Apartman Oykuleri

Page 1

Apartman Öyküleri Büşra Çakmak


Apartman Öyküleri Büşra Çakmak

İletişim Yayınları ISBN-13: 78978484784785584778476 © 2012 İletişim Yayınları Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. Basım: 2012, İzmit Grafik Tasarım & İlüstrasyon: Büşra Çakmak Baskı ve Cilt: Çizgi Copy Center


Büşra Çakmak

Apartman Öyküleri



İçindekiler

3

Balık

31 Karanfil

7

Güneş

35

11

Çay

39 Fıstık

15

Kedi

43

Oğul

19

Funda

47

Mars

23

Elif

51

Aşkçı

27

Misafir

55

Köpük

Büyü


59

Çorba

63

Yastık

67

Gemi

73 Kraliyet




‘’...ama küçük bir kırmızı balık ne yaptı ne ettiyse de uyuyamadı. sabaha kadar denizi düşündü hep...’’

3





Eğer öğlen sıcağında dışarı çıkmasına izin verilme-

yen biriyseniz, güneşin en tepede ve en sarı olduğu vakitte pencereden dışarıyı izlemek zorundasınız demektir.

Güneş bu kadar güzelken büyüklerin dünyasını anlamak zor.

Onlar sayıları sever. Saatin çubukları on ikiye yakınsa so-

kağa çıkamazsınız. Gölgenin gelmesini beklemeniz gereklidir. Bunun iyi yanı neler oynayacağınızı hayal etmek için çok vaktiniz olur.

İşte burda durmuş, gölgeyi getirsinler diye bulutları çağırıyorum.

7





Son Dakika Haberleri: O an tek isteği; karşısında oturan adamın sürekli orada durması olan kadının şaşkınlığı. Şok.

Artık sevmeyi bıraktığı insanlardan birinin çay içmesinin onu nasıl olup da bu kadar mutlu ettiğini anlayamamasının şakınlığı. Mesele çay bile değil üstelik. Mutlu. Hepsi bu.

Tek istediği havadaki hissin sürekliliği. O kadar istemiş ki pencere pervazında sonsuza dek kalmış.

11





Burası, gelirken bir süt, bir ekmek alınan ev.

Bütün bedenimi saran ılık huzurlu havayı; mutfak tarafından gelen, iştah açıcı balık, sarmısak, maydonoz ve kızgın tereyağı kokularını sağlayan yanımda oturan hanımım. Yorgun bedeniyle minderin üzerinde balerin hafifliğiyle kıvrılıyor ve misafirimize bakıyoruz.

15




17


Evinde en sevdiği yer bu küçük penceresinin önüydü. Yıldızları da denizi de sunardı çünkü ona. Denize günaydın, yıldızlara iyi geceler demek ritüeli olmuştu. Balıkların canlarının sıkıldığını düşünüp sabah akşam dertleşirdi onlarla. Diğerleri kendileriyle uğraşmaktan balıkları unutmuşlardı. Balıklar sadece sofralarında anlamlanırdı, diğerlerinin. Oysa o “rakı şişesinde” balık olmak yerine denizdeki balık olmak isterdi. Arkasını dönünce unutmak isterdi bütün yaşadığı olumsuzlukları. İyileri de unutmak isterdi bazen. Çünkü ne zaman uçan, güzel bir kelebek görse, yarın uçamayacağını hatırlardı. Kötü, iyinin dibinden hiç ayrılmazdı. Kötülüğe de hak vermiyor değildi. Yapayalnızdı ve bilirdi iyilik onu kötü de olsa kıramazdı. Küçük penceresinde, çelişkileriyle birlikte otururdu, saatlerce. Dışarı da çıkardı. Yağmur yağdığında. Şemsiye tutanları hiç anlamazdı. Yağmur damlalarının insanı arındırdığına inanırdı. Bütün kötüler ve kötülükler yağmur yağdığında iyilik kostümlerini giyerlerdi. İyi, zaten iyiydi. Yağmur kötü şeyler içindi. Bulutlar da mutluluktan ağlardı zaten. Neden üzülsünlerdi ki böyle her şeyi temizlerken. Yağmur yağdığı geceler, yıldızları göremediği için üzülürdü aslında. Hepsinin yeri başkaydı tabii. İnsanları sevmeyi bırakmıştı uzun zaman önce. Yıldızlar, rüzgar, deniz, yağmur, balıklar sırdaşlarıydı. Bir de penceresi tabii. Ona zarar vermeyi hiç düşünmedi sırdaşları, onu kırmaya hiç yeltenmediler, canını nasıl yakarız diye hiç düşünmediler. Ay ile pek arası yoktu, her istediğinde bulamazdı onu. Buldu mu da şişirir de şişirirdi kafasını. İnancını sorduklarında “doğa” derdi. Zaten başka da gerçek yoktu, yeryüzünde. -funda duru, kasım 2012





