Cooklife Magazine v9 - Home TR

Page 1

Ev ‘16 / cooklife.com.tr

cooklife F ood , L ifest yle & P eople

No.

09


COOKLIFE; yılın her çeyrek diliminde yayınlanan, hikayeler ile dolu konsept bir yayındır. Limitli sayıda cafe, restoran, mağaza ve gruplara dağıtılır. Cooklife, bir şirket ve yayıncıdır. 2015, Cooklife Food, Lifestyle & People. Tüm Yayın Hakları Saklıdır.

KATKIDA BULUNMAK Ekip olarak her zaman iyi şeyler yaratmak isteyen yetenekli insanlar ile tanışmak isteriz. Sen de öyle düşünüyorsan; hello@cooklife.com.tr

DERGİYE SAHİP OLMAK Cooklife ilgini çekti ise bize ulaşman yeterli olur. hello@cooklife.com.tr

Sponsorluk Markalar ile keyifli projeler gerçekleştiriyorz. Eğer sen de markan için Cooklife’da bir şeyler yapmak istersen bize mail atman yeterli; hello@cooklife.com.tr

Daha Fazlası cooklife.com.tr’yi ziyaret edebilir, ayrıca bizi Instagram & Facebook’da takip edebilirsin: @cooklifemag

No.

09


Fotoğraf: Doruk Yemenici

Ev

K

endimizi dinlediğimiz ve hayattan tam anlamıyla keyif aldığımız en unutulmaz anları gerçekten değerlendirebiliyor muyuz?

Değer verdiğimiz dostlarımız ya da kendimiz için sofralar kurmak, sabahın erken saatlerinde keyifle yaptığımız kahveyi yudumlamak, bahçemizi saran sarmaşıklara su vermek, evin en keyifli köşesine çekilerek her şeyden uzaklaşıp kitabımızı okumak, mutfağımızdan dışarıya doğru uzanan davetkar yemek

kokularının

gelmesini

sağlamak,

duvarlarımıza

asacağımız resimler yapmak... Bizim için önemli olan bu bakış açısına sahip, dokunduğu yeri güzelleştiren insanlarla tanıştık. Çevresi, sokağı, komşusu, alanı, mekanı, doğasının ne olduğunu sorgulamadan kendine ve çevresine yarattığı pozitif dünyayı, güzel enerjilerle dolduran insanların evlerinde ve şehirlerindeydik. Biraz ilham olması açısından sizlerin de evine bu şekilde girmeye karar verdik. Ruhunuza ilham kaynağı olacak mekanları oluşturmaktan çekinmeyin.

Sinem Uysal G e n e l Ya y ı n Yö n e t m e n i


cooklife Cooklife food, lifestyle and people İmtiyaz Sahibi Cookplus E-Ticaret Anonim Şirketi Adına, Mustafa Emre Karaca Yönetim, Yayıncılık & Konsept Geliştirme Rework reworkagency.com Genel Yayın Yönetmeni Sinem Uysal sinem@reworkagency.com

Kreatif Direktör İsmail Dağlı ismail@reworkagency.com

Tasarım & Görsel Yönetmen Can Sağlam & Tuğçe Kargın tugce@reworkagency.com

Fotoğraf Editörü Doruk Yemenici doruk@reworkagency.com

i çindekiler B e tonun S oğuk G üzell i ğ i .......................06

Editörler Ayça Kökçü, İlkin Kurt, Merlin Yılmaz, Sinem Uysal Katkıda Bulunanlar Ateş Uysal, Barkın Özdemir, Berat Tunç, Emre Ergenekon, Gülçin Atalay Tunç, Nice Uysal, Sevcan Erdem, Yağız Pekkaya

E

v

‘16 N o .0 9

Wohha Atölye .................................36 Der-liebling & Andthings ................46

Cookplus E-Ticaret Anonim Şirketi Yakuplu Mahallesi, Beysan Sanayi Sitesi, Birlik Caddesi, Kat: 4/404, No: 24, Beylikdüzü, İSTANBUL

Pazar için Bahane ....................................50 Baharatların Venüsü Tarçın ....................54

Rework Agency Asmalı Mescit Mahallesi, Asmalı Mescit Caddesi, Artame Onizetti Apt. No: 29/5, Beyoğlu, İSTANBUL

Baskı: APA Uniprint Basım San. ve Tic. AŞ. Ömerli Mah, Hadımköy-İstanbul Caddesi No 159, 34555, İstanbul Tel: 0212 798 28 40 / Fax: 0212 798 28 63 Web: www.apa.com.tr / Mail: uniprint@apa.com.tr Dergide yer alan yazı ve fotoğrafların tüm hakları Cooklife Food, Lifestyle and People dergisine, yayımlanan ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. Yazılardaki ve söyleşilerdeki görüşler şahıslara aittir. Cooklife Lifestyle and People dergisinden izin alınmaksızın tümüyle ya da kısmen kullanılamaz. Cooklife Lifestyle and People dergisi, basın ve yayın ilkelerine uymaya söz vermiştir.

M aıkel T awadros ........................18 Küçük Ölçekli, Labirent Yapılı ....................28

3 Aylık Yerel Süreli Yayın Baskı Yeri ve Tarihi: İstanbul, Şubat 2016

Telefon: 0212 243 22 61 Web: www.cooklife.com.tr Mail: hello@cooklife.com.tr Reklam: hello@reworkagency.com

S obremesa ..........................................14

Peanut Butter Fudge ..............................62 Cooklife Balat/ French Toast ...................70 Rolling Home ..................................72 K a pa k : İbrahim Özbunar

Marketlane Coffee .......................82 I zgara S omon ......................... 90

Bizi Takip Edin...

D en i zaşırı Di ng i nl i k .........................96 A telier R aw .........................106

/cooklifemag

w w w. c o o k l i f e . c o m . t r

K openhag ' ın O rganik B arı ......................112 B asel : Mi mar i C evher .........................122


Pelin Coşgun ve Cihan Çakır tarafından kurulan Mat Handmade betonun soğuk güzelliğini bir senedir Cihangir'deki T37’de organik bir şekilde büyüyerek kendini geliştiriyor. Son zamanların en fazla tercih edilen

materyali

haline

gelen

beton’u

kullanarak farklı obje tasarımları ortaya çıkartan ekip, minimal deco severleri kendine çekmeye devam ediyor.

Pelin Çoşgun / Cihan Çakır

Betonun

Soğuk Güzelliği röportaj & styling Sinem Uysal fotoğraf Doruk Yemenici

ev '16

06/07


T37 nedir? Mat Handmade T37 nerede yer alıyor? T37, 4 yıl önce kurulmuş yaklaşık 1 yıldır da Cihangir'de bulunan reklam, tasarım ve fotoğraf odaklı bir stüdyodur. Mat Handmade markası T37 kurucuları tarafından yaratılmıştır. Stüdyomuzda iş ortaklarımızın reklam kampanyalarını ve dijital projelerini ilerletirken bir yandan da Mat gibi iyi konumlanan bir markanın devamlılığını sağlıyoruz. Aslında birbirlerinden uzak değiller, Mat Handmade ve T37 birbirini destekleyen güzel bir oluşum. Mat’ın kimliğinden biraz bahseder misiniz? Mat, ham materyalleri yeni formlarıyla yaşam alanlarına dahil etme mottosuyla yaklaşık bir yıldır oluşumunu sürdürmektedir. Çıkış materyali olan betonla da formaları geometrik objeler tasarlayarak ilk koleksiyonunu oluşturmuştur. Ürünlerin çeşitliliği neye göre belirleniyor? Neler yer alıyor? Tasarımlarımızın işlevsel oluşu objelerin günlük hayata uyum sağlaması açısından önemli bir özellik. İlk koleksiyonumuzu oluştururken de mat’a sahip olacak kişilerin objesini banyosunda, mutfağında ve çalışma ortamında kullanabilecekleri formda ve işlevsellikte tasarladık. Koleksiyonda bitkilik, banyo seti, çalışma ortamı için kitaplık ve kalemlik, kahvaltı masası içinde kahve altlıkları, yumurtalık ve meyvelik koleksiyon parçalarından bazıları. Üretim nerede yapılıyor? Üretim öncesi tasarlanacak objelerin çizimleri ilk denemeleri ve üretim teknikleri T37 stüdyosunda yapılıyor. Üretim ve sipariş teslimleri farklı bir yerde bulunan atölyemizden gerçekleşiyor.

Beton gibi zor bir malzemeyle yapılan objelerde işçilik nasıl bu kadar detaylı ve temiz oluyor ? Bize en çok sorulan soru kesinlikle bu. Hatta karışım içeriğine ulaşmak için o kadar yaratıcı hamleler yapıyorlar ki gerçekten şaşırıyoruz. Bunun tek sırrı çok çalışmak. Mat tasarımlarında hangi materyalleri bir araya getiriyor? İlk ham koleksiyonumuzda soğuk duruşlu betonu, ahşabın sıcak dokusuyla destekledik. Bilinen, fakat form anlamında alışık olunmayan farklı materyallerle de yeni koleksiyonumuz için çalışmaya devam ediyoruz. Mat yaklaşık 1 senedir varolan bir marka fakat neden bu kadar ulaşılmaz duruyor? Marka konumlandırması, hedef kitle, pazarlama stratejileri ve algı yönetimi T37’nin iş ortaklarına destek olduğu ve projelerini devam ettiren uzmanlık alanıdır. Mat’ın yaratılışında da markamızı algı yönetimi açısından bu şekilde konumlandırdık. Ulaşılmaz görünmesini istememizin nedeni aslında tüketim çağında olmamız. O kadar fazla taklit ediyor ve güzel olan herşeyi kısa sürede eskitiyoruz ki, Mat’ı bu süreçte ticari kazanç kaygımız olmadan ulaşmak isteyen her markanın hedef kitlesini ve yarattığı algıyı araştırarak markamıza en uygun yerlerde ulaşabilirliğini sağlıyoruz. Mat Handmade olarak kendine bir dükkan açmayı düşünüyor mu? Yakın süreç için böyle bir düşüncemiz yok. T37 Mat'ı bu konuda konumu ve mimarisiyle destekliyor. Onun öncesinde gerçekleştirmek istediğimiz sosyal sorumluluk projeleri, iş ortaklıkları ve yeni koleksiyonumuz var. Belki ileride Mat ve T37 farklı bir konseptle daha ulaşılabilir olur.

“”

Soğuk duruşlu betonu, ahşabın sıcak dokusuyla destekledik.

cooklife

08/09


ev '16

10/11


1/ Mama Kabı 2/ Traş Seti

cooklife

12/13


Sobremesa Tıpkı doğa gibi biz de bahara hazırlanıyoruz.

yazı Eda Dereci fotoğraf Doruk Yemenici

M

utfakta saatlerimizi geçirdik, şahane yemekler hazırladık, güzel bir sofra kurduk, sevdiğimiz herkesi de işte o mükellef sofraya davet ettik. Sofrayı hemen terk edip gitmek; hem o sofraya hem de o sofrada birlikte yiyip içiyor olmaktan keyif alan insanlara büyük haksızlık olmaz mı? İşte o sofradan keyif alma süremiz ne kadar uzun olursa, İspanyollara özgü Sobremesa ritüelinin de bir o kadar hakkını vermiş ve doyasıya ilham almış olmaz mıyız? Yeni bir iş fikri çoğu zaman hayat deneyimlerimizin, ihtiyacımız olanı var etme arzumuzun bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Mesela; üzerimizde rahat çalışmamıza engel olan bir kıyafet veya önlük varken, hem rahat hareket etmemize engel oluyor, hem de severek yaptığımız işten aldığımız keyfi baltalıyoruz. Bu durumda elimizi çabuk tutup hemen o önlükten kurtulup yerine başka bir önlük koymamız gerek! Böyle bir önlük yoksa da yaratmak! Üstelik dokunduğumuzda parmak uçlarımızı mutlu eden doğal malzeme

ev '16

ile yapılmış olursa, kendimizi bir anda işimizin kahramanı hissetmemiz çok olası. Üniversite sonrasında 2.5 senelik reklam, 8 senelik yeme - içme sektörü deneyiminin ardından öğrendiklerini ihtiyaçla harmanlayan Gila Birman’ın 2013 yılında yarattığı Sobremesa’nın hikâyesi de aynen böyle başlıyor.

markasının birkaçı.

diğer

ürünlerinden

Neden daha rahat ve sade bir iş kıyafetiyle çalışmayalım ki? …ve böylece mevzu hizmet sektörünün genelini ilgilendiren bir hâl alıyor. Ardından da özenle seçilmiş; dayanıklı, sade, rahat, şık ve modası geçmeyen keten ve koton kumaşlar kullanılarak dikilen iş elbiseleri ile taçlanıyor. Kahramanlarımız kimi zaman bir mutfak şefi, kimi zamansa barista, çiçekçi, pastacı, atölye şefi olarak karşımıza çıkıyor. Ama üzerine ister kahve, ister krema sıçrama tehlikesi olsun, isterse de domatesleri doğrarken suyunun yarattığı ani lekelere maruz kalsın, Sobremesa da herkese uygun bir önlük ve aksesuar var. Önlüğün yanı sıra, keten gömlekler, çantalar, t-shirtler, sweat-shirtler, trikolar, rahat pantolonlar, nihaleler de Sobremesa

Tabii hikâye böyle başlayıp bu şekilde son bulmuyor. Hatta git gide daha büyük bir ivme kazanıyor. Kumaşla yaratıcılık birleştiğine ve ismi telaffuz edilir hale geldiğine göre, kısa bir süre sonra Sobremesa’yı farklı bir yüz ve daha geniş bir tekstil ürün çeşitliliğiyle görmemiz olası. Gila ve ekibi, Sobremesa ürünleriyle daha önce tanışan insanların yanı sıra, yeni tanışacak ve tanıştığına bir hayli mutlu olacak yeni yüzlerle karşılaşmak için sabırsızlanıyor. Sobremesa’yı dükkan, web, Instagram sayfaları üzerinden takip edebilir, özel sipariş verebilirsiniz. Ürünlere dokunmak istiyorum derseniz de; Delicatessen Nişantaşı’na bir uğramakta fayda var. www.sobremesashop.com

Üstelik bu önlükler ve aksesuarlar öyle seviliyorlar ki; sadece çalışırken değil, evde ya da dışarıda da tercih ediliyor. Söz konusu rahat, sade ve şık olmaksa nerede olduğunun bir önemi yok!

14/15


“”

Sadece çalışırken değil, evde ya da dışarıda da tercih ediliyor.

cooklife

42/43


Moda endüstrisinin en parlak dönemini yaşayan ve stil konusunda oldukça meraklı olan Kopenhag, moda kültürüne olan bu ilgisi sayesinde birçok başarılı tasarımcının ortaya çıkmasına sebep oldu. Gri sokaklarında gezen yüzlerce insandan bir tanesi daha evrenin en parlak yıldızlarından biri olma yolunda ilerliyor. Tasarım anlayışı estetik ve işlevselliği bir araya getirmekte olan, kendine özgür bir dil yaratmayı başarmış Danimarka doğumlu avangard tasarımcı Maikel Tawadros'un evine misafir olduk.

