Dergi

Page 1

Süleymaniye Dergisi EYLÜL 2014

SAYI: 1

SÜLEYMANİYE YAZMA ESER KÜTÜPHANES İ MÜDÜRLÜĞÜ

RESTORASYON MERKEZİ İçindekiler Bölüm başlığını yazın (düzey 1)...............................................................................................1


Bölüm başlığını yazın (düzey 2)..............................................................................................2 Bölüm başlığını yazın (düzey 3)..........................................................................................3 Bölüm başlığını yazın (düzey 1)...............................................................................................4 Bölüm başlığını yazın (düzey 2)..............................................................................................5 Bölüm başlığını yazın (düzey 3)..........................................................................................6



ÖNSÖZ ÖMER KUZGUN

KURUMUN TARİHİ Türkiye yazma eserler kurumu başkanlığı, Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Müdürlüğü’ne bağlı Restorasyon Merkezi, Süleymaniye Kütüphanesi Patoloji Servisi olarak Süleymaniye Külliyesi’nin Salise Medresesi güneydoğu cephesi revağında 1962 yılında kurulmuştur. Türkiye’nin ilk kitap hastanesi olarak bilinen merkezin kurucusu Biyolog Mürüvvet Çataklı İtalya’da benzer bir merkez olan“Instituto di Patologia del Libro” da eğitim almıştır. Kuruluşunun amacı Ocak 1965 tarihli Süleymaniye Kütüphanesi Haber Bülteni’nde “ Patoloji Servisi, zamanın ve dış amillerin Süleymaniye Kütüphanesi’nin Temmuz 1964 yıpratıcı tarihli Haber Bültenindeki Mürvet Çataklı’yı tesirleriyle anma haberi yanmağa,


kırılmağa, cetvellerinden ayrılmağa ve yazıları dökülmeğe yüz tutmuş varakları, onarmak suretiyle madde ve mana olarak büyük değer taşıyan kitapların gelecek nesillere intikallerini sağlamak, ecdat yadigarı eserleri, bugün olduğu gibi yarın da ilim dünyasının meşgul olacağı, faydalanacağı tükenmeyen hazineler haline getirmek maksat ve gayesiyle kurulmuştur.”1 şeklinde açıklanmıştır. Ülkemizdeki yazma ve nadir eserlerin bakımını, onarımını ve korunmasını gerçekleştiren Restorasyon Servisi’nin yanı sıra Klasik cilt atölyesi ve Kimya laboratuarı kurulmasıyla merkezin çalışma alanı da genişletilmiştir.

1- Süleymaniye Kütüphanesi Pataloji Servisi Çalışmaları, Süleymaniye Kütüphanesi Haber Bülteni, Yıl.1, Sayı: 9, Ocak 1965

1992 yılında Süleymaniye Kütüphanesi Patoloji Servisi; İslam Seçen, Hatice Karagöz, Gürcan Mavili, Saadet Gazi ve Nevzat Kaya Merkez inşası 2000 yılında tamamlanan Zarifi Efendi Konağı’na taşınmıştır.


Kasım 1964, Aralık 1964, Ocak 1965 ve Şubat 1965 tarihli Haber Bültenleri’nde Patoloji Servisi


SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ

MAKALE BETÜL ORAL


HÜSN-Ü HAT VE AKLÂM-I SİTTE 'Hatt' kelimesi Arapçada yazı,çizgi gibi anlamlar taşır. Hüsn-ü Hat ise tarihi süreç içerisinde harflerin estetiğine, ölçülerine dikkat edilerek, Arap alfabesiyle yazılan güzel yazı yazma sanatıdır. Hat sanatı İslamiyet'in doğuşundan itibaren çok önemli aşamalardan geçerek günümüze kadar uzanan bir olgunlaşma evresi geçirmiştir. Bu süreç içerisinde bir çok yazı çeşidi oluşmuştur. Aklâm-I Sitte (Altı Yazı) SÜLÜS Sülüs yazı, hicretin IV.yılında ortaya çıkmıştır. Kûfî yazıdaki düz ve köşeli şekiller bu yazıda yerini yuvarlaklığa ve eğri çizgilere bırakmıştır. Sülüs yazının, bir santim veya daha fazla genişlikte açılmış kalemle yazılmış olanına “ celi sülüs ” adı verilir. Büyük levhalar, kitabeler ve birçok mezar taşları bu yazıyla yazılmıştır.

NESİH Nesih, sülüs türünün gövde oluşları bakımından en ilkel olan şeklidir. Nesih yazısının gövdesi,sülüs ve celi tiplerine göre çok yalındır. Kalem uç genişliği sülüsünkinin üçde biri kadardır. Kur’an-ı kerim, Delail, En’am, Hadis kitapları,

Tefsirler ve Divanların yazılmasında bu yazı kullanılmıştır.


