Bu Toprağın Renkleri Bursa Köylerinde Yaşam Kültürü
Bursa 2012
Bursa Büyükşehir Belediyesi Kitaplığı Bu Toprağın Renkleri “Bursa Köylerinde Yaşam Kültürü”
Proje Gönüllüleri Abdurrahim Karademir, Ali Enginay, Alper Beşli, Ayşenur Türkeş Menteşe, Ayşenur Ulusoy, Dercan Temel, Dilek Yıldız Karakaş, Duygu Avcılar, Esra Akgün, Fahrettin Beşli, Fırat Ulusoy, Gökhan Kılıç, Hakan Aydın, Hüseyin Yavuz, İsmail Hakkı Özak, Kenan Çelik, Mehmet Bütün, Mücahit Pehlivan, Oktay Bilgin, Olcay Erden Dereli, Olcay Sümer, Özer Güleç, Selin Kuyucu, Serkan Maral, Şaban Duman, Şule Dündar, Tugay Bütün www.bursa.bel.tr Proje Koordinatörü Aziz Elbas Ahmet Erdönmez
Basım Yılı ve Yeri 1. Baskı; Eylül 2012, Stil Matbaacılık / İSTANBUL ISBN 978-605-5382-30-8
Proje Yürütücüleri
www.bursaarastirmalarimerkezi.org Işık Demir, Sibel Gök, Serap Tuba Yurteser Aysun Dönmez, Cengiz Bütün, Cemil Menteşe Yayıma Hazırlayan Işık Demir, Sibel Gök, Serap Tuba Yurteser, Aysun Dönmez Fotoğraflar Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi Ekibi ve Gönüllüleri Fotoğrafları Düzenleyen Hakan Aydın Tasarım Yakup Şahiner
© 2012 Bursa Kültür A.Ş. Bu kitabın tüm yayın hakları Bursa Kültür A.Ş.’ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da tamamen yeniden basılamaz. Dağıtım Bursa Kültür A.Ş. Merinos Parkı Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi B Kapısı Osmangazi/Bursa Tel: + 90 224 253 26 46 Faks: + 90 224 253 14 85 info@bursakultur.com / www.bursakultur.com KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Cataloging-in-Publication Data (CIP) Somut Olmayan Kültürel Miras Araştırmaları Bu Toprağın Renkleri “Bursa Köyleri Yaşam Kültürü” 1. Bursa 2. Köy 3. Fotoğraf 4. Araştırma 5. Gezi
İÇİNDEKİLER
SUNUM V BİR KENTİN HAFIZASINA YOLCULUK
VI
GİRİŞ 9 DOĞA’NIN KUCAĞINDA KÜLTÜR VE BEREKET DİYARLARI: KÖYLERİMİZ KIRSAL MİMARİ
11 61
MESLEKLER 171 EL SANATLARI
225
GİYİM - KUŞAM
247
HALK OYUNLARI
285
GELENEK VE GÖRENEKLER
321
YEMEK VE MUTFAK KÜLTÜRÜ
349
HALK HEKİMLİĞİ ve İNANIŞLAR
389
HALK HEKİMLİĞİ
391
DEDELER 399 NAZARLIK 407 SOKAK OYUNLARI
413
SUNUM Osmanlı’nın dibacesidir Bursa. Tarihin en görkemli hikâyelerini barındırır bağrında. Her sokağı geçmişe açılan bir pencere, her köşesi eşsiz abideler yatağıdır. Tarihin derinliklerinden süzülüp gelen bu şehir Osmanlı’nın kuruluş yıllarının izlerini yansıtır hâlâ. Mimari anlamda imparatorluğun ilk eserlerine ev sahipliği yapan Bursa, sadece şehir içindeki değerleriyle değil, sınırlarının tamamına yayılan yapılaşmalardaki farklılığıyla da adından söz ettirir. Başta Kızık köyleri olmak üzere Bursa’nın hemen hemen tüm köylerinde hissedilen bu farklılık, kuruluş öykülerinden mimari özelliklerine, kültürel ve sosyal hayattan ekonomik hayata kadar birçok alanda canlılığını sürdürmektedir. Kimi kaldırımlı, kimi çamurlu, kimi dar, kimi geniş sokakların nihayetinde buluştuğu tek merkez köy meydanıdır. Bir Osmanlı yapılaşma geleneği olan merkez cami, Bursa’nın köylerinde de hâkimdir. Günümüzdeki örneklerini saymazsak genelde iki katı geçmeyen, kimi taştan, kimi ahşaptan, kimi kerpiçten evlerle süslüdür köylerimiz. Dar sokaklar, çamurlu yollar aşılarak girilen evler, 100 yıllık da olsa 700 yıllık da olsa “misafir” kavramına yüklenilen geleneksel duygularla ağırlar konuklarını. Evlerin kışlıklarından, yazlıklarından, cumbalarından, şahnişinlerinden, tahta pencerelerinden, alaturka
kiremitlerinden, toprak avlularından, hayat ve sofalarından, renkli duvarlarından akar gider hayat duru bir nehir gibi. Birçok köyün sokaklarını çelik çomak oynayan çocuklar süsler. Pencere önlerinde yazmalarını oyalar genç kızlar. Davullu zurnalı düğün alayları kurulur hâlâ. Gençler seyirlik düzenler köy odalarında. Bütün güzelliklerine rağmen, köyden kente göçlerin yoğunluğu köylerimizin bazılarının boşalmasına sebep oldu. Şimdilerde sadece yaşlı nüfusun yaşadığı köylerin varlığı daha ağır basıyor Bursa’da. Somut olmayan kültür mirasını koruma ve geleceğe taşıma projelerimiz kapsamında değerlendirdiğimiz Bursa’nın köylerini, tüm canlılığıyla kayıt altına alıyoruz. Bu kapsamda hazırlanan çalışmada emeği geçen tüm araştırmacı ve yazarlarımızı kutluyor, araştırma boyunca bizleri ağırlayan ve katkıda bulunan tüm hemşehrilerime teşekkür ediyorum. Recep Altepe Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı
V
BİR KENTİN HAFIZASINA YOLCULUK 17 Ekim 2003 tarihinde UNESCO Genel Kurulu’nda imzalanan sözleşmede Somut Olmayan Kültürel Miras: “Toplulukların, grupların ve kimi durumlarda bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, temsiller, anlatımlar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekânlar anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir; böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur,” şeklinde ifade edilmiştir. Bu sözleşmeyle somut olmayan kültürel mirasın aktarılmasında taşıyıcı işlevi gören dille birlikte sözlü gelenekler ve anlatımlar; gösteri sanatları; toplumsal uygulamalar, ritüeller ve şölenler; doğa ve evrenle ilgili uygulamalar ve el sanatları geleneği gibi alanlarda, belirlenen yöntemler doğrultusunda, araştırmaların yapılması, değerlendirilmesi ve tanıtılması amaçlanmıştır. Kültürel değerlerimiz, yaşadığımız yüzyılda teknolojik gelişmeler, popüler kültür ve küreselleşme ile birlikte yok olmaya yüz tutmuş ya da değişim geçirmiştir. Bu hızlı değişime karşı, Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi Ocak 2010 tarihinde, Bursa’nın süregelen, kaybolmaya yüz tutmuş ya da yitip gitmiş somut ve somut olmayan kültürel değerleri üzerine araştırmalar yapıp yayın haline getirerek, gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla kurulmuştur.