M a ı k e l Tawa d ro s

Minimal, Keskin

& Siyah yazı & röportaj Sinem Uysal fotoğraf İbrahim Özbunar

ev '16

18/19


Kopenhag merkezinde kendi adını taşıyan şirketin kurucusu olan Tawadros, moda endüstrisine farklı bir soluk getiren tasarımcılar arasında yerini alıyor. Kopenhag Akademisi Moda Tasarım bölümünden mezun olduktan sonra Danimarkalı çeşitli tasarımcılar için çalışan Tawadros, 2012 yılında bu gidişattan biraz yorularak, ruhunu dinlendirmeye karar verip kendi koleksiyonlarına odaklanmayı tercih etti. İskandinav minimalizmini asimerik bir zerafet ile birleştiren, karanlık ve kasvetli küçük koleksiyonlar hazırlayan tasarımcının bakış açıcı oldukça dikkat çekici. Amacı sınırları zorlamak ve statükoyu değiştirmek olan tasarımcı, koleksiyonlarında hayvan anatomisi,

cooklife

kuşlar, böcekler, solmuş çiçekler, doğa unsurları ve mimari siluetleri birleştirerek kabul görmüş standartlardan uzak çizgisiyle insanların ilgisini çekmeyi başarıyor. Renk paletini minimumda tutan, keskin ve odak rengi olan siyahı çok en doğru şekilde kullanmayı başaran Tawadros, koleksiyonlarını her zaman birbirine bağlayan bir siluet yaratmak amacıyla belli bir nesnenin etrafında tasarlıyor. İşindeki başarısını ve duruşunu ev yaşantısına ve evin tarzına da oldukça yalın bir şekilde yansıtan tasarımcı, monochrome etkisi altındaki evinin kapılarını bizim için araladı. Kuzey Avrupa stilinin steril ve modern tarzını oldukça iyi yansıtan bu evin atmosferi dikkat çekici detaylarla

dolu. Seyahatlerden edinilmiş küçük eşyalar ve eve ruh kazandıran ikinci el pazarlarından satın alınan antika parçaları inceleyerek, kendi alanlarınıza aynı tarzı uygulamanız için size ilham verecek noktaları görebilirsiniz.

20/21


Sizin için “ev” ne demek? Nereyi “eviniz” olarak nitelendirebilirsiniz? Ev benim için, hatıraların ve bulduğun veya verilen eşyalarla yarattığın, tamamen kendime ait olan bir evrene adım attığım yer demek. DNA’n ve estetik algının bir birleşimi de diyebilirim. Tabii ki ev ayrıca rahatlayabildiğin, ilham bulabildiğin ve kendini geliştirebildiğin yerdir. Evinizin mimari tarzı ve çeşitli karekteristik özelliklerinen bahseder misiniz? Bana göre evim, yaşamım boyunca bulduğum ve edindiğim eşya, mobilya gibi parçalarla birlikte kendi hayatımı yansıtıyor. Eğer birkaç kelimeyle ifade etmem gerekseydi, Scandi, Industrial-Arabic tarzlarının hep birlikte, minimalist bir bakış açısıyla ele alınmaları olarak özetleyebilirdim. Şu anda yaşadığınız mahallede yaşamayı seçmenizin nedeni nedir? Paris’te 2 sene yaşadıktan sonra evime, Kopenhag’a dönmek istedim. Bunu sadece Kopenhag’da bir muhitte, şehirdeki en eski semtlerden biri olan ve Kral 4. Christian (Danimarka tarihindeki en karakteristik krallardan biri) zamanında inşaa edilmiş Frederiksstaden’de yaşayabileceksem yapacaktım. Frederiksstaden, şehrin merkezinde, isteyeceğiniz her şeyi size 100 - 200 metrelik bir çapta sunan son derece sakin ve temiz bir yer. 2009’da Kopenhag’a döndüğümde gerçekten şansım yaver gitti, dairemi gazeteden buldum, daireyi birlikte görebilmek adına hemen emlakçıyı aradım ve sadece 2 ay sonra daire benimdi. Taşındıktan sonra öğrendim ki, bina aslında oldukça eski. 1830’larda Amiral Wintherfeldt tarafından, denizde eşlerini kaybeden tüm dulların onuruna yapılmış. Dairenin iç tasarımına ve dekorasyonuna kim karar verdi? Siz mi, bir iç mimar mı yoksa ikisi beraber mi? Dairemi hem ben dekore ettim, hem de içindeki her şeyi kendim satın aldım. İç dizayn için asla bir mimar tutmam. Burada 1 sene yaşadıktan sonra erkek arkadaşım da bana taşındı ve beraberinde kendi eşyalarının bazılarını getirdi. Ama bana göre onun birçok “cool” eşyasını kendiminkilerle güzel bir şekilde bir araya getirmeyi başardık, üzerlerinde anlaşamadığımız eşyaları ise tavan arasına yerleştirdik.

derecesine göre aşağı yukarı 6-10 saatinizi) geçirebiliyorsunuz. Çalışmadığım zamanlarda ise oturma odasında oturup televizyon izlemekten ve bir şeyler okumaktan hoşlanırım. Burası, evde en sevdiğim noktalardan biri. Eviniz için nereden alışveriş yapıyorsunuz? Favoriniz olan tasarımcı mağazaları var mı? Aslında favori bir tasarım mağazam yok. Eşyalarımın büyük bir kısmı bit pazarlarından ve antikacılardan alınmıştır, bana verilmiştir veya başka bir şekilde elime geçmiştir. Tabii ki kanepem, kahve masam, yatağım gibi yeni eşyalarım da var, ama dediğim gibi çoğu eşyam eski. Bu eski eşyaları aldığım birkaç mağazam var: www.vintagekbh.dk www.etsy.dk, www.dengodebutik.dk www.millaboutique.no, www.rawmaterials.nl Ayrıca Kopenhag dışında ve Jutland’da gittiğim, birçok “cool” şeyi olan eski antikacı dükkanlarım da var. Evde en sevdiğiniz köşe hangisi? Neden? Dediğim gibi, oturma odamı çok seviyorum. Ama mutfakta bir fincan kahve ve sigarayla keyfini sürdüğüm bir köşem de var, orası da muhteşem! Salonda da ufak bir alandan, mutfak ya da ön kapıya doğru değil de, bahçeye bakan pencerenin tam karşısında hep oturduğum noktadan çok hoşlanıyorum. En sevdiğiniz eşya? Neden? Eğer bu bir tasarım ürünüyse lütfen detay belirtin. Hmm, bu soruya cevap vermek zor. Salondaki dolabımın raflarındaki hayvan iskeletlerimi gerçekten çok seviyorum. Gerçekten çok güzeller! Arne Jacobsen sandalyem “Svanen”e de (Kuğu) bayılıyorum. Hala favorim olan bu sandalye 60 yıllık ve (bayağı pahalı) bir Danimarka klasiği. Oturma odam ve yatak odamdaki endüstriyel lambalarımı, eski tablolarımı ve yine eski 60’lı yıllar Danimarka seramiklerimi de çok seviyorum. Bunların hepsi benim için çok değerli olduğundan, tek bir eşya seçebileceğimi sanmıyorum. Bir koleksiyonunuz var mı? Varsa, nedir? Ben büyük bir koleksiyoncuyum ve sadece koleksiyon olsun diye koleksiyon yapmam. Bir şeyi satın alacaksam önce benimle “konuşabilmesi” gerekir. Ölen hayvanları doldurmaya yöneldiğim bir zaman vardı. Bu daha sonra kemikler, sonrasında ufak figürler, tablolar, endüstriyel lambalar ve dekorlar oldu. Şu anda ise gerçekten 50-60’ların Danimarka seramikleriyle içli dışlıyım.

Evinizde nasıl zaman geçiriyorsunuz? Benim gibi kendi işinizi yaptığınızda ve evden çalıştığınızda, bilgisayar başında oldukça fazla zaman (günün meşguliyet ev '16

22/23


cooklife

24/25


ev '16


Neoklasik bir yapıya sahip Suriye Pasajı, birçok sanatçı ruhu içinde barındıran 1900’lü yıllara ait en ihtişamlı yapılarından biri olarak biliniyor. Fotoğrafçılığıyla adından söz ettiren fakat lisansı mimari üzerine olan Can Dağarslanı bize bu pasajda bulunan home-office’ini nasıl oluşturduğunu ve yaşam alanları tasarlama konusunda nasıl hareket edilmesi gerektiği konusunda ufak tüyolar verdi.

C a n Dağ a r s l a n ı

Küçük Ölçekli Labirent Yapılı röportaj Sinem Uysal fotoğraf Doruk Yemenici

cooklife

28/29


Suriye Pasajı'nda yaşıyorsun. Burada yaşamanın birçok açıdan iyi veya kötü yanlarından bahsedebilir misin? 2010 yılında mimari ofisimizin buraya taşıması ile pasajın havasını solumaya başladım. Ardından 2012 yılında evimi de buraya taşıdım. Mimarlığın yetmemeye başladığı noktada, bir yandan yürüttüğüm fotoğraf işlerimin de parçası olacağı bir atölye kurmaya karar verdim. Atölyenin, başlangıçtan itibaren yavaş bir şekilde katmanlaşmasını ve güçlü bir yapıya sahip olmasını hedefledim. İlk olarak ressam arkadaşım ile iletişime geçtim. Şimdi atölyede beraberiz, son serilerimi onunla beraber fikirler üzerinde tartışarak gerçekleştirdik. Suriye Pasajı’nda, ofis ve onunla iç içe olan atölyemin etkisiyle giderek büyüyen bir üretim ortamı oluştu. Pasaj, derinliğiyle hâlihazırda benim iç dünyama çok yakın bir mekan. Böylelikle sezgilerime dair arayışlarımın, fikre dönüşmesinde pasajın önemli bir katkısı oldu. Evinin bir kısmı aynı zamanda bir mimarlık ofisi, home-office olmasının konforunu ve bir diğer açıdan konforsuzluğunu merak ediyorum? Sınırları siz belirliyorsunuz hayatınızda. Dolayısıyla beni rahatsız eden bir noktası olmadı bugüne kadar. Kazandığım zaman açısından çok mutluyum. Çünkü koşuşturma içinde en çok ihtiyacımız olduğuna inandığım öğe; zaman. Bize yaşam alanını nasıl şekillendirmeye başladığını biraz detaylandırıp, hayal gücümüzü tetikleyebilir misin? Bu alanı bir araya getirmek için hangi materyalleri, mobilyaları ve renkleri bir arada kullanmayı tercih ettin? Fotoğraflarımda her ne kadar canlı renklere bağlanmış olsam da evimde daha pastel tonlar ve sakin bir ortam hakim. Bunun sebebi ise genelde insanların yaşam alanlarını tasarlarken dikkate almadığı ‘ev ne istiyor?’ sorgusu. Bireysel isteklerimden önce, yapının kendi öz dokusuna saygı duyarak bir yaşam alanı yaratma fikri başlangıç noktamdı. Küçük ölçekli,

ev '16

labirent yapılı bu evi tamamlayacak dokunuş yine ufak detaylarda gizliydi. Bu nedenle genellikle seyahatlerimden topladığım aksesuarları evimin bütün köşelerine yaydım ve onları 100 yıllık bir tarihe sahip bu yığma yapı ile bütünleştirdim. Her aksesuarın farklı bir hikayeye sahip olmasını sevdiğim için gittiğim şehirlerdeki ikinci el dükkanları ya da pazarlar benim için vazgeçilmez alısveriş durakları haline geldi. Bir mimar olarak, yemek alanlarımızı nasıl oluşturmamızı tavsiye edersin? Bu alanları oluşturmak için dikkat edilmesi gereken belirli kurallar var mıdır? Teknik veya estetik yönden nelere dikkat etmemiz gerekir? Mimaride genel bir ezber yok. Ne üreteceğimizi, biz veya işverenler önceden bilmiyoruz. Bütün veriler üst üste konulduğunda, tüm bunların birleşiminden bir sonuca ulaşıyoruz. Yemek alanlarında zaman geçirmeyi çok seven birisiyle, sadece yaşamak için yiyen birisine tasarlanan alanlar tamamen farklı olacaktır. Kendi evimde üzerinde durduğum nokta yemek alanı ile yaşama alanını olabildiğince iç içe tutmaktır. Yemek hazırlarken veya yerken, derin bir sohbetin içine dalmak, müzik dinlemek, yemeği ihtiyaçtan çok yaşamın bir parçası haline getirmek bana keyif veriyor. Yemek alanları sadece ihtiyaç anında kullanılan mekanlar olarak tasarlandığında soğuk mekanlara dönüşüyor. Yaşam alanları oluşturma konusunda bizlere ilham verecek birkaç isim verebilir misin? Nevzat Sayın ve Han Tümertekin’i “ne yapmalı? nasıl yapmalı?” sorularını sorarak sonuca ulaşan mimarlar olarak tanımlayabilirim. Mimarisini başarılı bulduğun ve yemek yemekten keyif aldığın yurt içi veya yurt dışı mekanlar nelerdir? Benim için temel olan, içinde bulunduğu şehirle, mahalleyle veya sokakla bütünleşebilen mekanlar. Yurt içi veya dışı farketmeksizin doğal yapısında şekillenen ve genellikle aileler tarafından işletilen lokantalar yemekten en cok keyif aldığım yerler

diyebilirim. Mekanla aranızda güçlü bir bağ kurabiliyorsunuz. Açıkcası belli bir isme önem vermeden bu dokudaki restoranları gördüğümde içeri giriyorum. Mutfak tasarlarken en çok tercih ettiğin malzemeler hangileri? Hazırladığınız yemeğin, kokuların, tatların, sohbetlerin mekanda öne çıkması için doğal malzemelerin kullanımını doğru buluyorum. Ahşap ve doğal taş malzemeler, bu anlamda ilk tercihlerim oluyor.

İnsanların hataları, gördükleri örneklerden etkilenip, onları uyarlamaya çalıstıkları ve kendi ihtiyaçlarını unuttukları noktada ortaya çıkıyor. Basit, sade, kendinizi içinde keyif alırken hayal edebileceğiniz, görünenin dışında hissedeceğiniz bir mekan yaratmak hedeflenmeli.

Yeni yaşam alanları oluşturmak isteyenler için nasıl malzemeler kullanmasını tavsiye ediyorsun? Şimdilerde neler ön plana çıkıyor?

