ nim yerime gene bu yönergeyi veriniz. Yanınızda hangi şifre anahtarı vardır?' ' Osman Bey'in yanıtı; "Vali vekilliğini Defterdar Ferit Bey'e vereceğim, kendim alamayacağım. Bildiğiniz Ferit Bey'dir. Si­ nop Mutasarrıfı bildiğinizdir, kendisi görevden çıkarılmıştır; ve­ killik, Jandarma Tabur Komutanı Remzi Bey' dedir. Mazhar Tev­ fik Bey'in Sinop'ta olduğu bildiriliyor. Şifre anahtarı tutuklu alay komutanındadır; istendi, alacağım karşılığa göre sonucu bildiri­ rim efendim." ' 'Yanınızda başka şifre anahtarı var mıdır? Ferit Bey şimdi nerededir, durumu biliyor mu?" diye sordum. ' 'Durumdan bilgisi yoktur, şimdi çağrıldı, gelecektir. Ben hiç şifre anahtarı almadım; çünkü tutuklanacağımı bilmiyordum. Ma­ kam (1) şifresiyle yazanın umudunda idim" yanıtını verdi. ' 'Oradaki Jandarma Tabur Komutanı kimdir? Ne kadar jan­ darma kuvveti vardır, buyruğunuz altına girdi mi?' ' sorusunu yaz­ dırdım. Buna da verdiği yanıtta: ' 'Jandarma Komutanı Emin Bey yanımda ve benimle işbirliği yapmıştır. Merkezde jandarma sa­ yısı otuz beş kadardır. Polis Müdürü Halil Bey de yanımda ve be­ nimle işbirliği yapmıştır. Polis sayısı kırktır. Piyade Tabur Komu( 1 ) Valilik makamı.

90


SÖYLEV tanı Şerif Bey, kendisi biraz budala olduğundan şimdilik tutuk­ lanmıştır. Jandarma Tabur Komutanı Emin Bey yüzbaşı dır. Def­ terdar Ferit Bey geldi, yanımdadır. ' ' ' 'Emin Bey' i biraz anlatır mısınız?' ' sorusuna: ' ' 3 1 8 çıkış­ lı, Üsküplü Emin, tanırsınız. Ayrıca ellerinizden öpüyorlar. " Bunun üzerine şu satırları yazdırdım: ' 'Emin Efendi 'yi tanı­ rım, teşekkür ederim. Ferit Bey'e durumu anlattınız mı? Önemli işler makam şifresiyle bildirilebilir. Sinop Mutasarrıfı Vekili olan Jandarma Komutanı'na güvenilemezse onun yerine sizce uygun görülecek birinin vekilliğe geçirilmesi için gerekli önlemlerin alınması düşünülmelidir. Yardım istiyor musunuz? ' ' Osman Bey: "Kuvvetçe yardımı gerekli görüp görmediği­ mi sonra bilginize sunacağım. Jandarma Tabur Komutanı yeni gel­ diği için, durumu anlaşılamamıştır efendim" yanıtını verdi. Os­ man Bey'e başka bir söyleyeceği olup olmadığını ve Ferit Bey'le durum üzerinde görüşüp görüşmediklerini anladıktan sonra, şu te­ li yazdırdım: 1 6/ 1 7 Eylül 1 9 1 9 Osman Bey ve Ferit Beyefendi'ye Önlemlerinizde ve işlerinizde başarı dilerim. Bize durumu­ nuzdan ve gelmekte olan valinin tutuklandığından bilgi vermeni­ zi bekleriz. Mustafa Kemal Ferit Bey, Vali Vekili; Albay Osman Bey, Kastamonu da Kastamonu ve dolayları komutanı olarak çalış­ İstanbul'a karşı maya başladıktan bir iki gün sonra, kendilerini gelmeye başlıyor yeniden telgrafbaşına çağırarak bilgi istemiştim. İstanbul ' da gereken yerlere, istenildiği gibi, halkın imzası al­ tında teller yazıldığı ve bütün illere ve sancaklara da bu tellerin 91


SÖYLEV

gönderildiği bildirilmekle birlikte birtakım sorular da soruluyor­ du. Bu arada: "Halk diyormuş ki: l - Başka illerin kamuoyu bizimle birlik değiller midir? 2- Bu olağandışı durum ne zamana dek sürecektir? 3- Hükümetin direnmesine karşı ne gibi önlem alındı? Bizi aydınlatmak iyiliğinde bulununuz Paşam" diyordu. Halktan geliyormuşçasına sorulan bu soruların Vali Vekili ve komutan beylerin de kafalarında yer etmekte olduğunu düşün­ mek, ona göre karşılık vermek yorulmaya değerdi. Bundan dola­ yı saatlerce Sivas-Kastamonu telini tutan uzun bilgi verildi ve açıklamalar yapıldı. Bu açıklamaları şöylece özetleyebilirim: 1- Ulusal tepki, yurdun her köşesinde bütün sertlikle ve coş­ kunlukla vardır. Bütün illerin en ufak köylerine değin halk ve en ufak birliğine değin bütün ordularımız baştan aşağı duyarlı ve tam birlik olarak, kendilerine bildirilen kararlan uygulamakta ve yürütmektedirler. Halkın ikinci ve üçüncü sorusuna karşılık olmak üzere de: 2- Ne zaman ki Kastamonu halkı, bu durumu olağandışı bu­ lup kaygıya düşmekten kurtulacak ve amacımızı gerçekleştirince­ ye dek dayanmakta kararsızlık belirtisi göstermeyecektir; işte o zaman bu olağandışı durum kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Hükümetin direnmesi olağandır. Buna karşı başka önleme kalkış­ madan önce, ilk önlemimizi gereği gibi ve her yerde kesinlikle uy­ gulama yollarını düşünelim. Örneğin: Bolu durumu üzerine ne ya­ pılmıştır? Bolu kesimine dek bütün yerlerin İstanbul 'la resmi ha­ berleşmesinin kesildiğine güvenebilirmiyiz? Bununla ilgili olarak beklediğimiz bilgi daha gelmedi. İşte bu dediğim önlem, lstan­ bul' a değin yayılabilirse hükümetin direnme gücü kalmayacağı­ nı sanırım. Ama bundan sonra da gene çok bilinçsizce ve çok bön­ ce bir ayak diremeyi sürdürmek isterlerse elbette daha etkili ön­ lemler uygulanabilir. 92


SÖYLEV

Bundan sonra vali ve komutanın verdiği bilgilerden şunlar anlaşıldı: İnebolu' dan İstanbul'a geri gönderilen yeni vali, Zon­ guldak'ta Dahiliye Nazın'ndan şöyle bir buyruk almış: "Bolu ve çevresi açıktır. Zonguldak'a çıkınız, ilin gereken yerleriyle haberleşiniz ve son buyruğa değin orada bekleyiniz. ' ' Gerçekten yeni vali, Zonguldak'ta kalmış ve şuna buna gözdağı vermeye başlamış. Ferit ve Osman Beyler, Zonguldak Mutasar­ nfına yeni valiyi tutuklayıp karadan Kastamonu'ya gönderilme­ sini emreylemişler; Mutasarrıf bunu yapmamış. Bununla birlik­ te, bu girişimi öğrenen yeni vali, orada barınamayarak İstanbul' a dönmüş (belge: l 06). Sırası gelince bildirmiştim ki Yirminci KoAli Fuat Paşa Batı Anadolu lordu Komutanı Ali Fuat Paşa, Kongre adına baUlusal zı kararlar ve önlemler almıştı. Ali Fuat Paşa'ya Kuvvetler Kongrece "Batı Anadolu Kuvayı Milliye KomuKomutanı tanı" diye bir san verildi. Paşa, Eskişehir ve do­ laylarını ulusal bir bölge sayıp komutanlığına Süvari Yarbayı Atıf Bey'i; Afyonkarahisar dolaylarını da ulusal bir bölge sayıp ko­ mutanlığına Yirmi Üçüncü Tümen Komutanı Ömer Lütfi Bey'i atamıştı. Bu tümen ile Anadolu'ya geldiğimizin daha ilk günle­ rinde ilgilenildiğini o günlerle ilgili konuşmalarım sırasında söy­ lemiştim. İstanbul hükümeti, Fuat Paşa'nın yerine Hamdi Paşa'yı atamış ve göndermişti. Hamdi Paşa Eskişehir'e dek geldi. Orada kendisine, 1 6 Eylül' de İstanbul' a dönmesi gerektiği bildirildi. İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuvayı Milliye Komutanı olan AtıfBey'i tutuklayıp lstanbul'a gönderdiler. Kuvayı Milliye Ko­ mutanı olan bir kişinin �endini kolaylıkla düşman eline düşürme­ yecek önlemleri almış olması gerekirdi. Bu konudaki dikkatsiz­ lik ve önlemsizlik, kendisini kurtarmak için uzun süre üst üste gi­ rişimlerde bulunmamızı gerektirdi. B ilirsiniz, o sırada Eskişe93


SÖYLEV hir'de İngiliz birlikleri vardı. Fuat Paşa, toplayabildiği Kuvayı Mil­ liye ile birlikte Eskişehir' e yakın Cemşit denilen yere gitmişti. Es­ kişehir' i uzaktan sardı. Eskişehir' de bulunan İtilafKuvvetleri Ko­ mutanı General Soli Flud'un (Solly Flood) Fuat Paşa'ya gönder­ diği bir mektupta kullanılan deyimler ve Kuvayı Milliyemizi ni­ teleyişi; komutanlarımızın ve Kuvayı Milliyemizin yüksek şeref ve onurlarına karşı bir saldırı sayıldığından ve adı geçen genera­ lin hak ve yetkisi dışında göıüldüğünden, bu konu üzerine İstan­ bul' da bulunan İtilaf Devletleri siyasal temsilcilerinin bir andın ile dikkatleri çekilmişti. 25 Eylül 1 9 1 9 günü General Soli Flud'un Fuat Paşa'nın yanına gönderdiği bir kurul -ki bir kurmay binbaşı ile Eskişehir' deki İngiliz Kontrol Subayı 'ndan meydana gelmiş­ ti- İngilizlerin içişlerimize ve ulusal hareketimize hiç karışmaya­ caklarına söz verdi. Bu sıralarda İngilizler, Merzifon' da bulunan kuvvetlerinin geriye alınmasına memnun olup olmayacağımızı sormuşlardı. Elbette pek memnun olacağımızı bildirmiştik. Ger­ çekten oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıkları ile birlikte, önce Samsun'a çektiler. Sonra oradan da lstanbul'a götürdüler. Eski­ şehir' de üstünlük sağladıktan sonra, Fuat Paşa'yı Bilecik ve Bur­ sa dolaylarına göndermeyi düşünüyorduk. Baylar, Konya' da vali bulunan Cemal Bey, Konya Valisi Ferit Paşa hükümetinin İstanbul ' da önemli bir da­ Cemal Bey, İstanbul'a yanak noktası durumuna girdi. Konya' da Ordu kaçıyor, Konya Müfettişi olan Cemal Paşa'nın İstanbul'a gidip ge­ halkı da ri gelememesi, orada bulunan Kolordu Komutanı İstanbul'u tanımıyor Selahattin Bey'in kararsızca davranışları ve so­ nunda habersiz İstanbul'a çekilip gitmesi, Konya ve dolaylarını Vali Cemal Bey'in hükmü altında bırakmıştı. Ora­ ya, amacı yakından anlamış bir kişinin gönderilmesi gerekiyor­ du. Sivas'ta yanımızda bulunan Refet Bey'in gönderilmesi uygun 94


SÖYLEV

görüldü. Refet Bey, yola çıktı. Konya'da, Heyeti Tem�iliye'ce gönderilen bir komutanın gelmekte olduğu haber alınınca yurtse­ ver kişiler canlanmış; öte yandan da Vali Cemal Bey cezaevinde ne kadar kanlı katil, ne kadar tutuklu varsa hepsini çıkarıp silah­ landırmış ve kendisine bir kuvvet yapmak istemişti. Konya'nın sayın halkı, bu alçakça davranışa karşı ayaklanarak yurtseverli­ ğin gerektirdiğini yapmaya karar vermiş ve bunu sezen Cemal Bey, 26 Eylül'de İstanbul'a kaçmıştır (belge: 1 07). Halk, Beledi­ ye Dairesi'nde toplanarak Hoca Vehbi Efendi'yi vali vekilliğine . getirmişti. Baylar, ilgi çekici bir noktadır; şimdi hatırı­ Refet Bey'in ma geldi, yüksek topluluğunuza bildirmeden ge­ yerinde olmayan bazı çemeyeceğim. Sivas-Konya yolu üzerinde bir telg­ önerileri rafmerkezinden, Refet Bey' den özel bir tel aldım. Refet Bey bunda, Konya ve dolaylarında başarı sağlamak için kendisine İkinci ordu Müfettişliği san ve yetkisi­ nin verilmesi gerekli olduğunu bildiriyordu. Refet Bey, uzun bir süre sonra, Ankara' da bulunduğum sırada, Bolu ve dolaylarında baş kaldıranların tepelenmesi için görevlendirildiği zaman da ora­ dan bir şifre ile halk üzerinde önemli etkisi olacağından söz aça­ rak, kendisinin generalliğe yükseltilmesini benden istemişti. O za­ manlar Refet Bey'in gerek birinci ve gerek ikinci isteklerini ye­ rine getirecek resmi görev ve yetkide bulunmadığımı açıklama­ ya gereklik yoktu. Özellikle bunu Refet Bey'in pek iyi bilmiş ol­ ması kuşku götürür müydü? Refet Bey, bu isteklerini yerine getirmek için, benim İstan­ bul hükümeti katında aracılık etmemi anlatmak istiyordu da de­ nilemezdi. Çünkü, dünyaca biliniyordu ki ben, Ordu Müfettişli­ ği 'nden ve askerlikten çekilmiş olduktan başka, Padişah ve İstan­ bul hükümetince kovulmuştum ve benim için ölüm yargısı çıka­ rılmış idL Çalışmalarım, bir kongrenin seçtiği kurul içinde, He95


SÖYLEV yeti Temsiliye içinde, onun adına oluyordu. Ulusal çalışmalarda bulunmak ve özellikle bu konuda başarılı olmak için resmi san ve yetki gerekli ise, aslında o, benim kendimde yoktu. Başarı sağla­ mak için, içinde bulunduğum durum ve koşulların ne olduğu an­ laşıldıktan sonra, benden resmi yöntemlere göre san ve yetki ara­ manın yeri olamayacağı söz götürmezdi. Elbette Refet Bey'i Kon­ ya'ya görevli olarak gönderirken biz kendisine, amaca uygun ola­ rak her türlü iş ve davranış için tam ve geniş yetki vermiştik. Bu­ nun kullanılması ve uygulanması, onun yeteneğine ve gücüne bağlı idi. Baylar, her yeri çalışmaya ve ulusal örgütler kurmaya yönelt­ mek için uğraşırken İstanbul hükümetinin isteklerine hizmet eden kimi sivil örgütlerin baş yöneticilerinden sözde ruhsal gözdağı ve­ ren telyazıları da alıyorduk. Örneğin, Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza adında biri, yaptıklarımızın İtilaf Devletleri 'ne saldırı sayıldığını ve bu yüzden bütün Osmanlı ülkesinin İtilaf Devletleri askerleri­ pin işgali altına gireceğini, böylelikle Türk hükümetine son ve1rileceğini, ilgililerle görüşerek öğrendiğini bildiriyor ve İstanbul hükümeti ile anlaşmamızı öneriyordu. Bu telin Mutasarrıfa yaban­ cılarca yazdırıldığına kuşku yoktu. Buna, elbette gereği gibi kar­ şılık verildi (belge: 1 08). Baylar, hatırınızda olsa gerektir ki, ülkemizG eneral Harbord de ve Kafkasya' da inceleme yapmak üzere AmeKurulu ve rika hükümeti General Harbord'un başkanlığı alG enerale tında bir kurul göndermişti. Bu kurul, Sivas'a gel­ verdiğim karşılık di. 22 Eylül 1 9 1 9 günü General Harbord ile uzun uzadıya görüşmelerde bulunduk. Generale, ulusal ayaklanmanın amacı ve ereği; ulusal örgüt ve birliğin ortaya çı­ kış nedeni; Müslüman olmayan azınlıklara karşı olan duygular; yabancıların ülkemizde yıkıcı propagandaları ve işleri üzerine ge-

96


SÖYLEV

niş ve kanıtlı açıklamada bulundum. Generalin bazı beklenmedik sorularıyla karşılaştım. Örneğin: " Ulus, düşünülebilen her türlü girişim ve özveride bulunduktan sonra da başarı elde edilemezse ne yapacaksın?" Verdiğim karşılıkta -yanlış hatırlamıyorsam­ demiştim ki: "Bir ulus, varlığını ve bağımsızlığını korumak için düşünü­ lebilen girişim ve özveriyi yaptıktan sonra başarır. Ya başaramaz­ sa demek, o ulusu ölmüş saymak demektir. Öyle ise, ulus yaşa­ dıkça ve özverili girişimlerini sürdürdükçe başarısızlık söz konu­ su olamaz. ' ' Generalin sorduğu sorudan asıl amacının ne olabileceğini araştırmak istemedim. Ama verdiğim karşılığı onun beğendiğini bugün yeri gelmişken söylemek isterim. Baylar, Eylülün 25 'inci günü akşamı, Anka­ Abdülkerim ra' da bulunan Yirminci Kolordu Komutan Veki­ Paşa'nın aracılığı li Mahmut Bey' den aldığım bir şifre telde şunlar bildiriliyordu: "Bu gece İstanbul telgrafhanesinden Fuat Paşa'yı telgraf başına istediler. Dahiliye Nazırlığının il şifresiyle bir kapalı tel yazdırdılar. Bunun özeti şöyledir: ' 'Padi­ şahın bildirisindeki bilgince yol göstermelere uymakla yurdu kurtarma işi başarılacaktır. Ulusal eylem, uygarlık dünyasında iğ­ renç erekler gibi gösterildi. Hükümetle ulusun ayrılığı, yabancı­ ların işe karışmasına yol açacaktır. Konferans, hakkımızda karar verirken bu anlaşmazlık, iyilik ve esenlik belirtisi olmayacaktır. Sonuç olarak, eylemin yöneticileriyle görüşmek üzere, yüksek ki­ şilerle bildirilecek yerde buluşma, bir olupbitti biçiminde isten­ mekte ve zamanın darlığından, hemen yanıt beklenilmektedir. Görüşlere saygı gösterileceği, kişiliğe ve şerefe dokunulmaya­ cağı da uzun girişlerle bildiriliyor. Teli yazan bu kişi, kurmay tuğ­ generallerden Abdülkerim Paşa' dır Bu tele Ticaret ve Ziraat Na-