VI
Merkez olarak kurulduğumuz günden bu yana, Uludağ Üniversitesi başta olmak üzere sivil toplum kuruluşları ile birlikte başlattığımız Evliya Çelebi Yolu, Bursa’nın Tarihi Mezar Taşları, Vakfiyeleri, tarihi mahalleleri ve köklü eğitim kurumları çalışmalarının yanı sıra, gönüllü ekibimiz ile köylerde de araştırmalarımızı sürdürmekteyiz. Merkez’in asli kadrosuna eşlik eden sanat tarihçi, arkeolog, gemolog (taş bilimci), fotoğraf sanatçısı, tarih öğretmeni, halk oyunları eğitmeni, sağlıkçı, müzisyen, emekli öğretmen ve halk kültürüne gönül vermiş diğer gönüllülerden meydana gelen otuz kişilik bir ekiple şu ana kadar alan araştırması yaptığımız yetmiş bir köye konuk olduk. Bu köylerde düğün, doğum, sünnet ve ölüm gelenekleri ile ilgili bilgiler topladık, karşımıza çıkan pek çok el sanatı geleneği, öykü, efsane, ninni, mani, masal, türkü, halkoyunu ve seyirlik oyunun fotoğraf, görüntü ve ses kayıtlarını aldık. Bazılarını bizlerin de ilk defa gördüğü, duyduğu ve bizi her seferinde yeni bir heyecana sürükleyen bu değerleri Bursa halkına sunmayı görev bilerek, 2011 senesinin Eylül ayında Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde “Harman Yeri” adında bir gece organize ettik. Bu gecede konuk olduğumuz köylerde tespit
ettiğimiz gelenekler, yöre halkı tarafından sahnelendi. Çalışmalarımızı, “Harman Yeri” adlı tanıtım filmiyle de Bursalılarla paylaştık. Şu ana kadar profesyonel ses sanatçıları tarafından hiç okunmamış türküleri derleyip “Uludağ’ın Eteğinden Türküler” adlı bir albümde toplayarak, Bursalıların dinletisine sunduk ve bu türküleri TRT repertuarına kazandırdık. Tespit edilen farklı halk oyunları da Bursa Karagöz Halk Dansları eğitmenleri tarafından derlenerek kültürümüzün belleğindeki yerini aldı. Araştırmalarımız bir imparatorluğu kurup başkentlik yapmış, medeniyetlerin geçiş noktası olmuş bir şehrin hafızasına yolculuktur. Bizi büyük bir içtenlikle destekleyerek bilgi ve birikimlerini paylaşan köylülerimizle yola çıktığımız “Somut ve Soyut Kültürel Miras Çalışması” kapsamında ilk kez hazırladığımız bu kitapta köylerimizin genel dokusunu yansıtmaya çalıştık. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Oğuz Öcal’ın da belirttiği gibi, “Nardaniye Hanım’ın yerini Pamuk Prenses, Köroğlu’nun yerini Robin Hood, Kerem ile Aslı’nın yerini Romeo ve Juliet, Boz Atlı Hızır’ın yerini Noel Baba’nın aldığı” günümüzde, özdeğerlerimizi yaşatmak için çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Bursa Büyükşehir Belediyesi Bursa Araştırmaları Merkezi
VII
VIII
Giriş “…. Yârim Aman Bursa, O Yâr Benim Olsa…”
D O Ğ A ’ N I N K U C A Ğ I N D A K Ü LT Ü R V E B E R E K E T D İ YA R L A R I : KÖYLERİMİZ*
Tarıma dayalı iş-güç biçimi hâkim olup, halkının doğal çevre ile sıkı bir ilişkisi olan, küçük bir topluluk biçiminde kırsal bölgede yerleşmiş, büyük bir toplumsal homojenliğe sahip, nüfusunda iç farklılaşma ve tabakalaşmanın az olduğu yerler köydür. Köy, ahalisinin açık bir kırda oturduğu veya bütün halkının doğrudan doğruya tarımsal faaliyette bulunduğu veya üyelerinin belirli bir ölçüden daha küçük bir yönetimsel birimde oturdukları yer olarak da tanımlanabilir (Darity, 2008, 469-470).