30/31


4 kişilik

Izgara Somon & Elmalı Coleslaw yazı & fotoğraf Gülçin Atalay Tunç & Berat Tunç

cooklife cooklıfe

32/33


ev '16

Larus Palas, Göktürk - İstanbul Güzelbahçe Sokak No.1, Nişantaşı - İstanbul Palmarina - Bodrum Next Level AVM - Ankara

Mobilya, ev aksesuarları ve daha fazlası için: shop.yargici.com.tr


/woh.ha(vo’ha), nidâ. heyecan, neşe gibi yüksek enerji tepkisinin sesle ifade edilme sözcüğü.

Wohha on the table, bin yılı aşkın bir geçmişe sahip,

geleneksel mirasımız olan çini sanatını

modern sofralara taşıyor. Minimal çizgilere sahip, modern renkler ile birleştirilmiş sanat eseri niteliğindeki bu parçaları okumak için Wohha markasının felsefesini markanın kurucusu Aslı Şarman’dan öğrendik.

Aslı Şarman

Wohha Atölye yazı Sinem Uysal fotoğraf Doruk Yemenici

cooklife

36/37


Bize biraz Wohha markasından, neler yaptığından bahsedermisin? Wohha; özgür, yenilikçi ve üretken bir marka. Hayat, sanat, evren ve modadan ilham alınarak yaratılmış temalı koleksiyonlardan oluşmaktadır. Wohha’nın özünde her zaman bir mesaj, çizdiğim illüstrasyonlar ve resimler var. Siyah ve beyaz, net ve kontrast çizgiler Wohha’nın özünü oluşturuyor. "Black Cut Koleksiyonu" çini mürekkebi ile sürülmüş bir fırça çizgisinden doğduğu gibi. Wohha, 2013 de ‘Soul Soldiers’ t-shirt koleksiyonundan sonra 2015 'de "Black Cut Koleksiyonu" ile sokak giyim stiline farklı bir bakış açısı sunuyor. Maxi uzunlukta sweatshirtler, fermuarlı hoodie elbiseler modern ve güçlü insanın karakterini, duygularını en net ve yalın ifade edebileceği siyah renkle ve sadelikte sokak stilini kendi tarzında farklı bir boyuta taşıyor. Şimdi de Wohha’nın yeni bir heyecanı var, ‘Wohha on the table’. Wohha on the table, bin yılı aşkın bir geçmişe sahip olan geleneksel mirasımız olan çini sanatını modern sofralara taşıyor. Wohha’nın her zaman yenilikçi ve üretken bir çizgisi var. Böylece Wohha’nın sadece klasik bir giyim markası olmadığını da göstermiş oluyoruz.

“”

Tabaklarından edinmek istersek nereden alacağız? wohha.com online satış sitesi, Wohha Showroom/Karaköy, shopigo.com, No:17 /Teşvikiye & Lunapark Shop/ Galata'da satılmaktadır.

ev '16

Wohha on the table nasıl ortaya çıktı? Resim bölümü mezunuyum. Resim ve çizim yaparak yaşıyorum. Her şeyi boyayabileceğim çeşitli markalardan yurtdışından da topladığım kalem boyalarım var. Çizim yapmam için bir sınırım yok. Ayakkabı, pencere, kıyafet, sandalye... Derken bir gün mutfakta 2 beyaz tabak buldum ve üzerlerine porselen kalemiyle resim yapıp evde fırınladım. Fırından çıkarıp masaya koyduğum anda ‘Wohha on the table’ ismi belirdi kafamda. Çevremden aldığım güzel eleştiriler sayesinde belki bir süre uykuya yatacak olan bu proje hemen hayata geçti. Hepsi el çizimi ve sınırlı sayıda üreteceğimiz bu tabakların bir özelliği ve değeri olmasını istediğimden sadece sofra tabağı değil duvara da asılabilecek, sertifikası da olan bir eser niteliğinde de olmalıydı... Dolayısıyla Osmanlı saray sofralarında kullanılan çini tabakları tercih ettim. Ve böylece Türk çini sanatında yer alan Anadolu uygarlığının tarihi form ve inceliklerini yansıtan, kültürel bir miras olan geleneksel motiflerin yerini; kendi çağdaş, minimal, primitif hikayeci bir anlatımla; siyah beyaz çizimler ile günümüz modern sofralarına taşımış oldum.

38/39


cooklife

40/41


Wohha on the table belli bir konsept üzerine ilerleyecek mi? Yoksa hissettiğin gibi mi çizeceksin? Wohha on the table tabaklarındaki çizimler benim kendi çizimlerim olduğu için ister istemez bir bütünlük oluşturuyor. Başlarken bir konsept yaratmadım ve tamamen fırçamı takip ettim. Ama bu demek değildir ki başına buyruk bırakıyorum tüm çizimleri. En son bir geneline mutlaka bakıyorum. Benim için en önemli şey bütünlük, her parçanın tek tek iyi olması dışında beraber de iyi olmaları gerekiyor. Çizimlerinde neler anlatıyorsun? Doğayı, evreni, içinde bulunduğumuz sistemi ve yaşayan canlıları bazen esprili bazen eleştirel bir dille yorumluyorum. Resimlerimde bazen insan ve hayvan tek bir cinsmiş gibi karşımıza çıkar ve bir bütün oluştururlar. Çizimlerimdeki el, birleşmeyi, dokunmayı ve ulaşmayı, yaratmayı ve anlamayı temsil ediyor. Göz ise farkındalık, varoluş ve yaşama belirtisidir. Ben çizimlerimde bu evrende bir bütün olduğumuzu farketmeyi, doğru ve iyi olana ulaşmaya çalışmamızın gerekliliğinin mesajını vermek istiyorum. Nelerden ilham alıyorsun? Doğa, evren, astroloji, mistisizm ve sanat tarihi en büyük ilham kaynağım. Yaşadığımız hayat ve sistemden de mecburen etkileniyorum... Şimdiye kadar kaç parça ürün tasarladın? Şimdiye kadar tabakların üzerine yaklaşık 70-80 adet farklı desen tasarladım. Ancak şu an 40 tanesini ortaya çıkardım. Çünkü ne zaman masamın başına otursam bu sayı gittikçe artıyor. Tabaklarla tutkulu bir bağ var şuan aramızda. Onlardan uzaklaşsam dahi aklım onlarla yolda yürüken bile kafamda çizdiğim desenleri tabakların üzerine yerleştirmeye çalışıyorum. Bi kısmını teknolojiden faydalanıp ortam müsaitse unutmamak için telefonumun sketch bookuna çiziyorum sonra hemen detaylandırıp tabağa aktarıyorum. Yaptığınız şeyle aranızda tutkulu bir bağ varsa ondan başka bişiyle uğraşmak ya da yapmak onu aldatıyormuş hissiyatı veriyor.

cooklife

Tabakların boyutları nasıl? Sofralarımız haricinde dekoratif olarak değerlendirebilir miyiz? Tabakların boyutları 18cm – 25 cm arası. Tabaklar sofra tabağı olarak kullanılabileceği gibi, arkasına takılan basit bir aparatla duvara da asılabilir. Ancak ilerleyen tarihlerde farklı ebatlar ve şekillerde tabaklarda karşınıza çıkacaktır. Nasıl bir materyal üzerinde çalışıyorsun? Üretim sürecinden bahseder misin? Geleneksel tekniklerinden kopmadan tabakları Kütahya’ da yaptırıyorum. Doğadan alınıp arındırılıp işlenen bazen de olduğu gibi kullanılabilen uygun toprak ve suyla yoğrulup, kil haline gelince ustalar tarafından biçimlendiriliyor. Daha sonra seramik için özel olarak üretilmiş yüksek ısılı fırınlarda pişirilerek sertleştiriyor. Bu pişirme işlemine bisküvi pişirimi deniyor. Tabaklar bisküvi halinde işlemleri tamamlanınca Kütahya’dan bana geliyor. Daha sonra hafif bir zımpara ile yüzeyindeki pürüzler giderilip tabaklar boyamaya hazır oluyor. Bu aşamada sır altı tekniği ile tahrirlenen yani ön çizimi yapılan tabakla başbaşa kalıyorum. Çini sanatı tek başına geleneksel motifler ile süsleme demek değil. Maddesi, şekil verilmesi, fırınlanması, sırlanması hepsi bu sanatın aşaması. Çininin bir diğer özelliği ise kullanılan boyalarının tamamının doğal olması. Fırçayı kağıdın üzerinde kullandığınız gibi kullanamazsınız. Çok dikkatle ve sabırla boyanması gerekiyor. Üzerine kendi resimlerimi büyük bir heyecan ve sabırla çiziyorum. Boyanan tabaklar özenle camsı bir sır ile kaplanarak, pişirilme aşamasına getiriliyor. Parçaların yaklaşık 900° özel fırınlarda pişirilmesi sağlanıyor. Ve yavaş yavaş soğutularak kırılması önleniyor. Bazen fırınlama aşamalarında hâkim olamadığımız durumlar olabiliyor. İnisiyatif dışı, beklenilmeyen bu sürpriz sonuçlar, herbiri el yapımı olan tabakları gizemli kılan ve onları özel kılan özelliklerden. Bu zorlu ve zahmetli aşamalardan geçse de fırından çıktıktan sonra camsı parlaklığına kavuşmuş olan tabaklar yıllar boyunca üzerindeki renklerin canlılığını kaybetmeden kalır.

42/43


ev '16 cooklife


Pazar sabahlarınızı daha keyifli bir hale getiren bir şey varsa o da bahar aylarında, odanıza güneşin dolduğu pazar sabahlarıdır. Bu keyfi ve huzuru sürdürmenin diğer bir yolu da gün boyunca yataktan çıkmamanın hayalini kurmamız ve hatta bunun için sebepler aramamız. Bunlardan en çok tercih edileni ise güzel bir film eşliğinde yapacağınız lezzetli ve pratik bir kahvaltı. Eggs Benedict bir kez tadına bakanların bir daha hayır diyemeyeceği, kahvaltının en temel iki besini olan ekmek ve yumurtanın birleştiği en lezzetli buluşma. Adının ne kadar havalı durduğunu bir kenarıya bırakın ve yapımı bir o kadar kolay bu tarifi denemek için kollarınızı sıvayın!

K a h va lt ı

Pazar için Bahane yazı & styling Sinem Uysal tarif Sevcan Erdem / Cooklife Balat fotoğraf Doruk Yemenici

ev '16

46/47


Jumbo Avant Garde Serisi 1001 ÇKB Set 89 PRC 12 Kişilik Deri Sandıklı

EGGS BENEDICT Malzemeler: 2 parça dana bacon 4-5 tane karabiber 1 tam dilim ekşi maya ekmeği 1 dal taze kekik 250 gr kuzu ıspanak 25ml beyaz şarap 2 adet yumurta 100 gr tereyağı 2 yumurta sarısı (hollandez sos için) 1 yemek kaşığı limon suyu 3-4 tane arpacık soğan ⅓ çay kaşığı tuz Hollandez Sos Hazırlanışı:

1/ Soğan, tane karabiber, taze kekik ve beyaz şarabı bir saucepan’da kaynatarak çektirin. (bir tatlı kaşığı kadar kalacak) 2/ Çektirilmiş şaraplı karışımı soğumaya bırakın. 3/ Soucepan’ın ⅓’i kadar su doldurup üzerine porselen kase yerleştirin. 4/ Saucepan’ın ateşini yakın. Benmari usulü porselen kaseye yumurta sarısını, çektirilmiş şarap karışımını, limon suyunu ekleyerek sürekli çırpın ve kabartın. 5/ Eritilmiş ve soğumuş tereyağını yumurtaları çırparak yavaş yavaş ekleyin. Tuz ve karabiber ilave edin.

Eggs Benedict Hazırlanışı:

1/ Ispanakları yıkayarak süzdürün. Sürdürdüğünüz ıspanakları küçük parçalara ayırın. 2/ Parçaladığınız ıspanakları 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile soteleyip ve bir tutam tuz ilave edin. 3/ Poşe yumurta için; Saucepan’ın içine su doldurup kaynatın. İçine bir miktar tuz ekledikten sonra suyun içine kepçe yerleştirerek, kepçenin içersine bir bütün yumurtayı kırın. 3-4 dk boyunca pişen yumurtaları sudan çıkartarak bir kevgir yardımı ile süzdürün. 4/ Kızarmış ekşi maya ekmeği üzerine ıspanak ve poşe yumurtayı yerleştirip hollandez sosumuzu üzerine bir yemek kaşığı kadar ilave edin. 5/ Baconları yağsız tavada kızarana kadar çevirerek ve hazırlanan tarifin üzerine yerleştirerek sıcak servis edin. Afiyet olsun.

cooklife

48/49


Der-liebling’den Andthings’e

uzanan

serüvenin

Banu

yaratıcısı

olan

bir Kent

şimdilerle Karaköy’ün ara sokaklarından birinde yarattığı 3 katlı küçük dünyasıyla karşımıza çıkıyor. Tasarım alanında belli bir sınır içerisinde kalınmasının aslında ne kadar sıkıcı olduğunu bizlere tekrar hatırlatan Banu;bakış açılarınızı, zevklerinizi, inandıklarını, okuduklarınızı ve felsefenizi nasıl işinize uyarlamanız gerektiğinin en doğru örneklerinden biri.

Ba n u K e n t

Der-liebling & Things yazı Sinem Uysal fotoğraf Doruk Yemenici

ev '16

50/51


Banu, son birkaç senedir çevremizde sıkça adını duyduğumuz Der- liebling markasının kurucusu. Şimdilerde alanlarını biraz daha genişletmeye karar veren tasarımcı, uzak doğu ülkelerinden getirdiği ya da doğadan seçtiği doğal taş ve materyalleri sihirli dokunuşlarıyla farklı formlara dönüştürüyor. Evlerinde farkedilir alanlar yaratmayı hedefleyen tasarım avcıları için oldukca ilgi çekici parçalar yarattığını söylemek mümkün. Evren, ay, döngü, astroloji, mistizim, doğa, anatomi gibi ilham aldığı temel kaynaklar, bu işin gelişi güzel bir parçası değil. Bu kavramları aynı zamanda derinlemesine araştıran ve anlamaya çalışan tasarımcı, bu doğrultuda içsellik ile gelen bir tasarım cooklife

anlayışıyla ortaya çıkardığı işleri daha değerli kılıyor. Yapılan yatırımın sadece güzel bir obje olmasından ziyade, bu objeyi edinmek isteyenin farkındalığına da dokunmaya çalışan bir temelin kurucusu olmak büyük bir başarı örneği. Avrupa’da doğup büyümesinin verdiği bakış açısıyla beraber, bulunduğu yere ve şartlara göre aynı görsel dili taşımaya karar veren Banu, kendini her geçen gün geliştirmeye devam ediyor. Aksesuar tasarımıyla başlayan yolculuğu, ev dekorasyonu ile devam ederken bunun yanı sıra yaptığı farklı iş birlikleriyle insanların mutfaklarına ve masalarına kadar girmeyi başarıyor. Koleksiyonlarında kullandığı figürleri ev stilindeki kumaş yüzeylerinde

uygulamaya başlayan tasarımcının, yakın gelecekte daha ne kadar farklı materyallerle tasarımlarını bir araya getireceğini ve yaratıcılığına yeni bir boyut kazandıracağını heyecanla merak ediyoruz!

