08.08.2017
Ulusu Ortadan Kaldırmak İçin Ulusun Önderine Saldırıyorlar
Okunma: 1974
Ulusu Ortadan Kaldırmak İçin Ulusun Önderine Saldırıyorlar Tarihçi/Yazar Sinan MEYDAN'la Röportaj: -”Karşı devrimin ideologlarından biri de Said-i Nursi’dir. Atatürk’e açıkça düşman olduğunu “deccal, sufyan” diyerek ifade ediyor.” -”Atatürk eğer din düşmanı olsaydı yanında hiç özel hafızı olur muydu?” -”Atatürk’ün sosyalizmi ilan etmemiş olması onun sol düşünceyle kavgalı olduğunu göstermez.” -“Mehmet Akif’in Atatürk ile bir problemi olsaydı, İstiklal Marşı’nı yazmazdı” -”Ulusalcı-Kemalist aydınların çoğu “Ergenekoncu” damgasıyla içeri atıldı. SON DÖNEMLERİN EN ÇOK KONUŞULAN İSİMLERİNDEN GENÇ TARİHÇİ YAZAR SİNAN MEYDAN’DAN BİRBİRİNDEN ÇARPICI BİLGİLER… “Sarı paşam, Kayıp Kıta Mu, Atatürk ile Allah Arasında, Nutuk’un Deşifresi, Atatürk’ün Gizli Kurtuluş Planları ” gibi pek çok eserin sahibi Sinan Meydan, son zamanlarda İlk Kurşun’da yazıyor. Yazar, kitapları yanı sıra makaleleriyle de dikkat çekiyor. Tarihçi kimliğinden bahsederken “İdeolojimizi, yaşama bakış açımızı belirleyen tarihtir” diyen genç yazara, Kemalizm’i ve devrim tarihi eğitimiyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk. Söyleşi ve Fotoğraflar: Hatice Deniz (MİHA) H.D:-Mustafa Kemal ile karşı devrim ilk kez ne zaman yüz yüze geldi? Karşı devrim dediğimiz zaman, Atatürk’ün yaptığı devrimleri ortadan kaldırmak için gerçekleşecek olan hareketler akla gelir. Kurtuluş Savaşı sırasında da bir karşı devrim hareketi vardı. Türkiye’de genelde bu ayrım yapılmaz. Kurtuluş Savaşı baştan sona incelendiğinde, Sadece “ikinci grup” diye adı geçenler değil, TBMM açıldığında bile orada karşıt bir grup söz konusuydu. Birinci mecliste Atatürk’ün yapmak istediği aydınlanmacı harekete karşı müthiş bir direnç vardı. Atatürk’ün bazı silah arkadaşları da bu direnç içindeydi. Bu nedenle Atatürk Birinci Meclis’te çağdaş devrimden neredeyse hiç söz etmemiştir. Daha Atatürk devrimi gerçekleşmeden, bir karşı devrim süreci başladı diyebiliriz. Atatürk’ün devrimci yaklaşımını silah arkadaşlarında göremeyiz, zaten onu diğerlerinden farklı kılan da budur. Onun silah arkadaşları “Osmanlı reformcusu” yaklaşımındaydılar. Atatürk’ün radikal bir devrimci kimliğinde olması asıl anlaşmazlığı başlatıyor. Bu işin siyasi boyutu ama bir de kişisel boyutu var. Onu doğru anlayamamak, kişisel kıskançlıklar ve geri plana atılmanın kırgınlıkları işin kişisel boyutu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucularına baktığımızda Mustafa Kemal’in bazı silah arkadaşlarını görürüz. Savundukları düşüncelere baktığımızda Mustafa Kemal’e ciddi anlamda ters düşen ilkeler söz konusudur. Kurtuluş Savaşı sırasında, ciddi fikir ayrılıklarından doğan eylemler nedeniyle karşı devrim izleri görmek mümkün, ama asıl karşı devrim 10 Kasım 1938’de Atatürk’ün ölümüyle başlar. İsmet İnönü’nün üçlü anlaşmaları imzalama dönemidir bu dönem. Demokrat Parti dönemine gelindiğindeyse Cumhuriyet ve Atatürk devriminden geri dönüş amaçlanır. Karşı devrim