Haziran, 2014
.
INÖNÜ’YE VEDA Bosman Kuralları
>> Twitter
Güncesi
Önder Özen Paneli
Altın Yapı
Hayko. Cepkin
>> Pankartlar
Röportajlar >> Ryan Broekhoff - Muratcan Güler
Başkan
Değerli Beşiktaşlılar ve Sevgili Odtülüler, ODTÜ’de Beşiktaşlılığı yaşatmayı görev edinerek kurulan ve öğrenci, personel ve öğretim görevlisi ayrımı gözetmeksizin ODTÜ’’deki bütün Beşiktaşlıları bir çatı altında birleştiren topluluğumuzun bir parçası olmak benim için her zaman gurur kaynağı olmuştur. Beşiktaşlı ve Odtülü olma ayrıcalıklarını birarada yaşayan üyelerimizden oluşan bu güzide topluluğumuzun başkanlığını yürüttüğüm süre boyunca bu kutsal göreve layık olabilmek için elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım.
Bir spor kulübünü sebepsiz yere desteklemekten öte Beşiktaşlılığı hayat felsefesi olarak benimsemiş topluluk üyelerimizle birlikte en büyük Beşiktaşlı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, Şeref Bey’lerin, Baba Hakkı’ların, Süleyman Seba’ların gösterdiği yolda faaliyetlerimizi yürüttük. Haksızlıkla karşılaştığımızda nasıl ki “İnadına Beşiktaş” diye haykırıyorsak, gözünü kırpmadan binlerce ağacı katledenlere karşı inadına ağaç diktik kampüse, Eymir’e. Gerçekleştirdiğimiz huzurevi ziyaretinde yaşattığımız mutluluk, şampiyonluklardan daha güzel duygular yaşattı bize. Beşiktaşımızı ne Ankara’da yalnız bıraktık, ne Kayseri’de ne de stadımızın inşaat süresince maçlarımızı oynadığımız Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda. Hiçbir uygulama veya hiçbir yasa Beşiktaş’la aramıza giremedi. Taraflı tarafsız herkesin takdir ettiği ve destek verdiği kan bağışı etkinliğimizde onlarca ihtiyaç sahibine can verdik. Şerefiyle oynayıp sahadan başı dik ayrılmayı, sarf edilen emeği, dökülen alınterini bir topun bir çizgiyi geçmesinden daha değerli gördüğümüz içindir ki ligi 3.sırada bitirdiğimiz bir sezonda bile aşkımızı en güçlü şekilde haykırarak ve adeta Devrim stadyumunu yakarak bahar şenliklerine damga vurduk. Yıllık olarak çıkardığımız dergimizin bu sayısında gerçekleştirdiğimiz organizasyonlar hakkında detaylı bilgi edinebilir, topluluk üyelerimizin birçok konu hakkındaki bakış açısını öğrenebilirsiniz. Bunların yanı sıra başarılı basketbolcumuz Ryan Broekhoff ve Beşiktaşlılığı herkes tarafından bilinen Hayko Cepkin’le yaptığımız röportajları da dergimizde bulabilirsiniz. Son olarak, dönem boyunca Beşiktaş menfaatleri dışında hiçbir çıkar gözetmeksizin emek veren ve gerçekleştirdiğimiz organizasyonlarda en büyük pay sahibi olan topluluk üyelerimize, mezun oldukları halde bizleri yalnız bırakmayan ve her ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olan eski üyelerimize ve eski başkanlarımıza, Ankara’da Beşiktaşlılığı en güzel şekilde yaşatan ve hiçbir zaman bizden desteklerini esirgemeyen Anadolu Beşiktaşlılar Derneği’ne, davetimizi kırmayarak ODTÜ’de misafirimiz olan ve keyifli bir söyleşi gerçekleştiren Futbol Direktörümüz Sayın Önder Özen’e ve röportajıyla dergimize renk katan değerli sanatçımız Hayko Cepkin’e teşekkürü bir borç bilirim. Saygılarımla Burak Karaman 1
Editör
Siyah ve beyaz dünyanın her yerinde aynı kabul edilir. Diğer bütün renkler tartışmaya açıktır ama siyah ve beyaz nettir. Siyah ölüm, beyaz yaşam olarak anılır çoğu zaman. Ölümsüzlük ise yüzyıllardır aranan gizli bir formül olarak çıkar karşımıza. Şimdi siyah ile beyazı ODTÜ’de yan yana koyup ölümsüz olmaya çalışıyoruz. Her şey uçar gider insan ömründe ama yazı kalır. Elinizdeki dergide biz birkaç Beşiktaş sevdalısı ölümsüz olmaya çalışıyoruz. İnsanları birçok şey bir araya getirir ama bizi bir araya getiren duygu bambaşka. Beşiktaş aşkı öyle büyük ki bu kalplerde, haykırıyoruz onu her gördüğümüzde. Bazen ziyaret ediyoruz mabetimizi içeri girerken dizlerimiz titreyerek ya da gol diyerek sarılıyoruz bazen hiç tanımadığımız birisine. Öyle ki burada kurulan arkadaşlıklar sayesinde bazılarımız ev arkadaşı oluyor. Bazen hayatını birleştiren arkadaşlarımızın düğününde oluyoruz. Bazen ise sadece futbol konuşuyoruz, gerçekleşme ihtimali olmayan şeyler üzerine, hem de saatlerce. Profesyonel değiliz ama amatör ruhumuz bize profesyonellere taş çıkartır bir dergi yapma gücü veriyor. Beşiktaş’ımızda da olmasını istediğimiz amatör ruh var içimizde. Kolej havasını yakaladığımızı düşünüyorum. Çocuklarımıza anlatacağımız bir hikayemizin olmasını sağlayan bu ölümsüzlük iksirini şu anda elinizde tutuyorsunuz. Umarım beğenirsiniz. Yasin YILDIRIM 2
ODTÜLÜKARTALLAR Haziran 2014 Sayı 4
Yıllık dergi
OdtülüKartallar adına imtiyaz sahibi Burak KARAMAN Genel Yayın Yönetmeni ve Editör Yasin YILDIRIM Yazı İşleri Nevzat HURUZOĞLU Reklam/İletişim/Halkla İlişkiler Kürşat UÇAR Grafik Tasarım Deniz ÖZDEMİR Nevzat HURUZOĞLU Lojistik Mert GENÇTÜRK Ceren TÜRETKEN Katkıda Bulunanlar Ahmet KOCAADAM Anadolu Beşiktaşlılar Derneği MOST Life Club Murat Eğitim Kurumları Yamans İnşaat Web: www.odtulukartallar.com e-posta:odtulukartallar@hotmail.com *Tüm yayın hakları, OdtülüKartallar’a aittir. Yazı ve fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. Dergideki tüm reklamların sorumlulukları firmalara, yazılardaki görüşlerin sorumlulukları da yazarlara aittir.
BU SAYIDA
NEler VAR? 4 İnönü’ye Veda 7 Beşiktaş Blogları 8 Bosman Kuralları 10 Ryan Broekhoff 13 Erdem Dönmezçelik 14 Muratcan Güler 15 Altın Yapı 16 Önder Özen Paneli 17 Efsane Yazdın Tarihe Beşiktaş 18 Twitter Güncesi 20 Pankartlar 24 Hayko Cepkin 28 Anadolu Beşiktaşlılar Derneği 30 İnönü Anıları 32 Son Derbinin Hikayesi 36 Röportaj: Eski Başkanlar 40 İbrahim Üzülmez 41 Tolga Zengin 42 BJK Teknik Direktörleri 44 Fotoğraflarla BİZ 45 İnönü Anıları 46 OdtülüKartallar - Akrostiş
3
.
İINÖNÜ’YE VEliğDA i Beşiktaş - Gençlerbir 11 Mayıs 2013
KürşatUçar
İnönü Stadyumu, diğer bir deyişle Şeref Bey Stadı 27 Kasım 1947’de Beşiktaş ile İsveç’in AIK Solna takımı arasında oynanan maçla açıldı. Bu stadyumdaki ilk golü o zamanlar Beşiktaş’ın futbolcusu olan bugünkü onursal başkanımız Süleyman Seba atmıştı.
A
radan 66 yıl geçti ve akıllardaki soru İnönü’deki son golü kimin atacağıydı. Tarih 11 Mayıs 2013. İstanbul’un en güzel noktasına konuşlanmış Beşiktaş’ın mabedi, gelişen futbol endüstrisine ve rakiplerin yükselen maddi gelirlerine daha fazla dayanamamış ve açılan bu farkı kapatmanın bir yolu olarak yenilenmesine karar verilmişti. Beşiktaş işte böyle bir ortamda İnönü’deki son maçına Gençlerbirliği karşısında çıkacaktı. Ligin 33. haftası gelmiş, Galatasaray şampiyonluğu haftalar öncesinden garantilemişti. Ligde 3. durumdaki Beşiktaş 2. Fenerbahçe’nin 3 puan arkasındaydı ve Şampiyonlar Ligi ön elemesine gidebilmesi için rakibinin iki maçta da puan kaybetmesini beklemek zorundaydı.Yani Şampiyonlar Ligi zor bir ihtimaldi Beşiktaş için. Gel gör ki o gün semti tıklım tıklım dolduran on binlerce kartal yüreklinin aklında da zaten bu ihtimal değil, bir veda yer alıyordu. Herkes ikinci evim dediği Beşiktaş’ın yuvasına son görevini yerine getirmek için gelmişti. Yine maçtan saatler öncesinde Kazan ve etrafı kalabalıklaşmaya başlamış, insanlar hem büyük bir heyecanla maç saatini ve İnönü’ye kavuşmayı bekliyorlar, hem de kavuşmanın sonrasında ebedi bir vedanın yer aldığını
1947’de açıldığında 16 000 kişilik olan stadın kapasitesi bir süre sonra 15 bin kişilik kale arkası tribünün yapılmasıyla ayakta 40 bin seyirci alacak duruma geldi. bildiklerinden o saatin gelmesini olabildiğince ertelemeye çalışıyorlardı. Ankara’dan yola çıkan 30 OdtülüKartal da maç öncesi semtteki yerini almış ve aynı heyecan içerisinde maç saatini beklemeye başlamıştı. 7’sinden 70’e her yaştan insanı görmek mümkündü o gün orada, kundaktaki çocuğuyla gelmiş anneyi de, 70’lik ninesini alıp gelmiş genci de. Coşku ve Panik Coşku, heyecan ve sabırsızlık... Ortak duyguları bu olan herhangi bir Beşiktaşlının maç öncesi çıkacak olaylar hakkında hiçbir fikir yoktu. Artık
4
çoğu kişinin bildiği gibi akşam saat 6 sularında Kazan önünde iki yunusun havaya ateş açmaları sonucu patlak veren gerilim, polisin adeta Gezi Parkı eylemleri öncesi antrenman tadında yaptığı gazlı ve sulu müdahale ile birlikte semti savaş alanına çevirmişti. Dakikalar öncesinin coşkusu ve heyecanı, yerini korku ve gerilim dolu dakikalara bırakmış, herkes polisin inanılmaz orantısız müdahalesi karşısında şaşkınlık içerisinde kalmış, aynı gün sabah saatlerinde Hatay Reyhanlı’da meydana gelmiş üzücü saldırıdan bihaber vaziyette olmanın bedelini ödediklerini bilmiyordu. Olayların patlak verdiği sırada ODTÜ’den gelmiş 7 arkadaş ise Beşiktaş sahilinde oturmuş boğazın tadını çıkararak maç saatini bekliyordu. Semtten gelen sesler doğrultusunda olay yerine gittiklerinde Dolmabahçe yolunun duman içerisinde kalmış hali ve insanların yüzündeki korku ve panik içler acısı haldeydi. İnsanlar canını kurtarmak için kaçışıyordu adeta. Şimdi bu 7 arkadaşın önünde 2 yol vardı. Ya o gaz bulutunun ve kaosun içinden geçerek mabede ulaşacaklardı ya da geri çekilerek ortalığın sakinleşmesini bekleyecek ve maçı kaçırmayı göze alacaklardı.
Gaz ve Gözyaşı Yaklaşık yarım saat sonra semtin ara sokaklarından stada ulaşmaya çalışan bu grup girdiği bir sokakta geriye doğru kaçan insanlarla karşılaşınca geri dönüp çıkmaz sokaklardan birine girme hatasında bulundu. İşte o an o sokakta bulunan 7 kişinin çoğu hayatında ilk defa o acılı biber gazının tadına doyasıya bakma fırsatı buldu. Zaten yaklaşık 20 gün sonra da ülkenin büyük çoğunluğu tanışma şerefine erişecekti bu meretin tadıyla. Siyah beyaz atkıları dışında hiçbir koruyucu materyali olmayan Beşiktaş formalı insanlar boğazlarında düğümlenen acı ve yüzlerinin her deliğinden boşalan yaşlarla adeta nefes alıp yaşama tutunmaya çalışıyordu. Bir yandan nefes almaya çalışırken bir taraftan da yere kapaklanıp öksürük krizine tutulan arkadaşlarını sürükleyerek bu gaz yığınının içinden çıkmaya
çalışıyorlardı. Akıllarının bir kenarında Şeref Bey’e yapılacak olan veda varken diğer kenarındaysa sadece temiz havanın olduğu bir kaldırım taşına atmak vardı kendilerini. Gazın pek uğramadığı bir ara sokakta yol kenarına yığılan bu insanların yardımına semtin esnafı koşmuştu. Ellerinde limon ve sularla, kendine gelmeye çalışan siyah beyaz formalı ve gözleri yaşlı bu insanların yüzlerini kendi elleriyle silip rahatlatmaya çalışıyorlardı. İçlerinden 50’li yaşlarında, saçları kırlaşmış bir amca karşısında gözyaşlarını sildiği genç taraftarla birlikte ağlayarak “Halkın takımıyız biz, hangi polis halkına böyle bir zulmü reva görür” diyerek ay sonu başlayacak olaylarla ilgili yorumunu en baştan yapıyordu adeta. Dakikalar sonra nefeslerini düzene sokmuş, kaldırım kenarında kendine gelmeye çalışan bu grup kendi aralarında ne pahasına olursa olsun o stada ulaşma sözü veriyordu. Dakikalar boyunca kah koşarak, kah gazın içinden geçmeye çalışarak, kah TOMA’dan kaçarak mabede doğru ilerliyordu. Semtten stada yürüyerek 15 daikakada alınacak yolu katetmek 1.5 saat sürmüş ama inancını kaybetmeyen insanlar en sonunda mâbeddeki yerlerini almayı başarmıştı. Son 90 dakika: “Efsane yazdın tarihe Beşiktaş” Maçın başlamasından önce bir futbolcunun 90 dakikada katettiği mesafeyi belki de bir saat içerisinde kat
5
eden binlerce taraftar tribünlerdeki yerini almış, tarihin tozlu sayfalarındaki şerefli yerini alacak staddaki son ‘ilk düdüğü’ bekliyorlardı. Beşiktaş maça Almeida ve Fernandes’in yokluğunda Cenk, Sivok, Emre Özkan, Escude, Hilbert, Olcay, Necip, Oğuzhan, Veli, Holosko, Pektemek 11’i ile başlıyor, ilk 10 dakika sonunda öyle bir atmosfer
oluşuyordu ki Beşiktaş sanki şampiyonluğa koşuyor, taraftar delicesine takımını destekliyordu. 14. dakikada Veli klas ayaklara nazire edercesine ceza sahası dışından sezondaki ilk lig golünü atıyor ve sene boyunca gösterdiği insanüstü performansın ödülünü alıyordu. Golün de verdiği coşkuyla Beşiktaş sağlı sollu ataklar geliştiriyor, rakibini adeta boğuyordu. İlk yarının son 15 dakikasında ise sahneye kapalı tribün çıkıyordu. Atmosferiyle meşhur kapalı,
altlı üstlü “Efsane yazdın tarihe Beşiktaş”ı susmadan tam 15 dakika söylemiş, diğer tüm tribünler maçı izlemeyi bırakmış telefonlarının kamerasıyla bu tarihi ana tanıklık etmeyi tercih ediyordu. İlk yarının son anlarında ise Olcay taraftarın 15 dakikalık resitaline attığı gol ile eşlik ediyor ve ilk yarı 2-0 Beşiktaş’ın üstünlüğüyle sona eriyordu. İkinci yarıya da Beşiktaş kaldığı yerden devam ederek başlıyor, farkı açacak golleri bulmaya çalışıyordu. Oyuncular İnönü’deki bu tarihi maçı tarihi bir skorla bitirmek istediklerinden midir ya da son golü atan kişi olarak tarihteki yerlerini almak istediklerinden midir bilinmez bitmek bilmez bir eforla saldırıyor ve İnönü’deki festivale renk katıyordu. Dakikalara 73’ü gösterdiğinde son golü atma şerefine erişecek kişi Beşiktaş’ın renkli ismi Holosko oluyor ve akabinde “Acaba kim atsa daha iyi olurdu?” sorusunu ortaya çıkarıyordu. Karşılaşma Holosko’nun golüyle 3-0 sona ererken son düdüğün çalmasıyla birlikte mabedin bir hatırasıyla evlerine dönmek isteyen binlerce taraftar yeşil çime akın ediyor, İnönü tarihi bir günün sonunda yine tarihi bir ana ev sahipliği ediyordu. Çimin bir parçasından, tribündeki koltuğuna, kale direğinden korner bayrağına kadar ne varsa bir parçasını almaya çalışıyordu insanlar. Öyle bir istek ve açlık vardı ki taraftarlarda, herkes dağıldıktan sonra stadın yıkım işlemi sanki o gün başlamış gibi gözüküyordu, koltukların yarısı, çimin dörtte üçü yoktu artık. Ayrılık Taraftarlar staddan ayrıldıktan sonra bir süre ara vermek zorunda kalacakları Dolmabahçe yolundaki maç sonu yürüyüşünde son sigaralarını yakarken, son bir marş söylerken, son bir birayı yudumlarken yüreklerde aynı hasret, akıllarda aynı düşünce vardı: “Ne kadar sürecek bu ayrılık, ne kadar bekleyeceğiz tekrar bu yoldan geçmek için?”