Adres: Kemankeş Karamustafa Mah. Ali Paşa Medresesi Sok. N0:2 Karaköy/ İSTANBUL

52/53


Baharatların Venüsü Tarçın yazı Merlin Yılmaz hikaye Evren Çelik fotoğraf Doruk Yemenici

T

arçın gezegenler arasında Venüs’e benzer. Venüs, yani diğer adıyla Afrodit, tüm kadınların en güzelidir. ‘’İşte bu yüzden tarçın bütün kadınlar gibi hem tatlıdır hem acı.’’ der büyükbaba Vasilis, "Bir Tutam Baharat" filminde. İnsanoğlunun kullandığı en eski baharatlardan biri olan tarçın kuvvetli bir kokuya, tatlımsı ve yakıcı bir tada sahip. Hangi yemeğe koyarsanız koyun ona farklı bir güzellik, eşsiz bir lezzet katar. Orta Çağ’da Avrupa’nın en değerli baharatı olması gerçekte nereden geldiği konusundaki hikayelerin efsaneleşmesini sağlar. Öyle ki, zamanın baharat tüccarları tarçının kaynağını kimseye söylemek istemediği için dünyanın sonundaki Nil Nehri’nin kaynağından ağlar ile avlandığından tutun da; dev kuşların yuvalarını yapmak için bilinmeyen bir diyardan tarçın ağacı dallarını topladığı ve Arapların bu dalları kuşlardan çalmak için bin bir hileler geliştirdiğine kadar çeşitli hikayeler ortaya çıkar. Tarçının, yaydığı aromatik ve güçlü kokusu ile insanın koku hafızası üzerinde en etkili baharatlardan

ev '16

biri olduğu söylenir. Büyükbaba Vasilis'in deyimi ile "insanları bir araya getiren" tarçın hakkında kalbimizi ısıtacak gerçek bir hikaye de bizden gelsin o zaman. Tarçının Hikayesi Mutfaktan keskin bir koku geliyordu. Hemen uzandığım yerden kalkıp kokunun kaynağına doğru ilerledim. Yaklaştıkça hızlı bir şekilde çocukluğuma doğru gittiğimi fark ettim. Annemin “Evren koş, anneannen senin sevdiğin tarçınlı kekten getirmiş!” diye bağırışı kulağımda çınladı. Hafta sonlarını sevme sebebim anneannem, bizdeydi. Bana olan büyük aşkından; sanki paşa torunuymuşum gibi beni hiç yerimden kıpırdatmazdı. O gün de, annemin tabağa koyduğu tarçınlı kek dilimlerin üzerine bir tane daha ekleyerek bana getirmişti. En büyük zevki; ben bir şey yerken beni izlemekti. Ne kadar çok yersem o kadar mutlu oluyordu. Adı Binnaz’dı ama hiç naz yapmaya şansı olmamış, zor şartlarda yaşamış bir Karadeniz kadınıydı. 54/55


Öyle kendini salmış kadınlardan da değildi. Hırkası ne renkse ayakkabısı, kolyesi, ruju, neyi uydurursa onu da aynı renk kullanırdı. Hatta gençliğinde saçını bile kıyafetleriyle aynı renk yaptığını anlatırdı. Pembeler, maviler, yeşiller… 30 yıl yaşadığı Caddebostan’daki mahallesinde, herkes ona güçlü duruşundan ve baskın karakterinden dolayı “Ata” derdi. Tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra çok da güzel yemek yapardı. Tarifleri yoktu. Her şeyi göz kararı yapardı. Kim ne seviyorsa bilir, menüyü ona göre ayarlardı. Benim menüm çok netti; Tarçınlı kek ve ılık süt. Tarçınlı kek anneannemle aramızdaki tarifsiz sevgi köprüsünün kod adıydı. Yumuşacık vanilyalı kekin içinden buram buram yükselen tarçın kokusu tüm evi sarardı. Kekimin ayrılmaz bir parçası olan ılık sütümü bile muhakkak tarçın çubuklarıyla ısıtırdı. Ben afiyetle onları mideme indirirken bana her seferinde tarçının sayısız yararını anlatırdı. Çarpım tablosundan önce tarçının yararlarını ezberlemiştim. Kolesterollü ve kan şekerini düşürmesinden, ağız kokusunu engellemesine, baş ağrısına iyi gelmesinden yağ yakmasına kadar birçok derdin dermanı olduğunu bizzat öğrenmiştim. Tarçınlı kekimi mideme indirirken tüm bu şifa bilgilerini masal gibi dinlerdim. Üniversiteye başladığım yıl yemek yapmaya da başladım. O sene anneannemden birçok yemek tarifi öğrendim. Ben de onun gibi bir yere yazmadım. Bana her zaman yemeklerimi hissederek, göz kararı yapmam gerektiğini öğretmişti. Yaptığım yemek ne olursa olsun lezzetini bir adım öne çıkartmak için mutlaka minnacık da olsa tarçın koyardım. En çok etlere ve bakliyat yemeklerime koyduğum tarçın, benim de mutfağımın değişmez bir parçası olmuştu. O sene üniversiteden mezun olup kendi evime çıkmıştım. Anneannemle aramızda 3 sokak vardı. İlk yaptığım şey; bir süredir hasta olan anneanneme bir tek bana öğrettiği tarçınlı kekten

cooklife

yapmaya koyulmak oldu. Bu sürprizin onu nasıl mutlu edeceğini düşünerek kekimi fırına verdim. Kekin pişmesine daha 20 dakika varken mutfaktan gelen müthiş yoğun tarçın kokusunu fark ettim. Hemen uzandığım yerden kalkıp kokunun kaynağına doğru ilerledim. Mutfağa vardığımda titreşimde kalmış telefonumun, toz tarçın dolu kabı iterek yere düşürdüğünü fark ettim. Arayan annemdi. Bana o üzücü haberi verdiğinde, dışarıda yağan kar’ın aksi yönüne giden anneannemin nasıl güzel bir melek olduğunu gördüm. Yağan her kar tanesi anılarımız gibi kalbimi kapladı. Yere düşen kavanoz bana anneannemin son mesajıydı. O günden beri tarçın ve tarçınlı kek bana hep anneannemi hatırlatır. Bu yüzden de anneannemle güzelleşen yıllarım gibi tarçınla güzelleşen lezzetlerden asla vazgeçmem.

56/57


Tarçınlı Karamel ve Kavrulmuş File Badem ile Elma Şekeri 10 adet elma 200 gr file badem 1 tatlı kaşığı tarçın Karamel

Malzemeler: Karamel için: 350 gr toz şeker 80 gr su 120 gr krema 100 gr tereyağı Yapılışı:

1/ File bademlerin üzerine bir çay kaşığı tarçını ekleyin ve teflon bir tavada hiç yağ koymadan sık sık karıştırarak kavurun ve küçük bir kaseye alın. Yıkayıp kuruladığınız elmaların üzerine tahta çubuklar ya da ince ağaç dalları saplayın. 2/ Elmaları sapından tutarak önce sıcak karamele batırın sonra kavrulmuş file bademler ile kaplayın. Elmaları pişirme kağıdı serdiğiniz tepsiye dizin ve buzdolabında 10 dk kadar bekletin.

Tarçınlı Latte Malzemeler: Espresso Süt 1-2 kaşık tarçın şurubu

Yapılışı:

1/ Espresso’yu hazırlayın. Sütü ısıtarak köpürtün. 2/ Kahvenin üzerine tarçın şurubunu ve sütü ekleyin. Toz tarçın serperek servis edin. Afiyet olsun.

Half Baked Harvest isimli blog’dan uyarlanmıştır.

3/ Şekeri çelik bir tencereye alın, dibini düzleyin. Suyu tencerenin kenarlarından hafifçe döndürerek ekleyin. Orta ateşte kaynamaya bırakın. Şeker tamamen eriyip karamel rengini alana kadar sık sık kontrol edin. Bu aşamada şekeri yakmamaya özen göstermelisiniz. 4/ Diğer yandan kremayı ısıtın ve şekeri ateşten alır almaz üzerine dikkatlice ekleyin. Krema köpürecek ve tencereden yoğun bir buhar çıkacaktır. Bu sırada tel bir çırpma teli ile karameli karıştırın. Tarçını ve küp küp kestiğiniz tereyağını da ekleyin ve tereyağı eriyene kadar karıştırın. Cafe Fernando’dan uyarlanmıştır. ev '16

58/59


5-6 Kişilik

Tarçınlı Kek Kek İçin: 337 gr un 228 gr tereyağı 4 yumurta 250 gr şeker 295 ml süt 1 paket kabartma tozu 1 tatlı kaşığı tarçın 2 tatlı kaşığı vanilya özütü 1 çay kaşığı tuz

Tarçın Kreması İçin: 170 gr tereyağı 2 tatlı kaşığı tarçın 300 gr pudra şekeri 3 yemek kaşığı krema

-Süslemek için birkaç minik bayrak ekleyin.

Yapılışı:

1/ Fırını 160 derecede ısıtmaya başlayın. İki adet kek kalıbını tereyağı ile yağlayıp hafifçe unlayın. Un, kabartma tozu, tuz ve tarçını bir kapta eleyin. 2/ Başka bir kapta oda sıcaklığa gelmiş tereyağı ve şekeri mikser yardımı ile iyice çırpın. Üzerine 4 yumurtayı teker teker ekleyerek çırpmaya devam edin. En son vanilya özütünü ekleyerek bir kez daha çırpın. 3/ Elediğiniz unlu karışımı ve sütü 3 seferde sırası ile, önce unlu karışım sonra süt ekleyerek bir spatula yardımı hafifçe karıştırın. Kabın dibinde un parçaları kalmadığından emin olun. Harcı kek kalıbına dökün ve üzerini spatula ile hafifçe düzleyin.

bekletin sonra tel bir kek dilimleyici ile tam ortalarından olacak şekilde iki kata bölün. 5/ Büyük boy bir karıştırma kabında tüm malzemeleri mikser yardımı ile iyice çırpın. Keklerin arasına hazırladığınız kremadan bir miktar koyup spatula yardımı ile sürün. Kalan kremayı pastanın her yerine yedirerek metal bir pasta spatulası ile düzleştirin. *Always with Butter isimli blog’dan uyarlanmıştır.

4/ 45-50 dk boyunca pişirin. Kekler piştikten sonra kalıplarından hemen çıkarmayın, önce 10 dk kadar soğumasını bekleyin. Kalıptan çıkan kekleri oda sıcaklığına gelene kadar

cooklıfe

60/61


4 kiĹ&#x;ilik

Peanut Butter Fudge tarif Sasha Rana Kumar & fotoÄ&#x;raf Doruk Yemenici

ev '16

62/63


Çini Kase: Yargıcı

cooklıfe

64/65 84/85


Malzemeler:

240 ml – fıstık ezmesi 230 gr – tereyağı (oda sıcaklığında, küp kesilmiş) 1/4 tsp - tuz 390 gr – pudra şekeri 50 gr – soyulmuş tuzsuz fıstık Yapılışı:

1/ Tereyağını, fıstık ezmesini ve tuzu bir kaseye alın. İster ocakta “bain marie” usulü, ister mikrodalgada eritin. Eritirken devamlı karıştırın. 2/ Spatula ya da tahta kaşık ile erimiş karışıma pudra şekerini ekleyin ve iyice karıştırın. 3/ 20x20 boyutunda bir kaba folyo veya yağlı kağıt serin ve karışımınızı içine dökün. 4/ Fıstıklarınızı doğrayın ve karışımın üzerine serpin. 5/ Üzerini streç ile kapatıp en az 2 saat dolapta bekletin. 6/ Hazır olduğunda 2,5 cm’lik parçalara dilimleyin ve servis edin. 7/ 1 hafta kadar dolapta muhafaza edebilirsiniz.

ev '16

66/67


cooklÄąfe

82/83


Cooklife Balat tarif Sevcan Erdem styling Sinem Uysal fotoğraf Doruk Yemenici

B

urnunuza gelen yanık kokusu ve mutfağın karmaşasına al-

dırmayın! Fransızların ikonik kahvaltılarından biri olan Fransız Tost’u güneşli bir sabah için oldukça cezbedici bir seçim. Düşünüldüğü kadar zor olmayan, altın rengindeki bu harika lezszet her hafta sonu hazırlamaktan sıkılmayacağınız bir ritüele dönüşecek.

French Toast Malzemeler:

1 çay kaşığı tarçın 1/4 çay kaşığı öğütülmüş hindistan cevizi 2 yemek kaşığı şeker 4 yemek kaşığı tereyağı 4 yumurta

Toplam süre: 30 dk. Hazırlık: 20dk Pişirme: 10 dk Servis: 4 kişilik Derecesi: Kolay

Yapılışı:

1/ Küçük bir kabın içerisinde tarçın, hindistan cevizi ve şekeri karıştırarak kenara ayırın. 2/ 10 inç ya da 12 inç tavada orta ateşte tereyağını eritin. 3/ Tarçın karışımını, yumurta, süt ve vanilyayı çırpın ve sığ bir kabın içersine dökün. 4/ Ekmek dilimlerini önü ve arkası iyice kaplanacak şekilde karışımın içine batırın. 5/ Ekmekler kızarana kadar pişirin. 6/ Sıcak veya soğuk şurup ile veya dilerseniz orman meyveleriyle servis edin. Afiyet olsun.

ev '16

70/71


Umut

ettiğimiz

mutluluğu

yakalamak

adına kaçımız düşüncelerimizi harekete geçiriyoruz? Üstelik erişilebilir saf mutluluğun yollarda olduğunu söylesek ne düşünürdünüz? İhtiyacınız olan konforlu bir van, birkaç parça kıyafet ve biraz özgürlük! Hayallerindeki evi yaratan ve bu evi yolculukları boyunca yanlarına almaya karar veren Calum Creasey ve Lauren Smith’in ilham veren macerasını öğrenmeye ne dersiniz?