Türkiye’yle; tam bağımsızlıktan, laiklikten, kültür politikalarından taviz verildiğinde yüz yüze geldi. Karşı devrimin taktiği de devrimin önderine saldırmaktır. Bir insanı neresinden vurursan en kolay biçimde ölür? Kesin çözüm kalbinden ya da beyninden vurmaktır. Bu yüzden devrimi ortadan kaldırmak için devrimci hedeflenir. Yalanla dolanla iftiralarla devrimciye saldırılır. “Yunan işgalini önleyen Denizli müftüsü Ahmet Hulusi’yi kimse bilmez, ama Said-i Nursi’yi tanıyorlar” H.D:-Karşı devrimin Mustafa Kemal karşısındaki en acımasız yüzleri kimlerdi? Karşı devrimin fikir babası Mevlanzade Rıfat’tır. Kurtuluş Savaşı’nı ve Mustafa Kemal’i eleştirinin ötesinde aşağılayan yaklaşımları var. Kurtuluş Savaşı’nı Vahdettin’in başlattığını iddia eder. Milli mücadeleyi Vahdetin’in başlattığını iddia eden Mustafa Armağan zihniyetinin tezleri, Mevlanzade Rıfat’a dayanır. Mustafa Kemal ile aralarında bir mahkeme süreci var. Gazeteci olan Mevlanzade Rıfat 1918’de orduya hakaret edince Atatürk de hakaretlerine mektupla cevap verir. Mevlanzade Rıfat da hakaret davası açar. Vahdettin ile sıkı ilişkiler içerisinde olan gazeteci, Vahdettin yurt dışına kaçtıktan sonra soluğu onun yanında alıyor. Zaten adı “Yüzellilikler Listesi”ndedir. Mustafa Kemal’e saldıran ilk kitap onundur. Arkasından Dr. Rıza Nur gelir. Rıza Nur’un, Atatürk’ün doktoru olduğu da diğer iddiaları gibi büyük bir yalandır. İstanbul Hükümeti yerine Ankara Hükümeti’ni desteklemiş olan, Lozan’daki temsil heyetinin içinde bulunan Rıza Nur, akli dengesini yitirmeye başladığı dönemlerde yazdığı “Hayat ve Hatıratım” adlı eserinde çelişkilerle dolu ifadelerle Atatürk’e saldırdı. Ruh doktorları bu kitabı incelediklerinde Rıza Nur’un birçok psikolojik rahatsızlığı olduğunu tespit etmişlerdir. Türkiye’de Atatürk düşmanı kitapların temel kaynağı Rıza Nur’dur. Karşı devrimin ideologlarından biri de Said-i Nursi’dir. Atatürk’e açıkça düşman olduğunu “deccal, sufyan” diyerek ifade ediyor. Atatürk ve İsmet Paşa döneminde kontrol altında tutulmuş. Demokrat Parti dönemindeyse Adnan Menderes’in mitinglerine katılmış. İnsanlar onun risalelerini okudukça Atatürk’ü din düşmanı olarak görüyorlar. Ölümünün, doğumunun yıl dönümlerini haber veren kocaman reklam panoları görüyorum. Ne yazık ki Yunan işgalini önleyen Denizli müftüsü Ahmet Hulusi’yi kimse tanımaz ama Said-i Nursi’yi bilirler. http://sinanmeydan.com.tr/index.php?view=article&catid=62%3Ayazlar&id=295%3Aulusu-ortadan-kaldrmak-cin-ulusun-oenderine-saldryorlar&tmp…
1/3
08.08.2017
Ulusu Ortadan Kaldırmak İçin Ulusun Önderine Saldırıyorlar
