1
10.02.2015 11.03.2015
1
2
10.02.2015 11.03.2015
TERİMLER Allah, önce Levh’i yarattı. Sonra Arş’ı var etti. Arş, su üzerindeydi. Sonra Kürsî’yi yarattı. Kürsî, Arş içindeydi. Meleklerin bir takım değişik özellikleri vardı. Kanatlı, günahsız ve itaatli, erkeklik ve dişiliği olmayan varlıklardı. Daha sonra Allah, ‘’alevli ateşten’’ cinleri yarattı. Cinlerin erkeklik ve dişilikleri vardı. Onların iman ve ibadet yükümlülükleri de bulunmaktaydı. Mümin cinler olduğu gibi kafir cinler de vardı. Şeytan da cinlerdendi. İlk insan erkekti. Allah bu ilk insandan eşini de yarattı. Kâinat (Evren) Allah’tan başka bütün varlıkları içine alan genel bir kavramdır. Peygamberlik (Risalet) Kendisine yeni bir kitap ve şeriat verilen peygambere Resul, davet etmek üzere gönderilen peygambere de Nebi (s.a.v.) denir. Peygamberler insandır. Erkektir. Ölümlüdür. Sorumludur. Peygamberlerin sayısıKur'an'da bildirilmemiştir. Peygamberlerin davetinden uzak kalmış hiçbir millet yoktur. Peygamberler; sıdk (doğruluk), emanet (güvenilir olmak), tebliğ (Allah’dan aldığını aynen halka duyurmak), fetânet (akıllı ve zeki olmak), ismet (günahlardan korunmuş olmak) sıfatlarında ortaktırlar. Peygamberlerin görevi; tebliğ (bildirme), tebyin (açıklama), ta’lim (öğretme), tezkiye (temizleme)’dir. Peygamberlerin tümüne inanma mecburiyeti vardır. Vahiy Allah'ın peygamberlerine emir ve yasaklarını bildiriş yoludur. Kitap Allah, peygamberlerden dilediklerine kitap vermiştir. Kur'an'da isimleri geçen kitaplar; Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'an’dır. Bunlara inanma zorunluluğu vardır. Ayrıca sahifelere de inanmak gerekir. İncil’in gönderilişiyle Tevrat, Kur'an’ın gönderilişiyle de İncil yürürlükten kaldırılmıştır. Mucize Mucize, olağan üstü bir hadisedir. Allah'ın yaratması ve izni ile ancak peygamberler elinde ortaya çıkar. Mucizede gaye, peygambere inanmayanları inandırmaktır. Mucize, fizik ve tabiat kanunları dışında cereyan eder. Mucize karşısında insana yakışan; ‘’aklım almıyor’’ diye inkar değil, aczini idraktir.
2
10.02.2015
3
11.03.2015 HZ.MUHAMMED (S.A.V.) ‘’O (Muhammed) Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur…’’ (Ahzab 33/40)
Peygamber Efendimizin hayatının iki safhasından Mekke devri mücadelesi, komutan vasfı olmayan peygamberlerin; Medine devri mücadelesi de kumandan peygamberlerin mücadelelerine bir güzel sonuç niteliğindedir. MEKKE DEVRİ TEVHİD MÜCADELESİ ‘’İçinizden size, sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, üzerinize son derece düşkün, inananlara son derece şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir.’’ (Tevbe 9/128) Bir Dua İbrahim (a.s) ve oğlu İsmail (a.s)’in duası: ‘’Rabbimiz! İkimizi sana teslim olanlardan kıl. Soyumuzdan da sana teslim olacak bir ümmet getir. Rabbimiz! İçlerinden onlara senin ayetlerini okuyan, kitabı ve hikmeti öğreten, onları her kötülükten arıtan bir peygamber gönder. Doğrusu güçlü ve hakim olan sensin sen!’’ (Bakara 2/127-129) Bir Muştu Hz. İsa bir gün milletine seslenirken: ‘’ey İsrail Oğulları! Doğrusu ben; benden önce gelmiş olan Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek ve adı Ahmed olacak bir peygamberi müjdeleyen, Allah’ın size gönderilmiş bir peygamberiyim.’’ (Saff 61/6) Bir Rüya Peygamberimizin annesi Amine’ye bir gün rüyasında; ‘’Sen bu ümmetin efendisine hamilesin. Doğurduğunda; her kötünün şerrinden bir olan Allah’a sığınırım diye dua et ve ona MUHAMMED adını ver!..’’ denilmişti. Muhammed (a.s) dünyaya geldi. Tarih 571; gün 12; ay Rebiu’l evvel’di. O, daha sonra soranlara kendisini şöyle takdim edecekti; ‘’Ben; •
Dedem İbrahim’in duası;
•
Kardeşim İsa’nın muştusu(müjde);
3
10.02.2015
4
11.03.2015 •
Anamın rüyasıyım!’’
Yetim Muhammed'in (a.s.) hayatının peygamberliğine kadar geçen devresi Kur'an'da bildirilmedi. Ancak Kur'an, Muhammed'in (a.s.) peygamberlik öncesinde yetimliğinden ve göğsünün açıldığından bahsetmekteydi. ‘’O, seni bir yetim bulup da barındırmadı mı?’’ (duha 93/6) Muhammed (a.s.) önce annesinden sonra Süveybe’den daha sonra Halime’den süt emmişti. İlk yılları Halime’nin yanında badiyede geçti. Altı yaşında annesiyle Medine'ye dayılarını ziyarete gitti. Dönüşte Ebva Köyünde annesini kaybetti. Amine’nin son sözleri şunlardı; ‘’Her hayat sahibi ölecek, her yeni eskiyecek, her büyüyen fena bulacak yok olacak, ben de öleceğim, ne mutlu bana ki, böyle bir hatıra bırakarak gidiyorum.’’ Amine Ebva toprağına gömüldü. Ümmü Eymen, Muhammed'i (a.s.) Mekke'ye getirip dedesine teslim etti. Muhammed (a.s.) , dedesi öldükten sonra Ebu Talib’in evinde yaşadı. Burası onun için dördüncü barınaktı. Haklı onu daima yanında buldu. Onun da üye olduğu haksızlıklarla mücadele derneğinin adı ‘’hılfu’l-fudul’’du. ‘’el-emin’’ sadece ona layık görülen ündü. Nikah Muhammed (a.s.) yirmi beş yaşında Hz. Hatice ile evlendi. Bu evlilikten Kasım, Abdullah, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm ve Fatıma doğdu. İlk oğlunun adı, Kasım olduğu için Hz. peygambere ‘’Ebu’l-Kasım’’ dendi. Vahyin mukaddimesi ‘’Rüyayı Sadıka’’ Hz. Aişe:’’Resulullah (s.a.v.) ‘a gelen vahiy, uykuda rüyayı saliha (sadıka) şeklinde başlamıştı. Gördüğü her rüya sabah aydınlığı gibi açık seçik gerçekleşirdi.’’ Hz. Peygamber de sadık rüyayı ‘’nübüvvetin kırk altıda biridir’’ diye niteleyecekti. Bu rüyaları Muhammed (a.s.), peygamberliğinden altı ay önce görmeye başlamıştı. Bu altı aylık süre 23 yıl süren peygamberliğin gerçekten de kırk altı da biri demekti. Kur’an, Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf’un da rüyalarından bahsetmekteydi. Rüyayı sadıka’nın zıddı, ayetlerin ifadesiyle ‘’adgasü ahlam’’ (karma karışık hayaller)’’di.
4
10.02.2015
5
11.03.2015
Vahiy Yıl 610’du. Muhammed (a.s.) Hira dağındaki mağaradayken ilk vahiy geldi. Vahiyden sonra Muhammed (a.s.) evine döndü ve: Beni örtün, beni örtün! Dedi. Muhammed (a.s.) bir süre uyuduktan sonra uyandı ve başından geçenleri eşine anlattı. Hz. Hatice eşini sakinleştirdi: Allah'a yemin ederim ki seni Allah hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü sen: •
Akrabayı gözetirsin
•
Acizlerin derdini dert edinirsin,
•
Fakirleri seversin,
•
Misafiri yedirirsin,
•
Hak yolunda halka yardım edersin,
•
Hile nedir bilmezsin,
•
Sözün en doğrusunu söylersin…’’ dedi.
Bu ilk vahiy olayından sonra bir müddet vahiy gelmedi. Bu döneme ‘’fetret-i vahiy’’ dendi. Bu dönemde Muhammed (a.s.) , kendisinin peygamberliğine önce kendisi inanmıştı. Bu davette ilk adımdı. Dava sahibi davasına herkesten önce kendisi inanacaktı. ‘’Bir gün yerle gök arasında Cebrail’i (a.s.) asli suretiyle apaçık ufukta gördü.’’ (Tekvir 81/23) Muhammed (a.s.) dehşete düştü ve evine döndü ve: Beni örtün, beni örtün! Dedi. O üzerini örttürmüş dinlenmekteyken vahiy geldi: ‘’Ey örtüye bürünen, kalk da uyar, Rabbini yücelt, giydiklerini temiz tut kötü şeylerden uzak dur.’’ (Müddessir 74/1-5) İlk Tebliğ Davette bir sıra belirlendi: ’Önce en yakın akrabanı Allah'ın azabıyla korkut. Sana uyan müminleri kanatların altına al. Sana baş kaldırırlarsa ’yaptıklarınızdan uzağım’ de.’’ (Şuara 26/214-216) Akrabayı uyarmak davetteki ilk kademeydi sonraki kademeler ise şöyleydi: •
Kabilesi
•
Tüm Arap milleti
•
Davetinin ulaşabildiği kimseler
5
10.02.2015
6
11.03.2015
Muhammed (a.s.), peygamberliğini yakınlarına duyurmak için bir yemek verdi. Yemeğe kırk kişi geldi. Yemeğe gelenlerden sadece 13 yaşındaki Hz. Ali Müslüman olmuştu. Tarih ilk inananlar arasında Hz. Hatice, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Zeyd’i de saymaktaydı. Peygamberliği Muhammed (a.s.), kendisinin öteki peygamberlerden ayrıldığı noktaları bir hadisinde şöyle bildirecekti: ‘’Bana benden önceki peygamberlere verilmemiş olan beş özellik verildi: 1. Bir aylık yoldan düşmana korku salmakla yardım olundum. 2. Bana yeryüzü mescid ve temiz kılındı. 3. Ganimet bana helal kılındı. 4. Şefaat yetkisi verildi. 5. Ben bir millete değil tüm insanlığa bir Peygamber olarak gönderildim.’’ O, ‘’ulu’l-azm’’(azim sahibi,çok çile çeken) peygamberlerdendi. O, resulü’s-sekaleyn’di.(hem insanlara hem de cinlere gönderilmişti) O, ‘’hatemü’n-nebiyyin’’di.(peygamberlerin sonuncusu) Gizli Davet Gizli davet 3 yıl sürdü. Ve bir ayetle davetin artık açıktan yapılması emredildi:’’Artık sana buyrulanı açıkla! , puta tapanlara aldırma!...’’ (Hicr 15/94) Açık Davet Dil ile açık davet hicrete kadar devam edecekti. Davetin iki merhalesi daha olacaktı. Onlar da Medine'de uygulanacaktı. 1. Savunma harpleriyle birlikte açık davet. Bu hudeybiye’ye kadar sürecekti. 2. Harp ile birlikte açık davet. Hudeybiye sonrasında görülecekti. Tebliğden önce iki şey gerekliydi. Bunları da şu ayetler belirledi: 1. Hak, Rabbinden gelendir; sakın şüphe edenlerden olma!’’ (Bakara 2/147) 2. Sana vahyolunana uy!’’ (Yunus 10/109) Muhammed (a.s.) tüm kureyşlileri Safa tepesine davet etti. Onları İslam’a davet etti. ‘’Size karşı benim durumum, düşmanı gören ve ailesine zarar vereceğinden korkan ve hemen haber vermeye koşan bir adamın durumu gibidir.’’ Bu ilk açıktan davet, genel bir direnme görmedi. Fakat inanan da olmadı.
6
10.02.2015
7
11.03.2015
Kendini Takdim Allah'ın emriyle Muhammed (a.s.) kendisini şöyle takdim etti: ‘’Ben de ancak sizin gibi bir insanım.Bana, tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin. Vay ortak koşanlara!...’’ (Fussilet 41/6) O Allah'ın azabıyla korkutur, rahmetiyle müjdelerdi. Muhammed (a.s.) kendisini takdime şöyle devam etti: ’Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi Allah içindir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Müslümanların ilki olarak böylece emrolundum.’’ (Enam 6/162-163) Kendisine yapılan putlara kulluk tekliflerine karşı çıktı: ’’Allah her şeyin Rabbi iken ondan başka bir Rab mı arayayım?’’ (Enam 6/164) Bu ilk inen ayetler Muhammed'e (a.s.) yol göstermekteydi. Bu ayetlerden biri şöyle buyuruyordu: ’’Ey örtünüp bürünen! Gecenin yarısında, istersen biraz sonra, istersen biraz önce, bir müddet için kalk ve ağır ağır Kur'an oku! Doğrusu biz sana taşıması zor bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı daha tesirli ve o zaman okumak daha elverişlidir. Çünkü gündüz, seni uzun uzun alıkoyacak işler vardır.’’ (Müzzemmil 73/1-7) Baskı İçlerinden bir heyet Muhammed'in (a.s.) amcası Ebu Talib’e müracaat etti ve Muhammed'i (a.s.) bu işten vazgeçirmesini istedi. Muhammed (a.s.) ‘’Amca! Allah'a yemin ederim ki bu adamlar bir elime güneşi, bir elime de ayı koysalar, ben yine de bu davetten vazgeçmem!’’ dedi. Reislik, Mal ve Kadın Müşrikler peygamberimize reislik, mal ve kadın teklif ettiler. Muhammed (a.s.) hepsini bir çırpıda reddetti. Taviz İsteği Müşrikler, Muhammed'in (a.s.) putları kötülemekten vazgeçmesini istediler. ‘’Sizin Dininiz Size…’’ Müşrikler peygamberimize: sen dediler, bizim putlarımıza kulluk et, biz de senin Allah’ına kulluk edelim.’’ Dediler. Ve Muhammed (a.s.) Kâfurun suresini okudu. ‘’…Sizin dininiz size, benim dinim de bana!’’ (Kâfurun 109/6) NİTELİKLERİ Muhammed (a.s.) , Hz. İbrahim’e varan temiz soy zincirini bir hadisinde şöyle belirtti: ’Allah, İbrahim’in çocuklarının içinden İsmail’i, İsmail’in çocuklarından Beni Kinane’yi, Kinane oğullarından Kureyş Kabilesini, Kureyş’ten de Beni Haşim’i, Haşim oğullarından da beni seçti.’’
7
10.02.2015
8
11.03.2015
Fiziki Nitelikleri (Şemaili) •
O, ne çok uzundu ne de çok kısa idi.
•
O, ne süt gibi beyazdı ne de kara idi.
•
O, ne kısa, kıvırcık saçlı idi, ne de düz uzun saçlı idi. O mutedil sarkık saçlı idi.
•
Saçında ve sakalında yirmi tek ak saç bulunmadığı halde vefat etti.
Ahlaki Nitelikleri ‘’Gerçekten sen büyük bir ahlak üzeresin.’’ (Kalem 68/3) Onun ahlakı Kur'an idi. O yumuşak kalpliydi. Tatlı dilliydi. (kavl-i leyyin) Merhametliydi. Emindi. Üstün bir haya sahibiydi. Alçak gönüllü idi. Ahde vefa gösterirdi. Cömertti. Bir şey istendi mi yok demezdi. Sabırlıydı. Hatayı yüze vurmaz, gönül yıkmazdı. O günahsız olmasına rağmen ‘’Şükreden bir kul olmayayım mı?’’ diyerek çokça ibadet ederdi. Zenb: Kasıtsız işlenen günah demektir. Peygamberi Nitelikleri Muhammed (a.s.) ancak bir peygamberdir.’’ (Ali İmran 3/144) O ‘’beyyine’’ydi, açık delil’di. Doğru yol üzerineydi. O hidayet rehberiydi. O hatemün-nebiyyin’di. Son peygamberdi. Peygamberliği geneldi. Evrenseldi. Nebiyyu’l-kıbleteyn’di. İki kıbleli peygamberdi. Muhammed (a.s.) makam-ı mahmud’un sahibiydi. Muhammed (a.s.) rahmetti. Sadece Muhammed'in (a.s.) milleti, inanmadıkları halde toptan bir azaba ve helaka uğramamıştı. O, Allah'ın sevgilisi idi. Habibullah’dı.
8
9
10.02.2015 11.03.2015
Ulu’l azm peygamberlerdendi. Çok çile çekmişti. Resulu’s-sekaleyn’di. İnsanlar ve cinlerin peygamberiydi. Ümmi idi. Muhammed (a.s.) nurdu, ışıktı, aydınlıktı. Şerefliydi. Namı yüceydi. Miraçla şereflendirilmişti. Kumandan peygamberlerdendi. En güzel örnekti. O bir beşerdi. İSİMLERİ Ahmed çok hamdeden, Muhammed (a.s.) övülen anlamına gelirdi. Ahmed,Hz. İsa’nınİsrail Oğullarına bir hitabında, Muhammed (a.s.) ise Kur'an'da geçmekteydi. Kur'an'ın 47. Suresinin adı da Muhammed (a.s.)’di. O bir hadisinde beş isminin olduğunu bildirmişti. Ben Muhammed (a.s.)’im ve Ahmed’im. Ben o Mahi,’yim ki, Allah benim nübüvvetimle küfrü yok edecektir. Ben o haşir’im ki, kıyamet gününde insanlar beni takip ederek haşrolunacaklar. Ben Akıb’ım, hatemul enbiyayım. Görev yeri İlk görev yeriMekke’ydi. Onun eski adı ümmül kura (şehirlerin anası) idi. Bekke idi bir diğer adı. Beled-i emin’di bir başkası. Mekke ticaret merkeziydi. Mekke ziraat yapılmayan bir yerdi. Mekke, Afrika çöllerini; Medine, ılıman iklim bölgelerinin bereketliliğini; Taif ise diğer iklim bölgelerini temsil etmekteydi. Davet Ettikleri Mekkelilerin ve çevresindekilerin hali Kur'an'da şöyle belirlendi: ’’Kitapsız kimselerdi. Apaçık bir sapıklık içindeydiler.’’ (Cuma 62/2) Allah'ı inkar etmekteydiler. Muhammed (a.s.)’den önce kendilerine bir uyarıcı gelmemişti. Dişilere ve hatta şeytana kulluk ederlerdi. Putları dişi kabul ederlerdi. Bu yüzden onları kadın isimleriyle isimlendirmişlerdi. Tanrıyı kadın olarak düşünmek şehvete düşkünlüğün neticesiydi. ‘’Onlar putları rablerine denk tutarlardı.’’ (Enam 6/150)Kimileri putları şefaatçi olarak tanırlardı. Kimileri de putların onları Allah'a yaklaştırdığını düşünmekteydi. Zalimdiler. Çünkü şirk en büyük zulümdü.
