İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ
DÜNYA EKONOMİK FORUMU YILLIK TOPLANTI RAPORU
DIŞ İLİŞKİLER MÜDÜRLÜĞÜ İNSAN KAYNAKLARI VE EĞİTİM DAİRE BAŞKANLIĞI
1 ŞUBAT 2008, İstanbul
İçindekiler İçindekiler..........................................................................................................................2 A.GİRİŞ..............................................................................................................................4 1.Tarihçe.......................................................................................................................4 2.Davos..........................................................................................................................5 3.Patronlar Kulübü........................................................................................................5 B.OCAK 2008: ...................................................................................................................6 1.'Küresel Riskler 2008' Raporu ....................................................................................6 2.İşbirliğine Dayalı Yenilikçilik........................................................................................8 3.Katılımcılar.................................................................................................................9 4.Konuşulanlar..............................................................................................................9 4.1.Su kaynaklarının azalması....................................................................................9 4.2.Yaratıcı kapitalizm...............................................................................................9 4.3.'Yoksullar zarar görüyor'....................................................................................10 4.4.Barış ve istikrarı ararken;...................................................................................10 4.5.İran’a sorular, bölgesel endişeler......................................................................11 4.6.Gelişim partnerliği gerektirir.............................................................................11 4.7.ASEAN boy gösteriyor – Davos’a en yüksek katılım...........................................11 4.8.Benjamin Zander, Dünya Ekonomik Korosu ......................................................11 4.9.Jp Morgan: Fed İndirime Devam Eder...............................................................11 4.10.Körfez Sermayesi Yatırım Peşinde...................................................................12 4.11.Roubini: ABD’deki resesyon uzun sürecek.......................................................12 4.12.Al Gore, Bono Ve Sosyal Duyarlılık..................................................................13 C.TÜRKİYE AÇISINDAN DAVOS VE TÜRK GECESİ..............................................................14 1.Panel: "Türkiye"nin Güçlükleri" ...............................................................................14
2.Türkiye’nin Dört Güçlüğü .........................................................................................17 3.Derviş: Kriz Derinleşmez, Türkiye Etkilenmez...........................................................18 4.Bono, Türk Halkından 301 Zaferi Bekliyor................................................................18 LB: Enflasyon ve cari açığınız sorun.........................................................................19 1.Doğuş, Doğan, Koç ve Sabancı’dan Gala Soıree: Türkiye Davos’a Damgasını Vurdu 19 D.YEREL YÖNETİMLER.....................................................................................................20 1.Slimcity.....................................................................................................................20 1.1.SlimCity: Partnerlik ve Aksiyon..........................................................................20 1.2.Slimcity – Şehirleşme Yönetimi.........................................................................21 2.Kentsel Donusum: Kentler Ve Sürdürülebilir Büyüme: Nasıl?..................................23 E.Sonuç Ve Değerlendirme..............................................................................................25 1)Küresel borsa krizi Davos'a fazla yansımadı.........................................................25 2)Bono'nun 'Kırmızı Ürünleri'..................................................................................26 3)Küreselleşme karşıtları işbaşında!........................................................................26 4)Kapanış gecesinin ev sahibi Türkiye.....................................................................27 5)Yeni Bir İşbirlikçi Yenilikçilik Türü.........................................................................27
A. GİRİŞ 1. Tarihçe Haziran 1971’de Avrupa Komisyonu ve Avrupa Ticaret ve Sanayi Birliklerinin liderliğinde önde gelen iş adamları buluşmuştur. Davos’taki buluşmaya Prof. Dr. Klaus Schwab Başkanlık etmiştir. Dünyanın en büyük 1000 şirketinin katkılarıyla kuruldu. Bu 1000 şirket aynı zamanda vakfın (şimdiki Forum) üyelerini de oluşturdu. Sermaye çevrelerinin yanı sıra politik ve akademik çevrelerin de katıldığı yıllık Forum toplantıları İsviçre'nin Davos kentinde yapılıyor. Bu buluşma sonucunda Geneva’da kar amaçlı olmayan Avrupa Yönetim Forumu’nu kurmuş ve Avrupa’nın önde gelen işadamlarını her yılın haziran ayında düzenlenen toplantılara davet etmiştir. Başlangıçta Avrupa şirketlerinin ABD yönetim uygulamalarını kullanarak onların seviyesine nasıl gelineceğini konusuna odaklandı. “Paydaş” yönetimi yaklaşımını geliştirerek yönetişimin de temellerini attı. Arap-İsrail Savaşı ve Dolar-Altın Parite sisteminin çökmesi ile birlikte Forum, odağını ekonomi ve sosyal politikalar olarak genişletti ve 1974’te politika liderleri de foruma davet edildi. İki yıl sonrasında bir üyelik sistemi geliştirdi. Buna göre dünyanın en büyük 1000 şirketi foruma üye olabilmekteydi. Forum Çin’le ortaklık kuran ilk kar amaçlı olmayan sivil bir girişimdi, ekonomik kalkınma komisyonları kurularak Çin’de reform politikaları cesaretlendirildi. !979’da organizasyon bilgi ağı da olarak genişledi. 1987’de zaten küresel bir konumda olan forum ismini de değiştirerek “Dünya Ekonomik Forumu” oldu. Vizyonunu önemli uluslar arası sorunları çözmek için bir platform da olmak olarak genişleten kurum bu çerçevede birçok sorunun barışçıl yollardan çözülmesine de zemin oluşturmuştur.
Bu kapsamda Davos inisiyatifi girişimiyle çözülen krizler ve uluslar arası
gelişmelerden oluşan kilometre taşları şunlardır: •
1988: Türkiye ve Yunanistan, savaşın eşiğinden döndü: Davos Deklarasyonu, forumun yıllık toplantısında imzalandı.
•
1989’da iki düşman ülke olan Kuzey ve Güney Kore’nin liderleri bakan düzeyindeki ilk toplantılarını Davos’ta yaptılar.
•
Doğu ve Batı Alman liderleri de iki Almanya’nın birleşmesini Davos’ta tartıştılar.
•
1992 yılında Güney Afrika’nın devlet başkanı ile hapisten yeni çıkan Mandela ilk defa burada bir arada görüldü.
•
1994 yılında Filistin lideri Arafat ile İsrail Dışişleri Bakanı Peres, Gazze ve Eriha ile ilgili anlaşmanın taslağını burada hazırladılar.
DEF, bağımsız uluslararası bir kuruluş olarak, çalışmalarını küresel ve bölgesel olmak üzere iki ayrı düzeyde planlıyor, politikalarını da bu düzeylerde üretiyor. İsviçre Federal Devleti'nin denetimi altında çalışmalarını sürdüren DEF, tarafsız, kâr amacı olmayan, politika veya yandaşlıkla bağı bulunmayan bir kuruluş. DEF, Davos'taki toplantısının yanı sıra, her yıl belli ülkelerde bölge toplantıları düzenliyor. DYH'nin girişimleriyle DEF yıllık programına Türkiye bölge toplantısı da eklendi, 2006’da DEF Türkiye'de önemli bir toplantı gerçekleştirdi.
2. Davos Normalde küçücük bir kasabadır. İki caddenin bulunduğu ve birkaç bin kişinin yaşadığı bir yer. Topu topu 10 civarında ticari taksi faaliyet gösterir. Ancak her yılın ocak ayının sonunda Davos bir anda binlerce kişinin ve yüzlerce limuzinin sokaklarını doldurduğu bir yer haline gelir. Film yıldızlarından banka sahiplerine, şirket CEO’larından akademisyenlere kadar binlerce kişi Dünya Ekonomik Forumu adı altında, her yılın Ocak ayında İsviçre’nin bu kayak merkezinde toplanırlar. Tam 36 yıldır düzenli olarak yapılan bu toplantılar, neredeyse Cannes Film Festivali kadar medyatik bir olay haline geldi. Global ekonominin sorunlarının tartışılmasının da ötesinde, ülkelerin ve şirketlerin kendilerini pazarladıkları bir mekân oldu Davos. Ötesine geçti, globalleşmenin ömrünü kısaltabilecek politik sorunların çözümüne ev sahipliği yaptı.
3. Patronlar Kulübü Davos, patronlar kulübü olarak adlandırılmaya başlandı. Bunda haklılık payı yok değil, çünkü binlerce dolar ödeyerek Davos toplantılarına katılma hakkı elde edenlerin neredeyse tamamı dünyanın önde gelen ve ciroları milyar doları aşan şirketlerin temsilcileri... Daha doğrusu tepe yöneticileri ya da sahipleri. Hal böyle olunca tabii Davos bir anda patronlar kulübü ünvanını kazanıverdi. Toplantılara katılanların birbirleriyle yaptıkları temaslar, yeni yatırımlara imkan tanıyor. Birçok yatırımın temeli Davos’taki buluşmalarda atılmıştır. Aslında Davos’u daha doğrusu Dünya Ekonomik Forumu’nu küreselleşmenin önünü açmak için sorunlarının tartışıldığı bir platform olarak görmek daha doğru olur. Diğer bir deyişle kapitalizmin sorunlarına çözüm aranan bir forum... Her yıl bu yönde oluşturulan bir ana tema etrafında onlarca toplantı yapılmaktadır.
