Şehir ve her şey...
Yıl: 3 / Sayı: 14
Fiyatı: 20
Şehir Kültür Dergisi
2000’Lİ YILLARDA ŞEHİRLERİMİZ
NASIL BÜYÜYECEK?
İslamcı Şairlerin ŞEHİR COĞRAFYASI
SAATHANE Arkeoloji Kazısı
Samsun'un İlk ALIŞVERİŞ MERKEZİ
Bütünşehir Dergimizin Bu Sayısı
YENİ ŞEHİRLER DİKEY Mİ, YATAY MI Yıl: 3/Sayı: 14 Kasım 2017
İmtiyaz Sahibi ve Sorumlusu AYVAZ BASIN YAYIN TANITIM NURİ AYAR Genel Yayın Yönetmeni Recep YAZGAN Yayın Kurulu Prof. Dr. Cevdet YILMAZ Prof. Dr. Bünyamin KOCAOĞLU Doç. Dr. Önder DUMAN Tevfik DEMİR Recep YAZGAN Mustafa KARAOSMANOĞLU İletişim Gaziler Meydanı Gelişen Han No: 11 Kat: 3 İlkadım/Samsun Tel: (0362) 432 12 01 Gsm: 0552 202 80 18 butunsehirsamsun@gmail.com Grafik Tasarım Akasya Basın Yayın Tanıtım 0362 432 12 01 Baskı Uğur Ofset Pazar Mah. Şehit Nuri Urun Sok. No: 48 İlkadım/Samsun Tel:(0362) 431 52 55 www.ugurofset.com.tr Baskı Tarihi 20.11.2017 Bütünşehir Dergisini Ebabil Kitabevi, Endülüs Kültür Merkezi, Deniz Kültür Merkezi Selamet Kitap Kırtasiye’nden temin edebilirsiniz.
Kapağı ve ağırlıklı muhtevasıyla çıkıyor. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, artık bu görüntü kirliliğine müsaade etmeyeceklerini ve şehirlerin yatay büyümesinden taraf olduklarını ifade ediyordu sık sık. Ancak bunun sözle, temenniyle olmayacağı anlaşılınca yeni yasalar çıkartılarak dikey yapılaşma engellenmiş oldu. Bu çok önemli bir gelişme. Bu sefer de eski çok katlı binaların yanında cüce gibi kalacak yeni yapıların da görsellik açısından bir kirlilik oluşturmasının yanında açılacak emsal davalarla ya da değiştirilecek kanunlarla yine çok katlı eskiye dönüş endişesi var vatandaşta. Konuştuğum insanlar burası Türkiye, yine bir seçim öncesi çok katlıya dönüş olur diyorlar. Zamanın neyi göstereceğini bilmiyoruz ama modern ve hızlı yapılaşma, alt yapı, sosyal donatılar, okullar, hastahaneler, spor tesisleri, yolların yapılması konusunda ülkemizin son 15 yılda büyük gelişme kaydettiğini görüyoruz. Ancak yaşadığımız şehir olan Samsun’un estetik anlamda da yeşili görme ve hemen yanı başındaki denizin güzelliklerini yaşamasında atılan adımların çok yetersiz olmasına ne demeliyiz? Daha özelden örnek verdiğimizde nüfusu 300 binleri geçen il büyüklüğündeki İlkadım’ın Asri Mezarlığından başka kütlesel olarak yeşili yok neredeyse. Atakum, o masmavi denizin kenarında betondan başka hiçbir his vermiyor insana. Kuzeyimizde uçsuz bucaksız bir denizi olan bir şehirde yaşıyoruz ama her yapılan binanın amacı arkasındaki yanındaki binada yaşayan insanların önünü kesmeye yönelik. Evin penceresi açtığınızda bırak nefes almayı daracık yolların yoğun araç gürültüsünden kendimizi parklara atasımız geliyor! Park demişken sahilde deniz kıyı çizgisinin ihlal edilerek ve kumsalların doldurularak üretilen alanlardaki parkları kastetmiyoruz. İmar planlarında her mahalle ve sokakta bulunması gereken ama değişikliği ile Kocadağ’ın eteklerine kaydırılan parklardan söz ediyoruz. Atakum yeni bir şehir. Bu yeni şehirin devasa gökdelenlerle değil de acaba Selçuklu tarzı binalarla ve Türk mimarisiyle süslense daha güzel olmaz mıydı? Bu yapılaşma hikayesinde mantar gibi türeyen 1+1 daireleri değinmeden geçersek ülkemize, Samsun’a ve kültürümüze ihanet etmiş oluruz. Komşunun evinin önü kapanmasın diye onun evinden yüksek bina yapmayan, penceresi dahi onun bahçesine bakmasın diye güneş görmeyen cepheye dahi pencere açmayan ecdada ihanet etmiş oluruz. Zaten onlarca katlı binalarda karşı komsunu tanımayan ya da birkaçını tanıma fırsatı bulan bu insanlar son zamanlarda rant uğruna etrafımızda mantar gibi çoğalan 1+1’ler sayesinde hiç görmediği insanları görme fırsatı buluyorlar! Osmanlıda aynı mahallede oturan insanların mahallede oturanlara kefil olduğu, mahallede çıkan herhangi bir vukuatta tüm mahallelinin sorumlu tutulduğu, mahallelinin rızasını almadan yeni ikamet verilmeyen dönemleri de unutmadık. Acaba hangisi ilgi çekici ve insanın ruhunu okşayıcı geliyor. Bütünşehir Dergisi'nde bunun dışında yine birbirinden güzel konular ile görücüye çıkıyor.
Tevfik DEMİR 5
İÇİNDEKİLER <Prof. Dr. Alaattin KARACA> 08 S/S Samsun ve Kaptan Adnan Ülgezen <ALİ BOZOĞLU> 10 2000’Lİ YILLARDA ŞEHİRLERİMİZ NASIL BÜYÜYECEK? YATAY MI, DİKEY Mİ? <Prof. Dr. Cevdet YILMAZ> 16 Saathane Arkeoloji Kazısı Neden Kapatılıyor? <Gülüm GÜNDÜZ> 24 SAMSUNLU OLMAK MI SAMSUN’DA YAŞAMAK MI? <Hülya BULUT> 30 Samsun El Sanatları <AKASYAMHABER> 36 SAMSUN’UN KÖRFEZ ÜLKELERİNDE TANITIMINI YAPMALIYIZ! <AKASYAMHABER> 38 Samsun’un İlk Alışveriş Merkezi <Sami DURMUŞ> 40 İLKADIM'DA TÜRK-İSLAM SANATLARI MERKEZİ > 42 Samsun’daki Gümüşhaneliler <Yrd. Doç. Dr. Seyfullah GÜL> 44 SAMSUN'DA YAZLIK SİNEMA GÜNLERİ <MUSTAFA KARAOSMANOĞLU> 48 Yöresel Lezzetin Adresi Kavak Tirit Evi > 52 SEYYAHLARIN İZİNDE LADİK <İzzet ACAREL> 54 Bafra İl Olacak, Başka Yolu Yok <Oktay ZERRİN> 57 MÜZELERİN TARİHİ MİSYONU ve SAMSUN KENT MÜZESİ <Ercan YALÇIN> 58 Çarşamba’da 4. Köprünün Yolları Açılıyor > 64 MARKA KENT ATAKUM > 66 Samsun'un Yakın Tarihinden <Prof. Dr. Şaban SAĞLIK> 70 1966-67 SAMSUNSPOR FENERBAHÇE TÜRKİYE KUPASI ÇEYREK FİNALİ > 73 SALIPAZARI VE SALMAN GRUP YOLU <Tahsin ÇAYIRLIOĞLU> 74 BAFRA BELEDİYE BAŞKAN ZİHNİ ŞAHİN 8 YILDA 25 YILLIK HİZMET NASİP OLDU > 78 Samsun Oyuncak Müzesine Kavuşuyor > 82 ORDA BİR KÖY VAR YAKINDA, HEM DE ORGANİK <Prof. Dr. Ali Kemal AYAN> 84 Tekkeköy Belediyesi Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu Tarihe Işık Tutuyor > 88
İSLAMCI ŞAİRLERİN ŞEHİR COĞRAFYASI
6
İSLAMCI ŞAİRLERİN
ŞEHİR COĞRAFYASI Prof. Dr. Alaattin KARACA
Biri, Roma sitelerinden mülhem ve “inkâr kentleri” dediği Batı medeniyetine özgü şehirler, diğeri, “ilahî site” dediği, İslâm medeniyetine özgü İslâm şehirleri…
8
“İslâmcı edebiyat”a şehir, asıl Sezai Karakoç’la bir “mesele” olarak girdi, demiştik… Karakoç, tüm konulara olduğu gibi, şehre de “medeniyet” perspektifinden bakmış, şiirlerinde “medeniyet” odaklı bir “şehir coğrafyası” çizmiştir. Ona göre dünyada iki tip şehir vardır: Biri, Roma sitelerinden mülhem ve “inkâr kentleri” dediği Batı medeniyetine özgü şehirler, diğeri, “ilahî site” dediği, İslâm medeniyetine özgü İslâm şehirleri… Şair, şiirlerinin çoğunda; “Bana ne Paris’ten/ Avrupa’nın ülkü mezarlığından/ Moskova’dan Londra’dan Pekin’den/ Newyork/ Bütün bu
türedi uygarlıklar umurumda mı” mısralarındaki gibi, Batı tipi “modern kentler”e karşı çıkar. 150 yıl önce Namık Kemal, “Terakki” makalesinde Londra’yı terakkinin timsali olarak görüyor ve Osmanlı şehirlerinin Londra’ya benzemesini istiyordu! Aradan yıllar geçti… Şairlerimiz, artık “modern kent”lere tepki gösteriyor. Büyük değişim!.. Ancak bu konudaki asıl değişim, “coğrafya”dadır. İslâmcı şairlerin “şehir coğrafyası”, misak-ı millî sınırlarını aşarak İslâm dünyasına açılmaktadır… ***
Önce N. Fazıl… Onun şiirlerinde, tüm İslâm dünyasını kapsayan bir “coğrafya” yok. Kurtuluş mücadelesinin merkezî coğrafyası, Anadolu. Bu, “Sakarya Türküsü”nde oldukça açıktır ve şiirde; “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!” mısraında görüleceği üzere Sakarya, Müslüman Anadolu’yu simgeler. Ya “Büyük Doğu”?.. Bence “Büyük Doğu” ideali, tüm “İslâm coğrafyası”nı kapsar. Nitekim “Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna” mısraında bu coğrafya özlemi hissedilmektedir. Dolayısıyla İslâmcı şairlerin şiirlerindeki “ideolojik coğrafya”nın başlangıç noktası, “Büyük Doğu”dur… Üstad’ın “Büyük Doğu” ideali, 1960’tan sonra, İslâm âlemine yönelik saldırıların artmasıyla, İslamcı şairlerin şiirlerinde tüm “İslâm coğrafyası”na açıldı. “İslâm şehir-
leri”, başta Karakoç olmak üzere, Nuri Pakdil’in “Anneler ve Kudüsler”, Akif İnan’ın “Mescid-i Aksa”, Cahit Zarifoğlu’nun “Sevinç Çağına Doğru”, “Afganistan Çağıltısı”, “Yıldızlar Üstlerinde”, “Daralan Vakitler”, “Hama”, Erdem Bayazıt’ın “Sürüp Gelen Çağlardan”, “Bosna’ya Yazıt”, “Çeçenistan”, “Afganistan 1400”, “Ekonomi Burcundan”, Mustafa Miyasoğlu’nun “Afgan Pazarı”, Arif Ay’ın “Şiirimin Şehirleri”, Osman Sarı’nın “Hüzün Şiiri”, Turan Koç’un “Her Gece Ay Damlar Kudüs’e”, Nurettin Durman’ın “Bağdat”, “Kudüs” ve “Buradan Bakınca Gazze” vb. şiirlerine konu oldu. Artık bu şehirler, “vatan”dan ayrı düşmüş kardeş coğrafya olarak görülüyor, Müslüman şairler, Cahit Zarifoğlu’nun “Satır” şiirinde; “Bir şair olmak istedim/ İslâm haritasında” mısraında ifade ettiği üzere “İslâm coğrafyası”yla bütünleşmek istiyorlardı… Evvelâ Karakoç, şiirlerinde -“Alınyazısı Saati”ndeki gibi- tüm İslâm coğrafyasına kucak açtı, İstanbul’u “Bağdat’ın dervişlik ortağı/ Şam’ın kılıç kardeşi” olarak gördü. Pakdil, “Bölünemez Ortadoğu/ sınır/ taşlarıyla” diyerek, bu coğrafyanın bölünmezliğine işaret etti. Arif Ay, “Şiirimin Şehirleri”nde coğrafyasını İstanbul’dan, Semerkand, Buhara, Şam, Kudüs, Mekke, Medine, Kahire,
Bosna ve Grozni’ye kadar genişletti ve “Semerkand” şiirinde; “İstanbul seni bekler/ Kudüs seni bekler/ Bağdat seni bekler/ Şam seni bekler” mısralarında, “birlik” özlemini dile getirdi. Hâsılı, edebiyatımıza İslâm coğrafyasının kadim şehirleri yeniden dahil oluyor… *** “Coğrafya kaderdir”… Türk edebiyatının kaderi de bu coğrafya! Kaçamazsın, kaçamazsın, kaçamazsın!.. Hoca Tahsin Efendi’nin; “Paris’e git hey efendi akl u fikrin var ise” mısraına, Kavafis’le cevap verelim: “Dedin, Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim./ Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.” Ama nafile; “Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın/ Bu kent peşini bırakmayacak…” Karar Gazetesi
9
S/S SAMSUN ve KAPTAN ADNAN ÜLGEZEN Alınan yolcu gemileri Adana 1932, Ankara 1927, İstanbul 1932, Tarsus 1931, Giresun 1937,Ordu 1937 Trabzon 1938 tarihinde inşa edilmiş savaş yorgunu gemilerdi.
10
II. Dünya savaşı yıllarında o zamanki adıyla Devlet Denizyolları ve Limanları Genel Müdürlüğü yolcu yokluğu, yedek parça bulunmaması ve gemilerin tamir kabul etmez bir halde bulunmaları nedeniyle yaşlı olan filosundaki gemileri birer filodan çıkarmaya başlamıştı. Bunlar arasında Gülcemal ve Gülnihal gemileri bulunmaktaydı. II. Dünya savaşının bitmesi ile hızla artan yolcu talebini karşılamak üzere dışarıdan öncelikle hazır gemi alımına gitmiştir. 1948 yılında Marshall yardımı paketi içerisinde öncelikle Amerika Birleşik Devletlerinden 10 adet kuru yük gemisi ile iki tanker ve yedi
Ali BOZOĞLU
adet de yolcu gemisi satın alınmıştır. Alınan yedi adet yolcu gemileri Adana 1932, Ankara 1927, İstanbul 1932, Tarsus 1931, Giresun 1937,Ordu 1937 Trabzon 1938 tarihinde inşa edilmiş savaş yorgunu gemilerdi. Alınan bu gemiler kısa vadede artan yolcu talebini karşıladılar. Uzun vadede ise günün şartlarına uygun daha modern ve hızlı gemi alımı için çalışmalara başlandı bunun için İtalya’da Napoli’de bulunan Cant. Nav. Navalemeccanica tersanesine ULUDAĞ ve BANDIRMA gemileri ile yine İtalya’da Cenova’da bulunan Ansaldo Tersanesi’ne de Samsun ve İskenderun gemileri sipariş edildi. Samsun gemisi 1951'de, İtalya,
Cenova'da S.A. Ansaldo tezgâhlarında buharlı yolcu gemisi olarak inşa edildi. 6.543 gros, 3.558 net tonluktu. Uzunluğu: 132 metre, genişliği: 17,3 metre, su kesimi: 10,3 metre idi. S.A. Ansaldo yapımı, her biri 4.400 beygir gücünde iki buhar türbini vardı. Çift uskurluydu. 19 mil hız yapabiliyordu. Yeni olarak alındı. Biçimli ve yollu bir gemiydi. Yüzme havuzu vardı. 1964 yılında, kazanları ve yardımcı makineleri Hollanda'da yenilendi.1970 yılların sonunda denizyolları filosundan çıkarıldı1982 Ekim sökülmek üzere satıldı Samsun Gemisi’nin kendisiyle özleşen kaptanı Adnan Ülgezen 1980 yıllarda Denizin Sesinde çıkan bir röportajında bakın kendisiyle ve gemisi hakkında neler söylemiş. Kadıköy'de 1910 yılında doğdum. Babam Yusuf izzettin Bey, Donanmanın iclaliye zırhlısı süvarisi idi. Çok küçük yaşta Kalamış Koyu'nda kürek çekmeye ve yelken talimlerine başladım. İlkokula Haydarpaşa Alman Okulunda başladım. Hiç unutmam 1. Dünya Savaşı yıllarıydı. Bir sabah öğretmenler ve öğrenciler bahçede toplandık, başöğretmen Midilli Kruvazörünün battığını söyledi. Saygı duruşuna geçildi ve okulun bayrakları yarıya indirildi. Denizciliğe karşı duyduğum ilgiden
olacak bu haber beni çok etkiledi. İstanbul’un işgalinden sonra Alman Okulu kapandığı için beni Kadıköy Sultaniyesine verdiler. Bu arada babamın süvarisi olduğu Millet gemisi ile henüz 8 yaşında iken ilk seferime çıkmıştım. Yıllar sonra Askeri Tıbbiye Mektebi Dâhiliye Müdürü haberim olmadan beni tıbbiyeye kaydettirmiş. Bunu öğrenince çok üzüldüm. Bütün hayallerim yıkılmıştı, çünkü ben denize ve maviye tutkundum. O günlerde Ticareti Bahriye Mektebi Âlisi’nin (şimdiki Yüksek Denizcilik Okulu) giriş imtihanı vardı. Hemen bu imtihana katıldım ve birinci oldum. Artık denizcilik mesleğine ilk' adımımı, atmıştım. Her yıl sınıf birincisi oluyordum. Nihayet 1929 yılında okulu (pekiyi) derece ile bitirerek mezun oldum. O zaman okulumuz iktisat Vekâleti’ne bağlı idi. Vekâlet beni mükâfat olarak Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’nin gözde gemisi Karadeniz’e atadı. İlk Karadeniz gemisi, Türk mallarını tanıtmak amacıyla Avrupa Limanlarını dolaşarak (Seyyar Sergi) olarak kullanılmıştır. Geminin seferden dönmesini beklerken geçici olarak Marmara gemisinde çalışıyordum. Bir gece evimizin kapısı çalındı, hemen sefere çıkacağımız bildirildi. Gemiye gitmek üzere palas pandıras yola çıktım. Yol boyunca kafamın içinde niçin, neden ve nereye soruları
Bir sabah öğretmenler ve öğrenciler bahçede toplandık, başöğretmen Midilli Kruvazörünün battığını söyledi. Saygı duruşuna geçildi ve okulun bayrakları yarıya indirildi. Denizciliğe karşı duyduğum ilgiden olacak bu haber beni çok etkiledi. İstanbul’un işgalinden sonra Alman Okulu kapandığı için beni Kadıköy Sultaniyesine verdiler. Bu arada babamın süvarisi olduğu Millet gemisi ile henüz 8 yaşında iken ilk seferime çıkmıştım.
11
dolaştı durdu. Gemiye vardığımda Ertuğrul Yatı'nın arızalanması üzerine Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekileri almak için Yalova'ya gideceğimizi öğrendim. O anda içimi sevinç - korku karışımı bir; duygu kapladı. Bu kelimeler ile anlatılamayacak kadar değişik bir duyguydu. Gemide büyük bir heyecan, telaş ve faaliyet vardı. Herkes kendi görevini en seri ve en iyi biçimde yerine getirmek için koşup duruyordu. Kalkış hazırlıkları biter bitmez Yalova'ya doğru hareket ettim. Mustafa Kemal Paşa'nın gemiye binişi, hepimizin elini ayrı ayrı sıkışı benim için tarihi bir andı. işte Büyük Türk’le karşılaşmam böyle olmuştu. Yurt dışı İlk seferini İnebolu gemisi ile Sİvastopol'a yapar. Daha sonra Karadeniz gemisinde mülazım kaptan olarak göreve başlar. O zamanlar, uzak yol 3. kaptanlık imtihanına girebilmek İçin dört yıl denizde çalışmış olmak. Gerekiyordu. Okul tatillerinde stajyer mülazım kaptanlık; seferde olmadığım zamanlarda kılavuz kaptanlık yaparak tecrübemi arttırmış ve kısa zamanda (uzak yol üçüncü kaptanı) olmuştum. İkinci kaptanlık imtihanına girebilmek için, iki yıl fiilen 3. kaptanlık yapmış olmak gerekiyordu. O sıralarda Sinop gemisinin 3. kaptanlığı boştu. Yalnız, bu gemi Zonguldak'tan İstanbul’a kömür taşıyordu. Buna rağmen hiç düşünmeden geminin 3. kaptanlığını kabul ettim. Seferler 12
esnasında İskenderiye Limanı kitabının tercümesini yaptım. O sıralarda İstanbul - İskenderiye hattı açılmıştı. Tecrübeli olduğum için kısa bir süre sonra beni bu hatta sefer yapan Ankara gemisine verdiler. Yeni satın alınan Ege gemisi de İskenderiye hattı İçin hazırlanıyordu. Tam bu sırada Sovyet Dışişleri Bakanı Venedik'e gidecekti. Bu önemli sefere en yeni gemimiz olan Ege’nin yollanması uygun görüldü, beni de bu gemiye verdiler. Akdeniz'in köpüklü dalgalarını' yara yara Venedik'e vardık. Bu benim dış sularda ilk seferim idi. 1933 yılında askere gittim. İlk altı aylık süreyi İstanbul’da geçirdim ve uzak yol ikinci kaptanlık imtihanına girerek ehliyet belgemi değiştirdim. Askerliğimin ikinci altı aylık devresinde «Hamidiye» gemisinde deniz talebesi, üçüncü altı aylık devresinde ise; asteğmen olarak bulundum. Bir gün top atışları yapmamız emredildi. Muvazzaf bir subayla baş onbeşliğin taretine girdik. «Ateş» emriyle birlikte top sanki beynimizin içinde patladı. Halbuki; kulaklarımızı tıkamamız gerekirmiş.. Hedefe isabet olmadı. Yine «Ateş» emri geldi. Tekrar beynimiz sarsıldı. Bu sefer hedefe isabet kaydettirdik. Kulağımdaki arızanın zamanla geçeceğini söylediler. Söylediler amma hiçte söylendiği gibi olmadı ve bu bende askerliğin bir yadigârı olarak kaldı. Manevradan İstanbul’a dönerken gece yarısı bir feryatla
yataktan fırladık. «Yangın var...» Kamaradaki arkadaşlarımızla birlikte kendimizi güverteye attık. Meğerse kömürlük tutuşmuş. Gemi Komutanına varana kadar herkes kömürlüğün başında bulunuyordu. Gemide cephane vardı. Neyse kötü bir olay meydana gelmeden elbirliği ile yangını söndürdük. Nihayet İstanbul’a geldik. Hayatımın en maceralı seferlerinden biri olan bu sefer dönüşünde Komutan mükâfat olarak bana bir hafta izin verdi. Daha sonra 1935 Mayıs'nda Teğmen rütbesi ile terhis oldum. Askerlik hizmetim bitince yine Karadeniz gemisinde göreve başladım. Gemimiz Karadeniz hattında çalışıyordu. Bürgün Karadeniz'de fırtınaya tutulduk. Karaya oturma tehlikesi belirdi. Diğer gemiler demir alarak traverse çıkmak istiyordu. Fakat demirlerini çekemiyorlardı. Bizim gemi de aynı durumda idi. Zincirin birini apasından fora ederek, denize bıraktık. Makineye tam yol ileri işlettik. Sonunda derin suya açılabildik. İstanbul vardığımızda fırtınadan minarelerin tepelerinin uçtuğunu, ağaçların devrildiğini öğrendik.' Mersin seferi yapan yolcu ve yük gemimiz S/İnebolu İzmir'e yaklaşırken devrilerek battı. Yolcuların ve personelin çoğu boğuldu Bu elim olaydan sonra Almanya'dan bir (deniz ticaret uzmanı) getirilmesine ve bir imtihan açılarak birinciliği kazananın Almanya’da ihtisasa gönderilmesine karar verildi. İmtihana girdim ve birinciliği kazandım. İstanbul’dan Hamburg'a gittim. Bu kentte ayaklarım gemilerde, ellerim kitaplarda kafam hepsinde; Hem okuyor hem inceliyor; hem de tercüme yapıyordum. Almanya'da yeteri kadar kaldıktan sonra ülkeme döndüm. Türkiye'ye döndüğümde Denizbank
yeni kurulmuştu. Bir süre burada çalıştım. «Savarona» yatındaki Alman elektrik mühendisinin sözleşmesi sona ermişti. Gemide «Cayro Stabilizer» aleti vardı. Bu alet gemideki valpaları azaltıyordu. Gemi personelinden bunu kullanacak kimse yoktu. Bana geçici olarak gemideki personeli yetiştirme görevi verdiler. «Savarona» yatının her köşesinde ayrı bir güzellik vardı. Adını Japonya: da yaşayan Salla kuşu ile sahibesinin isminden almış olan Savarona, bir çatışma veya yangın halinde batmamak için her türlü önlem ve aletlerle donatılmıştı Cumhurbaşkanı Savarona yatı ile ancak birkaç defa gezdirdik geri kalan günler hep Bebek Camii önünde kıçtan - kara yatıyorduk. O sıralarda nişanlıydım evlenmeye karar vermiştik. Ancak; Atatürk'ü kaybetmiş olduğumuz için, düğün yapmak yasaktı. Eşim Melahat hanımın gelinlik giymemesi şartıyla Park Otel 'de düğün yapmamıza izin çıktı ve 9 Eylül 1939'da evlendik. Aynı günlerde 2. Dünya Savaşı patlak verdi. Gemideyken hazırladığım (Modern Seyir Aletleri ve Telsiz Kerterizleri) kitabımı bastırmış ve ilgili yerlere göndermiştim. Bu sırada Savarona'daki görevim de bitmişti. 1942 yılının ilk aylarında İkinci Dünya Savaşı'nın en korkunç günleri yaşanıyordu. İngiltere hükümeti bize gemiler gönderiyordu. Gemiler Afrika'nın güneyinden dolaşarak Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden Mersin Limanına yollanıyor bize burada teslim ediliyordu. Ege Denizi mayınlanmış olduğundan İngilizler yolun bu kısmını bize bırakıyordu. Bu bölgede seyir büyük bir dikkat cesaret ve biraz da şans işi idi. «Silivri» adındaki feribotu teslim almak üzere Mersin'e gittim. Güverteye demir yükledikten
sonra' hareket ettik. Yunan adaları karasula-rımızı dar bir geçit haline dönüştürdüğünden Alman ve İngiliz denizaltıları sahillerimize kadar sokulabiliyordu. Bu yüzden gündüzleri yol alıyor, geceleri demirli yatıyorduk. Son derece dikkatli ve yorucu yolculuktan sonra İstanbul’a vardık. Daha sonra Denizyolları Umum Müdürü Yusuf Ziya Bey beni terfien Kadeş gemisine atadı. Bu gemi ile bir süre İzmir hattında daha sonra da İstanbul - Ordu hattında çalıştım. Dönüş seferlerimizden birinde Hopa'dan dönmekte olan Ankara gemisi ile İnebolu'da buluştuk. Bu limandan kalktıktan kısa bir süre sonra Ankara gemisi peşimize takıldı. Ankara, Kadeş'den daha yollu olduğundan bize yetişti. Güvertedeki yolcular Kadeş'in bacasından çıkan dumanları ima edercesine gülerek hep bir ağızdan «Yol verin geçeyim, dumanlı dağlar» şarkısını söylüyorlardı. Bizi geride bıraktıkça da el Çırpıp, ıslık çalıyorlardı. Gece geminin ışıklarını söndürerek yola devam ettim ve daha kısa bir rota seçerek makineleri tam yol kumandasını verdim. Sabaha karşı Boğazın Rumeli Fenerine girdiğimizde yoğun bir sisle karşılaştık. Büyükdere'den sonra Karaköy'e kadar yanaşmak büyük bir maharet istiyordu. Çünkü bu bölümde ne radyofarm, ne de telsiz kerteriz aletinin yararı vardı. Her şey yalnızca hesaba ve dikkate dayanıyordu. Boğazda oldukça heyecanlı bir seyir yaptık. Fakat amacımıza ulaştık ve Galata rıhtımına yanaşarak yolcumuzu çıkarttık. Aradan saatler geçtikten ve sis açıldıktan sonra Ankara gemisi uzaktan göründü. Bizim personel Ankara, rıhtıma yanaşmak için. Yanımızdan geçerken «Nerde kaldın sevgilim. Gelmedin çoktan beri»
şarkısını neşeyle söyleyerek bir gün öncesinin burukluğunu giderdiler. Bir süre sonra İstanbul - İzmir hattında çalışmaya başladım. Fakat Almanya'ya harb ilan edilince İzmir Postası kaldırıldı. Yerine İstanbul Bandırma seferlerini yapmaya başladık. Nihayet harb bitmişti. Savaş bitince İstanbul - Kıbrıs - Beyrut - İskenderiye - İstanbul ring seferini yapmak üzere Aksu» gemisinde sefere başladım. İskenderiye’ye geldiğimizde gemimize Mısır Kralı Naibi Abdül Münib ve eşi Neslişah gemimize bindi. Güzel bir yolculuktan sonra İstanbul’a geldik. Yıl 1946, Bulgaristan'da yapılan halk oylaması sonunda krallığın kaldırılmasına karar verilmişti. Kral ve ailesi' Sofya'dan İstanbul’a trenle gelmişlerdi. Buradan İskenderiye’ye gideceklerdi. Kral ailesi 17 Eylül tarihinde gemiye bindiler. Kral Simeon 13
7 yaşında, Ana Kraliçe Joanna ve kızı prenses Marie Louis'i karşılayarak, Aksu gemisinde kendi özel kamaramı tahsis ettim. 14 kişilik kral ve maiyetine iyi bir yolculuktan sonra İskenderiye’ye getirdim. Daha sonra,. Aksu gemisi ile Mekke'ye giden Hacı kafilesini getirmek üzere Cidde'ye gittim. Bayram geçmiş olduğu için, yarım hacı oldum. 1949 yılında Amerika'dan Adana gemisini getirmek üzere uçakla Newyork'a gittim. Geminin hazırlanmasını beklerken burada bir kulak ameliyatı geçirdim. Daha sonra ikinci Dünya Savaşı emeklisi Adana’yı. Alarak yola çıktım. Gemide Mahmut Baler (Bal Mahmut) ve eşi, eski Maliye Nazırlarından Cavit Bey ve eşi de bulunuyordu. İstanbul’a geldiğimizde gemiyi Umum Müdür Cemil Parman karşıladı. 1945'lerde Güney Akdeniz hattı açılmıştı. Bu hatta Beyrut - Kıbrıs - İskenderiye - Napoli - Marsilya ve Cenova Limanları bulunuyordu. Ben de ilk kez bu hatta sefer yapmaya başladım. Böylece, Akdeniz'de İtalyan’larla rekabete başlamıştık. Artık prensler, prensesler bizim gemilerimizi tercih ediyordu. İskenderiye’ye gideceğimiz bir sefer sırasında Mısırlı Prenseslerden Mahveş, gemideki bütün lüks kamaraları kapatmıştı. Mısır Kralı Faruk'un kız kardeşi Prenses Faize ile eşine gemide zorla bir yer bulabildim. Yolda büyük bir fırtınaya yakalandık. Napoli'ye bin bir güçlükle yanaşabildik. Ertesi günkü gazeteler maceralı yolculuğumuzu büyük manşetlerle bildirdiler. İtalya’daki «irgornale» gazetesi (dehşetli fırtına yüzünden İtalyan, Amerikan ve daha bir, çok gemiler limana girememelerine rağmen, Adana ismindeki bir Türk gemisi çok güç ve mahirane bir manevra ile limana girmiştir) 14
Aksu gemisinde kendi özel kamaramı tahsis ettim. 14 kişilik kral ve maiyetine iyi bir yolculuktan sonra İskenderiye’ye getirdim. Daha sonra,. Aksu gemisi ile Mekke'ye giden Hacı kafilesini getirmek üzere Cidde'ye gittim. Bayram geçmiş olduğu için, yarım hacı oldum.