9
10
10.02.2015 11.03.2015
‘’Kabe’deki tapınmaları sadece ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir.’’ (Enfal 8/35) Aslında bunların bir kısmı Allah'ı tanırdı. Katildiler. Kavgacıydılar. Ahlaksızdılar. Kibir ve gurur içindeydiler, yalancıydılar. Tahammülsüz ve saldırgandılar. Kitabı ‘’Sana Arapça bir Kur'an vahyettik.’’ (Şura 42/7) Kur'an'ı gönderen Allah’tı. Kur'an'ı gönderen koruyacaktı. Kur'an Cebrail tarafından Muhammed'e (a.s.) getirilmişti. Kur'an Ramazan ayında indirilmişti. Kur'an indiği ayda Cebrail ile Muhammed (a.s.) arasında mukabale edilecekti. Buna terim olarak ‘’arza’’ denecekti. ‘’Biz Kur'an'ı kadir gecesinde indirdik.’’ (Kadir 97/1) ‘’Kur'an'ı inananlara ağır ağır okuman için bölüm bölüm ayırdık ve onu tedricen (peyderpey, gerektikçe) indirdik.’’ (İsra 17/106) Eğri, eksik hiçbir tarafı yoktu. Hikmetle dopdoluydu. Kutluydu. Uluydu. Muştuydu. (müjdeydi.) nurdu. Öğüttü. Apaçık kesin hükümdü. İnanılacak tek sözdü. Sözlerin en güzeliydi. Doğruluk rehberiydi. İnananlara şifa ve rahmetti. Kur'an önceki kitapları tasdik ederdi. Haktı, gerçekti. En büyük haberdi. Eşsizdi, benzersizdi. Hayranlık verirdi. Şerefliydi. Hüccetti.(açık bir delil). Her şeyi açıklamıştı. Çelişkisi yoktu. Ezberlemesi de öğrenmesi de kolay bir kitaptı. Kur'an'a ancak temiz olanlar el sürebilmekteydi. Kur'an okunacağı zaman Allah'a sığınmak gerekirdi. Okunduğu zaman dinlemek mecburdu. Kur'an yaşanacak kitaptı. Kur'an'ı cinler de dinlerdi. Beşerin derdi Kur'an'ı yaşamakla biterdi. Bütün bu ve öteki özellikler içinde o, en büyük mucizeydi. Kitaptı. Furkan’dı, hakkı batıldan ayırandı. Zikirdi. Tenzildi, parça parça indirilmiş demekti. Beyandı. Burhandı, delildi. Hablullah’dı, Allah'ın ipiydi. Kerimdi. Meciddi. Hakimdi. Mükerremdi. Azizdi. Mübarekti. Mübindi. Dini ‘’Allah katında din, İslam’dır.’’ (Ali İmran 3/19) Muhammed'in (a.s.) dinini kabul edene Müslüman denirdi. Müslüman, mümindi. Allah'a teslimiyet arz etmiş demekti. İslam dışı kalan kafirdi, müşrikti, münkirdi. Münafık, özüyle kafir, sözüyle mümindi. Önce kabul edip sonra terk eden ise mürted’di. Tevbe edip İslam’a dönmezse öldürülürdü. İslam hak dindi. Beşerin din ihtiyacı İslam ile dindi. Cibril hadisinde Cebrail, Muhammed'e (a.s.)İslam nedir, iman nedir, ihsan nedir sorularını sordu ve aldığı cevapları onayladı. MÜCADELESİ Tevhid
10
11
10.02.2015 11.03.2015
Allah batılı köpüğe benzetmişti. Köpük yok olup giderdi. Tevhid Allah'ı birliğiydi. Bunu tanımı en anlamlı ve kapsamlı şekilde ‘’tevhid suresi’’ diye de bilinen İhlas suresi belirledi: ‘’O Allah bir tektir. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey ona denk değildir.’’ (İhlas 112/1-4) O gökten su indirendir. (Enam 6/96) ‘’Hiçbir şey ona benzer değildir.’’ (Şura 42/11)‘’Göklerin ve yeri gaybı Allah'a aittir.’’ (Nahl 16/77)‘’Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.’’ (Enam 6/59) Şirk Tevhidin zıddı şirkti. Şirk, Allah'a her bir şeyi denk görmekti, eş bilmekti. Kimileri Allah'ı hayır ve şerre göre ikiye ayırmışlardı. Ayet uyardı : ‘’İki mabud edinmeyin. O, ancak tek mabuddur.’’ (Nahl 16/51) Kimileri putları şefaatçi sayarlardı. Kimileri putları Allah'a yaklaşma aracı sayarlardı. ‘’Doğrusu biz babalarımızı bir din üzere bulduk, biz de onların izinden gitmekteyiz’’ (Zuhruf 43/22-23) dediler. Buna karşılık ayet şöyle diyordu:’’Onlar babalarını, şüphesiz sapık kimseler olarak bulmuşlardı. Öyleyken yine de onların izinden kovalanırcasına koşturuyorlar.’’ (Saffat 37/69-70) ‘’Hiç şüphe yok ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez, bağışlamaz.’’ (Nisa 4/47)Allah, müşriklerin halini Kur'an'da şöyle nitelendirmekteydi: ‘’Allah’tan başka birtakım dost ve yardımcı edinenlerin hali, kendisine bir yuva yapan örümcek gibidir. Bilseler, yuvaların en çürüğü örümcek ağıdır.’’ (Ankebut 29/41) Enam suresinde tevhid inancı detaylı bir biçimde verilirken, yenecek etlerin bile Allah adı anılarak kesilmiş olması istenmekteydi. ‘’Namazım da ibadetlerim de hayatım da ölümüm de alemlerin rabbi Allah içindir.’’ (Enam 6/162) İkrarı, tevhid hayatının ayet içindeki ifadesiydi. Risalet Putperestlerin peygambere karşı sergiledikleri tavırlara karşı Allah şöyle buyurdu: ‘’Seni aldatmak isterlerse bil ki, şüphesiz Allah senden yanadır. Seni ve inananları yardımıyla destekleyen, kalplerini uzlaştıran odur.’’ (Enfal 8/62) Müşriklerin bu tavırlarının sebeplerini ise ayet şöyle belirtmekteydi: ‘’İnsanların, kendilerine hidayet rehberi geldiği zaman iman etmelerini, ‘Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi’ demelerinden başka bir şey engellemedi.’’ (İsra 17/94) Buna karşılık Allah : ‘’Eğer yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsalardı, biz de onlara gökten Peygamber olarak bir melek gönderirdik.’’ (İsra 17/95) ‘’Eğer biz onlara melekleri indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarında toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de inanmazlardı.’’(Enam 6/111) Tüm bunlara karşı ‘Muavvizeteyn’ denilen Felak ve Nas sureleri ile Allah’a sığınılacaktı. Müşrikler, Müslümanları korkuturken yakın çevrede olan Doğu Romalıların İranlılara yenilmesini örnek göstererek. Biz de sizi ehl-i kitabın akıbetine uğratacağız diyorlardı. Çünkü Doğu Roma ehl-i kitaptandı. Ve ayet geldi, Romalıların bu yenilgiden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerini bildirmekteydi. Ebu Bekir bu konuda bahse girdi ve dokuz sene sonra Romalılar galip geldi. Sorular
11
12
10.02.2015 11.03.2015
Müşrikler, Muhammed'e (a.s.) zaman zaman onu bunaltmak için sorular sormaktaydılar. Müşriklerin bu soruları ayetler tarafından şöyle bildirildi: kıyamet saati, ruh, ashab-ı kehf, zülkarneyn, kıyamet kopunca bu dağlar ne olacak. Kur'an Ömer, Hz. peygamberi öldürmeye giderken kız kardeşinin evinde Habbab’ın okuduğu Ta-ha suresinin ayetlerini dinledi ve hidayete erdi. Müşrikler Kur'an'ın tesirini bilmekteydiler. Bu yüzden Kur'an dinlemeye yanaşmazlar başkalarını da engellerlerdi. Onlardan biri de Utbe b. Rebia’ydı. Utbe peygamberi davasından vazgeçirmek için Kabe’ye gittiğinde, Muhammed (a.s.) ona Fussilet suresinin başından secde ayetine kadar olan 37 ayetlik bölümünü okudu. Müşrikler Hz. peygamberi ‘deli’ diye takdim ediyorlardı. Bunlardan biri de doktor Dımad b. Sa’lebe idi. Dımad, Resulullah (s.a.v.) ile görüştü, ondan Kur'an dinledi ve hidayete erdi. Müşrikler bu kez de Kur'an okunurken gürültü yapmaya başladılar. Bazı müşrikler meraklarından dolayı geceleri gizli gizli Kur'an dinlerlerdi. Ebu Süfyan, Ebu Cehil, Ahnes b. Şerik bu müşriklerdendi. Abdullah b. Mes’ud, Kabe’de ilk defa açıktan Kur'an okuyan (Rahman Suresi) ve bu yüzden dövülen sahabe idi. Müşrikler bu Kur'an insan sözüdür dediler. Bu Kur'an uydurmadır dediler. Peygambere, kendisi uydurdu dediler. Bölüm bölüm Kur'an'ı ayırmayı denediler. Ya bundan başka bir Kur'an getir ya da onu değiştir dediler. Ayet geldi: ‘’Eğer biz kalbine kuvvet vermemiş olsaydık, onlara bir parça meyledecektin.’’(İsra 17/74) Vahiy meleğini görmek istediler. Kur'an'a ‘’rüya saçmalıkları’’ diyenler vardı. ‘’bu sadece eskilerin masallarıdır’’ diyenler de vardı. Müşriklerin bu iddialarına karşı ‘Tehaddi’ ayetleri (bkz. Tur 52/34, Hud 11/13, Bakara 2/23-24…) indi. Eğer iddialarında samimi iseler; sırasıyla: bir söz/ kitap, on sure, bir sure indirsinler şeklinde ayetler indi. ‘’Allah’ımız, eğer bu kitap gerçekten senin katından ise, bize gökten taş yağdır veya can yakıcı bir azap ver’’ (Enfal 8/32) dediler. Ayet geldi: ‘’Oysa sen içlerinde iken Allah onlara azap etmez. Onlar bağışlanma dilerken de alla azap edecek değildir.’’ (Enfal 8/33) Ahiret İman esaslarının üç temeli tevhid, risalet ve ahiretti. Muhammed (a.s.) Safa tepesindeki ilk genel çağrısında azap gününden söz ederek ahiretten haber vermişti. Azılı müşrik Ubey b. Halef çürük bir kemiği ufalayarak peygambere göstererek: Böyle çürüdükten sonra bunu kim diriltecek demişti. Muhammed (a.s.) : Allah diriltecek. Seni öldükten sonra diriltecek ve Cehenneme atacak’ diye cevap verdi. Şu ayet indi: De ki: onları ilk defa yaratan diriltecektir. O, her türlü yaratmayı bilendir.’’ (Yasin 36/77-79)
12
13
10.02.2015 11.03.2015
Evvelki atalarımız da diriltecekler mi diye sordular ve ayet cevap verdi: ‘’Şüphesiz evvelkiler ve sonrakiler, belirli bir günün belirli bir vaktinde çaresiz toplanacaklardır.’’ (Vakıa 56/49-50) Kendilerinin ölümüne sebep olarak zamanı gösterdiler. Allah şu misali verdi: ‘’Kupkuru gördüğün yeryüzünün, biz ona su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi, kabarması, Allah'ın varlığının belgelerindendir. Ona can veren Allah, şüphesiz ölüleri de diriltir. Doğrusu o, her şeye kadirdir.’’ (Fussilet 41/39) Ayetler müşriklerin dünya yaşayışlarını şöyle özetlemekteydi: ‘’Onlar zekat vermezler. Ahireti inkar edenler de yalnız onlardır.’’ (Fussilet 41/7) ‘’Allah'ın ayetlerini ve ona kavuşmayı inkar ederler, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir. İşte can yakıcı azap onlar içindir.(Ankebut 29/23) Allah bunlara karşı peygamberine şöyle buyuruyordu: ‘’Habibim sen, bizi anmaktan kaçınan ve dünya hayatından başkasını düşünmeyen kimselerden yüz çevir’’ (Necm 53/29) MÜCADELE USULÜ Mekke devri tevhid müadelesi, daha çok inzar (uyarma), ikna ve öğüt verme usullerine dayanmaktaydı. Ancak hiç şüphesiz tebşir ve müjde de vardı. Tebşir özellikle müminlere; inzar ve ikna ise müşriklere yönelikti. ‘’…biz seni onları imana zorlamak için (vekil) göndermedik.’’(İsra 17/54) ‘’Onlara vadettiklerimizin bir kısmını sana göstersek de, seni (bundan önce) vefat ettirsek de sana düşen sadece duyurmaktır; hesap görmek de bize düşer.’’ (Rad 13/40) ‘’Bütün varlığınla Allah'a yönel’’ (müzzemmil 73/8) Hakka yönelişin arkasından Kur'an okumak gelirdi. Sa’d b. Ebi Vakkas(r.a.) anlatıyor: ben, İbn Mes’ud, Huzeyl kabilesinden biri, Bilal Habeşî ve iki kişi daha peygamberle otururken müşrikler’ ’şunları kov ‘’ dediler. Buna karşılık Allah şu ayeti gönderdi ‘’rızasını dileyerek sabah akşam rabbine kulluk edenleri sakın yanından kovmaya kalkma!’’ (Enam 6/52) Yine iki gözü görmeyen İbn Ummu Mektum geldiğinde peygamberimizin yüzünü çevirmesi üzerine Abese suresi inmişti. Muhammed (a.s.) bu uyarıdan sonra, İbn Ummu Mektum ne zaman yanına gelse: Ey hakkında rabbimin beni uyardığı zat, merhaba’ der, ona yer gösterirdi. Muhammed (a.s.)'in verdiği mücadelenin genel anlamda usulünü tespit ve tayin eden ayetin meali şöyleydi: ‘’Rabbinin yolunda hikmetle, güzel öğütle çağır. Onlarla en güzel şekilde tartış. Doğrusu rabbin kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da bilir.’’ (Nahl 16/125)’’Geceleyin uyanıp yalnız sana mahsus olarak fazladan namaz kıl. Umulur ki rabbin seni övülecek bir makama yükseltir.’’ (İsra 17/79) MÜŞRİKLERİN TUTUMU Alay
13
14
10.02.2015 11.03.2015
Müşrikleri ilk tepkileri, ince bir alay ve istihza şeklindeydi. Durumu Kur'an şöyle haber verdi: ‘’İnkarcılar seni gördükleri zaman, şüphesiz seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mudur derler.’’ (enbiya 21/36) ‘’And olsun ki senen önce birçok Peygamber alaya alınmıştı da alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti.’’ (enbiya 21/41) Bazen o alaylar teklifleşiyordu. Bize yerden kaynaklar fışkırtmadıkça sana inanmayacağız. Hurmalıkların, bağın olup aralarından ırmaklar akıtmalısın. İddia ettiğin gibi göğü tepemize parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karımıza getirmelisin. Altın bir evin olmalı. Göğe yükselmelisin. Kur’an Mutaffifin suresinde bilhassa Müslümanlara yöneltilen hakaretlere işaret etmekteydi. ‘’seninle alay edenlere karşı biz sana yeteriz.’’ (hicr 15/95) Hakaret ve İtham Kur'an, Muhammed'in (a.s.) uğradığı ithamları şöyle sıralamaktaydı. Allah'a iftira ediyor dediler.(şura 42/24) ona bir insan öğretiyor dediler. (nahl 16/103) kendisi uyduruyor.( secde 32/3) Peygamber değilsin. (rad 13/43) bize bir mucize getirseydi ya (taha 20/133) uğursuzlukları ondan bildiler. Büyülenmiş dediler. Deli dediler. Şairdir. Kahinsin sihirbaz dediler. Peygamber Muhammed (a.s.) övülmüş iken onlar Müzemmem (yerilmiş) diye eğlenirlerdi. İthamlara Cevap ‘’Sen öğüt vermeye devam et. Çünkü rabbinin nimeti sayesinde sen, ne bir kahinsin ne de bir delisin.’’ (tur 52/29) müşriklerin ithamları kuranın birçok yerinde cevaplandırıldı. Hz. Peygamberin ilk erkek çocuğu Kasım, 4 yaşında iken vefat etmişti. Müşrik beyni As b. Vail ‘Muhammed (a.s.) ebterdir’ ‘zürriyeti bitti, nesli kesildi’ dedi. Ve Kevser suresi cevabı verdi. İşkence Putperestlerin işkencelerine uğrayanların başında Bilal-i Habeşi, Habbab b. Eret, Ebu Fukeyhe, Lubeyne, Süheyb-i Rumi, Yasir, Sümeyye ve Ammar b. Yasir yer almaktaydı. Ammar müşriklerin ağır işkenceleri karşısında sadece diliyle peygambere inanmadığını söyledi. Ayet indi: ‘’Gönlü imanla dolu olduğu halde, zor altında olanın dışında, inandıktan sonra Allah'ı inkar eden, gönlünü kafirliğe açanlara Allah katından bir gazab vardır. Büyük azap da onlar içindir.’’ (nahl 16/106) Ebu Leheb ile peygamberin geçeceği yollara ve kapısının önüne diken serpen Ümmü Cemil’in durumunu tebbet suresinde görmekteyiz. Boykot ya da Tecrid Bin bir güçlük, bin bir sıkıntı ile boykot tam üç yıl sürdü. Zaten bir güve Kabe duvarındaki boykot anlaşma metnini ‘Allah’ın adıyla’ kelimesi hariç, delik deşik etmiş, kemirmişti. Tecridden kurtuluşun sevinci çok sürmedi. Ebu Tali ve Hz. Hatice peşi peşine vefat etti. Bu yıla ‘Amü’l-hüzün’ (senetül hüzün) hüzün yılı dendi.
14
15
10.02.2015 11.03.2015
Taif’in İnsafsızlığı Ebu Talib’in ölümünden sonra Haşim oğullarının başına Ebu Leheb geçmişti. Taif’in o günkü yöneticileri Abdi Yalil Oğulları, annesi tarafından Hz. peygambere akrabalığı olan kimselerdi. Taif’i İslam’a davet etti. Alaylı sözlerle teklifi reddettiler ve taif’i terk etmesini istediler. Hz. Peygamber kendisini bir bahçeye hurma ağacının altına attı, canını kurtardı. Addas’ın Uyanıklığı Hz. Peygamber, ninovalı olan Addas’a Hz. Yunus’tan bahsetti ve Addas Müslüman oldu. Muvahhid Bir Nesil Dileği Hz. Peygamber, Hz. Aişe’ye ‘’ben kureyşten gördüğüm baskı üzerine taife gitmiş, korunmamı İbnu Abdi Yalil’e teklif etmiştim, yanaşmadı.Mekke’ye dönüş esnasında ‘’Karn-ı sealib’’ mevkiinde gökyüzünde bir bulutun beni gölgelendirdiğini gördüm. Sonra bulutun içinde Cebrail olduğunu farkettim. Cebrail bana şu dağ meleğinden istediğini talep edebilirsin. Dağ meleği: Eğer (Ebu Kubeys ve Kayakan denilen) şu iki dağın Mekkelileri ezmelerini istersen emret dedi. Ben şöyle cevap verdim: ‘(’Hayır ben bunu istemem) ben, Allah'ın bu müşriklerin soyundan yalnızca Allah'a ibadet eden ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayan tevhide gönül vermiş (muvahhid) bir nesil getirmesini dilerim’’ Cinler İman Etti Taif dönüşünde gecelediği yerde Muhammed (a.s.) Kur'an okurken cinler onu dinledi, iman etti. MEKKELİLER NEDEN İMAN ETMEDİLER? Kur'an’ın, hemen bütün peygamberlere karşı çıktığını haber verdiği ‘mele’’ (milletlerin ileri gelenleri), yöneticilerdi. Mekke’de de bu görevi kabile şefleri ve eşraf üstlenmişti. Medine’de Abdullah b. Ubey b. Selul nifak hareketinin başındaydı. Kureyş’in İslam’a karşı çıkışı, yöneticilerin mevcut düzeni, iktidar ve itibarlarını koruma temel düşüncesine dayanmaktaydı. Ayrıca bu karşı çıkışta o günün geçerli ve etkili anlayışı kabile rekabeti de hesaba katılmalıydı. Mekke’li müşriklerin bir çoğu yaşlılık ve toplum içinde edindikleri saygınlıkları korumak için inanmamışlardı. Ebu Talib’in son sözleri bu gerçeği dile getirmekteydi: ‘’Eğer Mekke kadınları, kendi büyüttüğü yeğenine tabi oldu diyecek olmasaydı, teklifini kabul ederdim’’ TESELLİ İkinci sırada nazil olan Müddessir Suresi’nden başlamak üzere bütün Mekki surelerde, yoğun şekilde sabır tavsiye edilmekteydi. Bu arada önceki peygamberlerin karşılaştıkları güçlüklerden ve sonunda eriştikleri mutlu neticelerden örnekler verilmekteydi. Allah, Duha ve İnşirah surelerinde Hz. peygamberin geçmişini ve geçmişte ona lütfettiklerini hatırlatmaktaydı.
15
16
10.02.2015 11.03.2015
Hz. peygambere sabır tavsiye eden ayetlerde iki husus dikkat çekmekteydi: Hamd ve namaz… ‘’Ey inananlar, sabır ve namazla (Allah’tan) yardım isteyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.’’ (bakara 2/153) İsra ve Mirac Mirac’da Allah ile peygamberimizin arası iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu. İsra ve miraç Muhammed'e (a.s.) hicretin yaklaştığını haber vermekteydi. İsra ve miraç Kur'an’ın ifadesine göre ‘bazı ayetlerin gösterilmesi’ içindi. Özetle gayb alemine, ahirete ait bazı sırlar ve manzaralar, insanlığın geleceği, Allah'ın yüce kudretinin nişaneleri bu ‘gösterilen ayetlerdendi. İslam devleti, zafer müjdeleri ve her mümine miraç neşesini tattıracak beş vakit namaz ibadeti hep bu gecenin hediyelerindendi. Hicret Öncesi Velid b. Muğire hakkında ayet şöyle diyordu: ‘’Bu dedi, rivayet edilen bir sihirden başka bir şey değildir. Bu sadece bir insan sözüdür.’’ (müddessir 74/25) Kimi kabileler, Muhammed'in (a.s.) davetini açıkça reddetti. Kimileri bunu dinlemeyin diyen müşriklere itibar etti. Kimileri de her şeye rağmen gizli müminler olarak memleketlerine dönüp gitti. Süveyb b. Samit bu son gruptan biriydi. Akabe Bey’atları üç kademede gerçekleşmişti. İlk akabe görüşmeleri 6 kişi ile yapıldı. Medine’nin bu ilk Müslümanları; Esad b. Zürare, Rafi’ b. Malik,Avf b. Haris, Kutbe b. Amir, Ukbe b. Amir, Haris b. Abdullah’dan oluşmaktaydı. Bir sonraki yıl Akabe’ye 12 kişi olarak geldiler. Muhammed (a.s.) ’den kendilerine Kur'an öğretecek, dini konularda rehberlik edecek bir mürşid istediler. Hz. Peygamber Mus’ab b. Umeyr’i görevlendirdi. Bir yıl sonra Akabe’deResulullah (s.a.v.)’a beyat edenler, 2’si kadın 75 kişiydi. Ve peygamberle anlaşma yaptılar. Anlaşma maddeleri şöyle özetlenebilirdi: seni kendi nefsimizden üstün tutacağız. Emir, kumanda olana muhalefet etmeyeceğiz. Allah'a şirk koşmayacağız. Hırsızlık yapmayacağız. Zina etmeyeceğiz. Çocuklarımızı öldürmeyeceğiz. İftira etmeyeceğiz. Allah yolunda kimsenin ayıplamasından korkmayacağız. Doğru işte peygambere karşı gelmeyeceğiz. Muhammed (a.s.) 12 nakib (vekil) seçmelerini istedi. Onlar da 9’u Hazreç ve 3’ü Evs’den 12 reis seçmişlerdi.12 nakib de kendi arlarında ‘’Nakibu’n-nukaba’’ (baş temsilciyi) seçeceklerdi. Bu da Esad b. Zürare’ydi. Hicret Muhammed (a.s.) Mekkeli müminlere yeni hicret yurdunu duyurdu. ‘’bundan böyle sizin hicret edeceğiniz şehrin, iki kara taşlık arasında hurmalık bir yer olduğu bana gösterildi.’’ Ancak Hz. Ömer açıktan hicret edebilmişti. Müşrikler sadece ona ilişmeye yeltenememişlerdi. Müşrikler Daru’n-Nedve (şehir meclisi) de toplantı yapıyorlardı. Hz. peygamberi öldürmek için plan yapmışlardı.
16
17
10.02.2015 11.03.2015
Allah, dua anlamı taşıyan şu ayetle Hz. peygambere hicret için izin vermişti. ‘’de ki: rabbim, beni koyacağın yere doğrulukla koy ve çıkaracağın yerden doğrulukla çıkar. Katından beni destekleyecek bir destek ver.(isra 17/80) Muhammed (a.s.), bir avuç toprağı aldı ve suikastçıların üzerine savurdu. O anda şu ayetleri okumaktaydı. ‘’Önlerine ve arkalarına set çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimiz için artık göremezler.’’ (Yasin 36/9) Peygamber Mağarada Muhammed (a.s.), Ebu Bekir ile birlikte iki hecin devesiyle hicret etmişti. Müşrikler, Muhammed'i (a.s.) bulana yüz deve vereceklerini vadetmişlerdi. Mağarada üç gün geçti. Esma, yemek; Abdullah b. Ebi Bekir haber getirdi. Dördüncü gün develerle Medine yoluna girdiler. Muhammed (a.s.), Hazvere mevkiine gelince devesini durdurdu. Mekke'ye yöneldi: ‘sen, beldelerin Allah katında en sevgili olanısın. Çıkarılmamış olsaydım senden çıkmazdım. Senden başka bir yeri yurt tutmaz, yuva kurmazdım’’ diye sevgisini ifade etti. Şu ayet indi. ‘Kur'an'a uymayı sana farz kılan Allah seni döneceğin yere döndürecektir.’’ (kasas 28/85) bu, fetih müjdesiydi.
Medine Yolunda Yirmi dört saat yolculuğun hemen sonunda, peygamberi yakalamak için yola çıkan Süreka göründü. Atın ayağı sürçtü, sonra atın ayakları kuma gömüldü. Süreka af diledi ve ö yöne gelenleri çevirdi. İlk Tesis Cami On günün sonunda kervan Kuba köyündeydi. Muhammed (a.s.) burada birkaç gün eğleşti. Bu sırada Kuba Mescidi inşa edildi. Muhammed (a.s.), bu mescidin hem mimarı hem ustası, hem işçisiydi. İlk Cuma ve İlk Hutbe Muhammed (a.s.) beraberindekilerle Ranuna vadisine geldi. Burası Yesrib (Medine)'nin dış mahallesiydi. Gün Cuma idi. Muhammed (a.s.) İslam’ın iktidar nişanesi olan Cuma namazını bu vadide kıldırdı ve ilk hutbesini burada irad etti. Bu hutbede şöyle buyurdu: biliniz ki, bu yılınızın bu ayında, bu yerde Allah, size kıyamete kadar Cuma namazını farz kılmıştır. Bu hutbe, Muhammed'in (a.s.) tevhid mücadelesinde ilk ibadet içi tebligatı olması bakımından önemliydi. Bu hutbede Peygamberimiz özetle şunlardan bahsetmiştir: tevbe, sadaka, zikir, Cuma namazının farziyeti ve önemi, cumayı terk edenin hali, ahiret için hazırlık, ölüm gerçeği, ahirette kişinin görecekleri, iyilik yapmanın gereği, Allah'a hamd ve dua etmek, tevhid, Allah'ın kelamının üstünlüğü, eşsizliği, Allah'ı sevmek, Kur'an'a bağlılık Cuma namazından sonra devesine bindi. Silahlı Neccar Oğullarının refakatinde Medine’yi şereflendirdi. Ebu Eyyüb’ün Evinde
17
18
10.02.2015 11.03.2015
Medineli Müslümanların hepsi peygamberi misafir etmeye hazırdı fakat Muhammed (a.s.), bu işi devesi Kusva’ya bıraktı. Resulullah'ın devesi bir-iki çöküş kalkıştan sonra, Ebu Eyyüb Halid b. Zeyd el-Ensari’nin evinin önündeki boşluğa çöktü. Hicret Ebu Eyyub’un evinde son bulmuştu. Bu sonla birlikte eski YESRİB, ‘’MEDİNETU’N-NEBİ’’ adını aldı HİCRETİN DEĞERİ Hz. peygamberin, daha hiç kimseyi davet etmeden hiçbir mücadele vermeden davası adına uyduğu, geleceğe yönelik ilk konu memleketinden çıkarılacağı idi, yani hicretti. Bunu Varaka b. Nevfelsöylemiş ve bunun geçmiş peygamberlerin de başına geldiğini haber vermişti.Hz. Peygamber, hicreti soran bir kişiye ‘’hicret, zor, büyük, ağır (bir iş;), hakkı güç ödenebilir bir mazhariyettir.’’ Cevabını vermişti. İmanda Bu dönem içinde imanın gerçekliğini gösteren hicretti. Hicret, imanı ispat etmenin ve müminlerin dostluğunu kazanmanın ölçüsü olarak bir ayette şöyle nitelendirilmekteydi: ‘’… onlar Allah yolunda hicret edinceye, (bu suretle imanlarını ispat edinceye) kadar onlardan dostlar edinmeyin.’’ (nisa 4/89) Mekke'ye vali olarak fetih günü iman eden bir Mekkeli, Attab b. Esid tayin edilmişti. Muhacirlerden herhangi birine bu görev verilmemişti. Bütün bunlar hicretin dönülmezliğini gösteren delillerdi. Davette Hz. Peygamber seriyye komutanlarına: ‘’...müşrik düşmanla karşılaştığında onları üç şeye davet et. Bunlardan hangisine evet derlerse, kabul et ve kendileriyle harp etme. Önce onları İslam olmaya çağır, iman ederlerse, kabul et. Sonra onları, kendi yurtlarından muhacirler diyarına hicret etmeye davet et.’’ Daha sonraları ‘’daru’s-sünne’’ diye meşhur olacak Medine'nin adı o günlerde, ‘’diyaru’l-muhacirin’’ veya ‘’daru’l-hicre’’ydi. Amelde Hicret amelde de ölçüydü. ‘’bir müşrik Müslüman olduktan sonra müşriklerden ayrılmadıkça (hicret etmedikçe), Allah onun hiçbir amelini kabul etmez. Gerçekleştirdiğim zaman devamlı yapmış olacağım bir amel göster diyen sahabeye Hz. Peygamber: ’sana hicret gerekir. Çünkü onun gibisi yoktur.’ Cevabını verir. Muahedede (anlaşmada) Hudeybiye anlaşmasında hicret konusunda hüküm konulmuştu. Mekke'den Medine'ye giden Müslümanlar iade edilecek, Medine’den Mekke'ye dönenler ise iade edilmeyecekti. Düşmana Hedef Olmakta Hz. Peygamber şeytanın üç yerde; iman etmek, hicret etmek ve cihad etmek istendiğinde Müslümanın önüne çıktığını, onu caydırmak istediğini ama gerçek Müslümanın ona kanmadığını, iman, hicret ve cihattan geri kalmadığını haber vermekteydi. İmamlıkta
18
19
10.02.2015 11.03.2015
Hz. Peygamber, imamette layık olan kişinin şu ölçülere göre tayin edilmesini tavsiye etmekteydi: ‘’halka, içlerinden Allah'ın kitabını en çok bilen ve en iyi okuyanları imam olsun. Şayet okuyuşta eşitlik olursa, önce hicret etmiş olanları, hicrette de eşit olurlarsa, yaşça en büyükleri imamlık yapsın.’’ Kur'an Surelerinin Mekki-Medeni Ayrımında Hicret, surelerin Mekki-Medeni ayrımında meşhur ve muteber ölçü olarak kabul edilmekteydi. Münakaşada Hz. Peygamber, Hz.Ömer ile Esma binti Umeys arasındaki münakaşaya şöyle açıklık getirdi. ‘’bu konuda Ömer bana sizden daha yakın değildir. Ömer ve arkadaşları için bir hicret; ey gemi yolcuları sizler için ise iki hicret vardır.’’ Buyurdu. Hz. Ömer, Mekke'den Medine'ye, Esma b. Umeys ise Habeşistan’a hicret edenlerdendi. Affa Mazhariyette Hicret, ilahi affa mazhariyette önemli bir ölçüydü. Bir hadiste şöyle buyrulmaktaydı. ‘’İslam, öncesini ortadan kaldırır, hicret te öncesindeki (günahları) ortadan kaldırır.’’ Tek cümle ile ‘’hicret af yolculuğu demekti.
