ASM
TÜRK İSLAM SİMYACILARI Kimya
Asya Cere De ir, Sacide Sıtkı, Me ekşe Büyük 16.02.2018
CABİR BİN HAYYAN
Tam olarak doğum ve ölüm tarihi bilinmeyen 8.ve 9. Yüzyllarda yaşamış; Kimya, Tıp, Eczacılık, Metalürji, Astronomi, Felsefe,Mantık, Fizik ve Mekanik üzerine çok büyük buluşlar yapmış Türk-İslâm Alimidir. Tam ismi ‘Câbir Bin Hayyan Abdullah El-Ezdi’ olup, Batıda Al-Geber olarak tanınmıştır. Cabir Bin Hayyan, Abbasi halifesi Harun Reşit’in sarayında yaşadı. İslami ve fen bilimlerini beraber öğrendi. Halit Bin Yezit ve Cafer-i Sadık’tan dersler aldı. Simya’nın bir fen ilimi olmadığını görerek, tecrübeye, analize ve matematiğe dayalı, bugünkü Kimya’nın temellerini attı İlim öğretip, birçok öğrenci yetiştiren Cabir Bin Hayyan; eserlerinde, yapmış olduğu ilmi ve fenni tecrübeleri en küçük ayrıntısına kadar izah etti ve yorumladı. Kimyasal maddelerin bileşimlerini tespit etti ve açıkladı. Kimyada kullanılabilecek bazı metodları ortaya koydu. Deneylerde kullanılabilecek aletlerin imalini, kullanılış yollarını izah etti. Kimyayla ilgili hassas ölçü aletleri yaptı. Kendinden sonra gelen bilim adamları, onu modern kimyanın kurucusu olarak kabul etmişlerdir. İslam aleminde; Ebu Bekr Râzi, İbn-i Sina, Mesleme ElMacriti, Farabi ve daha birçok bilgin onun eserleri ile yetişip, olgunlaşmışlardır. Cabir Bin Hayyan, Kimya ilminin yanında; Tıp, Astronomi, Mantık, Felsefe, Fizik, Mekanik gibi alanlarda da çalışarak değerli eserler yazdı. Eserleri; asırlarca İslam medreselerinde okutuldu. Endülüs vasıtası ile de batıya geçti.
Buluşları ve çalışmaları: – Kimya ilminin kurucusudur. – Birçok kimyevi maddeyi keşfederek Arapça isimmler verdi. – İlk labaratuarı kurdu
– Maddelerin atomik yapısını gösteren orijinal tesbitler yaptı – Atomun parçalanabileceği söyleyan ilk bilim adamı oldu – Kristalleşme, damıtma ve buharlaşma tekniklerini öğretti – Maddeleri yapılarındaki özelliğe göre; buharlaşabilen, metalik cisimler ve mineraller olarak üçe ayırdı – Sülfirk asit, Nitrik Asid’i, sodyum karbonat ve potasyumu buldu. – Arsenik gibi zehirli maddelerin yapılarını inceledi – Bitkilerden elde ettiği boya ile derinin boyanması ve tabağlanmasını öğretti – Ateşte yanmayan kâğıdın imalatını gerçekleştirdi – Damıtıcı imbiğini keşfetti – Suyu damıtarak saflaşmasını sağladı – Çeşitli metallerin kullanılma, oksitlenme konularını izah etti
Başlıca Eserleri: – Kitab-ül Beyan – Kitab-ür Rahma – Kitab-ül Hacer – Kitab-üs Şems – Kitab-ün Nûr – Kitab-ül Kamer – Kitab-ül İzah – Kitab-ül Hayvan – Kitab-ül Istakas-is-Sales – Kitab-ün Nebat – Tefsir-ül-Istaka – Kitab-ül Hikmet – Kitab-üt-Tecrit – Kitab-ül Hilkat – Kitab-ül Mülk
BİRUNİ
