UZAYLILAR

Page 1

UZAY L I L A R



Editör Jim Al-Khalili Çeviri Barış Emre Alkım


UZAYLILAR

JIM AL-KHALILI Kitabın orijinali ilk kez İngilizce olarak ALIENS: The World’s Leading Scientists on the Search for Extraterrestrial Life ismiyle Profile Books Ltd. tarafından yayımlanmış, Türkçe yayın hakları Anatolialit Telif Ajansı aracılığıyla alınmıştır. © 2017 Jim Al-Khalili Türkçe yayın hakları: © 2017 Bkz Yayıncılık Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. Sertifika No: 12746 Domingo, Bkz Yayıncılık markasıdır. Çeviri: Barış Emre Alkım Editör: Algan Sezgintüredi Kapak Tasarımı: Peter Dyer Kapak Görseli: iStock Kapak Uyarlama: Betül Güzhan Sayfa Uygulama: Bahadır Erşık ISBN: 978 605 198 018 8 Baskı: Ekim 2017 Matsis Matbaa Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. Tevfikbey Mah. Dr. Ali Demir Cad. No: 51 Sefaköy, İstanbul Tel: (212) 624 2111 Sertifika No: 20706 Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın tümünün veya içeriğinin herhangi bir bölümünün yayıncının yazılı izni olmadan, fotokopi yöntemi dahil, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla çoğaltılması yasaktır.

Bkz Yayıncılık Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. Şahkulu Mah. Büyük Hendek Cad. Brot Apt. No: 4 D: 10 Beyoğlu İstanbul Tel: (212) 245 08 39 e-posta: domingo@domingo.com.tr www.domingo.com.tr


İçindekiler

Giriş: Herkes Nerede? – Jim Al-Khalili

1

1 Uzaylılar ve Biz: Öte İnsanlar Galaksiye Yayılabilir mi? – Martin Rees

I3

YAKIN İLİŞKİLER 2 (Na)hoş Ziyaretçiler: Uzaylılar Bizi Neden Ziyaret Edebilir? – Lewis Dartnell 27 3 Uçan Daireler: Uçan Daire Görme Olaylarının ve Komplo Teorilerinin Kısa Tarihçesi – Dallas Campbell 38 4 Dünya’daki Uzaylılar: Ahtapotların Zihni Bize Uzaylıların Bilincine İlişkin Neler Anlatabilir? – Anil Seth

52

5 Kaçırılma: Dünya Dışı Varlıklarla Yakın İlişkilerin Psikolojisi – Chris French 64

YAŞAMI BAŞKA NERELERDE ARAMALI? 6 Evim, Güzel Evim: Bir Gezegeni Yaşanabilir Kılan Nedir? – Chris McKay

79


7 Kapı Komşularımız: Mars’ta Yaşam Arayışı – Monica Grady

90

8 Daha da Ötelerde: Gaz Devlerinin Aylarında Yaşam Olabilir mi? – Louisa Preston

101

9 Canavarlar, Kurbanlar, Dostlar: Bilimkurgu Yazınında Uzaylılar – Ian Stewart

112

BİLDİĞİMİZ ANLAMDA YAŞAM 10 Gelişigüzellik Karmaşıklığa Karşı: Yaşamın Kimyası – Andrea Sella

127

11 Deniz Dibi Bacalarında Elektriksel Kökenler: Yaşam Dünya’da Nasıl Başladı? – Nick Lane

138

12 Kuantum Sıçraması: (Uzaylı) Yaşamın Sırrı Kuantum Mekaniğinde Gizli Olabilir mi? – Johnjoe McFadden

150

13 Bir Kozmik Zorunluluk: Yaşamın Başlaması Ne Kadar Kolay? – Paul C.W. Davies

162

14 Evren’de Bir Başına: Uzaylı Uygarlıkların Olasılık Dışılığı – Matthew Cobb

173

UZAYLI AVI 15 Beyaz Perdenin Ötesinden Geldi! Sinemada Uzaylılar – Adam Rutherford

