Yusuf Hikmet Bayur: Ermeni meselesi 1.Cilt

Page 1


Dizgi - Baskı - Yayımlayan: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Haziran 1998


ERMENİ MESELESİ 1

Ord. Prof. Dr. YUSUF

HİKMET BAYUR

Cumhurlye(

GAZETESİNİN OKURLARINA ARMAÖANIDIR.



İÇİNDEKİLER Giriş ..... .. ..... . .. . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.

.. .... 7 .

.

BİRİNCİ BÖLÜM Osmanlı Asyası'nın büyük devletler arasında paylaşılması meselesi

1. OSMANLI ASYASI'NIN PAY LAŞILMASINA

DOÖRU . ..... .... ..... .. . ...... 11- 17 Londra barış antlaşmasından sonraki durum 11. -Osman­ lı hükümetinin istekleri 14. -Üçlü Bağlaşma Devletlerinin Durumundaki Özellik 17. .

.

.

.

.

.

.

.

il. PAY LAŞMA HAKKINDA BÜ Y ÜK DE VLETLERİN·

DÜŞÜNCELERİ

.

...

.

.

. .... .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...17-32

İngiltere ve Fransa'mn düşünceleri 18. - Almanya'nın dü­ şünceleri 19. - Rus düşünceleri 22. - Osmanlı Asyası'nın paylaşılması işinde İngiltere, Fransa, Rusya ve Alman­ ya'mn karşılıklı durumları 28. İKİNCİ BÖLÜM Ermeni meselesi ve Osmanlı - Rus anlaşması 1. ERMENİLERİN DURUMU ... .. . ...33-39 Rusya'daki Ermenilerin durumu 35. Osmanlı-Ermeni so­ rununun geçirdiği safhalar 38. .

.

.

.

.

.

-

il. BALKAN SAVAŞI SIRASINDA ERMENİ SORUNU

VE RUSYA

.. ... . .

.

.

.

. .. . .

.

.

.

.

.........3 9 -79

5


Mahzar süreti 4 2. - Avrupa'da Rusya'ya karşı ilk kuşkula­ rın uyanması 5 0. - Almanya'nın da Ermenileri kazanma­ ya kalkışması 64. - Avrupa durumunun Osmanlı'daki tep­ kileri 65. - Doğu Anadolu'da bazı olaylar 69. III. BAB- 1 AL1'NİN BİR GİRİŞİMİY LE ERMENİ İŞİNİN ULUSLARARASI BİR SORUN OLMASI . .. ...... .. ...8 0-1 05 .

.

.

.

.

.

.

Doğu Anadolu hakkındaki Osmanlı girişiminin gelişmesi Yeni Ermeni gayretleri 1 0 1.- Osmanlı hükümetinin Ermenilerle anlaşmaya çalışması 105.

9 0.

-

iV. RUS HÜKÜMETİNİN OSMANLI TEŞEBBÜSÜNÜ ÖÖRENİNCE ALDI Öl SERT TAVIR .. . .. ..... ... ..... 1 06-123 .

.

.

.

.

.

.

Rusya'nın tehdit edici bir tavır takınması 11O. -Rusya tu­ tacağı yolu tespit ediyor 117. -İngiltere'nin Doğu Anado­ lu'ya jandarma subayı göndereceği hakkında Osmanlı'ya verdiği sözden sıyrılmaya çalışması 119. V. RUS DURUMU KARŞISINDA ALMAN KUŞKUSU VE TÜRLÜ İHTİRASLAR . .123-128 .

Alman ihtirasları 124. - Avusturya ihtirasları 133

6


GİRİŞ İnkılap tarihimizin bu cildi bilhassa Osmanlı Asya­ sı 'nın 19 13 ve 19 14 yıllarında, yani Birinci Genel Savaş'ın ön gününde büyük devletler arasında hemen tamamının paylaşılması sonucunu doğuran görüşme, anlaşma ve ant­ laşmalara ayrılmıştır. Osmanlı Tarihi'nin bu kısmı bizde tamamıyla ve her hal­ de ilk genel savaştan epey sonraya kadar Avrupa ve Amerika'da kısmen gizli kalmış ve bazı rical (ileri gelenler) ayrı tutulursa hemen hemen kimse tarafından anlaşılmamıştır. Bunun bizdeki sebeplerinin başında Osmanlı ricalinin işin bir kısmını hiç anlamamış ve anladıkları kısmı da halktan gizli tutmaya çok çalışmış olmaları gelir. O devirde Türkçe ga­ zeteler hükümetin tam baskısı altında ve iktidarın kamilen (ta­ mamen) elinde oldukları için bu işte az çok muvaffak olunma­ sı tabii idi. Mesela Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu için Rusya ile yapılmış olup Anadolu'nun adeta yansım yabancıların ida­ resi altına koyan anlaşmanm halka nasıl aldatıcı bir biçimde ak­ settirilmiş olduğu aşağıda gösterilmiştir. İngiliz-Alman, Fransız- Alman ve İngiliz-İtalyan an­ laşmalarının da o an için ekonomik, fakat ilerisi için siya­ sal birer bölge edinmeye vardığı, büyük devletlerin bu iş­ lerle ilgilenmiş ricalinin yazılarından açıkça görülür. Böylelikle büyük devletler 19 14 yılında, nice çatışma ve savaşlara sebebiyet vermiş olan ünlü "Şark meselesi"ni fiilen çözümlemiş bulunuyorlardı ve bu yüzden bir genel savaşın çıkması ihtimali ortadan kalkmıştı, çünkü herkesin 7


payı pek geniş ölçüde tespit edilmiş olup; bu devletler uy­ gun gördükleri anda birbirleriyle uğraşmaya, yani bir ge­ nel savaşa lüzum kalmadan elbirliğiyle ve içerdeki Türk ol­ mayan unsurların yardımıyla Osmanlı devletini siyasal ve askeri bakımdan da paylaşmak işine girişebilirlerdi. Osmanlı Asyası'nın bu az çok kesin biçimde bölüşülme­ si için böyle ayrıntılı olarak ve bütün büyük devletlerin iştira­ kiyle anlaşmalar yapılması tarihte ilk defa vaki oluyordu. Üzerinde bir anlaşmaya varılmamış olan tek önemli bölge İstanbul-İzmit-Edirne bölgesi idi. Onu olduğu gibi bırakmak ve­ ya arada onun hakkında da bir anlaşmaya varmak imkfuıı vardı. Avrupa ricali arasında Osmanlı Devleti'nin ölüm tarihini az çok tespit edenler dahi vardı. Ezcümle Alman Dışişleri Ba­ kanı Yagov, Berlin'deki İngiliz Büyükelçisi'ne bu devlete en iyi şartlar altında yirmi yıldan fazla ömür vermediğini söylemiş­ ti. Bu konuşma Mart 1914'te yapılmıştı. Fransızların Orta ve Doğu Anadolu'da aldıkları demiryol­ ları imtiyazının müddeti ise 30 yıl idi. Genel olarak demiryolu imtiyazlarının 99 yıllık olduğu düşünülürse, bu kısa müddete şaşmamak elden gelmez. Bunun sebebi kolay anlaşılır. Sözü geçen demiryollarının bir kısmı o zamanki Rus siyasal bölge­ sinin içindedir. Osmanlı Asyası paylaşılınca Rusya ve Fransa'ya ait bölgelerin kesin surette ayrılması gerekebilirdi. Buna göre 99 yıllık imtiyaz istemek Rusya'ya, o demiryollarının geçtik­ leri bütün yerlerde tutunacağım demek olurdu. Halbuki 30 yıl­ lık bir imtiyaz almak Osmanlı Devleti 'nin beklenilen yıkılma­ sını müteakip yeni bir anlaşmaya hazırım manasını taşırdı. Bu olay 1914 yılında Fransa'nın Osmanlı Devleti'ne en çok 30 yıl ömür verdiğine maddi bir ddildi. Osmanlı ricalinin bu anlaşmaların gerçekten bir bölüşme 8


olduğunu anladıklarına dair belge yoktur. Osmanlı hükümeti ise müzakerelerin birçoğuna iştirak etmiş ve kendini ilgilendi­ renlerini imzalamıştı. Ancak aydınlar arasında hafif de olsa bazı sezmeler vardı ve bunlar açığa vurulmuştu. Buna ve o devirde Türk olanlarla olmayanlar arasındaki farka örnek olarak Türk Yurdu dergisinin C. V. (Y ıl 132911913 S. 1007) "Matbu­ at" başlıklı şu acı yazısı gösterilebilir: "İstanbul'da çıkan gazetelerin Frenkçe, Rumca, Erme­ nice, Yahudice yahut Türkçe olmasına göre hürriyet-i kela­ miyye dereceleri değişir. Başka memleketlerdekinin.aksine olarak bizde en çok hürriyet-i kelamiyyeye malik matbuat yabancıların elinde olan matbuattır! Şarkın meşhur misafir­ perverliği bittabi bunu iktiza ettirir (gerektirir) . . . Türkçe ol­ mayan Osmanlı matbuatı, yani Rum, Ermeni ve Yahudi va­ tandaşlarımızın cerideleri, (gazeteleri) Frenklerinkinden sonra gelir; fakat onların da serbestlikleri bizim zavallı Türk matbuatından kat kat fazladır. Meşrutiyetten sonra, vakıa müsavat ilan olundu ise de adalet kanunu icabı, eski teba­ perverlik bu kadar olsun devam etmemeli midir? "Muharebe kesileliden beri İngilizler, Ruslar, Alman­ lar, Fransızlar arasında, onlarla bizim aramızda bir hayli ik­ tisadi, siyasi mükalemeler, musahabeler olup duruyor. Bi­ zim Türkçe gündelikler bu husus hakkında pek de yazıp çiz­ mediler. Lakin Ermeni arkadaşlarımız daha cesur davran­ dılar; mesela 2 Teşrin-i evvel Rumi 1913 tarihli "Azad­ mard", aşağıya naklettiğimiz haritayı basmış ve üstüne şöy­ le yazmıştı: "Asya'yı Osmani dahilinde demiryollarına mü­ teallik nufuz-ı iktisadi daireleri.. . Acaba bu denilen şeyle­ rin aslı, faslı var mı? . . 9


Türk Yurdu dergisinde çıkan bu yazı bütün bir devrin du­ rumunu iyice gösterir. Bu paylaşma işinin Avrupa'da geniş akisleri olmasına ve bu hususta bol yayın yapılmasına zaman müsaade etmemiştir, çünkü mesela İngiliz-Alman anlaşması 15 Haziran'da yapılmış, fakat 28 Haziran'da Avusturya veliahtı öldürülmüş ve ilk Ge­ nel Savaş' ın başlamasına vesile veren olaylar zinciri harekete geçmiştir. Savaş sırasında ise yeni paylaşma tasarıları ortaya çıkacak, Çarlık Rusyası çökünce bunlar değişecek, Sevr Antlaşması ya­ pılacak.sonra o da bozulacak ve Lozan Antlaşması' yla bu me­ selenin Anadolu' nun Türk illerini ilgilendiren kısmı ortadan kalkacaktır. Birinci Genel Savaş 'tan önce yapılmış olan bu paylaşma üzerinde durmuş olan yazarların başlıcaları kaynaklar arasın­ da andığımız H. N. Howard ile J. Pichon'dur. Birincisi bu işe 81O ve ikincisi 30-40 sahife ayırmıştır. Dolayısıyla burada henüz geniş ölçüde ele alınıp tedvin edilmemiş (düzenlenmemiş) bir konuda ayrıntılı olarak ve il­ gili devletlerin resmi belge yayımlarına dayanarak ilk defa bir eser ortaya koymuş oluyoruz. Görülebilecek eksik ve yanlışla­ rımız bu bakımdan mazur sayılmalıdır.

10


BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI AS YASl'NIN BÜ Y ÜK DEVLETLER ARASINDA PAYLAŞILMASI MESELESİ I. OSMANLI AS YASl'NIN PAY LAŞILMASINA DOGRU LONDRA BARIŞ ANTLAŞMASl'NDAN SONRAKİ DURUM 30 Mayıs 1913' te Londra'da Osmanlı Devleti ile Bal­ kanlı bağlaşıklar arasında imzalanmış (1) olan barış antlaş­ ması Enos-Midya çığısının (çizgisinin) ötesinde kalan bü­ tün yerleri Osmanlı'dan ayırıp, Arnavutluk ayral, (dışında) Balkanlılara vermekte ve Ege adalarının durumunun da Osmanlı aleyhinde çözüleceğini göstermekte idi. Bu akibet gerçekleşmeden önce dahi, başka ve daha önem­ li bir mesele ortaya çıkmış bulunuyordu. İştihaları her halde Balkan devletlerininkinden az ol­ mayan büyük devletler de bu kapışmada birer hisse alma­ yacaklar mıydı? Yani Osmanlı İmparatorluğu' nun Asya'da­ ki ülkeleri de paylaşılmayacak mıydı? Bundan başka içle­ rinden biri, mesela Balkan bağlaşmasını yaptırmış ve Bal­ kanlıları Osmanlı üzerine saldırtmış olan Rusya, herhangi bir bahane ile Osmanlı İmparatorluğu' ndan bir parça ka­ pacak olursa öbür büyük devletler de elleri boş kalmamak için birer pay kapmaya kalkışmayacaklar mıydı? Ve önce(1) Bk. bu eser, C. II, K. il, s. 313.

11


den hazırlanmış bir paylaşma tasarısı bulunmadığı takdir­ de böyle bir kapışma bir genel savaş doğurmaz mıydı? Bu gibi düşünce ve kaygılardan doğan meseleler önceleri pek açığa vurulmayarak gizlice zihinleri işgal edecek ve sonra açıktan açığa ilk safhaya geçecektir. Buna Osmanlı ülkesindeki Türk olmayan uluslar ve bil­ hassa Arap ve Ermeniler arasındaki kaynaşmalar eklenince bu devletin durumu daha da ağırlaşacaktır. Esasen Osmanlı ülkelerini paylaşmak düşünce ve istekle­ ri daima mevcut olup kah uyku halinde bulunmakta, kah can­ lanmakta idi. Osmanlı hükümeti ise, tam bir anlayışsızlıkla, bunları canlandırmakta önemli bir rol oynayacaktır; çünkü o, bilhassa iki devlete, İngiltere ve Almanya'ya dayanarak ve on­ lardan getirteceği uzmanlara olağanüstü yetkiler vererek ken­ dini öbür devletlerin ihtiraslarından koruyabileceğini sanacak­ tır. Halbuki iş tersine bir istikamet alacak ve öbür büyük dev­ letler de birer pay almaya kalkışınca genel bir paylaşmanın te­ melleri atılmış olacaktır. Osmanlı devlet adamlarının, bilhassa Sadrazam Mahmud Şevket Paşa ile Tal'at ve Halil Beylerin en büyük anlayışsızlık ve yanlışları, mesela İngiltere'ye, coğrafi durumu dolayısıyla kesin olarak müessir olamayacağı bir bölgede, Doğu Anadolu bölgesinde, üstün bir durum sağlamakla, onun bu işe tamah ede­ rek 1907'den beri resmen dostu ve anlaşığı olan Rusya ile bo­ zuşmayı göze alacağını sanmış olmalarıdır. Osmanlı hükümetinin böyle bir işe girişirken göremedi­ ği, fakat orta çapta herhangi bir devlet adamının görmekle gö­ revli bulunduğu yön şu idi: İngilizler'i kendi Kafkas sınırları üzerinde üstün bir durumda görmek istemeyecek olan Rus­ ya'nın o bölgede bizzat kendisi için üstün bir durum elde et12


meye kalkışmasının, Almanya'ya karşı Rus dostluğuna muh­ taç olan İngiltere'nin bunu önlemek için Rusya ile çatışacağı yerde kendisinin de ve tabiatıyla öbür büyük devletlerin de kendi işlerine gelen yerlerde birer bölge sağlamalarının önle­ nilmez bir şey olacağı! Bunu takdir edemeyen Osmanlı hükümeti ilerde Ermeni­ ler'e ait olan ikinci bölümde göreceğimiz gibi kendi eliyle ve baş­ vurmalarıyla bu facialı olaylar zincirini harekete geçirecektir. Bilindiği gibi yeni yerler ele geçirmek işinde sömürgeci büyük devletler bazı esaslar gözetir ve kendileri lehinde bir "hak" kavramı ileri sürerler. Onların saygı gösterdikleri esas­ ların başlıcaları şunlardır: a) Bir büyük devlet bir yerde bir şey kaparsa öbürlerinin eli boş kalmamak "hakk"ı vardır. b) Herkesin payı arasında az çok bir denklik olması bu "hakk'ın gereğidir. c) Devletlerin her biri "hakk'ını coğrafya bakımından, kendisine en elverişli yerde almalıdır. d) Büyük devletlerin bu paylaşma işinde birbirlerine kar­ şı baskın biçiminde davranmayarak önceden anlaşmalar yap­ maları ve böylelikle barış için tehlikeli gerginlikler doğmasını önlemeleri faydalıdır. e) Bu devletler, aralarındaki paylaşma anlaşmalarını, el­ den geldiği kadar örtülü bir biçimde, kendisinden pay koparı­ lan devlete, yani meşgul olduğumuz konuya göre Osmanlı Devleti'ne, kabul ettirmiş olmaları ve bu payı teşkil eden yer­ lerde imkan dairesinde yalnız kendilerinin demiryolu, maden ve saire imtiyazı almaları az çok usuldendir. Hatırlattığımız bu usuller XIX. yüzyılın son ve XX. yüz­ yılın başlarında olgunlaştınlmıştır.

13


Paylaşma işi bu suretle büyük devletler arasında varılan anlaşmalarla olgun bir d uruma geldikten sonra ilgililerden bi­ ri harekete geçer ve keyfiyet beklenilen sonuca ulaştırılır, yani herkes payını alır. Bosna-Hersek, Mısır, Trablus-Garp, Fas ve İran işleri, tür­ lü derecelerden bu kabil bir diplomatik faaliyetten sonra bili­ nen biçimleri almıştır. .

Bu yönleri hatırlattıktan sonra OsmanlıAsyası'nın payla­

şılması düşünce ve isteklerinin ilk belirtilerini arayalım. 5Aralık 1912'de, yani, belki sırfbir tesadüfeseri ol­ mayarak, Üçlü Bağlaşma'nın A ( lmanya,Avusturya, İtalya) yenilendiği gün, çoktan beri benimsediğiSuriye 'de bazı İn­ giliz propagandacılarının dolaşmasından kuşkulanan Fran­ sız hükümetini teskin ve tatmin etmek için İngiltere Dışiş­ ler i BakamSör Edvard Grey S ( ir Edward Grey) Londra'da­ ki Fransız BüyükelçisiPol Kambon'a P ( aul Canbon) İngil­ tere'ninSuriye'de gözü olmadığını anlatır.Bu mesele,Arap meselesi incelenirken ayrıntılı olarak görülecektir.Ancak burada şunu diyelim ki bu konuşma Fransa'ya Suriye'de özel bir durum tanımaya varıyordu. Fakat OsmanlıAsyası 'nın büyük devletler arasında pay­ laşılması meselesi Şubat l 913'te eskiSadraZam HakkıPaşa ile yine eski Maliye Nazın Cavid Bey'in Londra,Paris ve Bedin' e memur edilmelerinden ve Mayıs1913 ortalarında Osmanlı hü­ kümetinin İngiltere'den birçok uzman istediğinin Rusya' ca du­ yulmasından sonra belirli bir biçim alacaktır.

OSMANLI HÜKÜMETİNİN İSTEKLERİ Osmanlı hükümetinin Fransa ve İngiltere'ye baş vurmak

14


ve bu ülkelerin büyükelçilerine katılmak üzere oralara aynca müzakereci olarak Cavid Bey ve Hakkı Paşa gibi iki kişiyi gön­ dennekle güttüğü amaçlar şunl ardı: a) Adı geçen her iki büyük devletten Osmanlı gümrükle­ rinin arttırılması, bazı nesnelerin tekelleştirilmesi ve genel ola­ rak Osmanlı lınp aratorluğu'nun tabi olduğu kapitülasyon usu­ lünün hafifleştirilmesi. b) Fransa'dan ayncaistenilen ve büyük bir telaş içinde bek­ lenilen yön, Paris borsasından borçlanabilmek ve hiç olmazsa bu ülkeden ve ona tabi kurumlardan acele avans para alabil­ mek izni idi.Başka bir ülkeden para bulmak ümidi yok gibiy­

di. Bunu Almanl arın dahi söylemiş oldukl arım Cemal Paşa, Ha­ tırat'ında yazar. Osmanlı hükümeti ise hem d urumun icabı, hem de kendi aczi dolayısıyla dışardan para bulmadıkça ne asa­ yişi korumak, ne de iktidar mevkiinde tutunmak imkanlarına malik değildi. c) Yine Fransa'dan beklenilen başka bir yön de güm­ rük, tekel ve kapitülasyonlarla ilgili işlerin Osmanlı le hin­ de çözülmesine ve Doğu Anadolu'da demiryollan yapılma­ sına aşın engeller çıkarılmaması için Rusya nezdinde ta­ vassutta bulunması idi. d) İngiltere'den istenilen başlıca yön daha çok önemli, de­ rin ve naziktir. Osmanlı

Evrak Hazinesi'nde bunu aydınlatan

belgelere rastlamadık; ancak yayımlanmış olan Alman belge­ leri arasında İstanbuniaki Alman büyük-elçisi fon Vangen­ haym'ın ( von Wangenheim) 26 Nisan, 17 ve 21 Mayıs 19 13 tari hli üç raporu bu yönü iyice aydınlatır.( 2) Aşağıdaki haşi(2) Bu raporların üçü de aşağıda Enneni meselesine ait olan II. bölümde bulun­

maktadır. ilk iki rapor (26 Nisan 1913 tarih ve b. 14539 sayılı olanıyla, 17 Mayıs 1913

tarih ve 15303 sayılı olanı) bu bölüm!ffi 3. kısmındadır; birincisinin önemli kısımlan ayııen, ikincisinin ise özü alınmıştır. Uçüncü rapor (21 Mayıs 1913 tarih ve 15312 sa­ yılıdır) yine aşağıdaki II. bölümün 5. kısmında ayııen bulunmaktadır.

15


yede (dipnotta) görüldüğü gibi bu raporlar az sonra Ermeni me­ selesine ait olan II. bölümün 2. ve 5.kısımlarına konulmuşlar­ dır. Haşiyedeki ayrıntılara bakarak bunları bulmak kolay olur. Onların ikinci bölüme konulmasının sebebi Osmanlı Asya­ sı'nın paylaşılması hareketinin başlangıcı, Bab- ı Ali'nin kuv­ vetli bir Ermeni azınlığı bulunan Doğu Anadolu'ya İngiliz su­ bay ve işyarları (memurları) getirtmek kararı üzerine Rusya'nın kuşkulanması ve orasını kendi bölgesi saydığını ilana varan bir durum almış olmasıdır. İngiltere'den beklenildiğine yukarıda işaret ettiğimiz na­ zik yön bu devletin Osmanlı devletinin korunulması ve kalkın­ dırılması işlerini ele alması ve bu uğurda Almanya ile işbirliği yapmasıdır. Böyle bir yola girmenin İngiltere için Rusya ve bel­ ki de Fransa ile bozuşmak sonucunu doğurabileceği, halbuki Londra hükümeti genel siyasasını 1902'den beri Fransız ve 1907'den beri de Rus dostluğu üzerine kurmuş bulunduğuna göre Osmanlı'nın hatırı ve ondan sağlayabileceği menfaatler uğuruna bu yoldan ayrılmayacağı, bunu denemeye kalkışma­ nın bile tehlikeli tepkilere yol açabileceği yönleri o zamanın ba­ sit düşünceli Osmanlı ricalinin aklından bile geçmemiştir. e) Osmanlı hükümetinin bir düşüncesi de İngiltere ve az çok da Fransa ile kendi arasında ne kadar pürüzlü mesele var­ sa bunları çözümlemektir. Bu çözümleme işi ise baştan başa Bab-ı Ali aleyhine ve adı geçen iki devlet lehine olacaktır. t) Sonda İngiltere ile Fransa için de Almanya ve Rusya için olacağı gibi "çalışma alanı" adı verilecek olan birer nüfuz böl­ gesi ayrılacak ve bu bölgelerin her birinde onunla ilgili büyük devlete birçok bakımdan üstün bir durum sağlanılacaktır. Bu büyük devletler, bu bölgeleri ileride Osmanlı Asyası fiilen pay­ laşılacağı sırada, kendi paylan saymak düşüncesindedirler. 16


ÜÇLÜ BAGLAŞMA DEVLETLERİNİN DURUMUNDAKİ ÖZELLİK Osmanlı hükümetinin gümrükleri arttırmak, bazı madde­ leri tekelleştirmek ve daha genel olarak kapitülasyonları hafif­ letmek için yaptığı uğraşlar karşısındaAlmanya,Avusturya ve ltalya'nın özel bir durumları vardı. Almanya, kısmen 26Ağus­ tos

1890 Osmanlı-Alman antlaşmasıyla, Avusturya-Macaris­

tan, Bosna-Hersek'in ilhakı üzerine yapılan müzakerelerde

( 1909) ve İtalya'da Trablus- Garp Savaşı'nı bitiren UşiAntlaş­ ması'yla ( 1912) kapitülasyonların hafifletilmesini kabul etmiş idiler; ancak Osmanlı hükümetinin bu yönden faydalanabilme­ si için aynı şeyin öbür üç büyük devletce de kabul edilmesi ge­ rekiyordu. Dolayısıyla bu kabil işler için Üçlü Bağlaşma devletleri ile görüşmelerde bulunmak gerekmeyecektir.

il. PAYLAŞMA HAKKINDA BÜYÜK DEVLETLERİN DÜŞÜNCELERİ Osmanlı devletini yıkmak ve bunun sonunda ondan pay koparmak içinde coğrafi durum ve Osmanlı ülkelerine bitişik­ lik veya yakınlık bakımından birinci derecede tesir yapabile­ cek durumda olan iki büyük devlet vardı: Rusya ve İngiltere. Onlardan daha az önemde; tesirde bulunabilecek durumda ol­ makla birlikte bu iki devleti paylaşmaya kışkırtmak veya onla­ rı bu işe girişmekten ah koymaya çalışmak yolu ile isteklerini geniş ölçüde elde edebilecek güçte olan iki devlet de Fransa ile Almanya idi. Avusturya ile İtalya'ya gelince, bunlar kendi bağ­ laşıkları olan Almanya'ya ve İtalya, bundan başka, kendisini

17


kazanmak işine çok önem veren İngiltere ve Fransa'ya başvu­ rarak ve onlar nezdindeki nüfuzunu kullanarak bu işte az da ol­ sa bir tesir yapabilirdi.

1913 yılında İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya hükü­ metleri OsmanlıAsyası'nın fiili ve kesin biçimde paylaşılma­ sına karşıdırlar. Bununla birlikte Osmanlı Devleti'nin artık ken­ dini toparlayabileceğine inanmadıkları için bu işin er geç ger­ çekleşeceğini de düşünmektedirler; ancak bunu elden geldiği kadar geciktirmeyi uygun bulmaktadırlar.

İNGİLTERE VE FRANSA'NIN DÜŞÜNCELERİ İngiltere ve Fransa'yı paylaşma işine atılmaktan kaçındı­ ran başlıca yönler şunlardır: a) Paylaşma olursa Rusya'yı İstanbul ve Boğazlan almak­ tan alıkoymak imkansız gibidir. Rusya, her ne kadar onların dos­ tu ve bağdaşığı ise de Boğazlar gibi zorlanması imkansız de­

necek kadar güç bir üsse dayanan bir Rus donanmasının Ak­ deniz'de bulunması ve gereğinde Hind ve Çin yollarını tehdit edebilecek bir durumda olması işlerine gelmemektedir. b) Paylaşmada Alrnanya'nın bir pay almaması imkanı yok­ tur. Böylelikle o da bir Akdeniz devleti olacak ve keza Hind ve

Çin yollan üzerinde üsler elde edip tehdidini duyurabilecek bir

11 1913'te kaleme alınmış bir notta (3)Almanya'nın Akde­

duruma geçmiş bulunacaktır. Fransız Dışişleri Bakanlığı'nca Mayıs

niz'de üsler elde etmesi ihtimalinden yalnız Fransa ve İngiltere 'nin değil hatta İtalya'nın dahi kaygılanacağı yazılıdır. İngiltere ve Fransa, OsmanlıAsyası'nın paylaşılmasından kendilerine düşe(3) F.B., C. VIII, s. 261, hiişiye 2.

18


cek payı, bu paylaşma yüzünden doğacak olan yeni Rus ve Al� man tehlikelerini göze aldıracak değerde saymamaktadırlar.

ALMANYA'NIN DÜŞÜNCELERİ Almanya'da o sırada fiili ve kesin paylaşmanın aleyhin­ dedir. Bunun sebepleri türlü Alman belgelerinde görülür. a) Viyana'daki Alman Büyükelçisi fon Çirşki ( von Tschirsky), paylaşma meselesi hakkında Avusturya Dışiş­ leri Bakanına -almış olduğu yönerge gereğince- yaptığı be­ yanatın sonunda şunları da der

(4):

"Bu fırsattan faydalanarak Asya Türkiyesi'nin idame­ sini, bilhassa memleketin mali bakımdan zaafa düşmesini istemediğimizden dolayı, bizim de şiddetle arzu ettiğimizi tekit ettim (üsteledim). Görüldüğü gibi Almanya da o sırada Osmanlı Asya­ sı'nın paylaşılmasından ve Alman payını elde etmek için göze alınması gereken büyük masraflardan kaçınmaktadır. Bu yön kolayca anlaşılır. Almanya'nın genel mali du­ rumu bir yana bırakılsa dahi, mesela Fransa Suriye 'yi işgal etmek için Tulon ve Marsilya gibi Akdeniz üs ve limanla­ rından, İngiltere'de Arabistan ve Irak'a el koymak için Mı­ sır ve Hindistan'daki üs ve limanlardan harekete geçebilir­ lerdi. Halbuki Almanya, Mersin ve İskenderun'u almak içiri ta Kuzey Denizi'nden yani birkaç, hatta birçok misli, uzak yerlerden hareket etmek mecburiyetinde idi. b)Almanya'nın paylaşma işinin o sırada ortaya çıkmasın(4) Bk. Al. B., C.37, K.II, b. 15045 (18 Mayıs 1913). Bu belgenin metni aşağı.­ da Ermeni meselesine ait olan il. bölümün 5. kısmının sonunda bulunmaktadır.

19


dan kaçınmasını gerektiren daha birkaç sebep de İstanbul'da­

ki Alman Büyükelçisi fon Vangenhaym'in (von Wangenheim) metni ileride görülecek olan 21 Mayıs 1913 tarihli bir raporun­ da (5) sayılmaktadır. Onun buradaki konumuzu ilgilendiren kı­ sımlarının özeti aşağıdadır: 1) Almanya'hın Mısır'a yakın bir yere yerleşmesi onu, o sırada kendisi için çok uygunsuz şartlar içinde İngiltere ile çar­ pışmaya götürebilir. 2) Almanya o sırada Anadolu ' ya yerleşmeye hazırlan­ mış bir durumda değildir; hatta Rusya, Fransa ve İngiltere gibi ve onlar derecesinde belirli bir menfaat bölgesine bi­ le malik değildir. 3) Almanya'nın Osmanlı ülkesi içindeki okul, hastane ve benzer kurumları İngiltere ve Fransa'nınkilere nispeten azdır ve o derece kök salmış değildir. Bilhassa Almanya'nın göz di­ kebileceği Alman demiryolları bölgesinde (Eskişehir, Ankara, Konya vs.) bunlar yok denecek kadar az ve önemsizdirler; ya­ ni Almanya, Anadolu ve Bağdad demiryollarının geçtikleri yerlerde Rusya'nın Doğu Anadolt.ı'c:la, Fransa'nın Suriye'de ve İngiltere'nin Güney Irak ve türlü Arap illerinde yapmış olduk­ ları gibi kaleyi içeriden fethedebilecek derecede para, propa­ ganda, okul, hastane ve bunlara benzer vasıtalarla henüz çalış­ mamıştır ve taraftar ve adam kazanmamıştır. Bu ayrıntılardan anlaşılan şudur ki o sırada Almanya, Osmanlı Türkiyesi'nin paylaşılması işinde İngiltere ve Fransa'dan da daha çekingendir ve paylaşmayı geciktirmek için şiddetli bir tavır takınmaya dahi hazırdır. (5) Al.B, C. 38, b. 15312. Bk. aşağıda Ermeni meselesini anlatan il. bölüme (5. kısmın başlan).

20


Büyükelçi fon Vangenhaym'ın 7 Mayıs 1914 tarihiyle İs­ tanbul'dan Alman Dışişleri Bakanına göndermiş.olduğu özel mektup ve ona bağlı belgeden aldığımız parçalar bu işte Al­ man ve Osmanlı devlet adamlarının düşüncelerini gösterir (6). Sözü geçen mektubun üçüncü böleği (kısmı) şöyle başlar: "Türkiye'nin adeta pamuk içerisine sarılması icap ettiği­ ne (cılızlaşmış olduğuna) dair olannokta-i nazarınıza iştirak edi­ yorum. Türkiye son harplerden sonra dinlenmek ve ıslahatı tat­ bik etmek için istirahata muhtaçtır. Fakat Türkiye'nin istikba­ li, bu ıslahattan ziyade, Türkiye'nin melhuz (düşünülen) bir taksiminde bizim mesele haricinde tutulmamıza müsaade et­ memize tabidir. Türkiye topraklarından herhangi bir yerin işgaline Alman­ ya'nın Kilikya'yı işgalle mukabele edeceğinden emin olduk­ ça hiçbir devlet bir Türk toprağını işgale cüret eğemeyecektir. Devletler nezdinde niyetimizin ciddiyeti hakkında en ufak bir şüphe hasıl olursa ve bu noktada eri küçük bir zaaf gösterirsek, bence Türkiye'nin mukadderatı taayyün etmiş (belli olmuş) olur. Büyük bir devletin Türkiye'ye hücumu takdirinde Al­ manya'nın müdahalesi meselesinin devletleri düşündürdüğü, buradaki bütün meslektaşlarımın sözlerinden açıkÇa anlaşıl­ maktadır." .Anılan bu mektuba ek olup "İstanbul Büyükelçisi Baron fon Vangenhaym'ın notları" başlığını ve 9 Mayıs 1914 tarihi­ ni taşıyan belgenin ilk böleğinin sonu şöyledir: "Almanya, Küçük Asya meselesinde mevzubahis ol­ mazdan önce Türkiye'nin taksimi, İngiltere, Fransa ve Rus­ ya tarafından mükerrer defalar müzakere edilmiş, fakat ka(6) AL B., C, 36, K. II, b. 14585

21


bili hal olmayan bir mesele olarak daima geriye bırakılmış­ tı. Almanya'nın, Küçük Asya'ya bigane kalamayacağına dair beyanatı üzerine vaziyet daha karışık bir şekil almış� tır. Bizim taksime iştirakimizin neticesi, Almanya'nın, İn­ giltere'nin hiç hoşuna gitmeyecek surette Akdeniz'e yer­ leşmesi ve Rusların Karadeniz'le Hazar Denizi arasındaki mevkiine, yani Rus İmparatorluğu'nun en hassas noktala­ rından birine, Alman askerleri ile hücum etmesi için isti­ natgah (dayanak noktası) teşkil edecek bir sahaya kök sal­ ması olacaktır. Von Giers (Rus Büyükelçisi) burada, Rus­ ya'nın Türkiye'ye karşı aldığı durumun değişmesini, Al­ manların Küçük Asya'ya yerleşmeyi istemelerinden doğan endişe ile açıktan açığa izah etmektedir. Bu münasebetle, bundan bir iki gün evvel sadrazam bana dedi ki: 'Alman­ ya, kendisinin Küçük Asya'da mesele haricinde tutulması­ na müsaade etmeyeceğini beyan etmekle Türkiye'ye yap­ tığı hizmet kadar büyük bir hizmeti hiçbir zaman yapma­ mıştır. Her ne kadar Almanların bir menfaat mıntıkası .ta­ lep etmesi, vatandaşlarına ilk günlerde nahoş bir tesir yap­ mış idiyse de, bugün kendisi ve mesai arkadaşları görüyor­ lar ki bu, büyük devletlerin taksimi arzularına karşı yega­ ne garantidir. Hakikaten de -Alman noktai nazarı değişme­ mek şartıyla- Türkiye, büyük bir devletin Küçük Asya'ya savletinden (saldırısından), ancak o devletin mensup oldu­ ğu grup bir cihan harbine sebebiyet vermeye karar verdiği takdirde, korkabilir."