Ebu Reyhan Muhammad bin Ahmed elBiruni, 973 yılında bugünün Özbekistan’ı sayılan Harezm’de doğdu. Bilim konuları ile ilgili ilk eğitimini bölgenin hükümdar ailesinden olan Ebu Nasr Mansur’dan edindi. Ebu Nasr Mansur, seçkin bir matematikçi ve gökbilimciydi. El-Biruni’ye Öklid geometrisi ve Batlamyus astronomisini öğretti. 11. yüzyılın önemli Müslüman hükümdarlarından Gazneli Mahmut Hindistan’a yaptığı seyahatlerde El-Biruni’yi yanında götürdü. El-Biruni, 1017-1030 yılları arasında Hindistan’da yaşadı ve bu dönemde meşhur kitabı Kitab’üt-Tahkik Ma li’l-Hind’i yazdı. Yunan filozoflarından Aristo, Arşimet ve Demokritus’un çalışmalarından etkilenen El-Biruni, bilimsel çalışmalarına 17 yaşında başladı. Güneşin yüksekliği ve şehrin boylamını hesapladı. Güneşin hareketlerinden, mevsimlerin ne zaman başladığını belirledi. Dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın olarak buldu. Jeodezi biliminin kurucusu oldu. Hindistan’dayken öğrendiği trigonometrinin astronomiden ayrı bir bilim olarak görülmesi gerektiğini savundu. Trigonometrik fonksiyonlarda yarıçapın birim olarak kullanılmasını önerdi. El-Biruni, astronomi ve coğrafya ölçümleri için birçok alet geliştirdi. Ne yazık ki geliştirdiği ölçme aletlerinin birçoğu zaman içerisinde kayboldu. Sadece piknometre, mekanik usturlap ve bazı harita projeksiyonları günümüze kadar ulaşan ölçme araçları oldu. El-Biruni, aynı zamanda çok iyi bir ansiklopedi yazarıydı. El-Asar’il-Bakiye an’il-Kuruni’I Haliye isimli kitabında Orta ve Yakın Doğu’da kullanılmakta olan takvim sistemlerini gösterdi. Hindistan’ın erken ortaçağ bilimlerini betimleyerek, matematik, astronomi ve astrolojinin temellerini anlattı. El-Kanunü'l-Mesudi kitabı ile ayrıntılı bir matematiksel coğrafya eseri yazdı. İstihrâc el-Evtâr fî Dâire isimli kitabında Orta Asya’nın topoğrafyasını belirledi. Kitabü’I Cemahir fi Ma’rifeti Cevahir’de 50’nin üzerinde mineral, maden, metal, alaşım, porselen gibi maddeler hakkında detaylı bilgi verdi. Kitabında, her bir maddenin, maddeleri birbirinden ayırt etmeye yarayan özgül ağırlıklarını gösterdi. Ömrü boyunca incelediği bitkileri Kitâbü’s-Saydele isimli kitabında listeledi ve doğal ilaçların hangi hastalıklara iyi geldiğini kapsamlı bir şekilde anlattı. Newton’dan 700 sene önce, Netwon’un matematiksel olarak ispatladığı yer çekimi kuramı üzerine ilk fikirleri El-Biruni ileri sürdü. Geliştirdiği teleskoplar ile gözlemleri sonucunda, gezegenlerin güneş etrafında döndüğünü doğrulayan Galileo’dan 600
sene önce, ‘dünyanın döndüğü’ fikrini El-Biruni savundu. Dünya dönüyorsa, ağaçlar ve taşların neden fırlamadığı sorusuna, merkezde bir çekicilik olduğu ve her şeyin dünyanın merkezine düştüğü cevabını verdi. Kuzey, Güney, Doğu ve Batı’nın farklı noktalarda buluştuğunu; denizlerin ardında bir karanın bulunduğunu (Bugünkü Amerika) öngördü. El-Biruni, 75 yaşında vefat etti. Kendisinden çok sonra gelen Newton, Toricelli, Copernicus, Galileo gibi bilim adamlarına ilham kaynağı oldu. Türkçe dâhil 15 dilde yayımlanan The UNESCO Courier dergisi, 1974 yılında çıkardığı sayıyı ElBiruni’ye ayırdı. El-Biruni’yi “Bin yıl önce, Orta Asya’da yaşamış evrensel deha” olarak tanıttı.