Zamanda Hicret Hz. peygamberle birlikte yaşayanlar onu takvim başı kabul etmişler ve hicreti zamanda ölçü aline getirmişlerdi. Bu seçimde hicretin ferdi planda ‘dini yaşayışı arama’, sosyal planda ise ‘cemaati takviye ve dini ikame’ manalarına gelmesi etkili olmuştu. İstişarede Hz. Peygamber önce muhacirlerle sonra Ensar’la istişare ederdi. MEDİNE DEVRİ MÜCADELESİ İLK İSLAM BAŞKENTİ Medine Medine'nin eski adı yesrib idi. Yesrib ismi Kur'an'da geçmekteydi. Muhammed (a.s.) hicret edince yesrib’e ‘’medinetu’n-Nebi’’ =Peygamber şehri dendi. Ona ‘kubbetu’l-islam’, ‘daru’l-iman’, ‘arzu’l-hicre’ gibi bir çok isim daha verilmişti. Medine'nin yerlileri Evs ve Hazreç kabileleriydi. Muhacirler Ayet muhacirleri şöyle niteledi: ‘’onlar, haksız yere ve ‘Rabbimiz Allah’tır’ dediler diye yurtlarından çıkarılmışlardır.’’ (hac 22/40)muhacir, hicret edendi. Gerçek muhacir, Allah'ın yasaklarını terk edendi. Muhacir, Allah'a giden yolda ilerleyendi. Aralarında münafık yoktu. Bu yüzden Mekki surelerde nifaktan hiç bahsedilmemişti. Ensar
19
20
10.02.2015 11.03.2015
Allah onları Kur'an'da ‘’Medine’liler, Medine'yi yurt edinmişler ve Ensar olarak tanımladı. Düşmanlar Medine’deki dostlar, muhacirler ve Ensar’dan oluşmaktaydı. Düşmanlar ise müşrikler, Yahudiler, hıristiyanlar ve münafıklardan oluşuyordu. Müşrikler Ayet şöyleydi: ’insanlar içinde, iman edenlere en şiddetli düşmanlığı gösterenler, Yahudilerle müşriklerdir.’’(maide 5/82) Yahudiler Onlar, katı yürekliydiler. İnatçı idiler. Vefasızdılar. Yalancıydılar. Haindiler. Fasık idiler. Mütecavizdiler. Nankördüler. Birbirlerini kötülük yapmaktan men etmezlerdi. Bu yüzden lanetlenmişlerdi. Son derece dünyaya düşkündüler. Allah'ın oğulları olduğunu söylemekteydiler. Sevgisizdiler. İki yüzlüydüler. Hıristiyanlar Kur'an'ı Kerim Hıristiyanları ‘’Müslümanlara en yakın olanlar’’ diye tanımladı.
Münafıklar İnanmadıkları halde dilleriyle inandık derlerdi. Kimileri Yahudilerden kimileri de Medineli yerli halktandı. Bile bile yalan söylerlerdi. Allah'ı aldatmaya kalkarlardı. Fesatçıydılar. Namaza tembel tembel kalkarlardı. Gösteriş yaparlardı. Allah'ı pek az anarlardı. Ellerinden gelse Hz. peygamberi bile yoldan çıkarırlardı. Dostlarını aldatırlardı. Kötülüğü teşvik eder, iyilikten alıkoyarlardı. Cimriydiler. ADIM ADIM GERÇEKLEŞEN DEVLET (İLK İŞLER) Kardeşlik Ensar ile muhacir arasında gerçekleşen kardeşlik anlaşması bir yıl yürürlükte kaldı. Zira muhacirler, kısa zamanda kendi geçimlerini temin eder hale geldiler. Bir Başka Antlaşma Medine Yahudilerini de içine alan Medine Şehir Devleti, yazılı bir anayasa gereğince teşkil edildi. Bu antlaşma İslam devletinin resmen kurulduğunun da tesciliydi. Bu metinin esasları özetle şunlardı: müminler başlı başına bir ümmetti. Bozgun ve tecavüz önlenecekti. Cinayet işlenmeyecek, diyet yürürlüğe girecekti. Yahudiler din hürriyetine sahipti. Taraflar harpte birbirlerine yardım edeceklerdi. Medine içinde harp yasaktı. Anlaşmazlık çıkarsa mesele Allah'a ve Muhammed'e (a.s.) götürülecekti. Bu tam anlamıyla Müslümanların Medine Şehir Devletine siyasi hakimiyetiydi. Bu, Mekke müşriklerinden gelecek muhtemel saldırıya karşı alınan ilk ve en sağlam tedbirdi.
20
21
10.02.2015 11.03.2015
Peygamberimiz bu ilk günlerde şöyle buyurmuştu: ehl-i kitabı ne tasdik ne de tekzib (yalanlama) ediniz. Harem tayini Hz. Peygamber:İbrahim (a.s.) Mekke'yi harem olarak ilan etmişti, ben de Medine'nin iki tepesi arasını harem ilan ediyorum. Bu bölgeyi taşlar diktirerek toprak üzerinde tespit etti. Bu yüzden Medine'ye, Harem-i Resul de denildi. Harem, taarruzdan korunmuş yasak bölge demekti. Çevre Sağlığı Medine'nin havası Mekke’ninkinden epeyce farklıydı. Yakındaki bataklık sıtma hastalığı yaymaktaydı. Şikayetler arttı. Bunun üzerine Muhammed (a.s.) Allah'a dua etti. Bataklık kurudu. Mescid Mescidi Nebi (s.a.v.)’nin inşası sırasında Muhammed (a.s.) Ebu Eyyub Halid b. Zeyd elEnsari’nin evinde kaldı. Mescid yedi ay içinde tamamlandı. Yapımında bizzat peygamberimiz e bedenen çalışmış taş taşımıştı. Üç bölümden ibaretti. Namaz kılmak için geniş bir boşluk. Suffe (veya zülle) denen eğitim-öğreti için kullanılan bir kısım. Hz. peygamberin muhterem eşlerinin odaları. Suffe Aynı zamanda misafirhane görevini de görmekteydi. İslam’ı öğrenmek için gelenler ve kimsesizler suffe imkanlarından istifade ederlerdi. İslam’da din ve devlet ayrılığı değil, aynılığı geçerliydi. İşin Ehli Hadremevtli Talk b. Ali Medine'ye gelmişti. Mescidin inşaatında çamur kararken peygamberimiz: çamur işini yemame’liye bırakınız. Çünkü o çamur işini en güzel yapanınız. Buyurdu. İşi ehline vermişti ve böyle gerekliydi. Ezan-ı Muhammed'i (a.s.) Bir gün Ezan’ın sözlerini rüyasında öğrenen Abdullah b. Zeyd heyecanla Muhammed'e (a.s.) haber verdi. Muhammed (a.s.), Ezan’ı Bilal’e öğretmesini istedi. Ezan karşısında müşriklerin tutumunu Kur'an haber verdi. ‘’onlar, namaza ezanla davette bulunduğunuz zaman, onu, eğlence ve oyuncak edinirler. Bu da onların aklı ermez bir kavim olmalarındandır.’’ (maide 5/58) Ebu Mahzure (r.a.):Resulullah (s.a.v.)’ın Mekke valisi Attab b. Esid’e geldim ve onun valiliği süresince Resulullah (s.a.v.)’ın emri üzere Mekke’de müezzinlik yaptım. Kıble Değişiyor Daha önceleri Müslümanlar Kudüs’e yönelerek ibadet ederlerdi. Kıblenin değiştirilmesini emreden ilk ayet Beni Seleme yurdunda Hz. Peygamber namazda iken
21
22
10.02.2015 11.03.2015
gelmişti. Hz. Peygamber namazda iken Kudüs’ten Kabe’ye döndü. Bu sebeple o mescide ‘mescid-i kıbleteyn’=iki kıbleli mescid’ dendi. Nüfus Sayımı Muhammed (a.s.) Müslümanım diyenlerin isimlerini yazıp getiriniz emrini verdi. Görevliler 1500 kişinin adını yazıp getirdiler. SİLAHLI MÜCADELE (SAVUNMA HARPLERİ) Rahmet ve Savaş Peygamberi Onun Mekke devri mücadelesi, komuta niteliği olmayan peygamberlerin mücadelesine bir hatime, Medine devri mücadelesi de kumandan peygamberlerin mücadelesine bir güzel sonuç niteliğindeydi. Bir hadisinde şöyle buyurmuştu: ben rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim’’ Ensar ve muhacirlerin birleşmesiyle Medine'de giderek bir İslam cemaat ordusu oluşmuştu. İlk Gece Nöbeti Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) silahlarını alarak Medine'de ilk gece nöbetini tutuyordu. Münafıkların reisi Abdullah b. Übeyy b. Selül idi. Muhammed (a.s.) , müşriklerin kışkırtmaları sonucunda çıkan olaylar ve benzeri olaylar için bazı tedbirler aldı. İlk olarak Kureyş’in hayat damarları demek olan ticaret yolları kontrol altına alınmıştı. civarda yaşayan kabilelerle saldırmazlık anlaşmaları imzalanmıştı Savaş İzni Hicretin ikinci senesi Safer ayının 12’siydi. Ayet indi: ‘’kendileriyle savaşılan müminlere savaşma izni verilmiştir. çünkü onlara zulmedilmiştir…’’ (hac 22/39-40) savaşma izninin süresi ne kadardı? Ayet haber verdi: ‘’…fitne tamamen yok edilip yalnız Allah'ın dini ortada kalana kadar onlarla savaşın…’’ (bakara 2/193) Cihaddan Geri Durmak Taarruzi savaştan geri durmanın bir tek meşru sebebi olabilirdi. O da ilim tahsiliydi. ‘’inananlar toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir kısmı dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmalıdır. Böylece belki yanlış hareketten çekinirler.’’ (tevbe 9/122) İnanç Savaşı Savaş İslam’da davet içindi, inanç içindi. Üsame b. Zeyd, bir gün bir adamı öldüreceği sırada adam ‘’la ilahe illallah’’ dediği halde onu öldürdü. Muhammed'e (a.s.) durumu açıklarken ‘kılıç korkusuyla iman etti’ dedi. Peygamber: kalbini mi yardın da baktın? Diye uyardı. Diyet ödemek suretiyle bu olay sonuçlanacaktı. Çünkü olayda bir değerlendirme hatası belirlenecekti. BEDİR HARBİ Öldürülen İlk Müşrik
22
23
10.02.2015 11.03.2015
Abdullah b. Cahş komutasındaki seriyye, Nahle’de düşmana ait bir kervanla karşılaştı. Abdullah b. Cahş, Amr b. Hadramî’yi öldürdü. İki kişiyi de esir alarak döndü. Hicretin yedinci ayı idi. Recepti. Recep, haram aylardan biriydi. Haram aylarında savaş edilmezdi. Muhammed (a.s.), Abdullah b. Cahş’a ben sana böyle bir şey için izin vermedim buyurdu. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet eden olduğunu duyurdu. Taraflar Bu ilk büyük savaşta tarafları Kur'an şöyle belirledi: ‘’Bedir’de karşılaşan iki toplulukta sizin için muhakkak bir ibret vardır. Onlardan bir topluluk Allah yolunda çarpışıyordu. Diğeri ise kafirdi…’’ (ali İmran 3/13) Şeytana Bel Bağlayanlar İntikam hissiyle ve Şeytan’ın teşvikleriyle Bedir’e gelmiş olan müşrik ordusunu müşriklerden 12 kişi sıra ile günde 10 deve keserek besliyordu. Kuvvetler Müşrik ordusu 1000 kişiydi. Komutanı Ebu Cehil’di. Allah, Bedir harbi öncesinde Müslümanların durumunu şöyle bildirdi: ‘’…siz o zaman zayıf idiniz…’’ (ali İmran 3/123) Müslümanlar 300 kişiden ibaretti. Harp aletleri de oldukça yetersizdi. Bazı Müslümanlar müşriklerle karşılaşmaya istekli değildi. İstişare edildi. Ayet indi: ‘’Allah, bu iki taifeden (kervan veya müşrikler) birini size vaad etmişti. Siz kuvvetsiz olanın (kervanın) size düşmesini istiyordunuz.’’ (enfal 8/7) Muhacirlerden Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir, kureyş’e karşı savaşmak görüşündeydi. Ensar’dan Sa’d b. Muaz ise Peygamber nereye giderse onu takip edeceklerini söyledi. Gururla Gelen Yenilgi Hubab b. Münzir ordunun konakladığı yeri harp stratejisi açısından uygun bulmamış, başka bir yeri teklif etmişti. Hz. Peygamber kabul etti ve ordu oraya taşındı. Hatta Sa’d b. Muaz’ın komutanlık çadırı demek olan bir gölgelik yapması teklifini de kabul etti. Orada dua etti. ‘’rabbim, eğer şu bir avuç Müslüman helak olursa, yeryüzünde sana kulluk edecek kimse kalmayacaktır.’’ Allah, durumu şöyle haber verdi: ‘’siz rabbinizden yardım istiyordunuz. O da ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım edeceğim diye duanızı kabul buyurmuştu.’’ (enfal 8/9) Allah’tan gelen uyku, yorgunluk ve korkularını; yağmur ise su ihtiyaçlarını gidermişti. İlk Şehid Sabahleyin harp, mübareze (teke tek vuruşma) şeklinde başlamıştı. İlk mübarizler müşriklerden Utbe b. Rebia, kardeşi Şeybe ve oğlu Velid idi. Karşılarına Afra Hatun’un oğulları Avf ve Muaz ile Abdullah b. Revaha çıkmıştı. Utbe, Mekkelileri istedi. Hz. Peygamber de Ubeyde, Hz. ali ve Hz. Hamza’yı gönderdi.
23
24
10.02.2015 11.03.2015
Ubeyde ilk Müslümanlardandı, 62 yaşındaydı. Müslüman mübarizler düşmanları öldürdüler. Ubeyde’nin de bacağı koptu ve şehid oldu. İslam uğrunda çarpışarak şehid düşen ilk Müslüman oydu. Allahu Ekber Atılan oklardan bir, saflar arasında duran Süreka’nın oğlu Hâris’i buldu. Haris şehid oldu. Müslümanlar tekbir getiriyor. ‘’Allahu ekber’’ diyorlardı. Harpte hücum ederken tekbir getirmek Bedir’den yadigardı. Bu deyişte, Allah adına, Allah için harp etme idealinin ilanı vardı. Muhammed (a.s.) , Ebu Bekir’e döndü:müjde, melekler ve Cebrail imdada geldi’ dedi. Öğleye doğru harp bitince netice şu idi: 70 müşrik öldürülmüştü. 14 Müslüman da şehid düşmüştü. 70 kadar esir ve oldukça yüklü ganimet alınmıştı. Şehitler, düştükleri yerlere, maktüller de bir çukura defnedildi. İlahi Yardım Müminlerin meleklerle desteklendiği Bedir harbinin neticesi de Kur'an'da şöyle bildirildi:’’(o gün) onları siz öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. (ey habibim) attığın zaman sen atmadın, fakat Allah attı. Müminleri güzel bir imtihanla sınamak için (bunu yaptı). Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.’’ (enfal 8/17) Esirler Esir Değildiler Hz. Peygamber, ashabını topladı ve esirler hakkında ne yapmak istersiniz diye sordu. Hz. Ebu Bekir, fidye alınmasını önerdi. Hz. Ömer ise, bana yakınlarımı ver boyunlarını vurayım, Ali’ye Âkil’i teslim et, öldürsün. Hamza’ya kardeşi Abbas’ı ver, öldürsün. Dedi. Hz. Peygamber, Ebu Bekir’in görüşüne uydu. Fidye ödeyen hürriyetine kavuştu, ödemeyen ise 10 Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretmekle kurtuldu. Sadece iki azılı İslam düşmanı, Nadr b. Hâris ve Ukbe b. Ebi Muayt öldürüldü. Fidye uygulaması Allah tarafından onay görmedi, ayet indi: ‘’yeryüzünde savaşırken düşmanı yere sermedikçe esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir.’’ (enfal 8/67) vahiy devam etti‘’eğer Allah'ın geçmiş yazısı (verilmiş bir hükmü) olmasaydı. Aldığınız fidyede size herhalde büyük bir azap dokunurdu. Artık elde ettiğiniz ganimetlerden (fidyeden) helal ve hoş olarak yiyin. Allahtan korkun. Şüphesiz ki Allah, çok yargılayıcı, çok esirgeyicidir.’’ (enfal 8/68-69) Bu ayetler üzerine Hz. Peygamber şöyle diyecekti: ‘’eğer azap gelseydi, Ömer ile Sad b. Muaz’dan başka kurtulan olmazdı.’’ Ganimetler Ayet indi: ‘’Sana savaş ganimetlerinden sorarlar. De ki, ganimetler Allah'ın ve resulünündür.’’ (enfal 8/1) ‘’Ganimet aldığınız şeylerin beşte biri Allah'a, resulüne ve (Allah resulü ile) akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir.’’ (enfal 8/41)
24
25
10.02.2015 11.03.2015
Ganimetlerin beşte biri, belirtilen yerlere; beşte dördü ise İslam askeri arasında eşit olarak taksim edilmeliydi. Bedir harbine katılan Müslümanlar, Müslümanların en faziletlileri; harbe katılan melekler ise meleklerin en faziletlileri idi. Oruç ve Ramazan Aralarında kan bağı bulunmayan kardeşler arasında miras hukukunun geçersizliğini miras ayeti bildirmekteydi. Oruç ibadeti bu yıl farz kılınmıştı. Kur'an'da açık açık bildirilmişti. ‘’Ey iman edenler, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allahtan sakınasınız diye size de sayılı günlerde farz kılındı.’’ (bakara 2/183) Oruca dayanamayanlar, bir düşkünü doyuracak kadar fidye verecekti. Hasta veya yolculukta olan, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde tutacaktı. Zekat Oruç, bayram namazı ve sadaka-i fıtır’dan sonra şimdi de zekat’ın farz olduğu bildirilmişti. Zekât, Müslüman zenginlerden seneden seneye mallarını kırkta birini Müslüman fakirlere vermeleri anlamına gelmekteydi. Bu görevi yerine getirmemekte direnenlerle harp edilirdi. Bu uygulamanın ilk örneğini Hz. Ebu Bekir Verecekti. . Zekatı toplamak devletin göreviydi. Zekatın kimlere verileceği Kur'an'da kesin şekilde belirtilmişti. KAYNUKA OĞULLARI Fesat Ocağı Beni Kaynuka Yahudileri, Medine'nin merkezine en yakın yerdeydiler. Ticaretle ve bilhassa kuyumculukla uğraşıyorlardı. Münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül en yakın dostlarıydı. Ayet indi, meali şöyleydi: ‘’İnkar edenlere söyle. Yenileceksiniz ve cehenneme sürükleneceksiniz. Orası ne kötü bir döşektir.’’ (ali İmran 3/12) artık kaynuka oğullarını sonu belirmişti. Yenilgi ve sürgün… İffet Düşmanı Yahudi Çarşıda bir kadını rahatsız eden Yahudi’yi Müslüman bir erkeğin öldürmesiyle Medine harp havasına bürünmüştü. Sancak Hz. Ali’de idi. Kaynuka Yahudileri üzerine yüründü. Müslümanlar Yahudileri kalelerinde çevirdiler. Kuşatma 15 gün sürdü. En sonunda Yahudiler teslim bayrağı çekerek kalelerinden indiler./ Yahudi’ye Münafık Desteği Münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül, dostlarını böyle görünce peygamberimizden onları bırakmasını istedi. Abdullah b. Ubey b. Selül’ün ısrarı üzerine
25
26
10.02.2015 11.03.2015
Muhammed (a.s.) ‘çözün, buyurdu. Çözün şunları. Allah onlara ve onlarla beraber olanlara lanet etsin.’’kaynuka Yahudilerinin zincirleri çözüldü. Sonları ise Şam taraflarına sürgündü. Uzaklara Daha Uzaklara Muhammed (a.s.) sürgünü gerçekleştirmekle, Ubade b. Sâmit’i görevlendirmişti. Ubade b. Sâmit (r.a.) emre uydu. Böylece Kaynuka Yahudileri Medine ve civarından sürülen ilk Yahudiler oldu. Kaynuka oğullarının geride bıraktığı ganimetleri Muhammed b. Mesleme topladı. Beşte birini Beytü’l mâle (devlet hazinesi) ayırdı. Ötesi Müslümanlara dağıtıldı. UHUD İMTİHANI Peygamber Zırhını Giydikten Sonra Bedir harbinde müşrikler ağır bir yenilgiye uğramıştı. Ticaret kervanlarının emniyeti de ortadan kalkmıştı. Bunlar kureyşlileri Müslümanlar aleyhine kışkırtan iki ana sebepti. Yahudi tahrikleri de eksik değildi. Müşrikler 3000 kişilik bir ordu hazırladı. Muhammed'in (a.s.) Mekke’deki amcası Abbas, olanı biteni Medine'ye ulaştırdı. Özellikle Bedir’de bulunmamış genç Müslümanlar, düşmana karşı çıkılmasını istedi. Bir grup Müslüman da Medine'de kalınmasını teklif etti. Münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül de bu görüşteydi. Neticede düşmanla çarpışma kararı alındı. Şehir dışında harp etmek isteyenler peygambere biz hata ettik. Siz bildiğiniz gibi yapınız dediler. Hz. Peygamber: bir Peygamber zırhını giydikten sonra cenk etmeden dönmek ona yakışmaz.’’ Namert Döner Müslüman ordusu 1000 kişi idi. Ordu Şeyhayn denilen yerde geceledi. Muhammed b. Mesleme devriye görevini üstlendi. Sabah vakti ordu Uhud’a hareket etti. Münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül, bir kere daha gerçek yüzünü gösterdi. Kendimizi ve çocuklarımızı ölüme atamayız dedi. 300 münafık taraftarıyla orduyu terk etti. Münafıkların ayrılışı, İslam ordusunda bulunan Beni Seleme ve Beni Harise kabilelerini tereddüte düşürdü. Bir ara onlar da ayrılmayı düşündü. Fakat derhal vazgeçtiler. 50 Kişi Bir Orduyu Beklerdi Hz. Peygamber yürüyüşüne 700 mücahidle devam etti. Vadinin ağzındaki Şı’b denilen yere indi. Vadinin ağzına Abdullah b. Zübeyr komutasında 59 okçu yerleştirdi. ‘’benden emir gelmedikçe buradan sakın ayrılmayın emrini verdi. Kureyş ordusu da Uhud’a gelmişti. Kureyş ordusundan biri çıkıp seslendi: ‘’ey Evsliler, ey Hazreçliler, beni tanıdınız mı? Ben Ebu Amr’ım.’’ Bu adam, Evs kabilesinin cahiliye devrindeki reislerindendi. Aynı kişinin oğlu Hanzala babasına karşı silah kuşanmış bir Müslüman mücahiddi. Hanzala Uhud’da şehid düşecek. Hz. Peygamber de ona ‘’ğasîlü’l-melâike (meleklerin yıkadığı şehid)’’ ünvanını verecekti. Sancaktarlar Düşerken
26
27
10.02.2015 11.03.2015
Kureyş müşriklerinin sancaktarı Talha idi. Hz. Ali bir darbede Talha’yı yere serdi. Müşriklerin sancağını Talha’nın kardeşi Osman aldı. Onu da Hz. Hamza öldürdü. Bu sefer müşrik sancağını Ebu Said b. Ebi Talha aldı. Onu da Sa’d b. Ebi Vakkasbir okla öldürdü. Ar ve Zillet Şeref ve İzzet Muhammed (a.s.) ‘’Korkaklıkta ar ve zillet, ileri atılmakta şeref ve izzet vardır’’ sözleri yazılı olan kılıcını, ‘’eğilip bükülünceye kadar düşmana çalmak’’ şartıyla Ebu Dücane’ye verdi. Ebu Dücane, Ebu Süfyan’ın karısı Hind’i tam öldürecekken ‘Resulullah (s.a.v.)’ın kılıcı ile bir kadın öldürmem doğru olmaz’ dedi, vazgeçti. Görüntü Değil Netice Önemliydi Kuzman, uhud’da tek başına yedi müşriği yere sermişti. Bu Hz. peygambere haber verildi. Hz. Peygamber: ‘’Kuzman cehennemliktir, diye neticeyi bildirdi. Kuzman ağır yaralıydı. Kat’ade b. Numan Kuzman’a şehitlik kutlu olsun dedi. O sırada Kuzman ‘ben şehitlik için değil, kabilem için savaştım’ dedi ve kılıcıyla intihar etti. Niyet Her Şeydi Bir Usayram vardı. Abdüleşhel oğullarındandı. Kabilesinin Müslüman olmasına karşı çıkmıştı. O daha sonra kavmini takip etmişti. Harp sonrasında kendisini de yaralılar arasındaydı. Müslümanlar senin burada ne işin var diye sordular. Usayram, Müslüman olmak için geldiğini, Allah'a ve resulüne inandığını söyledi. Çok geçmeden can verdi. Hz. Peygamber durumu haber alınca ‘’O cennetliktir’’ buyurdu. Demek ki niyetti kişiyi kurtaran ya da batıran… Çıkar Yeğ Tutulunca Düşmanı kovalayan Müslümanlar bir anda ganimet toplamaya durdu. Geçitteki okçularda gitti. Şimdi geçitte komutanla sekiz okçu kalmıştı. Düşman kuvvetlerden Halid b. Velid sekiz okçu ile Abdullah b. Cubeyr’i şehid etti. Doğrusu Hz. peygamberin çevresinde 14 Müslüman kalmıştı. Yedisi muhacirlerden, yedisi de Ensar’dandı. Müslümanların bazıları kaçmıştı, kaçanlar genellikle düşmanı şehir dışında karşılayalım diyenlerdi. Bozgun Başlamaya Görsündü Hz. Hamza, şu ana kadar 7 kafiri öldürmüştü. Hz. Hamza, bir Müslümanın yardımına koşmaktaydı. Aniden kasığına bir mızrak saplandı. Düştü, kaldı. Ve böylece ‘’şehidü’şşühedâ’’ ünvânını aldı. Hamza’yı şehid eden Vahşi adında biriydi. Vahşi, Habeşli bir köleydi. Efendisi Cubeyr b. Mut’im, Hamza’yı öldürürse, kendisini serbest bırakacağını vadetmişti. Ebu Süfyan’ınkarısı Hind de ayrıca ödüllendireceğini söylemişti. Vahşi, Hz. Hamza’nın göğsünü yarıp ciğerini çıkardı. Hind’e ulaştırdı. Ümmü Umâre Gazilere su taşımakta olan Ümmü Umâre, kırbalarını attı, kılıcı kaptı. Kocası ve oğullarıyla birlikte Hz. peygamberin yakın çevresinde erkekler gibi çarpıştı. Hz. Peygamber onların bu fedakarlıklarını gördükçe, ‘Ya Rabbi, bunları cennette bana arkadaş et!’ diye Allah'a yalvarmıştı.
