Orkun 25 sayı

Page 1

.

- oh '....

i

i

j

BiR

TfjRKLER

ORDU

ww w.o tu

ken

BÜTÜN

de

rgi .co

m

i

içİNDEKİLER

İrkçılık

- Turancılık

Meselesi

OKÇUOGLU

Ali Sfiavi'rıin

«Hıyva» Kitabı ve Türkçülüğü

KIRZIOGLU lV1. FAHRETTİN Vatarıım (Şiir) NİHAT DALAY Bu Millete Layık Münevver Olalım . LÜTFİ ÖNSOY Mukaddesat Diişmarılarma Milliyetçi Gençliğin Cevabı Orkundan Sesler . . . . . . . . . . . . *** Sağlık ve İçtimai Yardım Teşkilatımıza Toplu Bir Bakış Dr. M. ŞERİF KOltKUT 1944-1945 İrkçılık-Turancılık Davası . . . . . ,~"':.

H.FETHİ GÖZLER HAYALİ HASAN YAVAŞ Susadını (Şiir) YILDIRIM NİYAZİ GENÇAYDIN Sefere Davet (Şiir) HİKMET KlZILTAN Bulgara (Şiir) .. '. . . . D. ÇOBANOGLU Ömer Seyfettin Coşacağız (Şiir)

VAS==:!1

Sağın Zaferi Solağın Hali (Şiir)

i~

.

SAYı

23 - Mart -1151 .J

25 K URU

Ş

O ••

i

"

~, .•

,""


:EULGAltA

lUilA DıM Asırll\.r Susadım!

Sulara,

serin

Susadım ... Kaynağı Dağlar!

Yolverrn,

Güneşe,

yıldıza,

derin yolverln

EzeH,

...

İnI,ar

etme

Şimdi

ise

tar lh "ar,

kolemdin. yuları

sebep

menzilimize

Toprağa

H,IZll Elma'yu

susadım!

Gider

ayaklarım

«varin»

doğurarı

..

işlenmiş

Sayısız Acep

ı>Usa.(lim,., sesine

Göğiisten

boşanan

al karı

sesine;

Susadım

ceddimin

volkan

sesine

Altay'da

~'erilen

bu

Göster

ge lecek

ey

«ORKUN»,

Nice

bulutlar!

ken

ww w.o tu

Ordular

sefere

ba.şle.r başl arnaz

davayı

duvarılar

Mukaddes

vatana

Iman

vazçeçen

bin

Odunsuz

Icömür süz

bir

dertli

şefkat

ederek

mer dantar

Turnnın

İrfan

gelsin,

buca.kla.rma,

ocaklarına,

dolu

ı;ötürecek

e-el~ln,

kucaklar

i-rifIer

Al kanta boyanan

ına

gelsin.

kalelerine

etmeyip

ernsallertn-

'I'ar'Ihte

r asülayıp

mlsa.llerin

Kendini

meydana

atanlar

ı:-elslıı. :-ibi,

••

Volke.ndarı

alevler

fışkırır

Ba.ğ'rrnda.n

oluklar

lIo"ldll'lr gibi,

Etrs.f/l. Ateş Ben

kıvılcım

!'l8.<;,.tırırgibi,

püskürtecek Tiirküm

se rda ı-Iaı- gelsirı,

diyerek

g-iirlerceııinp,

Alla.h

nü.ı-asıvla

kük rer cestne ,

Atma

atlayıp

Kılıcı

k ırı ınd an çekenl er gelsiıı,

tam

ercesin e

kaçarak,

mu

lcızıl oldun,

evini

defterime

üzerinde

kovdukların,

sen

yıızmışıın Bulg'al',

Icallctı

Açıl,

hal,

söyle

buldu

D.

SOL.~GIN

ÇOBANOGLU

HALİ

taşın,

için

son

Deşmlyellm Ha.varla.n 'Kime

ye ri ni,

derini, g'eçinenlel',

yerdi

yerini?

g'iifil sülfü

Türkeli Kuyu

solak,

iflas

Tiirkiin

yerin,

hazu-Iadrğı, sana

pek

derin,

giderılere.

Bu vatan

bir rnezar d ır,

Orı a, küfredenlere,

\:~:~r ~ I{ore

.•....... ,..

ı..~:

hazırdır,

Selüme te

'::;:ii ~~.

kah ı-amarrla.ıı,

Örnektir Yurt Söz

defterine Yl'lz Bulgar,

artik göz yasm.

Dinsin

Ey!

olacak.

ülküdaşrm,

Bağrından

Hak

bende

sana. hesap soracak,

de borçlu

*

ZAFERİ, ey

yrne

'yarın

unutma,

Kükre

*

Icovdun,

soydun,

kızıl sorıüp '(Al) doğaen!;:

ucu

Kızı! cennet

Tesadüf

soyurıdu,

unuttun

* alıp

intikam,

yuların

SAGIN

Bizimle

Başından

boyunda, koyunda,

yuvatarrndun

ekmeğini

gün

o gün

Bu hesabı

..,

GENÇAYDIN

DA VET

sıcak

masumurı

Bugünkü

...

cavs suaadım

*

Bin

İ"te

Bozkurtlar

NİYAZİ

SEFERE

Tuna tenlut.

da Tiirk'ün

g'ölgesindeıı

Bii. yaptıklar-ını,

Anavurt.lar

denen

Yıldırım

en

akıncılarmı

olmıyanları,

de

Gelecek, çünkü

onlar

'I'ürk

Al bııyraitunın

!.. ,

Siz ey

nerde?,

izi var,

var,

rgi .co

yıı.YA susadım verin,

*

at

yazılıdır; şarılı

Bil ki bir

Ergenekon

verdin,

etrnlştfm

m

volkun

... Su

bir

şehl tler in kabı-I

dişinden

damlaya

ced dimin

Susıızum

Bulgar.

Kızıl Susadım

azat

peşinden.

kurdun

bir

alrp Moskota

ne idi ki seni

Taşla.rında

düşen

benden

Bulga r.

dudaklar ım «a.şk» ateştnden,

Oğuz'u

sad ık bir

kapıında

dilimize;

Yanar

Yere

p:<~am!!ın

öz ilimize,

söyleyin

ebedi

Susadım

afnmsın

sular-a ;

a.ya susadım.

do~du~u

Dest.arıırnr

bana,

der-din,

sulara

Buna Dedemirı

boyunca

sula.ra :

dü.varmzn,

uğr ımda verdile

Melıme tclk Şanın

san ın

AI},l.lı Alialı Tllnn

Türkü

olrncğI,

ana mıza,

rluı-ma vürü, duyu lsurı, s eslrıl e, Icor-usnu , VASFI

U;;'VI~NTO(;L1r


Başyezazı Sahibi

: A'l~sm

ve Neşriyat

Yıllık

Müdürü İSIHET

10 lira

6 Aylık

TtıMTVRli

Yurt

P. li. 1818

Tfukçü

Hı:>ltalık

Dergi

5 lira

dışı:

15 lira·

Yıııık

Galata. Istanbul

Cuma Günleri Çıkar

23 Mart 1951

IRKCILJI( .!9

iiLi

25. Sayı

TUR,ANCILIK -

MESELESİ

1-

OKÇUOGLU - Meclisin milliyetçi killerine i thaf -

m

gelmesi takdirinde mi daha korkusuz, ha itibarlı bir cemiyet olabilir?

rgi .co

ken

ww w.o tu

Türk fikir tarihi hakkırıda pel: bi1gisi bulurumyan bir çok kimseler bugün Irkçılık ve Turancılık denince en hafÜi, çekiriilmesi gerel,en iki fikir düsünü, yerlar. Yine bir çok katalarda ırkçılıt ve turancrlık fikirlerinin 194,1 deki h açl; seferinde tevkif ,~dilen ve o zaman kendilerine irkcılarvtuı-ancılaadı takılan Türkçüler tat-ahndan ortaya çıkarıldığı düşün., -cesi bulunuyor, Türk çülülc düşmanları bu yanlış Vf .hat ta gülüne düşünceleri takviye edici nesrivatta bulunmakta devarn ettikleri için bu konuda sık sık konuşmak ta zaruri olrnnk ta-Iır. Hakikat şudur Id ne nkçılu.; ne de tuı-ancılık fikir-lermin 'I'ürklük için, 'I'iuk luk hakırnından ].;:01'kulacak bir tarafian yoktur, ÇL'ıı,kL bu f ikirler. Tür, .kürı yücelmesini düşünen Türk k?fa)'li'ında doğmuş, kitaplara geç.rniş , yüzyıllarca işiene islcne bugünkü şeklini almıştrr. Turarıcıhk Taruımn bil' 111, l~(", 01&1'8:" yara ttığı, fakat bir kaç yüzyıldır birb:d(:"]'ir,L:e:1 ayrı olarak yaşıyan insanların, eskiden oldu,0:u g~!:'i :;:n[) bir bayrak altında toplanmaları fik ıidi r. B,~ rik:'j,\ Türk lül: için korkularak çekinilecek neresi varelir Ttu'kiük, Türk a lerninirı tahminen ClÇt8 bil' .nufusun .•.. i l;a~;l'lnc..1c~ y~l:?atan Türkiye olaı-ale mı, yoksa hürılve ttne kavusrnuş bütün ,a'ürklücıll1 biı-lcşmesi ile lıiiyirk Türl.iverıir, meydana

daha rahat,

d;ı-

Bütün Tür kler in birleşebilmeleri kolay ve hatta mümkün müdür denebilir. Bunun mümkün olup olmadığı ayrı bir meseledir. Fakat 50-GO milyonluk büyük bir Türk devleti düşünmenin (hatta hayal etmenin) Türklük bakımından, Türklük için ne zararı vardır? Bu düşüncenin, ebediyerı bil' hayalolarak kalsa bile, :Türk milletinin kalbinde milli alevler yaratması dahi bir kazanç değil midir? O halde turancılığın Türklük için korkulacak. ürkürecek neresi vardır? Irkçılığa gelince; 'Türk ırkçılığı Türkün üstün vasıflarmı yaşatma k ve başka rrkl ara mensup ve bu ırkıarın davalarını güden Türk vatandaşlarının büyük mevkiler-e çıkmamalarını' is tiyerı bir fikirdir. Acaba Türk ırkının mesela savaserlık veya ahlak gibi biiyük vasıf laı-mı vasatmanm. yahut bu devletin vatandaşı olduğu halde Türkten gayr-ı bir milletin rrki davasını güden insanların devletin kilit me v: k'ilerme geçmelerini is ternemenin milletimize ·geti-' receği kötülük nedir? Bir Türk kadar Türkleşmiş insanlara kimsenin bir c1iyece;;:i olamaz, Lakin Türklüğü sade nufus kağıdındaki kayıttan ibaret olup evinde Türkçeden başka dil konuşan, gönlünde Türk, ten başka bir milletin sevgisini 'taşıyan, ülküsü Türk, ün ülküsunden gayrı bir ülkü olan' insanlan bu milletin çocuklar-ı sayıp ta onları devletin en bÜYÜk mevkilerine oturtmanın 'I'urklüğc ne gibi faydası olur? Bu de, ...le tin Rum, Ermeni ve Yahudi ırkıanna mensup vatandaşları da vardır, Cemiyette onlar için de eşit haklar tanınmıştır, Fakat bir Rum va , tarıdaşin milli savunma bakanlığına, bir Ermeninin dış işleri bakanlığına, bir Yahudi vatandaşın başbakanlığa gelmesine hangi Türk 1'22ı olur? Bu vatan, dazlardan birisinin genel kurmav başkanı, bil' başkasirim ordu kumandanı olması mümkün mlidür?i Türkiyenin Yunanistanla çatısacağı bir gün milli sanınma bakanlığmda veya gt-nel kurrnay başkan. lığında bir Rum vatandasın bulunduğunu düşünelim, Bu ne demektir? Aynı durumu başka irklara mensup olup Türkleşmedikleri için o ırkıarın şuurunu tasivan ve bunun neticesi 'I'ürkiyede ayrı ırk! davalar gL'lden müs,

de

Türk ırkının içimizde vaşıyan sinsi düşmanlarnun ırkçılık ve turane.lık kelimelerini kendilerine sipar etmek suretiyle Türkçülüğe yapmakta olduk rı sal, dıraşlar devam ediyor, Bu milletin düsman olmaması gereken bir takım zayıf karak ter li, bi gisiz veya kafasız kimseleri de saflarına almış ola düşmanlarm sistemli çalışmalarının Türk milliyetç' iği için hayli zararlı olduğu muhakkaktır Çünkü hücum sinsi ve aldatıcıdır ve düşman gizlidir. Gizlenmiş düşman elbette ki meydan da olandan çok daha teblikelidir, Bu iki kelimeyi siper yapan Tlirl':çülü!;: düşmaniarı Türklüğe en buyük satırı 1944 haçlı seferinde a trmşlardı. Ovamert taarruzun nasıl bir kocamarı yalana dayanmak suretiyle yapıldığı bugün bir rrıah , keme kararı ile sabittir, Fakat rrıahkerrıcde tecelli eden adalet, 1944 ün bazı kafalar ve gönüllere soktuğu istifhamları oralardarı tamamen söküp atabilmiş değildir, Üstelik düşmanların gayretiyle istıf', hamlar belki daha bile büvümüstür.

