Iris galey babam öldüğünde ağlamadım

Page 1

www.eskikitaplarim.com

krmz


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM iris Galey

Çeviren: Müfit Doğaner

KORĠDOR


www.eskikitaplarim.com

krmz

Anne "Böyle bir kitap yazmak kötü bir zevkin iĢaretidir," dediğini duyar gibi oluyorum... Anne, baĢka bir seçeneğim yoktu. Bu kitap kendiliğinden yazıldı. Bizim ne olduğumuz, tecrübelerimiz sayesinde belli olur. Bu, kırıp dökmeden, kendi kimliğimi bulabilmem, her Ģeyin üstesinden gelebilmem adına tek çıkar yol idi. Uyandırdığı akislerle kendimi kabul edilmiĢ hissediyorum. Aslında, her ne kadar dürüst olmak acı verici ise de, bu kitap benim aileme ve kendime verebileceğim en büyük hediyedir. Artık acısı geçti, onunla birlikte beni uzun süre rahat bırakmayan bütün düĢünceler ve hisler de. Ben hürüm ve senin de öyle olman gerekir. Seni seviyorum, anne. Oîivia


www.eskikitaplarim.com

krmz

1 ayan Dresden, bizim Alman hizmetçi, cenaze töreninden sonra bana bir elma ikram etti. Kırmızı elmanın kokusuna hiç dayanamazdım. Çünkü babam kendini yukarıda, çatı katında, elmalann kıĢın depolandığı yerde vurmuĢtu. Ben daha on dört yaĢında idim ve buna neden olmuĢtum. Bradford'daki evden nefret ederdim. Orada yaĢadığımız sürece eve gelmekten nefret etmiĢtim. Mutfağın yanındaki bulaĢık odasına bakıyordum ve Bayan Dresden'i yumurta kremasını bir kabın içinde hararetli bir Ģekilde çırparken gördüm. Etli kolları hareketleriyle aynı ritimdeydi. Ne zaman kriz çıksa o hep puding yapardı. Bütün sarı kremaları höpürdetip kırmızı renkli fırın tuğlasından yapılmıĢ yeni ocağa bakarken, yıkılıp atılmıĢ olan siyah cilalı Yorkshire Ģöminesini arıyordu gözlerim. Eski zamandan geriye kalan tek Ģey, nemli, unutulmuĢ çamaĢırları ile tavanda makaralı kancaya asılı elbise askısı idi. Tiksintiyle babamın külotlarına ve Ģu bizim hizmetçi kadına bakıyordum... Tüylerim ürperiyor ve sırtımdan aĢağı soğuk ter damlaları yuvarlanıyordu. Onun bu külotlara artık ihtiyacı olmayacak, diye düĢünüyordum. Seviniyor ve hiç üzüntü duymuyordum. Kendi kendime annemin nerede olduğunu sordum. Hatıralar yoğunlaĢıyordu. 7


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Her akĢam, babam Triumpb Dolomite arabası ile yokuĢ yukarı çıkarken korkardım. Onu yan pencereden izlerdim. Titizlikle arabasını inceler, mavi boyası üzerinde en ufak bir kir lekesi olup olmadığını kontrol ederdi. Sonra artritli kalçasıyîa topallayarak arka kapıdan içeri girerdi. Bayan Dresden'e nasıl bağırdığını, nasıl azarladığını duyardım. Her akĢam beni bekletirdi, çünkü benim temizlemek zorunda olduğum ayakkabıları denetlemek isterdi. Bazen ayakkabıyla kafama vururdu, bazen de karnıma. "Ben ona yemek piĢirmesini öğrettim ama katiyen benim ona gösterdiğim gibi yapmıyor ve sen de aptal kafalısın. Bir çift ayakkabıyı benim gösterdiğim gibi temizlemeyecek kadar aptal mısın? Neden benim çocuğum bu kadar beceriksiz? Ne suçum vardı da, bir sürü aptal kan müsveddesi üe aynı yerde olmaya mahkum edildim?" O daima eve giriĢte bağırırdı: "Hatalarından sadece sen sorumlusun. Bunun için de disiplinli olmayı öğrenmeli ve ona göre yetiĢtirilmelisinf Alnımda ĢiĢlikler olduğu zamanlarda bile kimse onun otoritesinden Ģüphelenmeye cesaret edemezdi. O iĢ hayatında kendini geliĢtirmiĢti. TanınmıĢ Ġsviçreli bir kimya firmasının müdürü olarak saygın bir yer kazanmıĢ ve korkulan biri haline gelmiĢti. Hepimizi aĢağılık kompleksi içinde olduğumuz konusunda ikna etmiĢti. O daha çok bir erkek evlat istemiĢti ve bize gösterdiği sabır karĢısında, ona ne kadar acımamız gerektiğini hissediyorduk. Ve her akĢam daha kötü Ģeyler, çok daha kötü Ģeyler olurdu. Hatırlayınca bile zor nefes alıyorum. Krema kabını parmaklarımla yalayarak boĢaltırken ve kirli ayakkabılarımı ayağımla kenara iterken, "Bu gece yok.' Artık hiçbir gece yok'.." diye söyleniyordum. a


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

"Ne dedin?" diye sorardı hizmetçi. "Yok bir Ģey, Bayan Dresden!"

Tekrar cenaze töreni aklıma geliyordu. Ağlamak için çok gayret sarf etmiĢtim, ancak gözyaĢlarını gelmek istemiyorlardı. Hepimiz mezarlıktaki kilisenin önünde duruyorduk. Annem, koyu mavi renkli matem elbisemin kemerinin dönmüĢ olduğunu bana iĢaret ediyordu. Onu okulda da giymiĢtim ve okulda üniformasız tek kız ben idim. Bugün benim için okul tatildi. Hatırlıyorum da arkamda birleĢtirdiğim ellerimin gerçekte hissettiklerimden çok, ne kadar üzüntü duyduğum izlenimini vermesini ne çok istemiĢtim. Kiliseye, sıra sıra mezarlardan sıvıĢmanın sevinciyle girdim, AĢağıda iskeletler, çürümüĢ etler. Bir zamanlar diĢ hekimlerinin altın dolgularla donattığı sırıtan diĢler, ġimdi bu sinirlerin hepsi ölü. En ön sırada oturuyordum ve Tanrı'nm beni görebileceğinden emindim. Kederlenmekten çok, kötü Ģeyler düĢünüyordum. Babamın firmasından arkadaĢlarım ve adamları fark ettim. Benim gördüklerim ağlamıyorlardı. Annemden baĢka kimse ağlamıyordu. Firmanın gönderdiği yeĢil, beyaz ve altın renkli çelenk diğerlerine oranla en büyükleriydi. Çiçekler kıĢın ardından sanki tabutun üzerine konmak için sert toprağı delerek gün ıĢığına çıkmıĢlardı! ġimdi evde bulaĢık odasında kendime soruyordum, acaba annemin ve baĢkalarının beklentilerine uygun olmak için daha baĢka mı davranmam gerekirdi. Onu yapamazdım, diye düĢündüm. Yapamazdım, çünkü tüm hissettiklerim inanılmaz bir hafifleme idi. Hafifleme o kadar büyüktü ki, oracıkta ağlayasım geliyordu. "Puding için teĢekkürler," diye bağırdım ve karanlık koridorda yürürken duvar kaplamalarını tekmeledim. 9


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"Yeter, kes Ģunu artık ve çoraplarını yukarı çek!" diye gürlüyordu Bayan Dresden. Oturma odasının önünden geçerken Ģöminede ateĢin yanmadığmı görünce ĢaĢırmıĢtım. Her akĢam ayakkabı temizleme iĢinden sonra babam bir güğüm Guinness birası ile ateĢin önüne otururdu. O ocak demiri ile Ģömine ateĢini öyle bir karıĢtırıyordu ki, demir bile sıcaktan kıpkırmızı olur ve onu hemen suya batırır, karıĢtırırdı. Köpüğün nasıl yükseldiğini ve bardaktan taĢtığını görebiliyordum. Köpüğü içine çektiğinde dudakları bembeyaz olurdu. Bir keresinde, kendimi çok cesaretli hissettiğim bir anda ona sordum: "Babacığım (çünkü benim ona baba dememe izin vermezdi), sen beni neden sevemiyorsun? Biliyor musun, hani diğer babacıklar gibi?" O alaylı gözlerle bakarken, çene adaleleri oynuyordu. Dizlerini birleĢtirdi ve deri koltuğunda geriye doğru yaslandı, ayaklarını ileri doğru uzatırken elini pantolonun cebine soktu ve dedi ki: "Bak, ne kadar büyümüĢ. Oyuncağına bak. Bak, nasıl zıplıyor! O sana ait. Senin ona dokunmanı ve onu tutmanı istiyor. Önün elinden baĢka bir Ģey gelmez. Bak, oyuncağın hasıl zıplıyor."

Ben orada kalakaldım ve her zamanki gibi bu korkunç iğrenme duyguları içimde yükselmiĢti. Kaçmak istedim ama cesaret edemedim. Çabuk bir bakıĢla kimsenin gelmediğinden emin olduktan sonra benim üzerime atladı, bileğimden beni yakaladı ve elimi oraya doğru bastırdı. Onun bir zamanlar oturduğu koltuğunu ve boĢ Ģömineyi gözlerimle süzüyordum. BaĢımı diğer tarafa çevirdim. O zamanlara ait bir duygu beni alıp götürdü. Yalnızlığın ve değersizliğin vermiĢ olduğu acı bir duygu. Ġçimdeki Ģey, "Ģu iğrenç cinsel parça" olmadan beni tutacak, okĢayacak birini özlüyordu.

10


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM Ö LDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

KoĢmaya devam ediyordum, aĢağıda karanlık merdivende durdum ve yukarıya baktım. Orada yukarıda yapmıĢtı. YavaĢça çatı araĢma çıktım. Elmaların kokusu etrafımı sarıyordu. Mide bulandırıcı. Kollarımı korkulukların üzerinden aĢağı yukarı kanat gibi hareket ettirirken, "Ben bir kuĢum. Ben bir kuĢum ve uçabilirim ve bir kız ve bir kuĢ olmak ve uçabilmek ne iyi." Demek geldi içimden. Neden ben bunu hep yukarı çıktığımda söylüyordum? Yukarıda onun oda yatak odasının önüne geldiğimde durakladım, bu kapıyı ne çok kullanmak zorunda kalmıĢtım. Hiddetle kapıyı açtım ve tavana gözlerimi diktim. "ġimdi artık her Ģey iyi." dedim yüksek sesle. "O artık ebediyen gitti! O artık bana acı veremez, hiçbir zaman!" Bir süre sonra bakıĢlarımı yere indirmeye cesaret edebildim. Gördüklerim beni dehĢete düĢürmüĢtü. Kendimi iyi hissetmiyordum, burada kalmak iste miyordum ancak oraya bakmak zorundaydım. Mavi beyaz çizgili yatak üzerinde büyük nemli bir leke vardı. YıkanmıĢ, kırmızımsı leke babamın ölümünün kanıtı idi. Sanki bir zorunluluk gibi yatık tavanlı, dam pencereli odada etrafa bakmak zorunda hissediyordum. Orada çalıĢma masası, taburesi, yatağı ve komodini... Hepsi krom ve siyah mermerdi... kırmızı-beyaz, duvara dört çivi ile tutturulmuĢ îsviçre bayrağı dıĢında. Bacaklarımı açıp üzerime abanan kemikli, çıplak kafalı adamı karĢımda görür gibi oluyordum. Her Ģey baĢladığında daha dokuz yaĢmda idim. KarĢı koyduğum zamanlarda beni nasıl tokatladığını hatırlıyordum. Vücudumu daha iyi inceleyebilmek için nasıl da hızlıca komodinin üzerindeki altın çerçeveli gözlüğüne uzanıyordu. Sanki "Kırmızı ġapkalı Kız"daki kurt nine gibi. 11


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRĠSGALEY

Neden Ģimdi ben bunları düĢünmek zorunda idim? Bir ma sal! Vay! Nasıl sürttüğünü, nasıl hırpaladığın ı ve beni nasıl gö zleri ile süzdüğünü! Beni yap maya zorlarken o ince kolların ın nasıl kasıldığın ı! Hadi, hadi, hadi, biraz aĢağı ve biraz yukarı, ta ki nefesi tıkanıp, inlemeye baĢlayana kadar, tğrenç... Fakat benim tek bekled iğim iĢaret hemen sonrasında uykuya gidebilecek olmamd ı. "Senin üzerine toprak attılar! Sen Ģimd i mezarındasm ve muhakkak tabutuna çivilen miĢsindir! Artık asla bana acı veremezsin, bana iĢkence yapamazsın!" Sonra arkamı döndüm ve merdivenden son bir kere aĢağıya indim. Kendimi evden dıĢarı attım ve sokağa fırladım. Benim dünyada sadece bir tane arkadaĢım vardı. Gid ip onun kapısını çaldım. Bayan Abbott'un ayak sesleri geliyordu. Her zamanki gib i çürük kap ısının aralığından bakarak güvensiz bir sesle, "Kim var orada?" diye seslendi. "Benim, ben... Oliv ia" "Oliv ia, tatlım..." O anda kapıy ı açtı ve beni utandıracak derecede ĢaĢkın bir ifadeyle süzmeye baĢladı. Daha da utandırıcısı karĢılama merasiminin ikinci kıs mıyd ı: Beni kollarının arasına ald ı, yavaĢça dizlerin in üzerine çö kerek kulağın ı benim darac ık vücuduma bastırarak, daha da aĢağılara kaydı, sanki kemikli dizlerimi din ler g ibi görünüyordu. Ben bu bölümden nefret ederdim, kızarırd ım, gülmeyeyim d iye kendimi zor tutardım ve kendi kendime sorardım, neden bu bütün dünyada böyle. Sonra sanki gizli bir iĢaret verilmiĢ gibi Bayan Abbott ayağa kalktı ve beni oturma odasına götürdü.

12


www.eskikitaplarim.com

krmz

TeĢekkür ederek üzerinde ayı postu örtülü kanepeye oturdum ve ellerimi cam gibi san gözlere sahip kocaman kafasının üzerine koydum. Burada Ģöminenin sıcaklığında, cenaze töreninden sonra ilk defa biraz dinlenebilirdim. Bayan Abbott dıĢ dünyadan neden bu kadar uzak durduğunu daha önce bana anlatmıĢtı. O agorafobi hastası idi. Geceler boyunca kitap okur ve gündüzleri de genellikle uyurdu ama benim için daima zaman ayırırdı. Ġlk kez onunla, kuĢları bahçesinde yemlerken tanıĢmıĢtık. Onun sayesinde Ġngiliz edebiyatından büyük çeĢitlemelerle tanıĢtım. O bana okuyunca benim çok hoĢuma giderdi. Ġçimden gülerdim o Great Expectations'* dan okuyunca, zira sanki orada yazılanlar onun eski moda evinde gözüme iliĢenlerdi. Perdeler yırtılmıĢ, iplikleri gözüküyor, duvar kâğıtları parçalanmıĢ, Ģeker kırıntıları yapıĢmıĢ yıkanmamıĢ çay bardakları... Bütün bunlar benim üzerimde, bizim sürekli dırdırlanma, çok çalıĢma, dinlenmeden yoksun olma ve hayal kırıklığı ile ulaĢılabilen Ġsviçreli mükemmeliyetçiliğe zıt olarak, çok özel bir çekim kuvveti ya ratırdı. Burası benim hoĢuma giderdi. Babam buraya gelmemi yasaklamıĢtı ama arkadaĢ edinmekte serbest idim. Cenaze töreni sonrası onunla otururken bunu aniden fark etmiĢtim. ġimdi anlıyordum ki, babamın dayakları, gaddarlıkları, aĢağılatıcı adaletsizlikleri artık son bulmuĢtu. Bayan Abbott'un Ģefkat dolu yüzüne baktığımda, onun yıllardan beri giydiği yosun yeĢili, yıpranmıĢ önlüğünü, kırlaĢmıĢ, iki örgülü saçlarını görüyordum. Her Ģey çok güzeldi ve kendimi güvende hissediyordum. GevĢemeye baĢladığımda birdenbire benim burada hayatımdaki yeni insanlarla içine girdiğim emniyet ve güven duygusunu, kendi ailemin yanında tatmadığımı anladım. DüĢündüğüm kiĢi annemdi ve bu kıyaslamayı yapmaktan çabucak vazgeçtim. * Ġngiliz yazar Charles Dickens'ın romanı: Büyük Umutlar.

13


www.eskikitaplarim.com

krmz

Etrafta sağda solda duran kitap yığınlarını, ağır altın çerçeveler içindeki yağlı boya resimleri, cam fanuslar içindeki içi doldurulmuĢ kuĢları, arada bir elime almaya izinli olduğum devekuĢu yumurtasına bakıyordum. Hemen Ģöyle derdi: "Ben sana bir bardak çay ve yanına çikolatalı kekinden getireyim..." Ben de Ģöyle karĢılık verirdim: "Senin o çi-ko-la-ta deyiĢini çok seviyorum..." Ġkimiz de gülüĢürdük onun Ġngiliz, benim de Ġsviçre aksanlarımız üzerine... Önce bana "Balkonszene" (Balkon Sahneleri) veya "Sein öder nicht sein" (Olmak ya da Olmamak) kitaplarını okumasını rica ettim ama sonra anladım ki, beni oyalamak için çözüm değildi, konuĢmam lazımdı. Ona güvenmem, olanları anlamaya çalıĢmam gerekirdi. "Sizinle konuĢmayı çok isterdim ama bileyemiyorum nasıl?" "Anlıyorum. Senin deniz mavisi elbisen çok daha güzel. Si yahtan daha fazla yakıĢıyor." "O bugün gömüldü. Ağlayamadım." O sadece "tatlım" diyebildi. Sessizlik... Bir süre sonra onun suratmdaki kas hareketleri ni izlerken, "O kendini vurdu..." dedim. Suratı ifadesizdi. Benim gerginliğim giderek çözülüyordu. KonuĢmam gerekiyordu, her Ģeyi ortaya çıkarmam lazımdı. "Bunu benim yüzümden yaptı..." Kendimi taĢ gibi katı hissediyordum... "Sen bana her Ģeyi anlatabilirsin, ama sadece gerçekten isti yorsan, tatlım... Sadece sana yardımı olacağına inanıyorsan. Ben uzun zamandan beri biliyorum zaten oralarda bir Ģeylerin yolunda gitmediğini... Sen hep böyle sıkıntılı görünüyorsun...". "Bu konu hakkında konuĢmak çok zor ve her Ģey aslında öyle..." 14


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Hadi gel, gel, her Ģey geçti... Sen Ģöyle iyi bir ağla ve içini dök; bak o zaman kendini çok daha iyi hissedeceksin." Dilim dolanarak, "Sanki tüm acı içimden çıkmak ister gibi... Kelimeler ile... ama annem, "Ģok edici" diyor. Üzerine konuĢmamam gerekiyormuĢ. Ama ben o iĢi onunla yapmak zorunda kaldım ve bu Ģok edici değil miydi, bunu yapmak zorunda olmam? Ah! Ben dayanamadığını için, iki kez bu konu hakkında konuĢtum. Bir keresinde ziyarete gelen insanlara ki onlar sonra hemen polise gittiler ve sonra da polis memuru hanıma." "Al burada bir mendil var..." "Bütün bunları neden yaptı, bir anlayabilsem? Görüyor musunuz, Bayan Abbott, o bu korkunç Ģeyleri benimle yaptı ve derdi ki, hepsi çok normal, ama kimse bunun üzerine konuĢmamalı... Kafam karmakarıĢık ve olanları anlayamıyorum. Ve dayanamadığımdan, olanlar üzerine konuĢmak istediğimde, kendini vurdu ve öldü. Hepsi benim suçum ve cenaze töreninde ağlayamadım bile. Onu hiç sevmedim. Elbette üzülüyordum, o da topalladığı ve hep acı çektiği için ama o kadar kötüydü ki hemen adileĢebilirdi. Bir baba asla, bir aile asla..." Beni kendine doğru çekti, elini omzuma koydu ve daha önce hiç olmadığı kadar hüngür hüngür ağlamaya baĢladım. "Bu tek ailem oydu..." diye bağırıyordum, "keĢke hiç olmasaydı." Hüngür hüngür ağlamaktan zor nefes alır durumdaydım. "Gel... gel... tatlım... Bütün bunlardan hiç haberim olmadı... Sana yapılanların hepsi çok korkunç... Senin bu kadar çekmiĢ olman^ benim gözümün önünde bu kadar mutsuz olman ve kimsenin bir Ģey bilmemesi..." "Beni çok korkutuyor ve öldürmekle tehdit ediyordu..." "OlivîaL" "Siz her Ģeyi bilseniz beni bir daha sevmezsiniz... Bir daha benim arkadaĢım olmak istemezsiniz. Eminim... Eminim..." 15


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Olivia, ben seni hep seveceğim ve daima senin arkadaĢın olarak kalacağım. Ama bu öyle inanılmaz bir Ģok ki! Kimsenin bilmediğini ve sana yardım edemediğini düĢündükçe!.. Tanrı aĢkına sana ne yaptı? Ne kadar sürdü bu?" "Dört yıl..." "Ah, zavallım benim... Çok sevindim artık her Ģeyin geçtiğine... Yani demek istediğim... Peki annen ne diyordu bu olanlara? O da bilmiyor muydu? Fark etmiĢ miydi?.." "Bunu polis memuru hanım da sordu. Annemin bundan haberi yoktu. O da korkardı babamdan. Hepimiz korkardık..." SoğumuĢ çayımı içerken kekimi de yedim. "Bunun üzerine konuĢmak sanki intikam almak gibi geliyor bana... Doğru olabilir mi?" "Olivia, eğer sana iyi bakmakla yükümlü olan, senin iyilik ve refahından sorumlu olan büyükler bir Ģeyler yapmıĢ ve seni büyük çalkantıların içine düĢürüp, seni derinden yaralamıĢlar ise, senin bu olayların üstesinden gelebilmen için yaptığın ve yapacağın her Ģey doğru ve adildir. Senin de haklann var... Bunu bilmen gerekir." "Çok Ģey var bir türlü anlamadığım..." "Çok hiddetliyim, yavrum... Kendine bak! Böyle küçük, ince ve soluk benizli. Aç bir kuĢ gibi görünüyorsun... Senin ebeveynin sana böyle muamele etmeye nasıl cesaret edebildiler! Böyle bir kuvvetin altında böylesine yardımsız..." Onun hiddeti bana güç veriyordu ve ben Ģimdi ruhumu temizlemek istiyordum. Böylece baĢladım...

16


www.eskikitaplarim.com

krmz

2 CCTTer Ģey dört yıl önce baĢladı. Nedeni, sanırım, piyano J7Xdersleri hakkındaki konuĢmaydı. Biliyor musunuz Bayan Abbott, bir bisikletim olmasını dünyadaki her Ģeyden daha çok istiyordum. Güzel, koyu yeĢil, parlak kromlu. Ata binmek de benim tutkum olabilirdi, ancak babacığım - babamı kastediyorum - buna asla izin vermezdi. Onuncu doğum günüm yaklaĢırken bir sabah kahvaltı sırasında bana bir bisiklete sahip olmayı mı yoksa piyano dersleri almayı mı daha çok istediğimi sordu. Çok heyecanlanmıĢtım. Sevinçten deliye dönmüĢ halde tam 'bir bisiklet' diyeceğim sırada, annemin bakıĢlarıyla karĢılaĢtım. Biliyor musunuz, bu sadece annelerin sahip olabileceği türden bir bakıĢ. O, Mozart'ı seviyordu ve Ġsviçre'yi çok özlüyordu; sürekli, evde müzik çalınmasının kendisine ne kadar iyi geleceğini söylüyordu. Onun üzgün bakıĢı bana acı veriyordu ve o anda ben de 'piyano dersleri' diye yanıt verdim." '"Geçen zaman içinde, kendim için bir Ģeyler istemenin ne kadar kötü olduğunu düĢünmeye baĢladım. Neden sadece baĢkalarının benden beklediği gibi seçimler yaptığımda, uyguladığımda, düĢündüğümde ve öyle davrandığımda, sevimli bir kız oluyordum? Sanki benim hiç hatırım yoktu ve önemsizdim. Sanki ben yoktum ve de kendime ait fikrim olamazdı. Bunların hepsi bir Ģekilde birbiriyle bağlantılıymıĢ gibi görünüyordu. Ben sadec. neden olduğunu bilmiyordum. Tamamen çeliĢkiler içindeydim:'

17


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Her ne olursa olsun, bisikletler ve piyano dersleri üzerine yapılan kahvaltı konuĢmasından sonra babam, beni 'yaĢamın gerçekleriyle' takdis etmenin zamanının geldiğini söylüyordu. Anneme, 'Bırak bana, Ida. O Ģimdi yeterince büyüdü,' dedi ve beni alıp çalıĢma odasına götürdü." "Kapıyı kapadı ve çiçeklerden, polenlerden, tohumlardan, arılardan bahsetmeye baĢladı. Kendimi ağır, koyu renkli deri koltuk üzerinde hiç rahat hissetmiyordum; çıplak bacaklarımda kendini ıslak ve soğuk hissettiriyordu. Babam bana, karnımda milyonlarca yumurtalar olduğunu ve tüm erkeklerde olduğu gibi onda da spermaların bulunduğunu söylüyordu. 'Küçücük Ģeyler, yılan gibi kıvrılan, dolanan," diyordu. Sonra da bana, yakında benden kan akacağını, kötü kokacağımı ve pis olacağımı açıklıyordu. 'Bunu asla kimseye fark ettirme ve her zaman temizliğine dikkat et' diyerek yanlıĢ bir Ģey yapmıĢım gibi beni azarlıyordu." "Onun neden bahsettiğini kavrayamıyordum ve bu bana korku veriyordu. Ötekini de bana daha sonra göstereceğini söylüyordu. SöyleyiĢ Ģekli, bana bakıĢı beni rahatsız ediyordu, sıkıyordu." "Sonra gidebilir ve her Cumartesi günü olduğu gibi, diğer çocuklar caddede bisikletlerini aĢağı yukarı sürerlerken ben arabayı temizleyebilirdim. Babam onlara katılmama asla izin vermiyordu. O konuĢmadan kısa bir süre sonra bir akĢam yatağıma geldi. Bana dokunmuĢ olmalı ki, oraya, aĢağıya, uyandım ve kendimi çok tuhaf hissediyordum. Sanki çiĢimi yapmıĢtım, yapmak zorundaydım veya öyle bir Ģey. Çok korkmuĢtum. Ancak beni omuzlarımdan bastırıyordu ve kulağıma, onu çok iyi dinlememi, zira söylemek istediklerinin çok önemli olduğunu fısıldıyordu." "ġöyle bir an bu fısıltı bana ıslak ve kulağıma o denli yakın, sanki bir kızla fiskos ediyormuĢum gibi geldi. Bunu yapan annem veya bir kız arkadaĢım olsaydı bu yakınlığı güzel bir Ģey olarak hissedebilirdim. Fakat o bana, genç kadınların birer 'pısırık' eĢ 18


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM ve sevgili olmasınlar diye, bilmesi gereken Ģeyleri öğreteceğini söylüyordu. Bunun ikimizin arasında bir sır olarak kalmasını ve hiç kimseye, anneme bile anlatmamam gerektiğini söylüyordu. Sonra bana silahından - bana evin bodrumunda sık sık atıĢ talimleri yaptırıyordu - ve konuĢacak olursam beni onunla susturmak zorunda kalacağından bahsediyordu. Bayan Abbott, bunları anlatmak çok zor geliyor."

"Kolunu benim omuzlarıma koyuyordu. Her Ģeyden kurtulmak istiyordum. Doğruyu yanlıĢtan ayırmam bana öğretilmiĢti, ama ben ĢaĢkındım, çünkü gerçek o kadar farklı görünüyordu ki. "O bana bunun her zaman böyle olacağını, hatta evlensem bile, devam edeceğini söylüyordu. Benim karanlıktan ve hayaletlerden çok korktuğumu biliyordu. Bizim evde hayaletlerin olduğundan bahsediyordu. Eğer uslu olur ve onun her istediğini yaparsam bana bir kötülük gelmeyeceğini söylüyordu. Ben de onu kızdırmamak için her Ģeyi yapıyordum, ancak o benim aptal olduğumu iddia ediyordu. Onun beni cezalandırması ve bana acı çektirmesi, benim suçummuĢ. Ondan hep korkuyordum." Bayan Abbott ateĢe bakıyor ve sırtımı yumuĢak bir Ģekilde sıvazlıyordu. ġimdi içimi dökmüĢken çayımı içiyordum. "Sen hiç öteki çocuklarla eğlenemedin mi veya oyun oyna yacak zamanın olmadı mı?" "Babam beni ötekilerden uzak tutuyordu. Bu nedenle buraya gelmeme dahi izin vermiyordu. O olmadığı zamanlar, annem beni sinemaya veya doğum günü partilerine beraberinde götürüyordu, sanatçılar derneğinden arkadaĢlarını da davet ediyordu. Annemin de olmadığı zamanlarda Bayan Dresden benimle ilgileniyordu. AkĢam ev ödevlerimi hallediyor, piyano çalıyor veya 19


www.eskikitaplarim.com

krmz

ĠRĠS GALEY

bulaĢıkları yıkıyordum. O evde olduğunda da yürüyüĢ yapıyordum." "YürüyüĢ yapmanın ne kötülüğü olabilir ki?" "Eğer babam oradaysa her Ģey mahvoluyordu." Ġğrenerek ona, geceleri babamla civardaki Yorkshire Bataklığı'na yaptığımız yürüyüĢleri anlatıyordum. "Aslında o yerden hoĢlanıyordum, orayı güneĢ ıĢığında ve rüzgârda, benim Ġrlandalı cüce terier'im Glenny ile oynarken seviyordum; kuru taĢ duvarların vadi ve bataklık manzarasında çizdiği kilometrelerce uzunluktaki desene baktığımda kendimi öyle özgür ve mutlu hissediyordum ki. Ben otlar içinde yatıp temiz, sıcak kokuyu teneffüs eder ve tarla kuĢlarının uçuĢlarını seyrederken Glenny havlıyordu ve tavĢan yuvalarını ortaya çıkarıyordu. "Yine her akĢam o önce benim ve okul ödevlerimin üzerine eğiliyordu. DiĢlerinin arasından 'Ģist, Ģist' sesleri çıkartırken üç parmağıyla da dörtnala giden bir at gibi masanın üzerinde tempo tutuyordu ve onun sorularına vereceğim cevapları bekliyordu. Sorular sanki tabancadan çıkan mermiler gibi yağıyordu, matematik veya Fransızca. Öyle ki, Ģist, Ģist, vuruĢ, soru, tokat, soru, tokat, vuruĢ, Ģist, Ģist. Bana o kadar korku veriyordu ki artık düĢünemiyordum; bağırabilirdim ve her defasında fenalaĢıyordum. Özellikle o birdenbire 'YürüyüĢe! dediğinde. "Bayan Abbott, o topallayarak tepeye tırmanıyordu ve benden elimi yağmurluğunun cebine sokmamı istiyordu. Aslmda cep falan yoktu, sadece bir yırtmaç vardı ve onun... onun, bili 1

yorsunuz iĢte, Ģeyini tutmamı istiyordu." Bir yandan gözlerim ayının postuna kaydı. "O an kusabilirdim. Yıldızlara, yukarıya bakıyordum ve kendi kendime, o kadar nefret ettiğim bu Ģeyleri yapmak zorunda olmam, acaba Tann'nın emri mi diye soruyordum ve bu daha ne kadar devam edecekti? Bize okulda ve Pazar günleri kilisede, 20


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

ebeveynlerimize hürmet etmemiz, saygı göstermemiz ve onları sevmemiz öğretiliyordu." "Aman Tanrım, zavallı çocuk!" "Ah, Bayan Abbott, zamanla her Ģey daha da kötüye gitti. Bazı akĢamlar orada, yukarıda taĢ duvarlardan birinin arkasında yere çömelmek ve onu ağzıma almak zorundaydım. Her defasında sertleĢiyordu. Neredeyse boğulacağımı hissediyordum. Babam beni saçlarımdan veya kulaklarımdan sıkıca tutarak ileri geri ittiriyordu, kırpılan bir koyunmuĢum gibi. Ben hıçkıra hıçkıra ona duyurmadan ağlıyordum. Sanki *F* tonunda sesler çıkararak diĢlerinin arasından nefes alıp veriyordu ve 'F'ler kısa ve yavaĢ olmaya baĢladığında biliyordum ki yakında bitecekti." Bayan Abbott ağlıyordu. "Ben o... beyaz Ģeyi yutmak istemediğimde de çok kızı yordu." "Olivia! Ah, Olivia, ne hasta bir adammıĢ senin baban! "Bunu polis abla da söyledi." "Ağlamayı bırak, canım. Sil gözyaĢlarını. Koluna değil! Al iĢte mendil." Bir yandan burnumu siliyor ve bir yandan konuĢmaya devam ediyorum. "CL.o, annemden ve akĢam yemeğine davet edilip sonra da polise giden o adamlardan sonra anlatmam gereken kimse oydu. Bana hikâyemi defalarca anlattırdı, baĢından itibaren, yeniden, tekrar, tekrar, sanki bana inanmıyormuĢ gibi." "O buna mecburdu canım, zira böyle hikâyeler uyduran öyle insanlar var ki, o da senin gerçekleri söyleyip söylemediğini bulmak istiyor. Bu senin için eziyet'olmalı. Kibar mıydı? Sana karĢı dostça mıydı?" "Ah evet. O üniforma içinde biraz etkileyici, ama çok samimi"

21


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Bütün bunlar birdenbire nasıl ortaya çıktı?" Ona, babamın arteritten dolayı üç aylık kur için Ischia Adası'na gitmek zorunda kalmasına ne kadar çok sevindiğimi anlatıyordum. Bana eziyet edemeyecek olması ne rahatlatıcıydı. Dayak yok, azar yok, cezalandırmalar da yok. Bütün gece huzur içinde rahatça uyuyabilecektim. Bu benim için yeni bir yaĢamdı, özgürce ve daha mutlu, sadece bazen korkulu rüyalar görüyordum. "Bir akĢam annem, babamın iĢ yerinden iki isviçreliyi bize akĢam yemeğine davet etmiĢti. Yemek sırasında birdenbire, 'Olivia, babandan bir mektup aldım. Yarın eve geliyor!' dedi. Ben dehĢetten felç olmuĢ gibiydim. Her Ģeyin yeni baĢtan baĢlayacağını biliyordum. O kaba kuvvet, o geceler, banyodaki iğrenç sabahlar, acı ve korku, Cumartesileri ve kendimi bağırırken duyuyordum: 'Hayır! Bir daha asla! Ġsterse beni öldürsün. Onu bir daha görmek istemiyorum!' Herkes ağızları açık Ģekilde bana bakıyordu. Onlara her Ģeyi anlatıyordum, onlara onca yıl onun bana neler yaptığını anlatıyordum. Annemin rengi atmıĢtı. Bana büsbütün inanamıyormuĢ gibi bakıyordu. Ayağa kalktı ve tuhaf, titrek bir sesle, 'Bu doğru olamaz! Bunu bilmiyordum. Tüm bunlardan haberim yoktu. Gerçek olamaz!' dedi. Sürekli olarak bunu tekrar ediyordu. Adamlardan biri birdenbire yerinden kalktı ve öteki de onun arkasından koĢuyordu. Az sonra polis abla Killarney ile birlikte geri döndüler." "Nasıl oluyor da annenin hiçbir Ģeyden haberi olmuyordu?" "Herkes bunu bilmek istiyordu. Fakat görüyorsunuz, anneciğim pek iyi değildir. Geceler boyunca o bodrumda resim yapıyor, viski içiyor, sigara tüttürüyor ve vatan hasretini bastırmaya çalıĢıyordu. Gündüzleri uyuyarak vakit öldürüyordu. Her Ģeyle 22


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bayan Dresden ilgileniyordu. Ben kendimi çok körü hissediyorum." Bayan Abbott saçlarımı okĢuyordu. "Buraya gelmem iyi oldu, bana yardım etti. Kendi kendime soruyordum, Ģimdi bana ne olacaktı. Biliyor musunuz, babama hep acımıĢımdır, kalça ağrıları ve topallamasından dolayı, fakat eğer o arteriti olmasaydı, belki de daha burada olurdu ve..." "HiĢt, canım, hiĢt! Her Ģey geçti, gitti. Ne dersin, Ġngiltere'de kalacak mısın?" "Kalmak isterdim. Özellikle de böyle bir zamanda. Yorkshire'ı seviyorum ve artık nihayet ben de 'Balık ve Cips' yiyebilirim. O benim öteki çocuklar gibi olmama hiç izin vermiyordu." "Balık ve Cips mi? Ama bunlar pek öyle iĢtah kabartacak Ģeyler değil ki, senin özlediğin," diye gülüyordu Bayan Abbott. "Benim için öyle. Nihayet ben de kendimi ötekiler gibi, içlerinden biri olarak hissedebileceğim." "Galiba, ne demek istediğini anlıyorum." "Umarım, size bütün bu olanları anlattıktan sonra, aramızdaki her Ģey eskisi gibidir!" "Tabii ki her Ģey eskisi gibi ve bizim aramızdaki her Ģey de eskisi gibi kalacaktır, Olivia. Sen ne zaman istersen bana gelebilirsin. Kendini biraz daha iyi hissediyor musun?" "Evet ama hala biraz tuhaf hissediyorum. Bu öyle bir acı ki, hani insan bileğini burkar ya, öyle bir Ģey, sanki kalbimi veya ruhumu ya da içimde ne varsa, burkmuĢ gibiyim." "Biliyorum. Zamanla her Ģey düzelir. Büyüdüğünde her Ģeyi unutacaksın." "Bayan Abbott, cenaze töreninde üzüntülü olamadığım için ben kötü bir insan mıyım?" 23


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Hayır. Hissettiğin Ģey çok doğal. Eğer baban sana onu özletecek, hasret çektirecek hatıralar bırakmadıysa neden üzülesin?" "Bu neredeyse, kötü ebeveynlere sahip olmak sanki güzel bir ĢeymiĢ demek gibi, çünkü onlar sevilenler gibi öyle pek özlenmiyorlar." "Hayır, yavrum, hayır! Güzel olmayan Ģey aranmadığında veya izlenmediğinde sevilmediğini gösterir." Bu cümleyle beni kendine çekiyor ve sıkıca tutuyordu. GözyaĢlarıma rağmen gülümseyebiliyordum. "Harika değil mi? Artık size gizlice kaçıp gelmeme gerek yok." "Evet! Hadi çocuğum, Ģimdi evine git." Kapıya doğru yürüyüp dıĢarı çıktık. "ġunu hiçbir zaman unutma, sen harika bir insansın. Kendi yolunu çizeceksin." Bahçenin kapısına doğru giderken caddenin öbür tarafına siyah taĢtan evimize bakıyordum. Durdum ve dönüp arkadaĢıma baktım. O halen eĢikte duruyordu. Bir içgüdüye uyarak geri döndüm ve ona doğru koĢmaya baĢladım. Ona sarıldım ve birlikte hıçkıra hıçkıra ağlamaya baĢladık.

24


www.eskikitaplarim.com

krmz

3 önüp cadde üzerinden, güllerin yanından geçerek taĢ merdivenden yukarıya koĢtum ve eve girdim. Buharlı ütünün tıslayan sesi ve yeni yıkanmıĢ buharlaĢan çamaĢırların ıslak kokusu, bana diğer insanların yuvalannda ne kadar huzurlu ve rahat olduklarını düĢündürüyordu. "Annem burada mı?" diye sordum Bayan Dresden'e. "Annem burada mı? Annem burada mı? Hep aynı soru." Ona sarılmak istediğimde beni eliyle itti. Birlikte sessizlik içinde akĢam yemeğini yedik ve sonra ben yatağıma çekildim. Bu arada Just WillianCva. dersine konsantre olmaya çalıĢıyordum, çünkü normalde bundan keyif alıyordum, ancak sonra ıĢığı kapatmak zorunda kaldım. Babamın evde olmamasına ve artık ondan korkmam gerekmemesine rağmen, evde akĢamın böyle geçmiĢ olmasından dolayı hayal kırıklığı yaĢıyordum. Ġsviçre malı, minik çalar saatimin kulaklarımdaki tik-taklan eĢliğinde, bu anlaĢılması güç son birkaç günün her saniyesini yeniden yaĢıyordum. Bayan Abbott'a her Ģeyi anlattığım, onun nasıl tepki gösterdiğini gördüğüm ve benimle konuĢtuğu için belli ölçüde bir gevĢeme hissediyordum. Fakat onunla en kötüsünü, babamın intiharının korkunç aynntıîannı konuĢacak durumda değildim. 25


www.eskikitaplarim.com

krmz

Karanlıkta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordum. Sıcak basmıĢtı. Hatıralara karĢı direniyordum. Korkudan halen t üylerim ürperiyordu ve her Ģeyi unutmak istiyordum, ne var ki zihnimde sürekli aynı resimler canlanıyordu. BaĢlangıçta Bayan Killarney bana inanmamıĢ gibi görünüyordu. Birço k Ģüpheli soruya cevap veriyordum. Eğer babama itaat etmezsem, ta ki kulak memeciklerim diplerinden kanamaya baĢlayıncaya kadar sürekli ku laklarımı çektiğ ini söylüyordum. (BakmıĢ ve derinin orada çok kuru ve kabuklu olduğunu tespit etmiĢti.) Ona hiçbir zaman yeterince uyuyamadığ ımı da söylemiĢtim ve b u yüzden de sık sık okulun toplantı salonundaki müsamereler ve dualar esnasında bayıldığımı anlat mıĢtım. Tansiyonumun çok düĢük olduğunu, migren ağrılarım sırasında midemin bulandığ mı, ellerimde açılmıĢ yaralar, ĢiĢlikler, çıbanlar bulunduğunu, zona olduğumu ve çok kuvvetli akınt ım olduğunu tespit ettiler. Sabahları banyoda hasır sandalyeye oturmak zorundaydım. Bacaklarımı sandalyenin kollarını altından sağa ve sola gererek açar ve sonra da önümde yere oturur, beni seyreder ve elleyerek yoklardı. Ġstediği Ģekilde oturmam için beni dayaklarla, bacakla rımda yırtıklar oluĢuncaya kadar zorlard ı. Bayan Killarney bana hep, onun hasta bir adam olduğunu ve baĢıma gelenlerin onu üzdüğünü söylüyordu. Bu beni ağ latıyordu. O anneme ve bana, hiçbir Ģey olmamıĢ gibi, ertesi akĢam istasyona gitme ve babamı trenden alma görevi veriyordu. Ona korku lu rüyalar gördüğümü, bu nedenle annemin benimle uyuması gerektiğin i söyleyecektik. Bayan Killarney polisin onunla konuĢacağını, tedavi edilmesi ve iy ileĢtirilmesi için onu hastaneye götüreceğini söylüyordu. Ertesi gece onu istasyonda gördüğümde aklıma, beĢ yıl önce, Ġkinci Dünya SavaĢı'ndan sonra, onunla Basel'de nas ıl kar 26


www.eskikitaplarim.com

krmz

ĢılaĢtığım geldi. ġimdi orada onu beklerken bu ilk karĢılaĢmayı yeniden yaĢıyordum. Onu ilk ben görmüĢtüm. Kalabalığın arasındaki topallayan adamı. Halen bacağını arkasından çekiyordu ve her defasında da hafif sola doğru sallanıyordu. Beresinin altındaki daire Ģeklindeki kel kısım iyice büyümüĢtü. Altın çerçeveli gözlük, güneĢ yanığından soyulmuĢ, lekeli cildini tebarüz ettiriyordu. Onun topallaması bende hep acıma duygusunu uyandırıyordu, öyle kendiliğinden, tıpkı bir kibritin kavına sürülünce ateĢ alması gibi. Onun alaycı bakıĢına, büyük gayretle, bir tebessümle karĢılık veriyordum. Kıpkırmızı olmuĢtum. Hepimiz tek tek öpüyordu. Annem bir taksi için etrafa bakınır ve Bayan Dresden de hamallara yardım ederken bana döndü. "Kime anlattın?" "Hiç kimseye, hiç kimseye " diye yalan söylüyordum. Sonra onun bekleyen bakıĢları altında ağzımdan kaçırıverdim: "Halen korkulu rüyalar gördüğüm için annem benimle uyuyor." Hemen sonra ilk tuzağına düĢmüĢ olduğumu anladım. Gergin bir suskunluk içinde arabayla eve doğru yol aldık. Geç olduğu için özür dileyip hemen yatağıma yöneldim. MüthiĢ bir korku duyarak annemin odama gelip yorganın altına girmesini bekliyordum. Ertesi sabah korkudan kaskatı kesilmiĢ, bir Ģekilde, annemden benimle banyoya gelmesini rica ettim. Kahvaltıda babam beni araba ile okul otobüsüne götüreceğini söylüyordu. Ağzımdaki lokma o anda boğazımda kaldı. O, benim anneme nasıl baktığımı görüyordu. Bize kimse eĢlik etmeyecek miydi?


www.eskikitaplarim.com

krmz

Onunla arabaya binmek zorunda olduğumu aklım almıyordu. Annem el sallıyordu; Ģimdiye kadar o hiç bu saatte ayakta olmamıĢtı, solgun mavi gözleri iyice açılmıĢtı, kısa, siyah saçlar ilk defa taranmamıĢtı. O ise gaza basıyor, fakat her zaman kullandığımız yola sapmıyordu. Annem ve Bayan Killarney beni neden yan yolda bırakmıĢlardı? Neden acaba? Bana ne söyleyecekti, bana ne yapacaktı? Kimse bana yardıma gelmiyordu. Okula geç kalacaktım. Beni nereye götürüyordu? Ona yandan baktığımda, koyu esmerliğinin onu daha tehlikeli gösterdiğini fark ediyordum. Ona daha fazla bakmaya cesaretim yoktu. Gözümü önüme dikmiĢ, ölecek gibi korkmuĢ hal deydim, kalbim hızla çarpıyordu. "Kiminle konuĢtun ve ne söyledin?" "Neden bahsettiğini bilmiyorum," diyordum. Sinirli bir Ģe kilde hırlıyor ve derhal yeniden susuyordum. Suskun bir Ģekilde, gittikçe artan bir hızla arabayı sürmeye devam ediyordu. Birdenbire ölü gibi solgunlaĢtığımı anlıyor ve bütün vücudumdan sıcaklığın nasıl kaybolduğunu hissediyordum. O arabayı 'intihar bayırına' doğru sürüyordu. Bu yer hakkında çok sık konuĢmuĢtu. Orası Malham bataklıklarında olduk ça dik bir yamaçtı. Haklıydım. Benim söyleyebileceğim veya yapabileceğim bir Ģey yoktu. Onunla olan acı tecrübelerimden biliyordum ki korkunç bir Ģeyin olmasını engelleyebilmek için hiçbir güç veya imkâna sahip değildim. Kötü bir Ģey olacaktı. Bu defa son olduğunu biliyordum ve kendi kendime, diğer çocukların babalarının neden bu kadar iyi olduğunu soruyordum. 28


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

Büyük bir hızla ana caddeden, bataklıktaki o yere doğru dönüyordu. Acaba arabadan atlayabilir miyim diye düĢünüyordum, ancak beynim ve organlarım uyuĢmuĢ gibiydiler. Ayrıca böyle bir Ģey için arabanın hızı da çok fazlaydı. Hem, ölmeden atlamayı becersem bile, o beni tekrar yakalardı. Ne bir yere kaçabiliyor ne de ondan saklanabiliyordum. Tam gaz ilerliyordu. BakıĢı donuktu. Çabuk olacak. Çabuk olup bitecek. Hiç acımayacak. Gözlerimi kapatıyordum. O virajı dönüyordu. Tek kelime dahi konuĢmadan, bana bakmaksızın arabayı çevirip geri dönüyordu. Ancak ben halen rahatlamıĢ değildim, çünkü onun aklından mutlaka daha kötü bir Ģey geçiyordu. Fakat o beni doğruca otobüs durağına götürüyordu. Okula geç gidecek ve bu yüzden de cezalandırılacaktım. Ne diyebilirdim? Araba durur durmaz dıĢarı fırladım, O ise kılını kıpırdatmadı. Titreyerek otobüsü bekleyip onun bakıĢlarından kaçmaya çalıĢırken onun gözlerini bana diktiğini hissedebiliyordum. Hatta ben gülümsemeye çalıĢıyordum. Sonra Ģansıma çift katlı bir otobüs geldi ve ben de bindim. Okulda müdüriyete çağrıldım. Halen sakin düĢünemeyecek kadar heyecanlıydım. Müdür bana neden geç geldiğimi sormadı. Ona, okuldan hemen sonra Rosenbergler'e gitmem gerektiğini bana bildirmesi için telefon edilmiĢ. Babamla bir daha karĢılaĢmama ümidiyle rahatlayıp derin bir nefes aldım. Sabah yaĢanan korku ve gerginliğin geçip gittiğini, her Ģeyin nasıl olup bittiğini artık düĢünmek dahi istemediğimden o kadar memnundum ki nedenlerini kurcalamaya bile cesaret edemiyordum! Aile dostlarımız olan Bay ve Bayan Rosenberg bana anne ve babamın akĢam yemeğine onlara geleceklerini ve benim de orada geceleyebileceğim! bildirdiler. Bunun için bana bir açıklama 2?


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

yapmıyorlardı. ġaĢkına dönmüĢtüm, zira Ģimdiye kadar böyle bir Ģey hiç olmamıĢtı. Annemle babam gelinceye kadar huzursuz bir Ģekilde oturma odasında oturuyorduk. Ġçecekler ikram edildikten sonra annem söz aldı. "Olivia, babası burada yokken Ave Maria'yı çok iyi çalıĢtı. Bize onu çalsa ne güzel olur, değil mi? Evde çok güzel çaldm. ġimdi bize güzel bir çeĢni sunmanın tam fırsatı. Eminim bu hepimizi çok memnun edecektir." Daha önce böyle bir Ģey yaptığına hiç tanık olmamıĢtım. Kaydettiğim ilerlemeyi fark ettiğini hiç düĢünmemiĢtim. Sinirli bir Ģekilde ayağa kalktım. "ġimdiye kadar hiç kimsenin önünde çalmadım," dedim. Tanıdığım en ĢiĢman ve en rahat kiĢilerden biri olan Bayan Rosenberg, tebessüm ederek bana cesaret veriyor ve "ĠĢte Ģimdi baĢlamak için en uygun zaman. Hadi bir dene. Sen elinden gelenin en iyisini deneyebilirsin, hata yapsan da hiç önemli değil. Dene sadece," diyordu. Böylece piyanonun baĢına oturdum ve baĢladım. Parçayı tek bir hata bile yapmadan sonuna kadar çaldım. Bayan Rosenberg, .yemeklerle ilgilenmek için ayağa kalkıp dıĢarı çıkarken, "Mükemmel! Çok musikiĢinas bir çalıĢtı. Çok yeteneklisin," diyordu. Piyano taburesinin üzerinde döndüğümde, babamın gözyaĢlarının yanaklarından aĢağı nasıl süzüldüklerini görüyordum. Büyük bir hayretle ona bakıyordum. Çabucak anneme bir bakıĢ attım. O da baĢını öne eğmiĢ sessizce ağlıyordu. Bay Rosenberg o esnada içecekleri tazelemekle meĢgul olduğundan hiçbir Ģeyi fark etmiyordu. Her ikisi de saklamaya çalıĢarak ellerinin tersi ile gözyaĢlarını siliyorĠardı. Sonra hep beraber günlük Ģeylerden konuĢmaya baĢlıyorlardı. 30


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

Yatağımda halen sağa sola dönüyordum, kalbim sızlıyordu. Birden fark ettim ki, bu babamdan kalan en son hatıraydı. Babam ağlamıĢtı! Ertesi gün tekrar müdürün yanına çağırılmıĢtım. Müdür, "AnlaĢılan sen çok meĢgul bir kızsın! Bugün senin için bir telefon daha geldi. Okuldan sonra Val Arnolds'la birlikte gitmen gerektiğini söylemem istendi," dedi. Bana bir açıklama yapmamı beklermiĢ gibi bakıyordu, bense bir Ģey bilmiyordum. * Bayan Arnolds da bizim kadar ĢaĢırmıĢtı. Buna rağmen "HoĢ geldin," deyip beni, Yorkshire spesiyallerinden oluĢan nefis yemeklerle ağırladı. Val bana göre dünyanın en Ģanslı kızıydı. Harika bir ailesi ve kendine ait bir atı vardı. Bana bir çift binici pantolonunu ödünç veriyordu ve ben neĢe içinde onun midillisiyle tarlalarda enine boyuna gidip geliyordum. Keskin bir ıslık bizi durdurdu. "Lanet olsun! Bu annemin iĢareti, eve gitmeliyiz," diye seslendi Val. Geri koĢtuğumuzda, annelerimizi ve Bayan Kiliarney'i evin önünde beklerken gördük. Ben daha gruba yaklaĢmadan polis memuru hanım bana doğru geldi. Annemin ağladığını gördüm. Bayan Killarney kolunu omzuma koyarak beni kenara, çakıl yoldan aĢağıya doğru götürüyordu. "Metin olman lazım, Olivia," diye söze baĢladı. Ve ben hemen anladım. Babamın öldüğünü biliyordum. ġimdi herkes benden, biri öldüğünde insanların yaptı ğı gibi, üzgün olmamı, ağlamamı bekleyecekti. "Baban öldü. Kendini vurdu," dedi. Kendi kendime, acaba kendimi bu kadar hafiflemiĢ hisset mem yakıĢık alır mı diye düĢünüyordum. GözyaĢı dökemiyordum. Kendimi inanılmaz derecede özgür hissediyordum. Yukarı 31


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Bayan Killarney'e, sonra da yere bakıyordu m, zira neredeyse gülecektim, tekrar yukarı bakıp "Ne korkunç," diyordum. Geri dönüp anneme gittim ve ona sarıld ım. Kendimi ağlamaya zorlayamam, diye düĢünüyordum. Kendimi çok tuhaf hissediyordum. Annemin beni Ģimdi ku caklaması gerekmez miydi? KonuĢtuğum için suçlulu k d uygusu hissetmiyoru m. Sadece, onun için hiçbir Ģey hissetmediğime ço k ü zülüyorum. Küçük bir grubun etrafta durduğunu görüyordum. Bir yerlerde b iri tavuklar b ir araya topluyordu. Onun yüksek sesli gıdaklaması kafamda çınlıyordu. Annem, ağlamaktan kö rleĢ miĢ soluk mav i gözleriy le bana bakıyordu. Ölü balıklannki gibi, diye düĢünüyordum. Gö zlerimi kapatıyordum ve beni sadece rahat bırakmalarını diliyordu m. Öyle korkunç yorgundum ki. Salya akıntıları hiçbir Ģey yokken ağzıma dökülüyordu. Annem, " Val'e saatini ver!"diyordu. Ağzımda b iriken tükü rükle boğuĢurken,"Neden?" diye so ruyordum. " Veda hediyesi olarak," diyordu annem. Ben saatimle gurur duyuyordum ve onu vermek istemiyor dum. Gö zlerimi sadece, ileri doğru zıp layan kırmızı saniye göstergesine bir an bakacak kadar açabilmiĢtim. Aniden o sayıların içinden öne doğru fırladı, gözü mü oyuyordu ve ben havayla boğuĢuyor, vahĢice yutkunuyor, boğuluyordum. Kendimi toparlamaya çalıĢıyordum... Kendimi nasıl h issettiğimi fark ettirmemeliydim.., Bağırmamaîıydım... Uslu bir kız olmalıydım... Zavallı anneciğim... Ona git meliyim ve ona destek olmalı, teselli et meli ve ona ne kadar ü zgün olduğumu söylemeiiydim.,. O kadar ölesiye yorgun olmasaydım.

32


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Olivia! Olivia! Olivia!" Uyandığımda herkes benim ismimi bağırıyordu. Bir yerlerden sevimli bir Yorkshire'li sesi bana doğru süzülüyordu. "Aman, neyse ki daha iyisin, canım." Bayan Arnolds çenemi okĢuyordu. "Sen daha önce hiç bayıldın mı? Aman! Aman! Bizi çok korkuttun, canım," diyordu. Annem telaĢla, "Onda düĢük tansiyon var ve uzun zaman ayakta duramıyor," dedi en sonunda. Bayan Arnolds oturmama yardım ediyor ve bana koyu, Ģekerli bir çay dolduruyordu. Buraya ilk geldiğimde o Ģimdiki gibi gülümsemiĢti ve "Bize biri geldiği zaman, çaydanlık hemen ocağın üzerine konur," demiĢti. O Val'den çayı çok sevdiğimi öğrenmiĢti. BakıĢlarımı aĢağıya doğru eğdiğimde kol saatimin olmadığını fark ettim. Val onu elinde tutuyor ve ona bakıyordu. "Gerçekten bu benim olabilir mi?" diye tereddütle soruyordu. "Elbette,"diyördu annem. "Size çok zahmetler verdik." Hemen sonra yola koyulduk. Bayan Killarney arabayla bizi eve götürdü. Duckworth Lane'in halen aynı görünmesine, insanların sanki olağanüstü bir Ģey olmamıĢ gibi davranmalarına hayret ediyordum. Küçük bir erkek çocuğu kaldırım taĢından aĢağı, oluğa doğru iĢemek üzereydi. Bu manzara karĢısında daha da fenalaĢtım. Bayan Killarney arabayı durdurduğu anda kapıyı açtım. Öğürmelerim bir türlü bitmek bilmiyordu. Annem benim için özür diledi. Daha sonra, akĢam saatin kaç olduğuna bakmak istediğimde fark ettim ki, saatimi kaybetmek bana babamı kaybetmekten daha zor geliyordu.

33


www.eskikitaplarim.com

krmz

Annem ve ben, asla olanlar üzerine, babamın bana yaptıkları ve babamın intiharı hakkında hiç konuĢmuyorduk. O günlerde bir gün ortaya çıktı ve ertesi gün tekrar kayboldu. Sanki o ve bizim 'aile yaĢamımız' Ġngiltere'de hiç var olmamıĢ gibi


www.eskikitaplarim.com

krmz

34


www.eskikitaplarim.com

krmz

4 on kez o heybetli vücut kısa, hantal bacakları üzerinde merdivenden aĢağıya iniyordu. Bayan Dresden bizi terk etmiĢ ve Ġngiliz çoban köpeği Chappy'yi de beraberinde götürmüĢtü. Nedense gidiĢi ardmda hüzünlü bir boĢluk bırakmıĢtı. O günden sonra evimizde yemek yenmedi. Lokantalar, çayhaneler, kafeteryalar ve birahaneler annemin ikinci evi olmuĢ gibiydiler. Zamanımızın çoğunu oralarda geçiriyorduk. Mektup yazarken ve kimi zaman sigara ve içki içerken, kendisini asla rahatsız etmememi rica ediyordu. Ben orada oturup bekliyordum. Zaman zaman kafasını kaldırıyor, bana gülümsüyor ve sessiz bir iç çekerek "Allah'ım! Aman Allah' ım!" diyordu. Tanıdıklar bizi sık sık yemeğe davet ediyordu. Kendimi evimde gibi hissettiğim tek yer Clark'lardı. Onlar la sisli bir gün tanıĢtım. Hava yoğun sisli olduğunda otobüsler Brandförd'dan Ġlkey'e gidemediğinden, ben onların küçük kırmızı tuğladan yapılmıĢ, cumbialı bungalovlarında kalabiliyordum. Bu yüzden, adamların ellerindefenerlerle ve kornalarla araba ve otobüslere yolu göstermeleri gerektirecek kadar yoğun olan duman ve sisi seviyordum. Clark'larm evinde samimi ve sıcak bir atmosfer hâkimdi. Gladys Clark geniĢ bir Lancashire diyalekti konuĢuyordu ve harika bir espri anlayıĢı vardı. Onun için ben 'lur', 'ducky' ve 'me dariing'dim. 35


www.eskikitaplarim.com

krmz

Sonra Elly Zimmermann geldi. Aynı krizli zamanlarda Bayan Dresden'in çeĢitli tatlılar yaptığı gibi, annem de bu krizli zamanlarda hep bir teyze veya bir amca davet ediyordu. Onlar da silindir Ģapkadan çıkan tavĢanlar gibi ortaya çıkıyorlardı. Gönüllü olarak geliyorlardı ve annemin ihtiyacı olduğu sürece de makbullerdi, sonra da tekrar bir sihirbazlıkla ortaya çıkana kadar, yıllarca kayboluyorlardı. Bana kalacak yer gerektiğinde annem bu tanıdıklarından birini buluyordu. Bundan nefret ediyordum. Teyzemin ortaya çıktığında ise yeniden annemle ayrılacağım hissine kapılıyordum. Onun ortaya çıkması benim için iki Ģey ifade ediyordu: Ġlki Bayan Dresden'in inanılmayacak derecede ĢiĢmanlığı ve ikincisi annemin olağanüstü güzelliği... Bu zamana kadar sefalet içinde yaĢamıĢ ve beklemiĢ gibiydim. Babamın ani yokluğu ve onun korkunç sonu baĢıma gelen ani Ģeylerdi. Kendimi rahatlamıĢ hissetmek yerine, ĢaĢkın ve tedirgin bir Ģekilde uyuĢmuĢ ve felç olmuĢ gibi öylece oturuyordum. Hatta onun arabasının sesini duymamak bana garip geliyordu. Ne tuhaf ki, artık korkmak zorunda değildim ve kafama tokat yemeyecektim. Bazen de, o zamanlardaki gibi, aynı saatlerde kendimi bulaĢık odasında onu beklerken buluyordum. Geceleri de hep kötü rüyalar gördükten sonra uyanıyor ve korkudan terliyordum. IĢığı açıp günün ağarmasını bekliyordum. Annemin söylenmesinden kaçmak için kendimi her Ģeye hazır ve yardımcı olarak göstermeme rağmen günler külfet olmaya baĢlıyordu. 'Evin her köĢesinden nefret ediyordum: Siyah taĢ cephesinden, yeĢil süslerinden, yapılmasına yardım etmek zorunda kaldığım giriĢteki yeĢil çitten ve evin önündeki mendil büyüklüğündeki çimlerden. Evin bir duvarı bizim pek tanımadığımız komĢu evin duvarında bitiyordu. Bay ve Bayan Brown îa sadece bir kez konuĢmuĢtuk, o da kıĢ için elmalar sandıklarda, eğer-biri bozu 5

36


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM lursa diğerini de bozmasın diye ipek kâğıtlara sarılmıĢ Ģekilde bize getirildiğinde. Bir defasında, babam beni yatakta dövüp kafamrduvara vurmaya baĢladığında, o kadar çok bağırmıĢım ki Bayan Brovvn bize gelip ön kapıyı çalmıĢtı. Babamın ona ne söylediğini duymuyordum. Buna rağmen daha sonra bu olay benim için utanç verici hale gelmiĢti. Babamla evde yalnız kalmaktan korkuyordum, ancak ondan daha da çok, yapayalnız kalmaktan korkuyordum. Ancak, Elly Teyze'ye baktığımda bir kelime aklıma geliyordu. Kafa, yüz, burun, bir ağla bir arada tutulan siyah düğüm, göğüs, popo, karın ve ayaklar hepsi dümdüzdü. Onun ortaya çıktığı andan itibaren, annem ve Elly Teyze beraber konuĢuyor, çalıĢıyor, gülüyor ve beraber geziyorlardı. Özellikle arkadaĢlarıyla beraber olduklarında içki içiyorlardı. Bunun kendilerine yardımcı olduğunu söylüyorlardı. Ben kendimi ihmal edilmiĢ hissediyordum. Sanki istenmeyen, oradan oraya itilen bir mobilya parçası gibiydim. Bu his bende, anneme yaklaĢabilmeyi baĢardıkça hep ağlama ihtiyâcını doğuruyordu. Bunu yaptığımda da o ya çok kızıyordu ya da benimle ağlıyordu. Annem eğer meĢgul değil ise, avukatlarını ziyaret ediyor ve o sırada da lacivert tekerlek Ģeklindeki, kenarım gözlerine kadar indirdiği Ģapkasını takıyordu. Bu Ģapka onun iri elmacık kemiklerini iyici ortaya çıkarıyor ve açık mavi gözlerini çevreleyen uzun kirpiklerinde olduğu gibi, yüzüne hafif bir gölge düĢürüyordu. Koyu siyah saçları oğlan çocuklarınmki gibi kısacıktı. Ne zaman bakıĢsak benim yüzüm yalvaran bir ifade alıyordu. Biz birbirimize bakıp duruyorduk ancak ben gözümü bile kırpamıyordum, zira kırpacak olsam gözyaĢlarına boğulacaktım. Annem dudaklarını büzüyordu ve bir süre sonra da yarı tebessümle, yarı alnını buruĢturarak, "Ah, ah! Olly, Olly! GözyaĢı yok! Sakın gözyaĢı yok! Benim uslu kızım ol ve gülümse!" diyordu.


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Cenaze töreni gününden yaklaĢan yolculuğuma kadar midem sanki canlı ve vahĢi bir Ģey gibi bana bir saniye bile huzur vermiyordu. Geceleri kramplardan dizlerimi çeneme kadar çekiyordum, demir bir bant göğsümü sıkıĢtırıyordu ve kurĢundan bir ağırlık vücudumu eziyor gibiydi. Yatakta oturup esnemeye çalıĢan biri gibi, nefes almaya çalıĢıyordum. Nefes alma çabam uzadıkça, boğulma korkum da o kadar artıyordu. Annem beni artık bir de histerik buluyordu. Ben de kendi kendime kızıyordum, zira bu davranıĢlarımdan kurtulamıyordum. GeçmiĢi düĢünebildiğimden beri bununla hep savaĢmıĢtım. Nihayet uykuya dalmayı baĢardığımda da kötü rüyalar görüyordum. EUy Teyze bir aydır bizde kalıyordu ve artık benim onunla birlikte Basel'e gitme zamanım gelmiĢti. Artık o günü hatırlamıyorum, ancak havaalanına geldiğimizde ben sadece bir sinir yumağıydım. Annem evimizi satabilmek için Ġngiltere'de kalmak zorundaydı. Ben onun yanında kalmayı ve ona yardım edebilmeyi istiyordum, fakat o buna karĢıydı. Bulutların üzerinde sdzülme, alabildiğince ince hava ve her an için aĢağıya düĢebilme duygusu bende baĢ dönmesine ve mide bulantısına neden oluyordu. Bu yüzden de Ģık hosteslerden ve Elîy Teyze'den utanıyordum. Sürekli taĢıyıcı gövdeye bakıyor ve niçin bu kadar uzun, ağır bir Ģey kolayca kırılmıyor diye hayret ediyordum. Belki de kalbimin çarpması duracak ve ben annemi bir daha göremeden ölecektim. ĠniĢe kadar, vücudumdaki her lif gerilmiĢti. Ġsviçre'de ilk dikkatimi çeken Ģey insanların birisine gü-Iümsememesiydi. Herkesin acelesi vardı adeta. GiĢelerin önünde kuyruk oluĢturmuyorlar, bilakis kabaca birbirlerini öne doğru itiyorlardı. Gümrükçüler asık suratlıydı, ancak hayretle gördüm ki Elly Teyze onların bu davranıĢlarını ne alıĢılmamıĢ ne de huzursuz edici buluyordu. O da aynı aldatıcı ses tonunu kullanıyor ve o sert ifadeyi takınıyordu. Ġngiltere'de onu daha çok seviyordum, 38


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM Ö LDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

zira Yorkshire'li arkadaĢ topluluğumuzda o daha çok gülüyor ve daha güzel görünüyordu. Ve nihayet çağırdığımız taksi geldi. Ren nehrine baktığımda hasretle annemi düĢünüyordum ve hafızamda, gözlerinde yaĢlar la bana 'Basel a mym Rhyn' Ģarkısmı söylediği ve Münster'den, kiliseden, - Ģimdi karĢımda akĢamın alacakaranlığında tüm gü zelliğiyle duruyor - nasıl bahsettiği canlanıyordu. O halen orada, kırmızı taĢlı kulesi ve kocaman baklava dilimi desenli çatısıyla davetkâr ve ulaĢılmaz olarak duruyordu.

