Orkun 15 sayı

Page 1

m rgi .co

su r s

TfjRKLER

BİR

ORDU

ken

de

ü

~i~

ww w.o tu

içiNDEKİLER . .

.

.

__ -....:;_ ede Azınlık Irkçılığı.

-.r

-5

z Munakaşayı

~~

.

. İSMET TÜMTÜRK

.

.

Bırakalım

NEJDET SANÇAR .

.

.

.

.

.

.

SOFUOGLU M. ZEKİ

=_.=:-ınô.an

:_- - :\Ch __

Sesler

.

.

N asıl Oynaridi

ekili.

.

.

.

.

HİKMET TANYU

SAyı

. YILANLIOGLU MEHMET KARACA

-::-:'-:a (Şiir) .

.

.

ELMA S YILDIRIM . FEHMİ AKSOY

- -:-::::>:an Gelen Ses (Şiir) _:;:; Er Tunga

-=-=-8zros Geliyor

M. ZEKİ AKDAG

.

. ÜMİT ÖLMEZ

(Şiir)

. YENER ÇAKI

(Şiir)

.::.~-ar.anı Kim Bekler

.

12 - Ocak -1951

KİRTİŞOGLU BEKİR

25 KURUŞ

.::::::_~-::::::c;;:::o=>:::::al;;:::u::=:n::;:un~s::=:·ö::;:z=::ü::;:.~.~. ~~B~E::::=:::D::::=;J


KAYIPTAN

Ergeç

deli

ahm

BU

SES

gönül,

Bu vatanı

bltccektlr.

Kimler

Hürriyet dalında bır gün Şark b ülbülü te cckt lr.

Ey

ö

Göz yuma r mı seni olma

viran !

Anknr adnrı

kalkan

tren

Altayları

tutacaktır.

Allah

bir

gör

Öper

izini

Uykusurıa

bizi neyler

Sana

Sahte

yemin.

Kök üm

tarih,

Nişa.nsrz

kendim

vur a cak

Arıayur tdu

altın

Bu ufak ...

arslan

Dişi

şaf'ak ZEiKİ

çift

sürmeyi?

!"

kendine

g irld

t=reddütsüz

ürmeyı ? ..

gel !..

durma

kudurma

yerinde

gel! ..

yelesi. mi sen

köpürürse,

O zaman

tiifek;

n tacaktrr. . MEHMET

Albayr akln ..

veririz,

deniz

gör.

çiçekler,

Korkuyorsun değil Kölelerin kölesi.

ba.tacak tır.

gör;

tIc

bekler?

g eçerse

karıdan

gel

..

edersin

kim

Hediyeler

o cehennemin

hamlede

terk

bir

ecelde

denizde

bebekler

Hatırından

g dlgernirı,

ettik

bekler? yoksa

çamurdan

vatanı

kendini

de kendi

taşarsa

bir

rgi .co

Bir

Bu

avıla r

çekttm

hata,

kim

vatanı

!..

köpekter

mısın

N e zaman

vatacaktır.

Cezasırı Güneşi

Ey

BEKLER

bekler?

kol tuğunda,

vatanı

KİM

bu cennet

kudurrnuş

Arzular

dayılnr ...

Yaz m kuduran

Bitti

Bu

kim

bekler

lKefeni

gören'?

Anavurdum.

VATANı

m

Hayıflnrıma

GELEN

kendinden?

berıdlrıden ;

boğulursun.

sırtlanlar

gibi

bir

Dünyadan

kovulursun;

Kız.ıl laşan

havalln

daha

muradına

ses

vermeden,

ermeden.

AKDAG

ALP Cenk

d avulu

Yüce

Dlvnrı

TUNGA

vın-ulur da, kurulur

da,.,

ulur

Alp Er

'I'u ng a, durulur

Rüzgar

gibi

Kılıç.,

Icn.lkn n,

01{ atılır, Alp Er Alev

vatan

çıkar

voluna

*

yoktur

bizde

karşı

Ista nbulu

Yine

kervan

yürür»! ..

2 Şubat 1950

farkı;

durulur

mu?

TüRKOGLUNUN IKızılm

ÖLMEZ

*

giriyorken

boğ aza,

toplar

açılan

dar

terennüm

yeşil

dolu

olup

Aslını

meydana

Plıitin

kaplasan

koca edilen

Gurur

atarak.

BEKİR

SÖZÜ

yine

Yakındır

sesini

*

bestesini

ku rs ıln vm Arsla n ı toplar

a tarak

YENER

plçoğ lu piç

Sana

kalbtm bir

Anlarsm

gün

her

;

bana; anana;

Katerinana;

ey moskof

Söyle Çalar

kovarsam

dilerim ...

sovsem

baleman

seferim,

silerim ..

bilirim

sen,

yatarak

teknesini,

Türkiin

çeksen

boyansan seni

bir kez

çıkmazsın, duyar-sm

Pe şkeş

ağ'ııza, yan

!.. Icu rş ılu y ın Barbarasun bu ufuklar

üstüne

Yağmur,

GELİYOR

titretmede

Bab rIstvaha

vı lla rca

Gemiler,

ürür,

et «it

ölcsürür ;

şaı-Icı ..

ye llte n li yarın srrnş ; giriyor

Yine duysun

~le\'am

olan

KİRTİŞOGLU

Eı-kelcçe

Gemiler

korkak

k ıl ıç, kru-g ı...

ye llce n le r i açmış

Güzelim

i

bekler.

karanlıkta

sridak

BARBAROS

Koca

be kler,

mızrak;

ÜMİT

Bütün

heyecan

'I'ungrı, yoı-ulur mu?

O;;: sesidir

Gemı

beleler.

ebede,

bir

Arkndaş Sen

dolu

Babam

kısrak

topuz,

yeğrılr

Şim5eklerden TURK'e

*

doru

mu? ..

Koca

ve

iman

Ta ezelden

da,

(KUR·T)

IS milyon Bu vatanı,

ww w.o tu

'Öttiken'de

ER

Kan belder;Anam Bu vatanı,

ken

*

de

Bıı va tam.

*

soysuz

an artan

sana ... itoğlu; kin

dolu ...

savaş duvulu ... ııeymlş TÜRliOGLU,

elbet,

o vakit

..

:.. ÇAKI

BEDRETTİN

GÖRGÜN


-:::--'::-'aZan:

,,=;:;-:..;~

ATSIZ

i ve Neşriyat

::düdürü TUl'rlTD"RK P.

K.

1818

:._ Ocak

u

o Haftalık

1950

Türkçü

Cuma Günleri

ABONE : Yıllık:

8 lira

6 aylık:

4' lira

Yurt

Dergi

dışı:

12 lira

Yıllık:

15. Sayı

Çıkar

Bir Tehlike Var İSMET TÜ:lITVRK Te hl ilce (Hom iiniz m ile !\Iiie:HleJe adı altında Meclise sevk edilmi)

mı)

Kanunu) bulunan

vevu (Dernokrn siyl hükümet tasarısından

Koruma

Kanu,

gelmektedir.

ye vahimdir. 'I'a sarı hükumet adına Me cltse g-etirilmiş ise de tamamen Halil Özyörük'lin (.-!..dalet Bakanı) lmmı<}}, altında bulunan bir ko mlsyorı tarafından haz.rrlunrrıışt.ır. Eornisyonun çalışmalarıo g'izli olmuştur. Ancak bir n olctn en başlangıçta bile dlkka, tinıizi çel,mi5ti. H:omis~O~lda. Bülerıt Nuri Esen adında biri vur d ı. Hani şu Hasan ~'nin yakın dostu ve Öner. Yücel davasındaki müdnflr. Halil Öz.ydrükün bu kim. seyt iknzla ra rağmen komisyonda bulundurmakta ayalc diremesi bizi bu komisyonun rerkıbi üzerinde daha fazla dikkatle durrna ğn sevk etti ve hayretle gördük ki üye. lerinin cozu bize tamnmerı yabancı olan bu komisyonda milliyetçiliğ'i veya komü, nizme cephe alması ile tanınmış tek şahıs yoktu. Çok israrlı Ye sinsice ve çok mallaretle ~'apılaeaıb muhakkak olan komünıst nzma ve snsu-trna tesebbüslertrıt Cinliyebilmek icin komünts tüüe karşı uzun mü. cadelelerin tecrübesi ile bu hususta bir m ef lcür e taussup ve titizliğini kendinde btr-leşt irrniş o lmu k şar ttı. Böyle bir kimsenin volcluğu Ise Icornlsvondn ili, göze çarpan nokta idi.

de

rgi .co

m

Ciddi

ww w.o tu

ken

Tasarı çıkmen en köt.iimser endişeler bile Iuz.lastvl e tahuklcuk etti. Basiretler Iazlus-yle ba ğlanmış, komünist. sızma tesebbüsle ı-l . ye ~'eyrilen doluplar tarnamiyle muvcffuk olmuştu. Tns:~rıda baştren iic:. nokta dikka.te çn rprnu ktu drr : 1 E,omiinistlik esld hülcürnle ı-de çok elestk bir şekilde tarif edllrnlş ti. Kanu-. nun boşluklarından istifade e-den tcomünıstjer perva srzcn pı-opagn ndnla.rrnı yapıyor. ::ır, bazan, kenılilerine komünist yerine (Giemalist) veya (Sosyalist) devlvermelert hc€" ye ti yo rrl u, Yeni t asar ıdu kaçamak yollarının daha da genişletildiğ'ini görüyoruz. 2 Eski hülcümleıceza. mrkta.ı-ı bakrrmnda,n bir mn nt.ılcstzl ık arzedlvnı-dn. Komluüatf lk düşmanm bir içeri sızması, millete- !;:arşı bir düşmanlık hareketi olara 1; ceza tehdidi alt.ına al ırnvor-sa, ceza militarının diğer ('e~jtli Iharıe t-I yataniye harp. ke lerinden çok daha, az olmasının mô.kul bir sebebint bulmuk Imkünsızdı. Diğ'er ta. raf'tan pğ'er komünizm (des te lcçi le ı-Imn durmn-Inn itidb ettiklpri gibi) sadece kendini milletin iradesine arzeden bir siyasi düşünceden n)arct ise, buna bir cez a tayininin hukuk nazar ıvat.ı balcırrurula n meşru bir da ynnn ğ-ım bulmak da aynı derecede zonlu. Bu durum, Icnrıurı vüz.un ın yaptığı şeyin hnlcl ıl ığından kendinin de pek emin olrnrul ığ ı ;':ibi bir manzara, ynrat!yol', bu hal kornlmtst.lere münevt bir destek oluyordu. Yeni tassar-ıda aynı durum de'j;am ediyor.