97

·


SÖYLEV zırı Hadi Paşa aracılığı ile ve gene bu şifre ile yanıt beklemekte­ dir. Adı geçenin, bu düzeni ile, görüşme isteğinin bizden geldi­ ğini duyurup yaymak a�acını güttüğü anlaşılıyor. Telgrafbaşın­ da beklemekte olduklarından, bir dakika önce kabul edilip edil­ meyeceği ile ne karşılık verileceğinin bildirilmesi saygı ile rica olunur. Ali Fuat Paşa Hazretleri 'ne de yazılmıştır. ' ' (belge: 1 09). Mahmut Bey'e o gün saat 7 sonrada makine başında verdi­ ğim telde şunları bildirdim: "Kerim ve Hadi paşalara, Fuat Pa­ şa'nın Ankara'da bulunmayıp işi olduğunu, ama görüşmek isti­ yorlarsa Sivas'ta bulunan Heyeti Temsiliye Kurulu ile ve bu ku­ rul arasında bulunan Mustafa Kemal Paşa ile makine başında di­ ledikleri gibi görüşebileceklerini bildirirsiniz. 'Onlar görüşmek isteğinde iseler' diye bildirmeye dikkat etmek gereklidir" (bel­ ge: 1 10). Mahmut Bey, Kerim Paşa'nın Ankara'ya çektiği teli oldu­ ğu gibi bize de yazdı. İçindekiler, aşağı yukarı Mahmut Bey'in özetlediği şeylerdi. (belge: 1 1 1 ). Baylar, İstanbul Hükümeti ile ilgiyi kesişimizin on beşinci günündeyiz. Ulusal karara karşıt bir durum alan kimi yerler de, ister istemez ulusal akıma uymaya zorlandı. İstanbul Hükümeti­ ne hizmet eden kimi görevliler ya kaçtılar ya da boyun eğme du­ rumuna getirildiler. lstanbul'a, bütün yurttan, her gün İstanbul Hükümetinin düşürülmesi isteğini bildiren binlerce tel yağdırıl­ maya başlandı. İtilaf Devletlerinin Anadolu' da dolaşan subay ve görevhleri, ulusal ayaklanmaya karşı tarafsız olduklarını ve ' 'ül­ kenin iç işlerine karışmayız ' ' sözünü her yerde açıktan söyleme­ ye başladılar. Bu durum karşısında artık Padişah ve Ferit Paşa, ulusal eylem yöneticileriyle anlaşmaktan başka çıkar yol kalma­ dığı, ama herhalde, yerlerini bırakmaksızın bu anlaşma yolunu bulabilecek aracılar araştırmaya başladıkları kanısına varmak 98


SÖYLEV yanlış olmaz inancındayım. Baylar, adı geçen, rahmetli Abdülkerim Paşa, benim çok es­ ki arkadaşım idi. Çok namuslu, ulusal onuru olan ve temiz yü­ rekli bir yurtseverdi. Selanik'te ben kolağası, o binbaşı olarak bir odada çalışmış, yıllarca özel arkadaşlık etmiştik. Rahmetlinin durumundan ve sözlerinden bir tarikattan olduğu anlaşılıyordu. Bazı tekkelere devam ettiği de görülmüştür. Ama, herhangi bir şeyhe mürit olduğunu bilen yoktu. Çünkü kendisini, inançların­ da din ve vicdan anlayışında tinsel katlardan "birinci hazret ( 1 ), büyük hazret" sayardı ve kardeşlik çevresinde bulunanlara: -ko­ nuştuğu kimsede, kendisince gördüğü yeteneğe göre- ' ' hazret ' ' , "kutup (2)" ve daha başka makamlar verirdi. Bana da "kutup­ lar kutbu' ' derdi. Şimdi açıklayacağım haberleşmemizde bu söz­ lere rastlayacağız. Kerim Paşa'nın kendine özgü bir konuşma ve yazma yöntemi vardı. Kerim Paşa, çok açık yürekle ve zamanın­ da kendisine pek çok ün kazandıran yüksek bir dil uzluğu (3) ile görüşür ve öyle yazardı. Kendisinde inandırma niteliği ve gücü olduğu da sanılır ve varsayılırdı. Bizim, Seliinik'te bulunduğu­ muz sıralarda, orada ordu komutanlığı ve ordu müfettişliği göre­ vi ile bulunmuş olan Hadi Paşa, Kerim Paşa 'yı, açıkladığım özel­ liği ile dostlar arasında sayılır ve sevilir biri diye bellemişti. İşte, Ferit Paşa'nın hükümetteki arkadaşı Hadi Paşa, sıkış­ mış olan Padişahın ve Ferit Paşa'nın, pek uygun bir yolla yardı­ mına )".etişmek istiyordu. Kerim Paşa, Ali Fuat Paşa'yı da Sela­ nik'ten tanıyordu. Baylar, 27/28 Eylül J 9 1 9 gecesi, gece yarısına bir saat ka( 1 ) ulu makam, ulu kişi. (2) uç, büyük kişi, bilgin kişi. (3) belagat.

99


SÖYLEV la telgraf başında Kerim Paşa ile karşı karşıya geldik. İkimiz bir­ birimizi şu sözlerle tanıdık: Sivas - ' 'Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. ' Kerim Pa­ şa 'ya söyleyiniz, buyursunlar' diyorlar." İstanbul - "Siz, yüce kişileri Mustafa Kemal Paşa Hazret­ leri misiniz, ruhum?" Ben - "Evet, sayın Kerim Paşa Hazretleri' ' , dedikten sonra: Kerim Paşa - ' ' Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine' ' adresini yazdırdı ve: ' 'Paşaya söyleyiniz anlar; Birinci Hazret kar­ şınızdadır. ' ' sözlerini, bir çeşit parola gibi ekledi. Kerim Paşa: "Yüce esenliğiniz yerindedir inşallah kardeşim. " diye başladı. Kerim Paşa'nın, İstanbul Hükümetince, temiz yürekli ve te­ miz ahlaklı oluşundan yararlanılarak, nasıl aldatıldığını anlamak için sözlerinin başlangıcını olduğu gibi, kendisine yeniden söy­ leteceğim. Rahmetli Kerim Paşa şöyle devam etti: "Yurdun iyiliği için, büyük yurtsever kardeşimle ve yük­ sek Heyeti Temsiliye üyesi dostlarla görüşmek isterim. Sizlere ulaştırılmak üzere Ali Fuat Paşa aracılığı ile bir tel çekmiştim. Yüksek ellerinize ulaşan işte o teldeki ilkelere göre, inşallah se­ vindirici bir çözüm yolu buluruz. Ülkenin geçirmekte olduğu na­ zik, önemli ve güç dönemi Tanrı'nın yardımı ile kolaylık alanı­ na ulaştırırız. Bunun için, Tanrı bağışı ile nurdan yaratılmış, kur­ tarıcı dileklerimizin gönül aydınlatıcısıyla bununla ilgili önemli şeyler konuşarak, yurt ülküsünde birleşelim, değil mi akıllı ve ted­ birli kardeşim? Ne buyurursunuz, ruhum? Kötücül alçakların, bu güzel ülkemiz üzerindeki iftiralarını ve açıkça kötülük gütmele­ rini önleyelim ve onları umutlarının pusularında kötürüm ve can­ sız bırakalım ve yalnız hükümet ile ulusun, sadece yurt esenliği ile ilgili hizmetlerini ve işlerini uzlaştıralım ki ortak ve yüce ül-

1 00


SÖYLEV

kümüz aslında hep birdir. Yurt kaygısı ile gösterilen bunca temiz duygulu gösterilerin, uygarlık dünyası karşısında kutsal toprak­ larımızın elde tutulması ve korunması ile ilgili en büyük yurtse­ verlik olduğunu bir kez daha belirtmek için bugünkü durumun güçlüklerini kaldıralım ve buna çare bulmak için de, bu sevgili kardeşinizle görüşmeye başlayalım. Bekliyorum kardeşim. Bu gi­ rişimin üzerinde hükümetin geniş ölçüde bir iyi niyet gösterdi­ ğini sözlerime eklerim, ruhum. ' ' Baylar, Kerim Paşa ile 27/28 Eylül, gece yarısından önce saat 1 1 'de başlayan bu görüşmemiz, gece yarısından sonra saat yedi buçuğa dek, tam sekiz buçuk saat sürdü. Üç evreye ayrıla­ bilen bu görüşmemiz, "esericedit" denilen büyük tabaka kağıt­ lardan yirmi beş sayfa doldurdu. Bunların hepsini burada okuya­ rak, dinlemeye katlanışınızı kötüye kullanmaktan korkarım. Rah­ metli Kerim Paşa 'nın, köklü görüşlere ve -kendisinin anlayışına uymasa da- yazık ki, güçlü bir mantığa dayanmamakla birlikte tatlı sözlerinin ve gösterişli cümlelerinin okunup işitilmesini sağ­ lamak için, yayımlayacağım belgeler arasına, bu görüşmemizi de olduğu gibi katacağım. Yalnız bu görüşmede iki yanın, güttükleri amaç ve dayan­ dığı temel noktalar üzerinde, özellikle sonuç üzerinde kısaca bir fikir verebilmek için izin verirseniz her evresinden birer parça söz edeceğim. Kerim Paşa'nın, bilginize sunduğum ilk teline yanıt verir­ ken biraz da onun yöntemine, anlatım özelliğine ( 1 ) uymuş ol­ duğum görülecektir. Verdiğim karşılıkta ben de şöyle başladım: ' ' Kerim Paşa Hazretlerine: Kutuplar kutbu, deyiniz, anlar. ' ' ( 1 ) üslubuna.

101


SÖYLEV

diye başladıktan sonra: "Şimdi karşilık veriyorum" dedim. ' ' Pek saygıdeğer ve temiz yürekli kardeşim Abdülkerim Pac şa Hazretleri'ne: Tanrı'ya şükürler olsun sağlığım yerindedir. Büyük ve soylu ulusumuzun yasal haklarım anlamış ve onu ko­ rumaya ve savunmaya bütün varlığı ile girişmiş olduğunu görmekle pek mutluyum. . . Görüşmek için gösterilen isteğe candan teşekkür ederiz. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Fuat Paşa Hazretleri aracılığı ile çekilmiş olan telyazısının içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz. Temel olarak alınan bildiri içindekilerinin Ferit Paşa ve arkadaş­ larına yöneltilmiş bir haykırış ve çıkışma olduğunun, azıcık dü­ şünme ve inceleme ile ortaya çıkacağı besbellidir. Padişahın yü­ reğini derin üzüntülere uğratan davranışlar ve işler, ulusumuzca değil, ama Ferit Paşa, Dahiliye Nazırı Adil Bey, Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları bulunan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trab­ zon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey, Konya Va­ lisi Cemal Beylerce işlenmiştir. Malatya'daki alçakça girişim, Çorum'daki haince düzen, Konya' da yapılan çılgınca girişim, gerçek evreleriyle size bildi­ rilmemişse sizi de çözüme başlangıç olmak üzere düşündüğünüz noktadaki yanılmanızdan dolayı özürlü sayarız........ ..................... . Yabancıların görüşlerinin bizden yana değişmesi gerçeğin kendisidir. Ancak bu değişme, hiçbir zaman Ferit Paşa Hüküme­ tinin güttüğü siyasa sonucu değildir. Bu sonuç, ulusumuzun var­ lığını gösterme ve tanıtlama yolunda kendisinin yaptığı dayanç­ lı ( 1 ) girişimlerin meyvesidir. İşte bu konuda, Padişahı aldatıyorlar. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. .. .. . . ..... . . ( ! ) azimli.

1 02


SÖYLEV Kurtuluş çaresi ve yaşama ilkesi ancakk ve ancak "Kuva­ yı Milliye'nin etken ve ulusal iradenin egemen" olmasındadır. Bu sağlam ve yasal ilkeden en küçük ayrılış, Tanrı korusun devlet, ulus ve yurdumuz için çok acı bir yıkım doğurur....... ............. . Temiz duygularla yapılan ulusal eylemimizi kötüye yormak­ tan ve.böylece yaymaktan geri durmayan aşağılık kötücüllerin çok olduğu kuşku götürmez. Ama, ne çok yazıktır ki, hep kötülük dü­ şünen bu adamların başında, sonsuzluğa dek var olacak devleti­ mizin sadrazamı bulunan Ferit Paşa ve nazırlık görevinde bulu­ nan Adil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamları var. Ülkemize takım takım Bolşevikler girdiğini ve ulusal eyle­ Bolşevik ayaklanması olduğunu resmi olarak duyuran ve ya­ min yan bu karayazılı ( 1 ) kişilerdir. Yüksek ve temiz duygularla yapılan ulusal eylemimizin, İt­ tihatçıların son ölüm kalım çabası olduğunu ve İttihatçıların pa­ rasıyla yönetildiğini resmi olarak ve açıkça dünyaya, yabancı ga­ zetecilere söyleyen bu aymazlardır. Anadolu' da karışıklık olduğunu ajanslarla resmi olarak du­ yuran ve -Ateşkes Anlaşmasının özel maddesine göre- sevgili yurdumuzun düşman eline geçmesine yol açmak isteyenler bu bil­ gisizlerdir. Malatya' daki Müslüman halkla Sivas 'taki Müslüman halkı birbiriyle boğazlaşmaya sürüklemek isteyen bu zavallılardır. ulu­ sal eylemin önüne geçeceğim diye Sivas ' ı ve ulusal duyarlığın görüldüğü her yeri yabancıların işgalini isteyen bu hainlerdir. Bu­ nunla birlikte, kötücüll�rin bu güzel yurt üzerindeki iftiralarını ve açıkça yaptıkları kötülükleri önlemek ve onları umutlarının pu(!) bedbaht.

1 03


SÖYLEV susunda kötürüm ve cansız bırakmak ve devlet ile ulusun yürüttü­ ğü işleri ancak yurdun esenliği ile ilgili noktada uzlaştırmaktır. Tanrı 'ya şükürler olsun, bu amacın gerçekleştirilmesinde artık ulusumuz her türlü kötücül davranışları kırmış ve bütün yiğitli­ ğiyle dayançlı adımını atmıştır. Yabancılar bile, ulusun yaygın gücünü, dayançlı dileklerini, İstanbul Hükümetinin ise, tersine, ne denli köksüz ve ulus ile ilgisi bulunmayan güçsüz bit kurul olduğunu çok iyi anlamıştır. Merzifon'u boşalttılar. Samsun'u da boşaltınaya başladılar. İçişlerimize ve ulusal eylemimize karşı ta­ rafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte ulusal girişimlerimizin, ba­ ğımsızlığı sağlama yolunda elde edebildiği ilk sonuç budur. Ulusal akımdan, lstanbul'da Anayasa hükümlerine uyul­ makla sonuç alınabilecektir. Şimdiki hükümetin, geniş ölçüde bir iyiniyet beslediği sanı­ sının yerinde olmadığını bildirmeme izin vermenizi rica ederim. Ben, daha Erzurum' dan, Ferit Paşa'ya gerçek durumu açık­ layarak, ulusun gücüne ve iradesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmıştım ve kendisine, karşı gelme ve engelleme davranışını sürdürmemesi gerektiğini hatırlatmıştım. Bu aymaz kişi, buna yanıt vermemekle birlikte, ulusal akımın birkaç kişi­ nin kışkırtmasından doğduğunu ilan etti ve bir çıkar tutkusu ile, bilisizlikten ve aymazlıktan doğan körlükle iki yanı da kollaya­ rak yerlerinde tutunabilecekleri yanlış kanısında bulunan birkaç valisinin aldatıcı raporlarını, benim temiz ve yurtseverce uyar­ malarıma üstün tuttu. Bugün o, her türlü kötülük, hainlik, güç­ süzlük ve uyuşukluk içine daldıktan ve ulus da bütün olup biten­ lerin gerçek yüzünü tam açıklıkla öğrendikten sonra, bize düşen görev, pek çabuk davranarak ulusun isteklerine uyacak yeni bir hükümetin iş başına gelmesini sağlamaktır. Eğer bugünkü hükümet üyelerinin kişisel durumları ve 1 04


SÖYLEV

canları için herhangi bir kuşkuları varsa, bugün için böyle şey­ lerle uğraşmak düşüklüğünde bulunulmayacağına, pek yüksek olan ulusumuz adına kendilerine istedikleri sözü ve güvenceyi vermeyi de ulusumuz yararı için gerekli sayarız. Ama, tuttukla­ rı yanlış yoldan dönmemede dikbaşlılıkla direnirlerse bundan doğacak sonuçların sorumluluğu kendilerine düşecektir. İşte, yaptığımız iyicil girişim dolayısıyla bir kez daha ve son olarak, yüksek kişiliğiniz gibi yüreği gerçekten yurt ve ulus sev­ gisiyle ve padişaha sevgi ve bağlılıkla dolu olan ve kardeşlik anı­ larını her zaman saygı ile taşıdığım kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri aracılığıyla da bildirmiş olmak, bizim için her türlü vic­ dan rahatlığının gerçekleşmesine yaramıştır. ' ' Baylar, buraya değin söylediğim sözler bir maddenin öze­ tidir. Bundan sonra gelen maddede: "Ulusal eylem, olanca genişliği ile lstanbul'a doğru ilerle­ mektedir. Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir. Siz de bu bilgiyi isteyip aydınlanınız. ' ' dedikten sonra gerçekten o günler­ de yapılmış olan başarılı askeri hareketlerle ilgili raporları özet­ leyerek anlattım ve: ' 'Artık, bütün bu hareketleri durdurmak, yalnız ve ancak bir şeye bağlıdır. O da, ulusun isteklerine bütün anlamıyla uyacak bir kişiye hükümet başkanlığının verilmesine ve o kişinin de ulusal amaçları anlayarak ona göre önlem alma­ ya girişmesine bağlıdır'' dedim. ' 'Bütün bu söylediklerimiz karşısında siz kardeşimin de bir diyeceğiniz varsa bildirmek iyiliğinde bulunmanızı rica ederim' ' cümlesinden sonra: ' 'Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Ce­ miyeti Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal' ' diye imzamı koydum. Bundan sonra, Kerim Paşa: "Önce sizinle birlikte bulunan 1 05