Köprünün üzerinden Küçük Basel'den Büyük Basel'e giderken bakıĢlarım Eckhaus'daki kral heykelini yakalıyordu. Kafasındaki altından bir taçla Küçük Basel'lilere kırmızı dilini çıkartıyordu. Feribot nehir üzerine gerilmiĢ bir metal kablo boyunca bir sahilden diğer sahile gidip geliyordu. Ben onca seneyi Ġngiltere'de, annem ve babamla 'gerçek bir aile' kurmakla geçirirken, bu feribot yolcularıyla ileri geri kayıp gidiyordu, diye düĢünüyordum. Elly Teyze taksi Ģoförüne ücreti ödedi ve biz büyük bir apartmandan içeri girdik. Dördüncü kata çıkabilmek için asansöre doğru giderken az daha ayna gibi parlatılmıĢ cilalı döĢemede kayıp düĢmemek için kendimi zor tuttum. Her Ģey tertemizdi. Hans Amca bir masada oturuyor ve gazete okuyordu. Yerinden kalkmayıĢı bana tuhaf geliyordu. Elly Teyze onu selamlamak için acele ediyor ve onun alnına küçük bir öpücük konduruyordu. Ben ona doğru yürüyor ve ona elimi uzatıyordum. O da vitrinlere konan düzenli, sıkıcı, soğuk bir teĢhir eĢyası gibiydi;. Hans Amca gazetesini okumaya devam ediyordu. Ondan herhangi bir tehlike gelmeyeceği kanaatine varmıĢtım. 39


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Sonra birden mutfakta uğraĢmakta olan eĢine seslendi: "Yemeklerimi hemen her gün annemde yiyordum. O haftada üç gün buraya süpürmeye, ortalığı toplamaya ve toz almaya geliyordu. Bütün yatakları da havalandırıyordu. Senin tekrar eve dönmen, evde hazırlanmıĢ yemeklerin tekrar önüme gelecek olması, ne iyi oldu! Annem ekmek, süt, et, patates, soğan ve salata aldı, çünkü ben ona canımın sütlü kahve ve rosto istediğini söylemiĢtim." Okumasına devam etmeden önce, bana göz kırpıp gülümseyerek, "Git ve mutfakta yardım et, çocuk," diyordu. Suskun geçen bir akĢam yemeğinden sonra Elly Teyze, "Çok yorgun olmalısın. Dur da sana odanı göstereyim," dedi. Beni içinde iki yatak olan bir odaya götürdü. "Bu odada yalnız uyuyacaksın, Hans Amcan horlarsa sakın korkma, ben de burada uyuyacağım. Acele et Ģimdi. Sana her Ģeyin nerede olduğunu göstereyim. ĠĢte burası banyo..." Kapıyı arkadan kapatıp beni odada yalnız baĢıma bıraktığında kendimi hem rahatlamıĢ hem de endiĢeli hissetmeye baĢladım. O zörunkı gülümseme yüzümden kayboluyordu. Artık her Ģey yolundaymıĢ gibi davranmayı da bırakabilirdim. Ama midem yine kasılıp kalmıĢtı. AnlaĢılan bütün gece acıdan kıvranacaktım. Yatağımda rulo yapılmıĢ bir paket gibi yatarken, bir an için acımda bir azalma baĢladı. Kollarımı dizlerime sarmaladığım zaman kendimi daha az yalnız hissediyordum. Bir saatlik gerinme ve rahatlamadan sonra, öbür tarafıma dönmeye cesaret edebildim. Bu benim eski alıĢkanlıklarımdan biriydi. Bazen öyle bitkin düĢüyordum ki, artı düĢünemiyor ve hiçbir Ģey hissetmiyordum. Annem buna wum-wum' yapmak diyordu. <

Olduğum yerde bir o yana bir bu yana dönerken yatağın yayları gıcırdamaya baĢladı. Kendi kendime annemin nerede olabileceğini soruyordum. Annemin: "Ah, ah! Olly, Olly! GözyaĢı yok. Sakın! Uslu bir kız ol ve gülümse," dediğini duyumsadığımda, gözyaĢlarını saçlarımı ve yastığı ıslatıyordu. 40


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Uçağa binmeden önce ona sıkı sıkı sarılmıĢtım ve o bana, "Anneni üzme! Annenin iĢi zaten yeterince zor. Unut ma ki sen mutsuz olduğunda, ben bunu bileceğim ve hissedeceğim. Eğer sen ağlarsan, ben de seninle ağlayacağım. Beni ü zmek istemiyorsun, değil mi? Her Ģey daha beter olmad ığı için sevinmeli ve Ģükret melisin, Evet, bizim b irçok Ģey için Ģükret memiz lazım." Ayağa kalkıp pencerenin geniĢ pervazına oturdum. Pencere den dıĢarı bakarken insanların çoğunun Ġngiltere'deki g ibi ken di müstakil evlerinde değil, apartman dairelerinde oturduğunu fark ettim. însanlar bir lamban ın ıĢığında bir masada oturuyor, konuĢuyor, birlikte gülüyor ve bir Ģeyler paylaĢıyorlar, b irb irlerine ortak oluyorlard ı. Herkesin kendisi ile ilgilenecek b ir kimsesi vardı. Onları böyle seyrederken ezikliğimi yavaĢ yavaĢ defeden bir sıcaklık beni sarıyordu. Bir sürü ıĢıklı pencere. Birdenbire, benim dıĢımda da yaln ız insanların olması gerektiğin i biliyordu m; Ģehirde ıĢıkların yandığı her yerde birço k insanın olduğunu bilmek, beni teselli ediyordu. Kendimi rahatlamıĢ hissediyordum, çünkü iç çamaĢırlarımı yıkamıĢtım ve kimse beni mideme indireb ileceğ imden fazlasını yemeye zorlamamıĢtı. Buradayım iĢte, on dört yıl önce, 1936'da doğduğum Ģehirde. Uyuyamad ığım için çantamı alıp içinden günlüğümü çıkard ım. Ona dertlerimi ve en gü zel hatıralarımı kaydetmiĢtim. Oku maya baĢladım.

BRADFORD, 1949 Anneme resim çizme ve boyama yeteneğinden dolayı imre niyorum. Bir resmin üzerinde çalıĢırken meĢgul, memnun ve ifadeli gö züküyor. Ona baktığ ımda kalb im ısınıyor, fakat kendimi yararsız buluyorum. Ben hiçbir Ģeyi yapabilecek durumda değilim. Bu akĢam herkes dıĢarı çıktı. Annem, ba

41


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

bamm Masonlar toplantısına gittiğini, ancak aslında bizim bunu bilmememiz gerektiğin i söylüyordu. Bayan Dresden çoban köpeği olan bir arkadaĢını ziyarete gidiyor, annem ise sanat derneğinde. Çok kalmayacaklar, ama ev çok ıssız o ldu, ateĢ sönmek ü zere, ancak ben de art ık alev lendirmeyeceğim. Zaten yat ma zamanı geldi. Yu karı kattaki Ģöminede ateĢ yanmaymca, ev ço k boĢ görünüyor. Kendimi daha güvenli ve anneme daha yakın hissetmek için genellikle onun odasına gizlice kaçıyoru m. ġimd i yataktayım. Bir yaramazlık yaptım ve kalb im halen çılgın g ibi atıyor. Sanırım onun hakkında daha çok Ģey öğrenmek is tediğim için odasını karıĢtırmaya kalktım. Onun ceviz ağacı ko mod inin en alt çekmecesinde eski bir not defteri buldum, îçin i okudum. Her sayfada birkaç kez 'pis' sözcüğüne rastlıyordum. O, ev imizi çirkin, Bradford'u pis buluyormuĢ, havadaki kuru m onun beyaz bluzlarını griye çeviriyormuĢ ve ellerini kirletiyormuĢ. ġö minedeki ateĢ tavanı ve duvarları p isletiyormuĢ. Ev iĢlerine 6akan hanımın elleri hiç temiz olmazmıĢ. Annem adına ü zülüyoru m çünkü burada çok yalnız ve mut suz; ancak bu kuru m ve pislik içinde o kadar çok güzellik ve rahatlıklar var ki, o onların hepsini resimlerinde canlandırıyor. Bence o resim yaparken etraftaki her Ģeyi unutmak istiyor. T ıpkı benim u nutmak için günlüğüme hikâye ve ko mpozisyon yazmam g ibi. Umarım yazar o labilecek kadar yetenekli b iri o labilirim. Dans çı veya tiyatro oyuncusu da olabilirim; Ģu anda okulda en seve seve yaptığım Ģey ko mpozisyon yazmak ve jimnastik yap mak. 'Gü zel' sözcüğünü sık sık tekrarlamamak için kelime haznemi geniĢlet mek amacıy la sözlükten eĢanlamlılarına bakıyoru m. Bu benim hoĢuma g idiyor. Annemin kendi günlüğüne yazdığı o ilginç hikâyeyi buraya kopyalayacağım. Benim doğumu mdan önceki hayatı 42


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM Ö LDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

ile ilgili tek bildiğ im Ģey bu ve ben bunu seviyorum. Umarım, annem onun günlüğünü okuduğumu hiçbir zaman öğren mez. Kopya ederken acele et mem gerekiyor, geldiğ ini duyduğumda not defterini hemen odasına geri koysam iyi olur. O eve dönerken genellikle taksiye biner. Annemin çocukluk hatıraları: Biz köydeyken esk i bir Berner çiftçinin evinde kalıyorduk. Çatı tahta kaplamaydı ve her taraftan neredeyse yere kadar sark ıyordu. Sadece evin ön tarafında çatı biraz daha k ısaydı, tıpkı alındaki kâküller gibi ve bu açıklıktan da ev davetkâr görünüyordu. Evin içindeyken, insan kendini dev gibi bir anaç hindi tarafından korunuyormuĢ gibi hissediyordu. Bir sürü oyuncak bebek evine benzeyen, küçük karolara bölünmüĢ pencereler, k ırmızı gül pembesi ve beyaz sardunyalarla süslüydü. Biz çocuklar, geniĢ pencere oyuklarında otururken macunları kazımayı çok seviyordum. Kuruttuğumuz ve resmini yaptığımız çiçek ve yaprakları kollarımızı uzatıp toplayabilmek için dört köĢeli sürgü pencerelerden birini yukarı itiyorduk. GüneĢin, kararmıĢ eski tahtalarla sıcaktan kavrulmuĢ o eve aktardığı kokuyu, 'anaç hindi hissini' ve inek çanlarının, kendimi mutlu, güvenli hissettiren, beni uyutan 'bim-bam melodisini, asla unutmayacağım. Fırtınaların mahvettiği geceler hariç! Orası düz bir ovaydı ve bize, ĢimĢek çakması ve yangın çıkması durumlarına karĢı elbiselerimizi ve ayakkabılarımızı hazır tutamız tembih edilirdi. Böyle fırtınalı gecelerde, Berner köylüleri masanın üzerinde duran Ġncil'e sığınıp ilahiler söylüyor, mumların loĢ ıĢığında dua ediyorlardı. Hizmetçi k ızlar her fırsatta mutfak Ģarkılarını söylüyorlardı; ben bu Ģarkıları bugün bile çok seviyorum.


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Annemin, küçük k ızım Olly'yi, tek torununu asla tanıyamamıĢ olması, çok üzücü. Eğer benim dıĢımda on bir çocuğu büyüttüğü düĢünülecek olursa! Ben, erkek kardeĢim Klaus dıĢında hiçbir kardeĢimi hatırlayamıyorum. Ancak babamı çok iyi hatırlayabiliyorum. O Appenzell'den geliyordu. Hep gülüyor ve Ģaka yapıyordu veya bir köĢede sıcak ocak bankosunun üstünde derinlere dalarak oturuyor ve bugüne kadar bir gelenek olarak gelen kafası aĢağıya dönük komik Appenzell piposunu içiyordu. Tütün, çok ufak bir zincirle pipo kafası içinde bağlı olan gümüĢ kapakçıkla tutuluyordu. Bu pipoyu çok seviyordum. Önün sayesinde babamın ilgi ve yak ınlığını kazanıyordum. Pipo içecek keyifte olduğu nu sezdiğim an ki bunu çok iyi yapabiliyordum, ona içinde pipo ve kibrit kutusu bulunan deri torbayı götürüyordum. (Bu, daha bizim bir evimizin olduğu zamanlardaydı.) O, par lak siyah deriden, üzerinde küçük, pirinçten basılmıĢ inekler, köpekler ve küçücük iğnelerle tutturulmuĢ Appenzell"li çiftçi ler olan bir kemer tak ıyordu. Aynı iĢlemeler köpeğin tasmasını ve babamın pantolon ask ı sını süslüyordu. Her Ģey süslenmiĢti! Bütün kapılar ve kiriĢler, tahta kaplamalar, dolaplar, tabak rafları, tahta tavanlar, oyma veya boyama desenlerle güzelleĢtirilmiĢti ve duvarlarda tahta gravürler asılıydı. Evin ön cephesinde Ģatafatlı harflerle, "Tanrı iyi insanı korusun"yazılıydı. Bizim tereyağımız beyaz ve tatlıydı ve üzerine çukur Ģeklinde çiçek desenleri basılmıĢtı. Sabahları dönüĢümlü olarak esmer ekmeğimizin üzerine aslanpençesi veya kalp gülü sürüyorduk. Bazen babam pikolo veya ocarina, ara sıra küçük bir çekiç ile ksilofon benzeri alet çalıyordu; bu neĢeli melodiler oradakileri dansa teĢvik ediyordu. Bu gecelerde biz kostümlerimizi


www.eskikitaplarim.com

krmz

giyebilirdik. Hizmetçiler tiz sesle Ģarkılar söylüyorlardı. Ben bu dünyada daha güzel geceler tanımıyorum. Ve onlar o kadar sade idiler ki! Ben dünyaya geldiğimde babam köyün içinde koĢup herkese 'lalesinin' doğduğunu anlatmıĢ. Laleler onun en çok sevdiği çiçeklerdir. Her yerde yetiĢiyorlar ve kilometrelerce uzaktan bile görülebiliyorlardı. Annem her gün giriĢteki hole, elle boyanmıĢ bir süt bakracının içine bir sürü pastel renkli yeni çiçekler koyuyordu. Bakracın iki yanına konmuĢ parlak pirinçten Ģamdanlardaki mumlar geceleri lalelerin gölgelerini duvara atarlardı; yatağa gitmek için merdivenlerden çıkarken bunlar dansçıların yansıması gibi görünürlerdi. Babam,"Ey güzel lale," diye Ģarkı söylüyor ve ksilofona vuruyordu. O bizim çiçeğimiz ve sadece bize ait olan bir dildi. Benim Ģarkımdı. Günün birinde, aniden kayboldu. Onun yokluğunu çok hissediyordum ve kederliydim, ilk zamanlar onun yokluğunu her saniye* hissediyordum, sanki içimden bir parça kaybolmuĢtu. Daha sonra sadece hatıralarımda yaĢıyordu. Onu düĢünmek, sanki eski bir yarayı deĢmek gibiydi. Sonra bu acı yavaĢ yavaĢ azalıyordu, geriye sadece dayanılabilen acıların silik anısı kalıyordu. Köyde dolaĢan dedikodular kulağıma geliyordu; 'Hapis', 'borçlar', 'parayı çar çur etme' ve 'sorumsuzluk', ama özellikle 'alkol 'den konuĢuluyordu. En çok da, insanlar bana yan baktıklarında ve 'verem'den fısıldattıklarında korkuyordum. Günün birinde annem, öyle pek sık yaptığı gibi, çocuklarından birini kaybolduğunda, bir yerden dönüyordu. "Gökyüzüne gitti," diyordu sonra. Hepsi birbirinin ardından, o kadar hızlı gidiyorlardı ki aramızda bir iliĢki kalmıyordu.

45


www.eskikitaplarim.com

krmz

Verem! O korkunç günde annem siyak bir elbise giyiyordu ve yüzünü bir peçenin arkasına saklıyordu. Bu bana tanıdık olmayan birinin yüzüydü, beyaz. Anneminki değil. O eve ge liyor ve Klaus'la beni kollarına alıyordu. O zamanlar Klaus sekiz, ben de beĢ yaĢındaydım. O bağırıyordu: "Baba artık yaĢamıyor! Bu ev artık bize ait değil! Bizim yeni bir ev aramamız gerekiyor." Basel'e gidiyorduk. O bütün gün sokaklarda iĢ ararken biz de ona eĢlik ediyorduk. Bitkin düĢmüĢtük ve acıkmıĢtık. Nihayet annem bir fırına giriyordu. Elinde beyaz bir kâğıt torba ile geri geliyordu. O önden yürüyerek, bizi dik bir tepeden, BaseVin eski Ģehir duvarındaki, bir zamanların giriĢ kapısı, Spalen Kapısı'na doğru götürüyordu. Bir kasabın önünde duruyordu. O anı asla unutmayacağım. Her birimize bir sandviç veriyordu ve "Çocuklar, vitrinde ki sucuk, salam ve jambonlara bakmanızı istiyorum. Ekmeği ısırdığınızda onları gözünüzün önüne getirin, gördüğünüz Ģeylerin tadını alacaksınız. Sadece tüm ç etleri yediğinizi dü Ģünün," diyordu. Annemiz ağız tadıyla ekmeği ısırıyordu. Yapmacık bir neĢey le gülüyor ve sarımsaklı bir sucuğu tadını öyle bir tarif edi yordu ki, onu tadı bugün bile hatırımda. O küçük bir pansiyonda iĢ buluyordu. Ne kadar çabuk yaĢ lı ve kırılgan göründüğünü hatırlıyorum. Onun ellerini asla unutmayacağım. BoĢ zamanlarında resim yapıyordu. Gerçi elleri gut hastalığından dolayı kötürümleĢmiĢti, ancak bu onu iĢinden sonra, fırçayı alıp resim yapmaktan alıkoyamı yordu. Deforme olmuĢ parmaklarıyla resim yaparken yüzün de daima korku verici yenilgiyi kabul edemeyeni bir kadının tebessümü bulunuyordu. Onun çiçek ve sarmaĢık resimleri harikaydı. Kendine hedef tespit ediyor, tüm zorlukları, gün lük, ısrarlı ve disiplinli alıĢtırmalarla aĢıyordu. 46


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ben bu sıralarda yetimler yurduna girmiĢtim. Hayatımın bu bölümünden ne söz etmek ne de hatırlamak istiyorum. Bu dönemden hatırlamaya tahammül edilebilecek tek bir kesit var: Kendimi kullan ılmıĢ bir hizmetçi k ız gibi görüyordum ve günün birinde karanlık koridorda, tüm bana yapılanlara karĢı intikamımı almak için, servis yapmam gereken Makkaroni'nin üzerine çiĢimi yaptım. Annem daha da hastalanmıĢtı. Ben hastane masraflarını karĢılayabilmek için bir diĢ doktorunun yanında yardımcı olarak çalıĢıyordum. Sonra Marc ile karĢılaĢtım. Para parmaklarımın arasından kaçıp gidiyordu. Masraflar ezici olmaya baĢlamıĢtı. Annemi yaĢlılar evine sevk etmek istiyorlardı, fakat Marc, bunu önleyecek ve bana maddi destek sağlayacak kadar düzgün bir insandı. Az sonra da annem ölüm döĢeğindeydi. Ben bunu uzun zamandan beri hissediyordum, ancak, inanmak istemiyordum. Gençk en kendimi canlı hissetmeye müt hiĢ ihtiyaç duyuyordum, özellikle Ģimdi, annemin ölümünün yaklaĢtığında. Ölüm! O görmezlikten geldiğim Ģey, babamın zamansız gidiĢinden sonra, Ģimdi annemi söndürüp götürüyordu. Kaçınılmazdı. Ben bir baloda cüretkâr ve çılgın kostümümden dolayı birin ci seçilirken, annem beni ebediyen terk ediyordu. O yalnız baĢına ölmüĢtü. Kendimden nefret ediyordum. Keder ve suçluluk duyguları beni bunalıma sürüklüyordu. Marc'la sürekli kavga ediyordum. Maddiyatçılığıma karĢı savaĢıyordum. Bunu alkolle unutmaya çalıĢıyordum. YaĢamın ardından koĢuyordum, ancak, beklentilerim azalıyordu. Sanatı hayatımın mesleğim yapma yolundaki ümidim kayboluyordu; onu asla baĢaramayacaktım. HeykeltıraĢlık ve resim derslerini bırakmak zorunda kalacaktım. Tüm hayallerimden vazgeçiyordum. 47


www.eskikitaplarim.com

krmz

<v

Nasıl Ģuur bulanıklığı içinde çalıĢmıĢ olduğumu hatırlıyorum. Günün birinde, düĢüncelere dalmıĢ bir vaziyette, diĢ doktorunun yanında duruyor ve ona, istediği aletleri veriyordum. Aniden bir koku ile burnumun direği kırılıyordu. Bir refleks ile kendime geldim ve hastanın sonuna kadar açılmıĢ ağzına ve diĢ doktoruna doğru yukarı baktım. YaĢlı bir kadın sandalyede oturuyordu. Çok eski zamandan kalma takma diĢleri tutsun ve yaralı diĢ etlerine temas etmesin diye küçük gazete parçalarım altına sokuĢturmuĢtu. Herde/asında bir parçacık daha, ta ki hepsi çürüyüp iltihap yayılıncaya ve hepsi iğrenç birĢekildekokmaya baĢlayana kadar. SON

Kendimi çok yorgun hissediyordum. Pencereden Ģehirdeki ıĢıkların birçoğunun sönmüĢ olduğunu fark ettim. Gün lüğümü yastığımın alt ına itt im ve son sayfayı öptüğüm için kendimi aptal g ibi h issetmeye baĢladım. Yatakta dikkat lice ileri geri sallanıyor ve yayların gıcırdamamasına dikkat ediyordum. Bu esnada uyumuĢ olmalıyım. Rüya görüyordum... Kendimi, Ġngiltere'deki evimizin arka bahçesinde ku m çukurunda güvende hissediyordum. Ku m nemli ve t emiz kokuyordu. Güvendeydim çünkü sin irli sesler duymu yordum. Ku mdan kürekle b ir y ığın yapıyor ve elimle vurarak sıkılaĢtınyordum, sonra da parmağ ımla ü zerine desenler çiziyordum ve kendi kendime, acaba toprağa, beni buradan Basel'e, annemin yanına götürebilecek bir delik açabilir miy im d iye soruyordum. Onun eksikliğ ini duyuyordum. Yalnız o lduğuma seviniyordum çünkü yalnız olmad ığım zamanlarda hep kötü bir Ģey oluyordu. Ayağa kalkıp kendimi bir anda ku ma bıraktım. Klaç! Klaç! Klaç! Ku mu bir elimden öbür elime atıyordu m. Ku mlar her tarafta uçuĢuyordu. Ne güzel bir koku! KuĢlar cıv ıld ıyoriar ve örüyor

48


www.eskikitaplarim.com

krmz

lardı çünkü onları ü zen kimse yoktu. Hiç kimse onların kanatlarını, tüylerini koparmıyor ve onlara berbat, p is koku lu, çirkin, kötü kuĢlar oldukların ı söylemiyordu. Kendim o lmam niçin bu kadar kötü? Annemin eksikliğin i h issediyordum. Ağzıma ku m kaçmıĢtı ve onu tükürüyordum. Birine b ir Ģey hediye edilmesi, acaba ondan hoĢlanıldığ ma b ir iĢaret mid ir? Ku m kovacığ ını ve ona ait o lan kürekleri göğsüme bastırıyordu m. On ları bana annem hediye et miĢti. Devirdiğim ku m kovasından oluĢan ku m tepesine küreğ imle vururken çıkan gürültü hoĢuma gidiyordu. Alttaki tüneller çöküyordu. Sanki canlı b ir ĢeymiĢ gibi, ku m yan taraflardan parçalanıyordu. Üstüne atlıyor ve her Ģeyi yerle b ir ed iyor, sonra da ku mdaki ayak izlerimi inceliyordu m. Acaba annem güvende mi? Bir tramvay veya bir araba onu ezebilirdi. Bir gö müyü topraktan çıkart mak için çö meliyordu m v e sonra onlar y ine ortaya çıkıyorlardı. Bu korkunç ve huzursuz ed ici duygular, s ürünerek sırt ımdan, boynumdan yukarı t ırman ıyor, göğsüme ve karnıma yerleĢiyorlardı. Her geliĢlerinde adeta boğuluyordum. Nefes almak zorlaĢıyor, hava taĢ bir duvara dönüĢüyor, onu teneffüs etmek istemiyordum. Büzü lüyorum, kıv rılıyoru m, düz sırtüstü yatıyorum, kalçamı kaldırıyoru m, tekrar oturuyorum, havayı teneffüs etmeye çalıĢıyoru m, içime çekiyoru m, çekiyorum, çekiyoru m, ta ki esnemem gerekiyormuĢ da yapamıyormuĢum h issi doğuncaya kadar. O berbat ko ku, beni her defas ında cezalandırdığı ko ku hâlâ burada! Bu, ku mun kokusu değildi. Dizlerimin ü zerine çö meliyor ve bir köpek gibi kokluyordum. Hay ır! Bu benim! O ve çocuk bakıcısı, "Küçük erkek çocukları kokmuyorlar. Kız çocukları p is kokuyorlar!" diyordu. Neden? Bakıcı kıza beni y ıkamasına izin verseydi ben de sabun ve pudra kokacaktım ve yaralarım o lma yacaktı. A ma o yasaklıyordu. Ġçinde kendimi rahat ve bir erkek çocuğu gibi hissettiğim parlak kırmızı pantolon takımımı ço k seviyordum. Yataktaydım. Babacığım yatağın yanındaki sandal

49


www.eskikitaplarim.com

krmz

yeye gidiyor ve pantolonumu kaldırıyordu. Pantolonun bacakla rını parmaklarıyla ayırıyor, tam ortasını kokluyor ve tiksintiyle yüzünü buruĢturuyordu. Takımı yere atıyor, sandaletimi alıyor ve bana vurmaya baĢlıyordu. Ben çarĢafın altına saklanıyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum. O bağırarak "Sen iğrenç, pis kızsın!" diyor ve kapıyı arkasından vurarak kapatıyordu. Yatağın içinden usulca çıkıp altın çerçeveli uzun aynanın önünde duruyordum. Çok çok küçük ve zayıftım; yüzüm, lacivert gözlerimle sarı saçlarımın dıĢında, renksiz görünüyordu. Aynadaki kıza soruyordum: "Neden bu kadar iğrençsin?" Orada duruyor, aynaya bakıyor ve gülümsemeye çalıĢıyordum. Bir an için kendimi iyi hissediyordum. Hiç de düĢündüğüm kadar iğrenç görünmüyordum. Fakat biliyordum ki bunu sadece, kaim, geniĢ ve beyaz flanel geceliğe borçluydum. Onun altında ürkütücü bir Ģey vardı. YanlıĢ bir Ģey. Her Ģeyi mahveden o bacaklarımın arasındaki Ģey. Bu Ģeyden dolayı herkes benden aefret ediyordu. Annemin beni boyuna terk etmesinin veya beni uzaklaĢtırmasm'ın sebebi belki de buydu. Benim böyle bir Ģeyim olduğunu unutsunlar diye vermeliyim, vermeliyim, iyi olmayı denemeliyim. Tekrar kum çukurundaydım, kum kovasını yeniden göğsüme bastırıyordum. Hatırlıyorum da son defasında, o geldiğinde heyecan dolu bir Ģekilde onun geliĢini beklemiĢtim, nihayet taksiden indiğinde, kendimi yorgun ve ağır hissediyordum. Bütün dünyada annemle birlikte yaĢadığım anlarla karĢılaĢtırabilecek hiçbir Ģey yoktu. Sanki erimiĢ, onunla bir bütün olmuĢtum. Onun gülümsemesini, ses tonunu, ellerinin dokunuĢunu, gözlerinin ifadesini seviyordum. Kum kovasını ve kürekleri bana hediye eden oydu. Ġçimden parlıyordum ve bana çok sıcak basıyordu. O benim yakınımda olduğunda, hiçbir Ģey beni rahatsız edemezdi. Bana boyuna bu kadar acı verdiği halde, neden gidiyordu? Bu


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

keder benim içimden bir Ģeyler kopartıyordu; bu babamın beni döverken verdiği acıdan daha çok acı veriyordu. Bu beni doğruca kalbimden vuruyordu. Her Ģey açığa çıkacak ve öleceğim diye korkuyordum, fakat ölmemeliydim, çünkü annem için var olma lıydım. Uslu bir kız olmalıydım, çünkü annem son beraberliği mizde ona karĢı iyi olmadığımı ve bir gün aniden ölecek olursa benim çok piĢman olacağımı söylüyordu. Benden ayrıldığında çok ağlıyordu. Geçen defa, taksiyle uzaklaĢtığında, içimden bir parçanın koptuğunu hissediyordum ve günün birinde herhalde tümüyle kopacaktı. Evlekler kazıyor ve sandaletlerimi kumla , dolduruyorum. Popomu ıslatmamahydım! Fakat annemin yokluğunu hissediyordum ve bir süre daha burada oturacaktım. Birdenbire bakıcı kız beni kolumdan yukarı çekti. Nereden geldiğini fark etmedim bile. Üstümdeki kumlan silkeliyordu. "Hadi tçeri gir! Yemek zamanı! Neden hep ıslak yerlere oturuyorsun ve sandaletlerini kumla dolduruyorsun? Pantolon ve çoraplarını artık temizleyemiyorum. Sana bunu kaç defa söyledim." Onu seviyordum ama bu yemek saatleri içimi karartıyordu. Her defasında, annem gittikten sonra, bakıcı kız tarafından bana yedirilen yemekleri midem almıyordu; tekrar gırtlağıma kadar geri yükseliyorlardı. Her öğün bir savaĢtı. Günde üç öğün yemek yemekten nefret ediyordum ve bunu her gün yapmak zorunda kalıyordum. Aynı Ģekilde ardından gelen Ģeyden de nefret ediyor - dum. Bakıcı kız yemeği ağzıma tıktıktan sonra, bu defa da derhal çıkarmaya çalıĢıyordu. "Bu oturakta kakanı yapana kadar oturacaksın!" Oturağın soğuk kenarları etimin içine iĢliyordu. Utanç vericiydi, annemi özlüyordum. Sonra onun bakıĢının merdivenden yukarı tırmandığını görüyordum. Kollarımı çapraz yapıp ayaklarımı çekmeye çalıĢıyordum, fakat oturak mani oluyor, bu yüzden de duruĢum biraz daha güzel görünsün diye, öne eğiliyordum. O kokudan nefret ediyorum.


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Bakıcı kız beni bir tüy gibi ayağa kaldırıyordu. Sanki bir bebekmiĢim gibi beni masanın üzerine koyuyor ve popomu siliyordu. Ben artık böyle bir Ģey için çok büyüğüm! Popomu ve yüzümü kremliyor, Nivea'nm o iğrenç kokusu ellerine siniyordu. Babam ise hep yanımda duruyordu. Beni seyrediyor ve yapacağını yapıyordu. Babam, "Erkek çocuklar daha sevimlidir. Sen ayakta bile iĢeyemiyorsun!" diyordu. Bu bende mide kramplar ına yol açıyor, sanırım midem de bulamyordu. Gözleri pek tuhaf oluyor, yüzü kızarıyor ve daha da kızarıyordu. Ben acıyan bacaklarımı kapatmak istiyordum, fakat o onları yine ayırıyordu. Yüzüme bile bakmıyordu.- Yanağında sürekli tikleri dikkatimi çekiyordu. Ondan kaçıp saklanmak istiyordum ama bu çok korku vericiydi. Canım yanıyordu. Salyası siyah ekin anızı sakalının üzerinde çenesine akıyordu. Hareket etmeye cesaret edemiyordum. Aniden tuhaf sesler çıkarıyordu; bir guruldama, kekeleme, inleme. Kendi canını yakmıĢ olmalıydı, zira birdenbire bükülüyor ve lavaboya koĢuyor, sırtını bana dönüyor ve ağır nefes alıyordu. Bakıcı kız geri geldi. Terden yapıĢ yapıĢ olmuĢ saçlarımı alnımdan siliyor ve pantolonumu yukarı çekiyordu. Beni yere bıraktığında, sanki uzun süre çömeîmiĢim gibi bacaklarım sızlıyordu. Topallarken yara yerlerimi hissediyordum. Bu acıyan Ģey, küçük kızları mahveden Ģeydi. Bakıcı kız beni hep öyle çağırırdı: "Küçük kız, biz yürüyüĢe gidiyoruz!" veya "Küçük kızlar için yatağa gitme zamanı." 'Kız' sözünden iğreniyordum. Onu duyduğumda, bakıcı kızın yıkamaya izinli olmadığı yaralı, kırmızı Ģeyi görüyor, hissediyor, kokusunu alıyordum. Odamda bir sandalyede oturuyordum. Gözlerimi kapatıyor ve kollarımı sanki kanatmıĢ gibi çırpıyordum. Ayak parmaklarımın ucunda yürüyerek merdiven korkuluklarına kadar geldim, ileri geri gidiyor, kanat çırpıĢlarını taklit ediyor ve aniden uçuyordum! Ben bir kuĢtum ve kuĢ olmaktan mutluluk duyuyordum. Hatta diĢi 52


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM bir kuĢ olsam bile. UçuĢ her zaman iy i gidiyordu, ancak, basan sürekli olmuyordu. Kanatlar ses çıkarıyordu, onlar bunu duyabilir ve bana uçmayı yasaklayabilirlerdi. Merdiven korkuluklarına konuyor, aĢağı atlıyor ve tekrar uçmayı deniyordum, ama olmuyordu. Yeniden deniyordum, fakat b ir türlü olmuyordu. Bakıcı kız gelip beni yatağa gönderdi. Her gece olduğu gibi duamı okudum: "Lütfen Tanrım, beni bu gece bir oğlana çevir, lütfen! Benim b ir oğlan çocuğu olarak uyanmamı sağla! Ben yarın babam için iy i b ir erkek çocuğu olacağım. Lütfen, Tanrım! Ġy i geceler! A min." Rüyamda, uyanığım zaman hâlâ kız olduğumu görüyordum. Bunun sadece bir rüya o lduğunu biliyordu m ve uyanmak istiy ordum, fakat olmuyordu. Annem keĢke geri gele bilseydi. Yatağımın yanındaki sandalyede mavi b ir pantolon takım duruyordu. ""Bu yeni mi, Nanny?" diye sordum. "Aptal, sen bu maviye ezelden beri sahipsin " "Ama kırmızısı nerede?" Bana takıld ığını sanarak deĢmeye devam ediyordu m. "Sen in hiç kırmızın olmad ı! Bu nasıl bir hayal gücü?' Bu garip bilgiye dayanarak, halen rüya görüp görmed iğimi kendi kendime soruyordum. "Ama dün ku m çukurunda sen, benim kırmızı pantolonumun arkasına yapıĢ mıĢ ku mları vurarak temizledin. Hatta onu temizleyemediğin i söyledin. Bende dört tane kırmızı var." "ĠĢte, yine baĢladık! Sen dün kum çu kurunda değildin ki. Zaman ımız yoktu. Nanny Smith'i ziyaret ediyorduk ve senin hiç kırmızı pantolon takımın olmadı." Çekmeceye koĢtum. Orada katlan mıĢ vaziyette üç tane mavi pantolon vardı. "Ama Nanny! Bizim Nanny Smith'e ziyarete git memiz önceki gündü ve elbette ki kırmızılarım vardı. Sen yenilerini oraya koydun. Benimle dalga geçiyorsun." 5-3


www.eskikitaplarim.com

krmz

Daha önce Nanny'yi hiç böyle kızgın görmemiştim. Beni kabaca yatağımdan kovup tuvalete oturmamı söylüyor du. Oturak yoktu. Gülmem mi yoksa ağlamam mı gerekiyor bilmiyordum, ama bu ilerlemenin anlamı ne ol abilirdi! Bana Al manca, hayal kurduğumu söylüyordu. Kendisine şaşkınca bakmış ol malıydı m ki şöyle dedi : "Sen hikâyeler uyduruyorsun! Sen her zaman i yi bir yal ancıydın! Senin çok geniş bir hayal gücün var!" Devam edi yordu: "Sen çoktandır tuvalete gidiyorsun. Ne zamandır oturağı kullanmıyorsun!" . Bu bakışları beni korkutuyordu. O akşam merdi venlerden yukarı çıkmadı . Nanny'nin beni m için suyla dol durduğu küvete girmeliydi m. Artık soru sormuyor dum. Köpüklü bir sabunla vücudumu yıkarken ona oramm ne kadar yandığını belli etmemeye çalışıyordum. Nanny "Günün en güzel anı, değil mi, küçük kız? Kendi mizi bil dik bileli bu anı sevi yoruz, öyle değil mi?" di yordu. Yaraları ma krem sürüyor, sonra da üzerine pudra döküyor ama bunl arı bir çocuğa yaptığı gibi masada yapmıyordu. Sonra o geri geliyordu, yanında da annem! Öyle ani den! Gerçek olamayacak kadar güzel di, inanamıyordum! Daha önce hiç ol mamış bir şekilde üçü beraber k onuşuyorl ar ve bakışıyorlardı. Hatta bana orada ol duğumu da hissettiriyorlardı ! Sanırım biz artık bir arada, mut lu bir aile i dik. Sonra babacığım "Savaş çıkacak," dedi. Anneciğim ise, beni Basel'e götüreceğini ve bakıcı kızın ise aynı Ģekilde Ġsviçre'ye geri döneceğini söylüyordu. Babacığım Yorkshîre'de kalmaya devam edecek ve Bradford'da bir isviçre firması için çalıĢacaktı. Onunla vedalaĢtığımı art ık hatırlamıyoru m. Sanırım bu andan iti baren acılar geçmiĢte kalacaktı. Ben artık ebediyen annemin yanında olacaktım...

54


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Uyanıyordum. Elly Teyze'nin kuĢ tüyü yatağına sarılıyor, terliyor ve sürekli olarak kendi kendime "Ebediyen anneciğimle, her zaman için ebediyen anneciğimle," diyordum. IĢığı yaktım. Asla rüyanın tamamını hatırlayamıyordum ama o sık sık geri dönüyor, cinlik yapıyor ve onu tutmak istediğimde, sıyrılıp kayboluyordu. ġimdi ondan uyandığımda, üç yaĢındaki bir kız çocuğuyken savaĢtan az önce Ġngiltere'yi terk edip son kez Basel'de olduğumuzdaki gibi o zamanların hisleri etkisine giriyordum. Yatakta oturuyordum, çünkü tekrar uyumaktan korkuyordum. Yakında anneciğim Basel'e gelecekti ve bu kez her Ģey yoluna gidecekti. Geçen sefer Hitler buna engel oldu. Ben yedi veya sekiz yaĢındayken sık sık 'Cafe Huguenin'de otururduk. Bugün onu taksideyken gördüm. Anneciğim oraya sık sık arkadaĢları, Sonja Teyze, Betty Teyze ve Maja Teyze'yle gülmek ve tartıĢmak için gidiyordu. Okul zamanım gelene kadar onlarda kalıyordum. Yan masadaki kadını bu kadar net hatırlamamın nedeni neydi? Bu hanım bir film yıldızı gibi hareket ediyor, çay içerken küçük parmağını kıvırıyor ve fazla zorlanmadan sırtını dik tutabiliyordu. Sanki bir fotoğrafçıya sürekli poz veriyormuĢ gibi. Çok hoĢtu, siyah kirpikleri ve kırmızı ojeli tırnakları vardı ve tiril tiril krem rengi ipeğe bürünmüĢ, inciler takınmıĢtı. Sebepsiz yere ağlama ihtiyacı duyuyordum. Hatta tuvalete gidip tekrar kabinden çıktığımda o hanımın da orada olduğunu hatırlıyorum; ikimiz de aynanın karĢısında duruyorduk, O çok güzeldi. Kafasını hafif eğik tutuyordu, mankenlerin durduğu gibi. Yanımdan geçip odadan süzülerek çıkarken arkasında bir parfüm bulutu bıraktı. Onun yürüyüĢünü taklit etmeye çalıĢıyordum. Burnunun ucundan aynaya bakıĢıyla alay ediyor ve kıs kıs gülüyordum. Anneciğimi özlüyor ve onun "Oli


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

via, senin harika bir espri anlayıĢın var," dediği o nadir anları arıyordum. O gün terbiyeli davrandığım için çok mutluydum. Bir defasında restoranda, önüme konan ıspanağı yiyip bitirmek istemediğim için, tüm insanların gözü önünde, köĢede dikilmek zorunda kalmıĢtım. Annemin bulunduğu masaya geri dönerken, en çok sevdiğim, favorili ve güler yüzlü garsona uğrayarak ona çocuk kitaplarına bakıp bakamayacağımı soruyordum. O pasta tezgâhının arkasındaki çekmeceden kitapları çıkartıp bana veriyordu. Düztaban olduğu için ördek gibi yalpalıyordu. Onu seyretmeyi seviyordum. Her zamanki gibi anneciğim bunu fazla büyütüyor ve ondan kendisini rahatsız ettiğim için özür diliyordu. Ben de kızaran suratımı kitapların arkasına saklıyordum. Benim için okula gitme zamanı geldiğinde bir öpücükle an* neciğimle ve teyzelerle vedalaĢıyor ve hâli kaplı geniĢ döner merdivenden aĢağıya iniyordum. Basel'in sokaklarında tek baĢıma yürürken kendimi çok büyümüĢ hissediyordum. Bir defasında da tramvayda çok üzgün göründüğü içm, yaĢlı bir kadınla konuĢtum. Ama o bana, sessiz olmamı ifade eden bir bakıĢ fırlatıp kafasını çevirmiĢti. Genellikle tramvaydan atlıyordum, öyle ki okul çantamın içi çalkalanıyordu, iki ayağımın da aynı anda sırası gelsin diye, kaldırıma kadar tek ayağımla zıplıyordum, sonra da öteki ayağımı kullanıyordum. Okula giderken yol boyunca kaldırımdaki aralıklara basmamam gerekiyordu, bu çok bela getiriyordu. Kocaman, kırmızı kuleli ve saatli taĢ binaya ulaĢıncaya kadar kendimi mutlu hissediyordum. Beni sıkıyor olmalıydı ki o gri, kenarları çatlayıp dökülmüĢ beton merdivenleri zorla tırmanıyordum. Soğuk demir korkuluklardan elim ıslanıyordu. KurĢunkalemlerin, deri, cila ve dezenfekte sabunlarının kokularından nefret ediyordum. Sınıfa girmek için bütün cesaretimi toplamam gerekiyordu. 56


www.eskikitaplarim.com

krmz

Gotthelf Okulu'na gittiğ imde dokuz yaĢındaydım. Yvette sınıfın en güzel kızıydı ve ben onun yegâne kız arkadaĢı olmak istiyordum. Oysa o, anne babası ve bir erkek kardeĢi olmasına rağ men, oyun oynayabileceği ve kendileriyle neĢeli Ģeyler yapabileceği b irçok kız arkadaĢı o lsun istiyordu. Anneciğimin benim yatağıma ve elbise dolabıma boyadığı kırmızı, mavi ve yeĢil çiçekler ve kalpler benim yalnızlığımı gidermiyorlard ı. O sık sık dıĢarı çıkıyordu. Onun yanında yaĢayabildiğim sürece bu beni rahatsız et miyordu. Bu arada babamla ilg ili hatıralar da siliniyordu. Onun bizde hiç resmi yoktu. Gıda maddeleri karneye bağlanıyordu. SavaĢ üzerine çok konuĢuluyordu ve sadece akĢam dua ederken babamı düĢünüyordum. "Lütfen, Tanrım, babacığımın baĢına bomba düĢürme." Ancak o Bradford'da Hitler'den zarar görmediğ i için b izden daha fazla güvendeydi. Herkes Hit ler'den nefret ediyordu. Ġsviçre'ye geri döndüğümü zde anneciğim beni onun yüzünden Nanny'nin ebeveyninin yanma göndermiĢti. Biz A lman sın ırının çok yakınında yaĢıyorduk; Fransa sınırı da u zak değildi, bu yü zden öğretmen imiz Basel'e 'üç Ülkenin kesiĢtiği nokta' diyordu. Biz, eğer Hitiensınırı geçerse hepimizi, hatta çocukları b ile, tıp kı Yahudilere yaptığı gibi, Öldürür veya gazla zehirler diye düĢünüyorduk. O beni öyle çok korkutuyordu ki geceleri uyuyamıyordu m. Aklımdan ona uzun u zun mektuplar yazıyordum. Sevgili Bay Hitîer, Lütfen daha fazla Yahudi'yi yakalayıp öldürmey iniz. Lütfen bütün dünyaya karĢı daha fazla savaĢmayınız. Almanya yeterince büyük ve güzel. O tü müyle de size ait, neden bununla yetinemiyorsunuz? Ġsviçreliler, çok daha küçük olmasına rağ men Ġsviçre ile yetiniyorlar. Niçin bir ülke kendi sın ırları içinde kalmaya razı o lamıyor? Biliyor musunuz, Yahudiler de insan. Onlar da bizden. Onlar da bizim g ibi aynı duygulara sahipler. Anneniz size iyi kalpli ve sevgi dolu olmay ı öğret 5?


www.eskikitaplarim.com

krmz

med i mi? Yeterince sevgi almadın ız mı? Ben sizi seveceğim ve size dünyanın herkese ait olduğunu, herkesin mutlu o lma ya hakkı olduğunu öğreteceğim. Anneniz, yaptığın ız bu korkunç Ģeylere ne diyor? Peki ya vicdanın ız? Ya, Tanrı varsa? Anneniz toplama kampların ızın resimlerini gördü mü? Babaların, annelerin ve çocukların b irb irlerinden ayrılırken b irbirlerini kaybedip ve yaĢayıp yaĢamadıklarını dahi bilmed ikleri için ıstırap çektiklerini b iliyorsanız, nasıl yaĢayabiliyor ve uyuyabiliyorsunuz? Lütfen Bay Hitler, bunları bit irin art ık. ġu sıralar o kulda, iyi kalpli ve sevgi dolu olan, Isa hakkında bir Ģeyler öğreniyoruz, ama onu da öldürmüĢler. Onun hakkında biraz o kuyamaz mısın ız? Çok iy i bir kitap var, Ġncil. Aslında sizin ö zünde kötü olmadığ ınızı biliyoru m, sizin çoban köpeklerini, Beethoven'i ye adı Eva Braun olan b ir kadın ı sevdiğiniz söyleniyor. Bir düĢünün, o veya anneniz veya köpek ö ldürülüyor! Bundan hiç hoĢlanmazdın ız, değil mi? Ben de köpeklerden ve Beethoven'den hoĢlanıyorum, Mozart'ı daha çok sevmeme rağ men Beethoven'in iĢit me yeteneğin^ kaybetmesin i çok üzücü buluyorum. Annem de bir ku lağında iĢit me yeteneğini kaybetti, bu yüzden de insanlar çok konuĢunca, çabuk yoruluyor. Beethoven bestelediği eserlerin i din leyemediği için çok mutsuz olmalı. Mo zart, karısı verem olduğu halde ve kendisi benim büyükbabam gib i çok borçlu olduğu halde, daha neĢeli geliyor kulağa. Belki onun müziğ i sizi de neĢelendirir ve siz de b u kadar gaddarca ve kötü Ģeyler yapmaktan vazgeçersiniz. Ġnanıyoru m ki, sizi gerçekten seven birine sahip olsaydınız beni anlayabilirdiniz. Kız arkadaĢlarım Heid i ve Yvette size sevgiyle selamlarını gönderiyor, çünkü biz, sizin ya ü zgün ya da hasta olduğunuz veya neler olup bittiğini hiç kavrayamadığın ızı düĢünüyoruz. Size sevgilerimi gönderiyor ve bu mektubu mu ciddiye alıp üzerinde düĢünmenizi ümit ediyorum. Sevgiyle selamlar, Olivia

58


www.eskikitaplarim.com

krmz

Anneciğim yan odada yavaĢ, titrek bir sesle Hitler hakkında konuĢurken, ben de böyle mektuplar karaladığım için kendimi daha kötü hissediyordum. Sırtımdan sağanak gibi terler iniyordu ve gözlerim yaĢlarla doluyordu. Ben düĢüncelerimde Hitler'e bu mektubu yazarken, 'wum-wum' diye, uykuya dalana kadar ileri geri sallanıyordum. Devamlı anneciğimin yanında kalamıyordum, uzun süreli bile kalmama iznim yoktu. Ben dört yaĢında iken ingiltere'yi terk etmiĢtik ve Ģimdi yeniden ayrılık acısı ve gözyaĢları vardı. Nanny ve ben birlikte tren yolculuğu yapmak zorundaydık. O bana babasının makinist olduğunu, annesinin harika pastalar yaptığını, kendisinin de baĢka bir ailenin yanına çalıĢmaya gitmek ve beni terk etmek zorunda olduğunu anlatıyordu. Yolculuk sırasında al-tımızdaki yer sanki kırılacak ve tekerleklerin altına düĢecektik. Nanny'yi kaybetmekten çok korkuyordum. Fakat onun anne ve babasına, büyükanne ve büyükbaba diyebilecektim. Onlar çok sevimliydiler. Onların o hoĢ ahĢap Ģalelerinde, onların yüksek kocaman çift kiĢilik yataklarının aralığında uyuyabilecektim. Gerçi orada yine ileri geri sallanıyor ve kuĢ tüyü yorgana sarılıyordum, ancak, fazla korkmuyordum, çünkü biliyordum ki sonra gelip yanıma yatacaklardı. Ertesi sabah Nanny artık yoktu ve beni masaya oturtan, kendi pastamı kendim yapayım diye bana hamur veren, büyükanneydi. AlıĢveriĢ yaparken benimle bir yetiĢkinmiĢim gibi konuĢuyordu. Hatta bana bir Ģeyler anlatırken ve beni dinlerken gözlerimin içine bakıyordu. O tüm komĢulara kızının Ġngiltere'de benim bakıcım olduğunu anlatıyordu ve onlar da bana gülümseyerek beni çocukları ile oynamaya davet ediyorlardı. AlıĢveriĢ esnasında bana, kasap bir dilim salam, fırıncı bir sandviç, manav da bir elma hediye etti. Daha önce hiç böyle ĢımartılmamıĢtım ve yeterince teĢekkür edemiyordum. Büyükanne bir defasında, bir kere teĢekkür etmenin yeteceğini söylüyordu. &9


www.eskikitaplarim.com

krmz

Eve dönüĢ yolunda önce, genç askerlerin askerlik görevlerini yaptıkları ve 'adam' o ldukları, kıĢlanın önünden geçtik v e sonra demiryolu geçidinin zil sesleriyle in mekte o lan kırmızı-beyaz çizgili bariyere doğru geldik. Büyükbabanın treni gelmek ü zereydi ve bana o sırada beyaz b ir mendil verd i. Onu tanıd ığım için kendimi önemli biri gib i h issediyordum ve deli g ibi el sallıyordum. Kocaman sakalın ı ve kırptığı gözünü görür gibi oldu m, sonra bir ĢimĢek h ızıy la kaybolmuĢtu. Makinenin h ızı, gücü ve gürültüsü iliklerime kad ar iĢliyordu. Büyükanne ve ben birbirimize bakıp el ele evin yo lunu tuttuk. Evin içi pasta kokusuyla dolmuĢtu ve oturup önceden piĢirdiğ imiz Ģeyleri yedik. Bahçeden fasulye ve çilek topladık. Bu benim için harikulade b ir Ģeydi. Kurtli benimle oyun oynamaya geliyor ve birlikte ku mda su birikintileri olu Ģturuyorduk, ku m kovacıklarımızla kurbağaları yakalıyor ve onları kendi göllerimize atıyorduk. Birlikte çok eğleniyorduk ama sonra o kenara çekiliyor, pantolonunu açıyor, bir Ģeyi d ıĢarı çıkart ıyor ve toprağa sarı bir su Ģınldatıyordu. Ben bunu seyrederken yine o iğrenç duygunun yükseldiğini ve içime yerleĢtiğin i h issediyordum. Nefesim kesilecek g ibi oluyordu, boğuluyordum ve titreyerek, ağlayarak mutfağa koĢuyordum. ÇamaĢır günlerini seviyordum. Köy halkı hareket leniyor, evler ve tü m çevre sabun, temizlik ve buğu kokuyordu. Büyükanne ve çamaĢırcı kad ın ağaç büyüklüğünde bir tahta kaĢıkla kocaman bakır bir leğende çamaĢırları karıĢtırıyorlard ı. AkĢama hepimiz aynı anda yatağa giriyor ve kafamızı güneĢte kurutulmuĢ temiz çarĢaf ve yastıklara gö müyorduk. Her akĢam büyükbabanın eve dönüĢünü bekliyordu m. Eve döndüğünde her zaman tekrarladığı hareketleri izliyordum. Ġçeri giriyor, salam Ģeklindeki kocaman deri çantasını kapın ın arkasına bırakıyor, ellerini iki defa yıkamak için taĢ lavaboya doğru yürüyordu. Sonra masaya geliyor ve temiz, beyaz mendilinin katların ı ö zenle açıyordu. Yeniden lavaboya yöneliyor, kırmızı

60


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

lastik hortumlu musluğu iyice açıyor ve eğiliyordu. ĠĢaret ve baĢparmaklarıyla burnunun bir deliğini kapatıyor ve suyu ilk önce bir tarafından, sonra öbür tarafından çekiyordu, ta ki burnu sümük ve kurumdan temizlenene kadar. Neden sonra mendilini kullanıyordu. Gülümseyerek yerine oturmadan önce baĢımı okĢuyordu, sonra büyükanne ona gungele içinde sütlü kahvesini getiriyordu. Gungele yassı kulaklı bir ay gibi görünen bir fincandı, öyle büyüktü ki onu iki eliyle kaldırması gerekiyordu. Büyükbaba kahvesini keyifle höpürdetiyor ve önüne tahta tepside ekmek ve peynir geldiği zaman da 'Ahhh' diyordu. Ekmeği ince ince dilimliyor ve ardından da kahveye banıyordu. Büyükanne hemen yanına oturuyor, büyük keyifle onu izliyor ve birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Ben kendimi sıcacık ve güvende hissediyordum. Yaptıkları her Ģey anlamlı görünüyordu. Ne büyükbabanın ne de büyükannenin acelesi vardı. ÇalıĢmaktan zevk duyuyor gibiydiler, sanki bu onlar için bir ayrıcalıktı. Ġstedikleri her an gülmeye ve oynamaya zaman kalıyordu. Güzel olan her Ģey gibi bu yaĢam da birdenbire son bulmadan, bir sabah büyükbaba bizi saat dörtte uyandırdı. O, 'yeni köylü kıza' ilk güneĢin doğuĢunu göstermek istiyordu. Esneyerek giyindi, sonra birlikte serin ay ıĢığında dıĢarı çıkıp istasyona gittik. Treni kullanmayacak olsa da, bu sefer bilet almak zorunda değildi. O herkesi tanıyordu. Etzelberg'deki ağaçlar onun dilsiz arkadaĢlarıydı. Sessizlik içimde tatlı bir ürperti yaratıyordu. Belli belirsiz gürültülerden, etrafta gizlenmiĢ hayvanlar olduğu anlaĢılıyordu. Hemen hemen hiç konuĢmuyorduk ve ben bu vakur sessizlik içerisinde bir yetiĢkin gibi hissediyordum. Uzun bir zaman yürüdükten sonra, büyükbaba beni omuzlarına aldı. Bu hareketi beni çok sevindirmiĢti. Bu yüzden de ona bir süre sonra böyle oturmanın benim için ne kadar rahatsız edici olduğunu söyleyemedim. Artık bunu düĢünmüyordum, zira aniden her Ģey


www.eskikitaplarim.com

krmz

ĠRĠS GALEY

pembe, altın, menekĢe ve solgun mavi ve gümüĢ renklere bürünüyordu ve ben gözlerime inanamıyordum. Kan kırmızı bir top yoktan var oluyor ve geceyi gündüze çevirip içimi aydınlıkla dolduruyordu. Onların ikisinin de baktığını, gülümsediklerini fark ediyor ve yalnız olmadığımı biliyordum. Birlikte, doğan günün mucizevi sevincini paylaĢıyorduk. Her gün, Ģükredilmesi gereken bir hediyeydi. "Bunların hepsini kim oluĢturuyordu ve bunların oluĢturan güç kimde var?" diye fısıldıyordum, zira bu soru sessizlik dileğinden daha acildi. "Gökyüzündeki Tann, Olivia, Tanrı. Ne kadar Ģükretmemiz gerektiğini unutmamalıyız. Ve hele bu manzarada hiç." Ben büyükanneye gülümsüyordum, hepimiz el ele tutuĢuyor ve birlikte, "TeĢekkürler, yüce Tanrım," Ģarkısını söylüyorduk. Dağdan aĢağı inerken tüm yol boyunca bu Ģarkıyı kuralına uygun ve bir marĢ melodisi gibi alçalıp yükselen tonlarda söylüyorduk. Bu gece yatmaya erken gidiyordum ve ileri geri sallanmam, yorgana bile sarılmam gerekmiyordu. Hiç bu kadar mutlu olmamıĢtım. Büyükbabanın treniyle arka bahçeden hızla geçip gittiğini duyuyordum ve herkesin sağ salim olduğunu biliyordum. Ertesi gün Nanny geldi. Annemin yanına geri döneceğimi bildiğim halde ağlıyordum. Büyükanne beni dizlerine oturttu ve ben onun o güzel yüzüne bakıyordum. Mavi gözleri o kadar derindi ki daha önce hiç fark etmemiĢtim, saçları ise gümüĢi beyazdı. "Bizim yatağımızdaki yerin hep olacak ve sen bizim yegâne torunumuzsun," diyordu o... Rüyamda onları sık sık görür ve ağlayarak uyanırdım, çünkü onları daha sonra hiç görmedim. Öldüler.

Doğruldum ve pencerenin pervazına oturdum. Çevredeki tüm pencereler Ģimdi karanlıktı. BaseFde halen uyanık olan tek insan


www.eskikitaplarim.com

krmz

ben olmalıydım diye düĢünüyordum ve kendi kendime soruyordum, acaba annem Bradford'da Ģu an uyuyor muydu ve acaba evi satmayı baĢarabilmiĢ miydi? Bütün düĢüncelerim çatı katma, elmaların kıĢ için depolandığı yere yönelmiĢti ve onun beni... Hayır! Asla! Büyükanne ve büyükbabadan sonra neler yaĢayacaktım? Artık dayanacak gücüm vardı, ama her Ģey daha kötüye gidecekti. BaĢlangıçta hey Ģey iyiydi. Anneciğim doktor olan Andreas'ı seviyordu. Karısı ondan boĢanmaya razı olmuĢtu, ancak bir Ģartı vardı. Onlar bir yıl boyunca birbirlerini görmeyeceklerdi. Bu yüzden anneciğim ve ben Ġsviçre'deki bir Ġtalyan mahallesine gidiyorduk. Oranın resimlerini birçok kez takvimlerde görmüĢtüm. Herkes orayı güzel buluyordu. Ve bir de orada yaĢamak ve de anneciğimle! Oteldeki hayat rahattı ve akĢamları bir hanım benimle ilgileniyordu. Bir gece anneciğim çok geç geldi, otelin kapıları çoktan kapanmıĢtı. Ġçeri giremedi. Kısa bir süre sonra menenjit oldu, ameliyat edilmesi gerekiyordu. O zamandan berrUek kulağı duyuyor, bense hangisi olduğunu hep unutuyorum. O zamanlar ona, utandığımı, çünkü aĢağıda erkek çocuklarında olan Ģeyden bende olmadığını söylemek ihtiyacını hissediyordum. Onun bana yardım edebileceğini düĢünüyordum çünkü hep bunu düĢünmek zorunda kalmıĢtım. Sanki bende bir Ģey eksikmiĢ ve bir Ģeyler yolunda değilmiĢ gibi. Fakat o sadece gülüyordu. Bir kız olmaktan niçin bu kadar utanıyordum? Kendimden nefret ediyordum! Bir Ģey eksikti ve yolunda gitmiyordu. Sonra Basel'de bir sitenin dördüncü katındaki yeni bir daire ye taĢındık. Cam kapıları ve çok zarif bir balkonu vardı. Anneciğimin Biedermeier ve Chppendale marka mobilyalar ı vardı ve camekânlar, biblolar, altın çerçeveli aynalar. Fakat anneciğimin, savaĢtan sonra babacığımın bir boĢanmayı onaylayacağını söylemesine rağmen, Andreas'm karısı kendince buna hazır değildi. 63


www.eskikitaplarim.com

krmz

Yvette'le tanıĢtığım kırmızı taĢtan okula gidiyordum. Orada güpegündüz 'Zürich'teki büyükannemi ve büyükbabamı' düĢlüyordum. Günün birinde öğretmenim Bay Meier Ģöyle seslendi: "Olivia!" Adeta yerimden sıçradım: "Bugün öğleden sonra sınıfta anlattıklarımın tek bir kelimesini olsun duydun mu? Ona "Hayır" dedim ve çocuklar kaba kaba güldüler. Sonra bana Ģunu sordu: "Eğer bir tren saatte 100 kilometre süratle Basel'den Zürich'e gidiyorsa ve bu iki Ģehir birbirlerinden 100 kilometre uzakta iseler, tren ne kadar zamanda oraya varır?" Ona gülümseyerek cevap verdim: "Tren Basel'den Zürich'e bir buçuk saatte gider. Bunu büyükbabam lokomotif sürücüsü olduğu için biliyorum, o Zürich'te yaĢıyor ve ben onunla birlikte trenle gittim." Öğretmen bana bağırarak, kitaptaki trenin hiç mola vermediğini, saatte 100 kilometre sürat yaptığını, benim zahmet edip kitaptaki trene odaklanmamı ve hiç kimseyi ilgilendirmeyen bir büyükbabadan bahsetmememi söyledi. GözyaĢlarımı zor tutuyordum. Nasıl olur ıda böyle bir Ģey kimseyi ilgilendirmezdi, hem o trenler hakkında bu aptal kitaptan daha çok Ģey biliyordu. Onlar beni asla anlayamıyorlardı ve ben de asla onların neyi anlamıĢ göründüklerini anlayamıyordum. Yvette "Bir saat," diye fısıldıyordu, bense onu tekrar ediyordum. O benim tutkuyla bağlandığım kiĢiydi. "Tanrıya Ģükür!" diyordu Bay Meier. "Ve gelecekte bizi akrabalarınla ilgili hikâyelerle rahatsız etme." "Onun hiç gerçek akrabası yok. O bana söyledi," diye Yvette öyle sesli fısıldadı ki tüm çocuklar ve öğretmen bunu duydular. Nefret ediyordum. Farklı olmaktan nefret ediyordum. Herkesin ailesi ve akrabası vardı ve hiç öyle yalnız değillerdi. Gaddarlardı. Ve buna haklan yoktu, onlar her Ģeye sahiplerdi ve daha çok eğlenebiliyorlardı.