B. OCAK 2008: 1. 'Küresel Riskler 2008' Raporu Dünya ekonomik forumu, zirve öncesi konu tartışılacak konuları içeren raporunu 10 Ocak 2008’de açıklamıştı. Raporda, 'bu yıl küresel riskleri yönetmek zor olacak. Siyasi ve ekonomik belirsizlikler küresel tartışmanın odak noktası olacak gibi görünüyor. Ekonomik cephede 2007'nin likidite krizi reel ekonomi üzerinde etkide bulunurken, sıra dışı küresel büyüme dönemi baskı altına girebilir' denildi. Raporda 'kimi Orta ve Doğu Avrupa ekonomilerinde büyük cari işlem açıkları 2008'de giderek sürdürülemez olabilir, Birleşik Krallık'ın herkesçe bilinen finans sektörü, onu kırılgan kılmaktadır' ifadesi yer aldı. Davos'ta tartışma platformu oluşturacak raporda, Türkiye'den 'nükleer rönesans' bölümünde söz edildi. Sistematik finansal risk: Finansal piyasalarda riskin yeniden fiyatlandırılması, aralarında Global Risk Network'un da bulunduğu kimi gözlemciler tarafından 2007'nin başlangıcında fark edilmişti. Ancak 20072008 sistematik finansal krizinin ölçeği ve doğası finansal piyasaların halihazırdaki modelindeki kırılganlıklara göre, temel soruları daha çok yükseltmiştir. Risklerde çeşitlilik 'iyi zamanlarda' istikrarı güçlendirmiş olabilir ancak sistematik finansal risk akut bir biçimde varlığını sürdürmektedir. Gelecek yıla bakıldığında ABD'de bir durgunluk olasıdır ve ekonomistler Asya'daki tüketim öncülüğünde bir büyümenin küresel ekonomiyi sürükleyip sürükleyemeyeceği konusunda bölünmüşlerdir. Kimi orta ve doğu Avrupa ekonomilerinde büyük cari işlem açıkları 2008'de giderek sürdürülemez olabilir, Birleşik Krallık'ın herkesçe bilinen finans sektörü, onu kırılgan kılmaktadır. Finansal piyasalarda yirmi yıl boyunca gerçekleşen değişiklikler, risklerin tek tek firmalar ve piyasalar arasında geçişinde daha büyük fırsatlar oluşturmanın yanında, etkin risk yönetimini daha kritik konuma getirip, risk sahipliğinde desantralizasyona yol açmıştır. Normal piyasa şartlarında finansal sistem, riskleri dağıtma ve üstlenme kapasitesini iyileştirmiş ve daha istikrarlı hale gelmiş durumdadır. Fakat Rapor, 2007'de görülen türden sorunların etkisini azaltmak için, gerginlik testi (stress testing), likidite yönetimi, risk değerlendirmesi ve 'küresel risk sahipliğinin parçalara ayrılması' olarak tanımlanan şeyin engellenmesi için kamu ve özel sektör işbirliğinin artırılması çağrısında bulunmaktadır. Gıda güvenliği:
2007'de birçok temel yiyecek maddesi fiyatı rekor yüksekliğe ulaşmış ve küresel gıda rezervleri, dünya gıda arzını uluslar arası bir kriz ya da doğal felaket karşısında kırılgan hale getirerek 25 yıldaki en düşük orana düşmüştür. 2007'deki kimi siyasi istikrarsızlıkların temelinde gıda sorunu vardır. Gelecek onyılda gıda güvenliğini tehlikeye sokan nüfus artışı, hayat tarzı değişiklikleri, bitkilerden biyoyakıt üretme ve iklim değişikliği gibi etkenlerin, dünyayı gıda fiyatlarında uzun dönemli bir ters yönlü harekette konumlandırma, küresel eşitlikte bir dizi karmaşık zorluğa yol açarak keskinleşme olasılığı vardır. Tedarik zincirlerindeki kırılganlıklar: Teknoloji, küresel lojistikteki gelişmeler ve beraberinde ticaret engellerinin kaldırılması uluslar ve bölgeler arası ticarette son yirmi yılda tarihi bir genişleme yaratmıştır. Bu gelişmeler genelde küresel refah ve verimlilik artışlarına yol açmıştır. Bununla birlikte tedarik zincirleri için aşırı iyimserlik riskin toplanması ve kesilme gibi kırılganlıkların artırabilir. Ayrıca bu sık olarak tam anlaşılmamaktadır. Her ne kadar tedarik zincirleri riski birçok taraf arasında paylaştırsa da riskin toplanmasına da yol açabilir. Dış tedarikçilere bağlı olan tüm şirket ve hükümetler tedarik zincirlerinde kesintilerle karşılaşabilirler; bu alanda özel sektör ve kamu sektörü arasında tedarik zinciri risk yönetiminde uluslar arası bir yaklaşımla birlikte, yeni bir kültür oluşturmak; daha geniş bir risk azaltmasına doğru atılacak ilk adımlar arasındadır Enerji Enerji kaynaklarının kullanılabilirliği küresel ekonomi için anahtar konumundadır, ancak emin, güvenli ve sürdürülebilir arzı sera gazlarının azaltılmamasına yönelik taahhütlerle paralel şekilde gerçekleştirmek gün geçtikçe sorun oluşturmaktadır. 2030'da petrol talebinin şimdikinin yüzde 37 üzerinde olacağı tahminiyle birlikte Rapor, gelecek onyılda enerji fiyatlarında bir düşüşü sınırlı kapsamda görmektedir. Bu petrol ve gaz üreticileri için iyi haber olabilir ancak risk ve ödülleri meydana getirenler arasında, her düzeyde daha iyi bir diyalogla ele alınması gereken doğal bir uyumsuzluk yaratır. Raporun sonuç bölümü "Bu yıl küresel riskleri yönetmek zor olacak. Siyasi ve ekonomik belirsizlikler küresel tartışmanın odak noktası olacak gibi görünüyor. Ekonomik cephede 2007'nin likidite krizi reel ekonomi üzerinde etkide bulunurken, sıra dışı bir küresel büyüme dönemi, baskı altına girebilir. Siyasi cephede ise bazı büyük ülkelerdeki hükümet değişiklikleri ve Orta Doğu'daki belirsizlik
hakim olacak. Küresel risk konuları üzerindeki liderlik giderek artan değerli bir 'm' haline gelecek." Küresel riskleri anlama ve yönetmeye ilişkin bazı ilerlemelerin görüldüğü, İsrail-Filistin çatışmasına barışçı bir çözüm bulma fırsatlarının 2008'de, 2000'lerde yaşanan denemelerden daha güçlü bir şekilde gerçekleşeceği, büyük yükselen ekonomilerin, küresel riskleri yönetmede liderlik rolü için giderek artan bir şekilde istek duyacağı kaydedilen Sonuç bölümüne şöyle devam edildi: "Yeni finansal ürünler, riski çeşitlendirme ve soğurma anlamında finansal piyasaların potansiyelini artırabilir. Risk yönetimi, yönetimin ve hem iş hem de hükümet etme stratejisinin ana unsuru haline gelmiştir. Küresel enerji ekonomisinde reform ihtiyacının farkına varılması yeni bir aşama oluşturmuştur." Risklerin sorumluluğu Raporda tartışılan birçok küresel riskin "sahipliği" sorusunun yanıtsız kaldığı belirtilirken küresel risklerde sorumluluğun parçalanmasının ve parçalanmış birimlerin karmaşıklığının küresel risklerin sürdürülebilir ve adil bir şekilde yönetimini büyük ölçüde zorlaştırdığı kaydedildi. Türkiye nükleer enerji bahsinde Raporda, Türkiye'den nükleer enerji bölümünde söz edilirken, "Planlanan ya da inşa halinde olan (toplamı 300'ün üzerinde) nükleer enerji tesisinin birçoğu halen, işleyen bir nükleer sanayi bulunan ülkelerde yer almaktadır: Avrupa, ABD, Çin, Hindistan ve Rusya. Fakat artan sayıda nükleer teknolojisi olmayan ülke de nükleer enerji seçeneğini keşfetmektedir: Diğer ülkeler arasında Türkiye, Vietnam ve Mısır…" denildi.