RİKAA Bu yazıya, nesih yazının dişsiz, yuvarlak ve kıvrak bir çeşidi diyebiliriz.Kur’an-ı Kerimlerin ve diğer yazma eserlerin sonunda dua ve ketebe kaydı söz konusu olduğu zaman ,bir de diploma niteliğinde öğrenciye verilen İcazet belgesinde bu yazı kullanılırdı. İcazetler bu yazı ile yazıldığı için “ icazet yazısı ” da denilir. MUHAKKAK Sülüs yazıdaki harflerin yatay kısımlarının daha genişletilmesi sonucunda ortaya çıkmış bir yazı çeşididir.Kûfî ile Sülüs arası bir yazıdır.1,5 mm.’den daha enli kalem ucu ile yazılır.

REYHÂNÎ Muhakkak’ın daha ince kalemle yazılan metin yazısıdır. Muhakkak ve Reyhânî Kûfî’nin yerini almış ve fakat sonraları fevkalâde gelişen Sülüs ve Nesih karşısında varlıklarını daha fazla sürdürememiş ve XVI.yüzyıldan sonra terkedilmiştir. TEVKÎ Sülüs yazının daha değişik ve ufaltılmış bir türüdür. Halîfe ve vezir mektupları ile vakıf belgeleri gibi devlete ait evrakta kullanılmıştır. DİĞER YAZI ÇEŞİTLERİ TA’LÎK


Ta’lîk, tüm harfleri köşeli Ma’kilî yazısının tam zıddı olup ,bütün harflerinde bir kavislik ,tatlı ve ahenkli eğimler ve kıvrımlar vardır.Hareke kullanılmadığı gibi, süs unsurları da yazıda hiç bir şekilde yer almaz.Bütün güzelliğini harflerin yalın duruş pozisyonlarından alır.Nesih kalemi ile yazılanına “ince ta’lik”, bunun güzellik endişesi taşımadan sür’atle yazılanına “ta’lik kırması” ya da “şikeste ta’lik”, çok ince kalemle yazılanına “Ta’lik Gubârîsi” denir.Osmanlı Hattatları şiir ve hikmet söz konusu olduğunda bu yazıyı ve celîsini tercih etmişlerdir.

DÎVÂNÎ İranlıların “çep” adını verdiği, bizde ise Fatih devrinde görülen, lakin daha ziyade Yavuz’ dan sonra gelişen bir hat nev’ i dir.Hareketliliğini Tevkî’ den, pozisyonunu Ta’ lîk’ den almış gibidir.Divan-ı Hümayün da kullanıldığı için bu adı almıştır. Muâhedeler, fermanlar, beratlar bu yazı ile yazılır, şer’î mahkemelerde de Ta’ lîk ile birlikte kullanılırdı.

CELÎ DÎVÂNİ

Celî Dîvânî, Dîvani yazının kelimelerin yer yer istifleşmiş ve harf araları hareke ve tezyînî unsurlar ve küçük noktacıklarla doldurulmuş şeklidir.Dîvân-ı Hümâyun’ da önemli fermanların, beratların, mühim belgelerin yazımında kullanılmıştır.