rrul le tva,


~------------~----~------------------~--~----------~--~~.~ lüman va te ndaşls ı-rrruz ıçın de düşünebiliriz. İşte ,Türk ırkçılığı, ancak vatandaşlık bakurundan Türk sayılrnaları mümkün olan bu gibi insanların devletin büyük mevkilerine geçmemeleı-im isternek tir Bu da başka mi lliyetlere mensup bu insanların Türkli.iğe karşı, tarihte binlerce misaline rastlanan yeni ihanetIerde bulunmamalan içindir. Yani Türk ırkçılığı Türkü muhtemel ihanetlerden korumak düşüncesidir. Gerek turancılık, gerekse ırkçılık (Türk u-kçıl ığı ) , 'I'ürkün kafasından doğnıuş fikirlerdir. Esasen TürkIük için fayda arayan fikirlerin Türk olmıyanların kafasından doğması mümkün olabilir mi? Bu böyle olmakla beraber, şöyle bir on yıl var ki, Türkçülük fikrinin (yani Türk luğün) düşmanlar-ı, Türk rrkçı, lığı ve turancılık fikirlerini yabancı menseli fikirler olarak göstermek gayretindedirler. Bu gayre tin bir çok bilgisiz kafalarda istenilen menfi tesiri gösterdığı muhakkaktır Halbuki küçük bir rnuhak erne, bu bilgisiz kafaları bile hakikate götürmeye kafi ge_

m

«HIYVin KIRZIOGLU

Kitabı ve Türkçölööü

1\1. FAHRETTİN

tanı tamamıyla istila etmek için Rusyanın «Hıyva üzerine gidecek askeri Çerkesistan ve Orenburg ve 'I'üı-kf starı ordula rmdan» hazırlayıp ijç f ırka halinde Hıyva hududunda savaşa sokmaya başlaması sırasın; 'da yazılmıştır. Bunun acele olarak yazılmasının sebebi de, memleketimizde o zaman çıkan gazetelerde Hıyva Hanlığı (eski Harezm = Horezm) ülkesini tanıtrna ve Moskofların yayılma siyasetleri hakkında yalan yanlış haberler esredilmesine karşılık, bu hu, suslarda münevver lcr mizi aydinlatmaktir Müellif eserindediyor ki (17 s.) : «Şimui.Rusyanın Hıvva'vn asker sevkınden balı s en gazeteler, ne Asvavı - Viista (Orta - Asya) yı ne de üç dört senedenberi Rus. yanın Ye İngilizin Asyada etikleri istila terakkıstni btlrnedtkte.rIndc yanlrs şeyler vazrvor laı-, Kimi, Rusya Seyh urı (Sırderya) nehrini zapredecek yazar; Seylıunu Rus yarım çoktan (20 ve 10 yıl içerisinde) zaptettiğinden haberi yok. Kimi, bu Hıyva meselesini Hindistana dokunuı: gibişerheder; nerede Hryva, nerede Hint?»

ww w.o tu

ken

de

Orkurı'un 20. sayısında Çiftçioğlu N. Sançar Beğ, «Türkçülük Düşmanları ve 'I'urancıhk. adlı yazısiri; aa, günün meselelerinden mü him bil' mevzuu anlattı. Bu makalenin bir yerinde: «Dünya Türklerini bir bütün sayma fikri, yani Turancılık, bu milletin kafasından doğmuştur. Bu milletin, tarihe birer değer olarak geçmiş birçok milliyetçi, eviadı bu uğurda emek harcamış, eserlerinde bu fikri terennüm etmiştir.» denildikten sonra; Sıpka Kahramanı SÜleyman Paşa'dan Doktor Rıza Nur Beğe kadar son asır içerisinde gelip geçmiş bulunan büyük Türk milliyetçileriyle ülküerlerinıizin başlıcalarının adları anılmaktadır. Fakat bunlar arasında, Mehmet Emin Yurdakul'dan önce bahsedilmesi gereken rahmetli Ali Süa vi Beğin (1839-1878) adı 'unutulmuş.

rgi .co

Ali Süavi'niı

lir. Bir fikrin benimsenmesi için onun muhakkak yerli malı olması mı laz ırndır ? Mesela bugünkü batı demokrasisi Türk icadı mıdır? Türk icadı olmadığı halde demokrasiyi beğemnemizin, onu tatbike çaIışmarnızm sebebi nedir? Bu husustaki ölçümuz şüphesiz Türklüğe fayda derecesidir. Yabancı merışeli batı demokrasisini Türklüğe faydalı olduğu için benimserken, aynı ölçüyü ırkçılık ve turancılık fikirlerine niçin tatbik etmiyelim? Yani, Türkçülük düş. manlarının iddiaları gibi bu fikirler yabancı menseli olsalar da, o fikirleri tepmemiz için, bu, yeter bir bir sebep olabilir mi? Kaldı ki Hitler'in siyasi ırkçılığının taklidi denilen içtimai Türk rrkçılrğı da, turancılık ta özbeöz Türk fikirleridir. Her' ikisinin de büyük bir mazisi vardır. Bilhassa Türk ırkçıhğı.. nın mazisi pek eskidir. Bunun vesikalarım geçmiş yıllarda ortaya koymuştuk. Türkçiilük düşmanları aynı yalanları tekrarladıkça bizim de bu vesikaları yeniden gözler önüne sermemiz zaruri oluyor, ) c., ~ OKÇUOGLU

Bugün ortamektep ve liselerimizde okunan tarih ve edebiyat kitaplarında da, Tanzimatla Meşrutiyet çağlarındaki «Türk Milliyetçi liği» bahsinde layık olduğu gibi tanıtılmayan veya tanınması istenilmeyen büyüklerimiz arasında, talihsiz Ali Süavi Beği de görüyoruz. Başta muhterem Danişmendoğlu İsmail Hami Beğefendinin, sonra da Mithat Cemal Kuntay'ın «ALİ SÜAVİ>.>hakkındaki rnonog ı-af ilerine rağmen, yeni nesil, bu zatın adım gereği gibi tanımıyor. Rahmetlinin ki tap halinde veya gazetelerde çıkan eserlerinin yeni yazı ile neşredilmemiş olması da bu hali devam ettiriyor.

Elimde, Ali Süavi'nin «HAYVA Fi Muharrem 1290 (=Maı-t 1873)" tarihli mühirn bir eseri var. İkinci - Meşrutiyet çağmda (Köpr üluz.ade) Mehmet Fuat Beğin, başta tanıtma (takdim) ve sonda da bir «La hi k a» siyla Rumi 1326 (1910) Istanbulda ufak boyda 138 sahife halinde basılmıştır (I). Eser ;zamammızdan 78 yıl önce 1873 Martında, Bat ı,'I'ürkis.,

Tanzimat çağındaki devlet ve memleket idaremizde görülen kararsızlık ve yolsuzlukları da yer yer tenkit eden (2) bu mühim risalenin «Mündertca.t» ında şu bahislerl : görüyoruz: «Mukuddlrne (Çar Deli _ Petro' denberi Rusya _ Hıyva mücadeleleri, Hıyva = Horezm ülkesinde yetişen İslam alimleri ve büyük adam ar); Rusyanın Asvavi _ Viistada Terakkisi; Hokant. Buhara, Badahşa.n, Kaşg'ar Devleti (bu mernleke tlerin Ruslarla mücadeleleri, Orta - Asyada İngiliz _ Rus rekabeti); Hıyvn Hanlığı (memleketin tabii ve iktisadi coğrafyası; ahalisi: Özbek, Tüt-kmen ve Karakalpak Türkleriyle Fars cinsinden gelen Tacikler; Hryva.nrn meşhur şehirleri: Hıyva, Cur., carıiyye Eski - Urzerıç, Kat Şappasverı,


5

ORKt§N

* * *

m

';,i

ii,

i;'l 1845 te Emba ırmağı ve Balkaş _ Yedisu hatlarına ~kadar iter-liyen Ruslar; 1853 yılında Sırderya (SeyIhun) sağındaki Ak.mescit (şimdiki Kızıl _ Orda ,= Perovsk ) şehrini işgalle Batı _ Türkistan hanlık., larını da istılaya başladılar: 1860 da Isık _ Göl ba tı, sırıda ve Çu ırmağı başlarındaki Tokmak ile Pişbek (şimdi Frurıze) şehirleri ve bütün Çu boyları; 1864 te Sırderya sağındaki Yese (Şeyh Ahmed Yesevinin memleketi «Türkistan») şehri, 1965 te Taşken t ve 1868 de yüzbinden fazla nüfusuyla Türkistanın en kalabalık merkezi olan Semerkant, asri silahlarla mücehhez ve iyi talim görmüş olan küçük Rus kuv, vetleri tarafından işgal ediliverdi; Buhara Hanlığı da Moskofiara tabi oldu. 1873 Mar tında, Alman cinsinden olan «Türkistan Valisi» General Kaufman idaresinde 13.000 kişilik nizami bir ordu ile ilerliyen Ruslar, Hıyva ülkesini de .diğ'er-lerlne göre oldukça güçlükle; istila ettiler. 24 Ağustos 1873 tarihinde ya , pılan anlaşma ile Hıyva Hanlığı da Moskof himayesine girdi. Nihayet, Türkıstanda son müstakiJ Türk devleti olarak kalmış bulunan Hakant Hanlığı dahi Işgal edilip, 19 Şubat 1876 tarihinde «Fergana EyaIe ti. adıyla Petersburga bağlandı. Böylece, (1881 - 1884 yıllan arasındaki savaşlarta mukavemetleri kırılan Teke ve Merv (Horasan) Türkmenleri yurdu hariç) eski Harezm ve Mavera , ünnehir ülkeleri 24 yıl içerisinde Rus istila ve esare ti altına düşmek felaketine uğradı. Bu suretle Batı .Türklst an işini bi tirmiş olan Moskoflar, bize karşı 93 Savaşını acar-ak Anadolu ve Humeliden de biı'_ çok topraklaı-rmızr zapt vo işgal ettileı; muharebeler ve muhace retler sırasında yüzbinlerce Türkün ocaını sönrnesine. neslinin kesilmesine sebep oldular! .. ·<HIY.VA'., Kitabındaki bahislc ıi ve Batı _ Türkrs , lan Dıkelerindeki Rus vayilrnaluıım kısaca arzettikten sonra, Ali Siıavinin adıgeçen eserinde gözettiği gayeye gelelim. Geçen ASIl'da yetişen Türk büyükleri

ww w.o tu

ken

de

Dağınık Rus beğ li kler ini 250 yıl baskı v Türk mah , kümiyeti altında tutan Altın - Ordu deveti, Cihangir_::l lik uğrunda Ternür'ün sık sık yaptığı kanlı seferıer~ neticesinde parçalanıp inkıraza yüz tut uş: zayıf Mos-:.. kova Knezliği ise, bu sayede Rus . li birliğinin başına geçebilmişti (1480). Moskov etrafında birliğini tamamlayıp gelişen Moskoflar, k rnşular ı olan Fin ve 'Türk ülkelerine de saldırmaya başlamışlardı. 1472 yılında Papalığın gayretiyle son Bizans Kayserinir yeğeniyle evlenen Moskova Knezi III. İvan'ın «Bizan; sın vaıisi ı. olup Is tanbula gözdi krnesi yolundaki telkinlerle Moskovanın. (<<Roma", ve «Istanbul» dan sonra) «Üçüncü _ Roma'. sayılması fikri ortaya atılmıştı. Osmanlılardan kuzeyde beliren bu Moskof teh, likesini ilk ·defa görüp buna karşı en müessir tedbiri alan, Cennet - mekan Fatih Sultan Mehmet olmuştu: 1474 te bu gaye ile Kırım Hanlığı Osmanlı himayesine alınarak yine «Gireysler idaresinde bırakilmış, böylece Karadenizin emniyeti korurırnuştu. İlk Rus çarı olan Vahşi (Grozni) - İvan, 1552 Ekim ayında Orta _ İdil (Volga) boyundaki Kazan Hanlığın. yıkrmş : bütün idi! ve Yayık (Ural) urmaklaı-ı bovla rırıda ki Türk ülkelerini kolayca istila edecek imkanları h a, zırlamıştı. -Bu IV. İvan çağında Moskoflar. 1556/57 yı , lında Astarhan (Ejderharı) Hanlığını da istila ederek Hazar denizine çıkmış ve Orta _ Asya ile Ön _ Asya yollarına hakim olmuştu., Kanuni Sultan Süleyrna., nın son çağına rastlayan yıllardaki bu Moskof iler, lemesi ve Karadenizin doğudan tehlikeye düşmesi, Istanbul ile Anadoludaki 'I'ürk büyüklerini endişeye dü, sürdü: Efk arıurnumivenirı tesiriyle II. Selim ca ında '~569 sonbahar-ında «Kanal Seferi, yapılarak, Don ile [dili bir kanalla birIes tirip Karadenizdeki dorıanrna, :nızı Hazara çıkarmak ve böylece l\.loskofları bura lar ,

ye tahakkuk ettirilemedi!. 1571 de Ruslardan Astarhan ve Kazan şehirlerini talep ettik; bu sırada Kırım Hanı da 'ordusuyla Rusyaya akın ederek Moskovayı yaktı. Rakip gördüğü diğer küçük vezirlerin de bu yolda muvaffak olmasını çekerneyen menfas t düşkünü Sokullu'nun işi benimsernemesi. bu teşebbüsü de neticelendirmedi. Osmanlı tehditlerini ve Kırımlıların akın 'tehlike; lerini atlatan tallihli MoskafIar, Asyada yayılmaya devam e ttiler : 1581 - 1604 yıllarında Sibir, 1628 de Yukarı - Yenisey boyundaki Kırgız ülkeleri işgal olundu; 1730 _ 1734 yıllarmda Küçük _ Yüz ve Ulu' _yüz Kazak - Kırgızları Moskof hakimiyetini tanıdı. Onsekizinci ASIl'da Batı _ kuzey ve kuzeyden ile ı-li., yen bu Moskof tehlikesinden başka, iki büyük istila ve tahrip de Türkistanı yıkıp bozmaya başlamıştı: Safavilerden sonra bozulan İran birliğini yeniden kuran Afşar Türkmenlerinden Nadir Şah, Temürün Altın _ Orda için yaptığı yıkıcılığa benzer bir hareket; le, Buhara ve Hıyva ülkelerini işgal edip' buralardaki kuvvetli büyük hanlar idaresini kaldırdı; bu yüzden küçük' küçük ve zayıf ilbeyleri ve şehir harıl ık , ları hakimiyeti kurulmaya başladı, 1750 den itibaren da doğudan gelen Çin tehlikesi, Türkistanı sarsıp eziyordu. i

rgi .co

Hazeresp, Kürleyen; ta rih: . Hazreti Osman ve Emeviler çağındaki Arap' fetihleri, Oğuzların ~~ıaim. oluşu, i:Karahanlılal" '.Gazneliler, Sel.ı;uklular, Harezmşahlar. Kıpçaklar. Çingiz soyundan gelen 24 harıın çağları ve bunların şii İranla düşmanca Osman!ılarla dostça münasebetleri); Sikke ve Ziraat ye Ti. carct ve l\Ialiye (Hıyvanın iktisadi hayatı); KmTci Ha.rbiyve ; Hattme.» Süavinin risalesi 1910 yılında (Köprülüzade t Mehmet Fuat Beğin nezaretinde ve onun bir «Lab ika» s' ile basılırken, baş tarafına eklenen bir tanıtma yaz. / sında şöyle denilmiştir: «Hıyvalılar, kavmivet ve milliyet ve din nokta! .nazar ından a.hva.l le rirı e pe.yda yi ıttılii etmek rrıecbu , riyetlnde bulunduğumuz Türk kardeşlerimizin en mühimlerinden olduğu halde, clevrl • sabıkda (yani İkinci _ Meşrutiyetten önce) b n yo lda.ki malürna tta.n mab rumıyettrrıız iltizam olunmakra ittio,. Şu eser ıt mühim, Hıyvava ait ma lüma tı icmultyyc ile be ıab er TUrkIere, Türklüğe mütealltk bazı ha.ku.yık ı muhtevi bulunduğu clhetle, mutuleasmdun istifadeye şi ta ban olmalarını ıınıum Ihvarıi • vatana sureti mahsusada tavsiye ede ı-irn.»