SÖYLEV sayın kişilerin hepsine selam ve saygılarımı sunmak iyiliğinde bulunmanızı rica ederim' ' başlangıcı ile görüşmemizin ikinci ev­ resini açtılar. Kerim Paşa devam etti: "Başladığım kısa konuşmanın bütün evrelerini siz anlattı­ nız. İki yerde, işin çözümlenmesi için, doğru görüşe varılmadı­ ğını söyleyerek özürlü sayılacağımı ileri sürdünüz. Her ne kadar, bütün ülkede olup bitenler bilinemeyince bir işte hakemlik etmek güç ise de, yurtla ilgili işin çözümlenmesinde, ışığımız, tertemiz yurt kaygısı olduğundan, dayanılacak temel, sağlam ve aydınlık­ tır. Yurdun alınyazısı için hüküm verileceği şu sıralarda, bütün­ lük gösteren bir ulus ve hükümetin göreceği işi göz önünde tuta­ rak, bunun kolay çözüme ulaşması dileğimi bilginize sunmak is­ terdim. Çıkış noktası olarak aldığıma işaret buyurduğunuz padişah bildirisini anlayışta, ben yanılmış olabilirim. Yalnız, izin veriniz de asıl işin çözümlenmesinde en büyük bir dayanak sayılan bu yüksek bildirideki bütün yönleri açıklayarak, padişahın kapsamı­ nı anlatayım. Ben sanıyorum ki, padişahımız . . . " Ben, hemen Kerim Paşa 'nın sözünü keserek şunu yazdırdım: ' 'Kerim Paşa Hazretleri, gereğinden çok açıklamalar, asıl amaç­ tan bizi uzaklaştırabilir; şu da var ki, padişah bildirisi yorumla­ rıyla çokça uğraşmak yararsızdır. Rica ederim, asıl iş üzerinde görüşelim. Kerim Paşa yanıt verdi: ' 'Asıl iş üzerinde görüşeceğiz, izin veriniz, devam edelim efendim. " Ben - ' 'Rica ederim, en son söz ve öneri üzerinde anlaşa­ lım" dedim. Kerim Paşa - "Evet, oraya geleceğiz efendim. " Söze ben devam ettim ve: ' 'Kerim Paşa Hazretleri, yasal ça1 06


SÖYLEV lışmalarımızın ve ulusal gösterilerin artık daha Ferit Paşa çok kötüye yorulmasına ve düzeltilmesinin gerek­ Hüküm eti çekilmelidir li görülmesine ve hele, bu düzeltmeler ve değiş­ tirmeler için de cinayeti ve hainliği tanıtlanmış olan bir hükümetin üyelerince yapılan yasadışı savunmaların te­ mel olarak alındığını görmeye dayanamayız. Biz son durumu açıkladık ve ulusun kesin isteğini bildirdik. Bilmem yeniden bil­ dirilmesi gerekli midir? Siz, ulusun sonuçlandırılması gerekli bu isteğine karşı Ferit Paşa Hükümeti'nin, devletin en yüce katını daha da kitletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu çabalamala­ rınız hiçbir yararlı meyve vermeyeceğinden başka, siz kardeşi­ miz için eskiden beri beslediğimiz kardeşlik duygularını da sar­ sacağından kaygılanırım. Şimdi, Ferit Paşa, hiç zaman yitirmeden yerini bir namuslu kimseye bırakacaksa ve buna inanıyorsanız çözümlenecek hiç­ bir güçlük kalmamıştır. Yoksa, aracılığınız, kalbinizin kırılma­ sından ve yararsız bir yorgunluktan başka bir sonuca ulaşmaya­ caktır. Ferit Paşa, yerini korumayı sürdürürse kendisinin acıklı bir sonuçla karşılaşmasına yol açacaktır. En son ve en kesin söz şu­ dur: Amacımız bu sarsılmaz gerçeği padişahın bilgisine sunmak­ tır. Siz, ancak bu kutlu görevi yapmakla, bugün yurdun ve ulu­ sun yüksek kişiliğinizden beklediği dinsel ve ulusal görevi yeri­ ne getirmiş olursunuz. ' ' Kerim Paşa: ' 'Sözü uzatmamak elbette temel amaçtır. ' ' di­ ye başlayarak, sözü gereğinden çok uzattı. Bu uzun sözler şu cümle ile sona erdi: ' ' Yurt için burada yaptığım şu girişim elbet­ te Tanrı ve ulus katında, bütün temizliği ile değerli kalır ve işin gerçek sahibi olan Yüce Tanrı, ulus ve yurdun kurtuluşunu sağ­ layacak esasları yaratarak tamamlar. Ulu Tanrı, güçlükleri çözü1 07


SÖYLEV cüdür. Değerli gözlerinizden öperim. ' ' Yeniden yanıt vermek sırası bana, gece yarısından sonra sa­ at 4.30'da geldi. Kerim Paşa'nın dokunduğu noktaları karşılık­ sız bırakamazdım. Ben de uzun düşünceler ileri sürdüm ve so­ nunda: " Şu halde", dedim, "bizim ve sizin gibi özverili ve yurt­ sever kişilerin yapacağı girişimin amacı ne olmak gerekir? Yö­ netiminin her dakikasından ulus için, geleceğimiz için yeni bir yıkım yolu hazırlamaktan başka bir sonuç beklenmeyen Ferit Pa­ şa ile ulusun arasını bulmak gibi olmayacak işlerle uğraşmak mı, yoksa bir an önce bu yasadışı kurulun yerine ulusun ve ülkenin ihtiyaçları ve alınyazısıyla orantılı yeni bir kurulun devlet işleri­ ni yüklenmesi gereğini Padişaha bildirmeye yol aramak mıdır? Bu iki noktadan biri için evet ya da hayır biçiminde karşılık ver­ mek iyiliğinde bulunursanız, Tanrı ve ulus katında bütün temiz­ liği ile değerli kalacağından kuşku olmayan soylu girişiminizin bizlere ilgili yöndeki evresini tamamlamış olursunuz. ' ' Kerim Paşa, istediğimiz kısa yanıt yerine yine uzun bir ya­ nıt verdi. Ama bu uzun sözler arasında bazı cümlelerle bize Pa­ dişahın aldatılmış olmayıp her şeyi bildiğini anlatıyordu. Kerim Paşa'nın bazı cümlelerinde şunlar vardı: "yüce Pa­ dişahlık katı, kesin karar ve çözüm katı olup, yasal bir devlette bu yüksek kat, bütün ulusun yöneleceği bir mihraptır. Anado­ lu'nun bütün dileklerinin Halifenin bilgisine sunulduğunu bana bildirmişlerdir. Öyleyse kamu işlerinin kıblesi ve yüce dilekle­ rin kabul yeri Padişahımız Efendimiz her şeyi biliyorlar. ' ' Kerim Paşa kendine özgü cümlelerle anlattığı düşünceleri­ ni şöylece bitirdi: ' ' Ulu Tanrı, nice yüksek etmenler yaratarak ve kullarına esin vererek, bu çözülmesi güç düğümü bütünüyle çö­ zecektir. Elbette Tanrı 'nın buyruğu güzeldir ve yakındır. Tan­ rı'nın eli her elden üstündür. Tanrı 'nın bağışı ile geleceğimiz ve 1 08


SÖYLEV ulusal haklarımız yüceliğinde kutlu ve esenlikli olacaktır. İşte, bağışlayıcı ruh budur, sevgili ruhum. " Bu kez baylar, gece yarısından sonra saat 6. I O'a gelmiş ol­ makla birlikte üçüncü evrenin açılmasına ben yol açtım. Rahmetli Kerim Paşa'nın, pek hoşlandığını bildiğim bir de­ yimle, "büyük hazret! " deyimiyle söze başladım: ' 'Ümmetin ve ulusun yöneleceği yüksek bir kat olduğu için­ dir ki, ulusun dileklerini bildirmeye yol bulmak için çalışmaktan geri durmadık. Yalnız, büyük bir yanılmadan sizleri kurtarmak amacıyla bilginize sunalım ki, Anadolu'nun bütün dileklerinin Halifenin bilgisine sunulduğu yolundaki sözlere, ulusun şimdilik güveni sağlam değildir. Çünkü, ulus inanıyor ki Padişah, hainlikleri bel­ li olan birkaç kişiyi ulusa üstün tutmazlar. " Kerim Paşa'nın dokunduğu noktalara yanıt verirken de şun­ ları söyledim: "Pek güzel ve yakın olan Tanrı buyruğunun yeri­ ne gelmesiyle, mutsuzluğa ve zulme uğramış soylu ulusumuzun kurtuluşa ve esenliğe ermesi için, tükenmez gücü ve esirgeyici­ liği olan Tanrı'ya yalvarır ve ufukları her zaman inatçı bir du­ rumla( 1) sarılı İstanbul' daki bazı kişilerin gerçeği görmekten ba­ yağıca direnme duygularının ortadan kalkmasını bekleriz. Ulusun yüce ruhu da işte böyle duyarlıdır. . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yalnız, bir daha söylememe izin vermenizi rica ederim ki, evet ya da hayır bi­ çiminde karşılık verilmesini rica ettiğimiz sorular ne yazık ki ya­ nıtsız bırakılmıştır. Azizim, Tanrı'nın eli her elden üstündür; a­ ma, böylede olsa, güçlükleri ve sorunları çözmeye girişenlerin kararlaşmış bir ereği olmak gerektir. . . . . . . . . . . . . . Ulus, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirecektir ve buyurduğunuz gibi, ulusal hak. ( ! ) "Sarmış yine afakını bir dıld-i muannid". (Tevfik Fikret (Sis).

1 09


SÖYLEV larımız kutlu ve esenlikli olacaktır. İyicil dualarınızın eksik edil­ memesini rica ederim. Çalışmak bizden, yardım ölümsüz Tan­ rı' dandır. " Mustafa Kemal

Artık Kerim Paşa 'nın yorulduğu anlaşılıyordu. ' ' Son iki sö­ züm, ruhum. ' ' diye başladı ve ' 'Ulusal ülkünün ilkelerini yüce bilmek ve korumak koşuluyla öz dileklerin sayılıp döküldüğünü ve Tanrı 'nın eli ....... yüce ayetinin hayırla kabul buyurulması üzerine dönülmüş' ' olduğunu söyledikten sonra: ' 'Allahaısmarladık, yine görüşeceğiz ... " diyerek çekilmek istedi. Bırakmadık. Son sözü söylemek istedik ve dedik ki: ' ' Kar­ deşimizin hatırında kalması için son bir cümle söylüyorum. U­ lus güçlü, anlayışlı, dayancında kesindir. Eylem hızlı yürümek­ tedir. Şevketli Padişahımızın karar vermek ve sorunları çözmek iyilikseverlik ve büyüklüğünü göstermelerinin zamanıdır.' ' (bel­ ge: 1 1 2). Baylar, bundan sonra Ferit Paşa Hükümeti daha ancak üç gün dayanabilmiştir. Soma görüşemediğim dostum rahmetli Kerim Paşa'nın bazı kişilere söylediğine göre, bu konuştuklarımızı olduğu gibi PadiŞ.a­ ha bildirmeyi başarmış ve onun üzerine direnme gücü kırılmış. Kerim Paşa'nın Kara Vasıf Bey'e yazdığı 8 Kasım 1 9 1 9 günlü mektubunda da buna işaret edilmiştir. Rahmetlinin bu mektubunda şu satırlar vardır: "Eski sadrazam, en son görüşme üzerine ve bunun pek sü­ rekli etkisi ve önemle tartışılması sonunda artık çekilmek gerek­ tiğine inanarak ve bütün manevi gücü kırılarak, çekilme dilekçesini sundu. ................ İşte, sessiz sedasız, yurt içinde çalışılan ve 1 10


SÖYLEV tek başına temiz duygulu önemsiz bir girişim ile başarılan pek büyük olay budur. .. Şurası dikkate alınmalıdır ki, bu yazıları benim yazmamdan sonra eski sadrazam ile Padişahımız Efendimiz Hazretleri bunun sonucunu öğrenmeleri üzerine yazıların sağlam dayanakları karşısında kararlarını vermişlerdir. . . . . . . . . . Girişimimin ve yazılan yazıların ne kerteye dek yüksek esasları kapsadığı ve nasıl bir te­ miz vicdan ve keskin görüşle günün gerçeklerini kağıda geçirdi­ ği elbette Tanrı katında ve ulus tarihinin önünde soyluluk parıl­ tısı olarak kalacaktır. . . Bütün bunları sayıp dökmeye beni yönelten nedenler, geçmiş olayların gerçeklerini görmektir. . . . . . . . ...... ' ' Rahmetli Kerim Paşa, mektubunun sonunda : ' ' Bu kağıdımın bir örneğini Heye­ ti Temsiliye'ye göndermek iyiliğini esirgemezseniz; yüksek ger­ çeklerin tam olarak ve birlikte yayımlanmasına yardım etmiş olursunuz. " demiş; ama mektubun örneği değil, aslı bana gön­ derilmiştir. Bu mektubu da yayımlanacak belgeler arasına koya­ cağım. (belge: 1 1 3). Baylar, bu görüşmenin yapıldığı gecenin ertesi günü, yani 28 Eylül günü, özeti bütün kolordulara şifre ile bildirildi. Rahmetli Kerim Paşa'nın Fuat Paşa'ya yazdığı ilk telyazısında, İstanbul' dan yüksek kişilerin ulusal eyleTrabzon'dan gelen öneri mi yönetenlerle belli bir yerde buluşmalarından söz edildiğini görmüştük. Buna benzer, ama ter­ sine olarak yani Anadolu' dan İstanbul' a gitmek yolunda bir öne­ ri de, bundan daha önce Trabzon' dan çıkmıştı. Bunu, izin verir­ seniz biraz açıklayayım: Trabzon Valisi Galip Bey 1 8- 1 9 Eylül günlerinde Ardase'de görev gezisinde bulunuyordu. Kazım Ka­ rabekir Paşa ile görüştük. Görüşmeye yol açan, 1 8 Eylül günü Trabzon' dan aldığım bir telyazısı idi. Kendisine olduğu gibi ver111


SÖYLEV

diğim bu telyazısında: ' 'Ulusun yararına olmayan 6 maddeyi ka­ bul etmiyornz (Bu 6 madde İstanbul ile ilişkiyi kesme buyruğu­ dur). Dileklerimizin Padişaha ulaştırılması işi ise gönderilecek bir kurul ile sağlanabilir kanısındayız. ' ' denilmekte idi.(belge: 1 1 4) . Kazını Karabekir Paşa, makine başında Trabzon Valisi ile görüşmüş, özetini bildirdi. Vali, soru biçiminde birtakım düşün­ celer ileri sünnüş, Karabekir Paşa uygun karşılıklar vermiş. Va­ l i en sonunda: "İstanbul 'a bir kurul gönderilerek işin Padişahın bilgisine sunulmasını ve bu kurulla kendisinin gitmesini önermiş ise de, biz türlü araçlarla durumu bildirmey·� giriştiğimiz için, bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Böyle bir kurulun gitmesi ve buna, Sarayın durnmunu bilen Gümüşhane delegesi Zeki Bey'in de ka­ tılması önerilmektedir. ' ' denilmekte idi (belge: 1 1 5). Tuhaftır ki, iki gün sonra, yani 2 1 Eylül 1 9 1 9' da, Torul' dan Yarbay Halit Bey'in gönderdiği bir şifrede de bu kurul işinden söz ediliyordu. Kuruntulara çokça kapılan Padişahı, yabancıla­ rın ve Ferit Paşa'nın kucağına atmamak için, İstanbul'a kimliği ve görevi gizli tutulacak bir kurul gönderilmesinin uygun olaca­ ğı ve bu kurula delegelerden Servet ve Zeki beyler alınırsa kı­ vançla kabul edecekleri, Zeki Bey ağzıyla bildiriliyordu (belge: l 1 6). Halit Bey'e, 22 Eylülde verdiğim karşılıkta, Zeki ve Ser­ vet beylerden oluşan bir kurulun İstanbul' a gönderilmesinin uy­ gun olmadığını bildirdim. 24/25 Eylül günü Halit Bey' den aldı­ ğım bir telde, Trabzon' daki karşıtçıların başı olan Trabzon Va­ lisi Galip Bey'i, Kolordu ile Erzurum Valisinin çağrısını kabul edip Erzurum' a gitmediğinden, ister istemez, silahlı kuvvetle göz altında bu gece (24/25 Eylül) Erzurum'a gönderdim. ' ' deniliyor­ du (belge: l 1 7). Baylar, garip raslantı değil midir ki, rahmetli Kerim Pa­ şa 'nın ilk aracılık telyazısı, Trabzon Valisinin tutuklandığı gece112