diye yazmıştır. Marsilya’ya geldiğimizde Acentemiz Kuveyt Emir’inin bizim gemimizle seyahat edeceğini bildirdi. Yolculuk Esnasında Emirle iyi bir dostluk kurduk. Beyrut'a vardığımızda Emir, askeri törenle karşılandı ve o akşam beni Aley'de yemeğe davet etti. Artık rakiplerimiz olan İtalyan, Fransız ve Yunan gemilerinin Yolcularını sürekli bizim gemiye çekiyorduk. 1950 yılında İtalya’da inşa edilmekte Olan, İskenderun Samsun Uludağ» ve Bandırma» gemilerinin (Kontrol ve Tesellüm Heyeti) nde bulunmak üzere Mart ayında Cenova'ya. Gittim. Gemilerin yapımında ve bazı kısımlarında değişiklik yapılması gerekiyordu. Bu işler haftalarca sürdü. Bu süre esnasında görmediğim şehirleri gezdim. Uludağ ve Bandırma» gemilerinin yapımı daha önce bitti ve onlar Napoli’den İstanbul’a gitti. İskenderun da tamamlanıp gidince bir tek Samsun gemisinin yapımı sürüyordu. Özellikle bu geminin çok
güzel ve konforlu olması için, çalışılıyordu. Nihayet deneme seferi yapmak üzere Marsilya'ya gittik. 7 Şubat günü yolcumuzu ve yükümüzü alarak bu limandan hareket ettik. Yolda büyük bir fırtınaya yakalandık. Fakat gemimiz bu fırtınayı kolayca atlattı ve sağ salim İstanbul’a geldik İlk kez, 1951 Nisan ayında «Samsun» gemisiyle Beyrut, İskenderiye, Napoli, Cenova seferine başladık. Gemi tıklım tıklım idi ve bir tek boş kamara dahi yoktu. Personelimizin çalışkanlığı; temizliği, bilgisi ve disiplini göz dolduruyordu. O zamanlar İstanbul’un en lüks lokanta ve oteller! Gemlerlimizde yetişen kamarotları, aşçıları kapışıyordu.«Samsun gemisinde kamarotlar öğle yemeği servisinde beyaz ceket, eldiven, siyah pantolon, akşam yemeği servisinde ise, frak giyiyorlardı Gemimiz öylesine beğeniliyordu ki; Acentelerimize ve Genel Müdürlüğümüze teşekkür ve övgü mektupları yağıyordu. . Sir Williams İle Lady Houston, Beyrut tan MarsiIya’ya yaptıkları seyahatte gemiyi o kadar mükemmel bulmuşlardı kı; «Bu gemiyi hakikaten Türkler mi idare ediyor, siz hakikaten Türk müsünüz?» diye hayretle soruyordu. Bir seferinde Arnavutluk Kraliçesi Geraldinn geminin lüks kamaralarını kapatmıştı. Beyrut'a geldiğimizde Kraliçeyi Irak Veziri Sait Paşa karşıladı. Kraliçe GeraIdinn dönüşte de yine bizi seçti Beraberindekilerle onu Beyrut'tan Napoli'ye götürdük. Gemimizi seçen ünlüler arasında Mısır Baş Nazırı Nuhas Paşa Lübnan Cumhurbaşkanı ve ailesi ile sonra Ürdün Kralı Hüseyin İle evlenecek olan Dina vardı. 1952 yılının Akdeniz ring seferini tamamlayıp İstanbul’a dönünce hemen İzmir:
e hareket edeceğimizi bildirdiler. Ertesi gün İstanbul’dan zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes'i alıp İzmir’e götürdüm. Evet, Samsun'u Kralların, Kraliçelerin ve rakiplerimizin gözde ve örnek gemisi yapmayı başarmış ve doruğa çıkarmıştık. Böyle bir geminin Süvarisi olmak pek çok kaptanın gönlünde yatan bir arslandı. Bir meslektaşım, 1953 yılında Samsun'un Süvariliğine tayın edildi. Ne var ki; ilk seferde Pire Limanında geminin zinciri kesilmişti. Bir iki seferden sonra, Samsun'da her kaptanın kaptanlık yapamayacağı anlaşılınca beni tekrar Samsun'a verdiler. Samsun’un ünü Akdeniz kıyılarına iyice yayılmıştı. Yunanlılar Paskalya'da TiNOS adasına gitmek için Samsun'u kiraladılar. Yunanlıların inançlarına göre bu adada bulunan kiliseyi ziyaret edip Ada toprağından alanların dilekleri yerine geliyormuş. TİNOS'a geldik. Gemiyi bırakmadım, oranın bir milletvekili benim için aldığı toprağı verdi ve adağımın mutlaka yerine geleceğini söyledi. Adağım, benim için imkânsız olan bir araba satın almaktı. Aradan bir yıl kadar geçmiş, 1955 yılına girmiştik. Kuveyt Emiri İngiltere dönüşünde Marsilya Limanında gemimize binmişti. İskenderiye yakınlarına gelince bir fırtınaya yakalandık. Büyük zorluklarla mendirekten içeri girdik. Yolcu ve yükümüzü boşaltarak Beyrut'a hareket ettik. Fırtına aynı şiddetle devam etti Ve hiç rötar yapmadan Beyrut'a vasıl olduk. Akşam yemeğinde, Emir beni Kuveyt'e davet etti ve kendisi için yaptırmış olduğu Cadillac arabasını bana hediye etti. Fakat lüks arabaların yurda getirilmesi o zamanlar
yasaktı. Fakat gümrüğünü ödemek kaydıyla özel izin çıkarıldı. İstanbul’a geldiğimizde ertesi günkü gazetelerde «Kuveyt Emiri Samsun vapuru Süvarisine şahane hediye verdi, diye yazılar ve arabanın fotoğrafları çıktı. Aklıma TiNOS adasından aldığım toprak geldi Evde arayıp buldum ve ilk seferimizde Adaya gönderilmek üzere PİRE Acentesine bıraktım. 1955 yılında Lübnan hükümeti beni Altın Şeref Madalyası ile taltif etti. Bu yılın içinde gemimizde Irak Veziri Sait Paşa, Lübnan Cumhurbaşkanının ailesi General Ali Fuat Cebesoy, Prenses Jilella, Prenses Makbule, Suudi Arabistan Veziri Abdül Aziz, Kral Zogo'nun kızkar-deşleri, Prenses Nefise, Prenses Bedia, Prenses Celile, Ali Yahya Paşa ve eşi Itır Hanım, Nasır'ın ailesi de seyahat etmiştir. Samsun gemisinin dış ülkelerdeki olağanüstü başarısı Denizcilik Bankasından 13 takdirname, terfi ve parasal ödül almama yol açtı, Samsun ve ben birbirimizden ayrılmaz bir bütün haline gelmiştik. 1965 yılının Temmuz ayında Genel Müdürlükte Kaza Tahkik Komisyonu Müdürü görevine getirildim. Daha sonra, 1 Ocak 1969. tarihinde Kaza Tahkik Kurulu Başkanı oldum. Uzun süre burada çalıştıktan sonra kendi isteğimle 1974 yılında emekli oldum. Böylece, müesseseye fiili ve itibari toplam 49 yıl 12 gün denizcilik hizmetim oldu. Gemiler de İnsanlar gibidir. Doğar, yaşar ve ölürler... Samsun gemisi de, diğer gemiler gibi yaşamını tamamladı ve kendisine 13 yıl süvarilik eden Adnan Kaptandan sonra çürüğe çıkarıldı. Yıllardır Türk Deniz Tarihinde en çok ünlü kişileri taşımış olan «Samsun, belki de bu
konuda denizlerde rekor yapmış tek gemi idi. «Samsun dan güzelliği ve süvarisinin ünü bir çok cumhurbaşkanını, kralları, prensleri, prensesleri, generalleri kendine çekmiş Ne yazık ki Samsun’dan geriye Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin kıyısında köşesinde 1 Mevki Yemek Salonunda kullanılan birkaç sandalyesi kaldı. Şöyle etrafınıza bir bakın8.000 Km deniz kıyısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinde Cumhurbaşkanlarını, Kralları, kraliçeleri, prensleri, prensesleri, generalleri ve diğer yolcuları taşıyacak kaç yolcu gemisi kaldı ve bu gemileri işletecek Denizyolları İşletmesi nerede? Nerede? Gülcemal, Gülnihal Nerede Ankara, Tarsus, Adana, Giresun, Ordu. Trabzon nerede? Marmara, Ege, İzmir, Karadeniz nerede? Ayvalık ve Gemlik Sus, Marakaz, Kadeş, Etrüks, Tırhan nerede? Evet, hepsi ama hepsi denizcilik tarihinin şanlı sayfalarında çoktan yerlerini aldılar ne yazık ki resimleri ve hatıralarından başka bir şey kalmadı bu gemilerden hoş bu gemileri hatırlayanlarda kalmadı Her gün bakıyorum Galata rıhtımına acaba geri dönerler mi diye aklıma Yahya Kemal Beyatlı’nın o müthiş şiiri aklıma geliyor: “Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden. Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden “ Ama ben umutla bekliyorum 15
2000’li Yıllarda Şehirlerimiz Nasıl Büyüyecek?
YATAY MI DİKEY Mİ?
Sorun Bu Kadar Basit mi, Yoksa Başka Problemler de Var mı? Prof. Dr. Cevdet YILMAZ Giriş
“Sadece rant, kâr ve kazanç odaklı bir anlayışla bir şehir inşası gerçekleştiremeyiz. En büyük kazancımızın insan öncelikli, yaşanabilir şehirler kurmak olduğunu kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz”. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
2000’li yılların ilk çeyreğinin sonlarına doğru yaklaşırken hızlı ve başıboş gelişen şehirlerimizi de sorgulamaya başladık. Sayın Cumhurbaşkanımızın “şehirlerimizin artık dikey değil, yatay yönde büyümesi gerektiği” üzerine yaptığı açıklamalar, üstelik bunu Türkiye’deki bütün belediye başkanlarına hitaben Külliye’de “Şehircilik Şûrası”nda ifade etmesi, Türkiye’de önümüzdeki yıllar içinde yeni bir yerleşme planlamasını da gündeme getirecek gibi görünmektedir. Öyle ya; “üniversite sınav sistemi değişecek” dedikten bir gün
16
sonra sistem değişiyorsa, “şehirler yatay yönde büyüyecek” dediğinde, bugüne kadar dikey yönde yapılaşmayı ilke edinen ve bundan büyük rant elde eden1 Türkiye’nin 1 Kentsel rantı bir misalle açıklamaya çalışalım: Şehirlerin yatay yönde büyümesi durumunda 2 katlı bir ev düşünelim ve bu 1 birim olsun. Bu 1 birim için belediyenin getirdiği ve karşılığını istediği altyapı parası da 1 birim olur. Yol, su, elektrik, doğal gaz, internet hepsi 1 birim hizmet için 1 birim maliyet demektir. Şimdi şehirlerin dikey yönde büyümesine bakalım: 1 birim maliyetle hizmet getirilen 2 katlı evin yerine çift daire, hatta 4 daire üzerine 10 katlı, 20 katlı bir bina düşünelim. Sonuç; 1 birim altyapı maliyetiyle 20, 40, 80 birimin (dairenin) işi görülmüş oluyor. Daire ve kat sayısı yükseldikçe, belediye ile müteahhit ya da inşaat sahibi arasında gerçekleştiğini düşündüğümüz rant paylaşımının boyutları daha da artıyor. Bu durumda Türkiye’nin neresinde olursa olsun, hangi belediye yetkilisi bir anda dikey büyümeden vazgeçip yatay büyümeyi ister? Burada ihtiyatî olarak, biz yine de bütün belediyeler böyledir diyemeyiz. Fakat görevden alınma / ayrılma vakti geldiğinde yüz ifadelerinden ve duygusallıklarından(!) belli olur; kimin “Hak”, kimin “halk”, kimin “rant” için çalıştığı.
Foto 2. Ortaçağ’da Viyana (Anonim)
Foto 3. Ortaçağ’da Münih (C. Yılmaz)
hemen her tarafındaki belediye başkan ve meclis üyeleri bu yeni durum karşısında ne yapacaklar, kendilerine nasıl bir yol haritası çizecekler, halleri ne olacak, müteahhitlerle nasıl helalleşecekler(!), dahası 2019 seçimlerinde milletin karşısına nasıl çıkacaklar diye empati yapıp, onlar adına üzülmekten kendimizi alamıyoruz (!).
da aldığı görünüm ve gelecekte nasıl olacağı ya da olması gerektiği, bunu belirleyecek kriterlerin neler olduğu, şehirsel gelişme tartışmalarının “yatay mı dikey mi” gibi iki kelimelik ifadeyle öyle kolayca kontrol altına almanın mümkün olup olmadığı gibi hususlarda görüşlerimizi dile getirmek istiyoruz.
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız şûrada açık açık şunu da söyledi; “sadece rant, kâr ve kazanç odaklı bir anlayışla bir şehir inşası gerçekleştiremeyiz. En büyük kazancımızın insan öncelikli, yaşanabilir şehirler kurmak olduğunu kabul ederek yolumuza devam etmeliyiz”. Cumhurbaşkanımız bunları söylerken orada hazır bulunan belediye başkanları bu sözlerden ne anlamışlardır acaba? “Eyvah rant elden gidecek” diye üzülmüşler midir, “hazır Ankara’ya kadar gelmişken istifalarımızı da alacak mı” diye endişelenmişler midir, yoksa “Külliye’ye başkan olarak geldik ama sade vatandaş olarak mı geri döneceğiz” diye korkmuşlar mıdır, bilmiyoruz. Şûra’dan yeni hizmet aşkıyla zihinleri dolu dolu mu döndüler, yoksa bu onlar için turistik bir gezi miydi, onu da ülke genelinde icraatlarına bakıp göreceğiz.
Şehirler nasıl ortaya çıktı, büyüdü ve ilk ne zaman dikey gelişmeye başladı?
Bu sayıda Ankara’da gerçekleştirilen “Şehircilik Şûrası”nda tartışılan konuları dikkate alarak; şehirlerimizin 2000’li yıllar-
Bilindiği gibi ilk şehirler Mezopotamya ve Nil Vadisi gibi ilk medeniyetlerin kurulduğu yerlerde ortaya çıkmıştır. Medeniyet kelimesinin kökeni de Arapça Medine şehrinden gelmekte, kırdaki ilkel ve basit yaşama karşı şehirdeki örgütlü ve organize hayatı temsil etmektedir. Şehirler Sanayi Devrimine kadar nüfus bakımından önemli bir gelişme göstermemişler, sahip oldukları ekonomik potansiyele göre insan barındırmışlardır. Bu uğraşılar ticaret, zanaat ve askerlik gibi belli başlı faaliyetler olduğundan, bunlarla iştigal edenlerin sayısı ve bu kişilerin bakmakla yükümlü oldukları fertler geçmişteki şehirlerin nüfus miktarlarını belirlemiştir. Bu itibarla dünyada İstanbul, Bağdat, Roma, Paris, Londra ve bunlara yakın özellikte (imparatorluk merkezi, askerî garnizon ya da dinî önemi olan yer-
ler gibi) şehirler dışında, (Sanayi Devrimine kadar) şehirlerin nüfus miktarları kolay kolay 5.000’i geçmemiştir. 1830’lardan itibaren özellikle Batı Avrupa ülkelerinde ortaya Çıkan Sanayi Devrimi üretim biçimlerini değiştirmiş, makinelerin icadı ve kullanımı işçi sınıfını doğurmuş, endüstriyel tesislerinin kurulduğu yerler kısa zamanda nüfusu kendine çekerek önce sanayi şehirlerinin ardından bunlarla bağlantılı diğer kentlerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu arada asansör icat edilmiş; o zamana kadar en fazla 5-6 katı geçmeyecek şekilde yatay yönde büyüyen şehirler hızla dikey yönde gelişmeye başlamışlardır2. Yirminci Yüzyıl’da yaşanan iki büyük dünya savaşı bir kısım sanayi şehirlerinin önce yıkılması ve ardından yeni şartlara göre yeniden imarını mümkün kılmış, bu durum çağdaş ihtiyaçlara göre şehirlerin nasıl planlanması gerektiği hususunda yeni fikir ve uygulamaların da önünü açmıştır. Yirminci Yüzyılda şehirleşme ve Türkiye şehirleri Bu tarihsel süreç içinde gelişmiş ülkelerde kırdan kente göç, burjuva tarafından, mevcut (ya da sanayinin etkisi ile sıfırdan ortaya 2 Fikir ve basit uygulama örnekleri çok eski zamanlara gitse de, bugünkü kullanımına yakın özellikteki (fren sistemi olan, güvenilirliği kanıtlanmış) ilk asansör 1853’te Elisha Otis tarafından icat edilmiştir. Denilir ki; kentlerin dikey yönde gelişmesi asansörü icat eden kişiyle değil, asansörün frenini bulan bu kişiyle başladı.
17
Foto 4. İstanbul- Boğaziçi; rantın önüne geçmek için özel yasa çıkartıldı (Anonim)
çıkan) şehirlerde sanayi tesislerinin kurulmasına bağlı olarak ihtiyaç duyulan işgücünü karşılamak üzere bu şehirlerin kırsal nüfusu çekmesine dayanmaktadır. Buna karşılık, gelişmekte olan ülkelerde ise aynı düzeyde sanayileşme görülmediğinden kırdan kente göçte rol oynayan esas faktör; istihdam imkânları vb. taleplerle şehrin çekiciliği değil, esas olarak geçim sıkıntısından kaynaklanan kırın iticiliği büyük rol oynamıştır. Bu durumda da kırdan kente göç edenler istihdam imkânı ve yeterli gelire kavuşamadıklarından barınma sorunları ile karşı karşıya kalmışlar, bu da belli başlı şehirlerin kısa zamanda gecekondularla çevrelenmesine neden olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin kaderini paylaşan Türkiye’de de benzer durum yaşanmış, 1950’lerden itibaren şehrin çekiciliğinden ziyade kırın iticiliği sonucu köyler boşalmaya başlamış; İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerimiz hızla akıp gelen bu nüfusun barınma ihtiyacına cevap veremedikleri için kısa zamanda gecekondularla kuşatılmıştır. Kırdan gelenlerin ardı arkası kesilmeyince gecekondularla mücadele başarısızlıkla sonuçlanmış, art arda çıkartılan imar afları şehirlerin alansal olarak daha geniş sahalara yayılmasına sebep olmuştur. Bu durum, ülkenin geri kalmışlığına paralel olarak buralara yeterli düzeyde
18
Foto 5. İstanbul; arka planda rantın zirvesi gökdelenler (C. Yılmaz)
alt ve üst yapı hizmetlerinin getirilmesini zorlaştırmıştır. Öncelik barınma ihtiyacının giderilmesi olduğundan kent estetiği bir kenara bırakılmış, sonuçta hiçbirimizin beğenmediği ve sürekli eleştirdiğimiz bugünkü çarpık kentleşme ve buna paralel plansız ve çirkin şehirler ortaya çıkmıştır. Bugün sorun ne? Bugün mevcut şehirlerimize bakıp, gelişmiş ülkelerinkilerle de karşılaştırarak, nerede hata yaptığımızı sorgularken, her zaman olduğu gibi yine şekilciliğe takıldık ve sanki dikey değil de yatay büyürsek sorun çözülecekmiş gibi, problemi bir cümle ile özetlemeye kalktık. Dahası, bu problemleri çok önceden yaşayan, onun da öncesinde o ülkelerde bu soruna dikkat çeken ve (her ne kadar çoğu zaman dikkate alınmasalar da) gerekli uyarılarda bulunan bilim insanları bu sorunlarla ilgili olarak “acaba ne tür tespitler yaptılar, önerileri neydi, sonuçta ne oldu” gibi hususları takip edemedik. Böylece aradaki mesafe açıldı ve biz bize ait olan geçmiş şehircilik birikimlerimizi unuttuk ve bugün gelişmiş ülkelerin şehirlerine ve şehircilik anlayışına öykünür hale geldik. 2000’li yılların başlarında (Türkiye’nin de içinde olduğu) gelişmekte olan ülkelerde şehirsel süreç nasıl gelişti, hangi sorunlar yaşandı? Latin Amerikalı ünlü
mimar ve kent plancısı Niemeyer bu durumu şu şekilde özetliyor3; 1. Kentler daima gelişme, teknolojik ilerleme, yeni iletişim biçimleri ve hızla değişen beğenilerin etkisi altında sürekli değişime uğramaktadırlar. Geçmişte kent yaşamı kolaydı. Doğaya daha yakın ve topluluk sağduyusuna uygun bir hayat sürdürülüyordu. İnsanların bir araya geldiği küçük meydanlar, dar sokaklar, bu sokaklara canlılık katan seyyar satıcılar ve pazar yerleri… Bunların hepsi zamanla kayboldu ve yerlerini gündelik ihtiyaçlara yönelik olarak oluşturulan iş merkezlerine bırakmaktadırlar. 2. Sanayi Devriminden başlayarak üretim ve ulaşım alanındaki tüm değişimler ve her yeni kentsel etkinlik şehirleri son derece hareketli metropollere dönüştürmektedir. Şehirler binlerce yıldır vardı. Babil ve Ninova’da da şehirler vardı. Fakat bunların hiçbiri bugünkü kentlerin karşılaştığı sorunlarla karşılaşmadı, kısa zamanda böylesine hızlı bir değişim geçirmediler. Çünkü o dönemlerde bu kadar büyük miktarlarda nüfus bir araya gelmemişti. Örneğin; David Hume (1711-1776) “Fazla Nüfuslu Uygarlıklar” isimli denemesinde o güne kadar dünyada hiçbir şehrin 700 bini geçmediğini yazmıştı. Ondan 50 yıl sonra 3 Oscar Niemeyer, “A city for the year 2000” (in: The Urban Explosion), http://unesdoc.unesco.org/images/ 0006/000634/063438eo.pdf
Foto 6. Ankara; Devlet eliyle dikey yapılaşma, gecekondudan apartmana geçiş (Anonim)
doğan Jules Verne’in (1828-1905) hayalleri bile bir şehir için 10 milyon nüfusun üstüne çıkmamıştı. 3. Günümüz dünyasında tüm beklentiler aşılmış, nüfusu 1 milyonu geçen çok sayıda kent ortaya çıkmış, 5 kişilik evlerin yerini 200 kişinin 500 kişinin yaşadığı apartman blokları almıştır. Sokaklar yayalar ve taşıtlarla tıklım tıklım dolmuş, kentsel alanlarda nüfus yoğunlukları inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Trafik, gürültü, hatta güvenlik tüm kentlilerin zihinlerini her an meşgul eder hale gelmiştir. Kentsel yapılaşma, şehrin bünyesinde caddeler, viyadükler, hemzemin geçitlerle silinmez izler bırakmıştır. 4. İnsan ise bu kentler içinde anonim kalabalıklar arasında unutulmuş, kendi dar görüşlülüğü sonucu boğulup kalmıştır. Rasyonel mimarinin amansızca yükselttiği “cam küpler”in tekdüzeliği eski kent görünümünü yok etmiş ve sonra da türlü isimler altında onun yerini almıştır. Bütün bu gelişmeler Birleşmiş Milletler’in de dikkatini çekmiş gelecek 30 yılda çözülmesi gereken hedefler arasına 11. Madde olarak “güvenli, esnek ve sürdürülebilir şehirler” temasını koymuştur. Konu Türkiye’yi de ilgilendirdiğinden, T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da bu çerçevede çeşitli isimler altında bir dizi etkinlik ve yayın faaliyetinde bulunmuştur.
Foto 7. Ankara; dikey yapılaşma ile kazanılan yeşil alanlar (C. Yılmaz)
Bunlardan biri de son Şehircilik Şûrası’dır. Birleşmiş Milletler ne diyor4 Birleşmiş Milletler Konut ve Sürdürülebilir Kentsel Gelişme Konferansı, 17-20 Ekim 2016 tarihleri arasında Ekvador’un Quito kentinde gerçekleşmiş ve bu küresel zirvede gelecek 15 yıl için 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kabul edilmiştir. Zirvede; “Herkes için Sürdürülebilir Kentler ve İnsan Yerleşimleri” başlığı altında kentler, kasabalar ve köylerin planlanması ve yönetilmesinin zorlukları tartışılmış, sürdürülebilir kalkınma hedefleri için öneriler getirilmiştir. Özellikle sürdürülebilir kentsel kalkınma ile ilgili olarak küresel standartların belirlenmesi, ilgili paydaşlar ve kentsel aktörlerle her seviyede işbirliğine giderek, birlikte şehirler inşa etme, yönetme ve yaşam biçimimizi yeniden düzenleme ile ilgili olarak “şehirleri kapsayıcı, güvenli, esnek ve sürdürülebilir şehirler” için çalışma konusunda “Yeni Kent Gündemi” kabul edilmiştir. Kısaca Quito Deklarasyonu adıyla anılan sonuç raporunda; gelecekte şehirler için planlama, tasarım, finansman, kalkınma ve yönetişim boyutlarında bütüncül bir yaklaşım ile sürdürülebilirliğin gerçekleştirilmesi önerilmektedir. Kentlerin sürdürülebilir gelişimi için bir yandan erişilebilir yüksek 4 http://www.un.org/sustainabledevelopment/cities/
bağlantılı kentsel ulaşım, afetlere ve iklim değişikliğine karşı dirençli altyapı, diğer yandan da sürdürülebilir üretim ve tüketim ile uzun vadeli bütünleşik kentsel planlama, tasarım, afet yönetimi ve kesintisiz finansman, yönetimsel olarak sivil toplum dâhil tüm paydaşların katılımı ve her yönetim düzeyinde işbirliği prensibi ile hareket edilmesi önerilmiştir. Buna göre şehirleri yönetenler; şehrin üzerinde yer aldığı toprak ve kaynakları fazla zorlamadan, sık karşılaşılan temel hizmetleri sunmada karşılaşılan güçlükleri, trafik, gürültü ve kirlilik gibi olumsuzları azaltarak, yeterli konut üreterek, iş imkanları yaratarak refah arttırıcı önlemleri devreye sokmak için çalışacaklar, şehirler üzerinden toplumsal ve ekonomik ilerlemeyi gerçekleştirmek için çaba sarf edeceklerdir. Arzulanan hedef; insanların temel hizmetlere, enerjiye, konuta, ulaşıma daha kolay erişmelerini sağlamak, bunun herkes için adil şekilde gerçekleşmesini temin etmektir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ne yapıyor?5 2014 yılı ve sonrasında yayımlanan üst düzey ulusal politika belgelerinde (10. Kalkınma Planı, Hükümet Programları, Orta Vadeli Programlar, Sektör Strateji Belgeleri vb.) “Yaşanabilir Mekânlar, Sürdürülebilir Çevre” 5 http://www.csb.gov.tr/projeler/sehirciliksurasi/index. php?Sayfa=sayfa&Tur=ustmenu&Id=874
19
Foto 8. İzmir; hem sanayi hem şehir verimli tarım arazisi üzerinde yayılmış (Anonim)
ilkesi altında, insanımızın şehirlerde ve kırsal alanlarda yaşam kalitesinin sürdürülebilir bir şekilde yükseltilmesi, çevreye duyarlı yaklaşımların artırılması noktasında hedef ve politikalara yer verilmiştir. Öncelikli konu “kentsel dönüşüm” olmak üzere 2016 yılında düzenlenen ve kabul edilen uluslararası çalışmaların sonuçlarının da ülkemizde bu alanlardaki çalışmalara ve uygulamaya aktarılması öngörülmüştür. Bu çerçevede, Bakanlıkça “Şehircilikte Yeni Vizyon” teması ile düzenlenen Şehircilik Şûrası’nın temel amacı; Türkiye’nin yeni şehirleşme vizyonunu gelişen ve değişen koşullar çerçevesinde katılımcı bir şekilde belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda oluşturulan Şûra Komisyonları ve çalışma konuları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir. 1. Komisyon: “Şehirlerimizde Kimlik, Planlama ve Tasarım”. Ele alınan konular; kimlikli şehirler, insan odaklılık, yaşam ve mekân kalitesi, sosyal yaşam, geleneksel değerler, mahalle kültürü, yaşanabilirlik, kültürel varlıklar, mimari öğeler, kent dokusu, kentsel estetik, şehir planlama ve tasarım, şehir silueti, kentsel ve kırsal tasarım rehberleri, kadim değerlerin adaptasyonu. 2. Komisyon: “Kentsel Dönüşüm”. Ülkemiz topraklarının % 96’sının
20
Foto 9. Ordu; Karadeniz sahilindeki diğer şehirler gibi yatay yönde büyümek için yeterli alan yok (C. Yılmaz)
afet riski ile karşı karşıya olduğu gerçeğinden hareketle, özellikle 1950’li yıllardan sonra yaşanan hızlı ve denetimsiz kentleşme ve yapılaşma sürecinin de etkisiyle düzensiz, sağlıksız, can ve mal güvenliği açısından risk taşıyan, kentsel teknik ve sosyal altyapıdan yoksun, imar mevzuatına aykırı yapı stoku ve kentsel alanlar ortaya çıktığı belirtilerek konu başlıkları belirlemiştir. Bunlar; doğal afet tehlikesi ve riskler, dönüşümün finansmanı, dönüşüm modeli, dönüşüm-afet bilinci, dönüşüm aktörleri, yerinde dönüşüm, hak sahipliği ve uzlaşma, süreç yönetimi, yer seçimi, destek ve teşvikler, fiziksel-sosyal değişim, katılım, riskli alan ve yapı. 3. Komisyon: “Şehirleşme, Göç ve Uyum”. Ele alınan konular; göç, Türkiye’de misafir edilen göçmen ve yabancılar, sosyo-ekonomik kapsayıcılık, eşitlik, sosyal içerme/dışlama, sosyal uyum, insan hakları, güvenlik, suçun önlenmesi, katılım, dezavantajlı gruplar (kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler). Alt başlıklar ise; yoğun göç alan veya veren şehirlerdeki sosyal, mekânsal, ekonomik değişimler, şehir güvenliği (şehirlerde suç, şiddet ve terör olaylarının önlenmesine yönelik tedbirler, bunun için mekânsal planlama ve tasarım ilkeleri, kadınların kentsel yaşama katılımı ve güvenliği, adil ve kapsayıcı
kentsel sosyal hizmet sunumu), kentlerde işsizlik, kayıt dışı çalışma, yoksulluk ve artan sosyo-ekonomik kutuplaşma, dezavantajlı gruplar başta olmak üzere toplumun her kesiminin şehir hayatına katılımı ve hizmetlerden faydalanması, toplumsal bütünleşmeyi sağlayabilecek mekânsal düzenlemeler ve tasarım ölçütleri, kapsayıcı, yaşanabilir kentsel mekânların yaratılmasında yeni ilkeler, planlama, uygulama ve katılım süreçleri, kentlilik bilinci, katılım ve sosyal medya araçları, mahalle örgütlenmeleri (dernek, vakıf veya muhtarlık merkezli örgütlenmeler, toplu yapı yönetimi). 4. Komisyon: “Şehirleşmenin Yeni Vizyonunda Yerel Yönetimlerin Rolü”. Ele alınan konular; kentsel/ mekânsal vizyon, görev, yetki ve sorumluluk dağılımı, merkezi ve yerel paydaşlar, uzlaşma-eşgüdüm, iletişim ve müzakere, yerel hizmetler (sistem tasarımları) ve planlama, yerellik-yerinden yönetim ve planlama ilişkisi, denetimizleme, iyi uygulama örnekleri, kırsal dinamikler, kentsel-kırsal sürekliliği, kırsal sürdürülebilirlik. Görüldüğü gibi Şûra’da ele alınmayan konu kalmamış. Yukarıda bahsedilen tüm bu hususlar aslında çok şikayet etmekle birlikte eleştirdiğimiz, dilimizden düşürmediğimiz, fakat bir şekilde içinde yer aldığımız tanıdık bildik söylemler-
Foto 10. İstanbul; hem dikey hem yatay büyüme (C. Yılmaz)
dir. Önümüzdeki yıllarda bunların ne kadarının dikkate alınıp uygulanacağını, yaşadığımız sorunlara derman olup olmayacaklarını hep birlikte göreceğiz. O halde söylenmeyen ne, biz bugün neden şikâyetçiyiz? Yaşadığımız şehirlerle ilgili olarak (bizim Şûra kararlarında göremediğimiz) başlıca sorunlar şunlar; 1. Başıboş kentleşme yeşil alanların yok olmasıyla sonuçlanmış, bitişik veya birbirine yakın inşa edilen binalar insanların manzarasını kapatmış, daha da önemlisi güneşini kesmiştir. Bugün şehirlerimizde güneşi görmeyen, ya çok az görebilen, bu en doğal haktan yararlanamayan daire sayısı rakamlarla ifade edilemeyecek kadar çoktur. 2. Kentleşme bir dizi eşitsizlik getirmiştir. Örneğin toplumun varlıklı kesimleri şehrin tüm elverişli yerlerini ele geçirirken, yoksullar kentin en uzak ve en kötü kesimlerinde kalmışlardır. 3. Birbiri ardına dikilen rezidınslar ve buralarda ikamet edenler ya da etmeyi hayal edenlerle şehrin geri kalan kesimlerindekiler arasında nasıl bir hemşehrilik bağı kurulacaktır? Mutluluk ve endişeler nasıl paylaşılacak, şehrin geleceği söz konusu olduğunda, hangi ortak noktalarda buluşacaklardır? 4. Su, orman gibi doğal kaynakla-
Foto 11. İstanbul; iki katlı, villa tipi meskenlerin tarım alanları üzerinde yayılışı (C. Yılmaz)
rın hesapsızca kullanımı ve hızla artan çevre kirliliği. Bugün binlerce köy, kasaba ve şehrimizin çevrelerindeki boş alanlar katı atık deposu olmuş, akarsular doğal kanalizasyon işlevi görmektedir. Aynı ırmak boyunda bir önceki yerleşme için bir sonraki yerleşim yerinin konumu bu durumdadır6. 5. Yerel yönetimlerin asıl görevi herkese eşit hizmet sunmak iken, gitgide daha çok küçülen ve ayrışan mutlu kesim için daha iyi çevre düzenlemeleri yapıldığı doğru değil midir? Artık şehirlerimizde varlıklı semtler ile yoksul semtlerin net olarak , birbirinden tamamen kopmadığını kim iddia edebilir. Bu durumun ayyuka çıktığı bazı Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi varlıklı kesim ile yoksul semtler arasına gerçek beton duvarlar mı örülecektir? Hali hazırda bazı şehirlerimizde, birçok semtte birçok sitenin üzeri cam kırıkları ya da tel örgülerle 6 Günümüzden asırlar önce aynı konuya temas eden ve çok veciz şekilde; “Tokat s.çar, Amasya içer” sözleriyle durumu özetleyen Evliya Çelebi’mizi de burada anmadan geçemeyiz. Sadece Yeşilırmak üzerinde değil, dünyadaki tüm akarsu kıyılarında kurulmuş yerleşmelerde, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, akış yönüne göre ırmağın aşağısındaki şehir ile yukarısındaki şehir ilişkisi böyledir. Bugün akarsulardaki kirlilik sadece kanalizasyon ve diğer atık sulardan ibaret değildir. Sanayi ve tarımdan kaynaklanan kirlilikler de buna dahildir. Havza yönetimi, bütüncül koruma vb yaklaşımların ortaya çıkışındaki sebepler bunlardır. Artık hiçbir yerleşim yeri yanındaki ırmak veya gölü kendi çöplüğü olarak göremez. Onun kirlettiği akarsu bir sonraki yerleşmenin içme ve sulama suyu ihtiyacını karşıladığı başlıca kaynak olabilir. Fakat biz bugünkü eğitim ve hukuk sistemlerimizle bu sorunu birebir yaşayan yerleşim alanlarında bile halkımızı bu konuda ne bilinçlendirebildik, ne de yasal tedbirlerle kirleticileri caydırabildik.
kaplı yüksek duvarlarla çevrili, giriş çıkışlarını kontrol eden özel güvenlik tedbirlerini neyle izah edeceğiz? 6. Kentler büyüdükçe işyerleri ile ikamet alanları arasındaki mesafeler artmış, işine gitmek için şafakta evinden çıkıp gece dönen ve çocuklarının yüzünü bile göremeyen insanlar gerçeğiyle bizi karşı karşıya bırakmıştır. Toplu taşım araçları her yere ulaşmamakta, özel araçlar trafiği tıkamakta, trafikte geçen saatler gittikçe artmaktadır. Mesafeler uzadıkça çalışarak, üreterek, uyuyarak veya dinlenerek geçirilebilecek bir zaman dilimi, hiçbir işe yaramadan ve içi sadece yorgunlukla dolu olarak yollarda ve duraklarda geçmektedir. Bu durum günümüz Türkiye şehirlerinde sadece çalışanlar için değil, yollardaki öğrenci servislerinin yoğunluğuna bakıldığında, ders çalışarak ya da dinlenerek geçirilmesi gereken zamanlarında, öğrencilerin de saatlerce yollarda kalmalarına sebep olmaktadır. Öğrenciler de tıpkı ebeveynleri gibi, yoğun trafikte geçen yolculuktan sonra okula gittiklerinde de eve geldiklerinde yorgunlar. Nitekim eğitim sistemi ile ilgili olarak yapılmak istenen (mahalle mektebine yönlendirme gibi) son düzenlemelerde bu kaygıların izlerini görmek mümkündür.
