ILMI MERCEK DERGISI

Page 1

4

KAPAK KONUSU

Darwinizm Fitnesinin Dünyaya Getirdiği Zarar, Artık Darwinist Yayınlar Tarafından da

İtiraf Ediliyor 16

Hz. Lokman’ın Hikmetli Tebliğ Yöntemi

24

Kuran Ahlakında Mümin Kadın Karakteri

2

G ün c e l

15 Adnan Oktar N e D e m i ş t i? N e O ld u ?

38

“ Tü rk- İslam B irliği oluşac a k . B ü tü n b u O r ta d o ğ u ' y u büt ün Balkan ları, Asy a’yı , T ü r k i y e a ğ a b ey l i k r u h u y l a k u c a k l a y a c a k , i nş a A l l a h. ”

Derin İmanın Kazandırdığı Akıl ve Feraset

30 Sayın Adnan Oktar’ın He sa p Günü nd e N e l e r Y a ş a n a c a ğ ın a D a ir İ z a h l a r ı

48 Kısa Kısa 56 İmam Rabbani’den

50 KURAN AHLAKI

Şeytanın Enaniyet Tuzağı: Apaçık Gerçekler Karşısında İkna Olmamak 58

G ün üm üz e H i k m e t li M e s a j la r : Z am an ı B o ş a Ha rca mak Bü yü k K a y ı p t ır

İNCELEME

Öfke ve Gerginliğin İnsan Üzerindeki Tahribatı

LM ARAŞTIRMA

-Aralık 2009-

Yayı n Tür ü: Yaygın / Glo bal Yay ı ncı lı k adın a imt i yaz sahi bi: Bedri Edis Yılmaz,

Adres: Talatpaşa Mah. Emir Gazi Cad. @brahim Elmas @şmerkezi A Blok Kat 4 Okmeydanı - @stanbul So rumlu Yazı @şle ri Müdürü: Fatih Hikmet Müftüoğlu, Adres: Talatpaşa Mah. Emir Gazi Cad. @brahim Elmas @şmerkezi A. Blok Kat 4 Okmeydanı - @stanbul Yönet im Adresi: Global Yayıncılık, Talatpaşa Mah. Emir Gazi Cad. @brahim Elmas @şmerkezi A. Blok Kat 4 Okmeydanı - @stanbul Te l: 0212 2220088 Fax : 0212 3208607 Abo ne lik Tel: 0212 4444441 M atbaa: Seçil Ofset, 100. Yıl Mahallesi MAS- S T Matbaacılar Sitesi, 4. Cadde No: 77 Bağcılar-@stanbul Tel: (0 212) 4629 06 15 B askı Ye ri ve Tarihi: @stanbul, 27.11.2009 D ağıtıcı: DPP A.Ş.


Robot-Böcek Test Uçuşunda Bilim adamları tarafından geliştirilen bir proje sonucunda, beynine yerleştirilmiş bir devre taşıyan kabuklu böcek, uzaktan kumandayla istenen yöne uçuruldu. Sırtındaki çipten beynine elektrotlar bağlanan uçan kabuklu böcek uzaktan kumandayla yönlendirilebildi. Test uçuşlarında kalkış, sağa ve sola dönüşler, iniş hareketleri kablosuz bağlantı yoluyla bir dizüstü bilgisayardan yönetilerek başarıyla gerçekleştirildi. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde yürütülen ve ABD Savunma Bakanlığı’nın teknoloji yatırımlarından sorumlu DARPA Enstitüsü tarafından finanse edilen projede, boyları 2 cm ile 20 cm arasında değişen üç kabuklu ve kanatlı böcek türü kullanıldı. Böceklerin beyninde kanatları kontrol eden sinir merkezlerine elektrotlar yerleştirilerek uçuş sırasındaki kas hareketleri görüntülendi. Araştırma ekibinin lideri Hirotaka Sato, yarı böcek yarı robot olan sistemin gelecekteki mikro hava araçlarına model teşkil edebileceğini söyledi. My Net

İç Kanamaları Onaran Bir Antikor Keşfedildi Kurşun yarası ve trafik kazası gibi durumlarda, kişide oluşan iç kanamayı en aza indirebilen bir antikorun keşfedildiği bildirildi. ABD'deki Oklahoma Tıp Merkezi Vakfında (OMRF) görevli bilim adamlarının yaptığı araştırmada, iç kanamanın büyük bölümünden "histon" adında bir proteinin sorumlu olduğu ve söz konusu antikorun histonun bu kabiliyetini engellediği görüldü. Nature Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, antikorun, hastalıkların tedavisi ve ciddi yaralanmalarda yeni tedavi yöntemlerine ışık tutabileceği belirtildi. Histon, normalde DNA dizilerinin etrafında toplanan bir hücrenin çekirdeğinde yer alıyor. Hücre, yaralanma ya da hastalık nedeniyle zarar gördüğünde, serbest kalan histon kan sistemine girerek, damarlara zarar vermeye başlıyor. Bilim adamları, bunu hayati tehlike arz eden, kontrol altına alınamayan iç kanama ve dokulardaki sıvı birikiminin nedeni olarak görüyorlar. Risale Haber

2 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.guncelhaber.org

Karides Gözü DVD Teknolojisine İlham Oluyor... İngiliz bilim adamları Avusturya’da mercan bariyerinde yaşayan dev karideslerin müthiş gözlere sahip olduklarını ve bu gözlerin yeni üstün niteliklere sahip DVD cihazı geliştirme konusunda aydınlatıcı bilgi sunduğunu belirttiler. Bu karides türünün, keskin pençeleri nedeniyle hayvanlar alemindeki en kompleks gözlere sahip olan canlılardan biri olduğu belirtildi. Bristol Üniversitesi’nden uzman bir ekip, Nature Votonieks dergisinde yayınlanan araştırmalarında, karidesin 12 ana renkten oluşan renkleri görebildiğine ve insanlardan dört kat daha fazla görme yeteneğine sahip olduğuna dikkat çekti. Araştırmada, insanın yaptığı DVD cihazlarında benzer teknolojinin kullanıldığı, fakat cihazların sadece tek renk açısından iyi çalıştığı, karides gözlerinin ise ultraviyole ışınlardan kızıl ötesine kadar mükemmel bir şekilde çalıştığı ifade edildi. Araştırmacı Nicholas Roberts, Reuters ajansına; “Bilim adamı ekibinin bu gözlerde keşfettiği mekanizma insanoğlunun ürettiği hiçbir cihazda yok. Üretilecek hiçbir cihazda da bu canlının gözündeki mükemmelliği yakalamak mümkün olmayacak” dedi. Time Türk

Yeni Bir Buluş Daha: Çevirmen Gözlük Yabancı ülkeden bir kişiyle iletişim kurmak isteyen biri o ülkenin dilini bilmiyorsa çoğu zaman büyük sorun yaşar. Fakat bir Japon teknoloji firmasının ürettiği çevirmen gözlük tüm bu sorunları gidereceğe benziyor. Güneş gözlüğü şeklindeki bu çevirmen gözlüğe “Tele Scouter" adı verilmiş. Farklı diller konuşan iki ya da daha fazla kişi bu gözlük sayesinde sohbet edebiliyor. Toplantılarda gözlük sayesinde başka çevirmene ihtiyaç duyulmayacağı için toplantılarda bilgilerin başka kişilere aktarılma riski de ortadan kalkmış oluyor. Gözlüğün çalışma mekanizması ise şöyle: Gözlüklerin kaydettiği konuşmalar uzaktaki bir bilgisayar sunucusuna gönderiliyor. Burada yapılan konuşmalar, sohbete katılanların gözlüklerindeki ekrana kendi dillerine çevrilmiş olarak yansıyor. Ottawasilentauction

Bilim Adamları Saç Telinden İnce, Çelikten Sağlam Bir Madde Keşfettiler Bilim adamlarının keşfettiği ve karbon nano tüpleri olarak isimlendirilen madde özellikle otomotiv ve teknoloji dünyasında çığır açabilecek bazı özelliklere sahip. Şirket tarafından yapılan açıklamaya göre karbon nano tüpler; • İnsan saçından 100 bin kez daha ince • Çelikten daha dayanıklı • Elektriği bakırdan daha iyi iletiyor • Isıyı elmastan daha başarılı bir şekilde iletebiliyor ve ağırlığı da pamuk ile eş değerde... Haber10

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

3


)LM) ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU

Sayın Adnan Oktar’ın ilk olarak 2004 yılında yayınlamış olduğu “Sosyal Silah Darwinizm” isimli kitabında anlattığı, sonrasında ise yeni gelişen olaylarla birlikte çeşitli makalelerinde dile getirdiği konu, dünyaca ünlü Darwinist yayınlarda yıllar sonra yer aldı. Bu konu, Darwinist fitnenin beraberinde getirdiği okul katliamları idi. Oldukça fazla sayıdaki söz konusu okul katliamlarının ortak özelliği ise, katliamların genç öğrenciler tarafından “evrim adına” ve “doğal seleksiyon” adına yapılmış olmasıydı. 4 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.darwinistdiktatorluk.com

T

imesonline internet sitesi, öğrencilerin okullarda gerçekleştirdikleri katliamların Darwinizm ile bağlantısını 8 Kasım 2009 tarihindeki web sayfasında açıklarken, Türkiye’de de Habertürk gazetesi söz konusu haberi, “Lise Katliamlarında Fatura Darwin’e” başlığı altında 9 Kasım 2009 tarihinde verdi. Oysa söz konusu katliamlar, ilk kayıtlara geçeni günümüzden 10 yıl önce olmak üzere, çeşitli aralıklarla yıllardır gerçekleşen katliamlardı. Üstelik bu katliamların tamamında, etrafa ateş açan gençler Darwinizm’in gereğini yaptıklarını açıkça belirtiyorlardı. Her biri, Darwinist ideolojinin bir gereği olarak güçsüzlerin mutlaka elenmesi ve yok edilmesi gerektiğine inanıyordu. Bir hayvandan ibaret olarak gördükleri arkadaşlarını ve öğretmenlerini işte bu anlayıştan dolayı katletmek onlara güç gelmemişti. Tam tersine, bu insanların yok edilmesi ile topluma ve geleceğe katkıda bulundukları gibi sapkın düşünceye sahiplerdi. Darwinizm, işte böylesine sapkın bir inanç şeklidir.

Darwinizm Tarih Boyunca Katliamların Ana Kaynağı Olmuştur Eski Sümerlerden beri var olan ve Darwin’in, Türlerin Kökeni isimli kitabının ardından masonların desteği ve propagandaları ile bir diktatörlük haline gelen Darwinizm, toplumları da insanlığı da sürekli olarak yıkıma sürüklemiştir. Örneğin doğal seleksiyon, bir diğer deyişle doğal seçilim, Charles Darwin’in evrim teorisini temeline oturttuğu bir kavramdır ve hayatta kalma mücadelesini sürdüren hayvanlardan güçlü olanların zayıf olanları elimine etmesini ifade etmektedir. Doğal seleksiyon, gerek insanı herhangi bir şuurdan yoksun doğa olaylarının ürünü olarak tanımladığı, gerekse şiddete dayandığı için hem ateist felsefelerin hem de şiddet yanlısı www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

5


)LM) ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU

ideoloji ve hareketlerin vazgeçilmez bir dayanağı olmuştur. II. Dünya savaşında milyonları ölüme gönderen diktatörler savaşmayı kendilerince doğal seleksiyonun bir gereği olarak görmüşler, propagandalarında Darwinizm’e fazlasıyla atıfta bulunmuşlardır. Böylece Dünya savaşları, Darwin hayranı faşist ve komünist diktatörlerin idaresi altında, sapkın Darwinist ideolojinin tam olarak uygulandığı bir uygulama alanı olmuştur. 350 milyon kişi bu savaşlar sonucunda şehit edilmiş veya katledilmiştir. Bu büyük katliam, sapkın Darwinist ideolojinin getirdiği en kanlı sonuçtur. Şu anda ise bu büyük savaşların yerini, cinayetler, katliamlar, iç çatışmalar, dejenerasyon ve ırkçılık almıştır. Okul katliamları, Darwinizm’in getirdiği bu yıkım ve felaketlerin ayrı ve son derece ürkütücü bir boyutudur.

Okul Katliamlarının Kökeninde Neden Darwinizm Vardır? Eğer bir genç; ailesini, arkadaşlarını, öğretmenlerini, kısacası çevresindeki herkesi birer hayvan olarak görürse, yaşantısındaki her şeyin, kendisinin bile tesadüflerin eseri olduğuna inanırsa, güçlü olanın ayakta olması gerektiğini, bunun için de zayıfların elenmesi ve yok edilmesi gerektiğini düşünürse, böyle bir gencin “doğal seleksiyona göre gereksiz ve değersiz gördüğü” kişileri katletmesi son derece kolaydır. Bu kişi, annesi de olabilir, öğretmeni de, en yakın arkadaşı da. Onun için her biri birer hayvan türevidir. Böyle bir kişiyi, ahlak, aile değerleri, vefa, sevgi, şefkat, merhamet gibi konularla ikna edebilmek Allah’ın dilemesi dışında imkansızdır. Çünkü böyle bir insanın ideolojisi, dünyaya bakış açısı tamamen farklıdır. Bu kişinin sevgi ve şefkati anlayabilmesi için Allah sevgisine, Allah korkusuna ve dolayısıyla insan sevgisine sahip olması gerekir. Fakat Darwinist zihni-

6 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.fasizmvekomunizm.com yette bu iki inanca da yer yoktur. Dolayısıyla bu gence ahlak ve sevgi dersi verebilmek için öncelikle onun Darwinist zihniyetten kurtulması şarttır.

Sosyal Darwinizm’in Yüzlerce Yıllık Yıkıcı Etkisi Ancak Allah İnancının Yayılmasıyla Yok Edilebilir Sosyal Darwinizm’in etkisi altında olan bir genç, ancak tüm varlıkların tesadüfen yaratılmadığını, kendisini de etrafındakileri de yaratanın Yüce Allah olduğunu bildiğinde normal düşünmeye başlayabilir. Böylece Allah’ın kendisini bir amaç üzere bu dünya üzerine getirdiğini, bir amaç üzerine yaşadığını ve ölümün varlığının hikmetlerini düşünecektir. Yaşadığı her an kendisine Allah’tan sürekli nimet verildiğini fark edecektir. Ne varlığının ne de yaşamındaki hiçbir anın tesadüfen oluşmayacağını anlayacaktır. Yaşadığı her andan Allah’ın Katında sorguya çekilecek ve kendisine verilen her nimetten sorumlu olacaktır. Çünkü ahirette onu bekleyen sonsuz bir hayat vardır. İşte bu sonsuz Allah’ın insanlara bahşettiği cenneti hak edebilmesi için dünya hayatında Allah’ın rızasına yönelik, Allah’ın beğendiği güzel ahlaka yönelik bir çaba içinde olması gerekir. Böyle bir insan ancak o zaman tüm yaratılanların Allah’ın ruhunu taşıdığını, tüm varlıkların Allah’ın sonsuz güzelliğinin bir tecellisi olduğunu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak ve ahiretteki sonsuz yaşam için çaba göstermesi gerektiğini fark edebilir. Ancak o zaman böyle bir insana güzel ahlak, sevgi, şefkat, vefa, merhamet anlatılabilir. Allah inancı, böyle bir insanın yepyeni, tertemiz bir bakış açısıyla, mutmain, huzurlu ve sevgi dolu olarak yeniden var olmasını www.ilmiarastirma.net

OKUL CİNAYETLERİNDE DARWİNİZM BAĞLANTISI 12 Ocak 2008 tarihli Times gazetesinde yayınlanan bir habere günümüzün St. Petersburg Belediye Başkanı Bill Foster’ın mektubu konu oldu. Mektupta, eğitimde Darwinizm’in bilimsel bir gerçek olarak okutulmasının zararlarına çarpıcı bir kanıt olarak Columbine katliamı örnek verildi. ABD Columbine’deki bir okulda 20 Nisan 1999 günü iki öğrenci tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırıda 12 öğrenci ve bir öğretmen öldürülmüş, 23 öğrenci yaralanmış, saldırganlar daha sonra intihar etmişti. Foster, saldırganlardan birinin internet sitesinde “Neyi seviyorum biliyor musunuz? Doğal seleksiyon! Dünyada olmuş olan en iyi şey bu. Bütün aptal ve zayıf organizmalardan kurtulunmuş olması” ifadesine yer verdiğini belirtti. 1999 yılındaki katliamdan sonra Amerikan Temsilciler Meclisi üyesi Tom DeLay de, Darwin’in teorisini sebeplerden birisi olarak saymış, Kongre’nin kayıtlarına geçirilen mektubunda devlet okullarının öğrencilere “ilkel çamur çorbasından evrimleşmiş üstün bir maymundan başka birşey olmadıklarını öğrettiğini” yazmıştı. Columbine katliamı, Darwinist görüşlü öğrencilerin gerçekleştirdiği istisnai bir eylem değil. Finlandiya’da kendini sosyal Darwinist olarak tanımlayan Pekka-Eric Auvinen, Finlandiya’nın başkenti Helsinki’den yaklaşık 40 mil mesafede bulunan Jokela Lisesi’ne silahlı olarak girmiş, sekiz kişiyi öldürdükten sonra intihar etmişti. Auvinen, görüşlerini anlattığı manifestosunda, bu katliama girişmesinde Darwinist görüşlerinin etkili rol oynadığını açıkça gösteren şu ifadelere yer veriyordu: “ D a v a m i ç i n d ö vü ş m e y e v e ö l m e y e h a z ı r ı m … B i r d o ğ a l s e çi l i m ci o l a r a k , u y g u n g ö r m e d i k l e r i mi, insan ırkının ve doğal seleksiyonun yüz karaları nı eli mine edec eğim. H ay ır, gerç ek ş u ki , ben s a d e c e b i r h a y v a n , b i r i n s a n ve b i r m u h a l i f i m … A r t ı k d o ğ a l s e l e k s i y o n ve g ü ç l ü o l a n ı n h a y a t t a k a l m a s ı i l k e s i ni y e n i d e n y o l u na k o y m a n ı n v a k t i g e l d i! ”

