ii
r !
Lf.
'"
.~. f .~
\ "
t
rgi .co
m
, ı?
TÜRKLER
BİR
ORDU
ken
de
BUTUN
?~r~~~ \
İçİNDEKİLER
( Türkçü
ww w.o tu
\
Kimdir
%
~~ ATSIZ ~~
NEJDET SANÇAR
Dış Türkler
. Dr. iZZEDDİN ŞADAN
İnkilap N evrozu Türkçiılere Orkundan
((
İkinci
***
Sesler
" 1944 - 1945 ırkçılık
Turancılık
SAYı
ATSIZ
Teklif
Davası
:;::;:*
20 Ekim - 1950 eo
( . . YıLANLlOGLU
\ Şark, (Şiir)
~
i Öç
NEJDET
(Hikaye)
SANÇAR
rı ~; Uiküdaşlarla
'~c=,t~=~
Başbaşa
~=-====~-)L~ ~....-..........-
F İA T i
25 KURUŞ
~d
"~t~~;~~:,:({
L K Ü D
Ş L
ll..
L
A
B
ww w.o tu *
Bulundukları yerdeki bayilerde ORKUN'u bularuıva n ülküdaştar ımız için iki yol vardır, Ya doğrudan doğruya bize posta havalesi gönderip abone olurlar, yahut da bulundukları verdeki güverü lir bayi le ıi bil' yandan bize tav, siye etmek, bir yandan da bayi I bize başvurma. ğa sevk etmek suretiyle orada ORKUN'un satışa çıkmasını sağlarlar. Ülküdaşlarmuza tavsivemiz her ikisini birden yapmalarıdn-. Abone olmakla ORI.(UN'u kendisi için emin seküele sağlıyan üllcüdaş, Dergimizin bayide mun, tazarn surette bulunmasını ternin etmelde de Türkcülüğün sesini baskn: kimselerin de duy, masina yol açacaktı!'.
*
ş
B
A
Ş
A
*
Zonguldaktaki «Komürıizmlo J\IL"ıcac1elc Derneği: yayınlarmdan aşağıdaki Ll'00LTl.:' ,'i P. E. 1818 c· posta ha va lesi veya pul göndPITnc'k suretiyle elde edebilirsiniz: Kızıl Cennet Masalı 50 Eı'~, Komünizmin İçvüzü 30 Krş. Kornünisr Nedir :50
de
ken
*
Birinci sayımız çarçabuk tükenmiş ve onu is tiyen bayi ve abonelerimizden birçoğuna göndcrernemis tık. Şimdi birinci sayıyı tekrar bas., mıs bulunuyoruz, İkinci sayıyı da yeteceği ni umduğumuz mıktarda bastık. Geçmiş sayılardan isteyenlerin sayı başına (az mıkdarlar için) 25 kuruşluk posta pulu göndermele r.nı rica ederiz.
A
Milliye tci dergileri bulamamaktan şikayet eden ve bu mevzuda sual soran okuyucularimı , za: Serdeng-eçti, Mil liye tcil ik \"E~ Din gavelcri güden, Irık ilap ve sabık rejimin kötü ·taraflarını belirten fikir ve mefküre deı-gisidir Belirsiz zamanlarda çıkar. Sayısı 30 kuruştur. Abcnesi sayı hesabiyle 6 sayı 150 kuruş, 12 sayı 300kuruştur. Adresi: P. K, 3:53, Ankara, Komüntzme Iüıl')ı l\Iiiendele, Bilhassa komünizm aleyhinde neşriyat yapan; her ayın birinde ve 'on beşinde çıkan milliyetçi de ıgi (iki yaprak). Sayısı 10 kuruş, adresi: Bekir Berk, Yenimahalle deresi SOkağı 3 No., Beşiktaş, IstanbuL.
rgi .co
Geçen sayırnızda «Türkçüler Yardırnlaşma Derneği> adında bil' derneğin ana tüzüğünü neşre trnlşt ık. Okuyucuların bazılarının bunu merak edeceklerini tahmin ettiğimizden izah edelim: ORKUN, bildiğiniz gibi hiçbir f erdn malı değildir; o Türkçülerden bir grubun küçi.iklü büyüklü bağ ışlar-ıyle, topladıkları paralada kurulmuştur; ve İsmet Tümtürk te bu gruptan biridir; onun sahipliği sırf kanuni b.r formaliteyi yerine getirebilmiş olmak içindir. ORKUN'un parasını temin etmiş olan arkadaşlardan memuriyet durumları rnan: olmıyanlar bir Dernek halinde birleşmişlerdir. Toplanan para ve bu para ile çıkan ORKUN kanunen bu Derneğin malıdır. Manen ise ORKUN ve Dernek ve toplanan para hepsi Tü ı-kcülük uğruna vakf'edı lmiş dururndadır. ve daima böyle kala-. caktır. Derneğin vaz ifesi bir rniırak abe çerçevesi, ve mes'uliye t taşıyan, TürkçülLiğe daima hesap verecek olan bir hiıkrni şahıs temin etmekten ibarettir. ORKUN'dan gelen karlar (şimdiden müjdelevelim ki ORKUN\ın muhasebesi zarar değil, kar göstermektedir) bi r ike , rek rnütemadiven yeni Türkcü nesriyat ve Türkçü hayır teşebbüsler ine yat ırılacak ve bu vuvarlanan bir kartopu gibi kendi kendine gi.tt ik çe büyüyerek Tür-klüğe hizmet etmekte devam edecektir. Bu sayfada zamanı geldikçe daha çok konuşacağız ye yapılacak .işleri hep beraber kara ıIaş tn-acağ ız.
R
m
Ü
*
Bazı ülküdaşlarımız Atsızın ese ı-ler.ni bizden istiyorlar. Atsızın «Türk Edebiyatı Tarihi· nden az mıkdarda vardır, Bedeli 110 kuruştur. Başka bütün eserleri tükenmlştir.
*
ORKUN'un başlıca vazifeler-inden biri memleket içinde komünist faaliyetini yakmetan takip etmek ve Iüzumu halinde bunları aç ık larnak bunlarla savaşrnaktır Her yerdeki ülküdaşlarımız kendi çevrelerindeki komUnist1e',in Iaa llvetine dair gördüklerini ve bildiklerirn gc',;;kmc'_ den bize vazsinlar Mikroplar gizli kalmasın, \'" savaşı hep beraber yapalım,
*
Başyazarı: Sahibi
ABONE:
ATSIZ
ve" Neşriyat
Yıllık:
8 lira
6 aylık:
4 lira
Müdürü İSl\mT
TÜMTüRK
p, li.
Haftalık
Türkçü
Galata.
20 Ekim 1950
Cuma Günleri
Türkcü
1818
Dergi
Çıkar
Istanbul
3. Sayı
d ıın ır @
@)
s>
m
Yazan: ATSIZ
rgi .co
Türkçü, Türk ırkının üstünlüğüne inanmış olan kimsedir. Bilir ki bugün görülen geri ve kötü ne varsa, hepsi, geçici b'r hastalığın arazlarıdır ve geçmiş zamanlarda bizi ileri götüren,zaferc1en zafere yürüten faziletierin hepsi knnırruzda, ruhumuzda, içimizde gizli bil' halde yaşamakta, belirecek imkan ve fırsat aramaktadır. Türkçü, milli menfaatları şahısların üstünde tutan, milli mukaddesata ve maziye saygı gösteren, vazife ahlak, yüksek olan, haksızlığa savaşta pervasız bir in,-:;anc1ır. Türkçü, eyyamperest Ve dalkavuk olamaz. Sert yaşamaktan hoşlanır ve en büyük sertliği de nefsine karşı gösterir. Tarihimizde kahramanlık ve büyüklük bol bol mevcut olduğu için bazı küçük milletlerin yaptığı gibi kahraman ye kahraman; lık icadina lüzurn görmeden esasen var olanların hakkını vermekle iktifa eder. Böylelikle, milli kahr amanlarma saygı gösterir, f'ak a t milli kahramanların kusurları da varsa söylemekten çekinmez ve hiçbir sebeple, kahraman olmıyana kahramanlık payesi vermez. Hele Tüı-klüğün mukaddesatını tahrip edenleri asla bağışlamaz ve bunları bağıslryanlaı-ı milli düşman sayar.
i
ww w.o tu
ken
de
ii
Türkçü .mütevazı olmaya mecburdur. Çünkü kendini ileri sürmek, vaptığrnn karşılığmı beklemek veya takdir olunmak içindir. Halbuki takdir beklemek bir hodbinliktir. 'Tüı-kçü, milletine bir hizmet yaparken bunu beğenilmek için değil, vazife bildiği içi rı yapar ve yapacağı en büyük hizmetin bile, adı sanı bilinmeden ölüp mezarsiz yatan şehitlerin hizmeti yanında pek küçük kalacağım bilir. 'Türkçülük yükselrnek için değil, YÜkseltmek içindir. Topluluklar fedakar fertlerinin çokluğu nisbetinde yükselir. Türkçülük br fikir olduğu kadar .da bir inarıçtrr. İnanç olduğu için de münakaşasız, terıkidsiz kabulolunur. Onun müuakaşa ve tcrıkid edilecek tarafları temeli, esası değil, teferrüatıdır Türkcüler dayanışmalı yaşamaya mecburdur. Dayanışma az kuvvetle çok iş görmenin tek ve değişmez çaresidr. Dayanışma olmıyan yerde için için bir keniirilme var demektir. Türkçü, ülküdaslarryla olacak bir geçimsizliğin ülküye darbe olduğunu bilir. . Türkçü, hiç şüphesiz, Türkten olur. Fakat her «Türkcüyüm> diyen Türk, Tüı-kcü değildir. Samimi olması ve Türkçülüğün şartlarına uyması lazımdır. Türkçünün en büyük vazifesi 'I'ürklüğe hizme tt ir. Bunun da baş şartlarından biri çevresinde bulunanlara Türklük sevgisini aşılamaktır. O yanılmadan ve bıkrnadan Türk ırkının 'üstünlüğünü anlatacak, yabancıların tehlikesini soyliyecek Türk ahlakının gerelderini bildirecek, barışmaz düşmanımızm Moskof olduğunu telkin edecektir. Moskof'çu kornünisti n vatan haini olduğunu en iyi ve herkesten önce anlıyan 'Tiu-kçülerdir. Onun içİn komünistlerle hel' yerde, her vasıta ile, her şekilde savasa. caklardır. Kısacası; Türkçüler yirminci yüzyılda Türk milletinin feCıakarlandır. At!;
vv~,,~~~~~,,~,;vv~
i ~
J Z
.