SÖYLEV nin ertesi gün, Trabzon' da Vali ile Zeki ve Servet beylerin ve bun­ ların aldatmaları üzerine bazı kişilerin İstanbul ile ilişki kesme­ yi bozma yolundaki girişimlerinin ve İstanbul ' a kimliği gizli bir kurul olarak gitmekle ilgili planlarının başarısızlığa uğratılması­ nın gerçekleştiği bir günde, yani 25 Eylül günü çekiliyor ve bizi ancak 27/28 Eylül gecesi aramayı gerekli görüyorlar. Yapılan ya­ zışmalardan anlaşıldığına göre, Erzurum' a giden Vali Galip Bey, yeniden Kazım Karabekir Paşa'ya; İstanbul 'a bir kurul aracılığı ile başvurmaktan söz etmiştir; bunu Paşa'nın 27 Eylül günlü bir izin isteme telinden anlıyoruz. Buna 28 Eylül' de karşılık olarak çekilen telde: Kerim Paşa ile yapılan görüşme özeti okunduktan sonra "söz konusu başvurmanın gerekli görülüp görülmeyece­ ğinin bildirilmesini rica ederiz. Gerekli görülürse, Trabzon Va­ lisinin ulusal eylemimize karşı gelmekte Dahiliye Nazırı Adil Bey' den hiçbir ayrılığı olmadığından kendisinin yüce ulusal ey­ lemimize hiçbir yolla karışmasına izin verilmemesi ' ' yanıtı ve­ riliyor (belge: l 1 8). Kazım Karabekir Paşa'nın 30 Eylül 'de ver­ diği yanıtta ise: "Trabzon Valisinin bu gibi işlere karıştırılma­ ması yolundaki' ' düşüncemizin doğruluğu kabul olunduktan son­ ra "Trabzon'un durumunda çoktan beklenen düzelme oldu. " de­ niliyordu (belge: 1 1 9). Baylar, bu son söylediklerimle bir gerçek üzerinde daha siz­ leri aydınlatmak isterim. Trabzon Valisi Galip Bey ile Zeki Bey'in, Saray ve Ferit Paşa ile ilişkileri vardı. Bir kurul olarak İstanbul' da gerekenleri aydınlatmak ve bazı önlemler önermek ve yeni buyruklar almak gibi ereklere dayandığından bence kuş­ kulanmaya yer yoktur. Nitekim, Zeki Bey daha sonra lstanbul'a gittiğinde, arkadan yeterince para ve cephane yollamaya söz ve­ rilerek ve özel yönerge ile, Trabzon ve Gümüşhane dolayların­ da örgütler kurmak üzere gönderilmiştir. Bana, bu söyledikleri1 13


SÖYLEV min hepsini itiraf etti. Yalnız, sözde İstanbul'u aldattığını, ala­ cağı para ve silahları bize teslim etmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Buna, o gün ve dahası, bugün bile inanacak bönler bu­ lunabilir mi? Bununla birlikte, ben bu kişiyi, Erzurum Kongresi ile ilişkisine saygı gösterip, yalnız gerekli uyarma ve öğütleme­ lerle yetinerek salıvermiştim. Baylar, İstanbul Hükümetince Kolordu Komutanı olarak Konya'ya gönderilen Sait Paşa'yı 30 Eylül' de İs­ ve İzmit tanbul'a geri gönderdik. Konya Valisi kaçak Ce­ Mutasarrıfının mal Bey'in kaçmadan önce düzenlediği ilk Bozkarşı koyması kır olayının önüne geçmek için, Yirminci Kolor­ du ve Niğde' deki On Birinci Tümen'in aracılığı ve yardımlarıy­ la gereken önlemler alındı ve İstanbul 'un beklediği kötülüğü dur­ durduk. Ereğli, Bolu, Adapazarı, İzmit dolaylarında kurulmasına çalışılan Kuvayı Milliye örgütleri, eylül ayının son günlerinde büyük duyarlık göstermeye başladı ve o çevrelerdeki Kuvayı Mil­ liye başkanları, hükümet çekilmemekte direnirse İstanbul'a yü­ rümeye hazır bulunduklarını bildiriyorlardı. Bu durumu 28 Ey­ lül' de bütün yurda ve elbette İstanbul'a da genelge ile bildirdik. Ancak İzmit kentinde 2 Ekim günü olumsuz denebilecek yeni bir durum karşısında kaldık. O sırada İzmit Mutasarrıfı, Suat Bey adında bir kişi idi. Kendisini telgraf başına çağırdık. Son günler­ deki bildirimlerimizin hepsi alınarak gereğinin yapılıp yapılma­ dığını sordum. Mutasarrıf Bey, yaptığı açıklamada diyordu ki: "Bildirimleri aldım. Anlaşmazlık ve karışıklık olmaması için, halkı serbest bırakarak dinlemeyi en doğru bir tutum olarak gör­ düm. Olumsuz söylentiler vardır. Heyeti Temsiliye' den açıklama İlk Bozkır olayı

1 14


SÖYLEV istemek ve özellikle amacın, İttihat ( 1 ) hükümetini önceki biçi­ minde diriltmek olup olmadığını kesin olarak anlamak istemek­ tedirler. Ben en tarafsız bir adam olmak üzere düzeni ve güvenli­ ği korumakla yükümlüyüm. Ben, her kim ve her ne için olursa ol­ sun, sonucu bilinmeyen bir serüvene başkalarını sürüklemeyi doğ­ ru görmem. Yavaşlık ve sakıntı ile davranılması düşüncesinde ol­ duğumu tam bir tecrübem üzerine bilginize sunarım. ' ' (belge: 1 20). Verdiğim yanıt işte şu idi: Sivas, 2 Ekim 1 9 1 9 Suat Bey'e Y: İzmit'te en küçük anlaşmazlığa ve karışıklığa meydan ver­ memek, temel göreviniz olduğu gibi bizim de özellikle rica etti­ ğimiz bir iştir. Örgütlerimizin ve ulusal eylemimizin yasal ama­ cını ve niteliğini, gerek size ve gerek İzmit'te birçok kişilere ve bütün dünyaya karşı yazdığımız ve yazmakta bulunduğumuz bil­ diri ve açıklamalarla, en kinci düşmanlarımıza bile anlatmış ol­ duğumuza kuşkumuz kalmamıştır. Artık, ancak ayak takımının söylentisinden başka bir niteliği olmayan dedikoduların karar ver­ mede etkili olabileceğine olanak göremiyoruz. Bundan başka, halkın sorup öğrenmeyi gerekli gördüğü noktalar var idiyse, bun­ lar neden hemen sorulup çözümlenmemiş bulunuyor? Siz taraf­ sız durumda kalmayı yeğ görüyorsunuz. Oysa tutumunuz hiçbir zaman tarafsızlık olamaz. Çünkü, siz ulusun yasal ayaklanması­ na karşı tarafsızlığınızı ileri sürdüğünüz halde, haince davranış­ larıyla yasa dışı olan ve aslında yok sayılan Ferit Paşa Hüküme­ tinin memurluğunu yapıyorsunuz. İttihatçılığın diriltilmesiyle uğ­ raşacak dar görüşlülerden olmadığımızı siz pek güzel anlayabi( ! ) ittihat ve Terakki hükümeti.

1 15


SÖYLEV

lirsiniz. Size, pek temiz duygularla ve fakat bütün kesinliği ile şu­ nu bildiririm ki, siz artık Ferit Paşa Hükümetine güven beslemi­ yorsanız bunu, Dahiliye Nazırlığına resmi olarak bildirmelisiniz. Eğer ulusun buyruk ve isteğine aykırı olarak Ferit Paşa Hüküme­ tine güveniniz varsa, İzmit' in sayın halkını yasal ulusal eylemin­ de serbest bırakmak üzere hemen görevinizden ayrılıp lstanbul'a gidiniz. Bu iki noktadan herhangi birine uymazsanız sizin için do­ ğabilecek durumun yaratıcısı ve sorumlusu yine siz olacağınızı tam bir içtenlikle bildirmeyi bir vicdan görevi sayanın. H_eyeti Temsiliye adına Mustafa Kemal Mutasarrıf Bey' in: "Kulunuzu soğukkanlılıkla dinleyiniz efendim; bendeniz iyi anlatamadım. Amacınızın yüceliği ve ya­ sallığı üzerine hiç söz söylenemez. ' ' cümleleriyle başlayan ya­ nıtında yazılan satırlar: "Bizi yarınki cuma namazı toplantısına dek kendi halimize bırakınız. Ferit Paşa'ya, kim bilir kaç kez ka­ lemle saldıran bendenizi ne denli kötü gözle görüyorsunuz efen­ dim?" cümleleriyle sona eriyordu (belge: 1 2 1 ). Bunun üzerine, ertesi günkü cuma namazı toplantısına de­ ğin bekleyeceğimizi bildirmek için yazdığım tel yazısına şu iki cümleyi ekledim: " Sizi kötü gözle gördüğümü sanmanız doğru değildir. Çünkü vicdanımız sızlamaksızın varabileceğimiz yar­ gılar, ancak, gerçek sonuçların alınmasına bırakılmıştır efen­ dim. " (belge: 1 22). O günlerde lzmit'te Albay Asım Bey adında bir kişi, tümen komutanı olarak bulunuyordu. Asım Bey'e de, bir iki günden be­ ri telgraf başında bildirimde bulunulmuştu. Ama hiçbir yanıt alı­ namıyordu. Onu da, 2 Ekim günü makine başına çağırdım, ko­ nuştum. Kendisine: "Hükümetin düşeceği ve belki de düşmüş 1 16


SÖYLEV olması kesindir. Bu durumda ulusun dayancı ve iradesi ve her tür­ lü kuşkunun üstünde bir sağlamlık gösteriyor. ' ' dedikten sonra, kesin düşünce ve kararını beklemekte olduğumu söyledim. (bel­ ge: 1 23). Tümen Komutanı Asım Bey' in uzun uzun özür ve dü­ şünce bildirmekle doldurduğu karşılığından çıkan olumlu anlam, şimdiye dek yanıt vermeyişinin, lstanbul'daki Kolordu Komu­ tanına yazdığı buyruk isteme yazısına karşılık alamayışından ile­ ri geldiği (belge: 1 24) ve yarınki cuma namazında kararlar alı­ nacağı cümleleriyle özetlenebilir.(belge: 1 25). Bazı öğütleri ve isteklendirmeleri kapsayan yanıtımızda başlıca şunları dedim: "Ferit Paşa'nın yarına değin çekilmesi çok kuvvetle beklenebi­ lir. böyle olunca, yarınki toplantınız sonunda Padişah Hazretle­ ri 'nden ve belli olursa yeni hükümet başkanından, hükümetin ulu­ sal isteklere tam olarak uyacak tarafsız kişilerden kurulmasının rica edilmesini ve bunun beklendiğinin bildirilmesini sağlayınız. Bir de, yurdumuzu ve ulusal bağımsızlığımızı kurtarmak için, ku­ rulacak yeni hükümet ile birlik olarak, daha pek çok çalışmaya gereksinmemiz olduğundan tam sessizlik içinde, Heyeti Temsi­ liye katarı ile bildirdiğim noktaları göz önünde bulundurarak ör­ gütler kurulmasının sürdürülmesini rica ederim. " (belge: 1 26). Baylar, ben Asım Bey'e bu son cümleleri yazdırırken (2 Ekim 1 9 1 9, saat 3 .40 sonrada) araya imzasız şöyle bir özel tel girdi: ' 'Paşa Hazretleri, İstanbul' da yakın arkadaş­ Ferit lar söylediler. Bütün akşam gazeteleri yazıyor­ Paşa'mn muş. Ferit Paşa sağlık durumu dolayısıyla çekil­ çekilmesi miş; Tevfik Paşa, hükümeti kurınakla görevlen­ dirilmiş. Daha sabahtan söyleniyordu; fakat doğrulanmamıştı, şimdi doğrulandı efendim. ' ' ' 'Bu teli kim veriyor? Anlayınız. ' ' dedim. Sormaya zaman 1 17


SÖYLEV kalmadan telin şöylece arkası geldi: "Biz, Ankara telgrafçılan. Paşa Hazretleri 'ne saygılarımı­ zı sunarız ve yurdumuzun başına karabasanlı bir bela olan bu hü­ kümetin devrilmesi için, ulusun başında bulunup başarı sağlayı­ şınızı kutlarız. Kendisine söyleme iyiliğinde bulununuz. ' ' Telgraf haberleşmesi kesildi. Gerçekten 2 Ekim günü Ferit Paşa Hükümeti düşmüş bulunuyordu. Fakat, yeni hükümeti kuran Tevfik Paşa değil Ayandan Birinci Ferik(l ) Ali Rıza Paşa idi. Baylar, sırası gelmişken bilginize sunayım; bütün telfgraf­ çılarımızın, ulusal girişim ve eylemlerimize yaptıkları özverili hizmetlerinin ulusal tarihimizde önemli yeri vardır. Kendilerine bugün açıkça teşekkür etmeyi bir ödev sayarım. ***

Baylar, Ferit Paşa Hükümetinin düştüğünü ve Ali Riza Paşa'nın yeni hükümeti kurmakla gö­ revlendirildiğini 2/3 Ekim 1 9 1 9 günü yazdığım bir genelge ile bütün ulusa bildirdim. Bu genel­ genin bir örneğini de, bilgi edinilmesi için, yeni Sadrazama ulaş­ tırdım. (belge: 1 27). 2 Ekim günü, yeni hükümet başkanıyla, görüşmek istemiş­ tik. Ertesi gün, bakanlar kurulunun toplantısı sırasında Heyeti Temsiliye ile görüşeceklerine söz vermişlerdi. Bilginize sunduğum bu genelgede belli başlı noktalar şun­ lardı: 1 - Yeni hükümet, Erzurum ve Sivas kongrelerinde kararlaş­ tırılan ve saptanan örgütlere ve ulusal amaçlara saygı gösterirse, Kuvayı Milliye ona yardımcı olacaktır. 2- Yeni hüküınet, Meclisi Milli 'nin toplanarak gerçekten deAli Rıza Paşa Hükümeti

( 1) Senato üyelerinden korgeneral.

1 18


SÖYLEV netleme işine başlayıncaya dek, ulusun kaderi ile ilgili hiçbir yüklenmeye girmeyecektir. 3- Barış Konferansına atanacak delegeler, ulusun istekleri­ ni gerçekten anlamış ve güvenini kazanmış bilgili ve güçlü kişi­ lerde.n seçilecektir. Bildiride bu saydığım ilkelerin yeni hükümetçe kabul edil­ mesinin önerileceği belirtildikten sonra: ' 'Bu konuda başkaca dü­ şündükleri varsa yarın öğleye değin tez elden bildirilmesi' ' is­ tendi. 3 Ekim 1 9 1 9 günü Sadrazam Ali Rıza Paşa'ya yazdığım tel­ yazısında: "Ulus, şimdiye dek, başa geçenlerin Anayasaya ve ulusal isteklere aykırı davranışlarından üzüntü duydu. Bundan do­ layı, yasal haklarını tanıtmak ve kaderini yetkili ve güvenilir el­ lerde görmek için kesin kararını verdi. Gereken dayançlı girişim­ lere başladı. Düzenli örgütlere bağlı Kuvayı Milliye, ulusun ke­ sin iradesini bütünüyle gösterme ve tanıtlama gücünü kazandı. Ulus, Padişahın güvendiği yüce kişiliğinizle yüksek arka­ daşlarınızı güç durumda bırakmak istemez. Tersine, yardımcı ol­ maya bütün içtenliğiyle hazırdır. Ancak, hükümet üyeleri arasın­ da Ferit Paşa ile işbirliği yapmış nazırların bulunuşu, yüksek hü­ kümetinizin görüşleriyle ulusal isteklerin uygunluk derecesini büyük bir açık yüreklilikle anlamak zorun�uğunu doğurmuştur. Ulusa tam güven gelmeden, iyiliğe doğru atılmış olan adımın dur­ durulması ve yarım önlemlerle yetinilmesi uygun görülmemek­ tedir. Bundan dolayı, şu ilkelerin sizce kabul edilip edilmeyece­ ğini kesin ve açık olarak anlamak isteriz. ' ' dedik ve genelge do­ layısıyla bildirdiğim üç ilkeyi saydık. Daha sonra: ' 'Bu temel nok­ talarda uyuşma olduğu anlaşıldıktan sonra, olağandışı durumun düzeltilmesi amacıyla ikinci derecede bazı diyeceklerimizin de' ' bulunduğunu bildirdik. (belge: 1 28). 1 19


SÖYLEV Ali Rıza Paşa bugün ant içmek üzere Saraya gideceklerin­ den telyazımıza yarın yanıt verileceği bildirildi. Biz, bazı davranışlardan, Ali Rıza Paşa Hükü­ Ali Rıza Paşa Hükümetinde metinde bir duraksama, bu hükümette bulunan ki­ sezilen şilerin de kafalarında bir bulanıklık sezer gibi olduk. duraksama Onun için bazı önlemler almayı uygun gördük. Gene o gün bir genelge yazdık. Bunda: "Hükümet ile ulus arasında, görüş ve istek yönünden uyuşma sağlandığı, genelge ile bildirilinceye dek, eskisi gibi resmi yazışmanın kesilmiş bir durumda bulundurulması' ' gerektiğini bildirdik. (belge: 1 29). Bundan başka, her yerden gelen öneri ve düşünceleri birleş­ tirerek bütün kolordu komutanlarına ve ulusal eyleme yardımcı olan valilere de 3 Ekim günü, bazı gizli bildirimlerde bulunduk. Yeni hükümet ile ilk yazışmalarımızı gösteren bu belgeleri oldu­ ğu gibi yüksek görüşlerinize sunmayı, bundan sonraki yazışma­ larımızın ve ilişkilerin kolaylıkla anlaşılabilmesi için uygun gö­ rüyorum. İzin verir misiniz? Şifre Sivas,

3 . 1 0. 1 9 1 9

Bütün Kolordu Komutanlıklarına ve Ulusal Eyleme Yardımcı Valilere ve Vali Vekillerine Aşağıdaki telyazısının Harbiye ve Dahiliye nazırlarına çe­ kilmesi ve çekildiğinin bildirilmesi rica olunur: ' 'Dahiliye Nazırının haince davranışlarına alet olarak hal­ kı silahlandırmaya ve birbirini öldürtmeye kalkışan Konya Va­ lisi Cemal ve Elazığ Valisi Ali Galip ve Malatya Mutasamfı Ha­ lil beylerin tutuklanarak askeri mahkemeye verilmeleri ve Trab­ zon Valisi Galip, Kastamonu eski valileri İbrahim ve Ali Rıza 120


SÖYLEV beylerle Ankara Valisi Muhittin Paşa'nın görevlerinden çıkarıl­ maları ve ulusun yasal haklarına saldırıda bulunmadıklarından ve ulusal eylem ve ülküye yardımcı olmalarından dolayı görev­ lerinden çıkarılan Sivas Valisi Reşit Paşa'nın bu görevinde bı­ rakılması, Bitlis eski Valisi Mazhar ve Van eski Valisi Haydar beylerin hemen açık bulunan illere atanıp çalıştırılmaları iste­ nir. ' ' Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal Şifre Sivas,