FotoğrafBülent Özalp
6
Beşiktaş taraftarı her yerde olduğu gibi bloglarda da renkli ve yaratıcı. Sayıları sonsuz, birçoğu ise aşağıda...
NevzatHuruzoğlu
EkşiBeşiktaş
Noat Samisa
Beşiktaş’lı Ekşisözlük yazarlarının oluşturduğu blog geniş bir yazar kadrosuna, dolayısıyla farklı fikirlerin yarattığı kaliteli bir tartışma-okuma ortamına sahip. Yazarlar, kulübün hemen hemen her branşıyla ilgili; yapılanma ve planlama gibi kavramlar üzerine de, biraz romantik biraz nostaljik anılar, hikayeler üzerine de yazılar kaleme almakta. Yazılar dışında, yorumlar kısmında yazarlar ve diğer takipçilerle verkaca girmek, tartışmak, maç öncesi postlarında totemcisinden polyannacılık oynayanına tüm takipçilerin yorumlarını okumak da blogu kaliteli ve takip edilesi kılan etmenlerden. 2 yılı geride bırakan blog, binleri bulan takipçileriyle Beşiktaş’ın internet ve bloglar ortamındaki kalbi gibi.
Noat Samisa, içeriğiyle, yazarının üslubu ve bilgisiyle, Beşiktaş ve İngiltere Ligi ilgi alanı içinde olanlar için harika bloglardan biri. Futbol Blogları aleminin en iyi teknik-taktik analizcilerinden biri olan Noat Samisa, keyifli ve uzun ama bir çırpıda okunabilen ‘’analiz’’ yazıları yazmakta. Yazıların kalitesi birçok kişiye maçtan sonra ‘’Bakalım Noat ne yazmış?’’ diye merak ettirecek kadar yüksek. Maçlardan sonra kafanızda yaptığınız taktiksel çıkarım ve çözümlemeleri, girin bir de Noat ile karşılaştırın, yorum kısmında paslaşmanın keyfini çıkarın. Blog, kesinlikle Beşiktaş’ın bloglar alemindeki farklı ve güzel yanlarından biri.
Ters Manyel Ara sıra blogunda yazılarına da yer verdiği Beşiktaş’lı mizah yazarı Vedat Özdemiroğlu’nun büyük bir hayranı mıdır bilmiyorum ama Ters Manyel’in her yazısında benzer bir üslup ve kalite öne çıkmakta. Genellikle futbol takımıyla alakalı, oyunun teknik-taktik yönünden uzak, zaman zaman ironik, çoğu zaman romantik yazılarıyla blog kesinlikle Beşiktaş bloglarının farklı tatlarından biri.
Şairler Parkı
Cartalete
Blog, ismini ‘’semtçi’’lerin uğrak mekanlarından Kazan’ın bir başka mudaili olan Şairler Parkı’ndan alıyor. Üslubu değil de içeriği Ters Manyel’e benzetilebilir olan blog, Beşiktaş ile ilgili güzel yazı ve gözlemlerle ön plana çıkmakta. Söylemeden geçmeyelim, blog adı gibi ‘semt’ kokmakta.
Cartalete, maç öncesi ve sonrası analiz yazılarıyla takip edilesi Beşiktaş bloglarından bir diğeri. Bloggerın yaptığı en güzel işlerden biri ise şüphesiz, medyanın yap(a) madığını yapıp, yakından takip ettiği BJK A2 Takımı’na ve genç oyuncularına blogunda sık sık yer vermesi. Blog, ‘’Beşiktaş’ın çocukları’’nı tanıttığı yazılarıyla her altyapı romantiğine lazım.
Total Futbol Total Futbol, yazılarıyla dergimize de katkıda bulunan, nazarımda futbolu, Beşiktaş’ı ve birçok efsaneyi en güzel yazan adamlardan biri olan Ali Ece’nin blogu. Blogda Beşiktaş dışında birçok efsane futbolcu, futbol adamı ve takımla ilgili keyifli yazılar yer almakta. Uğrayın, Seba’yı, Pascal’ı, Sergen’i ve daha birçok efsanemizi bir de Ali ağabeyden okuyun.
Hayatın Ta Kendisi Blog, adını İnönü ahalisinin en güzel eserlerinden olan ‘’Beşiktaş’ım Hayat Sensin’’ tezahüratından almakta. Blogda Beşiktaş’ın sadece bir futbol takımı olmadığı göz önüne alınarak, tüm branşlarla ilgili yazılara yer veriliyor ve blogger tüm branşlara ait maç program ve sonuçlarını takip edip kendi takipçilerine aktarmasıyla takdiri hak ediyor.
Not: Bu bloggerların hepsi aynı isimleri ve üsluplarıyla günümüzde bloglardan daha uğrak bir mecra halini alan Twitter’da da boy göstermekte. Takip etmek isteyenlere duyurulur!
7
Modern Köleliğin Sonu
OrkunDevelioğlu
BOSMAN KURALLARI Bugün aksini düşünemesek de, bir futbolcu sözleşme süresi dolduğunda serbest kalıp teklif aldığı bir kulübe bonservis bedeli ödenmeksizin gidebiliyorsa ve AB vatandaşı olmak koşuluyla Avrupa Birliği üyesi ülkeler içinde serbest dolaşım hakkına sahipse bunu Jean-Marc Bosman’ın 5 yıllık yargı mücadelesinin ve zaferinin ürünü olan Bosman kurallarına borçlu.
T
abi zaman içinde görüldü ki bu değişiklik beklenmedik bir şekilde futbolu daha büyük bir endüstriyel sektör haline dönüştüren etkenlerin başında geldi. Öncelikle bu ismi kısaca tanıyalım. Marc Bosman futboluyla değil, futbol sektöründe yaptığı büyük devrimle adını Avrupa ve dünya futbol tarihine yazdırdı. Zira Belçikalı orta saha oyuncusunun 1983’te başladığı profesyonel futbol kariyeri 1990 Haziran ayında yerini bir hukuk mücadelesine bırakmış ve tek bir kupayla sona ermiştir. 1989-1990 sezonunun sonunda RFC Liège (Royal Football Club de Liège ) kulübüyle sözleşmesi sona eren Bosman, maaşının %60 düşürülerek yenilenmesi teklifinin üzerine Fransız kulübü Dunkerque ile anlaştı. Ancak RFC Liège o zaman için yüksek bir bonservis bedeli talep ederek bir anlamda oyuncusunu köle gibi kullanma niyetini göstermiş oldu. Bunun üzerine Bosman kulübe ve Belçika Futbol Federasyonuna dava açarak 5 yıllık tarihi ve meşakkatli süreci başlatır. Adaletin yerini bulduğu bu örnekte, dava boyunca federasyon ve kulüp dosyayı okuyan her merci tarafından haksız görülmüş olup UEFA ile FIFA’dan da destek görememiştir. 15 Aralık 1995 günü Avrupa Adalet Divanı’nın gördüğü dava nihayete ermiş ve Bosman futbol endüstrisinin kaderini değiştirmişti. Daha doğrusu
futbolun endüstriyelleşmesini başlatmış günümüzde yıllık 20 milyon avroya varan astronomik futbolcu gelirlerinin önünü açmıştı. Bosman futbolun bu derece parasallaşabileceğini kestirebilmiş miydi bilemeyiz ancak etkisinin en çok bu yönde olduğu aşikâr. Önce 1961’e kadar yürürlükte olan üst limit uygulamasının kaldırılması sonra da bu hukuki zafer ne yazık ki en çok futbolun endüstriyelleşmesine, kulüplerin
Bosman ve futbolun adaleti iş adamları tarafından devralınarak başarılar ve şampiyonluklar satın
8
almasına imkan sundu. Zira İsveç’te düzenlenen Euro 1992 organizasyonunda UEFA’nın elde ettiği toplam gelir 40,9 milyon € iken, düzenlenen son avrupa şampiyonası olan Polonya - Ukrayna 2012’de UEFA’nın toplam geliri 1,39 milyar € idi. Bu rakamlarla futbol sektöründe dönen para miktarının ne kadar hızlı arttığını net bir şekilde görebiliyoruz. “Dünyanın en pahalı oyuncusu” sıfatı bir oyuncuda 3-4 yıldan fazla kalmıyorken, bu transferlerin arkasında sportif başarılar değil zengin kulüp sahipleri veya sponsor firmalar rol almaktalar. Reklamın dahil olmadığı bir sportif öğe kalmadı günümüzde. Formaların hemen hemen hepsinde en az 2 reklam bulunuyor. Lig, kupa ve stad isimlerinin en başında kullanıyoruz sponsor firmaların isimlerini. Futbol şubelerinde görülmese de özellikle basketbol ve voleybol branşlarında takım isimleri bile reklamlarla anılır durumda. Bu düzen içinde transfer ücretlerinin ve reklamcı kuruluşların mı yoksa futbolun mu başrolde olduğunu varın siz değerli okuyucularımız düşünün. Bosman kurallarının diğer büyük maddesi olan Avrupa’da serbest dolaşım hakkı ve AB vatandaşı olmak koşuluyla yabancı oyuncu statüsünde sayılmama kuralı her AB üyesi ülkede uygulanmıyor. Zira milli takımlarının geleceğini düşünen federasyonlar kulüplerinin oyuncu yetiştirmelerini istiyor. Ülkeden ülkeye
varyasyon gösteren bu amaçlı uygulamalarla Bosman kurallarının gerektirdiği uygulamalar kimi Avrupa liginde kısmen kiminde ise tamamen devre dışı. Örneğin İngiltere Premier Liginde 2010-11 sezonundan itibaren “Evde yetişmiş oyuncu” kuralı uygulanıyor. Bu kurala göre kulüpler kadrolarında, kendileri yetiştirmedikleri, 21 yaşından büyük 17’den fazla oyuncu bulunduramıyorlar. Bir başka örnek olan Almanya Bundesliga’da ise en az 12 Alman futbolcu kadroda bulunması şartı var, en az 8 futbolcu ise altyapıdan yetiştirilmeli. Dünya yıldızı isimler maaş konusunda da birbirleriyle yarışıp aklın mantığın kabul edemeyeceği paralar kazanırken, rakibi daha fazla kazandığı için fütursuzca takımdan ayrılma sinyalleri verirken bu sefayı borçlu oldukları adam ne durumda peki? 1964 doğumlu Jean-Marc Bosman aldığı yardım tutarı kesintiye uğramasın diye eşi ve iki oğlundan ayrı yaşıyor ve alkolikliğe karşı mücadele ediyor. Ayrıca Belçikalı eski futbolcu mahkeme sonucu kazandığı tazminatın neredeyse tamamını mahkeme masraflarına ödemişti. Fakat her ne kadar sonunda kapitalizme yardım etmiş gibi gözükse de Bosman bir mesleğin kaderini değiştirmiş oldu.
Dünyadaki En Unutulmaz Bosman Transferleri 10) Joe Cole – Chelsea’den Liverpool’a 2010 9) Javier Saviola – Barcelona’dan Real Madrid’e 2007 8) Edgar Davids – Ajax’tan Milan’a 1996 7) David Beckham – R.Madrid’ten LA Galaxy’ye 2007 6) Mathieu Flamini – Arsenal’dan Milan’a 2008 5) Steve McManaman – L.pool’dan R.Madrid’e 1999 4) Michael Ballack – B. Münih’ten Chelsea’ye 2006 3) Henrik Larsson – Celtic’ten Barcelona’ya 2004 2) Sol Campbell – Tottenham’dan Arsenal’a 2001 1) Esteban Cambiasso Real Madrid’ten Inter’e 2004
“Bir yerde uzlaşma yolunu seçebilirdim, ama beni yıllar boyunca hiçe saydılar. Bu nedenle sonuna kadar mücadele verdim. Ben bireysel olarak mücadelemi verdim. Bunu yaptığım, gururumu koruduğum ve işin içinden çıkabildiğim için onur duyuyorum” Jean Marc Bosman
ıp an al yd fa an d ’n lı ra u K an m os B a ld yı Son 5 Beşiktaş’ta forma giyen bazı isimler Cenk Fink
Ferrari
Egemen
2009 - 2011
2014 -
2009 - 2011
Guti Haz 2010 - 2011
9
YasinYıldırım
Öncelikle isminin nasıl okunması gerektiğini belirten Broekhoff, her maçta hatta her baskette isminin farklı okunmasından biraz rahatsız. Avustralyalı olduğu için ilginç aksanı ve sempatikliğiyle bizimle sıcak bir sohbete oturan Broekhoff ’un fazlasıyla beyefendi biri olduğunu hatırlatmak isteriz.