S
ORKUN
4
s
TÜRKLER Yazan: NEJDET
zılların da dahil bulunduğu Türk rni lliye tçi liği düsrnanlar ıyla, devrin adamı olup keyif sürmekten başka düşünceleri bulunmadığından bu şuurlu Türk düşmanı zümrenin yanında yer alan fikir, inanç ve ahlak yoksullar-ıdrr. Dış Türklerden söz açmak istryen Türkiyeli Türklere karşı geçmiş yıllar içinde gizli veya açık bir şekilde ve fakat ellerindeki bütün imkanları kullanarak cephe alanların hep bu cins mahlüklar olması elbette ki bir tesadüf eseri değ: 1c1.ir. Bu cins mahlükların dış Türkünü Türkiyeyl ilgilendirmiyecek bir mesele diye göstermek için eskidenberi ileri sürdükleı-ı mütalaalar ; dış Türkler.nm Türklüklerini k ay be trniş oldukları, artık onların Türk milletinden sayılamıyacakları, Rusyadaki Türklerin komünistleştikleri, Türkistan Türkleriyle ilgilenmemizin Rusyayı aleyhimize kışkır tmak olacağı şeklinda akıl süzgecinderı geçir-ilmeye tahammülü olmayan beylik birkaç tekerIemeden ibarettir, Dış Türklerin Türklüklerini kaybetmiş 01dukları boş bir Iddiadır Bilhassa Moskof esır: Türklerin, bunca yıldır devam ettirilen propagandalara ve şiddetli baskıya rağmen Türklük. lerini büyük bir kıskançlıkla saklamalda oldukları, dünyanın o kısmıyla ilg.Ii olanların malümudur. Esaseri Türk gibi bir millete mensup olan insanlara milliyetlerini unutturabilmek öyle kolay bir iş değildir. Kaç yıldır ana vatandan ayrı yaşadıkları halde 'I'ürklük şuurlarının derecesini son zamanlarda bütün düı.vaya gösteren Kıbrıs Türkleri, bunun en yakın ve en canlı delili değil midir? Dış Türkleri içinde Tüı-k., lükleri zayıflamış bazı zümreler bulunabilir. i":ı:kat bundan ne çıkar? Türkiyede yaşayan Türkler arasında da Türklük suurIarı zayıflamış, hatta pek zayıflamış olanlar yok mudur? Dış Türklerin Türk sayılamıyacağı iddiasına gelince, dünyada bundan daha gülünç pek az iddia olabileceği muhakkak tır. Biz Türkiye Türk_ leri şüphesiz gökten zembille irırned.k Günü, muzden gerilere doğru gittikçe varacağrmız mazi, Türk sayılamıyacağı iddia edilen insanların mazisiyle aynı olduğuna göre, bu hakikatı çürütebilrnek için hangi makul sebep ileri sürüleb.Iır ? Tarihimizin iki büyük hükümdaı-ı olarak tanıdığımız Mete (=Motun) ile Ternür, Türk edebiyatının en bÜYÜk şairleri oldukları mek tep Id.taplarmda bile kaydedilen Nevai ile Füzuli, Türk milletinden sayılmıyacağı söylenen insanların da büyük hükümdarları ve ulu şairleri değil midir? Dış Türklerin komünistleştiklert iddiaxı eli!
ww w.o tu
ken
de
rgi .co
Türkiye dışındaki Türkler, Türklük için mühim bir meseledir. çoğu Moskof esiri bulunan ve yüz yıllardanberikara talihleriyle baş başa bir hayat süren bu milyonlarca insan nice yıllar var ki sahipsiz bir haldedirler Halbuki onlar kanları bizim kanımızın, dilleri bizim dilimizin, tarihleri bizim tarih.mizin aynı olan insanlardır. Nihayet bir takım tarihi hadiselerdir ki bizi onlardan ayrı duşürmüştür. Bu ayrılık, onları Türk olmaktan da ayırrnış değ.ildir. Ve bugün sayıları Türkiye Türkünden daha çok olan bu insanlar esirseler, hayatları ve Türklükleri tehlikede ise bunu düşünmek, bizim soyumuzdan olan bu milyonlarca insanın rnukadder at ı ile ilgilenmek elbette ki en çok bizim vazifemizdir. Türk dünyasına ait bir dava olan bu konu, cumhuriyet devri saydığımız sen yirmi beş yıllık zaman içinde hiçbir vakit bir mesele olarak ve esaslı bir şekilde ele ahnmamıs, hatta bu konunun Türkiye için bir mosele sayılabileceği dahi düşünülrnerniştir Üstelik bu meınlekette Türkiye dışındaki - ve hele doğudaki - Türklerden bahsetmenin iyi karşrlanmadığı. hatta bu konuyu ele almanın suç sayıldığı deviı-ler bile olmuştur. Halbuki dış Türklerin Tür-k iye Türkleri için mühirn bir konu, bir Türlclük konusu sayılmamasından daha tabii bir şey olarnaz. Bir takım tarihi acı hadiseler bizi birbirimizden ayırmış ve zaman kalın perdesiyle bu ayrıl ığı perçinler bir hal yaratrnışsa, bu, Türkün Türkü urıuttur., masını icap ettirmez. Şimdi Hatay dec1.iğimiz Türk topraklarıyla oradaki Türkler de bir müddet bizden ayrı yaşamışlardı. Bir vakitler şimdiki doğu topraklaıırruzın bir kısmı da tarihi dCı~manımız Rusyarım eline geçmiş ve ora Türkleri de bil' müddet Moskof hak.miye tinde kalmışlardı. Bu misaüerle bugünkü durum arasında nihayet bir zaman farkı vardır. Zaman ise, Türklük vazifes.rıi unutturacak bir kuvvet değildir. Tek parti diktatörlüğünün Tuıkiyeyi harap ettiği yirmi beş yılı aşarı kabus devrinde böyle bir Türk luk meselesinin esaslı olarak ele alınması zaten beklenemezdi. Çünkü o devri n siyasileri, Türklüğü TürkiYe sınırları içine hapse, den yüksek (!) bir siyaset takip ediyorlardı. Fakat bu yüksek siyaset yalnız siyaset yerlerinde kalmıyor, halkın arasına kadar indiri liyol', d.ş Türklerin Turkiyeyi asla ilg ilerıdirrniyecek bir mosele olduğu kafalara da sokulmaya çalrşıhyordu. Ve bunda bazan okadar ileri gicliIiyordu ki, dış .Türkler birçok Türkiye Türkü için tırkülecek bir konu halini alıyordu. DI5 Türkleri meselesini bu hale sokanlar kı-
SANÇAR
m
DIS
ORKUN
rgi .co
m
lardan da esirgenmemesi şeklinde tecellisi şeklinde olması da kafidir. Bundan ne çıkar dememeli.. Türkiye Türkler.nin, smırlarımız dışında yasıyan milyonlarca esir Türke karşı duyacakları ve her fırsatta açıklamaktan çekinmiyecekleri yakın ilginin bizim için de, onlar için de büyük değeri vardır. Bizim kanımızı taşıyan; bizim dil.mizle konuşan; tarihlerimiz müşterek; övünçlerimiz bir; düşrnanlarımız aynı olan; yardım, şefkat ve sevgi beldiyecekleri başka kimseleri bulunmıyan bu insanlara karşı bu duyguları beslememiz, eğer insarısak, zaten borcumuzdur. Türkiye Türkü, kendinden olan bu insanlara karşı. vazifesi bulunan sevgiyi göstermelde bir şey kaybetmez. Fakat esir Türk, kendisini ezme ye çalışan zalime karşı Türklüğünü korumaya uğraşırkerı, uzaklarda, çok uzaklarda da olsa, kendisini düşünen, gönülleri kendisi için çarpan insanların bulunduğunu bilirse, bu, ona az mı kuvvet olur? Bugün için de bu kadarı yeter. Bu işlerin elbette bir de yarını olacaktır. Dünyanın iki cepheys ayrılmış olan bugünkü haliyle asırlarca kalamıyacağı muhakkaktır. Yarın, inandığımız ve beklediğimiz gibi, dünyanın en bÜYÜk zulüm makinesi hür insanların yumruğu-ile yere seri.ldiği takdirde.. bugün sadece bir sevgi olarak tecelli etmek zorunda kalan duygularımızın gerçekleşmesi için önümüze geniş ufuklar açılamaz mı ? Değil bir Türk, sadece bir insan olarak bile - böyle bir yarını beklemek en tabii bir haldir. Fakat insanlığımızın üstünde bir de Türklük hüv.ye timiz bulunduğunu düşünürsek, o zaman bu istek bir vazife halini alır. Artık gönüllere, hirkmedilmek istenen günlerden uzaklardayız. Artık bir takım şeflerin katalarina uygun düşmediği içi-n Tür-klük davalarına satır atılmak istendiği çağları gerilerde' bırakmış bulunuyoruz. Artık vatarısızlaı-ın, sütü bozuklarm. dalkavuklarırı, bu milletin tür, küsünü çağırmak için açılan ağızlara ot tı kamak için çalıştıkları günler sadece rneş'um bir devrin acı birer hatırasından başka bir şey değildir. Yani artık gônüllerimlzi ve kafalarımızı Türklük meseleleri yolunda seferber etmemize engelolmak cesaretini gösterebilecek hiçbir kuvvet yoktur, Onun için yirmi beş yıllık keyf) idare devrinde kalplerde gömülü kalan duyguları, Türklük duygularını, açıkça haykrrabiliriz. Dün, Türklük davalarıyla ancak bazı tehlikeleri göze alabilenler meşgul olab.Iiyordu. Bundan sonra ise gönüllerinde Türklük sevgisi bulunan bütün Türkler bu safta yer alabilirler. Türklin bir çok büyük davaları vardır. Dış Türkler de bunlardan birisidir .. Bu meseletle şimdilik onlara karşı sevgi Ve ilgim.z ın büyük olduğunu dostlara ve dirşmanlara duyurrnamız kafi geli ı-, Çiftçioğ'lu Nejdet San,a!'