RUS DÜŞÜNCELERİ Osmanlı Asyası'nın paylaşılması işindeki Rus düşünce-

22


lerine gelelim, Yayımlanmış olan Rus belgelerinden bunların seyrini kovalamak kolaydır (7). 1912 sonbaharında İstanbul, Bulgar tehdidi altına girer gir­ mez, Rus Bahriye Nezareti'ni telaş alır. Bu münasebetle Rus deniz uzmanlarından Nemitz ve Deniz Genelkurmay Başkanı Prens Lieven, 25 Kasım 1912 tarihiyle birer rapor hazırladılar. Burada kısaca hatırlatalım: Birinci rapor - daha sonra 1914 - 18 Genel savaşı sırasın­ da, Rusya, Fransa ve İngiltere arasında yapılacak olan gizli ant­ laşmalarla teyit edileceği veçhile - İstanbul ile Trakya ve Ana­ dolu'da Boğazların ve Marmara denizinin her iki kıyısında bir­ takım yerlerin Rusya'ya geçmesini istemektedir. İkinci rapor daha şümullüdür ve Anadolu ve Balkan yarı­ madalarıyla Girit dahil, bütün Ege Denizi Adalarının Rusya'ya geçmesini istemektedir. Bu istekteki aşırılığı örtmek ve onun gerçekleşmesini ko­ laylaştıracak adımlar atmış olmak için olacak, bazı Rus deniz uzmanları Osmanlı hükümetinden Rus donanması için Akde­ niz'e serbest geçiş ve Boğazlarda deniz üsleri kurmak hakkını sağlamasını istemektedirler. Bu gibi büyük amaçlara o sırada var olan deniz kuv­ vetleriyle erişmek kabil olmayacağından Rus Deniz Baka(7) Bu seyri "Kızıl Arşivler"in Vl. ve VII. ciltleri bilhassa gösterir. Bun­ lardan Fransızca'ya yapılmış olan en iyi çevirme ve iktibaslar (alıntılar) şunlar­ dır: a) "Constantinople et !es Detroits" adlı Rus belgeler çevirmesi; b) Mandels­ tam 'ın Academie de Droit lntemational - Recueil des Cours, 1 934 - 1, C. 47, s. 603-798 'de bulunan ''La Politique Russe d 'Accees ala Mediterranee au XXe si­ ecle" adlı dersleri; c) Baron de Taube'nin "La Politique Russe d' Avant-Guerre et la Fin de l'Empire des Tsars" adlı eseri; d) Emile Laloy'nin "Les Documents Secrets des Archives du Ministere des Affaires Etrangeres de Russie publies par !es Bolcheviks" adlı eseridir.

23


nı Amiral Gregoroviç'le Genelkurmay Başkanı Prens Li­ even, 22 Kasım 1913 tarihiyle (4 Ocak 1914) donanmanın gücünün arttırılması ve onun saldırgan bir biçime sokulma­ sı için Çar'a bir rapor sunarlar. Çar bu düşünceleri 30 Ka­ sım'da (12 Ocak 1914) tasvib eder. Bu rapora göre Kara­ deniz'de sekiz ve Baltık Denizi'nde de, Ege Denizi'nde gi­ rişilecek deniz hareketlerine katılabilmek üzere 12 büyük savaş (saff-ı harp) gemisinin ve bunların gerektirdiği sayı ve boyda daha küçük savaş gemilerinin yaptırılması gerek­ mektedir. 1913 yazında yapılan hesaplara göre, Rusya'nın yuka­ rıda anılan ihtiraslarını gerçekleştirebilecek güçte bir do­ nanmaya sahip olabilmesi için 1917-1919 yıllarını bekle­ mek gerekecektir. Rus denizcilerinin zihniyetini göstermesi bakımından bu cildin il. kısmında da hatırlatmış olduğumuz şu olayı nakledeceğiz: 15 Haziran 1913'te Rus deniz bakanı İstanbul dolayla­ rında ve Karadeniz Boğazı yakınlarında Osmanlı maliyesin­ ce bazı yerlerin (Abraham Paşa korusu olmalı) satılığa çı­ karıldığını duyunca "savaş için donanmanın bazı sevkülcey­ şi hareketlerini hazırlatmak üzere" oraları satın almak kay­ gusuna düşer ve başbakanlıktan bu iş için ödenek ister (8). Ancak daha 1913 ilkbaharında, Rus ihtiraslarının han­ gi istikamette tatminine çalışılacağı yönünde tereddüt edi­ yor görünen Rus Dışişleri Bakanlığı, Mayıs 1913 ortaların­ da Osmanlı hükümetinin Doğu Anadolu illerinde ıslahat yapmak için İngiliz işyar ve jandarma subayları kullanma(8) Kızıl Arşiv, C. VI. s. 46'dan naklen Taube s. 302 ve 305-308.

24


ya karar verdiğini öğrenince gözünü o yöne çevirecek, orası­ nı kendi öz menfaat bölgesi durumuna sokacak ve onun bu dav­ ranışı büyük devletler arasında genel paylaşma tasanlannın or­ taya çıkıp anlaşmalara bağlanmasını gerektirecektir. İşin böyle olması tabii görülmelidir; çünkü hiçbir devlet, coğrafi durum bakımından, Rusya'nın DoğuAnadolutlak:i ihti­ raslarının karşısına dikilecek bir durumda değildir; bunu yapmak için bir genel savaşı göze alarak doğrudan doğruya Rusya'ya çat­ mak gerekirdi. Bu yön göze alınamadığından her büyük devlet, kendine birpay ayırtıp Rus'un daDoğuAnadolu'da istediğini yap­ masına göz yummayı daha uygun görür; işin makulu da bu idi. Eğer Rusya, ihtiraslarını İstanbul ve Boğazlar tarafına çe­ virseydi kimseye aynı değerde bir pay vermek kabil olmaya­ cağından paylaşma anlaşmaları yerine büyük devletler arasın­ da çetin bir gerginlik olurdu. Her ne ise 17 Haziran 1913'te, yani İngiltere 'nin Doğu Anadolu'ya subay ve işyar göndermek kararından vazgeçme­ ye koyulduğu sırada Rus Dışişleri Bakanı Sazanof, Özel Ka­ lem Müdürü Baron Şilling vasıtasıyla Rus Deniz Bakanlığı 'na, Boğazların ancak bir Avrupa genel veya büyük savaşı sonun­ da Rusya'ya sağlanılmasının düşünüldüğünü bildirir. 6 Aralık (23 Kasım) 1913'te Sazanof, Rus Dışişleri Ba­ kanlığı'nın görüşlerini bildiren bir raporu Çar'a sunar. O sıra­ da aşağı da Ermeni meselesine ait olan ikinci bölümde (X. kı­ sım) görüleceği gibi, Doğu Anadolu ıslahatı için Almanya ile Rusya, Bab-ı Ali'ye ortaklaşa bir önermede bulunmuşlar, ya­ ni ona karşı birleşmişlerdir: İngiltere ve Fransa da bu önerme­ nin kabulü için Osmanlı'ya öğütlerde bulunmaktadır; keza Os­ manlı Asyası'nın çalışma bölgelerine ayrılmasına ait anlaşma­ ların önemli bir kısmı imzalanmıştır. Özet olarak Rusya dahil,

25


bütün büyük devletler Balkan Savaşı'ndan nasıl faydalanacak­ larını tespit etmiş bulunmaktadırlar. Raporun başlıca noktalan aşağıdadır (9): a) Osmanlı İmparatorluğu'nun uzun zaman yaşayabil­ mesi şüphelidir. b) Rusya bu sırada barışa muhtaçtır. c) Boğazlar için yapılması gereken şeyler ve onlar uğ­ runda bir savaşı göze almanın doğru olup olmayacağı yö­ nü tartışma konusu olabilirse de eğer anılan bölgede bugün­ kü durum değişecek olursa Boğazlar sorununun Rus görü­ şüne göre çözülmesi zarureti tartışma kabul etmez bir yön­ dür. d) Güçsüzlüğü dolayısıyla Rus menfaatlarını çiğne­ meye yüreklenmeyecek olan bir Türkiye'nin Boğazlan elin­ de bulundurması, onların bu sırada savunması yönünü Rus­ ya bakımından az çok kabule değer bir biçimde çözümle­ mektedir. Osmanlı yönetiminin kötülüğü de oradaki Hıris­ tiyanların Rusya'ya eyginliğini (yatkınlığını) gerektirmek­ tedir; yani Osmanlı'ya karşı Rusya'ya aynca bir silah ver­ mektedir. e) Ancak Boğazların daha güçlü bir devletin eline geç­ mesi bütün Güney Rusya'nın tutumsal (ekonomik) hayatı­ nın o devlete tabi olması demektir. Trablusgarp Savaşı sı­ rasında Boğazların kısa bir zaman için kapalı kalması Rus tecimine (ticaretine) pek ağır zararlar vermiştir. t) Boğazları ele geçirecek olan Türkiye'den başka her­ hangi bir devlet, büyük devlet olmasa dahi Rusya için bir tehlikedir, Boğazların silahsızlandırılması manasızdır ve (9) Kızıl Arşiv, C. VI, 1 924; Mandelstam, Recueil des Cours, C. 47, s. 734 v.d

26


Rusya'yı tatmin edemez. Balkan Savaşı sırasında ise Bul­ garistan açıktan açığa İstanbul'u ele geçirmek istemiştir. g) Rusya, Karadeniz'de çok güçsüzdür. Hatta 1914-16 devresinde Osmanlı donanması, Karadeniz Rus donanmasın­ dan üstün bulunacaktır; dolayısıyla denizcilerimizin istedikle­ ri gibi donanmamızın gücünü arttırmalıyız. h) Bu sırada Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması bizim menfaatimize uymaz; bu işi geciktirmeye çalışmalıyız. Boğaz­ lar meselesi ancak büyük bir karmaşıklık sırasında ortaya çı­ kabilir. Çar, Sazanof'un bu raporunu 1O Aralık 19 13'te tasvip eder. Görüldüğü gibi Rusya dahi İngiltere, Fransa ve Alrrianya gibi Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasını ve kesin ve fiili olarak paylaşılmasını o anda istememektedir. Öbür düşüncele­ ri bir yana bırakılsa dahi onun Karadeniztleki zaafı bunu an­ latmaya yeter. Rusya'nın Boğazlar meselesinin çözümlenmesini ileride daha uygun bir zamana bırakarak Doğu Anadolu'da üstün bir durum sağlamaya uğraştığı o devirde onun Osmanlı'ya karşı durumunda hasıl olan çok önemli bir değişikliğe de işaret et­ mek gerekir. Balkanlılann galebesi üzerine Osmanlı ülkesi Al­ man Devletlerinden (Avusturya'dan ve onun yolu ile Alman­ ya'dan) karadan tamamıyla ayrılmış bulunmaktadır; dolayısıy­ la gerekince o yoldan onların bir yardımını bekleyemez; deniz yoluna gelince, İngiltere ve Fransa, yani J3..usya' nın dost ve bağlaşıkları onu daima kesebilecek bir durumda·bulunmakta­ dır. Buna göre artık Osmanlı Devleti fiilen Üçlü Anlaşma.ta­ rafından kuşatılmış bir durumda olup Üçlü Bağlaşma Devlet-

27

·


leri ona yardım etmek isterlerse bunu doğrudan doğruya yapa­ mayıp ancak dolaylı olarak yani Üçlü Anlaşma Devletlerine ça­ tarak yapabileceklerdir. Bu durum da Rusya'ya ve onun tarafındaki devletlere Os­ manlı'ya karşı önemli baskı imkanları veriyordu.

OSMANLI AS YASI'NIN PAYLAŞILMASI İŞİNDE İNGİLTERE, FRANSA, RUSYA VE ALMANYA'NIN KARŞILIKLI DURUMLARI Adı geçen dört büyük devlet, o sırada Osmanlı Devleti'ni Çöktürmemek hıisusundaki iç düşüncelerinin samimiyetine bazen inanmakta iseler de bunların her biri öbürleri tarafından oyuna getirilmekten korkmakta ve bu yüzden onlar birbirleri­ nin davranışlarını kuşku içinde gözetlemektedirler. Bundan başka Osmanlı lmparatorluğu'nun ani bir biçimde çökmesinin büyük bir savaşın çıkmasına sebep ve vesile verebileceğini de unutmamaktadırlar. Kafalar bu gibi kuşku, kaygı ve.korkularla dolu olunca her önemli yeni olayın bir tehlikenin başlangıcı olduğu korkusunu uyandırması tabii idi. Rusya'nın Ermenilerin durumunu ileri sürerek ıslahat is­ temesi ve istekleri kabul olunmazsa beklenmedik olayların or­ taya çıkıp kendisinin işe askerle karışmaya mecbur kalacağını söylemesi, bir Alman generalinin merkezi İstanbul'da olan Bi­ rinci Osmanlı Kolordusu Komutanlığı'na getirilmesi gibi olay­ lar, bu kabil kuşkuları uyandıracak özde idi. Her kuşkusu uyanan devletin, geç kalmış ve oyuna geti­ rilmiş olmak korkusuyla ileri atılmaya kalkışması ve ne olur­ sa olsun bir şey kapmaya çalışması ihtimali bir zaman dünya barışı üzerinde daimi bir tehdit gibi kalacaktır.

28


Bu gibi kaygı ve korkuları gösteren belgelerden birkaçını anacağız. Alman Başbakanı Betman-Holveg, 25 Ocak 1913 tarihiy­ le ve kendi el yazısıyla bırakmış olduğu notlarda şöyle demek­ tedir ( 10): "Küçük Asya Türkiyesi'nin tasfiyesi meselesini hiç ol­ mazsa şimdilik hazırlamak hususunda Rusya'mn ve Fransa 'nm yaptıkları baskı karşısında İngiltere'nin mukavemet gösterme­ yeceğinden cidden korkuyorum...

"

Aynı sesi Fransız ileri gelenlerinden de duyarız. Berlin'de­ ki Fransız Büyükelçisi Jül Kambon (Jules Cambon) 4 Haziran

1913 tarihiyle kendi dışişleri bakanına gönderdiği bir yazıda Osmanlı paylaşmasıyla ilgili türlü meselelere dokunduktan

sonra şöyle der ( 1 1) : "Tutumsal menfaatlerimizden başka, Doğu & bu kadar büyük menfaatleri olan bizlere (Fransızlara) gelince, şöyle gö­ rüyorum ki Rusya'nın Ermenistan (Doğu Anadolu anlamında kullanıyor) için yapmaya kalkıştığı gibi büyük devletler özel amaçlarım açıklarlarsa, bütün �ğu'nun Suriye'de girişmiş ol­ duğu bir sürü entrika karşısında geleneklerimizi güven altına alabilir ve Petersburg; Londra, buraca (Berlin) haklarımızın ta­ nınmasını sağlayabiliriz." Burada büyükelçi açıkcana, herkes Rusların Doğu Ana­ dolu & yaptığı gibi yapıp kendi bölgesini açıkça tespit etsin, biz de Suriye'yi isteyelim diyor. Keza Fransa'nın Petersburg Büyükelçisi Delkase (Del­ casse)

28 Temmuz 1913 tarihiyle Paris'e gönderdiği bir yazı-

(10) Bk. Al. B. c. 34; K.l,b. 1 2737. Bu belge daha ayrıntılı olarak Enneni me­ selesi anılırken aşı!ğıda il. bölümün 2. kısmında bulunmaktadır. ( 11) Bk. F .B., C. Yii. b.3 1 sonu.

29


da Osmanlı Asyası'nın paylaşılması işini inceleyerek şöyle ya­ zar ( 12): " . . . (İngiltere, Fransa ve Rusya) Küçük Asya'da statüko­ yu (bugünkü durumu) korumak hususunda tam bir anlaşma ha­ lindedirler. Ancak on ay öncesine kadar büyük devletlerin de­ vam ettirilmesi hususunda yine tam bir anlaşma halinde olduk­ ları Balkan statükosu nasıl bir duruma geldi? Olaylar çabuk yü­ rüyor. Ermenistan'da (Doğu Anadolu anlamında) bir kırım (kat­ liam), ayaklanmalar, genç T ürklerin (İttihad ve Terakki) yeni bir deliliği bizim istemememize rağmen Asya meselesinin mi­ rasına konma işini açabilir. Üçlü Anlaşma (İngiltere, Fransa, Rusya) Buna hazır mıdır? "Öbürleri (Üçlü Bağlaşma, yani Almanya, Avusturya, İtalya) harekete hazır oldukları vakit (Üçlü Anlaşma) kendi arasında müzakereye mecbur kalacak. Onun için (onu teşkil e­ den devletler için) ne alt (madun) durum! "Osmanlı Asyası oyunun amacı (enjeu) olacaktır; ancak sonuçta oyun Avrupa'da ve Avrupa için oynanacaktır." Bu Alman ve Fransız belgeleri bu iki devleti idare eden­ lerin ne gibi kaygılar ve birbirlerine karşı kuşkular besledikle­ . rini göstermektedir. Rus Dışişleri Bakanı Sazanof'un bir mektubu, onun Ey­ lül 1913 'te paylaşma işini nasıl görüp anladığını açıklar. Buna ait belge aşağıda Ermeni meselesini anlatan il. bölümde (9. kı­ sım) bulunmaktadır. Buraya onun bir özetini koyacağız (13): Sazanof, Osmanlı Asyası'nın pek uzun yaşamayaca­ ğını, onu Osmanlı fena yönetimine eklenecek olan yerli ulusların imparatorluktan ayrılma isteklerinin dağıtacağı( 1 2) Bk. F.B., C. VII, b. 489. (13) Bk. F.B., C. VIII, b. 144 ( 1 2 Eylül 1 913).

30


nı, böylelikle Ermenistan, Suriye, Arabistan gibi devletçik­ lerin kurulacağını ve bunlardan her birinin bir büyük dev­ letçe korunulacağını ve böylelikle bir genel savaşın önle­ nebileceğini ifade etmiştir. 1913 yılı içinde ve 1914 yılının başlarında büyük devlet­ lerin düşünceleri ve ortadaki hava yukarıda anlatmaya çalıştı­ ğımız ve andığımız belgelerin gösterdikleri havadır. Bu gibi düşünce, ihtiras, kaygı ve korkular içinde büyük devletler hem aralarında, hem de Osmanlı ile birtakım tartış­ ma ve görüşmelerde bulunurlar. Bunlar yapılırken hep Osmanlı bütünlüğüne saygı göster­ mek ve onu korumak sözü dillerde dolaşmakta ve görünüşte bazı belirli ve az çok tabii amaçlar güdülüyormuş gibi davra­ nılmaktadır; ancak amaç her büyük devletin Osmanlı'dan ala­ cağı payı tespit etmektir; ta ki Osmanlı Devleti birden bire çö­ kecek olursa herkes alacağını bilsin, onun üzerinde öbür dev­ letlerle anlaşma olsun ve böylelikle başı boş bir kapışma, yani genel bir savaş ihtimali ortadan kalkmış bulunsun. 1914'te ilk genel savaş patladığı vakit bu iş bitmiş, yani paylaşma anlaşmaları yapılmıştır ve açıkta kalmış az soru var­ dır. Bilindiği gibi bu genel savaş Osmanlı Asyası'mn paylaşıl­ ması meselesinden değil, kendi ülkesinde yaşayan pek kalaba­ lık Slav kitlelerinin gitgide artan ayrılma isteklerinden ürken ve bu yoldaki kışkırtmaları durduramazsa Osmanlı 'mn akıbe­ tine uğrayacağım anlayan Avusturya-Macaristan imparatorlu­ ğu hükümetinin Sırbistan' a karşı az çok delicesine bir macera­ ya atılmasından doğacaktır. Yukarıda andığımız müzakerelerin böylece anıil (sebep) ve esas amaçlarım tespit ettikten sonra onların başlıcalarını analım: 31


a) Doğu Anadolu işlerine ait olan Osmanlı-Rus müzake­ releri, b) Bunlara eklenen ve bunlarla ilgili olan bilhassa İngiliz­ Rus ve Alman-Rus müzakereleri, c) Daha çok mali ve tutumsal işlerle ilgili görünen Osman­ lı-Fransız müzakereleri, d) Siyasal ve tutumsal önemleri olan Osmanlı-İngiliz müzakereleri, e) Alman-Fransız müzakereleri, f) Alman-İngiliz müzakereleri, g) Bilhassa Osmanlı-Fransız görüşmelerine karşı vaki olan Rus müdahale ve itirazlarını gidermek için yapılan Fransız-Rus müzakereleri, h) Avusturya dilekleri, i) İtalyan dilekleri. Bu yönler ayrı ayrı bu eserde incelenecektir. Ancak a ve b böleklerinde anılmış olan ve Ermeni meselesini teşkil eden müzakerelerden sonra siyasal özde olan birtakım meselelere ge­ çilecek, onlardan sonra yukarıda c tlen i'ye kadar sıraladığımı2' meseleler de alınacaktır.

32


İKİNCİ BÖLÜM ERMENİ MESELESİ VE OSMANLI- RUS AN­ LAŞMASI I . ERMENİLERİN DURUMU Balkan savaşları sırasında ve ondan sonra Osmanlı İmpa­ ratorluğu içindeki uluslardan devlete en çok güçlük çıkarabi­ lecek dı:ırumda olanları Ermenilerle Araplardı. Bu eserin L cildinde ve iL cildinin ilk iki kısmında Bedin Antlaşması'yla Balkan Savaşı sırasında geçen devrede Erme­ nilerin Osmanlı hükümetiyle olan münasebetlerinin ana çizgi­ leri gösterilmişti. Bu kısmın bu bölümünde ise Balkan savaş­ larının doğurdukları duruma göre Osmanlı hükümeti - Erme­ ni münasebetlerini ve bunlarla ilgili olarak Osmanlı - Rus gö­ rüşmeleri ve anlaşmalarını gözden geçireceğiz. Bundan ön�e Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, Arap ve Ermeni sorumlularının arasındaki önemli bir başkalı­ ğa bakışı çekmeyi gerekli bulduk: Araplar imparatorluğun ba­ zı kısımlarında toplu olarak bulunmaktadır ve bu gibi kısım­ larda yerlilerin pek büyük çoğunluğu hatta topu onlardandır; halbuki imparatorluğun hiç bir bölgesinde bir Ermeni çoğun­ luğu yoktur.::Bundan başka Araplarda ulusal duygular ve öz­ gür ve ayn bir hükümete kavuşmak isteği, yalnızca bazı bölge­ lerin sayısı az denilebilecek aydınlarında görülürken, Ermeni­ lerde Osmanlı karşıtlığı hemen bütün kitle içinde kök salmış gibi idi. Türklerle Ermeniler bir ırktan, Orta ASya brakisefallerin-

33


dendir ve Ermeniler de, Avrupa Alpinleri gibi Türk ırkının bir koludurlar; hatta bu birliği gören Avrupa antropologları, Türk adını kullanmak istemedikleri için, bütüne onun bir kısmının adını vermeyi daha uygun bulmuşlar ve Anadolu halkının to­ punu içine alan bir "Armenoid" ve "Armeno-Alpin" ırkı sö­ zünü çıkarmışlardır. Ancak bu ırk birliğine rağmen din başka­ lığı, tarihin gelişmesi, bazı yabancı de vletlerin bu durumu us­ tacasına sömürmeye koyulmaları, Osmanlı idaresinin bazı yön­ lerde bir Ortaçağ idaresi durumunda kalmış olması ve her iki yanın ileri gelenlerinin yetersizlik ve anlayışsızlığı xıx. yüz­ yılın son ve XX. yüzyılın başlarında Türk ve Ermeni ulusları arasında aşılamaz gibi görünen bir uçurum kazanmıştır. Ermenilerin en kalabalık ve toplu oldukları yer Kafkasya'da Ermenistan'dır; orada Çarlık idaresi altında yaşayan Ermeniler­ de ise okul ve cemaat hakları bakımından Osmanlı Ermenile­ rindeki hakların hemen hiç biri yoktu. Bu böyle olmakla birlik­ te

1914 Genel Savaşı'nın öngününde Ermeni komiteleri ve ay­

dınları Çarlık Rusyası 'yla değil hep Osmanlı İmparatorluğu ile uğraşmayı iş edinmişlerdi ve bu yolda Rus hükümetiyle el ele yürüyorlardı; hatta Rus hükümeti Doğu Anadolu vilayetlerinde Osmanlıya karşın olan çalışma ve girişimlerini hemen günü gü­ nüne Ermeni komitelerine ve ruhani başkanlarına bildirmekte ve onlardan biteviye yardım görmekte idi; bu yönü,· işbu ince­ lememiz ilerledikçe daha açık olarak göreceğiz. Ermeni komite ve aydınlarının Rusya ve İran'daki Erme­ nilerden çok Osmanlı Ermenileri işiyle uğraşmalarında açığa vurulmayan iç düşüncelerin başında şunlar gelmektedir: a) Avrupa'nın dinsel ve siyasal düşmanlığı yüzlerce yıl İs­

lamiyet'in kahramanlığını )'apmış olan Türkün üzerinde top­ landığı için bu duygunun propaganda ve yardım görme bakı-

34


mından Ermenilere kolaylıklar sağlaması, b) Uzağı görür sayılan bazı Ermeni aydınlarının ilerde bü­

tün ulusu kurtarabilecek olan ilk bağımsız Ermenistan çekir­ değinin Anadolu Doğu vilayetlerinde kurulmasını en uygun sanmaları ve Osmanlı zaafının bunu başarmak için çok kolay­ lıklar bağışladığına inanmaları,

C) il. Abdülhamit ve Meşrutiyet devirlerinde Osmanlı iç durumu alabildiğine karışık ve hükümet yeteneksiz ve güçsüz olduğu için ilk Ermeni ayaklanmalarından doğan karşılıklı gü­ vensizlikten ve hele yine bu durumların sonucu olarak bir sü­ rü öldürüşmelere yol açan Kürt - Ermeni karşıtlıklarından fay­ dalanmanın ve böylece bulandırılmış sularda balık avlamanın karlı sanılması, d) Rus kışkırtmaları, e) İran Ermenilerinin daha da dağınık bulunmaları; ora iş­ leriyle Avrupa'yı ilgilendirmenin daha güç olması ve Kuzey İran'ın epey yıldan beri Rusların eline geçmiş bulunmasıdır. Hemen yalnız Osmanlı Ermenilerinin durumu ile uğraş­ mak için açığa vurulan düşünce ve sebepler ise "c" böleğin­ deki olaylara dayanılarak bağıra bağıra acuna yayılan Türk ve daha çok Kürt mezalimidir. Bu gibi düşünce ve amillerin tesiri altında davranan Er­ menilerin veya daha doğrusu Ermeni komite ve dini başkanla­ rının oynayacakları roller Ermeni sorununun gidişini anlama­ yı kolaylaştırır.

RUS YA'DAKİ ERMENİLERİN DURUMU Ermeni komite, aydın ve dini başkanlarının Osmanlı'ya karşı Çarlıkla işbirliği yapmaya koyuldukları sırada Rusya'da-

35


ki Ermenilerin durumunun nasıl gelişmekte olduğunu azıcık göstermeyi uygun bulduk; böylelikle bu kurulların oynadıkla­ rı rolün aykırılığı daha da göze çarpar. 1 898'de, yani Osmanlı Ermenilerinin ayaklanmalarından bir iki yıl sonra, Kafkas Rus Genel Valisi Prens Galitzin' in Çar'a sunduğu bir yazıdan aşağıdaki parçalan alıyoruz(l ) :

"Ermeni amali: Ermenilerin ayaklanmasından maksat memleketlerinin kadim istiklalini tekrar tesis etmektir. Bu fi­ kir şehirlerde sakin tahsil görmüş ahali ile ruhbana mensup (pa­ paz olan) eşhas arasında pek ziyadedir. Köylüler henüz bu has­ talığa tutulmamışlardır. Bu hareketin muharrik (harekete geti­ ren) ve müşevvikleri

(kışkırtan) ruhban ve Ermeni matbuatı ile

memalik-i ecnebiyede (yabancı ülkeler) bulunan ihtilalci ko­ mitelerdir. İşbu ahval-i gayr-ı marziy)'enin (beğenilmeyen du­ rumun) diğer kısım ahaliye sirayet etmemesi için daha şedit (sert) ve muntazam bir idarenin tesisine hükümetçe mecburi:-. yet hasıl olmaktadır.

"Katogilws ve Açmiyazin Sinod'u: Geçen eylülde, aralık ayında Tiflis'i ziyaret eden Katogikos'a iade-i ziyaret için Aç­ miyazin'e gitmiş idim. Bu iki mülakatta da ihtiyar Katogi­ kos'un mµhakeme-i akliyeden mahrum ve inkılapçı müşavir­ lerinin taht'ı nüfuzunda olduğuna kanaat getirdim. Meseleyi ya­ kından tetkik ettim; Katogikos 'a nüfüz'ı hükümetten maada pa­ ye vermek için sarfolunan mesai, ahaliye Katogikos'un evsaf­ ı istisnaiyeye haiz olduğu zehabını vermek maksadıyla oldu­ ğunu istintaç· ettiril (sonucunu çıkardım). Binaenaleyh Rusya hükümeti tarafından Katogikos ile Sinod'un, kavanin-i mab­ susaya tevfik-i muamele etmeye mecbur olmaları noktasından ( 1 ) Bk. Enneni komitelerinin amal ve harekat-ı ihtilaliyesi (Er. Ko. s. 36).

36


behemehal ısrar edilmesi reyindeyim. Sinod & ha'dema vuku­ bulan yolsuzluklara meydan vermemek üzere Sinod azasından Vahan Kirkoryan ile Rahip Nahabed Nahabedyan'ın tecziye­ sini (cezalandırılmasını) emreyledim. Bu ikinci rahip Katogi­ kos'un katibi hususisidir. Bunların Katkasya'dan teb'idini ten­ sip ettim (uzaklaştırılmasını uygun buldum). Zat-ı Haşmetpe­ nahileri de (Çar) tasdik buyururlar.

"Ermeni mekiitib-i iptidaiyesi: Ermeni mekteplerinin Ma­ arifNezareti'ne tevdii meselesi

1897 senesi fermanı (Çar'ın fer­

manı) iktizasından (gereğinden) olup bu mesele hadd-i zatın­ da pek mühimdir ve yeni nesli ruhbanın mazarratından (zarar­ larından) kurtarmak için yegane bir tedbirdir. Fakat Ermeni ruh­ banı bu şekl-i cedid,e tebaiyyeten istinkaf eylediklerinden (ye­ ni duruma uymayı reddettiklerinden) emr-i hükümetle

320

mektep seddeditdi (kapatıldı). İşte bundan dolayı mekteplere ait emlakin Maarif Nezaretine tevdii hususunun tasdik-i haş­ metpenahilerine iktiranını istirham ettim. Bu bapta evamir-i ce­ dideye muntazırım (bu hususta yeni emirler bekliyorum). "Kafkas

Ermeni matbuatı: Tiflis'te neşrolunan resail-i

mevkute Ruslarla Ermenilerin mezci meselesine çalışacak yer­ de bilakis onları tefrik edecek uçurumu hafretmeye kalkışmış­ lardır.

"Cem 'iyyat-ı hayriyye: Ermeni cem'iyyat-ı hayriyyesi hayrat ve hasenata badim olmaktan ziyade siyasetle iştigal et­ mektedirler. Hükümet-i mahalliye, bunları nizamnamelerin­ den cüz'i inhiraf ettikleri zaman hemen lağvetmeye selahiyet­ tar olmalıdır." Biı yazı Rus hükümetinin Ermeniler hakkındaki düşünce ve tasarılarını iyice gösterir. Rusya Ermenilerinin Ruslaşmasını kolaylaştırmak için ça-

37


nn 4 Temmuz

1 903 tarihli bir ukaz'iyle (buyruk) Ermeni kilise­

lerine bağlı bütün emlakin Rus hükümetince idaresi, bütün Er­ meni okullarında Rusça okunulması, Katogikos'un (Ermenile­ rin en yüksek dinsel başkanı olup Açmiyazinde oturur) Sinod (daha çokruhbani meclis) üyelerini seçmekteki ve evlenme, bo­ şanma gibi medeni işlerdeki yetkisinin kısılması kararlaşır. 1905 'te Rusya'daki ayaklanmalar sırasında Ermeniler son aşa­ ma ezilirler; durum 1 909 yılına kadar böylece sürer gider; o yıl­ da Ermenilerden 4000 kadar hapis, 3000 kadar da sürgün vardır. O devirde ermeni aydın ve komitelerinin çoğu Çarlığı başlıca düş­ man saymaktadırlar(2). 1 9 1 O yılından bu yana ise bunlar Çarlı­ ğa yaklaşmaya ve onunla işbirliği yapmaya koyulacaklardır.

OSMANLI-ERMENİ SORUNUNUN GEÇİRDİGİ SAFHALAR Balkan Savaşı sırasında ve ondan sonra, 1 9 1 4 'te Ge­ nel Savaş'ın patlamasına kadar geçen zamanda Osmanlı Ermeni sorununda başlıca üç devre vardır. Birinci devre 1 9 1 2 sonbaharından, yani Balkan Sava­ şı 'nda ilk Osmanlı yenilgilerinden başlar ve Sadrazam Mah­ mut Şevket Paşa'nın Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu illeri için İngiliz işyar ve subayları getirtmeye kalkıştığı 24 Ni­ san 1 9 1 3 tarihine, veya daha doğrusu Rusya'nın bu işi öğ­ renip siyasasını ona göre düzenlemesine kadar gider (Ma­ yıs 1 9 1 3). İkinci devre Mayıs 1 9 1 3 'ten Ağustos 1 9 1 3 'e kadar gi­ der. Bu devrede büyük devletler ve bilhassa Almanya Rus(2) Er. Ko. s. 37-41.

38


lann Doğu Anadolu işini kendi eline almak isteğine karşı koymaktadırlar. Ancak bu işte en önde görünen Alman­ ya' nın, Osmanlıyı gerçekten korumaktan çok kendisine de ehlen geldiği kadar büyük bir pay ayırtmaya çalıştığı gitgi­ de daha açık olarak belli olur. Ağustos 1 9 1 3 'ten itibaren Almanya bu rolü daha açık olarak ele alacak ve 1 91 4 yılının başlarında paylaşma an­ laşması gerçekleşmiş olac.aktır. Bu da üçüncü devreyi teş­ kil eder. il. BALKAN SAVAŞI SIRASINDA ERMENİ SORUNU VE RUSYA

Bu savaş Ermenilere dileklerini öne sürmek ve başarılar sağlamak için çok uygun bir durum yaratmıştı; Ermeni komi­ te; aydın ve dinsel başkanları bu fırsatı kaçırmak istemeyecek­ lerdir. Balkan Savaşı 'nı hazırlamış ve düzenlemiş olan Rus hü­ kümeti de doğal olarak onlarla birliktir ve onları kışkırtacaktır. 1 9 1 2 sonbaharında Rus ve Avrupa basınında Ermenilere karşı Türk ve Kürt zulmü üzerinde duran bir sürü yazı çıkar; Katkasya'da ve Çar ordularının çizmesi altında bulunan İran'da­ ki Ermeniler arasında bir çok toplantılar olur ve her yana sız­ lanma tel ve yazılan gönderilir. 7 Ekim 1 9 1 2 'de Tiflis'te büyük bir toplantı olur ve Açmiyazin'e gidilip, Osmanlı Ermenileri işini ele almasının Katogikos 'tan istenmesine karar'verilir. O sırada Katogikos, Rus hükümetiyle barışmıştır ve onun­ la işbirliği yapmaktadır. Petersburg'daki Osmanlı Büyükelçili­ ği'nin Bab-ı Ali'ye bildirdiğine göre Katogikos, 4/1 7 Haziran 1 9 1 2 tarihinde Petersburg'tan çıkan Novôye Vremya gazetesi­ ne verdiği bir demeçte: "Osmanlı Ermenileri Meşrutiyet'ten bir 39


iyilik görmediler, durumları kötüdür, yalnız Rusya'da rahat edi­ yorlar" yollu sözler söylemiştir. Titlis toplantısından sonra Açmiyazin 'de de bir toplan­ tı olur ve Katogikos, Mısır paşalarından Bogos Nubar'ı Av­ rupa'ya yollamaya karar verir. Bunu Rusça Reç gazetesin­ den öğrenen Petersburg'taki Osmanlı Büyükelçisi Turhan Paşa, 24 Aralık l 9 1 2 'de Bab-ı Ali'ye çektiği bir telde: B. Nubar Paşa'nın Londra Büyükelçiler Konferansı'na gire­ ceğini ve Berlin Antlaşması'nın 6 1 . maddesinin Ermeni­ lerden yana yürütülmesi için direneceğini ve eski Ermeni Patriği Ormanyan Efendi'nin de Bogos Nubar Paşa ile bir­ likte gideceğini bildirir. O sırada İtalya'da yan resmi sayılan Popolo Romano ga­ zetesinde de işbu Ormanyan Efendi'ninltalyan ayanından San­ tini 'ye yazılmış 16 Aralık 1912 tarihli bir yazısı çıkar. Orman­ yan, Londra Büyükelçiler Konferansı'mn Ermeni işlerini de ele almasını ve Londra'daki büylikelçisine o yolda yönerge veril­ mesini istemektedir(3). Paris Büyükelçisi Rıfat Paşa'nın 1 6 Aralık 1912 tarihiyle Bab-ı Ali'ye bildirdiğine göre Bogos Nubar Paşa kendisini gör­ müş ve şunları bildirmiştir: "Ermeniler durumlarını düzeltmek için Londra Büyükel­ çiler Konferansı'ndan faydalanmak istiyorlar. Aralarında türlü dü­ şünceler var: Islahat, özgürlük (muhtariyet), Rusya 'ya katılma." Bogos Nubar'ın kendisi ıslahat düşüncesini uygun bulmakta i­ miş; o, Ermeni menfaatlerini Türlderinkine bağlı görmekte ve büyük devletlerin güvencesi altında olmak şartıyla 1 895 'te Fran(3) Roına'daki Osmanlı Büyükelçisi Nabi Bey' den (23 Aralık 1912).