ğ

dan uzaklastn-mak gayesi tahakkuk di. Fakat, Paclişahı haremle ve içki tanbuldan da ayrılıp sefere gi tmek zir SokulJu'nun ihmal ve idı-aksiz liğ]

ettirilmek is te n. ile uyuşturup IS-; istemiyen başve , ile, bu milli ga,

ğ


6 tihldm"t yııptırıp bu havu lide (Rus olan) Kazakları iskarı» etmekte olduğunu ve Hıyva yakınında Amuderya sağında en mühim Rus ıstihkamlar ınm PetrAleksandraski olduğunu da yazarak, sözlerini şöyle bitiriyor: «Şurusı şuvanı teşekkürdür ki, Hıyvalılar, bu ma.ğlflbiyet ve mnhrniye t ile beraber, hissiyah di n iyye ve kavmtvelerrne lıaiel g-~tirrne:y!p; el;yeyıTI, nIi.]s1üına,nhk Ye 'I'ürklükler lni muhafaza edebiJme!,tediı:-ler. Bu ise, ülemi İslam için yine bil' Iem'a i ümltt.ır.:

* * *

m

Türkiye hudutları dışındaki Türk ülkelerinin en ruühimlerinden alan Hıyvarun da, ırkırmz la milliyetimizin en büyük düşmanı olan Moskofların esaret ve mahkümiyeti altına düşmesi arifesinde, zamanımızdan 78 yıl önceleri rahmetli Ali Süavi'nin yazdığı çok değerli risalede ve bunun «Hatirnez sindeki duygu ve düşünceler, ne kadar asil, ne kadar millidir. ne kadar haklıdır! .. KIRZIOGLU M. FAHRETTIN

rgi .co

(i) Yine bir talihsizlik eseri olacak ki, eldeki bu risalenin ilk iki formasının bir yüzü basılıp öteki yüzü basılmadan kaldığından, ikişer ikişer atlamalı olarak, 16 salrifesi yazılı ve 16 salrifesi de boş çıkmıştrr. (2) «Rusya devleti Hıyva'yı Istilaya birbuçuk asırdan (Çar Deli.Petro çağırıdan) berü teşebbüs eyledi. «Rusya, bir kerre tutmuş olduğu mesleki bir daha bırakmayıp: seneler. asırlar geçer, çarları ve memurları değişirler, her daim o mesleki tutup giderler. «Bizim devlet ise, bunun aksinedir : Bir sadria'zam gelir şöyle yapar; başkası gelir leflerinin yaptığım bozar; anın yerine gelen da i anı 'tebdil eder. Ve helm.Lcera (yani, Devle t-adaznı = Vekilin yaptığı tatlınm helrncsi) bir meslekt daim olmayıp, her gelen bir dürIü helva yer; deva ve sebat yoktur." «Rusya, Min sebt..i nebts. (ye işip hastl olma seba:tındır, meseli ) Iehvasmca sab t olup nabit olayer. (d-Iıyva:;" 16-17 s.): ~.r::ı~~~~~~ ~ . VATANDI

ww w.o tu

ken

de

dillerini (arapça, farsça, arasında Şark ve Garp fransızca, ingilizce) iyi bilen ve çağatay türkçesiyle yazılan. (bilhassa Hıyva harılar-ından Ebulgazi Baha , dur Han'ın yazdığı) eserlerden de istifade eden rahmetli Süavi'nin «Hıyvav risalesinin «Ha'time» bölümünde (132 _ 134 s.) büyük Türk aleminin esai-et. ve istitalaıaltında çökmesi karşısında benliğini saran duygu ve düşüncelerini gösteren satırlan aynen okuyalım: «Fransızlar ii 12i7 (1860 yrlırıdu ) , Suriycde .E:ıtolik ka.rdeşle.rIne gadr - olacakrmş deyü avaklunrtılar. Ve partir nağmeslnt çalıırak Beyr ut'a asker çıkardılar.» «İngiliz .fi 1285 (1868 yrlında ), bir iki nefer t ebua , smı Habeş hapsinden kurtarmak için asker sevke tt!» «Bir vakit Müslürnanla r da öyle yaprmşla.rdr: (Bizans Kayseri Teofil'in isttlü.sı sırasında ESkişehir tarafındaki) Amurf yye'de esir düşüp Va ınu'tasimii (Ey Halife Mu'tusım) deyü figan eden bir Müslümn , nın feryadı Ba ğda dd arı işitildi. Ve (838 yılında) sek , sen bin stıvaı-i anı ha.las için Anadoluya gtr di.» «AI.I_Osman (Osmanlılar) dahi Kırım Muhal'ebe. sine (1853 - 1856 Harbine) dek,hep din kardeşlerinin nalesini işt ttt-di. Hatta öyle bir muhar eberun gaHeli zamanında bile Kandehar ve Kabil karışıklığına kuv, vel harbiyye ile müdahale eyledi.» «Lakin, o zamarıdanberü 18 değişti. HiiJiya cami'. lerde ve medreselerde kitaplarını o'kuyup, iki söz.le., r~ni beklemekle iftihar edegeldiğimiz (Birunt, Farabi İbnl _ Sina, Harezmi,... gibi) ulema ve hülcemrınm vatanlan olan Mave rülneht-i Rusya istila etti; Istarı, bul, r üy! teessiif bile göstermedi!» «İşte Asyayi- Vüs tada yalnız bir Hıyva Hanlığı kalmış idi. Ana da Rus ya asker gönderdi. Bizim dinimizden ve kavmimizden ye fa.mtlyarmzd an ola n Tür~~ Müsliiınanlar acaba. ne haldeler ...» «Kimse işitmek bile istemiyor!» «Benim gibi a.ciztrı elinden ne gelür Ba rI, ta.rtlıle ı-I ve bizimle geçen mevcut alakaları unudulmamak iç-.in, bildiğimi yazdım. Bu yazdığımdan başka Hıyvanın başma ne gelür se, okuvanlar. bu kitabın ahirine Have e ttıinler.»

* * *

Ali Süavirıin bu vasiyetine uyarak «Hıyva. risa.. Iesirıin . sonuna 1910 da. dört sahifelik bir «Lahıka» yazarı (Köprülüzade) Mehmet Fuat Beğ ; .Hıyvalı ; ların, Deli - Petro zamanındanberi Rus istila ordularına kahramanca karşı koyduğunu. «Bu cesur adamla r, Rus askerini birçok defalar munliez im ye perişan. etmişler ye kül!iyetli te la fu ta, uğ ra tm ışlar, dır», diye belirtiyor. 1873 teki son sa vaşta da «Hıy , va.Iıla.rırı bu mukavemetsüz ordulnr a kru-şı ibraz ey. Ie dilcle ri mukaveme tı merdane, clh arı ın nazari tak, dir ve hu.yı-e tirıi rnucip olmakla beraber, meı-kum Kaufman'ı Hıyva şelırine ve Hıyva hla ı-ı Rus hima ; yeııi altına girmekten menedemedi» dedikten sonra, Hıyva hükumetinin.etuzmtnat.ı ha rbl ye nu mi yle Rus. ya.ya boı-clrınd ıkları 2.200.000 r-uhl eye mukabil memleket» in Rusyaya rehin edildiği ni ve Hanların komşu ülkelerle doğrudan doğruya münasebe tler kuranuyac_ağını ilave ediyor. Köprülü, Rus.Hıyva muah edesin., denberi Moskof ların «Hıyva h udrıd nu da lıil'tn.kt~. i~.

ttı \Q

:i

Senin Için girdi, kara toprağa; Nice Ttirk erleri ve nice Hanlar Cok ülkeler. daha evi bilmezfren

\

*

Koca ummanlara bir Derebeyi, KesiIir savaşta mavi Marrnaram ~ Belki yok ederler dünyadan

beni,

~:::::.b:,::~~::u'~aram :~~ ~ Binlerce ~

~

Berızcrnez Mekünın

uüı:;manı nazlı Salca.ı-yarı, ahlükın ııe :Hint ... ne Çiıı'o. bulutlar !:alcta dulgalan,

herler olmaz senin·kuğr-unda, Hakkm emaneti şu ta.tlı canrm." ~ Er'g eç akucalct.ır aksırı vaktiyle: ~, Serıiri a teştrıle t.utuşa.n kanım.

~~Ölse

~ :E.a!f.!~~

i ~.

i (~

NİlU'l'

DALAY ~


~_

..

7

ORKUN

Bu Millete Layık Münevver Olalım

murun da geleceği hesaba katılarak) tarnamdrr Ye, iç, eğlen; fakat asla umumi manzarayı bozacak ilmi bir çalışmada bulunma. Halbuki, her seneki bilaneolar parlak ve muhteşem ...

Milletimiz ulu ve yaı-atrcidrr ... Bu millete layık münevver olamadık, Kafamıza misafireten aldığımız bir iki bilgi kn-ın tısmı dahi kendimize maledcmedik Mü, nevver zümrenin bir kısmı; f ahise lesmcyi deyuslaşma, yı, sosye te kepazeliklerini ileri götürmeyi, Garp müziğinden anlar gözükmeyl, züppeleşip aslını beğenme , meyi Garpçılık olarak anladı ve ağzında mü ternadiyen geveledi; dansın figürlerini daha fazla artırmakla ileri bir Garpçı olduğunu vehme tti Ne yazrkki: Garbın ilmini, tekniğini berıimsernedi Çünkü bu, zeka ve çalışma ister, Bu zorlu. işe, tabii, kimse yarıaşmaz Mern , leketini düşünen bir kaç münevveı-e ise, yüksek sosye , tede hafız Iakabı takılarak alayedildi; çalışkanlık bunların bayağı ağzında bayağılaştınlmağa çalışıldı. Mlinevverliği pantalonun paçasında arayan bu tuf'ey., liler, dimağda ararnadılar İlmin kılığına bürünerıler dahi, ilmi ile değil kuyruğ taktığı bir takım larla reklamını yaptı; Garbın ilerleyişine adım uydurma meselesi ileri sürülürice .bir takım beynamaz özürleri beyan etmede, en büyük kaşif oldu. Şimdi her mitnevver zümre, kusur u, diğer zlimreye yüklernek., le meşgul. İnsaf edelim; şu kahramanmillete biraz acıyalım Onun hakkı bu dünyada olmasa, öbür dünyada bizi perişan edecektir. LÜTFİ ÖNSOY

ken

de

Bir çok tarihi eserleri yine halk yer altından çıka, rıp hüküm e teslim etti, Bir çiftçinin sapanına bir şey tak! 1; eşti baktı, tarihi bir eser... Bir köylü 'te ,

ma da bitti deyip, kitaba bir düşman gibi bakrnaz : okuruada devam eder; bilgisini de, milletinin yıkımında değil! kalkınmasında kullanır, Aksi halde, vicdansız bil' ilim olmıyacaği gibi, olsa da tehlikelidir. Bugün, ilmin kaynağı. olan üniversitelerimizin keşmekeş içindeki hali; bir asistanın doçen t, doçentin profesör olması için, ilimden evvel siyasi dalavcreleri çevirmesi lazımge ldiğt, içinde yaşıvanlar için malum. dur, Binaenaleyh, memleket yalnız vicdanla yükselti , lemiyeceği gibi, yalnız ilimle de yüksel ti lernez Bunun her ikisi, bil' kuşun iki kanadı gibidir.

m

Zonguldak kömür havzalarmı, uzun Mehmet ismin. de köylü bir vatandaş keşfetti. .. Bugün, biz münov., verler bu yeraltı servetlerini isle trnek tcn aciziz Ecnebi bir uzman geliyor, «eğer kömürün 'torıurıu 10, _ liraya mal ediyorsanız çok pahahdrr diyor. Halbuki biz kırk küsur liraya mal ediyoruz. Yine bir ecnebi uzman, «Zonguldak kömür havzaları, orta çai~ usulüv, le islet iliyor» diyor. Oraya mühendis olarak tayin edilen arkadaşıının anla ttıklan ise tüyler ürper-trcldn-. Vaziyet şöyle imiş: Bir mühendis, katiyen, ocağa uğramıyacak ; her hangi bir yenilik yaratacak projelere kafa yorrnıyacak: ocağı (çoğu Ar-navut ırkından olan) arnele cavusları isle tece k, kömür damarlarını keşf e., decek iskeleleri ve kalıpları o kurduracak Mühendisler ise, oturup hoş laflar edecek: havuzlar. parklar. çiçek taı-laları, spor sahaları yaptıracak. Aksi halde, ananeviağır müeyyideler altında ezilip gitmeğe razı olacak, Sefahatın her türlüsü (hatta bir be kar me-

ÖNSOY

rgi .co

LÜTFİ

ww w.o tu

mel l- zdı; baktı ki, bir küp içinde altın veya tarihi bir nymet ifade eden eşyalar. .. Amele toprak kazdı. .. B" mezar; içerisinde ölürrün şahsi eşyalar-ı, ziynetle., i.,.