21
Foto 12. Samsun- Atakum; Türkiye’de hem yatay hem dikey yönde büyüyen yerleşim alanlarına tipik bir örnek.
Medyada çağdaş şehircilik adına neler sunuluyor, biz neleri ihmal ediyoruz? Bugün televizyonlarımızda 24 saat boyunca neredeyse bütün reklam kuşaklarında konut projelerine yer verilmekte, çağdaş konut ve yerleşim tarzı diye bize bazı görüntüler dayatılmakta, alternatifini düşünmemize fırsat bile tanınmamaktadır. Bu reklamlara bakıldığında; daha çok genç anne baba ve iki çocuk, kırın/yeşilin ortasında ya da ortasında kır, yeşil ve su olan bir çevre ve burada inşa edilmiş yüksek konutlar, bu konutlarda kalanların ihtiyaçlarını gördükleri alış veriş merkezleri ve spor alanları, sağlıklı yaşam, bireysellik ve ardından tüketim. Bu sunumlarda; yaşlılar, engelliler ve diğer dezavantajlı gruplar yoktur. Okul, hastane, ibadet yerleri, özellikle ezan sesi, kreşler, huzur evleri vd. toplumsal ihtiyaç ve buluşma noktaları yoktur. Yoksullar yoktur. Komşuluk ve yardımlaşma yoktur. Yardım kuruluşları, bunun için aracı kurumlar, kısaca “bizden başkası”nı gözeten unsurlar yoktur. Dayatılan bu yeni şehirsel hayat tarzında böylesine steril bir ortamda ve ebeveynleri tarafından sanki bir üst kasta (sınıfa) aitmişler gibi yetiştirilen çocukların şehrin diğer kesimlerinde
22
yetişenlerle karşılaştıklarında ne olacağı da yoktur, toplumsal barış ve dayanışmaya ihtiyaç duyulduğunda aynı şehirde yaşamalarına rağmen bu kadar birbirinden kopmuş insanları ortak noktada buluşturacak bir şey de yoktur. “Zenginimiz bedel verir askerimiz fakirdendir” türküsünü, bu semtlerde yetişenler için zamane popstarları “zengin semtler bedel verir askerimiz gecekondudandır” diye mi çalıp söyleyeceklerdir? O halde, bütün reklam kuşaklarında gözümüzün içine sokulan modelde ne vardır? Çekirdek ailenin yaşadığı, hastası, sakatı, yaşlısı olmayan (ve sanki bunların ilerde de olmayacağını garanti eden!), önünden veya yakınından metronun geçtiği, otomobille her yere 5 dk uzaklıkta, bütün güzelliklere yakın, yüksek güvenlikli, sözüm ona ayrıcalıklı ve nezih bir yaşam ortamı var, gerisi yok. Önerilerimiz Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, “Türkiye’nin yeni şehirleşme vizyonunun gelişen ve değişen koşullar çerçevesinde katılımcı şekilde belirlenmesi” amacıyla 27 Ocak’ta başlatılan ve 8 Kasım 2017 de Külliye’de Cumhurbaşkanımızın katılımı ile tamamlanan “Şehircilik Şûrası”na katılmadık (çağıran da olmadı), fakat konumumuz ve sorumluluğumuz gereği yine de
fikirlerimizi söyleyelim; 1.Türkiye’de kentlerin yatay yönde büyümesi çok kolay değildir. Ülkemizin genel yapısının dağlık ve engebelik olduğu unutulmamalıdır. Yatay yönde gelişme çoğu yerde tarım alanlarının işgali demektir. Karadeniz kıyı kentleri örneği dikkate alındığında ise; önü deniz, arkası yamaç ve çoğunlukla da heyelan sahasıdır. Genişleme alanı ya içeriye dere yatağına doğru ya da doğu batı yönde yol boyunca olacaktır. Yol boyunca olduğunda şehrin önünü kesiyor7, içeriye doğru olduğunda da sel ve taşkın afetine maruz kalıyor. Bu örnekten hareketle her coğrafi mekanın kendine has özellikleri vardır ve alınan kararlarda coğrafi şartlar göz önünde bulundurulmalıdır. Aksi takdirde teori pratiğe uymayacak, bu yöndeki girişimler âtıl kalacaktır. 2.Türkiye için uygun kent büyüklüğü belirlenmelidir. Örneğin Londra’da 1950’li yıllarda ortaya çıkan kirliliği azaltmak için şehrin çevresine birbirinden bağımsız, ortalama nüfus miktarı 50.000 olan çok sayıda uydu kent inşa edilmiş, bunlar istihdam alanları ile birlikte planlanmış, kendi
7
Cevdet Yılmaz, “Karadeniz Sahil Yolunun Kıyı Kentleri Üzerine Etkileri” tucaum.ankara.edu.tr/wp-content/ uploads/sites/280/2015/08/semp5_15. pdf
kendine yeterli olacak şekilde nüfus arazi üzerine dengeli dağıtılmıştır. Bulunduğumuz şehirden örnek vermek gerekirse; Samsun’da şehir Atakum tarafında batı yönde yayılırken istihdam alanı doğuda kalmış, işe gitme mesafesi arttığı gibi, mevcut trafik katlanarak çekilmez hale gelmiştir. Atakum civarında, güney kesimdeki düzlükler üzerinde (yeni çevre yolu civarında) yeni istihdam alanları oluşturulmalı, burası Atakum merkezli olarak işlev görmelidir. Doğuda ise Organize Sanayi Bölgesi için Tekkeköy merkezli yerleşim planı hayata geçirilmeli, ya da mevcut haliyle Tekkeköy daha cazip hale getirilerek işi gücü o tarafta olanların yakın mesafede Tekkeköy’de ikâmet etmeleri özendirilmelidir. Bugünkü haliyle Atakum’un ikâmet yeri, Tekkeköy’ün ise sanayi ve istihdam alanı olması iki merkez arasında hem tek yönlü trafik, hem de gereksiz bir mesafe ve boşuna zaman israfıdır. 3. Daha sonra kırk-elli bin nüfuslu bu birimler içinde mahalle yapısı hayata geçirilmeli, bunun için yine ideal nüfus büyüklüğü belirlenmelidir. Türkiye’de büyük köylerimizi dikkate alırsak bu rakam 1.5002.000 nüfusa tekabül etmektedir. Bu rakam insanların birbirlerini tanıma, sevme, yardımlaşma gibi durumlar için ideal sayıdır. Köyler ve şehirler karşılaştırılarak ne kadar nüfusa kadar birbirimizi tanıyorduk, nüfus ne kadar olduktan sonra birbirimizden koptuk? Bunlar önemli konulardır. Gerek bireysel inşaatlar, gerekse siteler bu nüfusu göz önünde bulundurmalı, cami, okul, market vd. sosyal ve ekonomik tesisler mahalle bazında buna göre yer almalıdır.
Madem ki köklerimize dönerek mahalle kavramını öne çıkaracağız, bunun başka yolu yoktur. Daha sonra bu mahallelerin birleşik hali 50.000 nüfuslu şehirleri oluşturacak, böylece halkalar halinde dikey değil yatay yönde gelişmiş, birbirini tanıyan ve kollayan, dayanışma içinde olması muhtemel kent düzenimiz ortaya çıkacaktır. 4.Merkezde mutlaka okul, cami, sağlık merkezi ve diğer sosyoekonomik tesisler olmalı, ezan sesini duymayan kalmamalıdır. Duyulmadığı yerde diğer mahalle başlamalıdır. Geleceği düşlerken geçmişe bakılmalıdır. Bugün bize sevimli gelen ortaçağ kentlerinin özellikleri nelerdi, bunlar hatırlanmalıdır. Dijital çağa girdik diye kentleri makineler, robotlar için değil, insan için inşa etmeli, şehirlerimizin ve medeniyetimizin merkezinde insan yer almalıdır. 5. Her yerin kendine has coğrafi özellikleri (iklimi, bitki örtüsü, ekonomik faaliyetler, yerel yapı malzemesi vd.) olduğundan yeni yerleşim yerleri inşa edilirken bu özellikler göz önünde bulundurulmalı, daha önce yapılmış yerel mimari örneklerden yararlanılmalı, yöresel ve kültürel özellikler ihmal edilmemelidir. 6.Kentler portatif/çoğaltılabilir olmalıdır. Bir kentsel alan yeterli dolgunluğa ulaştığında yan tarafta belli bir mesafede yenisi inşa edilmeli, merkezinde yine aynı sosyal ve kültürel tesisler olmalıdır. Yine bu kentlere paralel tarım alanları, sanayi siteleri ve ticaret imkanları da devreye sokularak kendi sınırları içinde işlerinin büyük çoğunluğunu halleden, birbirine yük değil, her biri ayrı ayrı, fakat üstte birbirini tamamlayıcı şekilde planla-
maya gidilmelidir. 7.İnsanlar kenti bir baştan bir başa eskiden olduğu gibi yürüyebilmelidir. İşte bu yüzden de nüfusu çok olmamalıdır. Yatay yönde geniş alanlara yayılan değil, az katlı (5-6 kat olabilir) dikey yapılaşmayla bu sağlanabileceğinden, “dikey değil, yatay büyüyelim” sözü Türkiye’nin (Konya gibi) çok az yeri için geçerli olabilir, büyük kısmı için çok geçerli değildir. Kentlerimiz “kat sayıları az ve eşit olmak koşuluyla dikey gelişmelidir” diyoruz. Aksi takdirde zaten kıt olan çevredeki verimli tarım alanları istila edileceği gibi, ulaşım için araçlara bağımlı olmaktan da kurtulamayız. Şu da unutulmamalıdır ki biz ABD, Kanada, Avustralya gibi geniş, uçsuz bucaksız düz alanlara sahip bir ülke değiliz. Oralardaki yatay gelişme bize örnek olamaz, olmamalı. Burada coğrafyamızı da iyi bilelim. Coğrafyamıza muhalif işler yapmayalım. Derler ki; “Coğrafyalarını bilmeyenler ülkelerinin nelere muktedir olduğunu ya da olmadığını bilemezler”. Yarının Türkiye’si için kentlerimizin nasıl olması gerektiği hususunda önerilerimiz bunlardır. Başka öneriler de olabilir, onlara da saygımız vardır. Neticede gelecekte nerde, nasıl, hangi şartlarda yaşayacağımız konusu “nemelazım, büyüklerimiz bilir, ya da başkaları düşünsün” denilecek bir mevzu değildir. Herkes fikrini söylemeli, devletimiz en iyisini yapmalı, insanlarımızı mutlu etmelidir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü o zaman gerçek anlamını bulacaktır.
23
Yüksek Mimar Şehir Planlama Uzmanı Embiya Sancak
SAATHANE ARKEOLOJİ KAZISI NEDEN KAPATILIYOR? Gülsüm GÜNDÜZ
Koruma İmar Planı yapılması gereken saha olarak kayıtlarda yer alan Samsun Saathane Meydanı tarihi çevrede kentsel tasarım projesi olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığınca başlatılan bir çalışma olarak yapıldı.
24
Saathane Meydanı’nın yenilenme ve kültür çalışmaları hakkında detaylı bilgi veren Yüksek Mimar ve Şehir planlama Uzmanı Embiya Sancak, kimsenin bilmediği merak ettiği şehir efsanesine dönüşen kazı çalışmalarının arkasında neler vardı neler yaşandı her şeyi Bütünşehir Dergisine açıkladı. ORTADA İKİ GERÇEK VAR Koruma imar planı yapılması gereken saha olarak kayıtlarda yer alan Samsun Saathane Meydanı tarihi çevrede kentsel tasarım projesi olarak Büyükşehir Belediye Başkanlığınca başlatılan bir çalışma olarak yapıldı. Aslına
bakılınca işin özünde kentsel yenileme tabi ki var diyen Yüksek Mimar Şehir Planlama Uzmanı, “Büyükşehir Belediyesinin peyzaj düzenlemesi için kazı çalışmaları yapılmadan önce hukuki statü koruma imar planı yapılması gereken kentin önündeki öncelikli ön görünüm bölgesi olarak kayıtlarda yerini alıyor. Saathane Meydanı tarihi yapılara sahip olması nedeniyle böyle bir statüye sahip bir bölge. Mağdur olduğunu söyleyen vatandaşlarında meseleyi çok iyi anlayabilmesi adil ve doğru olabilmek için Saathane bölgesinin geçmişte ki mazisini çok iyi bilmesi gerekli. Ortada iki gerçek var. Birincisi esnafın mağ-
dur edilişi, ikincisi buranın tarihi bir bölge olarak yer alması. Bir şehrin Yöneticisinin asli görevi tüm kent adına doğruyu yapmak ve de bu doğruyu yaparken de oradaki insanların mağdur oluşunu önlemek. İşte Kent yöneticiliğinde ki beceri burada saklıdır. Bir Belediye Başkanının başarısı bilimsel doğru ile vatandaşın hak hukukunu birlikte çözüme kavuşturmakta işin sırrı” sözleriyle Belediye ve vatandaşlar arasında yaşanan mağduriyet tartışmalarına yeni ve farklı bir kapı açtı. UYGULAMA PLANLARI NASIL DEĞİŞTİ 1960 uygulama imar planında öngörülen ile şuan olanlar arasındaki farklılıklara da temas eden Sancak, “ Şuan ki Taşhan, koruma kapsamında değildi. Rahmetli Bülent Ecevit ve Erbakan’ın birlikte aldıkları karar ile Türkiye’ye kazandırmış oldukları önemli değerlerden birisi olan 1974 Yılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunudur. 1960 imar planının emrinde Tarihi Taşhan’ın üzerinde bulunan 8 katlı bina ve tarihi Belediyesi binası olarak yer alan bina da 1911 yılına aittir, bu binaların 1960 imar
planına göre yıkılması öngörülüyordu. 1960 Plan hükmünde tüm eski binaların yıkılarak bir kısmı park ve yüksek katlı blokların yapılmasını öngören bir 1960 imar planı tarihimizde mevcuttur. Bu imar planının uygulamasının bir kısmı 1969 yılında dönemin Belediye Başkanı Kemal Vehbi Gül’ün döneminde yaşanmaktadır. Şifa Hamamı tarafında Buğday Pazarı Caddesindeki sıra halindeki dükkânların bulunduğu kısım park ve yaya yolu olarak 1960 İmar Planının gereğinde yer almıştı. Şifa Hamamı, Taşhan, Medrese sırasında yer alan dükkanlar ve bağlı adaların hiçbir zaman bir imar hakkı olmadı. Benden önceki belediyeler ve benim imar müdürlüğüm, başkan yardımcılığım döneminde de birçok kez bu konunun önümüze gelmesine rağmen imar hakkı verilemedi. 1974 Yılı Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’nun çıkmasıyla yasanın emri olarak bir kentteki korunması gereken sivil mimarlık eserlerinin tümünün incelenip koruma kararlarına alınması mecburiyeti getirildi.
1960 Plan hükmünde tüm eski binaların yıkılarak bir kısmı park ve yüksek katlı blokların yapılmasını öngören bir 1960 imar planı tarihimizde mevcuttur. Bu imar planının uygulamasının bir kısmı 1969 yılında dönemin Belediye Başkanı Kemal Vehbi Gül’ün döneminde yaşanmaktadır. Şifa Hamamı tarafında Buğday Pazarı Caddesindeki sıra halindeki dükkânların bulunduğu kısım park ve yaya yolu olarak 1960 İmar Planının gereğinde yer almıştı.
25
SAMSUN’UN TARİHİNİ O AVUKAT KURTARDI
SAATHANE’DE DANIŞMENT KALESİ DUVARI
1973 yılında Samsun Büyükşehir Belediyesi ‘belediye proje yarışması’ yapıldı. Yarışmayı Mimar Orhan Dinç kazandı. Yarışmada kazanan o projeye göre Medrese, Şifa Hamamı, Belediye Binası, Taşhan yıkılıyor bunların yerine medresenin olduğu yere nikâh salonu, hamamın olduğu yere, konferans salonu, tarihi belediye binasının yerine de yıkılarak yeniden belediye binası yapılması kazanan proje de öngörülüyordu.
Büyükşehir belediyesinin yanlışlarından birisi o kadar bilinen tarihi gerçeklere rağmen inceleme ve araştırma yapmadan o bölgeye park projesi yapılmasıdır diyen Embiya Sancak, “ daha önceki belediyelerin yıkmayı düşünmesiyle şimdi ki belediyenin ben burayı park yapacağım diyerek kepçeyi o bölgeye sokması aynı anlayışa sahiptir. Kepçe hafriyat çıkartmak için çalışmalara başladığında 8 metre uzunluğunda 110 cm genişliğinde 1,5 metre yüksekliğinde danişment kalesinin bir duvarı ortaya çıktı. Daha sonra Büyükşehir belediyesi bu eserler ortaya çıkınca hassas davranarak proje çalışmasını durdurdu. Konu Kültür bakanlığına aksettirildi ve çok büyük bir masraf ederek bu tarihin bugün gün yüzüne çıkmasına vesile olan kişi olarak kayıtlara geçti. Her gün 3 arkeolog 18
Yarışmanın ardından Samsunlu duyarlı bir avukat Osmanlı’da Bedi’ü Sanatlar Mevzuatına dayandırarak burada ki tarihin yıkılmasını önlemek adına dava açtı ve kazandı. Ardından 1974 yılında kültür varlıklarını koruma yasası da çıkmasıyla Samsun başta olmak üzere bütün Türkiye’de tarihi sivil mimarlıkları korunması bu kanun ile mümkün hale geldi” 26
ay boyunca burada işin başında yer alarak titiz bir arkeolojik kazı çalışması düzenlendi” diyerek yaşananları açıkladı. TARİHE ZARAR VERİLDİ Mİ? Geçmişte hiçbir yeraltı araştırması yapılmaksızın hizmet yapabilmek için tarihe zarar verildi diyen Sancak, “1994 dönemin belediye başkanı ilk yağmur suyu tahliye borusu çalışmalarında o tarihi dokuya zarar vererek 2005 yılında görev alan belediye başkanı da 94 yılında yapılan tahliye borusunun dar gelmesi sebebiyle boruları değiştirerek ikinci defa o bölgede ki tarihi dokuyu kırmış bulundular. Keyfi yapılmış bir çalışma tabi ki değil, vazife yaparken yapılmış bir tahribattı. Lakin burada ki büyük hata Tarihi çevre de yer altına bakmadan inceleme ve araştırmasını yaptırmadan bu çalışmaların düzenleniyor olmasıydı” diye ifade etti.
BAŞKA BİR MEDENİYET Mİ VAR? Kazı çalışmalarında deniz seviyesine göre 1.20 metre kotuna kadar aşağı inildiğini ifade eden Yüksek Mimar ve Şehir Planlama Uzmanı Embiya Sancak, “ Düzenlenen kazı çalışmalarında Danişment kalesinin en alt tabanı çıktı. Tekkeköy’de düzenlenen Uluslararası Arkeoloji Sempozyumunda dile gelen sohbetlerimizde sempozyuma gelen uzman bilim insanları bilimsel bir yayını olmamasına rağmen Saathane kültür tarih kazı çalışmasında Danişment kalesinden de öncesine ait bu bölge de bir medeniyet aranması sohbetlere konu edildi. Bu konuyu daha sonra çıkan verilerle karşılaştırdığımız da bulunan 8 metre uzunluğunda 110 cm genişliğinde 1,5 metre yüksekliğinde duvar parçasının bildiğimiz danişment kalesinden bağımsız olarak eski bir medeniyete ait olma ihtimalleri arasına vardım. Bu hangi döneme ait,
hangi medeniyetin mirası, ne için kullanılmış araştırmalara açık bir buluştur” diyerek şuan üzeri kapatılan o yerin aslında daha fazla incelenmesi gerektiğinin altını çizdi. SİKKELER BULUNDU Samsun’da uzun süre konuşulan ve şehir efsanesine dönüşen kazılarda ne çıktı sorusunun cevabını veren Embiya Sancak, “Kazı çalışmaları içerisinde Bizans dönemine ait sikkeler bulundu. Bu sikkeler bir ticaret için mi burada bulundu yoksa burada danişmentlerden önce Bizanslıların bir ticari yerleşmesi mi var bunlar önemli. Sonuçta burası amisos limanının yanı, burada basitte olsa bir yerleşme mevcut. Antik Çağdaki kervan yolu, Amisos limanına buradan ulaşıyordu. Kervan yolu toraman tepe sırtından şimdi ki Amisos Akropolüne gelip şimdiki askeriye oradan diklemesine
limana inmiyordu. Antik kervan yolu şuanda da orada olan bizim bildiğimiz Seyyid Kutbiddin Türbe ve mezarlığının altında ki çeşme, belediye hamamının orada ki çeşme, Unkapanı Caddesini takip edip mezarlık ve eski havaalanının oradan devam edip giden bir kervan yoludur. Bu yol Antik Çağda ticaretin Bağdat’a uzanan samsun parçası olarak tarihte yer aldı. Hiçbir kervan diklemesine gitmez yolu uzatmasına rağmen yanlamasına gider. Bir diğer durum ise kervan yolu üzerinde hayvanların su içebileceği insanların dinlenebileceği çeşmelerin yer alması.1860 Osmanlı haritasında bu çeşmeler gösteriliyor zaten ve halen daha burada yer almakta. Kervanın sahilde ilk ayak bastığı alan şimdiki saathane bölgesidir. Geçmiş dönemlere ait tarih ile örtüşen bulgular bu bölgenin altında yer alıyor. Saathane kazısında bulunan kültür katmanların27
da benim görebildiğim 6 kültür katmanı üst üste mevcut olarak bulundu. Amisos a ait günümüzde 2 adet duvar bulundu diğerleri Bizans dönemine ait yapılar olarak kayda geçti” sözleriyle Saathane Meydanı'nın yüzyıllardır medeniyet tarihinde yer aldığını ifade ettik. 1600’LÜ YILLARDAN KALMA MÜTHİŞ YAPILAR Osmanlı döneminden ve 1600 yıllarına ait müthiş çamur küpten temiz ve pis su tahliye tesisatı çok sayıda bulunduğuna tanıklık ettim diyen Yüksek Mimar Embiya Sancak, “ Şuanda üzeri kapatılan buğday pazarı caddesi üzerinde 12 metreye 12 metre boyutunda 1869 yangınında yanan Osmanlı hamamının temelleri olduğu gibi ortaya çıktı. Gelecek nesillere yerinde gösterebileceğimiz özellikle Bizans, Osmanlı ve Ceneviz dönemine ait yapı parçaları çıktı. 28
Kazı çalışmasında bu bulgular bulunduktan sonra koruma kurulu kararı ile burası birinci derece arkeolojik kentsel sit alanı olarak ilan edildi. Bu bölgede yapı olmasına rağmen özel mülkiyet bulunmuyor. Birinci derece SİT alan da Taşhan, Medrese ve Şifa Hamamı restore ediliyor. Restorasyon sonucunda gelecek nesillere çok güzel bir tarihi yeniden görünüme kazanmış olacak. Şifa Hamamının yanında kalan kazı yapılan alan üzeri cam ile kaplanarak halkın görüşüne açılacak”. Bunun içerisinde ne var? 1- Danişment Kalesini ucu+1.20 kotunda Samsun'un ilk su tahliye kanallar var. Üst kotlarda bu bölgedeki binalara ve hamamlara temiz su taşıyan çamur su boruları var, pis su boruları var, tam işlevini bilemediğimiz üst üste yapı kalıntıları var.1869 da yanan hamamın tahrip edilmeyen bir kenarı var, 1869 yangınından
sonra 1880’lerde yapılmış olan ve bu kazıyla belediye tarafından yıkılmış olan Osmanlı dükkanlarının temelleri var. Eğer iyi koruyabilirseler 1869 yangınında kararmış taşları da teşhir edebilirler buradan çıkmış olan seramikleri de, temiz ve pis su çamur borularını da, buraya başka yerden taşındığını düşündüğümüz Amisos Kalesinden sökme olabileceğine karar verdiğimiz yapı elemanlarını da teşhir edebilirler. Diyerek gelecek nesillere kalacak bir kültür mirasını açıkladı. Karar alınmış olan 3. Derecede kentsel sit alanının Atatürk Bulvarı tarafındaki bu kazı alanı bölümünde neler var, neler çıkabilir, ne olmalı, nasıl olmalı, bütün vatandaşların ilgi ve itirazının olduğu alan burasıdır. Hem kent hem kültür hem de mülkiyet sahipleri adına bu alanda proje geliştirmek zorundayız. Yapılan bu kazıdan elde edilen bilgilere
göre elimizde bulunan tarihi belge ve fotoğraflara göre bu sahada yer altında korunması gereken kültür varlığımız olarak sadece Danişment Kalesinin dönüş ucunu göreceğiz. Çünkü ekli haritaya göre kale surlarının bu kısmında üzerinde yeni bina yapılı olmayıp eski basit bina vardır. Bu binalar iki adettir. Bu binaların temelleri sığdır. Dolayısı ile kale duvarı bu kısımda tahrip edilmemiştir. Diğer kısımda ise sanatsal değeri ve kültürel değeri olmayacak basit dükkan temeller çıkabilir veya çıkmayabilir dolayısı ile bu unsurlar göz ardı edilebilir. Ancak yapı kültürü hayatımızda ileriki nesillere taşımak mecburiyetinde olduğumuz 1869 yangınından sonra Osmanlının bu bölgede yaptırdığı 280 adet dükkandan bir kaçı olan dükkanlar ile lebiderya Karadeniz’e cepheli Karadeniz’in sularının dövdüğü Osmanlı kafelerinin kıraathanelerinin bulundu-
ğu çok nadir çok özel çok özgün bir alandır. Böyle olunca burada mülkiyet sahiplerinde yapabileceğim Deniz Kıraathanelerinin şeklini yerini büyüklüklerini bugün belgelerden ve fotoğraflardan biliyoruz. Ekte bu fotoğraflardan biliyoruz. Bu binalardan bir tanesi halen yerindedir. Meşhur Maarif Kahvesi. Tabi bu vesile ilen samsun Ticaret ve Sanayi Odasına ve Samsun Büyükşehir Belediyesine çok önemli bir mesajımız ve önerimiz vardır. Ticaret odamız samsun kültür hayatına bir hizmet vermesi zamanı gelmiştir. Zamanında kendilerinin yıktığı Atatürk’ün heye4tinin 19 mayıs 1919 dan 25 Mayıs 1919 a kadar konakladığı Karadeniz otelinin birebir gelecek şekli ve boyutları ile bir butik otel olarak samsuna kazandırılmasıdır. Yanında bulunan şuan da perişan olan 2 adet kültür varlığımız tescilli binalarında bu kompleks kapsamında
değerlendirilerek hem kültür ve hem de turizm hayatımıza kazandırılması önemle önerilir. Gelelim mülkiyetlerin bulunduğu sahamıza. Burada 1890 mimarisi ile 2 katlı bugünde mevcut olan aynı sokakların aynı isimle korunarak bir Osmanlı çarşısının yapılmasıdır. Bu çarşı mülkiyet sahiplerince yapılması tercih nedenimdir. Ancak projesi tek elden yapılması ve belediye tarafından üretilmesi zorunludur. Mal sahibi olan buradaki insanlarımızın hem kendileri için hem de kent için bu Osmanlı çarşısını yapmaları durumunda mağdur olmayacaklardır kendimiz ve kendileri kazanacaktır. Ancak birlikte hareket ederek bu çarşısı yapmamaları durumunda aynı çarşıyı Samsun Belediyesinin yaptırarak ticaret ve kültür hayatımıza teslim etmesi önerimizdir. 29
SAMSUNLU OLMAK MI SAMSUN’DA YAŞAMAK MI? Hülya BULUT
Nasıl kötü hissettim kendimi, nasıl yapayalnız, nasıl yabancı. Oysa hayır, değilim diyen ben değil miydim? Biraz üzüldüm, çokça gurur.
30
Ben sahilde bir başıma, fındıkkabuğunu doldurmayan denizin sırrını çözmeye meyl etmişken, Minerva’nın Baykuşu gibi yanımda bitiveren, dili çatallı bir ses ile irkildim. -Samsunlu musun daaa? dedi. -Hayır, dedim! -Beeeelli dedi! Başını emme basma tulumba gibi aşağı yukarı sallayarak.
gözünde? -Nerden beeeelli dedim, bak bende uzatabiliyorum e’leri! Güldü. O iş öyle kolay değil, onunla bitse iyi, daha çok meziyet gerek şehrin insanı olabilmek için! Nasıl kötü hissettim kendimi, nasıl yapayalnız, nasıl yabancı. Oysa hayır, değilim diyen ben değil miydim? Biraz üzüldüm, çokça gurur.
İlk kez yenilmiştim birkaç söze? Yooo dedim, evet bu şehirde doğO an düşündüm, yıllardır bir şehir- madım, ama ben bu şehirde yaşade yaşıyor olmak o şehrin sahibi dım! Üstüne bir de çok sevdim, olmana yeterli olmuyor muydu? sevmekle de kalmadım sahiplenYabancı mıyım şimdi ben onun dim! Ben onu en az benim ki kadar -İşte o Samsunluydu!
tanıyorum. Bir kere bir şehre ait öncelikle! olmanın kuralına uygun sahipleni- Şirinler atkısı boynunda, Samsun şim. Ben bu şehrin bütün kestirme sporla gurur duymaktır delice! sokaklarını adım adım biliyorum! Şirinlerle kalbin bir atmasıdır maç Bir şehirde yaşamak ile bir şeh- günlerinde. rin bedeninde nefes gibi gezineYazın sahilde yakamozdur, kışın bilmek arasındaki farkı da biliyoSibirya soğuğunu hissetmektir rum. Doğru, o iş öyle kolay değil. ciğerlerinde. Meziyetten kasıt, şehrin ruhuna dokunabilmek ise ben bunu da Deli Petro görse yolları ne kızardı yapabiliyorum. Hem aslolan ne size! Dar sokakların park sorunu bitmez çilesidir, bu şehrin derdini biliyor musun? bilmekse mesele! -Aslolan, bir şehirde doğup büyümüş olmak değil, aynı güzellikleri Cumartesi sabahları soğan, kıyma aynı doğru duygularla yaşayabil- kokusuna uyanmaktır. Pazar mektir. sabahları, pide kuyruğudur uykulu -Heyyy ne diyorsun bayım; Bu gözlerde. şehir benim yarenim. En basitin- Bal kaymak dondurması, den, su buharında nem misal sırıl- Rus Pazarı, Site Cami, 56’lar sıklam sarılıp bu şehre, yürüyebili- Caddesiyle, yorum ben… Daha ne olsun! Samsunlunun baba mesleği midir Daha ne olsun! Bir şey söylesin bilinmez simitçiler her yerde. istedim, sustu! Bense durulup Pekmezli simidi, Sülün kuşladurulup coşan önümdeki deniz rı, Tiriti, Bafra kavunu, Amazon gibi hırçınlaşıvermiştim bir kez. kadınları efsanesidir. Susturabilene aşk olsun… Nice isim büyütmüştür içinde, Samsunda yaşamak diye başladım nicesi şehrin elini zamansız bıraksöze gerisi aktı bu günden maziye, maziden hislere… Uzaktan, dağ- mak zorunda kalmıştır mazide! larla deniz arasına sıkışıp kalmış bir şehirdi, ya yakından bakınca görünen neydi?
Bir sabuna bir masal katmış kimi heybesine, kimi düşlerini sergilemiş düş evlerinde.
Evrende; 36.3234 boylam, 41.2871 enlemi arasında kuzeyde bir noktanın, yekpare zamanlarının yaşam haritasını çıkaracağız şimdi. Her kesin bildiklerinden başlayıp, zamanın unutturduklarını hatırlatmak gayesiyle çıkalım şehir turuna. İster misiniz zamane seyyahlığı olsun adı da?
1951 Helsinki dünya şampiyonu, 372 dakika 26 saniyelik; 47 maç, 46 galibiyetle “Kara Saçlı Kuvvet Sembolü” Yaşar Doğu’dur!
Samsun: Kurtuluşa ilk adımdır! Onur Anıtı’nda şahlanmış atıyla, Atatürk’ün milli mücadele şehridir
Batsın bu dünya serzenişi sazında, derdin dibine vuran Orhan Gencebay,
Evrende; 36.3234 boylam, 41.2871 enlemi arasında kuzeyde bir noktanın, yekpare zamanlarının yaşam haritasını çıkaracağız şimdi. Her kesin bildiklerinden başlayıp, zamanın unutturduklarını hatırlatmak gayesiyle çıkalım şehir turuna. İster misiniz zamane seyyahlığı olsun adı da?
Çarşambayı sele veren, Yıldıray Çınar’dır. Levent Kırcadır, öldürür gülmekten olacak o kadar dedikçe! 31
Cemal Safi’nin mısralarında, bir hecelik aşktır, Neyzen Tevfik’tir dize dize… Endülüs’ün kapısından, Gırnata’ ya girmektir bilgece! Döner kokularıyla turlamaktır Çiftlikte. Yanık yanık bağıran, Aldırma gönüllll sesini duymaktır bir köşesinde, Hasan Yarar’dır elinde cümbüşüyle. Yokuş aşağı salmaktır kendini, soluğun tıkanarak tırmanmaktır yokuşu. Sahilde olta balık, denizde hamsi, palamut, lüfer, mezgit, midye… 1919 metre bayrağımızı dolaştırmaktır elden ele, 19 Mayıslarda bir büyük coşkudur yüreklerde. Yıllar geçmesine rağmen hala randevu yeri Haşet’in önündeyimdir herkesçe. Hadi Atakum’a gidelimdir can sıkılınca. Kültür yerleşkesi bu kısımdadır ya o kadar ayrıcalık olacak kanımca. Eski Samsun’da yaşlı binaların camları kapalı nedense güneşe. Çiftlik Caddesi modası, moda ikoncanlarını kıskandıracak tarzdır, yokluğa ironidir cadde de renk serenadı, yaşanır gecesi gündüzü ile. Şanslı gününüze denk gelirse, saygıyla durup seyretmektir, şehrin beyefendi simgesi, elinde mutlak kitabı, şehrin yürüyen tarihi Osman abiyi görünce. Şansımı zorluyorum ya neyse, olur da Tanju Çolak denk gelirse, aynı sokaklarda büyüdüğüm Rıdvan Dilmen senden iyiydi diyebilme hevesidir, bak alınmayın bu bence! Buraya kadar öğrenmişim değil mi şehrin neyi nerede? 32
Bandırma Vapurudur, sabır yüklü balıkçı kayıklarıdır denizde.