40


sa, İngiltere ve Rusya' ca hazırlanılmış olan(4) ıslahat tasarısının ana çizgileri içinde kalınmasını istemekte imiş. Puankare (Poin­

carre) ona demiş ki: Ermeni işinin şu veya bu biçimde Büyükel­ çiler Konferansı'na gelmesi sakınılamaz bir olaydır. Osmanlı elçiliklerinden Bab-ı Ali'ye gelen bu kabil bilgi ve raporlara rağmen Rus belgeleri Çar hükümetinin işin Londra tla­

ki Büyükelçiler Konferansı'na götürülmesini istemediğini san­ dıracak biçimdedir; çünkü Kafkas Genel Valisi Kont Vorontzof­ Daşkof'un, Sazonof' a 7/20 Şubat 1913 'te yazdığına göre, Ka­ togikos'un Bogos Nubar Paşa'yı Avrupa halk efkarına ve hükü­ metlerine Ermenilerin durumunu ve ıslahat yapılmasının gerek­ tiğini anlatmak için yollamış olduğunu bildiiınekte ve bu işin Londra Büyükelçiler Konferansı önüne götürülemeyeceğini ek­ lemektedir. (5) O tarihte Ermeni Katogikos'u tamamıyla Ruslar­ la işbirliği yaptığından bu yön Rusların Ermeni meselesine öbür büyük devletleri karıştırmak istemediklerini gösterir. Olaylar da bu bakımdan Rus isteklerine göre gelişecektir. Bogos Nubar Paşa'nın Rifat Paşa'ya söyledikleriyle o sı­ radaki Rus durumu ve düşünceleri karşılaştırılırsa şu sonuçla­ ra varmak gerekir: Rusya, Ermeni özgürlüğünü (muhtariyetini) isteyemezdi; çünkü bu onun önüne İskenderun körfezi yolu üzerinde -35 yıl önce Bulgaristan 'ın kurulmasıyla İstanbul yolu üzerinde oldu­

ğu gibi- bir duvar dikmek olurdu. Yine RU$ya, Doğu Anado­ lu'yu o sırada kendi ülkesine katmak isteğini ortaya atmaya yü­ reklenemezdi; çünkü bu, daha Balkan durumu karmakarışık iken belki bir genel savaş çıkarabilirdi: Dolayıs_ıyla o anda Rusları).

:::-9�, 103-104 ( 1895 ve 1 896 yılları olay­

(4) Bk. lnkılap Tarihi c. I, s. 83-85, 8

(5) Rus Turunç renkli kitabı.(Livre Örange) T. K, b. 12 (Mand Os. s. 2 1 1).

41


ya'ya en uygun olanı, Doğu Anadolu& geniş ölçüde bir ısla­ hat yapılmasını sağlamak olabilirdi; bu ona, oraların işlerine karışmak hakkını az çok vereceği için o yerleri, ilerde, en uy­ gun göreceği bir sırada, kendine katmak imkamnı da verirdi. Bogos Nubar Paşa'nın, işi Londra Büyükelçiler Konferansı'­ na götüreceğini Rifat Paşa'ya söyledikten bir buçuk ay kadar sonra Kont Vorontzof-Daşkof'un böyle bir şey olmayacağını bildirmesi, sonuçta da bunun olmaması, Rusya'nın Ermeni ıs­ lahatı işine elden geldiği kadar az bir uluslararası biçim ver­ mek isteğinden doğmuş sanılabilir. Her ne ise 1913 yılı başlarında bu işin tutacağı yol belir­ meye koyulur; yine o sıralarda, 3 Ocak 1913'te, lstanbul'daki Ermeni Meclis-i Millisi bu ıslahat işlerinde sağlam güvenler elde edilmesini isteyerek Patrikhanenin muhtelit (karma) mec­ lisine güvenini bildirir. Bir yandan da Doğu Anadolu vilayetlerindeki Rus konso­ losları,'belki ilerde gerekinc� kullanılabilir diye, birçok Erme­ ni köylüsüne Rus tabaası olmak için şu biçimde dilekçeler im­ zalattırmak:hıdırlar: (6) ·

MAZHAR SURETİ

"Balada imzalan muharrer olan bizler köyümüzde ne ka­ dar emlak ve arazi varsa civarımızda bulunan İslam KUrtler ta­ rafından tamamen zapt olunarak ziraat edilmekte olduğunu ar­ zederiz. Perkart ve Kanl'sati Kürtleri de düşman olduklarından bize her veçhile zarar iras etmekten çekinmiyorlar. Buna binaen hükürnet-i aliyyenizin (Rusya'mn) tabiiyetine dahil olmayı ten(6) Er. Ko. s. 84. Bitlis'teki Rus konsolosuna verilmiştir. Eserde tarih zikredil­ memektedir. ·

42


sip ettik. Ba'dema ancak bu suretle asude yaşayabileceğiz; yok­

sa eğer bu halde ve Osmanlı idaresi altında kalacak olursak em­ niyet-i şahsiyemiz kat'iyyen metkud olduğundan artıkburada im­ rar-ı hayat edemeyeceğiz. Binaenaleyh me'yus ve her şeyden mahrum olan bizler, Rus hükümet-i muazzamasımn merhamet ve uluvv-ü atıfetine iltica ederek bu babdaki muamelat-ı mukte­ ziyyenin ifa edilip edilmeyeceği hakkındaki mütalea-i asilanele­ rinin (Rus konsolosunun) emir ve tebliğini istirham eyleriz." Rus Turunç Renkli Kitabı 'n ilk belgesi olan 9 Aralık 1912 tarihli raporunda, İstanbul Rus Büyükelçisi Girs bu gibi dilek­ çelere dayanarak Ermenilerin Rusya'yı istediklerini hüküme­ tine bildirmekte, şimdilik orayı almaya kalkışmanın erken ola­ cağım ve ıslahat ile yetinmenin daha doğru olduğunu söylemek­ tedir; ancak sonda Osmanlı durumu karmaşık bulunduğundan ıslahat ile beklenilen sonucun elde edilmemesi ihtimali dola­ yısıyla Rus ordusunu Doğu Anadolu'ya sokmaya da hazırla­ nılabileceğini eklemektedir. (7) Görüldüğü gibi büyükelçi, işin bütün yönlerini gözden geçirmiş olup hükümetine her şeyin sı­ rasıyla yapılması öğüdünü vermektedir. Girs 'in, Ermeni Daşnak Komitesi Murahhası Doktor Zev­ rief' e söylediği şu sözler de, iş bu genel çizgiye uygundur:

(8)

"İmparatoluk hükümeti (Rus), Ermenistan'ın mukadde­ ratıyla pek yakından ilgilidir. Ancak Ermeniler bu andaki du­ rumun olağanüstü olduğunu gözden kaçırmamalı ve ihtiyatsız davranışlarıyla durumlarım daha da kötüleştirmemelidirler. Er­ menilerin Avrupa gözünde Türk keyfi idaresinin kurbanları gi­ bi görüne durmaları önemlidir ve (bu durumu bırakıp) ulusal amaçlarına erişmek için Türk askeri başarısızlıklarından fay(7) Mand. üs. s. 207-8. (8) T. K. b. 7, 24-27 Aralık 1 9 1 2 (Mand. üs. 209)

43


dalanmaya kalkışan siyasal ihtilalciler durumunu takınmama­ lıdırlar. Dolayısıyla Ermeniler hiçbfr biçimde Türkleri kışkırt­ mamalıdırlarve hele bir ayaklanma işine başlamamalıdırlar. Av­ rupa karşısına siyasa} dileklerle de çıkmamalıdırlar: buna kar­ şılık olarak Ermeniler basınlarıyla ve her türlü demeç ve gös­ terileriyle Kürtlerden ve Osmanlı idaresinden gördükleri daya­ nılmaz kötülükler üzerine genel bakışı çekmekte herhalde hak­ lıdırlar." Kolayca anlaşılabileceği gibi Girs, burada Zavrief' e prog­ ramın ilk evresini, yani uslu uslu ıslahat isteme kısmını açıkla­ maktadır. Rus Drşişleri Bakanı Saza:nof, 1 6 Aralık 1 9 12(ie Paris ve Londra'daki büyükelçilerine yolladığı bir yönergede ise, Bab­ ı Ali'nin BerliıiAntl�şması'nın 6 1 . maddesiylt? (9) Doğu Ana­ dolu vilayetlerinde yapmayı üstlenmiş olduğu ıslahat için bazı inançlar sağlanılması ve denetleme kı:ırulması gerektiği konu­ su üzerinde yanındi bulundukları hükümetlerle konuşmaları­ nı bildirir. Bunu yaparken işbu iki büyükelçi şu iş için de Fran­ sa ve İngiltere'nin siyasal yardımını istemek yönergesini almış­ lardı: Balkan orduları önünde kaçan Rumelili Türk göçmenle­ rinin Doğu Anadolu'ya yerleştirilmelerini, yani oralarda Türk­ lerin sayısının arttırılmasını önlemek. ( 1 0) Yine kolayca anlaşılabileceği gibi bu yönerge programın ilk evresini açmak düşüncesiyle yapılmıştır. Bu ilk Rus girişimleri sırasında Doğu Anadoluaa nasıl bir (9) Madde şöyledir: "Bab-ı Ali, işi bundan fazla geciktirmeksizin Ennenilerin oturdukları illerde yersel ihtiyaçların gerektirdiği ıslahat ve iyileştinneleri yapmax.ı ve Ennenilerin Çerkes ve Kürtlere karşı güvenlerini sağlamayı üstlenir. O (Bab-ı Ali), bu amaçla alınan tedbirleri, onların uygulanmasını denetleyecek olan büyük devletle­ re muntazam surette bildirecektir. (10) Turuncu kitap, b. 5 (Mand. Os. s. 209).

44


hava içinde yaşanıldığım, Enneni komitecilerinin oradaki dav­ ranışlarını ve Rus hükümetinin orayı nasıl gördüğünü anlatına­ sı dolayısıyla Bitlis Rus Konsolosu'nun İstanbul'daki Rus bü­ yükelçisine yollamış olduğu 6 Ocak 1 9 1 3 tarihli raporunun ba­ zı kısımlan aşağıya konulmuştur: (1 1) "Balkan harbinin Bitlis Müslümanlarında yalnız Islav ve­ ya umum Hıristiyanlara karşı değil, belki bütün dünyaya karşı biİ' infial husule getinniş olduğu ve Ennenilerin efkarını da he­ yecana getirerek onlarda daha mesut ve daha münevver bir is­ tikbal ümitleri ve Türk hakimiyetinden kurtulmak fikirleri uyandınnış bulunduğu da tabiatıyla kabil-i red ve inkar değil­ dir. Binaenaleyh iki taraf efkar-ı umumiyesinin bu halde bu­ lunması ve hususiyle Rusya'nın Van, Bitlis ve Erzurum'u iş­ gal edeceği hakkında_Ennenilerin yaydıkları haberler neticesi olarak en ufak bir sebep işin alevlenmesine meydan verebilir ve bu suretle husı1le gelmesi mümkün olan umumi bir Enne­ ni-MüSlüman çarpışmasında Enneniler, Balkan yenilgilerinin fidyesi olabilirler. Bu Enneni ve Müslüman husumeti, en zi­ yade Londra sulh müzakerelerinden önce Bulgarların Dersa­ adet' e ginnek üzere bulunduklarına dair haberlerin vürudu sı­ ralarında son dereceyi bulmuş idi. Söylediklerine nazaran pa­ zarda, Dersaadet'ten gelen telgrafuameleri okuyan Müslüman­ lar, Hıristiyanlara karşı olan infial ve hiddetlerini güçlükle zapt edebiliyorlardı. "Ennenilerde ise bunun büsbütün aksi bir hal görülebili­ yordu. Bana bildirdiklerine nazaran Enneniler, geceleri hane­ lerinde müzakerat tertip etınekte ve Bitlis Müslümanlarının hane ve arazisini kendi arıılarında taksim eyfomekte idiler. Zi( 1 1 ) Er. Ko. s, 72-77.

45


ra Ermenilerin intizar ettikleri Rus asakirinin vürudu üzeriııde Müslümanlar enval-i gayr-ı menkullerini terk ederek cenuba doğru çekileceklerdir. "Tehevvüre gelmiş bir halde bulunan Ermenilerin ve me­ murin-i ruhaniyelerinin Müslümanlarla birlikte yaşayamaya­ caklarından ve Türklerin de Ermenilere tahammül edemeye­ ceklerinden valiye şikayet ettiklerini ben bizzat gördüm ve işit­ tim. Binaenaleyh şimdi Bitlis vilayeti dahilinde Ermenilerle Müslümanlar arasında bir husumet-i şedide görülmekte ve bu husumet Balkan harbinin safahatı ve buraca mefruz netayici ile mütenasiben kfilı tenakus eylemektedir. Bu halin devamı tak­ dirinde yukarıda dahi arzettiğim veçhile en ufak esbiib ile Müs­ lüman taassubunun parlamasına intizar olunabilir. "Ermeni efkiir-ı umumiyesinin balada izah olunduğu ha­ le gelmesinde Taşnaksutiyon cemiyetinin faaliyetinin büyük dahli vardır. Cemiyet-i mezkure Ermenilerle Müslümanlarara­ sında müsademat husule getirmeye ve Ermeniler için vilayet dahilinde meydana gelecek hal-i felaket neticesi olarak Rusya müdahalesini ve memleketin Rus askeri tarafından işgalini da­ vet eylemeye muannidane çalışmaktadır. " Birkaç vakit evvel Muş şehri kurbinde Sürp Karabet Ma­ nastın 'nda komite azası bir içtima akdeylemiş ve balada nak­ ledilen surette ittihaz-ı karar eylediği gibi Dersaadet veya Ce­ nevre'de toplanacak olan umumi kongreye de bir delege inti­ hap ve i'zam etmiştir. " Şimdi Taşnaklar, Ermeni milletinin felaket ve sefaletin­ den başka bir şeye yaramadıkları beyaniyle evvelce tamamen onlardan müteneffir olmuş olan asayişperver Ermeni ahalisi nezdinde iade-i namus etmek ve kendi tabirleri veçhile 'Rus­ ya'yı buraya getirmek, kararına ittiba eyliyorlar.

46


"Bu maksatla Taşnaklar muhtelif vesaite müracaat ede­ rek suret-i umumiyede Müslümanlarla ve suret-i hususiyede Osmanlı asakiriyle Ermenilerin tesadüm eylemesine çalışıyor­ far. Mesela Bitlis ve Muş 'taki Taşnak komitesi dehşet ve heye­ can husule getirmek için pazardaki (çarşı) Ermenileri dükkan­ larını kapamaya sevketmişlerdir. Y ine onlar, bir Ermeni fedai çetesi teslih etmiş ve bu çete Hizan kazasında Teşrin-i ev vel ve sani (Ekim ve Kasım) aylarında uzun uzadıya dolaştıktan son­ ra Ermeni mektep müfettişi ve Taşnaksutiyon taraftan Rafa­ el 'in katlinin intikamını almak için bir kaç Kürt öldürmüştür. Bütün burilardan maksat Müslümanların Taşnaklarla müsade­ me etmesini teşvik idi. Tabii sonra Müslümanlar Ermeni köy­ lerine hücum edecekler ve bu hal dahi ümit ettikleri veçhile Rus­ ya' nın müdahale-i müsellahasını ihtaç edecek idi. Bu amali te'kiden Bitlis Taşnaklannın ileri gelenleri, şayet Türkiye'nin hal-i hazırından bilistifade Rusları buraya getirmeyecek olur­ lar ise büyük bir hata etmiş olacaklarını beyan eyliyorlar. "BaJada arzolunan ifadattan zat�ı alilerince, Ermenilerle Müslümanlar.arasındaki müsademat-ı müstakbelenin kısmen Taşnaksutiyon komitesinin hatt-ı hareket ve faaliyetine ve Bal­ kan Islav devletleriyle Türkiye arasındaki müzakerat-ı sulhiy­ yeinin sfuet-i revişine ve bunun neticesi olarak müttefikler ta­ rafından Dersaadet'in işgali ihtimaline tabi bulunacağı fikri hasıl olmalıdır. Müzakerat-ı mezkfue sulh ile hitama ermeye­ cek olursa Osmanlı payitahtının sukutunun tekarrübü Bitlis Müslümanlarıyla Ermenilerin münasebat-ı mütekabilesine ic­ ray-ı tesir eyleyecektir. "Gerek şehirli ve gerekse köylü Ermeni ahalisi, memu­ rin-i ruhaniyeleriyle birlikte her vakit Rusya'ya karşı teveccüh ve temayüllerini izhar ve ifade etmişler ve Türk hükümetinin 47


burada asayiş, kanun ve saadet:..i hal tesisinden aciz bulundu­ ğunu her vakit söylemişlerdir. Birçok Ermeni OrtOdoksinabed­ lerine kalbedilmek üzere kendi kiliselerini Rus asakirine tak­ dim etmeyi şimdiden vaadediyorlar. "Balkan'ın hal-i hazın, Islav ve Yunan hükümetlerinin Türkiye'ye galebe çalması Ermenilerin ezhanını tehyiç etmiş ve onların kalbini Türkiye'den tahlis-i nefs ümid ve meserre­ tiyle doldurmuştur. İntikam hissiyle kaynaşan Ermeniler, Türk mağlubiyetlerini Allah'ın inayeti ve Ermeni sefalet ve muhak­ kıriyetinin intikamı olarak telakki ediyorlar. Bitlis, Erzurum ve Van şehirleri ile vilayetlerinin Kafkasya goberna'lanyla (ille­ riyle) ve Kafkasya ahalisinin hali, ticareti ve vesait-i nakliye­ siyle Ermenilerle meskfuı vilayatın (Osmanlı illerinin) muka­ yesesi, Ermenilere, kendilerinin Türkhakimiyetinden hiçbir sa­ adet ve hürriyet beklemeyeceklerini bir lisan-ı beliğ ile ihtar et­ mektedir. Ermenilerin ve zannederim Bitlis ve civan Hıristi­ yanlannın bütün ümitleri Rusya'dadır. "Tatbik-i ıslahat için Londrah bir İngiliz'in taht-ı riyase­ tinde olarak Ermeni ve Türklerden mürekkep bir komisyonun (12) Bitlis' e vürud eyliyeceğine dair haberler alındığı vakit bu haberin Ermeni ahalide nazik bir tesir husule getirmiş olduğu­ nu inkar edemem. Ermeniler birkaç vakit mukaddem, Açmi­ yazin 'den murahhasa Mesrob'un taht-ı riyasetinde olarak Pe­ tersburg'a giden heyetin Anadolu Ermenilerine İngilizlerin gönderilmesini de iltimas edip etmediğini soruyorlar. "Bütün Ermeniler, Rus asakirinin kaniyle yoğurulmuş olan ve Kafkasya'nın yanında bulunan Türk vilayatına İngiliz­ lerin ıslahat sokmalarından tamamen münkesir idile.r. İngiliz( 1 2) Doğu Anadolu'ya ıslahat tatbik için lngilizlerin getirilmesi tasarısı aşağı­

da ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

48


lerin faaliyet-i müstakbelelerinden sarf-ı nazar onların buraya, beray-ı ıslahat memur göndermeleri Yemen ve Basra'ya Rus memurlarının gitmesi kadar herkesçe na-kabil-i tefehhüm gö­ rüldü. Ermenilerle meski'ın araziye beray-ı ıslahat İngilizlerin gelmesi bendenize göre Hükümet-i Osmaniyece Londra sulh müzakeratı esnasında İngiltere 'nin muavenetine mazhar olmak ve Anadolu'ya İngilizleri getirerek İngiltere ve Rusya hükümet­ leri beyninde ihtilaf ve niza çıkarmak için bililtizam düşünül­ müştür. "Ermeniler' in Rusya'ya temayülünden bahsederken 1 907 senesinde Bitlis, Diyarbakır, Ma'mfıretü'l-aziz Ermeniler'i ta­ rafından iki yüz binden fazla imza ile kendilerinin Rusya tabi­ iyetine kabul edilmesi hakkında konsolatomuza verilen istida ile 1 904-5 senelerinde Süryanilerin, Ortodoksluğa kabulü için Rus papazları i'zamı talebine mütedair teşebbüslerini tahattür eylememek na-bemahaldir. Bana 1 903 senesinde tevdi edilen konsolatonun faaliyetinden bu iki vak'a, hem Hıristiyanlar'ın bu memleketteki hallerini ve hem de Rusya'ya karşı temayül­ lerini kafi derecede gösterir. O vakitten beri Hıristiyanların ha­ li pek az kesb-i salılh eyledi ve nazarları evvelki gibi Rusya ci­ hetine ma'tuf kaldı. Şurası da sükı1t ile geçiştirilmemelidir ki Bitlis Ermeni ahalisi arasında, vilayat-ı sfürede olduğu gibi ba­ zı riyakar zenginler de yok değildir. Bunlar kendi menfaat ve rahatlan için bütün Ermeni milletinin zararına olarak Türkler ve Türk memurlarıyla peyday-ı dostiye çalışıyorlar. Fakat bu hal muvakkat olup yalnız Türk hakimiyeti Kürdistan'da baki bulundukça müşahede olunacaktır. Ermeni ve alelumum Hı­ ristiyan milletinin bütün sunufu Rusya'ya karşı olan temayül­ lerinde samimi ve yeknazardırlar. Bu hususta şehir ve köy aha­ lisi beyninde fark da yoktur. 49


"Sakin ahalinin nazarında manen sukut etmiş olan Taş­ naksutiyon cemiyeti Ermenilerin itimadını tekrar kazanmaya çalışıyor ve raporun yukarısında arz eylediğim veçhile Erme­ nilerle Kürtlerve alelumum Müslümanlar arasında müsademat husı'.'ıle getirerek ahvali karıştırmak ve Rusya'nın müdahale-i müsellahasına vesile ihzar etmek teşebbüslerinde bulunuyor. "Birkaç vakit evvel Van vilayeti hududu kurbindeki Garç­ kan ve Karkar mevakiinde zuhfu etmiş olan müsellah Ermeni fedai çetelerinin son zamanlarda yapılan teşebbüsat-ı müma­ sile meyanına idhali lazımdır. Bunlar dağlarda gezerek Kürt­ lerle müsademe fırsatını taharri eylemişlerdir. "Taşnaksutiyon cemiyeti azasının tavır ve hareketi ve Rus­ ya'ya karşı revabıtı Dersaadet'teki merkez-i umumilerinin ta­ limatına tabidir... Bitlis Rus konsolosunun bu raporu durumu yeter derece­ de aydınlattığı için üzerinde aynca durmaya lüzum yoktur sa­ nırız. "

AVRUPA'DA RUS YA' YA KARŞI İLK KUŞKULARIN U YANMASI Rusya'nın Ermeni işiyle alttan alta uğraştığının sezilme­ ye başlanması, Osmanlı çöküntüsünün Rusya'ya bu yolda bir­ çok kolaylıklar sağladığının apaçık görülmesi ve İstanbul 'da ve Osmanlı ülkesinin birçok yerinde ayaklanmalar çıkması Bab­ ı Ali baskını (23 Ocak 1 9 1 3) sıralarında ve ondan sonra Batı­ da ve en çok Almanya 'da bir sürü kuşku doğurur. Aşağıya koyduğumuz belgeler bunu gösterir: İlk belge Petersburg Alman Büyükelçisi Purtales'in Baş­ bakan Betman-Holveg'e 23 Ocak 1 9 1 3 tarihiyle yolladığı bir 50


rapordur( 1 3). Rus ihtiraslarını, Ermeni işleri bakımından Rus­ Osmanlı münasebetlerini, Katkasya&ki Rus iç durumunu ve bu konular üzerinde Kayser'in düşüncelerini iyice aydınlatır. Metin arasında muterize (parantez) içindeki italik yazılar Kay­ ser il. Vilhelm'in el yazısıyla olan notlarıdır: "Bay Sazanof'la olan son konuşmalarımda, Balkan Sa­ vaşı 'nın devamı halinde belirecek tehlikeler üzerinde müzake­ re edilirken, mumaileyhin sözü birkaç kere Ermenistan'a ge­ tirmiş olması (Bu, eski bir masaldır, artık!) ve orada Hıristiyan­ lara katliam yapılabileceği hakında korkularını bildirmiş olma­ sı dikkatimi çekti (Bunlar, müdahale ve ilhak için bir sebep ol­ sun diye, teşkildtlandınlacaldardır! Donanma mümayişi de bu işe yarayacak!) Bakan (Sazanof) şu mülahazada bulundu: 'Sı­ nırlarımızın ta yakınında vukua gelecek karışıklıklar bizi ka­ yıtsız bırakamaz ve böyle bir şey vukua gelince de müdahele etmemek elimizden gelmez.." "İnanılır taraflardan işittiğime göre bura yetkili çevrele­ rinde birbirine karşın iki cereyan vardır. Bir taraf, Rusya'nın Yakın-Doğu meselelerinin bu kere hallinde eli.boş çıkmaması için Ermenistan'da harekete geçmesini talep ederken (!) öbür taraf böyle bir siyasete karşı gelmektedir. "Dışişleri Bakanlığı 'nın birinci tarafı tuttuğu çok kere id­ dia edilmektedir. Bay Sazanof'un Balkan buhranında şimdiye kadar takındığı ölçülü ve temkinli durumu gözönünde tutarak buna pek inanamıyorum; bununla birlikte Dışişleri Bakanlı­ ğı'yla münasebetleri besbelli olan bir takım gazeteler, Erme­ nistan lehine ilgi uyandırmak ve oradaki Hıristiyanlar'ı koru­ mak amacıyla gerekirse bir Rus müdahalesinin zaruriliğine (13) Al.B., c. 38, b. 15284.

51


işaret etmeye açıktan açığa uğraşıyorlar (Pastırma ilefareleri

tutarlar -Almanca bir atasözü-) "Kendi istihbaratına bakılırsa, Ermenistan'da faal bir Rus politikasının muarızları arasında Kafkasya Umumi Valisi de var­ dır. Voronzof- Daşkof, burada iyi haber alan bir diplomatın id­ dia ettiğine bakılırsa, fikri sorulduğu vakit, Rusya'nın Ermenis­ tan'da harekete geçmesinin Kafkasya için doğurabileceği tehli­ kelere işaret etmiştir. Genel vali, şu görüşü müdafaa etmiştir: "Böyle bir hareketin hedefi, tabii evvel emirde ıslahatı ve muhtariyeti hedef tutmak zorundadır. Fakat Kafkasya& yaşa­ yan ve sayıları çok olan Ermeniler' in, Türktoprağında millettaş­ larına verilmiş imtiyazlardan haber edinir edinmez aynı haklan istemeleri ve Kafkasya'da karışıklıklar çıkması beklenebilir. "Bay Sazanof dün, Avusturya-Macaristan Büyükelçilik müsteşarına (Kont Çemin) demiş ki: 'Ermenistan'da kargaşalık­ lar çıkmasına mani olmak için orada ıslahat yapılmasını hükü­ metine tavsiye etmesini buradaki Türkiye büyükelçisine ısrarla tavsiye ettim (Makedonya aa olduğu gibi mi? işte tam Ti>ron­

zof'un korktuğu!), Turhan Paşa. bu Rus tavsiyesinden bana bir şey söylemedi; ancak, Ermenistan'da Rus emelleri hakkında fev­ kalade itimatsız bir şekildebahsetti (haldı olarak!). Büyükelçi bun­ dan birkaç hafta evveline kadar Rus siyasetinin ölçülü ve sami­ mi karakterini tamamen teslim ediyordu; şimdi ise bana, baka­ nın ona karşı tavnnın esaslı surette değiştiğini ve bunun kendi­ sine itimatsızlık verdiğini söylüyor (J'abiil Çünkü lstanbul aa her şey çorba!) Rusya'nın, henüz meydana vurmak istemediği bir plan tasarlamakta olmasından korkuyor (Diplomat olmayanlar için bu haftalardan beri besbelli idi) (14) Turhan Paşa, Ermenis(14) Son Alman Kayseri diplomatları daima küçültmeyi severdi.

52


tan'da Hıristiyanlar' ın durumunun tehlikeli olduğu iddiasının ta­ mamen boş olduğunu söyledi; buna karşılık, işlerine gelirse, Kaf­ kasya yolundan Ermenistan'da kargaşalıklar çıkmasının Rus­ lar' ın tamamen elinde olduğunahiç bir şüphe olmadığını ileri sür­ dü (Doğru; öyle olacak). "Dikkat nazarımı çeken bir nokta, aslında açıktan açı­ ğa Rus taraftarı olan ltalyan işgüderinin (Tommasi della Torreta) -ki şimdiye kadar Rus siyasetinin hiç menfaat pe­ şinde koşmadığına büyük bir güven göstermiştir (Sersem ! !)- şimdi, Küçük Asya'da Rus emelleri hakkında endişe­ lerinden bahsetmiş olmasıdır. Benim, Rusya, Küçük As­ ya'da yayılmak istediği vakit, İngiltere'yi nazar-ı itibara al­ ması lazım geldiği (Bunun aksi doğrudur; onların ihtiyaç­ ları yok; Londra, Benkendorff( 1 5) neyi isterse onu yapar!) hakkındaki mülahazama, Marki Toretta şöyle cevap vermiş­ tir: "Üçlü Anlaşma Devletleri bu mesele üzerinde neden uyuşmuş olmasınlar?" (Doğru!). İşgüder bundan sonra, Fransa'nın bu kere Suriye hakkında gösterdiği dikkate şa­ yan ilgiye işaret etti (Bağdat hattına karşı bir darbe!) ve İngiltere'nin, gözlerini Kızıldeniz' in Arap sahillerine dik­ miş olmasının imkansız olmadığına işaret etti (Doğrul). "Marki Toretta, Üçlü Anlaşma üyelerinin bu gibi uyuş­ malar yaptıklarına dair sarih ip ucuna sahip olmadığım söyle­ di. Ben de, bu ve bu gibi uyuşmalann vukuuna işaret edecek olaylar zikredecek durumda değilim. Fakat Rus planlarına kar­ şı burada diplomatlar çevresinde uyanmaya başlamış olan gü­ vensizliği (Pek geçi O korku bende çoktan var! Fakat bana hiç inanmazlar! Nihayet, Petersburg, umumi güvensizliği uyandı( 15) Londra'daki Rus Büyiikelçisi.

53


ran oyun bozucu rolüne girdi) raporunda zikretmeden geçme­ yi doğru bulmadım (Kayser' in son mülahazası: Çok doğru)." İstanbul Alman Büyükelçisi Vangenhaym, 2 1 Ocak 1 9 1 3 tarihli bir raporunda, Osmanlı devletinin yakında çök­ mesi ihtimalini ve buna göre korunulması gereken Alman menfaatlerini incelemektedir ( 1 6). Raporun önemli kısım­ ları aşağıdadır: " ... fakat Balkan ittifakiyle hiç bir alaka ve münasebeti ol­ mayan başka bir mülahaza ile de, Almanya'nın sulhun akdin­ den sonra Asya Türkiyesi 'nin idamesini müdafaa etmek zaru­ retinde olacağı neticesine varılmaktadır. Türkiye kendi haline bırakılırsa, şimdi Avrupa Türkiyesi 'nin dağılmasına sebep olan inhilal vetiresinin pek yakın zamanda Küçük Asya'ya da inti­ kal edeceği muhtemeldir. Merkezdeki sistem tamamen değiş­ mediği ve ordu memleketin iç siyasetine mütemadiyen müda­ hale etmeye devam ettiği takdirde, Asya Türkiyesi'nin az sene zarfında taksim olunmaya mahkfun olacağı kanaati, yalnız İs­ tanbul Türkleri arasında değil, aynı zamanda Küçük Asya se­ kenesi arasında da hakimdir. Küçük Asya'da vaziyetin, tehdit altına giren Rus ve Fransız menfaatlerinin vikayesi için müda­ haleyi Avrupa nazarında meşru kılacak bir şekilde inkişaf et­ mesi ihtimalini gözönünde tutan Rusya ve Fransa, şimdiden ha­ zırlanmaktadırlar. Küçük Asya bugün bir çok bakımdan, Fas devletinin Algesiras Konferansı'ndan evvelki haline benziyor. Küçük Asya'nın taksimi meselesi, zannolunduğundan daha yakın bir günde ortaya atılabilir. Biz Fas'ta pek ehemmiyetsiz kıymetlerle, halbuki Küçük Asya'da yüz milyonlar ve Bağdat hattına bağlı olan prestijimizle angaje olmuş (işe katılmış) bu(16) AL B. , C. 34 K. 1, b. 1273} ek i.

54


lunuyoruz. Almanların çalışması sayesinde dünya münakalii­ tında (ulaşımında) açılmış olan sahaların Alman olmayan elle­ re ·düşmesi imkanı, Alman milli şufırunun tahammül edeme­ yeceği bir fikirdir. Taksimden ellerimiz boş olarak çıkmak is­ temiyorsak, alakadar devletlerle ve bilhassa İngiltere ile şim­ diden anlaşmalıyız. Şimdi, Büyük Britanya ile münasebetleri­ miz, Ekselansınızın hakim ve dfuendiş siyaseti sayesinde kat'i surette düzelmektedir. Bu, burada da hissolunuyor. Fakat İn­ giltere hükümetinin Almanya'nın Küçük Asya 'da yer edinme­ sine ve bilhassa Küçük Asya sahillerinde bir limanı işgal etme­ sine uzun uzadıya düşünmeden muvafakat etmesini mümkün kılacak kadar, bu yaklaşma hareketinin İngiltere'de popüler olup olmadığı meselesi her halde henüz çok şüphelidir. Alman (Almanlar elinde) bir Mersin, yahut Alman bir İskenderun, bu­ günün İngilizlerine her halde Alman bir Agadir'den ( 1 7) daha nahoş gelecektir. Her makul Alman siyasetçisi, Alman-İngiliz itilafının henüz mütevazi olan bu başlangıcından esasiı bir şe­ yin doğmasını ümit eder. Fakat bu narin nebat, inkişaf etmek için çok senelere muhtaçtır ve şimdilik ihtimamlı bir muame­ leye tabi tutulmalıdır ( 1 8). Lakin Küçük Asya Türkiyesi 'ne, dost devletler tarafından enerjik ve esaslı bir surette muavenet edil­ mezse, bu memleket o kadar zaman ayakta duramaz. Asya Türkiyesi'nin istikbali, son günlerde Avusturyalı ve İtalyan meslektaşlarım arasında mufassal bir surette müzakere olun­ muştur. Gerek Marki Pallavicini ( 19) ve gerekse Marki Garro( 1 7) Fas'ta bir liman. ( 1 8) O sırada lngiltere ile Almanya arasında bir yakınlaşma husule getir­ mek için çalışılıyordu. ( 19) İstanbul' daki Avusturya Büyükelçisi.

55


ni (20) bu sulh akdedilir edilmez, İttifak-ı Müsellesin (2 1) Tür­ kiye'ye yardımcı elini uzatması tezini müdafaa etmelerini hü­ kümetlerine tavsiye edeceklerdir". Bu rapordaki ana düşünceler şöyle toplanabilir: a) Osmanlı Asyası da çökecektir. b) Rusya ve Fransa bi­ rer pay kapmaya hazırlanmaktadırlar. c) Almanya bu işten eli boş çıkamaz; hele birer Alman eseri olan Anadolu ve Bağdat demiryollarının geçtikleri yerlerin başka ellere düşmesine se­ yirci kalamaz. d) İngiltere ise İskenderun'un Alman ellerine geçmesine göz yumamaz, yeni gelişmekte olan İngiliz- Alman dostluğu henüz buna dayanacak kadargüçlenmemiş ve sağlam­ laşmamıştır. e) Dolayısıyla Osmanlı çöküntüsünü geciktirmek ve bunun için de işbu devlete yardım etmek gerekir. Vangenhaym'ın bu raporu Berlin'e 24 Aralık 1 9 1 3 'te ya­ ni Bab-ı Ali baskınından bir gün sonra varmıştır. Yine işbu gün­ de İngiltere Dışişleri Bakanı Grey'le görüşen Almanya'nın Londra Büyükelçisi Prens Lihnovski, Alman Başbakanı Bet­ man-Holveg'e şu teli çeker (22): "Sir Edwaı'd Grey benimle şimdi, İstanbul 'da bu kere vu­ kua gelen hadiseler üzerinde (Kfunil Paşa Hükümeti 'nin Genç Türkler ve Enver Bey (Paşa) tarafından devrilmesi kastolun­ maktadır) konuştu ve hükümet darbesi zaruri olarak harbin ye­ niden alevlenmesi demek değildir" dedi. Önce Genç Türk­ ler'in maksatları, yalnız hakimiyeti ellerine almaktır. Vakıa bundan böyle, Edime'den vazgeçmek onlar için güç olacaktır; fakat Türklerde her şey mümkündür. Önce cevap notasını bek­ lemek gerekir. Grev bunu Balkan murahhaslarına da söylemiş (20) İstanbul'daki İtalyan Büyükelçisi. (21 ) Üçlü bağlaşma: Almanya, Avusturya, İtalya. (22) Al. B., C. 34-1, 12725 (24 Ocak 1 91 3).