Yönetim ve Nüfus Esasına Göre Köy Köy tanımlanırken tek bir ölçütün ele alınması yanıltıcı olabilir. Bu nedenle nüfus esasına ve yönetimsel sınırlara göre yapılan tanımlara da göz atmak gerekir. Örneğin A.B.D’de ilk nüfus sayımına (1790) göre 8000 nüfustan az olan yerler köy veya kırsal kasaba sayılmış, daha sonra 4000’den az nüfuslu bütün açık alanlarda ve topluluklarda oturanların oluşturduğu * Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Uludağ Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, e-posta: yoguzoglu@gmail.com ** Yaptığımız bu araştırma için verdiği katkı nedeniyle meslektaşım Yrd. Doç. Dr. Zeynep Abacı’ya teşekkür ederim
Giriş
Sosyolojik Açıdan Köy **
11
Bu Toprağın Renkleri
12
yerlere köy denilmiş ve daha sonra ise bu rakam 2500’e düşürülmüştür (Darity, 2008, 470). Türkiye’de ise 1924 tarihli Köy Kanununda nüfus esasına göre tanımlanmıştır. Nüfusu 2.000’den aşağı yurtlar köy sayılmıştır. İkinci maddede ise bu tanımı tamamlayan öğeler belirtilmiştir: “Cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar, bağ, bahçe ve tarlaları ile birlikte bir köy teşkil ederler,” ifadesi yer almaktadır. Burada kanun, köy yaşantısının temelindeki tarımsal faaliyete dikkati çekmiştir. Yine, kanunun ilk maddesi, köy sayılması gerekirken bir istisna olarak, nüfusu 2.000’den aşağı olsa dahi belediye örgütü mevcut olan nahiye, kaza ve vilayet merkezlerinin kasaba sayılacağını belirtmiştir. Yani belediye örgütü bulunan ve bucak, kaza, il merkezliği yapan köyler kasaba sayılmıştır (Düzgün, 2007, 76-78).
Şehir ve Köy Yerleşimleri Arasındaki Farklar Büyük Arap toplum bilimcisi İbn-i Haldun köy-şehir toplumları arasındaki farkları 9 maddede toplamıştır. Bu farklar arasında düşük yoğunluklu nüfus, sınırlı zanaat faaliyetlerine karşın yaygın tarım ve hayvancılık, basit işbölümü ve uzmanlaşma, öncelikle temel ihtiyaçların karşılandığı bir yaşam tarzı, birlik ve beraberlik, yaşlıya saygı, yardımlaşma, informal sosyal kontrol araçlarının güçlülüğü, gelenek ve göreneklerde az oranda değişim ve ümmiliğin yaygınlığı gibi unsurlar ön plana çıkmaktadır. İbn-i Haldun bu maddeler arasında kadına saygının da köyde daha fazla olduğunu ve köy toplumlarında geçmişteki değerlere sadık kalındığını ve bu değerlerin kuşaktan kuşağa aktarıldığını belirtmiştir (Baali-Wardi, 1981, 100). Köy zümresini oluşturan ilk öğe “yakınlık, komşuluk”tur. Aynı yerde, birlikte oturmak, aynı geleneklere tabi olmak ve belli bir alanda müşterek menfaat ve mallara sahip olmak, dolayısıyla maddi ve manevi bir yakınlıkla yaşamak; bu topluluğun esas niteliklerindendir. Birey, burada, önce bir ailenin ve sonra bir cemaatin etkisi altındadır ve cemaate bağlıdır. Aynı mahalde uzun müddet yaşanılması köyün toplumsal kuruluşunda başlıca etkendir. Köy
halkı arasında sıkı bir bağ (tesanüt) ve birlik vardır. Hak ve görevlerde, dinsel itikatlarda benzerlik ve eşitlik mevcuttur. Çoğu kez sorumluluklarda da katılım prensibi hâkimdir (Köy tanımı ve köy topluluğunun özellikleri konusunda yapılan çeşitli çalışmalar için bkz. Geray 1972, 3-49).
Yakındoğu’daki ilk tarım toplulukları bir bakıma köylerin en eski örnekleri sayılabilir. MÖ. IX. bin sonu ile VII. bin başlangıcı arasındaki zaman parçasında, irili ufaklı köylerin yayıldığı, tarımın yapıldığı, belirli mimarlık yapıtlarının ortaya çıktığı görülür. Günümüzden 8000 yıl öncesine uzanan Akçalar höyüğü, Yenişehir Barçın Köyü höyüğü ve İznik Gölü kıyısındaki Ilıpınar buluntularının da işaret ettiği gibi, burada yaşayanlar da Bursa’nın tarım yapan, hayvanları evcilleştiren, konutları olan ilk köy toplumunu temsil ediyorlardı (Frangipane, 2002).
Osmanlı Düzeninde Köy ve Köylü Köy halkının artması, daha fazla toprağın tarıma açılması ve elde edilen ürünün değer kazanması Osmanlı yönetimini yeni tahrirler yapmaya yöneltmişti. Osmanlı hükümeti, sancak beylerine ve kadılara fermanlar göndererek, vilayet muharriri (il yazıcısı), ehl-i vukuf(bilirkişi) ve ayan-ı vilayet (vilayet ileri gelenleri) ile geldiğinde mülknâme, arazi tasarruf belgeleri ve vakfiyeler ile birlikte hazır bulunmasını isterdi. Çiftçinin işlediği topraklar üzerindeki mülkiyet hakkı sınırlandırılmıştı. Osmanlı mirî arazi rejiminde köylü, bir çift öküzle işlenecek ve bir çiftçi ailesinin geçinmesini sağlayacak toprağı
Giriş
Diğer bir araştırmacı Ferdinand Tönnies de köyün kapalı bir topluluk olarak bütün özelliklerini “cemaat” (gemeinschaft) kavramını kullanarak ortaya koymuştur. Tönnies’e göre cemaat özelliği gösteren topluluklarda, kişiler arasında çok sıkı ve samimi ilişkiler kurulmuştur. Birey topluma tabidir ve bireysel farklılıklar hoş karşılanmaz. Gruba giriş ve çıkış çok zordur. Cemaat statü ilişkilerinin devam ettiği geleneksel bir toplumdur ve ekonomik bakımdan kendi kendine yeterlidir. Görüldüğü gibi Tönnies’in cemaat kavramı büyük ölçüde köylerin sosyoekonomik niteliklerini içermektedir (Tönnies, 2002, 37-39).
13
Bu Toprağın Renkleri
devlet namına kiralamış bulunan sipahiye, has eminine veya vakıflara tapu resmi ödeyerek tasarruf etmekteydi. Çiftçinin ölümünden sonra tarım topraklarının tasarrufu erkek evlada, yoksa erkek mirasçılara geçiyordu. İslam miras hukukundan ayrılan bu uygulama, toprağın bölünerek azalacağı, askeri üretimin ve vakıf sisteminin zarar göreceği endişesinden kaynaklanmaktaydı (Barkan-Meriçli, 1988).
