Erkek Lisesi

Page 1


-1-


Bursa Büyükşehir Kitaplığı Bursa’nın Köklü Eğitim Kurumları Bursa Erkek Lisesi

www.bursa.bel.tr Proje Koordinatörü Aziz ELBAS Ahmet ERDÖNMEZ Proje Yürütücüleri

Işık Demir - Sibel Gök - Aysun Yedikardeş Cengiz Bütün - Yeliz Mutlu - Cemil Menteşe Proje Danışmanı Prof. Dr. Necmi Gürsakal Katkıda Bulunanlar Bursa Erkek Lisesi Müdürü Murat Çağlayan Bursa Erkek Lisesi Eski Müdürü Kazım Aksu Bursa Erkek Lisesi Mezunlar Derneği Başkanı Recep Cenkçiler Arşiv Bursa Büyükşehir Belediyesi Belgeliği Bursa Anadolu Erkek Lisesi Arşivi Erkek Lisesi Mezunlar Derneği Arşivi Tasarım www.decworld.net Basım Yılı ve Yeri

ISBN 978-605-88999-5-7

© 2011 Bursa Kültür A.Ş. Bu kitabın tüm yayın hakları Bursa Kültür A.Ş.’ye aittir. Yazılı izin olmadan kısmen ya da tamamen yeniden basılamaz. Dağıtım Bursa Kültür A.Ş. Merinos Parkı Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi B Kapısı Osmangazi/Bursa Tel: + 90 224 253 26 46 Faks: + 90 224 253 14 85 info@bursakultur.com / www.bursakultur.com -2-


İÇİNDEKİLER

SUNUŞ - RECEP ALTEPE ...........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

4

BURSA MEKTEB-İ SULTÂNÎSİ (BURSA ERKEK LİSESİ) VE ŞEREF DEFTERİ .................................................................................................................................

5

ZOR ZAMANLARDA AÇILAN LİSE .......................................................................................................................................................................................................................................................................................

27

SULTAN 2. ABDÜLHAMİT ......................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

46

O DÖNEMDE BURSA ........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

54

ÖĞRENCİ GÖZÜNDEN BURSA ERKEK LİSESİ ...........................................................................................................................................................................................................................................

64

SÖZLÜ TARİH .................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

73

BURSA ERKEK LİSESİ YENİLENİYOR ............................................................................................................................................................................................................................................................................

215

BELGELERLE BURSA ERKEK LİSESİ ................................................................................................................................................................................................................................................................................

219

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE FOTOĞRAFLARLA BURSA ERKEK LİSESİ .......................................................................................................................................................

287

-3-


Sunuş Tarih bir milletin belleğidir. İçinde geleceğin kodlarını taşır. Onu yok saymak, insanlığı yok saymakla eşdeğerdir. Ona sahip çıkmak tüm insanlığın boynunun borcudur. Bu bakımdan şehirlerin tarihi değerlerinin dokusu bozulmadan gelecek nesillere aktarılması önemli bir konudur. Binlerce yıllık geleneksel değerleriyle geleceğe yürüyen Bursa, Büyükşehir Belediyesinin “yeniden inşa” projesi kapsamında değişerek gelişimini sürdürüyor… Bursa’mız 8500 yıllık tarihiyle, ülkemizin tarihi miras yoğunluğu en fazla olan şehirlerinden biridir. Ancak Bursa’mızın tarihi yapısı sadece camiler, türbeler, hanlar ve hamamlardan ibaret değildir. Öğrenim hayatını şekillendiren mimari yapılar da başlı başına geleneksel kültürümüzün temsilcileridir. Bu bakımdan köklü eğitim kurumları projemizi hayata geçirdik. Proje kapsamında eski eğitim kurumlarımızın bugüne kadar gelen serüvenlerini kayıt altına alıyoruz. Bu eğitim kurumlarımızdan biri de Bursa Anadolu Erkek Lisesi’dir. 1883 yılında Mülkiye İdadisi adıyla iki sınıflık bir okul olarak hizmete başlayan Erkek Lisesi zamanla rüştiye sınıflarını içine alarak büyümüştür. Reşat Nuri Güntekin, Orhan Şaik Gökyay, Kazım Baykal ve Ziya Samar gibi mümtaz şahsiyetler bu lisede öğretmenlik görevinde bulunmuşlardır. Eğitim kurumları projesi ile değerlerimizin geleceğe taşınmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.

Recep ALTEPE Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı

-4-


BURSA MEKTEB-İ SULTÂNÎSİ (BURSA ERKEK LİSESİ) VE ŞEREF DEFTERİ

*

Prof. Dr. Osman ÇETİN Prof. Dr. Mefail HIZLI

*

Bu makale, 1999 yılında U.Ü.İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde (c.8, sy.8, s.75-95) yayınlanmıştır.

-5-


1883’te Akif Paşa Konağı’nda açılan “Mekteb-i İdadi-i Mülki” için 1884’te yapımına başlanılan Batı etkisindeki kâgir yapı 1891’de tamamlanabilmişti. (IRCICA foto arşivi)

-6-


eden 1859 yılında idadî (lise) derecesinde Mekteb-i Mülkiye kuruldu. Bütün bu yeniden yapılanma çabalarından sonra 1869’da Maarif-i Umûmiye Nizamnamesi’nin yayınlanmasıyla1 yavaş yavaş her vilâyet merkezinde birer sultânî (lise) açılması düşünüldü. Ancak OsmanlıRus savaşı ve idârî, mâlî vs. gibi diğer sebepler bu teşebbüsün yarım kalmasına neden oldu. Fakat sadece İstanbul’da açılmış olan Galatasaray Sultânîsi eğitimöğretim faaliyetlerine devam edebildi. Bu ilk sultânîde eğitim-öğretim dili Fransızca olup, kayıt ve işlemler de aynı dille tutulmaktaydı. Dönemin sadrazamı Âlî Paşa, Maarif Nâzırı Saffet Paşa ve ayrıca Fuat Paşa’nın bu müesseseye ciddî emekleri geçmişti2. Orta öğretimde Meşrutiyet yıllarında yapılmış en önemli değişiklik sultânî teşkilâtında gerçekleştirilmişti. Bu okulların öğrenim süresi beş yıllık ilköğretimle beraber 12 yıl idi. İlköğretimden sonraki birinci devresi 4, ikinci devresi 3 yıl olup bu ikinci devrenin son iki yılı Fen ve Edebiyat olmak üzere iki kola bölünmüştü. 1913 yılında programları yapılan bu okulların sayıları ülkede giderek çoğalmaya başlamıştı. Sultânîlerin programı 1915 ve 1919 yıllarında birtakım değişikliklere uğradı. Sonuçta orta öğretimde iki türlü kuruluş meydana gelmişti: İlki idadî, ikincisi de sultânî; tıpkı ibtidâî ve rüşdî adlarıyla iki kuruluşun olduğu ilköğretim gibi3. Sultânîlerin ilk beş sınıfının ibtidâî, yedi sınıfının da tâlî olmak üzere toplam on iki sınıftan oluşan düzeni en son 1921 yılında İstanbul Hükûmeti Maarif Nezâreti tarafından yeni bir düzenlemeye tabi tutuldu. Sultânîler buna göre, ilk sekiz yılı birinci devre, son üç yılı ikinci

GİRİŞ Tanzimat dönemine gelindiğinde Osmanlı maarifi, devletin gerileme sürecine paralel olarak büyük ölçüde kan kaybına uğramıştı. Bu alanda ortaya çıkan sıkıntıların giderilmesi amacıyla pek çok sahada olduğu gibi, eğitim-öğretim kurumlarında da ciddi biçimde birtakım önlemlerin alındığı farkedilmektedir. Devletin hissettiği teknik ihtiyaçların karşılanmasına imkân verecek eğitim-öğretim kurumlarının bulunmaması, daha III. Selim devrinden itibaren yeni ve batılı tarzda mekteplerin açılması zaruretini ortaya çıkarmıştır. Bu sıkıntıları gidermek maksadıyla, 1795’de Mühendishâne, 1825’de Tıbbiye ve 1834’de de Harbiye mektepleri kurulmuştu. Ancak yüksekokul düzeyinde eğitim-öğretim veren kuruluşlara öğrenci hazırlayacak daha alt kademede müesseselere şiddetle ihtiyaç vardı. Aslında benzer ihtiyaçları karşılamak üzere daha önceki dönemlerde de askerî amaçlı bazı öğretim kurumlarının açıldığı bilinmektedir. 1840’da açılan Mekteb-i Maarif-i Adlî ve daha sonra 1848’de hizmet vermeye başlayan rüşdiyeler, işte bu amaçla tesis edilmiş müesseselerdi. 1847’de kurulan Mekâtib-i Umûmiye Nezâreti ile mesele daha köklü bir şekilde ele alınmaya çalışıldı. Bir yıl sonra da sıbyan mektepleri ve rüşdiyelere muallim yetiştirmek üzere Dâru’l-Muallimîn açılarak eğitim-öğretim sisteminin daha sağlıklı bir biçimde yürümesi hedeflendi. Sıbyan ve rüşdiye mektepleri ilköğretim derecesinde eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdüren müesseselerdi. Daha sonra, Abdülhak Hâmid’in babası ünlü tarihçi Hayrullah Efendi’nin Maarif Nâzırlığı vekâletine tesadüf 1

2

Saffet Paşa’nın Maarif Nazırlığı zamanında (1869) ilk kez bir Maarif-i Umûmiye Nizamnamesi tanzim olunmuş ve şu esaslar getirilmişti: 1- Mecburi tahsil, 2- Mekteplerin tür ve derecelere taksimi, 3- Tedris usulünün düzenlenmesi, 4- Talim heyetinin meslekî itibarını ve refah seviyelerini sağlayacak şartların temini, 5- Merkezî Maarif idaresinin düzenlenmesi, 6- Vilâyetlerde Maarif idarelerinin teşkili, 7- İmtihanlar hakkında bazı ahkâm ve şehadetname verilmesi, 8- İlim müesseselerinin çoğaltılması, 9- Umumî Maarifin tahsisatı için ahaliden yardım alınması. Bu nizamnamenin gerekçe mazbatasında, idadî mekteplerin kuruluşunun gerekliliği izah edilirken rüşdiyenin üstünde sultanîlerin altında idadî, yani hazırlayıcı mekteplere ihtiyaç olduğu belirtilmiştir. Bilgi için bkz. Hasan-Âli Yücel, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara 1994, s.11-12. Geniş bilgi için bkz. Yücel, age, s.7-10; Bayram Kodaman, Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, Ankara 1988, s.114-132.

-7-


devre olamk üzere toplam on bir yıla indirilmişti. Öte yandan on yıl olarak tanzim edilen kız sultânîlerinin eğitim-öğretim süresi de on bir yıla çıkarılmıştı4.

devam etmektedir. BURSA ERKEK LİSESİ ŞEREF DEFTERİ Bursa Sultânî Mektebi’nin 1912-1913 yıllarındaki müdürü Sami Bey tarafından, ziyaretçilerinin his ve düşüncelerini kaleme almalarına fırsat vermek amacıyla bir şeref defteri ihdas edilmiştir. Defterdeki metinlerin -birkaçı hariç- çoğu sözkonusu tarihlerde yazılmıştır. Sayfa numarası bulunmayan şeref defterindeki önemli bir bölümün Osmanlıca kaleme alındığı görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa gibi devletin en üst kademesindeki kişilerin de hissiyatını dile getirdikleri şeref defterinde, ayrıca yerli ve yabancı birçok imzaya rastlamak mümkündür. Bu tür şeref defterlerinden şehir tarihleri ile ilgili önemli ayrıntılar da elde edilebilmektedir. Meselâ, aşağıda 34. sırada yer alan bir ibareden hareketle M. Kemal’in 23 Ocak 1923 Salı günü Bursa’ya geldiği anlaşılabilmektedir. Biz bu çalışmada, Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin şeref defterinde Osmanlıca yazılan 75 ibarenin günümüz diline aktarımını gerçekleştirmek amacındayız. Ancak şunu belirtelim ki, defterin Osmanlıca, Türkçe vs. dillerde yazılan ibarelerle bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi Bursa Erkek Lisesi’nin tarihini araştıranlar için daha yararlı olacaktır. İmlâ ve ifade bozukluğu vs. nedenlerle bazı kelimelerin okunamadığını itiraf etmek mecburiyetindeyiz. Bu tür okunamayan kelimeler parantez içinde (…) gösterilmiştir. Kelimeyi okumakla birlikte emin olamadıklarımızı parantez içinde soru işareti (?) ile kaydettik. Tarihler zikredilirken

BURSA MEKTEB-İ SULTÂNÎSİ Okul, 22 Temmuz 1301 / 3 Ağustos 1885 tarihinde5 Pazartesi günü Bursa’nın Veli Şemseddin Mahallesi’nde Akif Paşa Konağı diye bilinen binada6 “Mekteb-i İdâdî-i Mülkî” olarak açılmıştı. Okul, tedrisatına iki yıl böylece devam etti. 1888 yılında konak arsası üzerine yeni bir binanın temeli atıldı. Aslî binanın müştemilâtı olan laboratuar, yatakhane, yemekhane ve teneffüshane kısımları 1903-1906 yılları arasında, hamam ise 1911’de ikmâl olundu. Bu tarihten sonra binaya ve müştemilâtına 1973 yılına kadar herhangi bir ilâve yapılmadı. Aynı yıl okula ek bir betonarme bina yapıldı. Okul ilk olarak 1889 Temmuz’unda 5 öğrenciyi mezun etmişti. Dört sınıftan oluşan okul düzeni, 1891-1892 ders yılı sonuna kadar aynen devam etti. 1892-1893 ders yılından itibaren okul, tekrar Mülkiye İdadîsi ünvanıyla ve rüşdî sınıflarını da hâvi olarak yedi sınıf halinde tanzim edilmişti. Bu düzenleme yaklaşık yirmi yıl devam etmiş ve 1910-1911 ders yılı başında okul, Mekteb-i Sultânî veya Bursa Sultânî Mektebi olmuş, nihayet Cumhuriyet’in ilân edildiği 1923-1924 ders yılı başında Bursa Lisesi, daha sonraları da Erkek Lisesi ünvanını almıştır7. 1926 yılında Askerî Lise’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi üzerine “Birinci Erkek Lisesi” adı verilmiş, ancak aynı yıl Askerî Lise’nin yeniden Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasından sonra “Bursa Erkek Lisesi” adını almıştır8. Okul günümüzde aynı adla eğitim-öğretimine 3 4 5

Bkz. Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923), İstanbul 1992, s.198-199; Yücel, age, s.17.0 Bkz. Yücel, age, s.17. Okulun kuruluş tarihi ile ilgili farklı rakamlar verilmektedir. Hasan-Âli Yücel 1886 yılını kuruluş tarihi olarak gösterirken (age, s.485), Raif Kaplanoğlu 1883 rakamını vermektedir (Bkz. Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, Bursa 1994, s.52). Bu iki yazar da kuruluş tarihini esas aldıkları kaynağı zikretmemektedirler. Kazım Baykal da mektebin ilk kez 1883’de idadî olarak açıldığını belirtir (Bkz. Bursa ve Anıtları, İstanbul 1982, s.85). Bu konuda bize 1325 yılı Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâme-i Resmîsi net bilgi vermektedir. Sâlnâmede zikredilen 22 Temmuz 1301 mâli/rûmi tarihin, 3 Ağustos 1885 milâdi tarihine denk geldiği basit bir hesap sonucu ortaya çıkmaktadır. Bursa Ansiklopedisi’nde (I,107) ise bu tarih 4 Ağustos 1885 olarak gösterilmektedir.

-8-


-9-


çoğunlukla ilk rakamı, bazen de iki rakamı yazılmadığı için bir bütünlük arzetmesi bakımından eksik kalan kısımlar yine parantez içinde belirtilmiştir. (1)328, (13)29 gibi. Ayrıca yazıların hemen tamamının altında sadece imza yer aldığı için, yazı sahiplerinden okunabilenler gösterilmiştir. Sözgelimi ilgili yazının Mustafa Kemal Paşa’ya ait olduğu, imzasından hareketle çıkartılabilmiştir. İmza sahiplerinin tamamının tesbiti ayrı bir çalışmayı gerektirdiğinden, sadece okunabilenler zikredilmiştir. Şeref defterinde yer alan Osmanlıca metinlere, herhangi bir karışıklığa meydan verilmemesi ve okuyucu tarafından orijinal kayıtlarla kolayca mukayese edilebilmesi amacıyla tarafımızdan sıra numaraları verilmiştir. Şimdi sizi, ilgili dönemin Mektep Müdürü Sami Bey’in, ziyaretçilerine karşı nezaketini gösteren şeref defterinin satırlarıyla başbaşa bırakıyoruz: MEKTEBİMİZİ TEŞRÎF BUYURAN MUHTEREM ZÜVVÂRIN MÜESSESEMİZ HAKKINDAKİ HİSLERİ VE FİKİRLERİ 1- Bursa hâiz olduğu müessesât-ı irfaniyesi itibâriyle Anadolu vilâyâtı meyanında birinci olarak tanınmışdır. İki senelik zaman-ı memûriyetimde bu kanâati Mekteb-i Sultânî’nin intizâm-ı idaresi ve tedrisâtı te’yîd etdi. Müdîr ve muallimlerin bu müddet zarfında ibrâz eyledikleri gayret ve himmet her gûnâ takdîrâtları fevkinde olmasıyla vazîfe-i vedâı îfâ için bugünkü ziyaretimde hissiyâtımı ve takdîrâtımı buraya derc eyledim. 10 Kânûn-i evvel 1328 Mehmed Hüsnü (?) 2- Meclis-i Umûmî-i Vilâyet azâ-yı kirâmının mektebimiz hakkındaki hislerini hâvî mazbatanın Hudâvendigâr 6 7 8

Gazetesi’nin 7 Şubat (1)328 tarihli nüshasında neşr edilen bir fıkra-i takdîriyesidir: Merkez dâhilindeki müessesât-ı mukaddesenin her birini ayrı ayrı ziyaret etdik. Kâffesinde hakkımızda gösterilen mihmân-nüvâzlıklara teşekkür ve hele Mekteb-i Sultânî’de görülen intizâm ve terakkîden dolayı heyet-i idare ve talimiyesinin muvaffakiyetlerini tebrik eyleriz. Mekûlât ve meşrûbât ve sâirenin nefâseti ve intizâmı, ziyaret edilmedikçe ve muallim efendilerin kemâl-i faaliyetle devam ve tedrisâtla iştigâlleri görülmedikçe takdîr edilemez. Bu bâbda ne kadar medh u senâsında bulunulsa becâdır. Biz vilâyetimiz nâmına böyle bir müessesenin vücûdunu görerek kesb-i mübâhât eyleriz. Azâdan Azâdan Azâdan Azâdan Hayrullah Bey Mehmed Emin Ömer Strak Azâdan Reîs-i Encümen Emin Râsih 3- İlm ü irfana meftûniyet ve nâm-ı âlîsine kadîmen mensûbiyet dolayısıyla işbu mekteb-i feyz-meksebi ziyaret eylediğimde müdîr-i âlî-i himemin mürâat-ı fevkalâdesi ve heyet-i talimiyesinin irşâdât-ı fâzılânesi eseri olarak Avrupa mekâtib-i mevcûdesine ilmen ve ahlâken rekabet edecek derecede bir intizâm gördüm. Her vechle cedîr-i takdîr olan heyet-i idare ve ilmiyeyi tebrik eder ve dâimâ muvaffakiyetleriyle müşârun bi’lbenân olmalarını Cenâb-ı Hakk’dan temennî eylerim. Bursa Fırkası Erkân-ı Harbiye Reîsi Kâim-i makâmı (…) 4- Mektebi gezdim. Sınıflara girerek talebelerin derece-i tahsîlini tedkîk etdim. Talebelerin oturduğu sıralar mektebin intizâmıyla mütenâsib değildir. Tedrisâta gelince, talebenin müktesebât-ı ilmiyesi şâyân-ı takdîrdir. Vilâyetlerde henüz Mekteb-i Sultânî küşâd

1934 Bursa Yıllığı’nda mektebin adı geçen mahallede bulunan Aklıevvelzâde Necib Bey Konağı’nda açıldığı kaydedilmektedir (Bkz. Bursa Ansiklopedisi, I,107). Ancak genel kanaat, okulun Akif Paşa Konağı’nda eğitim-öğretime başladığı yolundadır. Muhtemelen bu iki konağın isimleri birbiriyle karıştırılmış olmalıdır. Bkz. Yücel, age, s.485. Bkz. Bursa Ansiklopedisi, Bursa 1987, I,107.

- 10 -


edilmek zamanı gelmediği fikrinde bulunanlar mektebin terakkiyât-ı ilmiyesine vâkıf olsalar, fikirlerinin yanlış olduğunu anlayacaklarına ve Bursa Mekteb-i Sultânîsi hakîkaten bir mekteb-i sultânî olmuş olduğunu teslîm edeceklerine emînim. Gerek tedrisât, gerek mekteb idaresindeki intizâmât, heyet-i idare ve tedrîsiyenin semere-i mesâîsi olduğundan hepsine ayrı ayrı teşekkürü vecîbeden addederim. 8 Mart (1)328 Bursa Mebûs-ı Sâbıkı Abdullah Sîret

bütün bir hurmet ve tazîm ile nazar-ı ümmîde irâe eden mektebin hâtıra-ı mesûdesini nakş-ı vicdân eder, heyet-i muhtereme-i talimiyesine arz-ı şükrân eylerim. 24 Mart (1)328 Ömer Nâcî 7- Osmanlılığın en muhterem hatırâtını saklayan sevgili Bursa’da Mekteb-i Sultânî’yi ziyaretimden mütehassıl hissiyât-ı takdîrkârânem kalbimde ebediyyen menkûş kalacakdır. 24 Mart (1)328 Yeni Hakîkat ve Anadolu gazeteleri ser-muharrirliklerinde bulunan Ahmed Eyyûb 8- Menba-ı feyzim olan mektebi bu defaki ziyaretimde intizam ve idare ve tedrisât husûsunda fevkalâde şâyân-ı takdîr görmekle müftehir ve mübâhî oldum. 3 Nisan (1)328 Bursa Mebûsu Re’fet

5- Bursa Sultânî Mektebi’ni ziyaretle müftehirim. Talebe efendilerin müktesebâtı cidden şâyân-ı takdîrdir. Müdîr ve heyet-i talimiyeyi takdîr, samîm-i rûhumla tebrik, tevfîklerini temennî eylerim. 15 Mart (1)328 Trablusşam Mutasarrıf-ı Sâbıkı Abdülkerîm

9- Türklüğün mehd-i zuhûru olan ve Devlet-i Osmâniye’nin birinci pây-ı tahtı bulunan Bursa’yı ilk ziyaretimde bi’l-istifâde Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni gezdim. Talebede gördüğüm istidâd, mekteb heyet-i talimiyesini teşkîl eden muallimîn-i kirâmda müşâhede eylediğim ciddiyet ve irfan bendenizi memleketin âtîsi hakkında fevkalâde ümîdvâr eylediğinden bu vesîleyi bendenize bahş eden müdîr beyefendiye arz-ı teşekkürât eylerim. 15 Nisan (1)328 Der-saâdet ve Üsküdâr Kadıköyü su şirketleri nezdinde hükûmet-i seniyyenin komiseri Mühendis (…) Dâhiliye Nezâreti hapishâneler ve mebânî-i emîriye müdîr-i umûmîsi Abdurrahmân Âsım

6- Türklüğün mehd-i mübâreki olan Bursa’nın istikbâlini

- 11 -


10- Osmânlıların evvel pây-i tahtı olan Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin müdîri Sâmî Beyefendimizin göstermiş olduğu hamiyyet ve muallim efendilerin kezâ sırf şu Türkler’in genç vatan rehberlerine ziyâdesiyle teşekkürler ederim. İnşâallâh ikinci defa ziyaretimde zirâat hakkında büyük fikirler de bulacağımı talebenin ricâ ederler. 17 Nisan (1)328 Prens İstrik (?) Çiftlik Müdîri İbrâhim Hakkı 11- Milletin muhassalası gençlik, vatanın muhassalası mektebdir. ‘Alî (…) 12- Rûhları bedbînlik ve ümîdsizlikle meşbû‘ olanlar buradan çıkdıkları vakit kalblerinde bir şeyin değişdiğini nazarları karşısında menâzır-ı memleketin daha mesûd bir çehre ile irtisâm etdiğini farkederler. Mabedlerden çıkarken alınlarının silindiğini, hafîflediğini duyan erbâb-ı günâh gibi ben de buradan ayrılırken rûhumun münşerih, fikrimin ziyâdâr ve ümîdvâr olduğunu kuvvetle hissedeceğime kânî oldum. 25 Nisan (1)328 Dâru’l-Fünûn Dâru’l-Muallimîn Muallimlerinden Hamdullâh Subhî 13- (İngilizce metnin tercümesi): Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin 12 Mayıs 1912 târîhine ziyaret ile muhtelif derslerde hâzır bulundum. İngiliz lisânındaki iktidârlarını kırâat ve telaffuzdaki hatâsızca muvaffakiyetlerini kemâl-i hayretle gördüm. Bu müesseseyi de her vechle mükemmel buldum. Oxford Dâru’l-Fünûnu Arapça Muallimi David Morgoliouth 14- Ziyaretiyle müftehir olduğum Bursa Sultânî Mekteb-i feyz-meksebinde gördüğüm âsâr-ı intizâm ve terakkî

şâyân-ı takdîrdir. Muallim efendilerin telkîn-i ulûm husûsunda ibrâz etdikleri mesâ‘înin iktitâf-ı semerâtı muhakkakdır. Müdîr-i mekteb beyefendinin müsellem olan dirâyet ve ehliyetleri bu mektebin te‘âlîsini zâmin olduğundan husn-i muvaffakiyetlerini an-samîmi’l-kalb temennî ederim. 6 Mayıs (1)328 İbrâhîm (…) 15- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyaretle kesb-i şeref eyledim. Mektebin nizâmı, intizâmı ve talebenin talîm ve terbiyesi emrinde masrûf olan himmet ve gayret cidden şâyân-ı takdîr ve tebrikdir. Bundan dolayı Müdîr-i Mekteb Sâmî Beyefendi’ye ne kadar teşekkür edilse azdır. Cenâb-ı Hak feyzini müzdâd, sa‘yini meşkûr buyursun. 9 Mayıs (1)328 Mahkeme-i Temyîz Azâsından (…) 16- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyarete geldiğimde hakk-ı bendegânemde gösterilen teveccühe azîm teşekkürler ederim. Talebe-i ulûmun az bir zaman zarfında terakkî ve teâlî edişleri sırf Müdîr-i Mekteb Sâmî Beyefendi Hazretlerinin ve heyet-i talîmiyenin himmetleridir. Var olsun erbâb-ı hamiyet, pâyidâr olsun ilm ü irfan. 9 Mayıs (1)328 Selanik Osmânlı Şirket-i Bahriyesi Kâtibi Âtıf (…) 17- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nde görmüş olduğum intizâm ve nezâfet hakîkaten şâyân-ı iftihârdır. Bilhâssa müdîr beyefendinin maârif ve tedrisâtda olan himem-i âlîleri ve muallim efendilerin şâkirdân hakkında ibrâz etdikleri hidemât-ı maâ(r)if-perverleri sezâvâr-ı iftihârdır. Umûm vatandâşlar nâmına arz-ı ihtirâmât ve tebrike müsâraatla kesb-i şeref-i mefharet eylerim. 18 Mayıs (1)328 Hâriciye Nezâreti me’mûrîn-i sâbıkasından Ali Hâdî

- 12 -


- 13 -


18- Mektebin intizâmı hakkında ne desem azdır. Ve bu bâbda heyet-i muallimîn tarafından ibzâl olunan himmet cidden sezâ-yı şükrândır. Ümîd ederim ki, talebe efendiler zamanın icâbâtına göre iktisâb-ı feyz ve marifet ederek vatan-ı azîze hidemât-ı memdûhada bulunurlar. 18 Mayıs (1)328 Çin sefîri (…) 19- Bursa Mekteb-i Sultânî imtihan-ı umûmîlerine mümeyiz sıfatıyla davet olunduğumdan ve işbu mekteb-i feyz-meksebin her şubesinde gördüğüm intizâmını ve şâkirdânın iktidâr ve mesâ‘îsini müşâhede etdiğimden dolayı kendimi bahtiyâr addederim. Mektebin müdîr-i âlî-kadri Sâmî Beyefendi hazretlerini ve bilumûm heyet-i muallimîni an-samîmi’l-kalb tebrik etmeği kendime mukaddes bir vazîfe addederim. 19 Mayıs (1)328 Duyûn-i Umûmiye İdâresi Zirâat-i Fen Müşâviri Bursa Harîr Dâru’t-Talîmi Müdîri Kevork 20- Bursa Mekteb-i Sultânîsi Fransızca imtihanında mümeyyiz sıfatıyla bulundum. Şâkirdânın göstermiş oldukları âsâr-ı terakkî ve gayret ve zekâvet vicdânıma büyük bir haz, pek derin bir ümîd ve inşirâh bahş eyledi. Nevresîdegân-ı vatanın tefeyyuz ve teâlîye olan isti‘dâdları istikbâl-i Osmânî’nin pek parlak olacağına bir bürhân-ı münîrdir. Şâkirdânın terbiye-i mâddiye ve maneviyesinde meşhûd olan âsâr-ı tekemmül müdîr-i kemâlât-semîr Sâmî Beyefendi’nin uluvv-i himmet ve gayretini isbât etmektedir. Müdîr-i müşârunileyhe vatan, marifet ve insâniyet nâmına arz-ı teşekkür eylemeyi vecîbe-i vicdâniyeden addeylerim. 19 Mayıs (1)328 Sâbık (…) solaklarından Mehmed Râgıb 21- Osmânlılığın şân ve şeref ve adâlet ve uhuvvet şiirini (?) okuyan bu sâkin ve sevimli memleketin dimâğını,

Mekteb-ı Sultânîsi’ni ziyaret etdim. Târîh, Fransızca, Kavânîn ve Malûmât-ı Medeniye imtihanlarında da bulundum. Memleketin bî-pâyân ve tahammül-fersâ ihtiyâclar içinde kıvranan bu mütevekkil vücûd-ı vatanın hakk-ı bekâsını, bekâ-yı ferdâsını münhasıran maârifde, maârifin yüksek derecesinde gördüğüm ve buna îmân edenlerden bulunduğum için tedkîkâtım halecânlı bir hevese çırpınan bir maneviyete istinâd ediyordu. Mektebin intizâm-ı dâhilîsinden, nezâfetinden, umûr-ı idaredeki ciddiyet ve mükemmeliyetinden bahsi zâid gördüm. Bu cihet her hâlde şâyân-ı takdîr ve (…) bir ihtimâm-ı vatan-perverâneye mazhar edilmişdi. Fakat talebenin terbiye ve seviyesini, şahsiyet ve maneviyetini teşkîl eden ikinci cihet bi’l-hâssa lâyık-ı tezkârdır. Âtîmizi zalâm-ı ibhâm ile mestûr, mütereddid, müheyyâ-yı isfırâr ve meftûr gören tab‘-ı bedbînim cidden tenbîhe lüzûm görürüm ki, ilk feyz-i nîkbînîsi bu manzaradan iktibâs eylemişdir. Nesl-i âtîden bu gün daha büyük bir inşirâh ve kanâat ile ümîdvâr olmağa başladım. Bütün kalbimle, bütün aşk-ı maârif-i vîrânemle temennî ederim ki, bu

- 14 -


mekteb bütün diğer mekteblerimize…; buradaki rûh-i fazîlet ve azm-i âteşîn-i terakkî bütün gençliğimize birer nümûne olsun… Ve seviye-i umûmiye, zekâ-yı millet, bu sûretle hep birden ve aynı nakarât-ı (?) idrâk ve rü’yet ile yükselsin… Nâzik, melîh ve mücîd müdîr olan müdîr-i mekteb ile heyet-i idare ve talîmiyeye, memleketimi memleketimizdeki mahrûmiyetleri düşünerek mütehassirâne ve minnetdârâne teşekkür eylerim. 22 Mayıs (1)328 Arabça ve Arnavudça muharrir (…) 22- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin mümeyyiz sıfatıyla mevcûd bulunduğum ikinci sene Hendese ve üçüncü sene Fransızca imtihanlarında talebenin müktesebâtını ekseriyet itibârıyla fevka’l-hadd şâyân-ı memnûniyet bir derecede gördüğümü arz ve ale’l-husûs Fransızca’da tarz-ı telaffuz ve az zamanda çok malûmât kazanmış ve kavâid-i sarfiyyede hayli malûmât edinmiş olmaları cihetiyle mekteb-i mezkûr heyet-i talîmiyesini ve bilhâssa müdîr-i mekteb beyefendiyle lisân-ı mezkûr muallimi Dimitri Efendi’yi sûret-i samîmiyede tebriki ve talebe efendiler için tefeyyuz-i dâimî temennîyi vazîfe-i vicdâniyeden bilirim. Mayıs 1328 Bursa Leylî Rüşdîyesi Lisân-ı Fransevî Muallimi (…) 23- İstanbul Rum Patrikhânesi’nde Kudüs Patrik vekili Efendi ile Kudüs Rum Evkâfı nâzırı (…) efendiler tarafından yazılan Rumca ifâdenin tercümesidir: Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ve müzesini ziyaret etdim ve Arabî Fransızca imtihanlarında bulundum. Gördüğüm nezâfet talebenin malûmât ve terbiyesi beni en âlî ihtisâsât ile mütehassis etdi. Bizi mektebin aksâm-ı muhtelifesini göstermek sûretiyle minnetdâr bırakan gayûr ve muhterem müdîri beyefendiye alenen teşekkürâtımı arz etmekle müftehirim. 24 Mayıs 1912.

24- Ziyaretiyle mübâhî olduğum Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nde gördüğüm âsâr-ı intizâmdan dolayı fevkalâde bahtiyârım. Şimdiye kadar ziyaret etdiğim mekâtib-i Osmâniye’nin en ekmeli olduğunu kemâl-i iftihârla arz eder ve müdîr-i mekteb ile muallimîn-i kirâmı tebrik ederim. 23 Mayıs (1)328 Yanya Reji Başmüdîri Edîb Ali (?) 25- Vatan-ı azîzimin Bursa şehrinde bu gün ziyaretiyle mübâhî olduğum Mekteb-i Sultânî’de görmüş olduğum her nev intizâm-ı idare ve mekteb talebelerinin husn-i tahsîllerince muvaffakiyetden dolayı teşekkürât ve hissiyât-ı minnetdârlarımı burada beyân ve arz ile kesb-i şeref eder ve işbu mahalle imza eylerim. 26 Mayıs 1328 Der-saâdet Patriği dâîleri Karabet (mühür: Râhib Karabet) 26- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyaretle hissetmiş olduğum iftihârın sebebi olan Müdîr Sâmî Bey ve muallimîn-i kirâmın cümlesini tebrikle imtihan-ı umûmîlerde görmüş olduğum mükemmeliyetin hayrânı olduğumu arz ederim. 26 Mayıs (1)328 Mercan ve Vefa idâdîleri Fransızca muallimlerinden İsmâil 27- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nde genç fikirlerin tenmiyesine, talebenin ciddî bir tahsîl ile techîzine ikdâm ve ihtimâm olunduğunu âsâr-ı fi‘liyesi ile gördüm. Heyet-i talimiyenin aşk-ı vazîfesiyle çalışdıklarını usûl-i talîmdeki vukûflarını isbât eden vesâiki, şâkirdânın müktesebâtında görmekle büyük bir memnûniyet hisseyledim. Sınıflarda yalnız ders takrîriyle iktifâ etmeyerek öğretmek, imâl-i fikr etdirmek, feyyâz zekâların tenvîrine uğraşmak husûsunda yorulmakdan usanmadıklarını anladım.

- 15 -


İmtihanlarda gördüğüm ciddiyet, vazîfe-şinâslıklarına en celî bir bürhân addeylerim. Ca‘lî muvaffakiyet ibrâzı için adem-i iktidârı gizlemek, memleketin mukadderâtı ellerine teslîm olunacak gençlerin tahsîllerine merhametle müstehak olmadıkları hâlde terfîlerine delâlet gibi devr-i sâbıkın sû-i itiyâdlarına tebeiyetden mübâadet eylediklerini görmekle mübâhî oldum. Muallimînin ittibâa mecbûr oldukları talîmât ve nizâmât ıslâh edildikçe daha büyük terakkîyâta mazhar olunacağına kesb-i kanâat eyledim. Mektebin heyet-i idare ve talimiyesine samîmî teşekkürlerimi takdîm ile kesb-i şeref eylerim. 28 Mayıs (1)328 Bursa İttihâd ve Terakkî Mektebleri Müdîri Necîb Ali 28- Sâmî Beyefendi’nin tab-ı intizâm-perverîsini bilenler müdîri bulunduğu Mekteb-i Sultânî’de gördükleri âsâr-ı tekemmül ve intizâma karşı beyân-ı takdîrât etmekle beraber izhâr-ı hayret etmezler fikrindeyim. 10 Eylül (1)329 Mehmed(?) 29- Bursa’yı Söğüd beşiğinde varlıklarının ilk sesini çıkaran Osmanlı Türklerinin birinci pây-i tahtlarını, Anadolu’nun zümrüd şehrini, altı pâdişâhın mübârek mezarlarını koynunda taşıyan güzel yurdu umduğumdan çok fenâ ve harâb buldum. Eski, boş bir ev gibi her köşesinde tozlar birikmiş, yeşillerinin rengi bozulmuş manzaralar bana melâl verdi. Bu hüzün içinde gezerken Sultânî Mektebi’ni de gördüm. Bunun tesîri tamamıyla zıddı oldu. Umduğumdan çok iyi buldum. Evvelâ mektebin binâsı pek güzel, muntazam, temiz. Yanındaki küçük müze talebeye târîhî ve bedîî bir gıda verecek hâlde. Medhalin bahçesi şehrin harâb ve pis sokaklarından gelen çocukların gözlerini renkleriyle, burunlarını kokularıyla yıkayacak. Bir iki küçük sınıfı gezdim: Çocuklar zekî, cevvâl. Bir tanesinde muallim

efendi müşâhede ile kitâbet dersi veriyordu. Bir ıtır saksısını çocuklara göstererek anlatıyor, koklatıyor, sonra tasvîr ve tarîf etdiriyordu. Birine bir manzûme okutduk, açılmağa muhtac bir ses, fakat hâl ve tavır ümîd verici. Mektebin içinde hikmet, kimya âletleri ve sâireyi ihtivâ eden salonu gördük. Keşiş’in kuşları, hayvanları doldurulmuş, vilâyeti madenlerine âid nümûneler toplanmış, her köşede faaliyet eserleri görülüyor. İkmâle kalan talebe isimlerini gördük: Birçok derslerden birer kişi. Ne kadar memnûniyete şâyân bir netîce gördüm. Muallim efendilerin hepsi genç, zekî, istikbâle ümîd ile azm ile bakan gözlere mâlik. Fotoğraf dâiresini gördük. Mektebin hayatına âid, şehrin târihî kıymetini hâiz âsâr ve mebânîsini musavvir resimler. Çocuklar burada ezbercilikden başka şeyler için de vakit, vâsıta ve teşvîk buluyor. Ne mutlu. Göğsüm sevinçle doldu, kabardı. Mektebin çalışkan, terakkîye muhib müdîrini, kıymetli talîm heyetini, Türklüğün âtîsi için titreyen, fakat ümîdini kesmeyen rûhumun bütün takdîrleriyle selâmladım ve duâ etdim ki, buradan yetişecek münevver gençlik (…), birbirine bitişik harâb bir yığın köyü andıran zavallı şehre, Osmanlı Türklüğünün ilk altın devrinin mukaddes yurduna biraz medeniyet, umrân, Türklüğünü ve Müslümanlığını hiç gâib etmeyerek asrının beldesi olmak saâdetini versin. 10 Eylül 1329 Celâl(?) 30- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin istikbâlini pek parlak görüyorum. Hâlin intizâm ve terakkîsi berâat-i istihlâldir. Her nazar-ı maârif-perveri tenşît eden, her kalb-i terakkî-hâhı ümîdvâr kılan mektebin bugünkü intizâm ve tekemmülüne bâdî olan müdîr-i zî-iktidâr Sâmî Bey ile rufekâ-yı ta‘biyesine bu vatanın teâlîsini maârifde bekleyen bir Osmanlı sıfatıyla arz-ı minnetdârî eder ve Bursa’da bulunduğum müddetçe hakkımda ibzâl

- 16 -


- 17 -


buyurdukları teveccüh ve muhabbetlerinden dolayı da beyân-ı teşekkürât eylerim. 12 Eylül (1)329 Hudâvendigâr Vilâyeti Maârif Müfettiş-i Sâbıkı Fethi. 31- Bursa, Türk hakanlığının ilk pây-i tahtı olan bu târîhî şehir cihânı titretecek demir azimli evlâd yetişdiren bu Osmanlılığın şân ve şöhret beşiği ümîd ederim ki, Sultânî’sinin yeni nûruyla ışıldayacak ve eski demir yürekli çocuklarını medeniyet düşünceleriyle bezeyerek asırlık felâketlerimizi saâdete kalb edecek büyük Türkler yetişdirecekdir. Mektebde ez-her cihet usûl-i tedrîs yenileşmeye başlamış. Bu cihet şâyân-ı memnûniyet. Çocuklarda, düşünmek, vatanı sevmek ve milletin saâdetine müteheyyic olmak hisleri görünüyor. Fakat en fenâ ciheti kitâbların çocukların dimâğları almayacak derecede muğlak olması, cihânîde dîn tedrisatının yeni zihinlere karşı koyacak kadar terakkî ve fen olmamasıdır. Bir de çocuklar pek cansız ve kansız görülüyor. Dersleri biraz hafîfletmek ve derslerin bir kısmını kırda vermek lâzım. Her hâlde henüz yetişen, yetişmekde olan gençlerin dimâğlarıyla maddî teşekkülât el ile faaliyetde bulunmalıdır ki, muvâzeneli, vatana nâfi gençler yetişsin. Müdîr ve muallimînin nezâketine teşekkürler ederim. 5 Teşrîn-i evvel (1)329 Dâmâd-ı Hazret-i Şehriyârî Erkân-ı Harbiye Binbaşısı (…) 32- İki sene kadar nâçîzâne hidemât-ı idâriye ve talimiyesine iştirâk eyleyerek infisâl ile ahîren tekrâr Bursa’yı ziyaretimde uğradığım Sultânî Mektebi’nde “en-nezâfetü mine’l-îmân” sırr-ı furkânîsini tecellî etdiren müdîr-i muhteremi ve rufekâsı beyefendilere mülâkî oldum, teşekkür etdim. Mekteblerimizde ananât-ı İslâmiyeyi ne kadar ihyâ edersek selâmet-i hâl ve istikbâlimizin o nisbetde taht-ı temîne alınacağı pek bâhir bir hakîkatdır. Daha ziyâde terakkiyât-ı ciddiyeye

muvaffakiyet husûlü temennîyâtıyla vedâ eyledim. 12 Teşrîn-i evvel (1)329 Müfettişîn-i maârifden Alâeddîn

33- Bursa’da bulunduğum müddetçe yüreğim en derin ve millî hislerle doldu. Yasların ve mâtemlerin yerini tutan bu kıymetli hislerin arasında Türk’ün bugünkü ümîdini ve Turan’ın büyük îmânını aradım; onu Sultânî Mektebi’ni ziyaret etdiğim zaman buldum. Kıymetdâr bir müdîrin etrâfına toplanan yine kıymetdâr talîm heyetinin genç ve temiz Türk rûhçuklarına ilkâ eyledikleri duygular bu ümîd ve îmânı sarîh sûretde ibrâz ediyordu. Hakk’a olan kanâatim kadar yaşayacağımıza olan kanâatim bir daha kuvvetlendi. Herkesden evvel kendi (…) teşekkür ederim ki, bana böyle bir mekteb ve böyle bir talîm heyeti gösterdi. 11 Teşrîn-i sânî (1)329 Aka Gündüz (Kutbay) 34- Memleketimizin

- 18 -

bünyân-ı

âtîsini

kuracak

olan


bu dâru’l-irfânda geçirdiğim kıymetli ânı, hayatımın mesûd bir dakîkası addeder, heyet-i talimiyeye beyân-ı teşekkürât eylerim. 20-21 Mart 1332 Vâlî (…) 35- Türk’ün bu târîhî vatanında cehle, taassuba karşı irfan ocağının açdığı mübâreze muvaffakiyetini görmekle mübâhî ve müftehirim. 23 / 1 / (13)39 (…) 36- Türk’ün, Türklüğün temeli timsâl-i muhabbeti olan güzel ve yeşil Bursa’da bugün gördüklerim milletimizin saâdet ve teâlîsi için bizde büyük ümîdler uyandırmışdır. 23 Kânûn-i sânî (1)339 (…) 37- Bursa Sultânîsi’nde geçirdiğimiz saatlerin çok kıymetli hâtırasıyla dâimâ memnûn olacağım. 23 / 1 / (13)39 Mustafa Kemâl 38- Bursa Sultânîsi’nde 23 Kânûn-i sânî (13)39 akşamı heyet-i ta‘lîmiye ile geçirdiğimiz sâatler hâtırâtımın pek kıymetli sâatlerini teşkîl etdi. Bu gibi varlıkları görmekle istikbâle daha büyük bir ümîd ve emniyetle bakıyorum. Muallimler ordusuna en samîmî ihtirâmâtımı takdîm ederim. 23 / 1 / (13)39 (…) 39- Bu mekteb-i feyz-meksebde iki seneden beri -imtihan-ı umûmîde bulunmam hasebiyle- meşhûdum olan âsâr-ı intizâm ve terakkî mûcib-i şükrân ve mahmîdet olmasına binâen heyet-i idare ve talimiyesine beyân-ı teşekkürü vecîbeden addeder ve “Cenâb-ı Hakk mülk ü millete nâfi vücûdlar yetiştiren bu gibi müesseselerin emsâlini teksîr, terakkîlerini tezyîd buyursun” duâsını terdîd eylerim. 27 Mayıs (1)328

Müftî-i Hudâvendigâr Ömer Kâmil 40- Seviyye-i ilm ü irfan memleketimi ve saâdet vatanımı temîn ve teyîd edecek olan bu müessese-i ilmiyede meşhûd-i bâsıra-i ibtihâc olan âsâr-ı tekâmül ve terakkiyâtı bütün kalb ü vicdânımla takdîr ve müdîr-i âlîsi Sâmî Beyefendi’ye beyân-ı teşekkürü vecîbe-i kadirşinâsâne addeylerim. Ziyaret-i vâkıa ebedî ve kıymetdâr bir hâtıra bırakacakdır. 29 Mayıs 1328 (…) Memdûh 41- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyaretde meşhûdum olan âsâr-ı intizâm ve terakkîden hisseylediğim surûr ve şükrânı hakkıyla tasvîr ve tarîf edemeyeceğimden ancak bu tekemmülâtın bâisi olan müdîr-i mekteb Sâmî Beyefendi ile heyet-i muhtereme-i talimiyesine arz-ı teşekkürât ile iktifâ eylerim. 30 Mayıs (1)328 Der-saâdet İstinâf Mahkemesi Reîs-i Evveli Hulûsî 42- Talebe efendilerin müktesebâtı ve mektebin intizâmı cihetiyle müdîr-i mekteb Sâmî Beyefendi ile heyet-i talimiyeye arz-ı şükrânı bir vazîfe-i vataniye addeylerim. 30 Mayıs (1)328 Bursa İstinâf Reîsi Sâim 43- Memleketimiz için bâ‘îs-i iftihâr olan Mekteb-i Sultânî’ye müdâvimîn efendilerin müktesebât-ı ilmiyelerini bizzât müşâhede edüb fevkalâde memnûn oldum. Buna da sebeb-i yegâne mekteb-i müdîri Sâmî Beyefendi ile rufekâ-yı kirâmının mesâîsinin eseri olması hasebiyle kendilerine alenen teşekküre cesâret eylerim. 31 Mayıs (1)328 Bursa mûciz (?) dersiâmlarından Abdülkâdir 44- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyaretim esnâda bi’t-

- 19 -


tesâdüf bulunduğum Kavânîn dersi imtihanında talebenin haftada bir saat taallüm etdikleri mezkûr dersin garâizini anlamakda gösterdikleri dirâyet hakîkaten mûcib-i takdîr olmuşdur. Mekteb, refîk-i muhteremim müdîr-i mekteb Sâmî Beyefendi’nin eser-i faaliyet ve rü’yet-i aliyyeleri olmak üzere mekteb-i mezkûrun nizâmı ve intizâmı iftihârımı tezyîd etdi. Vatan-ı muazzezimizin terakkîsine hâdim olacak işbu müessesenin takîb etmekde olduğu tarîk-i tekâmülde devâmını temennî ile müdîr-i mekteb beyefendiyi min gayri haddin tebrike müsâraat eylerim. 2 Haziran (1)328 Mâliye Nezâreti Hukuk Müşâviri Cemâl 45- Bursa’ya bir feyz veren Mekteb-i Sultânî’yi Kavânîn ve Kitâbet derslerine mümeyyiz olarak tayînim dolayısıyla ziyaret şerefine nâil oldıum. Efendilerin imtihanda gösterdikleri liyâkat ve iktidâr emsâl olduğu gibi etvâr ve ahlâklarıyla da sitâyişin fevkindedir. Mektebin intizâm ve nezâfeti dahi numûne-i imtisâldir. Bütün bunlar müdîr-i mekteb beyefendi ile muallimînin eser-i himmet ve gayretleri semeresi olduğundan mûmâileyhime memleketin bir ferdi olmak dolayısıyla arz-ı teşekkür eylerim. 4 Haziran (1)328 Bursa Polis Müdîri Âsım 46- Bursa’da bulunduğum müddetçe sâbıkan idâdî ve şimdi sultânî olan şu müessese-i mübârekenin müteaddid defalar ziyaretinde bulundum. İtirâf ederim ki, en son ziyaretdeki meşhûdâtım beni meşhûdât-i sâbıkamda tahassul etmiş olan hissiyâtımı değişdirtdi. Müdîr-i muhteremine itibâren bütün heyet-i idare ve talimiyesini teşkîl eden gençlerin bu himmet ve gayret-i vataniye ve vazîfe-perverânesi vatanın âtîsine bir nûrâniyet isteyen kalbimi lebrîz-i şükrân etdi. İdâresinin intizâmını bilirdim. Bugün bulunduğum

Edebiyât imtihanındaki müşâhedâtım ise tedrisâtın da mükemmeliyet ve intizâmına beni iknâ‘ etdi. Talebenin müktesebât-ı ilmiyesi beni böyle mütehassis etdi. Müdîr-i muhteremi ve talebesinin hissiyâtını terbiyede muvaffakiyet-i tâmme gösterdiğine şâhidi olduğum Edebiyât muallim-i edîbi Muhyiddîn Beyefendi ve diğer muallimîn-i güzîde-i mektebi samîmâne tebrik ederim. 9 Haziran (1)328 Vilâyet Tahrîrât Müdîri (…) 47- Mekteb-i Sultânî’nin Coğrafya imtihanında bulundum. Talebenin derece-i tahsîllerini mükemmel buldum. Husûsiyle Ulûm-i Tabîiye dersinde talebenin gösterdiği âsâr-ı himmet son derece bâis-i âferîndir. Yalnız Coğrafya dersinin daha ziyâde tekemmülü için müteaddid ve mükemmel harîtalara luzûm görüldüğü ve buna da muvaffakiyet hâlinde talebenin sa‘y ü gayretlerinden ve muallimînin himmetinden daha ziyâde istifâde hâsıl olacağından ve umûmiyet itibâriyle mektebin intizâm ve mükemmeliyeti ve talebenin terbiye ve müktesebât-ı sâiresi nokta-i nazarından müdîr-i mekteb beyefendinin ancak sezâvâr-ı tebrik bulunduğu marûzdur. 12 Haziran (1)328 Leylî Mekteb-i Askerî Müdîri (…) 48- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni ziyaret etdik. İkinci sene talebesinin sinnine nazaran ‘Arabî gibi müşkil bir lisânda sûret-i selîsede verdikleri cevâb cidden mûcib-i memnûniyetimiz oldu. Terbiye ve âdâb-ı şâkirdânı mâfevka’l-matlûb görmüş olduğumuzdan tahrîren arz-ı teşekkürât eyleriz. Piyâde Onuncu Alay Müftîsi Halîl Kâmil İznik Redif Alayı Kumandânı Mehmed İzzet 49- Bu sene-i tedrîsde İktisâd imtihanında mümeyyiz

- 20 -


sıfatıyla bulundum. Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nde şâkirdân efendilerin göstermiş oldukları sa‘y ü ikdâm bihakkın sezâvâr-ı takdîr bulunduğundan heyet-i muallimîn ile müdîr beyefendinin bu bâbdaki sa‘ylerini takdîr ve kendilerine îfâ-yı teşekkür eylerim. 5 Haziran (1)328 Defterdâr-ı Vilâyet Muhyiddîn 50- Berâ-yı tenezzüh Bursa’da bulunduğum zaman otuz altı senedir kemâl-i fahr ile takîb etmekde olduğum meslik-i talîme ve sâliklerine olan samîmi meylim beni Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ne sevk etdi. Ziyaretim imtihan gününe tesâdüf etmediği için talebenin malûmât ve müktesebâtına dâir bir fikr-i sahîh peydâ edemedimse de mektebin heyet-i umûmiyesinde gördüğüm intizâm ve mükemmeliyet yemekhane ve yatakhanelerdeki nezâfet tedrisâtın husn-i icrâ edilmiş olduğu hakkında bir kanâat-ı katiye husûlü için kâfî idi. Talebenin mütâlaahanelerde başlarında mubassır olmadığı hâlde kemâl-i sükûn ve sükût ile çalışmaları, heyet-i idare ve talimiyeden nasıl bir

gördüğüm mükemmeliyeti bahş eden müdîr beyefendi ile rufekâ-yı kirâmını tebrik ve maarif-i umûmiye nâmına teşekkürâtımı takdîm etmeyi bir vecîbe-i bir hak-şinâsî addeylerim. 6 Haziran (1)328 Dâru’l-funûn-i Osmânî Tıp Fakültesi Kimyâ ve (…) 51- Mektebde istidâd-ı kemâl görmekle mübâhîyim. Her şeyde kanâat bir meziyet-i ahlâkiye olsa da istikbâl-i memleketde müessir-i ef‘alde onu mürevvic değilim. O istidâdı görmekle sevinmeli, fakat dâimâ nâkıs addederek çalışmalıdır. Memleketin istikbâli ne askerlerinin ne de toplarının elindedir. Her millet lâyık olduğu idareye nâil olacağı için liyâkat-ı milleti tevsî memleketi inkırâzdan kurtaracak yegâne âmildir. Buna hâdim olan bu mektebin de bu tarîk-i tekemmülde geniş hatvelerle yürüdüğünü görmek bana en büyük saâdetler vereceğinden muhterem heyet-i talimiyeye; “Çalışınız ve dâimâ gayretinizi âsârıyla berâber az görünüz. Allâh sa‘yinizi meşkûr etsin”. 9 Haziran (1)328 Vilâyet İstinâf Müddeî-i Umûmî Muâvini (…) 52- Biz Rusya müsümanlarından birkaç adam ikinci Haziranda 1913’üncü senesinde 3’üncü defa olarak Mekteb-i Sultânîye’yi ziyaret edüb gerek usûl-i tedrîsinden ve talebeler ile muâmeleden ve gerek heyet-i muallimînden ve husûsan müdîr efendi cenâblarından gayet memnun olduk. Türkiye yaşar. (Gençler) Yaşasın Türkiye, yaşasın anın genç dâhîleri! Alîm Akçora… Âyişe Hasanoviç Cemil Aleksandroviç Meryem Aydarova Ömer Lokmânoğlu

terbiye-i ciddiye aldıklarını gösteriyordu. Nazar-ı iftihâr ve memnûniyetimizi celb eden bu müessese-i irfanda

53- Yirmi senelik hayat-ı husûsîsini pek yakından tanıdığım Bursa’nın, dün düşmen-i terakkî evlâdları bugün cehlin aleyhine dönmüş. Bunun en güzîde

- 21 -


- 22 -


ve ayân şâhidi, şâhidi olduğum Mekteb-i Sultânî imtihanlarında şâkirdânda gördüğüm “fikr” oldu. Dün, mekteblere dünden enzârın bugünkü tahavvülü şu yakın günlerin mahsûs mesâîsi olduğunu da ilâve etmek lâzım ki heyet-i talimiye ve idare ve bilhâssa müdîr-i mekteb Sâmî Beyefendi’nin mesâîsi ile tezâhür eden şu terakkî tahakkuk etsin. 21 Haziran 1328 Târîh Muallimi Süvârî Mülâzimi (…) 54- Bursa Mekteb-i Sultânîsi bana yabancı değil. Birkaç sene muallimliğinde bulunmuşdum. Bu sene imtihanlarda mümeyyiz olarak bulunuyorum. Az zaman zarfında tedrisâtda pek büyük terakkî husûle gelmiş olduğunu gördüm. Mektebin diğer husûslarda ziyâdesiyle kesb-i intizâm etdiği ıyânen görülmekdedir. Binâenaleyh gerek heyet-i idare, gerek heyet-i talimiye şâyân-ı tebrikdir. Yalnız ulûm-i talebeye âid levâyih ve numûnelerin noksânâtını ikmâl vâcibedendir. 16 Haziran (1)328 Bursa Hastahanesi etıbbâsından Doktor Şevkî 55- Sâha-i terakkîde pek büyük ve pek âlî hatvelerle yürüyen Bursa Sultânîsi bütün tekemmülâtını muktedir ve bir vazîfe-şinâs olan müdîr-i âlîsi ile fedâkâr heyet-i talimiyesine medyûndur. Memleket iftihâr etmelidir ki, istikbâl için pek büyük ümîdlerle yaşıyor ve bütün bu ümîdleri doğuran da bu gibi terakkîyâtdır. Avrupa mekâtibinde manzûr ve meşhûd olan âsâr-ı intizâm ve mükemmellik ufak bir numûnesi olan Bursa Sultânîsi heyetini pek samîmi sûretde tebrik etmekle vazîfemi îfâ etmiş oldum. Osmânlı (…) Muhlis Celâleddîn 56- Kavânîn ve Arabî imtihanında bulundum. Efendilerin

kavânîn nazariyâtını anladıklarını gördüm. Üçüncü sınıfın lisân-ı Arabî tekellümünde gösterdiklerinde terakkî cidden şâyân-ı takdîrdir. Muallim beylerle müdîr Sâmî Beyefendileri semere-dâr olan mesâîlerinden dolayı şâyân-ı tebrik gördüm. 4 Haziran (1)329 Meclis-i Umûmî azâsından (…) Meclis-i Umûmî azâsından davâ vekîli (…) 57- Dördüncü sınıfın Coğrafya imtihanında bulundum. Talebenin müktesebâtı her hâlde güzeldir. İyi çalışmışlar. Talebeden bazılarında coğrafyadan fikrimce gâye olarak telakkî eylediğim muhâkeme ve esâsa nüfûz gibi güzelliklere rast geldim. Daha amelî olabilmesi için luzûmuna kâni olduğum büyük ve güzel kartmorallar (?) ile atlasların tedâriki tahsîlin bu iyi seviyesini daha da yükseltecekdir. Müdîr ve muallim beyefendilere memleketin maârifi nâmına teşekkürâtımı takdîm ederim. 10 Haziran (1)329 Kuleli İdâdî-i Askerîsi Coğrafya Muallimi Bursa Nehârî Rüşdiye-i Askerîsi Müdîr Vekîli Kolağası Hayri 58- Bursa’ya muvâsalatımın ertesi günü mekteb-i Sultânî’yi gezdim. Gördüğüm intizâm-ı umûmî ile nezâfet ve şâkirdân efendilerin yeknesak elbiseleri, terbiyeleri, mahzûziyet-i fevkalâdemi mûcib oldu. Emînim ki bu âsâr-ı terakkî, Sâmî Bey’in -müdîr-i mekteb- her tarafda işitmekde olduğum üşenmek bilmez faaliyetiyle teşebbüsât-ı zâtiyesinin ve rufekâ-yı muhteremesinin gayretleri mahsûlüdür. Gönül, Anadolu’nun her merkez-i vilâyetinde böyle mekteb ve heyetlere rast gelmeyi arzu ediyor. Sâmî Bey ve rufekâ-yı muhteremesinin muvaffakiyât-ı mütevâliyesini bütün rûhum, bütün mevcûdâtımla tebrik ederim. 28 Haziran (1)329 Avrupa Fabrikaları Vekili ve Obton (?) Sigortası Müfettişi