İlmi Araştırma, Aralık 2009

7


LM ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU sağlar. Darwinist ideolojinin getirdiği yıkım, korku, kin, nefret yerini sevgi, şefkat ve dostluk hislerine bırakır. “Darwinizm geçmişte kaldı, neden bir tehlike olarak değerlendiriliyor” diye ortaya çıkanlar, basında yer alan bu haberleri dikkatle okumalı ve toplumların Darwinizm yüzünden ne hale geldiğini çok iyi anlamalıdırlar. Eğer Darwinizm bu dünyadan tamamen yok edilirse, dünyada savaşların, iç çatışmaların, terörün, cinayetlerin, katliamların hiç kalmayacağını görebilmelidirler. Darwinizm ve Darwinizm’in getirdiği dinsizliğin bir tezahürü olan dejenerasyon, kin, öfke ve nefret gibi kötü ahlak özelliklerinin son bulacağını anlayabilmelidirler. Şu anda dünya üzerinde var olan

tüm belaların, tüm huzursuzlukların asıl nedeni Darwinizm’dir. İşte bu yüzden, Darwinizm bu dünyada son buluncaya kadar bu sapkın pagan dini ile fikri mücadele içinde olmak son derece önemlidir. Yüce Allah ayetlerinde şöyle bildirir: “Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı ve size eşlerinizden çocuklar ve torunlar yarattı ve sizi güzel şeylerden rızıklandırdı. Şimdi onlar, batıla mı inanıyorlar ve Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar? Allah’ın dışında, kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka, hiçbir şeye malik olmayan ve buna güçleri yetmeyen şeylere mi tapıyorlar? Artık Allah’a benzerler aramaya kalkışmayın; çünkü Allah bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Nahl Suresi, 72-74)

HARUN YAHYA ESERLERİNİN ÖNEMİ Yazı boyunca verilen bilgiler, okullarda öğrencilere Darwinizm’in bilimsel bir gerçek olarak anlatılmasının ve bu öğrencilerin kendilerini ve diğer insanları tek amacı hayatta kalmak olan, hiçbir ahlaki kaygı taşımayan hayvanlar olarak görmesinin önüne geçilmesi gerektiğini bir kez daha göstermektedir. Bu yüzden, Sayın Adnan Oktar’ın yıllardır anlattığı konular ve bunları işlediği eserleri, son derece büyük bir önem arz etmektedir. Sayın Adnan Oktar, Yüce Allah’ın insanlar arasında emrettiği hoşgörü, sevgi ve kardeşlik ortamının yerleşmesine vesile olmak amacıyla 300’e yakın sayıda kitap yayınlamıştır. Üstelik Sayın Adnan Oktar, bu önemli eserlerini, dünyada benzeri görülmemiş şekilde internetten ücretsiz olarak yayınlamaktadır. Kuşkusuz, hangi milletten olursa olsun, akıl ve vicdan sahibi her insanın sorumluluğu sosyal bir silah olan Darwinizm tehlikesine karşı uyanık olmak ve insanlığı bu beladan kurtarmaya çalışmaktır. Sayın Adnan Oktar’ın, Darwinizm’i çürüten bilimsel eserleriyle din ahlakını anlattığı kitaplarının daha yaygın olarak bilinmesine vesile olmak, bu yolda güzel bir hizmet olacaktır.

8 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.harunyahya.tv İnsanları bir hayvan türü olarak gören Darwinist anlayışın yalanlarına göre, insanların hiçbir değeri yoktur. Sosyal Darwinist mantıkta, acı çeken, zorluk ve korku içinde olan insanların kurtarılması için hiçbir şey yapılmaz. Bu insanlar yardımsız ve korumasız bırakılırlar. İslam ahlakında ise, her mümin diğer insanların huzuru, güvenliği ve refah için çaba göstermekle sorumludur.

SAYIN ADNAN OKTAR’IN SOSYAL DARWİNİZM TEHLİKESİNE KARŞI YÜRÜTTÜĞÜ İLMİ MÜCADELENİN DÜNYA ÇAPINDAKİ ETKİSİ Sayın Adnan Oktar (Harun Yahya), Darwinizm’in bilimsel geçersizliğini ve din ahlakına karşı olan sosyal boyutunu topluma anlatmayı yıllardır misyon edinmiş bir yazardır. Sayın Adnan Oktar, “Sosyal Silah: Darwinizm” adlı eserinin giriş kısmında bu gerçeği şu sözleriyle ifade etmektedir: “ D a r w i n i z m ’ i n t o p l u m l a r ın v e b i r e y l e r i n y a ş a m ı i ç i n n e d e n c id d i b i r t e h l i k e o l d u ğ u n u a n l a m a ya n v e ya a n l a m a z l ı k t an g e l e n l e r e , b u teor inin geniş çapta kabu l gör mesinin ve öz ell ikle genç nesille rin bu t e o r i yl e e ğ i t i l m e s i n i n t e h l i k e l e r i n i n g ö s t e r i l m e s i ” . Sayın Adnan Oktar, genç nesillerin Darwinizm’le eğitilmesinin toplum adına ne denli zararlı olacağını anlatma amacıyla çok sayıda kitap, makale, belgesel ve internet sitesi yayınlamıştır. Eserleri ilk olarak Türkiye’de ve İslam aleminde önemli bir yaygınlık kazanan Sayın Adnan Oktar, Darwinizm yanılgısını Batı toplumuna da anlatmaya yönelmiştir. Stratejisini, Darwinizm’in Batı toplumunda eğitim ve kültür alanında son derece geniş bir yayılma zemini bulduğu gerçeği üzerine oluşturan Adnan Oktar, Darwinizm’in yanılgılarının, Batı toplumlarına çarpıcı bir biçimde anlatılması için bu alanda görülmemiş niteliklerde bir eser hazırlamıştır. Sayın Adnan Oktar, binlerce resim ve yaklaşık 800 sayfadan oluşan, yaklaşık 7 kilogram ağırlığındaki “Yaratılış Atlası” isimli eserinin 2. ve 3. cildinde de, www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

9


)LM) ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU Darwinizm’in bilimsel geçersizliğini en somut örneklerle yeniden ortaya koymuştur. Sayın yazar, Yaratılış Atlası’nda, Darwinizm’in insanlığa getirdiği yıkımlara özel bir vurgu yapmış ve Hitler gibi milyonlarca insanı ölüme sürüklemiş bir ırkçı diktatörün bu katliamlarında Darwinizm’e dayandığını göstermiştir. Yazarın bu devasa eserinin yayıncısı, promosyon amacıyla çeşitli Avrupa ülkeleri ve ABD’de önde gelen kişilere hediye olarak dağıtmış, Darwinizm’in bilimsel geçersizliğini ilan eden bu görkemli eseri aniden posta kutularında bulan Batılı Darwinistler neye uğradıklarını şaşırmışlardır. Bu kampanya, Darwinizm’in kendi evinde “ani bir baskınla” vurulduğu benzetmesini yapan Batılı medya organlarının manşetlerinde ardı ardınca yer almıştır. Gazete ve televizyonlarda Sayın Adnan Oktar’ın Darwinizm’in eğitimde tek taraflı olarak okutulmasına karşı duruşu ve Darwin-Hitler bağlantısını deşifre edişi yaygın olarak tartışılmıştır. Müslüman bir yazarın ve fikir önderinin Batı toplumlarına böylesine büyük yankı bulan bir eserle girmesi, Darwinizm’le yapılan fikri mücadelede yeni bir perdenin açılmasına vesile olmuştur. Birçok Batılı kaynak, bu alanda dünya çapında eserler yayınlamış olan Sayın Adnan Oktar’ın çok güçlü bir hareketin önderi olarak tanınması gerektiğinin altını çizmiştir. Bu yeni dönemde, Sayın Adnan Oktar’ın vesile olmasıyla Darwinist eğitim tehlikesinin Batı’da artık çok daha yüksek sesli olarak dile getirilmesi, birçok insanın bu konuyu yeniden düşünmesine ve hatta eğitim politikalarının gözden geçirilmesinin teşvik edilmesine vesile olmuştur. Nitekim ABD’nin Florida Eyaleti Eğitim Kurulları’ndan birine yazılan mektupta konunun gündeme geliş şekli, Yaratılış Atlası’ndaki anlatımla dikkat çekici bir paralellik göstermektedir. St. Petersburg şehri eğitim kuruluna yazılan söz konusu mektupta, Hitler’in Darwin’i dayanak aldığı ve evrim teorisinin öğrencilere bilimsel bir gerçek olarak okutulmasının bu açıdan tehlikeli olduğu görüşü yer almaktadır.

10 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.Kuranahlaki.com

Kuran Ahlakında İnsana Verilen Önem Bu sayfalarda yer verdiğimiz vahşi uygulama ve inançlar, Darwinizm’in insan hayatına hiç önem vermeyen bir ideoloji olduğunu gösteren örneklerden birkaçıdır ve bilimsel hiçbir değeri olmayan hezeyanlar üzerine inşa edilmiştir. Bu insanlık dışı uygulamaların ve fikirlerin tek nedeni ise Darwinistlerin Kuran ahlakının getirdiği güzel ahlaktan tamamen yoksun olmalarıdır. Oysa her insanın hayatı büyük bir önem taşır. Kuran ahlakında insanlar birbirlerini çok değerli ve önemli görürler ve birbirleri için fedakarlıklarda bulunurlar. Örneğin bir mümin, kendi ihtiyacı olsa dahi, yemeğini diğerine verir. Bir ayette bu gerçek şöyle bildirilmiştir: “ K en d i l e r i, o n a du y d u k l a r ı s e v gi y e r a ğ m e n y e me ğ i, y o k s u l a , y e t im e v e e s i r e y e d i r i r l e r . ” (İ n s an S u re s i , 8 )

Darwin’in “güçlü olan hayatta kalır” acımasızlığına dayanan doğal seleksiyon teorisi, kıyasıya bir hayatta kalma mücadelesinden söz eder. Hayvanlar için geçerli olan kanunların insanlar için de geçerli olduğuna inanılmaya başlandığında ve bu “orman kanunları” insan toplumlarına uygulandığında ise, ırklar ve milletler arasında çatışma ve savaşların baş göstermesi kaçınılmazdır. Çünkü böyle bir ortamda insan hayatı değersizleşir. Herhangi bir sebeple insan öldürmek, bir insanı açlığa, ölüme terk etmek, savaş çıkarmak, katliam yapmak, terör eylemi gerçekleştirmek, akıl hastası, özürlü veya başka bir ırktan olduğu için insanları yok etmek, sözde makul ve kolay hale gelir. Nitekim tarih boyunca bilim adı altında gerçekleştirilen vahşi uygulamalar, Darwinizm’in neden olduğu vahşetin en açık delilleridir.

BILL FOSTER’IN MEKTUBU Times Gazetesi’nin 12 Ocak 2008 tarihli sayısında “Foster links Darwin, Hitler (Foster, Darwin ve Hitler arasında bağlantı kuruyor)” başlığını taşıyan bir haber yer alıyordu. (RON MATUS and DONNA WINCHESTER, “Southpinellas: Foster links Darwin, Hitler”, 12 Ocak 2008). Haberin konusunu, bölge belediyesinde belediye meclisi eski üyesi olan Bill Foster’ın Eğitim Kurulu’na yazdığı bir mektup oluşturuyordu. Foster söz konusu www.ilmiarastirma.net

mektubunda, evrim teorisinin öğrencilere bilimsel bir gerçek olarak okutulmasının zararlarına dikkat çekiyor ve Darwinizm’in öğrencilere dayatma yoluyla öğretilmesinin engellenmesini talep ediyordu. Foster mektubunda evrim teorisinin bilimsel bir gerçekmiş gibi okutulmasına neden karşı olduğunu şu sözlerle ifade etmektedir:

İlmi Araştırma, Aralık 2009

11


)LM) ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU “ E v r i m ç o c u k l a r ı m ı z a , o n l a r ı n z a y ıf l a r a ka r ş ı ü s t ü n o ld u ğ u i n a n c ı n a y o l a ç a n d o ğ a l s e le k s i y o n v e g ü ç l ü o la n ı n h a y a t ta k a l ma s ın a i na n ma l a r ı iç in b ir m a z e r e t o l u ş t u r u y o r . B u i s e k a y g a n [t e h l i k e l i] b i r z e m i n . ” Foster’ın bu mektubu, Florida Eyaleti’nin önerilen yeni bilim standartlarının oylamaya sunulması öncesine denk geliyor. Yeni bilim standartları, Charles Darwin’in teorisini modern biyolojinin sözde mihenk taşı olarak benimsiyor. Eyalette 1996 yılından beri yürürlükte olan mevcut bilim standartlarında ise “evrim” kelimesinin bahsi geçmiyor.

Bu mektubun ardından 2009 yılında yapılan seçimlerde St. Petersburg Belediye Başkanı olarak seçilen Foster mektubunda, Darwin ile Hitler arasındaki bağlantıya ise şu sözleriyle dikkat çekiyor: “ A d o l f H it l e r b ü t ü n b i r n e s l i D a r w i n ’ i n e v r i m t e o r i s i n i k u l l a n a r a k a l d a t m ış , ‘ k a y ır ı l m ı ş ’ ı r k ı h a y a t t a k a l m a m ü c a d e l e s i n d e k o r u m a y ı h e d e f l e m iş t i” .

SAYIN ADNAN OKTAR’IN SOSYAL DARWİNİZM’İN YIKICI ETKİSİ HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI AD NA N O KTAR : “Lise katliamlarında fatura Darwin’e” diyor. Doğru kardeşim. Habertürk’te çıkmış, 9 Kasım 2009. Ben bunu yıllar önce kitaplarımda yazdım. “Lise katliamlarında fatura Darwin’e.” “Bak, zayıf olanları öldürün” diyor değil mi adam? “Teoriden ilham aldım” diyor. Çocuğun yakasında yazanı görüyor musunuz? O KTA R BA BUNA : Burada “doğal seleksiyon” yazıyor, t-shirtünde. Katliam yaptı Amerika’da. A D N A N O K T A R : Doğal seleksiyon, Darwin’in düşüncesi. “Ben” diyor “Darwinist uygulama yaptım” diyor çocuk. Darwin’in iddialarını uyguladım diyor. “Öğretmenini dizlerinin üstüne, diz çökmeye zorla-

12 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.Adnanoktar-hikmetler.com dıktan sonra vurarak öldürdü” diyor. “Sekiz arkadaşını da katleden bu kişi Darwin’in evrim teorisinden esinlenerek kurulan ‘doğal seleksiyon ordusu’ isimli internet sitesinin müdavimlerindenmiş.” Bakın Darwin’in evrim teorisinden esinlendiğini söylüyor. “Doğal seleksiyon ordusu isimli internet sitesinin müdavimlerinden olduğu ortaya çıktı. Darwin teorisinden ilham alarak katliamı gerçekleştirdiğini itiraf etti” diyor. Kardeşim yıllardan beri biz burada ne diyoruz? Stalin aynı kafada dedik. Marx aynı kafada dedik. Hitler, Mao değil mi, Mussolini, hepsi Darwin’e dayanarak dedik, bu katliamları yaptı. Ne kadar insan öldürdüler? 350 milyon insan öldürdüler. Bunlar da işte onların torunları, devam ediyorlar kaldıkları yerden. SUNUCU: Yazmış zaten “zayıf olanları öldürün” mantık bu mantık. A D N A N O K T A R : Tabii, “Darwin’in doğal seleksiyon teorisinden etkilendiği ortaya çıktı” diyor. “Üzerinde doğal seleksiyon yazılı bir t-shirt bulunuyordu” diyor.

www.ilmiarastirma.net

“Zayıfları öldürerek doğal seleksiyona yardımcı olmayı planladıklarını itiraf ettikleri video kayıtları da ortaya çıktı. Kendilerini doğal seleksiyonun sonucu olarak sınıf arkadaşlarından üstün görüyorlardı dedi. Mahkeme belgeleriyle iki katilin insanları bilgisayar içine koyarak öldürmek istedikleri de görüldü” diyor. Katiller sadece güçlülerin yaşamasını hayal ediyorlarmış. Hitler ne diyordu? Aynısını. Mussolini? Aynısını. Stalin ne diyordu? Tez, anti-tez, sentez olayını ortaya koydular, değil mi? Marx’ın düşüncesiydi, onlar da uyguladılar. Daima bir mücadele vardır dediler. Sürekli, mücadele bitmez. Tez, anti-tezi doğurur ve

