GÖCEK KOYLARI
Göcek'ten güneye açılınca sancak tarafın yarımada ve koylar, iskele tarafın adalardan oluşur.(denizcilikte teknenin sağ tarafına sancak, soluna iskele dendiğini biliyorsundur.:)) açıldıkça yarımadayla adalar birbirine karışır. İskelendeki en yakin ada Göcek adasıdır. Kuzeyindeki Incirli koy, güneyinde Yassıca Adalar'a bakan koyu görmeni öneririm. Kuzeyindeki Incirli koy, İncir ağaçlarından alıyor adini. Bu koyu görmeni zamanın kalırsa salık vereceğim. Güneydeki Yassıca adalara bakan koy ise benim saatlerce kumsalda eşelenip küçük deniz midyeleri toplamaktan sırtlarımın yandığı koy. Kumsalın gerisinde -hala duruyorsayuvarlak kıvrım yapmış cam ağacına selam söyle.:) Hava batıysa biraz yüzeysel kirlilik olsa da aslında boğaz olduğu için sürekli sirkiloasyondan temizdir suyu. Yassıca Adalar görünüm olarak en popüler ama alan olarak geniş olmadığından bir anda kalabalıklaşabilen adalar gurubu. Keşke sezon dışı gelinebilse ve sakin halinin keyfi çıkarılabilse. Devamındaki zeytinli adada (ya da yassıca Adaların güneydeki son adası) ise bir zamanlar zeytin üretiliyormuş. Talihsiz aday bir zamanlar filanca aldı diye en son Cem Uzanlarin diye korumalar yüzünden giremez olmuştuk. Simdi kim bilir kimlerdedir.
Tersane sanırım adini eskiden (Bizans dönemi) tersane olmasından alıyor sanırım. iç Limanı ve kuzeye bakan bir açık-yazlık- koyu var. iç limanında kıyıda meşhur yıkıntılar var. Eskiden çobanlarla saz calip türkü söylerdik. O zamanlar az sayıda gelen yabancı yatları eğlencemize çağırırdık. Onlarda içkilerini getirirler bazen de çobanların çevirdiği oğlağın parasını verirlerdi.
Günlük tur teknelerinin geldiği zamanlarda küçük olan iç liman çok kalabalık oluyor. Sana tavsiyem, iclimandan karaya çıkman, yürüyerek hemen yanındaki yazlık koya geçmen. İstersen koyun girince hemen solunda (iskelende) kalan yamaca çıkıp koya oradan bakman. Bir de yazlık limana giderken yolda karşılaşacağın kecilere ve harip (harnup) ağacına selam. iç limanın güzelliğine, dış limanın(yazlık) suyunun berraklığına ve temizliğine bayılacaksın.
Tersane çıkışı hemen burun buruna geleceğin ada ise Domuz Adası. Eskiden çok domuz yaşadığı için bu isim verilmis.Hatta Tersane'den buraya yüzerek geçtikleri söylenirdi.Simdilerde Simavi'ye ait ve korumaları olan bu adanın çok eski sahibinin, mısırdan Dalaman'a çalışmak için işçi (köle) getiren Hidivi Abbas Pasa ile bir ilgisi var (Dalaman'lilarin bu gün bile çoğu siyah derilidir.). Misirli bir prense ait olduğu söylenirdi adi da prens adasıydı. Bir de Erol Simavinin orayı bu prensten özel bir anlasmayala satın aldığını anımsıyorum. Simavi'nin tesislerinin olduğu koy göcek'e yani kuzeye bakıyor.
Eğer körfezde kalacaksak Domuz Adası iskelemizdeki (solumuzdaki) son adaydı. Yani yarımadanın ilk koyu boğazdan önceki son koy olan Kapı Koyu. Güzel bir koy.Yatlar için bir restoran ti var. Koydan yürüyerek açık deniz tarafına bir göz atılabilir. Daha çok yabancı sailing yatların uğradığı günlük tur teknelerinin pek uğramadığı bir koy.
Asil ilginç olan onun hemen yanındaki Küçücük bir koy olan Merdivenli. Koyun dibindeki eski tas bir merdivenden alıyor adını. Dibe doğru daralan küçük koyun bambaşka bir atmosferi var. Akvaryum gibi suyu, bir taraftaki yüksekçe kayaları insani büyülüyor.