Üzülerek söylemeliyim ki, Kazım Karabekir de “İstiklal Harbimiz” adlı kitabında Atatürk’ün nutkuna cevap vermek amacıyla bazı gerçekleri çarpıtmaktan çekinmedi. “Kurtuluş Savaşı’nı ben başlattım, Mustafa Kemal istemiyordu…” gibisinden çocukça bir tutum sahibiydi. H:D: Karşı devrimin dünden bugüne geldiği nokta nedir? “Kısmi karşı devrim” olsa bile tam anlamıyla bir karşı devrim gerçekleşemedi. Evet, Atatürk’ten sonra tam bağımsızlıktan taviz verildi, dil ve tarih tezleri yok edildi, karma ekonomi politikası değiştirildi, laiklik yara aldı… Aslında Atatürk’ün ortaya koyduğu pek çok şey yok edilmeye çalışıldı ama karşı devrimin başarıya ulaşmış olması, sistemin her şeyiyle yeniden eski haline dönmesiyle gerçekleşir. Örneğin Latin harflerinin kaldırılıp Arap harflerine geçilmesi, hilafetin geri gelmesi gerekir. Ama henüz bu gerçekleşmedi. Gerçekleşmeme sebebi de 1920’de Atatürk ve o dönemin devrimci kadrosu tarafından atılan temellerin çok sağlam olması. “Atatürk’ün sosyalizmi ilan etmemiş olması onun sol düşünceyle kavgalı olduğunu göstermez” H.D: “Yobaz-Marksist kol kola, Kemalizm tarihin çöplüğüne,” adlı bir makaleniz var. Marksizm’i ve irticayı aynı kefede mi tartıyorsunuz? Türkiye’de karşı devrimin iki kolu var. Biri dinin arkasına saklanarak siyasette boy gösterenler, diğeri Marksizmi istismar ederek Atatürk karşıtı propaganda yapanlar… Geçmişten bu yana İslam’dan çıkar sağlayanlar, İslamcılık adı altında yobazlık yapanlar söz konusu. Dindar ve dinci kavramları birbirinden farklıdır. Dini kullananlara, Türkiye’nin çağdaşlaşmasına karşı olanlara “yobaz” diyoruz. Atatürk’ün gerçek dindarlarla bir problemi olmamıştır. Atatürk gerçek din adamlarını el üstünde tutarken sahte dindarlarla savaşmıştır. Zaten tekke ve zaviyelerin kapatılmasının arkasında da bu vardır. Rıfat Börekçi Atatürk’ün dostudur. Atatürk eğer din düşmanı olsaydı yanında hiç özel hafızı olur muydu? Yaşar Okur onun hafızıydı. Dini siyasal alana taşıyıp çıkar elde etmeye çalışan ve nedense çoğunun birileriyle işbirliği içinde olduğu ortaya çıkan din adamlarının Atatürk’ü hedef alması tesadüf değil. Bugünkü dini kullananların da Atatürk’ten nefret etmesi doğal, çünkü Atatürk, onların geçmişini ve kaynaklarını yok etmiş, etkisiz hale getirmiştir. Bir anlamda intikam alıyorlar. Marksistlere baktığınızda Türkiye’de henüz kökleşmemiş olan sol düşüncenin sancılarını görürüz. Açık yüreklilikle söylemek gerekirse bizim solcularımız genel anlamda Kurtuluş Savaşı’nı, Atatürk’ü anlayamadılar. Lenin’in ifade ettiği gibi ona “küçük burjuva” dediler. Çoğu Kemalizmi ırkçılık, faşizm, kapitalizm olarak niteledi. Atatürk’ün sosyalizmi ilan etmemiş olması onun sol düşünceyle kavgalı olduğunu göstermez. Bir zamanlar Marksist düşünceyi savunanların çoğu Atatürk’e ve Kurtuluş Savaşı’na mesafeli durdu. Geçirdikleri dönüşüm sonrasında Kürt milliyetçisi olan Marksistler de var bu ülkede. Solun kendi içinde kavgaları var ama Kemalizmi idrak eden ve doğru anlayan, anlatan çok büyük Marksist-sol gruplar da söz konusu. Atatürk, Marksizmden uzak değil! Burjuva milliyetçiliği içerisinde de tanımlanamaz, çünkü burjuva değil. Düşük gelirli bir aileden geliyor, bir soy bağları, saray ilişkileri ya da zenginlikleri yok. Devlet okulunda ve askeriyede eğitim almış. Onun yaşadığı hayatın şartları burjuva şartlarından çok farklı. Başında bulunduğu hareket de bir halk hareketiydi. Verdiği savaşı halkla birlikte verdi. H.D: Bugüne dek karşı devrimle ilintili olan ne gibi işler yapıldı ? 