‘Mutfakta bir şeyler yaparken onu izlemeyi çok seviyordu. Çünkü mutfak erkekler için yaratılmamıştı. Ama o çok güzel yemekler ve tatlılar yapıyordu. Elinden her iş gelirdi. O varken orada sanki mutfağa adım atmak günah gibiydi. Öyle hissediyordu hep. Mutluydu. Ona yemek yapan, onu seven birine sahipti. Fakat bazen işler istediği gibi gitmeyince mutsuz oluyordu. Hep ‘Bu Dünya’ da ki tüm mutsuzlukları çekmeye ben geldim açılınnnn!’ diye bağırırdı. Ağlardı. Heyecanlıydı. Sonra, hep sonra ne olacak diye düşünürdü. Ya ne olsa sevinirdi bilirdi. Fakat çok azı onun istediği gibi olurdu. Ama bilirdi ki, hayatta sevdikleri ayaktaydı. Yaşıyorlardı. Evrende bundan güzel ne olabilirdi ki.’ -elif öztunalı, 2012

23





O esnada, Sözlerini anlamadıkları The Postal Service - Such Great Heights çalıyor. Japon balığı saçlı oğlumuz, japon balığı saçlı kızımıza ne kadar hızlı yapboz yapabildiğini göstermenin peşinde. Japon balığı saçlı kızımız saatleri okumayı yeni öğrenmiş. “Biri yirmi beş geçiyor diyor”. Japon balığımız, her dönüşünde bir kıza bir oğlana göz kırpıyor. Tanrı onları birbirine uyan yapboz parçaları gibi mi yapmış bilmiyoruz henüz. Misafirliğin sonuna doğru birbirine alışan çocuklardan.

27





Bu dünyada “hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değil, her şey hatırlandığı gibi!” Barış Bıçakçı

Mutluyken yemek yiyemiyorum. Çok yavaşsın diye gülüyorsun. Karnımın içinde neşeli yaratıklar var ve ayaklarımı yerde tutamıyorum. Yemek yemeye ihtiyacım kalmıyor. Bezelyeleri oturup ayıklamışsın, arada elinden kaçanları da çiçeğin suyunun içine atmışsın. Çiçek sana doğru eğimli. Sen de ona doğru eğimli, gülüyorsun. Ben de tüm bunları hatırlayabilmek için; bezelye tanelerini tek tek çatala geçirip, kaydediyorum.

31





Çorapsız, taşa basalım. Annemin yetiştirdiği domatesleri ısırarak yiyelim. Büyüklerin dostluk efsanelerini dinleyelim. Salatada roka olsun. Saçlar dağınık kalsın. Şarkıları bağırarak söyle, hayran olup bakamıyım. Gerçek olamasak bile pek güzel uydurulmuş bir yalan olalım. Deli diyene, divane diyelim. Sokrates’ten daha çok düşünelim. Tembellik hakkını savunalım. Birbirimizi sevmeyelim. Sen de beni sevme. Afrika’daki filleri sevelim. Ağaçların yalnızlığına, ormanların kalabalığına aldanmayalım. Her ikisi de senin etrafın.

İşten istifa edelim. Merak etme aç kalmayız. Denizlerin balıkları, ormanların meyveleri hala leziz. Balık yiyip ellerimi üstüne sileyim. Masada canlı çiçekler olsun çünkü ‘çiçeğin canlısını sevmek aşk-ı ekberdir.’ Bu sözü okuduğum için bahçeye ağaç dik. Baharın rüzgârları, bahçenin kokularını karşı adalara taşısın. Adalardan büyük hayaller kuralım. Yusuf Atılgan’dan daha çok sokak gezelim. Denizdeysek suyun üstünde yatalım. Göğe bakalım. Kendimizi kuş sanalım. Ağustos böcekleri, cırcır böcekleri ve çekirgeleri dinleyelim. Kimseye inanma de. İnanayım. Sen de beni sevme, ben seni severim.

35





Belle and Sebastian - I want the world to stop çalıyor. Fıstık’ı uyurken izlemek huzur verici. Sanki bu dünyada değil. Dışarıyı ne yapayım ki?

Ayşe Hanım yeni ceketiyle çöp tenekesinin yanından geçerken, önüne atlayan Nina tarafından korkutuluyor.

Nina, Fıstık’ın anlaşabildiği tek kedi. Ayşe Hanım “pist!” diyip uzaklaşıyor.

Fıstık patisiyle burnunu kaşıyıp, uyumaya devam ediyor. Sokağa inince Nina’yı sevmeyi planlıyorum.

39




“Ba

lık

lar

uça

bil

irm

iş.


43





Evde tek başına.

Arkada David Bowie-Life on Mars çalıyor.

En sevdiği tişörtünü giymiş ve yarım saat kadar vakti var. Koltukta istediği kadar zıplayabilir.

Kırmızı puantiyeli yastığın Marstan eksiği yok şu an. Mars’tan kayıp Dünyaya çakılınca dizinde oluşan gezegen izini, yirmi bir

is there life on mars?

yaşında gururla gösterecek.

