~.;-~<~ .....
~-
rgi .co
m
.~.-
re R
il t R O -R D U
ken
de
B U T tl -N T tt IR i{ L
~
ww w.o tu
r~~
İ
Dışardan
Memleketin Orkundan
Türkiye Duyan
Mücadele
.
.
.
.
Aradığı Münevver
Sesler
.
.
ATSIZ
İSMET TÜMTÜRK
SOFUOGLU
SAYı
*** ATSIZ
ve Feragat Köy lerinin
i
Olan Tek Düşünce.
İhanet
Fedakarlık
i~
İ N D E K İ LER
Gelmemiş
Komiinizmle
Birinci
ç
NEJDET SANÇAR
Ruhu
İçyüzü
.
Gelsin
UlküdaşlarIa _Başbaşa
~L:~~~~~~
13 ~ Ekim - 1950
HİKMET TANYU SEZAİ YILMAZ :;:**
Fİ ATı
25 KURUŞ
i•
i<
Ü L K Ü D A Ş LAR bir çok isteyen
bir çok bayilere ve dostlara da istedikleri mikdarın ancak bir kısmını gönderebildik. Özür dileriz. ORKUN her türlü tahminin üstünde bir istekle karşılaştı. Her tarafa ye tiş tirernedik. Gelecek sayıların baskı mikdarını isteğe göre aya.rlayacağız. Diğer taraftan tan artacak 1. sayı OEKUN
TtJRKÇüLER ANA
köşeden bucakiadeleri gelince o
YARDDILAŞl\IA
DERNEGİ
TUZÜGÜ
3 -
sayıyı isteyenlere gönderebileceğiz.
Ş
A
B
az miktarda
* *
A
Ş
olsabile
A ilerde
ıi::
Bütün bayllerden. bilhassa bize ayrıca luk bağlariyle de bağlı olanlardan rlcamız sapları ve (varsa) iadeleri göndermekte cikmesinler. ~y başını v.s, beklemesinler. sayı ellerine varır varrnaz birinci sayının bmı ve iadeleri göndersinler.
dost-
: Hege, İkinci hesa-
c) Kanunlar ve işbu Tüzük gereğince yapılacak işleri yapmak. Yürütme Kurulu bu vazifelerden Derneğe üye almak ve üye çıkarmanın dışında dilediği vazife ve yetkiyi münferiden kullanmak üzere kendi içinden veya Dernek üyesinden bir veya birkaç kişiye Verebilir ve yetkileri her an geri alabilir. 9 - Yürütme Kurulu kendi içinden gizli oy ile br Başkan, bir İkinci Başkan, bir Yazgan ve bir Muhasip seçer, Cerektğinde bu vazifelerden ikisi bir kişide birleşebilir. Başkan, İkinci Başkan ve Muhasip her türlü mali işde Derneği tekbaşına temsil edeb'Iir ve Derneğin Bankalardaki paralarını tek imza ile çekebilir. 10 - Yürütme Kurulunda bir açık olduğunda o Yürütme Kurulunun üyeleri gelecek Genel Kurul toplantısına kadar vazife görmek üzere Dernek üyelerinden birini geçici olarak seçerler. 11 - Genel Kurul yılda bir toplanır. Davet ve gündem Yürütme Kurulunca yapılır ve iki mevkute ile ilan edilir. Gündeme/Genel Kurula gelen üyelerin beşte bir'nin teklifi yeni mad. deler sokabilir, Gerektiğinde Genel Kurul toplant-sr bir yıl geriye birakuabilir. 12 Genel Kurul iki Denetçi seçer. Bunların vazifeleri gelecek Genel Kurul toplant-sina kadar Derneğin her türlü mali işn! kontrol etmek ve neticeyi Genel Kurula bir raporla bl ldirrnek ti r. Denetçiler tekbaşına veya birlikte vazife görebilirler. 13 - Genel Kurulda Derneğ'n her üyesi eşit olarak tek oya sahiptir, Gelerneyen üyelerin yalnız Yürütme Kurulu ve Denetçi seçimi için pylarmı yazı ile göndermeleri caizdir. Bunlar kapan şarf içinde olmak gerekt-r Zarfların üzerleri imzalı ve fakat içerideki oylar imzasız olacaktır. Gelen zarflar Genel Kurul Başkanı tarafından Genel Kurul huzurunda tesbitedilip açılır ve içinden çıkan oy pusulaları karıştırılarak umumi tasnife katılır,
rgi .co
1 - Türkçüler Yardımlaşma Derneği adında bir hayır derneği kurulmuştur. Derneğin gayesi Türkçülerarasında yardımlaşmak ve Türkçii faaliyet ve teşekküllere her türlü yardımı sağlamaktır. Dernek, gayesine ermek için Cemiyetler Kanunu hükümleri içinde iktisadi faaliyette. bulunabilir. 2 Derneğin merkezi Istanbulda, Maltepe, Feyzullah Caddesi 9 numaradadır. Şubesi yoktur.
B
m
1. sayırmzı göndermek istediğimiz yer'lere gönderernedik. Bizden ORKUN
L A
Medeni
haklara sahip ve 18 yaşını bi til'Derneğe üye olabilir. Derneğe üye yazrhş Dernek Yürütme Kurulunca oybiı-Ii. ğiyle yapılacak davetin itgili kirnsece kabulü ile olur. 4 - Her üye her an Dernek üyeliğinden çekilmekte serbesttir. Dernek üyeliğinden çıkanlma Dernek Yürütme Kurulunca çoğunlukla ve sebeb göstermeden verilecek kararla olur.
ww w.o tu
ken
de
miş olan 'herkes
5 Dernek üyeıiğinden çekilme veya çıkarılmasuretiyle ayrılan üyen.n Derneğe borçları muacceliye t kesbeder. Oıerı üyenin borçları affolurıur. 6 Derneğin gelir kaynakları a) Her uyerun vereceği ayua aidat.
şunlardır: en az 2 lira
b) Her türlü bağışlar ve Derneğin bastıraca. ğı pul bedelleri. Ci Musamere, gezi gibi teşebbüslerin getireceğı karıar. Çi Llernek yayınlarının satış bedelleri. d) Dernegin iktrsadi raaıiye tırun temin ede. ceği karrar. 7 - Dernek Yürütme Kurulu en az beş ve en çok dokuz üyeden ibaret cek Genel Kurul toplantısına
olmak üzere gelekadar iş görrnek
ve yine seçilebilmek kaydiyle Genel Kurul tarafından gizli oy ile seç.lir. 8 Yürütme Kurulunun vazife ve yetkileri
şunlardır: a) Derneği her hususta b) Derneğe üye almak
idare ve temsil ve çıkarmak.
e tmek.
15 - Derneğin feshi veya herrıesuretle olursa olsun dağılması halinde mevcut malları Derneğin gayesine en uygun bir Türkçü teselekül veya faaliyete verilir, Fes.h anında bu teşek(Devamı
16 ıncı sayfada)
Başyazarı Sahibi
ABOll;'E
: "ATSIZ
ve Neşriyat
Yııiık :
8 lira
6 aylık:
4 lira
Müdürü İSMET
P.
TülHTÜRli
Haftalık
Türkçü
li. 1818
Dergi Galnta.