- 23 -


Komisyoncu Mahmûd 59- Bursa Sultânî Mektebi’ni ziyaret ederek her tarafını gezdim. Mektebin intizâmını, tedrisâtın mükemmelliyetini tefeyyuz (?) ederek mekteb müdîri beyefendiyi ve sâir muallimleri tebrik ile alkışladım. 21 Nisan (1)329 Esbak Mâliye Nâzırı (…) 60- Mekteb-i Sultânî’nin memleketin hayat-ı ilm ü irfanına olduğu kadar ahvâl-i ictimâiye ve iktisâdiyesinde de bir âmil-i terakkî ve tekâmül olması … temenniyâtımdandır. 5 Mayıs (1)329 Sâbık İstanbul Dâru’l-Muallimîn Müdîri (…) 61- Beldemizde vücûduyla iftihâra ufk-i sezâ olan Mekteb-i Sultânî’nin emsâline fâik bir sûretde neşr-i envâr-ı maârife mazhariyet ve muvaffakiyetini defeatle imtihan mümeyyizliği dolayısıyla gördüğümden cidden müteşekkirim. Kıymet-i âsâr-ı müessirînin iktidârlarıyla mütenâsib olmak be-gâyet tabîî bir keyfiyet olduğu da evliyâ-yı umûrun malûmudur. Gayr-i kâbil-i inkâr bir hakîkatdir ki, dâimâ marifet iltifâta tâbidir. Binâenaleyh evlâd-ı memleketin husn-i terbiyesi nokta-i nazarından himemât-i fevkalâdelerini nazar-ı teşekkürât ile gördüm. Zevât-ı hâzıranın îcâb eden taltîfleri ile şu dâru’t-tedrîs-i mukaddesin her zaman böyle muktedir ve temiz ellerde bulundurulması cümle-i temenniyât-ı dâiyânemdendir. Cenâb-ı Hak böyle hâdim-i intişâr-ı maârif olan zevâtı pâyidâr ve muvaffak bi’l-hayr buyursun, âmin. 23 Mayıs (1)329 Bursa Mebûs-ı Sâbıkı Ahmed (…) 62- Nesl-i âtînin inkişâf-ı fikrîsini te’mîn husûsunda feyz-kâr hatvelerle terakkîye doğru yol almış olan Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nin ziyaretinden ümîd-vâr

tahassüsâtla avdet ediyorum. Gayûr müdîr-i muhteremi tarafından mazhar buyurulduğum teshîlâtdan mütevellid şükrânımı şu satırlarla arz edebilirsem bahtiyârım. 25 Mayıs (1)329 M. Şemseddin 63- Mektebin Malûmât-ı Kânûniye imtihanında mümeyyiz sıfatıyla bulundum. Efendilerin îrâd olunan es’ileye verdikleri cevâblar vukûf ve malûmât-ı kânûniyelerini göstermekde olduklarından şâyân-ı memnûniyetdir. Bundan dolayı, gerek müdîr-i mekteb ve gerek muallim beylere teşekkürâtımı takdîm ederim. 3 Haziran (1)329 64- Vasf u senânın kat kat fevkinde bulduğum bu güzel mektebi iki defadır ziyaretimden hâsıl olan iftihârımı tavsîf edemem. Müdîr-i muktedir Sâmî Beyefendi’nin büyük himmetiyle mekteb evvelki sene müşâhede eylediğim hâle göre cidden terakkî eylediğini memnûniyeti azîme ile gördüm. İnşâallâh her sene birçok evlâdımız bu mükemmel mektebden çıkarak vatana birçok nâfi hizmetlerde bulunurlar. Bizlerde vücûdlarıyla iftihâr ederiz. 25 Mayıs (13)29 Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dâiresi Azâsından Cemîl Şîrzâde 65- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’nde müşâhede eylediğim tekemmülât-ı mâddiye ve maneviye şübhesiz muhterem heyet-i idare ve talimiyenin himmet ve gayretiyle vücûda gelmiş olduğundan heyet-i muhteremeye arz-ı teşekkürü vecîbeden addederim. 23 Haziran 1328 Bursa Zirâat-ı Ameliyât Mektebi Kimyâ ve Zirâat-ı Umûmiye Muallimi (…) 66- Milel ve akvâmın terakkî ve tedennîsi, istihzârât-ı fikriyeleriyle mebsûtan mütenâsibdir. Efkâr-ı şübbânı tenmiye edilmeyerek târîk-i cehl içinde bırakılmış milletler

- 24 -


pek sarîh bir sûretde munkariz olmuşlardır. Bursa Sultânîsi’ne müdâvim talebenin bu husûs-i mühim nazar-ı dikkate alınarak terbiye-i fikriyelerine himmet edildiğini ve kendilerine bu bâbda luzûmu derecede metîn fikirler telkîn olunduğunu mümeyyizlikde bulunduğum muhtelif derslerin imtihanı esnâsında re’yü’l-ayn ve yegân yegân gördüm: İnkılâb-ı fikrîyi temîn edecek olan bu himmet ve faâliyeti -hakîkaten mes’eleyi derk ederek- ibrâz buyuran mektebin müdîr-i muhteremi ile heyet-i idare ve talimiyeye şu vesîle takdîm-i teşekküre vesile-yâb olduğumdan dolayı kendimi cidden bahtiyâr addeder ve bu tarîk-i muvaffakiyetde sebât-kârâne devâmla (…) etfâl-i memleketin müstefid olmalarına muvaffak olmalarını an-samîmi’l-kalb temennî eylerim. 23 Haziran 1328 Meclis-i İdâre-i Vilâyet Başkâtibi Muâvini Mustafa Fahrî 67- Terakkî ve tekâmülüyle derûnunda tesîs edilen enderûnun intizâmı hakkında müdîr-i mekteb Sâmî Bey’le heyet-i idare ve talimiyesinin himmet ve gayret-i fevkalâdelerini görmekle mütehassis ve bu fedâkâr arkadaşlarımdan ayrılmakla müteessirim. 14 Teşrîn-i sânî 1328 Hudâvendigâr Vilâyeti Maârif Müdîr-i Sâbıkı Ahmed Cenâbî

69- Şu mekteb Anadolu’nun hayat-ı irfanına bir mübtedâyı kemâl olacakdır. Ona bu istidâdı veren müdîr Sâmî Beyefendi ile heyet-i talimiyeyi teşkîl eden muhterem kardeşlerime karşı mütehassis olduğum hurmet ve muhabbet-i samîmiyemle hâtıra-i ebedî olmak üzere imza edildi. 28 Kânûn-i sânî (1)328 (…) 70- İstikbâli pek parlak olduğu hâl-i hâzırından istidlâl olunan Bursa Sultânîsi’ne arzum dâiresinde hizmet edemediğime teessüf ve müdîr Sâmî Beyefendi ile rufekâsının hakkımda göstedikleri husn-i kabûle karşı beyân-ı teşekkür eylerim. 13 Şubat 1328 Hudâvendigâr Vilâyeti Maârif Müdîr-i Sâbıkı (…) 71- Anadolu’nun Marmara kıyısına yakın Bursa adlı köşeciğinde bu mekteb, Türklük ve Osmanlılığın gözünü açmak, rûhunu yükseltmek hislerini inceltmek, kalbine îmân-ı millî telkîn etmek için bir meşale-i ilmî, rehber-i nûrânîdir. İçine girdim; gezdim, talebesi ile talebesinin ve muallimînin rûhları ile peydâ-yı âşinânî ve muârafe

68- Yeryüzünde Türk hâkânlığının ilki olan Osmanlıların türediği bu güzel yurdun ortasında yükselmiş bu mekteb içinde öğreten ve öğrenenlerin savaşından bütün Türklük geniş, çalışkan ve yüksek bir geleceğe atılmakda olduğunu görmekle ben ne kadar sevinirsem, o kadar da bunun olacağını bütün gücümle umuyorum. 28 Kânûn-i sânî (1)328 Eski (…) Şeref

- 25 -


etdim. Anadolucuğumuzun istikbâl-i millîsi nâmına bu

güzâr olmuş bir âciz olduğum için Bursa Mekteb-i

âşiyân-ı ilmi vücûda getiren, nûrunu parladan, meşalesini

Sultânî’mizi bir merâk ile ziyaret etdim. Usûl-i idare-i

söndürmeyerek artdıracak olan bânîlerine, muhâfız ve

mekâtib ve tarz-ı tedrîsi nokta-i nazarlarından gördüğüm

hâzinlerine binlerce selâmât ve tebrikât ve ihtirâmât. 18

tekâmül ile müftehir oldum. Heyet-i idare ve tedrisiyesinin

Mart 1328

faâliyet-i sâiyânelerini tebrik eylemeği vazîfe-i vataniye

Mâliye Mektebi Müdîri M. (?)

bilir, bu meşhûdâtımın hâtıra-i fahrini ile’n-nihâye muhâfaza eylerim. 4 Nisan (1)329

72- Bursa Mekteb-i Sultânîsi Osmânlılığın ilk, kendi millî

İşkodra Vâlî-i Sâbıkı Haydar (?)

pây-i tahtına lâyık bir müessese-i irfan buldum. Bu güzel muhîtde, güzel mektebin güzel semereler vcermesine

75- Ziyaretiyle cidden mübâhî olduğum Bursa Mekteb-i

duâ ederim. Muhterem müdîr ve muallimleri cidden

Sultânîsi’nin bidâyet-i tesîsinden itibâren dâhil olduğu

sezâ-vâr-ı takdîr ve teşekkürlerle.. 23 Mart (1)329

tarîk-i ciddî-i terakkiyâta irfan ve azmi ile sâik olan müdîr

Kütahya Mebûs-i Sâbıkı (…)

gayret-veri Sâmî Bey’e arz-ı teşekkürâtı bir vecîbe-i vicdânî addeylerim. 18 Nisan 1329

73- Bursa Mekteb-i Sultânîsi’ni vukû bulan ziyaretimizde

Atina Sefîri Ahmed Muhyiddîn

gerek ittihâz edilen tarz-ı tedrîsi ve gerek talebe efendilerin müktesebât-ı ilmiye ve derece-i zekâ ve istidâdları itibâriyle meşhûd olan ulviyet cidden şâyân-ı takdîr ve tahsîn olduğundan mekâtib-i sâireye numûne-i imtisâl olacak bir merhale-i terakkîde bulunan mekteb-i mezkûrun şu ahvâl-i hâzıra-i müstahsenesinden kalben amîk bir tesîr-i şükr-güzârâne içinde müdîr beyefendi hazretleriyle muallimîn-i kirâmını tebrik ve tehiyye(ye) müsâraat ederiz. 3 Nisan (1)329 Dâru’l-fünûn muallimlerinden (üç imza mevcut) 74- Mekâtibimizin derecâtında tahsîl ve tedrîsi ile hayat-

- 26 -


ZOR ZAMANLARDA AÇILAN LİSE Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL

- 27 -


Bursa Erkek Lisesi veya ilk adıyla Mekteb-i İdadi-i Mülki, yüz yılı aşmış yaşıyla kentin en eski ve en köklü kurumlarından biri. Genelde “Bursa Erkek Lisesi” adıyla anılan lise, Osmanlı döneminde İdadi, Cumhuriyet döneminde Sultani adıyla tanınmış ve yakın zamanda da “Bursa Anadolu Erkek Lisesi” adını almıştır. Okul o kadar

eski o kadar eski ki, tarihini anlatmaya başlamadan önce söze, “Bir varmış, bir yokmuş” diye başlanılsa bile inanın çok yanlış olmaz. Osmanlı İmparatorluğu’nu, mutlakiyeti, meşrutiyeti, Cumhuriyeti, idadiden sultaniye çeşitli adları, erkek ve kız öğrencileri görüp sonunda, “Bursa Anadolu Erkek Lisesi” adını alan lise, bir 30 yıl

- 28 -


sonra hangi adla yoluna devam eder, inanın kestirmek zor. Türkan Genç, Bursa Time dergisinin 3.8.2008 tarihli sayısında Bursa Erkek Lisesi’ni şöyle anlatıyor: “(Bursa Erkek Lisesi) Bugün çok iyi yerlere gelmiş bilim adamları, siyasetçiler, devlet adamları, sporcular, edebiyatçılar, yazarlar, gazeteciler, hukukçular, mühendisler, sanayici ve işadamları, müzisyenler ve daha nicelerini yetiştirmiş. Hayatı şekillendiren, renklendiren, geçmişten geleceğe ışık tutan kurumlar vardır. Bursa Erkek Lisesi bunu hakkıyla gerçekleştiren bir eğitim yuvası. 19. asır sonlarında başlatılan eğitim seferberliği sırasında 1883 yılında Veli Şemsettin Mahallesi’ndeki Necip Bey konağında ‘Mülkiye İdadisi’ adıyla iki sınıflık bir okul olarak açılmış; iki sene sonra da sınıf sayısı dörde çıkarılmış. 1886’da bugünkü binanın temeli atılmış. Vali Mahmut Celalettin Paşa, okulun bitirilmesi için büyük gayret sarf etmiş. 1889’da okul, Rüştiye sınıflarını da içine alarak, yedi sınıflı hale getirilmiş. 1894’te yatılı hale getirilmiş, okula 12 altın karşılığında öğrenci kabul edilmiş. Binaya 19031906 yılları arasında kütüphane, yatakhane, yemekhane, kapalı bir teneffüshane, 1911’de de hamam ilave edilmiş. 1904’de okul bahçesine ayrı bir teşkilat olarak, ‘Müze-i Hümayun’ adıyla Bursa Müzesi açılmış, eserler 1926 ‘da Yeşil Medresesi’ne taşınmış. Yunan işgalinde binanın bir kısmı hastane olarak kullanılmış. 1923-1924 ders yılında ‘Sultanî’ ismiyle liseye çevrilmiş. Atatürk 1924 ve 1925

- 29 -


yıllarında okulu ziyaretlerinde, şeref defterine, ‘Bursa Sultanîsi’nde geçirdiğimiz saatlerin çok kıymetli hatırası ile daima memnun olacağım’ notunu düşmüş. Kendisinin de Fransızca öğretmeni olan Nevres Beyin dersine girmiş. Bu sınıf 1998’de bir plâketle daha kalıcı hale getirilmiş.” Bu okuldan yetişenlerin toplumda önemli yerlerde bulunmaları, yetenekleri ve başarıları, zaman içinde Bursa Erkek Lisesi’nin ününe ün katmış ve bu liseyi kentin ve ülkenin gözünde çok farklı bir konuma yerleştirmiştir. Bursa Erkek Lisesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun zor zamanlarında açılmış ve Cumhuriyet döneminin başından günümüze kadar ülke ekonomisine yetişmiş insan gücü sağlayarak, önemli katkılar yapmıştır. İlber Ortaylı’nın da belirttiği gibi, “İmparatorluk genç Cumhuriyet’e parlamento, siyasal parti kadroları, basın gibi siyasal kurumları miras olarak bıraktı. Cumhuriyet’in tabipleri, fen adamları, hukukçu, tarihçi ve filologları son devrin Osmanlı aydın kadrolarından çıktı”1 Öğretmenler, tabipler, mühendisler modernleşmenin militanları haline geldiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başşehri ve Cumhuriyet döneminde ülkemizin dördüncü büyük kenti olan Bursa’da, Erkek Lisesi’nin 1

İlber Ortaylı’dan aktaran Gündüz Mustafa, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 6, Sayı 12, 2008, s. 281.

- 30 -


- 31 -


- 32 -


kuruluşunu şöyle özetleyebiliriz: “1. Meşrutiyetin ilanından bir süre sonra, 1883 yılında Bursa’da Velişemsettin Mahallesi’nde Akif Paşa ve Aklıevvelzade Necip Bey’in konağı ismiyle bilinen binada Mekteb-i İdadi Mülki isimli bir okul, iki sınıflı olarak eğitime başlıyor. Mekteb-i İdadi-i Mülki, 1885’te iki sınıfın eklenmesiyle dört sınıflı ve iki devreli bir okul oluyor. 1890 yılında ise üç sınıflı Rüştiye kısmı da açılıyor ve böylece okul yedi sınıflı bir İdadi haline getiriliyor. 1886 yılında bugünkü binanın temelleri atılıyor ve bina 1891’de Vali Ahmet Münir Paşa döneminde tamamlanarak eğitim bu binada sürdürülüyor.”2 Bu kısa paragraf bize, çok uzun zamana yayılan bir öykünün başlangıcını 85 sözcükle anlatıyor. Anlatıyor ama dahası da var, “1890’da Vali Mahmut Celalettin Paşa ve Maarif Müdürü Sait Bey binanın ikmali için büyük bir hamle yapmışlardır. İnce ruhlu bir edip ve musikişinas olduğu kadar inşaatçı olan Vali Mahmut Celalettin Paşa binanın inşası bitmediği halde bir tarih manzumesi söylemiş ve bir taşa yazdırmış, münasip bir yere konmasına da işaret etmiştir. Fakat bina zamanında ikmal edilememiş ve taş da yerine konamamıştır.”3 Manzumenin son beyti ise şöyledir: “Celâl İtmamına Vali iken nazmeyledi tarih Bu âli mektebi Abdülhamid Han kıldı nev 2 3 4

bünyad” Aynı yıl içinde Vali Mahmut Celalettin Paşa Bursa valiliğinden ayrılıyor. Bursa İdadisi açıldığından beri devlet ve toplum katında farklı, önemli bir kurum olarak değerlendirilmiştir: “Okula devlet tarafından 297.870 kuruş bütçe ayrılmıştır. Kütahya, Afyon, Bilecik, Söğüt idâdîlerine ayrılan toplam 223.000 kuruş göz önüne alındığında, bu para okula verilen önemin göstergesidir. Asıl binanın mimarî birimi olan lâboratuar, yatakhane, yemekhane, teneffüshane bölümleri 1903-1906 yılları arasında ve hamam 1911 senesinde ikmal olunur. 1910-11 ders yılında mektebi sultanî ve 1923-24 ders yılında da lise unvanını almıştır.”4 1883 yılı Bursa için önemli bir yıl. Yine 1883 yılında, Bursa’da İpekçilik Mektebi açılıyor. İstanbul Erkek Lisesi’nin kuruluşu ise 1884 yılında. Bursa Erkek Lisesi’nin tarihine baktığımızda, lisenin kuruluşunun Osmanlı İmparatorluğu’nun zor zamanlarında, Sultan 2. Abdülhamid döneminde gerçekleştirildiğini görüyoruz. 1876 yılına kadar mutlakiyet ile idare edilen Osmanlı İmparatorluğu’nda, o yıl meşrutiyet idaresine geçilmişti. “Türkiye’nin modernleşme sürecinde son derece hayati öneme sahip bu dönüşüm aşamasının en hızlı

Dostoğlu, N. (2001) Osmanlı Döneminde Bursa, Akmed, Antalya, s.117. Eğitim ve Öğretimde Bursa Erkek Lisesi’nin 100. Yılı, Bursa-1983. Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, s.134.

- 33 -


- 34 -


ve radikal gelişim dönemi Tanzimat sonları ile

“2. Abdülhamid döneminde, idâdî olarak inşa

Cumhuriyet başları arasında tezahür etmiştir. Bu

edilen 20, açılışı yapılan 6; rüştiye olarak inşa

da yaklaşık olarak 1860’lardan 1930’lara kadar

edilip idâdîye çevrilen 5, inşa tarihi bilinmeyip

olan dönemi kapsar.”5

idâdîye çevrilen 5; erken örnekli rüştiye olarak

“1884-85 yılından itibaren idâdî binalarının

açılıp idâdîye çevrilen 3 ve farklı yapı tipinde

yapımına öncelikle büyük vilayet merkezlerinde

olup idâdîye dönüştürülen 2 idâdî olduğu ortaya

başlanmıştır. Bursa, Edirne, Çanakkale, İzmir,

çıkar.”7

Trabzon, Selanik, Rodos, Ankara, Üsküp,

O günlerde mali ve idari durum bozuktu.

Manisa, Adana, Halep, Kudüs, Maraş, Çankırı,

Hazine iflas etmiş durumdaydı ve bir Düyun-ı

Kırşehir, Kastamonu, Sivas ve İzmit gibi

Umumiye idaresi kurulmuştu. İmparatorluk

kentlerde yapım etkinliklerine ağırlık verildi.”6

önemli toprak kayıpları veriyordu. İflas, borçlar

5 6

Gündüz Mustafa, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar” , Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 6, Sayı 12, 2008, s. 264. Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, s. 129-130.

- 35 -


ve Avrupa’dan güçlü ülkelerin Osmanlı İmparatorluğu’na sürekli müdahaleleri, bu dönemin önemli özellikleri arasında bulunuyor. O dönemde Osmanlı ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanıyor. Az da olsa sanayileşme 7 8

çabaları var ama bunlar da güçlükle ayakta duruyor. Yabancıların ekonomik ve siyasi baskıları sürekli artıyor, yabancı mallar gümrüklerin düşüklüğü nedeniyle Anadolu’ya yayılıyor. Osmanlı ekonomisi rekabet

Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, S. 130. Avcı Sedat, “Türkiye’nin Ekonomi Politikaları Ve Coğrafi Sonuçları”, Coğrafya Dergisi, Sayı 8, İstanbul, 2000, s.30-31.

- 36 -


edemediği için her geçen gün biraz daha zorlanıyor.

ürünlerine gereksinimin az olduğu ve üretimin iç

Kısaca, Bursa Erkek Lisesi böylesine zor zamanlarda

tüketime yetiştiği bir yapıya sahipti. Bu durumu korumak

kurulmuş bir lise:

ve geliştirmek, daralan Avrupa pazarı karşısında yeni

“19. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı ekonomisi

pazarlar arayan İngiltere gibi ülkelerin ekonomik ve

verimli ovalarda ziraî üretimin gerçekleştirildiği, sanayi

siyasal baskıları nedeniyle mümkün olmamıştır. Öncelikle

- 37 -


yabancı mallar Osmanlı topraklarına serbest olarak girmeye başlamış, 1860-1870 yılları arasında yapılan demiryolları vasıtasıyla da tüm Anadolu’ya yayılmaya başlamıştır. 1840’lardan itibaren sanayileşme eğiliminin ortaya çıkması

ulaşım araçlarında yaşanan hızlı değişimlerin zamanı olması anlamında günümüz küreselleşmesinin tarihsel uğraklarını oluştururlar.

Kaynak: Cheviron Nilgün Tutal, “Küreselleşme Söylemleri ve İletişimin Mitleştirilmesi http://www.irfanerdogan.com/dergiweb2008/19/tutal-cheviron.pdf, s.57-58.

ile eskiden var olan sanayi tesislerinin yanına yenileri

de

bu

19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk

sermaye

çeyreğinde İmparatorluk dışarıda yenilgileri,

koyarak teşvik etmiştir. Fakat dışarıdan gelen

sınırlarında küçülmeyi; içerde ise bin bir

mallara uygulanabilen gümrüklerin düşüklüğü

değişikliğin yaşandığı sarsıntılı bir devreyi

nedeniyle arzulanan rekabet ortamı gelişmemiş

yaşıyor. Osmanlı İmparatorluğu Balkanlar’daki

ve bu tesislerden birçoğu kapanmış, sadece

hâkimiyetini kaybediyor ve bir borç batağına

tesislerden

eklenmiştir. bazılarının

Hatta

devlet,

kuruluşunu

devletin destekledikleri ayakta

kalabilmiştir.”8

sürükleniyor: “1878 yılında yapılan Berlin Kongresinden

ULAŞIM ARAÇLARINDA HIZLI DEĞİŞİM ZAMANI 19. YÜZYIL 19. yüzyıl Avrupa’sı hareket deneyiminden doğmuştu. İnsanların ve paranın serbest dolaşım hakkı bu dönemde yalnızca küçük bir grup ile sınırlıydı. Bu dönemin aristokratları aile bağları sayesinde hemen her yerde kendi evlerindeydi. Sanayiciler de aynı şekilde serbest dolaşımdan yararlanıyorlardı. ..Tarihsel olarak 15. ya da 19. yüzyılda konumlandıran akış ve hareket mantığı aslında 20. yüzyılın doruk noktasına ulaştırdığı iki nitelik olarak tanımlanabilir.15. yüzyıl keşifler çağı olması, 16. yüzyıl Akdeniz’de ekonomik bir uzamın oluştuğu zamansal uğrak olması, 19. yüzyıl ise

9 10

sonra Osmanlı Devleti Avrupa kıtasında önemli toprak kayıplarına uğramıştır. Osmanlı Devleti Makedonya hariç Slav birlikleri üzerindeki hâkimiyetini

kaybetmişti.

Rusya,

İngiltere,

Fransa, Avusturya-Macaristan gibi geleneksel güçler Osmanlı Devleti’nin yağmasına yönelik bir politika izlemeye başlamışlardı. Osmanlı Devleti, bu döneme girdiğinde artık Avrupa sermayesi tarafından baskı altına alınmış bir ülkeydi ve Osmanlı Devleti maliyesi iflas ettikten sonra 1881’de Duyun-ı Umumiye kurulmuştu. Memleketin belirli borçlarına alacaklı devletler tarafından el konulmuştu. Altyapısal yatırımlar

Atila Murat, “19 yüzyılda Osmanlı-Alman ilişkileri”, http://www.engkousam.ysmyazilim.com/uploaded/file/MURATATILATURKIYEMASASI.pdf, s.9. Atila Murat, “19 yüzyılda Osmanlı-Alman ilişkileri”, http://www.engkousam.ysmyazilim.com/uploaded/file/MURATATILATURKIYEMASASI.pdf, s.3.

- 38 -


- 39 -


- 40 -


yabancı devletler tarafından gerçekleştiriliyordu ve iktisadi hayat onların kontrolünde gerçekleşiyordu. Osmanlı imparatorluğu dış borcu ‘2 milyar frank’ civarındaydı. Bu borçlara karşılık devletin bazı eyaletlerinin gelirleri Duyun-ı Umumi’ye bırakılıyordu. Duyun-ı Umumiye yönetiminde İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı bankası temsilcileri yer alıyordu.”9 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı Avrupa’da durum nasıldı? “19. yüzyılın ikinci yarısında Batı Avrupa sanayi toplumu özelliğini kazanmıştır. Özellikle Fransa ve İngiltere aralarındaki sorunları gidererek büyük topraklar paylaşmışlar ve altın çağına girerek gelişmişlerdir. Tüm bunların yanında Prusya sanayi toplumu olmada biraz gecikmiştir fakat büyük aşamalar geçerek öncü toplumlardan birisi olmayı başarmışlardır. Prusya’nın koloniciliğe geç de olsa girmesi uluslar arası politikada dengeleri altüst etmiş ve yeni gelişmelere yol açan devlet olmasında etken olmuştur. Prusya 1871’de Versailles’da Fransa’yı yenerek Alman imparatorluğunu ilan etmiştir.”10

11

THOMAS ALVA EDİSON (1847-1931) 20. yüzyıl yaşamını büyük bir şekilde etkileyen mucit ve iş adamıdır. Bazı icatları tamamen orijinal olmakla birlikte, eski icatların geliştirilmesi veya yönetimi altında çalışan yüzlerce çalışana aittir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Thomas_Edison

Dönem Edison gibi mucitlerin yaşadığı, dünyanın değiştiği, elektriğin ve trenlerin uzakları yakın ettiği bir zaman. Şevket Pamuk, “Dünyada Ve Türkiye’de İktisadi Büyüme (1820–2005)” adlı makalesinde şunları söylüyor; “Eldeki bütçeler, vergi gelirleri, dış ticaret verileri ve reel ücret dizilerini kullanarak yaptığımız tahminler, bugünkü Türkiye sınırları içinde kalan alanda, kişi başına gelirin 1820– 1913 döneminde yılda ortalama yüzde 0,6’lık bir hızla arttığına işaret etmektedir.”11

EKONOMİK KURAMDA 19. YÜZYILIN SON ÇEYREĞİ (Neo-Klasik Okul: 19. yüzyılın son çeyreği İle 20. yüzyılın ilk çeyreği arasındaki dönemde (18701930) etkili olan; liberalizm, serbest ticaret, genel denge gibi konularda klasik İktisat okulunun çizgisini izlemekle birlikte, özellikle değer teorisi ve makro-mikro

Pamuk Şevket, “Dünyada Ve Türkiye’de İktisadi Büyüme (1820–2005)”, http://www.uedtp.org.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/dergi/2007_Ilkbahar/Sevket_Pamuk.pdf

- 41 -


çözümlemeler konusunda klasiklerden oldukça farklı görüşler savunan iktisatçıların oluşturdukları İktisat okuludur. Neo-klasikler klasiklerin tersine makro değil, mikro çözümlemelere ağırlık vermiş; klasik emek değer teorisi yerine marjinal değer teorisini geliştirmiş; üretim ve bölüşüm sorununu marjinal değer, marjinal fayda, kâr ve fayda maksimizasyonu gibi kavramlar ekseninde çözmeye çalışmış; nîcel-matematiksel teknikleri İktisadî analizlere yoğun biçimde dahil ederek iktisadın, genel geçer doğrulan ve kesin sonuçları olan özerk bir bilim dalı haline gelmesine çabalamışlardır.

Kaynak: http://sozluk.ihya.org/sosyal-bilimler-sozlugu/neoklasik-iktisatokulu.html

Bosna Hersek ve Bulgaristan’da isyanların sürdüğü günler, isyanlar bir türlü bastırılamıyor ve devlet hazinesi çok zor durumda. İngiltere, sorunların İstanbul’da toplanacak bir konferansta ele alınmasını istiyor. 23 Aralık 1876 tarihinde Kanun-i Esasi ilan ediliyor. Mithat Paşa ikinci defa sadrazamlığa getiriliyor. Rusya 1877 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan ediyor. Romenler, Sırplar Karadağlılar, Bulgarlar Rusya’nın yanında savaşta yer alıyorlar. On binlerce Türk İstanbul’a muhacir olarak geliyor. Ruslarla Edirne’de bir barış anlaşması imzalanıyor ve Padişah 1878 yılında Meclis-i Mebusan’ı süresiz tatil ediyor. 3 Mart 1878’de Ayastefanos Antlaşması yapılıyor.

- 42 -


- 43 -


- 44 -


- 45 -


SULTAN 2. ABDÜLHAMİD Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL

- 46 -


1842 yılında doğan ve 1918’de vefat eden Sultan

seyahatlerinde yanında götürdü.

2. Abdülhamid 1876-1908 yılları arasında saltanatta

“Tahta çıktığında Osmanlı Devleti tam bir bunalımın

bulundu. Babası Abdülmecid Han, annesi ise Tir-i

eşiğindeydi. Karadağ ve Sırbistan’da savaş aleyhimize

Müjgan Sultan’dır. Çok iyi bir tahsil gördü, Fransızca

dönmüş, Bosna-Hersek ve Girit’te ayaklanmalar çıkmış,

öğrendi. Amcası Abdülaziz Han onu Mısır ve Avrupa

mali kriz son haddine varmıştı. Bu arada sadrazam

- 47 -


Mithat Paşa ve arkadaşlarının isteği üzerine 23 Aralık 1876’da Birinci Meşrutiyet ilan edildi. Ancak gayrimüslimlerin dahi yer aldığı Meclis-i Mebusan’ın ilk işi Rusya’ya harp ilanı oldu. 93 harbi diye tarihe geçen bu savaş, Osmanlı Devleti için tam bir felaket getirdi. Ruslar İstanbul önlerine kadar geldi. Bir milyondan fazla Türk, Bulgaristan’dan İstanbul’a hicret etti. Mütareke isteyen Sultan Abdülhamid, ilk iş olarak devleti parçalanma ve yok olma yoluna doğru götüren Meclis-i Mebusan’ı kapattı (13 Şubat 1878) ve devlet idaresini eline aldı. Ayastefanos antlaşması ile Osmanlı Devleti Makedonya, Batı Trakya, Kırklareli, Kars, Ardahan ve Batum’u kaybediyordu. Ancak İngiltere ile anlaşan Abdülhamid Han, Kıbrıs’ın idaresini onlara bırakmak şartıyla, yeniden topladığı Berlin Konferansı’nda kaybedilen toprakların bir kısmına sahip oldu.”12 Sultan 2. Abdülhamid’i Mehmed Selim Sivritepe şöyle anlatıyor, “Padişah anne ve babasının hastalık ve ölümleri ile evhamlıydı. Ölme, öldürme psikozuna kapılmış, şehzadelerin etkisiyle hep şüpheciydi. Anne ve baba sevgisi görmediğinden çekingen ve ihtiyatlıydı. Dedikodudan başka bir şey bilmeyen saray içi hayatının etkisiyle, her söylentiyi dinlemeye hazırdı. Devrimciliğin nükseden bir 12 13 14

hastalık olduğunu ve devrime bir defa katılana güvenilemeyeceğine inanmıştı. Çevreye güvenilmeyeceğine inandı. İktisatlı yaşamaya ve haremi devlet işlerine sokmamaya kararlıydı. Hedefi, hak ve hürriyetlerin hükümdarca halka verildiğine inanarak, adil hükümeti kurup, hür toplum oluşturmak böylece devleti ilerletip parçalanmaktan kurtarmaktı.”13 Benjamin C. Fontna’nın, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim Politikası Üzerine Önemli Bir Çalışma: Mekteb-i Hümâyun, Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Döneminde İslâm, Devlet ve Eğitim” adlı kitabını yorumlayan Mustafa Gündüz, “Eser, ‘eğitim alanında Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki devamlılığın genelde algılandığından daha güçlü olduğunu göstererek’ tarihte süreklilik tezini vurgular”14 diyor. “2. Abdülhamid: Modernleşme sürecinde İstanbul” adlı bir kitapta bu dönem şöyle anlatılıyor: “Osmanlı İmparatorluğu’nun en kritik zamanında 33 yıl hükümdarlık yapan 2. Abdülhamid; dönemi, politikaları, faaliyetleri ile dikkat çeken, 19. yüzyılın en uzun süre tahtta kalan hükümdarıdır. 2. Abdülhamid’in hükümdarlık yılları, ilk meclis ve seçim tecrübelerinin yaşandığı, demokrasi denemelerinin olduğu, 1. ve 2. Meşrutiyetlerin ilanının yapıldığı, sosyal

http://www.frmtr.com/tarih/1875190-ii-abdulhamit-hayati.html Sivritepe Mehmet Selim, Dünden Bugüne Bursa Erkek Lisesi, Bursa İdadisi’nin Kuruluşu ve gelişimi 1885-1980, Gaye Kitabevi, 2006-Bursa, s.32-33. Gündüz Mustafa, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar” , Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 6, Sayı 12, 2008, s. 262.15 http://www.istanbul2010.org/EDEBIYAT/PROJE/GP_788966

- 48 -


- 49 -


kurumlaşmada, eğitimde, bilimde, sağlıkta, adliyede, teknolojide köklü atılımların gerçekleştirildiği, kısaca modernleşme sürecinde önemli ilerlemelerin yaşandığı bir devirdir. İstanbul tarihi açısından da son derece önemli olan bu dönemde İstanbul, izleri günümüzde de devam eden planlama ve imarlaşma faaliyetlerine sahne olmuş, mektepler başta olmak üzere, idari, adli, askeri, ticari ve sivil alanda çok sayıda mimari eser vücuda getirilmiştir.”15 “2. Abdülhamid devri siyaseti, eğitimi, kültürü, basını ve ideolojisi üzerine varılan hükümlerin çok farklı kanatlarda seyretmesi, her şeyden önce dönemin kozmopolit özelliğinden, hızlı değişiminden ve olağanüstü sayılabilecek derecede yeniliklerinden kaynaklanmaktadır.”16 “(Bernard) Lewis’e göre, 2. Abdülhamid döneminin en göz alıcı başarısı, hem okul, hem de öğrenci sayısının önemli ölçüde artmasıdır.”17 Bu dönemde açılan okullarda disipline, ahlâka ve coğrafyaya önem verildiğini söyleyebiliriz. 2. Abdülhamid dönemi, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde Alman etkisinin arttığı bir dönemdir: “Osmanlı Devleti üzerindeki Almanya nüfuzu 19. yüzyılın son çeyreği ve 20. yüzyılın ilk 20 yılını kapsamaktadır. Alman sanayisi ve ideolojisi Osmanlı imparatorluğu ile kurmuş olduğu ittifaka dayanmıştır. Türkler ise modernleşmede Almanya’yı model almışlardır. Yani Osmanlı-Alman ilişkileri basit ilişkiler olarak algılanmamalıdır. Özellikle 19. yüzyılı son çeyreği ve 20. yüzyılın ilk 20 senesi arasında her iki devlet de birbirine ihtiyaç duymuştur.”18 16 17 18

Gündüz Mustafa, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar” , Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 6, Sayı 12, 2008, s. 244. Gündüz Mustafa, “II. Abdülhamid Dönemi Eğitim ve İdeolojisi Üzerine Araştırmalar” , Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 6, Sayı 12, 2008, s. 252. Atila Murat, “19 yüzyılda Osmanlı-Alman ilişkileri”, http://www.engkousam.ysmyazilim.com/uploaded/file/MURATATILATURKIYEMASASI.pdf, s.2.

- 50 -


1880-1914 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu Avrupalı devletlerin bir rekabet alanı. Bu dönemde Osmanlı’da Fransız, Alman ve Belçika sermayesinde artış gözleniyor. Orduda yapılacak ıslahatlar konusunda da Almanya o günlerde ilk akla gelen ülke oluyor. “1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlı yenilgisi ile sonuçlanınca Osmanlı Devleti orduda önemli derecede eksikliklerinin olduğunun farkına vardı ve reform yapma 19

gereği duydu. Acilen ordunun ıslah edilmesi gerekiyordu model alınabilecek ve güvenilecek tek ülke o günkü şartlarda Almanya’ydı.”19 Osmanlı Devletine Alman askeri uzmanların getirilmesi 2. Abdülhamid zamanında gerçekleşiyor. Sultan Abdülhamid, 1880 yılının Mayıs ayında, Alman büyükelçi aracılığıyla Almanya’dan bir askerî heyetin Türkiye’ye gönderilmesini istedi. Daha sonra Osmanlı

Atila Murat, “19 yüzyılda Osmanlı-Alman ilişkileri”, http://www.engkousam.ysmyazilim.com/uploaded/file/MURATATILATURKIYEMASASI.pdf, s.17.

- 51 -


askerleri de yetiştirilmek üzere Almanya’ya

olan ilgisi ise piyano çalmasından kaynaklanır.

yollandı.

Duygulu ve hüzünlü Türk musikisinden daha

Sultan 2. Abdülhamid, Osmanlı’nın son

fazla, operet türü batı müziğini tercih eder. Sanat

döneminde dönemde 33 yıl padişahlık yaptı.

alanında ilgi duyduğu diğer bir alan da resimdir.

İmparatorluğun çöküşünü geciktiren hükümdar

Tahta çıkışının 25. yılında Kaiser Wilhelm’in

olarak tarihe geçti.

hediye ettiği yağlı boya resimlerin tıpkıbasımlarını

O, diğer özelliklerinin yanında, çektirdiği

içeren albümü özel dairesine yerleştirmesi bu

fotoğraflarla, yurtiçinde ve yurtdışındaki gidip

ilginin bir göstergesidir. Sultan II. Abdülhamid’in

görmediği yerler hakkında fikir sahibi olmuştur. Kendi

siparişlerinin

yanında

yabancı

fotoğrafçıların çektiği resimleri de para verip satın aldırtmış. Sultan, hem devleti, hem de dünyayı fotoğraflarla okumuş. Osmanlı’nın ihtişamını,

ekonomik

ve

askeri

gücünü

yansıtan albümler oluşturarak, yabancı devlet başkanlarına

göndermiş,

“Osmanlı

hâlâ

ayaktadır, güçlüdür” mesajını vermiştir. Bu 911 albüm “Yıldız Albümleri” adıyla da bilinir.

manzara, portre ve çiçek resimleri yaptığı bilinir. Sanatın geliştirilmesinde önemli olan Sanayi-i Nefise Mektebi gibi bir okul bu dönemde açılır. Batılı standartta eğitim için okulun başına, yurtdışında eğitim almış olan Osman Hamdi Bey getirilir. Yabancı ressamların başkentte önemli etkinliği göze çarpar. Bu ressamların birçoğu saray tarafından destek görür. II. Abdülhamid’in tarihi dönemlere ait olan kültür ve uygarlıklara

ilgisi

ilgisi bilinen bir gerçektir. Kendi kesesinden kazı

büyüktür. Klasik piyeslerden daha çok operetleri

masraflarını karşılar ve eski eserlerin korunması

tercih eder. Tiyatro tutkusu, Yıldız Sarayı içerisine

için Osman Hamdi Bey tarafından oluşturulan

küçük bir tiyatro yapılmasına yol açmıştır. Burada,

Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni onaylamıştır. Ancak,

İtalyan, Fransız ve Amerikalı gezgin oyuncular

Sultan, siyasî yakınlık neticesinde de 1877’de

oyunlarını

padişah

Bergama Zeus Altarının ve 1904’de de Mşatta

tarafından ödüllendirilir ve tekrar yeni oyunlar

Sarayı’nın sağlam kalan mevcut kısımlarının

sahnelemeleri için burada kalırlardı. Müziğe

Berlin’e gönderilmesine izin vermiştir.”20

“II.

20

Abdülhamid’in

sergilerlerdi.

tiyatroya

olan

Sanatçılar,

Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, s. 85,86.

- 52 -


- 53 -


O DÖNEMDE BURSA

Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL

- 54 -


Bursa 1880’lerden beri göç alan bir kentimizdir. 19

merkez ve çevre ilçe bağlantılı yollar (1878-1904)”22;

yüzyılda dünyaya paralel olarak Bursa da inanılmaz bir

“Bursa Belediye Binası (1879)23”; “Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu (1888), Bursa Müze-i Hümayun (1904), Bursa Posta ve Telgraf İdaresi (1879), Bursa Salhanesi

değişimi yaşamaya başlamıştır. “Bursa Hamidiye Sanayi Mektebi (1891), Bursa Hamidiye Ziraat Mektebi (1892), Bursa Mekteb-i İdâdî Askerî (1890)”21; “Bursa-Mudanya yolu (1881-1883), Bursa-Uludağ yolu (1904), Bursa 21 22 23 24 25

(1906-7)”24 belirtilen yıllarda kurulmuştur.” O dönem sadece Bursa için önemli değildir.

Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, S. 154. Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, S. 182. Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, S. 194. Duymaz A. Şevki, II. Abdülhamid Dönemi İmar Faaliyetleri (Türkiye Örnekleri ), Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Http://Tez.Sdu.Edu.Tr/Tezler/Ts00301.Pdf, S. 196. Zeynep Aktuna, “İstanbul’da Apartman Gelişiminin Sosyal Bağlamının Yeniden Okunması: 1889-1922”, ODTÜ Yüksek lisans tezi, Aralık, 2003, http://www.spo.org.tr/resimler/ekler/706835de79a2b4e_ek.pdf

- 55 -


- 56 -


İstanbul’da 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayan apartmanlaşma süreci özel bir süreçtir. Bu süreç, sadece Osmanlı İmparatorluğunun Batıya dönük yüzünü yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda ‘modern öncesi’ kentsel mekânın ‘moderne’ dönüşümüne de ışık tutar. Dolayısıyla, apartman gelişimi ‘batılı’ ve ‘modern’ olanın benimsenmesinin yanı sıra önemli bir mekânsal dönüşüme de ışık tutmaktadır.”25 “Ancak değişimin yönünü ‘kapitalist’ bir rotaya sokan dış dinamikti. 19. yüzyılda ham ipek üretimindeki sanayileşme, kapitalist mantığın (zorunlulukların da diyebiliriz) adım adım ilerleyerek kendini egemen kılmasının sonucuydu. Bu gelişmede sanayi devrimi sonrası Avrupa’nın artan ham ipek gereksinimi tetikleyici bir rol oynadı. Bu yüzyılda ham ipek üretimindeki fabrikalaşma, kentsel yapılı çevreye büyük zarar veren deprem ve yangınlar ile modern kenti kurma amacındaki Tanzimat şehirciliği Bursa’yı köklü bir değişime uğrattı. Kentin çevresine konumlanmış endüstriyel bir üretimin gerçekleştiği fabrikaları, geniş cadde ve hükümet binalarıyla yeniden yapılanan kent merkezi, dik açılı planda yapılmış mahalleleri ve demiryolu ile 19. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Bursa, geleneksel yapısını önemli ölçüde korumakla beraber, sanayileşen modern bir kente özgü pek çok özelliği gösteriyordu. Ne var ki kentlilerin gündelik yaşamlarını 26 27 28

sürdürdükleri maddi çerçevenin iyileştirilmesine yönelik değişimin hızı, kentin Avrupa ülkelerine ipek ipliği satan bir ihracat merkezine dönüşüyle ilintili değişmelerle karşılaştırıldığında oldukça gerideydi. Bu ise kentteki değişimin bağımlı karakterinin sonucuydu.”26 “19. yüzyılın sonlarına doğru, ipek ipliği üretiminin ölçek ve organizasyonundaki değişim, bu geleneksel dokuya, yeni bir mekan kategorisini ekledi: Fabrika…İlki 1838 yılında açılmış olan bu yeni mekansal formlar, 1860’lara gelindiğinde kentin iki ayrı bölgesinde belli bir yoğunluğa ulaşmış durumdaydı.”27 “Nitekim, Betarice St. Laurent”in belirttiğine göre, 1882-1914 yılları arasında, 2. Abdülhamid ve Jön Türkler yönetimine rastlayan dönemde, Bursa’daki modernleşme çabaları eskisinden daha köklü bir biçimde yürütülmüştü.”28 “İngiltere’nin Bursa’daki konsolosu Sandison’un, kent ile ilgili ülkesine gönderdiği raporlardan anlaşılıyor ki; 19. yüzyılda Bursa özellikle koza, ipek ipliği üretimini iç pazardan çok Avrupa pazarları için üreten, kapitalizmin etkilerine açılmış bir Osmanlı kentiydi. Bursa ve çevresindeki tarımsal ürünlerin ve hammaddenin Avrupa’ya taşınmasında en büyük paya sahip olabilmek ve yeni bir Pazar yaratabilmek için İngiltere, Fransa, Rusya, Belçika ve İsviçre’nin birbirleri ile rekabeti söz konusuydu. Fransa

Kaygalak, Sevilay, Kapitalistleşme Sürecinde Bir Osmanlı Anadolu Kenti: Bursa, 1840-1914, Doktora Tezi, Ankara-2006. http://www.belgeler.com/blg/t3x/kapitalistlesmesurecinde-bir-osmanli-anadolu-kenti-bursa-1840-1914-an-ottoman-anatolian-city-under-the-process-of-capitalism-bursa-1840-1914 Kaygalak, Sevilay, Kapitalistleşme Sürecinde Bir Osmanlı Anadolu Kenti: Bursa, 1840-1914, Doktora Tezi, Ankara-2006. http://www.belgeler.com/blg/t3x/kapitalistlesmesurecinde-bir-osmanli-anadolu-kenti-bursa-1840-1914-an-ottoman-anatolian-city-under-the-process-of-capitalism-bursa-1840-1914, s.170. Kaygalak, Sevilay, Kapitalistleşme Sürecinde Bir Osmanlı Anadolu Kenti: Bursa, 1840-1914, Doktora Tezi, Ankara-2006. http://www.belgeler.com/blg/t3x/kapitalistlesme- 57 surecinde-bir-osmanli-anadolu-kenti-bursa-1840-1914-an-ottoman-anatolian-city-under-the-process-of-capitalism-bursa-1840-1914, s.180.


koza ve ipek ipliğini kendi ülkesine aktarma konusunda diğerlerine nazaran daha başarılı görünmekteydi. Ayrıca Fransız yatırımcılar ve Fransız sermayesinin, ipek fabrikaları açma konusunda daha geniş yatırımları mevcuttu. Diğer ülkeler, buğday, arpa, şarap, zeytin ve zeytinyağı gibi tarımsal ürünlerin alıcısı durumundaydı. İngiltere özellikle pamuklu dokumalarını, demir, kalay gibi ürünlerini Bursa pazarında alıcılarla buluşturmaktaydı. Yabancı sermaye, Bursa’da sanayileşmenin başlamasına neden olmasının yanı sıra, ticaretin artması, İstanbul-GemlikMudanya arasındaki deniz yolu taşımacılığını ve Bursa-Mudanya demiryolunun oluşturulmasını sağlamıştı. 19. yüzyılın başlarından itibaren Bursa sanayileşen, Avrupa devletlerinin tutumu belirleyici olmak koşuluyla dış pazarlarla ilişki kuran, kapitalist dünya ekonomisi ile Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı temas noktalarından biri niteliğindeydi.”29 “Sonuç olarak 19. yüzyıl boyunca Avrupa kökenli demiryolu ile deniz-liman işletmeleri açılacaktır. 1873’te Pressel’e ihale edilen 42 kilometrelik Bursa-Mudanya Demiryolu 1875 yılında tamamlandı ancak 1892 yılında hizmete girebildi”30 “19. yüzyılda dünyanın herhangi bir bölgesinin tarihini dünya ekonomisi ve modernleşmenin etkilerini göz ardı ederek değerlendirmek mümkün değildir. Dünya ekonomisi ve modern 29 30

Avrupa Devletleri’nin merkezi, bürokratik, dinigeleneksel, kendine özgü bir yapı gösteren Osmanlı İmparatorluğu ile etkileşimi, Osmanlı toplumsal örgütlenmesinde hızla, geri dönüşü mümkün olmayan bir sürecin başlamasına neden olmuştur. Ancak bu değişim süreci imparatorluğun her yerinde eş zamanlı olarak gerçekleşmemiştir. Bu bağlamda, 1840’lardan sonra sanayileşmenin başladığı, iç piyasadan çok Avrupa pazarları için hammadde (ipek ipliği ve koza) üreten, İstanbul’a yakınlığı nedeniyle yapılan reformların rahatça uygulanabildiği Bursa incelenmeye değer bir kent olarak görünmektedir. Bu bağlamda ‘değişim’i gösterebilmek için öncelikle tarihsel arka plan niteliğinde, Bursa’nın kentsel gelişimi ve kentin genel görüntüsü ele alınmıştır. Kentte mekânsal ve sosyal değişimin temel dinamiğini sanayileşme ve idari düzenlemeler oluşturmaktadır. Çoğunluğu gayrı Müslim ve yabancılardan oluşan yatırımcılar Bursa’da ard arda ipek fabrikaları açarak, Avrupa pazarları için (özellikle Lyon ve Marsilya) ham madde üretmeye başlamışlardır. Zaman zaman kozalardaki hastalıklar ve dünya piyasaları ile bağlantılı olarak dalgalanmalar yaşanmakla birlikte, kozacılık ve ipek ipliği üretimi kentin ekonomik olarak gelişiminin motorunu oluşturmuştur. Belirlenen ölçüde gelire sahip Müslüman ve gayrı Müslim kent sakinleri yeniden yapılandırılan

Dörtok-Abacı Zeynep, “İngiliz Konsolosluk Belgeleri Işığında Bursa Ekonomisi (1848 - 1896)”, U.Ü. Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi Yıl: 7, Sayı: 11, 2006/2, s. 169-170. Akkuş Mine, “19. Yüzyılda Bursa’daki İpek Ticaretini Geliştirmeye Yönelik Bir Kurum: Vapur Kumpanyası Ve Nizamnamesi”, Bilkent Üniversitesi tarafından 17–22 Haziran 2008’de düzenlenen XI. Uluslar arası Türkiye’nin Sosyal ve Ekonomik Tarihi Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunuldu, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1348/15615.pdf

- 58 -


- 59 -


yönetim örgütünde yer alarak kentin yönetimine sınırlı

İleri görüşlü bir aydın olan Ahmed Vefik Paşa’nın

da olsa katılma olanağı bulmuşlardır. Bursa kentinde

kente yönetici olarak gönderilmesi özellikle mekânın

ekonomik gelişme ve idari düzenlemeler sosyal yapıyı

yeniden biçimlenmesine ivme kazandırmıştır. Kentte

da etkilemiş ve bu yeni durum kent mekânına yansımıştır.

sanayileşmeyle bağlantılı şekilde ortaya çıkan ve azınlık

- 60 -


burjuvazisi olarak nitelendirilebilecek üst gelir grubu,

ailelerin hayatlarının da değişmesine neden olmuşlardır.

yeni yaşam ve davranış biçimleri benimsemişlerdir.

Kentte yaşayan bürokrat ve memurlar da gerek yaşam

Ayrıca, bu fabrikalarda çalışan Rum ve Ermeni kadın

tarzları gerekse kılık kıyafetleriyle geleneksel Osmanlı

işçiler, kentte bir işçi sınıfı oluşturarak kendileriyle birlikte

kent toplumu öğeleri dışında yeni bir grup olarak

- 61 -


ortaya çıkmışlardır. Bursa 1860-1910 sürecinde Fransa, İngiltere, Almanya gibi Avrupa Devletleri için pazar haline gelmiş ve kentte yeni tüketim alışkanlıkları görülmeye başlanmıştır. Kentte yaşayan insanlar moda, reklâm, fiyat indirimi gibi yeni kavram ve uygulamalarla tanışmışlardır. Modernleşme sürecinde Bursa kenti geleneksel Osmanlı kenti niteliklerinden kopmasına karşın hala ‘doğulu’ bir kent olma karakterini korumaktadır.”31

O yıllarda Bursa, ham ipek ipliği üretiyor ve bunu ihraç ediyor. Bursa-Mudanya demiryolu ile üretim Fransa’nın Lyon kentine gönderiliyor. Bursa-Mudanya demiryolu hemen hemen Bursa Erkek Lisesi ile aynı yıllarda açılıyor. Bu çerçeveden bakıldığında, BursaMudanya demiryolu ile Bursa Erkek Lisesi’nin yaklaşık aynı yıllarda açılmasının bir tesadüf olarak görülmemesi gerekir. Aslında o günlerde olan, kârlı çıkanın kim olduğu

31 Dörtok-Abacı Zeynep, Modernleşme Sürecinde Bursa Kenti’nin Mekansal Ve Sosyal Değişimi (1860-1910), Doktora tezi, Bursa-2005, http://www.belgeler.com/blg/qvs/ modernlesme-surecinde-bursa-kentinin-mekansal-ve-sosyal-degisimi-1860-1910-spatial-and-social-change-of-bursa-in-the-period-of-modernization-1860-1910

- 62 -


tartışması bir yana, ülkenin ve Bursa’nın bir şekilde dünya ile bütünleşmeye başlamasıydı. “Bursa, Orta Çağ’ın en önemli ticaret rotalarından biri olan İpek Yolu üzerinde yer alan önemli bir ipek üretim merkezidir. Bursa’da üretilen ipek kumaşlar Orta Çağ boyunca İpek Yolu kullanılarak hem Osmanlı İmparatorluğu içindeki farklı eyaletlere, hem de çeşitli Avrupa ülkelerine gönderilmiştir. 19. yüzyılda hızla gelişen teknolojinin gereklerinin yerine getirilmesinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun yetersiz kalması nedeniyle ipek kumaş üretiminde Avrupa ülkelerinin gelişmiş teknolojik olanakları ön plana geçmiş, Bursa’daki ipek kumaş üretimi yerini ham ipek ipliği üretimine bırakmıştır (Saint-Laurent, 1989). Bu süreçte, Bursa’da üretilen ipek ipliği, ipekli kumaş üretimi için çeşitli Avrupa ülkelerine gönderilmeye başlanmıştır. Bursa’da 1840’larda başlayan ve Fransa’nın Lyon kentine yönelen ham ipek ipliği ihracatını kolaylaştırmak amacıyla 19. yüzyılın sonunda Bursa ile Mudanya arasında 42 kilometrelik bir demiryolu hattı inşa edilmiştir. Demiryolu 1872’de yapılması tasarlandığı halde 1891 32

yılında tamamlanabilmiş, işletmenin 99 yıllık imtiyazını Nagelmakers isimli bir Belçika şirketi almıştır. Ham ipek ipliği (filatür) fabrikalarının bulunduğu Bursa kenti ile Mudanya limanı arasında doğrusal bir hatta inşa edilen demiryolu aracılığıyla Bursa’da üretilen iplik, Mudanya limanına, oradan da tarifeli vapur seferleriyle Fransa’nın Lyon kentine ulaştırılmak üzere Marsilya limanına aktarılmıştır.”32

Vural Tülin, Dostoğlu Neslihan, Ediz Özgür, “Bursa-Mudanya Demiryolu Hattı İşletme Binası İçin Yeniden Kullanım Önerisi: Mudanya’da Sosyal Ve Kültürel Merkez”, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, 2006, s.104.

