Holly Goldberg Sloan
mucizeleri saymak Çeviri: Şiirsel Taş
mucizeleri saymak HOLLY GOLDBERG SLOAN Özgün ismi: Counting by 7s © 2013 Holly Goldberg Sloan Bu kitabın Türkçe yayın hakları Akcalı Telif Ajansı aracılığıyla alınmıştır. © 2014 Bkz Yayıncılık Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. Sertifika No: 12746 Domingo, Bkz Yayıncılık markasıdır. Çeviri: Şiirsel Taş Editör: Sumru Ağıryürüyen Sayfa Uygulama: Bahadır Erşık Kapak Tasarım: Theresa M. Evangelista Kapak Uygulama: Berat Pekmezci ISBN: 978 605 4729 32 6 Baskı: Kasım 2014 Pasifik Ofset San. Tic. Ltd. Şti. Cihangir Mah. Güvercin Cad. No: 3/1 Baha İş Merkezi A Blok Kat: 2 Haramidere Avcılar 34310 İstanbul Tel: (212) 412 17 77 Sertifika No: 12027 Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tümünün veya içeriğinin herhangi bir bölümünün yayıncının yazılı izni olmadan, fotokopi yöntemi dahil, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla çoğaltılması yasaktır.
Bkz Yayıncılık Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. Asmalımescit Mah. Ensiz Sok. No: 2 D: 7 Tünel İstanbul Tel: (212) 245 08 39 e-posta: domingo@domingo.com.tr www.domingo.com.tr
iştahla yemek şöyle dursun, hiçbir hayvan ona yaklaşmak dahi istemez. Kokusu bir tür anti-parfüm gibidir. Ortaokula gitmenin hayatımı değiştireceğini düşünüyordum. Kendimi gizli katmanlarını açığa çıkarmak için hazırlanan, nadir bir bitki gibi görüyordum. Öte yandan okulu leş gibi kokutmayacağımı umuyordum. Uyum sağlamayı denedim. İlginç bir konu olan ergenler üzerine araştırma yaptım, çünkü ben de ergenliğe adım atmak üzereydim. Ergenlerin araba kullanma, evden kaçma davranışları, okulu bırakma oranları hakkında okudum. Şok ediciydi. Fakat araştırmalarımdan hiçbiri, bir numaralı ilgi alanım konusunda fazla aydınlatıcı olmadı: Ergenlikte arkadaşlık. Medyaya bakılırsa, ergenler yasaları çiğnemekle ve kendilerini öldürmekle o kadar meşgullerdi ki, diğer insanlarla sevgi bağı kuramıyorlardı. Ergenlik çağında gebelikle sonuçlanan özel bağlar hariç tabii. Yazılı kaynaklarda bu konuda epey bilgi vardı. Ortaokula başlamadan önce genel bir muayeneden geçtim. Muayene beklediğimden çok çok daha iyiydi, çünkü ilk kez tıbbi bir sorunum vardı. Tam on iki yıl boyunca bu anı beklemiştim. Gözlük takmam gerekiyordu. Gerçi, düşük bir numaraydı. 21
Ve evet, kısmen gözlerin zorlanmasından kaynaklanıyordu (anlaşılan, kitap ya da bilgisayar gibi hemen önümde olan bir şeye çok uzun süre odaklanıyor, arada bir uzağa bakıp yeniden yakına odaklanma işini yeterince sık yapmıyordum). Kendimi bu başarımdan ötürü kutladım, çünkü az çok miyop olabilmeyi ümit ediyordum ve sonunda olmuştum. Muayeneden sonra gözlüğümü seçmek için gözlükçüye gittik. Gandhi’nin taktığına benzeyen gözlük çerçevesine vuruldum. Yuvarlak, tel çerçeveli ve sürecin bu bölümüne dahil olan kadına göre bayağı “eski tarz” bir çerçeveydi. Gözlüğüm mükemmeldi, cesur yeni dünyadaki adımlarımı huzur içinde atıyordum. Okulun başlamasına bir hafta kala önemli bir karar daha verdim. Kahvaltı yapıyorduk ve üzerine ketentohumu serpilmiş pancar yaprağından oluşan (her ikisini de evde yetiştirmiştim)”güne sağlıklı başla” tarzı öğünümü yerken, “Sekoya’da okulun ilk günü ne giyeceğime karar verdim” dedim. Babam evyenin başında elindeki çörekten gizlice bir ısırık alıyordu. Bu insanları abur cuburdan uzak tutmak için elimden geleni yapsam da, beslenme alışkanlıklarının çoğunu benden gizliyorlardı. Babam kremalı çöreğinin bir parçasını yalayıp yutarken sordu: “Ne giyecekmişsin bakalım?” Halimden memnundum.