189

16 Ne Arıyoruz? Dünya Dışı Yaşam Arayışına Genel Bir Bakış – Nathalie A. Cabrol

200

17 Oradalar mı? Teknoloji, Drake Denklemi ve Başka Dünyalarda Yaşam Arayışı – Sara Seager 211


18 İyi Atmosfer: Uzak Dünyalardaki Yaşam İzlerini Saptamak – Giovanna Tinetti 222 19 Sırada Ne Var? Dünya Dışı Zekâ Arayışının Geleceği – Seth Shostak

234

247 253

Meraklısı İçin Katılımcılar



Giriş: Herkes Nerede? Jim Al-Khalili

Nobel Ödüllü İtalyan asıllı Amerikalı fizikçi Enrico Fermi, yirminci yüzyıl bilimine en çok katkısı bulunanlardandır. Fermi, 1950’de, nükleer fizik alanındaki araştırmalarıyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan, çok basit bir soru sordu. Ne var ki bu soru, dünya dışı yaşam konusuyla ilgilenen herkes için büyük önem taşıyor; bu kitabı elinizde tuttuğunuza göre, sizleri de bu gruba katıyorum. Rivayete göre bu soru Fermi’nin aklına, bir aralar Manhattan Projesi’ne de ev sahipliği yapmış olan, New Mexico’daki Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’nda, öğle yemeğinde meslektaşlarıyla sohbet ederken gelmişti. Tartıştıkları konu, uçan daireli uzaylıların Dünya’yı ziyaret etmiş olma olasılığıydı. Şaka yollu bir muhabbetti ve anlaşılan oradaki bilim insanlarından hiçbiri uzaylılara gerçekten inanmıyordu. Derken Fermi çok basit bir soru sordu: “Peki herkes nerede öyleyse?” Kastettiği şey şuydu: Evrenin bu kadar yaşlı ve böyle uçsuz bucaksız olduğunu, sırf Samanyolu’nda hemen hemen yarım trilyon yıldız ve onların da kendi gezegen sistemleri olduğunu düşünürsek Dünya’nın şaşırtıcı ve herhangi bir gerekçesi olmayan özel bir yeri yoksa evrenin yaşamla dolup taşıyor olması gerekirdi. Bunlar arasında uzay yolculuğu için gerekli bilgiye, teknolojiye sahip olacak kadar


2

Jim Al-Khalili

gelişmiş, zeki türler de olmalıydı. O zaman, diye mantık yürütüyordu Fermi, geçmişimizde uzaylılar tarafından kesinlikle ziyaret edilmiştik. Belki de o günlerde uçan daire gördüklerini iddia edenler doğruyu söylüyordu. Fermi için şu da apaçık ortadaydı: Gezegenimizin eşsiz olmadığını varsayarsak başka yerlerde de akıllı yaşam olması çok büyük bir olasılık olmakla kalmıyordu; aynı zamanda şöyle böyle genişleme arzusuna ve yeterince gelişmiş uzay yolculuğu teknolojisine sahip uzaylı bir uygarlığının tüm galaksiyi şimdiye kadar kolonileştirmesine yetecek kadar da zaman geçmişti. İyi de öyleyse neredeydi herkes? Fermi’nin vardığı sonuca göre yıldızlararası yolculuk için kat edilmesi gereken mesafeler o denli büyüktü ki görelilik kuramının hiçbir şeyin ışık hızını geçemeyeceğini belirten kısıtlaması doğrultusunda, hiçbir uzaylı bizi ziyaret etmek için bu kadar muazzam bir yolculuğa çıkmayı aklının ucundan geçirmezdi. Anlaşılan Fermi, teknolojik bakımdan gelişmiş uzaylı uygarlıkları kendi ana gezegenlerinden hiç ayrılmasalar bile saptayabilmemiz gerektiğini hesaba katmamış. Sonuçta biz de yüz küsur yıldır varlığımızı, bizi dinliyor olabilecek, yeteri kadar gelişmiş ve yakında bulunan (yani Dünya’dan en fazla 600 trilyon mil uzaklıkta olan çünkü bu mesafe 100 yıla, ışığın yüz yılda gidebileceği mesafeye karşılık geliyor) uzaylılara duyuruyoruz. Radyoyu ve televizyonu icadımızdan bu yana, daha yakın zamanda da uydu ve cep telefonu iletişiminin artışıyla, elektromanyetik gevezeliğimizi uzaya yolluyoruz. Bize yeterince yakın ve radyo teleskoplarını güneş sistemimize doğrultacak gelişmiş uzaylılar, varlığımızı ele veren cılız sinyalleri alacaklardır. Fizik kurallarının evrenin her yerinde aynı olduğuna inanmak için her türden sebebimiz ve elektromanyetik dalgalar bilgi iletmenin en kolay, en kullanışlı yollarından


