Mini Kurs #1 Beyindeki Zihinsel Potansiyele Ulaşmanın Sırları Televizyon kanallarında çeşitli üniversitelerde canlı olarak yaptığım hafıza gösterilerimi ve öğrencilerin dizdiği yüzlerce rakamı çok kısa sürede hafızama alarak hatasız olarak saydığımı gören izleyicilerden aldığım e-mail mesajlarında ortak bir soruyla karşılaşıyorum; "Melik bey, televizyondaki gösterinizi izledim ve çok etkilendim. Ancak beyni böyle tam kapasitede kullanmak beyne zarar vermez mi? Beyin bu şekilde çalıştırılırsa yorulmaz mı?" (Not: Bu canlı hafıza gösterilerinden birini görmediyseniz, sayfanın sonundaki link'e tıklayarak üniversitelerde verdiğim konferanslardan bazı görüntüleri ve izleyici görüşlerini izleyebilirsiniz.) Özetlersem, hafıza gösterilerimi izleyenler beynimin % 100’ünü kullandığımı düşünüyorlar. Bu konuya girmeden önce, isterseniz beynin gerçekte ne kadar kullanıldığına bir göz atalım. Beynin kullanılma yüzdeleri üzerine yapılan tahminler karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor; Yıllar 1940’lar 1960’lar 1980’ler 2000’ler
Beynin Kullanılma Yüzdesi Tahminleri Beynin ancak % 50’si kullanılıyor Beynin ancak % 20’si kullanılıyor Beynin ancak % 10’u kullanılıyor Beynin ancak % 1’i kullanılıyor
İşin ilginç tarafı son yıllarda tahminin giderek çok azalmasıdır. Peki bu tahminler giderek neden düşüyor? Karşımıza çıkan tablo aklımıza çeşitli soruları getirmiyor da değil; "İnsanlar 1940’larda beyinlerinin % 50’sini kullanıyorlardı da, 2000’li yılarda artık % 1’ini mi kullanıyorlar?" Beyin kapasitesini kullanma açısından gerçekten bir gerileme içinde miyiz? Şüphesiz “Hayır”. Tahminlerin giderek azalmasının nedeni, beyin kapasitesinin sandığımızdan çok daha büyük olmasıdır. Beyin gücünün sonsuza giden bir kapasitesinin olduğunun ortaya çıkması ve aslında onun % 1’ini dahi kullanmadığımızı farketmemiz; 1-) Beyni kullanmamız konusunda hepimizin önümüze yeni ufuklar açıyor, 2-) Bana özel olarak, yukarıda bahsettiğim e-mail mesajlarında sorulan sorulara kolayca cevap verebilme olanağı sağlıyor. Yukarıda verilen bilgiler ışığında özetlersem, hafıza veya beyin eğitimi almamış bir kişi normal olarak beyninin % 1’inden daha az bir kısmını kullanıyor. Hafızamı eğiterek ben beynimi biraz daha etkin kullanabiliyorum. Bu oranın ne olduğunu tahmin etmemi isterseniz, hafıza eğitimi almamış bir kişiye oranla iki, ya da üç kat daha fazla kullandığımı söyleyebilirim. Bu açıklamaya göre bir hesap yaparsanız, hafıza veya beyin eğitimi almamış bir kişi beyninin % 1’ini kullanıyorsa, ben onun üç katını kullanıyorum. Bir başka ifadeyle beynimin sadece % 3’ünü kullanıyorum. Şimdi size ben soruyorum. Beyninin sadece % 3’ünü kullanan, yani geride hala % 97 beyin kapasitesini kullanmayan bir kişiye, “Melik bey, televizyondaki gösterinizi izledim ve çok etkilendim. Ancak beyni böyle tam kapasitede kullanmak beyne zarar vermez mi? Beyin bu şekilde çalıştırılırsa yorulmaz
mı?” diye sorar mısınız. Ancak e-mail mesajıyla bana bu soruyu soran izleyicileri bu şekilde düşünmeye sevkeden farklı bir kıyaslama ve düşünme tarzı daha var. Hatta bu şekilde düşünmelerine ben de hak vermiyor değilim. Peki nedir onlara bu soruyu sorduran? İzleyicilere bu soruyu sorduran sebebe direkt olarak geçmeden, bu olayı gerçek bir örnek üzerinde izah etmeye çalışacağım. Şimdi sizden aşağıda sadece “0” ve “1” lerden oluşan her satırında 30 hane bulunan 20 satırlık çok uzun bir sayıyı hafızanızda tutmanızı istiyorum. Ya da sadece şu sorunun cevabını vermenizi istiyorum. "Aşağıda verilen sayıyı hafızanızda tutup, hatasız olarak sayabilecek hale gelmeniz için benden ne kadar bir süre isterdiniz?” İşte hafızanızda tutmanız için verilen sayı; 110101011001011011111001010110 001010010111100011101001111010 101010110010110111110010101100 010101001101010011000100101011 111100101001100111011110001001 011110111010010100110110101010 100011110101001110000101100111 011001111101100010110110111010 001011101111010100001011010111 010100011010100101111011001100
100001001001011010110011111001 011100101011111110110001001100 001010010001111010110100000001 001101011101101100111111110000 000101010100011110100001001101 101101100111000011101001111000 011111001000010000100001110001 010101000110001100111000011001 110010010110100011001111000010 100101011001001001000111001100
Şimdi sorumu tekrarlıyorum; "Yukarıda verilen sayıyı hafızanızda tutup, hatasız olarak sayabilecek hale gelmeniz için benden ne kadar bir süre isterdiniz?" Böyle bir soru karşısında sizin yerinizde olsam (yani beynimi eğitmemiş birisi olsaydım) ben etap, etap şu şekilde düşünürdüm. 1-) Bunun imkansız birşey olduğunu düşünür ve böyle bir işe hiç kalkışmazdım. 2-) Böyle bir sayıyı hafızama almak için çok yoğun olarak çalışırsam, belki en az iki ya da üç güne veya bir haftaya ihtiyacım olduğunu düşünürdüm. 3-) Bu işi çok yoğun bir şekilde başarsam bile beynimi çok yormak zorunda kalacağımı düşünürdüm. Hatta böyle bir işi başardıktan sonra beynimin uzun süre dinlenmeye ihtiyacı olur diye beynimi bir süre başka işlerde yormazdım. Eminim şu anda sizler de böyle düşünüyorsunuz. Peki, şimdi size başka bir soru soruyorum. Benim gibi birisi gelse ve yukarıda verilen “0” ve “1”lerden oluşan 20 satırlık sayıya sadece 10 – 15 dakika baksa ve arkasını dönüp, verilen sayıyı hiç hatasız olarak saysaydı ne düşünürdünüz? Ben sizin yerinizde olsam şöyle düşünürdüm; "Bu sayıyı benim hafızamda tutabilmem için en az bir haftaya ihtiyacım vardı. Ayrıca bu bir hafta boyunca da beynimi devamlı yormak zorunda kalacaktım. Bu adam bu kadar zor bir işi 15 dakikada başarıyorsa, o zaman beynini bu işi bir haftada halledene gore daha yoğun çalıştırması ve daha çok yorması gerekiyor."
Böyle bir düşünme zinciri sonunda, "Beyin bu şekilde çalıştırılırsa yorulmaz mı?" diye herhalde ben de sorardım. Yukarıda izah ettiğim olayı ben şu örneğe çok benzetiyorum. Bir an şöyle gözlerinizi kapatıp traktörün daha keşfedilmediği dönemdeki bir köyü hayal etmeye çalışın. Herkes tarlasını insan gücüyle ve sabanla sürüyor. Dolayısı ile her köylünün tarlasını sürmesi için günler, bazen haftalar gerekiyor. Gece bu köylülere haber vermeden onların hiç bilmediği traktörü getirip, tarlalarını tamamen sürdüğünüzü ve yine onlar görmeden traktörü geri götürdüğünüzü kabul edelim. Ertesi sabah bu köylülere tarlalarını dün gece tek başınıza sürdüğünüzü söyleseydiniz, acaba sizin için ne düşünürlerdi. Traktör gibi bir alet veya teknikten haberi olmayan köylüler, bu imkansız işi başarmak için sizin çok yorulduğunuzu veya olağanüstü bir güce sahip olduğunuzu düşünürlerdi. Belki de bu işi tek başınıza değil gece getirdiğiniz başka insanların yardımıyla yaptığınızı iddia ederlerdi. Şüphesiz varlığından haberleri olmadığından dolayı, bu işi farklı bir teknikle, bir traktörle halledebileceğiniz hiç kimsenin aklına gelmezdi. Şimdi şu “0” ve “1”lerden oluşan sayıların hafızaya alınmasına geri dönüyorum. Belki de bu sayıyı hafızaya almak için beyni hiç de yormayan kolay ve hızlı öğrenme teknikleri var da siz bilmiyorsunuz. Belki beyni daha etkin ve verimli kullanmak mümkün. Belki değil, beynin etkin ve verimli kullanılması, yani hızlı, kolay ve kalıcı öğrenmek kesinlikle mümkün. Bu mini kurs serisinin amacı bunun mümkün olduğunu etap etap size göstermek ve öğretmektir. Özetlersek bu bölümde iki temel noktayı gözden geçirdik; 1-)Hafıza ve beyin eğitimi almamış bir kişi beyninin % 1’ini kullanıyorsa, hafıza ve beyin eğitimi almış bir kişi ona gore beyninin en az üç katını, yani % 3’ünü kullanıyor. Hala beyinde keşfedilecek % 97’lik bir kısım var. 2-)Geleneksel veya bugüne kadar alışılagelmiş çalışma yöntemlerinde beyin gereksiz yere çok yoruluyor. Hafıza ve beyin eğitimi sonucunda hem daha hızlı ve kolay öğreniliyor, hem de beyin daha az yoruluyor. Öğrenmeyi hızlı, kolay ve kalıcı bir hale geirmenin nasıl mümkün olacağına ve teknikleri incelemeye geçmeden önce, beynin neden ve ne tür bilgileri unuttuğuna bir göz atmamız gerekiyor. Beynin neden unuttuğunu bilirsek, unutmamak için ne yapmamız gerektiğini de daha kolay anlayabiliriz. Mini Kursumuzun ikinci bölümünde birlikte farklı gerçekleri keşfedeceğiz.