13 Ekim 1950
Cuma Günleri
:
Çıkar
I;ıtanhni
2. Sayı
O,şardan Gelmemiş" Dian Jek Düşünce Yazan: ATSIZ
ww w.o tu
ken
de
rgi .co
m
Türkcülük düşüncesi. bu fikrin düsrnanlarr veva her sevle alav etmek ahskan , lığında olan prenspsizler tarafından hücuma uğrarken, yapilan tariz ve saldırısların başlıcaları "şunlar olmuştur: 1 - Bunlardan biri «'Türkcülük» kelimesine olan itirazdır. İtirazcilzir sövle diyoı'Ia rdı : e'Türkcülük 'de ne demek oluyor? Bunlar Türk mü satıyorlar? Sütcü, süt satan demek olduğu gibi bunun manası da Türk satan demektir. Böyle saçma bir düşünce olur mu?». Bu tarizin hiçbir ciddi tarafı olmadığı meydandadır. Cürikü isimleriri sonuna gelen «ci, cı. cü, cu, çi, çı. "çü, ÇU') eki yalnız o nesnenin sa tıcıl ığ-rıı zöstermez : türlü türlü marralara da gelir. En yaygn ve geniş manası ise sevgi. taraftarlık. mensupluk belirtmesidir. Netekim «cumhuriyetçi» ve «kıralcı» kelimeleri ClUn.huriyeti ve kıralı satan değil, bilakis seven. taraftarlık eden demektir. Bunun gibi «Türkçü» kelimesi de «Türkü seven», «Türke taraftar oları» manas-na gelir. 2 - İkinci ve pek merıfi br itiraz. Türkcülüğün. memleketteki baska unsurları gücendireceği fikridir. Bunun da hiçbir tutar yeri olmadığı or-tadadır. Dünyanın hiçbir yerinde % 10 güceriecek diye <;,,, 90 ın kendi fikirler ni ve menfaatlerini açıkça ileri sürmekten alıkonmak istenmesi güı'ü!müş dei'(iJdir. Bundr n baska biı: memleket yalnız bir rnilletind.r ve o milletin istek ve menfaatlerine göre idare olunur, Azınlıklar o memlekette ancak asıl sahipleriri milli haklarına saygı göstermek şartıyla adalet dairesinde yaşamak hakkına mallktirler- ve hicbir suretle kendi hu., susi ve milli sar tlarmı, menfaatlerini ileri süremezler. Hele mem.eke tin asıl sahip., ler.nin hak ve mentaatleri aleyhine hicuir dilekte bulunamazlar, Aksi takdirde vatana ihanet etmiş olurlar, Türkiyede % 10 güceriecek d ye- % 90 i Türkeülük yapmaktan alıkoymaya çalışmak adeta % 10 un manevi diktatör-lüğünü kurmak demektir. Böyle bir fi kr+n ahlak ve kanunla ilgisi yoktur. Hicb.r türlü mantıkla da makbul bir prensip de.ğildir. " 3 - Üçüncü ve makul zbi gözüken bir itiraz. Türkcü'üeün bütün dünya "Türklerini ülkü edinmesi bakımından hayali ve bos, hatta maceracı ve tehlikeli" olması düşüncesidir. Bu da vanh=t-r. d-I?:'a1j::, rıa» !"'1,,1, ~"s'a gerçeklesmiyecek ve gerçeklesmernis bir fikir demekse Türkcülük havali deiWclir. Türkcülük. Türklüöürı mazideki haklarmin rnirasmı isternek balcnnndan haklı. meşru ve tarihi bir davadır. 'I'ürkcülüzün istekleri mazide birkaç kere hakikat olduğu için <di:ü·;i"j olmamak» gibi bir dayanağı var demektir. Büyük milli ülkülerin h cbiri gerçekleşmesi kolay işlerden değildir. Fakat hep.. si birer birer hakikat olmaktadır. Hindistan ve İndcnezya kaç asır sonra milli dileklerine kavuştular? Otuz yıl önce va'rnz birkac münevver!n kaf asınc'aki hava l olan İrıdonezya is tiklali nasıl gercekles t.? Sekiz asırl:k bir esaretten. hatta dilini kaybettikten sonra İrlandalılar nasıl kur tu'up kitaotarda kalan mIli dillerini d'rilt., rneğe koyuldular ? Ya hele dilleriyle birlikte anavatanlarını da" kaybedip dünvaran her taraiına dağılan Yahudiler 2000 yıl sonra Fdistinde milli devletlerini kurup milli dillerini milli yaz ılarıyla yazmaya basıamaduar mı"( Butun bun.ar.n yanında 'I'ürkcürük ülküsü ne kadar mu tedil ve mütevazıdır. . Türkçülükn maceracı olduğu hakkındaki isnad hiçbir tarihi vakıava davan..: mamaktadır. Türkçülük şimdiye kadar iş başına geçmiş değ ldir ki maceracı olduğu denenmiş' olsun. Sınırdışı irkdaslarmı düşünmek, onların bizimle birlesmesini veya hiç olmazsa bağımsız olmasını isternek ise hiçbir zaman maceracılık değild.r. Dün-' yanın bütün mQı"t'eri. ı-aU" npl, yen; r'rıv'et J.-:"l'~rı"ı·' hi'p '11.," i~" Oıi'("R', ~"n"'{l'<;1 n-kdaşlarmı düşünüyorlar. Biz de. geçmişi ve bugünüyle. büvük bir mllet olmak 'dolayısıyla sınırdışı ırkdaslaı-ırnızı düşünmek ve hele insan haldan bevannamesin , den sonra anlam da insan haklarından faydalanması icin tesebbüslere girişrnek'le mükellefiz. Irkdaslaı-ımızr sistemli bir şekilde yok edenlerle savaşa hazırlanmak
,
i
i i ı
ı
OREUN
maceracılık değildir. Milletimizin ve- insanlığın en ku tlu hakları uğrunda Kore savaşına ka tılmak nasil maceracılık değilse: Türklüğün, insan lıi'i:ın. mederıiveti n. mukaddesatın düsmanı olan Moskoflarla hesaplasmavı düsünmek de öylece mace. racılık değildir. Korada nasıl Türkiye miidafaa olunacaksa. kendi sınırlarımızda da' 'I'ürkiye. Türklük ve bütün insanlik korunacaktır. 4 - Solcular tarafından yapıian bir itiraz da Türkcülüğün dışardan gelme bil' fikir olduğudur Göya bunu Almanlar icad ederek Türkiyeve sokmuslar. Türkcülü, ğürı ırkçılık umdesi de Hitler Almanyasının 'n-kcilıümdan alınma irnis. Yalnız Yahudilere karşı güdülen Alman ırkçılığı ile her millete karsi bu: korurı-na umdcsi olarak ileri sürülen Türk ırkcılığı arasında bir bağlantı olmadığını ve Türk irkcıIığının Alman ırkçılığından çok eski olduğunu eski yaz ıla rrrnızda belirtmistik. Bil' milli ülkürıün yabancı ibr millet tarafından Türklere asılandığı hakkındaki ını itiraz. üzerinde duranava değmiyecek kadar cürüktür .
.* * *
rgi .co
m
Hakikatte ise bugü» Türkiyedeki fikir cerevanları arasuıda yerli v •...milli olan tek fikir 'I'ürkcülüktür. Faydalı veya zararlı olsun. ötekilerin hensi dısardan gelmiştir: Komünizm bize Rusyadan aktarılmıs ve bir vatan ihaneti halini alnustrr. Milletlerarası Yahudi aleti olan masonluk Balkanlar yolu ile Türk iyeve girmiştir. Bugün revaeta olan demokrasinin vatanı İngiltere, sonra F'ransadn-. Epey taraftarları bulunan iktisadi liberalizm ve devletcilik de yabancı köklüdür. Bir zamanlar gazetelerde ve meclis icirıde taraftarları gözüken fasizm. İtalya ve Almanyada dozrnustur. Hatta bugün Türklerce benimsenin milli bir hale zelmis olan Müslümanhk hile aslında Türk menseli değildir. Türk menseli olan tek fikir. tek ülkü yalnız 'Tü ıkclüktür. Bu bakımdan da milli şuurumuzun gelişmesi nisbetinde lıü~"('I:ve('C'k.c:iiC'lenecek\'e atıhslar yapacaktır'.
.
yazan:
İSMET
Komünizmle mücadele demek dünyanın bugünkü durumunda (ve bilhassa bizim için) Rusla mücadele demektir. Komünisti Rusdan ayırmanın imkftm yoktur. Bizim son birkaç yüzyıllık tarihimiz. (gittikçe artan nispette) , Rus1a kanlı boğuşmaların, acı mağlübiyetlerirı, Rus eliyle Türke insan
ww w.o tu
!
havsalasının alamıyacağı ve yüreklerin dayanamıyacağı zulüm ve hakaretlerin yapılmasının, bizim başlangıçta daima tehlikeyi göremeyışıınızın, gevşek davranışımızın ve fırsatlar kaçırışımızın, ve en sonunda Türklüğün bütün eski anayurt boyunca yokedilrneğe doğru sür'atle gidişinin tari" hidir. Türkün kaderi Türk için yaşamanın madan galip Rusun Türkü,
1 Z
iicade l
1.
ken
'..-
de
omiinizmle
Ats
Rusle: boğuşmak ve tek çaresi bu boğus-
çıkmaktır. Yeryüzünde ya ya Türkün Rusu yok etmesi mukadderdir. Bu hakikati görmemezliğe gelmek, düşmanından saklanmak için başını kuma gömen devekuşunun hareketinden farksızdır,
TÜMTÜRK Gittikçe büyüyen Komünist - Rus tehlikesi bugün artık en körlerin bile gözünün içine batacak bir şekil almıştır. Başka mil, letIerin elinde Rus tehlikesine karşı servet ve teknik üstünlüğü, maddi vasrta bolluğu, kaynakların genişliği ve çeşitliliği, uzak n10safelerin ve açık denizlerin teşkil ettiği setler. çok derin köklere dayanan ittifaklar gibi (kısmen hakiki, kısmen aldatıcı) kozlar vardır. Bizde ise Türklük hususiyetlerimizden başka her nokta düşmanın lehindedir. Bizim bugünkü durumumuz, bir uçuruma doğru kaymis ve gövdesi boşluksallanan, ancak tırnaklarımn ucuyla kayanın yüzündeki bir yanğa veya bir ot parçasına tutunabilen ve bir lfıhzalık nefes al~cak zaman kazanmış bir adamın durumuna benzer.
ttı.
Bu durumun mantık! icabı bizim bugün insanüstü bir gayret havası içinde yaşa rrıamızdır. Şimdiye kadar tarihin hiç bil' devrinde, hiç bir yerde olmamış derecede şuurlu
5 gibi gorunuyoruz. ,Fakat milli bünyemiz sıhhate kavuşmuş olmaktan henüz pek
ve uyanık bulunmamızdır. Düşmanımıza karşı hepimizin içinde tükerımez biz kin ateşinin yarımasıydı. İçimize sokulacak fesada karsı sonsuz derecede titiz olmamız, temizlik içinde şimdiye kadar erisilmemiş bir muvaffa-
uzaktır. Sadece, hala tiyatromuzun da açıkca Nazım Hikmeti«mefkfu-e
kiyet derecesine varmamızdı. Izdırabın bir kat daha incelttiği, ve tehlikenin bir kat daha parlattığı, 'I'anrı vergisi deha-
daşı» ve Moskovayı «Kabe» Ertuğrul Muhsin'in diktatör
başınyol-
Htm eden bil' selalıiyetiyle
ınızla ve düşmanın iç yüzünü tanımaktaki hususi fırsatlarımızla, düşmanın yeni hile
bulunmakta devam ettiğini ve haili doğrudan doğruya komünistlikten sabıkalı adamların Üniversitemizde kürsü işgal ettiklerini düşünmek, tabii bir cemiyet ha-
ve taktiklerini
line gelmekten
keşfetmekte,
mekte, bizim dünyada de olmamızdı.