- 63 -


ÖĞRENCİ GÖZÜNDEN BURSA ERKEK LİSESİ Prof. Dr. Necmi GÜRSAKAL

Erkek Lisesi mezunlarının Pilav Günü sonrası Atatürk anıtına yürüyüşü, 1973

- 64 -


“4-10 yaşlarımda yazlarımı geçirdiğim mekandır ana giriş sağ taraftaki Japon balıklarının bulunduğu havuza bir müdür yardımcısının öğrenciler tarafından atılmasını dehşetle izlemişliğim vardır eski binanın 3 metrelik iç ve dış kapıları okuldan çok eski bir yalı ya da saray izlenimini verir çok büyük ve iki kademeli 33

bir bahçesi vardır öğrenci girişleri bu kademeler arasındaki kapıdan yapılır okulun arka tarafındaki bu kapı ile bursa kız lisesi arka kapısı arasında 150 metre olması ise olaya tam bir hababam sınıfı havası katmaktadır.”33

shirakahn, 30.05.2003 22:59, http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=bursa%20erkek%20lisesi

- 65 -


“Hayatımın belki de en güzel 6 yılını geçirdiğim, o dev taştan, eski ve köhne bina. Oradan aldığım eğitimle yata yata üniversiteyi bile kazandım. Gerçi şimdi kızları da aldılar ama o zaman başkaydı. Hele Kız Lisesi de yan sokaktaydı ki, sormayın keyfimizi…”34

“Bursa’ya nam salmış eğitim abidesi”35

“1995-1999 seneleri arasında 4 senemin geçtiği, hakkında her entry girmeye kalkıştığımda hangi birini anlatayım diye çaresiz kaldığım, mezunu olmaktan gururu duyduğum canım lisem. Bursa’nın en eski lisesidir, ülkeye bir çok değerli insan kazandırmıştır falan. Bunları herkes biliyor zaten de bir de yaşamak gerekiyor. Bursa Erkek Lisesi bir kültürdür, değerdir. Bir tek eski binası bile, çekilen onca zorluğa değer, kötü anıları unutturur. Aradan geçen onca seneden sonra bile, gecenin bir vaktinde marşını adama şakır şakır ezbere okutturur. Bursa Erkek Liseli olmak bir ayrıcalıktır.”36

UÇURTMALAR Rüzgâr çıktı. Bir çocuk başı gibi oynak, afacan bir rüzgar. Etrafında güneş kadar temiz, ay kadar donuk bir sessizlik var. Emirsultan’da bir tek, Yeşil’de bir sürü, Pınarbaşı’nda yüzlerce ipleri görünmeyen uçurtmalar… Ovada Nilüfer ve taş köprüler. Gök, kırık, titrek bulutlar içinde.

34 35 36

Hey, uzak, beyaz bulutlar gibi titrek, kırık göğüslü Bursa çocuğu! Rüzgâr çıktı; başın gibi oynak, afacan bir rüzgâr. Uçurtmanı çıkar. Uçurtmanın tam vaktidir. Gök bahtiyar, rüzgâr kıskanç, güneş hasretle dolu; uçurtmalar birer çocuk ruhudur. Ben bir kuş olsaydım! Yükseklerde uçan bir kuş…Kanatlarını germiş, gölgesinin düştüğü yerden bihaber bir kuş… Uçurtmaları gagalar mıydım? Ben bir kuş olsaydım! Ufacık bir kuş, uçurtmaları acaba neden seyrederdim? Çınarın üstünden mi? Yoksa yukarılardan, atmacalardan korkmayacak daha yukarılardan, uçurtmaların üstünden mi? Ben bir kuş olsaydım, kınnapların sarkmış, gevşemiş münhanisinden denize atılmış kaypak taşlar gibi seker; uçurtma sahiplerinin sedef düğmeleri çözülmüş göğsüne girer oradan ot, tere, ceviz, böğürtlen, fındık yaprakları kokan yerden başımı çıkarır uçurtmaları oradan seyrederdim. Rüzgâr kınnapları gerdi. Rüzgâr kalemleri kırdı… Rüzgâr kâğıtları yırttı, terazileri bozdu, kuyrukları savurdu. Taş köprüler gürültüsüz yıkıldı. Nilüfer eridi. Şimdi döndüğüm yolun ağaçlarında ipler sarkıyor, kırık altın köşelerin kalemleri sallanıyor, mor kâğıt parçaları uçuyordu. Bir aralıktan çocuk gölgeleri yağmaya koşarlarken, benim yolum da akşam alacası içinde ipi kesilmiş mor bir uçurtma gibi, büklüm büklüm kıvranarak uzaklara, uzaklara…Sessiz bahçeliklere doğru uçuyordu.

Sait Faik ABASIYANIK

Ümit, 23.02.2000, http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=bursa%20erkek%20lisesi http://www.uludagsozluk.com/k/bursa-erkek-lisesi/ Lazy pigeon, 06.08.2006, http://www.uludagsozluk.com/k/bursa-erkek-lisesi/2/

- 66 -


M. CELAL BAYAR* 3. CUMHURBAŞKANI Celal Bayar 1883 yılında Bursa’nın Gemlik ilçesinin Umurbey köyünde doğdu. İlk ve orta öğreniminden sonra memuriyete atıldı. Adalet, reji ve bankacılık alanında memuriyet görevlerinde bulundu. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilânından sonra İttihat ve Terakki çalışmalarına katıldı ve cemiyetin İzmir Şubesi Genel Sekreterliğini yaptı. 12 Ocak 1920’de toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi’ne Saruhan Sancağı Milletvekili olarak katılan Bayar, Millî Mücadele’nin başlaması ile birlikte Anadolu’ya geçerek bu hareketteki yerini aldı. Millî Mücadele sırasında Batı Anadolu’da etkinlik gösterdiği zamanda Birinci Büyük Millet Meclisi’nde Bursa Milletvekili olarak da görev aldı. 1921’de İktisat Bakanı oldu. Lozan Barış Konferansı’na danışman göreviyle katılan Bayar, 1923 seçimlerinden sonra İkinci Büyük Millet Meclisi’ne İzmir Milletvekili olarak girdi. 1924 yılında İş Bankası’nın kurulmasında önemli rol oynadı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki savaşım çabalarında politikacı ve iktisatçı kimliği ile parladı. 1937-1939 yılları arasında Başbakanlık yaptı. Daha sonra siyasî yaşamını İzmir Milletvekili olarak sürdürdü. * **

Çok partili siyasî yaşama geçilmesi üzerine 1946 yılında arkadaşları ile birlikte Demokrat Parti’yi kurdu ve başkanlığına getirildi. Partisinin 1950 seçimlerini kazanmasından sonra aynı yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce Türkiye’nin üçüncü Cumhurbaşkanı seçildi. (22 Mayıs 1950) 10 yıl boyunca sürdürdüğü bu görevden 27 Mayıs harekâtı ile 1960 yılında uzaklaştırıldı. Yassıada Mahkemesi tarafından idama mahkum edildi. (15 Eylül 1961) Ancak cezası daha sonra müebbet hapse çevrildi. Yassıada’dan Kayseri Bölge Cezaevi’ne nakledilen Bayar, 7 Kasım 1964’de rahatsızlığı nedeniyle serbest bırakıldı. 1903 yılında Reşide Hanım’la evlenen ve üç çocuğu olan Celal Bayar, 22 Ağustos 1986 gününde İstanbul’da vefat etti .

REŞAD EKREM KOÇU** (1905 - 6 Temmuz 1975): Yazar. İstanbul’da doğdu. Konya Anadolu İntibah Mektebini (1918), Bursa Erkek Lisesini (1927) ve İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü bitirdi (1931). Mezun olduğu bölüme Ahmet Refik Altınay’ın asistanı olarak girdi; ancak, hocası1933’te üniversite Rreformunda üniversiteden uzaklaştırılınca, kendisi de asistanlıktan ayrıldı. Kuleli Askerî Lisesinde, Pertevniyal ve Vefa liselerinde tarih öğretmenliği yaptı. İstanbul liselerinde tarih öğretmenliği yaptı. Uzun yıllar Tercüman gazetesinde fıkralar yazdı, tarihî tefrikaları yayınladı. İstanbul’da öldü; Sahrayıcedid Mezarlığına defnedildi.

http://www.webhatti.com/siyaset/44214-and-t-c-3-cumhurbaskani-mahmut-celal-bayarin-hayat-biyografisi-and.html http://www.yasamoykusu.com/biyografi-2205-Resad_Ekrem_Kocu

- 67 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri bahçede, 15 Şubat 1927

- 68 -


Reşat Ekrem Koçu popüler tarihçiliğin önde gelen isimlerindendir. Osmanlıların çeşitli dönemlerini anlatan tarihî romanlar ve araştırmalar yayınladı. En önemli çalışması olan İstanbul Ansiklopedisi’nin önce üç cildini çıkarabildi (1944-1951). 1958’de eseri yeniden yayınlamaya başladı. 1969’a kadar 10. cildin Eyüp maddesine kadar gelebildi. Ayrıca şiirleri ve çocuk romanları da vardır. Şiirleri: Acı Su: Şiirler (1965). Hikâyeleri: Çocuklar: Hatıralar ve Hikâyeler (1938). Tarihî romanları-hikâyeleri: Kızlar Ağasının Piçi (1933), Esircibaşı: Lâle Devrinde Bir Aşk Romanı (1944), Forsa Halil (1962), Erkek Kızlar (1962), Haşmetli Yosmalar (1963), Patrona Halil: Devlet Gücünü Zedelemiş Bir Serserinin Romanlaştırılmış Hayatı (1967), Kabakçı Mustafa: Devlet Gücünü Zedelemiş Bir Serserinin Romanlaştırılmış Hayatı (1968), Kösem Sultan (1972), Haydut Aşkları (1981). İncelemeleri: Sümer Türkleri (1933), Selçuklu İmparatorluğu (1933), Bizans Tarihi (1934), Tarihten Evvelki Zamanlar (1934), Osmanlı Muahedeleri ve Kapitilasyonları 1300-1920 ve Lozan Muahedesi 24 Temmuz 1923 (1934), Hatice Sultan ile

Ressam Melling: Tarihten Hikâyeler (1934), Mimar Sinan (Sedat Çetintaş ile, 1936), Hayrettin Barbaros (1937), Tarihteki Güzel Kadınlar: Taçlı Fahişeler (1944), Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri (1947), İstanbul Camileri (1948), Tarihimizde Garip Vak’alar (1952), Türk Tarihinin 50 Büyük Adamı (1953), Türk İstanbul (1953), Osman Gazi’den Atatürk’e: 600 Yılın Panoraması (1955), İçinde Geçen Vak’alar, Eski Saray Hayatı ve Teşkilâtı ile Beraber Adım Adım, Köşe Köşe Topkapı Sarayı (1960), Osmanlı Padişahları: Büyük Şekavet ve İsyanlar (1960), Tarihimizde Kahramanlar (1960), Dağ Padişahları (1962), Türk Zaferleri (1964), Yeniçeriler (1964), Osmanlı Tarihinin Panoraması (1964), Fatih Sultan Mehmet (1965), Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü (1967), Darulaceze 1898-1974 (1974), Yangın Var!: Eski İstanbul Tulumbacıları (1981), İstanbul Camileri (Taşbasması). Derlemeleri: Ahmet Refik: Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları (1938), Ahmet Rasim: Hayatı, Seçme Şiir ve Yazıları (1938). Çocuklar için de çok sayıda tarihî şahsiyetler ve hâdiselerle ilgili kitap yayınlamıştır.

- 69 -


ANILARIN ÖZGÜL AĞIRLIĞI İnsana ne taş dayanır ne tahta. 2011’den 1883’ü bir çıkarın hele Açılışta kesilen pembe kurdele dünmüş gibi orada Binayı anlamak için sadece bir başlangıç yapın Bilmem tanır mıydınız Sultan 2. Abdülhamid Han’ı Sonra ipek almaya gelen Fransızlar’ı Bursa-Mudanya demiryolu vs. Sorması ayıp ama “Sizin tevellüd kaç?” Sizin aileden kaç kuşak okudu bu okulda? Hani, “Bizim dedenin dedesi” filan…

Bunca yılın ardından Bina sessiz bina yorgun İnanın arka bahçeye inen birkaç mermer merdiven bile Öylesine aşınmış ki Uçlar jilet. Zamanın acısını insan Taştan ve tahtadan almada Gıcırdıyor tahtalar Bir mazot kokusu Belleğimizde yoğun.

Neşet Şen, 2011

Erkek Lisesi Berber Dükkanı

- 70 -


Kaç ölünün anıları titreşiyor bu okulda Bina güçlükle nefes almada sanki Karabasana dönüşen beden eğitimi kasası Piyano çalıyor sınıflardan birinde bir müzik hocası. Kara tahtalarda hayatın cebir problemleri Cebren ve hile ile sırıtmada yüzümüze. İnsana ne taş dayanır ne tahta Bina sessiz bina yorgun Üstüne üstelik Yığılan özgül ağırlığı yüksek bunca anı.

Biz uzun uzun konuşurken durmadan Galiba hacet kalmayacak Bırakın zamanı çökecek bina Tuhaf ama eskiliğinden değil Anıların özgül ağırlığından.

Necmi GÜRSAKAL

- 71 -


ORHAN ŞAİK GÖKYAY 1937-1939 yılları arasında Bursa Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapan Orhan Şaik Gökyay, “Bu vatan kimin?” şiirinde şöyle der: “Bu vatan toprağın kara bağrında Sıradağlar gibi duranlarındır Bir tarih boyunca onun uğrunda Kendini ona verenlerindir.” 16 Temmuz 1902’de Kastamonu İnebolu’da doğdu. 1994’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini Aydın ve Kastamonu’da tamamladı. 1922’de Ankara Muallim Mektebi’ni bitirdi. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. Ardından 1927’de Kastamonu Lisesi’nden, 1930’da İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden diploma aldı. Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1939’da Ankara Musiki Muallim Mektebi’ne müdür olarak atandı. 1947-1951 arasında Galatasaray Lisesi’nde öğretmenlik, 1951-1954 arasında İngiltere’de öğrenci müfettişliği ve kültür ateşeliği yaptı. 19601962’de Londra Üniversitesi’nde Türk dili okutmanı olarak çalıştı. 1969’da İstanbul Eğitim Enstitüsü’ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden emekliye ayrıldı. 1984’ten sonra Marmara ve Mimar Sinan üniversitelerinde divan edebiyatı dersleri verdi. Aruzla yazdığı ilk şiirleri Kastamonu’da yayınlanan “Açıksöz” dergisi ile Balıkesir’de kendisinin yayınladığı “Çağlayan” dergisinde çıktı. Ardından hece veznine döndü. Önceleri âşık tarzına uygun, çoğunlukla ulusal konuları işleyen lirik şiirler yazdı. 1940’lardan sonra edebiyat tarihi, folklor ve halk edebiyatı araştırmalarına

yöneldi. Eski metinleri inceledi, eklediği notlarla birlikte sadeleştirilmiş basımlarını hazırladı. Kendi şiirlerini kitap olarak yayınlamadı. Yalnızca 5 şiirini İngilizce çevirileriyle birlikte Birkaç Şiir-Poems kitabında topladı.

Kaynak: http://www.edebiyatogretmeni.net/orhan_saik_gokyay.htm

FERAİZCİZADE MEHMET ŞAKİR Feraizcizade Mehmet Şakir’in ailesi aslen Buharalı’dır. 1853 yılında Bursa’da doğmuştur. Tanzimat devrinin diğer yazarları gibi özel öğrenim görerek yetişmiş, Arapça-Farsça ve Fransızca öğrenmiştir. Hüdavendigar (Bursa) Vilayeti Mektubî Kalemi’nde mümeyyiz olarak çalışmış, bu memuriyetinin yanı sıra Hüdavendigar gazetesinin ve matbaasının müdürlüğünü yürütmüştür (1872-1896). Bursa İdadisi’nde edebiyat ve ahlâk dersleri vermiş (1892 -1896), Nilüfer ve Gündoğdu adlı dergileri çıkartmıştır. Ahmet Vefik Paşa’nın Bursa valiliği yıllarında (1892- 1897) Vefik Paşa’ya tiyatro çalışmalarında yardım etmiş, Bursa’daki Fasulyacıyan Kumpanyası mensuplarına diksiyon ve edebiyat dersleri vermiştir. 1904’te Kırklareli Tahrirat Müdürlüğü’ne, 1911’de Niğde Tahrirat Müdürlüğü’ne atanır. Niğde’ye atanması üzerine görevinden ayrılıp Bursa’ya döner. Döndükten kısa bir süre sonra, 9 Eylül 1911’de kalp krizi geçirerek ölür.

Kaynak: “Mehmet Şakir” (Feraizcizade), Tanzimattan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, CII, YKY, İstanbul, 2001, s. 558 -559

- 72 -


SÖZLÜ TARİH

- 73 -


ABDULLAH SATIBOL 1925 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretimimi Emir Buhari İlkokulu’nda okudum. Orta öğrenimimi 1. Ortaokul’da okudum. Daha sonra da 1942 yılında Erkek Lisesi’ne girdim. 3 senem Erkek Lisesi’nde geçti. O dönemde zaten en iyi okulların başında Erkek Lisesi geliyordu. Ben de hem kendi isteğimle hem de çevremdekilerin etkileriyle Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Zaten babam da ticaret adamı olduğu için en uygun olarak oraya gitmem öngörüldü; çünkü okulu bitirince babamın yanında çalışacaktım. Okula ilk girdiğimizde zaten gözümüze ilk çarpan kocaman taş binaydı. Biz o eski binada ders yaptık. Onun dışında bahçede bir de sadece müzik derslerinin yapıldığı bir bina daha vardı.

“Bizim dönemimizde oldukça sıkıyönetim vardı. Öğretmenler

bizim için annemizden, babamızdan bile daha çok önemliydi. Anne,

babaya belki nazımız geçer de asla öğretmenimize yapamazdık. Zaten saygıdan dolayı da korkardık. Aramızda saygıdan kaynaklanan bir mesafe vardı; zaten çoğu derslerde olduğu kadar dışarıda da ciddi insanlardı. Fakat bizim hocalarımız yaşıyla olduğu kadar, bilgisiyle de bizi çok etkilerdi.

Hepsi profesör gibiydi. Çekinmemek ne mümkün! Bugün gibi birçoğunu hatırlarım. Cebir geometri hocamız Necati Bey, Şevket Bey ve Davut Bey, İngilizce hocamız Mehmet Gülbahar Bey, Coğrafya Hocamız Sabri Bey, Tarih hocamız Şevket Bey, Kimya hocamız Hicriye Hanım, Biyoloji hocamız Sıdıka Hanım, Felsefe Hocamız Kazım Bey aklımda kalanlar! Ben yatılı okumadım ama yatılı okuyan arkadaşlarım vardı; zorlanıyorlardı. Yabancı bir yere gelmişler; ailelerinden uzak. Biz akşam olunca eve giderken onlar okulun içindeki yatakhanede kalıyorlardı. Mutlaka onlar

- 74 -


için başka bir yere gelip ailesiz yaşamak; hem de o yaşta zordu. Ama bizim okulda birlik beraberlik olduğu için, hocalarımızın da sayesinde çabuk kaynaşılıyor ve alışılıyordu. Bizde sınav sistemi de sıkıydı Biz hangi gün yazılımız, hangi gün sözlümüz var bilmezdik bile! Çıkarın kâğıtları kalemleri dediğinde biz hemen çıkarır sınava hazır bir halde beklerdik. Ansızın ders ortasında, sen ayağa kalk dediğinde sözlü sınava hazır beklerdik. Ben sabahçı öğrenciydim. Öğleye kadar ders yapardık; öğleden sonra da başımızda bir nöbetçi öğretmen olurdu; o öğretmen eşliğinde bir ders çalışırdık. O gün hangi ders işlendiyse o dersin mütalaasını yapardık. Tabi diğer derslerimize de çalışırdık. Okulumuz sosyal faaliyet yönünden de geri kalmazdı; hatta oldukça başarılıydı. Boksörlerden tutun da okulumuzda basketçiler, hentbol takımı bile mevcuttu. Derecelerimiz olduğunu da hatırlıyorum. Ben pek katılamazdım çünkü boş zamanlarımda okuldan çıkar çıkmaz babamın yanına gidip ona yardımcı olmaya çalışıyordum. Ayakkabı işine okuldan sonra devam edeceğim düşüncesiyle bu işe alışmaya ve bu işi öğrenmeye çalışıyordum. Erkek Lisesi her şeyden önce bana disiplini, ciddiyeti, çalışkanlığı aşıladı. Hayatla ilgili öğretmenlerimizden çok şey öğrendik. Onlar da bizi bütün özverileriyle hayata hazırladılar. Pilav günlerine katılmayı çok istememe rağmen çok fazla katılamıyordum. Çünkü işim bütün zamanımı alıyor; çok fazla boş vaktim

kalmadığı için katılmam da pek mümkün olmuyordu. Bir hocam vardı; Felsefe hocamız Kazım Bey, okuldan sonra evinde kiracı bile olmuştum. Devlet olgunluk imtihanları vardı; derslerden geçme sınavları dışında bir de o dersten sınava girerdik. Olgunluk imtihanına gireceğiz diye sınıfı geçmiş gibi derslerimi ihmal ettim; çünkü ders imtihanlarını umursamaz; sadece olgunluk sınavlarını önemserdim. Kazım hoca bir gün bana “Olmuyor bu iş Abdullah olmuyor” dedi. O gün çok üzüldüm ve son senemde ders çalışmadığımı fark ettim; daha sonra hemen toparladım derslerimi. O gün o hocanın sözü benim aklımı başıma almama yetmişti. Yeliz Mutlu tarafından 29.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 75 -


AVNİ DOMANİÇ “ATATÜRK’Ü YAKINDAN GÖRDÜM” Yıl 1926: Bursa Erkek Lisesi Orta kısım birinci sınıftayım. Atatürk lisemizi şereflendirdiler. Yine başta okul müdürü, öğretmenlerimiz, biz öğrenciler, Atatürk’ün ellerini öptük. Atatürk, kendisinin Harbiye’de lisan hocası olan ve emekli olduktan sonra lisemizde görev alan

Nevres Bey’in dersine girip öğrenciler arasına oturdular. Kara tahtada bir öğrenci Nevres Hoca’nın kara tahtaya yazdırdığı Türkçe bir cümleyi Fransızca’ya çevirmekle uğraşıyor, bir türlü başaramıyordu. Nevres Hoca Atatürk’e hitaben “ Mustafa, bu çocuğa yardım edermisin? “ dedi. Atatürk hocasının isteğini yerine getirdi. Bu olay yalnız okulda değil, bütün Bursa’da aylarca konuşuldu. Okulun askerlik kampı, 1928

- 76 -


BASRİ SÖNMEZ Bursa Erkek Lisesi’ne ortaokuldan gelenler öğrenciler, taşradan gelmiş bir görüntü içindeydi. Ortaokul tahsilinden sonra lise tahsili, eğitimin ağır bir bölümüydü. Özellikle Fen derslerinden pek çok talebe takılırdı. Fen dersleri hocaları da eğitimi kuvvetlendirmek için adeta çırpınırlardı. Aklımda kalan Fen dersi öğretmenleri merhum Şevket Ertunga, Namık Sözeri, Abidin Çığ, Cemil Fenman bir de Karakız lakaplı Mübeccel Kızılören gibi isimlerdir. Lise 1’den itibaren onların disiplinli çalışma sistemlerine alışanlar, Fen derslerinde rahat ettikleri gibi edebiyat derslerini de kolaylıkla yürütürlerdi. Bursa Erkek Lisesi, ortaokul ile üniversite arasında çok iyi bir geçiş köprüsüydü. Bursa Erkek Lisesi’nden mezun olanlar mutlaka üniversitelerden birine girebilirdi. Ben 1959-1962 yılları arasında Bursa Erkek Lisesi’nde eğitim gördüm. Haziran 1962’de mezun oldum. Fen derslerimiz iyi olduğu için sınıfça her birimiz fen derslerinden tedrisat gören üniversitelere

yazılmıştık. Sözel derslerden de iyi olan arkadaşlarımız vardı; onlar da kendi branşlarında istedikleri konuyu seçip üniversite eğitimine yöneldiler. Arkadaşlarımdan hatırladıklarımın arasında sınıfımızın en çalışkan öğrencisi Derman Belikler, merhum Kemal Bengü’nün oğlu Zeki Bengü, İlhan Oğul (bugün İstanbul’da En-Ka İnşaat firmasında genel müdür olarak görev yapmakta) fizik hocamız Cemil Fenman’ın oğlu Türel Fenman’ın da yakınlarda rahmetli olduğunu duydum. Cahit Özşeker; kendisi beyin cerrahıydı; o da yakında vefat etti. Sami İpekboyayan, İngilizce konusunda Bursa’da çok otorite bir isimdi, İngilizce öğretmeniydi. Sınıfımız 33 kişilik bir sınıftı, her birimiz farklı üniversitelere gittik ve oralardan mezun olduk. Bu başarıya bizi yönlendiren Erkek Lisesi’ndeki öğretmenlerimiz olmuştur. Mesela resim öğretmenimiz vardı, Müeyyet Dinçol isminde, çok sevdiğimiz bir hocamızdı. O, beni resim derslerinde Güzel Sanatlar

- 77 -


Akademisi’ne hazırlanmam, orada okumam için 3 yıl boyunca motive etmişti. Ben de O’nun doğrultusunda yürüdüm ve sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ni kazandım ve akademiden mimar olarak mezun oldum. İşte o diploma da bizi bugünlere kadar taşıdı. Lise yıllarında ara sıra yaramazlık yaptığımız da olurdu. Bir gün, tarih öğretmenimiz Fatma Zehra yazılılarımızı okuyordu. Sınıfımızın en çalışkanı Derman Belikler her dersten 10 alan bir öğrenciydi. Derman bir an kızardı, biz de sınavının kötü geçtiğini düşündük ve O’nu kızdırmayı planladık. Fatma Zehra, Derman’a doğru baktı, yüzünü buruşturdu, “Haklısın lise son sınıftayız” dedi, “Haklısın Derman bu Fen dersi değil, otur konuşmuyorum seninle!” dedi. Benim iki anım olmuştur liseye girerken. Ortaokul imtihanları bitmişti ve ortaokuldan imtihanları bütünlemeyle geçenler veya normal notlarla geçenlere isimleri bildirilir, onlar da kayıtlarını yaptırırlardı. Ben kaydımı yaptırmaya gittiğimde, lisede senin daha evrakların gelmedi diye beni yaklaşık 20-25 gün geciktirdiler. Sonuçta gittim Osmangazi Ortaokulu’na. Osmangazi Ortaokulu da bugünkü Tophane Endüstri Meslek Lisesi’nin bulunduğu yerdeydi. Oradaki hocalarım, son bir posta evrakın daha gideceğini belki o evraklar arasında ismimin olduğunu söylediler. Türkçe öğretmenimiz vardı; Ferhan Taş isminde “Sen pekiyi ile mezun oldun, senin evrakının gitmiş olması lazım, başarılı bir öğrenci olduğunu bilhassa hatırlat” dedi. Ben de gittim, tekrar görüştüm. ama ben gidene kadar tüm iyi sınıfları kapmışlar, son sınıfa kaldık biz de. Neyse ben de 4-G şubesine katıldım. Tabi avantajları da vardı dezavantajları da vardı. Merhum Namık Sözeri hocamızın öğrencisi oldum. Yani bana matematiği sevdiren, cebir ve geometri derslerini sevdiren, beni matematiğe yönlendiren, çok değerli bir hocamızdı rahmetli. Adeta O’nun asistanı

gibiydim; derse geleceği vakit ben bir gün öncesinden derse hazırlanır dersi sunardım. 1945 Bulgaristan Tırnova doğumluyum. Okula 5 yaşında başladığım için liseyi 16 yaşımda bitirdim. Üniversite imtihanlarına eskiden ayrı ayrı girilirdi. Hangi derse gireceksiniz 10 lira yatırılırdı. Üniversiteye adeta öğrenci toplanıyordu. Neticede ben Güzel Sanatlar Akademisi imtihanlarına girdim. Önceleri resim dersi elemeleri vardı, hocamız bizi çalıştırdığı için ilk elemede başarılı oldum. 2. elemede fizik ve kimya imtihanları oluyordu, onları da başarıyla geçtim. İyi bir notla Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’ne girdim. Mimarlık, dekor, heykel ve resim ana bölümleri vardı. Bu bölümlerin de seramik, tiyatro sahnesi gibi alt bölümleri vardı. Güzel sanatların hat yazısı, playbel yazı, gotik yazı gibi branşları da vardı. Karakalem çalışmaları, heykel ile ilgili olarak çamurdan heykel yapımı çalışmaları gerçekleştirdik. Bu çalışmalarda lisede aldığım temel eğitim oldukça yararlı olmuştur. Yaşımın küçük olmasından dolayı spor aktivitelerine pek katılamadım, anca kale arkasında top toplardık diyebilirim. Büyük abilerimizden Neşet, Öncü, Savaş Abi, Çetin, Selim vardı. Bu kişiler futbolda yetenekli isimlerdi. Basketbolda da Ramiz vardı. O da çok yetenekliydi. Potaya bakmadan bile basket atabiliyordu. Özgün Düzenselam 11,2 saniyede 100 metre koşmuştu ve Türkiye şampiyonu olmuştu. Okulun mimarisi aynıydı, şimdi BEL-DER başkanı hocamız Recep Cenkçiler sağ olsun onun çabalarıyla restorasyon başlayacak okulda, oldukça güzel bir haber bu. Okulu son sınıfa kadar hiç kırmadım; fakat son sınıfta 33 kişilik karma sınıf yapıldı. Herkes birbirini ayartıyordu, biz de başladık tabi bu ara biraz kırmaya. Neticede sınav da vardı o sene, okulu en az ben kırmışımdır diyordum; meğer 24 gün kırmışız okulu. Bana, hayatınızın en güzel günleri nasıldı, nerde geçti

- 78 -


diye sorarsanız, tabi her eğitimde ilk ve ortaokullarda da güzel eğitimler var ama Erkek Lisesi’nde çocukluktan gençliğe geçiş döneminde çok önemli günler geçirdim. Erkek Lisesi artı İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi tahsilim benim için çok önemlidir. Kayıtlara geç kaldığım için G şubesine düşmem önemli bir anımdır. İkinci bir anım ise Lise son sınıfta daha önce bahsettiğim Cahit Özşeker, Sami İpekboyayan, Şakir Döşemeciler (İnşaat Mühendisi) arkadaşlarımla kapı bekçisi Hidayet Aga’yı kızdırmamızdır. Hidayet Aga devamlı bizi odunla kovalardı. Bir gün lise bitirme imtihanlarına hazırlanıyorduk, arkadaşlar kendi aralarında bir mizansen hazırlayarak beni bahçede bulunan havuza atmaya karar vermişler. Her gün bir

kurban seçiyorlardı, o gün de sıra benimmiş. Ben de konudan habersiz elimde Cemal Abi’nin fizik dersi kurtarma sınavı için kitabımla oralarda dolaşıyordum. Bunlar tuttular beni karga tulumba havuzun içine attılar. “Ya yapmayın, etmeyin” dedik ama ne fayda! “Neyse ceremesi çekeriz” dediler. Meğer havuza atılanlara 2,5 lira para veriyorlarmış. Fakat zemin katta havuzun hizasında bir sınıf var, rahmetli Reşat Esmer’de orada ders yapıyormuş. Açtı pencereyi “Hey sen, havuzun içindeki! Numaranı yaz, sınıfını yaz, ismini yaz, orda bu şakayı yapanların adlarını, sınıflarını, numaralarını yaz, bana getir” dedi. Hep beraber sınıfın önüne gittik, herkes önüne bakıyor tabi, Reşat Esmer çok babacan bir edebiyat

Müdür Kemal Yener ve Öğretmenler, 1961

- 79 -


öğretmenimizdi. Baş muavindi aynı zamanda! Ben tabi sınava gireceğim, “Efendim ben sınava gireceğim, bu halde mi gireceğim” dedim. Yüzüme baktı, çıkardı gömleğini ceketini, Hidayet Aga’ya da haber verdi, çağırdı; O’da geldi. Hidayet Aga’dan da bir pantolon aldık, çoraplarını giydik, imtihana öyle girdik. Sınavdan sonra tekrar bizi çağırdı, listeyi aldı elimizden, yırttı ve bizi serbest bıraktı. Bizim zamanımızda müdür Kemal Bey’di. Üniforma yoktu ama takım elbise-kravat giyerdik. Diğer okullarla ilişkimiz rekabet halindeydik. Ticaret Lisesi’nin ve Sanat Enstitüsü’nün tedrisatı biraz daha hafif olduğu için ekseri arkadaşlar bu okulları tercih ederdi. Erkek Lisesi hayata tam hazırlanma sağlayan bir eğitim kurumuydu. Teknik olarak cebir, geometri, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji derslerinin yanı sıra tarih, coğrafya, edebiyat, sosyoloji gibi sözel derslerden de eğitim verilirdi. Mesela sosyoloji-felsefe hocamız Kazım Baykal derslerimize gelmiştir. Çok değerli bir hocalarımızdan Halil Ovalıoğlu vardı. Kendisine İmam derdik. Coğrafya dersimize gelirdi. Halil hocamız rahatsızlandığında da Şoför lakabını verdiğimiz Sabri Bey bu derslere gelmişti. Hocalarımız birbirlerinin derslerine girmelerine rağmen bize çok kaliteli bir eğitim verdiler, dolayısıyla kimse dersleri kıramıyordu. Günümüz meşhurlarından Erdal Özyağcılar sınıf arkadaşımızdı. O zamanlar da bile mavi köşenin orada bol atletinin arkasına yastık koyar, yolda yürürdü. Herkes bu görüntüsüne acırdı. Sonra sorardık “bu neyin taklididir, bu canlandırmanın adı nedir” diye, “Notre Dame’nin Kamburu’nu canlandırıyorum” derdi. Sınıfımızın en esprili arkadaşlarından biriydi. Turhan Tayan ile Lise 1’de beraberdik daha sonra onlar edebiyat bölümünü tercih ettiler; başka sınıflara ayrıldık. Ben üniversitede burslu okudum, mezun olduktan sonra

tayinimi isteyince Muş çıktı. Babamı henüz kaybetmiştik, annem de yalnızdı, bu sebeple Bursa’da yapabilirsem mecburi hizmetimi yaparım aksi takdirde bursumu geri öderim diye düşünüyordum. Ödeyecek durumum da vardı ama beni hemen Bursa’ya tayin ettiler. Yapı İşleri 2. Bölge Müdürlüğü rahmetli Teoman Bey’in yanında mecburi göreve başladım. Mecburi hizmetim bitti yedek subaylığa önce Yassı Ada’ya daha sonra Çanakkale’ye gittim. Döndüğümde Teoman Bey beni tekrar göreve aldı. Daha sonra Teoman Bey beni belediyeye tavsiye etti. Belediyeye düz mühendis olarak girdim, düz mühendislikten sonra şeflik ve amirlik görevlerinde bulundum. İktidar partisi değişikliği sırasında fen işleri müdürü oldum, 16 sene bu görevde çalıştım. Diğer iktidar değişimi sırasında bu görevden alınınca mevcut iktidar partiye alternatif partiyle çalışarak, onların destekleriyle Osmangazi Belediye Başkanı seçildim. 5 yıl belediye başkanlığı yaptım. Bu görevden sonra Bursa Serbest Bölgesi’nin başına geçtim. Serbest Bölge’yi 18 ay gibi kısa bir sürede bitirdim. Daha sonra, Osmangazi Belediyesi başkanı Recep Altepe’nin danışmanlığını yaptım. Bu görevden sonra da şimdilik arkadaşlarımla bir yapı-denetim firması kurduk, bu görevde mimar olarak çalışıyorum.

Erkek Lisesi’nin restore edildiğini duydum çok sevindim. Erkek “Lisesi, Bursa’nın en eski ve en ciddi eğitim yuvalarındandır. Bu

restorasyon beraberinde bir takım yenilikleri de getirecektir. Ben Erkek Lisesi’nin hiç geriye gittiğini düşünmüyorum, hep ileriye giden bir okuldur. Erkek Lisesi’nin gelecek dönemlerdeki yenilikçi hareketlerini şimdiden gözler gibiyim. Erkek Lisemiz Bursa’nın diğer eğitim kurumlarıyla beraber kazandığı ve hak ettiği ödüllerle, şampiyonluklarla yıldızlar arasındadır.

- 80 -

Ziya Eksen tarafından 07.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.


BURHAN ARDA Fevzi Şen Emekli Tarih Öğretmeni 28 Nisan 2010’da, Bursa Erkek Lisesi’nin emekli, emektar öğretmeni, müdürü Burhanettin (Burhan) Arda 97 yaşında hayata gözlerini yumdu… Bursalı binlerce öğrencinin de yetişmesinde emeği gecen Burhan Hocamla, on bir yıl önce(2000) “Öğretmenler Günü” nedeni ile bir söyleşi yapmış, bir dergide (Evlâd-ı Fâtihan-Kasım / 2000-Sayı 22) yayınlatmıştım. Bir ay sonra da, o röportajın yayınlandığı bir kaç dergiyi, kendisine takdim etmiştim. Okumuş, memnun kalmıştı… Daha sonraki günlerde ziyaretine gittiğimde bana, dergilerden birini Huzurevi Kütüphanesi’ne bırakıp, okuyucuların istifadesine sunduğunu, diğerlerini de yurt dışında yaşayan çocuklarına gönderdiğini söylemişti. Hocam, o gün yaptığım söyleşide, sorduğum sorulara verdiği cevaplarla, bir yandan kendisi ve ailesi hakkında bilgi verirken, diğer taraftan da Türkiye Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki eğitim-öğretim hakkında

bilgi vermiş, tarihî Bursa Erkek Lisesi’nin de bir dönemine ışık tutmuştu. Tabi, o dergi geniş kesimlere ulaşmadığından Erkek Liselilerin büyük bir kısmı, bana anlattıklarından mahrum kalmıştı. O eksikliği tamamlamak adına, yaptığım söyleşinin bir kısmının , elinizdeki ‘Bursa Erkek Lisesi’ kitabında yayınlanmasını uygun gördüm. İşte, O röportajdan bazı bölümler “Atatürk’ün, “Millet Mektepleri Başöğretmenliği”ni kabul buyurdukları, 24 Kasım’ın yıldönümünde, 2000 yılında, Hocamızın öğretmenler gününü kutlamak; bir dergi adına röportaj yapmak adına, birkaç öğrencisi arkadaşımla birlikte, Bursa Büyükşehir Belediyesi Huzurevine gitmiştik. Hocamız, ikinci hanımı da öldükten sonra, yalnız kalmış. Yalnızlığın bunalttığı bir zamanda; öğrencisi olan Huzurevi Müdürü Ahmet Tuzak Bey’in yardımları

- 81 -


ile, 1998’de Bursa Büyükşehir Belediyesi Huzurevi’ne girmiş. Huzurevi günleri böyle başlamış... Sosyal yönü güçlü olduğundan, burada da yaşlıların temsilcisi seçilmiş. Ziyaret ettiğimiz gün, sosyal faaliyetlerinden birini gerçekleştirmişti. Huzurevine, yardımlarıyla katkılarda bulunan; Bursa Büyükşehir Belediye başkanı Sayın Erdoğan Bilenser’in eşi Hülya Bilenser Hanımefendi’ye; Huzurevi sakinleri adına plaket verecekti. Hocamız, 2000 yılı itibarıyla 87 yaşında olmasına rağmen dinçti. Halk arsındaki tabiri ile “ihtiyar delikanlı”idi….Birkaç hafta önce yapılan “Dedeler Yarışması”nda en yaşlı sporcu seçilmişti. Çaylarımızı yudumlarken, bizlere mahalli gazetede yayınlanan konu ile ilgili haberi ve resmi gösteriyordu. O, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk öğretmenlerindendi. 1920’li 30’lu yıllarda, en güç şartlar altında, eğitimöğretimini tamamlamıştı. Öğretmenlik görevini 42 yıl

başarıyla yapmış olmanın hazzını, huzurunu duyuyordu. Bizler, 1966-1969 yılları arasında Burhan Hocamızın öğrencisi olmuştuk. Kendisiyle, röportaj yapacağımı söylediğimde kabul etti. Söyleyişi yapma amacım da; Öğretmenler Gününde, çok sevdiğiz öğretmenimizi kamuoyuna tanıtmak,Türk Milli Eğitimi’nin 80-100 yılını canlı tarihten, tanıktan dinlemek, tarihe not düşmekti.. Kendisini kısaca tanıtmasını istemiştim. Hemen söze başladı: ”1913 yılında Bulgaristan Eğridere’de doğdum. Sülalemiz üç nesil öğretmen/hocadır. Dedelerim Fatih Medresesi’nden mezun olup, Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik bölgelerinde görev yapmışlar. Dedem Selanik’te hoca, babam Edirne Laleli Medresesinde öğrenci iken; Edirne’de Muallim Mektebi açılınca babam ve kardeşleri bu okula gitmişler. Dört kardeş de Muallim Mektebi’nden mezun olmuşlar. Babam Çatalca’da gezici öğretmen olduğu için, ilkokulu Çatalca’nın o zamanki ismiyle

Adil Edesen, Burhan Arda, Abdülkadir Aytı, Reşat Esmer, 1973

- 82 -


Istıranca Nahiyesinin Alaton(Aydınlar) köyünde bitirdim. Babam İttihat ve Terakkici idi. Bölgede ayrıca Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin faaliyetlerini yürütüyordu. Kendisi, Edirne’den mezun olduğundan, beni de Edirne’ye gönderdi. Orta öğretimimi Edirne Lisesinde, 6 yıl okuyarak tamamladım. -Öğretmen olmayı kendiniz mi istediniz? -Evet, öğretmen olmak istiyordum. Edebiyat kolu mezunu olduğumdan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydım yapıldı. Burada; Tarih, coğrafya, felsefe, pedagoji okudum. -O yılların eğitimi nasıldı? -Hocalarımız yabancıydı. Dersleri, Almanca, Fransızca ve İngilizce lisanlarında veriyorlardı. Doçentler, Türkçe’ye çeviriyorlardı. Not alıyorduk. Notlarını iyi tutamayanlar için de teksirler satılırdı. Ders kitapları yoktu. Sınavlar, hem yazılı hem de sözlü yapılırdı. Bir dersten başarısız olduğumuzda da sınıfta kalıyorduk.1.Sınıfa 100 öğrenci kayıt olmuştuk. 1935/36 öğretim yılında, ancak 7 öğrenci mezun olabildik. İstanbul Üniversitesi’nde farklı ülke ve inançlardan öğrenciler olduğundan; mezuniyet töreninde hocalarımız her öğrenciyi kendi kutsal kitaplarına el bastırarak yemin ettirdiler. -Yemin metnini hatırlıyor musunuz? -Yemin metni de şöyleydi: Öğrencilerimi kendi evladım gibi bileceğime; ana-babaya, devlete, vatana layık evlat yetiştireceğime; haram yemeyeceğime; kimseye iltimas yapmayacağıma namusum, şerefim üzerine yemin ederim. Mezunlardan biri, Milli Eğitim Eski Bakanlarımızdan Orhan Dengiz, diğeri de coğrafya kitabı yazarı, Sırrı

Erinç’ti. -Hocam, öğretmenliğe ilk başlamanız nasıl oldu? -Benimle birlikte 4 arkadaşımıza üniversitede kalma teklifi yapıldı. Nasip olmadı. 6 aylık süre için askere gitmiştim, ama II. Dünya Savaşı çıktığından 3 yıl askerlik yaptım. Askerlik dönüşü Bandırma Ortaokuluna fizik-kimya öğretmeni olarak tayinim çıktı. Branş dışı olduğu için tayin istedim. Kırklareli Sanat Enstitüsü’ne atandım. Bir müddet orada çalıştım. 1942 yılında Bursa’da, Melahat Hoca Hanımla evlendiğimden tayinimi, Bursa Lisesi’ne istedim. Fakat, Bursa Lisesi’ne tayinimin yapılabilmesi için en az 20 sene dışarıda çalışmak ve sicilimin pekiyi ya da iyi olması gerekiyordu. 1949 yılı idi, dışarıda 19 yıl 6 ay çalıştığımdan isteğim kabul edilmedi. ‘Daha 6 ayın var’, dediler. Bursa Yenişehir’e yeni açılan bir okula atamamı yaptılar. 1950 yılı seçimlerinden sonra iktidar değişikliği oldu. Benim yerime başkaları geldi. Ben, Bursa Lisesi’ne müracaatımdan tam 11 sene sonra 1960’ta gelebildim. Okul Müdürü Kemal Yener, geldiğim gün, müdür yardımcılığı teklif etti. Bir kâğıt vererek, dilekçemi yazmamı istedi. İdareci olarak ilk göreve başladığım lisede 1969’dan 1978 kadar Müdürlük yaptım. O tarihte 65 yaşımı doldurduğum için emekli edildim. -Hocam, yakın akrabanız olarak neyiniz var? -3 kız bir erkek evlat sahibiyim. Kızımın biri Kanada’da Toronto Üniversitesinde resim öğretmeni, bir diğer kızım da Hollanda’da milletvekili, 5-6 lisan biliyor. Kimya Yüksek Mühendisi. Oğlum, Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesinde görevli.” Hemşerim olduğunu o gün öğrendiğim Burhan Hocam, bir çırpıda emekli oluncaya kadar geçen hayatını

- 83 -


anlatmıştı… -Üç nesilden öğretmeniz diyorsunuz. Biraz açar mısınız? -Büyük dedem Kara Feyzoğlu’nu bilmiyorum. Fatih Döneminde Konya’nın Karaman’ından Bulgaristan’a gelmişler. Bulgaristan’da bizlere Koniyen derlermiş, yani Konya’dan gelenler. Hakikatten inceledim, araştırdım, Türkçemiz, yemeklerimiz, diğer adetlerimiz tıpkı O yörenin gibi. Dedemler 9 kardeşmiş. Hepsi de hoca/öğretmen. Dedemin kardeşlerinden biri, Sultan Hamid’e Hocalık yapmış.(dersiam, Enderun Hocası) 1909’da Sultan Hamid, tahtan indirilip Selanik’e sürgün edilirken, Hocası olan dedemin kardeşiyle helâlaşmak istemiş. Yanına gitmiş.(Hoca kimseye gitmez. Onun yanına gelirlermiş.) Kulağına bir şeyler fısıldadığı görülünce, Hocayı da işbirlikçilikle suçlamışlar. Bir katıra bindirip götürmek istemişler. Hoca bu duruma içerlemiş. Katıra binerken, sol ayağını özengiye koymuş: “Allah’ım sen bize kötü günler gösterme. Ben ilim adamıyım. Siyasetle alakam yok.”demiş. Düşüp ruhunu teslim etmiş. Büyük Hoca diyorlar. Mezarı, Fatih Külliyesi’ndeki mezarlıkta imiş.” Öğrencilerini çok seven ve onlardan yana olan hocamıza; unutamadığı hatıralarını sorduğumda da başladı bir bir anlatmaya.

gitmiş. Orada evlenmiş. Baba, 3 yıldır çocuğu annesiyle görüştürmüyor. Üvey anne de haklı-haksız çocuğu babasına şikâyet ediyor. Baba dayağından korktuğu için kaçmış. Bunalım geçiriyor. Okul Lojmanına getirdim. Oğlumla sınıf arkadaşıymış. O akşam birlikte tiyatroya gittik. Hanımım da İstanbul’a annesine telefon etti. Neyse uzatmayalım. Anne-oğul’u okulda buluşturdum. Birbirine sarılıp uzunca süre ağlaştılar. Bu çocuk, İstanbul Teknik Üniversitesi’ni kazanmış. Öğretmenler Kurulunda, sınıf öğretmeni olumlu kanaat bildirmediğinden sınıfta kalacak. Hoca Hanım’ı ikna etmek için çok çalıştım ama kanaatini değiştiremedim. Kurulu ertesi güne tehir ettim. Fakat, bazı öğretmenler yaz tatiline gideceğinden; biletlerini de aldıklarından itiraz ettilerse de, ben Öğretmenler Kurulu’nu bir gün daha uzattım. Bu arada sınıf öğretmenine öğrencinin durumunu ayrıntılarıyla anlattım.Verdiğim açıklamalar ikna olmasını sağladı.. Kurulda bu çocuk geçti. Üniversiteye de girdi. Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı’na yazı yazdım. Kurul Kararlarında sınıf öğretmenlerinin mutlaka olumlu kanaat belirtmesi yerine; kurul kararıyla geçmenin yeterli olmasını önerdim. Sebep olarak da bazı öğretmenlerin duygusal davrandığını belirttim. Bu önerim kabul edildi. Kurul kararıyla öğrencilerin geçmesi sağlandı. Burhan Hocamın hatıraları peş peşe geliyordu.

Bir Öğrenci İçin Öğretmenler Kurulu’nu Erteledim -Bir Bayram sabahı, namaz dönüşü bir öğrencimin; okul giriş kapısının yanındaki bekleme odasında; masaya kapanmış ağladığını gördüm. Yanına gittim. Niçin ağladığını sordum. Konuşmak istemedi. Güçlükle ikna edebildim. Ana-baba ayrılmış bir ailenin çocuğuymuş. Baba, başka bir bayanla evlenmiş. Anne de İstanbul’a

Mahkemede Ağladım -Okulumuzun bünyesinde Erkek Lisesi’nden başka, Anadolu ve Akşam liseleri de vardı. Öğrenci mevcudumuz 3 bine ulaşmıştı. Öğrencilerin bir kısmı da yatılıydı. Anadolu Lisesi orta kısım yatılı öğrencilerden biri; evci çıktığında sarraf çırağı bir arkadaş edinmiş. O arkadaşıyla birlikte öğle paydosu sırasında okuldan

- 84 -


çıkıp hırsızlık yapıyormuş. Çocuk 13 yaşında… Son işinde yakalanmış. Bir diş doktorunun kıymetli eşyasını çalmışlar. Polis, Sarraf çırağı ve diş doktoru, birlikte okula geldiler. Çocuğu almak istiyorlardı. Çocuğu vermedim: ‘Önce Disiplin Kurulumuz kararını verecek. Eğer suçlu görülürse, okuldan ihraç edilecek. Ondan sonra mahkeme safhası başlayacak’ dedim. Ailenin durumunu biliyordum. Kadın kocasını çok seviyor. İddiaya göre, çocuğu hırsızlığa teşvik eden babasıymış. Okulda ona hırsızlığı ben öğretmedim. Okul Müdürü olarak mahkemeye ben de katıldım. ‘Çocuğu hırsızlığı babası teşvik ediyormuş’, desem aile yıkılacak. Demez isem, çocuk cezaevine girecek. Mahkemede ağladım. Hâkim beni dışarı çıkardı. Çocuk mahkûm oldu. Daha sonraki yıllarda iki defa evim soyuldu. İkisinde de hırsız, çaldığı eşyalarımı evime geri getirdi. Bu çocuk, her defasında hırsızları buldu. Hırsızları ikna edip, çalınan eşyalarımı geri getirtti.” Bursa’da, Kapalı Spor Salonu Önce Benim Okulumda Yapıldı. “Öğrencilerimin her zaman yanında oldum. Çeşitli bahanelerle öğrencilerimin notunu kırmak isteyenlerin daima karşısındaydım. Hiçbir yerde kapalı spor salonu yok iken, okuluma yaptırdım. Voleybol, basketbol takımlarını çalıştırmak için paralı hocalar tutum. Meşhur oyuncular yetiştirdik. Tofaş Fabrikası, oyuncularını bizim salonumuzda çalıştırırdı. Diğer yerlerden de çalışmak için salonumuza gelirlerdi. Bu salon sayesinde, fabrikalardan okuluma birçok imkânlar sağladım. Bu çalışmam kıskançlığa yol açtı. Komünistlikle suçlandım. Ben komünist değildim. Hakkı koruyan insandım. Soruşturmalar açıldı, ama aklandım.”

Zor Öğrenen Geri Öğrencileri Kazanmalıyız -Genç öğretmenlere tavsiyeleriniz nelerdir? -Dededen babaya tavsiyemiz var. Çocukları kendi defterinde üçe ayıracaksın. Çok zeki olanlar... Onlar kendiliklerinden de yaparlar. Orta olanlar… Biraz zorlanarak da olsa yaparlar. Esas öğretmen, zor öğrenen, geri öğrencileri adam ederse o öğretmendir. Bu prensibi uygulasınlar. Hisleriyle hareket etmesinler. Bir de çocukları ezbercilikten uzak tutsunlar. Maşallah, Hocam Burhan Arda 87 yaşına rağmen cıvıl cıvıldı. Sorsak kim bilir daha neler anlatacaktı. Biz kendisini daha fazla yormak istemedik. İzinlerini alarak ayrıldık…” Hocamın ölüm haberini geç duydum. Yakın arkadaşlarından Emekli Öğretmen Ahmet Murgul Beyefendiyi (1927)Huzur Evi’nde ziyaret ettim. Ne zaman, nasıl öldüğünü, sordum: “Yanıltıcı bilgi vermeyeyim. Ölüm tarihini tam olarak hatırlamıyorum. İdareden öğrenebilirsin.(İdareden öğrendik: 28 Nisan 2010) Sabaha karşı gözlerini kapattı. O gece, bir arkadaşımla birlikte yanındaydık. Son dakikaya kadar da bilinci yerindeydi. Oğlu ve Hollanda’da yaşayan kızı cenaze törenine katıldı. ” dedi. Yakınlarının yetişmesi için cenaze bekletilmiş. 01.05. 2010, cumartesi günü, ikindi namazı sonrasında, Bursa Ulucami’de, yakınlarının, sevenlerinin, öğrencilerinin ve cami cemaatin katıldığı törenle, cenaze namazı kılınmış. Bursa’da Ahmetpaşa Mezarlığı’na defnedilmiş. Bursa Erkek Lisesi Marşı’nın söz yazarı da olan hocam Burhan Arda’ya Allah rahmet eylesin….

- 85 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri arka bahçede tören esnasında, 2011

- 86 -


CELAL SÖNMEZ 1967 yılında Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım.1971 yılında mezun oldum. Çünkü 1 yıl sınıfta kaldım. Rahmetli abim de aynı okuldan mezun olmuştu. O da 1 sene kalmıştı. “Lise 1’de kalınır” derlerdi. Böyle bir algı vardı; sanki kalmak adetten gibiydi. Sanırım adapte olma süreci gibi bir şeydi. “Kalınca çavuş oluyorsun” derlerdi. Ben de 1.sınıfta 3 dersten kalmıştım.1’inci ikmale girdim, geçtim. 2’inci ikmale girdim. Bundan da geçersem tek ders sınavında sınıftan geçerim diye düşünüp soruları yarım yamalak cevaplayıp çıkmıştım. 3’üncüde de kalmıştım tabi! Evdekiler şaşkınlıkla sordular: “ Ne oldu niye kaldın” diye! “Sorular zordu yapamadım” demiştim. 2. sene çok kolaydı; hiç zorlanmadan geçmiştim. Bir hocamız vardı; ismini hatırlayamadığım. İkinci yıl kalanlara “Kandıralı” derdi. Ve “Kandıralılar, geçen seneden size gösterdiklerimi yaptırın arkadaşlarınıza” derdi. O bile

keyifli olurdu. Her okulda olduğu gibi bizim okulda da kaçak sigara içme yeri tuvaletlerdi. Ben o yaşta içmiyordum ama yanlarında bulunurdum. Birkaç kere yakalandığım için ben de dayak yemiştim. Edebiyat hocamız Muzaffer Hoca vardı. Onu çok severdim. Onun eşi de felsefe hocamızdı; tabi isimlerini hatırlayamıyorum mezun olalı 40 sene oldu. Zeliha Hanım vardı; tarih hocamız Fatma Hanım vardı. Biz ona Fatma Nine derdik. Çok yaşlıydı. Öyle ders anlatırdı ki; bizleri sen Fatih’sin, sen Timur’sun diye savaştırırdı. Bıyıklarından dolayı “Pos” dediğimiz bir hocamız ve Çamur Şevket vardı. Benim Edebiyat bölümünü seçmeme sebep olan hocamdır. Fen’i seçmiştim ama 1 hafta boyunca gelip gidip “Çocuklar, fen bölümü şöyle zor, böyle zor” diye diye bizi korkutup edebiyata geçmemize neden olmuştur. Bizim zamanımızda zaten

- 87 -


2 bölüm vardı: Fen ve edebiyat. 1 hafta içinde de bölümler arası geçiş yapılabiliyordu. Ben de “Aman, bu kadar zorsa edebiyata geçiyorum” dedim ve edebiyat bölümünden mezun oldum. Yani Çamur Şevket beni fen bölümünden kaçırmıştı; ama severek okudum zaten edebiyatı. Bizim zamanımızda mezun olurken 5 veya 6 ana dersten imtihana girerdik. Ve o sene sanırım 15 arkadaşımız filan direk mezun olmuştur; onlardan bir tanesi de bendim. Dersleri yüksek tavanlı, kalın, taş yapılı binalarda okuduk. Sınıflarda yerler ahşaptı; ziftlenirdi. Nasıl da zift kokardı. Ben “öğretmenin vurduğu yerden gül biter” diye düşünüyorum. Çünkü 15 yaşlarında insanın çok fazla aklı başında olmuyor. Az biraz can yakıcı cezalar bence eğitici ve öğretici olabiliyor. Hemen karşımızda Ticaret Lisesi vardı. Onlarla her zaman tatlı bir rekabet içerisinde olurduk. Okul müsabakalarında basketbol ve voleybol takımlarımız yarışırdı. Ben sporla arası iyi olan bir öğrenci değildim. İrtibat halinde olduğum arkadaşlarım çok yok; işlerimin yoğunluğu dolayısıyla onlara pilav günlerinde eşlik edemiyorum. Aslında kabahatliyim. Şaka değil kırk yıl olmuş; bana o zamanlar deseler ki: “Kırk yıl sonrası şöyle olacak”, “ Ne diyorsun sen” derdim; bin yıl gibi gelirdi. Göz açıp kapayana kadar geçti gitti zaman. Bilgin Demir isminde sıra arkadaşım vardı. Çok severdim; 3 sene kadar aynı sırada oturmuştuk. Allah rahmet eylesin, vefat etti. Samim Lümalı diye bir arkadaşım vardı; zaman zaman konuşuyoruz. Zeki

Tüyen isminde bir arkadaşım vardı; onunla da zaman zaman görüşüyoruz. Kimi şehir değiştirmiş, kimisini de işlerimden dolayı ben göremiyorum. Ben hep babasına yardımcı olacak anlayışıyla büyütüldüğüm için beynim yıkanmış. O yüzden Erkek Lisesi’nden sonra işletme okudum. Hatta İktisat Fakültesi’ni kazanmıştım. Yine 1 ay içinde geçiş yapabiliyorduk. Ben de işletme bölümünü puanım tuttuğu için oraya yatay geçiş yapmıştım. Rahmetli babam demişti ki “O nasıl bölüm; adam mı işleteceksin!” öyle de bir anım olmuştu. Tarih hocamız Fatma Hanım o kadar titiz bir kadındı ki; bir gün derste yanımdaki arkadaşıma bakmıştım; hemen beni kaldırdı. “Numaran kaç, adın ne?” dedi. Celal Sönmez dedim. Şöyle bir not almıştı: “Celal Sönmez yanındaki arkadaşına baktı”. Çok garibime gitmişti. Bir gün de okulu kırmıştık; boykot gibi bir şey vardı derse girmedik ama neden girmediğimizi de bilmiyorum. Hatta giren sınıflara kartopu atmıştık; siz de girmeyin diye! 1967-68’li yıllarda Heykel-Setbaşı arası yürürdük; kitaplar kolumuzun altında. Kızlarla sadece bakışırdık yürürken!

Erkek Lisesi bizim zamanımızda okuması zor bir okuldu; “ bizde başarılı olamayanlar İstanbul’daki başka okullara giderlerdi; ben gerçekten Erkek Lisesi mezunu olmaktan gurur duyuyorum ve yıllar geçse de bunun mutluluğunu hâlâ yaşıyorum.