2. İşbirliğine Dayalı Yenilikçilik Davos'a gelenler, ilk olarak Dünya Ekonomik Forumu'nun mütevazı sloganı ile karşılaştılar: "Dünyayı daha iyi bir yer yapmaya kendimizi adadık" Bu yılın yıllık toplantı teması “işbirliğine dayalı yenilikçilik” , endüstriler ve bölgeler üzerinden müşteri ve rakiplerle ortaklık yapmakta örnek uygulamaların yürütücüsü olan iş dünyasının liderleri
tarafından tartışıldı.
Carlos Ghosn, Renault SAS, CEO’su ve Başkanı
$3000’lık otomobil örneğini kulland: “İki tarafın bir araya gelmesi ve bilgi paylaşımı olmadan bu aravayı üretemezdik. Hindistandaki ortağımız bizden daha tutumlu fakat başarmak için bizim teknolojimizie ihtiyaç duyuyor.”
3. Katılımcılar Davos bu yıl da kalabalık bir katılımcı topluluğunu ağırladı. Toplantılara 88 ülkeden 27’si devlet başkanı ve hükümet lideri olmak üzere 2 bin 500’ü aşkın kişi katıldı. Katılımcıların yüzde 60’ını iş dünyası temsilcileri oluşturuyor. Oscar ödüllü oyuncu Emma Thompson, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk ve Yazar Paulo Coelho Davos’ta sanat dünyasını temsil edecek isimler. U2 grubunun solisti Bono ile Genesis’in eski solisti Peter Gabriel de forumun ses getirecek katılımcıları arasında yer aldı. Türk iş dünyası da CEO bazında rekor katılım gösteriyor. Toplantılarda 22 Türk CEO yer aldı. Dünya ve Türk basını tarafından ilgiyle izlenecek olan toplantıya, WEF üyesi Türk şirketleri ve Davos 2008'in Türk katılımcıları arasında şu isimler yer alıyor: Ali Koç, Bülent Bulgurlu, Güler Sabancı, Suzan Sabancı Dinçer, Ferit F. Şahenk, Mehmet Ali Yalçındağ, Vuslat Doğan Sabancı, Hanzade Doğan Boyner, Yılmaz Argüden, Hüsnü Özyeğin, Ahmet M. Ören, Feyhan Kalpakoğlu, Cüneyd Zapsu, Paul Doany, Aziz G. Zapsu, Erdal Karamercan, Zafer Kurtul, Ergun Özen, Murat Ülker, Tuncay Özilhan, Süreyya Ciliv ve Agah Uğur. Davos'taki çeşitli oturumlara hükümeti temsilen, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Enerji Bakanı Hilmi Güler ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de katılıyor. Türk özel sektörünü temsilen; Ferit F. Şahenk, Suzan Sabancı Dinçer, Hüsnü Özyeğin, Hanzade Doğan Boyner ve Aziz Zapsu, çeşitli forum panellerinde konuşmacı olarak yer alacaklar.
4. Konuşulanlar 4.1.
Su kaynaklarının azalması
Yıllık toplantının katılımcılarına 2008 yılının acil çözüm bekleyen önceliği olarak su kaynaklarının azalması anlatıldı. Ban Ki-moon, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri özel sektörü överek “sorunun değil çözümün parçası” olduklarını dile getirdi ancak dünyanın, suyun tükendiği gerçeğini bilmesi ve kendini buna hazırlaması gerektiğini söyledi. 4.2.
Yaratıcı kapitalizm
Microsoft Başkanı Bill Gates, günde 1 dolardan az gelire sahip 1 milyar yoksul insana yardım etmek için yeni bir kavram ortaya attı: Yaratıcı kapitalizm. Dünyanın en zengin insanlarından biri olan Gates, Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’nda yaptığı açıklamada "Kapitalizmin zengin insanlara olduğu kadar yoksul insanlara da hizmet etmesinin bir yolunu bulmalıyız. Ben bunu ’Yaratıcı Kapitalizm’ olarak adlandırıyorum" diye konuştu. Kapitalizmin temel ilkelerini gözardı etmediğini belirten Gates, piyasa güçlerinin,
teknoloji ve sağlıktaki gelişmelerle geride kalanların ihtiyaçlarına da cevap vermesi için daha iyi kullanılması gerektiğini söyledi. 4.3.
'Yoksullar zarar görüyor'
Derviş ise Gates'in insancıl kapitalizm önerisine, kapitalizmin sermayenin hakimiyeti anlamına geldiğini gerekçe gösterek karşı çıktı. "Sermayenin hakimiyetini bir toplum modeli olarak hiçbir zaman kabul edemem" diyen Derviş serbest piyasa ekonomisini desteklediğini, bununla birlikte, denetleyici kamu otoritesinin önemli rol oynaması gerektiğini kaydetti ve ekonomik krizden zenginlerin değil yoksulların zarar gördüğünü söyledi. Derviş, "Bugün ABD krize girerse büyüklerin yaşamları etkilenmeyecek dar gelirli Amerikalı'nın yaşamı etkilenecek" dedi. 4.4.
Barış ve istikrarı ararken;
Açılışta konuşan Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai ise, bölgelerinde terörizmin yayılabileceği uyarısında bulundu. Karzai, yaptığı konuşmada, "Afganistan'da Taliban rejimi devrildikten 6 yıl sonra, terörizmin bölgede hala yükselmekte olduğunu ve her gün yeni cepheler açmakta olduğunu" anlattı. BM ve Afgan hükümeti, yaklaşık 2,5 milyon Afganın gıda sıkıntısıyla karşı karşıya bulunduğunu açıklayarak, bağışçı ülkelerden 81 milyon dolar yardım istedi. Afganistan'da durumla ilgili kaçamak ve yanıltıcı yanıtlar veren Karzai, buna karşın kendi misyonunu tanımlarken dürüst davrandı. Karzai gazetecilere demecinde şunu dedi: "ABD yönetimi Afganistan'a yardım etti ve eğer bu nedenle bize kukla denecekse, ABD'ye şükran duyduğumuz için bana kukla denecekse, bırakın da kukla göbek adım olsun. Gerçek şu ki ABD olmaksızın Afganistan komşularının, El Kaide'nin ve teröristlerin işgali altında, çok yoksul ve sefil bir ülke olurdu." Zirvede ilgi çeken isimlerden biri de Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref oldu. Eski Başbakan Benazir Butto'nun uğradığı suikastın ardından ülkede derinleşen siyasi krize değinen Müşerref, Şubat ayında yapılması öngörülen seçimlerin özgür, adil ve şeffaf olacağını söyledi. Hükümetinin, güçlü bir ekonomik büyüme sağlamaya ve terörizmle mücadeleye devem etmeyi planladığını belirten Müşerref, "bunun, Avrupa sokaklarında bile etkisinin görüleceğini" ifade etti. Karzai gibi işgalcileri suçlamaktansa komşusunu suçlamayı tercih eden ve ABD işgaline toz kondurmayan Müşerref, buna karşın ABD birliklerinin Pakistan'a konuşlandırılmasına karşı olduğunu vurguladı. İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni, İran karşıtı söylemlerine Davos'ta da devam etti. İran'ın "küresel bir tehdit" olduğunu söyleyen Livni "Ancak siz İran'ı durdurabilirsiniz. Fark
yaratabilirsiniz" diyerek katılımcıları motive etmeye çalıştı. Patronlardan İran'daki yatırımlarını çekmelerini ve İran'ı izole etmelerini isteyen Livni, "Bu salonda büyük bir güç var. Servetin önemi yalnızca sosyal etkileşimin arttırılmasında değil, siyaset yapmada da öne çıkar" dedi. 4.5.
İran’a sorular, bölgesel endişeler
Manouchehr Mottaki, İran Dış İşleri Bakanı, katılımcıları İran’ın Uluslararası Atom Ajansı ile mevcut müzakere pozisyonları hakkında bilgilendirdi. Uluslararası yaptırımlara ve teftişlere karşı tutumu ve söyledikleri uluslararası toplumun
enerji güvenliği, nükleer kullanımının
sınırlandırılması ve bölgesel istikrar bağlamında İran’la nasıl uğraşılacağı hakkında fikir verdi. 4.6.
Gelişim partnerliği gerektirir
İngiltere Başbakanı Gordon Brown, Milenyum Kalkınma Hedeflerinin kamu ve özel sektör partnerliği olmadan gerçekleşemeyeceğini söyledi. Toplantıda Brown, kalkınma gelişiminin negatif görünümünü dile getirdi fakat özel sektörün spesifik projelere yapmış olduğu yatırımı takdir ettiğini söyledi. 4.7.
ASEAN boy gösteriyor – Davos’a en yüksek katılım
Güneydoğu Asya ülkelerinin 20’yi aşkın büyük şirketleri, bu toplantıda bölgenin geniş fırsatlarına ve potansiyeline odaklanan tarihi bir anlaşma imzaladılar. Doğu Asya, ASEAN artı Çin, Japonya ve Güney Kore, 2 milyarı aşkın nüfus, 3 Trilyon $ döviz rezervini elinde tutmakta ve dünya üretiminin dörtte birini üreten dev bir güçtür. 4.8.