56


ve onlara hareket etmemelerini (memleketlerine dönmemele­ rini) tavsiye etmiştir. "Bu fırsattan faydalanarak Küçük Asya meselesine temas ettim ve dedim ki: 'Türk hakimiyeti altında bulunan ülkeleri, diğer devletlerle birlikte garanti etmeye hazırız; çünkü hiç bir ülke elde etmek niyetinde olmadığımız gibi, başka devletlerin de buna teşebbüs etmesini istemiyoruz. O da bana şöyle cevap verdi: 'Önce sulh olmalıdır; ondan evvel meseleleri ele almak imkansızdır, çünkü harbin KüçükAsya'ya da bulaşıp bulaşma­ yacağı önceden bilinemez.' Sonra, anarşi patlar da Bağdat hat­ tı ve bizim (Alman) menfaatlerimiz tehlikeye düşünce ne ya­ pacağımız üzerinde durdu ve belki askeri bir müdahalede bu­ lunacağımızı; bizim Mezopotamya'daki durumumuzun, Fran­ sa'nın Suriye'deki durumuna tekabül ettiğini söyledi. Cevaben dedim ki, 'Biz, iktisadi menfaatleri korumak sı­ nırını hiç bir zaman aşmamalıyız ve aşmayacağız, buna karşı­ lık Fransa ile öteki devletlerden de aynını bekliyoruz. "Bende şu intiba uyandı ki Asya Türkiyesi'nin tamamen yıkılması meselesi onun (Grey'in) zihnini işgal etmektedir ve her ne kadar şimdilik menfaat alanlarına ayırma işine yanaş­ mak istemiyorsa da (23) Fransa ile Rusya 'yı düşünmektedir de onun için tasavvur edilen uzlaşmaya güç yanaşabilecektir... Londra'daki Avusturya- Macaristan Ateşemiliteri Binba­ şı Horvath'ın Genelkurmay Başkanı General Konrad fon Hö­ çendorf'a yolladığı rapor da bu düşünceleri kapsamaktadır (24): "Görünüşe göre Rusya, İngiltere ve Fransa ile birlikte Er­ menistan'da (Doğu Anadolu vilayetleri demek istiyor) bir ha(23) Osmanlı Asyası mevzubahistir. (24) Bk. Yukarıdaki belgenin ekine.

57


reket hazırlamaktadır. Bay Sazanof bizim Büyük.elçimize bu şartlar içinde Ermenistan'da olup bitenlere hiç bir harekete geç­ meden bakamayacağını söylemiştir. Aynı intibaı, buradaki Al­ man büyük.elçisi, Sör E. Grey'le yaptığı bir konuşmadan almış­ tır. Bunda kendisine, Küçük Asya'daki menfaatlerini korumak için harekete geçip geçmeyeceği sorulmuştur. Prens Lihnovs­ ki (Lichnowsky) bu fikri şu mülahaza ile reddetmiştir: 'Alman­ ya, iktisadi menfaatlerini, tam bir yansızlıkla muhafaza etmek­ le en iyi surette korur.' Onda (Prens Lihnovski'de) Fransa ile İngiltere'nin lüzum görürlerse Suriye'ye yerleşmeye teşebbüs edecekleri hissi vardır." Bu gibi haber ve raporlar alan Alman Başbakanı Bet­ man Holveg'de genel bir savaşın yaklaşmakta olduğu sanı­ sı uyanır; bu biçim düşüncelerin tesiri altında olarak o, ken­ di el yazısıyla olan aşağıdaki notları yazar (25): "Küçük Asya T ürkiyesi'nin tasfiyesi meselesini hiç ol­ mazsa şimdilik hazırlamak hususunda Rusya'nın ve Fran­ sa'nın yaptıkları tazyik karşısında İngiltere'nin mukavemet göstermeyeceğinden ciddi surette korkuyorum. Lich­ nowsky'nin 42 numaralı teli (26) şüphe uyandırıcı mahiyet. tedir. Her ne kadar Sör Edvard Grey, menfaat mıntıkalarının ayrılmasına 'şimdilik' yanaşmıyorsa da, herhalde günün bi­ rinde bize, vekayiin kendi şahsında daha kuvvetli çıktığını söyleyecek ve bizi, menfaat mıntıkalarının ayrılmasına dair İtilaf-ı müsellesin (27) tam olarak hazırlanmış bir program karşısında koyacak ve İtiliif-ı müselles, menfaat mıntıkaları­ nı kağıt üzerinde tahdid ile iktifa etmeyecek; bilakis mesele, (25) AL 8., C. 34, K.Lb. 12737 (26) Y.ukanda göıülen tel (27) Uçlü anlaşma) İngiltere, Fransa, Rusya.

58


bir takım işgaller ve gayet gerçek himayelerle neticelenecek. Bu yola girmek mecburiyetini, Almanya için bir felaket ve Almanya'nın zayıflandınlması olarak telakki ediyorum. Fa­ kat ilerisi için ne istediğimizi bugünden iyice bilmemiz lazım­ dır. Zira, mesele şimdilik nasıl bir şekil alırsa alsın, Küçük Asya Türkiyesi'nin tasfiyesi mutlak surette istikbale ait bir meseledir; meğer ki büyük devletler bundan önce umumi bir harpte birbirlerini parçalamaya koyulmuş olsunlar. Küçük Asya'daki tutumsal (ekonomik) menfaatlerimizi, şimdiye ka­ dar yaptığımız şekilde, korumaya devam etmekten başka bir şey istemediğimizi tasfiye vukuunda ileri sürebilip bileme­ yeceğimiz keyfiyeti bana şüpheli görünmektedir. Fakat böy­ le bir hadise vukuunda niyetimiz bu ise, fikrimce şimdiden İngiltere'ye bu hususta bazı imalarda bulunmalıyız ... Görüldüğü gibi Betman Holveg'de de, Osmanlı çök­ mesi sorununun önlenilmeyeceği kuşkusu doğmuştur; o da Vangenhaym gibi, Osmanlı ülkesinin paylaşılması işinde Rusya, Fransa ve İngiltere'nin daha uygun bir durumda ve daha hazır olduğuna inanmakta ve böyle bir olayın Alman­ ya için o sırada çok kötü olacağını, bununla birlikte bu işe onun da hazırlanması gerekeceğini düşünmektedir. Betman-Holveg, bu gibi düşüncelerle, Londra'daki Alman . büyükelçisi Prens Lihnovski'ye 27 Ocak 1913'te aşağıdaki teli çeker. Kayserbu teli okuduktan sonrabaşına şunuyazmıştır: "Ka­ bul! Ancak Üçlü Anlaşma (28) paylaşmayı isterse bir işe yarar mı? . Telin dilimize çevrilmişi aşağıdadır; muterize içindeki ita­ lik bir söz ve bir soru işareti Kayser' in eliyledir (29): .

(28) ltilaf-ı müselles: İngiltere, Fransa, Rusya. (29) Alb., B., c. 34, K.I, b. 12744

59


"Altesinizin (30) 24 cari tarihinde Asya meselesinde Sör E. Grey ile vuku bulan konuşmada kullandıkları dille tamamen mutabıkım. Bizim Küçük Asya'da (3 1 ) ancak iktisadi menfa­ atler güttüğümüz ve iç karışıklıklar çıktığı takdirde, bu iktisa­ di menfaatlerin çerçevesini -Fransa ile öteki devletler de aynı şekilde davranmak şartıyla- aşmamız için hiç bir sebep olma­ dığı doğrudur. Zira Asya'da şimdi mevcut devlet düzenind\!n memnunuz ve Türk hakimiyetinin ortadan kaldırılması veya tahdit edilmesini istemekten çok uzağız. Fakat başka bir taraf­ tan, hakimiyet durumlarının değiştirilmesi istenir ve Asya Tür­ kiyesi 'nin taksimine geçilirse, o zaman, tabiidir ki sırf iktisadi olan menfaatlerimiz, hemen birinci sınıf siyasi menfaatler ha­ line girer (evet); o zaman müdahale etmeye ve mirastan kendi­ mize bir pay ayırmaya mecbur oluruz. Zira, Almanya, Küçük Asya'da yalnız yüzlerce milyonla değil, prestiji ile angajedir(Şe­ ref ve iktidarını ortaya koymuş bulunmaktadır). Alman çalış­ ması sayesinde kültüre ve dünya münakalesine açılmış alanla­ rın tamamen yabancı ellere düşmesine Alman ulusal şuuru ta­ hammül edemez. "Asya Türkiyesi'nin daha bugünden tasfiyesi, Almanya­ ca temenni edilemez. Büyük Britanya ile olan münasebetleri­ miz, az zamandan beri vakıa düzelmek yolunu tutmuştur; fa­ kat İngiltere'de bu değişikliğin İngiliz hükümetini, Alman­ ya'nın Küçük Asya'da hatta Küçük Asya kıyılarında yerleşme­ sini sük:Unetle kabule sevkedecek kadar popüler (halkça sevi­ len) olup olmadığı pek şüphelidir. Onun için bugünlerde Kü­ çük Asya'ya müdahalemiz, Sör E. Grey'in cesaret verici söz(30) Prens Libnovski. (3 1 ) Küçük Asya Türkiyesi tabiri hem Anadolu'yu hem de Arap illerini kapsa­ maktadır.

60


lerine rağmen İngiltere'nin mukavemetine maruz kalır (?); son­ ra, şuna da dikkat etmek lazım gelir ki, taksim vukuunda Al­ manya'nın isteyeceği eyaletler (Anadolu anılmak isteniliyor) Türk devletinin kalbini ve belkemiğini teşkil etmektedir ve şimdiye kadar sultan ve halifelerine en sadık bir şekilde bağlı kalmış olan Müslüman halkla meskfuıdur. Türkiye'de inhilal (dağılma) o kadar ileri gitmemiştir ki, halkın en iyi unsurları olan bu unsurları hiç nazar-ı itibara almayalım. Biz,Anadolu'ya yerleşmek teşebbüsünde bulunduğumuz takdirde halkın haşin bir mukavemetini hesaba katmak zorundayız; halbuki,Arabis­ tan'da İngiltere, Ermenistan'da Rusya, Suriye'de Fransa, epey zamandan beri buralarda mevcut istiklal hareketlerinden dola­ yı çok daha kolay bir iş başaracaklardır. Onun için, bizim ha­ reketimizin gerçekleştirilmesi maksadıyla yalnız önemli kuv­ vetler kullanmak zaruri olmayacak, aym zamanda, büyük dev­ letlerin bugünkü karşılıklı durumu gözönünde tutulursa, ana va­ tanı böylece boş bırakmanın meşru olup olmadığı şüpheli gö­ rünmektedir (32). "Sırf Altesinizin fikir edinmeleri maksadıyla sunulan yu­ karıdaki mülahazalar, KüçükAsya'da Türk hakimiyetinin müm­

kün olduğu kadar uzun bir zaman baki kalmasında ne kadar ha­ yati menfaatimiz olduğunu göstermektedir. Onun için, tarafını­ za verilen direktifler çerçevesi dahilinde, Asya meselesinin or­ taya atılmasına bütün vasıtalarla mani olmanız rica olunur. Betman Holveg şunu da demek istiyor: Alman payı olııcak yerler İstanbul, Eskişehir, Afyon, Ankara,Adana, Diyarbakır (32) Alman Başbakanının demek istediği şudur: İngiltere, Fransa ve Rusya el­ de etmek istedikleri yerlere kolayca yerleşebilirler, biz Almanlar ise Anadolu'da şid­ detli bir karşı koyma göreceğimizden oraya önemli kuvvetler göndermeye mecbur ola­ cağız; denizlere İngiltere egemen olduğu için bu iş tehlikelidir ve Anadolu'ya gidecek olan Alman ordusu çok giiç bir durumda kalacaktır

61


gibi Anadolu ve Bağdad demiryollarının ve bunların kollarının geçecekleri ülkelerdir; buraların yerlileri katıksız Türktür: bun­ lar Osmanlı devletinin en iyi ve çetin unsurudurlar ve bizimle çok vuruşacaklardır; dolayısıyla biz kendi payımızı alabilmek için yerlilerle çok kanlı bir savaşı göze almalıyız, öbür büyük devletler ise bu kadar güçlüklerle karşılaşmayacaklardır. Betman Holveg'in öbür düşünceleri pek açıktır ve kolay­ lıkla anlaşılabilir. Onun Fransız Büyükelçisi Jül Kambon'a (Ju­ les Cambon) da bu yolda demeci vardır (33). Bu yoldaki kaygı ve kuşkular Alman Kamutayında da gö­ rünür. 22 Ocak 1 9 1 3 'de Grey'i gören Prens Lihnovski, Alman saylavlanndan Bay Basserman' ın Osmanlı Asyası 'mn İngilte­ re, Fransa ve Rusya arasında nüfuz bölgelerine ayrılacağına ve bu bölgelerin Arabistan, Suriye ve Ermenistan (Doğu Anado­ lu demek istiyor) olacağına dair bir rapor üzerine konuşacağı­ m ve böyle bir durum karşısında Alman hükümetinin ne yap­ mayı düşündüğünü soracağını bildirir. Grey, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında bu yolda görüşme ve konuşmalar olmuş ol­ duğunu kesin olarak yalanlar (34). Grey, 1 3 Ocak 1 9 1 3 'te Fransız Büyükelçisi Juol Kam­ bon'la (Jules Cambon) görüşürken işbu büyükelçi onunla, Sa­ zanof'un o anda Ermeni sorununu ortaya atmanın doğru ol­ mayacağı yolundaki düşüncesi üzerinde konuşur ve kendisinin de böyle düşündüğünü ekler. Grey de bu düşüncede Pol Kam­ bon 'la birlik olur ve ona der ki: "İlk yapılacak iş Türkiye ile Balkanlılar arasında barışı kurmaktır; bu elde edildikten sonra Türkiye'yi Asya ülkesinde ayakta duracak bir duruma getirmek (33) Bk. aynı belgenin ekine. (34) l.B., C.IX, K.II, b. 542.

62


işine koyuluruz; bu sırada ise Küçük Asya'da ıslahat işiyle uğ­ raşmak fırsatı kendini gösterir..." (35) Betman Holveg'in 27 Ocak 1 9 1 3 'te Prens Lihnovski'ye çekmiş olduğunu yukarıda gördüğümüz tel üzerine işbu Bü­ yük.elçi aynı günde Grey'le görüşür (36) ve ona der ki: "Alman hükümeti Küçük Asya'nın bütünlüğüne çok önem vermektedir; Rusya Kafkasya'ya asker yığdığı ve Erme­ nistan'la çok ilgili olduğu için bir işe atılmasından kaygılan­ maktadır. Eğer Rusya Ermenistan' a (Doğu Anadolu demek is­ tiyor) ve Fransa Suriye'ye girerse bizim buna aldırış etmeme­ miz elden gelmez. Grey şu yolda karşılık verir: "Birkaç gün öne Rus Büyük.elçisi Rusya'nın gerçekten is­ tediği şeyin, üzerinde anlaşılamayan Türk-İran sının sorunu­ nun çözümlenmesi olduğunu söyledi ve eğer Türkiye'de bu iş­ te bir anlaşmaya varırsa Rusya'nın kendisiyle çok dost olaca­ ğını Türk hükümetine iyice anlatmamı benden dile.di. Ben Grey, sanmam ki Rusya'nın Küçük Asya'nın bütünlüğüne karşın bir tasarısı olsun; ancak Türk-İran sının üzerinde Türkiye'nin teh­ dit etmiş olduğu bazı sevkülceyşi (beş binden çok insanın ya­ şadığı) noktalar vardır. Alman büyük.elçisinin söylediklerini Rus büyükelçisine bildireceğim; ancak eğer sandığım gibi Türk-İran sının işinin çözümlenmesi ortaya güven doğuracak olaylardan biri ise İstanbul 'daki Alman nüfuzu belki bunu Türk hükümetine anlatmak için kullanılabilir... Görüldüğü gibi İngiltere, Alman kuşkularını yatıştır­ maya çalışmaktadır. Yayımlanmış olan belgeler o sırada Rus(35) l.B., C.X, K.l, b. 475 (36) 1.8., C.X, K.l. b. 476

63


ya'nın genel ıslahat işinden ileri gitmek düşüncesinde olma­ dığını, dolayısıyla o an için Alman kuşkusunun yersiz oldu­ ğunu, ancak yakın bir gelecek için bu kuşkunun çok yerin­ de olduğunu göstermektedir. Şu da şüphesizdir ki Alman­ ya'nın takındığı durum , yani eğer Osmanlı Asyası'na doku­ nulacak olursa onun da eli boş kalmayacağını ve Anadolu ve Bağdad demiryollannın geçtikleri yerleri (37) alacağını açık olarak söylemesi, Rusya'nın Doğu Anadolu'da atılganlığını kısacak ve İngiltere ile Fransa 'yı ona açgözlülük etmemesi yolunda öğütler vermeye kışkırtacak özde idi. lngiltere'nin Berlin Büyükelçisi Goşen'in bundan 3 ay kadar sonra, 1 7 Nisan 1 91 3 tarihiyle Londra'da daimi müsteşar Nikolson' a yolladığı özel mektup işbu tarihte Al­ man kuşku ve kararlarının yine aynı olduğunu gösterir (38). ALMAN YA'NIN DA ERMENİLERİ KAZANMAYA KALKIŞMASI Ancak birkaç ay hep bu kaygı ve kuşkular içinde kalan Al­ manya, karşı tedbirler alma yoluna girmeye koyulur ve herhal­ de o, İngiliz ve Ruslarda birtakım kaygı ve karşı kuşkular uyan­ dırmıştır. Alman karşı tedbirleri şu yolda toplanabilir: Bir yan­ dan Rus amaçlarının gerçekleşmemesine çalışırken öbür yan­ dan, ne olur ne olmaz diye, elden geldiği kadar Ermenileri ka­ zanmak ve onlara hoş görünerek gönüllerini almak; hatta Babı Ali 'de en çok sözü geçen büyük devlet olması dolayısıyla Do­ ğu Anadolu illerinde ıslahat yapılması işinin ancak kendi himdi.

64

(37) O sırada demiryolu henüz Osmanlı devletinin Arap illerine girmiş değil(38) 1.8., C.X, K.I, b. 477.

·


metiyle elde edilebileceğine Ermenileri inandırmak: bundan başka Ermeni azınlığının oradaki önemi dolayısıyla bir paylaş­ ma olursa almak istdiği Kilikya ve İskenderun bölgeleri Erme­ ni!erini ayrıca da kazanmaya çalışmak. İstanbul'da Almanların "Osmanişer Loyd" adıyla çıkar­ dıkları gazetenin Nisan 1 9 1 3 'te ıslahat işiyle çok uğraşmaya ko­ yulması; İstanbul'daki İngiliz Büyükelçisi Lovter' in 24 Nisan 1 9 1 3 'te Londra'ya raporu (39) ve Turhan Paşaca bildirildiğine göre Petersburg'daki Novoye Vremya gazetesinin 1 8 Nisan 1 9 1 3 'te Almanlar'ın Ermeniler'e gösterdikleri ilgiyi kıskanç­ lıkla anlatan yazısı bu yolda birer delildir.

AVRUPA DURUMUNUN OSMANLI 'DAKİ TEP KİLERİ Büyük devletler arasında Doğu Anadolu ve daha ge­ " nel olarak Osmanlı Asya'sı üzerindeki konuşmaların tep­ kileri 1 9 1 3 yılının ikinci haftasından bu yana Bab-ı Ali 'ye gelmeye başlar; bunlar daha çok Osmanlı büyükelçileri­ nin şu veya bu devlet adamından işittikleri sözler ve bun­ lardan çıkardıkları hükümlerdir; dolayısıyla bunların bir kısmını, tam o andakinden çok, birkaç hafta önceki duru­ mu gösterir diye kabul etmek gerekir. Roma Büyükelçisi Nabi Bey 9 Ocak 1 9 1 3 'te çektiği bir telde Roma'daki Avusturya Büyükelçisi Marey'in şu sözünü bildirir: "Bulgarlar Edirne işinde direneceklerdir. İtalya, Alman­ ya ve Avusturya ile birlikte Rusya'nın bu sırada Ermenistan (Doğu Anadolu demek istiyor) işini ortaya atmaması için çok (39) l.B., C.X, K.1., b. 478.

65


çalışır. Osmanlı hükümeti orada halk efkannı yatıştırıcı tedbir­ leri hemen almalıdır; ta ki ora işlerine karışmak için her türlü bahane ortadan kalkmış olsun." Yine Nabi Bey 9 Şubat'ta çektiği bir telde Roma'daki İn­ giliz büyükelçisinin adını vermediği bir diplomata: "Osmanlı Asyası 'na dokunulmaması gerekir" demiş olduğunu bildirir ve kendi adına Bab-ı Ali'ye şu öğüdü verir: İngiltere ile aramız­ da ne kadar pürüzlü sorun varsa bunların topunun çözümlen­ mesı ışıne girişin. Viyana Büyükelçisi Hüseyin Hilmi Paşa,

17 Şubat'ta şu

yolda bir tel çeker: "İyi haber alan bir kaynaktan öğrendiğime göre İngihiz hükümeti, Asya'da Osmanlı bütünlüğüne doku­ nulmasını Kıbrıs Antlaşması'na (40) karşı bulurum demiş." Petersburg Büyükelçisi Turhan Paşa

22 Şubat'ta: " Rus­

ya'nın o sırada Ermeni işini kurcalamayışını İngiliz tesirinden bildiğini" teller. Nabi Bey ise işbu 22 Şubat' ta çektiği bir telde: "San Giuliano diyor ki, Ermeniler propagandaya başladı­ lar, ıslahat işinde çabuk olun" demektedir. Yine işbu 22 Şubat'ta İtalyan Dış Bakanı San Giuliano İtal­ yan Kamutayında şu yolda bir demeçte bulunur(4 1 ) : "Akdeniz denkliği kimsenin tekelinde (inhisar) olmama­ lıdır. Bu işte bütün büyük de vletler bizim gibi düşünmektedir­ ler. İtalya ve Avusturya'nın orada eş menfaatleri vardır. Orada gerçekleşebilecek hiçbir değişikliğe aldırışsızlık edemeyiz. Bu­ günkü durum bize uygundur; onun süredurmasını istiyoruz. Ru(40) Rusya'nın Osmanlı Asyası'na bir saldırısına karşın lngiliz'in Osmanlı'ya yardımını sağlayan ve buna karşılık Osmanlı'nın lngiltere ile anlaşarak oralarda ısla­ hat yapması adancını ve Kıbns'ın lnırıiz idaresine bırakılma�ını kapsayan 4 Haziran 1 878 tarihli lstanbul Antlaşması (Bk. C. 1, s. 1 3). (41) Nabi Bey'in o günkü teli.

66


meli, elinden gittikten sonra Osmanlı hükümetinin Anadolu'yu daha iyi idare edeceğine ve koruyacağına güvenimiz vardır. O, Uşi antlaşmasını(42) yürütürse arada dostluk sağlamlaşır. Os­ manlı Asyası 'nın bütünlüğü İtalya için bir temeldir ve Avrupa barışı bakımından çok gereklidir; bütün büyük devletler bu dü­ şüncede birliktir. Sağdan soldan gelen bu uyanlar üzerine, Bab-ı Ali büyü­ kelçilerine, bulundukları yerlerdeki dış bakanlarla Osmanlı As­ yası 'nın bütünlüğü konusu üzerinde görüşmeleri ve bu bütün­ lüğe dokunulmayacağı hakkında inanca almaları için yönerge verir. Gelen karşılıklar, görenek olageldiği gibi, herkesin işbu bütünlüğe dokunmamak hususunda birleşik olduğu yolunda­ dır. Bir yandan da Osmanlı hükümeti içerde kendiliğinden ıs­ lahat yapmak işine koyulur ve bir takım kanun ve tedbirlerle yakında geleceği sezilen Rus ve Avrupa baskısını önlemeye ça­ lışır. Bunların başlıcalarını aşağıya topladık: a) İllerin genel meclislerine yersel işler için karar almak yetkisini veren, iller için özel bütçeler kabul eden ve işyarlann ödev ve yetkisini tespit eden 1 3 Mart 1 329 (26 Mart 1 9 1 3) ta­ rihli "İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu." b) Sulh yargıçları hakkındaki 1 1 Nisan 1 329 (24 Nisan 1 9 1 3) tarihli kanun ve bir çok yerde yeniden mahkeme kurul­ ması. c) Hükmi şahısların (şirket v.s.) gaynmenkul mallara sa­ hip olabilmelerini, çocuksuz ölenlere ait vakıfların mahh1le gi­ decekleri yerde ikinci ve saire derecede varislere de geçebil­ mesini, gaynmenkullerin terhin edilebilmesini (rehin alınabil(42) Osmanlı ile ltalya arasındaki Trablusgarp savaşını bitiren antlaşma. Lozan Antlaşması da denir.

67


mesini) ve genel olarak gaynmenkulleri� muntazam tasarru­ funu temin eden, yani umumi surette gaynmenkullerin tasar­ rufunu ve bunların tabi oldukları muameleleri asrileştiren (mo­ dernleştiren) 14-27 Şubat, 2 1 Şubat (7 Mart), 25 Şubat ((1 1 Mart) ve 30 Mart ( 1 2 Nisan) 1 329 ( 1 91 3) tarihli kanunlar. d) Köylüye tarım işleri için geniş ölçüde bo rç alma imka­ nının sağlamlması(43). e) Boman (Baumann) Paşa'nın (Fransızdır) başkanlığın­ da bulunan jandarma müfettişleri vilayetleri gezip ihtiyaçları tespit ederler. Bu ihtiyaçların bir kısmı yerine getirilir ve bir kıs­ mının da yerine getirilmesine koyulunur. Yine bu yolda çalışmalardan biri olmak üzere daha sonra genel müfettişler kanun ve talimatnamesi çıkacaktır ki bunu da sırası gelince göreceğiz. Yabancı işyar ve jandarma işini de az sonra gözden geçireceğiz. Bu saydığımız Osmanlı kanun ve tedbirlerinde türlü amaç­ ların güdüldüğü görülmektedir. Birincisi gerçekten ıslahat yap­ mak amacıdır ki bu en çok idare-i Umumiye-i Vilayat Kanu­ nu'nda görülür. İkincisi bazı büyük devletlere ve başta, Osman­ lı ülkesinde işleyen pek çok sermayesi olan Fransa, İngiltere ve Almanya'ya el altından bir türlü rüşvet vermektir; gaynmen­ kullerin tasarruf, tevaı:us (miras) ve terhinine (ipoteğine) ait olan kanunlar bir yandan bu işlerdeki muameleleri Ortaçağ'dan kal­ ma usullerden ve hele bağlardan kurtarıyorduysa öbür yandan da işbu üç devlettebaalarımn sermayesine bunlar üzerinde kar­ lı iş görmek ve bunları ele geçirmek imkanım veriyor veya bu yolda epey kolaylıklar sağlıyordu. Getirmek istenilecek olan ya(43) Yukanda göıiilen ve daha ı.onra da göıiil�ek olan kanunlar o sırada Mec­ lis-i Me)ıusan bulunmadığı için ilerde Meb'usan ve Ayan meclislerine sunulmak üze­ re padişahın idaresiyle yürürlüğe giren "muvakkat kanunlar" dır.

68


hancı memur ve jandarma subayları işi de, bir yandan devlet işlerini düzenlemek amacını güdüyordu ise, öbür yandan da böylelikle bazı büyük devletleri, tebaalarının görecekleri işler dolayısıyla, Osmanlı ülkesinin mesuliyetlerine iştirak ettirmek ve onlar arasında önürdeşlikler (rekabet) doğurmak amacını gü­ düyordu. DOGU ANADOLU'DA BAZI OLAY LAR Az yukarıya Ermeni komitelerinin kışkırtma ve saldırıla­ rını gösteren Bitlis Rus konsolosunun 23 Aralık 1 9 1 2 (6 Ocak 1 9 1 3) tarihli raporunun önemli kısımlarını koymuştuk. Doğu illerinde epey yıllardan beri süregelen Müslüman - Ermeni ve hele Kürt - Ermeni gerginlik ve güvensizliğine Balkan Sava­ şı 'nın doğurduğu coşkunlukları, Rusya'dan gelen kışkırtmala­ rı ve ermeni komitelerinin kışkırtma ve edimsel (fiili) saldırı­ larını eklersek kolayca anlarız ki orada, Osmanlı hükümeti ne kadar çalışırsa çalışsın, oralara istediği kadar en iyi ve seçme vali ve işyarlarını göndersin, bu bölgede kargaşalıklar olması­ nı kesin olarak önleyemezdi ve bu önleyemeyiş de doğal ola­ rak Rus ve Ermenilerce ona karşı bir silah gibi kullanılacaktı. 1 9 1 3 yılının ilk aylarında Bitlis ve Erzurum gibi yerlerdeki Rus konsoloslarının baysallık (huzur) ve güven olmadığı yolunda oldukça şişirilmiş birtakım raporları vardır. Batı Avrupa ve Rus­ ya basını da bu gibi yazılarla dolar. Öbür yandan Osmanlı Da­ hiliye Nezareti ve Hariciye'ye yolladığı 1 O Nisan 1 329 (23 Ni­ san 1 9 1 3) tarihli bir tezkerede Kafkasya 'da, sınırımızın yakın­ larında, bir sürü Ermeni komitecisinin toplanmış olduğundan sızlanmaktadır. Bu hava içinde ortaya çıkan bir iki olayı anacağız: 12 Ni-

69


san 1913 'te Erzincan 'da, tabiatıyla gizlice bomba yapılmakta olan bir Ermeni evinde bir bomba patlar, bir kaç kişi ölür ve yaralanır. Bu olay, asıl kendi öneminden çok, yol açtığı bazı ya­ zılı tartışmaların belirttikleri manevi durum dolayısıyla in­ celenmeye değer. Bu tartışmalar sırasında İstanbul 'da çıkan Azadmar adlı Ermeni gazetesinin 20 Nisan 1 9 1 3 tarihli nüshasında, bazı parçalarını aşağıya koyduğumuz yazı ya­ yınlanır(44) : "Daima asayişten mahrum olduğunu hisseden bir kav­ min, o kavme mensup bütün efradın, ellerinden geldiği ka­ dar, ellerine geçirebilecekleri bütün vasıtalarla kendi mev­ cudiyetlerini muhafazaya ve kendi hukuk-u insaniyelerinin müdafaasına kafi çareleri düşünmeye mecburiyetleri neden düşünülmüyor? Erzincan 'daki üç dört Ermeni, mahv ve tahrip edici madde ve kuvvetlere böyle bir halet-u ruhiye saikasiyle iltica etmişlerdir. İşte taşralarda, her tarafta er­ meni kavmi bu halet-i ruhiyeden vareste kalamaz." " . . . Ermeni milleti bugün dahi gülle ile dinamitin hi­ mayesine müracaata mecbur olursa bu mecburiyet, ruhunu ne derece muharip bir me 'yı1siyetin istila etmiş olduğunu gösterir. . . Asayiş-i halinden memnun ve mes'ut olan han­ gi adam, hangi kısım halk hayatını tehlikeye ilka edip de silah, tabanca, gülle ve dinamitle oynamak sevdasına dü­ şer? "Hangi memlekette ufacık bir vaka Y.ahut cüz'i bir he­ yecan esnasında bir kavmin bütün efradı kıtal (savaş) teh­ didine maruz kalır? Hangi memlekette ahalinin bir kısmı (44) 21 Nisan 1 9 1 3 tarihli Tanin'den naklediyoruz.

70


Türkiye 'deki Ermeniler gibi bir hakkı beyan ve müdafaa et­ tiği zaman kendisine hatta matbuat sahifelerinde bile he­ men kıtal tehdidiyle mukabele edilir? Hangi ahalidir ki bu kabil şerait tahtında bulunduğu halde müdafaa-i mevcudi­ yeti için vesait ve tedabir-i fevkaladeye tevessül etmek hak­ kını haiz olmasın?" Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki bir Erme­ ni gazetesinde böyle bir yazının çıktığı an, Türk basınının sindirilmiş ve hükümete karşı sayıla:bilecek yazıların çık­ ması imkanı önlenmiş olduğu bir devirdir; Azadmar gaze­ tesi ise siyasal cinayet işlemenin bir hak olduğunu korku­ suz ve apaçık ileri sürmektedir; ondan sonra Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları ve onları karşılaştırdıkları tehli­ keleri hiç söze almadan yalnızca Ermenilerin başına gelen­ leri oldukça şişirmektedir. Eğer son yüz yıl içinde Osman­ lıdan ayrılan bir çok Balkan ülkesindeki milyonlarca Müs­ lümandan 5- 1 0 yıl geçince hemen kimsenin kalmamış ol­ duğu gözönüne getirilirse Doğu Anadolu Müslümanlarının kaygı ve kuşkularının pek o kadar boş olmadığı görülür. Bu yazı aynı zamanda şunu da göstermektedir: O sırada Türk­ çe basını sindirip susturmaya muvaffak olan Osmanlı hü­ kümeti büyük devletlerin ve bilhassa Rusya'nın korkusuy­ la İstanbul 'da çıkan Ermenice gazeteler üzerinde aynı bas­ kıyı ve sindirme siyasasını yürütememektedir. Bu olaydan başka bir de Nisan 1 9 1 3 'teki Bitlis olayı üzerine kısaca yazacağız (Bu bir yıl sonraki büyük Bitlis olayıyla karıştırılmamalıdır). 1 1 Nisan 1 9 1 3 'te, daha önce sözü geçen Bitlis Rus konsolosunun yukarıda görülmüş olan raporunda saydığı olaylardan biri gerçekleşir:- Bir Er­ meni, bir Müslüman'ı öldürür; az sonra Müslümanlar da bir 71


kaç Ermeniyi yaralarlar; Bitlis'te büyük bir kaygı ve kor­ ku görülür, dükkanlar kapanır v.s. Bunlara benzer olayların tesiri altında ve kısmen olsun Er­ meni komitecilerin yarattıkları durumu her yönden sömürmek amacıyla Ermeni Patrikhanesi Meclis-i Umumisi'ndeki Erme­ ni partilerinin mümessilleri 17 Nisan 1913 'te, GalataErmeni Ki­ lisesi 'nin özel dairesinde toplanır ve kendi iddialarına göre taş­ ralarda Ermenilere karşı yapılmakta olan "zulüm" üzerinde uzun uzadıya görüşür ve sonunda Meclis-i Umumice bu soru­ nu incelemek üzere bir komisyon kurulmasına karar verirler. Doğu Anadolu durumunun dışardan görünüşüne birkaç örnek verelim: Girs 24/l l / 1 9 1 3 'te Sazanof'a yazdığına gö­ re(45): Bana gelen sızlanma ve haberlerden şu sonuca varmam gerekiyor ki bu sırada olagelen zorbalıklar ( actes de violence) Türkiye'nin Doğu illerinde görenek olan olaylan aşmamakta­ dır; dolayısıyla bunlar duyguların coştuğunun bir delili sayıla­ maz ve Ermenilerin muttarit (sistemli) olarak toptan bir öldür­ meye uğradıklarını göstermemektedir." Nabi Bey'in 3 1 Mart 1913 tarihiyle Roma'dan Bab-ı Ali'ye çektiği bir tele göre: Marki San Giuliano ona, Trabzon İtalyan konsotosunun bildirdiklerine dayanarak Doğu illerinde yapıl­ mış olan ıslahatın iyi sonuçlar vermekte olduğunu söylemiş. Vangenhaym 12 Nisan 1 9 1 3 tarihiyle İstanbul 'dan Alman Başbakanı Betman-Holveg' e yolladığı bir raporda Türk(46) Er­ menistanı 'ndakl (Doğu illeri) Rus propagandasının doğru ve­ ya yanlışlığı hakkında güvenilir haberler almanın olağanüstü güç olduğunu yazmaktadır. Genel olarak denilebilir ki 1 9 1 3 yılının ilk üç buçuk ayın(45) Turuncu kitap, b. 1 5 (Mand. os.), s. 2 1 1 . (46) Al. B., C . 38, b . 1 5294.