3 -

Eslddenberi

~tııniiııistlerin

en titiz

('11<1i;;el"r:, en

aziz

gayeleri

yalnız

ımı.

mamaktr, yani aynı karnın hülrümlo ı-In!n baska fikir ye lıarel;:etleri de kendllerivle rnber içine alması idi. Bunda gli(liilen merıfnn t le r : Di kkn t ve. gayrcttn dağılması, komünlst llğ+n bütün milletin müşte ı-ek düşmanı durumundan çıkrp sadece hükü. metin sevmeıliğ'i bazı f ik ir ceı-cvanlar ı ilc bir sufta bir mevkıe ~elmesi, fikir ve ,:cdan hürrtvettne lca.rşı yapılan recavuzte rIn uyan(lıra eağ'ı tepkilerden komiinizmin rl istifade etmesi, demokrnsl g'eleııCI, H' müessese lerm!n bir ttulü kurulamaması cemıve tte jön Ye mu ku hil k in , brıskr H' kn rsı lı k baskının doğ'urduğ'ıı huzursuz, j,a. slu bir havanın hüktm olnıası gibi !wmiinizın hesubma ctrlden mühim menraa.tlerYeni tasarı komüntzmt (sözde) ceza t elı di di altına aldıldan sonru sırayla (ta. men aynı şe ki lde ve ayrı ı m ik tu r ccz ala rhı ) «Cu mhu ılve t çl llğe ayk ırı» idare 5e1;:. kurrnalc ls tcmevt, «rlr-mokru sl pre nsl plr-r-inr- u yk ırı » ha relce t ı Ye bir de (en hassas .-ta) «Ananr-stnln (ve y.ı Anayasanın) tanıtlığ'ı Ica mu haldarını ırk mülühnzastvlc bIılırma» yı lcomünızrne ku rıst.u-a r ak ve Iıuluvt ıru ra lr aynı ;;el;:i!(]r' ceza tehdidi altına lıyor. "İrtica» hu k kı nda.k i es ki Jıukümlc r olılni';u g-ibi kılıyor, Hukuk prenslple ıI bakımından bu vusa kla r müdu tn a ol unruruız. En açık bir mi. ! alalım: Tasarı «Cumhuı-Jve tclttae a ,V!;: ır 1» bil' iıl:!rc se kl iııi, raı-aza İn~ilrede,_ uğu ;.:ilıi .mcşrutl hi r k ru llrk çL'rrcVL'si j';iııılc bir de mok ı-asi ..,-i istiyeni Vf' bIL husır..


ORKUN

ettirmek için siyasi bir parti kuranı ız yıla kadar ağır su seçim yolu ile tahakkuk hapisle cez.alarıdır ıyor-, Hiikümet bunu yapt.ığ: anda demokrasi ve anayasa ortadan kalkmış, bir zümre d ik ta tör-Iüğü baştunus olur. Zira mület iradesinin ne hadd e ka. dar gideblleceğini. nereden öteye gidcmiyeceğ'ini ta~in etmek srılüh lvettnt bir şahıs veya heyet kendinde gördü ve o yolda hareket edebildi mi. artık mlllet lıür bir insan topluluğu olmaktan çıkmış, hayat ye lı lirriyetinin geri kalan lcrsmı da o şahsın yeyıı heyetin takdir ye müsamııhasına bağlı olarak vaşryan bir sürü menzilesine Inmin olur. Nazari olarak müdaf'aa edilemiyen bu ceza. hükmünü amell bakımdan da haklı g drrneğe imkan yoktur. Milletin çoğ'unluğ'u ya esasen cumhuriyete tar af ta.rdrr • o vakit Cumhuri;ı:etin böyle çirkin Ye gayri tab 'I müna taşıyan bir ceza hükmü lle desteklenmesi tıımamen Iüz umsuz olur; yahut da millet Cumhurtyott istememekte, krallık istemekte ye başındaki hükümete ancak ceza korkusu ile boyun eğnıektedlr ... o takdirde Cumhuriyet esaseri yoktur, ve «Cumhuriyeti korumak» tarı bahsetmek havasızca bir mürailikten başka bir şe:.' değildir. 'I'asaı-ıdalct diğer Jıülcürnlar de aynı ölçtiye g'öre sakatt.ır. Gelelim en mühim nokta olan «ırkçılık» aleylıindeld hükme. Bu, komünizm için haklka.ten büyük bir zafer. dir. Komünizm yıllarca bu gııyeJ'i elde etmek için uğraşmış ve nihayet (tasarı ka., nunlaştrğı tal;:dirde) mm-adına errntşttr.

ken

de

rgi .co

m

Samimi ve hakiki manada her milliyetçilik teliU;:kisinin içinde zarurt olarak bir ayırma unsuru vardır. ıVı:illiyetçi başka insanları da sevebilir, fakat herhalde kendi milletini daha fazla veya başka türlü sevivordur ; milliyetçi başka insanlara da bazı haklar tarı ıyabflfı-, fakat kendi milliyetinden olrınn bunun üstünde bazı haldar Istıiyecektir, zira akst h a Ide bir milli yur t Icurrnnk ve kcrumalc için akıtılan bunca kan. ların manası kalmaz. Dikkat edilirse Icomünıst ve kozmonoltttn «ırkçılık» a sÖğ-erl,en hedef tuttuğu işte bu ayırt etme unsuru, yani milliyetçililtin bu esas varlık unsuru ve şart.ıdır, Styasl tecavüzlerde. kartten tür Ye söğ'melerde, cezalandırma heves ve teşebbi.islerinde ırkçılık sözü ancak henüz Icendi adı altıncıa sfıldırılama:van «milli. yetçililo} in yerini tutan bir paroladan ibarettir. Bunu bir an için bile akıldan Çı. karmamak her Türkün milletine ka rşı vazifesidir. Milliyetçiliği feda eden bir millet ve devlet ise öyLe bir mail satıh üzerinde Icayma.ğa brı.şla.rmş trr Id, son bir gayretle kendini topur-layıp geri dönemediği takdinle ergeç vrır-acn ğı Icaçmılmaz akibet Mos; kof un esiri olmuş (Eğer milyonlar gibi milliyetini de, insan1ıı1:ını da Icavbetmektir. Dönelim tasarıya. Tasarıda «Arıanesının (veya Anayasanı"',) tanıdı/i, kamu hak. larını ırk miilahazasiyle tealdu-mak. için propag-anda yapmak Ye cemiyet ınırmak cezalandırılıyor.

ww w.o tu

Burada dikkati cekeri ilk nokta bir açık kapının zorlııulTIa1üa ol.dl1i';udnr. Ana , yasa ve Türlüğtin geçmisteki ananesi herkese hürriyet, mat ye can emniyeti, haysl , yet ve şeref le yaşamak hakkı gibi bir takım Insanl ık J'uldul"ll\ tanır. Bunlar bütün Türk tarihi b ovurıcn ancak ı;eçen Z7 vıflılr istibdad idaresi zamanında ihHiJ Pililmiştir. Bunları ihlal edenler «rr Iccıla ı-» değ'n. «ı rı, çılılo) a ııi:-ız dolusu sovenler.tn-. 'I'üı-kcüler bu hulclnr-ı çiğııiyenlerin daima karşısında cephe alrmst.ır. Bir yanda hal, ve hürriyet mücadelesi uğ-runda z.ulüm ve i~kence g-ören Türk. çi.ileri, ve bir yanda da bu zulüm ve Islcenceleı-I vaptn-nrnn önünde e1ini değil de dizini öpe cekmts g'ibi eı!;ilen Halil Ozvörük'ü g-öziimüziin önünde canlandırınca fe leğin bu derece hrı ya srz ve ku lı pe olabildiği ne sa.şmamak elden gelmiyor.