10
Kolejden gelip Avrupa gibi zor bir basketbol kültürüne alışmak kolay oldu mu? Tabii ki zor oldu. Çünkü orada basketbol çok yavaş oynanıyor. Hücum süremiz 35 saniye ve genelde süre sonuna kadar kullanılıyor. Burada her şey rüzgar gibi geçiyor. Hücumdaki avantajın yanı sıra savunmada da bunun dezavantaj olduğunu düşünüyorum. Çünkü çok uzun süre savunmada kalıyorsunuz ve konsantrasyonunuz bozuluyor. Orada ayrıca inanılmaz spesifik setler oynanıyor. Her okulun kendine has setleri var ve bunları yıllardır oynuyorlar. Burada ise daha flex hücum setleri var ve kendimi bu setlerde daha iyi hissediyorum. Burada kendi doğal oyunumu oynayabildiğimi düşünüyorum. Tempolu basketbola daha yatkınım ve güçlü yanlarımı kullanıyorum. Buradaki savunma şekli biraz daha farklı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Evet, burada biraz daha farklı ama kolej liglerinde de gayet sert bir mücadele vardı. Kolejde kendini kanıtlamaya çalışan oyunculara karşı oynadığınız için hem çok sert oynuyorlardı hem de sakatlık riski daha fazla oluyordu. Ayrıca orada kiminle karşılaşacağınız hakkına pek bir fikriniz olmuyor. Burada ise rakip hakkında her şeyi biliyoruz ve savunma yapmamız daha kolay oluyor. Avustralya’dan gelip Indiana gibi çok zor bir ortamda Kolej basketbolu oynadınız. Türkiye’den oraya gidince de benzer zorluklar gerçekleşebilir. Gençlere neler söyleyebilirsiniz? Benim için bile alışması zor olmuştu ki benim anadilim İngilizce. Bambaşka bir ortam ve kesinlikle kültür şoku yaşadım. Hayatımdaki ilk kışımı yaşadım orada. Tam 5 ay kış sürdü, neye uğradığımı şaşırdım. Hayatımda ilk kez kar gördüm, halimi düşünün. Ama sonradan duruma alıştım ve tecrübe edinmeye, arkadaş edinmeye başladım. Takım arkadaşlarım bana çok yardımcı oldu ve ilk senenin sonunda tamamen uyum sağlamıştım. Şimdi Türkiye ile farkları düşününce buradan gidenler için biraz daha zor olabilir. Kesin bir şey söyleyemeyeceğim, gelsinler ya da gelmesinler diye ama ben oraya gittiğimde zayıf, hatta kıl gibi incecik bir çocuktum. Orada fiziksel olarak geliştim ve üstüne bir de üniversite diploması aldım fizyoterapistlik dalında. Böyle bir fırsat insanların eline kolay kolay geçmeyebilir. Fakat eninde sonunda bu kişisel bir şey, oraya uyum sağlanabilirse çok faydalı olur ama tam
tersi de büyük bir olasılık. Avustralya basketbolunda genç yetenekler var mı, gelecek hakkında umutlu musunuz? Dante Exum’u hepiniz duydunuz sanırım. O artık bir fenomen gibi lotaryadan seçilecek ve bu hem kendisi için hem de Avustralya basketbolu için çok faydalı olacaktır. Ayrıca Ben Simmons var lisede oynuyor. Henüz 18 yaşına bile girmedi ve inanılmaz yetenekli. Asıl onun büyük bir patlama yapacağını düşünüyorum, boyu 2.08 civarında ve daha da uzayabilir. Daha da birçok yetenekli genç var ve iyi bir nesil yakalamış durumdayız. Bu gençleri tecrübeli oyuncularla birleştirip iddialı bir takım oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Milli takım ile tecrübeler yaşamaya başladınız. Olimpiyatlara seçilememek nasıl bir duyguydu? Gelecekteki beklentileriniz neler milli takımdan? Takımdan en son elenen oyunculardan biriydim. Son 15’e kalmıştım ama son Indiana’da tam bir kültür şoku yaşadım. Tam 12’ye kalamadım ve 5 ay kış sürdü, neye uğradığımı şaşırdım. gerçekten çok üzüldüm. Hayatımda ilk kez kar gördüm, halimi düşünün. Sonuçta olimpiyatlar gerçekten bir sporcuÇünkü kısa oyunculara karşı nun ulaşabileceği en yüksek nokta ve boy avantajım oluyor, uzun oyunculara son anda elendim. Ama tabi o zamana karşı ise çabukluk ve dış şut avantajımı kadar milli takımda hiç oynamamıştım. kullanıyoru. Savunmada ise problem Geçen sene ise tecrübe kazandım, milli yaşamadığımı düşünüyorum. takımda Yeni Zelanda’ya karşı iki maçta da oynadım. Bu yaz ise kadroda olmaya Beşiktaş geleneği ve taraftarıyla çalışacağım. Pozisyonum çok kalabalık bambaşka bir kulüp. Kalbiyle oyaslında ama iyi bir sezon geçirdiğimi nayan oyuncuları daha çok seviyorlar. düşünüyorum. Takıma girmek zor, Size özel bir ilgi olduğunun farkında çünkü Joe Ingles ve Brad Newley gibi son mısınız ve taraftarlar hakkında ne derece tecrübeli oyuncular var kadroda düşünüyorsunuz? benim pozisyonumda. Bana ilgi gösterdiklerini biliyorum İngilizcede “3 and D” olarak kullanılan savunmada etkili olup aynı zamanda yüksek yüzdeyle üçlük atan oyuncu teriminin Türkiye’deki karşılığı gibisiniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Öyle miyim? Teşekkür ederim. Artık bu tanım özellikle NBA’de çok moda ve oyuncular artık yaptıkları işlerle anılıyor, pozisyonları ile değil. Ben de bu şekilde çağırıldığım için mutlu oldum açıkçası çünkü oyuna çok büyük bir faydası var bu şekilde oynamanın. Hem alan paylaşımına katkıda bulunuyorsunuz hem de savunmada etkili olmuş oluyorsunuz. NBA’de en iyi oyuncular kadar bu tarzda oyuncular da sürekli konuşuluyor. Avrupa’daki ilk yılımda böyle bir role girebilmek beni mutlu ediyor. Ayrıca rakiplerime fiziki anlamda(size) problem yaşatabildiğimi de düşünüyorum.
11
ama bu kadar olduğunu bilmiyordum, teşekkür ederim. Beşiktaş taraftarları zaten hayatımda gördüğüm en ateşli taraftar topluluğu ve oyun içine direkt etkileri oluyor. Onların önünde böylesine müthiş bir tarihi olan bir ekipte oynamak zor ve gurur verici. Yaptığım işi beğenmeleri ve ilgi göstermeleri çok güzel bir şey. Ben de sosyal medyada, özellikle Twitter’da bana yazılanları, Türkçe’ye çevirip takip etmeye çalışıyorum. Çok güzel şeyler söylüyorlar. Bazen anlamıyorum ne dediklerini, sanırım espri yapıyorlar ama umuyorum ki onlar da güzel şeylerdir. Beşiktaş geleneği ve taraftarıyla bambaşka bir kulüp. Kalbiyle oynayan oyuncuları daha çok seviyorlar. Size özel bir ilgi olduğunun farkında mısınız ve taraftarlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bana ilgi gösterdiklerini biliyorum ama bu kadar olduğunu bilmiyordum, teşekkür ederim. Beşiktaş taraftarları zaten hayatımda gördüğüm en ateşli taraftar topluluğu ve oyun içine direkt etkileri oluyor. Onların önünde böylesine müthiş bir tarihi olan bir ekipte oynamak zor ve gurur verici. Yaptığım işi beğenmeleri ve ilgi göstermeleri çok güzel bir şey. Ben de sosyal medyada, özellikle Twitter’da bana yazılanları, Türkçe’ye çevirip takip etmeye çalışıyorum. Çok güzel şeyler söylüyorlar. Bazen anlamıyorum ne dediklerini, sanırım espri yapıyorlar ama umuyorum ki onlar da güzel şeylerdir. Hayatınızda basketbol olmasaydı ne yapardınız? Fizyoterapist olmak isterdim. Ben koleji bilerek okudum ve bu işi yapsam da yine keyif alabilirdim. Bir spor ekibinde çalışmak isterdim. Masa başı işler benim için hiç uygun değil gibi gözüküyor. Belki koçluk da yapabilirdim, bilemiyorum. Ama zaten anne ve babamdan ötürü basketbolun hep içindeydim. Onlar da basketbolcular. Annem milli takımda oynadı, babam ise Avustralya’da birinci ligde forma giydi. Onların maçını izler, devre arasında sahaya girer, kendimden büyük topları fırlatmaya çalışırdım. Sanırım genlerimde basketbol var ve onsuz bir hayat düşünemiyorum.
Gelecek planlarınız arasında neler var? NBA şansınızın olduğuna inanıyor musunuz? NBA’de oynamak basketbol oynayan her çocuğun hayalidir. Ben de oynamaya başladığımdan beri bunu düşünüyorum tabii ki ve kolejdeyken bir ara seçilebileceğim de söyleniyordu fakat olmadı. Böyle bir fırsat elime geçerse kesinlikle düşünürüm ama Avrupa’da kariyerim devam edecekse de pek fazla üzülmem. Sonuçta burada güzel bir basketbol oynanıyor. Hayatımdan da son derece memnunum. Ama yine de NBA de neden olmasın ki.. Beko Basketbol Ligi ve Beşiktaş’ın hedefleri hakkında neler söyleyebilirsiniz? Çok zor bir lig oynanıyor Türkiye’de. Her takım birbirini yenebiliyor, bu yüzden hangi maç neler olacağını kestiremiyoruz. Sezona hem ben hem takım yavaş girmişti ama toparlandığımızı düşünüyorum. Sadece Eurocup’tan şanssız bir şekilde elendik. Bunun için de taraftarlardan özür diliyorum. Günümüzde olduğumuzda yenemeyeceğimiz takım yok, o yüzden play-off ’larda herkesin bizden korkması gerektiğini düşünüyorum. Gidebileceğimiz kadar ileri gitmek istiyoruz. Kim bilir belki şampiyon bile
olabiliriz. Sezon başında biraz yavaş başlamıştınız. Yabancı oyuncu sayısı kuralının performansınızı etkilediğini düşünüyor musunuz? Tabii ki bu da bir sebep ama çaylak bir oyuncuyum Avrupa’da. Ayrıca sezon başında birkaç şanssız sakatlık da yaşadım. Süremi kazanmam gerekiyordu, elimden geleni yaptım. Buradaki basketbola alışma sürem de var tabi negatif etken olarak. Sezon ilerledikçe takımda bazı sakatlıklar meydana geldi ve bana daha fazla oynama şansı çıktı. Ben de onları iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Şimdi düşününce sezona kesinlikle çok yavaş başladığımı fark ediyorum ama neyse ki ritmimi bulabildim. “Keşke” dediğiniz bir an oldu mu? Hayır, hayır. Daha çok gencim. Şimdiye kadar öyle büyük bir karar almak zorunda kalmadım. Daha doğrusu alıp da pişman olmadım. İlerleyen zamanlarda böyle şeyler olabilir ama şimdiye kadarki kararlarımın iyi olduğunu düşünüyorum. Unutamadığınız bir maç var mı? Basketbol oynayan her çocuğun bir hayali vardır: Maç kazandıran basketi atmak. Ben bunu yaşadım. 15 sayı geriden, hem de 3 dakikada gelmiştik. Maçın bitimine 6 saniye kala serbest atış kullanıyordu rakip takım ve 1 sayı farkla gerideydik. İlkini soktular, ikinciyi kaçırdılar ve ribaund benim elime düştü. Rakip sahaya koşarak geçerken topun kontrolünü kaybettim sonra koşarak yakaladım. Orta sahanın biraz ilerisinden potaya hiç bakmadan geriye çekilerek şutumu kullandım ve girdi. Maçı kazandık. Bu maç sayesinde kolej turnuvasında finallere katılmıştık. Tek kelimeyle unutulmazdı. Elinizde dünyayı değiştirebilecek bir güç olsaydı neyi değiştirirdiniz? Tabii ki fakirlik ve açlığı çözmeye çalışırdım. Dünyanın her yerinde temiz içme suyuna ulaşamayan milyonlarca insan var. Onlara bir şekilde yardım etmek isterdim. Ayrıca aptalca savaşlar yerine insanların birbirini düşünmesini sağlamak isterdim. Odtülükartallara söylemek istediğiniz bir şey var mı? Üniversite insan hayatının en keyifli yıllarıdır. Bu kısa dönemde hayatınızdan alabildiğinizce keyif alın. Beşiktaşlı olmanız ve anladığım kadarıyla Türkiye’nin en iyi üniversitesinde olmanız sizler için bir şans. Bunu iyi değerlendirin!
12
Erdem Dönmezçelik
OdtülüKartallar kurucu ve daimi üyesi
S
evgili Odtülükartallar; 2001 yılında kurulan ve Beşiktaş sevgisini paylaşmamızı kolaylaştıran bu güzel topluluğun bugüne kadar aralıksız organizasyonlarına devam etmesi, beni inanılmaz mutlu ediyor. Birçok dernek veya topluluk bu başarıyı yakalayamadı. Bu başarıdaki en önemli etken örgüt yapısı ve eskiden beri süregelen tutumumuzdur. Odtülükartallar takımın iyi gününde kötü gününde hep yanında olmuş hiç kimseyle bilet pazarlığına girmemiştir. Organizasyonlarında para kazanma kaygısı olmamıştır. Maddi beklenti hep bir yardım kuruluşu için olmuş asla kimsenin de borazanı olmamıştır. Bu çizgimizle camia içinde büyük saygınlığımızın olduğunu sizinle paylaşmak isterim. Gelelim Beşiktaş’ımıza. Süleyman Seba önderliğinde gerek duruşuyla, gerek başarılarıyla bizlere inanılmaz mutluluklar yaşatan Beşiktaş’ımız son 10 yılda özünden koptu. İtiraf etmek lazım renkli rakiplerimize özendi Bazı taraftarlarımız. Kuruluş yapısına ters yönde hareket etti. Buna çanak tutan da popülist yaklaşımlardı. Evet, ben de çok istedim Beşiktaş’ta yıldızlar göreyim ama biz bu yıldızlar yönetemedik yazık ki. Büyük paralar vererek takımlar kurduk ama gerek yöneticiler gerekse teknik patronlar devamlılık sağlayamadı. Bu başarısızlıkların temel nedenlerinden ilk sıranın Yıldırım Demirören
olduğu aşikârdır ancak ben erozyonun Serdar Bilgili döneminde başladığını düşünüyorum. Beşiktaş’ımız için şu günlerde çok önemli gelişmeler inşallah olacak. Olası bir direk şampiyonlar ligine gidiş bizim için maddi açıdan büyük kazanç olacak. Stadımızın bitmesiyle tekrar Sadece maddi olarak değil manevi olarak da geri döneceğiz. Zor günler geçirdiğimiz bir gerçek. Hakemler eskiden de bize bu tutumdaydı. Hakeme rağmen kazanırdık. Bunda bir değişiklik yok. Camiamızda önemli iki unsur var bence birincisi sabır. Sabırla stadımız için her türlü fedakârlığı yapmalıyız. İkincisi ise kongre üyeliği. İmkânı olan, özellikle iş hayatına başlamış değerli arkadaşlarımdan ricam kulübe üye olmaları. Bu sayede seçme seçilme hakkı elde edip kulüpte söz sahibi olmamız Beşiktaş’ın geleceği açısından çok kıymetli. 2003 yılından beri katıldığım kongrelerdeki gözlemlerim bunu gerektiriyor. Ne yazık ki Beşiktaş içinde Beşiktaş’tan çok kendilerini düşünen gruplar var ve bunların sayısı hiç az değil. Bu yüzden haydi kartallar zamanla daha çok Odtülükartal kongre üyesi olsun. İmzalarınız ben ve Orhan amcanızdan. Son olarak mevcut yönetim ve teknik kadroya değinmek istiyorum. Sayın Fikret Orman’ı bazı konular
13
da çok eleştirsem de şu dönemde desteği gerçekten hak ediyor. İşin ilginç tarafı onunla ilgili garip garip haberler yaptıranlar kongrede yarıştığı kişiler değil. Lütfen Orhan Yıldırım ve Vatan gazetesi kaynaklı haberleri çok ciddiye almayalım. İstikrar için devamlılık şarttır. Önder Özen’in söylediği kadarıyla da bir sistem kurulmaya çalışılıyor. Bize düşen yapıcı eleştirilerle bu sistemin kurulmasına destek olmak. Artık her sene başka bir antrenör beklentisi olmamalı. Bu sistem oturana kadar sabırla destek olmalıyız. Okuldaki kartallara final döneminde Mezunlara da iş yaşantılarında başarılar diliyorum. Tutumuyla duruşuyla, organizasyonlarıyla yaşasın OdtülüKartallar!
Erdem abi, kardeşi Emre ve yanından hiç ayırmadığı OdtülüKartallar atkısı.