G e zg i n Bi r E v

Rolling Home röportaj Nice Uysal yazı Sinem Uysal fotoğraf Calum Creasey

cooklife

72/73


Hayatınızı kökten değiştirecek bu seyahate çıkmaya nasıl karar verdiniz? Her zaman gezmeyi ve doğanın içinde olmayı seven insanlar olduk. Çok küçük yaşlarımızda bile, Calum tatillerini ailesiyle bir karavanda geçirirken, ben de kendi ailemde Fransa’ya kamp yapmaya gidiyordum. Yazlarımızı Calum’un ilk karavanı olan kırmızı bir Nissan Vanette’de geçirmeye başladık, bu da karavan yaşantısının tadını almaya başlamamızı sağladı. Rolling Home’u aldığımızda, istediğimiz her an her şeyden uzaklaşabilme fikrine artık aşıktık ve bu karavan bunu bize sağlayabiliyordu. Bütün gerekli malzemelerimiz zaten küçük evimizde olunca, yola koyulmak için bize düşen sadece bir kaç parça kıyafet ve yemek! Gündelik yaşantınızdan bir kesiti anlatabilir misiniz? Yapılması gereken işler, günlük rutinler, mutlu anlar ve vazgeçemediğiniz alışkanlıklar? Geçtiğimiz 6 aydır bir arkadaşımızın çiftliğindeki sabit bir karavanda yaşıyoruz. Bu sayede Rolling Home kitabını yaratabildik ve odaklanmak istediğimiz başka projelere ayıracak vakit bulabildik. Şu anda günlük rutinimiz sabah erken kalkıp (ama her zaman alarma tam riayet edemediğimiz de oluyor!), stüdyomuza yürümek, ki o da çiftlikte olduğundan ev iş arası yolumuzun bayağı kısa olduğunu söyleyebiliriz! Mailleri kontrol etmek, gönderilecek ürünleri göndermek öğleden sonra da vakit kalırsa belki biraz kısa kaya tırmanışı yapmak! Yolda olduğumuz zamanlardaki günlük rutinimiz ise daha gevşek, kalkıp bir kahvaltı edip park ettiğimiz yerin etrafında neler var diye kısa bir keşif gezisine çıkarız genelde, sonrasında ise bizleri bir sürü fincan çay, haritada gidilecek yeni bir yer bulup oraya karavanımızı sürmek, yemekten önce biraz kitap okumak gibi keyifli işler bekliyor. Yolculuğunuzun en iyi ve en kötü anlarını hatırlıyor musunuz? Çok fazla kötü anımız olduğunu söyleyemeyiz, Güney Fransa'da

ev '16

jeneratörümüzün bozulduğu gün hariç belki. St Tropez'de hava 35 dereceye yakındı ki bu bir karavan için zaten bir kabustur. 3 günümüzü Cannes yakınlarında yeni bir jeneratör arayarak geçirdik. Aslında kolayca tamir edilebilecek basit bir parçaya benziyordu ama bize bu iş için 800 euro’nun üzerinde fiyat vermişlerdi. Dolayısıyla yeni bir tane gönderilene kadar orada beklemek zorunda kaldık. Yeni jeneratör sonunda elimize ulaştığında 10 dakika içinde onu yerine monte etmiş ve yola koyulmuştuk bile! En iyi günlerden bazıları ise İsveçte geçirdiklerimizdi. Etrafta tek bir insanın bile olmadığı, sadece bize ait gibi görünen, ucu bucağı olmayan bomboş sahillere uyanmak müthiş keyifliydi. Buna benzer o kadar çok güzel günümüz var ki... İleridebir yerlere yerleşmeyi düşünüyor musunuz ? Eğer düşünüyorsanız hayalini kurduğunuz “sabit ev” nasıl bir ev olurdu? Şimdilik önümüzdeki plan bahar aylarından itibaren yine karavanımızla dolaşmak, aslına bakarsanız kayda değer bir yerleşme planı pek yok kafamızda. Gelecekte tabii ki bir yerlere yerleşmeyi düşünüyoruz ama bu sanırım bizim için Fransa'da bir arazi alıp içine küçük bir kulübe yapmak gibi bir şey olurdu ya da İsveç'te bir çiftlik evi almak, buna benzer şeyler... Bu iki ülkeyi keşfetmeyi gerçekten çok ilgi çekici buluyoruz ve gelecekteki hayatımızın bu iki ülke ve Birleşik Krallık arasında geçmesini çok isterdik. Biraz da iş yaşantınızdan bahsedebilir misiniz? Sonuçta dünyadaki en güzel “home office”e sahipsiniz. Stokedeversince Ltd. adında bir yaratıcı ajansı yönetiyoruz. Aslında bu ajansın kökeni, Calum’ un, genelde dolaşırken ve başka karavanlı arkadaşlarımızla beraberken çektiği, fotoğraflar ve filmlerden oluşan kişisel bloguydu diyebiliriz. Kısa bir süre sonra bunu bir şirkete dönüştürmeye karar verdi ve biraz ikna çalışmasının ardından beni de kendi ofis işimden ayrılıp bu yeni şirkette çalışmam için kandırmayı başardı. Esasında markalara görsel ve video içeriği üretiyorduk.

ROLLING HOME : 1

“”

İstediğimiz her an her şeyden uzaklaşabilme fikrine artık aşıktık.

74/75


cooklife

76/77


Ancak “Rolling Home'u” çıkarmaya başladığımızdan beri, kendi hikayemizi anlatmaya karar verdik. Bu yıl, yolda geçen bir hayat için elzem olan nesnelerden oluşan olan kendi ürünlerimizi çıkarmaya başlayacağız ve büyük olasılıkla bir kaç kitap daha yayınlayacağız! 2016 bizim için heyecan dolu bir yıl olacak ve bunu tam zamanlı işimiz olarak adlandırabileceğimiz için kendimizi çok şanslı hissediyoruz! Gittiğiniz her yerde çok değişik yemekler tadıyor olmalısınız. Gittiğiniz hangi ülke sizin damak zevkinize en çok uydu ve bütün bu seyahatler yemek yapma alışkanlıklarınızı nasıl değiştirdi? Yapmayı en çok sevdiğimiz şeylerden biri karavanda yemek yapmak ve genel olarak yemek aslında! Fransa'daki gevşek yaşam tarzına bayıldık, sabah kalkıp yakınlardaki yerel pastaneden kruvasan ve kahvemizi almak, gece geç yenen akşam yemekleri ve akşam erken başlayan şarap içme alışkanlıkları! Bunun bizim tarzımızda bir yemek yeme stili olduğunu söyleyebiliriz ama aynı zamanda lokal lezzetleri deneyimlemeyi de çok seviyoruz. Kuzey İspanya, Galicia’daki tapas ve taze balıklar çok lezzetliydi aynı şekilde Portekiz’de yiyebileceğiniz biftekler de bir harika! Aslında yemek yemekten en çok keyif aldığımız mekanlarından biri İsveç’teki Lovestad. Daha önce hiç denemediğimiz, ama yemekten gerçekten çok zevk alıp daha sonra defalarca tekrar yemek için gittiğimiz, ülkedeki en iyi Äggakaka’yı yapan bir aile restoranı burası. Kitabınız hakkında bize biraz daha bilgi verebilir misiniz? Satışa sunduğumuz kahvelerin iklim ve Rolling Home kitabı karavanda gezerek geçirdiğimiz son beş seneyi belgeliyor. Her zaman bir websitesinden daha elle tutulur bir şey yaratmak istediğimiz biliyorduk, ama zaten son beş yıldır aslında bunu yazdığımızı fark edememiştik, her şey büyük ölçüde Stokedeversince blogundan başladı. İnsanların dünyayı keşfetmek için çok fazla paraya ihtiyaçları olmadığını anlamaları için bu yazıları okumalarını istiyorduk. Tek ihtiyacınız olan bir yol arkadaşı, bir karavan ve yemek ve benzin için yetecek para! Kitap kendiliğinden organik olarak büyüdü, taa ki biz kolları sıvayıp parçaları bir araya getirmeye karar verene kadar.

ev '16

Son olarak, sizin hikayenizi “belki-bir-günben-de-bunu-yapabilirim” şeklinde bir gıpta ile takip eden insanlara vereceğiniz en hayati öneriler nelerdir? İlk söyleyeceğim şey şu olurdu, “Yapabilirsiniz!”. Herkes yapabilir! Eğer kendi karavanını almayı düşünen biri varsa bunu kesinlikle yapmalarını önerirdim, hayatlarında alacakları en iyi karar bu olacak. Aceleye getirmeyin, çünkü size en çok uyan ve kendinizi en çok rahat hissedeceğiniz ortamı yaratmanız çok önemli. Bir karavan almak için pahalı krediler çekmenize gerek yok, sadece ucuz bir şey alın ve sevdiğiniz biri ile yola koyulun.

“”

Yapabilirsiniz! Herkes yapabilir!

78/79


Yanmaz-yapışmaz yüzeyi, ergonomik ve kilitlenebilir sap tasarımı, çift taraflı kullanabilme kolaylığı ile Emsan Zesty, ızgara yapmayı keyfe dönüştürüyor.

cooklife

/ emsan1973

emsan.com.tr


Muazzam bir yemek ve kahve kültürüne sahip olan Melbourne dünyanın en yaşanabilir ilk üç şehri arasında. Güne başlamak demek bizim mahalle fırınına gidip ekmek alma seansımıza denk gelen mahallenin kahvecesine uğrayıp kahvenizi sipariş etmeniz demek. Sydney’den sadece Avrupa havası almak için yollara düşündüğümüz Melbourne’deki sayısız kaliteli kahve dükkanları arasında en sevdiklerimizden Market Lane Coffee’nin kapısını çaldık.

Fleur & Jason

Market Lane Coffee röportaj İlkin Kurt fotoğraf Market Lane

ev '16

82/83


Market Lane’in arkasındaki kişiler kimlerdir? Market Lane, Fleur Studd ve Jason Scheltus tarafından kuruldu. 2008’de Londra’da Monmouth Cafe’de çalışırken tanıştık. Jason 2 sene Monmouth’da barista olarak çalıştı, daha sonrasında ise ufak roasting takımının bir parçası oldu. Fleur ise tarihi Covent Garden şubesinde birkaç ay çalıştıktan sonra, işin bu yönlerinde tecrübe ve içgörü edinebilmek için roasting ve satış departmanlarında çalıştı. Aslen Melbournelüyüz. Dolayısıyla Avustralya’ya dönmeye ve kendi şehrimizde iş kurmaya karar verdik. 6 yıldan uzun süredir hızla yoluna devam eden Market Lane, şu anda baristaları, roasting takımı, pazarlama, satış, website ve üyelik sistemiyle çalışan Cafe Club personeli ile toplam 41 olağanüstü kişi tarafından yürütülüyor. Elimizde Market Lane için çalışan gerçekten süper bir grup insan var ve her gün onlarla çalışabildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz! Roastery kurma kararını nasıl aldınız? Kafanızda önceden şekillenmiş bir konsept var miydi? Market Lane Cafe projesi, Fleur’un baba Will Stud’in fikriydi. Fleur zaten kahve ithalatı yapıyordu, Will ise kahvenin kalitesinin daha çok insana ulaşması için Prahran Market’da (Melbourne’un en ünlü organik pazarı) bir dükkan açma konusunda son derece hevesliydi. Kahveseverlere en iyi kahveyi sunmak istedik; filtre kahve satacaksak herkesin evinde pişirebileceği ve zevk alacağı kalitede, espresso servis edeceksek tadı damaklarında kalacak bir aromaya sahip olmalıydı. Sadece kendi sevdiğimiz kahveleri servis ediyor, elemanlarımızı da bu kahvelerin nereden geldikleriyle ilgili eğitmek için büyük yatırımlar yapıyoruz. Kahve satın alımında nasıl bir yol izlediniz? Bunlar eğitim ve staj gibi süreçlerde daha önceden bildiğiniz ve hesapladığınız dinamiklerden mi oluştu yoksa ortada iş sırasında

cooklife

öğrendiğiniz daha organik bir süreç mi vardı? Market Lane’de kahve satın alma işini dördümüz ortaklaşa yürütüyoruz. Çoğunlukla eğitimimiz organik bir süreçle tamamlandı. Yıllarımızı yüzlerce kahveyi tadarak ve kahve hakkında bizden daha çok şey bilen insanlarla konuşarak geçirdik. Kimi zaman bize yardımı dokunabilecek tadım organizasyonlarına katılma şansı da son derece yardımcı oldu (Cup of Excellence yarışmasında jürilik, Q Grader’a katılmak, kahve tadım yarışmalarında rekabet etme fırsatı ve en önemlisi, kahve kavurma işinin kendisi ki bu gerçekten büyük miktarda tadım gerektiriyor). Yani çokça kahve tadımı! Sizin kahvenizi ilk tattığım zamanı çok iyi hatırlıyorum ki Avustralya da yaşayan biri olarak hakikaten bir kahve kültürüm oluşmuş durumda. Önce bir short black sonra flat white denedim; kahve kendi gibiydi, kokusu ağızda yarattığı tat yumuşak ve aromalı. Haliyle roasting/brewing sürecini merak eder oldum... Lezzetli bir kahve, her zaman sıkı bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Taze toplanmış kahve Market Lane’e ilk gelip kavrulduğu andan sonra, pişirme sürecinde her zaman aklımızın bir köşesine oturttuğumuz kilit elementler var. Lezzetli kahve için ne lazım? • İyi çekirdek! Taze toplanmış (bir yıl içerisinde hasat edilmiş) ve kavrulmuş (3 haftadan az zamanda) kahve kritik noktalardan biri. • Pişirmede kullanılan suyun hiçbir katkı maddesi içermemesi ve temiz olması, • Kaliteli bir öğütücü tarafından taze öğütülmüş çekirdekler, • Kahve ve suyun dengesini iyi tutturmayı başaran iyi bir tarif, • Temizlenmiş ve önceden ısıtılmış ekipmanlar. Kahve pişirme workshoplarınız var. Tepkiler nasıl? Derslerinize katılan çok insan var mı? Evet, müşterilerimiz, yerel baristalar veya sadece kahve aşıkları için derslerimiz mevcut. Ayda 2-3 ders

“”

Kahveseverlere en iyi kahveyi sunmak istedik!

84/85


veriyoruz, her ders 4 katılımcıyla işliyor ve 2 saat sürüyor. Bu konsept son derece popüler oldu, sürekli bir katılım söz konusu. Pişirme evresi hakkında biraz daha derin bilgiler isteyen kişiler için bu dersleri daha ileri bir seviyeye taşıyabilmenin peşindeyiz şu anda. Ayrıca İngilizce ve Japonca olarak roasting dersleri de veriyoruz. Bu dersler meraklılarına çok büyük fırsatlar sunuyor. Bireylerin endüstriyi ne kadar tanır ve anlarlarsa, o kadar destekleyeceklerine inandığımızdan eğitim bizim için her zaman çok önemli oldu. Kahveyi kavuran kişi kahve çekirdeğinin boyutundan nemine, içeriğinden sınıfına ve sayısına kadar birçok farklı faktörü göz önünde bulundurmak zorunda. Sizin denkleme kattığınız başka değişkenler var mı? Kahve çekirdeklerini kavurma sanatı nasıl işliyor? Kahve kavurma işlemi oldukça yüksek bir sabır ve çok sayıda kahve tadımı gerektiriyor. Kahvenin roaster’da nasıl ısıtıldığına bağlı olarak, farklı tatlar ve aromalar elde ediyorsunuz. Her kahve cinsi için, ona uyan kavurma yöntemini bulmak için çok çaba harcıyoruz. Kavrulan her partiden sonra ise bizzat kahveyi tadıyor ve hedeflerimize ulaştığımızdan emin oluyoruz. Kahvenin kendisinin nereden geldiğini, nasıl yetiştiğini ve hangi süreçlerden geçtiğini hissettiren tatlı ve kompleks aromalar elde etmeyi amaçlıyoruz. Kavurma işleminden önce de kahve ağacının cinsi, toprağın yapısı ve iklim gibi birçok faktör kahvenin tadının son halini almasına katkıda bulunuyor.