- 88 -

Yeliz Mutlu tarafından 09.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


CEMAL KÜLAHLI 20.09.1930 tarihinde Bursa Orhaneli’de doğdum.

hattında kontrol mühendisi olarak çalıştım.

İlkokulu Orhaneli’de bitirdim. Ortaokulu ve liseyi Bursa

Karacabey, Mustafa Kemalpaşa, Gemlik, Orhangazi

Erkek Lisesi’nde okudum. Bu vesile ile bana büyük

ve Yalova ilçelerinin yüksek gerilim enerji nakil hatları ve

yardımları olan Bursa Erkek Lisesi müdürüm Rıfat

trafo merkezlerinin tesis ve montaj işlerinde çalıştım. Bu

Tokgöz’ü hasretle ve rahmetle anıyorum. Lisede izci idim.

arada staj için ABD’nin Denver- Colorado şehrine altı

Uludağ yolunda kamp yapar; bazı köyleri dolaşırdık.

aylığına gönderildim.

Liseden sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik

1965 yılında Bursa milletvekili olarak meclise

Fakültesi’ne gittim. 1953’de Elektrik Yüksek Mühendisi

girdim. 1965’ten 12.09. 1980’e kadar 4 dönem,1995-

olarak mezun oldum. Mamak Muhabere Yedek Subay

1999 arasında da 1 dönem; toplam 5 dönem Bursa

Okulu’ndan mezun olduktan sonra İstanbul Boğazı

milletvekilliğinde bulundum.

Müstahkem Mevkii Komutanlığı’nda bir yıl yedek subay olarak görev yaptım.

Avrupa konseyinde de 6 yıl ülkemi temsil ettim.12 Eylül İhtilali tarihlerinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı

O zaman Elektrik İşleri Etibank Genel Müdürlüğü’ne bağlı idi. Bursa’da Etibank Şebeke Tesis Başmühendisi

idim. Halen Türkiye Kalkınma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı’yım.

olarak göreve başladım. Bursa- Balıkesir Enerji Nakil

- 89 -

Bursa Erkek Lisesi günlerimi unutamam; şöyle


diğeri de yemek tabağını işaret ederek bu kime der; o da bir isim söyler. Bu şekilde yemekler dağıtılırdı.

Lise son sınıfta Mehmet Gölhan ve Turgut “ Yücel ile sınıf arkadaşı idik. Mehmet Gölhan, sanayi bakanı; Turgut Yücel, köy işleri bakanı; ben de Tarım Bakanı oldum. Yani bir sınıftan üç bakan çıkmıştı.

bir anım vardı: Kirazlıyayla’da izci çadır kampımız çok güzeldi. Çadırlarda kalıyor; çevreyi grup halinde geziyorduk. Grup halinde izciler olarak Bursa’da yakın çevreyi ve yakın köyleri dolaşıyorduk. Ben lisede 5-B’de iken Zeki Müren 4-B sınıfında idi. Teneffüste ve lokalde ondan ara ara şarkılar dinliyorduk. Sonra bizim liseden ayrıldı; İstanbul’da başka bir liseye gitti. Yatakhanemiz 20- 30 kişilikti; hep birlikte uyumaya alışmıştık. Yemekhanede altı kişilik masalarda yemek servisi yapılır: sonra bir arkadaş arkasını döner; bir

Ben ilkokulu bitirdiğim sene, babamla Erkek Lisesi müdürü Rıfat Tokgöz Tahtakale’deki hanının önünde karşılaşmış. İkisi de Orhaneli İlkokulu’ndan sınıf arkadaşı olduğu için selamlaşıp sohbet etmişler. Rıfat Bey beni Bursa Erkek Lisesi orta bölümüne o günkü sohbetle aldı. Rıfat Tokgöz beni Özel İdare’ye ait bir pansiyona yerleştirdi. Ortaokuldan sonrada lisede Türk Eğitim Derneği burslu öğrencisi yaptı beni. Bu şekilde 19471948 senesinde Bursa Erkek Lisesi’nden mezun oldum. Başta sevgili müdürüm Rıfat Tokgöz olmak üzere müdür muavinimiz Reşat Esmer ve diğer hocalarımı rahmetle anıyorum. Hala hayatta olanlara da sağlıklar diliyorum.

- 90 -


CEVDET ULU 01.01.1951 yılında Orhaneli’de doğdum. Keles Ortaokulu’nda okuduktan sonra 1963-64 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Fakat okulun yatakhanesinde yer olmadığı için ben 3 yıl boyunca okulun hemen yanındaki Kızılay’ın yatakhanesinde kaldım. Okulun bahçesinde sol tarafta yatakhaneler ve eski bina vardı. Hem yatakhaneler hem de sınıflarda yerler ve tavanlar ahşaptı. Biz çok değerli öğretmenlerden eğitim almıştık. Okulumuza Amerikan Barış Gönüllüleri gelmişti; ben 2 yıl onlardan İngilizce dersi almıştım. Eğitim oldukça sıkıydı ve asla disiplin elden bırakılmazdı. Asla hiç kimseye kayırma yapılmazdı.4.99

alsak bile o notu 5 yapmazlardı. Ama bana göre başarıyı getiren en büyük etkenlerden bir tanesi olmuştur bu disiplin! 4K adında bir sınıfımız vardı; çok haşarı bir sınıf olmamıza rağmen Reşat Esmer’den korkar; O’na müthiş bir saygı duyardık. Ahmetli Burhanettin Aga’ya da aynı şekilde saygı duyardık. Reşat Hoca’yı asla unutamam; çünkü bizi hep güzel konuşmaya özendirirdi. Bir de Lütfü Özsoy hocamız vardı; derslerine girmememize rağmen 2-3 arkadaşımla beraber resmimizi geliştirmemizi sağladı; bizleri yarışmalara teşvik etti ve yarışmalardan biz derece ile ayrılmıştık. Erkek Lisesi’nde aynı sınıfta okuduğum Volkan Yurttaş ve İsmet Kuş’la hâlâ

- 91 -


görüşürüm. Zaten 3’ümüz de avukat olduk; hatta Volkan benim üniversitede de arkadaşımdı. Ben Keles Ortaokulu’nda yeterli İngilizce eğitimi alamadığım için İngilizcem biraz zayıftı. Erkek Lisesi’nde İngilizceden ikmale kalmıştım. Tabi o dönemde Hisar’da amcamda kalıyordum. “Yengem bana kuru üzüm verdi; Üftade Hazretleri’nin türbesinin altına koy ve dua et; ertesi gün de sınava giderken koyduğun yerden al ve o üzümleri sınavdan önce ye” dedi. Ben de yengemin dediğini yaptım; ertesi gün sınavda sıra beklerken cebimden çıkardım ve yemeye başladım. Rahmetli hocamız Hüseyin Ayar yanıma gelip “evladım ne o” dedi. Ben de “inanç meselesi hocam” dedim. Baktı bana “nereye koydun üzümleri” dedi. Ben de “Üftade Hazretleri’ne” dedim. Birden sırtımı sıvazladı ve “korkma” dedi. Ben tabi ki biraz rahatladım. Sıra bana geldi. Kitabın bir sayfasını açtı ve bana ilk soruyu sordu. Ben de hep ilk soruları çalışmıştım zaten. Zor bir konu olmasına rağmen kolayca cevapladım. Ve bana başka soru sormadan ve diğer öğretmene de sordurmadan tamam evladım geçtin dedi. Artık Üftade Hazretleri’nin kerameti mi yoksa başka bir şey mi bilemem.

Pilav günleri eski havayı koklayıp geçmişe yolculuk yapmanın en güzel yolu! Bence kesinlikle devam ettirilmesi gereken bir gelenektir. Bursa Erkek Lisesi’nin ardından da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okuyarak avukat oldum; 10 sene de Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde savcı olarak görev yaptım.

- 92 -

Yeliz Mutlu tarafından 11.05.2011tarihinde görüşülmüştür.


CEVDET YÜCE 1953 yılında Artvin’de doğdum. 1958 yılından itibaren de ailemle birlikte Bursa’da yaşamaya başladım. İlkokulu Merinos İlkokulu’nda okudum. Ortaokul ve liseyi de Bursa Erkek Lisesi’nde parasız yatılı okudum. 1965 yılında kayıt yaptırıp 1971-1972 eğitim yılında mezun oldum. Benim öğrenciliğimde sadece tarihi eski bina vardı. Bütün derslerimizi orada yapıyorduk. Bir de altı spor salonu, üstü de yatakhane olarak kullanılan bir binamız daha vardı. Onların yanında da diğer yatakhane binaları vardı. Binalarımızın hepsi ahşaptı. Tavan, taban döşeme… Her şey ahşap olunca yetkililer ve öğretmenlerimiz yangın korkusuyla sobaları fazla yakmazlardı. Özellikle de yatakhanelerdeki sobaları yakmaya çekinirlerdi. Camlarımızda yalıtım olmamasına rağmen yatakhanelerde üşüdüğümü hiç bilmem; zaten

90 kişilik bir yatakhanede yatıyordum. Orayı nefesimizle ısıtıyorduk. Bizim dönemimizdeki okulumuzda gerek öğrenciöğretmen ilişkileri; gerekse alt sınıfların üst sınıflarla olan ilişkilerini düşünüyorum da şimdi sanırım öyle ilişkiler kalmadı. Çünkü bizde öğretmen öğretmenliğini, öğrenci de öğrenciliğini çok iyi bilirdi. Hocalarımız ve büyük abilerimiz bizim derslerimizden tutun da bütün sıkıntılarımızla birebir ilgilenirlerdi. Hatta bizim akşamları da etütlerimiz olurdu ve o etütlerde hep üst sınıftan abilerimizle çalışırdık. İşte o saatlerde abilerimiz bize her türlü konuda yardımcı olmaya çalışırlardı. O zamanda Erkek Lisesi’nden mezun olup da herhangi bir üniversiteye yerleşemeyen pek olmazdı. Kim mezun olursa olsun herkes mutlaka bir yükseköğrenim kurumuna giriyordu. Bence bunun nedeni de başta

- 93 -


hocalarımızdı. Çünkü bizim hocalarımızın hepsi kendi dallarında en iyi öğretmenlerdi. Kendilerini her konuda yetiştirmiş, bilgili ve olgun insanlardı. Tabi böyle olunca öğrenci olarak bizim başarısız olmamız için bir sebep yoktu. Şöyle söyleyeyim: Ben Erkek Lisesi’nden sonra yükseköğrenim için Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gittim. İnanın orada matematik, kimya, fizik gibi derslerin hiçbirisinde zorlanmadım. Hatta bana çok kolay geldi. Çünkü Erkek Lisesi’nde bizlere tüm derslerle ilgili çok sağlam alt yapı verilmişti diye düşünüyorum. Bütün hocalarımı hatırlarım ama tarih öğretmenimiz Fatma Zehra Hanım’ı özellikler hatırlıyorum. Yaşlı olduğu için “Nine Zehra” derdik. Zannediyorum 80’in üzerindeydi. Özellikle hatırladığım bir şey var: Kış günlerindeki ağır ağır yürüyüşü! Kaymamak için hep tek tek ağır adımlarla yürürdü. Abidin Hoca, Burhan Hoca, “Aspirin” dediğimiz Ayhan Hocam, Reşat Esmer, İbrahim Dekak da diğer hatırladığım hocalarımın arasındadır. Bizim zamanımızda Bursa’da dershane de yoktu; eğer derslerin kötüyse, kazanamayacak gibiysen de artık İstanbul’da bir dershanenin yolunu tutardın. Ama işte Erkek Lisesi’nde buna hiç gerek yoktu. Hocalarımız bize yeterli eğitimi her daim vermişlerdi. Erkek Lisesi’ne diğer illerden de öğrenciler geliyordu; hatta bizim dönemimizde 6 tane de İranlı öğrenci vardı. Zaten yatılı bölüm hem parasız yatılı hem de paralı yatılı öğrencilerden oluşuyordu. Tabi yatılı okumak kolay değildi. Çok ağlayan arkadaşlarımı bilirim. Ama her şeye rağmen birebir iletişim o kadar iyiydi ki zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamazdık. Erkek Lisesi, dersler kadar sportif ve sosyal

faaliyetler yönünden de adından söz ettirmeyi mutlaka başarırdı. Masa tenisinden tutun da futbol, voleybol, basketbol takımlarımız vardı. Ve tüm bu takımların hepsi kendi alanlarında ödüller alırlardı. Hatta öğrencilerimiz okullar arasında düzenlenen güreş müsabakalarına bile katılırdı; oldukça çekişmeli ve heyecanlı maçlar izlediğimi hatırlıyorum. Okula yeni başlamıştık; hatta bir hafta olmuştu sanırım. Liseli abilerimiz bahçeye ateş yakmışlar; mizansen hazırlamışlar. Battaniyeleri omuzlarına almışlar; çember şeklinde oturmuşlar. Ellerinde yangın baltalarıyla Kızılderili dansı yapıyorlar. Biz de merak edip izlemeye koyulduk. Okulun köşesinden onları seyrediyorduk. O gece de nöbetçi rahmetli Burhanettin Arda hocamız idi. Ona da büyük abilerimiz haber vermiş. Kapıdan çıkar çıkmaz bizi görünce köyle kovalamıştı ki bizi! Çok korkup yatakhanenin merdivenlerini öyle tırmanmıştım. Yatağa kendimi attığımda nefes alamayacak haldeydim. O günden beri hiç unutmadığım bir anımdır o! Zaten okula yeni gelmiştik. Gelir gelmez de Burhanettin Hoca ve sopasını tanıdık. Öyle bir sopası vardı ki bu sopa ortadan ikiye ayrıktı. Vurduğu zaman çok acıtmasa da “çat çat” diye çok fazla ses çıkartırdı. Özel olarak marangoza yaptırmıştı. Bir de pilav gününde benim çocukluğumda anlatılan bir hatırayı anlatayım: Agâh Erozan Demokrat Parti milletvekilliği yapmış; bizim okuldan mezun bir siyasetçi. 1960 öncesi ihtilal döneminde milletvekilliği yapmış. O pilav gününe geldiği zaman bir hatırasını anlatmıştı. Yatakhaneleri o kadar büyükmüş ki; yataklar birbirine çok yakınmış. Agâh Bey İngilizce okuyormuş; yatakhanede yanında yatan öğrenci ise Fransızca okuyormuş. O

- 94 -


öğrenciye Fransızca hocası bir parçayı ezberlemesi için vermiş. Etütte çalışmış; ezberleyememiş ve yatakhaneye gelmiş. Yattıkları zaman yatakhanenin camından sokak lambalarının ışıkları vururmuş. O ışığın önünde başlamış Fransızca parçayı okuyup tekrarlamaya! Bir tekrarlamış, iki tekrarlamış, üç tekrarlamış… Agâh Bey onun sesinden uyuyamamış ve “yeter kardeşim, uyuyamıyorum, yat” diye kızmış. Ertesi gün tesadüf Fransızca öğretmeni kaldırmış o çocuğu ve “oku metnini” demiş. O da korkudan telaştan okuyamamış. Hoca “çalışmamışsın”

diye bir tokat vurmuş. “Çalıştım öğretmenim, şahidim var” deyince; hoca “kim?” diye sormuş. “Yatakhanede yanımda yatan İngilizce bölümünden Agâh”. Hoca Agâh Bey’i çağırtarak “çalıştı mı bu” demiş. Agâh Bey “evet, çalıştı” dese de hoca inanmamış. Bunun üzerine Agâh Bey yanındaki çocuğun gece boyunca çalıştığı metni baştan sona okumuş. Tabi hoca çok şaşırmış ve doğru söylediklerini anlamış. Erkek Lisesi işte böyle zeki insanlar yetiştirmiştir. Yeliz Mutlu tarafından 11.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.

1970 mezunu Cevdet Yüce ve arkadaşları eski sınıflarında, 2007

- 95 -


DENİZ KORKMAZER İlçemizde lise olmadığı için 1954 senesinde Bursa Erkek Lisesi’ne yatılı olarak kayıt yaptırdım. Ama her hafta sonu Tirilye’ye gider; hafta başı geri gelirdim. Tabii ki bizim oradan Kız Lisesi’ne de Erkek Lisesi’ne de gelenler vardı. Onlarla beraber topluca gelir, giderdik.

Diğer dağ ilçelerine nazaran biz daha iyiydik. Çünkü ben onların kamyon “ kasalarında geldiklerini çok iyi bilirim. Mesela Orhanelililer kamyon kasasında

gelir; Tahtakale’de iner; ellerinde kocaman tahta bavullarla okula 3-4 aylığına gelirlerdi. Araç az olduğu için öyle sık sık evlere gidilmezdi. Bizim minibüs ise, her okulun önüne tek tek öğrencilerini bırakırdı.

Her şeyimi Erkek Lisesi’ne borçluyum; çünkü okulum, beni disiplinli çalışkan bir insan olarak hayata hazırladı. Erkek Lisesi’nde çok ciddi öğretmenlerimiz vardı; ders notları kıt, herkesi çalışmaya zorlayan, oldukça disiplinli hocalarımız vardı; bizleri de o şekilde eğittiler. Ben de bunun faydalarını hayatım boyunca hep gördüm. Öyle ki mesela bizim okulda üst kat lise alt kat ortaokuldu. Ortaokulların üst kata çıkmaları yasaktı; ben liseye gidene kadar o merdivenlerden yukarı hiç çıkmadım. Liseli ağabeyleri ziyarete

- 96 -


bile gidemezdik. Yaramazlıklarımız da olurdu mutlaka. Mesela ders kitabının arasına Tom Miks koyar; ders çalışır gibi yapar, ama onları okurduk. Tom Miks, bırakın dersi normal zamanlarda bile yasaktı. Tabi biz son sınıfa gelince, alt sınıfların defterlerini kontrol ederdik; Tom Miks’i görünce “Nasıl okuyorsunuz bunu; sizi gidi” diye, hemen alırdık. Sonra da dışarı çıkıp kendimiz okurduk. Arkadaşlarla kardeş gibi geçinirdik. Yatakhanelerde hiçbir zaman elektrik düğmesinin altına yatmayacaksın; çünkü biri “Aç” diyor açıyorsun; diğeri de “Kapat” diyor; arada kalıp kavga ediyorsun. O yüzden düğmenin yakınına yaklaşmamak en doğrusu. Yatakhanede kim horluyor, kim rahat vermiyor bilirdik; o yüzden yataklarımızı onların yataklarından uzakta seçerdik. Yataklar üzerimize zimmetli olurdu. Bizim oyuna ayırdığımız zamanda çoktu. Mütalaa araları, paydostan sonra, hatta sabah uyanır uyanmaz bile oyun oynayabilirdik. Saklambaç, ağaca çıkma gibi oyunlar oynardık. Tabi ki farklı kültürlerden olunca oyunlar da yiyecekler de çeşitli oluyor. Malatya’dan gelen kayısı, dut getirirdi mesela! İzin günlerinde hep dışarılarda dolaşırdık; hatta okuldan Çekirge ’ye kadar yürüyerek dolaşa dolaşa gider gelirdik. Akşamları filan dışarı çıkmamız mümkün değil. Zaten başımızda nöbetçiler olurdu, sürekli kontrol altındaydık. Yaramaz çocuklar duvardan atlayarak kaçarlardı. Sonra da gece kaçak olarak girerlerdi. Yakalananlar da mutlaka ceza alırdı. 1957’de Heykel ’de birini idam ettiler. Biz gece saat 3:00’te birbirimizi uyandırıp idam seyredelim diye topluca okuldan kaçmıştık. Hatta İnegöl Köftecisi’nin önünde idam edilen kişinin yaftasını asmışlar; biz de üşenmeden okumuştuk! Yatakhaneden arkadaşımız Hasan, çok

çalışkan olduğu için parasız yatılıyı kazanmış. Yaz, kış orada kalırdı. Sanırım gidecek yeri yoktu. Ne tatil, ne başka bir şey için okuldan ayrılırdı; her daim yapayalnız yatakhanede kalırdı. Akşamları yatakhanede yatakların üzerlerine oturur sohbetler eder, getirdiklerimizi bir güzel yerdik. Tabi aramızda kurnazlar vardı. Kilidi telle filan açarlardı. Ne yaparsan yap en iyi kilidi de alsan, Gürol onu hallederdi. Dolabımıza bir bakardık bomboş. Gürol ve çetesi çoktan yemiş bitirmiş. İşte böyle geçti gitti yıllarımız. Uzun lafın kısası ben Erkek Lisesi mezunu olmaktan dolayı çok mutluyum. Çünkü bana göre okulumuz Bursa’nın kalbidir. Yeliz Mutlu tarafından 31.12.2010 tarihinde görüşülmüştür.

- 97 -


ERGÜN KOÇ Karacabey’in Hotanlı Köyü’nde İlkokulu, Karacabey’de orta öğrenimimi tamamladım. Bu dönemde başta dedem olmak üzere büyüklerim, Bursa Erkek Lisesi’nde tahsil görmem için gerekli tavsiye ve telkinlerde bulundular. Bu çerçevede Bursa Erkek Lisesi’nde yatılı olarak okudum. 1883 yılında kurulan bu tarihi anıtın, yöremize olduğu kadar ülkemize de binlerce ve yüz binlerce öğrenci yetiştirdiği herkesin malumudur. Bu eğitim müessesesinde eğitim almakla nelerin yaşantıma girdiğini sizlerle paylaşmak isterim. Birincisi: Başta annem olmak üzere büyüklerime hiçbir zaman naz yapmadım. Yemek yemek, buradaki tahsil hayatım nedeniyle fiziksel ihtiyacımı gidermekten ibaret olmuştur. Çünkü buradaki yemekler bizim için naz yapacak yemek değildi. İkincisi: Düzenli bir yaşamım oldu. Şöyle ki; sabah belirli saatlerde kalkmak, belirli saatlerde kahvaltı yapmak ve ardından işe başlamak hayatımın düzenli işlerindendir.

Aldığım bu talim terbiye beni hayatta düzenli bir yaşama sevk etmiştir. Üçüncüsü: okuldaki sosyal ilişkilerim benim ömür boyu anılarımda yaşayacaktır. Nasıl askerlik anıları ve arkadaşlığı unutulmaz ise Bursa Erkek Lisesi’ndeki anılarım hiçbir zaman hayatımdan silinmemiştir ve silinmeyecektir. Bursa Erkek Lisesi’nde aldığım talim, terbiye ve öğrenim benim meslek hayatımda önemli bir temel olmuştur. Bu temel üzerinde diğer tahsil hayatımı sürdürmem de kolaylaşmıştır. Hayatın her türlü zorluklarına göğüs germem ve böylece kendi ayaklarımın üzerinde durmasını bilerek yoluma devam etmem mümkün olmuştur.

Erkek Lisesi’nden aldığım tahsil sayesinde bağımsız düşünmeyi ve insanlarla diyalog içinde yaşamayı öğrendim. İyi ki Bursa Erkek Lisesi’nde okumuşum ve oradan mezun olmuşum diyorum.

- 98 -

Yeliz Mutlu tarafından 09.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


ERDEM SAKER 01.01.1936 yılında doğdum. 1942’den itibaren tam

hemen üstünde de yatılı öğrencilerin yatakhaneleri vardı.

7 yılım Erkek Lisesi’nde geçti. 1 yıl yatılı okudum. Çünkü

Hem ortaokul, hem lisede çok iyi bir eğitim aldım.

bizim zamanımızda Erkek Lisesi yatılı olmayan öğrenci

Erkek Lisesi benim bugün mühendis olmamda büyük

almıyordu.

bir rol oynamıştır.

Mahkeme Fırını vardır; oradan aşağı dönünce de

Lisede matematik hocam Çamur Şevket, bizim

bir ahşap bina vardı. O binanın alt katı okul müdürümüz

kafamıza bir matematik mantığının ne olduğunu

Rıfat Tokgöz’ün eviydi. Üst katı ise bizim yatakhanemizdi.

oturttu kafamıza. Ortaokuldan itibaren İngilizce hocam

Etütten çıkınca nöbetçi öğretmen bizi alır oraya götürüp

Niyazi Hoca idi. Lise 2’deyken sınıfta vefat etti. Zaten

yatırırdı. Aslında oradan biraz ileri yürüsem kendi evim

vefat etmeseydi bize: “Robert Koleji’nden mezunmuş

vardı. Yaşım da küçük olduğu için yatılı olmak çok zor

gibi yabancı dilinizi çok iyi seviyeye getirerek mezun

geldi; hüngür hüngür ağladığımı hiç unutamam.

edeceğim sizi” derdi.

Okul binası bugünkü tarihi binaydı; bütün sınıflarımız orada toplanmıştı. Fevzi Çakmak Caddesi’ne doğru olan bölümde spor salonu ve resim atölyeleri, bahçenin aşağısına doğru olan yerde kantinimiz ve resim atölyemiz,

“Ortaokul yıllarında şöyle bir anım var: Reşat Esmer

Beden Eğitimi öğretmenimizdi; bizden sonraki yıllarda Türkçe öğretmenliği de yaptı. Edebi bilgisi çok yükseklerde bir öğretmendi. Derse hep takım elbise ile gelirdi; beden eğitimi öğretmeni gibi

- 99 -


Ayaktakiler: Erdem Saker(Eski B.Ş.Belediye Başkanı), Ertuğrul Yalçınbayır(Eski Başbakan Yardımcısı), Teoman Özalp(Eski B.Ş. Belediye Başkanı) Oturanlar: Hüsamettin Örüç(Eski Bakan), Atilla Gülsar(İl Milli Eğitim Müdürü), Dr. Avni Domaniç (En uzun yaşayan Erkek Lisesi mezunu) 2009 yılı Pilav Günü

- 100 -


giyinmezdi. Bir çocuğa kasadan nasıl atlanacağını tarif etti. Çocuk atladı. Sıra bana geldi ama ben o kasadan atlayamadım. Hatta 7 yıl boyunca o kasadan hiç atlayamadım. Hep dua ederdim, yağmur yağsın da beden dersi olmasın diye! Yağdığı zamanlarda Reşat Hoca bize hep salonda ders anlatırdı. Futbol nasıl oynanır, kayak nasıl kayılır tarif ederdi.

Ben 45 yaşında kaymayı öğrendiğimde Reşat Hoca ne dediyse aynının geçerli olduğunu gördüm. Bir gün futbol oynarken arkadaşlar bana “hadi gel sen de oyna” dedi. Ben o kadar soğumuşum ki spordan, “oynamam” dedim ama zorladılar. Bir serbest vuruş oldu “sen at” dediler. Topa öylesine vurdum, tesadüfen tam köşeden kaleye girerken hoca gördü. “Kim attı bunu” diye sordu. “Erdem attı” dediler. “Olmaz öyle şey, Erdem atamaz” dedi. O söz beni iyice spordan soğutmuştu. “Keşge” adında bir edebiyat hocamız vardı. Bize dünya klasiklerini bile okuturdu. Ortaokulda müzik hocamız Hüsnü Dayı vardı. Evinden taş plak getirir; bize klasik batı müziğini bile aşılardı. Ayrıca bizim hocalarımız çok disiplinliydi ama bu disiplin, abi-baba sertliği gibiydi. Okulumuzda kılık kıyafet çok önemliydi. Bir Pazartesi sabahı okula geldiğimde İbrahim Dekak hocamız öğrencileri tek tek sıraya geçirerek kılık kıyafet kontrolü yapıyordu. Sıra bana geldiğinde

- 101 -

saçlarım uzun diye beni içeri sokmadı. Gidip saçlarımı kestirip öyle gelmiştim. Kimya öğretmenimiz Hicriye Hanım’dan hepimiz titrerdik. Benim numaram 42 idi. İlk imtihanda herkesin numarasını okudu ama benim numaramı atladı; sonra “42 kim” dedi. “Ben” dedim. “Tahtaya gel” dedi. Bana birkaç soru sordu; ben de cevapladım. “Kopya çektiğini zannettim; bütün soruları doğru cevaplamışsın 10 veriyorum” dedi. Rahmetli Teoman Özalp’la sınıf arkadaşıydım. Ergun Kunter okuldan diğer bir samimi arkadaşımdı; şimdi Amerika’da yaşıyor. Bizim

zamanımızda Erkek Lisesi’nde hem müthiş bir eğitim hem de müthiş bir arkadaşlık vardı. İyi ki o zamanlarda okumuşum, iyi ki Erkek Lisesi’nde okumuşum. Şimdiki eğitim öğretimle bizim zamanımızdaki eğitim öğretim arasında dağlar kadar fark var. O zamanlar okul bir öğrenciye her yönüyle yeterdi, ama şimdi yerini dershaneler aldı. Ben buna kesinlikle karşıyım. Yanlış bir eğitim sistemini sürdürdüğümüze inanıyorum. Keşke

bizim zamanlarımızdaki eğitim geri gelse; inanın, bizim şartlarımızla eğitim devam etse başarı çok yukarılara taşınırdı. Pilav günleri Erkek Lisesi için gerçekten çok önemli bir gelenek ve ben bu geleneğin sürdürülmesinden yanayım. Yeliz Mutlu tarafından 08.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


ERTUĞRUL YALÇINBAYIR 1946 Bulgaristan-Eğridere’de doğdum. 1950 yılından beri Bursa’da yaşıyorum. 1960 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne girdim. 1962-1963 döneminde mezun oldum. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Bursa’da 25 yıl avukatlık yaptım. 20, 21, 22nci Dönemlerde TBMM’de Bursa Milletvekili olarak bulundum. TBMM’de Anayasa Komisyonu Başkanlığı ve 58. Hükümette Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptım. Lise yıllarında Bursa’da ve ilçelerde lise bulunmadığı için Bursa Erkek Lisesi özel öneme sahipti. Öğrencilerin ve özellikle öğretmenlerin kalitesi çok iyiydi. Lise yılları

karakterimizin oluşmasına önemli katkılarda bulundu. Lise öğretmenlerimiz arasında İbrahim Dekak, Mehmet Ertan, Halil Ovalı, Fatma Zehra, Perihan Hanım, Hüseyin Ayar unutamadığım hocalarımın arasındadır. 1 Mart 2003’de TBMM’de Irak Tezkeresinin oylanması öncesi Türkiye üzerindeki yabancıların emelleri hususunda bizi sürekli uyaran İmam isimli Halil Ovalı ile gıyabi diyalogumu ve tezkere üzerindeki etkisini hep hatırlarım. Lise yıllarımızı zenginleştiren tüm öğretmenlerimizi, arkadaşlarımızı ve bize hizmet edenleri saygı ile anıyorum.

- 102 -


ESAT ULUUMAY Yazımın

başlığını

özellikle

böyle

koydum.

Geleneklerine hiç saygısı olmayan insanlarız. Şu

verirdi. Cumartesi günleri ise sadece sabah derslerini görür, bayrak merasiminden sonra evlere dağılırdık.

Bursa’mızda geçmiş; yüzyılı aşan iki okulumuz vardı.

Hiç unutmuyorum tatil psikozuna girmiş olacağız ki

gelenekleri ile devam edip gelen Bursa Erkek Lisesi’ne

bayrak merasiminde şarkımı desem; türkümü desem

kız öğrenciler, Bursa Kız Lisesi’ne de erkek öğrenciler

evlere şenlik bir İstiklâl Marşı söyledik.

almanın ne anlamı olduğunu hala anlamış değilim. Yanlış

Rahmetli

müdürümüz

Rıfat

Tokgöz

hocamız

anlaşılmasın kız-erkek karma okullara hiçbir zaman karşı

odasından

değilim. Bursa’mızda onlarca lise var. İsteyen çocuklarını

hışımla aşağıya geldi. “Nedir bu rezalet. Türkü mü

karma okullara da verebilirdi. Karşı olduğum; geleneksel

söylüyorsunuz? Söylediğiniz İstiklâl Marşı. Yaptığınız bu

kurumlarımızı gelenekleri ile yaşatamamamız.

okulun öğrencilerine hiç yakışmıyor. Dinleyin, bakın; ben

bu

laubaliliği

duymuş

olacak

ki,

Lisemiz öyle bir kurum ki eğitim ve öğretim müessesi

bu okulun orta birinci sınıfına girmiş bir öğrenci idim. O

olmanın yanında vatan sevgisi ile dolu gençlerin yetiştiği

zaman okulumuzun orta kısmı da vardı. bir gün lisemizin

bir ocak. Bizim yetiştiğimiz yıllarda okulumuz sabah 4

hemen bütün öğrencileri sıra oldu. Orta kısmında

saat öğleden sonra 2 saat olmak üzere tam gün eğitim

bedence iri öğrenciler de onların arasına girdi. Bizler

- 103 -


de en arkada sıraya dizilirdik. En öne bandomuz geçti. Sizin hala bandonuz bile yok. Bando, mızıka marşlar söyleyerek tren istasyonuna kadar gittik. Abilerimizi trenle Mudanya’ya yolladık. Yaşı ileri olan büyükleriniz hatırlarlar. O tarihlerde Mudanya’ya tren hattı vardı. Mudanya’dan nereye gittiler dersiniz. Çanakkale’ye gittiler. Gidenler 84 kişiydiler. Geriye sadece 4’ü geldi. 80 abimiz ülkemizin savunması uğruna orada canlarını verdiler. Evet, sizler ülkesi için şehitler vermiş bir okulun öğrencilerisiniz. Şimdi anladınız mı size niçin kızdığımı?” dedi. Müdürümüzün bu sözleri üzerine bir İstiklâl Marşı söyledik ki dışarı çıktımızda bağırmaktan seslerimiz kısılmıştı. Rahmetli Rıfat Hoca “Hah! Şimdi oldu. Abilerinize layık olduğunuzu ispat ettiniz” dedi. Bundan böyle de ülkemizin başı sıkışsa gençlerimizin canlarını

bile

vermekten

asla

çekinmeyeceklerine

inanıyorum. Ne mutlu Bursa Erkek Lisesi’liyim diyenlere!

Esat Uluumay bir törende bayrak taşırken, 1958

- 104 -


FERUDUN KAHRAMAN 17 Aralık’ta 1957 Bursa’da doğdum. İlkokulu Bursa

o zamanlar inşaatı devam eden spor salonu ve yeni

Davutkadı İlkokulu’nda okudum. 1974 yılında Erkek

binaların inşaatından, kimseye fark ettirmeden tahta

Lisesi’nden mezun oldum.

topladık ve teneffüste yaktık. Kapıyı pencereyi kapatıp

Hatırladığım Öğretmenlerimin arasında Burhanettin

deyim yerindeyse sınıfı hamama çevirdik... Sonrası

Arda, Avni Çakır, Ayla İsfendiyar, Hatice Balcı, İsmet

malum, ders iptal oldu; bizleri de idareye çektiler;

Ergin vardır.

Allahtan sadece nasihatle kurtardık...

Okuldan hatırladığım arkadaşlarım ise

Murat Kuter, Haluk Taylan, Nedim Tıkız, Yılmaz Baydar, İlhami Arı’dır.

1970’li yıllarda okulumuzun sınıfları sadece taş binada bulunuyordu. Yerler ahşap kaplı idi. Isınma işi sobalarla

Lise üçüncü sınıfta, bir Mayıs günü sanırım kimya

sağlanıyordu. Sınıf mevcudumuz ise lise 1’de 80-90

dersinden hocamız sözlü yapakcaktı. Arkadaşlarla, daha

kişi iken, lise sonda 30-35 kişi civarına düşmüştü ki o

sabahtan bunu erteletmenin yolunu aramaya başladık;

zamanlar okulumuz Bursa’da parmak ile gösteriliyordu.

hepimizden bir öneri çıkıyordu. Tabi bunu yaparken de

Okulumuzun ana giriş kapısının solunda laboratuarlar

idareden ceza almamız gerekiyordu. Sonunda sobaya

ve o tarihlerde ki ismi ile Maarif Koleji (şimdiki Anadolu

tahta doldurup yakmaya karar verdik ve teneffüslerde

Lisesi) bulunuyordu. Okulumuzun spor salonu ve yeni

- 105 -


Erkek Lisesi”

eğitim binası inşaatı o yıllarda başlanıp bitirilmişti. Bizler oyıllarda yeni binalarda hiç öğrenim görmedik. Okul bahçesinin sonunda ise yatılı öğrencilerin yatakhaneleri

Evet, gerçekten de öyle oldu. Bursa Erkek Liselilerin sesi hep göklere yükseldi...

yer alıyordu. Ayrıca o günlerde liseler

Bizlerin okuduğu dönemde disiplin

sabahtan, orta kısımlar ise öğlenden

ön plandaydı. Öğretmenlerimizden

sonra

hem

eğitim

görüyordu.

Bilindiği

çok

çekinirdik;

hem

de

üzere de okulumuz o zaman adı

öğretmenlerimiz

sever,

üstünde sadece erkek öğrencilerden

Ama

yapacaklarımızdan

oluşuyordu.

geri kalmazdık. Şimdiki zamanlara

yine

de

sayardık.

Bize o zamanlar okuldaki abilerimiz

benzemeyen bir yapıydı bizimkisi.

tarafından “Erkek Liseli” olmanın bir

Eğitim sistemi de bence farklı idi. Test

ayrıcalık olduğu öğretilmişti.

Bunu

sistemi olmayan klasik bir öğretim

da hayatımızın her döneminde taşıya

yapısı vardı. Üniversite sınavı ile

geldik. Yukarıda da bahsettiğim gibi

eğitim sistemi arasında benzerlik bile

son sınıfa gelene kadar öğrencinin

yoktu. Üniversite giriş sınavı için özel

neredeyse 2/3 eleniyordu, kısacası

dersanelerin yeni açılmaya başladığı

öğrenmeden sınıf geçmek hele hele mezun olmak

bir dönemdi diyebiliriz.

imkânsızdı. O yıllarda çok zorluk çektik, ama şimdi

Geleneksel Pilav Gününün, Erkek Liseliler arasında

görüyoruz ki bizi yaratan eğitim değerlerini biz lisemizden

özel ve de güzel bir yeri olduğunu düşünüyorum. O

almışız.

günlerde okulumuzun havasını tekrar teneffüs etmek,

Yine o yılların bir sloganı vardı okul maçlarında tekrarlanan;

eski arkadaşlar ile buluşmak, anıları tazelemek için önemli bir işlevi yerine getiren özel bir gün.

“Göklere yükselen, inleyen sesi, Bursa’nın yıldızı

- 106 -


FERİDUN MALCIOĞLU 11 Nisan 1933 Bursa’ da doğdum. Bursa Erkek Lisesi’ne 1946 yılında yatılı olarak girdim. 3 sene yatılı okudum. Lise 1’de normal öğrenci olarak devam ettim ve 1951 yılında Bursa Erkek Lisesi’nin Fen Kolu’ndan

dershane yoktu; öğretmen talebesini dershaneye gerek duymadan yetiştiriyordu. Ama o zaman okul çok sıkıydı. Suç işleyince dayak vardı. Şimdi öyle mi; et kemik meselesi artık kalmadı. Talebe hocadan korktuğu için daha iyi yetişiyordu.

mezun oldum. Benim okuduğum yıllarda ortaokul

Müdürümüz Rıfat Tokgöz’dü.

Öğretmenlerimiz

kısmına sadece yatılı öğrenci alınıyordu. O yüzden ailem

Mübessel Hanım, Davut Bey, Rıfat Bey, Hicriye

Bursa’da olmasına rağmen 3 yıl yatılılık dönemi yaşadım.

Hanım, Halil Bey, Sabri Bey’di. Hepsinin lakabı vardı.

Bizim dönemimizde Bursa Erkek Lisesi’nin binasıyla

Hatırladıklarım Halil Bey’in İmam’dı; Nazım Bey’in

şimdiki bina aynı ama sınıflara kalorifer ve okula ek bina

Barut’tu. Çamur Şevket Geometri hocasıydı. Yatılı okumak biraz zor ama güzeldi. İyi vakit

yapılmış. Bizim dönemde sınıflarda sobalar vardı. Yerler

geçiriyorduk. Yat kalk saatimiz vardı. 9’a kadar ders

ahşap ve ziftliydi. Ben öğretmenlerle arası iyi olan bir talebeydim ama tembeldim; fakat saygımı hiç kaybetmedim.

“Bakıyorum

çalışıp 9:00’da yatardım. Erkek Lisesi evimiz gibi olmuştu.

da o günkü öğretmenlerimiz bugünün profesörü gibiydi. Bizde

- 107 -

Benim zamanımda bir tane Lise, 2 tane orta mektep


Pilav

vardı. Ama Erkek Lisesi başkaydı. Bursa geliştikçe

günlerine

mutlaka

katılırım;

eski-yeni

okullar arttı tabii ki. Benden başka Bursa’dan yatılı kalan

arkadaşlarla buluşup eski günleri anıyoruz. Bu da beni

yoktu. Okula Türkiye’nin dört bir yanından öğrenciler

eskilere götürüp mutlu ediyor.

gelirdi. Cumartesi eve çıkar, pazartesi sabah okula geri Yeliz Mutlu tarafından 11.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

dönerdim.

Bursa Erkek Lisesi 1950-1951 mezunları buluşmasında Feridun Malcıoğlu ve arkadaşları, 2009

- 108 -


HAMDİ MERTEL 1940 İstanbul doğumluyum. 1971 yılında Adıyaman Lisesi’nden Bursa Erkek Lisesi’ne Tarih öğretmeni olarak

giriyorduk. Bir ara Anadolu Lisesi de açıldı; fakat daha sonra başka bir yere taşındı.

atandım. 2 ay sonra müdür muavini; 10 sene sonra da

Eğitim sistemimizde kanaat notu da ön plandaydı;

müdür başyardımcısı oldum. Okula geldiğimde okulda

şimdiki gibi öğretmen hakları fazla kısıtlı değildi. Bizim

iki tane eski bina vardı. Bir tanesi şu anki tarihi bina,

zamanımızda öğrenci- öğretmen ilişkilerinde hem yakınlık

diğeri de yıkıldı ve yerine yeni bina yapıldı. Bugünkü yatılı

hem de otorite vardı. Ama bu otorite dayak otoritesi

kısım o zaman da vardı. Eski bina sobayla ısınırken, yeni

veya korku değildi; öğretmenin bilgisi öğrencileri yola

bina da kaloriferle ısıtılıyordu.

getiriyordu. Bizim zamanımızda şimdiki eğitim öğretim

Bursa Erkek Lisesi her zaman başarılı bir okul

araçları olsaydı çok daha başarılı öğrenciler ortaya

olmuştur. Dışarıdaki okullarda benim zamanımda siyasi

çıkardı. Bizim dönemin öğretmenleri her yönden farklı ve

olaylar fazla iken bizim okulda pek olmazdı. Benim

bilgili hocalardı.

öğretmenliğim döneminde başarı çok yüksekti; zaten seçme öğrenciler gelirdi ve Türkiye çapında ilk ona

“Bu kadar başarının en önemli nedeni de öğrencilerimize

Erkek Lisesi’nin ruhunu vermekti. Bizim dönem hocalarımız ve

- 109 -


müdürlerimiz bu işi gerçekten mükemmel bir şekilde yapıyorlardı ki; başarı neredeyse yüzde yüzdü. Hatırladığım arkadaşlar arasında Burhan Bey, İlhan Bey, Hamza Bey, Ayla Hanım var.

Ama şimdi gündüze döndü, ayda bir kere kahvaltılar

Bana okulda “Tarkan” diye lakap takmışlardı. Çünkü

öngördüğü yılın öğretmeni seçilmesi söz konusu oldu

Adıyaman’dan gelmiştim. Tarkan gibi uzun bıyıklarım

yapıyoruz. 1988

yılında

öğretmenler

arasında

Bakanlığın

ve beni seçmişler. Bu durum beni çok mutlu etmişti.

vardı. Eskiden pilav günlerinde balolar yapar, eğlenirdik.

Yeliz Mutlu tarafından 05.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Hamdi Mertel ve öğretmen arkadaşı Mehmet Ali Uçan mezunlar kahvaltısında, 2011

- 110 -


HALUK ŞAHİN İlk, orta, lise, üniversite, Master, Doktora… Pek çok okula gittim, ama hayatıma yön veren okul Bursa Erkek Lisesi’dir. Orada geçirdiği dört beş yıldır. Edebiyatın tadını oradayken aldım, yazarlık hevesim orada ortaya çıktı, dünya görüşümün temel taşları orada yerine kondu. Öğretmenlerin öğrencilerin hayatlarını ne kadar etkileyebileceğini orada öğrendim. Dostlukların anlamını orada fark ettim… Ben Bursa Erkek Lisesi’nin orta kısmının 3. sınıfına, yani orta sona, 1955 yılında yatılı olarak geldim. Orta 1 ve 2. sınıfları Bolu’da okumuştum, subay olan babam Konya’nın Ermenek kazasına şube reisi olunca benim Bursa’da okumama karar verildi. Çocukluk yıllarımın çoğunda birlikte yaşadığım anneannemler bana bakacaktı. Bu benim canıma minetti, çünkü Bursa’yı çok seviyor, kendimi oralı hissediyordum. Bursa Erkek Lisesi’nin orta kısmına yatılı olarak kaydoldum, çünkü o bölüme gündüzlü öğrenci almıyorlardı. Galiba beni de Konyalı olan babamın Konyalı Müdür Muavini Reşat Bey’e rica etmesiyle biraz istisnai olarak aldılar. İyi ki almışlar! Yatılılık günleri bir yandan aile özlemi açısından hüzünlü, öte yandan yeni arkadaşlar edinmenin

sevinciyle geçti. Arkadaşların çoğu Bursa’nın ilçelerinden gelmiş çocuklardı. Geceleri, mütalaalarda (topluca ders çalışma dönemi) nöbetçi olan hocalarımızla, bu arada Muzaffer Abi (Gürses) ve Mehmet Abi (Ertan) ile sohbetin tadını aldık, kafamızın içindeki duvarları sorgulamaya başladık. Hafta sonları “evci” çıkacağımız günü iple çekiyorduk ama okulda da iyi vakit geçiriyorduk. Kafalarımız sorularla doluydu. Konuşacak o kadar çok şey vardı ki! Akşam yemeğinden sonraki mütalaalardan birinde yaşadığımız bir olayı hala anımsar, yeri geldikçe kahkahalar atarak anlatırım. Mütalaamız müzik derslerinin verildiği piyanolu odadaydı. 25-40 çocuk oturmuş sözüm ona ders çalışırken bir arkadaşımız piyanonun kapağını açıp bir şeyler tıngırdatmaya başladı. Ve tam o sırada kapı açıldı ve Müdür Bey içeri girdi. Çok kızgındı, çünkü piyanoyu çalmak yasaktı. Tuşlara basan arkadaşa “Nasıl açtın bu piyanoyu!” diye sordu. “Açıktı efendim!” dedi çocuk. Müdür daha da kızdı ve bağırarak “Olur mu öyle şey! Kilitliydi,” diye haykırdı. “Bak bakalım oluyor mu!” Bir anahtarla piyanonun kapak kilidini kilitledi, geriye çekildi, “Açıl susam açıl,” diyerek kapağı tuttu ve kaldırdı! Kapak açılıverdi! Olup bitenleri

- 111 -


gerginlik içinde izleyen sınıfın halini düşünebilirsiniz.

denemelerini okuyarak başla, Sabahhatin Eyüpoğlu’nun

Kahkahadan yerlere yıkıldık. Müdür Bey fena madara

çevirisinden...”

olmuştu, o yaşta çocuklar için bundan komik bir şey

Eyüboğlu… 15 yaşında bir çocuğum!

olabilir mi! “Kilidi bozukmuş,” diye homurdanarak çıkıp

bugün, “eğitim böyle bir şeydir. İşte Bursa Erkek Lisesi

gitti. Biz yerlere yıkılarak gülmeye devam ettik.

böyle bir yerdi.”

Gene bu tarihlerde okulumuzun ikinci kattaki kütüphanesine sık sık gitmeye başladım.

Deneme, Montaigne, Sabahattin “İşte,” diyorum

Lise ikideyken ben Edebiyat bölünü seçtim. Notlarım

Bunun

oldukça iyi olduğundan bazıları bu seçimime şaşırdılar.

nedelerinden birisi okulun abone olduğu Life ve Colliers

Çünkü çalışkanlar Fen’e, tembeller Edebiyata giderdi!

gibi Amerikan dergilerindeki güncel fotoğraflara bakmak

Ama en çok birlikte futbol oynadığımız çocuklar karşı

ve uzak dünyalara ilişkin hayallere dalmaktı. İkincisi ise,

çıktılar. Çünkü ben takımın kalecisiydim, orta bahçede

dünyanın en büyük ressamlarıyla ilgili katalog kitaplara

kendimi yerden yere atıp kurtarışilar yapardım.

bakmaktı. Özellikle empresyonistlere: Renoir, Lautrec,

beni birkaç kez kaçırıp Fen sınıfına götürdüler. Gene

Monet, Pissaro, Cezanne… Kim aldırmıştı acaba o

edebiyata döndüm..

koleksiyonu? Zaman zaman bazılarını şaşırtan resim

olduğunu o tarihlerde keşfetmiş olmalıyım!

Gelip

Edebiyat’ın iyi bir dönüş yeri

tarihi bilgimin kökenleri o şahane kütüphanededir. Şimdi

İşte o yıl (1957 güzü) bir gün sanat tarihi

düşünüyorum da, böyle bir kütüphaneye de sahip olan

dersindeyken beni İdare’den çağırdılar. Endişe içinde

Bursa Erkek Lisesi’nin şöhreti boşuna değilmiş diyorum.

gittim. Meğer İstanbul’dan birileri gelmiş, Amerika’da

Lise yıllarını gündüzlü olarak okudum.

Bütün

bir yıl okumak üzere öğrenci seçeceklermiş. Yalnızca iyi

efsanevi hocalardan ders aldım: Çamur Şevket,

not almak yetmiyormuş, dünyayla da ilgili olacak, çok

Fatma Zehra, Karakız, Potuk, İmam, Mehmet Abi,

kitap okuyacakmış. Mülakata girdim, oradan buradan,

Muzaffer Abi… Cebirde biraz zorlandım, kompozisyon

Kıbrıs’tan, Madam Bovary’den, Sait Faik’ten konuştuk,

ve İngilizce’de sivrildim.

Şiir yazmaya başladım.

sınıfa geri döndüm. O gün hayatımın değiştiğinin elbette

Lisedeki arkadaşlarımızla birlikta Yeni Ant ve Hakimiyet

farkında değildim. Altı ay sonra kendimi bir Amerikan

gazetelerinde haftalık edebiyat sayfaları hazırlamaya

kasabasında bambaşka bir ortam içindeydim!

başladık.

rüya gibiydi her şey.

Gece gündüz kitap okuyor, edebiyat

tartışmaları yapıyorduk “bence sen şiirden çok düzyazı yazmalısın.

Tayyar Önder ile birlikte AFS’ye

ilk seçilen öğrenciler olduk. Evet,

Muzaffer Abi bir gün beni çağırdı, “Haluk,” dedi Mesela

Biraz

Bursa Erkek Lisesi

beni yetiştirdi ve uzaklara fırlattı. O gün bugün uçup duruyorum.

deneme yaz , başarılı olursun.. İstersen Montaigne’in

- 112 -


HASAN BATMAZ 1962 yılında Gemlik, Engürük Köyü’nde doğdum.

gelmeyen birçok okul arkadaşım var.

İlkokulu köydeki ilkokulda okudum. Daha sonra devlet

Öğretmenlerimize

gelince:

İlk

aklıma

gelen

yatılı sınavını kazanarak 1973 yılında Erkek Lisesi’ne yatılı

okulumuzdan mezun olan birçok arkadaşım gibi benim

olarak başladım. Fakat adaptasyon sağlayamadığım

de simge olarak hatırladığım ortaokulda matematik

için maalesef yatılılığım bir hafta sürdü. Gündüzlü

hocamız Neşet Şen’dir. Yine dernek başkanımız Recep

şekilde ortaokula devam ettim. Tekrar lisede yatılı olarak

Cenkçiler, sosyal bilgiler öğretmenimiz Aynur Çelikçi,

başladım. 3 yıl gündüzlü, 3 yıl yatılı olarak 1979 yılında

dönemin müdürü coğrafya öğretmenimiz Burhanettin

Erkek Lisesi’nden mezun oldum.

Arda,

Erkek Lisesi’ndeki öğrenimim 6 yıl olduğu için çok fazla arkadaşım var. En uzun birlikte okuduğum (6 yıl)

edebiyat

öğretmenimiz

Remzi

Kaygulu

(Canbaba), psikoloji öğretmenimiz Sebahat Ardıç’ı çok iyi hatırlıyorum.

arkadaşlarım Prof. Dr. Selim Gürel, Dr. İbrahim Uluöz, Dr.

Okuduğum dönemde sadece eski bina vardı.

Deniz Alkoçlar, Dr. Ferruh Duyguluer’di. Yine Dr. Nazmi

Yeni bina inşaat halindeydi. Orta biri eski binada, bina

Kurtaş, Uzm. Dr. Teyfik Güngör, Ercan Yetiş, futbolcu

yetersizliği nedeniyle orta ikiyi Mithat Paşa İlkokulu’nda

Metin Sayal, siyaset ve spor dünyasından Ayhan Barışı,

okudum. Orta üçü de yeni binanın hizmete açılmasıyla

Ömer Önder Bulut, Av. Erdem Erdem ve ismi aklıma

orada okudum. Sonra lise biri eski binada, lise iki ve

- 113 -


üçüncü sınıfı yeni binada okuyarak mezun oldum. O dönemde spor salonumuz ve kütüphanemiz vardı. Çarşamba günleri öğleden sonra izinli olduğumuz için, yatılı olduğumuz dönemde arkadaş gurubuyla toplu olarak dışarıya çıkıp gezmeyi dört gözle beklerdik. Yine yatılı okuduğum o zamanlarda bina görevlisi olan Halil Amca’yı hiç birimiz unutamayız. İlk modern eğitime geçtiğimiz o yıllarda öğretmenlerimizde büyük bir disiplin içinde gayret ve çaba sarf ederlerdi. Erkek Lisesi’ndeki eğitim kalitesi bize tahsil hayatımızdaki en önemli rolü üstlendi. Böylelikle arkadaşlarımızın hemen hepsi üniversite hayatını başarıyla bitirdi.

Şimdi o günleri geleneksel olarak yapılan pilav günlerinde bir araya gelip anıyoruz. 1979 yılında Erkek Lisesi’nden mezun olduktan sonra Uludağ Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi’ni kazandım ve 1984 yılında mezun oldum. 1988 yılında İstanbul Üniversitesi’nde doktoramı tamamlayıp Uludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi’nde Yrd. Doçent. 1988 yılında; 1992 yılında doçent; 1998’de profesör oldum. 1998 yılında dekan yardımcılığı, 20002008 yılları arasında Veteriner Fakültesi’nin dekanlığında bulundum. Halen Veterinerlik Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görevime devam etmekteyim. 11.05.2011 tarihinde Cemil MENTEŞE tarafından görüşülmüştür.

Hasan Batmaz arkadaşlarıyla 1/E sınıfında öğretmenleri Melahat Ozan’la, 1973

- 114 -


HASAN CANDAN 20.06.1953 tarihinde Bursa’nın Akçalar Köyü’nde doğdum.

İlkokul

eğitimimi

Akçalar

21.30’a kadar ders çalışırdık. 22.00’de de “yat” vardı. O

Köyü’nde

yüzden Erkek Lisesi’nde okuyanlar hem disiplinli hem de

tamamladım. 1964 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne yatılı

sorumluluk sahibi oluyorlar. Ben 6 sene boyunca akşam

öğrenci olarak kayıt yaptırdım. 1971 yılında da Bursa

22.00’de yatıp sabah 07.00’de uyandım. O günkü disiplin

Erkek Lisesi’nden mezun oldum. 6 sene yatılı okudum.

bana hala miras kalmıştır. Bir de bizim gözlemlediğimiz

Sonra da İstanbul’da Makine Mühendisliği okudum.

bir şey var: Erkek Lisesi’nden her zaman dürüst insan

1994-1999 yılında Akçalar’da Belediye Başkanlığı

çıkmıştır.

yaptım.

Yatakhanede ağlayan bile olurdu. Bayramdan

Erkek Lisesi’nde 60-70 kişilik yatakhanede yatardık.

bayrama evlerine giderlerdi. Çünkü hem Bursa’nın

Her yatağın başucunda birer küçük dolap vardı. Yangın

çeşitli yerlerinden hem de dışarıdan çok öğrenci vardı.

korkusuyla soba yakılmazdı ama üşümezdik. Başımızda

Hatta ailesi Bursa’da olan, evleri okula 200 metre

bir nöbetçi öğretmen olurdu. Sabahları belli saatlerde

kadar yakın olan arkadaşımız Yetkin Köksal vardı. Şu

uyanır; sabahçıysak dersimize giderdik. Öğlenciysek

an Kimya Yüksek Mühendisi. Babası da avukattı. Bu

de ders çalışır öğleden sonra okulda gider, saat 18.00’e

kadar yakında oturmalarına rağmen yatılı vermişlerdi.

kadar derste olurduk. Akşam 17.30’da da mütalaa vardı;

Yatılı okumak gerçekten zor bir işti. Bir gün sucuğu

- 115 -


kömür karıştırdığımız sopanın ucuna takıp pişirmeye çalışırken birden sobanın içine düşürdük. Alamayıp nasıl üzülmüştük. Akşam yemeği yedikten sonra hep acıkıyorduk. Motor Burhan vardı; okula motorla gelen bir hocaydı. “Aspirin” lakaplı bir hocamız vardı. Bir gün arkadaşlar “Aspirin geliyor” diye bağırdı. Hoca sınıfa girdi; “duydum, bana Aspirin diyormuşsunuz” dedi.

Mustafa Rona diye müdür baş muavini olan bir hocamız “ vardı. Şimdi Ankara’da yaşıyor; üç dönem milletvekilliği yaptı.

O hocamız sürekli sigara araması yapardı. Önceden anons yaparlardı “arama yapılacak” diye. Aramaya her zaman orta

birlerden başlarlardı. Geçen ay görüştüğümüzde hocaya sordum; “neden aramaya ortaokullardan başlıyordunuz?” diye. “Biz onu bilinçli yapıyorduk; herkes gönül rızası ile bıraksın diye” dedi. Baskı kurmamak için yapıyorlarmış. Ama biz de “bunlar deli mi diyorduk; neden çocuklardan başlıyorlar.” Meğer bir nedeni varmış.

Biz öğretmenlerimizden çekinirdik ama aynı zamanda arkadaş gibiydik. Ara sıra futbol ve masa tenisi oynardık. Ona rağmen asla aramızdaki saygı ve sevgi bozulmazdı. Bizim okulun zemini kalın ahşap tahtalarla kaplıydı. Her sene ziftlenirdi. Tarihi bina bizi öyle çok etkilerdi ki!