14
Osmanlı mülkiyet düzeni, köylü halkın yeni bir kimlik kazanmasını sağlamıştı. Kırsal kesimdeki topraklar ekilmek ve boş tutulmamak koşulu ile eski sahiplerinde bırakılmıştı. Köylünün kullandığı arazinin vergisi (öşür ve çeşitli resimler), nereye tahsis edilmişse oraya verilirdi. Bu gelir, sipahi dışındaki yüksek görevlilere, hatta padişaha bırakılmışsa onlar tarafından toplanırdı. Köylünün arazisi bu dirlikler dışında vakıf ve mülk olarak da tahsis ediliyordu. Bu durumda topraktan elde edilen ürünlerden alınması gereken öşür ve resimler vakıfnâme gereğince ilgili vakfın mütevellisine verilirdi. Vakıf arazi satılamazdı. Kimi zaman sultan tarafından bazı toprakların geliri mülknâme ile üçüncü şahıslara tahsis edilmekteydi. Mülk arazi istenilirse vakfedilir veya evlada geçerdi. Osmanlı taşrasındaki yerleşim birimlerinden olan Köy (Karye) kendine özgü toplumsal bir karakter taşır. Köy, raiyyet çiftliklerinde yerleşmiş ve çiftliği babadan oğula bırakan bağımsız köylü ailelerden meydana gelmekteydi. Köy cemaatinin ortak tasarrufları, ortak merası, ortak ormanı, ortaklaşa kullanılan çayırı, harman yeri, mezarlığı ve suyu ile sivil bir birliktelik yaratmıştı. “İmece” usulüyle yürütülen ortak üretim de bu toplumsal yapıyı kuvvetlendirmekteydi (Bkz. İnalcık, 1993, 137-160). Halil İnalcık çift-hane sistemine dayalı mülkiyet yapısının, Osmanlı köyünün taşıdığı karakterin ve burada gerçekleştirilen iktisadi faaliyetlerin temelini teşkil ettiğini belirtmektedir (Bkz. İnalcık, 1995, 61-72; ayrıca bkz. İnalcık, 1994, 143-154, 171-177). Osmanlı arşiv kayıtları, köyün tıpkı mahallede olduğu gibi kendi içindeki veya yönetimle arasındaki meselelerin çözümünde ortak temsil karakteri taşıdığını göstermektedir. Arazi anlaşmazlıkları, güvenlik olayları, vakıf mürtezikasıyla ilgili meseleler, köyü temsil eden “ahalî-
yi merkûmeden istihbâr olunarak” karara bağlanmaktaydı (Bkz. Ankara Şer’iyye Sicilleri 8/1291, Amasya Şer’iyye Sicilleri, 3/33, Konya Şer’iyye Sicilleri, 38/82). Köylünün sipahi, mukataa emini, voyvoda gibi görevlilerle olan ilişkilerinde, ilgili yörenin toprak kadıları bir güvence unsuruydu (“... Toprak kadısı ma’rifetiyle reâyâ öşürlerin mîrî içün verüb müzayaka çekdirmemek üzre tevcîh olunub...” Bursa Şer’iyye Sicilleri, 164/300).
Türkiye’de Oğuz boylarının isimlerini taşıyan birçok köy vardır. XVI. yüzyıl kayıtlarına göre Bursa Hüdavendigar sancağı içinde Oğuz boylarında Kızık, Kınık, Çepni ve Bayındır ismini taşıyan köyler bulunmaktaydı (Barkan-Meriçli, 1988, 185). Osmanlı arşiv kayıtları, Osmanlı sancaklarında Kızık-Kızıklı ismini taşıyan çok sayıda yerleşim biriminin varlığını ortaya koymaktadır. “Konar-göçer Türkmân taifesinden” olduğu belirtilen bu toplumsal birimler Adana, Rakka, Bozok ( Yozgat), Sivas, Edirne, Tarsus, Maraş, Yeni-il (Sivas), Haleb, Şam, Hama, Humus, Karaman, Ayıntab, Hüdavendigar (Bursa) (Türkay, 1979, 107) gibi yerlerde yaşamaktaydı. Arap kaynaklarının belirttiğine göre XIII. yüzyıl ortalarında Orta Toroslar’dan Filistin’e kadar uzanan bölgede 40.000 aileden fazla Türkmen bulunmaktaydı. Özellikle Beğdili, Kızık, Çepni, Bayındır, Bayat, Yazır, Alayundlu gibi Oğuz boylarına mensup aşiret ve oymaklar kışları güneyde yaşamaktaydılar (Sevinç, 1983, 17). Trablus-Şam’da Osmanlı döneminde 66 hanelik Kızık oymağı bulunuyordu (Sümer, 1953, 76). XVII. yüzyılda bunların bir kısmı Gaziantep’in Araban ve Merzuban bölgelerine, bir kısmı da Karahisar sancağına bağlı Sandıklı kazasına yerleştirilmişti (Halaçoğlu, 1991, 51).
Giriş
Osmanlı arşiv kayıtları, köylerin ekonomik kaynaklarına ilişkin özgün bilgiler verir. Tarımsal ekonomide önemli bir yöntem değişiminin olmadığı, bir süreçte bu verilerin, köylerin kuruluşu sırasında da mevcut olduğunu düşünmek mümkündür. Köylerde değirmenler (asiyâb) olduğu gibi meyve bahçelerinin, üzüm bağlarının yaygınlığı dikkat çekmektedir. Bu kayıtlar köy sakinlerinin meyvecilikten anladıklarının, değirmencilik yapabildiklerinin kanıtıdır. Ayrıca meşe koruluklarının varlığı ve bunların kiraya verilmesi, hem kerestecilik yapıldığına, hem odun kömürü elde edildiğine, hem de meşe palamudunun değerlendirildiğine işaret etmektedir (Barkan-Meriçli, 1988, 24-25).