Benjamin Zander, Dünya Ekonomik Korosu
Bir şirketi yönetmek bir orkestrayı yönetmeye gerçekten çok benzeyebilir. Tam da bu yaklaşımla işbirliğine dayalı yenilikçiliği müzik açısından anlatan Benjamin Zander katılımcılara şunu gösterdi; ritim, ahenk, ve harmoni iş dünyasında da önemlidir. 4.9.
Jp Morgan: Fed İndirime Devam Eder
Dünya Ekonomik Forumu’nun yapıldığı Davos’ta CNBC-e’nin sorularını yanıtlayan JP Morgan Chase Başkan Yardımcısı William Daley, Fed’in 22 Ocak’taki 75 baz puanlık faiz indirimi sonrası piyasadaki dalgalanmanın sona ermesine ilişkin beklentinin yanlış olduğunu belirtti. Daley, “Fed’in attığı adım akıllıcaydı, hızlıcaydı. Yeni faiz indirimleri olacaktır. Faiz indiriminin mali piyasalardaki dalgalanmayı sona erdireceğini düşünmek yanlış olur. Faiz indirimi piyasadaki dalgalanmayı durdurmaz. Dalgalanma, olması gereken bir şey.”
Önümüzdeki dönemde dolarda iyileşme görüleceğini öngören Daley, “Dolara ilişkin, önümüzdeki dönemde bir iyileşme başlayacak. Eğer ihracata odaklı bir pazarsanız bundan ciddi olarak etkilenirsiniz. Eğer yerel pazarınız güçlü ise küresel yavaşlamanın etkisi düşük olacaktır. Kuruluşların bilançoları da önümüzdeki dönemde daha sağlıklı olacaktır. Birçoğu sermaye bulmak zorunda kaldılar” dedi. Daley, gelişmekte olan ekonomilerde merkez bankalarını ve şirketlerini güçlendirmeleri gerektiğini belirtti. 4.10.
Körfez Sermayesi Yatırım Peşinde
Kuveyt Ulusal Bankası CEO’su İbrahim Dabdoub, Körfez ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesi sayesinde Türkiye’ye Körfez ülkelerinden gelecek doğrudan sermaye yatırımlarının büyük miktarlarda olacağını belirtti. Dabdoub, “Türkiye şu anda en iyi konumda olan ülkelerden biri, Körfez bölgesine yakınlığı avantaj. Siyasi istikrar ve makul düzeyde büyüyen bir ekonomisi var. Ortadoğu bölgesinde böyle çok fazla ülke yok. Körfez bölgesinden doğrudan yatırımı çekecek böyle bir ülke daha yok. Türkiye Körfez bölgesi ile ilişkilerini daha da geliştirirse o zaman Türkiye çok fayda görecek” diye konuştu. Türkiye’de bankacılık sektörüne ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Dabdoub şunları söyledi: “Türkiye bankacılık sektörü bu bölgede en iyilerden biri. Garanti, İş Bankası ve Akbank oldukça iyi. Sektör, Türkiye ekonomisinin gelişimine çok büyük katkı sağlayacak.” Dabdoub, yüzde 40 hisse satın alım işlemlerini tamamladıkları Turkish Bank ile Türkiye’de ticari bankacılık alanında şubeleşme yolu ile genişleyeceklerini de sözlerine ekledi. 4.11.
Roubini: ABD’deki resesyon uzun sürecek
New York Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nouriel Roubini, ABD’de resesyonun çoktan başladığını ve bunu tüm dünyayı etkisi altına alacağını kaydetti. “ABD’deki resesyon çok acı verici ve uzun sürecek. Tüm dünyayı etkisi altına alacak olan bu resesyon, global ekonomik büyüme hızının şiddetli bir şekilde yavaşlamasına neden olacak. Avrupa, Doğu Avrupa, Çin, Asya ve gelişmekte olan pazarlar bunu çok acılı geçirecek. Global bir resesyon olmasını beklemiyorum ama global ekonomik büyüme hızında çok belirgin bir yavaşlama olacak.”
ABD Merkez Bankası’nın resesyon korkusuyla çöken piyasaları kurtarmak için 0.75 puanlık faiz indirimine gitmesini çok az ve geç atılmış bir adım olarak yorumlayan Roubini, Fed’in faiz indirimine geçmiş resesyonlarda olduğu gibi agresif bir şekilde devam edeceğini ancak trenin kaçtığını söyledi. Roubini, Türkiye dahil tüm gelişmekte olan piyasalar için çok daha riskli bir dönemin geldiğine dikkat çekti: “Gelişmekte olan ekonomiler uyguladıkları iyi politikalar ve iyi şansları sayesinde iyi bir dönem geçirdiler. Ama ABD resesyonu ve büyüme hızının düşmesi özellikle finansal ve mali yönden hassas olanlar için riskli bir dönem olacak. Türkiye birçok ekonomik reform gerçekleştirmiş bir ülke. Ancak bu durum Türkiye için de zor geçecek. Bir kriz değil ama son birkaç yıldan daha zor bir zaman olacak. Türkiye özelleştirmeye devam edecek, biraz yavaşlatabilirler ama bu Türkiye için pozitif bir görünüm oluşturacak.” Doların değer kaybetmeye devam edeceğini de belirten Roubini, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz indiriminin ve bazı Avrupa ülkelerinin resesyona girecek olmasının paritenin limitini belirleyeceğini kaydetti. 4.12.
Al Gore, Bono Ve Sosyal Duyarlılık
Küresel ısınmayla mücadele çabaları nedeniyle bu yıl Nobel Barış Ödülü’ne de layık görülen Al Gore, Davos’ta da sorunun aciliyetine dikkat çekti. Al Gore, “Küresel ısınma, hükümetlerarası iklim değişikliği panelindeki kötümser görüşte olanların yaptığı uyarılardan bile daha hızlı ilerliyor. Bütün insanlık medeniyetini riske atıyoruz” dedi. Yoksulluğa ve küresel ısınmaya karşı ortak çözümlerin tartışıldığı bu oturumda Al Gore’a eşlik eden katılımcı ise, yoksulluğun önüne geçilmesi için yürüttüğü kampanyalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü adayları arasında yer alan U-2 grubunun solisti Bono’ydu. Bono, “Yardımların yoksullukla mücadelede ne kadar etkili olduğunu kanıtladık. Ama sanayileşmiş ülkeler tahhahütlerini yerine getirme konusunda o kadar iyi değiller. Milenyum kalkınma hedefleri gibi G-8’in 2005’teki vaadleri de yerine getirilmeyecek gibi gözüküyor. Ve bu bir skandal” dedi. Al Gore ile Bono durumu şöyle izah ediyorlar: "İklim değişikliğinden en fazla etkilenen yoksul ülkeler. Seller, kuraklık nedeniyle Afrika’da milyonlarca kişi tarım yapamaz durumda. Isının birkaç derece artması demek yoksul çiftçinin aç kalması demek." Hem Bono, hem Al Gore’a göre gelişmiş ülkeler hem iklim, hem yoksulluğu birlikte çözebilir. Güçlerini birleştirmek de seslerinin daha yüksek çıkmasını sağlayacak. "Bir elin nesi var? İki elin sesi var" durumu açıkçası.
Bono insan ilişkilerinde ve özellikle politikacıları ikna etmekte son derece başarılı. Merkel’den yardım vaadi almış. Sarkozy ise biraz yan çizip şöyle demiş: "Fransızların hayatlarını kolaylaştırmak vaadinde bulundum. Şimdi bu işe yoğunlaştım. Ama zamanı gelince yardım edeceğim." İngiliz liderlerin desteğini arkasına alan Amerikan seçimleri öncesi de tüm adayları teker teker ziyaret etmiş. Başkanlık seçimi dönüm noktası Bono’ya bakarsanız, ABD’deki başkanlık seçimi dünyada bir dönüm noktası. Yoksulluk, iklim, fanatik ideolojiler gibi konularda dünya kasım ayından sonra bir dönüm noktasına girecekmiş. "Dünya facialardan sonra yeniden şekilleniyor, tasarlanıyor. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra öyle oldu. Şimdi dünyanın yeniden tasarlanacağı bir dönemdeyiz" diyor rock şarkıcısı. Al Gore bu konuda biraz farklı düşünüyor. "ABD’de başkan kim seçilirse seçilsin ancak kamuoyu bilinçlendiği, harekete geçilmesini istediği takdirde başarılı olur." Amerika ve Amerikalıları Bono’dan doğal olarak daha iyi bilen Al Gore tabandan gelen harekete inanıyor. Biliyorsunuz bir süre önce ABD gibi Kyoto Anlaşması’nı imzalamakta direnen Avustralya nihayet imzayı attı. Meğer bunda Gore’un da parmağı varmış. "Avustralya’da sivil toplum kuruluşu, politikacı, akademisyen 300 kişiyi eğitimden geçirdik. Kyoto’nun imzalanması hareketinin çekirdeğini oluşturdular. Başbakan Howard’ın seçimleri kaybetmesinde rol oynadılar. Yeni başbakan göreve gelir gelmez Kyoto’yu imzaladı." Peki Bono ve Al Gore nasıl tanışıp güçlerini birleştirme kararı almışlar. Bono anlatıyor. "Günün birinde Dublin’deki evime damladı. Hemen etraftaki kağıtları gösterip geri dönüşümü bilip bilmediğimi sordu. Beş dakika sonra sıkı çevreci kesilmiştim."