6A


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bay Meier beni okuldan sonra sınıfta kalmakla cezalandırdı ve sonra eve yalnız gitmek zorunda kaldım. Kaldırım aralıklarına basmamaya dikkat etmeyi tümüyle unutarak dört merdiveni yukarı koĢuyordum ve eve geldiğime seviniyordum. Annem telefondan sesleniyordu: "Hemen geliyorum. Seninle görülecek bir hesabım var!" Her zamanki gibi midem kramptan büzülüyordu. Odamın kapısını açtım ve donakaldım: Tüm çekmecelerim dıĢarı çekilmiĢti ve elbiseler, oyuncaklar, kitaplar bir yığın halinde odanın ortasında duruyordu. Anneciğim telefonda gülüyordu. Hemen eĢyalarımı toplayıp ait oldukları yere tıkıĢtırıyordum. "Tanrı aĢkına! Okul çantanı bırak ve paltonu çıkar! Bütün gün boyunca çalıĢıyor, temizlik yapıyorum ve evini düzene sokuyorum. Bu da yetmezmiĢ gibi, senin yapmadıklarının hepsini ben yapmak zorunda kalıyorum. ġu andan itibaren odan toplanmıĢ olacak ve çekmecelerdeki düzensizlik bitecek!" Paltomu çıkartırken bana bakıyordu ve hemen toplamaya de~ vam edeyim diye onu yere bırakmıĢtım ki yerinden sıçradı, "Hayır! Görüyor musun! EĢyaları ait oldukları yere koy! Derhal! O zaman hiç böyle yığılmazlar," dedi. Paltomu astım. EĢyaları yerleĢtirmek çok zahmetli bir iĢti, daha bir yığın ev ödevim olduğunu biliyordum ve susamıĢtım da. Anneciğim daha sonra bisküvi ve ahududu Ģurubu ile içeri girdi. Yerimde oturmuĢ, onun geri kalanları nasıl yerleĢtirmek zorunda kaldığına bakıyordum. Özellikle benim tıkıĢtırdığım hemen her Ģeyi tekrar düzelttiğinde kendimi suçlu hissediyordum. "Bu akĢam Nanny'ye sana gönderdiği paket için teĢekkür mektubu yazman lazım." "Benim çok fazla ev ödevim var!" "Bütün akĢam zamanın var. Ben dıĢarıya gidiyorum. Teyzeciğin sana yardım edecek. ġimdi hemen mektubu yaz!" 65


www.eskikitaplarim.com

krmz

KurĢun kalemimi kemirirken, Ģimdi hangi teyze, sihirbazın Ģapkasından çıkan tavĢan gibi çıkacak diye, kendi kendime soruyordum. Mektup yazmaktan nefret ediyordum, çünkü anneciğimin çok sıkı kuralları vardı. Hiç bilmiyordum ki, 'Nasılsın. Ben iyiyim. Güzel hediyene teĢekkür ederim'den sonra baĢka ne yazmalıydım. Bir Ģeyler daha düĢündükten sonra ona gösterdim. Bana, benim de çoktan bildiğim Ģeyi, çok itinasız olduğumu ve karaladığımı ve bir sürü dikkatsizlik hatası yaptığımı ve bir daha yazmam gerektiğini söylüyordu. Sayfayı beĢ kere yazdığımda, gözyaĢlarımdan tamamen kirlenmiĢti ve anneciğim benimle ciddi bir Ģekilde konuĢması gerektiğini söylüyordu. "ġuraya karĢıma otur, Olivia. Benim yakmda gitmem lazım, ancak sana ilk önce, Bay Meier'in telefon ettiğini söylemeliyim." Midemde bir düğüm daha. "Öğretmenin, senin güpegündüz rüya gördüğünü söylüyor. Konsantre olamıyor ve mantıklı düĢünemiyormuĢsun." Ben bir aptalım! Bunu biliyordum. "Senin tikinin kötüleĢtiğini o da fark etti." Benim, sürekli olarak birkaç saniye gözlerimi Ģuursuzca sıktığımı ve sonra da ağzımı, sanki gözlerimi yeniden açmama yardım edecekmiĢ gibi, sonuna kadar açtığımı söylüyorlardı. Anneciğim ellerimi tutuyor ve kemirdiğim tırnaklarımdan dolayı beni azarlıyordu. "Gerçekten, tatlım, bunlar yara içinde ve kanıyorlar. Köküne kadar kemirilmiĢ. Kendine nasıl bu kadar yamyamca davranabiliyorsun?" Beni bıraktı ve ben ona bakıp onun kucağında oturabilmeyi, onun bana dokunmasını arzuluyordum. "Doktor senin çok sinirli bir çocuk olduğunu ve baĢka çocuklarla kaynaĢman gerektiğini söylüyor. Bu yüzden de seni iyi bir yuvaya, okuldan geri kalmayasın diye derslerin yapıldığı Fernsburg'a vermeyi önerdi. Yarın seni oraya götüreceğim. Sana çok iyi gelecek. Sakın ağlayarak anneciğini üzme. Ben de en az senin kadar üzgünüm" 66


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ev ödevlerimi yapmak için kırmızı kalpler ve 'unutmabenilerle dolu odama döndüm. Oraya giderken yolda, Andreas'ın anneme hediye ettiği küçük köpeği almak için anneciğimin odasına uğradım, ama annem "Michael'i yatağımın üzerinde bırak" diye bağırmaya baĢladı. O genellikle orada veya anneciğimin kucağındaydı. Ben neden gitmek zorundaydım da o kalabiliyordu? Son yuvada kayak yapmayı ve kâğıt bebekler yaratmayı öğrendim, diye düĢünüyor ve gözyaĢlanma karĢı mücadele ediyordum. Durmadan onlara elbiseler yapıyordum. Bir Ģeylerle uğraĢtığım sürece kendimi iyi hissediyordum. Hiç kimse beni, vaftiz annemler, diğer teyzemlerin veya yanlannda kaldığım aileler gibi, yiyebildiğimden fazlasını yemeğe zorlamıyordu. Son yuvada insanlar bana çok arkadaĢça davranmıĢlardı. Sadece son gece, taĢ merdivenlerden yukarıya telefona koĢtuktan ve düĢüp her iki bacağımı da sıyırttıktan sonra çok üzüldüm. "Ben gidiyorum Ģimdi. Gel ve Grabeli Teyze'ye iyi akĢamlar de." Anneciğim harika görünüyordu. Bu teyze yumuĢak, samimi, yaĢlı bir bayandı; ondan hoĢlanıyordum. Bana hep okurdu; acıklı yerlerde sesi titriyordu ve zaman zaman gözyaĢlarını silmek için duruyordu. Bu defa bana, ailelerini savaĢta kaybetmiĢ ve baĢka bir ülkede yeni bir aile bulmak zorunda olan mülteci çocukları üzerine bir Ģey okuyordu. Benden daha kötü bir hayat süren ve benden daha da küçük olan çocuklardan duymak beni teselli ediyordu. Ben dokuz yaĢındaydım. Grabeli Teyze benim üzerimi örtüyor ve daha sonra, bana bütün gece yuvarlanmaktan baĢımın ağrıyıp ağrımadığını sormak için geri geliyordu. Bir defasında uyandım. Bağırıyordum, kırmızı pantolonlarımı kum çukurunda kaybettiğimi ve bir kuĢ olduğumu, pantolona ihtiyacım olmadığını söylüyordum. Kumu eĢelediğimi halen hatırlayabiliyorum, ancak sürekli geri dönen bu rüyadan baĢka pek bir Ģey kalmıyordu. 67


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ertesi sabah uyandığımda halen yuvarlanıyordum ve tüy yorganıma sıkı sıkı sarılıyordum. Terliyor ve sürekli aynı kelimeleri tekrarlıyordum. Tertemiz yerleĢtirilmiĢ odamda bakıĢlarımı nasıi dolaĢtırdığımı ve daha sonra gözlerimin yerde açık duran, korku uyandıran ve ağzı açık bir timsaha benzeyen bavula takıldığını halen biliyorum. O anda yüreğim hopladı: Bugün Ferasburg'daki çocuk yuvasına götürülecektim. Elly Teyze'nin evinin pencere pervazı geniĢ ve açık renk mermerdendi. Hemen popom dondu. Yatağıma girdim ve yastığımı sırtıma ittim. Halen cin gibi uyanıktım. Yine Baseî'deydim ve güzel Ģeyleri hatırlamaya çalıĢıyordum, ancak her Ģey üzücü hatıralarla karıĢıyordu. Anneciğim, hep sebebinin bende olduğunu söylüyordu. Ben çok karamsarmıĢım ve bencilmiĢim ve de kendi kendimi çok ciddiye alıyormuĢum. O zamanlar Fernburg'daki yaĢantım hakkında bir Ģeyler yazmıĢtım, Ģimdi onları gözden geçiriyorum. EN NEFRET ETTĠĞĠM YER Ağlamak hiçbir iĢe yaramayacaktı. Anneciğim kahvesini içiyor ve sigara tüttürüyordu. Basel'de 'tropik' denilen o günlerden biriydi: Sıcak ve bunaltıcı. Ben köĢe bankta oturuyor ve anneciğimin gözlerine bakıyordum ve çenem titremeye baĢladığında, annem, "Bana zulüm etme, Olivia. Dur artık. Benim için de çok zor," diyordu. Böyle konuĢmasından nefret ediyordum. Bu bende çaresizlik hissi uyandırıyordu. Tren yolculuğundan sonra yorucu bir yamaç tırmanıĢı bizi bekliyordu. Annem oldukça Ģık giyinmiĢti, kendini fark edilir derecede huzursuz hissediyordu. Elinden tutmaya çalıĢıyordum ama dar patika yüzünden elini bırakmak zorunda kalıyordum. DüĢünebildiğim tek Ģey, Hitler gelirse evde onun tek basma öJec>S


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

ceği ve benim ona yardım edemeyeceğimd i; bunlardan haberim olmayacaktı ve benim bu dünyada kimsem olmayacaktı. Birdenbire yumuĢadı ve gülümsedi, beni kendine çekt i. Beton bir bina nın önünde duruyorduk. "Çözmem gereken çok fazla so mn var ve inan bana, sevgilim, bu senin için en iyisi." Siyah çoraplı büyük bir kad m b izi selamlamak için dıĢarı çıkt ı. Eli oldukça pürüzlü ve kuru görünüyordu. Biraz kenara çekilip karĢılıklı konuĢmaya baĢladılar, ara sıra gözlerini bana çeviriyorlardı. Kad m, kendisinin Bayan Hand olduğunu söylüyor ve küçük ormancığ m öbür tarafındaki bankı göstererek, "Eğer hemen geri döneceğine söz verirsen, annene oraya kadar eĢlik edebilirsin," 'd iyordu. Biz ona 'gözyaĢı bankı' diyoruz. Kendi kendime bunu ne diye ko mik buldukların ı merak ediyordu m. Böylece bankm bulunduğu küçük, üzeri parlak, sarı mayıs çiçeği ve aslanağzı ile kaplı yeĢil çimenli tepenin ortasında duruyorduk. Bir an için alt ıma kaçırmaktan korktu m; bütün gün boyunca karnım ağrımıĢtı. Birbirimize sarılıyorduk. Sonra anneciğim kaba bir kuvvetle kendisini ay ırıp yamaçtan aĢağıya doğru koĢuyordu. Onun arkasından, kayboluncaya kadar bakıyordum ve çiçeklerle, kalplerle süslediği yatağımı, yeni aldığı ve yanında kalabilen köpeği düĢünüyordum. Ben kelebekleri ve karıncaları seyrediyor ve onlar benden daha mutlular, diye düĢünüyordum. Bütün cesaretimi toplayıp eve girdim. Herkes yemek odas ındaydı. Masalarda sessizlik içinde oturan kız ve erkek çocukları bana bakıyorlardı. Bayan Handelinde bir tas çorbayla geldiğ inde bana bir sandalyeyi iĢaret etti. Ben kekeleyerek "TeĢekkü rler, yeterli" dediğim halde tabağım ağzına kadar dolduruluyordu ve ne kadar yesem de bo Ģalmak bilmiyordu. Sonra'Bayan Hard lahana, patates ve etle geldi

69


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

ve hepsini çorbamın içine döküyordu. Utanarak yut maya çalıĢıyordum, gözyaĢlarını yanağımdan aĢağı süzülüyordu. Birdenbire anneciğimin bana ne kadar çok, kendimi fazla ciddiye ald ığımı söylediğini hatırlıyordu m. O "Biraz Ģakacı ol" demek istemiĢti. Görünürde mu ziplik yoktu, zira Bayan Hand tabağıma mürdü m erikli ve elmalı pasta boĢaltıyordu. Yemeklerin i yemiĢ olan çocuklar ikili sıralar halinde salonu terk ediyorlard ı. Masalarda dört kiĢi oturuyordu, sonra üç, iki ve sonra ben orada uzun s üre yalnız oturuyordum. Bana, yemeklerini yiyip b itirmeyen çocuklar gazaba uğrarlarmıĢ ve akĢam yemeğine ka dar yatakların ın yanında otururlarmıĢ, den miĢti. Benim boğazım ve midem düğümlen miĢ gib iydi. Bana, peynirli makarnayı ertesi sabah kahvaltıda yemek zorunda olduğum söylendi. Hepimiz bir örnek beyaz keten gecelikler giy mek ve ikili s ıra oluĢturmak zorundaydık. Ne amaçla o lduğu hakkında bir fikrim yoktu, ama ben de uyarak sıraya giriyordu m. Büyük b ir ĢaĢkınlıkla, çocukların külotların ı kontrol edilsin diye havaya kald ırd ıklarını görüyordum. Bana benimkin i g idip almam emred ild i. Bana nas ıl bakıyorlard ı! Ben de külotu mu ters çevirip havaya kald ırmak zorundaydım. Öğret menler sıraları dolaĢarak en ufak bir lekeciği arıyorlard ı. Çocuğun birine, kü lotunu çok kötü pislettiği için ağ ır yatağını alıp bodruma taĢınması söyleniyordu. Yo rgan alamayacakt ı ve ona yarın bütün gün boyunca içmek için hiçb ir Ģey alamayacağı ve hiç kimseyle konuĢmayacağı söyleniyordu. Ben sıranın en sonunda duruyordum ve korkudan titriyor dum. Bir aksilik vardı çünkü mide ağrılarından dolayı ishal olmuĢtum, fakat en kötüsü, çok iğrenç bir Ģey yapmıĢtım; her an bütün yeni yüzlerin önünde aĢağılanabilirdim. Sert et ve lahana

70


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

lardan hiçbirini yutamamıĢ ve hepsini büyük bir topak halinde, bana kimsenin bakmadığı bir anda, pantolonuma doldurmuĢtum. ġimdi külotum çok kirliydi; yeĢil-kahverengi, yapıĢ yapıĢ ve sümüksü bir halde! öğretmenler giderek bana yaklaĢıyordu. Her an bayılabilirdim. Bayan Hand kulağımdan çekerek beni sıradan çıkardı. "Neler var burada neler? Demek sen yemeklere hep böyle yapıyorsun! Evet, evet, sen tek çocuksun değil mi? ġımarık, hanım evladı tek çocuk! Git yukarı odama ve beni bekle orada!" dedi. KorkmuĢ halde tahta merdivenlerden yukarı aceleyle çıkıyordum. En üst basamağa tırmandım ve öylece bekledim, nereye gideceğimi bilmiyor ve cezamı bekliyordum. Anneciğim! * Uzun bir süre sonra o, av peĢindeki bir kedi gibi sessiz adımlarla yukarıya çıktı ve beni bir saat kapının arkasındaki köĢede bekletti. Kaskatı kesilmiĢ halde ve titreyerek yan yana duran demir yataklardan birine girdim ve kendi kendime, insanlar ın sürekli üzerinde konuĢtuğu toplama kamplarında acaba nasıldı, diye soruyordum. Horoz cırtlak sesiyle "üüü rüü" diye bağırarak beni uykudan uyandırdı.. Gri koridorda koĢup tuvalet ararken on altı yatak sayabildim. " Oturup endiĢeyle kimsenin bozulmuĢ bağırsaklarımın kramplarının çıkardığı gürültüleri duymamasını ümit ediyordum. Sallanan ayaklarıma bakıyor ve düĢüncelerimde anneminkileri görüyordum; benim ayaklarım onunkilerden daha küçüktü, ancak onlar tamamen aynıydı; soldaki otururken ve yürürken hafif içeriye dönüyordu. O Ģimdi acaba ne yapıyordu? Bensiz çok üzgün ve yalnız olmamasını ümit ediyordum. Tuvalet kâğıdı yok! Neden hep böyle olmak zorundaydı? Yandaki kabinde bulabildim ve orada klozet kapağının üzerinde 71


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

bir süre daha oturdum. Doğmakta olan güneĢ, bu çirkin yerin 'duvarlarını gül pembesi bir güzelliğe buruyordu. Birkaç dakika boyunca yeni bir güç hissetmeye baĢladım. Zamanın durmasını ve ebediyen burada saklanabilmeyi arzuluyordum. Yatakhaneye geri döndüğümde bütün çocukların uyuduğunu görüyor, kendi kendime, acaba onların annelerinin, kucaklarının ve kollarının nerede olduğunu soruyordum. Bir an için anneciğimi özlüyor ve yakınlığına ihtiyaç duyuyordum. Bir köĢede, Ġsa'nın sevimli, Ģeker renkli resminin altında küçük bir kız zırlamaya baĢladı. Bütün ümitlerini yitirmiĢ yaĢlı bir kadm gibi davranıyordu. Nevresimini nasıl çıkardığını, çarĢafıyla odanın içinde tökezlenraesini seyrediyordum. Ona yardım etmek için ayağa kalktım. ÜrkekleĢerek "Kimseyle konuĢmamam gerekiyor, çünkü yatağıma yaptım," dedi. Üstümdeki pencereden onun tahta bir tekneye doğru gittiğini gördüm, ağır bohçasını, olabildiğince soğuk suya daldırıyordu. Daha sonra çocukların, "Kırmızı tabanlı kokarca Nelly," Ģarkısını söylediklerini duyuyordum. Burası Ģimdiye kadar kaldığım en berbat yerdi. Kahvaltıda, yutmamız gereken bir parça gri ekmek ve bir »bardak dolusu kalın kaymaklı süt veriliyordu. SavaĢ olduğu için sadece öğretmenler yağ ve marmelat alabiliyorlardı. Benim ma karnayı unutmuĢ olmalıydılar, fakat her öğlen ve akĢam saatlerce 'çiğneyerek ve ağlayarak yapıĢ yapıĢ ve lezzetsiz yemekli tabağın önünde oturuyordum. . Bayan Hand bize krepon kâğıdından güzel çiçek kostümleri hazırlıyordu. Ġsviçre'nin tüm okullarında ve çocuk yuvalannda meĢhur olan Ģarkılı oyunlar sahneliyordu. Ben küçük bir kar tanesini canlandırıyordum ve bazı erkek çocukları böcek ve, haĢerelere dönüĢmüĢlerdi. Herkes Bayan Hand'ı bu yeteneğinden, 72


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM sabrından, müzikaiistiiğinden ve çocuklarla bu kadar iyi geçinebilmesinden dolayı övüyordu! Hepimiz ona bakıyorduk. Öteki çocukların yemeklerini nasıl yiyip bitirdikleri, benim için bir bilmece gibiydi, kendimi aciz, sefil, baĢarısız biri gibi hissediyordum. Hep diğerlerinden daha farklı. Bütün çocuklar tarlalarda çıplak ayaklarla taze tahıl baĢaklarının üzerinde koĢabiliyorlardı. Benim ayaklarım ise kanıyor ve acıyordu, ben hep sonuncuydum ve ağlamadan diğerlerine yetiĢme çabası içindeydim. Bir gün, bir gezi sırasında, b\\yük, kızıl saçlı, kuvvetiyle gurur duyan bir çocuk bana, beni öyle bir baĢak tarlasından sırtında geçirmeyi teklif etti. KoĢarken, birdenbire soluyarak, "Ben insanların nasıl yapıldığını biliyorum " dedi. "Bunu Tanrı'dan baĢka kimse bilemez!" diye cevap veriyordum. "Ben biliyorum," diye inatla ısrar ediyordu. Birisi bizim kavgamızı duymuĢtu ve akĢam ikimiz birden Bayan Hand'm odasına çağrıldık. O bize, bir tür "uygunsuz sohbetten" söz ediyordu. Biz, kötü olduğumuzu, neden söylediğini anlamıyorduk. Ben ürkmüĢtüm, zira anlaĢılan ben o kadar kötü bir insandım ki bir günah iĢlemeden yiyemiyor, uyuyamıyor, külot giyemiyor ve hatta konuĢamıyordum bile. Ertesi gün Pazar'dı. Hepimiz en iyi elbiselerimizi giymek zorundaydık. Bayan Hand bizi sessizliğe davet ettiğinde ben dilim ekmeğimden ısırıyordum. O, "Olivia ve Jacob, buraya gelin!" diye bağırıyordu. Ġnanılmaz bir Ģekilde onun, "Olivia ve Jacob ağızlarına pis sözler aldılar. Bunun için cezalandırılmaları gerekiyor," dediğini duyuyordum. Ben o büyük oğlanla sadece Tanrı hakkında konuĢmuĢtum. Ne suçum vardı da Ģimdi onlar beni cezalandıracaklardı? Etrafıma bakıyordum ama çıkıĢ yoktu.

73


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

O halen konuĢuyordu. "Siz ikin iz, dün yaptığınız o müstehcen konuĢmayı bir daha tekrarlamayacaksınız, tamam mı?" O, çocuğun ağzın ı, bantla yaptığı b ir haç iĢareti ile yapıĢtırıyordu. BaĢka bir öğret men, baĢımı tutmak için bana doğru geliyordu ve Bayan Hand aynısını bana yapıyordu. Biz kiliseye ağızlan mızdaki yapıĢkan haçlarla git mek zorundaydık. O gün cıvık Ģeyleri yemek zorunda kalmıyordum. Ertesi sabah bize savaĢın bittiğini söylüyorlardı. Hitler galip gelememiĢti! Yakında evime geri dönebilecektim... Saat sabahın üçü! Günlüğü mün bu sayfalarını ezelden beri okumamıĢtım ve bitiremiyordum. ...Hit ler gelmiyordu, biz de Yahudiler gib i gaz odalarında tutulmuyrduk, ama babam geri geliyordu. Bir gün oku ldan eve geldiğimde, anneciğimin telefonda hem ağladığ ını hem de güldüğünü duyuyordum. Birine, babamın, b izi Bradford 'a, yanına almak için Ġngiltere'den geldiğ ini an latıyordu. Ahizeyi b ırakıyor ve bana bakıyordu. Bana beyaz kürk yakalı ve kürk Ģapkalı açık mav i palto mu giydiriyordu ve beni, onu evin önünde karĢılamam için aĢağıya gönderiyordu. "Ama ben onu daha tanımıyoru m ki." Annem tepki göstermiyordu. Sev in mekten çok telaĢlan mıĢa benziyordu. . Ben aĢağıda duruyor ve ağır ağır bana doğru topallayarak gelen adamı görünceye kadar gelip geçen insanlara bakıyordu m. Dizlerim sallan ıyordu, bu adamın o olmamasını ü mit ediyordum. O, herhalde baĢındaki kel b ir bölgeyi kapat ması gerektiğin den, bir bere takıyordu. Kemikli yü zündeki ince burnunun üzerinde, Bay Meier gib i, altın çerçeveli bir gözlük vardı. Burnundan 76


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM dudaksız ağzının köĢelerine kadar sert çizgiler uzanıyordu. Ġri ve zayıftı; her adımda sola doğru sallanıyor ve sağ bacağını biraz geriden çekiyordu. Ona acıyordum. Daha sonra öğreniyordum ki, o alaycı sırıtması onun gülümsemesiydi. Sık sık uyardığı için hiddetli bir hal alıyordu. Ġyice yaklaĢıp beni yukarıdan aĢağıya süzmeye baĢladığında, sağ yanağındaki bir kasının sürekli kasıldığım gördüm. Annem gibi güzel bir kadın nasıl böyle tuhaf görünüĢlü bir adamla evlenebilmiĢti? Bütün cesaretimi topluyor, ona yukarı doğru bakıyordum ve becerebildiğim kadar parlak bir tebessümle ona, "Özür dilerim, siz benim babam mısınız?" diyordum. "Hayır, ben senin babacığınım!" Okumaya devam edemiyordum ama mecburdum. Kendi kendime, acaba her Ģey olması gerektiği gibi mi oldu diye soruyordum çünkü onu gördüğümde, babam olmamasını ümit ediyordum. Eğer ilk karĢılaĢmamızda gerçekten sevgi dolu düĢüncelere sahip olsaydım, belki bir sihirbazlıkla her Ģey baĢka türlü olabilirdi. Zavallı babacığım. ġimdi ölüsün. Kendimi donmuĢ, taĢlaĢmıĢ gibi hissediyordum. Okumaya devam etmeliydim. YENĠ BĠR EV, YENĠ BĠR ÜLKE VE BĠR BABA! Sonra olup bitenleri hayal meyal hatırlıyorum. Tüm teyzeler, annemin arkadaĢları ve Andreas da aynı annem gibi, telaĢlı görünüyorlardı. Büyük bir karmaĢa vardı; çokça ağlanıyor, 'deniz mayınlarından' konuĢuluyor, Ģimdi kocaman bir köpek olan Michael'e ne olacağından, hangi mobilyaları almamız gerektiğinden ve doktorun halen boĢanmamıĢ olmasının çok büyük bir rezalet olduğundan konuĢuluyordu.


www.eskikitaplarim.com

krmz

f IRIS GALEY

. Birdenbire Paris'e giden gece treninde oturuyorduk, sonra da Dovcr'e giden gemiye y öneliyorduk. Annem, gemide herkesi denizin tuttuğundan bahsediyordu ve ben gemiy i görür görmez fenalaĢıyordum. Her an havaya uçabilir d iye, korkudan kaskatı kesilmiĢtim. Birileri bir yerde mu z satıyordu. Yıllardır kimse yememiĢti ve herkes satın almak istiyordu. Biz hepimiz ranzaların yerden tavana kadar sıralandığı bir odaya tıkıĢtırıld ık. Kadınlar ve çocuklar arasında bu ranzalar için bir savaĢ alevlen miĢti. Annem hemen benim altımda bir tanesini kap mıĢtı. Artık dayanacak durumda değild im. Babacığım güvertede kalıyordu. Daha sonra denize açıld ığımızda, herkes yediği mu zu b ir alttaki ranzaya ku suyordu. Hava berbattı ve kusulmuĢ muzların ekĢi ko kusundan, her nefes alıĢımızda biraz daha fen alaĢıyorduk. Anneciğime, acaba ölemez miy im diye soruyordum, o da "Ölünmez" diye cevaplıyordu, fakat deniz tutan herkes böyle düĢünürmüĢ ve bu tipik bir gerçek deniz tut masının belirt isiy miĢ ve bu yüzden beni gerçekten deniz tutmuĢ. Neredeyse gurur duyuyordum! Dover'de, sanki halen daha denizin üstündeymiĢiz gib i sallantı devam ed iyordu. Otele vard ığımızda ben babacığımla birlikte kocaman bir yatakta yatmak zorundaydım. Neden bilmiyoru m, ama sis borusunun ötüĢü beni korkutuyordu ve fener kulesinin parlak ıĢığı h iç durmaksızın odamızın içinde daireler çiziyordu; uyumak imkânsızd ı ve ben babacığımı tanımıyordu m. Bradford trenine b indik. Babacığ ım oraya sevgiyle 'Pis, eski Bradford' diyordu, ancak gerçekten kuru mlu, siyah, kirli b ir Ģehirdi ve anneciğim korkunç görünüyordu. Ev iĢlerine bakan Alman Han ım, Bayan Dresdcn, bizi karĢıladı. Babacığ ımı gördüğünde sevinmiĢ gibiydi ve bana bir kutu Ģekerleme ve çiklet verdi, öte yandan anneciğimi görmezlikten geliyordu. Bir taksiyle, kapılan ve pencere çerçeveleri parlak yeĢil, kırmızı, mav i ve beyaz boyanmıĢ, siyah taĢtan evlerle dolu sokaklardan geçiyorduk. 76


www.eskikitaplarim.com

krmz

Hamal ve taksi Ģoförünün konuĢtukları Ġngilizceden tek kelime bile aniamıyordum, ancak, onlar Ġsviçrelilerden daha sık gülümsüyor gibiydiler. Bir hastanenin uzun binasının önünden geçip Cranbourne Road'da dik tepeden yukarıya çıkıyorduk. Caddenin her iki tarafında, birbirine benzeyen, sadece kapı ve pencerelerindeki renkleri farklı olan, siyah taĢtan, iki katlı evler vardı. Sekiz numaralı ev bizim evimizdi. Üç katlıydı; çatısı, rampası ve yeĢil çizilmiĢ garajı vardı. Bir süre sonra, tepede buiunan Daisy Hıll Okulu'na baĢladım. Üçüncü gün bazı erkek ve kız çocukları bana gelip, Ġngilizce olarak "Günaydın'" diyorlardı. "Bu 'it' demek, sen öğretmene 'it' demelisin. Bu, günaydın anlamına geliyor," diyorlardı. Orada neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu, ancak, çok keyifli göründükleri ve birazc ık Almanca öğrenmiĢ oldukları için ayağa kalkıp öğretmene gururla 'it' diyordum. Öğretmen önce bana, sonra da çocuklara kızıyordu. Her Ģeyi çabucak öğrendiğim mutlu zamanlardı. Benimle her Ģeyi paylaĢıyorlardı; sohbetlerini, Yorkshire Ģivelerini, Öğle yemeğini, oyunlarını, kavgalarını ve bitlerini. Devlet okulunda onlardan biri gibi davranılıyordum. O kadar yorgundum ki bir sonraki okulu düĢünmek istemiyordum. Günlüğümü yine yastığımın altına itiyor ve yatağıma sarılıyordum." Elly Teyze ile amcamın yan tarafta uyumaları ne kadar güzeldi. Artık uyuyabilirdim. Beni yepyeni bir hayat bekliyordu ve ben bunun 'sadece güzel hatıralar' olması için uğraĢacaktım. ġu andan itibaren, anneciğim ve ben ve o bana köpeğim Gîenny'yi getireceğine söz vermiĢti. Sabahleyin saat on birde Elly Teyze beni iyi yeni haberle uyandırıyordu: "Andreas az önce telefon etti. Annen bir hafta içinde Basel'e geliyor!"

7?


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Anneciğime ve köpeğime tekrar kavuĢacağım." "Evet, Ģimdi kalk, sonra beraberce güzel kahvaltı yapacağız." Elly Teyze birdenbire Basel'de yaĢayan teyzelerin en sevimlisi, en güzel görüneni ve sevileni olmuĢtu!


www.eskikitaplarim.com

krmz

78


www.eskikitaplarim.com

krmz

5 ndreas bizi aldı ve günü kutlamak için dıĢarı çıkardı. Arabayla, çocukken hep keçi sütü içtiğim Schüttenmatt Park'm önünden geçtik; anneciğimi sevindirmek için sanki seve seve içiyormuĢ gibi yaptım. Daha sonra da en üst kattaki dairesine yerleĢtiğimiz evin önünden geçtik. "Bu bizim eski dairemiz, Andreas! Bana hediye ettiğin zebrayı hatırlıyor musun? Ben onu halen saklıyorum." ġehrin en iyi restoranlarından biri olan 'Schützenhaus' önüne arabayı park ederken, gülümseyerek kafasını sallıyordu. EUy Teyze ve Hans Amca yemeklerinin ve Ģarabın tadını çıkarıyorlardı. Andreas konuĢurken, onlar sürekli yiyorlardı. Ve o hiç durmadan anlatıyordu: Anneciğimden ve nihayet geçmiĢ olan acı dolu uzun yıllardan; karısını ve çocuklarını nasıl terk etmiĢ olduğunu, anneciğim ve onun on iki yıl boyunca birbirlerini nas ıl özlediklerini, karısının boĢanmamakta nasıl direndiğini ve onun parasını nasıl sömürdüğünü; fakat artık bunlar önemsizdi, zira artık aralarında hiçbir engel yoktu, nihayet sevgilisi Ida özgürdü ve eve dönüyordu. Ne hissettiğini biliyordum, nasıl özlendiği çok iyi' anlıyordum. Çok sevdiğim yemek olan ızgara sosis ve patates tava yerken düĢünebildiğim tek Ģey, annemin, anneciğimin pek yakında köpeğim Glenny'yle beraber yanımda olacağıydı. Çok acı veren vedalaĢmalar geçmiĢte kalmıĢtı.

79


www.eskikitaplarim.com

krmz

O, Andreas'a Basel'e gitmek için, o zamanlar beni hep babayla ve Bayan Dresden'le Bradford'da bıraktığında, gerçekten ve nihayet eve döndüğünde hislerim boĢ ve onu tekrar görmenin sevincini gösteremediğimden, gergin beklentilerle dönmesini ümit ediyordum. Gelecek hafta yeni bir baĢlangıç olacaktı! Heyecandan bir lokma dahi yutamıyordum. Bugünden itibaren biz birlikte yeni ve harika bir yaĢam sürecektik. Restoran, görünürde yemeğin, Ģarabın ve karĢılıklı birlikteliğin tadını çıkartan Ģık giyimli insanlarla doluydu. Andreas, annemin tek baĢına nasıl bir yük ve ıstırabı taĢıdığından bahsediyordu. Evin satıĢı çok zor olmuĢ ve vasiyete göre, Bayan Dresden'e bir araba ve büyük bir miktar para vaat edilmiĢti. "Marc ve bu kadın arasında olduğunu merak ediyordum," diyordu Andreas. Ben az kalsın sosisle boğuluyordum. Bu gibi anlarda, hatıralarımın canlanmasını önlemek için acele bir Ģeyler düĢünmem lazımdı ama bu durumdan duruma daha zor oluyordu. Boğazımda bir düğüm vardı. DüĢüncelerimi babamdan uzaklaĢtırmak için harcadığım güç ve çaba dayanılmazdı. Dikkatimi tavandaki bir sineğe yöneltiyordum. Gözlerimi ona diktim: Altı bacağı, iki kanadı vardı, ve uçabiliyordu. Babamın karĢısında benim bu sinekten farkım yoktu. Ve Ģimdi de durum değiĢmemiĢti. Sinekler hiçbir Ģey hissetmez, hiçbir Ģey düĢünmez, hiçbir Ģey bilmez, hiçbir Ģey koklamaz, ve ayrıca bokları karıĢtırmazlardı... "Neye bakıyorsun Allah aĢkına orada öyle? Olivia! Kendine gel! Yemeğini çabuk bitir! Niçin yanaklarını, sanki içerideki çikletmiĢ gibi, yemekle beraber ĢiĢiriyorsun? Bu çocuk normal değil! Küçük hanım! Sana soruyorum! Umarım annenin geldiği gün, daha iyi bir davranıĢ sergilersin." Onlar sohbetlerine devam ediyor ve bana dikkat etmiyorlardı. Ben çenemde çıkan kocaman bir sivilceyle uğraĢıyordum. Annem geldiğinde, onun kaybolmuĢ olması gerekiyordu! Belki 60


www.eskikitaplarim.com

krmz

diğerleri sohbete dalmıĢken onu sıkabilirdim... Kam peçetemle gizlice bastırıyordum, beyaz bezin üzerinde bir sürü min ik kırmızı lekeler. "Annen sana sivilcelerinle oynamaman gerektiğ ini söylememiĢ miydi! Bırak Ģunu! Yayılmalarına ĢaĢmamak lazım. Yakında çopur suratlı olursun. GörünüĢe önem vermek lazım." Onlar sohbete devam ederken t ırnaklarımı kemirmemek için kendime hâkim olmam gerekiyordu. Aslında kemirilecek b ir Ģey de kalmamıĢtı.

"Onun tarafsızlığı ve tümüy le yapmac ıksız hali ona öyle bir do ğallık ve sadelik, zarafet veriyordu ki baĢka hiçb ir kadında onları bulamad ım." Herkes Andreas'm, annemin alıĢılmamıĢ muhteĢem bir kad ın olduğu görüĢünde hemfikirdi. Bir an için benim hakkımda konuĢuyor olmalarını ü mit et miĢtim. u,

"r

Masanın ortasında zarif bir erguvan rengi küpe çiçeğ fener gibi asılı duruyordu. Ben, ince ve uzun gümüĢ vazoytThtfreket ettirerek onları sallıyordum ve çiçekler mum. ıĢığında, parlak kırmızı bir alev gibi ıĢıldıyorlardı. Aniden vazo sarsılıyor ve dev riliyordu, suyu dıĢarı sıçrıyor ve masanın üzerine, Elly Teyze'nin üzerine dökülüyordu. O küçük bir köpeğin uluması gibi bir çığlık atıyordu. Büyük bir telaĢ ve keĢmekeĢ! Ben kıpkırmızı bir suratla orada Elly Teyze'nin ve yüzlerce, binlerce insanın bakıĢları altında otururken, bir garson kız, suyu tepsi ve tabakların arasından silmek için yanımıza geldi. ;

Elly Teyze, sert bir ifadeyle bana, "Sonra konuĢuruz," dedi. Gizli gizli yan masaya baktığımda, benim yaĢlarımda b ir kızın orad a oturduğunu fark ettim. Gö zlerimiz buluĢuyor ve son derece anlayıĢlı b ir bakıĢı ve gizli bir onayı paylaĢıyorduk. Gü lü msüyordum ve o an sevinçten yüreğim dayanamıyordu. Bütün 81


www.eskikitaplarim.com

krmz

gün okulda babamla geçirdiğim bu korkunç gecenin izleriyle uğraĢtıktan sonra, Yorkshire bataklıklanndaki güneĢli yaz günlerini, köpeğim Glenny'le gülerek nasıl çalılıklarda dolaĢıp azdığımızı hatırlıyor, vücudumun yeniden ısındığını hissediyordum. ĠĢte yine! Bu anıdan kurtulmam mümkün değildi. Güzel bir Ģey düĢünmek istediğimde bile tuzağa düĢüyor, her defasında o pislikte son buluyordu. Yine o kızla göz göze geldim. Tam kalkmak üzereydi. Az sonra biz de yola koyulacaktık. Büyükler parkta bir akĢam gezintisi yaparken ben, bir zamanlar içinde yaĢadığımız eve bakıyordum. Bir sabah, bir çocuk aĢağıda bir yerlerde "Anneciğim" diye bağırmıĢtı. Pazar günü erken bir saatti. Annem, uyandırıldığı için çok kızgın bir Ģekilde sesleniyordu: "Neler oluyor?" "Anneciğim!" diye çocuk tekrar bağırmıĢtı. "Daha çok erken" diye annem Ģikâyet ediyordu. "Anneciğim!" Bir daha! Yatağımda, birileri annemin katı kurallarına karĢı gelecek cürete sahipti diye, mutluluktan nasıl yuvarlandığımı hatırlıyorum. Sonunda annem fark etmiĢti ve biz birlikte buna gülüyorduk. Pazar günleri ancak saat 10'çlan sonra, ona gidip koynuna sokulmaya cesaret edebiliyordum. Önceden, anahtarımla uzun bir parça ip alıyor ve onu düğümleyıp çözmekle saatlerimi geçiriyordum. Bir defasında bu evde harika bir doğum günü partim olmuĢtu. Okuldan birkaç kız davet etmiĢtim, içlerinde Yvette de vardı. Yvette'e hayrandım! Okulun ilk gününde anneciğime, o güzel, küçük, siyah saçlı ve siyah gözlü kızla aynı sırada durmaktan ne kadar memnun olacağımı fısıldamıĢtım. Yvette aynı anda kendi annesine o küçük, sarıĢın, mavi gözlü kızla aynı sırada durup duramayacağını sormuĢtu. O andan itibaren biz, bir gün kavga edip ertesi gün yeniden barıĢmamıza rağmen, ayrılamaz olmuĢtuk. Yıllar boyunca aramızdaki bağ hiç kopmamıĢtı. En yakın zamanda onu aramaya karar veriyordum, Peter'i de. Yvette ve Pe


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

ter Ġngiltere'de geçirdiğim tü m zaman zarfında bana yazmıĢlardı. Peter yatılı b ir o kuldaydı ve Yvette Ģu sıralar tatildeydi. Peter'le anneciğimin beni haftada bir gönderdiği bale oku lunda tanıĢmıĢtık. Tuhaf b ir Ģekilde aklıma bir Ģey geldi: Triko mu giy erken kendi kendime, acaba bende yolunda gitmeyen bir Ģey mi var, d iye sormuĢtum, çünkü erkek o lmadığ ım halde vücudumun yukarısı ve aĢağısı aynı oranda düzdü. Niçin Ģimdi bunu düĢünmek zorundaydım? Diğer kızlarla birlikte bir ebeveyn gecesinde dans etmek için seçilmiĢtim; Mozart'ın b ir eseriyle dans etmiĢ ve tam insanların önünde eğilmiĢtim ki küçük bir erkek çocuğu bana doğru hızla yaklaĢtı. Kolunu omzu ma atıp, "Ömrü m boyunca seni bekledim," diyordu. Ebeveynler yankılanan bir kahkaha kopardılar. Ben de. Ve o da. Annesi Rus, babası Ġtalyan'dı. O t iyatro oyuncusu olmak istiyordu ve on yaĢında olmasına rağ men oldukça coĢkuluydu. O andan itibaren hepimiz arkadaĢ olduk, onun ailesi, ben ve annem. Yvette gibi onun da siyah kıvırcık saçları ve siyah gözleri vardı. Elly Teyze, parkta oturduğum banka yaklaĢıp soğuk bir ses tonuyla "ġimdi eve g idiyoruz. Ve sonra da hemen yatağa," dedi. Çoraplarım, o akĢam yatak odasındaki sandalyenin üzerinde ölü yılan gib i görünüyordu. Teyzem son hafta benimle uyumu Ģtu, bu yüzden sinirliydim. O daha banyodayken ben kendimi yatak odas ı aynasında inceliyordum. Sinirli bir Ģekilde, y ine sivilcenin üzerinde oluĢmuĢ kabuğu kaĢıyıp kopartıyordu m ve kendi ken dime son zamanlarda neden kendimi bir dakika tamamen mutlu hissederken, diğer dakika tü müyle korkunç, sefil ve yalnız h issettiğimi soruyordum. Ve hep yorgundum. Elly Teyze içeri girdi; halen suskun ve gücenmiĢ bir yüz ifadesiyle, flanel geceliği içerisinde solgun, gözlüksüz uzağı göremiyordu. Kendimi suçlu ve kötü hissediyordum. "Ben baĢka bir odada uyuyacağım. Ġyi geceler. Senin için çok Ģey yapan insanlara, daha fazla dikkat et meyi öğren men ge 83


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

rekiyor. Bu akĢamki davranıĢın h iç hoĢ değildi ve yü z kızartıcıydı," d iyordu. Kapıyı kapattığında biraz olsun rahatlamıĢtım, ancak, yine de kötü niĢlerimden tamamen kurtulamamıĢtım. Bu yetiĢkinler nasıl da bu kadar b ilg isiz ve adaletsiz olabiliyorlard ı! Birdenbire kendimi hafiflemiĢ ve keyifli h issediyordum. Aynanın karĢısında dans etmeye baĢladım. 'Tıp kı b ir film yıldızı gib iyim," diyordum aynanın karĢısın da. "BaĢ döndürücü bir güzelliğim var. Ben Elizabeth Taylor'u m. Ne aptal bir ü lke! Çocuklar, Ġngiltere'deki gibi doğru dürüst filmleri değil, sadece Ģu Walt Disney denen Ģeyi seyredebiliyorlar. Ben h arikayım ve Fred Astaire gib i dans edebiliyoru m. O ve Danny Kaye benimle hemen ev lenirlerdi. Beni dans ettirme meleri dünya için ne kad ar büyük bir kayıp. Ben onlara göstereceğim! Günün birinde ünlü olacağım. Herkes beni sevecek." Hayali seyircilerimin önünde eğiliyordum, alkıĢlar kulaklarımda çın lıyordu. Birdenbire ne kadar gülünç olduğumun farkına vard ım. Aynadaki görüntüme 4ii çıkarıp gerisin geriye kendimi yatağa bırakt ım. Sonra tekrar oturup kendi kendime gülü msedim. Gerçekten güzel güldüğümü, aslında hep gülmem gerektiğin i düĢünüyordum. "Ben küçük tatlı b ir kızım." Kendi kendime sarılıyor ve b ir bebek sesiyle konuĢmaya baĢlıyordu m. "Tabii ki öyleyim. Ben tatlı küçük bir kızım. Anneciğim ve babacığ ım, onlar gülü mseyen yüzler, sıcak vücutlar, kuvvetli kollar ve samimi sesler. Beni deli gib i s eviyorlar ve bana tapıyorlar. Bensiz olamazlar. Benim mu zipliklerimi seviyorlar ve g ülüyorlar. Onların, benim kederlerimi ve tü m kötülükleri sihirle ortadan yok edebilecek güçleri var; bana sıcaklık, güven ve huzur duygulan veriyorlar. Sev ilmek duygusu. Neden ağlıyoru m öyleyse?" "Oliv ia, neden bu kadar gürültü yapıyorsun? Ne oluyor? Hans, Hans, soğuk su ve bir havlu al! Boğuluyor! Bak, seni azar 64


www.eskikitaplarim.com

krmz

lamak ve üzmek istememiĢtim. O kadar çok ağlama. Sakin ol, sakin. Bırak Ģu ağlamay ı. Oliv ia! Olly ! Sakin ol!" En sonunda kendimi kontrol edebildim, ancak, artık nefes alamadığ ımdan bir an için öleceğimi zannediyordum. Bütün vücudum, daha önce hiç yaĢamadığım bir h ıçkırıkla sallanıyordu. Beni hâkimiyetine alıyordu. Kendi ü zerimde gücü m yoktu, bu hıçkırık beni parçalayacak kadar kuvvetliydi ve paniğe kapılıyordum. YavaĢ yavaĢ sakinleĢ meye baĢladım. Ġlk kez, içimde taĢıdığımdan dahi haberim olmadığı düĢünce ve soruların akınına uğruyordum. "Bu dünyada herkes değerlidir, değil mi? Biz hepimiz değerliy iz, Ģimd i ünlü olalım veya olmayalım. Anneciğim ve babacığım beni neden sevmiyorlar? Neden beni hep terk ettiler ya da bana acı verdiler? Neden?" "PiĢĢt... Ama onlar seni seviyorlar. Annen seni çok seviyor, bunu biliyoru m. Bana bunu s ık sık söylüyordu. Baban da seni kendince seviyordu, o hastaydı, zavallı hasta bir adamdı. O h islerini gösteremiyordu. Biz de seni seviyoruz, Hans ve ben. Her Ģey daha iyi olacak. Hadi, gülü mse biraz! Benden bir tebess ümü esirgiyor musun? Böyle çok daha iyi iĢte. ġimd i gevĢe biraz. Sana ballı sıcak süt yapıyorum. Senin o çok sevdiğin, yulaf ekmeği ve tereyağı üzerine Ġsviçre balı." "Elly Teyze, hepimiz birlikte arkadaĢça ve sevgi dolu geçinemez miyiz? Demek istiyorum ki, neden annem an iden Andreas'ı kocasından daha çok sevdi? Babam neden bütün bunları yaptı? Ve o Ģimd i nerede? SavaĢlar neden var, neden ebeveynler savaĢ yılları süresince ayrı kalıyorlardı? Yani kendisi için o kadar önemli olduğumuz bir Tanrı varsa eğer ki o bizim için tüm dünyayı yarattı, tüm evreni, güneĢi, ayı, yıldızları, hayvanları ve çiçekleri, sadece bizim için... Hatta kelebekleri... Diyoru m ki, bir düĢünsene, hangi çalıĢkanlık ve hangi kuvvetle o karıncaları donatmıĢ ki b ir ka davrayı kemiklerine kadar temizleyebiliyorlar, bit lerin küçücük


www.eskikitaplarim.com

krmz

kaslarını düĢün, kar çiçeklerinin sert, donmuĢ toprakları delen güçlerini düĢün. Bunların ardındaki plan! Eğer bunlar milyonlarca yıldan beri bizim için, sadece bizim için, varsa ve iĢliyorlarsa, öyleyse niçin biz de sadece hep birbirimizi sevmiyoruz?" Teyzem bana bakıyor ve çekingen bir hareketle saçımı okĢuyordu. Dizlerimi kollarımın arasına aldım. "Eğer dikkatsiz ve terbiyesiz davrandıysam üzgünüm. Biliyor musun, açıklaması çok zor, ama ne zaman baĢkalarından artık sevgi görmediğim hissine kapılsam, kendi sevgimle onlara ula Ģamadığımı düĢünüyorum, kendimi koparılıp atılmıĢ gibi hissediyorum. Nefret ediliyormuĢ hissine kapıhyorum. Bir gün denizde, denizi ilk kez gördüğüm gündü, babacığım bana arkadan büyük bir taĢ atmıĢtı. Kasten. Yandan suratımı sıyırmıĢtı. Halen biliyorum, bebeğimi gizlice yatağıma aldığımda ve o bunu fark ettiğinde, her defasında ağlayarak uyanıncaya kadar benim kafama bebeğimin porselen kafasıyla vuruyordu. Bir yerlerden anneciğimin ağladığını duyuyordum ve o gün deniz kenarında sanki dalgalar birdenbire duruyordu, rüzgâr aniden esmeyi bırakıyordu, sanki kuĢlar ölü ve sessizce gökyüzünden düĢüyorlardı. Bunu anlatmam imkânsız. O zamandan beri sık sık öyle oluyordu, sanki baĢ aĢağı korkunç bir kuyuya düĢüyordum. Ve hep aynı Ģey oluyordu. Ne zaman mutlu olsam, duygularımı paramparça eden korkunç bir Ģey oluyordu. Ben bunu 'hayal kırklığı dönemi' olarak adlandırıyorum. Ebediyen sürecek gibi görünüyordu. Sanki hiç sevinemeyecekmiĢim gibi. Mutlu zamanların hatıralarını da mahvetti," diyordum. Elly Teyze de "Hepimiz bu aĢamalardan geçiyoruz, Olly. Her zaman. Hayat böyle. Ancak eminim ki seni bekleyen çok daha güzel zamanlar var. Senin için hayat daha yeni baĢlıyor," diyerek yanağıma bir öpücük konduruyor ve yatmaya gidiyordu. Beni öptüğü yere dokunuyordum ve uzun süre uykuya dalamıyordum 86


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Bir süre sonra doğruluyor ve elime günlüğümle bir kalem alıyordum. Yazmak bana hep yardım ediyor gibiydi... 14 buçuk yıldan beri bu dünyada yaĢıyorum. Bu 14 kere 12 artı 6, 174 ay eder. Yarm hesaplayacağım: Çarpı 52 hafta, çarpı 7 gün, çarpı 60 dakika. Bu zamanlarda bazen anneciğim ve babacığım gülen yüzler oluyorlardı. Ama daha çok anneciğim. Ya Babacığım... Noel'de bana oyuncak kutu yapan aynı adam! Yuvarlak açık renkli tahtadan bir kutuydu. Onu yapmak için saatlerce uğraĢmıĢtı. Onu önce zımparalamıĢ, daha sonra kapağın içine, içinden küçücük bir metal çubuk geçirilebilecek bir çentik yapmıĢtı; kapağı açmak amacıyla onu aĢağı bastırdığında, hırsızların onu açmasını önlemek için müzik mekanizması devreye giriyordu, kutu müzik çalmaya baĢlıyordu! Onu ne kadar güzel becerdiğini görünce çok sevinmiĢti ve kutu gerçekten güzel yapılmıĢtı. Bu Noel'de bir tane de anneciğime yapmıĢtı. Bana bir de çalmam için His Master's Voice (Sahibinin Sesi) gramofonu hediye etmiĢti, bir de Tchaikovsky'nin birinci*ve ikinci piyano konserini ve Teddy Bears Picnic plağını... Tırnaklarımı kemirmeyi bırakmalıydım. Neden acaba anneciğim ve babacığım birbirleriyle konuĢtnayı ve gülüĢmeyi bırakmıĢlardı? Yorgundum. Hemen Ģimdi dönüp uyumak istiyordum. Yatağımda yuvarlansam, yaylar gıcırdasa bile bu teyzemi artık rahatsız etmezdi.

87


www.eskikitaplarim.com

krmz

6 nneciğim gel diğinde yatağımdan "Yihhuuu" diye bir çığlık atarak fırladı m. Andreas beni saat onda evden al dı . En güzel el bisemi giymiştim ve Elly Teyze'nin makyaj malzemesiyle çenemde yeni çıkmış dört sivilcenin üzerine tampon yapmıştım. Havaalanına doğru gi derken, içi mizden birinin, anneciğimin veya benim, yeni den buluşmamızdan önce, öleceğimizden emindi m. Bu gerçek olamayacak kadar güzel bir şeydi. Sonra birden onu karşımda gül ümserken gördüm. Ne kadar güzel olduğunu unutmuştum. "Anneciğim!" Koşup sarıl dı m. "Hayatı m" di yordu. Biz birbirimizi öpüyor ve s ıkı sıkı ku caklaşıyorduk. Andreas'a gi di p ona da sarıl dı. "Glenny nerede, anneciğim? Glenny nerede? " "Onu Ilklcy' de Cl arklar' da bıraktım " Andreas, "Emini m canın şimdi sert bir Ġs viçre kahvesi isti yor, hem de Ģöyle yanında ayçöreğiyîe. Haydi ! Restorana gi de lim, bagajını daha sonra alırız," diyordu. Ben onların arkasında ağır ağ ır yürüyordum. Ġçimdeki ben ise paramparça olmuĢ yerde yatıyor, yü zünü saklayıp ağlıyor, ama annemin kızı duyguların ı göstermeye cesaret edemiyordu;

88


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDÜ AĞLAMADIM sadece o baĢkalarının ondan beklediklerin i ve ona izin verd ikle rini gösteriyordu. Ben bunu çok iyi biliyordu m; bu ezelden beri hep böyle olmuĢtu. "Ne kadar uzun zaman geçti, hayatım. Evet, bir kahve lütfen, reçel, Ġsviçre peyniri ve Ġsviçre tereyağı, nihayet tuzsuz! Ne harika!" O benim ve Andrcas'm elini kavrıyordu. Gençlik, prat ik ve bir de çaresiz, hepsi bir arada. Ġnceler g ibi gö zlerimin içine bakıyordu. Sanki beni deniyordu. "Hayatım?" Bense gülümsüyor, içimden dua ediyordu m. Bütün gücümle gözyaĢlarımı bastırıyordu m. " Beni gördüğüne seviniyor musun, dearling?" Bu bild ik, eski hatadan dolayı gülmek zorundaydım: Hep "dear"ı "darling"le karıĢtırıyordu. Yanağımı okĢuyor ve Andreas'a bakıyordu; ikisi de benim o anki gö zyaĢlarımı fark et miyorlardı. Yemek sırasında onları saklamayı iy i beceriyordu m. Anneciğimin geliĢinden sonraki gece ac ındırma ve suçluluk duyguları gücümü zorlamaya baĢladı. Kendimden nefret ediy ordum. Köpeğimi bir daha asla göremeyecekt im; o kadar sinirli ve kendimden geçmiĢtim ki gözyaĢlarıma hâkim olamıyordu m. A ndreas beni, köpek yüzünden anneciğimin eve dönüĢünü mahvetmemem için uyarıyordu. Ġyi ve uyumlu o lmaya çalıĢıyor ve içimdeki sıkıntıdan kurtulmak istiyordum. Bu acı içimi kemiriyordu, üzerime ağır b ir yük bin iyor ve geceleri uykuya dalmadan önce beni uzun ve korkulu inlemelere zorluyordu. Elly Teyze'n in evinde akĢam yemeği yediğimiz o gün anneciğim "Ne o, inlemelerin halen devam ediyor. Umar ım bu alıĢkanlığın ı bırakırsın," dedi. 89


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"Hiç fark etmedim," diye karĢılık verdim/'Gündüzleri fark etmiyorum." Muayenehanesinin yakınlarında uzun koridorlu bir daire kiraladık. Andreas her Ģeyi organize etmiĢti, hiçbir Ģey eksik değildi. Birlikte yeni bir hayata adım atacaktık. Glenny'den artık bahsedemiyordum, zira anneciğim, bir köpeğimiz olmadığı için kendisinin de aynı Ģekilde üzgün olduğunu söylüyordu; onun hep bir köpeği olmuĢtu ve Glenny'den ayrılmak onu da çok üzmüĢtü. Ġki hafta sonra, bütün gün Elly Teyze'de kalmam söylendi. Onunsa keyfi yoktu ve kızgındı. . "Annen gelir gelmez senin eĢyalarını aldı. Siz kaybolmuĢtunuz, ama Ģimdi seni tekrar burada görmek çok rahatlatıcı." Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyor ve ona bakamıyordum. Saat altıda beni tekrar eve götürdü. Yeni dairemizin kapısını açtığımda, uzun, beceriksiz bacakları üzerinde küçük bir Airdale terrier sıçrıyor ve koĢuyordu. O uzun ve cilalanmıĢ koridorda aĢağı ve yukarı koĢup duruyordu, ikide bir dengesini kaybedip kocaman ağzı burnu ile ayaklarının üzerine düĢüyor, tekrar kayıp yere düĢmek için doğruluyordu. ġaĢkınlık içinde ona doğru koĢtuğumda, Andreas yanıma gelip "Annene aldığım yeni köpek hoĢuna gidiyor mu? Adı Rex. Safkandır. Acayip güzel ve komik değil mi?" dedi. Anneciğim bu yeni gelene bakmaya doyamıyordu. Daha sonra onu yeni yatağına götürdük. Rahat etmesi için çok iyi hazırlanmıĢtı. Yemeğe dıĢarıya çıktık. "Bu iki hafta içerisinde çok Ģey baĢardık," diyordu anneciğim memnuniyetle. "Yeni bir ev, yeni bir köpek ve Ģimdi de senin için harika bir kız yurdu, Olivia." KaĢığımı elimden düĢürdüm. "Yarın Gstaad'ı görmeye gidiyoruz. Orası Ġsviçre'nin en modern, en pahalı, sıra dıĢı Genç Kızlar Enstitüsü." 90


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

"Yarın mı?" "Sadece, bakmak için, dearling. Masrafları babanın iĢ yeri karĢılıyor. Oraya git mek zorundas ın. Bak, bu benim elimde değil. Hem babanın iĢ yeri, hem de kanunlar sana verdiğim eğ itimi ve yetiĢtirme tarzını elveriĢsiz buluyorlar. Senin genç arkadaĢlara ihtiyacın var. Eminim ki orada çok daha mutlu o lacaksın. Böyle bir fırsat eline geçtiği için memnun o lman gerekir." Çok ü zgün görünüyordu. "Anneciğim! ElveriĢsiz sana ne kadar u zak bir kelime! Sen dünyanın en muhteĢem annesisin. Beni senden alamazlar ya? Se nin ne kadar iyi b ir anne olduğunu ben biliyoru m. Bunu onlara söyleyebilirim." Bana bakıyor ve düĢünceli bir ifadeyle gülü msüyordu. Andreas ona bakıyordu, etkilen miĢ gibiydi; o büyük, pembe, çilli pençesini annemin küçük, bronzlaĢmıĢ elinin ürerine koyuyordu. "BaĢka bir seçeneğimiz yok, canım," dedi. " Bütün bu dar kafalı, yargılayıcı insanlar sadece kıskanıyorlar, bizim günah iĢlediğimizi ve ahlak d ıĢı yaĢadığımızı, senin için uygun olmadığ ını düĢünüyorlar. Senin git men gerekiyor." Anneciğim, "BaĢka kızlar! A rkadaĢlar! Kayak yap mak! Dağ havası, iyi ve kapsamlı bir eğ itim senin için n imet o lacaktır," diyordu. BaĢka çıkıĢ yolu göremiyordu m. Yine bir vedalaĢma. Bir kez daha bir köpek kalabilecekt i ve ben git mek zorundaydım.

91


www.eskikitaplarim.com

krmz

7 staad! Ġsmini telaffuz etmek bile çok zordu. Kent Dükü'nün Les Rosays'da okula gittiğini ve birçok ünlü kiĢi ve film yıldızlarının Gstaad'a dolaĢtıklarını anlatıyorlardı. Ben dünyanın her tarafından toplumun üst kesimlerine mensup kızlarla bütün yaĢam boyu sürebilecek arkadaĢlıklar kurabilecektim. Ne kadar heyecan verici değil mi? Bunların benim için anlamı yeni dertler, ayrılıklar ve defalarca kez dıĢlanmalardı. Thun, Spiez ve Zweisimmen üzerinden Gstaad'a doğru yola koyulduk. Kafamı kaldırıp dıĢarıyı izlemek bana zor geliyordu, çünkü dağlar, göller ve Ģaleleriyle köyler nefes kesici güzellikteydi. Genç Kızlar Enstitüsü'nün yolu görünmüĢtü. Bulunduğu yerin yakınında dev gibi üç katlı bir ev büyüklüğünde ve soluk renkli bir Ģale vardı. Panldayan kar kümelefiyle kaplı dağlara -dönmüĢ bütün balkonlarda, pembe ve kırmızı çiçeklerle iĢlenmiĢ saksılar asılıydı. Bir an için kurumlu Bradford'un resmi gözle rimde canlanıyordu. Kapıyı bir hanım açtı. GiriĢteki salon çok etkileyiciydi: Tahta kaplamalar güllerle boyanmıĢtı, sandıklar ve dolaplar dekorla uyum içindelerdi; nereye bakarsak bakalım, antikalar vardı, bakır gravürler ve tablolar asılıydı. Madam bize gülümsüyordıı ve sıcak bir görüntüsü vardı. Neden sonra anneme, "Anneciğim, lütfen ondan beni yemek yemeye zorlamamasım rica et," demeye cesaret edebildim. 92


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM "Aptalcık!" Anneciğim benim adıma özü r diliyor ve ona Fransızca, baĢımdan geçen kötü bir çocukluk hadisesinden dolayı, insanların beni yemek yemeye zorlamalarından korktuğumu açıklıyordu. Madam bana dönerek arkadaĢça, "Siz hiç endiĢelenmeyin Acıkırsanız yersiniz, acıkmazsanız yemezsiniz. Ġstediğiniz ka dar yemeye müsaade var. HoĢlandığın ız yemeği kendiniz alab ilirsiniz," d iyordu. Birden kap ı açıld ı, yakıĢıklı, genç, açık mavi gö mlekli bir adam içeriye dald ı. "Ah. Affedersin iz, madam..." Yü zünü bize döndüğünde hayatımda gördüğüm en mav i gö zlere bakıyordu m. Rahat bir gülü msemeyle, "Saçlarınızı beğenmed im ama sizi özledim," diyordu. Ağzım açık kalmıĢtı. Herkes kibarca gülü msüyordu. Ben ilk defa saçımı perma yaptırmıĢtım ve ken dimden çok emindim. Bu adamın böyle garip Ģeyler söylemesine hayret ediyor ve ona soruyordum: "Neden saçlarımı beğenmedin iz?" YanlıĢ anlama açıklığa kavuĢtuğunda, rahatlamıĢ kahkahalar yankılanıyordu. O Hollandalı Ģivesiyle: "TavĢan gibi koĢuyorum, ama sizi kaçırdım," demiĢti. Trenle geleceğimizi düĢündüğü için boĢu boĢuna bizi karĢılamak için istasyona koĢmuĢtu. O gün orada bulunan ve kendilerin i madama tanıt mak isteyen diğer dört kız, benim aksime oldukça yetiĢkin görünüyorlardı. Hepimiz farklı ülkelerden olduğumu z için anlaĢamıyorduk, tanıĢıp karĢılıklı tebessüm et mekle kaldık. Oku lda çoğunlukla Fransızca kon uĢuluyordu. Üç hafta içerisinde benim o kula baĢlayabilmem kararlaĢtırılıyordu. Bu süre içerisinde bir sürü Ģeyin alın ması ve hepsinin üzerine is mimin iĢlen mesi gerekiyordu. Ne redeyse bu güzel, sakin ortamda bulunan okula g irdiğ ime seviniyordum. Banyolu, balkonlu, jimn astik salonlu odalardan çok


www.eskikitaplarim.com

krmz

nus GALEY

etkilen miĢtik. Oku l bizi hayrete düĢürmüĢtü. Annem " Görüyor musun Olly, annen her Ģeyin en iyisini b iliyor!" diyor ve sevgiyle kolu mu sıkıyordu. "Onun patene, kayaklara ve iyi çizmelere ihtiyacı var." diyordu madam, "kayak pantolonu, kazak ve anoraklar buradan ıs marlanabilir, zira onlar okul üniformasın ın parçasıdır. Hepsi mav i-beyaz-kırmızı. YaĢasın Fransa! Diğer okullarda ve Palas otellerde verilecek balolara gidebilmek için gece elb iselerine de ihtiyac ı var. Muhtemelen spor giysilere de ihtiyacı olacaktır. Bu tabii ki onun ata binip bin meyeceğine, tenis veya hokey oynamak isteyip istemediğ ine bağlıd ır." Kendimi sinirli ve korkak hissetmeme rağ men sevin miĢ olmalıyım. Bunun üstesinden nasıl geleceğim d iye kendi kendime sorarken, Bay Ivo van Landers diye tanıtılan, yakıĢıklı öğret mene bakıyordu m. Madamın fazla vakti yok g ibiydi, bu nedenle hemen vedalaĢmak zorunda kaldık. Basel'e geri dönüĢ yolculuğunda, bu kez kendimi daha iyi hissediyordum. Üç hafta sonra tekrar okuldaydım ve yeni öğret menim beni karĢıladı. "Merhaba, Yorkshire'den gelen genç Ġsviçreli bayan", derken bana gülü msüyordu. "Her sabah size ö zel Fransızca ders vermem lazım, böylece arkadaĢlarınıza yetiĢebilirsiniz. Ġki üç haftaya kadar gramer ve telaffu z öğret mek ü zere bayan bir Fransızca öğret meni geliyor. Ben o zaman edebiyat derslerini alacağım. Mo liere, La Fontaine, Victor Hugo, Sartre ve Andre Gide, klasik ve mo dern edebiyat. Harika Ģeyler!" Her dersten keyif alıyor ve çalıĢkan öğrenci gib i ödevlerimi yapıyordu m. Kaydettiğim geliĢ me onu da mutlu ediyordu ve ö ğrenme hevesi onu coĢturan bir Ģeydi. Harika görünüyor ve baharatlı bir tıraĢ losyonu kokuyordu. Daha da önemlisi benden hoĢlanıyor gibi görünüyordu.