Artık yarımadayı solumuza (iskelemize) aldık koyları inceleyerek Geri dönüşe geçtik. Denize sarkan cam ağaçlarına sürtünerek yandaki koya geçiyoruz. genişçe bir koyun en son girintisi Çamli koy. Koyu karşına aldığında iskelendeki kıyıda suyun içinde bir tas yıkıntı olmalı. Koydan yürüyerek arka tarafa gecip göcek e doğru bakabilir ama domuz adası önünde olduğundan göremezsin :)) Ama kuzeye doğru güzel bir görünüm seni bekliyor olabilir. Daha sonraki koya (Hamam -deniyor-) kıyıdaki bir patikadan yürüyebilirsin ama yürümeni istediğim başka bir yer daha var. Yorma yani kendini.
Dediğim gibi sırada en popüler olarak bilinen Hamam Koyu var. Belli saatlerde çok kalabalık olabilir. Özellikle günlük tur teknelerinin geldiği zamanlar. Bu koyda suyun içinde yıkıntılar var. Hamam yıkıntısı olduğu söyleniyor hatta üstüne üstlük Kleopatra nin hamamı demişler (yerse:)). Valla ben bilmem bir adi da yamaçtaki eski bir manastır yıkıntısından dolayı Manastır Koyu dur. Bir de restoreni var. (**UYARI = Koylardaki her restorantta turistik olduğu için dikkat edilmeli illa bir şey yenilecekse pazarlık edilmelidir.) Asil görmeni istediğim, -ve umarım doğru anlatabileceğim- bir yandaki koy yani hamam koyunun yanındaki dipte bir koy. Burada da küçük bir restoran olmalı (hala varsa) Bir teyze ve küçük kızlarının işlettiğini anımsıyorum. Neyse bu koydan bir duvarı izleyerek patika bir yolla açık denize yani gökgemile'ye yürümeni istiyorum. Koya inemeyeceksin belki ama tepeden iki tarafın da görüntülerine bayılacağından neredeyse eminim.
Sonraki sarsala bükünde karadan ulaşılabilen, bilmem kime ait olan kumsal kısmını değil de haritada işaretlemeye calisacagim karsisinda kuzeydoğuya bakan bir koyu salık vereceğim. Arkadaki dağın yamaçlarında derinliği ve ışığın oynadığı oyunları izleyeceksin. Susup her türlü sese küfür edebileceğin bir ortam seni kucaklayacak. Hadi kolaysa hiç ses çıkarmadan suya gir ve hiç kulaç atmadan sessizce yüz. Görebilirsen burunlardan birinde eskiden kalma, gemi halatı bağlamak için kullanılan babaya uzaktan selam et.
Geldik Siralibük e dipte sanki saklı bir koy vardır. Yelkenli tekneler uğrarlar
ama sadece restoranda yetecek kadar bir alan oldugundan burasini ayrıca yanındaki büyük koyu pas geçmeni ya da yanından tekneyle geçerken seyretmeni öneririm.
İlk mavi yolculardan Bedri Rahmi'nin çizdiği kaya üzerindeki balık resmininde bulunduğu “Bedri Rahmi” ya da “tas yaka” koyuna gelelim. Neredeyse kayadaki balığı görmen, Mavi yolculuka hacı olman gibi bir şey. Şimdikilerin ticari olarak algıladığı, Mavi yolculukta doğayı algılama ve paylaşma anlayışı bize onlardan kaldı. tas yaka' da ayrıca yamaçtaki kral mezarlarinida görmen olası.
Bundan sonraki koylara karadan bağlantı olduğundan ve de Göcek'ten çok da uzak olmadığından kötü durumda (kirlilik) olabilirler. Ama istersen son kez Akbükü koyundaki günlük ağaçlarının yoğun olduğu koyda bir şansını dene. Dünyada bir de Kanada'da yetiştiğini bildiğim bu ağaçların deniz kıyısında farklı bir büyüsü var. Her seferinde keşke bitmeseydi ve dönmek zorunda kalmasaydım diyeceğim “dönüş” yani “karaya ayak basış” var sırada. Burası da ilginçti hep benim için. Daha iskeleye yanaşırken, manevradayken insanların telaşı, yerlerinde duramamaları, bir taraftan isime engel olmaları, hani çok güzel yaşamışlardı ve hani hep oralarda kalmak isterlerdi. Tatlı bir telaş, karaya çıkmanın verdiği güven (sanki okyanustan geliyorlar) belki de bir an önce birilerine yaşadıklarını anlatacak olmanın heyecanıdır. Hani bir rüyadan uyanır da uyku arası keşke unutmasam dersin ya. Belki de.... Ne diyeyim “Kara insaniyiz vesselam” “Ben hariç, ruhumu oralarda bıraktım” işin en acı yanıysa, oralar benim ruhumu bıraktığım zamanki gibi değiller... Şuraya bak rehberlik yapacam derken, dert yanmaya başlamışım. Sakin selam verip borçlu çıkmış olmayasın? Selamlar Mehmet Çetik