22
“Bahçıvan kıyafetimi giyeceğim.” Babamın yutmaya çalıştığı lokma fazla büyük gelmişti anlaşılan, çıkardığı sese bakılırsa kremalı çörek boğazında kalmıştı. Güçlükle konuşabildi: “Emin misin?” Tabii ki emindim. Ama sükûneti elden bırakmadım. “Eminim. Ama boynuma dürbün asmayacağım, eğer endişelendiğin buysa tabii.” O ana kadar bulaşık makinesini boşaltmakla meşgul olan annem bize doğru dönünce, yüzündeki ifadeyi görebildim. Acı çekiyormuş gibiydi. Sanki az önce makineden yanlışlıkla bir yığın kirli tabak çanağı çıkarıp yerine yerleştirmiş gibi görünüyordu ki daha önce böyle bir tecrübemiz olmuştu. Yüzündeki ifade hemen yumuşadı ve şöyle dedi: “Ne ilginç bir fikir tatlım. Ama düşünüyorum da ... sence insanlar, aradaki bağlantıyı anlayabilecek mi? Daha parlak bir renk giysen nasıl olur? Kırmızı örneğin. Kırmızıyı seversin sen.” Anlamıyorlardı. Ortaokulun ilk günü yeni bir başlangıç yapmak için iyi bir fırsattı. Gruba, beni ben yapan temel unsurlardan birkaçını fazla açık etmeksizin kişiliğimle ilgili ipuçları vermek istiyordum. Açıklama yapmadan duramadım: “Böylelikle doğal dünyaya olan bağlılığımı ifade etmiş olacağım.” Aralarında bakıştıklarını gördüm. Babamın ön dişlerinde kremalı çörek kırıntıları vardı, ama şimdi bunu yüzüne vurmanın sırası değildi, özellikle de o:
23
“Elbette. Kesinlikle haklısın” dedikten sonra. Kâsemin içine baktım ve ketentohumlarını 7 ile çarparak saymaya başladım.
Bu bir kaçış tekniğidir. Ertesi gün, öğleden sonra yatağımın üzerinde bir gençlik dergisi buldum. Yılın bu zamanında bu tür dergilerin ana konusu hep aynıydı: “Okula Dönüş.” Saman sarısı saçlı kapak kızı, yüzünde o güne dek gördüğüm en kocaman gülümsemeyle bakıyordu. Başlık şöyleydi: KIYAFETİNİZ SİZİ GERÇEKTEN YANSITIYOR MU?
Dergiyi yatağımın üzerine kimin bıraktığı anlaşılamadı.