M


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bir gün bana, "Neden bazı günler bitkin görünüyorsunuz? Bugün çok soluk ve çökmüĢ bir haliniz var," diye sordu. Tokat yemiĢ gibiydim. Benden hoĢlanmaktan vazgeçebilirdi! Dirençli ve neĢeli olmak için daha çok çaba harcamalıydım. Ġnsanları sık sık güldürmeye çalıĢıyordum. Tepki göstermedikleri zaman da kendimi aptal hissediyordum. Ne akıllı ne de sevilmeye layık olduğuma inanıyordum. Diğer kızların iĢi daha kolaydı. Ġnsan kendini onların yanında daha rahat hissediyordu. "Uykum düzenim bozuldu," diye cevap verdim, artık Fransızca fiillerin çekimine baĢlıyordum. Geceler artık daha çekilmez oluyordu ve uykumu atamıyordum. Uykudan korkuyordum, kötü rüyalar görmek istemiyordum. Bundan kurtulmak için Ivo van Landers'in içinde bulunduğu çılgın hayallerle kendimi avutuyordum. O beni depremlerden, sel baskınlarından, kasırgalardan, yangından ve çığdan kurtarıyor, beni güvenli bir yere taĢıyor, yaralarımı sarıyor ve beni yatağa götürüyordu. Beni sıkıca tutuyor ve teselli ediyordu. Sonunda ben saat sabahın üçünde veya dördünde, tekrar titreyerek ve ağlayarak yeniden uyanmak üzere, uykuya dalıyordum. Sabahın alacakaranlığında banyoya koĢuyor, ĢiĢmiĢ gözkapaklanma soğuk su vuruyor, endiĢeyle kahvaltıdan sonraki derste kendimi güzel göstermeye çalıĢıyordum. Ellerimin titremesini ve ani ağlama ihtiyacımı kontrol altında tutabilmek gittikçe zorlaĢıyordu. Günün birinde olan oldu. Kelimeleri doğru öğrenmemiĢtim. Fiillerle kendimi küçük düĢürüyordum ve geçmiĢ zamanı halen anlamıyordum. Ivo sabırsızlanıyordu. Hıçkırıklara boğuldum. Verdiğim aĢın tepki onu da hayretler içinde bırakmıĢtı, "Ben ne yaptım ki? Neler oluyor size? Siz buraya öğrenmek için geldiniz ve ben de size bu dili öğretmeye çalıĢıyorum ki siz

95


www.eskikitaplarim.com

krmz

diğer kızlar ve öğretmen lerle konuĢabilesiniz. Siz ü zerinize düĢen kısmmı yapmalısınız. Ġlk zamanlarda çok iyiydin iz, ancak baĢarınız giderek azalıyor. Kendinizi iyi h issediyor musunuz?" "Hayır!" d iye bağırd ım. "Uyuyamıyoru m ve kendimi kötü hissediyorum." Utanç içinde konuĢmamı sürdürdüm: "Uyuyamıyorum, uyusam da kötü rüyaların istilasına uğruyorum." Yanıma oturdu. "Lütfen bana anlatınız. Belki size yardım edebilirim. Lütfen!" Bir sinek v ızlıyor ve boyuna pencerenin camına çarpıyordu. Ben önümde duran beyaz kâğıda ve benim ü zerine boyadığım kaim siyah daire ve çizg ilere bakıyordu m. "Anlatınız," d iye dostça beni cesaretlendiriyordu. Ben de anlat maya baĢladım. "Rüyamda kendimi hep küçük b ir kedicik olarak görüyorum. O kadar küçüğüm ki beni ezebilirler d iye korkuyorum. Et rafta dolaĢıyorum. Yü kseklere, yeĢil çimen lere içine gidiyoru m ve mevsim yaz. Harika ko kuyor. Yukarıda, altın baĢakların ve yaban papatyaların ın üzerinde kelebekler uçuyor. Onları aĢağıdan seyrediyor ve orada kalabilmey i arzu luyordum. Bu cenneti kimsenin yıkabileceğine inan mıyorum veya nasıl kelebeklere eziyet et meyi asla aklımdan geçirmiyorsam, bana kimsenin kötülük yapamayacağını düĢünüyorum. Yürü meye devam ediyoru m. Yü ksek otlar benim tüylü karn ımı o kĢuyor ve gıdıklıyorlar. Kendimi boylu b oyunca yere bırakıyor ve ayaklarımı geriyoru m. Toprağ ı tırmıklıyor ve ileri doğru sürüyorum. Yuvarlanıyor ve güneĢi beyaz karn ımda hissediyorum. Kendimi ö zgür hissediyoru m. GevĢemiĢ. Ve sonra onun sesini duyuyorum. Her Ģey kötüye dönüyor. Boğuk sesler! Boğuk sesler duyuyorum! Havaya s ıçrıyor ve saklanıyorum, siniyor ve bekliyoru m. YaklaĢan adımlar bana korku veriyor. Öy le korkuyoru m ki kaçmaya baĢlıyoru m ama o arkam

96


www.eskikitaplarim.com

krmz

dan kovalıyor. Bir havuza gelinceye kadar koĢuyorum. Havuzun etrafını dolanacak zamanım kalmıyor ve içine atlıyorum. Havuz çok derin ve baĢ aĢağı karanlığa, çimentonun üzerine düĢüp, acıyla kıvranıp topallayarak bir köĢeye çekiliyorum ve etrafımda sadece çimento görüyorum. Yakalandım! O anda üzerime atlıyor, Korkunç. O kurt! DiĢlerini gıcırdatıyor ve pençeleri beni parçalamak istiyor. San diĢlerinin kokusu ve kokuĢmuĢ nefesi yüzüme vuruyor, ağzı beni yutmaya hazır. Ona yalvarıyorum, bana bir Ģey yapmasın diye, ona benden istediği her Ģeyi yapmaya hazır olduğumu söylüyorum. 'Her Ģeyi mi?' diye haykırıyor ve her tarafa yankılanıyor. 'Evet, her Ģeyi' diye cevaplıyorum. Beni ensemden yakalıyor ve havuzun ortasına çekiyor. 'Ye bunu bitir!'diye bağınyor. Önümde kocaman bir tabak dolusu çorba görüyorum. YeĢil, sümüğümsü ve kötü kokuyor. Tabağın kenanna çömelip onu içmek zorundayım, yalamak, bitirmek. 'Yut o Ģeyi!' diye bağırıyor ve aynı anda çorbadan bir yılan sürünerek çıkıyor. O bana doğru sürünerek gelmeye baĢlıyor. Biliyorum ki o benim ağzıma girmek istiyor. Tam boğazımdan aĢağıya süzülüp beni boğduğu anda uyanıyorum. Soluk soluğa kalıyorum, kusacak gibi oluyorum. Titriyor, ağlıyor ve terliyorum. Bir türlü geçmiyor. Artık uykuya dalamıyorum. Bay Landers, her defasında aynı Ģeyler yeniden oluyor. Sadece korkmuyorum, kendimi çok aptal hissediyorum. Anneciğim, benim histerik olduğumu söylüyor. Buradaki kızlar çok mutlular. Normaller. Olgunlar. Onlarla kendimi kar ĢılaĢtırınca kendimi aptal ve yalnız buluyorum." Ivo ciddi bir yüz ifadesiyle beni dinlemiĢti. "Olivia, bugün saat beĢ çayından sonra, çalıĢma odama geliniz. Sizin için bir Ģey hazırlayacağım. Ve bir Ģey daha. Bana, uyandıktan hemen sonra rüyalarınızı yazacağınıza dair söz ver

97


www.eskikitaplarim.com

krmz

menizi istiyorum. Rüyalarınızı hissettiğiniz gibi yazınız. Bu, yetiĢkin olmanın bir parçasıdır. Deyiniz ki: Yarın Bay Landers'le bunun üzerine konuĢacağım. O bana onları açıklayacak. Kendinize, bunun normal ve olgunlaĢma döneminin bir parçası olduğunu söyleyiniz. Ġnsan geçmiĢini değerlendirir ve Ģimdiyi yaĢar. Bu korkulacak veya utanılacak bir Ģey değil. Ben size kendinizi anlayabilmeniz için yardım edeceğim ve emin olun bunu severek yapacağım" Sinek nihayet dıĢarı çıkabildi ve ben de rahat bir nefes aldım. O, "ġimdi iyi misiniz? Görüyor musunuz, siz kediciği canlandırıyorsunuz. Kendinizi aĢağılık ve önemsiz görüyorsunuz. Ama siz aynı anda kurtsunuz. Siz de günün birinde büyük ve ürkütücü olacaksınız. Rüyalarınızın yaratıcısı sizsiniz. Onlar sadece hikâyeler, onların sizi yıldırmasına izin vermeyiniz," diyordu. Hafifçe yanağıma dokundu, nazik ve aynı zamanda sert. Odamda bu hareketi yeniden düĢünmek zorundaydım. Onu yeniden hissediyordum. Bir kıpırtı tüm vücudumu dolaĢıyor ve titrememe neden oluyordu. O gece daha az korkuyordum. Benim de bir kimsem vardı! Bana dikkatini harcayan ve benimle ilgilenen biri. Bana yardımını sunan biri. Aniden içimde ölçüsüz bir güç hissetmeye baĢladım ve eĢofmanlarımı giyip koĢmaya gittim. Havaya sıçrarken yüksek sesle gülüyordum. Dağlara el sallıyordum, kendimce saçma bulmama rağmen fısıldıyordum: "Dağlar kadar yaĢlı! Yeni arkadaĢlarım, güneĢin doğuĢunu, büyükbabayı ve sizde yaĢamıĢ olduklarımı hatırlıyorum." Salonda asılı olan altın çerçeveli aynada, kendimi inceliyordum, kırmızı yanaklar ve ıĢıldayan gözler. "Bu akĢam çok güzel görünüyorsunuz," dedi bana, sevinçten Ģarkı söyleyip dans etmek istiyordum. O akĢam bana deri kaplı bir defter verdi. Ġlk sayfada o düzenli ve küçük yazısıyla Ģöyle yazmıĢtı:

98


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

1. Ben b iricik ve değerli bir insanım. Herkes öyledir. 2. Ben asla kendimi baĢkaları ile kıyaslamamalıy ım. Ben benim. 3. Ben kendimi sevmey i ve kabul et meyi öğrenmek zorun dayım. 4. Eğer ben kendimi sevemezsem, baĢkalarını da sevemem. 5. Ben im hayata dair bakıĢım, hayatımı belirler. 6. ġimdiki zamanda yaĢamayı öğren mek zorundayım. 7. Kendini tanımak demek, kendine karĢı dürüst olmak demektir ve bu bir sanattır. 8. Her ölüden bir yaĢam oluĢur. 9. Ben her Ġnsanın bir parçasıyım. Her insan benim bir parçamd ır. 10. Benim, bana inanan bir öğret menim ve arkadaĢım var. Ivo van Landers

Odamda bu defteri boyuna yanağıma bastırıyordu m. O gece deliksiz b ir uyku çektim. O andan itibaren çevreme uyum sağlamaya baĢladım. Fran sızcada ilerleme kaydediyordum ve tahtaya kalkıp konuĢmaya cesaret edebiliyordu m. Ben im hatalarım sık sık kahkahalara neden oluyordu ve çok geçmeden, kızlar ve ben birbirimizle güzel güzel geçinebiliyorduk. Etrafıma bakıyor ve kendime, "ġu kızlara bak, böyle güzel bir çevrede nasıl birlikte yaĢıyorlar. Bu resmi iyice hafızana yerleĢtir, zira bir gün bunlar da sadece hatıra olacaklar. ġimd i her Ģeyin tadmı çıkart ve hepsinden en iyisini yap," diyordum, - ;. Hayatımı zehir eden tek Ģey artık ayhalimd i. On iki yaĢındayken baĢlamıĢtı ve o zaman lar babam hayattaydı. Bunu onunla uyumamak için mazeret olarak ku llan ıyordum. BaĢlangıçta bana inanmıyor ve kanıt istiyordu. O kaba tavrıyla pantolonumu in


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

dirmemi istediğine çok utanıyordum. Gözlerini oraya dijciyordu. Daha sonraları tahmini tarihi aĢağı yukarı bildiği için onu aîdatamıyordum. O olayı kendisi kontrol etmek istiyordu. Özel bir mesele diye bir durum asla olmuyordu. Her ay kendimi aĢağılık buluyor ve utanıyordum. Kirli, değersiz ve en kötüsü de her ay acıdan bayılıyordum. Ağrılar öyle kuvvetliydi ki, doktor bunun küçük bir doğum olduğunu söylüyordu. Her zaman böyle oluyordu. Kendimi her defasında böyle ele vermeyi gurur kırıcı buluyordum. Bir iki gün yatakta kalmam gerekiyordu. Bir sürü eğlenceyi kaçırıyordum, çünkü bu ay harika bir gezi planlanıyordu; yüzmek, ata binmek veya kayak yapmak istediğimiz zaman geliyordu. Kadın olmaktan nefret ediyordum. Sık sık Tanrı'ya "Bunu koltuk altından falan gelecek bir Ģekilde veya en azından acısız ve bir iki saat sürecek Ģekilde ayarlasaydm," diyordum. Ancak dans etmeyi öğrenirken kadın olmayı tekrar seviyordum. Ġlk yüksek topuklar üzerinde tereddütlü olarak biz kızlar her boĢ dakikamızı dans ederek geçiriyorduk. Vals, tango, samba ve mambo'yu deniyorduk, çarlistonu, fokstrotu, boogie-woogie'yi daha sonra da madisoh'u. Havada müzik vardı, tüm odalardan, pencerelerden, balkonlardan ve her katta içeri akın ediyor ve karıĢıyordu: Begin the Beguine, Do you know Miss Jones?, La cucaracha, J'aitendrais toujours, Oh sole mio, Myfunny Valenûne, Peg o'my heart, Stormy weather ve bizim bulduğumuz ve Sweet sixteen andnever been kissedadındaki Ģarkı. YaĢamım heyecanlı ve rahat olmaya baĢlıyordu. YaĢamım eğlence, melodi, ritim ve spor karıĢımı bir Ģeydi. Eski büyük Ģaîe sahnemiz, karla kaplı dağ yamaçları kulislerimizdi. BaĢlangıçta kayak yapmak günlük hayatımızın zirvesini oluĢturuyordu, bizi heyecana itiyordu. Daha sonra bu spor türü zorunlu olunca, bize sıkıcı olmaya baĢlıyordu. Kayak yapmak sıkıcı! Yıllar sonra bunu düĢündüğümde gülmekten alamıyordum kendimi. İUÛ


www.eskikitaplarim.com

krmz

8 oĢ zamanlarımda Nietzsche, Kant ve Hegel, Schopenhauer, Platon, Sokrates, Descartes, Sartre, Shakespeare, Hugo ve Moliere okuyordum. Bu büyük filozofların söyledikleri bazı Ģeyler benim için anlaĢılmazdı. Nietsche'nin aĢağılayıcı 'Kadına giderken kırbacı unutma' deyiĢine sinirleniyor ve frengiye ya kalanıp çıldırdığı için seviniyordum. Aklımda hep Ivo vardı. O benim kahramanımdı. Ve zamanla benim kötü rüyalarım yerini onunla ilgili hayallere bırakıyordu. Ben bütün bu kitapları onu etkileyebilmek, ona soru sorabilmek, onunla konuĢabilmek ve tartıĢabilmek için okuyordum. Ivo beni gözünde büyütmeye baĢladığında, benden uzun ve yorucu konferanslar dinlememi bekliyordu. Tüm bunlar sırasında ben akıllı görünmek için çok gayret sarf ediyordum ki uyum sağlamak giderek zorlaĢıyordu, Sonuçta bir sünger gibi, hiç yorumsuz onun ifadelerini, fikirlerini ve teorilerini sonuna kadar emiyordum. Bir gün öğleden sonra seramik çalıĢıyor ve balçıktan model yapıyorduk. Ġtalyan bir kız Japon çizgileri taĢıyan ve bir nilüferden çıkan harika bir Madonna Ģekillendiriyordu. Bunun yaratıcısı, anlaĢılan Ivo'nun Doğu Felsefesi kurslarından esinlenmiĢ olmalıydı. Bu figüran sade güzelliği benim nefesimi kesiyordu. Ivo onu eline alıyordu ve küçük bir tahtacıkla, figür bambaĢka bir ġey oluncaya kadar, biraz orasını, biraz burasını değiĢtiriyordu. O onun eseri oluyordu. 101


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GÂLEY

Tüm kontrolümü kaybediyor ve birdenbire öfkeye kapılıyordum. GözyaĢlarına boğulup bağırarak, öğretmenlerin ne kadar çirkin davrandıklarını ve baĢkaların yeteneğini kabul edemeye ceklerini, ne kadar kendilerinden emin göründüklerini söylüyordum. Onun Madonna'yı öldürdüğünü ve bununla büyük bir günah iĢlediğini haykırıyordum. Tam bir sessizlik hâkimdi. Nasıl utanıyordum! Ağlayarak odama koĢtıum. Kendimi tanımıyor ve anlamıyordum. AkĢam yemeğinde gözükmeye cesaret edemiyordum. Herkesin yemekte olduğunu düĢünerek, biraz temiz hava alabilmek için evden dıĢarı süzüldüm. Karın hıĢırtısı ve sertliği benim depresyonlu halime uymak istemiyordu. Dağların koyu siluetlerine bakarken aniden sanki kök salmıĢ gibi kalakaldım. Ivo bir ağacın gölgesinden çıkıverdi. Ġkimiz de tepkisiz orada duruyorduk. Ġnlemeye benzeyen bir sesle sigarasının dumanını üflüyordu. DüĢünceli gözüküyordu. Yolumu kesmiĢti ve ben de hareketsiz kalmıĢtım. "Bana ne olduğunu bilmiyorum," dedi. "Siz tabii ki çok haklıydınız." Özür dileyenin o oluĢuna o kadar ĢaĢırmıĢtım ki derin bir "of çıktı içimden. "Ne olduğunu bilmeyen asıl benim, çok üzgünüm," diye kısık bir sesle fısıldadım. O beni hemen kendine çekti. Ceketinin pütür pütür kumaĢını yanağımda hissediyordum. Kar ve sigara kokusuna karıĢan tarçın kokulu tıraĢ losyonunun kokusunu alıyordum. Dizlerim gevĢiyordu. Kalp atıĢlarını duyabiliyordum. Tüylerim ürperiyordu. Küçük bir çocukken annemin dizinde oturup onun kalp atıĢlarının dinebileceğinden ve öleceğinden hep korktuğumu hatırlıyordum.

102


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

Sandalyelerin geri itiliĢini, sonra ayak seslerini ve bulaĢıkların gürültüsünü duyuyordum. Arka kapıdan üç kız fırladı, menteĢeleri gıcırdıyor ve kapı sertçe kapanıyordu. ÜrkmüĢ bir tavĢan gibi oradan kaçtım. Ancak nereye gidebilirdim? Bu kıpkırmızı kesilmiĢ suratımla ve kalp atıĢlarıyla odama gidemezdim. Nefessiz kalıncaya kadar Ģaienin arkasındaki yoldan yukarı doğru koĢmaya baĢladım. Kalın paltomun yakası boğazıma sürtüyordu. Bunun Ģu an hiçbir önemi yoktu; kendi kendime onu aĢağı indirmemeye çalıĢıyordum, ancak daha sonra ne kadar manyakça davrandığımın farkına varıp onu düzeltmeye koyuldum.

"Bütün gece ortalıkta koĢamazsın," diye kendimle yüksek sesle konuĢuyordum. "ġu haline bak! Ne melodram. Kim olduğunu zannediyorsun? Leydi Chatterîey mi? Hadi... Uslu ol ve eve dön," diyordum. Eve dönerken yolda kendime diyordum ki, "ÜzülmüĢ. Eee? Çok kibar. Ġyi bir davranıĢ. ġimdi ben tekrar normale döneceğim ve tüm bu düĢünceleri kov ve unut hepsini." Eve girdim ve merdivenlerden yukarı çıktım. Kızların güvenli bakıĢları beni sakinleĢtiriyordu. Bigudili, sabahlıkîı, ellerinde süt bardağı ile kızlar, merdivende önümden geçen veya birlikte duran, birbirleriyle konuĢan ve sürekli acelesi olan, meĢgul bir halde ileri geri koĢan kızlar. Odamıza girdim. Burada da kızlar vardı. Ġki Ġngiliz kız, Sally ve Fiona, yataklarımızın üzerine uzanmıĢlar ve karĢılıklı birbirlerinin el ve ayak tırnaklarını ojeliyorlardı. Gramofondan çarliston müziği yükseliyordu, Fransa'dan üç kız ve Graziella, sanki hayatları buna bağhymıĢ gibi, kollarını ve bacaklarını havaya sallıyorlardı. Kendimi banyoya attım. Penny, Coco ve Gabriella


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

küvette oturuyorlardı ve büyük bir dikkatle karĢılıklı b irbirlerinin sivilce ve siyah noktalarını sıkıyorlardı. "Ben bugün kendimi öyle çirkin buluyoru m ki. Hem de çok çirkin! Lütfen biri bana öyle olmad ığımı söylesin. Lütfen!" Bu b ir yerlerden gür bir ses yankılandı ve etraftan yalancı bir ko ro cevaplıyordu: "Sen güzelsin! Ço k çekicisin ve baĢtan çıkartacak kadar güzelsin!" Bu bir oyundu. Bunu içimizden biri kendini çirkin bulduğu zaman oynuyorduk. Her kadın ın böyle anları olab ileceğ i sonucuna varmıĢtık. Dönemlerimiz geldiğinde, bu bir bebeğin bezine yap ması kadar, istem dıĢı bir Ģeydi. A ma b ir bebek hiçbir zaman çirkin olduğu hissine kapılmazdı; öyleyse biz neden kapılalım? Neden bunu dıĢarı haykırarak bundan kendimizi ku rtaramıyorduk? ġimd i kendimi ço k daha iyi hissediyordum. "Neredeydin?" diye sordu Frans ız oda arkadaĢım. " Bu akĢam b iz Beethoven'in üçüncü piyano konçertosunu dinlemek is tiyorduk. Hatırlıyor musun?" Fransız aksanıyla konuĢması çok hoĢuma gidiyordu. . "Evet, Magda, onu unutmadım. Eğer bu çete çenesini tutar ve bize izin verirse, kü ltürü Ģereflendirmek için, onu dinleyebiliriz." Biri ardından bana bir yastık fırlattı. Ben de karĢılık verdim ve vahĢi bir çatıĢma baĢladı. Sert b ir gürültü bizi hemen susturdu. Sonra bir çan sesi yükselmeye baĢladı. A rkadaĢlarımız odalarına çekildiler. Radyoyu açtık ve kulak verdik. " GiriĢi çok yavaĢ çalıyor," dedi koruyucu meleğ im. Sonra da yatağıma g ird im. Ivo'yu bir hafta boyunca görmedim. Grip olmuĢtu. Sonra ben de ayaı hastalığa yakalandım. Ben iyileĢtikten sonra, o bana karĢı çok soğuk davranmaya baĢladı. Bu acı veriyordu. Kendime kızıyordum ama onu düĢünmekten de kendimi alamıyordum.

104


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

Madam çok dostça davranıyordu, buna rağmen Ģık kızla tercih ediyor gibi görünüyordu. Moda defileleri düzenliyor, Fransız ve Ġtalyan kızlar Dior ve Balenciaga modelleriyle ödüller kazanıyorlardı. Ben bunu gülünç ve haksız buluyordum. Bunlar bana pazarda en büyük meme yarıĢmasına çıkmıĢ inekler gibi görünüyorlardı. Ġçimizden bazıları onlarla acımasızca dalga geçiyorlardı. ġalenin etrafındaki otlaktaki ineklerin onlardan daha zeki baktıklarını ve bu genç öğrencilere, iĢlenmiĢ inek çanlarının taĢıdıkları takılardan daha çok yakıĢacağını düĢünüyorduk. Biz, madamın böyle bir Ģeyle aĢağılık kompleksini iĢlediği görüĢünde olduğumuz için bu kadar kinciydik. Sanki elbiseler ve takılar o kadar önemliymiĢ gibi! n

Monsenyör Belmont soğuk ve sıkı bir adamdı. O bir Ģekilde çıplakmıĢ gibi görünüyor ve hep insanın içini okuyormuĢ izlenimini veriyordu. Onun ince, kel kafası bana bir penisi hatırlatıyordu. Yeni Fransızca öğretmenimiz tipik bir kız kuruĢuydu. Titiz, açıkça meydan okuyucu! Bizi gaddarlığa zorluyordu. Zavallı yaĢlı Ģey bizim için üzerinde faziletlerimizi gösterebileceğimiz bir objeydi. Zavallı Madam! O, sadece bizim tarafımızdan görmemeziikten gelinmek için cırtlak papağan sesiyle bize hitap ederken, boyuna kollar ında, bacaklarında ve yüzündeki çirkin, kanayan egzamalarını kaĢıyordu. Zaten pek fazla kalmadı. Ivo'nun dersinde arkada oturuyordum. Biz Ģimdi onarlı gruplara ayrılmıĢ altmıĢ kızdık. Özel dersimiz bitmiĢti. Ben kompozisyonlarımla onun dikkatini tekrar üzerime çekmek istiyordum. Sonunda hikâyelerimden birinin altına Ģunu yazdı: "Nasıl oluyor da sizin gibi genç bir insan, sizin yaĢınızda, aslında Montaigne gibi büyük düĢünürlere layık bir Ģekilde, bu kadar derinlemesine düĢünceler yapıyor, sorular soruyor ve cevaplar buluyor? Sizi tebrik ediyorum, özellikle de böyle sade ve rahatlatıcı yazdığınız in. Ġyi bir çalıĢma! Böyle devam! Bildiğiniz gibi, normal bir lc

105


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

insanın anlayamayacağı kadar komplike yazan o entelektüelleri hep eleĢtirmiĢimdir." Gözlerimin içi gülüyordu ve sadece 'beyin jimnastiği' olsun diye, zevk için, daha sıkı çalıĢıyor, müzakere etmeyi, tanımlamayı öğreniyordum. Birdenbire biz yine ikili olmuĢtuk. Bazen, farkına vardığımda kızarıyordum ve cümlenin ortasında susuveriyordum. Onunla birlikte masada oturduğumuzda, etrafımızdaki her Ģeyi unutuyorduk. Diğerleri çoktan gitmiĢken bile, biz bir konuĢmaya dalmıĢ oluyorduk. Bir Cumartesi günü diğerleri çay için geri gelene kadar uzun konuĢmuĢtuk. Öğlenden beri orada oturuyorduk. Biz buna daha çok ĢaĢırıyorduk. Daha Önceleri hiç bu kadar severek öğrenmemiĢtim. Bu gönüllü bir öğrenmeydi ve çok kolayıma geliyordu. Birlikte karĢılıklı düĢünebilmek için yeni bir alana ulaĢmıĢtık. Bazen Magda, Penny ve Sally de bize katılıyorlardı, ancak onlar tartıĢmadan çok çabuk yoruluyorlardı. Sonra o yine beni görmezden gelmeye baĢlıyordu. Neyi yanlıĢ yaptığım hakkında bir fikrim yoktu. O kadar endiĢelenmiĢtim ki defterime ev ödevimin altına, "Ne yaptım? Neden bana kızgınsınız?" diye yazdım. Bir hafta sonra defterimi geri aldığımda nefesim kesilecek gibiydi. "Hiçbir Ģey! Her Ģey yolunda! ġimdi, niçin özellikle size o kadar dikkatimi verdiğimi biliyorum. Biliyor musunuz, siz bana, çok genç yaĢta ölen kız kardeĢimi hatırlatıyorsunuz. Ö buz pateni kayarken boğuldu. Size bu yüzden daha çok özen göstermemeliyim, bu ötekilere karĢı haksızlık olur. Monsenyör beni uyardı. Kızlar bunu fark etmeye baĢlıyorlardı. Üzgünüm. Hiç farkına varmamıĢım." Ağlıyor ve yaralarımı sarıyordum. 106


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

Demek ki benden hoĢlanmasının asıl sebebi buydu. Ben onun için bir Ģey ifade etmiyordum ve bundan sonra da diğerlerinden biri olacaktım. Sonraki haftalarda onun daha çok diğerleriyle ĢakalaĢmasına ve bana hiç söz düĢmemesine neredeyse dayanamıyordum. Bir yoga dersinden sonra yaĢamıĢ olduğum ilginç bir olayı tasvir ettim. Yatağa gitmiĢtim ve onun bahsettiği bir meditasyonu deniyordum. Bir tür trans halindeydim ve bir alev görmüĢtüm, kırmızı bir çiçeğin yaprakları gibi ve orada Tanrı'yı görmüĢtüm. Uzun bir süredir gözümün önünde tutuyordum ve bu, daha önce hiçbir resimde veya düĢüncede yaĢamadığım kadar net duruyordu. Evrenle bir olmak öyle huzurlu bir haldi ki. Ve öğretmenim ve ben sanki eriyerek bir kiĢide birleĢtiğimiz hissine kapılmıĢtım. Ivo bu kompozisyonun altına Ģöyle yazmıĢtı: "Bu oldukça ilginç. Zira aynı gece, aynı zamanda, aynı denemeyi ben de yaptım ve aynı olayı yaĢadım. Bu konuyu sizinle konuĢmak isterdim. Saat beĢte Olden'de buluĢabilir miyiz?" Olden'de! Olden boyalı ön cephesi ve pencereleriyle ünlüydü; yemekler çok lezzetliydi ve piyanoda oturup misafirlerine çalıp söyleyen bir hanım vardı. Bizim için içeriye giriĢ yasaktı. Biz sadece, öğretmenlerin, ebeveynlerin veya diğer yetkili yetiĢkinlerin eĢliğinde içeriye girebiliyorduk. Bazı öğretmenler büyük kızlarla sınavlar üzerine konuĢmak için oraya gidiyorlardı. Bu yazıdan dolayı tarifsiz derecede mutluydum ve büyük bir özenle hazırlığımı yaptım. Onu gördüğümde nefesim kesiliyordu, bilmiyordum, neden. Mekân çok hoĢtu ve biraz karartılmıĢtı, kalaslardan oluĢan alçak bir tavanı vardı. Arka planda müzik çalıyordu. Çay, kahve ve kurutulmuĢ et ısmarladık. Bu özel yemeği seviyorduk: Çatı arasına asılarak, havada ve güneĢte kurutulmuĢ ve incecik kesilmiĢ et. Viande des Grisons! 107


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Siz ve çayınız!" diye takıldı bana, "Sizi mutlu et mek için pek fazla b ir Ģeye ihtiyaç yok, değil mi?" "Evet," diye yanıtladım sevinçle. Ve siz, diye düĢünüyordum. e

"ġimdi," diye baĢladı. Birdenbire korkunç ciddi bir görünüme büründü. "Ben sizin eksikliğ inizi hissettim. Sizin saçlarınızdan hoĢlanıyorum! Ve sizin eksikliğ inizi hissettim." Ġlk karĢılaĢmamızdaki yanlıĢ anlamay ı hatırlaması bana dokunmuĢtu. "Siz o kadar güzelsiniz ki, O kadar temiz, küçük kız." Hayret içine düĢüyor ve ĢaĢılıyordu m. Doğru mu duy muĢtum, yoksa bu da yeni bir yanlıĢ anlama mıyd ı? Böyle mırıldan mıĢtı, ancak, Ģimd i sesini yükseltiyordu: "ġimdi konuya gelelim. Ne kadar s ık ve ne kadar süredir med itasyon yapıyordunuz ve nilü fer çiçeğini ne kadar sık gördünüz?" "Onu gördüğümü bilmiyoru m," diye yanıt ladım. "Ben im gör düğüm Ģey öyle huzurlu ve güzel bir Ģeydi ki tasvir et mek istiyordum. Buna benzer b ir Ģey ne daha önce ne de daha sonra oldu." "Sizin gerçekten ruhani yetenekleriniz olmas ı lazım. Siz ço k özel bir insansınız. Sizi diğer Ģımarık, basit kızlardan ayıran bu düĢünce tarzınızdan hoĢlanıyorum. Onlar sadece para, elb ise, otomobil, genç erkekler ve ko zmetikle ilgileniyorlar. Nefret ettiğim b ir Ģey varsa o da kırmızı tırnaklar ve kırmızı pantolonlardır. Neden olduğunu bilmiyoru m, ama onlardan nefret ediyorum. A merikalılardan biri bana zengin adamlarla evleneceğini söylüyordu. Anlıyor musunuz? Adamlar, birkaç tanesiyle birden! Sonra da ruhsal gaddarlıklar nedeni ile onlardan boĢanıp dertsiz, fevkalade b ir yaĢam sürebileceğin i söyledi." "Biliyoru m, tuhaf düĢünüyorlar." "Siz o kadar rahatlat ıcı, doğalsınız ki ve her Ģeyden önce düĢünüyorsunuz. Siz cebir ve geometriye devam et mek isteyen tek kiĢiydin iz." 108


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

"Sadece bir Ģeyi anlamadığım zaman boĢ bırakmamak için " Ve sizin yakınınızda olmak için, diye düĢünüyordum. "Bu mükemmel bir sebep ve siz çok dikkate değer bir kızsınız. Sizinle konuĢmaktan zevk alıyorum, hatta tüm diğer öğretmenlerle konuĢmaktan da çok. Patsy O'Neill hariç. O harika bir insan ve biliyor musunuz, siz, Magda ve Sally onun en sevdiği öğrencilersiniz. Sakın yanlıĢ anlamayın! Bunları size, benim yardımımla aĢtığınız aĢağılık kompleksinizden dolayı söylüyorum! Biliyorum, siz bu yüzden kibirlenmeyeceksiniz." Onunla burada oturmaktan çok mutluydum, hiç bitmemesini arzuluyordum. "ġimdi size bir itirafta bulunmam lazım, fakat belki beni asla affetmeyeceksiniz." "Siz? Siz bana itirafta mı bulunacaksınız?" "Evet. Benim için çok zor, fakat size söylemek zorundayım. Bakınız, sizden fazlasıyla hoĢlandığım için size fazla özen göstermemeye çal^tım ve ben... Alaya alınabileceğinizi veya zor» luklarla karĢılaĢabileceğinizi düĢünüyordum. Üzgünüm. Sizi çok yaraladığımı biliyorum ve özellikle de birkaç gün sonra doğum gününüz olduğundan bunu. size açıklamak istedim." "Bunu nasıl öğrendiniz?" "Söyleyemem. Sürpriz." Çok heyecanlanmıĢtım. "Anlıyorum," diyordum, "Bunun küçük kız kardeĢinizden dolayı olduğunu. Üzgünüm, sizin içiçok kötü olmuĢ olmalı." "Ġtirafımın bir parçası da bu iĢte. Ben bunu uydurdum. Sürekli sizin yanınızda olmak istediğimi size nasıl izah etmem gerektiğini bilmiyordum. Siz daha on beĢ yaĢmdasmız, bense otuz iki. Ayrıca sizin önünüzde kocaman bir yaĢam var, bu haksızlık. Bugün, tüm bunları sizinle konuĢmam gerekliğini düĢündüm. 109


www.eskikitaplarim.com

krmz

Her Ģeyi temizleyelim ve sonra iki iyi arkadaĢ olarak yeniden baĢlayalım." önüme bir de küçük paketçik koydu. "Evde açarsınız," dedi," ġimdi gitmem lazım. Her Ģeye yeniden baĢlayacağız. Siz harika bir insansınız, Olivia. En harikası, ben sizden çok hoĢlanıyorum. Sizden harika bir kadın olacaksınız. Sizinle evlenecek adamı kıskanmaktan baĢka yapabileceğim bir Ģey yok. ġimdi gitmem lazım, biraz alıĢveriĢ yapacağım. Sizi okula dönerken yalnız bırakmak zorundayım. Sakın unutmayın, Ģu andan itibaren arkadaĢız." "Umarım, tüm zamanlar için arkadaĢ," diyor ve gereksiz bir telaĢla oradan uzaklaĢıyordum. Bütün yolu koĢarak geri döndüm. ġaleye gelince, hediyeyi açmak için tuvalete koĢtum. Her gün için bir sayfası olan bir pedagoji günlüğüydü ve üzerinde o büyük Ġsviçreli eğitmenin bir deyiĢi vardı. îlk sayfada Ivo'nun bir ithafı vardı: "Benim çok özel öğrencime, arkadaĢıma ve 'ilhamıma'. YaĢamıma girdiğiniz için minnettarım." Doğum güıĠümün olduğu 9 Mart sayfasında, ufacık ipeksi* bir kâğıda sarılmıĢ bir paketçik vardı. Merakla onu açıyordum. GümüĢ bir zincirin ucunda küçük ay taĢından bir kolye! Sevinçten çığlık atmak istiyordum! Beni daha önceden hiç tanımadığım bir mutluluk sarıyordu. Yüksek sesle gülmeye baĢladığımda kimse duymasın diye sifonu çektim. Ellerimi lavaboda yıkarken yanaklarım yanıyordu. Gözlerim büyümüĢ ve pırıl pırıldı, neredeyse kendimi tanıyamayacaktım. Kolyeyi taktım ve kimsenin beni rahatsız etmediğine Ģükrettim. Bütün dünyayı kucaklayabilirim. Derin derin nefes alıyordum. Her zamanki gibi piyanonun baĢında oturan Magda, ben hızla içeri girip, çabucak eteğimi çıkartıp pantolonumu giydiğimde ĢaĢkınlıkla bana bakıyordu. Kırmızı pantolondan nefret ettiği aklıma gelince onu tekrar çıkarıp, sanki takip ediliyormuĢ gibi, hızla gri olanını giydim. 110


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Magda, hadi gel dıĢarı çıkıp koĢalım! Gel hadi!" Heyecan içerisinde omui etrafında dans ediyordum. "Hadi gel iĢte! Böyle devam edersen beynin sadece notalardan oluĢacak, ĢiĢko bir bunak olacaksın. Hadi artık!" "Beni bırak! Sen delisin! Tamamen deli! Bir gün sen tam melankoliksin, ertesi gün sevinçten patlıyorsun. Aman Tannm, nasıl bu kadınları yarattın!" "Oh. senin Ģu 'melankoli' ve 'kadınlar' deyiĢini çok seviyorum! Seni seviyorum! ġimdi koĢmam gerekiyor. Bu enerjiden kurtulmalıyım, yoksa patlayacağım." "Olly, ne tuhafsın. Çık dıĢarı, bırak beni." Gece yatakta ona Ģöyle sordum: "Baksana, sen hayatında hiç âĢık oldun mu?" "Evet, Paris'te. Ama o benim varlığımdan bile habersiz. Ancak Ģimdi yaĢadığım safi iĢkence. Ben, sizde nasıl derler... Tamamen abayı yaktım. Beni çıldırtıyor. Bu nedenle de bütün gün piyano çalmak zorundayım. Bir sırdı, ama sana söylüyorum: Ben Ģanssız bir Ģekilde Ivo'ya âĢığım." Karanlık olduğu için çok mutluydum ve bütün gün benden dıĢarı çıkmak isteyen Ģeyi, kendime sakladığım için de oldukça rahatlamıĢtım. O andan itibaren artık fark ediyordum ki Ivo kadınlar tarafından çok önemseniyordu. Sinemada olsun, otelde bir baloda, konserde, mum ıĢığında fondu yerken veya kayakta -nereye gidersek gidelim - bayanlar Ivo'yu o malum bakıĢla süzüyorlardı. Çok geçmeden 9 Mart gelmiĢti, bir Pazar günüydü. Bütün okul benim doğum günü sürprizimden haberdardı ve beni ayakaltında istemiyorlardı. Birkaç kızın beni kiliseye götürmesi gerekiyordu. Geri geldiğimizde madam beni yemek odasına çağırıyordu. Orada kocaman mumlu bir pasta ve bir yığm hediye beni bekliyordu. Ve - anneciğim! 111


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ağzım açık ona bakıyordum. Herkes kahkaha ve hayranlık bağrıĢlarına boğuluyordu. Sonra birbirimize sarıldık. "Anneciğim! Bu ne sürpriz!" "Olly! Ne kadar iyi görünüyorsun! Mutlu musun? Yanında bir hafta kalabilirim." Gerçek olduğuna neredeyse inanamıyordum. Her kız tek tek bana bir Ģey hediye etmiĢti. At delisi olduğumu bildiklerinden, at posterleri, porselenden, tahtadan oymalı atlar, atlar üzerine kitaplar ve at çizimleri alıyordum. At resimleriyle dolu bir kitabın adi 'Dünyanın Tüm Mutluluğu At Sirtmdadır'dı. Anneciğimden ilk binici pantolonlarımı, binici Ģapkamı ve on saatlik binicilik dersi için abonman alıyordum. Ayrıca enfes siyah-sarı renklerde, küçük kabarık kollu bir gece elbisesi ile bir eĢarp alıyordum. Oldukça uzun bir yırtmacı vardı! Ve bir de buna ilaveten yüksek topuklu uygun bir çift ayakkabı! Ve bir de pembe rujla ilk Pond's kremim! Mutluluktan havalara uçuyor ve herkesle kucaklaĢıyordum. Heyecanla sıçrarken, Fransız kızlardan biri bana "Senden asla bir hanımefendi olmaz, sen hep çocuk kalacaksın," diyordu. Bu beni bir çırpıda kendime getiriyordu. On dakika boyunca çok hanım hanımcık davrandım, ancak, daha sonra kendi kendime, ben neysem oyum ve eğer ben hanım hanımcık bir tip değilsem canı cehenneme diye düĢünüyordum. O günkü heyecan yeterince fazlaydı. Öğleden sonra hepimiz, Michelle Morgan ile La Symphonie Pastorale'ı seyretmek için sinemaya gidiyorduk. Üzücü bir filmdi. Patsy O'Neill, anneciğim, ben ve Ivo için dıĢarıda bir akĢam yemeği ayarlamıĢtı. Tüm öğrenciler en çok sevdikleri öğretmenlerle beraberlerdi. Monsenyör ve madam en Ģık öğrencileri tercih ediyorlardı. Biz kalkarken, onlar gülümsüyorlardı. "Ġyi akĢamlar, iyi geceler." 112


www.eskikitaplarim.com

krmz

O akĢam Olden'de Ivo bana olan duygularını anneciğime de itiraf etti. Pek ĢaĢırmıĢ görünmüyordum. On lara bakıyor ve her ikisini de ne kadar çok sevdiğimi düĢünüyordum. ġarap içiyor, yanında makarnayla Ģnitzel ve salata yiyorduk. Üçüncü ĢiĢeden sonra anneciğim,"Ne dersiniz, bundan sonra sizi neler bekliyor?" diye soruyordu. Ivo, "Benim oku lu terk et memi mi veya Olivia'nın baĢka bir enstitüye gönderilmesini mi istersiniz?" KorkmuĢ bir haldeydim. "Ne münasebet!" dedi anneciğim, "ġimdiye kadar fazla Ģansı olmad ı. EĢim söz konusu olunca, Ģartlar oldukça üzücüydü, savaĢ biliyor musunuz? Oliv ia için pek iyi geçmed i. Onun anla yıĢa ve birazc ık mutluluğa ihtiyacı var. ġimd i iyi olduğu için ben çok sevinçliyim. Hayır, size güveniyorum. Oku lu terk et meyi bana teklif ettiğ iniz için onurlandım ve duygulandım. Hayır, ben Oliv ia'yı size emanet ediyorum. Onun mutlu o lmasına yardim edin iz. Onu, belki edin miĢ olduğu yanlıĢ... etkilerden ku rtarabilirsiniz. Doğal geliĢimi zarar görmüĢ olabilir. Onun duygularım siz tanıyorsunuz, ben değil. Duyarlı olunuz. Siz öğret mensiniz ve psikolo ji eğitimi gördünüz." Ġçeceğinden bir yudum alırken, Ivo'nun ona, "Eğer b ir gün beni gerçekten sevecek olursa ve büyüyüp bunu kendisi isterse, Olivia ile evlenmek istersem, o zaman ne dersin iz?" diye sorduğunu duydum. Sessizce orada oturuyordum. Tü m bu konuĢulanların hoĢuma gidip g it mediğin i bilmiyordu m. Bunu ilk önce bizim baĢ baĢa konuĢmamız gerekmez miydi? Her Ģey birdenbire çok ciddi ve kesin gözüküyordu, bu tehdit edici b ir sorumluluktu ve artık Ģaka değildi. Yo ksa böyle düĢünceler olgunlaĢmaımĢlığın bir göstergesi miydi? Of, bu dünyada daha neler yapacaktım, neler hissedecektim?

113


www.eskikitaplarim.com

krmz

Annem bana hafifçe gülümsüyordu. Gurur duyuyordum, zira o, bu harika, akıllı insanın beni ne kadar ciddiye aldığını görebiliyordu. O, "Beni geçmiĢimden dolayı yargılamadığınız için size minnettarım. Birbirimizi anladığımızı ve birbirimize asla zarar vermeyeceğimizi düĢünüyorum. Hepimizin arasında duygusal bir akrabalık hissediyorum. Hadi 'kardeĢliğe' içelim!" Ellerinde bardaklarıyla çapraz yapıyor ve bir yudum içiyorlardı. Adet olduğu üzere, daha sonra da bir öpücük verip birbirlerine senli benli hitap ediyorlar ve yaĢam boyu arkadaĢ oluyorlardı. Kalktığımızda hepimiz biraz sallanıyorduk. Bayan Olden piyanosunun baĢında, kafasını eğiyor ve bize gülümsüyordu. Kendimi çok önemli hissediyordum. Yeni elbisem ve uzun topuklu ayakkabılarımla harika göründüğümü biliyordum. AkĢamüzeri içeriye girdiğimde Ivo bana gözlerini dikmiĢ ve "Nasıl bir baĢkalaĢım!" demiĢti. Bunun ne demek olduğunu bilmiyordum. DıĢarıda otelin önünde sendeliyordum ve az daha düĢecektim. Beni tuttu ve birden, "baĢkalaĢımını yakala," dedim. Buna çok güldü. Annemi otel odasına götürdük. O da, öğlen yemeğinden önce okulda olacağına söz verdi. Ivo ve ben Palace Hotel'in önünden geçerek yavaĢ yavaĢ tepeye tırmandık. Ġlk defa yalnız kalıyorduk. El ele tutuĢtuk. Elinde benim kibar ayakkabılarımı taĢıyordu. Üstümde kalın bir palto ve çizme vardı. Ay parlıyordu, biz biraz sallanıyor ve gülüyorduk. O bir ağacın altında beni ilk defa öpüyordu. "Seninle evlenmek istediğim hakkında Ģimdiye kadar konuĢamadım. Sana pek yakında açıklayacağım. Üzgünüm. Önce annenin ne düĢündüğünü bilmek istedim. Daha çok küçük olduğun ve seni böyle çılgınca sevdiğim için kendimi suçlu hissediyorum. Hem, gözlerin seni ele vermesine rağmen senin bana karĢı hislerini bilmiyorum. Seni seviyorum, Olivia." 114


www.eskikitaplarim.com

krmz

, "Ooo Ivo! Bana neler oluyor! Ben seni ilk gördüğüm andan, senle ilk konuĢmamızdan beri seviyorum." "Hem de bir yanlıĢ anlamaydı onlar!" Biz birbirimize iyice sokuluyor ve gülüyorduk. "Aaah Ivo! Öyle mutluyum ki!" Öyleydim. Hiç böyle bir Ģey hissetmemiĢtim. Ben baĢımı kaldınyordum, zira dudaklarımız çok kısa etmiĢlerdi ve bekliyordum. O harika görünüyordu. Ben gözlerimi kapatıyordum ve o yumuĢak bir tonla "Mmmram" yapıyordu ve sonra dudaklarımız uzun bir öpücük için buluĢuyorlardı, önce titrek, sonra arzulu ve aç. YaĢadığım en muhteĢem Ģeydi bu. Bunun hiç bitmemesi için dua ediyordum. Tekrar ve tekrar öpüĢüyorduk. "Ohh Ivo! On beĢ yaĢında ve daha hiç öpülmemiĢ! Uff!" O sessizce gülüyordu. Onun çıkardığı her sesi seviyordum. Ancak tüm yakınlığımıza rağmen, belki de özellikle bu yüz den titremeye baĢlıyorduk. "Gel, küçüğüm. Senin üĢümene izin veremem. Doğum günün kutlu olsun, küçüğüm." "Böyle deme bana. Yakında yirmi yaĢma basacağım!" "Elbette, tabii. Çok yakında. Evet, Ģimdi seni yuvaya götüreceğiz. Seni yatağa sokmayı çok isterdim ve günün birinde bunu da yapacağım." Magda çoktan uyumuĢtu. Onu davet etmediğim için darılmıĢtı. ArkadaĢlığımızda bir Ģeyler değiĢiyordu, eskisi gibi değildi. Ben aynı değilim diye düĢünüyordum o gece yatakta, onun yanında. Ben öpüĢmüĢtüm. Beni istemiĢlerdi. Bitkin ve ĢaĢkın bir halde uykuya dalıyordum. Sonraki günler anneciğim ve benim için en güzel günler sayılırdı. Anneciğim aydınlık bir odada, etrafında çeĢit çeĢit kızlar. Anneciğim balkonda, güneĢin altında. Anneciğim kızlar topluluğu içerisinde sigara içiyor, konuĢuyor, dans ediyor hatta Ģarkı söylüyordu. Anneciğim bizi Charlie'ye davet ediyor ve bize dağ 115


www.eskikitaplarim.com

krmz

lar kadar pasta ve çay ısmarlıyordu. Benim annem eğlence ve müzikle fondu yerken genç ve güleç. Anneciğim, Ivo'yla, kızlarla ve benimle. Magda bir süre için bizden uzak duruyordu, ancak, uzun bir konuĢmadan sonra kucaklaĢıp barıĢtık. Birlikte bir kez daha yemeğe çıktık ve onu, Sally'yi, Patsyyi ve Ivo'yu da davet ettik. Günlerden bir gün tren canımda annemi el sallarken gördüm. YavaĢ yavaĢ ufukta kayboluyordu. Sonra yine uzaklardaydı.


www.eskikitaplarim.com

krmz

116


www.eskikitaplarim.com

krmz

9 dev defterimdeki notlar, aĢk mektupları olmaya baĢlamıĢtı. Bir akĢam Ivo ve ben yine yalnız kaldık. O Ģalenin arkasındaki ormanda bir kulübenin anahtannı bulmuĢtu. Geceler artık o kadar soğuk değildi. Kulübenin çatısında gökyüzüne açılan bir delik vardı. Ġçeriye girdiğimizde beni kendine çekiyor, bense bir yukarıya, bu yakıĢıklı adama, bir de yukarıya yıldızlara bakıyordum, ancak o benin adımı fısıldadığında, geçmiĢ yüzümde bir tgkat gibi patlıyordu. Yıldızlı göğün altında bir küçük kız, o babama. Baba, orada... acıyan kolum... midem bulanıyor. Bedenim taĢ kesilmiĢ halde onun kollarına geri dönüyordum. "Ne oluyor?" Onu itmek istiyor, anılarımdan kurtulmaya çalıĢıyordum. Ġnanılmaz yumuĢak vuruĢlarla dudakları dudaklarıma dokunuyordu. HoĢ. O beni kendine çekiyordu, önce Ģefkatli ve sonra Ģiddetli, bense ona karĢı direniyordum. Onun dudakları açılıyor ama ben geri kaçıyordum. "Bir Ģey mi var, küçüğüm? Beni seni öyle arzuluyorum ki." Onun gerçek'olduğuna hâlâ inanamıyordum. Bu benim de özlediğim ve hayalini kurduğum bir Ģeydi, ancak, Ģimdi bundan korkuyordum, altüst olmuĢtum ve aynı zamanda da gururluydum. Çekip gitmek istiyordum. Tüm bunlar bana fazla gelmiĢti, ancak onu öpmeye baĢlıyordum, ona kanıtlamak için... Tam

TÎ7


www.eskikitaplarim.com

krmz

ĠRĠS GALEY

olarak bilmiyorum... Belki de ona normal olduğumu kanıtlamak istiyordum. Dilimi Ģefkatle ve dikkatlice onun ağzında gezdiriyordum. Tekrar tekrar öpmek istiyordum ve özellikle o ensemi öptüğünde içimde duygularla yüklü bir fiĢek patlıyordu. Kendimi huzurlu hissediyordum. UysallaĢıyor ve kendimi tamamen yabancı duygulardan baĢı dönmüĢ hissediyordum, beni gafil avlıyordu ve ben derin derin inliyordum. Onun elleri beni okĢuyordu ve bende onu okĢama ihtiyacı, verme, erime ihtiyacı uyandınyordu. Gözlerimi kapatmıĢtım, her Ģey bir rüya gibiydi. Ancak elleri kazağımın altına kayıp göğüslerime dokunduğunda kıvrılıyordum. Ben titredikçe ara veriyordu. "Küçüğüm, ne kadar duygusalsın! Çok hassassm. Bu hoĢuma gidiyor." Onun beni böyle istediğini anlıyor ve bundan rahatsız oluyordum. Sorgularcasına bana bakıyordu. "Sevgilim, sana öğreteceğim. Ben bekleyebilirim. Ben sabırlı ve Ģefkatli olacağım. Seni seviyorum tatlım, harika, muhteĢem küçük kızım." « ĠĢte yine burada! K^Ģla göz arasında yine kendimi suçlu hissediyordum. Ona olan hislerim çok güçlüydü. "Seni seviyorum, Ivo, hem de o kadar çok seviyorum ki bu bana acı veriyor. Bunu kelimelerle anlatmam mümkün değil." "Biliyorum. Hissediyorum. Sen harikasın, sevgilim." Bir kez daha bu kadar tehlikeli bir oyuna kalkıĢmaya kendimi pek hazır hissetmeme rağmen, içimdeki beni, "Lütfen, beni bir daha öp," diye ona yalvarırken duyuyordum. "Hiç bitmemesin istiyorum," diyordum ona ve yine gerçekten bunu mu düĢünüyordum, bilmiyordum. O gülümseyerek yine bana sokuluyordu. Birdenbire, ona ait olmak istediğime ve yaptığı her Ģeyin doğru olduğuna inanıyordum. O yine göğüslerimi okĢarken ben kıvrılmamaya çalıĢıyordum. "Biz hep birbirimize aittik ve hep öyle olacağız." Onu sı 113


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM kıça kendime bastırıyordum, böylece o da elini çekmek zorunda kalıyordu. Sonra beni geri itip kazağımı yukarı kaldırmaya baĢladı. Bense sadece gülümsüyordum, fakat hırsımı bastırmak zorundaydım. Neden bunu yapıyordu? "Ne kadar masum! Ay ıĢığında göğüslerin ne kadar masum, genç ve güzel görünüyorlar. Bu sanat eseri tam bir ressama göre. Seninle gurur duyuyorum." AĢağıya bakmıyordum, utanıyordum, kendimi öyle görmek istemiyordum, ama benimle gurur duyması bana iltifat gibi geliyordu. Daha sonra üstümü baĢımı toplamak için tuvalete kaçmak zorunda kaldım. Böyle bittiği için rahatlamalı mı, yoksa üzülmeli miydim, bilemiyordum. Ben Ģaleye geri döndüğümde Magda derin uykudaydı. Her sabah yeni çamaĢırlar giymek ne kadar güzeldi! Neredeyse muazzam bir haz. Hatta kirli çamaĢırları çamaĢır torbasına atmak bile biraz heyecanlandıncı oluyordu. Diğer yurtlarda uygulanan o kontrol edici, azarlayıcı, cezalandmcı bakıĢlardan kurtulmuĢtum. Burada herkesin çamaĢırı birlikte yıkanmaya gidiyor ve küçük yığınlar halinde geri geliyordu, ardından düzenli bir Ģekilde çekmecelerimize koymak için biz içlerinden kendimizinkileri seçiyorduk. Kar beyazı külotlarımız ve uzun kollu pamuklu fanilalarımızla övünerek hokus pokus olmuĢ gibi ortaya çıkıyorduk. Ġngiltere'deyken çektiğim berbat akıntı artık geçmiĢti. Penisilin, terramisin ve diğer ilaçlar yüksek dozlarda kanımda dolaĢıyorlardı. Artık daha profesyonelce kayak yapıyordum, okul takımına bile seçilmiĢtim. O gün Magda da beni Paris'e davet etmiĢti. Çekmeceden temiz atlet ve külot alırken Ģarkı söylüyordum: "Oh


www.eskikitaplarim.com

krmz

ERĠ ġ GALEY

ne harika bir sabah, ne harika bir gün." Magda ise benimle dalga geçiyordu. Birlikte piyanoda çalmaya baĢlıyorduk. Ben bir kıza Mozart'ın flüt konserinde eĢlik etmeyi öğreniyordum. Ivo da flüt çalıyordu ve bir akĢam o da bizle çalmaya katıldı. Onun flütünde yoğunlaĢan su benim ensemden aĢağı damlamaya baĢladı. Tüm kızlar daha sonra benimle dalga geçtiler ve boynumu artık hiç yıkamamamı söylediler. Bu çok rahatsızlık vericiydi. Kulübede öpüĢmekten aldığım haz kaybolmuĢ ve tuhaf bir oyuna dönüĢmüĢtü. Ivo benim tüm bedenime sahip olmak istiyordu. Tıpkı bir zamanlar babamla olduğu gibi, neden vücudumla nefret ettiğim Ģeyleri yapmak zorunda olduğumu anlayamıyordum. Ben katılmak istemediğimde Ivo darıhyordu. Neden, onun kendine istediği Ģeyi kendime saklamak için utangaç rolü yapıyor ve korkakça bahaneleri kendime siper ediyordum? Bütün bunlar benim için dayanılmazdı. Kızların yanında kalmayı tercih ediyordum. Gittikçe daha fazla bunalıyor ve kulübeye gitmek istemiydrdum. * Bir akĢam olan oldu. Nasıl geliĢtiğini tam olarak hatırlamıyorum. Sadece öpücüklerinin yine güzel olduğunu ve onu itmekten bıktığımı biliyorum. Bu kadar budala ve ürkek olmaya hakkım yoktu. O arzuluyor ve bir kadına ihtiyaç duyuyordu. Eğer ben de bu harika adamı istiyorsam o kadın olmalıydım. Bu nedenle onun kaĢif ellerine müsaade ediyordum. Neyin doğru, neyin yanlıĢ olduğunu bilmiyordum. O benim öğretmenimdi. Ġlk önce bana, daha az önce yıkanmamıĢtım, bir saat önce yıkanmıĢtım, beĢ saniye önce değil gibi tutukluğumdan kurtulmam için yardım etmeliydi. Temiz olmamak ve kötü kokmaktan duyduğum hastalık derecesindeki korkudan, niçin Tanrı böyle vücut kokulan vermiĢti diye kendi kendime hep soruyordum. Vücut kokuları! Niçin güller gibi kokmuyorduk? 120


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

Ivo, "Seni seviyorum, sevgilim. Gece gündüz seni özlüyorum ve saha bakmaya doyamıyorum," diyordu. Onun ağzına bir parça çikolata veriyordum ama asıl aç olan bendim. "Tüm kızların içinde güneĢ gibi yakıyorsun. Güzelliğinle parhyorsun," diyordu; bir yandan eliyle çamaĢırımın altından kendine yol bulurken, Ģefkatli, sevgi dolu bir halde burnuma, yanaklarıma, boynuma ve ağzıma öpücükler konduruyordu. Bir parmağı ile en gizli noktama dokunmaya baĢladı. Babamın yüzü ve korkunç bakıĢları aniden gözlerimin önüne geldi, kendimi bütün hislerimle bu yeni duygulara bırakıyordum. Bu benim için yeni ve enfes olan algılamanın kaynağı neydi? Bu kaynama, bu duygu seli, bu baĢ döndürücü patlama! Ben sonsuz hazdan çığlıklar atıyordum. Her Ģeyin çoktan bittiğinin farkına bile varmamıĢtım, büyü ebediyen sürecek gibi görünüyordu. Uzunca bir zaman sonra o kafasım kaldırıp yüzünü bana çevirdi. Ġfadesi değiĢmiĢti. "Ne harikaydı!" diye fısıldadım. O ise gülümsüyor ve "Çok harika! Tatlım, seninle gurur duyuyorum," diyordu. Bir süre daha birbirimize sokulduk. "Ya sen?" diye sordum ona. "Daha zamanı var, sevgilim. Ġlk önce seni eski korkularından ve hayaletlerinden kurtarmalıyız. Daha zamanımız var." Hayalet kelimesinde, babamı, kemikli ve zayıf haliyle gözümün önüne getiriyordum, onun "ġimdi gelmeni istiyorum! Mecbursun! Acele et! ġimdi! ġimdi! ġimdi!" sözlerini duyuyordum. Onun pürüzlü baĢparmağından baĢka bir Ģey hissetmiyordum. Beni rahat bıraksın da gideyim diye yalandan yapmas ını öğrenmiĢtim, ancak önce o sıçrıyor ve elimi yakalıyor, orada aĢağıda sıkıca tutuyor ve "ġimdi sıra bende!" diyordu. 121


www.eskikitaplarim.com

krmz

mis GALEY

Ivo kalkmak istediğinde, korkuyla onu eline sarılıyordum. Sanki hemen her Ģey alıĢılmıĢ Ģekilde ve çirkin olacaktı. "DüĢüncelerimizde hep birlikteyiz. Evlendiğimizde birlikte sarılacak ve muazzam bir aĢk yapacağız, öyle ki asla bıkmayacaksın. ġimdi mutlaka tekrar baĢtan baĢlamak isterdin, yapabilseydik." Sanki beni hipnotize ediyordu ve arzular içimde alevleniyordu. O zamanlar .fark edemiyordum, bu geceyle beni kendine nasıl kendine mecbur ettiğini. Zamanla Ivo'ya karĢı olan isteksizliğim de artıyordu. KeĢke aramızda hiçbir Ģey olmasaydı, demeye baĢlıyordum. Diğer kızlar gibi olmak istiyordum. Neden hep bir istisna olmak zorundaydım? Niçin insanların beni fark etmesini, benden hoĢlanmalarını garanti altına almak istiyordum? Ve sonra, bana olan ilgileri ke sinleĢince, bu beni neden kızdırıyordu? Haftada bir veya iki defa kulübeye gitmeye cesaret edebiliyordum, fakat yeniden tavana yapıĢmıĢ sineğe dönüĢüyordum. <

Tıpkı bir zamanlar babamla olduğu gibi, sanki bunlar hiç bana olmuyormuĢ gibi davranıyordum. Çok uzun zaman önce öğrenmiĢtim mekanik davranmayı. Buradaydı iĢte geleceğim, güvenliğim, aĢkım, sevgilim, niĢanlım, kocam! Çoktan nefret etmeye baĢlamıĢtım bile: Benim anormal olduğumu söylerken babam haklı mıydı? Kendi kendime, acaba annemin beni sık sık uzağa göndermesi bununla bağlantılı mıydı, diye soruyordum. Bu yüzden mi özel bir ilgiye, sevgiye layık olduğumu kanıtlamaya çalıĢıyordum? Ciddiye alınmaya değer miydi? Niçin sadece, diğerlerinin yaptığı gibi, derste hazır bulunamıyordum? Niçin, beni fark etmedikleri zaman kendimi değersiz hissediyordum? Kıkırdayan kalabalıktan biri olmayı ne kadar çok özlüyordum. ġu sıralar kendimi her yerde yabancı hissediyordum. Neden? YaĢam o kadar çeliĢkilerle doluydu ki. Bir grubun içinde hareket ettiğim zaman, sanki 122


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM aynı dili konuĢmuyormuĢum gibi, kendime değiĢik ve gruptan dıĢlanmıĢ gibi geliyordum. Umursamazlıklarından dolayı kıskanıyordum ve onlardan nefret ediyordum. Onlar daha mutluydular. Ivo'yu gördüğümde, onun benden, benim bilmediğim Ģeyler beklediği hissine kapılıyordum. Bir akĢam, artık bu ortama daha fazla katlanamayacağımı anladım. Bütün okul baloya gitmiĢti. Ġkimiz yalnız kaldık. Beni bodruma götürüp penceresiz ütü odasından içeriye soktu. Çıplak bir ampulün altında, beni ütü masasına yatırdı; bana bakmak, vücudumu keĢfetmek istiyordu. Fennuanm açıp pantolonunu çıkarmaya baĢladı. O da babam gibi iğrenç görünüyordu. Yine fenalaĢıyordum. Aynı gece, anneme yazdığım mektupta endiĢelerimi anlattım. Bu saklambaç oyunu, esrarengizlik, diğer kızlara ve öğretmenlere yabancılaĢmak, bana çok fazla gelmeye baĢlamıĢtı. Bir süreliğine uzaklaĢmak istiyordum. Sessizliğe ihtiyacım vardı. Ona, onu, Andreas'ı özlediğimi, yaptıkları yeni evi ve köpeği görmek istediğimi yazdım. | Bir hafta sonra onunla Basel'de istasyonda karĢıladım. Ivo Gstaad'da vedalaĢırken el sallamıĢtı ve bana "hain" dermiĢ gibi görünen bir bakıĢ fırlatmıĢtı. Yolculuğumun yarısında ağlayarak geçirdim. Berner Ovası benim vatanımın harikulade bir parçasıdır. Bazı çiftçi evlerinin çatı saçakları neredeyse yere kadar uzanıyordu ve trenden tüm bunları, oyuncağa benzeyen bahçe çitlerini, yeĢil çimenlerin ortasındaki toprak rengi karelere gözcülük eden minnacık süngülü askerler gibi görünüyordu. Topraklar, ayçiçeği, lahana ve pancar ekiliydi. Bazen de tezek ve gübre yığınları olurdu önlerinde, bunlar da Ġsviçre'deki her Ģey gibi oldukça düzenliydi. Ġnekler, çanlar, otlaklar uzaklarda ıĢıldayan dağlarla çevrelenmiĢti, Sonra da gölün kıyısından gidiyorduk. Suyun üzerinde tekneler sallanıyordu, bazı yatlann beyaz yelkenleri dalgalanıyordu ve çocuklar geçen trene el sallıyorlardı. 123


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Goethe'nin "Werther'in Acıları" kitabını okuyor ve gözyaĢlanma hâkim olamıyordum. BaĢka acıların olduğunu düĢünüp teselli bulmama rağmen üzüntüye gömülüyordum. Ġstasyonda buluĢtuk. Rex elimi kokluyordu ve beni kuyruk sallama zahmetine değer bulmuyordu, fakat annem ve Andreas geliĢime sevinmiĢlerdi. Beni iyi Fransızcamdan dolayı kutluyor ve yetiĢmiĢ bir genç kız olduğumu düĢünüyorlardı. Anneciğim beni rahatlamıĢ gördüğüne sevinmiĢe benziyordu. Onlar daha haftanın yarısını muayenehanenin yanındaki dairede geçirmiĢlerdi. GeliĢimin ikinci gününde bana yeni evlerini gösterdiler. Göreceğim Ģey beni Hazırlıksız yakalamıĢtı. Belki de daha önce hiç görmediğim kadar güzel olan o evi gördüğümde, Ģiddetli bir duygu karmaĢası yaĢadım ve bu evde yaĢayamayacağıma kanaat getirdim. Sanki buz gibi bir rüzgâr geçmiĢti önümden. Tekrar kendime geldiğimde onların çok huzursuz olduklarını gördüm. Andreas iyi bir doktordu ve benimle ilgilenmiĢti. Annemin yeni evi, küçük bir Ġngiliz köy evi gibi görünüyordu. GiriĢ kapısında hanımeli vardı. Evin içerisinde duvarlarda camdan vitrinler asılıydı, içleri annemin özel hazineleri ve Andreas'm Mısır'dan getirdiği antika koleksiyonlarla doluydu. Evin döĢenmesine Queen Anne ve Louis-Philippe stili mobilya lar eklenmiĢti. Baktığım her yerde değerli ve harika objeler görüyordum. Yatak odası kumaĢ çitlerle dekore edilmiĢti. Duvarlar, perdeler, abajurlar, yatak örtüleri, resim çerçeveleri ve aynanın çerçevesi birbirlerine uydurulmuĢtu. Ve bunlardan biri benim odamdı! Banyonun fayansları siyahtı. Annem duvarlara kırmızı egzotik balıklar boyamıĢtı, bu haliyle çok Ģık görünüyordu. Pencere pervazlarından, tıpkı istediğim gibi, kalpler oyulup çıkartılmıĢtı. Evin tamamı beni etkilemiĢti.