ww w.o tu
ken
de
ciddi bir fikir sayılamaz. Bir kere şu muhakkaktır ki Moskof pençesinde yaşıyan millet lr-rin fertlerinden komünist partilerine girmek ve »ralarda mevki almak suretiyle komünist! :<;:E'nle~, çal': defa bunu yaşamak kaygusuyla yapacakladırlar. Bir memleketin Kremlinin pençesine :1C:5rnesinin ne demek olduğunu bilenler, talilun böyle bir kahrına uğramış insanların .zoruki 'komünistliklerindeki zarureti elbette takdır ederler. Fakat böyle resmen komünistte-en Türkler büyük çokluk karşısında elbette l;:i pek küçük bir sayı olarak kalırlar. Ama, yaşama kaygusu dışında komünistleşeri dış Türkü yok mudur denebilir. Şüphes.z vardır. Fakat bundan' ne çıkar? Türkiyede de bir takım kuş beyirıli sersemler vatan hainliğinin en feci şekli olan bu yola yıllardanberi sapıp durmakta değil midirler? Türkistan Türkleriyle ilgilenrnemizin Rusyayı aleyhimize kışkrrtmak olacağı iddiasına gelince; bu da boşun boşu bir iddiadir. Bugün kızı! Moskof emperyalizmini idare edenler, dünyayıpençelerine geçirmek için çalışan bir avuç kana susamış insandır. Onlar bu ,gayelerine varmak için muayyen bir pilanla hareket etmek, tedirler. Bu pilanda kışkırtılmak gibi hususların asla yeri yoktur. Bu piları yutmak için zayıf noktalar aramak, fırsatlar gözetmek gibi esaslara dayanır. B:naenaleyh onların pilanlarmda Türkiye, Türkler tarafından yapılacak bir kışkırtma hareketi ile değil, ancak bu işin zamanının ve sırasının geldiğine inanıldığı vakit kana boyanacak memlekettir. Dış Türkler aleyhine yayılan itirazlar işte hep böyle en küçük bir terikide bile tahammülü olamıyacak sudan idd.alardır. Bu sudan iddialar bir tarafa bırakılınca geride şu hakikat kalmaktadır: Türkler, tarihin bütün çağlarında olduğu gibi, bugün de yer yüzünün büyük bir parçasına yayılmış bir halde yaşamaktadırlar. Yalnız, bu kadar geniş bir dünya parçasında yayılı bulunan Türklerden büyük kısmı yabancı hakimi yeti ve boyunduruğu altındadır. Yabancı boyunduruğundaki Türklerin sayısını kesin olarak bılmemiz mümkün değilse de, bunun Tür-kiye Türkünün sayısından çok olduğu muhak, kaktıj-, Bu; acı ve hatta yüz kızartıcı bir neticedir. Hürriyet çağında esir hayatı yaşıyan bu milyonlarca insanın mukadderatı ile ilgilenmesi. icap eden insanların elbette ve elbette ki Türkiyeli Türkler olması lazımdır. Bu ilgi, b.r vakitler kızılların kafaları bulandırmak için 01'taya attıkları ve beyin tukaı-alarrrnn da hemen inandıkları gibi, esir Türkleri. kurtarmak için sağa sola savaş açmak şeklinde tecelli edecek değildir. Bu ilginin şimdilik bu kara 'talihli insanların da lutfen Türk olduklarının kabulü ve hiç değilse Yunanistan zelzelesi veya Çin, seylabmda evsiz barksız kalanlara karsı gös, , ter ilen şefkat ve merhamet duygularının, on-
6
ORRUN
l nk i
p
İa
Yazan: Fransanın
Arras
şehrinde
ihtilalden
e
Dr.
İzeddin
Yıllarca kumetinin
Okuyanın
adı:
*
hühü-
başı keen mii-
Rohespiel'l'e.
*
Şadan
Istaııbulda
*
bir heyecan içinde. FransaRobespierr e Katelik dinini Etre
bir bina.
Üstünde
Yıl 1949. 500 milyon Müslüman Kurban bayramında birbirini tebrik ediyor. Yalnız laik bir devletin
Suprônıe
ilahım
oturtuyor. Dinin basrahibi kendisi. Arkasına çok şık mavi bir elbise giymiş. Elbisenin resmini terziye çizip veren meşhur ressam Davit.
*
9 Termidor gunu bir araba içinde elleri bağlı dört kişi idama gidiyor. Her taraftan hakaretler yağıyer. Dört kişiden biri aynı mavi elhiseyi giymiş Robespierre.
Istanbulda Gülhane Parkrum kapısında Üçüncü Alunet tarafından yapılmış bir çcşıne, iistünde bir kitabc: ikinci Abdülha-
reisi buna yabancı.
*:
Yıl 1950. Kurban bayramı. Bu eski Devlet Reisinin umumi katibi Halkevinda hayram tebriklerini kabul ediyor.
1324. Meşrutiyet
*
ilan olunmuş.
Rütbe
ve
nisanlar hep mülga. İki şahıs,' Talat ve maslüp Cavit büyük sitayişlerle (Rütbesiz Nazır ) olarak ış başına geçiyor-
~ar.
*
bespierre.
Yerine
*
Abdtilhami-
bir kitabe. İkinci Cumhurreisi zamanında yaptrrıhruş .. Bil' gün bu kitaba yerinden çıkanlıyor. Hayretler ve hiddetler ...
ken
ww w.o tu
Birkaç sene S 0111' 3 Danton idanıa sevkolunuyor. Suçu vatana ihanet. Ithanı eden Ro-
Iağvetmiş.
edilmiş.
muhteşem
de
Pariste Belediye dairesinde ihtilal hükümetinin en parlak hntibi, Maarif Nazırı Danton evleniyol'. Şahitlerden birisi Robespierre.
Paris büyük mn diktatörü
u
,~
sonra bil' adam Corıverıtion nüfuzlu bir azası kraliçeye
nun ediyor ve nihayet kvaliçerıin siliyor: Convention hükümetinin him ruknii
Robes-
z
m
bozulmuş.
o
rgi .co
murdan pierre.
r
mit tarafından tamir din turası kazmmış.
yıl-
larca önce bir gün, papaz mektebinin en zeki talebesi yağmur altında diz cökmüş, kraliçeye bir Hoşgeldin! nutku okuyar ... Genç srrılsık laın, kağıdının mürekkebi yağ-
v
Yıl 1914. 'Talat Paşa (Rütbe ve Vezavet tevcihi ve Murassa Nişanı Osmani ta lik i) ile Sadrazam olmuş, Menşuru Babralide okunuyor.
*
9 polis ve 6 otomobil bil' cenazeyi takip ediyorlar, Cenaze Lozan konferansındaki ikinci mrırahhas ve Milli Miicadele devrinin Vekili Rıza Nur. Teşvikiyenin arka sokaklarından - Merkezefendiye' götürülüp gomültiyor. Mezarın başında ancak 51 ldşi var.
'*
Bir tarih kitabında Lozan konferansının birinci murahhası lazım olduğu Icadar methedilmerniş ... Hayretler ve hidrlctler! ... iki günde
elli beş makale.
*
7
ORKUN Istanbul zan günü 've alkış
Üniversitesi kutlanıyor:
galeyan Nutuklar,
-
En Büyük Düşman kimdir? (Cevap) - Allah, .. Allah ...
içinde. Lotakdirler.
yağıuuru.
*
* Aynı rahhası
Birİnci
günde bu konferansın ikinci muRıza Nur: Beyoğlunda Tuna bi-'
rahanesinde İıekliyor.
birkaç
dostu
ile
oturmuş
Dünya
Harbi
senelerinde
bir
Şeyhtilislam bir fetva imzalıyor : (rn ealen ) Makarn-ı Hilafeti eline geçirmek isteyen kiiffara karşı Cihad-ı Mukaddes farz olur
pı-
mu?
*
Elcevap:
Meşrutiyet yıllarında bir,' Mason Locasında bir Şeyhülislarn, -onünds Mason önlüğii, «kardeş» leriyle beraber bağıriyor :
Olur! .. Dr. İzeddin Şadan ve Asabiye Mütehas5')sıt
m
(Akliye
rgi .co
ırı..."'~'-""'''Q".'''''~''''''''''&..~''''''-''~'-'-''''-",-'~&~~''''\:h'-~~'< ~
~ ~ ~ ~
TÜRKÇÜLERE
TEKLİF
~
~ ~
de
~ ~
iKİNCi
~ ~
~ ~ ~ ~ ~ ~ ~
~
atlanmamalı,
~
~
alfabesi
~ ~
~ ~
ç
ww w.o tu
~
ken
~
Eliibemizin dördüncü harfi «ç» dir. Böyle olduğu halde hemen her yerde, bir şeyin maddeleri harflerle sıralandığı zaman a, b, c, d sırası takip olunuyor. Böylelikle yine Fransız alfabesi sırasını takip ec1.erek yabancı külttirün tesiri altmda kalıyoruz. Mesela okullarda çok şubeli sınıflar a, b, c, d, e şubeleri adını alıyor. Halbuki a, b, c, ç, d şubeleri adını alması gerek. Türkiiler bundan sonra bu gibi. yerlerde elifbemizin sırasına uyarak yabancının tesirini atmaya çalışmalıdır. Bu sıra takip olunurken «ğ» ve «1» harfleri de
~ ~ ~ ~ ~
yalnız kendi
sırasını
eliibemiz
takip etmekle
göz önünde
Firenk
adı taşımak
tutulmalıdır. arasında
Yazıda Firenk fark yoktur.'
~
~ Atsız
~
~ ~
~~~'-~~"Th..."<l}~~'-"-",-""",'--'~'-'-'-'-"'-""'''''''''''-'-''-'''''-'-'''~ .