İlmi Araştırma, Aralık 2009

13


)LM) ARAŞTIRMA / KAPAK KONUSU bunda da çatışma kaçınılmazdır. Dünyada sürekli bir çelişki vardır diyorlar. Hatta ben bir kere bir ilçeye gitmiştim de “çalişkilikten” böyle bir delikanlı bana anlatıyordu. “Çalişki vardir, Davrin” falan böyle anlatıyordu. Dinlemiştim ben de. Bana hücrenin zarını tarif ediyor, hücrede zar vardır diyor. Dedim önemli hakikaten o verdiğin bilgiler de. “Davrin” hakkında bilgiler. “Çalişkidir,” sürekli böyle bir şeyler anlatıyordu. Yani o kafayla bütün milleti böyle kandırmışlar. Yani orta cahillik ve cahillik ortamında bu kafa gelişiyor, bu mantık gelişiyor. Marks’ın izahları da, Stalin’in izahları da hepsi de birbirinin aynı. Dolayısıyla da “Lise katliamlarında fatura Darwin’e”. Burada da tabii şikayetçi bir üslup var, niye faturayı Darwin’e çıkarıyormuşsunuz gibi bir üslup olmuş. Bilmiyorum ben mi yanlış anladım. “Fatura Darwin’e”, değil mi öyle gibi oluyor. Doğrudan bunu söylemesi lazım. “Lise katliamlarında sebep Darwinizm’dir” denmesi lazım, direkt. Evet, bu da ihlas.net’te çıkmış, “Evrim Türk profesörlerini zorluyor” diye. Doğru. O K T A R B A B UN A : Sosyal Silah Darwinizm kitabınız hocam inşaAllah, bu konuların da anlatıldığı. A DN AN O KTAR : Ben bunu yıllar önce anlattım. Lise gençlerinin böyle birbirlerini öldüreceklerini, bu tip olayların olacağını, Darwinizm’in doğal sonucu olarak insan sevgisinin, merhametin, şefkatin

14 İlmi Araştırma, Aralık 2009

kalkacağını, toplumda anarşi meydana geleceğini yıllardan beri anlatıyorum, kitaplarımda da anlatıyorum. O KTAR BA BUN A : Zaten sizin kitabınızdaki bu sayfa, biraz önce gazetenin haber yaptığı katliamı anlatan sayfa. “Doğal seleksiyon uygulayacağız” diye-

rek yapılan katliamı gösteriyor. Bunu şu an haber yaptılar yani yıllar önce yazılmış olan, yapılmış olan bu haberi, bu kitabı haber yapmışlar inşaAllah. A DN AN OKT A R: Tabii maşaAllah. SUN UCU: Uzun süredir böyle şeyler yaşanıyor zaten ama işte basında bir kısmı yer alıyor veya çok ses uyandırmıyor. Ama son yıllarda artınca artık insanların da artık dikkatini çekmeye başladı. Yoksa uzun yıllardır bu tarz saldırılar devam ediyor, bu düşünceye sahip olan insanların, gençlerin gerçekleştirdiği saldırılar devam ediyor. (Sayın Adnan Oktar’ın 9 Kasım 2009 tarihinde Kanal Urfa, Adıyaman Asu ve Kral Karadeniz TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından)


www.harunyahya.tv

“Türk- slam Birliği oluşacak. Bütün bu Ortadoğu'yu bütün Balkanları, Asya’yı, Türkiye ağabeylik ruhuyla kucaklayacak, inşaAllah.”

Mersin TV, 5 Eylül 2008 Adnan Oktar: Türkiye Allah'ın izniyle büyük bir ülke olacak. TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ OLUŞACAK. BÜTÜN BU ORTADOĞU'YU BÜTÜN BALKANLARI, ASYA'YI, TÜRKİYE AĞABEYLİK RUHUYLA KUCAKLAYACAK İNŞAALLAH. Ve güzel bir sistem meydana gelecek. Kafkas Paktı oluşturuluyor, yine demiryolu projemiz var biliyorsunuz. Petrol boru hattı, doğalgaz boru hattı projeleri var. İslam Birliği toplantıları yapılıyor. Türk Birliğinin daha güçlü hale gelmesi için yapılan çalışmalar var. Bunların hepsi hayırlı inşaAllah. Anadolumuz hep medeniyetlere beşiklik yapmış biliyorsunuz. Anadolu öyle bir yer. Osmanlı döneminde de biliyorsunuz. Bütün Ortadoğu'yu Balkanları üç kıtayı buradan yönetmişler inşaAllah. Yine o şekilde olacak ama sevgiyle, dostlukla, kardeşlik ruhu içerisinde olacak.

www.ilmiarastirma.net

Türkiye, 28 Ekim 2009

Türkiye, 26 Ekim 2009

İlmi Araştırma, Aralık 2009

15


'LM' ARAŞTIRMA /PEYGAMBERLER TARİHİ

16 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.Kurandasabir.com

Tüm yaşamlarını Allah’a ve O’nun bildirdiği din ahlakını tebliğ etmeye adayan üstün ahlaklı Peygamberler ve elçiler, tarih boyunca tüm davranışlarıyla müminlere örnek olmuşlardır. Hz. Lokman da Yüce Allah’ın ayetlerde, kendisine hikmet verdiğini bildirdiği bu üstün ahlaklı elçilerden biridir. Hz. Lokman, Allah’ın haber verdiği sınırları koruyan samimi bir mümin olarak, oğluna yaptığı tebliğ ile Allah’ın izniyle tüm insanlara yol göstermektedir.

T

arih boyunca birçok kavme peygamberler ve elçiler gönderilmiştir. Rabbimiz’in farklı dönemlerde farklı kavimlere gönderdiği elçilerin hepsi, özünde aynı din ahlakını tebliğ etmişlerdir. Gönderildikleri kavimleri bir ve tek olarak Allah’a iman etmeye, sadece Allah’ı hoşnut etmek için yaşamaya, Allah rızası için salih amellerde bulunmaya ve güzel ahlaklı olmaya çağırmışlardır. Bu kutlu elçilerden biri de Hz. Lokman’dır. Çeşitli rivayetlerde Hz. Lokman’ın uzun yaşadığına, Yemen Meliki olduğuna, birçok hastalığın şifasını bilen bir hekim ve adaletle hükmeden bir hakim olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Kuran’da ise Hz. Lokman’ın, kendisine hüküm, hikmet ve büyük bir mülk verilmiş mübarek bir insan olduğu haber verilmekte ve Hz. Lokman kıssa boyunca Allah’ın bildirdiği sınırları koruyan, samimi bir Müslüman olarak oğluna yaptığı tebliğ ile insanlara yol göstermektedir. Kuran’da yer alan Lokman kıssasında Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütler, hikmetli birer tebliğ örneği olmanın yanı sıra, bu “üstün ahlak önderi” peygamberimizin din ahlakını tebliğ etme konusundaki ilminin ve kararlılığının da bir göstergesidir.

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

17


'LM' ARAŞTIRMA /PEYGAMBERLER TARİHİ

Hz. Lokman’dan Oğluna Öğütler… M ü mi n l e r A s l a A l l a h ’ a O r ta k K o ş ma z l a r Allah, “Gerçekten, Allah, Kendisi’ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.” (Nisa Suresi, 48) ayetiyle şirkin çok büyük bir günah olduğunu bildirmiştir. Hz. Lokman oğlunu şirkten sakındırarak, “herhangi bir varlığı Allah ile eşit veya daha ileri bir düzeyde görmek, yani Allah’tan başka ilahlar edinmek” anlamına gelen büyük

bir günaha karşı insanları uyarmaktadır. Kuşkusuz Allah’ın yarattığı varlıklara aitmiş gibi görünen özellikler, gerçekte Allah’a ait olan sonsuz güç ve bilginin onlardaki küçük birer tecellisidir. Allah dilediği anda bu özellikleri onlardan geri alabilir, bir anda onları tüm nimetlerden mahrum bırakabilir. Bu gerçeği bilen Hz. Lokman da, insanın kendisine sahip olduğu her şeyi vermiş olan Allah’ı unutmasının büyük bir zulüm ve nankörlük olacağını oğluna hatırlatarak onu ilk olarak en büyük günahlardan biri olan şirkten uzaklaştırmaktadır. Hz. Lokman’ın bu öğüdü bir ayette şöyle bildirilmiştir: “Hani Lukman oğluna -öğüt vererek- demişti ki; “Ey oğlum, Allah’a şirk koşma. Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür.” (Lokman Suresi, 13) Allah’ın bağışlamayacağını bildirdiği ve sapkınlık olarak nitelendirdiği şirkten Müslümanlar çok fazla sakınırlar. Yüce Allah, şirk koşmanın kişinin amellerinin boşa gitmesine sebep olacağını Kuran’da şu şekilde haber vermiştir: “Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette

18 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.sirktehlikesi.com sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer Suresi, 65) Allah’a iman eden bir insanın, hiçbir şeyin Yüce Allah’tan bağımsız müstakil bir varlığı olmadığını, tek gerçeğin ve mutlak güç sahibinin Allah olduğunu kalbine iyice yerleştirmesi gereklidir. Kişi ancak bu önemli gerçeğe uygun bir inanç, düşünce ve davranış biçimi içerisinde bulunduğunda Allah’ın izniyle şirke düşmekten kendini kurtarabilir.

A l l ah , H e r ş e y i B il e n, H ab e r da r O l a nd ır Hz. Lokman’ın oğluna öğütte bulunduğu konulardan biri de, insanların bir kısmının gözardı ettikleri önemli bir gerçek olan Allah’ın her an her şeyi görmekte ve bilmekte olduğudur. Allah, zaman ve mekanın Yaratıcısı’dır; dolayısıyla bu kavramlara bağımlı değildir. Zamanın ve mekanın kapsadığı yani kainatta gerçekleşen her olaydan haberdardır. Allah şu ana kadar yaşamış olan, şu an yaşayan ve bundan sonra yaşayacak olan tüm insanların da hayatlarının her saniyesinin bilgisine sahiptir. O, insanın işlediği tüm güzellikleri de kötülükleri de gören, sinelerde saklı olanı bilen, onları yaratandır. Hiçbir şeyin Allah‘tan gizli kalması mümkün değildir. İnanan insanın en önemli özelliği, bu önemli gerçeği bilmesi, Allah’ın şanını yüceltmesi ve dolayısıyla sürekli olarak

www.ilmiarastirma.net

Allah korkusu ile hareket etmesidir. Allah’ın adaleti sonsuzdur ve insan ahirette yapıp ettiklerinin tümünü mutlaka karşısında bulacaktır. Hz. Lokman’ın bu konudaki öğüdü, Kuran’da şöyle bildirilmiştir: “Ey oğlum, (yaptığın iş) gerçekten bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde) de bulunsa bile, Allah onu getirir (açığa çıkarır). Şüphesiz Allah, latif olandır, (her şeyden) haberdardır.” (Lokman Suresi, 16)

Kuran’da bildirildiğine göre Hz. Lokman oğluna; N

Allah’a şirk koşmamasını,

N Yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa da Allah’ın onu açığa çıkaracağını, N

Namazı dosdoğru kılmasını,

N Ma’rufu (iyilik, doğruluk) emretmesini ve münkerden (kötülük) sakındırmasını, N

Kendisine isabet eden musibetlere karşı sabretmesini,

N İnsanlara karşı büyüklenmemesini, N

Yürüyüşünde orta bir yol tutmasını,

N

Sesinden de yüksek perdeleri eksiltmesini öğütlemiştir.

İlmi Araştırma, Aralık 2009

19


'LM' ARAŞTIRMA /PEYGAMBERLER TARİHİ

Sabrın Önemi Hz. Lokman kıssasında dikkat çeken önemli noktalardan biri de, Hz. Lokman’ın oğluna öğüt verirken sabrın önemini vurgulamasıdır. Hz. Lokman’ın bu öğüdü bir ayette şu şekilde haber verilmiştir: “Ey oğlum, namazı dosdoğru kıl, ma’rufu emret, münkerden sakındır ve sana isabet eden (musibetler)e karşı sabret. Çünkü bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokman Suresi, 17) Hz. Lokman’ın oğluna hatırlatması olan sabır, insanın dünya hayatında sürekli olarak denenmekte olduğunu hiçbir zaman unutmaması ve Allah ile sürekli beraber olması ile mümkün olabilir. Allah insanı dünya hayatında sürekli olarak çeşitli olaylarla sınamaktadır. Bir Müslüman, tabi olduğu imtihanın devam ettiğini bilerek zorluklara daima sabreder. Sabır ise azim ve kararlılık gerektirir. Bu, taklit edilmesi mümkün olmayan çok önemli bir özelliktir ve müminin samimiyetinin bir göstergesidir. Gerçek sabrın kaynağı müminlerin Allah’a olan güçlü imanlarıdır. İman eden bir mümin, karşısına çıkan her olayın Allah tarafından özel olarak yaratıldığını, O’nun izni olmaksızın tek bir olayın dahi gerçekleşmediğini ve tüm olayların ardında Allah’ın yarattığı hayır ve hikmetin gizli olduğunu bilir. Allah’ın iman edenlerin dostu, velisi ve yardımcısı olduğunu, dolayısıyla ilk bakışta farklı görünse bile aslında tüm olayların iman edenlerin lehinde geliştiğini unutmaz. Allah’ın kendisi için belirlediği kadere teslim olur ve rıza gösterir. Bu nedenle sabır müminler için zorlanarak yaşanan bir özellik değil, aksine gönül rızası ve hoşnutluk ile yaşanan ve zevk alınan bir ibadettir. Kuran’da müminlerin bu ahlakları şöyle bildirilmiştir: “Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” (Nahl Suresi, 42)

20 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.derinAllahsevgisi.com

Müminler, Kibir ve Büyüklenmeden Yüz Çevirirler Kuşkusuz, din ahlakından uzak olan insanların en belirgin özelliklerinden biri kibirli olmalarıdır. Bu insanlar, kendilerinin farklı ve üstün olduklarını düşünür, diğer insanları aşağılayıp küçümser, zayıf gördüklerini ise ezmeye çalışırlar. Bunun en önemli alametleri ise hal ve tavırları, yürüyüş ve konuşmalarıdır. Oysa insana sahip olduklarını veren Allah’tır. Allah hiç şüphesiz dilediği zaman verdiklerini alabilir. Yüce Allah’ın verdiklerini kendi üstünlüklerinin bir göstergesi zannedip böbürlenmek, bundan dolayı diğer insanları küçük görmek, Allah’ın üstün güç ve kudretinin farkında olmayan, bunu takdir edemeyen insanlara mahsus bir gaflettir. Hz. Lokman da oğluna öğüt verirken, ona büyüklüğe kapılmanın çok büyük bir yanılgı olduğu konusunda hatırlatmada bulunmuştur. Çünkü bütün güç ve kudretin yegane sahibi Allah’tır. Aklın, bilginin gerçek sahibi de Allah’tır. Her şeyde Allah’a muhtaç olan insan gibi aciz bir varlığın büyüklenmeye kalkışması, yürüyüşüyle, konuşmasıyla kibirli bir tavra girmesi son derece kötü bir ahlak özelliğidir. Hz. Lokman’ın büyüklenme konusunda oğluna yaptığı hatırlatma, Kuran’da şöyle haber verilmiştir: “İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Lokman Suresi, 18) Unutmamak gerekir ki şeytanın Allah’ın huzurundan kovulmasının nedeni, kibiridir. Şeytan, kendisinin, yaratılmış diğer tüm varlıklardan üstün olduğu şeklinde akıl almaz bir iddiad bulunmuştur. Bu ger-

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

21


'LM' ARAŞTIRMA /PEYGAMBERLER TARİHİ

Allah’ın ayetleri, Allah rızasını arayan insanlar için bir çıkış yoludur. Allah ayetinde bu gerçeği şöyle bildirir: “Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur’an’da) ‘açık bir mesaj’ (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.” (Enbiya Suresi, 106)

çeği aklından çıkarmayan bir müminin ise, şeytanın taşıdığı kibiri andıracak bir tavrı göstermesi Allah’ın izniyle mümkün değildir.