Î24


www.eskikitaplarim.com

krmz

Haftalar birbirin i kovalıyordu. Yeni yuvamızda b irçok keyifli akĢamlar ve hareketli saatler geçiriyorduk, bazen Fransa s ınırım geçip Elsass'a, kızarmıĢ patatesle kızarmıĢ tavuk ve sarımsaklı salata yemeğe gidiyorduk. Bu iki insanın iliĢkisi çok özel b ir sevgiyle perçinlen miĢtı. Onlar, babam Bradford'a git meden az önce, ben daha iki yaĢındayken ve baĢparmağımda bir iltihaplan ma nedeni ile b irbirle riyle karĢılaĢ mıĢlardı. Andreas'm Basel'de tanın mıĢ bir doktor olması, o zamanlar met res hayatı pek hoĢ karĢılanmad ığı için, boĢanmasını zo rlaĢtınyordu. Çok hassas bir ruha sahipti, fakat annem gib i sevgi dolu bir insand ı. Ona öyle hitap etmekle kendimi yetiĢkin g ibi hissediyordum ama o bundan hoĢlanmıyordu. Yeni evde annemin hastalık derecesinde pisliğe ve düzensizliğe karĢı o lduğunu fark ettim. Acele tuvalete git mem gerekse de kitabı bırakamıyordu m, hemen topluyordu. Lavaboda bir damla veya kro mlan mıĢ evyede bir kırıntıya ya da banyoda nemli b ir havluya izin yoktu. Biz gülüyor ve onu gırgıra alıyorduk, ancak h iddetleniyordu ve sonra saatlerce benimle konuĢmuyordu. Kimi zaman ise açıkça benim etrafta duran elbiselerim veya eĢyalarımdan dolayı patlıyordu. Tit izleniyordu; temizlerken, fırçalarken, toplarken sürekli ho murdanıyordu. Bunun benim suçum olduğunu sanıyordum! Bradfo rd'da ev iĢleriyle ilg ilenen Ba yan Dresden vardı. ġimd i evinde tek bir kusura bile tahammü lü yoktu ve gülmenin dahi fayda et med iği aĢırı b ir düĢkünlük gösteriyordu. Ona eng el o lduğumu veya tozun, pisliğin sebebinin ben olduğumu düĢünüyordum, Beni en çok da, kendim için yaptığım Ģeylerin ona çok fazla geldiği hissi yaralıyordu. Yakında yolculu ğa çıkmak zorunda olduğum için onunla bu konuyu konuĢmayı deniyordu m, fakat karĢımd a değiĢmiĢ, neredeyse yabancı olmuĢ bir insan duruyordu. Bir evin bu kadar değiĢikliğe neden olması mü mkün olabilir miydi? Yoksa babamın intiharı, ya da nedeniyle mi ilgiliydi bu? Halen sonuçlanmamıĢ boĢanmadan dolayı mıy

125


www.eskikitaplarim.com

krmz

di yoksa? Sebebi kendimde de arıyordum ve yine suçluluk duygusuna kapılıyordum, bu da benim yeni kazandığım benliğimin dengesini bozuyordu. Baskı geri dönüyor, göğsüme yerleĢiyor ve beni boğmakla tehdit ediyordu. Ivo'yu yeniden göreceğime sevinmeye çalıĢıyordum ama bunu baĢaramıyordum. Neler oluyordu bana? Onu istasyonda beni beklerken bronzlaĢmıĢ, uzun ve san saçlarını alnından geriye iterken görüyordum. IĢık saçarak trenden inmeme yardım ediyordu. O, sahip olduğum tek insandı.


www.eskikitaplarim.com

krmz

126


www.eskikitaplarim.com

krmz

10 ukarıda, bir dağın tçpesinde bana itiraf etmiĢti! DonmuĢ ayaklarımızdaki kayaklarımızla bizi Eggli'nin zirvesine götüren telesiyejde otururken doğru kelimeleri bulmaya çalıĢıyordu. "Bunu sana ne zamandır söylemek istiyorum, fakat Ģimdiye kadar hiç uygun fırsat olmadı. Ben Amsterdam'da halen evliyim. Katolik kilisesinde evlendim. Yedi yıl önce, yirmi beĢ yaĢındayken karımı terk ettim, fakat boĢanmak çok zor. Deneyeceğim, sevgilim. Sen on sekiz yaĢına girer girmez seninle evlenmek istediğimden Ģimdi denemek istiyorum." Demek benim ilk aĢkım buydu! Romantik değil, bilakis * üzücü bir film. Ne söyleyebilirdim? Kendimi Ģuursuz gibi hissediyorum. Etrafımızda, bizi düĢmanca izleyen kızlar ve kayak öğretmenleri duruyorlardı. Korkunç bir gündü. Acıya meydan vermemek ve düĢünmek zorunda kalmamak için bir fırlayıĢta kayaklarımın üzerinde dağdan aĢağıya çılgınca iniyordum. Hızlanıyordum ve düĢüyordum. Korkunç acılar içince hareketsizce ve terk edilmiĢ olarak orada yatıyordum. Ebediyen cehennemde. Bacağım kırılmıĢtı. Ivo bana bir Ģiir yazıyor ve hastaneye beni ziyarete geliyordu. ġiir çok güzeldi, fakat bende bacağımdan da fazla kırık vardı. Bir hafta sonra kendimi daha iyi hissediyordum. On beĢ yaĢındaydım. 127


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ġngiltere'de ümitsiz olduğum zamanlar, hep Yorkshire bataklıklarına koĢuyordum. Bana yardım eden tek Ģey buydu. Ve burada kitaplarımla ve ev ödevlerimle dağa gitmeye karar verdim. GüneĢ altında bir yerlerde oturup sessizliğin beni etkilemesini sağlayacaktım. Tarlaları birbirinden ayıran yol boyunca ilerlerken üzerimdeki ağırlık yavaĢ yavaĢ yok oluyordu. Temiz havayı içime çekip olağanüstü sıradağlara, güneĢin etkisiyle parlayan, karla kaplı tepelerine, küçük ormanlarına ve serpiĢtirilmiĢ Ģalelerine ve tahta ahırlarına bakıyor, keyfini çıkarıyordum. Beni saran bu sessizlik içerisinde, düĢüncelerimi organize etmeye çalıĢıyordum. Kendimi bildim bileli sürekli problemlerle boğuĢmuĢtum. Canlan cehenneme, diyordum kendi kendime. Bir defa olsun bir günü içimdeki Ģu ağırlık olmadan geçirmek istiyordum. "Lütfen, sevgili Tanrım, kim olursan ol ve eğer varsan Ģu baskıdan kurtulmamı sağla! Bıktım. Ne zaman mutlu olsam, sanki utanmak zorundaymıĢım gibi, hep o çıkageliyor." t

Telesiyejde oturuyordum. Hayatımda ilk kez yalnız baĢıma bir Ģeyler yaptığım için harika bir bağımsızlık hissi duyuyordum. Tepeye vardığımda terk edilmiĢ, rampalı, üzerine kuruması için saman yığılmıĢ bir ahıra doğru yürümeye baĢladım. Ahırın duvarına yaslanıp tahtanın sıcağının kazağımdan içeriye yayılıĢını hissediyordum. Saman kokuyordu. Oraya oturdum gözlerimi kapatıp güneĢin yüzümü okĢamasına izin verdim. Huzur tüm vücuduma yayılıyordu. Bir süre sonra istemeyerek de olsa tarih kitabımı açtım. Kafama doldurmam gereken bir sürü rakam vardı, hâlbuki benim kendi yaĢamımla ilgili hiçbir veriden haberim yoktu! Bir defasında günlüğüme böyle bir liste yazmıĢtım. O sayfaları açıyordum.

128


www.eskikitaplarim.com

krmz

1936 Ben doğdum. 1937 Bir annem ve b ir babam var, Basel'de yaĢıyoruz. Ġlk bakıcımın ad ı Annemarie. Sonra Nanny geliyor. 1938 Anneciğim ve babacığım Bradford 'da bir ev arıyorlar. Ġlt ihaplı baĢparmağımdan dolayı anneciğim Andreas'la tanıĢıyor. Daha sonra karıĢık o laylar duyuyorum, (a) Anneciğim ve babacığım Ġngiltere'ye gid iyorlar ve beti Nanny Ġle Basel'de kalıyoru m, (b) Nanny benimle ka nalı geçiyor ve Bradford'a varınca anneciğim Basel'e geri dönüyor. SavaĢ baĢladığında, anneciğim beni ve Nanny'yi Ġsviçre'ye götürmek için geri geliyor. 1939 Babacığım savaĢ süresince Ġngiltere'de kalıyor. Nanny'nin babama âĢık olması ihtimali var. Hatırladığım tek Ģey bahçedeki ku m sandıkları ve benim çok sevdiğim kırmızı ve mavi pantolonlarım. Basel'e gelir gelmez, orası daha emniyetli d iye, Zürih yakınlarındaki Rapperswill'e, Nanny'nin anne ve babas ının yanma taĢınıyoru m. Ġsviçre'nin güvenli olmayan bölgesinde kalan annem için endiĢeleniyorum. Ya ona bir bomba isabet ederse ne yaparım? t

Her gece, Ġngiltere'de Almanların bombası isabet etmesin diye babam için dua ediyorum. Onu hatırlayamama rağmen, onun için dua ediyorum. 1940 Rapperswill. HoĢuma giden bir yer. Gerçek bir büyükannem ve büyükbabam var. Onlar harika insanlar ve beni seviyorlar. 1941 Annem ve ben yaklaĢık bir y ıllığına Tessin'e gidiyoruz. Bir pansiyona yerleĢiyoruz, bana sevimli bir ba yan bakıcılık yap ıyor ve daha sonra kreĢe gidiyoru m. Kısa süre içinde Ġtalyanca konuĢmayı öğreniyoru m. Bir gün sokakta bir adam bana çiko lata alarak b enim kendisiyle g it memi istiyor. Üzerimde kısa ve açık mav i


www.eskikitaplarim.com

krmz

bir elbise var. Kibarca teĢekkür ediyorum ve anneciğimin, yabancılarla gitmeme izin vermediğini, ancak bana çikolata vermek için pansiyona gelmek isterse, bunu memnuniyetle yapabileceğini söylüyorum. Gelmiyor. Anneciğim soğuk geceyi dıĢarıda geçirmek zorunda kalıyor. Ben korkuyorum ve anneciğim menenjit oluyor. 1942 Anneciğim ve ben zamanımızın çoğunu birlikte müzik dinleyerek geçiriyoruz ve ben, Mozart, Beethoven, Bach, Brahms ve Çaykoski arasından kompozitörü bulmak zorundayım veya biz opera aryaları söylüyoruz, ben, hangi operadan olduğunu söylemem gerekiyor. Tek arkadaĢım Peter ve kız kardeĢi Veronika bizi ziyarete geliyor. Düğün oyunu oynuyoruz. Annem bizim kıyafetlerimizi değiĢtiriyor. O papazı canlandırıyor ve bizi asansörle halayımıza aĢağı ve yukarı indirip çıkartıyor. Peter parmaklarımıza iğne batırıp çıkan kanları karıĢtırarak ebediyen kan kardeĢi olmamızı istiyor. Anneciğim bizimle, Viyana kahvehaneleri tipindeki bir kahve olan Hugueni'ye gidiyor ve bize çay ve pasta ısmarlıyor. Daha sonra bir alıĢveriĢ merkezinin oyuncak bölümüne gidiyoruz, anneciğim bize toplar ve misketler alıyor. Yeni evimizde birlikte çok güzel zaman geçiriyoruz. 1943 Yedi yaĢındayım! Okulda ilk günüm. En iyi arkadaĢım Yvette! Ġtalyanlara benziyor ve oldukça Ģık giyiniyor. Bize, safkan olmayan, beyaz tüylü ve sol gözünün üzerinde kocaman siyah leke bulunan, 'Michael' isminde bir kurt köpeği geliyor. Bu zaman içerisinde iki yurt değiĢtiriyorum ve baĢka baĢka ailelerde kalıyorum. Aileler tahmin edildiği kadar kötü değiller. Ne zaman ve ne kadar süre kaldığımı hatırlayamıyorum. 130


www.eskikitaplarim.com

krmz

1944 F'burg. En korkunç çocuk yuvası, sıraya dizilip külotlarımızı göstermek zorunda olduğumuz, en ufak bir kir lekesinden dolayı cezalandırıldığımız, sıkı ve zoraki bir Ģekilde bana yemek yedirilen ve bu yüzden de yıllar boyunca yabancıların yanında yemek yemeyi beceremediğim ve ağızlarımızda bantlarla kiliseye gönderildiğimiz yer. 1945 Tekrar evdeyim, anneciğim ve köpeğimle birlikte. Yine arkadaĢım Yvette ile Gotthelf Okulu'na gidiyorum. Sınıfın en çalıĢkan kızı Heidi Haas ile arkadaĢ oluncaya dek, bir baĢka kız arkadaĢından dolayı Yvett ile sık sık kavga ediyoruz, fakat sonra hemen barıĢıyoruz. O bizi Hitler, Yahudiler ve tecrit kampları konularında aydınlatıyor. Herkes her yerde bu konuları konuĢuyor. Ben yatağımda yatarken yan tarafta anneciğim, Andreas ve arkadaĢlarının sessizce ve ürkek sesle bu konuyu konuĢtuklarını duyuyorum. Kendi kendime, tüm dünyayı korkutup ürkütmekten vazgeçsin diye Hitter'e ne •••t

yazmalı veya ne söylemeli diye düĢünüyorum. 1946 SavaĢ sona erdi! Basel'de her tarafta bir sürü Gl'ler görülüyor ve biz çocuklar onlardan sakız dileniyoruz. Bize gülüyorlar ve bolca sakız dağıtıyorlar. Üniformaları içerisinde çok etkileyiciler. Onların yardımıyla dünya Hitler'den kurtuluyordu. Ġngiltere kazandı! Hepimiz, güçlü ve olağanüstü bir lider olan ChurchilFin yaptığı konuĢmaları dinliyoruz. Böyle adamlara kesinlikle - ihtiyaç var. Peter'le tiyatroya gidiyorum. Mozart'ın 'Büyülü Flütleri'ne eĢlik ediyor. Ne kadar kaim bir ses! Gecenin kraliçesi. Ne soprano ama! Ne melodiler! Ne güzellik! Ne kadar hoĢuma gitti! Peter, bana sürekli beni yandan izlediğini ve benim tıpkı 'Noel ağacı önünde ıĢıldayan bir çocuk' gibi göründü 131


www.eskikitaplarim.com

krmz

ğümü söylüyor. Sonra benim elimi tutuyor, utancımı gizleyemiyorum. Fakat tiyatro o kadar güzel ki bütün gün boyunca ve hatta yatmadan önce bile aryaları söylüyorum. 1947 Babam dönüyor ve bizi Ġngiltere'ye götürmek istiyor. Onu an ımsayamıyoru m. Anneciğim ve Andreas üzgünler, Bradford'a taĢınıyoruz. Kasvetli bir Ģehir. Kasvetli bir ev. Bir Alman kâhya kadın. BasePde sık sık kötü bir kız muamelesi görüyorum ama neden kötü olduğumu bilmiyoru m. Babam beni boyuna cezalandırmak istiyor ve bana acı veriyor. Bazı zamanlarda benim yatağıma kadar geliyor. Piyano dersleri! Kötü rüyalar! Hayaletler! Okulda Almanca konuĢan iki erkek çocukla karĢılaĢıyoru m ve ebeveynleri ile tanıĢıyorum. Rosenberg'ler. Birlikte arkadaĢlık ediyoruz, ancak, onlar erkek çocuklarıyla oynamayı tercih ed iyorlar. 1948 Hâlâ her Ģey aynı. Ümitsiz, korkunç, iğrenç bir hayat. Anneciğim gib i Bayan Dresden de babamdan korkuyor. En iyisi köpeklerimiz Chappy ve Gienny. Anneciğim ünleniyor. Bir sanatçılar ku lübüne gidiyor, resimlerin i sergiliyor ve hatta bunlarla gazeteye bile çıkıyor. O Bradford belediye binas ının tü m ön cephesini elektrik telleri ve kablolarıy la çizdi. Karakalem çalıĢması, siyah ve beyaz. Bu mü kemmel. O, vazo lar içerisinde çiçekler pirinçten Ģamdanlarla hakîki ıĢık ve gölgelerle yağlı boya natürmort çalıĢıyor. Hariku lade! Bunu nasıl becerdiğin i anlayamıyoru m. Resimlerinde bataklıkların hüzünlü at mosferini yakalıyor, ona gıpta ediyorum. Resim yap mak için geceleri uyumuyor, çünkü böyle zamanla rda kimse onu rahatsız et miyor. O bu esnada memleket hasretini unuttuğunu söylüyor. Percy A mca

132


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM fayansları boyuyor. O ailen in yeni arkadaĢı, bankac ı, ressam, tiyatro oyuncusu. Onunla belediyenin tiyat rosuna gidiyoruz ve bir ko medi seyrediyoruz. YılbaĢı gecesi firmadan d iğer Ġsviçrelilerle ve anneciğimin sanat kulübünden arkadaĢlarıy la büyük bir parti düzenliyoru z. Oyunlar oynanıyor, çokça gülünüyor ve Percy A mca birkaç skeç yapıyor, mesela 'Banyodaki Kad m!' Bizdeki bir akĢamın bu kadar güzel o labilmesine hayret ediyoru m ve hep böyle olmamasına, çok yazık, d iyorum. ġekerlemeler halen kıtlıkta. Bayan Abbott'la tanıĢıyoru m. Okuldaki getto çocuklarından bit kap ıyorum. 1950 Duru m g ittikçe kötüleĢiyor. Hiç arkadaĢım yok. Ġzci kamplarına ve part ilere git meme izin verilmiyor. Ba bam her Ģeyi yasaklıyor. Artık yaĢamaya gücüm kalmıyor, ölmek istiyoru m. Anneciğim ve onun BasçFdeki büyük aĢkı. O sürekli Basel'e g idip geliyor. Anneciğim olmadığı zaman Bayan Dresden bana çok iyi davranıyor. Oku ldan sonra, Bayan Dresden puding yaparken ve babam evde yokken Bayan Dale's Diary'i din leyebiliyoru m, Dick Barton, Special Agent, The To mmy Handley Show veya "Wilfried Pickles'i, Have a go, Jo" da dinlememe izin veriyor. NeĢe buluyor ve her Ģeyi unutabiliyorum, böylesi daha rahat, fakat anneciğimle o lduğu gibi değil. Bir defasında anneciğim eve döndüğünde bir partiye git meme izin veriliyor. Postman's Knock, Hyde Park Grner ve Adams Staircas'de yaka lamak ve öpüĢmek için bir sinyal o larak hep ıĢıklar söndürülüyor. Hayatımda ilk defa birileri beni öpüyor ve kim bilir ne kadar gururlanıyorum. David adında, 15'inde ve büyük. Beni eve getirdiğ inde bir kez daha caddede öpüyor. Evde bulutların ü zerinde gibi süzü


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Ġtiyorum ve "Öpüldüm. Öpücük harika bir Ģey değil mi?" diye sevincimi ilan ediyorum. Ertesi gün babam yukarıya geliyor ve parti düzenleyen bayanın telefon ettiğini ve benim partide çok terbiyesizce davrandığından Ģikâyetçi olduğunu söylüyor. Sözde, ben bir oğlanın pantolonun fermuarını açmıĢım. Öyle Ģoke oluyorum ki ağlamaya baĢlıyorum. Bu benim ilk güzel partim ve Ģimdi babam bunu yine mahvediyor, halbuki söylediklerinin hepsi yalan. Niye bunları yaĢamak zorundayım? Babam, bu iĢi takip etmeyeceğini, o bayana gitmeyeceğini ve benim de bu konuda kimseye bahsetmememi, fakat bunun benim katıldığım son parti olduğunu söylüyor. O kadının babamı arayıp neden bunları uydurduğunu anlayamıyorum. Utançtan artık yemek yiyemiyor, uyuyamıyorum. Yaptığım tek Ģey gün boyunca ağlamak. Sırtımda çılgınca kaĢınan bir zona çıkıyor ve doktorun gelmesini bekliyorum. Doktor öyle sevecen bir adam ki. Ne zaman gelse ağlayacak gibi oluyorum. Benim yaĢımda bir çocukta migren ve zona bulunmasının hiç normal olmadığını söylüyor. Ertesi gün tekrar ağlıyorum. Anneciğim, ne olduğunu soruyor, ona, o kadının babama söylediğini anlayamadığımı anlatıyorum. Anneciğim hemen telefonla onu arıyor ve benim partide kusursuz davrandığımı, kibar ve yardımsever göründüğümü öğreniyor. Tüm bu olanlar bizim için anlaĢılmaz geliyor. 1951 Babamın arteritinden dolayı Ischia'ya gitmesi gerekiyor. Onsuz yaĢama fikri beni mutlu ediyor. Sık sık Bayan Abbott'u ziyaret ediyorum, yan tarafta Pat ile oyun oynuyorum, izci kampına gidiyorum ve ardından 'balık ve cips' yiyorum. Doğum günü partisine davet 134


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

ediliyoru m ve anneciğim beni büyüklerin g ittiği filmlere götürüyor. En ço k Elizabeth Taylor ve Gregory Peck'i beğeniyorum. The Seventh Veil filminden dola yı James Mason ve Anne Todd'u da. Easter Parade'de Jimmy Steward ve June Alison'a, Judy Garland ve Fred Astaire'e hayran kalıyorum, George Gershwin'in Rapsody in Blue'su hemen hoĢuma gid iyor. Ben Anouk'u Go lden Salamander ve Charles Boyer'i Gaslight'ta seyrediyorum, bana babamı hatırlatıyorlar ve Orson Welles'in The Third Afa/ı'inde heyecana kapılıyoru m. Ne oyunculuklar, ne hikâyeler! Ne zaman b ir film izleyip eve gelsem, günlerce o yıld ızlardan biri gib i his sedip rolünü oynuyorum! Herkes tarafından sevilmek ne kadar güzel o lmalı! Ben her Ģeyi an latıyoru m. Babam geri dönüyor. Kendini vuruyor. Bayan Killarney geliyor. Babamın iĢ yerinde gelen ve polisi harekete geçiren iki Ġsviçreli arkadaĢı hemen iĢten atılıyorlar. On lar iĢlerini kaybediyorlar. Önce Ģeflerine git meleri gerekiyormuĢ. Açıkçası herkesin hayatına felaket getiriyoru m. 1952 Basel'e Elly Zimmermann Teyze'ye git mek zorundayım. Tenis! Anneciğimi arıyoru m. 1952 O, Glenny'siz geliyor. Andreas! Rex! Gstaad'a kız yurduna gitmem gerekiyor. GüneĢ kafamın üzerinde vuruyordu, ancak, s ırtımdan yukarıya buz gibi olmuĢtum. Altıma saman koyup biraz daha rahat oturmaya çalıĢtım. Ben ne biçim çocukmuĢum! Ne aptal kafalı! Neredeyse Pollyanna kadar s ü msük! Fakat bugün bile o cesareti gösterip baĢka türlü davranamayacağımı anlıyoru m. Bunu yazıĢ tarzım! Ancak hayata dair iyi bir fikir edin miĢtim. Ne tuhaf bir yaĢam! Çocuğuma d ilemeyeceğim b ir yaĢam.

135


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Ben ileride bir gün bu listenin devamın ı yazmaya ka rar veriyoru m. ġimdi günlüğü me devam et mek istiyordum, son zamanlarda ih mal et miĢtim. 1952 ġimd i ağırlıklı o larak psikolo ji dersleri alıyoru z; Jung, Freud ve Amerikalı psikanalistlerin kitaplarını o kuyoruz. Ben, 'kompleksler', 'huzursuzlu klar', 'stres', 'tutukluk', 'korku , 'fobi', 'travma' ve 'nevros' gibi Ģeyler öğreniyorum. Hepsi komik Ģeyler. Bunlarla 1

uğraĢmak istemediğime karar veriyorum. Bu anneciğimin ve babacığımın söyleyebileceği gibi, histerik bayanlara göre konular. Ivo yazar olmak istiyor ve odan m bir köĢesinde ağzında piposu, yazı yazarken ve düĢünceli bir Ģekilde dumanı üfîerken oldukça ilginç görünüyor. Ben de yazar olmayı isterdim. MuhteĢem olurdu; oturmak, elinde bir kalem, önünde boĢ beyaz bir sayfa ve sadece beklemek... Ve ilham geldiğinde, ne bilgeliklerin akın ettiğine hayret etmek! Genellikle de sadece aptalca ve hayal kırıcı, bu konuda kendimi aptal gibi hissediyorum. Bu büyüklerin deliliklerinden geliyor. Ġkinci olarak da artist olmayı isterdim. Ya da özürlü çocuklara yardım etmeyi, bilmiyorum. Anneciğim, "Sen artist olmak için yaratılmamıĢsın," derdi. Belki de haklıydı. Kim oluyordum da böyle harika bir Ģeyi seçmek istiyordum? O ayrıca, "Sen sadece hava atmak istiyorsun... Senin içinde biraz teĢhircilik yatıyor... Hep uygunsuz ifadelerde bulunmak ve insanlar ın konuĢmasını bölmek... Bir Ģey söyleyip dikkatleri üzerine çekmek istiyorsun. Senin öğreneceğin daha birçok Ģey var," diyordu. Ona, teĢhircilikle ne demek istediğini soruyordum. O bana narsisizm dendiğini söylüyordu. Narkisos Yunanlı bir gençmiĢ, kendini sürekli göldeki aksinde seyrediyormuĢ, zira o zamanlar henüz ayna

136


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM yokmuĢ. O kendine aĢıkmıĢ. Tuhaf, okuldaki papaz da baĢkalarını gerçekten sevmeden önce, insanm kendisini sevmesi gerektiğin i söylemiĢti. YetiĢkinlerin dünyası garip çeliĢkilerle dolu g ibi görünüyor. Psikolo ji dersinde Ivo bize "serbest çağırım" diye adlandırılan bir oyun oynatıyor. Böylece garip hatıralar yeniden canla nıyor, Ivo. benim anne ve babamın, " Çocuğumda özgüven eksikliğin i, olası en büyük aĢağılık ko mpleksini ve aralıksız bir suçluluk duygusunu nasıl etkilerim?" adında bir kitap satın almıĢ olup olmad ıkların ı kendi kendine sorduğunu söylüyor.

GüneĢ Ģimdi iyice alçalmıĢtı. Birdenbire üĢümeye baĢladım. Eve git me zaman ı gelmiĢti. Tarih kitabımı yatağıma alacaktım. Her d irekte Ģıkırdamaya baĢlayan teîesiyejle, kendimi aĢağıya doğru süzülüyormuĢ gibi hissediyor, aĢağıdaki manzaraya bir bakıĢ daha atabilmenin keyfin i çıkartıyor ve kendimi iyi hissediyordum. ġalenin tamdık at mosferi beni neĢelendirdi. Her tarafta mü zik, laf, ses karmaĢası. Çay vaktiydi ve günün bu saatinde, Ģöminede ateĢin çıtırdadığ ı rahat ve küçük oturma odasına, büyük bir hızla kocaman somun ekmekler, tereyağı ve reçeller taĢınıyordu. Haftalar rüzgar g ibi geçmiĢti. Magda, Sally. ben ve Ġskoçyalı Ģık b ir kızda ö rgü örme hastalığı vardı. Kalın ĢiĢlerle aklımıza gelen herkese kazak, atkı, bere örüyorduk. Balkonda güneĢlenirken, ya takların üzerinde tünemiĢken ya da evin herhangi bir kuytu kenar köĢesinde dinlenirken ĢiĢlerimiz, söylediğimiz " Evergreens'ln temposunda hep iĢliyorlard ı. Magda görünümüne dikkat ediyordu, artık kendine daha fazla ö zen göstermeye baĢlamıĢtı. Sally muhteĢem güzel bir kızd ı. Hep topuz yaptığı u zun sarı saçları, ince u zun boynunu daha da ön plana çıkarıyord u. 137


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

En sevdiği Ģeylerin baĢında tiyatro geliyordu ve bize sürekli oynayabileceği bir rol arıyordu. Bir gün bir balkonun altında durup bize yukarıya Ģöyle sesleniyordu: "Julia! Julia'm! Ro meo! Neredesiniz, Ro meo'm?" Veya Almanya'dan geliyormu Ģ ve R ve L harflerini konuĢamıyormuĢ gibi yapıyordu. Ya da b ir aynanın karĢısına geçip, büyük b ir yapmac ıklıkla, suratındaki sahte bir siyah noktayı sıkıyor ve bu arada da "Çık, çık, seni kara leke," diye bağırıyordu. Veya d ıĢarıya yürüyüĢe gittiğimiz zaman da aniden açık kollar ve "sıcak kayalıklar" bağrıĢ malarıyla " mutlu son kucaklaĢması" hareket ini yap mak için bize doğru koĢuyordu. O zamanlar gülecek ve kıkırdayacak çok Ģeyimiz vard ı. Sadece onlarla paylaĢamad ığım Ivo ile ilgili sırrım, bende bazen kötü bir h is uyandırıyordu. Ve sonra büyük gün geldi! On dokuz kız, Patsy, Madam, Ivo ve benim gece t reni.ile Bascl ü zerinden Paris'e gitt iğimiz gün. Bütün gece yiyip, içip, Ģarkı söyleyip çene çalıyorduk. Bu Ģehir hakkında kendime ne harika düĢler kurduğumu bilmiyoru m, belki alt ın veya mermerdendi ya da renkli kald ırımları vardı, ancak, bende uyandırdığı ilk etkiye dönersem, kirli ve çok alıĢılmıĢ, d iğer büyük Ģehirler gibiydi; iĢe giden, yorgun, fakir görünümlü insanlarla doluydu. Gerçi b irkaç tane iy i giy in miĢ kadın görü yordum, ancak asıl tepki, Özellikle Fransız kızlarına karĢı hayranlığa ve sokaklarda herkesin elinde taĢıdığı baston ekmeklere olmuĢtu. Magda ve ben onların ev inde kalmıĢtık; diğerleri de otele yerleĢ miĢti. Monsenyör ve Madam B. Soy luydular, B. Köyündcndiler, B Ģatosunun sahibiydiler ve orada yaĢıyorlard ı. Magda'ya soğukça sarılıp beni selamladıklarında onları iyi görünüĢlü ve heybetli buluyordum. Onların Paris'te oturdukları yer gösteriĢli bir evdi, en iyi semtteydi. Yolda gördüğüm trafik, görebileceğim en karmaĢık ve en çılgın trafikt i. Taksi sürücüleri sürekli lanet okuyorlard ı veya parmaklarıy la sanki kendilerini vurmak istiyor

138


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM larmıĢ gibi alınlarına vuruyorlardı. Bu hareketin anlamını sonra öğrenebildim: "Çılgın!" Magda'nm ailesinin evinde üniformalı uĢaklar vardı; böyle tip uĢaklann halen var olduğunu bilmiyordum. Bir 'uĢak' beyaz eldivenleriyle yemek masasında sandalyemi çekiyordu, ben ne kadar çabuk bu tür kibar bir muameleye alıĢtığımı tespit ettiğimden ĢaĢırıyordum. Bu yeni aristokrat yaĢam tarzına uymak, bana sanki bir filmde rol yapmak kadar zevk veriyordu. Kendiliğimden farklı oturup farklı konuĢmaya, yürümeye ve yemek yemeye baĢladığımda, bir bukalemunun da renk değiĢtirirken aynı Ģeyleri hissetmesi gerektiğini keyifle fark ediyordum. Ancak Ģimdi, Magda'nm okulda kendi yatağını yaparken ve eĢyalarını kendisi toplarken neden o kadar Ģevk içinde olduğunu anlıyordum. Bense burada en azından diĢlerimizi kendimiz fırçalayabildiğimiz için ĢaĢırıyordum; diğer tüm Ģeyler gizlilik içinde bizim adımıza hallediliyordu. Biz kızlar için evin en aydınlık ve en geniĢ bölümü seçilmiĢti. BeĢ oda: Tıka basa klasiklerle, her türlü bilgiye sahip kitaplarla dolu bir çocuk kütüphanesi, dünyanın her kesiminden bir dizi fotoğraf albümleri. Yine bir yığm sanat ve müzik birikintisi vardı. Sonra bir oyun odası; antika, sallanan atlarla dolu, eski atlı arabalardan porselen bebeklere, bebek evlerine, özenle döĢenmiĢ ve elektrikle ıĢıklandırılmıĢ olan seçkin oyuncaklardan modern kumandalı arabalar ve uçaklara kadar... Hayatımın sonuna dek orada kalabilirdim. Pembe mermerdel yapılmıĢ, tavanda ve duvarları aynaları olan kocaman bir banyo ve daire büyüklüğünde iki yatak odası vardı. Magda ne kadar harika elbiselere ve ayakkabılara sahipti! Ancak yine de evi tfe ailesiyle ilgili her Ģeyden nefret ediyordu. Onun hayalini kurduğu tek Ģey, bir köy evinde piyanosu ve sevdiği bir adamla beraber basit bir yaĢamdı. Sık sık gündüzleri hayallere dalıyordu ve sonra da kendinden geçiyordu. Onu bu durumundan kurtarmayı baĢardığım zamanlar birdenbire canlanı


www.eskikitaplarim.com

krmz

mis GALEY

yor, gülüyor veya ağlıyordu ve histen sınırına dayanacak kadar kendini kaybedebiliyordu. Bize ya h iç ilg i göstermiyorlardt ya da o kadar aĢırı d ikkat ediyorlard ı ki kendimi huzursuz hissediyordum. Sonra Magda ve ben, ellerimiz kucağımızda ve gözler terbiyeli bir Ģekilde yere indirilmiĢ, ta ki Ģöyle sesli bir haykırıĢ, "Ne hoĢ hanımlar''' deyip bize elb ise giydirilmiĢ tuhaf sirk may munları olduğumu z duygusu içinde, insanların b ir gösteriden sonra alkıĢlay ıp leziz b ir lokma u zattığı may munlar g ibi sandalyemizde d imdik oturuyorduk. Paris! Sonra yirmi kız Louvre'e uğradık. Zorunlu olarak Mona Lisa'nın, Renoir'larm, Moncflerin ve Lautrec'lcrin önünden geçerken bir yandan çaktırmadan esniyor, gözcülerimize ve kendimize ne muazzam kültürlü olduğumu zu kanıtlamak için "ooo'\ "aaa"ları da eksik etmiyorduk. Yersaillcs. Ne güzeli Les Invalidcs. Napolyon'un böbreklerinin, karaciğerinin ve kalb inin nerede gö mülü olduğu kimi ilg ilendirir ki? Eiffel Ku lesi daha güzeld i. Yukarıya, en tepeye çıkınca en azından herkesin neden Paris'e o kadar hayran olduğunu anlıyordum. Paris yıldız Ģeklinde her yöne uzanan eaddeleriyle aĢağıda duruyordu. Bunlardan biri Champs Elysees idi. Ben Arc de Trio mphe'yi, la Place de la Concorde, Notee Dame, Se me, Sacrc Coeur ve Les Bois'yi görebiliyordu m. Sonra yine aĢağıda tüm mağazalar, Mode, Bistros ve bulvar kahveleri vardı. Orada oturulabıliyor ve geçmekte olan insanlara bakılab iliyordu, ö zellikle de gençler ve adamlar bu yirmi genç "Ġngiltereli bayanı" görmek. için dönüyorlardı. Ivo'yu neredeyse hiç aklıma getirmiyordu m. Burada o herkes için neyse benim için dç oydu, yani öğretmenimd i. Basitçe herhangi bir kız olmay ı ve öyle herkes gibi tasasız, bu heyecanlı zamanın tadın ı çıkarmak istiyordum. Üç gün sonra o alın maya ve beni görmezlikten gelmeye baĢlamıĢtı. O eski, kurĢunumsu ağırlık y ine üzerime biniyordu. Restoranda herkes pastas ını seçerken


www.eskikitaplarim.com

krmz

beni kenara çekip, "Senin için havaymıĢım gibi düĢünebilirler," diye kulağıma fısıldadı. "Bu Paris gezisi senin için beni unutmak ve önemsememekten baĢka bir Ģey değil herhalde? Fakat benim için bir Ģeyler hissetmen gerekir." "Ivo, böyle yapma. Benim için de kolay değil. Hele, sana âĢık olan Magda ile birlikteyken. O ve annesi sadece senden bahsediyorlar ve bu beni yeterince rahatsız ediyor. Yanlarında kendimi zaten berbat hissediyorum. Niçin normal davranıp herkes gibi zevkini çıkarmıyoruz, sadece öğretmenleriyle birilikte takılan kızlar gibi." "Öyle mi! Bu züppeler senin için benden daha mı önemli? Onlar tarafından kabul edilmek senin için daha önemli, değil mi?" "Ivo, lütfen, hayır. Haksızsın ve beni üzüyorsun. Saçma bir düĢünce bu. Beni onlar davet etti ve Magda benim en iyi arkadaĢlarımdan biri. Bu bir okul gezisi, öyleyse buna göre davranmamız ve dikkatli olmamız gerekiyor. ĠĢleri daha da zorlaĢtırma. Seni sevdiğimi ve seninle birlikte olmak istediğimi biliyorsun." Buna rağmen ondan uzaklaĢıp sadece kendim olmam gerektiğini ĢaĢırarak fark ediyordum. "Ġyi öyleyse, baĢ baĢa bir gün için bir mazeret bulacağım. Sen sadece bana bırak." Sonra yanımdan ayrıldı. Masama sessizce geri dönüp pasta istemediğimi söyledim. Neden Ģimdi bana, sanki Paris'teki bütün ıĢıklar söndürülmüĢ gibi geliyordu? Neden, beni bu kadar çok sevdiği ve özlediği Ġçin sevinemiyordum? Magda, "Sinirli görünüyorsun. Neyin var?" diye sordu. AnlaĢılan bizi konuĢurken görmüĢtü. "Sanki hep seni arıyor. Okulda Fransızca, yoga ve matematik derslerini anlayabilirim, ama burada neden?" "Her zaman diyecek bir Ģey buluyor anlaĢılan. Ben de bilmiyorum. Öğretmenlerden nefret ediyorum." Ġkimiz için utanıyordum.

141


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ertesi gün Magda'nın annesi, öğretmenimiz Bayan Patsy O'Neill'den bir telefon aldığını bize bildirmek için odamıza geldi. Annem kendisi için bazı Fransız eĢyaları satın almamı rica ediyormuĢ. Beni Madam Baumont'a götürmek için bir taksi alacaktı. Taksi beni yan caddelerden birinde küçük bir otele bıraktı. ' Ivo giriĢ kapısında duruyordu. Yüzündeki ifadeden afacan bir çocuğun neĢesi okunuyordu ve ben kendime, kendine hâkim ol, diye emir veriyordum. Beni aceleyle asansöre, gıcırdayan bir demir yığınına soktu ve sonra da bideli küçük bir odaya görürdü. "Ne haber, nasıl yaptım ama? Hadi gel, sevgilim. Sana karĢı dün o kadar iğrenç davrandığım için üzgünüm. Seni o kadar seviyorum ve öyle çok özledim ki." Hararetle bana sarılıyordu. DıĢarıda bir karatavuk kendi yalnızlık Ģarkısını söylüyordu ve ben küçük otelin bayağılığını görmemek için gözlerimi kapatıyordum. Kendimi orada çok adi, sanki Paris'in kaldınmlannda gördüğümüz orospular gibi hissediyordum. "Sen o kadar güzelsin ki," diyordu. "Onca bakıĢın altında kolumu beline dolayamamam hiç adil değil." "Evet, daima kendine hâkim olmak zorundasın." Yatağa oturup beni kucağına çekiyordu. Ayağımda Magda'nın güzel, yüksek topuklu ayakkabısı ve üzerimde onun iyi tayyörlerinden biri vardı. Oldukça Ģık olduğumu düĢünüyordum. O ise, "Niçin o gülünç kostümlerini çıkartıp kollarıma gelmiyorsun? Onların içerisinde tıpkı, annesi gibi giyinmeye özenen küçük kızlar gibi görünüyorsun," diyordu. Gülüyordu. "Dolu dolu dört saatimiz var." "HoĢuna gitmiyor mu yoksa? Ben bunları çok seviyorum. Çok kötüsün," diyordum. "Birincisi bu tür pılı pırtıya asla gücüm yetmez, dolayısıyla o konuya hiç girmeyelim, bu züppeliği sana bulaĢtırmak istemem. U2


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ġkincisi seni sade bir kız olduğun için seviyorum. Bu, arkasındaki Dior ya da baĢka bir etiketten adını alan, zaten baĢlı baĢına saçmalık olan, bu lüks paçavralar olmadan. Ve üçüncüsü senin giyinmeye ihtiyacın yok. Onlarsız çok daha güzelsin." "Ne harika olurdu, el ele Ģehirde dolaĢsaydık. Bir sinemaya, bir Ģeyler içmeye ya da alıĢveriĢe gidemez miyiz, sadece ikimiz? Paris yeterince büyük. Çok güzel olurdu, sadece ikimiz, tamamen özgür ve yalnız." "Peki, tamamen özgür ve yalnız birbirimizle koklaĢsak nasıl olur?" Bilmiyordum, bunu onun kadar ben de isteseydim, çok normal olurdu, ama kendimi keyifsiz hissediyordum ve havamda değildim. Neden seks benim için sık sık rahatsız edici bîr Ģeydi? Tüm kızlar bundan konuĢup hep bunu hayal etmiyorlar mıydı? "Sokaklarda koĢturup bir kahve içmenin veya sinemada oturmanm neresi harika, nihayet baĢ baĢa ve rahatsız edilmeden bir arada olabiliyorsak eğer?" Bana ne oluyordu böyle?*Onun hislerini yaralamak üzereydim. Cilveli bir gülücük takınıp eteğimi yere indirdim, ceketimi çıkartıp ayakkabılarımdan kurtuldum ve üzerimde sadece nazik iç etekliğimle onun yanma, yatağa oturdum. Yanağıma ĢaĢırtıcı bir öpücük kondurduktan sonra lavaboya yöneldi. Ne kadar kızsam da onun havasına ayak uydurmaya çalıĢıyordum. Hemen sonra geri döndü ve ilk defa onun kaslı vücudu ile karĢı karĢıya kaldım. Arkamdan yatağa girip örtünün altında kıvrıldı. Halen külotuyla duruyordu. DonmuĢçasına ben de orada oturuyordum. "ÜĢümüyor musun?" "Ayaklarım dondu." "Öyleyse minicik periĢan ayaklarını ısıtalım." Dokunmak için bana doğru eğildi. Sonra beni kendine çekip üzerimi örttü. Ona sarılıyordum, sonra da hareket etmeye cesaret edemiyordum. 143


www.eskikitaplarim.com

krmz

Yine buradaydım iĢte, diye düĢünüyordum, y ine istemediğ im bir Ģeyi yapmak ü zereydim. Benim isteklerim o kadar ö nemsizdi ki, yapabileceğim hiçbir Ģey yoktu. Dün Paris'te öyle key ifliydim ki savunmas ız, zararsız bir sevinç. Ġğrenç b ir bulantı gırtlağıma kadar yükseliyordu, beni gürlemeye, tekmelemeye ve bağırmaya zorlayan bir Ģey; "Ġstemiyoru m! Ġstemiyoru m! Neden, niçin bilmiyorum, ama istemiyorum!" Ne kadar aptal, ne kadar toy ve yaralayıcıydım. Buna hakkım yoktu; ona uymak, kat kıda bulun mam gerekiyordu. ġeyinin nasıl sertleĢtiğini hissediyordum, birden babam olmuĢtu! Ne zaman biraz Ģefkat ve yakın lık ü mit edecek olsam, b u tehdit titreyerek uyanıyordu. O çirkin kafasını beni parçalamak ve yaralamak için kald ırıyordu. Ah, bu parçadan nasıl nefret ediyordum, ne kadar zordu birazc ık yakınlık ve sevgi için onu da hesaba katmak zorunda olmak! Yine gözlerimi kapatıp o iğrenç gerçeklikten uzaklaĢmak istedim. Nihayet almak istediği Ģeyi almaya baĢlaymca bedenimden de uzaklaĢmaya baĢladım. DüĢüncelerimde diğer kızlarla sinemada film izliyor, alıĢveriĢ mağazalarında muhteĢem lü zu msuz ıvır zıvır, güzel Ģeyler alıyordu m. Harika kesimli bir binici takımı ile Bois'da, Bou logne'da ata biniyordum; sekssiz yaĢıyor ve seviyordum. Ve tüm bu zaman boyunca mekanik olarak beklenen sesleri çıkarıyor, hareket ve mimikleri yapıyordum. Fakat gerçekte ben orada değildim. Yaralı ve çok hassaslaĢmıĢ vaziyette bir taksi çağırıp Magda'nın evine geri döndüm. Yakında Gstaad'ı terk edeceğim için seviniyordum. Dağ ları, o çok güzel çevresi olan eski Ģaley i, bu Heidi'n in kitaplarındaki hareket li dünyayı özleyecektim. Okulu ve ilk sevdahhğımın duygularını özleyecekt im. Aniden ortaya çıkt ığ mdaki nefes kesilme lerin i, kıp ırtıları, sesini duyduğum zamanki o heyecanı. Kaçamak bakıĢlarımı zdaki sevgi Ġfadesini. Sev ilen in ben olduğumu, 144


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

onun tarafından, Ģartsız sevilmeye layık olduğumu bilmek. Fakat Ģimdi onun yakınlığı beni boğuyor ve sıkıyordu; bana fazla geliyordu artık. Onu istiyordum ve özlüyordum, fakat henüz hazır değildim. Ne zaman olabilecektim? Hiç normal olabilecek miydim ki? Yoksa deli ya da frijit miydim? Ġki gün sonra Paris'ten ayrıldık. Yola çıkmadan önceki son gece hepimiz Lain Agile Kabaresi'ne gitmiĢtik. Sanatçılar Ģarkı söylediğinde tüm seyirciler alkıĢlıyorlardı. Magda hafif çakırke yifti ve sürekli "önemsiz" diye bağırıyordu. "Ben basit bir ya Ģam arıyorum. Bunu arzuluyorum, istiyorum ama henüz eĢitlik olmuyor!" diyordu. O akĢam Ģarkılarıyla, alkıĢlarıyla, gülüĢüyle, ağîamasıyla ve ertesi gün Paris'ten ayrılacağımız düĢüncesiyle biraz fazla çılgın görünüyordu. Nihayet dağlara geri dönüyorduk. Trende Ivo'nun bakıĢını yakalıyor ve gülümsemek için kendi mi zorluyordum. Tekerleklerin tekdüze temposuyla içimden Ģarkı söylüyordum. "Seni seviyorum ve özleyeceğim, ama gitmek zo * rundayım, seni seviyorum ve özleyeceğim, ama gitmek zorundayım." KöĢe koltuğumda, onun arkamda asılı duran ve muazzam hoĢ kokan paltosuna yaslanıp uyumadan önce gözlerim yaĢlarla doluyordu. Bitkin bir haldeydim ve altüst olmuĢtum. 4

Paris'i arkamda bırakmıĢtım ve onunla Paris'teki ilk tiyatro gecem. Bu geziye çılgınca sevinmiĢtim, fakat sonra, her zaman her yerde olan Ivo'nun direktifleri ve beklentileriyle her Ģeyi örten ve bana ağırlık veren istekleriyle beni iyice soğutmuĢtu. Herkesin ona nasıl bayıldığını,görüyordum. Bu arada genel kültür ve tarih hakkında ne kadar az Ģey bildiğimin farkına varıyor ve endiĢe duyuyordum. Bir hafta daha okula gittim. Hüzünlü bir haftaydı ve sonra Gstaad'da son bir gece daha geçirdim.


www.eskikitaplarim.com

krmz

145


www.eskikitaplarim.com

krmz

euchâtel'deki Ticaret Okulu tüm dünyaca bilinen bir okul du. Annemle ben trenle oraya gidiyorduk. Trenler bana ge nellikle büyükbabamı ve onunla geçirdiğim yaĢamımın en güzel yılını anımsatıyordu. O zamanları düĢününce hüzünleniyor, bir an önce gerçekliğe dnmek istiyordum. "Neuchâtel," dedi annem; ben gölü, küçük Ģehirciği, etkileyici sarayı, eski Ģehir duvarlarını izlerken. "Güzel görünüyor," diye onu yanıtladım ilgisizce. Halen deı ğiĢtirmekten korkuyordum. , ġehre giden geniĢ caddeden aĢağıya iniyorduk, saraya götüren tepeye tırmanıp nihayet benim yeni evimin bulunduğu Rue Jeanne de Hochberg'e ulaĢtık. Yüksek bir binaydı ve bana bakacak olan iki evde kalmıĢ yaĢlı bayan gibi, dik dik yukarıdan aĢağı bakıyordu. Prusyalıydılar, uzun siyah giysilere bürünmüĢ ve sarkık boğazları ince pliseli süs ve siyah kadife Ģeritlerle sıkıĢtırılmıĢ, sanki kurumuĢ deriyi bir arada tutuyor ve hindiye olan benzerliklerini biraz olsun azaltıyor gibiydi. Ġçlerinden birinin peruk taktığım hemen fark ediyordum. Bir peruk! Onu kaybedecek olsa ne olur acaba? Bizi, ağır kadife perdeli, abartılı kabartmalı yeĢil kadife koltuklanyla fazla doldurulmuĢ izlenimi uyandıran bir salona götürüyorlardı. Annemin sert bakıĢları altında orada taĢ gibi oturuyordum ve iyi bir izlenim bırakmaya çalıĢıyordum. Benim

K6


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

odama götürülüyorduk, içinde tüm seslerin boğularak yankılandığı, yüksek ve karanlık olan bir odaydı. Annem onlara, sorumluluk sahibi, benden yaĢça büyük olan niĢanlımın beni üç haftada bir ziyarete geleceğini açıkladıktan sonra, beni orada bıraktı. VedalaĢmak için birbirimizi öperken annem bana sıkıca sarılıyordu. Saat beĢten yediye kadar odamda oturdum, sanki bir ömür geçmiĢti aradan. Yemek zamanını bildiren çan sesini duyunca yemek salonuna indim. Orada çoktan iki yaĢlı kadın, bir ihtiyar adam ve benim yaĢlarımda altı kız bekliyordu. Ġri yapılı bir kız küstahça sırıtıyordu, kızlarda ikisi çok güzeldi ve gerisiyle pek ilgilenmiyordum. Oturuyorduk. Matmazel Clara çorbaları koyuyor, Matmazel Agathe bir sonrakini servis yapıyordu ve son akĢam kimin servis yaptığı konusunda küçük bir tartıĢmadan sonra Matmazel Clara hizmet etmeye karar verdi. ġiĢman ve yüzü sicilce dolu bir kız yemekleri içeri getirdi ve sonra da tabaklan toplamaya baĢladı. 'Ev idaresi' stajını isviçre'de yapmıĢtı. Ona imrenmiyordum ve mutfak personeli ile görüĢmenin onaylanmadığı konusuna aydınlatılıyordum. Ġhtiyar adamın diĢleri yemek yerken tıkırdıyordu. Ġri gövdeli kız benim bakıĢlarımı yakalıyor, bakıĢlarıyla dalga geçer bir Ģekilde onu iĢaret ediyor ve sanki her an yemeğini püskürtecekmiĢ gibi yapıyordu. Ben bakıĢlarımı kaçırıyorum. Matmazel Clara beni herkese tanıtıyordu. Sırıtan kız, Violette, benim dikkatimi, topuzundan bir toka çıkartıp çaktırmadan diĢlerini temizlemeye çalıĢan bir bayana yönlendiriyordu. Ben de Violette'e bir bakıĢ fırlatıyordum ve ikimiz de gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. Yemekteki bu sessizlik beni sinirlendiriyordu. Daha sonra kızlar beni odalarına davet ettiler ve biz birbirimizle daha yakın sohbetler etmeye baĢladık. Benden baĢka yeni gelen bir kız daha vardı ve Violette bana tüm erkeklerin onun peĢinde olduğunu, bu nedenle de son kaldığı yerden ayrıldığını H7


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

ve burada deneme süresi için bulunduğunu söylüyordu. Üzerinde son derece cüretkâr dekoltesi o lan bir blu z vard ı ve bu yüzden Matmazel Clara onu baĢ baĢa konuĢmak için salona çağırmıĢtı O günden sonra sadece çenesine kadar düğrnelenebilen bluzlar giy iyordu. Oku l ço k ünlüydü ve çok iy i bir öğretmen kadrosuna sahipti. Zor iĢler dönemi baĢlıyordu. Stenografi, iĢ mektupları, muhasebe ve tü m bunlar Fransızca olarak! Ders konuları can sıkıcıydı ve ben kendimi dezavantajlı hissediyordum, çünkü öğrencilerin hemen hepsi firma ve iĢyeri sahiplerin in çocukla rıydı. Burada neden bahsedildiğini ve nasıl bir yol izleyecekle rin i biliyorlard ı. Bana her Ģey Çince geliyordu. Çoğu gece uyanık kalıyor ve rakamlarla, inĢallah muhasebe hesaplarım tutar ü mid iyle, hokkabazlık yapıyordum, ama buna ra ğmen hatalar gözümden kaçıyordu ve benim uydurduğum firman ın bilanço sunda bulunamıyorlardı. Ben im için ticaret ve rakamlar, satın almak ve satmak, kar ve zarar anlamı olmayan Ģeylerdi. Büyük b ir ihtimalle beynimin o bölümü,eksikti. Papağan gibi her Ģeyi ezberliy or ve iki y ıl sonra bir mucizeyle sınavı baĢarıp diplo ma yı almam gerekiyordu. îvo düzenli aralıklarla beni ziyaret ediyordu. Doku z kız ve aynı zamanda da sınıfımdaki erkeklerin çoğu niĢanlımdan dolayı beni beğeniyorlardı, Biz Ģehirde ve göl kenarında el ele dolaĢırken ve daha sonra onun en sevdiği kahve olan Hemmler Kafe'ye giderken, arkamızdan kıskaçlıkla bakıyorlard ı. Orası b ize Gstaad'daki 'Charlie'y i hatırlatıyordu, buradaki tek fark yan yana oturabilme mizd i. BaĢlangıçta bu yeni ö zgürlüğü heyecan verici buluyorduk ve beraber olma sevincimiz g ölgesizdi. Onun geliĢinden önceki gün mutlu luktan patlayacak gibi oluyordum. Cu martesileri, ha reketinden bir saat önce kendimize hâkim olmak zorundaydık. " Biz senin gözyaĢlarmda boğulacağız,"diyordu Ivo ve arka p landa piyanist çalıyordu: Küçük bir kafeteryada biz ikimiz çay ve

148


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

pastayla oturuyorduk. Az sonra da ona perondan el sallıyor ve gözyaĢlarına boğulmuĢ bir halde evin yolunu tutuyordum. Oku lda dersler ağ ırlaĢtıkça yard ımcı dersler almak zorunda kalıyordu m. Ivo filozofça makaleler yazıyordu ve ziyarete geldiğinde bana saatlerce onlardan okumak istiyordu. Hiçbirinden bir Ģey anlamıyordu m ve uzun süreli monologlarına konsantre olmayı baĢaramıyordu m. Onun arkadaĢlığı zamanla bana bir yük o lmaya baĢlıyordu ve benim aksime seks yapma imkânımızın olmadığım zannetmiyordu. ÖpüĢmelerimiz, seviĢmelerimiz giderek seyrekleĢiyordu. Bir hafta sonu Ivo beni ziyarete gelmedi ve bir sonrakinde araya mesafe koydu. Bana, o s ıralar oku lda sınavlar olduğunu ve kulaklarına kadar iĢe gömüldüğünü yazıyordu, tik defa iĢi, onun beni ziyareti için engel oluyordu. Ben hüzünlen miĢtim ve kendimi suçluyordum. Her gün posta kutusuna koĢuyordum ve nihayet onun o güzel el yazısıyla yazılmıĢ mektubu geldiğinde de o kadar karmaĢık filozo fça fikir silsilesiyle dolu oluyordu ki, b ir kenara at ıyordum. AĢk mektupları değillerdi. Zaman geçiyordu, o halen gelmiyordu ve ben de onu özlemeye baĢlıyordum. O zaman Gstaad'a git meye ve onu ziyaret imle ĢaĢırt maya karar verdim. Tren bileti için yeterli parayı birikt irmiĢtim. Annemle telefonlaĢıp ona niyetimi açıkladıktan sonra, o iki mat mazele onayını verdi ve nihayet ben yola çıkab ild im. Yo lculu k esnasında hatıralarım gözü mde canlandı. Ağaçlar, dağlar, evler ve kâffeler hepsi tanıdıktı ve hayatımın en güzel dönemine aittiler. Ağlayacak gibi yukarı oku la gid iyordum. Burada kendi hakkımda konuĢabilmeyi öğren miĢtim, korku ve isteklerimi tanımıĢtım, burada öğrenmeye olan açlığım geliĢmiĢti ve burada klasik mü zik, edebiyat, Ģiir, ruhanilik ve sevgiyle tanıĢmıĢtım. Felsefe ve psikoloji hakkında fikir edin miĢtim. Kar


www.eskikitaplarim.com

krmz

sevinci, kayak ve kızak, meĢalelerle yanımızdan kayarak pistleri aydınlatan kayak öğretmenleriyle gece kayıĢları ve rahat dağ kulübelerinde fondu partileri hep buraya aittiler. Palas Otel'deki baloları ve "Bir Ġsviçrelinin soylularla iĢi olmaz," diyen Ġngiliz kızlarına inat, Kent Dükü'nün beni nasıl dansa kaldırdığını hatirlıyorum. Bir defasında Yehuni Menuhin kilisedeki konserden sonra, çayı bizimle içmiĢ ve bu esnada bir arkadaĢ gibi bizimle müzik üzerine sohbet etmiĢti. Sonra bir de 'Kaserei" vardı, bir gece kulübü, orada Elisabeh Taylor'u Richard Burton'la dalga geçerken görmüĢtüm. Gözleri gerçekten menekĢe rengindeydi ve cep aynasında kendini kontrol eder ve makyajını tazelerken kendi kendime, niçin bu kadar güzel ve ünlü bir kadın, görünüĢü için endiĢeleniyor diye soruyordum. Bo-Bo Rockefeller beni Palas Otel'e yemeğe davet etmiĢti ve oldukça rahat oraya gitmiĢtim. Orada onun boĢanma için ne kadar para alacağını öğrenmiĢtim. Milyonlar! Ve ben o zamanlar hiç boĢanmak zorunda kalmamayı diliyordum. En büyük servetle bile birine ait olanı kimse satın alamazdı, benim Ivo m ?

*i

gibi, onunla geçirmek istediğim yaĢam değil ve ondan olmasını istediğim çocukları bile. Kulübedeki ilk öpücüğü düĢünüyordum. Ivo! Paris seyahatinden sonra bana arkalarını dönen okul arkadaĢlarımı düĢünüyordum. Ve Ģimdi bulmacaya benzeyen yetiĢkinler dünyasının eĢiğindeydim. Okul otobüsünü gördüğümde kalbim daha hızlı çarpmaya baĢladı. Yakında onun karĢısına çıkıp sürpriz yapabilecektim. Onun kollarında yatacak ve onu her zamankinden daha çok sevecektim. Birlikte sevdiğimiz yerleri gezecektik. ÇalıĢma odasının kapısı aralık duruyordu. O bir sandalyede oturuyordu ve ayaklar ının dibinde onu hayranlıkla seyreden bir kız çömelmiĢti. Kız dudaklarının arasına bir sigara yerleĢtiriyor ve o da ona ateĢ veriyordu. Ivo'rtun ona bakıĢı her Ģeyi açıklıyoı 150


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

du. Demek bu yüzden beni ziyarete gelmiyordu ve bu yüzden mektupları tatsızdı! Bulunduğum yere çivilenmiĢ gibiydim. Acılar beni alt etmiĢti. Ben kapıyı itiyor ve ikisine donuk donuk bakıyordum. Hiç kıpırdamıyorlardı. Sonra Ivo aniden yerinden sıçradı. "Bu ne sürpriz, Olivia! Nereden çıktın?" "Seni özledim, bu nedenle de seni ziyaret etmeye karar verdim." Dibine sokulup meydan okurcasına onu dudaklarından öpmeye baĢladım. O ise geri çekiliyordu, sanki bana tokat atmıĢ gibi hissediyordum. "Helene, sana Olivia'yı tanıĢtırabilir miyim? Bu Helene." Helene oldukça rahattı. Onun bu davranıĢı beni çocuk gibi öfkelendiriyordu. "NiĢanlım nasıl diye görmek istedim." O benim durumumu anlamıĢ gibi görünüyordu. Ġstemeyerek de olsa onun ne kadar güzel olduğunu fark ettim. "Nerede kalacaksın? Madam serun burada olduğunu biliyor mu?" diye soruyordu. "Bu sadece bizi ilgilendirmez mi, ne dersin? Elbette beni bir otele yerleĢtirmeyi düĢünebilirsin. Bir düĢünsene, Neuchâtel'e beni ziyarete gelmediğin için epey para biriktirmiĢsindir. ġayet unuttuysan artık öğrenci olmadığım için hiç çekinmeden birlikte boy gösterebiliriz." Ne bir ses tonuyla konuĢabildiğim için kendimle gurur duyuyordum. Emin görünebilmek için ĢaĢkınlığımdan kurtulmaya çalıĢıyordum. Fakat hırsım yardımcı oluyor gibiydi. Ivo afallamıĢtı. Benim böyle bir Ģey yapmama alıĢkın değildi. Helene ayağa kalktı. "Yine o sıkıcı derse gitmek zorundayım," diye hayıflanıp odayı terk etti. Oturdum, gözyaĢlanmla savaĢıyordum, bütün vücudum titriyordu. "Demek senin yeni bir küçük kızın var?" 151


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"Bu konuyu konuĢmamız lazım. Ondan çok hoĢlanıyorum, fakat seni de seviyorum. Değ iĢen hiçbir Ģey yok." "ġaka yapıyorsun herhalde! Buna inanacağımı mı sanıyorsun?" "KonuĢtuğumuz zaman bana inanacaks ın. ġimd i önce köye git ve kendine 'Edehveiss'te bir oda rezervasyonu yapt ır. Son dersimden sonra öğlen yemeğinde orada buluĢuruz." Git mek için ayağa kalkt ım. O beni yanağımdan öpmeye çalıĢıyordu, ancak dönüp odayı terk ettim. Köye geri döndüğümde dağlan gözüm görmüyordu ve kendimi birdenbire otelin karĢılama salonunda buldum. Odamda aĢağı yukarı gidip geliyordu m. Gö zü mden yaĢlar süzülüyor ve benim çaresiz h ıçkırıklarım bir t ilki yavrusunun ulumas ını andırıyordu, öğleyin ise korkunç görünüyordu ve gözlerim neredeyse görmüyordu.Restoranda en karanlık köĢeyi seçip kafam öne eğik vaziyette bir bardak domates suyu rica ettim. Çantamı karıĢtırarak güneĢ gözlüğümü arıyordu m. Tam Ģimdi baĢka bir kıza rakip ola cakken böyle görünmemeliydim! Neden bunu bana yapıyordu? O benim yaĢamımda ilk erkek olmak için beni bağlamak istiyordu. (Ne biçim b ir ifade tarzı bu!) Ben im kızlığ ımı bozmak istiyordu (Bu daha korkunç geliyor kulağa). Neden bu kızla cilveleĢiyordu o zaman? ġimd i onu kaybetme tehlikesi varken, dünyadaki her Ģey pahasına onu arzuluyordu m. Onu seviyordum ve ona ihtiyacım vardı. Boynumda asılı o lan AytaĢsı kolyeme dokunuyordum ve y ine gözlerim yaĢarıyordu. O ise aniden karĢıma dikildi. Mendilimi alıp güneĢ gözlüğümün alt ından yuvarlanan gözyaĢlanmı siliyor ve boğazımdaki düğümü yut maya çalıĢıyordum. "Eğer güneĢi seviyorsam bu ayı sevemem anlamına gelmez," deyip, yanıma oturarak elini elimin üzerine koyarken devam ed i

152


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

yordu: "Seni sevdiğimi biliyorsun, ama diğer insanlara yakınlık duymama izin verisin herhalde, değil mi?" "Yine bir kurnazlık peĢindesin. Senin çok iyi bir bahane ile geleceğini biliyordum. Senin konuĢman eskiden beri iyiydi. Bizimle istediğini yapabilirsin, daha büyüksün, daha tecrübelisin. Gördüğüm kadarı ile toplamaya devam ediyorsun! Senin o kıza nasıl baktığını gördüğümde kendimi nasıl hissettim zannediyorsun? Sizi uzunca bir süre orada izledim!" "Birbirimize sempati duymamız suç mu? ġimdi hem sen burada yokken ve benim baĢımda bir sürü afacan varken, eğer hoĢ bir kız karĢıma çıkmıĢsa bana bunu çok göremezler." "Benimle de böyle baĢlamıĢtı. Sana âĢık olmaktan baĢka bir Ģey yapamayacak, fakat sanırım bu seni Ģımartıyor. O kadar çok kız tarafından hayranlıkla çevrilmiĢ olmak, harika bir duygu olmalı. Elbette, kadınlar üzerindeki etkin de gözünden kaçmıyordur, lanet olsun, neden dayanılmazlığını kendine sürekli kanıtlamak zorundasın? Neredeyse aĢağılık kompleksi çeken biri olduğun düĢünülecek." "TuĢ! Sen benimle benim silahlarımla savaĢıyorsun!" Onun cevabından anladım ki, gözyaĢlarıyla onda bir yere varamazdım. Onlar benim çekiciliğimi yok ediyorlardı. Uesprit'di bu adamı etkileyen tek Ģey. Ne olursa olsun benim sakin kalmam lazımdı. Sanki bana hiç dokunmuyormuĢ gibi davranmak zorundaydım. Tüm davranıĢımdaki enerjiyi tamamen geri dönüĢe harcıyor ve ona gülümsüyordum. "Haklısın, Ivo, belki böylesi daha iyi. Helene çok hoĢ bir kız. Ona çok görmemeliyim. Belki üçümüz bir araya gelip bu konuyu konuĢmalıyız." "Bunu gerçekten istiyor musun? Bu harika olurdu! Sende yanılmadığımı biliyordum. Sen benim için çok özel bir Ģeysin, küçüğüm." 153


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bu sözler bana elektrik Ģoku gibi geliyordu, ancak, ben gülümsüyordum. Tuvalete gidip yü zü me soğuk su çarpıyor, derin nefes alıp bu savaĢı onurla yürütmeye karar veriyordu m. Bu kadınlık içgüdüsü müydü yoksa seyrettiğim Hollywood filmleri mi? Ondan Ģarap ısmarlamasını rica ediyordu m. Bir saat sonra onu oteldeki odama ald ım ve daha önce hiç seviĢmediğ imiz gib i seviĢmeye baĢladık. Ġlk defa o kadar harikaydı ki nu mara yap mak zorunda kalmıyordu m. ġefkatli ve arzuluydu ve aynı zamand a da 1

belli bir hüzün içeriyordu. Uç noktaya ulaĢtığımızda ikimiz de sanki ebediyet ayrılıyormuĢuz gibi ağlıyorduk. Ben bir parça

olgunlaĢmıĢtım. "Sevgilim benim. Sevgilim. Benim küçüğüm!"diye inliyordu Ivo, "Önceden hep Ģarap içmelisin." Perdeler kapalıydı. Mum ıĢığında büyük dolap aynasında vücutlarımızı görüyordum. "Teninin altınımsı pırıltısını seviyorum. Bakır gibj görünüyor, kadifemsi güzel bîr tene sahip olduğun için Ģanslısın! Ne harika bacakların ve göğüslerin var, ölçülerin kusursuz. Seni çok özledim sevgilim. BağıĢla beni. BağıĢla." Asla bu kadar yakınlaĢmamıĢtık ve kendimizi hiç böyle huzurlu hissetmemiĢtik. Onun her dokunuĢu ve konuĢtuğu her kelime beni neĢelendiriyordu. Aynı akĢam Helene'nin eĢliğinde yemeğe geldi. Helene hayret edilecek kadar güzel ve olgun görünüyordu, benden daha büyüktü ve daha hanım hanımcıktı. Onun özgüveni neredeyse benim kontrolümü kaybettirecek kadar, ancak, öğlenden sonraki aĢk seviĢmemizin hatırası bana yine kararlılığımı geri veriyordu. Onun için de bu benim kadar önemliydi herhalde? Sigarasını yakma Ģekli, bendeki tüm güveni yok ediyordu. Sigaraya karĢı oluĢumu bir kenara bırakıp bir hanımefendi eda 154


www.eskikitaplarim.com

krmz

sıyla, ya da her neyse, paketten bir sigara çekip yakması için ona uzatıyordum. Ivo komik bir Ģekilde kaĢlarını kaldırarak sigaramı yakıyordu. Kendi popama bir tekme atabilirdim. Helene sigarasını bir bayan zarafetiyle içiyordu. Ben ise dumanı çok fazla çekmiĢtim ve öksürmek zorundaydım. Gözlerim yanıyor ve yaĢla doluyorlardı. Sigara boğazımı tahriĢ etmiĢ ve öksürük nöbetleri bastırdıkça daha da konuĢuyordum ve kendimi aptal gibi hissediyordum. Fakat faydası yoktu, Ivo her ne kadar fark etmemiĢ gibi davransa da bütün gece bir felaketti, her Ģey sıkıntılı ve yapmacık görünüyordu ve kaybeden bendim. "Hadi, gelin, yürüyüĢe çıkalım!" Ay parlıyor ve Ivo ortada yürüyordu. Gstaad'dan Saanen'e ve Saanen'den yine geri; Gstaad'a bu mesafeyi o gece defalarca kat etmiĢtik. "Benim dağlarım," diye içimden hıçkınyordum, bir duygusallık galeyanında, "Sizi böyle hatırımda tutmak zorunda olmam ne kadar üzücü." Uzunca bir sessizlikten sonra birbirimizle konuĢmaya baĢlayınca onun Ivo'yu gerçekten sevdiğini anlamaya baĢladım, O on dokuz yaĢındaydı, ben on altı. Gerçi Ivo ay ve güneĢi aynı anda sevebilirdi. Fakat onda hoĢuna giden baĢka bir Ģey vardı. Bana, "Helene'nin kalçaları daha geniĢ," dediğinde bayılacaktım. "O daha çok anne tipinde. Beni yanlıĢ anlamamalısın, Olly, Senin aklını, düĢünce kapasiteni, espri anlayıĢını, öğrenmeye olan açıklığını, anlayıĢını seviyorum. Evet, senin ruhunu seviyorum, fakat sende neyin eksik olduğunu sonunda buldum. Sen dünyaya altı çocuk getirebilecekmiĢ gibi görünmüyorsun. Ama Helene. Beni dayanılmaz Ģekilde çeken Ģey, ondaki annelik tavrıdır," diyordu. Acı beni parçalıyordu, kaybetmiĢtim. Ne kadar acı verdiğini belli etmemeliydim. Aniden ikisine karĢı içimde bir nefret alevleniyor, öyle ki kendimi güçlükle kontrol edebiliyordum. O, bana 15S