niyetlerini
sez-
daima ilk ve en ön-
Komünizm e
karşı
dünya
savaş cephesinde maddi ve teknik vasıtaları sağlamada önderlik nasıl tabii olarak Amerikaya düşüyorsa, bu savaşın manevi
bulunduğu-'
muzu anlamağa yeter. Bunda en büyük sorumluluk payı şüphesiz 27 yıldır Türkün "insanlığını gaspe-
m
den, ruhunu karartan başımızdaki zulüm idaresinindir. Şimdilik ,blU1U bir yana bırakalım ve bundan sonrası için çarelere
Türke dünya
bakalını. Komünizmle mücadele yollannın ve .şaı-tlarının teker teker tetkikine giıişmeden önce umumi: olarak iki noktaya işaret edeyim. Birincisi şudur. Tesirli olabilmek için bütün bu tedbirlerin birlikte ve ahenk halinde tatbik edilmesi icap eder. Esaslı bir ,. tedbiı-i tamamen ihmal etmekte israr halinde diğer tedbirler nekadar tatbik edilse (ve hatta onlarda ifrata gidilse bile) netice daima muvaffakıyetsizlik olur. Esas-. lı bir tedbirin ihmalini diğer tedbirlerde fazla ileri gitmekle kapatmakancak mahdut derecede ve mahdut hallerde mümkün olabilir. Mesela, bir otomobil motoı-ii işlernek için hem yağ, hem benzin, hem de su ister, Bunlardan mesela yağı 'tamamen kesip ona karşılıkbir teneke yerine dörtteneke benzin vererek rrıotörü işletmek
ken
de
çapında açığa vurmak. onu hak ve insanlık düşmanı hakiki çehresiyle tanıtmak, uyuyanı uyandırmak, gevşeği dürtüşlemek, düşmanın mücadele usulleri, oyunlarr ve hileleri hakkında her kurban ve müttefik namzedini aydınlatmak bizim tarihi vazifernizdi. Biz hakkın ve hakikatin herşeyi gören gözü ve durmadan vazifeye çağıran
uzak
rgi .co
önderliği o derecede tabii surette düşmek tey di. Düşmanın iç yüzünü
nekadar
ww w.o tu
sesi olacaktık . Halbuki nekadar tersine oldu, KomünistRus tehlikesini görmekte ve tedbir almakta daima en sonuncu olduk. Devlet uyanmak bilmez bir uykuya yattı. Komünizme
karşı mücadele edecek resmi makamlara öyle bir lağarlık çoktu ki onun yanında geviş getiren manda bir çeviklik ve çalaklık örneği oldu. Öye bir körlük arrz oldu ki onun· yanında yeni doğmuş kedi yavrusu şahin gözlü gibi kaldı. Şaşkınlık ve sapık
lıkperde perde heryeri sardı. Düşmanın sinsi zehiri içimize aktıkça uykumuz de" rinleşti ve uykumuz derinleştikçe zehir daha rahat ve daha bol akıtıldı. Mikroplar her tarafa girdi. En yüksek mevkilere kadar çıktılar. Öyle bir saltanat kurdular ki, mesela maarifte milliyetçilik affolunmaz bir suç halini aldı ve en sonunda nihayet Devlet Başkanlığı makamını işgal eden adam da komünistliğe karşı duranlara alenen küfür ve tehdit savurmaktan çekinmedi. Hastalığın o buhı-anlı devrini atlatmış
belki ancak geçici bir zamaniçin mümkün olabilir. İkinci nokta da şudur. N e gibi kararlar alınırsa alınsın, hangi prensipler konursa konsun, onların tatbiki yanlış adamların eline verilirse netice bozuk çıkar. En kesin emirler, en teferruatlı talimat ile bunların bilfiil tatbiki arasında öyle birelastikiyet kabiliyeti daima vardır ki, bozuk veya gevşek niyetli bir. tatbikçi vası.tasıyla başarıya erişmeği imkansız kı~r. Komünist1iğe karşı 'başarılı bir mücadele-
.e..
nin yapılabilmesi
ıçın mutlak
surette
za-
ruri bir şart o mücadelenin idareci ve tatbikçi mevkiinde bizzat şuurlu, mefküreci ve amansız Iunmasıdır. çiler olabilir.
komünist düşmanlarının buBunlar ancak müfrit milliyetHangi siyasi ve şahsi hesapla
olursa olsun, bundan çekinildi mi o mücadele peşineri başarısızlığa mahkum edildi demektir. Bu münasebetle pek çok kimsenin büyük ümitler bağladığı Arıkaradaki' komisyonun çalışmalarından benim pek bir şey
Hasan
Alinin
müdafaasmı
üzerine aldı, ve her çareye başvurarak ve her rnugalataya saparak Hasan Alinin koruduğu tanınmış komünistlerden hiçbirinin komünist olmaciığını ve milliyetçilerin bu komünistlere haksız yere iftira ettiğini ispata çalıştı. Bu arada bizim anladığımız manada milliyetçilikten nefret ettiğini söylemekten de çekinmedi. İşte bu adam Ankarada kornünizmle mücadele esaslarrnı tesbit
edecek
Şimdi bhliline
komisyona
mücadele geçelim:
üye
yapılmıştır.
yollarının
(Devamı
teker
teker
gelecek sayıda) İsmet 'I'ümtürk
:
rgi .co
m
çıkacağını umınadığımı söyleyeyim. Bir Bülend Esen vardır. Hasarı Aliİıin en yakın arkadaşlarından. Öner - Yücel dava-
sırıda bu adam
Münevver
Memleketin
Yazan: SOFUOGLU
olmalıdır.
ww w.o tu
ken
de
Okuyucuya önceden arzetmek isteriz ki, niyetimiz şu veya bu ilim disiplini çerçevesinde mütalaalar serdetmek değildir, Biz sadece, iyi bir 'I'ürk münevveri olmanın arneli şartlarından bahsedeceğiz. F'ilhakika, memleketimizin büyük siyasi oluşmalara sahne bulunduğu şu günlerde, münevver ve münevvere isabet eyliyen vazifeleı- haylice ehemmiyet kazanmıştır. Esasen, gerçek bir demokrasi hayatında münevvere düşen büyük cemiyet vazifesi her türlü izahtan varestedir. Birıaerıaleyh, bu rnevzuda yazılıp. söylenenlerin, okuyucu nazarında, yersiz telakkı edilmiyeceği kanaatindeyiz. . Şu cihet açıkca ifade olunmalıdır ki, bir vatandaşın münevverllk vasfı ve seviyesi, cebindeki şehô detnameye göre taayyün etmez; münevver bir vatandaş olmak için, illa şu veya bu mektebderı mezun olmak zarureti yoktur. Mühim olan cihet, münevver lik vasıfları na sahip bulurırnaktır. İşte biz bu yazımızda, bu vasıfların nelerden ibaret olacağını tesbit etmeğe çalışacağız. , 1 - Herşeyden evvel, mürıevver, bir dünya
g?l'üşüne,
bir hayat
anlayışına
sahip
Esasen,
ferdiyetleri
«şahsiyet»
yapan da budur. Maksadımızm daha açık olarak anlaşilabilmesl için, bu «dünya görüşü» ve «hayat anlayışı» tabirleri yerine iman, m efk üre veya ideal kelimelerini de
kullanabiliriz. Gerçekten, İıerhangi bir iman ve mefkl'treye sahip bulunmayan, muayyen bir dünya görüşü, hayat arılayışını temsil etmeyen kimseler, asla, «rn iinevverlik» sılatına liyakat kazanamazlar. Bunlar dönektirler, kararsızdnlar, renksizdu-ler ;eyyfurı.perest olurlar, merıfaat .terı başka bir şey düşünmezler; mukaddes bildikleri muayyerı prensipleri bulunmadığından kendilerine itimat düz değildir: iman sahibi dostlarını, er-geç, yarı yolda 1:e1'ke-:1erler; hiçbir zamarı samimi dostları olmaz; ancak menfaat ortakları Bu türlü eimansızs lardan kurnaz
bulunur. ve azirn-
kar olanlar çok büyük işler çevirebilirler; hatta bazan hürriyet kahramanı, kurtarıcı payelerine dahi erişebihı-ler. Kurnazhkt an ve iradeden mahruj-, bulunanlan ise, bir kuru yaprak gibi, - hangi taraftan eserse essin - her rüzgarın eniinde savruluılar; her cereyarıa kapılırlar. Görülüyor ki,
i
O.ffiKUN
mıştır!
münevver -bağlılıkla
mümkündür. Insani, milli, vazıh ve makul bir dünya görüşü, bir' hayat anlayışı temsil etmiyen, içinde
«imansız»
yalancı
pehlivan
kimseleriri
cemiyet
cevab
almadan
şeyi kabul etmez; şunun telkini altında kalmaz.