- 116 -


Okul olarak o dönemde de oldukça başarılı bir okuldu. Bizim okuldan mezun olup da üniversiteyi kazanamama gibi bir sıkıntı asla olmazdı. Çok da disiplin içerisinde okurduk; hatta bizim okuldan mezun olamayıp belgeyle

başka okula gidenler o okullarda okul birincisi olurlardı. Okulda aynı zamanda sportif faaliyetlerde de başarılıydık. Benim öğrenciliğimde voleybolda 2. olmuştuk. Onun dışında da masa tenisi, futbol, basketbol oynardık. Boş zamanlarımızda en fazla Heykel turu yapardık. Bahar Süthanesi’nin olduğu bölümde caddeye açılan parmaklıklar vardı. Oradaki sınıfın olduğu yer bizim Almanca sınıfımızdı. Biz de yemekleri beğenmediğimiz zaman öğlenleri o parmaklıklardan geçip, kuru fasulyeci Âdem’e giderdik. Bir gün yine camdan çıkarken Aspirin’e yakalandık. Bizi aldı, Lütfü Bey’e götürdü. Hepimiz birer tokat yemiştik, “okulun kapısı mı yok; neden buradan çıkıyorsun?” demişti. Ben hep şuna hayret ederdim. Öğretmenlerimiz her gün sabah yeni bir takım elbise almış gibi okula gelirdi. Sanki geliri mi fazlaydı öğretmenlerin… Elbette değildi. Ama o zamanki hocalarda saygı ve disiplin bir başkaydı. Zaten o zamanki başarıyı ben bu disipline ve hocaların mükemmelliğine bağlıyorum. Lütfü Özsoy; Avni Çakır, Mustafa Kaya, Rüştü Tatar gibi isimlerle hâlâ düzenli olarak görüşüyorum. Benim orada geçen 6 yılım hayatımın en güzel 6 yılıydı. Beni bugünlere Erkek Lisesi getirdi diyebilirim.

Yeliz Mutlu tarafından 27.01.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 117 -


HÜSAMETTİN ÖRÜÇ 1931

Bursa

doğumluyum.

Bursa

7.İlköğretim

temel kültürümüzü o okulda aldık. O yüzden bütün oraya

Okulu’nda öğrenime başladım. Sonra da Tahtakale’deki

yolu düşmüş olan öğrencilerin, Bursa Erkek Lisesi’ne

2. Ortaokul’a başladım. Daha sonra da 1946’da Bursa

vefa borcu olduğunu düşünüyorum. Diliyorum ki, şu an

Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdım.

orada okuyan öğrenci kardeşlerim de bu yüce eğitim

Son durağım ise

İstanbul Teknik Üniversitesi oldu.

“Erkek Lisesi’nde okumak bir şans ve bir ayrıcalıktır ve bu yüce okul vatana ve millete sayısız değerler katmıştır. Bu yüzden ben de o okulda okumaktan her zaman gurur duymuşumdur.” 1886 yılında temeli atılmış olan bu gurur abidesi

binada okumak da başka bir ayrıcalıktı. İhtişamıyla

kurumunun haklı gururunu taşımanın bilincindedirler. Bizim hocalarımız çok şefkatli ve sorumluluk sahibiydi. Hepsi kendine göre birer değerdi. Biz, öğretmenlerimize büyük saygı duyardık. Disiplin elbette vardı; ama hiçbir zaman aşırıya kaçılmıyordu. Güzel bir öğrenci öğretmen ve yönetim dizisi mevcuttu.

öğrencileri büyülüyordu. O bina her tarafında ışık alma

Devlet tiyatrosunun olduğu yerde bir Halk Evi

imkânına sahip bir binaydı ve ben o binada mutlu, sevgi

vardı. Halka okuma yazma dışında temel kültürü de

dolu, kardeşlik içerisinde, ulusal değerlerimin geliştiği

aşılayan bir yerdi. Biz de Fen sınıfı olarak bize bir derslik

bir dönem geçirdim. Bu okuldan mezun olan biri olarak

vermelerini rica ettik. Çünkü biz sınıf olarak o günkü

şöyle düşünüyorum: Kendi kişiliğimizi orada pekiştirdik;

dersten çıktığımızda, ertesi günkü ders çalışmalarını

- 118 -


ve ödevlerimizi hep birlikte sınıfça yapmak istiyorduk. Ayrıca Halkevi’nin kütüphanesinden faydalanmak istediğimizi de görevlilere iletmiştik. Ve kabul oldu. Aylarca oraya gidip kendi aramızda koordineli bir şekilde arkadaşlarla çalışmıştık. İşte bize bu tür sağduyuyu ve geleceğe hazırlanmayı öğreten elbette Erkek Lisesi öğretmenlerimizdi. Değerli coğrafya öğretmenimiz merhum Sabri Düşmez vardı; lakabını da Şoför koymuşlardı; nedenini bilmiyorum ama… Bir gün sabah okula gittiğimde arkadaşlar beni kapıda karşılayarak “ilk derste coğrafya hocası bizi sınav yapacak” dediler. Tabi bazı arkadaşlarımız da buna hazırlıklı olmadığı için sınava girmek istemiyorlardı. O yüzden de “bütün sınıf müzik odasında toplanalım, ilk ders boş geçsin” diye karar aldı. Ben de çoğunluğa uyarak müzik odasına gittim. Ama bir yandan da hem öğretmenimize saygısızlık ettiğimiz için hem de okul müdürünün hışmından korktuğumuz için korka korka oraya toplandık. “Kasap” lakaplı bir müdürdü; nedense en çok ondan korkardık. Sınıfa gelen coğrafya öğretmenimiz Sabri Bey, bizi göremeyince hemen müdürümüze gitmiş ve sınıfın boş olduğunu söylemiş. Biz müdürümüzün sesini duyduk, gürleyerek geliyordu. Çok ağır sözler duyduğumuzu hatırlıyorum. Hatta “hepiniz okuldan atıldınız, gidin ailelerinize söyleyin” demişti. Biz tabi tekrar başımız önümüzde sınıfımıza geri döndük. Müdür Bey hakaretlerle öğretmenimiz Sabri Bey’le birlikte içeri girince; Sabri Bey, vakur bir edayla müsaade istedi. Biz şimdi daha ağır hakareti de hocamızdan işiteceğiz diye düşünürken;

üç- beş dakika sinek uçsa sesi duyulacak şekilde bir sessizlik oldu. Bir ileri bir geri yürüyordu. “Çocuklar beni şaşırttınız; ancak aranızda bir işbirliği, beraber hareket etme ve karar alma yeteneği gösterdiniz. Belki de tebrik etmeliyim. Ama biliyorum yarın bir gün iş hayatında; politika, sanayi, ticaret vs. hepiniz ayrı bir değer alacaksınız. İleride bir karar alma gereği duyarsanız ki çok başınıza gelecektir bu, o zaman kendiniz, çevreniz, toplumunuz, işiniz için hayırlı ve doğru kararlar olmasına dikkat ediniz. Ancak o zaman huzuru, başarıyı ve mutluluğu yakalarsınız. Bu sözlerimi asla unutmayın. Hangi müşterek kararları alacaksanız bu kararlar sadece sizin için değil; toplumunuz, milletiniz, aileniz, işiniz için de doğru kararlar olmalıdır” dedi ve kapıyı çarptı gitti. Biz tenefüs zili çalana kadar hiç konuşmadık. Ben o olayı hiç unutamadım. İnanın şu an bile tüylerim diken diken oluyor. İşte o sözler beni çok derinden etkilemiş ve bir şey yapacağım zaman hep aklıma gelmiştir. Tabi 3 yıl boyunca sadece bu olay değil; bütün hocalarımız gelecek yaşamımızda bize yön verecek birçok telkinde bulunmuşlardır. Matematik öğretmenimiz merhum Şevket Ertunga, müdür yardımcımız merhum İbrahim Dekak, matematik öğretmenimiz Perihan Sayın, Felsefe öğretmenimiz Kazım Baykal, İngilizce öğretmenimiz Mehmet Gülbahar, beden terbiyesi hocamız Nurettin Akdağ hafızamda kalanlar… Yatılı okuyan Cüneyt Pekman dostumuzu, İlhan Aşkın’ı, Fikret Alakoç’u, önceki dönemden Kamuran İnan’ı hatırlıyorum. Tabii ki sadece Bursa ve çevresinden

- 119 -


değil; Türkiye’nin muhtelif noktalarından da Erkek Lisesi’ne okumak için gelen birçok öğrenci vardı. İşte bu kadar değerli insanları bünyesinde barındırıp, hepimizin bir yerlere gelmesinde büyük bir payı olan Bursa Erkek Lisesi bunca değerin haklı gururunu yaşayan ilim ve irfan ocağıdır. Bizler de Bursa Erkek Lisesi mezunu olarak bu gururu bir rozet gibi, plaket gibi her zaman taşımışızdır. “Ben Bursa Erkek Lisesi’nden mezun oldum” diyerek gururlanan çok kişiye bizzat şahit olmuşumdur. Ve Bursa Erkek Liseliler arasında korunmuş bir bağlılık vardır.

Pilav günlerine de mutlaka mümkün olduğu müddetçe katılmışımdır. Eski mezunları orada görmek gerçekten çok güzel. Pek çok arkadaşımızın; şehir dışını bırakın, Avrupa’dan, hatta Amerika’dan dahi sadece pilav günü için geldiklerini bilirim. İlk zamanlar hatırlıyorum: Beden terbiyesi hocamızın marş marşıyla bir öğrenci edasında sıraya girer, Atatürk heykeline çelenk bırakır, pilav yemek için okula dönerdik. Eski sınıfımızı gezer, eski sıralarımıza oturur, bir müddet o havayı solurduk. Yeliz Mutlu tarafından 26.01.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Mezunlar kahvaltıda buluştu, 2009

- 120 -


HÜSEYİN AVNİ ÇAKIR 02.02.1933 Çatalca/ İstanbul doğumluyum. Balıkesir

öğrencim geldi, koca bir adam olmuştu. Bana dedi ki:

Necatibey Öğretmen Okulu’nda okudum daha sonra

“Hocam ben size kırgınım”. Ben de dedim ki “oğlum kaç

Gazi Terbiye ’ye gittim 1957 senesinde oradan mezun

yıl oldu hâlâ mı?” “Evet, herkese bir tokadınız var ama

oldum. Daha sonra Bursa’ya Erkek Lisesi’ne Beden

bana hala yok” dedi. Ona da bir tokat attım, “Ödeştik

Eğitimi Öğretmeni olarak geldim; iki ay sonra da müdür

mi?” dedim. “Evet” dedi. Koskoca adamdı hâlbuki!

muavini olarak atandım.

Bizim okulumuz çok eski bir okul. Sınıflarımız çok büyüktüt

Öğrencilerle meşgul olmak, onlarla ilgilenmek daha

ama öğrenci de fazlaydı. 95 kişiye yakın ders işlerdik. Bir

çok beni mutlu etmiştir. Ama iyi ki de öğretmen olmuşum.

gün müfettiş geldi, biz bedenciler birbirimize “Abi” deriz.

Çünkü öğrencilerimin içinde doktor, mühendis, vs. var.

Ben de “Abi niye geldin ki, bu kadar kalabalıkta sana

Mesela hastalanıyorum; hemen arıyorum eski öğrencimi!

ne yapabileceğimi düşünüyorsun” O da dedi ki “Onları

Diyorum ki, “hastayım!” O da “hocam hemen gel” diyor.

buraya toplaman bile yeterli”.

Ben de “oğlum randevum yok” diyorum. O da “sana da

Ben hep öğrencilerim için ağlamışımdır. Hapçısı,

mı be hocam” diyor. Yani iyi ki öğretmenlik mesleğini

sigara içeni… Çok çeşitli öğrencim vardı.

seçmiş, Bursa Erkek Lisesi’ne öğretmen olmuşum.

geldiğince onlara yardımcı olmaya çalıştım. Bir sabah

Geçen pilav gününe eşimle katılmıştım. Eski bir

Elimden

nöbetçiydim; kapıda öğrencilerin kılık kıyafetlerini

- 121 -


kontrol ediyordum. Bir baktım öğrencinin biri boğazlı kazak giymiş, kravatı yok. Hemen geri çevirdim. Gitmiş çorabını kravat gibi bağlayıp gelmiş. Bizim okul kılık kıyafet konusunda gerçekten disiplinliydi. 17 senem geçti Erkek Lisesi’nde! Bana “Baba Avni” derlerdi. Çünkü herkesin derdine sorununa elimden geldiğince koşardım. Öğrencilerimin peşlerinde dolanırdım. Erkek Lisesi bambaşka bir okuldu. Bir gün bir öğrenci kötü madde kullanmış; “okuldan atalım” dediler. “Ne demek” dedim ve sorumluluğunu aldım. Öğrencilerim bu kadar çok değerliydi benim için. İnanın eve geldiğimde yorgunluktan kendi çocuklarımı gözüm görmüyordu. O zamanlar dershane vs. yoktu; sadece bizden

aldıkları eğitimle o kadar çok başarılı oluyorlardı. Şimdiki çocuklar dershanelerden çıkmıyor! Ben sadist değilim ama çocuklar okusun, doğru yolu görsünler diye dövdüğüm olurdu. Bizim zamanımızda taş binada ağustos ayında serinlikten üşürdük. Duvarları o kadar kalındı ki! O binanın ihtişamını orada okuyan, çalışan kime sorsanız mutlaka söyler. Pilav günleri bizim için güzel bir aktivite! Çünkü zamanında tüysüz gördüğümüz öğrencilerimizi şimdi sakallı görüyoruz. Eski anılarımızı yâd ediyoruz; arkadaşlarımızı görüyoruz.

Hüseyin Avni Çakır

- 122 -

Yeliz Mutlu tarafından 11.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


PROF. DR. İBRAHİM GÜRER 30.08.1945 Bursa doğumluyum. İlkokulu Emirbuhari İlkokulu ve Emirsultan’da okudum. 1957-58 Osmangazi Orta 1’den sonra Çelebi’ye aktarıldık. 1958-59 Çelebi Mehmet Ortaokulu’na geçtim. Daha sonra da 1960-63 Bursa Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Erkek Lisesi benim için her zaman önemli ve unutulmaz bir okul olmuştur. Hem hocalarımı hem arkadaşlarımı bugün gibi hatırlıyorum. Ama hocalarımızı lakaplarıyla sıralarsam mahcup olurum, ama inanın her biri benim için ayrı bir değerdir. Okul binası her öğrenciyi etkilediği gibi beni de her zaman fazlasıyla etkilemiştir. Tarihi yapı her zaman müthiş görüntüsüyle öğrencilerini etkisi altına almayı başarmıştır.

Hasan, Vefa, İbrahim Sağdıç, İbrahim Gürer, İhsan, 1962

- 123 -


Her şeyi önce ailemden, sonra ilk, orta ve lise hocalarımdan öğrendim. Erkek Lisesi’nin üniversiteye girişte, üniversitedeki başarımızda ve şu anki hayat felsefemizin oluşmasında katkısı çoktur. Benim öğrenciliğimde hocalara saygı en üst seviyedeydi. Yani saygı çok önemli idi. Öğretmenlerimiz kıyafeti, konuşması ve davranışı ile bize her zaman örnek

olurdu. Pilav günleri her zaman önemli olmuştur. Fakat tarih olarak daha uygun bir zamana gelse acaba daha iyi olmaz mı diye düşünüyorum. Çünkü dışarıdakiler çok istemelerine rağmen katılamıyorlar. Bayram, özel günler gibi tarihlerde yapılsa; hiç olmazsa Bursa’ya ailesini görmeye gelenler katılabilirler.

Bursa Erkek Lisesi 6/B sınıfı, 1963

- 124 -


İBRAHİM ORHAN Lise 2.nci sınıfı 5/A’da okuyordum. 5/A sınıfı arka

girenlerin arkasına kesme gibi eliyle vuruyor, “Belediye

bahçeye bakan köşede okulun en büyük sınıflarından

çıkıntı parası alıyor” diyor. O gürültü patırtı ve kargaşa

biriydi. O sene Fen ve Edebiyat 5.nci sınıflarda ayrılmaya

içinde içeriye babasının girdiğini anlamadan aynı

başlamıştı. Bu sınıf da Fen sınıfıydı.

hareketi ona da yapıyor, bakıyor ki babası ve babası

Sabah ilk derse hoca sınıfa gelmedi, gecikmişti.

bakıyor ki oğlu. Bütün sınıf sus pus…

Sınıf coşmuş bağırışlar, çağırışlar gürültü gökyüzüne

Rıfat Bey hiçbir şey demeden dönüyor. Biz gürültüye

yükseliyor, Müdürün odası bu sınıfın tam karşı köşesinde

devam ettik mi etmedik mi bilemiyorum ama biraz

olmasına rağmen gürültümüzü Müdürümüz Rıfat Bey

sonrasında sınıfa baş muavin Reşat Bey ( Esmer) geldiler

(Kasap) duymuş bizim sınıfımıza geliyor. O sırada Mekin

hepimizi ayağa kaldırıp, zannediyorum iki ya da üç çocuk

de (Rıfat beyin oğlu) kapının arkasına saklanmış içeriye

ayırıp, diğer tüm öğrencileri bir günlüğüne okuldan

Okuldan bir günlüğüne uzaklaştırılan Bursa Erkek Lisesi 5/A fen sınıfı öğrencileri Atatürk anıtı önünde, 14 Mart 1957

- 125 -


attılar. Atılmayanların içinde ben de vardım. Atılanlar o gün Bursa’nın altını üstüne getirip eğlenmişler. Ama biz üç kişi ders de yapılmadığı için okulda pinekledik. Zannediyorum bu olay bizim Lisemizde bir ilk ve belki de sondur. Zannediyorum ki lise birinci sınıftaydım. Zemin de kütüphanenin hemen yanında 4/B sınıfındaydık. Ama bazı dersleri 4/A ile beraber birinci kattaki büyük bir sınıfta görüyorduk. İşte o büyük sınıfta yine bir gün derse girdik. O gün Makarios’un Kıbrıs’a döndüğü gündü ve ülkede bu duruma karşı protestolar başlamıştı. Bir takım toplantılar tertipleniyordu. İşte bundan esinlenen arkadaşlar da kara tahtaya tebeşirle bir büyük Kıbrıs haritası yapmışlar üzerine de büyük harflerle “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır” diye yazmışlar. Hepimiz bir ağızdan marşlar söyleyerek bunu bağıra bağıra tekrarlıyoruz. Ne dersi idi hatırlayamıyorum Hoca da derse geç kaldı. Dolayısıyla sınıfın gürültüsü ayyuka çıkıyordu. Müdürün odası bizim sınıfın tam ters köşesinde olmasına rağmen o zamanki Müdürümüz Rıfat Bey (Kasap) duymuş sınıfımıza geldi. Onun gelişiyle o gürültü anında durdu. Sinek uçsa kanat sesi duyulacak duruma geldi. Rıfat Bey hiç konuşmadan “tak, tak, tak” sıra araların da yürüdü, yürüdü. Sonra durdu tahtaya baktı yazıyı ve haritayı gördü. Sonra bir arkadaşı kaldırıp, “Bu ne?” dedi çocuk korka korka tahtadaki yazıyı okudu: “Kıbrıs Türk’tür Türk Kalacaktır”. Çocuğa sordu, “Bu doğru mu?” Çocuk “Doğru efendim” dedi. Onu yerine oturttuktan sonra yine sıralar arasında tak, tak, yürüyerek devam etti. Durdu;

bütün sınıfa döndü “Doğrumu bu? “ diye sordu biz hep bir ağızdan “ Doğru” diye bağırdık. Sonra yine sessizlik, sessizliği sadece Müdürümüzün ayak sesleri bozuyordu ve yine durdu: “Hayır çocuklar doğru değil!” Hepimiz çok şaşırdık ve ne diyeceğimizi bilemedik, o biraz daha yürüdükten sonra tekrar durdu. “ Evet çocuklar, sadece Kıbrıs değil, bütün 12 ada, Rodos, Girit’ de Türk’tür doğrusu da budur. Ama işi halletmeden böyle yaygara yapmayın. Bakın size bir anımı anlatayım dedi.” Tok bir sesle yavaş yavaş çok etkili konuşuyordu, “Girit Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde biz de sizler gibi gençtik, Çakır Hamam’ın yanındaki meydan da toplandık. ‘Girit Türk’tür, Girit Türk’tür diye bağırdık. Ama Girit’i geri alamadık. Aradan 3-5 yıl geçti bu defa Yunanlılar İzmir’e çıktı biz yine aynı yere toplandık. ‘İzmir Türk’tür’ diye bağırırken o zaman Bursa’da bulunan Rum azınlıklar da ‘Girit Türk’tür’ diye bağırıyorlardı, yani siz 3-5 sene önce Girit diye bağırdınız ne oldu İzmir de öyle olacak demek istiyorlardı bizimle alay ediyorlardı. Evet, birçok konu yüzünden biz Girit’i ve öteki adaları alamadık ama güzel İzmir’imizi aldık. İşte çocuklar siz de böyle yaygara yapmayın, yapın edin ondan sonra isterseniz konuşun. Bize yakışan budur” dedi. Sonra odasına giderek, ders saatinin bitmesinin sonunu beklemeden ara zil çaldırıp bütün öğrencileri ve öğretmenleri arka bahçede toplayıp aynı konuşmayı orada da yaptı. Allah onlara rahmet eylesin.

- 126 -


Bursa Erkek Lisesi yeni bina, 2011

- 127 -


İLHAN AŞKIN Bursa Erkek Lisesi’nde paralı yatılı olarak tahsilimi

gibi oluyorum.

sürdürmeye başladım. Lise benim gelişmemi ve kişiliğimi

Aşçılarımız Aslan Amca ile Canip Abi’yi görür gibi

kazanmaya başladığım önemli yıllardır. Üstelik evin

oluyorum. Özellikle bütün öğrencilerin numaralarını

sıcaklığından uzak yatılı bir okulda okumanın genç bir

ezberleyen edebiyat ve kompozisyon öğretmenimiz

insanda yarattığı duygularla dolu yıllardır. Arkadaşlıkların

İbrahim Dekak, kibar ve nazik tavırları ve abi gibi

olgunlaşıp pekiştiği unutulmaz yıllardır. Bursa Erkek

davranışları ile hepimizin sevgisini kazanan ve diğer

Lisesi’ne başladığım ilk aylarda, okul müdür Nazım Bey’in

edebiyat ve kompozisyon öğretmeni Muzaffer Gürses,

Kıbrıs’a tayini üzerine Rıfat Tokgöz (Kasap) okulumuzun

cebir geometri öğretmenleri Şevket Ertunga (Çamur),

müdürü oldu. Rıfat Bey’in kimya derslerindeki ve kimya

Perihan Sayın, Namık Sözeri, Abidin Çığ, İngilizce

laboratuarındaki titizliğini, hele hele yemekhaneye

öğretmenimiz

geldiği zamanlarda yemeğini tabakta bırakanlara karşı

Mehmet Ertan ve Mübeccel Kızılören (Kara Kız), fizik

söylediği “Dabaklarınızda bir birinç dahi kalmayacaktır”

öğretmenlerimiz Cemil Fenman ve eşi Mübeccel Fenman,

şeklindeki uyarılarını Bursa Erkek Lisesi’nin geleneksel

felsefe ve mantık öğretmenlerimiz Malik Adalan (Bacak),

her yılki pilav gününde yemekhaneye gittiğimizde duyar

Kazım Baykal (Saksağan), resim öğretmenleri Müeyyet

- 128 -

Hüseyin

Ayar,

biyoloji

öğretmenleri


Dinçol ve Esat Bey, beden eğitimi öğretmeni Nurettin

Acil ihtiyacı olanlar da yıkanabilirdi.

Akdağ (Kotor), tarih öğretmenleri Leman Onurkan

Öğleden önce 4 ders saati sonra da 2 ders saati olmak

(Devlet) ve Fatma Zehra Yazıcıgil, kimya öğretmenleri

üzere okulumuz tam gün devam ediyordu. Çarşamba ve

Hicriye Bengü, coğrafya öğretmenleri Sabri Düşmez

Cumartesi günleri öğleden sonra serbesttik. Çarşamba

(şoför) ile Halil Ovalıoğlu (imam) ve müdür başyardımcısı

günleri saat 17:00’a kadar, Cumartesi ise 19:00’a kadar

Reşat Esmer hafızalarımızdadır.

olmak üzere okul dışına çıkabiliyor ve genellikle Atatürk

Bursa Erkek Lisesinde yatılının yaşadığı çok önemli

Caddesi’nde tur atıyor, Tayyare Sineması, Marmara

anılar da vardır. Yatakhanesinden yemekhanesine,

Sineması, Yeni Sinema, Saray Sinemalarına gidiyorduk.

sınıfındaki derslerinden mütalaasına kadar dolu dolu

Diğer günler nihari ve leyli okuyanları kapı çıkışında tek

günlerimiz olmuştur. Zaman zaman mütalaa saatleri

tek tanıyan Hidayet amcamızı aşmak mümkün değildi.

sırasında dahi nöbetçi öğretmenlerden izin alıp, okul

Çoğunlukla okul bahçesinde, toprak sahada, çift kale

dışından ihtiyaçlarımızı karşıladığımız halde, zaman

futbol oynardık. Basketbol, pinpon gibi oyunları da

zaman da hep okulda yaşamanın baskısı, biraz da

ihmal etmiyorduk. Her teneffüse çıkışta kenefler duman

macera olsun diye okul duvarlarını gizlice aşarak

dumanaydı. İkinci veya üçüncü dersten teneffüse

dışarıya çıktığımız zamanlar oluyordu. Ya Atatürk

çıkışımızda,

Caddesi’nde tur atıyor, ya sinemaya gidiyor ya arada bir

görevli arkadaşımız tarafından yüksek sesle okunarak

o zamanlar çok meşhur olan Hayri Küçük Tiyatrosu’na

sahiplerine verilirdi. Hafta sonları cumartesi günleri öğle

(Şimdiki Eğitim Araçları salonu) kaçamak yapıyorduk..

vaktindeki ders saatleri bitiminden ve öğle yemeğinden

Mütalaa saatlerinden sonra yemekhanelerde yarım

sonra Pazar günü saat 17:00’daki sınıf mütalaa saatine

saat kadar sohbetimiz, şakalaşmamız devam ederdi.

kadar evci çıkabiliyordu. Ben de iki üç haftada bir

Ders yılı sonuna doğru yastık savaşlarımızı ihmal

olmak üzere Yenişehir’deki evimize gidiyor, hafta sonu

etmezdik. Sınıflar soba ile ısıtılıyordu, yatakhanelerde

kardeşimle birlikte oturan annemde geçiriyordum.

soba dahi yoktu. Evlerimizden ayrıca getirdiğimiz

Okulda rahatsızlandığımız vakit revire gidebiliyorduk.

battaniyeleri üstümüze örtüyorduk. Haftada bir gün

Genellikle sabahları 5-5:30 gibi kalkıp 07.00’daki

torbalara konularak yataklarımız üzerine bıraktığımız

mütalaa saatine kadar ders çalıştığım oluyordu. Bazı

kirli çamaşırlarımız yıkanıp, temiz olarak yine ertesi gün

arkadaşlarım kendilerini de uyandırmamı isterdi. Bir

torbalarımızın içerisinde yataklarımızın üzerine bırakılırdı.

defasında arkadaşlarımdan Kemal Büyükalkan’ı da

Sınıf sırasıyla haftada bir gün okul hamamında yıkanırdık.

uyandırdım, mütalaa sınıfına gittik. Sabahın erken

- 129 -

keneflere

giden

salonda,

mektuplar


saatlerinde

Kemal

Büyükalkan

(Kara

disiplin kuruluna göndereceğini söyledi.

Kemal) paltosunu, ceketini hatta kazağını

Bir hayli üzgündü, biz de yanından ayrıldık

dahi çıkarmaya başladı. “Ne yapıyosun!”

ama disiplin kuruluna çıkmadık, belli ki

diye sorduğumda “ Arkadaş, hasta olup

affedilmiştik.

revirde yatmak istiyorum, kimyadan sözlü

Lise yıllarında sporla ilgim devam

imtihanım var, iyi hazırlanamadım” dedi ve

ediyordu. Sınıflar arası futbol, voleybol ve

daha da garibi tebeşir tozlarını alıp yemeye

basketbol maçlarında yer alıyor, atletizmde

başladı. Üstüne bir bardak da su içti.

okullar

İçti ama Kara Kemalimiz ders esnasında

katılıyordum. Bursa okullar arası spor

ateşlenip hastalandı. Hastalığı da O’na

bayramında da görev alıyor, Yenişehir Esnaf

pahalıya patladı, haftayı hep revirde geçirdi.

Spor amatör takımında futbol oynuyordum.

Başka bir okuldan kaçma maceramız

Lise son sınıfta beklemeli kaldığım yıl Esnaf

arası

1500

metre

koşularına

da biyoloji öğretmenimiz Mehmet Ertan’ın

Spor

nöbetine rastlar. Mütalaa saatinden sonra

Aynı yıllarda gençlik ve spor kulübümüzde

yatakhaneye

üç-dört

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti başbakanı

arkadaş okuldan kaçtık. Takriben saat

sayın Derviş Eroğlu da kaleci olarak

23.00-23.30

oynuyordu.

gittiğimiz sıralarında

sırada okula

döndük.

Kulübümüzde

yöneticilik

İstanbul

yaptım.

Üniversitesi

Tıp

Yatakhanelerimize gittik ki az sonra Mehmet

Fakültesi öğrencisiydi. Orhan Akyüz ile iyi

Abi’yi yataklarımızın baş ucunda gördük.

arkadaşlığının olmasından dolayı maçlara

Bizi yataktan kaldırdı ve öfke ile “Siz

gelirdi.

neredeydiniz? Bu saate kadar hep sizi takip

Diğer

taraftan

lise

hayatım

dolu

ettim, yarın disiplin kuruluna gönderiyorum”

dolu geçmiştir. Yıllar arkadaşlıkları alıp

dedi ve gitti. Ertesi sabah kendisini aradık ve

götürüyor,

bizi affetmesi için özür diledik. Ama Mehmet

görüşüp hal hatır sorabiliyoruz?

Abi “Siz neden okuldan kaçıyorsunuz, izin

sorumlulukları ev ve evdeki çocukların gailesi ağır basmaya başlayınca her şey hatıralarda kalıyor. Ölümler de araya girince hatıralar hüzünleniyor. Vefat eden arkadaşlarımızın ve bizlere emeği geçen

istediğinizde vermiyor muyuz, beni neden sorumlu olduğum bir günde zor durumda bırakıyorsunuz” dedi ve affetmeyeceğini,

bugün

- 130 -

kaç

arkadaşımızla

“İş hayatı


Soldan sağa: Haris Öncel, Turgut Karaoğlu, Fuat Berker, Adil Edesen, Sait Bildirener, Mustarafa Pınarlıdağ, Dr. General Mehmet Ali Büyükçakmak Oturanlar: Mehmet Fidanlar, Reşat Oyal. Bursa Erkek Lisesi mezunlarının Pilav Günü hatırası, Mayıs 1953

- 131 -


öğretmenlerimizin hangilerinin ölümlerinden haberdar olup, cenazelerinde bulunabildik. Aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

Etkin’in sağladığı bir çadırda, Muzaffer Ozar’ın teklifi ile Bandırma’nın karşı sahilinde Tatlısu Köyü yakınlarındaki bir motelin yanındaki zeytinlikler içine çadırımızı kurduk.

Lise son sınıftaki Fen ve Edebiyat bölümlerine

Motelde Bandırmalı aileler kalıyordu. Hep birlikte denize

geçişin bile ayrı hatıraları vardır. Bandırmalı Muzaffer

giriyor, çeşitli oyunlar oynuyorduk. Geceleri de birlikte

Ozar ile birlikte yazı-tura atarak edebiyat bölümünde

eğleniyorduk. Bizim çadırımızdaki işleri, temizlik, su

okumaya karar verdik. 6 edebiyat öğrencisi olduk.

taşıma, yemek yapma, bulaşık yıkama gibi işleri ise her

Ilgaz Aşkalli, mümessilimizdi. Esat Uluumay, Türket

gün aramızdan birinin o günün başkanı olarak verdiği

Hamutçuoğlu, Metin Hınçer, İlhan Gökalp, Orhan Turan,

emirlerle yerine getiriyorduk. Çok güzel ve eğlenceli

Erhan Erdener, Yener Erman, Ertan Eras, Canata İçöz,

geçen iki haftadan sonra evlerimize döndük.

Mertol Tulum, Kerim Günay, Rahmi Özdemir, Tahir

Yaz tatilimizin sonunda ikmal imtihanlarının başladığı

Zengingönül, Cevat Zengin, Recep Güler, Yalçın Tatlıcı,

günlerde Bursa Kapalı Çarşı’da çok büyük yangın oldu.

Saldıray Ayraç, Gürhan Bektöre, Rıdvan Savaştın, Günay

Yüzlere dükkân ve iş yeri yandı. Bura büyük bir felaket

Kuşçuoğlu, Tuncel Balcılar, Tuncay Hiçyılmaz, Ergün

yaşadı. İkmale kaldığım derslerimden başarılı sonuç

İpekten, Muzaffer Ozar, Aydın Erkan, Mümin Göçmen

alamayınca bir yıl beklemeli kaldım. Bu beklediğim bir

gibi arkadaşlarımla hep beraber olduk. Böylece 1957-

yılı Yenişehir Süleymanpaşa İlkokulu’nda öğretmen

58 Bursa Erkek Lisesi son sınıftaydık.

vekilliği yaparak geçirdim. Böylelikle ilk defa maaş

Ders yılı sonundaki tatil döneminde Muzaffer Ozal,

almaya başladım ve Emekli Sandığı iştirakcısı oldum.

Ilgaz Aşkalli, Güven Etkin ve ben dört arkadaş iki

Faydasını da emekli olduğumda gördüm. 1957-58 yılı

haftalık bir kamp hayatı yaşamaya karar verdik. Güven

mezunu olacağıma 1958-59 dönemi mezunu oldum.

- 132 -


KADİR ARMAN 20.10.1941 tarihinde İznik’te doğdum. İlkokulu

aldı. Şimdi hala kendi çapında devam edenler mevcut.

İznik’te, ortaokulu Malatya’da okudum. Son sene

Okula ilk geldiğimde fiziki yapı yetersizdi. Sadece eski

yeniden İznik’e döndüm. Liseyi ise Elazığ ve İznik’te

bina vardı. Bir de yapımı devam eden yeni bina vardı.

okudum. Daha sonra da Çapa Eğitim Enstitüsü’nde 3

1975 yılına kadar eğitim sadece tarihi binada yapıldı.

sene Fransızca Eğitimi aldım.

80 kişilik sınıflarda ders yapıyorduk. Isınma da sobayla

1973 yılının Ekim ayında Bursa Erkek Lisesi’nde

gerçekleşiyordu. Hem zor hem de tehlikeliydi. Çünkü

Fransızca öğretmeni olarak göreve başladım. 1975

eski tarihi bina tamamen ahşaptı. Yangına karşı çok

senesinde müdür yardımcılığı görevine atandım. İlk önce

riskliydi.

akşamcı öğrencilerin müdür yardımcılığını yaptım. Daha

Fiziki yapı yetersiz olsa da bizim okulumuz her

sonra da gündüzcü öğrencilerin müdür yardımcılığına

zaman başarılı bir okuldu. Öğrencilerimizin hepsi erkek

atandım. 1992 yılında da Müdür Başyardımcılığı yaptım.

olmasına rağmen son derece saygılı ve disiplinli okulunu

1997 yılında da emekli oldum. Fakat beni bırakmadılar.

seven öğrencilerdi. Bir de okulun o tarihi ve mistik havası

Türkçe, güzel konuşma yazma, edebiyat ve müzik

hem öğretmeni hem de öğrenciyi etkiliyordu. Öğretmen

derslerine girdim. 20 yılı aşkın süre Türk Sanat Müziği

de, öğrenci de kendini çalışmak zorunda hissediyordu.

çalışmaları yaptık. Bir sürü öğrencim de o korolarda yer

Zaten öğretmen arkadaşlarım fedakâr bir şekilde çalışıp

- 133 -


öğrencilerin başarıya ulaşması için her şeyi yapıyorlardı. Başarının yüzde yüz olduğu yılı hatırlıyorum. Sıfır kayıpla bütün öğrencilerimiz üniversiteye yerleşmişti. Her sınıf öğretmeni kendi öğrencileriyle yakından ilgilenir, ailelerini okula sık sık çağırıp görüş alırlardı. Böylece başarı da rahatlıkla gelirdi. Yani öğretmen, öğrenci, aile el ele verip bu başarıyı yakalamışlardır. Erkek Lisesi, Türkiye dördüncülüğünü yakalamış bir okuldur. Bizim dönemimizde öğrenci öğretmen mutabakatı daha kuvvetliydi. Tabi disiplin de vardı. Her hafta kıyafet, saç ve mutlaka okul arması kontrolü yapılırdı. Kim bu kurallara uymuyorsa hemen geri çevrilirdi. Şimdi artık öyle bir sıkıyönetim hiçbir okulda yok. Biz kendi öğretmen arkadaşlarımızla da sürekli danışırdık birbirimize; hatta hepimiz okula girdikten sonra tek bir düşüncemiz olurdu. “Acaba öğrencilerimizin başarısını nasıl en üst seviyeye çıkartabiliriz? ” İsmini hatırladığım Remzi Avcı; Nizamettin Kılıç, Sinan Çavun, Cem Can Kılıç, Mithat Sertel, Mustafa Erim… Gibi birçok başarılı öğrencim var. Yine ismini hatırladığım ve görüştüğüm öğretmen arkadaşlarım; Servet Mertyürek, Recep Cenkçiler, Günay Tümerdem… Türk sanat müziği korosunu çalıştırıyordum. O sene Erkek Lisesi ilk kez kız öğrenci alarak Süper Lise oldu.

Ben de kız, erkek karışık bir grup kurdum; çalışıyoruz. Bir gün Eğitim Araçları Salonu’nda konsere çıktık. Gayet güzel geçti; o gecenin sonunda sunucu hanım kızımız mikrofonda “bizim hocamıza bir sürprizimiz var” dedi. Ben de çiçek… vs. Kulise doğru bakıyorum; gelen giden bir şey yok. Sonra hanım kızımız sazların önüne geçti ve işaret verdi; bir şarkı başladı. Ben de kenara çekildim; bakalım ne çıkacak diye! Önce hiçbir şey anlamadım. Ne zaman şarkının içinde benim adım geçmeye başladı; o an kenara iyice çekilip ağlamaya başladım; o günkü heyecanımı asla unutamam. Pilav günlerine gelince! Ben Bursa Erkek Lisesi’ne geldiğim ilk günden bugüne kadar hiçbir pilav gününü kaçırmadım. Her seferinde büyük bir heyecan ve coşkuyla katıldım. Mezunların ve arkadaşların birbirinden kopmamaları için gerçekleştirilen çok güzel bir gelenek olduğunu düşünüyorum. Ayrıca kesinlikle sürdürülmesi gerekir diyorum. Bir bakıyorum: Baba, oğul, torun el ele tutuşmuş geliyorlar. Herkes kendi sırasına oturuyor; resimler çektiriyorlar. Ve düşünün ki 1940 yıllarında mezun olmuş olanlar var; o yaşlı başlı adamlar okulun kapısından girdikleri an aynı o yıllara dönüp çocuk oluveriyorlar.

- 134 -

Yeliz Mutlu tarafından 20.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


MEHMET ALİ SUSAM Bursa Erkek Lisesi’ne 1970 yılında başladım. İlk önce yakın bir akrabamın yanında kalarak başladığım okul günleri daha sonra yatılı olarak devam etti. Bursa Erkek Lisesi günlerim, belki de yaşamımın en güzel günleriydi. Unutamadığım birçok anıyı o günlerde yaşadım. Arkadaşlığı, dostluğu, özlemi hep o günlerde yaşayarak öğrendim. Çok isteyerek girdiğim yatılı okuldan gece gizlice dışarı çıkmak, yasak olmasına karşın o hazzı tatmak ama yakalanınca da duyduğum pişmanlığı hiç unutamıyorum. Fakat beni affeden değerli öğretmenim Recep Cenkçiler ’in benim lise yıllarımdaki yeri çok anlamlıdır. Bana derslerinden belki en önemlilerinden birisini verdi: cezalandırmadan da doğru yolu göstermek mümkündür. Her teneffüsteki masa tenisi maçlarımız, okul takımında

- 135 -


aldığım Bursa 3.lüğü, yılsonu gösterilerindeki aktif çalışmalar, Tiyatro çalışmaları ve Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıkmak çok önemli yaşam deneyimleriydi. “Pusu” adlı tiyatro oyununda gösterdiğimiz performans, benim yakın arkadaşım Nurettin Yıldız ile benim Devlet Tiyatrosu’nda genç kadroya çağrılmamızı sağlamıştı. Ancak bizim hedefimiz daha başkaydı. Kimya öğretmenimize olan hayranlığımız, üniversitede kimya eğitimini seçmemizi sağladı. Her ne kadar yaşamımda hiç kimyagerlik yapmadıysam da

öğretmenime hayranlığım bana bu mesleği seçmeme yol açtı. Müdürümüz Recep Çakın’ı hiç unutmadım. Oğlu Babür, benim değerli bir arkadaşımdı. Matematik öğretmeni “Aspirin”i hiç unutur muyum? Kamil adındaki arkadaşım müzik dersinde kopya çekmek için hazırladığı güzel düzeneğin hocanın yer değiştirmesi sonucu benim sırama denk gelmesi; işin acemisi olarak benim o kopyadan faydalanamamam hep bugün gülerek hatırladığım güzel anılardır.

- 136 -


şampiyon olamadık. Okul yıllarımda yaşadıklarımın her zaman güzel anılarla dolu olması dışında şu an aklımda bir başka duygu yok. Bugün İzmir’de Milletvekilliği görevi yapıyorum. Evlendim ve 2 kız çocuğu babasıyım. Ancak her zaman Bursa Erkek Liseli olmaktan gurur ve mutluluk duydum. Emeği geçenlere tüm dostlarımıza, arkadaşlarımıza ve öğretmenlerimize yürekten teşekkür ediyorum. Sizi çok seviyorum. Yatılı okulda erkek yurt bloğundan cama harfler yazarak Kız Lisesi’nden öğrenci kızlarla tanışma, dışarıda randevulaşma, saatlerce cama harfler yazıp derdini anlatmak için harcanan zamanların ve bu emekler sonucu dışarıda buluşmaların heyecanını hiç unutmuyorum. Bursa Erkek Lisesi benim yaşamımda iyi bir okul, yatılı öğrencilik ise dayanışma duygusunun en üst düzeyde geliştiği yıllardır. Kendi başımın çaresine bakabilme, özgüven kazanma ama aynı zamanda arkadaşların için her türlü fedakarlığı yapıldığı üstün bir eğitim kurumudur. Her zaman BEL adını duymak beni heyecanlandırır ve gururlandırır. BEL’de geçen yıllardaki arkadaşlıklarımın ve öğretmenlerimi, kapıcımız Salih ağabeyi hiç hiçbir zaman hafızamdan silemem. Bir de Cumhuriyet Lisesi ile şampiyonluk maçında penaltıyı sahanın dışına atan takım kaptanı Koray’ı ve penaltı anını hiç unutamam. Penaltı gol olmadı ve biz

- 137 -


MEHMET FİDANCI 1926 Bulgaristan-Şumlu doğumluyum. 2 yaşında Bursa’ya

geldim.

İlköğretime

İhsaniye

Okulu’nda

ayrılmışlardı. Edebiyat Bölümü’nden mezun olanlar bile doktor olabiliyorlardı.

başladım. Daha sonra Şerif Artış Okulu’nda okudum.

Biz eski binada ders işliyorduk. Yüksek tavanlı o

Atatürk İlköğretim’de de 5. sınıfı okuyup, 1. Ortaokul’a

binada ders yapmak bir başkaydı. Yerler ahşaptı ve

gittim; oradan da Erkek Lisesi’ne devam ettim. 1942

sobayla ısınıyorduk. 60 kişilik sınıflarımız vardı. Bizim

yılında Erkek Lisesi’ne girdim ve 1945 yılında mezun

okul zaten oldukça disiplinli bir okuldu. Her Pazartesi

oldum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat

kılık-kıyafet kontrolleri yapılırdı. Hatta tuvaletlerde sigara

Fakültesi Sanat Tarihi Enstitüsü’nde okudum.

içilmesin diye sürekli müdürümüz Rıfat Tokgöz kontrol

İlk öğretmenliğimi Samsun-Alaçam’da yaptım. Daha

ettirirdi. Müdürümüz aynı zamanda öğrencilerin tükrük

sonra da 1960 yılında Erkek Lisesi’ne atandım. Benim

örneklerini alır, üzerine kimyasal ayraçlar dökerek

ilk girdiğim zamanlarda Erkek Lisesi çok başarılı bir

sigara içip içmediklerini anlardı. Tabi içenlere de ceza

durumdaydı. Hatta mezun olan öğrencilerimiz İstanbul

veriyordu. Zaten öğrenciler de okullarına önem verir, ne

Teknik Üniversitesi’ne başarılı öğrenci olarak giriyorlardı.

öğretmenlerine ne okula karşı asla saygısızlık etmezlerdi.

Ve o zamanlar son sınıflar Fen ve Edebiyat olarak ikiye

Zaten öyle bir program vardı ki, ders biter, hemen nöbetçi

- 138 -


öğretmen nezaretinde mütalaalar başlardı. Öğrenciler

yapardım. Bizim zamanımızda derslerde onluk sistem

de öğretmene istediği soruyu yöneltirlerdi.

vardı. Önceden çalışın diye söylediğimiz için çalışmayan

ilişkileri o zaman daha başkaydı. Diyelim ki Mahfel’de öğretmenler oturuyor, hiçbir öğrenci cesaret edip bırakın içeri girmeyi Mahfel’in önünden geçmezdi. Şimdi artık o eski saygı sevgiler kalmadı diye düşünüyorum.

öğrenciye çok kızardım.

“Öğretmen-öğrenci

Kendi öğretmenlerimle mesai arkadaşı olma şansını yakaladım. Fatma Zehra Hanım, hem öğretmenimdi; hem de mesai arkadaşım! Halil Bey,

Şevket Bey…

Her şey çok güzeldi; ta ki siyasi çatışmalara kadar. O

İsmini hatırlayamadığım daha çok değerli hocalarımız

zaman düzenimiz biraz bozulmuştu. Zaten ben disiplinli

vardı. Zaten Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapmak gurur

bir öğretmendim ama bazen yeterli olmazdı. Özellikle

verici bir durum!

kopyayı asla affetmezdim. Yazılı ve sözlü sınavlar

Yeliz Mutlu tarafından 26.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Okul Bandosu, 1973

- 139 -


MEHMET GAZİOĞLU İlköğretimi Orhaneli’de tamamladım. O zamanlar hiçbir

üniversite olmasına rağmen liseyi bitiren birçok öğrenci, üniversiteli olabilmek için oldukça güç bir savaş veriyor.

ilçede lise yoktu. Bursa’da bile erkeklerin okuyabileceği

O kadar çok anım var ki Erkek Lisesi’ndeki günlerimi

bir Askeri Lise, bir de Erkek Lisesi vardı. 1957 yılında

asla unutamam. Hatta Hukuk Fakültesi’nde bile Erkek

bir öğretmenim, beni bilmediğim bir sınava teşvik etti.

Lisesi günlerimi aradım. Bir gün sınav sonuçlarında

Girdim, kazandım. Girdiğim sınav Devlet Parasız Yatılı

kendi adımı göremedim. Sınava girmemiş görünüyorum.

sınavıymış ve Orhaneli’den sadece ben kazanmışım.

Hemen hocama gittim ve durumu anlattım. Kâğıdım çok

1957 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne yatılı olarak kaydımı

iyi olmamasına rağmen sınavım çok iyi geçmişti dedim.

yaptırdım. Mezun olduktan sonra da İstanbul Üniversitesi

Hoca da “sınav kâğıtlarının içine bak” dedi. Bakarken bir

Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Okuldan sonra da hem

de ne göreyim; Erkek Lisesi’ndeki numaram olan “466

Devlet Bakanı hem de İçişleri Bakanı olarak görev

Mehmet Gazioğlu” yazmışım. 1423 yazmadığım için

yaptım.

“girmedi” görünüyormuşum. Hocaya dedim ki “hocam

1944 tarihinde Bursa’nın Orhaneli ilçesinde doğdum.

“Çok büyük aksilikler olmazsa bizim zamanımızda liseyi

bitiren her öğrenci üniversiteye girebiliyordu. Ama şimdi her ilde

benim kâğıt yok”. “Bilmiyorum oğlum, girdim diyorsan girmişsindir” dedi. Eylül’de bana pekiyi vermişti.

- 140 -


Pilav günleri bana hep ilginç gelmiştir. Yıllar önce

vardı. O da bizimle yatılı kalırdı. Ona Mehmet Abi derdik.

çocukken gördüğünüz arkadaşlarınızı bir bakıyorsunuz

25 yıla yakında okulda öğretmenlik yapmış. Dolayısıyla

ki bakan, milletvekili, doktor, avukat olmuşlar. Tabi

bütün talebelerin bölge özelliklerine göre huylarını,

görünüşleri de değişmiş; kiminin saçı dökülmüş, kimi kilo

karakterlerini ve meziyetlerini öğrenmiş. Bizim bölgenin

almış. Hep şunu derim: “Ben iki kere Erkek Liseliyim”. Çünkü benim oğlum da Erkek Lisesi mezunu. Yine bir gün okulu ziyarete gittiğimde duvardaki

insanı için “Orhaneli’ den hep ideal talebe çıkar” derdi. Ben de sanırım o kalıba uyuyordum.

okuldan mezun olmuş ünlülerin resimleri dikkatimi çekti; o zamanlar on kişi filandı. Kürsüye

Erkek Lisesi’nde ceza notla oluyordu; oldukça disiplinli ve prensipli hocalarımız

çıktım; konuşma yapıyorum; tam

vardı. Ve hepsi de alanında en

o sırada karşıdaki resimlerden

yüksek yerlere gelmiş insanlardı.

biri dikkatimi çekti. “Ne kadar

İsim olarak çok hatırlayamasam

yakışıklı bir adam, kim ki” dedim.

da Çamur Şevket, Perihan Hanım,

Bir baktım ki benmişim!

İmam, İbrahim Dekak, Mübeccel

Ben de tuhaf bir huy var. Şu

Hanım, Muhittin Bey, Cemil Bey,

an bile ortaokul ve lisede beraber

Hicriye Hanım, Mehmet Ertan…

okuduğum hepsinin

arkadaşlarımın numaralarını

Aklımda kalanlar! Tabi ki aklımda

tek

kalmayan çok değerli hocalarım

tek bilirim. Hatta bir gün sınıf arkadaşlarımı

yemeğe

da var.

davet

Sınıflarımızda

ettim. 23 kişiydik yemekte. Hepsini

yerler

siyah

çağırırken ortaokul numaralarıyla

tahtaydı, çürümesin diye ziftlenirdi.

çağırdım. Çünkü hep mümessillik

Tabi yaşımız da küçük olduğu için

yaptım.

tarihi bina bizim gözümüze çok

Her

numaralarıyla

sabah

hepsine

haşmetli görünürdü.

seslenmekten

otomatikman ezberlemiş oldum. Erkek Lisesi’nde Mehmet Ertan

Yeliz Mutlu tarafından 02.02.2011

adında bir Biyoloji öğretmenimiz

tarihinde görüşülmüştür.

- 141 -


MEHMET ORHAN EFE 26.10 1954 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretimde

Özsoy, Recep Cenkçiler, Burhanettin Arda, Neşet Şen,

Özel Yeni Okul (İhsan Çizakça Lisesi) öğrencisiydim.

Hüseyin Ayar, Çamur Şevket, X11, Avni Çakır, Remzi

1966-67 yıllarında Bursa Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım.

Kaygulu, İsmet Göçmen, Süreyya Üntut, Abdurrahman

1973-74 yılında da mezun oldum. 3 sene ortaokul, 5 sene

Eren, Remzi Yücedinç, Abidin Çığ, Hümeyra Esenli’dir.

de lise eğitimi aldım. Yani tabiri caizse çifte kavrulmuş

Özellikle Sayın Lütfü Özsoy lise 1’de kaldığımda müzik

bir okul hayatım vardı. Bir rahatsızlık geçirdiğim için lise

bölümünden çıkıp resim bölümüne geçmeme vesile

1’de başarılı olamadım ve sınıfta kaldım. O sene sınıfta

oldu. Ayrıca yaz aylarında dededen kalma hırdavat

kalınca müzik bölümünden resim bölümüne geçiş

mağazamızda mengene, çekiç, kerpeten… gibi aletlerin

yaptım. Lise 2’de tekrar ikmale kalacağımı anlayınca 4

resimlerini yaptırttı. Bu benim yetenek sınavı ile Devlet

derse 1 ders daha ilave ettim ve 5 dersten doğrudan

Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Yüksekokulu’nu

sınıfta kaldım. O sene de Fen’den Edebiyat Bölümü’ne

kazanmamı sağladı. Şimdiki hocalar öğrencileri ile böyle

geçiş yaptım. Eş dost akraba “ne yaptın, sınıfı geçtin mi?”

ilgilenir mi bilemem; ama bizim zamanımızda bütün

diye sorduğunda; “evet geçtim, geçen sene müzikten

hocalar öğrencileriyle birebir evlatları gibi ilgileniyorlardı.

resme, bu sene de fenden edebiyata geçtim” diyordum.

Hepsinden Allah razı olsun.

Hatırladığım öğretmenlerim Reşat Esmer, Lütfü

- 142 -

Hala görüştüğüm arkadaşlarım arasında Perviz Şir


Muhammedi (Dr. Can Perviz Göklen), Dr. Erol Günöven, mimar Adnan Artan, Yücel Akgün, Turgay Gülfidanlı, Nedret Bayramoğlu, Müjdat Sezer… vardır. Bizim öğrenciliğimizde sınıflar ve sıralar hep ahşaptı; sobayla ısınırdık. Teneffüs aralarında merdiven arasından odun çalardık. Tabi biz eski bina öğrencisiydik; sadece lojman ve laboratuvarların olduğu bina yeni bir binaydı. Bir de ilkokuldan itibaren hep sınıf mümessili idim. Aynı zamanda da Erkek Lisesi futbol, basketbol, voleybol takımlarında da görev aldım. Cumhuriyetin kuruluşunun 50. Yıldönümü dolayısıyla yapılan yarışmalarda resim ve şiir dalında 2 birincilik aldım. Dolayısıyla iyi ki kalmışım diyorum. Lise birde ilk senemizdi; matematik hocamız olmadığı için birkaç hafta boş geçmişti. Sonra okulumuza Adnan Yörükoğlu geldi. İlk geometri dersinde tahtaya genleri çiziyordu. Bir taraftan da genler; üçgen, dörtgen, beşgen, altıgen, sekizgen ve daha çoğu “çokgenler” dedi. Ben de gayriihtiyari olarak ağzımdan “yengenler” sözünü sarf ettim. Yanımda oturan rahmetli Semih Erbek kendini tutamayarak güldü. Hoca hemen arkasını dönerek “kim güldü” diye sordu. Semih çok mert bir arkadaşımızdı. Ayağa kalkarak “ben güldüm” dedi. Hoca hışımla yanına geldi ve “neden güldün” diye

hiddetle sordu. Semih de “hocam yanımdaki arkadaş ‘yengenler’ dedi” diye cevap verdi. Bunun üzerine hoca bana “kalk ayağa” dedi ve Semih’in tarafından cennetten çıkma bir tokat attı ki ben yerimden fırlayıp diğer sıradaki arkadaşın üstüne düştüm. Daha sonra hoca benim numaramı aldı ve “seni disipline vereceğim” dedi. Zilin çalmasını zor bekledim.Çalar çalmaz da doğruca sınıf öğretmenimiz rahmetli Hümeyra Esenli’ye anlattım. “Ne olur hocam beni kurtar” dedim. Biz de Hümeyra Hoca ile birlikte “Rainbow” adında İngilizce bir duvar gazetesi çıkarıyorduk. Hoca beni çok seviyordu. Allah var ya bütün hocalarım beni severdi. Hümeyra Hocamla birlikte Adnan Hoca’ya gittik. Ben elini öptüm, özür diledim. O da beni affetti. Semih arkadaşımızı ODTÜ’de mimarlık okurken elim bir saldırı sonucu kaybettik. Allah rahmet eylesin. Bu vesileyle onu da anmış olduk.

- 143 -

Yeliz Mutlu tarafından 12.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.


MEHMET TUNÇAK 25.03.1969 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretimimi

bastığımızda tahtaları gıcırdıyordu.

Osmangazi İlkokulu’nda tamamladım. Daha sonra da

O dönemden Neşet Bey, beden eğitimi öğretmenimiz

ortaokul sürecini 1983-1986 yılları arasında Bursa Erkek

Dursun Bey, matematik öğretmenimiz Kıymet Hanım da

Lisesi’nde geçirdim. Okuldan sonra Demirtaşpaşa

hatırladığım hocalarım arasındadır.

Teknik Lisesi’nde eğitimime devam edip oradan da

Erkek Lisesi’nde arkadaşlık edip de hâlâ görüştüğüm

Ankara Hukuk Fakültesi’nde eğitim hayatıma devam

Tarık Bey, Renan Hanım, Erdinç Bey var. Zaman zaman

ettim. Okuldan sonra da bir süre avukat olarak görev

bir araya gelir, o günleri yâd ederiz.

yaptım. Daha sonra Ak Parti Başkanlığı görevine

Erkek Lisesi’nin eskiliği ve köklü bir eğitim kurumu

getirildim. 2 dönem Bursa İl Genel Meclisi Başkanlığı’nın

olması bence öğrencilerine pozitif bir etki vermektedir.

ardından 23. dönemde Bursa milletvekilliği yaptım.

Kendini özel bir yerde hissedip onun gereğini yerine

Adalet Komisyonu Üyesi olarak parlamentoda şahsımı,

getirme getirme mecburiyeti ortaya koyar. Bunun

ailemi, Bursa’yı ve Bursa Erkek Lisesi’ni temsil ettim.

yanı sıra bu mecburiyet ders veren öğretmenlere de

Benim okuduğum dönemde Erkek Lisesi’nin binaları

geçtiği için ister istemez köklü eğitim kurumları daha

yeni ve eski olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Biz

iyi bir eğitim verirler. Hem öğrenci, hem de öğretmen

genelde derslerimizi eski binada gerçekleştiriyorduk.

hissiyatının buluşmasından kaynaklı bir başarı gelir.

- 144 -


Yöneticiler, öğrenciler ve öğretmenler sıkı ve iyi bir eğitimle bu kurumu en iyi şekilde temsil etmektedirler. Öyle ki, bütün öğrenciler “ben buradan mezun olursam Bursa Erkek Lisesi mezunuyum diye göğsümü gere gere dolaşabilirim” düşüncesiyle başarılarını daha yükseklere çekmek için uğraşır. Okulla ilgili çok ilginç anılarım var ama zamanla tabii ki unutuyor insan Mehmet Arıcan ve Kıymet Arıcan hocalarımızlar yaptığımız Kıbrıs gezisini ve orada yaşadıklarımı hiç unutamam. Matematik öğretmeni Kıymet Hoca’nın annelik sağduyusunun ne kadar üst düzeylerde olduğunu da hep hatırlamışımdır. Hatta bir gün derste bizi tahtanın önünde sıraya dizmişti. Sırayla vura vura gelip beni atlayıp yanımdaki arkadaştan vurmaya devam ettiğini hiç unutmam. “Sana vurmaya kıyamadım” demişti.