3 . 1 0. 1 9 1 9

Bütün Vali ve Kolordu Komutanlarıyla Bağımsız Mutasarrıflıklara Sadrazama, anlamca aşağıdaki örneğe uygun olarak, başvu­ rulması ve sonucun bildirilmesi rica olunur: "Müslüman halkı silahlandırmaya ve birbirini öldürtmeye kalkışan ve orduyu dağıtmak ve sonunda yurdu savunmasız bı­ rakmak için buyruk veren ve ordunun sırlarını, şifrelerini çalmak için düzenler kurarak bunları açığa vuran ve ulusun, Anayasa hü­ kümlerine göre dokunulmazlığı bulunan özel haberleşmesine en­ gel olan eski nazırlardan Ali Kemal Bey ile Süleyman Şefik Pa­ şa 'nın ve Dahiliye Nazırı Adil Bey' in, Millet Meclisi açıldığın­ da Yüce Divana verilmek üzere, hiçbir yere kaçmalarına mey­ dan verilmemesini ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey'in gene bu nedenlerden dolayı hemen tutuklanarak ilgili mahkeme121


SÖYLEV ye verilmesini yasanın dokunulmazlığı ve kutsallığı adına iste­ riz." Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal Elbette Harbiye Nazırlığına geçen Cemal Paşa, orduya res­ mi bir bildirim yapacaktı. İşte ona ilk yanıt olmak üzere şu telin çekilmesini kolordulara salık verdik: Şifre Üçüncü, Yirminci, On İkinci, On Beşinci, On Üçüncü Kolordu Komutanlıklarına Yirminci Kolordu Komutanı Fuat Paşa'ya (ayrıca) Konya' da Refet Bey'e (ayrıca) Harbiye Nazırı Cemal Paşa'nın ilk bildirimine yanıt olmak üzere aşağıdaki telyazısının gizli olarak kendisine çekilmesi ve sonucun bildirilmesi rica olunur: " Sizin, ilk günden beri büyük bir inançla yasal ulusal eyle­ min başında bulunduğunuzu biliyoruz. Harbiye Nazırlığına ge­ lişiniz sevinçle karşılanmıştır. Yüksek başarılarınıza bütün ordu ve bütün Kuvayı Milliye yardımcı olacaktır. Ancak, başarı sağ­ lamanız için aşağıdaki işlerin olabildiğince çabuk gerçekleştiril­ mesini rica ederiz: a) Cevat Paşa, ya da eski Birinci Ordu Müfettişi Fevzi Pa­ şa, Genelkurmay Başkanlığı 'na atanmalıdır. b) Galatalı Albay Şevket Bey, ya da Yusuf tzzet Paşa, ls1 22


SÖYLEV tanbul 'daki Kolordu Komutanı ve İstanbul Muhafızı olmalıdır. Yusuf lzzet Paşa İstanbul Muhafızlığına ve Galatalı Şevket Bey 25'inci Kolordu Komutanlığına atansa da olabilir. c) Albay İsmet Bey Harbiye Nazırlığı Müsteşarlığına atan­ malıdır. ç) Tümen Komutanı Yarbay Kemal Bey' in Polis Genel Mü­ dürlüğüne atanmasına yardım edilmelidir. d) Ordu üzerinde kötü etki yapmış olan ve Harbiye Nazır­ lığını işlemez ve değersiz bir duruma getiren ve Meclisi Milli'nin kararı olmadan eski rütbeleri ile göreve alınıp özel siyasal düşün­ ce ile çalıştırılmakta bulunan emeklilerin hemen eski durumları­ na getirilmeleri ve önemli ve etkili görevlerin güvenilir ellere ve­ rilmesi gereklidir. e) Eski Üçüncü Kolordu Komutanı Albay Refet Bey, neden­ siz olarak çekilmeye zorlandığından bu işlemin düzeltilmesiyle kendisinin bugün bulunduğu Konya' da On İkinci Kolordu Ko­ mutanlığına atanması ve Fuat Paşa'nın, kendisi için yapılan iş­ lem düzeltilerek, Yirminci Kolordu Komutanlığında bırakılma­ sı gereklidir. f) Fuat Paşa'nın yerine atanan Hamdi Paşa ve On İkinci Ko­ lorduya atanan Sait Paşa hemen eski durumlarına getirilmelidirler. g) tık fırsatta müfettişliklerin yeniden kurulması ve Doğu Anadolu'daki kolorduların, On Üçüncü Kolordu ile birlikte Ka­ zım Karabekir Paşa emrine ve Batı Anadolu'daki kolorduların, İstanbul ve Edime de içinde olmak üzere, Ali Fiuat Paşa emrine verilmesi ve şimdilik iki müfettişlikle yetinilmesi uygun görül­ mektedir. ' ' Heyeti Temsiliye adına Mustafa Kemal

1 23


SÖYLEV Ali Rıza Paşa Hükümeti u­ lusal örgütleri ve amaçları soruyor

Baylar, yeni Sadrazamdan beklediğimiz ya­ nıt, sonunda geldi; şudur: Çok ivedidir.

Sadrazamlık, 4. 1 0 . 1 9 1 9

Sivas'ta Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesine Y: 2 ve 3 Ekim 1 9 1 9. Erzurum ve Sivas kongrelerinde kararlaştırılıp saptandığı, telyazılarında bildirilen örgüt ve amaçların neler olduğu Hükü­ metçe bilinmediğinden işin gereği incelenmek üzere, her şeyden önce, adı geçen kongrelerde alınan kararların tez elden bildiril­ mesini dilerim efendim. Sadrazam Ali Rıza Sadrazam Paşa ve sayın arkadaşlarının -içlerinde, biraz son­ ra görüleceği gibi, Kuvayı Milliye'nin delegesi olarak hüküme­ te girdiğini bildiren Cemal Paşa bulunduğu halde- hükümeti kur­ dukları güne değin, ulusal amaçların neler olduğunu bilmedikle­ rini söylemeleri şaşılacak iş değil midir? Bundan daha çok dik­ kati çeken nokta, ulusal isteklere uyup uymamak konusunda ka­ rar verebilmek için, her şeyden önce, kongrelerin kararlarını is­ temeleridir. Oysa, bu denli gürültü doğuran ve uygulanması, ken­ dilerinden önceki hükümetin düşmesi sonucunu veren kongre kararlarını bilmemeleri düşünülebilir miydi? Amaçlarının, zaman kazanmak ve bize karşı hiçbir yüklenmeye girmeksizin, yeni ve şeytanca önlemlerle ulusu aldatarak kurulmuş olan dayanışmayı ve bağlantıyı gevşetmek olduğuna hiç kuşku etmedim. Ama bo­ zuşma olacaksa, ben de her şeyden önce onların içlerinde sakla1 24


SÖYLEV

dıklarını ulus önünde belirtecek bir yol tutmayı yeğledim. Bun­ dan dolayı, Sadrazamın ve sayın arkadaşlarının isteklerini yeri­ ne getirdim. 4 Ekim 1 9 1 9 günlü telyazısı ile Kongre bildirisini, olduğu gibi ve tüzüğün yalnız örgütle ilgili temel noktalarını da özet olarak bildirdim. (belge: 1 30). Hiçbir yerden resmi yazış­ malara girişilmemesi için yeniden genel bildirimler yapıldı. (bel­ ge: 1 3 1 ). Baylar, o gün şöyle bir tel aldık: Sadrazamlık, 4. 1 0 . 1 9 1 9 K : Başkanlığım altında kurulan yüce hükümet ulusun istek­ lerine göre yurdun mutluluk ve esenliğini sağlamak için kesin bir dayançla çalışmak konusunda tamamiyle görüş birliğine varmış­ tır. Osmanlı topluluğunun dağılmaması, ulus bağımsızlığının ko­ runması, yüce Halifelik ve Padişahlığın dokunulmazlığı, Anaya­ sa hükümlerince bütün ulusun gücüne ve iradesine dayanılarak sağlanacağı kuşkusuzdur. Ateşkes Anlaşması tarihindeki sınır içinde kalan bütün Osmanlı topraklarının ve kentlerininin antlaş­ maya temel olan Wilson llkelerine uyularak doğrudan doğruya yüksek Padişahlığın yönetimi altında bırakılması ve sınır içinde kalıp büyük Müslüman çoğunluğunun oturduğu ülkenin birliği­ nin parçalanmasını önleyerek bu topraklar üzerindeki, tarih, soy, din ve coğrafya bakımından olan haklarımız için, hak ve adalete uygun bir karar alınmasının sağlanması da bugünkü hükümetçe kesin olarak istenmektedir. Meclisi Milli 'nin toplanmasına değin ulusun kaderi ile ilgili herhangi bir kesin ve resmi yüklenmeye gi­ rişilmeyeceği ve Barış Konferansına gönderilecek delegelerin ulu­ sal istekleri anlamış, güvenilebilir, güçlü ve iyi düşünür kimse­ lerden seçileceği kuşku götürmez. Ülkemizde meşrutiyet yönte1 25


SÖYLEV mi gereğince, ulus egemenliği yürürlükte bulunduğundan göre­ vini iyi bilen şimdiki hükümet, ulusun kararını almaksızın yurdun kaderi üzerine bir karar veremeyeceği için, seçimlerin bir an ön­ ce yapılmasını sağlayacak her türlü davranış ve girişimlerde bu­ lunmakta ve Millet Meclisinin toplanmasını çabuklaştıracak ko­ laylıkları göstermeye çalışmaktadır. Ancak, hükümetin tutacağı yol, yasalara eksiksiz uymak, aykırı durumları önleyip ortadan kal­ dırmak olduğundan; olağandışı ve yasaya uymayan durumların sü­ rüp gitmesi ise, Osmanlı devlet merkezi ile Anadolu'yu birbirin­ den ayırarak birçok tehlikeli sonuçlar doğurmakla, Tanrı korusun, başkentin varlğını tehlikeye düşüreceğinden ve düşmanların yer yer yurdumuzu işgal etmeleriyle sonuçlanıp ülkenin bütünlüğü­ nü bozacağından; bugünkü hükümet, sizin el koyduğunuz resmi dairelerin boşaltılacağına, hükümet işlerindeki kesikliğin gideri­ leceğine ve hiçbir zaman dokunulmaması gereken hükümet erki­ ne saygı gösterileceğine, yabancılarla siyasal ilişkilere girişilme­ yeceğine, milletvekili seçimlerinde halkın özgürlüğüne hiç doku­ nulmayacağına söz vermenizi istiyor. Sayın baylar, dikkat buyurulursa bu telyazısında ne adres vardır ve ne de imza. Sadrazamlık katından yazıldığı anlaşılıyor idiyse de, başka bir şey daha anlaşılıyordu; o da, bu satırları ya­ zan kişi ya da kişiler, heyeti Temsiliye'yi tanımak ve onunla im­ zalı olarak resmi yazışma ve görüşmelerde bulunmak istemiyor­ lardı. Bir de bizim kongrelerde aldığımız kararların ve kendileri­ ne önerdiğimiz üç noktanın dikkate alınmasını, yeni hükümetin sadrazamı ve nazırları olağan buluyorlar. Bu karar ve ilkelerin sağlanmasına aslında çalışmakta olduklarını söylüyorlar. Ancak Sadrazam: ' 'Hükümetin kılavµzu yasa hükümleridir. Görevi, aykırı durumları önleyip ortadan kaldırmaktır. ' ' gibi bir 1 26


SÖYLEV başlangıçtan sonra, bizim durumumuzun ve davranışlarımızın olağandışı ve yasaya aykırı olduğuna dokundurarak, bu durum sürüp giderse, merkezle Anadolu'nun birbirinden ayrılığı sonu­ cu vereceğini bildirip bundan doğacak tehlikeleri sayıyor. En so­ nunda baklayı ağzından çıkararak: " Sizin el koyduğunuz resmi dairelerin boşaltılacağına, hükümet işlerindeki kesikliğin gideri­ leceğine ve hükümet erkine saygı gösterileceğine, yabancılarla siyasal ilişkilere girişilmeyeceğine, milletvekili seçimlerinde hal­ kın özgürlüğüne hiç dokunulmayacağına söz vermenizi istiyo­ ruz. ' ' diyor. Böylece, bizim varlığımızı ve çalışmalarımızı orta­ dan kaldırmak amacında olduğunu anlatmış bulunuyor. Baylar, belki unuturum, ayrıntılara girişmeden önce söyle­ meliyim ki bizim el koyduğumuz resmi daire yoktur. Yalnız Si­ vas Valiliği Heyeti Temsiliye'yi okulların tatil bulunması dola­ yısıyla lisede konuklamıştı. Söz konusu edilmek istenilen resmi daire bu olacaktı. Yeni hükümet her türlü yürütümüne başlangıç olmak üzere Heyeti Temsiliye'yi buradan kovarak, onun erkini ve onurunu kamunun gözü önünde kırmak istiyordu. Baylar, kimden kime yazıldığı açıkça belli olmayan bu tel­ yazısı üzerine, Sivas telgraf merkeziyle İstanbul telgraf merkezi arasında işte şu haberleşme oldu: Olağanüstü İstanbul Merkez Müdürlüğü'ne Sadrazamlık merkezinden yazılan telyazısı, başlığı ve im­ zası olmadığı için Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemi­ yeti Heyeti Temsiliyesi 'nce kabul edilmedi. Telin örneği merke­ zimizde tutulmaktadır. Gerekenlere bilgi verilmesi rica olunur. İmza Kongre Merkezi

1 27


SÖYLEV ''Bize, üzerinde Sadrazam Paşa Hazretleri' nin yanıtıdır baş­ lığı ile Ametçi( l ) bey verdi ve örneği telgrafhanededir. Siz Paşa Hazretleri' ne böyle veriniz. ' ' "Heyeti Temsiliye'ye geldiği ve kimden olduğu belli de­ ğildir. Bundan dolayı, başlık ve imza olmadığı için, kabul etmi­ yorlar. ' ' "Öyle ise şimdi dağıldı. Bakanlar Kurulu toplantısında bu konuda bir şey yazarlarsa elbette durum belli olur efendim. Bu yanıtı verdikleri zaman dağıldılar. Artık bize bir şey gel­ mez. Fakat Sadrazam Paşa evinden belki yazar. Bizim bu mer­ kezin işi, toplantı dağılınca biter, kapanır azizim. ' ' "Siz, dediğimizi Ametçi Bey'e söyleyin, " ' ' Ametçi Bey de gitti. Yalnızım. ' ' "Telefonla söyleyiniz. " ' 'Bizde şehir telefonu yok. Bununla birlikte siz teli öylece saklayınız da sabahleyin resmi olarak bir şey yazdıralım efen­ dim. ' ' " Sadrazam Paşa 'ya telefon edin. " "Kardeşim, Sadrazam Paşa'ya anlatamayız ki ... "

Olağanüstü

Babıali (2), 4. 1 0. 1 9 1 9

Sivas Kongre Merkezi Müdürlüğü'ne Erenköyü'nde oturan Sadrazam Paşa Hazretleri telefondan ( 1 ) Hükümetle Saray arasında haberleşmeyi sağlayan dairenin başkanı. · (2) Sadrazamlığın ve bazı hükümet örgütlerinin bulunduğu dairedeki telgraf.

128


SÖYLEV arandığı ve saat yirmi biri yirmi beş geçtiği halde bulunamadı. Yapılacak haberleşme sonucu, zorunlu olarak, yarın bildirilecek­ tir efendim. Babıali ( 1 ) Müdürü Hüseyin Hüsnü Olağanüstü

İstanbul, 4. 1 0. 1 9 1 9

Kongre Merkezine K : Babıali Müdürlüğünden de bildirildiği üzere şimdi yir­ mi biri yirmi beş geçeye değin, telefondan arandıkları halde Sad­ razam Paşa Hazretleri'nin konaklarından karşılık alınamadı. Bi­ raz sonra yine arayacağım. Karşılık alırsam hemen bildiririm. Alamazsam sabahı beklemek zorunlu olacaktır efendim. İstanbul Telgraf Müdürü Tevfik Baylar, ertesi gün, yani 5 Ekim 1 9 1 9 günü, imzasız teli Sad­ razamın Heyeti Temsiliye'ye yazdığı ve o Kurulun teline yanıt olduğu söylendi. Bunu resmi olarak saptayan, resmi ve imzalı bir bildirme olmamakla birlikte, biz böyle küçük bir noktada daha çok durmayı yararlı ve uygun görmedik. Sadrazam Paşa 'ya ya­ nıt yazmayı uygun bulduk. 5 Ekim' de yazdığımız uzun yanıtın temel noktalarını özetleyeyim: ' 'Önerilerimizin hepsinin uygun görülüp kabul edilmiş ol­ duğu anlaşıldı. ' ' dedikten sonra, bizim söz vermemizi istedikle­ ri noktalar üzerinde açıklama yaptık ve dedik ki: "olağandışı ve yasaya aykırı durumların etmeni ve yaratıcısı Ferit Paşa Hükü­ meti idi. Ferit Paşa Hükümetinin yaptığı yasal olmayan iş ve dav1 29


SÖYLEV

ranışların nedenlerinin ve etmenlerinin kaldırılması için sizler ke­ sin önlem alırsanız, bu durum kendiliğinden ortadan kalkar. Cemiyetimizin ( 1 ), şimdiki hükümete karşı yüklenmelerde bulunması ve kendilerine yardım edebilmesi için önce, hüküme­ tin ulusal örgütlerimizi iyi karşıladığını aÇık ve kesin bir dille söy­ lemesi gereklidir. Yoksa, karşılıklı güven ve yakınlığın doğdu­ ğu kuşkulu kalacak ve karşıt davranış ve girişimlerin belirmesi beklenecektir. ' ' Ali Rıza Paşa'nın imzasız telyazısındaki: ' 'Ülkemizde, meş­ rutiyet yöntemi gereğince, ulusal egemenliğin yürürlükte olduğu' ' noktasına da: ' 'Gerçekten öyle ise de Meclisi Mebusan'ın dağıtıl­ dığı günden sonra dört ay içinde toplanması Anayasamızın açık hükümlerinden iken, bugüne değin temel seçim defterler.i bile dü­ zenlenmemiştir. Bu davranış, Ferit Paşa Hükümetinin açıktan açı­ ğa meşrutiyeti vurması ve Anayasaya kesin saldırısı demektir ve Ceza Kanununun özel maddesine göre ağır bir suç sayılarak bu su­ çu işleyenlere yasa hükümlerinin uygulanmasını kendisi için ya­ sal bir ödev sayan her yasal hükümetin ilk kutsal görevidir. ' ' diye yanıt verdik. Ondan sonra şu önerileri ileri sürmeye başladık: 1 - Yurtta rahatlık ve güvenlik olduğunu ve ulusal isteklerin yüzde yüz haklı ve yasal olduğunu resmi bir bildiri ile açıklaya­ rak ulusun genel birliğine hükümetin de katıldığını gösteriniz. 2- Düşük hükümetinhaince davranışlarına alet olmuş bulu­ nan birtakım büyük memurlar vardır. Onları ilgili mahkemelere veriniz. Ulusal eyleme engel olan bazı eski valilerin devlet hiz­ metinde kullanılmamaları için gerekli işlemi yapınız. Ulusal ey­ leme hizmet ettikleri için çıkarılanları eski görevlerine atayınız. 3- Önceki rütbeleriyle göreve alınmaları Meclisi Milli'nin onayından geçmemiş olan ve çalıştırılmamalarının tek nedeni (!) Müdafaai Hukuk Cemiyeti.