herhangi
aleyh, gerçek kati görmeli, dayadığı
birdir,
iki olamaz, Binaeri-
münevver, bu tek olan hakibulmalı, öğrenmeli; lıakikate
öz kanaat,
fikir ve reyini de, her
- zaman ve her yerde açıklamaktan çekirimemeli, korkmamalıdır. «Bir lokma, bir
edası ile delaşma-
ları, hiçbir mesrıedi olmadan, b6lkeseden atıp tutmajan ziyadesiyle gülünç olur. 2 - Gerçek bir münevver, kendi muhakeme süzgecinderı geçirmeden. vicdanından müsbet
Hakikat
hırka» için hakikati söylemekten çekinen; Jebir evdeki eevlad-ü-ayal» den l vurup r.iyakar lığırıı mazur gösterrneğe
bir
- bunun .tesir ve Bu da şahsiyetiri
bir başka veçhesidir. Şahsiyetten mahrum olan çocuk gibi kandırılır;- şahsiyet .sahibl _olanı ise ancak müsb et ve makul delillerle
4 -
Gerçek
~ünevverlik . _'"
bir münevver,
hakikat~
da~
yanan bilgi ve kanaatini. ne sadece kerıdisine saklar; ne de bildiğini söylemek veya' kanaatini açıklamak için bir sual vaki 01masını bekler. 0, sual vaki olsun - olmasın, halkı ve hiç değilse çevresini' irşad ve, tenvir eylemeyi en büyük vazife sayar;
,
-
ı
rgi .co
«ikna etmek» mümkündür. Zira o, müsbet ilmin tecrübe müşahede ve mukayeseye dayanan metoduna aşinadır; zira o, ilmi hakikate spekülatif yollarla değil, tedkik, tahkik, . tahlil ve tenkid tarikiyle ulaşılacağını bilir; zira o, mevhüme ve vahimeler
kalkışarı bir kimse,kat'iyyen, şerefine layık değildir.
m
şahsiyet sahibi ve binaenaleyh olmak, muayyen. bir rnefküreye
yaymaktan
ulvi ve vicdanı bir haz
duyar. Filhakika, Cenab-ı Hak iridinde de, hakikat nuru'nu yaymak makbul ve rrıer-. gup olup mukaddes bir borçtur. Gerçek münevver, kendisini, topluluğa karşı birtakımvazifelerle mükellef ve sorumlu bilen insandır. Bağlı olduğu cemiyete karşı hiçbir mükellefiyet ve .mes'uliyet hissetmiyerı bir insan, münevverlik iddiasında
ww w.o tu
ken
de
peşinden değil, fikirler ve ülküler ardından koşmağa ,alışmıştıi". Hakiki bir rnürıevver için, dini inançları dışında kalan her şey, serbestçe münakaşa mevzuu olabilir ve olmalıdır. Onun nazarinda tabu = dokunulmaz mevzu yoktur. Bilfarz, bitaraf bir tetebbüurı neticesi Sultan Vahidettirı'in haklı ve dürüst bir hareketini meydana çıkarmışsa, kemalizj-, aşkıyla, bu vakıayı görmemezlikten gelemez. Münevverin 15:a-
hakikati
pısı bedhahatlere ardına kadar açık; rıaslara, dogmalara, safsatalara i~e sımsıkı kapalıdır. 3 - Gerçek bir münevver cesurdur: fikrırıı, kanaatini, reyini açıkça beyan ve izhardan. asla, çekinmez. Zira, onun indinde, hakikati yutkunmak, vakıalara göz yummak en büyük şerefsizliktir. Hele Türk münevverinin bu konuda bağn pek yanıktır. O, dost meclislerinde nice medeni eeladet şampiyonları görmüştür ki, kavuk sallamaktan belleri iki büklüm olmuştur; nice «alim»lere rastlamıştır _ki,' üniversite kürsülerinde bir yanda «hakiykat» dersi verirken diğer yandan parti mecmualarında «direktif nutuk»lardan tarih bilginleri ve Iisaniyatçtlaı-
hesabına
hisseler
çıkar-
bulunmamalıdir. Esasen, bir ~ünevverin müneVverlik seviyesi, cemiyette sırtlandığı mükellefiyet ve üzerine aldığı mes'uliyetIerle mepsuten rriütenasip olmak icap eder. 5 - Gerçek bir mürıevver, her halükarda, topluluğun menfaatini ken2i menfaatinden üstün gören; gösteriş olsun diye, değil, samimiyetle, her zaman, . her yerde ve her defasında cemiyet rnerıfaati karşısında mevki ve-madde fedakarlığında bulunabilen insandır. Öz. çıkarı. için binbir zillete katlanan; rey, fikir ve kanaatini
küçük ve am hesaplara göre, değiştirip ayarlıyan bir kimse, deste desta sehadet..• ..' name sahibi de olsa «münevver s - olamaz. Mevki ve madde karşısında istiğna göstermek nekadar şerefbahş ise; hodgarnlık ve' menfaatperestlik caletaverdir.
de. okadar
iğrenç' .
ve' ha-
6 - En nihayet, gerçek bir müneVver;' bağlandığı prensiplere . uygun, faziletli bir hayat
yaşayan,
bu
suretle
çevresinde
nÜ-
f f f
i
mune-i bilir
imtisal
olabilen
ki, topluluğun
insandır.
gözü,
Zira,
kulağı
o
aksi takdirde, şunu-bunu tenvir sevdasından vazgeçmelidir .
kadar,
belki de daha fazla tesir ve telkine müsaittir. Yapılanlar söylenenleri, yani görülenler
işitilenleri
müsmir
teyid
ve müsbet
ve tekid bir
Görülüyor ki, yakat kazanmak nimet bir külfet
eylemedikçe
netice,
asla,
elde
şeref
olunamaz. Hakiki münevver, efali efkarrna uygun bulunan kimsedir. :K~ndi nefsiraize tatbik
eylemediğimiz
rimizi
başkalarına
kalkmak
pek
«ele talkın gerçek
gülünç
verip
görüş - ve telkin olur.
salkum
münevver,
ve
düşüneeletavsiyeye
ve mevkiinden
etmeli;
rgi .co
Laboratuvar
Lakin bu umumi memnunluk arasında düşünülmesi gereken bir nokta var: Ya 1954 de Halk Partisi, iktidarı yeniden kazanır da devlet reisliği de onlara geçers~, o zamarı bu makama oturacak zat devlet meşgalelerinden arta kalan vakitlerde ne ile meşgulolur? ve
«Naçiz
Sıfır»
Hasan Ali Yücel'in Sıfır lakabı ve bu Iakabın nereden çıktığı cümlece malümdur. Esbak bakanın Kenan Öner davasında kendisini müdafaa ederken bu sıfırlık meselesine de temas edip kendisine «Naçiz Sıfır» ünvanını verdiği ele şüphesiz hatırlardadır. Şimdi,
üstadın
Istanbul
için
gazetelerinden
bir
yazı-
«İnsan zaman içinde yaşar... Canlılar zincirinde gerilere doğru gittikçe zaman duygusu azalır. Sıfır okluğu vakit «cansiz» ı bulmuş oluruz. i) . «Tek hücreli «canlı» biraz üstündedir.s '
ken
ww w.o tu
Bu haber muhakkak ki Burduı-luları çok sevindirmiştir. Buna rrıaarifseveı-lerin büyük bir memnunlukduydukları da muhakkakur. Ve sözün losası bu hareketin Türk halkının büyük bir çoğunluğu tarafından iyi karşılarıdığına hiç şüphe yoktur.
Sıfır
birisinde (1950 eylülürıde) çıkan sından şu satırları lutfen okuyun:
de
Bir müddet önce gazetelerde şöyle bir haber çıktı: Türkiyenin meşru devlet reisi sayın Celal Bayar, Çankayadaki fizik kimya laboratuvarını Burdur Lisesine armağan etmiş ...
~
faydalanabilmek
m
Orkundan sesler:· Çankayadaki
«münevver» sıfatırıa likolay değildir. Nasıl her karşılığı ise, münevverlik
ve idrak eylemeliyiz. «Münevver»liğin ibtizale uğramaması, ancak bununla mümkün olur. Sofuoğlu M. Zeki
Binaenaleyh, ictirıab
.. ..
de, gerek nefsimize gerekse mensup olduğumuz cemiyete karşı bazı mükellefiyet ve ınes'uliyetlerimiz bulunduğunu' hatırlamalı
yutmak» tan, her
şiddetle
'"
ve irşad
Bunlara
nın hafızası,
sıfırın
ne buyurulur? Kayıp Aranıyor
Vaktiyle hürrryetirı üzerine şal örtmeye kalkan Nihat -Erirn Ulusta çıkan «Tehlikeli Propagandalar» başlıklı yazısında son zaınanlarda Halk Partisiyle partinin şefine yöneltilmekte olan bazı hücumlara temas ettikten sonra sözü üniversiteli gençlerin neşrettiği Mucadela dergisine getiriyor ve bu derginin milli şefi itham eden bir yazısından dolayı gençleri: «Milli kıymetleri kolaylıkla lekelemekten çekinmiyen insanların yurtseverliği sahtedir.» cümlesiyle hırpalama k istiyor. Çok doğru. Milli kıymetleri lekeleıneye kalkanlar yurtsever değil, hatta insan bile sayılamaz- Fakat, kuzum bu mi III kıymetler nerede? Okçuoğlu
ORKUN davasından
hatıralar : 1944 «ırkçılık - Turancılık s tahkikatı ve davası sırasında İsmet İnönü ve adamları kinlerinden durdukları yerde kıvranırken, çeşitli yardakçı
unsurlar
göze girmek
veya
. Türklüğe kar:§ı içlerinde besleyegeldikleri sinsi düşmanlık hislerini tatmin etmek için, fırsat bu fırsat, Türkçülere ellerinden gelen kötülüğü yapınağa çalışırken, ve Türkçülerin mevkufların endişe duyar
dışarıdaki dost ve yakınları başına gelecek akibetlerden ve üzülürken, şayanı hayrettir
ki asıl tazyık, işkence ve tehditlere maruz kalan Türkçülerde zaman zaman bir bayram iç havası esmiştir. iEn ızdıraplı, tehlive' karanlık
şakalar kısmı
günlerde
sık sık söylenirdi. kaybolup,
unutulup
kısmının. da zevkine ve anın
içinde
dan bazılarını ediyoruz.
varmak
bulunmak birer
hatıra
nükteler,
Bunların
büyük
gitmiştir.