Müminlerin Ses Tonu Her halleriyle çevrelerine örnek olan müminlerin yürüyüşlerinden, oturup kalkışlarına, bakışlarından ses tonlarına kadar sahip oldukları tüm özellikler itidallidir. Kuran’da bildirildiğine göre Hz. Lokman müminlerin ses tonlarının da önemli olduğu gerçeğini oğluna şöyle hatırlatmıştır: “… Sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman Suresi, 19) Ayette bildirildiği gibi bağırarak yüksek sesle konuşan bir kişinin karşı tarafta oluşturduğu etkinin olumlu olması mümkün değildir. Bu şekilde hem kişi yorulur, hem de karşısındakiler için rahat-

22 İlmi Araştırma, Aralık 2009

sızlık verici bir durum ortaya çıkar. Kuran ahlakını yaşayan bir müminin ise her tavrı asil, nezaketli, alçak gönüllü, barışçı ve çözümcüdür. Müminin bu güzel ahlakı sesine de yansıdığı için son derece itidalli, konuştuğu kişiye güven veren, asil bir ses tonuna ve konuşma üslubuna sahip olur.


www.muminin24saati.com

Din Ahlakını Tebliğ Etmek Müslümanın En Önemli Sorumluluklarındandır Allah Kuran’da iman edenlerin en önemli ibadetlerinden birinin tebliğ, yani Kuran’da bildirilen gerçekleri insanlara anlatmak ve onları iman etmeye davet etmek olduğunu bildirmiştir. Tebliğ, Allah rızası için yaşayan bir müminin başkalarını da doğru yola yöneltmesi, Allah’ın rızasına çağırmasıdır. Allah’a iman etmiş olan bir insan bu önemli sorumluluğu da üstlenmiştir. Öyle ki bu ibadet, hayatının her alanını kapsar. Mümin, sözleriyle, haliyle, tavrıyla yaşamının her anında Allah’ın bildirdiği ahlakı diğer insanlara yaymakla ve İslam ahlakını temsil etmekle yükümlüdür. İnsanları hak yola davet etmenin önemi, Kuran’da şöyle bildirilir: “Gerçekten insan, ziyandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.” (Asr Suresi, 2-3) Yazı boyunca ele alındığı üzere Hz. Lokman da verdiği öğütler süresince oğluna din ahlakını büyük bir şevk ve kararlılıkla tebliğ etmiştir. Sonsuz rahmet sahibi Yüce Allah, Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı tebliğ vesilesi ile insanlara Kuran ahlakına göre yapmaları gerekenleri açıklamıştır. Hz. Lokman’ın bu öğüt-

www.ilmiarastirma.net

leri, Allah’ın sınırlarını açıklamakta, bir Müslüman olarak izlenmesi gereken güzel ahlakı insanlara tanıtmakta ve Allah’ın adaletini yüceltmektedir. Allah’a kalpten iman eden samimi bir Müslüman, Hz. Lokman’ın sözlerindeki hikmeti hemen anlayacak ve Allah’ın rızasını gözetmede kendisine bir yol gösterilmekte olduğunu açıkça görecektir. Unutmamak gerekir ki Hz. Lokman gibi mübarek bir insanın gösterdiği yolu izlemek, Allah’ın ona vahyettiği hikmeti anlayıp ona göre yaşamak, Allah’ın izniyle Rabbimiz’in rızasına ulaşmada önemli bir yol olacaktır. Allah, Hz. Lokman’ın oğluna hitaben yaptığı bu tebliğ ile Müslümanlara din ahlakının özünü haber vermiştir. Kuşkusuz Allah’ın ayetleri, Allah’ın rızasını arayan insanlar için bir çıkış yoludur. Allah bir ayetinde şöyle buyurmuştur: “Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve mü’minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.” (Hud Suresi, 120)

İlmi Araştırma, Aralık 2009

23


!LM! ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI

Kuran’a göre kadının ve erkeğin karakteri, toplumun değer yargılarına ya da süregelen gelenek ve göreneklere göre değil, Allah’ın bildirdiği “ideal Müslüman ahlakına” göre şekillenmektedir. Bu ahlakı yaşayan Müslüman kadın son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptir. Ve bu kişiliği toplum nezdinde bir üstünlük elde edebilmek için değil, sadece Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanabilmek için yaşar.

B

ir insanın kişiliğini güzelleştirip üstün hale getiren, karakterini sağlamlaştıran, ahlakını güzelleştiren, tavırlarını etkileyici kılan o kişinin fiziksel özellikleri değil, imanı, Allah korkusu ve takvasıdır. Bu, Allah’ın Kuran ile bildirdiği önemli bir sırdır. Kuran ahlakı, insanlara olabilecek en güçlü, en sağlam ve en güzel kişiliği kazandırır. Allah’ın, “... Biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz...” (Müminun Suresi, 71) ayetiyle bildirdiği gibi, Kuran ahlakını yaşamak insanlara ‘şan ve şeref’ kazandırmaktadır. Dolayısıyla bu ahlakı yaşayan bir kadın, saygı duyulacak, onurlu ve vakarlı bir karaktere sahip olur. İşte mümin bir kadın da,

24 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.harunyahya.org

-eğer Kuran ahlakına göre yaşamıyorlarsa- yaşadığı toplumdan, ailesinden ya da arkadaş çevresinden aldığı telkinler her ne olursa olsun, karakterini Allah’ın beğendiği ve hoşnut olacağı ahlakı ölçü alarak, Kuran ahlakına göre belirler. Kuran ahlakından uzak yaşayan toplumlarda kadın ya da erkek karakterinde görülen tüm zaaflardan, zayıflıklardan, saplantılardan ve tavır bozukluklarından kurtularak, bunların yerine güzel ahlakın getirdiği güçlü bir karakter geliştirirler. Şimdi Müslüman kadının bu örnek karakterini başlıklar halinde inceleyelim:

Müslüman Kadın Allah’a Teslim Olmuştur Allah’a samimi bir kalple iman etmiş ve derin bir Allah korkusuyla boyun eğmiştir. Allah’tan başka bir İlah olmadığını, O’nun tüm varlıkların tek hakimi ve herşeyin üstünde, sonsuz güç sahibi olduğunu kavramıştır. Yalnızca Allah’tan korkar ve yalnızca O’nun rızasını hedefler.

Yalnızca Allah’tan yardım ister. Hiçbir zaman için insanlara yönelik bir beklenti içerisinde olmaz. Kendisine, her ne zorlukla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, “... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir” (Şuara Suresi, 62) diyerek Allah’a tevekkül eden peygamberlerin üstün ahlakını örnek alır.

Müslüman Kadının Tek Hedefi Allah’ın Rızasını Kazanmaktır Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakterinin önemli özelliklerinden biri, bu kimselerin ufuklarını olabildiğince daraltmış, ideallerini, düşüncelerini ve yaşam tarzlarını olabilwww.ilmiarastirma.net

diğince dar bir alan ile sınırlandırmış olmalarıdır. Müslüman kadın ise tüm sorumluluklarının bilincinde olan insandır. Bu yüzden hiçbir zaman sadece kendi ihtiyaçlarının peşine düşüp, yalnızca kendisini ilgilendiren birkaç sorumluluğu yerine getirip Allah’ın bildirdiği yükümlülükleri göz ardı edemez. Hayata dair ideallerini, düşüncelerini sadece bu şekilde sınırlandırmaz. Dünyanın dört bir yanındaki zorluk içerisindeki insanların, açlık çeken, salgın hastalıklarla mücadele eden, savaş ve çatışma ortamlarının zorluğunu yaşayan çocukların, kadınların, yaşlıların tüm sıkıntılarını adeta kendi sorunuymuş gibi düşünüp onlara çözüm ulaştırabilmek için elinden gelen gayreti gösterir.

Müslüman Kadın Asildir Basit tavırlara, küçük çıkarlara tenezzül etmeyen bir karaktere sahiptir.

Kıskançlık, dedikodu yapmak, alaycılık, kapris, ikiyüzlülük ve benzeri tavırların Allah’ın razı olmayacağı, insanı küçük düşüren, asaletten uzaklaştıran ve kişiliğini zedeleyen davranışlar olduğunu bilir. Bu ve benzeri tavırların hiçbirine tenezzül etmez.

Kuran ahlakına uygun bir tavır içerisinde olmanın insanı daima en asil konuma getireceğini bilerek bu konuda kararlılık gösterir.

Kuran ahlakını yaşaması nedeniyle her an vakarlı bir kişilik sergiler. Örneğin karşısındaki insanların bir kusurunu gördüğü zaman bunu asla alay konusu yapmaz, aksine en güzel şekilde bu kusuru telafi etmeye çalışır. Bir başkasının kendisinden üstün olan bir yönü varsa, buna karşı kıskançlık duymak yerine, onu güzel bir tarzda onore edip bu yönünü över. İlmi Araştırma, Aralık 2009

25


!LM! ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI Karşılaştığı her tavra, olabilecek en asil karşılığı vermeye çalışır, Kuran ahlakına en uygun olan tavrı gösterir. Karşısındaki insanlar kendisine basit tavırlarla karşılık verseler bile, o yine de asil ve vakarlı tavırlarından ödün vermez, asaletinde kararlılık gösterir.

Müslüman Kadın İffetli ve Onurludur Allah Kuran’ın pek çok ayetiyle iffetin önemine ve kadına kazandırdığı değere de dikkat çekmiştir. Allah, bir ayette iffetin önemini “... onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur...” (Ahzab Suresi, 59) ifadesiyle bildirmiştir. İffet, bir kadına saygınlık ve onur kazandırmakta ve onun toplum içerisinde eziyet görmesini engellemektedir. Mümin kadınlar, Allah’ın Kuran’da bildirdiği tüm sınırlara en güzel şekilde uyarak onur, vakar ve saygınlık kazanmış olurlar. Böyle bir insanın tüm tavırlarından, konuşmalarından, hareketlerinden, yüzündeki ifadeden, bakışlarından, gülüşünden ne kadar iffetli ve vakarlı bir kimse olduğunu anlayabilmek mümkündür. İffetli bir kadının doğal bir asaleti, insani bir heybeti ve güvenilir bir kişiliği vardır. Nitekim Allah bir Kuran ayetinde “... Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir...” (Fetih Suresi, 29) ifadesiyle, müminlerin yüzlerinden tanındıklarını haber vermiştir.

Müslüman Kadın Güçlü Bir Karaktere Sahiptir, İradelidir İnsanların kınamalarından etkilenmeyen güçlü bir şahsiyete sahiptir. Kuran ahlakını yaşamayan kadınlarda görülebilen zayıflıklara Allah’ın izniyle hiçbir zaman kapılmaz.

26 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.harunyahya.net

Bir kimsenin yersiz bir sözü, tavrı ya da eleştirisi, zayıflık gösterip güçsüz düşmesine, cesaretinin kırılmasına neden olmaz.

Alınganlık, karamsarlık gibi duygusal tepkiler vermeyi hiçbir zaman için kendisine yakıştırmaz.

Her ne olursa olsun Allah’a tevekkül eder. Başına her ne gelirse gelsin, Allah’ın sonsuz adaletli olduğunu, herşeyi görüp bildiğini, kimsenin ‘hurma çekirdeğindeki bir iplikçik’ kadar bile haksızlığa uğratılmayacağını bilmenin rahatlığını yaşar ve Allah’a teslim olur. (Nisa Suresi, 49)

Allah’a gönülden bağlı olan Müslüman kadınlar, tüm yaşamlarını Allah’ın bildirdiği hükümlere göre düzenler ve Kuran ahlakını yaşamak konusunda büyük bir titizlik gösterirler. Bu nedenle İslam dini tüm insanlara olduğu gibi, ömürleri boyunca Allah yolunda yaşayan değerli mümin kadınlara da, hem dünya hayatında hem de ahirette gerçek anlamda onur, şeref ve saygınlık verir ve onlara üstün bir ahlak kazandırır.

Müslüman Kadın İtidalli ve Dengelidir Müslüman kadın, Allah’ın gösterdiği yola uyması sebebiyle güçlü ve üstün bir kişilik kazanmıştır. Rehberi Kuran ahlakı ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetleri olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir.

Müslüman Kadın Duygusal Bir Kişilik Göstermez Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Bu nedenle bu toplumlarda duygusallıktan kaynaklanan “alın-

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

27


!LM! ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI

ma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık” gibi tavır bozuklukları, “insanın içinden gelen duygular” olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir. Oysa bu düşünce tümüyle yanlıştır. Özellikle de Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda hakim olan kadın karakterinde görülen duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında duygularının kendisini yönlendirdiği şekilde hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir. Müslüman kadınsa, duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilme-

sini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda kadın karakteriyle özdeşleşen; duygulanmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, küsmek ve içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Ayrıca bu tarz tavırlardan sakınıp güçlü bir kişilik sergilemenin, bu hatalı karaktere sahip kadınlar için de güzel bir örnek olacağını bilir, bu şuur ve sorumluluk bilinciyle hareket eder.

Müslüman Kadın Boş Sözlerden ve Boş İşlerden Sakınır Boş sözlere dalmak ya da boş işlerle oyalanmak, Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlardaki kadın karakterinde sıkça görülebilen tavırlardır. Oysa Allah Kuran’ın bir ayetinde iman edenler için, “Onlar, ‘tümüyle boş’ şeylerden yüz çevirenlerdir.” (Müminun Suresi, 3) diye buyurmuştur. Müslüman kadın, Allah’ın insan için dünya hayatında çok kısıtlı bir ömür süresi belirlediğini ve zamanın hızla tükendiğini bilmektedir. İnsanların ahiret hayatında Allah’ın sonsuz cennetini, rahmetini ve rızasını kazanabilmek için ellerindeki tek imkan ise dünya hayatındaki bu ömür süreleridir. Bu nedenle Müslüman kadınlar, yaşadıkları her anın kendileri için çok kıymetli olduğunu bilerek hareket ederler. Tek bir anlarını bile boş bir işle oyalanarak, boş sözlere dalarak geçirmelerinin büyük bir kayıp olacağının ve bunun, ahirette insanın büyük bir pişmanlık duymasına neden olabi-

28 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.kuranahlaki.com

leceğinin farkındadırlar. Her anlarını bu dikkat açıklığı ile geçirir ve daima Allah’ın rızasını kazanabileceklerini umdukları işlere yönelirler. Allah’ın “Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.” (Al-i İmran Suresi, 114) ayetiyle bildirdiği gibi, yaşadıkları her anı Allah’ın rızasını kazanabilmek için ‘hayırlarda yarışarak’ geçirirler.

Müslüman Kadın ve Müslüman Erkek Aynı Ahlaka Sahiptir Görüldüğü gibi mümin kadınların üstün ahlak özellikleri, Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan kadın karakterinden çok farklıdır. Çünkü Kuran ahlakından uzak olan toplumlarda yaşayan kadınlar, genellikle toplum tarafından kendilerine uygun görülen ve nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar gelen ortak bir karakteri yaşamaktadırlar. Bu tür toplumlarda kadın için ayrı erkek için ayrı ahlak özellikleri belirlenmiştir.

Kuran’da ise Allah kadın ve erkek için ayrı birer karakter bildirmemiş, tüm insanları “tek bir Müslüman karakteri”ne uymaya çağırmıştır. Kuran ahlakına göre kadının ve erkeğin karakteri, toplumun değer yargılarına ya da süregelen gelenek ve göreneklere göre değil, Allah’ın bildirdiği “ideal Müslüman ahlakına” göre şekillenmektedir. Bu ahlakı yaşayan Müslüman kadınlar ve erkekler son derece güçlü ve sağlam bir kişiliğe sahiptirler. Ömürleri boyunca bu üstün ahlakı sergileyen müminlerin Allah Katında görecekleri karşılık bir ayette şöyle müjdelenmiştir: “Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir ‘çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar’ bile haksızlığa uğramayacaklardır.” (Nisa Suresi, 124)

Müslüman kadın her işinde Kuran’ı rehber edinir ve Peygamberimiz (sav)’in ahlakını örnek alır. Bu sayede Allah’ın izniyle daima isabetli tavırlarda bulunur, hikmetli kararlar alır ve yaptığı her işte en iyi neticelere varır.

Kuran Ahlakından Uzak Toplumlardaki Yanlış “Kadın Karakteri” Anlayışı

Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda belli başlı kurallar ve karakter çeşitleri vardır. Böyle toplumlarda her insanın yaşaması gereken karakter ve yaşam tarzı bazı kalıpçı gelenekler doğrultusunda önceden belirlenmiştir. Sözgelimi çocuk, daha olgun bir karaktere sahip olsa da, çocuk gibi davranmalıdır. Kendisinden beklenen tavırlar, konuşmalar, günlük yaşayış şekli bellidir. Bunların aksine bir davranış ise yadırganır. “Kadın karakteri” de aynı şekilde kadınlar için toplum tarafından seçilip beğenilen özelliklerden oluşur. Oysaki Kuran ahlakından uzak bir toplumda belirlenmiş olan bu kadın karakteri baştan sona çarpıklıklarla doludur. Bunların en önemlisi kuşku yok ki, kadının beden olarak erkekten güçsüz olması nedeniyle, karakter olarak da zayıf olması gerektiği şeklindeki yanlış inançlarıdır. www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

29


Kıyamet günü, dünya hayatının hatta tüm kainatın son günüdür, ama aynı zamanda da ahiretteki sonsuz yaşamın bir başlangıcıdır. O gün, insanların tümü yeni bir diriliş ile dirileceklerdir. O gün Yüce Allah’a iman edenler cennette ağırlanırken, iman etmeyenler cehenneme sevk edileceklerdir. Sayın Adnan Oktar röportajlarında Rabbimiz’in sonsuz adaletinin tecelli ettiği, inanmayanların bütün ömürleri boyunca anlamaktan kaçtıkları, müminlerin ise hazırlanıp bekledikleri bu hesap anına dair önemli hatırlatmalarda bulunmaktadır. 30 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.harunyahya.tv

MÜMİNLER AHİRET GÜNÜ SORGUDAN KOLAYLIKLA GEÇECEKLER KAÇKAR TV: Tekirdağ’dan Fatma Kızıl isminde bir izleyicimiz ölünce sırat köprüsü diye saç teli kadar ince bir yerden gerçekten geçecek miyiz Hocam? Demiş. ADNAN OKTAR: İnsanların ahirette vereceği cevaplar yani o imtihan ortamı manen bu şekilde anlatılmıştır. Yani çetinliğini anlatmak için anlatılmıştır. Müslümanlar o köprüden o imtihandan kolaylıkla geçecekler. Hatta daha önce de söylemiştim en son sorgulanan kişi, ilk önce sorgulandığını zannedecek müminlerden. Müminler için ahirette hiçbir zorluk yoktur. Müminler için hiçbir şey zorluk olmayacaktır. Yani tedirgin olacakları, korkacakları, huzursuz olacakları hiçbir şey yoktur. Bu ölüm anından itibaren başlayıp cennet kapısından içeri girinceye kadar ve cennette de sürekli devam edecektir. Mümin sürekli mutlu olacaktır. (Sayın Adnan Oktar’ın 29 Ocak 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kaçkar TV röportajından)

tajından) “Müslümanlara, Ya Rab, mesela Cenab-ı Allah diyor ki; “şu günün, şu saatinde ne yaptın?” diyor. “Ya Rabbi ben tebliğ yaptım” diyor. “Şu saatte ne yaptın?” diyor. “Namaz kıldım” diyor. “Şu saatte ne yaptın?”. “Hayır yaptım”. Ertesi günü soruyor Cenab-ı Allah, “O gün de” diyor “iki kişiyi barıştırdım”. “Zulmettiler, sabrettim Ya Rabbi” diyor. Mesela, “Beni hapse soktular, sana ibadet ettim, sana şükrettim” diyor. “Param vardı. Gittim kitap dağıttım” diyor. Hepsini tek tek Allah anlattırıyor. Ama bu onore olması için anlattırılıyor Müslümanlara. Sorgu değildir bu. Müslüman’ın da çok uzun sorgusu var ama onore olması içindir. (Sayın Adnan Oktar’ın 11 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kanal 35 röportajından)