27 yıl; Dışişleri Bakanlığı ye Basın Yayın Urnum Müdürlüğü bütün münevverleriyle ve ilmi çalışmaları ile, Amerikalılara, Türkiyenin Afrikada olmadığ ım öğretemedi; Mehmet 27 günde bütün Dünyaya, cl.eğil Türkiye coğrafyasını. Türkü öğretti ve sevdirdi Gi.ireşçilerimiz, cihana Türkürı gücünü bir kere daha gösterdi ... Sarılı bayrağımızı kainata selamla ttu-, dı. ..

Haddini hududunu bilmiyerı münevverler, Atom devrinde, Mehmedin yanmda sallanan süngüsüne, küs, tahça, alayederek güldü: modasının geçtiğine bir kurmay edasiyle hüküm verdi. Mehmet bunun aksi ni, fiiliyatiyle ispat etti; bir çok beyinsizlere. iymanın en kuvvetli - Atomdan da üstün - bir silah olduğunu öiYreili,., e ~

una

MUKADDES AT DÜŞMANLARINA MiLLİYETÇi GENÇLİÖİN CEVABı Saym Atsız Bej;" İnkılii.p karşı

Ne garip tecellidil' ki: Başkalarını irsat eden ilim, bizi dalAlete sürüklemekten başka bh: ~'.'ye yaramıyor, Bu da lale tler-e ; bil' siui: suiis tirnal lori, c h laks ız.. Iıklan da ek livecek olursak, miınevve r k ıl ığ ına bü.rünmemiz, adeta, bir zül oluyor. Bu hal; fertlerin, her şeyden evvel milli bir vicdana sahip olmamasından ileri geliyor. Çünkü: Milli ülkü asilanmis bil' talelıe, mil, letinin yarınını düşünerek azami bilgi cdlnmevo I.ıa~lar. Me ktepten hayala atılınca da, mek tep bitti. Okıı-

yobazlarının

yaptıkları

şahsuuza

t;'.il' ki n

davamza

ve

sa ld ır ış la.r ı

nefretle

karşrladık. İyınanlı

Yukardaki misallerden yüzlercesini saymak müm, kiındiır Bu vaziye t göz önünde tutulunca, aslanın yuları, farclere, aslan ücretiyle çek ti ril iyor kanaatı hasıl oluyor.

lak

Türk

g'e nçl iğin!

krc yalnız güler, milli eder, bnşa ı-ılur dileriz,

«Kemalist» zannedenbirlik vazrruz ı t asvip

Tür!·;

Genı:.'lik Te~ı,;jlatı

Ka.yserI ORIU;N

VERGİSİ

YAZı İŞ LERİ

Şubes i Md,

Asrınıızda sönmez Türkçülük meşalesini elinde tutan milli mukaddesa tımız m müdafii olan, asil mi llet imize hizmet yolunda hiçbir fedakarlıktan çekirırniyen Nihal ATSIZ'a karşı yapılan yersiz hücumları şiddet Ve' nefretle protesto ede, riz! .. MALATYALI TÜRKÇÜ GENÇLER

ap,


DAN NiN

ALDANMA

İMRENMEK

Mİ,

*

İGRENMEK

ayrılış ta bir yenisi eklene eklene nihayet her günün bayram olması ihtimali belirir, Bu da bizim atasözümüze göre hoş olmaz. Eyisi mi, biz bayramları bir ik., tirelim de Halil Özyörük öldüğü zaman toptan bir haftalık bir bayram yaparız, adına da, ismi cismine uyg-un şekilde uzun olarak, «Antidemokr-atik Kanunların Kal+ırılrnası İçin Tetkikata Başlama Bayrama deriz;

*

m

KANMA,

ÇAN AKKALE

lUİ?

Çanakkalede bazı Yahudilerin Türk kızlarının mah . rem yerlerini seyretmeleri hadisesinin tam ve' doğru tafsilatı bize bildirilmiş bulunuyor:' Hadise şöyle olmuştur: Çanakkalenin çarşısında eskiden bir dükkan iken sonradan ikiye bölünmüş bir yer vardır, Bölme ile ayrılan bu iki dülekandan birisi terzi fiğeri mani; f'aturacı. Her . iki dülekanın sahibi Yahu , Dükkanıarın altında da bir bo drum var, Manifat aci dükkanı, na bir Türk kızı geldi mi Yahudi gençl ri hemen ter;

*

YARACACl

ww w.o tu

İ~İN

ken

de

«Ulus» ta bir fıkranın sonu şöyle bitiyor: (İbret! .. Hayır, hayret l., Hayır, hayır, hayır, dehşet t) Bütün bu nadide (!) edebiyat oyunlarına ihtiyaç hissettiren hadisenin ne olduğuna gelince: D,P, tarafından C,H,P, aleyhine yazı yazmak için kullanılanlardan birisi yüz., alliliklerdenmiş, Hatırladık, 1944'te C,H,P, şefIeri tarafından 'I'ürkçüle re sövmek için kullanılanlardan ikisi yüzelliliklerdendi, Zamanına ve yerine göre bu kadar rahatça dönebilrneğe acaba imrenmek mi lazım, iğrenrnek mi?

HADİSESİ

rgi .co

İNANMA,

Yeni Istanbul'un başyazarı M, Nermi'nin dönme olmayıp esütbesüt» Türk olduğuna dair uzun uzadıya ve en kat'i bir dille «izahat» veren bazı yazılar çıktı, ,Tereddüde düşülmernesl için tekrar ediyoruz: Bu zat Yahudi dönmesi olan sayın vatandaşlarimızdandır Tıpkı Ahmet Emin Yalman gibi,

WIF

Geçen sayımızdaki Ertuğrul Muhsin'in ayrıldığı günü Tiyatro Bayramı yapmak teklifimizi okuyan bir ülküdaş bize, «Halil Özyörük'ün Adalet Bakanlığından ayrıldığı günü de Adliye Bayramı yapsak iyi olmaz mı e. diye soruyor, . ilk önce teklif bize de uygun göründü, Fakat sonra düşündük, bazı rnahzurlu tarafları da var, Evvela, Yüksek Yargıtay mahkemesi ile Adalet Bakanlığı ara , sında bu yüzden anlaşmazlık çıkması tehlikesi var, Adalet Bakanlığı onun Adalet Bakanlığından ayr ıldt , ğı günün, Yargıtay da Yargı tay Başkanuğ mdan ayrıldığı günün «Adliys Bayramı» olmasında ısrar edecekler, Sonra başka mahzurIar da ortaya çıkacak, Bu gidişle Halil'imiz sık sık yer değiştireoeğe benziyor, Kapağı Cumhurbaşkanlığına atmak rnaksadiyla hamle etmişti, tutturamadı, bir aralık Meclis Başkanlığı riva. ye ti de dolaştı, sonra Adalet Bakanlığına sulh olduğu anlaşıldı, Tahminlere gör.e ve dostumuz ( ı) un konuşuş şekline göre oraya demir at.mış gibi iken bir de baktık ki demiri taramış Bu kayış bir kere başladıktan sonra yeni Bakanlığında da uzun müddet tutunacağa benzemez, Böylece bazı kedilerin yavrularını ensesinden tutup çamaşırlıktan hamama, hamamdan bilmem nereye taşıması gibi ddare-i maslahat» siyaseti de bizimkini Bakanlıktan Bakanlığa ve Bakanlıklar bi~nce de sır-a ile Umum Müdürlüklere ve sa ireye taşı,ıııaya başlarsa zaten çok olan bayram ı;ünlerimize her

zi dükkanından geçip manifaturacı d kkamrıın altına iniyertar. ve tahtaların aralığınd kızların mah, rem yerlerini seyredivorlar. Sonra Y udi gençleri so, kaklarda gördükleri Türk kızlarını! .mahrem hususiyet lerini, (renk, ben vesaire, bildirerek) birbirlerine Ya., hudice haber vermek suetiyJ.e <~ğleniyolan, Nihayet bu durum seziliyor ve zabrtaya bildiriliyor, Sivil polis Cemal Tamer'in aldığı tertibat sayesinde Salomon ve Şalom adında iki kişi suçüstü vakalaniyorlar. Halk tutulan Yahudileri hırpalamak için birikiyorsa da zabıta tedbir alıyor ve sanıklar korunarak Adliyeye sevke, dinyor. Duruşma sonunda iki Yahudi T, Ceza Kanunun 547" 64" 80, maddeleri gereğince 22 şer gün hapse ve kıza 100 er lira tazminat öderneğe mahküm ediliyor , lar, Hadiseden sonra bu Yahudilerin evleri halk tara; tından taşlamyer ve bazı camlar kırılıyor, Hadise hakkında tefsiryürütmiyerek sadece aklımıza gelen bazı noktaları kaydedelirn: Istanbulda eğlence yerlerinde müşteriler bol hahşiş verip gayrıtürk garson ve patronların yaltaklanıoı sırıtmaları ve yerlere kadar eğilmeleri arasında çıkıp gi ttikten ve müşteri kalmadıktan sonra söylenen bir şarkıcık ağızlarda dolaşrrdı. Aldık paranızun ",', ,ananızıııı Karaborsanın alıp yürüdüğü devirde Yahudi vatandaşlarımız arasında yeni bir selamlama tabiri türemiş, ti: <Bonjun yerine «Kazıklarım! ~ Çok tecrübe görmüş yaşlı bir dostumuzun nasihatını da, yıllar sonra, hatırlı:ıdık: <Ne kadar küçük ve aciz görünürse görünsün, evinde kendine düşman bes,


9

üRKUN Ieme, ken

Başka kahvenin

hiç bir şey yapamasa içine tükürebilir

TEMİZLİK

bile. sen görmüyor-

ya! ..:"

Milli Eğitim Bakanlığı, (İsmet İnönü) adını 'taşıyan bazı okulların adını değiştirdikçe parti çığırtkanları yaygarayı basıyorlar, Milli Eğitim Bakanlığını parti; cilik yapmakla suçlandırıyorlar. Halbuki bir okula o adı koymak particiliğin ta kendisi ve o adı kaldırmak Maarifi particiliğin üstüne çıkarmak için alınması za, zuri bir tedbirdir. Bir parti şefirıi, bir politikacıyı (ister iktidarda, ister muhalefetle olsun) memlekette herkes sevmez ve sevrneğe mecbur değildir. Onu sevenler bulunabileceği gibi, sevmiyenler, ondan nefret ve is tikrah edenler de bulunabilir. Her politikacı için doğru olan bu cihet İsmet İnönü gibi gayrı meşru bir istibdat zümresinin başkanlığını yapmış, sahte seçimler yaptırmış, kendi mevkiini sağlamak için vatandaşlara dayak attırmış, ağzına gübre doldurtrnuş ve sırtı; na jandarma bindirtmiş bir kimse için fazlasiy le ,varittir. Böyle bir kimsenin adını taşıyan bir mektebe ~itmek, o mektebin talebesi diye anılmak ve .hayatta sıfatı o mektebin mezunu olmak suretiyle şahsiyetinin bir ucunda o adın bulaşmasına o adın sahibinden tik.,

KURTULUŞ

«ESPRİ»

sinen bir talebe veya veli niçin tahammül etmeye mecbur kalsın? Halktan alınan vergilerle işliyerı resmi okullar maddeten olduğu gibi maneri de bütün vatandaşıara açık olmalıdır. Bir resmi okuldan istifade etmek. istiyen bir vatandaş bunu ancak iğrendiği bir ada tahammül etmek pahasına yapabilmek durumunda olrnamalrdır Hususi bir okula herkes istediği adı takabilir Fakat bir resmi okula bir şahsın adının takılması şu iki halin dışında meşru sayılmamahdır : a) Okulun varlığını para yardımına borçlu olduğu vatandaş, b) Bütün vatandaşların sevmek ve saymakta birleştikleri hakiki millet büyükleri ve fazilet sahipleri

rgi .co

ULUS'UN

m

l-eri ve kendi kökünü hatırlatan, «alaturkabir soyadından utanmaya ve siniı-lenrneye başlıyor. Nihayet dayanamamış, mahkemeye başvurmuş. mahkeme kararı ile bu soyadından kurtulmuştur Onu da, soyadını da tebrik ederiz. Hazır bu gibi işler. için mahkemeye müracaat yolu açılmışken bir adım daha atıp TürkIükle de .alakasımn kesildiğine dair bir karar alıver., seydi ya! O da, biz cJ.erahat ederdik Sİ

ken

de

«Ulus", bir şeyi söylemiyor görünüp söylemeği, bazı haberleri rnasum I l) bir şekilde yanyana veya alt alta koyarak açıktan vuramadıklarını iğnelemeği büyük marifet sayar. Onların frenkçe tabirtyle. ince «espri » Böyle bir «esprb-yi de, polis enstitüsü müdürüne karşı yapıyor. Polis enstitüsünde en malayani bir eda ile ifade edilen en basmakalıp bazı «nasihat- lar eski devirde büyük masraflar ve zahmetlerle duvarlara asılmış. Altl ında «İnönü» imzası var. Şimdi sayınenstitü rnü rrü evvela bu nasihatların konusu ile hiç ilgisi olm yan İsmet İnönü adını kaldırmis. sonra da, anlaşıla , bakmış bu deve gevişi üslüplu nasihatların kendi ba larına bir söz olarak ta duvarda kalacak bi;' kıymetler' yok, yazıların kendisini da Tcaldn-nnş. Ulus'un en titü talebeleri arasında bir «casus s olduğu , anlaşılıyor. oyuna müdürün hareketleri hakkında «Ulus:" a haber taşıyor, «Ulus>, da ince mizarı kabiliyetini (!) göstererek bunları telleyip pul layıp yazıyor.

ww w.o tu

1 .