Mini Kurs #2 Neden Unutuyoruz? Hafızasız bir yaşamı düşünmek asla mümkün değil. Çünkü hafızasız bir yaşamda geçmiş kavramı ve tarih anlayışı yoktur. Ne kadar basit olursa olsun, herhangi bir becerinin öğrenilmesi söz konusu değildir. Kısacası, insanı insan yapan en büyük özellik hafıza gücüdür. Hafıza gücümüzü geliştirmenin sırları ise "Neden Unutuyoruz?" sorusunun cevabında gizlidir. Çoğu insan yeni öğrenilen ve yaşanan bilgilerin daha kolay hatırlandığını, eskilerin ise unutulduğunu düşünmektedir. Peki gerçek böyle mi? Neden unutuyoruz? Sorusunun cevabını bulmak için önce ben size iki soru sormak istiyorum. İşte birinci sorunuz; 1-)
23 Şubat 2005 tarihinde öğle yemeğinde ne yediğinizi hatırlıyor musunuz?
Hemen heyecanlanmayın. Bu bir imtihan değil. Ayrıca böyle bir soruya doğru cevap vermenizi de beklemiyorum. Burada dikkatinizi çekmek istediğim nokta şu; Bahsettiğim tarih çok yakın olduğu halde bu bilgiyi hatırlayamamanızdır. Çok daha eskilere gitsem durum daha vahim olacak gibi görünüyor. Bakalım öyle mi? İkinci sorunuz çok daha eski bir tarihteki olay veya bilgileri hatırlamanızla ilgili. İşte ikinci sorunuz; 2-) Hayatınızda başınızdan geçen tehlikeli bir an, bir kaza, sizi çok mutlu eden veya şaşırtan bir olay var mı? Bu olayı ve anı bana anlatabilir misiniz? Bu sorunun cevabı olarak bana anlatacak çok şeyiniz olmalı. Hatta herşeyi bütün detayına kadar hatırlıyor olmalısınız. Peki nedir bu iki sorunun cevabında yatan sır. Birinci soru çok daha yakın bir tarihte geçtiği halde hemen unutmuşsunuz. İkinci soruyu ilgilendiren tarih çok daha eskiydi ama hiç zorlanmadan hemen hatırladınız. Sorunun cevabı beynin yazıcısıyla yani printer'ıyla ilgili. Birinci olayda beynin yazıcısı tamamen kapalıydı.İkinci olayda ise beynin yazıcısı çalışıyordu ve olayları tamamen kaydetti. Peki nedir beynin yazıcısını çalıştıran veya kapatan faktör ? Beynin yazıcısını kendi isteğimizle çalıştırıp veya kapatabilir miyiz ? İstediğimiz bilgileri kendi isteğimizle beyne kaydetmesini sağlayabilir miyiz ? Bu soruların cevabı kocaman bir "EVET". Beynin yazıcısını kendi isteğimizle çalıştırıp, istediğimiz bilgileri kaydetmesini sağlayabiliriz. Bunu sağlamak için beynin bazı bölümlerinin nasıl çalıştığına çok kısaca bir göz atmamız gerekiyor. Bir an avucumun içinde haşlanmış küçük bir yumurta tuttuğumu kabul edin. Yandan baktığınızda elim ve içindeki yumurta iç içe üç katlı bir beyni temsil etmektedir. Esasen beyinde iç içe üç farklı bilgisayar bulunmaktadır. Bu bölümler sırasıyla; 1-) İlkel Beyin: Bu kısmı beynin en iç kısmında olan elimin içindeki yumurtanın sarısı temsil etmektedir. İlkel beyin tüm hayvanlarda da mevcut. Hatta bazı hayvanların beyni sadece bu ilkel kısımdan ibaret. Beynin bu kısmı hayvanların olaylar karşısındaki tepkilerini idare ediyor. Bir tehlike anında ilkel beyin onlara ya "savaş", ya da "kaç" diyor. Bizim için de durum aynı. Issız bir yerde bir tehlikeyle karşılaşsak, tepkimizi idare eden kısım ilkel
Sanırım hafıza gücü için orta beyindeki duyguların merkezinin ve hipokamp'ın ne kadar önemli olduğunu farkettiniz. Peki bunu farkettik diye hemen hafıza gücümüz arttı mı? Şimdilik, hayır. Ancak bu mini kursları takip ettiğinizde, eğitimle hipokampı ve duyguların merkezini nasıl etkileyerek bilgilerin kalıcı hafızaya yazılabileceğini göreceksiniz. Ancak hipokamp'ı etkili bir şekilde kullanmak için, öncelikle korteksin çalışma prensipleriyle ilgili bazı önemli bilgilere ihtiyacımız var. 3-) Korteks: Bu kısım beynin en üstünü mantar gibi kaplayan bölümdür. Hipokamp'ın kararı sonucu bilginin kaydedildiği yer burasıdır. Düşünme, konuşma, görme, duyma ve yeni bir şeyler üretme sırasında kullanılan kısım beynin korteksidir. Beynin bilgi kapasitesi tamamen korteks üzerindedir. Ayrıca beynin fotografik bir hafızaya sahip olması da direkt olarak korteksle ve korteksin farklı şekilde çalıştırılmasıyla ilgilidir. Korteksin farklı şekilde kullanılmasına ve fotografik bir hafızaya sahip olma konusuna mini kursumuzun üçüncü bölümünde göz atacağız.
Mini Kurs #3 Fotografik Bir Hafızaya Sahip Olmak Mümkün Mü ? "Fotografik Hafıza"ya sahip olmak için beynin en üst tabakası olan "korteks"in farklı şekilde kullanılması gerekiyor. Nasıl mı? Bu sorunun cevabını şu anda okuduğunuz üç nolu mini kursta bulacaksınız. Özellikle 1980'li yıllarda korteksle ilgili tesadüfen keşfedilen ve eğitimde devrim yaratan ilginç bir olay dönüm noktası olmuştur. Korteksin beynin hangi kısmı olduğunu sanırım artık biliyorsunuz. Hani şu beyne üstten baktığınız zaman bir cevizin içini andıran ve cevizin içi gibi iki parçadan oluşan kısım. Vücüdumuza bakarsanız iki tane olan çok şey var. İki el, iki ayak ve iki böbrek. İlginç olan bunlardan ikisinden biri olmadan da hayatımızı devam ettirebilmemizdir. Örneğin iki böbreğinden biri alınıp da yaşayan çok insan vardır. Bunun nedeni her iki böbreğin de aynı işi yapmasıdır. Çift motorlu uçağın tek motorunun arızalı olması ile tek motorla uçmak gibi birşey. Şüphesiz tek motora çok daha fazla yük biner, ama o tek motorda arıza yoksa problem yok demektir. Aklımdayken hemen söyleyeyim; Korteksin her bir parçasına "lop" adı verilmektedir. Beyne üstten baktığınızda sol taraftaki yarım parça "sol lop", sağdaki ise "sağ lop"dur. Ayrıca beynin her iki lobunu birbirine bağlayan ve ortada "korpus kallosum (corpus callosum)" adı verilen yoğun sinir lifleri mevcuttur. 1980'li yıllara kadar beyin loplarıyla ilgili doktorların bildiği bir başka gerçek daha vardı. Beyin lopları vücudu çapraz idare ediyordu. Sağ el ve sağ ayağı sol lop, sol el ve sol ayağı da sağ lop idare ediyordu. Bu bilgiyi kazalarda beyninden yaralanan hastalardan biliyorlardı. Beyninin sol tarafından yara alanların sağ tarafında, beyninin sağ tarafından yara alanların sol tarafında felç oluşuyordu. Ayrıca 1980'li yıllara kadar böbreğinin biri gibi, beyninin her iki lobundan biri alınan veya beyninin iki lobu birbirinden ayrılan hiçbir hasta olmamıştı. İlk defa buna benzer bir olay mecburen W.J. adında bir askere uygulanmış ve tesadüfen hızlı öğrenme ve beyin eğitiminde devrim yaratacak bir olaya imza atılmıştır. W.J.'in aşağıdaki ilginç hikayesini okumadan lütfen yazının devamına atlamayınız.