27
28
10.02.2015 11.03.2015
Musab Da Şehiddi İşte sancaktar Mus’ab b. Umeyr de şehid edilmişti. Sancak yere düşmüştü. Hz. Peygamber, Ali’ye sancağı almasını emretti.Mus’ab’ı şehid eden müşrik, onu Hz. peygambere benzetmişti. ‘Muhammed'i (a.s.) öldürdüm’ diye seslendi. Koştu, Ebu Süfyan’a müjde verdi. Peygamber Öldüyse Bunu duyan Müslümanlar ümitsizliğe kapılmıştı. Bu şaşkınlığı bir kahraman giderdi. O yiğit şöyle seslendi: Peygamber öldü ise, Allah bâkidir. Allah yolunda savaşıp ona şehid olarak kavuşmak istemez misiniz? Diye gürledi. Peşinden de düşman safları üzerine yürüdü. Bu sözler üzerine Müslümanlara yeniden şevk ve azim geldi. Bu kahraman Enes b. Nadr’dı. Şehid olduğu zaman vücudunda tam 80 ok ve mızrak yarası vardı. Sebat Zaferdi Ka’b b. Mâlik, Hz. peygamberi gördü. Var gücüyle haykırdı: ‘Ey Müslümanlar, Resulullah (s.a.v.) buradadır!’ Azılı bir müşriğin attığı ok peygamberin alt dudağını yardı, bir dişini kırdı. Bir başka müşrik ise, Resulullah (s.a.v.)’ın yanına kadar sokuldu ve kılıcını şiddetle savurdu. Darbenin şiddetiyle peygamberin zırhından kopan iki halka mübarek yanağına battı. Hz. Peygamber tam anlamıyla yaralanmıştı. Hz. Peygamber dağa doğru çekildi. Bu defa Ebu Süfyan, bir grup adamıyla Uhud dağının tepesinden Müslümanların üzerine inmek istedi. Hz. Peygamber düşmanın niyetini sezdi. ‘Ya Rab, oraya çıkamasınlar’ diye dua etti. Düşman da düşündüğünü gerçekleştiremedi. Durum Neydi Ebu Süfyan, zafer nöbetledir. Bugün, Bedir savaşının bedelidir. Dedi Hz. Ömer: aynı değiliz; bizim şehidlerimiz cennette, sizinkilerse, cehennemde.. diye tersledi. Ebu Süfyan, gelecek yıl Bedir’de yeniden buluşalım dedi. Hz. peygamberin emriyle Müslümanlardan biri; peki buluşalım cevabını verdi. Şehidler Elbiseleriyle Defnedildiler Tam 70 şehid verilmişti. Şehitlerinbüyük çoğunluğu Ensar’dan, 6’sı da muhacirlerdendi. Yaralılar ise şehitlerden daha az değildi. Şehitlerinbir çoğunun organları düşman tarafından kesilmişti. Görüntü dayanılacak gibi değildi. İslam’da ‘’müsle’’ câiz değildi. Müsle, sağ veya ölü insanın uzuvlarını keserek işkence yapmak, cezalandırmaktı. Şehidler bir araya getirildiler. Elbiseleriyle ikişer ikişer defnedildiler. Defin işleminden sonra Resulullah (s.a.v.); ‘Bunların din uğrunda şehid olduklarına şehadet ederim’ buyurdu. Şehid Ailelerini Ziyaret Muhammed (a.s.) yaralı ve yorgun olmasına rağmen, şehid evlerini bir bir ziyaret etti, baş sağlığı diledi.
28
29
10.02.2015 11.03.2015
Bağıra-çağıra ağlamamalarını tembih etti. ‘’Niyaha’’ denen bağıra-çağıra ağlamak, cahiliye âdetiydi. Terk edilmeliydi. ‘’Sözümüzü Tutsalardı’’ Münafıklar ve Yahudiler: ‘’(savaştan geri kalıp) oturup, kardeşleri için, ‘sözümüzü tutsalardı, öldürülmezlerdi’ diyorlardı. Ayet indi. ‘’Bizim sözümüzü tutsalardı öldürülmezlerdi’ diyenlere söyle; eğer doğru sözlü iseniz, o halde ölümü başınızdan savın’’ (ali İmran 3/168) ayetler indikçe müminler teselli buldu, imanları güçlendi. Uhud’da öldürülenlerin akıbeti bir ayette şöylece belirlendi: ‘’Allah yolunda öldürülenleri ölü saymayın. Bilâkis onlar, Rableri katında diridirler. Allah'ın bol nimetlerinden kendilerine verdikleriyle sevinç içinde rızıklandırılırlar.’’ (ali İmran 3/170-171) uhud’da öldürülenler şehid olmuşlardı. Uhud Çetin İmtihandı Unutulmamalıydı ki, Müslüman olmak, hiç sıkıntıya uğramamak demek değildi. Ayet bu gerçeği şöyle bildirdi. ‘’Yoksa siz, içinizden cihad edenlerle sabır ve metanet gösterenleri görüp ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?’’ (ali İmran 3/142) Müslüman, imanına eş edemezse, tereddütsüz itaati, galipken tadardı mağlubiyeti… Uhud, işte bu gerçeğin tarihi deliliydi. Nitekim Uhud’dan önce okuduğu hutbede Hz. Peygamber; ‘’eğer sabrederseniz Allah sizi bu defa da zafere ulaştırır’’ buyurmuştu. O, bu sözleriyle sanki harbin sonucunu duyurmuştu. Düşmanı Takip de Vardı (Hamra’u-l Esed) Savaş alanından önce Mekkeliler ayrılmıştı. Ravha’da Ebu Cehil’in oğlu İkrime Mekkelilere kızdı. Harbi kazanmışken neden Müslümanların hepsini öldürmediniz, şimdi onlar Uhud’un intikamını almak için üzerinize gelir, en iyisi biz gidip işlerini bitirelim’ dedi. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’le istişare etti. Düşmanı takip etme kararı alındı. Hz. Peygamber Pazar günü sabah namazından sonra Bilal’e kararı Medinelilere duyurmasını emretti. Takibe sadece Uhud’da bulunanlar kabul edildi. Uhud’da bulunmayanlardan sadece Abdullah b. Câbir orduya kabul edildi. Abdullah b. Ubey b. Selül’ün orduya katılma isteği ise reddedildi. İbnu Ümmi Mektum Medine'de Kaymakam olarak bırakıldı. Sancak Hz. Ali’deydi. Ordu Hamrâulesed’e geldi. Hz. Peygamber emretti. 500 yerde birden ateş yakıldı. Ateşler büyük bir ordunun konaklamış olduğu izlenimini vermekteydi henüz Müslüman olmayan Ma’bed el-Huzâi Mekke'ye gitmekteydi. Durumu gördü ve Ebu Süfyan’a Muhammed (a.s.) büyük bir orduyla çıkmış geliyor dedi. Safvan b. Ümeyye atıldı; bir belaya uğramadan çekip gidelim’ dedi. Haber müşriklerin kalplerine korku düşürdü. Ödleri koptu. Mekke'ye geri döndüler. Müslümanlar 2 gün daha Hamrau’l-esed’de bekledi. Sonra geri dönüldü. Yolda iki kişiyi esir aldılar. Bunlardan biri, durmadan Müslümanları yeren (eleştiren) şâir Ebu İzze idi. Bedir’de esir düşmüş, aleyhte propagandayı bırakacağını söylemiş ve karşılıksız serbest
29
30
10.02.2015 11.03.2015
bırakılmıştı. Yine aynı şeyleri söyledi. Hicivlerinin bedelini canıyla ödedi. Takip hareketi bekleneni verdi. Kureyş, Müslümanların ezilmediğini öğrendi. Vadeliden Buluşma Uhud’da bir yıl sonra buluşma kararı alınmıştı. Aradan bir yıl geçmiş vadeliden gün gelmişti. Ebu Süfyan müşrik ordusunun başında ‘’Merru’z-zahrân’’a geldi. Ancak daha fazla ilerleyemedi. Çünkü kalbine bir korku sinmişti. Zaten Hz. Peygamber ‘bir aylık mesafeden düşmana korku salmakla yardım olunduğunu haber vermişti. Ebu Süfyan, Nuaym el-Eşcaiadında birine, eğer Medine'ye gider, bizim büyük bir ordu ile geldiğimizi Müslümanlara anlatır onları korkutursan, sana on deve veririm dedi. Hz. Peygamber; ben verdiğim sözden dönmem’ buyurdu. Yola koyuldu. Bedr’i suğra’ya vardı. Düşmandan eser yoktu. Hatta harp alanına panayır kurulmuş, ticaret yapılıyordu. Onlar da bunu yaptılar, kazandılar. Mânevi karşılıklarını ise Allah’tan aldılar. Miras Taksimi Medineli Müslümanların ileri gelenlerinden biri de Sa’d b. Rebi’ idi. Uhud’da şehid edilmişti. İki kızı vardı. Hanımı hamileydi. Sa’d’ın erkek kardeşi Sa’d’dan kalan bütün malları aldı. Hanımı ile kızları malsız-mülksüz kaldı. Cahiliye anlayışına göre miras erkeğin hakkıydı. Kadın ve kızlar mirastan pay alamazdı. Sa’d’ın hanımı durumu Hz. peygambere iletti. Muhammed (a.s.), ‘’Allah hükmünü bildiri’’ diye kadını teselli etti. Çok geçmeden miras taksimi ile ilgili ayetler indi. Miras taksimi konusunda Nisa suresinin on iki ve yüz yetmiş altıncı ayetleri de ilahi hükümleri bildirmekteydi. Bu ayetler inince Muhammed (a.s.) Sa’d b. Rebi’nin hanımına ve kardeşine haber gönderdi. Sa’d’ın kardeşine; ‘’Sa’d’ın kızlarına malın üçte ikisini, annelerine de sekizde birini ver. Geri kalanı da senindir.’’ Diye emretti. İslam’da ilk miras taksimi böylece gerçekleştirildi. MURDAR İŞLER İçki Kumar ve fal okları ile geleceğe dair bilgi edinme, İslam öncesi Araplarda pek yaygın adetlerdendi. İçki ve kumar yüzünden çıkan olaylar ise ‘’umur-ı âdiye’’den (günlük hadiselerden) idi. Toplum, içki konusunda genel bir bekleyiş içindeydi. Nihayet Uhud harbi sonrasında konuya ait ilk açıklama geldi. Meali şöyleydi: ‘’Sana içki ve kumarı sorarlar. De ki: ikisinde de hem büyük günah vardır hem de faydaları vardır. Günahları faydalarından daha büyüktür. (bakara 2/219) Çok geçmedi ikinci bir ayet geldi. Konuya farklı bir boyut daha eklendi. Ayetin anlamı şöyle idi: ‘’Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizi bilecek hale gelmedikçe namaza yaklaşmayın.’’ (nisa 4/43) İçkinin tamamen terk edilmesine bu ikinci sınırlama da yetmedi. Konuyla ilgili üçüncü ayetin gelmesiyle konu kesinleşti. Ayetin anlamı şöyleydi: Ey iman edenler, içki de kumar da dikili taşlara (kurban kesmek) de, fal oklarını kullanmak da şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan kaçının ki, felah bulasınız.’’ (maide 5/90) Müminler emre uydu, içkiyi terk etti. Peki, Ya Öncekiler?
30
31
10.02.2015 11.03.2015
Bir anda Medine sokaklarında içki, seller gibi akıp gitti. Bazı Müslümanlar bu yasağa uyma imkanı bulamadan vefat etmiş önceki Müslümanları düşündüler. Ayet indi. ‘’…(haram kılınmadan evvel) yiyip içtiklerinden dolayı (onlara) vebal yoktur. Allah iyi hareket edenlere sever.’’ (maide 5/93) Genel bir prensip belirlenmişti. Hükümler, ilan edildikleri andan itibaren geçerliydi. Arpadan yapılan içkiye bira (mizr) denir. Baldan yapılan içkiye de ‘’bit’’ denir. Ceza Caydırıcı Olacaktı İçki içene seksen değnek ceza tatbik edilirdi. Bu ceza halk huzurunda gerçekleştirilirdi. Çünkü cezada caydırıcılık ve toplumu kötülükten uzak tutmak gerekti. Kumar İçki ile birlikte yasaklanan ikinci zararlı, murdar iş kumardı. Çünkü bu iki illet birbirinden ayrılmazdı. Putlar ‘’Ensâb’’ putlar ve saygı göstermek için dikilmiş taşlardı. Hepsi birden yasaklandı.
NADÎR OĞULLARI Suikastçı Yahudi Medine çevresindeki üç büyük Yahudi kabilesinden biri Nadir Oğullarıydı. Hz. peygambere ilk suikastı tertip edenler de bunlardı. Âmir b. Ümeyye’nin öldürdüğü iki kişinin diyetini istemek için Hz. Peygamber ashabıyla birlikte Nadir Oğulları yurduna gitmişti. Yahudiler Hz. peygamberi ve beraberindekileri bir binanın gölgesinde ağırlamak istediler. ‘’Muhammed'i (a.s.) şimdiki şu halden daha yalnız ve suikasta elverişli bulamazsınız diye birbirlerini teşvik ettiler, fitnelediler. Amr b. Cahhaş adlı Yahudi: ben şimdi çıkar, tepesine taşı yuvarlarım dedi ve çıktı. Ancak tam bu sırada Hz. Peygamber yerinden kalktı. Hiçbir şey söylemeden hızla oradan uzaklaştı. Nadir Oğulları tertip ettikleri suikast hedefine ulaşamamıştı. Çünkü Allah, Resulünü korumuştu. İhanetin Cezası Nitekim ayet yapılacak işi Hz. peygambere şöyle bildirdi: ‘’eğer bir topluluğun anlaşmaya ihanet etmesinden korkarsan sen de onlara aynı şekilde davran. Doğrusu Allah, hainleri sevmez.’’ (enfal 8/58) Muhammed'i (a.s.) Nadir Oğullarına Muhammed b. Mesleme ile haber gönderdi. Onlara on gün mühlet verdi. On gün içinde yurtlarını terk edip gideceklerdi. Direnenler ise öldürüleceklerdi. Yahudiler çoktan yol hazırlığı içine girmişlerdi. Ancak münafıkların başı Abdullah b. Ubey b. Selül, Yahudilerden yurtlarını terk etmemelerini istedi. 2000 kişiyle onlara yardıma geleceğini vadetti. Nadir Oğulları bunu duyunca hazırlıklarına son verdi. ‘çıkmayacağız, ne yapacaksan yap!’ diye Medine'ye haber gönderdiler. Müslümanların cevabı kuşatmaydı. Kuşatma 25. Gününe gelmişti. Yahudiler sulh istediler, ‘çıkıp gideceğiz’ dediler. Muhammed (a.s.) isteklerini kabul etti. Onlar da 600 develik bir kafile halinde çekip gitti. Fey
31
32
10.02.2015 11.03.2015
‘’Fey’’ , harp etmeden, meşakkat çekmeden düşmandan ele geçirilen şeylere denirdi. O da ‘’Allah’a, peygambere, akrabalarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalanlara taksim edilirdi. Allah hakkı olarak bütçeye ayrılan fey geliri, Kâbe’ye ve öteki mescidlerin onarımına sarf edilirdi. Hz. Peygamber Nadir Oğullarından kalan malları muhacirler arasında taksim etti. Ensar’dan da yoksul olan iki kişiye hisse verdi. Muhacirlerin hem bu malları alması hem de eskiden olduğu gibi kendi yanlarında kalması Ensar’ın samimi isteğiydi. Peygambere iletildi. Îsar Ensar’ın, muhacirlere karşı gösterdiği bu fedakârlığa îsar denirdi. Îsar, kendi ihtiyaç içinde kıvransa bile, mümin kardeşini nefsine tercih etmekti. Bu da en üstün şekliyle ilk kez Ensar’da görülmekteydi. Korku Namazı Davar satmak için Medine'ye gelen bir bedevi, birkaç kabilenin birleşerek Müslümanlara savaş açmaya hazırlandıklarını haber verdi. Hz. Peygamber 400 kişilik bir kuvvetle Sa’lebe oğulları yurduna yöneldi. İki günlük yürüyüşten sonra düşmanla yüz yüze geldi. Vakit gelmişti öğle namazı cemaatle eda edildi. Düşmanlardan bazıları, ‘kaçırdık’ dediler. ‘namazda işlerini bitirmeliydik’. İçlerinden biri, üzülmeyin onların yine namazları vardır. O zaman yaparsınız dedi. Cebrail geldi. Allah'ın emrini bildirdi. İkindi namazı korku namazı olarak eda edilecekti. Düşmana fırsat verilmeyecekti. ‘’Salât-ı havf’’ korku namazı demekti. Düşman karşısında düşman tehlikesi olduğu zaman eda edilecekti. İlk kez bildirilmişti. Cebrail korku namazının nasıl kılınacağını Hz. peygambere öğretti. Zâtu’r-rika seferi on beş gün kadar sürdü. Düşman korkup geri döndü. Savaş ateşi başlamadan böylece söndü. Bu sefere çıkış ve dönüş epeyce sıkıntılı olmuştu. Çünkü yol uzundu. Ashab yalınayak yürümüştü. Bir kısmı ayaklarına bulabildikleri bez parçalarını sardı. İşte ‘’zâtu’r-rika=bağlılar’’ adını buradan aldı. Tarih şimdi, hicretin dördüncü yılı, Rebiu’l-evvel ayındaydı. HENDEK SAVAŞI Yahudi Tahriki İhanetleri yüzünden Medine’den sürülmüş Yahudilerden 20 kişilik bir grup Mekke'ye vardı. Başlarında Huyey b. Ahtâb bulunmaktaydı. Bu heyet, Mekke müşriklerini, peygamberimizi yok edinceye kadar birlikte hareket etmeye çağırdı. Tağut Tağut, insanı azdıran yoldan çıkaran her şeydi. Tağut, insanı hak yollundan alıkoyan, sapıklığa çağıranların başındaki kişiydi. Tağut, hakka, hakikate, imana karşı gelen, Allah'ın kulları için çizdiği nizamı ve hududu çiğneyen herkes ve her şeydi. Tağut, belli bir şahıs da olabilirdi. Ama o, Allah'ın koyduğu nizamdan kaynaklanmayan her türlü sistem, düşünce, âdet
32
33
10.02.2015 11.03.2015
ve alışkanlıklar olarak da anılabilirdi. Tağut’a kul, şeytana yem olmamak için bu sayılanların tümünden arınmak gerekti. Hazırlıklar Başlıyor Mekke’de hızlı bir harp hazırlığına girildi. Civar kabileler de bu savaşa davet edildi. Bu gayretler sonunda 10.000’in üzerinde bir düşman ordusu tedârik edilmişti. Huzaalı bir süvari 12 günlük mesafeyi 4 güne kat etti. Haberi Medine'ye getirdi. Çünkü Hz. peygamberin haber alma teşkilatı daha ilk günden beri görevdeydi. Uhud’dan edinilen tecrübe ile bu kez, şehir içinde savunma uygun bulundu. İlave tedbir gerekiyordu. Bu ihtiyacı Selman’ın teklifi karşılıyordu. Medine'nin çevresine hendek kazılacaktı. Bu yüzden de bu savaş, Hendek Savaşı adını alacaktı. Bu harbin bir başka adı da ‘’ahzab’’ dı. Kur'an'dabu savaştan bahseden surenin adı da Ahzab’tı. Selman Teklifi benimsenen Selman-ı Fârisi, aslen, İranlı bir Mecusi idi. Yıllarca önce hakkı aramak için yollara düşmüştü. Sonunda da Medineli bir Yahudi’ye köle olmuştu. Selman, Müslüman oldu. Hz. Peygamber Selman’ı sahibinden satın aldı, hür bir Müslüman olarak hayata saldı. O, Hz. peygamberin ‘Selman bizdendir’ iltifatına mazhardı. Hz. Ömer devrinde Medâyin’de valilik yapacak, İranlıların İslam’ı kabul etmesinde önemli roller oynayacaktı. Hendek Kazılıyor Medine'nin üç tarafına hendek kazılacaktı. Diğer tarafın emniyeti şimdilik tamamdı. Gruplar oluşturuldu. Kazım başladı. Başlarında da Hz. Peygamber vardı. Her on kişilik grup kırk arşınlık yer kazacaktı.Selman’da başka bir gayret vardı. 10 kişinin kazdığı kadar kazmaya çalışmaktaydı. Tedbir ve Dua Berâ b. Azib (r.a.) hendek kazılırken Resulullah (s.a.v.)’ın dua ettiğini görmüştü. O (a.s) soğuk bir kuşluk vakti çalışan Müslümanlara şöyle dua etmişti: ‘’Ya Rab, dirlik ve yaşamak ahiret dirliğidir. Ensar ve Muhacirlere mağfiret et, (onlar İslam birliğidir.).’’ Hz. Muhammed'in (a.s.) bu duasını duyanlar, ona şu sözleriyle karşılık sundular: ‘’Yaşadıkça biz, cihad etmek üzere Muhammed'e (a.s.) söz vermişiz.’’ Fetih Müjdeleri Bir başka gün Muhammed (a.s.), üç vuruşta bir kayayı parçaladı. Her vuruşta, sırasıyla, Şam’ın, İran’ın ve Yemen taraflarının fethini müjdeledi. Sıvışıp gidenler Münafıklar ‘evlerimiz açıktır’ diyerek Hz. peygamberden izin isteyip kaçıp gidiyorlardı. Hendek, düşman ufukta görününce ancak bitirilebilmişti. 10 zira (zira=75-90 cm) derinlikte 40 zira genişlikteydi. Bu haliyle en usta süvari bile kolay kolay geçemezdi. Hz. Peygamber gerekli yerlere nöbetçiler koydu. Hendek boyunca devriyeler geziyordu. Zübeyr b. Avvam da devriyelere komutanlık ediyordu. 15 yaşından küçükler ve kadınlar kale ve hisarlara yerleştirildi. İslam ordusunu karargahı Sal’ dağında idi. Ordunun arkası dağ, önü hendekti. Mevcudu ise 3000 idi.