TÜRK
TARİHİNDE
YABANCıLARıN İKİNCİ
İHANET
SERİsİ:
İHANET
Milattan önce 68 yılında Kunlar Çine bir akın yapacaklar-dı. Kun ordusundan üç Çinli seyis kaçarak bunu ÇinIilere hildirdi. Bu yüzden akın yapılamadı. Diisiin ve unutma! .. Ats
ı z
ORHUN
Orkundan sesler: BAYRAlUlı\IIZ
YENİ
'*
VATANDAŞLARıMIZ
rgi .co
Bulgaristandan gelen göçmenlerin ne yeyip ne içtiklerini merak edenimiz var mı? Öğrerıe., Iim: Onlara yalnız birkaç zeytin tanesi ile kuru ekmek veriliyor. Okadar, Acaba (birçok fertleri en gen.ş bir lüks Ve israf ıçınde yaş.yan ) bu cemiyet bu derece mi fakir, hiç olmazsa arada bir tas mercimek çorbası veya fasulye verrneğe hiç mi imkan yok diye düşünmeyelim. Bunlar fazla karışık mevzular olduğundan deşmiyelim. Ancak bir yandan da 29 Ekimde Cumhuriyet balosuna hazırlanıldığına dair haberler gelmektedir. Bu yıl belki yüzbinlere varacak soydaşlarımızın büyük bir sefalet içinde bulunacaklarını göz önüne alarak Cumhuriyet Balosundan vazgeçilse iyi olur. Malum ya, Cumhuriyet Balolarının masrafı millet kesesinden ödenir ve o gün memleketin her tarafında yapıld.ğından masrafının tutarı milyon lira rakamını çok aşar. Unutmıyalım ki C. H. P. iktidarı bile geçen yıl zelzele felaketi olduğu için Cumhuriyet bayramını yapmaktan çekinmiş. yapmamıştır. Milli ve ahlaki hiç bir değer taşımayan, bedii bakımdan da sadece bir maskaralık meşheri olan bu baloların biri bile eksiIse kardır. Kaldı ki 29 Ekimde Cumhuriyeti kutlamanın manasızlığını da şimdi açıkça anlamamak ve söylememek için hiçbir sebeb yoktur. 29 Ekim 1923 de b.ze neler geldi, bunun rnünakaşası belki uzun sürer, ama hakiki manada bir Cumhuriyetin asla gelmemiş olduğu muhakkak. Şu halde eğer mutlaka 29 Ekimde bir bayram yapmak gerekiyorsa ona «Cumhuriyet Bayramı» ndan başka bir ad vermek ve eğer mutlaka bir Cumhuriyet Bayramı ku tlamak isteniyorsa o bayrama başka bir tarih, mesela 23 Nisan veya 14 Mayısı, seçmek dürüstlük ve samirniyet icabı dır.
rnallere gelir. Haydi teşekkür etsinler Zuhuri, ye. Yine İnönü'ye hakikatleri tahrif yoluna sapmadan yapılabilecek en büyük iltiması yapmış da onu tarihten tamamen çıkarmış. Bir de mesela Sultan İbrahim'e yaptiğna bakın! Tutup onun bir mektubunu olduğu g'bi almış. Bunda Sultan İbrahim vezirrıe diyor ki, «Bire karpuz kafalı ... orada olan kıymetli eşyayı tamamen getiresin. Ve illa derini yüzüp içine saman doldurmam mukarrerdir, böylece bilesin:'. Ya tarihçinin aklına esip de bir de İnönü'nün 19 Mayıs 1944 nutkurıdan bir parça alıp bunun yanına koyaydı?
m
CUMHURİYET
ww w.o tu
ken
de
İçimizi yiyen bir dert halinde Bulgaristan'dan gelecek göçmenlerin yurda kabulünün gecikmesi Ve burada ihmalleri mevzuu var. Acaba, diyoruz içimizden, memleket nüfus bakımından bir dolmuş taşmışlık halinde mid.r? Her şeyin hakkını vermek laz rnsa, bu da b i' ihtimaldir. Hatta yurdıın kaynakları çok daha fazla nüfusu besIiyebilecekkerı, birdenbire çok göçmen gelmesiyle bir yıllık, beşyı lltk, gibi bir müddet için geçici bir dolmuş taşmışlık da olabilir.
*
İŞİN HAKKL'JI ARARSAK Zuhuri Danışman adında yeni bir ml Iletvek ili ortaokullar için yazdığı tarihten Bay İsmet İnönünün adını çıkardı diye adı çıkarı-n adamları bir krzilca kıyamettir kopardılar. Halbuki Zuhud'ye teşekkür etmeleri gerekirdi Zira İnönü'nün bir tarih kitabında hakkını vermek icap ederse onun İstiklal harbinde kumandanlığından Ve Lozanda murahhaslığından sonra sıra yaptırdığı sahte seçimlere, TUrideri cemile (!l ol., sun diye Ruslar öldürmek istedikçe tutup tutup hudutta onlara teslim ettirmesine, işkencelerin türlü türlüsüne, Türk milliyetçiliğine açıkça sövrnüş olmasına, bunca yıldan sonra bile kılıfını delip fırlayan minare boyu suiisti-
er
Ancak bir yandan millettaşlarımızı sefalet içinde dışarıda b.rak.rken, bir yandan da az sayıda bile olsa yabancılar milletimizin içine alınırsa, artık dolmuşluk iddiası herşeyi izah edebilecek bir mazeret olmaktan çıkar. Nasıl ki mesela, fakirliğinden yana yakıla ıkaye t edeıı ve borcunu ödemeyen bir adam tutup sgarasrru bir 10 liralık ile yakarsa ar t.k fakirlik sebebi herşeyi tamamen izah edemez. ş
İmdi, Resmi Gazetede, mevzuat icabı, Bakanlar Kurulunca Türkiye vatandaşlığ:na kabul olunan kimseler n adları neşrolunur. Geçen bir iki ay içinde Resmi Gazeteleri kar ışt ırtp gözüme ilişen birkaç adı 'kavdetttm. Buyurun: Çek. Jozef Vitalis, Çek.Anais Vitalis, İtalyan-Dande Faveryo, Arnavut-Sotiri Konomi, Arnavut.Yorgi Konomi, Bulgar-Oziel oğlu Behor Peres, Bulgar- Elyakın kızı Roza Peres, J ozef kızı Lea Levi, ... Tam bu yazıyı yazarken iki Resmi Gazete daha geldi. (LL ve 12 Ekim günlü). Onlar::a!:i çiçeği burnunda yeni vatandaşlarımız listesini, olduğu gibi hiç bir değiştirme ve çıkarma yapmadan, aşağıya alıyorum: Yunan - Yorgi oğlu Nkolas Gramatigos. Yugoslav - Djuru oğlu Blazo Radoma n ilc eşi Milo kızı Mariya. Bulgar yagider.)
_ Popof
kızı Melika
(Münevver
Batı-
ORHUN
*
Tfu~RITÜRliÜIAORUSUN
Şehir meclisleri seçimi dolyısıyla İsmet İnönü radyo da bir propaganda demeci verdi ve demokrat hükümetin iki mühim meselc ile karşı karşıya bulunduğunu bildirdi. Bu iki mühim meseleden biri bütçe işi, biri de göçmenler davası imiş.
müldüğü) halde, bu sanıkların orada birbirleriyle mükemrnelerı konuşmak imkanını bul.na ları gibi vaziyetlerdendir. 1944 yılı temmuzunun sıcak günlerinden biri .. Vakit öğleden sonra., Bir müddettenberi helC... ya çıkmak istiyenin bulunmamasındaıı dulayı nezarethanede bir sessizlik hakim.. Bu se-ssizlik içinde birden Atsız'ın sesi duyuldu. Atsız orada, oranın ıstıraplı gün ve gece.lerinde yazmış olduğu Zindan adlı ş.irini okuyordu:
güneş açmıyor, ümit kuşu uçmuyor, Yol yok, kervarı göçmüvor,
Burda
Dakikalar
Acaba kendisi - Tanrı Türkü korusun - yine başta olsa bu iki davayı nasıl hallederdi? O bunu açıklamadı. Fakat biz İsmet İnönünun geçmişine bakarak bu soruları cevaplandıralım.
kadının mela.Il, yavrunun hayali, eYin öksüz hali
Bir
rgi .co
Bir Bir
Gözlerimden
vuslat
Yandım
f'lrka t
Tanrı
Bir
ken
ww w.o tu
i·
Göçmen davasına gelince, elbette bunu da büyük bir ustalıkla idare eder, fakathiç şüphesiz, ilkönce vizesiz gelen çingeneleri kabul ederek en iyi yerlere yerleşt.rrnekle eşsiz bir irısa, niyetçi olduğunu bütün dünyaya kabul ettirir, ancak ırkçılık yapm.ş olmamak için Bulgaristandan gelen Türkleri geri çevirmelde tereddüt etmezdi. Bu suretle de sevgili dostu Rusyanın gözüne girmek ve Turancılığın tehlikelerinden sakınmak gibi büyük bir dirayet ve kıyaset göstermiş olurdu.
kaçmıyor..
Döndiim
rahmet
de
Bütçe açığı m.lyorıları aştığı ve küçük tasar , ruflarıa buriun hakkından gelmek ka~il olmadiğ. için o derhal Savarorıayı ve Sarı Treni yine şahsına tahsis eder ve Çankaya kendisine uğursuz geldiği için başka bir yere, mesela babalar.rıın çıktığı Siirt vilayetine veya dede.erinin zuhur ettiği Hakkari vilayetine yeni bir saray yaptırarak bir zamanlar Yalova ve Dolmabah, çeden de idare olunabildiğini pek güzel denediği memleketi oradan ıdareve başlar Ve belki de bütçeye fazla yük olrruyacağı için bu sarava _ bir fizik veya kimya laboratuvarı yerine bir viyoıorısel salonu eklet.erek dünyanın her tarafından en iyi viyolonselleri getirtirdi Ve herhalde müh.m siyasi ycrgunluklardan sonıa bu salonda İsmet İnönü çalar, Hasan Ali de teganni ederdi.
geçmiyor ..
m
Polorıya - Ludvik kızı Elvina Godmirska. Rus _ Pavli kızı Marya (Meryem Car ib). İran _ Bagher oğlu Nad Ali Bakıroğlu ile eşi Simo kızı Mari. Litvanya - Aleksandır oğlu Mark Çernyak. Yugoslav _ Yuda oğlu Jozef Bahar ile eş. İsak kızı Viktorya Bahar ve kızları Sarin Bahar.
damlacık
Karardı
yolundan,
çö
lünderı,
selinden
saçmıvor..
gündüzlerim,
yaztarrm, Dumanlanan gözlerfrn Uzak yakın seçmiyor .. Kış
oluyor
görıülüm : mura.tsrz ; kartal ıru: lta.na.tsrz ; Kendınden gecse Atsız
Bir
Bir
Daklkalur
g eçmlyor ..
Atsız'ın son kıtada sesinin biraz titrernesi, hücrelerde tıkılı arkadaşlarını büsbütün heye . cana getirdi. Şiiri bir daha okuması için seslerı.meye başıad.ıar. Ve Atsız bu se.er c.ana gur bir sesle Zindan'ı yeniden okudu. Ş.irin sonu olan: Dakikalar
geçmiyor!