Bir
için o muhitin şarttı.
Kalanlar-
olarak
tekrar
Müdürlüğünün
Emniyet
neza-
rethane adı verilen kısiiu; ernniyete getiri. lerı kimselerin içine tıkıldıkları daracik hücrelerden mürekkep feci bir yerdir. Kapılan dışardan sürgülü bu hücrelere tıkılmış olan kimseler, helaya çıkmak 'istedikleri zaman parmaklarıyla kapılarını vururlar. ~öbetçi polis «kaç numara?» diye sorar. Içerdeki, hücresinin numarasını söyleyince hela boş ise kapı açılır. Fakat çok kere oturduğu iskemleden kalkmak istemiyen polis, kapı vurulduğu vakit «meşgulls diye cevap verir. N ezarethanenin 13 numaralı hücresinde ikamet (!) eylemekte olduğu sıra lard ı. bir
sabah, Orhan Şaik Gökyay helay a ' çıkmak için kapısını vurdu. Nöbetçi polis hemen «rrıeşgul!» diye bağırdı. Gökyay bir müddet
bekleelikten sonra kapıyı yeniden tıkırdatu. yine «rneşgul!» cevabını. aldı. Beklsdi ve on dakika kadar sonra kapıyı b ir daha vurdu. Polis bu kere de aynı cevabı verdi. Fakat, musluk boşalınca kendisini haberdar edeceğini Gökyay'a müjdeledi!'. Orhan - Şaik bekledi, .. bekledi, bekledi. ..
ken
* •.
bile
İstanbul
de
keli,
- Ne nankör adam! Bana 45 günde ve. rilmiyen ışık ona 5 saatte verilmis de hala şikayet ediyor.'
m
- 'I'uısancılık
rgi .co
1944 ırkçılık
9
ww w.o tu
Bilindiği gibi Türkçüler Emniyet Müdürlüğünde 7 ay kadar (bazıları daha az veya daha çok) kalıp orada çeşitli muamelelere tabi tutulmuşlardı. Bu arada Yusuf Kadıgil 45 gün .müddetle penceresi ve lambası olmıyan karanlık bir hücrede hapsedilmiştı.
Duruşma sırasında Orhan Şaik Gökay tabutluğa konulmasını ve orada kendisine tatbik edilen ışkenceyi anlatıyordu. (<<Tabutluk» denilen yer dikina bir tabut kadar dar bir hücre idi ki işkence görecek olan onun içinde ayakta· durur ve kapı kapatılır ve başının üzerinde üç adet 500er mumluk ampul yakılırdı. Sanık gittikce bunalır ve ışıktan gözleri ve hararett;n başının içi gittikçe artan ve zor tahammül edilir bir şekilde ağrımaya başlardı.) Orhan Şaik Gökay'ın muhteşem uslubiyle ifade edilen bu 1500 mumluk elektrik ziyası altında 5 saat müdeletle bırakılma hadisesi herkesi derin bir tesir .altında bırakınıştı. Bu aralık Yusuf Kadigil yanındaki arkadaşına eğilerek fısıldadı:
Bu bekleyiş üç saat kadar sürdü. Nihayet kapıyı tekrar vurdu ve polisi çağırarak nöbetçi komiseri görmek istediğini söyledi. Polis: - Nöbetçi diye sordu. verdi : -
komiseri ne yapacaksınız? Gökyay gayet ciddi şu cevabı
Bir oturak
istiyeceğim!"
1944 ıRKçıLıK
-
TURANCILIK
DavaSll1111 içyiizii hakkındaki tefrikamı. za bu sayımızdaki gecikeıııiyecek yazıların çokluğu sebebiyle haslavaınadık. Özür dileriz. Gelecek sayıd~n' itibaren herhalde başlıyacağız.
j
, '.~, , .. i', ';.. .:.
10.
OREUN
v e feragatRuhu SPıNÇAR
Yazan: NEJDET
maması gereken dır. Bu meziyet ve feragat
bir meziyetleri atalarımızdaki
daha varfedakarlık
r uhudur.
ruhunun
Tarihimizde fedakarhk ve feragat ruhunun pek parlak bir örneğine, kah~.amanlar kahramanı Kül' Şad'ın şahsında rastlamaktayız. Şanlı Gök Türkl~rin _buerişiimez büyüklükteki oğlu, ırkını yok olmak 'tehlikesinden kurtarmak için o meşhur atılışını yaparken, baştan başa fed~ka"ilık ve feragat ruhu ile dolu bulunuyordu. Düşman Çin, Gök Türkleri hiyle .ile yenerek Türk yurdurıun doğu bölümlerini de' geçirmiş, rrkırnızın kökünü kurutmak için" Türkleri geniş ülkesinda parça -parça da: ğıtmakta idi. Türid.in geleceğininvkapkara
rgi .co
Fedakarlık ve feragat ruhu, benliğini cemiyet menfaatı yolunda hiçe sayabilmak büyüklüğü, şahsi kazancı, mevkii ve şöh. reti ayaklar altına alabilmek hüneridir.
sayfalarına fedakarlık ve feragat da örneklerini geçirmişlerdir.
m
Atalarımız bir çok büyük meziyetlerin sahibi idiler. Yurtseverlik, kahramanlık, savaşçılık, cemiyetçilik, ahlak bunlar aras.rıda ilk akla gelenlerdir. Fakat bu büyük insanlaı-ın ululuklarını sayarken unutul-
olduğu bu çağlarda, cliğerGok Türk prerısleriyle birlikte Çin sarayında tutsak hayatı yaşıyan Kür Şad, ırkını kurtarmak için kırk kişilik ihtilal cemiyetini kurduğu zaman maksadı şuydu: Çin hükümdarını öl-
de
Onun içindir ki fedakarlık ve feragat ruhuna ancak büyük yaratılışh milletlerin fertleri arasında rastlamak mümkündü!'. Büyük yaratılışlı olmayan milletlerin fertlerinde ve solucan ruhl u insanlarda bu meziyeti aramak boştur.
ken
Yüksek yaratılış1ı ve ruhlu olmayan insanda tek düşünce «şahsi: menfaat» tır. Fedakarlık ve feragat faslında ise «şahsi merıfaat» ın yeri sıfıı·dır. Fedakarlık ve feragat ruhu bir kemik parçası için hırlayan" köpekte ve yerde sürürıerı yılancla na· sıl bulunnıazsa, bunlardan farkı dışa ait olan şahsi rrıenfaatçıda da öylece buluna-
ww w.o tu
"
maz. Fedaidrlık ve sarılar bir nevi savaş yerlerinin yanında onların parlak gözükrnez. her şeylerini ve taya koyabi lerı, bir şahsi fayda feragat sahipleri, yiğitleri yanında kına
her zaman
Atalarımız; rindeki gücü
feragat ruhu taşıyan inkahramandırlar. Yalnız büyük kahramanlarının kahramanlıkları o kadar Fakat cemiyetleri için icabında canlaı-ını bile oryapılan hamlelerden hiç beklemeyen fedakarlık ve savaş yerlerinin büyük saygılı bir yer almak hakmaliktirler.
kafalarınc.aki ve hüneri,
aklı, bilekledamaı-larmdaki
kanı ve gönüllerindeki iymarıı hep cemiyet için kullanarak en ulu yurtseverler, en eşsiz kahramanlar, en namlı askerler büyük ahlak sahipleri olurlarken,
ve en tarih
dürüp düşman sarayında esir bulunan Gök Türk prensi Holuku'yu Türkistana kaçırmak ve onun kağanlığı altında Türk istiklalirıi diriltmek ... Kür Şad bu gayesine erişemedi. Fakat talih onu kırk adsız arkadaşı ile birlikte Türk ırkının büyük şehitleri arasına sokarken, tarih de sayfalarına bu eşsiz kahramanın fedakarlık ve feragat nıhundaki eşsizliği geçirdi .. Milletinin istiklali için başını ortaya koyan kahraman Kül' Şad, yiğitliği nisbetinde de büyük bir Iedakôr dır. Çin sarayında otururken, onu, Türklük için kendini feda etmek üzere yürüten fedakarlık ruhundan başka nedir? Bu fedakar yiğitteki feragat ruhu ise, yüzyıllar boyunca yaşamış ve yaşayacak olan" torunlarına .bıraktığı büyük bir mirastrr. Kür Şad, 639 ihtilalini başarsaydı, Türkistan tahtına kendi" geçmiyecek, kendisi gibi bir prens oları Holu'ku'yu çıkaracaktı. Halbuki rrkının istiklali için ölüme karşı yürüyen bu yigitin kağan olabilmesi için yeter derecede sebep vardı. Bir kere Kül' Şad - kağan yapmaya karar
11
ORKUN
bu kahramanca Şad'a, yiğitliğe
saldırışın başı olan iK ür aşık Türk milletinin hemen
boyun eğmesi, yani onu kağan olarak tanı· ması muhakkaktı, Fakat kahraman olduğu .kadar fedakar ve fedakarlığı derecesinde feragat sahibi bulunan bu Türk çocuğunun. ihtilal bayrağını açarken gönlünde hiç bir şahsi düşünce yoktu ve bir tek gaye vardı: Türkü yaşatrnak.. Bu ülkü ile atıldı, bu ülkü için toprağa düştü. Lakin bir ad ve öyle bir ruh bıraktı bu ruhun dır.