Tasarının bu metninde asla gözden kaçmaması gereken ince bir nokta var. Hu, kuleta bir tef'sı r ye tatbik lca ide sl icabı kanun maddelerinden hem müspet. hem de menfi hüküm cıkar ıl.ır. Mesela, bir belediye Jcarurr 'bir yerde, «Gece saat ıı den sonra çalgı çal~ak yasaktır» dese, bu hülcmürı menft deliUeti de belediyenin o yerde gece saat ıı e kadar çalgı çalınmasına müsaade ettiiUdir. Tasurula «n-le mülüha., zasiyle» kamu haklarını kalrlu-mak propaganda ve tescbbüslert ceza tehdidi altına afmd.ığ ından, bundan acikca çıkan hüküm başka. mülahazalaı-Ia aynı şeyi yapmanın caiz kılındığıclır. Bu mes'um karıunun getirdiği bir yenilik de budur. Yazık ki ını. kulecu olmıyanların gözünden bu nokta kncncatctır. Eğer gaye bu bahane ile «rrk cılı k» a dı a l trndn mllliyetçiliğ'e tccnv+z olmayın da h akflca.ten kamu haklarını Ihlftlrl en Icorumalc olsaydı. metnin. «knmu haldarını her ne mülahaza ile olursa olsun kalrl ırmalr» şeklinde olması. veyah ut da, ei!:er ancak mevcut ve ak tü el bir t elı lltcevc işaret edil me l; isteniyorsa. «kamu ha lclm-m ı Irıkrlüp, cıl ık rnulülınza stvle kaldırmak» s ekl in de olması g-cl'cJ.::inli. ÇranIdi şimdiye kadar bu memlel;:ette kamu haldarının ihlali ye kaldırtıması unca k Irıkrlü.pcı lrk sebep veya bahanesiyle vuku bulmustur, Tlirkçiilük (yani bazılarının tabhinee «n-Iccrlık ve 'I'urnrıcıh k»} nereden ve ne şekilde ı;elirse ı;elsin. milletin hak ve hüı-rtve tlne vönel trlec elr her tehdit ve ba.skrvı cepheden l;:an;ılamağ'a. bu ııi';ıırda s-mun a krı rlu.r mücadeleye devama lııızırclır. Basında Adnan Mender-es ,~ibi sevtren bir sahstvet 'm!',man hülcümet.e bütün samimiyetimizıe t a vslverntz. henüz g-eri dönülemıvccelc bir r>rlım a.tılrnnrrus ke n hıı ta. sarıyı en titiz bir dikkatle tekrar g-özden ı;ecirınesi. ve bilhassa ml lltvet.ctler irı (eri ,hafif tabu-le.) itimadını a sla haiz olmıyan Halil Öz:vörlik'li hükümetin hıı sahada kendisine kılavuz olarak alma kt an hazer etmesidir. iSiUET TÜMTÜRK

~~~~~~~~~~NV~NV~~~~~


5

ORKUN

Türkiyede

Azınlık NEJDET

Irkçılığı

SANÇAR

disinden ayırmak tarafına pek gitmemektedir. 3_@:-ıkü Türkiye, son Türk imparatorluğuDış gürünüşleri itibariyle de Türkten pek fark:asİiyesi ile meydana gelmiş bir devlet 01ları olmıyan bu insanların bu şartlar içinde ve -=--~..::ı..:2n, nüfusu içinde Türkten gayrı unsur. bu durum karşısında T'iır kleşmeler ini istemek ..:=.::: :::.=. vardır. Bu unsurlardan Türkiye curnhu. ve beklemek, va tarım ası! sahipleri olarak, elvatandaşı bulunanlar memleketin ::ıs:l bette hakkımızdır. - -' _:,,:-:::le aynı haklara rnalik trler. Bu günüBu müslüman vatandaşlar, acaba, bu yol üze- ::::: devlet telakkısine göre tabii bir neticerinde midirler? =--, ':aimz, bu ne kadar tabii ise, kendi soyun; İşte bu soruya müspet cevap vermeğe imkan _ :"-:11 'an vatandaşlarına böyle eşit haklar yoktur. Zira, imparatorluk zamanında Türklük =--== 'ir milletin, onlardan bir takım karşılıkiçinde eriyip gidenler bir tarafa bırakılırsa, bu.- "'-~emesi de o kadar tabiidir. Bunlar aragün miktarları herhalde bu vatandaşların küçümsenerniyecek bir sa~ _=:E:. millete ve vatana yı teşkil eden bir kütle, asıl sahipleri DADALOGLU'NUN SAZIYLA içimizde ayrı milli varlık_-=::bağlı olmaları ve lar halinde yaşamakta menfaatlarını Haz bulduk va tarun tasalarınıla; ve bu durumlarını ısrarla =-~.::: asıl sahipleri de. Makarn tstemeyız, dertler bizimdir. muhafazaya çahsmakta, _- __ ": e düşünmeleri BaS eğ'me yok Türk'ün yasalarında, dırIar. baş ta gelir. Zulme karşı duran mertIer blz.lmdir. -::- ~'1 Türkiyede yaBu kütlenin Türklükleolan ve Türklerri sadece nüfus cüzdanınMillete adnrıd ık, dönele değiliz . • =~ kanuni haklara daki kayıt iledillerinin Kolayca bülcül ür bilek değiliz. --: ,- bulunan yabancı ucundaki yalancı «TürBir kapıya bağ'lı Icepek değiliz, kürn:» sözündedir. İzaha __ vatandaşlar, acaba, Dağlarda aç gezen kur tla r blz lmdir. vazifelerinin Iüzum yoktur ki Türk =ıü,hjmini yapmakolmak için elbette sadece Ne zamarıa kadar sürecek bu hal kuru bir söz, «Türküm» " - ~:ar? Bu sorunun Deme, Hocaoğlu, yak ındu- zeval t araştırmak ve sözü yetmez. Türk olmaSeni beldiyoruz büyük lh tı lal : nın tek şartı, bir Türk 'e '.mek lazımdır, Düşman elindeki. yurt.la r bizimdir! ':. bu, Türklük için kadar Türk olmaktır. Bu -"-: bir meseledir. da Türke karşı sevgi duyHOCAOGLU S. ERKüRE: _=-==yedeki bu cins malda başlar. Bu insan_ -T.'::"'::!?r ayrı bir celar eğer Türklük kadroeşkil edenler ve suna hakikateri girmek _ ;;::::er diye ikiye ayrrlabihrler. Müslüman rs tiyor-larsa, önce üzerinde yaşadıkları vatanla _:", bulunrnıyanlar ayrı cemaatları olanlar. arasında hayat sürdükleri millete karşı içten ':":'eri, dinleri, mil liyetrert, kültürleri ve bir sevgi beslemek mecburiyetindedirler. Bu ;=:-'~c..rj bizden ayrı olan ve resmen de ayrı sevgi onları kendi ırki-milli hüviyetlerinden ayırır ve Türklük duygusu, Türk kültürü, Türk ~c:m halinde yaşıyan bu insanların TCırkruhu ruhlarını sarıp iliklerine kadar işlerse, beklemek hem manasız bir istek, ::=' Ş bir hayalolur. Bunlardan is tiyeceğ i, işte o zaman bu insanlar Türklük kadrosunda '" Gc_- iyeceğirniz, nihayet, bu vatana ihanet yer almak hak ve şerefini kazanabilirler. Fakat ,:.----,;.,..-=o=-.,r sadık va tandaşlar olmalarıdır. Türklük sadece dillerinde olup evlerinde Türk::~: müslüman olup Türkçe konuşan, Tur k çe den gayrı bir- dil konuşan, gönüJJerinde Türk__ :ıenimsemiş görünen, isimleri bizim isimlük sevgisinden başka bir milliyet sevgisi taşıadetleri bizim ade tlerrmlze benziyen, yan, mefküreleri, davaları başka bir milletin soyca Türk olmayan unsurların durummefküresi ve davası olan insanlar, günde kırk =::::-::'i? değildir. Bunların bir kısmı asırlar., bin kere Türkum eleseler de yine Türk olamaz, Türklerin içinde yaşamaktadırlar. DıTürk sayılamazlar. Türk cemiyetinin kendisinmüstakil bir vatanları bulunmıvanlar elen saymakta yüzyıllardan beri adeta ısı-ar ettiği __ kiye, bir vatan olmuştur. Bu vatanrta bu dindaş vatandaşlar, içimizde müslüman azın.:.;..;,:,,:;;,,,-=,,,,,,,-..c-'-, bu vatanda zengin olmakta, bu va, lıklar olarak yaşamaya devam ettikçe, bu du_:. ",,-:anın asıl sahipleri kadar rahatbir harum da elbette ki Türklük için mithim bir me- _ -~:naktadırlar. Bu millet de onları kerı, sele olmaktan çıkmaz.

rgi .co

m

_.:.."'=

- _- --=-=

ken

de

----..z

ww w.o tu

_ ==

~==~,


ORKUN bir takım akılsızlarla maktadırlar.

birlikte,.

bile bile saldır.,

Bu vatan Türk vatanıdır. Bu va tanın sahibi Türklerdir. Elbette ki bu varanda sadece Türk fikri, Türk ülküsü, Türk davası hakim olacak, tır. Bunlardan başka hiç bir fikir, ülkü ve davanın bu topraklar üzerinde yeri yoktur. Onun için Türkü Moskovaya köle etmek için çalışan kızıl hayasız bizim için nasıl hain bir varhksa, Türkün ve Türk vatanının nimetleriyle dolup taştığı halde Türke karşı bir başka milli dava güden azınlık ırkcısı da o derece haindir. Çünkü netice olarak ikisinin gayesi de Türkü yıkmaktır.

m

Türk olarak, bu va tanin asıl sahipleri olarak, ne zamandanberi içimizde yaşadıktar-ı halde bir türlü Türkleşmemiş, üstelik de başka ırkların davalarını güden insanları elbette ki hoş karşılayamayız. Başka milletlerin milliyetçilikleri kendi vatanlarında, kendi milletlerinin yükselmesi için ele alındığı zaman en tabii bir hak ve harekettir. Bu hakka karşı saygı beslemek zaruridir. Fakatbaşka milletlerin ırki-milli davaları bizim memleketimizde, kendilerine va tandaşlık şerefini .verd.ğirniz insanlar tarafındaıı bize karşı çevrilen zehirli hançer haline ge .. lirse artık bunun adı sadece hıyanettir. Buihateni 'yapmaktan bir türlü vaz geçmiyenleri bu melanetler.nde serbest bırakmak ise sonsuz bir gaflettir.

ww w.o tu

ken

de

Bu müslüman Türk va tarıdaşlarımn Türkleşmerrtek hususundaki inatları yetmiyormuş gibi, bir de - çok feci bir vakıa olaı-ak _ Türklükten gayrı milli davalar güt.meleri, açıkçası, Türkiyede bir azınlık ırkçılığı davası peşinden gitmelerinden başka bir şey değildir. Her dikkatli göz, muhitine bakmak suretiyle, bu azın. lık ırkçılığmın küçük veya bÜYÜk misallerini bulabilir. Türkiyedeki bu azınlık ırkçılıkları; netice olarak, elbette ki Türklük aleyhine bir fikir, bir harekettir. Ayrı ırki bir dava gütmek suretiyle Türklüğe karşı cephe almak cesaretini gösteren bu insanların, ekmeğini yedikleri vatana karşı düpedüz bir ihanet olan bu hareket .. lerini, bu azınlık ırkçılıklarını, Türk olarak müsamaha ile karşılamaya imkan var mıdır? Tek parti devrinde azınlık ırkçılığının bir çok misalleri devlet memuriyetlel'inde görülmüştür. Uzun yıllardanberi Türkiyede yaşadığı ve artık Türkiyenin kendisine bir vatan olması gerektiği halde bunu gönlüne bir türlü kabul ettirernemiş, bir türlü Türkleşrnek istememiş, aksine ırk i varlığına büsbütün sarılmış bu cins vatandaşlardan bazıları, büyük mevkilere geçtikleri zaman, başına geçtikleri devlet kapısını kendi soydaşlarryla doldurmuşlardır Bu ne demektir? Türkiyedeki azınlık ırkçılığının en tipik ör., neği ise, dönme ırkçılığıdır. Dönmeler, Türk cemiye ti içinde en kuvvetli azınlık ırkçılığı güden bir cemaattır. Bilindiği gibi geleneklerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Türklerle kız alıp vermek istemeZler. Türk milliyetçiliği hareketlerine karşı sinsi sinsi, fakat sistemli bir şekilde cephe alanlar arasında dönmeler esaslı bir yer işgal ederler. Bunları vatandaşlık vazifelerine davet edecek, dönmelik yapmamalarını ihtar edecek olsanız hemen müthiş bir Yahudi şamatası ve yaygar ası ile karşılanırsınız. Dillerinden ve kalemlerinelen hiç eksik olmıyan inkılap, cumhuriyet filan gibi beğlik bir takım sözlerle milli sesi boğmağa çalışırlar. Türk ırkçıhğ ı işte bu azınlık ırkçılarının Türk gövdesinde açmak istedikleri yaralara karşı bir müdafaa s.lahmdan başka bir şey değiL dir. Türk ırkçrlrğı, vatandaşımız olduğu halde bir türlü T'ürkleşmiyen, Türklükten ayrı ıdd bir hüviyet taşımakta ısrar eden ve bu ır ki mefküresiyle T'ürke düşmanlık eden insanların bu vatan ve bu devlete fenalık edememelerini sağlamak için milleti uyanık bulunmaya çağı. ran bir fikirdir. Dünyada bir millet için bundan daha tabii bir hak elbette olamaz. Türk ırkçılığına düşmanlık edenlerin büyük kısmının bu azınlık ırkçıları arasında bulunması boş bir tesadüf eseri değildir. Onlar bu işi şuurlu olarak yapmakta, Türk vatanında kendi ırki davalarını yi.irütebilmek için buna engelolacak silaha, yani Türkü uyanık bulunmaya davet eden Tür], ır kçıl ığ ına, kendilerine taraftar edebildikler i

rgi .co

6

Türkiyedeki azınlık ırkçıları, Moskof kölesi kızıllar gibi Türkün sinsi düşmarılarrdır. Komünist nasıl fikrini ve gayesini açıkça beLrtmez, melane tini bir takım tüller altına glzlemeye çalışırsa, azınlık da aynı şekilde hareket eder. Fakat kızıl canavarı yılan gibi gizlend.ği yerter., den bulup çıkarmak ve hüviye tini bütün çıpJakl ığ ı ile ortaya koymak nasıl güç bir iş değilse azınlık ırkcısı hainiri suratndaki maskeyi çeıöponu asıl- çehresiyle milletin önüne çıkarmak da pek güç değildir.

Biz, Türk düşmanı komünistlerle çarpıştığ». mız gibi Türk düşmanı azınlık ırkçılarıyla çarpışmayı da milli bir vazife saymaktan geri ka ımıyoruz. Bizim için Türkün düşmanları bir bütündür. Bu düşrnanlar a karşı Türklük vazifemizi sonuna kadar yapmaktan bizi hiç bir kuv, vet alıkoyamaz. ÇiFTÇİOGLU

NEJDET

SANÇAR

Bazı okuyucularırnız Atsız'ın bil' müddettenberi ORKUN'da yazısının çıkma yi; şımn sebebini soı-maktadırlar. Atsız hastadır, onun için yazıları çıkmamaktadır. İyileşir iyi leşrnez yine yazıların m ORKUN'da çıkmaya başhyacağı tabiidir.


7

ORKUN

Liizurnsuz Münakaşayı Bırakalım SOFUOGLU