Daha fazla bilgi için: marketlane.com.au

ev '16

Müşterilerinize sunduğunuz kahve çeşitleri yıl içerisinde mevsimlere paralel olarak değişiklik gösterebiliyor, ama eminim ki vazgeçemediğiniz bir favoriniz vardır? Satışa sunduğumuz kahvelerin iklim ve yer olarak değişiklik gösteren global kahve üretimini yansıttığı konusunda haklısın. Az önce de bahsettiğim gibi, kahvenin tadını etkileyen birçok değişken bulunuyor. Bu da tecrübe edebileceğimiz büyük bir lezzet yelpazesine sahip ve ne kadar şanslı olduğumuzu ortaya koyuyor. Sabahları fındık aromalı tatlı bir Brezilya veya hassas bir Orta Amerika kahvesi, öğlenleri de Kenya, Etiyopya veya Rwanda’dan gelmiş güçlü açık, aromalı bir Afrika kahvesi içmeyi tercih ediyorum. Tek bir favori seçmeme

imkan yok, böyle bir kısıtlama yapmam imkansız. Kahve çiftliklerini ne sıklıkta ziyaret ediyorsunuz? Her ziyaretin size nasıl bir kazanımı oluyor? Kahvesini aldığımız her ülkenin çiftliklerini senede bir kez ziyaret etmeye çalışıyoruz. Sürekli ziyaretler üreticilerimiz ve kooperatif bir şekilde çalıştığımız diğer kişilerle bağları güçlü tutmamızı sağlıyor. Tarıma dayalı tüm endüstriler gibi kahve sektörü de yıldan yıla değişiklikler gösterebiliyor ve bu nedenle üreticilerle sürekli iletişimde kalmak ve onların tecrübelerini dinleyebilmek hayati önem taşıyor. Kahve ve her yöreye özel tarımsal gelişmelerin yanında, beraber çalıştığınız insanları görmek, kültürlerini ve dünyalarını daha yakından tanımak ve bu ilişkilere yatırım yapmak bizim için paha biçilmez. Barista ile müşteri arasındaki ilişki karşılıklı bir alışveriş üzerine kurulan bir dinamik. Müşterilerinizi iyi tanımak, lokal bir bağ kurmak her zaman çok etkili. Sizde bu süreç nasıl işliyor? Baristalar ve müşterilerimiz bizim kendi topluluğumuz, bu nedenle de inanılmaz derecede önemliler. Çalışanlarımızla ilgilenmek, nasıl olduklarını görmek, onları eğitmek ve değerlendirmeler yapmak için çok zaman harcıyor, onlarla iş ve iş dışı hedefleri hakkında tartışıyoruz. Müşteri ve barista ikilisinin sürekli yan yana olduğunu düşünerek, baristalarımıza saygı göstermek, bizim için müşterilerimize saygı göstermekle aynı anlama geliyor. Eğitim işimizde çok büyük yer kaplıyor. Bu nedenle çalışanlarımızı, müşterilerimizin olası sorularını cevaplayabilmeleri ya da kahve hakkındaki enteresan noktaları hakkında bilgi vermeleri için sürekli eğitimlere alıyoruz. Müşterilerimizin merakı bizim için ciddiye alınacak ve saygı duyulacak hassas bir şey. Market Lane’in çevreye ve endüstriye ne katmasını umuyorsunuz? Market Lane’in, diğer şirketlerin kahvelerinin nereden geldiği konusunda daha şeffaf olmaları adına biraz zorlamasını umut ediyoruz. İstiyoruz ki, müşterilerimize kahve hakkında o kadar çok bilgi verelim ki, onlar da gidip diğer roastery’le re benzer soruları sorsunlar. Şeffaflığa olan talebi arttırmak, kahve üreticilerine, toplayıcılarına, çalışanlarına ve çiftçilere daha adil davranılmasını da beraberinde getirecektir. Bunun dışında yerel topluluğumuzun hayatlarına eklenen düşünceli ve sevecen bir parça olmayı ümit ediyoruz. İnsanların çalışabilmesi için özel

86/87


ve uygun bir alan oluşturmak için çok çaba sarf ediyoruz. Ayrıca sosyal ve çevresel düzeyde Avustralya toplumu için iyi şeyler yapmaya çalışan, bizim kafamızda insan ve topluluklarla iş birliklerinde bulunmaya da özen gösteriyoruz. Websitenizin yalın ve temiz bir görünümü var. Özellikle “Journal” bölümünü çok seviyorum. Farklı iş birlikleri ya da röportajlar ile bu bölümü daha çok ‘kamera arkası’ gibi kullanabilirsiniz? Beğenmene çok sevindim! Sevdiğimiz ve hayatımızda büyük yer kaplayan bütün insanları, yerleri ve hikayeleri paylaşacak bir forum istiyorduk. ‘Journal’ ve sitemiz oldukça yeni, yavaşça büyümeye ve gelişmeye başlıyor. Topluluğumuz hakkında elimizde olan ve ara ara paylaşacağımız çok sayıda içerik var, yani gözünüz bizde olsun! Dünyada yaklaşık 70 ülke kahve yetiştiriyor. Dolayısıyla en iyi kahve çekirdeklerini kimin yetiştirdiğine karar vermek cok da kolay olmasa gerek. Sizin favori roaster’larınız kimler? Mükemmel kahveler ortaya çıkartan çok iyi arkadaşlarımız var. Aralarından seçmek çok zor ama şunu diyebilirim ki Tokyo’da Omnibus ve Switch Coffee, Kopenhag’da Coffee Collective, Portland’da Heart ve Oslo’daki Tim Wendelboe’de kahve içme fırsatını hiç kaçırmıyoruz. Türkiye’de hiç bulundunuz mu? Son zamanlarda burada da kahve roastery’leri gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Başka ülkelere, kahve adına neler yaptıklarını görmek için gidiyor musunuz? Türkiye’de bulundum ve İstanbul’a bayıldım! Ülkenin diğer kısımlarını da görmek için bir kez daha gitmeyi çok istiyorum. Tabii ki, kahve tatmak için sık sık deniz aşırı ülkelere yolculuk ediyoruz. ABD (özellikle San Francisco, Los Angeles ve New York), Londra, Kopenhag, Tokyo... Bu şehirlerde ne değişmiş, ne aynı kalmış, bunları konuşmaktan oldukça keyif alıyoruz. Ürünün kalitesi, pişirme yöntemi, veya servis fark etmiyor, bu yolculuklarda işimize yansıyacak bir şeyler mutlaka buluyoruz. Aynı zamanda kendi yaşadıkları zorluklar ve başarıları hakkında konuşabileceğimiz muhteşem “kahve arkadaşları” bulmaya da

cooklife

olabildiğince fırsat yaratmaya çalışıyoruz. Bunlar bize hızlı gelişen Melbourne kahve sektöründe kullanabileceğimiz bakış açıları kazandıran, önemli zamanlar oluyor. Melbourne kahve ve yemek aşıkları için müthiş bir şehir. Sizin en sevdiğiniz mekanlar neler? Melbourne kesinlikle enfes yemek seçenekleri ile donatılmış bir şehir! O kadar çok seçenek var ki, çoğu zaman takip etmekte zorlanıyoruz. Bununla beraber, Long Play, Town Mouse, The Builders Arms ve Kappo’da harika bir servisle muhteşem yemekler yediğimiz çok olmuştur. Sizin için ideal kahve keyfi nedir? Tanımadığımız insanlarla diyaloğa girmemize vesile olan, sıcak, temiz ve tatlı cafe’lerde kahve içmeyi çok seviyoruz. Ben ise kişisel olarak, bir bahçede arkadaşlarımla veya koltuğumda diğer elimde New Yorker’ımla taze bir fincan kahve içmeyi çok seviyorum. Tatlı, lezzetli ve temiz olduğu sürece de, nasıl pişirildiğiyle o kadar da çok ilgilenmem! Ortalama bir kahve içicisine bir şey söyleme şansınız olsa, ne söylersiniz? Ne içtiğiyle ilgili çok da bir fikri olmayan kahve içicilerini, içtikleri kahveyle, cafe’yle ve baristalarıyla etkileşime geçme konusunda cesaretlendirici sözler sarf ederdim sanırım. Aynı ekmek, şarap ve peynirde olan interaktif ilişki gibi. Kahve, sayısız faktörden etkilenen bir tarım ürünü. Biraz içine dahil olun! Son olarak ne eklemek istersiniz? Kahvemizi üreten kişilerin ekonomileri, kültürleri ve tarihleri ile ilgilenmemiz kaçınılmaz. Örneğin, Brezilya her zaman, sosyalist hükümetin gıda maddelerini ve tarım ürünlerini üretmeleri için özel arazileri yerli ailelere verdiği Bolivya’ya göre daha büyük alanlarda kahve üretir. Kahvenin bu iki ülke için oynadığı rol ve bizden istedikleri iş şekli oldukça farklı. Bir başka örnek; Rwanda’da 2 yıl önceki soykırımdan sonra kahve, ekonomiyi canlandırmak için en büyük araç durumunda. Kahve üreticisi bir ülkeyi tanımlayan bu özel durumları bilmek, kahveyi bir ürün olmaktan çıkartıp ona bir kişilik kazandırıyor ve saygı duyduruyor. Bu da endüstri ile girdiğimiz iletişime hayat, anlam ve umarız ki, gittikçe daha anlayışlı bir yaklaşım getiriyor.

Çok teşekkürler. Benim için bir zevkti!

88/89


4 k i 4ş i lkiikş i l i k

Izgara IzgaraSomon Somon &

Elmalı Coleslaw Elmalı Lahana Salatası yazı, tarifyazı & fotoğraf & fotoğraf Gülçin Gülçin Atalay Atalay Tunç Tunç & Berat & Berat Tunç Tunç / @midyeustuwasabi

ev '16 cooklıfe

90/91


cooklife

92/93


L

ahananın çıtırlığı, elmanın tatlı-ekşi tadı; yoğurt ve mayonez uyumu...

Dereotunun topraksılığı; fıstığın kıtırlığı, tuzu, kavruk lezzeti... Tüm bunlar bir parça somon ızgarayla bir araya geldi. Bir çatal dolusu çıtır ferahlık ve denizin tadı. Taze kekik nasıl da zarif, mis kokulu. Nar taneleri kış mevsiminin en havalısı, göz nuru, baş tacı...

Salata İçin Malzemeler:

1 adet orta boy beyaz lahananın yarısı 2 adet yeşil elma rendesi 500 gr süzme yoğurt 100 gr mayonez Yarım demet, ince doğranmış dereotu 1 avuç dolusu kavrulmuş yerfıstığı 1 çorba kaşığı sirke Tuz

Yapılışı:

1/ Süzme yoğurt ve mayonezi, derin bir kasede karıştırın. 2/ Lahana yapraklarını, ince ve kısa şeritler halinde doğrayın. Elmalarınızı rendeleyip kararmasına müsade etmeden yoğurt-mayonez karışımının içine ekleyin. 3/ İnce kıyılmış dereotunu, yerfıstıklarını, sirkeyi ve tuzu karışıma ilave edin ve karıştırın.

Somon İçin Malzemeler:

6-8 adet somon dilimi Zeytinyağı Tuz, karabiber

Yapılışı:

1/ Somon dilimlerini yeteri kadar zeytinyağı ile yağlayıp dilediğiniz kadar tuz ve karabiber ile çeşnilendirin. 2/ İyice kızgın ızgaralı tavada, somonların ortasındaki pembelik kaybolana dek iki yüzünü de pişirin.

ev '16

12/13 94/95


Akıp giden zamanı, yaşamı, çevreyi ve varoluşu sorgulayarak ne kadar işin içinden çıkabildik ve kaçımız bu düşüncelerden kendimizi uzak tutabildik?

Her gün kafamızın içinden geçen fikirleri ne kadar önemsedik ve hayata geçirmek için adım atabildik? Hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat cesaretli olmanın önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendimizi tartmanın benliğimize nasıl farklılıklar katacağının örnekleri olan Barış Aktınmaz ve Sema Çağlar'a doğru rotamızı çevirdik.

Ba r ı ş A k t ı n m a z

Denizaşırı Dinginlik yazı Eda Dereci fotoğraf Barış Aktınmaz

cooklife

96/97


Hayatın kalabalığından şikayet ederken, bir ‘’es’’ verip sorgulamaya başladığımız anda, aslında çoğunlukla hayatın kalabalığını kendimiz yarattığımızı fark ederiz. Omuzlarımıza yükleniriz veya aklımıza. Beyin yorulunca beden de bir anda un çuvalından farksız olur. İş, güç, okul, dükkan, ev, eş, dost!... Hepimizin demir attığı bir neden var. Öyle sıkı sıkıya tutunuyoruz ki bu nedenlere, tam hareket etme fikri aklımızı çelerken ya elimizden bağlıyız ya kolumuzdan. Ya da belki sadece fikrimizden! Fikri olarak bağlı olduğumuzu fark ettiğimiz bir anda da diğer bütün nedenler üzerimizden uzaklaşıyor. Okul bitiyor, iş değişiyor, iş belki mobil oluyor, hatta belki ev de mobil. Dost gerçek dostsa şayet, nereye gidersen git seninle oluyor. Bir de bakıyorsun ki seni burada tutan bir şey kalmamış. Öyleyse rastgele! Şanslı olan ya da şansını kendi yaratanlar olarak değişiyor durum. Bir şeyi gerçekten istiyorsan o şansı kendin yaratıyorsun. İşte o şanslı kişilerden olan, Sema Çağlar ve Barış Aktınmaz ile tanışmaya ne dersiniz? Bir evleri ada, ikinci evleri de tekneleri. Bir ev gerçekten mobilken, diğeri 360 derece özgür! İkisi de moda, reklam fotoğrafçılığı ve produksiyon ile uğraşıyor. Şehrin içindeyken kendilerini sorgulama süreci ile başlayan fikirsel yolculuk, arkadaş teknesiyle tanışılan ve önceleri yabancı hissedilen tekne yaşamı bir anda aklını çeliyor Barış ve Sema'nın. Belki biraz acemice başlayan ama dili çabuk öğrenilen bir hayat oluyor bu yenisi onlar için. Rafine bir yaşama geçmek için önlerinde onları kendine mahkum eden bir iş modelinden uzaklar. İş oldukça İstanbul’a ziyaretçi olarak geliyor ve ardından adaya geri dönüyorlar. Ağırlıklı olarak da yazın, 32 feet İtalyan markası olan 1982 model Comet isimli yelkenlide hayatlarını sürdürüyorlar. Teknede bütün işlerini kendileri yapıyorlar. Bu sayede de daha hızlı bir öğrenme süreci geçiriyorlar. Geri

kalan zamanlarında da; balık tutup, kitap okumak, yemek pişirmek ve tüm bunların tadını çıkarmakla geçiyor. Teknede malzeme olmayınca da devreye yaratıcılık giriyor.