Nadir Nadi düzünelerce «İnkılaps çığırtkanı arasında tektük aslı Türk olanlardan biridir. Maalesef. Ailece eskiden taşıdıkları soyadı «Abalıoğlux dur. (Babaları Yunus Nadi'ye Atatürk hiç 'te hoş olmıyan bir soyadı vermişti, ve baba hazretleri ancak aracıların ricasıyla bu soyadını resmen ilan edip taşımak mecburiyetinden kurtulmuş ve fakat Atatürk ölünceye kadar başka soyadı alamamış, soyadsiz kalmıştı). Nadir Nadi büyük gazete patronu olduktan, dönme salonlarında «modern» «Avrupalı» hayat tarzına pek ısındıktan, ve bir İngiliz kadını ile ,evlenip büsbütün Avrupalılaştıktan sonra «Abalıoğlu» gibi eski devir-

«Ulus") a haber taşıyan talebenin, yaş ve meslek bakımından o gazetenin başındakilere şahsi dostluk ve siyasi menfaatle bağlı olması pek muhtemel bulunmadığından, en kuvvetli ihtimal bu taleberıin para ile elde edilerek kendisine bu ışın gördürüldüğudür. «Ulus» bunu yapmakla öğünür görünüyor ama bizce daha mühim olan henüz meslek hayatına bile atılmamış bir genç polisin ahlak ve vazife şuuru üzerinde «Ulus» un tayf'asiyl e şimdiden kurulan bu samanaltı münasebetin yapacağı tesirlerdir. Haa a, «Ulus» im marifetli «espri.· sini de verivere , lim: Müdürün talebevi toplayıp bu haberleri verenin kim olduğunu sorduğunu da yazdıktan sonra, kaldırılan vecize(!)lerin birinin metnin) vererek müdürü hak ile yeksan ( l) ediyor: «Ahlak ve karakter esaslı hizmet görmeee

sağlam olmanıkça imkan yoktur.',

cemiye tte

BU DA TEKZİPNA1VIESİ E velkt sa.yımızda Bedı-i Şef'Icath adında bir kimsenin Ağrı Gençliği adına konuşnuya selahlyetl olmadığ'ma dair Ağrıdan gönderilen bir telgrafı neşre tmıştü«, Şimdi gelen tekzibi de Basın Kanıımı 'gerelPnce aynen basıyoruz.

Tavzih:

\

Milli Türk Talebe Birliği istişari kongresinde, M. T. T. B. ye bağlı ve onu temsil eden Ağrı Mahalli İcra Kirnitesi üyesi olarak bulundum. Yetkiyi mezkür komitenin bağlı bulunduğu M. T. T. B. ve bu korni te., nin mevcut azalanndan aldım. Bu komite ancak yüksek tahsilde bulunan veya bu tahsilc ikmal etmiş olanlardan teselekül eder. Bu ba, kımdan zikredilen sıfatları iktisap etmemiş olan birkaç kişinin attığı irnzayı havi telgraf bütün Ağrı gençliğinin hissiya tına tercüman olamıyacağından (Ağr ılı Gençler

imzasının

müphemiyetini

açıklarırn Bedri Şefkatli

Anlaşrlan

burada kurduktan bir konumu, ne ise, orada intilıap mı, tayİn ıni,

Icendüerlnln

te mi, komisyon

ne muamele gerekiyorsa. yapıverrnlşlcr , Amn, A{:nlılu. rm haberi olm.ı rrus, ue zararı var? l\IiIIl)tvcldli tayiII. edilirken h a lıcı'imlz oluyor muydu:'


10

ORKUN «Tü rktvcde f'lde

derecede bütün

iktis~di

edfle cck havır yu ı-dun

Irıkl şafln r

netaceleı-den yefa.yda

sayesinde

halkın

bir şelcllde t erniztcn , edilmesi şar tt.n-,»

MAX

W, THORNBURG

Sağlık ve letirnai Yardım Teşkilalımııa Toplu Bir Bakış Bu yazinnzda sağlık ve içtimai rnuaverıet teskila. ımza toplu bir bakış fırla tma k istiyoruz, Maksadi, mız bir zamanlar Cumhuriyetin yıldönümleri rnüna, sebetiyle yayınlanması adet olmuş resmi propoganda yazılarına bir kaç yeni sahife ilave etmek değildir, Bilakis muhtelif taşra şehn'leri nde. Başkentte yıl la r.. ca hekimlik yapmış, lVIillet Meclisinde milletvekili olarak memleket davalarına fiilen ilgilenrn!s bir müte, hassis gözünün tesbit ettiği gerçekleri -topluca be, hrtmekttr. Hükümlerimiz daima hoşa gitmek rnezi., ye ti arzetmezse suç bu hükÜmlerde aranmamalı fakat bizi hükümlere sevkedsn sebepler düşünülmelidir,

[*J

KORKUT

rgi .co

m

etmek mecbur-iyetirıdeyiz. Gerçek müdavi hekimlik fert ve cemiyet bakımından hastalıkların saçağı sarmasından sonra işe girişen bir hekimlik tarzrdır. Bu itibarla müdavi vhekirnlik, yalnız he kirnl iğ in önleyici ve koruyucu olarak vazifesine karşı bir gaflet teşkil etmekle kalmamak ta aynı zamanda milli, insanı, ahlaki manalaı-da en kutsal telakkı edilebilecek bir ınesleği gaye ve hedefinden saptırarak en adi bir ticaret vasrtasına 'çeviren iZihniyete bazice edinmis olmak ittiharnına uğramaktadır. Halk dilinin «Allah hekime hakime muhtaç etmesin, vecizesi bizde maddi ve manevi sıhhat bekçiliğini yani cemiyet i ve tarihi ayakta tutan iki büyük ku "etin ne müthiş şüphe ve endişe, konusu durumu a düşürüldüğünü ispat eden ibret dolu te la kki tar ını ortaya koyar, Sadece bu veeize bile gerçekler örıün., deki parlak söylevlerirı rnanasızlığmı teyit etmeğe kafidir, Bu veeize halkın dilinden ve hafızasından sökülmedikçe o nutukların ve rakkamlarrn beklenen basarıva er-işmiş olduğunu kabul etmekte mazur sayılabilir,

ww w.o tu

ken

de

* :::::* Sağlık ye sosyal yardım tabiri okul kitaplarına kadar girmiş bir terimdir, Bu tabn-in marıa vn önemini belirtmeye artık lüzum yoktur, Yıllardanberi devlet bütçesinin azımsanmıyacak bir kısmı o tabiı-in ifade ettiği prensipler ve hedefler uğruna harcanmaktadır, Bir zamanlar bomboş olan hükümet ye belediye hekimlikleri kadrolarının bomboş olmasına resmi ve şekli istatis tikleı-le nutukların iddialarma rağmen sağlık ve sosyal yardım davamiz halledilmis olmaktan henüz pek uzaktır, Bu gerçeği belirtmek için geçmiş yılların Sağlık ve Sosya 1 Yardım Bakanlığına sunulmuş olan raporları, onlara tek kelime ilave etmeden, vavınlamak yeter. Fakat o raporlar uyumağa mahkum edi ldiğ i dosyalardan henüz çıkmadığına ve belki çıkmayacağına göre. bizim burada, o tüyler ürpetici acı hakikatlar mahserini örten kalın kayıtsızlık perdesini bil' ucundan tu ta rak kııruldat.mamıza lü~fen tahammül edl leceğj ni W;lUvoruz.

bir Için,

esaslı

mesi, dezenfekte

Dr. M, ŞERİF

tam

g-örebiImesi

. Koruyucu hekimlik davasırun politika edebiyatı haline geldiği su sıralarda törenıe!'e mahsus valdız , lı lafların ardında gizlenen bazı meflıumlara dikkati çekmek faydalı olur, Her şeyden önce koruyucu hekimlik t abir i nl müdavi hekimlik tabirinden ayırt ('~) Bu yazı 12.11.19,18 tadııli Sağlık Bakanlığına müfettişler tarafından SUl1UlıllUŞ olan SO-70 sahifelik bir raporla g irie aynı kaynaktan sunuian 9'16 tadıılı raporun, sağlık dairesi Ekirn.Kasim 19'18 Ievkaladc nüshasınm. Sı trna Savası adlı kitabın ve 4 yıllık rnil le t vek illiği m zamanmda seyahat la ı'ımın verdiği intibala ncsre ttiğim arnele hava t ına ait iki raporun, Bir Hikaye ve Bir Sı trna Ce lt ik adlı ki ta hırn ın \',' yüze yaklaşan nesrivat ırmn verdiği sa!fı!ıiyet ve tet. ki kle 10 Mayıs 1930 'tarihinde tamamlanmış \'C yu., vınlarırnası ancak buzüne nasi p olmust ur, Dr,

1T, ~, K.

Daha dün Millet Meclisi kürsüsünden bir Millet Vekili (~') has tnhanelerimizde bir yatağa üç hasta va trrıldığrru ilan e trncmisrni idi.'? Bu iddia doğrudan doğruya vak tiylo benim hizmet ettiğim bir başkent hastalıanesi münasebetivle ortaya atrlmışt ır. Halk büyük şehir hastahanelerimizin pol ikli rıik kapılarında yürekler sızlatan, fakat o nisbe tte it iyat edinmiş maddi ve manevi per-işanlrkla sürüklenmeye terk olunmuştur. Taşra hastahaneler-ine gittiğiniz zaman önünüze çıkacak olan durum bunun 10 ve belki daha fazla misli ağır olacaktı!'. 70 yataklı bir hastanede 140 hasta yatırmak mecbur-ivetinden tutunuz da, koyuşların havalandırılınasına, ısıtılmasma, temizlik .artlarma ait en basit kaideleri ihmal edilmiş olan hastahanelere tesadüf edilecektir, Filhakika hastaha. ,neterimizjn çcğu hamamdan veetüvden, frigoı'ifik tesisattan tamamiyle mahrumdur. buralarda hamam adı ile anılan veriri aylarca kapısı açılmamıs., tır, Zelzeleden çökerı tavanı tamir olunmamıştır. Bizzat hastanede müstahc1emlerinin bir hamam rrıev, cudiye tinden haberleri yoktur, Buralarda elbise çamasır dezcnfeksiyonu yapılmak gibi en iptidai za., ruretler hesaba ka trlrnamak tarlir Mutfaktan çıkan bulaşık suları açıktan geçerek fena kolcular yaymakta ve kendiliğinden bulduğu bir çatlaktan Icrseptiğo ak mak tad ır. Serum ve aşıların muhafaza edildiği id, dia olunan buz delabi yerine kapaksız porrakal san(':') DI', FalıI'i

Kurtuluş

(Hizc

Milletvekili)


II

R K U'N

dıkları kullanılmaktadır. 8 de başlaması lazım gelen vazife saati 9 da bile fiilen başlamarrus bulunmak, tadır. Hastahaneler vardır ki buralara halkevi binasının bahçesinden balkanundan girilir. Binanın en' az ışık ve hava alan alt kısmı bulaşıcı hastalıklara tahsis edilmiştir .. Mutbağın yanı başına düştükten başka nisbeten serin ve az ışıklı ve sinekleı-in hücurnuna maruz olar. bu kısımda veremlilerle 'tifolular yanyana yatırılmıştır. Etüv diye gösterilen derme çatma .tesisat örümcek ağlarıyle örtülmüştür. Öyle hasta, haneler tesbit edilmiştir ki oturak ve ördekterı mahrumdur .. İşin en garibi bu hastahane Sağlık Bakanının intihap dairesindedir. Bütün bu sayılan nok, sanlardan sonra modern medeniyet ölcüsü vvo çevresinde sağlık işlerinin layık olduğu mevkiin verilmiş olduğuna inanılır mı?! Halk hastahane kapılarmda sürünürken ve hastahanelere girenler kaydetfiğimiz perişanlık içinde dururken muhteşem vali konakları kurduran zihniyet ne hak ve ne yüzle modern hayat

ww w.o tu

ken

de

rgi .co

ve medeniyet hesabına kendisini müdafaa edebilir. Koruyucu hekimlik edebiyatı yanında şimdi turizm edebiyatı rnodalaşmaktadır. Fakat hastalıkların ve türlü sefaletlerin perıçesinde bir memleket halkı kıvranırken, ilk ve orta çağların bile yüzünü kızarta, cak kanara şekillerini, pazar yerlerini, 'kontrolsüz gıda maddeleri ticaretini ecnebi seyyahların gözü önüne sermek bize Türk adını yerin dibine indirmek, ten başka ne kazandıracaktır. Hastahane adı verilmiş ızdırap çevrelerinin maruz kaldığı ihmal ile alay e_ dereesine kurulmasına teşebbüs edilmiş ve sonra yüzüstü bırakılarak iklimin ve tabiatın hoyratlığına terk olunmuş otel binalarımız bize hangi şeref ve müspet şöhreti kazandırabilir. 15-20 yılhk mazisi olan bakım yur tlarırnız vardır Id müdürleri. muavinleri, katipleri ve müstahdemleri barındırmak iddiasında oldukları acezelerden fazladır. Hal böyle iken iş saatlerinde adamlarm hiç birisine vazifelendirildikleri üesseselerde tesadüf et.mek kabil değildir. Buna ka -şıhk bakım namına müessesede adından başka bir şey yoktur, Sözde buranın barındırıldıkları biça., rel re nisbetle sokak dilencileri daha temiz ve daha mü ait durumdadırlar. Bu biçarelerin entarileri parça parça pislik yemek lekeleri He kn-letilrnis olduğu gi i sidik kokuları içindedir. Bakım yurdu adını taşıyan bu facia sahnelerinin korkunç manzarasını tamamlamak üzere dekora her türlü insani hislere kapalı bakıcı kadınlarının korkunç portreleri ilave olunmalıdır. Ternerküz kamplaı-ırnn sinhat ve bakım yurdu olmak iddiaları olmadığına göre, hiç değilse samirniyet, olduğu gibi görünmek, olmadığı şeyi iddia etmemek manasında menfi 'bir meziyeti bulunduğuna hükmedebiliriz. Fakat sağlık ve sosyal yardım adına' dünyanın hangi medeni ülkesinde sağlık ve sosyal yardım mefhumu bu derece terzil olunmuştur!?. Hangi medeni memleket gösterebiliriz ki bu kutsal dava ile birlikte, belediyecilik fikrini ve o meyan; da içtimal edebiyat malzemesi ittihaz edilen çocuk esirgeme kurumu teşkilatını hakiki birer' Ic tlmai facia yahut sosyal yardım karllcatürü derekeslne indl , direbilrniş olsun. Çocuklarm lıeps i ni bil' koğust a ve