M. ZEKİ

lik büyük bir milletin en son müstakil parçası bulunan Anadolu 'I'ür klüğünun milli şuuruna sahip, kültürlü, müreffeh ve sıhhatli, medeni bir cemiyet ve Türkiye-

Bugünkü Türkçülüğümüzün başlangıcı sayılan 'c bir asra yaklaşan bir zamandan beri, vakit vakit tazelenen bir münakaşa va ı-dır ; Türk kmdir; kime Türk diyece; giz; kimleri Türk kabul edeeeğiz ?

nin

HIRSLANA dense, hırslana

Anayurdun

3u

rtibar-la,

~-:::

kabul

=-=::nde,

"Türk

ırmakları,

lurslana.

an gel irtz

hakından,

bizi

Moslcof Çıkar,

tam fikir

: -~

bir

-= -=.

varmartuş

ve

ekseriyete

beraberliğine

dense,

2...~

pek

.==- ==E:

harici ve çok müsait şart-

zaruretlere

rağmen,

gibi gelişip

kökleşme;

ve

yayılmarmş

kılıç

lurslann

krrıdan,

Köpel;: gibi

ulıır

sesin,

İnsan değilsin ya.. nesi n 't : Mehmet, tüfeğe süng üsün 'I'akar,

hırslana

Diler Her

deli

hırslnna,

göniil

dller,

'I'irr k, yürekten

Kendi

kendini,

dense,

Çalmr,

hırslana yaparız

Azl ık yaparız Her

Türk

Srka.r,

gölde,

dağını,

Meşhur

eden

yaz.ılurıla.r

Moskof

dense,

Şeker,

hırslana

Bir

bulur,

gelir»

zehir

olur,

lurslana.

yakalarsam

Sağ

bulamazsın

HALİL'in Yıkar,

SOYUER

sak,

düşmanbu

düşmanlarını

nun

eder.

İşin

milliyetçi.

bir ih tilaf na

Bazı

ka. ve-

nüansları

ederek,

ufak

-tefek

ayrılıklarını

körük,

şişirdtkleri

leyip

için , da

hain

safdilleı'in.

görüş

.ba.

aslına

bulundukları

izam

mille ,

da mem,

olursa,

muhak,

Lüzumsuz

münakaşalar

manasız

iğbirarları,

meseleleri

izze t.ı

selesi bir

merrüd

böyle

ğinin

nefis

me ,

taassub

ve te-

. göstermeyi,

vatanperver

dumuzda

ı,

fikri

gelmekte

yapıp

araya

rak

hrr slunu.

HALİL

bir fi. varrna ,

ülkü

tin

kılacak

hiild

hala

değil,

bn-akrnalıyız.

görüyor, Türklük •':~'-:2 elem duyuyoruz.

=-=-~

sadece

kendini.

=-':"'::-2,'

belli olma, ne gibi hallerle karşılaşacağı _ - veya pekala belli olan, Türklük dünyasının _=.=0' ümid! ve şanh, muhteşem bir tarihe ma,

mak,

pundunu, berıdlru,

kini,

hırsları»

olmasını

durmak,

larımızı

bu

mürrakasa

beraberliğine

yumı-uğunu,

sözdür,

«Başa

hayati

kir

lnrslana.

hırslana

Dava

kak t.ır.

çoğunu,

çelik

şüp.,

iken,

edip

ya

hnslana.

asla

mebdeinde

ni değiliz.

nokta,

şimşek

böy,

yoktur.

kadar

de

halcda,

bize

Moskof

Dümdüz

hemiz

ve

Bunun

olduğundan

Ierrn esaslı

lurslana.

yoktur

Koyamazsın

diş biler.

mermiler,

Yakar, hırslana Adaletin

yoludur.

işin

hırslann.

olan Türk

==--=:'etçiliğinin, ...2...-']j

yakmdarı.

ancak

m

Tanırsm

üs.

mllliyetçili ,

Türk

ğinin

kal.

gücü

olabilmesi.

yolu,

tek

le Her

savaş

bir devlet

ancak,

olarak

edeceğ iz ?» mes';

tün nin

hırslana.

ve

rgi .co

İ

şahn,

Türklük

Iurstarıa

Akar,

ww w.o tu

~=-

Moskof \Kalkar,

de

sarılık alemi, hayat ve istik , -hakkındaki duygu ve :::'1şüncelerinin milli, nev'j şc..l,sma münhasır ve toplu ifadesi demek olan milli:,'e-çiliğin hareket noktası da, -: iriesi de, gayesi de yine o ::::.illettir. Diğerbir tabtrle =liyetçiliğ:n mcbdei mil , __ müntehası yine millet~- Hal böyle olunca, dün, :-~:n hangi mernleke'tlerin , :::? o u sa olsunlar o memle, .=:e: milliyetçilerinin her şey-=", . e . 'el millet mefhumu iı; 2...-i:ıde ve millet tarifinde ",-'aşmış ve ittifak etmiş bu- ~ aları hayati bir zarüre t -~ill eyler. Aksi takdirde, "-'yetçiliğin temeli zayıf == saxat bırakılmış olur.

HIRSLANA

ken

Şu muhakkaktır ki, her ::::emleketin milliyetçiliği, o ::-.ernleketin ve sekenesi olan ':lletin ırki, içtimal. tarihi, ;'=Opolitik vaziyet ve bünyesine göre şekillenir; esasen 'e böyle olmak icabeder. Bir :::;';Jetin, kendi cemiyeti, in-

ik tisaden

marnur.

kmmış

Türk muzaffer

artık

Samimi

ola ,

isek,

yur-

milliyetçiliolmasını

ve

bu şerefli milletin hür ve müreffelı, müsta, kil ve kudre tli olarak payidar kalmasını. istiyor, hareket etmek zaruretinde.

yiz. SOFUOGLU

M.

ZEKİ


PULLARI

dervişlerini kaldırrnış, İstanbula Avrupalı bilginler davet etmiş, ve Türk lisanını Arapça ve Farsça kelimelerden temizlemiştir.» Sayın Varuşa'ya göre şimdi «Türkiyenin hıı-istiyanlaş tirrl., masında karşılaşılan hakiki güçlükler daha zi., yade çeşitli mezhepleremensup katalikler ara, sında birlik eksikliğinden gelmektedir. Eğer aralarında daha fazla bir birlik ve anlaşma hüküm sürecek olsa nüfuzları çok daha kuvvetli olacak ve müslümanlar ise, hıristiyanlığa karşı olan meyillerinde daha çok teşvik görmüş olacakla rdır.». Sayın Piskopos «Hıristiyan medeniyetinin ileri kalesi mevkiinde bulunan» ye., ni inkılap Türkiyesi için dua edilmesini istiyerek sözlerini bitirrniştir-,

rgi .co

Ah şu hükümet! .. 27 yıldanberi gördüğümüz ilk meşru hükümettir; Allah göstermesin bir sarsıntıya gelirse bir yandan dış düşmanlar bir yandan da kirıi iki kat olmuş dünkü şefler hamleye hazırdır; onun için bıçak kemiğe dayanınea muvafık muhalif bütün Türkçüler hükümeti desteklemeğe kendimizi mecbur hissetmekteyiz ... Bütün bunlar doğru ama, bizim mübarekler de öyle hatalar yapıyorlar, iç ve dış İnönülerin ekmeğine yağ sürmek için öylesine yapmadıklarını bırakmıyorlar ki !... Neyse, yine büyük işleri deşmiyelirn de burada ufacıcık bir şeye dekunalım. Yılbaşından itibaren İnönünün resmini taşıyan pulları kıymetten düşürdüler. Bir sürü kırtasi muamele ve masraf, memurlara ve· ellerinde pul bulunanlara bir sürü külfet, Israf olunan pullardan ötürü Hazineye de bir hayli zarar. Bütün bu lüzumsuz külfetlere katlananlar ve bilhassa elinde pul kalıp yananlar tabii hep kızacaklar. Ve İnönü efendiye tam istediği propaganda. Yazık değil mi? Mademki saltanat makamından düştükten sonra da resmi pullarda bu kadar zaman bırakıldı, tükenineeye kadar da kalsaydı acaba ne zararı dokunur du ? oı çehreye baka baka kim, seninnazenine yeniden aşık olması tehlikesi herhalde yoktu. Hüküme tçe pulda resminin bulunma şerefine layık görülmedi ise, bunun da çaresi koraydı : Pulda resmin bir şeref teşkil etmek için değ il, geçmiş bir felaketin ibret levhası olarak bırakıldığını ilan etmek. Hem zaten bir pulun üzerinde bir resmin bulunması neden mutlaka resmin sahibi için şeref sayılsın: Dünyanın dört bir bucağından gelen rengarenk pulların üze, rinde mandalarm. kargaların, kertenkelelerin resimlerini görmüyor muyuz?

m

İNÖNtr

de

*

ww w.o tu

ken

BİR ADI DA VAN MI? .. Liseler-in birinci sınıfları için yazılmış bir dil bilgisi kitabı var. Haydi kitabın kapağındaki . ismi dedikodu olmasın diye bir tarafa bırakalım. İşte bu kitabın 1950 baskısının altıncı sayfasında Gök Türk yazısı hakkında izaha t verilirken aynen şu sözler yazılmış: Orhun ld tabe , leri, Çinlilere karşı koyarak Gök Türkleri Isttk ,

*

PİSKOPOS Türkiyedeki katoliklerin ruhani başı Pisko; pos Varuşa Brükselde bir nutuk vermiş. Nut , kurı hepsini basmaya yerimiz elverişli değilse de sayın piskoposun kıymetli görüşlerinden okuyucularnruzı büsbütün mahrum etmernek için bazı parçalar veriyoruz: «Atatürk Müslüman tekkelerini ve onların

lale

kavuşturan

ile Bilge

Kutıu

Iiaaganın'ın

Harun mezar

oğulları

Ki.iltigin

ta.şla.ııdır.»

Bu cümleyi okuyunca; Bir adı da Van mı Erzurumun? meşhur mısraını hatırlamamak mümkün değiL. Haydi Kül Tigin ve kagan sözlerindeki yanlışları bir tarafa bırakalım. Fakat bu müellifin lügat kitabında acaba abiderıin bir adı da mezar taşı ml? Herhalde o yiğit Gök Türk çocukları, dik tikleri abidelerin kendilerinden on üç yüzyıl sorıra mezar taşı yapıldığını öğr-erıseler, belki de o taşları kaptıkları gibi bu çamı deviren müe.lli., fin kafasına indirirlerdi. ..

*

BEYAN -I TAZİYE ... Soytat-ı (yani kızıl) Bulgarlar. Bulgaristanda yaşıyan Türklerden üç yüz binini, efendileri kuzey kibanndan aldıkları emir üzerine, Türkiyeye göndermeye karar verdikten sonra, tanı bir utanmazlık ve yüzsüzlük (yani komünistlik) göstererek Türk ırkının o 'talihsiz oğullarının yanına bir kaç yüz de Çingene katmaya kalkıştılar. Hem de sınırlarımızdan içeri bir mik-


ORKUN

*

1944 TEN HATIRALAR

de-

*

Tophanedeki ceza evının on beş günde bir ziyaret günleri vardı. O gün Öğleden sonra, ceza evinde bulunanların aileleri, çocukları, dostları, arkadaşları gelirler, ceza evi sakinleri üç dört saatlik bir zamanı sevdiklerinin. tanıdıklarının yanında geçirmek fırsatını bulurlardı. Böyle bir ziyaret 1945 yılının bir nisan gününe rastlamıştı. Vaktin öğleye yaklaştığı bir sırada Türkçüler koğuşunda büyük bir faaliyet E;öze çarpıyordu. Herkes son hazırlıklarını tamamlamakla meşguldü. Şakalar, nükteler, Iatife ler birbirini kovahyordu. gün bilhassa Atsız fazla neşeli görünüyordu. Atsız'ın bunu bir kere daha gösteren bir hareketi üzerine Dr. Teve t; Oğlu Fethi meşhur sıtma görmemiş sesiyle: - Yahu, Atsız amca (ceza evinde herkes birbirine amca diye hitap ederdi)! Sende bugün ne var böyle .. Kabına sığamıyorsun! diye seslendi. Önündeki küçük aynada yüzü., rıü görmeye uğraşarak tıraş olmakta bulunan Zeki Velidi Beğ, Tevetoğlu'nun su aline oturdu; ğu yerden şu cevabı verdi: 1 Nisan günü kendi kendini kandırıyor da ondan... Hamza Sadi Özbek Kamuran Çukruk Efendi , nin emriyle meşhur tabutluğa sokulmuşru. Taoutluk, iri yarı bir genç olan Hamza'ya biraz dar gelmiş, daha doğrusu zavallı Özbek bu daracık işkence höcresine güç bela sığrnıştı. 16.5 saat tıkılı kaldığı tabutlukta Hamza Sad] hayli buhranlı dakikalar geçirdi. Nihayet bu işkence höcresinde bütün iradesini toplıyarak dayarı , maktan başka yapılacak iş olmadığına kanaat getirerek, bir takım oyalama vasıtaları bulmak istedi. Önce Namık Kemal'den parçalar okudu. Ezberindeki zulme haykıran beyitler tükendik. ten sonra, parmağı ile işkence höcresinin kapı' sına rnuhayyel bir takım resimler çizmeye baş. ladı. Bu resimler bazan anasının, bazan arka , d~şları~dan birisinin, bazan da kendisinin oraya gırmesıne doğrudan doğruya veya vasrta ile se , bep olan zalimlerin resimleri oluyordu. Hamza, o hayali resi.mlerle, resim sahiplerinin hüvivetle~ine göre, türlü türlü konuşmalar yapIYO~du. Dindar bir genç olan Hamza Sadi Özbek, bir defasında da yine parmağı ile ve hayali olarak «Allah» kelimesini yazdı ve bu sefer de Tanrısı ile konuştu.

o:

rgi .co

Malum olduğu üzere 1944-45 davasında Zeki Velidi Beğe isnad olunan suç, «hükümeti devirmek» fiili idi. Kazım Alöç bu uydurma isnada pek inanmış görünüyordu. Esasen bu isnad onun parlak hayalhanesinde şişiri le şişir-ile o hale gelmiş, Zeki Velidi Beğ, o zamanki hükümet demek olan milli şef ile ihvanını devirecek bir heyula haline .sokulmuştu. Halbuki zavallı hocanın, eğer teşebbüs edilecek olsa belki de vatanperverane bir hareket sayılabilecek olan hükümet darbele., riyle filan hiç bir ilgisi yoktu. O sadece, Türklük ve insanlık düşmanı devin perıçesinde irıli., yen vatanını, doğu Türk ilini düşünür, bu Türk topraklarını zalirnin elinden kurtarmak için kafasını yorar, temennilerini bildirir, dualarını yapardı. Bu arada Türkistan davası yolunda bir kaç· gençle yeminler de etmişlerdi. İşte Kazım Alöç Efendinin parlak hayalhanesinde şişirdiği ve mahkemenin de üzerinde ısrarla durduğu hükümet darbesi bu masum yeminlet-e davarıdırıl., mak isteniyordu. Zeki Hoca uğr aşıyor, didiniyar, bu yeminleriri hükümet darbesiyle ilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyor, lakin karşısındakiler Nuh deyip peygamber demiyen cinsinden insanlar oldukları için muvaffak olamıyordu. Artık Hocanın meramını pek güç anlatabilmek , te olması, daha doğrusu pek güç, büyük gayretler'le anlatmak istediği halde anlatarnaması herkesin znalürnu olmuştu. Karardan sonra bir gün ceza evinde mahke, meden, müdafaalardan, temyizden konuş uluyordu. Söz, Zeki Beğirı avukatının yapacağı tern, yiz müdaraasma intikal etmişti. Herkes bir nok, taya temas ediyor, avukatının bu noktaya ehern, rniye t vermesinin icap edeceğini söylüyordu. Bu sırada Atsız da söze karışarak, Zeki VeIidi Beğirı meramını pek güç anlatabilmekte olmasını kasdederek: -- Ben Hocanın avukatı olsaydım, dedi, onu şöyle müdafaa ederdim: Zeki Beğ hükümeti devirmek istediğini etrafındakilere anlatineava ka; dar aradan o kadar zaman geçer ki, bu müddet