47




50


AŞKÇI Aşk! Canım sen çekti. Ay tepede tepsi gibi. Gel yakalım altını! Yakamozlar toplayıp, Yatıralım suya geceden. Çıkar baklaları usul usul, Ayıkla taşlarımı bir bir. Kabuklarımızı soy. İnce ince kes bilindik lafları, Sapını çöpünü ay ır. Huyundan da koy. Aşkım... Zamanı yavaşa al... Altını kıs gerçeklerin. Kıs ki kıvama gelelim. Fazla karıştırma geçmişi. Ayır derisini. Sittir et gerisini. Kurt gibi açım sana. Kuzu gibi çevir beni, koy önüne. Çıkar benden geçmişin tüm acısını. Dök içini... İçime. Uzat tenini, Serp tuzunu. Ban bana! Damlat beni. Sıçrat üstüne. Aşk! Bulutlara mı kurdun soframızı… Ne güzel olmuş. Buharın üstümde, Tütüyoruz... Yiyelim birbirimizi bi ömür. Bırak çatalı, bıçağı. Ellerin ne güne? Sil yüzüme dudağını. Aç ağzını yut dilimi. Sana ayırdım son dilimi. Aşk! Geç uzan mideme. Açalım perdeleri, Yakalım yıldızları! Gömül boynuma... Yatalım tatlı niyetine. Düşlerimizi fırçalamadan.

ferhat tümer, eylül 2012





“Afedersiniz bana bir şey mi demeye çalışıyorsunuz?”

Bak bak. Şuraya bak. Karşı yoldan ben geçeceğim biraz sonra. Keyfim yerine gelsin diye armağan edilen meyveli diş macunumla işim bitince, salyangozlara basmamaya çalışıp köşeden döneceğim. O gün gerçekten üzgündüm. Elinden bir şeyin gelmediği, sadece izleyebildiğin türden bir üzgünlüktü bu. Neredeyse bir şey hissedemediğin türden. Meyveli diş macunumu biraz daha köpürtüyorum. 55





işe

ka

so

nr

a

ne

ol

ac

ın

ı

Öfke

lm

ek

ı

ın

ğ rı

ı

çk

bi

yem yem ek ek t

tu

reket diagonal ha

end

ki

Sev

ne annea u s koku

artık kims e birbirin e soğan doğramıyor

da

yüzüne vuran sıcaklık

üç

mutlu old m utlu o uğun şeyi topak artık kim yapsan lmaz m topak se radyo ısın olması dinlemiyo r tarhan

aların

“Çorbayı karıştırırken düşünülen şeylerin de malzeme olarak karışımın içine atıldığına inanıyorum.”

“Ben de domates rendelemeye inanıyorum.”

59




“Acımadan, hoşgörü nedir bilmeden bakıyordu yeni Rosa : - senin bir ağaç gibi, bir kedi gibi, bir kanarya gibi, bir koltuk gibi, bir kağıt gibi, bir perde gibi, bir giysi gibi, bir kalem gibi, bir şapka gibi, kuruyuverdiğin, uyuzlaşıverdiğin, ötmeyiverdiğin, yırtılıverdiğin, yıkılıverdiğin, eskiyiverdiğin, aşınıverdiğin, bitiverdiğin, uçuverdiğin, demektir bu. Ancak bir ağaç kuruyuverir, bir ev yıkılıverir, bir makina duruverir, bir pabuç aşınıverir, ansızın bu anlaşılıverir ve hiç önemli değildir bu. Öncesiz ve sonrasız, bağlantısız ve belgesiz tükenivermek bir ağacın, bir evin, bir pabucun hakkıdır. Bir insanın, bir insanın, ama bir rosa’nın niçin eskidiğini bilmem gerek, yeni rosa’yı bunun üstüne kurmam gerek. Rosa , bir çocuk gibi küskün, - sen bir otomobil misin, bir çamaşır makinası mısın, bir elektrik süpürgesi misin ki senden bir önceki modelin bozukluklarından sıyrılmış olarak piyasaya sürülmek istiyorsun?” Sevgi Soysal-Tante Rosa


Aklında ne çok şey var. Yatmadan önce okuduğu, en sevdiği kadınlardan birinin hikayesi dahil. Hem o var, hem de o.

Başka bir şey düşünemiyor aslında. Ne kadar düşünürse okadar büyütüyor, derinleştiriyor.

Dayanılmaz boyuta ulaştığında, soyutlaşıp yaşama karışmasını bekliyor. Neyse ki uyuyabilmiş.

Yatağını toplamayacak. Sarı gömleğini giymeye karar vermiş.

63





Ev arkadaşım, dünyadaki en güzel kağıt gemileri yapan kişi. Artık aynı evde olmasak da gemilerimiz hep yakın yüzüyor. Denizleri seviyoruz.

69



69



Kitapta, çocukluğun kimsenin ölmediği bir krallık olduğu yazıyor. “Hadi sarı tişört giyenler ellerinin üstünde dursun!” diye bağırmış Kraliçe. Ödül: bol bol kıkırdamak. Kaybetmek yok. Birazdan içeriyi sular doldurup, balıklar gelmeden önce herkesin yüzmeyi öğrenmesi gerek. Yeteri kadar yüzgeçimiz var. Gulp. Sevgilerle.

73





77



Sevgilerimle, B端.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.