MÜMİNİN SORGULANMASI ONU ONORE ETMEK İÇİNDİR “Müminin sorgulanması onu onore etmek içindir. Onun kendine olan sevgisini arttırmak içindir. Çünkü mümin yaptığı iyiliklerin %90’ını unutur. İnsanda biliyorsun unutma vardır. “Nisyan eden (unutan) malul (kişi)”dür insan. Unutacak sonra çocukluğundan itibaren Cenab-ı Allah tek tek ona hatırlatacak. Ama sorgu şeklinde. (Sayın Adnan Oktar’ın 1 Kasım 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kanal 35/ TV Kayseri röporwww.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

31


SORGU SONUNDA İMAN EDENLERİN BİRBİRİNE SEVGİSİ ARTACAK “Allah yaptığı hayırları, bütün insanlığın gözü önünde ona anlattırıyor. Herkes duyuyor, bütün dostlar, herkes duyuyor ki cennette onu daha çok sevmelerine sebep olacak. Cennette, “Allah Allah” diyorlar. Yani “ne muhteşem insanmış” diyorlar. Çünkü gizli yaptığı iyilikler de var. Gizli çektiği çileler var. Acılar var. Onlar ortaya çıkacak. “Senin bu gizli acından, haberi var mıydı insanların?” diyecek Cenab-ı Allah. “Ya Rabbi kimsenin haberi yoktu” diyecek. Allah onu gösterecek. “Bak böyle bir acı çekti bu” diyecek ve “Bana karşı sevgisi, muhabbeti daha arttı” diyecek bunun. Ve “şöyle gizli bir hayır yaptı kimsenin haberi yoktu” ve “Böyle güzel yönleri vardı, bunları da bilmiyordunuz. Bunları da gösterecek Allah insanlara.” (Sayın Adnan Oktar’ın 11 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kanal 35 röportajından)

32 İlmi Araştırma, Aralık 2009

HESAP GÜNÜNDE PEYGAMBER EFENDİMİZ (S.A.V)’İN CENNET EHLİNE ŞEFAATİ “Biz ahirete gittiğimizde müminler herkes peygamberleri ve imamlarının yanında olacaklar. Mesela Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o güzeller güzeli nur gibi, Müslüman ümmetin önünde olacak. Orada mesela falanca kişi Cenab-ı Allah “Sen buna şefaat ediyor musun?” yani “Bu cennete girsin mi?” diyecek. Bu, güzellik olsun diye yani Peygamberimiz (s.a.v.)’e bir iltifat olsun, o kişiye de Peygamber sevgisini tattırmak için bir iltifat olsun diye yapılan bir güzellik. Yoksa zaten cennete girecek. Ama Peygamberimiz (s.a.v.) vesilesiyle giriyormuş gibi bir üslup oluşuyor orada. Buna şefaat diyoruz, İnşaAllah. Peygamberimiz “ya Rabbi o iyi bir insan” diyor. “Güzel bir insan” diyor. “Ben ona şahadet ederim” diyor. “Mümin ve muttaki” diyor. Mesela o, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile beraber cennete girmiş oluyor İnşaAllah. Bir güzellik olsun diye


www.kiyametgunu.com İnşaAllah.” (Sayın Adnan Oktar’ın 25 Şubat 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Çay TV röportajından)

İNSANLAR AHİRETTE HER TÜRLÜ NİMETTEN SORULACAKLAR “… Ahirette her türlü nimetten sorulacak insanlar. Yani üzerindeki elbiseden tutun, yediği içtiğinden hatta yazdığı kalemden, evindeki bilgisayardan, buzdolabından, meyvelerin her çeşidinden, yiyeceklerin her çeşidinden. Allah’ın yarattığı bütün detaylardan bir bir sorulacak. Çünkü Allah hepsini çok güzel yaratmış ve hepsi bir şey, bir cisim değil mi? Bir olay. Allah’ın -sizin anlamanız için söylüyorum- emek vermesiyle oluyor. Allah’ın -yine anlaşılması için söylüyorum- özenle yaratmasıyla oluyor. Yani, yoksa Allah’ın emeğe ihtiyacı yok da… Fakat insanların anlaması için söylüyorum. Mesela bir muz veya bir portakal. Yani bunu bir şahıs beni ilgilendirmez deyip oturup yiyorsa ve “kim yarattı?” demiyorsa bunun hesabını verecektir. Çünkü, muzun harika yapısı

www.ilmiarastirma.net

mesela açarken, değil mi? Ne kadar kolay açılıyor. Tadı nefis, kokusu çok şahane, şeker oranı, kıvamı muazzam güzel. Bu nihayet bir toprak ve toprakla temas eden bir tahta var yani gövdesi ve bunun sonucunda bu oluyor ve çok büyük bir mucize bu. Allah bir tahtayı ve toprağı vesile edip bunu meydana getiriyor. “Beni ilgilendirmez sadece muzu yerim ben, alır kabuğunu atarım” dediyse bunun ahirette hesabını verecek şahıs.” (Sayın Adnan Oktar’ın 20 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kocaeli TV röportajından) “Mesela 1985’in Şubat’ın 17’si, mesela öğlen vakti yemekte sen çilek yedin diyecek Cenab-ı Allah. Çünkü diyor; “bu nasıl bir şey ki...” diyor “en ince detaylarına kadar sayıp, dökmüş.” diyor (Kehf Suresi, 49). Şeytandan Allah’a sığınırım, ayet var. Yani “nasıl unutmamış?” diyor. Her şeyi sayıp dökmüş, diyor ahiretteki sorgulanan insan. Bir de Cenab-ı Allah bakın diyor ki; “nimetten sorguya çekileceksiniz.” (Tekasür Suresi, 8) Nimet ne demek biliyor musunuz? Dünyadaki her şey demektir. Yani milyonlarca, milyarlarca olay demektir. Mesela Cenab-ı

İlmi Araştırma, Aralık 2009

33


Allah dese ki: “dünyadaki her kelimeden sorguya çekileceksiniz.” Dünyadaki bütün kelimelerin tamamıdır. Nimetten sorguya çekileceksiniz dendiğinde, dünyadaki bütün nimetlerin tamamı akla gelir. Hepsi.” (Sayın Adnan Oktar’ın 20 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kocaeli TV röportajından)

İNSANLAR RENCİDE ETTİKLERİ HER İNSANIN DA HESABINI VERECEKLER “… Uyanıklık çok aşağılayıcı bir şeydir. Bir insanın uyanık olması. Yani kurnaz olmak çok aşağılayıcıdır. Zeki, akıllı olmak güzeldir. Ama kurnaz olmak çok haysiyetsiz bir harekettir. Yani kendinin kurnaz olduğunu söylemek de çok aşağılayıcıdır. Müslüman mazlumdur. Yani temiz insandır ve çok temiz düşü-

nür. Akılcı düşünür ve samimi hareket eder candandır. Yani böyle karşı tarafı tartmak, tuzak kurmak, onu söz veyahut çeşitli kelime oyunlarıyla tongaya düşürmek, karşısındakini açmaza düşürmeye çalışmak… Bunları çok basit insanlar yapar. Yani soylu bir insan buna tenezzül etmez. Her rencide ettiği insanın da insan hesabını verecektir ahirette. Çünkü sürekli vicdan devrede. Ben mesela seninle konuşuyorum. İstesem gizlice rencide edecek bir söz kullanabilirim. Ama samimi ve çok candan yaklaştığımda, vicdanla olaya baktığım için bunu asla yapmam. Ve her dakika her saniye insan vicdanını kullanır. Yani vicdan zaman zaman kullanılmaz. Mesela ben vicdanlı insanım diyor ama vicdan haftada, on beş günde bir kullanılmaz. Vicdan sabah kalktıktan itibaren başlar. Mesela ilk sabah kalktığında mesela “Allah hayırlı günler nasip etsin dersin.” Bu vicdanın bir gereğidir.” (Sayın Adnan Oktar’ın 20 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kocaeli TV röportajından)

İNKAR EDENLERİN SORGULAMASI UZATILACAKTIR “Bilgisayardan tutun, arabadan, evden, yiyecekten, içeçekten yani çok kapsamlı ve detaylı sorguya çekilecekler. Bu tabi insanın hafızasının almayacağı birşey gibi insanlara geliyor. Fakat zamanın izafi olmasından dolayı bu süratle gerçekleşecektir. Fakat dine inanmayanlarda, küfür ehlinde bu süre daha da uzatılarak, onları çok rahatsız eden bir hale gelecektir.” (Sayın Adnan Oktar’ın 17 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kral Karadeniz TV röportajından)

34 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.olumkiyametcehennem.net

İNKAR EDENLERİN YAPTIKLARI TÜM GİZLİ KÖTÜLÜKLER GÖSTERİLECEK “Küfrün de yaptığı gizli bütün ahlaksızlıkları, cinayetleri, pislikleri, rezillikleri tek tek, hepsi böyle canlandırılarak gösterilecek. Yani gizli hiçbir şey kalmayacak yani onlar diyor ya, gizli zannediyor. Onların da gizli yaptığı bütün ahlaksızlılar gösterilecek. Tamamı.” (Sayın Adnan Oktar’ın 11 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kanal 35 röportajından)

İNKAR EDENLER DEMAGOJİ VE MÜNASEBETSİZLİKLERİNİ AHİRETTE DE SÜRDÜRECEKLER “İnsanlar demogojiye yatkındır. Müslümanlar ahirete gittiklerinde küfür de gidecektir. Küfür buradaki demagoji ve münasebetsizliğini orada da devam

www.ilmiarastirma.net

ettirecek. Biliyorsunuz çok inatçıdır küfür. Bir türlü doğruyu söylemez, konuşmaz. Onun için mesela bir ahlaksızlık yaptığında ve bunu gizlediğinde derisi anlatmaya başlıyor. Mesela gözleri ile gördüğü bir şeyi inkar edecektir, gözü anlatmaya başlayacak. “Ben gördüm” diyor gözü ve vücudunu kontrol edememekten kaynaklanan bir sıkıntı ve rahatsızlık içinde olacak. Onlardan da şikayetçi, gözünden de şikayetçi olacak. Mesela kulağı da konuşacak, ağzı konuşacak, derisi konuşacak ve bunları kontrol edemeyecek. Her şey ortaya çıkmış olacak. İnsanların en çok zorlandıkları şey yalancının, demogoji yapanın üslubudur. Bir türlü gerçeği söyletemezsin ona. Hep yandan çarklı tabir edilen cevaplar verir. “Nasılsın?” dersin, “Havada çok güzel bulutlar var” der. Yani böyle akıl hastasıyla konuşurmuşsun gibi bir ortam olur. İşte ahirette bu demagojiyi yapamayacaklar. Her şey teker teker ortaya konacak. Hatta diyor: “Bu ne biçim bir kitap ki herşeyi sayıp dökmüş” diyor. Bütün geçmiş hatıralarını İlmi Araştırma, Aralık 2009

35


orada anlatacaklar. Biliyorsunuz mesela insanlar birşey yaptıklarında “hatırlamıyorum” der hemen. “Aklıma gelmiyor” der. Vardır öyle, mahkemelerde de olur. “Bir türlü aklıma gelmiyor” der. Ama ahirette aklıma gelmiyor diye bir konu yok, aklına mutlaka getirttirilir. Geliyor ve o da şaşıracak aklına geldiğinde.” (Sayın Adnan Oktar’ın 3 Şubat 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Mavi Karadeniz TV röportajından)

DARWİNİST MATERYALİSTLERİN AHİRETTE VERECEKLERİ HESAP “Darwinistlerin, materyalistlerin ahirette vereceği cevaplar o kadar fazla ki; 10 milyonlarca, 100 milyonlarca konuya cevap verecekler. Teker teker… Bol bol da vakitleri olacak. Herşey sorulacak onlara. Bir böcek, bir meyve, bir ağaç yaprağı, gökyüzü, hepsini açıklayacaklar. Tamamını. Bakalım orada Darwinist

36 İlmi Araştırma, Aralık 2009

materyalist eğitimden aldıkları bilgiyle anlatabilecekler mi? Mesela Cenab-ı Allah soracak; “Protein tesadüfen meydana gelir miydi?” Yani senin samimi kanaatin olarak, molekül yapısını biliyorsun mesela üniversite öğrencisisin sen biliyorsun, buna inanıyor musun samimi?” “İnanmıyorum Ya Rabbi” diyecek. “Peki, niçin savundun?” “Kalabalığa uydum, savundum” diyecek. “250 milyon fosil olduğunu biliyordun, baktın fosillere değişiklik var mıydı?”, “Yoktu” diyecek. “Ara fosil olarak gösterdiklerine de baktın, mükemmel canlılardı değil mi? Kusursuz canlılardı. Bunu da gördün. Peki, nereden çıkardın tesadüfen canlıların olduğunu?” Bakın, “Tesadüfler sonucu bütün bir kâinatın olduğuna nereden kanaatin vardı?“diyecek Cenab-ı Allah. O zaman, diyecek Cenab-ı Allah, “tesadüfen olmuş gibi, senin kafanda düşündüğün gibi bir yere seni ben alacağım.” Yani böyle kargacık burgacık suratlı, simsiyah böyle, leş gibi bir ortam.


www.kiyametalametleri.com

Kükürtler, kokular, rezalet kaynıyor. Dumanlı, karanlık, “tam senin tarif ettiğin gibi” diyecek Cenab-ı Allah. Darwinist düşünceye tam uygun. “Madem samimi inancın o, kanaatin öyle. Öyle bir ortamda o zaman yaşa” diyecek Cenabı Allah. “Madem (Allah’ı tenzih ederim) Allah olmadığına inanıyorsun ve öyle bir ortamın olduğuna inanıyorsun orada yaşa” diyecek. Oranın meyvelerini ye. Allah’ın müdahalesi olmadan bir meyve nasıl tatlı oluyormuş, nasıl acı olmuyormuş değil mi? Nasıl tadı mesela berbat olmuyormuş orada bir açıklayacak onu. Madem hoşlanıyor, makulmüş bu cehennemin o leş gibi meyvelerini yiyecek, leş gibi kokusunu tadacak ve leş gibi ortamında da yaşayacak. Cennetle kıyasladığında da anlayacak aradaki farkı. İnşaAllah.” (Sayın Adnan Oktar’ın 23 Ekim 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kocaeli TV/ Tempo TV röportajından)

www.ilmiarastirma.net

ÇOCUKLAR DA ALLAH’IN TAKDİR ETTİĞİ KADARIYLA SORUMLUDUR ADNAN OKTAR: Allah, “babaannene karşı nasıldı tavrın” diyecek. Çocuk imtihan olmaz zannederler ama çocuk da imtihan olur. Yani öyle şey yok. Hz. Yusuf (a.s.) küçükken kuyuya girdi. SUNUCU: İmtihana tabi tutuldu. ADNAN OKTAR: Tabi imtihan var. Yani o şekilde değildir. Çocuk da sorumludur. Yani Cenab-ı Allah’ın takdir ettiği kadar tabi. Doğrusunu Allah bilir. Yani hiç sorumlu değildir diye bir şey yok. Çünkü çocukluğundaki güzel ahlakı da hatırlatılacak ona. Mesela biz Hz. Yusuf (a.s.)’un çocukluğunda güzel ahlakını hatırladığımızda, öğrendiğimizde, bildiğimizde ona karşı muhabbetimiz artıyor. O’nun da kendine sevgisi artacaktır. Biz O’na nasıl sevgi arttırıyorsak O da kendisine sevgisini arttıracaktır. (Sayın Adnan Oktar’ın 1 Kasım 2009 tarihinde canlı olarak yayınlanan Kanal 35/ TV Kayseri röportajından) İlmi Araştırma, Aralık 2009

37


*LM* ARAŞTIRMA / KURAN’DAN ÖRNEKLER

Akıl, iman edenlerle inkarcıları birbirlerinden ayıran en önemli özelliklerdendir. Allah’ın iman eden kullarına ait bir özellik olarak yarattığı akıl, kişinin imanı, Allah korkusu ve teslimiyeti ölçüsünde gelişir. Allah korkusu ve samimi iman, kişiye hayatının her anında Allah’ın rızasına uygun hareket etmesini sağlayan bir anlayış kazandırır. Böyle bir kişi vicdanını kullanarak Kuran ahlakına en uygun olan tavrı seçer ve bunun sonucunda tüm hayatına hakim olan bir tavır mükemmelliği elde etmiş olur. Yüce Allah’ın sadece mümin kullarına verdiği bu üstün özelliğe Kuran’ın pek çok kıssasında dikkat çekilmiştir.