TaylanKarpuzcu
Muratcan Güler 25 Mart 1980 İstanbul doğumlu olan Muratcan, eski milli basketbolcu Necati Güler’in büyük oğludur. Kariyerine İTÜ’de başlamış daha sonra 1999’da Beşiktaş’a transfer olmuştur. Kariyerinin bireysel olarak en büyük atılımını Beşiktaş’a transfer olduğu bu ilk dönemde gerçekleştirmiştir. 2001’de Ülkerspor’a transfer olmuş, burada istediği başarıyı yakalayamamış ve forma şansı bulamadığı için Galatasaray’a kiralık yollanmış, sonraki sezon tekrar Ülkerspor’a dönmüştür. Buradan sonra sırasıyla Pınar Karşıyaka ve Türk Telekom formaları giymiş, 2008-2009 sezonunda ise tekrardan Beşiktaş formasına dönmüştür. Lakin bu dönüş de uzun sürmemiş, 2010-2011 sezonunda takımdan Sinan(solda) ve ayrılmıştır. Antalya Muratcan kardeşler BB ve Türk karşı karşıya... Telekom’da birer sezon daha oynadıktan sonra 2012-2013 sezonunda Beşiktaş’a transfer olmuştur. Bu sezondan beri Beşiktaş forması giymektedir. Muratcan Güler Türkiye basketbol liginde pek çok takımda forma giymiştir ancak Beşiktaş her zaman için onun yuvası olmuştur. Beşiktaş Basketbol şubesinin yeni bir yapılanmaya gittiği 2013-2014
sezonunda bir önceki sezondan takımda kalan tek oyuncu olması ve bu sezon için kaptanlık görevinin ona verilmesi bunun en büyük göstergesidir. Muratcan Güler’in nasıl bir oyuncu olduğunu anlamak için ise sadece istatistiklere bakmak yeterli değildir çünkü onun oyununun büyük bir kısmını takımdaki görünmeyen işleri yapmak kapsar. Hangi pozisyonda oynadığını da tam olarak kestirmek pek mümkün değildir. Bana kalırsa 1.5 numara derdim ama Muratcan’ın pozisyonu için kullanılan terim genellikle off-guard ya da takımın resmi internet sitesinde de belirtildiği gibi guard-forvet. Bu duruma yol açan temel etmen ise gelişim yıllarında guard olmak için uzun olması dolayısıyla bu pozisyonda oynamaması ve dolayısıyla tam olarak bir guard fundementalına sahip olmamasıdır. Fakat bu eksiklerini savunması ve atletik özellikleri ile kapatmıştır. 1.5 numara olmanın verdiği avantajla rakibin 1 ve 2 numaralarını rahatlıkla savunabilir, eğer ihtiyaç duyulursa 3 numarasını bile durdurabilir. Daha önce belirttiğim görünmez işlerden biri budur. Basketbolda hücum savunmadan başlar ve amaç kolay sayı bulabilmektir. Kolay sayı bulmanın yolu ise genelde hızlı hücumlardır. Hızlı hücumları başlatmak için ya temiz ve net bir savunma ribaundu almanız gerekir ya da top çalmanız. Muratcan Güler’in belki de en büyük özelliği bu koşulların ikisine de doğrudan etki edebilmesidir. Maçın kırılma anlarında çalınacak bir top ve ardından gelen kolay bir sayı takımı kesinlikle havaya sokar. Görünmez işlerden bir diğeri ise budur; Muratcan ise ister sahanın bir ucunda ribaund alarak hızlı hücumu başlatsın, ister rakipten top çalsın ya da rakibi hataya sürükleyecek bir savunma yapsın, bu
14
durumda direk pay sahibi olabilecek bir oyuncudur. Bunun da ötesinde, takımın sahada bir karakter ortaya koyabilmesi için bu özellikteki lider oyunculara ihityaç vardır. Oyunun kırılma anlarında takımı ateşleyebilecek oyuncuların başında gelir Muratcan. Bütün bunları yaparken de yüz ifadesi çok az değişir, çoğu zaman aşırı bir reaksiyon göremezsiniz Muratcan’dan. Bu şekilde maçın her anında sakin kalışıyla her zaman Tim Duncan’ı hatırlatmıştır bana; skor ne olursa olsun doğru basketbol oynamaya çalışan bir adam. Necati Güler’in Oğlu Hakkındaki Yoru
mu:
Her zaman çocukluğundan beri takımı sürükleyen lider ruhu olan bir isimdi. Ağırbaşlı oturaklı bir çocuktu basketbolu ön plana çıktığından beri de hep grubunun lideri olmuştur. Teknik Üniversite altyapısında oynarken bile yaşı diğerlerinden küçük olsa da kaptandı. Tarz olarak farklı bir görünüm verebilir ama saha dışında da saha içinde de son derece ağırbaşlı bir isimdir. Kavgacı bir ruhu yoktur ve Beşiktaş’a son derece uygun bir isimdir. Çocukluğunda ilk tuttuğu takımda Beşiktaş’tı annesi de Beşiktaş’ta basketbol oynamıştı. İTÜ’de basketbola başlamış olsa da ilk adımını attığı andan itibaren camiaya kendini sevdirdi ve oraya gönülden bir bağ oluşturdu. Bugün sahada ortaya koyduklarının ise benden geçtiğini söylemem şaşırtıcı gelmeyecektir fakat Beşiktaş’ın ona onun da Beşiktaş’a kattıkları onun ne kadar büyük karakterli bir oyuncu olduğunun göstergesidir. Oğlum Beşiktaş basketbol takımının kaptanı olduğu için gurur duyuyorum.
ALTIN YAPI Kulübe faydadan çok zarar vereceği sonradan farkedilecek yıldız futbolcu transferleri, değişen Beşiktaş taraftarını mutlu eden hamlelerdi. Fakat Beşiktaş taraftarına ne olmuştu da bu değişim gerçekleşmişti? Yalnızca globalleşen dünyamız mı buna sebep olmuştu? Benim gözümde çok önemli bir sebep daha vardı. Semt çocuklarının kaybolan umutları, yıkılan hayalleriydi en büyük sebeplerden biri. 2007-2008 sezonunda Beşiktaş’ın bahçesinde filizlenen 3 genç vardı. Beşiktaş’a gönül veren herkesin kafasında aynı soru dönüyordu. “Acaba Seba dönemi gibi olabilir miyiz?” Kimdi peki bu 3 genç? İlki Beşiktaş altyapısının genç stoperi İbrahim Kaş’tı. İkincisi sol kanadın etkili ismi Serdar Özkan’dı. Üçüncüsü ise Beşiktaş A2 takımının gol makinası, büyük yetenek, ligin henüz 3. Haftası Gaziantepspor’u 90+5 ‘inci dakikada attığı golle yıkan Batuhan Karadeniz’di. Bu üç altın ile birlikte taraftarın sevgilisi genç golcü Bobo, gelecek vaat eden sağ bek Serdar Kurtuluş, defansın belkemiği İbrahim
OzanKILIÇKAP Toraman’ın takımda bulunması bu sorunun kafalarda dönmesini haklı kılıyordu. Beşiktaş o sezonu iki takım ile aynı puanı toplayarak şampiyonluğun 6 puan uzağında 3. Sırada bitirdi. Fakat o dönem Beşiktaş’ın başkanlık koltuğunda Seba’nın Milne’ye yaptığını yapabilecek kapasitede biri yoktu. Ertesi sezon Beşiktaş ligde şampiyonluk ipini göğüsleyecekti. Kazanılan bir şampiyonluk vardı ama kaybedilen Seba dönemini yeniden yaşayabilme umuduydu.
futbolcular, kurulmak istenen tesisler… Belki diyorum içimden belki bu sefer Süleyman Seba dönemi gibi bir dönem yaşayabiliriz yakın gelecekte. Belki kendi altın çocuklarımızla şampiyonluklar görebiliriz. Yeni Metin - Ali - Feyyazların isimle-
“Beşiktaş’ın mafyası” Metin - Ali - Feyyaz. O dönem gazetelerde bu tabirle çokça yer alırlardı. O üç yetenek ise sonradan savruldu ve kayboldu. Ben son dönemde Fikret Orman’ın Önder Özen ve Slaven Bilic ile beraber uyguladığı politikayı destekleme taraftarıyım. Altyapı hamleleri, yapılan yatırımlar, transfer edilen genç 15
rini haykırabiliriz statta…
ÖNDER ÖZEN
2
ODTÜ’deydi
Derbile
Fenerbahçe ve Galatasaray gibi takım kadroları onlar kadar harcama yapılmadan kurulabilir. Gala kad tasaray ro iç in g maçınd elm G edil a 80.00 er. İ ge öre deol 0 taraft ikç zm ve i ojiy ar bi e ge ile ek lk ldileze ve riy old gel r. le u. diğ gö D im r ü ah d şü a s e i p z on lk em ra işim in Tü a i iy rk nt ile iye ren şti ’ni m rm n ö an ek nd sa üz e g hal er ele ar e a n ın nl b o ı aş ta tık n . -
Nisan’da Beşiktaş’ımızın Futbol Genel Direktörü Önder Özen’i MM25 amfisinde ağırladık. ODTÜ’ye gelmenin büyük bir gurur olduğunu söyleyen Özen, kendisine yönelttiğimiz soruları içtenlikle yanıtladı. İşte bu muhteşem panelden satır başları...
sla aa m il a
ri depas
manda kazanm a k da h kolaydıra .
be Bir ni gü ko n B vm eş as ikt ın aş Bize B eş lar. B’tan olac ikt e ay ak d kural k edin itabı aş’ n i rıl di. P nda tan sti m lanl 14-1 taz fa e am g arım 5 se m dey er uygu ızı bu zonun in im ek lana siste da y at . irs cak. me aban alm As e Am göre cı sı nırı a ba k am la u r na k duk 5+0 . alırs . Gel +3 ş e a se e k c l e i rbes k sez nde t bır on b akıl mal u ı.
eğ ed d e lit i ka ğil. c n iri e de iz bebi d m ni seb mi Ze katlık man i antren sa lk İ . ir d e n ajı. ri iki ta sebeple nlaması ve doz k lı t a k a S ası, pla uygulam İkincisi rasyon oyuncunun bir stra çalıantrenmanların eysel yaşantıs saatte v şması, özel ha a katılıp katıl ı: rejeney e düzen m li uyku. atı ve en önem aması, eklisi doğ ru OD T bü Ü yük , O um DTÜ ud ’lü ud ol ur. ma yan lar ın bu ülk ede ki e n
cre e de ç v 10 a -1 e m lki ind r. İ es ız. va ay ağ je a s ac ro od dır li p Bu lan em a. hız ön r od u iki bi un m en yon iği bil as ed te er ist üre jen ak va s re la pm ha ka ncıy ya uk ası bası ’ta oğ nr sijen u taş r s so . Okisyonun dası şik ada an ifa o kond Be e k nm k irt ızın ey ntre ükse rım a de y yuncula ruz. o cisi İkin yarak o edefliy h a oyn rmayı arttı Türkiye Kupası’nın sistemi değişmeli. Almanya Kupası’nın sistemi gibi olmalı. O şekilde daha cazip olur, sıkıntılı, ilginç maçlar ortaya çıkar.
koordir vücut kilemiş. la ç a il ı ldığ z et olumsu met’in a Muhamonunu oldukça nu nasy syo uk. a r ne urd 7 je ase k 9 93 ab de ir dat n i s b aye yi z s çok i i bim da eki kkın t u a sco h llü ü n Gö
MertYanık TürkerGöksu
16
EFSANE YAZDIN TARİHE BEŞİKTAŞ! BülentÖzalp
CerenTüretken
İlk kez görmüştüm seni. Saçının karası, teninin beyazı; Beşiktaş kadar güzeldi sanki. Sonra gözüm boynundaki damalı atkıya çarptı, demek ki sevdamız aynıydı. Düşünsene kim bilir kaç kere aynı anda güldük, aynı anda ağladık. Belki hiç haberimiz olmadan aynı fotoğraf karesinde çıkmışızdır. Belki maç biletimizdeki koltuk numaraları yan yanadır. Şayet öyleyse, söverim bu düzene; kimse koltuğuna oturmuyor diye. Belki karşılıklı tribünlerde benim “siyah”ıma “beyaz” demişsindir. Belki aynı biber gazını yemişizdir. Belki aynı bilet kuyruğunda sıra beklemişizdir. Belki maç sonrası aynı köftecide köfte yemişizdir. Belki ben çok sevmişimdir, belki sen hiç sevmemişsindir. Ben belkilerin içinde boğulurken sen geldin, gerçek olamayacak kadar güzeldin. Beşiktaş’ı sevdiğim gibi sevdim seni. Severken hiç tereddüt etmedim. Seni bana Beşiktaş getirmişti, ne zararın olabilirdi ki? Sonra gittin. Hani dakika 70’tir,
her şey çok iyi gidiyordur ama hoca birden hak etmeyen, iyi oynayan oyuncuyu alır oyundan. Biz tribünde bakakalırız ardından, niye seni çıkardı hoca diye. O oyunda olmalıydı çünkü o gitmemeliydi. O adam oyundan çıkarken hissettiğim şeyi hissettim sen giderken. Gitmemeliydin, daha çok erkendi. Daha atılacak goller vardı. Kırmızı kart değildi bu ilişkinin hak ettiği. Sen gittin ya hani, aslında hiç gelmedin ya hani; ben siyahlara büründüm şimdi, beyazım yok. Ama ne çıkar ki? Ben sevdiğimin üzmesine Beşiktaş’tan alışkındım. Buna mı alışamayacaktım? Alışamadım. Ben sensizliğe alışamadım. “Siyah”larım öksüz kaldı. Keşke böyle olmasaydı be çocuk. Keşke şimdi tek derdimiz maçı nerede izleyeceğimiz olsaydı. Sen deplasmana gidemezsin deseydin, kavga etseydik. Keşke gol olduğunda sana sarılsaydım. Keşke sen benim olsaydın da, bütün dertler senden gelseydi. 17
Senden sonra kimseye inanmadım ben. Bir kere eksik sevilmiştim, senden sonra hep o boşluğu tamamlamaya çalıştım. Ne kadar çok sevseler de yetmedi bana, bıraktığın boşluk hiç kapanmadı. Ama ne olur ki, çok da umurumda değil. Bugün Beşiktaş’ın maçı var zaten. Ne acılar var hayatta, sen de bir şey misin? Niye nefesim kesilsin ki seni düşünürken, niye boğazım düğümlensin? Ne acılar var hayatta, sen de bir şey misin? Niye ağlıyım ki saatlerce, niye sensiz yemeğin tadı olmasın? Niye fotoğraflarına saatlerce bakayım? Beşiktaş yenilince üzülürüm, takım kötüyken üzülürüm, olmadı sakat oyunculara üzülürüm. Sana üzülmem artık. Ama sevmekten de vazgeçmem. Çünkü yenilince daha sağlam bağırdığım gün doğdumsun benim sen. Havaya kalkan sol yumruğumsun. Ölüm olsa dönemeyeceğim yolumsun.
Twitter KöksalKoçak
. güncesi
T
r, sevwitter günümüzün fenomeni, artık insanlar birbiriyle oradan konuşuyo rı pek gili oluyor ya da kavga ediyor. Sporcuların da bu fenomenden kurtulmala imkan normal olmazdı tabii ki. Aslında bu durum biz sporseverlere müthiş bir ların hayatlarına veriyor. Sevdiğimiz, hayatını merak ettiğimiz o milyon dolarlık adam paylaştıkları ve bir nebze de olsa girmiş oluyoruz. İşte futbol takımımızın üyelerinin tweetleri. onların da aslında bizim gibi normal insanlar olduğunun kanıtı olan
Önder Özen’in futbola bakış açısı zaten birçok kişiden farklıdır fakat burada hayata bakış açısının da ne kadar değişik olduğunu gösteriyor.
David Alaba yakın arkadaşı Veli Kavlak ile beraber Soma’ya bir mesaj gönderiyor. Biz de ona destek veriyoruz, her yer Soma her yer karanlık.
Winner olmak spor terimleri arasında en basmakalıp ve bazen en düşünmeden söylenenidir.Onun içini doldurmak da zaten ancak Önder Özen gibi ciddi bilgi birikimine sahip biri tarafından başarılabilirdi.
Kaleci koçumuz Jose Sambade’nin doğum gününü kutlayan Cenk antrenörünün doğum günün İspanyolca kutluyor. Kalecilerimizin arasındaki dostluk ise bütün sene yüzümüzü güldüren bir durum olarak göze çarptı.
Görüntü biraz moral bozucu olabilir ama takımın belki de en çok sevilen ismi İsmail için bütün takımın nasıl seferber olduğunu o meşhur İsmail formalı gol sevincinden de hatırlayabiliriz.
İsmail’e olan sevgimiz durdurulamıyor. İşte müthiş doğum günü pastası...
18
Takıma kiralık olarak katılmış olsa bile ruhuyla mücadele eden Gökhan Töre’den TDK’ya inat bir moral tweeti. TDK ile bir türlü barışamayan gurbetçi futbolcumuz umuyoruz ki futbolunu ilerlettiği kadar Türkçe’sini de ilerletmiştir.
Olcay gerçekten de likteki bu tweetiyle Beşiktaş’lı olduğunu kanıtlar nitehepimizin gönlünü kazanıyor.
Eğer oyuncularınız bu müthiş bir takımnormal hayatlarında da birbiriyle gö çekirdeği, sade bir ruhunun göstergesi olabilir. İşte ta rüşüyorsa şekilde doğum günü kımın yerli kutluyor.
Pektemek hepimizin kalbinden geçenleri söylüyor. Mabedimize kavuşacağımız günleri 4 gözle bekliyoruz.
Şanssız oyuncumuz Holosko’nun Türkçesi’nin gayet iyi olduğunu biliyorduk; umarız kendi de iyi olur.
19
Transferini açıklayan Ömer Şişmanoğlu görünen o ki bütün parasını lüks binek araçlarına harcamış.
Filip Holosko gerçekten içimizden biri oldu ve tribünde bir gün onu da bağırırken görürsek şaşırmayız.
PANKART BülentÖzalp
İsmailEkşici
Tribün denince akla gelen ilk şeydir pankart; bestelerden, marşlardan, meşale şovlarından daha akılda kalıcıdır. Basitçe anlatacak olursak pankart budur.