33
34
10.02.2015 11.03.2015
Düşman Sürüleri Hücum hatları hendeğe geldi dayandı. Geçecek bir yer aradılar, bulamadılar. Geri çekildiler. Müşrikler ve müttefikleri gündüz hücum, gece baskın denemekteydi. Nöbet ve devriye hizmetleri aralıksız sürdürülmekteydi. Muhammed b. Mesleme ‘’Hendek savaşında gecelerimiz gündüz olmuştu’’ diye, İslam cephesindeki durumu, uykusuzluğu dile getirmekteydi. İhanet Tam bu esnada geriden bir haber geldi. Kurayza oğulları anlaşmaya ihanet etmişlerdi. Düşmanla birlikte hareket etmekteydi. Hz. peygamberin emriyle Zübeyr b. Avvam gitti, haberi tahkik etti (soruşturdu). ‘’Ya Resulallah, Kurayza Oğulları kalelerini onarmakta, yollarda harp talimleri yapmakta, hayvanlarını toplamakta…’’ dedi. Bu kez Hz. Peygamber Evs kabilesi reisi Sa’d b. Muaz ve Hazreç kabilesi başkanı Sa’d b. Ubâe’yi gönderdi. Gidenler Yahudilere aralarındaki anlaşmayı hatırlattılar. Yahudiler ise böyle bir anlaşmayı tanımadıklarını açıkladılar. Hz. Peygamber, Zeyd b. Hârisve Seleme b. Eslem komutasında 300 kişilik iki ayrı birliği geridekileri Yahudilerden korumakla görevlendirdi. Yahudi hücumlarını Seleme b. Eslem komutasındaki birlik geri püskürttü. Safiyye binti Abdülmuttalib, fevkalâde kahramanlık gösterdi. Bulundukları işara hücum eden Yahudilerden birini öldürdü ve kesik başını hisardan dışarı fırlattı. Harp başlayalı 15 gün olmuştu. Düşman yaptığı hücumlardan netice alamıyordu. Namaz Kılmaya Bile Savaş akşama kadar devam etti. Hz. Peygamber ve müminler ilk kez namazlarını vaktinde kılamamışlardı. Müslümanlar üzüntülü bir şekilde Hz. peygambere gelerek ‘’biz bugün namaz kılmadık’’ dediler. Hz. Peygamber ‘ben de’ diye onları teselli etti. Bilal’e ezan okumasını emretti. Öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazları, her birinde kamet getirilerek art arda kaza edildi. Kaza namazı kılmak Hendek Harbinde ilk kez uygulandı. Son Gayretler Ertesi gün 5-6 düşman süvarisi pek uzaklarda atlarını koşturarak hendeği geçmeyi denedi ve geçti. Hendeği ilk geçen Amr b. Abd, karşısında Hz. Ali’yi buldu. Hz. Ali bir vuruşta Amr’ın başını vücudundan ayırdı. Hz. Peygamber dua etti: ‘’Allah’ım ayıplarımızı ört. Bizi korkularımızdan kurtar.’’ Hz. peygamberin bu duasından sonra, düşman tarafında şiddetli bir fırtınanın çıktığı görülüyordu. ‘’Harp Hiledir’’ Hz. Peygamber bu savaşta Gatafan kabilesinden Nuaym b. Mes’ud’u düşman ve destekçisi Kurayza Yahudileri arasını açmakla görevlendirdi. Nuaym’ın her iki cephede de büyük bir itibarı vardı. Müslümandı. Fakat bundan henüz kimsenin haberi olmamıştı. Hz. Peygamber ona, ‘’sen tek kişisin. Gücün yeterse, bizi kuşatmış kavimlerin arasına gir, onları birbirine düşür. Çünkü harp hiledir.’’ Buyurdu. Nuaym bu görevi üstün başarıyla yaptı.
34
35
10.02.2015 11.03.2015
Kurayza oğulları daha hendek savaşı bitmeden, cepheden çekilmişler, müşrikleri kendi başlarına bırakmışlardı bile… Düşman saflarında görülmemiş bir panik vardı. Bu savaşta Müslümanlara yaptığı yardımı da Allah Kur'an'da şöylece belirtti: ‘’Ey iman edenler, Allah'ın size olan nimetini anın. Üzerinize ordular gelmişti. Biz de onların üzerine rüzgar ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görüyordu.’’ (ahzab 33/9) Bu yardımın görüleni rüzgar, görülmeyeni ise meleklerdi. Allah vadini gerçekleştirmişti. İslam düşmanlarının en büyük ordusu, hendeği geçememiş, Medine önlerinde dağılıp gitmişti. ‘’Sıra Bizde…’’ Hendek Savaşı 20 gün sürmüştü. Müşriklerden 4 kişi ölmüş, 6 Müslüman da şehid düşmüştü. Hendek harbini sonunda Muhammed (a.s.) yeni bir dönemin başladığını ilan etti. Müslümanları müjdeledi: ‘’Artık bundan böyle biz müşriklere karşı harp edeceğiz. Onlar bize hücum edemeyecekler. Biz onlara doğru yürüyeceğiz…’’ Bu, savunma harplerinin bittiğinin ilanıydı. Artık savunma yok, taarruz vardı. Hücum sırası Müslümanlardaydı. Şimdi sırasıyla; yakın çevredekiler, Mekkeli müşrikler ve ceziredeki öteki düşman güçler. Ya İslam olacak kurtulacaklardı. Ya da kendilerini İslam tevhid ordusunun önünde bulacaklardı. İlk uygulama hemen başladı. Hedefte Kurayza oğulları vardı. DEVLET TEBLİĞİ YA DA SİLAHLI MÜCADELEDE İKİNCİ DÖNEM ‘’Benû Kurayza Yurduna Varmadan…’’ Muhammed (a.s.) hendekten evine dönmüş zırhını çıkarmış ve yıkanmıştı. Seferden döndükten sonra yıkanmak Hz. peygamberin âdetiydi. Temizliği çok severdi. Cebrail, kurayza oğulları yurdunu göstererek sefer olduğunu belirtti. Muhammed (a.s.) Bilal’e emretti: ‘’İşiten, itaat eden herkes ikindi namazını Benû Kurayza yurduna varmadan kılmasın’’ sancağı Hz. Ali aldı. Askerlerin bir kısmı verilen emre uymuş ikindi namazlarını vakti geçmesine rağmen yolda kılmamışlardı. Bir kısmı da yolda kılmıştı. Hz. Peygamber iki grubun hareketini de onayladı. 3000 kadar Müslüman toplanmıştı. Kureyza oğulları ise, kalelerine sığınmışlardı. Karşılıklı ok ve taş atışları gece geç vakitlere kadar sürdü. Evlâd-u İyâl Kaygısı Görüşmek için Ebu Lübabe’yi istediler. Hz. Peygamber gönderdi. Ebu Lübabe, Kurayzalıların dost olduğu kişilerdendi. Ebu Lübabe, hendek savaşı sırasında kendi çolukçocuğunu Kureyzalılara emanet etmişti. Halen onlarla birlikteydi.Görüşmede Ebu Lübabe, teslim olmaları gerektiğini belirtti. Ve kendisine emir verilmediği halde ‘’eliyle boğazına işaret ederek’’ Kurayzalıların öldürüleceğini imâ etti. Ebu Lübabe ettiğinden bin pişman olarak doğruca Medine'ye Mescid-i Nebî’ye geldi. Mescidin direklerinden birine kendisini bağladı. Allah Teâlâ tevbemi kabul edinceye kadar buradan ayrılmayacağım, dedi. Neticede Ebu Lübabe’nin tevbesi kabul edildi.
35
36
10.02.2015 11.03.2015
Ebu Lübabe, kendisini bizzat Peygamber çözdüğünden dolayı tüm malını vakfedeceğini bildirdi. Hz. Peygamber de ‘üçte biri yeter’ dedi. Yetki verilmemiş hususlarda görüş beyan etmek doğru değildi. Samimi olarak yapılan tevbeyi Allah kabul ederdi. Vakıf, vasiyet ve sadaka için varlığın üçte biri kâfiydi. Bu hususlar Ebu Lübabe olayından alınacak derslerdi. Allah'ın Hükmü Kuşatma 25. Gününü doldurmak üzereydi. Yahudiler teslim bayrağını çektiler, kalelerinden indiler. Hakem istediler. Hz. Peygamber ‘kimi istersiniz, seçiniz’’ dedi. Onlar da Evs Kabilesinin reisi Sa’d b. Muaz’ı hakem seçtiler. Sa’d hükmünü şöyle bildirdi: ‘’bunların harbe iştirak edenleri öldürülür, malları bölüştürülür. Kadınları ve çocukları esir edilir. Haklarında böyle hükmettim.’’ Peygamberimiz hükmü beğendi ve şöyle dedi: ‘’Allah’ın hükmüne uygun hükmettin’’ hüküm yerine getirildi. Kılıçtan geçirilenler 300-400 kadardı. Kurayza oğulları savaşında 2 şehit verilmişti. Köklü Değişiklikler İtiraz Edilmez Örnek İsterlerdi Zeyd b. Hârise, Hz. Hatice tarafından peygamberimize hediye edilmiş bir köleydi. Peygamberimiz de kendisini derhal azad etmişti. Muhammed (a.s.) Zeyd’i evlat edinmişti.Hz. Peygamber onu önce, azatlı câriyesi Ümmü Eymen ile daha sonra da halakızıZeynep binti Cahş ile evlendirdi. Zeynep bu evliliğe Hz. peygamberi kırmamak için rıza göstermişti. Hz. Peygamber, azatlı bir köle ile evlenmiş olmayı bir türlü içine sindirememiş olan Zeyneb’i temiz eşleri arasına katıp teselli etmeyi aklından geçirmekteydi. Nitekim ayet, bu niyetin gerçekleşmesine müsaade etti: ‘’Zeyd o kadından ilişiğini kesince, biz onu sana nikâhladık…’’ (ahzab 33/37) daha sonra Hz. peygamberle evlenen Zeynep, ‘benim nikâhımı rabbim kıydı’ diye iftihar ederdi. O zamana kadar, evlatlık evlat gibi kabul edilirdi. Karısıyla evlenilmezdi. Allah, bu cahiliye uygulamasını değiştirdi. Bunu da bizzat peygamberin öncülüğü ile gerçekleştirdi. Bazı değişiklikler, itiraz edilemez örnekler isterdi. Hz. peygamberin Zeynep binti Cahş ile evlenmesinin asıl sebebi bu idi. Netice kesindi. Evlatlık evlat değildi. Mirastan kendisine pay verilmezdi. Evlatlığın boşadığı veya geride bıraktığı karısıyla evlenilebilirdi. Evlatlık aileden biri değildi. Mümin erkek ve kadınlar evlatlıkla ilişkilerinde bu noktaya dikkat edeceklerdi. Peygambere Eziyet Edilmezdi Hz. Peygamber evliliğinden dolayı bir yemek tertip etti. Yemeğe gelenler geç saatlere kadar oturup konuştular. Ve ayet geldi. Peygamberin evine izinsiz girilmeyecekti. Peygamberin eşleriyle perde arkasından konuşulacaktı. Bu belirlenmişti. Hane Masûniyeti (dokunulmazlığı) Daha sonra bu hüküm bütün evlere getirildi. Evlere girmek için kesin olarak ‘’izin alma’’ mecburiyeti getirildi. Haremlik Selamlık Dini Bir Gerekti
36
37
10.02.2015 11.03.2015
Perde arkasından istekte bulunma ile ilgili ayetler bir hüküm daha getirmekteydi. Kadınerkek karışık oturmanın doğru olmadığını bildirmekteydi. Bu da haremlik ve selamlık uygulamasının bir adet değil, İslami bir gerek olduğunu göstermekteydi. Müslüman Hanımlar Örtünecekti Bu yıl inen ayetler ‘’hicab’’ denilen örtünme farzını getirdi. Artık Müslüman hanımlar örtüneceklerdi. Ayetlerde ‘’örtü’’ anlamında geçen ‘’cilbab’’ kelimesi, baştan aşağı bütün vücudu örten bir giysiydi. Örtünmek mümin hanımlar için farzdı. Örtü, Müslüman hanımların ilk eviydi. Ev ise, geniş, rahat ve dışarıya karşı korunmuş olmalıydı. MUSTALIK OĞULLARI Bir Başka Baskı Mustalık oğullarının reisi Hâris b. Dırar’dı. Niyetinde Medine'ye baskın yapmak vardı. Ordu toplamaya başladı. Muhammed'e (a.s.) haber ulaştı. Hz. Peygamber ashabını topladı, danıştı. Varılan netice, Hâris’i hazırlığını bitirmeden kıstırmaktı, baskındı. Müslümanlar hazırdı. 1000 kişilik bir kuvvet oluşturmuşlardı. Aralarında münafıklar da bulunmaktaydı. Hz. Peygamber bu seferde yanına hanımlarından Hz. Aişe ve Ümmü Seleme’yi de almıştı. Medine'de Zeyd b. Harise kaymakam olarak kaldı. Her seferinde Hz. peygamber bir Müslümanı Medine'de yerine vekil bırakırdı. Müreysi Kuyusu başında sabaha karşı Mustalık Oğullarına bir baskın yapıldı. Baskınlar hep sabah karşı yapılırdı. İslam olmaya yanaşmayan 10 kişi kılıçtan geçirildi, gerisi esir alındı. Bu savaş bu yüzden ‘’Müreysi Gazası’’ diye anıldı. Ele geçen esirler yediyüzü buluyordu. İki bin deve ve beş bin koyun da ganimet malını oluşturuyordu. Esirler, gazilere dağıtıldı. Ganimetlerin beşte biri hazineye ayrıldı. Gerisi mücahidler arasında paylaştırıldı. Yaklaşıkbir ay süren bu seferde birçok olaylar oldu. Kısa anlatımları şuydu: Milletini Kurtaran Kadın Mustalık oğullarından alınan esirler arasında Hâris b. Dırar’ın kızı da vardı. Adı Berre idi. Dağıtımda Sâbit b. Kays’a düşmüştü. Berre derhal efendisiyle pazarlığa girmiş ve belli miktar altın ödeyerek hürriyetine kavuşmak istemişti. Kararını verdi, Resulullah (s.a.v.)’a durumu arz edecekti. Muhammed (a.s.), bedelini ödedi. Berre’yi azad etti. Sonunda da onunla evlendi. Ashab bu evliliği haber aldı. ‘’Resulullah (s.a.v.)’ın akrabası nasıl esir kalır?’’ diyerek her biri kendi payına düşen esiri serbest bıraktı. Böylece bütün esirler serbest kaldı. Cuveyriye adıyla tanınan Berre, şimdi kabilesini esaretten kurtaran bir kadındı. Bahtiyardı. ‘’İki Deve Nerde?’’ Kızının esir düştüğünü öğrenen Hâris, bir takım develerle Medine'ye geldi. ‘’bu develer kızımın bedelidir. Onu serbest bırakın’’ dedi. Hz. Peygamber; sakladığın iki deve nerede? Onları niçin getirmedin? Dedi. Hâris hayret içindeydi. Evet, iki deveyi yolda bir vadide
37
38
10.02.2015 11.03.2015
gizlemişti. Bunu kendisinden başka kimse bilmemekteydi. Beraberindekilerle birlikte kelime-i şehadet getirdi, İslam’ı seçti. Cahiliye Huyu Mekkeli Cahcah ile Hazreç kabilesinden Medineli Sinan, su yüzünden önce münakaşaya sonra da kavgaya tutuşmuştu. Biri muhacirleri, öteki Ensar’ı yardıma çağırdı. Olay yerine bizzat Hz. Peygamber geldi. ‘’bırakın şu cahiliye çılgınlığını. Soyunu çağırmak, onunla hak kazanmak ne kötü şeydir’’ dedi. İzzet ve Şeref Kimindi? Baş münafık Abdullah b. Ubey b. Selül, yukarıdaki kavgayı söz konusu ederek şöyle dedi: …besle kargayı oysun gözünü. Vallahi eğer siz elinizdekini onlara vermeseydiniz, onlar mutlaka başka yerlere çekip giderlerdi. Zeyd b. Erkam karşılık verdi: ‘’kavmi içinde zelil olan sensin! Muhammed'i (a.s.) aziz kılan Allah’tır!’’ dedi. Zeyd b. Erkam olayı amcasına, o da Hz. peygambere arz etti. Hz. Peygamber öğlenin sıcağında emretti. Medine'ye acele dönülecekti. Yürüyüş bir subaşında sona erdi. Hz. Peygamber burada Yahudi ileri gelenlerinden Rifaa’nın öldüğünü haber verdi. Rifaa, azılı bir İslam düşmanıydı. Baş münafık İbn Selül’ün de yakın dostlarından biriydi. İzzet ve üstünlük iddia eden münafıklar, güven kaynaklarında birisini daha yitirmişti.