İBNİ SİNA
Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin çeşitli alanlarında seçkinleşmiş olan, İbn-i Sinâ (980-1037), matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları; astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir. Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuramı'nın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır. İbn-i Sinâ'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir. İbn-i Sinâ, mekanikle de ilgilenmiş ve bazı yönlerden Aristoteles'in hareket anlayışını eleştirmiştir. Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmenin ortam, yani hava olduğunu söylüyor ve havaya, biri cisme direnme ve diğeri cismi taşıma olmak üzere birbiriyle bağdaşmayacak iki görev yüklüyordu. İbn-i Sinâ, bu çelişik durumu görmüş, yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırmış ve Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna varmıştır. Oysa bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgâr, ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmektedir; öyleyse havanın şiddeti, cisimleri taşımaya yeterli değildir. Reklamlar
İbn-i Sinâ, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Tıpla ilgili birçok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir. Ancak, İbn-i Sinâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16. yüzyılın ve Doğu ülkelerinde ise 19. yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış olan "elKânûn fî't-Tıb" (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir.
Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin birinci kitabı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci kitabı basit ilaçlar, üçüncü kitabı patoloji, dördüncü kitabı ilaçlarla ve cerrahi yöntemlerle tedavi ve beşinci kitabı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. İbn-i Sinâ'nın söz konusu eseri incelendiğinde, konuları sistematik bir biçimde incelediği görülür. Tarihte ilk defa, tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak değerlendiren İbn-i Sinâ, cerrahi tedavinin sağlıklı olarak yürütülebilmesi için anatominin önemini özellikle vurgulamıştır. Hayati tehlikenin çok yüksek olmasından ötürü pek gözde olmayan cerrahi tedavi ile ilgili örnekler vermiş ve ameliyatlarda kullanılmak üzere bazı aletler önermiştir. Gözle de ilgilenmiş olan İbn-i Sinâ, döneminin seçkin fizikçilerinden İbn-i Heysem gibi, Göz-Işın Kuramı'nı savunmuş ve üst göz kapağının dışa dönmesi, sürekli beyaz renge veya kara bakmaktan meydana gelen kar körlüğü gibi daha önce söz konusu edilmemiş hastalıklar hakkında da ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. İbni Sina İslam düşünce tarihinin en büyük isimlerinden olan İbni Sina’nın bu seçkinliği, birçok yönden özgünlük taşıyan, ayrıntılı ve mükemmel bir sistemle sunulmuş felsefesinden ileri gelir. İbni Sina, ilahiyattan ahlak ve siyasete kadar felsefenin o dönemdeki bütün disiplinlerini ele almış; ayrıca başta tıp olmak üzere, pozitif bilimlerde de söz sahibi olmuştur. Helenistik dönemde yeni Platoncu bir kimliğe büründürülmüş olan Aristotelesçiliği, felsefe yöntem ve ölçüleri içinde kalarak İslami bir söylemle ortaya koymaya çalışmış; Gazali, Fahreddin Razi, İbni Teymiyye gibi İslam dünyasında çok etkin olan bilginlerin ağır eleştirilerine karşın «eş-Şeyhu’r-Reis » (baş üstat) ünvanını bütün dönemlerde korumuş; tıpta ise modem tıbbın doğuşuna kadar Doğu ve Batı’da otorite sayılmıştır. BAŞLICA ESERLERİ : El-Kanun fi't-Tıb ("Hekimlik Yasası"); Kitabü'l-Necat ("Kurtuluş Kitabı"); Risale fiİlmü'l-Ahlak ("Ahlak Konusunda Kitapçık"); İşarat ve'l-Tembihat ("Belirtiler ve Uyarılar"); Kitabü'ş-Şifa ("Sağlık Kitabı").