Birden fazla okul görmüş biri olarak şunu açıkça söyleyebilirim ki Bursa Erkek Lisesi’ndeki arkadaşlık hiçbir okulda yok. Samimiyet dürüstlük ve çalışkanlık bu okulun öğrencilerinin en büyük özelliğidir. Pilav günlerine de çok fazla katılamasam da bu geleneğin kesinlikle devam ettirilmesinden yanayım. Bursa Erkek Lisesi kültürü sadece yaşanarak algılanabilecek bir kültür. Ben büyük bir şans ve gururla bu armayı taşıyorum. Herkes nasıl memleketinden, ailesinden, şehrinden özel bir haz alırsa, ben de Erkek Lisesi’nde okumuş olmaktan büyük bir haz alıyorum. Her zaman Bursa Erkek Lisesi mezunu olmanın gururunu taşıyacağımı açık yüreklilikle söyleyebilirim.

- 145 -

Yeliz Mutlu tarafından 08.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.


MEHMET VURAL Bursa Erkek Lisesi denince akla gelen ilk şey kolej seviyesinde eğitim veren ve çok iyi disiplin sistemi olan okul olmasıdır. Eğitime başladığı 1883 yılından bu yana nice önemli isimler yetiştiren okulumuz gerçekten Bursa’nın ve Türkiye’nin iftihar ettiği okullardan olmuştur. Bizim dönemimizde (1986 -1992) Erkek Lisesi’ne kaydolmak için velilerin yoğun çaba harcadığı , okuyan öğrencilerin okulun adını söylerken gururla söylediği ve Erkek Lisesi’ nde okumanın fark yarattığı bir dönemdi. İyi yetişmiş hocalar ve sıkı disiplin anlayışı ile

özel kolejlerden aşağıya kalmayan eğitim düzeyi vardı. Bizden önceki dönemlerden gelen kaliteli eğitim anlayışı biliyorum ki bizden sonra da devam etmekte olup, Bursa eğitimine ve insanımıza çok iyi hizmet vermektedir. Fakat zamanın getirdiği değişiklikler, her şey de olduğu gibi bu güzide okulumuzu da etkilemekte; seksenli yıllarda sadece erkek öğrenciye hizmet veren okul şimdi karma eğitimi ile dikkat çekmekte ve yine Bursa’mızın yüz akı olmaya devam etmektedir. Nice yıllara Bursa Erkek Lisesi, iyi ki varsın...

- 146 -


24 Kasım Öğretmenler Günü’nde eski ve yeni öğretmenlerin buluşması, 2008

- 147 -


MİTHAT KIRAYOĞLU 1951 yılında Bursa’da doğdum. İlkokulu Bursa’da okuduktan sonra yatılı olarak İstanbul Erkek Lisesi’ne gittim. Lise son sınıfta da Bursa Erkek Lisesi’ne naklimi yaptırdım. 1 yıl Bursa Erkek Lisesi’nde öğrencilik yaparak 1968-69 yılında Bursa Erkek Lisesi’nden mezun oldum. Bursa Erkek Lisesi benim için son derece önemli ve unutulmaz bir okuldur. Çünkü benim istediğim bölümü kazanmamda en büyük pay Bursa Erkek Lisesi’ne aittir. Zaten benim dönemimde Bursa Erkek Lisesi üniversitelere en çok öğrenci veren okul özelliğini taşıyordu. Bu yüzden ben de okulun kapısından adım attığımda nasıl bir okula girdiğimin farkındaydım.

Bunun dışında da zaten okulun o kıdemli tarihi “ binası herkesi olduğu gibi beni de derinden etkilemiştir. - 148 -

Yüz yılı aşkın zamandır ayakta duran bir binada ders yapmak eminim ki her öğrencisini bir başka etkiliyordur. Ayrıca çok değerli hocaların da artık son sınıf öğrencisi olan bizlere, “Ben üniversiteye gideceğim” duygusunun ağırlığını fazlasıyla aşılamış olması, okulumu benim gözümde farklı kılmaya yetip artmıştır. Zaten bizim dönemin erkek öğrencilerinin hemen hemen hepsi Bursa Erkek Lisesi’nde okumak istemiştir.

Ben 1 yılda hocalarımdan hayata dair çok değerli şeyler öğrendim. Son yılımda, o kadar verimli bir yıl geçirdik ki sınıf olarak, tek bir kişi bile dışarıda kalmadan hepimiz üniversiteye yerleştik. Ben de İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ne girdim. Ama ben hayata dair öğrendiğim çok şeyi o bir yılda öğrendim. Hocalarımız çok iyi birer eğitimci


oldukları için bizleri derslere olduğu kadar hayata da hazırladılar. Öyle ki her zaman olgun, bilgili ve örnek davranışlarla karşımıza çıkmışlardır. Biz hocalarımızda aslında o yıl bir kaderi paylaştık. Bugün bile hala birçoğunun ismini veya lakabını anımsamaktayım. Çamur Şevket, Aspirin, Kemal Bey, Melahat Hanım, Yüksel Hanım… Vs. Daha ismini hatırlayamadığım değerli hocalarımı da saygıyla anıyorum. Biz de o kadar çalışmaya gönüllü öğrencilerdik ki; adeta çalışkanlıkta yarış yapardık. Aynı zamanda çok iyi arkadaşlıklar, dostlukların kurulduğu bir yıl geçirdim. Herkes belli bir aile, okul terbiyesi almış; iyi niyetliydi. Okulun bahçesi o dönemde ilave yapılar olmadığı için bugünkü halinden daha genişti ve biz boş zamanlarımızı bahçemizde arkadaşlarla toplanarak geçirirdik. Çünkü

derslerimizin ağır, hedefimizin büyük olduğu stresli bir ortamda dinlenecek, deşarj olacak tek yerimiz bahçemizdi. Biz de öğretmen tarafından şiddet uygulanması yoktu; fakat olmasa bile biz öğretmenlerimizden çekinirdik. Aramızda bir mesafe, güzel bir saygı vardı. Bizim dönemimizde üzülerek söylüyorum ki öğretmenler her anlamda daha saygın bir durumdaydı. Ayrıca bizim zamanımızda dershaneler yoktu doğru dürüst. Biz ne öğrenirsek okulda öğreniyorduk. Pilav günlerinde arkadaşlarla buluşmak; eski anıları yâd etmek çok güzel bir duygu! Kesinlikle önemli ve devam ettirilmesi gereken bir gelenek olduğunu düşünüyorum. Yeliz Mutlu tarafından 17.01.2011 tarihinde görüşülmüştür. Bursa Erkek Lisesi’nde meslek tanıtımı yapan eski mezunlar, 2008

- 149 -


MUHARREM GEYLAN 1956 yılında Bursa’ da doğdum. İlkokulu 23 Temmuz

üniversite ve iş hayatımda gerçekten çok büyük faydasını

İlkokulu ve Özel İnal İlkokulu’nda okudum. Ortaokul

gördüm. Bu sebeple Bursa Erkek Lisesinden mezun

eğitimimi Bursa İhsan Çizakça Lisesi’nde tamamladım.

olmaktan gurur duyuyorum.

Liseye ise Bursa Erkek Lisesi’ne kaydoldum.

Bursa Erkek Lisesi tartışmasız her dönemin en iyi

Bursa Erkek Lisesi’nde kıymetli arkadaşlıklar kurdum. Sıra arkadaşım ünlü ressam İbrahim Balaban’ın oğlu

okullarından biri ve birçok kıymetli insanın yetişmesine vesile olmuştur.

Nazım Balaban’dı. Tabiî ki sınıf arkadaşlarımla birçok

Üniversite’yi Bursa İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde

hatıram var. Fırsat buldukça birlikte futbol oynuyorduk.

okudum. Lise ve üniversitede okurken aile mesleği olan

Öğretmenlerimizden en çok aklımda kalanlar ise fizik

toptan gıda ticareti ile ilgilenen babamın yanında iş

hocamız İsmet Bey,geometri ve cebir hocamız Şevket

hayatına atıldım.1980 yılında aile mesleğini bırakarak

Bey ( Nam-ı diğer Çamur Şevket ), matematik hocamız

kardeşim Ferhan Geylan ile birlikte Bursa’da mücevher

Abidin Bey ( sıfırcı Abidin ), biyoloji hocamız Hikmet

perakende satış mağazası açtım.1989 yılında kardeşimle

Hanım ve o dönemki müdürümüz Avni Bey.

birlikte İstanbul’a yerleştim. Uzun yıllar akdenizdeki

Özellikte analitik bakış açısı ve çalışma disiplini

turistik lüks otellerdeki mücevher mağazalarına ürün

açısından Bursa Erkek Lisesinden aldığım eğitimin

hazırlayarak satışını yaptım. 1990 yılında Türkiyede

- 150 -


mücevherdeki ilk ihracatı teşvik belgesi alarak Belçika, Amerika ve Japonya’ya mücevher ihracatı yaptık. Yine 1990 yılında ilk profesyonel mücevher tasarım ekibini kurduk. 1993 yılında markayı keşfederek Gilan’ı kurduk ve ilk mağazamızı Ak Merkez’de açtık.2005 yılında NewYork’ta 5.Caddedeki ilk uluslararası mücevher mağazasını açtık.2006 yılında Paris’te Gilan İnternational’ı

kurduk. Ve paralel olarak Bahreyn, Moskova ve Bakü’de Gilan satış noktaları oluşturduk. Şu anda Gilan’ın Genel Müdürlüğünü, İcra Kurulu Başkanlığını ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini sürdürmekteyim. Aynı zamanda buna paralel olarak grup şirketlerinden üçünde İcra Kurulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu Üyeliğini sürdürmekteyim.

Bursa Erkek Lisesi - Bursa Koleji maçı, 1973

- 151 -


MURAT ÇAĞLAYAN 1 Ocak 1960 Ardahan-Posof’ta doğdum. İlköğretimi kendi ilçemde bitirdikten sonra; orta öğretimi de Posof’ta bitirdim. Posof Lisesi’nin ilk mezunlarındanım. Bursa Erkek Lisesi’nde yaklaşık 6 yıldır okul müdürü olarak çalışmaktayım. Erkek Lisesi’nin hayatımdaki yeri ve değeri benim için çok önemli. Erkek Lisesi Bursa’daki kurumsal kültürün, üst seviyede oluşturduğu insan potansiyeliyle beraber, Erkek Lisesi’nin de geldiği yeri çok iyi göstermektedir. Erkek Lisesi’ne ilk geldiğimde okulumuzun duvarında bir yazı vardı. Yazıda: “Erkek Liseli olmak ayrıcalıktır” yazıyordu. İlk etapta bu ayrıcalık nedir diye kendi kendime sordum. Her okul bizim için ayrıcalıktır diye düşünüyordum. Yıllar geçtiğinde anladım ki Erkek Lisesi gerçek manada ayrıcalıklı bir okul. Bursa’da özellikle 1970 yılları başına kadar yaşamış, insanların okul hayatının belli bir kesiminin Erkek Lisesi’yle kesiştiğini

fark ettim. Bursa’daki önde gelen sanayicilerimizin, sanatçılarımızın, siyasilerimizin, politikacılarımızın ve iş adamlarımızın Bursa Erkek Lisesi’nde okuduğunu gördüğümüzde bu gurur verici mutluluğu üst seviyede yaşıyoruz. Bir kurumu kurum yapan; kurumun kurumsal kültürüdür. Okulumuzda her yıl mayıs ayının son haftasında geleneksel olarak düzenlenen pilav günümüzde kültür halini almış ve dayanışmamızın en iyi örneğidir. Kurumsal kimliğimizin yürütülmesi adına mezunlar derneğimizin de katkısı çoktur. Önemli insanları yetiştiren okulumuzun önemini ve değerini bilen böyle bir kitapla hayata geçiren Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne teşekkürlerimi sunuyorum.

- 152 -

10.05.2011 tarihinde Cemil Menteşe tarafından görüşülmüştür.


MUSTAFA EREN 22.01.1964 yılında Bursa’da doğdum.1’inci sınıftan

düzeyini yükselttiğimiz anıları mı anlatmalı veya arka

4’üncü sınıfa kadar Mehmetçik İlkokulu (Diyarbakır),

bahçenin yüksek duvarını aşıp komşu evin bahçesinden

5’inci sınıfı da İvazpaşa İlkokulu’nda okudum.

geçerken ev sahibinin arkamızdan fırlattığı takunyaları

Bursa Erkek Lisesi’nin orta kısmına 1975 yılında

mı anlatmalı… Şaka bir yana, bugün bulunduğumuz

başlayıp, lise kısmından 1981 yılında mezun oldum.

konumu Bursa Erkek Lisesi’nde aldığımız eğitime borçlu

Erkek

olduğumuzu hiç unutmadım.

Lisesi’ndeki

öğretmenlerimizden

matematik

öğretmenimiz Güner Evren, coğrafya öğretmenimiz

Benim zamanımda eski Bina estetik pek fazla

İlhan Bey, Kimya öğretmenimiz Sait Bey aklımda

önemsenmeden, eğitim - öğretimin sürdürülebileceği

kalanlar arasındadır; ama daha hatırlayamadığım

kadar bakım - onarım ile yaşamını sürdürüyordu.

birçok öğretmenim vardır mutlaka! Arkadaşlarımdan

Eski binadaki devasa sınıflar bir soba ile ısıtılmaya

hatırladıklarım Bekir Özvatan, Süleyman Ceylan, Sinan

çalışılıyordu. Spor salonu ve yeni bina yeni yapıldıkları

Akın, Erkal Abaka, Levent Erkmen, Ömer Acararıcın’dır.

için fiziki durumları iyi ve eski binaya göre konforluydular.

Soğuk

kış

günlerinde,

eski

binanın

büyük

Ancak, dönemin devlet mimari anlayışı yüzünden

sınıfındaki sobanın yetersiz geldiği zamanlarda okul

estetikten yoksun olan bu iki yeni yapı, çok fazla bakım

müdürümüzün odun istihkakından aşırıp sobanın alev

yapılamayan eski binanın muhteşem mimarisi yanında

- 153 -


çok sönük kalıyorlardı aslında! Bizim dönemimizde Bursa Erkek Lisesi, bizlerin hayatı tanımaya başladığımız ve en önemlisi kendimizi güvende hissettiğimiz bir ocaktı. Çünkü o dönemler, Türkiye’ de siyasi terörün doruk noktasına ulaştığı dönemlerdi. Ancak, okulumuzun köklü geleneksel yapısından olsa gerek, okul içerisinde siyasi kavga meydana gelmezdi. Ayrıca, o dönemlerde üniversitelere öğrenci gönderme oranı açısından Anadolu liselerinden çok daha başarılı olduğunu söylemek gerekir. Benim, öğrencisi olduğum Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde bugün öğretim üyesi olarak ders verebilmemin gururunu Bursa Erkek Lisesi’nde aldığım eğitime borçlu olduğumu hiçbir zaman unutmadım ve unutmayacağım. Bursa Erkek Lisesi’nde öğrenci olduğumuz dönemlerde öğretmenlerimiz ile ilişkimiz daha çok

saygıya dayalı resmi bir çerçeve içerisinde şekillenirdi. Doğal olarak bazı öğretmenlerimiz bize daha samimi ve arkadaşça yaklaşırlardı ancak, biz onlara karşı da saygıda kusur etmezdik. Eğitim sistemi ise günümüze göre daha iyi olmakla birlikte, bugün çocuklarımızın içerisine itildikleri mantık dış seçme sınavı ve dolayısı ile ezberci sistemin temellerinin atıldığı yıllardı. Her yıl belirlenecek farklı bir tema (çevre, yenilenebilir enerji kaynakları, alternatif sporlar, vb.) çerçevesinde yapılacak olan etkinliklerin sunumları yapılarak, bunlar için finansal kaynak pilav gününe gelen mezunlar tarafından sağlanır ise öğrencilerin yaşama bakış açıları genişletilir ve böylece öğrencilerin üretkenlikleri artırılabilir.

- 154 -

11.05.2011 tarihinde Cengiz Bütün tarafından görüşülmüştür.


NECATİ AKGÜN 1925 Bilecik-Pazar doğumluyum. 1934 yılında

Onun için ismime leke düşürmeni istemem” dedi. O

Bursa’ya gelip İstiklal Okulu’nun 4.sınıfından başladım.

günden bugüne kadar bu konuşmayı hiç unutmadım.

O zaman İstiklal Okulu yeni yapılmış bir okuldu.

Kayıttan bir süre sonra da Tahtakale açıldı; Erkek

Altıparmak’ta oturmamıza rağmen orayı tercih etmiştim.

Lisesi’ne bağlı bir birimdi. Bir süre de orada okuduk. Ayrı

Ama bir yıl sonra da Erzurum’a gittim.

bile olsa aynı binadaymış gibi düzen intizam ve disiplin

Abim orada

öğretmendi. Ben de öğretmen okulu tatbikat kısmına

devam ediyordu.

girdim. Mezun olduktan sonra da Bursa’ya geldim.

Bizim hocalarımız gerçekten çok değerliydi. Sadece

Herkes askeri okula gitmemi isterken, ben de daha

bizim dönemde değil; kuruluşundan bu yana hep

serbest bir yapıya sahip olduğum için o dönemde

değerli hocalar gelip çalışmış. Düşünün ki Reşat Nuri,

Türkiye’de isim yapmış olan Bursa Erkek Lisesi’ne

Cahit Sıtkı… Bunun gibi birçok üstat Erkek Lisesi’nde

gitmek istedim. Ali Rıza Bey müdür muavini idi ve

öğretmenlik

1936 senesinde benim ön kaydımı yaptı. “Şimdi de sizi

Bazılarının isimlerini hala anımsıyorum: Sıtkı Bey, Mahmut

Müdür Bey görecek” dedi. Müdüre gittim; Necati Bey,

Şevket Bey, Çamur Şevket, Gader Amca, Mübeccel

ak saçlı bir adamdı. “Gel bakayım yanıma; sen benim

Hanım, Cemil Abi, Rauf İpeker, Timurlenk… vs.

adaşımmışsın; bu okulda iki kişiyiz: Bir sen bir de ben!

- 155 -

yapmış.

Hiçbir

hocamı

unutmadım.

Bir gün büyük abilerimizle beraber dersten kaçmak


istedik. Leylilerin ısınması için büyük kütükler gelir, üst üste yığılırdı. Biz de o kütüklerin altına girdik. Ben sigara içmiyordum ama büyük abilerimiz yakmışlardı. Çok az zaman geçmişti ki Ali Rıza Bey’in sesi geldi. “Çıkın bakalım dışarı” dedi. Meğer sigaranın dumanı kütüklerden dışarı çıkmış; yanıyoruz zannetmiş önce. Ama yaklaşınca anlamış. Hepimizi odasına çağırdı. Ali Rıza Bey solaktı. Ben de bunu iyi analiz etmiştim. Şimdi tokadı yiyeceğiz diye düşündüm; solak da vuracağı için ben sıranın en sonuna geçtim. Bana geldi yoruldu; vurmadı bağırdı; korkudan kaçmıştım. O dönemde Erkek Lisesi’ne sadece Bursalılar değil; bütün şehirlerden okumaya geliyorlardı. Çünkü o dönemde de gerçekten başarısıyla ün yapmış bir okuldu. Okul öğrencileri ve mezunları benden önceden tutun da bugüne kadar hepsi “Ben Erkek Liseliyim” diye övünmektedir. Bizim dönemimizde hem gündüzlü hem

de leyli yani yatılı öğrenci mevcuttu. Yatılı okuyanlar bile öğretmenlerimizin ilgisi sayesinde kendisini çok iyi hissederdi. O dönemden okul arkadaşlarımdan Avukat Cemal Dik ile hala görüşürüm. Pilav günlerini de kaçırmamaya çalışırım; bazı arkadaşlarımla da o etkinlikte buluşup sohbet ederim. Eskiden Muradiye’de Amerikan Koleji vardı. Bizim okul kadar kaliteli bir okuldu. Ama orada okuyan kız öğrencilerin bir süre sonra Hristiyan olmaya başlamaları ile okul kapatılmıştı. Halk evleri vardı; biz oraya radyo dinlemeye giderdik; ayrıca kurslar açardı ikmale kalanlar için! Bunun dışında sportif faaliyetlere nadiren katılırdım. Ben kısa ve öz olarak şunu söylemeliyim ki; iyi ki Erkek Lisesi öğrencisi olmuşum. Yeliz Mutlu tarafından 12.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 156 -


Bursa Erkek Lisesi 1940-41 mezunlar覺 panosu - 157 -


NECİP NACİ DOĞRU 1 Ocak 1955 Bitlis doğumluyum. İlkokulu Bitlis’te okuduktan sonra ailemin Bursa’ya taşınmasıyla orta ve lise eğitimimi Bursa Erkek Lisesi’nde gerçekleştirdim. 1972’de mezun oldum. Okulda hiç kayıp yılım olmadı. Hayatımın en unutulmaz, en güzel dönemleriydi. O zamanlar Bursa Erkek Lisesi’nde okumak çok önemliydi. Ayrıca ben okulun bulunduğu mahallenin de çocuğuydum. Dolayısıyla yatılı okumasam bile orada yatılı okuyan arkadaşlarımla yatakhane dışında çok şey paylaşmışımdır. Bizim öğrenciliğimiz 6 gün okula gitmekle geçti. Çarşamba ve Cumartesi günleri yarım gün okula gidiyorduk. Ben 6 sene hep çalışıp çabalayıp hep sabahçı öğrenci oldum. Çünkü o dönemde ailemin ekonomik durumu iyi değildi, dolayısıyla katkıda bulunmak için yarım günümü boşaltıyordum. Aslında hem lisede

okuyup hem sabahçı olmak çok zordu, çünkü bir tane fen sınıfı vardı. Kendim sabahçı olmakla kalmayıp birkaç yakın arkadaşımı da sabahçı yapmıştım. Yusuf Zahiri İranlı, Türkmen bir öğrenciydi. Hikmet Demir de sabahçı yaptığım bir diğer arkadaşımdı. Biz, ahşap döşemeli yanmış motor yağıyla yağlanmış; sobalı ve taş binalı sınıflarda okuduk. Eski bir spor salonumuz vardı. Yatakhane ve yemekhane de mutlaka korunması gereken ahşap binaydı. Sınıflarımız 40- 50 kişi arasındaydı. 3’er kişi otururduk, çok eksik ve zor günlerdi. Laboratuar imkânlarımız çok kısıtlıydı. Remzi Yücedinç ilk matematik öğretmenimdir. İlhan Kiper coğrafya hocamızdı. Recep Cenkçiler biyoloji hocamızdı. “Aspirin” lakaplı Ayhan Hoca vardı. Eşi de öğretmendi. Lisenin en korkulu matematik öğretmeniydi. Herkes onun sınıfına düşmekten korkup kaçarken; ben

- 158 -


onun sınıfına düşmek için peşinde dolanırdım. Bugün bütün hocalarımın bana çok şey kattığına inanıyorum. Mühendis olduysam Ayhan ve Remzi Hoca’nın da katkılarını söylemeden geçemem. İsmet Göçmen unutamadığım fizik öğretmenlerimden birisidir. Bir de unutulmaması gereken Fatma Zehra Hanım var. 2 sene öğrencisi olabildim ama müthiş bir öğretmendi. Bursa’da İstiklal Savaşı’nda Yunan ordusuna esir düşmüş, o dönemde Osmanlı eğitiminden geçerek tarih öğretmenliği yapan bir hanımdı. 65 yaşının üzerinde olmasına rağmen ders veriyordu. Kurtuluş Savaşı’nı anlatırken ağladığını hatırlarım. Can Baba lakaplı hocamız vardı, edebiyat öğretmenimdi. Bir de İbrahim Dekak ve Nezihe Sanal vardı. Bugün edebiyat ve sosyal olaylarla ilgim varsa eğer bu hocalarıma borçluyum. 1969 yılında Kurban Bayramı’nda lise 1’deydim. Yatılı okuyan öğrencilerin bir kısmı memleketlerine gidemiyorlardı. Mehmet Emin İzol, Yusuf Zahiri ve İran’dan gelen birkaç Türkmen arkadaş vardı. Bir kış günüydü. Biz de evde kurbanımızı kestik, komşulara dağıttık.

“ Ben “arkadaşlarıma da götüreceğim” dedim. Ailem etin en güzel

yerlerinden koydu, okula götürdüm. Tabi biz aşçıyı tanıyoruz, her zaman yardımcı olur fakat o gün kabul etmedi. “Kurallara uymak zorundayım, dışarıdan yiyecek yasak” dedi. Ne söylediysek de ikna edemedik. Biz de kendimize çözüm ürettik. Okulda yapmaya karar verdik. O zamanlar ne et pişirmeyi, ne de ocak yakmayı bilirdim. Bahsettiğim ahşap yatakhane binasının bir feneri vardı. Cihannüma denilen yere çıkıp ocağı yaktık. Bugün düşünüyorum da büyük bir felaketten dönmüşüz. Oraya çıkıp da ateş yakmak ne kadar tehlikeli, her yer ahşap! Öyle bir çatıydı ki güvercin yuvaları,

yarasalar bile vardı! Et pişer hale geldi, fakat her yer duman oldu. Biz de camı açtık. Oradan baca gibi duman çıkmaya başladı. Görenler yangın çıktı zannetmişler. Koştular, bizi bastılar ama biz eti çoktan yemiştik.

Kısaca Erkek Lisesi’nde okumak unutulmaz bir duygu. Hocalarımız çok ciddi olmasına rağmen çok özverili ve bilgiliydiler. O dönemde bir öğretmenin tayininin Erkek Lisesi’ne çıkmış olması çok önemli bir durumdu. 6 yıl boyunca hocalarımın aynı elbiseyle ama her zaman ütülü jilet gibi gezdiklerini çok iyi biliyorum. Ne kaymış bir kravat, ne ütüsüz bir pantolon hatırlıyorum. “Aspirin” dediğimiz en sert hocamızın bile not ve disiplin konusunda acımasız karakterinin altında öğrenciye en iyiyi verebilme kaygısının yattığını çok iyi biliyorum. Tenefüs kullanmazlar, sigara içmezler, sorumsuz davranmazlardı. Bunlar da bizlere çok büyük örnek olmuştur. Bizim dönemimizde mezun olup da başarısız olan hiç kimseyi hatırlamıyorum. İnanın şu başarısız diyebileceğim hiç kimse yok, bizim dönemimizin hemen hemen hepsi yüksek lisansını tamamlamıştır. Bir de pilav günlerimiz olur: Ben işim dolayısıyla çok fazla katılamasam da, yüreğim her zaman oradadır. Bizim için çok özel bir gündür; çünkü biz o günlerde hayatta kalan öğretmenlerimizle, yeni tanıştığımız abilerimiz, genç kardeşlerimizle ve sınıf arkadaşlarımızla buluşuruz.

- 159 -

Yeliz Mutlu tarafından 07.02.2010 tarihinde görüşülmüştür.


NECLA ÇANDAĞ Çankırı’da doğdum; ilk, orta, lise eğitimimi orada yapıp İzmir’de yükseköğrenimimi tamamlayarak öğretmenlik hayatıma atıldım. 1977 yılında Erkek Lisesi’ne geldim. Okul beni çok etkilemişti; çünkü abim orada öğretmendi. Dolayısıyla okulu önceden biliyordum. Kapıdan ilk adım attığımda her şeyden önce bina beni etkilemişti. Kocaman duvarlar; eski yapı… Sobayla ısınılan, yerleri ahşap, yüksek tavanlı sınıflar… Düşünün ki Atatürk bile okulu 2 kere ziyarete gelmiş. Ziyaretinin birisi de öğretmenini ziyaret etmek amaçlı imiş. Ve habersizce gelmiş. O sınıfı bulduk kaynaklardan araştırıp ve o sınıfı da Atatürk ve öğretmeni sınıfı olarak Cumhuriyet’in 75. yılında açtık. Nevres Bey Fransızca öğretmeni, öğrencilerine, “Gazi benim öğrencim” diye anlatırmış. Bir gün Gazi gelip içeri girdiğinde heyecanla öğretmeninin elini öpüp bir sıraya oturmuş. Öğretmen bir çocuğa Fransızcayı Türkçeye

çevirmesini söylemiş. Çocuk çevirememiş, Atatürk’e dönüp “Sen yapar mısın?” demiş. Atatürk hemen çevirmiş. Erkek Lisesi bambaşka bir okuldu. Öğrencilerim çok farklıydı. Öyle sınıflar vardı ki; sus sözünü bile söyletmiyorlardı. Hep yüzüme bakıyorlardı. Hepsi birer değerdi. Ben de elimden geldiğince onlara yardımcı olmaya çalışıyordum. Her zaman öğrencilerime şunu söylemişimdir. “Not önemli değil öğrenmek önemli, gelin isteyene on vereyim.” O zaman belki sıkılmışlardır ama şimdi hepsi ayrı ayrı mesleklerinin zirvesindeler. Hepsi erkek olmasına rağmen hiçbirisinden birgün bile rahatsızlık duymadım, çok aklı başında öğrencilerim vardı. Zaten hepsi benim çocuklarım olmuştu. Şimdi insan hangi evladını ayırt edebilir, hepsi benim gözümde aynıdır. Okulda saygı ön planda olduğu için karşılaştığınız

- 160 -


zaman bütünleşebiliyorsunuz. Zaten biz başarılı olduğumuz kadar disiplinli de bir okulduk. Hiçbir öğrencimizi ayırt etmeden hepsinin kurallara uymasına özen gösterirdik. Bir gün derse gidiyordum, mezun bir öğrencimle karşılaştım. İsmi Barış Özçelik. Ankara Hukuk’ta okuyormuş. Elimi iki kere üst üste öptü, “Hocam bir tanesi de şu an okulda öğrencisi olduğum doçent bir hoca için o rica etti” dedi. Ben de “neden rica etti” dedim. Meğer o hoca Sait Faik’i çok seviyormuş. Ben de Sait Faik ile ilgili çıkardığım kitabımla ödül almıştım. O kitap için “Sessiz sedasız yapılan çalışmalar ne kadar önemli, okula git hocanın elini öp benim için” demiş. Öyle çok duygulanmıştım ki! Böyle bir okulda çalıştığım için gurur duyuyorum. Bursa’nın, Türkiye’nin hatta dünyanın neresinde olursanız olun mutlaka bir Erkek Lisesi mezunuyla karşılaşırsınız. Benim Kırmızı Saplı Çakı’yı yazmama da yurtdışındaki öğrenciler neden olmuştur.

Necla Çandağ ve Ertuğrul Yalçınbayır Öğretmenler Günü buluşmasında, 2008

Yeliz Mutlu tarafından 22.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 161 -


NECMİ GÜRSAKAL 1950 Bursa doğumluyum. İlköğretimi Bursa İstiklal

mesafe hiçbir zaman aşılmazdı. Öğretmenlerimiz bizi

Okulu’nda, Ortaokulu ise Çelebi Mehmet’ te okudum.

hatta isim isim tanırmış; ben de bunu yıllar sonra şu olayla

1965 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırıp 1968

fark ettim. Benim eşimin annesi ile Kimya öğretmenim

yılında kayıpsız mezun oldum.

Melahat Hanım arkadaşmış. Yıllıklara bakarken “Necmi

Okulunu fiziki yapısıyla alakalı en çok aklımda kalan

bu tanıyorum; iyi çocuktur” diyerek referans vermiş. Yani

yerler, siyah renkliydi ve ahşaptı. Tahtalar mazot kokan

bana sorsalar “Melahat Hanım seni ne kadar tanır” diye

bir yağla yağlanıyordu diye hatırlıyorum. Tabii ki sobayla

tanımaz derim.

ısınıyorduk, sobanın üzerinde de tebeşirle yazılmış

Ben matematiği Şevket Ertunga’dan öğrendim.

“Buzdolabı” yazısını hatırlıyorum. Sanırım yanmadığı için

Çamur Şevket derlerdi. Şevket Hoca çok güzel tahta

birileri yazmıştı.

kullanırdı, astronomi dersinde çok güzel şekil çizerek

Yatılı okumadım ama şehir dışından ve ilçelerden

anlatırdı. Kazım Baykal felsefe, Fatma Zehra Hanım

birçok yatılı öğrenci vardı. Yatılı okuyanların arasındaki

tarih, Muzaffer Çakın edebiyat, Melahat Hanım kimya

bağ daha kuvvetliydi.

öğretmenimdi.

Öğretmenlerimiz çok nitelikteydi; aynı zamanda

Ders aralarında futbol oynardık; okulumuzda sportif

sevgi dolu insanlardı. Ama onca sevgiye rağmen aradaki

faaliyetler de ön plandaydı; okul takımı vardı. Hatta

- 162 -


bir gün müsabakada kavga çıktı; biz bütün okul koleji taşlamaya gittik. Bizim dönemimizde hamur da yoğuran da iyiydi. Ben hafta sonları yaşıtlarım top oynarken evde sarı defterlerde ders çalışırdım. Hafta sonu çalışırsam ödevleri anca pazartesiye yetiştirebiliyordum. Bir de derslerden geçtikten sonra her dersten ayrı bitirme sınavına girerdik. Karnede pekiyi bile olsa bitirme sınavında başarısız olursak kalıyorduk. Liseyi 6 yılda bitirenler bile vardı. Kapıda bir görevli saçlarımıza kıyafetlerimize bakardı. O kadar sıkıydı ki içeri girdikten sonra dışarı çıkmanız mümkün değildi. Aslında ben edebiyat bölümüne gitmeyi çok istiyordum evdekilerin zoruyla

fen koluna geçtim. Çok şükür ki başarılı oldum. Ama ben matematikten hep korkan bir öğrenci olmuşumdur. Bir gün ilkokulda öğretmenimiz “çarpım tablosunu öğrenmezseniz ensenizde boza pişiririm” dedi. Ben de zannettim ki gerçekten ensemde boza pişirilecek. Korkudan lavaboya kaçmıştım; karnım ağrıyor diye. Yani hep matematikten kaçmışımdır. Tesadüfen orada bulunduğum bir veli toplantısında, “Hocam siz de bir şey söyleyin” dediler. Ben de, “Çarpım tablosundan kaçmak için tuvalete kaçan benden istatistik profesörü olursa, sizin çocuklardan atom mühendisi olur, korkmayın” dedim.

Pilav günü sonrasında Atatürk anıtına çelenk koyma merasimi, 1966

- 163 -

Yeliz Mutlu tarafından 23.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


NURİ COŞKUN İRFAN 1952’de Bursa’nın Keles ilçesinde doğdum. 1961 yılında Bursa’ya geldik. Annem babam öğretmen olduğu için parçalı bir ilköğretim hayatım olmuştur. Babam Arifiye Köy Enstitüsü’nün ikinci mezunudur. Annem de şu an Kız Lisesi olan Kız Enstitüsü’nden mezundur. Osmangazi Ortaokulu’ndan sonra 1965 yılında Bursa Erkek Lisesi’ne girdim. Fen bölümü 4/A sınıfı öğrencisiydim. Bu sınıf okulun en çalışkan öğrencilerinin bulunduğu sınıftı.1968-1969 yılında Bursa Erkek Lisesi 1.olarak mezun oldum. O dönemde çok değerli hocalarımız vardı. İçlerinde bizim dönemimizde bile çok yaşlı olanlar vardı. Hem hoca olarak, hem kişilik olarak mükemmel insanlardı. Matematik hocam Çamur Şevket, tarih hocam ise Fatma Zehra Hanım, kimya hocam Melahat Hanım lakabıyla Hafiye Melahat, felsefe hocam Pos Kemal, edebiyat

öğretmenlerimiz Muzaffer Hanım ve İbrahim Dekak, okul müdürümüz Kemal Bey ve diğer bir matematik hocam “Aspirin” hatırladığım hocalarımdır. O dönemde sınıf arkadaşım olan Osman Nuri Canik Elvin Tekstil’in kurucularından biridir. Kendisiyle hâlâ görüşür; dostluğumuzu ailece devam ettiririz. İkimiz de okul birincisi olarak mezun olmuşuzdur. Necmi Uğurlu adında geçen yıl kaybettiğimiz Rusya’da müteahhitlik yapan bir arkadaşımız daha vardı; kaybedene kadar her zaman irtibat içerisinde olduğumuz bir arkadaşımızdı. Okulda bizim dönemimizde sadece eski bina ve yemekhane vardı. Sınıflar sobalı; yerler de ahşaptı. O kadar sıkı bir eğitimden geçtik ki hocalarımızın hiç affı yoktu. Sürekli çok sıkı ders çalışırdık. Mezun olabilmek için çamurdan geçip düzlüğe çıkmak gerekiyordu. Sürekli tahtaya kaldırılırdık. Hatta Çamur Şevket ile ilgili

- 164 -


bir anım var. Bir öğrenciyi tahtaya kaldırdı. Tabi çocuk korkudan biliyorsa da unutuyordu. Soru sordu; çocuk titrerken “Otur oğlum; bak ben sana bir şey anlatayım dedi. “ Benim Emerika’da(Amerika’ya Emerika derdi) bir ehbabım vardı; bu ehbabım bir gün bir tane direk almış; başka gün yine bir direk almış. Öyle ala ala şimdi o ehbabım direk fabrikatörü oldu. Şimdi ben de sana bir direk vereyim; başka zaman yine veririm sen de direk fabrikatörü olursun” demişti. Yine senenin bitmesine çok az kala bütün öğrenciler devamsızlık haklarını kullanırken ben asla devamsızlık yapmazdım. Bir gün bir dergide çözemediğim bir trigonometri sorusunu hocaya götürdüm. Beni tahtaya kaldırdı; “şöyle yap buradan kısalt” diyor; ben de yazıyordum. Bir yere geldik; kafam dank etti hemen anladım orada kısaltma yapılacağını! Trigonometri ’de kısaltma işlemlerini zamanında yapamazsanız o problem asla bitmez uzar da uzar. Tabi ben bunu söyledim ama hoca beni dinlemiyor ki; en arka sıraya oturmuş; sürekli” bunu buradan kısalt; şöyle yap; böyle yap” kendi doğrultusunda çözdürüyor. Yap yap tahta bitti bizim problem bitmedi. Ertesi gün yine kaldırdı; çöz çöz yine bitmiyor. Tabi Çamur Şevket kendisine problemi çözemedi dedirtir mi… 2- 3 gün sonra yeniden dersimiz vardı. O derste yine kaldırdı; bu defa benim bulduğum yerde” İrfan buradan kısalt” dedi. Ben de “hocam ben söylemiştim ilk gün” dedim. “Ben duymadım” dedi. Nihayet 3. Gün çözmüştük problemi; öyle de inatçı bir hocaydı. Hatta Çamur Şevket’in eşi Melahat Hanım da annemin Öğretmen Enstitüsü’nden annemin öğretmeniydi. Düşünün o kadar yaşlılardı! Benim abim

Teyfik Yalçın İrfan’da Erkek Lisesi mezunudur. Şu an İngiltere’de CEO Teknik Mühendisi olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda Küçük kardeşim Tayfun İrfan’da Erkek Lisesi mezunudur ve Bursa’da diş hekimliği yapmaktadır. Yani biz annem de dâhil olmak üzere ailece Erkek Liseliyiz. Fatma Zehra Hanım Kurtuluş Savaşı’nda cephelere gidip eziyetler çeken o günleri yaşayan kadınlardan biridir. Bu yüzden de oldukça duyarlı bir hocaydı. Derslerde bize koca lise talebeleri olmamıza rağmen ilkokul çocukları gibi yerlere çömeltir düşman nasıl ay şeklinde ablukaya alınır; uygulamalı olarak onu gösterirdi. Okula geç başlamıştım; o yüzden de ilk sınavlarım biraz düşük gelmişti; fakat ikinci sınavda bütün notlarımı düzeltmiştim. Melahat Hanım beni bir gün tahtaya kaldırdı.” Sen sınavda kopya çekmişsin” dedi. “ Hayır hocam çekmedim” dedim. “O zaman ilk sınavda 3 aldın da ikinci sınavda nasıl 7 aldın, ben bunun hesabını soracağım sana” dedi. O arada arkadaşım Osman Canik ayağa kalktı. “Hocam Coşkun arkadaşımız okula geç başladı ama çok ders çalışıyor; diğer dersleri de çok iyi! Ben kopya çektiğini zannetmiyorum” dedi. Düşünün ben Osman’la orada tanışmıştım; geçmişim olmamasına rağmen beni savunmasını hiç unutmamam. Nitekim Osman’la ben Erkek Lisesi’ni birinci olarak bitirdik. Hafiye Melahat okulunu sonuna kadar benden hıncını alamamıştı. Çünkü daha sonraki sınavlarda ben on almıştım. Fakat okulun son günleriydi; çok ateşim olmasına rağmen okula gitmiştim. Başımı tutmuş ders dinlemeye çalışırken birden adımın okunduğunu duydum. Hafiye Melahat beni tahtaya kaldırdı. Hastayım;

- 165 -


ateşim var; üzerine de birden beni tahtaya kaldırmış; bütün bildiklerimi unuttum. İlle de acısını çıkaracak Hafiye Melahat! Çöz bakalım şunu dedi. Kendimi tam toparladım, problemi çözeceğim; “otur” dedi. Hocam buldum çözeceğim dedim “otur” dedi ısrarla! Yani bir nevi benden yıllar sonra o şekilde intikam oldu. Bizim zamanımızda bir de okul bitirme sınavları vardı; derslerden hepsinden on alsan bile okul bitirme sınavından geçer not alamazsan mezun olamıyordu Bana göre bu da bizim zamanımızdaki eğitimin kalitesini yükseltiyordu. Çünkü öğrenci okul bitirme sınavı olduğunu bildiği için okul boyunca öğrendiklerini hep canlı tutma çabasında oluyordu. Okulun disiplini hiçbir zaman tartışılmazdı. Her zaman kılık kıyafet kontrolleri yapılırdı. Hatta bir gün yerde otuz kırk santim kar var; okula boğazlı kazak giyerek gittim. Avni Hoca beni gördü; baktı kravatım yok; bütün olmayanları çıkardı. İçeri giren arkadaşlardan yukarıdan kravatlarını atmalarını istedik. Tabi attıkları kravatları biz boğazlı kazakların üzerine taktık. Hoca bir baktı; boyunlu kazağın üzerine takmışız. Bağırdı “siz hangi sınıftansınız” “biz de 4/A Fen” deyince “belli zaten geçin” diye bağırarak yollamıştı bizi sınıflara! Bizim sınıfın adı çalışkan ve haylaz öğrenciler olarak nam salmıştı zaten! Liseler arası ilk boykot da bizim okulda yapılmıştı. Sonra hatta bizden Bursa Sanat Okulu’na sıçramıştı. Milli Eğitim Müdürü Ertuğrul Bey vardı. Okulda boykot

var; dizilmişiz Ticaret Lisesi’nin önüne! Geldi; yüksek bir yerden bize girin okulunuza diye seslendi. Nasıl bir kar var; ağaç dalları kar dolu. Hepimiz birer kartopu yaptık; salladık ağaçlara! Karlar nasıl indi üzerlerine! “Biz size gösteririz” diye bağırdılar; ama hiçbir şey olmamıştı. Nasıl çekinirdik hocalarımızdan! Benim annem de Süleyman Çelebi’de öğretmendi. Sabah annemle evden çıkardık; ben yokuş yukarı çıkarken annem aşağı inerdi. Bakardım annem aşağı inerken en az otuz kişi tek sıra dizilmiş! Günaydın öğretmenim derlerdi tek tek! Öyle bir saygı ve sevgi vardı. Bayramlarda bizim evimiz öğrencilerle dolar taşardı. Şimdi artık o dönemdeki öğrenci öğretmen ilişkileri kalmadı. Erkek Lisesi’nden sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne Yüksek Makine Mühendisi olarak girdim. Hocalarımız İstanbul’dan geliyordu. O yüzden İstanbul’da okuyamasam da iyi bir eğitimle 1974 yılında mezun oldum. Üniversitede bir müzik grubu kurup batı müziğini Trabzon’da yaymaya insanları bu müziğe de alıştırmaya çalıştık; aynı zamanda da okul masraflarımı karşıladık. Askerlik dönüşü de yavaş yavaş kendi şirketimi kurdum ve ithal mutfak malzemeleri otellere ve kişilere özel tasarımlar üzerine bu işi devam ettiriyorum. Bunun dışında da Uluslararası Rekabet Teknoloji Birliği Başkan Yardımcılığı ve Uluslararası Patent Birliği Başkanlığı yapıyorum.

- 166 -

Yeliz Mutlu tarafından 09.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.


NEDİM AKDEMİR 1957 yılında Bursa’da doğdum. İlköğretimimi Ziya

giderdik; 2’ye kadar serbest olurdu. Sonra da ya basket

Gökalp İlkokulu’nda okudum. Daha sonra parasız yatılı

sahasında ya da kantindeki masalarda tenis oynuyorduk.

sınavlarına girdim ve Bursa Erkek Lisesi’ni kazanarak 6

2’den 5’e kadar mütalaa vardı. 5’den 7’ye kadar akşam

yıl boyunca orada parasız yatılı okudum. İlk başta aileden

yemeği ve serbest zaman, 7’den 9’a kadar da yeniden

ayrılmak bana çok zor geldi; inanın çok ağladığım günler

mütalaa vardı.9’dan sonra da 11’e kadar serbest

oldu. Ama zamanla alıştım ve okulu evim gibi bildim.

zamandı; sonra da yatar uyurduk. Başımızda belletmen

Daha sonra da İstanbul Üniversitesi İşletme-Maliye

dediğimiz abilerimiz kalırdı.

Bölümü’nde okuyarak mali müşavirliğe adım attım; hâlâ da devam etmekteyim.

Eğitim sistemi şimdiye göre daha katıydı. Biz de

öğretmenlerimize

karşı

oldukça

saygılıydık.

Bursa Erkek Lisesi’nde bizim zamanımızda sadece

Öğretmenlerimizden hem korkar, hem de onlara saygı

eski bina vardı. Ve bir de yatakhanemiz mevcuttu. Fakat

duyardık. Dayak bile yerdik. Tabii ki dayak kötü ama

yatakhanemiz askeriye koğuşları gibiydi. 100 kişilik

öğrenci öğrenciliğini, öğretmen de öğretmenliğini

yatakhanede ortada kocaman soba vardı. Çok kuvvetli

bilmek zorundadır. Ne serbest bırakılsın ne de dayak

kış olmasına rağmen hiç üşüdüğümüzü hatırlamıyorum.

olsun; herkes yerini bilsin bence!

Eğer sabahçıysak 1 civarında çıkar öğlen yemeğine

- 167 -

Erkek Lisesi benim zamanımda başarı olarak


Türkiye genelinde ilk 5’teydi. Bize hep en yaşlı ve en tecrübeli öğretmenler gelirdi. Hem öğrenci yetiştirmekte; hem de kendilerini yetiştirmekte tecrübeli hocalarımız vardı. Mehmet İleri, Suat Sümer, Gürhan Akdoğan, Atilla Efe o dönemde aynı sınıfta, aynı okulda okuyup hâlâ görüştüğüm arkadaşlarımdandır. Hocalarımı da anımsıyorum; fakat aklımda lakapları kalmış. Cebir hocamız X Baba, coğrafya hocamız Süreyya Bey, müdür muavini Tarkan, Sıfırcı Ayla Neşet Şen ve bende çok emeği olan Cemile Hanım hatırladığım hocalarım! Cemile Hanım’ın bende gerçekten çok büyük emeği vardır. Bulsam bugün gider ellerinden öperim; çünkü ben okulu bırakmaya karar vermiştim; Cemile Hanım sayesinde devam

etmiştim. Benim zamanımda Türkiye’nin her yerinden okula öğrenci gelirdi; özellikle Batı Trakya’dan çok öğrencisi vardı. İranlı öğrencilerin olduğunu hatırlıyorum. Okulumuz hem sportif hem de sosyal faaliyetler yönünden de zengindi; hatta müzik grubumuz bile vardı. Pilav günlerine işlerim dolayısıyla katılamasam da kesinlikle devam ettirilmesi gereken bir gelenek diye düşünüyorum. Çünkü orada bir tarih yatıyor. Çocukken gördüğün arkadaşını orada koca adam olarak görebiliyorsun. Hep söylerim Erkek Lisesi bir tarih ve ekol. İyi ki ben de Erkek Lisesi’nde okumuşum. Yeliz Mutlu tarafından 10.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 168 -

Bursa Erkek Lisesi okul müzesi, 2011


- 169 -


NEŞET ŞEN 1933 tarihinde Kırcaali’de doğdum. 1966 yılında Erkek Lisesi’ne Matematik öğretmeni olarak atandım.

yatılı hem de gündüzlü öğrenci vardı. 3 ayrı zamanda ders veriyorduk. Sabahçı, öğlenci, akşamcı.

1998’de de emekli oldum. Aynı zamanda müdür

O zamanlar veliler ve çocuklar bize derinden

muavinliği görevini de üstlendim. Emekli olmama

bağlıydı. Ama şimdi görüyorum ki o sevgi ve saygı

rağmen kütüphane ve arşive hala yardımcı olmaya

kalmamış. Biz kendi çocuklarımıza bakar gibi bakıyorduk

çalışıyorum.

öğrencilerimize, onlar da bizleri ana baba gibi sevip

Okula ilk girdiğimde kocaman bir bina karşıma

sayıyorlardı. Şimdi Türkiye’nin neresine gidersem

çıkmıştı. Ahşap yatakhanelerimiz vardı. Ama şimdi o

gideyim eski öğrencilerimle karşılaşıyorum. Hepsi iyi

ahşap yatakhaneler yıkıldı ve yerine yeni bina yapıldı.

yerlere gelmiş, iş güç sahibi olmuşlar; inanın hepsiyle

Konferans salonu yıkıldı; yerine spor salonu yapıldı;

gurur duyuyordum.

ayrıca bir de kütüphane eklendi.

Bazen elimde olmadan bir öğrencime tokat atsam,

Sobayla ısınırdık ama yangından çok korkardık.

içimden kendime de on tokat atıyordum. O gün içim

Çocuklar üşüse de yakamıyorduk. Ben gece sabaha

içimi yiyiyordu. Fatma Zehra Hanım vardı, çok yaşlı

kadar çocukların etrafında tur atıyordum. Üstü açık

bir tarih öğretmeniydi. Bana “Aman hocam gel yardım

olanların üstlerini örtüyordum. Bizim zamanımızda hem

et, öğrencileri susturamıyorum” diyordu. Sınıfa girer

- 170 -


girmez daha bir şey söylememe gerek kalmadan kaçıp gidiyorlardı. Salim Dündar, Fatma Zehra, Kazım Baykal, Çamur Şevket, Cemile Hanım, İlhan Doğan, Burhan Arda hatırladığım mesai arkadaşlarımdı. Hepsi de öğretmenliğin hakkını sonuna kadar vermiş değerli arkadaşlarımdır. Cumartesi-Pazar çocukları toplar onların anlamadıklarını yeniden anlatırdık. Hatta Çamur Şevket’e sorardık. Neden adın Çamur diye! O da “Ben çalışmayan, başarılı olamayan öğrencilerime bir şeyler verebilmek için yapışıyordum, ondan adım Çamur Şevket kaldı” derdi. Yani bizim zamanımızda öğretmen nasıl daha fazla bilgi verebilirim diye uğraşırdı.

bir öğrencim ayağa kalktı; “Hocam ben hastalandım beni evime gönderin” dedi. “Tek başına gidebilir misin?” dedim, “Giderim” dedi. Yolladım bir arkadaşıyla evine. Bir hafta sonra babası bir çuvalla geldi, “Bunlar oğlumun giysileri, çocuk felcinden kaybettik Levent’i bunları ihtiyacı olan arkadaşlarına verin” dedi. O olayı hiç unutamadım. Ben Erkek Lisesi’ne çok şey borçluyum. En güzel günlerim ve mesleğimin zirvesi Bursa Erkek Lisesi’nde geçmiştir. Pilav günleri anıların tazelenmesi için, eskilerin yenilere tecrübelerini aktarmaları için mutlaka büyük bir katılımla devam ettirilmeli diye düşünüyorum.

Bir gün okul bahçesinde “ bir öğrenci sürekli dolaşıyordu. Birkaç gün takip ettim. Sonra yaklaştım, “Nedir halin?” diye sordum. “Ben bu okula kayıt yaptırmak istiyorum fakat veli istiyorlar. Ben Dürdane Köyü’ndenim, velim de tarlada çalıştığı için gelemiyor” dedi. Aldım götürdüm, kaydını yaptım velisi olarak. Okudu, başarılı olarak mezun oldu. Adı Halil Yeşilbursa, şimdi Merkez Bankası’nda müdür oldu.

Yine bir gün ders yapıyordum. Levent diye

- 171 -

Yeliz Mutlu tarafından 10.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


NEZİH DİMİLİ 24.05.1942 Gemlik doğumluyum. İlk ve ortaokulu

imkânlarımız olmasa da müthiş bir arkadaşlık vardı.

Gemlik’te okudum. 1957 yılında Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdım.

Bizim zamanımızda her üniversite kendi sınavını yapıyordu.

Ben

de

İstanbul

Üniversitesi

Hukuk

Benim dönemimde okulda sadece eski bina vardı.

Fakültesi’ni kazandım ve okudum. Bugünlere geldimse

Sınıflarda sobayla ısınırdık ama varilden bozma sobalar,

Erkek Lisesi’nin büyük bir katkısı vardır. Benim için Erkek

uzaksanız

Lisesi o kadar önemlidir ki hala hocalarımın isimlerini

ısınamazdınız.

hamamımız bile vardı.

Yatakhanelerimiz

dışında

“Yatakhanelerde çok güzel zaman

hatırlarım. Çamur Şevket, Mübeccel Hanım, Şoför Sabri,

geçirirdik, yat borusu çaldıktan sonra el feneriyle yorgan altında Tom Miks okurduk. İbrahim Dekak gelir ara sıra, “ Susun, istikbal treni çoktan kalktı, siz bilet bile alamadınız” derdi. Sabah da anahtarları demirlere vura vura uyandırırdı bizi.

Reşat Esmer, Meserret Hanım, İbrahim Dekak… Aklımda

Okulda çok kısıtlı imkânlara rağmen gayet mutluyduk;

Okulda boş zamanlarda futbol oynardık; bahçede

okul adeta evimiz gibi olmuştu. Tekne kazıntısı olduğum

sahamız vardı; daha sonra basket sahası oldu orası.

için kıyamadılar İstanbul’a yollamaya. Yakın diye zaten

Hatta takımımız Işıklar Askeri Lisesi’yle yarışırdı.

Bursa’ya gelmiştim ama iyi ki gelmişim. Okulda çok fazla

Okulumuz hem derslerde hem de sportif faaliyetlerde

kalanlar! Öğretmenlerle aramızda büyük bir saygı vardı. Hocaya yan bakmak ne mümkün. Zaten disiplini hiç elden bırakmazlardı.

- 172 -


adından söz ettirirdi. Hiç unutmuyorum; ikinci sınıftaydım. Kimya hocamız Hicriye Hanım çok sert bir hocaydı. Ben onun gibi sert bir hoca görmedim hala! Okulun kapanmasına bir hafta kalmıştı, bütün sınavlarım çok iyiydi. Kimya dersinde Hicriye Hanım sözlü yapmaya başladı. Ben de sıranın altında Tom Miks okuyorum. Hoca fark etti, “Beyefendi her şeyi ayarlamışsınız, notlarınız güzel o yüzden rahatsınız tabii ki, rahatınız da belli oluyor. Gel bakalım tahtaya” dedi. Soru 1 demirin formülü nedir? Demirin yaklaşık 12 tane formülü vardır. Gayet iyi biliyorum. Fakat 2. Soru kurşun! Nasılsa sınavlarım çok iyi diye hiç çalışmadım zerre kadar bilmiyorum. Tabi zilin çalmasına da 10 dakika kalmıştı. 120 dakikada demiri yazarım

diye düşündüm. Başladım yavaş yavaş yazmaya! Öyle yazıyorum ki; siliyorum, tekrar yazıyorum. Amacım vakit geçirmek. “Hoca tamam sen bunu biliyorsun, oyalanma 2. Soruya geç” dedi. Düşündüm ki kurşunu çözemezsem beni ikmale bırakacak. Aklıma bir şey geldi. Hemen bir iki sallandım ve birden yere düşüverdim. Hâlbuki yalan! Hoca “oğlum ne oldu, tutun koşun” diye bağırdı. Abdi vardı yakın arkadaşım. “Mahsus yapıyorsun değil mi?” dedi; ben de hiç oralı değilim. Tabi can havliyle gerçek gibi yaşıyorum; hatta terlemiştim. Herkes inandı o gün için. Ama daha sonra Hicriye Hanım’la 1970’li yıllarda karşılaştım ve anlattım. “Yapmışsındır hergele” dedi. Yeliz Mutlu tarafından 03.03.20111 tarihinde görüşülmüştür.

Okulun arka bahçesinde tören sırasında İbrahim Dekak konuşma yaparken, 1957 - 173 -


M.OLTAN SUNGURLU 1936’da Gümüşhane’de doğdum. Gümüşhane merkez Dumlupınar İlköğretim Okulu mezunuyum. Gümüşhane Ortaokulu’ndan sonra Giresun Lisesi’nde liseye başladım.(O tarihte Gümüşhane’de lise yoktu) 1950 yılı Aralık Ay’ı başında Bursa Erkek Lisesi’ne parasız yatılı öğrenci olarak intikal ettim. O tarihte lise 4 yıldı. 1954 yılı Haziranında mezun oldum ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kayıt oldum. Okuldan öğretmenlerimi, arkadaşlarımı kısmen ismen, kısmen lakaplarıyla hatırlıyorum. Birkaç tanesini burada zikredeyim. Birçoğu ölmüş olan arkadaşlarıma ve öğretmenlerime Allah’tan rahmet diliyorum. Müdürümüz Rıfat Tokgöz’dü bu okulda okumuş, bu okulda müdür muavini olmuş, bu okulda öğretmenlik yapmış, duygusal bir zattı. O tarihte Cumartesi günleri yarım gün eğitim vardı, öğlende merasimle dağılırdık.