DÜNYANIN İLK İKİ BEYİNLİ İNSANI İkinci Dünya Savaşı'nda asker olan W. J. savaş sırasında düşman hatlarının arkasına paraşütle indirilen askerler arasındaydı. İndirmeden sonra çıkan çatışmada birçok arkadaşı ölmüş, kendisi de esir düşmüştü. Ama çatışma sırasında kafasından yara almış ve yara beyninin bir lobuna da isabet etmişti. Doğal olarak vücudunun diğer tarafına da felç gelmişti. W.J.'i iyileştirme çabaları savaştan sonra da devam etmiş, fakat hiçbir tıbbi tedavi olumlu sonuç vermemişti. Aksine felç vücudunun diğer tarafına da sirayet etmeye başlamıştı. Bu sonuç bilim adamlarını oldukça şaşırtmıştı. Beynin yara aldığı kısma göre vücudunun diğer tarafına felç gelmesi normaldi. Fakat beynin diğer tarafında yaralanma olmadığına göre, felç neden vücudun diğer tarafına da sirayet ediyordu. Bu sonuç beynin bir lobundaki yaranın, diğer lobunu da etkilemeye başlamasından olabilirdi. Eğer durum böyle ise, yaranın diğer lobu etkilememesi için son çare olarak ameliyatla iki lobun birbirinden ayrılması gerekiyordu. Böylece W.J. ameliyatla beyninin sağ ve sol lobu ayrılan ilk hasta oldu. Plana göre beynin sağ ve sol lobunu birbirine bağlayan "korpus kallosum" adındaki yoğun sinir liflerinden oluşan bağ kesilecekti. Böylece beynin bir lobundaki yaranın, beynin diğer lobunu etkilemesi önlenecekti. Sonuç olarak vücudun bir yanında bulunan felç diğer tarafa sirayet etmeyecek ve W.J. kısmen normal bir hayat yaşayacaktı. Ameliyat başarılıydı ve diğer ameliyatlar bunu izledi. Artık W.J.'in her iki lobu arasında iletişimi sağlayacak hiçbir bağ yoktu. Ancak W.J.'in hayatında beklenmeyen birçok değişiklikler olmaya başladı. Örneğin yapılan deneylerden birinde W.J.’e bir ekranın ortasına dikatlice bakması söylendi. Bu sırada aynı anda slayt filmiyle ekranın solunda bir "tavuk" resmi, sağında ise bir "kardan adam" resmi hızla gösterildi. Bilim adamları gösterilen bu resimlerin beyinde çapraz olarak algılandığını biliyorlardı. Yani ekranın solundaki tavuk resmi sağ lop tarafından, ekranın sağındaki kardan adam ise sol lop tarafından algılanıyordu. W.J.’e ne resmi gördüğünü söylemesi istendiğinde "kardan adam" diyordu. Ama gördüğü şeyin resmini sol eliyle göstermesi istendiğinde örnekler arasında bulunan "tavuk" resmini gösteriyordu. Testler devam etti ve gerçekler ortaya çıkmaya başladı. Konuşma merkezi beynin sol lobu üzerindeydi. W.J.'e "ne gördün" dendiği zaman cevap veren sol loptu ve sol lob ne gördüğünü yani "kardan adam"ı söylüyordu. Gördüğünü sol eliyle göstermesi istendiğinde durum farklılaşıyordu. Sol eli çapraz olarak beynin sağ lobu idare ediyordu. Sağ lobun gördüğü ise "tavuk" resmiydi. Sonuç olarak sol eli kontrol ederek cevap veren sağ loptu. O da kendi gördüğünü sol eli kontrol ederek söylüyordu, "tavuk". W.J. artık iki tane ayrı insan olmuştu. Her iki beyin birbiriyle haberleşemediği için ayrı ayrı bağımsız çalışıyordu. Beyin loplarının bu şekilde bağımsız çalışması şüphesiz W.J.’in hayatında beklenmeyen değişiklikler yapmıştı. Ancak bu tesadüfi olay ve yapılan testler hangi lobun hangi fonksiyonlarda uzman olduğunu öğrenmemizi sağlamıştır.
Bu ilginç buluş 1981 yılında bilim adamı Roger Sperry'ye Nobel Tıp Ödülü kazandırdı. Aynı zamanda
hızlı öğrenme ve hafıza eğitimi metodlarında da çığır açan buluş özet olarak şöyleydi; 1-) Yoğun sinir lifinden oluşan "korpus kallosum" ağ demeti, beynin sağ ve sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprü vazifesi görmekteydi. 2-) Birçok test sonucunda, beynin sol lobunun, konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve lineer çalıştığı tespit edildi. 3-) Araştırma sonuçları beynin sağ lobunda da, ritm, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiğini ortaya koymuştur. Özet olarak beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve lineer olarak işlemekte, sağ lop ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi şekil ve hayal gücüyle işlemektedir. Duyguların ve hayallerin etkisinin en fazla olduğu yer de yine beynin sağ lobudur. Yapılan araştırmalar beyin lopları ve hızlı öğrenme arasında şöyle bir ilişkinin olduğunu ortaya koymuştur. Beynin her iki lop fonksiyonlarını birlikte ve dengeli olarak kullanmayı içeren bir öğrenme "gerçek öğrenme"dir. Özet olarak beynin her iki lop fonksiyonları da öğrenmenin içine katılmaldır. Şöyle bir düşünürseniz toplumumuzun beynin sadece bir lobunu kullanmaya önem verdiğini ve diğer lobu hiç kullanmadığını kolayca farkedersiniz. Büyük bir kitle beynin matematiksel ve mantıksal olan sol lobuna önem vermekte, beynin hayalgücü, ritm, şekil ve yaratıcı düşünme gibi özelliklerine sahip sağ lobu fonksiyonlarına gereken önemi göstermemektedir. Bu durum açıkça beynin sadece yarısının kullanılmadığını ortaya koymaktadır. Şimdi size bir soru sormak istiyorum. "Beyninin iki lobundan sadece sol lobunu kullanan bir kişinin verimi ne kadar düşer?" Verdiğim konferans ve seminerlerde sorduğum bu cevaba klasik olarak şu cevabı alıyorum; "Beynin yarısını kullanan bir insanın verimi % 50 düşer". Gelin bu cevabı birlikte inceleyelim. Ancak önce size bir soru sormak istiyorum; Beş km.'lik bir yolu kaç saatte yürürsünüz. Gelin uzlaşalım ve cevabınızın da "1 saat" olduğunu kabul edelim. Yani iki ayağınızı ve iki kolunuzu kullanarak beş km.'lik bir yolu 1 saatte yürüyebiliyorsunuz. Şimdi sizden birşey istiyorum. Ayağa kalkın ve tek ayağınızın, örneğin sol ayağınızın üzerinde durun. Şimdi sağ ayağınızı dizinizden geriye doğru bükerek sağ elinizle ayak bileğinizden tutun. Bir an arka tarafta sağ elinizle sağ ayağınızı birbirine bağladığımı kabul edin. Aman ne oluyor diye heyecanlanmayın. Amacım bir elinizin ve bir ayağınızın kullanılmamasını sağlamak. Yani yürürken kullandığınız organlarınızın yarısını kullanmazsanız, veriminizin ne kadar düşeceğini merak ediyorum. Evet, şimdi sorumu tekrarlıyorum. "Sağ eliniz ve sağ ayağınız birbirine bağlanmış halde iken, sadece sol ayağınızı ve sol elinizi kullanarak beş km.'lik bir yolu kaç saatte yürürsünüz?". Kaç saatte? 2 saatte mi? Duyamadım, yoksa 5 saatte mi? Belki 10 saatte, belki de 20 saatte, ne dersiniz. Belki de bu işi hiç başaramazsınız. Gelin uzlaşalım. Bunun cevabının da 10 saat olduğunu kabul edelim. Peki, şimdi size daha önceki bir cevabınızı hatırlatıyorum; "Beynin yarısını kullanan bir insanın
verimi sadece % 50 düşüyor da, neden yürüme organlarının yarısını kullananların performansı % 50'den çok daha kat kat aşağı düşüyor?"