C. TÜRKİYE AÇISINDAN DAVOS VE TÜRK GECESİ 1. Panel: "Türkiye"nin Güçlükleri" Panele Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Doğan Medya Grubu üst düzey yöneticisi Hanzade Doğan Boyner, Akbank Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Suzan Sabancı Dinçer konuşmacı olarak katıldı. Babacan, Türkiye'nin komşuları ile istikrarlı, dostane bir ilişki içinde olmak istediğini, Yunanistan ile ilişkilerin her yıl daha ileri gittiğini, 49 yıl sonra ilk kez Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in Türkiye'yi ziyaret ettiğini, iki ülke arasında yeni bir dönemin açıldığını
belirtti. Dışişleri Bakanı Babacan, Türkiye'nin Yunanistan ile ilişkilerini tümüyle normalleştirmeyi istediklerini söyledi. Irak'ta istikrarın sağlanmasını istediklerini, İsrail ile Filistin arasında yaşanan sorunların çözümüne yardımcı olmak istediklerini ifade eden Babacan, Türkiye'nin 2008 yılında Afrika'da 10 yeni büyükelçilik açmayı planladıklarını, 2008 yılında aktif bir dış politika izleyeceklerini bildirdi. Dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olan Türkiye'nin 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisinden birisini olmayı planladığını kaydeden Babacan, Rusya'nın Türkiye'nin önemli bir komşusu olduğunu, Rusya'nın Türkiye açısından ikinci büyük ekonomik partneri olduğunu anlattı. Babacan, Türkiye'nin her yıl Rusya'dan önemli oranda doğalgaz aldığını, soğuk savaş sonrasında Rusya ile ilişkilerin geliştiğini söyledi. Hanzade Doğan Boyner: "Türkiye güvenli enerji koridoru" Doğan Medya Grubu üst düzey yöneticisi Hanzade Doğan Boyner de Türkiye'nin enerji kaynaklarını çeşitlendirdiğini ifade ederek, Türkiye'nin konum itibarı ile güvenli bir enerji koridoru oluşturduğunu söyledi. Türkiye'nin şeffaf bir enerji politikası olduğuna dikkat çeken Boyner, bu çerçevede Türkiye'de yürütülen reform çalışmaları hakkında bilgi verdi. Boyner, Türkiye'de doğalgaz ve elektrik dağıtımının özelleştirme sürecinde olduğunu bildirdi. Avrupa'nın doğalgaz ihtiyacının yüzde 30'nun Ukrayna üzerinden Rusya tarafından sağlandığını bildiren Boyner, Avrupa ülkelerinin enerji kaynak koridorlarının çeşitlendirmesinin önemi üzerinde durdu ve bu çerçevede, Türkiye'nin enerji kaynaklarına sahip komşuları nedeniyle bir enerji köprüsü olduğunu söyledi. Suzan Sabancı Dinçer: "Türkiye'nin agresif bir ekonomik ajandası var" Akbank Murahhas Azası Suzan Sabancı Dinçer ise yaptığı konuşmada, Türkiye'nin sürdürülebilir bir ekonomik büyüme içinde olduğunu, agresif bir ekonomik ajandasının olduğunu söyledi. Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip olduğunu, eğitim ve vergi reformunun önemi üzerinde duran Dinçer, eğitim ve sosyal güvenlik reformun hızlandırılmasını istedi. Sınır ötesi operasyon: Dışişleri Bakanı Babacan, Kuzey Irak'ta terör yuvalarına karşı yapılan hava harekatına ilişkin bir soru üzerine PKK'nın bir terör örgütü olduğunu, Avrupa Birliği, ABD ve NATO ile birçok
ülkenin bir terör örgütü olarak gördüğünü hatırlatarak, kuzey Irak'ta teröristlerin kamplarına karşı yapılan hava harekatlarında ABD ile ortak askeri ve istihbarat çalışması içinde olduklarını söyledi. Yapılan operasyonların Irak yönetimine, bölge halkına karşı olmadığını teröristlere karşı olduğunu ifade eden Babacan, tüm baskılara yönelik kuzey Irak'a ambargo uygulanmadığını, günlük 4 bin kamyonun Irak'a giriş çıkış yaptığın söyledi. 301'inci madde: Babacan, bir soru üzerine TCK'nın 301'inci maddesinin değiştirileceğini, gazeteci Hrant Dink'in öldürülmesinin trajik ve kötü bir olay olduğunu ifade etti. Ermenistan ile ilişkiler: Ermenistan ile ilişkilere de değinen Bakan Babacan, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarıyla ilgili olarak da tarihin siyasetçiler tarafından yazılamayacağını söyledi. İddiaların araştırılması için ortak bir komisyon kurulması önerisinde bulunduklarını, ancak Ermenistan'ın buna yanıt vermediğini ifade eden Babacan, bu iddiaların bilimsel çerçevede araştırılması gerektiğini dile getirdi. Dağlık Karabağ'ın Ermenistan işgali altında olduğunu, bunun sona ermesi için BM kararının bulunduğunu hatırlatan Babacan, Türkiye'de yaşaşan Ermenilerin dışında bu ülkeden Türkiye'ye gelen 70 bin Ermeni'nin bulunduğunu dile getirdi. Türk toplumunun Ermenilere karşı bir ön yargısının bulunmadığını, Ermenistan'da yapılacak seçimlerden sonra oluşacak yeni hükümetin tavrına göre tutumlarını belirleyeceklerini dile getirdi. Türkiye'de birçok kanunun değiştiğini, aynı zamanda mantalitenin de değişmeye başladığını kaydeden Babacan, bir gazetecinin Türkiye'de "Askeri müdahale olur mu?" şeklindeki sorusuna, "Türk ordusunun ABD'den sonra NATO içinde 2'nci büyük ordusu olduğunu" hatırlattı. Türkiye'nin, yapılan reformlar ile ekonomik ve siyasi anlamda daha açık bir ülke haline geldiğini anlatan Bakan Babacan, dünyada "adının önünde demokratik yazan bir çok ülke olduğunu, ancak öyle olmadığını" ifade ederek, Türkiye'nin demokrasi ve özgürlük konularında AB ve Kopenhag kriterlerini baz aldığını söyledi. Açık bir topluma sahip olan Türkiye'nin kapanmasının söz konusu olmadığını dile getiren Babacan, "Bütün ilkokullarda internet var. Bu kadar açık bir toplumu kapatmaya kalkarsanız güçlükle karşılaşırsınız"dedi.
Ali Babacan bir başka soru üzerine de aşırılıkların hiçbir şekilde tolöre edilemeyeceğini belirterek, "(İslam eşittir radikalizm) gibi bir düşünce yanlıştır" diye konuştu. Ali Babacan yabancı basın ile bir araya geldi Dışişleri Bakanı Babacan, yabancı basın temsilcileriyle yaptığı özel toplantıda da Türkiye'ye yönelik soruları da yanıtladı. Terör örgütü PKK ile mücadele, Irak'ın kuzeyindeki terör yuvalarına yapılan operasyonlarla ilgili soruyu yanıtlarken Bakan Babacan, iddia edildiği gibi sivillere yönelik bir operasyonun asla söz konusu olamayacağını dile getirdi. Kerkük'teki gelişmeleri de değerlendiren Babacan, Kerkük'ün Irak'ın küçük bir modeli olduğunu, çok etnikli ve kültürlü bir yapının burada bulunduğunu dile getirdi. İran'ın nükleer güce sahip olmasıyla ilgili bir soruyu yanıtlarken de Babacan, Türkiye'nin İran'ın bu gücü askeri amaçlarla kullanmasına karşı olduğu görüşünü yineledi. İran'ın izole edilmesinin de yanlış olduğunu, bu tür davranışların İran'ı içerde birleştireceğini, reformcuların gücünü zayıflatacağını ve bölgeye daha fazla etkide bulunacağını anlatan Babacan, ortaya çıkan sorunun diplomasi ve diyalog ile çözümlenmesini istediklerini kaydetti.