15
Bu Toprağın Renkleri
Osmanlı Döneminde Bursa’daki Köylünün Üretim Faaliyetleri
16
1573 tarihinde Bursa köylerinde Osmanlı toprak sistemi uygulanmaktaydı. Bu sisteme göre aile emeği, bir çift öküz ve ikisinin birlikte işlediği arazinin tümü bir üretim ünitesi sayılırdı. Çift-hane, bir köylü ailesinin geçimini sağladığı ve devlete ait vergileri karşıladığı birimdi. Toprağı fiilen tasarruf eden, onu işleyen köylü, faydalanma hakkına sahipti. Toprağı, oğulları ve yakın akrabası tevârüz edebilirdi. Köylü (reaya) vergisini tahrir defterinde üzerine yazıldığı sipahiye ya da vakfa ayni (mal biçiminde) ve akçe olarak ödüyordu (İnalcık, 1993, 1-14). Bu dönemde her çiftçi ailesinden yılda 33 akçe “çift resmi” alınıyordu. Tahıl ürünün sekizde biri (% 12. 5) harman zamanı vergi olarak ayrılırdı. İki koyuna bir akçe resm-i ganem (koyun vergisi), her sürüye üç akçe ağıl resmi alınmaktaydı. Kovan resmi 1 akçe idi. Yukarıda belirtilen köylerden örneğin Bademli’de 1573 yılında 50 kovan olduğu anlaşılıyor *** (Akgündüz, 1990/2, 185). Uludağ’ın verimli otlak ve çayırları hayvancılık için elverişli idi. Yörede yarı göçebe olarak yaşayan Türkmen yörük cemaatleri kent için gerekli hayvansal ürünleri sağlamaktaydılar. 1558 tarihli bir kayda göre Bursa kasapları için “yörük taifesinden” bıçağa yarar ne miktar erkek koyun bulunursa bahasıyla” satın alınması istenmekteydi. Köylünün yetiştirdiği sebze, meyve ve her çeşit tahıl ürünleri, süt ürünleri, kasaba ve kentlerde satılırdı. Bursa’da kırsal kesimin ürününü kentte pazarladığı en önemli mekân Kapan Hanı’ydı. Şehrin tüketim gereksinimi için köylünün sunduğu tarımsal ürünlerin vergileri Kapan Hanı’nda alınmakta, ayrıca dağıtım ve satışı yapılmaktaydı. Sultan I. Murad tarafından yaptırılan Kapan Hanı, Tahte’l-kal’a (Tahtakale) Çarşısı’yla Ulucami arasında yer almaktaydı (Ayverdi, 1989, 276). 500 yıl önce Bursa’daki sebzeciler ve pazarcıların sattığı sebze ve meyvelerin çok çeşitli olduğu dikkati çekmektedir. Örneğin bu piyasada 5 çeşit elma, 4 çeşit üzüm, 7 çeşit armut satılmaktaydı. Ayrıca şeftali, nar (iki çeşit), incir, kızılcık, narenci (portakal, limon) muşmula, *** Şevket Pamuk’un araştırmalarına göre 1566 yılında bir Osmanlı akçesi 0. 68 içermekteydi. Bir sultâni altın 3, 517 gram idi. Bu tarihte bir altın 60 akçe ediyordu (Şevket Pamuk, Paranın Tarihi, s. 68).
kavun-karpuz (Ankara kavununun o tarihte de adı geçiyor), bakla, kabak (aş kabağı), erik bulunmaktaydı.
Saray mutfağı için her yıl Bursa’dan talep edilen gıda ürünleri yörenin bu bağlamdaki potansiyelini ifade etmektedir. Bursa’dan ekmek, et, pirinç, yağ, bal, kahve, tavuk, yumurta, tuz, nohut, soğan (piyaz), sirke, peynir, yoğurt, karabiber, sakız, zencefil, şeker, badem, kişniş, fıstık, nar, limon suyu, elma, süt, has un, nişasta, turşu, kuzu eti, toklu koyun eti satın alınmaktaydı. 1489-1490 tarihli saray mutfağı muhasebe kayıtlarına göre Bursa’dan 34 kantar 64 lodra sade yağ, 57. 5 müdd (İki avuç dolusu kadar bir ölçü. Ağırlıkça da 875 gr. kadardır), simit unu, 11 müdd dövülmüş buğday, 11 müdd bulgur, 11. 5 müdd tarhana ile birlikte baharat olarak fülfül, zencefil, tarçın alınmıştı. XVII. yüzyıla ait bir kayda göre Bursa’dan saraya günümüz ölçüleriyle, 1. 8 ton tarhana, 930 kg. bulgur, 12 fıçı taze nane, 12. 000 adet nar, 7 büyük fıçı sirke, 30 fıçı üzüm suyu, 199. 000 adet tavuk (Tekirdağ ile birlikte) gönderilmişti.
Osmanlı Modernleşmesinin Köylere Yansıması XX. yüzyıla yaklaşırken 1864 Vilayet Nizamnâmesi uyarınca, Osmanlı vilayetleri liva, kaza, nahiye ve köy idari birimlerine ayrılmıştı. Kazalar kaymakam tarafından yönetilmekte ve burada bir kaza idare meclisi bulunmaktaydı. Her kazada bir de belediye dairesi mevcuttu. Her köyün bir muhtarı olup, muhtarın yanında nüfusa göre 3-12 kişilik, seçimle oluşturulan ihtiyar meclisi bulunurdu. Bu kişiler köyün bekçi, korucu gibi zabıta memurlarının tayin
Giriş
Kentte köylünün ve göçebelerin tarımsal hammaddeye dayalı olarak üretim yapan lonca grupları arasında debbağlar (ham deri işleyenler), hamcılar-dolapçılar (ham ipek işleyenler), hallaçlar (pamuk işleyenler), muytablar (kıl dokuyanlar) göze çarpmaktaydı (Bursa Sicilleri 83/85). Bursa Ovası’nda yetiştirilen nitelikli buğday unu ve Uludağ’ın doğal suları, çok sayıda ekmek fırını inşasına yol açmış, “ekmekçi hirfeti (loncası)” diğer loncalar içinde önemli bir konuma gelmişti.
17
Bu Toprağın Renkleri
ve yönetimi, vergi tahsili, belediye hizmetlerinin gözetimi konularıyla görevliydi. Muhtar seçimleri yılda bir yapılmakta, 18 yaşını geçen Osmanlı uyruklu ve yılda en az 50 kuruş vergi verenler bu seçime katılabilmekteydi. Muhtar ve ihtiyar meclisi üyelikleri için 30 yaş ve senelik 100 kuruş vergi verme şartları aranırdı. Bu sistem, merkezi yönetimin, denetleyebileceği dar bir gruba yönetime katılma yetki ve hakkını tanıdığının kanıtıdır.