130


SÖYLEV bir takım kötü siyasal düşüncelerden başka bir şey olmayan emek­ lileri hemen eski durumlarına getiriniz. Önemli askeri görevleri yetkili ellere veriniz. 4- Eski nazırlardan Ali Kemal ve Adil beylerle Süleyman Şefik Paşa'nın, Meclisi Milli açılınca Yüce Divana verilmek üze­ re, hiçbir yere kaçmalarına meydan bırakılmamasını; Posta ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey'in hemen tutuklanarak ilgili mahkemeye verilmesini: yasanın dokunulmazlığı ve ulusal hakların kutsallığı adına isteriz. 5- Ulusal eyleme katılmış ya da ulusal eylemi desteklemiş olanlara karşı başlanan kovuşturma ve baskılara son veriniz. 6- Basını yabancı sansüründen kurtarınız. İşte baylar, özet olarak saydığım bu noktalarla ilgili düşün­ ce ve önerilerden sonra telimizi şöyle bitirdik: " Bilginize sun­ duğumuz şeylere ve ileri sürdüğümüz önerilere ulusu inandıra­ cak açık ve uygun yanıt verilinceye değin, ulusal amaçlan ger­ çekleştirmek için, ulusça alınmış olan eylemli ( 1) önlemlerin, es­ kisi gibi sürdürülmesinin zorunlu olacağını, bütün illerle bağım­ sız sancaklardan ve bunlara bağlı yerlerden aldığımız kararlar üzerine tam kesinlikle bildiririz. İmza: Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti He­ yeti Temsiliye' si adına, Mustafa Kemal. (belge: 1 32)' ' . Baylar, İstanbul' la haberleşme biter bitmez, şu genelge ile ülkeye durumu bildirdim: 5 . 1 0. 1 9 1 9 Genelge Belediyelere ve Basına Sadrazam Paşa Hazretleri Erzurum ve Sivas kongrelerinde­ ki temel kararlan ve ulusal örgütlerin isteklerini yerinde görü(!) Fiili.

131


SÖYLEV yorlarsa da düşüncelerinde bazı açıklanması gerekli yönler bu­ lunduğundan hükümetle ulusun gerçekten anlaşmasının sağlan­ ması amacıyla ve bütün merkezlerden alınan düşüncelerin özü­ ne dayanılarak verilen yanıt ve ileri sürülen öneriler, aşağıda gös­ terilmiştir. Kamuoyuna bildirilir. Gelecek yanıt ve ona göre alı­ nacak kararlar da hemen bildirilecektir. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal Baylar, Ali Rıza Paşa Hükümetinin iş başı­ na geçtiğinin beşinci gününe geldik. Daha da an­ yaptırıyorlar laşamıyonız. Ülkenin İstanbul ile olan resmi yazışması ve resmi ilişkisi yine kopmuş durumda sü­ rüp gidiyor. Sadrazam Paşa Hazretleri, önerilerimize karşılık ver­ miyor ve hiçbir zaman da vermemiş olduğunu göreceksiniz. Hü­ kümet üyelerinden hiç kimse bizimle görüşmek istemiyor. Bugün, yani 6 Ekim 1 9 1 9 günü, Yunus Nadi Bey arkadaşı­ mız, Harbiye Nazırı olan Cemal Paşa'yı, çağırması üzerine da­ iresinde ziyarete gitmiş. Cemal Paşa, Yunus Nadi Bey'e durum­ dan, özellikle hükümetle Heyeti Temsiliye arasında daha anlaş­ maya varılamadığından söz açmış ve anlaşıldığına göre, bizi hak­ sız göstermiş ve kendilerinin her şeyi kabule ve uygulamaya ha­ zır bulunduklarını anlatmış ve herhalde anlaşmazlık çıkaran ve bunda direnen yanın, Heyeti Temsiliye olduğunu söylemiş. Bel­ ki de, Yunus Nadi Bey'in bizimle yakından tanışıklığı dolayı­ sıyla, arabuluculuk yapmasını önermiş olacak. Yunus Nadi Bey, bu arabuluculuk isteğini kıvançla kabul etmiş; yalnız Yunus Nadi Bey' in, Cemal Paşa'nın verdiği bilgiYunus Nadi

Bey'e aracılık

1 32


SÖYLEV yi temel ve gerçek olarak aldığı ve durumu ona göre yorumladı­ ğı şimdi sözünü edeceğim telyazısında anlaşılmakta idi. Yunus Nadi Bey'le telgrafbaşında olan bu görüşmemiz, ye­ ni hükümet ile bizim, görünüşte olsun, anlaşmamıza neden ol­ ması bakımından önemlidir. Bundan dolayı, izin verirseniz biraz açıklayacağım. Harbiye Nazırı Paşa'nın beni telgraf başına çağırdığını ha­ ber verdiler. Zaten dairemizde bulunan makine başına gittim. İstanbul: "Harbiye telgrafhanesi; Yunus Nadi Bey sizinle görüşmek istiyor efendim. ' ' denildikten sonra: ' ' Harbiye telgraf­ hanesinde makine başında hazırım. ' ' dendi. ' 'Hazır olan kimdir?' ' dedim. Telgrafçı: ' 'Yunus Nadi Bey ve yanında Nazır Paşa'nın ya­ veri Cevat Rifat Bey vardır efendim. Nazır Paşa'yı istediler mi, yoksa. . . ' ' açıklamasında bulundu. "Kendileriyle şimdi görüşürüz. Yalnız, beni telgrafa çağır­ dıkları zaman: "Nazır Paşa istiyor. " demişlerdi. Çağıran Nazır Paşa mıdır? Yoksa siz mi?" Yunus Nadi Bey: "Nazır Paşa'nın izin vermesi üzerine, ya­ veri aracılığı ile Harbiye telgraf merkezinden sizi aradık. Yanlış anlaşılmıştır efendim. " dedi. Ben: ' 'Teşekkür ederim. Buyurun. ' ' dedim. Bunun üzerine Yunus Nadi Bey'in sözleri alınmaya başlan­ dı. Yunus Nadi Bey konuşmasına şu girişi yaptı: "Ulusal irade­ nin ulus egemenliğini etkin kılmasının mutlu sonucu olarak mey­ dana gelen değişiklik üzerine, burada kurulan hükümetle ulusal örgütler arasında birleşik bir düzen kurulmasının gecikmeyece­ ği k�nısına varmıştım. Soruşturmam üzerine, daha, bir iki nok­ tada uyuşmazlık bulunduğunu anladım. Bu uyuşmanın gecikme-

133


SÖYLEV si, içerde ve dışarda iyi olmayacağından bazı dileklerde bulun­ mayı ödev saydım. " Ondan sonra, şimdi özetleyeceğim noktalarla ilgili bilgi ve düşüncelerini, birinci sorun olarak söylediler. 1 - Ferit Paşa Hükümetinde bulunmuş olan bazı kişilerin, bu hükümete katılmalarından dolayı, kötü gözle görülmelerinin doğ­ ru olmadığını ve Abuk Paşa'nın, Ferit Paşa Hükümetinin düşü­ rülmesinde rol oynadığını; 2- Rıza Paşa Hükümetinin, geçiş dönemi hükümeti olduğu­ nu, yaşamının milletvekili seçimleri sonuna değin sürebileceğini; 3- Şimdiki hükümetin, ulusal isteklerin hepsini iyi karşıla­ mak ve iyi sonuçlanmasına çalışmak konusunda en ufak bir kuş­ kuya yer vermemekte olduğunu söylediler ve: 4- Özellikle, Cemal ve Abuk paşalar gibi kişilerin, hükümet­ te ulusal örgütlerin birer delegesi ve kefili gibi görülmelerinde duraksamaya yer yoktur, hükmünü verdiler. İkinci sorun olarak da Yunus Nadi Bey, kişilerle ilgili yöne dokundular. Bunda bizimle tam duygu birliğinde olmakla birlik­ te: "Biraz ılımlı davranmayı salık vermeye cesaret edeceğim." dedi ve görüşünü: "Ulusal başarının sağladığı iyi etkilerin, ba­ zılarınca öç alma olarak yorumlanıp lekelenmekten korunması­ nın önemli olduğu ' ' sözleriye açıkladı. Yunus Nadi Bey: ' 'Şimdiki hükümet ileri gelenleriyle yap­ tığım görüşmelerden ulusal örgütün isteklerinin hepsini yerine getirmeye ve yürütmeye kararlı oldukları anlaşılıyor' ' dedikten sonra şu bilgiyi verdi: "Harbiye Nazırı Cemal Paşa, bugün yayımlanacak bildiri­ de, bu yönün yeterince belirtilmiş olduğunu ve ancak, bildiri, hü­ kümetin resmi diliyle yazıldığına göre, her yön dikkate alınarak 1 34


SÖYLEV

yazılmış olduğunu, göstermelik birkaç sözcüğe önem verilme­ mesi gerektiğini söyledi. ' ' Yunus Nadi Bey, yeni Sadrazamın ve hükümetinin -her tür­ lü yanlış anlamayı ortadan kaldırmak için- ulusal örgütler ileri gelenlerinin göstereceği bir kurulla doğrudan doğruya değinmek konusundaki gönülden isteğini bildirdikten sonra, bütün düşün­ celerini şu cümle ile özetledi: ' ' Şimdi benim en önemli saydığım yön, bunalımın geçmemiş olması ve karışık durumda sürüp git­ mesidir." (belge: 1 33). Yunus Nadi Bey, düşüncemi beklediğini söylediği için ben de şu yanıtı verdim: Sivas, 6 . 1 0. 1 9 1 9 Yunus Nadi Beyefendi'ye Heyeti Temsiliye'ce Sadrazam Paşa Hazretleri'ne yapılan temelli ve ikinci derecedeki önerilerle kendisinin Kurulumuza verdiği yanıtı, özellikle bu yanıtın son bölümlerini gördünüz mü? Söyledikleriniz ve düşüncelerinizden bu yazıları görmemiş oldu­ ğunuz ve önerilerimizin niteliğini ve içtenliğini gereği gibi anla­ mamış kişilerce size anlatılmış olduğu sonucuna varıyoruz. Bun­ dan dolayı, esas üzerinde burada tartışmanın güç olduğunu gö­ rüyoruz. Yalnız, kişisel olan yüksek düşüncelerinizdeki bazı nok­ taları aydınlatmak amacıyla, aşağıda, sırayla açıklamalar yapıl­ mıştır: Yeni hükümet ile ulusal örgütlerimiz arasında uyum sağlan­ masının gecikmeyeceğim� biz de inanmakta idik. Bunun gecikme­ si nedenini bizde değil, yeni hükümetin dört günden beri göster­ mekte olduğu kararsız davaranışta aramak gerekir. Yeni hükümet ile aramızda anlaşmazlık olduğunu da, yeni hükümet bize bildir-

135


SÖYLEV memiştir. Yeni hükümete bırakılan eski nazırların namuslarından kuşkuya düşmemekle birlikte, eski hükümetin ağır suç sayılacak işlerine bilerek ya da bilmeyerek katılmış oldukları, göz önünde tutulacak önemli bir noktadır. Abuk Paşa'nın, hükümetin düşü­ rülmesinde oynamış olduğu rolü bilmiyoruz. Biz, sonuç sağlayan gücü pek iyi biliriz. Bizim amacımız, bu hükümeti, sizin düşün­ düğünüz gibi, geçiş dönemi hükümeti saymak değildir. Tersine, ulusun kaderini karara bağlayacak ve barışı yapacak en önemli bir hükümet olabilmesini dileriz. Ulusumuzun yararı ile ilgili konu­ larda yabancıların bizce hiç önemi yoktur. Biz gidişimizi yaban­ cıların dedikodusuna uydurmak güçsüzlüğünü kötü görenlerde­ niz. lç ve dış durumu bütün açıklığı ile biliyoruz. Attığımız adım, rastgele değil, derin düşüncelere, sağlam temellere ve bütün ulu­ sun düzenU örgütlere bağlı gerçek gücüne, dayancına ve iradesi­ ne dayanmaktadır. Ulus, egemenliğini, bütün anlamıyla, bütün dünyaya tanıttırmaya kesin karar vermiştir. Bunun için de, her yer­ de her türlü önlem alınmıştır. Bugünkü hükümetin, ulusal istek ve dilekleri iyi karşılamasını ve sonuçlandırmak için çalışmasını is­ teriz. Çünkü, başka türlü, iş başında kalamaz. Abuk Paşa'yı bil­ miyoruz. Fakat Cemal Paşa'dan, ulusal örgütlerimizin delegesi ol­ maktan başka bir şey beklemeyiz. (Baylar, şunu açıklamalıyım ki, Cemal Paşa bizim delegemiz değildi ve böyle bir durum ve göre­ vin kendisine verilmesine bildiğiniz tutumundan dolayı, yer de yoktu. Ancak, Yunus Nadi Bey' in telyazısında: "Cemal Paşa'nın delege gibi kabul edilmesinde duraksamaya yer yoktur' ' denilmiş olmasından, Cemal Paşa'nın bunu istediği kanısına varılmış ve bir olupbitti halinde delegelik verilmiştir.) Bu bakımdan, nazır olur olmaz kendilerinin herkesten önce ve aracısız olarak bizimle iliş­ ki kurup gerçek durumu anlayacağını ve ona göre hükümetle ulu­ sal örgütlerin görüşlerini birleştirmeye girişeceğini umuyorduk. 136


SÖYLEV Oysa, daha böyle bir ilişki kurmaktan çekindiği görülüyor. Bizim, yeni hükümete karşı yaptığımız öneriler ve hükümetten istekleri­ miz, kişisel ve temelsiz olmayıp iller ve bağımsız sancaklarla bun­ lara bağlı yerlerin ve beş kolordu komutanının ve ulusun örgüt­ lerden yana olan yüksek memurların Heyeti Temsiliye'mize bil­ dirdikleri önerilerden, Heyeti Temsiliye'mizce, hükümeti elden geldiğince güç duruma sokmamak yönü de dikkate alınarak, çı­ karılmış özetin özetidir. Bu önerilerde ve isteklerde düşündüğü­ nüz ve anlattığınız sakıncalar da yoktur. Hükümet, Heyeti Tem­ siliye'mizle, güvenilir ve gerçek ilişkiler kurar ve görüşmelerde bulunursa, ileri sürülmüş olan isteklerin ve önerilerin hükümetçe uygulanabilecek şekil ve zamanını belli etmek için hiçbir engel yoktur. Yalnız, Sadrazam Paşa'nın, Heyeti Temsiliye'mize 4 Ekim'de, telimize karşılık olarak gönderdiği telyazısındaki son bö­ lümler dikkat çekicidir. Eğer, yasal ulusal örgütlerimizi ve bun­ ların başında bulunanları, yasa dışı sayma anlayışı sürdürülecek­ se, hiçbir uzlaşma olanağı bulunamayacağı kuşku götürmez. Bu­ gün yayımlanacağını bildirdiğiniz bildiride, ulusal örgütümüz ve ulusal eylemimiz üzerine, her ne sebep ve yolla olursa olsun, eleş­ tirici bir di} kullanılırsa; ve bu görünürde birkaç sözcükle yapılsa bile, bizce hemen her türlü uzlaşma yolu kapanmış sayılacaktır. Aslında İstanbul Hükümeti, Heyeti Temsiliye ile tam olarak an­ laşmadıkça, bildirisi hiçbir merkezce alınmayacaktır; belki İstan­ bul ile sınırlı kalır. Heyeti Temsiliye'miz, bütün illerle bağımsız sancaklardan ulusun genel oyu ile seçilmiş temsilcilerin Erzurum ve Sivas'ta genel kurullar halinde toplanarak ayrılmış ve seçilmiş oldukları yasal ulusal bir kuruldur. Temsil yeteneği ve gücü de yaptığı iş­ lerle belirmiştir. Meclisi Mebusan toplanarak denetleme işine başlayacağı güne değin Heyeti Temsiliye'nin, ulusun ve ülkenin 1 37