A

kıl, zekanın çok üstünde ve çok daha derin bir kavrayış şeklidir. Zeka, en bilinen anlamıyla insanın düşünme, gerçekleri algılama, yargılama ve sonuç çıkarma yeteneklerinin tamamıdır. İnsana zekanın çok üstünde bir anlayış kazandıran akıl ise, derin düşünebilme, doğruyu bulabilme ve her konuda çözüm getirebilme yeteneğidir. İnsana bu yeteneği kazandıran yegane özellik ise imandır. Allah, “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahi-

38 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.hzlutvehzibrahim.com bidir.”(Enfal Suresi, 29) ayetiyle iman edip Kendisi’nden korkup sakınmalarına karşılık kullarına Katından özel bir anlayış verdiğini bildirmiştir. Kuran’da bildirilen peygamber kıssalarında yer alan akılcı davranışlar, bu gerçeğin en açık delilleri ve müminler için hikmetli birer örnektir. Yüce Allah akıl sahibi kullarına, Kuran’da anlatılan kıssalar üzerinde düşünüp ibret almalarını bildirmiştir. Yusuf Suresi’nde şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kuran) düzüp uydurulacak bir söz değildir, ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin ‘çeşitli biçimlerde açıklaması’ ve iman edecek bir topluluk için bir hidayet ve rahmettir.” (Yusuf Suresi, 111) Kuran’da bildirilen bu hatırlatma doğrultusunda ilerleyen satırlarda değerli Peygamberlerimizin kıssalarında anlatılan akılcı davranışlardan ve samimi imanları doğrultusunda Allah’ın kullarına verdi-

www.ilmiarastirma.net

ği ‘üstün kavrayış’tan bazı örnekler vereceğiz.

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kıssası: ERKEN HAREKET ETMENİN ÖNEMİ Allah Kuran’da, “Hani sen, mü’minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir.” (Al-i İmran Suresi, 121) ayetiyle Hz. Muhammed (s.a.v.) üzerinde tecelli eden akılcı tavrı bildirmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) o dönemin mücadele ortamı içinde, müminlerin güvenliğini ve başarısını sağlayabilmek amacıyla evinden erkenden ayrılmıştır. Kuşkusuz Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı bu uygulama, tüm inananlar için aklın ön plana çıktığı önemli bir örnektir.

İlmi Araştırma, Aralık 2009

39


!LM! ARAŞTIRMA / KURAN’DAN ÖRNEKLER

Erken Hareket Etmek Neden Önemlidir? Bu kıssadan da anlaşıldığı üzere önemli bir olay söz konusu olduğunda çabuk ve akıllıca harekette bulunmak gerekmektedir. Zira erken davranan bir insan yapılması gereken tüm faaliyetleri zamanından önce organize ederek, önceden fark edilmemiş olan ihtiyaçları ve detayları tespit edebilme imkanını kazanmış olur. Geniş bir süre olduğunu bilmek, kişilerin sakin ve akılcı düşünebilmeleri için elverişli bir zemin hazırlar. Ayrıca toplu hareket edilmesi gereken bir olayda, kişiler arasında istişare edilmesi ve fikir birliğine varılması için de zaman kazanılmış olur. Bunun yanında erken davranmak, son anda ortaya çıkabilecek bir pürüze veya beklenmedik olaya karşı önemli bir avantaj sağlar. Erken hareket edildiğinde, ortaya çıkan bir sorunu telafi etme imkanı olur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de Allah’ın ona tecelli eden

40 İlmi Araştırma, Aralık 2009

üstün aklı kullanıp, öngörülü davranmış ve erken harekette bulunmuştur. Mücadelenin gerçekleşeceği ortama erkenden giderek, burada müminler arasında bir görev dağılımı yapmış ve onları Allah’ın izniyle en elverişli yerlere yerleştirmiştir.

Hz. İbrahim Kıssası: TEBLİĞ YAPARKEN BİRKAÇ AŞAMA SONRASINI DÜŞÜNMEK Kuran’da Hz. İbrahim’in gösterdiği birçok akıl örneğine yer verilmiştir. Bunlardan biri, puta tapan kavmi uyarmak ve onlara doğru yolu göstermek için uyguladığı bir plana ilişkindir.

Hz. İbrahim’in Kavmine Hasta Olduğunu Söylemesi Hz. İbrahim, kavminin ilah edindiği putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hiçbir şeye güç yetiremeyecek taş yığınları olduğunu ortaya çıkarmak için hazırladığı plan doğrultusunda ilk olarak bu kişi-


www.hzsuleyman.com

leri putlardan uzaklaştırmak istemiştir. Bunun için kavmine hasta olduğunu söylemiştir. Hz. İbrahim’in bu yöntemi, Kuran ayetlerinde şu şekilde haber verilmiştir: “Ben, doğrusu hastayım” dedi. Böylelikle arkalarını çevirip ondan kaçmaya başladılar. Bunun üzerine onların ilahlarına sokulup: “Yemek yemiyor musunuz?” dedi. “Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?” Derken onların üstüne yürüyüp sağ eliyle bir darbe indirdi.” (Saffat Suresi, 89-93)

Sadece Büyük Putu Sağlam Bırakması Kavminin putların çevresinden uzaklaşmasının ardından, Hz. İbrahim büyük put dışında tüm putları kırmıştır. Bu davranışı, Kuran’da şöyle haber verilmiştir: “Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.” (Enbiya Suresi, 58)

www.ilmiarastirma.net

Şüphesiz Hz. İbrahim’in tüm putları kırıp geriye sadece büyük olan putu bırakmasının bir hikmeti vardı. Bu gerçek, kavmi putların başına geriye döndüğünde ortaya çıkmıştır. Tapındıkları putların yerle bir olduğunu gören kavmin bunu yapanın kim olduğunu sorgulamaya başladıkları ayetlerde şöyle bildirilmiştir: “Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir” dediler. “Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik” dediler. Dediler ki: “Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.” (Enbiya Suresi, 59-61)

Hz. İbrahim’in Kavmine Putları Büyük Putun Kırdığını Söylemesi Kavmi Hz. İbrahim’e putların durumunu sorduğunda, O, büyük putu işaret ederek bu durumu büyük puta sormalarını söylemiştir. Taşın konuşamayacağını ve olup biten

İlmi Araştırma, Aralık 2009

41


LM ARAŞTIRMA / KURAN’DAN ÖRNEKLER

olayları açıklayamayacağını düşünüp anlayan kavmin, bu taşların hiçbir güce sahip olamayacağını da kendilerine itiraf etmek durumunda kaldığı Kuran’da şöyle haber verilmiştir: “Dediler ki: “Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?” “Hayır” dedi. “Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.” Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; “Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)” dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: “Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.”“ (Enbiya Suresi, 62-65) Kuran’da Hz. İbrahim’in, bu konuşma üzerine şunları söylediği bildirilmiştir: Dedi ki: “O halde, Allah’ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?” (Enbiya Suresi, 66) Hz. İbrahim’in kavmine ilah edindikleri putların (Allah’ı tenzih ederiz.) hiçbir gücü olmadı-

42 İlmi Araştırma, Aralık 2009

ğını göstermesi üzerine, kavmin müşrikleri bir anlık vicdanlı düşünme sonrasında içinde bulundukları durumun ne denli aşağılayıcı olduğunu görmüşlerdir. Yüce Allah, samimi imanı ve gönülden O’na dönüp yönelen bir kul olmasıyla sebebiyle Hz. İbrahim’e üstün bir akıl ve anlayış vermiştir. Bu sayede Allah’ın kendisine nasip ettiği akıl ile onlara gerçekleri göstermiş, yanlış yolda olduklarını kendi kendilerine itiraf ettirmiştir.

Hz. Zülkarneyn Kıssası: SAĞLAM TEDBİRLER ALMANIN ÖNEMİ Kuran’da Allah’ın kendisine sapasağlam bir iktidar verdiği ve “özü kapsayan bir bilgi”ye sahip olduğu bildirilen (Kehf Suresi, 83-84) Hz. Zülkarneyn’in kıssası şöyle haber verilir: “İşte böyle, onun yanında “özü kapsayan bilgi olduğunu” (veya yanında olup-biten herşeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık. Sonra bir yol (daha) tuttu. İki seddin arasına kadar ulaştı, onların (sedlerin) önünde hemen hemen hiçbir sözü kavramayan bir kavim buldu. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn, gerçekten Ye’cuc ve Me’cuc, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyorlar, bizimle onlar arasında bir sed inşa etmen için


www.hzyusuf.com

sana vergi verelim mi?” Dedi ki: “Rabbimin beni kendisinde sağlam bir iktidarla yerleşik kıldığı (güç, nimet ve imkan), daha hayırlıdır. Madem öyle, bana (insani) güçle yardım edin de, sizinle onlar arasında sapasağlam bir engel kılayım.”“ (Kehf Suresi, 91-95) Ayetlerde haber verildiği üzere halkın -yeryüzünde bozgunculuk çıkaran bir kavim olan- Yecüc ve Mecüc’den korunmak için talep ettiği “seddi” inşa etmeyi kabul eden Hz. Zülkarneyn bunu alışılmışın dışında bir yöntemle gerçekleştirmiştir. Halkı korumak için gerek-

www.ilmiarastirma.net

li olan bu seddi Allah’ın izniyle öylesine akılcı bir yöntemle inşa etmiştir ki, set bir daha ne aşılabilmiş ne de delinebilmiştir. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilmiştir: “Bana demir kütleleri getirin”, iki dağın arası eşit düzeye gelince, “Körükleyin” dedi. Onu ateş haline getirinceye kadar (bu işi yaptı, sonra:) dedi ki: “Bana getirin, üzerine eritilmiş bakır dökeyim.” Böylelikle, ne onu aşabildiler, ne onu delmeye güç yetirebildiler. (Kehf Suresi, 96-97)

İlmi Araştırma, Aralık 2009

43


*LM* ARAŞTIRMA / KURAN’DAN ÖRNEKLER

Hz. Zülkarneyn’in İnşa Ettirdiği Setin Sağlamlığının Sırrı Nedir? Hz. Zülkarneyn’in bu başarısı kuşku yok ki Allah’ın lütfuyla üstün bir akla sahip olması sayesinde gerçekleşmiştir. Hz. Zülkarneyn aşılamayacak bir set oluşturabilmek için; En sağlam malzemelerden demiri seçmiş, bu malzemeyi de olabilecek en etkili şekilde kullanmıştır. Önce demir kütlelerini yerleştirtmiş, ardından bunları ateş haline gelinceye kadar körüklettirmiştir. Son derece sağlam bir hale gelen seti bu haliyle de bırakmamış, ciddi bir tedbir daha alarak üzerine eritilmiş bakır döktürtmüştür. Böylece seddi, Allah’ın dilemesi dışında delinemeyecek, aşılamayacak kadar dayanıklı hale getirmiştir. Samimi bir imana sahip olan kişiler, Allah’ın onlara lütfettiği akıl vesilesiyle her zaman Allah rızasının en çoğunu kazanmaya yönelik kararlar verirler. Akıl sahibi bir insanın en dikkat çeken özelliklerinden biri, bir tehlike karşısında geçici, zayıf çözümlere başvurmaması, aksine eldeki imkanlar dahilinde olabilecek en sağlam tedbirleri almasıdır. Bu vesileyle kişi bir tehlikeyi bir daha asla insanları tehdit edemeyecek, tek bir kişinin dahi zarar görmesine sebep vermeyecek şekilde ortadan kaldırmış olur. Hz. Zülkarneyn’in inşa ettiği sette de bu akıl alameti açıkça görülmektedir.

44 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.hzmusa.com

Hz. Yakup Kıssası: ÖNEMLİ BİR BİLGİYİ KÖTÜ NİYETLİ KİŞİLERDEN SAKLAMAK Kuran’da bu konudaki akılcı tavrına dikkat çekilen peygamberlerden biri de Hz. Yakup’tur.

Hz. Yakup’un, Hz. Yusuf’un Kıskanıldığını Fark Etmesi Hz. Yakup, oğullarından bazılarının, kendisinin Hz. Yusuf’a duyduğu sevgiyi kıskanmakta olduklarını Allah’ın izniyle fark etmiş ve bu nedenle de onların Hz. Yusuf’a bir kötülük yapabileceklerinden endişe etmiştir. Nitekim Allah, Hz. Yakup’un bu endişesinde haklı olduğunu, Kuran ayetlerinde haber vermiştir. Yusuf Suresi’nde Hz. Yakup’un oğullarının kardeşleri Hz. Yusuf için şöyle dedikleri bildirilir: “Onlar şöyle demişti: “Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysaki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir.”” (Yusuf Suresi, 8)

Hz. Yusuf’a Gördüğü Rüyayı Kardeşlerinden Gizlemesini Öğütlemesi Allah Katından kendisine özel bir ilim verilmiş olan Hz. Yakup (Yusuf

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

45


*LM* ARAŞTIRMA / KURAN’DAN ÖRNEKLER

Suresi, 68), oğlu Hz. Yusuf’un rüyasını kendisine anlatması üzerine ona bu rüyayı kardeşleriyle paylaşmamasını öğütlemiştir. Hz. Yakup, rüyasında yıldızların, Güneş’in ve Ay’ın kendisine secde ettiklerini gördüğünü anlattığında, bu rüyanın Hz. Yusuf’un Allah’ın seçtiği özel bir kimse olabileceğine işaret ettiğini anlamıştır. Zira Hz. Yakup bu bilginin oğullarının kıskançlıklarını daha da artırabileceğini ve bundan dolayı da onların Hz. Yusuf’a zarar vermeye kalkışabileceklerini düşünmüştür. Kuran’da Hz. Yakup ile oğlu Hz. Yusuf arasında geçen bu konuşma şöyle haber verilmiştir: “Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) onbir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti.

46 İlmi Araştırma, Aralık 2009

(Babası) Demişti ki: “Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.” “Böylece Rabbin seni seçkin kılacak, sözlerin yorumundan (kaynaklanan bir bilgiyi) sana öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak’a (nimetini) tamamladığı gibi senin ve Yakub ailesinin üzerindeki nimetini tamamlayacaktır. Elbette Rabbin, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Yusuf Suresi, 46) Görüldüğü gibi Hz. Yakup kıskançlığın doğurabileceği muhtemel sonuçları önceden tespit etmiş, bu yönde önlem almış ve kötü niyetli olabilecek kişilerden önemli bir bilgiyi saklamıştır. Müminler, bu kıssada anlatılan akıl alametlerinden de ders almalıdırlar. Ayrıca kendileri de bu akla sahip olmak ve Allah’a yakınlıklarını artırmak için dua etmeli ve samimi bir çaba harcamalıdırlar.


www.sonpeygamberhzmuhammed.com

Yazıda bahsettiğimiz ve tüm müminlerin örnek alması gereken bu akıl örneklerini, kullarına ilham eden Yüce Allah’tır. İnsan, Allah tarafından yaratılmış bir varlıktır. Müstakil bir güce veya akla sahip değildir. Ona sahip olduğu zekayı veren üstün aklını tecelli ettiren Allah, sonsuz ve sınırsız bir aklın sahibidir ve dilediği an dilediği kimseye, imanı ölçüsünde bu nimeti vermektedir. Allah’ın üstün aklını üzerinde tecelli ettiği müminler bu sayede içinde bulundukları dünyayı çok daha ince yönleriyle değerlendirebilirler. Evrenin hangi köşesine dönüp baksalar karşılaştıkları her detayın Allah’ın sonsuz aklının örnekleriyle dolu olduğunu görürler. Kuran’da Allah’ın bu üstün aklı ve sanatı karşısında insanın nasıl aciz kaldığı şöyle bir örnekle haber verilmiştir: “O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir ‘çelişki ve uygun-

www.ilmiarastirma.net

suzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.” (Mülk Suresi, 3-4) Bu ayetlerde bildirildiği üzere Allah’ın kusursuz yaratmasında hiçbir eksiklik yoktur. Allah’ın sonsuz aklı, insanın sınırlı aklı ile kıyaslanmayacak kadar üstün ve eşsizdir. Evrendeki her sistemde karşılaşılan kusursuz yaratılış, bu üstün aklın bir göstergesidir. Allah’ın, insanlara böylesine kusursuz sistemler göstermesinin bir sebebi de, insanın aklın gerçek sahibinin Allah olduğunu bilmesi, Rabbimiz’in büyüklüğünü kavraması ve O’na teslim olup iman etmesidir.