içinde o hükümet zaten değişir ve hükümeti virmeye artık lüzum kalmaz!

m

rop gibi salıvermek istedikleri bu Çingeneleri, Türkiyeye vizesiz olarak sokmaya yel ten dil er. Hükümet bu kıptllerr kabul etmedi. Nihayet şirretler (yani kızıl Bulgarlar) fıtratan kendilerine pek yakın seciyede yaratıklar olan bu çingeneleri göndermemeye ve Türkiyeye soktuklarını da geri almaya karar verdiler. Ve sınır yeniden açılınca Türkiyeden kalkan ilk tire n 360 Çirıgeneyi çıktıkları yere, yani Bulgar cenneti ( !) ne iletti. Bu satırları okurken, belki de, gazetelerin vaktiyle vermiş oldukları bu haberleri tekrarHemen yaza, lamanın manası ne diyeceksiniz. Türklere E;ÖZ aydın yım: Maksadım Türkçtı demek, İnönü ve yaranına da taziye tler sunmak.

9

ww w.o tu

ken

de

*

..İşte Hamza hocre safasını

Sadi Özbek 16.5 saatlik böyle geçirdi.

elektrikli

Bu haller, bu satırları okuyanlardan bazılaı-ı., n:.n belki tuhaf'ına gider. O «tabutluk, ve «mutena hocre» denilen menhus yeri, yirminci asrın Tür-; kıyedeki yüz karalarından biri olan bu işkence odasını görmemiş olanların böyle duygUlarıDI!l hak verilebilir. Hamza Sadr'ye hak vermek içinse, Tanrı esırsesin, o korkunç yere girmek veya hiç de~il&e o yüz karası yeri görmek ka!idl r.


10

ORKUN

KÜÇüK TİYATRO:KUN

KüÇüK

ESERLERi:

II

"ŞAKACı" Nasıl Oynandı ? HİKi\IET TANYU

m

galı kızıllığını andırıyordu. Gene 3 üncü perde; de, karşı ev' ve apartmanlara nazır oda, akşam olmasına ve yemek yenmesine rağmen apaçık bırakırdı. Halbuki 2 inci perdede kapatma işi ihmal edilmemişti. 22 Ekim gecesinde odanın perdesi ile alakadar olan kimse dalgın veya raratsız olacak ki öylece akşam sabah açık olarak, hatta pek de ışık değişimi gösteril.meden devam etmişti. Bu defa hiç olmazsa bir perde devamınca unutulması takdire değer bir tekamül, bu noktada belki de bir tekemmi.il gösteriyor. Lakin eğer yanılmıyorsakgece ile gündüz ışığı arasında fark olacaktır. Bu vesile ile dünyamızın her zaman aydınlık olması dileğinde alakadarrarla mutabık olduğumuzu da bildirmek isteriz. 25 Ekim gecesinde 2 inci perde tam bir tulüat halini aldı. Kapıdan f'evkalade bir giriş yapan güldürücü poz ve jestlerle konuşmaya başlayan Faruk karşısında, sinir frenlerine hakim ola., mavarı sahne arkadaşlarında Zerrin ve Nanide dakikalarca rol dışı azami gülme krizini devam ettirdiler. Hatta kahkahalarını muhafazaya bile muvaffak olamadılar. Cidden büyük ve nahoş tesir yaptılar. Hemen hemen iskarıdal halini alacaktır. Zerrin'm (Refia Rez) sanatkarlığını 22 ve 25" Ekimde 2 inci perdeye kadar takdire değer bulduğumdan oturduğum «112:" numaralı koltuğun gerisinde olanların: «Bu rezalet tulüatı geçti, ne biçim iş» tarzında söylenmelerine çok üzüldüm. Zerrin o zamana kadar, bilhassa 22 Ekim gecesi hemen mükemmel denilecek kadar başarı göstermişti. 25 Ekim gecesinde ise ı inci perdede İyiye yakındı. Hernedense ikinci perdede pek isteksiz, gevşek, adeta yorgun bir halde bulunuyordu. Belirtmek istediği şahsiyet ve zihniyet, yapmak istediği rol çok eğreti kalmıştı. Benimsenmeden ortaoyunu haline sürüklen, di. Onda da tecrübesi bulunmadığından parlak bir muvaffakiyet gösteremedi. Netekim sinirlerine hakim olamadı, hiç yeri ve 'Zamanı değilken, 22 Ekimde tipe uygun olarak takındığı tavrı kaybetti, önce gülmesini tutmağa çalıştıysa da beceremedi. Kahkahayı bastı ve uzun kanepenin koltuğuna kapanarak kendisine hakim 01mak ve kahkabalarmı boğmak için epeyce ga~'ret sarfetti. Nahide, (Meliha Gökçen) de tebes, sümler savurmak'ta arkadaşından geri kalmadı. Halbuki 22 Ekim gecesinde bu sahne tamamıyle hüzünlü ve kırık bir tavırla oyuanmış ve tees, sür dozu hakim olmuştu. Bu yersiz ve mevsimsiz tebessümler seyircilerde umumi bir hoşnutsuzluk ve sanatkarlaı:a, tiyatro'ya karşı lehte

ww w.o tu

ken

de

2:2 Ekim gecesinde piyes çok yavaş oyrıandı. 25 Ekimde ise aksine olarak şahıslar. karşrlaşmalar, ayrılmalar ... çok hızlı akıyordu. Bir koşmadır, bir telaştır gidiyor... Adeta seyircilere bir bayram curcunası z iyafe ti çekiliyordu. Birisi acaba seyircilerin uyuklarnasma mani olmak için mi bu tedbiri aldırmıştı? Yoksa eser ön.. cek i temsillerde hareketsiz mi bulunmuştu (1:1. bu defa eserin hareketli olmasını temin için telaş, koşma, masayı yumruklama gibi gayretler alabildiğine azgınlık gösterdi? Herhalde münasip bir sürat tayini yerinde olacaktır. 25 Ekim gecesinde 2 inci perde tam bir komedi olarak oynandı. Üçüncü perdenin son anı çok zavıf't 1. Zaten üçüncü perdenin kabaha ti eserde olacak, iyi yazılmamış. Marıa ve fikir bakımından bir yavanh k, eğretilik, laflarda bir tuhaflık var. Sanki 2 perde kabul edilmeyeceğinden bir üçüncü perdenin tahririne lüzum görülmüş gibi. Umurniye tle 1 inci perde belki de en iyi, 2 inci perde artistIerin kaprislerine, Lütuf duygularına bağlı. 22 Ekimde çok zayıf, çok kötü. 25 Ekimde Iahiş bir falsoya Iakay ıt kalmaya muvaffak olabilirsek iyice. Bilhassa sesin tonu, ses perdelerine vukuf, vazıh ve berrak, ifadeler güzel.. Mirnik ve jestler yerinde ve mük ernrn el değiL. Hatta amatörlüğü kolay kolay geçerniyecek gibi!

rgi .co

çiVİCİOGLU

~5 Ekim gecesinde 3 üncü perdede damat Faruk ile nişanlısı sahte bir aşk maskesi g er isin , de menfaat alışverişindedir-ler. Nihayet, babası mn ölmediği meydana çıktığından kıza miras düşmi, yeceğini anhyan damatayrılmak ister. Bahane olarak güya sevdiğini refah içerisinde geçindı r-. me ve iyi yaşatma imkanlarına sahip olmadığını zikretmekte, onu sefalet ve yoksulluğa atmaktan acı duyacağ ını hikaye eylemektedir. Nişanlı k ızda setalet tiradı tesirini yapmakta gecikmez. «Aynı elbiseyi modası geçtiği halde giyrnek ten se hiç evlenrnerneyi, tercih ettiğini korku ve heyecanla söyler. Halbuki o anda ayağında taşıdığı bilekten atkılı, ve ayak burunları açık ta, siyah iskarpinin karlı bir kış mevsiminin hangi moda kaidesine uygun olduğu me buldür. 3 üncü perdede Zerrin'in sol ayağındaki çorap diz kapağından 4,5 parmak aşığından itibaren düşük tü veya k ahir derecede kaçıktı. 3 üncü perdede «Anne., rolündeki kadının sol yanağı allık tazelenirken olacak fazlaca kirrmzıya boyanmış, elma şekeri gibi, bol ışıklar altında pırıl pırıl parlıyor, çocukluğurnuzda "örc1Cı~Cımüz pa lyoçola rın, tulüa tçıların rnübalü , ç.,


II

ORKUN

Faruk (Umran Uzman) un gayet samirnı, ıçten bir hsnimseyişle konuşması ve çeşitli mimikleri, hareketleri arkadaşlarına vazifelerini unutturacak kadar tesir etmişti. Bu onun hesabına büyük başarı sayılabilir. Faruk'un 2:2 Ekimde sokak kapısından içeri girişinde bir rev, ka adelik. soğuğu belirti ci bir hal yoktu. Esaseri soğukla kimse ingilenmiyor, sahil gezintisinde olduğu gibi rahat yüzlerle eve girilip çıkılıyordu. 25 Ekimde soğuğun tesiri epeyce gösterildiğinden seyircilerin bu düzeltme dolayısiyle minnettar kalmaları ka ~irşinaslık olur.

Elbiseler şahıstan apayrı, hemen şahsiyerle hiç münasebeti. yok denilebilir, Hizmetçi Zey., rıebin 25 Ekimdeki kıyafeti, süsleri, düzgün ve zarif kordelaları. alık, pek safdil. tutuk bir kıza uygun düşmlyecek derecede, temizilk, düzgünlük ve hatta zarafet örneği halindeydi, Pek tabii ki hizmetçilerin kıyatetleriyle, Küçük Tiyatro sahnesindeki kadar itina ve alaka gösteril., mediğinden olacak, mutantan hizmetçi kızın belirtmek istediği şahsiye tle, gerçeklik taban tabana tezat halinde bulunuyordu. Bundan başka genç hizmetçi kızla iş bakımından ağır yükler altinda ezilen, çeşitli tembel efendi buyruklarından bizar olan, sömürülen, tahakküm edilen zavallı bir emekçi tipi canlandırılmak istenili., yorsa, Zeynep'teki o şık, planlı, matematik bir itinaya uğramış saçların tanzimine, zarif korde, Ialara, ince bir hassasiyetin eseri diğer tefer , ruata neden lüzum görülmüştü? Henüz keşfedemedik!

ken

de

rgi .co

Nahide (lYIeliha Gökçen) 22 Ekim gecesinde 25 Ekime kıyasla daha iyiceydi. 25 Ekimde ne o şahsiyete ne o zihniyete hiç uyamadı. Sanki kulakları suflörde imiş gibi odanın içerisinde rasgele dolaştı durdu. Mimik, jest tekniğini daha iyi kavrarsa, eserin ruhuna nüfuz etmeyi ve o şahsiyet! herşeyi ile benimsernesi gerektiğini anIıyabilirse başarılı bir sanatkar olması ihtimali mevcuttur. Zira vakit vakit kabiliyetli sörürıdüğü halleri de hissediliyordu, 25 Ekimde dudakları koyu kırmızı bir mahiyet arzederken -ekızmın matem dolayısiyle dudaklarını boyanası» nı tenkit etmesi acaipliklerden bir diğer nümunedir.

nimseyerek oynamış ve uygun mimikler ve yerinde jestlerle rolünde başarı göstermişti. 3 gün sonra onda rolünden bıkma, bezme ve sırasını geçiştirme isteği gibi bir hal vardı. Eğreti, isteksiz ve herkesin en az aynı derecede oymyabileceği tarzda 3 perdede göründü, silindi. Sanki 22 Ekim gecesindeki o değildi, Hatta tiyatro seyircisi gibi diğer ro11ere ara sıra gülüşü hiçte hoş olmuyordu. 22 Ekim gecesi, mimiklerin ve jestlerin ehemmiyetini bilmiş olmasına rağmen 25 Ekim gecesinde unutması için aradan çok zaman da geçmemişti ki. Hizmetçilik rolünü bir izzeti nefis meselesi haline getirmemesi üstün bir ilgiyle kendisine anlatılmalıdır.

m

sayılmayacak bir hayret yarattı. Bu olayayrıca sahne disiplininin zafiyetirıi de ortaya çıkardı.

ww w.o tu

25 Ekimde '1 inci perdede Mürüvvet Hanım (Macide Birmeç) 22 Ekimden daha sönük tü, Gazyağısı bitmiş, adeta -fi tili yanıp is çıkaran idare lambası gibi, bela kabilinden rolünü tekrarhyordu. Mimikleri, jestleri eğretiyti. Bir 'ayli emek vererek çalışması icabediyo.

22 Eki.rnde Ragıp Bey (Ahmet Evintan), :nütehakkim, sert, haşin kaskatı bir adamdı: Seçim propaganda seyahatinde gibi azametli, insan üstü pozlar alıyordu. Klasik trajedi kah; ramanları gibiydi. Lakin piyes konusuna göre bir zavalhyı 'temsil ediyordu. Napolyon veya lusolini jestlerine ne lüzum vardı? Bu esasli xusur anlaşılmış olacak ki 25 Ekimde daha iyi o rnadı Daha munis, daha yumuşak tl. Gez~nme~ .eri, masaya yaklaşması ve saldalyeye davan, ası konusuna uygundu. Hatta daha yumuşak; daha uysal ve daha çelimsiz birisinin bu role çıkması doğru ve faydalı olurdu. 22 Ekimle 25 Ekim de oynamış bir hayli, :arklıydı. Provalar dahaciddi daha müsmir ol": un diye seyircilerin de bulunduğu zamanlar> da yapılıyorsa bu cihet ayrıca bildirilmeli ve tenkit etmek is tiyerılerirı daha yumuşak ve inS2Ill olmaları telkin edilmelidir. Sahnede kendisinden gayri ih'tiyari bir şey, rer beklenen hizmetçi Zeynep (Jale Ayata) 25 Ekimde çok sönüktü, Halbuki 22 Ekimde be-

Doktorun Ragıp Bey hakkında is tirahat! gerektiğinedair uzun cümlesinin salak bir hizmet; çi tarafından tekrarlamvermesi de tiplerin, ze., kaların vuzuhsuzluğuna dair ayrı bir delili teşkil etti. Halbuki hizmetçi kız sat, şaşkın iki lafı bir araya. getirmekten aciz olduğunu gösteren bir çok hareketlerde bulunmuştu ... Sinan (Acları Sayılgan) , bugünkü haliyle müptedi görülüyor, Pek sahneye uygun tip; lerden 'değil. Muhtelif kusurlarına, ses kontrolu, nu yapmaması da inzimam ediyor, Piyeste bir de tarih yanlışhğı var. «Beylik» devresi için Sinan «bir ay» .derniş ti Öldü bilinen «Baba» nın eelişi gününe kadar geçen müddet zarınediyo., ruz ki .bir ay değildir. Ragıp Beyin eve yeniden dönüşünden sonra yazıhaneye gitmemesi şartiy, le 27 gün geçmiş olabilir. Yazıhaneye gitmemesi için ortada bir sebep olmadığı kabul edilirse, «Beylik» devresi nihayet onun hesabına maalesef (!) 20 güne düşer. Avukat tipi müellif tarafından iyi yazilma., rnış olmasına rağmen Nazmi Bey (Asuman Koradı 25 Ekim ırecesinde ikinci perdede, 22 Ekim gecesinden çok daha iyi idi. 22 Ekimdeki dur,