Giriş

olduğuna göre, herhangi bir gelişmiş uzaylı uygarlığın, teknolojik gelişiminin bir noktasında bu iletişim biçiminden yararlanmasını beklemeliyiz. Ve eğer yararlandıysa bu dalgaların bir kısmı kaçınılmaz biçimde uzaya sızacak, evrene doğru ışık hızında dairesel olarak yayılacaktır. Dolayısıyla yirminci yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde gökbilimcilerin yeni inşa edilen radyo teleskoplarıyla uzaydan böylesi sinyallere kulak kabartmayı makul bulmasına şaşırmamak gerekiyor. Dünya dışı zekâ arayışı, yani SETI, tek bir kişinin, muhtemelen en çok kendi adını taşıyan ve evrende uzaylı zekânın bir yerlerde bulunma olasılığını tahmin etmek için gerektiğine inandığı tüm faktörleri içeren basit denklemi öne sürüşüyle tanınan Frank Drake’in öncü çabalarıyla başladı. Günümüzde SETI dünyanın her yanında yıllar boyunca dünya dışı sinyalleri aramak için gerçekleştirilmiş bir dizi projeye topluca verilen isim. Drake’in ilk projelerinin ardından SETI hareketi çığ gibi büyüyerek arayışı güneş sisteminin çok ötesine taşıdı. California’daki SETI Enstitüsü 1984’te kuruldu ve birkaç yıl sonrasında Phoenix Projesi, gökbilimci Jill Tarter önderliğinde başlatıldı. Phoenix Projesi 1995 ile 2004 yılları arasında Avustralya, ABD ve Porto Riko’daki radyo teleskopları kullanarak, Dünya’ya birkaç yüz ışık yılı uzaklıktaki Güneş benzeri yüzlerce yıldızı inceledi. Şu ana kadar herhangi bir şey duyan olmadıysa da proje, olası uzaylı yaşamı araştırmak için değerli bir bilgi kaynağı üretti. Günümüzde güneş sistemi ötesinde gezegen avı, bilimsel araştırmanın en gözde alanlarından biri ve emirlerine amade radyo teleskopları büyüyüp güçlendikçe gökbilimciler düzenli olarak yeni ve yaşanabilir yıldız sistemleri keşfediyorlar. Gerçekten de ay geçmiyor ki yaşam barındırma potansiyeline sahip, yeni, Dünya benzeri gezegenlerin haberi duyulmasın.