Hadi Atakum’a gidelimdir can sıkılınca. Kültür yerleşkesi bu kısımdadır ya o kadar ayrıcalık olacak kanımca. Eski Samsun’da yaşlı binaların camları kapalı nedense güneşe.
İçimize yağmur bırakan bulutlarla arkadaşlık, yağmurdan sonra toprakla halleşmektir sessizce. -Az bi bak daa… -Ne bakıcam sen dinle daaa…atışmaları arasında sohbet koyulaşıyor şehir üstüne. Küçük İzmir değil Samsun’dur en hasından.
büyük
Doğal yürüyüş parkurudur sahil boyu, Doğu-Batı parkta mangal kokusu, sahile çöküp dertlenmedir Karadeniz’le. Kurtuluş Yolunda vatanseverliktir, fedakarlıktır, ümittir, Çivisiz Camisidir, bir büyük inancın simgesi de.
Sıcak havalarda, oksijen yerine nem soluyup isyan etsek de, kar Eee! Devam edelim öyleyse, ikilik- yağdığında AKM Binasının çatısınler birlik içindir, sözler yaşanılanı dan kayma isteğidir gördükçe. anlatsın bu şehirde… Her seferinde Çiftliğin başınAkıllı oldur, burası her yer değil da buluşalım deyip sonuna gitŞehr-i Samsun’dur. mektir ne hikmetse. Haşet mi Asla meteorolojiye güvenmemek- Öğretmenevi mi kavgasıdır her buluşma saatinde. Şehre ulaşmatir mesela, nın ilk sevincidir, Üstün Avize. Aniden, birden bire, ansızın olur Menemendir Çakallı’da, pideyi her her şey bu şehirde. Şimşeğin çakyiyişte ilk kez yiyormuş iştahıdır, ması, bulutun içini boşaltması birpazar sabahlarında. den bire… Lüferin, istavritin, kefalin olta“Az” ve “Da” kardeşliğidir gramerda son çırpınışıdır, Çobanlı siz hecelerde. İskelesinde. “Az gel da” ya eklenen “Bir adım mı Neco’dur eski Fuar anılarında. şakasıdır” muzipçe. Konak Sinemasının önünde buluşAz bir su getirseneye “Yarım olma- mayan yoktur halkı arasında. sını” eklemektir her söyleyişte. Plakayı eeelliii beş okumaktır Limandır, Amisos’tur, Evcim pasta- sokakta, nerede olursan ol matenesidir, mazide kalsa da tamamen matik öğretmeninin memleketini Türk tütünü Samsun sigarasıdır, ıskalamamaktır iddialarda!
Kıyıya paralel uzanan Canik Sesimi duymuş gibi dönüp bakıyor, Omzu omzuma çarpacak kadar Dağlarının vuslatsız aşkıdır denize. ürkek bir kadın gibi şefkat arıyor cüretkâr duruşu! Ve lakin aramızMavinin yeşile tutkusudur delice. bakışlarımda. daki bu uzaklık hissini nasıl açıklaÇarşamba ve Bafra Ovalarında, Bir şehir var karşımda, terli bedeni, yacağız şimdi? mısırdır, çeltiktir, tütündür. Göçmenler ilidir, mübadili, muhaciri, Kafkas’ı, Çerkez’iyle. Kültür mozaiği, folklor birikimidir, düğün okuntusu, gülbeşekerleri ile.
Kara yatırılan kazın tiritidir Havza’da lezzeti damaklarda. Dağlarında kırçan, madımak, hünük, kinzi, serenlerde kurutulmuş mısırdır. Mısır ekmeği kokusudur kuzinelerde, Hamsi çıtlaması tavada, Çarşamba’nın kıvratması, Bafra’nın kaymaklı lokumu, cevizli nokuludur bayram ikramlarında. Dışarıdan gelip seni yeneceğim Samsun diyen oldu mu bilinmez, yurdumun en güzel meskenlerindendir bu şehir.
yorgun yüzü, soluk soluğa nefesi… “Ötelerde Kanatsız Kuşlar Acı hikâyesiz şehir mi olurmuş Gibiydik” diyen, aydınlığa giden var bu şehrinde elbet unutulmaz yolda elinde bilgi meşalesiyle ilerleyen, bir büyük ülkü adamı Kazım kederleri. Öğretmenin sözleri geliyor aklıma. 20 Ocaklar, en büyük acı günüdür Karanlık sokak kuşlarının anlamsız şehr_i Samsun’un. gülüşmelerine takılıyor gözlerim. “Asfaltın kan ağladığı gün” diye Menfaat satan ağızların pis kokusu yayılıyor havaya. Arsız bir ceket, geçer tarihe! turuncu sokak lambasını kırıyor Acının adı; Nuri Asan’dır, gözlerimin önünde. Duvar dipleMuzaffer Badalıoğlu’dur, rine çömelmiş gölgeler, meçhul berduşlarla bir olup yedi caddeMete Adınar’dır, sine sövgüler düzüyor. Çırılçıplak Zoran Tomic’tir, intihara durmuş sokaklar. Suçsuz Asım Özkan’dır…Sonrası, kırmızı çocuklar, ellerindeki elma şekerbeyaz bir hüzündür, yürekleri ilk lerini çaldırmış arka sokaklarda. günkü gibi burkan. “Kâr olmasın nam olsun bakkalı” Kanamalı şehir anonsu geçer tarih kepenkleri çoktan indirmiş.
o gün, hüznün elli beş tonu saçı- Dağların sırtına bindirilmiş Anadolu’nun taşra şehri olma lır Havza yoluna, yeri göğü kızıla “Bağdadi” evlerde huzur kalmamakus kaderinden sıyrılamamıştır boyayan. mış. “Çifte Kahveler” de buluşan ya yine de yetişeceğim size diye Bu şehrin bulutları durup durup dostlar da yok artık. soluk soluğa bir yarıştadır diğerağlamıyor boşuna. Arnavut kal- Nerede o iskeleler? Yolcusu, tütüleri ile. dırımlarında avuç avuç açık yara. nü, unu, gazı mı tükendi bu şehrin? Bir şehir avazı çıktığı kadar bağırı- Bıkkın aynı ayakkabılar ayaklayor, kan ter içinde. Yalın ayak koşu- rında. Her şey, her kes, hiçbir şey “Rum Saatçi” nin yüzü neden yerde? Seyyid Kutbidd’in mezayor telaşlı. Sabırsız itiş kakışlar denkleminde. rında kimler var? “Kuleli evin” arasında, bir isyan şarkısı dudakÇığlık atar mı bir şehir? ruhu geziniyor, kaldırım çatlatan larında, dağlarının etekleri kirlenGözlerini kapamış, çığlık atıyor çınar ağaçlarının dalları arasında. miş, gülüşü acılı… Yaralanmış vücudunda mezarlık karşımda. Mecidiye çığırıyor da çığırıyor can çiçekleri açmış, çehresi değişen hıraş; Uyansın şehir! Uyanın bede- Uyuyor mu ölüyor mu anlayama- kentin bedeninde. Kat kat hüzün dığım. nimdekiler. giyinmiş mavisi şimdilerde. Satıyor da satıyorrrr bu günü… -Hoşnutsuz düşünceler getirdin -Bu sokaklarda kimlerin ayak izleri dünlü entari üstleri kayıp hasbel- aklıma diyor yanıbaşımda ki ses var? Göğsünün orta yerinde kaç sessizce. kader! sevda yangını kül oldu? Kaç sonKoş koş… diyorum kaç kurtar ken- -Tehlikelidir küçük sözcükler diyo- bahar yapraklarını savurdu, kaç dini tek başına çabalamakla olmu- rum, en az sessizlik kadar tehlikeli- mevsimin yorgunluğu var üzerinyor bu işler. dir! Susuyoruz, küçük sözcüklerle! de? Kurşuni bir yağmur damlasın33
da kaç genç kızın sönen hayalleri var? Ya sokaklara sığınmış solukların yalnızlığını gördün mü hiç köşe başlarında? Uykusuzlarla düşbazların iğreti zamanlarda tavan arası çatlaklarından sızan gözyaşlarına şahitlik ettin mi sen hiç? Şehrin hayta kedileri, küçücük kedi yavrularını boğarken merdiven boşluklarında inleyen mırıltılarını duydun mu? “Elmas Hanım Konağı” nın camından bir çift göz gülümsüyor sözlerime. Hadi bırakında gevezeliği akşama “Kervan Saray” da “Çöl Melikesi” ni izleyelim diyor. “Kavi Sandıklarına Eskimolar” yerleştirilmiş çoktan. “Manili nane şekerle, akide şekeri” de alırım isterseniz. Hadi durmayın bir fayton çağırında gidelim. Şansınız varsa “Yunuslu Havuz” un ordadır, “Tavus kuşları.” Fuara da giderdik ya yazık ettiler güzelim fuarı! Sıcak çekirdek çitletenlerin hayıflanmalarından sıkılırsanız, kalkar “Kayıkçılar İskelesi” ne uğrarız sonrasında. 34
-“Takur’un Meyhanesi” ne de uğrar mıyız ayıp olmazsa? Olmadı yolumuzun üstü “Sormagir Meyhanesi” de olur!
elektrik direkleri nöbette. Yağlı kamçıyı yine şaklatmış meydanın en gaddar faytoncusu, şaplağı yiyen can hıraş haykırmakta. Madamın Fırınından yayılan sıcak -Ne şimdi bunlar? ekmek buğusu sarmış anı sokaklaAnlaşıldı, asmalı bağlarda akledip, rını, size de geldi mi kokusu? hurmalıklarda sarhoş olacağız! Akşamcı kafası gibi nerden gel- “Aman Dünya Ne Dar imiş” diyen dik buralara. Sen de bir dur Nehir Yıldıray Çınar ne doğru söylemiş, Teyze, zati meşhur “Hal Gazozu” bizi buluşturdu bu sahil şehrinde! içtim yaşardı gözlerim ne akşamcı- Yoksa Ege nere Karadeniz nere! sı ne Takur’un Meyhanesi? Sinema Yağmur sularının doldurduğu sarda olmaz akşama, Hal üstü nikâh nıçları göremesek de zamana kafa salonunda Papazköy’ün imamının tutan sıçan uçurtmalar uçurtmayı nikâhı var, tarihe şahitlik edeceğiz başardık biz de hayal göğümüzde. bu olayla! Yanımdakinin hiç sesi çıkmaz oldu. Hançerli Mahallesinden geçen kağnıların tekerlek gıcırtılarına karışıyor, kızıl rüzgârın sesi. “Aşıklar Çeşmesi” bir türkü tutturmuş “Bülbülüm Altın Kafeste” deyi, içlenmeyene aşk olsun. Tütün kokan sokaklarda, korna sesinden plaka okuyan abiler dolaşmada gölge misal hafızalarda. Ahşap yığma binaların önünde fincanlı
Zinhar, biraz utandı biraz maziye hayıflandı kendince.
- Boş ver bey amca, biz alıştık böyle yanlış anlaşılmalara, bak eğilen koca çınarın dalları arasından anılar dökülüyor meydana. Fonda arabesk, önde opera! -“Üç kuruşluk Operadaki şans” da yok ki biz de diyor, gülüşüyoruz!
Dalgın adımlarla yürüyoruz hayalden sokaklarda. Ben kentin yalnızlığında bir zambak, zararı yok sen Barut Ağacında yetişen Anadolu Kestanesi ol. Şehrin insanıyız ya bu yetmez mi ahbap olmaya. Nice soluklar, nice günler eskitmiş bu şehir bizi de eskitir gün gelir. Yakutî firuzeyi, değişmişiz Çin elmasına, gelincikler siyah duvak takmış başına, gelin telleri küf tutmuş saç aralarında. Sen, ben, o! Hepimiz bu şehrin insanıyız! Hem bana mı kaldı şehrin külünü karıştırmak? Madem yaban bellediniz beni, geçiyordum uğradım, uğramışken birkaç kelam ettim der giderim. Sırça içinde yanan kandilin zeytin dalına yanışıdır aşkım bu şehre der, susarım. Yedi başakta yüz tane veren buğdayı biçip, toprağa “Darı Dikeni” dikenlerin mahareti bu toprağın küskünlüğü bu şehre der, kederlenirim. Defne Ağacına sırtını yaslayan yalnız efe gibiyim! Beklentisiz insanın rahatlığı var üzerimde. Yüklü dalları bükülmüş kiraz ağaçları sizin olsun, benim aklım şehrin sarı şebboylarında! Varsın yaban gülü görsün gözler, ne çıkar sıklamen kızılı günbatımları yüz çevirsin yüzüme, değil mi ki ben sevmişim bir kere, tutkunum bu şehre! Değilmi ki müşgülüm bütün şehir… -Yas Zeybeği! diyor, öğretsene bana! Dalmışım!
“Rum Saatçi” nin yüzü neden yerde? Seyyid Kutbidd’in mezarında kimler var? “Kuleli evin” ruhu geziniyor, kaldırım çatlatan çınar ağaçlarının dalları arasında. Yaralanmış vücudunda mezarlık çiçekleri açmış, çehresi değişen kentin bedeninde. Kat kat hüzün giyinmiş mavisi şimdilerde.
böyle bir şeymiş, bizimkisi hariçten gazelmiş. Duyduklarımdan ben de bile kalmadı mecal, İhsan Gediği gönder temizinden bir dayak çeksin, sana yabancı diyen dilime! Kabul çocuk ayakların top koşturmamış bizim “Perili Ev” in arsasında, lakin evin perisi olmuşsun sen bu şehirde.
-Duyduklarımdan boşluğa düşüyormuş hissi yaşadığım, yokuşları düzleşmiş zihinlerde. Keşke diyorum, bir kerecik yağmur yerine papatyalar yağdırabilsem bu şehre. Şükürsüz avuçların lanetini, fatihasız ölülerin inleyişini, gayrı meşru çocuk ağlamalarını, hayatın kadınlarının çilesini, müstehcen sözlerin çirkinliğini, demini almış gecelerin pişmanlığını, sersefil çiçeğinin acelesi var sözlerimde. evlerdeki mutsuzluğu, “günahsız Benden sonra, kuşlarınıza iyi toprağı dölleyen, serseri yağmurbakın, kuşlar mutsuz bu şehir- ları” durdurabilsem bir duayla. de. Sonra…çocuklar diyorum bu Koca şehir sayıklıyor omzumda şehrin çocukları nerede? Bilyeli arabalarının, bilyelerini üdmüş gözü yaşlı. Averof’un çatlak meryukarı mahallenin kabadayıları. mileri bile bu kadar derin yara aça“Patlıcan Pazarı” satıcıları sus- madı bağrımda! Keşke diyor keşke muş, “Kasaplar Arastası” ıssız, şehrin eski sahipleri çıkıp gelse, ya “Efendum Kahvehanesi” çaysız! da bedenimdekiler beni bu kadar Kabul benim ölülerim yok bu şeh- üzmese! rin toprağında, kabul yedi göbek- -Hiç avutulur mu koca şehir birkaç ten buralı değilim, siz iyisi mi bir satırlık söz ile? Ayarsız zamanlar düşünün neden çiçek ismi yok bu diyorum, üzülme. şehrin sokaklarında? -Siz de bey amca korkmayın bu Bir vefa bir veda belki de zaman- kadar yabancılardan, yabandan sız helalleşme deyin…Bir şehrin gelenler alıcı kuşa benzer. hikâyesi bu işte! Şehir aklı ne bilsin vefayı, vedayı. Belli bedeninde ki “Alıcı kuşun ömrü az olur” derler. tepişmelerden mecalsiz lâl olmuş Siz bu şehrin elini sıkı tutun yeter; onun da dili! Hem bıraksak artık seni beni!
“Affedin beni daldığım oluyorsa eğer, neyleyim gönlümce değil(bu şehirde) olup bitenler diyen şair şahit hüznüme. Hikâyesi bol şehrin -Eygidi yıllar, diyen ses utanarak Başka bir Samsun mümkün mü? masal anlatıcısı gibi oldum, çiğdem bakıyor yüzüme. Şehre şerh olmak Bunu düşünelim hep beraber! 35
SAMSUN EL SANATLARI Akasyamhaber Samsun da el sanatları hiç de yabana atılmayacak derece zengindir.
Ülkemizde olduğu gibi şehrimizde de, el sanatları gelişen teknoloji ve endüstriye mağlup olmuş, geleneksel kültür unsurumuz olan el sanatlarımızın bir kısmı kaybolmuş, yozlaşmış veya değişikliğe uğramıştır.
36
Ülkemizde olduğu gibi şehrimizde de, el sanatları gelişen teknoloji ve endüstriye mağlup olmuş, geleneksel kültür unsurumuz olan el sanatlarımızın bir kısmı kaybolmuş, yozlaşmış veya değişikliğe uğramıştır. Her gün değişen ve gelişen bu sistemde hayatta kalma mücadelesi veren el sanatlarımızdan halı, kilim, bez dokumacılığı, taş işçiliği, oya, kunduracılık, bakır işlemeciliği, hasır dokumacılığı, zembil örücülüğü, çorap, kuşak dokumacılığı, ağaç oymacılığı vb. gibi el sanatlarımızın yöremizde tespiti yapılmış bulunmaktadır. Günümüzde de
bazı köylerde, yaygın olmamakla birlikte, hala kullanım amacıyla veya ihtiyaç gayesiyle üretimi yapılmaktadır. Geleneksel el sanatları, bir ülkenin kültür seviyesinin aynasıdır ve o ülkenin kültürel kişiliğinin en canlı belgelerini temsil etmektedir. Geleneksel Türk el sanatlarının, yüzyıllardır büyük çeşitlilik içinde insanlarımızın duygularını, sanatsal beğenilerini aktarma aracı olduğu bilinmektedir. Bir kültür unsuru olan geleneksel el sanatları, toplumun yaşam seviyesini, zekâsını, üretildikleri dönemin özelliklerini diğer bir deyişle, toplumların tarihini yansıtmaktadır. Geçmişten günümüze ulaşabilen geleneksel el
sanatları; toplumun yapısına göre oluşmuş, yöresel özellikler gösteren, etnografik değerler taşıyan, çoğu sanatsal boyutta ve işlevsel olan, halk tarafından üretilen, kullanılan, alınıp satılan, bugün üretimi gelir getirebilen ürünlerdir. Ellerindeki en bol malzeme ağaç, saz ve yün olunca Alaçamlılar kilim dokumacılığı, hasır örücülüğü, ağaç işlerinde ustalaşmışlar.
Mısır koçanı yaprakları ıslatılıp, yumuşatılıyor. Bir mısır koçanı yaprağı, boyunca 3 eşit parçaya bölünüp, kındıra üzerine muntazam sıkıştırılarak sağdan sola sarılıyor, 8- 10 cm. sarıldıktan sonra sarılan kısım içe bükülüyor. İlk örülen kısım ortadan sarılarak çevriliyor. İstenilen şekil - de örülüyor. Koçan bittiği yerde iğne ile dolanıyor. Boyanmış mısır koçan yapraklarından aralara desen de konuluyor.
AYVACIK
ÇARŞAMBA
Cecim
Çarşamba Ayakkabısının ünü bütün Türkiye ye yayılmıştır. İlçe de ayrıca Çarşamba kasket yapımı halen devam etmektedir
ALAÇAM
Ayvacık’ta el sanatları denilince, ilk akla, el tezgahlarında halis yünden dokunan “cecim” geliyor. Yere sermek için dokunan kilimlere cecim derlerken, kadın ve çocukların bellerine bağladıkları bağlar da cecim olarak adlandırılıyor. BAFRA
HAVZA İlçe de kuşak dokumacılığı, heykel yapımı, ahşap oyuncak yapımı, taş süslemeciliği yapılmaktadır.
Zembil
LADİK
Birkaç yıl önce Göltepe Köyü’nde yaygın olan ve ancak bugün unutulmaya yüz tutmuş mahalli bir el sanatı. Zembil örücülüğünde kullanılan malzemeler; saz bitkisi, kurutulmuş mısır koçanı yaprakları, 50 cm uzunluğunda ortadan ikiye katlanmış ve iğne vazifesi gören çelik tel, saz bitkisinden yapılmış kındıra, hazır kumaş boyası veya tabii boyalar. Tabii boya, genellikle soğan veya yeşil ceviz kabuklarının kaynatılmasıyla elde edilir.
Ladik dokuması veya Ladik fanilası olarak yapılan dokuma ile el sanatlarını devam ettiriyorlar.
Zembilin örülüşü
VEZİRKÖPRÜ Heybecilik, semaver yapmı, ip ve urgan yapımı gibi geleneksel el sanatlarını sürdüren zanaatkarlar da karşımıza çıkıyor Vezirköprü’de. YAKAKENT Bölgede kök boyadan dokuma kilim ve makromeden örülerek hamak yapılmaktadır. 37
KADİT BAŞKANI MURAT TOKTAŞ
Samsun’un Körfez Ülkelerinde
TANITIMINI YAPMALIYIZ! Karadeniz Turistik İşletmeciler Derneği KADİT Başkanı Murat Toktaş Akasyamhaber’e yaptığı açıklamada Samsun’un Arap Turizminden daha yararlanabilmesinin yollarını anlattı.
Turistik İşletmeciler Derneği KATİD başkanı ve TÜROFED Yönetim Kurulu Üyesi Murat Toktaş, Samsun Turizm Koordinasyon Merkezi’nin Samsun’u tanıtımında yapılan faaliyetlerin ve atılacak adımların merkezi bir yönetim ile daha sağlık ve kısa zamanda sonuç vermesi için çalışacağını belirterek önümüzdeki yılın turist sayısının arttırma hususunda Turizm Koordinasyon Merkezi’nden ümitli olduklarını kaydetti. TURKOM - Samsun Turizm Koordinasyon Merkezi’nin, Belediyeler, TSO, OKA, THY, OMU KADİT ve TURSAB gibi kuruluşların katılımıyla kuruluş hazırlarının tamamlandığını belirterek önümüzdeki turizm sezonu için Samsun’un özellikle körfez ülkelerinde tanıtım çalışmalarına başlayacağını belirtti. Bu yılsonuna kadar Samsun’a 250 Bin turistin gelmesini hedeflediklerini
38
Akasyamhaber
belirten KATİD başkanı ve TÜROFED Yönetim Kurulu Üyesi Murat Toktaş bu rakamın geçen yıl 50 Bin olduğunu kaydetti. SAMSUN’UN VE BÖLGENİN SESİNİ DUYURMAK İÇİN KADİT KADİT’in kuruluş gayesi hakkında da konuşan Toktaş, “Karadeniz bölgesinde daha evvel gerçekleşmeyen birlikteliği sağlamak amacı ile yola çıktık. Bu kapsamda bölgemizde, Amasya, Artvin, Bartın, Bayburt, Bolu, Çorum, Düzce, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Kastamonu, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon, Zonguldak olmak üzere 18 ilde faaliyet gösteren Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı belgeli tesisleri bir çatı altında toplamak ve güç birliği yapmak için derneğimizi Aralık 2013 yılında kurduk. Bu birlikteliği Ocak 2014 yılında Türkiye Otelciler Federasyonu’na üye olarak daha da güçlendirdik. Hedefimiz üye-
sine yük olan değil, üyesine destek olan bir dernek olmak. Her zaman üyesinin yanında olan, sürekli iletişim halinde bulunan ve her zaman ulaşılabilir olmak. Sektörün özel ve resmi kurum ve kuruluşlarla iletişimi kuvvetlendirmek, ilgili platformlarda bölge tesislerimizin sesini duyurup söz sahibi olmak. Tesislerimizin ekonomik ve sosyal menfaatlerini korumak, işletmelerimizin verimliliğini arttırmak kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilgili sorunların çözümüne yardımcı olmak. Bölgeye uygun doğru bir pazarlama strateji belirlemek ve ilgili kamu kurumları ile ortak projeler yapıp hedef pazarlara bölge tanıtımını ve pazarlamasını yapmak. Karadeniz Turistik işletmeciler Derneğinin önceliklerindendir” dedi. HEDEF 250 BİN TURİST Hedeflerinin Karadeniz bölgesini daha fazla tercih edilir hale getirmek olduğunu kaydeden KATİD Yönetim Kurulu Başkanı Murat Toktaş, “Samsun’da şu anda 2-3 ay olan turizm hareketliliğini yıl boyuna yaymak gerekiyor. Coğrafyamıza uygun olan yayla turizminin yanı sıra av turizmi, akarsu-rafting turizmi, kuş gözlemciliği, inanç turizmi ve sağlık turizmi gibi alternatif turizm çeşitliliğini arttırmamız gerekiyor” diye konuştu. Körfez Ülkelerinden Samsun’a başta Suudi Arabistan olmak üzere çeşitli ülkelerden turistin geldiğini de belirten Toktaş, Arap turistlerin Mayıs ayında geldiğini ve Eylül sonunda gittiğine dikkat çekerek Arap turistin Karadeniz’de Ortalama 5-7 gün kaldığını sözlerine ekledi. KATİD Yönetim Kurulu Başkanı Murat Toktaş, Deaflympics 2017 Organizasyonun Türkiye’ye büyük moral ve imaj kazandırdığını, Samsun’da büyük bir turizm hareketliliği sağlamasının yanı sıra, şehirde önemli anlamda ekonomik katma değer oluşturduğunu da kaydede-
rek, “Deaflympics ile birlikte Samsun spor turizminin önemli bir şehri oldu. Sadece konaklama anlamında şehre para girişi 5 milyon dolar olurken, diğer gelirlerle birlikte 10 milyon dolara yakın bir turizm geliri elde edilmiş oldu. Bu anlamda ülkemizde farklı turizm alternatiflerinin olduğunu ve bundan da para kazanılabileceğini yaşayarak göstermiş olduk.” Samsun’a gelecek turist sayısını arttırmak için herkesin yapabileceği bir şeylerin olduğuna da dikkat çeken Murat Toktaş, “Daha fazla turist çekebilmek için herkesin sosyal medyayı aktif olarak kullanması gerektiğini, bundan önce ise il ve ilçelerin turizm alt yapılarının tamamlamaları gerektiğini kaydetti. HERKESE GÖREVLER DÜŞÜYOR KATİD başkanı ve TÜROFED Yönetim Kurulu Üyesi Murat Toktaş şöyle devam etti; “Her şehir öne çıkmak istediği sektörü bir şekilde hareketlendirme yoluna gitmeye çalışıyor. Bizde bir şirket mantığı ile bakıp pazarlama stratejilerine, imaj çalışmalarına ve tanıtım ile ilgili çalışmaları organize etmeye ve planlamaya çalışıyoruz. Bu anlamda biz hep beraber hareket etmeyi istiyoruz. Kuruluş hazırlıklarını tamamladığımız Turizm Koordinasyon Merkeziyle artık daha hızlı hareket ederek daha doğru kararlar almaya başlayacağız. Yapmamız gerekenleri hızlandırarak yolumuza daha emin bir şekilde devam edeceğiz. Bunun için öncelikli olarak, Yurtiçi ve yurtdışı hedef pazarlar belirlenmeli. Fuar ve tanıtım takvimi hazırlanmalı. Kurum destekleri netleşmeli ve sosyal medyayı daha etkin kullanmalıyız. Samsun arandığında turizme yönelik yerlerin ön planda çıkmasını sağlamalıyız. Hedef pazarlardan direk uçuşlara ihtiyacımız var. Yapacağımız çalışmalarla turizm hareketini 2.5 aydan 8 aya yayabiliriz. Sürdürülebilir pazar-
lamaya yönelmeliyiz. İmajımızı ve sloganımızı belirlemeliyiz. Hızlı hareket etmeli, kısa ve orta vadeli eylem planımızı belirlemeliyiz. Mali profilimizi belirlemeliyiz. Karadeniz bölgesi olarak bu pastadan en büyüğünü Trabzon alıyor. Ondan sonra Samsun ve Ordu geliyor. Biz kendi aramızda kıyaslama yaptığımız zaman Trabzon’dan veya Ordu’dan bir eksikliğimiz olduğundan dolayı değil, biraz pazarlama ile ilgili ve profesyonel yaklaşamadığımızdan dolayı yaşadığımız bazı problemlerden dolayı Trabzon ön plana çıkmış durumda. Trabzon hem yurt içinde hem de yurt dışında fazlasıyla tüketilmiş durumda. Yurtiçinden ve yurtdışından gelen misafirlerimiz daha farklı pazarlar talep ediyorlar. Bu anlamda da Samsun’un çok büyük avantajı var. Bizde turizm çeşitliliği anlamında çok zengin yerlerimiz var. Doğa turizmi, inanç turizmi, kültürel turizm gibi birçok branşta turizme hizmet edebildiğimiz gibi son dönemde olimpiyatla başlayan spor altyapısı da güzel bir şekilde oluştu. Bu anlamda birçok ile fark atmış durumdayız. Sağlık sektöründe de hem özel hastaneler hem de üretim anlamında güzel şeyler yapıyoruz. Bizim ufak bir dokunuşlarla şehrimize gelen misafir sayısını çok fazlasıyla arttırabileceğimiz gibi hem yurtiçinden hem de yurtdışından ilgi çekebileceğimizi tahmin ediyorum. TRABZON VE ORDU’YU AŞMALIYIZ Samsun, Türkiye’nin önemli kentlerinden biridir. Samsun’un turizmden hak ettiği payı alması hepimizin önemli önceliğidir. Mevcut yapı içerisine bakıldığında, Karadeniz bölgesinde Trabzon ve Ordu belki bu konuda bizden daha önde ama Samsun’un sahip olduğu değerlere bakıldığında da bizim daha önde olmamız gerekiyor. Samsun sahip olduğu değerler açısından büyük bir potansiyele sahip ama bu potansiyeli çok iyi kullanıp, bunu insanımıza, hizmete, paraya dönüştürememişiz.
39
SAMSUN’UN İLK
ALIŞVERİŞ MERKEZİ Nerede o çocukluğumun alışveriş merkezleri Başlığı görünce ilk yaptığınız ey gidi diyerek derin bir nefes çekmek oldu bence… Eskiler bence daha anlamlıydı, belki de daha duygusal ve manidardı…
40
Çocukluğumun vazgeçilmez alışveriş kültürü olan Samsun Bedestan’ı çok anılar barındırırdı içerisinde… Kumaşçısından, ayakkabı tamircisine sarrafından, antikacısına varana kadar uzanan bir yolculuktu belki de… Çocuktum o zamanlar tabi ki büyüklerimiz daha iyi bilirler, Samsun Bedestan'ın Bit Pazarı olarak da tarif ederlerdi. Hep merak ederdim niye buraya bit pazarı derler. Yeri gelir korkardım Bedestan’a girmeye bit pire bulaşır eve gidince zılgıtı yerim diye… Ama nedense takım elbiseyi, ayakkabıyı da orada bulunan dükkanlardan alırdık…Çünkü malı
Sami DURMUŞ ,kumaşı, derisi, ayakkabısında hile yok diye. Çünkü hep el emeği vardı hepsinde… Büyüdükçe daha sıkı fıkı olduk Bedestan ile yeri geldi alışveriş yaptık, yeri geldi selam verdik, çayımızı içtik. Dert dinledik derman bulunduğuna şahit olduk ama en önemlisi belki de bizler şuan günümüz itibariyle yap(a)mıyor olsak da esnafların Besdesten ruhunu yitirmemek için direndiklerini görüyorum ve inanıyorum. Tabi ki günümüzde ismini zikretmek istemediğim birçok alışveriş merkezlerinden çıkmasak bile onlar bu gelişimin ve değişimin karşısında dik duran bir efendilerdir. Bedestan’ı tarif eder isek;
Kale Mahallesi’nde, halen şehrin ticari merkezi konumundaki kuyumcular mevkiinde Ziya Gökalp Caddesi üzerindedir. Halk dilinde ve çeşitli yayınlarda bedesten olarak adlandırılan yapı, klasik bedesten yapılarına uymaz. Uzunca bir sokağın sağ ve soluna karşılıklı dizilmiş dükkânlar ve aralardaki kapılardan oluşan yapıdır. Günümüze sağlam olarak ulaşan iki kapısı üzerinde bulunan kitabeliklerin içleri boştur. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan h.1280 m.1863 tarihli üç ayrı belgede yapı, Hazinedârzâde Süleyman Paşa’nın vakfı olarak geçmektedir. Arastanın Hazinedârzâde Süleyman Paşa tarafından, Canik Muhassallığına getirildiği 1807 ile vefat ettiği 1818 yılları arasında yaptırılmış olabileği düşünülmektedir. Ancak, 1785 tarihli bir belgede yapının adının geçtiğine göre, buranın 1785 yılından evvel inşa edildiği ve Süleyman Paşa tarafından satın alınarak vakfedilmiş olabileceği akla gelmektedir. (M.Sami BAYRAKTAR / Sanat Tarihi)
Samsun’daki tarihi eserler sahipsiz mi? Sorusunu da her zaman soruyoruz ama nafile… Yeraltında gömülü olarak kalan ve günümüzde tesadüfen ortaya çıkarılan üç bin yıllık Amisos eserleri kadar bize atalarımızdan miras kalan bu ve benzer eserlerin de yaşamaya ve yaşatılmaya hakları olduğuna inanıyorum. Ülkemizde ve Samsunumuz da başta olmak üzere tarihi duyguya sadece görsellikle yaklaşan, manevi şekilde boşlayan bir yapıya sahibiz. Üzülüyorum geleneklerimizin kaybına yeniliğin içinde kaybolmasına. Onun için isterim ki bir şey almasan bile gir Bedestan’a ver selamını, iç çayını, ısıt kalbini esnafının. Neden derseniz değerlerine sahip çıkan ve çıkmaya çalışan kişilerin geleneklerini yaşatmaya güç katsın. Tarihine sahip çık ki tarihin sizden sonra da yaşasın.