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

özgüvenimi kazanmakta yardım eden, beni bir cümleyle asla ve hiç kimse tarafından olmamıĢçasına yaralamıĢ ve parçalamıĢtı. Bu anlamlı son kelimelerden sonra birbirimize veda ettik. Onlar beni ertesi günü sabah görebileceklerini sanıyorlardı, ancak ben odama süzülüyor, yataktaki buruĢuk çarĢafımıza bakıyor ve bavulumu topluyordum. ġafak vakti oradan ayrılmaya karar vermiĢtim. Gstaad'm küçük tren istasyonunda, tahta bir bankta oturuyor ve beni oradan uzaklaĢtıracak treni bekliyordum.


www.eskikitaplarim.com

krmz

156


www.eskikitaplarim.com

krmz

ğünden itibaren benim için her Ģey çok farklılaĢ maya baĢladı. Hayatım berbat gid iyordu, ta ki Basel Karnavalı'na kadar. Ailemle birlikte yeni evde fevkalade bir hafta sonu geçirmiĢtim. Pazar akĢamı, ertesi sabah çılgınlıklarda bulunmak için saat üçte uyanmak zorunda olduğumuzdan, erkenden yatağa gittik. Bugüne kadar bu eğlence hakkında, sadece annemin Bradford'da her karnaval pazartesisi, geleneklere uygun olarak un çorbası yapmak, soğan ve peynir pastaları hazırlamak için sabah saat dörtte kalkt ığını ve bunları yaparken ağlamaktan mahvoldûğunu biliyordu m. ġimd i Basel'de sokak boyunca kaldırımları dolduran ve büyük olayı bekleyen kalabalığın tam ortasmdaydık. Benim için çok özel b ir andı ve zamanın durmasın ı diliyordum. Kendimi ö zgür ve mut lu hissediyordum ve önü mde eğlence ve sevinçle dolu üç gün, üç gece vardı. On yedi yaĢındaydım ve hayattan beklentilerim vard ı. Saat dördü vuruyordu. ġehrin bütün ıĢıkları sönmüĢtü. Tam o anda da trompetler ve p iko lolarm sesleri duyuluyordu, karnaval kervan ının sabah çılgın lığı baĢlamıĢtı. Ve sonra kervan göründü. Her taraftan akın et meye baĢladılar. Fenerler, pikolo lar, tro mpetler, rengârenk kostümler ve maskeler, dev gibi figürler. Tro mpetçi Ģefliğine soyunmuĢ olanların

157


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

fevkalade güzel peruklarının Ģurasında burasında min ik lamba lar parlıyordu. Onlar her caddeden, her sokaktan akın ediyorlardı; tro mpet, flüt, davul çalıyorlardı ve o kulakları sağır edici ses iliklerimize kadar iĢliyordu. Harika b ir coĢkuydu. GözyaĢları yuvarlanıy or ve kalp ler mutlu luktan uçuyordu. Benim için bunun dünyada bir eĢi daha yoktu. Önümü zden geçip giderlerken geleneklerin gerekt irdiğ i g ibi seyirciler, de onlara eĢlik ed iyorlard ı. Korkunç bir izdihamdı ve ben de tam ortasındaydım. Bir grubun arkasından gidiyorduk ve ileri doğru hareket halinde olan, adım adım eski marĢların temposuna uyan, bir kalabalığ ın parçasıydık. Bir gelenek Ģehrin tü m halkını b irleĢtiriyordu. Annem, Andreas ve ben birbirimize kenetleniyorduk. Herhalde birlikte geçirdiğ imiz en güzel gündü bu. O gün Tobias ortaya çıktı. Ertesi gün öğleden sonra saat ikide yine kalabalığın içindeydik ve arabaların, yük arabalarının, faytonların, davulcuların ve tavuk figürlü mü zikçilerin geçidini seyrediyorduk. Bu muazzam sahne bizi esir alıyordu. Kadın lara mimo za demet leri, portakallar ve Ģekerlemeler atılıyordu. Zaman zaman da Elsass^âan 'Waggis' adında geleneksel bir figür çekiliyordu, kocaman kırmızı perukiu ve burunlu, tahta takunyalı, beyaz pantolonlu ve mavi bluzlu bir 'kurban' görülüyordu arabalarda. Elsass Ģivesiyle insanlarla gırgır geçiyor ve kahkaha tufanları koparttırıyordu. Ben Tobias'la 'Liesettli' Ģarap lokalinde tekrar karĢılaĢıyordum. Orası adım saygıdeğer ve sevilen sahibesinden alıyordu. TanınmıĢ Baselli Ģahsiyet, sempatik o lmayan misafirlerin i loka linden atmaktan hiç çekin miyordu. Tü m bunları ve Basel'deki töreler hakkındaki daha birçok Ģeyi o akĢam öğreniyordum. Tobias ve ben birbirimizden daha ilk bakıĢta hoĢlanmıĢtık. O bana, benim 'karnaval güzeli' olduğumu, bunun bir 'karnaval ateĢi' ve hepsinin sadece zarars ız eğlence olduğunu söylüyordu. 158


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

Ben daha yeni on yedime girmiĢtim ve bu karnavaldan sonra, önümde Neuchâtel'de geçireceğim bir yılım daha vardı. Sınav zamanlan büyük bir hızla yaklaĢıyordu. Karnavalın son sabahı bana istasyona kadar eĢlik eden Tobias'a bu sıkıntılarımdan bahsetme gereği duydum. Trenim saat altıda gidiyordu. Ġçimiz dıĢımız konfeti doluydu. Basel üzerinde yoğunlaĢmıĢ gri duman, halen sokaklarda kar gibi yatmakta olan pembe, san, yeĢil, açık mavi kâğıt parçalarının renklerini belirtiyordu. Trenin tiz ve keskin bağırtısıyla gıcırtısı, karnavaldan üç gün sonra bile çok yersiz geliyordu ve halen ri

tek tek yorulmadan müzik yapan davulcuların ve pikoloculann karĢısında, hiç de hoĢ olmayan bir zıtlık oluĢturuyordu. Sabah trafiğinde Ģurada burada dolaĢan küçük .piyero grupları vardı, palyaçolar ya da 'yaĢlı teyzeler'. Bir film Ģeridi gibi yoktan maskeler çıkıyordu ve gerçek olmayan bedenler üzermde sallanarak hareket ediyorlardı. Karnavaldan ve neĢeden ayrılmak hüzünlü bir vedalaĢmaydı. Tren istasyona geldiğinde Tobias karĢımda duruyordu. Göğsüne yapıĢtınlmıĢ çelikten iki tane süt hunisi vardı, tıpkı sivri göğüsler gibi duruyorlardı, omuzlarında iki tane de bakır tava vardı, tıpkı yassı apoletler gibi duruyorlardı. Vücudunun geri kalan kısmı yüzlerce paçavra, yeĢil, altmımsı ve gümüĢi folyolarla örtülmüĢtü; o sanki pırıl pırıl parlayan ve takırdayan bir zırh giymiĢ gibi görünüyordu. Rengârenk kostümü onun koyu saç ve gözlerini daha da çok vurguluyordu. VedalaĢırken o beni gösteriĢli teçhizatına sıkıca bastırıyor ve ateĢli bir öpücük veriyor, bana el sallıyordu. ġaĢkınlık içinde ben de, yükselmekte olan sabah güneĢinden artık göremeyinceye kadar, el sallayarak karĢılık veriyordum. Kayboldu, bir rüya! Bir Ģekilde okuldaki son yılımı da bitiriyor ve diplomamı alıyordum. ġimdi yine alıĢtığım bir ortama veda etmem gerekiyordu ve Basel'e yerleĢmek zorundaydım. Oldukça endiĢeli bir 159


www.eskikitaplarim.com

krmz

halde kendime bir büro iĢi arıyordum, çünkü artık kendi geçimimi sağlamanın zamanı gelmiĢti. En kızdığım Ģey genç göstermemdi, çünkü dükkânlardaki tezgâhtar kızlar benimle halen senli benli konuĢuyorlardı. GiriĢlerin on altı yaĢından itibaren olduğu sinemalarda bilet almadan önce uzunca bir sorguya çekiliyordum. On sekiz yaĢındaydım ve halen daha, annemle kalabilmeyi özlüyordum ve ona yanında oturabilmem için yaivarıyordum. Bir iĢ arayacağıma dair ona söz veriyordum, ama gizlice bunu olabildiğince erteliyordum. Onun ve Andreas'ın yanına taĢındığımda, halen evli değillerdi, ama birlikte yaĢamaya alıĢmıĢlardı, halen çok mutlu ve âĢıktılar. Andreas annemi Ģımartıyordu. Eve asla bir demet çiçeksiz, çikolata veya dergisiz gelmezdi. Yatakta dergilerini okuyorlar ve çikolata yiyorlardı. Rex onların yatağının yanında bir sepette yatıyordu. AkĢamları genellikle annemin yatağına oturuyor ve günün nasıl geçtiğini ona anlatıyordum. Mutlu saatlerdi onlar. Andreas anneme zarif lakaplar takıyordu. Onlar el ele tutuĢuyor, birbirleriyle dalga geçiyor ve bolca gülüyorlardı. NeĢeli bir ev ortamıydı, ancak bazen istisnalar vardı. Annem bazen hiç beklenmedik anlarda keyifsiz oluyor ve buna sebep olarak beni görüyordu. Genellikle iptidailiklerden; ekmek kırıntıları, toz veya lavabodaki su damlaları, yıkanmamıĢ bir fincan veya yerine kaldırılmamıĢ elbiselerden kaynaklanıyordu. AkĢam yemeğinden sonra hemen halı süpürgesini alıp masanın etrafındaki kırıntıları süpürmem gerekiyordu. Yemekten sonra yerimde oturacak veya bir yerde bir kırıntıyı atlayacak olsam, annem öyle kızıyordu ki, benimle saatlerce, hatta günlerce konuĢmuyordu. BarıĢma ise genellikle Ģöyle oluyordu: Ben kendimi annem tarafından tamamen aĢağılanmıĢ hissediyordum, o beni görmezlikten geliyordu ve sert, soğuk, incitici bir bakıĢ takmıyordu. Ġlk önce bunu hiç fark etmemiĢ gibi yapıyordum. Sonra da 160


www.eskikitaplarim.com

krmz

onun bu davranıĢı beni hiç rahatsız etmiyormuĢ gibi yapıyordum. Sonuçta, Andreas gecenin üçü veya dördünde yatağıma gelip beni teselli ederek benden annemden özür dilememi rica edinceye kadar bütün gece ağlıyordum. Ertesi gün anneme gidip özür diliyordum, kucaklaĢıyorduk ve ben bu esnada ağlıyordum. ġansım varsa bir iki hafta arkadaĢ oluyorduk, ancak daha sonra her Ģey baĢtan baĢlıyordu. Özür dilemesi gereken hep ben oluyordum, ama bunu isteksiz yapıyordum, annemin böyle saçmalıklarla neden beni mutsuz kıldığını anlamıyordum. Ve annemin yanında yaĢamaktan hoĢlandığım halde, onunla geçinmek zor geliyordu. Bir akĢam bir partiye davet edilmiĢtik. Basel'in en popüler ressamlarından olan Charles Hindenlang altmıĢıncı doğum gününü kutluyordu. Karısı 'Hollywood' adında küçük bir kâffenin sahibiydi ve biz sinemadan önce veya sonra sık sık orada bir Ģeyler atıĢtırmak için otururduk. Ancak zaman geçtikçe, karnaval atmosferi istisnas ıyla, sakin ve rahat Basel benim yuvam olmuĢtu. Ayrıca çok az kiĢiyi tanıyordum ve eski okul arkadaĢlarımdan Yvette ve Peter de artık burada oturmuyorlardı. Charles'ın atölyesine girdiğimde Tobias'ı görüyordum. Ġkimizde hoĢ bir Ģekilde ĢaĢırmıĢtık ve bütün akĢam boyunca birbirimizle sohbet ediyorduk. Bir hafta sonra beni' Walliser Kanne'ye yemeğe davet ediyordu. Bu benim bir erkekle ilk gerçek randevumdu. Ivo benim öğretmenimdi ve bizim birlikte çıkmamız kendiliğinden oluĢmuĢtu. Ama bu gerçek bir davetti ve ben Ivo'yu birkaç saatliğine de olsa unutmayı ümit ediyordum. O kadar telaĢlıydım ki annemi ve Andreas'ı güldürüyordum, çünkü en az on defa sonuçta baĢından beri aklımda olan elbiseyi giyebilmek için elbiselerimi değiĢtiriyordum. Uzun, düz, koyu sarı saçlarım, enseye doğru biraz daha uzun dalgalı kesimliydi. Alnım boyunca, sanki boyanmıĢ gibi san olarak parlıyordu. Çok az makyaj yapıyordum, zira Ivo'nun 161


www.eskikitaplarim.com

krmz

benim doğal yüzüme ne kadar değer verdiğini hatırlıyordum. Ufak tefek olduğum için yüksek topuklu ayakkabı ve gözlerimin rengini ortaya çıkaran mavi elbise giyiyordum. Beni almaya geldiğinde, onun bahçe merdivenlerinden yukarı koĢtuğunu ve basamakları ikiĢer ikiĢer atladığını, elinde annem ve benim için çiçek demetleri olduğunu görüyordum. O benden daha büyüktü ve siyah saçlan, geniĢ alnında *V Ģekli oluĢturuyordu. GösteriĢli, düzgün bir burnu ve kulaklanna kadar uzayan gülme kırıĢıklıkları vardı. Bunlar onda ilk anda dikkatimi çeken Ģeylerdi. O çok güçlü görünüyordu. Ben sinirliyken annem ve Andreas'la rahatça konuĢuyordu. Aperatif aldıktan sonra çıkıyorduk. Rahat restoranda tabağımın yanma küçük bir paket koyuyordu. Bu benim ilk gerçek parfümümdü:''Madam Rochas." Ben sadece Bündner eti ısmarlıyordum, zira heyecanlı olduğumda ve birini henüz iyi tanımadığımda, pek yemek yiyemiyordum. Midemde bir yumruk vardı ve boğazım kilitlenmiĢ gibiydi, tıpkı bir zamanlar çocuk yurdundaki gibi. Ona az yemek yiyenlerden olduğumu açıklıyordum. Fakat o kadar çok konuĢuyorduk ki ne yediğimizi pek fark etmiyorduk. Ġlk sohbet konumuz karnavaldı, o bana bir grubun lideri olduğunu ve bu grubun eski sanatkâr locası olduğunu anlatıyordu. Onun diğer büyük tutkuları planör ve futboldu. Uçmaktan bahsettiğinde, onu can kulağıyla dinliyordum, ancak bir avuç insan bir topun arkasından koĢarken binlerce insanın heyecandan yırtınarak bağırmalannı anlayamadığımı da itiraf ediyordum. Ona sadece, kendim oynamayı daha çok istediğimi, bir NoePde bana, kadınlar için futbol kulüpleri olmadığını söylediklerinde nasıl hüngür hüngür ağladığımı anlatıyordum. Ġkimiz de gülüyorduk.

162


www.eskikitaplarim.com

krmz

Zaman çok çabuk geçiyordu. Biz Ģehri boydan boya geçiyor ve Münster'e yukarıya yürüyorduk, meydan duvarlarına oturuyorduk, orada ıĢıl ıĢıl Ģehrin ve Ren Nehri'nin harika bir manza rası vardı. Az sonra da beni arabayla eve götürüyordu. Ona bu güzel akĢam için gülümseyerek teĢekkür ettiğimde, bana, "Sana kapıya kadar eĢlik edeceğim,"diyordu. Bahçe yolunun ortasında duraklıyoruz ve bana, "Sen ay ıĢığında çok çok güzel görünüyorsun. Ġyi geceler,"diyordu ve konuĢtuğu gibi hafifçe saçımı okĢuyor, "Saçının sarı pırıltılarını seviyorum," diye ekliyordu. Arabasına doğru koĢuyor ve bana doğru,"Seni yann ararım," diye sesleniyordu. Rüyada gibi yatağa giriyordum. Çok muhteĢem bir akĢam geçirmiĢtim ve o zamanlar az ortak yönümüz olmadığını fark etmiyordum. Klasik müzikten hoĢlanmadığını söylemiĢti bana, konserler dar kafalı bireylere göreymiĢ, önemli bir Ģey yapar gibi gözlerini kapatıp can sıkıcı müzikleri dinliyorlarmıĢ. Daha sonra, bir enstrüman çalmanın baĢka bir Ģey olduğunu, piyano çaldığım için beni takdir ettiğini, yanımda oturup dinlemek istediğini söylüyordu. Bu, zihnimde romantik aile sahnelerini canlandırıyordu. Hayır, okumaya ve sinemaya gitmeye zamanı yokmuĢ. Zaman öldürmek! O çok meĢgul bir adammıĢ. Tobias'la Ivo'nun ne kadar farklı olduklarının farkına vardığımda, büyük bir özlemle Ivo'yu düĢünüyordum. Onu aklımdan silmeye uğraĢtığım hale, ona olan özlemim hep yeniden ortaya çıkıyordu. Daha sonra kendime bu siyah saçlı adamın iki ayağıyla da toprağa bastığını ve güvenilir olduğunu söylüyordum. Ivo dertsiz bir hayalperestti ve hayal âleminde dolaĢıyordu. Onun aksine Tobias bir rasyonalistti ve herhalde hakikatlerle daha iyi baĢa çıkabilirdi. Neden böyle düĢünüyordum ki? Bu adamı seviyor muydum? Seviyordum? Aman! O gece bir daha asla hiç kimseyi sevmeyeceğim kanısına varıyordum. Bir daha asla Ivo ile olduğu gibi olamazdı. Daha azı ile yetinmem gerektiğini biliyordum ve bir daha asla kendimi bu 163


www.eskikitaplarim.com

krmz

Zaman çok çabuk geçiyordu. Biz Ģehri boydan boya geçiyor ve Münster'e yukarıya yürüyorduk, meydan duvarlarına oturuyorduk, orada ıĢıl ıĢıl Ģehrin ve Ren Nehri'nin harika bir manza rası vardı. Az sonra da beni arabayla eve götürüyordu. Ona bu güzel akĢam için gülümseyerek teĢekkür ettiğimde, bana, "Sana kapıya kadar eĢlik edeceğim,"diyordu. Bahçe yolunun ortasında duraklıyoruz ve bana, "Sen ay ıĢığında çok çok güzel görünüyorsun. Ġyi geceler,"diyordu ve konuĢtuğu gibi hafifçe saçımı okĢuyor, "Saçının sarı pırıltılarını seviyorum," diye ekliyordu. Arabasma doğru koĢuyor ve bana doğru,"Seni yann ararım," diye sesleniyordu. Rüyada gibi yatağa giriyordum. Çok muhteĢem bir akĢam geçirmiĢtim ve o zamanlar az ortak yönümüz olmadığını fark etmiyordum. Klasik müzikten hoĢlanmadığım söylemiĢti bana, konserler dar kafalı bireylere göreymiĢ, önemli bir Ģey yapar gibi gözlerini kapatıp can sıkıcı müzikleri dinliyorlarmıĢ. Daha sonra, bir enstrüman çalmanın baĢka bir Ģey olduğunu, piyano çaldığım için beni takdir ettiğini, yanımda oturup dinlemek istediğini söylüyordu. Bu, zihnimde romantik aile sahnelerini canlandırıyordu. Hayır, okumaya ve sinemaya gitmeye zamanı yokmuĢ. Zaman öldürmek! O çok meĢgul bir adammıĢ. Tobias'la Ivo'nun ne kadar farklı olduklarının farkına vardığımda, büyük bir özlemle Ivo'yu düĢünüyordum. Onu aklımdan silmeye uğraĢtığım hale, oha olan özlemim hep yeniden ortaya çıkıyordu. Daha sonra kendime bu siyah saçlı adamın iki ayağıyla da toprağa bastığını ve güvenilir olduğunu söylüyordum. Ivo dertsiz bir hayalperestti ve hayal âleminde dolaĢıyordu. Onun aksine Tobias bir rasyonalistti ve herhalde hakikatlerle daha iyi baĢa çıkabilirdi. Neden böyle düĢünüyordum ki? Bu adamı seviyor muydum? Seviyordum? Aman! O gece bir daha asla hiç kimseyi sevmeyeceğim kanısına varıyordum. Bir daha asla Ivo ile olduğu gibi olamazdı. Daha azı ile yetinmem gerektiğini biliyordum ve bir daha asla kendimi bu 163


www.eskikitaplarim.com

krmz

kadar yaralatmamaya karar vermiĢtim. Ve Tobıas'la bir gelecek, bir büroda çalıĢma düĢüncesinden daha az korkunç geliyordu. O beni her gün telefonla arıyordu ve saatlerce telefon ba Ģında önemsiz Ģeylerden konuĢuyorduk. Sohbetlerimizden zevk alıyordum, fakat bir Ģeyler eksikti. O bana çizimler ve hediyeler gönderiyordu ve biz sık sık çıkıyorduk. Beni planörle uçmaya götürüyordu ve korkumu gizliyordum. Benim için uçmaktan korkmak aptal ve histerik kadınlara göreydi, bunlar babamın sözleriydi! Ben erkeklere, kadınların daha iyi olduklarını göstermeliydim. Onun akrobatik hareketlerine, planörle takla atmasına inatla dayanıyordum, o da benden pek memnundu. Beni futbol maçlarına da götürüyordu, ben de sıkıldığımı pek saklayamıyordum Toplandıkları akĢamlar arkadaĢlarıyla karĢılaĢıyordum ve birdenbire bu önemli insanlardan oluĢan çevrenin bir parçası olmuĢtum. Balolar ve eğlencelerde onun karnaval vakfının baĢkanı olarak ne kadar saygı gördüğünü fark ediyordum. Havacılık kulübünün en iyi uçuĢ öğretmeni olarak takdir ediliyordu. "Kendi iĢini kendi gören adam," olduğunu ve ABD'de eğitim gördüğünü öğreniyordum. O benden on yaĢ daha büyüktü, otuzunda ve çok Ģey vaat eden genç bir adam. O hep sıkı çalıĢmıĢ ve kendi geçimini sağlamıĢ. Akıllı ve iyi görünüĢlüydü ve ben ona âĢık olduğumu düĢünüyordum. Beni ilk defa arabasının arka koltuğunda baĢtan çıkartıyor du. NiĢanlanmıĢtık ve ben hayır demeye hakkım olmadığını düĢünüyordum. Bana sahip olduğunda bacaklarım rahat değildi ve tuhaf bir durumda ön koltuk üzerinde sıkıĢtırılmıĢtım. O kadar kuvvetli arzularla dolu görünüyordu ki kabul etmeseydim kendimi gaddarlıkla suçlayabilirdim. Benim için babamdan beri, bir erkeğin arzularını tatmin etmesi hep öncelik taĢıyordu. Sanki ben bu kurala karĢı koyarsam yer yerinden oynarmıĢ gibi geliyordu. , Böyle arzulanmak neden benim gururumu okĢamıyordu? Neden 164


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM bunun sevgiyle bir alakası olmad ığını düĢünüyordum? Benimle evlen mek istiyordu, yoksa değil mi? Ya da sadece benimle seviĢmek mi istiyordu? Bende yanlıĢ olan neydi? Ertesi gün evde sanki bendeki bütün neĢeyi yok et miĢ gibi dolaĢıyordum. O ağır b ir adamdı, her Ģey bana acı veriyordu ve ben bunalımdaydım. YaĢamdan ne bekleyebilirdim ki, eğer evlilikte her Ģey bunun etrafında dönüyorsa? Bu çok adaletsizd i. Erkeklerin o muhteĢem dürtüleri, o yoğun duygulan vardı ki bu onları in letiyor, boĢaltıyor ve kıvrandırıyordu. Ve ben, tam tersine talih ine küsmüĢ ve kendimi ihanete uğramıĢ gibi hissediyordum, midem bulanıyordu, yaralıydım, kendimi istemeden kullanılmıĢ hissediyordum. KarĢı koymaktan da acizd im. Ve bu yaĢamımın sonuna kadar? Okuduğum yüzlerce ro manda kad ınlar seksi seviyorlardı. Hatta buna susuyorlardı, ona ihtiyaçları vard ı ve erkekler kadar zevk alıyorlardı. Ġçlerine g irildiği andan itibaren de bol bol orgazm o luyorlard ı. Ya ben anormaldim, duygusuz, frijittim ya yazarlar erkeklerd i ya da kadınlar yalan söylüyorlardı. Filmlerde de aynı ikiyü zlü lük vard ı, ev li çiftler sabah uyandıklarında göz kamaĢtırıcı görünüyor ve hemen arzuyla öpüĢüyorlardı. Kokan nefesler ve d iĢ fırçalamamalar? Neden beyaz perdedeki artistler hiç tuvalete gitmezlerd i, hiç sivilcelerden, kabızlıktan ve akıntıdan Ģikâyetçi olmazlard ı. Ve niçin daha sonra kırgın olmu yorlardı? Bu filmler herkesi mutsuz et meliydi ya da tam aksi. "Olly, seni bu kadar meĢgul eden ne? Tobias'la iyi bir akĢam geçirmed in mi? ĠnĢallah tartıĢ mamıĢsmızdır? O da o kadar kibar ki," diyerek annem ü zerime geldi. NiĢan törenimizi hatırlıyordum. Tobias tüm tanıdıklarımızın doktorlar, avukatlar ve sanatçılar olmasını pek takd ir ediyordu. Hiç zorlan madan aralarında dolaĢıyordu ve kendi babasını, ondan utamrmıĢ gib i davet et mek istemiyordu. Onun babas ı iĢçiydi ve bu ülkede utanç gibiydi. O annesini çok seviyordu, onu gerçek bir hanımefendi, diyordu onun için. Babası çok içiyormuĢ ve ya


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

samında bir yere u laĢamamıĢ, ancak annem onun da çağrılması konusunda diretiyordu. Bu hüzünlü, kanlan mıĢ gözlü adamdan hoĢlanıyordum. Beni b iraz korkutmas ına rağ men annesinden de hoĢlanıyordum. "Anne, dün akĢam... Gerekli mi? Bunu onunla yapmam la zım mı? Daha Ģimdiden." "O mu istedi? ġimdi niĢanlısı olduğuna göre bunu ondan niçin esirgemen gerektiğ ini sanmıyoru m." "A ma anne, arabanın arka koltuğunda bunu yapmak zo runda mıyım?" "Oh! San ırım, hem de niĢanlıyken. Sen ne düĢünüyorsun?" "Anne, canım yanıyor ve hiçb ir haz almıyoru m." "Bir kad mın neresine ve nasıl dokunulacağın ı b ilmiyor mu? Erkeklerin birçoğunun bu konuda fikri yoktur ve vajinal orgazm ideolojisine inanırlar. Ona öğret men gerekecek." "Bunun baĢka türlü de olabileceğini mi söylemek istiyorsun?" Ġ "Ya iĢte, kadınlar b ir ön seviĢme ile uyarılmalıdır. Bunu kitaplarda okuyabilirsin. Tecrübesiz erkekler de vardır, sadece frijit kadınlar değil. Kadın ın ne kadar duyarlı olduğu erkeğe bağlıdır. Belki ona bu konuda bir kitap tavsiye etmelisin." Böyle b ir sohbete nasıl baĢlayacağımı bilemezdim. Ivo ile içime girmeden önce hep güzel olurdu. Sonra artık hoĢuma g itmez o ldu, sadece o son defa birlikte olduğumu z ü züntülü gün hariç. Bu konuĢmadan kısa bir süre sonra sabahlan midem bulan maya baĢladı. Andreas hemen beni b ir jineko log arkadaĢına yolladı v e orada hamile olduğum anlaĢıld ı. Annem, Andreas ve Tobias'ın o kadar ĢaĢırmaların ı aklım almıyordu. Sonunda herkes bizim 'o iĢi yaptığımızı' sessizce kabul ed iyordu ve bunun nas ıl b ir yü zkarası olduğundan yakınıyorlard ı. 166


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

Ben halen Ivö'nun sözlerini hatırlıyordum: "Helene'nin kalçaları geniĢ yapılı. Onun annelik tavrı beni inanılmaz derecede çekiyor. Sen altı çocuk yapabilecekmiĢ gibi görünmüyorsun.." Asla çocuğum olamayacağı korkusu o günden sonra beni hep huzursuz etmiĢti. Kusmadığım zamanlar sadece ağlıyordum. Ġçimden, "Ben bebeğimi istiyorum! Ben bebeğimi istiyorum! Ben bebeğimi istiyorum!" diyordum. Ama o üçü hep bunun bir yüzkarası olduğunu, ailenin onurunu karalayacağını, insanların parmaklarıyla bizi iĢaret edeceklerini ve bizimle dalga geçeceklerini iddia ediyorlardı. "Evlenmeleri gerekiyor," deniyordu ve Tobias, Andreas'm iliĢkilerini kullanarak buna bir çözüm bulması gerektiğinde ısrar ediyordu. Beyaz önlüklü gösteriĢli profesör, beni yaĢımın çok küçük olduğuna, yeterince geliĢmemiĢ olduğuma, rahmimin çok küçük olduğuna ve benim çocuğu zaten taĢıyamayacağıma ikna etmeye çalıĢıyordu. Bu çok riskliymiĢ. Sonra beni bir hastaneye götürdüler ve* baĢka bir psikiyatrist arkadaĢı gerekli evraklar! imzaladı. Ameliyat baĢladı. Rahibeler bunu onaylamıyorlardı ya da bana mı öyle geliyordu? ġimdi gerçekten asla çocuk sahibi olamamaktan korkuyordum. Tobias elinde yeĢil bir kazakla beni ziyarete geldi. Ben yeĢilden nefret ediyordum. Bana bir de portakal rengi ruj hediye etti, çünkü benim kullandığım pembeler onun hoĢuna gitmiyordu. Hediyelerini hiç beğenmedim, fakat yine de derin hayal kırıklığımı saklamak için teĢekkür etmek zorunda kaldım. Kapıyı çekip gittiğinde rahatladığımı hissettim. Yine "uslu bir kız" olmuĢtum. Ben Tobias'ı sadece onun ellerinden tutup o güzel gözlerine bakarak ve her Ģeyi romantikleĢtirdikçe seviyormuĢ gibiydim. Düğünden önceki gece o kadar korkuyordum ki, Tanrı'ya, "Lütfen, yarın deprem olsun!" diye dua ediyordum.

167


www.eskikitaplarim.com

krmz

13 eni eĢimle birlikte beni bekleyen s ürprizler, babamla yaĢadıklarımdan daha az değild iler. Ev liliğimizin ilk üç haftası b ir Ģokt u. Her akĢam gece geç saatlere kadar beni yaln ız b ırakıyordu. Öylece oturuyordum. Bekliyordu m, aĢağı yukarı gidip geliyordum, hırsımdan adeta kay myordum ve hayal kırıklığı içinde yatağa giriyordu m. DıĢ dünyayla olan tüm bağlarım kopuktu ve yalnızdım. Hiç kimseye de yönelemiyordum, çünkü herkes yeni evli olduğumu zu düĢünüp mutlu olduğumu zu zannediyordu. Her gün temiz yap mak, alıĢveriĢe çıkmak ve yemek piĢirmek - öğlenleri üç çeĢitli bir mönü sunmalıydım - zorundaydım. Ev masraflarını bölüĢtürmekte zorlanıyordu m. Annesi bir defa sında bana, "Ġngiliz ev kadınları da her sabah yataklarını havalandırıyorlar mı? Ġsviçre divit inlerin in Bayan Ho lle'nin yaptığı g ibi silkelen mesi gerekiyor. O masalı biliyor musun? Yastıkların da silkelen mesi gerekiyor. Bir Ġsviçreli kadın ın yatak takımları daha kocası iĢe git meden pencereden sarkmalıdır. Yatakların alt ında ve köĢelerde toz o lamaz. Sen daha çok Ģey öğrenmen gerekiyor. Sen bir ev idaresi okuluna git meliydin, zira Tobias ku sursuz gömleklere ve jilet gib i ütülen miĢ pantolonlara çok önem verir, onun kariyerini düĢünmesi gerekiyor," d iyordu. Ev Ġdaresi oku lunda bana, "Bir gö mleği ütülemek için ne ka dar süreye ihtiyacınız var?" d iye soruyorlardı. "Sadece çeyrek s aat? Bu yeterli değil ve h iç de gurur duyulacak b ir yanı yok."

143


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

Bana bir gö mleğ in nasıl ütüleneceğini öğretiyorlard ı ve bunun için yirmi dakikadan fazla zamana ihtiyacım vard ı. Bana çok alıĢtırma yapmam gerektiğ i ve böylelikle az zamanda kusursuz iĢler becerebileceğimi söylüyorlardı. Benden beklenen tüm bece rileri öğrenebilmek için büyük çaba gösteriyordum. Onun en sevdiği yemekleri öğren mek için annesine telefon ediyordum. Saat on ikide eve geliyor, dosdoğru yemek masasına gidiyor ve oturup bekliyordu. Ben genellikle son dakikada mey dana gelen kazaları önlemek için koĢturup duruyordum. Onun sessiz b ekley iĢi beni sinirlendiriyordu. Hazır çorba önüne konduğunda, çorbadan yakınıyor ve annesinin çorbalarını övüyordu. DeĢer servisi yaptığımda ise hemen kahveyi getirmemi rica ed iyor, benim yüzü mden zaten gecikt iğini söylüyordu. Mutfakta kahvenin ne açık ne de koyu olması, aksine tam onun istediği gib i o lması için dua ediyordu m. Daha sonra mutfaktaki bulaĢığın önünde öylece duruyordum. AkĢam yemeğinde her Ģey yeni baĢtan baĢlıyordu, ondan sonra Tobias arkadaĢlarıyla tekrar buluĢmak için ortadan kayboluyordu. Eve geldiğ inde dudaklarında neden bir tebessüm göremiyordum? Ya da sürpriz bir Ģekilde elinde çiçek, çikolata veya b ir kitap? Daha Önce hiç yemek yap mamıĢ, bütün bu ev iĢlerini görmemiĢ bir kiĢi olarak en ufak b ir cesaret iy i gelebilirdi. Neden mutfağa gelip benimle sohbet etmiyordu, 'zaman kazan mak için tabaklan masaya taĢımıyordu, bir beceriksizlik yaptığım zaman bana küfredeceğine bunu Ģakayla karĢılamıyordu? Anlamayacağımı düĢündüğü için günlük iĢleri hakkında benle hiç konuĢmuyordu. O sıkıcı gazeteyi neden bir tarafa koyamıyordu ve zaten çok az olan, birb irimize ay ırmamız gereken dakikaları meĢgui ediyordu? Neden, evlendiğ imizden beri, iĢe git mek için acele et meden önce öpmek ve sarılmak için beni kanepeye çekmiyordu? Evden kaçıp kurtu lmayı düĢünüyordum ve bir vakit ona, benim yaĢımdaki diğer genç insanların yaptığı g ibi otostop yoluyla 169


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

yolculuk yapıp yapamayacağımızı soruyordum. Alaycı bir Ģekilde çocuksu fikirlerimle dalga geçiyordu. Benimle karĢılaĢtırıldığında o daha olgun ve son derece mantıklıydı. Babamla ilgili anılarım halen gözlerimin önüne geliyordu ve geceleri, benimle yaptığı o korkunç Ģeyleri hatırlıyordum. Evliliğin hep sorunsuz bir hayat olacağını umuyordum, öyle ki paylaĢılan mutluluklarla ve her geçen gün artan yakınlık ve samimiyetle daha az yalnızlık yaĢanan bir hayat. Bir hafta sonunu daha tek baĢıma geçirdikten sonra, onun ilgilendiği hobilerini paylaĢmam gerektiğini düĢünüyordum ve ondan, kulübünde planör kullanmayı öğrenebilmem için yardım istedim. O her hafta sonu kendisi uçuyor ve bana uçuĢ dersi veriyordu. Ġlk yalnız uçuĢumda ise neredeyse korkudan ölüyordum. Ama daha yedi defada kendime hâkim oluyordum. Sonra hamile kaldım ve yüzümü kara çıkarmadan uçmayı bıraktım. O halen tek baĢına dıĢarı çıkıyordu ve ben evde yalnız kalıyordum. Bir vakit ondan, benimle yemeğe çıkmasını rica ettim, birlikte yemeğe çıkalı Uzun bir zaman olmuĢtu. O gazetesini alıyor ve bütün akĢam gözden kayboluyordu. O gece eve geldiğinde ilk büyük kavgamızı yaptık. Ġkincisinde bana vurdu. Annem ve Andreas bizi evlerine davet etmiĢlerdi. Birkaç arkeolog arkadaĢları da oradaydı. Biz medeni bir Ģekilde masada sohbet etme çalıĢırken Tobias yüksek sesle radyodan maçı dinliyordu. Eve dönerken yolda onun bu davranıĢını ayıpladığımı söyledim. Hiddet dolu gözlerle üzerime doğru yürüdü ve elinin tersi ile beni taĢların üzerine itene kadar kafama, çeneme, gözlerime ve burnuma vurmaya baĢladı. , Kendime geldiğimde o oturma odasında kanepede oturuyor ve gazete okuyordu. Ağzımdan kan damlıyordu. Anneme telefon etmek istedim, ancak, gelip telefonun ahizesini çıkardı ve beni yatak odasına kilitledi. Pencereden aĢağı inip gözlerim kapalı bir Ģekilde ana caddeye koĢtum, bir arabanın beni ezme 170


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM sini umuyordum. Ama hiçbir Ģey olmuyordu, endiĢeli bir Ģekilde arkadaĢlarıma gittim ve onlar da bana, boĢanmak istiyorsam, bir doktora gidip durumu tespit ettirmem gerekiyordu. Bunu yapma fikri bana korku veriyordu, çünkü belirsiz bir sadakatten dolayı evliliğimizin yıkılmasını istemiyordum. Hamileliğimde, belki hayatımızı değiĢtirebilir diye, bir kız çocuğum olmasını diliyordum. O, kendisiyle uçabilecek ve futbol oynayabilecek bir erkek çocuk istiyordu. Ben ise bir oğul düĢüncesinin beni neden bu kadar ürküttüğünü bilmiyordum. Benim babam kız olarak bana değersizliğimi yeterince hissettirmiĢti. Tobias da aynı olumsuz düĢünceleri bende uyandırmaktan iyi anlıyordu. Eğer çocukken benim de bir penisim olsaydı, babam bana bu kadar kötülük yapamayacaktı. Onun olmasaydı, beni bu kadar iğrenç tiksindiremezdi. Belki de hamileliğim süresince rüyamda sık sık penisi kesilmiĢ bebekler görmemin ve hıçkırarak uyanmamın sebebi buydu. Üzerimde eĢimin de benzeri Ģekilde baskısı vardı ve onun da 'o Ģeyi" vardı. Ama ben penisi olan erkeklerden ve çocuklardan korkuyordum ve endiĢeli bir, Ģekilde 'normal' olmaya çalıĢıyordum. Aklıma hep Ivo geliyordu. Vücudum, ruhum, kalbim onu arzuluyordu. Bir defa daha ona ait olmayı, birlikteliği hissedebilseydim. El ele Mozart'ı ve Hindemith'i dinlediğimizde beni bir huzur duygusu kaplıyordu. Bir kez daha o manevi dorukları yaĢamak! DüĢünmek, tartıĢmak, uyanık olmak! Bu babamın parasıyla pahalı bir Ģekilde döĢenmiĢ daireye girdiğimde, sanki zaman durmuĢtu ve ben kendimi ölmüĢ gibi hissediyordum. Kendimi bu dört duvar arasına yaĢarken gömüldüğümü, her an sevincimin ve gençliğimin çalındığını hissediyordum. Ġçimde geliĢen çocuğumdan baĢka, yaĢam benim için anlamını yitirmiĢti. Ne yakınlık, ne de Ģefkat vardı. Doğum günü geldi! YırtılıyormuĢum gibiydim. Bağırıyor ve ıkınıyordum. Ve birdenbire harika bir kız çocuğu doğdu. Edalı ve 171


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

sıhhatli küçük b ir kız. ġimdi art ık bana h içbir Ģey olamazd ı. Onu göğsüme bastırdığ ımda, bana ne kadar yabancı olduğuna ĢaĢırmıĢtım. Ġnsanın kendi öz bebeğini tanımaya çalıĢ ması gerektiğ ini bilmiyordu m. Gü lü msüyor ve ona, "Merhaba, küçük yabancıcık! Senin le tanıĢtığım için çok mutluyum," diyordum. Tobias ise, "Sen ve senin ko mik Ġngiliz mizahın. Kalpten kutlarım. Çok cesurdun," diyordu. O bana benim sevdiğim mav ikantaron çiçeğ i, bir tane daha portakal rengi ruj ve bana kürtajdan sonra hediye ettiği ve hiç g iy mediğim, yeĢil kazağa uygun, yeĢil bir pliseli etek getirmiĢti. Babası bana bir altın künye hediye etti ve bu beni çok duygulandırdı. Acaba bundan sonra Tobias'la zevk alarak aĢk yapabilecek miydim? ġimd iye kadar, kad ınların erkeklere b ir 'rende' görevi gördüğü sonucuna varmıĢtım, onlar kadın ların üzerinde, ta ki b ir inilti doruğuna ulaĢana kadar yatıyorlardı. Sonra, kad ınlar tek basma terk edilmiĢ kalırken, onlar yana yuvarlanıp hemen uyuyorlardı. ġefkat li o kĢamalar sadece seks istedikleri zaman oluyordu. Babamın beni hazırlamaya çalıĢtığı .'sevinçler' bunlar mıydı, geceleri bir kocanın alelade okĢamaları, zorunlu bir alıĢtırmayı sonuçlandırmak mıydı? Hastanede, adım Adette koyduğumuz bebeğime en iyi Ģekilde nasıl bakacağımı öğrendim. Eve vard ığımızda, halen ne fes alıp almadığ ını kontrol et mek için her saniye onun yatağına koĢuyordum. Çok sinirli ve gergindim, herhangi bir Ģeyi yanlıĢ yapmaktan korkuyordu m. Bir hafta sonra s ütüm azaldı ve bit kin düĢtüm. Arlette ile b irlikte on günlüğüne annemin yanına g ittim, gerçi o da benim kadar tecrübesiz ve sin irliydi; fakat sonra bir ko mĢu kad ın b ize gelip yard ım etti. Bize bebeklerin o ldukça güçlü o lduklarını anlattı. Arlette ile nasıl baĢa çıkabileceğimi an lattığı için ço k mut luydum, artık ö zgüvenime kavuĢmuĢ halde eve dönebilird im.

172


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bu tarif edilemez sorumluluğu üstlenmek beni büyük bir sevince boğuyordu. Kızımla geçirdiğ im her dakikanın tadını çıkartıy ordum, fakat yeni taleplerle ve Tobias ve ailesinden gelen s ürekli baskı ve büyük beklentilerle baĢa çıkamıyordu m. Onların kab iliyetleri ve kusursuzlukları sürekli gözlerimin önündeydi ve bunlar beni çıld ırt ıyordu. Onların evlerinde kendi çamaĢır makineleri vardı, bense apartmanın ortak çamaĢır makinesini haftada sadece iki defa kullanabiliyordu m. Hem de bu kadar çok çocuk bezine rağ men ki pekiy i koku da saçmıyorlardı. Yıkan ması ve ütülen mesi gereken dağ gibi çamaĢırlar sin irlerimi y ıpratıy ordu. Bebek sürekli, uykusuz gecelerde bile, benim dikkatimi istiyordu. Öyle ki gündüzleri, ev idaresinde öğrendiğim çabuklukları yapacak enerjiyi dahi kendimde bulamıyordum. Ev iĢlerim her geçen gün biraz daha geri kalıyordu ve yüksek Ġsviçre standartlarına uy muyordu, bu nedenle azarlanıyordu m. Annem dıĢında hiç kimse bana yardım et miyordu, nitekim onun da kendi hayatı vardı. Bir akĢam Tobias yaruma oturup her gün için ayrı ayrı taksim ettiği ve zarflara koyduğu ev harçlıkların ı uzat ıyordu. Böy lece ben de düzenli harcamaya daha fazla çaba gösteriyordum. Ve üç günlük alıĢveriĢi birden yapıp bir sonraki zarftan para ku llanınca yine zorda kalıyordu m. Ben çok ü mitsiz b ir vakaydım. Bu harçlıkla ne kadar az idare edersem o kadar yorgun, key ifsiz, hiss iz ye b ıkkm oluyordum. Tobias zamanın ın çoğunu erkeklerle geçiriyordu. Bu yü zden yine değersiz bir kadın o lduğum g ibi hissetmeye baĢlamıĢtım. Bebeğe de pek fazla ilgi göstermiyordu ve ben bunun, bebeğin kız oluĢuyla bağlantılı olduğuna çok emindim. Biz, erkeklere sadece hizmet et mekte, eĢek gibi çalıĢmakta iyiydik ve bir parça seksle onları tatmin ettikten sonra bir kenara it iliyorduk. Kendi arzu ve ihtiyaçlarımız belirt meye hiç hakkımız yoktu, onlar önemsiz ve can sıkıcıydı. O kafama veya o mzu ma üç defa hafifçe vurduktan 173


www.eskikitaplarim.com

krmz

sonra - bu onun bana 'iyi geceler' deme tarzıydı - ben sırtımı dönüyor ve sessizce ağlıyordum. Biriyle birlikteyken kendini yalnız hissetmek, gerçekten yalnız olmaktan çok daha kötüydü. Sonra bir çocuk bakıcı tutup sinemaya gitmeye baĢladım. Annem ve Andreas'ı öyle sık sık rahatsız etmek istemiyordum. Yvette benimle geliyor ve ara sıra Tobias'la da dıĢanda bir akĢam geçirebiliyorduk, ancak, el ele dolaĢan diğer çiftleri görmek bana acı veriyordu. En kötüsü de onsuz eve dönmekti. Bazen Tobias eve gelinceye kadar, boĢ evde oturmanın ne demek olduğunu o da görsün diye, evin arkasında bekliyordum. Fakat benim yalnız çıkmama kızıyordu ve evliliğimize pek yararı olmuyordu. Ona gelen telefonların çokluğu bana fazlalık ve lüzumsuz olduğum hissini veriyordu. Onun bir erkek kardeĢi ve bir kız kardeĢi ile törelerine bağlı, muhafazakâr Ġsviçreli bir ailesi vardı. Karnaval kulübünde önemli bir fonksiyonu vardı, havacılık kulübünde ve iĢ yerinde de. O aranılan biriydi, ev hanımlığı ve annelik görevlerimi bitirdiğimde benim önümde sadece boĢ akĢamlar vardı. Aynadaki yansımama bakınca halen genç olduğum ve çirkin olmadığım hissine kapılıyordum, ancak, benim hayatım yirmi yaĢında bitmiĢ görünüyordu. Önümde görebildiğim tek Ģey sıkıntı ve ümitsizlikti. Genellikle çocuk yatağının yanma oturup küçük kızımla konuĢuyordum. O bana teselli verip arkadaĢlık edemeyecek kadar küçüktü ve Tobias da beni hayatına kabul etmiyordu. Biz bir aile miydik? Bana bir öyle gelmiyordu. Zaman donmuĢ gibiydi ve ben, ölmenin daha iyi olacağını düĢünüyordum. Zamanla Tobias'm içeride mi yoksa dıĢanda mı olduğu fikri önemini yitiriyordu. O kadar derin bir bunalımdaydım ki, elimde bulabildiğim her türlü ilaçla kendimi sürekli banyo dolabının önünde buluyordum. Bir defasında hatırlıyorum da aynaya bakıp Ģöyle demiĢtim: "Daha değil. Buna hakkın yok. 174


www.eskikitaplarim.com

krmz

Senin küçük bir kızın var." Ama aynadaki görüntüm bana, "O sensiz daha iyi durumda olur. Sana hiç kimsenin ihtiyacı yok," diyordu. Daha sonra koĢup onu kollanma alıyordum. O iri gözleri ve tombul yanaklanyla o kadar tatlı görünüyordu ki. Neden kimse ona bakma sevincini paylaĢmıyordu. Ona sarılıyor ve "Seni asla terk etmeyeceğim, küçüğüm," diyordum. Onu öpücüklere boğuyordum. "Seni seviyorum, fakat kendimi o kadar iĢe yaramaz hissediyorum ki. Öyle çaresiz ve yalnız." Onu tekrar yatırıyordum ve bu arada tulumunda, yamanmamıĢ bir delik tespit ediyordum. Bu bana yapmam gereken onca Ģeyi hatırlatıyordu; yamamak, dikmek, ütülemek, yıkamak, alıĢveriĢ yapmak, temizlemek, piĢirmek, kızartmak ve hazırlamak. Üç tane uyku hapı alıp yatıyordum, zira biliyordum ki aksi takdirde sadece uyanık bir halde, Tobias'm her zamanki gibi geç bir vakitte eve gelmesini bekleyecektim. Sinirlenecektim, kızgınlığım artacaktı ve hayal kırıklığına uğramıĢ hissedecektim. Ertesi sabah geç uyandım, Tobias keyifsizdi. Uzun uzun tartıĢtık. Çocuğumu yatağıma alıp günün geri kalanını yatakta, değersiz romanlar okuyarak geçirdim. Bozguna uğramıĢ gibiydim... UnutulmuĢ. Öğlen yemeği için hazır bir çorba piĢirip bir kutu Ravioli açtım. Tahmin edilebileceği gibi buna Ģikayet etti. Ben kendimi iyi hissetmediğimi açıklarken, o, akĢam düzgün bir yemek beklediğini söylüyordu. Yine tek baĢıma kalmıĢ ağlıyordum, sonra bakıcıyı çağırıp Ģehre indim. f

t

Kendimden geçmiĢ vaziyette sokaklarda dolaĢıyordum. Benimle konuĢacak, bana dokunacak, benden hoĢlanıp beni sevecek birini istiyordum, herhangi birini. Ve karĢıma çıktı. O bir Macar'dı. Pek kibar değil, hatta kirliydi, ama bana güĠümsüyordu ve ben kendimi yine insan gibi hissediyordum. Benimle konuĢuyor ve yakınlaĢma teĢebbüsünde bulunuyordu. Ben 175


www.eskikitaplarim.com

krmz

'hayır' diyemeyecek kadar acizdim. Sonra kendimi o kadar kötü hissediyordum ki eve gidip Tobias'a her Ģeyi anlattım. O beni yazılı bir itirafta bulunmaya zorluyordu. "Bir gün gelip de boĢanmak isteyecek olursan çocuğu kaybedeceksin ve benden nafaka alamayacaksın. Sen sadece berbat bir ev kadını ve kötü bir anne değil, bir sürtük ve orospusun da." Nefret ve kinden, kendisinden geçmiĢ gibiydi. Sık sık yastığının üstüne, içinde onu sevmek istediğimi söylediğim ve bir evlilik- deyince neler düĢündüğümü açıkladığım mektuplar koyuyordum. Kendimi ne kadar değersiz ve sevgisiz hissettiğimi yazıyordum. Ondan, ilgisini benimle paylaĢmasını, benimle ortak bir Ģeyler yaratmasını, bir Ģeyleri, herhangi bir Ģeyleri birlikte yapmamızı rica ediyordum. Ona göre benim mektuplarım tamamen akılsızca bir Ģeydi. O bana, onu boğduğumu haykırıyordu, Ben istediğimi yaparken o bütün gün bizim için çalıĢıyormuĢ, bu yüzden de akĢamlan ve hafta sonlan boĢ zamanları olsun istiyormuĢ. <"Unut Ģu tipik Ġngiliz romantik saçmalıkları. Sen Ġsviçre'desin ve bir Ġsviçreliyle evlisin." Eğer böyleyse, onu terk edeceğimi söylüyordum ona, zira böyle bir Ġsviçreli evliliği bana göre değildi. Sonra hemen siyah gözleri korkutucu bir ifade alıyordu ve alnında bir damar kabarıyordu. Korkudan felç olmuĢ gibiydim. s

"Hiç kimse beni terk edemez. Asla!" Çok sessiz ve kontrollü bir sesle konuĢuyordu. "Ben de Andreas'm karısının yaptığı gibi yaparım. Seni burada istediğim kadar tutarım. Sen asla boĢanmayı düĢünme, hele çocuğu hiç alamazsın. Ve Ģimdi buna ayak uydurmayı öğreneceksin, yoksa ben sana gösteririm." "Senden nefret ediyorum," dedim. "Sen bir koca değil, bir canavarsın! Neden dünyadaki onca adamm arasında seni buldum?"

176


www.eskikitaplarim.com

krmz

O da bir zaman lar babamın yaptığın ın aynısını yapıyordu. Kaldırd ığı ko luyla üzerime doğru geliyordu. Benim de ona geri vuracağımı bildiğ inden, beni kendisine yaklaĢmaya b ırakmıyordu. Oltadaki b ir balık gibi çırp mıyordum. Ve sonra o bana vuruyordu. Ben duvara çarpıyordum. O, "Ben ö z babamı, sarhoĢ olduğu için yere sermiĢ adamım," dedi. Sonra çekip g itti. A rlette uykudaydı. Ona koĢup ağladım. Gün lerce ağlayan bir zavallıyd ım. Her günkü yemekleri hazırlarken bile zorlu k çekiyordum. Her türlü fantezimi kay betmiĢtim. Ve sonunda bittiğim gün geldi. Orada öylece durup, "Tanrım, bu duvarların beni gömmelerine ebediyen izin verme," diyordum. Bebeğimi kucağıma alıyordum. "Lütfen buna bir son ver, kurtar beni buradan. Ben burada bir g ün daha kalıp bu duvarlara bakmaya dayanamıyoru m," diyordu m. O gün, babamın faremi nasıl öldürdüğü sürekli gözlerimin önüne geldi. Onu okuldan eve dönerken altı kuruĢa hayvan pazarından satm almıĢtım. Sıcak ve yu muĢak, sadece bana ait olacak bir Ģeye sahip olma ö zlemi o kadar kuvvetliydi ki, karĢı koyamıyordu m. Kimseye söylememeliydim. Formamın kemeri belimde ço k sıkı olduğu için onu bluzumun içe koyuyordum. Çok tatlı b ir duyguydu ve artık kendimi yalnız h issetmiyordum. Evde onu elb ise doiabımdaki bir ayakkabı kutusu içerisinde saklamak için hemen odama sıvıĢıyordum. Babam gelmeden önce de yukarıya biraz da yiyecek ve su kaçırıyordu m. Ġki gün boyunca her Ģey yolunda gitmiĢti. Pisliğin i gizlice pencereden aĢağıya atıyordum. Ve sonra bir gece olan oldu. Ba bam benim yatağıma gelmiĢti ve farenin tıkırtıların ı duyuyordu. O ayağa kalkıp elb ise dolabının kapısın ı açıyordu. Ne olduğunu gördüğünde bana korkunç b ir bakıĢ atıyor, p ijamaların ı g iyerek bana,"Sana, ev hayvanlarına tahammülü m olmadığın ı söylemiĢtim,""diyordu. AĢağıya indi ve bir pense ile geri. geld i. Bir eli ile beni ensemden yakalıyor, diğer bir eliy le de penseyle

177


www.eskikitaplarim.com

krmz

fareyi kuyruğundan yakalıyordu. Hayvan korkunç Ģekilde ayaklıyordu Bu Ģekilde merdivenleri iniyor, beni Ģöminenin önüne itiyor ve hayvanı kor ateĢin üzerinde nasıl tuttuğunu seyretmeye zorluyordu. Bir Ģey yapmaya cesaret edemiyordum. Hiçbir zaman elimden bir Ģey gelmiyordu. Beni elimle orasını ovmaya zorladığında bile, ta ki omuzlarım ağnyıncaya ve Ģeyini ağzıma sokmasına kadar... Kusmak zorunda kalsam da faremi görüyordum halen, onun ayakladığını duyuyordum, her Ģey o kadar üzücü ve iğrençti ki gözyaĢlarını, sümüğüm ve onun Ģeyi yüzümden aĢağı akıyordu. ġimdi de omuzlarımı ve ensemi ovuyordum. Onlar hep serttiler ve ağrıyorlardı. Etrafıma bakmıyor ve ne alıĢveriĢ ne de yemek yaptığımı fark ediyordum - Arlette'nin maması hariç - ve tekrar piĢirecek gücü kendimde bulamıyordum. Tobias ne diyecekti acaba yemek bulamayınca? Radyoyu açtım. Bir panikle irkildim. Beni tokatlayacaktı. Teafor two and twofor iea, a boyforyou and a girl for me diye bir Ģarkı dinliyor ve oturduğum yerde düĢünüyordum. Kim kendine bir kız ister diye. Nasıl olur da bir adam, 'benim için bir kız' derken mutlu olabilirdi. Kadınlık organlarını gözümün önüne getirdiğimde fenalaĢıyordum, bu düĢünceyle kendimi iğrenç ve pis hissediyordum. Kızlar kötüydü, kötü kokuyorlardı ve kanamaları vardı. Erkekler tarafından kullanılır, yaralanırlardı ve bundan hoĢlanmaklardı, duygusal olmalılardı ve her gece buna doymamalılardı. Fakat sevgi neredeydi? Ben bir kızdım ve bu yüzden sorunlar yaĢamıĢtım, ancak, ben bir kız çocuğu istemiĢtim, özellikle kendime kızların kötü olmadıklarını kanıtlamak için. Bebeğime bakıyordum; ondaki her Ģey mükemmel, temiz ve sevilmeye değerdi ve ben kendime, bunun bende neden böyle olmadığını, benim kızımı bulduğum gibi, ebeveynimin beni aynen böyle hoĢ ve muazzam bulmamalarının nedenini soruyordum. 178


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Beni dövebili'rd i'. Ko rkuyordum. Bu, içimdeki sızı! Of bu sızı, bu karıĢıklık, yaln ızlık. Aniden çılgın g ibi toplan maya baĢlıy ordum. Öyle otoriter bir Ģekilde büyütülmüĢtüm ki, hep, hiçbir hakkımı geçerli kılamayacağıma inanıyordu m. Kendi kendime kararlar vermeye hakkım yoktu. Ne hakla düĢünmeye cesaret edebilird im? Ben sadece söylenenleri yapmalıydım. Radyoyu kapattım. Bir karara varmak ne kadar güçtü ve cesaret istiyordu! Düğünden önceki gece nasıl dua ettiğimi hatırlıyordum: " Lütfen, sevgili Tanrım, bir deprem o lsun." Buraya, yeni evimize taĢındığımızda anlamıĢtım ki, Tobias, sadece annesini bir kadınla değiĢtirmiĢti. Aslında bekârlık hayatını devam ettirmiĢti. O kendi yaĢam Ģeklin i değiĢtirmemiĢti. Ancak benim için her Ģey farklıydı. Bir karar vermek istiyordum. Annem ne derdi buna acaba? Onun annesi, babas ı, kız ve erkek kardeĢi ne derlerd i? Tobias nasıl tepki gösterirdi? Benim ne yap mam gerekiyordu? Ne olurdu? O zamanlar hayat ımda ilk kez kendim bir karar verdiğimde, bu karar babamın intiharına sebep olmuĢtu. Bebeğimin bezlerini ve eĢyaların ı bir bavula yerleĢtirdim. DiĢ fırçamı da yanma koydum. Saat alt ı o lmak ü zereydi. Bir saat Ġçerisinde eve gelecekti. Bir taksi çağırd ım. Annemin tavsiyesi üzerine babamdan kalan mirasla ald ığım Borg ward-Isabella'yı Tobias kullandığ ı için arabam yoktu. Arlette'yi anneme bırakt ım ve ona her Ģeyi anlattıktan sonra bir taksiye atlayıp Fried matt'a yol aldım. Bu bir akıl hastanesiydi. Bu aralar ona 'Psikiyatri Kliniği' deniyordu; gerçi bu kulağa daha aĢağılayıcı geliyor ve en az o kadar korkutuyordu. Ama bu korku, ürkütücü niyetimle elimde ilaç tabletleri ile b ir çocuk annesi olmama rağ men, yaĢamdan bezmiĢ bir halde, banyoda durmamla kıyaslanamazdı. Kliniğ in önündeki çiçek tarhların ın önünden geçerken Ġngiltere'deyken b izim ku m kasas ında oturup ne endiĢeler duyduğumu hatırlıyordum. Ancak Ģimd i y irmi üç yaĢımda içimde 'b ir

179


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Ģeylerin' hiç düzelmeyecek bir Ģekilde nasıl parçalandığını düĢünüyordum. Tuhaf. O zaman lar, küçükken ku mda oynadığımda, anneciğimi özlüyor ve öleceğ imi düĢünüyordum, ölemesem de. Saat sekize doğru Fried matt'a gird im ve beni büyük bir salona götürdüler. Doktor tarafından sevk edilmed iğim için bana karĢı güvensizdiler. Bana ilk olarak y ıkanıp, temizlen mem ve saçlarımı yıkamam gerektiğ i söylendiğinde kendimi suçlu g ibi hissediyordum. Bu alçalt ıcı p rosedürden sonra - o iğrenç duru mda hiç de dayanılır gib i değildi - beni genel bölü me götürdüler. Utanarak, az önce ayhalimin baĢladığını söylüyordum. Bunun üzerine bana eski moda el örgüsü bir bağ veriyorlar ve b ir de her defas ında yıkan ması gereken bir kemeri elime tutuĢturuyorlardı. AnlaĢılan buradakiler gerçekten halen ay ın arkasında yaĢıyorlardı, fakat benim Ģu an daha baĢka sorunlarım vardı. Her tarafında bir sürü yatak bulunan, her yaĢtan, uzun saçlı, kısa saçlı, kızıl, siyah saçlı ve sarıĢın kadınların olduğu bir salona geliyordu m. Bazıları gözlerini önlerine dikmiĢ bakarlarken, diğerleri uyuyorlard ı. Pencerelerde parmaklıklar vard ı. Kap ı arkamdan kilitleniyordu. ÇarĢafların alt ma kıvrılıp burada ne ara dığımı soruyordum, ne iĢlere kalkıĢtım diyordu m, kramp larım baĢlıyordu. "Aman Tanrım, sizin burada ne iĢin iz var?" diyen b ir sesle uyandım. Bu annemi ve Andreas'ı tanıyan bir p rofesördü. Hemen sonra benim baĢka bir odaya alın mamı sağladı ve odasına çağrılmadan önce bol çeĢitli bir kahvaltı ettim. Oldukça saçmalamıĢ olmalıy ım, zira beni asıl neyin rahatsız ettiğin i bilmiyordum. Tobias beni hep, ne kadar iyi durumda olduğumuza, güzel evimiz, arabamız, b ir çocuğumuz, elb iselerimiz, iyi yemek ve kısaca her Ģeyimizin olduğuna inandırmaya çalıĢ mıĢtı. "Sahip olduklarımızla yetin miyorsan sen çıldırmıĢ veya nankör olmalısın. Daha ne istiyorsun?" 180


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ben bunu bilmiyordum. "Sadece biraz daha fazla birliktelik," diye sessizce cevaplamıĢtım. Ve o, "Saçlanmı senin için tek tek yolsam bile, sen mutlu olmazs ın," diye bağırıyordu. ġimdi burada, ben de neden kaçtığımı bilmiyordum. Ben onun beni sadece iki defa gerçekten dövdüğünü söylüyordum, büyük bir olasılıkla da ben onu tahrik etmiĢtim, hatta hak etmiĢtim. Güzel bir yaĢamım olamaz mıydı? Görümcemin iki çocuğu vardı ve kolayca her Ģeyin altından kalkabiliyordu. Peki, neden ben? Bana ne oluyordu, Allah aĢkına? Ağlamaya baĢlıyordum, zira söylediğim hiçbir Ģeyin anlamı yoktu. Ben sadece Ivo'yu nasıl kaybettiğimi ve Ģimdi de Tobias'la olan iliĢkimi nasıl yıktığımı görüyordum. Ben bir sürtük ve orospuydum, çocuğumun yanında olacağıma bir akıl hastanesine düĢmüĢtüm. Hayatımı yoluna koymayı asla baĢaramayacaktım. Ben bir beceriksizdim. Babam bunu hep söylemiĢti. Tuttuğum her Ģeyi her zaman yüzüme gözüme bulaĢtırırdım. Öyle oluyordu. Nasıl yaptığımı hiç fark etmeden karıĢıklığın içine giriyordum. Öyle oluyordu. Doktor benim anlamadığım bir sürü tıbbi terimler ve yabancı kelimelerle konuĢuyordu. Onu anlamadığımı anlamasın diye hep kafamı sallıyordum. Sonra bana bir ensülin tedavisi yazdı. Bu tedavi, haplardan ve her sabah içmek zorunda olduğum korkunç tatlı bir sıvıdan oluĢuyordu. Böylece ben odamda veya klinikte herhangi bir yerde oturuyordum. Yemek için yemek salonuna gidiyordum, sonra dinlenme odasında oturuyor ve bu zamanlar boyunca, kendime burada ne aradığımı soruyordum. Bahçedeki bir kafeste siyah bir karga vardı. Odama yaĢlı bir kadın yerleĢtirdiler. Gece bağırdığını duydum. Odanın ortasında yere çömeliyor ve üzerindeki pijamaları yırtıyor, sarkık göğüslerine doğru vuruyor ve yakınıyordu: "Ooo, kutsal Meryem Anne, merhamet et!" Onu odadan sürükleyerek çıkarıyorlardı, o ise bağırıp kendini dövüyordu. 181


www.eskikitaplarim.com

krmz

Ertesi gün genç bir kız yerleĢtirdiler. Ben uykumdayken, yatağıma gelip bana sarılmaya baĢladı. Beni uyandırıp sıcaklığa ve bedenen yakınlığa ihtiyaç duyduğunu, lezbiyen olduğunu açıklıyordu. Bense kibarca reddediyor, onun hislerini yaralamamak için benim lezbiyen olmadığımı ve yalnız uyumayı tercih ettiğimi söylüyordum. Ertesi gece mahrem yerimdeki kıllarda korkunç bir kaĢıntı hissettim. Neredeyse çıldıracak gibiydim. Kontrol etmek için tuvalete gittim ve bir yığm ufak siyah lekecikler gördüm. Tiksinerek birini çekip bir parça tuvalet kâğıdı üzerine koydum. Hareket eden bir Ģeydi bu! Bacaklan vardı! Kasık biti kapmıĢtım. "Yeterince temiz olmayan el örgüsü bağdan," diyordu muayeneye gittiğim jinekolog. Bağda bitler bulunmuĢ olabileceğini söyledi. Bana beyaz bir krem verdi. Bu iĢkenceden kısa süre içinde kurtulmayı baĢardım. Annem ve Andreas beni ziyarete geldiler ve bana, Tobias'ın onların evini bastığını, Arlette'yi annemin kollarından çekip aldığım ve götürdüğünü anlattılar* Artık bebeğini, onun kız kardeĢinin yanında büyüyecekti. Buna inanamıyordum. Buna ben sebep olmuĢtum. Bana iyi bir avukat tutacaklarını söylediler ve kısa zaman içinde bu avukatla görüĢmemi sağladılar. Ben saf gibi, "EĢim hakkında söyleyebileceğim kötü bir Ģey yoktur. Ben boĢanmak istiyorum. Biz karıĢamayan yağ ve su gibiyiz. O iyi bir insan, ben iyi bir insanım. Öyleyse bizim arkadaĢça ve uygun bir Ģekilde anlaĢmamız gerekiyor. Evlenmekle bir hata yaptık ve Ģimdi bir çözüm bulmamız gerekiyor," dedim. Avukat bana, bu Ģekilde bir boĢanmanın imkânsız olduğunu söylüyordu. BoĢanmayı gerçekten istiyorsam onun kirli çamaĢırlarını ortaya dökmem gerekiyordu. Bu uzun vadeli ve zahmetli bir süreçti. Avukatım soğuk, kesin kararlı ve dikkatliydi. Bu ĠĢte ne insanlığa ne de duygulara y; r 182


www.eskikitaplarim.com

krmz

vardı. Bir soru yağmuruna tutuluyordum ve yanıtlarım kısa ve kesin olmadığı için onu sinirlendiriyordu. Her defasında o karanlık taĢ merdivenlerden onun bürosuna isteksizce gidiyordum. Friedmatt'ta üç ay kaldım. Noel'de ve yeni yılda kendimi o kadar yalnız hissediyordum ki, neredeyse kalbim parçalanıyordu. Benim küçük kızım Ģimdi bir buçuk yaĢındaydı ve ilk adımlarını atıyordu. Noel günü Tobias'm kız kardeĢi Louise, Arlette ile birlikte beni ziyarete geldiler. Arlettem beni görünce iki kolunu birden bana uzattı. Ona koĢup küçücük yüzünü göğsüme bastırdım. GözyaĢlarını oluk oluk akıyordu. O küçük yüzünü benim boynumda saklıyor ve beni bir saniye bile bırakmak istemiyordu. Bütün zaman boyunca onu göğsüme bastırarak sandalyemde sakin ziyaretçi odasında oturuyordum. Ziyaret saati bitip Louise ona kırmızı paltosunu giydirmek istediğinde, Arlette, yüzü morarıncaya kadar, kaskatı kesilip bağırmaya baĢlıyordu. Onu benden koparmak zorunda kalıyorlardı. O akĢam tüm sakinler Noel ağacınm etrafında oturduğunda, ben, bu birbirine girmiĢ, dokunaklı, ruh hastalarına, spastiklere, inleyen, büzülen insan yığınına, daha sonra da kendi bölümümdeki bunalımlılara, sessizlere, çılgınlara bakıyordum. Kendi kendime, Tann'nın yarattıklarına ne oldu diye soruyordum ve acaba onu çarmıha germeselerdi ne olurdu. Noel! HemĢire ve bakıcılar yılbaĢı gecesinde Noel ağacı etrafında dans ediyorlardı. Ağacın üzerinde zararsız, tehlikesiz kâğıt süsler asılıydı. Birkaç kadın birbirlerini öpüyor, sarılıyor ve birbirlerinin oralarını buralarını kurcalıyorlardı. KeĢke küçük kızımın yanında olabilseydim! Benim hedeflerim, yönüm ve motivasyonum yoktu. Burada olmanın ne anlamı vardı? Tekrar dıĢarıya çıkmanın anlamı neydi?