'* 1944'ten
HATIRALAR
Istanbul emniyet müdürlüğünün birinci şube nezare thanesi hem feci, hem garip b r yerdir. Feciliği 19 ve 20 numaralı elektrikli işkence hücrelerinden başka bir mezar kadar daracik. bir ahır kadar pis ve yazın sıcak günlerinde bir hamam kadar boğucu diğer oturma L !) hücrelerine malik oluşu gibi sebeplerden; gar p~iği ise bu oturma (!) hücrelerine ihtilat tan merıcdilmiş .siyasi (!l sanıklar kapatıldığı (yahut gö-
mısraının söylerimesryle gürültüyı; işi terek nezaretharıeye gelen nöbetçi memurun müdahalesr, Nejdet Sançar'ın hücresinin duvarına bir yumruk yapıstn-ar-ak «geçer !., diYe bağ ırması: Dr. Külahlıoğlu'nu-, (ki o zamanlar tıp talebesi id.) çektiği of ve bazı hücrelerden yükselen küfürler birbirine kar ış tı.
'*
10
ORKUN
1944
Turancılık Davası
ww w.o tu
ken
de
Bu iş nasıloldu? İrkçı - Turancılar hakikaten suçlu idiler de sonunda bir mahkeme tarafından haksız olarak mı beraa t ettirildiler? Yoksa masum insanlar oldukları halde ozaman devlet ve hükümet başında bulunanların kin ve garezlerine mi kurban oldular? İddia olundu ğu gibi bunlar milleti bin bir parçaya bölmek istiyen ve Almanya hesabına çalışan ajanlar mıydı? Yoksa gerçek yurtseverlerdi de ozam~ı.n Türkiyeyi idare edenler Rus siyasetine, Rus korkusuna alet olan milli şuur ve izzetinefisten mahrum zavallılar veya gayrıtürk hainler oldukları 'için mi bunların imhasına yürudüler ?
Buna karşı ise Irkçı _ Turancilar. kısacası Türkçüler, bir şey söylermyorlardt. Hayır, söylernlyorlar değil, mahkemedeki ifadeleri ve konuşrnalarıyla, yaptıkları müdaraalar ve nükte, lerle bütün bu yayınları çürütüyoı-lar ; bazen ihtiyatlı, bazen" pervasız karşıhklat-la o emir almış mahkeme heyetini. onlara emir veren ve kendisine «Milli Şef» adını takarı. fakat hakikatte tam manası ile gayrımilli ve gayrımeşru başkan olan İsmet İnönüyü maskaraya çeviriverlar ve önceden karar verdiğini belli edecek, ifadeleri zapta kasten ve herkesin gözü önünde yanlış geçirecek derecede ciddiyetsiz olan mahkemede Milli Şefin taklidini yapacak kadar '; cüret göstererek bu kornedyada alınması gereken rolü ahyoı-lardı. Fakat işin bu safhası ef.. karrurnurniveden ısrarla gizleniyordu. Türkçülerin, duruşmaları dinliyen pek az sayıdaki yakınları ise hakikatı bütün memleke te duyuramazlardı. İşte bütün bunlardan dolayı Ir kçıhkTurancılık davasının içyüzü bugüne kada,' millete ,gereğince -akset.tirilememiştir. Kısa ömürlü bazı 'Türkçü dergi ve gazetelerdeki yazılar ise Türkçülerin ssternli bir müdafaası değil, ferdi yazılardır ve işin içvüzünü aydınla tacak değerde değildir, Biz burada bu davanın kısa bir tarihini yazacağız. Mahkeme safhası, duruşmaları bugün için (evet, bugün 'için) not eden Türkçüler'in defterleri karşılaştırılarak elde edilmiştir, Resmi dava dosyası tahrif edilmiş ifadelerle ve hatta sahtekarlıkıada dolu olduğu için tarihi belge olmak vasf ı yoktur, Bütün teferruatı ile yayınlandığı takdirde 1000 sayfayı geçecek olan bu davanın tarihi, Orkun sütunlarında özet olarak verilecek, asıl büyük kitap ileriye, maddi durumun elver-işli olduğu bil' zamana bırakılacaktır,
m
Türkiyede 1944 yılının en mühirn hadise-." si olan Irkçılık - Turancılık davası, bu davayı açıp yürütenler için .gülünç bir iflasla bi trnekle beraber, tesirleri bugün dahi süregelen, birçoklarının beyninde çözülmemiş bir soru olarak kalan ve içyüzü hala iyice anlaşılanuyan çapraşık bir «olaylar zinciri" dir. Vatana ve millete ihanetle suçlandırı lan, devlet başkanı tarafından aleyhlerine en kötü ithamlarla nutuk söylenen, hükümetin resmi tebliğinde bütün vurdu saran bir bozguncu şebekesinin üyeleri gibi gösterilen Irkçı - Turancılann en sonunda beraat etrneleıindeki tezad, şüphesiz, akıl ve düşünce sahiplerinin gözünden kacmamıstir.
rgi .co
Ir çılık
1945
Türk cfkarıumurniyesi bu sorular üzerinde tarafsız ve objektif sonuca varamamak ta haklıdır, Çünkü 'şimdiye kadar yalnız bir tarafı dinIerniştir. Devlet başkanının nu tku, hükümetin ve Sıkı Yönetim Komutanının resmi tebliğleri, Sıkı Yönetim savcısının gazetelere verdiği demeçler, iddianameler, son tahkikat raporları, ozarnanki hükümetten emir almış 018n bütün gazetecilerin _ vıcdani inançları ne olursa olsun _ aleyhdeki yazıları, ozarnarıki milli eğitim bakanının okullar a gönderdiği tarnizn, Irkcı .Turancılar aleyhinde lise müdürlerine zorla verdirilen konferanslar. ozamanki Genel Kurrnay Başkanının ordu birliklerine tamimi, Ankaradaki 'İnlcılap Ens titüsünün «Irkçıl ık - Turancılik» adı ile çıkardığı ve Lrkçılar ın aleyhindeki bütün emirle veya emirsiz yazılmış yazıları topladığı kitap hep bir tek görüşün, Ir kçı - Turancılar aleyhindeki Halk Partisi görüşünün akisleri idi. Bundan başka Radyo da günlerce ırkçı - Turancılar aleyhindeki yayınları ile efkürıumumiyeyı onlar yani 'Türkcüler aleyhine çcvirmeğe çalı0ıyorc1u,
'*
IRKÇILII{ 1944 vukuatında İsmet İnönü \'C adamları. ırkçıhğı, milleti parçalıyan bil' Ii ki;', Almanlardan alınma bir hastalık diye gösterdiler. Sıkı Yönetim Mahkemesinin milli kültürden te.'namile mahrum savcısı Kazım Alöç de 20 nci asra kadar tarihte böyle bir şey görCılmediğiniiddia etti. Bu iddialar boştur. Irkcılık. oldumolası bütün milletlerde vardır, Ancak önceleri tamarniyle hissi' kölelere dayanan ırkçılık 19 uncu asırda bir «bilim: halini almıstir. (Deva nu
gelecek
sayda)
II
ORHUN
ll1
R Yazan: YILANLIOGLU
f ışı rdar, hrşu-da
Dağlar
Aç çaltı];:
i
Şark
Bah tsız.la r varılır,
ı-,
seslenir,
Otla
süsloniı-,
Ya.yln.lar Şarl;:
Ya\TUSU
sekiz,
Karrumla
ikiz,
Elinde
kırlar,
Şark
-B-
ço rnk,
Kadınlar Şark
yardır
köylertnd
Halkı
e.
sıcakta,
III
dikilir,
İnsan
Hayvanla
irkilir,
Şark
köylerinıle,.
satan,
brka r.:
(!)
Kıvrıl ır
Şark Ka.t ık
yoluna,
Rüzg-ar Şark
bulamaz,
Esvap
g-iyemez,
ken
1{eçi
kavurur
Anlatmak
k~ylerinde,
gülmez,
E:öyHiler
yolcu, Dandıırma kolcu, l\:açak
Şark
yakalar,
Sölcmez Kurtulmak Şark
dinmez
Icovl er-lnd e.
Çabuk
boz ulmuş
dil,
be5lik
kar t,
Meşg ul ,
olmak adı
Şark
illerinde,
Sebze
ovelck,
Pirplr,
düvelek,
Hepsi
Hep
Ma na n ıle, cusır,
sıra,
Yürekler
yara,
Me slcerı
maslcarn
Ayağı
çıplak.,
,
İnIer
mlsall
Saçı
Şark
l;:öylerirı<1e.
Kadınlar
IKavrulınuş
örülii,
;:3a)'k
Icö yle riudr-.
Karın
pa.tlarrus,
_Öliiye Şark
Duduk
dönmüş,
İnsanlar
Çöleelek,
Kilosu
l{öyl<>rin(1e. g-öriil'siin, ImIırsııı.
(l)
ill c rlnde.
vardır,
On
~'ocıık
_:UpcJ1\ına.
bilhassa
Erzurum
\'C
g-ömmij,;,
İ5lel'
Kurur,
dlizdil'(!)
:)aı'lc W('rinil •.,
do nrn iıs
civa ıı Erzincan
:'ılcılek, Ged(~kJ
Bo ldu ı- :ya:.~;ıyoğ'tIı"t.
Emmezsc
u cı,
Burada
zor, Ch-il,
Büyürse Yasarsa
yarı
:)ar);: Idiylprindı',
bir bu cı
Ylinold"
Yapılması Yağ"sızdır Şark
~atlamı&,
Yavrular 8a~lp
kurut,
Sn-n t ile lar,
Benzt sapsn.rı,
vardır,
İnsan
;yag yoğur t,
Sütten
varılır.
tenIi,
Ferter l sönmüş
!azottıır.
Şar1~ Il le r inrle,
meskenlı,
Merek
Cılız
Mısı!'
Şai"arı kıvrak I<;üram. biirlilii
ad
taşır,
J{a~ııılar kara sıra
şa rt,
berf',
ölmiyen,
Hastalar "ardır, Şaı:k ]cöylt'l'inde,
II
Iazun
illerinde,
Karın
butnuvan,
Dolüor
dili sağol (!)
Yirmi
inmez
Acısı
belii
Çok
köykl'inde.