RIK’A Son asırlarda Osmanlıların geliştirdiği, serî yazma ihtiyacından doğmuş pratik bir yazıdır.Hareke kullanılmadığı gibi, harflerin dişlileri tek bir çizgiye dönüşmüş, iki nokta birleşmiş, üç nokta ise küçük bir külah işareti ile ifade edilmiş ve alfabe şekli formalitelerden kurtarılmıştır.İncesine “ince rık’a”, harflerin adeta birbirine katarak daha sür’atlice ve serbestçe yazılanına ise “rık’a kırması” denir.Rık’acı İzzet Efendi(ö.1903), bu yazı çeşidinde adı unutulmaması gereken ünlü bir hattatımızdır. SİYAKAT Osmanlı Sarayında doğmuş, devletin mali kayıtlarında ve emlak defterlerinde kullanılmış bir şifre yazısıdır. Harekenin yer almadığı siyakkattai harfler birbirine kaynaşmış vaziyettedir. Sanat gözetilmez.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ MA’KILÎ Ma’kılî yazıyı, Kûfî yazı çeşidinden ayıran özellik, tamamen düz, köşeli ve geometrik karakteri, kalemle yazılarak değil de,aletler yardımıyla çizilerek meydene getirilmesidir. Hat sanatımızla ilgili beğenerek okuduğum 12 Temmuz 1995 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum. Hat sanatına farklı bir pencereden bakılarak yazılmış ve İslami bir sanat olduğunu vurgulayan bir yazı. “HAT SANATI VE ÖNEMİ Hüsnü hatt sanatımız çok önemlidir; çünkü yalnız bize, İslam’a, İslam Medeniyetine aittir. Diğer sanatların karşılığı, benzeri veya aynısı başka medeniyetlerde mevcuttur lakin hüsnü hatt böyle değildir, onun yeri bambaşkadır. Kelamın yanında manayı, anlamın yanı sıra güzelliği, yararla birlikte ahlakı, estetikle beraber faydayı, yani medeniyetimizin bütüncülük özelliğini tam onda buluruz. Hz. Ali efendimiz, “Hatt, üstadın öğretişinde gizlidir, devamı ise çok ve sürekli yazmakta, kıvamı da İslam dini üzere kalmakladır” buyurmuştur. Kopmaz bir zincir halinde üstad-şakird irtibatının en güzel numunelerini tabii ki hatt sanatımızda buluruz. Yüzyıllar içinde gelişirken çeşitleri, güzellikleri ve açılımları artmış, yeniden ve yeniden İslam’ın malı olmuş ve dinimizi en iyi bir şekilde tebliğ etmiştir. Kur’anımızı, hadislerimizi, âlimlerimiz ve şairlerimizin en güzel eserlerini birer şaheser olarak hattımızla yazmışızdır. Camilerimizin en güzel, içte ve dışta en göze görünür yerlerini sülüs yazının, muhakkak hattının en mükemmel örnekleriyle süslemişizdir. Evet, hem süslemiş, hem de ayet ve hadisleri ilan etmişizdir. Öte dünya yolculuğunun ilk durağı olan kabirlerimiz ve mezar taşlarımız, şiirin ve hat estetiğinin doruklarıyla süslü olarak daha bu dünyada cennet gibi değil midir? Kapılarımızın, mekteplerimizin, medreselerimizin ve meydanlarımızın en güzel yerlerine, ya bir talik şaheseri veya bir sülüs istifinin en muhteşemi, ya da kufi hattının bir başyapıtı mutlaka bulunmamış mıdır? Emperyal bir sanattır, devlet ve medeniyet sanatıdır, milletimizin yazısının sanatlı halidir, hüsnü hatt sanatımız. Her zaman saraylarımızda ve hükümdarlarımızın himayesinde olmuştur; hattat padişahlarımızın sayısı oldukça fazladır ve eserleri olağanüstünün doruklarındadır. (Lakin Osmanlı’da âlim veya şair veya hattat ya da bestekâr veyahut hepsinde behremend olmayan bir hükümdarımız acaba var mıdır? Evet, bize ait her iyilik, güzellik ve doğruluk çok değerlidir, yüceltmeye elbette layıktır.) Hatt sanatımız çok önemli ve değerlidir; çünkü bir medeniyet atılımının tam eşiğinde bulunduğumuz şu dönemde, bu mübarek sanat bize güç, ölçü ve neşve olabilecektir. Hüsnü hatt sanatımızın özündeki kuvvet, dışavurumundaki aşk, meşk, sabır sebat, üstadşakird irtibatının kopmaz bağı, estetik ve anlam ve faydanın altın oranda bileşimi, tebliğ ve telkinin icrasında güzellik ve inceliğin en muhteşem bir şekilde ifadesiyle ortaya çıkan olağanüstü bütüncülük bize, İslam aydınları ve sanatkârlarına çok şeyler öğretebilecektir. Batı ve Doğuyla Mukayese Denilebilecektir ki diğer medeniyetlerde güzel yazı (kaligrafi) bulunmaktadır. Evet, doğrudur fakat Batı (Yunan, Latin, German vb.) yazılı daha çok resmi ve akademik alanlarda kullanılmıştır. Bunun karşılığı ise bizde en mükemmel haliyle mevcuttur; mesela devletin siyasi işlerinde (ferman ve beratlarda) Divani yazısı, maliyette siyakat, ilmiye (medrese vb.) sınıfında talik hattı kullanılırdı (tabii ki estetik boyutuyla beraber.) Batı yazıları aslında estetik değildirler, çünkü fazla köşeli, dik ve kesin çizgilerin hâkim olduğu yazılardır. Bizim hattımız ise sadece köşeli ve keskin, yalnız yuvarlak değildir. Köşelinin ve yuvarlağın altın oranda birleştiği bir yazı biçimidir. İslam yazısının bu özelliği, onu istife ve dolayısıyla levha yazımına ve büyük mimari mekânlara açmıştır. Batı yazılarının köşeli ve keskin olması, dolayısıyla istif yapmaya uygun olmaması, estetiğin