20
T
araftarın takımına hissettiklerinin dışa vuruşudur çoğu zaman pankart; bazen dinlediğin bir şarkının sözü olur bu pankart bazen de yıllardır söylenen bestenin bir nakaratı. Pankartlara sığdıramayız sevgimizin ne kadar büyük olduğunu ama en azından göstermeye çalışırız. Böyle düşünen arkadaşlarımızla birlikte bir şeyler yapmaya çalıştık ki çevremizden aldığımız geri dönüşler bize bu işi ne kadar güzel yaptığımızı gösterdi. Pankart asıldıktan sonra insanların bize tepkisi kadar pankart öncesi hazırlıklar da o kadar güzeldi. İlk başta ihtiyacımız olan şey, pankarta konu olacak söz; kumaşın renginden boyanın cinsinden daha önemli olan şey. Hepimizin bir fikri vardı ama hiçbirimiz kimseye benim dediğim olsun gibi bir şeyler söylemiyordu. Birimiz bestelerde geçen bir nakaratı söyledi, birimiz daha önce yazılmış pankartlarda olan bir sözü, birimiz(ben) de dinlediği bir şarkıdan aklında kalanı söyledi; bu şarkının sözü de pankarta konu oldu zaten. Bundan sonraki aşama pankartı nasıl ve ne şekilde yazacağımızdı. Yine tasarımla ilgili herkesin bir fikri vardı ama yine kimsenin dediği olmadı. Herkesin fikri doğrultusunda tasarım yapıldı ve ortaya hepimizin olan bir şey çıktı. Zaten zor işler hallolmuştu artık, boyayı ve kumaşı da ayarladıktan sonra herkesin eline bir fırça alıp boyaması kalmıştı ve onu da en iyi şekilde hallettik. Bu pankartta OdtülüKartallar’ın yıllardır geleneği olan meşale şovunun bir parçasıydı. Ne yazacağımız belli olduğu için bu diğeri kadar zor olmamıştı. Yazı belliydi ama tasarımın yine on numara olması gerekiyordu. Yine bu işin uzmanı olan arkadaşlarımız tasarladılar bize sadece boyamak kaldı. Birimiz kumaşı aldı, birimiz boyasını, fırçasını ayarladı ve herkesin bir işin ucundan tutmasıyla ortaya böyle güzel bir şey çıktı.
Efsane Beşiktaş Pankartları 1 Hoşça kal İki Gözüm
İnönü’deki son maçta açılan bu pankart da Dewe Erol imzalıdır.
lılık
stalık Beşiktaş 2 Tedavisi Olmayan Tek Ha Zamanında İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerinin Beşiktaş maçlarında açtığı pankarttır.
3
Asla Pes Etme
Bende yeri ayrı olan bir pankarttır.
r 4 Acımız Sokağın Tavanı Kada Pankartın duayeni Dewe Erol imzalı pankart. Beşiktaş taraftarı yüreğini ve sevgisini Van’a yolladı.
Cesur Yürek Ortega
5
Fenerbahçe taraftarlarına açtırdığımız bir tribün efsanesi...
21
Pankartın ilk tasarımı
ri) n meşale... (2014 ODTÜ Bahar Şenlikle
“Tükenme”yle beraber yakılan 40’a yakı
22
ODTÜ’ye A4 kapısından girenleri kar şılayan
23
efsane pankart..
HAYKO . CEPKıİN Davulcu
Beşikaşlılığı ile tanınan müzik dünyasının aykırı çocuğu Odtülükartallar’ın sorularını cevapladı. Çok sıkışık programında çok kısa sürede sorularımızı cevaplayan ve bize son derece sıcak davranan Hayko Cepkin’e gönülden teşekkür ediyoruz. Müzik dünyamızın en kendine özgü renklerinden biri, hasta Beşiktaşlı Hayko Cepkin ve işte sorularımıza verdiği cevaplar...
24
DenizÖzdemir ÇisemAltuğ
Beşiktaş tribünündeki yeriniz biliniyor bu duruma nasıl geldiniz? Ben çocukluktan babam sayesinde Beşiktaşlıyım ve gerçekten büyük bir aşk bu. Küçükken maçlara giderdim biraz büyümeye başlayınca kanımız kaynadı ve tribün ortamına girdim. Bende müzik kulağı olduğu için bir gün açık tribünde davul verdiler elime ve bende onu çok başarılı çaldım ki her maç gelmemi istediler. Zaten fiziksel olarak çok net belli olduğum için o arkadaşı istiyorum dediğinde tribün lideri benim olduğum anlaşılıyordu. Birkaç sene tribünde davul çaldım ve hayatımın en keyifli dönemlerinden birisiydi diyebilirim. Tribünde geçirdiğiniz dönemi anlatabilir misiniz? Tabii ki. O zamanlar açık tribünde seyrediyoruz maçı. Tadı en iyi orada çıkıyor. Hele kucağında davul varsa kenarda köşede kalamıyorsun. Hemen “Gel gel gel” deyip aralarına alıyorlar. Sen de başlıyorsun ‘Dan dan dan’ diye çalmaya. Maç falan kalmıyor. 95-98 arası bu böyleydi. Sonra çok kavgalar çıktı, bir Fenerbahçe maçında davulum kırıldı, tadım kaçtı. Kapalıya geçtikten sonra anladım ki ben hiç maç seyredememişim. Etrafıma bakınca anladım, çoğunluk maçı izleyemiyor. Kimisi demirleri ısırıyor kimisi ‘Kartal gol gol gol’ diye bağırıyor. Kimisi arkaya Kucağında davul varsa kenarda köşede kalamıyorsun. Hemen kızıyor: ‘Niye bağırmıyorsunuz!’ “Gel gel gel” deyip aralarına alıyorlar. Sen de başlıyorsun ‘Dan dan Bizim coşup dan’ diye çalmaya. Maç falan kalmıyor. 95-98 arası bu böyleydi. kaçırdığımız çok gol oldu. En çok Sonra çok kavgalar çıktı, bir Fenerbahçe maçında davulum kırıldı, maça üniversite tadım kaçtı. hazırlık döneminde kurstan kaçıp takımı tutan man Kartal Gol Gol Gol gibi marşlar arkadaşlarla gittim. hayranlarından tepki almaktan çekinir baskı yaratıyor olabilir fakat çoklukla miydiniz? pozitif etki yaptıklarını düşünüyorum. Neden tribünden koptunuz? Yok, olmaz öyle şey. Ben fanatizm olarak Beşiktaş maçlarında söylenen marşlar İş güç diyebiliriz buna. Müzik bakmıyorum bu olaylara. Fenerbahçeli benim müzik kulağımı hiç rahatsız çalışmalarıma yoğunlaşınca bir anda taraftarlara denk geldiğimde onlarla etmiyor aksine beni memnun ediyor bile oradan oraya savrulmaya başladım ve fada bazı şeyler paylaşıyorum, fotoğraf diyebilirim. zla vaktim de kalmıyordu. Hala Beşiktaş çektiriyorum. Zaten bütün Türkiye maçlarına göre konserlerimi ayarbenim Beşiktaşlı olduğumu biliyor. Yani Bugüne kadar hiç Beşiktaş marşı lamaya çalışırım fakat tribünde yeterince gizli olan bir şey değil Beşiktaşlı Hayko. seslendirmeyi düşündünüz mü? bulunamıyorum. Çok özlüyorum ama Fenerbahçeli taraftar arkadaşlar bazen biz Tabiî ki düşündüm. Yapasım da var ama işte hayat şartları bana engel oluyor. fenerliyiz ama seni çok seviyoruz ağabey ben bu kadar kötü bir dönemden sonra derler mesela. O yüzden duruşumuzu o marşı yapmak istemiyorum. İlk önce Siz müziğin içinden gelen birisi bozmadan kimseyi küstürmeden böyle bazı şeyler düzelmeli sonrasında zaten olarak taraftarın desteğini yapıcı ya bir şeyi yapabilirim. marş yapılır. Geçmiş yönetimin bıraktığı da ateşleyici olduğunu düşünüyor enkaz bir ortadan kalksın insanların musunuz yoksa marşların ritmi kimi Aklınızdan çıkmayan bir maç anısı var neşeye ihtiyacı olacak işte o zaman marşı zaman takıma engel mi oluyor? mı? söyleyebiliriz. Şimdi birlik olma ve ilerO biraz oyuncunun psikolojisine bağlı. Hangi maç olduğunu hatırlamıyorum leme zamanıdır. Bana sorarsanız taraftarların müzik ama açık tribünde her zamanki gibi yeteneği son derece iyi ve son derece Böyle bir marş yaptığınız zaman diğer başarılı marşlar çıkıyor ortaya. Kimi za-
25
davulumla en O zamanın apayrı tadları vardı mesela bir şampiyonluk sonrası öndeydim. Davulu sol dizimin arabadan sarkıp tokmakla yandaki arabanın camına vurup kutlama üstünde sabitlemiş mışlığım vardır. Şimdi bunu yapmaya çalışsam durumdaydım. Bird- yapmalarını sağla en bire bir söylenti hemen bir fotoğrafını çekelim sosyal medyaya verelim olur. başladı kapalının demirleri açtılar beyler diye. Yağmur in ne kadar şanslı olduğunu düşünüyor gösterdiği mücadeleye kendimi bildim yağıyordu zaten. Kapalıya girmek isteyen ve tüm Odtülükartallar’a sevgilerimi bileli saygı duyarız. Kendini yere athızlı davransına geldi konu. Millet iletiyorum. madan mertçe mücadele eden rakip eğer koşmaya başladı tabiî ki bende koşmaya kazandıysa onu tebrik etmesini de biliriz. başladım. Demirlerden sol ayağımı içeri Türkiye’nin tartışmasız en iyi taraftar attığım gibi davul suratıma vurdu. Hem kültürüne sahibiz ve bununla gurur de öyle böyle değil İki dudağım birden duymalıyız. patladı ve kan revan içinde kaldım. Ama bir yandan da hala içeriye girmDavul çalarken nasıl bir psikolojide eye çalışıyorum. Neyse öyle ya da böyle oluyordunuz? girdik kapalıya ama kapalıdaki tribün Genelde maçların skorlarını bile fark tayfasına ayıp olmasın diye davulla en etmezdik. Bizim bir görevimiz vardı ve öne gitmedim arkada takılıyordum öyle. o görevi layığıyla yerine getirmek için Bu arada ağzımdan kanlar akıyor hala. tam konsantrasyon gerekiyordu. Ben bu Ön taraftan bir ses geldi davulcu ne konsantrasyon olayını şimdi müzikte de yapıyorsun orda gel diye. O maçtan sonra kullanıyorum. Şarkılarımın başındaki kapalı da takılmaya başladım. bağırarak yapılan giriş hep o günlerden kalma. O zamanın apayrı tadları vardı Çarşı ve Beşiktaşlılık duruşu ile ilgili mesela bir şampiyonluk sonrası arabadan söylemek istedikleriniz nelerdir? sarkıp tokmakla yandaki arabanın Çarşı’nın mottosu bence kendini çok iyi camına vurup kutlama yapmalarını anlatıyor. Çarşı her şeye karşı! Onların sağlamışlığım vardır. Şimdi bunu yapmaüstlendiği bir misyon var ve bu misyonu ya çalışsam hemen bir fotoğrafını çekelim layığıyla yerine getiriyorlar. Kimi zasosyal medyaya verelim olur. man siyasi oldukları için eleştiriliyorlar ama günümüzde ki imkânlarla herkes ODTÜ ile ilgili bir şeyler söylemek ister siyasetçi ve herkes bu konularda yomisiniz? rum yapıyor. Yani bu kadar adamın bir ODTÜ çocukluğumdan beri merak araya geldiği bir topluluğun apolitik Hayko ve yeğeni Nadin ettiğim çok özel bir okul. Keşke fırsatım olmasını bekliyorlarsa çok yanılıyorlar. olsaydı da burada okuyabilseydim. Bu Beşiktaşlılık duruşuna gelirse samuhalif yapısı benim müzik anlayışıma hada rakibe saygı duymak bizim külda hayat görüşüme de çok uyuyor. Sizlertürümüzde var. İnsanların emeğine
26
27
Dünyanın en güzel yeri...
1
990 yılında Ankara’da kurulan Anadolu Beşiktaşlılar Derneği, Türkiye’nin en büyük taraftar derneğidir.
Beşiktaş JK Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Fikret Orman’ın
Derneğin amacı; Beşiktaş JK’nın varoluşuna ve yarattığı kurumsal değerlere bağlı kalarak, başta Türk sporu ve spor camiası olmak üzere toplumun eğitimi ve gelişimini sağlamada öncü olmaktır. Anadolu Beşiktaşlılar Derneği’nin üye sayısı özellikle son 2 sene içinde rekor sayıda artmış ve 850 üyeyi aşmıştır. Diğer yandan Beşiktaş Aidiyet Projeleri Komitesi’nin yaptığı özendirme çalışmaları netice vermiş ve birçok Dernek Üyesi de Beşiktaş JK Genel Kurul Üyesi olmuştur Dernek Başkanlığını Yücel Biçer yapmakta iken Dernek 2. Başkanı Kemal Erdoğan, Genel Sekreteri ise Salih Ünver’dir. Dernek Yönetim Kurulu Üyelerinin başkanlığında kurulan 10 komite üyelerin de katılımı ile önceden planlanmış program ve aktiviteleri hayata geçirmektedir. Anadolu Beşiktaşlılar Derneği AB uyum ve Projeler Komitesi İçişleri Bakanlığı onaylı ’’Genç Taraftarların Şiddetin Önlenmesi Konusunda Eğitilmesi’’ konulu proje çalışması ile ilgili ’’Sporda Şiddet ve Çözüm Yolları’’ panelini Ramada Plaza Ankara’da gerçekleştirmiştir.
katıldığı panelde, Prof. Dr. Berna Arda, Zeki Çol ve moderatör Levent Özçelik diğer konuklar olmuştur. Birçok Devlet adamı, bürokrat, spor medyası çalışanları, üye ve taraftarın katıldığı panel günlerce ulusal medya ve basında konu olmuş, büyük ses getirmiştir. Lösemili Çocuklar Vakfı LÖSEV, Serçev, TSK Mehmetçik Vakfı ile kurulan yakın işbirliği ve yardım faaliyetleri dernek bünyesinde devam etmektedir. Bu kapsamda yapılan organizasyonlardan üyeler sürekli bilgilendirilmekte. Dernek 28
Sosyal Medya ve İnternet Sayfaları gönül bağı kurulan bu dernekler için sık sık kullanılmaktadır.
Anadolu Beşiktaşlılar Derneği, bünyesinde Paraşüt Takımı bulunduran tek taraftar derneğidir. Anadolu Beşiktaşlılar Derneği Havacılık Kulübü Paraşüt Takımı her sene profesyonel olarak müsabakalar katılmakta, aldığı kupa ve madalyalar ile Beşiktaş’ın şanlı bayrağını göklerde dalgalandırmaktadır. Havacılık Kulübü Türk Hava Kurumu ve Lösev ile ortaklaşa her dönem ‘‘Model Uçak Kursu’’ etkinlikleri düzenleyerek derneğin Sosyal Fayda misyonuna katkı vermektedir. Anadolu Beşiktaş Spor Kulübü Voleybol Bayan Takımları ise A, Yıldız ve Genç kategorilerinde mücadele etmektedir. Dernek A takımı; 20122013 Voleybol sezonunda grup maçlarında Ankara Şampiyonu olarak büyük bir başarıya imza atmıştır. Daha sonra deplasmanlı bölgesel lig final grupları maçlarını Karabük ilinde oynayan şampiyon takım Türkiye ikinciliği derecesi ile Ankara’ya dönmüştür. Dernek bünyesinde bulunan Anadolu Beşiktaşlılar Spor Kulübü Voleybol Spor Okulları da çalışmalarına iki salonda devam
etmektedir. Batıkent Spor Salonunda kurslara devam eden çocuklardan 3 tanesi LÖSEV Köyü Okulu’ndan derslere katılmaktadır. Çocuklar okuldaki öğretmenlerinin tavsiyesi ve doktor raporuyla Spor Okuluna katılmışlardır. Anadolu Beşiktaşlılar Derneği için, en önemli gurur kaynağı olayların başında Beşiktaş JK Briç Takımını temsil etmesi gelmektedir. Kulüplerarası Türkiye Briç Şampiyonalarında, Dernek Eski Başkanlarımızdan Sayın ARKAN TÜNAY kaptanlığında defalarca Beşiktaş’ımızın Şanlı Arması ile müsabakalara katılan Briç Takımı birçok başarıya imza atmıştır. 29
Dernek Resmi İnternet Sitesi anadolubjk.net sadece Dernek Üyelerinin değil tüm Beşiktaşlıların buluşma adresi olmuş, Dernek facebook, twitter, instagram, youtube ve diğer Sosyal Medya Hesapları rekor sayıda paylaşımlar yaparak farkını ortaya koymuştur. Anadolu Beşiktaşlılar Derneği, üyelerinden aldığı güç ile varoluş sebebi olan Beşiktaş’ımıza faydalı olma adına çalışmalarına devam ediyor.