Şehire
şakalar,
Türk
Dolaşınak
Ni sa na abril,
vardır,
ww w.o tu
EşeIdi
kopva
Pa.tn tes lii:artol,
Şark
bilmez
Yüzleri
Iobva,
Rusyadan
köylcrtnrle..
çılca r,
Dağ-larbelinc,
Fasulya,
çoktur,
de
Yolcular
doludur,
Şn r k ille rindr-,
Knı'n ı çekilmiş, Efendi
tek ımtli,
Koyler
biik iılrniiş
Bovrıu
!~alan
adlı,
Tastan
ya.ta n,
Yemeyip
Icayala ı-,
Korkunç
Ermeni
rgi .co
B,ı'ilar
'l'lirk olan,
Düsmandarı
kucaktu.
Erir
hüyl?rindl',
orak,
Tarlası
koylcrludr-.
Karlar
Evi yrk ılmış di:;;i dölcülmüş,
~'ocıık
köylt>rinde,
m
Sular Dallar
A
bölgeleri
Şark
iIleri olarak
ml'ltaleCl_ erlilrnix ti r
12 bayır,
Alebash
dağlar,
Yolu
yol
çayır,
Gözeler
çağlar,
Otuz
kırk
olmazsa
Kayaları
sar p,
Tarlası Ser v eti Kurak
Ma.lla r ölmezse
Görmüştür
çok
Sevinir
Şehit
kanı
var,
Şark
illerinde,
illerinde,
Bulunmaz
çok
at,
koşa t,
Beslenir Sığırla
manda,
Mozikle
sayılır,
Saman,
illerinde.
yulaf,
Tubyu
dlz.ili,
Lapazun, Yerur Sebze
göz
Is tih karn,
ottandır,
Vardır
intikam,
Düşman
illerinde.
eserler,
Eski
Ya.şl ıya
koca,
Görmez
baca,
Şark
Lıle rtnde.
Yalan
değil
lliremlti Kara
sanma,
Her
a lerrıd h-,
sey
'I'a.nd n-,
yer
Tezekten Sabırlı Şark
Çoktur
topluca,
peşinde,
a.lt.ı saat,
Otobüs rahat
(!)
ŞıLrl;: illerinde,
Belediye
ıhca,
Bozuk
Ila.ca,
Dertler
Ağ-rır
kol,
Şark
ba cak.
(!)
yok işler
Üstün
Frr tına
dumarıdrr. odun, kadın,
giin aynı
Beş
eğer, başında,
Şehirler bozuk, Ha.Ika çok yazık,
Irapl ıca,
Yer yer
sefer,
çok,
d uyulrnuz, illerinde.
Şal'l;: illerinde.
illerinde.
Ocağı
Her
evler,
Şoför
illerinde.
Çermik,
çok,
görmez
Şark
Her
söz.
yok,
taş!
Gün
göz,
böyle,
Sinısar
ken
tepe
geçimi,
Şarl;; illerinde.
çok amma,
ww w.o tu
Evler
yanyana, bi çirni,
Beklerserı
Koı-unur Şark i
sık
Sağlanır
süserter ( !)
Vardır
dtl,
illerinde.
Şöför
de
çeşitli
uyur,
Va.ki tslz
Merek, 'I'er ek,
Çok
kaya.r,
Çuval
barınınaz,
Şark
Rafıara Damlara
ölür,
Kayalar
Srk
mevzl lı,
Dağ'lar
Samanlık
olur,
İnsanlar
Şark
yaz ve krş. Iller inde.
sözde,
Yolcu Icamyo na, Göz
çırış,
illerinde.
Şekv a duyulmaz.
doğru,
Şarl;:
Şark
Valiler
ot al af,
Az ,saman,
Şark
süsü, görgüsü,
Az deseın
illerinde.
var
m
Şurl;:
güzdc,
Nafa
Kazalar
var,
meğ il. düz.de,
Baharda
harp,
Yılcık mezarlar. Çakıllar Halkrrı
goda,
Servet
Şehitlikler
ııüı.lırs:n
rgi .co
Şark
köylü,
değil,
sev.
illerinde.'
Iüır;ar
Çok
yol kapar,
Açılmaz
bir
Gelse
de
Kur-t,
Tilki
Şark
Velü1!er İrkilir
kopar,
görür, durur,
şey
Başkente
an,
Eskl
n.san,
tas
vadeder. gider, hamam,
Şa.rl;: Illertnde ....
azar,
Yılanlıoğm
illerinde.
HiKAYE
=
Oç 1!'i6l
Yazan: Hava kararmaya başlarmştı. uzanıp giden yeşillikte otlayan yen a tlar, dağlar sesleri geri kulak ve uzanan boyunlan ile yorlardı. Ovava inen akşamla
Irrnak boyunca ve sık sık kişrıe.. vcrdikçe, dikilen uzakları araştırıbirl.kte akan su-
NEJDET
SANÇAR
yun sesi daha ta.tlrlaşrmşti. Ağaçların yüksek dallarından kuş sesleri geliyor, uzaklarda çalcal. lar uluyordır. Akıncılar, ağaç diplerinde öbek öbek toplanmışlardı, Çokluk. kocamişlar-ın anlattıkları es-
13
ORKUK
m
lete on yıldan çok bir zamandanberi sınır boylarında hizmet ediyordu. Aslında bir Anadolu çocuğu idi. Kast,amonu köyleriridendi Sultan Fa tih çağındaki ba tı kavgalarından birisi için köyünden ayrılmış, bir daha geri dörırnerniş ti. O yumruğu pek sultandan sonra şimdi de oğlu Bayaz ıd'a hizmet ediyor ve akınlarda gösterdigi kahramanlık dillerde geziyordu, O yıl akına biraz geç çıkıyorlardı. Düşman' ellerine yürüme vakti yaklaşırken Gazi Mus , tafa yatağa düşmüş, güçlü gövdesi ile hastalığı yerırnişse de savaşacak hale gelinceye kadar biraz Z8-'11an geçm.şti Onun için atlılarının başına geçerek kafir elierine doğru yürümeye ba5laması ancak temmuzun sıcak günlerinde mümkün olabildi. Günle birlikte yola koyulmuşlar-dı, Kollara ayrılmış olan alcıncılar kavga türküleri söyleyerek ilerliyorlardı. Arada bir: Deli Memet: Din düşmanlarını ezmeye! Ka rg ın hazır mı? Gazi Mustafa uğruna! Kafir kırmaya! gibi sözler işi t.Iiyordu. Güneş yükseldikçe sıcak da artıyor, dakikalar geçtikçe akıncılar - Sanki artan sıcaktanmış gibi kanlarının kaynamaya başladığını duyuyorlardı. Kavga hepsinin gözünde tütüyor; du. Çok uzaklardan bir sevgili getirecek olan bir tirenin yolu gözlenirken, son dak.kaları insan nasıl heyecanla bekler ve bekledikc., tiren nasıl gözükmezse, akırıcılar da kafir kalelerini öyle özlüyorlar ve kalelere ulaşma zamanı yaklaştrk., ça sabırs.z.ıklaruu öyle dindiremivorlardı. Nihayet küçük bir tepe daha gerilerde brakıl; dıktan sonra uzakta bir kale' gözüktü. Bu güzü, küş, akineılaı-ın gözlerini sevinçle partattı. Atlarını sürüp bir anda kale dıvar larınm altına varmak istediklerinden gözlerini, beğin dört nala kaldırmasını bekledikleri atından ayırrmyorIardı. Fakat Gazi lVIustafa yürüyüş temposunu bozrnuyordu. Düşmanda da hiç bir hareket yoktu. Kale ise, mağrur bir kumandarı gibi, dimdik ve hareketsiz duruyordu Gazi Mustafa k alerıin az uzağında atını durdurdu. Artık rnazgal lardan kendilerine bakanlar ve gidip gelenler iyice gözüküyorciu. Türkler, şaşırmış gibi hareketsiz duran kafirlere bakaı-Iarkcn, -ka ıedekiler ele· dışarda bulunanların al, yağız ve kır atlı bölüklerini süzüyor ve bu uzun kargrh korkunç sa vaşç.Iarin ne yapmak istediklerini anlamaya çalışıyorlardı. Gazi Mustafa kale duvarlarını süzmekte iken, bir aralık geriye doğru bir el hareketi yaptı. Akineılardan yağız yüzlü bir yiği t atını sürerek hızla beğin yanına geldi. Gazi ona bir şeyler söyledi. Yağı;?; yiğit atını kaleye doğru sürdü. DuvarIare yaklaştıktnn sonra ser-t bir sesle:
ww w.o tu
ken
de
rgi .co
ki savaş hil;ayelerini dinliyorlar, bazıları o hikayelerdeki kahramanlık tablolarını tamamlamak ister gibi kavga türküleri söylüyorlardı. Kimisi de yarnk sevgi şarkıları ile ruhlarrm, geride kalmış günlerde ve kim bilir hangi tatlı anların kucağında gezdi riyorlardı. Birden, ovada aksiler bırakan bir ses duyuldu ve türküler bir anda kesildi. Bir kaynaşma oldu. Aluncılar sağa sola koşuşmaya başladılar. Şimdi hiç bir ses iş:tilmiyor, yalnız akşam ın sessizliği ile durgunlaşan ovada gidip gelmeler oluyordu. - Toplan i buyruğu verilmişti. Silahını kapan, atının yanına koşuyordu. Akırıcılar, kısa bir hazırlıktan sonra atlarına at hyor ve saf'ta yerlerini alıyorlardı. Aradan beş dakika bile geçmernişti. Yedi yüz akın cı yürüyüşe hazır bir halde toplanmışlar ve gözlerini karşıdan gelmekte olan dört atlıya dikmişlerdi, Gelenler akıncılar başı Gazi Mustafa ile üç beği idi. Biraz önce ön ayakları ili;' toprakları eşeliyen at.ar durmuş, mızrakla!' dikleştirflmiş, bakışlar sertlesm.şti. Koca ovada ırmağın şırıltısından başka ses duyulmuyordu. Sanki yer yarrlrmş ve yedi yüz atlı ile yedi yüz atı bağrına çekrnişti Gazi Mustafa, kır a tının aherıkli yürüyüşü ile akıncılarına doğru ilerliyordu. Yaklaşınca sağ başa doğru yöneldi; Yere çakılmış g.bi sessiz ve harekets.z duran atların önünden ağır ağır geçclikten sonra karşilar ında durdu. Gözlerini akıncılar üzerinde dolaş tırdı. Kimse nefes almıyor gibi idi. Gazi Mustafa, tok bir sesle: Yiğitler, dedi, gaza çağı geldi, kaflr ler le boğuşma demi çattı. Din uğruna yürüyoruz. Düşen şehit, kalan gazi!. Sözler. ni bitirclikten sonra bir şeyler daha' söylemek ister gibi bir hal takındı. Fakat o, çok konuşmazdı. Akıncilara toptan bir yol daha baktıktan sonra atının başını çevirdi. Geldiği yere doğru uzaklaştı. Ertesi sabah günle birlikte yola çıkacak olan akıncılar da dağılıp eski yerlerinde toplanmaya başladılar. Sark ılar yeniden ova yı kapladı. Ay, arkas.ndan göründüğü tepeyi aşağılarda bırakarak yükseliyordu, artık ovada, dağlarda, akan suda, her yerde yalnız o vardı. Şimdi tabiatta, bu geceler padişah.run hükmü yürüyordu. Etrafı öyle büyülü ışrklarIa dolduruyordu ki, sanki «durmayın, coşun, taşın !;~diyordu, Ve geçen her dakika ile akıncılar daha çok coşuyor., lar; seslerini aya, bu, geeereı-ın bÜYÜlÜ surtan.na ulaştırmak istiyorlarmış gibi, nağmelerini yükseltiyoı-la ıdı. x x x Gazi Mustafa, aluncı beğlerinirı