183


www.eskikitaplarim.com

krmz

14 nnem bir ziyaretinde, bir arkadaĢının Basel sahnesinde, bir münazara parçasında çalıĢtığını söylediğinde, klin ikte iki ay ım b itmiĢti. Bu grup, hâlen boĢ olan bir rol için genç bir kız arıyormuĢ. Ben im için on dört yaĢında görünmek çok kolay olduğundan, kendi kendilerine, benim bu rolle ilgilenip ilg ilen meyeceğimi merak et miĢler. Sahneye çıkma fikri b ile beni çok sarsıyordu, ama küçüklüğümden beri hep oyuncu olmak istemiĢtim. Böylece "evet" dedim ve klinikten provalara git mek için izin almaya baĢladım. Kendimi o insanlardan soyutlamıĢ gibi h issediyordum ve bunların, benim hayattan ne kadar bezmiĢ olduğumu fark ettiklerinden emindim, üstüne üstlük bir de akıl hastanesinden geliyordum. Tü m bunlara rağ men her emirlerin i yerine getiriyordum, ilk oyun kusursuz sergilen miĢti. Benim ro lü m b ir bisikleti sahnede sağdan sola it mek ve "Ġyi akĢamlar baba" demekt i. Ġkinci sahnede ise bisikleti soldan sağa doğru itip götürerek "HoĢça kal baba" demeliydim. Kendi kendime, bunun bir acemiye verilebile cek en iyi rollerden biri o lduğunu düĢünüyordum ve herkes bana çok doğal bir yürüyüĢüm olduğunu itiraf ediyordu. Annem bana, bir ay içerisinde tekrar onunla oturabileceğ imi söyledi. Bana ayrıca, Louise'nin dairemi temizlediğin i ve kirli çamaĢırları kendi evine y ıkamaya götürdüğünü anlattı. Tanrım, bu harika Ġsviçreli kadın ın yanında ben kendimi ne kadar bece

184


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

riksiz buluyordum. Louise kendi iki çocuğunun yanı sıra bir de benimkiyle ilgileniyordu. Annem mobilyaların daha sonra paylaĢılacağını duymuĢtu. Ben hiçbir Ģey yüzünden piĢman değildim. Evliliğimi düĢündüğümde, eksikliğini hissedeceğim hiçbir Ģey yoktu. ġimdi tek düĢündüğüm sadece Arlette'nin geleceğiydi, fakat avukat bana kendisinin her Ģeyle ilgileneceğini söylemiĢti. Zira o bunun için para alıyordu, Andreas onu tavsiye ettiğine göre de bu görevde doğru adam olmalıydı. Öyle düĢünüyordum. Evliliğimin son yılında sık sık kendime, serbest karar verebilseydim hangi mesleği seçerdim diye soruyordum. En çok müzikli ve hareketli çalıĢmaları seviyordum. Okulda jimnastik dersinde en baĢarılı öğrenciydim. Sonra bir gün gazetede, bir jimnastik okulu için ilan verildiğini görüp telefon numarasını kaydettim. Sahnedeki baĢarımdan sonraki eleĢtirilerde benim 'yeni, doğal genç bir kız' olduğum geçiyordu; yeniden özgüvenimi kazanma ya baĢlıyordum. Bana, jimnastik öğretmeni yetiĢtirmenin üç yıl sürdüğü ve sonra diploma ile okullarda ders verilebildiği, özel dersler ve yetiĢtirme kursları da verilebileceği söylenince tanıĢmaya gittiğimde kabul edildim. O andan itibaren sürekli hareket etmem gerekti, sanki kızımın eksikliğini ne kadar çok hissettiğimi unutmak istermiĢ gibi. O zamanlar Arlette'yi ayda sadece bir kez ziyaret edebiliyordum, çünkü sık sık görüĢmenin ona fazla ağır geleceği ve onun daha sonra yeni yuvasına alıĢmasını zorlaĢtıracağı iddia ediliyordu. Ġkimiz için de bu uygulama bir iĢkenceydi. Ziyaretlerden sonra ikimiz de ağlayarak ayrılıyorduk ve ben çılgınlar gibi faaliyetlere dalıyordum. Jimnastik derslerini de aldığım Basel Konservatuarında müzik eğitimine baĢlıyordum. Burada her gün dört beĢ saatimi geçiriyordum. Ayrıca Basel'in Koltuk Tiyatrosu'nda bana bir rol teklif edilmiĢti ve heyecanla kabul etmiĢtim. Avukatım aracılığıyla Tobias'dan arabayı bana bırakmasını rica ettim, ancak, o bunu


www.eskikitaplarim.com

krmz

kabul et medi, çünkü son iki y ıld ır arabanın tüm bakım masraflarını o ödüyormuĢ. Böy lece babamdan bana miras olarak sadece eğitimim, elbiselerim ve bir ku llan ılmıĢ Topolino için para kalmıĢtı. Dikkat li harcarsam geçimim için yeterli olabilirdi. Ġlk yıl yanında kaldığım için anneme para ödemek zorunda değildim. Bunun yerine ona s ıkça çiçek ve çikolata hediye ediyor, yemeklik et alıyor veya onu Andreas'la birlikte yemeğe davet ediyordum. Koltuk Tiyatrosu'nda çok Ģahane bir gala gerçekleĢti. Ro lü mü oynamamıĢ neredeyse yaĢamıĢtım. Genç, mutsuz bir kızı, M onika'yı oynuyordum. EleĢtirmenler çok hayran kaldılar ve ben sevinçten adeta havalara uçtum. "Olivia harikalar yarattı ve rolün ü gerçekten hissederek oynadı. Özellikle de u zun, sözsüz bölü mlerde çok etkileyiciydi, varlığ ı orada özellikle dokunaklı b ir Ģekilde fark ed iliyordu. Ġlk denemesi olmasına rağ men çok güzel iĢler vaat ediyor." EleĢtiriyi anneme okuturken mutlulu ktan dans ediyordum. " ġu burnu büyük, bizimle uğraĢan züppeler ne o lduğumuzu görsünler," diyordu annem. Bununla Tobias'ı kastediyordu. Tobias anneme, kızını, günah içinde bir arada yaĢayan insanların yanına bırakamayacağını söylemiĢti. Bu baĢarıdan sonra bana üç ay boyunca Ġsviçre ve Almanya'da sahnelenen TaĢ Ocağı'~oyununda baĢrol teklif ett iler. A ldığım ücret tat min ed iciydi ve tüm yolculuk masrafları karĢıladılar. Tü m turne benim sömestr tatilime rastladığı için rolü düĢünmeden kabul ettim. Turnede Leopold Bibert, Maria Shell ve Maria Becker ile tan ıĢtım, Alfred Rasser benim rol arkadaĢımdı. Koh lund'un yönetmenliğinde çok Ģey öğreniyordum. Ne var ki bazen, t iyatro dünyasından insanlara karĢı tutunmak zor oluyordu. Kız arkada Ģım Helene hafta sonlarında Arlette'yi bana getiriyordu veya ben gösterilerden önce veya sonra onu görmek için saatlerce araba sürüyordum. 186


www.eskikitaplarim.com

krmz

Zürich Tiyatrosu gibi sahnelerde oynamak benim için büyük bir Ģerefti ve iy i eleĢtiriler alıyordu m. Sahneye çıktığ ımız bir kö yde, bir kadın kulise gelip benim Basel'de çocuk bakıcım o lduğunu söyledi. Zürich'te 'büyükannemin kızıyla karĢılaĢtım, 5

o benim ismimi afiĢlerde görmüĢ ve bunun üzerine tiyatroya, oyunu seyretmeye gelmiĢti. Soyunma odasına gelip beni sevgiyle kucaklad ı. Kendi yetiĢtirdiğ i üç kızı o lmuĢtu. Ġsviçre benim eski bakıcılarım ve tanıd ıklarımla doluy muĢ gibi görünüyordu. Bir zaman sonra o tiyatro oyunu televizyonda gösterilmeye baĢlandı ve iki derg inin kapağında fotoğraflarım çıkt ı. Fotoğrafta birçok balonla bir merdivende duruyordum, balonlar kafamın üzerinde sallan ıyorlard ı ve "Ġsviçre'nin çok Ģey vaat eden yeni sanatçısı, Olivia. Büyük Ģans ve cazibeyle yeni bir dönem yaĢıyor. BaĢarıların ın devamın ı d ileriz," yazıyordu. Fakat baĢarı devam et miyordu. Bu arzu ettiğim sanatçılık kariyerim, bir mucizeyle baĢladığı gib i, öyle hızlı geçip gid iyordu. Ben artık ön konuĢmalara çağrılmıy ordum. Hiç kimsenin yeni bir oyunu sahneleyecek kadar yeterli paray ı bulacak gücü yoktu. Bundan sanatçılık kariyerimin de yaĢamımdaki birço k Ģey gibi geçici b ir oyun olduğu sonucuna varıyofdum. ,. O zaman lar istediğim tek Ģey küçük kızımın yanımda olma sıydı. Canım Arlette, her defasında, ziyaret bittikten sonra ona paltosunu giydirmek istediklerinde, mos mor olup nefes alama yacak hale gelinceye kadar bağırmaya baĢlıyordu. Onunla o labilmek için her Ģeyden vazgeçip yeniden baĢlayabilirdim. Onu nasıl seviyor ve nasıl eksikliğ ini hissediyordum. Kendimi, boĢanma gerçekleĢince birlikte olabileceğ iz düĢüncesiyle teselli ed iyordum. Kızımın bana verileceğinden emindim. Üç haftada b ir kızımı almaya gittiğ imde, Louise ve eĢi beni soğuk ama karĢıladılar, bu benim için aĢağılayıcı bir muameley di. Arlette ile birlikte hayvanat bahçesine gidiyor, ilginç Ģeyler yapıyor ve sonra da anneme üğruyorduk. Annem ve Andreas 187


www.eskikitaplarim.com

krmz

ona tapıyorlardı ve Arlette de kendini onların yanında huzurlu hissediyordu. Ben, çocukların ne kadar çabuk küçük insanlar olduğunun ve evlilik d ıĢında da bir hayat olduğunun farkına varıyordu m. Art ık zaman durmuyordu. Geriye bakt ığımda, kendi kendime, niye o kadar bloke olduğumu ve kalmaya karar verseydim ev liliğimin yürüyüp yürümeyeceğini soruyordum. Yaptığ ım Ģey doğru muydu? Val Arnolds'dan bir mektup aldım. Saatim halen ondaydı. Bana, benim eksikliğimi hissettiğini ve Ġngiltere'deki yaĢamın hoĢuna gittiğini yazmıĢtı. O bu mektubu bana, sanki baĢka bir gezegenden yazmıĢ gib i geliyordu. Ġngilizler yaĢamın tadın ı çıkarmasını biliyorlardı. O, partilerden, arkadaĢlardan, eğlencelerden ve spordan bahsediyordu. O halen devamlı at biniyordu. Ben Yo rkshire'ı düĢünüyor ve orada sonum ne olurdu diye soruyordum. KeĢke orada kalab ilseydim! Burada her Ģey çok ciddiydi; havada müzik yoktu, toplantı gecelerinde oyunlar düzenlen miyordu, komp liman yapılmıyordu, Ģaka asla yapılmıyordu ve öyle bir Ģey hoĢ görülmüyordu. Hatta Ġngilizce dilinde b ile bu açıkça görülüyordu: Çok iyi! Devam et! Ġyi! Ta mam! Affedersiniz ve Çok güzel görünüyorsunuz. Orada bunlar daha kibar v e neĢeli yankılanıyordu. Burada 'Ģaka' Ģüphe yaratıyordu. Ġsviçre'de geçird iğim yıllar boyunca kendimi karaya çıkmıĢ b ir balık g ibi hissediyordum, ama biliyordum ki Arlette'den dolayı asla Ġngiltere'ye dönemeyecektim. Val bana, onun en iy i erkek arkadaĢlarından biri o lan Ashley Brown'un da b ir zamanlar babamın çalıĢtığı kimya firmasında çalıĢtığın ı ve Ģimdi Basel'e tayin o lduğunu yazıyordu. Acaba beni arayabilir miy miĢ ve ben ona Basel'i gösterebilir miy miĢim? Ben, tekrar Ġngiltere'den biriyle karĢılaĢacağım ve Ġngilizce konuĢabileceğim için çok seviniyordum. Ashley bana telefon etti. HoĢ bir sesi vardı. Sonra, Aeschen Meydanındaki karako lun önünde buluĢmak ü zere sözieĢtik. Ilık 188


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

bir bahar günüydü ve üstümde beyaz fıyonklu, yeni, mavi b ir elb ise vardı. Saçlarım kısa ve dalgalıydı ve dinlen miĢ görünüyordum. Jimnastik dersleri bana çok iyi gelmiĢti, aĢama kayde diyordum ve kaslarım güçlen miĢti. Uzaktan onun beni beklediğini görd üm. Oldukça iri cüssesiyle sırtı bana dönük oturuyordu. Kafasının klasik yapısı ve Ġngiliz saç kesimi hoĢuma git miĢti. Yü zünü döndüğünde karĢılıklı olarak birbirimize gülü msedik ve ilk bakıĢta birbirimizden et kilendik. Birlikte köye annemi ziya rete gittik. O çok harika yemekler hazırlamıĢ ve masaya mu mlar yerleĢtirmiĢti. Yemekte Ġngiliz fıkraları anlat ıp kat ılmcaya kadar güldük. Bir yıl boyunca iliĢkimiz çok mutlu ilerledi. Ashley, Arlette'yi çok seviyordu. Birlikte çok eğlenceli vakit geçiriyorduk; yüzü yor, çadır kuruyor, yürüyüĢ yapıyor, sinemaya gid iyorduk ve Arlette ile b irlikte çocuk programların ı seyrediyorduk. Birbirimize âĢıkt ık. O bir haftalığına Ġngiltere'ye git mek zorunda kaldı. Ben, boĢanmadan ve diplo mamı almadan birkaç gün önce geri dönüyordu. Bir yıldır Tobias ile ayrıydık. Bu benim için büyük bir yüktü. BoĢanma kararı ve diplo mam hemen hemen aynı zamanda elime geçti. Sınav, anatomi, ritim, mü zik eĢliğinde dans, topla, iple ve çemberle jimnastik oyunlarının b ilg ilerin i kapsıyordu. Sonunda kazanmıĢtım! Ancak boĢanma süreci dehĢet vericiydi. Avukatım bana, benim konuĢmaya izin li olmad ığımı, onun beni savunacağını ve benim için mücadele edeceğini söylüyordu. Fakat annem ve Andreas halen metres hayatı yaĢıyorlardı ve onun bu mücadelesinin mü mkü n olduğunca fazla toz kaldırmaması, pek önemli görü lüyordu. Mahkeme salonundaki duruĢmada, korkunç suçlamalar duy mak zorunda kald ım ve bunlara karĢı kendimi savunamıyordum. Ben bir sürtükmüĢüm. DiĢ macununun kapağını kapatmayı boyuna unutuyormuĢum. Hatta bir defasında temiz kuru lama 189


www.eskikitaplarim.com

krmz

İKİS UA^E X

bezim b ittiği için yer bezini bulaĢık bezi o larak kullan mıĢmıĢım. Ben marifet li b ir Ġsviçreli ev hanımı ve becerikli b ir anne değilmiĢim. Olgun değiîmiĢim. Kötü. kötü, kötü. Üstelik zina yapmıĢım. Bir çocuk yetiĢtiremeyecek kadar beceriksizmiĢim, bunun sonucu da insanlar günah içinde birlikte yaĢıyorlarmıĢ. Tobias bizim geçimimizi karĢılamamakta direndiği için, Ariette ile yaĢayacağımız tek yer annemin evini de 'günah' yuvası olarak gördüğünden ve kızın ın burada yetiĢmesini istemediğ inden, o kız kardeĢi Louise'ye bırakıldı. Ne var ki duru m değiĢebilird i. Salonu terk ederken Tobias'm zafer dolu bakıĢlarım asla unutamıyoru m. Annem, Andreas, Ashley ve ben bir restoranda bir araya gel »

dik. Annem, " BoĢ ver. Biz zaten avukata, öyle küçük bir çocuk için yaĢlı olduğumu zdan öyle veya böyle, Arlette'yi yanımıza alamayacağımızı söylemiĢtik. Merak et me. Böylesi daha iyi. Sen özgürce mesleğini uygulayabilecek ve istediğin gibi yaĢayabile ceksin. Arlette'ye de Ġyi bakılıyor, hem diğer iki çocukla birlikte büyüyecek. Sen de onu zaten her üç haftada bir görüyorsun," diye açıkladı. Ashley asık b ir suratla onun sözünü kesti: "Onunla böyle ko nuĢmayınız! Daha Ģimdi çocuğunu kaybetmiĢ oiman m, nasıl bir Ģey olduğunu düĢünemiyor musunuz?" Bu beni rahatlatıyordu. Ağzıma bir lo kma koyamadığ ım yemekten sonra ikimiz u zunca bir yürüyüĢe çıkt ık. BaĢımı o mzuna koyup ağladım. Ne kadar cana yakın, Ģefkatli ve anlayıĢlıydı! Beni sıkıca kucaklıyor, hafif bir sesle teselli ediyor ve mendiliyle gö zyaĢlarımı siliyordu. Ġnanmasam da hayat devam ediyordu. Ben sadece Ariette ile geçireceğ im hafta sonlan için yaĢıyordum. O h ızla geliĢiyor, büyüyordu, ama ayrılık acısı hiç azalmıyord u. Cu martesileri saat on ikide onu alıyordu m ve her defasında Louise ile soğuk karĢılaĢ malardan korkuyordum. Ona tek baĢıma 190


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

sahip olabilmek için hemen oradan uzaklaĢmaya çalıĢıyordum. Biz birbirimize sarılıyor ve söyleyecek çok Ģeyimiz oluyordu. Beraberliğimizin her saniyesinin tadını çıkarıyor, geceleri birbirimize sokuluyor ve hikâyeler anlatıyorduk. Ancak ertesi gün yine ayrılmamız gerekiyor ve ağlamaya baĢlamadan birbirimizin gözlerinin içine bakamıyorduk. Pazar günleri çok acı dolu geçiyordu. Benim sevgili küçük kızım! Ben ona, benim tanıdığımdan daha sıkıntısız ve daha mutlu bir hayat sunabilmeyi isterdim ve Ģimdi ona hayatı zorlaĢtırryordum. Tobias'ın bu bize yaptığı, bir hafta sonu hariç bizi bütün ay ayırması, insanlık dıĢıydı. Masum çocuğuna zulmederek, benden öcünü alıyor gibiydi. Ondan öyle nefret ediyorum ki! Arlette ile birlikte geçirdiğimiz tatiller için hayatta kalmaya çalıĢıyordum. Okul tatilleri, rahatsız edilmeden birbirimize yakın olabilmemiz için tek fırsattı. Ben diplomamı aldıktan sonra Ashley'yle Arlette'yi alıp Lugano'ya gidiyorduk. Birlikte çok harika bir tatil geçiriyorduk. Ashley Ġngiltere'ye dönüyor ve ben bir sonraki tatilde Arlette ile seyahat edebilmek için gerekli parayı biriktiriyordum. Mallorca'ya uçuyorduk. UçuĢ sırasında Arlette bacağını koltuğun kenarına sürtüyor ve "Portakal kabuğunu bacağıma sürttüm,"diyordum. Yıllar sonra bile buna gülüyorduk. Uçak yolculuğu ve Mallorca bizim için büyük bir macera oluyordu. Bizim kumsala ve bahçeye bakan bir odamız vardı ve. hayatımızda ilk olarak Bougain (Mallorca'ya özgü bir ev tipi) villaları görüyorduk. Arlette o küçük leylak rengi fenerlere hayran kalmıĢtı. Yarı aç, serserice dolaĢan siyah bir kedi bulmuĢtuk ve onu mutfaktan gizlice besliyorduk. Onu geride bırakmak zorunda kaldığımızda, ne kadar çok gözyaĢı dökmüĢtük! Pierre ile tanıĢıyorduk, o hemen benimle evlenip Arlette'yi de evlatlık edinmek istiyordu. O Paris'ten geliyordu, ancak büyük çölde çalıĢıyordu. Ben ona, asla bir daha evlenmeyeceğimi, benim için evliliğin en kötü buluĢ olduğunu söylüyordum. Ben kendimi yaĢarken gömmek istersem bunu daha kolay bir Ģekilde yaparım. Bana kızmıyordu ve biz iyi arkadaĢ oluyorduk. Bizi arabasıyla gezdiriyor, tekne gezileri yapıyor ve mağaraları geziyorduk.


www.eskikitaplarim.com

krmz

KıĢ mevsiminde Arlette ile kayak yapmaya dağlara gidiyorduk. Mürren, Kandersteg, Lenk, Zermatt ve Gstaad'a gidiyorduk. Yaz tatillerimizi Mallorca'dan sonra Ascona'da, Ġtalya'da Fransa, Avusturya ve Comersee'de geçiriyorduk. Çadır kuruyor veya turlara katılıyorduk. Her Ģekilde birlikte olabildiğimiz için mutluyduk. Vedaları düĢünmeye dayanamıyordum. YaĢamını boyunca hep baĢkaları benden ayrılmıĢtı, oysa Ģimdi tam aksineydi. Önceleri bendim sürekli annemden uzaklaĢtırılan, iĢte Ģimdi aynısı kızıma oluyordu. Neden bunlar hep bana oluyordu? Neden ona? Tobias'la arkadaĢ kalmayı isterdim. Ayrılan ilk çift biz değildik. Fakat mahkeme salonundaki ifadesinden önce, ondan kaçtığım gün onun için öldüğümü söylemiĢti. Bir daha asla benimle konuĢmamaya yemin etmiĢti ve yemini tutuyordu. Tüm mesleki çalıĢmalarımı ve boĢ zamanlarımı değerlendirme planlarımı Arlette ile geçireceğim hafta sonlarına göre planlıyordum. Sadece bir hafta sonunu grip olduğum için boĢ geçmiĢti. Daha sonra bana ne kadar hayal kırıklığına uğradığını yazmıĢtı. Sabırsızlıkla beni beklemiĢ ve benim gelip onu alamayacağım kendisine iletildiğinde dünyası kararmıĢtı. Bir vakit Noel'den önce Arlette bendeyken ateĢlendi. Andreas onun yatması gerektiğini söylüyordu. Ben Louise'ye telefon edip durumu anlattığımda, ĢaĢırmıĢ halde, Tobias'la konuĢması gerektiğini söylüyordu. Sonra beni aradığında, Tobias'ın onu tam öngörüldüğü zamanda geri getirmemi emrettiğini, aksi takdirde polisle gelip onu alacağını söylüyordu. Biz cesur olmayı ve acımızı bastırmayı öğreniyorduk. Ben Ashley'den büyük destek ve teselli görüyordum. O yine üç aylı 192


www.eskikitaplarim.com

krmz

ğma Basel'e ata masını istemiĢti ve biz her boĢ dakikayı birlikte geçiriyorduk. Her üç haftada bir Arlette için özel bir Ģeyler yapıyorduk. O Ashley'ye hayrandı. Bu sonsuza dek böyle devam edebilirdi, ancak, o benimle evlen mek istiyordu ve ben bundan korku duyuyordum. Sonra hemen onun odasından kaçıyor ve onu orada yalnız bırakıyordu m. Eve gidip kendimi odama kilitliyor dum. Ne yapmam gerektiğ ini aklım kes miyordu. O bana telefon etti ve annem kapıya gelip bana, "Bunu ona yapamazs ın. O sana karĢı hep hoĢgörülü ve iyiydi. Yine neyin var?" dedi. "Bilmiyoru m." "O seninle evlen mek istiyor." "Biliyoru m." "Sen hep Ġngiltere'nin ve Ġngilizlerin eksikliğ ini duyduğunu söylüyordun ve iĢte Ģimdi hepsi gümüĢ tepside önüne sunulduğunda da çılgınları oynuyorsun. Olîy, ne istediğini biliyor musun acaba?" "Hayır! Ben korkuyorum." "Neden korkuyorsun? ĠĢte aradığın adamı buldun! O seninle Yorkshire'e g it mek istiyor, seninle Londra'da sergilere g itti, Ģehirde en iyi restoranlarda yemek yedin iz. Havaalanında bile ta nınıyorsunuz artık, her karĢılaĢ manızda birbirinize sarılman ızla anılıyorsunuz. Herkes, sizin ne kadar güzel bir çift o lduğunuzu konuĢuyor. Daha iyisini bulamazsın. O seni Ģımart ıyor, espri anlayıĢı çok iy i, A rlette'yi de seviyor, kendisi de sevgiye layık, yakıĢıklı da. A man Tanrım, baĢka ne istiyorsun?'* "Bilmiy orum. Ben sadece asla evlenmek istemiyorum. Bu çok korkunç. Bir insanın yaĢayabileceği en kötü Ģey. Evlenildiğ i andan itibaren hay at bir kabus haline geliyor. Ben yaĢamam ge rekeni yaĢadım.'" 193


www.eskikitaplarim.com

krmz

gına Basel'e atamasını istemiĢti ve biz her boĢ dakikayı birlikte geçiriyorduk. Her üç haftada bir Arlette için özel bir Ģeyler yapıyorduk. O Ashley'ye hayrandı, Bu sonsuza dek böyle devam edebilirdi, ancak, o benimle evlen mek istiyordu ve ben bundan korku duyuyordum. Sonra hemen onun odasından kaçıyor ve onu orada yalnız bırakıyordu m. Eve gidip kendimi odama kilitliyor dum. Ne yapmam gerektiğ ini aklım kes miyordu. O bana telefon etti ve annem kapıya gelip bana, "Bunu ona yapamazs ın. O sana karĢı hep hoĢgörülü ve iyiydi. Yine neyin var?" dedi. "Bilmiyoru m." "O seninle evlen mek istiyor." "Biliyoru m." "Sen hep Ġngiltere'nin ve Ġngilizlerin eksikliğ ini duyduğunu söylüyordun ve iĢte Ģimdi hepsi gümüĢ tepside önüne sunulduğunda da çılgınları oynuyorsun. Olîy, ne istediğini biliyor musun acaba?" "Hayır! Ben korkuyorum. ' "Neden korkuyorsun? ĠĢte aradığın adamı buldun! O seninle Yorkshire'e gitmek istiyor, seninle 5

Londra'da sergilere gitti, Ģehirde en iyi restoranlarda yemek yediniz. Havaalanında bile tanınıyorsunuz artık, her karĢılaĢmanızda birbirinize sarılmanızla anılıyorsunuz. Herkes, sizin ne kadar güzel bir çift olduğunuzu konuĢuyor. Daha iyisini bulamazsın. O seni Ģımartıyor, espri anlayıĢı çok iyi, Arlette'yi de seviyor, kendisi de sevgiye layık, yakıĢıklı da. Aman Tanrım, baĢka ne istiyorsun?" "Bilmiyorum. Ben sadece asla evlenmek istemiyorum. Bu çok korkunç. Bir insanın yaĢayabileceği en kötü Ģey. Evlenildiği andan itibaren hayat bir kabus haline geliyor. Ben yaĢamam gerekeni yaĢadım." 193


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Olly, ya ben ve Andreas? Bir evlilik bizde hiçbir Ģey değiĢtiremez." "Ben seni ve babamı gördüm." "Ama Ģimdi nasıl olduğuna bak!" diye bağırdı kapıdan. "Bu baĢka bir Ģey. Aynı değil, çünkü siz evlenemiyorsunuz. Ben Ashley'yle ömür boyu yaĢarım, ama bir daha asla bir adamın veya kanunların esiri olamam. Ben özgür olduğumu düĢünüyordum, ama biraz sonra kanun geliyor ve bana, neyi yapıp neyi yapamayacağımı ve benim çocuğumu yanıma alıp, alamayacağımı söylüyordu. Hayır! Asla, bir daha asla evlenmeyeceğim, eğer buna tahammül edip benimle bir ömür yüzüksüz yaĢayamayacaksa o zaman gitmek zorunda." "Olivia, sen ne söylediğini bilmiyorsun. Onu kaybetme riskine girme, onu yaralama. O eĢsiz biri. Ben böyle harika bir insan daha görmedim. Bu Ģansı bir daha bulamazsın. Bir de o Ġngiliz. Seni anlayamıyorum!" "Ben bile kendimi anlayamadım, boĢver. Ben hiçbir Ģeye yaramam. Çürük bir elma gibiyim. BoĢver sen beni, ben ümitsiz bir vakayım." Kapıyı ona açtım. "Off, anneciğim, kendimi çok berbat hissediyorum. Onu çok seviyorum ama incitmek istemiyorum." O telefona gidip, onun numarasını çevirdi ve ahizeyi bana doğru tuttu. "Olly?" "Ashley," diye hıçkırmaya baĢladım. O sadece, "Hemen oraya geliyorum. Seni seviyorum," demekle yetindi. Eve geldiğinde saatlerce konuĢmaya daldık. Ağlamaktan gözlerim ĢiĢmiĢti. O bir türlü, sevgisinin bana neden yetmediğini ve neden onunla dünyanın sonuna kadar gitmeye hazır olmadığımı anîayamıyordu. Yapmayı çok isterdim, ancak korkularım bunu mani oluyordu. 194


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bana kuyumcuda yaptırdığı yüzükleri gösterdi, küçücük sarmaĢık taçları. Daha önce asla bir sevginin böyle anlamlı sembolize edildiğini görmemiĢtim. Onu parmağıma takmak için can atıyordum, ancak, bunun mümkün olabileceğini aklım kesmiyordu. Bu korku, sevgimden büyüktü, arzumdan daha büyüktü ve bu yüzden kendimden nefret ediyordum. Bir ay sonra Ġngiltere'ye geri döndü. Onun yokluğunu çok derinden hissediyordum. YazıĢmalarımız üç yıl sürdü. Ara sıra bana uçak bileti yolluyordu. Uçmak istiyordum. Onu görmek istiyordum. Londra'ya geldiğimde onun kollarına koĢtum, beni kollarına aldı. Birlikte bolca gülüyor, konuĢuyor ve seviĢiyorduk. Yemeğe dıĢarı çıkıyor ve My Fair Lady, Salad Days ve The Boy Friends'i seyrediyorduk. Vera Swamis'te yemek yiyorduk, ilk defa Hint yemeği yemiĢtim. Bir caz lokalinde Ġngiltere'nin Gana elçisi ve eĢine rasladık. Daha sonra onların otelinin süitinde bize Magnum Ģampanyası ısmarladılar. Londra'da geçirdiğim her gün masal gibiydi. O bir daha asla evlilikten basetmedi, ancak, ne zaman göz göze gelsek kendimi oyunbozan gibi hissediyordum. ĠliĢkimiz üç yıl boyunca yan cennet, yarı cehennem yaĢatarak sürdü. Bu arada Basel'de jimnastik dersleri veriyor ve küçük tiyatro oyunlarında rol alıyordum. BaĢka adamlarla çıkıyor ve kendime aynı onlar gibi davranabileceğimi kanıtlamaya çalıĢıyordum. Ben de onlar gibi sevgisiz seks yapabileceğimi, onları kendi oyunlarıyla vurabileceğimi, kimi veya neyi istersem onu yapabileceğimi ve bu arada özgür ve bağımsız kalabileceğimi kanıtlıyordum. Ancak bu süre zarfında, sadece Ashley ve kendimi aldattığımı biliyordum. Bir sonraki Ġngiltere ziyaretimde, iki haftayı onun Yorkshire'deki yeni dairesinde geçirdik. Benim çocukken çok sevdiğim tüm yerleri dolaĢıyorduk. Babamın eski evinin önünde geldiğimizde eski hüzünlü yuvamı gördüm. Migrenim tutuyordu. Bayan Abbott*m evi ise boĢtu. KomĢusu onun öldüğünü söyledi. 195


www.eskikitaplarim.com

krmz

Benim dert dolu mektuplarıma hiç cevap vermemiĢti. Ertesi gün hafta sonunu Arlette ile geçirmek için geri döndüm. Böyle devam edemeyeceğini an lıyordu m. Aslında çok seviyordum, ancak, ço cuğumdan sonra en çok sevdiğim bu kiĢiy i yaralıyordu m. Arlette bıkıp usanmadan onu soruyor ve onun eksikliğ ini h issediyordu. Ashley'ye onunla asla evlenemeyeceğimi, Arlette'nin velayeti Tobias'da olduğu için, kızım olmadan Ġngiltere'ye taĢın mak istemediğimi yazıyordu m. O da bana cevap olarak, bunu yüz defa konuĢtuğumuzu , kendisinin Basel'de çalıĢabileceğ ini, evlen miĢ olursak Arlette'n in velayetini almaya çalıĢacağını yazıyordu. Daha sonra yine Ġngiltere'ye yolculu k yap mam gerekti. Onun boĢanmıĢ ebeveyni ile karĢılaĢtım ve ço k iyi anlaĢıyorduk. ġöminenin önüne oturup Muffîns ile Scones'in tadın ı çıkarıyorduk. Ġkley bataklıklanndaki en iy i bar ve restoranlarda dolanıyorduk. Ġngiliz yaĢam tarzı kanıma iĢlemiĢti. Kocaman bir yatakta yatıyor ve birbirimize olab ild iğince sarılıyorduk. Ne var ki ben orada kalamazdım. Sevgimiz dengeliydi; bu engellerin değiĢtireceği b ir Ģey yok gib i görünüyordu. Onun anne ve babası evleneceğimizi u muyorlard ı, benimkiler beni hep it iyorlardı ve o bana hep soran gözlerle bakıyordu. Son gecemizde beni hayatımdaki ilk gezinti yeri konserine götürüyordu. Sör Malcolm Sargent orkestrayı yönetiyordu ve konserin en sonunda tüm halk ve orkestra Land of Hpoe and Glory ( Ümit ve ġan ü lkesi) Ģarkısını birlikte söylüyordu. Ben, Ġngiltere'yi özveriy le sevdiğimi, b ir geleneği bulunduğunu, baĢka hiçbir ülkenin o lamayacağı kadar b ir bütün olduğunu fark ediyordum. Ancak ben asla oraya ait olmayacaktım. Havaalanındaki vedalaĢmada biliyordum ki bir daha asla görüĢemeyecektik. Kalb imin kırıldığ ım düĢünüyordum ve bunu fark ettiğinden emindim. Ġsviçre'ye geri döndüğümde Basel Ģivesine dönmekten nefret ediyordu m. Bu bana yabancıydı ve bu lisanın hoĢuma git med iği 1ÛA


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM anlıyordu m. Ġnsanların kuyruğa gireceklerine, kabaca birbirlerini ittirmeleri beni kızd ırıyordu. Ġngilizlerin sakin, sessiz ve kibarlıkların ın yerine, buradaki b it mez tükenmez koĢuĢturmadan nefret ediyordum. Bendeki bu Ġsviçrelilikten de nefret edivordiım. Ve biliyordum ki haksızdım. Ashley'nin mektuplarını yanıt lamıyordum. Ben yeni bir da ire alıyordu m ve annemden, eğer benimle görüĢmek isterse ona, tamamen bittiğini söylemesini istiyordum. Günün birinde annem bir telgrafla bana geliyordu. Ġçinde "NiĢan töreni Avevard Hotel'de olacak. Sen in ve benim ailelerimiz davetlid ir. Bu be nim son denemem. Bana gel, sevgilim," yazılıydı. O tarihe kadar daha üç hafta vardı. Ben telgraf çekiyordu m: "Seni seviyoru m, ama asla evlen meyeceğim, bitti." Beni görmek için hiç durmaksızın iki gün boyunca Fransa'yı boydan boya geçiyordu. Ben, sanki onun bana giderek yakla Ģtığını hissediyordum. Eski Toppolino'ma bin ip, nereye gittiğ imi kimseye söylemeden Main z'deki arkadaĢlarıma gid iyordum. On lar, * politik skeçler yapan, bir kabare topluluğundaydılar, adı 'Arche Noah'dı. On ları metin yazarı Hans Dieter Hüseh bir dâhiydi. Me tinleri Ģiirsel, bilgesel ve mizah doluydular, Bu topluluğu, Koltuk Tiyatrosu'ndaki Nagasaki'nin Çocukları adlı oyunun galasında tanımıĢtım. Bu topluluk Baseî'i kendisine hayran bırakmıĢtı. Gö zlerimizin önünde toplumu mu zun resimlerin i ve yaĢamın trajiko mikliklerini teĢhir ediyorlard ı. O ko mik sahnelerde insan, sanatçılar ve komik olaylarla ö zdeĢleĢebiliyordu. Dünyanın ne tür bir çıkmazd a olduğunu açıkladıklarında insan ümitsizlikten ağ layabiliyordu, Hüsch epinete kendisi eĢlik ed iyor ve ben onun mimikrilerini ve eleĢtirici met inlerin i fevkalade buluyordu m. Sa natçılar her oyunda benim nas ıl ön sıralarda oturduğumu görmüĢ olmaları gerekir. Ço k geçmeden tüm programı ezbere b iliyordum. Bir akĢam gösteriden sonra tanıĢıyor ve arkadaĢ oluyorduk. Çiftlerden biri beni Mainz'e davet ediyordu.


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Mainz'de aradığımı bulduğumu sanıyordum: DüĢünmeye teĢvikler ve iddialı tartıĢmalar, büyük sanatsal ve konuĢma yetenekli insanların parlaklığı. Duman altı olmuĢ mekânlarda oturuyor ve çok az uyuyordum; bir dakika içinde bende yeni bir görüĢ ĢimĢek gibi çakıyordu ve sonrasında daha iyisi ile de çürüyordu. Bir Ģey bilmediğim tekrar gözlerimin Önüne seriliyordu. Daha uzun kaldığım sürece daha tedirgin oluyordum. Evrim teorisi sağlam ayaklar üzerinde durmuyordu, Tanrı'nın varlığı kanıtlanamıyordu, bazı entelektüel insanların ve büyük düĢünürlerin çıldırmalarına ve zengin adamların iflas etmelerine ya da kendilerini yok etmelerine ĢaĢmamak gerekirdi. DıĢarıda var olduğunu sandığım dünya ve insanın gerçekliliği tartıĢılmalıydı, dünya varlığını yitirmiĢ görünüyordu. Gerçekler kaya gibi ağırdı ve benim kolayca inanarak sa vunduğum fikirler hayaîmiĢ. Sadece günlük olaylarda yatıyormuĢ gerçek, fakat açığa çıkmaları için bunları kavrayıp bilincine vararak yaĢamayı öğrenmeliydim. Buna inanmak istemiyordum, Ben, keĢfedilmeyi bekleyen uçsuz bucaksız dünyaya inanıyordum ve izlerimi bırakmak istiyordum, yaĢamımda bir Ģeyleri ka nıtlamalıydım. 1

Ben Mainz'de Taust'lu geceler geçirirken, ümitsiz Ashley Baseî'e ulaĢıyordu. Daha sonra annem, onu teselli edemediğini anlatıyordu. Çocuk gibi ağlamıĢ ve benden vazgeçmesi gerektiğini kabul edemiyormuĢ. Onun acılarını duymak istemiyordum. Mainz'deki on günden sonra yine bir parça hayal kırıklığına uğramıĢ bir halde ve daha yalnız eve dönüyordum. Annem, benim çok katı ve insanlık dıĢı davrandığımı söylüyordu. Ashley'm son yıllarda benim için yaptığı o kadar Ģeye rağmen, sanki bir bıçakla onun kalbini oymuĢum gibi, onu bir vuruĢta yıkmıĢtım. Ben elimden bir Ģey gelmediğini tekrarlıyordum. Onun yokluğunu çok hissedecektim, ama bitti iĢte. 198


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Arlette de onu özlüyordu. O harikulade güzel küçük bir kız olmuĢtu. Saçları iki örgü halinde örülmüĢtü, gamzeleri, kırmızı yanaklan ve on diĢlerinin arasındaki boĢluk ve parlak yeĢil gözleri vardı. Birlikte oynuyor ve gülüyorduk, ancak pazar günleri gözyaĢlarıyla bitiyordu. Bu akĢam ayrılıklarının acısı yıllarca hiç azalmadı. Onu tekrar eve götürdükten sonra, kapanan kapını önünde duruyor, ağlamasını ve sinirli Louise'nin ona küstahça, "Ben senin pis iĢlerini yapmak ve gözyaĢlarına dayanmak zorundayım. O hazır çocuğu alıyor ve sadece onunla oynaması lazım. Ye Ģimdi! Ye ki iĢim bitsin artık! Sana hizmet etmek için buradayız zaten. Ye ki zamanında yatağa gidesin!" dediğini duyuyordum. Off, ne acı vericiydi bu ses tonu! Benim küçük kızım.


www.eskikitaplarim.com

krmz

199


www.eskikitaplarim.com

krmz

15 aptığım iĢe odaklanmaya çalıĢıyordu m. Sabahlan saat yedide baĢlayıp öğleden sonraya kadar birço k okulda spor ve jimnastik dersleri veriyordu m. Bu çok zah metli bir iĢti, çünkü öğrencilerimin çoğu 13 ila 19 yaĢlan arasındaki gençlerdi ve benden daha uzun boyluydular, onları terlet mek ve d isiplini sağlamak için ço k çalıĢ mam gerekiyordu. Bazı zamanlarda öğlenden sonraları yaĢlılar yurduna, yaĢlı insanları formda tut mak için antrenman yaptırmaya gidiy ordum. Oturduğumuz yerde mü zik eĢliğ inde, ayaklarımız ve ellerimizle daireler çiziyorduk; geriliyor, bükü lüyor ya da topu karĢılıklı birbirimize yuvarlıyor veya at ıyorduk. Çember halinde duruyor, karĢılıklı birb irimizin sırt ına ve ensesine masaj yapıyorduk. Bu alıĢtırmalardan büyük zevk alıyorlardı. AkĢamları, takviye oku llarına rit mik ku rsları veriyordum ve Cu martesi sabahları kiraladığım stüdyoda özel dersler veriyordum. Bir süre haftada 52 saat jimnastik dersi veriyordu m. Tatillerde hep Arlette ile seyahat ediyordum. Bundan daha iy isi o lamazd ı. Geri kalan zaman larda ise büyük düĢünmek için çok yoğun ve de bitkin oluyordum. Kendime elbiseler alıyor ve en pahalı kuaföre g idiyordu m. Gü zel Ģeyler yapıp, kendimi Ģımart maya ihtiyacım vardı. Yine de bu zenginliklere rağ men ken dimi boĢ hissediyordum.

200


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Karnaval eğlencelerine ve balolara g idiyor, en orijinal kos tüm için ödül alıyordu m. Dans ediyordum, flö rt ediyordum. Çok rahattım, ancak, içimdeki sesi bir türlü susturamıyordu m. Mutlu olmad ığımı kabuüenemiyordu m. Mutlulu k neydi? Hepimizin buna hakkı olduğu gibi gülünç b ir fikre nereden varmıĢtım? YaĢam daha ziyade mutsuzluktu: Bir kader s ıralaması, bazen iy i ba zen kötü tesadüflerin sıralan ıĢı ve insan bunları yaĢarken diĢlerini sıkması gerekiyordu. On yıl geçip giderken ö zgür olduğu mu düĢünüp, bu yüzden de memnun o lmam gerekt iğiy le avutuyordum, iç savaĢımda, vicdanımı her defasında biraz daha geri iterek, zirveleri ve uçuru mları yaĢıyordum. Çocukluğuma, yaĢamımdaki tü m cam kırıklarına bakıyor, tü m bunların suçunu anneme yükiüyordum. Neden babamın bana neler yaptığını fark et medi? Neden beni hep u zaklara gönderdi? Neden benim de çevredeki herkes gibi mut lu bir ailem olmadı? Neden kendimi halen daha her yerde it ilmiĢ gib i hissediyorum? Neden? 4

* Anneme karĢı kin doluydum; yanında olduğum zaman lar hep uslu kızı' oynamama, hep onun beklentileri doğrultusunda hareket

etmeme, onun isteklerini veya istemediklerini uygula mak zorunda oluĢuma kızıyordum. Sürekli onun iğneleyici sert bakıĢıyla karĢılaĢıyordum, "Bırak onu Olivia!" diye beni küçük duruma düĢürüyordu. Ben halen ve tamamen onun avucunun içindeydim. Ben ve özgürlük. Özgürlük neydi? YaĢamım sınırlamalarla doluydu ve ben kendi içime hapsedilmiĢtim. Bazen kafamı duvarlara vurmak istiyordum. Elime ne geçecekti? Sanat, içinde kendimi unuttuğum tek Ģeydi. Ġy i bir film gördüğümde, Cocteau'nun La Bella et la bete'i gibi veya Les Enfants du Paradis gibi, içimde bir Ģeye kop mak istiyormuĢçasına bir ateĢ yanıyordu. Dünyaya hâkim olan kaba kuvvet, savaĢ tehlikesi beni buluyordu. Her türlü h issizlikten nefret ediyor.. Tobias'ın b ize ve çocuğumuza yaptıklarını korkunç buluyor 201


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"1 dum. Ve insanlar savaĢlarda, savunmasız çocuklara ve hayvanlara neler yapmıĢlard ı! Neden sadece sevgi, güzellik, mizah ve iyi duygular olamıyordu? Neden kıskançlık, para hırsı, illü zyonlar ve rekabet vardı? Mo zart'ın Büyülü Flütlerimi dinlediğimde böyle büyük ve saf bir eser yaratabildiği için gözlerim yaĢanyordu! Benim için Mo zart diğer ko mpo zitörlerden daha çok ıstırabı yen miĢti. Böyle yüksek uçuĢlardan sonra genellikle yine gerçeklerin zeminine çakılıyordum. Posta kutusunda ödenmemiĢ bir fatura buluyor veya kızlarla kavgaya tutuĢuyordum. Ya da Arlette'nin çamaĢırlarını yıkarken çok çaba harcıyordu m. Zira halen bana yeterince hamarat bir ev kadını olamad ığım için yan bakılıyordu. ÇamaĢırlar çekiyor veya boya veriyorlard ı.

Onun eĢyalarını ütülemek sin ir törpülüyordu. Halen hâkimin sözleri ku laklarımdaydı: "DiĢ macunu tüpünü açık bırakıyor. Yer bezmi bulaĢık bezi olarak ku llan ıyor." Veya evlenince akraba olduğum kiĢilerin, "Ġngiltere'de kadın lar yataklarını havalandırmıyorlar mı, pürüzsüz serilmiĢ çarĢafa d ikkat et mezler mi?" gib i s özlerini duyuyordum. Bunları düĢünmek bile beni zıvanadan çıkarmaya yetiyor. Bir kez dahi o lsun o acı verici an ı hatırlamadan elime bir kurulama bezi veya bir d iĢ macunu tüpü alamadığım için kendimi değersiz hissediyordum! AkĢam kurslarında, mükemmel o lduğunu düĢündüğüm bir kadınla tanıĢtım. O da benim g ibi balık burcunda doğmuĢtu ve birbirimizden daha ilk bakıĢta elektrik almıĢtık. Adı Claire'ydi. YaĢça benden büyüktü ve atkuyruğu yaptığı, kızıl kahverengimsi u zunca saçları vard ı. Ço k sevimli görünüyordu. Birlikte halk oyunları oynamaya baĢladık. Hafta sonlan boĢ vakitlerimde onunla çok güzel vakit geçiriyorduk, Ġlk kez kendimi bu kadar yaratıcı hissediyordum. Birlikte aile eğlencelerine, düğünlere ve 202


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM

akĢam gösterilerine katılıyor, epey alkıĢ topluyorduk. Bu bana sevinç ve para getiren yeni bir çalıĢma sahasıydı. Kursa devam eden kadın ya da erkek birçok kiĢiyle arkadaĢlık ediyordum ve Basel'de kendimi yavaĢ yavaĢ evimde gibi hissetmeye baĢlıyordum. Ders planım çok ağır gelip de sırtıma yük binince, bazı zamanlarda sabah ve akĢamlan Ġngilizce dersi vermeye baĢladım. Ben Basel Ģivesinden daha akıcı Ġngilizce konuĢtuğumu akĢam okulu müdürüne söylediğimde o da Ġngilizce öğretmeni aradığını ifade etmiĢti. O andan itibaren on yıl boyunca devam ettirdiğim bu ders bana büyük zevk yaĢatmaya baĢladı. Bu sayede arkadaĢ sayım arttı. YavaĢ yavaĢ pul gibi arkadaĢ biriktiriyordum. AkĢam okulundan yeni bir arkadaĢ - Roland adında - beni yemeğe davet etti. Daha sonra da Claire'de kaldığım bir gece ona Ronakfı övmekle bitiremedim. Zayıf ve esmerdi, parlak mavi gözleri vardı. Ertesi gün Claire ve benim bir dans gösterimiz vardı ve o da bunu izlemeye gelmiĢti. Ve artık daha sıfcbirlikte çıkmaya baĢladık ve sonra o bana PaskaĠya'da onunte. Yunanistan'a gitmek isteyip istemediğimi sordu. Adette bu PaskaĠya'da Tobias'la beraber olacağı için kabul ettim, daha önce Yunanistan'a hiç gitmemiĢtim. Ne kadar güzel bir ülkeydi! Ve Atinal GüneĢ ıĢıklarıyla kavrulmuĢ, Akropol'ün kendini ortaya çıkardığı .Ģehir. Daha sonra ziyaret ettiğimiz adalar ve eski Ģehirdeki arkadaĢça.ye sıcak kalpli insanları, bizi her gün yeniden neĢelendiriyordu. Mykonos bir adanın mücevheriydi: Beyaza boyanmıĢ evler ve parlak mavi gökyüzündeki yel değirmenleri. Evcîl bir pelikan kumsalda, güvenli bir Ģekilde turistlere doğru geliyordu. Tek tepesinde yel değirmeni olan küçücük ada lo'da dar patika yollarda yükleri eĢekler taĢıyordu. Ġnsanlar bizi selamlamak için evlerinden çıkıyorlardı ve bize yemek ve kalabileceğimiz yer teklif ediyorlardı. Etrafımızı çocuklar sarıyor ve bize gülücüklerim hediye ediyorlardı. 203


www.eskikitaplarim.com

krmz

ĠRĠS GALEY

Oly mposî Beyaz antik sütun ve heykellerin arasında yetiĢtirilen o çiçek cü mbüĢünü her zaman hatırlayacağım. Yüce 'sel v i ağaçlarım, hatırı sayılır sakinliğim ve her taraftan fıĢkıran inanılmaz derecedeki parlak ıĢığın ı çok sevmiĢtim. Bu ıĢığın dünyada baĢka hiçbir yere olmadığı söyleniyordu. Roland ve ben küçük müzenin önünde oturuyor ve hayretie kahverengi karıncaların, ĢaĢılacak b ir güçle, kaba sarı ku mu deliĢlerini seyrediyorduk. Biz, her tarafı dağlarla çevrili Ġsviçreliler için en büyük olay denizd i. Ve sonra bu adam, tatilin ortas ında, birdenbire sakinliğin i y itird i. Kos Adası'ndaydık. Ko rkudan, fal taĢı g ibi açılmıĢ gözlerimin önünde, bu mav i gö zlü sürekli gülü mseyen, neĢeli adam, kötü, uğursuz bir Ģeytana dönüĢmeye baĢladı, kelimenin tam anlamıyla tüyler ürpert iciydi. Andreas'm ödünç verdiği kamerayı b ir kayaya fırlatıp, sonra yeni kiraladığımız odaya dalarak eline ne geçtiyse yere çarpmaya baĢladı. ġaĢkına dönmüĢtüm ve korkuyordum. Onu tanıyamamıĢ mıydım? Köydeki küçük bir balıkçı lokaline kaçıp kafamı toplamaya çalıĢtım. Neler o luyordu? Sabah bir yürüyüĢe çıkıp b irbirimize karĢılıklı bir kitaptan bir Ģeyler okuduktan sonra, kumsalda oturup -daire hakkında konuĢmuĢtuk. Ben ona o sırada. Claire'nin baĢından geçen hüzünlü bir aĢk iliĢkisini halen unutamadığ ım an latıyordu m, o b irdenbire bağırdı ve " Canı cehenneme Claire'nin ve onun eski aĢkı hakkındaki bu konuĢmanın da. Ben üçüncü kez boĢandım ve evlilik dıĢı üç, evlendiğimden de beĢ çocuğum var. Canı cehenneme Ģu önemsiz saçma sapan hikâyelerin! Sen önünde kimin olduğunu bilmiyorsun bile. YaĢamımda ne kadar çok hata yaptığımı buseydin sadece ağlardın. Sen kendini kim zan nediyorsun, bu halk dansların ı Yunanlılarla yapan, herkesi güzel gözlerle süzen, hep onlarla bir çember içinde ve ben buna dahil 204


www.eskikitaplarim.com

krmz

T değilim ve bir tarafa it iliyoru m," diyordu. Sonra ağlamaya baĢlamıĢtı ve o kuvvetli h ıçkırıkları alt ında aniden kameray ı fırlat ması ço k fena olmuĢtu. KoĢup uzaklaĢırken, "Hep ben dıĢlanıyoru m, sanki yaĢamdan cam duvarlarla ayrılmıĢ gib iyim" d iyordu. Tereddütlü ve huzursuzdum, aslında yola çıkıp git mek istiyordum, ama ona acıdığ ım için odaya geri döndüm. O akĢam onu koca bir bebebkmiĢ gibi kucağıma alıyor, sallıyor ve teselli et meye çalıĢıyordum. O ise bana baĢından geçenleri anlatıyordu. Her defasında, sanki ona yaĢamın kapısı kapalı kalıyordu ve o dıĢarıda durup oradan gözetleyebiliyordu. Sürekli yeni eĢler aramıĢtı ve onları taklit edemeyince y ıkıcı oluyordu. Partneri art ist olunca o da artist olmak istiyordu, o dans ettiğinde, o da dansçı olmak istiyordu. Fakat her Ģey için çok yaĢlıydı ve yaratıcılığ ı yoktu, böylece ö zlemini yerine getiremiyordu. O zaman da kin ve tahrip zevki besleniyordu ve buna karĢı hiçb ir Ģey yapamıyordu. Artık problemleri hakkında konuĢabildiğ i için her Ģeyin mutlaka daha iyi olmas ı ^gerekt iğini düĢünmeye baĢlamıĢtı. Art ık yıkan mıyor ve elbiselerin i değiĢtirmemek istemiyordu. Çok iğrenç kokuyorve aĢırı içiyordu. BeĢinci gün o masayı ve yatağı yerle bir etti. Ben o •sırada henüz d ıĢarıdaki tuvalete yeni g it miĢtim ve gürültüyü duyuyordum, Yerde yatıp sızıncaya kadar saklan mıĢ ve sonra gizlice süzülerek eĢyalarımı valize yerleĢtirip oradan uzaklaĢ mıĢtım. O gün öğleden sonra küçük b ir balıkçı lo kalindeydik. Zeytinli salata, galeta ve beyaz keçi peyniri yemiĢtik, ö zel çamsakızı aro malı olan beyaz Ģarap içmiĢtik. O sırada arka arkaya b ir-ıkı, sonra da beĢ adam kalkıp dans etmeye baĢladılar. Kadın lara ' mendil u zatıyorlar ve böylece çemberlerine çekiyorlard ı. YaĢlı bir balıkçı da bana mendil uzat mıĢtı ve gönüllü olarak çembere katılmaya hazırdım. Bu an i Yunan dansı, yaĢadığım en harika Ģeydi. Onların bu "Sirtaki" ile yaĢam sevinçlerini ifade et me Ģekilleri ve tü m sıkıntıları geride b ırakmaları benzersizd i. Bu de


www.eskikitaplarim.com

krmz

rinlere kök salmıĢ geleneksel topluluk duygusunu, bir zamanlar Basel'de karnavalda yaĢamıĢtım. Herkes tamamen çözülmüĢ ve aynı mutluluk duygusuna kapılmıĢ görünüyordu ve ben Zorba'dz Antony Quinn'i bunun için kıskanıyordum. En azından burada gerçek, yapmacıklığm arkasında kalmıyordu. Çocukluğumdan beri aradığım mutluluk buydu. Çocukken bu yüzden kandırılmıĢtım. Mutluluklar çok ender karĢıma çıkıyordu ve çıktığında ise mutlaka mahvedecek biri oluyordu. Beni Atina'ya götürecek olan gemiye doğru yol alırken aklımdan bunları geçiriyordum. Basel'e geri dönüĢ vakti gelmiĢti. Yunanistan yolculuğundan sonra arabamın silecekleri altında güller görmüĢ, içlerinde Roland'ın benim kendisine geri dönmemi rica ettiği, kendisine güvenmemi istediği mektuplar bulmuĢtum. Ne var ki ben bu iliĢkiye yeniden baĢlayacak kadar cesur değildim. Kendimi iĢime veriyor ve Arlette'yle ilgilenmeye çalıĢıyordum. Bu sıralarda dairemin kontratı iptal edildi ve ben yine anneme faĢınmak zorunda kaldım. Onun klasik titizliğinden dolayı sürekli tartıĢıyorduk. Bir gün iyi gidiyordu, ikinci gün yine benimle konuĢmuyordu. Öyle zamanlar oluyordu ki ne yapsam yaranamıyordum. Bazen geç geldiğimde, o gıcırdayan merdivenlerden mümkün olduğunca sessiz ve özenle çıkıyordum. Ama o, adım kötüye çıktığı için sağlıklı uyuyamadığmdan .endiĢeleniyordu. Evde kaldığım zamanlarda sürekli dırdır ediyordu, çok fazla su ve elektrik harcadığım, onun yüz temizleme sütü ve pamuğuna dadandığım için yakmıyordu. O sıralarda üst üste halı koruyucuların üstüne halı koruyucu koyuyor ve tüm bunların üzerine bir de plastik koruyucu geçirmeye baĢlıyordu. Evde yürümek yavaĢ yavaĢ engelli koĢuya benziyordu. Çaresizlik Ġçinde yeni bir ev aramaya koyuldum. Bitkindim ve toparlanacak gücüm yoktu. Hiçbir iĢim olmadığı günlerde yatağıma sığındığımda annem küçümsemesini 206


www.eskikitaplarim.com

krmz

öyle belli ed iyordu ki kendimi tekrar toparlamak zorunda kalıyordum. Ben de sonra suçluluk duygusuyla herhangi bir yere oturuyordum Çünkü o kap kaçakla gürültü kopartıyor veya elektrikli süpürgeyle evi süpürüyordu. Asla sessiz sedasız bir yere çekilemezdim. Bunun sonucunda da, öyle keyifsizce iĢ yapıyordum ki, elimi neye atsam sonuçta karĢılıklı birbirimize sin irleniyorduk. Bazen Claire'ye kaçıp g idiyor ve içimi döküyordum. "Birço k insanın sevme yeteneği yoktur, sevemez veya sevmekten korkarlar," diyordu o bana. "Gerçek insanlık, paylaĢmaktır; kendini ifade et mekt ir ve b irlikte geliĢmektir, ancak sevgi suçluluk duygusu altında eziliyorsa, insan kızgın, kinli ve sonucunda da yıkıcı olur. Ronald bu tarz problemlere sahip bir insan olabilir, reddedilmeler ve suçlulu k duygularıyla dolu... Annen gibi." Claire bana her zamanki nutuklarından birini çekiyordu. Yine de onu dinliyordu m: "Ġçimizden sadece birkaçı gerçekten sevebilir. Ben bir ara senyörlerin sevgi ü zerine b ir konferanslarına g it miĢtim. Orada deniyordu ki, sevgi kendini unutmak de mekmiĢ. Bu gerçekten doğru mu, biz gerçekten kendimizi tümüy le karĢımızdakine mi odaklıyoru z; onun, kad m veya erkek olsun, tatmin olmas ını, onun mutlu luğunu düĢünüyor muyuz? Yo ksa onları kendi ihtiyaçlarımızı tat min et mek için mi kulla nıyoruz? Ġnsanları kullanıyorsak bunu gerçek sevgi olarak kabul edebilir miy iz?" "Oliv ia, sen bana kendinden o kadar bahsettin ki ben, yalnızlığın sana verdiği acıyı ve senin sevilmeye ihtiyacın olduğunu biliyorum. Sen manevi sevgi ve yakınlığa susamıĢsın. Biz acılarla dolu b ir dünyada yaĢıyoruz, canım. Acı çeken kiĢi sadece kendini düĢünür. Sen acı çekiyorsan, arkadaĢın da çekiyorsa o zaman b irbirini teselli et mek zordur. Kendimizi unutamay ız. Biz kendi bencilliğimize kapılmıĢız, baĢkaların ın ihtiyaçları 20?


www.eskikitaplarim.com

krmz

m görecek gözlerimiz yoktur. Sen problemlerini çö zemed iğin, bağıĢlayamadığra, unutamad ığın, geleceğ ini engellemesin diye geçmiĢini geride bırakamad ığ m sürece, mutsuzluk ve özlem dolu olacaksın. Ancak bu engellerle dolu yaĢamda en zor Ģey bunu öğrenmektir." Kendimi sanki dayak yemiĢ gibi hissediyordum. Bunu asla baĢaramazd ım. Söylemesi çok kolaydı, ancak, bunu pratiğe geçirmek yürek isterdi. "Öyle üzgün üzgün bakma, Olly. Sen en doğru olanı yaptın, en azından, düĢünmeye çalıĢıyorsun. Sorular soruyorsun, vazgeçmed in. Bak doğduğumuzda, bir gül to murcuğu gibiy iz. DıĢ dünyaya kapalı ve kırılgan. Biz sadece güvenmeyi öğrenir ve yeteneklerimizi geliĢtirebilirsek, sevgi ve sıcaklığı bulabilirsek açılıp geliĢebiliriz. Bunlar o lmadan normal geliĢimimizi tamamlayanlayız." "Ben doğum esnasında cenin suyu yutmuĢum. Ondan sonra her Ģeyi çıkarmaya baĢlamıĢım ve beni sadece bitki çay lanyla beslemiĢler. Gece ve gündüz bağınyormuĢum ve annem beni almak istediğinde onu iki kolu mla b irden itiyormuĢum ve mosmo r o luyormuĢum. BaĢında üç çocuk ve üstüne üstlük yine ha miley ken beni reddetmeye baĢlamıĢ. Hiç hatırlamıyoru m annemin beni veya benim onu sevip okĢamıĢ olduğumuzu. Babamla onun aras ında hiç duygusallık görmedim. O içine dönük, sadece çalıĢan ve uyuyan bir adam gibi görünüyordu. Her Ģeyle annem ilg ilen iyordu. Diğer kardeĢlerimle çok tarafsız geçinebiliyordu. A ma ben kendimi hep dıĢlanmıĢ hissediyordum. Olly, ben sevmeyi öğrenmed im. Sevip ve sevildiğim ilk defada da o derece bağlandım ki o beni daha genç bir kad m yüzünden on beĢ yıl önce terk edip gittikten sonra, onu asla unutamadım. Sen de onu yaĢamadın. Hep uzaklaĢtırıldın. Tabii ki kiĢiliğ inin geliĢ memesine ĢaĢmamak lazım. Ama tü m bunlara rağ men yaptığın Ģey çok