72


da Doğu Anadolu ve Ermeniler sorunu bir hazırlanma ile ka­ rışık bekleme devresindedir; Balkan Savaşı sona erince onun ele alınması düşünülmektedir ve Ermeni komite ve partileri de buna razı olmuşlardır; elde bulunan bir kaç belge bunu göste­ rir; birincisi Taşnaklann 1 8 Mart 1 9 1 3 tarihli gizli bir genelge­ sidir(47). Bunda Ermeni sorununun siyasal bakımdan nasıl ge­ lişeceği ayn ayn üç madde olarak ve komitenin bir yandan Do­ ğu Anadolu'da, öbür yandan da Ermeni kitleleri arasında nasıl çalışmakta olduğunu açık olarak anlatmaktadır. Genelgenin önemli kısımlan aşağıdadır (Gayet mahremdir): 5 Mart 1 9 1 3 (Rumi) Arkadaşlar, " Balkan Harbi'nin yeniden başlaması muhit-i siyasiye­ yi tekrar karıştırdı. Bu münasebetle Ermeni meselesinin va­ ziyeti de tahaffiif etti (hafiflettiği) zannolunur. Hakikatte me­ sele böyle değildir. Çünkü muayyen zevat, hey' etler ve bil­ hassa cemiyetimiz, Ermeni meselesini ileride diplomasi ma­ sasına vaz'etmek (koymak) ve istifade-bahş bir surette halli­ ni temin amacıyla zemin ihzar eylemek (hazırlamak) için mü­ racaat ve teşebüsat-ı siyasiyede bulunmuşlardır. Bu hususa da­ ir bürodan gelen mektuplardan atideki mühim malumatı is­ tihrac ediyoruz (çıkarıyoruz): "Ermeni davası hakkında size üç nokta tebliğ edebiliriz: " 1 . Davamız bu süfera (elçiler) konferansına ithal edilme­ yecektir. "2. Üç devlet, Fransa, İngiltere, Rusya sulhun suret-i ni­ haiyede akdinden sonra bizim meselemizi ele almaya karar vermişlerdir. (47) Ermeni komiteleri, s. 6 1 .

73


"3. Bu üç devlet de Ermeni vilayetinde hususi bir idarP. te­ sisi hakkındamüttehidü'l-fikirdirler. Yani, tabir-i aharle, bu su­ retle ıslahatın tatbiki temin olunacaktır. Paris'te Puankare, Lond­ ra'da Sör Edvard Grey, Petersburg'da Sazanof ve bunların İs­ tanbul 'daki süferası (elçileri) bu fikrin dermeyan ve şimdilik biraz intizar vaziyetinde bulunulmasını tavsiye etmişlerdir. "Aralarına Balkan komitesinin en tesirli azası da dahil olan Londra'daki 'İngiliz-Ermeni' komitesi epeyce faaliyettedir. Bunlar altı devlet hükümdarıyla kabinelere gayet müessir bir muhtıra vermişler ve bu muhtıranın bir suretini Cemahir-i Müttehide-i Amerika Reisine (Amerika Birleşik Devletleri Başkanı'na) (Taft'a) göndermişlerdir. İngiliz, Fransız, Rus sü­ ferasının Ermeni meselesiyle iştigal etmeleri için talimat aldık­ ları hakkında mevsuk malumatımız vardır. Diğer devletlerin de iştirakini ve hiç olmazsa muhalefet etmemelerini temine bezl­ i vücud ediyoruz. Şimdilik şurası muhakkaktır ki Ermeni me­ selesi Süfera Konferansı'na dahil olmayacaktır. Halk bundan müteessir olmamalıdır. Çünkü Asyay-ı Suğra meselesinin Ru­ meli meselesinin hallinden sonra mevzuubahs edilmesi takar­ rür etmiştir. Fransa hükümeti bu sefareti davamıza karşı pek zi­ yade hararetle sarılıyor. Fakat en mühim nokta İngiltere ile Rusya arasında Ermeni meselesinden dolayı ihtilaf zuhur et­ memesidir. Petersburg'da Ermeniler Başvekil ve Hariciye Na­ zın'na müracaat etmişler ve müracaatları samimiyetle kabul olunarak İstanbul sefirine talimat vereceklerini beyan 'ile bera­ ber aynı zamanda -garip görünüyor- Fransa ve İngiltere'de pro­ paganda yapılmasını tavsiye eylemişlerd�r. "Evvelce de size yazdığımız veçhile teklifatımızı Patrik­ hane hemen aynen kabul etti. Şimdi her noktanın esbab ve taf­ silatıyla iş'arım rica ediyorlar. Şimdi bizi meşgul eden bu ci-

74


hettir. Hutut-ı esasiyeyi, mufassalan ve serian göndereceğimi­ zi ümit ediyoruz. "Petersburg 'dan buraya İstanbul Ermeni mahalifiyle gö­ rüşmek üzere iki Ermeni murahhası geldi ve kafi malumat­ ı mühimme istihsaliyle avdet ettiler. Van'da müdafaa-i şah­ siye çetelerimizin Kürtler üzerinde epeyce tesir yaptığı ve va­ linin de bizzat siyasetinden dönmeye başlayarak bizims ora­ daki heyetlerimize tekarrübe çalışmakta olduğu yazılıyor. " Siyasi mesiiilimizle beraber aynı zamanda memleket­ te müdafaa-i şahsiye meselesi de vardır ki bu en mühim me­ sele-i hayatiyedir. Memleketin vaziyeti bazı menatıkta Erme­ ni unsuru için gayr-ı kabil-i tahammül bir hale gelmeye baş­ ladı ve bu sefer de şu siyasi fırtınayı geçirerek yaşayabilmek . için bütün nazar-ı dikkatimizi o tarafa çevirmekliğimiz el­ zemdir. "Arkadaşlar! Hal-i hazın göz önüne getirerek şubelerden atideki mevaddı rica ederiz: " 1 - 1 9 13 Azalık tahsisatını derhal cemiyle irsali, "2- Taşnaksutiyona mensup Salib-i Ahmer, Musiki, Tiyat­ ro vesaire cemiyetlerin faaliyetlerinin daima müdafaa-i şahsi­ ye menfaatine masruf olması için tebligat ifası, "3- Ahalinin iyi kısmının daima bizimle beraber olduğu­ na emin olarak propagandalara, mitinglere devam olunması, "4- Hayrenik gazetesinin açtığı 'Yaşamak için' ianesine kuvvet verilmesi, "5- Ziyafetler, düğünler, yortular gibi içtimaatta müdafaa­ i şahsiye için para toplanması" Bubelge o andaki ermeni ümitlerini ve tabiyesini iyice be­ lirtir. Sözü geçen belgelerin ikincisi, Paris'teki Rus Büyükelçi75


si İsvolski'nin, Sazanof'a yolladığı 28 Şubat 1 9 1 3 ( 1 3 Mart 1 91 3) tarihli yazıdır; geniş bir özeti aşağıdadır (48): "Bogos Nubar Paşa bugünlerde gelip beni gördü: Peters­ burg'dan kendisine yollanılmış olan öğüde uyarak bu sırada Londra'ya gidip Ermeni sorununu Londra Büyükelçiler Kon­ feransı 'na sunmaktan sakınmış; şimdi, yeniden bize başvuru­ yor ve Balkan barışının yakın oluşuna göre beklenilen anın ge­ lip gelmediğini soruyor. Ona göre Türkiye Ermenileri bu sıra­ da özgürlük (muhtariyet) veya uyrukluk (tabiyet) değiştirme (yani Rusya'ya katılma) sorununu ortaya atmak düşüncesinde değillerdir ve tek amaçlan Bedin Antlaşması 'yla göze alınan, 1 895'te Rusya, Fransa ve İngiltere'ce tespit edilen ve hiç yü­ rütülmemiş olan ıslahatın yürürlüğe girmesidir. Ermenilerin bu işte tek ümitleri güçlü Rus yardımındandır ve her ne olursa ol­ sun Rus hükfunetinin öğütlerine uyacaklardır. Bogos Nubar Pa­ şa'ya gelen haberlere göre bu anda durum Ermeniler için ol­ dukça uygun görünmektedir; çünkü Osmanlı hükümeti ciddi ıslahat yapmak lüzumunu anlamaya başlamış ve büyük dev­ letlerin İstanbul'daki mümessilleri de bunu anlamışlardır; hat­ ta bugünlere kadar Ermeni dileklerine çok karşın bir durum al­ mış olan Alman Büyükelçisi bile durumunu değiştirmiştir. Bunlara dayanarak Bogos Nubar Paşa, Ermeni mümessilleriy­ le birlikte ayrıntılı bir ıslahat tasarısı hazırlamıştır; 1 895 tasa­ rısını temel olarak almış ve bunda, başlıcası kendisinden vaz­ geçilemez olan bir Avrupa denetlemesinin kurulması olmak üzere bazı değişiklikler yapmıştır. Bu tasan bitip Açmiyazin Katogikos 'unca beğenilince Bogos Nubar Paşa onu Rus hükü­ metine sunulmak üzere bana (İsvolski'ye) verecektir. (48) Siyah kitap, C. II, s. 47.

76


"Bogos Nubar Paşa'ya şu yolda karşılık verdim: İstekle­ rinizi Rus hükümetine bildireceğim; şimdilik iş bu hükümetin rıza ve iznini almadan hiçbir girişimd� bulunmamanızı önem­ le dilerim. Bogos Nubar Paşa Fransız Dışişleri Bakanlığı ile de bu yolda görüşebilip görüşemeyeceğini sordu, görüşebilirsiniz dedim. Daha sonra Dışişleri Bakanı Bay Jonar'dan (Jonnart) öğ­ rendim ki ona da bunları söylemiş ve Bay Jonar dileklerini be­ ğenmiştir. Dışişleri Bakanı, Ermeni ıslahatı işinin çok önemli olduğunu, eğer büyük devletler Küçük Asya'da tehlikeli kar­ maşalar çıkmasını önlemek istiyorlarsa bugünkü uygun du­ rumdan faydalanarak Berlin Antlaşması'nın ve 1 895 tasarıla­ rının gerekliklerini gerçekleştirmeye koyulmalarının doğru ola­ cağını bana söyledi." O sıralarda Bogos Nubar Paşa ile Paris 'te görüşmüş olan Cavit Bey 8 Nisan 1 929 ( 1 9 1 3) tarihiyle şöyle bir not yazmış­ tır (49): "Maksatlarını, mesleklerini Bogos Nubar izah etti. Erme­ niler tarafından memur edilmiş. Fransız ve İngiliz kabineleri nezdinde teşebbüsatta bulunacakmış. Maksatları da Ermenis­ tan' a bir ecnebi vali (padişah tarafından müntehap) bir de "a­ gents civils "ler tayini. Bu fikrin yanlış olduğunu, Ermenis­ tan'ın baziçe-i nüfus olacağınıı Makedonya'da yapılan tecrü­ benin iyi bir netice vermediğini, Rusya'nın Ermenistan'ın ıs­ lahını istemediğini, orada Kürtler ve Ermeniler arasında Rus memurlarının daima iğtişaş ve ihtilafçıkaracaklarını, hüküme­ tin ıslahata katiyyen azmetıniş olduğunu, Ermenistan'ı ecnebi memurlarla bilhassa İngiliz memur ve jandarmalarla doldura­ cağını, bunların yarın memuriyetlerinden çıkarılacağı itirazına (49) Tanin gazetesi, 1 5 Nisan 1944 - Hatıra, Sayı 225.

77


karşı da on beş sene müddetle tayin olunacaklarını, Ermenis­ tan'da bir iğtişaş zuhurunun memleket için ne büyük felaket ola­ cağını bildiğimizi uzun uzun izah ettim. "O Bedin muahedesinden, bilateral (iki taraflı) bir şey yapılması lüzumundan ve kendisine verilen memuriyetin ha­ ricine çıkamayacağından bahsetti. O zaman bu vazifesini i­ fa edemeyeceğini, Avrupa'nın bir yeni mesele çıkarmaya ha­ hişger olmayacağını, sulh muahedesi kariben imzalanacağın­ dan o vakte kıI;dar Avrupalılar'ın Ermenistan için formül bu­ lamayacaklarını, Türkiye'nin ve Ermenilerin istifadesinin el ele verip çalışmaklığımızda olduğunu söyledim. Tabii tara­ feyn fikrini muhafaza ederek ayrıldık. Bu mülakatımızdan Mahmud Şevket Paşa'ya bahsedeceğimi söyledim. Ona da itiraz etmedi. "Yapacağı işte muvaffakiyete kendisinin de pek itimadı yoktur zannederim." Bu yazı büyük devletlerle müzakereye memur olan Cavid Bey'in ne derece aldandığını ve boş ümitlere kapıldığını gös­ termesi bakımından dikkate değer. İsvolski'nin Bogos Nubar Paşa ile görüştükten sonra hü­ kümetine bildirdiği haberler gazetelerde de görülür ve gazete­ ler nasıl davranılacağı yolunda ayrıntılar verirler; Tiflis'te çı­ kan "Meşak" gazetesine 1 nisanda Paris 'ten yollanan bir yazı­ da yukarıda gördüklerimizin çoğu vardır; artık olarak şunlar da bulunmaktadır (50): "Avrupa memalik-i muhtelifesinde Ermeni meselesinin müdafaası için komisyonlar teşekkül etmiştir. Londra'da 'Bal­ kan Komitesi, bir Ermeni Komitesi teşkil etmiştir. Bu komite (50) "Jamanak" gazetesinden naklen Tanin: 24 Nisan 1913.

78


memalik-i sairedeki cemiyetlerle akd-i münasebet etmiş olup an-karip beynelmilel büyük bir miting tertip edecektir. Fransız Komitesi Paris'te General Lakrua'nın (Lacroix) taht-ı riyase­ tinde teşekkül etmiştir. Berlin'de de bir komite vücuda getiril­ miştir. "Memalik-i muhtelifede zevat-ı meşhureden bulunan İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve İsviçreliler, Ermeni me­ selesi lehinde propaganda için Ermenilerden ayn olarak hu­ susi komiteler teşkil etmişlerdir; bu komiteler birbirleriyle münasebette bulunup gayet faide bahş bir faaliyettedirler. "Petersburg'da dahi Rus meşahirinden mürekkep bir ko­ mitenin teşekkül etmesi arzu edilmektedir." Bütün bunlardan şu çıkarılabilir: Nisan 1 9 1 3 ortalarına ka­ dar Ermeni sorunu için için yanan ve hele Rusya bakımından bir hazırlık evresi geçiren bir iştir. Ancak Rusya bakımından hazırlık evresi geçiren başka bir sorun daha vardır: Boğazlar sorunu ve görünüşte olsun bu sorun daha ön sırada tutulmaktadır. Ancak şu yöne yine bakışı çekmek gerekir ki birçok belge Rusya'nın 1 9 1 2 sonu ve 1 9 1 3 başlarında Boğazlar sorununa daha çok önem ver­ diğini göstermektedir. Ancak yukarıda dediğimiz gibi onun bu işte öbür büyük devletlerden mukavemet görmesi melhuz­ du. Bab-ı Ali 'nin anlatacağımız girişimi (teşebbüsü) ise bir­ den bire Ermeni işini ön safa geçirecek, onu en önemli bir uluslararası sorun yapacak ve öbür devletlere de Osmanlı As­ yası 'nın başka yerlerinde Rus'unkine denk paylar alma ka­ pılarını açarak herkesi tatmin edecek ve bu sayede paylaşma işinin kolayca çözümlenmesini sağlayacaktır.

79


III. BAB-I ALİ'NİN BİR GİRİŞİMİYLE ERMENİ İŞİNİN ULUSLARARASI BİR SORUN OLMASI 24 Nisan 1 9 1 3 'te yapılan bu girişim, Doğu Anadolu'da ve Osmanlı Dahiliye Nezareti'nde çalışmak üzere İngiliz işyar ve jandarma subayları getirtmek amacıyla İngiltere hükümetine başvurmaktan ibaretti. Rusya bınıu öğrenir öğrenmez son de­ rece kuşkulanır, onını baskısı altında iş büsbütün başka bir çı­ ğıra dökülüp Doğu Anadolu Rus menfaatlerinin üstün durum­ da bulınıduklan bir bölge olarak kabul edilir ve böylelikle pay­ laşmalar zinciri harekete geçirilmiş olur. . B u gelişmeleri anlatmadan önce Bab-ı Ali' ce bu işe ne gi­ bi düşüncelerle girişilmiş olduğınıu anlatmak gerekir. Osmanlı Evrak Hazinesi 'nde bu yönü açıkça aydınlatacak belgelere rast gelmedik. Bu eksiği tamamlayabilecek başlıca i­ ki kaynak vardır. Birincisi İttihad ve Terakki devrinde türlü nezaretlerde, Meb'usan ve Şfuay-ı Devlet reisliklerinde bulunmuş olan Tal'at Bey'in en güvendiği kimselerden olan Halil Bey'in (Eski İz­ mir Milletvekili Halil Menteşe) hatıratı ve Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'nın çok yakın, hatta Osmanlı ricalinden de yakın sırdaşı olan İ stanbul'daki Alman Büyükelçisi fon Vangen­ haym'ın (von Wangenheim) kendi hükümetine gönderdiği ra­ porlar. Halil Bey' in hatıratı ömrünün sonlarına doğru çıkmış ol­ duğınıdan (5 1) üzerinde durduğumuz devre ile ilgili olanlan 3 3 yıl kadar eski zamanlara ait deµıektir ve onların hiç olmazsa (Sl ) Cumhuriyet gazetesi: 1 3 Ekim - 1 1 Amlık 1 946

80


büyük bir kısmı vaktiyle alınmış notlara dayanmamaktadır. Bu yön bazı pek açık yanlışların bulunmasından anlaşılabilir. An­ cak Ermeni meselesinin gelişmesine ait hatıraları pek geniş öl­ çüde olayların gidişine uyduğu gibi yazar tarafından saklanmış bazı belgeleri de kapsamaktadır. Buna göre anılmayadeğer; bu­ nunla birlikte oradaki yanlışlar ve olaylara uymayan yönler ha­ şiyelerle belirtilmiştir. Halil Bey' in Paris'te ünlü sosyalist önderi Jores' i (Jean Ja­ ures) ziyaretini ve ondan alınan öğütleri anlatışıyla başlayaca­ ğız (52); o der ki: "Jores'i Paris banliyösündeki ufak köşkünde Rahmi ve Doktor Nazım Beylerle ziyaret etmiştik. O, bizi kütüphanesin­ de kabul etmişti. Uzun izahatımızı sabırladinledikten sonra bi­ ze şunları söylemişti: 'Bu gibi felaketler her millet için mukad­ derdir. Me 'yus olmayınız. Yalnız sizin için daha büyük bir teh­ like belirmektedir. Ermenistan'da ıslahat propagandası başla­ dı. Korkanın ki Ruslar son darbeyi vurmak için bunu ele almış olmasınlar. Kendiliğinizden oralarda esaslı ıslahata başlayın, belki tehlikeyi bu suretle önlemiş olabilirsiniz' demişti. "İstanbul' a döndüm. Mahmud Şevket Paşa merhumu sa­ daret makamında ziyaret ettim. 'Halil Bey, Avrupa'da neler var, anlat bakalım' dedi. 'Paşam, büyük bir tehlikeye maruzuz. Er­ menistan ıslahatı propagandası başlamıştır. Rus sefaretlerinin buna müzahir oldukları anlaşılıyor. Artık Ruslar mağlubiyet dö­ şeğinden bizi kaldırmak istemiyorlar. Ermeni ıslahatı vesilesiyle son darbeyi vurmak istiyorlar' dedim. 'Ne çare düşünüyorsun' dedi. ·�ark vilayetlerimizde ıs­ lahatı, İngiliz mütehassıslarına tevdi etmek. Bunu temin ede(52) Cuınhuriyct gazctcsi: 30 ve 3 1 Ekim 1946. Hatıra, Sayı 17-18

81


bilirsek mensi (unutulmuş) bir hale düşen Kıbrıs muahedesini ihya etmiş oluruz. Bu muahede mucibince İngilizler Şark'tan gelecek Rus taarruzuna karşı bizi müdafaayı deruhte etmiştir' dedim. 'Halil Bey, çok iyi bir çare olur. Hemen Talat Bey'le gö­ rüşün, derhal sefire talimat verelim' dedi. "Ben de hemen dahiliye nazın olan Talat Bey merhuma gittim. Paşa ile olan muhaveremizi anlattım. 'Merkez-i Umu­ mi ile görüşelim' dedim. 'Ona hacet yoktur. Hemen sadraza­ ma gidelim' dedi. Dahiliye nezaretine bir müfettişi umumi cel­ bine karar verdik. O gün Londra sefirimiz olan Tevfik Paşa 'ya şu yolda talimat telgrafı çekildi: "Şark vilayetlerimizde esaslı ıslahata karar verdik. Bunu da İngiliz mütehassıslarına tevdi edeceğiz. İngiliz hükümeti şarkta tecrübe görmüş ricalinden birisini bu iş için intihap bu­ yursun. Umumi müfettiş olacaktır. Bu zat arzu ettiği mütehas­ sıslarla birlikte gelsin, mahallerinde tetkikat yapılsın, vereceği raporu kabul ve tatbik edeceğiz. Derhal teşebbüste bulunarak neticeyi telgrafla bildiriniz." "Birkaç gün sonra Tevfik Paşa: 'Hariciye Nazın Sir Grey' e hükümetin arzularını bildirdim. Çok iyi bir kabul gösterdi. Bir­ kaç gün sonra intihab edilecek zatı da bana bildirecektir' ceva­ bında bulundu. Bir hafta sonra da Lord Milner'in (53) seçildi­ ğini bildirdi. Çok sevindik. Hükümetin teşekkürlerini İngiliz hükümetine bildirmesi sefire yazıldı. Aradan biraz zaman ge­ çince şu cevap alındı: 'Sir Grey beni davet etti, şunları tebliğ etti: 'Rus sefiri nezdime geldi Türklerin Şark vilayetlerinde ıs­ lahat için sizden mütehassıslar istemiş olduğunu öğrendim. (53) lngiliz resmi belgeler koleksiyonunda Lord Milner'in adı bu münasebetle hiçbir yerde anılmamaktadır.

82


Orası bizim hududumuz üzerindedir ve Ermeniler bizim taraf­ ta daha fazladır. Bu bizim doğrudan doğruya alakadar olduğu­ muz bir emniyet meselesidir. Islahatın yapılması muvafıktır; fa­ kat bit taraflı olamaz. Beynelmilel kontrol tarzında ıslahat ya­

pılmalıdır. Biliyorsunuz, Ruslar müttefikimizdir; maalesefon­ ların arzusu hilafına hareket edemeyeceğiz; "İngiliz hükümeti yalnız teklifimizi reddetmemiş, millet­ lerarası ıslahat layıhasının tanzimini de Ruslara bırakmıştır." Cavit Bey'in hatıralarında da 1 8 Nisan 1 329 ( 1 9 Mayıs 1 9 1 3) tarihiyle (Tanin, 23 Nisan 1 944) şu kayıt vardır: "Cahit'ten (B. Hüseyin Cahit Yalçın) mektup aldım. Ta­ lat, Halil (Halil Menteş), Hakkı (İttihad ve Terakki'ye mensup askeri erkandan Hafız Hakkı Bey -sonra Paşa), Hallaçyan (Na­ fıa nazırlığı etmiştir) ve Cemal (sonra bahriye nazın olacak olan Cemal Paşa) ile birlikte Mahmud Şevket'i ziyaret ettiklerini, ecnebi müşavirler vesaire hakkındaki fikirlerinin pek iyi oldu­ ğunu, fakat etrafında ciddi ve çalışkan adamlarbulunmayıp bir­ takım budalalar toplandığını söylüyor." Osmanlı devlet adamları ve İttihad ve Terakki ileri gelen­ lerinin bu işteki görüşlerini böylece belirttikten sonra Alman resmi belgelerindeki bilgilere geçelim. Sadrazamın bu ıslahat işine ne gibi düşüncelerle giriş­ miş olduğu Alman Büyükelçisi Vangenhaym'ın 26 Nisan ·

1 9 1 3 tarihiyle Başbakan Betman-Holveg'e yollamış olduğu bir raporda apaçık görünür; bilindiği ve bu eserin daha önce çıkmış kısımlarından anlaşılacağı gibi Almanya ve Avustur­ ya 'nın en çok güvendikleri ve tuttukları Osmanlı uz kişilerin­ den biri Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'dır; o da bu devlet­ lere karşı, bunlara benzer duygular göstermektedir; raporda verilen bilgilerin önemi bunların Mahmud Şevket Paşa'nın

83


ifadesine dayanmalarındadır. Vangenhaym bu uzun raporun­ da (54) Bab-ı Ali baskınından sonra Osmanlı durumunun iyi­ leştiği yolunda az çok garip (çünkü güneye doğru kıvrılan Enos-Midya çizgisi Osmanlı-Bulgar sının olarak kabul edil­ miş bulunuyordu) bir düşünce üzerinde uzun uzadıya durduk­ tan ve bu işlerin kerametinin İttihad ve Terakki 'ye değil sadece Mahmud Şevket Paşa'ya ait olduğunu söyledikten son­ ra asıl konumuzla ilgili olarak şunları yazmaktadır: "Genç Türkler (İttihad ve Terakki) iktidarda kaldıkça, Türk politikası Mahmut Şevket'in takip ettiği politika olacak­ tır. Mahmud Şevket, Türkiye' nin iç ve dış gelişmesini nasıl dü­ şündüğünü, uzun bir mukaleme esnasında bana şöylece anlat­ mıştır: " Şimdiye kadar Türk siyaset adamları, şu veya bu devlet grubuna dayanmak lazım geldiğini söylerlerdi. Bunlar unutu­ yorlar ki Türkiye, müttefikine bir yük olacak derecede perişan bir hale düşmüştür. Bizim şimdi muhtaç olduğumuz, ittifak değil, onun aksi­ dir; yani büyük devletlerin bizi, hiç olmazsa on sene, rahat bı­ rakmalarıdır ki biz de kendimizi toplayıp teşkilatlanalım. Onun için ben, Türkiye ile öbür devletler arasında mevcut ihtilaflı me­ selelerin ortadan kalkması için uğraşacağım. Rusya ve İngilte­ re ile birtakım sınır düzeltmeleri yapmamız gerekiyor. Bunla­ rın çoğu bizim için önemsiz birtakım noktalar olup bunlar Bab­ ı Ali tarafından suni olarak büyütülmüştür. Bu müzakereler yü­ zünden kocaman arşivler vücuda gelmiştir. Şimdi bu kağıtları yaktıracağım. fngiltere'nin Basra Körfezi, Rusya 'nın Ermenis­ tan, Fransa'nın Suriye hakkındaki arzularını yerine getirmeye çalışacağım. İçimde de şu fikri canlı tutacağım: Türkiye, yeni(54) A l . B., C. 38, b. 1 5439.

84

·


den dirilmesini ancak Almanya ile İngiltere'ye dayanmak şar­ tıyla umabilir (Olmaz! Ya öyle, ya böyle !) (55) Bu iki memle­ ketin birbiriyle şimdiye kadar çekişmiş olması, felaketimizin başlıca sebebidir. Alman-İngiliz anlaşması zemininin Türkiye olmasına gayret etmeliyim. Daha şimdiden, İngiltere'ye, Al­ man emellerine karşı gelmekte olduğu yerlerde mukavemet et­ mekte ve Almanya ile görüşüp anlaşmanın lüzumuna işaret et­ mekteyim. "İç siyasada güç meseleler karşısındayım. Bugünkü ana­ yasanın memleketin ihtiyaçlarına ve halkın entelektüel seviye­ sine uymadığı meydana çıkmıştır. (Devirmek!) Padişahın mev­ kii yükseltilmeli, meclisinki alçaltılmalıdır (Doğru! Bizde de!) Bugünkü usul ile ülkeyi idare etmek imkansızdır. Onun için yal­ nız anayasanın değişmesiyle uğraşacak bir mümessiller mec­ lisi çağırmak niyetindeyim. Bu iş bu meclisi birkaç yıl meşgul edecektir. O arada ben de meclisten müstakil olarak idari ısla­ hatı gerçekleştiririm. Son yılların acı tecrübeleri yüzünden, a­ dem-i merkeziyetçi idarenin taraftan oldum (Yalnız bir dere­ ceye kadar!) Türkiye'de muhtelifmilliyetleri zorla Osmanlı kıl­ maya uğraşmak ondan sonra da memnun etmeye çabalamak, yanlış bir yoldu. Bunun aksi yol doğrudur. Şimdi çıkmış olan vilayet kanunu, kendime çizdiğim yolu göstermektedir. Eya­ letler esasında kendi kendilerini idare etmelidirler. Sonradan be­ lediyelere de bu selahiyet verilebilir (Hele şuna bak! Bu da ne demek?) Mühim olan kanunları doğru tatbik edecek adamları bulmaktır (Olmaz!) Bu gibi şahsiyetler bugün hemen hemen yok gibidir. Elimizde usta ve namuslu bir memur sınıfı yoktur. Bu noktada yabancı memleketler bize yardım etmelidir. Bu ne(55) Parantez içindeki italik yazılar Alman Kayseri'l'Iİll kendi el yazısıyla not­

landır.

85


denle ıslahatçı göndermeleri için muhtelifkabinelerden ricada bulunacağım; ordunun ıslahı hususunda ümitlerim muhakkak Almanya'dadır. Bu, programımın en önemli noktasıdır. Ordu tepeden tırnağa ıslah edilmeli; zabitler siyasal fikirlerden uzak­ laştınlmalıdır. Bu hususta, şurada burada müşavir sıfatıyla teş­ kilatımızın içinde yer almakta olan muallim zabitler kifayet et­ mez. Maarif işlerinin ıslahında da ümitlerim Almanya 'dadır. İtalya'dan Suriye için jandarma zabitleri, Fransa'dan mali ısla­ hat ve posta ve telgraf hususun<4t rica edeceğim. Buna karşı­ lık, Doğu ve Kuzey Anadolu eyaletlerinin muayyen idare işle­ rinde İngilizlere ihtiyacım vardır. İngiliz hükümeti, prensip iti­ barıylajandarma için 7 alay komutanı, adliye ıslahatı ve Erme­ nistan'da bayındırlık işleri için ikişer memur göndermeye mu­ vafakat etmiştir(! !). Donanma da eskisi gibi İngilizler tarafın­ dan ıslah edilecektir. Gemilere, Amiral Limpus'un teklifi üze­ rine faal hizmette bulunmayan İngiliz deniz zabitleri kuman­ dan olarak verilecektir (Çok esefe şayan, hiç de pratik değil!) "Mahmud Şevket İngiltere'ye biraz bol pay vermektedir. (Biraz fazla!) ve İngiltere, eğer sadrazamın fikirleri tahakkuk edecek olursa Türkiye de çok büyük nüfuza mazhar olacaktır. Fakat bu nüfus daha ziyade Ermenistan' a ml.inhasır kalacağın­ dan ve ister istemez Rusya aleyhine inkişaf edeceğinden bunu kabul edebiliriz(?!); bahusus ki orduda başlıca nüfus bizde ola­ cak (O bize karşı Bağdad hattını falan kullanacaktır.) "Orduyu kontrol eden kuvvet, Türkiye'de en büyük kud­ ret olacaktır (56). Hiçbir Alırian düşmanı hükürnet, ordu tara­ fımızdan kontrol edildikçe iktidar mevkiinde kalamayacaktır (57). Bu düşünceler herhalde Mahmud Şevket'in aklından da (56) Metinde iınlenmiştir. ( 57) Alman Büyükelçisi Osmanlı devletini bir Alman sömürgesi durumuna sok­ mak üzere olduğuna inanmaktadır.

86


geçmektedir. Görünüşe göre o, tarafımızdan tesir altında bu­ lundurulan ordunun genç Türk hakimiyetinin, bir kuvveti ol­ masını hesaba katmaktadır. (İnşallah olmaz!). Maarif işlerinin de bize tevdii fikri, önümüzde şimdiden kestiremeyeceğimiz imkanlar açmaktadır; elde etmek istediğimiz bazı emeller için bugüne kadar Alman devletinin para ve vasıtalarını kullanarak Türkiye'deki mekteplerimizi himaye ediyorduk; belki böylece bundan böyle Türk devlet mekanizmasını tesir altında bulun­ dururuz. "Hulasa olarak, Mahmud Şevket'in mümkün olduğu ka­ dar

uzun

bir zaman hükümet dizginlerini elinde tutması ve

programını tatbik edebilmesi, bana Alman menfaatlerine uy­ gun görünmektedir. "Sadrazam, genç Türk kabinesinin mevkii uzun bir zaman için emin imiş gibi konuşmaktadır. Partisinin, hükümet darbe­ leri ve sokak nümayişleri yüzünden hakimiyeti elinden kaçır­ mayacağını tekrar tekrar bana söyledi. Ben de şimdilik Mah­ mud Şevket' e karşı hiçbir tarafta bir tehlike görmüyorum. Ta­ bii, bir suikastçının kamasına karşı emniyette değildir. Düşman­ ları olan itilafçılar, bütün İngiliz entrikalarına rağmen oyunu kaybetmiş görünüyorlar. Kamil Paşa'nın taraftarları, daha zi­ yade Avrupa vilayetlerindendiler. Bu eyaletler ise kaybedilmiş­ tir. Enver Bey bir meçhul olarak kalmaktadır; onun da yeniden Afrika'ya döneceğini tahmin ediyorum. (Hayır önce o asılma­ lıdır. -Manası iyice anlaşılmıyor- Mütercim) (58). "Genç Türklerin tutunup tutunamayacaklan, iç meseleler­ den ziyade Türkiye'nin Küçük Asya'da tutunup tutunamaya­ cağına bağlıdır. Öte yandan Küçük Asya'nın geleceği de geniş (58) O anda Alınan Kayseri'nin İttihad ve Terakki'ye kızgın olduğu onun bu notlarından da anlaşılmaktadır.