Müdürümüz vatan sevgisi dolu konuşmalar yapar, bize şefkat gösterir, duygulanır, gözleri yaşarırdı. İbrahim Dekak, Reşat Bey Müdür Yardımcılarıydı, Mehmet Bey, Muzaffer Bey, Perihan Hanım, Mübeccel Hanım, Ziya Bey, Sami Bey, Şevket Bey, Kani Bey, Meserret Hanım, Hicriye Hanım Malik Bey öğretmenlerimizdi. Bursa’dan mavi köşeden merhum Melih Celasun sıra arkadaşımdı. Bursa’dan Tuncay, Feyzi, Teoman Özalp, Erdem Saker, Süher Bizer, İsfendiyar, Bolu’dan Günay Kabadayı, Ayhan eval, Amasya’dan Turan Eren, İnegöl’den Refik Cabi, Ankara’dan Süleyman Sezen, Gümüşhane’den Ercan San, Kocaeli’mden Rauf Tamer, Balıkesir’den Uğur Dörtbudak, Erdek’ten Ergun Rona, Erzincan’dan Gürbüz Karakaş, Marmara Adasından Emin ve ikiz kardeşi Doğudan, Güneydoğudan birçok arkadaş hatırlıyorum. Hepsi hayatta Çok başarılı ve haysiyetli bir

- 174 -


çizgide olmuşlardır. Bursa Erkek Lisesinde unutamadığımız hatıralarımız çok, ben lise son sınıfta 2. Dönem resim dersinde manken oldum. Yılsonunda açılan sergide benim yağlı boya, kara kalem, sulu boya resimlerim duvarları süslemişti. Bursa Valisi Sayın İhsan Sabri Çağlayangil, sergiyi gezerken beni çağırdı, bu arada da istikbale matuf, güzel temennilerde bulundu. O temennileri hiç unutmam. Tabi ki en güzel hatıra lise fen şubesinden 4.sene sonunda mezun olmaktı. Fakat daha sonra diplomamı almaya gittiğimdeki hüznüm o sevincimden çok çok daha fazlaydı. Artık bu bina, bu öğretmenler, bu şehirden tamamen uzaklaşıyordum. Okulumuzun binası 1800’lü yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun her tarafta görünen resmi inşaatlarından biriydi. Dış kapıdan bahçeye girince cephede bu bina bulunmaktaydı. Sol tarafta yani batıda spor odası, tuvaletler üzerlerinde büyük yatakhane devamında kantin, depolar, çamaşırhane, üzerlerinde üç yatakhane bulunmaktaydı, revirde bu bölümdeydi. Bu iki bölümün önü bahçe, kuzey cephede ise hamam, mutfak ve çamaşırhane vardı. Okul binasında göze çarpan bir tadilat fark edilmiyordu. Okul sobayla ısıtılıyordu. Bursa Erkek Lisesi’nin ve Bursa’nın hayatımda çok mühim yeri vardır. 14 yaşında yeni yetişme çağında iken gittiğim Bursa’da 18 yaşında bir genç olarak ayrıldım. Öğretmenlerim, okul kütüphanesi, Kafkas Pastanesinin biraz üzerindeki halk kütüphanesi, camileri, çarşıları ve bütün varlığıyla Bursa benim şahsiyetimin oluşmasında anlatılmaz bir etki yapmıştır. Bursa Erkek Lisesi’nde o yıllarda büyük fikri olgunluk vardı. Bulgaristan’dan gelen arkadaşlarımız Komünist sistemin etkisiyle materyalist

görüşler ileri sürerdiler. Yugoslavya’dan gelen bir kısım arkadaşlarımız iyi dini eğitim görmüşlerdi. En aşırı sözler ve tartışmalar yapılır, kavga olmazdı. Bu günün Türkiyesine, siyasi partilerine, televizyonlardaki açık oturumlarına bakınca Bursa Erkek Lisesinin o günlerini takdirle yâd etmemek mümkün değildir. Okuduğumuz dönemde öğrenci öğretmen ilişkileri mesafeli idi. Eğitim sistemi klasik eğitimdi. Dersleri öğretmen anlatırdı, ancak Bursa Erkek Lisesi ve birkaç Devlet lisesi, anlı şanlı kolejlerden eğitim kalitesi olarak çok yüksek idi. Biz, liseyi 4 yıl okuduk bu sebeple öğretmenlerimizin ifadesi eğitimin kalitesinin yükseldiği idi. 4. senenin sonunda müdürümüz Rıfat Bey ki öğrenciliğinden beri o okuldaydı. “Bu okulun tarihinde bu güne kadar edebiyat şubesi gibi başarılı bir sınıf görülmemiştir. Fen şubesi ise edebiyat şubesine kıyaslanamayacak kadar başarılı bir sınıftır…” Sınıfımızdan beş arkadaş yalnız İTÜ’ye müracaat ettiler, ikinci bir talepleri olmadı. Koca Bursa Erkek Lisesi’nin son sınıflarının mevcudu 60 civarında idi. Bizim fen şubemiz 28 kişiydi. Birçok arkadaşın diplomasında bir tek 9 nazar boncuğu gibi olurdu. Diğer notlar hep 10’du. Okulumuzda pilav günleri öğrenciler için istikbale matuf ümit dolu günlerdir. Okuldan mezun, hayatta başarılı insanları görmek, dinlemek öğrenciler için istikbal ışıltıları verir. Eski mezunlar için ise okulda geçen gençlik yıllarını, öğretmenlerini, arkadaşlarını hatırlamak için bir vesiledir. Bu gün onlar için adeta bir çocuk olma, genç olma fırsatıdır. Bursa büyük bir tarihtir, kültürdür, medeniyettir, örftür.

- 175 -


ORHAN BÜRKSU 1943 yılında Kemalpaşa’da doğdum. 1957’de Bursa Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım. 1960 senesine kadar yatılı okudum. Çünkü oturduğum yerde lise yoktu. Biz okulun kahrını çektik aslında çünkü şimdi bakıyorum da bizim eski binalar yıkılmış, yerine kaloriferli yeni binalar yapılmış. Her şey şimdi daha modern bizim dönemimizde böyle değildi ki… Şimdi şöyle düşünüyorum da; hocalarımızdan yaşayan kimse kalmadı hemen hemen hepsi göçtü gitti. Hatta arkadaşlarımızdan bile kaybettiklerimiz var. Zaten bizim hocalarımız deneyimli ve belli bir yaşın üzerindeki insanlardı. Ama ben bizi çok iyi eğittiklerine ve bizleri hayata daha o dönemden hazırladıklarına inanıyorum. O günlerden mezun olanları düşünüyorum da hepsi iş güç sahibi, kendi alanlarında ünlü insanlar. Hiç yoz arkadaşımız yok. Ortaokulu bitirip lise tahsili için

Kemalpaşa’dan geldiğimde 14 yaşınaydım. “Ötü Yılmaz” lakaplı Kemalpaşalı bir arkadaşım vardı, onunla küçücük ranzada sarılıp ağladığımızı hatırlıyorum, “Biz annemi özledik” diye. Zaten okulumuz çok disiplinliydi. Mesela ben avukatım ve asla randevuma geç gitmem, erkenden giderim; orada beklerim ama kimseyi bekletmem. Bu alışkanlık bana Erkek Lisesi’nden kalmadır. Mesela şimdi tatil oluyor ama benim canım sıkılıyor, çalışmak istiyorum. Çünkü bize o terbiye ve eğitimi okulda verdiler. Sabah saat 6:00’da mütalaa için uyanırdık. Dışarıda musluklarımız vardı. Buz gibi suyla kış-kıyamette yüzümüzü yıkardık. Sonra hemen derse giderdik. Mütalaa biter bitmez kahvaltı eder, yeniden derse giderdik. Yatakhanelerde dolap odasında herkesin küçücük dolabı vardı. O dolaba nasıl sığardık aklım almıyor düşününce! Elbiseler, kitaplar evden

- 176 -


getirdiğimiz yiyecek içecekler sığardı nasıl sığarsa artık! O dönemden kalma alışkanlıklarım hala devam eder benim, mesela karım bana hep “Ceset gibi uyuyorsun” der. Çünkü ben yatağın içine girince ayaklarımın altına yorganı alırım; kenarlarını da kıvırırım ellerimi bağlarım öyle uyurum, e tabi o dönemde yatakhanemiz buz gibi soğuktu soba yoktu. O yüzden herkes yorganları kıvırır kendini muhafaza ederdi. Ayağımızı bile kıpırdatamazdık, biraz ayağımızı oynatsak buz gibi donardık. Sosyal faaliyet olarak atletizm ve futbol ön plandaydı. Bütün maçlara giderdik. Kız Lisesi’ne destek olmak için

mutlaka onların müsabakalarına giderdik. Onlar bize destek olurdu, biz de onlara. Pazar günleri mutlaka sinemaya giderdik ve o sinema biletini de Çarşamba günleri öğleden sonraları ders olmadığı için o günden gider alırdık. Tayyare Sineması’nda o dönemlerde çok güzel filmler oynardı. Sabah matineleri ucuz olduğu için biletleri mutlaka saat 11.00daki matineye alırdık. Haftanın bir günü “Askerlik” dersimiz vardı. O derste bir gün boyunca bir öğrenci nöbetçi olurdu. 6 sınıftaydık; askerlik hocamız bir yarbaydı. O kadar çok konuşurdu ki, zil çalsa da bırakmıyordu bir süre.

Ergin Horasanlı, Recep Cenkçiler, Selçuk Aniş, Orhan Bürksu mezunlar buluşmasında, 2009

- 177 -


Ne zaman onun dersi olsa aç kalırdık, çünkü zil çalan herkes yemekhaneye koşardı. Diyelim ki et yemeği var. Tabakta ne kadar et varsa hemen yerlerdi. Biz hocanın sözü bitip de gidene kadar yemeğin sadece suyu kalırdı. Nöbetçi olduğum bir hafta yine zil çaldı; fakat bizim hoca hala anlatıyor, birden “Sınıf kalk!” diye bağırdım. Bütün sınıf ayağa kalktı. Hoca şaşkınlık içerisinde bana baktı, “ Ben daha sözümü bitirmedim” dedi. Ben de “Efendim nöbetçi öğrenci olarak arkadaşlarımın haklarını korumak zorundayım, sizin dersiniz dördüncü saatte ve biz her askerlik dersinde aç kalıyoruz; çünkü siz bizi bırakana kadar bütün yemekler bitiyor” dedim. “Tamam” deyip çekip gitmişti, nasıl da korkmuştum ama yapmak zorundaydım. İşte biz böyle öğrenciydik. Şimdikilere bakıyorum da gömlekler dışarıda, boyalı dağınık öğrenciler. Biz öyle miydik, ortaokulda başımıza şapka takardık mesela. Şimdiki kütüphanenin olduğu yerde 5. Yatakhane vardı. Orada tuvaletler vardı, sigara içenler orada içerlerdi. İzmaritlerini de orada yok ederlerdi. Dışarılarda bir iz bulmak mümkün değildi. Yatılı okul arkadaşlığı her zaman başkadır. Biz hala görüşürüz, zaten hep kardeşçe geçinirdik. Çünkü hiçbirimizin annesi babası ailesi yoktu. Yatakhanemiz demir ranzalıydı. 5. Yatakhanede ışıklar hiç sönmezdi akşamları, çünkü ortaokullar orada kalıyormuş. Küçük oldukları için korkmasınlar diye yanık kalıyormuş ışıklar. Bizde ise akşam 9-10 deyince söndürülürdü lambalar. Bir yaş büyük olan zaten kıdemlidir, abidir aynı öğretmen gibidir. Hoca dövmez abi döverdi bizleri. Hocalara lakap takardık; mesela “İmam” , “Torşon” “Kıllı Hicriye”vardı. Ben zaten çok yaramaz bir öğrenci değildim, hiç sınıfta

kalmadan okulumu bitirdim. Oyunlarımızı da kendi kendimize yaratırdık, mesela öndeki havuza kim kıyafetleriyle atlayabilir? Kim sinek yutabilir? Hatta yuttuğumuzu ispatlamak için dilimizi dışarı çıkarırdık, sineğin kanatları dilimize yapışmış bir halde bakarlardı. Yediysen eğer, al sana 25 kuruş! Denetmen Rükneddin vardı. Her sabah cetvelle “Tan tan” ranzalara vururdu istersen kalkma. Ortalarda da kırma yataklar vardı, orada yatan arkadaş mesela geç gelecek ders çalışıyor, hemen ranzanın ayaklarını yarım katlardık;, geldiğinde bir oturur ayaklar gürültüyle açılır biz gülmekten karın ağrısı yaşardık. Yemekhanede Aslan Ağa ve Cavit vardı. Ben Kemalpaşalı olduğum için sucuk filan getirirdim. Yemekhaneye inip onlara sordum “Pişirebilir miyim” diye, “Tamam oğlum” dedi Aslan Ağa. Dolaptan yiyeceğim kadar kesiyordum, götürüp gizlice pişirip yiyordum. Rahmetli Coğrafya hocamız vardı derdi ki: “Sakın bana sobalar yanmadı, ışık söndü… Gibi mazeretlerle gelmeyin; mazeret kabul etmem. Bir düşünün siz sanıyor musunuz ki Kanuni, Fatih Sultan Mehmet bunca yerleri kaloriferler içinde sıcacık yaşarken fethetti. Ortada bir ateş yanardı önü ısınsa arkası donardı. O yüzden sakın ola bana böyle saçma mazeretlerle gelmeyin” Okuldan bir arkadaşımın lakabı, “Kesköse”’ydi. Bu Fransızca bir kelimeydi. Neden öyle isim koydular bilmem. Yıllar sonra bir yerde karşılaştık, bakınca ismini hatırlayamadım. Dedim ki, “Arkadaşım sen Kesköse’sin de, adın neydi kusura bakma”. Uzun süre gülüştük...

- 178 -

Yeliz Mutlu tarafından 31.12.2010 tarihinde görüşülmüştür.


OSMAN YILDIZ 14.10.1972 tarihinde Bursa’da doğdum. İlkokulu

Aklıma

gelen

bazı

hocalarımın

arasında:

Ayla

Kestel’de okuduktan sonra 1973 yılında Bursa Erkek

İhsandiyaroğlu, Kamile Biçer, Ali Çakır, Avni Çakır var.

Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Hem ortaokul hem de lise

Tabi daha birçok değerli hocam vardı ama şu an hemen

eğitimimi orada tamamladım.

hatırlamak mümkün olmuyor. Hepsini saygıyla anıyorum.

Biz hocalarımızdan çok çekinir, korkardık. O

Bizim dönemimizde dershane vardı; ben de

dönemde hoca-öğrenci ilişkisi çok daha farklıydı. Bir

dershaneye gittim. Matematik bölümü mezunuyum. Daha

kere okula gitmemekten, dersi ekmekten çok ama çok

sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi’nde

korkardık. Şimdikiler gibi rahat öğrenciler değildik.

okudum. Zaten bizim dönemimizde kolejler hariç en

Bizim hocalarımız oldukça kaliteli ve çok sağduyulu

önemli ve kaliteli okul Erkek Lisesi idi. Bana göre hala da

kişilerdi. Zaten Bursa Erkek Lisesi de o zamanların en

öyle devam ediyor. Hatta o dönemlerde ataması yapılan

başarılı ve en sıkı okuluydu. Hocalarımız ellerinden

öğretmenler bile kalitesinden dolayı Erkek Lisesi’ni tercih

geldikçe bize her konuda destek olurlar; yerine göre

ederlerdi.

arkadaşça

davranırlardı.

Ama

her

şeye

rağmen

Okulumuz sadece dersler ve hocalar yönünden değil;

aramızdaki sevgi, saygı ve disiplin asla bozulmazdı.

kılık kıyafet olarak da çok sıkıydı. Kravatsız, ceketsiz

- 179 -


okula asla gidemedik. Kontroller olurdu. Erkek Lisesi’nde dayak yediğimi çok iyi biliyorum. Zaten öğretmenlerimizi anne- baba gördüğümüz için asla şikâyet etmezdik. Bizim dönemimizde siyasi olaylar olmasına rağmen asla disiplin bozulmamıştır. Boykotlara, derslerin ekilmesine rağmen

asla

disiplinsiz

bir

durum

okulumuzda

görülmemiştir. Okuldan atılacağız; derslerden kalacağız diye çok korkardık ama yapacağımızdan da geri kalmazdık. Hatta bir gün ben karnemdeki notları değiştirmiştim.

okulda kazanmışımdır.

Biz hem eski binada hem de yeni binada ders yapmıştık.

Laboratuarlarımız

eski

binadaydı.

O

dönemde kapalı spor salonu yeni yapılmıştı. Hatta kapalı spor salonunu ilk kullanan öğrenci bizleriz. Okuldan kaçacağımız zaman Kız Lisesi tarafındaki duvardan atlar, oradan kaçardık. Kaçtığımız zamanlar da genelde Haluk Bilardo’ya gider, orada bilardo oynardık. Sosyal faaliyetlere genelde katılırdım Özellikle voleybol oynamayı çok severdim. Masa tenisimiz vardı,

Üç tane üçüm; Üç tane de dördüm vardı. İlk dönem altı

uzun teneffüslerde masa tenisi oynardık.

tane kırık notlu bir karne elimde duruyordu. Üçleri sekiz

Binamız kaloriferliydi. Ama eski bina hala sobalıydı. Eski

yapıp eve götürdüm. Tabi on beş gün rahat ettim. Fakat

binanın ihtişamı bizleri hep etkilemiştir, kalın duvarları ve

tatil sonra erince karneyi okula geri iade ediyorduk. Bu

duruşu çok etkileyicidir.

yüzden de okula gidip karnemi kaybettiğimi söyledim;

İhsan Kırayoğlu’yla, Muzaffer Arıkan’la, genel cerrah

tabii ki idareden ailemi istediler; yenisi için! Mecburen

Tevfik adında SSK’da görev yapan arkadaşımla hala

anneme anlatmıştım; çok kızmasına rağmen babama

görüşüyorum. Hocalarımdan da Burhanettin hocamla

söylemedi ve okula gittiğinde beni ele vermemişti. Artık

hala görüşürüm. Kamile Biçer hocamı da geçen gün bir

benim yalanıma istemeden de olsa ortak olmuştu. Çok

yerde gördüm; çok mutlu oldum.

başarılı bir öğrenci olmamama rağmen ikinci dönem

Ben Bursa Erkek Lisesi’nden mezun olduğum için

bütün derslerimi toparlayıp; kurtarmıştım.

çok mutlu ve gururluyum. Bana göre okulum gururla

Lisesi’nin katkılarını mesleğimde her zaman görmüşümdür. Matematik altyapımı Erkek Lisesi’ne borçluyum. Bugün buralardaysam eğer okulumun katkıları sayesinde buradayımdır. Sadece ders anlamında değil; sosyal alanda da Erkek Lisesi’nin katkılarını asla inkâr edemem. Bugünkü arkadaş çevrem bile Erkek Lisesi’ndeki çevremdir. Zaten birçok dostluğu

referans olarak gösterilecek bir okuldur.

“Erkek

İşlerimden

dolayı

Pilav

günlerine

çok

fazla

katılamıyorum. Aslında katılıp eski günleri yâd etmeyi çok isterim ama pek mümkün olmuyor.

- 180 -

Yeliz Mutlu tarafından 24.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.


RAUF TAMER Ah bu Biyoloji... Bursa Erkek Lisesine Yatılı olarak 10’uncu sınıfa geldim. İlk Biyoloji dersinde hocamız Mehmet ERTAN Sınıfa sordu: -Biyoloji dersinden borçlu olanınız var mı? Parmak kaldırdım.

Sadece ben vardım. 9. Sınıftan 10. sınıfa geçerken Biyolojiden borçlu olarak geçmiştim. Hoca yanıma geldi ve dedi ki: -Borcun morcun yok. Gecen yılkı Biyolojiyi unut, bu yılkine çalış. Dünyalar benim oldu. Mehmet ERTAN’ a zaten abi derlermiş. O günden sonra benim de biricik Mehmet abim oldu.

- 181 -


RECEP BİLAL CENKÇİLER

Bursa Erkek Lisesi Mezunları Derneği Başkanı 4 Temmuz 1943 yılında Bursa’da doğdum. İlkokul eğitimimin ilk 3 yılını Bursa’da farklı okullarda okudum. Son iki yılını Orhaneli’de okudum. Oradan mezun oldum. Babam o yıllarda Orhaneli müftüsü idi. Ortaokulun ilk 3 ayını Orhaneli’ de okuduktan sonra babamın Bursa’ya tayini sonucu Bursa Osmangazi Ortaokulu’na 3 kardeş kaydımız yapıldı. 1957 yılında ortaokuldan mezun oldum. Aynı yıl Bursa Erkek Lisesi’ne kaydım yapıldı. Evimiz okulumuzun hemen altında idi. Okulun zil sesini bile duyuyordum. Bursa Erkek Lisesi’nde 4-B sınıfında lise hayatım başladı. Babamı üzmemek ve öğretmenlerimden azar işitmemek için çok dikkatli davranıyordum. Lise öğretmenlerimi ki çoğu şu anda hayatta değil; çok sever ve hepsine saygı duyardım. Sağ olduğunu

bildiğim Biyoloji öğretmeni Mübeccel Kızılören’in ve Matematik öğretmeni Perihan Sayman’ın İstanbul’da yaşadığını biliyorum. Bir gün matematik dersinde hocamız Şevket Ertunga (Çamur Şevket) beni tahtaya kaldırdı. Başladı soru sormaya… Nokta tarifi, doğru tarifi gibi sorular sordu. Bende tık yok. Eline not defterini aldı ve ismimin olduğu sayfayı açtı. Elinde kalem başladı konuşmaya. Güya kızım sana söylüyorum gelinim sen anla tarzında… “Şimdi ben sana bir sıfır versem, babanı çağırsam, O’na bunları anlatsam, senin halin nice olur…” Gibi sözlerle adeta sınıfa gözdağı veriyordu. Beni bir ders saati boyunca ayakta tutarak bana ve sınıfa gerekli öğütleri verdi. Ben de eve gider gitmez, babama bu durumu anlattım. Babamın okula gidip hocamla konuşmasını

- 182 -


istedim. Ertesi gün babam okula giderek hocama beni sormuş. O da benim için olumlu konuşmuş hatta “bu çocuk adam olur” demiş. Babam bana bunu anlattı. Ya gerçekten hocam böyle söyledi ya da bana böyle söylemek istedi. Okul yıllarında öğretmenlerimden bazıları şunlardı. Coğrafya öğretmeni Halil Ovalıoğlu(İmam), Tarih öğretmeni Fatma Zehra Yazıcıgil, Felsefe hocamız Kazım Baykal(Saksağan), Edebiyat öğretmenlerim İbrahim Dekak ve Muzaffer Gürses, Biyoloji öğretmenlerim Mehmet Ertan ve Mübeccel Kızılören(Karakız), Matematik öğretmenim Şevket Ertunga, Kimya öğretmenimiz Hicriye Bengü, Okul Müdürlerimiz Rıfat Tokgöz ve Şevki Altındağ… Gibi çok değerli öğretmenlerimden güzel ve

kalıcı değerler kazandım. Hayatım boyunca bana bu değerler rehber oldu. Unutamadığım bir anım da; Ortaokulda matematikten iyi not almakta sıkıntı çekiyordum. Son sınıfta Şeminur Sezgiç isimli matematik öğretmeni sınıfımıza öğretmen olarak geldi. Kısa zamanda sınıfın matematik seviyesi arttı. Çünkü öğretmenimiz bizi notla teşvik etmeye başlamıştı. Bu benim için adeta doping olmuştu. O yıllarda lise bitirme sınavları oluyordu. Son sınıftayken ders çalışmak için son bir ay okula devamsızlık yapıyorduk. Sınav hazırlıklarımı daha çok Hüsnügüzel Bahçesi gibi açık alanlı yerlerde sürdürüyordum. Yine son sınıfta kompozisyon dersinden çok sayıda öğrenci ikmale kalmıştı. Öğretmenimiz Muzaffer Gürses

Bursa Erkek Lisesi Mezunlar Derneği tarafından ödüllendirilen mezunlarımız, 2009

- 183 -


idi. Okul Müdürümüz Şevki Altındağ’a gittik. Sıkıntımızı anlattık. O da dilekçe ile müracaat etmemizi söyledi. Kâğıtlarımız tekrar okundu ve neticede hepimiz başarılı olmuştuk. Lise–2.sınıfta coğrafya dersinde idik. Hocamız Halil Bey, ders anlattığı sırada pencereye bakıp ellerini birbirine vurarak heyecanla gidiyor..gidiyor diyerek bağırmaya başladı ve hışımla kapıdan dışarı çıktı.Üst kattaki sınıfa hızla gidip ders yapan öğretmene geliyor… geliyor …diyerek ipin ucundaki kopya kağıdını yukarı çeken öğrenciyi yakalatmıştı. Bu hocamız kopyaya hiç tahammülü yoktu. Kopya çeken kesinlikle ikmale kalırdı. Lise son sınıfta kimya öğretmenimiz Hicriye Bengü’nün kaza geçirip okulu bırakması üniversite sınavlarında bize büyük sıkıntı yaratmıştı. 1960 yılında liseden mezun oldum ve İ.Ü.Fen Fakültesi Zooloji-Botanik (Biyoloji) bölümüne kayıt oldum. Aslında diş hekimi olmak istiyordum. Bu arzum yıllar sonra kızımın diş hekimi olmasıyla bir nebze olsun giderilmiş oldu. Üniversiteyi bitirdikten sonra bazı kamu görevlerinde bulundum. 1970 yılında tam ücretli sonra kadrolu olarak Bursa Erkek Lisesi’nde Biyoloji öğretmenliği görevine başladım. Zaman zaman kimya derslerine de girdim. İlk yıllarda yatılı öğrencilerin müdür yardımcılığı görevlerinde de bulundum. Okulun pilav günlerine o günden bu güne devamlı katılır ve görev alırım. Cumhuriyetimizin 90.yılı olan 1973 yılında arkadaşlarımla Okulumuz yıllığını hazırladık. Ben; çok sevdiğim okulumda 22 yıl görev yaptıktan sonra 1992 yılında emekli olmak mecburiyetinde kaldım.

10.Ocak.2007 tarihinde yedi arkadaşımla Bursa Erkek Lisesi Mezunları Derneğini(BEL-DER)kurduk. Bu bir ihtiyaçtan doğdu. Kurulduğu tarihten beri başkanlığını yürütmekteyim. O tarihe kadar okulumuz adına çeşitli dernekler kurulmuş fakat faaliyetlerini durdurmuşlardı. Derneğimizin faaliyetlerinden kısaca bahsedersek - Üniversitede okuyan Okulumuz mezunu ve ihtiyaç sahibi öğrencilere eğitim bursu vermek, - Her yılın mayıs ayının son Pazarı pilav günü düzenlemek, - Okulun çeşitli ihtiyaçlarını talep doğrultusunda ve imkânlar ölçüsünde karşılamak Restorasyon çalışmalarımız Okulumuzun eski binası çok kötü durumdadır. Dernek olarak Bursa Valiliğinden 27 Şubat.2009 tarihli bir protokol yaptık. Protokol gereği restorasyonla ilgili planlar derneğimiz tarafından yapılıp ve tabiat varlıkları koruma kurumundan onaylanmış böylece eski binamız koruma altına da alınmış oldu. Eski bina ve ek derslik ile ilgili Projelerimizin hayata geçirilmesi ve inşaatlarının yapılmasını derneğimiz üstlenmiştir. Bunun için çeşitli kuruluş ve mezunlarımızla temasa geçtik. Bu konuda Bursa Büyükşehir Belediyesi ve Sanayi Odası’ndan destek aldık. Kitap elinize geçtiğinde bazı somut sonuçları görme imkânımız olacaktır. Tarihi Okulumuzun tanıtım kitabını bize kazandıran Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne ve emeği geçenlere Mezunlar Derneğimiz adına sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

- 184 -


REMZİ YEŞERDİR 27.06.1967 Bursa doğumluyum. Zaten Bursa’nın yerlisiyim. İlkokulu Emir Buhari İlkokulu’nda okudum. Daha sonra da Çelebi Mehmet Ortaokulu’nda okuyarak 1982’de Erkek Lisesi’ne kaydımı yaptırdım; 3 senem Erkek Lisesi’nde geçti. Ama o 3 sene gerçekten güzel bir 3 seneydi. Erkek Lisesi’nde bizim zamanımızda hem yeni bina hem de eski bina vardı. Fakat biz 2 sene boyunca eski binada derslerimizi yapıp son sene yeni binaya taşınmıştık. Eski binada okumak zaten bambaşka bir duyguydu. Oradaki nostaljiyi yaşamak, eski bakanların, milletvekillerin ve şairlerin okuduğu yerde okumak bambaşka bir gururdu. Sınıflarımız 40-45 kişilik sınıflardı. Yerler ahşaptı ve mazotla silinirdi. Sene başındaki o mazot kokusunu hâlâ hatırlarım. Hele de kışsa bir de soba yanardı. O koku iyice sinerdi. Fakat her şeye

rağmen ben güzel bir okul ve güzel bir sınıfta öğrencilik yaptım. Müthiş eğlenceli zamanlarımız geçmiştir. Arkadaşlıklar da ayrı bir güzeldi. Okulda dersler kadar sportif faaliyetler de önemliydi. Ben basketbol takımında görevliydim. Bursa birinciliği aldığımızı hatırlıyorum. Ama sadece basketbol değil voleybol ve futbolda da başarılarımız vardı. Şu anda okulda bizim zamanımızdaki kadar iddialı bir sportif faaliyet olduğunu sanmıyorum. Bizim dönem çok sıkı bir eğitim ve disiplin vardı. Mesela kravat ve okul arması olmadan, saç-baş düzgün olmadan okula giremezdik. Her zaman kontroller yapılırdı. Şimdiki eğitimi tam olarak bilemesem de bizim zamanımızdaki kadar sıkı bir eğitim olmadığını tahmin edebiliyorum. Biz daha araştırmacı olarak yetiştiriliyorduk. Şimdiki öğrenim daha çok ezberciliğe dayalı bir eğitim

- 185 -


diye düşünüyorum. Bizim zamanımızda öğretmenlerin ders anlayışları ve anlatışları da zannediyorum ki şimdikinden çok daha farklıydı. Zaten Erkek Lisesi öğretmenleri döneminin en iyi öğretmenleriydi. Ayrıca arkadaşlıklar da çok daha iyiydi. Şimdi ne ders ne arkadaşlık yönünden bizim zamanımızdan eser kaldığını pek düşünmüyorum. Biz hâlâ Erkek Lisesi arkadaş grubu olarak belli aralıklarla toplanıp yemeğimizi yer, sohbetler ederiz. Yani hâlâ birbirinize Erkek Lisesi bağıyla bağlıyız. Sadece arkadaşlarla değil, öğretmenlerimizle de görüşüp diyaloğumuzu sürdürüyoruz. Avni Çakır beden eğitimi hocamdır. Her zaman görüşür dertleşirim. Benim üzerimde oldukça çok emeği vardır. Dursun Güler, Servet Hoca, Ayla Hoca da aklımda kalan diğer hocalarım. Tabi şu an hatırlayamadıklarımı da saygıyla anıyorum. Okul müdürümüz İlhan Doğan’dı. Hem dersler hem de sportif faaliyetlere önem verirdi. Bursa birincisi

olduğumuz sene hem sabah hem akşam idman yapardık. İlhan Hoca tam 18 kiloluk, bir teneke bal almıştı. O balı her idmana başlarken ve idman bitiminde mutlaka bize yedirirdi. “Hocam yeter artık” derdik. İçimiz dışımız bal olmuştu. Okuldan sonra da iş hayatına atıldım. Şu an makine imalâtı yapan ve küçük çapta yurtdışına ihraç eden firmanın sahibiyim. Ve şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, bugün neye sahipsem ve hangi konuma geldiysem tüm bunları Erkek Lisesi’ne borçluyum. Kısaca her ne öğrendiysem Erkek Lisesi’nde öğrendim. Pilav günleri bizim okulun bir sembolü haline geldi. O gün okula gidip hem bizden önceki hem de bizden sonrakilerle kaynaşabilmek çok güzel bir duygu. Fakat ben pilav günlerininim tanıtımlarının çok daha iyi yapılması gerektiğinden yanayım. Yeliz Mutlu tarafından 17.05.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Remzi Yeşerdir 6 Edebiyat E sınıfnda arkadaşlarıyla, 1984

- 186 -


RÜŞTÜ BURLU 1928 doğumluyum. Erkek Lisesi mezunlarındanım. Okula başlama tarihim, İkinci Dünya Harbi’nin sonlarıydı.1942’de başladım, 1945’de bitirdim. O tarihlerde Erkek Lisesi’nin değeri çok büyüktü. Çünkü bu günkü kadar okul yoktu. Harp sonrası olduğu için ekmek karneyle veriliyordu. Hem okurdum hem de bakkalda çalışırdım. Bakkalın ismi, Hafız Ahmet’ti. Kendisi amcamdı. Ekmekler karne karşılığı verildiği için ekmek karnelerini her gün, şu kadar ekmek verdik diye karneleri vilayete teslim ederdim. Okul yıllarımda çalıştığım halde hiç devamsızlığım olmadığı gibi geç kalmış günümde yoktu. Çok iyi hatırlarım 1945’te okulu bitirdiğim zaman karnemde bir gün geç kalmışlığım yazılıydı, bunun itirazı için müdür beye çıktım. Müdür Bey bunu inceledi ve haklı olduğum için karnemdeki geç kalmış günümü düzeltti. Daha sonra 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olarak Erzurum ve Kars’ın

muhtelif yörelerinde askerlik yaptım. Erzurum’un Çat kazasında hükümet tabipliği yaparak bir buçuk yılda kaymakam vekilliği yaptım. Kazada yardım derneği kurarak ağaçlandırma, sosyal ve ilaç yardımları ile her eve tuvalet yapılmasını sağladım. 60’lı yıllarda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ihtisas yaptım. Ayrıca ruh hastalıkları üzerine seminerlere katılarak ihtisas üstü belge aldım. Uzman doktor olarak 1963 yılından 1979 yılına kadar Bursa Devlet Hastanesi’nde görev yaptım. Bu gün yaklaşık elli iki yıldır doktorum. Erkek Lisesi’nde okurken Tintin Mehmet ve Dokuzkafa Hüseyin lakaplı arkadaşlar vardı. Benden büyük olmalarına rağmen mahalleli oldukları için onlarla oynardık. Kendimi askerlik dönemlerimden bu yana sosyal hizmetlere adadım. Bunlar sırasıyla şöyledir: Bursa İli Korunmaya Muhtaç Çocuklar Derneği(Eski adı: Sırameşeler Yetiştirme Yurdu koruma Ve Yardım

- 187 -


Derneği) 2001 yılında bu yurda ismim verildi. Saniye Rıza Kız Yetiştirme Yurdu’nun bina ve döşenmesinde yer aldım. Devlet Hastanesi Yardım Derneği’nde uzun yıllar görev aldım. Hastaneye Hayat Kurtarma Servisi kurulması ve bina yapılması jeneratör alımında, röntgen ve her türlü tıbbi cihazların temini için kurulan yardım komitelerinde görev aldım. Zübeyde Hanım Doğum Hastanesi’nin yapımında kurdukları dernekle hastanenin döşenmesi, ameliyathanelerin kurulması ve cihaz alımlarında büyük çaba sarf ettik. Türkiye genelinde çocuk esirgeme kurumlarının kapatılması 1983 yılında kurduğumuz dernekle yurdun tamamlanması spor tesislerinin yapılması ve muhtaç çocukların her türlü ihtiyaçlarının karşılanmasında öncü olduk.

Vilayet Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nda kuruluşundan itibaren görev üstlendim. Ertuğrulgazi semtindeki Göğüs Hastanesi’nin yapımı, Küçükbalıklı’daki Doktor Ayten Bozkaya Spastik Çocuklar Rehabilitasyon Hastanesi’ni, Muradiye semtindeki Kadın Misafirhanes’ni, her gün mahallinde, beş yüz kişi, üzerinde sıcak yemek dağıtımı yapan aş evini, Çekirge semtindeki Dörtçelik Muhtaç Kızlar Yurdu’nun kentimize kazandırılmasında önemli rol aldım. 1983’te Bursa Büyükşehir Belediyesi Huzurevi Koruma ve Yardım Derneği’ni kurdum. Belediye ile işbirliği yaparak 2. huzur evinin yapılmasında görev aldım. Büyük yardımsever, merhum Mustafa Dörtçelik’in 242 yataklı Dörtçelik Huzurevi’nin yapımında, Belediyemize ve kentimize, çağdaş bir huzurevinin kazandırılmasında koordinatörlük yaptım. 1997’de, Büyükşehir Belediyesi’nin Huzurevi Vakfı’nın kurulmasında görev aldım, Sosyal Hizmetler huzurevinde dernek kurulmasında görev alarak Ali Osman Sönmez Huzurevi olarak, huzurevinin yenilenmesinde yardımsever aileye yardımcı oldum. Muhtelif yıllarda yazdığım Garibanlar. Garibana Huzur ve Çocuğun Sorunları adlı kitaplarımın gelirleri ile yetiştirme yurdunun onarımı ve yurdun iş atölyesinden makine alımına, katkıda bulundum ihtiyaç sahibi kişilere de, kurduğum Muhtaçlara Yardım Derneği aracılığı ile bu tür faaliyetlere devam etmekteyim. 30 yıl evvel bastırdığım yeşil gariban kartları resmi olmamakla beraber, yardım severlerin ilgisine mazhar olup devletimiz tarafından, yeşil kart kullanmasına öncülük etmiş oldum. Kurduğumuz, Adil Onar Eğitim Vakfı ile ihtiyaç sahibi öğrencilere desteklerimiz devam etmekte. Cengiz Bütün tarafından 25.12.2010 tarihinde görüşülmüştür.

- 188 -


SAİT BİLDİRENER 85 yaşındayım. Benim zamanımda Bursa’da Erkek

yapıştırırdı. Bir arkadaşımız kapıyı vurdu, içeri girdi, sıraya

Lisesi, Kız Lisesi, Kız Meslek Lisesi Ziraat Lisesi, Orman

oturdu ve hemen camdan aşağı atladı. Yine kapıyı çalıp

Okulu ve Askeri Lise vardı. 1937 yılında Erkek Lisesi’ne

içeriye girdi. Kader Hoca “buyur oğlum” dedi. Çocuk

kaydoldum. 1 sınıfı orada okudum. İki sene Tahtakale’de

oturur oturmaz bir kere daha atladı, yine geldi. “Efendi

2 ortaokul kuruldu. Hamamın arkasında, şimdi orası

kaçıncı defa geliyorsun” dedi. “İlk defa hocam” dedi. Bu

boş bir alan olarak kaldı. 2. Ortokuldan mezun olunca

sefer yine cam kenarına ama farklı bir yere oturdu. Yine

yeniden Erkek Lisesi’ne girdik. 1943 senesinde mezun

atladı, atladığı yerde kireç çukuru varmış, içine düşmüş

oldum. Okul müdürüm de Rıfat Tokgöz’dü.

karşıdan da müdür yardımcısı görmüş. Sami Bey’ de

Edebiyat

biyoloji

tokatı atardı hemen, tokat yemektense Kader Amca’ya

hocamız Kel Osman, Halil Ovalıoğlu vardı. Coğrafya

sığınayım demiş. Bir kere daha geldi. “Oğlum bir atladın

hocamıza “İmam” derdik. Çünkü minare görünce hemen

iki atladın olacağın buydu otur” dedi. O kadar hoşgörülü

dua ederdi.

bir hocaydı.

Mayıs

öğretmenimiz

ayıydı,

Peder

Mümtaz

Amca’nın

Bey,

dersindeydik.

Çocukları tanımaz, her öğrencinin resmini not defterlerine

“Erkek Lisesi sınıfları 80-85 kişi girerdik; ama 30- 35

kişi bitirirdik. Çünkü sıkı bir okulumuz vardı. Genelde sıkı diye

- 189 -


kaçarlardı. Parası olanlar İstanbul’da Hayriye Lisesi vardı. Biz ona Hayriye Palas derdik. Sınıf arkadaşlarımdan birisi de Mili Eğitim Bakanı Orhan Cemal Fersoy’dur. İki tane Milli Eğitim Bakanı olmuş mezunumuz var. Bunlar Turan Tayan ve Orhan Cemal Fersoy. Bir de fenden mezun olup, teknik üniversiteye gidip yine beraber mezun olan 3 Kabine Bakanı vardır. Bir tane de Başbakan Ferit Melen mezunumuzdur. İşte bizim okulumuz bu kadar kaliteli ve köklü bir okuldur.

Bizim zamanımızda okul yatılıydı ama ben yatılı okumadım. Sabahları yayan gelirdim. Akşam da 5 arkadaş 8’er kuruş toplayıp faytoncuya 40 kuruş verip faytonla giderdik. Şimdiki öğrenciler kapılarının önünden alınmazlarsa okula gitmiyorlar. Benim zamanımda Bursa’nın karı meşhurdu. Öyle kar yağardı ki yol kapanırdı. Biz de yolu küredikleri yerden geçerdik. Şimdi 1 cm kar olunca okullar tatil oluyor.

Orhan Cemal Fersoy ve Hamdi Baysal ile her Cuma görüşürüz. Daha bunun gibi çok arkadaşlarımızla

Müdürümüz Nazım Barut’tu. Sami Bey, Tevfik Öksüz, Çamur Şevket, Cemil Abi, Kel Osman, Suphi Rahvancı

irtibatımızı koparmadık. Zaten 28 kişiydik; olgunluk sınavını veremeyenler yükseköğrenime gidemezdi.

ün yapmış hocalarımızdı.

Aileler de o zaman başkaydı. Ben Çekirge ’de

Bizim hocalarımız öğrencilerle çok ilgiliydi. İki tane

oturuyordum. Babam okula giriş ve çıkışımı hesaplardı.

imtihan olurdu. Biri yeterlilik diğeri olgunluk imtihanıydı.

Normal yoldan otobüse gidersek 3.10 ile giderdik. Kız

Eğitim o kadar iyiydi yani. Felsefe Hocamız Malik Bey

Lisesi’nin önünden geçersek 3.20 ile giderdik. 10 dakika

vardı. Herkesi dersinde tahtaya kaldırırdı. Öğrenci

geç kalsak babam sorardı, “Neden geç kaldınız?” diye.

öğrensin isterdi. Çamur Şevket vardı matematikçimiz,

Ben de “Kız Lisesi’nin önünden geçtik” dersem o zaman

öyle müthiş bir hocaydı sıkıntısı olanlara derdi ki,

“tamam” derdi.

“Cumartesi öğleden sonra okula gel sana ders vereyim.”

Bir gün Kel Osman imtihan yapıyordu. Yanımda

Okulumuzda talebe öğretmen ilişkisi o kadar çok üst

Orhan Arıburnu ve kardeşi vardı. “Fay nedir?” diye sordu.

düzeydeydi.

Sürekli bana bakıyor. Öğretmen fark etti. Kâğıtlarımızı

- 190 -


ayırdı. Yaramazlık yapardık ama itiraz etmezdik. Hoca

Mümtaz Bey bile jüri idi. Remzi Bey ve Nezih Bey de

isim bilmezdi. “Sağ baştaki kırmızı kazaklı” derdi. Yine

vardı. Bana “atletizmle dağ sporlarının benzerlik ve

bir gün kimya dersimiz vardı. O gün 15 Mayıs Şehitler

ayrılıkları nelerdir?” diye sordular. Attık tuttuk bir şeyler,

Günü’ydü. Biz de gönüllü katılmak istedik. 410 Özalp,

geçtik.

516 Turgut Özalp, 672 de benim numaramdı. Benim

Erkek Lisesi mezunu olmaktan gurur duyuyorum.

numaram okundu, çıktım. Dediler ki “uzun atlayacaksın”.

O kadar güzel bir eğitim aldık ki, bütün hocalarımız

“Atlayamam, kasığım ağrıyor” dedim. “Hoca ben sana

profesör gibiydi.

gösteririm” dedi. Üçümüzü de bedenden ikmale bıraktı. Aldık eşofmanları, şortları sınava gittik. Edebiyat hocası

- 191 -

Yeliz Mutlu tarafından 07.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.


SAİT FİLİZ Bursa Erkek Lisesi’nde Çamur Şevket, Sıfırcı Kâzım adlarıyla anılan öğretmenler vardı. Sıfırcı Kâzım Matematik öğretmenidir, mezar taşında da yazar. Şevket Bey 40 yıl Bursa Erkek Lisesi’nde öğretmenlik yapmış. Diyordum ki; “Seni tahtanın önünden mezara götürecekler. Ben senin rekorunu kıracağım, 41 yıl yapacağım.” Yapamadım ama çok uzun yıllar çalıştım. Bursa’ya tayinim, Bursa Erkek Lisesi’ne gelişim tamamen tesadüf oldu. Mezun olduğum dönemde, 1969’da, benim okuduğum Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne dalgalar diye yeni bir ders konuldu. Fizik bölümünden kimse mezun olamadı bu ders yüzünden. Kavranması çok zor bir dersti. Mezuniyet az olunca, fizik öğretmeni ihtiyacı da had safhaya ulaştı. Benim ek branşım fizikti. O zamanlar Kız Lisesi’nin bir müdiresi vardı Melahat Gürola (evlenince soyadı Çakır oldu), Ankara’da milli eğitim camiasında çok etkiliydi. “Bana

çabuk bir fizik öğretmeni tayin edin” diyor. O esnada benim tayin isteğim geliyor oraya. Bakıyor, kimya - fizik yazılı. “İşte burada fizik yazılı, bu çocuğu verin buraya” diyor. Kura çektirdiler. Torba dolusu kâğıt bekliyordum. Kocaman bir masa, iki tane katlı kâğıt vardı üzerinde. İki kâğıtta da Bursa Kız Lisesi yazılıydı. Sonra oraya resmen tayin edildim. Oraya geldim ama bir yılın sonunda pek geçinemedim. Daha 21 yaşındaydım oraya tayin olduğumda. Asiydim. Erkek Lisesi’ne sürgün oldum. O zamanlar Bursa’nın 4 tane lisesi vardı. Sürgün etmek istedikleri öğretmenleri, Kamberler Mahallesi’nin altında olduğu için Yıldırım Lisesi’ne gönderirlerdi. Ben de hiç düşünmedim bile nereye gönderirler diye çünkü öğretmenlik yapmayı hiç düşünmüyordum. Öğretmenliği ya bayanlar, ya da çok pasifize olmuş erkekler yapar diye düşünüyordum. Bütün idealim, hayalim tıp doktoru olmaktı. Kazanıyordum okulları,

- 192 -


sınavları ama kayıt olamıyordum çünkü mecburi hizmet borcumu ödemem gerekiyordu. 15 yıl mecburi hizmet borcum vardı devlete. Ödeyemediğim için de bir türlü fen fakültesinden ayrılamadım. Erkek Lisesi’ne tayin oldum. Müdür Recep Çakın, rahmetli olmadı, sanırım yaşıyor; beni öğretmen yaptı. Bana öğretmenliği meslek olarak kazandırdı. Diğer idareciler beni meslekten iterken, kendisini saygıyla anıyorum; beni öğretmenliğe o kazandırdı. Erkek Lisesi’nde kimya derslerine girdim. Öğrenciler diyordu ki, “Yahu kimyadan bile zayıf aldık!” Çünkü benden önce ziraatçılar ve veterinerler geliyormuş ders vermeye. Hiç kimya öğretmeni olmamış. Beden eğitimi dersinden, kimya dersinden herkes geçiyormuş. “Kimyadan bile kaldık” diyorlardı çocuklar. Zaman içinde Bursa’da Kız Lisesi’nden Şükrü Akyollu, Atatürk Lisesi’nden Tacettin Hoca ve ben kimyanın ders olduğunu Bursalılara anlatmak zorunda kaldık. Bıraktık, tehdit edildik, ama kimya da normal dersler listesindeki yerini aldı. Öğretmenliği bana o okul kazandırdı. Öğretmenliğin ötesinde, şahsiyetimde, karakterimde bir takım eksiklikler varsa, onların tamirini o okul yaptı. Beni hayata o okul hazırladı. O okula ben minnet borçluyum. Hala öğrencilerimle görüşürüm. Yolda geçerken bakıyorlar; hocam hiç değişmemişsin, aynısın, diye. Bakıyorum, çocuklar benden ihtiyar. Bayağı olmuş! Çünkü benim oraya öğretmenliğe başladığım 40 yıl oldu. Şimdi 42. yılımı çalışıyorum ama bir sene de Kız Lisesi’nde çalıştım. 1986’da Erkek Lisesi’nden ayrıldım, dershaneye geçtim. Uzun yıllar dershanelerde çalıştım. Sonra emekliye ayrılırken tekrar okula döndüm. Çelebi Mehmet’ten emekli oldum ama benim gönlüm hep Erkek Lisesi’nde. 1971 – 1986 yılları arasında Erkek Lisesi’nde

öğretmenlik yaptım. Melahat Erdem Hanım vardı kimya öğretmeni, 110 kişilik salonlarda ders yapıyorduk. Ortada da soba vardı. Soba sıcak havayla kesiyordu sesi. Sobanın ardı sesimizi duyamazdı. Öyle kalabalık sınıflarda çalıştık. Almanca sınıfıydı orası. Orada çok fazla eczacı, doktor, mühendis, öğretmen; yani okunarak elde edilen mesleklerin yüzlercesini mezun ettik. Kavga da ettik öğrencilerle, bağrıştık, çağrıştık ama ben Erkek Lisesi’nden mezun ettiğim öğrencilerimin hepsinden hep teşekkür alıyorum. Bir anımı daha anlatayım: Erkek Lisesi’ne geldim; o zamanlar şimdiki gibi basılı hiçbir malzeme yoktu; şimdiki gibi ders kitabı, doküman yoktu. Benim yazım da biraz çirkin, semboller okunmuyordu. Sembolleri uğraşa - didine yazıyordum. İspirtolu teksir makinemiz vardı. Gutenberg matbaası diyordum ben ona. Cumartesi Pazar günleri teksir ediyordum notları. Bir sonbahar günü, Bursa Erkek Lisesi’ndeki 2. yılım, velilerle görüşüyoruz. Her dönem okullarda adettir; dönem ortasına doğru veliler gelir, öğretmenlerin karşısına geçer sorarlar, şu öğrencinin notları kaç, davranışları nasıl, diye. Biz de cevap veririz. Bir tanesi, ismini vermekte de sakınca görmüyorum; inşaat mühendisi Yusuf Sabunoğlu, karayollarında çalışıyormuş o zaman, tanımıyorum bile onu. Oflaya poflaya bana kızgın kızgın çocuğunu sordu. İyi dedim. Sizinle ayrıca görüşeceğim dedi. Zaten boyum kısa, o zaman kilom da yok, 66-67 kiloyum, bir lokmacık çocuğum ve 22 yaşındayım. Yusuf Bey beni bir haşlayıp benzetmek istermiş. “Peki” dedim, “Şu toplantı bitsin, falan odada olacağım, teksir yapacağım, oraya gelin, görüşelim.” Geldi oraya, baktı, “Ne yapıyorsun sen burada?” dedi. “Ne yapayım?” dedim, “Sizin çocuklarınıza soru yazıyorum, onları hazırlıyorum,

- 193 -


dağıtıyorum.” O ise, “Ama ben bu soruları götürdüm, öğretmenler derneğindeki öğretmenlere verdim, hiçbirisi bu soruları çözememişler” dedi. Kütüphane binasının ve Tayyare Sineması’nın üstünde öğretmenler derneği vardı. Hangisine götürmüş bilmiyorum, hiçbiri benim verdiğim soruları çözememişler. “Sen ne biçim soru soruyorsun, kimse çözemiyor senin sorularını” dedi. “Kime götürdün bunları?” dedim, “Öğretmenler Derneği’ne” dedi. “Ben bu soruları öğretmenler çözsün diye yazmadım, benim öğrencilerim çözecek bunları” dedim. “E çözemiyor!” dedi. “Siz sabredin, ben sizin oğlunuzu iyi tanıyorum, 1-2 ay sonra çözecek soruları” dedim. 1-2 ay sonra İstanbul’dan geliyordum vapurla, karşılaştık. “Yahu

hocam” dedi, “Sen neymişsin, oğlan çözüyor, her şeyi yapıyor” dedi. Bu bahsettiğimiz çocuk daha sonra Amerika’ya gitti, atom fiziği dalında doktorasını yaptı, şu anda sanıyorum İTÜ’de Profesör Okan Sabunoğlu. Böyle insanlar yetiştirdik. Burada çorbada benim de tuzum olduysa çok mutlu hissediyorum kendimi ama o okulun duvarlarında var eğitim ruhu, eğitmenlik, öğretmenlik ruhu. Her şeyi yerli yerinde olan bir okul. O okulu Allah daim etsin diyorum. Kırşehir’in Kaman İlçesi’nin Ömerhacılı Köyü’nde doğmuşum. Okula gitmeden evvel nüfusa ihtiyaç olmadığı için ilkokula giderken beni nüfusa yazdırdılar. Çünkü Anadolu insanı devletin kapısına gitmek istemiyor. Nüfus

Sait Filiz Kimya Laboratuvarında öğrencileriyle, 1973

- 194 -


cüzdanı almak için bile devletin kapısına gideceksin. O zaman da babam rahmetli der ki sen “1948 doğumlusun ama ufacık bir şeydin ben seni 1949’lu yazdırıverdim.” Nüfus kâğıdımdaki doğdum tarihim, yeri yurdu belli değil. Aslında uyduruk bir şey. Güzün doğmuşum. Güz ayı, ne zaman belli değil! Patatesler söküldükten sonra. Ama 20 Aralık 1949 yazıyor nüfus cüzdanımda. Öyle bir doğum tarihim var mı, yok mu, onu da bilmiyorum. Daha bu okulda anlatılacak o kadar çok enteresan anılarımız var ki! Nelerle karşılaştık! Sonuçları çok çok, çok iyiye gitti. Okulda doküman olmadığı için, bize öğretmen okulunda öğretildiği gibi bir yazılı soru belgesi, bir soru arşivi oluşturmak istedim. Şimdi gerek yok, yüzlerce kitap var artık. Her şey hazırlanmış, teknoloji ilerlemiş, kolay. O zaman yoktu. Ama neyle basacağım, neyle yapacağım: O zamanlar teksir makineleri vardı, şimdi gençler bilemez o makineleri. İspirtolu da değil de, siyah mürekkeple basar. Matbaa gibi basit bir makineydi ama her tarafı siyahlatır, zor bir şey. Eski bir makine var, çalışmıyor. Ucu sivri bir kalemle ya da şeritsiz daktiloyla bir mumlu kâğıda yazıyorsunuz yazacağınızı. Sonra onu o makineye takıp yüzlerce, binlerce teksir edebiliyorsunuz. Öbür ispirtolu makine 40-50 tane yaptı mı, kâğıdın üzerindeki mürekkepler siliniyor, çıkmıyor. “Ben o makineden bir tane alacağım” dedim. Okul müdürü rahmetli İlhan Doğan’dı. “Oğlum” dedi “parası nerede bunun, nereden alıp yapacaksın?” “Hocam” dedim, “ben bir şey yapacağım, hiç duymayacaksın bunu.” Sınıfları 50’şer kişi olarak standartlaştırmışlar. O zamanlar kimya dersi yalnız son sınıflarda okutuluyor. Diyelim ki A sınıfına derse gidiyorum. Başkanı çağırdım. Dedim ki, “bu sınıfta çok fakir olan kaç kişi var, hiç böyle üstü başı olmayan?” “4 kişi.” “Tamam, bu 4 kişiyi yaz

buraya.” Bir de aşırı derecede zenginler vardı. Bursa’nın zenginleri hep bizim okuldaydı, o zaman Anadolu Lisesi yoktu. Dedim ki “4-5 kişi de onlardan bul, bu 4 kişinin hissesi diğer 5 kişide, onlardan al. Geri kalan hepsine söyle, herkes 10 lira para verecek. 1 hafta - 10 gün içinde herkes 10’ar lira para verecek.” Birkaç tanesi bana karşı gelmeye kalktı. “Nasıl verirsin, vali yakalar şikâyet edilirsin” diye. Vali İlhan Doğan’ı telefonla aramış İlhan Doğan da gereğini söylemiş. Demiş ki “bu adam okula hizmet eder.” Geldiler müfettişler, aradılar ben para almadım kimseden. Başkan topladı, götürdü, koruma derneğine yatırdı, makbuzunu da getirdi, sınıflara astık. 8 tane lise son sınıfımız vardı. 50’şer kişiden 400 kişi eder, 4000 lira para, hatta fazlası da vardı; koruma derneğinin kasasına girdi. O makine de 2300 lira mıydı neydi, onu aldım. “Daha fazla alacağım var” dedim. Bir tane daktiloyla bir tane de radyo aldım. Onlar da Erkek Lisesi’nin kimya laboratuvarında öğretmen odası var, orada duruyorlardı. Pilav günlerinde gidiyorum, duruyor mu, durmuyor mu, bilmiyorum. O laboratuvarı değiştirmişler sonradan. Orayı da zorla kurdum ben. Bizim okulun mezunu bir doktor varmış. Ona rica ettik, deney masaları aldırdık. Sonradan rahmetli Burhanettin Arda müdürken okula biri geldiğinde laboratuvarımızı gösterirdi, “bak bizim okulumuzda böyle güzel bir kimya laboratuvarı var” diye. O kadar güzeldi! Hangi rafta hangi malzeme var, hepsini ezbere biliyordum ve üzerlerinde de adları yazılıydı. Sonradan gittim, biraz dağılmış düzen ama şu anda pek deneye yatkın çalışmıyor öğretmen arkadaşlar. Üniversite sınavına hazırlanılsın diye teorik çalışmalar ağırlık kazanmış. Sanat okullarında bile millet üniversite hazırlık çalışıyor. Sanat okulu adamının elinden bir iş gelmesi lazım…

- 195 -


Çok önemli bir anımı daha anlatayım: Bir sene kış boyunca bağırıyorum, çağırıyorum, “Siz adam olmazsınız!” diye. “Gene yaylım ateşe başladı Sait Hoca, eğilin” diyorlar. Dedim ki “ulan siz adam gibi çalışın, üniversite sınavına iyi hazırlanın, sizi gezmeye Antalya’ya götüreceğim. Ama sizi götürecek kadar benim param yok. Sizin de birçoğunuzun parası yok. Ne olacak? Siz ayda 5-10 lira para biriktireceksiniz.” Nereye? O zamanlar banker Kastelli vardı. İçimizde bir banker yaptık. Adı Cevdet’ti, adını banker Cevdet koyduk. Banker Cevdet’e bütün öğrencilerim 10 lira, 5 lira verdiler. Geçmiş gün, hatırlamıyorum ama belli bir para ile Antalya’ya otobüs tutacağız, bir hafta da gezeceğiz o parayla. Bugün gitsek, 1 hafta gezmek için herhalde 1000 liraya yakın bir para gider. Bugünün parasıyla bin lirayı biriktirmiş olduk. Bu arada bana bazı rüşvet geliyor. Bir tanesi “benim oğlum askeri liseye girecek” dedi. Elinde de bir teneke. “Bu ne?” dedim. “Peynir.” “Bunu almam ama ben bir şey düşünüyorum onun için alıyorum, senin oğlun da inşallah bizden geçerse girer Askeri Lise’ye” dedim. Girip girmediğini de bilmiyorum. Peyniri de koyduk okulun soğuk hava deposuna. Okul kapanınca bir otobüs dolusu öğrenci, birkaç öğretmen, bindik, Antalya’ya gittik. Bir hafta oralarda gezdik, geldik. Şimdi hâlâ Banker Cevdet, diğer arkadaşları, Antalya’ya gidenler, ara ara bazı yemeklerde toplaşır buluşuruz o sınıflarla. Bunu şimdi düşünüyorum; o yıllarda bu riski nasıl göze almışım diyorum. “Bu risk göze alınır mı? Allah vermesin bir kaza olsa, bir şey olsa, sen nasıl

alırsın götürürsün âlemin çocuklarını?” diyorum kendi kendime. O zamanlar okul müdürü izin bile vermedi. Dedi ki, “okullar kapandı, bunlar mezun olmuş, onlar bizim öğrencimiz değil ki ben onlara resmen izin vereyim!” Müze kâğıtlarını zor aldık elinden. Antalya’ya gittiğimizde orada çeşitli yerlerine gidiyoruz müzelere, oralar para istiyor. “Yahu biz okuluz” deyip kâğıt gösterdik. İlk yıl iki otobüs dolusu gittik. İkinci yıl da bir otobüs dolusu gittik. Küçükler ağladılar bizi de götürün diye. İki otobüs doldu, nereye götürelim? O zaman yatacak yer bulamıyoruz. Çocukların parası az. O peyniri de otobüse koydum. Antalya’ya varınca bir çay bahçesinin önüne çektik arabayı, gidin oğlum şuradan bir kasa domates alın… O zamanlar şimdiki gibi değildi domatesler. Orada da ucuz bir kasa domates, bir teneke peynir, bir kasa ekmek; yediler içtiler… Ben böyle okul görmedim. Okuduğum okullarda da görmedim, öğretmenlik yaptığım yerlerde de görmedim. Burası Asker Ocağı gibi bir yer. Orada 1718 sene öğretmenlik yaptım. Eşim orada kütüphane memuruydu, vefat etti. Oraya da zorla aldırdık. Eski kafa mı diyeyim, köylü kafası mı; “kadınlar çalışır mı yahu, evinde otursun” deyip, çalışmayan bir bayanla evlendim. Baktım ki yetişmiyor öğretmen maaşı. Erkek Lisesi’ne memur alınacakmış. Rahmetli Burhanettin Arda’ya yalvar yakar... O zamanlar memuriyete girmek şimdiki gibi değildi, kolaydı. Tanıdığın varsa girerdin. Orada 6-7 yıl memurluk yaptı. Doğum yaparken vefat etti, Allah rahmet eylesin. Çok enteresan, adı Filiz’di, soyadı da Filiz’di. Öyle anı olarak kaldı.