İşte dikkatinizi çekmek istediğim nokta da burası. Beynin sadece bir lobunu kullanmak veriminizi sadece % 50 değil, çok daha fazla düşürüyor. Şüphesiz bunun tersi de doğru. Beyninin sadece yarısını yani bir lobunu kullanan bir kişi, beyninin iki lobunu da kullanmaya başladığında beyin kapasitesi iki kat değil, çok daha fazla artıyor. Dolayısı ile öncelikle beynin her iki lobunu birlikte ve dengeli olarak kullanmayı öğrenmeliyiz. Hızlı öğrenme ve hafıza eğitiminin özünü de bu oluşturuyor. Beynin her iki lobunu dengeli kullanmayı öğrenmeye geçmeden önce, doğuştan beyninin her iki lobunu dengeli kullanan ve mükemmel yani "fotografik" bir hafızaya sahip bir insan dünyaya gelmiş mi acaba? Bu sorunun cevabı "EVET". "Fotografik Hafıza"ya sahip bu insanın okuduğu, gördüğü ve duyduğu bilgileri nasıl hatırladığı yıllar süren bilimsel bir araştırmaya konu olmuştur. Sonuçta en önemli özelliğin beynin her iki lob fonksiyonlarının birlikte ve dengeli olarak kullanılması olduğu ortaya çıkmıştır. Bu insan üzerinde yapılan araştırma bulguları hızlı öğrenme ve hafıza eğitimiyle ilgili temelin bir başka ayağını oluşturmuştur. Beyin kapasitenizi tekniklerle geliştirmeye geçmeden önce, kafamızın içinde uyuyan bir devin var olduğunu farketmemiz gerekir. Bu sınırsız potansiyelin bilimsel temellerini ortaya koymadan önce, maalesef bu gerçeğe inanmak çok kolay olmuyor. Lütfen neden hemen tekniklere geçmedik diye sabırsızlanmayın. Merdivenleri basamak, basamak çıkarak öğrendiklerimizi hazmetmeliyiz. Eminim mini kursun başlangıcına göre, şu anda beyin kapasitenizle ilgili farklı düşüncelere sahipsiniz. Bir sonraki "Beyin Kapasiteniz! Beyninizdeki Uyuyan Devi Uyandırmanın Sırları" başlıklı dördüncü mini kursumuz
Mini Kurs #4 Beyin Kapasiteniz! Beyninizdeki Uyuyan Devi Uyandırmanın Sırları Bugünkü mini kursumuzun başlığından da anlayacağınız gibi, bu derste tekniklerle ilgili örneklere gireceğiz. Bu örneklerin tam anlaşılması için hafıza teknikleri ve hızlı öğrenmenin temel taşlarından birini daha yerine koymak istiyorum. "Bugüne kadar yeryüzüne doğuştan mükemmel hafızaya sahip bir insan gelmiş mi?" diye sormak, beyin kapasitemizi keşfetmek için iyi bir başlangıç. Böyle bir insanın beyninin nasıl çalıştığını tam olarak öğrenirsek, onun doğuştan elde ettiği yeteneklere ulaşmak için biz de düşünce ve öğrenme tekniklerimizi yeniden düzenleyebiliriz. Sanırım yoğun çalışmaların yanında Dünya'nın gelişmesine şans ve tesadüfler de ciddi katkılarda bulunuyor. Tesadüfi olarak beyin kapasitemiz konusunda bize birçok ciddi ipuçları veren Sherashevsky'nin değeri beynin her iki lobuyla ilgili buluşlardan sonra daha iyi anlaşılmıştır. Öyle ki, Sherashevsky'nin hafızasıyla ilgili yıllar önce yapılan çalışma ve araştırmalar 1980'li yıllardan sonra hafıza klasikleri arasına
girmiştir. Literatürde "Bay S" olarak bahsedilen Sherashevsky'nin beyin kapasitesiyle ilgili hikayesine gelin birlikte bir göz atalım. BAY "MÜKEMMEL HAFIZA" Sherashevsky küçük yaşta keman öğrenmeye başlar. Ancak kulaklarında oluşan bir rahatsızlıktan dolayı işitme duyusu zayıflar. Bunun üzerine müziği bırakmak zorunda kalır. Orta öğrenimden sonra ailevi sebeplerden dolayı çalışma hayatına başlar ve bir gazetede muhabir olarak çalışmaya başlar. Bir sabah editör yaptığı toplantıda her muhabire yapması gereken bir sürü iş ve gitmeleri gereken adresleri verir. Ancak bir nokta editörün dikkatini çeker. Diğer muhabirler yapacakları işlerle ilgili yoğun bir şekilde not tutarken, Bay S sadece dinlemektedir. Editör Bay S'in bu ilgisizliğinden rahatsız olur. Toplantının sonunda, biraz da onu mahcup etmek amacıyla, Bay S'den o gün yapacağı işleri saymasını ister. S bu soruyu eksiksiz olarak cevaplar. Editör şaşırır. Editörü daha da şaşırtan Bay S'in diğer muhabirlerin yapacağı işler listesini de eksiksiz sayabilmesidir. Editör, bunun anormal olduğunu belirterek, Bay S'e bir psikoloji labaratuarına başvurmasını tavsiye eder. Bu durum Bay S'i de şaşırtır. Çünkü o kendisinin diğer insanlara göre mükemmel bir hafızaya sahip olduğunun farkında değildir. O güne kadar, diğer insanların hafızasının da kendisininki gibi olduğunu sanmaktadır. İşte bu olay 1920'lerde psikolog Aleksandr Romanovich Luria ile Sherashevsky'nin karşılaşmasına vesile olur. Luria Bay S'in sahip olduğu mükemmel hafıza gücünden çok etkilenir. Luria bu fırsatı araştırma adına çok iyi değerlendirir ve tam 30 yıl boyunca Sherashevsky'nin hafızasını test eder. Aleksandr Luria Bay S'in hafızasının sınırını şu şekilde anlatmaktadır; "Bay S' e önce kelimeler, daha sonra sayılar, daha sonra da harflerden oluşan bir listeyi yavaş yavaş okuyarak ve yazılı halde de göstererek söyledim. Söylediklerimi dikkatle dinledi ve gösterdiğim yazılı hallerine de baktı. Daha sonra listeyi tam olarak bana tekrar etti. Her defasında listedeki eleman sayısını 30, 50, 70 tane gibi artırdım. Fakat Bay S için listenin uzunluğu bir zorluk ifade etmiyordu. Kelimeleri dinlerken çoğu zaman ya gözlerini kapatıyor, ya da boşlukta sabit bir noktaya bakıyordu. Listeyi okumamdan sonra, kendisi saymadan önce bir süre düşünüyor ve her şeyi hatırlayıp hatırlamadığını kendi kendine kontrol ediyor, daha sonra da hızla listeyi sayıyordu. İşin ilginç olan tarafı, istersem Bay S listeyi sonundan başına doğru da zorlanmadan sayabiliyordu. Bay S ile yaptığım çalışma beni hayretlere düşürmüştü. Listenin uzun olmasının zorluk açısından Bay S için önemi yoktu. Bay S' in hafıza kapasitesinin hiçbir sınırı olmadığını itiraf etmek zorundayım. Bir hafta, bir ay, bir yıl, hatta birkaç yıl önce söylediğim listeyi hiç zorlanmadan hatırlıyordu. Birkaç yıl önce saydığım bir listeyi tekrar saymaya başladığımda, bu listeyi iki yıl önce söylemiştiniz deyip beni durduruyor ve listeyi sayıyordu. Hatta iki yıl önce bu listeyi sayarken üzerimde hangi elbise vardı, onu bile hatırlıyordu." Aleksandr Luria araştırmaları süresince birçok sorular sorarak Bay S' in hafızasının içinde neler
döndüğünü tespit etmeye çalıştı. Bay S' in anlattığına göre, kelimeler, sesler ve ifadeler hafızasında şekillere, seslere ve duygulara dönüşüyordu. Bay S örneğin kelimeleri nasıl hatırladığını şu şekilde anlatmaktadır; "Bir kelimeyi sadece bende uyandırdığı şekille değil, aynı zamanda bende uyandırdığı duygularla hatırlıyorum. Anlatmakta güçlük çekiyorum, sadece şekil veya duygu değil, bir bütün. Bir kelime duyduğumda onun ağırlığını veya tadını hissediyorum. Kelimeyi hafızamda tutmak için özel bir gayret göstermem gerekmiyor. Kelime veya kelimeler kendisini bana hatırlatıyor."
Dikkat erdesiniz, Bay S' in hafızasının mükemmel olmasını sağlayan elemanlar şekiller, duygular, renkler ve üç boyutlu resimler. Bu ifadeler Bay S' in bilgileri hafızasında şekiller, renkler vb. ilişkilerle işlediğini göstermektedir. Bu elemanların hepsi beynin sağ lob fonksiyonlarının işin içine katıldığının bir göstergesidir. Dikkat edilecek diğer bir husus da Bay S' in hafızasının güçlü olmasında işaret ettiği nokta, duygularının devamlı işin içine katılmasıdır. Bunun nedeni çok basittir. Daha önceki bölümlerde değindiğimiz gibi, duygu yüklü olayların orta beyindeki hipokamp tarafından kalıcı hafızaya aktarılması çok kolay olmaktadır. Şüphesiz Bay S' in hafızasında bu canlanmalar otomatik olarak oluşuyor ve onun yoğun bir şekiller, renkler ve duygular dünyasında yaşamasına neden oluyordu. Ancak hafıza gücünü artıran bu elemanları bilinçli olarak da kullanmak mümkün. Bay S'in sayılan listeleri ve olayları hatasız hatırlaması doğuştan gelen bir özellik. Çünkü onun olaylar karşısında beyninin sağ lobu otomatik olarak devreye giriyor. Yani beynin her iki lobu da otomatik olarak işin içine katılıyor. Diğer önemli nokta ise olaylar ve bilgiler karşısında Bay S'in duyguları otomatik olarak işin içine giriyor. Tabi sonuç mükemmel bir hafıza. Esasen Bay S' in verdiği bu bilgiler doğrultusunda her türlü bilgiyi, rakamları ve kelimeleri şekillere dönüştüren teknikler geliştirip, hafıza gücünü olağanüstü artırmak ve bırakın 30, 50, 70 adet kelimeyi, arka arkaya 3-4 saniye arayla okunan 1000 maddelik bir kelime listesini dahi hatasız olarak hafızaya yerleştirmek