87


mikyasta, genç Türklerin iktidarda kalıp kalamayacaklarına bağlıdır. Türkiye'yi muhafaza etmek isteyen Almanya, aciza­ ne fikrimce, Mahmud Şevket'in ıslahat gayretlerini faal bir şe­ kilde desteklemekte fevkalade menfaatlidir." Kayser bu rapora son not olarak şunu yazmıştır: "Çok iyi niyet, fakat çok hayal de var! Hakikatte, muhtelif Avrupa devletlerinin Türkiye'nin iç işlerinde tavzif edilmeleri karşılıklı entrikalar ve Türkiye'nin parçalanması için mükem­ mel bir köprüdür! Devletler, nüfuzlarını bu kadar basit şekilde tahdit ettiremez ve vazifelerini ayırtmazlar. Hele İngilizler! " Kayser'in de işaret ettiği gibi bu işte çok büyük bir hayal payı vmdır. Mahmud Şevket Paşa'nın düşüncelerini incelersek şunları görürüz: a) Bir iki makul düşünce: Osmanlı'nın o sırada işbirliği yapabileceği bir bağlaşık aramaktan çok, rahat bırakılmasını sağlayacak tedbirlere başvurması gerek-tiği; elden geldiği ka­ dar pürüzlü sorunları ortadan kaldırmaya çalışmasının keza gerektiği gibi. b) Kendisinin Türk olmamasından (lrak'ta Araplaşmış bir Gürcü ailesindendir) ve büyük devletlerin siyasalarına akıl er­ dirememesinden doğma düşünceler: Bunların başında: "İngiltere'nin Basra Körfezi, Rusya'nın Errnenistan, Fransa'nın Suriye hakkındaki arzularını yerine ge­ tirmeye çalışacağım" sözü gelir. Mahmud Şevket Paşa'mn Er­ menistan dediği Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu, Osmanlı dev­ letinin temel taşlarından biri iken ora işlerini Suriye ve Basra Körfezi işleriyle bir tutmak ve Rusya 'ya fedakarlık veya taviz­ de bulunacağını söylemek, hem Türk olmamanın, hem de Os­ manlı devletinin gerçek güç kaynaklarının nerede olduğunu an­ lamamanın bir sonucudur. Bu düşünce ile tam bir tezat teşkil

88


eden Doğu ve Kuzey Anadolu'ya İngiliz ve Suriye'ye İtalyan işyarı getirmek düşüncesi de kesin bir siyasal anlayışsızlığı göstermektedir. Böyle bir yola girmek için Rusya'nın Doğu Anadolu'da ve Fransa'nın Suriye'de, gerçekten istediğinin, ora­ ları ele geçirmek fırsatlarını doğurmak değil, ora işlerinin dü­ zelmesini sağlamak olduğunu sanmak saflığında bulunmak gerekir. "Alman-İngiliz anlaşması zemininin Türkiye olması­ na gayret etmek" işine gelince Alman-İngiliz davası cihanşü­ mul bir dava olduğuna göre bunun birtakım Osmanlı işyarı ve subaylarının şu veya bu ulustan olmasıyla az veya çok çözüm­ lenebileceğini sanmak veya ummak yine saflıktır. Böylelikle açılan çığırın sonucunda Osmanlı işleri üzerin­ de bir İngiliz-Alman anlaşması ve yakınlaşması olacaktır, an­ cak bu, Osmanlı'nın genel paylaşmasının bir öncüsü olmak üze­ re işbu ülkeyi nüfuz bölgelerine ayırmak biçiminde kendini gös­ terecektir. c) Mahmud Şevket Paşa'nın iç siyasa ile ilgili düşüncele­ ri (Meclis-i Müessisan, adem-i merkeziyet vesaire) daha çok yürütüş ve güdüş biçimine göre iyi veya kötü sonuç verecek düşünceler olduğundan bunlar üzerinde kesin bir şey denemez. Ancak onun da sözlerinden ülkeyi birkaç yıl devletin genel iş­ leri bakımından meclissiz ve hiçbir türlü denetlemesiz idare et­ mek düşüncesi az çok sezilmektedir. Bu böyle olunca zaten pek aldırış etmediği ve ona karşı bağımsız davranmak istediği İttihad ve Terakki fırkasıyla ken­ di arasındaönemli çatışmaların olması doğal idi. Mahmud Şev­ ket Paşa'nın öldürülmesi bu yoldaki gelişmeleri önlemiştir. Vangenhaym 'ın raporuna dönelim. Alman büyükelçisinin bu düşünceleri ve bunları ileri süren adamı neden bu kadar be­ ğendiği araştırılacak olursa ana sebebin onun raporundaki şu 89


sözler olduğu ve Mahmud Şevket Paşa'yı kullanarak Osman­ lı ülkesini bir sömürgeye çevirmeyi umduğu görülür: "Orduyu kontrol eden kuvvet, Türkiye'de en büyük kud­ ret olacaktır. Hiçbir Alman düşmanı hükümet, ordu tarafımız­ dan kontrol edildikçe iktidar mevkiinde kalamayacaktır... Vangenhaym'ın aşağıda tekrarladığımız şu duygusunun Iie derece gerçekliğe uygun olduğu kestirilemez; ancak o doğru ise Mahmud Şevket Paşa 'da ilerde Damad Ferid Paşa'nın yap­ tığı gibi yabancıya dayanarak iş başında kalmak düşüncesi de vardı denilebilir; zira Vangenhaym diyor ki: "Bu düşünceler (yukarıda görülen ordu hakkındaki düşün­ celer) Mahmud Şevket' in aklından da geçmektedir. Görünüşe göre, tarafımızdan tesir altında bulundurulan ordunun Genç Türk hakimiyetinin bir kuvveti olmasını hesaba katmaktadır... Her ne ise bu düşünceler, ister yalnız Mahmud Şevket Paşa'nın düşünceleri olsun, ister öbür Osmanlı nazırları bu işte kendisiyle· düşünce birliğinde bulunsun, bunlara daya­ nan siyasa bir yandan Rusya'nın büyük bir çetinlikle girece­ ği yola - Osmanlı Asyası 'nı nüfuz bölgelerine ayırıp Erme­ nistan dediği Doğu Anadolu 'yu kendi bölgesi yapmak yolu­ na - atılmasına ve öbür yandan da Liman fon Sanders' in baş­ kanlığı altında çok geniş yetkili bir Alman askeri kurulunun Osmanlı ülkesine gelmesine ve sonunda Osmanlıyı körü kö­ rüne 1 9 14- 1 8 Genel Savaşı 'na sürükleyen başlıca aletlerden biri olmasına kapı açacaktır. DOGU ANADOLU HAKKINDAKİ OSMANLI GİRİŞİMİNİN GELİŞMESİ

24 Nisan 1 9 1 3 'te Londra'daki Osmanlı Büyükelçisi Tev90


fik Paşa Ingiliz Dış Bakanlığı'na ana çizgilerini aşağıya koy­ duğumuz imzasız notayı verir (59): "Irk ve din ayrılığı gözetmeden bütün tebaasını yükselt­ mek amacıyla ıslahat yapmak isteyen Osmanlı hükümeti, da­ ha önce İngiliz hükümetine kendisine uzı'nan göndermesi için başvurmuş ve esas bakımdan ondan peki karşılığını almıştı. Sa­ vaş olaylan bu işi geciktirmişse de şimdi önümüzde barış ol­ duğundan bu işin vakti gelmiş demektir. "Yeni çıkan Vilayetler Kanunu işyarlann iş ve yetkilerini açıklamakta ve bunlara işlerinde büyük bir özgürlük ve girişim yetkisi (liberte d'action et d'initiative) sağlamaktadır. Bu ka­ nunun iyi bir biçimde yürütülebilmesi için hükümet ülkeyi her biri 3-4 vilayeti kapsayacak olan kesimlere (secteurs) ayırmış­ tır; her kesimin başında bir genel müfettiş ve gerektiği kadar da müfettiş bulunacaktır. 'Vakit kaybedilmemesi için bu kanunun Van, Bitlis, Ma'muretü'l-Aziz ve Diyarbakır vilayetlerini kapsayan Doğu ve Erzurum, Sıvas ve. Trabzon vilayetlerini kapsayan Kuzey Anadolu'da yürütülmesine karar verilmiştir. (60) "Bu ıslahat yavaş yavaş bütün imparatorluğa yayılacaktır. "En çabuk yapılması gereken bir ıslahat da jandarmanın­ kidir; Osmanlı hükümeti her birjandarma birliği (corps de gen­ darmerie) için bir İngiliz komutam getirtmek isteğindedir. "Bu iki kesimin başına geçirilecek olan genel müfettişle­ rin yanında birjandarma, bir adliye ve bir tarım, orman ve ba(59) 1. B., C. X, K. !., b. 479. (60) Cumhuriyet devrinde birçok Sancak, vilayet (il) olduğundan burada sözü geçen 7 eski vilayet aşağı yukan şimdiki Erzurum, Erzincan, Bayezit (Karaköse), Ri­ ze, Trabzon, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Sıvas, Tokat, Amasya, V1ııı, Hakkari, Siirt, Bitlis, Muş, Elazığ, Malatya, Diyarbakır ve Mardin vilayetlerini kapsamaktadır. (Os­ manlı devrinin sonlarında Samsun müstakil sancak idi.)

91


yındırlık müfettişi bulunacaktır. Bu müfettişliklere İngiliz uz­ manları getirilecektir; bundan başka Dahiliye Nezareti için de biri müşavir ve öteki müfettiş olmak üzere iki İngiliz uzkişisi (uzmanı) getirilecektir. "Bu yerler için bize adam göstermesini ve bunlara ne ka­ dar ödenek verilmesi gerekeceğini bildirmesini İngiliz hükü­ metinden rica ederiz. "Osmanlı hükümeti bu tedbirleri alırken, Kıbrıs Antlaş­ ması 'nın ruhuna uymaktan başka bir şey yapmamaktadır. (6 1)" Bu notanın iki eki vardır; birincisi istenilen İngiliz işyar­ larının ödev ve yetkilerini bildirmektedir; bunlara geniş yetki verilecek, jandarma subayları gerçekten jandarma birliklerine komuta edecek; Dahiliye Nezareti'ndeki genel müfettiş vila­ yetlerdeki müfettişlerin başı olacak ve nazıra raporlar verebi­ lecektir. İşbu nezaretteki müşavir aynı zamanda kanun tasarı­ larının hazırlanması ve genel idari işlerin düzenlenmesi işle­ rinde de çalışacaktır. Notanın 2. eki getirilecek İngiliz işyarlarını şöylece say­ maktadır: 1 ) Dahiliye Nezareti için bir müşavir, 2) Dahiliye Ne­ zareti için bir genel müfettiş, 3) Anadolu'nun sözü geçen iki kesiminin başında bulunacak olan iki genel müfettişe bağlı iki jandarma müfettişi, 4) İki adliye müfettişi, 5) İki tarım ve or­ man müfettişi, 6) İki bayındırlık müfettişi, 7) Sözü geçen iki kesimde bulunan 7 jandarma subayı. Tevfik Paşa'nın bu önergesi üzerinde İngiliz Dışişleri Ba­ kanlığı ileri gelenlerinin yazdıkları notlar önemlidir. A:z sonra büyükelçi olarak İstanbul'a gidecek olan ve o sırada müsteşar yardımcısı bulunan Sör Lui Malle (Sir Louis Mallet) özet ola­ rak şunları yazmıştır: (61 ) 4 Haziran 1 878 tarihli İstanbul Antlaşması (Bk. bu eser, C. 1, s. 13).

92


"Bu, siyasal bakımdan çok önemli bir önermedir; biz Tür­ kiye'nin Asya'da bir devlet olarak kalmasını ve Ermenistan'da ıslahat yapılmasını istiyoruz: Islahat olmadıkça Osmanlı gücü azalacak ve bu vilayetlerde kırım (katliam) ve kargaşalıklar olacaktır. Biz bu işi görebilecek tek ulusuz ve işbu vilayetler­ de gözümüz olmadığı herkesçe bilindiği için bu işe girişmesi­ ne başkalarınca göz yumulabilecek tek devletiz. Bu önerme Er­ menilere iyilik etmk için bize verilmiş olan tek fırsattır; biz bun­ dan kaçınır ve yerimizi başkalarına bırakırsak çalımımız (pres­ tige) alçalabilir ve çok tenkide uğrayabiliriz" . "Önermenin başlıca kısmı jandarmaya aittir; eğer biz Da­ hiliye Nezareti için bir müşavir ve bir genel müfettiş verecek­ sek jandarma müfettiş ve subayları da vermeliyiz; çünkü eğer jandarma subayları yabancı olurlarsa bizim ne gibi işlerden so­ rumlu olacağımız anlaşılamaz. Öbür müfettişler (Adliye vesa­ ire) ilk bakışta daha az önemli görünüyor; eğer Türk önerme­ sini baştan başa kabul etmeyeceksek hiç olmazsa jandarma ile ilgili dileklere razı olabiliriz" . Müsteşar sör Artür Nikolson (Sir Arthur Nicholson) ise Dışişleri Bakanı Grey'in de altına adının ilk harflerini koydu­ ğu şu notu yazmıştır (Özet): "Türk önermesini daha şümullü sanmıştım; istenilen subay­ lar yalnız Ermeni vilayetlerinde çalışacaklardır. Doğrudan doğ­ ruya ilgili tek yabancı devlet de Rusya'dır ve yerel İngiliz işyar­ ları gönderilmesinin Fransız ve Alman menfaatlerine doku­ nacağını sanmam. Ancak Dahiliye Nezareti'ne istenilen iki yük­ sek işyar için iş böyle değil ve bu yüzden öbür devletlerle ara­ mızda kıskançlık ve anlaşmamazlıklar doğabilir. Türk dilekleri­ nin bir kısmını olsun yerine getirmezsek yazık olur. Tevfik' e eli­ mizden geldiği kadar bu işte yardım etmek isteğinde olduğumu-

93


zu bildirmek ve buna hazırlanmak düşüncesindeyim. Bununla birlikte Tiirl<iye ile başka devletler arasında güçlükler çıkması­ na yol açmamalıyız ve bu kadar çok iş için bunca yabancı işyar getirmesi onun başına can sıkacak olaylar getirebilir. Bize Dahi­ liye Nezareti 'nde bir genel müfettiş yeter; bu, vilayetlerdeki jan­ darma müfettişleriyle merkezi hükümetarasında bir bağolur; mü­ şavir de yollamak gerekmez; jandarma müfettişlerini bizden yol­ lamalıyız, ancak bunların çalışacakları yerlere komşu olan Rus­ ya ile daha önceden görüşmemize Türklerce rıza gösterilmeli­ dir, ta ki bunların kullanılması dolayısıyla yanlış anlayışlar olma­ sın vesaire. Adliye için Fransa'ya başvurulması öğüdünü verme­ liyiz; çünkü sandığıma göre Osmanlı kanunları geniş ölçüde Na­ polyon kanunlarına dayanmaktadır; orman ve bayındırlık işleri için Rusya veya Almanya'ya veyahut da her ikisine başvurul­ ması öğüdünü verebiliriz". Bu yazıyı görünce Sir Lui Malle şu notu yazar (Özet): "Başka uluslardan müfettiş getirtilmesi yolunda bir şey de­ mememiz ve bayındırlık müfettişliğini kendimiz için alıkoyma­ mız iyi olur; çünkü ilerde imtiyaz -petrol vesaire- vermek işle­ rinde Türklerin iş bu müfettişle danışadurmaları muhtemeldir". Bundan sonra İstanbul'daki Büyükelçi Sör Jerard Lov­ ter'den (Sir Gerard Lowther) bütün iş üzerindeki düşüncesinin sorulmasına karar verilir. 6 Mayıs 1 9 1 3 tarihiyle Nikolson'un notuna göre ve ora­ daki düşüncelerle iş Lovter'e tellenir ve düşüncesi sorulur. O, 9 Mayıs'ta şu yolda karşılık verir (62): "Yeni Vilayetler Kanunu daha Meclis 'ten geçmedi (63) ve Türk olmayan vilayetlerde (Basra ve Suriye gibi) beğe-

( 62) l.B., C. X, K. 1., b. 480 ve 481 . (63) O sırada Meclis yoktnr.

94


nilmemektedir; genel iç durum da yatışmış olmaktan uzak­ tır. İstenilen İngiliz işyarlannın ve hele Dahiliye'deki genel müfettişin iş ve yetkilerinin kesin olarak bildirilmesi Türk bü­ yükelçisinden istenmelidir. Dahiliye'deki yabancı müşavirin durumu çok güç ve nazik olacaktır, en çok işyar seçimi ba­ kımından; çünkü Türkiye 'de her bir yer için pek çok istekli­ nin bulunması ve keza, 1 9 1 2 ilkbaharında yapılmış olduğu gibi, taşra işyarlannca manevra edilen 'seçim' (64) işleri do­ layısıyla. "Adliye genel müfettişliğine bir Fransız'ın getirilmesi için görüşmeler vardır; belki o, vilayetlerde kendi buyruğu altında Fransızlar bulunmasını ister; orman ve tarım işleri için bir Al­ man daha iyi olabilir. "Nafıa Nezareti, işyarlannın Fransızca bilmeleri ve Fran­ sa'da okumuş olmaları bakımından, bir Fransız rengi taşımak­ tadır; o kadar ki orada Fransız menfaatlerinin üstün tutulması, belki de Türkiye'nin zararına olmak üzere mümkündür. "Jandarma iyicene İngiliz elinde olabilir, ancak vilayet ba­ şına tek bir İngiliz subayının işe yararlık bakımından önemli bir şey sağlaması beklenilemez". 1 5 Mayıs 'ta Tevfik Paşa, Grey ve Nikolson'u görür ve ye­ ni bir not vererek İzmir, Bursa ve İstanbul (65) vilayetlerini kapsayan 3 . kesim için de İngiliz işyan ister (66). Bu yeni notu alırken Grey ve Nikolson, Tevfik Paşa'nın (64) işaret Lovter'intelinde vardır. lttihad ve Terakki 'nin seçim hile ve baskıları kastedilmektedir. (65) Bu aşağı yukarı şimdiki İstanbul Bursa, Bilecik, Kütahya, Afyon-Karahis­ ar, lzrnir, Manisa, Denizli. Muğla illeri demektir. Şimdiki lzmit, Balıkesir ve Çanakkale illeri o vakit müstakil sancaklardı. (66) l.B., C.X, K. 1 , b. 482 ve bundaki bir yanlışlığı düzelten, b. 487 (21 Mayıs 1913).

95


daha önceki başvurusuna bir ilk karşılık olmak üzere şunları derler (67): "Türkiye'ye elden gelen yardımı yapmayı isteriz; bizden işyar yollamamızı istediğiniz yerlerin bazıları Rus sının üzerin­ de bulunduğundan işbu devletin doğabilecek kuşkularını yatış­ tırmak için ona işi bildirmemiz gerekir. Türkiye de bu yüzden öbür büyük devletlerde doğabilecek kıskançlıkları yatıştırma­ ya çalışmalıdır." Tevfik Paşa, yabancı işyarlar yolu ile idarenin (yani yönetimi yabancı işyarlarla yürütmenin ) yeni bir şey ola­ cağını söyler. Greyve Nikolson da bu yüzden Fransa ve Alman­ ya bu işten bir pay isteyebilirler; biz Türkiye'ye yardım eder­ ken onunla başka devletler arasında güçlükler çıkmasını iste­ meyiz derler. Nikolson, "Dahiliye Nezareti için bir müşavir ge­ tirtmekten vazgeçmek daha iyi olur" der. Tevfik Paşa genel ola­ rak Grey ve Nikolson'un sözlerine karşı bir şey demez. Bab-ı Ali'niİı İzmir, Bursa ve İstanbul vilayetlerine de İn­ giliz işyarları getirtmek istemekle ne gibi amaçlar güttüğünü Sadrazam Mahmud Şevket Paşa Alman Büyük.elçisi Vangen­ haym 'la yaptığı bir görüşmede anlatır. (68): Vangenhaym önce Doğu ve Kuzey Anadolu için İngiliz iş­ yan istenilmişken, şimdi Batı ve Güney Anadolu için de işbu dev­ letten işyar istenilmiş olmasından sızlanır. Sadrazam şu yolda kar­ şılık verir: "İngiltere'nin Ege Adalan'nın Türkiye'ye geri veril­ mesine (69) eygin (yatkın) olmayışının ileri sürülen sebebi Türk­ lerin Adalılardan öç almaya kalkışmaları korkusudur. Gerçekse­ bep ise şudur: İngiltere, Asya Türkiyesi'ni� de çökeceğini sanı­ yor ve bu olursa adaların bir büyük devletin eline geçmesinden (67) !. B., C. X, K. l, b. 482 ve 483. (68)Al. B., C. 38. b. 1 5303 ( 1 7 Mayıs 1913). (69) Adalar işi için bu cildin 2. kısmının s. 344-359'una bakmalı.

96


çekindiği için onları şimdiden Yunan'da bırakmayı daha uygun görüyor; Adalar idare bakımından Anadolu'ya bağlıdır; eğer Ba­ tı Anadolutla, hatta adalarda İngiliz işyar ve subayları bulunur� sa İngiltere yalnız kınmların (katliam) önüne geçmiş olmayacak, bizdeki ıslahat isteğinin içtenliğine de inanacak; bundan sonra artık Türkiye'nin çökeceğini hesaptan çıkaracak ve adaların biz­ de kalmasına razı olacaktır; bu yüzden İngilizler'i en çok Yunan­ lılar ve Ermenilerle çekişmeler olabilecek yerlere gönderece­ ğim." Vangenhaym'a göre Mahmud Şevket Paşa, Konya, Ada­ na ve Mersin'i de bu gibi bölgeler arasında saymıştır. Vangenhaym Sadrazama şu biçimde karşılık verir: "Siz Batı Anadolu'da ıslahat işinde Almanlar'ı kullanmayı umdu­ ğunuzu daha önce söylemiştiniz; İngilizler'in Bağdat demir­ yolunun geçtiği yerlerde iş almaları bizde çok kötü karşılanır ve İngiltere'nin Almanya'ya karşı bir zaferi gibi görülür; bunu yapmakla bu güne kadar işbu iki devleti uzlaştırmak yolunda­ ki çalışmalarınızı suya düşürürsünüz ve bunlar arasındaki kar­ şıtlığı arttırmış olursunuz; bu ise, sizin kendinizin de düşünmüş olduğunuz gibi Türkiye'nin yok olmasına varabilir. Alman de­ miryolu idaresini bütün idari işlerde İngiliz işyarlanyla karşı karşıya bırakmak aklın alamayacağı bir şeydir." Bunun üzerine Sadrazam şı.İnları der: "Türkiye'nin yalnız Alman ve İngiliz işbirliğiyle başarı elde edebileceğine inanıyorum; bütün öbür ulusları ıslahat işin­ de dışarıda bırakmak düşüncesindeyim, yalnız maliyede Fran­ sızlar kalmalidır. Hemen kfunilen diktatörcesine, bir Alman ge, neralinin idaresinde ordunun ıslahı ve bütün yeni maarifteşki­ latının Almanlara verilmesi düşünülüyor. Böylelikle Alman­ lara verilecek olan yetki İngilizlerinkinden çok üstün olacak­ tır. Ordu terhis edilir edilmez ayrıntılı önermelerle Almanlara

97


başvurulacaktır. Ordu ve maarifişleri üzerinde Almanlar'la an­ laşılmadan İngiliz işyarları dolayısıyla işbu devletle yapılmak­ ta olan görüşmeler açığa vurulmayacaktır." Bunları bildirdikten sonra Vangenhaym, yazısının so­ nunda, Bağdad demiryolunun geçtiği yerlerde İngiliz işyar­ ları kullanılması düşüncesi dolayısıyla resmi bir protesto­ da bulunmanın gerekip gerekmeyeceğini Dışişleri Bakan­ lığı 'ndan sormaktadır. Sadraz.arnın )ukanda gördüğümüz düşüncelerinde hayal payının ne kadar büyük olduğu ve onun büyük devletlerin ge­ nel siyasalarını ve amaçlarım ne kadar az bildiği ve anladığı açıkça görülmektedir. Esasen onun ve arkadaşlarının Osman­ lı devletine tutturmuş oldukları yol çarçabuk Osmanlı Asya­ sı 'nın büyük devletler arasında nüfuz bölgelerine ayrılması so­ nucunu doğuracaktır. Vangenhaym'ın bu yazısı 1 7 Mayıs tarihlidir. Berlin'deki Osmanlı Büyükelçisi Mahmud Muhtar Paşa'nın 2 1 Mayıs'ta Bab-ı Ali'ye çektiği bir telde ise bazı acaip yönler vardır. Bu cildin, il. kısmında görüldüğü gibi o sırada Ege Adaları'nın Osmanlı 'da mı yoksa Yunanlı 'da mı kalacağı üzerinde tartışıl­ maktadır. Almanya bu işte Yunanistan' a eygindir (eğilimlidir) ve Osmanlı hükümeti buna kızmaktadır. Mahmud Muhtar Pa­ şa, sözü geçen telinde, Alman Dış Bakanlığı Müsteşarı Tsim­ merman'ın (Zimmermann) kendisine şunları söylediğini bil­ dirmektedir: "İstanbul'dan Vangenhaym'ın bir yazısını (depeche) al­ dım; (Hariciye Nazın) Said Halim ona demiş ki: Eğer Alman­ ya Adalar işinde Türkiye'yi tutmazsa bütün Osmanlı valiyet­ leri için İngiliz işyarları getirir ve böylelikle İngiliz yardımını sağlamaya çalışırım."

98


Osmanlı Hariciye Nazın 'nın bu sözlerine başlıca iki yön­ den şaşmak gerekir: a) Sadrazam bu işyar ve subay işini İngiltere ve Alman.;, ya'yı barıştırıp onlara, Osmanlı ülkesinde olsun işbirliği yap­ tırmanın bir yolu gibi ele almış, bunu böylece Alman Büyü� kelçisine anlatmışken Hariciye Nazın bu işi büsbütün başka bir biçimde görmekte ve bununla aynı Büyükelçiyi ve Alman hü­ kümetini korkutmaya kalkışmaktadır. b) Acunun o sıradaki durumunda İngiltere'den birkaç jan­ darma subayı bile getirtilemiyeceğini, ilk İngiliz karşılığına al­ danarak Bab-ı Ali'de kimse kestirememiştir ve gerekince hem Rusya hem de Almanya'ya karşı İngiltere'ye dayanılabileceği gibi tamamıyla yanlış bir düşünceye kapılınmıştır. Bab-ı Ali 'nin İngiltere 'ye yaptığı başVunıya dönelim; bu­ nun hiç de samimi olmadığı ve büyük devletler arasında kıs­ kançlıklar doğurmak içini yapıldığı düşüncesi diplomatik çev­ relerde pek çabuk yayılacaktır. İstanbul (fak:i Fransız Büyükel­ çisi Bompar (Bompard) Tevfik Paşa'nın Grey'e yaptığı öner­ meyi öğrenince hükümetine şunu yazmıştır (70): "(Bab-ı Ali) ıslahat işi için yalnız İngiltere 'ye başvurmak­ la beslemekte olduğu büyük devletlerin arasını açmak düşün­ cesini açığa vurmuştur; o, böylelikle İngiltere 'yi Rusya 'ya kar­ şı kullanmayı ve Fransa'nın da canını sıkmayı ummuştu... Da­ ha sonra 3 1 Mayıs'ta bu işe Rus karşıtlığı belirdikten sonra Fran­ sız Dışişleri Bakanlığı'na çektiği bir telde Boınpar şunları de­ mektedir (7 1 ); "Osmanlı hükümetinin neden bu yolda İngiltere'ye baş(70) F.B., C. VI. b, 568 (10 Mayıs 1913). (71 ) F.B., C. VII, b.3.

99


vurmuş olduğu soruşturulmaktadır. İstanbul'da General Bo­ man' ın komutanlığında uluslararası birjandarma birliği vardır. Eğer Osmanlı hükümetinin gerçekten tek düşüncesi Ermenis­ tan'daki jandarmayı berkitmek olsaydı General Boman'a baş­ vurması ve onun yapacağı tekliflere göre tedbirler alması ge­ rekirdi. Bu tedbirler arasında yabancı subaylar sayısının arttı­ rılması da herhalde yer bulurdu ve eğer Osmanlı hükümeti bu­ na önem veriyorduysa bu yeni subayların bir kısmı İngilte­ re 'den getirtilir, uluslararası jandarma birliğine verilir ve gere­ ken vilayetlere gönderilirdi. Ermeni (Doğu Anadolu demek is­ tiyor) jandarması işi bu çığıra sokulmuş olsaydı İngiltere ile Rusya arasında bir güçlük çıkmazdı." Mahmud Şevket Paşa'nın "Büyük tasanlan" bilinmeyin­ ce Bompar'ın bu yazısını doğru bulmamak elden gelmez. Osmanlı-İngiliz görüşmelerine dönelim. Tevfik Paşa'nın 1 5 Mayıs'ta yapmış olduğu ikinci başvurudan sonra (İzmir, Bur­ sa ve İstanbul vilayetleri için de İngiliz iş.yan istemesi) Nikol­ son, Osmanlı dileklerini aynı günde Londra'daki Rus işgüde­ rine bildirir. Grey, Tevfik Paşa'nın her iki başvurusuna 24 Mayıs 'ta ya­ zı ile karşılık verir (72); az önce anlattığımız gibi kendisinin ve Nikolson 'un sözle vermiş oldukları karşılığın ana çizgileri bun­ da da görülmektedir; artık olarak şimdilik oradaki durum do­ layısıyla 7 Doğu vilayetiyle yetinmenin daha uygun olacağı, oralara da yalnızjandarma müfettişi ve subaylar yollanılacağı ve Dahiliye Nezareti'nde bunlarla Osmanlı hükümeti arasında bir bağ olmak üzere yalnız bir genel müfettişin yeteceği ve mü­ şavir yollamanın gerekli olmayacağı bildirilmektedir. (72) 1.8., C. X, K. 1, b. 491 .

1 00


YENİ ERMENİ GAYRETLERİ İşbu Osmanlı-İngiliz görüşmeleri oladururken ve bunlar daha duyulmamışken Ermeni sorunu ve ıslahat isteği eski gi­ diş üzere sağdan soldan sızlanmalar olagelerek yürümekte idi. Bunlar hep Rus öğütlerine uyularak Ermeni komitelerinin de istedikleri gibi Osmanlı zulmünden sızlanmak ve Ermeniler' e güven içinde yaşamak hakkının sağlanılmasını istemek esası­ na dayanmaktadır.

1 9 1 3 pazar günü toplanan Ermeni Patrikhanesi Meclis-i Umumisi şu bildiriyi çıkarır (73):

4

Mayıs

"Bugün Meclis-i Umumi'nin esnay-ı içtimaında Meclis­ i Muhtelit istifasını takdim etmiştir. İstifanamede Meclis-i Muh­ telit, taşra ahvali hakkındaki şimdiye kadar Bab-ı Ali nezdin­ de defaatla icra etmiş olduğu teşebbüsat ve müracaatın hiçbir semeresini görmediğinden artık istifadan başka ittihaz edile­ cek hiç bir tedbir kalmamış olduğunu beyan eylemiştir. "İşbu istifa meselesi ve alelumum Şarki Anadolu vilayet­ lerinin ahvali hakkında Meclis-i Umumi azası meyanında uzun uzadıya müzakere icra olunduktan sonra taşra ahval-i hazıra­ sının vahameti müttefikan teslim edilmiştir. "Maamafih Meclis-i Umumi, Meclis-i Muhtelite karşı beyan-ı itimat ederek istifasını red ve hükümet-i seniyye nez­ dinde tekrar icab eden teşebbüsat ve müracaatla devam eyle­ mesini hassaten tavsiye etmiştir. Bununla beraber Meclis-i Umumi tarafından 5 azadan mürekkep bir komisyon intihap ve teşkil edilmiştir. Bu komisyon taşralarda Ermenilere karşı ik­ na olunan taarruzat ve taaddiyat meselesini bi't-tetkik Meclis(73) 6 Mayıs 1 9 1 3 tarihli lstanbul gazeteleri.

101


i Muhtelite karşı lazım gelen telkinat ve muavenette bulunarak icabı takdirinde Meclis-i Umumiye müracaat edecektir. Mec­ lis-i Umumi kariben tekrar fevkalade bir içtima akt ederek Hü­ kümet-i Seniyye nezdinde bundan sonra icra olunacak teşeb­ büsat ve müracaatın netayici hakkında ahz-ı malfunat eyleye­ cektir.'' Btmdan bir iki gün sonra Ermeni Patriki Arşaruni Efendi "La Turquie", gazetesine (74) bir demeçte bulunur ve der ki: "İstediğimiz, namusumuzun, hayat ve emvalimizin hüsn­ i muhafazasından başka bir şey değildir. "Her gün Kürtlerin Ermeniler' e karşı mezalimi ve memur­ ların Iakaydisi hakkında haberler alıyoruz. "Hükümete cumartesi günü ( 1 0 Mayıs 1 9 1 3 eder) bir la­ yıha vereceğiz. "Anadolu yabancı zabitlerin nezareti altında bulunmalıdır. "Memurin-i aliye-i hükümet arasında iktidarlı birtakım ze­ vatın mevcut olduğu gayr-ı kabil-i inkardır; fakat Avrupalı mü­ tehassısların memurin-i idare üzerinde mürakabesi kat'iyyen elzemdir. "Şarki Anadolu hudutları: Erzurum Ma'muretü'l- Aziz, Bitlis, Diyarbakır, Van ve Sıvas vilayetieridir... Ermeni meclislerinin ve patrikinin ne derece atılgan olduk­ ları bu belgelerde görülmektedir. Yine bu günlerde Ermeni Taşnak, Demokrat ve Hinçak komitelerinin Van merkezlerin­ den Sadaret ve Patrikhaneye bir tel çekilir (75). Buna göre Er­ menilel'le meskı1n vilayetlerde "bir avuç mütegallibeden ve on­ ların elinde baziçe olan memurinden, şikayet olunarak hadisat­ ı müessifeye bir an evvel nihayet verilmesi rica ve mütegalli(74) 9 Mayıs 1 9 1 3 nüshası (Tanin: O Mayıs 1 9 1 3 'ten) (75) Bk. Tanin: 3 1 Mayıs 19 l 3.

1 02


benin Kürtlere aynı derece mazarrat verdikleri ve bunları ceb­ ren Ermeniler aleyhine tahrik ve teşvik ettikleri bildirilmekte ve ehliyetsiz memurlardan şikayet edilmektedir. Ermeni patriği yukarıda sözü geçen Sadrazamla görüşme­ sini, yanında birkaç kişi de bulunmak üzere, 1 2 Mayıs pazar­ tesi yapar ve Sadrazama bir takrir verir; onun düşünce ve di­ lekleri şöyle toplanabilir (76): Ermeniler için geçmiştekilerden daha büyük bir yıkım yaklaşmaktadır. Devletin başına gelen yıkımların Hıristiyanlar yüzünden geldiği propagandası biteviye yapılarak Müslüman­ lar kışkırtılmaktadır. Ermeniler biteviye öldürülüyor, yaralanı­ yor, zorla Müslümanlaştırılıyorve bu zulümlerde bulunan suç­ lulara dokunulmuyor. Ermeniler'in silahlan alınıyor ve Müs­ lümanlarınkiler bırakılıyor. Rumeli göçmenleri Doğu Anado­ lu 'ya yerleştiriliyor: Eski kafada olan işyar ve hakimler yeni du­ rumu ve devletin gerçek menfaatlerini anlayamamaktadırlar. Takrirde bu gibilerinin göz yumdukları suçlar dolayısıyla so­ rumlandınlmaları ve Ermeniler' e karşı yapılan propagandanın yalanlanılması istenilmektedir. Bu devrede, yani Osmanlı-İngiliz görüşmeleri daha duyul­ mamışken, Ermeni sorununun Avrupa'daki durumunu kısaca gözden geçirelim. Tevfik Paşa'nın Londra'dan 9 Mayıs 1 9 1 3 tarihiyle Bab­ ı Ali'ye bildirdiğine göre İngitiz Kamutayında bir soruya kar­ şılık olarak siyasal müsteşar şunları demiş: "Türk hükümeti yeni muhacirlerin (Rumeli göçmenleri) hin-i iskanından katliamların adem-i tekerrürünü temin için her türlü tedabirin ittihaz olunacağına dairteminat vermiştir. İngii(76) Bk. Tunmcu Kitap'ta b. 22 ve Mand. üs. s. 2 12'ye.

103


tere'nin Adana konsolosu birkaç yüz muhacirin hiç bir müşki­ lat ve hadisat vuku bulmaksızın iskan edilmiş ve çalışmaya baş­ lamış olduklarını bildirmiştir. Husfts-ı mezkfir ba'de'l-müsala­ ha Türkiye ile devletler beyninde tezekkür edilecek bir mese­ le olup devletler, Türkiye'nin taht-ı hakimiyetinde kalan yer­ lerde kesb-i kuvvet ve tekemmül etmesini arzu ettikleriiıdep iş­ bu meselede yalnız bir devletin münferiden harekette bulun­ masına meydan vermemeye ihtimam edeceklerdir." Göıüldüğü gibi daha 9 Mayıs'ta İngiltere, Osmanlı'nın güç­ leşmesi ve kalkınması için yalnız bir devlet ten yardım görmesi işini -ona bu yolda yapılan Osmanlı başvurusu daha o sırada res­ men gizli olmakla birlikte- doğru bulmadığını açıklamaktadır. Rusya'da Ermeni propagandası bilindiği biçimde yapıla­ durmaktadır. Petersburg Büyükelçisi Turhan Paşa'nın 4 Mayıs 1 9 1 3 'te Bab-ı Ali'ye bildirdiğine göre Dış Bakanı Sazanof, Duma'da (Rus Kamutayı) bulunan iki Ermeni saylavının, Kürt­ ler yüzünden Doğu vilayetlerindeki Ermeni durumunun kötü­ lüğünden sızlanmış olduklarını kendisine söylemiş ve gözünü bu iş üzerine çekmiştir. Yine Turhan Paşa'nın 1 0 Mayıs'ta Bab-ı Ali'ye bildirdi­ ğine göre Reç gazetesi İstanbul 'dan aldığı tellere göre Ermeni­ ler'in kıyınca (zulüm) uğrayadurduklannı·yazmış. 1 1 Mayıs'ta Bab-ı Ali firsat düşünce zulüm işini yalanla­ masını Turhan Paşa'ya bildirir. ô da 1 5 Mayıs'ta, işi Sazanof'a açtığını, onun yalanlamaya teşekkür etmekle birlikte kendisi­ ne gelen haberlerin gönül yatıştırıcı olmadığını söylediğini ve . bir kırım olmaması için elden gelenin yapılması öğüdünü dost­ çasına vermiş olduğunu karşılık olarak bildirir. İşbu 1 5 Mayıs günü, Nikolson'un Londra'daki Rus işgü­ derine Bab-ı Ali'nin Doğu Anadolu için işyar istemiş olduğu1 04


nu bildirdiği gündür.Doğaldır kiSazanof, Tur hanPaşa 'ya yu ­ karıdaki sözleri söylerken bunu ·da ha duymamıştı ; kendisinin yumuşak konuşması da b unu gösterir ; az sonra aşağıda göre­ ceğimiz gibi Rus d urumu çok çetinleşe cektir.