12

ORKUN

gun hatta ölgün hareketleri bırakmış, canlı ve başarılı oyurıuyla, sanatın ehli ve emektarı ol, duğunu göstermiştir. 2 inci perdenin sonunda avukatın bu ölüm haberine sebep olarak «Şaka» denemesi halinde, koltuğa yık ılışı nefis ve tabii idi. Bu rol ancak bu kadar başarıyla yapılabilir. Faruk (Umrarı Uzman) bilhassa temayüz etmiştir. Komedide daha muvaffak oluyor. Herhalde iyi bir kabiliyat. Bilgi ve tecrübe bakımından geliştikçc sahnede iyi bir yıldız olması ihtimali kuvvetlidir. Her perdede çok rahat oynamakta mahareti

çİVİCİOGLU

Millet Vekili vekale tini üzerine aldığı davalı ve davacının hakkını korumakla vazifeli olan dava ve ki lleri gibi kendini ve kil seçen seçmen lerin haklarını B.M.J\I. de korumakla mükellef ve buna muktedir insan dernektir

Millet Vekili, hak ve hakikatı korumak için icabında bütün menfaatlarını feda edebilen yurt ve millet menfaatını tehlikede gördüğü anda parti çerçevesinden sıyrılıp, millet çapında büyük bir devadam olarak tek başına da kalsa haksızların ve haksızlığın karşısına dimdik kal'a gibi dikilebilen korkmaz ve kahraman insan demektir.

ww w.o tu

ken

de

Millet Vekili evvela seçim bölgesinin ve . bütün milletin dertlerine deva bulmak için çırpınan, bunu yapamadığı anda vicdan azabından geceleri uyku uyuyarmyan, vazifesini yapmadığı için hak edemediği maaşını ay başında alamayan ye hatta faydalı olmadığını idrak ettiği anda istifa etmeği şeref 'te Iakki eden vicdan sa- ' hibi insan demektir.

TANYU

m

i i i ~t Vekili

HİKl\IET

rgi .co

fVI

olanlar Umran Uzman, Ahmet Evintan, Asuman Korad ve 25 Ekim gecesi sinirlerine hakim olarnıyarak gülüvermesi bir tarafa bırakılır, kıya., fetindeki kusurlara, çorabına, iskarpinine, pija, masına... aldırış edilmiyecek olunursa Refia Rez'di denebilir. 3 üncü perde niçin başarılı alamıyor ve seyirciler üzerindeki cılız da olsa ilk müsbet tesirleri bile neden yokediyor? Sebep daha ziyade eser üzerinde ... (Devam edecek)

Millet Vekili BJVLJ\1. de milletin ana' davaları görüşülürkcn, nokta i naz armı cesaretle dili döndüğü kadar müdaf'aa edebilen medeni cesa.. ret ye fikir sahibi insan demektir. Millet Vekili, meclisin tatil zamanlarında Ankarada sefa süren insan değil, hemen seçim bölgesine koşup at üstünde, kağrıı arabasında ve gerektiğinde yaya olarak köy, köy dolaşıp kendine oy verenlerin dertleriyle dağarcığını doldurup, dertlerin çarelerini araştırarak B.;'I. :\1. de bomba gibi patlayan insan demektir.

YILANLIOGLU

MECNUN

ülkü Ne

ateşiyle çıkar mı

bağ rrmı

yanan

bir

Ve heldınler Günah

OLUR

deli kurşun

delerse

dindirmesin

ağTımı

ırkını

insan

Kaç

di yar

Şah

dama.ı-ırmz.la

dolaşmış

Vatan

kitabını

Yeni

başlamadık

Hak

diye

Karlı

Millet Vekili, millet vekilliğinin parasına b.mah ederek millet vek ili olmak için can atan insan değil, l\Iillet Vekilliği salahiyetme sahip olup, sa.Iah iye tin] yurt ve milletinin yükselmesini temin etmek için millet vekili olmağa ca:ı atan insan demektir Millet vekili herhangi bir rnesele hakkında oyunu kullanırken uzun, uzun düşünen, vicdanının sesinden kula ını ayırrruyan dürüst insan demektir.

Tufanlar

Millet Vekili, bütün milleti idare etmek yüküuü omuzlarına almış insanların hissettiği ağır yükün şeref ini her an düşünerek tedbir ve temkini elden bırakmıyan asil düşüneeli insan demektir.

Ölüme

Talih

Cenk

olur siperde

Dostu

derse

aşanlu.rdarnz

coşanlardarıız nerde

da. top

g üler-se

atışı

ı:-ürleriz

kallmnolan

erleriz

düşmanlardnrı

Başımızda

biz

mektebe

gece-gündüz

Her

biz biz

düşenlerdeniz

beller

misali

şakımışız

dclcurnuşuz

okumuşuz

yollara

dağlar

sevcr-se

yurt

seçen

sevdası

pirleriz

eserse

ğ

Ha.nat.larup

«Burulo

ha.ya ta

«Hrzrlelrna» «Mecnun»

gibi

gülüp

çeşmeslrıden olur

vatanını

uçanlar

geçenler içenler seveı-se

GDLAHMETOGLU

AZMİ


~.

13

ORKUN

Oziimiiz ve Sözümüz maddesine rağmen (1) şehir ve köy öğretmenleri arasında fark gözetiyer. onlara ayrı çalışma şartları karşılığında aynı ücreti (Hatta bazan daha az) veriyoruz. Şehir öğretmeni bir ders yılında. yalnız bir sınıf yetiştirmekle mükellef iken, köy öğretmeni üç, dört ve hatta bazan beş sınıfı birden okutmak zorundadır. Şehir öğretmeni «İnsanlık haysiyetirıe uygun» yaşama vasıtalarına, kütüpharıeye, hastaneye. tiyatro, sinema v.b. malik; köy öğretmeni bunların hepsinden külliyen mahrumdur. Bastonuna dayana dayana okula gider, çocuklarını yetiştirmek için hayatını istihkar edercesne çalışırken, beri tarafta dilekçeleri ve raporları Milli Eğitim Müdürlüklerindeki dosyalarda uyanmaz uykuya yatmışlardır. Anadoluya gitmemekiçin feryadı basan şehir öğretmeninin imdadina koşanlar , köyün sefaleti ile çarpışan kahramanların inil., tisini duymazlar. Muallimler Birliği, adındaki şumüle rağmen, yalnız şehir muallimlerinin birliğidir . Bir Milli Eğitim Bakanı, dört yıl yardımcılık yapmış olan orta okul öğretmenlerini asıl kadroya aldı. Sekiz sene yardımcılık yapan Beden Eğitimi öğretmenlerini ise açığa çıkardı. Bunların ehliyetnameleri yokmuş. Sekiz sene ehli , yetsiz olarak çalıştırılmışlar ve müteaddit takdirnamelerle taltif edilmişler. Mesleklerindeki muvaffakıyet ve ehliyetleri takdir edilen bu ehliyetsizler, sekiz senelik hizrne tterı sonra, ehliyetname alabilmek için kursa girdiler. On bi r öğretmen için binlerce liraya malolan altı aylık Beden Eğitimi Kursu ... Bu, artık tezat değil de düpedüz kapris... Haksızlığa uğrayan 152 ilk okul öğretmeni eski yerlerine iade edildiler ama, kursu muvaff'akıye'tle bitiren Beden Eğitimi öğretmenleri eski yerlerine alınmak şöyle dursun, herhangi bir yere bile tayin edilmediler. Edebiyat Fakültesi mezunlarına öğretmenlik verilmiyor. Çünkü onlar, dört sene müddet .. le sıkı bir tedris sistemine tabi tutulmuşlar. üstelik Pedagoji Enstitüsüne de devam etmisler , dir. Halbuki bu kafi değildir (!). Öğretmen olabilmek için Eğitim Enstitülerinde iki serıelik

ww w.o tu

ken

de

rgi .co

~-Kim ne derse desin; özü ayrı, sozu ayrı in, sanlar olduk. Tarih boyunca özü ve sözü bir insanlar idik. Çoktanberi karakterimizin bu en güzel hususiyetini terk etmiş, içimizi dışırnız., dan ayırrnış bulunuyoruz. Hiç değilse böyle hare cet edenlere karşı saygı, inanç ve hayranlık beslemekte devam ediyoruz. Kavlimiz fiilimize ymuyor. Her gün şekil değiştiriyor ve yeni bir kalıba giriyoruz. Evvelki gün, okul kitaplarına -arıncaya kadar bütün neşrtyatırmzla, Dil Kurumumuzla, Tarih Kurumumuzla, kırmızı bezJel' üzerinde beyaz vecizelerimizle, nutuklarrmız., la ve altı okumuzla en koyu milliyetçi ve hatta em manası ile bir ırkçı idik. Yıllarca bu türkü•il çağırdık durduk. Ve çocuklarımızı bu fikir_erIe terbiye ettik. Dün birden bire _ sözüm ona - saniyetçi kesildik. Yine okul kitaplarına varmcaya kadar bütün neşriyatirmzla, vecızeleri., mizle ve nutuklarımızla, bir avuç milliyetçi gerı, cin üzerine yürüdü k. Sebep; Atsız'ın, Türkçü olduğunu ve Türkçü kalacağını beyan eden bir Başbakana hitaben iki açık mektup yazarak, )!oskofcuların, Milli Eğitim Bakanlığında en :nühim mevkilere tırmandıklarını söylemesi ve niçin buna göz yumulduğurıu sorması idi. Cevap pek dehşetli oldu. Dostumuz ( ?) Kızıl Rusyanın bayranlar-ina dil uzatan siz misiniz? Alın öyle ıse: .. Bütün zabıta seferber. Bir gün evvelki kitaplarrrnızı. kurumlarımızı, nutukları.mızı ve hatta tarihi hakikatleri toptan inkar ederek, - epsi ni milliyetçi gençlerI e beraber Tabut.luk , zara gömmeğe çalıştığımız gibi, her fırsatta eteğL ne sığındığımız Atatürk'ün. altı okundaki milli::-etçilik umdesinde de değişiklik yaptık. Ve 'zamanın Türkçü Başbakanı, Türkiyede TürkçCılüğe vurulan bu amansız darbeye seyirci kaldı. Bugün, Tanrrya şükür, kendimizi bulduk. Yine milliyetçiyiz. Daha doğrusu, milliyet düşmanları er meydanını terk ettiler. Kara günler geçti. Fakat acısı hala dinmedi ve dinmiyecek de.

KARA CA

m

MEHMET

Bu, sözlerimizi inkar; bu, hakikatleri görme:nek; bu, feryatlara kulak tıkamak; 27 senelik q'alk Partisi iktidarının bize verdiği ikinci bir şahsiyet olarak, daha yıllarca devam edeceğe benziyor. Demokrat Parti, bu zihniyetle çok -carşrlaşacaktrr Öğretmenlere «Milli Eğitim Ordusunun Suoaylarr» diyoruz. Fakat yıllarca evvel kabul ettiğimiz ve hersene yıl dönümünü kutladığırmz eİnsan Hakları Evrensel Beyannamesi» nin 23.

(1) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi: Madde 23. Fıkra 1 Her şahsın çahş-naya , işini serbestçe seçmeğe, adil ve el vertşh çalışma. şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı var , dır. Fıkra 2 - Herkesin hiç bir fark gözetiL rneksizin. eşit çalışma karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.


14

ORKUN

bir milletin en mühim isimsiz kahramanlar-im Milli Eğitim Oırdusunu: Ama nasıl yaşasın? ..

~Aldanıp ~ «orağı.»

~iüÇr(~:;~:~~:ı:~a:l:c:;'t~\t~~\I~tiCÜ, tuzağına düşen her diya r bilir, insan biçer, «Ç;;:iCi» oldürücü ...

~

Kremlın, .. onu sorun tarihin yapra ğma, Kaç milyon insan kanı çilenmiş to pru.ğ ırıu.. ~Dıı;:kat orada Orada ~ Nerede Orada,

ı.. hudutlarında,

öriilii

insan

ı.,

ağına

trs\

Deli Petro'nun var, emeli yar, sosyatlstliğin Rus la şan temeli var;

. ~

i

bir canavartrk, bir clnave t çrkarsn, ba~bar, ıwmlini~ l\Ioslrvanın eli var ..

~

m

~ l\I.~Sk\'a, bır «cennet» o, serseri bir yığ"ına, Korler ancak o krz.ıl mezbaha.ya sığına; Saçtığı vahşetlerin kurbanıdır bu Icüre, ~ Tanrı bile pişmandır onu yarattığına ...

Bu vahsete. gogsunu geremıyorsan, Hür yurtlar çiğnenip te, çöktüiden savur boş ummanlarn, ne çıkar

.

*"

yan !.. son bu dünya Atomundan ...

Ah" ey halüskar Atom ı.. kızıl <lerde tel, deva, ~ Senden umut bekliyor mllyonla esir yuva; Hür aile, hür hayat, hür Insarılık uğruna, YOkolsun ateşinI e vahşi, dinsiz Moskva.l .. ~ ELl\1AS YILDIRB' ~

ken

Yalnız Milli Eğitim sahasında değil; her' sahada, her yerde ve her zaman, fert olarak, cemiyet olarak, bütün var lığırmz la ·tezatlar fırtınasında çalkalarup duruyoruz. Ne yapıyoruz ? Ne yapmamız lazım? Nereden gelip nereye gidiyoruz? Meçhul ... Sadece tezat, tezat ve teza t var Birbirimizi ve kendi kendimizi aldatıyoruz. Esasını sorarsanız terbiyemiz ve terbiye sisternimiz bozuk. Çocuk ailede başka terbiye görüyor, okulda başka. Cerniye tte ise daha başka. Gel de Milli Eğitim davasının içinden Çık. Öğretmen Okulda istediği kadar ahlaktan, faziletten arkadaş ve hemcins sevgisinden dem vursun; evde komşusunu çekiştiren annesinden en güzel (!) ahlak dersini alan çocuk, binlerce lirayı cebine indiren falan memurun üç beş yıl hapisle yakayı kurtararak ömrünün sonuna kadar müreffeh yaşadığını gazetede okumaktadır. Küfüı-ürı daniskasım babasından, öpüşmenin en mükemmelini sinemadan, kavganın, yalanın ve ri yanın alasını da yine ailesinden öğrenmektedir. Çocuklarımız iyi yetişsin istiyoruz, fakat onlara kötü birer nümune olmakta da yarışa çıl: , rnışrz Şu, karşrsındaki gerıce tepeden bakarak derdini irilerneden başından savmaya çalışan daire müdürü, Halk Pariisi zihniyetinden D2mokrasi zihniyetine henüz intikal edemeyen basit bir memur tipi olduğu kadar, iş sahiplerine karşı nasıl muamele edileceğini öğre trnesi ba. kimindan da şaheser bir nümunedir. Şu, köylerde sürünen hasta öğretmen; çocuklarına . İnsan Hakları Beyannamesini izah ederken ;yapma\;

~6:::::

rgi .co

Milli Eğitim davası davasıdır. Bu davanın tebeil edelim. "Yaşasın kahraman Subaylan !..»