Türklükten
milletine öyle ki, bu adın ve
silinmesi
Fedakarlık ve feragat ruhunun de bir başka parlak örneğini,
imkansız-
tarihimizyine Gök
daha amcasının k.ağanlığı
zama-
nında on altı yaşında iken savaş alanlarına yürüyerek yapmaya başbdığı bu hizmeti: ağasının buyruğunda ordu başbuğu kaldığı müddetçe bir an aksatmadı. Ömrü kavga yerlerinde gsçti. Düşmanlarla ve birliğe girmeyen boylarla durmadan savaştı. Ve onu savaş yerlerinden ancak şanl ı ölüm ayırabildi. Birliğe girmek istemiyen Dokuz Oğuzlarla yaptığı çarpışmada ve kırk yedi yaşında şehit düşrrıeseydi Kür Şad'ın bu şanlı torununu, fedakarlığın ve feragatın bu şahlanmiş örneğini hiç bir şahsi fayda beklemeden ırkına hizmet etmekten kim ve ne alıkoyabilirdi ? Gözlerimizi Türkiye tarihinin ilk sayfa Iarına çevirecek olursak, bu ruhun parlak bir örneğini de orada buluruz. 'Türkiye cevletinin temelini savaş yerlerinde akıttıkları kanlar la pekleştiren Oğuzlar, bir müddet hakimiyetlerini tanıdıkları, kendi
soylarından bir başka kahraman olan Gazneliler sultanı Mes'ud ile çarpışmak zorunda kalmışlardı. 1040 yılı mayısında yapılan bu savaşta Sultan Mes'ud'un Türklerden gayrı unsurların askerleriyle de dolu olan ordusu, yalnız Türklerden mürekkep Selçük ordusu önünde bozguna uğrayınca, artık ortada Gaznelilerin yüksek hakimiyeti kalmamış ve Oğuzların eline geçen Horasanda Türkiye . kurulmuştu. Şimdi , erlik yerlerinde akıtılan kanlarla kurulan bu devletin padişahlığına üç namzet vardı: Selçük'ün oğlu Musa Yabgu ile torunları
ww w.o tu
ken
de
Türkler çağında Kül Tigin ile Megren'in şahsiyetlerinde bulabiliriz. Gök Türk istikaal savaşının kahraman başbuğu İlteriş Kaganın çocukları olan Megren ile Kül Tigin, amcaları Kapagan Kağanın ölümünden sonra, Türkistan tahtına sahip oldukları zaman ortaya şu mesele çıkmıştı: Acaba Gök Türk tahtına kardeşindenbil' yaş daha büyük olan Megren mi, yoksa ağasindan daha kahraman olan Kül Tigin mi oturacaktı? Bu sorunun karşılığında bu iki Gök 'I'ürk çocuğunun örnek ruhları vardır. Zira, Gök Türk tahtı, Kül 'I'igirı' e göre kendisinden bil' yaş büyük ağasına ait, lVIegren ıçınsa kahraman kardeşine layıktı. İki kanleş de bu fikirlerinde ısrar etmişler, sonunda Kül Tigin ağasını razı etmiş ve kendisi, Bilge Kağan adı ile Türklerin başına geçen Megrerı'in buyruğunda ordu kumandanı olarak kalmıştı.
Kül Tigin,
m
Holuku gibi - Gök Türk hanedabir prerısti; bu sebeple kağan 013Ayrıca ihtilali başardığı takdirde,
rgi .co
verdiği nından bilirdi.
İlteriş'in çocukları ve hele Kül Tigin'deki feragat ruhu Türk çocukları için ne güzel örnektir. Düşünmeli ki bir yaş ·::J.:ıhabüyük olan Megren; kardeşinin hakramanlığını bilmesine rağmen hakkı sayılan kağanlığı isteyebilir; Kül Tigin de tahta pekala göz koyar ve bu, onun hakkı da sayılabilireli. Lakin onlar böyle adi gayeler peşinde koşan kimseler değildi. Onlar yalnız milletlerine hizmet etmek aşkı ile yanan varhklardı. Ve
çağrı Beğ ve Tuğrul Beğ ... Üçü de bu-birlerinden değerli kimselerdi. Padişahlığa . hangisi göz koysa haklı görülürdü, Fakat Türkiye devletinin bu ilk büyük fedakarları, kurdukları devletin tarihinin ilk sayfalarına kahraman adlariyle birlikte feragat ruhlarını da geçirdiler. Padişahlık için aralaı-ında hiç bir siZlltıya meydan ver. medller. En yiğitleri çağrı Beğ idi. Fakat en gençleri olduğu halde düşünüşlerindeki isaBet diğerlerinkinden üstün görülen Tuğrul Beğ'i sultan seçtiler. Tuğrul'un adına okunan hutbe, doğmakta olan Türkiyeyi dünyaya ilan ediyordu. Lakin kahraman-
i \
12
ORJiUN
devam olduğu
ettiler. gibi' bu-
gün de dayandığı sağlam temelin harcında bu kahramanların fedakarlık ve feragat ruhlarının payı büyüktür. Sonra ikinci Murad.. Savaş yerlerinde gövdesini sayısız yaralarla süslediği için pek erken toprağa düşen Birinci Mehmed'in bu ulu oğlu. Onun ruhundaki fedakarlık ve feragat da kendisi kadar büyüktür. Osmanlı tahtını iki kere oğlu Fatih'e bırakması, yani insanları en büyük adilikleri yapmaya sevk eden mevki hırsını ayaklar altına' alması hangi ruhun eseridir? Ve sonra Haçlıların - verdikleri söze 'I'ürkiyeye saldırrnaları üzerine, acılarını
ve ruhunu
rağmengönlünün
dinlendirmekte
Türk düşmanı yurrıruğu iridirişi
kat
beğler,
o sırada
Türk tahtına büyük vasiyet etmişti. Fasarayda
bulunmayan
ve tehlikeli surette hasta olduğu sanılan büyük oğulun yerine küçüğünü tahta çıkardılar. Büyük oğul, hak kendisinin olmakla beraber - hayatından da korkarak - buna ses çıkarmadı. Lakin yeni hükümdar ağasının durumunu ve korkusunu haber alınca, ona, tahtı kendisine bırakmaya hazır 01duğu;ı.u bildirdi. Tıpkı yüz yıllarca sonra Megren ile kül Tigin'in birbirlerine yapacakları gibi, bu iki kardeş de tahtı birbirlerine bırakmak için karşılıklı ısrarlara başladılar. Büyük oğul sağlık durumunun iyi olmadığını, küçüğü de hükümdarlık
hakkının kendisine ağasından sonra gelmesinin geleneğe uygun bulunacağını söylüyorlardı. Meşhur tarihinde Türklere hep barbar diyen Deguignes'nin bile hayranlıkla bahsettiği bu fazilet tartışmasının so.nurıda küçük kardeş tahtı ağasına bıraktı ve böylece büyük kardeş Türk hükümdan oldu.
de
Manisadan hızla gelerek, batıya Varnada o büyük nedir ?
olduğu
Hükümdar ölürken oğlunun geçirilmesini
m
olan vuruşmalarına yine Türkiyenin, 900 yıldanberi
tır ki, tarih bize onların Milattan önce 96 yılında geçen şu hikayesini anlatıyor:
rgi .co
ların işi bitmemişti. Onları sultan ve kumandan olarak savaş yerlerinde kafirlerle
ww w.o tu
ken
Daha yakın zamanlara gelince aynı ruh karşımıza şu büyük adı çıkarıyor: N amık Kemal, .. Top al Osman Paşanın bu büyük torunu sadece hürriyetçi bir şair olsaydı, kırk sekiz yaşında topraklara karışmazdı. Çünkü, onun çağının daha başka yazıcılan da hürriyetçi idiler ve onlar da bu yolda savaşmışlardı. Fakat hiç. biri Narrıık Kemal gibi kükreyip surgünlerde ve zındanlarda
ömür tüketmedi. Vatan şairi Namık Kema1'i zirıdanlara sürükliyerı ruh; Kül' Şac1'· ların, Kül 'I'igirı'lerin, Çağrı Beğ'Ierrn ruhudur. Millet için her fedakarhğı yapabilmek, benliğini cemiyet yolunda harcayabilrnek, şahsi hırsları ayaklar altına ala bil"rnek ruhu ... Atalarımızdaki fedakarlık ve feragat hunu yalmz yukarda adı" geçen büyük sanlara mahsus bil' ruh sanmak yanlıştır.
ruinBu
ruhun tarihimizdeki nice a':1sIZ kahramanlarını bir tarafa bıraksak bile, ululuk bakımından yukarıkilere yetişmeleri mümkün olmayan diğer bazı Türklerde de aynı ruhu bulabiliriz. . Kun tarihini karıştırınc~ orada karşırnıza bir Türk hükümdarının iki oğlu çıkacak-
Çirıhlerin Şapolyo adını verdikleri Işbara Kağan'ın ölümünden sonra geçen bil' vaka da Türklerdeki bu ruhun bir başka örrıeğidir :
Işba ra'nın oğlu çok zayıf olduğundan, kağan, hükümeti idare edemez düşüncesi ile yerine kendi kardeşini, yani oğlunun amcasım nasbetmişti. Işbara'rnn völümünden sonra, oğlu, babasının vasiyeti gereğince amcasını büyük han tanırnak üzre kendisine adamlar gönderdi. Fakat Işbara'rıın kardeşi kağanlığıkabul etmek istemedi, bu mevkiin Işbara'nın oğluna ait ve layık olduğunu söyledi. Bu seferki taht tartışması arnçayla yiğen arasında oluyor ve yiğen amcaya şöyle diyordu: «Siz babama 0, kadar düşmanlık ettiğiniz halde beni mi kağan tanıyacaksınız? Bizim yasalanınız ve babamın buyruğu gereğince kağanlık size aittir. Çünkü babanı kağanlık için sizi göstermiştir. Bu buyruğu dinlemeye mecbursunuz!»
