Bir
Her şey yıllar önce, güney İspanya’da, güzel ve bol ışıklı bir şehirde başladı. Erkeklerin kılıçla dolaştığı, insanların ata bindiği ve evlerin mumlarla aydınlatıldığı zamanlardı. Anlayacağınız, ne uçak vardı ne bilgisayar. Günler hızla geçiyor, yoksullar ekmeğini taştan çıkarıyor, zenginler eğlenmelerine bakıyordu. Herkes tutkuyla bağlıydı hayata ve bu benzersiz şehir, mutluluklarına mutluluk katıyordu. Uzaktan denizin kokusu geliyor, portakallarla dolu ağaçlar sokaklara renk katıyordu. Söze başlarken, küçük bir not düşelim: o şehirde Donna Anna adında güzel ve zengin bir kız yaşıyordu. Çok güçlü ve çok ciddi bir adam olan babası Calatrava Commendatore’si Don Gonzalo de Ulloa ile birlikte yaşıyordu. Adı çok uzun olduğundan herkes babasına Commendatore derdi. O devirde genç kızların evlenecekleri
7
erkekleri babaları seçerdi; Commendatore de, kızı için yumuşak huylu, iyi bir adam seçmişti. Zamanla Donna Anna’nın da sevdiği bu adamın adı, Don Ottavio’ydu. Şüphesiz evlenecek, büyük bir ihtimalle mutlu olacaklardı… Ama bir gece, hayatlarını sonsuza dek değiştirecek bir şey oldu. Sıcak ve çok güzel bir yaz gecesiydi. Donna Anna odasında, yatmaya hazırlanıyordu. Pencereler açıktı ve bahçedeki ağaçların yaprakları hafif bir esintiyle kıpırdıyordu. “Her şey mükemmel,” diye düşündü Donna Anna. Mumları söndürüp yatağa uzandı. Ama birden, dışarıdan gelen bir gürültü işitti; gürültünün geldiği yöne dönünce ay ışığında, geniş bir pelerinle gizlenmiş bir adamın pencereden içeri girdiğini gördü. Hareketleri öyle zarifti ki Donna Anna adamı hemen tanıdı: Don Ottavio olmalıydı bu adam. Gece yarısından önce onu görüp gizlice son bir öpücük vermek için gelmişti anlaşılan. “Görüyorsun işte, hiç de dedikleri gibi sıkıcı biri değil,” diye düşündü. Halinden pek memnun, yataktan kalkıp onu karşıladı ve sarıldılar. Adam kadını tutkuyla öptü. İşin tuhafı, Donna Anna onun kolları arasında daha önce hiç hissetmediği bir heyecan
8
hissetti. Nedeni belli değildi ama o öpücükler öyle yeni, öyle güzeldi ki Donna Anna adeta irkilerek gözlerini açtı. Don Ottavio’nun gözlerini, o gözlerdeki tatlılığı bulmak istedi. Ama bulamadı: Adamın yüzünde koyu bir maske vardı; başında da saçlarını gizleyen bir başlık. “Don Ottavio!” dedi Donna Anna. Ama adam tek kelime etmedi, yalnızca yeniden kucaklayıp bir daha öpmeye çalıştı kadını. Bunun üzerine Donna Anna gerildi ve daha yüksek sesle tekrarladı: “Don Ottavio!” Ama adam gene karşılık vermedi. Korkuya kapılan Donna Anna, adamın kollarından kurtulup bağırmaya başladı: “Kimsiniz? Sizi tanımıyorum. Kimsiniz?” Adam etrafına bakındı, bir şeyler mırıldandı ve kaçmaya yeltendi. O zaman Donna Anna öfkeyle adamın üstüne atlayıp maskesini çıkarmaya çalıştı. Bağırmaya devam ediyor, “Kimsiniz?” diye soruyordu. “Kim olduğumu hiçbir zaman öğrenemeyeceksiniz,” dedi adam. Donna Anna’nın tanımadığı bir sesti.