~~~~~~~

de

şip.şak bir tedris sistemi ile yetişrnek ve ilm'ıı her dalında ved,ıi tüla sahibi olmak (!) lazımdır. Eğitim Enstitüleri, Universteden daha ilmi bir sistem takip ediyor zahir. Bu; durum karşı- . sında insanın; «ŞU edebiya t' Fakıiltesine ne lüzuııı var? Bir lüks müdür? İşsiz güçsüz gez, rnek ve kahvehanele re müşteri olmak için mutlaka bu F'alculteyi bitirmek mi icap eder ?. diyeceği geliyor. Öyle ya! Bu fakülte mezun.ar: öğretmenlikten başka, hangi sahada kar-ınlar ın. doyuracak bir gelir temin edebilirler? Dar ülfununumuzu Üniversite yaptık, Müderri. simizi Profesör. Bu yetrned, bir de Muhtariyet verdik. Fakat. neye yarar? yne öğretmen yetiştiremiyecek kadar kısır k a lrn ış (?) ... İşin gı1ribi; Ü niversi te Senatosu, Edebiyat Fakültesi rnezunlar ırı-n hukukunu konımadığı gibi, Halk Partisi zamanından beri kendi rnuhtar iye tine karşı yapılan bu baskıya da ses çıkarrmyor. .. Savın Cumhurbaşkanı, Büyük Millet Meclisindeki nutkunda, bir Doğu Üniversitesi açılması hususunda direktif verdi. Eğer bu Universite kurulursa, Edebiyat Fakültesi bulu:ı. masın. Bu milletin çocuklarına yaz ık olur.