padişahin Avrupa sınırındaki en namlılarmdandı. Din ve dev-
--------------------------------------~
14
ORKUN
m
ciların saflan arasından bir hemurtudur koptu. S2S bir türlü kesilmiyordu. Saruyarı ile iki arkadaşı Gazi Mustafa'ya bakıyorlar, beğ leri , r inirı ağzından çıkacak karşılığı. bekliyorlardı. Gazi, elçileri çok bekle trnedi. Dakikalardan beri durduğu a tımn üstünde, özengilere basarak bi r kere kalkıp yen iden oturduktan sonra. kafir elçisine: Efendini bekliyorum! diye bağırdı. Elçiler kale yolunu tutunca, Gazi atından dan atladı. Az ötedeki suyun yanına gitti. Abdest almaya başladı. RI' yandan abdestini alıyor, bir yandan da yavaş sesle Tanrısına yakarıyordu. Getirilen seccadede namaza durduğu zaman, yüzündeki .!ıa tların her vakitkinden başka bil' marıa taşıdığı açıkça görülüyordu. Beğleri ve akıncılan derin bir sessizlik sarmıştı. Hepsinde yakın bir felaketin korkusunu andırn-dı bil' hal görülüyordu. Seccac1e üzerinde yatıp kalkan beğlerine baktrkça içleri burkuluyor, gözlerini ve gönüllerini yas bürüyordu. Muhakkak ki Gazi Mustafa'nın yakasına yapışnıış olan hastalığı hatırhyortar. bu yüzden biraz sarsılmıs olan beğlerinin, bu yaman kavgaemın. eski dövüs gücünü gösterip gösteremiyecegini düşünüvorlardı Bu; kafalarma takılmış ve hatta beyinlerine girmiş öyle bir sorgu idi ki, dö!,mekte olan sivri uçlu bir bur-gu gibi, gönüllerini oyuvor oydukca ıstıraplarını arttırıyordu. Bir'az önce sade hayat dalgalanarı bu ovada ölüm kanat germiş gibi idi. O kadar korkunç bil' hava esiyordu. Yakaıışmı bitiren Gazi Mustafa, seecadeden ağır ağır kalktı. Etrafına bir göz attı. Sonra: - Atımı getirin! diye seslendi. Bi ı- s.çrayışta, gelen hayvanın üstüne çıktı. Kargısını eline aldı. Biraz önceki yumuşak dindar birden yok oluvermiş, onun yerını sert birvuruşçu almıştı. Demin Tanrısına yakaran beğ, şimdi ortada bir savaş tanrısı gibi duruyor, bi r savaş tanrısı kadar korkunç gözüküyordu. Bir an böyle durdu. Sonra eliyle küçük bir işaret yaptı, akıncılar etrafa dağıldılar. Gazi Mustafa orta yerde, az sonra tanımadığı bil' yabancı ile bir ölüm dirim kavgası yapacağı yerde, tek başına kaldı. Tam bu sırada yine bir gıcırtı oldu. Açılan kale kapısından yüksek ve ince bir yağız beygir üzer.nde, elinde kargisı olduğu halde bir atlı Çıktı. Belli ki bu düşman beği idi. Atını Gazi Mustafa'nın bulunduğu yere doğru sürmeye başladı. Mızraklı bir çok atlı da ardı sıra geliyorlardı.
ww w.o tu
ken
de
rgi .co
- Beğiniz kimdir? diye haykırdı. Kalede bir hareket oldu. Maz , galler arasından koşuşanlar görülüyor, birtakım sesler duyuluyordu. Akıncı biraz durduktan sonra yine gürlecli : - Beğimiz haberleşecek adam istiyor'. ve va tmı döndürtip dört nala kaldırarak arkadaşlan arasına geldi, safta yerini aldı. Bir müddet böyle beklediler. Kaledeki kaynaşma sona ermiyor, ak ıncılar sabırsızlanıyordu. Birden büyük bir gıcirt ı duyuldu. Kalenin büyük kapılarmdan biri aralandı ve içeriden iki adam çikn. İkisi de akıncılar beğinin bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladilaı-. Gazi Mustafa' nın on adım kadar uzağına gelince durdular. Göğsi.inc1e nisanlar takılı olanı, atı üzerinde bir heykel gibi duran Türk beğirıe yavan bir Türkçe ile: - İsteğiniz nedir? diye sordu. Gazi Mustafa böyle zamanlarda kafit-lere söz sövlernezdi. Sağ gerisinde bulunan Saruya tı atını sürerek: - Kale kapılarını açın' diye bağırdı. Akıncıiann ne istedikleri kaledekiler için sır değildi. Türk beğinin üç kelimelik karşılığı da bunu gösteriyordu. Saruya tı : - Beğinizin düşüncesi nedir, dedi, teslim mi, kavga mı? Bu sözler üzerine elçiler, beğleri ile gürüşrnek için geri döndüler. Kale Kapısı yine gıcırdadı. Girdiler. Akırıcılar için yeni ve sıkıcı bir bekleme devri başladı. Fakat bu seferki uzun sürrne, di. İki elçi az sonra kalenin kapısında gözüktüler. Akıncıların heyecanı artık dindirilmez bir hale gelmişti. Saflar arasından: Kavga' - Cenk! - Vuruş: gi bi tek kelirneli sesler işi t iliyordu. Nişanlı elçi, Gazi Mustafa'rıın karşısına gelince durdu, selam verdi: 'Kale kapılan açılmavacak nr; dedi. Meydarıda bir an bir sessizlik oldu. Sonra Gazi Mustafa, Saruyat ı'ya döndü, bir şeyler SÖyledi. Hemen ardından Saruva tınm dudakları şu kelimeler-i elçilerin suratma fırla tıvcrdiler: Bağinize söyleyin, kavgaya haz ır olsun! .. Son söz söylenmişti Artık elçilerin dönmeleri laz ırndı. Fakat kaf irler hala yerlerince cluruvorlardr. Türkler bunun sebebini ania-nak ister gibi birbirlerine bakısularken, nişanlı elçi iki adım daha. ilerledi.' Akıncılar beğ ne karşı o bozuk Türkçesiyle: Beğim seni teke tek döğüşc ç-agırıyor. Şartı !5U: Yerıebihrsen kapılar açılacak, yenilirsen savuşacaksmız ; dedi. BlI, hiç beklerimiyen bir meydan .okuma oldu. Elci son sözlerini henüz hiti rrnixt! ki, ak ın.,
Atını ağır adrrrılaıIa yürüten düşman beği, Gazi Mustafa'ya yakın bir yerde, karsismda durdu. Türkler, be.lilcrinin birazdan vuruşacağı bu adamı dik kn tl« siizi·ıyorlardı. Dij srua n hf:'-
15
ORKUN
rgi .co
m
Bütün akıncılar bunu düşünüyorlardı. Ve hepsının gözlerinde özlenen, beklenen bir !)evın hası-eti okunuyordu, Evet, hepsi bir şey özülüyoı-, hepsi yüzlerce kavgasını gördükleri ve hayran kaldıkları beğlerinin önünde durul, maz saldu-ısını bekliyoı-lardı. Fakat bunu bil' türlü görerniyoı-lar, göremcdikçe de yaslamyerlardı. Gazi Mustafa yavaş yavaş eriyen bir mum gibi, dakikadan dakikaya güçten düşüyor, yeruluyor. yahut öyle göz.üküyordu Saruyat ı yerinde durarnaz olmuştu. Tek başına bir kaç kaf iri temizlediğini çok kereler gördüğü beğinin, bu haline bir rrıana verernvor ve ne yapacağını bilerniyordu. Ara sıra dudakları arasından: - Yorgunluktan .., Yorgunluktan .. sözleri işitiliyordu, Yalnız kargrların çıkardığı tok seslerin' hükim olduğu kavga yerinde birdenbire bir nara duyuldu: - Dan'an be Gazi Mustafa'. Bu; dakikalardanberi heyecarıdan, kızgmlık., tan dudaklarını kemiren Saruya tı'run Çığlığı idi. Ve bu sesle Gazi Mustafa derin bir uykudan uyamr gibi oldu. Saruyatı'nm yüzüne tatlı bir gülümsevişle baktı. Bu bakış: Kayrtlanma. davramyorum: diyordu. Bu; onun saldırrnadan, kahretmek için ileri atılmadan önceki gülüşü idi, Akıncı., larm çenelerine gizli bil' elin taktığı k ili t ler bir anda açılmış: gözle" beklediğini, aradığını bulmuş gibi par-larnış tı. Yeni bir nara, Saruya tı'nın sesinin akislerine karışarak ortalığı irıle t n. Bu defa gürleyen Gazi Mustafa idi: Korun kafir .., Geliyorum .. Gözler, kır at ın atıldığını ve aklın alrmya.. cağı kadar az b'!' zamanda Türk beğinin o yı- . k ıcı hamlelerinden birini vapuğmı gördü. Eğer Macar'ın kendisi kader çevik atı pek çabuk yer değist irrneseydi, kafir, çoktan ceherıenrni boylamış olacaktı. Artık kavga yerinin hakimi Gazi Mustafa olmuştu, Kıl' atı ile türlü hünerIer göstererek düşmanını şaşırtıyor, ka rgisr ile birbu-i arkasına hamleler yapıyordu, Macar sersemlerruştl. Ü yorgun adamdan nasıl böyle dehşet li bir savascı çıktığını a nlayarnıyor, bütün usta hğ ını ortaya koyarak kendini korumaya çalışıyordu, Fakat Türkün hamleleri altında saniyeden saniyeye bunaldığım anlıyordu, Gazi Mustafa'nın. ara sıra: -- Davrarı be kafn' - Korun be kaf'ir i diye bağırınası da miın~\'iyatını büsbütün bozuyordu. Dakikalaı: Turkün salduısı, ötekinin korunmaya. çalışması ile geçti, Macar, h ava kaçıran hir balon gibi sönüvordu Rıı ha lonun ('rg('",