24
4. bölüm
M
A
nnemle babam okul başlamadan birkaç garip öneride
daha bulundular. Böylece, ergenlik çağında ikisinin de ciddi bir travma geçirmiş olduğu sonucuna vardım. Yepyeni bir okula başlayacağım ilk gün tekerlekli kırmızı valizimi hazırladım (sık sık iş seyahatlerine çıkanlar için tasarlanmış olan valizi kitaplarımı ve diğer eşyalarımı taşımam için almıştık); hep birlikte evden çıkıp arabaya yürüdük. Annemle babam beni okula bırakmakta ısrar ettiler. Sadece kapıya kadar gelmelerine izin verdim, ikisi de içeride bana eşlik etmeyecekti. Okul binalarının yerleşim planını incelemiş, tavan yüksekliklerinden acil çıkışların ve elektrik prizlerinin yerine varana dek her şeyi ezberlemiştim. İngilizce, matematik, İspanyolca, beden eğitimi, sosyal bilgiler ve fen bilgisi derslerine girecektim. Beden eğitimi hariç diğer konularda epeyce bilgim vardı. Koridorlarda yürümekle geçecek zamanı ve malzeme dolaplarının hacmini hesaplamıştım. Sekoya öğrenci elkitabını başından sonuna ezbere okuyabilirdim. Garaj yolundan çıkarken endişeliydim, ama adım gibi emin olduğum bir şey vardı: Ortaokula hazırdım. 25
M
Yanılmışım. Okul çok gürültülüydü. Kızlar çığlık çığlığa bağırıyor, erkekler birbirlerine sataşıp duruyordu. En azından dışarıdan böyle görünüyordu. Kırmızı Panama şapkamı çıkarmak hiç hoşuma gitmedi. Kırmızı favori rengim, ama şapka ne de olsa güneşten korunmak için tasarlanmıştı. Kalabalığın arasına karışıp üç dört adım atmıştım ki bir kız yaklaştı. Dosdoğru yanıma geldi ve “Tuvaletin sifonu bozulmuş. İçerisi berbat durumda” dedi. Diğer etçillerin bulunduğu tarafa el salladı, sonra da gitti. Ne dediğini anlamam biraz zaman aldı. Bana bir tür uyarı mesajı mı veriyordu? Öğrenci dolaplarının yanında iki kızla konuşmaya daldığını gördüm, az önceki kadar gergin değildi. Sürünün ilerisinde, tekerlekli bir arabayı iten siyah saçlı, zayıf bir adam gördüm. Araba temizlik malzemeleriyle doluydu. Arkasında iki paspas asılıydı. Adama bakarken bir anda kafama dank etti, ikimiz de aynı giyinmiştik. Tek fark onun, tekerlekleri 360 derece dönebilen bir valiz yerine bir temizlik arabasını itiyor olmasıydı. Aniden kafamda o rahatsız edici düşünce belirdi: Kız belki de beni tamirci falan sanmıştı. Üç saat anca dayandım. 26
Okul fena halde midemi bulandırdı. Sağlık ve güvenlik mazeretiyle öğrenci işlerine gidip ısrarla evi aramam gerektiğini söyledim. Dışarıda, kaldırımın kenarında bekliyordum; annemin arabasını uzaktan görünce rahat bir nefes aldım. Arabaya biner binmez annem: “İlk günler hep zordur” dedi. Sulu gözlü bir tip olsaydım, eminim, o an ağlamaya başlardım ama öyle biri değilim. Neredeyse hiç ağlamam. Sadece başımı sallayıp dışarıyı seyretmeye koyuldum. Kendi içime gömülüp öylece kaybolabilirim. Eve vardıktan sonra günün geri kalanını bahçemde geçirdim. Toprağı kazmak ya da çiçek tarhlarındaki yabani otları ayıklamak veya bir ağacı aşılamak yerine, gölgede oturup Japonca dersi dinledim. O gece pencereden gökyüzünü seyrederken 7’şer 7’şer sayma rekorumu kırdım. Uyum sağlamaya çalıştım. Fakat öğrendiklerimle bana öğretilenler arasında en ufak bir kesişme noktası yoktu. Öğretmenlerim müfredat tarafından belirlenmiş bir konuyla cebelleşirken, ben arkada oturup can sıkıntısından patlıyordum. Anlatılanları zaten bildiğim için oturduğum yerde diğer öğrencileri inceliyordum. Ortaokul hayatıyla ilgili birkaç sonuca vardım: Giyim kuşam çok önemliydi. Bence dünya mükemmel bir yer olsaydı, eğitim kurumlarındaki herkes laboratuvar önlüğü giyerdi, ama öyle olmadığı açıkça görülüyordu. 27