artık mümkün. Bizim "Fotografik Hafıza Teknikleri" ve "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" gibi setlerimizi çalışarak TV'de Bay S gibi herkesi şaşırtan gösteriler yapan öğrencileri sanırım izlemişsinizdir. Beyin kapasitelerini hemen hemen Bay S seviyesinde kullanan bu öğrencilerin Bay S'den farklı olan bir özellikleri var. Onlar Bay S gibi doğuştan bu özelliklere sahip değiller. Onlar bu seviyeye teknikleri bilinçli bir şekilde kullanarak geliyorlar. Şüphesiz tekniklerle hipokamp'ı uyarıyorlar, beyinlerinin her iki lobunu da işin içine katıyorlar ve ayrıca aşağıda daha detaylı bilgi vereceğim "beyin hücreleri arasında kurulan ilişkiler" tekniklerini kullanıyorlar. Özellikle "Fotografik Hafıza Teknikleri" bu işlemlerin bilinçli olarak yapılmasını sağlayan teknikleri içermektedir. Mini kursun bundan sonraki bölümlerinin tamamı hafıza teknikleriyle ilgili örneklerin verilmesine ayrılmıştır. Hatta bu bölümün sonuna doğru ilginç bir örnekle de karşılaşacaksınız. Ancak bundan sonraki bölümlere temel olması açısından önemli olan son kısa bir bilgi daha vermek istiyorum. Hızlı öğrenme ve kalıcı bir hafıza gücüne sahip olmanın diğer önemli adımı da, düşünme tarzının beyin hücrelerindeki gelişmeyi nasıl etkilediğini bilmeye bağlıdır. Yetişkin bir insanda 100 milyarın üzerinde
"nöron" adı verilen sinir hücresi vardır. Ancak hafıza gücü, beyindeki hücre sayısından çok, beyin hücreleri arasında kurulan ağ tabakası veya bağların çokluğuyla orantılıdır. Beyin hücreleri arasındaki bağ kurulması işlemini, evler arasında kablo ile telefon hattı çekilmesine benzetebiliriz. Aralarında telefon hattı olmayan ve birbirleriyle haberleşemeyen evler gibi, başlangıçta beyindeki nöronlar arasında da çok fazla bağlantı yoktur. Birbirini tanımayan insanların, tanıştıklarında hemen evleri arasında özel bir telefon hattı çekildiğini kabul edelim. Her yeni tanışmada çekilecek telefon hattı sayısı artacak ve yavaş yavaş bir ağ tabakası oluşacaktır. Ağ tabakası arttıkça haberleşme daha iyileşecek ve dünyanın her yerine anında ulaşmak da mümkün olacaktır. Beyindeki nöronların aralarındaki ilişkiler de, öğrenme ve hafızanın oluşmasında bu örneğe benzer şekilde gelişmektedir. Bir bilginin hatırlanabilmesi daha önce öğrenilen bilgilerle ilişkilendirilmiş olmasına bağlıdır. Yeni öğrenilen bir bilgi daha önce öğrenilen bir başka bilgiyi anımsatmışsa, beyinde hemen, anımsanan bilginin bulunduğu nöron veya nöronlar ile yeni bilginin tutulduğu nöron veya nöronlar arasında bir bağ kurulmaktadır. Yeni öğrenme sırasında eski bilgilerle bir ilişki kurulamıyorsa, bu öğrenmenin beyinde herhangi bir etkisi olmuyor demektir. Sonuç olarak ilişki kurmanın veya bir şeyi anımsamanın beyinde sebep olduğu reaksiyon, nöronlar arasında bağ ya da telefon hattı kurulması gibi bir şeydir. Beyinde 100 milyarın üzerinde nöron olduğu gerçeğini hatırlatırsak, nöronlar arası kurulma olasılığı olan bağlantı potansiyelinin büyüklüğünü düşünmek bile mümkün değildir. Kısacası insan kendi hafıza gücünün mimarıdır. Düşündükçe, hafızasını kullandıkça nöronlar arası bağların güçlenmesinden ve artmasından dolayı insanın hafıza gücü de gelişmektedir. Beynini kullanmayanlarda ise nöronlar arası bağlar zayıf kalmakta ve potansiyel hafıza güçleri atıl kalmaktadır. Şimdi size işi çok basite indirgeyerek bir örnekle anlatmaya çalışacağım. Aşağıda 10 tane farklı kelime verilmiştir. Ayrıca her kelimenin numarası da yanında yazılmıştır. Sizden istedğim bu listeye sadece 20 saniye bakarak kelimeleri numaralarıyla birlikte hafızanıza yerleştirmeniz. Aman beni kandırmaya kalkmayın. Süreniz sadece 20 saniye. İşte listeniz; 8 - Diş
4 - Ok
6 - Yarış
1 - Tuborg
5 - Saç
9 - Et
2 - Bebek
10 - Mayo
3 - Helikopter
7 - Köpek
Şimdi sizden gözlerinizi kapatarak bu listeyi 10'dan 1'e geriye doğru saymanızı istiyorum. İsterseniz 1'den 10'a doğru da deneyebilirsiniz. Sanırım tam olarak yapamadınız. İsterseniz şimdi ben size hafıza ilişkileri kurmanızda biraz yardımcı olayım; Amacım öncelikle kelimelere ait numaralarla kelimeler arasında bir ilişki kurarak hafızamda kalmalarını sağlamak. Burada isterseniz numaraların sesleryle ilgili benzerlik ve kafiye gibi özellikleri kullanalım. 8 - Diş : "Sekiz"i aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla "SEKİZ"e benzer olan "SAKIZ" kelimesini kullanalım. Ayrıca size hemen sorayım; "SAKIZ ne ile çiğnenir?" Sanırım olayın farkına vardınız. "DİŞ".
Sekiz numarada hangi kelimenin olduğunu hatırlamak için, sekizi temsil eden SAKIZ'ı düşünmemiz işi çözecektir. "Sakız" aklımıza gelince, sakızın neyle çiğneneceği ve dolayısıyla "DİŞ" aklımıza gelecek. Tabii bunlar sadece düşünce bazında çok kısa sürede aklımızdan geçecek ve direkt olarak "8 - Diş" diyeceğiz. 4 - Ok : "Dört" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla "DÖRT" ifadesiyle benzer olan "DART" kelimesini kullanalım. Hatırladıysanız, "Dart" şu elle karşıdaki bir hedefe küçük oklar atarak, hedefte vurduğumuz sayılar veya bölgelere göre puan aldığımız bir oyun. Ayrıca size hemen sorayım; "DART" oyununda kullanılan küçük oklar bize OK kelimesini hatırlatamaz mı? Dört numarada hangi kelimenin olduğunu hatırlamak için, dört sayısını temsil eden DART'ı düşünmemiz işi halledecektir. "DART" aklımıza gelince, dart'a ne atıldığını düşünmemiz hemen "OK" kelimesini aklımıza getirecektir. Yine bunlar sadece düşünce bazında çok kısa sürede aklımızdan geçecek ve direkt olarak "4 - Ok" diyeceğiz. 6 - Yarış : Sanırım işi anladınız. "Altı" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla "altı" ifadesiyle benzer olan "ALTILI GANYAN"ı kullanalım. "Altılı Ganyan" direkt olarak "yarış" ile ilgili bir kelimedir. Dolayısı ile "altı" numarada hangi kelimenin olduğunu hatırlamak için, altı sayısını temsil eden ALTILI GANYAN'ı düşünmemiz hemen "6"nın "YARIŞ" olduğunu bize hatırlatacaktır. 1 - Tuborg : "Bir" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "BİRA" kelimesini kullanalım. Bunda işimiz daha da kolay. Bir numarayı neyin temsil ettiğini düşündüğümüzde hemen aklımıza "BİRA" gelecektir. Sanırım "Bira" hepimize kolaylıkla bir bira markası olan "TUBORG" kelimesini hatırlatır. 5 - Saç : "Beş" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "BAŞ" kelimesini kullanalım. Beş sayısını neyin temsil ettiğini düşündüğümüzde hemen aklımıza "BAŞ" gelecektir. Sanırım "Baş" ipucu hepimize kolaylıkla baş ile ilişkili olan "SAÇ" kelimesini hatırlatabilir. 9 - Et : "Dokuz" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "DOMUZ" kelimesini kullanalım. İslam dünyasında kabul görmese de, "domuz" eti için beslenen bir hayvandır. Herhalde "dokuz" yerine "DOMUZ" kelimesini hatırladıktan sonra, kolaylıkla ilişkili bir kelime olan "ET" kelimesini hatırlarsınız". 2 - Bebek : "İki" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "İKİZ" kelimesini kullanalım. Ayrıca size hemen sorayım; "İKİZ" kelimesi daha çok size neyi hatırlatır? "BEBEK", değil mi? İki numarada hangi kelimenin olduğunu hatırlamak için, ikiyi temsil eden İKİZ'i düşünmemiz işi çözecektir. "İkiz" aklımıza gelince, ikizin ilişkili olduğu "BEBEK" hemen aklımıza gelecektir. Tabii yine bunlar sadece düşünce bazında çok kısa sürede aklımızdan geçecek ve direkt olarak "2 - BEBEK" diyeceğiz. 10 - Mayo : "On" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "DON" kelimesini kullanalım. On numarayı neyin temsil ettiğini düşündüğümüzde hemen aklımıza "DON" gelecektir. Sanırım "Don" ipucu hepimize donun biraz modern ve modaya uygun hali olan "MAYO" kelimesini kolaylıkla hatırlatacaktır. 3 - Helikopter : "Üç" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "UÇ" kelimesini kullanalım. Herhalde "üç" yerine "UÇ" kelimesini hatırladıktan sonra, kolaylıkla ilişkili bir kelime olan "HELİKOPTER" kelimesini hatırlarsınız". 7 - Köpek : "Yedi" sayısını aklımızda tutmak için ses yapısı itibarıyla benzer olan "KEDİ" kelimesini kullanalım. Burada da işimiz kolay. Yedi numarayı neyin temsil ettiğini düşündüğümüzde hemen aklımıza "KEDİ" gelecektir. Sanırım "Kedi" hepimize kolaylıkla diğer evcil hayvanlardan olan ve evde beslenen "KÖPEK" kelimesini hatırlatacaktır.