3


4

Jim Al-Khalili

SETI’nin evrende zeki yaşam arayışına 100 milyon dolar yatırım yapacağını bildiren 2015 tarihli açıklama, dünyanın dört bir yanında kamuoyunun dikkatini çekti. Fizikçi Stephen Hawking yorumuyla birçok insanın duygu ve düşüncelerini dile getiriyordu: “Yanıtı bulmaya kendimizi adamanın, Dünya dışı yaşamı aramanın zamanıdır. Karanlıkta tek başımıza olup olmadığımızı bilmemiz çok önemli.” Ancak son yıllarda yapılan diğer akademik araştırmalar, zeki yaşam biçimlerinin gönderdiği radyo sinyallerini aramaya değil, bu yaşam biçimlerine ev sahipliği yapabilecek gezegenleri ve uyduları araştırmaya odaklandı. Evimizin en yakınında araştırmayı Mars’ın ötesine, Jüpiter ve Satürn’ün uydularını kapsayacak biçimde genişlettik. Bir de ötegezegenler* var elbette. 2018’de fırlatılacak ve uzay teleskoplarının yeni neslini temsil edecek James Webb Uzay Teleskopu, uzaylı yaşamın biyoimzasını saptama becerisine gerçekten sahip ilk teleskop olarak büyük heyecan uyandırıyor. Yabancı bir gezegenin yaşama uygun olması elbette bir şey ama asıl büyük bilinmeyen şu: Doğru koşulların sağlanması şartıyla yaşamın başka yerlerde de evrimleşmiş olma olasılığı nedir? Bu soruyu yanıtlamak için yaşamın Dünya’da nasıl başladığını anlamalıyız. Uçsuz bucaksız kâinatta gerçekten yapayalnızsak neden bu denli özel olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Evren, yaşamın var olması için özellikle ayarlanmış görünürken, neden yaşamı yalnızca izole bir köşeye hapsetsin? Bu konuyu düşünmenin bir yolu, kendi kendinize nasıl var olduğunuzu sormak. Ebeveynlerinizin tanışıp sizi dünyaya getirmesi olasılığı neydi? Peki, ya onların anne *

Güneş sistemimiz dışındaki gezegenler (e.n.)


Giriş

babalarının ve daha öncekilerin tanışma olasılığı? Hepimiz bizzat yaşamın kökenine kadar uzanan upuzun ve düşük olasılıklı bir olaylar zincirinin sonucuyuz. Bu zincirin halkalarından biri bile kopsaydı zaten burada olup o soruyu soramayacaktınız. Belki de varlığımız gerçekten en fazla bir piyango talihlisinin oturup kendi şansına kafa yorması kadar önemli. O rakam sırası denk gelmeseydi ikramiyeyi başkası kazanacak, sonra kazanmasının ne kadar düşük olasılık olduğunu düşünmeye koyulacaktı. İstatistiksel örneklemimizin tek bir vakadan oluşması, Dünya’daki yaşamın galaksinin başka yerlerindeki uzaylı varlığına ilişkin söyleyebileceklerini kısıtlıyor. Kendi örneğimiz bize yaşamın başka yerlerde de var olma olasılığı ya da varsa bile neye benzeyeceği konusunda hiçbir şey ifade etmiyor. Acaba galakside gelişmiş uzaylı uygarlıkları olabilir mi? Yoksa basit, tekhücreli mikroplar biçiminde midir bu uzaylılar? Daha bu konuyla nasıl başa çıkacağımızı bilemiyorsak onları nerede arayacağımızı nasıl bileceğiz? En önemlisi, uzaylıları bulursak bunun bizim için ne anlama geleceği elbette. Uçan daire görme vakalarından bu yana çok yol kat ettik ve bugünlerde bilim insanları dünya dışı yaşam arama işini çok ciddiye alıyor. Bu kitapta, konuyu her yönüyle ele alacak, kendi alanında lider konumda, parlak bilim insanlarından ve düşünürlerden oluşan ekibi özenle seçtim. O yüzden, siz kitabı okumaya girişmeden önce sevgili okurlar, izninizle “Uzaylılar Ekibi”ni tanıtayım. Ekibin her üyesinin konuya kendi benzersiz bakış açısını getirdiğini göreceksiniz. Bizi kozmik yolculuğumuza çıkaran, Kraliyet Gökbilimcisi ve kozmolog Martin Rees olacak. Rees, 1. Bölüm’de evrendeki yerimizle ilgili yorumlarda bulunarak insanoğlunun konuya ilişkin düşüncelerinin kısa bir