İlmi Araştırma, Aralık 2009

47


Ünlü yazar Noam Chomsky: “Türkiye Bağımsız Güç” Amerikalı ünlü yazar ve siyaset bilimci Noam Chomsky, Londra'daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu'nda verdiği iki derste, Türkiye'nin ABD'nin 2003'teki Irak istilasına muhalefet ederek İspanya ve İtalya'dan daha demokratik bir ülke olduğunu kanıtladığını söyledi. Türkiye'nin halkı istemediği için ABD'nin yaptığı Irak işgaline katılmamasının ülkeyi bağımsız bir güç olarak gösterdiğini belirten Chomsky, diğer ülkelerde vatandaşların büyük çoğunluğu Irak'ın işgaline karşı olsa da bunun sonuç vermediğini bu ülkelerin ABD’nin işgaline ortak olduklarını belirtti. www.timeturk.com

Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç: “Türkiye olmadan dünyada hiçbir barış anlaşması yapılamaz.” Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Sırbistan’ın Novi Sad şehrini ziyaretine eşlik eden Sırbistan Cumhurbaşkanı Tadiç, Türkiye ve Sırbistan ilişkilerinin geldiği noktanın iki ülke için de çok önemli olduğunu belirterek, ilişkilerin ortak çıkarlar etrafında şekillendiğini ifade etti. Tadiç, ''Türkiye büyük bir devlettir. Bugün dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir noktasında, Türkiye ile barış olmadan barış yapılamaz'' diye konuştu www.haber7.com

New York Times Gazetesi: “Türkiye, Doğu'ya mı dönüyor?” Amerika'da yayınlanan New York Times gazetesi, yer verdiği bir makalede Türkiye’nin giderek daha büyük bir global güç olduğu yorumunda bulundu. Makalesinde Türkiye'nin ABD ve Avrupa Birliği için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu yazan Dan Bilefsky, Türkiye ile ilgili şu övücü ifadeleri kullandı: “Türkiye demokrasinin, serbest piyasanın ve İslam'ın iç içe yaşayabileceğini gösteren güçlü bir ülke. Kafkaslarda lider bir ülkedir. Rusya ile Ortadoğu arasındaki stratejik konumuyla bir enerji koridoru görevini üstleniyor. Afganistan'da güçlü nüfuzu var. Türkiye ile AB müzakerelerinde en ufak bir çökme büyük sonuçlara sebep olur.” www.timeturk.com

48 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.guncelhaber.org

Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Helen Flautre: “AB, Türkiye ile aynı görüşü paylaşmalı” Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunun 62. toplantısında konuşan Flautre, Türkiye’nin dahil olacağı bir Avrupa için çalışmaları gerektiğini belirterek, Türkiye ile AB’nin aynı vizyonu paylaşması gerektiğini söyledi ve “Türkiye’nin dahil olduğu bir Avrupa, barışa daha büyük katkılar sağlayacaktır’’ dedi. Avrupalı parlamenterler olarak kendilerinin Türkiye’nin uygulamaya koyduğu “Demokratik açılım” sürecinin sadece belli bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin demokratikleşmesi açısında önemli olduğuna inandıklarını ifade eden Flautre, “Türkiye’nin Ermenistan ile imzaladığı protokoller 1-2 yıl önce hayal bile edilemezdi” diyerek Türkiye’nin dış politikasında son yıllarda yaşanan önemli gelişmelere dikkat çekti. www.yeniasya.com.tr

ABD'li Psikoloji Profesörü Muhyiddin Şekur: 'Küresel kriz, açgözlülere dur ihtarıdır' ABD'li Psikoloji Profesörü Muhyiddin Şekur krizin hayırlı bir tarafının olduğunu belirterek, "Bu zamana kadar sadece parayı ve gücü düşünen insanlar, şimdi başka değerlerin arayışına girdi” dedi. Muhyiddin Şekur, "Dünya bugünlere belli bir ideoloji çerçevesinde geldi. Ama bu gidiş iyi bir gidiş değildi ve dünya hızla bozulmaya doğru yol alıyordu. Özellikle “küresel mali kriz” ortaya çıktıktan sonra bunların dayanaklarının büyük bir bölümünün yıkıldığını hep birlikte gördük. Aslında krizin bu yönüyle dünyaya hayrı oldu. Zaten böyle bir kriz lazımdı da. Bu zamana kadar sadece parayı ve gücü düşünen insanlar, krizin getirdiği sonuçlar neticesinde başka değerlerin arayışına girdi" diyor. www.timeturk.com

En Hızlısı Türk Ekonomisi Avrupa Birliği Komisyonu'nun, açıkladığı güz ekonomik tahminler raporuna göre, gelecek yıl Avrupa'da en hızlı büyüyen ülke, yüzde 2,8 ile Türkiye olacak. Türkiye'nin bankacılık sektörü başta olmak üzere, yapısal reformlar sayesinde küresel krize direnebildiği ve finans sektöründe büyük bir kriz yaşamaktan kurtulduğu ifade edildi. Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye’nin önümüzdeki yıl yüzde 3'e yaklaşacak büyüme rakamının, 2011'de yüzde 3,6'ya ulaşacağını bildirdi. www.timeturk.com

www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009 49


$LM$ ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI

50 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.apacikdusmanseytan.com

S

amimi iman, Yüce Allah’ın kullarına bahşettiği büyük bir nimettir. Rabbimiz, O’na yakınlaşmayı uman kullarına samimiyeti şart koşmuştur. Samimiyetin karşısındaki en büyük engel ise teslimiyetsizlik ve şüpheciliktir. Teslimiyet, kişinin daima vicdanına uyması, bundan yüz çevirmemesi ve Allah’ın karşısına çıkardığı her durumdan razı olmasıdır. Vicdan, her insana neyin doğru neyin yanlış olduğunu ilham ettiği için vicdanını dinleyen bir insan Allah’ın izniyle her zaman doğru ve güzel olanda kararlı olur. Dünyaya hırs derecesinde bir tutkuyla bağlı olan iman etmeyenler ise, aslında imana yönelik doğruları açıkça gördükleri halde, vicdanlarına baskı yaparak nefislerinin isteklerine uyarlar. Eğer vicdanlarının sesini dinleyip, gördükleri doğrular karşısında teslim olurlarsa, bunun dünya hırslarını kıracağını ve ahiret inancını getireceğini bilirler. Bunu istemedikleri için vicdanlarına baskı uygularlar. Ancak Kuran’da bildirilen açık bir gerçek vardır: Peşi sıra gittikleri nefisleri, Allah’ın dilemesi dışında, daima var gücüyle kötülüğü emreder. (Yusuf Suresi, 53) Bu nedenle nefis, kendisine teslim olan kişilere, www.ilmiarastirma.net

doğrular karşısında ikna olmamaları için her türlü telkini yapar.

İman Etmeyenler Ölümün Kesin Bir Gerçek Olduğuna İkna Olmazlar İman etmeyen insanları, ölümle her an karşılaşabilecekleri konusunda ikna etmek mümkün değildir. Bu kadar kesin ve açık bir gerçek olmasına rağmen, insanların büyük bir kısmı ölümün yakınlığını unutmaya, bu konuyu aklına getirmemeye çalışır. Çünkü ölüm düşüncesi, vicdanlarını harekete geçirir. Dünya hayatının geçici olduğunu, asıl olanın ise ahiretteki yaşamları olduğunu hatırlatır. Bu da kişinin cehennem gerçeğini ve sorumluluklarını hatırlamasına vesile olur. Bu gerçeklerden kaçmak için din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda insanların kullandığı yöntem ise “düşünmemek”tir. Ancak yakın çevrelerinden özellikle yaşıtları veya yaşı genç olan kişilerin ölümleri bu tarz kişilere büyük bir darbe olur. Çünkü bu ölümler, onlara kendi ölümlerini hatırlatır. Kendileri de bir gün bu duruma düşecek, hiç beklemedikleri bir anda ölümle karşılaşacaklardır. Fakat İlmi Araştırma, Aralık 2009

51


LM ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda bu korku kısa bir zaman sonra ülfete (alışkanlığa) dönüşür ve unutulur. Bu kişiler aradan kısa bir süre geçtiğinde dahi umursuz zihniyetlerini yeniden kazanır ve ölümü yine kendilerinden uzak görmeye başlarlar. Oysa ölümü düşünmemek, ölümü aklına getirmekten kaçınmak, kişiyi ölümden uzaklaştırmaz. İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın, kaderde belli olan ölüm vakti geldiğinde bu konuda hiçbir şey yapamayacaktır. Allah bu gerçeği Kuran’da şu şekilde haber vermiştir: “Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile…” (Nisa Suresi, 78) “De ki: “Allah’ın dilemesi dışında, kendim için zarardan ve yarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince, artık ne bir saat ertelenebilirler, ne öne alınabilirler.” (Yunus Suresi, 49) İnsan ne kadar direnirse dirensin, nereye sığınırsa sığınsın, nereye kaçarsa kaçsın, aslında farkında olmadan her an kendi ölümüne doğru koşar. Önünde başka bir kapı, tercih veya çıkış yolu yoktur. Geri sayım sürekli devam eder. Allah’ın kanununda bir değişme olmaz. Kaderde belirlenmiş bir anda ve yerde ölüm onu yakalar. Kuran’da, Allah bu gerçeği şöyle haber verir:

52 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.Kuranidinlemeyenler.com “De ki: “Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)’a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Cuma Suresi, 8)

Kuran’ın Allah’ın Sözü Olduğuna İkna Olmazlar Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm inkarcı kavimlerde, insanların bir kısmı kutsal kitapların Yüce Allah tarafından indirildiğine, onun sözü olduğuna ikna olmamışlardır. Aslında bunun altında yatan asıl amaç, bu kişilerin hak din ahlakını yaşamaktan, Allah’ın emir ve yasaklarına uymaktan kaçınmak için nefislerinin ardına gizlenmektir. Çünkü bu kitapların Allah tarafından indirilmiş hak kitaplar olduğunu kabul etmeleri, hak dini ve onun getirdiği yükümlülükleri de sonuna kadar kabul etmelerini gerektirecektir. Oysa onlar vicdanlarını kapatarak, nefislerinin emrettiği şekilde ve ahirette hesap vereceklerini unutarak yaşamak isterler. Bu nedenle gerçekleri vicdanen bilmelerine rağmen sonuna kadar direnirler. İnkarcı kavimlerin tarih boyunca İncil, Tevrat ve Zebur’a karşı gösterdikleri bu tutumları, Peygamberimizin (sav)’in kavminde bulunan bazı cahil insanlar da göstermiştir. Yüce Allah, Kuran’ın hak kitap olduğuna ikna olmayan bu insanların ahiretteki karşılıklarını açıkça bildirmiştir: “Bu Kur’an, Allah’tan başkası tarafından yalan olarak uydurulmuş değildir. Ancak bu, önündekileri doğrulayan ve kitabı ayrıntılı olarak açıklayandır. Bunda hiç şüphe yoktur, alemlerin Rabbindendir. Yoksa: “Bunu kendisi yalan olarak uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Bunun benzeri olan bir sûre getirin ve eğer gerçekten doğru sözlüyseniz Allah’tan başka çağırabildik-

www.ilmiarastirma.net

lerinizi çağırın.” Hayır, onlar ilmini kuşatamadıkları ve kendilerine henüz yorumu gelmemiş bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zulmedenlerin nasıl bir sonuca uğradıklarına bir bak.” (Yunus Suresi, 37-39)

İkna Olmaya Yanaşmayan Nuh Kavmi Allah’ın elçi gönderdiği kavimlerde, O’nun elçisinin sözlerine ve indirdiği kutsal kitapların haber verdiği gerçeklere ikna olmayan insanlar tarih boyunca yaşamışlardır. Her peygamber din ahlakını yaşamayan kavmine hakkı ve doğru olanı getirmiş, ancak iman eden az bir topluluk dışında kalanlar kendilerine tebliğ edilen hak din ahlakını yaşama konusunda ikna olmamışlardır. Bu konuda Kuran’da yer alan örneklerden biri Hz. Nuh’un kavmine ilişkindir. Hz. Nuh gönderildiği sapkın kavmin doğru yolu bulması için birçok tebliğ yöntemi uygulamış, ancak kavmi, kendilerine yapılan bu samimi tebliğe rağmen ikna olmamakta direnmiştir. Bu gerçek, Kuran’da şöyle bildirilmiştir: “Nuh: “Rabbim, ge rçek te n onlar bana i s y a n e t t i l er ; m a l v e ç o c u k l a rı k en d i s i n e z i y a n d a n b a ş k a b ir ş e y i a r t ı r m a y a n k i m s e l e r e u y d u l a r . ” (N u h S u r e s i , 2 1 )

İkna Olmamak İçin Bahanelerin Arkasına Sığınırlar İman etmeyenler, Allah’a yakınlaşmak için çaba göstermek yerine, vicdanlarını rahatlamak için çeşitli bahaneler bulurlar. Kuran ahlakına aykırı olan her konuda olduğu gibi kişinin kendini kandırmasınİlmi Araştırma, Aralık 2009

53


LM ARAŞTIRMA / KURAN AHLAKI da da şeytanın rolü vardır. Şeytan insanlara, din ahlakını yaşamak için daha önlerinde çok zaman olduğu, yaşamın koşuşturmasında buna vakit olmadığı veya yanlış davranışlarda bulunan çoğunluğun aslında doğru yolda olduğu gibi gerçek olmayan pek çok telkinde bulunur. Aslında bu insanlar, vicdanları kabul ettiği halde nefislerine zor geldiği için imanı kabul etmeyen, ancak samimiyetsizliklerini örtmek için vicdanlarını rahatlatma isteğiyle şeytanın tavrını örnek alan ve bahanelere sığınan kimselerdir. Çünkü her insan vicdanen doğru yolda olup olmadığını ve öne sürdüğü bahaneleri bilmektedir. Yüce Allah bu gerçeği, Kuran’da şöyle haber vermiştir: “Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.” (Kıyamet Suresi, 14-15)

İnsanın Fıtratı, İman Etmeye Yatkın Olarak Yaratılmıştır Bir insanın gerçek anlamda huzura ve rahatlığa kavuşması, yalnızca Allah’ı anması, O’nun razı olacağı umulan şekilde bir hayat sürmesiyle mümkün olur. Ancak tüm bunlara rağmen, Kuran ahlakını yaşamakta tereddüt eden kimseler vardır. Kuran’da, “Hayır; siz çarçabuk geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti terkedip-bırakıyorsunuz.” (Kıyamet Suresi, 20-21) ayetleriyle bu kimselerin, daha yakın gördüklerinden dolayı dünya hayatına bağlandıkları bildirilmektedir. Oysa dünya hayatı geçici ve eksik, sonsuz ahiret hayatındaki güzellikler ise kalıcı ve kusursuzdur. Nimetlerden en iyi şekilde faydalanmak, en güzel ahlaklı insanlarla birlikte, en güzel ortamlarda yaşamak, kavrayışımızın ötesindeki güzel-

54 İlmi Araştırma, Aralık 2009

liklerle dolu ebedi cennet hayatında mümkündür. Şu halde bugüne kadar ikna olmamakta direnen ve gerçekleri bildiği halde bunlardan kaçmaya çalışan kişilerin bu tavırlarından kesin olarak vazgeçmeleri ve tevbe ederek Allah rızası için yaşamaya başlamaları gerekmektedir. Nefislerine uymaktan vazgeçip, vicdanlarını devreye sokan kimseler, bunun sadece mantıken değil aynı zamanda vicdanen de en doğru tercih olduğunu göreceklerdir. Çünkü bizi yaratan, sonsuz nimetler veren ve iman eden kullarına güzellik yurdu cenneti vaad eden Rabbimiz’e yönelmek, kuşku yok ki vicdana ve insanın yaratılışına en uygun davranıştır. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilmiştir: “Ve ‘kendi yaratılışına uygun’ Rabbine boyun eğdiği zaman.” (İnşikak Suresi, 5)


www.kesinbilgiyleiman.com

Nefis Kişiyi Tereddütlere Sürükler Allah Kuran’da nefislerin bencil tutkulara yatkın olarak yaratıldığını bildirmektedir. İnsan eğer nefsinin kendisini yönlendirmesine izin verecek olursa, tüm tavırları bu bencil tutkuları doğrultusunda şekillenecektir. İnsan nefsi Allah’ın dilemesi dışında daima kötülüğü emreden, şeytanın verdiği vesveseleri destekleyen bir yapıya sahiptir. İnsanı daima tembelliğe ve düşünmemeye davet eden nefis, aynı zamanda kişinin tereddüt ve şüphelere düşmesine ve ikna olmamasına vesile olur. Şeytanın etkisi altındaki insanların bu ikrarı Kuran’da şu şekilde haber verilmiştir: “…Doğr usu biz, se nin biz i dav et ettiğin şeyden kuşku ve rici bir tere ddüt içinde yiz .” (Hud Sure si, 62) Şeytanın bazı insanları inkar etmeye sürükleyen bu telkinlerinden kurtulmanın yolu ise her durumda Allah’a sığınmak, her an Allah’ın anmak ve samimi bir imanla Allah rızası için çaba harcamaktır. Kuran’da bu gerçek, şöyle bildirilmiştir: “Eğer sana şeytandan yana bir k ış k ır t m a ( v e s v e s e v e y a i ğ v a ) g e l ir s e , heme n All ah’a sığın. Çünkü O, işitendir , bile ndir. (A llah’tan) Sakınanlara şe ytandan bir vesv ese er iştiğinde (önce) iyice düşünürl er (All ah’ı zikr edip-anarlar), sonr a heme n bakarsın ki gör üp bil mişle rdir. (Şe ytan’ın) Kardeşl eri i s e , o n l ar ı s ap ı k l ı ğ a s ü r ü k l e r l e r , s o n r a p e ş l e r i n i bı r a k m a z l ar . ” ( Ar a f S ur e s i , 2 0 0 - 2 0 2 ) www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

55


LM ARAŞTIRMA

“Hadîs-i şerifte, “Bir kimsenin iyi Müslüman olduğu, lüzûmlu şeylerle uğraşıp, fâidesiz şeylerden uzaklaşması ile belli olur” buyuruldu. Bunun için, zamânları kıymetlendirmek lâzımdır. Böylece, fâidesiz, boş yere vakit öldürmekten kurtulmuş olursunuz. Şiir, kasîde yanî mevlid-i nebî okumayı başkalarına bırakıp, sessizce, bâtındaki nisbeti muhâfaza etmeye çalışmalıdır. Arkadaşların toplanmaları, bâtının dağılmaması içindir. Öteden beriden konuşmak için değildir. Bunun için, bir köşeye çekilmeyip, birlikte bulunmayı beğenmişlerdir. Bâtının toparlanmasını, toplulukta aramışlardır. Gönül topluluğunu bozan toplantılardan kaçınmak