9
Donna Anna, afalladı, olduğu yerde kalakaldı: Adamın öylesine hoşlandığı öpücüklerini, güçlü kollarını ve dudaklarını düşünürken utanç ve öfkeden boğulacakmış gibi oldu. “Bunu niçin yaptınız?” diye sordu. “Çünkü çok güzelsiniz, Donna Anna’cığım,” dedi adam. Bu sözleri öyle bir gülümseme, öyle bir küstahlıkla söyledi ki o an Donna Anna’nın öfkeden gözleri karardı. Adama çılgınca sarılıp, “Alçak!” diye bağırmaya başladı. Bir yandan da adamın pelerinini ve maskesini çıkarmaya çalışıyordu. Adam, Donna Anna’yı zapt etmeye çalışıyor ama Donna Anna direniyordu. Adam, “Lanet olsun!” diyerek odadan çıkıp bir koşu merdivenden inerek kaçacak bir çıkış ararken bile Donna Anna sıkıca sarılmaya devam etti. “Delisiniz siz,” diyordu adam alçak sesle Donna Anna’ya, “susun yoksa bütün evi ayağa kaldıracaksınız!” Ama Donna Anna çığlık atıyor, gözyaşları içinde adama tutunup onu durdurmaya çalışıyordu. “Böyle kaçamazsınız, bu işten böyle sıyrılamazsınız!” diye bağırıyordu. Ne skandal umurundaydı ne odalarından çıkacak olan hizmetçi ve uşaklar ne de onu böyle, gözyaşları içinde, tanımadığı bir adama sıkıca sarılmış halde bulacak olanlar. Bu adamın kim olduğunu öğrenmek dışında hiçbir şey umurunda değildi. O yüzden, son
10
bir gayret ve son bir çığlıkla, elini adamın yüzüne attı; tam maskesini tutup çıkarmak üzereydi, büyük merdivenin karanlık boşluğunda net, güçlü, kararlı bir ses işitti. “Derhal kızımı bırakın!” diyordu ses. Donna Anna’nın babası, Commendatore’ydi kükreyen. Merdivenin dibinde, elinde kılıcı, dimdik duruyordu. “Derhal kızımı bırakın!”
Gizemli adam durdu. Donna Anna sustu, birkaç adım geriye çekildi. Sonra yukarı, odasına doğru kaçtı. Aniden, başına gelenlerin olanca korkusunu, acısını ve utancını hissetmeye başlamıştı. İki adam, kıpırdamadan, karşılıklı durdular. Yaşlı baba ve adı bilinmeyen genç adam. Birbirlerini süzüyorlardı. Başka kimse yoktu; sadece ikisi, gece ve geniş merdiven… “Kılıcımı çekmemi istemezsiniz,” dedi genç adam. “Aksine, ödleğin teki değilseniz çekmelisiniz,” dedi Commendatore. “Benimle çarpışamayacak kadar yaşlısınız,” dedi genç adam. “Ama sizi öldüremeyecek kadar yaşlı değilim,” dedi Commendatore ve gencin üzerine atıldı. Maskeli adam yıldırım hızıyla kılıcını çekti, yaşlı adamın darbesini savuşturmak için bir adım geriye çekilip hızlı ve şaşmaz bir hamleyle kılıcını adamın göğsüne sapladı. Commendatore sendeledi, ardından yere yığıldı. Yeniden ayağa kalkmaya çalıştı ama kalkacak gücü kendinde bulamadı. Ölmek üzere olduğunu anlamıştı; bütün gücünü toplayıp alçak sesle, “Kimsiniz?” dedi. Gizemli adam, ihtiyarın üzerine eğildi. Gözlerinin içine bakıp maskesini çıkardı. Commendatore, bir an tam karşısındaki yüze
12
baktı, onu tanıdı ve hayatın kendisi ve başkaları için ne denli zor bir oyun olduğunu düşündü. “Don Juan…” dedi cılız bir sesle. Başı arkaya düştü. Ölmüştü.
13