18
Mudanya Örneği Bu dönemde çevresinde 26 köyün idari ve iktisadi yaşam alanı olan Mudanya’nın çok sayıda kurumu barındırdığını görmek mümkündür: Kazada naib, mal müdürü, tahrirat kâtibi görev yapmakta, Meclis-i İdare-i Kaza, Bidayet Mahkemesi, Maarif Komisyonu, Evkaf Komisyonu, Emlak Komisyonu, Ticaret Odası, İstatistik Komisyonu, Ziraat Bankası Şubesi, Rüsumat ( Vergi) İdaresi, Divan-ı Umumiye İdaresi ile Telgraf ve Postahane kurumları bulunmaktaydı. Savaş sona erip, cumhuriyet kurulduktan sonra bazı köyler eski usulle yönetilmeye devam edilmiş, bazı köyler ise çıkartılan “Köy Kanunu”na tabi kılınmıştır. Zirai faaliyet alanları da savaş yıllarında yıpranmış ve değişime uğramıştır. Genç cumhuriyetin Mudanya’sında 26 köyde, 144.430 dönüm arazide tarım yapılıyordu. (1927 Salnamesi) Bağlar
13.500 dönüm,
Çayırlar
250 dönüm,
Sebze-meyve bahçeleri
320 dönüm,
Dutluklar
4.500 dönüm,
Zeytinlikler
24.700 dönüm,
Orman ve çalılıklar
21.000 dönüm,
Mera, bataklık, göl ve nehirler
23.350 dönümdür.
527 dönüm arazide yapılan tütün üretiminden 45.391 kg. hasat alınmaktaydı. Bu bilgileri XIX. yüzyıl sonundaki verilerle karşılaştırdığımızda, bölgedeki zeytinlik ve bağların toplam alanında gerileme dikkati çekmektedir. Bundan, bağlar ve dutlukların savaş boyunca zarar görmüş olduğunu anlıyoruz. **** Mudanya’nın geçim kaynakları buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, kaplıca, üzüm, tütün, ceviz, zeytin, zeytinyağı, susam, nohut, fasulye, mercimek, burçak, bakla, soğan, sarımsak, badem, erik, kiraz, elma, armut, şeftali, ayva, koza, peynir ve balıktı. Önceden yılda 3 milyon kg. üzüm üretimi yapılabilirken, savaş ve işgal yıllarında bozulan bağlar nedeniyle üretim azalmıştır. Aynı koşullarla, yukarıda ekim alanlarında gerileme gördüğümüz dut bahçeleri nedeniyle koza üretimi de gerilemişti. Bu dönemde ithalatı yapılan ürünler, buğday, un, pirinç, şeker, kahve, gaz, benzin ve manifaturaydı.
İnek
1.074 baş,
Giriş
Mudanya’da kullanılan tarım aletlerinde de değişim gözlenmekteydi. Kara sabandan demir pulluğa geçiş ise dikkati çekmektedir. İlçede toplam 372 adet demir pulluk bulunurken ilçe genelinde sadece 1 adet traktör olduğu anlaşılmıştır. Bu dönemde tarım hâlâ insan gücüne dayalı olarak yapılmaktaydı. İlçe genelinde hayvancılıkla uğraşanların sahip olduğu hayvanlar;
Öküz
1.324 baş,
19
Erkek manda
177 baş,
Dişi manda
173 baş,
Boğa
59 baş,
**** 2007 yılında Mudanya’da yaklaşık 21 bin hektar tarım arazisi bulunmaktadır. Bunun 9.500 hektarlık kısmını zeytinlikler, 1.000 hektarlık kısmını bağlar, 1.300 hektarlık kısmını sebzelikler oluşturmakta ve ilçede 5.000 aile tarımla geçimini sürdürmektedir (Çınar, 2007, 49-70).
Bu Toprağın Renkleri
20
Manda boğası
9 baş,
At ve beygir
200 baş,
Kısrak
196 baş,
Katır
17 baş,
Merkep
1.070 baş,
Koyun
4.964 baş,
Kıl keçisi
4.224 baş ve
Tiftik keçisi
2 baştır.
Kültürel Birim Olarak Köyler Köyler aynı zamanda birer kültürel birimdir. Ülkelerin kültürel kimliğinde izler bırakan bu zenginlik elbette insan ve doğa birlikteliğinin yaşama yansımasından kaynaklanır. Özgün ve zengin gıda ürünleri ile dünya mutfağında özel bir yeri olan Türk mutfağı, ülkenin dört bir yanındaki köylerden beslenerek günümüze gelmiştir. Bursa Kent Müzesi’nin 2009 yılında hazırladığı ve Avrupa Müze Forumu katılımcılarının da ziyaret ettiği sergide, loğusa şerbeti, çocuğun diş çıkarması, sünnet, asker uğurlama, söz kesme, nişan, düğün hamamı, kına gecesi, düğün, bayramlar, hacı uğurlama ve karşılama, kandiller, mevlit, aşure günü, hıdırellez, nevruz, ölüm gibi yaşamın önemli dönemlerinin özü olan mutfak kültürü tanıtılmış, atölye çalışmaları ile ziyaretçilerin kültürü yaşaması sağlanmıştır. 1432 yılında Kütahya üzerinden 5 günlük bir yolculuktan sonra Bursa’ya gelmiş olan Fransız gezgin Broquiere, Kızık köylerinden geçmişti. Ünlü gezgin notlarında şunları kaydetmiştir:
“Biraz dağlık bir araziden geçtim. Ormanlar içinde iki gün kadar yol aldıktan sonra güzel bir ovaya ulaştım. Burada çok sayıda ve yerine göre güzel sayılabilecek kasabalar vardı. Bursa’ya yarım günlük bir mesafedeki bir kasabaya (Aksu) girdik. Burada et bulduk. Bağ bozumu zamanındaki tazeliğini bütün bir yıl muhafaza eden üzümler bulduk... Bu kasabada ayrıca manda sütünden yapılmış, çok güzel çok lezzetli bir krema bulduk; buna kaymak diyorlardı. O akşam Türkler bana çok pişirilmeyen, yarı yarıya pişmiş denebilecek ızgara et yedirdiler; bunlar parça parça kesilerek ve bir şişe geçirilerek ızgarada pişiriliyordu” (Arda, 2000, 198-199).