56 İlmi Araştırma, Aralık 2009

lâzımdır. Bâtının topluluğunu bozmayan herşey mubârektir. Bozanlar ise, uğursuz ve bereketsizdirler. Öyle yaşamalıdır ki, yanında bulunanların bâtınları toparlansın. Onları gönül dağınıklığına düşürmemelidir. Kendini toparlamalı, konuşmamalıdır. Nutuk çekecek, dedikodu yapacak zamân değildir.” (Mektubat, 76. Mektup) Değerli İslam alimi İmam Rabbani, bu örnekleri ve açıklamalarıyla Müslümanlar için boş vakit geçirmenin ne denli büyük bir tehlike olduğu konusunda hatırlatmada bulunmuştur. Boş vakit geçirmeyi güzel görmek, şeytanın insanlara verdiği bir telkindir. Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanlar için boş vakit geçir-


www.alimlerdenguzelsozler.com

mek, onların kullandığı ifadeyle "zaman öldürmek" çok yaygındır. Fakat mümin, Allah'ın ona lütfettiği vaktini, her anını Allah'a yakınlığını arttırarak, daha derin düşünerek, Müslümanlara, İslam'a hizmet ederek geçirmelidir. Allah'a samimi olarak inanan bir kişi, şeytanın dünya hayatında insanlara süslü gösterdiği boş uğraşlardan kendini tamamen uzak tutmalıdır. İnsan ancak bu şekilde berrak bir zihinle gereği gibi derin düşünebilir. Kuran'da müminlerin boş işlerden yüz çevirdikleri şöyle bildirilmiştir:

"Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir." (Müminun Suresi, 3) Dünyadaki vakit insanlar için çok değerlidir. İnsan yaşadığı her an, Allah'ın rızasının en çoğunu aramalıdır. Vaktini boşa geçiren bir insan gereği gibi ölümü, cenneti, cehennemi derin düşünemez. Halbuki mümin, herkes gibi kendisinin de sürat-

www.ilmiarastirma.net

le ölüme doğru gittiğini, dünyadaki her şeyin imtihanın bir gereği olarak yaratıldığını kesinlikle aklından çıkarmaz. Allah'ın gün içinde kendisine gösterdiği sayısız aczini düşünüp kendisini Allah'a yaklaştıracak konulara yönelir. Boş düşünce ve davranışlardan yüz çevirmek, Allah'ın izniyle çok kolaydır. Şeytan bunu zor ve çok uzun zaman alacak bir süreç gibi göstermeye çalışabilir. Ancak bu üstün ahlak özelliği, samimi bir dua ve kararla, Allah'ın dilemesiyle, hemen kavuşulabilecek bir mümin vasfıdır. Yapılması gereken tek şey,

“Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın…” (Fussilet Suresi, 36) ayetinde bildirildiği üzere, şeytanın telkinlerinden Allah'a sığınmak ve her anı O'nun hoşnutluğunu kazanacağı umulan şekilde geçirmektir. İlmi Araştırma, Aralık 2009

57


#LM# ARAŞTIRMA / İNCELEME

Öfke ve gerginlik, Kuran ahlakının yaşanmadığı ortamlarda yoğun yaşanan ve kabul gören duygulardır. Olaylar karşısında öfkelenmek, sinirlenmek normal karşılanan tepkiler olarak görülür ve dünya hayatının bir parçası kabul edilir. Oysa öfkelenmek ve bir ortamda gerginliğe sebep olmak Yüce Allah’ın beğenmediği davranış biçimleridir ve kişiye hem dünyada hem de ahirette büyük zararlar verir.

Öfkenin kişiye verdiği zararlar nelerdir? Öfkeden nasıl kurtulunur?

Ç

evremizde sık sık “üstüne gitme; şu an biraz sinirli; sinirlendi ne yapsın” gibi ifadeler duyarız. İnsanların bazıları, günlük olaylar karşısında hemen öfkelenmeye, gerilmeye, sesini yükseltmeye, tartışmaya ve hatta kavga etmeye eğilimlidirler. Böyle bir insan; trafikte uzun süre kaldığında, alışverişte aldığı ürün kusurlu çıktığında, iş yerinde iken yemeğe planladığı saatte çıkamayıp bir de üstüne birisi kendisinden iş istediğinde, eleştirildiğinde, hava sıcakken yürümek zorunda kaldığında, birisi yanlışlıkla bir eşyasına zarar verdiğinde, kısacası karşılaştığı olayların büyük bir çoğunluğunda öfkelenir. Bu tip olayları hep olmaması gereken, günlük yaşamlarının işleyişini bozan olaylar olarak görürler. Sokakta veya bir otobüsün içinde bu tip insanların yüzlerindeki gerilim ve her an sanki kavgaya tutuşacakmış izlenimi veren ifade dikkat çeker. Oysa kin ve öfke, insanlara sıkıntı ve huzursuzluk vermesinin yanı sıra kişinin olayları sağlıklı ve gerçekçi değerlendirmesini, doğru ve adil kararlar vermesini

58 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.insankarakterleri.com engeller. En önemlisi ise herkesten çok insanın kendisine zarar vererek gergin bir ruh haline sahip olmasına neden olur.

Öfke ve Gerginlik Kader Gerçeğinin Gereği Gibi Kavranamamasından Kaynaklanır Kaderi gerektiği gibi kavrayamayan insanlar, içinde bulundukları ruh halinin göstergesi olarak, hoşgörü ile karşılanabilecek küçük olaylar karşısında bile çoğu zaman aşırı tepki verirler. Sıradan bir olay ya da bir kimsenin basit bir hatası bu kişilerin öfkelenmesi için yeterli olur. Hatta bazen

www.ilmiarastirma.net

de sırf öfke gözüyle baktıkları için, insanların normal davranışlarını dahi kızılacak tavırlar olarak algılayabilirler. Öfkelerinin etkisiyle doğru düşünemez, olayları adil ve objektif bir şekilde değerlendiremezler. Daha da önemlisi, öfke hislerini tatmin etme arzuları o an için pek çok şeyden daha öncelikli hale gelir. Bazı kimseler ise Allah’ın rızasının, öfkelerini yenip hoşgörülü ve bağışlayıcı bir tavır göstermekte olduğunu bildikleri halde, nefislerinin etkisiyle öfkelenmekten kendilerini alamazlar. Yüce Allah tüm bu davranışlar için insanları “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret

İlmi Araştırma, Aralık 2009

59


#LM# ARAŞTIRMA / İNCELEME

Öfkenin Sağlık Üzerindeki Olumsuz Etkileri Uzmanlar öfkenin kaygı ve depresyona yol açtığını belirtmekte, insan ilişkilerini bozarak öfkelenen kişide zihinsel ve fiziksel problemlere de yol açtığını ifade etmektedirler. İnsanın bir olayı ya da bir kişiyi affetmemesi, öfke ve düşmanlık duyması, kişinin üzerinde psikolojik bir baskı oluşturur. Bu baskı ise zamanla kalp basıncının artmasına, kalp hastalıklarına sebep olan hormonal değişikliklere, nörolojik bozukluklara ve hafıza kayıplarına neden olur. Yapılan bir araştırma, affetmemek gibi negatif duygular besleyen kişilerin “kortizol hormonu” seviyesinin arttığını da ortaya çıkarmıştır. Bu hormonun artması bağışıklık sistemi bozuklukları başta olmak üzere, şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi hastalıklara sebep olmaktadır. ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) ayeti ile uyarmaktadır. Bunun yanı sıra kin ve öfkelerini dışa vurmayıp içlerinde saklamış olmaları da bu kimseleri yanıltmamalıdır. Çünkü Allah’ın insanlardan istediği, bu ahlakı gizli de olsa açık da olsa hiçbir şekilde yaşamamalarıdır. Bu insanlar, Allah’ın insanların kalplerinde gizlediklerini de bilmekte olduğunu unuturlar. Oysa Allah bir Kuran ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Yoksa kalplerinde hastalık bulunanlar, Allah’ın kinlerini hiç (ortaya) çıkarmayacağını mı sandılar?” (Muhammed Suresi, 29)

Kin ve Öfke Kişinin Kendisine Zarar Verir Kin ve öfke herkesten çok kişinin kendisine zarar veren duygulardır. Çoğu zaman karşı tarafın, kişinin içine düştüğü bu sıkıntıdan haberi bile olmaz. Ama aynı esnada bu insanlar başka hiçbir şey düşünemeyecek kadar bu konuya kapılıp gitmiş olurlar. Öfkeyi kalplerinden atmadıkları sürece dikkatlerini herhangi baş-

60 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.kuranahlaki.com ka bir konu üzerinde toplayabilmeleri, işlerini yapabilmeleri ya da insanlarla doğal bir diyaloğa geçebilmeleri mümkün olmaz. Gösterilen bu davranış bozukluğu kişilerin o anda (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı, kaderi, dünyada imtihan olduklarını ve ahirette hesap vereceklerini unutmuş olmalarından kaynaklanmaktadır. Yoksa saatlerce, günlerce ya da haftalarca bir olayı ya da bir insanın bir tavrını düşünerek, buna karşı kalplerinde öfke barındırabilmeleri mümkün olmaz. Allah’tan gerçek anlamda korkan bir kimse, nefsinin kendisini böyle bir konuda kışkırttığını fark ettiğinde, Allah’ın Kuran’da bildirdiği şekilde davranır:

bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (Araf Suresi, 201)

Mümin Kin ve Öfkeden Sakınır İman eden bir kimse, nefsinin kendisini kin ve öfkeye yönelten telkinlerine kulak vermez. Öfke ve kinden Allah’a sığınır. Kuran’da müminlerin bu güzel ahlaka sahip olmak için şöyle dua ettikleri bildirilir:

“(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredipanarlar), sonra hemen

Öfkenin yol açtığı fiziksel ve ruhsal problemler arasında; • Baş ağrıları, • Mide rahatsızlıkları, • Solunum problemleri, • Cilt problemleri, • Böbrek fonksiyonlarında problemler, • Artirit, • Sinir sistemi rahatsızlıkları, • Dolaşım sorunları, • Var olan fiziksel rahatsızlıkların kötüleşmesi, • Duygusal rahatsızlıklar ve intihar sayılabilir. www.ilmiarastirma.net

İlmi Araştırma, Aralık 2009

61


#LM# ARAŞTIRMA / İNCELEME “Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin.”” (Haşr Suresi, 10) İman edenlere karşı kin ya da öfke duymak, gerçekten inanan bir kimsenin korkup sakınması gereken bir durumdur. Çünkü Kuran’da Allah, “Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.” (Maide Suresi, 55) ayetiyle müminlerin birbirlerinin velileri olduğunu bildirmiştir. Allah’ı seven, O’nun rızasını arayan, Kuran ahlakını yaşayan ve hayatını din ahlakına hizmet etmeye adamış insanlara karşı, kişinin kalbinde kin ya da öfke gibi duygular tutması, imanı kalbine tam olarak yerleştir-

memiş olduğunu gösterir. Allah’a ve inananlara karşı kalbinde böyle bir samimiyetsizlik yaşaması, bu kişinin imanın huzurunu ve mutluluğunu gereği gibi yaşayamamasına neden olur. Bu nedenle, Allah’ı seven, Rabbimiz’in rızasını arayan bir mümin, mümin kardeşinin hatasını hemen unutarak kardeşine güzellikle ve iyilikle karşılık verir.

Kin ve Öfke, İnsanın Fıtratına Uygun Olmayan Duygulardır Kin ve öfke, insanın samimi bir dostluğu, sevgi ve karşılıklı anlayışı yaşamasını engeller. Böyle insanlar hep yalnız, dostsuz olurlar. Yalnız ve dostu olmayan bir insanın ise, mutlu olması, nimetlerden zevk alması imkansızdır. İnsan, dostluklardan, sevgiden, muhabbetten, sevinci-

İyilikle, huzuru bozmadan halledilebilecek bir sorunun gerilim ve öfke ile çözülmeye çalışıldığı bir toplumda gerçek mutluluğun ve huzurun yaşanması pek mümkün değildir. Ayrıca bir anlık öfke ile yapılan hareketin fayda yerine zarar verdiği ve ardından da pişmanlık getirdiği ortadadır. Bazı insanların hayatlarının geneline etki eden bu sıkıntılı ve gergin ruh halinden ve ardından gelen gizli azaplardan kurtulabilmenin tek çözümü ise, Rabbimiz’in sonsuz evvelde yaratıp, bizler için en güzelini dilediği kadere samimi bir kalple iman etmektir.

62 İlmi Araştırma, Aralık 2009


www.seytaninsistemi.com ni birileriyle paylaşmaktan, güveneceği insanlarla birlikte olmaktan zevk alacak şekilde yaratılmıştır. Yalnızlık, dostsuzluk insanın fıtratına aykırı olduğu için, insanı bunaltır, sıkıntıya düşürür. Her ne kadar bazı insanlar yalnızlıktan zevk aldıklarını, kimseyi sevmediklerini, sadece kendilerini sevdiklerini ve bu şekilde rahat ettiklerini söyleseler de, bunda samimi değildirler. Onlar sadece insanlara olan kinlerinden dolayı veya gerçekten dost edinebilecekleri birilerini bulamadıkları için mutlu değildirler. Sadece insanlara mutlu görünmek için bunları söylerler. Dost edinemeyen insanların, çaresizlikten sadece kedilerini, köpeklerini, kuşlarını dost edinmelerinin, onlara son derece düşkün hale gelmelerinin, hatta bir insanla konuşur gibi onlarla konuşmaya başlamalarının altında yatan

www.ilmiarastirma.net

nedenlerden biri budur. Kin ve öfke, insanın fıtratına aykırıdır ve insanı yalnızlığa, mutsuzluğa ve çaresizliğe sürükler.

Öfkeden Kurtulmanın Yolu Tevekkül ve Teslimiyettir Müslümanın olaylara olan bakış açısı tamamen farklıdır. Dışarıdan, yüzeysel bir gözle bakıldığında aksilik gibi görünen tüm olayları Allah’ın kaderde yarattığını, daha kendisi doğmadan kaderinde o yaşayacağı olayın en ince ayrıntısına kadar planlandığını bilir. Allah her insanın kar-

İlmi Araştırma, Aralık 2009

63


#LM# ARAŞTIRMA / İNCELEME şısına çıkan olayları, o kişi için özel olarak yaratmakta, onun sabrını, tahammül gücünü, tevekkülünü ve zor anlarda Kuran ahlakına uygun bir tutum gösterip göstermeyeceğini denemektedir. Bunun şuurunda olan bir Müslüman, o olayın kaderinde yaratıldığını bilir ve hayırlı yönleri görmeye çalışır. Her ne kadar her olayın sebebi başka olaylar gibi görünse de, aslında tümü Yüce Allah’ın kontrolünde işlemektedir. İşte burada müminin göstereceği ahlakın, iman etmeyen bir kişinin ahlakından farkı ortaya çıkmaktadır. Mümin böyle olaylar karşısında gerilip, sinirlenmez, fiziksel olarak zorlandığı olaylar ile karşılaşsa bile, Allah’ın yarattığını bildiği için, Allah’a güvenir, daima en güzel tepkiyi, en güzel cevabı verir. Kalbi daima mutmain ve huzurludur. Olaylardaki hayır ve hikmetleri düşünüp, Yüce Rabbimiz Allah’ın kendisinden en razı olacağı, en beğeneceğini umduğu ahlakı göstermeye gayret eder. Allah, Kuran’ın bir ayetinde Müslümanın öfkesini Allah rızası için yendiğini şöyle bildirmektedir:

“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134)

SONUÇ: Cennette Kin ve Öfkenin Yeri Yoktur Kuran’da, “Oraya esenlikle ve güvenlikle girin. Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.” (Hicr Suresi, 46-47) ayetleriyle bildirildiği gibi, cennette kin ve öfkenin yeri yoktur. Dolayısıyla Allah’tan cennet yurdunu uman bir müminin de dünyada bu kötü ahlaktan sakınması gerekmektedir. Allah müminlere dünya hayatında da ahirette de mutluluğun, neşenin, sevincin en güzelini yaşatacak, onları sonsuz rahmetine kavuşturacaktır. Kalplerinde hüzünden, sıkıntıdan, azaptan yana her ne varsa bunları çekip alacak, yerine gerçek imanın getirdiği huzur ve güven duygularını yerleştirecektir.

Öfke Müminleri Adaletten Alıkoymaz Öfke, insanlara karşı yapılan haksızlıklara, adaletsizliklere, (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’a ve din ahlakına karşı gösterilen düşmanlıklara, zulümlere karşı müminlerin sorumluluk ve hamiyet hislerini uyaran, harekete geçiren bir duygudur. Fakat müminin hamiyet hislerinin harekete geçmesi her zaman, akıl, itidal ve güzel ahlak çerçevesinde gerçekleşir. Hiçbir zaman mümini adalet ve merhametten uzaklaştırmaz. Mümin öfkesine kapılıp haksızlığa karşı haksızlık, zulme karşı zulümle cevap vermez, adaletsizliğe sapmaz. Yüce Allah bir Kuran ayetinde bu ahlak özelliğinin önemini şöyle bildirmiştir: “ . . . Y i n e d e a f f e de r , h o ş g ö r ü r ( k u s u r l a r ı n ı y ü z l e r in e v u r m az ) v e bağ ış l ar s anı z , a r tı k e l be t te A l l ah, b a ğ ı ş l ay a n d ı r , e s i r g e ye n d i r . ” ( T e ğ a b ü n S u r e s i , 1 4 )

64 İlmi Araştırma, Aralık 2009


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.