Listedeki kelimeleri sırasıyla baştan sona veya sondan başa hatırlarken yapacağınız iş öncelikle sayıları benzer seslerle ifade eden kelimeleri hatırlamaktır. Bu kelimeler sırasıyla; 1-) BİRA, 2-) İKİZ, 3-) UÇ, 4-) DART, 5-) BAŞ, 6-) ALTILI GANYAN, 7-) KEDİ, 8-) SAKIZ, 9-) DOMUZ ve 10-) DON. Hangi sayıda hangi kelimenin söylendiğini hatırlamak için yapılacak şey ise, sayıyı temsil eden kelimeyle ilişkili olan kelime neydi düşünmektir. Şimdi sizden gözlerinizi kapatarak bu listeyi 10'dan 1'e geriye doğru tekrar saymanızı istiyorum. İsterseniz 1'den 10'a doğru da deneyebilirsiniz. Sanırım bu sefer oldu. İşin ilginç tarafı bu listeyi isterseniz karışık olarak da hatırlayabilirsiniz; "3 numarda hangi kelime vardı?" diye sorsam bana cevap verebilir misiniz? Peki "8 numarada hangi kelime vardı?" "5 numarada ne olduğunu hatırlıyor musunuz?" Eminim hiç zorlanmadınız. Sanırım aranızda bazılarınız içinden "Melik bey bir dakika. Bunlar özellikle ilişkili kelimelerden oluşmuş. Peki bunlar ilgisiz kelimeler olsaydı ne yapacaktık?" şeklinde sorular sormaya hazırlanıyor. Burada dikkatinizi çekmek istediğim konu şu. Ben bu ilişkileri kurmadan ve size ipuçlarını vermeden önce siz bu listeyi hafızanızda tutmaya çalıştınız ve başaramadınız. O an için böyle bir listeyi hızla hafızanızda tutup, hatta istendiğinde numaralarıyla karışık olarak saymanız size imkansız gibi görünmüştü.. İşin zor görünmesi, gerçekten zor olmasından değil, sadece nasıl yapılacağını bilmemenizden kaynaklanmıştı. Hatta bana başka şöyle bir soru da sorabilirsiniz. "Peki bu liste 500 tane 1000 tane hatta 2000 tane kelime olsa aynı hız ve doğrulukla liste hafızada tutulabilir mi?" Bu sorunun cevabı, "EVET". "Fotografik Hafıza Teknikleri" ile hayal edemeyeceğiniz birçok işi başarabilirsiniz. Şüphesiz yukarıda basitleştirerek verdiğim örnek bu tip işler için yeterli değil. Ama yine de size bir fikir verdiğini sanıyorum. Bir sonraki bölümde tekniklerin temelini oluşturan yeni örnekleri inceleyerek öğrendiğmiz bilgilerin ayağını daha da yere basar hale getireceğiz. "İngilizce Kelimeleri Kalıcı Olarak Öğrenmenin Üç Temel Kuralı" başlıklı beşinci mini kursumuz. Öğrendiğinizi sandığınız aynı kelimeler için defalarca sözlüğe bakmak zorunda kalıyorsanız, gelecek bölümü kesinlikle kaçırmamanızı öneriyorum.
Mini Kurs #5 İngilizce Kelimeleri Kalıcı Olarak Öğrenmenin Üç Temel Kuralı Bugünkü mini kursumuzda size yabancı kelimeleri öğrenmenin hiç de zor olmadığını ispat edeceğim. Doğru ve etikin teknikleri bilir ve kullanırsanız bu işin çok kolay olacağını göreceksiniz. Ayrıca hemen, "Yine kurallar ve teoriden mi bahsedeceksiniz?" diyerek sabırsızlandığınızı belli etmeyin. Merak etmeyin bugün size hem İngilizce kelimeleri kalıcı olarak öğrenmenin üç temel kuralını açıklayacağım, hem de bu üç kuralı bizzat kullanarak İngilizce kelimeler de öğreteceğim. Ayrıca öğreteceğim kelimelerin TOEFL, KPDS ve birçok İngilizce yeterlik sınavlarında çok sıkça sorulan
kelimelerden olması ilginizi biraz daha çekecek sanırım. Neyse, hemen konumuza girelim. Size vereceğim üç temel kural basit gibi görünebilir. Ancak bu üç kuralı kullanır ve uygularsanız çok etkin teknikler olduklarını göreceksiniz. İşte kurallar; KURAL-1) İnsanlar genel olarak gördüklerini, duyduklarına oranla daha kolay hatırlamaktadır. Çoğu insanın daha önce tanıştığı bir insanın yüzünü hatırladığı halde, neden ismini hatırlayamadığını hiç düşündünüz mü? Ben hemen cevap vereyim. Çünkü yüzleri görürsünüz, isimleri ise duyarsınız. Bu sebepten dolayı daha çok yüzleri hatırlar, isimleri ise hatırlayamazsınız. İşte birinci kural bu gerçeği söylüyor. Birinci kuralı yabancı kelime öğrenme ile ilişkilendirirsek; öğrendiğiniz yabancı kelimeyi bir şekilde görülecek hale getirmelisiniz. Nasıl mı? Bunu aşağıda öğreneceğimiz yeni kelimelere uygulayarak göreceğiz. KURAL-2) Bu kuralı açıklamadan önce California Görme Merkezinde yapılan bir deneyden bahsetmek istiyorum. Görme sırasında bildiğiniz gibi gözlere gelen görüntü elektriksel sinyaller şeklinde beynin arka tarafındaki görme merkezine iletilerek görme sağlanmaktadır. Yani görme beyinde bir elektriksel faaliyet şeklinde gerçekleşmektedir. Bugünkü teknolojik imkanlar sayesinde beyindeki bu elektriksel faaliyetler ölçülebilmektedir. California Görme Merkezinde "gerçek görme" ile " hayali olarak görme" arasındaki ilişki üzerine birçok deneyler yapılmıştır. Örneğin deneklere bir kristal cam bardak gösterilmiş ve bu görme sırasında beynin arka tarafındaki görme merkezinde oluşan elektriksel faaliyet kaydedilmiştir. Daha sonra deneklere gözleri kapalı olduğu halde aynı kristal bardağı hayali olarak görmeye çalışmaları söylenmiştir. Yapılan ölçümlerde, her iki durumda da, beynin görme merkezinde oluşan elektriksel faaliyetlerin benzer olduğu görülmüştür. Hayal gücü çok iyi olanlarda bu benzerlik hemen hemen aynı olarak ölçülmüştür. İkinci kural bu deney bulgularına dayanmaktadır. İşte ikinci kural; "Beyin üzerinde yaptığı etki açısından, gerçek görme ile hayali görme arasında çok büyük bir fark yoktur." KURAL-3) Aslında bu kuralı bir önceki mini kursta öğrenmiştik; "Hafıza ilişkileri kurulan olaylar ve bilgiler daha kolay hatırlanmaktadır." Şimdi bu üç kuralı birleştiren bir sonuç çıkarıyorum; İnsanlar gördüklerini daha kolay hatırlıyorsa, öğreneceğim yabancı kelimeleri önce "görsel" hale getiririm. Gerçek görme ile hayali görme arasında bir fark yoksa, kelimeleri temsil eden görsel resim veya olayları hayal gücümü kullanarak zihnimde canlandırırım. Böylece bu olayları gerçekten görmüş gibi beynimi etkilerim. Bir de yabancı kelimeyi temsil eden görsel resim veya olayla, yabancı kelimenin "anlamı" arasında bir ilişki kurarım. Böylece işlem tamam demektir. Bu işlemleri "Görsel Hatırlatıcılar" ve "FHT Kartları" diye adlandırdığım bir teknikle bir arada kullanacağız. Dikkat ederseniz bu üç kuralda öğrenmenin içine şekil, resim ve hayal gücü gibi faktörler de katılarak beynin sağ lobu da aktif olarak kullanılmaktadır. Peki bu üç kural acaba bu kadar etkili mi? İsterseniz bunun cevabını bir uygulama içinde birlikte görelim. Kursun devamına geçmeden önce bu uygulamayı aşağıdaki linke tıklayarak inceleyiniz.