‘’Ben Öldüreyim’’ Baş münafığın bir oğlu vardı. Adı Abdullah’tı. Hicretten önce Müslüman olmuştu. Hz. peygamberin bütün savaşlarına katılmıştı. Abdullah, babasının Resulullah (s.a.v.) hakkında söylediklerini duymuştu. Babasının öldürülmek istendiğini de öğrenmişti. Hz. peygambere, ‘eğer bu işi yapacaksan, bu görevi bana ver. Ben onun başını sana getiririm’’ dedi. Hz. Peygamber: ‘’hayır ona yumuşak davranacağız. O, bizimle bulunduğu sürece, biz onunla güzel geçineceğiz.’' Abdullah, babasının karşısına geçerek şöyle seslendi: -izzet ve kuvvetin Allah'a ve resulüne ait olduğunu söyleyinceye kadar seni yerinden kıpırdatmayacağım. Çaresiz şöyle dedi: ‘’ben şehadet ederim ki, izzet ve kuvvet Allah'a, resulüne ve Müslümanlara aittir.’’ Olayın devamını Zeyd b. Erkam nakletmekteydi. ‘’…münafıklar söylediklerini inkâr etmişler, beni Hz. peygamberin huzurunda yalancı durumuna düşürmüşlerdi. Allah Münafıkun suresini indirdi. Hz. Peygamber ‘’Ey Zeyd, AllahTeâlâ seni tasdik etti.’’ Buyurdu. Ben de rahatladım… Sure münafıkların genel karakterlerini ve bu olayda İbn Selül’ün söylediklerini bildirmekteydi. Allah bu surede münafıkları ‘’giydirilmiş (içi kof) kocaman kütükler’’e benzetiyordu. Halk, Zeyd’in doğruluğuna inandı. Abdullah b. Ubey b. Selül ise, bütün itibarını kaybetti. İftira (İfk Hadisesi)
38
39
10.02.2015 11.03.2015
Mustalık oğulları (müreyse gazası) seferi dönüşünde bir konak yerinde, gece vaktinde Hz. Peygamber tekrar yürüyüş emri vermişti. Yürüyüş emri verilince Hz. Aişe, ihtiyacını gidermek için konak yerinden biraz uzaklaşmıştı. Dönerken gerdanlığını düşürdüğünü fark etti ve dönüp onu aradı. Bu arayış onu zamanında konak yerine dönmekten alıkoydu. Safvan b. Muattal es-Sülemi, orduda artçılık görevini üstlenmişti. Orduyu arkadan takip eder, konak yerlerini gezer, unutulan bir şey varsa alır onu bir sonraki konak yerinde sahibine verirdi. Safvan, bir insan karaltısı görmüştü. Ölmüş sanarak ‘’inna lillahi ve inna ileyhi raciun’’ diye selendi. Buna ‘’istirca’’ denirdi. Safvan ile Hz. aişe orduya öğle vakti konakladığı yerde yetişmişlerdi. İbn Selül bunu fırsat bildi ve şöyle dedi: ‘’vallahi ne Aişe ondan ne de o Aişe’den kurtulmuştur.’’ Peygamberimizin hanımı bir adamla sabahladı. Sonra da bu adam gelmiş onun devesini çekiyor.’’ İfk olayı İbn Selül’ün bu sözleriyle başladı. İfk, bir şeyi tersine çevirmek demekti. İftira etmekti. İftira önce münafıklar arasında yayıldı. Müslümanlardan da bu söylentiye kananlar çıktı. Safvan… Resulullah (s.a.v.)’ın, ‘’hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum’’ buyurduğu sahabi… Derin üzüntü içindeydi. Dayanamıyordu. Bu olayı ağzına sakız edenlerden Hassan b. Sâbit’i yakalıyor, yaralıyordu. Hz. Peygamber, Hz. Aişe’ye hizmet eden Berire’yi, Hz. Aişe’nin ortaklarından Zeyneb’i bu konuda konuşturmuştu. Kesin kanaat söylenenlerin iftira olduğuydu. Hz. Aişe dönüşte hastalanmış evinde hiçbir şeyden habersiz yatıyordu. Ümmü Mıstah, olayı baştan sona Hz. Aişe’ye nakletti. Bir aydır Medine'yi sarmış olan iftirayı haber verdi. Ve vahiy geldi. Resulullah (s.a.v.), ‘’müjde Aişe, Allah seni temize çıkardı.’’ Buyurdu. Allah bu ayetlerde şöyle buyuruyordu. ‘’müfteriler, niçin dört şahit getirmediler? Şahit getirmediklerine göre, onlar, Allah yanında yalancıdırlar.(nur 24/13) Hadd-i Kazf İfk hadisesi, Hz. Aişe’nin beratı ve olaya sebebiyet verenlerin de namuslu kadınlara zina isnadı (‘’hadd-i kazf’’) cezasına çarptırılmalarıyla sona erdi. İftiracılardan her biri 80 değnek yedi. Yemin Hz. Ebu Bekir, iftiracılar arsında ter alan Mıstah’ı görüp gözetmekte, beslemekteydi. Onun ifk olayındaki rolü belli olunca, bundan böyle Mıstah ailesine iyilikte bulunmayacağına yemin etti. Ayet geldi; ‘’sizden iyilik ve varlık sahibi olanlar, akrabalarına, yoksullara, hicret edenlere bir şey vermemeye yemin etmesinler, affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah bağışlayandır, esirgeyendir.’’ (nur 24/22) Hz. Ebu Bekir, ‘’ben Allah'ın beni bağışlamasını elbette çok severim’’ dedi. Evine gitti. Mıstah ailesini davet etti. Yeminine de kefaret verdi. Yemin Kefareti Yemin kefareti neydi? Allah bunu şöyle bildirdi: ‘’…bunun da kefareti, ailenize yedirmekte olduğunuz orta derecesinden on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek yahut da bir köle azat etmektir. Fakat kim bunları bulamazsa, üç gün oruç tutması lazımdır. İşte bu yemin ettiğiniz vakit, yemininizin kefaretidir.’’ (maide 5/89) Teyemmüm
39
40
10.02.2015 11.03.2015
Mustalık oğulları seferinde idi. Bir ara ordu abdest alacak su bulamamıştı. Ne yapacaktı. Allah teyemmüm ayetini indirdi. Büyük bir kolaylık bildirdi. Teyemmüm imkânı, peygamberler içinde yalnız Hz. Muhammed'e (a.s.) ve ümmetine verilmişti. Büyük kolaylık, büyük nimetti. Fâsıkın Haberi Mustalık oğullarıyla ilgili son haber şöyleydi: ‘’Hz. peygamberin görevlendirdiği zekât toplama memuru Velid b. Utbe’yi kalabalık bir halk karşılamıştı. Velid ile bu kabile arasında cahiliye döneminden kalma bir düşmanlık vardı. Bu yüzden Velid, kendisini öldüreceklerini sandı. Dönüp Medine'ye kaçtı. Resulullah (s.a.v.)’a ‘’onlar dinlerinden dönmüşler. Zekâtı vermiyorlar. Nerede ise beni öldüreceklerdi’’ dedi. Muhammed (a.s.) durumu teftiş için Halid b. Velid’i görevlendirdi. Halid b. Velid gitti. Mustalık oğulları namazlarını eda etmekteydi. Hiçbir direnme söz konusu değildi. Zekâtlarını Halid’e teslim ettiler. Halid de dönüp durumu Resulullah (s.a.v.)’a arz etti. Velid b. Utbe gerçeği çarpıtarak haber vermişti. Ayet indi. ‘’Ey iman edenler, size fâsık bir adam haber getirirse, onun doğruluğunu tahkik edin(soruşturun). Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza yanarsınız.’’ (hucurat 49/6) Fâsık; günahkâr, doğru yoldan ayrılmış kişi demekti. Haber Kaynağı İslam toplumu için asıl haber kaynağı salih ve güvenilir kişilerdi. Velid, verdiği yalan haberden dolayı Kur'an'da ‘fâsık’’ diye nitelendirilmişti. HUDEYBİYE En Büyük Diplomasi Zaferi Zaman ilerlemekte, Müslümanlar güçlenmekteydi. Şimdi Kâbe’nin ziyaretine sıra gelmişti. Peygamberin Rüyası Günlerin getirdiği bu mutlu gelişme içinde Hz. Peygamber bir rüya gördü. Ashabı ile birlikte, kimi tıraşlı kimi saçlarını biraz kısaltmış olduğu halde emniyet içinde Kâbe’yi ziyaret ediyorlardı. Demek Mekke yolu açılmıştı. Kur'an'da şöyle yer aldı: ‘’and olsun ki Allah, peygamberin rüyasının gerçek olduğunu tasdik etmiştir. Hz. Peygamber, Kâbe’yi ziyaret ve tavaf edeceğini ilan etti. Buna Umre denirdi. Hz. Peygamber, henüz Müslüman olmamış komşu kabilelere haber gönderdi. Kendileriyle birlikte Kâbe’yi ziyarete gitmeye davet etti. Bu davet beklenen neticeyi vermedi. Civardaki kabileler, Müslümanların Kâbe’yi ziyarete gitmesini ‘’dönüşü olmayan yolculuk’’ olarak değerlendirdi. Çıkış Hz. Peygamber Medine'de Abdullah İbn Ümmü Mektum ile Numeyle b. Abdillah el Leysi’yi yerine vekil olarak bıraktı. Yanına hanımlarından Ümmü Seleme validemizi aldı. Kafile 100 Müslümandanoluşmaktaydı. Herkesin yanında ‘’yolcu silahı’’olarak kabul edilen bir
40
41
10.02.2015 11.03.2015
adet kılıç vardı. Kafileye 70 kadar da üzerlerinde kurbanlık olduklarını gösteren işaretler bulunan deve katmışlardı. Bunlar da Umre niyetini diğer kanıtlarıydı. 6. Yılın Zilkade ayının ikinci Pazartesi günü Medine’den hareket edildi. Zü’l-huleyfe’ye gelindi. Burası Medine'nin mikat yeriydi. Kâbe’yi ziyarete gidenler burada ihrama girerlerdi. Burada Hz. Peygamber umre için niyet etti, ihrama girdi. İki rekât namaz kıldı. Müslümanlar da Hz. peygamberi takip etti. Hz. Peygamber namazdan sonra yüksek sesle ‘’telbiye’’ (lebbeyk allahümme lebbeyk …) getirdi. Ashab büyük bir heyecanla telbiyeyi tekrar etti. Tedbirler Hz. Peygamber yolda yürüyüş emniyeti için Bişr b. Süfyan’ı önceden Mekke'ye yollamıştı. Bişr, Mekkelilerin durumunu yoklayacaktı. Abbad b. Bişr de süvari birlikleri başında öncü kolu olarak ileri çıkarılmıştı. Nihayet Usfan’a varıldı. Burada Resulullah (s.a.v.)’ı Mekke'den dönen Bişr karşıladı. Resulullah (s.a.v.)’a haberi vardı. Şöyle anlattı: ‘’Ya Resulullah (s.a.v.), Kureyş sizin hareketinizi duymuş. Mekke'den çıkarak Zîtuvâ’da toplanmışlar.’’ Bu haberin anlamı açıktı. Kureyş karşı koymaya hazırlanmaktaydı. İstişâre Hz. Peygamber bir tedbir daha düşündü. Sordu: ‘’bizi onların yolundan başka bir yola götürecek kimse var mı?’’ Eslem’li Hamza b. Amr ‘’ben götürürüm ya Resulullah (s.a.v.)’’ dedi. Kasvâ Kalkmıyordu Hz. peygamberin ünlü devesi Kasva çökmüştü. Kimse onu yerinden kımıldatamıyordu. Hz. peygamber şöyle buyurdu: ‘’Kasva çöküp kalmaz. Onun böyle bir huyu yoktur. Fakat onu, vaktiyle Fil ordusunu durduran Allah durdurmuştur.’’ Sonra Kasva’ya şöyle bir dokundu, Kasva derhal doğruldu. Bir hayli yürüdükten sonra tekrar çöktü. Müslümanlar da orada konakladı. Hudeybiye adındaki bu konak yerinde sadece bir kör kuyu vardı. Bu durum Hz. peygambere anlatıldı. Onun emriyle kuyuya bir ok atıldı. Kuyuda su çoğaldı. Müslümanlar ayrılıncaya kadar hiç azalmadı. Namazlar ‘’korku namazı’’ olarak eda edilmekteydi. Huzaa Kabilesinden bir grup çıkageldi. Kureyş’in harp etmek istediği haberini getirdi. Hz. Peygamber onlara şu cevabı verdi: ‘’biz hiç kimseyle harp etmeye gelmedik… Eğer arzu ederlerse onlarla bir mütareke yaparız. Bunu kabul etmez de harp etmek isterlerse, Allah'a yemin ederim ki Müslümanlık uğruna başım vücudumdan ayrılıncaya kadar onlarla savaşırım…’’ Huzaalı grup reisi gitti, Hz. peygamberin bu sözlerini kureyşe iletti. Urve b. Mes’ud’a göre bu teklif Kureyş menfaatlerine elverişliydi. Ben gidip bir görüşeyim dedi. Daha sonra Kureyşe döndü ve’’…korkarım onu yenemezsiniz’’ dedi. Kureyş, Urve’yi dinlemedi. Urve de kendi adamlarını alıp Taif’e gitti. Kinaneli Ehâbiş reisi Huleys b. Alkame ‘’bir de ben gideyim’’ dedi. Huleys, Müslüman kafilesini görüp görüşmeden döndü. Kureyşe ‘’develeri işaretlemişler, gördüm. Onları ziyaretten men etmeye taraftar değilim’’ dedi Müslüman Elçiler
41
42
10.02.2015 11.03.2015
Kureyş tarafından gelen elçiler durumu değiştirememişti. Bu kez Hz. Peygamber elçi gönderme yolunu seçti. Hiraş b. El-Huzaî’yi görevlendirdi. Elçi, sadece Müslümanların niçin geldiğini anlatmakla vazifeliydi. Hiraş’ı çok kötü karşıladılar. Devesini boğazladılar. Kendisini de öldüre yazdılar. Ehâbiş kabilesi mani oldu. Hz. Peygamber Tavaf Etmedikçe Kureyş’e yeni bir elçi göndermeye karar verdi. Görevi Hz. Osman’a verdi. Mekke'ye gönderdi. Müşrikler ‘’istiyorsan sen Kâbe’yi ziyaret et’’ dediler. Hz. Osman, ‘’Hz. Peygamber tavaf etmedikçe ben edemem’’ cevabını verdi. Mekke'ye gelmişken Kâbe’yi ziyaret etmedi. Bu kendisini gönderene bağlılığının nişanesiydi. Onu gözetim altına aldılar. Geri bırakmadılar. Hz. Osman’ın dönüşü gecikince, onun öldürüldüğüne dair söylentiler ortalığa yayıldı. Savaş Kararı ya da Beyatu’r-Rıdvan Hz. Peygamber, Hudeybiye’deki bir ağacın altında ashabını topladı. Her birinden ayrı ayrı beyat istedi. İlk beyat edecek olan Ebu Sinan’a sordu: ‘’ne diyerek beyat edeceksin?’’ Ebu Sinan olgunluğunu gösterdi ve şöyle cevap verdi: ‘’Resulullah (s.a.v.)’ın gönlünde ne muradı varsa onun üzerine beyat ediyorum’’ ashab da Ebu Sinan’ın beyatı gibi beyat ettiler. Kitaplar sadece münafıklardan bir kişini Ced b. Kays’ın beyat etmediğini kaydetmekteler. Beyat sonrasında Hz. Peygamber ashaba şöyle hitabetti. ‘’bugün yeryüzünde yaşayanların en hayırlısı sizsiniz’’ bu beyat katılanlar ilahi hoşnutluğa ermişlerdi. Bu yüzden de bu beyata ‘’Beyatu’-rıdvan’’ (Rıdvan beyatı) denildi.
‘’Kureyş Sulh Yapmak İstediği Zaman’’ Müşrikler beyatı haber aldı. Hz. Osman’ı serbest bıraktılar. Süheyl b. Amr’i de anlaşma yapmak üzere Hz. peygambere gönderdiler. Süheyl, ‘’…ziyaretiniz gelecek yıla kalsın’’ dedi. Neticede Hz. Peygamber, gelecek yıl ziyaret teklifini kabul etti. Süheyl, şunları da teklif etti: ‘’bizden size geleni-Müslüman olsa dabize geri vereceksiniz. Sizden bize gelen kişiyi ise, biz geri vermeyeceğiz.’’ ‘’Ben Silmem’’ Süheyl, Hz. peygambere: ‘’haydi bu maddeleri yazdır’’ dedi. Hz. Peygamber kâtiplik görevini Hz. Ali’ye verdi. Ona yaz dedi; ‘’bismillahirrahmanirrahim’’ Süheyl itiraz etti; ‘’ben rahman nedir bilmem. Bismikellahümme yaz yeter’’ dedi. Kur'an, Süheyl’in bu davranışını cahiliye tavrı olarak niteledi. Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye ‘’bismikellahümme’’ yaz o da güzeldir’’ buyurdu. Hz. Ali de öyle yazdı. Hz. Peygamber devam etti: ‘’yaz dedi Hz. Ali’ye ‘’bu Allah'ın resulü Muhammed (a.s.) ile Süheyl b.Amr arasında yapılan anlaşmadır.’’ Süheyl bu cümleye de karşı çıktı. ‘’Abdullah’ın oğlu Muhammed (a.s.) yazdır dedi. Hz Peygamber ‘’sil’’ dedi, Hz. Ali’ye.Bu kez Hz. Ali: ‘’vallahi ben senin ‘’Resulullah (s.a.v.)’’ ünvanını asla silemem’’ dedi. Hz. Peygamber mübarek elleriyle ‘’Resulullah (s.a.v.)’’ kelimesini sildi. Yerine ‘’Abdullah’ın oğlu Muhammed (a.s.)’’ ibaresini kaydettirdi.
42
43
10.02.2015 11.03.2015
Ebu Cendel Tam bu sırada Süheyl b. Amr’ın oğlu Ebu Cendel, ayaklarında zincirleri ile çıkagelmişti. Ebu Cendel Müslüman olduğu için babası tarafından zincire vurulmuş ve hapsedilmişti. O da bir yolunu bulup Müslümanlara katılmıştı. Süheyl b. Amr, oğlunu görünce ‘’işte’’ dedi. ‘’imzalayacağın anlaşma gereğince iadesini istediğim ilk adam. Aksi halde anlaşmayı asla imzalamam. Ebu Cendel, babasına verilmişti. Anlaşma Metni Anlaşmada özetle şu hükümler yer almaktaydı: ‘’on sene müddetle Müslümanlarla kureyş arasında harp olmayacaktı. Taraflar birbirlerinin memleketlerinde serbestçe dolaşacaklardı. Taraflar birbirlerinin can ve mal güvenliğine açık ya da gizli olarak aykırı davranmayacaklardı. Müslümanlar Kâbe’yi gelecek yıl ziyaret edeceklerdi. Yanlarına alacakları kılıçlarla sadece üç gün içinde bu ziyareti gerçekleştireceklerdi. Civardaki kabileler istedikleri tarafla ittifak yapabileceklerdi. Müşriklerden Müslüman olup izinsiz olarak Medine'ye gelenler iade edilecek, fakat Müslümanlardan Mekke'ye sığınanlar geri verilmeyecekti. Anlaşma metninden bir nüsha daha yazdırıldı. Birini Hz. Peygamber diğerini Süheyl aldı. Bu anlama Hz. peygamberin, peygamberliğini ilan ettiği günden bu yana, kureyş ile yaptığı ilk resmi anlaşmaydı. Metnin Anlamı Kureyş, Hz. peygamberin kendilerine denkliğini ve İslam Devletini tanımış oluyordu. Müslümanların Kâbe’yi ziyaret hakkını tanımakla Müslümanlığı mevcut dinlerden biri olarak kabul ediyorlardı. Saldırmazlığa ve serbest dolaşmaya razı olmakla, İslamiyet’in emniyet içinde yayılmasına göz yumuyordu. Savaş ya da Barış Hudeybiye anlaşması, Hz. peygamberin davet metodu, dini yayma yolu olarak ne sadece kılıcı ne de sadece sulhu seçmediğini, aksine yeri geldiğinde her ikisini de kullandığını göstermekteydi. Hudeybiye anlaşması Kur'an'da ‘’feth-i mübîn’’ diye nitelendirildi. Anlayışlı Eş Hz. peygambere ashabına şu emri verdi: ‘’haydi kalkınız, kurbanlarınızı kesip sonra başınızı tıraş ediniz.’’ Bu işler haccın ya da umrenin bitiminde yerine getirilirdi. Hâlbuki Hudeybiye’den ileri gidilememişti. Hz. Peygamber, birkaç gün önce kendisine beyat eden ashabına bu emrini üç kez tekrar etti. Emre uyan görülmedi. Hz. Peygamber, Ümmü Seleme validemize ‘’şu insanları görüyor musun, emrime icabet etmiyorlar’’ diye yakındı. Ümmü Seleme validemiz daha etkili bir yolu hatırlattı. ‘’Ya Nebiyyallah, emrini infaz etmek istiyorsan, dışarı çık, kurbanını kesinceye ve berberine tıraş oluncaya kadar kimseye bir şey söyleme.’’ ‘’siz çıkınız, kurbanınızı kesip tıraş olarak onlara öncülük ediniz.’’ Durumu gören ashab da teker teker kurbanlarını kesip tıraş olmaya başladılar. Açık Zafer
43
44
10.02.2015 11.03.2015
Medine'ye dönülmekteydi. Yolda Cebrail (a.s.) Hz. peygambere geldi. Vahiy getirdi. Gelen vahiy, olan biteni değerlendirmekte, büyük bir zafer müjdesi vermekteydi. Hiçbir Fetih Hudeybiye anlaşmasında yer alan ve Müslümanlara çok ağır gelen ‘’Medine'ye sığınan müminler Mekke'ye iade edilecek’’ maddesi, bir süre sonra, Ebu Busayr ve arkadaşlarının faaliyetleri sonucu bizzat müşrikler tarafından yürürlükten kaldırılacaktı. Hudeybiye ile Mekke fethi arasında geçen iki yıl içinde Müslüman olanların sayısı, İslam’ın doğuşundan Hudeybiye gününe kadar İslam’ı kabul edenlerden çok çok fazla olacaktı. İmam Zühr’î’ye göre; ‘’Hudeybiye’den önce ve sonra hiçbir fetih, Hudeybiye kadar büyük’’ değildi. Hicret Eden Kadınlar Hudeybiye mütarekesi sonunda Müslüman olan kadınlar Medine'ye iltica (sığınma) etmekteydi anlaşma gereği bu kadınları müşrikler geri istemekteydi. Anlaşma şartları konuşulurken kadınlardan hiç söz edilmemişti. İnen ayetler bu meseleyi de çözümledi. Allah konuya ait hükmünü şöyle bildirdi: ‘’Ey inananlar, inanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihan edin. Hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların iman ettiklerini anlarsanız, artık onları kâfirlere döndürmeyin…’’ (mümtehine 60/10–11) Müslüman Erkeğe Müslüman Hanım… Bu ayetlerin devamında açıkça eşler arasında şirk-iman farkına müsaade edilmediği belirtilmekteydi. Müslüman erkeğe Müslüman kadın; Müslüman kadına Müslüman erkek gerekti. Şirk, tevhidin, müşrik de müminin zıddıydı.Ehl-i kitap denilen Yahudi ve Hıristiyan kadınlar bu kaideden istisna edildi. Karı ve kocanın aynı inancı paylaşması esastı. YAHUDİ’YE SON DARBE Hayber Hayber en büyük Yahudi yerleşim merkeziydi. Halkı zengin ve bilgiliydi. Hayber, transit ticaret yolu üzerindeydi. Hayber Yahudileri cesurdu, savaşçı kişilerdi. İrili ufaklı kaleler yapmışlardı. Kalelerini mancınıklarla korurlardı. Her Yahudi gibi Hayberliler de hilekârdı, düzenbazdı. Hayber fitne merkezi durumundaydı. Nitekim Müslümanlar Hudeybiye’de iken Hayber'de kıpırdanmalar olmuştu. Hudeybiye anlaşması Mekke'yi tehlike olmaktan çıkarmıştı. Şimdi rahatlıkla Haybere savaş açılabilirdi. Zaten Allah, Hudeybiye dönüşünde Hz. peygambere ‘’yakın bir fetih’’ müjdesi de vermişti. ‘’yakın Fetih’ten maksadın Hayber’in fethi olduğu konusunda bilginler arasında ittifak vardı. Ancak Hudeybiye’dekiler Hudeybiye’den döneli bir ay geçmişti. Hz. Peygamber Hayber gazasına çıkılacağını ilan ettirdi. Orduya Hudeybiye’de bulunanlar kabul edildi. Kâbe’yi ziyaret davetine katılmayanlardan bazıları Hayber seferine iştirak etmek istedi. Onların bu isteklerini ayet reddetti: ‘’de ki, bizim arkamıza asla düşemezsiniz.’’ (fetih 48/15) orduya katılma istekleri kabul edilmemişti. Çünkü onların bütün niyetleri ganimetti.
44
45
10.02.2015 11.03.2015
Allah Rahmet Etsin Ordu hareket etti. Bir geceydi. Şâir Âmir, güzel sesiyle bir şiir okudu. Develer şiirin ahengine ayak uydurdu. Hz. Peygamber bu sesin sahibini sordu: ‘’şiir söyleyip develeri yollandıran kim? ‘’ buyurdu. ‘’Âmir b. Ekva’dır’’ dediler. Hz. Peygamber, ‘’Allah Âmir’e rahmet etsin’’ buyurdu. Bu beyan bazılarınca onun şehit olacağına yoruldu. Nitekim Âmir Hayber’deşehit oldu. Hz. peygamberin verdiği müjdeye kavuştu. Onun şehadetinden sonra Hz. Peygamber ‘’Âmir gibisi pek zor yetişir.’’ Buyurdu. En Etkili Silah En etkili silah her zaman ve her devirde duaydı. Hz. Peygamber Hayber’e yaklaşınca orduyu durdurdu ve dua etti. Duadan sonra Hz. Peygamber; ‘’bismillah, dedi ve ‘’haydi ilerleyin’’ komutunu verdi. Ordu tekrar hareket etti. Gece vakti Hayber’e geldi. Hz. Peygamber, düşman ülkesine gece girerse, sabahı beklerdi. Gece hücum etmezdi. Yahudiler sabah karşılarında Müslümanları görünce afalladılar: ‘’işte Muhammed (a.s.) işte ordusu’’ diye telaşlandılar. Gerisin geri kalelerine kapandılar. Onların arkasından Hz. Peygamber, tekbir getirdi; ‘’allahu ekber, harap olup gitti Hayber’’ dedi. Kaledekiler Kaledekiler arasında anlaşmazlık vardı. Kimi dışarı çıkıp savaşalım diyordu. Kimi de kalede kalmayı yeğliyordu. Bu anlaşmazlıktan bıkıp usana dostları Gatafan’lılar bu arada çekip gidiyorlardı. Neticede kalede kaldılar. Hücumları kaleden karşılamaya başladılar. Habbab b. Münzir’in teklifiyle Müslüman ordugâhının yeri değiştirildi. Çünkü önceki ordugâh düşmanın ok menzili içindeydi. Kuşatma günleri giderek uzuyordu. Hava sıcaktı. Yiyecek de azalmaktaydı. Hurmalar hamdı. Buna rağmen yiyenlerden hastalananlar vardı. Yahudilerin kale dışında kalan yabanî eşeklerini kesip yiyenler de olmaktaydı. Hz. Peygamber bu durumu haber aldı. ‘’Allah ve resulü eşek etini yemeyi yasak etmiştir.’’ Buyurdu. Pişmekte olan etleri döktürdü. Bir gün Hz. Peygamber ‘’yarın şu bayrağı öyle bir kimseye vereceğim ki, Allah Hayber’in fethini onun elleriyle müyesser kılacak. O Allah ve resulünü sever. Allah ve resulü de onu sever.’’ Dedi, müjdeyi verdi. Hz. Peygamber Hz. Ali’ye zırhı giydirdi. Sancağı ona teslim etti. Haydi, ilerle emrini verdi. Sonra ilave etti: ‘’Onları İslam’a davet et. İslam esaslarını onlara bildir. Ey Ali, senin bu çağrınla tek bir kişinin Müslüman olması, sana kızıl develer verilmesinden daha hayırlıdır.’’ Kaleler Düşüyor Hz. Ali onları İslam’a davet etti. Kabul etmediler. Hz. Ali, Ebu Dücane ve Muhammed b. Mesleme ileri atıldılar. Hasımlarını kısa zamanda hakladılar. ‘’Yâsir’’ adlı Yahudi hücuma kalktı. Onu da oracıkta Zübeyr b. Avvam hakladı. Kale komutanı ve Yahudilerin meşhur kahramanı Merhab ileri atıldı. Merhab zırhlar içindeydi. Merhab’ı Hz. Ali karşıladı. İslam ol çağrısına kulak asmadı. Vuruşma başladı. Hz. Ali Merhab’ın tepesine kılıçla vurdu, zırhıyla birlikte kafasını ikiye ayırdı.