“”

Doğanın getirdiği zorluklarla savaşmak belki daha kolay ya da katlanılır olan.

Kısıtlı malzeme ile pişen yemek her zaman daha mı lezzetli oluyor? Yoksa, deniz mi aklını çeliyor insanın? Tabii, tekne hayatının da karadaki hayat kadar çetrefilli olmasa da bazı zorlukları var. Doğanın getirdiği zorluklarla savaşmak belki daha kolay ya da katlanılır olan. Ama denizde teknesiyle yol alan düşüncesiz biri sizin için daha büyük bir tehdit olabilir. Neyse ki; kaçış planları da halatın ucunda. Demir alma kararı ise size kalmış!

ev '16

98/99


cooklife

100/101


body-slim hydragenist SOIN MINCEUR GLOBALE

OKSİJEN VEREN NEMLENDİRİCİ BAKIM

REGALBE - RAFFERMIT - EMBELLIT

INOVASYON. LIERAC oksijen veren ilk nemlendirici cilt bakım serisini* yarattı. Doku oksijenizasyonu tekniğinden esinlenilerek geliştirilen seri sayesinde cildin içerisine saf oksijen, hyaluronik asit ve vitaminler püskürtülür ve bu sayede cildin yoğun nem kazanması desteklenir. Hydragenist serisi, cildin dolgunlaşmasına, kırışıklıkların pürüzsüzleşmesine ve taze cilt görünümünün yeniden kazanılmasına yardımcı olur.

Benim sırrım? Derinlemesine oksijen

ev '16

* LIERAC Labaratuvarları tarafından geliştirilen

Sadece eczanelerde

/LieracTürkiye www.lierac.com.tr


Yaz Buğdayı tarif & fotoğraf Yağız Pekkya

D

oğ r u bes lenmek is teyenler in fa vor i ta hılı buğ da y, s ı-

ca k ya z a yla r ında mideler in de

B u ğ d ay S a l ata s ı Malzemeler:

a ç ıs ında n zeng in bes in ka yna k-

250 gr buğday 1 demet roka 1 adet pancar 2 adet bebek turp 1 adet portakal-

la r ımızda n

Yapılışı:

dos tu olma ya ha z ır. K a r bonhidr a t, protein,

vita min bir i

ve ola n

miner a ller buğ da y;

s indir im s is temine ya rdımcı olma , z ihni kuvvetlendir me, ka lp da ma r s a ğ lığ ını kor uma , kötü koleks trolü düzenleme, cilt r a ha ts ız lıkla r ı ve da ha fa z la s ı iç in olumlu etkiler iyle mutfa kla r ımız a g ir meyi ba ş a r ıyor.

Balzamik Zeytinyağı

1/ İlk olarak buğdayı güzelce yıkayın ve soğuk su dolu bir tencerede suyu kaynatın, buğdayları ekleyin ve yumuşayıncaya kadar yaklaşık bir saat pişirin. 2/ Fırınınızı 200 dereceye ayarlayın, pancarı iyice yıkayın, başlarını kesin, alüminyum folyoya güzelce sarın ve hazırladığınız pancarı yaklaşık bir saat boyunca fırında pişirin. 3/ Turp ve buğday pişerken diğer hazırlıklara geçin, rokalarınızı yıkayın ve süzün, isteğinize göre yaprakları küçültün ve bir kenarda bekletin. 4/ Aynı şekilde bebek turpları yıkayın, ince ince dilimleyin ve bir kenarda bekletin.

cooklife

5/ Bu sırada portakalın kabuğunu soyun ve minik dilimler halinde doğrayın. 6/ Pancar piştikten sonra fırından çıkarın soğuk sudan geçirin. Biraz dinlendirdikten sonra kabuğunu soyun ve ince dilimler halinde dilimleyin, bir kenarda bekletin. 7/ Buğdayınız piştikten sonra buğdayı süzün ve soğuması için bir kenarda bekletin. Buğdayınız soğuduktan buğdayı bir kaba alın ve hazırlamış olduğunuz bütün malzemeleri kaba ekleyin. Üzerine zeytinyağı ve balzamik ekleyerek dilediğiniz gibi servis edin. *İsterseniz buğday yerine kinoa’da kullanabilirsiniz.

104/105


Atelier Raw Taze Mekan-Taze Yemekler

yazı Ateş Uysal illüstrasyon Tuğçe Kargın

H

er gün rutin olarak boğazımızdan geçen birçok yemek işlenmiş ve hormonlu gıda maddeleriyle hazırlanıyor. Organik beslenmenin ne kadar yararlı olduğunu bir kez daha yazıya dökmemize gerek yok, herkes biliyor. Ancak organik besine ve yemeklere ulaşım, büyük şehirlerdeki çalışan ve hızlı yaşayan kesim için her zaman bir sorun olagelmişti, Atelier Raw da bu soruna bir çözüm getiriyor. Hem de leziz bir çözüm! “Anti-aging, alkali, doğal, onarıcı ve arındırıcı beslenme biçimi!” sloganıyla oluşturulmuş konsept ilginizi çeker, yolunuz Etiler’e düşerse, ki İstanbul’da bir haftadan fazla kalan birinin yolu mutlaka düşer, Atelier Raw’de mutlaka en az bir öğün vakit geçirin. Çiğ ve canlı beslenmeyi yaşamlarının merkezlerine koyan Neyir Turalı ve Aliye Turagay, 1 senelik bir eğitim ve hazırlığın ardından temellerini atmış Atelier Raw’un. Bu temeller atıldığından beri de İstanbulluları sadece taze sebze ve meyvelerle değil, glutensiz, süt ürünsüz vegan ürünleri, çimlendirilmiş tohumlar, aktive edilmiş çekirdeklerle de buluşturuyor. Önce Neyir Turalı, çiğ beslenmenin

ev '16

hayatına kattığı artı değerleri fark edip, kendi kişisel mutfağını tamamen bu doğrultuda güncellemiş. Daha sonrasında ise çiğ ve canlı yeme konusunda araştırmalarını, akabinde de uzmanlığını derinleştiren Turalı, bu akımın başka insanlara yardım etmesi için tamamıyla bu konsept üzerinde yapılanan bir mutfak kurma kararı almış. Neyir Turalı’nın kurduğu bu mutfak, Aliye Turagay’ın vizyonuyla birleşince de ortaya Etiler’deki bu şık restoran çıkmış. “Günlük besinlerinizin %75’ini çiğ olarak tüketirseniz, daha enerjik, daha dirençli, daha kilosuz, kısaca daha sağlıklı bir hayat için çok önemli bir adım atabilirsiniz.” diyor Neyir ve Aliye. Atelier Raw da boabab’dan spirulina’ya, chia’dan macha’ya, keten tohumundan çiğ kakaoya uzanan zengin gıda repertuvarıyla bu adımı sizinle birlikte atıyor. Gıda olarak tüketilebilecek herhangi bir madde, sofranızda kendine yer bulduğu ana değin, doğada bulunduğu halinden ne kadar çok başkalaşım geçirirse, sağlığınız için o kadar az yararlı, hatta zararlı hale gelmeye başlar. İşte tam da bu noktada devreye

giren Atelier Raw, %100 doğal ürünleriyle açlığınızı giderirken sindirim sisteminizi yormadan çalıştırır, moralinizi ve enerjinizi yükseltir, sizi daha sağlıklı ve mutlu biri yapar! Atelier Raw içindeki Raw Market’ten ise, günlük hazırlanan ana yemek, tatlı veya içeceklerden canınızın çektiğini, istediğiniz an yemek/ içmek üzere alabilirsiniz. Çünkü chia pudding, powerballs, kurutulmuş meyveler, süt ürünü içermeyen peynir ve yoğurtların yanı sıra, cold pressed ve detoks suları, çeşitli cacao truffle’lar ve suçluluk duymadan yiyebileceğiniz doğal tatlılar, muadillerinin aksine yedikten sonra sizi mutsuz değil, keyifli yapmak için bekliyorlar raflarda! Vejetaryan veya vegan olun ya da olmayın, sağlıklı besinler tüketmek ve enerjinizi yüksek tutarak kilo vermek, kilonuzu korumak istiyorsanız, Raw Atelier Etiler’de sizi bekliyor. Etiler uzaksa, evinize de sipariş edebilirsiniz. Unutmayın, “fazla taze” diye bir şey yoktur!


Yeni Keşiflerimiz Neredeydik?

yazı Ayça Kökçü

U

yanıyoruz, çünkü Bahar geldi… Tatlı bir mahmurlukla etrafımıza bakıyoruz, havanın mis tadı gönlümüzü fethediyor… Bahar demek dışarıya çıkmak, güneşi sarmalamak, uzun masa keyiflerinde yeni tatları deneyimlemek, damakları çatlatmak ve yaz için keyifli planlar yapmak demek… Biz yine yeni tatlar keşfettik. Bunları sizlerle paylaşmak da paha biçilemez bir keyif… Kahkahalarınız bol olsun!

cooklife

Belkıs Pera Tarihi mimarisinin çizgilerini sıcak atmosferine taşıyan Belkıs Pera, mekanın tarzından izler taşıyan özel menüsü ve şık ambiyansı ile öğlen ve akşam olmak üzere sunduğu iki farklı menüsüyle misafirlerini, gündüzleri modern bir esnaf lokantası, akşamları ise yeni nesil modern bir meyhane tarzıyla dikkat çekiyor. Meşrutiyet Caddesi’nin tarihi Şimal merdivenlerinin orta yerine yerleşmiş, tarih öncesi dönemdeki Saba Krallığı’nın kadın hükümdarı Belkıs’ın adını taşıyan meyhane; Pera’nın hem dingin hem de dinamik dünyasını kucaklayan Galata, Tünel ve Tepebaşı üçgenin tam ortasında özel bir lokasyonda lezzet severleri ağırlıyor. Belkıs Pera’nın yaratıcıları, müdavimi oldukları meyhane ortamlarına biraz hareket biraz da değişiklik katma düşüncesiyle harekete geçen üç yakın arkadaş Alp Türkmen, Barış Turan ve Özgür Önol...

Konumu gereği tarihsel bir değere ev sahipliği yapan Belkıs Pera’nın menüsü de mekânın ambiyansına uygun olarak oluşturuldu. Le Cordon Bleu Paris eğitimli, İstanbul’da birçok mekanda çalışmış olan şef Özgür Önol’un önderliğinde alışılmış tatlar çok özel yorumlarla sunulan menüde yer alan hiçbir meze sıradan değil, her biri Belkıs Pera tarzını yansıtan dokunuşlara sahip. Belkıs Pera’nın spesiyalleri arasında yer alan hafif baharatlı pancar haydari, kaşık salatası ile sunulan ahtapot carpaccio, kılıç balığı pastırmasıyla yapılan paçanga böreği, nar ve tahin soslu lahana sarma, bergama tulum peynirli fırında kabak dolması, roka pesto soslu fırında palamut, limon kremalı kavrulmuş bademli ayva tatlısı damaklarda eşsiz bir tat bırakacak lezzetleriyle dikkat çekiyor. 0-212 243 83 88 www.belkispera.com

Andrea Karaköy’ün tarihi dokusunun içinde yer alan Andrea, 1867 yılında inşaa edilmiş olan Aya Andrea Kilisesinin konuk evinin tarihi dokusuna sadık kalınarak renove edilmiş oldukça şık ve keyifli bir mekan. Mekanın bu keyfi almasında ünlü işletmeci Melih Doğan’ın da katkısı büyük. Bulunduğu yerlere ayrı bir keyif ve enerji katıyor. Andrea Karaköy’de lezzetli yemekleri tadacağınız özel bir menü ve özenle seçilmiş şarap kavı ile iddialı kokteylerini deneyebilirsiniz.. Mekanın müzikleri ise her hafta konuk olan ünlü DJ’ler tarafından listeleniyor. Kendinizi müziğin ritmine bırakın deriz. Biz yemek olarak safranlı risottolu kaburgasına bayıldık. Andrea’daki keyfimize ise Henry kokteyli eşlik etti. Tatmanızı öneririz. Andrea Karaköy’ün en görkemli alanı ise restaurant kısmı. Özel günlerde başbaşa yemek yemek isteyenleri de düşünen Andrea’da size özel kapatabileceğiniz iki adet özel oda bulunuyor… 0-212 252 20 10 www.andreakarakoy.com

Mükellef Adı gibi bir mekan burası… Ünlü şef Arda Türkmen’in tüm ruhunu kattığı, sadece yemeklerin damakta bıraktığı rahiya ve lezzet şöleni değil; görselliği ile de büyüleyen bir yer. Mükellef Karaköy’ün ön cephesinde denizden karaya doğru uzanan muhteşem tarihi yarımada ve Topkapı Sarayı manzarası varken; arka cephede sizi bütün ihtişamıyla Galata Kulesi karşılıyor. Güzel havaların tadı burada bir başka çıkıyor. Mekanın menüsü bizzat Arda Türkmen ve genç mutfak ekibi tarafından hazırlanmış. Tamamen yerel ürünlerden oluşan 40 çeşit zeytinyağlı ve meze, mekana girdiğiniz anda sizi karşılıyor olacak. Evet, ne demek istediğimizi Mükellef Karaköy’e adım attığınızda daha yakından göreceksiniz. Devamında, tamamı kömür ızgarasında ve fındık kabuğu közünde pişen 20 çeşit ara sıcak ve ızgaranın keyfinin sürebileceksiniz. Zeytinyağlı elma, tam tekmil favalı enginar, susamlı levrek, ızgara kuzu gerdan madalyon ve deniz mahsüllü içli köfte, uzun pişmiş dana yanak Mükellef Karaköy’de deneyimleyeceğiniz lezzetlerin sadece bir kısmı. 0-212 252 86 36 www.mukellefkarakoy.com 108/109


CooklifeBalat Food, Lifestyle & People konseptiyle 3 ayda 1 yayımladığımız dergimizin severlerini bir arada görmeyi hedeflediğimiz Cooklife Balat’ta, mutfağımızdan çıkan artizan tatlar ve nitelikli kahve eşliğinde, Cooklife dergisinin sunmaya çalıştığı yaşam tarzını deneyimleyebilirsiniz. Zaman zaman sakin, zaman zaman yüksek enerjiye sahip müzikler eşliğinde pencere önü barımıza bilgisayarınızı kurup çalışmak, dünyanın birçok noktasından kütüphanemize ulaşan farklı dergileri karıştırmak, Balat sokaklarında gezdikten sonra kendinize keyifli bir dinlenme noktası yaratmak isterseniz sizi Cooklife Balat'a bekleriz.

ev '16

110/111


Kopenhag’ın Organik Barı yazı & fotoğraf Barkın Özdemir

K

openhag’taki son günümde bisikleti kapıp şehrin doğu tarafındaki Black Square’e doğru sürdüm, dönüşte gözüme küçük beyaz bir mekan çarptı. Merak edip girdiğimde daha yeni tanışmama rağmen kısa bir zamanda arkadaş olduğumuz David, samimi bir gülümse ile beni karşıladı. Sıcak bir atmosfere sahip bu bar, craft beer trendinin şehirde yeni yeni yükselmesiyle birlikte 2014’ün sonlarına doğru kapılarını açmış. Bar tepeden tırnağa İskandinavya kokan tasarımı ile sizi ilk anda avlıyor. En çok ilgimi çeken arka odada bulunan dünya haritaları… Kocaman bir dünya haritasını kesip küçük çerçevelere yerleştirmişler. Aslında sizi biraz düşünmeye itiyor, dünyanın büyük ama bir o kadar da küçük olduğunu anımsatıyor. Dünya haritasını bölüp, ayrı ayrı bakmak daha farklı bir hissiyat kazandırıyor insana…

çeşit birayı tatma imkanı da sunuyor. Özellikle Kopenhag’ın “bize göre serin olan yaz aylarında” hemen cafenin önüne sandalyeler çıkıyor ve güneşin kendini göstermesiyle birlikte biranızı keyifle yudumlayabiliyorsunuz. Tabii birde her ne kadar biraları ile meşhur olsalar da, soğuk bir Kopenhag günü için “anneanne çorbaları” da gerçekten tatmin edici… Eğer bira değil de daha hafif bir şey isterseniz, organik kahveleri de gerçekten denemeye değer.