.
İInönü’de Son Tango
30
H
iç gitmedim İnönü’ye. Hiç nasip olmadı. Ama hep takip ettim Beşiktaş’ı çocukluğum ve gençliğim boyunca. Kara sevdaya ben de tutuldum. Görmediğim bir yer yıkılırken bu kadar üzüleceğimi hiç tahmin etmezdim. Keşke bir kez görebilme şansım olsaydı... 31 SEÇKİN KARTAL inönüyeveda.net’ten alıntıdır.
Maç Yazısı
. . . . Son Derbinin Hikâyesi TunahanÖzdemir
Mart’ın 3’üydü, hava keskindi her zamanki gibi ama üstümüzde bizi iliklerimize kadar ısıtan siyah beyaz atkılarımız ve formalarımız vardı... 32
B
ölünmüştü yine uykular Beşiktaş’ımız için, basit bir maç değildi bu akşamki. Rakibin Fenerbahçe olması bir yana o dillere destan zaferlerin yaşandığı, unutulmaz gollerin atıldığı, sadece Beşiktaş’ın değil diğer takımlar için bile anlamı çok fazla olan İnönü Stadı’nın son derbisiydi. Hepimiz biliyorduk bu bir maç ya da bir derbi değildi sadece, bu siyah beyaz bir bayramdı. Her zamanki gibiydi yolculuğumuz, besteler marşlar bağıra bağıra söyleniyor, boğazlar akşam için hazırlanıyordu. Semte vardığımızda durum bizim otobüsten farklı değildi. Görebildiğiniz her yer sadece siyah ve beyazdı. Karınlar zil çalıyordu tabi, bu yüzden önce karınlar doyuruldu, sonrada aldık biralarımızı elimize doğru iskeleye. Beşiktaş, belki de bizlerin gözünde Türkiye’nin en güzel yeri hatta Dünya’nın. Havasına, denizine âşık olan bizler için en güzel yer. Sonuçta ne demiştik en başında “Semt bizim aşk bizim”. Maç saati yaklaştıkça ortam daha da kalabalık olmaya, tezahüratlar daha
33
da yüksek sesle söylenmeye ve meşaleler yanmaya başlamıştı. Şövalye ruhlu semt çocukları artık hazırdı mabetlerine yürümeye. Bizi İnönü’ye yaklaştıran her adımda yükseldi sesimiz, adımlarımız yeri titretiyordu sanki. Akbabalar gibi kenarda köşede bekleyen tomalara, çevik kuvvetlere inat yere öyle bir vurduk ki ayaklarımızı herkes anladı Beşiktaş çıktı yola, geliyor. Arandık tarandık, biletlerimizi okuttuk ve sonunda geçtik turnikelerden. Merdivenlerden çıkarken yeni açığa ilk olarak stadın ışıkları alır gözünüzü ki yine öyle oldu, sonrasında da tüm güzelliği ile Şeref Bey. BeşiktAŞK diyoruz ya işte burası da aşkımızın yuvasıydı, Beşiktaş’ın kalbi İnönü Stadı. Takımdan önce başlamıştık biz akşama, ateşini yolla bana ile ısıttı DJ taraftarı önce sonrada kartal yürekli çocuklar çıktı sahaya ısınmak için. Hepsini tek tek çağırdık tribüne, bilmeliydi hepsi arkalarındaki inanmış taraftarı, bizim için savaşmalıydılar stada veda derbisinde.
Saatler gösterdiğinde 19’u tüm eller havadaydı ve herkes bağırıyordu. Ooooo 1-2-3 Beşiktaş Beşiktaş. Takım hiç iyi başlamadı maça, içimde bir anda karamsar bir hava kapladı her yanımı. Bu maçı veremezdik, sıradan bir maç değil İnönü’nün son derbisiydi ve takım havaya girememişti sanki. İşin garibi bizim besteler değildi takımı gaza getiren, Fenerbahçe’nin bulduğu gol sanki şok etkisi yaratmıştı takımımıza. Bir anda roller değişti, gerçek karakterine büründü ve kara kartal gibi akın akın geldi Beşiktaş. Sonunda bir duran top kazandık ve Manuel geçti başına. Kafayı kim vurdu, nasıl vurdu inanın göremedim ama top filelerdeydi. İşte o an her şey yeniden başlıyordu adeta, kırmızı formalılar geri dönmüştü sanki. İlk yarı bittiğinde en az futbolcular kadar yorgunduk, ama daha maç bitmemişti ve kazanmamız gereken bir 45 dakika vardı önümüzde. Neden bilmiyorum ama ikinci yarı çok daha hızlıydı ilk yarıya göre. Önce Niang çıktı sahneye, öyle döndü öyle vurdu ki kimsenin beklemediği bir pozisyonda öne geçmiştik. Sevincimiz çok sürmedi, Sow kendisinin ve takımının ikinci golünü attığında neredeyse biz hala kendi golümüzün sevincini yaşıyorduk. Karşılıklı ataklarla sürerken maç tribünde de bizler hem gergin her heyecanlıydık. Susmadık bir an için susamazdık çünkü takımı itmemiz gerekiyordu, onların gücüne güç olmalıydık buna söz vermemiş miydik en başında. Dakikalar 90+3’tü artık ve son dakika golleriyle meşhur Fenerbahçe korner kazanmıştı. Caner topu koyduğunda çeyrek daireye içimden dua ediyordum, Allah’ım bitsin, ne olur böyle bitsin. Hayal kırıklığı yaşamaktan öyle korkuyordum ki geçmedi o birkaç saniye sanki durmuştu zaman. Caner kullandıktan ve top ceza sahasından uzaklaştıktan sonra ise sadece 10 saniye sonra öyle ince bir dokundu ki Olcay. Yer, zaman ve mekân kavramının bir anda yok olduğunu düşünün, bulutların üstünden baktığınızı dünyaya. Siz buna ister şans deyin ister başka bir şey bunun adı OLCAY ŞAHAN’dı sadece.
92:40
- Caner yaptı ortayı, kafa vuruşu savunmadan geldi.. Tek top Mamadu Niang’dan... Bu kez Beşiktaş çabuk çıkma çabası içerisinde!
92:49
- Pas sağ taraf doğru... Orada Oğuzhan atağa katıldı... Dönen top Fernandes!
92:53
- Mamadu Niang aldı topu! Olcay’dan destek var! Niang! Olcay! Karşı karşıya!
92:55 - Olcay ve goooolll...!
İnönü Stadı artık sadece tarihinde yaşanmış onlarca harika maç, kahraman, konser ve organizasyonla hatırlanmayacak. Sadece Süleyman Seba’nın attığı ilk golle de değil... Beşiktaş’ın feda/veda senesinde bu statta en çok oynadığı rakibine attığı son golle de akıllara ve tarihe kazınacak. Quaresma’yla Simao’yla da değil, Olcay Şahan’la yazılacak tarihe... 34
Mehmet Demirkol
Golden sonrasını hatırlamak pek mümkün değildi zaten, Gangnam Style ile dans eden Holosko’yu mu anlatayım yoksa tanımadığım insanlarla kucaklaşıp sarıldığımı mı? Hakemin bitiş düdüğünü bile duymayan bizlerin inanması ise maçı kazandığımıza birkaç dakika aldı yalan yok. Hatıra fotoğrafları çekildi, İnönü’ye yakışan bir son derbiydi bu, heyecanı bir dakika eksik olmayan. Şimdilerde her gördüğümde bu maçın özetini televizyonda ve ya internette o heyecanı o son 10 saniyeyi hala yaşıyorum yeniden doya doya, ve o kadar mutluyum ki orada bulundum diyebilmekten. Son derbi dedim dedim durdum yazımda ama bir şeyi unuttum, BU ASLA VEDA DEĞİL…
35
Röportaj
Eski Başkanlar: Hasan Türk - Yiğit Yılmaz Kuruluştan bir sonraki nesil olarak, emekleyen topluluğu önce yürütmeyi sonra koşturmayı başardığınız söylenebilir. Bu aşamada tam olarak neler yaptınız? Tam olarak yaptığımız şey gözlemlemek, öğrenmek, örnek almak ve öğretmekti. Bu şekilde yaşıyor zaten bu özel topluluk. Topluluğu sürükleyen ekiplerini hep kendi yetiştirdi bu topluluk, bu şekilde büyüdü, ses getirdi. Bunun bir parçası olmak gerçekten bir ayrıcalık. Benim için okul, OdtülüKartallar’ın ODTÜ’süydü. Heyecan; maç otobüsündeydi, panel hazırlığındaydı, 23 Nisan yardımlarındaki çocukların parlayan gözleriydi, Seba’nın karşısında oturmak, Vedat Abi’nin esprileriydi. Emekleyen topluluğu koşturmak, okulu uzatmaktı; son FF’ine kadar da helal olsun. Çok şey öğrendim topluluğun eskilerinden, bana çok şey kattılar sağ olsunlar. Topluluğa hemen her seviyede hizmet etmeye çalıştım. Çok sağlam dostluklar kurduk ve her güzel etkinliğin tohumları da bu dostluklar ile ekildi. Biz; içimizdeki siyah-beyazı yaşatmak istedik, sesimizi Dolmabahçe’de bırakmak istedik, gücüne güç katmak istedik,
herkese nasip olmayanı doya doya yaşamak istedik… Topluluğa ısınma ve kendini topluluğa ait hissetme sürecini anlatır mısın? Hazırlıktayken yurtta gördüğüm afiş ile tanışma toplantısından haberdar oldum ve o gün oradaydım. Emre Öğütçen’in başkanlığı Burak Küçükkeçeci’ye devrettiği, benim gibi bir sürü heyecanlı Beşiktaşlının bir arada olduğu güzel bir ortam vardı. Yıl boyu geldim gittim ama genellikle katılımcı rolündeydim. Burak Başkan benim gibi yenileri önemsiyor ve etkinliklere dâhil etmek için çaba sarf ediyordu ancak bu çaba tabana yayılmamıştı. Ertesi yıl Onur Kansız’ın başkan olması ile “altyapıya” verilen önem arttı ve ben de daha çok aidiyet hissettim topluluğa. Bunu da organizasyonlarda etkin rol almamla pekiştirdim. Kansız, Eriş, Mert, Aslı, Burkay, Sahavet, Berkay, Gülbin, Volkan gibi topluluğu sırtlayan, topluluğun felsefesini yaşatan kartallarla; Doruk, Erdem, Ayhan, Hüseyin ağabeyler gibi büyüklerimle; Kıvanç, Şopar, Yusuf, Erdem, Refet, Levent, Alper, Koray, Numan gibi yeni kartallarla da bu süreçte tanıştım. Topluluğun bakış açısı, henüz ağızlarda sakıza indirgenmemiş “Beşiktaşlılık duruşu” ve yardım, panel gibi organizasyonları beni bu topluluğa kenetledi. Özellikle Kıvanç ve Yusuf ile devam edecek dostluklar kurduk ve topluluğa birlikte hizmet ettik. Bizler de bu sıcaklığı bizden sonrakilere aktarmaya çalıştık. Yiğit, Orçun, Terkul, Şükrü, Onur, Deniz, Hürkan, Ekrem, Mert, Burcu, Didem, Emirhan, Çisem, Hülya, Emil, Yasin, Nevzat ve ismi aklıma gelmeyen bir sürü kartal da ilerleyen
36
dönemde bayrağı devraldı ve taşıyor. Klasik bir sorudur ama her zaman da efsane cevaplara gebedir; unutamadığın bir anın var mı? Hangisini anlatsam bilmem ki… Bölümden çok Odtülü Kartallar anılarım var. Geçen sayılarda da değinmiştik aslında ama Trabzon maçının özellikle dönüşünü unutamam. Meteorolojinin “güzel günler göreceğiz güneşli günler” deyişine aldanıp bir gece önceden yola çıktık lakin İstanbul’un pis havası bizi bulmuştu. Gün boyu yağmur ve karla karışık yağmurun üzerimize üzerimize gelmesine bir de açık tribün faktörü eklenince iliklerimize kadar ıslanmak kaçınılmaz olmuştu. Adem Dursun sağ olsun Trabzonun tek golünde Yattara’ya yardım etmişti zaten ve moral olarak da çökmüştük. Gittiğim maçlarda İstiklal turu atmadığımız tek maç oydu; direkt Ankara yaptık. İstanbul’da çıkınca millet ıslak elbiseleri çıkarmaya başladı, yedek kıyafetlerimizin de olmadığını düşünürseniz tabi ki don atlet devam ettik yola. Arada bir şoföre “abi kusura bakma yaa” diyorduk ama kusura bakıyordu. 15 naked men… Merve isimli bir arkadaş da gelecekti ama son anda iptal ettirdi ve 15 adam zatürre olmaktan son anda kurtulmuş oldu. Olası bir polis çevirmesinde ne cevap verebileceğimizi ise hala düşünmekteyim… Senin ortaya attığın bir fikir sonrası hayat bulan; imkânsız görülen ama büyük emeklerinle gerçekleştirilen OdtülüKartallar dergi’nin 4. sayısındayız… Bu konuda neler söylemek istersin? Aslında fikir Numan Alper’den çıkmıştı ve ben zamanın başkanı olarak fikri çok beğendim, fikre sahip çıktım. Yapabileceğimize inandım çünkü geçmişte de zor görünen pek çok ilki başarmıştı bu topluluk, çünkü ilklerin takımının taraftarıydı bu topluluğun sahipleri, çünkü Beşiktaşlılığın verdiği ayrıcalığa; hüznü, sevinci, öfkeyi, şaşkınlığı, makarayı en güzel anlatma becerilerine sahipti bu topluluğun üyeleri. Her bir zerresi topluluk üyeleri
tarafından oluşturulan güzel bir çalışma oldu sonuçta. Benim için çok özel bir çalışmaydı. Devamı da geldi ve ikinci, üçüncü sayılar daha olgun ve profesyonel biçimde kartallarla buluştu. Dördüncü sayının da çok başarılı olacağından şüphem yok. OdtülüKartallar Başkanlığın sürecinde aynı zamanda UNİBJK yönetim kurulunda görevliydin. Beşiktaş’ın üniversite oluşumları hakkında neler düşünüyorsun, bizim gibi toplulukların misyonu ne olmalı? OdtülüKartallar olarak gerçekten büyük işlere imza atan bir topluluktuk ve topluluğuz. Başkanlığımdan bir önceki sene UNIBJK ile ilişkilerimiz daha güçlü hale gelmeye başladı. Bu hem Orhan Başkan ve ekibinin (başta Eren Güçarslan) hem de bizim bakış açımız neticesinde olmuştu. Maçlara gide gele bir aile oluşumu başlamıştı. Eren Güçarslan’ın UNIBJK Başkanı olduğu dönemde de ilişkiler zirve yaptı. Bu dönemde Anadolu’daki üniversiteler de yönetime katılmaya başladı ve ben de okullar komitesinden sorumlu olarak yönetim kuruluna dâhil oldum. Bana göre UNIBJK’nin en çok katılımcıya, en ses getiren organizasyonlara ulaştığı zamanlardı bunlar. Birçok okulu UNIBJK bünyesine kattık ve özellikle derbi maçlarda büyük kalabalıklar ile stada yürüdük. Eski açığı çekilir kılan da bu kalabalığın coşkusuydu. Gerek pankartlar gerekse sosyal projeler ile ses getirdi UNIBJK. OdtülüKartallar da temel taşlarından oldu UNIBJK’nin. Burada benim amacım bir etkileşim yaratmaktı. Yeni topluluklara ilham vermek, yaptığımız başarılı olayları paylaşmak ve diğer okullardaki güzel yanları almaktı. İstanbul dışından Beşiktaş’ı sevmek zordur. Maç öncesi toplanmalar, birlikte stada yürümeler, futbol maçı öncesi basketbol maçına gitmeler, kitap yardımları, üniversiteleri Ankara’da ağırlayıp Ata’nın huzuruna çıkmalar… Hepsi Üniversiteli Beşiktaşlılar’ın yolundaki mihenk taşlarıydı. Beşiktaş’ın üniversite oluşumları iyi niyetle hareket eden, can oluşumlardır. Bu toplulukların misyonu Beşiktaş’ı tribünden hayata yansıtmaktır. Dürüstçe, mertçe yaşamak, taşradaki çocuğun kitabı defteri olmak, kimsesizlere sahip çıkmak, değer yaratmaktır. Kan bağışlamaktır, mirasa sahip çıkmaktır, “en centilmen takım Beşiktaş” şiarını yaşatmak, şerefli ikincilikleri yeğlemektir. Kendini Beşiktaşımıza karşı sorumlu hissetmek, fikir ve proje üretmektir. Bizler Beşiktaş’ın ve Türkiye’nin genç neferleriyiz; görevimiz Beşiktaşlılığın Şeref ’ini yaşatmak ve Hakkı’nı vermektir.