tah ta peyleeler üzerine serilmiş çarsaf'sız \'e kirli yataklara yatıran, pencere camlarının hiç birisi' sağlam kalmamış olan, rüzgardan korumak Için kırık camların yeri taşlarla örtülmüş buluna~ bir müesse; se ne sıfat ve salahiye tle as ri 'bir teşekkül 'oimak , hakkını iddia edebilir. Bu maddi faciaya, içtima i emniyet kadın ve mürebbi haysiye ti hesabına şu müthiş itirafı ilave ediniz ki bu sözde müesseseve memur olan' hemşirenin yattığı oda' penceresinin tahta , ları çivilerıerek sımsıkı kapatılması zaruri olmuştur. Zira bir gece odasına pencereden bir adamın girerek namusuna saldırmak tehlikesi ile karşilaşan hernşire , nin ışıksız, zmdanlaşmış bir· odada barrnmağa mahkum kalmasından doğacak utanç duygusu" elbette ona düşmez. Doğumevlerini sormağa cesaret edebilir misiniz?!. Size binalar gösterebiliriz ki üst kattaki harnam ve abdeshane zemininin su sızdırrnası yüzünden alt kat., taki abdeshane tavanının sıvası çökmüştlir., Yukarısı her kullanıldıkça meydana gelen kirli sular aşağıya akmaktadır. Bize süt çocuğu müşavere merkezlerinden bahse., diliyor. Şehrin fakir mahallesinden ziyade 'zengin semtinde açılmış olan bu müşavere merkezI ::rlnden birine giriniz. Binanın dahili tertibatına ait, ol» n kifayetsizliğe müsamaha edebilirsiniz. Fakat 1948 yıIında bu müesseselerden birinde çocuk muayene ve rnüşavere merkezlerinin vaz geçilmez 'levazıınından olan terazi ve ölçü aleti gibi vasitalara malik bulunrnayışına ne dersiniz!?. Türkiyede hapishane faciasının rnahiyetirıi ogrerı., medik kimse kalmış mıdır?! Mahkümlarla mevkufları aynı binada barındıran bu müesseselerin hala zindan zihniyetinden kurtarılmış olmaması bizim modern teşkilat, sosyal yardım davamiz hesabına nasıl ter, sir edilebilir? L. Sosyal yardım ve sosyal korunma bahis konusu olduğu zaman umumi evler ister istemez hat ıra' gelecektir. Amerikalıların bu evleri kapatmak' üzere sarf, ettikleri gayreti, memleket şartlarına, aykırı bulmuş, söylev vermiş, yazı yazmış olanlarımiz iddialarını hangi sıhh i ve içtimai esasa istinat e ttirebi., Erler. Bunların son derece sefil ve pis ,olan durumu, umumi ev ittihaz edilen binalarının haraplığı, hele kasaba, mahalle' aralarına yayılmış olması sıhhi ve içtimai korunma fikriyle nasıl telif edilebilir. Buralarda yaşamaya mahkum edilmiş olan bedbahflarrn son derece feci ve iğrenç teferruat arzedenhayatları hangi sıhhi ve içtimai korunma prensibine irca edi" lebilir? !.. Kadın 'muayenelerinin idaresi hususunda gösterilen kayıtsızhk, türlü suiistimaller açıktan açığa, yahut sinsi sinsi murakabe, iddialarını istihdaf ederken sözde kalmış ve daima kalmağa mahkum yaldızlı prensipler-le uyumağa ve oyalanmağa devam edebilirmiyiz? !.. Fakülte diplomasının, parlak hekim unvanının ve bu diplomalarla unvana bel bağlamış kadro doldurmak, istatistik yapmak kaygusunun neye yaradığını, daha doğrusu' ne hazin 'neticelere malolduğunu öğrenmek için bulaşık hastalıklar tahribatı ile biraz Ilgilenrnek kafidir, Ernı-azi zi.ihreviye dispanse ri adı verilen ve uydurma müesseseüe tecrit usulünün tatbik şeklini öğrendiiden Sonra· hasta-

m

o


~.

ORK:UN

ww w.o tu

ken

de

Türkiyede su davasından dem vuran laf ebeleri eksik olmamıştır. Fakat itiraf etmeliyiz ki Türkiyede hastahane, sosyal yardım müesseseleri facialarının yanında su meseleleriyle gıda meselelerinin korkunç durumu layıkiyle ne ele alınmış ne de işlenmiştir. En büyük şehirlerimiz başta olduğu halde su kıtlığı, hele gayri sıhhi su dağıtımı bir memleket kabusu teşkil etmektedir. Bir çok yerlerde boruların genişliği şehrin ihtiyacına kafi gelecek suyu nakletmeğe müsait olmadığı için hemen her gün, bilhassa pazar günlerinde öğleden sonra su yoktur. Buna mukabil kapi taj yapılan yerlerin bir kaç metre yakınındalct selraleler boş yere akıp gitmektedir. Ve tamamıyle kontrolsuzdur Bazılarının kapi taj mahalinde hasıl olmuş çöküntüler sözde bir çare olarak, yarı' yarıya molozla doldurulmuş sonra kendi haline terk olunmuştur. Köylerden bahsedebilmek için söylenen kadar dinliyende de büyük bir cesaret olmak gerekeceğine kaniiz. Çünkü köyler vardır ki su ihtiyacını durgun ve derinliği ancak bir karışlık içi kurtlar ve sığır pisliği. ile dolu dereden tedarik edebilmektedir. Bu sebeple biz köylere kadar gitmiyerek seçkin geçinen şehir ve kasaba tipini ele alıyoruz. Bunların pek çoğunda şehir sağlığı ve koruyucu hekimlik faal rol oynamak şöyle dursun en basit bir emare bile arze tmemektedir. Belediyelerin sıhhi faaliyeti Bakan1ıkta muhabere mevzuu olan gündelik işlere inhisar ettirilmiştir. Sağlık teşkilatının esaslı vazifeleri olar. diğer işlerin hiç biri ile programlı veya programs ız uğraştıklan tesbit edilmemiştir. Daha ziyade hadiselerin önünde sürüklenip gittikleri esefle. öğrenilmis., tir. Bakanlığın haşere mücadelesi hakkında belediyeler ve sağlık müdürlerinin, sı tma mücadele teşkl., latının hususi muhasebelerle el ve iş birliği yapma, larına dair iddialı tavsiyeleri hiç bir hayırlı netice vermemiştir. Dünyanın ileri memleketlerinde terakki ve adalet silahı olan demokrasi bizde karşılıklı parti spekü , Hisyonunun istismar vasıtasına çevı-ilince. demokrasi gayre tkesliğ i maskesi altında cehalete, dalale te, sOYgunculuğa, yolsuzluğa, vazi fe kaçakçılığınn yalf ak., lanmak ı,çaideleştirilmistir. Sağlık ve sosyal yardım davası dün zorba zihniyetin bugün rev avcılığına çıkmış parti gayretkeşliğinin kurbanı olrnus tur. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından yavınlanrms olan sağlık dergisinin 1948 Ekim ve Kasım tarihli ve 10 _ 11. sayılı f'evkalerle nüshasina bakarsanız 25 yı l, ~ık çalışmalar iddiası ilt' iı-tikap cdümis olan tena , ku su neye vorumlavacasuuzı sasn-n-sımz. Aynı I{a~'-

naktan çıkan sıtma savaşı adlı kitap acı hakikatlere meydan okurcasına ortaya atılmışolan cesur iddialar mecellesidir. Bu kitabın göz doldurmak ve iyi niyetlere çelme takmak için yayırılanmadığ ma nasıl hükmetmeyelim ki bizzat şahidi olduğumuz ve ötedenberi mahiyeti'ni haykırarak tanıtmaya 'çalıştığımız korkunç hakikatlere aykırı olduktan başka Ba , kanlığa sunulmuş olan müthiş raporların meal ve manasma da uymamaktadir. Bu raporlar bize öyle köyler zikretmektedir ki mebzul anofellere tesadüf edilmesine rağmen hiç bir dalak ve kan muayenesine tabi tutulmamıştır o halde kuru sıkı ilan edilmiş olan rakamlar ve istatistikler yalandır. Ve yi' ıe bu raporların şahadetlerine dayanarak kabul edcbiJi~iz ki bazı bölgelerde fazla sivrisineğe tesadüf edilmemesi iklim ve mevsimin sebebiyet verdiği bir es tivasvon (yaz .uykusu) arızasından başka bir şey değildir. Bizim milli iktisat adına her türlü iktisadi ahlaksızlığa müsamaha edercesine bir yılda milyonlar yığrnayı istihdaf etmeğe varan çeltikçi sömürücülüğü aleyhine açtığımız mücadeleyi değer'sizlendir , rnek istiyenlerin ileri sürdükleri D.D.T. mücadelesi tasvir ettiğimiz zemin ve zaman ölçüsü ile bir f ant zi olarak kalmaktadır. D.D.T. mücadelesinin 10 ilyon doları aşan bataklık ve anofel barınakl saha, sına nisbetle neye malolacağı meselesini bir tarafa bırakıyoruz Bu maliyet hesabı bakımından hekimden ziyade iktisatçıyı ilgilendirir. Biz doğrudan doğruya acı gerçekleri göz Önüne alarak D.D.T. tatbikatının gülünç ve tamamıyle manasız neticelerine dikkati .çekmek mecburiyetindeyiz. F'ilhakik a eldeki rapor-

m

hane dispanser ve tecrit mefhumlarının nasıl çığı-m, dan çıkarılmış olduğunu anlamamak ve modernize edildiği iddia olunan bir memleketin talihine ağlama. mak imkansız olur. Sirayetdevresindeki hastaların, sözde tecrit edilmiş oldukları bu yerlerde, tahta aralıklarından içerisi ve dışarısı görülen toprak zeminli izbelerde karyoladan ve soruyadan başka bir şey bulunrmyan harap salaşlarda, istediklerini kapı açıp istedikleri ile diledikleri gibi temas etmek üzere yüzüstü bırakılmış olmalarının hastahane, dispanser ve tecrit iddialarımızı kıvamete kadar utanmağa mah , kurn edecek bir manası yok mudur!?.

rgi .co

12

~---.

lar ve şahsi müşahedelerimiz bu tatbikata memur kimselerin acınacak bir bilgisizlik durumunda olduk·1arını ispat etmektedir. Öyleki en basit bir bilgi, mantık, aklıselim zaruretleri inkar editireesine 'başı boş bırakılmış olan bu tatbikat parayı sokağa atmakta ve sivrisinekleri izansızlığımıza güldürmek . ten başka bir netice vermemektedir. Netice itibarIv'- le yaz uykusunun tipik olarak husule gelmediği sahalarda 50 m- lik sahaya 50-70 cm" D.D.T. li petrol tatbık edilmiş olan yerlerde, pirinçliğe aynı mesafedeki mesken ve meIcelerde bol anofel nevileri tesbit olunmuştur. Ve yapılan tahliller o kadar emek ve masraf ihtiyar edilmesine rağmen uğranılnus olan menfi neticeyi iki sebebe bağlamıştır. Hemen her yerde işin basit, bilgisiz, gayeden habersiz adamlara havale edilmiş olması bu sebeplerden birincisidir. Ötekisi de o mal'un idareci. maslahat politikacılığının, dalkavuk ve sahtekarlığın oynamaktan geri kalmadığı oyundur. Hiç bir bölgede D.D.T. tatbik edilecek sahamn dikkatle ve hakkıyle hesaplanmasına müsait olmayan idarei maslana tcı gevşeklik ne kadar mıntaka için ne .miktar D.D.T. ye ihtiyaç bulunduğunu nazarı rtibaıa aldu-mamış ve işler oluruna bıı-akılmıstır. İkinci Abdülhamit devrinde köyü çeltik mmtakasmdan 7 km. uzak tutan zihniyet bile Cumhuriyet devrinde, tümerkan tecrübesine göre hiçliği meyda. na çıkan kesik sulama usulüne dayanılarak, ihmal olunmuş ve köylerimiz kapkaç ziraatçısı, vatan sömürgecisi çeltikçilerin tasa ı-ruflarma terk olunmuştur. (Sonu f,;elccek sayıda)


.

~

-.'

;--"-

..

'

1944 1945

.,

·IRKCıLıK - TURANCILIK ~ DAVASı=

.f'!'"=

...

1

.

.

..

...