Günümüze sağlam olarak ulaşan iki kapısı üzerinde bulunan kitabeliklerin içleri boştur. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan h.1280 m.1863 tarihli üç ayrı belgede yapı, Hazinedârzâde Süleyman Paşa’nın vakfı olarak geçmektedir. Arastanın Hazinedârzâde Süleyman Paşa tarafından, Canik Muhassallığına getirildiği 1807 ile vefat ettiği 1818 yılları arasında yaptırılmış olabileği düşünülmektedir.
Vesselam…… 41
İLKADIM'DA
TÜRK-İSLAM SANATLARI MERKEZİ
SAMSUN’un İlkadım Belediyesi tarafından açılan Türk-İslam Sanatları Merkezi, vatandaşlar ve çevre illerden büyük ilgi görüyor.
Samsun'da bir süre önce İlkadım Belediyesi bünyesinde açılan Türk İslam Sanatları Merkezi'nde alanında uzman eğitmenlerden kurs alan kadınlar, hüsnühat, tezhip, ney, ebru ve kaligrafi gibi sanatları geleceğe taşıyacak. Selahiye Mahallesi'nde restorasyonu tamamlanan eski Samsun evi, Türk İslam Sanatları Merkezi'ne dönüştürüldü. Hüsnühat, tezhip, ney, ebru ve kaligrafi gibi Türk İslam sanatının öğretildiği kurslara çoğunluğu kadın 70 kursiyer katılıyor. Belediye Başkanı Erdoğan Tok, Türk İslam sanatlarını gelece-
42
ğe taşımak için restore ettikleri Samsun evinde tefriş ve tanzim yaparak Türk İslam Sanatları Merkezi'ni hayata geçirdiklerini söyledi. Merkezde kurs veren eğitmenlerin, alanlarında uzman ve icazet almış sanatçılar olduğunu ifade eden Erdoğan, "Buradan mezun olan kursiyerlerimiz de icazetlerini alarak mezun olacaklar. Tarihimize sahip çıkmamız lazım. Türk İslam sanatları geçmişe baktığımız zaman tüm dünyada isim yapmış sanatlar. Ama son dönemde unutulmaya yüz tutmuş. Biz bunlara sahip çıkıyoruz." dedi.
Tok, vatandaşların sanat ve sporla uğraşması için çaba harcadıklarını, bu yönde aldıkları taleplere de cevap vermeye çalıştıklarını dile getirdi.
merkezde işinin ehli eğitmenlerle Karadeniz'de Türk İslam sanatına sanatçılar kazandırmayı istediklerini söyledi.
Geleneksel sanatların gelecek Kursiyerler Meslek Sahibi kuşaklara aktarılması için çabaOluyor ladıklarını anlatan Ersoy, "Eline İstanbul'dan kurs için getirdikle- fırça alan herkes hattat, titreye ri icazetli sanatçılardan eğitim boya atan herkes ebrucu...Maaalan kursiyerlerin kurs sonunda lesef böyle bir yozlaşma var. Biz eğitim verebilecek konuma gele- o nedenle işin ustalarıyla çalışceğini anlatan Tok, şöyle devam maya gayret ediyoruz. Hepsi el yazması olduğu için kaliteli işler etti: ortaya çıkıyor." diye konuştu. "Buradan mezun olan kursiyerler bu türlü kurslarda görev alacak. Ney Eğitmeni Suat Zor da amaçDolayısıyla istihdam olmuş ola- larının gençlere kendi sanatlarını cak. Burada yapılan eserler çok anlatarak sevdirmek olduğunu ciddi eserler. Bu eserler farklı söyledi. yerlerde değerlendirilebilir. Bu- Sadece müzik yapmadıklarını rada üretilen eserlerden elde ifade eden Zor, eserlerde geçen edilen gelirlerle kursiyerlerimiz kelimelere kadar inip o ruh dünaile bütçelerine çok ciddi bir kat- yasını aktarmaya çalıştıklarını ma değer kazandırmış olacaklar. vurguladı. Burada çok değerli eserler orta- Ney kursiyerlerinden Huriye Serya çıkıyor." teşe de neyin manevi dünyaya
ken huzur bulduğunu, psikolojik olarak rahatladığını kaydetti. Kursiyerlerden Şeyda Şahin, ebru sanatıyla uğraşmanın kendisini dinlendirdiğini belirtti. Bu tarz sanatların eğitimi için uzun süredir kurs araştırdığını anlatan Şahin, "İstediğimiz zaman merkeze gelip çalışma yapabiliyoruz. Ayda iki defa profesyonel hocalar geliyor onlardan kurs görüyoruz. Ebru yaparken dünyadaki her şeyden soyutlandığımı hissediyorum. Çok rehabilite edici bir sanat dalı. Bu sanatlar hem eli hem zihni hemde ruhu oyaladığı için insana güzellikler kattığına inanıyorum." ifadelerini kullandı.
Kursiyerlerden ev hanımı Nuray Tan da merkezde hüsn-ü hat sanatını öğrenmeye çalıştığınıbelirterek, "İstedikten sonra herkes hüsnühat yapabilir. Ama çok Türk İslam Sanatları Merkezi katkı sağladığını düşündüğünü çalışmak en büyük kuralımız." Müdürü Hatice-tül Kübra Ersoy, dile getirdi. Serteşe, ney üfler- diye konuştu. 43
SAMSUN’DAKİ GÜMÜŞHANELİLER Samsun’da bulunan Gümüşhanelilerin Gümüşhaneli kimliğini korumaya çalışma ve kültür aktarımı noktasında önemli sorunlar yaşadıkları bilinmektedir.
44
Samsun’un genel nüfus karakteristiği değerlendirildiğinde, farklı kültürleri ve kimlikleri bir arada barındırdığı görülecektir. Samsun şehrinin kültürel çeşitliliğini oluşturan, şehrin temel dinamizmini şekillendiren nüfusun önemli bir kısmını da Gümüşhaneliler oluşturmaktadır. Samsun’da bulunan Gümüşhanelilerin Gümüşhaneli kimliğini korumaya çalışma ve kültür aktarımı noktasında önemli sorunlar yaşadıkları bilinmektedir. Bu zorluklara rağmen Gümüşhanelilerin Samsun’un şehirleşmesinde ve şehir kimliğinin oluşmasında önemli rollerinin olduğu da şüphe götürmemektedir. TÜİK verilerine göre sayıları 5 binlerde olsa da üçüncü kuşağa ulaşan Samsun’daki Gümüşhaneli nüfusunun bu rakamın çok çok üstündedir. Samsun’da bulunan Gümüşhaneliler Samsun’un şehirleşmesinde, seçim süreçlerinde, yerel politikaların üretilmesinde, geliştirilmesinde ortak
Yrd. Doç. Dr. Seyfullah GÜL hareket etme bilincin geliştirilmesinde önemli bir sosyal, kültürel ve siyasal kaynağa dönüşmüşlerdir. Bu nedenle Samsun’da yaşayan Gümüşhanelilerin yukarıda bahsi geçen sorunlarının irdelenmesinin Samsun şehir kültürüne katkı sağlayacağı düşüncesiyle çıktımız yolda, Gümüşhane dernekleri ve Gümüşhaneli olup Samsun’da yaşayan hemşerilerimizle mülakatlar yaparak işe başlamayı düşündük. Bu amaçla ilk durak noktamız İlkadım Belediyesi başkan danışmanı Mustafa Kul oldu. Mustafa Kul’a yönettiğimiz sorulara aldığımız cevapların Samsun’daki Gümüşhanelilerin tarihi ve kültürel yapısına ışık tuttuğunu düşündüğümüz için bizde bu mülakatı yayınlama düşüncesi oluştu. Samsun’a Gümüşhanelilerin ilk göç hareketinin ne zaman olduğuyla ilgili bilginiz var mıdır? İlk gelen hemşerilerimizin 1917 yılında
Gümüşhane ve çevresinin Ermenilerce işgali sürecinde bu mezalimden kaçanlar olduğu söylenmektedir. Ancak bu geliş kademeli olmuş, konaklayarak gelen bu insanların Samsun’a gelişi zaman almış ve sayıları fazla değildir. 1940-1945 sürecinde Samsun’a tek tük gelen Gümüşhanelilerin asıl göç hareketi 1960’lardan sonra hız kazanmıştır. Sizin aileniz Samsun’a ne zaman geldi, sebebi neydi? 1975’te abim iş bulup Samsun’a geldi. B ende 1976’da yeni doğan yeğenimi ziyaret etmek için bir haftalığına Samsun’a geldim. Ziyaretten sonra geri dönecektim ancak köyümdeki ekonomik durumumuz çok kötüydü geri dönünce ya çobanlık ya da hodaklık1 yapacaktım. Abimle görüşüp geri dönmeyeceğimi iş bulmak ve burada kalmak istediğimi söyledim. Bu şekilde buraya yerleştim ve anne babamı da 1979 da Samsun’a getirerek yerleştim. Gümüşhane’den Samsun’a bu kadar hızlı bir göç hareketinin nedenini neye bağlıyorsunuz? Samsun’a ilk gelenler muhacir olarak gelmişler yani onların geliş sebebi tamamen zorunluluktan. Zaten ilk gelenlerin bir kısmı Gümüşhane’ye geri dönmüşler. Bu süreç dışında daha sonraki yıllarda Samsun’a göç edenlerin geliş sebepleri tamamen ekonomik. Bu insanların çoğu daha önce gelen akrabaların teşviki ya da onları ziyaret etmek için gelmiş ve buraya yerleşmiş ve Gümüşhaneliler Samsunlu olmuştur. Son dönemlerde ise Avrupa ülkelerinde işçi olarak çalışıp emekli olanlar yatırım amacıyla yine Samsun’a gelmektedir-
ler. Samsun’a gelen Gümüşhaneliler geri dönmek için gelmiyorlar. Buraya adapte oluyor, yatırım yapıyorlar. Hem Samsun’a hem de Gümüşhane’ye ev yapmış durumdalar. Bizler tatillerimizi Akdeniz sahillerine değil Gümüşhane’ geçiririyoruz. Ne kadar sıklıkla Gümüşhane’ye gidiyorsunuz ? Tatillerde ve yazın senede 2-3 defa gidiyorum. Ancak hasta ziyareti ve cenaze durumunda da ayrıca gidiyorum. Sırası gelmişken Samsun’da yaşayan Gümüşhanelilerin hepsi cenazeleri Gümüşhane’ye götürüyorlar mı? Tarkonaz, Pekin, Köse ve Kelkit gibi ilçelerden Samsun’a göç edenler genellikle cenazelerini doğdukları topraklara götürüler. Torul ve Kürtün genellikle götürmüyor. Bazı ilçeler ailesinden ölen erkeklerin cenazelerinin Gümüşhane’ye götürüldüğü kadınların buraya defnedildiği de olur. Genellikle ilk kuşağın cenazelerinin Gümüşhane’ye defnediliyor, yeni neslin mezarları artık Samsun’da. Samsun’a göç eden Gümüşhanelilerin en çok yaşadıkları sorunlar nelerdir? En önemli sorunları uyum sorunu olmuştur. Çünkü Gümüşhaneliler önce gittikleri yerin kültürüne mesafeli duruyor, o kültürü tanımaya çalışıyorlar. Bu süreç diğer illere göre Gümüşhanelilerde daha uzun sürüyor Gümüşhanelilerin tutucu bir yapısı var. Bu yapı nedeniyle uyum yavaş oluyor. Eğer 1. Kuşak Samsun kültürüne daha hızlı uyum sağlasaydı Gümüşhaneliler ekonomik ve siyasi olarak Samsun’da bugün daha etkin
durumda olurlardı. Şu söylenebilir ki 1. kuşak Samsun’da çok büyük kültürel yalnızlık çekmiştir. Diğer bir sorunu ağız farklılığı oluşturmuştur. Samsun’la aramızda ağız farkı var. Bu özellikle ilk kuşak için büyük sorun olmuştur. Samsunlular Gümüşhanelilerin ağzına alışık olmadıkları için ilk önce onları yadırgamışlardır. Onları konuşmalarına bakarak Kürt olarak dahi algılamışlar onlara Kürt dahi demişlerdir. Samsun halkı o dönemde Kürtleri ve Gümüşhanelileri tanımıyor. Bu nedenle iki ağız arasındaki farkı ayırt edemiyor. Sadece Gümüşhanelilerin ağzına bakarak onları Kürt olarak algılamışlar. Bu konuda başından geçen bir olayı anlatırsam konu daha iyi anlaşılır. Samsun’a geldiğimde İlk olarak bir ayakkabıcıda çırak olarak işe başladım. Çalışmaya başlayınca patronum benim konuşmamdan dolayı onun iyi türkü söyleyeceğimi düşünerek benden bir türkü söylememi istedi. Bende bir Mardin türküsü söyledim. Ancak patronum; bu türküyü bu kadar güzel Mardinlilerden başkası söyleyemez, ben askerde bunu Mardinli arkadaşımdan çok duydum, sen Gümüşhaneli olamazsın dedi. Ve bu olaydan sonra ayakkabıcılar arastasında lakabım Mardinli Mustafa olarak kaldı. Ağız farkı ve tutucu olan birinci kuşağın kültürel etkileşimi kopuk olmuş, yerel halkla Gümüşhaneliler arasında bu eksikliği giderecek bir öncül çıkmamıştır. İkinci kuşak kabuğunu biraz kırmış ve ticaretle uğraşmaya başlamıştır. Ticaretle birlikte Samsunlularla daha fazla etkileşime girmiş ve öz sermayeleri 45
çocuk oyunu kültürü içerisinde yaygın değildir.
ile iş yapmalarının verdiği öz güvenle hem kendi işlerini yaptılar hem de başkalarının yanında çalışmaya başladılar. Ancak ilk iki kuşak eğitime önem vermemiştir. Bunda ekonomik sebepler ve içe kapanık yaşam tarzı etkili olmuştur. Son kuşak hem eğitimli hem ticarette başarılı iş veren konumunda ve eğitime yatırım yapıyorlar.
tır. Özellikle kına gecelerinde bir araya gelen Gümüşhaneli kadınlar tüm düğün geleneklerini sürdürürler. Hala düğün eğlencelerinde kadın erkek ayrı eğlenir. Erkeler Gümüşhane’de oynadıkları düğün oyunlarını devam ettiriyor. Davul-zurna ve kemençe kültürü devam ettiriliyor. Gümüşhane kültürünü tanıyan bir birey Samsun’daki bir düğüBaşka bir sorunu işsizlik oluşturu- nün Gümüşhanelilere ait olup olmadığıyor. Kültür sorunu var. İşsizlik konu- nı anlar. İki gün süren düğün kültürü hala sunda dışlandık. Gümüşhaneliler devam etmektedir. Dız oyunu erkeksayıca fazla ama Gümüşhaneliler ler arasında düğünlerde hala oynanır. daha az iş alıyorlar. Gelir seviyesini Özellikle damat kaçırma geleneği artırıcı isteğe bağlı sorunlar fazladır. sürdürülmektedir. Orta oyunlarından Samsun ve Gümüşhaneliler arasın- damat traşı oyunu, traştan sonra damada kültürel ve sosyal ilişkilere bağlı dın yakınlarına yapılan fotoğraf çeksorunlar da olmuştur. Özellikle ilk tirme seremonisindeki oyunlar devam etapta Samsunlularla Gümüşhaneliler ettirilir. arasında komşuluk ilişkileri gelişme- Özellikle şehrin dar sokakları ve miştir. Gümüşhaneliler kapalı bir sos- trafik çocukların sokak oyunlarını yal yapıya sahipler. Bu nedenle nerey- devam ettirmelerini engellemişse hepsi aynı mahallelerde yaşıyorlar. tir. Ancak evlerde oynanan oturak İlk gelenler Samsunlulardan beklediği oyunları hala sohbet toplantılarında desteği ve yakınlığı da göremedik- devam ettirilir. Gümüşhaneliler özelleri için bu Gümüşhanelileri birbirine likle Kabaktepe köylüleri ilk jenedaha fazla yakınlaştırırken diğer kül- rasyondan günümüze devam ettirtürlerden uzaklaştırmıştır. Denilebilir dikleri oyunlardan en önemlisi ceviz ki uyum sorunu ancak 3. nesilde çözü- oyunudur. Halen Kabaktepe Köyü lebilmiştir. Derneği’nde genç ve yaşlısı tüm akran grupları arasında bu oyun oynanmakGümüşhaneliler bugün tadır. Orta büyüklükte misketlerin Samsun’da hangi kültürleri yaşatıişaret parmağı yardımıyla fırlatıldıyorlar? ğı oyunda amaç ya cevizleri vurarak Gümüşhanelilerin uyum sorununu toplamak ya da rakibin misketini vurgeç çözmeleri ve içe kapanık yapıla- maktır. Dernek bahçesinde her gün rı Samsun’da yerel kültürlerini günü- oynanan oyun genç jenerasyona da müze kadar taşımalarında etkili öğretilerek kültür aktarımı sağlanolmuştur. Kültürel bir asimilasyon mıştır. Bu oyun Gümüşhaneliler araya da erozyon çok şiddetli olmamış- sında oynanmakla birlikte Samsun
46
Cenaze kültürü genellikle dernekler vasıtasıyla yürütülür. Bu işlemlerden dernekler sorumludur. Ancak cenaze sonrası 3-4 gün cenaze evine yemek götürme kültürü hala devam etmektedir. Bu kültür cenazeevi ne kadar uzak olursa olsun devam eder. 3-4 gün sonra gidilir ve kaplar alınır. Yakın köyler arasında doğum sonrası hediyeleşmeler devam hala devam ediyor. Eğer ilk çocuk erkekse babanın erkek arkadaşları tarafında Gümüşhane’de yaşatılan ‘’baca yıkma geleneği’’ burada devam ettiriliyor. Ancak bu gelenek değişerek ‘’baca yıkma’’ yerine ‘’kapı çalma’’ geleneğine dönüşmüştür. Doğum yapılan eve gelen delikanlılar kapıyı çalarak baca yıkmaya geldik diye bağırırlar. İçerden baş üstüne derler. Baba delikanlılara ziyafet çeker. Ziyafetten sonra delikanlılar çocuğa hediyelerini verir. Gümüşhaneliler Samsun’a ve Samsun kültürüne ne kattı? Düğünlerde Gümüşhane’ye has davul zurnayı ve oyunları getirdiler. Diyebiliriz ki Doğu kültürünün düğünlerde olmazsa olmazı olan davul Samsun’a Gümüşhanelilerle geldi. Düğünlerde davulcular Gümüşhane ve Erzurum’dan gelir. Buradakiler bize ayak uyduramıyor. Kete (Golut) Gümüşhane’den gelen ekmektir, hala satılır. Ziron, Gümüşhaneliler tarafından Samsun damak tadına sunulmuş ve kültürüne sokulmuştur. Pestil: köme, dut pekmezi, Araköy tam buğday vb. yiyecekler, ceviz oyunu gibi oyunlar Samsun kültürüne aktarılmıştır. Gümüşhaneliler sanatkardır çalışkandır. Gümüşhanelilerin Samsun’a kattıklarından birsi de dürüstlüktür.
Gümüşhanelilerle yapılan ticari alışverişlerde hiçbir zaman çek senet sorulmaz. Bunu Samsun esnafı iyi bilir. Muhafazakar yapılarını Gümüşhaneliler hala koruyorlar. Dini inançlarına ve kültürlerine hala bağlı yaşıyorlar. Samsun’a diğer illerden gelip yerleşenlere karşı oluşan antipati Gümüşhanelilere karşı yoktur.
topluma girdi. Samsun’dan birçok kültürel değer edindi, kültür alışverişinde bulunuldu. Ekonomik olarak Samsun Gümüşhanelilere iş ve aş verdi. Ayaklarının üzerinde durmalarını öğretti. Samsun’da yaşayanlarla ticari alışveriş yanında kız alıp kız verme ile akrabalık ilişkileri gelişti. Samsun, Gümüşhanelilere geçim verdi, herkesin çalıştığının hakkını verdi. İş verdi, şu andaki ekonomik durumumuzu ona borçluyuz. Bizleri barındırdı, kucağını açtı, hemen bütün insanlara olduğu gibi kendi kimliğinde yaşama fırsatı, hakkı tanıdı. Çalışkan, tutumlu ve dürüst oldukları için Gümüşhanelilere Samsun, refah seviyelerini artırma fırsatı sundu.
Ekonomik olarak 3. Kuşak yatırım yapar ve işveren konumuna geldi. Samsun’a katma değer kattı. Özellikle 500’e yakın Gümüşhaneli yurt dışından Samsun’a göç ederek tüm yatırımlarını buraya yaptı. Yine burada yaşayan Gümüşhaneliler de tüm yatırımlarını Samsun’a yapıyor. Sadece yaşadığımız topraklara yazları kalmak için yazlık evler yapıyoruz. İlk gelen kuşak da işgüİlk göç hareketinden cü olarak Samsun’a katma değer kattı. bugüne Gümüşhaneliler hangi işlerle Belki de Gümüşhanelilerin Samsun’a meşgul olmuşlardır? katkılarının en az olduğu alan siyaİlk gelen kuşak, Samsun’a geldiğinde settir. 1977 yılında bir Gümüşhaneli tek sermayesi bedeni idi. Bu nedenle ilk olan Aydın Şimşek belediye başkuşak daha çok beden işçiliği isteyen kanı adayı oldu. Ancak kazanamadı. işlerde çalıştı. Bunlar hamallıktan inşaGümüşhanelilerden destek alamamış at işçiliğine kadar uzayıp gidiyor. İkinci ve bu nedenle Gümüşhanelilere çok kuşak ise ilk kuşağın sermaye birikimi sitem etmiştir. Burada Gümüşhaneliler ile birlikte daha çok küçük işletmeler tarafından desteklenmemesişeklinde (bakkal, manav, ayakkabı, çay nin nedeni siyasi görüş ayrılığıdır. ocağı, pazarcı, esnaf..) ticaretle uğraşGümüşhanelilerin % 90’ı sağ seçmen maya başladı. Son kuşak ise sermaye ağırlıklı olduğu için bu aday desteklenbirikimleri ve eğitimli olmaları nedeniymemiştir. le müteahhitlik, dolmuşçuluk, sanayi, Gümüşhaneliler Samsun siyasetinde memurluk vb. işlere yoğunlaştılar. söz almak istiyorlar ancak Gümüşhane Samsun’da kaç tane Gümüşhaneliler toplumunda yıkılamayan bir bireysellik derneği var? ve ben duygusu var bu engel oluyor. Yine siyaset olarak toplu hareket etme Samsun’da toplam 30000-40000 arabilinci oluşmamıştır. Gümüşhaneliler sında Gümüşhaneli var ama 1 federasSamsun siyasetine sadece oy vermiş- yon ve 8 dernek var. tir. Samsunlularda Gümüşhanelileri oy Neden bu kadar dernek var? deposu olarak görmüşlerdir. Siyaset İlk dernek1985’te Vehbi Aydemir’in olarak bir yere gelemediler. başkanlığında kuruluyor. Bu derSamsun Gümüşhanelilere ne kattı? nek bir oyun salonu tarzında olduğu Samsun’da Gümüşhaneliler kapalı bir için muhafazakar olan Gümüşhaneliler toplum yapısından daha çoğulcu bir buraya pek ısınamadı ve başka der-
nekler kuruluyor. Yani ilk dernek bütün Gümüşhanelileri kültürel olarak temsil edemedi. Gümüşhaneliler arasında bireysel yaşama ve hareket etme tutkusu her ilçe hatta her köyün kendi derneğini kurma duygusunu oluşturdu. Bu şekilde dernek sayısı arttı. Zaten siyasette de etkin olamamanın temel nedeni bu ve başarı şansı zayıf. Dernekler sayesinde kendi köyünden gelenler kolaylıkla birbirini arayıp buluyorlar. Gümüşhane’nin ilçeleri arasında da bölgesel olarak sosyal ve kültürel farklar var. Bu nedenle her bölge kendi derneğini kurmak istemiş. Gümüşhane genel kimlik olsa da bölgesel olarak alt kültürel kimlikler bulunuyor. Bu nedenle her bölge kendi derneğini kuruyor. Bir ara birleştirmek istedik herkes kendi köyünü ön planda tutmak istedi. Bir araya gelinemiyor hatta üye olmaktan dahi kaçınıyorlar. Bu kadar dernek olmasına rağmen Samsun’da yaşayan Gümüşhanelilerin sadece % 50 si derneklere üyedir. Özellikle 3. kuşak derneklere üye olmaktan ve etkinliklere katılmaktan kaçınıyor. Tüm dernek faaliyetleriyle daha çok bir ve ikinci kuşak ilgileniyor. İlk kuşak derneklere meraklı. Çünkü Samsun’da yaşadığı ezikliği ya da güçlükleri gidermek için dernekleşti. Özgürlük tutkuları ve Samsun’da bir dışlanma yamadıkları için derneklerden uzak duruyorlar. Derneklerin Gümüşhanelilerin neden az üye olduklarını sorgulamaları gerekiyor. Çalışmamıza katkılarından dolayı İlkadım Belediyesi Başkan Danışmanı Mustafa Kul’a ve onun şahsında tüm Gümüşhanelilere; göç süreciyle birlikte sosyal, kültürel ve ekonomik olarak birçok uyum sorunu yaşasalar da bugün bu sorunları aşarak Samsun kültürünün bir parçası oldukları, çalışkanlık ve dürüstlükleriyle Samsun şehrini sahiplendikleri için teşekkür ederiz.
47
SAMSUN'DA
YAZLIK SİNEMA GÜNLERİ Mustafa KARAOSMANOĞLU
Bizimki, kasabadan şehir olmaklığa daha yeni yeni uyanan bir yerleşkeydi. eski türklerin kökeni balçığa vurulan genellik ismiyle balık dedikleri yaşadığımız bu yerin başka beldeleri kıskandıracağını sandığımız şirin bir yüzü vardı indimizde.
48
Biz, devrin kendi özelliğinden olsa gerek, yaşadığımız şehrin üzerinde hep bir mahalle yakalayan çocuklardık. hoş o yıllar bütün çocuklar, içinde bulundukları her beldeye artı bir değer katmakla maruftular ya neyse… demem o ki, biz çocuklar yaşadığımız bu yörede bir başkasında çoğalmanın kendi aramızdaki o gizil kimyasını bir biçimde öğrenmiş öyle çıkmıştık hayata. Bizimki, kasabadan şehir olmaklığa daha yeni yeni uyanan bir yerleşkeydi. eski türklerin kökeni balçığa vurulan genellik ismiyle balık dedikleri yaşadığımız bu yerin başka beldeleri kıskandıra-
cağını sandığımız şirin bir yüzü vardı indimizde. nüfus açısından kasaba sınırlarının ötesine taşmakla beraber, başını, iki bin ile yirmi bin arasında kalan kasaba tanımının dışına doğru, dokuz bin iki yüz kişi fazlalığıyla uzatmasının üzerinden kaç sene geçmişti bilmiyorum. bafrayı ilk gördüğümde ben küçücük bir çocuktum ama o yine bafraydı. Şehre ilk tanık olduğum yıllar arasından bakıldığında oldukça şanslıydım, çocukluğuma ait o zamanlar, ülke gerçekliği açısından bir çok akranıma, köyden ve ırgatlıktan gayrı bir şey düşürmediği halde, benim kendimi her tarafına yaymakta
beis görmediğim, bir köyüm ve çoğu kez tanımsızlığı gırtlağımda bir yumruk gibi yakaladığım, bununla kalmayıp nerede lisanı düzgün birkaç yaşıtımı görsem o kalabalıkta içime düşüp, kendime özgü patikalarımda kaybolduğum bir şehrim vardı. ikimiz birbirimize farklıydık veya ben öyle hissediyordum. bafra biraz da buydu bende.
lik gittikleri mesire yerleri gibi mahaller vardı. bafranın kendine has isimleri ile söyleyecek olursak, belediye parkı ve yirmi yedi mayıs parkı diye iki bilindik parkı da eğlence için gidilen yerler arasındaydı. o zamanlar sıkı bir demokrat parti taraftarı olan babaannemin Adnan Menderesin asılması ile söze ve hüzne dahil ettiği yirmi yedi mayıs parkından bahsetmek, Salt bana ait olmasa bile daha evimizde uğursuzluk gibi bir şey farklı şeylerim de vardı elbette, sayılırdı. ölümle eğlencenin bir yakan top, sek sek, futbol, yazaraya gelmeyecek olduğunu ta o lık sinema ve körebe gibi. yazlık yıllardan biliyorduk. sinema dedim ya orada biraz durmam lazım. kendimi hayatın kar- Diğer taraftan Belediye Parkı şısına koyduğum ilk yıllarımda bizim için, gündüz ve gece çok en biricik köşem yazlık sinemay- farklı eğlenceler ve oyunlar dı. eğlencenin şehre ait yüzünde barındıran bir mekandı doğrusu. o zamanlar, bazı günler sabah on Gündüz çocukların kaydırakta otuz, gündüz bir, yine bazı günler kayıp, salıncakta sallandıkları, akşam beş otuz ve gece sekiz tahterevalliyle birbirlerini tartıp olmak üzere kapısı müşterisine kum havuzunda eğlendikleri bir her daim kapısı açık olan sine- aydınlık, geceleriyse açık havada malar, senede bir veya iki kere ailecek gidilip meşrubat içerken kasabanın en ücra köşelerinden zamanın ruhuna uygun şarkılar birinde kurulan, çocukların atlı dinleyip şirin bir şehir orkestrakarıncaları, yaban hayvanlarını, sının nağmeleriyle kendinden palyaçoları ve diğer oyunları ile geçilen eğlence zamanlarının birlikte, eğlenceyi belki de ilk üretildiği bir mekandı. defa doyasıya tanıdıkları pana- O yıllar her ne kadar şarkı dinyırlar, yazın sıcağından ve yek- lemeyi ve sanatçı tanımayı yeni nesak havasından bunalan aha- yeni iş edinen bir yanım olmalinin eş-dostla beraber günübir- sına rağmen ben işin hep yazlık
Gündüz çocukların kaydırakta kayıp, salıncakta sallandıkları, tahterevalliyle birbirlerini tartıp kum havuzunda eğlendikleri bir aydınlık, geceleriyse açık havada ailecek gidilip meşrubat içerken zamanın ruhuna uygun şarkılar dinleyip şirin bir şehir orkestrasının nağmeleriyle kendinden geçilen eğlence zamanlarının üretildiği bir mekandı.
49
sinema tarafında kalıyordum nedense. insanın çocukluğu; bir kapısı mutlaklığa açılan, diğer kapısı ise sonsuzluğa bakan uçsuz bucaksız ve ölümsüz bir alandır. insan çocukluğunun o ölümsüz alanlarını ölene kadar yanında taşır nedense. benim de o yıllara ait, ölene kadar yanımda bulunduracağım o kadar çok şey var ki. düşünüyorum da o yılların aklımda kalan en önemli izlerinden biri, tahmin edileceği üzere işte bu yazlık sinemalardı. ben yazlık sinemayı, film seyretmeyi resimlere bakma etkinliğinden, aşık olup efkar dağıtma aşamasına varıncaya değin çocukluğuma ait geniş bir aralıkta tanıdım. yani önce parça sonra bütün. hem öyle daha bilimsel duruyordu hikaye, bunu modernleşmenin tarihiyle birlikte sonraki dönemlerimde daha sıkı bir şekilde kavrayacaktım ama olsundu. nereden başlanırsa başlansın bilim ciddi bir şeydi.
masında ne bulduklarını hiç mi hiç anlamazdım. kibaroğlu sinemasına ait yazlığının ismi de kendisi gibi kibaroğlu idi. buna mukabil yıldız sinemasının sahibine ait olan yazlık sinemalar ise iki adetti ve biri o yıllardaki adıyla şube yolunun kenarında bulunan kent sineması diğeri ise kavakpınar mahallesinde yer alan aynı adla maruf yıldız sinemasıydı.
aynı şekil üzre belli bir sıklıkla bir araya getirilip üzerine sinema afişleri asılarak, elinde megafon, bir çığırtkan eşliğinde mahalle aralarında gezdirilerek duyulması gereken filmler, halkın dikkatine sunulurdu. ne yalan söyleyeyim İrfan Atasoylu veya Yılmaz Köksallı filmler -şimdi hatırladığım kadarıyla Cihangir Gaffari’yi de buna dahil edebilirim- hayata çıktığım bu ilk yıllarımda daha fazla dikkatimi çekmekle birlikte, sonralara doğru yerlerini erkek sanatçı olarak Kartal Tibet, Ediz Hun, İzzet Günay ve Engin Çağlar’a bayan sanatçı olarak ise o yıllar için sinemanın dört yapraklı koncası olan Hülya Koçyığit, Türkan Şoray, Filiz Akın ve Fatma Girik’e bırakıyordu. bu figürler hayatımıza o kadar girmişlerdi ki, mahalleli teyzeler Hülya Koçyiğit’in o durağan koşması üzerine bir kaç fasıl muhabbet edip, Türkan Şoray kirpiği adını alan iğne oyalarıyla iştigal ederlerdi.