45
46
10.02.2015 11.03.2015
İlk kalenin fethi, Hayber’in tamamının fethinin kapısını açtı. Sa’b kalesinin fethi Müslümanlardaki açlığa çare olmaktaydı. Ele geçirilen ganimetler oldukça işe yaramıştı. Hayber’de mancınık ve Dabbâbe denilen yeni silahlar denenmişti. Son iki Yahudi kalesi, içindekilerin barış dilemesi ve teslim olması sonucu harpsiz ele geçirildi. Onlara canları bağışlandı. Bu iki kale halkı Hayber’i terk edip gittiler. Hayber fethinde öldürülen Yahudilerin sayısı 93’tü. 10.000 kişilik bir kuvvetten sadece 93’ünün öldürülmesi, Müslümanların insan canına verdikleri önemin işaretiydi. Hayber fethinde şehit olan Müslümanların sayısı ise 15’ti. Son Yahudi kalesi de böyle düşmüştü. Topraklar İşlenecekti Hz. peygamber bu arazi için değişik bir statü düşündü. Eski sahiplerinin yarıcılık tekliflerini kabul etti. Yahudiler kendi topraklarında şimdi yarıcıydılar. Hz. Peygamber Abdullah b. Revâha’yıHayber ürünlerini taksimle görevlendirdi. Abdullah, ürünleri hasat mevsiminde ikiye böler birini yarıcıya verir, ötekini Medine'ye gönderirdi. Bu tatbikat Hz. Ömer devrine kadar devam etti. Habeşistan Muhâcirleri Hayber’in fethi sevincine bir başka sevinç daha eklenmişti. Çünkü Habeşistan’a daha önce hicret etmiş olan Müslümanlar başlarında Ca’fer b. Ebî Tâlib olduğu halde geri dönmüşlerdi. Yılların hasreti Hayber önünde dindi. İki insanın kucaklaşıp birbirine sarılmasına ‘’muâneka’’ denirdi. Uzun süre birbirinden ayrı kalmış insanların buluştuklarında muâneka yapmaları sünnetti. Müslümanın günlük görüşmelerinde kucaklaşma değil, musâfaha (el sıkışması) yeterdi. Karşı cinslerin kucaklaşması gibi yabancı adetlerine Müslüman muâşeret’inde (toplumsal ilişkiler) yer verilmezdi. Ganimetler Hayber’den elde edilen ganimetlerden beşte biri Beytu’l-mâl’e (devlet hazinesi) ayrıldı. Gerisi gaziler arasında paylaştırıldı. Hz. Peygamber’in Zehirlenmesi Tam Hayber’den dönülmek üzereydi. Yahudiler Hz. Peygamber’e kızartılmış koyun eti ikram ettiler. Hz. Peygamber ashabını topladı. Etten bir lokma kopardı. Çiğnedi, sonra çıkarıp attı. Hâlbuki Hz. Peygamber hiç böyle yapmazdı. Açıkladı: ‘’bu etin zehirli olduğu bana bildirildi. Yemeyiniz’’ et kaldırıldı. Suikast başarılı olamadı. Yine de tedbirli olmak lazımdı. Hz. Peygamber hemen iki kulağı arasından kan aldırdı. Kan aldırmanın adı ‘’hacamat olmak’’tı. Bu arada ashaptan Bişr b. Berâ, Hz. peygamberin ikazından önce lokmasını yuttuğu için kurtarılamadı. Bu ihaneti yapan araştırıldı. Zeynep binti Hâris adında bir kadındı. Kadın: ‘’eğer hak peygambersen sana zara vermez. Değilsen elinden kurtulmuş oluruz diye yaptım dedi. Suçunu itiraf etti. Arkasından ‘anladım ki hak peygambermişsin:’ dedi ve şehadet getirdi.
46
47
10.02.2015 11.03.2015
Müslüman olduğunu bildirdi. Hz. Peygamber de onu affetti. Kaynaklardan bazıları Bişr’in ölmesi üzerine bu kadının kısas edildiğini bildirdi. Kısas Kısas lügatta denklik demekti. Suç ile ceza arasında gereken de denklikti. Bunun için haksız yere öldürülene bedel, öldüreni öldürmeye Kur'an'da kısas denildi. ‘’ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır.’’ (bakara 2/179) kısas, kişisel bir ceza idi. Yani sadece suçlu cezalandırılırdı. Katilin yakınları sorumlu değildi. Zaten İslam’da ‘’başkasının günahını bir başkası’’ yüklenemezdi. Bu kan davalarını önleyecekti. Kısas, topluma ve mazluma merhametti. Diğer Hükümler Hayber fethinde Mut’anikâhı diye bilinen geçici evlilikler nehyedildi. Peygamberimiz Safiyye validemizle evlendi. Küçük bir Yahudi yerleşim merkezi olan Vâdi’l-kura dört günlük bir savaş sonucu ele geçirildi. Burası da Hayber gibi yarıcılıkla eski sahiplerine teslim edildi. Fedek halkı kendiliklerinden teslim oldular. Hayber’in fethiyle Yahudi tehlikesi ve egemenliği iyice ortadan silinmişti. Şimdi en güçlü Medine İslam Devletiydi. Ortalıkta şimdilik güçlü bir düşman kalmamıştı.20 günlük bir sefer, Müslümanlara Hayber ve çevresini temin etmişti. Cizye Hayber dönüşünde Teymâ Yahudileri Hz. Peygamber’den emân dilediler. Muhammed (a.s.) onlara dilediklerini verdi. Ancak onlar da cizye ödeyeceklerdi. Cizye baş vergisi demekti. İslam hükümetinin himayesini kabul eden ehl-i kitaptan akıllı, ergenlik çağına girmiş erkeklerden yılda bir kez alınırdı. Cizye İslam devletinin gelir kaynakları arasındaydı. YAZILI TEBLİĞ ‘’Müslüman Ol Kurtul’’ Şimdi dünyaya açılma sırası gelmişti. Çünkü Arap yarımadasındaki engeller temizlenmiş ya da etkisiz hale getirilmişti. İşte bu noktada devreye elçiler ve yazılı tebliğ girmekteydi. Elçiler, gidecekleri memleketin dilini, adetlerini bilen tüccarlar arasından seçilmekteydi. Elçiler birer davet mektubu ile gönderildiler. Mektuplar devlet ve kabile başkanlarına hitap etmekteydi. İfadeleri kısa ve özdü. Hz. peygamberin çevre hükümdarlara gönderdiği mektupların güzel bir örneğini Rum Kayzeri Herakliyus’a gönderdiği teşkil etmekteydi. Mektupta şu ifadeler de yer alıyordu. ‘’… seni Müslüman olmaya davet ediyorum. Müslüman ol ki, selamet bulasın.’’ Bu mektubun altında da ‘’muhammedün Resulullah (s.a.v.)’’ mührü yer almaktaydı. Hz. Peygamber, mührü bir yüzük olarak yaptırmış ve gerektikçe mühür gibi kullanmıştı. Kendisinden sonra da halifeleri bu yüzüğü mühür olarak kullandı. Hz. Osman zamanında bir kuyuya düştü ve kayboldu. Devlet başkanlarına, onlarınörfüne riayet ederek yazdırdığı mektubu peygamberlik sıfatıyla imzalıyordu. Bu, tebliğin devlet görevi olduğu anlamına geliyordu.
47
48
10.02.2015 11.03.2015
Usulün Temel Niteliği Asıl görev tebliğdi. Bunu hangi usul temin edecekse o denenirdi, denenmeliydi. Öte yandan Hz. peygamberin yazılı tebliğe başlaması, elçiler yollaması Hudeybiye mütarekesinden sonraki günlerde görülmekteydi. Bu da önce içte belli bir noktaya gelindikten sonra dışa açılmanın doğru olacağını göstermekteydi. Hz. Peygamber Abdullah b. Huzâfe’yi İran’a; Dıhye’yi Bizans’a; Hâtib b. Beltea’yı Mısır’a; Şuca’ b. Vehb’i Gassâniler’e; Sâbit b. Amr’ı Yemame hükümdarına; Amr b. Ümeyye’yi de Habeşistan’a yolladı. Elçiler gittikleri yerlerde değişik şekillerde karşılandılar. MUTE MUHAREBESİ Elçiye Zeval Olmazdı Muhammed'in (a.s.) elçilerinden sadece bir tanesi beklenmedik bir muameleye maruz kaldı. Busra emiri Şurahbil tarafından öldürüldü. Oysa elçilerin dokunulmazlığı vardı. Elçiye zeval olmazdı. Şurahbil bu kaideyi çiğnemiş, Hâris b. Umeyr’i şehit etmişti. Hesabını vermeliydi. 3000 kişilik bir ordu teşkil edildi. Komutan Zeyd b. Hârise idi. ‘’Şehid Olursan…’’ Hz. Peygamber orduya şu talimatı verdi: ‘’eğer Zeyd şehit olursa, komuta Cafer b. Ebî Talib’indir. Cafer de şehit olursa, komutan Abdullah b. Revaha’dır. Abdullah da şehit olursa artık Müslümanlar içlerinden birini komutan olarak belirlesin.’’ Savaşta Olsa Bile Mute savaşı hıristiyanlara karşı resmen açılan ilk harpti. Maksadı ise işlenen bir cinayetin yıkıcı etkilerini Müslümanlardan silmek, düşmana da hak ettiği dersi vermekti. Bunun da temelinde yatan asıl maksat ise tebliğdi. Hz. Peygamber Zeyd b. Hârise ordusuna ‘’seniyyetu’l-veda’’da veda etti. Şurahbil, Rum Kayser’i Herakliyus’a yazmış, yardım istemişti. Düşman, 100.000’e (yüz bine) yaklaşan bir büyük ordu temin etmişti. Müslümanlar ise 3000 mücahitten ibaretti. Ya Şehadet Ya Zafer Abdullah b. Revaha’nın ‘’biz düşmanla sayı çokluğumuzla veya kuvvet üstünlüğümüzle savaşmıyoruz. Biz Allah'ın lütfettiği bir dinin kuvvetiyle çarpışıyoruz. Bizi iki iyilikten biri bekliyor: ya şehadet ya zafer,’’ sözleri müminlerin kararını etkiledi. Komutan Zeyd b. Hârise hem savaşıyor hem de Resulullah (s.a.v.)’ın sancağını taşıyordu. Çok geçmeden vücudu delik deşik olmuştu. O artık şehiddi. Cafer b. Ebî Talib komutanlığı üstlendi. Kolları kesildiği için sancağı bağrına basmış öylece şehit düşmüştü. Cafer, gurbetten, Habeşistan’dan yeni dönmüştü. Şimdi de şehit düşmüştü. Sancağı Abdullah b. Revaha aldı. Düşman saflarına daldı. Çok geçmeden o da mutlu sona ulaşmıştı. İslam ordusu şimdi başsızdı. ‘’Allah’ın Kılıcı’’
48
49
10.02.2015 11.03.2015
Ordu kısa sürede 3–5 ay önce Müslüman olmuş olan Hâlid b. Velid’i komutan seçti. Çünkü işe ehil kişi gerekti. Şimdi sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı. Bu, ‘’seyfullah’’ Hâlid’di. Budan böyle Hâlid ‘’seyfullah’’ olarak bilinecekti. Ne şerefti. 15 kadar Müslüman şehit düşmüştü.Düşmanın kaybı belli değildi. Müslümanlara, başkaca zayiat vermeden Medine'ye geri döndü. Çok az bir kuvvetle büyük bir kuvvete tam bir gözdağı verilmişti. Artık tevhid çevreye hâkimdi. MEKKE FETHİ Fetih Davetiyesi On iki günlük mesafeyi üç günde kat etmiş bir süvari, nefes nefese mescide girmişti. Bu, Amr b. Sâlim el*Huza’î idi. Ağlamaklı bir sesle felaket haberi vermekteydi: ‘’kureyşliler verdikleri sözden döndüler. Aramızdaki antlaşmayı çiğnediler. Bize Vetir suyu başında geceleyin uyurken baskın verdiler. Rükû ve secde halindeyken bizi öldürdüler.’’ Hz. Peygamber pek üzüldü. Amr’ı susturdu ve ‘’ey Amr, sen yardım olundun…’’ buyurdu. Bu felaket, beklenen fethin davetiyesiydi. Sert Bir Nota Huzaalıların uğradığı baskın açıkça hudeybiye antlaşmasının ihlaliydi. Hz. Peygamber her şeyi gereği gibi yerine getirmek istedi. Mekkelilere sert bir nota gönderdi. Bu notaya göre, kureyşliler: ‘’ya öldürülenlerin kan bedelini (diyet) ödeyecekler, ya baskıncı Bekir Oğullarını ittifaktan çıkaracaklar ve himayeden vazgeçecekler, ya da hudeybiye antlaşması resmen feshedilecekti. Kureyş, zaten memnun olmadığı hudeybiye antlaşmasını feshetmeyi yeğledi ve Hz. peygamberin elçisine bildirdi. Kureyşin aklı sonradan başına geldi. Halbukibu antlaşma onlar için en büyük güvenceydi. Hayır devam etmeliydi. Ebu Süfyan hemen kalktı Medine'ye geldi. Nereye, kime gidecekti? Aklına kızı geldi. Ümmü Habibe, Hz. peygamberin temiz zevcelerindendi. Ümmü Habibe, Ebu Süfyan’a müsamaha göstermedi. Ebu Süfyan Medine’den eli boş döndü. Hudeybiye antlaşmasını yenileyemedi. Medine'de Her Şey Kesindi Hz. Peygamber sefer hazırlığı emrini verdi. Ancak seferin nereye yapılacağını pek az kişiye bildirmişti. Yakındaki dost kabilelere, ‘’Allah ve ahiret gününe iman edenler ramazanda Medine'de olsunlar’’ diye haber gönderildi. Hatib b. Beltea Bedir mücahidlerindendi. Çoluk çocuğu malı mülkü Mekke’deydi. Onların endişesine düşmüş ve Hz. peygamberin hazırlığını bir mektupla kureyş’e haber vermek istemişti. Durumu Allah Teala resulüne bildirdi. Hz. Peygamber de Hz. Ali ile Zübeyr b. Mikdad’ı görevlendirdi. Mektubu götürmekte olan kadının yerini bildirdi. Ve ‘’mektubu alıp bana getirin’’ emrini verdi. Hatib, bunu şöyle açıkladı: ‘’ailem ve çocuklarım onların arasındadır. Onları korumk istedim. Vallahi ben Allah'a ve resulüne iman etmişim ve dinimi de asla değiştirmemişimdir.’’ Dedi. Allah Düşmanları Dost Edinilemezdi
49
50
10.02.2015 11.03.2015
‘’…eğer siz, benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için yurdunuzdan çıkmışsanız, onlara nasıl dostluk gösterirsiniz.’’ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır. Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda vermezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir.’’ (mümtehine 60/1-3) ‘’Evlâd u iyal, mal-mülk’’ diyerek kafirlere dost olunmazdı. Herkesi koruyacak olan Allah’dı. Fethe Yürüyüş Ordu hicri 8. Yılın ramazan ayında, 10. Günü ikindiden sonra medineden hareket etti. Hz. Peygamber yanında Ümmü Seleme ve Meymûne validelerimiz de bulunmaktaydı. Ensar ve muhacirlerin hepsi orduya katılmışlardı. Ordunun mevcudu 10.000 kadardı. Son Muhacir İslam ordusu Zü’l-huleyfe’ye geldiği zaman Hz. peygamberin amcası Abbas ile karşılaştı. Abbas ailesiyle birlikte Medine'ye gitmek üzere yola çıkmıştı. Hz. Peygamber amcasına :’’nasıl ben peygamberlerin sonuncusu isem, sen de muhacirlerin sonuncususun’’ buyurdu. Hicret şerefini kazandığını duyurdu. Hz. Abbas, Bedir harbinde müşrik saflarındaydı. Harp sonrasında da esirler arasındaydı. Fidye vererek hürriyetini satın aldı. Müslüman oldu. Ancak Müslümanlığını gizleyerek Mekke’de yaşadı. Abbas, Hz. peygambere Mekke’de olup bitenlerin haberini yollardı. Ordu Mekke'ye iki konaklık mesafede bulunan Kadid’de konakladı. Buraya kadar oruç tutarak gelinmişti. Artık Hz. Peygamber ashabına şefkati sebebiyle oruca niyet etmedi. On Binlerce Ateş Hz. Peygamber, Merru’z-zahran’da gece herkesin bir ateş yakmasını emretti. On binlerce ateş birden parladı. Alevler mekkenin ufuklarını aydınlatmaktaydı. Müşrik elebaşıları telaşlandı. Ebu Süfyan, Hâkim b. Hizâm ve Budeyl b. Verâ’ya gidecek, durumu öğrenecekti. Ne var ki Müslüman devriyeler, bu üç kişiyi ele geçirdi. Hz. peygamberin huzuruna getirdi. Hz. Peygamber ile Ebu Süfyan arasında geçen konuşmalar sonunda çaresiz kalan Ebu Süfyan ve yanındakiler iman etti. ‘’Saltanat Değil Peygamberlik’’ Neticede Ebu Süfyan’ın hisleri dudaklarından şöyle döküldü: ‘’ey Abbas, kardeşinin oğlunun saltanatı ne çok büyükmüş.’’ Abbas, ‘’saltanat değil, bu peygamberliktir’’ diye düzeltti. Ebu Süfyan da, ‘evet, evet peygamberlik..’’ diyerek tekrar etti. Hz. Peygamber: ‘’kim Ebu Süfyan’ın evine girerse, emindir. Kim Kabe’ye girerse emindir. Kim evine girer, kapısını kapatır, sokağa çıkmazsa emindir.’’ Yani öldürülmeyecektir. Buyurdu. Çünkü Hz. Peygamber asla kan dökülsün istememekteydi. Ebu Süfyan, Hz. peygamberin söylediklerini Mekkelilere söyledi. Ebu Süfyan’ın haberi ve hareketi halkın direncini iyice kırmıştı. Çoğu silahını atmıştı. İkrime b. Ebu Cehil, Süheyl b. Amr ve Safvan b. Ümeyye gibi birkaç kişinin dışında herkes bir köşeye çekilmişti. Mekke’ye Giriş
50
51
10.02.2015 11.03.2015
Zî-Tuva’da ordu şehre giriş düzeni aldı. Zübeyr b. Avvam, muhacirlerle kuzeyden. Hâlid b. Velid komutasındaki birlikler güneyden, Sad b. Ubâde komutasındaki ensar kuvvetleri batıdan,Ebu Ubeyde b. Cerrah komutasındaki birlikler doğudan, peygamberimiz, muhacir ve ensarın ileri gelenlerinden oluşan bir kuvvetle Ezâhir yolundan Mekke’ye gireceklerdi… Ordu harekete hazırdı. Giriş tamamlanmıştı birlikler önceden bildirildiği üzere Safa Tepesi’nde bir aradaydı. Resulullah (s.a.v.)’ın bayrağı emri gereği Hacun’da dalgalanmaktaydı. Çadırı ise, vaktiyle müşriklerin, Müslümanları yok etmek için boykot kararı aldıkları Kinane oğulları yurdundaydı. Ordu kan dökmeden Mekke'ye girmişti. Ancak H;âlid b. Velid kuvvetlerine saldıran bir müşrik grubu, iki Müslümanı şehit etmişti. H’alid’in mecburen karşılık vermesi üzerine de 20 küsur müşrik öldürülmüştü. Bunlar vaktiyle Huzaalılara baskın verip onları öldüren Benû Bekirlilerdi. Bir fazlasıyla cinayetlerinin bedelini ödemişlerdi. ‘’Hak Geldi…’’ Muhammed (a.s.) hicretin 8. Yılı Ramazan’ın 20. Günü Mekke fethini gerçekleştirmişti. Peygamberimiz çadırında sekiz rekat nafile namaz kıldıktan sonra devesine bindi, Kabe’ye yöneldi. Ashabı çevresindeydi. Fetih suresini okuya okuya Kabe’ye geldi. Deve üzerinde yedi kezKabe’yi tavaf etti. Hacer-i esved’i âsâsıyla selamladı. Tavaftan sonra Hz. Peygamber devesinden indi. Makam-ı İbrahim’de iki rekat namaz kıldı. Zemzem’den içti. Kabe’deki360 kadar putun son günüydü. Asâsıyla her birini dürtüyor ve şu ayeti okuyordu: ‘’hak geldi, batıl yok oldu…’’ (isra 17/81) putlar devriliyor, Kabe temizleniyordu. Fetih Hutbesi Hz. Peygamber Kabe’den dışına çıktı. Kureyşliler Mescid-i haram’ı doldurmuşlardı. Kendilerine ne yapılacağını merakla bekliyorlardı. Hz. Peygamber, bazı ayetler okuduktan sonra onlara şöyle seslendi: ‘’ey kureyş, şimdi size ne yapmamı bekliyorsunuz?’’ diye sordu. Hep bir ağızdan, ‘’hayır umarız. Sen kerim bir kardeşsin, kerim bir kardeşin oğlusun.’’ Dediler. Muhammed (a.s.), ‘’Yusuf’un, kardeşlerine dediği gibi ben de ‘artık bugün size geçmişten dolayı ayıplama ve ceza yoktur’ diyorum. Haydi gidiniz, serbestsiniz.’’ Buyurdu. Kabe’de Ezan Öğle namazı vaktiydi. Hz. Muhammed (a.s.) Bilal’e emretti. Kabe’de ilk ezanı okumak ne şerefti. Mekkeli müşriklerden bir kaçı, Bilal’in Kabe üzerinde ezan okuduğunu görünce şaşırdı kaldı. Söylenmeye başladı. Ebu Cehil’in kızı Cüveyriye, Attab b. Esid ve Hâris b. Hişam bu müşriklerdendi. Ebu Süfyan ise ‘’vallahi ben bir şey söylemem. Şayet bir şey söylesem şu çakıllar bile dile gelerek hemen gidip ona haber veriyorlar’’ dedi. Çok sürmedi. Hz. Peygamber bu grubun yanına geldi. ‘’ne söylediğinizi biliyorum’’ buyurdu. Herbirinin düşüncelerini kendilerine teker teker haber verdi. Bunun üzerine Hâris ve Attab;sen gerçekten Allah'ın resulüsün’’ dediler ve oracıkta tevhidi ikrar ettiler. Beyat Mekkeliler serbestti. Muhammed (a.s.) onları İslam’a davet etti. Kabulün işareti ise beyattı. Hz. Peygamber, Mekkelileri ilk davet ettiği Safa tepesine çıktı. Yanında Hz. Ömer de yer almaktaydı. Mekkeliler birer birer geldiler. İslam, itaat ve cihad üzerine Hz. Peygamber’in
51
52
10.02.2015 11.03.2015
mübarek ellerini tutmak suretiyle beyat ettiler, söz verdiler. Erkekler önce beyat etmişlerdi. Sıra kadınlara gelmişti. Kimse Peygamberden Üstün Değildi Kadınların beyatı sözle akdedilmekteydi. Elleri, Hz. Peygamber’in ellerine değmemekteydi. Zaten onun eli hiçbir nâmahrem eline asla değmemişti. Onun sünnetini yaşamak ve yaşatmak iddiasında olanlar da bu konuya özel bir dikkat göstereceklerdi. Kimse kendisini Hz. Peygamber’den daha temiz kalpli olarak göremezdi, gösteremezdi. Beyat eden kadınlar arasında Mekke’nin ileri gelen hanımları da vardı. Bunlar arasında Ebu Süfyan’ın karısı Hind de bulunmaktaydı. Hz. Peygamber, amcası Hz. Hamza’nın ciğerini çiğneyen Hind’i de bağışlamış, onun da beyatini almıştı. Mekke fethi öncesinde öldürülmeleri ferman buyrulmuş olanlardan birçoğu da bağışlanmıştı. Hind de bunlardandı. Endişelerin En Asili Hz. Peygamber fethin ikinci günü yine Safa tepesindeydi. Allah'a dua etmekteydi. Bu sırada Medineli Müslümanları bir endişe, endişelerin en asili sardı. Kendi aralarında şöyle konuşuyorlardı: ‘’Allah resulü bundan sonra kendi memleketine mi yerleşir, yoksa yine bizimle Medine'ye mi döner?’’ peygamberimiz bunu öğrendikten sonra şunları söyledi: ‘’öyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırım. Hayatım hayatınızdır, ölümüm de ölümünüzdür.’’ Ensar’ın endişesi dindi. Allah'ın resulü yine onlarla beraberdi. Mekke’de doğmuştu ama o, artık Medineliydi. Çevre Temizliği Kabe putlardan temizlenmişti. Ama evlerdeki ve Mekke’nin yakın çevresindeki putlar henüz yok edilmemişti. Hz. Peygamber şunu ilan etti: ‘’kim Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsa, evinde put bırakmasın, kırsın.’’ Çağrıyı duyan, evine koşuyor ve şimdiye kadar ilah diye tapındığı putları kırıyordu. Peygamberimiz çevredeki büyük putları devirmek için de askeri birlikler görevlendirdi. Menat putu, deniz kenarında bir yerdeydi. Sa’d b. Zeyd el-Eşhelî, bir grup mücahidle gitti, bu en eski putu yok etti. Uzza, Mekke'ye bir konak mesafede Mahle’deydi. Hâlid b. Velid 30 askerle gitti, Uzza’yı devirdi. Yanbu’ civarındaki Suva’ putunu ortadan kaldırmak da Amr b. Âs’ın göreviydi. Gitti, onun da işini bitirdi. Suva’ın bakıcısı tevhide erdi. Şirke dayalı hayatın yerini, şimdi tertemiz, tevhide bağlı bir İslamî hayat alıyordu. HUNEYN ‘’Bozguna Uğrayanı’’ Huneyn, Mekke ile taif aasında Mekke'ye üç mil mesafede bulunan bir yerdi. Bu yörede iki büyük kabile ikamet ederdi. Biri Havazin, öteki Benû Sakif’ti. Bunlar en savaşçı arap kabileleriydi. İslam’ın azılı düşmanları idi. Öte yandan bu iki kabile de çevredeki putların devrilmesini hazmedememişti. Anlaşarak, Müslümanlar üzerine hücum etmeye karar vermişler, yakınlarındaki küçük kabileleri de yanlarına çekmişlerdi.