Köylülerimiz kimi zaman yün ipliği üretmekte, kimi zaman da pamuk tarımı yaparak pamuk ipliği üretip kent pazarlarında satmaktaydılar. Ayrıca kozacılık yapan, kendi mancınıklarında ham ipek elde eden köylüler de vardı. Böylece dokuma için gerekli olan yün, pamuk ve ipek ipliklerine sahip olan köylü “dizgâhlarda” en güzel dokumaları üretmiştir. Günümüzden yaklaşık bin yıl önce yazılmış olan Divânü Lugâti’t Türk’te çeşitli iplik, renk ve dokumacılık malzemesi isimlerine rastlıyoruz. Günümüzde de köylerde giysi ve diğer gereksinimler için çok çeşitli dokuma örnekleri üretilmektedir. Bunlar arasında el dokuması yün çoraplar en dikkat çekicileridir. Bu sanat, özgün desenlerle ve örme teknikleri ile yaygın olarak gerçekleştirilmektedir. Öyle ki, Bursa Yeni Karaağaç Köyü’nün eski adı Çorapçı’dır. Bu köyün özelliği adından da anlaşılacağı üzere çorap örme sanatının yaygın olması ve kadınlarla birlikte erkeklerin de çorap örmesidir. Yeni Karaağaçlılar seksen seneden beri uyguladıkları bu sanatı büyüklerinden öğrenmişlerdir. Bundan on sene öncesine kadar erkekler kahvehanelerde çorap örerlerken, köye gelen yabancıların bunu yadırgaması ve bazı yayın organlarının “Bu köyde çorap örmeyene kız yok,” “kadınlar tarlalarda çalışıyor, erkekler çorap örüyor” gibi alaycı yayınları nedeniyle
Giriş
Bu kayıtlar mutfak kültürümüzün doğa ile ilişkisini ve yüzyıllardır süreklilik gösteren özelliğini yansıtmaktadır. Türkiye ve dünyada tekstil alanında adından söz ettiren Bursa’nın köylerinde dokumacılık konusunda da eski tarihlerden beri faaliyetler yürütüldüğü bilinmektedir.
21
Bu Toprağın Renkleri
erkekler evde çorap örmektedirler. Kadınlar ise evlerinde, kapı önlerinde çorap örmeye devam etmektedirler (Taş 2005, 991 vd).
22
Örücülük sanatında önemli bir yeri olan el örgüsü çoraplar; bireylerin bilgi ve becerisine dayanan, basit araçlarla yapılan, özellikle doğal hammaddelerin kullanıldığı ve toplumun kültürünü, bireylerin duygu, düşünce ve becerisini yansıtan ürünlerdir. Somut kültürümüzün en güzel örnekleri olan el örgüsü çoraplar gelenek, görenek ve yaşam biçiminin kuşaktan kuşağa aktarılmasında, geliştirilmesinde ve devam ettirilmesinde de en büyük rolü oynamaktadır (Akpınarlı, 2005, 1227 vd). Köylerimizde kültürel miras kapsamında yer alan bir başka değer de nakış, oya gibi maharet gerektiren ve ipek, keten, pamuk, metal vb. kullanarak, çeşitli iğneler aracılığıyla; keçe, deri, dokuma vb. üzerine yapılan el işleridir (Eyiol, 2005, 1275 vd). Kültürümüzün bir başka zenginliği de ezgilerimiz ve halk danslarımızdır. Orta Asya’dan gelen kopuzu Anadolu’da saza dönüştüren Türkmenler bu yeni yurtlarının eski komşularının müzik ve çalgı kültüründen de etkilenerek zengin bir halk müziği ve halk oyunları dünyası yaratmışlardır (Şaru, 2005, 1313 vd).
Sonuç 1927 yılı nüfus sayımında Türkiye Cumhuriyeti halkının % 80’inin köylerde yaşadığı görülür. Yüzyıllardır süre gelen bu sosyal yapı, kültürel kimliğimizin kaynağının köylerde bulunduğunu yansıtmaktadır. Köy çalışmaları, bu yerleşim birimlerinin aynı zamanda birer kültürel değer taşıdığı gerçeğinden hareket etmelidir. Köylerimizde, yaşam mekânlarını, giysilerini, mutfak kültürünü, inançları (ziyaret kültürü), halk hekimliğini, halk meteorolojisi gibi pek çok kültürel mirası içeren zengin bir dünya ile karşılaşabiliriz. Bu sebeple de köyler ve köylüler birer seyirlik malzeme, birer nostaljik unsur olarak değerlendirilmemeli, geçmişimizin birer parçası, değerlilik felsefesinin önemli öğeleri olarak görülmelidir.
Çevre sorunları ile mücadele ettiğimiz günümüzde, kırsal çevre ve köylere ilişkin araştırmalar yapmak zorunluluk haline gelmiştir. Bu tür çalışmalar bilimsel veriler sağladığı gibi ekolojik değişime ilişkin ipuçları da vermektedir. Yapılacak araştırmalarla kırsal alanların tarihteki tarımsal olanakları ve kültürel zenginliklerini izlemek mümkün olacaktır.
Giriş
Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu
23
Bu Toprağın Renkleri
KAYNAKÇA
24
166 numaralı Anadolu Vilayeti Muhasebe Defteri, (1995), Başbakanlık Devlet Arşivleri Daire Başkanlığı Yayın Nu27, Ankara.
Çınar, Ali (2007), “Mudanya’nın Bugünü ve Geleceği,” Ulusal Zaferimizi Taçlandıran Kent: Mudanya, Mudanya Belediyesi Yay., Gaye Kitabevi, Bursa, s. 49-70.
Akgündüz, Ahmet (1990), Osmanlı Kânunnameleri II, Fey Vakfı Yay., İstanbul.