Bizim evimiz ve kibaroğlu sinemasının yazlığı, büyükcami mahallesi sınırları dahilinde bulunmaktaydı. yakınlığımızın buradan başladığını tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek. bu mahallecek bize müthiş bir fırsat sunuyordu doğrusu. komşu evinin çatısı, sinema perdesini karşıdan görmekle kalmıyor hemen bütününü gözler önüne serecek bir açıya da sahip olmakla, seyir için oldukça elverişli bir mahal haline geliyordu. bahsi geçen özellik bütün bir mahallede bulunan yakın komşuHer neyse, bahsi geçen yıllar, ların o zaman için sinema zevkini bafra’da iki adet normal sine- karşılamaya yetip artıyordu bile. Akşam olur, gündüz oyunlarınma ve bu sinema sahiplerine ait Bunun yıllarla bir ilgisi yok, rek- dan kalma arkadaşlarımızdan olmak üzere üç tane de yazlık lam yine reklamdı. sadece teknik evleri nispeten uzak olanları sinema vardı. tabi ben mahalle açıdan değişen bir şeyler vardı uğurlar, yakın olanlar ile komşu sınırlarımız içinde yer alan kiba- bu mevzuda. üzerinde meyve evin çatısı üzerinde buluşmaya roğlu sineması taraftarıydım. o sebze satılan tekerlekli tablala- söz verip yemek ve diğer ihtiyıllarda dikkate açık melekele- rın, kenarları ya iki büyük tahta yaçlarımızı karşılamak üzere rimle kavramaya zorlanmadığım plaka ile üçgeni andırır biçimde kendi evlerimize uğrardık. ders ölçme değerlendirme konuları birbirine çatılır veya kalın çıtalar, çalışmak için zorlanmadığımız gereği büyüklerimin yıldız sineo uzun yaz günlerinin akşamla-
50
rında, bize emanet edilen kısa nasihatleri de yanımıza alarak gösterim başlamadan yarım saat veya kırk beş dakika önce, Koca şehir sayıklıyor kulaklarımızı şenlendiren müzikomzumda gözü le birlikte sinema için son hazırlıklarımızı yapıp söz verdiğimiz yaşlı. Averof’un üzere, arkadaşlarımızın yanına çatlak mermileri doğru yola koyulurduk. benim bile bu kadar derin yolum evden çıkıp köşeyi sağa doğu döndüğümde yirmi adım yara açamadı sonra girdiğimiz komşu evin ikici bağrımda! Keşke katının üzerinde bulunan, kirediyor keşke şehrin mitleri kırılmasın diye kaldırılıp bir kenara düzgün bir şekilde eski sahipleri yerleştirilmiş ahşap çatının üzeçıkıp gelse, ya da rinde biterdi. hoş arkadaşlarımın bedenimdekiler yolu da başka yerlerden başlamış olsa da burada biterdi, biz de beni bu kadar buluşmuş olurduk. şimdi düşünüüzmese! yorum da bu eğlence için sadece bizim arkadaş olmamız yeterli değil, ebeveynlerimizin de kendi aralarında tanış, arkadaş, dost olmalarını gerektiriyordu. bu yüzden evleri uzakta kalan arkadaşların neden gelmediklerini dına çitleyip attığımız çekirdekle anlamam için bir kaç yıl geçmesi birlikte ilerleyen vakitlerde artık yanımızda bulunan arkadaşlagerekmişti. Neyse Emel Sayın ve Ahmet rın da farkında olmadan ortaÖzhan’ın piyasa zihninde daha mın büyülü havasıyla ana filme yeni sahne aldıkları bir dönemdi, geçerdik. yazlık sinemada rutin olarak ilk etkinlik Orhan Gencebay, Behiye Aksoy’ ve tabi ki Zeki Müren’in o zamana ait plaklarıyla başlasa da arda kalan zamanlarda onların da, karşılıksız kalan bir aşkı, sonu belli olmayan bir sevdayı derin bir hüzünle anlatan nağmeleri devreye girerdi. bir müddet sonra havanın karardığına hükmedildiğinde saati de gelmiş olduğundan ışıklar kapatılır ve gelecek filmler için fragmanlar dönmeye başlardı film makinesinde. kabuklarını, yanımızda getirdiğimiz bir başka kese kağı-
Tam olarak çıkarsayamıyordum, ama ağlamak için sadece yufka yürekli olmak yetmiyor, aşık olmak da gerekli görülüyordu. veya ben öyle hatırlıyorum. çünkü sevip te kavuşulamayan filmlerde ağlayanlar daha ziyadesiyle gençlik yaşlarını süren ablalarımız arasından çıkmaktaydı. onlarda mucizevi bir biçimde annelerinden saklı gizli gözyaşlarını içlerine akıtıp ağlamayı başarılardı. ben henüz kendi yaşlarımdaki bir çocuğun başına gelen talihsiz olaylardan etkilenip ağlamayla sınırlı bir kuşağı
temsil ediyordum. ağlamanın diğer boyutlarını tanımam için bir miktar daha büyümem gerekli olduğunu henüz bilmesem de öğrenmekte gecikmeyecektim. aşkla ilk temasım Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun filmlerinin etkisiyle olsa gerek; nesnesi olmayan bir aşkı temaşa etmemle gerçekleşti. her nasıl etkilendiysem daha sonra nesneli aşık olmalarımda bile, bütün acılarıma rağmen o tadı bir türlü alamamıştım. ama her aşkın farklı bir boyutta gerçekleştiğini anlamam için böyle bir sürecin benim için ne kadar faydalı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. neyse ben bahsi geçen o filmlerde Ediz Hun’la birlikte her defasında Hülya Koçyiğit’e yeniden aşık olur, gece sinemadan eve gelince bütün hayallerimi yeninden üretmek üzere yastığımın üzerine çıkarıp sabahlara kadar derin hülyalara dalardım. Hülya Koçyiğit aşkın masum yüzünü temsil ediyordu benim için. daha bir hicran, daha bir hüzün vardı bütün temsillerinde, kavuşması bile ayrılığın bir cüzüymüş gibi üzüntüye bulaştırırdı seyirciyi. daha yakından görüp, bir aşka daha yakından tanık olayım diye çatı üzerinden seyrettiğim Hülyalı filmleri, annemden aldığım parayı yatırıp sinemadan tekrar izlediğim zamanları bilirim. ‘olma’ üzerinden ulaşılan bir durum olan aşkın yapmak fiiliyle yan yana tabir edildiği bir döneme bir şeyler anlatmak elbette zor olacak ama yine de kelimelerin sihrine güvenmekten başka elden bir şey gelmiyor. siz ne dersiniz bilmem ama ben hala yazlık sinemaları ve o masum aşkları özlüyorum. 51
YÖRESEL LEZZETİN ADRESİ
KAVAK TİRİT EVİ
Kış mevsiminin yaklaşmasıyla beraber Kavak Tirit Evi'nde yöresel lezzet 'Tirit'in sezonu da açıldı.
52
Kavak Belediye Başkanı İbrahim rilerimize her daim tirit yeme Sarıcaoğlu, "Bu tesisimiz ilçemi- zevkini tattırıyoruz" dedi. ze çok yakıştı. Tirit, kış mevsimi'KÜLTÜRÜMÜZÜ nin vazgeçilmez damak tadıdır. TANITIYORUZ' '12 AY BOYUNCA TİRİT VAR' Başkan Sarıcaoğlu, "Tesisimizde Başkan İbrahim Sarıcaoğlu, Tirit’in yanı sıra bıldırcın saç "Ailecek gelebileceğiniz, yemek kavurma, melemen, kuymak, yiyebileceğiniz nezih bir ortam organik kahvaltı ve pide çeşitoluşturduk. Kavak Tirit Evi'nde leri de bulunduruyoruz. Tirit’in yöresel lezzetimiz Tirit’i 12 yanında vermiş olduğumuz kuşay boyunca bulabilirsiniz. burnu pekmezi, ekşi köy ayranı, Tesisimizde kış sezonu boyunca pıtıl, köy tavuğu ile halışka, dal kazlarımızı derin dondurucuda turşusu gibi köylüden aldığımız muhafaza ederek, yazın özellik- ürünleri burada ikram ederek, le Avrupa'dan gelen gurbetçile- yemek kültürümüzün tanıtımırimize ve diğer illerdeki hemşe- na katkıda bulunuyoruz.
'İLÇEMİZE NEZİH BİR MEKAN KAZANDIRDIK'
Bizlerde bu güzel ortamı kurduk ve ilçemize yöresel lezzetimizin adresi olan Kavak Tirit Evi'ni Kavak Belediye Başkanı İbrahim kazandırdık. Tirit, kış mevsimiSarıcaoğlu , "Kavak ilçemizin nin vazgeçilmez damak tadıdır. ve iç bölgemizin vazgeçilmez Her sezon köylülerimizden yaktadı tirit, sohbetin olduğu güzel laşık 2 bine yakın kaz satın alıortamlarda daha da lezzetlenir. rız. Bu nezih mekanda, yöresel
tadımız Tirit’i ve diğer yemek kültürlerimizi müşterilerimizin hizmetine sunmaktan çok keyif alıyoruz. Bu tesisimiz ilçemize çok yakıştı. Kavak Tirit Evi'ni ziyaret eden müşterilerimize şimdiden afiyet olsun" ifadelerini kullandı. 53
SEYYAHLARIN İZİNDE LADİK İzzet ACAREL
Küçük bir kasaba olan Ladik hala zirvesinde bembeyaz karların bir krater manzarası verdiği büyük dağın eteğinde yer alır. Bu dağ kasabaya dayanılmaz öğle sıcaklarına karşı doğal bir savunma bariyeri oluşturur.
54
Bir gün Ladik’te kadim dostum Yunus Demircan ile Ladik üzerine sohbet ediyorduk. Ona ilçemize 179 yıl önce gelen bir seyyahtan söz ettim. Ünlü Fransız Eugene BORE 17 haziran 1938’de Ladik’e gelmiş ve gözlemlerini de kaleme almış. Bu notlarda ise şunları demiş : "Küçük bir kasaba olan Ladik hala zirvesinde bembeyaz karların bir krater manzarası verdiği büyük dağın eteğinde yer alır. Bu dağ kasabaya dayanılmaz öğle sıcaklarına karşı doğal bir savunma bariyeri oluşturur." Notları okudum dostum şaşkınlıkta bugün de 17 Haziran deyince kendimizi dışarı attık ve tepelere doğru baktık ki bir de ne görelim bembeyaz
kar aynı yerde duruyor .Hemen anı ölümsüzleştirmek maksadıyla bir fotoğraf çekildik. İki asra yakın bir zamanda çok şey değişmemiş işte belge oluşturmak böyle bir şey! BORE notlarının 179 yıl sonra aynı gün tesadüfen konuşulacağını nerden bilebilirdi. Bizde planlamadık ; planı yapan yaradan, biz sadece hayretimizin farkındayız. Yorum sizin… 17 Haziran 1838 de Ladik e gelen Fransız Eugene BORE bakınız ilçemizi nasıl tasvir etmiş...''Küçük bir kasaba olan Ladik; hala zirvesinde bembeyaz karların bir krater manzarası verdiği büyük dağın eteğinde yer alır. Bu dağ; kasabaya, dayanılmaz öğle sıcaklarına karşı doğal
bir savunma bariyeri oluşturarak, kuzeye kıvrılan kavisli yuvarlak vadinin engin ufuklarına kadar geniş bir yerleşim alanı sunar. Türkler tarafından, Küçük Asya'da Ladik diye adlandırılan bu yerin ,antik dönemdeki ,eski çağlardaki adı Laodikeia'dır. '' Laodikeia antik dönemde yaşamış çok güzel prensestir. Anadolu da altı tane Ladik vardır. Biz de, efsane güzel olsa olsa bizim Ladiklidir diğerleri çakmadır diyoruz...Ne derseniz bu durumu fırsata çevirelim mi?.. 4 Ekim 1842'Ladik 'e gelen İngiliz misyoner George Percy BADGER kendince neler görmüş!.. ''Öğleden sonra saat 3.30 da yeşilliklerle kaplı bir dağ dizisinin eteklerine yerleşmiş ,romantik bir yer olan Ladik'e vardık. Burada bir Ermeni'nin evinde yatıya kaldık ve Çakal Köyü' nde ödediğimizden ,çok daha az para ödedik. Kasabada ,bir kilise ve bir de rahipleri olan,15 tane Ermeni aile vardı. Öte yandan, Müslüman nüfus yaklaşık 2000 i buluyordu. Ladik ismi Türkler tarafından Anadolu'daki birkaç kasabaya daha verilmişti. Önceleri burası Laodicea olarak anılırdı .Bu olguda bu adının ne kadar eski olduğunu gösteriyordu. Bu varsayım, kasabada bulunan eski antik dönem mimari özelliklerini taşıyan birkaç eserle de kanıtlıyordu. Bunların arasında, dor tarzında inşa edilmiş sekiz köşeli bir bina
vardı. Ainsworth'un söylediğine göre, bu bir Yunan kilisesine ait kalıntıydı Kasaba, iki tane devasa ve iyi inşa edilmiş camiye sahipti. Bunlardan başka, daha 20 civarında küçük cami ve dervişlerin yaşadığı iki tane tekke daha vardı. Kalın ve uzun ağaçlar arasından yükselen cami minareleri, uzaktan bize kendi memleketimizdeki çan kulelerini hatırlattı. Keşke bunlar da hristiyan tapınakları olsaydı!... Burada Müslümanların çoğu, başlarına yeşil sarık sarıyorlar. Bu ayrım ,onların Hz. Muhammet'e olan bağlılıklarını gösteriyordu .Yeşil sarık, onların bu topraklarda rahat ve imtiyazlı bir ırk olarak yaşamalarının güvencesi idi. Bu kasabada evler daha iyi inşa edilmişti. Sokaklar, yolculuğumuz boyunca gördüğümüz bütün yerlerden daha temiz ve daha düzenliydi. Bu akşam Ramazan orucunun ilk akşamı olduğu için, kaldığımız yerin yakınındaki büyük bir camide ibadet eden dervişlerin uğultusu , bizi oldukça rahatsız etmişti. Ekimin beşi sabah 7 de Ladik'ten ayrıldık.'' Anlaşılan o ki bizimle çok ilgilenmişler(!)
Bunlardan başka, daha 20 civarında küçük cami ve dervişlerin yaşadığı iki tane tekke daha vardı. Kalın ve uzun ağaçlar arasından yükselen cami minareleri, uzaktan bize kendi memleketimizdeki çan kulelerini hatırlattı. Keşke bunlar da hristiyan tapınakları olsaydı!...
Meşhur seyyahlarımızdan Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde Ladik'i özetle şöyle tasvir etmektedir . “Ahalisi zevk ehli ve iyi kimselerdir. Şehzade Beyazıd-ı Velî Amasya mutasarrıfı iken, her sene altı ay gelip bu kasabada avlanırdı. Bu yüzden şehirde güzel bir has 55
bahçe yapıp bırakmıştır ki, hala bostan ustası, bostancı hademeleri, korucuları vardır. Çayır büyük Mirahor tarafından muhafaza olunur. Merhum Sultan Validesi Bülbül Hatun'un (4) Vakfı olup , ahalisi vergiden muaftır. Eyalet valisi tarafından bu şehre kimse gönderilip de karıştırılmaz” “Ladik'in doğu tarafında, uzakta olmayan bir gölcüktür. Etrafı ancak bir günde devrolunur. Hayat suyudur. On bir türlü balığı vardır ki, her birinin lezzetini ve hassalarını tavsilatı ile yazsak söz uzar. Turna balığı, Musa Sofrası kadar lezzetli ve kuvvet vericidir. Halicin ( Gölün) kenarı mamur köylerle donanmıştır. Gölün hiç bir tarafa ayağı yoktur. Ağız ağıza bir gölcüktür. Kenarında Boğaz Köyü, gayet latif ve mamur bir köydür. Otuz Köyü de bu gölcük kenarındadır. Bu köyden çıkan kaymak, hiç bir yerde yoktur. Küleğin içinde ( süt kabı) iki keçi oğlağı, kaymağın üzerine bassa, tırnakları kaymağa tesir etmez. Kaymağı bıçak ile keserler. Sakız gibi çiğnenir. Lezzetli ve kokuludur. Bu kaymağın benzeri meğer Erzurum'da Bingöl yaylasında buluna”... “Davut Paşanın hayratı çarşı içinde gayet mükemmel kargir bir Bedesten’i vardır”.Krokide son hali belirtilmiştir.Bir önceki sayımızda Ladik Bedesten’ ine genişçe yer verilmiştir.Seyyahların izlerini takip ederek Ladik ‘i yazmaya devam etmek dileklerimle hoşça kalınız… Kaynak: Ali Tuzcu (Seyahatnamelerde Amasya)
56
BAFRA İL OLACAK, BAŞKA YOLU YOK Nice vekil, bakan, cumhur söz verdi Bafra il olacak sağı, solu yok Ahde vefa, gurur, onur söz verdi Bafra il olacak başka yolu yok Kampanya başlattık bilin üstüne Bir coğrafya açtık İL' in üstüne Koyduk elimizi elin üstüne Bafra il olacak başka yolu yok Minicik ilçeler çoktan il oldu Bafra'mızın sözü hep unutuldu Bu isteği sağır sultan da duydu Bafra il olacak başka yolu yok Kuş Cenneti bizim, kıskanan çıktı Bunu şahsi sorun, hırs yapan çıktı İlçemiz hizmete artık acıktı Bafra il olacak başka yolu yok Eğitim, turizm, sanayi gözde Yapılan vaadler kalmasın sözde İmanlı, inançlı yürek var bizde Bafra il olacak başka yolu yok Sınavsa hazırız biz bu sınava Kıskançlar alacak havayla civa Allah vermiş bize verimli ova Bafra il olacak başka yolu yok
Oktay ZERRİN
MÜZELERİN TARİHİ MİSYONU ve
SAMSUN KENT MÜZESİ
Ercan YALÇIN Doktora Öğrencisi
Kent Müzeleri, bir kentin kır yaşamı ile kent yaşamını birlikte ele alan, her türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel tarihini gün yüzüne çıkararak kentlilik bilincini geliştiren önemli merkezler haline gelmektedir.
58
Kentler, günümüz dünyasında bünyesinde önemli oranda nüfus barındıran mekanlar olarak öne çıkmaktadır. Özellikle Türkiye’de, 1950’lerden itibaren hızlanan kırdan kente göç hareketi, beraberinde kır yaşamı ile kent yaşamını iç içe sokarak, kenti kültürel etkileşimin önemli bir alanı haline getirmiştir. Ancak, kırsal bölgelerden gelen insanların bir anda kent yaşamına ayak uydurabilmesi ve bu mekanların toplumsal yaşamını içselleştirebil-
meleri bir süreç gerektirmiştir. Kent Müzeleri, bir kentin kır yaşamı ile kent yaşamını birlikte ele alan, her türlü siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel tarihini gün yüzüne çıkararak kentlilik bilincini geliştiren önemli merkezler haline gelmektedir. Bireylerin yaşadıkları mekan ile maddi ve manevi bağlarını güçlendiren kent müzelerini, Samsun Kent Müzesi özelinde ele almak, pek çok sorunun da cevabına ulaşabilmek adına önem arz etmektedir.
HISTORICAL MISSION OF MUSEUMS AND SAMSUN CITY MUSEUM
Cities are prominent as importantly populated spaces in today’s world. Particularly in Turkey, the movement of immigration to the city from the town since 1950s, bringing together rural life and urban life together, the city has made it an important area of cultural interaction. However, it is necessary for people from rural areas to be able to keep up with the city life and to internalize the social life of these spaces. The City Museums are becoming important centers that take urban life together with city life together and develop all kinds of political, economic, social and cultural history and develop the awareness of urbanity. Handling the city museums, which strengthen the material and spiritual ties with the places where the individual live, with the example of Samsun City Museum, many problems are important for reaching the answer.
İnsan, Yaşadığı Kente Soru Sorandır… Kent, bir yerleşme biçimi ve bir topluluk türü olarak aslında yeni bir kavramdır. Ancak, insanların oluşturdukları toplumların gelişme süreci içerisinde yakın çağların ve belirli bir aşamanın ürünü olarak, kısa bir dönem içerisinde göstermiş olduğu “yığışımlı” büyümeyle günümüzün hakim bir yerleşme ve topluluk biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.1 Kent kavramının batı dillerine Latince kaynaklı bir sözcük olan “civitas”tan geçtiği bilinmektedir. Bu sebeple kelime İngilizce’de “city”, Fransızca’da “cite”, İtalyanca’da “citta”, İspanyolca’da “ciudad” terimleriyle ifade edilir. Bahsedilen ifadelerde, Yunan felsefesinde kamusal yurttaşlık haklarını temel alan klasik bir anlayış yansıtılmaktadır. Bu manada kent dendiğinde, yurttaşlık haklarının kullanıldığı mekan anlaşılmaktadır.2 Daha geniş bir tanım niteliğinde ise kent kavramı; “çalışma yaşındaki nüfusunun çoğunluğu ticaret, sanayi ve yönetim gibi işlerle uğraşan büyük yerleşim merkezlerini ifade eder. Türkçede XI. yüzyıldan itibaren halk dilinde şar biçiminde telaffuz edilen şehir karşılığında Soğdca kökenli kent ile (kant) “kale ve 1 Yakut Sencer, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979, s.1. 2 Hüseyin Bal, Kent Sosyolojisi, Isparta, Fakülte Kitabevi, 2011, s.26.
saray” gibi anlamlara da gelen balık kelimeleri kullanılmıştır”.3 Bu manada eski Türkçe’de şehir kavramını “balık” kelimesi ifade ediyordu. Kaşgarlı Mahmud “balıq” kelimesini birbiriyle ilişkili olmak üzere hem “çamur” hem de “kent” anlamında vermektedir. Bazı Oğuzlar ise bu kelimeye “balq” demişlerdir.4 Farsça “şehr” Arapça “medine” sözcükleriyle ifade edilen kent sözcüğü, “ilerleme”, “uygarlık”, “aydınlanma”, “özgürlük”, “üretim”, “zenginlik”, “çeşitlilik” anlamlarında kullanılan ve olumlu ifadeleri barındıran bir sözcük olarak kullanılmaktadır. Bunların yanında “toplumsal hastalık”, “kaos”, “ahlaki çöküntü”, “düzensizlik”, “yoksulluk”, “suçluluk” gibi olumsuz manalarda da kullanılabilmektedir.5 TDK tarafından kent, şehir ile aynı anlamda kullanılmakta ve “nüfusunun çoğu ticaret, sanayi, hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan, genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı, kent, site” şeklinde tanımlanmaktadır.6 Nüfus olarak yoğunluğun oldukça yüksek seviyelerde olduğu bu toplumsal yaşam merkezlerinde, ona özgü bir yaşam biçimi ve kültürel biri3 Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Şehir”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C.38, 2010, s.441. 4 Osman Karatay, “Balık ‘Kent’ Kelimesinin Kökeni ve Eski Türklerde Şehirciliğe Dilbilimsel Bir Yaklaşım”, 1. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (23-26 Ekim 2007), (Ed. Abdurrahman Özkan-Süleyman Turan), Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2008, s.349. 5 Hüseyin Bal, a.g.e., 26. 6 http://www.tdk.gov.tr
59
kimin bulunması da kaçınılmaz olmaktadır. Özellikle, kırdan kente göçle birlikte ortaya çıkan “kentlileşme bilinci” kavramı, hem toplumsal olaylara duyarlı çeşitli sivil toplum örgütlerini hem de devlet mekanizmalarını çeşitli adımlar atmaya zorlamaktadır. Sürekli değişim gösteren kentsel alanlar çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. İnsanların sormaya başladıkları: “Buraya Neden Geldik? Burası Neresi?” gibi sorular bir takım ihtiyaçları da beraberinde getirmiştir. Kırdan kente göçün hızlı, düzensiz ve plansız yaşandığı ülkemizde mevcut nüfus daha kentlilik bilincine erişemeden kent nüfusuna yenileri eklemlenmekte, bu durum ise kentlerimizin bir kimlik bulmasını zorlaştırdığı gibi kentsel alanlarda ortak bir gelecek kurmayı da güçleştirmektedir.
ra aktarmaya çalışan en önemli Daha da önemlisi tüm yurt topmekanlar haline gelmişlerdir. rağında bölgesel direniş hamleKültürel mirasın yeni nesil tara- lerine atılamaz ve Kuva-yı Milliye fından anlaşılması ve gelecek teşkilatlarını oluşturamazdı. Aynı kuşaklara aktarılması hususun- mantık ve özveri ile genç kuşakda önemli bir gayesi bulunan larımızı buluşturmak istiyor isek, kent müzeleri, tarih bilincini bunun en önemli yollarından bir arttırdığı kadar tarihi konula- tanesi yerel manada, yerelin her ra karşı duyulan merakı da gün türlü milli ve manevi değerlerini geçtikçe artırma yolundadır. ortaya çıkaracak müzelerin oluşMustafa Kemal Atatürk’ün ifade turulmasıdır. Ancak bu şekilde ettiği üzere “Türk çocuğu ecda- kentlerin geçmişe yönelik karandını tanıdıkça daha büyük işler lık sayfalarını aydınlığa çıkarayapmak için kendinde kuvvet bilir, geçmişten miras kalan her bulacaktır” sözünün gençler türlü tarihi dokuya sahip çıkabilitarafından algılanabilmesi ve bu riz. Pek çok ilimizdeki kent müzeanlayışla var olabilmesi adına en lerinin oluşturulduğu mekanlar önemli görevi Kent Müzeleri ger- dikkate alındığında dahi görüleçekleştirmektedir. Dolayısıyla, bilecektir ki, geçmişi gelecekle gençlerin ülkelerine yararlı birey- buluşturan en önemli mekanlarler olması bakımından tarihleri- dır kent müzeleri…
ni en iyi şekilde bilmeleri elzem görülmektedir. Bu önemli hususu ülke bazında kavrayabilmek, öncelikle yerel düzeyde bilinç İnsanların bireysel davranış kazanmakla ortaya çıkarılabilir. biçimlerini değiştirmek, mekân- Kendi yetiştiği toprağını, insasal değişikliklerle birlikte zorun- nını, tarihini ve kültürünü tam lu bir durum arz edebilmektedir. manasıyla kavrayabilmiş genç Geçmişle olan bağın kopmaması kuşaklar, gelecek için umut vadekadar, yaşanılan ortama sağlana- den bir meşale görevini üstlencak uyum da son derece önem- miş olacaklardır. Öyle ki, kendi lidir. Bu manada son yıllarda tarihinden, kültüründen, ananeTürkiye’de çeşitli kentlerde orta- sinden bihaber olan bir millet, ne ya çıkan “Kent Müzeleri” belki Maraş’ta Kahraman ne Antep’te de kentlileşme bilincini insanla- Gazi ne Urfa’da Şanlı olabilirdi.
60
Bu amaçlar çerçevesinde; Türk Kurtuluş Savaşı’nın meşalesinin yakıldığı, bağımsızlık ateşinin tüm yurtta sönmemesine alev aldığı kent olan Samsun, 2013 yılında oluşturduğu “Samsun Kent Müzesi” ile bu milli misyonunu gerçekleştirebilen önemli kentlerimizden biri olmuştur. Samsun Kent Müzesi, yalnızca ülkemizi ve Samsun’u ziyaretçilerine tanıtmakla kalmayıp uluslararası arenada da ülkemizi en iyi şekilde temsil etmiştir. 2013 yılın-
da Tarihi Kentler Birliği’nin açtığı Müze Özendirme Yarışmasında “Oktay Ekinci Jüri Özel Ödülü”nü alan Samsun Kent Müzesi, 2015 yılında ise Avrupa Müze Akademi tarafından açılan ve 140 müzenin katıldığı yarışmada Avrupa’nın en prestijli 6 müzesinden biri olmuştur.
Kulübü’nün lokali olarak kullanılmıştır. Kent müzesine dönüşüm sürecinde, yeniden işlevlendirilen lokal binası ve bahçesi, düğün ve sünnet törenleri gibi çeşitli kutlama etkinliklerinin yapıldığı bir alan hüviyetine sahipti. Restorasyonu ve yeniden yapılandırılmasıyla kent müzesi olarak Samsun’a kazandırılan bu tarihi yapı gruSamsun Tarihiyle bunun, Samsunluların geçmişiyle Buluştu… buluşabileceği bir merkez haline Kurtuluş Savaşı’nın İlk Adım’ının geldi. atıldığı kent olan Samsun, geçmiş adımların izini sürerek Kent Samsun Kent Müzesi’nin içeriği Müzesi yapımına başladı. Müze hazırlanırken en önemli kaynakhazırlık çalışmalarının başla- lardan birini Samsun Büyükşehir masıyla birlikte adeta kentin Belediyesi’nin kent tarihine yönegeçmişiyle buluşma serüveni- lik hazırladığı yayınlar oluşturdu. ne dönüştü tüm çalışmalar… Şu Buna ilave niteliğinde Samsun anda müze olarak hizmet veren tarihine ışık tutacak, sözlü tarih gerçekleştirildi. Samsun İlkadım İlçesi, Zafer çalışmaları Mahallesi’nde bulunan ve kent Ondokuz Mayıs Üniversitesi müzesi binalarını oluşturan tescil- akademisyenlerinin desteği ve li iki ana ahşap yapı, 1928 yılında danışmanlığıyla içeriklere yöneSamsun-Sivas Demiryolu İnşaat lik araştırmalar yapıldı. Müzenin ve İşletme İdaresi ve Devlet diğer müzelerden farklı olarak, Demiryolu Lojmanı olarak yapıl- interaktif unsurlar içermesi, filmmıştı. Bodrum üzerine iki katlı lerle desteklenmesi amaçlandı ve olan ahşap yapıların, zemin katları uygulamalar bu doğrultuda geridari ofis, birinci katları ise lojman çekleştirildi. olarak kullanılmıştı. Bu yapıların Her ne kadar yapımı 2012 yılında yanındaki ufak bina ise 1936 yılın- tamamlansa da Samsun’da kenda müştemilat olarak kullanılan tin tarihini ve kültürel değerleriyapının yerine inşa edilmiş ve ni koruma yolundaki çalışmalar bu ek yapı uzun yıllar Demirspor 2007 yılı itibariyle hız kazanmış ve
Kent Müzesi oluşturulması fikri olgunluk kazanmıştı. 2011 yılında kamulaştırma işlemleri tamamlanan TCDD’ye ait tarihi binalar, bu tarihten itibaren Kent Müzesi olarak hizmet vermesi manasıyla Samsun Büyükşehir Belediyesi’ne bağlanmıştır. Müze tasarım projesinin uygulanmasının ardından, müze içerikleri birçok kurumun desteği ve Samsunluların katkılarıyla kent belleği açısından değerli objelerle tamamlandı. Böylece, Samsunluların hatıralarında ayrı bir yere sahip olan bu yapı grubu, kentlilerin geçmişiyle buluşabileceği bir merkez olarak 2013 yılında ziyarete açılarak kente kazandırıldı. Samsun Kent Müzesi’ne giriş yaptığınızda sizleri ilk olarak Samsun’un tarihi serüvenini kısaca aktaran “Tarih Şeridi” ile karşılaşıyorsunuz. Yaklaşık 15.000 yıllık bir tarihi serüvene sahip olan Samsun’un bilinen ilk adı olan Amisos’un ortaya çıkışı ziyaretçileri büyüleyen ilk olay olarak karşınıza çıkıyor. Şehrin özet bir tarihinin anlatıldığı giriş kısmından sonra, yaklaşık otuz ayrı konunun anlatıldığı bölümlere doğru ilerleniyor. Samsunun kronolojik tarihini takiben; Kurtuluş Savaşı’nda 61
Samsun, Samsun Tarihinde Göçler, Kent Tarihinde Afetler, engelli vatandaşlar için oluşturulmuş ayrı bir odada “Sanal Müze”, Bir zamanlar Samsun, Müze Binası Tarihçesi, Cumhuriyet Samsun’u, Atatürk ve Samsun, Samsunlu Vekillerimiz, Belediye Başkanlarımız ve Valilerimiz, Demografik Yapı ve Soyağacı Kioksu, Tarihi Yapılar, Kentin Mimari Yapısı, Şehirlerarası ve Şehir içi Ulaşım İnteraktif Kent Enformasyon, Kentin Gelişimi, Coğrafi Yapı Fauna ve Flora, Samsun’da Turizm, İletişim Tarihi, Eğitim Tarihi, Spor Tarihi, Sağlık Tarihi, Yemek Kültürü, Samsun’da Çocuk Olmak, Düğün Gelenekleri, Geleneksel Çarşı /Arasta, Samsun’da Ekonomi, Karadeniz ve Balıkçılık, Tütüncülük ve Samsunlu Sanatçılar anlatımları çeşitli vesikalar eşliğinde anlatılıyor. Kurtuluş Savaşı’nın anlatıldığı bölüm ise ayrıca değinilmesi gereken bir durumu ifade ediyor. İstiklal Savaşı’nın ilk adımının atıldığı şehir olmasının yanı sıra, müzede yer alan ve Milli Mücadele’nin ilk propaganda afişini de yine yalnızca Samsun Kent Müzesi’nde görebiliyorsunuz. 1921 yılına ait olduğu ifade edilen ve taş baskı tekniğiyle basılan
62
Propaganda Afişi adeta görenleri büyülüyor. Afişin taşıdığı anlam ise müze rehberleri eşliğinde ve eşsiz bir anlatıyla sunuluyor… 2013 yılının Şubat ayında ziyaretçi kabul etmeye başlayan müzenin, kapılarını açtığı ilk günden itibaren büyük bir ilgiyle karşılaştığı söylenebilir. “Yaşayan Kent Yaşayan Müze” sloganıyla hizmete başlayan Samsun Kent Müzesi, çocuklar için etkinlik ve kutlamaların da yeni adresi oldu. Çocuklar müzede sadece “gezmiyor”; öğreniyor ve üretiyorlar. Açıldığından bu yana 200.000 ziyaretçi sayısına ulaşan Samsun Kent Müzesi, müze işleviyle sadece “dün”ün değil; düzenlenen eğitim seminerleri, etkinlikler ve geçici sergilerle kentin “bugün”ünün de merkezinde bulunuyor. Müze, Gerçekleştirdiği Seminer, Sergi, Panel ve Şenliklerle Göz Dolduruyor… Samsun Kent Müzesi’nin kuruluşundan itibaren her aşamasında ana amacı, ziyaretçilerine müzede bulunan pek çok tarihi materyali tanıtmak, bunları günlük yaşamlarındaki var olan bilgileri ve deneyimleri ile ilişkilendirebilmelerini, karşılaştırmalarını, algılamalarını; hatta bazı kısımlar için
eleştiri getirebilmelerini sağlayabilmek, yorumlatmak ve özgün bir senteze ulaştırtmak olmuştur. İlk yıl tanıtım aşaması büyük çoğunlukla tamamlanan Müze için Çekül Vakfı’nın desteği ile karşılıklı bir protokol imzalanmış ve Müze eğitimleri programlanmıştır. Gelecek kuşaklara kentlilik bilincini aşılayıcı ve kültürel mirası, ekoloji-kent ilişkisini ve farkındalığını geliştirici eğitim programları ve destekleyici etkinlikler oluşturulmuştur. Öğrencilerini müzeye ziyarete getiren öğretmenlerin taleplerini müze çalışanlarına iletmeleriyle bu istekler doğrultusunda etkinlik programları oluşturulmuştur. Müze geleneksel müzecilik anlayışının dışında çağdaş bir müze olarak ilerlemeye devam etmektedir. Yunanistan, Ukrayna, Polonya ve Romanya’nın yer aldığı Erasmus Projesi kapsamında “Çift Dilli Eğitim” programın Türkiye ayağını temsil etmeye başlayan Samsun Kent Müzesi projenin “okul dışı eğitim” bölümünü üstlenmiştir. Bunun dışında müzenin gönüllü çalışan drama hocaları ile birlikte drama çalışmaları yapılmakta, teknolojiye yenik düşmüş, unutulmaya yüz tutmuş geleneksel çocuk oyunları çocuklarla birlikte uygulamalı olarak oynanmakta-
dır. Ayrıca Milli Eğitim Müdürlüğü ile proje haline getirilen Gönüllü Çocuk Rehberler müze uzmanları tarafından eğitim programlarına tabi tutularak yetiştirilmekte ve kendi öğrendikleri kentlilik bilincini arkadaşlarına aşılamaktadırlar. Hacettepe Üniversitesi tarafından Türkiye ayağı yürütülen “Herkes İçin Kütüphane” projesi kapsamında da yediden yetmişe tüm vatandaşlar müze içerisinde sunulan teknolojiden ve kent belleğinden yararlanabilmektedir. Ayrıca her ayın ilk Pazartesi günü “Samsun Sohbetleri” yapılmakta, katılımcılar şehrin görmüş geçirmiş ve tarihe tanıklık etmiş kişilerinin ağzından kenti dinleme fırsatı bulmaktadırlar. Yine müze içerinden başlayıp, şehri tanıma amacından yola çıkarak lise öğrencileri ile birlikte oryantrik çalışmaları yaparak müze içerisinde anlatılan doneleri somut olarak görmeleri sağlanmaktadır.
li resim sergileri açılmıştır.
de bulunan konferans salonu, her Yine “Kültürel Mirasımız, Müzeler türlü eğitime açık bir mekan olave Gençlik” konulu alanlarının rak tercih edilmektedir. uzmanı isimlerle gerçekleştirilen Samsun Kent Müzesi, pek çok ilipaneller ve 23 Nisan Geleneksel miz için örnek teşkil edebilecek Çocuk Oyunları Şenliği gibi pek bir müze konseptine sahip olan çok aktiviteler gerçekleştirilmek- önemli müzelerden biridir. Hem tedir. Samsunlu vatandaşların Samsun halkı hem de Türkiye tamamen ücretsiz katılabildikleri için öne çıkan tarihi, turistik ve Osmanlıca ve hat kursları da yine kültür alanlarından biri olarak Kent Müzesi bünyesinde açılan siz konukları ağırlamaktan onur kurslar arasındadır. ve gurur duymaktadır. Samsun Samsun Kent Müzesi’ne bağlı Büyükşehir Belediye Başkanı bulunan Kent Belleği’nde ise tüm Yusuf Ziya Yılmaz, Kültür ve halkın araştırmalarına açık yüzler- Sosyal İşler Daire Başkanı Necmi ce belge ve 4.000’i aşkın kitabıyla Çamaş, müze danışmanlığını germüze kütüphanesi bulunmakta- çekleştiren Prof. Dr. Metin Sözen dır. Kütüphanelerin yeni konsepte ve emeği geçen tüm çalışanlarını kavuşmasıyla birlikte bilginin en kutlar, Samsun’a önemli bir değeönemli kaynağı olan bilgisayar ve ri kazandırdıkları için teşekkür internet desteğiyle birlikte, tüm ederiz.
bu hizmetlerden vatandaşların ücretsiz olarak yararlanabilmeleri mümkündür. Dezavantajlı grupların günümüz teknolojisinin gerisinde kalmamaları adına Tüm bunlara ilave olarak hem Word, excel, powerpoint, e-devmüze çalışanları tarafından hazır- let uygulamalarından yararlanma, lanan “Genelkurmay Arşivi’nden sağlıkta e-randevu sisteminin Çanakkale’de Mehmetçik”, öğretilmesi gibi pek çok alanda “Basında Milli Yas ’10 Kasım’ eğitimler verilerek bilgisayar kulSergisi”, “101. Yılında Çanakkale lanımının artırılması ve interneŞehitlerimizi Anma Günü Resim tin sağladığı geniş olanaklardan Sergisi”; hem de bunlara ilave- vatandaşların faydalanabilmesi ten Prof. Dr. Kemal Arı’nın özel sağlanmaktadır. arşivinde bulunan “Mehmedin Hikayesi Kurtuluş Savaşı Samsun Kent Müzesi’nde bulunan Kartpostalları Sergisi”, Mihailo konferans salonunda ise, çeşitli Lisanin’in “Likovni Svethe World alanlara yönelik olarak kurslar Of Art” isimli sergi, Meksika verildiği gibi ayrıca panel ve konBüyükelçiliği Kültür Ateşeliği feranslar da düzenlenmektedir. ile gerçekleştirilen Sanatçı Müzeyi gezen çeşitli yaşlardaki Madalena Forcella’nın “Doğal öğrencilerin, öğretmenleri ile gezi Boyadan Fırça Darbelerine” isim- ardından tartışabildikleri ve ders yapabildikleri bir ortam niteliğin-
Her ile bir Kent Müzesi dileğiyle… Kaynakça Bal, Hüseyin, Kent Sosyolojisi, Fakülte Kitabevi, Isparta, 2011. Karatay, Osman, “Balık ‘Kent’ Kelimesinin Kökeni ve Eski Türklerde Şehirciliğe Dilbilimsel Bir Yaklaşım”, 1. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri (23-26 Ekim 2007), (Ed. Abdurrahman Özkan-Süleyman Turan), Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, 2008, ss.349-353.