37
Sohbetimize topluluğun devamlılığında önemli bir pay sahibi olan Yiğit’le devam ediyoruz. Merhaba Yiğit Başkan, bize kendi döneminden biraz bahseder misin? Başkanlık yaptığım dönemde OdtülüKartallar gelenekleri haline gelmiş dergi, maç organizasyonları, 23 Nisan yardımı gibi olaylarımızı başarıyla yürüttük. Topluluğun 9. senesinin başları bizim için bir açıdan zor başlamıştı. Hasan Türk, Kıvanç Akkaş gibi önceki dönem başkanlarımız ve eskiler diye tabir ettiğimiz uzun yıllardır topluluğumuzda aktif olarak görev yapan arkadaşlarımız ya okullarını bitirmişlerdi ya da okullarındaki son yılları olması sebebiyle çok fazla ilgilenemiyorlardı toplulukla. Bu sebeple ilk başlarda biraz zorlansakta, yeni üyelerimizin de katkılarıyla başarılı bir sene geçirdik. Aldığım bayrağı en iyi şekilde devrettiğime inanıyorum. Topluluğa ısınma ve kendini topluluğa ait hissetme sürecini anlatır mısın? Topluluğa ısınma sürecim çok çabuk gelişti aslında. Bu her zaman konuşulmuştur OdtülüKartallar’a üye olmak, ısınmak ve kendini ait hissetmek için bir tek şart, aranan nitelik vardır; o da Beşiktaşlı olmaktır. Bu sayede Odtü’ye gelişimin 4. gününde toplulukta ilk toplantıma katılmıştım. İlk dönem kişisel sebeplerden ötürü çok fazla organizasyonlarda bulunamasamda bunu kendimde hep bir eksiklik olarak gördüm. Odtü’deki ilk yılımın ikinci döneminin başlamasıyla tüm toplantılara ve organizasyonlara katılmaya başladım. Kısa süre sonra fark ettim ki arkadaş çevrem de yavaş yavaş oradaki insanlardan, topluluk üyelerinden olmaya başlamıştı. Zaten devamı da çorap söküğü gibi geldi. Beraber oldukça o kardeşliği hissettikçe de kendimi oraya ait hissetmeye başladım. Zaten aynı marşları söylediğin insanlarla bunu hissetmemek imkansızdır bence.
Saat 05.00 suları.. OdtülüKartallar bilet kuyruğunda...
Klasik bir sorudur ama her zaman da efsane cevaplara gebedir; unutamadığın bir anın var mı? Topluluktan ayrılalı yaklaşık 3 sene oldu ve bu geçen sürede geçmişe dair özlediğim, hasretini çektiğim şeylerin büyük kısmını toplulukla ilgili anılarım , orada yaşadıklarım oluşturuyor. Bu sebeple geriye dönüp düşününce sayabileceğim o kadar çok fazla anım var ki… Kolay değil koskoca 4 yılımın neredeyse hergününü topluluk için bir şeyler düşünerek ya da yaparak geçirdim. Ama bu soruya da böyle kaçamak bir cevap verilmez tabi bir şey anlatmak lazım. Bu anlatacağım olay içlerinden en komiği ya da en güzeli değil belki ama birçok arkadaşımın da hatırlayabileceği ve gerçekten de anlamlı bir anı. Hani marşımızda da söylüyoruz ya “geceleri uyumadan sabahlar ettik” diye, işte bunu gerçekten yaşadığımız bir gün. Düşündüğüm zaman Beşiktaş için gerçekten uyumayıp sabahlar ettiğim bunun dışında bir gün yok.(deplasmanlardan dönüş yolculuklarını saymazsak tabi). Çifte kupalı şampiyonluğumuzda, topluluk arkadaşlarımla beraber bizim evde toplanmıştık. Sayıyı tam hatırlamıyorum ama 15 kişiden fazlaydık sanırım. İçkiler alındı, king, batak masaları hazırlandı, muhabbet harlandı. Cebimizde 45 kişinin bilet parası gece saatlerini beklemeye başladık. Gece 3-4 gibi Kızılaydaki Biletix gişesi önüne gidecek, kuyrukta sabahlayacak ve biletlerimizi alacaktık. Nitekim öyle de yaptık. O gece dönen muhabbetleri, Mustafa Denizli ve öğrencilerine, armamıza olan aşkımızı, ve mabedimizdeki maçı izlyebilmek için kuyrukta sabahlamamızı cidden hala unutamıyorum. Bilmem yer olur mu ama bir anımı daha paylaşmak istiyorum. Belki benden önce de yapılıyordur bilemem ama maçları izlediğimiz mekanlarda gollerden sonra anons yapardım hep, benle beraber toplulukta vakit geçirmiş herkes bunu bilir. Gollerden sonra 2-3 saniye bekler
38
boğazımı patlatırcasına gol atan futbolcumuzun ismini haykırıdım(anononsun yarısından sesimin tamamen gidip bi 5-10 dakika konusamadığımı bile hatırlarım). Topluluktaki ikinci senemde Fenerbahçe maçında Bobo ilk dakikalarda bir gol atmıştı, ben de tam kendimi hazırlamaktaydım anons için nasıl olsa benden başka anons yapan biri olmuyordu. Tam bağıracakken arkadan başka birinin bağırdığını fark ettim, derbilerde çok kalabalık olduğumuz için kimin yaptığını da göremedim. Devre arasında anonsu yapan kişinin Berk Öksüz olduğunu öğrendim. Bu ne kadar önemsiz bir detay olsa da benim aklımda yer etmişti. Aradan 2 sene geçmiş maç izlediğimiz yer değişmişti. Topluluk başkanlığını yürüttüğüm için çok fazla anons da yapmıyordum. Çifte kupalı şampiyon olduğumuz yıl şampiyonluğu geldiği Denizli maçında Toraman’ın attığı gol sonrası bir anda arkadan Berk Öksüz bağıracakmış gibi hissettim. Olayın üzerinden 2 yıl geçmişti tamamen alakasız bir zamandı, ama sırf bu hissimden dolayı ve anonsları artık yapmamama rağmen o normalde beklediğim 2-3 saniyeyi bile beklemeden anonsu yaptım. Sonra da arkama döndüm ama çok uzun zamandır olmadığı gibi Berk maçı izlediğimiz yerde bile yoktu. Tabi şampiyonluk maçındayız o olay hemen aklımdan silindi. Ama bir hafta sonra duyduğumuz olay bizi ve özellikle beni derinden etkilemişti. Berk Öksüz hastaymış ve şamiyonluk maçının sonucunu öğrendikten sonra vefat etmiş. Bu da sanırım haytım boyunca unutamayacağım bir anı. Bu vesileyle de Berk Öksüz kardeşime tekrar Allah’tan rahmet diliyorum.
Aklına hep ilginç fikirler gelir ama hiç biri toplantılarda kabul görmezdi. Bu konuda neler söylemek istersin? Bu ilginç fikir olayı Hasan Türk Başkan zamanından kalma bir geyik. Şaka bir yana çok fazla düşündüğüm için aklıma toplulukla ilgili yapılması imkansız ya da yapılabilir çok fazla fikir, proje gelirdi. Birçoğunu gerçekleştirdik aslında ama tabi yapamadıklarımız da var. İçimde ukde kalan denemez belki ama OdtülüKartallar ın en sağlam üniversiteli Beşiktaşlı toplulukların başında geldiği aşikar. Bu sebeple adımızı daha çok duyurmak adına bir şeyler düşünürdüm sürekli. Yaptığımız 23 Nisan yardım organizasyonlarını tüm ülkeye duyurup, OdtülüKartallar önderliğinde gerçekleşecek ve çok geniş kitlelere yayılacak bir yardım için bir şeyler yapılabilirdi belki ama bunun da bazı yasal zorunlulukları var tabiki. Bir de topluluğumuzu ODTÜ’nün resmi toplulukları arasına sokmak, resmiyet kazandırmak için birkaç çalışmam olmuştu ama bunu gerçekleştiremedik. Sanırım en çok bunu yapamadığım için üzgünüm.
39
TerkulÇetinkaya & NevzatHuruzoğlu
İnönü ahalisi 2000 - 2001 sezonunda tanıştı onunla. Şimdilerde meşhur Antep furyasının Ayhan’dan sonraki temsilcisiydi. Zaman geçtikçe maç boyunca önünde ileri geri koşturduğu kapalı tribünün sevgilisi olacak, o tribün onu “deli”cesine sevecekti.
İ
brahim Üzülmez üstün tekniği ya da müthiş bir sol ayağa sahip olduğu için sevilmedi. Çok forma sattırmadı. Belki stad da dolup taşmadı onun için. Ama o tribüne her zaman ilk çağrılanlardı. O sırtında taşıdığı forma için terinin son damlasına kadar
kulüpte futbol oynamaya yeni başlamıştı. Bobo’nun Beşiktaş’a transfer olduğu yaşta askerdeydi, nöbet tutuyordu. İlk kez profesyonel olduğunda 22, zirve lige Gaziantepspor formasıyla adım attığında ise 24 yaşındaydı. Sonradan takım arkadaşı, rakibi olacak herkesten geride başladı yani İbrahim bu ‘’futbolculuk’’ yarışına. Ama asla pes etmedi, tıpkı 11 yıl sol kanatta izlediğimiz bir ‘’deli’’nin yaptığı gibi. Sürekli bindirdi. Bir daha, bir daha ve bir daha. Defalarca denedi. Ve sonunda başardı. İyi ki de başardı. Başardıkları, profesyonelliği ağzından hiç düşürmeyen ama İbrahim Üzülmez’in profesyonelliği ve çalışkanlığı yanında en fazla 19 yaşındaki İbrahim’in ilk kulübü kadar profesyonel olanlar için imkansızı gerçek kılmak bile sayılabilirdi. Ama ‘’Deli İbrahim’’ bunlarla da yetinmeyecekti, yetinmedi. En büyük hayallerinden birini 26 yaşında gerçekleştirdiğinde,
Karabük yılları... İ.Üzülmez profesyonel olduğunda 22, zir ve lige adım attığında 24 yaşındaydı. savaşan askerdi. Kafasını öne eğip son çizgiye defalarca indikten sonra orta yapamamaktı onun becerisi. Ama önemli değildi. Zaten ‘’Orta yapsa Real Madrid’te oynardı’’. Ama orta yapamadığı için kendisini eleştirenlere, “sağ ayağını sadece yürümek için kullanıyor” diyenlere Ali Sami Yen’de cevap vermesini dahi bildi. Biraz Barcelona maçında rakibin sağından atıp solundan geçmek, biraz Fenerbahçe maçında sağ ayakla Fink’in füzesini hazırlamaktı İbrahim Üzülmez; çokça da aynı maçtan sonra ortayı bilinçli yapmadığını itiraf edecek kadar delikanlı olmaktı. Bizimkisi siyah beyaz bir aşk hika- yesi dedik ya... Deli İbrahim’inki ise aynı zamanda bir başarı hikayesi: İbrahim Üzülmez Muhammed Demirci’nin Beşiktaş A takımıyla ilk resmi maçına çıktığı yaşta daha sokakta arkadaşlarıyla top oynamaktaydı. Necip Uysal’ın Beşiktaş A takımında forma giymeye başladığı yaşta amatör bir
Deli İbo’nun kötü dönemleri, kötü maçları oldu. Ancak İbo hiçbir zaman kötü koşmadı, kötü mücadele etmedi. hala bu yola çıkarkenki azmi, kararlığı ve çalışkanlığıyla bir de vazgeçilmez olacaktı, oldu. Ne milyon eurolara alınan Juanfran’lara, ne de geleceğin yıldızı olarak ifade edilen İsmail Köybaşı’lara formayı vermedi. Onun hikayesi nice futbolcuların, teknik direktörlerin gelip geçtiği dönemde 11 yıl boyunca sol kanadın değişmez ismi olmaktı. Kolundaki pazubandın sorumluluğunu
40
bilerek saha içinde takımına ve arkadaşlarına sahip çıkmaktı. Takım arkadaşıyla kavga ettiği için alınan pazubandı hocası şampiyonluk gecesinde yeniden koluna taktığında yüzdeki biraz onurlu, biraz mahçup ifadeydi. Bunu da en fazla şöyle anlatabilmekti: “Mustafa hocam pazubandı koluma taktığında utancımdan ağlayamadım.!” Rakip taraftar sahaya girdiğinde, bayrağı elinden alıp üstüne yürümekti. Amatör ruhla oynayıp profesyonelce kendine bakmaktı. 36 yaşına kadar oynayıp bir elin parmağını geçecek kadar bile sakatlanmamaktı. Beşiktaşlılık mücadeleydi, Beşiktaşlılık delicesine sevmekti ya hani; Deli İbrahim’in hikayesi de aynen
böyleydi. Bu hikayeye en güzelinden bir jübile yakışırdı. Şöyle eski takımı Karabükspor’la yapılan maçta omuzlara alınarak, gözyaşlarının sel olduğu, ‘’Deli İbrahim!’’ diye bağırılarak boğazların parçalandığı bir jübile... Olmadı. Siyah beyaz hikayesi siyah bitti büyük kaptanın. İbrahim Üzülmez, taraftar üzülür! Hakkını helal et kaptan!
Künye »» Beşiktaş’la 10.5 sezon »» 391 maç »» 9 teknik direktör »» 2 Lig Şampiyonluğu »» 3 Türkiye Kupası »» 1 Türkiye Süper Kupası »» Milli Takım: 2003-2009
TOLGA ZENGİN DoğucanBakkalbaşı
Tolga hakkındaki düşüncelerimi tamamen içimden geldiği gibi dile getirebilmek dileğiyle...
B
eşiktaşımızda yıllardır süre gelen bir sorundu kaleci sorunu. Her sene alınan yeni isimler fayda etmiyor, bir türlü kalede beklenen istikrar sağlanamıyordu. Rüştü zamanında bu problem kısmen aşılmış olsa da, onun da futbola veda etmesiyle her şey yine eskiye dönmüş oluyordu. Nitekim 20122013 sezonunda yenilen 49 gol bizi vahim bir duruma sokuyor, küme düşen takımları saymazsak ligde en çok gol yiyen üçüncü takım haline getiriyordu. İşte bu durum Beşiktaş’ı ligin en gözde 3 kalecisinden biri olan Tolga Zengin’e yönelmesine yol açtı. İsmini transfer haberlerinde ilk gördüğümde çok heyecanlanmıştım. İyi kaleci olduğu herkes tarafından kabul gören, camiasında büyük saygı kazanmış bir oyuncuyu tuttuğu takımda görmek her taraftarı mutlu eder. Gel zaman git zaman, imzayı attı mı atmadı mı acaba derken en sonunda anlaşmaya varılıyor ve Tolga Trabzon’da yaptığı son konuşmasında ‘’Benimsediğim, hem de beni benimseyen bir camiaya gidiyorum. Benim gibi dik durup, haksızlığa karşı dik duran bir camiaya gidiyorum. Buradan ayrılacaksam tercihimin sadece Beşiktaş olacağını söylemiştim.’’ diyerek daha gelmeden gönüllerimizi fethediyordu. Tolga herkesin
beklediği gibi kalenin kısa sürede tek hâkimi oldu . Tam da bu zamanlarda sorulan sorulara ‘’Kale benim diye bir şey yok, ben yok, biz varız .’’ deyip mütevazılığı elden bırakmasa da gerçek gün gibi açıktı. Sezona bomba gibi giren takımın en önemli parçalarından biri olarak kalede güven veriyordu. İlerleyen haftalarda takım için işler ilk haftalarda olduğu kadar iyi gitmese de Tolga kalede hiçbir topun geçmesine izin vermiyor, gollere bir bir engel oluyor, beğeni toplamaya devam ediyor, idmanlardan arta kalan zamanlarda hasta annesini hiç yalnız bırakmıyordu. Türkiye’de futbolu takip eden çoğu kişi Tolga’nın nasıl bir kişiliği olduğunu az çok bilse de o defalarca bize gösteriyordu. Mütevazı ve kalender tavırları, maç öncesi çıkışlarda çocuklara yakınlığı, hiçbir zaman terbiyesini bozmamasıyla adeta sporcunun tanımını yapıyordu. Bir Kasımpaşa maçı öncesi kara haber gelmiş, kansere daha fazla dayanamayan Melek Anne hayata gözlerini yummuş, bu kara haber taraflı tarafsız herkesi üzmüştü. Kısa sürede küçük yaştaki taraftarların Tolga ağabeyi, büyük yaşlardaki taraftaların da kardeşi Tolga olmuş bir oyuncunun bu halini görmek çok üzücüydü açıkçası. Ama Tolga bu en acı gününde bile takımın sahada ona ihtiyacı olduğunu düşünüp tüm acısını yüreğine gömerek hafta sonu sahada yer almak istediğini belirtiyor, özverinin son sınırlarını bize gösteriyordu. 3-3’lük Fenerbahçe derbisinden sonra ‘’1 puan bizi memnun etmedi, memnun olacak bir şey yok.’’ diyerek bu takımdayken her zaman sahaya kazanmak için çıkacağını, başka bir röportajda ise ‘’Herkes futbol oynamak için para verirken ben futbol oynamak için para alıyorum.’’ diyerek oynadığı oyundan ne kadar keyif aldığını belirtiyor, futbolun sadece para için oynanan bir oyun olmadığını gösteriyordu. Tıpkı Can Yücel’in dediği gibi: Parayla klas insan olunmuyor.