5


6

Jim Al-Khalili

tarihçesini sunacak, ardından uzak geleceğe bakarak ileride bir gün bizim “uzaylılara” dönüşüp uzayı keşfetme ve galaksiyi kolonileştirme ihtimalimizi tartışacak. 2. Bölüm’de astrobiyolog Lewis Dartnell, pekâlâ Enrico Fermi’nin de aklına gelebilecek bir soru soruyor: Uzayda yolculuk yapan gelişmiş uzaylılar varsa onları bizi ziyaret etmeye motive eden ne olabilir? Dartnell, bir uzaylı istilası bildiğimiz anlamda insanlığın sonunu mu getirecek yoksa birbirini merak eden barışçıl uygarlıkların buluşması mı olacak sorusunu keşfe çıkıyor. 3. Bölüm’de bilim programı sunucusu Dallas Campbell, 1947 tarihli meşhur Kenneth Arnold uçan daire vakasından bu yana uzaylılara ve uzaylı görme vakalarına olan tutkumuzun eğlenceli bir tarihçesini sunuyor. Uzaylı yaşam olasılığı konusunda gerçek öyküye ulaşmak, ciddi bilime geçmek istiyorsanız öncelikle zihninizi komplo teorilerinden, saçma sapan mitlerden arındırmanız gerekiyor. Bunu da Dallas’ın Roswell’i, 51. Bölge’yi, “Siyah Giyen Adamlar”ı ve uzaylıların insan kaçırma vakalarını capcanlı anlatışıyla kolayca yapabilirsiniz. 4. Bölüm’de bilişsel sinirbilim ve yapay zekâ uzmanı Anil Seth, uzaylı zekânın bizimkinden ne bakımdan farklı olabileceğini irdelemek için Dünya’da bulabileceğimiz en yabancı zekâyı, ahtapotu araştırıyor. Dediği gibi, uzaylı zekâyla karşılaşmak için uzak gezegenlere gitmeye lüzum yok. O “başka dünyalara ait olma” vasfını Dünya’da, ahtapotların zihninin nasıl işlediğini inceleyerek bulabilirsiniz. Chris French ise paranormal inanç ve deneyim, özellikle de komplo teorilerine inanış ve sahte bellek konularını araştıran bir psikolog ve akademisyen. French, 5. Bölüm’de uzaylıların yalnızca varlığının değil, bizlerle iletişim kurduğunun da kanıtlandığını düşündükleri için


Giriş

uzaylı yaşamın varlığı konusunda tartışmanın zaman kaybı olduğuna inanan milyonlarca kişi olduğunu öne sürüyor. Ancak French’e göre böylesi “yakın ilişkiler”i açıklayabilecek, kabul görmüş psikolojik olgular var. Arayışımıza 6, 7 ve 8. Bölümlerde ciddi ciddi başlıyoruz. NASA’dan astrobiyolog Chris McKay 6. Bölüm’de başka yerlerdeki yaşamın bileşenlerinin ne olacağını soruyor. Bazı bakımlardan yanıtın apaçık ortada olduğunu düşünebilirsiniz. Tüm yaşam biçimlerinin enerjiye ihtiyaç duyduğu kesin, orası belli. Peki, ya su? Ya karbon ve oksijen gibi elementler ya da oluşturmaları gereken moleküler yapıtaşları? Bunlar ne kadar elzem ve yaşamın sınırlarını düşünürken hayal gücümüzü kullanıyor muyuz? Güneş sisteminin yolunu tuttuğumuz sırada McKay’den bayrağı uzaybilimci Monica Grady ve gezegen yerbilimcisi Louisa Preston alıyor. Tabii ki ilk uğrak limanımız, en yakın komşumuz Mars. 7. Bölüm’de Grady, “Uzaylılar hakkında yazılmış her kitapta Mars’a dair bir bölüm olmalıdır,” diyerek çok doğru bir saptamada bulunuyor. Ardından Mars’ın Dünya’dan ne bakımdan farklı olduğunu, bugünkü çorak görünüşünün aksine milyarlarca yıl önce yaşamla dolu olup olmadığını araştırıyor. 8. Bölüm’deyse Louisa Preston bizi güneş sisteminin dış gezegenlerine, özellikle de gaz devleri Jüpiter ve Satürn’e götürüyor ve bu gezegenlerin dev uyduları Europa, Enceladus ve Titan’ın, Dünya’dakinden çok daha elverişsiz koşullara sahip olmakla birlikte, bazı dayanıklı mikrop türlerine ev sahipliği yapıp yapamayacağını sorguluyor. Matematikçi Ian Stewart, uzaylıların gerçekte neye benzeyebileceğini anlattıktan sonra uzaylı yaşamın daha yaratıcı tezahürlerini bize tanıtıyor. Ian’ı uzun yıllardır tanır ve büyük bilimkurgu aşkını bilirim. 8.000’den fazla bilimkurgu eserinden oluşan etkileyici bir koleksiyonu