ÖRNEK UYGULAMAYA BAŞLAMAK LÜTFEN BURAYA
Bu mini kursta size yabancı kelime öğreniminde mutlaka kullanmanız gereken üç temel kuralı ve özellikle "Görsel Hatırlatıcılar" ve "FHT kartları" tekniğini verdim. Bundan sonra öğreneceğiniz tüm yabancı kelimelerde bu temel kuralları kullanınız. Bu temel kuralların uygulanmasıyla ilgili hala terddüt içinde olabilirsiniz. Hatta bu mini kursta verilen hafıza ilişkileriyle ilgili örnekleri incelediğinizde "Çoğu kelimeye bu teknikleri uygulamak mümkün değil, bu bölümde verilen örnekler özel olarak seçilmiş" diye düşünüyor olabilirsiniz. Bu şekilde düşünenler arasındaysanız ve tekniklerle ilgili daha fazla şeyler öğrenmek istiyorsanız size "Accelerated Word Memory Power" setimizi incelemenizi öneriyorum. Bu seti incelediğinizde yanlış düşündüğünüzü fark edeceksiniz. "Accelerated Word Memory Power" setinde öğretilen tüm kelimelerin "görsel hatırlatıcılar"ı hazır olarak sunulmakta, ayrıca "FHT kartları" da basılmış olarak verilmektedir. Hızlı ve kolay yabancı kelime öğrenmek için gerekli ipuçlarının ve metotların tamamını "Accelerated Word Memory Power" setinde bulabilirsiniz. Bu mini kursta öğretilen yabancı kelime öğrenme tekniği sette sunulan sadece bir tekniği içermektedir. Şüphesiz bu teknikte dikkat edilmesi gereken daha birçok önemli husus vardır. Kurulacak hafıza ilişkisi herhangi bir ilişki değildir. Kurulacak bu ilişkilerde dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. Sette bu hususlar detaylı olarak örneklerle öğretilmektedir. Sette ayrıca, hızlı ve kalıcı yabancı kelime öğrenilmesinde kullanılan "telkin yöntemi ", "fiziksel tepki yöntemi", "ışınsal kelime ağları" ve "sistematik tekrar" gibi birçok teknik de işin içine katılmaktadır. "Accelerated Word Memory Power" setinde verilen teknikleri öğrendiğinizde, yıllarca tarlasını sabanla süren bir kişinin traktörle tanışması gibi, kendinizi rahatlamış hissedeceksiniz. Set genel olarak hızlı ve hafızada kalan yabancı kelime öğrenme şeklinin nasıl olması gerektiğini tam olarak öğrettiği gibi, bu teknikleri TOEFL, KPDS ve İngilizce yeterlik sınavları gibi imtihanlarda en çok çıkan yüzlerce kelimeye de bizzat uygulamasını içermektedir. Sette öğretilen teknikler Pamela J. Sharpe'ın "BARRON'S TOEFL" adlı eserinde verilen İngilizce yeterlik sınavlarında en çok sorulan kelimeler listesine uygulanmıştır. Seti tam olarak takip ettiğinizde kullanabileceğiniz ilave yeni İngilizce kelime adedinin 1000'in üzerinde olduğunu göreceksiniz. Setle ilgili daha fazla bilgi almak için sayfanın sonundaki "Accelerated Word Memory Power Seti" linkine tıklayınız. Eminim şimdi de gelecek mini kursu merak ediyorsunuz. İsterseniz birkaç soru ile size biraz ipucu vermeye çalışayım. Beyninizin zaman zaman bir kalıba girip, onun dışına çıkamadığını hiç farkettiniz mi? Peki, beyninizin içinde bulunduğu kalıpların farkına varmak ister misiniz? Matematiksel yaratıcı düşünme ve yaratıcı problem çözme teknikleri ilgi alanınız içine giriyor mu? Cevabınız evet ise, bir sonraki mini kursumuzu kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Mini Kurs #6 Matematiksel Yaratıcı Düşünme ve Yaratıcı Problem Çözme Teknikleri Bugünkü mini kursumuzun başlığından da anlayacağınız gibi, bu derste "yaratıcı düşünme" ile "matematiksel problem çözme" arasındaki ilişkiyi keşfetmeye çalışacağız. Bu mini kursa biraz farklı başlamaya ne dersiniz? Özellikle "yaratıcı düşünme" denince aklıma gelen bir
fıkrayı hemen size aktarmak istiyorum. KÖY MUHTARINDAN YARATICI DÜŞÜNME DERSLERİ Geçimlerini yetiştirdikleri katırlarla taşımacılık yaparak sağlayan köylülerden biri vefat etmiş. Miras olarak da üç oğluna on yedi adet katır bırakmış. Köylünün vasiyetnamesinden katırların yarısını büyük oğluna, üçte birini ortanca oğluna ve dokuzda birini de küçük oğluna bıraktığı anlaşılmış. Mirası paylaştırmak için gelen muhtar katırları yan yana dizmiş. Ancak on yedinin yarısını, üçte birini ve dokuzda birini katırları kesmeden dağıtamayacağını anlamış. Ölü katırların hiçbirinin işine yaramayacağından dolayı oğullar da bu duruma itiraz etmiş. Köylüler bu işin imkânsız olduğunu ve muhtarın bu işi çözemeyeceğini düşünürken, muhtar gidip kendi katırlarından birini de on yedi katıra ilave ederek dağıtılacak katır sayısını on sekiz yaparak mirası şu şekilde bölmüş: Katırların yarısını veya dokuz tanesini en büyük oğula, üçte birini veya altı tanesini ortanca oğula, dokuzda birini veya iki tanesini de en küçük oğula vermiş. Dokuz, altı ve ikiyi topladığında on yedi olduğunu gören muhtar, herkesin şaşkın bakışları arasında, kendi katırını alarak evine gitmiş.
Yukarıdaki hikâyenin kahramanı olan muhtarın yaratıcı problem çözme ve yaratıcı düşünme yeteneğinden hiç kimsenin şüphe edecek hali yok sanırım. Peki siz yaratıcı düşünme konusunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Hikâyedeki köylüler gibi hemen çözüm olmadığına kendinizi inandıranlar arasında mısınız, yoksa muhtar gibi kimsenin fark etmediği çözümleri görebiliyor musunuz? Gelin bu sorunun cevabına ve yaratıcı düşünmeyle olan ilişkisine birlikte bir göz atalım. Özellikle yaratıcı düşünmeyle ilgili beyninizdeki mevcut kalıpları keşfetmek istiyorsanız bu mini kursun devamını okumadan önce aşağıdaki "Yaratıcı Zekanızı Test Edin" başlığına tıklayarak kendinizi test edin.
Eminim denediğiniz test sizi beyninizdeki kalıplar konusunda ikna etti. Maalesef çoğu kez bu kalıplar yüzünden bazı şeylere önyargılı bakmakta ve "Bu imkansız birşey, insan bunu yapamaz" diye düşünmemize sebep olmaktadır. Şüphesiz bu önyargı öğrenme potansiyelimizi de sınırlamakta ve çoğu şeyin, denemediğimiz için, farkına bile varamadan önümüzden geçip gitmesine sebep olmaktadır. Sanırım tahmin ettiniz. Konuyu "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" konusuna getirmek istiyorum. Gerçekten de matematik çoğu insanın kabusu olup , en çok korkulan konulardan biridir. Burada da beynin her iki lobunun dengeli kullanılmasını öğrenmek en önemli faktörlerden biridir. Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların yaratıcı düşünebilmesi için sağ loplarını da geliştirmeleri gerekmektedir. Öğrendikleri konuları ve formülleri yaratıcı olarak kullanabilmeleri beynin sağ lobunu işin içine katmadan mümkün değildir. Gerek web sayfamızdaki örneklerden, gerek çeşitli televizyon kanallarında yayınlanan tanıtım
programlarından, eminim 1000'e yakın sayıların hızlı bir şekilde karelerini almayı öğrendiniz. Şimdi size aynı örnekten esinlenerek nasıl 100'e yakın sayıların karesini alabileceğinizi öğreteceğim. Matematik bazılarınızın ÇOK FAZLA ilgisini çekmiyor olabilir. Matematikle ilgilenenler hemen aşağıdaki "Zihinsel Matematik" yazısına tıklayarak vereceğim bazı basit ipuçlarına hemen ulaşabilirler. Matematikle ilgilenmeyenler ise bazı detay tekniklere girmeksizin mini kursu okumaya devam edebilirler.
Matematik çok fazla ilginizi çekmese de bu teknikleri öğrenmenin sağladığı çok ciddi avantajlar vardır. "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" becerilerini kazanmanın en önemli özelliği kişinin hem matematiksel yaratıcı düşünme ve yaratıcı problem çözme yeteneğini artırması, hem de kendisine müthiş bir şekilde güven duymasını sağlamasıdır. Sırası gelmişken bu tekniklerle ilgili setimizle ilgili birkaç önemli özelliği de çok kısa olarak belirtmek istiyorum. "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" Setinin diğer bir önemli özelliği de kasetlerde "Başarının 10 Temel Kuralı" nın anlatılıyor olmasıdır. Çünkü verilen teknikler ne kadar güzel olursa olsun insanın birşeyler yapmaya karar verebilmesi ve motive olabilmesi için önce kendine güvenmesi ve beynindeki problemleri kendi kendine çözebilmesi gerekmektedir. Erteleme hastalığı, kendine güvensizlik ve kendini sabote etme gibi beynimizde oluşan düşüncelerin sonuçları çoğu zaman elde edilecek başarıları engellemektedir. Zihinsel matematik setinin kasetleri işte bu tip problemlerin de beyinde çözülmesine yöneliktir. "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" setiyle ilgilenenler bu mini kursun en altında verilen ilgili link'e tıklayarak daha fazla bilgi alabilirler. Herkesin "Zihinsel Matematik" başlıklı bölümü de okuduğunu kabul ederek, bu mini kursta neler öğrendiğmizi üç maddede özetleyebilriz; 1-) Beynimizdeki kalıpların yaratıcı düşünmemizi ve yaratıcı problem çözmemizi engelleyebileceğini öğrendik, 2-) "100" e yakın sayıların karelerini kağıt ve kalem kullanmadan zihinsel olarak yapmayı öğrendik. 3-) Sonu "5" ile biten sayıların karelerini kağıt ve kalem kullanmadan zihinsel olarak yapmayı öğrendik. Sanırım bu mini kursta sizi oldukça yordum. İsterseniz devamı bir sonraki mini kursa bırakalım. Bir sonraki mini kursumuzda "Zihinsel Potansiyeli Maksimum Seviyede Kullanmak İçin Neler Yapılmalı ?" konusunu inceleyeceğiz.