- 196 -


Vakit buldukça pilav günlerine gitmeye çalışıyorum. Hakikaten değişik bir yer orası. Bursa’da değil, Türkiye’de ben öyle bir okul görmedim. İstanbul’da Kabataş, Eskişehir’de Atatürk Lisesi de böyle diyorlar. Böyle eski tarihi okullar dokusunu koruyor. Bazı yıllar çok üzülürdüm orada okuldayken. Bazı yıllar idarenin ve idarecilerin boşluğu olurdu. Yönetemediği olurdu. Eskiden disiplin çok daha sıkıydı. Öğrenci saçını uzatamazdı, istediği gibi giyinemezdi, kravat takmak zorundaydı, ceketi pantolonu üniforma gibiydi. Bunları sıkı sıkıya kontrol ediyorduk ama okulda belli dönemlerde bu disiplinler bozulmaya başlamıştı. Bir ara dedim ki; bu okulun eski disiplinli hali kaybolacak. Yine baktım o yıl Bursa Erkek Lisesi Türkiye’de ilk 3 lise arasında, ilk 5 lise arasında. Gerçekten hep böyle iyi sonuçlar aldık. TÜBİTAK sınavlarına katıldık, derecelerimiz var. Belgeler okulda saklanıyordur. Her branşta, İstanbul da dâhil olmak üzere Marmara Bölge birinciliğini alıp geliyordu çocuklarımız. Çok iyiydi. Bir Ümit’imiz vardı. Soyadını bile unuttum. Geliyordu, “hocam insan kanına şunu karıştırınca şöyle oluyor…” “Yavrum, ben kimya öğretmeniyim ben kandan, şundan, bundan anlamam” diyorum, “yahu bana yardımcı olun ben bunu bir yapsam bir ilaç olacak bütün kanamalar duracak ameliyatlarda şu olacak bu olacak” diyor, ben hiç anlamıyorum. Ben biyoloji bilmem. Sonradan bu çocuk AFS burslarıyla Amerika’ya gitti. Orada ilacını da yaptı, her şeyini yaptı. Okan Sabunoğlu oradan Profesör olarak geldi. Bir öğrencimiz de çok zeki çocuktu: Hamdi Kozlu. Test sorusu soruyordum. 40 dakikada 25 soru çözecek.

Çocuk 25 soruyu 40 dakikada sadece testin üzerine işaretlemiyordu. Çözümünü de yapıyordu. Hamdi Kozlu şimdi Amerika’da profesör… Uzay araştırmalarında çalışıyormuş orada. Türkiye’den bunları Erkek Lisesi yetiştirdi. Güzel bir okul... Her şeye lâyık. Ben oraya bir şey yaptırmayı düşünüyordum kalsaydım, kalamadım. Şimdi orada çukur bir yer var. Futbol oynuyorlar. Oraya bir bina yapmayı düşünüyordum. O binanın alt katında müzik, spor salonu, üst katında da sanat etkinlikleri yapılacaktı. Eski binanın da ara katlarına beton atılıp eski dokusu korunsun istiyordum. Sonradan bu eski bina için söz verdiler ama hâlâ bir çivi çakılmadı. Öğretmenlik yaptığım için biliyorum, alt katta derslerde bir müzik dersi yapılıyor, çocuklar coşkuyla müzik yapmak istiyor, eğilimi o yönde olan çocuklar var. Hemen gidiyoruz “Susun ulan, sizin gürültünüzden ders yapamıyoruz yukarıda” diyoruz. Susup kalıyorlar. Hâlbuki orada ayrı bir binanın içinde bu sanat ve spor etkinliklerine ayrılan bir alan olsaydı, çok güzel olurdu. Okulun yetiştirdiği başka şeyler de çıkardı karşımıza. Şu anda Bursa mimarlar oda başkanı mı, değil mi, ayrıldı mı, bilmiyorum; Orhan Efe bizim mezunlarımızdan. Daha nicelerini çıkarabilirdik, dünya çapında başarıya imza atan insanlar yetiştirebilirdik biz orada. Nerelere, ne paralar gidiyor. Ama bu binalar ilgisizlikten dolayı olmuyor. Dediğim gibi, Bursa gibi bir il için bu söylediğim binaların yapımı atla deve değil.

- 197 -

Sibel Gök tarafından 22.03. 2011 tarihinde görüşülmüştür. Düzenleyen: Aysun Yedikardeş


SEMİH PALA 1953 yılında Bursa’da doğdum. İlkokulu şu an lise olan; Bursa Süleyman Çelebi İlkokulu’nda okudum. Daha sonra Bursa İmam Hatip Lisesi’nde okurken Bursa Erkek Lisesi’nde fark derslerini vererek 1970 yılında Bursa Erkek Lisesi mezunu oldum. Bursa Erkek Lisesi bizim aile okulumuzdur. Rahmetli babam Hasan Sami Pala’da Erkek Lisesi’nden mezun olmuştur. Doğduğum mahallenin okulu, bahçesinde vakit geçirdiğim Bursa Erkek Lisesi diplomasını almak bana da nasip oldu. Akabinde inşaat mühendisliği diplomasını aldım. Erkek Lisesi’nin benim hayatımda büyük önemi olduğu gibi, Bursa’nın dâhilinde Türkiye’nin en önemli okullarındadır. Bizim dönemimizde bugüne benzemeyen; sıkı disiplinli fakat şefkat dolu öğrenci öğretmen ilişkileri vardı. Bursa Erkek Lisesi’nin geleneksel pilav günleri önemli etkinliklerinde bir tanesidir. Erkek Lisesi başta

siyaset ve iş adamları, eğitmenler, ayrıca babamla aynı dönemde mezun olan Zeki Müren, Kamuran İnan gibi değeri büyük sanatçılar yetiştirmiştir. Bursa Erkek Lisesi diploması sahibi birisi olarak gençlik yıllarımdan itibaren yaklaşık 40 yıldır Bursa’nın sosyal ve siyaset hayatında, üst düzey cemiyetlerde bulundum. Bunca yıllık süreç içinde Bursa’ya hizmet etmeye çalıştım. Şu anda da Bursa’nın Türkiye’ye ve dünyaya açılan bir yüzü olan Atatürk Kongre Kültür Merkezi’nin genel koordinatörlüğü görevini yürütüyorum. Aynı zamanda Türkiye’nin en güçlü kent konseyi konumunda olan Bursa Kent Konseyi’nin başkanlığını yapıyorum. Bunlarla birlikte de Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanlığı görevim de var. Kısaca Bursa’nın insanına hizmet için, Türkiye’nin insanına hizmet için çalışıyoruz. 11.05.2011 tarihinde Cemil menteşe tarafından görüşülmüştür.

- 198 -


SALİH MEHMET YILMAZ 1931 yılında Bursa- Karacabey’in Kirmikir Köyü’nde

“Daireyi nasıl çizersin” dedi. Ben de, “Elle çizerim”

doğdum. İlkokulu köyde okudum. Ortaokula da Bursa

dedim. Çizdiğim daire o kadar düzgün olmuştu ki hoca

Erkek Lisesi’ne geldim. 6 yıl orada yatılı olarak okudum.

çok sevinmişti. Hatta adım bir süre “Pergel Salih” olarak

Hatta gelirken vesaitler olmadığı için de at arabası ile

kaldı.

gelmiştim. O zaman çok nadir eve gidip gelebiliyordum.

Hocalarımın hepsi bizimle fazlasıyla ilgilenirdi. Bir

Bayramdan bayrama veya sömestrlerde anca ailemi

gün beni Rıfat Tokgöz çağırdı. “İftiharla geçtin” dedi. Ben

görüyordum.

onun nasıl bir sınıf geçmek olduğunu bilmiyordum bile.

Benim zamanımda yatakhaneler sobalıydı. Çok kalabalık olduğumuz için hemen ısınırdık. Zaten altlı

Mübeccel Hanım, İmam, Çamur Şevket, Gülbahar Bey ismini hatırladığım hocalarımdır.

üstlü ranzalarda yatardık. Biz

daha

esaslı

okuduk

Zeki Döşlüoğlu, Nihat Talay, Nihat Kosova, Arif Küçük, diye

düşünüyorum.

Yusuf Kirmigir ile hala görüşürüm. Bu arkadaşlarımın

Matematik hocamız askerde olduğu için 3 ay boyunca

hepsi benim gibi yatılı okuduğu için aile gibi olduk ve hiç

matematik dersi görmedik. Döndüğünde derste beni

kopmadık.

tahtaya kaldırdı. “Pergelle daire çiz” dedi. Tabi ben

Ortaokulda Rıfat Tokgöz’ün evinde kalırdık. Erkek

hayatımda pergel görmemiştim. Baktı yapamıyorum.

Lisesi’nin alt sokağında ahşap bir binaydı. Zaten gece

- 199 -


gündüz ders çalışırdık. Sabah kahvaltıdan sonra mütalaa, gece yatmadan önce mütalaa… Yani sürekli ders… Ben merdiven altında bile ders çalıştığımı hatırlıyorum. Tabii ki emeğimin karşılığını aldığımı düşünüyorum. Çünkü sonrasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudum. Yurtdışında(Amerika) 2 mastır yaptım. 42 yıl muayene açıp orada yaşadım. Şimdi pilav günlerine katılıyorum. Eski sınıfları

görüyorum, sıralara oturuyorum; arkadaşlarımı görüyorum hepsi benim gibi yaşlanmış. Bu durum gerçekten ilginç! Bir de köyden at arabasıyla çıkıp Amerika’da doktorluk yapmak da inanın benim için her zaman göz yaşartıcı bir şey olmuştur. Azimle, çalışmakla, iyi niyetle her şey oluyor inanın. Yeter ki biz isteyelim ve disiplinli bir şekilde çalışalım. Yeliz Mutlu tarafından 23.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

- 200 -


SÜREYYA ÜNTUT 1930 yılında Bursa’da doğdum. 1942 yılında Erkek Lisesi’ne öğrenci oldum. 1947 yılında da mezun oldum. Aynı zamanda paralı yatılı okudum. Yatakhanelerde erkenden yatar; sabah da erkenden kalkar; derslerimize giderdik. Ben hem sabahçı hem öğlenci okudum. Sınıflarda kömür sobası ile ısınırdık, yerler hep ahşaptı. Bizim hocalarımız şu anki profesörler düzeyindeydi. Salim Dündar, Reşat Esmer vardı hatırladığım! Onların bana verdiği bilgilerle coğrafya öğretmeni olmama rağmen atandığım bütün okullarda beden, müzik hariç hemen hemen bütün derslerde öğretmenlik yaptım. Öğrencilerim bana, “Hocam nasıl oluyor da bütün dersleri bilip bize ders verebiliyorsunuz; siz coğrafya öğretmenisiniz” diyorlardı. Ben de “Ben Bursa Erkek Lisesi’nde okudum; o okulda aldığım eğitimin kalitesinden dolayı bugün sizlere bu dersleri rahatlıkla

verebiliyorum” derdim. İşte okulum böyle kaliteliydi. Oradan aldığım eğitimle öğretmenlik hayatımda hiç zorlanmadım. Yatılı okumak da ayrı bir keyifti zaten! Hep erkek olduğumuz için çok rahattık. Ve yataklarımızda sohbetler eder, oyunlar oynardık. Yani okul evimizden farksızdı. Kardeş gibi yer, içer, derslerimizi çalışırdık. Başımızda akşamları bir nöbetçi hoca kalırdı, bütün sorunlarımızda hemen yardımcı olurdu. Okulumuz derslerde de diğer alanlarda da oldukça sıkıydı. Düşünün lisede okurken bütün derslerim iyi olmasına rağmen beden dersinden ikmale kalmıştım. O kadar sıkı ve kaliteli bir okuldu. Ama şimdi her şey çok değişmiş. Ne talebeler eskisi gibi, ne de öğretmenler! Ayrıca Erkek Lisesi’nde öğretmenlik hayatım da oldu. 1953-1980 yılları arası da öğrencisi olduğum okulda öğretmendim. Aslında devam edecektim ama siyasi

- 201 -


olaylardan dolayı sınıf dörde bölündü, baktım olacak gibi değil emekli oldum. Eski öğrencilerimi hep görüyorum, hala takip ediyorum durumlarını. Benim en genç öğrencim 50- 60 yaşında şimdi! Bakıyorum kocaman kadın ve adam olmuşlar. “Ne yaptınız böyle” diyorum, “Şekliniz şemailiniz değişmiş” onlar da “Yaşlandık hocam” diyorlar. Müdür bize derdi ki” Zayıf talebelerinizi hafta sonları alın öğretin, yetiştirin” Biz öğretmenler de zayıf öğrencileri

ücretsiz okulda çalıştırırdık.

Benim babam bile Balkan harbi sıralarında 1913 yılında Erkek Lisesi öğrencisiymiş, Yunanlılar Bursa’yı ve okulu işgal edince okulu bırakmış.

Pilav günleri çok önemli bir etkinlik. Eski öğrenci ve öğretmen arkadaşlarımızla görüşüyoruz. Kesinlikle ihmal edilmemesi gereken bir gelenek diye düşünüyorum. Yeliz Mutlu tarafından 02.03.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Bursa Erkek Lisesi Pilav Günü buluşması, 1986

- 202 -


TUNA ÖZYOL 1943 Bursa doğumluyum. İlkokulu 23 Temmuz Okulu’nda okudum. Kız Lisesi’nden mezunum. Daha sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih’te okudum. Erkek Lisesi’nde yıllarca öğretmenlik yaptım. Eşim Haldun Özyol da Erkek Lisesi mezunu. Zaten okul benim yuvam gibi. 1979’dan 1996’ya kadar Erkek Lisesi’nde çok mutlu bir öğretmenlik dönemi geçirdim. Benim okula ilk geldiğimde hem yeni bina hem de eski bina vardı. Hatta biz yatılı öğrencilerin başında gece nöbetleri tutuyorduk. Okula sabah girer ertesi sabah çıktığımız olurdu ama hiçbir öğretmen arkadaşım bundan gocunmamıştır. Hatta bir gün nöbetçiydim akşam yemeği sırasında baktım bir çocuk ağlıyor. Oğlum neden ağlıyorsun dediğimde, “Hocam ben evde soğan yemezdim ama burada yemek istiyorum; fakat bana sıra gelene

kadar soğan bitmiş” dedi. Yani çok ilginç anılarla karşılaşıyorduk.

Yine nöbetçi olduğum bir gündü. Hamdi Mertel beni “ aldı; küçük çocukları çok sevdiğim için okulun en küçüklerinin

sınıfına götürdü. İçeri girdim hiçbiri kıpırdamıyor. “Böyle olmaz; içeri öğretmen girdi ayağa kalkmanız gerekir. Ben şimdi çıkacağım yeniden gireceğim sınıfa” dedim. Çıktım içeri girdim; yine kıpırdamıyorlar. “Ben size ne tembihledim hani beni ayakta karşılayacaktınız” dedim. Arkadan biri parmak kaldırdı. “Öğretmenim biz zaten hep ayaktayız” dedi. Meğer ben büyüklerle onları kıyaslayamadığım için oturuyor sanmışım.

Başka bir gün de İngilizce dersleri boş geçmesin diye girmiştim; çok konuşuyorlardı. Dedim ki İngilizce “Teacher” diyerek seslenin. Bir ses geldi arkamdan “çıtır çıtır” diye. Bu ne dedim; meğer “Teacher”ı “çıtır” anlamış. Küçük bir öğrenci okulda karnım ağrıyor diye

- 203 -


ağlıyordu; evine gitmek istiyordu. Ben kucağıma alıp sürekli karnını ovardım ve o öğrencimle hala görüşüyorum. Bizim dönemde disiplin vardı. Ben hem anne gibiydim hem de bir yandan ciddiyeti asla elden bırakmazdım. Okulun kapısında da bir öğretmen kılık kıyafet kontrolü yapardı. Okulun kurallarına uymayanları hemen geri çevirirlerdi. Her dönemde olduğu gibi benim dönemimde de okulumuz oldukça başarılıydı. Hocalar bütün bildiklerini büyük bir özveriyle öğrencisine aktarıyordu. Şimdi çocuklar, okuldan çok dershaneye güveniyor. Bu yüzden benim dönemimde başarı daha yüksek orandaydı. Sınıfların tavanları çok yüksek olduğu için söylediklerimiz

yankılanırdı. 80 kişilik sınıflarda ders yapardık. Kocaman çocuklar, bir sırada 3 kişi otururlardı. Erkek Lisesi’nde çok güzel anılarım ve arkadaşlıklarım var. Mesela Doktor Ümit Sönmez var. Öğrencimdi; Şimdi doktorum oldu. Biz bütün Erkek Lisesi öğretmenleri olarak her hafta toplanırız. Daha küçük bir grupla da her ay yemek yeriz. Birçok şehir dışında yaşayan öğretmen arkadaşımız var; onlar bile hiç aksatmadan yemeklere ve toplantılarımıza gelirler. Yani biz hiç kopmadık. Erkek Lisesi öğretmeni olduğum için hep gurur duydum ve orada çok huzurlu çok mutlu bir öğretmenlik hayatı geçirdim. Yeliz Mutlu tarafından 17.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Kazım Baykal, Sait Faik Abasıyanık, Orhan Şaik Gökyay, Reşat Nuri Güntekin

- 204 -


TURHAN TAYAN Bursa Erkek Lisesi, Bursa’nın en eski eğitim kurumlarının başında gelir. Erkek Lisesi değerli öğrenciler yetiştirmiş, büyük devlet adamlarının ziyaret ettiği bir eğitim kurumudur. Ben Yıldırım İlkokulu’ndan mezunum daha sonra Çelebi Mehmet Ortaokulu’nu bitirdim ondan sonra da Erkek Lisesi’ne girdim. 1959-1962 yılları arasında lise eğitimimi bu okulda tamamladım. Sınıf kaybım olmadı, son sınıfım 6-C sınıfında okuyordum. Sınıfımız çok hareketli bir sınıftı, okulun çok hareketli simalarının, isimlerinin bulunduğu bir sınıftı. Sosyoloji ve mantık derslerimize Kazım Baykal geliyordu. Kazım Baykal Bursa’nın eski eserlerini koruma adına büyük gayretleri olmuş, Bursa Eski Eserleri Severler Derneği’nin yıllarca yöneticiliğini yapmış, bir dernek başkanı olarak Bursa’da birçok eski tarihi eserin onarılmasına, korunmasına sahip çıkmış bir insandı. Felsefe derslerimize Recep

Çakır gelirdi. Recep Çakır daha sonra okul müdürümüz oldu. Çok demokrat bir insandı, çok özgürlükçü bir insandı. Sık sık münazaralar yapardı, bu münazaralarda (o dönem de 27 Mayıs 1960 öncesi ve sonrasında gençler arasındaki fikir hareketlerinin revaçta olduğu bir dönemdir) çok medeni, çok demokrat tartışmalar yapılırdı. Bugün hatırladığım o tartışmalar içerik ve seviye açısından bugünden çok daha ileri seviyedeydi. Farklı siyasi görüşler rahatça tartışabiliyordu. Daha sonra bizim sınıfımızdan Türkiye İşçi Partisi gençlik kolları başkanı, DYP Grup Başkan Vekili makamına yükselmiş, MHP’de çeşitli mevkilere gelmiş çok değişik siyasi ve sosyal yelpazeden insanlar yetişti. Çok değerli bir sınıftı. Çok değerli bir okuldu. Diyeceksiniz ki Bursa Erkek Lisesi hemen bunlar mı akla geliyor, hayır! Tabi ki müzik dersi hocamız değerli bir hocamızdı. Bu değerli

- 205 -


hocamız bize evinden pikabını getirirdi. Ben Mozart’ı, Bach’ı ilk olarak Bursa Erkek Lisesi’nde dinledim, orda duyup tanıdım. Televizyon yok, medya bu kadar yaygın değil, fevkalade güzel bir ortamdı. Müzik hocamız, müzik kültürünü, müzik tarihini çok iyi veren; eski klasik batı müziği dehalarının yanında Itri gibi tasavvuf müziğinin ustalarını kıyaslar ve benzerlikler ortaya koyardı. Çok kıymetli hocalarımız vardı. Ben bunların bir kısmında okudum. O dönemim öğretmenleri edebiyatta, şiirde, fen bilimlerinde mesela Şevket Ertunga, çamur Şevket derlerdi, matematik hocamız, cebir geometri hocamız, O’nun ölçüsü İstanbul Teknik Üniversitesi’ne inşaat mühendisliği bölümüne girebilmekti. Bu bölüme girebilen öğrenci en başarılı öğrenciydi O’nun ölçüsüne göre. Coğrafya hocamız Halil Bey, imam derdik, istatistik rakamlara çok önem verirdi. Örneğinin Türkiye’de ne kadar tavuk var, büyükbaş hayvan var, ne kadar buğday yetişir var gibi istatistik verilerin ekonomide ne kadar önemli kilometre taşları olduğunu daha sonra anladım. Hatta hiç unutmuyorum ne kadar eşek var diye sorardı bazıları ya eşek sayısı olsa ne olur olmasa ne olur diye serzenişte bulunurdu. Hâlbuki olay o cefakâr mahlûkun sayısı değil önemli olan bir zamanlar hayvan gücüyle tarım yapan bir ülkenin modern tarım yöntemlerine geçişidir, tarımdaki modernizasyonun ifadesidir. Bunları değerlendirmek, mukayese etmek fırsatını vermiştir bize. Kemal Bey vardı müdürümüz, Kemal Bey şu anda sigara bırakılması ile alakalı yapılan mücadelenin tipik örneğini sergilerdi. Her cumartesi konuşma yapar, ilk konuşmasında “ben sigarayı bırakıyorum, siz de bırakacaksınız” demişti. Sürekli tuvaletlere gider baskın yapardı içilmemesi için. Sigaranın bırakılması için sürekli

mücadele ederdi. Bunlar hem sağlık açısından hem de disiplin açısından çok önemli olaylardı. Okulumuz spor yönünden de çok etkiliydi. Orta bahçede, hala duruyor günümüzde, basketbol sahamız vardı, çok değişik yerlerden öğrenciler gelir, buradaki yatılı öğrencilerle basketbol maçları yapılırdı. İstanbul’dan büyük basketbol takımlarından basketbolcular getirilirdi liseye ve burada basketbol gösterileri yaparlardı, öğrencileri teşvik ederlerdi. Okula gelenlerden çok, Erdoğan Karabelen’i iyi hatırlıyorum çok meşhur bir basketbolcuydu. Bu arkadaşlarımız için çok önemli bir faaliyetti. İstanbullu Orhan adında Orhan Kalkavan adında bir arkadaşımız vardı, İzmirli Ramiz diye bir arkadaşımız vardı müthiş basketçiydiler. Hele o Ramiz ta orta sahadan basket atardı. Güreş takımımız çok iyiydi. Futbol takımımız iyiydi. Atletizmde de iyiydik. Ben il olarak engelli koşuları, çivili ayakkabıları burada gördüm. Vakti imkânı olan- her çocuk çivili ayakkabı alamıyordu- atletizm koşu faaliyetlerinde bulunabiliyordu. Daha sonra Erkek Lisesi’nin karşısına Ticaret Lisesi açıldı, diğer tarafta da Kız Lisesi bulunmaktaydı. Biraz ilerde de Necati Bey Kız Enstitüsü vardı. Tabi Erkek Lisesi’nin Kız Lisesi ile Necati Bey Kız Enstitüsü ile yakın, tatlı ilişkileri olurdu. Okullar karma değildi ama bu okullardaki arkadaşlıkla, kız arkadaşlarla, spor takımlarıyla müsabakalar, münazaralar, piyesler düzenleme açısından hep kontakta olunurdu. Birbirlerine hasım, yan bakma gibi olaylar olmazdı. Okulların çok seviyeli bir ilişkisi vardı. Futbol takımımız çok iyiydi. Sanat Okulu sonradan Sanat Lisesi Teknik Lise oldu, Tophane ile Yeniyolda ’ki tekti daha sonradan ayrıldı onlar, Sanat Lisesi, Erkek Lisesi ve Işıklar Askeri Lisesi zaman zaman çok çekişmeli maçlar

- 206 -


çıkartırdılar. Bazen nahoş şeyler bile olurdu. Özellikle Sanat Okulu ile Erkek Lisesi arasındaki rekabet oldukça güçlüydü. Erkek Lisesi’nden ben çok şey öğrendim. Orta eğitimde o günün şartları içerisinde iyi bir eğitim aldığımı söyleyebilirim. Şunu da ifade edeyim fen bilgileri ile ilgili o zaman da sorunlar vardı. Kimya öğretmeni sorunu o zaman da sorundu. Merinostan kimyagerler gelirdi ders vermeye. 60 sene evvel de bizim Erkek Lisesi olarak bu konu da açığımız vardı. Bursa Erkek Lisesi’nde yeteri kadar kimya öğretmeni, fizik öğretmeni yoksa fen

bilimleri dalında yeteri kadar öğretmen yoksa eğitim konusunda bir sorun var demektir. Biz Erkek Lisesi’nde okurken ilçelerin hiçbir yerinde okul yoktu, arkadaşlar yatılı olarak Erkek Lisesi’ne okumaya gelirdi. Sonradan okullar yapılmaya başlandı, Yıldırım Beyazıt Lisesi, Atatürk Lisesi, daha uzak ilçelerde de okullar yapılmaya başlandı. Bunlar tabi ki zaman aldı. Ben eski bir Milli Eğitim Bakanı olarak bana sorsanız Bursa’da kaç tane lise var diye ben bile sayısını anında söyleyemem. Bursa orta öğretim de çok önemli mesafeler kaydetti. Tabi lisan

Turhan Tayan ve Adnan Ener, 2009

- 207 -


eğitimi konusunda maalesef o zamanlar yeteri kadar lisan takviyesi alamadık. Aileden gelen etkilerle, aileden gelen baskılarla, imkânları daha iyi olan bazı arkadaşların lisan bilgisi iyiydi. Biz o imkânları bulamadık. Lisan eğitimi veren okullar çok önemli bir yerdeydi, ben lisan konusunda şu anda bile yeterli derecede olunduğunu düşünmüyorum. Üniversite eğitiminde, Universal (evrensel) eğitimde yabancı dil hem araştırma hem eğitim açısından çok önemli bir yerde. Bursa Atatürk’ümüzün ziyaret ettiği, Osmanlı döneminden gelen köklü bir okuldur. Pilav günlerimizin yapılması önemli bir hadisedir. Geçenlerde 1 sene olmadı 1932 yılı mezunu Doktor Avni Domaniç öldü. Aşağı yukarı 70-80 yıl önce mezun olmuş bir abimiz rahmetli oldu. Onun anılarını dinledik ona benzer birçok abimizin anılarını dinliyoruz. O anılar bizim Erkek Lisesi’nin dünü ve bugünü arasında bir köprü gibidir. Erkek Lisesi’nden tekrar ifade edeyim devlet adamları yetişti, siyasetçiler yetişti, sanatçılar ve sporcular yetişti. Onlardan bir tanesi de benim. Erkek Liseli olmaktan tabi ki gururluyum. Bursa’da il başkanlığı yaptım. İl Genel Meclis üyeliği yaptım. İl Daimi Encümenliği üyeliğini yaptım. Bursa Üniversitesi Kurma Derneği’nde görev yaptım bu dönemde üniversite kanunu çıktı. Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Anayasa Komisyonu Başkanlığı gibi değişik görevler yaptım. Hiçbir zaman Erkek Lisesi’nden kopmadım. Bu okuldaki arkadaşlarımla, hocalarımla guru duyuyorum. Daha sonra oğlum Bilal de Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Bizim sınıfımız 6/C sınıfıydı çok hareketli bir sınıftı. Birkaç kez hocalar terk etmişti sınıftı ama bir o kadar da başarılı, atılım yapabilen bir sınıftı. Eski Bursa Valisi’nin

oğlu Sarp Kuray, Namık Behramoğlu (TİP gençlik kolları başkanı), Ertuğrul Kazancı (ADD genel başkanlığı) gibi çok değerli arkadaşlarımız vardı. Siyasette, sosyal alanda kıpırdamaların olduğu bir dönemdi. 1960 yılında Türkiye’nin yaşadığı sosyal çalkantılar bize de yansıdı diyebiliriz. Ama hocalarımız bu durumu çok iyi idare ettiler. Felsefe dersinde hocamız Recep Çakır eski Yunan felsefesinden konular seçerdi, tartışırdık. Konular çok çağdaş bir biçimde münakaşa edilirdi ve tartışmalar olurdu. Herkes fikrini özgürce söyleyebilirdi. Kimya hocamız vardı Hicriye Hanım (Bengü), değerli bir kimya öğretmeni idi. Kocası daha sonra belediye başkanlığı yaptı. Kazım Baykal’ın oğlu şu anda bildiğim kadarıyla matematik profesörü. Hicriye Hanım bir trafik kazası geçirdi ondan sonra yerine başka bir hoca koyamadılar, Merinos’tan kimyagerler geliyordu O’nun yerine. Yatılı öğrencilerin en büyük olayı okuldan kaçma olayı idi. Kapıda şimdi ismini yanlış hatırlamayayım Abdullah Amca idi. Kaçanların arkasından koştururdu, onları kovalardı. Okulumuzda ayıp denilebilecek bir olay yaşanmadı. Bizim zamanımızda üniforma yoktu, kıyafet serbestti. Erkek Liseli olmanın farklı bir yeri vardı hep onu yaşadık. Sık sık eski mezunlar ziyarete gelirdi. Mesela eski Eğitim Bakanı Celal Yardımcı okulumuzu ziyarete gelmişti, çok önemli bir olaydı. Şimdi bakıyorum yıllar sonra ben Milli Eğitim Bakanı olarak bu okula geldim, ziyaret ettim. Bunlar güzel şeyler. Erkek Lisesi’nde okumanın farklı bir ağırlığı vardır. Çünkü öğrenci liseye gidebilmek için Atatürk Caddesi’nden geçmek durumundadır. Ben Erkek Lisesi’nde okumuş olmaktan dolayı gurur duyuyorum.

- 208 -


TURGAY ERDEM 1959 tarihinde Bursa’da doğdum. İlkokulu Yenisölöz

göstermiştik. O günü unutamam.

Köyü’nde okudum. Daha sonra da Süleyman Çelebi

Bizim son sınıftaki bütün öğrencilerin tamamı o yıl

İlkokulu’ndan mezun olup 1970 yılında Erkek Lisesi’ne

üniversiteye girdiler. Bir kişi bile dışarıda kalmadı. Başarı

kayıt yaptırıp 7 yıl orada okudum ve 1977 yılında Erkek

o kadar büyüktü.

Lisesi’nden mezun oldum.

Hocalarımızın arasında Neşet Bey, Süreyya Bey,

Ben Erkek Lisesi yıllarımı her zaman anımsarım

Fikret Bey, Cenk Hoca, müdürümüz Burhanettin Hoca

ve unutamam. Bina yine aynı tarihi binaydı. Maksem

vardı. Burhanettin Hoca sıkı bir Fenerbahçe taraftarıydı.

Caddesi’ne paralel giden ve yola bakan yatakhaneler

Biz sınavlarda kâğıdın kenarlarını ve yazılarımızı sarı

vardı; kantinimiz de oradaydı. Ama biz okurken yıkıldı;

lacivert yapardık, kesin 6 verirdi. Düşüncesi dersin derste

yerine spor salonu yapıldı. Sonra yanına ilave derslikler

öğrenildiğiydi. Bizim öğretmenlerimizin hepsi kendilerine

yapıldı. Yatakhaneleri karşı tarafa aldılar; yeni binalar da

göre farklı bir eğitim programı uyguluyorlardı.

yapıldı; fakat tarihi bina hepimiz için özeldir.

Bizim dönemimizde saygı vardı. Aynı zamanda

Erkek Lisesi boykotu tarihinde ilk kez bizim

korkardık. Ama yeri gelince de arkadaş gibiydik. Erkek

dönemimizdeydi. Ben lise 2.sınıftaydım. Okulu terk ettik;

Lisesi çok disiplinli bir okuldu. Öğretmen öğretmenliğini,

siyasete yönelik kararlarla ilgili tepkilerimizi boykotla

öğrenci de öğrenciliğini mutlaka bilirdi.

- 209 -


Bizim zamanımızda Erkek Lisesi’nde sadece erkek öğrenciler vardı. Hep hayal ederdik; kızlar da bizimle okusa diye. Sonunda karma eğitim başladı ama biz göremedik. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni okuduysam bunda Erkek Lisesi’nin büyük katkısını inkâr

edemem. Pilav günlerine Bursa’da olduğum sürece katılmaya çalışıyorum. Orada müthiş zaman geçiriyor, eski arkadaşlarımı ve dostlarımı görüyorum. Benim için Erkek Lisesi’nin yeri gerçekten çok özel! Yeliz Mutlu tarafından 10.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Bursa Erkek Lisesi mezunlarının Pilav Günü buluşması, 2009

- 210 -


TURGUT BULUT 1926

yılında

Bursa,

Altıparmak’ta

doğdum.

Malik Hoca, Sıfırcı Kazım, Keşke, İmam ve kalın gözlüklü

Anaokulundan başlayıp ilk önce Rehber-i Tahsil ’de

Baykuş dediğimiz hocalarımı hatırlıyorum. Baykuş Hoca,

okudum. Müdürümüz Fatma Zehra Hanım’dı. Daha

Fuzuli ile ilgili doktora yapmıştı. Biz onun tedrisatında

sonra Hocaalizade Okulu’na geçtim. Orada müdürümüz

Fuzuli’nin bütün kasidelerini ezberlerdik. Özellikle Su

Sakim Bey’di. Mezuniyetimi müteakiben Tahtakale’deki

Kasidesi’ni unutamam. Rıfat Tokgöz de müdürümüzdü.

2. Ortaokula yazıldım. Orada da müdürümüz Murat

Erkek Lisesi’nde okumak bir ayrıcalıktı. Öğleye kadar

Bey’di. Öğretmenlerimizin arasında bütün Bursalıların

ders, öğleden sonra da mütalaa yapardık. Başımızda bir

bildiği Mehmet Bey ve İbrahim Dekak Bey ve Kader

mütalaa hocası olurdu. Öğrendiklerimizin pekişmesi için

Amca vardı. Ayrıca askerlik derslerimiz vardı, o derslere

bu büyük bir fırsattı.

de Daniel Yurdatapan adında bir Yüzbaşı öğretmenlik

Okulumuzun ayrıca aktiviteleri vardı; basketbol ve

yapardı. 1960 devriminde o öğretmenim paşa olarak

futbol takımlarımız ayrıca trampet takımları vardı. 25 kadar

Bursa’ya Vali atandı. Bursa’da çok sevilip sayılmıştır.

boru 25 kadar trampet olurdu; bütün merasimlerde hep

1942’de Erkek Lisesi’ne kayıt yaptırdım. Yabancı

ön planda bando olurdu. Özel izci kıyafetlerimiz vardı,

dil olarak Almanca okudum. Hocalarımın arasında

onları giyerdik. Boru çalmak çok zordur. Ben de takıma

kimya’da Suphi Bey, fizik de Cemil Abi ve hanımı vardı.

normal girdim son senede rütbe kazandım; şef oldum.

- 211 -


Şefler uzun, ötekiler kısa pantolon giyerdi. Öğretmenlerden hem korkar, hem de onlara büyük saygı duyardık. Notları çok sıkıydı. Öğretmenlerimizi kıracağız, kızdıracağız diye endişe ederdik. Suphi Bey bize bazı tanınmış ilaçların formüllerini bile öğretirdi. Salvarsan diye bir ilaç vardı, onun formülünü bilmezsek sınıfta kalırdık. Felsefe hocamız Malik Bey bize konu verirdi. Derslerde kendisine bir yardımcı seçerdi. O da genelde ben olurdum. Ben hocalarımdan öğrendiğim Almanca ile zorlanmadan hukuk okudum. Alman Konsolosluğu’nun avukatlığını yaptım. Biz birinci sınıfta 90’dan fazla kişiydik. Öğle aralarında boru trampeti hazırlamak için hamamın

olduğu yere gider orada boru çalışırdık. Bir gün ders yapan İngilizce hocası gürültüden rahatsız olunca “sizi burada çalışmaktan men ediyorum” dedi. Tabi biz de Temenyeri’ne çıkıp, orada çalıştık. Kısacası biz okulla ve hocalarla aile gibiydik. Reşat Esmer hocamız vardı. Bizi bayramlara hazırlardı. Böylece derslerden kaytarırdık. Zaten ben hareketli bir öğrenciydim ama hiç dayak yemeden bitirdim okulumu. Pilav günleri benim için çok önemlidir. O günlerde mutlaka sıralarımıza oturur, dolaşır ve eski günlerimizi yad ederiz. Kesinlikle devam ettirilmesi gereken bir gelenek! Yeliz Mutlu tarafından 02.02.2011 tarihinde görüşülmüştür.

Bursa Erkek Lisesi izci grubunda Turgut Bulut ve arkadaşları,

- 212 -


YAHYA ŞİMŞEK 1947 Adana doğumluyum. İlkokulu Adana’da

Yaşamımızda gerçekten etkin rol oynadılar. Çünkü bizi

okudum. Ablamın tayinini Bursa’ya çıkmasıyla Bursa

geleceğe hazırlayacak programı bize uyguladılar. Bizim

maceram başlamıştır. Benim Erkek Lisesi öğrenciliğim

yaşamımıza sadece ders yönüyle değil, öğüt yönüyle de

döneminde Erkek Lisesi sadece Bursa’da değil, tüm

etki etmişlerdir.

Türkiye genelinde sıralamada üstlerde olan bir okul

O dönemde arkadaşlarla aramızda kimler cennete

idi. Erkek Lisesi’ne 1962’de girdim ve 1965’de mezun

gider diye tartışırdık. Bir gün bunun doğrusunu öğrenmek

oldum.

için İmam lakaplı hocamıza sorduk. O da sınıfta elleri

O dönem hocalarımız ve idarecilerimizin anlattığına

arkasında dolaşırken yukarıdaki ampulü göstererek “adı

göre başarı kazanan birçok Erkek Liseli olduğu için

Edison; âmâ insanlığa hizmet etmiş. Diğerinin adı Ahmet

değişik üniversitelerden tebrik gelirdi. Görev yapan

veya Mehmet ama insanlığa hizmeti yok. Şimdi söyleyin;

hocalarımız Bursa’da alanlarında ün yapmış kişilerdi.

Müslüman olup hiç kimseye faydası dokunmamış biri

İmam adıyla anılan coğrafya hocamız rahmetli Halil

mi, yoksa kendi isteği dışında gayrimüslim olmuş ama

Bey, Fatma Zehra Hanım, İbrahim Dekak, Reşat

insanlığa çok faydası dokunmuş biri mi cennete gider”

Esmer, Cemil Özmen, Çamur Şevket, Aspirin vardı.

dedi. Bu benim yaşamımda unutamadığım ve bana

- 213 -


hocamız sokakta gördüğü öğrencilerini bile defterini

çoğu zaman ışık tutan bir konuşma olmuştur. Öyle hocalardı ki son derece disiplinli olmalarına rağmen, bize dersleri sevdirmek için ellerinden gelen

açar, şurada gördüm diye yazardı. Düşünün artık ne kadar ilgili ve sorumluluk sahibiydiler! Bizim bina eski sembolleşmiş binaydı. O bina

her şeyi yaparlardı. İbrahim Dekak hoca bir gün derse sekerek, eli yüzü

müthiş ihtişamıyla benim kadar herkesi etkilemiştir.

mor içinde geldi. “Evde boya yaparken merdivenden

Hatta şimdi mezunlar olarak biz bu binayı restore etmek

düştüğünü” söyledi. Düşünün ona rağmen derse

istiyoruz. Okulumuzda o kadar başarı yüksekti ki adını

gelmişti. Her ne olursa olsun bize faydalı olmak için

sayamayacağım kadar her alanda birçok ünlü isim var.

ellerinden gelen her şeyi yaparlardı. İnanın bizler çok

Bu başarıyı da her şeyden önce özveriyle yılmadan

şanslıydık. Yani ben Erkek Lisesi mezunu olduğum

çalışan hocalarımıza borçluyuz.

için gurur duyuyorum. Üniversiteyi de İstanbul Hukuk

Pilav günlerine gelince ben sürdürülmesi çok yerinde

Fakültesi’nde okudum. Kesinlikle biliyorum ki; Erkek

olur diye düşünüyorum ki büyükten küçüğe herkes katılıp

Lisesi’nden aldığım eğitim sayesinde bu okulu kazandım.

anılarını paylaşmalıdır. Bütün mezunlar için nostaljik bir

Hocalarımız

bizim

zamanımızda

şiddete

bile

gün olduğuna eminim.

başvurmazdı. Aksine her şeyi sözleriyle anlatıp bizlerin üzerinde mutlak bir etki bırakıyorlardı. Fatma Zehra isimli

- 214 -

Yeliz Mutlu tarafından 10.01.2011 tarihinde görüşülmüştür.


BURSA ERKEK LİSESİ YENİLENİYOR

- 215 -


BELDER’LE İLK TANIŞMAM ERKEK LİSESİ PROJESİ İLE OLDU Mimar Kağan ATABEY Dernek başkanı ve eski hocamız Recep Cenkçiler, mimar ve mühendis mezunlarımızla görüşüp; benimde içinde olduğum mimar Mithat Kırayoğlu, inşaat mühendisi Necip Naci Doğru, inşaat mühendisi Recep Akyıldız (dönemin Bursa Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı), mimar Turgay Erdem (Nilüfer Belediyesi Başkan Yardımcısı) ve dernek yöneticilerinin katılımıyla sürekli toplantılar yaptık. 1934 mezunumuz Prof. Dr. Oktay Aslanapa’dan yardım ve destek aldık. Vaktiyle Erkek Lisesi’ne ait olan

birtakım binalar yıkılmış ve yerine şu anda yeni bina diye adlandırdığımız binalar yapılmıştı. Önce sorunlarımızı listeledik. Bina diri ve ayakta olduğu için inşaat anlamında çözülemeyecek bir sorunun olmadığını gördük. Sonra fikir projelerini derledik. Varılan netice: 1- Bütün talebeler bu binada okumalıydı. Bunun için bütün laboratuvarları (yabancı dil, fen vs.) buraya aldık. Kütüphane, konferans salonu ve müzesi ile eski bina bir anlamda kültür merkezi hüviyeti aldı. Böylece bu binada okumamış ders görmemiş mezun olmayacak diye düşündük.

- 216 -


2- Bu güzel bina dışarıdan hiç görülmüyor.

Yıkım işine daha sonra lojman binasını da kattık.

Bu Bursalılar için büyük eksiklikti. Çözümü ise statik olarak iyi durumda olmayan, kütüphane ve laboratuar

3- Kaldırdığımız derslikler ve spor salonu ne olacak?

olarak kullanılan, tam Maksem Caddesi köşesinde

Bu sorunun cevabını da halen futbol sahası olarak

bulunan bina ile spor salonunu yıkmak. Buraları spor

kullanılan, on dört metreyi bulan kot farkı ile zemin

ve dinlenme amacıyla öğrencilere vermekle, ayrıca ön

üzerine neredeyse hiç bina yapmadan çözdük.

cephede bulunan duvarda kutu seklinde boşluklar açıp

Buraya spor salonu ve eksilttiğimiz derslikleri fazlası ile

lisemizi Bursa ile daha çok paylaşmaya çalıştık.

yaptık.

- 217 -


4- Bu işlerin maddi kaynağı nasıl bulunacak. Öncelikle yapılacak işlerin tanımlanması için bir projeye( ki bu projenin koruma kurulundan onayda alması gerekli) ve bu projenin esas alındığı maliyet hesaplarına yani keşfe ihtiyaç vardı. Birilerinden bir şeyler istemek için projemiz bu; maliyeti de bu diyebilmeliydik. Bunu da Necip Naci Doğru ve ben üstlendik. Şu anda Koruma Kurulu onaylı bir projemiz ve maliyet

hesaplarımız var. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi de spor salonunu yapmayı taahhüt etti. Gerisi içinde destek sözü verdi. Ticaret Sanayi Odası ve eski mezunlarımızla görüşmeler devam ediyor. İş programı olarak önce yeni yapılacak binaları yapıp sonra restorasyon ve diğer binaların yıkımını ön görüyoruz.

- 218 -


BELGELERLE BURSA ERKEK LİSESİ

- 219 -


Maarif Vekaleti Belgesi, 1933

- 220 -


Maarif Vekilliği Devlet Olgunluk Diploması, 1932

- 221 -


Ortaokul Bitirme Diplomas覺, 1935

- 222 -


Liseyi Bitirme Diplomas覺, 1937

- 223 -


Hüviyet Cüzdanı Sureti

- 224 -


Tasdikname, 1936

- 225 -


Öğrenci Kayıt Defteri, 1947

- 226 -


- 227 -


Personel K端t端k Defteri, 1939

- 228 -


İki Yıl Üstüste Aynı Sınıfta Kalan Talebeye Verilen Belge, 1933

- 229 -


Şeref Defteri Kapağı

- 230 -


Bursa Mekteb-i Sultanisi Ĺžeref Defteri

- 231 -


Öğretmen Sicil Defteri Sayfası

- 232 -


Okulun İlk Diploma Defteri

- 233 -


Okulun 襤lk Diploma Defteri Sayfas覺

- 234 -


1828-1829 Yılı Eylül Dönemi Sınıf Geçme Defteri Sayfası

- 235 -


1828-1829 Yılı Haziran Dönemi Sınıf Geçme Defteri Sayfası

- 236 -


1924-1925 Yılı Sınıf Geçme Defteri Sayfası

- 237 -


1894-1895 Mezunlar覺

- 238 -


1894-1895 Mezunlar覺

- 239 -


1895-1896 Mezunlar覺

- 240 -


1898-1899 Mezunlar覺

- 241 -


1901-1902 Mezunlar覺

- 242 -


1902-1903 Mezunlar覺

- 243 -


1903-1904 Mezunlar覺

- 244 -


1905-1906 Mezunlar覺

- 245 -


1906-1907 Mezunlar覺

- 246 -


1908-1909 Mezunlar覺

- 247 -


1909-1910 Mezunlar覺

- 248 -


1912-1913 Mezunlar覺

- 249 -


1914-1915 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 250 -


1914-1915 Mezunlar覺 Fen Kolu

- 251 -


1919-1920 Mezunlar覺 Fen Kolu

- 252 -


1920-1921 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 253 -


1920-1921 Mezunlar覺 Fen Kolu

- 254 -


1921-1922 Mezunlar覺 Fen Kolu

- 255 -


1922-1923 Mezunlar覺

- 256 -


1922-1923 Mezunlar覺

- 257 -


1925-1926 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 258 -


1926-1927 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 259 -


1929-1930 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 260 -


1930-1931 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 261 -


1930-1931 Mezunlar覺 Edebiyat Kolu

- 262 -


1930-1931 Mezunlar覺 Fen Kolu

- 263 -


Öğrenci Kütüğü

- 264 -


Öğrenci Kütüğü

- 265 -


襤lk Kay覺t Belgeleri

- 266 -


襤lk Kay覺t Belgeleri

- 267 -


襤lk Kay覺t Belgeleri

- 268 -


Merkez Mekteb-i İdadi Mülkiyesi Tevz-i Mükafat Cetveli, 1894-1895

- 269 -


Merkez Mekteb-i İdadi Mülkiyesi Tevz-i Mükafat Cetveli, 1894-1895

- 270 -


Okulun M羹fredat覺, 1894-1895

- 271 -


Hüdâvendigâr Vilayeti Mekteb-i İdâdi Mülkisi Tevzi Mükafat Cetveli, 1893-1894

- 272 -


Hüdâvendigâr Vilayeti Mekteb-i İdâdi Mülkisi Tevzi Mükafat Cetveli, 1894-1895

- 273 -


Bursa Erkek Lisesi’nde Okutulan Dersler, 1893-1894

- 274 -


120 Numaralı Eminoğlu Hüseyin Hasan’ın 5. Sınıfa Geçme Imtihanı ve Aldığı Notlar

- 275 -


1927-1928 Yılları Sınıf Geçme Defteri

- 276 -


1927-1928 Yılları Sınıf Geçme Defteri

- 277 -


1927-1928 Yılları Sınıf Geçme Defteri

- 278 -


1927-1928 Yılları Sınıf Geçme Defteri

- 279 -


Olgunluk S覺nav覺 Defteri

- 280 -


Olgunluk S覺nav覺 Defteri

- 281 -


Bursa 襤dadi Mektebi Diplomas覺, 1908

- 282 -


Öğrenci Kütüğü

- 283 -


Şehadetname Örneği

- 284 -


İlkokul Tasdiknamesi

- 285 -


İlkokul Tasdiknamesi

- 286 -


GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE FOTOĞRAFLARLA BURSA ERKEK LİSESİ

- 287 -


1904 yılında okul bahçesinde açılan Müze-i Hümayun şubesi (Bursa Müzesi)

- 288 -


Bursa Erkek Lisesi’nin ilk mezunu Hafız Halil Efendi, 1889-1890

Bursa Erkek Lisesi, 1900’lü yılların başı

- 289 -


Ana giriş kapısında çekilmiş bir fotoğraf, 1910’lu yıllar

1919 yılı öğretmenleri

- 290 -


1922-1923 yılı son sınıf öğrencileri biyoloji laboratuvarında

Atatürk’ün Bursa Erkek Lisesi’ni ziyaretinde şeref defterine yazdığı yazı, 1923 “Bursa Sultanisi’nde geçirdiğimiz saatlerin çok kıymetli hatırası ile daima memnun olacağım”

- 291 -


Bursa Erkek Lisesi’nde o yıl açılan Amerikan Koleji öğrencileri İngiliz Müdüreleriyle, 1927

- 292 -


Öğrenciler Atatürk Caddesi’nde törende, 1930’lu yıllar

- 293 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri Atatürk Caddesi’nde törende, 1930’lu yıllar

- 294 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencilerinin tören hazırlığı, 1930’lu yıllar

- 295 -


Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri, 1932

Bursa Erkek Lisesi biyoloji laboratuarı, 1936

- 296 -


Erkek Lisesi Fizik Laboratuarı, 1936

Bursa Erkek Lisesi öğretim kadrosu, 1950

- 297 -


Bursa Erkek Lisesi kimya laboratuvarında öğrenciler çalışırken, 1940’lı yıllar

- 298 -


Okulun ön bahçesinde öğrenciler, 1940’lı yıllar

- 299 -


Bursa Erkek Lisesi Biyoloji laboratuvar覺, 1946-1947

- 300 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1950’li yıllar

Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1950’li yıllar

- 301 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1950’li yıllar

Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1950’li yıllar

- 302 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1950’li yıllar

Bursa Erkek Lisesi öğretim kadrosu, 1952-53 yılı

- 303 -


1950-51 yılı Bursa Erkek Lisesi öğretim kadrosu

- 304 -


Pilav Günü’nde Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri, 1958

Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1959

- 305 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri 19 Mayıs gösterilerinde, 1959

Okul yemekhanesinde Hayri, Hasan, Deniz, Semih Nurettin, Sait, İzzet, Birol, Ömer, İzzet, 1959

- 306 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri, 1959

Bursa Erkek Lisesi Pilav Günü, 10.05.1959

- 307 -


Müdür Şevki Altındağ ve öğrenciler ön bahçe kapısında, 1960

Bursa Erkek Lisesi, 1960

- 308 -


Bursa Erkek Lisesi 1960 mezunlarından bir grup 1962’de Florya’da bir araya geldiler. Üst sıra: Av.Aykut Cura, Yüksel Kocabaş, Av. Oktay Gerçeker, Bio.Öğrt.Recep Cenkçiler, Hilmi Yalçın Alt sıra: Ferit Sunan, Ecz.Haldun Gürkem, Orman Müh.Erhan Özenbaş, Av.Şekip Yılmaz

Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri yemekhanede, 1962

- 309 -


Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri, 1963

1963-64 Liseler şampiyonu Bursa Erkek Lisesi futbol takımı Müdür Kemal Yener ile tarihi bina önünde Ayaktakiler: Hayri, Mecit, Gürcan Ali, Selçuk, Tuncer, Semih Oturanlar: Savaş, Hasan, Nafiz, Fahri Orhan, Şerif

- 310 -


Eski Eserler İdari Heyeti, 1964 1- Kazım Baykal, 2- Şeref Erler, 3- Muhittin Ersop, 4- İsmail İnanç, 5- Faik Babadağ

Liseler şampiyonu Erkek Lisesi futbol takımı, 1963-1964

- 311 -


Okul Müdürü Kemal Yener ve öğretim kadrosu, 1964

Erkek Lisesi-Kolej karşılaşması, 29.01.1964, Maç 1-1 berabere bitmiştir. Erkek Lisesi takımı Ali Abraş, Semih Alkan, Fahri, Hayri, Savaş, Şerif Civan, Nafiz, Orhan, Tuncer, Arslan, Gürcan

- 312 -


Kemal Yener ve öğretim kadrosu, 1965-1966

Bursa Erkek Lisesi mezunlar gününde Atatürk anıtına çelenk bırakma yürüyüşü, 1969

- 313 -


Bursa Erkek Lisesi Pilav Günü’nde Recep Çakın ve eşi Muzaffer Çakın çocuklarıyla, 1969

Bursa Erkek Lisesi Müdürü Recep Çakın ve öğretim kadrosu, 1970

- 314 -


Bursa Erkek Lisesi dersliği, 1930’lu yıllar

Bursa Erkek Lisesi kütüphanesi, 1970’ler

- 315 -


Bursa Erkek Lisesi yemekhanesi, 1973

- 316 -


Bursa Erkek Lisesi spor salonu, 1973

- 317 -


Bursa Erkek Lisesi Müdürü Burhanettin Arda ve öğrenciler Atatürk büstünün önünde, 1973

Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri, 1973

- 318 -


Bursa Erkek Lisesi yatakhanesi, 1973

- 319 -


Erkek Lisesi öğretmenleri, 1973 Sait Filiz (Kimya) Recep Cenkçiler (Biyoloji) Ayla İsfendiyar (Kimya) Abdurrahman Eren (Beden Eğitimi)

1973 yılı öğretim kadrosu

- 320 -


Eski binada bir s覺n覺f, 1973

Bursa Erkek Lisesi yemekhanesi, 1973

- 321 -


Akşam Lisesi öğrencileri derste, 1973

10 kasım öğrenci nöbeti, 1973

- 322 -


Nadir Gezer ve Maarif Koleji öğrencileri sınavda, 1973

Nadir Gezer, Maarif Koleji öğrencileriyle derste, 1973

- 323 -


Bursa Erkek Lisesi k端t端phanesi, 1975

- 324 -


Hümeyra Esen ve öğrencileri, 1978

Bursa Erkek Lisesi, 1980’li yılların başı

- 325 -


Bursa Erkek Lisesi radyo haberi, 1980

- 326 -


Bursa Erkek Lisesi Müdürü İlhan Doğan ve öğretim kadrosu, 1982

Bursa Erkek Lisesi spor salonunda öğrenci etkinlikleri, 1982

- 327 -


Stajyer öğretmenler, 1982

Stajer öğretmenler yemin töreninde, 1982

- 328 -


Öğretmenler gününde Bursa Erkek Lisesi öğretmenleri, 1982

Öğretmenler toplu halde, 1983-1984

- 329 -


Okul kermesi, 1983

Okul kermesi, 1983

- 330 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri ve mezunları Pilav Günün’nde Atatürk anıtına çelenk bırakmaya giderken, 1984

- 331 -


Bursa Erkek Lisesi ön cephesi, 2000’li yıllar

- 332 -


Pilav Günü öncesi mezunlar buluşmasında öğretmenlerden bir grup, 2007

- 333 -


Bursa Erkek Lisesi’nde 2007 yılında oluşturulan Teknolojik Sınıftan örnek

- 334 -


Burhan Arda öğrencileriyle, 2007

- 335 -


Bursa Erkek Lisesi Pilav Günü’nde 60. yılını dolduran mezunlara onur belgesi verildi, 2007

- 336 -


Recep Cenkçiler, Oktay Aslanapa, Murat Çağlayan, Orhan Bürksu, Ali Kağan Atabey, 2008

- 337 -


Mezunlar kahvaltı buluşması, 2009

- 338 -


Bursa Erkek Lisesi Mezunları Derneği tarafından oluşturulan hatıra ormanı, 2010

Bursa Erkek Lisesi Mezunları Derneği tarafından oluşturulan hatıra ormanı, 2010

- 339 -


Bursa Araştırmaları Merkezi’nin Bursa Erkek Lisesi’ni ziyareti, 2011

- 340 -


Bursa Araştırmaları Merkezi, Bursa Erkek Lisesi Müzesinde arşivi incelerken, 2011

- 341 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri kütüphanede satranç oynarken, 2011

- 342 -


Bursa Erkek Lisesi m端zesi, 2011

- 343 -


Bursa Erkek Lisesi m端zesi, 2011

- 344 -


Bursa Erkek Lisesi öğrencileri bayrak töreninde, 2011

- 345 -


Bursa Erkek Lisesi tarihi binanın arka bahçeden görünümü, 2011

- 346 -


Bursa Erkek Lisesi tarihi bina giriĹ&#x;i, 2011

- 347 -


Bursa Erkek Lisesi ĂśÄ&#x;rencileri konferans salonunda, 2011

- 348 -



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.