. 13
ORKUN
Yukarda Kun prensi
taht hikayeleri ile iki Gök Türk
anlatılan iki çocuğu tarihideğildirler. Labüyük bir hasve bulmuş ta-
mizin baş şahsiyetlerinden kin onlar büyük bir ırkın letini kendilerinde duymuş lihE insanlardır.
ü
gin'Ierin
kanları
bugün
de
bizim
darnar-
larımızda delaşmaktadır Bu kana, o eski büyük ruhu aşılamaya. daha doğrusu kül altında kalmış olan eski ruhu canlandırmaya çalışmalıyız. O zaman yeni Kül' Şad'Iar, yeni Kül 'I'igin'ler, yeni çağrı Beğ'ler doğacaktır. Ve nihayet onlar kadar büyük yaratıhşh alınasak bile damarlarımızdn dolaşan cevherli kanı n yanına fedakarlık ve feragat ruhun'u koyabildiğimiz takdirde her zaman Kun hükümdarının iki oğlu veya Işbar a'mn gövdece çelimsiz, fakat ruhça ulu çocuğu kadar büyük
olabiliriz.
rgi .co
Fedakarlık ve feragat ruhu, ancak büyük yaratıhşlı milletlerin yüksek ruhlu insanlarında bulunabilir. Kür Şad, Kül Tigin, çağrı Beğ ve Naniık Kemal büyük bir ırkın sade büyük değil, aynı zamanda yüksek ruhlu oğulları olduğu içindir ki fedakarlığm ve feragatın da cihan' tarihindeki eşsiz kahramanları bulunmaktadıı-Iar.
Bugünkü Türk çocukları yukarıki Kah· ramanların soyundan old uklarını daima hatırlamalıdnlar. Kül' Şad 'ların, l< 1 Ti-
m
oğlu ısrarı sonunda amca'. Işbaıa'rıın sını Baga ünvanı ile kağarılığı kabule mecbur etti.
Çiftçioğlu
NEJDET SANÇAR
~
Türk
Tarihinde
B İR
~.
Ihanet
Serisi :
~
iN
C İ İ II A N E T
~
~
'I'iirk tarihi. içimizdeki yabancılarm ihaneti ile doludur. 'l'arihimizin biraz aydınlanmaya başladığı çağlardanberi aralıksız süregelen bu ihanet· ler, yabancı kan taşıvanlara güvenmenin, onlara devlette üstün değiL. en aşağı bir yer bile vermenin ne büyük yanlış olduğunu anlatan elıe(Ii biı derstir. Tarih bir «bilim» değildir. Fakat tarihin' konusu olan hadiselerin belli kanunlan vardır. Türk tarihi İçin bugüne kadar öğrendiğimiz kanunlarm en başta geleni «yabancı kan taşıyanlara g iiverıme!» buyruğunu vermektedir. Bu buyruk büyük geçmişimizin, ırkımızuı , atalarımızın buyruğudur. Bugün yaşıyarılarn bu büyük gerçeği iyice anlatmak için Orkunun her sayısında, içimizdeki yabancıların ihanetine dair tarihi bir vaka gostere ceğiz, Bunlara bror numara vermemiz kolaylık olsun diyedir. Birbirinin ardından gelen iki numara arasında bizini bihrıediğimiz, hatta tarihin ı.n.
ww w.o tu
~ ,.; ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
Yabancıkanhlarm
ken
~
!
de
~Oı..''-''''''-'''''~~'''''-'''-'~'''-''':ı&.''''"''<:'&~'''''''''''",'''~
mediği birçok
~ ~ ~ ~ ~
Mil""an önCe 78 yılında, Oda Asyada o zamanki Tiü'k devletini yaşatmakta oları Kırnlar. Çin stnrrrna bil' .akın yapacak oldular. Kım Elinde. nesillerdenberi yurttaş olarak y.aşıyan Çinliler bunu. Çin İmparatomn , bil. dirdiler. Böylelikle 4000 kişilik Klın akrncı kolu pıısuya d üs iirtild ii. Ancak birkaç yüzü kurtulabildi.
~ ~
Düşlin
ihanetlerin
ve unutma
daha
ge;:11i~o o]~llası muhtemeldir.
~
~
i ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
!:j ~
..
~ il':
~ ~ ~ ~
Atm.
~
~.'7&.."-~"'-''-'''-'~~''-'-.''-'-'-'-'-~''-~'''''-'-'-'',"''''''''''-'''Ifl~
14
~e@vlerinin İçyiizii
Tür ıye
J
Yazan: HİKl\ffiT
köyleri
acıklı şartları seviyesi,
herhalde
içerisirıda
yeme,
dünyanın
yaşamakta;
içme, barınm.a,
ısınma,
eğlenme
mından
son derece
ve kültür kötü
en
feri
hayat gıyınme,
durumu
mak
in-
erkeği
atmos-
Iokrrıa, bir hırkaya uğraşıp yalınayak,
durmus
kavuş-
değil mi?
giyimleri
parça
gi, yolu yol mu? Havatı insan hayatına uygun mu? Sahip olduğu haklar in=an hakIarın-ı denk mi? Sevefh kahraırısnhk hatıı-alarivle, içerisinde
çeşitli fedakarhklarIa nasılsa sağ kalanları
nesillerinin meşakkat,
tahammül, sabır ve kader in=ncryla YLlğUrarak Ömür tüketmiyor mu? En geri devirleri bütün dinçliğiyle şuurlar ve vic(lanlar önüne serrniyor mu? Yılla"rhnberi muhteşem ve yüksek pozlu heykeller .karşısında acaip kerpiç yığınları halinde garip
insanların rezil menfaatleıi alınmış, akıtılmıştır.
ken
de
bir hayata yükselebilirdi. Lakin, bilgi ve vicdandan_ mahrum sömürücü insarılarırı pericesinde tam bir müstemleke muamelesine tabi tutulmuş, emeği' ve bilhassa kanı bir takım tufeyli ve aşağılık-
bir
arzusuyla
rgi .co
daha medeni
içinde,
sivrisineklerirı
parça sarkrnış bezlerden ibaret bir halde yaşamıyor mu? Evi ev, SUyu su, bilgisi bil-
fanlığın çok hazin bir faciası halinde Türkiye üzerine serpilmiş, hemen hemen hakiki bir medeniyete göre çok iptidai bir manzara ile, sefaletin ve cehaletin mezarına terkedilmiş bulunmaktadır. Hatta .köylü kendi başının. çaresine bakmak üzere bırakılmış olsaydı, belki de daha mütekfunil,
vefakarazgın
Kadını,
bakı-
ve geri. hatta
daha
m
Türkiye
TANYU
uğruna
bol bol
ww w.o tu
Savaştaki kahramanlığının manevi asaletinişerefli başınca taşıyarak köyüne sağ cönebilenler, çetin ve ağır şartlar altında, eğer varsa; öküzüyle basbaşa kalarak oca ğını yeniden yakmaya; harap, ke--niç, sağIıkla tezat halindeki yuvasını yerı'<Ien kurmaya cabalamıstır. Parlak ünvanlar ve ileri mevkilere köylünün sırtına basarak ona mfıtena tahakküm ve baskı şekilleri tatbik ederek yükselenler, azami istismar metoduvla bu ta1ihsiz varlığı bir akrebi merhametli saydırabilecek muhteris menfaatperestlik yollariyle somürrnüslerdi r. Sadaka gösteriş, reklam kabilinden bir iki köy, birkaç kifayetsiz iş yapmayı ihmal.etmeyerek, nutuklarında öğünmek, hilelerine dayanarak bulmak isteğiyle bu" gibi ahlak Cışı kurnazlıklara da ihtiyaç duymuşlardır. Köylü, köyünü sarmış gübre yığınları, kışın bataklık haline gelen çarnur deryası çevresi,
kendisini
sömürenlerden
belki
de
köyleri aydın ve bilzin sayılması gerekenlere sabırh göstermiyor mu? Derdine deva aramak istemivar mu? Buvün e~er sovma, ar-li'ik<;,zlık, tii~lü hab;ız1,ld::ır1a kurul-
muş çiftlikler, birialar. servetler. sermayeler üzerine hak ve adalet arayarı vi~it yumruğu indirmemisse bu onun Allah-ı olan inancının ve dünyaya değer vermeme alıskanlığımn ve düsmanım tanıyarnama halı~., nin tezahüründen ibarettir. Tah-ildar ve jandarma tarafından ve yalnız halkçı devlet mefhumivle bae-dasması gi.iç ve tek taraflı menfaatler için ziya-ete tabi tutulmuvoı- mu? 'I'rakya ve Anadolu üzerindeki Türklük. 14 Mayıs 1950 gününGe kendisini, hürriyet ve içtimal adaleti g8Sp ve kahretmiş insanların bazılarından sLikunet ve vekarla kırrtarabildi. Lakin eski is, tismarcı zihrıivetteki insanla': hala durumlarını muhafazada devam ederlerse ve artık hürriyet ve ictirnai adajet düsmenları son bir uyanış hamlesiyle millet hizmetine tövbe ile koşmak arzusunu bile göstermiyerek türlü taktiklerle «günü gün etmek,
-J
ORKUN etmek» le uğraşırlarsa köylü yeniiL':"1i lerini kaybetme derecesine düşe-
~ SÖZ
=-2::
----r·~re dair bir hayli
edebiyat
yapıldığı,
kadaşlarımıza
yüze
yakın
soruyu
.5
ihtiva
eden ve bazı köy tetkiklerini de gözden geçirdikten sonra köyde cereyan fc~en ha-
~--: ve acı yazılar
yazıl2ığı
da olmuştur.