SÖYLEV

alınyazısıyla ilgilenmesi zorunludur. Hükümetin, kurulumuzla yürekten ilişki kurması ve görüşmesi, elbette kendi yerini sağ­ lamlaştıracak ve gücünü artıracaktır. Ayn ayrı yönlerde yürünür­ se, yurt ve ulusun yararları için birtakım sakıncalar doğacağı kuş­ ku götürmez. Biz bugünkü hükümette bulunan ve özellikle varlıklarının yurt ve ulus için yararlı olacağına inandığımız bazı kişilerin, da­ ha önce olduğu gibi, yeni biçim hükümet manevralarıyla, birer birer hükümetten çıkarılmalarını, görmek istemeyiz. (Baylar, bu dediğimizin olduğunu göreceksiniz.) Sivas'ta kurulmuş bulunan Heyeti Temsiliye, hükümetle doğrudan doğruya, candan ve yü­ rekten ilişki kurmaya hazırdır. Bu görevi, başkalarına vermek yet­ kisi yoktur. Hükümetle tam uzlaşmaya varılırsa, görüşmenin ko­ laylaştırılması ve sağlanması için başka yollar da düşünülebilir. Kısacası, bu karmakarışık durumun tez elden ortadan kaldırılma­ sı, her şeyden önce hükümetin; kendisine sunduğumuz ve öner­ diğimiz yolda bir bildirisinin, yapmacık sözcüklerle değil, inan­ dırıcı bir dille yayımlanmasına ve başka önerilerin iyi karşılanıp yerine getirileceği konusunda sadrazamlığın sunulanmıza doğ­ rudan doğruya yanıt vermesiyle olanaklıdır. Yoksa şimdi bile Re­ fik Halit Bey, telyazılanmızı ve bildirilerimizi kontrol etmekte, çalmakta ve dağıtımını durdurmakta iken hükümetin içtenliğin­ den söz edilmesi bize pek garip geliyor. Hükümet, bu kararsız durumunu birkaç gün daha sürdüre­ cek olursa, ulusun gözünde daha yerleşmemiş olan güven ve in­ anı büsbütün ortadan kaldırmaya yol açacaktır. Her yandan aldı­ ğımız telyazılarında, yeni hükümetin güvenilir olup olmadığı üzerine sorular sorulmaktadır. Saygılarımı sunarım kardeşim. Mustafa Kemal

138


SÖYLEV Baylar, Yunus Nadi Bey, verdiğim bilgilerden ve yaptığım açıklamalardan gerçek durumu anladı. Bizimle yazışmayı sürdür­ meye gereklik görmedi. Tersine, yeni hükümeti ve özellikle Ce­ mal Paşa'yı uyarmaya çalışmış ... Gerçekten, açıklayacağım üze­ re, görünüşte olsun bir uzlaşma durumu ve görünüşü belirdi. Baylar, 6 Ekim 1 9 1 9 günü de geçti. Biz alınmış olan önlem­ lerin önemle ve özenle yürütülmesi gereğini genelge ile buyur­ duk. (belge: 1 34). Baylar, Yunus Nadi Bey'le yazışmamızın Cemal Paşa, hükümet adına ertesi günü, sonunda, Sadrazamdan yanıt değil, ulusal iradeye Cemal Paşa' dan şu telyazısını aldık: aykırı Harbiye'den 7/1 0/19 1 9 davranışlardan saat 1 2. 7 sonra kaçınılacağına söz veriyor

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Şimdiye değin yapılan yazışmaların özeti: 1 - Hükümet, sizinle düşünce birliğindedir ve ulusal irade­ nin egemenliğini kabul eder. Ancak, bir iç öç alma hükümeti ol­ maktan kaçınır. Suçluların cezalandırılmasını, yasa yoluyla ye­ rine getirmeyi de uygun görüyor. 2- Zarara uğramış valilerin uğradıkları haksızlıkların gide­ rilmesini ve durumlarının düzeltilmesini, yeterli olanların seçi­ lip özellikle atanmalarını ve ordunun şeref ve düzenini yeniden sağlamayı tam olarak yüklenir. 3- Devletin dışarıya karşı şeref ve onurunu yeniden sağla­ mak için ulusal iradeye ve Heyeti Temsiliye'ye dayanacaktır. 4- Heyeti Temsiliye'nin delegesi olarak, saygılı ve içten bir duygu ile bilginize sunuyorum ki, Heyeti Temsiliye'nin, hem dı­ şarıya hem içeriye karşı egemen anlamını vermeksizin, hüküme-

1 39


SÖYLEV te yardımcı durumunda kalmasını ister ve bu büyük kuvvetin ya­ rarım gereğince değerlendirir. 11k iş olarak, telyazılarının karşı­ lıklı ve serbest çekilmesini; eski yerlerinde görevlendirilecek ve yeniden atanacak vali ve komutanların hemen yola çıkabilmele­ rini; özellikle yeni kabul edilen milletvekili seçimi yasasının da­ ğıtılabilmesini ve duyurulabilmesini pek yararlı görür. 5- Ulusal iradeye uymayan davranışlardan sakınılacağına söz verirsem, ayrıntıların şekli ve zamanı kalır ki, bunun da pek kolay olacağına güvenim vardır. Yurdun kurtarılmasına yönel­ miş amacın gerçekleştirilmesine elbirliğiyle hemen çalışabilmek için, ayrıntılar üzerinde direnilmesine yüksek yardımlarınızı bek­ ler, (amhsny) pek rica eyler ve bütün değerli arkadaşlara da say­ gılarımı sunarım. Harbiye Nazırı Cemal Bu tele hemen, olumlu ve içten olan şu yanıtı verdik: Sivas, 7 . 1 0. 1 9 1 9 Şifre Harbiye Nazın Cemal Paşa Hazretleri'ne Y: Bildirdiklerinize madde madde, sıra ile aşağıdaki karşı­ lık sunulur: 1 - Hükümetin bizimle ortak ve birlik olarak ulusal iradenin egemenliği esasını kabul buyurmasına, ulus adına teşekkürleri­ mizi sunarım. Hükümetin ve Heyeti Temsiliye ile bütün ulusal örgütlerimizin öç alıcılıkla lekelenmesi bizce de, pek çok sakı­ nılacak ve korkulacak bir şeydir. Bu noktada ve suçluların yasa yoluyla cezalandırılmaları gereğinde de, hükümetle tam görüş bir­ liğindeyiz. 1 40


SÖYLEV 2- İkinci maddedeki düşüncelerden dolayı da, özellikle te­ şekkür ederiz. Bildirdiklerimiz arasında bu noktanın açıklanma­ sını gerekli kılan şu idi: Ulusal isteklere ve ulusal eyleme karşı gelmelerinden dola­ yı, ulusça yalnız bırakılan bazı vali ve komutanlar, şekle uyma düşüncesiyle, geçici de olsa görevlerine yeniden atanırlarsa, il­ gili yerlerce kabulleri olanaksız görüldüğünden hükümet erkine karşı saygısızlık olabilir kaygısı idi. 3- Üçüncü madde, özellikle teşekküre değer. Tanrı izin ve­ rirse, birleşmiş ve anlaşmış olarak yurdumuzun ve ulusumuzun mutluluk ve esenliğini sağlamak yolunu buluruz. 4- Bütün içtenliğimizle ve büyük bir güvence ile bilginize sunarız ki, hükümetin gösterdiği ağırbaşlılığa ve yakınlığa kar­ şılık, Heyeti Temsiliye, ne içeriye ne dışarıya karşı hiçbir zaman egemen durumu almayacak, tersine, birlikte kabul buyurulan gö­ rüşlerçerçevesinde, hükümetin erkini ve gücünü artırmayı ve pe­ kiştirmeyi, yurt ve ulusun esenliği için ödev sayacaktır. Bu ko­ nuda hiç kuşkuya düşülmemesini rica ederiz. Hele sizin, tüzüğü­ müzün sekizinci maddesi gereğince, doğrudan doğruya Heyeti Temsiliye'nin üyesi kimliğiyle, hükümet içinde delege olarak bulunmanız iki yanın iş ve kararlarında uygunluk sağlanmasının güvencesi olacağından, sevindiricidir. Artık hükümet ile örgütlerimiz arasında her noktada görüş­ lerin uygunluğu ve uzlaşıklığı gerçekleştiğine göre, elbette ha­ berleşme konusunda konulan kısıntılar kaldırılacaktır. Ancak, Heyeti Temsiliye, bütün Anadolu ve Rumeli' deki örgütlerin mer­ kezleriyle bağlantısını korumak zorunda olduğundan, servis bi­ çiminde yapılmakta olan haberleşmemizin eskisi gibi sürdürül­ mesine izin verilmesini özellikle rica ederiz. Burada şunu da bil­ ginize sunalım ki hükümetin, buyruklarını bildirmeye başladığı 141


SÖYLEV dakikada, hiçbir yerden hiçbir türlü engele rastlamaması ve böy­ lece hiçbir zaman erkinin kırılmaması gerekli bulunduğundan, bunun sağlanması için Heyeti Temsiliye'ce ilgililere gereği gibi bildirimler yapılmak üzere, kırk sekiz saat kadar zaman bırakıl­ masını rica ederiz. Heyeti Temsiliye' ce yapılacak bildirimlere te­ mel olmak ve ulusa güven vermek üzere, yayımlanmasını rica ey­ lediğimiz hükümet bildirisinin yayımdan önce gizli olarak bir ör­ neğini Kurulumuza göndermek iyiliğinde bulunulmasını özellik­ le rica ederiz. Çünkü bu bildiride yer alabilecek bir sözcüğün, ulusça yanlış anlamaların sürüp gitmesine yol açabileceğini ve Heyeti Temsiliye'yi de ulusa karşı pek güç bir durumda bıraka­ bileceğini bütün içtenliğimizle bilginize sunarız. Heyeti Temsiliye'ce Padişaha sunulacak bir teşekkür yazı­ sı ile ulusa yapılacak bildirim örneğini, ilgili yerlere yollamadan önce, size şimdi sunacağız. Bunların içindekiler üzerine hükü­ metin düşünceleri olursa saygı ile dikkate alınacaktır. Yeni milletvekili seçimi yasası üzerindeki düşüncelerimizi daha sonra bildirmek üzere, adı geçen yasanın hangi esasa göre yapılmış olduğunu bildirmek iyiliğinde bulunmanızı rica ederiz. 5- Temel konularda tam anlaşmaya varıldıktan sonra, sizin­ le sayın arkadaşlarınızın içtenliğiniz kuşku götürmeyeceğinden ayrıntılar üzerinde elbette kendiliğinden görüş birliği meydana gelecektir. Ben ve bütün çalışma arkadaşlarım, en büyük saygı ve içtenlikle, sizin de üyesi bulunduğunuz hükümetin başarıya ulaşmasına ve böylece yurdun kurtuluşuna yönelmiş amacımı­ zın bir an önce gerçekleşmesine bütün varlığımızla çalışacağı­ mıza güvenmenizi rica eder ve burada bulunan bütün arkadaşla­ rımın selam ve saygılarını sunarım. Mustafa Kemal

142


SÖYLEV

Cemal Paşa, bu telyazımıza o gece yanıt verdi. Bunda: "Bil­ diriyi çabuk yayımlamanın zorunlu olduğunu, fakat gerekli nok­ talara dikkat olunduğunu' ' bildiriyordu (belge: l 35). Biz de o ge­ ce, incelik gereği olmak üzere, yanıt verdik. (belge'. 1 36). Fakat baylar, hükümetin, bildirisini yayımlamadan önce bi­ ze göstermek istemediği anlaşılınca, biz de ulusa olan b ildirimi­ zi, onlara danışmadan yayımladık ve Padişaha yazılan teli de öy­ lece çektik. Baylar, 7 Ekim 1 9 1 9 günlü olan bildirimiz; yürüdüğümüz yolun doğru ve başarıya ulaştırıcı olduğu ve bugüne dek olduğu gibi, tutulan yolda birliği koruyarak yürünmesi gerektiği konu­ sunda ulusu, dolayısıyla aydınlatıp uyarmaya ve içgücünü artır­ maya yardım etınek amaçlarını güdüyordu. (belge: 1 37). Padişaha yazılan tel de ulus adına teşekkürü kapsıyordu. (belge: 1 38, 1 39). Baylar, söz arasında küçük bir bilgi vereceğim. Kurulumuz, bütün yurda, ortak ulusal amacın gerektirdiği işleri yaptırmaya ça­ lıştığı sırada, işgal altında bulunan İzmir'e de doğrudan doğruya bildirimler yapıyordu. Ali Rıza Paşa Hükümetiyle anlaşmakta ol­ duğumuz 7 Ekim 1 9 1 9 tarihinde, İzmir'e de şu teli çekiyorduk: İvedidir

Sivas, 7 Ekim 1 9 1 9

İzmir Valiliği Yüksek Katına Şimdiye değin yapılan bildirimler ulaşarak gereği yapıl­ makta olup olmadığının, ulaşmamış ise, ne gibi engeller bulun­ duğunun tezlikle bildirilmesi rica olunur. Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti Heyeti Temsiliyesi adına Mustafa Kemal ·

143


SÖYLEV

lzmir'in ve İzmir Valisi'nin hangi durum ve koşullar için­ de bulunduğunu elbette biliyorduk. Bildirimlerimizi alıp alama­ yacağı kuşkulu olmakla birlikte uygulayamayacağı besbelli idi. Fakat biz, bütün yurdun alınyazısı üzerinde uğraşan ve işgali ta­ nımayan bir kuvvet merkezi bulunduğunu düşmanlarımıza da bildirmekte yarar görüyorduk. Baylar, içinde bulunduğumuz günlerle ilgiKazım Karabekir li sorun ve olaylara değinmişken, burada küçük Paşa'nın bir noktayı daha açıklamama izin vermenizi rica benim hükümet edeceğim. işlerine 8 Ekim 1 9 1 9 günlü olup Kazım Karabekir karışmamla ilgili düşüncesi Paşa' dan gelen bir telde şöyle bir düşünce ileri sü­ rülüyordu: "Heyeti Temsiliye' den sizinle RaufBeyefendi'nin ve bu ni­ telikte yüksek etkin kişilerin milletvekili olduktan sonra da, hiçbir zaman hükümette görev almayarak, hep Meclisi Milli' deki grubun başında etkin durumda bulunmanızı ve hükümetin biçimi, kurulu­ şu ve üyelerinin değeri ve kimliği ne olursa olsun, her zaman Mec­ lisi Milli içinde etkili ve denetleyici olarak kalmanızı en önemli bir başarı olayı ve uygulanması en gerekli bir karar sayarım. Bir ülkünün ve bir grubun en yüksek ve en yetenekli tanın­ mış büyükleri, kendi çevresinden çıkıp da hükümet işine karışın­ ca, Meclisi Milli hep güçsüz kalmış ve türlü akımlar karşısında ya sürüklenmiş ya da parçalanmıştır. Yurt ve ulusun tam kurtuluşunun söz konusu olduğu bu za­ manda, bilginize sunduğum yolda, kesin bir karar almanızı üs­ tün saygılarımla rica ederim. ' ' Baylar, gerçekten, Erzurum' da bulunduğum sıralarda, Ka­ zım Karabekir Paşa, yüz yüze konuşmalarda da buna benzer dü1 44


SÖYLEV şünceler ortaya atmıştı. Benim de ileri sürdüğüm düşünceler şu anlamda idi: "Her şeyden önce, yurtta, ulusun varlığını ve ira­ desini göstermek ve bunu sarsılmaz bir biçimde Meclisi Milli' de temsil etmek gereklidir. Bu da, yurtta ulusal bir ülküye bağlı güç­ lü bir örgüt yapmak ve Mecliste bu örgüte dayanan bir grup bu­ lundurmakla olabilir. En etkili kişilerin amacı bu olmalıdır. Oy­ sa, şimdiye değin görüldüğüne göre, temel olan bu yöne önem verilmeksizin, az çok kendinde değer görenler, hemen hüküme­ te geçmek isteğine ve tutkusuna kapılıyorlar. Bu gibi kimselerin kurduğu hükümetlerin dayanakları, Mecliste ulusal örgütlere bağ­ lı güçlü bir grup olamayınca yalnız Padişahlık ve Halifelik katı olarak kalıyor. Bu yüzden, Millet Meclisleri, ulusal şerefi ve ulu­ sal gücü temsil edemiyor; ulusal istek beliremiyor ve gereği ya­ pılamıyor. Bundan dolayı, bizim için ilk ve en köklü ilke, önce ülkede ulusal örgütleri kurmak; sonra da gücünü bu örgütlerden alan bir grubun başında, Mecliste çalışmak olmalıdır. Hükümet kurmaya ya da kurulacak herhangi bir hükümete girmeye kalkış­ makta yarar yoktur. Çünkü, bu nitelikte bir hükümet, yurda ve ulusa hiçbir köklü hizmette bulunmadan hemen düşmek; ya da Padişaha dayanarak Meclise karşı ve dolayısıyla ulusa karşı bir durum almak zorunda kalacaktır ki, birincisinde, kararsızlık gi­ bi büyük bir sakınca sürüp gidecek; ikincisinde de ulusal egemen­ liğin yavaş yavaş yok sayılacak bir duruma getirilmesine hizmet edilmiş olacaktır. Nitekim, sizin bildiğiniz ve yapılan işlerle bel­ li olduğu üzere, biz önce yurtta ulusal örgütler kurduk. Sonra Meclisi topladık. Önce Meclis hükümeti yaptık. Ondan sonra da hükümet yaptık. ' ' Bundan başka, yeri geldikçe hükümete girilmeyeceği, yük­ sek görevler kabul olunmayacağı konusunda; büyük ve aslında ulusal ülküden başka hiçbir amaç gütmediğimiz ve en büyük ça1 45