yuvarlakla köşeli olanın uyumu kaidesine ters düşmesinden ötürü İslam yazısıyla boy ölçüşemeyeceği aşikârdır. Doğu (Çin, Hint, Japon) yazıları güzel yazı ve kaligrafi bakımından İslam yazısına daha çok yakındır. Lakin harf ve şekillerin çokluğu (binleri ve hatta on binleri bulması) yaygın ve anlaşılır olmasını önlemiştir. Bir de sağdan sola veya tersi değil de, doğu yazılarının yukarıdan aşağıya yazılması istif yapmayı büyük ölçüde önlemiştir; Diğer bir neden de doğu dillerinde ki kelime ve şekillerin, birbirinin içine girdiğinde anlaşılmaz bir hal almasıdır. Hat sanatımız çok önemli ve değerlidir; Çünkü onda İslam milliyetinin hepsinin ortak çaba ve katkıları vardır. 1400 senelik tarihimiz boyunca Arabın, Farsın, Türkün, Kürdün, Çerkesin, Boşnak’ın ve diğerlerinin emek ve yardımlarıyla yenilenmiş, tazelenmiş; incelik ve derinlik kazanmış, istif mükemmeliyetine ulaşmış; değişik saha ve yerlerde kullanılabilmiş, türleri ve çeşitleri artmıştır. Başlangıçta nebati yazısı ve daha sonra kufi hattı var iken sülüs, nesih, reyhanî, muhakkak, talik, divani gibi muhteşem açılımlar kazanmış en sonda da (19. yy. da) el yazısı ile stenoyu birleştiren rik’a yazısı bulunmuştur. Neredeyse her yüzyılımızda bir yenileme olmuş, yeni neviler bu sanatımıza katılmış ve eklenmiştir. Araplar daha çok sülüs ve nesihi, İranlılar taliki, Osmanlılarsa divaniyi kullanmışlardır. Lakin ecdadımız Osmanlılar hepsini, bütün hatt çeşitlerini en mükemmel ve estetik biçimlerde yazarak şaheserlerini ve başyapıtlarını bütün İslam âlemine saçıvermişlerdir ki “Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” övgüsüne mazhar olmuşlardır. Hüsnü hatt sanatımız, bugün ise belki de daha önemli ve değerlidir; çünkü elimizde İslam yazısını yaşatan ve devam ettiren bir o kalmıştır. 1928 sonrası büyük bir kriz geçirmesine rağmen ölmeyen ve kısa bir zaman sonra dirilen ve yeniden hayat bulan hüsnü hatt, yavaş yavaş kendine yeni ve sadık talebeler bulmuş, onların emek ve çabalarıyla yaşatılmış ve serdengeçti sanatkârlarımız sayesinde İslam yazısının yere düşmeyen bayrağı konumuna erişmiştir. Günümüzde bir dereceye kadar yaygınlaşan ve revaç bulan hatt sanatının müdavimleri, bu sanata yazımının yadigârı olarak sahip çıkmakta ve bayrağı fetihe kadar düşürmeden devam ettirme idealiyle çalışmalarına devam etmektedirler. Evet, hüsnü hatt çok değerli ve önemlidir; çünkü öyle bir öze sahiptir ki bizzat kendisi sırf mana, ifade, yarar ve güzellik olmakla beraber birçok sanat ve estetiği etrafında toplamış ve onların da gelişme ve yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. Tezhip, ebru, kalemkârlık, katı’, ciltçilik sanatı, minyatür gibi sanatlarımız da dünyanın en yüksek sanatları arasında, hüsnü hatt sayesinde yer almış ve Müslümanların yüz akı olmuşlardır. Bu sebeplerle, hatt sanatımız, Müslümanların, aydınların ve zenginlerin ilgisine layıktır. Bizim, hepimizin ve medeniyetimizin öz malı olan bu sanata özellikle İslam aydınlarımızın dikkatini çekmek isterim.” Kaynakça Makale( *HM Hepsev in bu yazısı, Yeni Şafak Gazetesi’nde (12 Temmuz 1995) ve Yüce Devlet Dergisi’nde (16 Ekim 1995, 3. sayı, s.12) yayınlanmıştır.) Prof.Dr.Hüsrev Subaşı Türk Hat Sanatı -Prof M.Uğur Derman Hat Sanatımız- Muhittin Serin MERVE AKPINAR


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ LEVHA MAKALE SERPİL GÖKSU

REMOİSTANABLE YAPIMI

MALZEMELER: 25 gr. Pirinç nişastası 100 ml su 20 gr. %1.2 Tylose MH 300 RK 00 japon kağıdı A4 asetat Süzgeç, fırça, spatula

-

25 gr pirinç nişastası 100 ml su ile karıştırılarak muhallebi olana kadar pişirilir.


-Hazırlanan muhallebi spatula ile 5-10 dk karıştırılarak inceltilir. -20 ml soğuk su eklenir.

-Süzgeçten süzülür ve 20 ml su eklenir. -Süzgeçten tekrar geçirilip,20 gr %1.2 Tylose MH 300 eklenir.

-A4 ebadında asetata fırça yardımı ile homojen bir şekilde sürülür.

- A4 ‘ten küçük RK00 japon kağıdı asetatın üzerine yerleştirilir.