OSMANLI HÜKÜMETİNİN ERMENİLER'LE ANLAŞMAYA ÇALIŞMASI Bu yoldaki çalışmalar hep sonuçsuz kalmıştır ; Ermeni ­ ler'in Rus desteğine kesin ola rak güvenmeleri bu başarısızlık­ ta başlı ca amil olmuşt ur. Halil Bey'in hatıra tından aşağıya koyduğum uz pa rça bu­ nu a çık ça gösterir

(77):

"Bu arada Ermeniler 'i hatamak yoldan döndürmek i çin Dahiliye Nazı n Tal'at Beyle bi rlikte Taşnak rüesasiyle bir çok müzake relerde bulund uk.Halla cyan ve Zo hrap E fendilerin ev ­ lerinde Malılmyan A ( gnoni), Şa hiri kyan, Vartkes, Van mebu ­ su Va han vePastı rma cıyan E fendilerle müteaddit toplantımız oldu. Bunlara 'Bu tedbir Rusya 'nın bir kapanıdır ; siz de düş­ meyin, biz de düşmeyelim. Rusya hi çbir zaman B ahr-iSefid Akdeniz) ( yolu üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Er­ menistan teşkilini a rzu etmez. Geliniz, vazge çiniz, şu ısla hatı elbir liğiyle yapalım' dedik. Fakat bu hulyape rver leri i kna et­ mek kabil olmadı.Bir gün Mal ılmyanA gnoni -bu Rus Erme­ nilerinden gayet zeki ve geniş malumatlı bir insandı ; fakat ır ­ kının şia rı olan hülyaper ver likten kendisini k urtar amamıştı -ba­ na şu cevabı vermişti : 'Halil, ben bir kere beynelmilel bir kont ­ rol altında bir Ermenistan k urayım, Rus ça rından da per vam kalmaz." (77) Cumhuriyet Gazetesi: 2 KaSım 1946- Hatırat, Sayı 20

1 05


ıv. RUS HÜKÜMETİNİN OSMANLI

TEŞEBBÜSÜNÜ ÖGRENİNCE ALDIGI SERT TAVIR

Yukarıda gördüğümüz gibi Osmanlı hükümetinin Doğu ve Kuzey Anadolu vilayetleri için İngiliz işyar ve subayı iste­ diğini 1 5 Mayıs'ta İngiltere Rusya'ya bildirmişti. Bunun üze­ rine Rusya'nın alacağı çetin karşın durum 29 Mayıs'ta belirir. O andan itibaren Osmanlı-Ermeni sorunu yukarıda anmış ol­ duğumuz ikinci evreye girmiş bulunur. İşbu tarihte Paris'teki Rus Büyükelçiliği Fransız Dışişleri Bakanlığı 'na bir not vererek ona olayı bildirir ve şunları ileri sürer (78): Osmanlı teşebbüsünü bildirdiğinden dolayı İngiliz hükü­ metine teşekkür edilecektir. Öğretmenler (instructeurs, jandar­ ma subayları) işi, bundan daha çok genel olan Küçük Asya'da ıslahat işinden ayn tutulamaz. Eğer iş Alman veya İngiliz öğ­ retmenlerinden birini seçmekten ileri gitmeseydi Rus hüküme­ ti hiç duraksamadan bu sonuncuları seçerdi. Ancak Rus hükü­ meti bu görüşü kabul edip kendi ülkesine komşu olan yerlerde yapılacak ıslahata ilgisiz kalamaz. O daha önce Ermeni vila­ yetlerinde yapılacak ıslahat işi üzerinde bir anlaşmaya varılma­ sı için Fransız ve İngiliz hükümetlerine başvurmuştu. 1 895'te Bab-ı Ali'nin ıslahat tasarısını bu üç devletin büyükelçilerine bildirmiş olması bu işte onların üstün haklan olduğunu göste­ rir. Bay Sazanof işi yeniden ve yakından inceleme zamanının geldiği düşüncesindedir. Dolayısıyla İstanbul 'daki Rus, Fran­ sız ve İngiliz büyükelçileriniJ:?. bu ıslahat işini somut (concret) bir biçimde incelemeye koyulmalarını öneririz. (78) F.B., C.VI, b. 568.

1 06


2 1 Mayıs'ta Rus hükümeti İngiliz hükümetine de buna benzer bir öneride bulunur (79). Yine bu 2 1 Mayıs'ta Petersburg'daki Fransız büyük.elçisi Delkase'nin (Delcase) Paris' e tellediğine göre (80) Sazanofbu işten dolayı kızgındır ve kendisine şunu demiştir: "İşbu subaylar (İngiliz jandarma subayları) hiç şüphesiz Hindistan'dan seçilecektir; orada ise İngilterelieki hükümetin sıyrılmış olduğu Ruslara karşı güvensizlik ruhu hala yaşamak­ tadır." Bundan 2 gün sonra Londra &ki Rus büyük.elçisi Benken­ dorf, Fransız Büyük.elçisi Pol Kambon'a şunları söyler (Geniş özet) (8 1): "Londra'daki Rus işgüderi d'Etter'den aldığı ilk haber üze­ rinedir ki Sazanof, İstanbul'da bulunan Üçlü Anlaşma büyü­ kelçilerinin Küçük Asya'da genel bir ıslahat tasarısını incele­ melerini ileri sürdü. Tevfik Paşa'nın İngiliz Dışişleri Bakanlı­ ğı'na yaptığı başvuru onun (Sazanof'un) kuşkusunu uyandır­ dı. O, İngiliz askeri öğretmenlerinin Küçük Asya'da Ermeni­ lerin en kalabalık oldukları vilayetlerde iş görmeleri ihtimali karşısında coştu (veya duygulandı: 'il s'est emu'). o, İngilte­ re'nin Osmanlı Ermenileri işini ele alıyor görünmesinden kork­ tu ve Rusya Ermenilerinin bu işte Rus hükümetini daha az il­ gi göstermiş olmakla suçlandırmalanndan çekindi. Bu gibi dü­ şüncelerle İstanbul'daki üç büyük.elçi arasında incelemeleryap­ tırarak kendisi de işe karışmış bulunmak istedi." Pol Kambon şu yolda karşılık verir: "Eğer İngiltere, Rus­ ya'ya yaranmak için Osmanlı önerisini teperse Bab-ı Ali Rus(79) I.B., C. X, K. I, b. 484 ve 486 (80) F. B., C. VI, b. 581 (81) F. B., C. VI, b. 599 (23 Mayıs 1913)

107


ya'ya değil, Almanya'ya başvurur ve Kafkas sınırlarına Alman subayları gelir. Eğer İngiltere Bab-ı Ali'ye bu iş için Rusya ve Fransa ile görüşeceğini söylerse bu yön işin suya düşmesine varır, çünkü Bab-ı Ali 'nin en çok korktuğu şey, Rusya'nın Do­

ğu ve Kuzey Anadolu işlerine karışmasıdır, bu da Almanya'ya ka?.ançlar sağlar... " Fransız Dışişleri Bakanı Pişon (Pichon), Pol Kambon'un bu düşüncelerini beğendiğini bu kağıdın altına yazmıştır. Pol Kambon'un bu yazısı, Doğu ve Kuzey Anadolu işini çetin bir evreye sokan olayın Bab-ı Ali'nin İngiltere'ye yaptı­ ğı başvuru olduğunu göstermesi bakımından aynca önemlidir. İngiliz hükümeti, Küçük Asya'da ıslahat yapılması işinin İstanbul'da incelenmesi yolundaki Rus önerisine

25 Mayıs'ta

Petersburg İngiliz işgüderine çekilen birtelle karşılık verir (82); ana çizgileri aşağıdadır: "Osmanlı hükümeti bazı daireler için bizden işyar istedi: jandarma, adliye, bayındırlık, tanın vs.; biz bir tek devlet işyar­ lannın bu kadar çok daire işlerinde kullanılmasını doğru bul­ madık; çünkü bu durum anlaşmazlıklara yol açar ve Türk hü­ kümetinin başına güçlükler çıkarabilirdi. Öbür yandan da Tür­ kiye 'ye hiçbir yardımda bulunmamak yürek kıncı bir şey olur­ du ve onu başkalarına başvurmaya kışkırtırdı. Dolayısıyla biz buradaki Türk büyükelçisine dedik ki Ermenilerin oturdukla­ rı vilayetlere ora jandarmasını düzenlemek için az sayıda su­ bay bulmaya çalışacağız ve yardımımızı ancak buna hasretmek istiyoruz. Ben de (Grey), Sazanof gibi Osmanlı Asyası için bir ıslahat tasarısı hazırlanmasını isterim ve bu iş üzerinde görüş­ meleri iyi karşılarım; ancak bu görüşmelerin İstanbul'da değil, (82) 1. B., C. X. K. I. b. 489

1 08


burada (Londra'da) yapılması daha iyidir. Bundan başka her­ hangi bir ıslahat tasarısı bütün büyük devletlerce birlikte yapıl­ malıdır ve bunların yalnız üçü bunu ortaya atamaz. Gereken subayların seçilmesi ve gereken ayrıntıların (aylık, yetki vs.) çö­ zümlenmesi az çok zaman alacaktır ve birkaç subayın yollan­ ması Rus hükümetiyle anlaşmış olarak yürümek istediğimiz ge­ nel ıslahat işine hiçbir biçimde zarar vermeyecektir." Grey'in Tevfik Paşa'ya, yalnız jandarma müfettişi ve su­ bayı ve Dahiliye Nezareti için bir genel müfettiş göndermekle yetinileceği yolunda verdiği daha yukarıda gördüğümüz 24 Mayıs tarihli karşılığı Rusya 'ya verilen işbu karşılıktan bir gün önce verilmiş, ancak esaslan birkaç gün önce kararlaştırılmış­ tı; dolayısıyla, ilk Rus başvurusu İngiliz hükümeti üzerinde önemli bir tesir yapmamış ve onu Osmanlı'ya karşı takındığı yan tatmin edici durumdan ayırmamıştı, yani Rusya'nın bu işe ne derece kızdığı henüz pek kavranılmamış veya ona fazla ııl­ dırmak gerektiği pek anlaşılmamıştı. O sırada Fransız hükümeti de Rus isteğine karşıdır; 24 Ma­ yıs 'ta Paris'teki Osmanlı Büyükelçisi Rifat Paşa, Pişon'a baş­ vurup maliye işleri için birkaç Fransız müşavir ve işyan ister (83). Daha yukarıda Vangenhaym'ın 26 Nisan tarihli raporun­ da görmüş olduğumuz gibi Mahmud Şevket Paşa'nın ilk tasa­ rısında bu vardır; ancak bu isteyişin Rus karşıtlığı ve İngiliz du­ ruksamalanndan sonra yapılmış olması, Fransız hükümetinde Bab-ı Ali'nin İngiltere'den beklediği ölçüde yardım görmedi­ ği için Fransa'ya döndüğü sanı'nı uyandırır. Fransız hüküme­ ti bu başvuruya uygun karşılık vermeye meyilli olur; o, bu iş(83) F. B., C. VI, b. 6 1 8.

1 09


te genel olarak Grey'in 23 Mayıs'ta Petersburg İngiliz işgüde­ rine çektiği teldeki düşünceleri benimsemektedir.

RUSYA'NIN TEHDİT EDİCİ BİR TAVIR TAKINMASI Ancak 26 Mayıs'tan sonra İngiliz işyar ve subayları işine Rus karşıtlığı o kadar çetinleşecektir ki bu işlerin gidişi teme­ linden değişecektir. Bu tarihte Paris 'teki Rus büyükelçiliği Fransız Dışişleri Ba­ kanlığı 'na ve 27 Mayıs 'ta da Londra'daki Rus büyükelçiliği İn­ giliz Dışişleri Bakanlığı'na ana çizgileri aşağıda olan notu ve­ rirler (84): "İngiltere, gerek Kafkasya&ki iç durum, gerekse ona ya­ kın bölgelerdeki Rus menfaatleri dolayısıyla Ermeni sorunu­ nun Rusya bakımından büyük önemi olduğunu iyice anlama­ lıdır. Balkan buhranı çıkalıdan beri Rus hükümeti, Küçük As­ ya 'da genel bir karmaşa çıkmasını önlemek için elinden gele­ ni yaptı; eğer şimdiye kadar bu işte başarı elde ettiyse bunu Er­ menilere karşı biteviye yenileye durduğu bir adanç yüzünden sağlayabildi: Vakti gelince ıslahat işini ele almak ve bunda Fransa ve İngiltere'yi kendine ortak kılmak adancı. Eğer Tür­ kiye kendi yetkilerini (prerogatives) kısacak her şeye kuşku ve kıskançlıkla bakarsa en yakın (imminent) bir tehlikeye: Rus sı­ nırlan üzerinde en ciddi karmaşaların çıkması tehlikesine doğ­ ru gider; öyle karmaşalar ki Rusya bunlar karşısında ilgisiz du­ ramaz. Bunu önlemek hem Rusya, hem de Türkiye'nin men­ faatidir. Ermenilerin bugünkü duygu ve durum larına göre an(84) F. B., C. VI, b. 619 ve !. B., C. X, K. 1, b. 493

1 10


cak ve ancak yalnız başına veya Fransa ve İngiltere ile birlikte Rusyaca inancalanacak bir ıslahat, genel bir Ermeni ayaklan­ masının önüne geçebilir. Türkiye yeniden şu ikilem (dilemne) karşısında bulunuyor: Ya keyfi bir yetkiden (pouvoir aıbitra­ ire) vazgeçip toprak bütünlüğünü korumak veya başına gelen derslere karşı göz yummak. Rumeli tleki ıslahat ile Ermeni vi­ layetlerindeki ıslahat arasındaki ana başkalığı göz önünde tut­ malıdır; eğer Türkler Makedonya ıslahatıyla bu ülkenin elle­ rinden çıkmasından korkmakta haklı idiyseler, Ermeni vilayet­ leri için durum böyle değildir ve orada en azılılar bile bir Er­ meni özgürlüğünü düşünemezler, çünkü orada Ermeniler her yerde bir azınlıktırlar... İngiliz hükürneti bu yoldaki görüşme­ lerin Londra'da olmasını istedi; biz siyasal ve kılgın (pratique) düşüncelerle görüşmelerin İstanbul 'da olmasında direnmek zo­ rundayız. Oradaki büyükelçiler daha kolay bilgiler elde edebi­ lir ve gerek Bab-ı Ali, gerekse Ermenilerle de danışabilirler. Türkiye'nin Almanya'yabaşvurusu işine gelince Bab-ı Ali'yle açık ve içten bir görüşme yapılarak ona şu iki yoldan birini seç­ mesi önerilebilir: Ya Rusya ile bir menfaat birliği kurarak onun­ la çalışmak veyahut da Rusya'nın kimseye karşı hiçbir üsten­ mesi olmadan olayların gerektireceği biçimde kendi menfaat­ lerini korumaya kalkışmasını göze almak." Çar hükümetinin şantajı açıktır; o diyor ki: Ya Doğu ve Kuzey Anadolu işine istediğim biçim verilir, yahut da ben ora­ larda kargaşalıklar çıkartır ve ondan sonra bu kargaşalıkları ba­ hane ederek oraya girerim. O, aynı zamanda tatmin edip ve gü­ ven verip bazı büyük devletlerin ve onların yolu ile Osmanlı'nın kuşkularını azaltmaya çalışmaktadır. Doğu Anadolu ile Rume­ li arasındaki karşılaştırma bu amaçla yapılmaktadır. Sazanof'un Petersburg'daki İngiliz işgüderiyle 26 Mayıs 111


tarihli konuşması daha da çetindir; orada yukarıda gördükleri­ mizden başka şunlar da vardır (Geniş özet) (85): Türkiye Ermenileri, Ermeni vilayetlerinin (Doğu ve Ku­ zey Anadolu demek istiyor) Rusya'ya katılmasını istiyorlar. A:z önce (Açmiyazin'deki) Katogikos, Petersburg'a geldi ve bu yolda bir dilekte bulundu; bundan sonra da yine bu düşünce ile Petersburg' a bir adam yolladı. Ermeniler anlıyorlar ki hiçbir bi­ çimde özgür (muhtar) bir devlet olamazlar, çünkü oturdukları Türk vilayetlerinde yerlilerin ancak yüzde otuzudurlar; dolayı­ sıyla Rusya'ya katılmak amacını güdüyorlar. Sazanof (Kato­ gikos 'a ve adamına) demiş ki: Katma olamaz, Rusya soravla­ nnaı (responsabilities) bu aşama arttırmak istemez (Burada Sazanof, Rus hükümetinin gerçekten ve içten böyle düşündü­ ğünü işgüdere inancalar); ancak Rusya, Türk Ermenistan 'ında gerçekten ıslahat yapılmasını ister. Rusya bııZı şeyler üstlenmiş­ tir ve Türk Ermenistanı'na karşı öyle bir durumda bulunmak­ tadır ki orada kendisi ikinci kemancı rolünü oynarken (yani ikin­ ci sırada dururken) başka bir büyük devletin önderlik etmesi­ ne göz yumamaz. Duma'da (Rus Kamutayı) Ermeni saylavla­ n vardır ve bunlar boyıına Ermeni işi dolayısıyla onu (Saza­ nof' u) sıkıştırmaktadırlar. "İngiliz İşgüderi der ki: 'En çokRusya'nın oralardaki özel durumu dolayısıyla Türkiye orada Rus subayları kullanılması­ na razı olamaz, buna göre ne düşünürsünüz? Sazanof der ki: 'Bu subayların yalnız Rus olması gerekmez, türlü uluslardan olabilirler, oralarda Alman görmek istemem, ancak birkaç ta­ ne Fransız ve İngiliz olabilir; bu iş üzerinde daha yettiği kadar düşünmedim.' İngiliz işgüderinin oralarda yalnız İngiliz subay(85) 1. B., C. X, K. 1, b. 492 (tel) ve 494 (yazı).

1 12


lannın bulunmasına gösterilen kaygıya şaştığını söylemesi üze­ rine Sazanof: 'Şüphesiz oraya Hindistan ordusundan subay yollayacaksınız ve biz onların ne olduğunu biliriz' der. İngiliz işgüderi şunu sorar: 'Ya Türkler türlü uluslardan subay görmek­ tense hiç yabancı subay istemeyiz derlerse?' Sazanofçok önem­ li bir durum alarak şu karşılığı verir: 'O vakit Türkiye'ye de­ rim ki adam akıllı düzenlenmiş bir jandarma olmadıkça karı­ şıklıklar ve Ermeni kırımı (katliam) behemehal olur ve bunlar olunca Rusya işe karışır, 1 895'te Rusya, Ermeni kırımları sı­ rasında seyirci kaldı, bu sefer bu yanlışlığı yapmayacaktır." Görüldüğü gibi Sazanofbu konuşmada da önceki şanta­ jını yenilemektedir, yani: Ya dediğim olur yahut ben Doğu ve Kuzey Anadolu'da kargaşalıklar çıkartır ve sonra ora işlerine karışırım demektedir. Bundan başka sözlerindeki şu üç yön önemlidir. a) Bu yerlerle ilgili işlerde ön sırada ben Rusya görülme­ liyim, İngiltere veya herhangi bir devlet değil ve oralarda be­ nim sözüm geçmelidir. b) Ermeniler ayrıca bir devlet istemeyip Rusya'ya katıl­ mayı istiyorlar; Rusya ise bu kadarına gitmek isteğinde değil­ dir ve yalnız önemli bir ıslahat ile yetinmektedir. İşin gerçeği­ ne gidilirse görülür ki Sazanof'un bu sözü hiç de doğru değil­ dir, pek çok Ermeni kurulları bağımsızlık istemektedir. Hinçak Komitesi'nin Köstence'de toplanan kongresinde 1 7 Eylül 1 9 1 3 'te verilmiş olan karardaki şu söz (ileride daha ayrıntılı ola­ rak görülecektir) Sazanof'u yalanlamaya yeter: "Hinçak Ko­ mitesi bağımsız Ermenistan fikirlerinin müdafaasını taht-ı ka­ rara almıştır." İşin doğrusu Rusya, daha yukarıda demiş oldu­ ğumuz gibi Doğu Anadolu'da kendisine İskenderun yolunu kapayabilecek bir Hıristiyan devleti istememektedir; kendisi de 1 13


o yerleri şimdilik kendi ülkesine katmaya, bunun doğurabile­ ceği tepkiler dolayısıyla, yüreklenmediği için uygun bir an ge­ linceye kadar oralarda ıslahat yaptırmak bahanesiyle önderlik etmek ve ilerisi için beslediği ihtirasların gerçekleşmesine ka­ pı açmak isteğindedir. c) Rusya'nın 1 895 patırtıları sırasında seyirci kalması ise Doğu Asya'da Çin, Mançurya v.s. işlerine dalmış olduğu ve git­ gide daha çok dalmak istediği içindi. Petersburg İngiliz işgüderinin bunları bildiren teli üzerine İngiliz Dışişleri Bakanlığı işyarları Sazanof'un.sözlerinin na­ sıl karşılanmış olduğunu açıklar (86): Dışişleri Bakanlığı işyarlarından H.C. Morman'ın notu şöyledir (geniş özet): "Sazanof'un bu işte uysallıktan bu kadar uzak bir durum alacağını düşünememiştim. "Yazık ki jandarma subayı yollayacağımız yolunda Türk­ lere söz vermiştik; şimdi bu sözü nasıl geri alabileceğimizi gö­ remıyorum. "Türklerin neden beyendikleri devletten subay getirteme­ yeceklerini de anlayamıyorum. Güvenle biliyorum ki hiç bir biçimde Rus kullanmak istemeyeceklerdir. "Türklere verdiğimiz sözü tutamazsak onların Alman­ ya'ya dönebileceklerini ve kimsenin bunu önlemeye hakkı ol­ mayacağını söyleyerek Sazanof'un bu işe karşıtlığını gidere­ mez miyiz? İngiliz subayları Rusya'nın hiç bir özel menfaati­ ne dokunmazlar ve onun hiç bir sızlanmada bulunmasına yol açmazlar. "Genel ıslahat işine bütün büyük devletlerin karışması ge­ rekir." (86) l.B., C. X, b. 492'nin haşiyeleri.

1 14


Dış Bakanlığı 'ndan başka bir işyar, R.P. Maksvel şu notu yazmıştır: "Bu (Sazanof'un karşıtlığı) hiç beklenmeyen ve doğru ol­ mayan bir şeydir. Yukarıda denildiği gibi (H.C. Morman 'ın de­ diği gibi) Sazanof'u bu işten vazgeçirmesi için Kont Benken­ dorf'a başvurulamaz mı?.. Sör Lui Maile şu notu yazar: "Biz buna yanaşamayız ve Bay Sazanof'un bunu (Türk­ lere verilen sözün geri alınmasını) bizden beklemesi hiç de ma­ kul değildir..." Daimi müsteşar Sör Artür Nikolson'un notu aşağıdadır (Geniş özet): "Kont Benkerdorf bu işte elinden geleni yaptı: ancak Sa­ zanofbu işte çok inat ve sinirlilik gösteriyor; bana öyle geliyor ki Sazanof'un davranışı makul değildir; ancak Ermeniler onun üze­ rinde baskıda bulunmaktadırlar ve o, göstermek istiyor ki Rusya . bu işte ikinci kemancı rolünü oynamak (ikinci sırada görünmek) istemiyor. Biz şu yönleri göz önünde tutmalıyız: Türkiye ile Rus­ ya arasında güçlükler çıkmasına yol açmamalı ve Rusya'ya ani ve çetin bir işe atılmak bahanesini ve mazeretini vermemeliyiz; dolayısıyla bu işte zaman kazandırıcı bir yol tutmalıyız." Bundan sonra Nikolson bu gibi düşüncelere dayanan bir karşılık tasarısı hazırlar. Ancak Dışişleri Bakanı Gery 28 Ma­ yıs 'ta onun yerine Petersburg'daki İngiliz işgüderine şu yöner­ ge telini çeker (geniş özet) (87): "Bir ıslahat tasarısı yapmanın gerekli olduğu meselesin­ de Sazanof gibi düşünüyorum; eğer, o hele Ermeni vilayetleri için, bu işte önayak olursa çok hoşlanırım. (87) LB., C.X, K.I, b. 495.

1 15


"Bütün Küçük Asya için ıslahat yapılması gerekecektir; ve tecimsel menfaatlan dolayısıyla, Almanya 'ya bir şey söy­ lemeden bu işe kalkışmak olmaz. Bunu, İstanbul'daki yanlız kendi büyükelçilerimizle yapmaya çalışmak hem Türkiye, hem de öbür Büyük devletlerle karmaşalar (ihtilatlar) çıkarabilir. "Aklıma iki şık gelmektedir: " 1 ) Sazanof desin ki: Rusya, Türkiye ile görüşerek Erme­ ni vilayetleri için bir ıslahat tasarısı hazırlayacak ve sonra bu­ nu büyük devletlere sunacaktır; yine Sazanof bununla birlikte önersin ki: Küçük Asya'nın bütünü için bir ıslahat tasarı sı için İstanbul'daki altı büyük.elçi görüşmelerde bulunsunlar.

"2) Sazanof şunu önersin: Küçük Asya'nın bütünü için bir ıslahat tasarısı üzerinde büyük devletler, tercihen İstan­ bul 'daki büyük.elçileri yolu ile, görüşmelere koyulsunlar. "Jandarma subayları işi için size ayrıca yazacağım. "Akla gelen başka bir yön de Rusya'nın, 1 895 'te Fransa, Rusya ve İngilterece hazırlanıp öbür büyük devletlere bildiril­ miş olan ıslahat tasarısını yeniden öne sürmesidir. Ancak tuta­ cağı yolu Rus hükümeti bilir." Rus karşılığı, 3 1 Mayıs'ta gelirve 1 Haziran'da Fransız hü­ kümetine de, azıcık daha ayrıntılı olarak, verilir; ana çizgileri aşağıdadır (88): İlk şık, yani Rusya'nın doğrudan Türkiye ile konuş­ ması kılgın (ameli) görünmemiştir; çünkü Rusya'nın bu yolda bir başvurusu bozulmuş ve aldatıcı bir biçimde (Türklerce) Berlin'e bildirilmiştir; dolayısıyla ikinci şıkkı seçiyoruz ve bu yolda İstanbul büyükelçimize yönerge ver(88) I.B., C.X, K.l, b. 498 ve F.B. C. Vll, b. 7.

1 16


dik. 1 895 tasarısı temel olarak ele alınacak ve onda, zama­ nın gerektirdiği değişiklikler yapılacaktır. Bu tasan üze­ rinde önce Rus, Fransız ve İngiliz büyükelçilerince gizli olarak görüşülmeli ve aralarında baştan başa bir anlaşma­ ya varılınca tasarı öbür büyük devletlere de bildirilmeli­ dir." Böylelikle Osmanlı hükümetinin İngiltere ve Alman­ ya 'ya dayanarak ıslahat yapmak ve sivil işlerle jandarma­ yı İngiliz, askeri ve kültür işlerini Alman uzmanları eline vererek bu iki devletten yardım görmek ümidi boşa çıkmak­ la kalmaz, iş onun hiç beklemediği ve ummadığı bir sonu­ ca varır: il. Abdülhamid'in bin bir kurnazlıkla uyuttuğu 1 895 ıslahat tasarısının daha çok çetin bir biçimde, ve Rus baskısı ve gözetimi altında ortaya çıkması ve yürütülmesi. Bu olay Mahmud Şevket Paşa 'nın ve hükümetinin ne de­ rece bilgisiz ve gafil olduklarını ve kaş yapalım derken göz çıkarttıklarını gösterir. Bab-ı Ali 'nin ortaya attığı düşüncenin sonuçlan Doğu Anadolu'ya münhasır kalmaz ve aynca şu sonuçları doğu­ rur: Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu'nun Rus nüfuz bölgesi olması ve her büyük devletin kendisine aynca nüfuz böl­ geleri araması ve sağlaması yani Osmanlı Asya 'sının an­ laşmalar yolu ile paylaşılması! RUSYA TUTACAGI YOLU TESPİT EDİYOR

Yine bu mayıs ayında Rusya'nın, kendi eliyle hazırla­ mış ve düzenlemiş olduğu Balkan Savaşı 'nın sonucunu, yani Osmanlı'nın artık karadan Germen devletlerinden ke1 17


silmiş olmasını ve onu kuşatan denizlerde hep Rus bağla­ şık veya dostlarının egemen bulunmasını, özet olarak Os­ manlı devletinin Üçlü Anlaşmanın ablukası altına girmiş ol­ masını nasıl ve ne yolda sömüreceği belirmiş olur. Rusya bu durumunu iki yoldan sömürebilirdi; Boğazlar'da ve Do­ ğu-Kuzey Anadolu'da. Bu mayıs ayına kadar kesin bir karar vermemiş ve o ana kadar Boğazlar sorununu ön sırada tutmuş görünen Rusya, kendi Kafkas sınırlan üzerinde İngiliz nüfuzunun yerleşmesi tehlikesiyle karşılaşır karşılaşmaz hemen kara­ rını verir: o önce Doğu ve Kuzey Anadolu'da şu veya bu bi­ çimde kendine üstün ve tekel özünde bir durum sağlaya­ cak, ondan sonra öbür amaç veya amaçlarını güdecektir. Ça­ rın Berlin'de iken Kayser'e ve İngiltere kralına " Sultanı Ça­ nakkale'nin kapıcısı" olarak bırakacağı sözü bunu göste­ rir. Dolayısıyla Mayıs 1 9 1 3 'ten 1 9 1 4 yazına kadar Rus hü­ kümetinin başlıca amacı, Kafkasya'ya komşu olan Türk topraklarında üstünlük kurmak olacaktır. 26 ve 27 Mayıs tarihiyle Fransa ve İngiltere 'ye Rus hü­ kümetince verilen notalarla bir kül teşkil ettiği güvenle sa­ nılabilecek bir olay da 3 1 Mayıs 'ta Ermeni Patriki 'nin Sad­ razama bir takrir vermesidir. Patrik, Ermeniler' in durumu­ nun daha da kötüleşmiş olduğunu, Ermeniler' in toptan yok edilmesinden korkutabileceğini ve patrik için tek yapılacak şeyin Osmanlı hükümet ve ulusunun sorumluluk duygusu­ na ve medeni acunun insaf ve merhametine başvurmak ol­ duğunu bildirmektedir (89). (89) Bk. Turuncu kitap. b. 30 (Mand. üs. s. 2 13).

1 18


İNGİLTERE'NİN DOGU ANADOLU'YA JANDARMA SUBAYI GÖNDERECEGİ HAKKINDA OSMANLI'YA VERDİGİ SÖZDEN SIYRILMAYA ÇALIŞMASI

Doğu ve Kuzey Anadolu işinin Rus baskısı altına gire­ ceği yolu anlatmadan önce oralara İngiliz jandarma subayı yollama sorusunun geçirdiği evreleri ve vardığı sonucu kı­ saca gözden geçirelim: 4 Haziran 1 9 1 3 'te bu işten sıyrılmak ve verilen sözü kısmen olsun geri almak düşüncesiyle Ni­ kolson, Tevfik Paşa'ya şunları der(90): Madem ki ıslahat ya­ pılmaktadır ve amaç Türkiye 'nin güçlenmesidir bu yolda bir karara varılmadan İngiliz subayı yollamak doğru olmaz; an­ cak eğer oralarda bu sırada kargaşalık ve kırımdan korkuyor­ sanız jandarmayı düzenlemek için birkaç subayı kısa bir za­ man için yollayabiliriz. Ancak bunu öğrenince Sazanofyine kızar ve karşıt durum alır (1.B. 26 Haziran 191 3, Belge 5 14); Petersburg'daki İngiliz Büyükelçisi Sör Corc Bukanan'la epey tartıştıktan sonra Saza­ nof, bu yollayışa muvakkat olmak ve 5-6 subayı geçmemek şar­ tıyla razı olur. Fakat iki gün sonra, 28 Haziran'da Sazanof Bukanan'ı görmeye gidip bu muvafakatını da geri alır (Belge 528) ve Rus askeri uzkişilerin Kafkas sının üzerindeki Türk vilayetlerine İn­ giliz subayları gönderilmesine çok karşı olduklarını söyler. Londra hükümetinin bu iş üzerinde direnmemesini, yani ora­ lara hiç subay göndermemesini ister ve Osmanlı hükümetine subayların seçilmiş olduğu ve ıslahat tasarısı hazır olunca gön(90) l.B., c. X.K.I, b. 502.

1 19


derilecekleri yolunda karşılık verilmesini, yani bir türlü atlat­ mada bulunulmasını ileri sürer. Bukanan, ıslahat işinin çok uzayabileceğini, arada karmaşalar olabileceğini ve Türkiye'ye Rus subayları yollanılmasına karşıtlık gösteremez, ve arada yanın düzine İngiliz subayının yollanılması da çıkacak karga­ şalıkları önlemeye yarayamaz." Bu Rus karşılığı Türklere verilmiş olan söz dolayısıyla İn­ giliz hükümetini çok sıkar, gönderilecek İngiliz subaylarınınEr­ zurum' a uğramamaları düşünülür ve Sazanof'a bildirilmek

1 Temmuz 1 913, Belge 530): "Biz ilerde olabilecek kırımlar yüzünden so­

üzere Bukanan'a şu yolda bir karşılık verilir (I.B.

rumlu bir duruma düşmeden Türklerin dileğini reddedemeyiz. Bizimkilerle birlikte Rus ve Fransız subayları da gönderilme­ sine karşı değiliz, ancak bunu sağlamak için İstanbul' a gere­ ken başvurularda bulunmak Rusya'ya düşer." Bu telin Petersburg'a gönderildiği günde Bukanan da Sa­ zanof'un yazılı bir dileğini Londra'ya teller (I.B. Belge

53 1 );

ana çizgileri aşağıdadır: Eğer İngiltere subay yollamaktan ka­ çınamazsa bunları 6 vilayetten başkalarına göndermesini bek­ leriz. Türkiye'nin Doğu-Kuzey Anadolu'ya Alman subayı ge­ tirtmesi tehlikesine gelince, İstanbul Rus Büyükelçisi Bab-ı Ali 'ye diyecek ki ıslahat işi yürürlüğe girmeden önce Rusya bu vilayetlere yabancı subay gönderilmesine kesin olarak kar­ şı koyacaktır (Will categorically oppose). Bu tel Londra'da çok can sıkar. Malle'nin yazdığı bir not­ ta şunlar vardır: "Eğer Ermenistan 'da ıslahat yapma işini Rusya'ya bıra­ kırsak hiçbir ıslahat olmaz. Sazanofiçten iyi niyetli olabilir, an­ cak onun üzerinde şimdi tesirde bulunan askeri ve yerel (Kaf-

120


kas) makamlar bu vilayetlerde (Doğu Anadolu'da) karmaşık­ lığın süre gelmesine çalışacaklardır. Delil: Rus konsolosunun son ziyareti. Bunlar vakti gelince işe karışmaktan hoşlanacak­ lardır. Bence biz Sazanof'la apaçık bir konuşma yapmalıyız; acaba o, düzenin yeniden kurulmasını ve Türkiye'nin güç ve bütünlüğünün kurulmasını içten istiyor mu? Eğer öyle ise ger­ çekten bir ıslahat siyasası çok önemlidir ve bu yolda onunla iç­ ten işbirliği yapabiliriz; bizim Doğu ve Kuzey Anadolu'da si­ yasal amaçlarımız yoktur; tek amacımız baysallığın (huzur ve refah) korunmasıdır. Rus hükümeti bu işte işbirliği yapmamı­ za gerçekten karşı mıdır? Eğer öyle ise biz Kamutayda bize so­ rulan bir sürü sorulara karşılık olarak ıslahat işine kanşmaya­ cağımızı söylemeliyiz. Acaba ıslahat işinin bir Küçük Devle­ tin işyarlanna yaptırılmasına Bay Sazanofkarşı mıdır? Bu bir çözümleme yolu olabilir...