Menü tamamen organik. Kendi artizan birasını üreten bu barda boş rolde hep bira var. Biraların çoğu hafif içimli olduğundan ve küçük bardaklarda servis edildiğinden, sarhoş olmadan pek çok

cooklife

112/113


4 kişilik

Barcelona'dan Izgara Somon Karaca'ya...&

Elmalı Marco & Coleslaw Fran röportaj & yazı fotoğraf & fotoğraf Sinem Gülçin UysalAtalay & Doruk Tunç Yemenici & Berat Tunç

ev '16 cooklıfe

114/115


Bize kendinizden bahseder misiniz? Nerede büyüdünüz, nerede yaşadınız ve eğitim gördünüz? Tasarım dünyasıyla yollarınız nasıl kesişti? Birbirinizle nasıl tanıştınız? İkimiz de aslında İspanya'nın Akdeniz kıyısındaki güneşli ve huzurlu bir yer olan Alicanteli'yiz. Daha çocukken bile günlerimizi etrafımızdaki doğayı keşfederek geçiriyorduk. Bitmek bilmeyen yaz günlerinde deniz ve orman bizim oyun bahçemizdi bir bakıma. Bu ortam bizim karakterlerimizi de oluşturdu ve şu anda olduğumuz adamlar olmamızda çok büyük bir rol oynadı. Çok küçük yaşlardan beri çizmek ve bir şeyler inşa etmek en favori oyunlarımızdan biriydi. Gençlik yıllarımızda ise ikimiz de sanat ve tasarım dünyasıyla ilk buluşmamızı yaşadık. 20'lerimizde ise ikimiz de Avrupa'nın çeşitli şehirlerinde, ama daha çok Londra ve Berlin'de yaşadık. Bu, bizim tasarım eğitimimiz için müthiş bir arka plan oluşturdu. Birbirimizle ilk tanışmamız ise 20 yaşında, Londra'da oldu ve o zamandan bugüne kadar çok iyi birer arkadaşız. Son birkaç yıldır ise yaratıcılığın dolup taştığı Barcelona'da yaşıyoruz. Karaca'nın yeni tasarım konseptini nasıl oluşturdunuz? İlhamlarınızı nerelerden aldınız? Her zaman çalıştığımız markaların özünü ve değerlerini iyi anlamak için marka hakkında çalışma ve araştırmalar yaparız. Ayrıca son trendleri takip eden bir vizyon geliştirmeye de özen gösterdik bugüne kadar. Karaca markası içinde dünyadaki tüm moda ve tasarım etkinliklerini takip ederek iki yıl sonrasının konseptlerini oluşuturuyoruz. Temel amacımız, müşteri deneyimini daha yukarılara taşıyacak ürünler geliştirmek. İlhamımız ise dünyayı dolaşmak, yaşamı gözlemek, doğa, sanat ve moda gibi çok çeşitli noktalardan geliyor.

www.krc.com.tr

cooklife

Karaca desenlerini tasarlarken nelere dikkat ettiniz? Bu ürünleri nasıl bir kitle için hazırladınız? Hem son trendleri yakalayan, hem de Türk zevkine uyan desenler oluşturmaya özen gösterdik. Yılda iki kez olmak üzere Karaca markasına özel tasarımlar ortaya çıkartıyoruz. Tüm tasarımlarımızda her zaman zamansız ve ilham verici olmayı hedefliyoruz. Karaca'nın müşterileri kitlesi genellikle kadınlardan oluşuyor, bu durumu

da mutlaka hesaba katıyoruz. En çok hangi renkleri kullandınız? Renkler, gerçekliği algılamamız ve hissetmemizde inanılmaz büyük rol oynuyorlar. Bu konu işimizin de çok büyük bir bölümü olmasının yanında ayrıca bizim tutkumuz. Karaca için de daha çok pastel, pembe ve porselenler için mavilere odaklanıyoruz. Diğer ürünler için de, (örneğin elektronik ürünler) daha yoğun ve canlı renkler tercih ediyoruz. Beraber çalıştığınız başka markalar var mı? Tabii, yurt dışında Asya'dan bazı markalarla çalışıyoruz. En son iş birliklerimiz Prouna ve Luzerne gibi lüks tüketim markaları ile oldu. Space Ibiza, e-eğlence, Chanel ve Pucci gibi birçok farklı müşteri grubuyla çalıştık. İç mimariden, marka tasarımı ve illüstrasyonlara kadar birçok farklı ve geniş tasarım projeleri hayata geçirdik. Gelecekte nasıl projelerde yer almak istersiniz? Başka hedefleriniz var mı? Çalışmalarımızdan oluşan bir sergi oluşturmak istiyoruz. Ayrıca lifestyle odaklı markalar için kapsül koleksiyonlar yapma hedefimiz var. Contemporary baskılar için dünyadaki en iyi kumaş ve duvar kağıdı şirketlerinden bazıları ile iletişim halindeyiz. İstanbul'da daha önce bulundunuz mu? İstanbul'dan aldığınız ilhamla bir koleksiyon yapma gibi bir fikriniz var mı? İstanbul'a bayılıyoruz. Şüphesiz, dünyada en sevdiğimiz şehirlerden biri. İstanbul'da zaman geçirmek kesinlikle dinçleştirici ve canlandırıcı bir tecrübe. Genellikle senede birkaç defa, Karaca takımı ile buluşmak için geliyoruz. Şehrin enerjisini deneyimlemek çok hoşumuza gidiyor. Yaratıcı insanlarla tanışmak ve yerel yemeklerden denemek de cabası! Gelecek koleksiyonlarımız için İstanbul'dan ilham alınarak hazırlanmış bazı taslaklar hazırladık bile.


DUBAI: BALIK PAZARI yazı & fotoğraf Berat Tunç

Her şey sanki bir bilgisayar oyunu... Şehir büyüyor, gökdelenler yükseliyor, dünyanın dört bir yanından farklı kültürlerden insanlar bir arada yaşıyor... Çöldeki sanal dünyaya Dubai diyebilirsiniz ama onun da kendi içinde bir gerçekliği var. Şehrin kalbi sadece alışveriş merkezleri ve gökdelenler değil. Birgün yolunuz düşerse Dubai'ye, eski yerleşim yeri olan Deira'ya mutlaka uğrayın. Özellikle Fish Market, adım attığınız andan itibaren sizi şaşırtacak.

ler, haftalık alışverişlerini burada yapıyorlar. Sebze meyveden baharata ve tabii ki bu büyük pazarın adını aldığı balığa kadar muhteşem bir derya burası... Kendi içinde düzenli ama bir taraftan da inanılmaz bir keşmekeş pazarın her yerinde... Dubai ne kadar sanalsa, burası bir o kadar gerçek...

Hem yerel halk hem de yurtdışından Dubai'ye çalışmak için gelenlerin uğrak yeri burası. Avrupalı ve Amerikalı aileev '16

118/119


4 kişilik

Izgara Somon & Elmalı Coleslaw yazı & fotoğraf Gülçin Atalay Tunç & Berat Tunç

cooklife cooklıfe

120/121


İsviçre, Almanya ve Fransa’nın kesiştiği noktada, Frank Gehry, Tadao Ando, Zaha Hadid, Jean Prouve, Alvaro Siza, Herzog & de Meuron ve daha sayısız mimara ev sahipliği yapan Basel şehri ve Almanya sınırında Weil am Rhein bölgesindeki Vitra kampüsü, tasarım konusunda ilham almak ve görsel olarak tatmin olmak için kesinlikle ziyaret edilmesi gereken duraklar.

Basel:

Mimari Cevher yazı & fotoğraf Doruk Yemenici

ev '16

122/123


cooklife

124/125


cooklife

126/127


ev '16

128/129


4 kişilik

Izgara Somon & Elmalı Coleslaw yazı & fotoğraf Gülçin Atalay Tunç & Berat Tunç

ev '16 cooklıfe

130/131


PINK SERIES

cooklife

48/49


K ara ca

Ho me,

yen i koleksiyonuyla evlerd e estir meye hazır lanıyor.

b ahar

havası

K a ra c a Ho m e’u n me ra k l a be k l e n e n 2 0 1 6 İ l k ba h a r /Ya z ev tekst il ko leks i yo n u, e v l e rd e ba h a r h ava s ı e s ti r me ye h a z ı r l a n ı yo r. Estet iğin en ra fin e h a l i k u l l a n ı l a ra k h a z ı r l a n a n k o l e k s i yo n , ya şa m st iller in e gö re ş e k i l l e n me n i n ö te s i n d e co u ntr y ta r z ı n ı k la sik , gelen eksel ve mo d e r n d e s e n l e r l e ye n i d e n yo r u ml u yo r. K a ra ca Ho m e, estet i ği n e n ra f i n e h a l i n i k u l l a n a ra k h a z ı r l a d ı ğı 2016 İ lk b a h a r/ Ya z e v te k s ti l k o l e k s i yo n u yl a e v l e re i l k ba h a r ı ta ş ı yo r. Ya şa m st iller in e g ö re ş e k i l l e n d i r i l e n bi r bi r i n d e n g ü ze l ve k u lla n ışlı t a sar ı ml a r ı y l a d i k k at çe k e n ye n i k o l e k s i yo n , co u nt r y t a r zın ı k l a s i k , g e l e n e k s e l ve mo d e r n d e s e n l e r l e yen id en yo ru m l u yo r. K a ra c a H o me’ u n k l a s i k l e ş mi ş d esen ler in e ek o l a ra k ta s a r l a n a n ya z batta n i ye l e r i i s e k u lla n ıc ısın ı iç in e çe k e r k e n n a k ı ş l ı k o l e k s i yo n d a bu l u n a n özel b at t a n iyele r d e g e l e n e k s e l d o k u y u e v l e re ta ş ı yo r.

Evinize Karaca Home’la bahar gelsin…

# Ev i m e B a h a r G e l d i


cooklife F ood , L ifest yle & P eople

3 0 0

F

a r klı

N

o k t a d a y ı z

!

-

c o o kl i f e . c o m . t r

290m2 Adahan Cachi Restorant Gram Sushico Miss Pizza Nero Şişhane Paris Teksas Mavra Sensus Lomography Delicatessen Ece Aksoy Balkan Delirium Babylon Lounge Köşe Brassiere Ugly Ottosofyalı Cafe Pi Helvetia Picante The House Mono Burger Şimdi Que Tal Komün Narpera Midpoint Sugar Gölge The House Otel 360 Istanbul Cafe Nero GS Urban Les Benjamins Lebi Derya Ara Kafe Gate Tatoo Soleria Di Pera Münferit Cezayir Art Cafe The House GS Holly Cuma Lokanta 19 Corinne 8ist Cafe 49 Yeni Lokanta Kronotrop Firuz Cafe Rafineri Bliss White Suite Hotel Otto Organik Dükkan Datlı Maya Kiki Momo Kahveden Miss Pizza C Kahve 6 Smyrna Geyik Journey Cafe 21 Susam White Mill Kaktüs Manuel Deli & Coffee Demeti Cihangir Social Deform Tezgah Muhit Komodor Bazaar Nove Pim Colonie Bej 333 Karaköy Mums Ops Dem Press Unter Karabatak Naif Maya Karaköy Lokantası Backhouse Hillside Le Pain Quotidien İstinye Park Masa Nero İstinye Park Nero Sapphire The House Otaköy The House Otel Kiki Ortaköy Aşşk Cafe Midpoint Bebek Makas Bebek Kırıntı Bebek Kantin Bebek Lucca Happily Ever After Nero Bebek Bebek Kahvesi Cup of Joy Ebil Saç Tasarım Mangerie Upper Crust Pizza 40 Bebek Müzedechanga The House Kanyon Mac Kanyon Gina Big Chefs Kanyon Sosa Mezzaluna Le Pain Quotidien Kanyon Beşiktaş Nero Akaretler Nero Corvus Aşşk Cafe Nişantaşı Touchdow Midpoint Nişantaşı The House Corner The House Nişantaşı Salomanje Casita Nişantaşı İMA Nero Nişantaşı Kantin Nişantaşı Tribeca Backhouse Nişantaşı Mahalle Makas Nişantaşı Beymen Brasserie Kırıntı Nişantaşı Cookshop Nişantaşı The House Otel Nişantaşı Delicatessen Nişantaşı Juno Den Bread and Butter Mac - G Mall Pop - Up Auf-Pera Backyard Baltazar Bej Beymen Brasseri Cochine Ferah Feza Gaspar Ist 74 İst. Culinary Karabatak Kaktüs Mangerie MSA Petra Coffee Sumahan White Mill Yeni Lokanta Federal Galata


S o b r e m e s a s . 1 4 / M a ı k e l Tawa d ro s s . 1 8 Wohha on the table s.36 / Cooklife Bal at s.70 / Rollıng Home s.72 Market Lane Coffee s.82 / Basel s.122

c o o kl i f e 2016

.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.