..;

i i

~i

m

rgi .co

J

Açık Mektupların Millet Meclisinde de iyi karşılan., dığına dair Ankaradan haberler" geliyordu. 10 Nisan 1944 tarihinde Ankaradan Atsıza yazılan bir mektupta şu satırlar vardı: ...... 16 ncı sayıdaki başyazı efkar'ıumurrıiyede güzel bir yankı uyandırdı. Kütahya jUebusu L,'. Ali Süha Delilbaşıdan Maarif Vekilinin bu hafta. içinde bu hususlara, ait Meclis g urupundu ızalıat vereceğini öğrendik. Bunu sabırsızlı~a bektlyoruz. Orhun Mecliste çok iyi bır şekilde karşüanıyor. İyi bir yerdcn öğrendiğime göre 15 inci sayının tanesi Meclis'te 25 liraya sat.ılrnış Orhıınıın Mecliste böylc bir rağhet görüşü bizim için bir iftilıardır . Diğer taraf memleketin sayılı zenginlerinden olan Nuh aci, bir basımevi kurarak kalem savaşına devam etmesi için Atsıza yardımda bulunacağmı söyliyer'ek bazı öğrencilerle haber ıyolladı. Fakat. Atsızla Nuh Naci'nin görüşmesi kabilolmadı. Zaten hükümet hunu kapatmış ve milli davanın orgar-m ı

de

i

··1

veya kılıçla bır ölüm-dtrtm çarpışmasını göze alacak kadar yi.ireğin var mı ?Blz birbirimlze öllime kadar , düşmanlık giidecek olan iki zürnreylz. Fikir savaşından bir sonuç çıkmadığını biliyorsun. Herhalde senin de istediğin gibi «bir şeyler» yapmalıyız. Türk gençü , ğIni roman ve hikaye ile zehirlemekte devam etmerıe engelolmak için sana bu teklifi yapıyorum. Fikir sahasında bizimle boy ölçüşemezstmz. Fakat gizlice bazı kimseleri kandu-abtlirslntz, Bunun da önüne geçmek için sana en şerefli Iki silahtan biriyle, ikimizden biri ortadan kalkıncaya kadar, vur uşmayı teklif ediyorum. Bilmem ki bu şeref! de tepecek misin? Sabahattin Ali o zaman bu teklifi kabul etmemiş, adetleri olduğu üzere ötede beride rnüfteriyarıe sözler söylerneğe başlamıştı. Şimdi ise birdenbire, erkan, umumiyenin Atsız lehinde olduğu bir sırada dava açmaya kalkıyordu, Bu dava açış Sabahattin Aliy! yakından taruyanlara çok garip gelmişti. Mutlaka işin içinde iş vardı. Evet! İşin içinde iş vardı. Çünkü Sabahattin Aliyi dava açmaya Hasan Ali ile Falih Rıfkı kışkır trnışlar-, dı. Sabahattin Ali bunu hem bazı ahpaplarına, hem de dava dilekçesini verdiği savcı yardımcısına söyle, mişti. Acaba Hasan Ali ile Falih Rıfkı, komünist Sabahattin Aliyi kışkırtırken kendi tesebbüslerivle mi hareket ediyorlar, yoksa onlar da daha yukardan mı direkt if ahyor lardı Daha yukardan direktif aldık lanna dair bir' bilgimiz ve delilimiz yoktur. Ancak vtı., kuatın gidişi, İsmet İnönünün Rusyaya hulüs çakma., ya başlaması ve bir müddet sonra Ankara s tadyo, munda söylediği nutuk bu hareketin ondan gelmis olması ihtimalini hesaba kattıracak mahiyettedir. 1944 Nisanında Alman orduları Rusyadaki kazançlarının büyük kısmını kaybetmişler ve İtalya tarafından da terkedilmişlerdi. Almanyanın savaşı kaybedeceği hemen hemen muhakkaktı. Halk Partisi hükumetleri tamamıyle şahsiyetten mahrum oldukları için siyasi hareketleri dışardan esen rüzgarlara bağlıydı. İsmet İnönü için rnühim olan cihet kendisinin iktldarda kalmasıydı. Rusya bütün Balkanları ele geçirir de Avrupada hakim kuvvet haline geçerse Tür., kiyeye karşı siyasi bir baskı yapması ve belki de askeri harekete gir'işrrıesi muhtemeldi. Rusyanın taarru, zunu önlemek ve Rusyanın 'Türkiyeyi işgal etmesi ihtimali karşısında da mevkiini muhafaza edebilmek için burada solculuktan başhyarak zamanın gereklerine i!'öre komünistliğe doğru kaymaktan başka çare yoktu. Bundan başka İsmet İnönünün şahsen de Rusyaya karşı bir sempatisi vardı. Başbakan olduğu sırada Rusyaya yaptığı seyahatte Ruslar onun gözünü boya , yıp kendisini tamamiyle avlamasınıbilmişlerdi. Halk Partisinin mebuslan arasında samimi olarak .!11illiyetçiliğe bağlı bulunanlar vardı. Fakat yrllaı-dııdevam eden kölemenlik hayatı bunlarda da hiçbir

ken

i

ww w.o tu

\

Atsızı'n vazifesine son verilmesi, şahlanmiş olan milli heyecanı durdurmadı. Ankaradaki Erkek Teıt , nik Öğretmen Okulu, Edirne Erkek Lisesi, Ankara Atatürk Lisesi, Erzurum Lisesi ve Sivas Öğrencileri adına gelen mektuplardan başka resmi ve husus i şa , hislardan da pek çok mektup gelmekte devam ediyor., du. Bunların arasında milli heyecana halkın nasıl su, sadığını .gösterenler de vardı. Mesela dan ge_ len şu kısa mektup, Halk Partisinin aşağı kademele, rinde bile Açık Mektupların tasvib oIunduğunu gösteriyordu: , Sayın Atsız Ağabey, 7-IV -1944 Orhun'un 16 ncı sayısını ben de bütün lı gençlik gibi okudum, okuttum. Evet. Başta Oumhuriyet müddeiumumisi olmak üzere Belediye Reisi, 9 Beledidiye meclis azasına, 4 Belediye dalr-e amirtne, mu' !telif memur ve Iisell arkadaşlarıma birer birer okuttun Davanızm güdücüsüyüm, Yaşasın TürkIük, 'I'üı-Icçü, lük. En .candan sevgi ve saygılarımla ... Belediye Meclis ve Endimen Katibi

susturrnuştu. Sabahattin I'rıin Atsız Aleyhine Dava Açmaaı ; Esasen korkak ve sinsi olan Sabahattin Ali kendi başına bir dava açacak durumda değildi. Daha önce de bir takım hakaretleri hazrne tmiş ti Atsız, iMO ta yayınladığı 16 sayfalık «İçimizdeki Şeytanlar» adlı broşürde Sabahattin Alirıln Almanyadan kovulrnası sebeplerini ima etmiş ve onun «İçimizdeki Şeytam adlı romanında milliyetçiliği yabancı ajarıhğı olarak gösteren satırlarına karşı büyük bir infial ile muka, 'ıele göstermişti. Broşürtın sonunda Sabahattin Ali'yi düelloya davet ediyordu. Yazılması 19 Temmuz 1940 ta bitmiş o1an bresürün son sa tırları şöyle idi: Sen yedeksubayolduğun için süng'ü ku Ilanmas ın ı bilmen icabeder. Bu düvayı köleünden Iiatledebtlmek içIn bsmmle, şahh-lardan çok uzak bir. ;yerd~ IJiine-i:i


GRKüN

m

Can'ın baz: gençlere söylediğ: sözler dikkate değerdi. Gençler bunları söylerken de yavaş konuşmuyorIaı-, belkide polisin kulağına daha iyi gitsin diye kasten yüksek sesle konuşuyorlardı. Atsızın hareleetleri büsbütün de ihtiyatsiz değildi. Normalolarak onun otele değil, Konservatuvar Mü, dürü olan arkadaşı Orhan Şaik Gökyayın evine inmesi icabederdi. Fakat Hasan Alinin garazkarlığmı bildiği, Orhan Şaiki güç duruma sokmak istemediği için oteli tercih etmiş, yalnız geldiğini telefonla Orhana bildir., me kle iktifa etmişti. Ankara gençlerinin Atsıza karşı gösterdikleri civan, mertlik her türlü anlatılışin üstündedir. Ona hiç bir hususta masraf ettirmedikleri gibi her türlü yardımı yapmaktan da çekinmediler. Bu gençler Atsıza para ile müdafaa vekilleri tutmayı da tasarlamıslardı. Fakat Ankara Avukatlarından Rasih Yeğengil ile Ferruh Ağan bu müdaraayı fahriyyen üzerlerine aldılar. Daha sonra, Reha Oğuz Türkkamrı eşi Emire Tür-kkarım akrabalarından olan Hamid Şevket İnce de, Rehanın müracaatı üzerine müdafaayı fahriyyen kabul etti. Diğer iki genç avukat da yine fahriyen bu davayı üzerlerine almak için müracaat ettilerse de Hamid Şevket İnce: «Ben varken bunlara ne lüzum var» diyerek memnuniyetsizliğini gösterdiğinden bu avukatlara nazikane bir şekilde zahmetlerine lüzum olmadığı bildirildi. iık Duruşma (26 Nisan 1944 Çarşamba): Duruşma saat 10 da idi. Fakat dahaerkenden itibaren, bilhassa gençler Ankara Adliyesini doldurmuştu, Davaya bakacak olan Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesinin hakimi Saffet Ünan çok dürüst bir karaktere sahip bulunması dolayısiyle bitaraf hareket edeceği tabii idi. Mahkemenin Savcısı Hadi Tan da dürüst bir hukuk adamı idi.

ken

de

şahsiyet bua k marmst ı. Milliyetçi oimal a ıına ra~mel1 bunlar şeften gelecek hiçbir emre karşı duramazlar., dı. Nitekim Açık Mektuplar üzerine sahlanan Meclis birdenbire esraı-onaiz sekilde susuverdi. 15 Nisan 19-14 Cumartesi günü Atsıza. Sabahattin Alinin açtığı hakaret davasirıın eel bi geldi. Atsız iki şekilde hareket edebilirdi: Ya Istanbuldaki Asliye Mahkemesinde ifade veril' ve .Ankaı-ada açılan dava da Istanbulda ver-ilen bu ifade ile devam eder, yahut biz- . zat: Ankaraya giderek duruşmalarda hazır bulunurdu. A tsız ikinci şekli tercih etti. Çünkü basmın her sözüne mukabelede bulunabilmek için orada bulunmak lazundı. Dava açılıp da gazeteler bundan bahsedince bilhassa Ankaradaki milliye tçiler arasında günün konusu bu oldu. Türkçüler bu davada Atsızı desteklemek için yer yer toplanarak ona yapılacak yardımın şeklini tesbit ettiler. Bilhassa Atsıza tutulacak avukatlar üzerinde durdular ve Atsızı Ankarada misafir etmek için de aralarında para topladılar. Para yardımı yalnız Ankaraya rnunhasır kalmadı. Bi;' çok yerlerden de bu yardıma iştirak edildi. Atsız, 24 Nisan 19H Pazartesi gLinü Haydarpaşa., dan hareket etti. Çoğu kendi talebeleri olan bir kütle tarafından uğurlandı. Bir çok polis de ortalığı göz hapsine almıştı. Talebeler bu polisleri kendisine haber verdikleri zaman Atsız aldırış etmedi. Bunun bir diktatörlük rejimi ihtivatı olduğunu sanıyordu, Bütün 'Türkçüler aleyhine bir komplonun hazırlanmış olduğunu bilmiyor, aklına bile ge tirrniyordu.

rgi .co

14

ww w.o tu

25 Nisan 1944 Salı sabahı Ankaraya varmca yine gençler tarafından karsı ıandı. Atsıza trende de sivil polislee refaka t etmişlerdi. Hatta tren Ankaraya gelip de gençler arka vagonları n pencereleıinde onu aı-ar., ken bu sivillerden bir i: "Aradığınız ön vagond a diyerek onlara bir de kolaylık göstermişti. Kars ılıyan., lar arasında, mektepten izin koparmış bir iki de Harbiyeli vardı. Hep beraber istasyondan şehre doğru yCırüı-leı-ken bir polis fo'toğrafçı5ı sıksık resimlerini çekiyordu. Bunu da Atsıza haber verdikleri halde buna da aldırmadı. Kimlerin kendisiyle bir lik te olduğunu polis tesbi t ediyordu. Ortalıkta endişe edecek, sakınılacak bir şey yoktu. AtlOIZ, Sebat Oteline indi ve derhal salonda gençlerle konuşmağ a başladı. Bu gençlerin kimisiyle mektuplaşmıştı. Şahsen ilk defa görüşüyorlardı. Muhtelif fakültelerden. liselerden, Gazi Terbiye Enstitüsünden, Harb Okulundan gençlerin ziya ı-etleı-i günleı-es devam etti.

Sebat Oteli, polis tarafından da kontrol altına alınmıştı. Salonun muhtelif yerlerinde sivil polisler, otel müşterisi veya ziyaretçi gibi daima beklerken otel telefonunun olduğu yerde de başka bir polis nöbet tu, tuyordu. Bunların polis olduğunu ve kendi konuşmalarını tesbitle mükellef olduklarını gerek Atsız, gerekse gençler biliyordu. Fakat bundan da bir endişeleri yoktu. Zaten bütün konusmalar Sabahattin Alinin açtığı dava üzerinde. komünizm aleyhinde .ve Ankaradaki komünistler hakkında idi. Bu arada Hasan Ali'nin oğlu için de bazı Beyler söyleniyordu. Mesela Ankara., da son defa tevkif olunan komünistlerden Nabi Dinçerle Hasan Alinin oğlu Can.ın stk ıtıkı dostluğu ve

Atsız mahkeme salonuna geldikten biraz sonra ha; kimle kendi arasındaki mesafenin delmaleta olduğunu gördü, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin kız talebeleri tarafından doldurulan bu mesafe Atsızla hakimin birbirlerini görmesine engelolacak bir durum hasıl etmişti. Gerideki yerler ise tam manasiyle tık., lım tıklım doluydu. Sabaha tti n Ali içeri gırınce salonda bir homurtu dalgalandı. Gençler yavaş sesle fakat onun duyabileceği bir tonla küfrediyorlardı. Sabahattinin benzi sap., sarı olmuştu. Fakat kalabalık o kadar fazla idi ki du.. ruşmanın yapılmasına imkan yoktu. Salonun biraz boşaltılması hakkındaki teklife kimse aldırrnıyordu. Bu şartlar altında r.ıakim, duruşmanın yapılamıyacağını görerek muhakemeyi tatil etti. O sarada duruşmanın yukardaki büyük Ağır Ceza salonunda yapılacağı hakkında bir söylenti çık tığm., dan gençlerin bil' kısmıyla Atsız Ağır Ceza salonuna çıktılar. Ağır Cezada bir dava görülüyordu. Ağır Ceza hakimi bu genç kalabalığının salona akın ettiğini görünce bir ara davasını bırakarak: «Neden geldiniz? Atsızın davası için mi? O sonra görülecek, dedi. Buna rağmen cençler salonu doldurmaktan geri kalmadılar, Bu sırada, aşağıdaki Üçüncü Asliye Ceza salonunda ve koridorunda tertibat alınmış, polis ve jandarma ile kordon yapılmıştı. Bir eenç ~elerek Atsıza duruşmamn


15

ÖRKüN

m

ardına kadar açıldı ve gençler, kan ter içinde salona delmaya başladı. Hakim heyecanlanmış, savcı ayağa kalkmıştı. Fakat asıl heyecanlı olan Sabahattin Ali idi. Benzi kül gibi olmuş, sarsak ve şaşkın hareketlerle gelerilere bakıyor, savcının arkasına saklarııvordu. Korkunun. bir insanı ne hale getirebileceği ni Sabaha tti; nin o andaki haliyle çok açık bir şekfide görüluyordu. Gençler onun farkında değillerdi. Zaten ona bir şey yapmak için değil, duruşmayı dinlemek için gelmişlerdi. Fakat o sırada Sabahattin Alinin üzerine doğru yürüselerdi o belki de ölebilirdi. Gençler içeri girince inzıbatı sağlamakla mükellef olan bir resmi polis gençlere çıkmalarını ihtaı- etti. Gençler buna hep bir ağızdan «çıkmayızdiye haykırrnakla karşılık verdiler. Gençlerle polisin birbirlerine düşmesini fırsat bilen Sabahattin Ali hemen pencereye atıldı. Zaten' pencerenin hemen önünde bulunuyordu. Adliye binasının birinci katında bulunması dolayısiyle alçak olan pencereden sokağa atladı. Can korkusuyla kacmağa başladı. Onun bu kaçışı bir Io., toğrafçı tarafından tesadlifen tesbit edilmiştir. Polis, gençlere karşı daha ileri giderek onları rnah, Icerne salonunda tevkif etmeğe kalkışınca savcı işe karıştı. Polise sert bir sesle burada sözün kendisinde olduğunu hatırlattı. Polisi susturduktan sonra gençlere durumu gösterdi. Salondaıı çıkmalarını rica etti. Gençler çıktılar. Duruşma öğleden sonraya kalmıştı.