Küçükaşçı, Mustafa Sabri, “Şehir”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, 2010, C.38, s.441-446. Sencer, Yakut, Türkiye’de Kentleşme, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1979. http://www.tdk.gov.tr
63
ÇARŞAMBA’DA 4. KÖPRÜNÜN YOLLARI AÇILIYOR Başkan Dündar, Ayvacık Salıpazarı İlçeleri bağlantı yol çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar, Yeşilırmak’ın her iki kıyısında yol çalışmalarının devam ettiğini dile getirdi.
64
yoluna doğru 1.5-2 kilometre, Salıpazarı yoluna doğru da 1.5-2 kilometrelik bağlantı yollarını açılması devam ediyor, bu şekilKonu ile ilgili açıklama yapan de bir bakıma Çarşamba’ya bir Çarşamba Belediye Başkanı çevre yolu kazandırmış olacağız. Dündar, “Karayolları 7. Bölge Biz bu çalışmamızı yaz dönemi Müdürlüğü’nün Ayvacık ve içerisinde bitirmeyi hedefliyoSalıpazarı yollarını birbirine ruz.” dedi. bağlayacak olan köprünün yol bağlantı çalışmaları devam BELEDİYE KÖPRÜNÜN ŞEHİR ediyor. Karayolları Bölge MERKEZİ YOLLARINI YAPIYOR Müdürlüğümüz Yeşilırmak üze- Köprünün şehir merkezi bağrinde köprü geçişi imalatından lantı yollarında yapım çalışsonra bu bölgenin kamulaştırıl- malarının devam ettiğini ması meselesinden dolayı bir kaydeden Başkan Dündar, takım gecikmeler yaşanmıştı, “Çarşamba Belediyesi olaancak artık bunlar aşıldı. Ayvacık rak şehir merkezinde Ali Fuat
Başgil Köprüsü’nden itibaren Adapark boyunca devam eden bu köprü ile bağlantı yollarını ve diğer düzenleme çalışmalarını tamamlıyoruz. Bu şekilde şehrimizi Yeşilırmak kıyısı boyunca Batıyaka’da Toplu Konutlar ve Doğuyaka’da Çay Mahallesi’nin devamında güneye doğru açmış ve büyütmüş oluyoruz. Yeşilırmak kıyısındaki yol çalışmaları da sahil boyunca DSİ 7.
Bölge Müdürlüğümüzün yaptığı taş koruma seddesi ile bağlantılı olarak devam ediyor. Şehir merkezinden Adapark boyunca güneye doğru kıyı yollarımızı ve taşkın koruma programlarına uygun olarak yapılmış tahkimatları ve çevre düzenlemeleri ile yol bağlantılarını da bu şekilde kademe kademe yaparak devam ediyoruz.
GÜNEYE DOĞRU YENİ YOLLAR AÇIYORUZ Başkan Dündar, “Değirmenbaşı Caddesini de Şeker Fabrikası Lojmaları’nın olduğu alandan Yeni Stadyum’un yanından Ayvacık yoluna bağlayacağız. Bu yol yeni stadyuma ve stadyumun hemen yanına inşa edeceğimiz spor salonuna şehir merkezinden direk geçişi sağlanacak” şeklinde konuştu. 65
MARKA KENT ATAKUM Karadeniz'in en prestijli projeleri
Atakum’da yükseliyor…
2014 seçimlerinden bugüne geçen üç buçuk yılda ilçede hayata geçirdikleri rekor hizmetler ve projelerle Atakum'un gelişimine yön verdiklerini ifade eden Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, "Hayata geçirdiğimiz projelerle marka kent Atakum'u inşa ediyoruz" dedi.
66
Yerel seçimlerden bugüne geçen 3 buçuk yılda Karadeniz’in parlayan yıldızı Atakum’u marka bir kent haline getiren Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, Birçok ilki ilçeyle buluşturdu. Rutin belediyecilik hizmetlerinin yanı sıra sosyal, kültürel alanda hayata geçirilen birbirinden önemli projelerle sosyal belediyeciliğin en güzel örneklerini ilçe halkına sunan Atakum Belediyesi, AK Belediyeciliğin en önemli örneklerinden biri olmaya devam ediyor.
tarafından hayata geçirilen onlarca projeden özellikle Seyir Terası, Osmanlı Hamamları ve 3 büyük projenin tek bir projede birleştirilerek hayata geçirilen dev kompleks projesinin açılışını heyecanla bekliyor. İnşaat çalışmalarında sona gelinen projelerin çok yakında vatandaşlarla buluşturulacağını ifade eden Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, “İlçenin en hâkim noktasında yapımını tamamladığımız ve kısa süre sonra açılışını gerçekleştireceğimiz Atakum Seyir Terası’nın inşaat çalışmalarında ATAKUM 2018’E DEV sona gelindi. Geçtiğimiz günlşerde TESİSLERLE GİRİYOR mobilya ihalesini gerçekleştirdiğiAtakumlular, Atakum Belediyesi miz tesisimizin açılışı için hazır-
lanıyoruz. İnşaatı hızlı bir şekilde devam eden Osmanlı Hamamları projemizde sona yaklaşıyoruz, çok yakında hizmet vermeye başlayacak olan hamamlarımız bay ve bayan hamamı olarak iki ayrı yapı şeklinde tasarlandı. 850 metrekarelik havuz ve 850 metrekarelik hamam kısmı olan yatırımımızı da yılsonuna kadar vatandaşlarımızla buluşturmayı planlıyoruz. Yeni Mahalle mahallemizde inşaatı devam eden 16 bin metrekare alan üzerine kurulan dev komplekste de sona yaklaştık. Bir katında kapalı çocuk oyun alanı bulunacak olan kompleksin bir katında da kapalı pazar yeri olacak. En üst katında ise iki adet halı saha, bir adet tenis
kortu ve kafeterya bulunacak bu tesisimizi de yine yıl sonuna kadar vatandaşlarımızla buluşturmayı planlıyoruz” diye konuştu. ADINDAN SÖZ ETTİRİYOR İlçede yapılan ekonomi, sağlık, spor ve turizm yatırımlarıyla Atakum’u her alanda lider bir kent haline getirmek için çalıştıklarını ifade eden Atakum Belediye Başkanı İshak Taşçı, göreve gelirken Atakumlulara söz verdiği projeleri hayata geçirerek sözlerini tutmaktan duyduğu sevinci dile getirirken, “Düşünen, üreten ve başaran belediyecilik ilkesiyle yol alıyoruz. Atakum Belediyesi olarak 3 yıl gibi kısa bir sürede büyük pro-
jelere imza attık. 3 buçuk yıl önce göreve geldiğimizde hemşerilerimize söz verdiğimiz 55’de 55 projeden 35 tanesini tamamlayarak vatandaşlarımızın hizmetine sunduk. Bu projelerin dışında ekstra 25 projeyi daha hayata geçirdik. Şu anda hali hazırda 18 projemiz hızla ilerliyor. Her gün biraz daha ileriye, biraz daha gelişime, biraz daha hayallerimizdeki şehir Atakum’a ulaşmak için çalışmalarımıza ara vermeden devam ediyoruz. Görev süremiz boyunca Atakum’u hak ettiği hizmet ve kent anlayışına ulaştırmak için 78 projeye hayat verdik. Karadeniz’in parlayan yıldızı olan ilçemiz, hayata geçirdiğimiz her projeyle daha da yaşanabilir 67
bir kent haline gelirken, Atakum Belediyesi olarak, tüm Türkiye’de adımızdan söz ettirecek projelere imza atıyoruz” şeklinde konuştu.
süne geçen yerleşim birimleri için örnek köy ve Köy Konakları projelerimiz, Taflan Sosyal Tesisleri, Özgecan Kadın Koordinasyon Merkezi, Mamamatik ve Kedi PROJELER KENTİ ATAKUM Evleri, Şehit Polis Demet Sezen Hayata geçirdikleri projelerle Kreş ve Gündüz Bakım Evi, Karadeniz’in en hızlı nüfus artı- E-Belediyecilik, Down Kafe şına sahip olan ilçesi Atakum’un Park, Yeşil Adım, Kız Öğrenci gelişimine yön verdiklerini akta- Yurdu, Atakum Belediyesi Ek ran Atakum Belediye Başkanı Hizmet Binası gibi birçok proİshak Taşçı, “Bugüne kadar ilçe- jemizi vatandaşlarımızla buluşmizde Atakum Hobi Bahçeleri, turduk. Bunların yanı sıra İnşaat Taflan Kilitli Taş Parke Fabrikası, çalışmaları bitmek üzere olan köy statüsünden mahalle statü- Eğitim ve Araştırma Hastanesi
68
Atakum Ek Hizmet Binası, Öğrenci Etüt Merkezi, Karakavuk Yayla Konakları, Yörekent ve Cumhuriyet Mahallesi Katlı Otopark ve Pazar Yeri gibi birçok önemli projemizi çok yakında Atakumlu hemşerilerimizin hizmetine sunacağız. Hayata geçirdiğimiz tüm projelerin sadece Atakumluların değil, tüm bölge halkının kullanımına sunulabilecek büyüklükte olmasına önem gösteriyoruz. Bu sayede Atakum’un geleceğini de planlamış oluyoruz” dedi.
SAMSUN'UN YAKIN TARİHİNDEN
Takvim 1917’nin sonunu gösterirken bütün ülkede savaş bitmiş, Osmanlı yenik düşmüştü. Bütün Türkiye’de olduğu gibi Rumların, çevresindeki Türk köylerine düzenlemeye başladıkları baskın haberleri Samsun’da da hızla yayılmaya başlamıştı Türk çetecileri ise dağlara sığınmıştı.
70
1915 Yılının Samsunu “Samsun’un o tarihte nüfusu on altı bin dolaylarındaydı, bunun yedibine yakınını Rumlar, iki binini Ermeniler, kalanını da Türkler ve Kafkasya’dan gelen Çerkesler oluşturuyordu. Rumlar Kırbaç, Yeni Kırbaç ve Reşadiye semtlerinde, Ermeniler Hançerli’de, Çayıriçi, Kaleiçi, Cedit, Hacebe ve Meğde semtlerindeyse de Çerkesler, Türkler, Rum ve Ermeniler bir arada yaşamaktaydılar.” Takvim 1917’nin sonunu gösterirken bütün ülkede savaş bitmiş, Osmanlı yenik düşmüştü. Bütün Türkiye’de olduğu gibi Rumların,
Prof. Dr. Şaban SAĞLIK çevresindeki Türk köylerine düzenlemeye başladıkları baskın haberleri Samsun’da da hızla yayılmaya başlamıştı Türk çetecileri ise dağlara sığınmıştı. 1919 Şubat ayına gelindiğinde ise, halkın tedirginliğini ifade eden şöyle bir söz ortalıkta dolaşır: “Vaziyetler çok kötü. Ne cephane ne silah var. Destek yok. Yakında İngilizler çıkacakmış buraya.” Yine aynı tarihte (1919 Şubat), Rum çetecilerin bu topraklarda kendi devletlerini kurma çabasına giriştikleri konuşulmaktadır. İngilizlerin Samsun’a çıkacağı haberi de ortalıkta dolaşmaktadır. 1919 Martı geldiğinde ise bekle-
nen İngiliz işgali gerçekleşir: “Ayın ön dördü. Sisli, soğuk bir sabah. İngiliz askeriyle, sayıca kendilerinden daha az olan Fransız askerleriyle birlikte Samsun’un sokaklarını çiğniyorlar. Şehirdeki Rumların sevincine karşın Türkler suskun.” İngilizlerin işgaliyle birlikte (1919 Mart), Saathane meydanına darağaçları kurulur. Buranın bir adı da “İbret Meydanı” olur. Ortalık İngiliz, Fransız kaynamaktadır. Meydanda darağaçlarının boş kaldığı yok. Muhbirler kol geziyor. Halk desen, bize dokunmayan yılan bir yaşasın hesabındadır. 19 Mayıs 1919’da Mustafa kemal Samsun’a çıkınca, hemen herkes farklı bir beklenti içine girmişti Mustafa Kemal’in Samsun’a çıktığı günlerde şehir merkezi işgal altındaydı. Bölük pörçük durumda bulunan Türk halkı ise gruplar halinde çeteler oluşturmuştu. Her bir grubun ayrı başkanı vardı. İşgalciler ise kenti birbirinden ayrı üç noktadan denetim altına almışlardı. Bu üç noktadan birisi İnzibat Karakol Binasıydı ki,
işgalcilerin büyük bölümü burada toplanmıştı. (Şimdiki Orduevi). Kalan ikisinden biri, güneyde tepe bölgesine düşen kışla, öbürü de doğu yöresinde bulunan lise binasıydı (Bugünün 19 Mayıs Lisesi) 1924’ün Samsun’u “Cumhuriyetin ilanından bir yıl sonra da Samsun, Trabzon’dan ayrılarak il olduğunda, Batı Trakya’daki Türklerle Anadolu’daki Rumlar, karşılıklı olarak yer değiştirdikten sonra Samsun’a çok sayıda Türk göçmeni yerleşti. Göçten önce on altı bin olan kentin nüfusu, bu göçten sonra 30.333’e ulaştı.” 19 Mayıs şehri olmasının avantajını yaşayan Samsun’da, “Yerleşim daha çok batı yöresinde toplanmış olup, güneyini yarım ay biçiminde kuşatan tepelere doğru kent, hafif bir eğimle yükseliyordu. Doğu yöresi, en yakın ilçe Çarşamba’ya kadar uzanan dümdüz, boş topraklardan oluşuyordu. Samsundaki mekânlardan biri olan Hacebe Mahallesi (Sanat Sokağı’nın bulunduğu mıntıka) “Eğimli, kademe kademe yükselen dik yokuşlardan oluşuyordu
19 Mayıs şehri olmasının avantajını yaşayan Samsun’da, “Yerleşim daha çok batı yöresinde toplanmış olup, güneyini yarım ay biçiminde kuşatan tepelere doğru kent, hafif bir eğimle yükseliyordu. Doğu yöresi, en yakın ilçe Çarşamba’ya kadar uzanan dümdüz, boş topraklardan oluşuyordu.
1919’un Mecidiye ve çevresi şöyledir: “Mecidiye’nin dar uzun konumu71
muştu. Toprak parsellenerek, yerleşim alanını bu bölgeye yaymak amacıyla satışa çıkarılmıştı. Nüfusu elli bine ulaşan kent batıdan doğuya genişliyordu. Söğütlü Bahçe’ye yapılan Pazar gezintileri bitmiş, onun yerini inşaatlar almıştı.” 1980,li yılların Samsunu
na karşın Subaşı çember biçimindeydi. Bu iki çarşı aynı zamanda Saathane meydanına açılıyordu. 1927 yılında Hacebe mahallesinde bir evi tanıyalım “Hacebe’nin en güzel evlerinden biriydi. Üç katlıydı. Büyük bahçesinde dolaşırken de deniz görünüyordu. Bahçe nar ağaçları, akasyalar, mor salkımlar, türlü çeşitli güller, kırmızılı beyazlı şakayıklar, begonya, petunya, renk renk ortancalarla, göz alıcı olduğu kadar bakımlıydı. Romanda 1940,lı yıllarda Samsun “O tarihlerde Samsun esnafında bir kıpırdanış görünüyordu. İflas
72
eden tüccarların yerini başka tüccarlar alıyor; Subaşı, Mecidiye ve Saathane Meydanı’nda yeni adlar göze çarpıyordu. Kent nüfusu otuz altı bine ulaşmıştı. Nüfus yoğunluğu kentin batı bölgesinde yoğunlaşmış olup doğu yöresi boydan boya mısır, buğday tarlalarıyla kaplıydı. Kentin tek lisesi olan Ondokuz Mayıs, bu tarlaların hemen başlangıcında kurulmuştu. 1961 güzünün Samsun’u ise şöyledir: “Kentin doğu yöresini kaplayan mısır tarlalarındaki son ürün toplandıktan sonra, ekim durdurul-
“Doğu ve Batı yöresiyle birleşen kent, güneyde tepelerin eteklerine değin yerleşimini yaymış durumda. Geçmişe dair tek iz yaşamıyor artık. Bütün semtler, mahalleler altüst olmuş. Bahçeler kaybolmuş, bağlar sökülmüş, havası kirlenmiş, ürünü bozulmuş, deniz suyu zehirlenmiş, balıklar azalmış… Çoğalan binalar, inşaatlar, insanlar, araçlar, sesler, uğultu, gürültü… Yalnız alıp verilir bir selam da kalmamış… Kentin yerli aile sayısı bir elin parmaklarını ya bulur ya da bulmaz. Eski yağmurlar da yok artık. Eski dondurucu kara kışlar da. Deniz doldurula doldurula kentliden olabildiğince uzaklaştırılmış. Samsun, sırtını denize dönüp oturan bir insan gibi küskün, bağrı toz duman, gözü sisli.” Samsun’un İklimi “Bu şehir, bir mevsimi oldum olası eksik yaşardı. İlkyaz takvimlerde gelirdi. Aylarca kurşun rengindeydi gök. Denizi daha da koyu gri, fırtınalı, dalgalı, azgındı. Yağmur, rutubet, soğuk, sis içindeydi. Birdenbire gelirdi yaz. Bağlar bahçeler ansızın çıkardı ortaya. Daha önce yokmuş da bir gecede olmuşçasına.” Kaynak; ROMANCI GÖZÜYLE ADLI ESERDEN
1966-67 Samsunspor Fenerbahçe Türkiye Kupası Çeyrek Finali
1966-67 sezonunda Türkiye İkinci Liginde şampiyonluğa oynayan Samsunspor, Türkiye Kupasında da çeyrek finale yükselmişti.
Rakip ise Türkiye’nin en güçlü takımlarından birisi olan Fenerbahçe idi. Fenerbahçe’yi ünlü hoca Abdullah Gegiç çalıştırıyordu. İlk maç Samsun Şehir Stadında oynandı. Binlerce insan stadı erkenden doldururken Lazigo Yılmaz yönetimindeki taraftar grubu Lazigolar da tezahüratlarıyla inletiyordu ortalığı. Samsunspor sahaya, Erol Özen, Ahmet, Şener Vural, Çeto Yalçın ( Aytüner ), Coşkun Sapmaz, Hakkı Tomaç, Orhan Katipoğlu, Gozgoz Yılmaz ( Yurttaş ), Halil Rıfat Usta, Pala Cengiz ( Güngör), Yücel Acun tertibiyle çıkarken Fenerbahçe’nin kadrosu şöyleydi; Hazım, Özcan, Numan, A.İhsan, Yılmaz, Serkan, Şükrü, Ogün, Abdullah, Canan, Erdinç. Samsunspor, Rıfat’ın penaltı golüyle 1-0 öne geçmiş ve Fenerbahçe buna Ogün Altıparmak ile cevap vermiştir. Ancak H. Rıfat Usta bir kez daha sahneye çıkarak maçın sonucunu belirlemiştir; 2-1. Rövanş maçı Fenerbahçe için çok önemlidir. Zira İkinci Ligdeki rakiplerini mağlup edip yarı finale çıkmak
istemektedirler. Ancak Ali Sami Yen Stadında oynanan müsabaka Samsunspor’un dirençli futbolunun da etkisiyle golsüz bitince yarı finale yükselen takım Karadeniz temsilcisi olmuştur. 1966 yılında henüz bir 2.Lig takımı olan Samsunspor, F.Bahçe’yi Türkiye Kupasından elemişti Çoğu amatör ruhla oynayan Samsunsporlu genç futbolcular için hayatları boyunca unutamayacakları büyük bir başarı olmuştur bu zafer. Nihayetinde Fenerbahçe o zamanlar da pahalı transferler yapıp, iyi futbolcuları kadrosunda toplayan bir ekipti. Yarı finalde o zamanlar Birinci Ligin üst düzey takımlarından olan Göztepe’ye elenmiştir Samsunspor ama Türkiye Kupasında hem Fenerbahçe’yi eleyen hem de yarı finale çıkan ilk 2. Lig takımı olmuşlardır. Zaten bu başarısı 1969’da şampiyon olup Birinci Lige yükselecek olan Samsunspor’un ayak sesleri olarak da yorumlanabilirdi. www.samsunspor.biz 73
SALIPAZARI ve
SALMAN GRUP YOLU Tahsin ÇAYIROĞLU Samsun’un doğu kanadında yer alan Salıpazarı yeşilin her tonuyla güzel ve şirin bir ilçedir.
Samsun’a 54 km uzaklığı bulunan Salıpazarı, Ayvacık, Çarşamba, Terme, Akkuş ve Erbaa ilçeleriyle çevrelenmiştir.
74
Terme Çayı ve Yeşilçay Çayı üzerinde kurulu olan Salıpazarı’nın çayın doğusunda kalan kısmı Terme’ye, batıda kalan kısmı Çarşamba’ya bağlıydı. İçinden çayların geçtiği bu güzel ilçede şehir içi ulaşım da bu çayların üzerinde kurulu olan üç köprü üzerinden sağlanmaktadır. Alanyakın, Düzköy ve Bereket köylerinin birleşmesinden oluşan Salıpazarı, adını Salı günü açılan pazarında almıştır. 1973’te belde olan Salıpazarı, 1988’de de ilçe statüsünü kazanmıştır. Merkez
nüfusu 6 bin olan ilçenin büyükşehir yasasında yapılan değişiklikten sonra (kırsal kesimin dahil olmasıyla) nüfusu 15 binin üzerine çıkmıştır. Samsun’a 54 km uzaklığı bulunan Salıpazarı, Ayvacık, Çarşamba, Terme, Akkuş ve Erbaa ilçeleriyle çevrelenmiştir. İlçe merkezi ovada kurulmuşsa da ilçenin güneyi engebeli ve dağlıktır. Bu yüzden ki ilçenin iç kesimlerle ulaşımı dere ve çayların oluşturduğu derin vadilerden sağlanmaktadır. Tarihi MÖ 3000 yılına kadar giden Salıpazarı’nda önemi tarihi kalıntı-
lar ve eserler mevcuttur. Öne çıkan tarihi yapıları arasında Garpu Kalesi, Eğri Kale, Albak Köprüsü ve Camisi, Çatak Ahmet Ağa Camisi, Yeşil Cami, Karaman Camisi, Gökçeli Değirmeni, Meşe Tekkesi, Hasan Tekkesi ve Yeşil Türbe gösterilir. Kuşcuğaz Köyü’nde bulunan Garpu Kalesi MÖ 7. yüzyıla ait bir Amazon kalıntısıdır. Albak Köprüsü ve Camisi, ilçe merkezine 1 km uzaklıkta Yeşilçay’ın yanında inşa edilmiş tarihi ahşap bir camidir. 500 yıllık olan Gökçeli Değrmeni hâlâ faal olarak kullanılmaktadır. Yukarıda sayılan tarihi kalıntıların yer aldığı ve arkeolojik olarak araştırılmaya değer bir yer olan Salıpazarı Esat Çiftliği’nde de yeni mağaralar bulunmuştur. Bunların dışında Çağlayan Şelalesi, Kınalık Ormanı, Karacaören Deresi, Göne Çınaraltı Mesire Yeri ve alabalık tesisleri ilçenin gezilecek ve görülecek diğer yerleri arasındadır. Ayrıca Tahnal ve Esatçiftliği Hıdırellez Şenlikleri de her yıl düzenlenmektedir. Fındık üretiminde Samsun’da ilk sırada gelen ilçenin ekonomisi genel olarak fındığa bağlıdır.
Bunun yanında mısır, lahana, çilek ve çeltik üretimi de önemli bir yer tutar. Diğer taraftan arıcılık ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliği de yapılmaktadır. Terme Çayı’nın oluşturduğu vadi üzerindeki yol Yeşilköy, Kızılot, Esatçifliği, Tahnal ve Dağyolu istikametini izleyerek yaklaşık 43 km sonra Salman’a çıkar. Salman, Ordu İli’nin Akkuş İlçesi’ne bağlı bir kasaba olup, Canik Dağları üzerinde bulunan 1100 rakımlı Kızılotyazı Tepesi eteklerinden kurulmuştur. Kasaba adını, Hacıemiroğulları Beyliği döneminde Sekü Mevkii’ne yerleşen Selman Ağa’dan almıştır. Salman, Seferli ve Erbaa üçgeninde yer alan Kevgir Kalesi, Pontus Krallığı’nın uç kalesi olarak inşa edilmiştir. Tifi Çayı’ndan 400 metre yüksekte bulunan kale önemli bir tarihi kalıntıdır. Kalenin eteğinden geçen tarihi askeri ve ticaret yolu Salman üzerinden geçerek Ünye ve Erbaa’yı birbirine bağlamaktadır.
Salıpazarı Esat Çiftliği’nde de yeni mağaralar bulunmuştur. Bunların dışında Çağlayan Şelalesi, Kınalık Ormanı, Karacaören Deresi, Göne Çınaraltı Mesire Yeri ve alabalık tesisleri ilçenin gezilecek ve görülecek diğer yerleri arasındadır. Ayrıca Tahnal ve Esatçiftliği Hıdırellez Şenlikleri de her yıl düzenlenmektedir.
M.Ö. 63 yılında Roma İmparatorluğu’nun Pontus Krallığı’nı yıkmasıyla yöre Romalıların eline geçmiştir. Akabinde Doğu Roma’nın hakimiyetinde kalan yörede 1071 yılındaki
75
ile iç içe yaşamaktadır. Samsun, Salman açısından oldukça önemli bir merkezdir. Öğrenim işinden sağlık işine, eksik görmeden ticaret işine kadar çok sayıda iş Samsun’da görülmektedir. Bu ilişki öyle bir safhaya ulaşmıştır ki, Salman’dan Samsun’a günlük iki defa dolmuş kalkmaktadır. Onun için de yollar çok önem taşımaktadır. Ki, Samsun ile Salman bağlantısı da Salıpazarı- Salman Grup Yolu’ndan sağlanmaktadır.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra yer yer Türk akınları görülmüştür. 1130 yılından sonra Danişmentlilerin seferler düzenlediği yöreye Çepni Türkmenleri de yerleşmeye başlamıştır. Danişmentliler ve Selçuklular’ın ardından bölgeye hakim olan Hacıemiroğulları Beyliği 1380 yılında yörede faaliyet göstermiştir. 1429 yılında da yöre tamamiyle Osmanlı’ya katılmıştır. Osmanlı döneminde Sivas Eyaleti’nin Canik (Samsun) Sancağı’nın Ünye Kazası’na bağlı olan yörede bucak merkezi olarak 1878’den sonra Karakuş (Akkuş) adı geçmektedir. Aşağı Kol olarak anılan yörede Salman, 1968’de merkez köy, 1988’de de belediye statüsünü kazanmıştır. Bir dönem 6.000’i aşan nüfusu ile ilçe olmayı bekleyen Salman Belediyesi, 6360 sayılı Büyükşehir Kanunu ile tüzel kişili-
76
ğini yitirerek bir mahalleye dönüşmüştür. Ancak yöredeki idari boşluk, barındırdığı nüfus ve hizmet ettiği çevre birlikte değerlendirildiğinde Salman’da ilçe teşkilatının kurulması önem arz etmektedir. Bu şekilde Salıpazarı ile Salman arasında yer alan bölgenin hizmet kalitesi de artacaktır. Tarihi olarak Salıpazarı ve dolayısıyla Çarşamba ile yoğun bir ilişki içinde olan Salman, kültürel olarak da çevresinde bulunan Ordu, Samsun ve Tokat kültürünün bir sentezini yansıtmaktadır. Öyle ki Başındaki Yazmayı Sarıya Mı Boyadın Türküsü ya da Hekimoğlu Türküsü ne kadar seviliyorsa Çarşambayı Sel Aldı Türküsü o kadar karşılık bulur Salman’da. Öte yandan çok değil, Salman sadece 43 km Salıpazarı’nın ve 97 km de Samsun’un uzağındadır. Öyle ki, Salman, Ordu’dan ziyade Samsun
Yaklaşık olarak yirmi yıldır işlerliği bulunan Salıpazarı- Salman Grup Yolu son üç yıldır Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin yatırımları sonucu düzene girmiştir. Yol medeniyettir düsturuyla hareket eden Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan betonlaştırma çalışmalarıyla (Samsun- Ordu sınırı) Eğnebel Deresi ile Salıpazarı arası tamamlanmıştır. Ancak Eğnebel Deresi ile Salman arasındaki betonlaştırma çalışmaları oldukça yavaş yürütülmekte ve hatta durmuştur. Hâl böyle olunca medeniyet anlamında çok büyük bir eksiklik ortaya çıkmaktadır. Yeşil Yol kuşağının merkezinde bulunan Salıpazarı ve Salman açısından Salıpazarı- Salman Grup Yolu bölgenin gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Söz konusu grup yolu kültür turizmi açısından olduğu kadar sahil yoluna da alternatif yeni ulaşım olanakları sunması açısından çok önemlidir. Salman manisiyle hoş ve esen kalın: ‘’Maniye mazem sensin, gül yüzlü yaren sensin. Cümle nebiler aşkına, gönlümde gezen sensin.”
77
BAFRA BELEDİYE BAŞKAN ZİHNİ ŞAHİN
8 YILDA 25 YILLIK HİZMET NASİP OLDU
Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin göreve geldiği 2009 yılından 2017 yılına kadar 50’ye çeşitli hizmet ve projeyi hayata geçirdiklerini ifade etti. Başkan Şahin yaptığı açıklamada “ Özellikle Bafra’mız çevre dostu temiz ve ekonomik bir yakıt olan doğal gaza kavuştu. Asfalt ve kaldırımda dışa bağımlılığa son veren tesisler kurduk. 61 yeni iş makinesi ve araç alarak iş makinesi filomuzu % 80 oranında yeniledik ve kapasitesini artırdık.