diseyi ve köy vakıasırıı apaçık sonucunu bir yolu tavsiye etmek istiyor ve çalışma-
~::::lau:ı çoğu kağıt ;:O-2Zıar, Tatbikata
üzerinde intikal
kalmış sayıetmemiş olsa
larımıza katılmalarını diliyoruz. Önce köyü objektiften olduğu gibi aksettir eceğiz. So-
oazı şuurlarda akis bulmuştur. ----."Ü bütün gerçekliğiyle, köyleri bir ::::- in eleyerek Türk milletinin düşünebi-
rular sonunda okuyucularla, a rkadaşl arla görüşerek noksanla- ve kusurlar üzerinde
_ 3C--",,-
uyabilen ahlak ve vicdan ın önüne ka-
-=--=-- 5e~ip
apaçık
sahibi
i
ko-
zamanı çoktan ~=----=-- :Köy. monogra__ köy anketleri ve
Duyan
:c
rnülakatları
:::.: =-
=--
kişi-
gücüne uygun iş k. Bunu tarafsız ile
genç-
S'C1erber
arka2aşh
yaptık-
işbirh<2:i ya-
pılarak köy tetkiklerine girişilecek ve bun-
Gelsin
lar dergi2e neşıedildikten sonra bir kitap haline getirilecek, ayrıca bu inceleme ilmi bakımdan dei!erlenchrilecek ve köyün kalkındınlması ve köylü"
nün yükseltilmesi, planlarıyla yavırılanacaktır.
Hayli zaman kılıç kmda, Ülkii yatar er bağrında, Kutlu davsmız uğrunda, Başlarını koyan gelsin ..,
=---~al ilimleriri
aymünasebeti
Pek tabiidir ki köy kalkındırı1ıı-sa Tür" kiye kalkmdırılmış olur; köylü yükselti-
ken
-=--,':'--=:tda
yüzlerce
de
ettirerek :::=-::;:::J~-, derdi ye ı-in. '-=-=0. 5"":-me,.;:, adetler ve -;~
son bir düzeltme
Kalplerimiz İman saklar, Dursun nameriller korkaklar ; Çağn1l11Za koşacaklar, Atlı gelsin, yayan gelsin ...
--:::----co
::::- -~şkilat
sonra
Dalga, dalga bayrak açlık, Cam hiçe sayan gelsİn .., İste meydan, işte silah, Nağramızr duyan gelsin ..,
bir
birkaç
tan
sorularda
rgi .co
--
in-
durup,
m
=---2
-==-~~,.;: ve tedavi _---=-.,.,: arayarak, de-
ww w.o tu
Iirss Türklük yükselGökdereli Sezai ~lın~ ~ yükseltma işle'tiLm" OLUr. Köyü düşKars - 19~O~ ~( :::=:.:: ·0 rulmak gerekün bırakmak TiLki~::-o:-. Samimi olarak ye'ye hiyanet etmek, .0::::- ~c:-'ın içyüzüns dair incelemeleri resmi köylüyü yükseltmernek Türklüğü fdftkete ;:=:-=~erden beklernek için çok iyimser ve gömmek demektir. ~~~-;:> çok fazla sabırlı olmak, netice itiDertli Türkiyemizin, cefakar mil-l"timiva
ve
::<=---::::-~e uzun zaman -=-~:::ı::o . Biz sevgili
beklemek ve susmak okuyucularımıza, ar-
zin kökleşmiş yalım!..
yarasına
hep bera bcr elkoHikmet T~nyu
ı
+-~~~~~~~~~~~~~~-$~~~~ TDRiK GENÇLERİN!!; DDşüKDtrnDcV
LEVHALAR:
1
BİRİNCİ ~İ~AN SAVAŞIN~A (.ı;ı4-~~ı8) .SİLAH ALTINA ALINANLARDAN EVLERINE DONMIYENLER 1 - Türk ordusundan birıde 201 2 - Fransız ordusundan » 157 3 4 5 6
-
7 .••••
9•
.ot- ~~~~~
Alınan ordusundan Belçika ordusundan Ingiliz ordusundan İtalyan ordusundan
» »
154 105
»
ıon
»
8i
Amerikan
»
32
ordusundan
O;~
~$
•••
~~
ı ~
J'
! ~~
.. ,.
..--...,...
_ ...~.:
... "',.:.
:....
::. ~: . -':~ . .
..... '....
~
.:
:.
i---~......----~~-"""""'\
Türkcüiere
artık ~. ~ ~
~ ~
~
Birinci
Teklif'
Türk~ülüğü nazariye daha hızla harekete
'.
Olın~ktan ku~tanp hayata tatbik geçrneliyiz. Ilk düşüneceğimiz
edebilm~k için şey Türkiyede
Türk kültürünü hakim' kılmak, yabancı tesirleri silkip atmaktır. Bunun ıçm her sayımızda 'I'ürkçtilere teklifler yapacak ve tekliflerimizi kendimiz de titizlikle tatbik edeceğiz. Bugün ileri sürdüğümüz birinci teklif şudur:
~ ~ .
«Numara» kelimesinin kısaltılnuş şekli olarak «Nu.» yu kabul edİ~!ortlz. Bunu «No.» olarak yazınayı reddediyoruz. Çünkü «No.», bunun fransızca kısaltılınış şeklidir. Fransızlar, kendi dillerindeki' «rıumero» kelimesinin ilk ve son harflerini alarak «No.» şeklini bulmuşlardır. Netekim Alınanlar
~
da kendi dillerinde numara demek olan «Nummer» İn bas ve son harflerini alarak «Nr.» şeklini kullanır olmuşlardır. Biz onlara uyarak, yani ilk ve
~.
son harfleri alarak ra» yı hatırIatmaz,
«Na.» yı kulIanamayız. Çünkü bu işaret bize «numaHalbuki «Nu.» şekli aklınuza derhal «numara» yı geOnun
için bütün
Türk-
rgi .co
m
ancak bir «aşağılık duygusu» nun sonucu olabilir. çillere «Nu.» şeklini kullanmayı teklif ediyoruz. ,
~~~~~~~~~~~~~~ km
-_._-
ken
ww w.o tu MATBAASI İdarehane Feyzullah
9:
İST ANBl) L : Cad. A. Maltepe
~
Atsız
~
-...,;...;..------------,
«ANKARA»
de
veya faaliyetin hangisi olduğunu tayin etmek ve malların teslimini yapmak son Yürütme Kurulunun toplanmaması halinde fesih anında Derneğe yazıh en eski üyenin vazife ve yetkisidir. Aynı günde kaydolunma veya Kurucu olma halleriride sıra sayısı en küçük olan en eskidir. 16 Yürütme Kurulları yapılacak yardımları serbestçe. takdir eder. Ancak bu hus'usta Genel Kurul takyitler koymağrı ve di rek t if le r verrneğe yetkilidir. 17 İşbu Ana Tüzüğü'n açık bıraktığı yerlerde Cemiyetler Kanunu hükümleri uygulanır. Geçici Madde - nı, Genel Kurul toplantısı; na kadar Yürütme Kurulu vazifesini Kurucular yaparlar. Kurucular Yürütme Kurulu vazi. fesini yapmak üzere aralarına yeni arkadaşlar alabilirler. Kurucular Derneğin Kuruluş günl'ınden sonraki ilk Uç ay içinde Dernek üyeleri arasından kur'a ile iki Denetçi seçe rler. Derneğin Kurucuları aşağıdaki kimselerdir: ) 1) Hüseyin Nihal Atsız, Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmeni. 'İkarne tgahı : F'eyzull ah Caddesi 9; Maltepe, Istanbul. T.C. vatandaşı. 2)İsmet Rasin Tümtürk. Avukat, İk a me tgah ı: Şişli, Sağdıç Sokağı, 30/1 Saadet Apt. 4 üncü Kat. T. C. vatandaşı. 3) Bekir Berk, «Komunizme Karşı Mücadele' dergisi sahibi. 'İkarnetgahı: 3, Yenimahalle De' resi Sok,. Beşilctaş. T. C. vatandaşı ·1 - Ekim - J930 IŞIL
. ~
KİTABEVİ
BURSA'
F.K25.
Telefon:
2345
HER ÇEŞtT KiTAPLAR Bilhassa Fransızca Tıp Kitapları çok ehven şeraitle satılır. Frank 32 paradan hesaplanır ve hiç bir fark ve masraf almadan alıcının adresine kadar teslim edilir. SABOTTA ATLAS, 3 Cİlt, 65 Liraya,
OREUN'UN
İLAN
ŞARTLARI:
ORKUN diğer dergiler gibi ilan kabul eder. Yarım sayfanın bedeli -60 liradır, ye daha küçük ilanların bedeli buna göre hesaplanır. Diğer bütün dergi ve gazeteler gibi ORKUN ilanlarından ötürü mes'uliye t kabul etmez. Ancak diğer dergi ve gazetelerden iki noktada ayrılır: 1) Yalan olduğunu veya aldatıcı şeklide mübalagalı olduğunu bildiğimiz ilanları basmıyncağız. 2) Zararlı şeylere, mesela rak ı ve sigaraya, ait ilanları dabasmıyacağız. Hiç olmazsa bu kadarını yapmayı yürüdüğümüz mefküre yoluna karşı bir vicdan borcu sayiyoruz.