Harezmî 780 yılında Özbekistan'ın Karizmi kentinde dünyaya gelmiştir. Tam olarak ismi Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi'dir. Kendisini matematik tarihinin en büyük bilim adımı olarak tanımlayabiliriz. Çünkü cebirin ve algoritmanın kurucusudur. El Harezmi sadece matematikle değil aynı zamanda astronomi ve coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batı dünyasında en çok etkide bulunan bilim adamı diyebiliriz. Çalışmalarına Abbasi halifesi Mem'un tarafından Bağdat Saray Kütüphanesine getirilmesiyle başlamıştır. Daha sonra burada yabancıeserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt'ül Hikme'de göreve başlar. Harezmi'nin bu kadar önemli bir bilim adamı olmasının sebebi sadece cebirin kurucusu olması değildir aynı zamanda geliştiricisi de olmasıdır. Hayatındaki bir çok büyük eserini Bağdat Saray Kütüphanesinde yapmıştır. Harezminin ilk eserlerinden biri aritmetik alanındadır. Ancak bu alanda bıraktığı yapıtın orjinali kayıptır. Bu kitabın bu güne kadar gelmesinin sebebi Bathlı Adelard'an tarafından Lâtinciye çevrilmesinden kaynaklanır. Bu kitabın ismi De Numero Indorum (Hint Rakamları Hakkında)'dur. Bu kitabında on rakamlı konumsal Hint rakamlama ve hesaplama sistemini anlatmıştır. Batıdaki matematikçiler Romalılardan bu yana kullanılan harf rakam ve hesap sistemi yerine Hint rakam ve hesap sistemini kullanmayı bu yapıttan öğrenmişlerdir. Bu yapıtı batı dünyasındaki matematikçileri çok etkilemiştir. Daha sonra bu hesaplama sistemine Harezminin isminden türetilen algoritma (algorism) denmiştir. On rakamdan oluşan rakamlama sistemi ise, Harezmi tarafından tanıtıldığı için Arap Rakamları veya kökeni Hindistan olduğu için Hint-Arap Rakamları denmiştir. Harezminin eserleri: Harezminin en büyük eseri cebirdir. Kendisi cebirin kurucusu ve geliştiricisidir. Bu konuda yazılan ilk ve yaygınlaştırılan kitap El Kitabü'l Muhtasar fi Hisabi'l Cebr ve'l Mukabele 'dir. Harezminin bu eseri kendisine İslam ve batı bilim dünyasında çok ün kazandırmıştır. Batı dünyası ilk kez bu kitap sayesinde cebiri kullanmış ve öğrenmiştir. Bu yapıtta ana konular birinci ve ikinci
dereceden denklemlerin çözümleri, binom çarpımları, çeşitli cebir problemleri ve miras hesabıdır. Harezmi cebirle ilgili çalışmalarında ikinci dereceden denklemler konu üzerinde çok durmuştur. Birinci dereceden denklemleri incelerken Yanlış Yolu İle Çözme Yöntemi'ni kullanmıştır. Harezmi'nin bu büyük yapıtı 12. yüzyılda Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye çevrilmiştir. Batı dünyası bu yapıttan çok fazla etkilenmiş ve cebiri bu sayede öğrenmiştir. Cebir batı dünyasında el-cebr isminden algebra'ya dönüştürülmüştür. Daha sonra batı dillerinde cebir algebra olarak tanımlanmıştır. Aynı zaman Harezmi'nin bu yapıtı batı dünyasında cebirin kullanımının yaygınlaşmasında da büyük rol oynamıştır. Harezmi Muhammed ibn İbrahim el-Fizari'nin Sanskrit dilinden Arapça'ya tercüme ettiği el-Sindhind (Siddhanta) adlı yapıtını Batlamyus'un Almagest'inden de yararlanarak düzeltmiştir. Muhtamelen bu yapıt iki ayrı şekilde çoğaltılmıştır. Bu yapıt kuramsal bilgilerde içeriyordu. Daha sonra bu yapıt Endülüslü astronom Meslemetü'l Mecriti tarafından güncelleştirilmiştir. Yapıtın bu versiyonu Bathlı Adelard'ın ve daha sonra muhtemelen Dalmaçyalı Hermann'ın gayretleriyle Latince'ye çevrilmiştir. Yapıtdaki en büyük gariplik Harezmi'nin açıları sinüs gibi trigonometrik fonksiyonlarla ifade ettiğini gösteren tablolar olmasıdır. Tabi bu tablolar bir çok soru işaretini ortaya çıkarmıştır çünkü Harezmi trigonometrik fonksiyonları biliyor muydu yoksa daha sonra Meslemetü'l Mecriti tarafından mı eklenmiştir bilinmiyor. Ancak çoğu bilim tarihçisi sinüs ve kosinüsü ilk kez Harezminin kullandığını söylüyor. Tanjant ve kotanjantı ise Meslemetü'l Mecriti'nin eklediği iddia ediliyor. Ama ne olursa olsun trigonometri İslam bilim dünyasına aittir. Trigonometrinin İslam dünyasının eseri olması bu konuda yeterli bilgiye sahip olamamalarına rağmen islamın bilimi gerilettiğini iddia edenlere güzel bir cevaptır. Tabi sadece trigonometri değil matematik, astronomi, coğrafya, fizik, tıp gibi bilim dallarında da İslam bilim dünyası çok ilerlemiştir. Harezmi'nin önemli eserlerinden olan usturlabın yapımı ve kullanımını anlatan eseri kayıptır. Harezmi sadece matematikle değil coğrafyayla da ilgilenmiştir. Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını Kitabu Sureti'l Ard (Yer'in Biçimi Hakkında) olarak tercüme etmiştir. Bu sayede yunanlıların matematiksel coğrafya hakkındaki bilgilerin İslam bilim dünyasına girmesinde büyük rol oynamıştır. Bu yapıt tercüme edilirken üzerinde eklemeler yapıldığından orijinalliğini biraz kaybetmiştir. Harezminin bu yapıtı önemli yerlerin enlem ve boylamlarını bildiren çok sayıda tablo içermektedir. Harezmi'nin en ilgi çekici eserlerinden biride Nil'in kaynağını gösteren haritasının bulunmasıdır. Bu yapıt daha sonra Batlamyus-Harizmi Kuramı diye tanınmıştır. Harezmi 70 tane bilim adamıyla çalışarak 830 yılında dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında da yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır. Coğrafyanın yanı sıra astronomi
biliminde de eserler bırakmıştır. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. y.y. da Latince' ye çevrilmiştir. Muhtemelen Türk olan Harezmi İslam bilim dünyasındaki yerini almıştır. Özellikle matematik alanında eserler bırakmış olan Harezmi'nin eserleri Batı bilim dünyasında hala kullanılmakta ve öğretilmektedir. Bu büyük İslam alimi 850 yılında Bağdat'ta vefat etmiştir.
EL-RAZİ
El-Razi olarak bilinen Ebu Bekir Muhammed Bin Zekeriya, 864 yılında İran'da Rey kentinde dünyaya gelmiştir. Gençlik yıllarında müzik, matematik, astronomi, kimya, felsefe ve tıp bilimleri ile ilgilenmiştir. Hekimliğe karşı duyduğu ilgi sonucu tıp eğitimine yönelmiştir. Hekimliği sırasında halk arasında ünü ve çalışkanlığı ile ön plana geçen El-Razi, Rey kenti hastanesi başhekimliği görevini üstlenmiştir. Bu dönem içerisinde gerek hekimlik pratiği, gerekse tıp eğitimi üzerine çalışmaları sonucu dönemin en ünlü hastanelerinden olan Bağdat Hastanesi'ne başhekim olarak atandı ve yaşamının büyük bir bölümünü bu kentte geçirdi. Tıp alanında yazdığı Hâvî adlı ansiklopedi 17. yüzyıla kadar alanında en önemli başvuru kaynağı olmuştur. Râzî'nin tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri de ilk defa kimyayı tıbbın hizmetine sunmuş olmasıdır. Hayatının sonuna doğru Rey kendine geri dönen Razi, 925 yılında bu şehirde hayata gözlerini yumdu. Çalışmalarının büyük bir kısmı tıp üzerine olan El-Razi'nin en ünlü eseri "El Hevi (Liber Continens)"dir. Bu eser, hastalıkların teşhis ve tedavisi üzerine yazılmış döneminin en geniş medikal ansiklopedisidir. Antik Yunan ve İslam tıbbının önemli medikal bilgileri ve El-Razi'nin kendi çalışmaları bu eserde derlenmiştir. El Razi'nin en önemli çalışması ise çiçek ve suçiçeği hastalıkları üzerine yazdığı incelemesidir. "Liber de Pestilentia" adlı eserinde her iki hastalığı da detaylı şekilde tanımlamış ve bu iki hastalığın ayırıcı tanısını yapmıştır. El Razi'nin eserleri birçok yabancı dile çevrilmiş ve 18. yüzyıla kadar birçok tıp
fakültesinde okutulmuştur. 1970 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından çiçek ve suçiçeği hastalıkları üzerine olan özgün çalışmaları sebebiyle şükranla anılmıştır. Herhangi bir konuda Galen ve Aristo görüş birliği içindeyse doktorlar için karar vermek kolaydır; fakat farklı düşünüyorlarsa uzlaşmaya varmak zorlaşır. Hekimlikte "doğru", ulaşılamayacak bir hedeftir. İyi bir hekimin deneyimi, kitaplarda yazan her şeyden çok daha önemlidir