ww w.o tu
ken
de
olan yağız atın ği, çok süslü bir eğer vurulmuş üzerinde pek mağrur duruyordu, Yaşı herhalde otuzdan fazla değildi, Yüzünde asil bir mana vardı. Başmdak i şapka ve elbisesi Gazi Mustafa ile yaşlı akıncilara pek de yabancı gelmemişti. Düşmanın bir Macar beği olduğu muhakkaktı. Saruya tı, yanındaki beğlere: - Vuruş yaman olacak i dedi, Macar-laı-ın dövüşteki ustalığını bilen akıncilann kafasından da türlü düşünceler geçiyordu: Ah, bu hastalık olmasaydı!" Macar k fı.l'il'leri de yabana a tılmaz: .. Tanrı Gazi'ye kuvvet versin!" Acaba? .. Kaleden çıkan düşman atlıları da Türklerin karşısında yer almışlar, kavga yerini iki beğe birakmıslardı. Şimdi e rIik yeri erlerindi. Gazi Mustafa rmzr ağmı havaya kaldırdı. Bu, düşmanına son selamdı. Macar beği de aynı hareketi yaptı, Sonra bir müddet bakıştılar Sanki ustalık .s:lerecelerini birbirilerinin gözlerinden okumak istiyorlardı. Atlar da dikkat ke , sllmlşti, binicilerinin vereceği buyruğu Ibekliyorlardı. Ortada tam bir sessizlik vardı. - Hamle kafirirıdir, haydin !" Türk beğinin narası üzerine Macar atın: sürdü, Hiç kımıldamadan duran Gazi Mustafa'ya yaklaştı. Kargısı ile ilk hamleyi yaptı. Gazi, düşmanının hamlesini çeldikten sonra ortada bir kahramanlık ve ustalık göster:s: başladı. Binieller de, atlar da ustalıkta yarış ediyorlardı. Saldırmalar, çekilmeler, kargı hamleleri ve çelmeleri o karlar çabuk ve o derece ince oluyordu ki, bu zevkli çarpişmayı iki taraf (hı. nefes bile almaktan çekinerek seyrediyorlardı. İlk dakikalar geçmiş, savaşçilar birbirlerini tar tmışlardı. Türk aktncılarr, Macar'ın kolay yutulur bir Iokrna olmadığını görüyorIardı. Düşman hem usta, henı de pek çevikt.i Gazi Mustafa ise bu ilk dakikalarda yorgunmuş gibi bil' c1uygıı uyandırrmştı Daha çek Macarın atılmasını bekliyor, onun hamlelerini çeliyor. kendisi pekaz karg ı salhvcrdu. Ve dakikalar geçiyor, fakat bu hal değişrniyordu. Hep Macar hamlede, hep Gazi çelmeda idi, Akmcılarm gönüllerini yas bürümüştü. Ağızlan kilitlenmlş gibi idi, Tek bir söz söylemiyorlar, yalnız ara sıra manalı manalı bakışıyor.. Iardı. Macar beğinin yarısı Srtpl ı olan a Uıları ise sevinçli görünüyorlarelı. , Yüzlerinde zaferin kendilerinde kalacağma inanan bir hal vardı. Saruyatı içinden: ,-- Acaba heğ YOl'Lıldu mu? diye söylendi. -, Ya lır-ğP hi)' hal olursa ~"
.. '
*
* *
öç
öç,
rgi .co
Usta düşmanını öteki dünyaya gönderen hamleyi yaparken yediği kargı darbesi, Gazi Mustafa'ya çokça karı kavbe ttirrniş ve kendisi, ni halsiz düşürrnüştü. Onu bu halde hiç görme. miş olan beğ!er, akıncılar üzüntü içinde idiler. Gazi Mustafa da dertleniyordu. At üzerrıde ölüm kovalamaya alışmiş biryiğitin, kısa bir zaman için de olsa, bir yatakta oturmaya mah, kürn olınası elbette. katlanılır bir şey değildi. Ertesi gün üç beğini yanına çağırdı. Onlarla UZUn uzun konuştu. Gazi Mustafa, bir kaç gün d.nlendikterı sorıra 'akıncılarınm başında yoluna devam etmek niyetinde idi. Fakat beğ . ler bunu kabul etmiyorlardı. Onlara göre Gazi'nin, şöyle uzun bir zaman, yarası da iyileşinceye kadar kavgalardan uzak bulunması Jazım, dı. Bu iki aykırı düşüncenin ba;daşması rnüm; kürı olmuyordu. Gazi Mustafa da, beğler de ısrar ediyorlardı. Fakat sonunda beğlerin düşüncesi ağır bastı: Gazi Mustafa, elli akın. cısı ile kaledekalacak; ötekiler yollarına de. vam edecekler ve dönüşte kalede buluşar'ak yurtlarına birlikte dönecekler ieli. Gazi Mus tafa, bu fikri kabul etmeden kabul etmiş gibiydi. O gece üzüntüsünden hemen hiç uyuyamartı Ertesi gün de kimseyle bir şey korıuşmadı. Akıncılarınm önünden geç.şirıi yas dolu gözlerle sevrettikten sonra, onlardan ay. rılırken sadece: Cörılüm yolunuzdadır : dedi. Böyle ayrıldılar. Fakat gönülleri, düşünceleri birbirlerindekaldı.
sağlıklı ..durumuna ulaşamarnıştı. Fakat o, ken, disini iyi buluyordu. Bir sün namazdan sonra Tanrısına; Rabbim, gücüm yer'ne geldi. Gazi kulunu bundan böyle din uğruna gazadan alıkoyma. Adına ettiğim yeminlerini yerine geth-ebilmem için, kuluna yine fırsatlar ihsan eyle, diye yakardı. O, eskidenberr her namazda böyle dualar ederdi. Çünkü Gazi Mustafa'nın kafir-Ierden almak için ahteylediği büyük, pek büyük bir öcü vardı. Yıllardanberi her vuruşta ve canını cehenneme gönderdiği her düşman. da, bu öcün küçük bir parçasını yerine getirtlmiş sayardı. Bu onun benliğini okadar kaplamış, o derece sarmıştı ki, Gazi Mustafa hayatının, yaşayısmin manasını sadece bu duyguda bulur olmuştu. Gönlünde bu SI2ISI, geçmez yarayı bırakan vakayı, baskina uğr a., yıp Sırplı Yaksiç'ineline düştükleri o kara geceyi hatırladıkça ıstaraplar içinde kıvranır., dı. Devarnı gelecek sayıda
m
toprağa düşeceği muhakkak tı. Ve o an gecikmedi. Gazi Mustafa yeni bir nara ile düşmanının üstüne atıldı. Aynı anda Macardan da sert bir bağırtı işitildi. Gözler, iki kargımn da şmşek hızı ile f ırIad-ğmı gördü'er. Bu sefer ham' leler boşa gitmemiş; Macar, Türk beğini sol kolundan varalarken. Gazi Mustafa da kargısı, nı düşmanın bağrına saplamısti.
«ANKARA»
de
ken
ww w.o tu :j:
*
*
İlk ayrılık günleri Gazi Mustafa için pek sıkıcı oldu. Hiç bir şeyle avunamıyordu. Döğüş gücü kalmamış kocarrıışlar gibi oturmak ona çok ağır geliyordu. Birkaç günü böyle geçirdl. Gördü ki bir mahbus gibi kalede oturmak dayanilir şey de. ğildir. Etrafta dolaşarak oyalanmak kafasına uygun düştü, Zaten artık kendisini ata binip de dolaşabilecek bir halde bulunuyordu, Ertesi günden itibaren yanına aldığı akmcılar la ge. zintilere başladı. Ara sıra avlanma da yapılı. yar, Gazi ve kavgadan uzak kaları akıncılar, düşmana inelire.medikleri ölüm darbelerini av hayvanlarına göndermekle avunuyorlardı. Bu gezmeler \'e avlanmalar günlerce sürdü. Temmuzun ortaları olmuştu. Gazi Mustafa'. nın kolundald yara daha islernek te idi, Henüz
BURSA
P.K.25.
HER
KİTABEVİ
Telefon;
çEşİT
2345
KITAPLAR
Bilhassa Fransızca Tıp Kitaplan çok ehven şeraitle satılır. Frank 32 paradan hesaplanır . ve hiç bir fark ve masraf almadan alıcının adresine kadar teslim edilir. SABOTTA ATLAS, 3 Cilt, 65 Liraya.
ORKUN'UN,
İLAN
ŞARTLARI:
ORKUN diğer dergiler gibi ilan kabul eder. Yarım sayfanın bedeli 60 liradır, ve daha küçük ilanların bedeli buna göre hesaplanır, D ğer bütün dergi ve gazeteler gibi ORKUN ilanlarından ötürü mes'uliyet kabul etmez, Ancak diğer dergi ve gazetelerden iki nok., tada aynlır: L) Yalan olduğunu veya aldatıcı şek ilde mübalagah olduğunu bildiğimiz ilan. ları basmıyacağız. 2) Zararlı şeylere, mesela rakı ve sigaraya. ait ilanları da basmıyacağız. Hiç olmazsa bu kadarını yapmayı yürüdüğümüz mefkCıre yoluna karşı bir vicdan borcu sayiyoruz.
IŞIL
MATBAASI - İSTANBUL İdarehane: S, Feyzullah Cad. A. Mal tepe