Dağlıoğlu, Hikmet Turhan (1940), XVI. Asırda Bursa, Bursa Halk Evi Yay., Bursa.
Akpınarlı, H. Feriha (2005), “Bursa Yöresi El Örgü Çoraplarının Halk Kültüründeki Yeri ve Önemi,” Bursa Halk Kültürü, c. III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 1227 vd.
Darity, William ed. (2008), A. International Encyclopedia of the Social Sciences, 2nd ed., Macmillian Reference, Detroit, USA.
Amasya Şer’iyye Sicilleri, 3/33.
Düzgün, Selcen (2007), “Tütengil ve Türkdoğan’da Tarımsal Kalkınma,” Sosyoloji Notları, Ekim-Kasım-Aralık, Ankara, 70-82.
Ankara Şer’iyye Sicilleri, 8/1291. Arda, İlhan, çev. (2000), Bertrandon De La Broquiere Denizaşırı Seyahati, Eren Yay., İstanbul. Arslan, Ali (2004), “Bir Köy Sosyolojisi Çalışması: Kavaközü Köyü’nün Sosyoekonomik Yapısı ve Sorunları,” Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 4, Sayı 1, 1-3. Ayverdi, Ekrem Hakkı (1989), Osmanlı Mimarisi’nin İlk Devri, 2. Baskı, İstanbul Fetih Cemiyeti Yay., İstanbul. Baali, Fuad-Wardi Ali (1981), Ibn Khaldun, and Islamic Thought-Styles: A Social Perspective, G.K.Hall, Boston. Barkan, Ömer Lütfi- Enver Meriçli (1988), Hüdâvendigâr Livasi Tahrîr Defterleri I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara. Başbakanlık Arşivi, Hüdavendigar Livası Tahrir Defteri No. 166. Baykal, Kâzım (1950), Bursa ve Anıtları, Aysan Basımevi, Bursa. Bursa Şer’iyye Sicilleri, 69-70 Bursa Şer’iyye Sicilleri, 70/64 Bursa Şer’iyye Sicilleri, 83/285, 153. Bursa Şer’iyye Sicilleri, A 194/1-5 21. Bursa Şer’iyye Sicilleri, 164/300. Çelikkol, Recep Şinasi (2005), “Bursa Keles Yöresi Karakeçili Yörüklerinde El Dokumaları,” Bursa Halk Kültürü, c. III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 973 vd.
Ergenç, Özer (1979), XVI. yüzyılın Sonlarında Bursa Yerleşimi, Yönetimi, Ekonomik ve Sosyal Durumu Üzerine Bir Araştırma, Doçentlik Tezi, Ankara. Eyiol, Pınar (2005), “Bursa Hesap İşi İşlemeleri,” Bursa Halk Kültürü, c. III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 1275 vd.
Kurtkan Bilgiseven, Amiran (1998), Köy Sosyolojisi, Filiz Kitabevi, İstanbul. Majer, Hans Georg (1984), Das Osmanische Registerbuch der Beschwerden Von Jahre 1675, Band 1. Wien. Oğuzoğlu, Yusuf (1996), “Osmanlı Dönemi’nde Bursa,”Bursa, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, 36-45. Oğuzoğlu, Yusuf (2003), “Uludağ’a Sırtını Dayamış Türkmen Köyleri: Kızık’lar,” Uludağ Üniversitesi Dergisi, Yıl 3, Sayı 10, 35-40. Özer, Zerdal (2005), “Turizme Açılan Köylerde Değişen Geleneksel Mutfak Kültürüne Örnek; Cumalıkızık,” Bursa Halk Kültürü, c. III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 1027 vd. Pamuk, Şevket (1999), Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul.
Frangipane, Marcella (2002), Yakındoğu’da Devletin Doğuşu, çev.Zühre İlkgelen, Arkeoloji ve Sanat Yay., İstanbul.
Quataert, Donald-Halil İnalcık (1994), An Economic and Social History of the Empire, Cambridge University Press, New York, 1994.
Geray, Cevat (1972), “Toplum Kalkınması ve Köy Araştırmaları,” Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, c. 5, 3-49.
Sevinç, Necdet (1983), Gaziantep’te Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yay., İstanbul.
Gündüz, Tufan (1997), Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Bilge Yay., Ankara.
Sümer, Faruk (1953), “Bozoklu Oğuz Boylarına Dair,” DTCF Dergisi, c. 11, Ankara, 1953, 65-103.
Halaçoğlu, Yusuf, (1991), XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara.
Şaru, Süleyman (2005), “Bursa Kayı Boyu Türkmenlerinde Halk Oyunları,” Bursa Halk Kültürü, c. III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 1313 vd.
İnalcık, Halil (1973), The Ottoman Empire, The Classical Age 1300-1600, London.
Taş, Hülya (2005), “Bursa’nın Karacabey İlçesine Bağlı Karaağaç Köyünde Drama Çorabı ve Çetik Örme Sanatı,” Bursa Halk Kültürü, C.III, Uludağ Üniversitesi Yay., Bursa, 99 vd.
İnalcık, Halil (1993), “Köy-Köylü ve İmparatorluk,” Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, 2. Baskı, Eren Yay, İstanbul. İnalcık, Halil (1995), “The Çift-Hâne System and Peasant Taxation,” From Empire to Republic, Essays on Ottoman and Turkish Social History, Isis Press, İstanbul, 1995. Konya Şer’iyye Sicilleri, 38/82.
Tönnies, Ferdinand (2002), Community and Society, translated and edited by Charles P. Loomis, Dover edition, United Kingdom. Türkay, Cevdet (1979), Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler, Tercüman Kaynak Eserler, İstanbul.
Giriş
25
Ağaçhisar ve Uludağ’ın Güneyden Görünümü, Orhaneli, Aralık 2011
Bu Toprağın Renkleri
26
Ağaçhisar, Orhaneli, Aralık 2011
Giriş
27
Ağlaşan, Kestel, Şubat 2012
Bu Toprağın Renkleri
28
Dutluca, Orhangazi, Mayıs 2011
Giriş
29
Dutluca, Orhangazi, Mayıs 2011
Bu Toprağın Renkleri
30
Düvenli, Keles, Ocak 2011