2. Türkiye’nin Dört Güçlüğü 2006 Kasım ayında İstanbul’da yapılan bölgesel Dünya Ekonomik Forumu toplantısında da olduğu gibi bu yıl Davos’ta Türkiye’ye ilişkin dört ana eksen öne çıkıyor. Bu noktaların herbiri aslında birer risk ama bu riskler iyi idare edilebilir ve onların dediği gibi “uygun aksiyonlar alınırsa” Türkiye daha güvenli, müreffeh ve daha güçlü bir ülke haline gelebilir. Bu noktaların ilki jeopolitik rol. Artık neredeyse herkesin ezberlediği gibi NATO üyesi Türkiye, istikrarsızlık dolu bir bölgede istikrar modeli olarak görülüyor. Yabancılar Türkiye’nin bu konumuyla bölgesel sorunların çözümünde daha aktif bir rol oynayabileceğini düşünüyorlar. Bu durumun bizi çok memnun ettiğini de söyleyemeyiz çünkü çoğu zaman Batılılar tarafından kendi çıkarları için bataklığa itilmekte olduğumuz duygusunu yaratıyor bizde. Onların jeopolitik rol olarak nitelendirdiği ve Türkiye tarafından fırsata dönüştürülebileceğini söyledikleri bu özellik, bizim için mayınlı tarlada yolunu bulmak gibi bir şey. Üstelik ekonomik olarak da bazı maliyetlere katlanmak zorunda bırakıldığımızı unutmayalım. Ama jeopolitik konum, Türkiye’yi Batı için önemli kılan bir özellik. Son zamanlarda boru hatlarıyla öne çıkan enerji özelliği, Türkiye’nin önemini daha da artırıyor. İkinci eksen, AB müzakere süreci. Bundan sonra Türkiye’ye ilişkin yapılacak her türlü değerlendirme ve alınacak her kararda, bu nokta hesaba katılmak zorunda. Zaten birçok alanda
2005 öncesi ve sonrası ayrımını görüyoruz. Örneğin özelleştirme gelirleri... AB’den müzakerelerin başlaması için yeşil ışık yandığı 2004 Aralık’tan bu yana yapılan özelleştirmelerin tutarı, önceki 18 yılda yapılanın iki katını aştı. Bu farkı yaratan en önemli etken, AB hikayesi ve müzakere sürecinin başlamış olması. Türkiye, bu özelliğiyle gelişmekte olan piyasalar kategorisindeki diğer ülkelerden kendini ayrıştırmaya başladı. Üçüncü eksen rekabet. Bunca gelişmeye karşın Türkiye’nin uluslararası pazarlarda rekabet gücü anlamında zorlandığı pek çok nokta var. Bu başlık altında son yedi yılda gerçekleştirilen reformlardan geri adım atılmaması, makroekonomik istikrarının korunması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, şeffaflık, verimlilik gibi konular öne çıkıyor. Tartışmalara yön verecek son eksen ise kültürlerarası diyalog. Ne Batılıyız ne de Doğulu. Halkının çoğu müslüman ama laik bir ülkeyiz. Diğer İslam ülkelerinden bu anlamda farklıyız. Batı bizi istemese dahi resmi olarak yönümüzü Batı’ya döndük. Bu özelliklerimizle dünyada kültürlerarası diyalog denildiğinde akla gelecek ve rol verilebilecek ülkelerden biriyiz.
3. Derviş: Kriz Derinleşmez, Türkiye Etkilenmez Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanı Kemal Derviş, küresel krizin yönetilebilir olması durumunda Türkiye’nin fazla etkilenmeyeceğini söyledi; “Kriz derinleşirse Türkiye de etkilenir ama bu olasılık güçlü değil” dedi. Derviş, ABD’nin resesyona yakın bir durama geleceğini ve büyümenin sıfıra yakın olacağını kaydeden Derviş, “New York’taki denetim hatası bütün dünyaya mal oluyor. Avrupa’da çok yavaşlama olmazsa Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler sayesinde büyümeye devam ederiz. Bu Türkiye için de yararlı bir senaryo. Eğer ABD resesyona girerse ve gelişmiş ülkelerde büyüme sıfıra yaklaşırsa Çin ve Hindistan gibi ülkeler bunu telafi edemeyebilir” dedi. Son dönemde en zengin ülkelerdeki yatırımların daha riskli hale geldiğine dikkat çeken Derviş, “ABD bonosu almak daha riskli hale geldi. Riskten kaçanlar Türkiye gibi ülkelere gelebilir. Dünyanın başka yerindeki bunalımlar Türkiye’ye yarayabilir” dedi. Şu anda ABD’de yaşanan durumu Türkiye’deki 2001 krizine benzeten Derviş, krize sadece faiz düşüşü ile müdahale etmenin yetersiz olacağını vurguladı.
4. Bono, Türk Halkından 301 Zaferi Bekliyor Yoksul ülkelerin borçlarının silinmesi ve AIDS’le mücadele konularında dünya liderlerinden bizzat söz alan Bono’nun ilgi alanına giren küresel sorunlar bunlarla da sınırlı değil.
Oturum sonrasında soruları yanıtlayan ünlü şarkıcı, ifade özgürlüğü konusunda Türkiye’den beklentileri olduğunu gizlemedi. Bono, şunları söyledi: “Müzik Türkiye’de yaşamın önemli bir parçası. Hayatın neşesi... Türkiye’den çok ilginç grup ve sanatçılar çıkıyor. Ben Türk halkının, ifade özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan otoritelere karşı zafer elde edeceğine kesinlikle inanıyorum. Çünkü ifade özgürlüğünün olmaması ekonomiye, kültüre, müziğe, filmlere zarar veriyor. Ama ben, Türk halkının bu konuda başarılı olacağına eminim. Çünkü tanıdığım Türkler bunu başarabilecek insanlar. Hiçbir politikanın onları engelleyeceğine inanmıyorum.”
LB: Enflasyon ve cari açığınız sorun Yatırım bankası Lehman Brothers’ın CEO’su Thomas Russo, Türkiye’de sürdürülebilir büyümenin olumlu göründüğünü ancak enflasyon ve cari açık sorunu olduğunu söyledi. Russo, Türkiye’de önümüzdeki dönemde yıllık yüzde 5 civarında büyüme öngördüklerini ve geleceğin Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgede olacağını söyledi. Dünya ekonomisine ilişkin tespitlerde de bulunan Russo, ABD’de bu yıl yüzde 1-2 büyüme öngördüğünü, önlem paketini yeterli bulmadığını ifade etti. Russo, “Vergi indirimleri yararlı olur ama daha odaklı mali politikalara ihtiyaç var. Konut piyasası çok önemli bir piyasa, 23 trilyon dolarlık bir piyasa. Konutun önemi çok büyük, güven ortamını da etkilemiş olursunuz” dedi. Mevcut durumun yüksek riskli konut kredisinin ötesinde olduğunu belirten Russo, “Bilançolar 1 ay öncesine kadar daha güçlü. Pek çok kuruluş bazı sıkıntılardan geçiyor ancak subprime dışında güçlenmeye çalışıyorlar” diye konuştu. Russo, Fed’den ay sonunda 50 baz puan indirim beklediğini kaydetti.
1. Doğuş, Doğan, Koç ve Sabancı’dan Gala Soıree: Türkiye Davos’a Damgasını Vurdu Davos, bu özelliklerimizin ve sunduğumuz fırsatların dünyaya hatırlatıldığı bir platform olacak. Ve bu platformda bu yıl öncekilerden farklı olarak bir de Doğuş, Doğan, Koç ve Sabancı grupları tarafından bir Gala Soiree düzenlenecek. Bu yıl toplantıların son günü düzenlenecek olan bu gece Davos’un en önemli organizasyonlarından biri. İş dünyasının önde gelen isimleri, devlet adamları, düşünce liderleri ve birçok CEO Türkiye’nin ev sahipliğini yapacağı bu geceye katılacak, Türkiye’yi konuşacak. Son birkaç yıl içinde Çin, Hindistan ve Rusya benzer gecelere ev sahipliği yapmışlardı. Faydasını da fazlasıyla görmüşlerdi. Bu yıl ise Türkiye ve Fransa’nın gecesi
olacak ve Türkiye’nin sahip olduğu siyasi ve ekonomik gücü olduğu kadar kültürel zenginliğini de dünyaya anlatma fırsatı bulacağız. Önemli olan Davos’ta doğru mesajla ortaya çıkmak. sanatçı Demet Tuncay, Kenan Doğulu, Burhan Öcal Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab ile Doğuş Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk
D. YEREL YÖNETİMLER 1. Slimcity 1.1.
SlimCity: Partnerlik ve Aksiyon
SlimCity, şehirlerle özel sektörün işbirliği ve dünya çapında bilgi alışverişi yapabileceği ve böylece harekete geçmek için küresel kaynaklardan faydalanan risksiz ve dinamik bir ortamdır. Şehirler anahtardır –IEA’nın tahminine göre OECD ülkelerinde enerji tüketiminin ve CO₂ emisyonunun % 45’ini şehirler yapmaktadır. Kaynakların ve emisyonların yoğunluğu, dünya nüfusunun kentlere doru çekiminin devam etmesiyle artmaya devam etmektedir. Buna paralel olarak, dünya genelinde lider şehirler rutin olarak ifade etmektedir ki yerel politikalar, merkezi politikalara göre daha etkili olma potansiyeline sahiptir çünkü, merkezi politikalar önemli olarak kalırken, şehirler sağlam sonuçlara ulaşabilmek için bağımsız hareket edebilmektedir. Kimler var – Lider Belediye Başkanları ve Yenilikçi CEO’lar Dünya Ekonomi Forumu tarafından Dünya Bankası BM Habitat ve Uluslar arası Enerji Ajansı iişbirliği ile başlatılan SlimCity inisiyatifi deneyimli şehrin kamu sektörü temsilcileri ile özel sektör ve akademik çevrelerini bir araya getirmektedir. Bilgi alışverişi – harekete geçme zemini SlimCity’nin temel etkinlikleri şehirlerin karşılaştığı spesifik alanlarda uygulanan çözümlere odaklanan aksiyona yönelik toplantılardır. Ayrıca örnek uygulamacılarla diyaloga girilerek statik bilgi yerine kişilerle iletişim kurulacaktır.
Şehir Konuları Araştırması: problem örnekleri ve and şehir kümeleme Daha güçlü bir odağa sahip kentler ve özel sektör partnerlikleri için: •
Sürdürülebilir kalkınma
•
Kaynak etkinliği
•
Taşıma ve
•
Altyapı
Konularında yıllık konu araştırması yürütülecektir. Yapılan araştırmalara binaen ortak konularla ilgilenen kentler kümelenecektir. Kent metrik – öz-ölçüm için araç seti Şehirlerin verilerinin standartlaşması için Dünya Bankası’nın Şehir Gösterge Programı’nı desteklemektedir. Buna paralel olarak SlimCity, enerji ve kaynak verimliliği ölçümü için otonom
Bilgi paylaşımı
ölçüm araçları geliştirmek için çalışmaktadır.
1.2.
Slimcity – Şehirleşme Yönetimi
• Alan L. Boeckmann • Naoki Inose • Ken Livingstone • James E. Rogers Oturum Başkanı • Vikram Chandra 26 Ocak Cumartesi •
Büyük şehirler pek çok büyük sorunla karşı karşıyadır, örneğin karbon emisyonu,
atık yönetimi, enerji verimliliği ve trafik. •
Temiz ve enerjiden tasarruf eden pek çok teknoloji bugün mevcuttur. Bunlar
maliyet açısından da verimlidir fakat piyasaya adapte edilmeleri ve düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. •
Belediyeler genellikle enerji verimliliği ve çevresel problemler konularında ulusal
kamu kurumlarından daha esnek ve dinamiklerdir. Mesela Tokyo, 2020’ye kadar karbon emisyonu %25 düşürmek için şehirdeki en büyük ticari kuruluşların enerji tüketimini kontrol etmektedir. Ulusal hükümetler ise genellikle bu süreci engellemektedirler. Yerel hükümetlerde ve yöneticilerde daha fazla yetki verilirse daha da fazlası başarılabilir. •
Geçtiğimiz birkaç yüzyıl ulus devletlerin dönemi olmuştur. Bazı uzmanlar 21.
yüzyılın şehir devletleri döneminin başlangıcı olarak kabul edileceğine inanmaktadırlar. •
Belediye yönetimleri en iyi uygulamalar hakkında daha fazla bilgi alış verişinde
bulunmalıdırlar. Bunun için bir yöntem uluslararası düzeyde şehirler arasında belediye çalışanlarının geçici olarak değişimi programları olabilir. •
Dünyanın en büyük şehirleri, Londra, New York ve Tokyo dahil olmak üzere,
ortak problemleri tanımlamak için bir araya geldiler. Geçtiğimiz günlerde toplu alım güçlerini kullanarak pazarı iki katına çıkaracak ve önemli ölçüde fiyatları düşürecek bir şekilde enerji verimi için retrofit binalar alanında bir pazarlık yaptılar. •
Özellikle enerji sektöründeki şirketler en iyi uygulamaları ve yapı alanındaki bilgi
birikimlerini yayarak ve uygun oranlarda uzun dönemli krediler sağlayarak bu sürece katkıda bulunabilirler. Enerji şirketleri enerji tasarrufundan kar sağlayabilecek yollar bulmaktalar ve pazarı büyütmek için istekliler. •
Felaketle sonuçlanabilecek iklim değişikliği ile savaşmak için karbon emisyonunu
düşürmek daha düşük hayat kalitesi olarak algılanmamalıdır. Örneğin kişiler toplu taşımayı kullanarak ve evlerini yalıtarak tasarruf edebilir ve hayat kalitelerini artırabilirler.
•
Beş yüzyıl önce İspanyollar yazın serin kalacak binalar tasarlayabiliyorlardı.
Bugün yeni yapılan evler de
ısınma ve soğutma enerji ihtiyacını düşürecek şekilde
tasarlanmalıdırlar. •
Otomobil kullanımı toplu taşımanın çoğaltılması ile düşürülmelidir. Dolmuşlar
otomobil kullanımının artması için azaltılmışlardır. Fakat aslında bunlar kent ulaşımı için ucuz bir alternatif olarak görülmelidirler. Güvenli, temiz, rahat ve verimli otobüs sistemleri diğer bir iyi alternatiftir. Londra’da olduğu gibi yoğun alanlarda taşıt sürmek için ücret uygulaması insanların kişisel otomobillerini kullanmamalarını teşvik edecektir. Belediye yöneticileri kişisel taşıtlarını kullanmayarak ve toplu taşımayı kullanarak ya da yürüyerek örnek olmalıdırlar.
2. Kentsel Donusum: Kentler Ve Sürdürülebilir Büyüme: Nasıl? • Vilasrao Deshmukh • Mohamed Baker Ghalibaf • Anne-Marie Idrac • Ken Livingstone • William McDonough • Toshiko Mori • Gavin Newsom • Enrique Peña Nieto • David Simon • Björn Stigson Oturum Başkanı: Richard Samans 25 Ocak Cuma Dünya nüfusunun yarısının kent merkezlerinde yaşadığı düşünüldüğünde, kentler oluşturdukları çöp dağları ve harcadıkları büyük miktarda enerji ile ve yaydıkları tehlikeli miktarda karbon miktarı ile gezegenin sürdürebilirliğine en büyük çevresel tehlike olarak görülebilirler. Eğer şehirleşme yolundaki bu eğilim devam ederse kentler yaşanamaz yerler haline gelecektir. Londra Belediye Başkanı Ken Livingstone ise bu konuda farklı bir görüş savunmaktadır: “Neyi başaramadığımızı düşünmek kolay, fakat küçük değişikliklerle yaşam kalitemizi azaltmadan kolayca bu problemi çözebiliriz.” Bu oturumundaki bazı ana görüşler şunlardır:
•
Sürdürülebilirliğin bazıları kendi arasında çelişen birçok tanımı vardır. Birincisi,
acil ve hemen çözülmesi gereken bir konu olarak karbon emisyon seviyesi ve diğer çevresel konuların varlığı; İkinci olarak, pratik ekonomik bir gereklilik olarak sürdürülebilirlik; şehirdeki iş imkânlarının korunması ihtiyacını da içermektedir. Üçüncüsü, sürdürülebilirlilik aynı zamanda güvenlik, dinlenme ve eğlenme alanları, etkili bir ulaşım sistemi ve estetik boyutlarını kapsayan yaşanabilirlilik nosyonuna da işaret etmektedir. Dördüncü ve son olarak da toplumun kentsel planlamaya katılımı ve demokratik hakların ve sorumlulukların kullanımı da kentin sürdürülebilir olup olmadığı konusunda önemlidir. •
Politik tartışmanın acil olarak kentleşme konusuna çekilmesi gerekmektedir. Bu
pek çok yolla sağlanabilir. İlk olarak, kentsel dönüşüm politikalarının basitleştirilmesi ya da rasyonalize edilmesi gereklidir. Şu anda onaylama sistemi kötü bir şekilde yapılandırılmıştır. Az sayıda katılımcı sürdürülebilirlilik girişimlerini “bencillik ya da dar görüşlülük” gibi pek çok sebeplerle engelleyebilmektedirler. İkinci olarak yerel sürdürülebilirlilik meseleleri ulusal gündemle çok yakından ilgili olmalıdır, sorumluluk açık kriterlere bağlı olmalıdır. Üçüncü olarak özel sektörün bu alandaki önemli rolü daha iyi tanımlanmalıdır. Özellikle kamu sektörüyle yapılan işbirliklerini geliştirmek bağlamında. •
Belediye Başkanları sürdürülebilirlilik tartışmalarında giderek lider rolünü
almaktadırlar. Düzenleme yapma yetkileri ve alım güçleriyle kendi görüşlerini sadece kendi kurumlarında değil aynı zamanda şehirlerinde iş yapan özel sektör kuruluşlarına da önerebilmekte ve bazen de kabul ettirebilmektedirler. Londra’da özel taşıtlara bağımlılıktan toplu taşımaya geçmek için yaşanan politik değişim başarılı oldu denebilir. Özel taşıt trafiği %5 azaldı. Bu başarı şehre giriş için ücret ödeme politikasının uygulanması ile sağlandı. San Francisco tüm atık maddelerin geri dönüşümü konusunda yaklaşık %70’lik bir oran sağladı. Bu bağlamda 786 belediye başkanının karbon emisyonunun %20 azaltılmasına yönelik ‘Yerel Kyoto Protokolü’nü imzalaması önemlidir. •
Kamu politikalarının ötesinde, çeşitli kaynaklardan yayılan birçok önemli kavram
vardır. Mimarlar ‘yeşil’ girişimler istemektedirler. Mesela; bir bütün olarak tasarlanan sürdürülebilir yaşam alanları üzerinde çalışılmaktadır. Bazı mimarlar 2050’ye kadar güneş, rüzgâr ve dalga güçlerinin kullanımı ile az enerji tüketmekle kalmayıp enerji açısından dışarıya
bağımlı olmayan yapılar üzerinde çalışmaktadırlar. Ek olarak, aktivistler ve düşünce kuruluşları kentsel planlama nosyonu üzerinde yeni fikirler gelişmektedirler.