SÖYLEV

!ışına payımızın, şimdiye değin olduğu gibi, bundan sonra da, Ku­ vayı Milliye'nin dengesini korumaya çalışmaktan başka bir şey olmadığı üzerine, ulusa karşı demeçler vermiş, bildirimler yap­ mıştık. Kazım Karabekir Paşa, telyazısında, Erzurum'da iken bildirdiğim düşüncelerimi ve bunlarla ilgili olan bildirimlerimi­ zi hatırlatarak övdükten sonra: "Fakat, bu güzel dayanç ve ka­ rarın şimdiye değin, bizde görülmüş deneme ve sonuçlarına gö­ re, daha geniş kapsamlı olmasını da özellikle düşünür ve bilgi­ nize sunarım. " diyorlardı. (belge: 1 40). Baylar, Kazım Karabekir Paşa'nın bu düşünce ve önerisi (yersizdi.) Telyazılarının sonunda söyledikleri gibi, yurdun ve ulusun kurtuluşu söz konusu olduğu bir zamanda ve benim açık­ ladığım üzere, daha yurtta hiçbir örgüt ve Meclis yok iken Mec­ lis toplandığı zaman da Mecliste böyle bir örgüte ve ulusal güce güvenilir ülkücü bir grup varlığını gösterememişken, her ne yol­ la olursa olsun, hükümet kurmaya ya da kurulacak hükümete gir­ meye isteklenmek elbette doğru olamazdı. Böyle bir davranışı, yurt ve ulus yararına hizmet isteğinden çok, kişisel tutku ve çı­ kar, ya da hiç olmazsa bilgisizlik saymakta yanılmazlık olmadı­ ğı inancındayım. Ancak baylar, Kazım Karabekir Paşa 'nın dediği gibi, hükü­ metin biçimi, kuruluşu ve üyelerinin değeri ve kimliği ne olursa olsun, Mecliste kurulmuş siyasal bir grubun en sözü geçer yük­ sek üyelerinin, her zaman Meclis içinde etkili ve denetleyici kal­ ması, en önemli bir başarı olayı ve uygulanması en gerekli bir karar sayılamaz. Gerçekten, ulus egemenliği ilkesine göre yönetilen uygar devletlerde kabul edilen ve geçerlikte olan temel kural, ulusun genel isteklerini en çok temsil eden ve bu isteklerin gereklerini ve çıkarlarını en yüksek güç ve yetki ile yapabilecek olan siya1 46


SÖYLEV

sal grubun, devlet işlerinin yönetimini üzerine alması ve bunun sorumluluğunu en yüksek önderinin omuzuna yüklemesi ilkesin­ den başka bir şey değildir. Aslında bu nitelikleri kazanamayan bir hükümet, görev ya­ pamaz. Meclisin güçlü grup üyeleri arasından ama birinci dere­ cede olmayanlarından güçsüz bir hükümet kurmak ve onu parti­ nin birinci önderlerinin yönerge ve öğütleriyle yürütmeye kalkış­ mak düşüncesi elbette doğru değildir. Bunun acıklı sonuçları, özellikle Osmanlı Devleti'nin son günlerinde görülmüştür. İttihat ve Terakki önderlerinin elinde oyuncak olan sadra­ zamlardan ve onların hükümetlerinden, ulusa gelen zararlar sa­ yılamayacak kadar çok değil midir? Mecliste çoğunlukta olan partinin, hükümet kurma işini, azınlıkta bulunan bir karşı partiye bırakması ise hiç söz konusu olamaz. Kural ve yöntem gereğince ulusun çoğunluğunu temsil e­ den ve özel amacı belli olan parti, hükümeti kurma sorumlulu­ ğunu üzerine alır ve kendi amaç ve ilkelerini yurtta uygular. Aslında herkesçe bilinen ve uygulanmakta Kazını Karabekir Paşa'nın olan kuralı burada açıklamaktan amacım; yurtseverhükünıet işlerilik, ahlak yüceliği, yetkin kişilik ve buna benzer ne karışnıak isbirtakım seçme nitelikler gereği imiş gibi gösteriltenıesi mek istenilen boş sözlere karşı, ulusun ve gelecek kuşağın dikkatini çekmek ve onları uyarmaktır. Bu düşüncelerimi bildirmeme yol açmış olan Kazım Karabekir Paşa'nın da bu nok­ tada, genel olarak, benimle düşünce ve göıüş birliğinde olduğuna hiç kuşkum yoktur. Çünkü, Kazım Karabekir Paşa'nın amacı, el­ bette, yalnız benim ya da Heyeti Temsiliye' de bulunan kimi arka­ daşların hükümet kurmamamızı ya da hükümete girmememizi is­ temek değildi. Kazım Karabekir Paşa, bu konu ile ilgili telyazısın1 47


SÖYLEV

da, RaufBey'in ve benim adımı sayarken ' 'bu nitelikte yüksek et­ kili kişiler" demiş olduğuna ve kendisini de bu nitelikte gördüğü doğal olduğuna göre, elbette kendileri de ilkelerinin ı:lışında kalma­ yacaklardı. Oysa Kazım Karabekir Paşa, yanlış anımsamıyorsam milletvekili olarak Mecliste çalıştığı sırada, bir durumun gerektir­ mesi üzerine, yeni bir hükümet kurulması söz konusu oldu. Ben, bu konuda görüşmek üzere, Fethi Bey, Fevzi Paşa, Fuat Paşa, Kazım Paşa, Ali Bey, Celiil Bey, İhsan Bey ve hükümetteki arkadaşlarla ve daha başka on on beş arkadaşı ve bu arada Kazım Karabekir Paşa'yı Çankaya' da yanıma çağırmıştım. Kazım Karabekir Paşa, yanıma gelmeden önce, o günlerde Parti Genel Yazmanı olan Re­ cep Bey' in, Mecliste yanma giderek, kendisini çağırdığımı ve bel­ ki de hükümet başkanlığını teklifedeceğimi söyledikten sonra, şim­ diden kendisinin durum üzerinde aydınlanmasına yardım edecek bilgi varsa, bildirilmesini söylemiştir. Kazım Karabekir Paşa'nın, Çankaya' da toplantı ve görüş­ me sırasındaki davranışının anlamlı oluşu da orada bulunanların gözünden kaçmadı. Kazım Karabekir Paşa, görüşme sırasında: "Böylece de ulusa hizmetten çekinmediğini" pek haklı ve uy­ gun olarak ortaya atmıştı. Görüşme, varıp bir noktaya saplandı: Hükümet başkanı Fethi Bey mi, Karabekir Paşa mı olsun? Bu nokta üzerinde görüşülürken, Kazım Karabekir Paşa, bana 8 Ekim 1 9 1 9 günü öğütlediği gibi: ' 'Hükümetin biçimi, kuruluşu ve üye­ lerinin değeri ve kimliği ne olursa olsun, her zaman Meclis için­ de etkili ve denetleyici kalmayı, uygulanması en gerekli bir ka­ rar saydığını" söylemedi. Tersine, durumu, hükümeti kuımaya yetkili kılınmasını ister nitelikte görülüyordu. Oysa, daha yurdun ve ulusun tam kurtuluşunun söz konusu olduğu dönemin korkunç ve karanlık bir evresini' yaşıyorduk.

1 48


SÖYLEV

Görüşmeleri sonuçlandırmadım; ara verdiğim bir sırada, Fevzi Paşa Hazretleri'ni bahçeye götürdüm. Kendisinin Fethi Bey ile Kazım Karabekir Paşa' dan birisini hükümet başkanlığı­ na seçmekte, yargıcı olmasını rica ettim. Fakat ikisini birden ça­ ğırıp işin, kişisel ve önemsiz bir iş olmadığını ve sorumluluğun yurtla ilgili ve büyük olduğunu açıkladıktan sonra açıktan açığa: "Hangisinin daha iyi yapabileceğini, ellemi vicdanlarına koya­ rak kendileri söylemelerini' ' onlardan isteyecekti. Yeniden toplandık: "Hükümeti ya Fethi Bey ya da Karabe­ kir Paşa kuracaktır. Görüşmelerin sonucundan bunu anlıyorum. So­ runun çözülmesinde Fevzi Paşa Hazretleri' ni yargıcı yapalım. ' ' de­ dim. Kabul olundu; Mareşal, Fethi Bey'i ve Karabekir Paşa'yı al­ dı, bahçeye çıktılar. Söylediğim gibi yapılmış. Fethi Bey: "Ben daha iyi yaparım" demiş. Mareşal da bu kanıda bulunmuş ve Fet­ hi Bey seçilmiştir. Böylece Karabekir Paşa'nın hükümet kurmak­ la görevlendirilmesine aracılık fırsatı ortadan kalkmış oldu. Baylar, Ali Rıza Paşa Hükümeti ile başladı­ Padişah köleliği ğımız değinme noktasına gelelim: ile kazanılan iktidar, Söylemiştim ki, hükümet, bize, bildirisini ya­ iktidarsızlık yımlamadan önce vermediği için, biz de ulusa örneğidir olan bildirimizi, hükümetin düşüncesini almadan yayımlamıştık. Bunun üzerine hükümet, Cemal Paşa aracılığı ile daha dört maddenin türlü araçlarla yayılmasını gerekli görmekte olduğu­ nu, 9 Ekim'de bildirdi. Bu maddeler şunlardı: 1 - İttihatçılıkla ilişki bulunmadığı, 2- Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı 'na karışma­ · sının doğru olmadığı ve savaşa sürükleyenlere karşı, adları açık­ lanarak, bazı yayımlar yapılması ve kendilerinin yasa yoluyla ko­ vuşturulup cezalandırılmaları, 1 49


SÖYLEV 3- Savaş sırasında her türlü ağ\f suçları işleyenlerin kanuna göre cezalanmaktan kurtulmayacakları, 4- Seçimlerin serbest yapılacağı. Cemal Paşa, bu maddeleri saydıktan sonra, bunların açık­ lanması ve yayılmasının, içerde ve dışarda birtakım yanlış anla­ yışların önüne geçeceğinden söz açarak, ülkenin yüksek yarar­ ları gereği olarak özellikle iyi karşılanmasını rica ediyordu. (bel­ ge: 1 4 1 ) . Baylar, Ali Rıza Paşa Hükümeti 'nin n e denli yetersiz v e cı­ lız düşündüğünü ve gerçeği görmekteki kısa görüşlülüğünü an­ lamak için, bu maddeler sanki birer ölçüdür. Devletin içine düş­ tüğü dağılış çıkmazının derinliğini ve korkunçluğunu göremeyen mutsuzlar, elbette gerçek ve güvenilir çareyi görmemek için göz­ lerini yumarlar. Çünkü, o gerçek ve güvenilir çare, kendilerini daha çok korkutur. Akıl ve anlayışlarındaki sınırlılık, huy ve ah­ laklarındaki gevşeme ve duraksama gereği böyledir. Çoktan köle olduğuna kuşku kalmamış olması gereken Pa­ dişah ve Halifenin köleliği ile kazanılabilecek iktidarın, iktidar­ sızlığa örnek olması olağan değil midir? Ferit Paşa'nın yerine geçen Ali Rıza Paşa ile önceki hükü­ metten kalan ve hükümete yeni giren çalişma arkadaşları, aslın­ da Ferit Paşa'nın bıraktığı yerden başlayarak, onun gerçekleşti­ remediği yabancı isteklerini izleyip sonuçlandırmaktan başka ne yapabileceklerdi? Bu, bizce, açık olarak biliniyordu. Ama, kolayca kestirip kavrayabileceğiniz birçok nedenlerden ve düşüncelerden dolayı, sabırlı ve dayanıklı davranmaktan başka başarı yolu yoktu. Baylar, uzlaşmış görünmeyi uygun bulduğumuz bu yeni hü­ kümetle bizim görüşlerimiz arasındaki uyuşmazlığın gelişen baş­ langıcını görmek için, bu dört madde ile ilgili düşüncelerimizi 1 50


SÖYLEV

kapsayan yanıtımızı Büyük Millet Meclisi tutanaklarının ilk gün­ lerle ilgili sayfalarında, bir kez daha gözden geçirmek iyiliğinde bulunursunuz. (belge: 1 42). Baylar, bu günlerde İstanbul' daki basın ilgilileri, bir demek kurmuşlar ve Tasviriefkar, Vakit, Akşam, Türk Dünyası ve İs­ tiklal gazeteleri adına 9 Ekim'de, bazı sorular soruyorlar ve ya­ yına temel olacak görüşlerin bildirilmesini istiyorlardı. Bunlara, gereken konu ve bilgiler verildi. (belge: 1 43). Bu basın kurulunun başkanı olan Velit Bey' in de kendi ga­ zetesi adına, dikkate değer sorulan içine alan bir teli vardı. Ona da yaverim aracılığı ile yanıt verdirdim (belge: l 44). Bunları bel­ geler arasında okuyacaksınız. Baylar, yeni hükümete girmiş olan ve HeyeDamat Şerif ti Temsiliye'nin delegesi durumunda bulunan CePaşa ulusu zehirliyor mal Paşa ile yapılan yazışmaların anlatılması, yüksek topluluğunuza, Dahiliye Nazırı Damat Mehmet ŞerifPa­ şa' dan söz açmayı geciktirdi. Biz, yeni hükümet ile uzlaşma yolu ararken Şerif Paşa, çok­ tan ulusu zehirlemeye başlamış bulunuyordu. Nazırlığa geçtiğini ilk bildiren 2 Ekim günlü genelgesinde yer alan şeyler anımsanırsa orada şu cümlelere rastlanır: "Yurttaşların tam uzlaşık ve birleşik durumda bulunması, devletin gerçek yararları için gerekli olduğu halde, bir: süredir, ülke içinde uyuşmazlık ve bölünme belirtileri görülmesi, güçlük­ leri bir kat daha artırması dolayısıyla, pek çok acınacak bir du­ rumdur. " " . . . başarı ............ hükümetin isteklerine uymakla; ülke yararına aykırı davranışlardan kaçınmakla sağlanacağından hemen merkezlerde ve bağlı yerlerde bu yolda öğütlemelerde bulunu­ nuz." (belge: 145). 151


SÖYLEV

Baylar, Damat Ferit Paşa'dan daha akıllı olduğu söylenen Damat Şerif Paşa, pek acemice işe başlamış oluyor. O günlerde İstanbul'da bizi, başkaldırıp ayaklanmış "simple soldat" değer­ siz bir asker sayan kimi romancılar gibi, Damat Paşa da ancak bön kişileri aldatabilecek kısa aklınca, bizi aymaz ve araştırmaz bir kişi sayıyordu galiba! Oysa biz, hemen Nazır Paşa'nın alçakça amçıcını anlamış ve daha uyanık bir durum almış bulunuyorduk. Şerif Paşa, bizim yaptığımız işleri ve Ferit Paşa Hükümeti 'ni düşürmek için ulus­ ça yapılanları, yurtta uyuşmazlık ve bölünme belirtileri olarak gösteriyor ve pek çok acınıyor. Hükümetin isteklerine uymak ve zararlı davranışlardan sa­ kınmak öğüdünü hemen bütün yurda yaymak için acele ediyor. Bir de baylar, hükümetin, Dahiliye Nazırı Mehmet Şerifim­ zasıyla yayımlanan bildirisinin birkaç noktasına hep birlikte göz gezdirelim. (belge: 1 46): "Şimdiki bakanlar kurulu bağdaşıktır. " Çok doğrudur. Bu yön bütünüyle açığa çıkacaktır. ' 'Temel ilkelerde düşünce birliğindedir. Hiçbir partiden de­ ğildir. Çeşitli siyasal grupların hiçbirinde de eğilimi yoktur. Hep­ sinden tinsel yardım bekliyor. ' ' B u cümlelerden çıkan anlam açıktır. Hükümet, ulusal örgüt­ ler ve onu yöneten Heyeti Temsiliye ile birlik değildir. Üstelik buna eğilimi bile yoktur. İtilaf ve Hürriyet Fırkası'ndan, Muhip­ ler Cemiyeti'nden, Kızıl Hançercilerden, Nigehbancılardan ve bunlara benzer derneklerden ne ölçüde yardım bekliyorsa bizden de ancak o ölçüde ... Cemal Paşa aracılığı ile bizi oyalamak ve al­ datmak için gelen tellerde sözü edilen şeyler hep yalandır. Sonra baylar, şu cümleyi okuyalım: "Yurt alınyazısına ulu­ sun vekilleri aracılığı ile yön verilmesi, isteklerimizin en başta 1 52


SÖYLEV

gelenidir. ' ' Bundan çıkan anlam da şudur: Sivas'ta birkaç kişi toplan­ mış, ulus adına konuşuyor, ulusun alınyazısıyla ilgileniyor. He­ yeti Temsiliye diye bir de ad takınarak ulusun ve yurdun işleri­ ne -görevleri olmadığı halde- karışıyorlar. Bunların sözünü din­ lemeyiniz. Çünkü bunlar ulusun vekili değildir! Hükümet bu bildiride barış üzerindeki görüşünü de şöylece açıklıyor: "Wilson ilkelerinden gereği gibi yararlanılarak, Os­ manlı Devleti'nin, birlik halinde ve padişahına bağlı, bağımsız bir devlet olarak yaşatılması için hiçbir girişimden geri durulma­ yacaktır. ' ' Yeni hükümet, bu görüşlerini başarabileceği görüşünü des­ teklemek üzere şunları söylüyor: ' 'Aslında büyük devletlerin adaletli duyguları ve gerçekten gittikçe belirmekte olan Avrupa ve Amerika kamuoyunun ılımlı davranma isteği, bu konuda gü­ ven vermektedir." Baylar, bütün bu düşünceler, Ferit Paşa Hükümeti'nin pa­ dişah ağzı ile yayımladığı bildirinin harfi harfine benzeri değil midir? Bu biçim bildiriler yayımlamanın amacı, ulusu aldatmak ve uyuşukluğa sürüklemek değil midir? Hangi adaletten söz ediliyor? Hangi ılımlı davranma isteğin­ den dem vuruluyor? Bunların asılları var mıydı. Ülkenin merke­ zinden başlayarak, her yerde yabancıların davranışları, gerçekte bunun tersini ispat edecek eylemli ve seçik kanıtlar değil miydi? Gerçekte Wilson, ilkeleriyle birlikte, ortadan çekilmiş ve Os­ manlı ülkesinin, Suriye'.de, Filistin'de, Irak'ta, İzmir'de, Ada­ na'da ve her yerde, işgaline ilgisiz bulunmuyor muydu? Bunca kesin dağılış belirtileri karşısında aklı, anlayışı, vic­ danı olan adamların kendilerini aldatmaları düşünülebilir mi? Bu 1 53


SÖYLEV

gibi adamlar, doğrusu, kendilerini aldatacak kadar bön olurlarsa onların yurt kaderini yönetmelerine, aklı eren, gerçeği ve acıklı durumu gören kişiler dayanabilirler mi? Eğer bu adamlar gerçe­ ği biliyor ve kendilerini aldatmıyorlarsa, bunların ulusu aldata­ rak koyun sürüsü gibi düşmanın pençesine bırakmaya canla baş­ la çalışmalarına ne anlam verilebilir? Bu yönler düşünülerek yargıya varılmasını kamuoyuna bı­ rakırım.

1 54



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.