208


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

etkileyici. Cesaretine imren iyoru m, hep yeniden bir iliĢki kurma savaĢı veriyorsun." "Claire, ben seksten nefret ediyorum. Ben i her defas ında korkutuyor, ama kendimi buna zorluyormuĢ gibi h issediyorum. Sanki bununla korku mu yen meyi öğren mek istiyorum. Ümitsiz bir Ģekilde 'normal' olmaya çalıĢıyoru m. Bir iliĢki yürümed iği zaman veya ters gittiğinde, beceremed im hissine kap ılıyoru m, .haksız olduğumu düĢünüyorum ve sahip olduğum en ufak de recede özgüvenimi de tekrar yitiriyoru m. A rlette'ye gerekli aile sıcaklığını, sevgiyi ve huzuru veremed iğim için kendimi aciz bir anne olarak görüyoru m." "Bu iĢte Ģeytan çemberi! Eğer sen sevgi ve huzurun ne olduğunu öğrenmediysen, eğer gerçek bir aileye sahip olrnadıysan bunların hepsini nasıl devam ettirebilir, iletebilirsin ki? Bu senin kabahatin değil. Sen öğren meye çalıĢıyorsun. Ve sanırım, bu esnada sana iyi bir terapi desteği gerekli." "Bunu çok zaman önce denedim. Korkunçtu! Doktorun neden bahsettiğini dahi anlamadım. Sonra o aptalca testler. Bunlarla ne kendimi anlamay ı ne de sorunlarımı çözmeyi öğrendim. Onlardan öğrenebildiğim tek Ģey, inanılmaz derecede yüksek IQ'm olduğuydu. Bunun bana ne yararı var ki?" "Bir sürü farklı psikolojik gruplar ve tedavi yöntemleri var. Belki de sen en uygun olanını henüz bulamadın? Bak, çaya kâlsana. Seninle konuĢmak isterdim. Seni böyle hüzünlü görmek bana acı veriyor. Bu kadar az özgüveninin o lması için hiç sebep yok. Senin Arlette'ye nasıl davrandığını gördüm. Sen harika* b ir annesin ve o da seni her Ģeyden çok seviyor. Ne yazık ki biz Ġsviçreli kadınlar, erkek bağımlısı ve erkek ağ ırlıklı b ir topluluğa kayıtsız Ģartsız teslim o lmuĢuz. Birkaç y ıl içinde Arlette'yi tek baĢına büyütebilirsin. Ayrıca da Tobias'da daha olgun bir adam çocuğunu böyle insanlık diĢi Ģartlara zorlamaz ve düzelt ilmeyecek zararlar vermeye kalkıĢ mazd ı. Onun gururu ve egoizmi ço


www.eskikitaplarim.com

krmz

cuğunun rahatından daha önemli. O bir gün bunu ödeyecek, ama o zaman da Arlette ve sendeki zararlar onarılmaz olacak. Senin yapabileceğin tek Ģey, beraber olduğunuz her an, tüm sevgini kızına vermendir. Öteki türlü sadece sabrım deneyeceksin. Eğer çok çalıĢır, iç ve dıĢ huzurunu sağlamayı öğrenirsen mahkemeye çıkıp yaĢam Ģartlarının değiĢtiğini gösterebilirsin." Claire beni sıkıca kucaklıyordu. "DeğiĢimin dıĢ dünyadan veya bir adamdan gelmesini bekleyemezsin! Kendini olgunlaĢtırmayı kendi üzerinde dene. Kendine güvenmeyi, değer vermeyi öğrendiğin zaman, baĢkalarının seni yargılamakta ve hor görmekte haklı oldukları düĢüncesine sahip olmayacaksın. Bir partnerden diğerine gittiğin sürece kendini her defasına biraz daha kaybedeceksin. Sadece sen kendin için iyi bir arkadaĢ ve partner olabilirsin, ancak o zaman baĢka birine de iyi bir arkadaĢ ve eĢ olabilirsin. Senin bunu baĢarabileceğine eminim, zira ben seni fevkalade, değerli bir inĢan olarak tanıdım. Sadece bizim seni, üzerine yığılan bu molozlardan çıkarmamız lazım! Evet, ne yemek istersin?" j "Ah Claire! Senin arkadaĢlığın bana öyle iyi geliyor ki. BaĢlangıçta benim canıma okuyacağını sanıp bazen korkuyordum, ama Ģimdi söylediklerini dinlediğimde, beni gerçekten beğendiğini fark ediyorum ve senden o kadar çok Ģey öğrenebilirim ki. Seni seviyorum. Sen, Ģimdiye kadar karĢıma çıkan en harika insansın." "Abartıyorsun! Asıl ben seni tanıdığım için minnettarım. Senin verdiğin jimnastik dersleri beni çok mutlu ediyor. ĠĢini harika yapıyorsun. Görüyor musun? Bu övünebileceğin bir Ģey! Benim bir sürü değiĢik öğretmenlerim oldu ve senden otuz yaĢ daha büyüğüm. Ġtiraf etmeliyim ki baĢka hiç kimsede bu kadar beceriklilik görmedim. Her zaman yeni ve harika fikirlerin var. Seninle çalıĢmaktan zevk alıyorum. Dansların özellikle çok hoĢuma gidiyor. Bu akĢam, öğrendiğim bir Macar dansını çalıĢalım mı?" 210


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

"Evet! Hem de memnuniyetle!" Güzel ve hafif bir yemekten sonra, her zamanki gibi dertler rimizi unutup dansa daldık. Annemi telefonlar arayıp Claire'de geceleyeceğimi söyledim. Yaylı yataklardan birini çıkardık: O kadar yorgundum ki hiç düĢünmeden uzun ve derin bir uykuya dalmıĢım. Claire'nin evinde geniĢ bir teras vardı, ertesi sabah kahvaltıyı birlikte orada yaptık. Tabakrarımızdaki ayçöreğini yerken terastaki çiçeklerin yanındaki kuĢ küvetinde cip cip eden güvercinleri izliyorduk. Oradan Ren Nehri'nden geçen gemileri dahi görebiliyorduk. Yine Basel'de kendi evimdeymiĢim gibi hissediyor ve böyle bir arkadaĢım olduğu için Ģükrediyordum. Saat on ikiyi vurduğunda, okuldan kızımı almam gerekiyordu. Öğlene kadar Claire'ye terasında yardım ettim. Bitkilerini keserken ona, "Bunu nasıl becerdiğini bilmiyorum. Bütün bir hafta o eski küçük büroda çalıĢıyorsun, her öğlen eve geliyorsun, tüm hafta sonun bitkilerinle geçiriyorsun, ilginç Ģeylere zaman buluyorsun," diyordum. "Ben bitkileri ve kuĢları çok seviyorum. Onlar benim kırk yıl çalıĢıp emekli ve özgür olabilmek için uğraĢtığım zamanı kısmen telafi ediyorlar. Sadece yedi yıl! Bunlar bana enerji veriyor. Bürodaki iĢimden hep nefret ettim, fakat savaĢtan sonra baĢka seçim Ģansım yoktu. Aileme destek olmak zorundaydım, Ģimdi de anneme ve kız kardeĢime, ama az kaldı baĢarmama. Buna nasıl sevindiğimi bir bilsen! Nihayet zamanı istediğim gibi kullana bileceğim! Artık sabrım kalmadı!" Ondan etkilenmiĢtim. Bunu kendimden asla bekleyemezdim. Ve fark ediyordum ki Claire annemle aynı yaĢtaydı. Balkonun korkuluklarından sarkan Claire'ye el sallayarak yola çıkarken Toppolino'mun üstünü açıyordum. Kendimi öyle rahatlamıĢ hissediyordum ki sanki tüm dertlerimi orada, yuka


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

nda bırakmıĢtım. Beni seven km* t one l m

lydiveonun

^ ^- Onun fik ,en benin, Ir

Sunu hissettirin, Ivo ,1e yan, 1„ V hafta

ifin 2amanla

<-<i» beri yo . V e Suudi enün,de ^ ^ ^.yordu. sonu varit gec,reb,leceg,m dolu dolu bir Wu


www.eskikitaplarim.com

krmz

212


www.eskikitaplarim.com

krmz

16 üçük kızımı ö zlüyordum. Stüdyomda tek baĢıma ısın maya baĢlıyor ve key ifsizce b irkaç alıĢtırma yapıyordu m. Bir pazartesi sabah erken saatlerde alt kattaki soğuk odada Oscar Peterson'un Gece Treni'nindcn bana ait olan bölü mü hazırlıyordum, bu benim key ifsizliğe karĢı en iyi reçetemd i. Ağır ağır odayı çapraz ölçüyor, dolaĢ maya baĢlıyordum, sıçrıyor ve ka yıyordum, sonra adımlar, zıplamalar, atlamalar. Odanın orta sındaki bir minderde yer alıĢtırmaları yapıyordum: Ġleri yuvarlanma, takla. Esniyor, geriliyordum. Ve birden akmaya baĢlıyordum. Vüöudum uysal bir enstrümana dönüĢüyor, bana değil, mü ziğin rit mine uyuyordu. Ritim, yeni teknik ve geliĢ melerle bedene ve ruha nasıl et ki yapabiliyordu! Tü m bunları öğrencilerime öğret mek b ir zevkti, onlar ödedikleri para karĢılığında benden iyi bir vücut çalıĢ ması bekliyorlardı, bu onların da zevk alması gereken bir Ģeydi. Tek tek gelmeye baĢladıklarında ve selamiaĢtığımızda onların buraya enerji depolamaya gelmeleri, beni rahats ız et miyordu, zira kendi enerjimi y itirmeye baĢladığımı hissediyordum. Ne var ki sevincimi onlarla paylaĢmak için can atıyordum, onlarla serinletici b ir Ģelaleye dalar gib i dalmak istiyordum. Saat on ikiydi. Müzik b it miĢ ve herkes gitmiĢti. Yorgundum; dün Arlette'yi geri götürdükten sonra, uykusuz bir gece geçirmiĢtim, bunu Ģimd i fark ediyordu m. Saat dörde kadar boĢ olduğum için, parkın karĢı köĢesindeki kafeteryaya git meye karar verd im. 213


www.eskikitaplarim.com

krmz

Orada bir Ģeyler yemek ve bir sonraki bölü mü hazırlan mak istiyordum. Tam kendimi vermiĢtim ki yandaki garajdan gelen motor gürültüsü ile irkildim. Bir Ferrari içerisinde atletli bir adam görüyordum. Gıcırdayan lastikleri ile benzin pompalarının etrafında turluyordu. Garajdaki diğer tamirciler durup garajda ona bakıyorlardı. Tabii ki böyle bir araba sık sık ellerinde olmuyordu. ġoför gösterisini bitird ikten sonra tam iĢime dalmıĢtım ki yeniden o gürültüyle ara vermek zorunda kald ım. Sinirli b ir Ģekilde baĢımı kaldırd ığımda, yan masadaki genç bir adam, " Buna inanamıyoru m," dedi. Ne o lduğunu anlamaya çalıĢıyordu m. "Biz tanıĢıyoruz," diye devam etti, " Yıllar önce bir kez karĢılaĢmıĢtık. Siz, eĢiniz ve bebeğinizle bir apart manda oturuyordunuz. Benim adım Sch mied, Sam Sch mied." "Affedersiniz, ama hatırlayamad ım." Ne yazık ki gerçekten hatırlayamıyordum. "Sizin le bir akĢam b ir davette tanıĢmıĢtık. Çok kalabalık b ir geceydi, ama sil aklımda kaldınız. O zamandan sonra sizi sık sık* Basel'de gördüm." "Sizi halen tanıyamad ığım için üzgünüm. Umarım bu kaba lığ ımı bağıĢlarsın ız." Masama oturmak için benden izin isteyip ayağa kalktığ ında ve ben onu baĢtan 1

aĢağı görebildiğimde, bir an için içimden bir ses bana, 'Bu o ĠĢte. Geleceğin orada, kaderin, huzurun, diyordu. Tarifi olmayan

duygulardan biriydi. Bir hayal mi acaba? Basit çözüm umutlarında taĢman geçici bir keyif mı? Ya. da salt fantezi ürünü mü? O tekrar oturduğunda düĢüncelerim akmaya devam ediyordu. Benden daha büyük değildi, gözlük takıyordu ve kocaman bıyıkları iki taraftan yukarı doğru kavis çiziyordu. Boyu poĢu heybetliydi, güvenilirlik, dostluk ve akıl saçıyordu. Ondaki herhangi bir Ģey bana güvenli limanı, fırtınadaki barıĢ.» 214


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM ve huzurun yerini bulduğum hissini veriyordu. Ne oluyordu Allah aĢkına, ne hayaller kuruyordum yine? "Ben fotoğrafçıyım. Yorucu bir iĢ günü geçirdim. Bir maden iĢletmesinde yeni bir katalog için resim çekmem gerekiyordu ve bu ağır teçhizatımla merdivenlerde aĢağı yukarı hareket etmek zorundaydım. AĢağısı boğucu sıcaktı. Öyleyse dedim, yukarı çıkmadan önce kendime Ģöyle soğuk bir bira ısmarlayayım. ġuradaki evde oturuyorum, atölyem ise yukarıda, gökdelende." "Çok ilginç. Bir fotoğrafçının elbette çok yönlü olması gerekir?" "Doğru, ama fotoğrafçılık rutin de olabilir, insanın ekmeğini kazandığı sıradan bir iĢ gibi. Bu çok daha can sıkıcı. Fakat sıra dıĢı, alıĢılmamıĢ sipariĢler de var. Gelecek hafta mesela Kuzey Afrika'ya, Libya'ya uçuyorum. Michigan Oniversitesi'nin orada Appollonia adlı bir yerde, Cyrene yakınında arkeolojik bir kazısı var. Ben de fotoğrafçı olarak oraya çağınidım, tüm masraflarımı onlar karĢılıyor. Alacağım ücret de çok iyi. Tek baĢına bir insanı ta*tmin edecek kadar." "Oh! Ne kadar heyecan verici! Demek arkeolojik bîr kazı? Ne güzel bir duygu, yüzyıllardır gömülü oldukları yerden çıkarılan eĢyaları gören ilk insan olduğunu bilmek!" "Evet öyle. Ġlk önce bu eĢyaların topraktan çıktığı haliyle resimleri çekiliyor ve daha sonra da tamir edildikten sonraki haliyle. Ancak, bu benim için çok güzel bir iĢ. Amerika'dan üniversiteli insanlarla çalıĢmak hep zevkli oluyor." "Bunu daha önce de yaptınız mı? "Evet, ben Michigan ve Princeton üniversitelerinin Tıh Çölü'ndeki Sankt-Katharin Manastın'nm keĢif çalıĢmalarında da fotoğrafçıydım. BeĢ ay sürmüĢtü ve oradakilerle iyi arkadaĢ olmuĢtuk. Bu dönem hayatımın en ilginç dönemîerindendir." "Ne Ģahane bir fırsat!" 215


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"Evet, daha sonra baĢka bir fotoğrafçıyla tü m A frika'yı do laĢmıĢtım. Harikuladeydi." "Öyleyse, harika b ir mesleğiniz ve elbette canlı, hareketli b ir yaĢamın ız var. Seyahat etme imkânı o lan insanlara hep gıpta etmiĢimd ir." "O kadar da sık o lan bir olay değil bu. Bana biraz da kendinizden bahsetsenize. Bebeğiniz kaç yaĢında Ģimdi?" "Sekiz buçuk yaĢında! Ben boĢandım ve Ģimdi jimnastik öğret meni o larak çalıĢıyoru m. Stüdyom hemen Ģurada, köĢede." "Öyleyse sizde birçok Ģeyin değiĢmiĢ olması lazım. Bu da ilg inç bir iĢ olmalı." "Evet, pek seyahat etmememe rağ men hoĢuma gidiyor. AkĢam oku lunda da Ġngilizce dersi veriyoru m." "Nasıl oluyor bu? Ġy i Ġngilizce konuĢabiliyor musunuz?" "Evet, Yorkshire'da dört y ıldan uzun bir süre okula gittim. Ġngilizceyi Almancaya tercih ediyoru m ve Ġngiltere de daha çok hoĢuma gidiyor." "Niçin artık orada yaĢamıyorsunuz?" "Çünkü insanın her zaman, her istediği olmuyor." "Komik, ben de Ġngilizceyi daha severek konuĢuyorum." Ve kuvvetli bir A merikan aksanıyla Ġngilizce o larak konuĢmaya devam ediyordu: "Öyleyse Ġngilizce konuĢabiliriz. Yıllard ır böyle bir imkân ım o lmamıĢtı." Onun gülümsemesini onaylayıp yanıtlad ım: " Elbette. Bu ha rika olur. Siz t ıpkı bir Yanki gib i konuĢuyorsunuz." Fotoğrafçı, " Yu karı gelip benim atölyemi görmek ister misiniz?" diye sordu. Ġngiliz mizahın ın laubaiiliğ iyle aramızda iy i bir anlaĢma doğmuĢtu, öyle ki tekrar gülmek zorunda kalıyorduk.

216


www.eskikitaplarim.com

krmz

"Görmek isterdim," dedim. "Fakat bit irmem gereken iki der sim var. Daha sonra boĢum. Fakat anneme et götüreceğime söz verd im." "Çok u zak mı? Orada yemeğe kalmak zorunda mısınız?" Çok dikkat li davranmaya çalıĢıyordu m ve onunla çıkmadan önce, dairesini görmemin daha iy i o lacağını düĢünüyordum, bana sorma niyeti olacak olursa - zira onun çevresi ve yaĢam stili sayesinde, hakkında daha çok bilgi ed inirim ü midindeydim. "Ġki dersimden sonra, et almaya ve sonra da eve gitmeden önce çabucak size b ir uğrayabilirim. Annem Binninger Sokak'ta oturuyor. Sanırım yemeğe kalmamı bekliyordun Ben bu hafta sonunu kızımla onlarda geçirdim ve benimkiler bu konuda çok hassastırlar, yani onlara bunu borçlu olduğumu düĢünüyorum. Biraz tuhaf insanlar" Kalktık ve ben, hazırlıklarımı yap mak için stüdyoma gittim. Dersler iyi ilerliyordu. Toplarla yeni alıĢtırmalar yaptım ve hare ketli denemelerle bitirdim. Sam'le yeniden görüĢeceğimi hayal ed ip mutlu oluydrdu m. Asansörle son kata çıkmam gerekiyordu,* sonra oradan da bir merdiven daha yukarıya ve sonra da düz çatıya dıĢarıya. Orada kırmızı bir ok kap ıyı iĢaret ediyordu: "Sam Sch mied'in Fotoğraf Atölyesi" Kapıyı çald ım ve beni ıĢıl ıĢıl parlayan gözlerle karĢıladı. Evin içinde kuvvetli b ir kimyasal çö zelti kokusu ve yeni piĢmiĢ kahve kokusu karıĢmıĢtı. Gerçi kahve kokusu ile ev ortamını b irb iriyle bağdaĢtıramıyordu m. Yine de çocukluğumdan beri midem bulantısı yaĢamadan kahve içtiğim günler yok denecek kadar azd ı. Bana bir bardak dolusu portakal suyu ikram ed ip etraf ı do laĢtırdı. Penthouse (Gö kdelen)'un çevresinde oldukça geniĢ bir balkon vardı. Tü m Basel görülebiliyordu. Manzara harikaydı, hatta civardaki kiremit çatılar bile güzel görünüyordu.

217


www.eskikitaplarim.com

krmz

Atölye oldukça geniĢti ve beyaz dekore edilmiĢti. Her tarafta lambalar, gümüĢümsü yansıtıcılar, elektronik flaĢ lambaları, kocaman renkli kartondan rulolar, fon olarak kullanılan merdivenler, stativler, köĢede bir yerde kaybolmuĢ gibi duran bir deri koltuk ve önünde bir televizyon vardı. Ben kafamda, Sam'i orada, tek baĢına otururken canlandırıyordum. Atölyenin yanında büyük bir mutfağı olan oturma kısmı vardı, karanlık oda, tab masasıyla. Oturma odasında onun yazı masası vardı. Evrak dosyası ve bir yazı makinesi, bunun sağında bir köĢede yatağı duruyordu. Odanın bir tarafındaki duvar boyunca, kitaplarla dolu raflar, plaklar ve değerli Hi-Fi seti bulunuyordu. Bir ölü kafatası, bir Mısır fesi ve diğer hazineler orada duruyordu. Tüyleri kazınmıĢ bir ayıcık ve yan yatırılmıĢ tek kulaklı bir pelüĢ tavĢan da asılıydılar. Yazı masasının önündeki duvar, kesilmiĢ gazete yazılarıyla doluydu. Bu adamın içindeki küçük oğlanı iyi tahmin edebiliyordum. Yine o içimdeki sesi duyuyordum: "Bu o." Aldırmamaya çalıĢıyordum, bu kadar aptal olmamalıyım. Gururla bana, eski bir manastırda bir rahibin ona hedive ettiği ağızla üflenerek hazırlanmıĢ cam ĢiĢeler, Bedevi bileklikleri, küçük duvar halıları, fotoğraflar gösteriyordu; hepsi sevgiyle, özenle saklanmıĢ hatıralardı. Tıh Sahrası'ndaki manastırda geçen zaman, onu derinden etkilemiĢ gibi görünüyordu. Sürekli bu eski kutsal Ģehirlerden, bulundukları uzaklıklardan, kayalardan, çölden, gökyüzünden ve sessizlikten bahsediyordu. Bana mimarilerini, ikonalarını ve sanat eserlerini tarif ediyordu. Her sabah saat dörtte nasıl çan sesleriyle uyandığından, ibadet eden rahiplerin can sıkıcı Ģarkılarından, bir tür müzik aleti olan "semantron'a" vuruĢlarından, birbirlerine takılmalarından ve ağız kavgalarından ve sadece fazlaca insanı olan zaaflarından bahsediyordu. Onu özellikle etkileyen Ģey, adım baĢında tarihle karĢılaĢmaktı. Bana, ekmek piĢirme merasiminden, fotoğraf çekimle 218


www.eskikitaplarim.com

krmz

rinden, deveye binmelerinden, Tıh Dağı'ndan, vadilerden, seraplardan ve bahçelerden bahsediyordu. Sözü edilen yanan çalı ve Musa'nın oturduğu kaynak, altıncı yüzyıldan günümüze kadar manastırın yerini oluĢturuyorlardı. Kaynaktan alman suyun içilmeden önce kaynatılması gerekiyormuĢ. En iyi arkadaĢlarından biri olan Fred, bir gün bu formaliteden bıkmıĢ, ĢiĢeye suyu doldurmuĢ ve üzerine Ģöyle bir yazı olan etiketi yapıĢtırmıĢ: "Musa için yeterince iyi olan Ģey, Fred için de iyidir." Sam'm canlandırıĢı o kadar ilginçti ki zamanı tümüyle unutuyordum ve gitmek için acele etmek zorundaydım. Bulabildiğim en iyi bifteği kapıp - bu neredeyse benim tüm günlük ücretime karĢılık geliyordu - evin yolunu tuttum. Arlette'nin vedalaĢırken döktüğü gözyaĢlarını düĢünmemeye gayret ederek geçen hafta sonu birlikte geçirdiğimiz o güzel saatlere aklıma getirmeye çalıĢıyordum. Eve doğru koĢtum, kapı açık olduğu için annemin telefonda söyledikleri kulağıma geliyordu: "ġu doktor vardı, öğretmen, kibar bir adamdı, en iyj*mevkide ve o gidip her Ģeyi mahvediyor yine. Onu anlayamıyoîum bir türlü. Yakında otuz olacak. Ne zaman biriyle tanıĢsa ters, gidiyor. ġaĢmamalı! Asla yatağını olması gerektiği gibi düzeltmiyor, lavaboyu kurulamıyor veya kendisine söylediğim gibi havlusunu, yer bezini kuruması için balkona asmıyor. Her zamanlonün fincanını ben kurulamak zorunda kalıyorum, çünkü'çok geç kalkıyor ve hep acele ediyor..." Sinirden kıpkırmızı bir Ģekilâe birkaç dakika orada öyle donup kalmıĢ olmalıyım, aniden; eti masanın üzerine vurduktan sonra dönüp kapıyı arkamdan çektim. Var gücümle arabaya koĢtum. Benim annem! Benim öz annem, arkamdan böyle konuĢuyordu Yine bu dar kefalı sözler ve suçlamalar! Yer bezi! Havlu: Ben onları ait oldukları yere asmıĢtım, yani banyoya. Sabahleyin de fincanımı yıkamıĢ ve kuruması için bulaĢıkların yıkandıktan sonra konuldukları kuruma yerine bırakmıĢtım. ĠĢe yetiĢmek ıçm acelem olduğu halde; har Ģeyi yerli yerinde bırakmıĢtım. Ne. var ki aceleyle her Ģeyi toparlarken mutlaka bahane edeceği bir Ģey bulacağını biliyordum.


www.eskikitaplarim.com

krmz

Annemin evinde her zaman gergin ve tutuktum, zira ne yaparsam yapayım kendimi kabul ettiremiyordum. Arlette orada olduğunda istediği her Ģeyi yapabiliyordu. Annem ve Andreas ona karĢı Ģefkatli ve aĢırı derecede hoĢgörülüydüler. Her üç haftada bir onların harika ve fevkalade olduklarına inanıyordum. Onları baĢıma çıkarıyor ve onlara borçlu olduğum hissinden böylece kurtulmaya çalıĢıyordum. Onların karĢısında kendimi değersiz görüyordum, beni asla ben olduğum için olarak kabul etmeyeceklerinden emindim ve sürekli bir Ģeyleri kanıtlamak zorunda olduğum için kendimi baskı altında hissediyordum. Claire'ye gidiyordum ve dertlerimi döküyordum. Ona, çocuk yuvalarına gönderilmiĢ olduğumu, nasıl kürtaja ve Tobias'la evlenmeye zorlandığımı anlatıyordum. Onların seçtikleri avukatla beni nasıl her Ģeyi imzalamam için kandırdıklarını ve bu yüzden de Arlette'nin velayetini kaybettiğimi söylüyordum. BoĢandıktan sonra Arlette ile beni kabul edeceklerini asla teklif etmediklerini, beni önceleri nasıl baĢka insanlara ya da yuvalara terk ettiklerini, annemin yıllarca beni nasıl Bradford'da hep babamla ve Bayan Dresden'le yalnız bırakıp Basel'e gittiğini anlatıyordum. Ve benim her defasında, nankör olduğum ya da çok fazla Ģey istediğim hissine kapıldığımı söylüyordum. Ve ne zaman annemle bu konuları konuĢmak isteyecek olsam ondan kendimi çok fazla önemsememem, dinlememem cevabını aldıktan sonra, o yine temizliğine devam ediyordu. Claire, evi arayıp onda geceleyeceğimi haber vermemi söylüyordu. Annem çok salcindi. O, "Laura ile yaptığım konuĢmayı duymak zorunda kaldığın için üzgünüm, fakat ben seni öyle merak ediyorum ki. Ancak seni emin ellerde olduğunu bilirsem huzur içinde ölebilirim. Bunların hepsi seni sevdiğimden," diyordu. 220


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE AĞLAMADIM Bense sessizce, "Tamam, anne. Önemli değil. Ġy i geceler," diyordu m. Claire bunun safı duygu sömürüsü olduğunu söylüyordu. 0, benim iĢime yoğunlaĢmamı, kendime b ir daire almamı ve sonra Arlette'yi alabilmek için tamamen kendi ayaklarım ü zerinde durabild iğimi onlara kanıtlamamı söylüyordu. Ertesi gün Toppolino'mun kelebek camında beni sevindiren bir not buldum. "Umar ım derslerin iy i geçmiĢtir. Lütfen kısa bir süre için bana uğra. Sana bir Ģey sormak istiyorum. Sam." Böylece onun yanma kısa bir süreliğine uğradım. Kırmızı kap mm ardında beni yine aynı gülüĢ, aynı koku karĢıladı ve yine aynı güven duygusu sardı. "Bu akĢam benimle yemeğe çıkar mıyd m?" Femsburg'daki çocuk yuvasında yaĢadıklarımdan beri. ta nımad ığım insanlarla yemek yemekten korkuyordum. Genellikle tek lokma bile yutamıyordum. Sürekli bir ikilemdeydim, zira kimseyi kırmak ve daveti reddetmek istemiyordu m, arkadaĢlığa ihtiyacım vard ı, fakat tutukluğu mu nasıl açıklayabileceğimi b ir türlü bilemiyordu m. " Çok naziksin. Ben pek aç değilim " dedim, "Belki bir sandviç." Sam kah kahalarla gülmeye baĢladı. "Sen yemeğe çıkma ko nusunda tereddüt eden tek kızsın. Yoksa diyette misin?" "Hayır, h iç iĢtahım yok." Birden gözyaĢlarına boğuldum. "Aman A llah 'ım, neyin var? Ben seni yemeğe davet ediyo rum, sen ağlamaya baĢlıyorsun. Ben canavar mıyım?" "Annemle tartıĢtık; her zaman tart ıĢıyoruz, her Ģeyin yolunda olduğunu düĢündüğüm her defasında, umut lu ve rahat olduğum her lanet olası' anda bu yeniden oluyor. Çok korkunç. Bild im b ileli bu böyle."

221,


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

"Eee, senin yerinde olsam kendi evime çıkar ve kendi hayatımı yaĢardım." "Uzun vadede bunun altından kalkıp kalkamayacağımı b ilmiyorum, zira yeterli sayıda kursiyerim yok ve pek de güvenilir değiller. Bir sürü sabit masraf beni korkutuyor. Ben, avukat, mo bilya depolama ve arabanın tamir masraflarını daha yeni ödeyebild im. Stüdyomun kirası çok yüksek ve benim daha minder, top ve çembere ihtiyacım var. Küçük kızımı sadece hafta sonlan görebildiğ imden, onunla tatile gidebilmek için para birikt iriyoru m. Bunu nasıl baĢaracağım bir türlü bilmiyoru m." "Bak ne d iyeceğim?" Sam bana'anlayıĢla bakıyordu. "ġimd i •sil gözyaĢların ı, b irlikte gü zel bir yemek yiyelim. Sonra b ir ka deh Ģarap içerken sen bana her Ģeyi bir bir anlat ırsın." Beni sakinleĢtirmeyi baĢarmıĢtı. Birden içimi b ir u mut kapladı, o benim yemek fobimi an lıyordu ve ben kabul et miĢtim. Tfeffermühle'ye» Basel'in Ģale stilindeki en rahat restoranların dan birine gittik. Onun yüzü mu m ıĢığında daha güven verici g örünüyordu, öyle ki sanki yıllardır tanıĢıyorduk. Yemek ıs marla dık, ben sadece küçük porsiyonlar aldım, bu Ģekilde de iy i devam ediyordu. Desere s ıra geldiğinde, ben tek lo kma bile y utamayacağımı söylüyordum. Elinde b ir sepet dolusu gülle yanımıza yakla Ģan kız, içlerinden en güzel goncayı seçip bana verdi. Yemekten sonra Ģehirde gece yürüyüĢüne çıktık. Aniden durup bana, "Ben Afrika'dan dönene kadar dairemle ilgilenmek ister %

misin?" diye sordu. "Bu orada oturmama izin veriyorsun demek mi oluyor yani?" "Evet. Ev inden uzaklaĢıp rahat rahat yeni bir ev aramak için iyi bir fırsat, ayrıca benim çiçeklerimi sulayacak, posta kutuma bakacak birine ihtiyacım var." Bu beni çok duygulandırmıĢtı.

222


www.eskikitaplarim.com

krmz

Evine vardığımızda bana onun yokluğunda yapmam gereken her Ģeyi tek tek anlattı. Daha sonra ayrıldık. Bana birkaç yeni kursiyer daha geliyordu ve araya yeni dersler sıkıĢtırmak zorunda kalıyordum. Birdenbire onun yolculuğa çıkma zamanı geldi. O akĢamdan sonra görüĢememiĢtik, onun bir sürü iĢi ve halletmesi gereken bir yığm bürokratik iĢlemleri vardı. Yolculuğa çıkmadan önceki akĢam, beni ev sahibiyle tamĢtırabilsin diye, buluĢmaya karar verdik. Sam beni ona tanıtırken bana yapılması gereken Ģeyleri bir liste halinde ve evin anahtarını bıraktığını söylüyordu. Ertesi gün taĢınabilirdim, zira o sabahın erken saatlerinde yola çıkacaktı. Sabredemiyordum. BoĢandığımdan beri iki defa kendime ait dairem olmuĢtu. Biri ucuzdu, bu yüzden de,' arka avludaki tuva leti ile çirkin ve rahatsız ediciydi. Orada gribe yakalandıktan, soğuk kıĢ gecelerini karın ağrıları ve yüksek ateĢle geçirdikten sonra, annemin yanına geri taĢınmıĢtım. Ġkincisi ise çok pahalıydı ve her iki ayda bir kirası artıyordu. Ayrıca geceleri evde tek baĢıma hep korkardım. Oraya hiç alıĢamamıĢtım ve akĢamları eve gitmekten nefret ediyordum. Bu yüzden mümkün olduğunca bir yerlere takılıp eve geç gidiyordum. Yabancı insanlarla birlikte gibiydim. Orada kendimi evdeki gibi yalnız hissediyordum, ancak sonra eve, boĢ daireme dönmek zorundaydım, tıpkı evli olduğum zamanlarda olduğu gibi. En azından dıĢarı çıkmaya karar verdiğim zaman biriyle tanıĢma imkânım vardı. Ve Ģimdi sırası gelmiĢken yalnız yaĢama korkumu yenmeliydim. Bu benim için iyi bir fırsat sayılırdı! Annem bana karĢı halen daha soğuktu ve üzgün olduğunu söylüyordu; çok nadir rastlanan ve alıĢılmamıĢ olan bir Ģey vardı, o da ben, toplanmıĢ kitaplarım, yazı malzemelerim ve elbiselerimle evden ayrılırken bol gözyaĢlarıyla barıĢmamızdı. ġimdi iĢimden sadece birkaç adım uzaklıkta olduğumu söylüyordum ona. 223


www.eskikitaplarim.com

krmz

Anahtarı aldım. Ev sahibi Bay Werner çok cana yakındı ve ihtiyacım olduğu her an, yanımda olacağını bilmemi istiyordu. Kırmızı kapıyı açtığımda, heyecan ve sevinçten beni ateĢ basıyordu. Ġçeriye giriyor, eĢyalarımı yere bırakıyor, kollarımı açıyor ve daire Ģeklinde dönüyordum. Nihayet yeniden rahatsız edilmeden yaĢayabileceğim, ne kadar çok yerim, ne kadar çok hareket özgürlüğüm vardı! Harika! Televizyonun hemen yanı baĢında bir not gözüme çarptı. "Açmak için kırmızı düğmeyi çevir. Program seçmek için buraya bas;.. HoĢ vakit geçirmeni dilerim. Benim için de güzel bir program seyret. Tüm sevgilerimle, Sam." Gülümseyerek televizyonu açtım, tüm programlara Ģöyle bir baktıktan sonra kapattım. Mutfakta, buzdolabının üzerinde de bir not vardı: "Merhaba, ufaklık! Kendine bir yoğurt, bir parça soğuk et, biraz Ģarap, biraz çikolata, canın ne isterse onu al. Benim olan her Ģey senindir. Kendine iyi bak!" Beni ateĢ basıyordu. Oturma-yatak-çalıĢma odasına giderken notu göğsüme bastırıyordum. Yazı masasının üzerinde bir demet gül duruyordu. Yatağın üzerinde bir kutu praîin vardı. Ağlamaya, aynı zamanda yüksek sesle gülmeye baĢlıyordum. Çılgın gibi evin içinde koĢturuyordum, banyoya, tuvalete, küçücük misafir odasına. Her yerde küçük notlar vardı. Tuvaletin, küvetin yanında! Ne adam. Ah, ne biçim bir insan! Ne harika bir genç adam, ne olduğunu bilemiyorum, iĢte Sam! Kendi eĢyalarımı istiflemem epey zaman alacaktı. Onun plaklarına bakıyordum, pek klasik müzik plağı olmadığını, ama onun yerine kayda değer muazzam bir caz plağı koleksiyonu olduğunu görüyordum. Onu zevki bana oranla daha moderndi. Pikabın üzerinde de bir not vardı: "P laklarıma daha insan eli değmedi, belki sadece kenarlarına." Kendime bir çay yapıyor, iki yumurta piĢiriyor, bir havuç ve bir elma soyarak atölyede televizyonun karĢısına oturuyordum. 22ü


www.eskikitaplarim.com

krmz

Tuhaf bir duyguydu, ses odada yankılanıyordu. Ġçimde eski tanıdık bir korkunun yükseldiğini fark ettim, küçük oturma odasına gidip tüm kapıları kilitledim. Bir duĢ alıp sonra da aceleyle onun yatağında yorganın altına kıvrıldım, elime okuyacak bir Ģeyler alıp pralin yiyordum. DiĢlerimi fırçalamaya giderken ertesi akĢam Claire'yi eve davet etmeye karar verdim. Derin bir uykuya dalıncaya kadar okumaya devam ettim. Aniden Ģangır Ģungur bir ses beni uykumdan uyandırdı. Hemen ayağa fırladım. Acayip korkuyordum, Ģimdi mutfağa gidip raftan aĢağıya düĢen tencere kapaklarım görmek için bütün cesaretimi toplamam gerekiyordu. Gerçi ertesi sabah çok yorgun uyandım, ama kendimle gurur duyuyordum ve hayatımdan memnundum. ĠĢe gittim ve öğlen ufak tefek bir Ģeyler atıĢtırıp duĢ almak için büyük bir sevinçle eve döndüm. AkĢam Claire geliyordu. Yemeklik bir Ģeyler piĢirdikten sonra, onu evin içinde gezdirerek, gururla Sam'in yazdığı tüm notlan gösterdim. O, "Çok orijinal bir insan gibi görünüyor. ġimdiye kadar hiç böyle ilginç biblo derlemesi, değerli eĢyalar ve çok alıĢılmamıĢ Ģeyler görmemiĢtim. Zevkini beğendim. Çok esprili olmalı," dedi. "Ona hiç Ģüphe yok," dedim, "O çok çok kibar." Claire gittikten sonra oturup Sam'e bir mektup yazmaya karar verdim. Ona ne kadar teĢekkür etsem azdı, mektupta nasıl taĢındığımı anlattım. Cevabını sabırsızlıkla bekleyecektim. Sanki Noel yaklaĢıyonnuĢ gibi mutluydum. Adette ile orada geçirdiğim hafta sonum çok keyif vericiydi. Biz onun atölyesinde yere uzamp top oynuyorduk. Sonra benim stüdyoma gidiyorduk ve ben ona bir dans öğretiyordum. AlıĢveriĢ yapıyor ve sonra aĢağıya Ren Nehri'ne iniyorduk. Sam'in oturduğu binanın altmda bir restoran vardı, orada yemek yiyorduk. Biz ikimiz için her Ģey yeni ve heyecan vericiydi. Bir an için baĢ baĢa idik ve ikimiz birlikte bir sürü Ģey yapabilmiĢtik. Onu saat altıda geri götürmem gereken Pazar akĢamını korkuyla bekliyorduk. 225


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Sam bana mektup gönderdi. Bana kendi dört duvarı arasında güzel vakit geçirmemi diliyordu ve kazılarda gün ıĢığına çıkarılan yüz maskelerinden, eski savaĢ arabalarının levhalarından, bakır kaplardan, resimlerini çekerken duyduğu heyecandan bahsediyordu. Gün doğumundan, gün bamıĢından, uçsuz bucaksız uzaklıklardan ve göz kamaĢtırıcı güzellikteki manzaralardan bahsediyordu. Beni yeniden göreceğine seviniyormuĢ. Onun gibi bir insanın evli olmayıĢını anlayamıyordum. Sam geri döndü ve benim yine taĢınmam gerekiyordu, ancak o bunu reddediyordu. Benim eski korku ve güvensizliğim tekrar hortlamıĢtı! O bana, ne kadar sürerse sürsün, uygun bir ev buluncaya kadar küçük misafir odasmda kalabileceğimi söylüyordu. Peki ben bunu istiyor muydum? Ne istiyordum ki? Her Ģey çok basit görünüyordu. Ona bir Ģeyler ödememi mi bekliyordu? "ftirayi ödeyebilir rûiyim?" diye sordum. "Hayır, keyfin olursa ara sıra yemek piĢirebilirsin. Ayda iki defa gelen temizlikçi kadınım var. Sana kapım açık." Ben pek gönüllü olmasam da ucuz bir daire aramaya koyuldum ve çok geçmeden her Ģey benim için kendiliğinden geliĢti. Onu 'Bay Harika' olarak takdir etmek, bir iliĢki kurmak, güzel vakit geçirmek - ancak güvenilir mesafeden - istiyordum. Biz halen ne kadar huzursuz ve ĢaĢkın olduğumun bilincinde değildik. Ne kendim, ne annem ne de Sam, çocukluğumda yaĢadığım, derin acının üstesinden gelemediğimi biliyorduk ve hiçbirimiz, yıkılan evliliğimin de nice ruhsal zararları ve nice acıları üstüne eklediğinin bilincinde değildik. Daimi gülümsemenin altında der dolu, duyguları felç olmuĢ, kendisiyle savaĢan bir insan saklanıyordu. Ya baĢka insanlara tutunuyor ya da normal olduğunu sandığım, bir yaĢam sürme uğraĢlarım içinde, sanki kimseye ihtiyacım yokmuĢ gibi davranıyordum. Kendime tekrar tekrar tüm çabalarımın neden baĢarısızlıkla bittiğini so

226


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

ruyordum. Gizliden gizliye tuhaf düĢünce, fikir ve görüĢlerim vardı; ancak etrafa karĢı herkes gibi konuĢmaya, düĢünmeye ve davranmaya çalıĢıyordum. Her zaman bu 'diğerlerinin' hiç uğraĢmadan, iĢler görünmelerine hayret ediyordum. DıĢarıya karĢı iyi görünmek, herkes gibi olmak çok yorucuydu ve sürekli uğraĢmak gerekiyordu, içten içe ise farklı olmaktan ve akıntıya karĢı yüzmekten nefret ediyordum. Bir ruhsal kaos içerisindeydim, sürekli müdafaa halindeydim ve hep kendimi yargılıyordum. Cazibemi kullanıp bir flörtten diğerine geçtikçe, kendime dünyanın en iyi, en çalıĢkan, akıllı, güzel, sevilmeye değer kadmı olduğumu kanıtlamaya uğraĢtıkça aslında daha çok bir orospu olduğuma inanıyordum. Kendimi kanıtlamak için akıp giden çabalarım ve tercihlerimle kendimi tüketiyor, az daha öldürüyordum. Ve ne olduğum, yani berbat, kirli, iğrenç, yüzeysel bir hiç olduğum açığa çıkarılacak diye daima korku içinde yaĢıyordum, sevgiye ve dikkate layık olmayan bir insan, bir yüzkarası. Herkesin beni bir gün terk edeceğine inanıyordum, dolayısıyla da onlar beni bırakmadan, ben onları bırakmalıydım. Fakat belki bunu bir defalığına baĢarabilirdim. Beni, bu terbiyesiz, kötü kızı, biri sevecek olursa o zaman belki daha iyi olabilirdim. Ama hayır, bu mümkün değildi. Ben es basit Ģeyleri bile anlayamıyordum. Kafam dağınıktı ve yalnız yatmaktan korkuyordum^ yabancıların yanında yemek yiyemiyordum. Bazı Ģeyleri öğrenmekte, aklımda tutmakta oldukça zorluk çekiyordum, yoğunlaĢamıyordum. Siyaset üzerine yazılmıĢ yazdan okumak benim için çok zordu, bunun yanında güzel konuĢmalara da tahammül edemiyordum. Gerçi numara yapmayı ve gerçekten bir* Ģeyler anlıyormuĢ gibi görünmeyi iyi becerebiliyordum, fakat içimden kendimi oldukça aptal hissediyordum. Bir süre için pırıltılar saçıp güzel bir kelebek gibi ıĢıldayabilirdim, ama günün 227


www.eskikitaplarim.com

krmz

DUġ GALEY

birinde insanlar bu maskenin altını göreceklerdi. Bundan nefret ediyordum. Açıkça heyecana ve değiĢikliklere ihtiyac ım vardı. YaĢamın basit örneklerden baĢka sunabileceği Ģeyler de olmalıydı. Ben çok meraklıydım ve daha keĢfedilebilecek bir sürü Ģey vardı. Hayır! Onlardı 'bu diğerleri'! Onlar üçkâğıtçıydılar, ikiyüzlü, dar kafalı, sıkıcı, orta dereceli, tatsız insanlar, sevilmeye değmezlerdi! Belki de hiç acı çekmemiĢlerdi ve beni yargılamakla ölçünüyorlardı. Ve Ģimdi de kendime, neden Sam'in benden böyle tatsız bir hayattan zevk almamı beklediğini soruyordum. Beni kazanmak için hiçbir çaba göstermiyordu. Üç hafta boyunca onun için yemek piĢirip temizlik yaptıktan sonra ayrılmaya karar verdim. Ne hayat ama! O, beni sinemaya davet ediyordu ve ardından hemen eve gitmek istiyordu. Bense "görmek ve görülmek" istiyordum. O parasını tutumlu harcıyor ve evde bir Ģeyler içmeyi tercih ediyordu. Benimse restoranda ısmarladığım, tekrar fincanı yıkamak zorunda olmadığım çay daha çok hoĢuma gidiyordu. Önün için, sıkıcı ve cimri diye düĢünüyordu. Kendime derhal bir ev aramaya karar verdim. Üstelik her iĢ kadını gibi çok çalıĢıyor ve yeterince kazanıyordum. Eski evlilik korkum yeniden ortaya çıkmaya baĢlamıĢtı. Her akĢam konuĢabilecek ne olabilirdi ki? Onun bu konu hakkında fikri yoktu sanki. Bazen oldukça iyi gidiyordu, ancak bir an sonra çok sıkıcı olabiliyordu. Ben yedi değiĢik yerde ders veriyordum, bu ekstra stres demekti, hep koĢturmaktaydım, ders vermek, piĢirmek, alıĢveriĢ, temizlik. Ġngilizce öğrencilerimden biri kiralık bir çatı katı olduğunu söyledi. Sam'e bundan bahsetmeye karar verdim. "Seni bu akĢam sinemaya ve sonra da yemeğe, ardından da bir kadeh Ģarap içmeye davet etmek istiyorum," dedim.


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

"Hayır, Ģöyle yapıyoruz," diye yanıt verdi: "Ben seni sine maya davet ediyorum, sonra eve gideriz. Duman altı olmuĢ, gürültülü yerlerde oturmaya hiç niyetim yok." "Ah Sam, bu defalık sadece! Lütfen, rica ediyorum senden! Ben dıĢarı gitmeyi çok seviyor ve hoĢ bir restoranda oturup insanları seyretmekten zevk alıyorum. Neden kendimizi hep dıĢlıyoruz? Burası bizim Ģehrimiz, bir yığın ilginç insan ve mekân var. Ayrıca seni bazı arkadaĢlarımla tanıĢtırmaktan keyif alıyorum." "Hayır. Tamam, sinemaya gidelim, ama sonra eve gideceğiz." Ben böyle bir hayat tarzına alıĢık olmadığımı düĢünüyordum; onu inatçı, hatta despot ve bencil buluyordum. Ertesi gün ona bir ev bulduğumu söyleyip taĢındım. Onu özlüyordum. Ġki hafta sonra onu arayıp nasıl olduğunu öğrenmek istedim. O ise beni tiyatroya davet etti. Birlikte bir oyun seyrettik. Ardından beni hemen eve bırakıp uzaklaĢıyordu. Çok kızgındım. O bana gerçekte }

olduğundan farklı davranmak istemediğini söylüyordu. Ondan hoĢlanıyorsam iyi, hoĢlanmıyorsam da iyiydi. O benden sadece hoĢlanmadığını da söylüyordu. Ben afallamıĢtım. Her Ģeyi yeniden düĢünüyordum, Sam'in tercihleri ile zaaflarını değerlendiriyordum. Onu tüm gariplikleriyle özlüyordum ve bunu telefonda da ona söylüyordum. "Seni gitmen için ben zorlamadım. Her zaman kapım açık." "Sen de beni özlediğini söyleyemez misin? Gülerek "Tabii, söyleyebilirim," diyordu. Ona geri döndüm.


www.eskikitaplarim.com

krmz

Bradford -April 1980 Sevgili Olivia Nasılsınız? Sizden haber almak beni çok memnun ed iyor. Biz birbirimize yılda iki-üç defadan fazla yazamadığımız halde, babanızın ölümünden beri, irtibatta kaldığ ımızı harika buluyoru m. YaĢadığınız onca zirveler ve uçurumlardan sonra sevimli bir eĢ bulman ıza, yeni bir ev yaptırman ıza ve yeniden bir kızın ızın d ünyaya gelmesine çok sevindim. YaĢadığınız onca Ģeyden sonra, mutlu olmak hakkınızd ı. YaĢamınızı yoluna koy manızı fev kalade b uluyorum ve sizi kutluyoru m. BaĢlangıç Ģartlan çok daha iyi olan nice kızlar yaĢamın gidiĢatı ile baĢ edemediler. Ben sık sık kendime, eğer Ġngiltere'de kalsaydmız haliniz ne olurdu, d iye soruyorum. A ma mektuplar ınızdan anlaĢılıyor ki siz ço k iyisiniz... Sizin Yo rkshire'i ne kadar ço k ö zled iğinizi b ild iğim için mektuba 'bataklıklardan çan çiçekleri ve kır otları koyuyorum. Umarım yağmu r yakında diner. Bizde bundan gerçekten çok var. Yakın zamanda sizden haber alabilirsem çok sevinirim. Yü rekten selamlar • Ivy Killarney

Auckland, Yeni Zelanda Ey lül 1984

230


www.eskikitaplarim.com

krmz

Sevgili Bayan Killarney Nasılsınız? Size bu kadar uzun zaman yazamadığım için üzgünüm, ama benim hayatımda tekrar büyük bir değiĢiklik oldu. Biz Ġsviçre'den Yeni Zelanda'ya taĢındık. DeğiĢiklikler! Hayatta her ne kadar kök salmayı düĢleyip ailemle kendi yuvamda esenlikle yaĢamayı istememe rağmen, hayatımda sadece hep değiĢiklikler olmuĢtur. Ben kötü bir göçmendim! Basel'den Auckland'a kadar süren yolculuk boyunca ağladım.- Ve burada, baĢlangıçta sadece memleket hasretiyle doluydum, sonra tüm eski yaralarım yeniden açıldılar. Birdenbire kendimi yeniden Ġngilizce konuĢulan bir çevrede buldum. Ve radyoda, televizyonda, gazetelerde, kitap ve beyaz perdede sık sık ensest iliĢkilerden bahsediliyor. Her üç veya dört çocuktan birinin cinsel tacize uğradığı iddia ediliyor. Acıdan, yalnızlıktan ve ihtiyaçtan dolayı, kendime ve baĢkalarına yardım amacıyla yazmaya baĢladım. Böyle bir tecrübenin tüm yaĢam üzerinde nasıl bir etki yaptığını biliyorum. Yazmak, kiĢiliğimi ararken kaybolmamama da yardımcı oluyordu. Sosyal yardımlaĢmadan bir bayan çocuk psikiyatrı ile ensest kurbanları hakkında konuĢuyordum. Ona, ikinci eĢimin beni sabır ve anlayıĢla nasıl yıkılmaktan kurtardığını anlatıyordum. O 'kötü kız' olmama ve beni sevip sevmediğine dair, denemeye tabi tutmama rağmen,* halen beni seviyordu. Ruhsal 'sakatlığıma' ve komplekslerime rağmen bunu baĢarmayı onun güvenine borçluyum. Herkes 'küçük kurbanlara' acıyor, ancak kim bir zamanlar dramatik çocukluk deneyimler edinmiĢ olan hayat arkadaĢını düĢünür k|? Arlette'min ve Sam'in ve diğer birçok kiĢinin benim yüzümden çekmek zorunda kaldıkları, korkunç yıkıcı görünüyordu. Cinlerim tepeme üĢüĢürlerdi, oysaki Ģimdi Basel'den bu kadar uzakta yaĢarken hiçbir suçluluk duygus u olmadan, geçmiĢim hakkında konuĢabiliyor ve yazabiliyorum. Harika bir evliliğimiz ve muazzam bir aile hayatımız var. Sizin de bildiğiniz gibi bu uyumu sağlamak için uzun yıllar gerekti. Ancak Ģunu da anladık ki, insan bir iliĢkiye ne kadar kendi katkısını sağlarsa ondan daha fazlasını da karĢısındakinden geri alır. Bazen çok zor oluyordu ve biz baĢaramayacağımızı dahi düĢünüyorduk. Belinda'mız çok Ģirin ve radyoda pop Ģarkıları dinlerken bana pasta piĢirmeye yardım ede

231


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

cek kadar büyüdü. Hatta bu arada dans bile ediyoruz. Gitar çalmada ve Ģarkı söylemede epey aĢamalar kaydetti, fareler ve minik tavĢanlar yetiĢtirmeye baĢladı. Okulu, onun boĢ zaman uğraĢlarını rahatsız edici buluyor! M avi gözleri, sarı ve kıvırcık saçları var; oldukça inatçı, bilinçli, bağıms ız ve oldukça fazla esprili anlayıĢa sahip. Ġngilizceyi çok iyi konuĢuyor. Birbirimize çok yakınız. Ben caz, jimnastik, Fransızca, Almanca ve Ġngilizce dersleri veriyorum. Ve kendime ait bir atım var! Gerçi burada herkesin bir M idilli atı olabilir, ama ben halen rüyamın gerçek olduğuna inanamıyorum. M elisa-M elody-Jane! Ata binmem sayesinde korkularımı yenmeyi ve daha güçlü yaratıklara karĢı koyabilmeyi öğrendim. Yeni Zelanda'da insan bir sürü fırsat elde edebiliyor. Herkes bir restoran açabilir veya üniversiteye gidebilir. Hatta benim gibi bir moruk bile! Ben üniversitede, yaratıcı yazma konusunda bir kursu bitirdim ve kısa hikâyelerimle derece elde ettim. Bendeki aĢağılık kompleksleri Pasifik'in güneĢi altında buharlaĢıp uçmuĢa benziyor. Benim Sam'im çok mutlu. Serbest reklam fotoğrafçısı olarak Ġsviçre'deki kelle götürücü meslek rekabetinden, onlar onu yok etmeden, ayrıldı. Ġlk önce onun 'orta derecede yaĢama krizinin' buna sebep oldu ğunu.ve onun bunu atlatacağını sanıyordum, ama yanılmıĢım. O Ģimdi ıslah olmaz bir kumsal hastası ve balıkçı olup çıktı! Sankt-Katharin M anastırı ile ilgili kitabı dört dile çevrildi ve otuz bin adet satıldı. Sanki cennete düĢmüĢ gibiyiz. Evimizden denize uzanan nefes kesici bir manzara var. Yatak odamız kayalıkları aĢıyormuĢ gibi. Ben ülkelerle çevrili küçük memleketimden buraya geldiğimde, koruyucu miğfer ve paraĢütle yatağa girme gerektiğini düĢünüyordum. ġimdi, vatan hasretimi ve suçluluk duygularımı hemen hemen yok etmiĢken buraya alıĢmaya baĢlıyorum. Kitabımı bitirdikten sonra bir yay ınevi buldum, bana coĢkulu bir tepki gösterdiler. Bu kitabı yazmak dört yılımı aldı, zira Ġngilizce gramere o kadar da hâkim değildim, bunu sağlamak epey zamanımı aldı. Ve Ģimdi her Ģey olup bitmiĢken kendime, anneme bunu yapmaya hakkım var mıydı diye soruyorum. Güzel hatıraların kötülerin hıĢmına uğraması çok yazık! Bizim iliĢki

232


www.eskikitaplarim.com

krmz

B AB ANÎ ÖLDÜĞÜNDE AĞ LAMADIM

mize gelince, değiĢen pek bir Ģey yok. Bir süre mektuplaĢmamız gayet normal devam etti. A ma birdenbire ondan tamamen su çlamalarla dolu bir mektup ald ım. Ben i yaralamayı halen daha çok iyi baĢarabiliyor Gerçi kendimi savunmaya çalıĢıyoru m, ama bu sonuçta sadece tartıĢmamıza ve b irbirimize acı vermemize yol açıyor. Neden hep böyle bittiğin i bir türlü anlayamıyoru m. Annem, Andreas, Arlette ve benim bir arada olduğumuz zamanlar güzel an larımız da oldu. Birlikte Viyana'da, Salzburg'da, Almanya'da ve Fransa'da tatiller ge çiriyorduk. Onlar tasasız günlerdi, sevgi ve kahkahalarla doluydu. Ancak geçmiĢin kötü ruhları bizi asla rahat bırakmıyor ve bir zaman geliyor yeniden yakalıyorlard ı. r ġu olayı asla aklımdan çıkaramıyoru m: Günün birinde okuldan eve döndüğümde annemi, benim için kahverengi bir eld iven örerken buldum, daha sonra onu okul formama uygun olarak sar ı yünle iĢledi. Annemin örgü örebild iğin! hiç b ilmiyordu m. Ellerim rü zgârdan çatlamıĢ ve ayazdan ĢiĢmiĢti, O eldivenleri o kadar sev miĢtim ki otobüste unuttuğum için de kendimi asla affet memiĢtim. Arlette'nin anoreksi o lduğu zamanı hatırlıyoru m. Yo lculuğa çıkıĢımızda onun hüzünlü yüzünü unutamıyoru m. Annemin göç ettiğimiz günkü solgunluğunu ve keder dolu bakıĢlarını hatırlamamaya çalıĢıyoru m. A rkadaĢlar b izi birb irimizden kopararak ay ırmak zorunda kalmıĢlard ı. Bayan Killarney, benim yazdığım kitap, duyguların kitabıdır ve benim çaresiz ü mitsizliğimden, ıĢığa doğru çıkıĢ yolu mu tasvir ediyor. Bu kitabın içinde ben anneme ve Arlette'ye yönelip onlara birçok Ģeyi açıklamaya çalıĢıyoru m, ama bana öyle geliyor ki gerektiği gibi baĢarılı olamad ım, zira en büyük tepkiy i onlardan aldım. Ben Ġsviçre'den ayrıldığımdan beri annem kronik zona hastalığını çekiyor. Onun için ço k ü zülüyorum. Fakat biz hiçbir zaman u zun süre birbirimizle mantıklı o larak konuĢmayı baĢaramadık, kendimi bu yüzden rahat hissetmesem bile bu konuda konuĢmaktan vazgeçtim çünkü konuĢtuklarımız havayla suyla sınırlıydı. A ma ben de niha yet yaĢamak zorundaydım. Mutlu olduğum zaman, suçluluk duygusu hissetmemey i öğrendim ve yaĢamaya hakkım olduğunu da. Çok u zun

233


www.eskikitaplarim.com

krmz

süre baĢkalarına bağımlı olarak ve onlar tarafından ku llan ılarak yaĢadım Sam'in sayesinde kendimi n ihayet o zincirden kurtardım. Ben bu kitabı kaleme alırken ortada önemli bir soru olduğunu gördüm ve bu sorunla daha önce neden karĢılaĢmad ığıma hayret ediyorum. Neler olduğunu tam olarak hiç anlayamamıĢtım. Niçin onu, ben her Ģeyi anlattıktan sonra alıp götürmemiĢlerd i? Niçin onun bana ve anneme cehennem azabı yaĢatmasını ve sonra da intihar et mesini kadere bırakmıĢlard ı. Niçin? Neden polis onu sorgulayıp tutuklamamıĢtı? Bayan Killarney, sanırım ben artık yaĢamla baĢ etmey i öğrendim, artık daha dengeli ve o lgun bir insanım, ancak, tü m bunlar asla vazgeçemed iğim için oldu. Enerjimin ve cesaretimin büyük b ir bölü münü yit irdim, zira bu bana çok görüldü, inanın bana! Neredeyse elli yaĢındayım. Art ık sonunda unutabilmek istiyoru m, bu nedenle lütfen sorularımı cevaplay ınız. Tanrı sizi korusun. Tüm sevgilerle Olivia

d *** 19 Kasım

B

1985

r Sevgili

a

Olivia

d f o r

Uzunca mektubunuz için size teşekkür ederim. Beni çok sevindir di ve sizin Yeni Zelanda'daki yaşant ınızı okumak oldukça ilginçti. Anneniz ve yetişkin kızınızla olan ilişkinizin iyileşmesi için dua edeceğim. Her şeyin zamanla düzeleceğine inanıyorum. Arlette büyüyüp olgunlaştığında sizi daha iyi anlayabilecektir. Bu mutsuz gençliğinizin, sonraki yaşamınız ve kurbanların çocukları üzerinde nas ıl etkili olduğunu görmek çok korkunç! Bu bir şeytan çemberi, fakat sizin hepsinin üzerine son çizgiyi çekmeyi başardığınızı sanıyorum. Kitabı bitirdiğiniz e sevindim, ancak o olayın üz erinden bunca zaman sonra, sorunuza sağlıklı bir cevap verememekten korkuyorum. Benim amirimin tuttuğum raporla emniyet müdürüne ve oradan da yargıca gitmesi gerekirdi ve ancak yargıç babanıza karş ı tutuklama emrinin düzenlenip düzenlenmemesine karar verebilirdi diye düşünüyorum. Görüyorsunuz ki elimizde sadece küçük bir kızın ifadesi vardı. Ivy Killarney

234


www.eskikitaplarim.com

krmz

OBaba, bana ne yaptığını biliyor musun O&en benim bekaretimi bozdun oSirfecede baba O&ett daha ön yaĢındaydım Q&en odama süzülüyordun T^ekrar tek rar (â)yle acıyordu ki baba öSen daha on paĢındapdım . içinde bana yer yoktu, baba oSenim köprülerimi yıkıyordun Çocukluktan kadınlığa oSen daha on yaĢındaydım ^ert acımasız yıl aĢağılandım ve ağladım cHasıl olgunlaĢacaktım, baba oBen daha on yaĢındaydım O&en beni sığınaklarımdan zorla çıkarıyordun O&en yüzüme bir kitap tutuyordum O^e 'hiç olmamıĢı' oynuyordum, baba O&enın bedenimi parçalamana


www.eskikitaplarim.com

krmz

arzular覺m覺 ve kendimi

235


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

Oġimdi sen öldün, baba Çaresiz sandın beni Acılatın içinden pulculuğuma (5&u pebuluğun her kavĢağında çğölmeler kafama biniperlardı ^Ümitsizce kadın ve anne öbnak istıperdum Ç$6issiz bacaklarımın arasında seni unutmak Ancak çamaĢır yıkarken bile ÇKendimi çecuksu hissediyordum çğidecek bir perim pek tu (ġ'ünkü Ç$6er adım savaĢa dönüĢüperdu, baba ^Uüm paĢam gücümü tüketipcrdu O&ekdretimi kaybettiğimden beri O&irf eceden senra ve bir zamandan


www.eskikitaplarim.com

krmz

<S> zaman ben en paşındapdım O&en beni zapt ettin, baba Oġimdi ben elli paĢındapım (B zamandan beri lıalen ağlıper, savaĢıyorum O&eni lanetlediğinden beri (&n pasında kalmapa

236


www.eskikitaplarim.com

krmz

17 z önce oturup babam öldüğü için ağladım. O otuz altı yıl önce ölmüĢtü Bir ay sonra elli yaĢıma basacağım. Ġlk defa, Sandra Butler'in EnĢesilerin Ruhsal ÇöküĢleri adlı kitabını okuduktan sonra, onun için ağladım. Yazar sadece kurbanları değil, bilakis onların annelerini ve neden olan kimseleri de anlatıyordu. Ġlk defa babamı insan olarak görüyordum. Silahın namlusunu ağzına sokusunu ve tetiği çekiĢini gözlerimin önüne getiriyordum ve kendime, bu hale gelmeden önce neler yaĢamıĢ olduğunu soruyordum. Beni ne kadar çok kötüye kullandığı, o pembe lekeli döĢeğin üzerinde, beyifini kafasından dıĢarıya ateĢleyecek kadar. Ümitsizce onunla ilgili güzel bir hatıra bulmaya çalıĢıyor ve onu mutfakta fırının önünde oturmuĢ bana tahtadan oyun kutusu yaparken görüyordum, kapağına çekiç ve çivi ile bir desen veriyordu. Onun bu resmini hatıramda saklamaya karar


www.eskikitaplarim.com

krmz

veriyordum. Hayatımda ilk defa kendime, acaba iĢyerinde mutlu muydu, kendini hiç sevilmiĢ ve anlaĢılmıĢ hissetmiĢ miydi, diye soruyordum. Hiçbir suretle onu bana yaptığından dolayı affetmek istemiyordum, zira o yetiĢkindi ve baba olarak yaptıklarından sorumluydu. Kendime, acaba birazcık sıcaklık, yakınlık ve de güçlülük duygusu mu arıyordu ve bunlan benden bir kleptoman gibi çalmıĢ mıydı diye, soruyordum. Orada oturup, ağlıyordum. Acıma ve sevgi, demirleĢmiĢ yumruğu içimden söküp götürüyordu. Böylelikle birçok Ģeyi anlamaya baĢlıyordum. Sanki ben her Ģeyde geri kalmıĢtın, asla. 2T'


www.eskikitaplarim.com

krmz

IRIS GALEY

olgunlaĢmamıĢ ve gerçekle bağlantı kuramamıĢtım. Çünkü tüm enerjimi, hayatta kalabilmek için kullanıyordum. Çıkmazlarda dolaĢıyor ve diğerleri gibi olmaya, 'gerektiği gibi' taklit etmeye, onlar gibi yaĢamaya çalıĢıyordum. însanın, annesinin ve babasının kabul ettirmeye çalıĢtığı gibi değil, kendi kararlarını kendisi vermesine, dediği gibi, doğru bildiği gibi yaĢamasına hakkı olduğunu bilmiyordum. Baha, yaĢam ve insanlar arası iliĢkiler hususunda silik bir bakıĢım vardı gibi görünüyordu, sanki asla gerçek varlığını değil de sadece yüzeysel çizgileri tanıyordum. Bu uyanıĢtan sonra kendimi açmaya baĢlıyordum. Diğer ensest kurbanlarıyla karĢılaĢmam, beni beynimden vurulmuĢa çevirdi, sanki uyurgezerlikten uyandırılıyordum. Kendi acım baĢkalarının yaĢadıklarıyla karĢılaĢtırıldığında küçülüyordu. Kendi öz babasından hamile kalmanın nasıl olduğunu düĢünmeye dahi tahammül edemiyordum. Kalbim, üç dört veya daha küçük yaĢlarda seks amacıyla kötüye kullanılan kadınlara açılıyordu, onlar için bu zorlama, bir bıçakla ikiye bölünmek gibiydi. Onlara kalan hissizleĢmiĢ kadınlık organlarıyla ve yaĢam boyu taĢıyacakları ıstırapları. Bir kadın altı yaĢında iken bir saç fırçası ile kızlığından olmuĢtu ve Almanya'da genç bir kız, içine ĢiĢe sokulduktan ve vakum içini yırtıp parçaladıktan sonra


www.eskikitaplarim.com

krmz

ölmüĢtü... Ben sadece bu dert ortağı kardeĢlerimin ellerini tutup onlarla ağlayabiliyorum. Bazen halen anneme karĢı kin duyuyorum ve hemen sonra hataya düĢmemek için bundan vazgeçiyorum. Ancak biliyorum ki baĢkasını yargılamaya veya cezalandırmaya hakkım yok. Kötü ve zor bir çocukluk geçirdiğim için, istemeden de olsa birçok insana acı verdim. Aynı geçmiĢe sahip ve aynı davranıĢları sergileyen baĢka insanlarla karĢılaĢmadım. Ġnsan mutlu bir çocukluk geçirmiĢ olsa bile, baĢkalarıyla ilgilenip onlarla bağlantı kurmayı öğrenmek zorundadır. Doğru yaĢamak ve sevmek bir sanattır ve öğrenmek çok zordur. Belki de var oluĢumuzun anlamı bunda 238


www.eskikitaplarim.com

krmz

BABAM ÖLDÜĞÜNDE A ĞLAMADIM

dır. Eğer ben kin ve nefret beslersem kendimi yaralar ım ve kendi geliĢimimi sekteye uğratırım. Benim asıl istediğim iç barıĢımı, huzurumu bulmaktır; daha akıllı, daha mutlu, daha sevecen ve daha anlayıĢlı olmaktır. Bu yolda kendi kendimi engellememeye karar verdim. Zira insan problemlerini çözmeye, affetmeye ve unutmaya, gayret etmeye ve hep ileri gitmeye hazır değilse bunu yapar. "Sevgide korku yoktur. Bilakis, yetkin sevgi, korkuyu siler atar. Çünkü korku cezaland ırılma düĢüncesinden ileri gelir. Korkan kiĢi, sevgiye yetkin k ılınmıĢ değildir," LYuhanna 4/18


www.eskikitaplarim.com

krmz

KRMZ


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.