2 Temmuzda Petersburg'daki İngiliz Büyükelçisi Bukanan şunları teller (LB., Belge 536): " Sazanofkarşıtlığından vazgeç­ miyor; o diyor ki, Alman subaylarına da yol açmadan ve bütün ıslahat işini tehlikeye düşürmeden şimdi Türkiye'den Doğu vi­ layetlerine Rus subayı kabul etmesini isteyemeyiz. Küçük dev­ letlerden subay kullanmak daha iyi olur, eğer her ne olursa ol­ sun İngiliz subayı göndermek isteniliyorsa bunlar Suriye veya kargaşalık çıkabilecek başka yerlere yollanılabilirler. Grey buna 4 Temmuz'da karşılık verir (Belge 541 ); önem­ li noktaları şunlardır: " ...Bu sırada neden İngiliz subayı yollamayacağımızı Türk büyükelçisine bildireceğim. Ancak biz bu yola giriyorsak bu­ nu Asya Türkiyesi 'nin bütünlüğünü sağlayan ve her türlü pay­ laşmadan uzak olan bir ıslahat tasarısı elde etmek için yapıyoruz. . "

121


" .. .Ağır bir siyasal sorun ortadadır ve bizim işbirliği ya­ pabileceğimiz tek siyasa Asya Türkiyesi 'nin çökmesini ve pay­ laşılmasını önleyen siyasa olabilir. Öbür yolu tutmanın Hind Müslümanları üzerinde yıkımlı bir tesiri olur; Avrupa devlet­ leri arasında çıkabilecek karmaşalar da caba..." Buna Bukanan 6 Temmuz'da karşılık verir; ve Sazanof'un Türkiye'yi çöktürmek düşüncesinde olmadığını kesin olarak inancaladığını bildirir. İngiliz Dış Bakanlığı 'nda bu telin altına yazılan notlardan bu inancaya pek inanılmadığı görülmektedir; örnek olarak Mal­ le'nin yazdığı not gösterilebilir, o der ki: "Türk tarihinin bugünkü durumunda bir devlet adamı Sa­ zanof'un takındığı tavrı takınınca onun ancak Osmanlı İmpa­ ratorluğu'nu dağıtmak istediği sanılabilir. Binbaşı Tıml (İstan­ bul 'daki İngiliz Ataşemiliteri) diyor ki: 'Eğer büyük devletler Türkiye ile danışmadan veya onun ıslahat tasarısını göze alma­ dan Ermenistan'ın özgürlüğünü (muhtariyetini) ona zorla ka­ bul ettirmeye kalkışırlarsa bugün İstanbul 'da iş başında bulu­ nanlar buna boyun eğmektense bütün vilayetleri ateşe verirler. Eğer Rus tasarısı kabul edilirse bu, bütün ülkede kırımlara yol açacaktır. Bu sırada bir devlet adamının bu kadar şümullü tep­ kileri olabilecek bir tedbiri ileri sürmesi şaşılacak bir şeydir." 4 Temmuz'da ise Nikolson, Tevfik Paşa'ya şimdilik İngi­ liz subayları gönderilmeyeceğini bildirmişti; sebep olarak Bab­ ı Ali'nin Osmanlı Asyası için bir ıslahat tasarısını büyük dev­ letlere bildirmiş olduğu ve bu yolda yapılmakta olan görüşme­ ler sırasında İngiliz subaylarının yollanılmasının bazı yanlış an­ lamlara yol açabileceği ileri sürülmüştü. (91) (91) I . 8., c . X , K . 1, b . 544

1 22


Bab-ı Ali ise biteviye İngiliz hükümetini jandarma suba­ yı yollaması için sıkıştıracaktır. 1 9 1 3 Kasımı 'nın başlarında Os­

manlı jandarmasında bulunan Albay Havker adında bir İngiliz subayı Bab-ı Ali'ce Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu vilayetleri jandarması heyeti teftişiye reisliğine atanır; merkezi Trabzon olacaktır. Rusya bu atanışa muvakkat olmak şartıyla ses çıkar­ mamaya karar verir. Dolayısıyla Doğu ve Kuzey Anadolu'ya İngiliz işyar ve subayı getirme işi o sırada ancak bu kısır sonuca varabilir. V. RUS DURUMU KARŞISINDA ALMAN

KUŞKUSU VE TÜRLÜ İHTİRASLARI

Mayıs 1 9 1 3 sonlarında Rus durumunun Almanya'da epey kuşku uyandırdığı gorülmektedir; 2 Haziran 'da Londra'daki Alman Büyükelçisi Lihnovski, Dışişleri Bakanı Grey'i görür ve arada şu yolda bir görüşme olur (92): Lihnovski, Osmanlı Asyası dolayısıyla Berlin'de çok kay­ gılanıldığını, orada Osmanlı Devleti'nin yaşamasının istenil­ diğini, ancakbaşka devletlerin Türk ülkelerinde dilekleri olur­ sa Aimanya'nın da olacağını, Grey'in daha önce Osmanlı As­ yası'nı Fransa, Rusya ve İngiltere arasında paylaşmak için bir anlaşma olmadığı yolundaki sözünü Alman bakanına: bildirmiş olduğunu, söyler - Grey, doğrudur der ve gerek Doğu ve Ku­ zey ve gerekse bütün Türkiye'de yapılması düşünülen ıslahat işleri üzerinde konuşulur. Lihnovski, bütün Osmanlı mülki ida­ resinin İngilizlerce düzenleneceği yolunda duyulan sözlerin bazı kaygılar doğurabileceğini ve işleri başka bir Mısır'a doğ­ ru götürebileceğini (yani Osmanlı ülkesini Mısır' a çevireceği(92) Bk. I. B., c. X, K. 1, b. 499 ve Al. B., c. 38, b. 15324.

1 23


ni) söyler. Grey, ona hak verir; Türkiye'nin buna benzer istek­ lerde bulunduğunu, ancak Lihnovski'nin de ileri sürdüğü dü­ şünceler dolayısıyla Türkler' e bu kadar ileri gitmemeleri öğü­ dünün verildiğini, Türkiye için Osmanlı hükümetiyle de danı­ şılarak büyük devletlerce makul bir ıslahat tasarısının hazırlan­ ması gerektiğini ve bu yapılınca işbu ıslahatı yürütmek için Av­ rupalılar'ın seçilebileceğini söyler. Lihnovski bunları doğru bulur. Daha önce Grey 29 Mayıs'ta karnutayda bu yolda bir de­ meçte bulunmuş idi. Yayımlanmış Fransız belgelerinde de işbu Alman kuşku ve kaygılarını belirten, Rusya'nın Doğu ve Kuzey Anadolu'da, İngiltere ve Almanya'nın Irak'ta (o sırada Londra'da Hakkı Pa­

şa ile Grey arasında Bağdat demiryolu işi üzerinde, konuşma­ lar olagelmekte idi) ve Fransa'nın Suriye'de bazı haklar veya özel bir durum elde edebileceklerini imleyen veya isteyen bel­ geler bulunmaktadır.

(93)

ALMAN İHTİRASLARI O sırada Osmanlı durumunun Avrupaca nasıl görüldüğü­ nü, bazı Osmanlı ileri gelenlerinin nasıl düşündüklerini ve - bu iş o anda Almanya'nın işine gelmemekle birlikte - eğer bun­ dan sakınılarnazsa, Osmanlı Asya 'sının dağıldığı takdirde Al­ man ihtiraslarının ne olduğunu göstermesi dolayısıyla İstan­ bul 'daki Alman Büyükelçisi Vangenhaym 'ın Alman başbaka­ nına yolladığı 2 1 Mayıs

1 9 1 3 tarihli uzlın bir rapor olduğu gi­

bi aşağıya konulmuştur (94): (93) Bk. F. B., C. VI, b. 621 , 635 ve c. Vll, b. 3 1 ve 37. (94) Al. B., C. 38, b. 15312

1 24


" Şark meselesi Balkan Harbi dolayısıyla, biri A\'rupa'ya ve diğeri Asya'ya ait olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. Bu za­ mana kadar Avrupa Türkiyesi'ni teşkil etmiş olan ülkeler için mesele şimdi şöyledir: "Türkiye'nin yerine geçen Balkan devletleri arasındaki münasebetler ne şekil alacak ve bu münasebetler Balkan mil­ letleriyle büyük devletler arasında ve büyük devletlerin kendi aralarındaki münasebetler üzerinde ne gibi tepkiler yapacak-· tır? Şark meselesinin "Küçük Asya'yı alakadar eden kısmı ise şu kelimelerle ifade olunabilir: Türkiye'nin geri kalan kısmı ya­ şamaya muktedir midir, yoksa çökmeye mi mahkfundur?" "Dünya, Asya Türkiyesi'ni Avrupa Türkiyesi 'nin bir zey­ li olarak görmeye alışmıştı. Avrupa Türkiyesi 'nin mevcudiye­ ti, Avusturya ile Rusya arasındaki zıddiyetten dolayı kafi dere­ cede emniyet altına alınmış addolunduğundan, Asya Türkiye­ si de taard ruz an az çok masun telakki olunuyordu. "Harp hadiseleri bütün bu nazariyeleri alt üst etmiş bulu­ nuyor. Avrupa Türkiyesi ortadan kalktı, STATUQUO'nun hiç olmazsa Küçük Asya hakkında muteber olması icap ettiğini id­ dia etmek için, yırtılmış olan Bertin Muahedesi'ni kağıt sepe­ tinden çıkarmaya hiçbir devlet teşebbüs etmeyecektir. Bunun içindir ki Küçük Asya meselesi, devletlerin şimdiye kadar ca­ ri olan Şark siyasetinin an' anelerinden ve naslarından ayrılmış olarak mütalaa edilmesi icap eden yepyeni bir meseledir. Yeni Türkiye için müsait olan nokta, sakinleri arasında yabancı dev­ letlere mensup olup Osmanlı hakimiyetinden kurtulmak iste­ yen insan adedinin şimdi artık nisbeten az olmasıdır. Balkan milletleri arasında yalnız Rumlar'ın Küçük Asya& etnogra­

fik menfaatleri vardır. Fakat umumiyetle memleketin kenarın­ da bulunmakta olan bu menfaatler - lstanbul'un elde edilme-

1 25


sine matufolan Yunan propagandası İslav mukavemetine ma­ ruz olduğundan - Türk imparatorluğunun mevcudiyetini, Mah­ mud Şevket' in tahmin ettiği gibi, ciddi surette tehdit etmemek­ tedir. Fakat bugün, milletler fetih arzularına bahane olarak yal­ nız etnografık prensipleri ileri sürmüyorlar. Herhangi bir ya­ bancı memlekete müdahale etmek isteyen bir memleketin niza­ mını sarsabilen veyahut onun tarafından bu memlekete yatırıl­ mış yüksek ekonomik kıymetleri tehlikeye düşürebilen bir hu­ zursuzluk hakimdir diye de müdahale meşrulaştırılabiliyor (95). Rusya için müdahale imkanları Şarki Anadolu'da, Fran­ sa için Suriye'de ve İngiltere için de Basra Körfezi havalisiyle Arabistan tla mevcuttur. Bizim için de nazari olarak Bağdat hat­ tı mıntıkasında mevcuttur denebilir. İngiltere cenubi Arabis­ tan'da, nüfuzunu yavaş yavaş mukaddes şehirlere doğru ilerlet­ mek için muhtelif kabileler arasındaki geçimsizlikleri kullanı­ yor. Osmanlıların hakimiyeti altında bulunan millet ve kabile­ lerin birçoklarında istiklfil ve ayrılma temayülleri görülüyor: Bu temayüller ya yabancı devletler tarafından uyandırılmakta, ya­ hut da herhangi bir yabancı devletin kendilerini himayesi altı­ na almak isteyeceğine dair yerlilerin beslediği ümitten hasıl ol­ maktadır. Hatta bugün asıl Türkler arasında da kendi ırklarının istikbalinden ümitlerini kesip bir yabancı işgalini isteyenler vardır. Türk milletinin zeki olan kısmını derin bir nevmidi, bir depression kaplamıştır, geri kalan kısım ise büyük bir lakaydi içine gark olmuş bulunuyor. Memleketin finansı ağır surette sarsılmış, vergi yükleri tahammül edilemeyecek bir raddeye gel­ miştir. Ordunun �aıieviyatı bozulmuş, zabitan heyeti içine si­ yasi nifak girmiştir. Devlet memurları arasında sıra ve derece­ ye saygı kalmamıştır. Kanun-ı Esasi-nin ilanından beri bütün (95) İşaret bizimdir.

1 26


devlet memurları kendilerini hep aynı hakkı haiz olarak görü­ yor ve artık yüksek makamların emirlerini ifa etmiyorlar. Or­ dunun ve devlet memurlarının körü körüne itaat ettiği bir pa­ dişah artık yoktur. (Sultan) Hamid sisteminin iyi tarafları orta­

dan kalkmış, buna mukabil mahzurları canlı olarak kalmış bu­ lunuyor. Bu mahzurların tesirleri bugün muzaaf derecede his­ sedilmektedir. Vakıa şimdi hükümetin başında kuvvetli ve ze­ ki bir adam bulunuyor. Onun gerisinde, Kanun-ı Esasi'nin ila­ nından beri hükümeti idareye kadir yegane parti olduğunu is­ pat eden Komite (96) bulunuyor. Lakin Komite, İmparatorlu­ ğun her tarafında faaliyette bulunan inhilal amilleri karşısında hesaba katılacak yegane muhafazakar amildir. Vereceğimiz hükmü temellendirmek için basit bir tarh ameliyesi kifayet ed­ er! Asya Türkiyesi kendi kuvvetiyle kendisini muhafaza etme­ ye kadir değildir (97). , "Balkan Devletleri, Türkiye'nin bekasını emreden mukad­ des nassı terkettikten sonra, felaketin burada da Avrupa Türki­ yesi 'nde olduğu gibi ancak birkaç asır sonra tahakuk edeceği­ ni tahmin etmek pek doğru olmaz. Bilakis, hariçten bir yardım gelmezse, hadiseler Küçük Asya'da çok daha seri bir seyir ala­ caklardır. Hatta Mahmud Şevket düştüğü takdirde Küçük As­ ya'nın inhilaline sebebiyet verebilen bir anarşinin İstanbul'da başlaması bile muhtemeldir. Mahmut Şevket'ten harp tazmi­ natı veya adaların ziyaı fikrini millet karşısında müdafaa etme­ sini istemek onun düşmesine sebep olabilir. Herhalde dahili harpler ve anarşi, devletlerin müdahalesine ve Türkiye' nin tak­ simi meselesinin ortaya atılmasına sebep olacaklardır. Bundan evvelki raporlarımdan birinde de ispata gayret etmiş olduğum (96) İttihad ve Terakki. (97) İşaret raporda vardır.

1 27


gibi, taksim meselesinin yakın zamanlarda mevzuubahs olma­ sı Almanya'nın menfaatine hiçbir veçhile uygun değildir. Va­ kıa biz Türkiye'de münhasıran ekonomik menfaatler peşinde koştuk. Bu menfaatlerin ve yarattığımız kıymetlerin, bize kar­ şı düşmanlık hissi besleyen yabancı devletlerin kontrolu altına girmesini Alman milleti kabul edemeyecektir. Küçük Asya 'da

yerleşmekle birAkdeniz devleti haline girmiş oluruz. Yeni mül­ kümüzü dünya münakalatına bağlayabilmek için, zamanla bah­ ri üs olarak inkişafedebilecek olan bir liman edinmekliğimiz icabeder. Dünyanın bugünkü vaziyetine bakılırsa, Mısır 'ın ya­ kınında biryerde askeri bakımdan yerleşmemize lngiltere 'nin muvafakat etmeye hazır olmasıpekaz muhtemeldir. Bunun için Türldye 'nin taksimi, bizi lngiltere ile ağır bir ihtilafa sevk ede­ bilir; ve böyle bir ihtilafta kendimizi, bizim için çok gayr-ı mü­ saitolan şartlar içinde müdafaa etmekzaruretinde kalırız. Bun­ dan maada, bugün KüçükAsya 'dayerleşmeye hiç hazırlanmış değiliz. Hatta nerede yerleşeceğimizi de kat 'i olarak bilmiyo­ ruz. Rusya, Fransa ve lngiltere tamamen muayyen menfaat mıntıkalanna maliktirler. Bizim menfaatlerimiz Bağdat hattı­ nın uzunluğımca imtidat etmekte ve bütün Küçük Asya yı bir baştan bir başa kat etmektedir. Fakat bunlar haldkat-i halde reel olmaktan ziyade ekonomik mahiyettedirler. Türldye 'de ma­ lik olduğumuz mektep, kongregasyon ilh.. nevinden müessese­ ler, Fransa 'nın Rusya 'nın ve lngiltere 'nin asırlardan beri ya­ rattık/an ve bugün memlekette kök salmış olan müesseselerle ehemmiyet bakımından mukayese edilemeyeceği gibi bunlann mühim bir kısmı ileride başka memleketlere geçmesizaruri bu­ lunan sahalarda bulunmaktadır. Birçok sahalarda geride kal­ mış bulunuyona. Raldplerimizeyetişmekzaruretindeyiz, bunun için en gayretli çalışmalarla dolu uzun zamanlara muhtacız.

128


Binaenaleyh, siyasetimizin hedefi ancak Türkiye 'nin inhilali­ ne (parçalanmasına) mümla:in olduğu kadar uzun bir müddet ve hiç olmazsa, şimdilik, mani olmak olabilir (98). "Bunun için tek vasıta vardır, bu da Türkiye'nin yabancı devletler tarafından reorganize edilmesidir. Yabancı devletler Küçük Asya'da statu quo'nun (statüko)garantisini müdahede ile değilse de prestige'leri (prestijleri) dolayısıyla nispeten uzun bir zamani çin üzerlerine alabilirler. Yalnız istişari rey hakkına malik ıslahatçıların çağrılması ile iktifa etmek (yetinmek), hiç­ bir veçhile kifayet etmez. Bilakis burada lazım olan devlet fonk­ siyonlarının, emirleri madfuı (ast) makam ve şahıslar için va­ cibü'l-eda olan yabancı memur ve askerler tarafından hakiki bir surette kontrol edilmesidir. Böyle bir rejim Mısır'daki reji­ me yaklaştığı nispette Türkiye için hayırlı olur. Yabancı kont­ rol bir tek devlet tarafından yapıldığı vakit azami derecede mü­ essir olur. Burada Türkiye'yi, gayet vasi salahiyetli Alman mu­ allimlerinin idaresi altına koymak isteyen birçok kişi vardır. Za­ bitan heyetinin büyük bir kısmı, Münir Paşa (99) gibi nüfuz sa­ hibi adamlar ve iddia olunduğuna göre şimdiki Hariciye Nazı­ n (100) bu nokta-i nazara kazanılmışlardır. Bu fikir bittabi ka­ bil-i tatbik değildir; zira Almanya'nın ıslahat faaliyeti diğerbü­ tün devletlerin mukavemetine maruz kalır. Almanya gibi, Fran­ sa ve İngiltere de reorganizasyon işini yalnız olarak tatbik ede­ mezler. Diğer taraftan ıslahat işinin devletlerin hey'et-i mec­ muasına tevdii, Berlin Muahedesi 'nin tecdidine (yenilenmesi­ ne) müsavi bir hareket olur. Her devlet, yeni itilafın himayesi (98) işaret bizimdir. (99) il. Abdülhamid devrinde Paris büyükelçisi. (100) Said Halim Paşa.

1 29


altında kendi hususi amaline hizmet eder ve münasip zaman gelince, Türkiye'nin mülkiyetinin tamamiyetini .., uluslararası mukavelelere adem-i riayetin, modem hukuk-ı düvel (dünya hu­ kuku) telfilckilerine göre akitleri hiçbir zaman silaha sarılmaya mecbur kılmadığını düşünerek - kendi menfaatine (lehine) ih­ lal eder. Hem Bertin Muahedesi'nin tekrar canlandırılması, Türkiye'nin inkıraza (dağılmasına) mahkfun olduğu kanaati­ nin milletler arasında canlanması manasından pek fazla bir ma­ nayı haiz değildir. Bunun içindir ki ıslahat işi bi'n-netice Tür­ kiye'nin muvakkaten kurtarılması, ancak Türkiye'nin yaşama­ sında hakiki bir menfaati olan devletlerin samimi surette elbir­ liği yaparak çalışması ile temin olunabilir. Rusya'yı önceden hesaptan hariç tutmalıyız, zira onun siyasetinin son hedefi İs­ tanbul 'un fethidir. Fransa kendisini son zamanlarda Rusya'nın avukatı olarak gösterdiğinden artık Türkiye'de muhafaza edi­ ci bir kuvvet olarak telakki olunamaz. Avusturya ile İtalya Ar­ navutluk meselesinde aldıkları durumla, Türkiye'nin kendile­ rinden bir şey bekleyemeyeceğini ispat etmişlerdir. Binaena­ leyh, ıslahatçı olarak geride yalnız Almanya ile İngiltere kalı­ yor. İngiltere, Türkiye'nin inkırazından herhalde korkar; bunu o, tıpkı Almanya gibi istemez; zira Türkiye'nin taksimi Rus­ lar'ı İstanbul'a ve Almanları da Akdeniz kıyılarına getirir. İn­ giltere devletlerden birine müsaade ettiğini ötekinden sakına­ maz. Taksim İngiltere'nin Akdeniz'deki sevkulceyşi vaziyeti­ ni herhalde zaafa uğratır ve binnetice dünyadaki vaziyetini teh­ dit eder. O halde, İngiltere, Küçük Asya'nın istikbali mesele­ sinde, kendi hayati menfaatleri dolayısıyla, Almanya ile ister is�eJllez beraber gitmek zaruretindedir. Bu hakikatı doğru ola­ rak gören Mahmud Şevket'in akilane siyaseti, Türkiye'nin kal-

1 30


kınmasında yardımcı olabilmeleri için Almanya ile İngilte­ re'nin Türkiye'de barışmasına matuftur(l O l ). Sadrazam, pla­ nının tatbikinde hatalar (hükümete geçtiğinden beri ilk hatala­

rı) yapıyor; bunların tashih olunabileceğini ümit ediyorum. Türkiye'nin istikbali için esas meselenin Adalar meselesi ol­ mayıp Almanya ile İngiltere arasında bir ahenk tesisi olduğu kanaatini Bab-ı Ali 'de uyandırmak icabeder. Mesele buradaki

Alınan çalışma sahası z.aviyesinden tetkik olununca İngiliz - Al­ man işbirliği, Küçük: Asya meselesinin ideal hatta mümkün olan yegane hal tarzı olarak görülmektedir. İngiltere'nin, Türkiye ile alakadar olmaktan kaç�dığı ve hatta bu hususta Rus men­ faatlerini ihlal etmeyi bile göze aldığı Rusya'mn Şarktaki men­ faat mıntıkası dahiline İngiliz muallimlerinin gönderilmesine müsaade etmesinden anlaşılıyor( 1 02). Fransa'nın Suriye'deki gayretlerine karşı İngiliz gazetelerinin kullandıkları lisan da şa­ yan-ı dikkattir. İngiltere, Türkiye'nin taksimini programlarına yazmış olan devletlerle bir ihtilaf tehlikesini göze alarak Tür­ kiye'yi tutmaya razı görünüyor. Hem Almanya ve hem de İn­ giltere için Türkiye'yi muhafaza etmek hususunda mevcut olan siyasi zaruretin Türkiye 'nin müştereken ıslahı için bir itilafa sev­ kedip etmeyeceği burada kestirilemez. Prensip itibarıyla böy­ le bir itilaf elde edildiği takdirde, Adalar meselesiyle harp taz­ minatı meselesi Türkiye için ehemmiyetlerini kaybeder. O za­ man Türkiye, hamilerinin kudretine karşı o kadar büyük bir iti­ mat duyar ki onlardan harbin Türkiye'de sebebiyet.verdiği bü­

tün dertlerin tedavisini muhakkak surette bekler. Bugün Türk ( ıo ı) İşaret bizimdir ( 102) Bu işte Vangenhaym'ın da, Bab-ı Ali gibi, İngiliz karşılığı üzerine yanıl­

dığı anlaşılmaktadır.

131


milletinin ruhi haleti öyledir ki, İngiltere ve Almanya, Türki­ ye'de yapmak istedikleri tesirin derecesini bizzat tayin edebi­ lecek bir vaziyettedirler. Hatta İngiltere'nin Mısır& tatbik et­ tiği kontrole yavaş yavaş yaklaşan bir kontrol bile halk tarafın­

dan bugün kabul edilebilir. "İngiltere ile Almanya arasında kat'i bir barışmanın hare­ ket noktası olabilecek olan Türkiye toprağı üzerinde bir İngi­ liz - Alman işbirliği fikri, bittabi pratik siyasetçi için evvel emirde bir ümit ve erişmeye değer bir idealden (ülküden) baş­ ka bir şey olamaz. Bu planın tatbikine mani olmak için Fransa ile Rusya'nın ellerinden gelenin azamisini yapacakları, Bağ­ dat hattı hakkındaki Alman - İngiliz müzakerelerinden dolayı bu devletlerin büyükelçilerinde hüküm süren asabiyetten anla­ şılmaktadır. Yavaş, inatçı ve emniyetsiz olan İngiltere, Fransa ve Rusya ile uzun senelerden beri cari olan müşterek menfaat­ lerin ağından kendini güçlükle kurtarabilecektir. Binaenaleyh siyasetimizi en müsait şartlara göre ayar etmek fazla cüretka­ rane olur. Bilakis, İngiltere'nin bizimle siyasi bir iş münasebe­ ti tesisine karşı duyduğu nefretin tamamen bertarafolması için birçok senenin geçmesini göze almalıyız. Bunun neticesi ola­ rak, en kötü ihtimallere karşı hazır bulunmalıyız, yani İngilte­ re ile Almanya daha uzun müddet ayn ayn yürüdükleri takdir­ de Türkiye'nin gayrı kabiJ.,i ictinab olan parçalanmasına hazır­ lanmalıyız. " Küçük Asya ülkesi dahilinde hangi mıntıkaların bizim için menfaat mıntıkası olarak mevzuubahis olduğunu tetkike mecbur olacağız. Aşağıdaki fikirleri, bu sahada ilk orientation . (yol bulma) denemesi olarak arzediyorum: "Ekonomik menfaatlerimiz her ne kadar hemen hemen bütün Asya Türkiye'sine şamil ise de, asıl menfaatler mıntıka­ sı olarak, ancak büyük rakiplerin ehemmiyetli menfaatlerinin

1 32


henüz mevcut olmadığı yerler mevzuubahis olabilir. Bu düstu­ ra göre şu mıntıkalar mevzuubahis olmamalıdır: " 1 . Karadeniz ve Marmara denizinin sahil mıntıkaları; buralarda Rusya ile çarpışmamız muhtemeldir. "2. Anadolu'nun garp sahillerinden sekenesinin ekseriye­ ti Rum olan kısımlar. "3. Fransız nüfuzunun galip olduğu Suriye ve Palestin (Filistin). "4. İngiltere'nin, Mısır ve Hindaeki ülkelerinden dolayı yabancı nüfuzuna kapadığı mıntıka, yani Arabistan ile Basra körfezinin civan. "Bu mıntıkaların tenzilinden (düşüıülmesinden) sonra bi­ ze, genişliği takriben 400 km. olup Eskişehir - Antalya hattın­ dan( 103) İran hududuna kadar uzanan bir saha, yani sırf Al­ man idaresinde yapılan inşaatla münakalata açılmış veya pek yakında açılacak olan havali kalıyor(104). Merkez noktası İs­ kenderun körfezinin etrafındaki saha olan bu bölgede, şimdi­ ye kadar o kadar çok kültür işi başardık, o kadar büyük ekono­ mik kıymetler yatırdık ki menfruıtlerimiz tekele benzer bir ka­ rakter kazanmaktadır. Bu hususta Kilikya'yı ve Konya ovasını misal olarak zikredebiliriz. Bağdat hattının itmamından sonra -lazımgelen teşebbüs ruhu mevcut olursa- İskenderun körfezi­ nin hinterlandının bütün geri kalan kısmı dahi Alman nüfuzu altına sokulabilir. "Bu hinterlandın sınırlarını şüphesiz mal mübadelesini İskenderun üzerinden değil de başka bir deniz limanından daha rahat ve ucuz yapan mu;ıtıkanın başladığı yerde aramak icabeder. Bu münakalat hududu Şimal-i Şarkide takriben ( 1 03) Burada "hat" harita üzerinde çizilmiş bir çizgi anlamındadır. (104) işaret bizimdir.

133


Akşehir ve Cenub-i Şarkide Kerlruk civarındadır. arada bu­ lunan ve Bağdat hattının tali hatlarıyla münakalata açılacak olan bütün saha İskenderun, parlak coğrafi vaziyetine uygun bir ehemmiyeti kazandığı takdirde, hinterlandı başka mem­ leketlerin menfaat mıntıkası arasında daraltılmamalı ve Al­ manya'nın siyasi nüfuzuna kayıtsız ve şartsız olarak mahfuz tutulmalıdır. Bu sahanın yayılışı ilişik haritada kırmızı tara­ ma hatlarıyla gösterilmiştir. Burası iki noktada yabancı men­ faatlerle temas etmektedir: Fransız menfaatlerinin cenuptan gelerek nüfuz ettiği Halep'te ve Rusların, tahdidi güç siyasi iddialar ileri sürebilecekleri Van Gölü'nde. Halep'in Fransa için tali bir ehemmiyeti olabilir; zira Şam ve tavizat (karşı­ lık) konusu olarak çok kıymetli olan Hayfa Fransa'nın nü­ fuz mıntıkası içinde bulunuyor. Buna mukabil Halep, Bağ­ dat hattının orta kısmının idaresi için ideal bir merkez nok­ tasıdır. "Menfaat mıntıkamızın Şimal-i Şarkiye doğru mümkün olduğu kadar fazla mikyasta tevsii (genişlemesi) iki sebepten dolayı lazımdır: "Mezopotamya ovasının şimalindeki dağlık mıntıkada oldukça zengin madenler vardır. Diyarbakır'ın Şimal-i Şar­ kisinde Ergani 'de zenginlik ve kemiyet bakımından Rio Tin­ to ve Katanga madenlerinden üstün olduğu muhtemel olan bakır madenleri bulunmuştur. Büyük Zap 'ta ve İran hudu­ dundaki dağ silsilesinde petrol ve ağaç; yani tedariki Bağdat hattı için hayati bir mesele teşkil eden iki madde bulunuyor. "İhtimamlı tetkikler ve selahiyet sahibi alakadarlarla yap­ tığını müzakereler neticesinde, haritada kırmızı olarak taran­ mış sahanın, dar manada menfaat mıntıkası olduğunu iddia et­ mekliğimiz ve bu sahanın Türkiye'nin melhuz (akla gelebilen)

1 34


bir likidasyonunda (tasfiyesinde) bize düşmesi lazım geldiği neticesine vardım. "Mıntıkanın, haritada ( 1 05) mavi olarak taranmış olan bakiyesi geniş manada menfaat mıntaıkamız telakki oluna­ bilir. Burası gayet kıymetli iki kısmı ihtiva etmektedir: Avru­ palı göçmenlere uygun olan Garbi Anadolu yaylası ve pa­ muk memleketi olarak parlak bir istikbale dogru giden Or­ ta Mezopotamya ( l 06); dar manadaki menfaat mıntaıkamı­ zı bu sahalara da teşmil edip (genişletip) etmeyeceğimiz ve ne dereceye kadar teşmil edebileceğimiz, ekonomideki itti­ sa (gelişme) kuvvetimize ve rakiplerimiz arasında alacağı­ mız mevkie tabi olacaktır. "Nihayet, Asya Türkiyesi'nde bir mıntıka daha vardır ki burada şimendifer inşaatımız ve imtiyazlanmız sayesinde mü­ him ekonomik menfaatlere malik olmaklığımıza rağmen, baş­ kalarının hayati menfaatleri bizimkilerle çarpışmaktadır; öyle ki siyasi nüfuzumuzun bu sahaya teşmili bugünkü şartlar altın­ da imkansız addolunmalıdır. (Burası haritada mavi ve kırmızı noktalarla gösterilmiştir). Bağdat hattının baş ve son kısımla­ rından elimizi çekmekle şüphesiz büyük bir fedakarlık yapmış oluruz. Bu feragatimize mukabil şayan-ı kabul tavizat (karşı­ lık) olarak ancak her nevi ekonomik zarara karşı müessir ga­ rantiler ve başka taraftaki menfaatlerimizin samimi surette vi­ kayesi (korunması) mevzuubahs olabilir." Bu rapor pek çok şeyi ve pek çok ihtirası pek açıkça gös­ tirdiği için aynca yorumlanmaya muhtaç değildir. ( 105) Anılan haritalar yayımlanmamıştır. (106) işaret bizimdir.

1 35


AVUSTURYA İHTİRASLARI Alman hükümeti, Osmanlı paylaşmasıyla ilgili düşünce­ lerini Avusturya'ya da açmıştır. Alınan Dışişleri Bakanı Yagov,

14 Mayıs 1 9 1 3 'te Viyana'da iken bu iş üzerinde Avusturya Dı­ şişleri Bakanı Berştold (Berchtold) ile konuşmuştur; Yagov, Berlin' e döndükten sonra Viyana'daki Alınan Büyükelçisi Çirş­ ki (Tschirschky) ona kendi el yazısıyla şu gizli mektubu yollar

( 1 07): "Ekselansınızla fikir teatisinde bulunmuş olınaktan dola­ yı duyduğu zevki bildirdiği tamamen mahrem ve uzunca bir mükalemede, Kont Berştold, Küçük Asya'nın taksiminde ile­ ri süreceğimiz istekler hakkındaki planlarımıza dair kendisine yapmış olduğunuz telmihlerden (sezdirmeler) bahsetti; Avus­ turya-Macaristan hükümetinin, böyle bir ihtimali bütün tefer­ ruatıyla henüz derpiş etmediğini, fakat bittabi diğer Avrupa bü­ yük devletlerine bir hisse düşünce Avusturya-Macaristan 'ın da yalnız başına bu işten hiçbir hisse almaksızın çıkamayacağını tekrar etti. Almanya'nın Küçük Asya'daki araziye ait iddiala­ rının çıkış noktası olarak İskenderun Körfezi ile Mersin-Ada­ na'yı kabul eylediğiniz ve Almanya'nın, asıl Ermenistan ha­ riçte kalmak üzere, "Anadolu"yu kendisine isteyeceği Ekse­ lansınız tarafından Konta bildirilmiş. "Nazır, 'Anadolu' mefhumunun Berlin'de nasıl tahdid edildiğini ve bilhassa Garp cihetinde metalibimizin (isteği­ mizin) nerelere kadar gittiğini bilip bilmediğimi sordu. Bu sualine cevap verecek vaziyette olmadığımı bilmukabele söy­ ledim. Bunun üzerine Nazır bir haritayı aldı ve bundan bir(107) Al. B., c. 37 II, b. 1 5045 (30 Mayıs 1913).

1 36


kaç sene evvel Antalya körfezi etrafındaki yerlerin - yani es­ ki Pamfilya ve Kilikya eyaletlerinin - bir Avusturyalı tara­ fından muayene edilip buraların işgale değer yerler olup ol­ madığının tetkik olunduğunu söyledi. Tetkikinin neticesi gayr-ı müsait değilmiş. Nazır, bu memleketler başka devlet­ lerce talep edilen menfaatler muhitine dahil olmadığından, Avusturya'nın buralarda Alman menfaatleriyle çarpışmaya­ cağını ümit ettiğini bildirdi ve dedi ki: Şarkta ve belki de Şi­ malde Almanlarla komşuluk burada iyi bir tesir yapacak ma­ hiyettedir. Bundan başka, Avusturya için, güzel bir liman olan Hayfa, hinterlandı ile birlikte, belki mevzuubahs olabi­ lir. Bu son mıntıkalar Suriye 'de Fransızlar' a ait nüfuz mıntı­ kasının cenubunda bulunmaktadır, fakat Kilikya'dan daha az mümbit olmak gibi bir mahzuru haiz olduktan maada, bura­ da Fransızlarla ve ihtimal ki cenub tarafından da İngilizler­ le şayan-ı arzu olmayan bir komşuluk mevzuubahs olacaktır. "Ayrıca bir mesele de İtalya'rnn nereye yerleşeceği mese­ lesidir. Ben Tunus'u işaret ettim. Buna karşılık olarak Kont Berştold, İtalya'nın Küçük Asya'nın Garbi hakkında da meta­ libte (istekte) bulunacağını söyledi. Bu hususta hiçbir şeyden haberdar olmadığımı ve hiçbir zaman bu istikamette bir ima, bir tehnihe şahit olmadığımı cevaben söyledim. "Nihayet Nazır, Marki Pallaviçini'nin (108) yeni gelmiş olan bir raporunu okudu; Büyükelçi bunda Rusya'nın Küçük Asya'nın Karadeniz sahilini baştan başa işgal edeceğini ve bu yoldan İstanbul'a erişeceğini ve bu suretle Rusya'nın Çanak­ kale Boğazı 'na hakim olup Akdeniz'de esaslı bir mevki kaza(108) lstanbul'daki Avustuıya - Macaristan Büyükelçisi.

137


nacağını kaydederek Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun en mübrem menfaatinin Asya Türkiye'sinin idamesinde oldu­ ğunu bildiriyor. "Bu fırsattan bilistifade, Asya Türkiye'sinin idamesini bilhassa memleketin mali bakımdan zaafa düşmesini isteme­ diğimden dolayı- bizim de şiddetle arzu ettiğimizi tekit etmek istedim. Küçük Asya'nın taksimine dair bütün planların mut­ lak surette gizli tutulmasının elzem olduğuna nazırın nazar-ı dikkatini büyük bir ısrarla tekrar celbettim." Yagov, bu işin o anda, bu kadar kesin ve çabuk bir paylaş­ ma başlangıcı imiş gibi ele alınmasına kızmış olacak ki (daha o sırada Rusya'nın Doğu Anadolu sorununu Osmanlı bütün­ lüğünü tehlikeye düşürecek biçimde ortaya atmak üzere oldu­ ğunu Almanya bilmiyordu) Çirşki, Berştold'la birkaç gün son­ raki bir görüşmede onu girdiği yolda durduracak veya yavaş­ latacak biçimde konuşmuş ve işi Yagov'a şu şekilde bildirmiş­ tir (109): "Ekselansınız, kendisirıe (yani Berştold'a) Asya Türkiye­ si 'nin inhilaliyle alakadar planlardan ve temennilerden bahsey­ lemişse, bunlar, en yakın müttefikimizin muvacehesinde temas etmiş olduğumuz plan ve temennilerden başka şeyier değildir. Fakat Almanya için yalnız birtek nokta-i nazar ehemmiyeti ha­ iz olabilir, o da Türkiye'nin inkırazını elde olan bütün vasıta­ larla geciktirmek ve buna mani olmaktır."

( 109) Al. B., c. 35, b. 1 3370 (30 Mayıs 1913).

138



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.