12 Eylül döneminde özerk yapıları olan tarih ve dil kurumları devletleştirildi. Bu kurumları devlete bağlamak bağımsız çalışmalarını engellemek demektir. Atatürk’ün tarih tezi bu dönemde yok edildi. Bu süreç, Amerika’nın isteği doğrultusunda Türk-İslam sentezi yerleştirildiği bir dönemdi. Bunların dışında özelleştirmeyle satılan kurumlar da cabası. Türkiye’nin kendi öz kaynaklarıyla kurulan fabrikaları kapatıldı. Atatürk, devletin özellikle kendi kaynaklarıyla ürettiği sanayi ve kurumların yapılanmasını istiyordu. Bunun yetmediği yerlerde özelleştirme devreye girebilirdi. Şimdi kurumlar üzerinden dönen ticarette “yeterlilik” aranmıyor. Hükümet, babasının malı gibi devletin kurumlarını satabiliyor. “Mehmet Akif’in Atatürk ile bir problemi olsaydı, İstiklal Marşı’nı yazmazdı” H.D: Atatürk’ün düşünsel yaşamını anlatan “Atatürk İle Allah Arasında” adlı eserinizin ortaya çıkmasına sebep olan ihtiyaçlar nelerdir? Karşı devrimci isimlere cevaben yazıldı. Atatürk dinsiz değil, din dahi her şeyi eleştirebilen biriydi. Din eleştirisi yapmak dinsizlik değildir. Atatürk de zaman zaman din eleştirileri yapmıştır. Yani Atatürk’ün inancı, atadan dededen gelen, genel kabullere dayalı sorgusuz sualsiz biat etmeye dayalı bir inanç değil, bilerek anlayarak, gerektiğinde eleştirerek, “akla” dayanan bir inançtır. Bu nedenle sıradan, mütedeyyin bir insanın inancıyla Atatürk’ün inancı arasında bazı ciddi farklar vardır. Halkın dinini doğru öğrenmesi için, kutsal kitabını kendileri okuyabilsin ve anlayabilsin diye Mehmet Akif’ten Kuran’ın tefsirini istemiştir. Mehmet Akif hata yapma endişesinden dolayı tefsir çalışmasına başlamışken yarıda kesmiştir, çünkü kendisi bir ilahiyatçı değildir. Yani, Akif yaptığı tefsir ve tercümeye güvenemediği için bu işten vazgeçmiştir. Mehmet Akif üzerinden Atatürk’e yapılan suçlamalar asılsızdır. Eğer Atatürk’le, Milli Mücadele ile bir problemi olsaydı İstiklal Marşı’nı yazmazdı. Akif’in 1925’te Mısır’a gitmesinin nedeni “Cumhuriyet Tarihi yalancılarının” dediği gibi şapka devrimine duyduğu tepki değil, Mısır Hıdivi’nin davetlisi olarak çalışmalarına orada daha rahat devam edeceğini düşünmesidir. Akif daha önce de Mısır’a gitmiştir. H.D: Türk basınının ulusalcı ve Kemalist aydınlara yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? http://sinanmeydan.com.tr/index.php?view=article&catid=62%3Ayazlar&id=295%3Aulusu-ortadan-kaldrmak-cin-ulusun-oenderine-saldryorlar&tmp…
2/3
08.08.2017
Ulusu Ortadan Kaldırmak İçin Ulusun Önderine Saldırıyorlar
Türk basınının büyük çoğunluğu Kemalist-ulusalcı aydınları topluma unutturmayı, yok saymayı amaçlıyor. Bu ulusalcıkemalist aydınların çoğu “Ergenekoncu” damgasıyla içeri atıldı. Dışarıda kalan bizlere ise yokmuşuz gibi davranıyorlar. Basın, Kemalistler ya da sosyalistler yerine; ikinci cumhuriyetçileri, hükümet taraftarlarını konuşturmayı tercih ediyor. Burada amaç ticari bir çıkarsa ikinci cumhuriyetçiler, liboşlar daha fazla para ediyor. Belli kanallarda görüşlerimizi dile getiriyoruz. Ama bunun geçici bir dönem olduğunu düşünüyorum. Çünkü sürekli üretiyoruz. Atatürk hakkında basına ve tarihe yansıyanlar sıradan bir kimliğe bürünmeye başladı. Bu sürecin iç ve dış bağlantıları var. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ulus devleti yıkmayı amaçlıyor. Türkiye Cumhuriyeti bir ulus devlet ve bu ulus devletin kurucusu olan Atatürk’ü bu proje kapsamında sıradanlaştırıyorlar. Dehasını ortadan kaldırmak için Atatürk’ün özel hayatına saldırıp onu magazinleştiriyorlar. “Atatürk’ün insani özelliklerini ortaya koyuyoruz” sözüyle başlayıp biten şeyler, onu sıradanlaşmaya yönelik eylemler oluyor hep. Bunlara gerek yok. Zaten Kemalistler Atatürk’ün bir melek, bir peygamber, bir ilahi kudret olmadığını, onun da insan olduğunu kabul ediyorlar. Mesele şu ki; ulus devleti yıkmak için önce Atatürk’ü yıkmak gerekir. H.D: Prof. Dr. Cezmi Erarslan, Prof. Dr. Ali Arslan gibi size göre karşıt görüşlere sahip hocalardan eğitim aldınız. Bu durum size neler kazandırdı? Karşıt düşünceyi öğrenmek sizin düşüncenizi savunmanızı kolaylaştırıyor. Mustafa Kemal’siz bir devrim tarihi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu mümkün mü? Birileri “resmi tarih yalan söylüyor” diyerek tarihi yeniden yazmaya çalışıyor. Bir bakıyorsunuz Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Vahdettin oluyor. Hasan Tahsin’in hain olduğu iddia ediliyor. Bir bakıyorsunuz en vatansever aydınlar Ali Kemal, Sait Molla oluyor. Mustafa Kemal ve arkadaşları hain sayılıyor. Saçma sapan bir tarih yazılıyor ve Atatürk etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor. Hepsi BOP kapsamında yerleştirilmeye çalışılan yeni ve bozuk bir zihniyetin ürünü. Atatürk’ü yok etmek için Atatürksüz bir Türkiye tarihi yazmak lazım. Birçok üniversitede bu uygulama var. Mümkün olsa “Türkiye Cumhuriyeti kendi kendine kuruldu” diyecekler. Bu anlayışa hizmet eden tarihçiler olduğu gibi bu süreçteki karşı devrimcilerle savaşan akademisyenler, tarihçiler de var. H.D: Atatürk ve Devrim Tarihi konusunda verilen eğitimi doğru buluyor musunuz? 12 Eylül’ü yapanlar “devrim” kelimesinden nefret edip “inkılap” sözcüğünü getirdiler. Bu olay bile aslında o darbenin iç yüzünü gösteriyor. Arkasından da, bıktıran bir tarih eğitimi sisteme girdi. Gerçi bu da 12 Eylül’de getirilen sistemin kendi bilinçli politikasıydı. Yoksa başka türlü nasıl halk cahil bırakılıp istenilenler empoze edilebilirdi ki? 1949’da Amerika ile kurulan eğitim komisyonundan sonra tarih kitapları Amerikalı uzmanlar tarafından hazırlanmaya başlandı. O kitaplardaki Atatürkçülük; Attila İlhan’ın “slogan Atatürkçülüğü, gardırop Atatürkçülüğü” diye tabir ettiği Atatürkçülüktür. Bu aslında psikolojik bir yıldırma politikası. Felsefi boyutu olmayan tekrarlar bıkkınlık yarattı. Bu yüzden, verilen devrim tarihi eğitimine güvenmiyorum. Sinan MEYDAN 15 Temmuz 2010
http://sinanmeydan.com.tr/index.php?view=article&catid=62%3Ayazlar&id=295%3Aulusu-ortadan-kaldrmak-cin-ulusun-oenderine-saldryorlar&tmp…
3/3