E. Sonuç Ve Değerlendirme 22 Ocak Salı günü başlaşan Davos'daki Dünya Ekonomik Forumu, yıllardan beri siyaset ve ekonomiye yön verenlerin buluşma yeri 38'inci Dünya Ekonomik Forumu'nda beş gün boyunca küresel sorunlar masaya yatırıldı, çözüm önerileri görüşüldü. Davos'un kapanış gecesine ise Türkiye ev sahipliği yaptı. Doğal güzellikleriyle ünlü İsviçre'nin Davos kasabası, dünyanın önde gelen kayak merkezlerinden biri olarak biliniyorKayak tutkunlarının gözde merkezlerinden İsviçre'nin Davos kasabasının beş gün boyunca ev sahipliği yaptığı geleneksel toplantılar, Pazar günü sona erdi. 'Dünya Ekonomik Forumu' adı altında bu yıl 38'inci kez düzenlenen bir dizi konferans ve oturumda, dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmelere yön veren 2500 kadar katılımcı, gündemdeki sorunları masaya yatırarak çözüm önerileri üzerinde tartıştı. Davos'a gelen siyaset ve ekonomi dünyasının ön gelen isimlerinin öncelikli amacı yeni ilişkiler kurmak, ticari ortaklıkları geliştirmek ya da fikir alışverişinde bulunmaktır. Hal böyle olunca Davos'daki kongre merkezinde bu yıl da düzinelerce kartvizitin el değiştirdiğine şahit olundu. Ciddi konuların ele alındığı toplantıların ardından akşamları düzenlenen parti ve kokteyllerde ise katılımcılar neşeli saatler geçirme fırsatını buldu. 1) Küresel borsa krizi Davos'a fazla yansımadı Amerikan ipotek piyasasındaki krizin artçı sarsıntıları geçen hafta dünya borsalarını tarihi bir krize sürüklemiştiDünya Ekonomik Forumu'nun stratejik ortaklarından, finansal danışmanlık ve denetim hizmetleri kuruluşu PricewaterhouseCoopers yönetim kurulu başkanı Samuel DiPiazza, önceki hafta etkili olan küresel borsa krizi nedeniyle oluşan olumsuz havanın Davos'a pek yansımadığını, geleceğe umutla bakmamak için ortada bir neden bulunmadığını söyledi: DiPiazza, “Mükemmel bir haftasonuydu. Aslında mali piyasalardaki kriz nedeniyle burada karamsar bir havanın hakim olacağını düşünmüştüm. Ama hiç de beklediğim gibi olmadı. Elbette bazı endişeler dile getirildi ancak genel olarak çok olumlu bir havanın hakim olması, ilerisi için beni hayli cesaretlendirdi." şeklinde konuştu. Küresel borsa krizini yanısıra Fransa'daki banka skandalı da Davos kulislerinde en çok üzerinde durulan konulardan biriydi. Fransa'nın ikinci büyük bankası Societe Generale'i 2007 ve
2008 yıllarında Avrupa borsa endekslerinin vadeli işlemlerinde yetkisini aşarak alım-satım yapan bir çalışanının 4.9 milyar Euro'luk zarara uğratması bile Fransa Maliye Bakanı Christine Lagarde'ın Davos buluşmasına moralli gitmesini engelleyemedi. "Hafta boyunca Davos'ta değildim. Ancak yine de buradaki toplantıların hayli verimli olduğunu ve gündemdeki konulara ilişkin doğru saptamaların yapıldığını düşünüyorum" diyen Lagarde, "bu yıl, geçen yıllara oranla daha az gösteriş hakimdi. Bence böyle olması daha iyi. Hiç kuşku yok ki Davos, önemli konuların görüşülmesi için en uygun atmosferin oluştuğu yer" değerlendirmesinde bulundu. 2) Bono'nun 'Kırmızı Ürünleri' Müzik grubu U2'nun solisti Bono, ilginç giyim ve konuşma tarzıyla Davos'un en renkli simalarından biriydiBildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Müzik grubu U2'nun solisti Bono, ilginç giyim ve konuşma tarzıyla Davos'un en renkli simalarından biriydiDavos'tan memnun ayrılanlardan biri de U2 müzik grubunun solisti Bono'ydu. Son yıllarda, başta Afrika olmak üzere dünyadaki çeşitli sosyal sorunları gündeme getirmesiyle dikkatleri üzerine çeken Bono, Dünya Ekonomik Forumu kapsamında Nobel Barış Ödülü sahibi, eski Amerikan Başkan Yardımcısı Al Gore ile iklim koruma ve yoksulluk gibi konuları münazara etti. Bono, memnuniyetini “Burada pek çok şey elde edebiliyoruz. Bu yıl da yine 'Kırmızı Ürünler Kampanyası' kapsamında Dell ve Microsoft'la yeni anlaşmalar yaptık. Böylece milyonlarca dolar kazanma fırsatına kavuşacağız. Ve bundan dolayı da büyük gurur duyuyoruz" sözleriyle dile getirdi. Bono'nun sözünü ettiği "Kırmızı Ürünler" ibaresini taşıyan mal ve hizmetlerden elde edilen gelirlerin bir bölümü Afrika'da yoksulluk ve AIDS'le mücadele için kullanılıyor. Bu inisyatifi, birkaç yıl önce bizzat Bono başlatmıştı. Motorola, American Express, Gio Armani ve Apple gibi pek çok dev marka "Product Red" logusunu taşıyor. 3) Küreselleşme karşıtları işbaşında! Bu arada Bir gurup küreselleşme karşıtı, toplantıların yapıldığı ve yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı kongre merkezinin dışında çeşitli sloganlar atarak, bir basın bildirisi okudular. Duvarlara asılı foruma yönelik pankartları da yırtan göstericiler, ''kan'' simgeleyen kırmızı boyalarla duvarları boyadılar. Göstericilere güvenlik güçleri müdahale etmezken, grup daha sonra dağıldı.
4) Kapanış gecesinin ev sahibi Türkiye Dünya Ekonomik Forumu Toplantısının kapanışındaki gala gecesine ise Türkiye ev sahipliği yaptı. Gecede, sanatçılar Demet Tuncay, Kenan Doğulu, Burhan Öcal sahne alırken, samazenler de gösteri yaptı. Etkinliğe Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz ve Dünya Ekonomik Forumu Başkanı Klaus Schwab'ın yanısıra Türk ve yabancı iş adamları katıldı. 5) Yeni Bir İşbirlikçi Yenilikçilik Türü 2008 Dünya Ekonomik Forumu Yıllık Toplantısı, iş dünyası, kamu ve sivil toplum liderlerinin özellikle çatışma, terör, iklim değişikliği ve su kaynaklarının korunması gibi problemleri vurgulayarak küreselleşmenin karşılaştığı zorlukları işaret eden işbirliğine dayalı ve yenilikçi liderlik çağrısı ile sona erdi. "Küreselleşme insanların nasıl fundamental bir şekilde işbirliği yapması yönünde değişimi zorlamaktadır,” diyen Tony Blair kapanış oturumunda “daha güçlü ve daha da güçlü işbirlikçi politik liderliğe ihtiyacınız var” dedi.