78
Başkan Şahin yaptıkları bu yatırımlar ile 8 yılda 30 yıldan ha fazla asfalt, kaldırım ve beton yol yapmalarının kendilerine nasip olduğunu açıkladı. ÇEVRE DOSTU DOĞALGAZA KAVUŞTUK Siyasi iktidarımız ilçemiz için çevre dostu, temiz ve ekonomik bir yakıt olan doğal gaz çalışmalarını başlatmıştı. Şehir içi hat döşenmesi ve ilçemize doğal gaz kazandırılması gerekiyordu. İhale 2 kez ertelenmişti. Doğal gaz geldiğinde şehir içinde yollarımız ve kaldırımlarımızda dikey ve yatay kazılar yapılacaktı. Asfalt ve kaldırım çalışmaları yapmak ve ya yapmamak için bir karar vermek zo-
runda bulunuyorduk. Çalışmalarımızı buna göre yapacaktık. Biz siyasi irademizle beraber Bafra’mıza doğal gazı kazandırmayı tercih ettik. Doğal gaz gelip gelmeyeceği yönünde ki problemi aşma çalışmalarına yöneldik. Yollarımız, kaldırımlarımız bozulacakmış diye günlük düşünmedik. İlçemize çevre dostu, temiz e ekonomik yakıt olan doğal gazı kazandırdık. Doğal gazın getirdiği temizlik ve rahatın yanında İnsanlarımız eskiye göre ayda 200 TL’ de tasarruf yapmış oldu. ASFALT ŞANTİYESİ VE PLENTİ TESİSİ KURDUK Ekonomik ömrünü tamamlamış, çev-
reye ve insanlarımıza zarar veren ve şehir merkezinde kalmış asfalt şantiyemiz vardı. Bu şehir merkezimizden kaldırılmıştır. Çirkin ve zararlı görüntülere son verilmiştir. Şehir merkezi dışında 80 ton/saat kapasiteli modern asfalt şantiyesi ve plenti kurularak halkımızın hizmetine sunulmuştur. Yaptığımız yatırımlar ile asfalt konusunda dışa bağımlıktan kurtulduk. Asfalt hammaddesini alıyor ve asfaltlarımızı kendimiz üretiyor, kendi asfalt serme makinemiz silindirlerimiz, asfalt bakım ve yama aracımız, kamyonlarımız, iş makinelerimiz ve personellerimiz ile asfaltlarımızı yapıyoruz. Doğal gaz çalışmaları ile bozulacağını bildiğimiz yollarımızda daha çabuk ve kaliteli asfalt yapmak için Bafra tarihimizin en büyük asfalt, parke taşı ve bordur tesisleri yatırımını yaptık. Bu yatırımlarımız ile ilçemizde 8 yılda 25 yılda yapılandan daha çok asfalt ve kaldırım yaptık. KİLİTLİ PARKE TAŞI VE BORDUR TESİSLERİ Günü düşünerek değil Bafra’mızın ve insanlarımızın geleceğini düşünerek hareket ettik. İlçemizin çevre dostu, temiz ve ekonomik yakıt olan doğalgaza kavuşması için kararımızı verdik. Doğalgaz şehir dağıtım hatlarının yapılmaya başlaması ile bozulan yollarımız, kaldırımlarımız için yoğun bir çalışma yapacağımızı biliyorduk. Bu nedenle öncelikle bu alanlarda yatırım yaptık. Asfalt, kaldırım ve gerekli iş makineleri ve araçları için Bafra tarihinin bu alanda
ki en kapsamlı ve en büyük yatırımını yaptık. Asfalt Şantiyesi ve plenti tesislerimiz, asfalt serme makinesi, silindirler, asfalt bakım ve yama aracından sonra Kilitli parke taşı ve bordur tesislerimizi kurarak bu alanda da dışa bağımlılığımıza son verdik. Bu şekilde ihaleleri aradan çıkardık. Maliyetleri azalttık. İlçemizde ki tüm kaldırım ve bordurlar bu tesislerimizde ürettik. Kendi personellerimiz ile kaldırım ve bordurlar yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. ASFALT ÇALIŞMALARI 8 Yılda yaptığımız asfalt yol. 30 Yılda yapılandan daha fazla olmuştur. Hem çevre dostu temiz ve ekonomik yakıt doğal gaza kavuştuk hem de yollarımızı yapıyoruz. İlçe merkezimizde ki 21 mahallemizde hizmet alanımıza giren 400 kilometre yol ağımız, yeni mahalle olan köylerimizde ise 2.200 kilometre olmak üzere toplamda 139 mahallemizde 2.600 kilometre yolumuz bulunmaktadır. Doğal gaz hattı döşemeleri nedeniyle yollarımızda 300 kilometreden fazla dikey ve yatay kazı çalışması yapılmış Bu nedenle yol ve kaldırımlarımız bozulmuştur. Görevde olduğumuz 8 yılda ilçemize 295.000 ton asfalt yol ve 130.000 metrekare satıh kaplama asfalt yol kazandırmak nasip oldu. 8 yılda 30 yılda yapılandan daha fazla asfalt yol yapmayı başardık. Doğal gaz çalışmaları nedeniyle bo-
zulan yol ve kaldırımlar nedeniyle hemşerilerimizin büyük zahmetler çektiğini biliyoruz. Halkımızın, muhtarlarımızın ve araç sahiplerinin sabır, hoşgörü ve desteklerine bir kez daha teşekkür ediyorum. BETON YOL ÇALIŞMALARI 68.000 METRE BETON YOL YAPTIK 2014 yılı Nisan ayında yürürlüğe giren Büyük şehir yasası ile köylerimiz mahalle statüsüne geçmiştir. 21 mahalle olan sayımız 139 olmuştur. Yeni mahallelerimizin mahalle içi yolları ilçe belediyemizin hizmet alanına girmiştir. Yeni mahalle olan köylerimizde 2 yılda 68.000 metre beton yol yapılmıştır. İlk defa köylerimizin içinde ki yollarda beton yol ve asfalt çalışması olmuştur. Beton yol çalışmalarımız kesintiye uğramadan 2018-2019-2020 yıllarında ve her yıl ALLAH’IN izniyle devam edecektir. Hedefimiz hem ilçe merkezimizde hem de yeni mahallelerimizde yol problemini tamamen çözmektir. Bunun için tüm planlamalarımız yapılmış ve seferberlik halinde çalışmalarımız sürecektir. KALDIRIM ÇALIŞMALARI 8 YILDA 30 YILDA YAPILAN KALDIRIMDAN DAHA FAZLASINI YAPTIK. İlçemizde kaldırım çalışmalarına büyük önem verdik. Asfaltta olduğu gibi kaldırım konusunda da kendi tesislerimizi kurduk. Kilitli Parke taşı ve
79
bordur tesislerimiz ile ihalelere son verdik ve maliyetleri azalttık. Kendi tesislerimizde ürettiğimiz kilitli parke taşları ile okul ve camii bahçelerimizin düzenlemelerine de önemli katkılar yapma imkânına kavuştuk. 8 yılda toplam 169.000 metrekare kaldırım yaptık. İlçemizde 8 yılda 30 yılda yapılandan daha fazla kaldırım yapılmıştır. Kaldırım çalışmalarımız devam etmektedir. SAYISIZ YENİ PROJE HAYATA GEÇTİ Başkan Şahin yaptığı açıklamada ayrıca 8 yıl içinde 15 Temmuz Demokrasi Meydanı, Kapalı modern Pazar, Sokak Hayvanları barınağı, canlı hayvan pazarı, Ters osmos ileri teknoloji İçme suyu arıtma tesisleri, yeni içme suyu kuyuları, Alparslan Türkeş Parkının tamamen yenilenmesi, 80 adet çocuk oyun parkı, 3 adet muhtarlık binası, Bafra Girişi peyzaj projesi, Adnan Menderes Parkı restorasyonu, 10 yeni park, çevre düzenlemeleri, bitkilendirme ve ağaçlandırma çalışmaları, Yeni mezarlık, 61 yeni iş makinesi ve araç alımı, alt yapı çalışmaları, Kısa adı Akos olan Akıllı kent Otomasyon sistemleri gibi önemli hizmetler yaptıklarını. TOKİ ile işbirliği içinde 384 yeni konut, yer tahsisi yaparak Gençlik merkezi, spor alanı ilan ettikleri yerde ise Şehir, stadı, kapalı spor salonu, yarı olimpik yüzme havuzu, atış poligonu gibi Gençlik ve spor bakanlığının yaptığı hizmetlere kavuştuklarını açıkladı. BAFRA OLARAK BİZ BÜYÜK BİR AİLEYİZ
80
Başkan Şahin açıklamalarına şöyle devam etti: “ Her zaman halkımızın içinde olduk. Hemşerilerimizle mutluluklarını ve hüzünlerini paylaştık. Bafra’da birlik ve beraberliğe önem verdik. Muhtarlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız ile istişareli çalıştık. Bakanlarımız, milletvekillerimiz, büyük şehir belediye başkanımız, il ve ilçe başkanlarıyla sürekli uyum, koordine ve yardımlaşma içinde olduklarını söyledi. Kapıkaya festivali, balon gezileri, sele sepet şenlikleri, Hıdırellez şenlikleri, sünnet şölenleri, ilçemizde yapılan geleneksel Cumhuriyet Bayramımızın kutlamaları, tanıtım günleri, feshane şenlikleri, tiyatrolar, konferanslar, konservatuar faaliyetleri, sanat kursları gibi sayısız kültür ve sanat etkinlikleri düzenledik. Düzenlenenlere destek verdik. 4 YENİ PROJELERİMİZ DAHA HAYATA GEÇİYOR Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin yeni projeler hakkında da bilgiler vererek şunları söyledi: Kent Ormanı, İkinci Bahar lokali, Cumhuriyet Meydanının yenilenmesi ile Kadın aile ve engelliler merkezi olmak üzere 4 yeni projemiz daha hayata geçecek. İkinci Bahar lokalimiz inşaatına, cumhuriyet meydanımızın yenilenmesi çalışmalarına başladık. Kent Ormanımız için ön çalışmaları başlattık. Kısa adı Bakdem olan Bafra Belediyesi Kadın aile ve engelliler merkezi projemizin yerini belirledik. 2018 yılında başlayacağız. Ayrıca ilçemize yeni bir Ağız ve Diş Sağlığı merkezi binası kazan-
dırılması için Bafra Belediyesi olarak yer tahsisi yapacağız. Yine önemli bir hizmete katkı vereceğiz.” Dedi. Bafra Belediye Başkanı Zihni Şahin Samsun Büyük şehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz’a teşekkür ederek, büyük şehir belediyesinin Bafra’da önemli hizmetler yaptığını ve yapmaya devam ettiğini söyledi. Başkan Şahin Büyük Şehir belediyesinin hizmetler hakkında ise şu bilgileri verdi. KIZILIRMAK SEDDE PROJESİ Bafra’mız için çok önemli olan Kızılırmak Sedde Projemiz ile ilgili yaptığımız çalışmalar Büyükşehir Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz Bey tarafından devam ettirilmiştir. Bafra’mızı cazibe merkezi haline getirecek ve turizm şehri Bafra hedefimizin önemli bir parçası olan Kızılırmak Sedde Projemize başlanmıştır. Başlıklar halinde bir kısmı özetleyeceğimiz İlçemize yapılan önemli hizmetler için Büyükşehir Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz ve çalışma arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum. TÜRBE KALAYCILI KÖPRÜSÜ Büyükşehir Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz Bey’den öncelikli projeler arasına alınması ricasında bulunduğumuz. 260 metre uzunluğunda, 7 metre genişliğindeki 10 ayaklı Türbe-Kalaycılı Köprümüz 1 yıl gibi kısa sürede Samsun Büyük şehir belediyemiz tarafından yapılarak
hizmete açıldı. FENER KOŞUKÖYÜ KÖPRÜSÜ Samsun Büyükşehir Belediyesi Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz Türbe ve Kalaycılı köprü açılışında Kızılırmak üzerine bir köprü daha yapacağız sözünü vermişti. Başkanımız sözünü tuttu. Kızılırmak üzerinde Fener ve Koşuköy arasına 250 Metre Uzunluğunda ve 10 Metre genişliğinde ki köprümüzde çalışmalara hemen başlandı. Çalışmalar hızla devam etti. Köprümüz hizmete açılışı hazır hale geldi. KIZILIRMAK DELTASI VE KUŞ CENNETİ ÇALIŞMALARI Baframızın dünyaya doğal bir mirası olan Kızılırmak Deltası ve Kuş cennetimiz Samsun Büyükşehir Belediye Başkanımızın özel önem verdiği bir büyük değerimizdir. Burada tarihi hizmetler yapılmaktadır. % 85 alanı Baframıza ait olan Kızılırmak deltası ve Kuş cennetimize giden tüm yollar Büyük şehir belediyemiz tarafından asfalt iç yolları ise beton yapılmıştır. Ayrıca sosyal donatılar kurulmuştur. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'mizin UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne girebilmesi için büyük çaba harcanmaktadır. Yoğun tanıtım çalışmaları yapılmaktadır. Kızılırmak deltası ve kuş cennetimiz Turizm şehri Bafra hedefimizin lokomotifi olacaktır. ASFALT VE BETON YOL ÇALIŞMALARI Samsun Büyükşehir Belediyemiz yeni mahalle olan köylerimizin grup yollarında beton yol, ilçe merkezi-
mizde ise asfalt yol ve kaldırım çalışmaları yapmaktadır. Ali Kale Caddesi, Spor tesislerimize giden tüm yollar ve önemli güzergâhlarda çok ciddi asfalt ve kaldırım çalışmaları yapılmıştır. Ayakkabıcılar arastasında ise işbirliği içinde baskı beton hayata geçirilmiştir. İÇME SUYU ve ALT YAPI ÇALIŞMALARI Hacıoğlu Grubu içme suyu projesi: Bu proje ile Paşaşeyh, Ortadurak, Çataltepe, Örencik, Elmacık, Gökçesu, Gökçekent, Hıdırellez, Yağmurca, Müstecep, Hacıoğlu, Türkköy, Yörgüç, Terzili ve Kestaneciler olmak üzere 15 mahallemiz içme suyuna kavuştu. İçme suyu depoları Proje kapsamında, ana şebeke isale hattında 220 kilometre çeşitli çaplarda boru döşendi 2 adet 100 metreküp, 3 adet 75 metreküp, 2 adet 50 metreküp, 9 adet 30 metreküp, 2 adet 20 metreküp ve 1 adet 10 metreküp olmak üzere, toplam 19 adet içme suyu deposu inşaatının da tamamlandı. Arıtma Tesissi İçme Suyu Arıtma Tesisi, tamamlandıktan sonra şebekelere su verilecek. İçme Suyu Arıtma Tesisi ise, 4 milyon liraya mal olacak. Ayrıca Çulha Koca ve Dikencik mahalleleri içme suyu hattı ve depo inşaatı çalışmaları yapıldı. Yenilenen Su Şebekesi Hatları
Azay, Boğazkaya, Kuşlağan, Kozağzı, Eldavut, Gökçeağzı, Barış ve Kanberli olmak üzere, 8 mahallemizin şebeke hatları tamamen yenilendi. Kanalizasyon ve Yağmur suyu deşarj hattı Çalışmaları 2 yıl içinde 23 kilometre kanalizasyon hattı ile 9 kilometre yağmur suyu hattı olmak üzere, toplam 32 kilometrelik hat döşendi. SASKİ Genel Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, kanalizasyon ve yağmur suyu çalışmalarına, yoğun tempo da devam ediyor. SASKİ HİZMET BİNASI VE TÜTÜN MÜZESİ Vatandaşlarımıza hizmetlerin daha iyi sağlanması için Büyük şehir Belediyemiz SASKİ hizmet binasını ilçemize kazandırdı. Ayrıca aynı alanda Bafra’mızın ve insanlarımızın önemli bir geçim kaynağı olmuş olan tütünümüz ile ilgili Tütün müzesi kazandırıldı. DEVAM EDEN VE PLANLANAN PROJELER Yamaç Paraşütü Sosyal Donatıları Kültür merkezi Grup Yolları yeni betonlama çalışmaları Yeni Alt yapı çalışmaları Şehir merkezimizde yeni asfalt ve kaldırım çalışmaları Otogar, Sebze ve Meyve Hali, Yeşil alanlar, İçme Suyu çalışmaları
81
SAMSUN OYUNCAK MÜZESİNE KAVUŞUYOR Canik Belediyesi tarafından yapılan Oyuncak Müzesi son aşamaya geldi. Karadenizde ilk ve tek olacak olan müzenin iç dekorasyonu tamamlanırken, müze kapsamında bir de oyuncak üretim atölyesi kurulacak.
82
Canik Belediyesi tarafından "yeni neslin inşası" anlayışıyla Mevlana Eğitim, Kültür ve Yaşam Kampüsü içerisinde yapılan Oyuncak Müzesi çalışmaları son aşamaya geldi. Karadeniz'de ilk ve tek olan müzenin iç dekorasyon çalışmaları biterken, müze tamamlandığında büyüklerin nostalji, küçüklerin ise eğlenceli saatler geçirebileceği mekan olacak. Geçmişten günümüze oyuncakların yer alacağı müze kapsamında bir de oyuncak üretim atölyesi kurulacak.
lemelerde bulunan Canik Belediye Başkanı Osman Genç, amaçlarının değerlerine bağlı bir nesil inşa etmek olduğunu söyledi. Müzenin tamamlandığında sadece Samsun'daki değil, Karadeniz Bölgesi'ndeki çocukların uğrak merkezi olacağını belirten Başkan Genç, "Çocuklarımız, milli oyuncaklarımızla ile yetişmelidir ve sadece Barbi bebekler, Süpermen gibi yabancı hayal kahramanları deil, Keloğlan, Nasrettin Hoca, Kara 'ÇOCUKLARIN UĞRAK Murat gibi kendi kültürümüze MERKEZİ OLACAK' de ait kahramanları tanımalıdır. Oyuncak Müzesi çalışmalarını Bu bakımdan Oyuncak Müzesini yakından takip eden ve ince- çok önemsiyoruz" dedi.
‘OYUNCAK ÜRETİM ATÖLYESİ DE OLACAK’ Müzede geçmişten günümüze oyuncakların yer alacağını ifade eden Başkan Genç, "Tesisin içerisinde çocukların ve büyüklerin birlikte eğlenerek vakit geçirebileceği mekanlar bulunacak. Müzede ayrıca oyunların ve oyuncakların tarihsel gelişiminin anlatılması için mizansen ortamlar oluşturulacak. Çeşitli aktivitelerin yapılabileceği alanın yer alacağı müzemizde çocuklarımız anne ve babalarının, hatta dede ve ninelerinin kendi dönemlerinde oynadıkları oyuncakları ve oyunları görme, öğrenme imkanı bulabilecekler. Ayrıca kuracağımız oyuncak üretim atölyesinde de yerli oyuncaklar üretilecek" diye konuştu. 83
ORDA BİR KÖY VAR YAKINDA,
HEM DE ORGANİK
Prof. Dr. Ali Kemal AYAN
Şimdi her birinin kendi gerçekliği üzerinde kurulmuş bir düşselliği var. Düş ve gerçek arasında geziniyorum her birinde.
84
Sürmeli Köyü
Sürmeli Köyünde Organik Tarım
Sürmeli köyüne Samsun-Bafra bölünmüş yolu üzerinde bulunan Karaköy Tarım İşletmesi civarından sola dönüldükten sonra 10 dakikalık yol mesafesi ile ulaşılır. Köy halkını Yunanistan’dan Bafra’ya mübadele ile gelenler oluşturur. İlk yerleşen 87 aile çoğalarak bugünkü nüfusu oluşturmuştur. Köyde Rumlardan kalma bina camiye çevrilerek 50 yıl hizmet vermiş köyün şu an kullanılmayan tek tarihi eseridir. Köyün nüfusu 1974 yılına kadar hızla artmış, 1975 -1990 yılları arasında göç vererek 120 haneye düşmüştür. Güzel bir kızın gözlerinden ismini alan Sürmeli Köyü yaklaşık 1000 dönüm tarıma elverişli araziye sahiptir.
Sürmeli Köyünde 80 yıldır tütün başta olmak üzere buğday ve mısır yetiştirilmekteydi. Son yıllarda tütünden vazgeçilmesi nedeniyle konvansiyonel tarımda bir tıkanma ve tekdüze üretim yaşanmaya başlanmıştır. Bafra - İkizpınar damlama sulama projesi tamamlandığında Sürmeli köyünün ekilebilir alanlarının % 50’si sulanabilir duruma gelmiş, fakat sulama kültürü ve ürün deseni henüz geliştirilememiştir. Tam bu esnada köyün sakinlerinden emekli öğretmen Kazım TUNCAY bilgi edinmek için Ondokuz Mayıs Üniversitesi Bafra Meslek Yüksekokulu Organik Tarım programına müracaat etmiş burada Prof.
Şekil 1. Sürmeli köyüne ulaşım.
Dr. Ali Kemal AYAN ve diğer öğretim üyeleri ile görüşerek ortak projeler üzerinde durulmuş, sonra da bu projelerin köylülerle paylaşılması fikri benimsenerek köyde tekrar bir araya gelinmiştir.
öğretim üyeleri ve mühendisler getirilerek bilgilendirme ve uygulamalı eğitimler gerçekleştirilmiş, akabinde organik tarım eğitim kursunu bitiren 25 çiftçimize törenle başarı belgeleri verilmiştir.
Tarla tarımı, meyvecilik, sebzecilik, seracılık hakkında çiftçilere bilgiler verilerek organik tarım ile konvansiyonel tarım arasındaki farklılıklar konuşuldukça çiftçilerin tarımsal dönüşüm inançları artmış, akabinde Bafra Meslek Yüksekokulu Organik Tarım Bölüm koordinatörlüğünde “Sürmeli Organik Tarım Köyü Projesi” başlatılmıştır. Projeye İŞKUR ve Bafra Halk Eğitim Müdürlüğü de destek vermiştir. Projede kapsamında 192 saatlik uygulamalı eğitim yapılmış ve 3 ay içerisinde tamamlanmıştır.
Ondokuzmayıs üniversitesi Bafra Meslek Yüksekokulu Organik Tarım Programı öğrencileri “her çiftçiye bir öğrenci” sloganıyla çiftçilere birebir uygulamalı danışmanlık yapmış, ayrıca Sürmeli köyünde uygulanan anketlerle köyün sosyal, ekonomik ve üretim durumu da analiz edilmiştir.
Kısa süre içinde köy kurs, köylüler öğrenci olmuş; sonrasında organik tarım, sebzecilik , hayvancılık, meyvecilik, kooperatifleşme ve üretici birlikleri konusunda köye uzman
Sürmeli Köyünde organik tarıma başlayan 20 kadın çiftçi Amasya -Gümüşhacıköy, Bursa-Cumalıkızık, İzmir -Şirince, Ordu-Kabakdağı gibi örnek köyleri ziyaret ederek inceleme fırsatı bulmuşlardır. Bafra İlçe Tarım Müdürlüğü’nün gayretleri ile köyde ihtiyaç sahibi çiftçilere 2 adet sera desteği verilerek köye bir ziraat mühendisi görevlendirilmiştir.
Uzunca bir zaman peşinde koştum öykünün. Bir yerlerde gizlenmiş olmalıydı. Kimin öyküsüydü anlatacağımız; Saat kulesinin, işçilerin, meyve satıcılarının, lezzet dönercisinin, lokantalardan meydana bakışın, şifa hamamının, asmaaltı çayının, kuruyemişçilerin ve koşuşturan bir Samsun’un. Ama ille de büyük camii ve Taşhan’ın. Kimin öyküsüydü anlatacağımız?
Foto 1. Organik tarım sertifikalı köylüler. 85
SEBZELER Mor kelem Pırasa Tere Ispanak Marul Taze fasulye Kabak BAKLAGİLLER Selanik Fasulye MEYVELER Armut Ceviz Hünnap
Bal kabağı Soğan Turp Patates Brokoli Pazı Sarımsak
Dere Otu Semiz Otu Taze soğan Çarliston biber Maydanoz Lahana Salatalık
Barbunya
Nohut
İncir Nar Erik
Elma Fındık
Lahana Domates Patlıcan Salatalık Yağlı Biber Bezelye Isırgan otu Mısır
Kivi Çilek
Tablo 1. Sürmeli Köyü Organik Pazarında Ürün Çeşitliliği
Foto 5-6. Sürmeli’de tanıtım amaçlı turistik etkinlikler.
Foto 2. Sürmeli Köyü Organik Pazarı’nda ürün çeşitliliği
Sürmeli Köyü Organik Pazarı Organik geçiş ürünleri ile 2013 yılında ilk pazar kurulum çalışması ilkel şartlarda 3 çiftçi ile gerçekleştirilmiştir. Zor şartlarda kurulan organik pazarın yoğun ilgi görmesi nedeniyle Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından 2014 yılında yeni “Organik Pazar Alanı” yapılarak açılışı eski spor bakanı Sayın Suat KILIÇ, belediye başkanı ve daire amirleri, kurum ve kuruluş yetkilileri, sivil toplum temsilcileri ile yapılmıştır.
ürünleri yarı mamul veya mamul hale getirerek “Köyüm Sürmeli” markası ile satışa hazır hale getirmektedirler. Sürmeli köyünde eko-turizm Ekolojik köy olma yolunda ilk adımFoto 7-8. Sürmeli köyü genel görünüm.
Her yıl gerçekleştirilen “Ekolojik Tohum ve Takas Şenlikleri”, “Ot Yemekleri Festivali”, “Uçurtma Şenlikleri”, “Fotoğraf Sergileri”, “Doğa Kampları”, “Bisiklet Turları”, “29 Ekim Cumhuriyet Bayramı” kutlamaları gibi organizasyonlar ile köye ilgi arttırılmaya çalışılmaktadır. Sürmeli organik köyünde kurulan çiftçi derneği (Sürder) yönetim kurulu tamamen kadın organik çiftçilerden oluşmakta ve 2 yıldır aktif olarak faaliyetlerine devam etmektedir. Tarla ve bahçelerinde ürettikleri organik
86
Foto 3-4. Restore edildikten sonra pansiyona dönüştürülmesi planlanan ve dönüştürülen eski evlere örnekler.
ların atıldığı Sürmeli köyünde organik tarım eğitimleriyle beraber “Ekolojik Turizm” çalışmalarına da başlanmıştır. Bafra İçin Hepimiz Oluşumu ve Bafra Genç İşadamları Derneği’nin destekleri ile Sürmeli köyündeki eski tarihi yapılar (su değirmeni ve cami) restorasyon için projelendirilmiş ve ekolojik turizme kazandırılması planlanmıştır. Köyde yaklaşık 25 eski ahşap ev bulunmakta, bunların butik pansiyon şeklinde ekolojik turizme kazandırılması öngörülmektedir. Ekolojik turizm eğitimleri yanında evleri müsait olan ailelerin uluslararası ekoturizm ağlarına kayıtları yapılarak köyün hem yerli hem de yabancı turistlere hizmet vermesi hedeflenmektedir.
TEKKEKÖY BELEDİYESİ ULUSLARARASI ARKEOLOJİ SEMPOZYUMU
TARİHE IŞIK TUTUYOR
Tekkeköy Belediyesi "Uluslararası Arkeoloji Sempozyumu" gerçekleştirdi.
88
Dünyanın ve Türkiye'nin farklı ile Türkiye'de arkeolojide diğer üniversitelerinden 55 akademis- bir otorite isim olan Prof. Dr. Süyenin katılımıyla Cuma günü baş- mer Atasoy, birlikte yürütüyor. layan sempozyum üç gün sürdü. TEKKEKÖY’DE İLK DEFA BİR Tekkeköy Belediyesi, Ondokuz ULUSLARARASI SEMPOZYUM Mayıs Üniversitesi(OMÜ), Ox- DÜZENLENİYOR ford Üniversitesi (İngiltere), Uluslararası Arkeoloji SempozOulu Üniversitesi (Finlandiya), yumunda Tekkeköy tarihine ışık Karadeniz Tarih Araştırmaları tutacak bilgilerin paylaşılacağına ve Çevre Platformu (KATAP) ile dikkat çeken Tekkeköy Belediye Amisos Yayın Birliği ortaklığın- Başkanı Hasan Togar, “İlçemizda düzenlenen "Uluslararası Ar- de ilk defa böyle bir Uluslararası keoloji Sempozyumu"nun genel sempozyum düzenleniyor. İlçesekreterliğini dünyaca ünlü ar- miz tarihinin izlerinin araştırıldığı keolojide otorite bir isim olan ve ve yeni bilgilerin ortaya konulduOxford Üniversitesi Karadeniz ğu bu sempozyum bizim için çok Tarih Araştırmaları Merkezi Baş- önemli. Çünkü Karadeniz’deki ilk kanı Pof. Dr. Gocha Tsetskhladze insan yerleşkesi Tekkeköy Mağa-
raları hakkında 1940’lı yıllardan bu zamana kadar hiçbir araştırma, arkeolojik kazı yapılmamış. Bugün burada ülkemizin ve dünyanın dört bir yanından farklı üniversitelerden 55 akademisyenin katılımıyla gerçekleştirmiş olduğumuz sempozyum arkeolojik kazıların başlamasına ve tüm dünyanın ilgisinin buraya yönelmesine öncü olacaktır” dedi.
gerekiyor. Tekkeköy'de yapılan bu sempozyum tarihi ve arkeolojik anlamda çok önemlidir. Arkeologların bu sempozyumda vereceği bilgilerle Tekkeköy ve çevresinin önemi bir kez daha vurgulanacak. Karadeniz arkeolojisiyle ilgilenen diğer insanların da ilgisini buraya çekecektir. Karadeniz Bölgesi'nde ilk yerleşme yeri Tekkeköy Mağaraları'dır" diye konuştu.
Konferanstan önce Tekkeköy'ün tarihi ile ilgili bir açıklama yapan Pof. Dr. Gocha Tsetskhladze, "Karadeniz'in güney sahilleri ile ilgili bilgilerimiz azdı. Fakat son on yılda çalışmalar artmaya başladı. Karadeniz'le ilgili 4 yılda bir yaptığımız çalışmalarla ilerlemeler görüyoruz. Tekkeköy'de Amisos'un bir mıntıkasıdır. Burada da kazılar ve araştırmalar yapılması
Sempozyumun Genel Sekreterliğini yürüten diğer bir isim olan Prof. Dr. Sümer Atasoy, " Tekkeköy Mağaraları ilk insan ayak izleri, ilk yerleşme olarak nitelendiriliyor. 'Tarihin doğduğu kent' diyoruz. Doğrudur. Ama nedir? Bunun altını doldurmamız lazım. Bu anlamda bu sempozyumlar çok büyük önem taşıyor" şeklinde konuştu.
Tekkeköy'de yapılan bu sempozyum tarihi ve arkeolojik anlamda çok önemlidir. Arkeologların bu sempozyumda vereceği bilgilerle Tekkeköy ve çevresinin önemi bir kez daha vurgulanacak. Karadeniz arkeolojisiyle ilgilenen diğer insanlarında ilgisini buraya çekecektir.
89
Sempozyuma; Tekkeköy Kaymakamı Günay Öztürk, Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, OMÜ Rektör Yarımcısı Prof. Dr. Mehmet Ali Cengiz, yurt içi ve yurt dışından 55 akademisyen ve öğrenciler ile ilgililer katıldı. GELECEK YIL DAHA KAPSAMLI YAPACAĞIZ
daha ki yıl daha kapsamlı ve daha uzun soluklu bir çalışma düzenleyeceğiz. Sempozyumumuza katılan tüm hocalarımıza teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.
Sempozyumu değerlendiren Türkiye'de arkeolojide önemli bir isim olan Prof. Dr. Sümer Atasoy ise, “Bölge ve Tekkeköy için büyük arkeolojik çalışmaların kapılarını araladık. Sempozyumumuz özelTEKKEKÖY İÇİN BÜYÜK BİR likle Tekkeköy Mağaralarındaki KAZANIM çalışmaların yol haritası olacakSempozyumu değerlendiren Pof. tır. Tekkeköy Belediye Başkanı Dr. Gocha Tsetskhladze, "Onlar- Hasan Togar ve organizasyonda ca farklı bilginin paylaşıldığı çok emeği geçen herkese, katılımcıverimli ve yararlı bir Sempoz- larımıza teşekkür ederim” dedi. yum gerçekleştirdik. Alanında Tekkeköy Belediyesi, Ondokuz uzman Arkeolog ve akademisyen Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Oxford arkadaşlarımız bölge hakkında Üniversitesi (İngiltere), Oulu Üniönemli paylaşımlar gerçekleştir- versitesi (Finlandiya), Karadeniz di. Bu Sempozyum Tekkeköy için Tarih Araştırmaları ve Çevre Platönemli bir kazanım sağladı. Böyle formu (KATAP) ile Amisos Yayın büyük bir Uluslararası Sempoz- Birliği ortaklığında dünyanın ve yumu düzenleyen dünyanın farklı Türkiye'nin farklı üniversitelerinüniversitelerinden 55 Arkeoloğu den 55 akademisyenin katılımıyla Tekkeköy’de bir araya getiren cuma günü başlayan sempozyum Tekkeköy Belediye Başkanı Ha- pazar günü Akademisyenlerden san Togar’a teşekkür ederiz” dedi. oluşan heyetin Samsun’un ve Tek-
27 – 29 Ekim tarihleri arasında düzenlenen Uluslararası Arkeoloji Sempozyumunun tüm dünya Arkeologlarının dikkatini çekeceğini söyleyen Tekkeköy Belediye Başkanı Hasan Togar, “Sempozyumumuz sonrasında ortaya konulan bilgiler bölge ve Tekkeköy için bilimsel anlamdaki en kapsamlı çalışmalar bütünü olacak. Bölgede başlatılacak Arkeolojik kazılar beklide tarihin seyrini değiştirecek yeni buluntuların ortaya çıkmasına neden olacak. Bu ve bu gibi birçok konuda ulusal ve uluslararası Sempozyumları dü- Atasoy, “Sempozyum yol haritası zenlemeye devam edeceğiz. Bir olacak” dedi 90
keköy’ün tarihi yerleri ile müzelerini gezilmesiyle son buldu.
91
92