-Üzerinden kuru bir fırça ile hafifçe geçilir.

-Kurumaya bırakılır.

Hazırlayan: BENAN TAŞLIDAĞ ESERLERİN BÖCEKLERDEN ARINDIRILMASINDA DÜŞÜK SICAKLIĞIN UYGULANMASI VE BUNUN EBRULU KAĞITLARA ETKİSİ Esra KELEŞ1, Pınar ÇAKAR2 GİRİŞ Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi’nde ebrulu eserler yazma ve nadir matbu eserlerin cilt kapaklarında, eseri dış etkilerden korumak amacıyla yan kağıdı olarak ve hat levhalarda pervaz olarak kullanılmıştır. Ayrıca kütüphane depo alanlarında yekpare ebrular da mevcuttur. Ebrular da depo alanlarındaki diğer eserler gibi böcek tehdidi altındadır. Böcekler ebrulu eserler üzerinde geri dönüşümsüz hasarlar meydana getirebilir. Eserler üzerinde delikler ve oyuklar meydana getirir, kağıdın zayıflamasına, pH’ın düşmesine, kağıdın direncinin düşmesine ve renk değişimlerine neden olur [1].Bu çalışmada yazma ve nadir matbu eserlerde böceklerden arındırma işleminde kullanılan düşük sıcaklık uygulamasının ebrulu eserler üzerinde kullanılabilirliği ve etkisi araştırılmıştır.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ Önceki yıllarda kütüphanelerde ve arşivlerde timol, metil bromür ve etilen oksit gibi zehirli gazlar kullanılarak fümigasyon yapılmış fakat bu gazların kağıdın gerilim direncini ve pH’ını düşürdüğü görülmüştür [2,3,4]. Kullanıcıya ve çevreye zararlı olması, eserler üzerinde toksik etki bırakması da bu alanda çalışma yapmış bilim adamlarını farklı yöntemler denemeye yöneltmiştir. Düşük sıcaklık uygulaması müze, kütüphane ve arşivlerde zararlılarla mücadelede fümigasyona alternatif bir yöntem olarak geliştirilmiştir. MATERYAL ve YÖNTEM Dünyada çeşitli müze, kütüphane ve arşivlerin konservasyon ve restorasyon merkezlerinde gerçekleştirilen uygulamalarda farklı sıcaklık ve maruz kalma süresi denenmiştir. İngiliz Ulusal Kütüphanesi (British National Library) bu uygulamayı eserleri -20°C de 72 saat tutarak gerçekleştirmektedir [5]. Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi Restorasyon ve Araştırma Merkezi Biyoloji laboratuvarında hedef zararlıların yok edilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen uygulamada yazma ve nadir matbu eserler -40°C sıcaklıkta 24 saat bırakılmıştır. Uygulamanın kağıttaki etkileri araştırılmıştır. Araştırmalarda kağıt yüzeyinin bütünlüğünün değişmediği, liflerde mikroçatlaklar oluşmadığı, renk değişimi gerçekleşmediği ve su emiciliği testi ile kağıdın uygulamada su absorbe etmediği belirlenmiştir. Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi levha koleksiyonunda bulunan 1980’li yıllara ait olduğu tespit edilen Mustafa Düzgünman levhasının (Şekil-1) ahşap çerçevesi zararlı böcekler nedeniyle tahribata uğramıştır. Çerçeve üzerinde böceklerin meydana getirdiği delikler ve oyuklar görülmektedir. Ahşap levha içinde canlı böceklerin olduğu varsayılarak tahribatın devam etmemesi için düşük sıcaklık uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bu uygulama yekpare ebrularda da gerçekleştirilmiştir. Ahşap levha dışındaki yekpare ebrular Hatice Karagöz’ün kişisel koleksiyonunun parçalarıdır. 1

Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi Müdürlüğü.esra.keles1978@hotmail.com Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Kitap Şifahanesi ve Arşiv pinarcakar00@yahoo.com 2

Dairesi

Şekil 1- Mustafa Düzgünman’a ait olduğu düşünülen ebru levha

Başkanlığı.


Levha ve yekpare ebrular muhtemel yoğuşmadan etkilenmemesi için uygulama öncesinde etrafındaki hava en aza indirilerek streç filmle kaplanmıştır. Uygulama -40°C de 24 saat olarak gerçekleştirilmiştir. Eserler 24 saat sonunda dondurucudan alınmış, üzerleri açılmadan oda sıcaklılığında 24 saat bekletilmiştir. Daha önceki çalışmalarla uygulamanın kağıt üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Ebruda kullanılan boyaların yüzey bütünlüğündeki değişimler stereo mikroskop altında incelenmiş ve renk değişimleri Datacolor ELREPHO ile saptanmıştır. Renklendiriciler elektromanyetik spektrumun (Şekil-2) görünür bölgesinde ışığı absorplama veya yayma durumuna göre karakterize edilir.