7


8

Jim Al-Khalili

vardır. O yüzden de ondan 9. Bölüm’de bilimkurgudaki uzaylıları incelemesini rica ettim. Tüm kurgusal uzaylıları eli ışın silahlı, böcek gözlü, küçük yeşil adamlardan ibaret sanıyorsanız H.G. Wells’ten A.E. van Vogt’a, Arthur C. Clarke’den Larry Niven’a, Stephen Baxter’a ve kişisel favorim Robert Heinlein’a kadar yazarların neler hayal ettiğine bir bakın. Stewart aynı zamanda akla yatkın uzaylılar uydururken kullanılan bilimsel ilkelere ve bilimkurgu yazarlarının ne kadar uyduğuna şüpheci bir bakışla yaklaşıyor. Artık hızımızı aldık, kitabın en çetrefilli konularından birine geliyoruz. Göreceğiniz üzere, evrenin başka bir yerinde uzaylı yaşam olasılığını değerlendirebilmemiz için öncelikle yaşamın ne denli özel olduğunu ve neden Dünya’da ortaya çıktığını bilmemiz gerekiyor. 10, 11 ve 12. Bölümler yaşam biliminin kendisini keşfe çıkıyor. Öncelikle kimyager Andrea Sella bizi işin temeline götürüyor. Nihayetinde tüm biyolojinin özünde kimya bulunur. Peki, bir sistemi karmaşıklığa götürebilecek, cansız maddeyi ileri derecede organize durumunu sürdürür hale getirebilecek kimyasal tepkimeler var mı? Sella’dan sonra işi biyokimyacı Nick Lane devralıyor ve 11. Bölüm’de Dünya’daki yaşamın kökenini inceliyor. Eğer bu meseleyi 4 milyar küsur yıl önce sıcak bir gölette tüm kimyasal bileşenlerin ideal koşullar altında bir araya gelmesinden ibaret sanıyorsanız bilgileriniz çok demode demektir. Bilim, yaşamın kökeni denen gizemi çözememiş olabilir ancak son yıllarda önemli aşamalar kaydedildi. Lane öncelikle “canlı” olmanın tanımını yapıyor, ardından kimyanın biyolojiye dönüşmesinin bazı olası yollarını inceliyor. 12. Bölüm’de yıllardır meslektaşım ve çalışma arkadaşım olan moleküler genetikçi Johnjoe McFadden karışıma yepyeni bir malzeme ekliyor. McFadden, Dünya’da