Tolga bu sezon 21.hafta iti- bariyle 9 maçta kalesini gole kapadı ve Beşiktaş yediği 21 golle ligin en az gol yiyen 3 takımından biri oldu. Tolga’nın varlığında kalenin emin ellerde olduğu kesin. Takım maç içinde sallanmaya başlayınca hemen müdahale edip arkadaşlarını canlandırmaya çalışıyor, takımın kendine gelmesi için çaba harcıyor, kısacası her yerde yazılıp çizilen “Adam gibi adam Tolga Zengin” sözünü sonuna kadar hak ediyor. Takımımız Tolga Zengin’in gelişiyle sadece iyi bir futbolcu değil bir ağabey, iyi bir kaptan ve iyi bir insan kazanmış oldu. Her dönemde taraflı tarafsız herkesin sevgisini kazanmış oyuncular vardır. Tolga Zengin hiç şüphesiz bunlardan birisi. Hem futbolculuğu hem de ahlakıyla arkasından gelenlere çok iyi bir örnek oluşturduğu kesin. Sunay Akın’ın tam çın ma da Tolga için dediği gibi ‘’O kalbi yüzüne yansıyan bir adam.’’ 34 ı dığ na oy on Tolga bu sez şiktaş’ın Yolun hep açık olsun güzel adam! Be ve dı pa ka le go ini 13’ünde kales nci takımı ligin en az gol yiyen iki ibi oldu. olmasında büyük pay sah
E D R E L L E N İ M E E L KA 41
BEŞİKTAŞ
TEKNİK DİREKTÖRLERİ Sezon
Teknik Direktör
Ülke
Şampiyonlar 1957 Jozef Mesrazos 1958 Leandro Remondini 1960 Andrea Kutik 1966 Ljubisa Spajic 1967 Ljubisa Spajic 1982 Dorde Milic 1986 Branko Stankovic 1990 Gordon Milne 1991 Gordon Milne 1992 Gordon Milne 1995 Cristoph Daum 2003 Mircea Lucescu 2009 Mustafa Denizli Metin-AliFeyyaz’lı kadroyla, genç Sergen’le 3 yıl üst üse şampiyon olan Gordon Milne!
Tek yerli şampiyon, 2014 itibariyle son şampiyon Büyük Mustafa!
100. yıl şampiyonu Luce! Yıl 1982, İnönü Stadı. Dorde Milic şampiyonluğu futbolcularının omuzlarında kutluyor. 1960 “Milli Lig” şampiyonu Beşiktaş kadrosu. Andrea Kutik’in önderliğinde gelen 1960 şampiyonluğu, 2002’ye kadar Beşiktaş tarihindeki ilk resmi şampiyonluktu.
42
Tablo Ne Diyor?
19
11 yılından bu yana tam 52 farklı teknik adam kulübümüzde görev almış. Bu isimlerin 20‘si yerli, 32’si yabancı. Bugün 111 yaşında olan çınarımızın “güzel oyun” alanında faaliyet göstermeye başladığı ilk yıllarda teknik direktörü, aynı zamanda kulübümüzün kurucularından olan Şeref Bey’dir. Hayatını Beşiktaş’a adamış olan efsanemiz ilk 14 yıl boyunca komutayı kimseye bırakmamış. Şeref Bey’den sonra 1960’ların başına kadar 3 farklı ulustan (İngiltere, Macaristan, İtalya) üçer farklı yabancı teknik direktörümüz olurken aynı süreç içerisinde 7 de yerli teknik adam kulümüzde görev yapmış. Bu 7 yerli teknik adam arasında ‘’Baba’’ Hakı Yeten ve Şeref Görkey gibi efsanelerimiz de bulunmakta. Bu süreçte kulübümüzde teknik direktörlük yapan 3 İtalyan arasında bir isim dikkat çekiyor: Giuseppe Meazza. AC Milan’lılar için San Siro, İnter’liler ve geri kalan herkes için “Giuseppe Meazza” olan stadın isim babası olan İtalyan futbolu ve İnter efsanesi, kulübümüzde 1948-1949 yılları arasında görev yapmış. 1960’lı yılların başından itibaren ise futbol takımımız, aynı yıllarda futbol ekolü olarak yükselmekte olan “Yu-
85 - 86 şampiyonu Yugoslav Branko Stankovic goslavya” futbolunun etkisi altına girmiş ve 1962’den 1987’e kadarki 25 yıllık dönemde tam 6 farklı Yugoslav teknik adam Beşiktaşımızda görev almış. Beşiktaşımızda görev almış. Tito sonrası dağılıp küçük futbol ekolcükleri olarak parçalanana kadar Avrupa futbolunun en önemli güçlerinden biri olan ve “Avrupa’nın Brezilya’sı” olarak anılan Yugoslav ekolünden gelen 6 teknik adama bu yıllarda 3 farklı Avrupa ulusundan 3 ayrı teknik adam eklenmiş. Bu 25 yıllık süreçte yine 7 yerli teknik adam kulübenin patronu olmuş. 1987 yılında ise tam 35 yıl aradan sonra tekrar bir İngiliz teknik direktör; Gordon Milne 6 yıl sürdüreceği göreve gelmiş ve Serpil Hamdi Tüzün’ün altyapı devriminin en önemli ürünleri olan, Yugoslav hocaların
1995’te şampiyonluğu getiren C.Daum 2002’de de İlhan ve Tümer’le şampiyon olmak üzereydi ancak kokain sevdası el vermedi. 43
cilasından geçmiş bir nesille Beşiktaş tarihinin en parlak dönemini yaşamış. 6 yıl görevde kalan Gordon Milne, hala 19351944 yılları arasında teknik patron olan Refik Osman Top’tan beri görevinde en uzun süre kalan teknik direktör olma ünvanına sahip. Bu en parlak dönem olarak adlandırılabilecek yıllardan sonra 90’lı yılların sonunda futbol takımımız Alman ekolüne; 4 farklı dönemde 3 Alman teknik adama emanet edilirken bu dönemden günümüzde kadarki süreçte kulübümüzde, Galli, Rumen, İspanyol, Fransız, Potekizli ve Hırvat teknik adamlar da görev aldı. Fevzi’nin ayağının altından kaçan şampiyonluğu, Florquin’in kafa golüyle kaçan şampiyonluğu, Lucescu ile 100. yıl şampiyonluğunu, 101. yıl kaosunu, Bobo’nun formasından asılarak çalınan şampiyonluğu, Mustafa Denizli’yle nefes aldıran şampiyonluğu ve teknik direktör istikrarı olarak en kaotik sezonları içeren 21. yy’da ise şu ana kadar 14 teknik direktör kulübümüzde görev aldı.
Beşikyaş formasıyla en çok maça çıkmış isim olan Kaptan Rıza 2005’te kulübenin de patronu oldu.
’
FOTOGRAFLARLA ODTÜLÜ KARTALLAR
Ankara Beşiktaş’a deplasman değil!
Tanışma toplantısından
Huzurevi ziyaretimiz
Olimpiyat anısı - BJK & GS
Parkelerdeyiz
Ağaç dikme şenliği 44
Salonda Ekol, Beşiktaş Hentbol!
Pek an
lamasa
k da Bo
Orhan Amca ve Önder Özen
wling
Tavla turnuvamız Amatör branşlarda da varız!
amız
buluşm l ı s a f l e s k e Gelen
45
Fikret Orman ile görüşmemizden.
46
Gidemedim. En büyük hayalim olan, çocukluğumda yatarken düşlediğim, göremediğim evime gidemedim... Gidemesem de en büyük sevinçlerimi, en büyük hüzünlerim, yaşadım ben evimle... Mutlu iken ağlamayı öğrendim evimle... “Keşke” diyorum, ama biliyorum imkansızı istediğimi... ORHAN BABİR inonuyeveda.net’den alıntıdır.
47
O D T
zaman 3 yaşındaydım. Beşiktaş’ım beyaz formasıyla sahaya çıktığında ilk dikkatimi çeken o olmuştu, “Babaa bak Ferdinand…” Eskilerden çok şey aklımda kalmaz aslında. Ama 3 yaşımda babamla gittiğim ilk maçta Altayı 3-0 yenmiştik. Ve kalabalığa kalmayalım diye 85. dakikadan sonra çıkmıştık babamla Dolmabahçe’den. edim ya hafızam çok iyi değildir. Çok net hatırlamam geçmişi. Ama Beşiktaş’ımın maçlarını evde babamla beraber seyretmek unutulmazdı. Gündüz olurdu maçlar. Televizyonun arkasındaki perdeyi çeker evi karartırdık. Beşiktaşımın golleri aydınlatırdı bizi. ransferin son günlerinde Walsh,Wilson ve Mc donald gelmişti. Mc donald’ı pek hatırlamam. Ama Walsh’u ve Wilson’u unutmam mümkün değil. Bir fenerbahçe maçında gene babamla tv nin önünde ki yerimizi almıştık. Ve 5-1 kazandığımız o maçı video kasede kaydetmiştik. Daha sonraları o maçı kasetten kaç kere seyrettiğimi hatırlamıyorum. Ama şunu biliyorum Wilson kel kafasıyla Beşiktaş taki tek golünü fenerbahçeye atmıştı. zülürdüm, sinirlenirdim tabi ki yenildiğimiz zaman. Ama yeni yeni öğreniyordum Beşiktaşlılığı. Şampiyonluklar, kupalar değildi önemli olan. Önemli olan sadece Beşiktaş’tı gerisi teferruattı. Yıllar sonra stadda bağırırken gene hissetmiştim bu duyguyu: “Sevdim seni bir kere başkasını sevemem, Deli diyorlar bana desinler değişemem…” ig tarihinde tek namağlup şampiyon takım Beşiktaş’ımdır. Gordon Milne, Metin, Ali ,Feyyaz dönemiydi. Topluluğumuzun yaptırdığı ilk atkıda yazar bu namağlup şampiyonluk. Ama nerden aklıma gelirdi ki kendi atkımı o şampiyonluğun mimarlarından birine,Metin Tekin’e kendi elimle vereceğim. Ve kimseye de anlatamam Metin’in atkıdaki yazıyı görünce bana nasıl baktığını… niversiteye hazırlanırken, hangi meslek istiyorsun diye soranlara: “Bölüm önemli değil, yeterki İstanbul olsun” deyip durdum. Fakat bir şekilde aklıma girdiler tercihlere Odtü de yazdım. Sonrası malum, Odtü İnşaat Mühendisliği ve meşhur 8. Yurt macerası. Yurtta bir gün afişi gördüm: “Ankaragücü maçına gidiyoruz”. Hemen aradım ve sunshine de buluşup Ankara’daki ilk maçıma gittim toplulukla. artalları bulmuştum okulda. Maçtan sonra toplantıya da çağırıldık. Birkaç arkadaş çekinerek gittik, İnşaat mühendisliğinde yapılan toplantıya. Çok farklı karakterde insan vardı ama en büyük ortak yanımız Beşiktaş aşkıydı. Maçlara, toplantılara git gel kaynaştık. En iyi arkadaşlarımı bu topluluktan buldum ben. slında Odtü’ de bir sürü topluluk var. Ve hazırlık dönemimde bir çoğunun tanışma toplantısına gittim. Diğer arkadaşlarımı bilemem ama ben Odtülükartalları bulduktan sonra başka topluluklara devam etmedim hiç. Siyahıyla Beyazıyla , sevinciyle üzüntüsüyle uzun zaman geçirdim toplulukta. Aslında kelimelerle anlatılcak şeyler değil, yaşanması lazım bunların,mesela; ıza Çalımbay teknik direktörümüz. Ve ben o sene başkanlık görevini yürütmekteyim. Maçları Çatı’da izliyoruz. Derbilerde çok kalabalık oluyor. Pancu’nun kaleye geçtiği ve 4-3 yendiğimiz maç. Diyorum ya ben şimdi o anı yazamıyorum arkadaş! Sadece şu lafımı hatırlıyorum Çatı’dan çıkarken: “Oğlum, rüya görmüyoruz dimi?” opluluk çok var demiştim Odtü’de. Kimileride başarılı yararlı organizasyonlar yapmaktadır. Ama ben şundan eminim. Bunların bir çoğu bizi çok fena kıskanmıştır. Üye sayımız başarıya göre değişir. Ama kemik bir kadro vardır her sene ve ellerinden geleni yaparlar. Ve en orjinaller bizim topluluktan çıkar. Bu da Beşiktaş taraftarı olduğumuzun en büyük kanıtıdır bence. şık olmak lazımdır Beşiktaş’a . Gönül işidir bu toplulukta yer almak. İlk girdiğim günden bu yana söylenir hep,”Gönül işidir!”. Çünkü yeri gelir zamanından verirsin yeri gelir parandan verirsin yeri gelir derslerinden cayarsın Beşiktaş için. Ticari bir topluluk değildir bu. Aksine cebinden gider. Ama kazandıklarımız hiçbirşeyle kıyaslanamaz. isede okuyan çocuklar bir gün gelir Odtü’yü kazanır. Ve şöyle derler: “Abi ben liseden beri takip ediyorum sizi, hep aklımda Odtülükartallara gelmek vardı”. “Nasıl üye olacağız? Maçlara gideceğiz mi? O atkıdan, tişörtten var mı?” Kimi Odtülükartallar ürünü için gelir. Kimi panellere söyleşilere katılır. Kimi de beraber maç seyretmek için uğrar topluluğa.Hepimiz farklı insanlarız, ama hepimizin; eyla’sı Beşiktaştır. Mecnun misali Beşiktaş’ımızın peşinden gider dururuz. Maç organizasyonları yaparız, Dolmabahçe ya da deplasman farketmez.Paneller, söyleşiler yapar belki bir daha göremeyeceğimiz kişileri getiririz. Büyük maçlarda sunshinede toplanıp boğazımız yırttılana kadar bağıra bağıra Çarşıya ineriz,şenliklerde karanlık olan konserleri meşalelerle biz aydınlatırız. ma belki de kendi adıma en mutluluk duyduğum Yardım organizasyonları düzenleriz. Gün gelir Mardin’e kitap göndeririz. Gün gelir Lösev’e yardım ederiz. Gün gelir Ankara’ da seçtiğimiz bir okulun eksiklerini gideririz. Bunları yaparken insan bedenen ve manen çok yoruluyor arkadaşlar. Ama şunu bilin yardım ettiğiniz çocukların gözündeki o ışıltıyı sevinci gördüğünüz an hepsi kayboluyor. Ve iyi ki Beşiktaşlıyım diyorsunuz. üzgar gibi geçip gidiyor seneler. Zaman hızla akıyor. Geriye kalan ise siyah beyaz anılar ve süper arkadaşlıklar. Kimler geldi kimler geçti. Yazmaya kalksam isimleri, yetmez satırlar. Ama ne deriz hep kişiler gelip geçici kalıcı olan Beşiktaş’tır. İşte Odtü’de de Beşiktaş aşkını yaşamak ve yaşatmak için kurulan Odtülükartallar Beşiktaş’ımız var oldukça yaşayacaktır.
Ü L Ü K A R T A L L
A R
M. Onur KANSIZ OdtülüKartallar Eski Başkanuı
48