Şekil 2- Elektromanyetik spektrum[6] Renklendiriciler boya ve pigment olarak ikiye ayrılabilir. Boyalar genellikle bir çözücüde çözünen organik bileşiklerken, pigmentler genellikle boyama ortamında çözünmeyen inorganik bileşiklerdir [7]. Işığın çeşitli radyasyonlarına insan gözünün hassasiyeti sabit değildir ve kişiden kişiye değişir [8]. 1976’da CIE (Commission Internationale de L’eclairage) tarafından renklerin üç boyutlu uzayda yerleştirildiği CIE L*a*b* diyagramı (Şekil-3) oluşturulmuştur.

Şekil 3- CIE L*a*b* diyagramı [9] Kromatik uzay tanımlandığında iki rengin farkını ölçmek gayet kolaydır ve aşağıdaki formüle göre hesaplanır [10].


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ SONUÇLAR Ebru-1 (Levha)

Şekil 4- Düzgünman ebru levhası (gün ışığı ve tozdan etkilenmemiş kısım ile etkilenmiş kısım) Şekil-4’de detayı verilen ebru levhanın gün ışığı ve tozdan etkilenmiş kısmı ile etkilenmemiş kısmı arasında renk farkı olduğu açıkça görülmektedir. Bu iki yüzey üzerinden renk ölçümleri dondurma uygulaması yapılmadan alınmış ve toplam fark hesaplanmıştır (Şekil-5). Toplam renk değişimi CIE DE olarak ifade edilen değerdir. Bu değer % renk değişimi ifade etmez, toplam renk farkının sayısal değeridir.

Şekil 5- Ahşap levhanın altında kalan kısım ile dış yüzeyin renk farkı Hesaplamalardan da açıkça görüldüğü gibi iki yüzey arası renk farkı 10.27’dir ve bu değer insan gözünün algılayabileceği bir büyüklüktür. Aynı levhanın beyaz lale kısmından (Şekil-6) da dondurucu uygulaması öncesi ve sonrası renk ölçümleri alınmıştır. Bu bölgeden alınan sonuçlar aşağıda verilmiştir (Şekil-7

Şekil Düzgünman levha

beyaz lale kısmı

Şekil 7- Düzgünman levha beyaz lale kısmı renk farkı Düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 1.59 olarak hesaplanmıştır.


Ebru-2 1730- 1740 yılları arasında yapılmış olduğu tahmin edilen ebrunun (Şekil-8) kırmızı ve sarı çiçekli kısımlarından renk ölçümleri alınmıştır.

Şekil 8- Ebru 2 Ebru-2’ye ait mikroskop sonuçları ve renk ölçümleri Şekil-9 ve 10’da verilmiştir.

Şekil 9- Ebru 2 kırmızı kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 2 numunesinin kırmızı kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 2.13 olarak hesaplanmıştır. Mikroskop incelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ

Şekil 10- Ebru 2 sarı kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 2 numunesinin sarı kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 1.80 olarak hesaplanmıştır. İncelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür. Ebru-3 18. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Hatip ebrusunun (Şekil-11) yeşil ve kiremit renkli kısımlarından renk ölçümleri alınmıştır.

Şekil 11- Ebru 3 Ebru 3’e ait mikroskop sonuçları ve renk ölçümleri Şekil-12 ve 13’de verilmiştir.


Şekil 12- Ebru 3 yeşil kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 3 numunesinin yeşil kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 1.07 olarak hesaplanmıştır. Mikroskop incelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür.

Şekil 13- Ebru 3 kiremit renkli kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 3 numunesinin kiremit renkli kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 1.11 olarak hesaplanmıştır. Mikroskop incelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür. Ebru-4 19. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen kumlu battal ebrunun (Şekil-14) mavi kısmından renk ölçümleri alınmıştır. Ebru 4’e ait mikroskop sonuçları ve renk ölçümleri Şekil 15’de verilmiştir.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ

Şekil 14- Ebru 4

Şekil 15- Ebru 4 mavi kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 4 numunesinin mavi kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 0.51 olarak hesaplanmıştır. Mikroskop incelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür. Ebru-5 18. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Hatip ebrusunun (Şekil-16) sarı kısmından renk ölçümleri alınmıştır. Ebru5’e ait mikroskop sonuçları ve renk ölçümleri Şekil-17’de verilmiştir.