Giriş

koşullar uygun hale gelir gelmez yaşamın birdenbire ortaya çıkmasının, öyle kolayına açıklanamayacağı için cidden ihtimal dâhilinde olmayışını anlatıyor. McFadden, atomaltı dünyasının sezgilere aykırı, acayip kuramının, kuantum mekaniğinin işleri hızlandırmada kilit rol oynamış olabileceğini öne sürüyor. Kuramsal fizikçi Paul Davies evrenin başka yerlerinde yaşam olup olmadığı sorusuna ilişkin çok şey yazmış biri. Sayısız uğraşı arasında SETI’nin “Dünya dışı zekâ kaynaklı olduğu farz edilen bir sinyalin keşfedilmesiyle ortaya çıkacak sorularda danışmanlık yapmak ve önerilerde bulunmak”la görevli “Saptama Sonrası Bilim ve Teknoloji Görev Grubu”nun başkan vekilliği gibi ilginç bir unvan da bulunuyor. Sanırım bu, uzaylıları keşfedecek olursak bunu dünyaya onun haber vereceği anlamına geliyor. 13. Bölüm’de Davies uzaylı yaşam olasılığını daha geniş bir kozmolojik bakış açısıyla ele alıyor ve neden bunca başarılı bilim insanının gezegenimiz dışında da yaşam olması gerektiğine inandığını inceliyor. Zoolog Matthew Cobb 14. Bölüm’de önceki bölümlerin iyimserliğine ayakları yere basan bir karşı argüman getirmeseydi bu kitap dengesiz olurdu. Cobb, Dünya’da yaşamın, özellikle karmaşık çokhücreli (ve zeki) yaşamın ortaya çıkışının öyle inanılmaz derecede olasılık dışı olduğunu iddia ediyor ki başlangıçta sorduğum Fermi sorusuna verdiği yanıt bir başka soruyla özetlenebiliyor: Neden bizden başkalarının olmasını bekleyelim ki? Yayıncı ve genetikçi Adam Rutherford 15. Bölüm’de film yapımcılarının uzaylıları nasıl yansıttığını gözler önüne seriyor. Eğlenceli ve renkli biçimde bizi konudan uzaklaştırıp sinemanın yüz yılı boyunca, zekice ve akla yatkın filmlerden düpedüz berbat filmlere kadar uzanan bir geziye çıkarıyor. Hepsinin ortak yanı, uzaylıların bize

9


10

Jim Al-Khalili

çok benzediği vizyonuna sahip olmaları ki bunun yanlış olduğu neredeyse kesin. Uçsuz bucaksız uzayı keşfe çıkmaya artık hazırız. İzleyen dört bölümün ortak yanı, hepsinin dünya dışı yaşam arayan dünya çapında bilim insanları tarafından yazılmış olmaları. Astrobiyolog Nathalie Cabrol, Carl Sagan Merkezi’nin müdürü ve neredeyse yirmi yıldır önde gelen SETI araştırmacılarından. 16. Bölüm’de dünya dışı varlık arayışına (geçmişine, bugününe, yarınına) içerden bakan birinin gözüyle ışık tutuyor. Ardından 17. Bölüm’de MIT’den gökbilimci Sara Seager, yeni James Webb Uzay Teleskopu’yla yapılabilecek şeyleri gözden geçirip Drake’in ünlü denklemini güncelleyerek, en yeni gelişmelerin ışığında uzaylı yaşam olasılığını hesaplamanın bir yolunu sunuyor. Astrofizikçi Giovanna Tinetti’nin kaleme aldığı 18. Bölüm’se tayf ölçümü denen yeni teknik sayesinde uzaklardaki Dünya benzeri ötegezegenleri sadece saptamakla kalmadığımızı anlatıyor. Tinetti, 2016 başında, bir ötegezegenin atmosferindeki gazların ilk defa doğrudan saptandığını ve ölçümünün yapıldığını duyuran makalenin yazarlarındandı. Dünya’nın iki katı büyüklüğündeki bu gezegen, 41 ışık yılı ötedeki Yengeç takımyıldızında yer alan Copernicus adlı sarı cüce yıldızın yörüngesinde dönüyor. Uzaktaki bir gezegenin atmosferinin nelerden oluştuğunu keşfetmek, orada yaşamı ele veren işaretler aramanın harika bir yolu. Söz gelimi, oksijene, su buharına ya da karmaşık organik bileşiklere rastlarsak kendi adıma çok heyecanlanacağım. Son ve son derece önemli 19. Bölüm’de, SETI’nin şu anki yöneticisi Seth Shostak’ın başka yerlerde yaşam arayışımızda ne kadar hünerli, yaratıcı ve uyanık olmamız gerektiğini vurgulayan yazısı var.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.