ww w.o tu

-.~.~~~~~~

. ~1

zorunda kaldığı rivakarliğın azabirn vicdanınııı en gizli yerlerinde duymaktadir. Ahlak hakkın, da konferans veren şu zarif adamın çıkasıca gözleri, karşısındaki güzel kadının yarı açık duran dolgun göğsünde en dekol te rüvalari görmek, tedir. Şu camide seedeve kapanmış adam, müşterilerini nasıl aldatacağını düşünen bir esnaf yahut bir karaborsacıdır. Şu, siyah göğüslük ve siyah çorapla okula giden genç kız, sokakta annesini veya teyzesini, koltuk altlarını ve gö, beğine kadar göğsünü meydanda bırakan bir rop., la görmekte ve gıpta etmektedir. Bugün hürriyetten ve demokrasiden dem vurarak iktidara çatan şu parti lideri, vaktiyle bir bakanın i1.faline kapılarak milliyetçi Türk gençliği a levhi, ne nutuklar söyleyen bir diktatörclü. Şimdi, Demokratları, Atatürk'ün iş başından uzaklaştırdığı kimseleri tekrar iş başına getirmiş olmakla ith am ettiğine aldanmayın. Bu işi vaktiyle asıl bizzat kendisi yapmıştır. Ve esasen, Atatürk tarafından, iş başından uzaklaş tınlanlardan birisi de bizzat kendisidir. Yok. .. misalieri çoğaltmaya ne lüzum var? Gören göz, duyan vicdan için hakikati bütün çıplaklığıyla görmemek mümkün mü? Kim ne derse desin; özü ayrı, sözü ayrı insanlar olduk MEHMET

'H:ARACA


15 .

ORKUN

TtRKİYEYİ~

\KÖY VE KASABALARı:

10

e

GELIBOLU FEHMİ

::::":'-"::.<:i:',

Trakya topraklarında ve kendi adı-"'~:'2o:: yarımada üzerindedir. Kasaba 26 D,' doğu meridiyeni ve 40 D. 24 Dk. kuzey :- ~~-i üzerinde olup Istanbula 115 ve Çanak:-"-?:-E 20 mil uzak;tadır. Kıyılarınınuzunluğu elir. Çevresinde (Lam paküs) Lapseki, ~~;:2.~, Keşan, Malkara ve Şarköy ilçeleri var;

~ =~.

--_ ==.

Son zamanlarda sebze konserveciliğ i de gelişmektedir. Ticaret ekseriyetle Yahudilerin elindedir. Memleketin yolları . düzgündür. Limanı, vapurların yanaşmasına ve barınmasına gayet .müsaittir. Vapur seferleri düzgün olarak yapı.. '. lır. Ayrıca Istanbula her gün otobüs de var. dır. Gelibolunun ev vardır,

1rru:;y şekli :

Gelibolunun

..;"'-':ıo:U, iki sırt ve genişçe bir sahil düzlüğü .' tarartarı Hamza bey koyu, Fener ve Or~=.-: arasında Fiyortları andıran kayalık kıYı...=::'=' çevrilmiştir.

ww w.o tu

~~ ==-

Ege ve Trakya iklimi tesiri altındadır. kuzey, kuzey doğudan ve güneyden eser. =,,-~ ce re 'anları devamlıdır. Kasabanın batı---",,~ «Çokalca dere» adlı başsız bir su geçer, ::...:sı; -20 faydalamlmaz. İklim:

~~,

Bitki hayatı:

G="oolu

bölgesinde, buğday, arpa, yulaf, çav, bakla, nohut, keten, susam, güne----~': ekilir. Az miktarda zeytin ağacı vardır. ~·'2!!1!eket bağcılıkta ilerlemektedir. Yetiştiüzümleriri arasında Çavuş üzümü en iyi ---;:--.~endir. Üzümleri n bir kısmı Istanbuıa: T'--==...'"ili. Siyah üzümlerden şarap yapılır. ---e:'etin bugünkü durumuna göre sebze ve ==:.--a ihtiyacı kafi gelmemektedir; bu ihtiyaç :-->.: kasaba ve köylerden fazlasiyle temin -,,-

1400

tarihi:

Gelibolu Çanakkale boğazının Marmarayla birleştiği yerde ve Gelibolu yarımadası üzerinde tarihi önemli bir şehirdr. Gelibolu ismi (Kalipolis) güzel şehir demektir. Milartan evvel 1500-1000 de kurulmuştur. Med harpleri sırasında -İran hükümdarı Serhas'ın orduları Çanak'. kaleden Kilitbahire geçmiş, Geliboludan geçp._ rek Bolayn-a gitmiştir. Gelibolu, bir aralık İspartalıların idaresine, Milartan önce 345 te Makedonya Kıralı F'ilip'In eline, orta zamanlarda da Bizansın eline geçmiştir. Atila Bizans'a karŞI yapmış olduğu seferde Gelibolu ve 'I'ekirdağı., na kadar Trakyayı eline geçirdi. Emeviler zamanında Arap orduları Çanakkaleden Kilitba , hire geçerek Gelibolu üzerinden Istanbula gitti. Dördüncü Haçlı savaşlarında Gelibolu Venedik lilere verildi.

de

Koruköy. Saroz güney kısmında toprakları ihti.,

ilçede

ken

Ovalar : Doğu kuzeyde Kavak e boğaz arasında batı _:=2...-:! birçok vadiler verimli

--- :=-.: .

14.549 dur;

rgi .co

'·r.::..:-e::e üzerinden uzanan Ganos dağları ra---=-=- ::.c kola ayrılır; biri Saroz körfezi kuzeyini' 0=:-=';: ederek Meriç nehri ağzına varır, diğ€'l"İ ~ =~-oz körfezine bakan sahilleri takip ederek ~::.::::ıaJıire kadar uzanır. İlçedemuhtelif Te;E==- vardır.

nüfusu:

m

=-

AKSOY

ır,

.===

'::~ix>!uda ticaret oldukça' canlıdır. Bilhassa -' --: :icareti önde gelir. Yakalanan balıklar. _ :'-r fıçılar a bas tırıhr. Ve konserve yapılır. ::::'~e~'ecilikle meşgulolan beş. fabrika vardır.

Aydınoğlu Umur Beğ, Geliboluyu B'zanslılar., dan almak için ilk defa teşebbüs etmiştir. 1351 de Orhan Gazinin oğlu Süleyman Paşa tarafından zaptedildi. Istanbulun fethine kadar tersane ve deniz üssü oldu. Kırım savaşında İngiliz. erleri Gelboluya çıktılar. Aytabya, Merkeztab., ya istihkamları o zaman yapıldı. Sivastopol savaşına giderken Fransız erleri için Fransızlar Fransız mezarlığı yapılmıştır. savaşında oynadığı rol kerkesçe

Geliboluda ölen tarafından bir Birinci Dünya malumdur.

Tarihi yerler: .1 -

Paşa

Gazi Süleyman Paşa tarafından yapılmıştır.

Carnisi : Süleyman

2 Namazgah : 1407 de Hacıpaşa oğlu İskender Beğ tarafından yaptırılmıştır. (Bayram namazıarı burada kılınır l. 3 İç liman: Milat tarı evvel yapıldığı söy_ leniyor.


, 16

Ma12SMl"

'['ürbesi

ken

Ha;lliic-ı

de

rgi .co

m

ORKUN

Tarihi

ww w.o tu

4 - Hallacı Mansur türbesi : N e zaman ya , pıldığ; bilinmemektedir. 5 - Yazıcı Zade Mezarlığı: (Maalesef bu me, zarlık orduevi yapılırken mezar taşları, mozayik yapmak için kullanılmış ve mezarlık da ortadan kaldırılmıştır. İçinden bir yol geçmektedir. Yalnız bu mezarlıkta yatrna k ta olan Yazıcı Zade Ahmet ve Mehmet Efendilerin mezarla, rına dokunulmamışt ır, 6 - Kale: İçlimanla beraber Milartan evvel "apıldığı söyleriyor. Slmalar :

Gazi Sülevrnan Paşa: Rumeliye geçen Türk büyüğü Orhan Beğin oğludur. Mezarı Bolayır., dadır. Saruca Paşa: Yıldırım Bayazrd zamanında Gelibolu kornu tanlığını yapmış, Liman ve kaleyi onartrnıs, tersarıevi kurmuştur. Mezarı Hamzabey koyu sırtlarındadır. Karaca Beğ : Yıldırımm büyük oğlu Emir Süleyman ın bendesidir. Halk arasında Bayraklı baba diye anılır. Mezarı Hamzabağ koyuna bakan Fener civarındadır. Yazıcızaele Mehmet ve Ahmet Eiendiler: E\'vese katibi Salaha t tin Erendinin oğludurlar. Ahmediye ve Muharnmedive is'rnl: kitapları var, dır. :\Iezarları Yazıcızade mezarlığındaelır. Vatansever Namık Kemal: Geliboluela Muta, sarr.Ihk yapmıştır. Mezar ı Bolayırda Süleyman Paşa türbesinin bahçesindeelir.

Gelibolunun kültür durumu: Oldukça carıl ıd ır. Şehirde bir orta okul bir erkek sanat okulu, bir Akşam Kız Sanat okulu ve ikisi beş sınıflı olmak üzere beş ilkokulu vardır. Kasabada üç cami ve kırk beş adet çeşrne vardır. Bir elektirk santralı, bir buz fabrikası verdır. Elektrik gece ve gündüz mevcuttur. İki sineması vardır. Halk yazın pazar günlerini ve boş vakitlerini Hamza, bey koyu plajında, bağlıklarda ve deniz kıyılarında geçirir Modern bir bina olan Orduevi halkın bir çok ihtiyaçlarını karşılar. Yanan Halkevi yeniden inşa edilmiş ve halka yalnız sineması açılmıştır. Gelibolu rnazisi zengin ve istikbali parlak bir şehirdir. Not:

ı - Gelibolu, diğer Trakya şehirleri gibi su sıkıntısı çekmektedir. 2 Şehir ağaçlandırılırsa daha cazip olur. Şehri ağaçlandırmak gayet kolaydır. Yeter ki Belediye ve Orman Bölge Şefliği gayretlensin. 3 Bir balıkçılar kooperatifi kurulursa, müstahsil malını daha güvenerek satar ve kapital sahiplerinin baskısı altında kalmaz. FEHMİ AKSOY İDAREHANE: FEYZULLAH CADDESİ 9 Nu. A. MALTEPE - ISTANBUL IŞIL

MATBAASI

-

ISTANBUL

----


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.