Şekil 16- Ebru 5

Şekil 17- Ebru 5 sarı kısım mikroskop ve renk sonuçları Ebru 5 numunesinin sarı kısmında düşük sıcaklık uygulaması sonrası oluşan toplam renk değişimi 0.42 olarak hesaplanmıştır. Mikroskop incelemelerinde yüzey bütünlüğünün bozulmadığı görülmüştür. DEĞERLENDİRME Düşük sıcaklık uygulamasının kağıt malzemeler için uygun olduğu uluslararası kurumlarca yayınlanmıştır. Uygulamanın böcek tahribatına uğramış ebrulu kağıt içeren yazma eserler ve çerçevesi ahşap olan ebrulu levhalar üzerine etkisi bu çalışmada incelenmiştir. Yüzeylerin homojen olmaması, pürüzlü yapıya sahip olması ve ölçüm gözünün mikro düzeyde olmaması sebebiyle aynı noktalardan alınan renk ölçümlerinde bile farklılıklar çıkması doğaldır. Bu bağlamda düşük sıcaklık uygulaması öncesi ve sonrası toplam renk değişimi fark edilebilir büyüklükte değildir ve mikroskop incelemeleri doğrultusunda uygulamanın boyarmadde bütünlüğünü bozmadığı, mikro çatlak oluşumuna sebep olmadığı görülmüştür.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ KAYNAKÇA 1- MOSNEAGUE, M., ARDELEAN, E., MUSTATA, M., 2011, Low Temperature of Pest Infected Paper Documents. European Journal of Science and Theology.Vol.7, No.1, 35-46. 2- FLORIAN, M., 1997, Heritage Eaters-Insect And Fungi in Heritage Collections. James&James Publishers, 1873936-49-4. 3-PINNIGER, D.B, 2001, Pest Management in Museum, Archives And Historic Houses, Archetype Publications, 1-873132-86-7. 4-WILLIAMS, S.L., HAWKS, C.A., WEBER, S.G., 1986, Consideration in the Use of Ddvp Resin Strips for Insect Pest Controling, Biological Research Collections. In: 53 Barry, S., Houghton, D.R., Llewellyn, G.C., O‘rear, C.E. (Eds.),Biodeterioration 6. Papers Presented at the Sixth International Biodeterioration Symposium.August 1984 5-JACOBS, D., JENNNER, S.J., PARKER, A., FRENCH, A., 2001, Integrated Pest Management[Online],London, http://www.nhm.ac.uk/ , [16.05.2013]. 6- http://faculty.washington.edu/chudler/bigeye.html, [01.12.2013] 7- CHESHATI, T., 2007, Chromatography of Natural Pigments and Synthetic Dyes, Elsevier, Amsterdam, The Netherlands. 8- LORUSSO, S., NATALI, A. Ve MATTEUCCI, C., 2007, Colorimetry Applied to the Field of Cultural Heritage: Examples of Study Cases, Conservation Science in Cultural Heritage, 7:187-220. 9- http://www.rpdms.com/cielch/ [29.11.2013] 10- MOROPOULOU, A., ZERVOS, S. Ve MAVRANTONIS, P., 2001, Quality Control and Optimization of the Conservation Treatments Applied to the Material of the Archives of KKE, Restaurator,22(3):146-163.

ETİK GÖRÜŞ: KONSERVASYON1 Bir sanat eserinde Değişimler, eklemeler ve kısmi bozulmalar sanat eserinin tarihi değeri ve sosyal ve kültürel durumu hakkında çok şey söyler. Ayrıca Konservasyon objenin orijinal konsepti ve planlanmış kullanımı hakkında önemli bilgiler ortaya çıkarır. Peki müzeler eseri orijinal durumu gibi restore edebilir mi? Bir objeyi gerçek orijinal durumuna dönüştürmek restorasyon ile mümkün değildir. Bir müzenin yaptığı; objenin yüzey kirini, korozyonu ve daha sonraki müdahaleleri alarak ve kayıpları tamamlayarak objeyi orijinal haline yakın görsel yorumuna dönüştürmektir. Orijinal durumuna restore etmek orijinal kullanımını aydınlatabilir, orijinal konseptinin estetik güzelliğini ve değerini yeniden sağlayabilir, ustalığı ve orijinal tasarımını yeniden vurgulayabilir ve asıl sanatçının niyetine yeniden odaklanır. Önceki durumuna ya da orijinal durumuna restorasyonunun uygunluğunu belirlemek ayrıntılı araştırma, objeyi tarihi önemine yerleştirmek ve orjinalinden geriye ne kalacağını belirlemek gerektirir. Eğer sanatsal tarihi tanık varsa ya da orijinal görünüşünü belirten kıyaslayabileceğimiz objeler varsa ve objeye karşı en az risk garanti edilirse restorasyon uygun olabilir. ( örneğin konservatör uygun yeteneklere sahipse, restorasyonda kullanılan materyaller iyi uzun süreli yaşlanma özelliklerine sahipse ve restorasyon geri dönüşümlüyse). Tabi kapsamlı bir belgeleme ve analizler ile desteklenirse. Bazı müze objeleri orijinal hallerine döndürülemezler, diğerleri içinse uygun değildir fakat restorasyon süreci bir objeyi kültürle daha alakalı, daha ilham verici ve müze ziyaretçilerine da anlaşılabilir kılar. Sandra Smith / Victoria ve Albert Müzesi Konservasyon birimi Sorumlusu Evet. Bir obje orijinal haline (mümkün olduğu kadar) 3 koşulda restore edilmeli:


a) Objenin orijinal durumu gözlemcilere diğer durumunda daha uygun görünürse ya da diğer bir deyişle orijinal durumdaki objenin anlamı orijinal olmayana göre tercih edilirse b) Restorasyon süreci sonsuza dek yok ediyor görüşünün gelecekteki gözlemciler için yeterince değerli olması beklenmiyorsa c) Objeyi orijinal durumunda sunmak objede saklı tarihsel bilginin (yaşlanmış yapıştırıcının kalıntıları ve lifler gibi) kaybolmasından daha değerli olursa Salvador Munoz-Vinas/ Kağıt Konservasyonu Sorumlusu, Konservasyon Enstitüsü, Universitat Politecnica de Valencia 1-http://www.museumsassociation.org/ethics/14217

İbrahim Müteferrika Eserlerinden Yalova Kağıthanesi Ahmed Nezih Galitekin/İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları 2013 Çinliler kağıdı icat ettikten yaklaşık yedi asır sonra Çinli kağıt ustaları Semerkand’ta da üretime başladılar. Şehrin Müslüman Araplar tarafından alınmasından sonra kağıtçılık birçok İslam şehirlerine girdi ve buralardan Avrupa pazarlarına ulaştı. Avrupalılar, kağıdı ilk kez icadından bin yıl kadar sonra kullanabildiler. Avrupa’da kağıt önce Endülüslü Müslümanlar tarafından üretildi ve peşinden diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Bizans idaresindeki Anadolu’ya ise kağıt ilk kez VIII. Asırda Müslümanlar vasıtasıyla geldi. Müslüman Türklerin hakimiyeti altındaki Anadolu’da kağıt, Doğu’dan ve Batı’dan ithal edildi. Osmanlı döneminde XV. Yüzyıl Anadolu’sunda, -belgeye müstenidenkağıthanesi bulunduğunu bildiğimiz üç şehir görülüyor. Bu şehirler Bursa, Amasya ve İstanbul’dur. Ayrıca Pamukkale’de de bir Kağıthane olduğu ileri sürülmüş ise de bu hususta bir belge ortaya konulamamıştır. İlk üç şehirdeki kağıthanelerde imalat mı yapıldığı, yoksa aharlama, mühreleme gibi işlemlerle kağıdın terbiye mi edildiği kesin olarak bilinmemektir. Kesin olarak kağıt imalathanesi olduğu bilinen ilk yer, Yalova’nın Elmalık Köyünde, İbrahim Müteferrika tarafından, Lehistan’dan getirilen ustalar vasıtasıyla kurulan kağıthanedir.


[SÖYLEŞİ HATİCE KARAGÖZ İslam Dünyasında Kitabın Tarihi Johannes Pedersen/Klasik yayınları 2012 Eser, İslam dünyasında kitabın yeri konusundaki başlıca modern klasiklerden biridir. “Matbaanın gelişinden önce kitaplar nasıl çoğaltılıyordu? Taklit ve korsan neşirler karşısında alınan tedbirler nelerdi? Kitapların fiyatını ne belirliyordu? Kitaplar hangi vasıtalarla topluma ulaştırılıyordu? Kitapçılar nasıl işliyordu? Vb. sorulara cevap arayan Pederse, İslam dünyasında kitap üretimiyle alakalı tüm alanları kuşatmaya özel çaba sarf etmiştir. Böylece okuyucu kitapların nasıl telif edildiğini, yazma haline getirildiğini, nasıl ciltlendiğini, satıldığını, saklandığını ve yüzyıllar sonra matbaalarda nasıl basıldığını görebilmektedir. Ancak Pedersen, kitap üretiminin yalnızca fiziki yönüyle ilgili değildir. O aslında, İslam toplumujnda ilmin ve edebiyatın rolü hakkında umumi bir tasvir yapma peşindedir. Pedersen’in İslam toplumunu derin vir vuküf ile incelemesi, kitabın o toplum içindeki yerine dair değerlendirmelerini ikna edici kılmaktadır. Bu eser, kapsamlı bir el kitabı olarak taşıdığı değerin yanında, alanında ilk örnek olmasına rağmen son derece başarılı bir özet olma vasfına da sahiptir. Kaynaklara hakkıyla nüfuz eden Pederse, bilgileri kolay ve anlaşılır bir tarzda sunmaktadır. Böylece eserin detayları konunun uzmanlarına hitap ettiği halde, üslubunun sadeliği genel okuyucunun da kendisinden istifade etmesini sağlamaktadır.

ETKİNLİKLER


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.