31. ölüm

yılı

ıniinasebetiyle

ww w.o tu

••

ken

de

rgi .co

başlıyacağmı, aşağıya gelmesini söyledi. Bunu Atsızla birlikte bir kaç kişi daha duymuştu. Bir kaç saniye ·sonra herkes işin farkına varmış, gürültü ile aşağıya akın ediyordu. Dil ye Tarih - Coğraf'ya Fakültesinin heyecanlı kızlarından birisi, sanki bütün suç Ağır Ceza hakimindeymiş gibi ona çıkışnuş: «Hani dava burada görülecekti? Bizi aldattığınız için tcessüf eclerim» diyerek hakimin açılan gözleri önünde aşağıya koşmuştu, Atsız· bin güçlükle kalabalık koridordan salona girdikten sonra kapı kapandı. Halörn Saffet Beğ, Atsızın hüvivetini tesbit edip zapta geçirirken birdenbire dışardan bir uğultunun yükseldiği duyuldu. Türkçit gençler mahkeme salonuna alınmadıkları için öfkelerımi slerdi. Salona alabile , ceği kadar dinleyici sokulmuştu. Fakatgençler kendilerinin salondan hileyle çıkarıldıklar-ım sanıyorlar, içeri- girmek istiyorlardı. Sesler girgide YLıkselrneğe başladı. Polis ve jandarma iie bir mücadelenin, i tişip kakışrnamn başladığı belliyeli. Ha kika terı polislerle dövüşüyorlardı. Haykırrşmalar arasında «biz de gire. ceğiz, salonu açın- .sesleri muhakeme salemından işitiliyordu. Biraz sonra sesler çoğaldı. Dışarıdan kırılan cam sesleri gelmeğe başladı. Kapı, kili tlenmiş olmasına rağmen zorlanıp sallanıyortlu Artık hakimin sorularıyla Atsızin cevapları işrtilmez bir hal almıştı. Hakim, dışardaki gürültünürı çoğalması dolayısiyle duruşmanın yapılmasına imkan kalmadığinı zabıt katibine henüz yazdırmıştı ki kapı çatırdıyarak ve kilitleri sökülerek

O-mer

Seyfettin

H. FETHİ

İşte, Türklüğü duyarak çalışanlardan biri daha. O, bütün hayatını bu uğur'da harcamış, Balkanlarda vücudiyle, Istanbul'da karasiyle çalısrmş, tek gayesi va tanın selameti, 'I'ürlclüğün kuvvetlenmesi için emek sarfetmiş ülküdaşlardan biriydi. Fakat O'da yirmi yedi senenin hayhuyu içinde. unutulmuştu. Hakkında ölüm veya doğum yıllarında ne tek bir satır yazılır ve ne de 'tek bir söz sarfedi, Jirdi. Evet unutulmuştu: Ömer Seyfettin tek bir şeyi düşünmüş, tek bir cep., he üzerinde ilerlemişti: Türk ve Türkçülük O'nu çok cepheli bir katagoriye ithal etmenin imkanı olmı, yacağı gibi edilse dahi bütün cepheleri tel, bir fikir potasında eriyerek asıl nüveye döneceği muhakkak, tır ki, o nüve de: mi lli ye tçili k tir. O'nu 27 sene arımadilar. Anamazlarclı. Çünkü mil , Iiye tçili kle dolmuş bir nüveyi deşmek, Türk ve Türkçülük konusunu, gCınünmeselesi haline getirmek demekti. Bu ise tehlike :kıvılcımının bilerek çı tlamasına sebep olurdu ki, böyle bir hareketin musaadesi o zaman için cinnetle birdi. İşte Ömer Seyfettin bu sebepler tahtmda unutuldu.

GÖZLER Bir çok edebiyatçılar, onun hikayelerini şimdi be, genmiyebilirler. Onlara bir diyeceğimiz yoktur. Esa , sen böyle düşünenler, san'atı türlü muzır ideolojile., rin emrinde görenlerdir. Biz bu yazırmzda O'nun milliyetçi li ği hakkındaki duyuşlarırmzı belirteceğiz. Ömer Seyfettin 1884 yılında Gönen'de doğmuştur. Babası yüzbaşı Ömer Beğ, Kafkasya'lı bir Türktü. İlkokul tahsiline Gönen'de bir mahalle meıCtebinde başlamış, bilahere Istanbul'a gelen aile, oğullarına muhtelif tahsil kademelerinin bitirtclikten sonra Edirne Askeri İdadisine yazılmasına müsaade etmişler ve Ömer buradan da Harbiyeye geçerek Har biycyi 1903 te mülazim olarak bitirmiştir. 1910 senesine kadar çeşitli yerlerde çalıştıktan sonra askerlikten ayrtlnuş, Selanik'e giderek Genç Kalemler mecmuasm, da ve Rumeli gazetesinde yazılar yazmağa baş.lamış., tır. Ömer Seyfettin 1912 de tekrar askerliğe dönerek -Balkan harbine iştirak etmiş ve harbi müteakip askerlikten 'tekrar ayrılarak 1914 tarihinde' Kabataş Lisesine Edebiyat Öğretmeni tayin edilerek ölürı; ceye kadar burada kalmış ve büyük bir hızla çalıs., rrıağa başladığı bir cırada anlaşılmaz bir hasta hk tan .


16

ORKUN .•.•• (i"

iken aramızdan

av,

Ömer Seyf e tt in, ilk milliyetçi hamleyi Genç KaIernler mecmuasında yapmıştır, Bu mecmuanın ilk sayısındaki ,YENİ L1sAN isimli makalesi kuvvetli ve o nisbette de iddialı bir yazı idi. Bu makalede yeni lisan hakkında şu ana fikirleri ileri sürüyordu.

Biçeceğiz,

FETHİ

"

','·tt

-.~,

GÖZLER

bize

TANRIDAUI,

doldur, ver ba.rdu.ğ'ı, şerbet, ister ağu.

Aşkla İster

İçeceğiz,

Alrnmızda

içeceğiz.

gerçek

yazı,

Türkelinde .Bozkurt Durdı:Ii-ainai 'kiffise

ww w.o tu

Göçeceğiz,

göçeceğiz.

Varsın Boz

olsun,

toprağı

devir

(Yar)

uzakta

i

1 -

çağlar.

Icalrnrş

için

ağlar,

du ğl ar ,

Aşaca ı}ız, aşacağrz

Bir

1

Icoşaca.ğız.

eski

ioin, yüce

.Vatan

ırak.

sulayaraıc,

Koşacağ'ız, Devir,

j

menzil suluyarak.

Boz topı-ağa

Va.r mulc

izi, bIiI,

, ölmek

aşk sunmuş

tabii,

bize Rabbı,

Fırat, Ceyhun, Turuı. gibi, Coşrıca.ğrz, eosa.ca.ğız,

ğ

Kalbinde Tür-klük sevgisi bulunanlar muhakkak ki Ömer Seyfettin'i unutrnarnışlar-dn-. Bundan sorn-a her sene. her gün biraz daha k iıtleleşerı Türkçüler arasında onun için ih'tifa ller tertip edilecek ve eser le; rinden Türk ~enç!i~i kuvvet a lacaktır. O'nun milli-

-

"

biçeceğtz.

Uzan

Türk dilini kozmopeli t karakterinden kurtarmak için ilk hamleyi yapan Ömer Seyfettin'den sonra Genç Kalemciler yeni !isan vadisinde ilmi bir çalışma yolu tutturarak çalışmalarını hızlandır,mışlar, mec, muanın kıymetli rüknü olan Ziya Gökalp'in irşadı altında tarihi vazifelerine yılrnadan devam etmişlerdir,

Ömer Seyfet t in müdaiaa ettiği fikirleri eserlerine de akse ttirrnis, herkesin a nhyaca ı sade bir dille lıihayeler yazmağa başlamıştır. Bu hikayeler-in kıyrne, tirıi yalnız sade olmasında değil, aynı zamanda Türkün ovurıç dolu hayatından alınmış maddelerin hikaye konusu haline getirilmiş olmasında buluyoruz, Bundan daha önemli, Balkanlı kavimlerin masum Türk halkina yaptıkları zulümleri hikayelerine aksettirmesi de bizim ıçın üzerinde durulacak meselelerden biridir, Onun bu vadi de bir kaç kitabı, milli kinimizin daima taze kalmasına sebep olacak derecede kuvveUidir. O'nun bilhassa, Forsa, Kütük, Topuz, Kaç Yerinden, Pem, be İrıcili Kaftan isimli hikayeleri başlı başına birer kıyme ttir Bu hikayelerde. Türk'ün azmi, kudreti, büyüklüğü ve zekası billürlaşmış tır.

H.

~~ı

ken

(Eski lisan, asla konusulmayan latince, ibrani ,. gibi yalnız kendisiyle meşgulolanların zevkine. idrakine taallük eden bir şeydi, Din ve edebiyat bize f ar isi öğretmiş. hatta bir zamanlar resmi lisanımız farisi olmuş, dilimize arabi, farisi bir çok kelimeler dolmuştu, Edebiyat, san'at ve bilhassa tezyin fikri dilimize arabi ve farisi kaideler getirmiş, Türkçe müvazenesini kaybetmişti, Edebiyatımız ya şark a doğru, İrarı'a, yahut' garbe doğru Fransa'ya yönelmiş, bugün Fransa'ya doğru gidenlerin yaptıkları hareketlerle eskiden İran'ı taklit edenlerin hareketleri arasında bir fark kalmamıştı. Eskiden farsça yazarı, lar gibi şimdiki gençler arasında da fransızca şiir-ler, piyesler yazıp, bunlarla iftihar edenler vardı. Tevfik Fikret, en rnühirn şiir kitabı olan Rubab.: Şikeste'sinin ismini bile Emile Bergera t'nın Lyre Brisee (Kırk saz) ından almıştı. Türk dili edebiyatında otuz beş sene evvel başlayan sade liği öldüren, ler Bervet.d Fünunculardı. Orüarın öYtıe mısraları, cümleleri' vardı ki, içinde hiç Türkçe kelime yoktu, Şimdi yeni bir hayata, yeni bil' intibah devresine gi., ren TÜRKLER'e, yeni, tabii bil' lisan, yani kendi lisanları Iaz ımdı. Milli bil' edebiyat vücuda getirmek için evvela milli bir lisan isterdi. Eski li san hastaydı ve bu hastalığın sebebi de içindeki luzurnsuz ve yabancı kaidelerdi.)

ve tçilik sahasındaki azimli çalışmasını Ziya Gökalp'; ten dinlemeyi yerinde buluycrum: (On altı, on sekiz senedenberi Türk milliyetinin sosyolcjisini ve psikolojisini te'tkik için sarfettiğim mesainin mahsulları kafamın içinde istif edilmiş du.uyordu. Bunları meydana atmak için yalnız bir vesilenin zuhuruna ihtiyaç vardı. İşte Genç Kalemler'de Ömer Seyfettin'in başlamış olduğu mücadele bu ve., sileyi ihzar e tti.) Sözlerimi gene Ziya Gökalp' tan aldığım bir, cümle ,kumanda e1ti~' ile bitireceğim: (Ömer Seyfettin hudut bölüğünun Mehmetçikleri gibi gurur, teta., hur, menfaat hislerinden uzak tı.) Ne mutlu O'na! Bu haliyle kalplerimizde yaşıyor,

m

de 36 yaşında

rgi .co

6/Mıırt/1920

rrlrruştır.

de

aonrs

HAyALİ ~

.•••..•••••••

~

JJo.

•••..

..6.""""-b...6.Jlb.A.

.••..••

HASAN JIb. .••••.•••.•.••..••

YAVAŞ ~

.••.

A..b.

..••...••...•••.•••

•• ~vr~V+'V'V4ii'~v

.ib.,.. ••

VE MUKADDESAT

TÜRKLÜK

DÜŞMANLARİYLE

SAVAŞ Ankaradaki milliyetçi gençlik tarafından cıikarılan ve on beş günde bir çıkan milliyetçi siyasi dergi. İlk sayısı çıkmıştır, Bütün ülküdaş., Iara 'tavsiye ederiz,

sxvısı İdarehanesi:

(10) KURUŞ

Anaf ar ta lar , Zafer Sokağı 57 Nu, da, ANKARA iDAREHANE:

FEYZULLAH

CADDESİ

9 Nu,

A, ı\-ULTEPE

,-----------------ıŞIL MATBAA SI -

-

ISTANBUL

ISTANBUL

:-


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.