Mini Kurs #7 Zihinsel Potansiyeli Maksimum Seviyede Kullanmak İçin Neler Yapılmalı ? Bugün kurslarımızın sonuncusunu tamamlayacağız. Ancak bu son kursla size vereceğim ipuçları bitmiyor. Ayda bir e-mail olarak gönderilecek olan "e-Mega Beyin" dergisi ile size yepyeni ipuçları göndermeye devam edeceğim. Neyse kurs konumuza geri dönelim. Bir soru cümlesi olan konu başlığı nihai hedefi açıkça gösteriyor. Bu sorunun cevabına geçmeden önce bugüne kadar öğrendiklerimizi kurs numaralarıyla kısa kısa özetlemek istiyorum. Mini Kurs # 1 : Bu kursta iki önemli gerçeği öğrenerek işe başladık;
1-) Hafıza ve beyin eğitimi almamış bir kişi beyninin % 1'ini kullanıyorsa, hafıza ve beyin eğitimi almış bir kişi ona göre beyninin en az üç katını, yani % 3'ünü kullanıyor. Hala beyinde keşfedilecek % 97'lik bir kısım var. 2-) Geleneksel veya bugüne kadar alışılagelmiş çalışma yöntemlerinde beyin gereksiz yere çok yoruluyor. Hafıza ve beyin eğitimi sonucunda hem daha hızlı ve kolay öğreniliyor, hem de beyin daha az yoruluyor. Mini Kurs # 2 : Bu kursta; 1-) Beynin "ilkel", "orta" ve "korteks" olmak üzere içiçe üç farklı bilgisayardan oluştuğunu öğrendik. 2-) Yakın bir tarihte yediğimiz yemeği hatırlayamadığımız halde, yıllar önce geçirdiğimiz bir tehlikeyi, kazayı veya mutlu bir anı unutmadığımızı gördük. Hafıza için orta beyindeki beynin yazıcısını idare eden "hipokamp"ın ne kadar önemli olduğunu keşfettik. Ayrıca öğrenmenin içine duyguları da katarsak, duyguların merkezinin beynin yazıcısını hemen nasıl harekete geçirdiğini öğrendik. Mini Kurs # 3 : Bu kursta özellikle beyin loplarının farklı konularda uzman olduğunu anladık; 1-) Beynin sol lobunun konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar, analiz ve detayla ilgili konularda çok üstün olduğunu, mantıklı ve lineer çalıştığını tespit ettik. 2-) Beynin sağ lobunun ritm, hayal kurma, renkler, boyut, hacim, müzik ve konuların bütününü kavrama gibi konularda üstün olduğunu anladık. 3-) Beyin ve hafıza kapasitemizi artırmanın sırrının beynin her iki lobunu da birlikte ve dengeli kullanmada gizli olduğunu öğrendik. Mini Kurs # 4 : Bu kursta; Beyin gücünün ve hafıza kapasitemizin artırılması için hafıza ilişkileri kurulmasının ve akli gözün eğitiminin ne kadar önemli olduğunu kendi üzerimizde test ederek öğrendik. (Örnek: 1 - Bira - Tuborg, 2 - İkiz - Bebek, 3 - Uç - Helikopter, 4 - Dart - Ok, 5 - Baş - Saç, 6 - Altılı Ganyan - Yarış, 7 - Kedi - Köpek, 8 - Sakız - Diş, 9 - Domuz - Et, 10 - Don - Mayo) Mini Kurs # 5 : Bu kursta İngilizce kelimeleri kalıcı olarak öğrenmenin üç temel kuralını öğrenerek bu kuralları kendi üzerimizde denedik. Bu kurallar; KURAL-1) İnsanlar genel olarak gördüklerini, duyduklarına oranla daha kolay hatırlamaktadır. KURAL-2) Beyin üzerinde yaptığı etki açısından, gerçek görme ile hayali görme arasında çok büyük bir fark yoktur. KURAL-3) Hafıza ilişkileri kurulan olaylar ve bilgiler daha kolay hatırlanmaktadır. Mini Kurs # 6 : Bu kursta; 1-) Beynimizdeki kalıpların kapasitemizi ve yaratıcı düşünmemizi nasıl sınırladığını açıkça gördük. 2-) Zihisel olarak yapılması imkansız gibi görünen işlemlerin yaratıcı düşünme ve hafıza teknikleriyle nasıl kolay ve eğlenceli hale dönüştüğünü öğrendik. Özetlersek bugüne kadar toplam 12 önemli noktayı öğrenmiş olduk. Bu 12 madde temel olarak zihinsel potansiyele ulaşmanın 12 altın anahtarını oluşturmaktadır. Sanırım bu "7 Günlük Beyin Eğitimi" kurslarının en büyük katkısı beyin ve hafıza gücünün eğitimle geliştirilebileceği gerçeğini farketmenizi sağlamasıdır. Şüphesiz bu kurslar size sadece farklı kapıların mevcut olduğunu göstermiş, ancak her bir konunun detaylı olarak eğitimini içerememiştir. Peki zihinsel potansiyelimizi maksimum seviyede kullanmak için bu etaptan sonra ne yapmalıyız? Bunun için önünüzde iki yol var; 1-) Bu kurslarda öğrendiğiniz kuralları kendi kendinize deneme yanılma yoluyla keşfetmeye çalışarak bir ilerleme kaydetmek. Şüphesiz bu yol uzun, plansız ve yorucu bir yoldur. 2-) Bu kurslarda öğrendiğiniz kurallarla yetinmeyerek bir sonraki önemli adıma geçmek ve ilgi alanınıza göre kendi gelişmeniz için bu konunların uzmanı olan ciddi bir kurumdan eğitim almak. İşte bu etapta sizin için bu eğitimi kolaylaştıran ve bu konuda size hizmet vermeye hazır olan ve devamlı olarak sizin her türlü
ihtiyacınıza göre farklı eğitim setleri hazırlayan bir kişinin ve "Mega Hafıza" şirketinin hazır olduğunu belirtmek isterim. Setlerin en önemli özelliği bizzat ben karşınızdaymışım gibi bire bir eğitim düzeni içinde hazırlanmış olmasıdır. Her bir setin kullanma kılavuzu setle birlikte gelmektedir. Ayrıca setleri kullanırken sormak istediğiniz bir soru olursa, direkt bana telefon ederek sorularınızı sorabilirsiniz. Operatöre bizden set aldığınızı ve setle ilgili bir soru sormak istediğinizi belirtmeniz yeterlidir. Mega Hafıza setleriyle ilgilenen üyelerimiz için müsade ederseniz bu etapta en çok sorulan sorulardan birkaç tanesine de cevap vermek istiyorum. Özellilkle Mega Hafıza setlerinden hiçbiriyle tanışmamış olanlar genel olarak şu soruyu sormaktadır;"Hangi setle başlamalıyım?" Bu soruya hiç tereddüt etmeden şu cevabı verilebilirim. "Önce Fotografik Hafıza Teknikleri setiyle işe başlayabilirsiniz". Ancak bu cevapta bir istisna vardır. Eğer ilgi alanınız genel olarak hızlı öğrenme ve hafıza gücünüzün gelişmesi değilse ve sadece İngilizce kelimeleri hafıza teknikleriyle kalıcı olarak öğrenmek istiyorsanız, o zaman işe "Accelerated Word Memory Power" seti ile başlayabilirsiniz. Ayrıca ilgi alanınız sadece "yaratıcı düşünme", "yaratıcı problem çözme" ve "hızlı zihinsel işlem yapmak" ise, "erteleme hastalığı", "kendine güvensizlik" ve "kendi kendini sabote etme" gibi sıkıntılarınız varsa o zaman işe "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" setiyle de başlayabilirsiniz. Genel olarak sorulan diğer bir soru da şudur ; " Setler birbirinin devamı mı? Birden fazla set alırsam hepsini aynı anda çalışabilir miyim?" Bu sorunun cevabı şudur ; "Setler kesinlikle birbirinden bağımsızdır". Örneğin "Üçlü Mega Hafıza Seti" aldıysanız, bu setlerin hepsine birden çalışabilirsiniz. Bir set bitmeden diğerini anlayamazsınız diye bir kural yoktur. Ancak setlerin hepsine birden çalışmak için zaman bulmak zor olabilir. Tüm setler için yeteri kadar vaktiniz yoksa ve "Bir setle çalışmaya başlayacağım, önce hangisinden başlamamı tavsiye ederseniz?" diye sorarsanız, önce "Fotografik Hafıza Teknikleri" setinden başlamanız uygun olacaktır. "Fotografik Hafıza Teknikleri" veya "Zihinsel Matematik ve Hafıza Teknikleri" setlerinin bir ileri adımı olarak "Dinamik Hızlı Okuma" ve beyin dalgalarını etkileyerek konsantrasyonu sağlayan "Bio-Ritmik Largo (Konsantrasyon)" setlerimizi öneriyorum. Buraya kadar tanıtılan tüm setlerimiz tüm öğrencilerin ve yetişkinlerin kullanabileceği setlerdir. Ayrıca 3 ile 7 yaş arasındaki çocuklar da unutulmamış ve onlara özel "Çocuk, Zeka ve Hafıza " adında bir set hazırlanmıştır. İnsan zekasının % 75'inin 3 ile 7 yaş arasında geliştiği bilimsel bir gerçektir. Bu dönemde çocukların zeka ve hafıza gelişimine katkıda bulunabilmeniz için hazırlanmış olan bu set, Türkiye'de kendi konusunda ilk ve tek eğitim setidir. Setlerimiz ve diğer hizmetlerimizle ilgili daha detaylı bilgiyi www.megahafiza.com.tr adresinde bulabilirsiniz. Tekrar ediyorum bu son kursla size vereceğim ipuçları bitmiyor. Ayda bir e-mail adresinize göndereceğim "e-Mega Beyin" dergisi ile size yepyeni ipuçları vermeye devam edeceğim.