52
53
10.02.2015 11.03.2015
Havazinlilerin reisi Mâlik b. Avf 30 yaşlarında bir delikanlı idi. Aslında Düreyd’in de dediği gibi ‘’bozguna uğrayanı hiçbir şey çeviremezdi. Hz. Peygamber, Abdullah el-Eslemî’yi göndererek düşman hakkında bilgi edindi. Sonra Mekke'ye Attab b. Esid’i vali tayin etti. Mekkelilerden 2.000 kişilik bir kuvvet temin ederek orduyu takviye etti. Şimdi İslam ordusu 12.000 kişilik bir mevcuda sahipti. Safvan b. Ümeyye henüz Müslüman değildi. Zırh ve mızraklara sahipti. Hz. Peygamber ondan emaneten silah alarak ordusunu teçhiz etti. Demek ki gerektiğinde böyle bir yola gidilebilirdi. Düşmandan silah temin edilirdi. Hz. Peygamber huneyn’e hareket etti. Henüz Müslüman olmamış ya da İslam’a iyice ısınmamış 70-80 kişilik Mekkeli bir grubu da beraberinde götürmekteydi. Gurur Felaketti İslam ordusu mükemmeldi. Şimdiye dek hiç böyle bir ordu temin edilememişti. Ulaşılan bu netice Müslümanlara gurur vermekteydi. Hatta içlerinden bazıları ‘’bu ordu artık asla azlıktan dolayı yenilmez’’ diye görüş belirtmekten çekinmemekteydi. Doğru değildi. Düşman, hiçbir zaman küçümsenmemeliydi. Doğru olan, gerekli tedbiri aldıktan sonra zaferi Allah’tan dilemekti. Zira başarıyı ancak Allah ihsan ederdi. Pusu Öncü birlikler Halid b. Velid komutasında idi. Düşman ise pusuda beklemekteydi. Sabah alaca karanlıkta öncü birlikler huneyn’e inmek üzereydi. Tam bu sırada iki taraftan ok yağmuru başlayıverdi. Ok yağmurunu düşmanın hücumu takip etti. Öncü birlikler, beklenilmeyen bir anda bozguna uğrayıverdi. Kur'an bu durumu şöyle haber verdi: ‘’huneyn savaşında, çokluğunuza mağrur olmuştunuz, fakat bu hiçbir işinize yaramamış, yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmiş ve geri dönüp kaçmıştınız…’’ (tevbe 9/25) ‘’Ey Müslümanlar Nereye?’’ Hz. Peygamber sabahleyin yanında 80 kadar ensar ve muhacir varken kaçan Müslümanlara şöyle seslendi: ‘’ey Müslümanlar nereye? Bana doğru geliniz. Ey Allah'ın kulları, buraya geliniz.’’ ‘’savaş peygamberi Hz. Muhammed (a.s.), amcası Abbas’a, ‘’ey Akabe’de beyat edenler, ey Rıdvan ağacı altında söz verenler diye seslen’’ dedi. Abbas gür sesliydi. Seslendi. İşitenler ‘’lebbeyk lebbeyk’’ diye koşup geldi. Müslümanlar Hz. peygamberin etrafında yeniden kümeleşti. Şimdi artık kimsede korku yoktu, gönüllere sükunet hakim olmuştu. Hz. Peygamber dua etti: ‘’Allah’ım bana olan zafer vadini yerine getir.’’ Düşman kısa sürede yenildi. Kadınları, çocukları, davarları ve eşyaları bırakıp çekildi. Allah yardımını şöyle bildirdi: ‘’sonra Allah, peygamberini ve müminlerin kalbine güven veren rahmetini (sekinet) indirdi. Sizin görmediğiniz kuvvetler göndererek kafirleri bozguna uğrattı.’’ (tevbe 9/26) bu savaşta bulunup sonradan Müslüman olanlar, huneyn’de kendilerine hiç görmedikleri kimselerin hücum ettiğini bildireceklerdi.
53
54
10.02.2015 11.03.2015
Hz. Peygamber, kaçanları takip edilmesini emretti. Orduyu ikiye taksim etti. Ebu Âmir el-Eş’arî komutasındaki birliği Evtas taraflarına kaçanlar üzerine gönderdi. Kendisi de şirkin önemli yuvalarından biri olan Taif üzerine gitti. Taif’in Direnişi Taif’e Hz. peygamberin bu ikinci gidişiydi. Ama bu gidiş fetih içindi. Öncü olarak gönderilen Halid b. Velid 1000 kişilik bir kuvvetle Taif kalesini çevirdi. Daha sonra Hz. Peygamber de iştirak etti. Huneyn’in yenik komutanı Mâlik b. Avf ve beraberindekiler de Taif’teydi. Kale epeyce yüksekti. Hz. Peygamber bu savaşta iki taktik denedi. Bunların ilki ‘’Debbâbe’’ denilen surlara hücum için kullanılan yeni bir silahtı. Düşman una kızgın çiviler fırlatmakla cevap verdi. İkinci olarak, Taif kalesi dışındaki hurma bahçelerini imha ettireceğini açıkladı. Taifliler, bu bahçelerin yakılması yerine harp ganimeti olarak alınmasını teklif etti. Neticeye tesir etmedi. Hz. Peygamber tehditle yetindi. Bir başka taktik olarak ‘’müslüman olan kölelerin hürriyetlerine kavuşacaklarını’’ ilan etti. Bu ilan, epeyce kölenin Taif’ten kaçarak Müslüman olmasına ve hürriyetlerine kavuşmasına vesile oldu. Ama netice yine değişmei. Nitekim 1520 gün böylece geçti. Hz. Peygamber ashabıyla istişare etti…taktik değiştirdi. Kuşatmaya son verdi. Çünkü Taif’ten şimdilik bir zarar gelmeyeceği belirlenmişti. Sulh yoluyla halletmek daha isabetliydi. Taif kuşatmasında 15 şehit verildi. Bunlardan biri de Abdullah b. Ebî Bekir’di. Taiften dönerken Hz. peygambere; ‘’sakif oğullarına beddua etseniz…’’ dediler. Peygamberimiz, ‘’ya Rab, Sakif oğullarına doğru yolu göster, onları bize gönder.’’ Niyazında bulundu. Sonuç umulduğu gibiydi. Taifliler bir sene içinde Medine'ye heyet gönderdiler. Müslümanlığı kabul ettiklerini bildirdiler. Taif Elçileri Sakif Kabilesinin elçileri diğer heyetlerden farklı olarak, Lat putuna üç yıl müsaade edilmesini, ve namaz kılmaktan muaf tutulmalarını isteyeceklerdi. Hz. Peygamber bir gün bile müsaade edemeyeceğini kesin şekilde bildirecekti. Hz. Peygamber Sakiflileri, sadece ‘’kendi elleriyle’’ Lat’ı devirmekten affetti. Hz. Peygamber ikinci isteklerini ise ‘’ibadeti olmayan dinde hayıt yoktur’’ diyerek reddetti. Dini kişilik ancak ibadetle gelişirdi. ‘’Peygamberin Süt Kardeşi’’ Evtas taraflarına gönderilen ordu Ebu Musa el-Eş’arî komutasında muzaffer olarak döndü. Asıl komutan şehit olmuştu. Şimdi ordu tümüyle Cirane’deydi. Bu arada esirler içinden bir kadın ‘’Hz. peygamberin süt kardeşi olduğunu söyledi. Bu Şeyma idi. Hz. Peygamber Bâdiye’de onunla beraber büyümüştü. Hz. Peygamber Şeyma’ya : ‘’istersen ailene dön, istersen yanımda kal, serbestsin’’ dedi. Şeyma ailesi yanına dönmek istedi. Hz. Peygamber de Şeyma’yı hediyelerle yolcu etti. Toplumun Malı Hz. Peygamber, elde edilmiş olan 6 bin esir, 24 bin deve, 40 bin koyun, 4 bin okıyye gümüş ve bir o kadar da eşyayı ganimet olarak taksim edecekti. Önce esirleri taksim etti.
54
55
10.02.2015 11.03.2015
Sonra malları beşe ayırdı. Beşte biri beytü’l-mal’in (devlet hazinesi) payıydı. Gerisi mücahidler arasında paylaşılacaktı. Ancakbu defa dikkat çeken bir taksim vardı. En büyük payı Mekkeli ileri gelenlere ve kabile reislerine ayırmaktaydı. Bunlar arasında yüzer deve verdikleri bile vardı. Bunlar kalpleri İslam’a ısındırılmak istenen’’ gruptan, ‘’müellefe-i kulûb’tandı. Mesele Gönülleri Tevhide Isındırmak Olunca Hz. peygamberin bu davranışı tam olarak kavranamamıştı. Böyle bir taksime karşı çıkanlar, uygunsuz yorum yapanlar oldu. Hz. Peygamber Sa’d b. Ubade’ye ensarı toplattı. Ensar dışında hiç kimseyi toplantıya kabul etmedi. Hz. Peygamber konuşamasında ensarın önemini şöyle bildiriyordu: Ey ensar cemaati, Muhammed'in (a.s.) hayatı kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, eğer hicret fazileti olmasaydı, kendimi ensardan biri olarak ilan ederdim. İnsanların hepsi bir istikamete yönelse, ensar da başka bir yol tutsa, şüphesiz ki ben ensarla beraber giderdim. Allah’ım, sen ensara, ensarın çocuklarına, torunlarına rahmet et.’’ Konuşma bittiği zaman, ensarın göz yaşları sakallarından aşağıya damlamaktaydı. ‘’Allah resulü bize yeter’’ sesleri duyulmaktaydı. Bir yanlış anlama, böylece son bulmuştu. Hz. peygamberin bu uygulama ve konuşması şunu ortaya koydu: ‘’yönetici gerek görürse, ganimetten değişik oranlarda taksimatta bulunurdu. Yeter ki İslam’ın böyle bir uygulamaya ihtiyacı olsundu. Kim Beklenmişti? Esirler ve ganimetler taksim edilmişti. İş bitmişti. Ama aslında Hz. Peygamber Cirane’ye gelir gelmez ganimetleri taksim etmemiş, on gün kadar beklemişti. Çünkü huneyn’de yenilgiye uğratılan Havazin Kabilesi elçileri Cirane’deydi. Müslüman olduklarını bildirmeye, esir alına yakınları ile mallarını istemeye gelmişlerdi. Hz. Peygamber; ‘’ben sizi bekledim, ama gelmediniz, geciktiniz. Şimdi ya esirleriniz ya da mallarınız, ikisinden birini seçininz…’’ dedi. Heyet esirleri seçti. Netice 6 bin esirin bir anda hürriyetine kavuşması şeklinde tecelli etti. ‘’100 Deve de Üste…’’ Hz. Peygamber, Huneyn’de kendisiyle çarpışan ordunun genç komutanı Mâlik b. Avf’ın durumunu öğrenmek istedi. Mâlik, Taif’teydi. ‘’söyleyin Mâlik’e, Müslüman olarak bize gelirse, çoluk-çocuğunu, malını iade eder, 100 deve de üste veririm’’ dedi. Hz. Peygamber daha Mekke'ye varmadan, Mâlik gelmiş, Havazin kabilesi reisliği dahil, tüm kaybettiklerini elde etmişti. Hz. Peygamber Umre yaptıktan sonra ensar ile birlikte Medine'ye döndü. Onun fetih seferi 80 gün sürmüştü. YENİ UFUKLARA DOĞRU Tebük Bizans imparatoru, Mute Savaşından sonra bütün Arabistan’ı istila etmek için hıristiyan arapları kullanmak istiyordu. Bu yüzden Gassanileri sürekli kışkırtıyordu. Çok geçmeden ticaret kervanları, hıristiyan arap kabilelerinin Medine'ye hücum için hazırlık yaptıkları
55
56
10.02.2015 11.03.2015
haberini getirdi. Muhammed (a.s.) derhal Rumlara karşı savaş hazırlığı yapılmasını emretti. Hicri yıl 9; ay, Recep’ti. Cihad Yürek İşiydi ‘’Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla canlarıyla cihad etmekten geri kalmamak için senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini bilir. Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri korkuya düşmüş ve şüpheler içinde bocalayıp duranlar (savaştan geri kalmak izin) senden izin isterler.’’ (tevbe 9/44-45) Cihad yürek işiydi, iman ve fedakarlık isterdi. Bunlardan biri Ced b. Kays idi. ‘’bana izin ver, beni fitneye düşürme. Zira halkım bilir ki ben, kadınlara fazla düşkün biriyim. Rum kadınlarını görürsem sabredemem’’ demek küstahlığını göstermişti. Ayet indi: ‘’içlerinden öylesi de var ki, ‘’bana izin ver, beni fitneye düşürme’’ der. İyi bilin ki onlar zaten fitneye düşmüşlerdir. Cehennem kafirleri kuşatacaktır.’’ (tevbe 9/49) Son Gayretler Münafıklar işte şimdi, Tebük harbi öncesinde de en büyük oyunlarını oynama gayreti içindeydiler. Çünkü bu kez hedefleri bizzat Hz. peygamberdi. Halkı onun emirlerine uymamaya davet etmekteydiler. Kendileri de itaatsizlikte önde gitmekteydiler. Müminleri İkaz Müslümanlarda görülen durgunluk inen ayetler tarafından ciddi şekilde yerildi: ‘’ey iman edenler, size ne oldu ki Allah’ın yolunda savaşın denildiği zaman yere çakılıp kaldınız. Ahireti bırakıp dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa, dünya hayatının faydaları ahirete nispeten pek azdır.’’ (tevbe 9/38) bu ciddi bir ikazdı. Seferden geri kalmaları halinde başlarına gelecek olan ise daha ciddiydi. Ayette şöyle bildirildi: ‘’eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız, Allah size acı (bir şekilde) azap eder ve yeriniz sizden başka bir topluluk getirir. Ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye kadirdir.’’ (tevbe 9/39) Sefer Hazırlığı Başlamış olan genel seferberlik hazırlıkları bu ikazlardan sonra hızlandı. Düşman, İslam ülkesine hücum ederse, cihada iştirak etmek farz-ı ayn olurdu. Bu olayda da düşmanın hücumu söz konusuydu. Bununla beraber savaşa katılmaktan muaf tutulacaklar yine de bulunmaktaydı. Bunları ayetler şöyle açıkladı: ‘’zayıf ve ma’lül olanlar, hastalar, sefer edecekbir şey bulamayanlar Allah ve resulüne sadık kaldıkları müddetçe, ayıplanmazlar. İyi davrananlara sorumluluk yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.’’ (tevbe 9/91) Müslümanlar Yardım Yarışında Muhammed (a.s.) Müslümanları her şeye rağmen orduya yardıma çağırdı. ‘’Ceyşu’lüsre’’yi donatanı Allah bağışlar diye teşvikte bulundu. ‘’ceyşu’l-üsre’’ tebük ordusunun diğer adıydı. Hz. Ebu Bekir mal varlığının tümünü getirdi. Hz. Ömer bu kez olsun Hz. Ebu Bekir’i geçeceğini düşleyerek, malının yarısını orduya teslim etti. Hz. Osman 300 deveyi donatımı
56
57
10.02.2015 11.03.2015
olarak orduya hediye etti. 1000 dinar para verdi. Hz. Peygamber; ‘’Osman’a bundan sonra yapacağı hiçbir şey zarar vermez’’ iltifatında bulundu. Ebu Akil, bütün bir gece su çekmiş, iki ölçek hurma kazanmıştı. Bir ölçeğini halkına bırakmış, ötekini orduya bağışlamıştı. Münafıklar Ebu Akil’in bu hareketini dillerine dolamışlar, onu gösteriş yapmakla suçlamaya kalkmışlardı. Ayet açıkladı: ‘’müminler içinde gönül isteğiyle yardımda bulunanları, uğraşa-didişe ellerine geçirdiklerini tasadduk edenleri ayıplayıp alaya alanlara, ayıplama ve eğlenmenin ne demek olduğunu Allah gösterir. Onlara acıklı bir azap vardır.’’ (tevbe 9/79) Hareket İslam ordusu hazırdı. Mevcudu 30.000 kadardı. Orduda 10.000 de at vardı. Tebük seferi Hz. peygamberin son gazasıydı. Bu sefer, ordunun ulaştığı en son sınır, Tebük olduğu için ‘’tebük seferi’’ adının almıştı. Tebük seferi çok güç şartlarda yapıldığı için ona Gazvetü’lusre=zorluklar seferi, bu orduya da Ceyşu’l-usre=zorluklar ordusu dendi. Kur'an'ı kerim de bu günleri ‘’saatü’l usre=sıkıntı zamanı’’ diye niteledi. Bu gazve, münafıkların bütün melanetleriyle ortaya çıktığı bir gazve olması dolayısıyla Tebük savaşına ‘’gazve-i fâdıha=rezil eden gazve de denildi. İslam ordusunun seniyyetü’l veda’daki karargahtan hareketi pek muhteşemdi. Hz. Peygamber sancağını Hz. Ebu Bekir’e vermişti. Evs’in sancağı Usey b. Hudayr’ın,Hazrreç’in ki de Ebu Dücane’nin elindeydi. Halid b. Velid ise öncü birliklerin reisiydi. Sağ kanat komutanlığında Talha, sol kanat komutanlığında da Abdurrahman b. Avf vardı. Medine'de yönetici olarak Muhammed b. Mesleme kalmıştı. Aile efradını gözetmek için de Hz. Peygamber, damadı Hz. Ali’yi yerine vekil bırakmıştı. Cephe Gerisi Emniyeti Hz. Peygamber, Muhammed b. MeslemeHz. Ali’yi Medine'de bırakmakla cephe gerisi emniyetini temin etmek istemişti. Ayrıca bir kısım münafıkların Yahudi Süveylim’in Casûm denilen yerdeki evinde toplanıp bozgun planları hazırladıkları haberi gelmişti. Güvenlik gerekti. Hz. Peygamber, Talha b. Ubeydullah’a emretti: süveylim’in evini, (bütün fitne ocaklarını ibret olmak üzere) ateşe verdirtti. Kasva Kayıp 20 kadar yerde konaklayarak oldukça güç şartlarda sürdürülen tebük seferi, ibretli olayların cereyan ettiği bir seferdi. Konak yerlerinden birinde Hz. peygamberin devesiKasva kayboluverdi. Münafıklara fırsat doğmuştu:’’ne tuhaf, Muhammed (a.s.) Peygamber olduğunu söylüyor. Gökten haber veriyor. Halbuki kayıp devesinin nerede olduğunu bilmiyor.’’ Diyorlardı. Hz. Peygamber bunu haber alınca :’’Allah'a yemin ederim ki, ben, Allah bana ne bildirdiyse yalnız onu bilirim. Şimdi Allah bana bildirir ki Kasva, filan dağların arkasındaki vadidedir. Hayvanın yuları bir ağaca takılmış orada kalmıştır. Haydi gidiniz, onu bana getiriniz.’’ Buyurdu. Deveyi getirmeye giden Hâris b. Hazemetü’l-Eşheli, onu Hz. peygamberin tarif ettiği yerde ve şekilde buldu. Nifak bir kere daha mağlup ve mahcuptu. İmansızlığın sonucu daima buydu.
57
58
10.02.2015 11.03.2015
Yokluğun Böylesi Tebük yolculuğu ile ilgili tespitler şöyleydi. Sıcak son derece bunaltıcı idi. Su ve yiyecek sıkıntısı çekilmekteydi. Yiyecekler arpa ve hurmadan ibaretti. Onlara da kurt düşmüştü. Üç kişiye bir deve düşüyordu. Ona da sıra ile biniyorlardı. İki kişi bir hurmayı bölüşüyordu. Susuzluk bütün sıkıntılara taş çıkartıyordu. Hatta kimileri develerini kesip işkembesindeki suyu içiyorlardı. Tahmin Yarışı Vadilkura’da bir kadına ait bahçeye gelinmişti. Hz. Peygamber ashabından bahçedeki ağaçlardan ne kadar hurma çıkacağını tahmin etmelerini istedi. Kendisi 10 at yükü (vesk) hurma çıkacağını tahmin etti. Kadına da buradan ne kadar hurma çıkacağını kaydet. Biz yanına dönünceye kadar aklında tut, unutma ‘’ buyurdu. Dönüşte kadın 10 vesk hurma aldığını bildirdi. Hz. Peygamber tahmininde isabet ederdi. Hicr Toprakları Salih peygamberin kavmi Semud’un yaşadığı ve azaba uğratıldığı Hicr Yöresine gelindiğinde Hz. Peygamber: ‘’burası kaçılacak bir vadidir’’ buyurdu. Süratle o vadiyi geçti. Bu bölgeden su alanlar döktüler. Hamur yoğurmuş olanlar, yoğurduklarını develerine yem ettiler. Yemediler, içmediler. Su, Su Yine Su! Bu yolculukta abdest alırken organlar bir kez yıkanmıştı. Çünkü su kıtlığı vardı. Ayrıca misafirlerin üç gün üç gece mestleri üzerine meshetmeleri emredilmişti. Muaz b. Cebel anlattı: ‘’Resulullah (s.a.v.) ‘siz yarın inşallah tebük kaynağına ulaşacaksınız’ buyurdu. Suya vardıklarında Hz. Peygamber, ucu demirli üç sopayı kaynağa soktu. Derhal üç kaynak fışkırdı. Mücahidler suya kandı. Resulullah (s.a.v.) ‘’ey Muaz, uzun bir ömrün olsaydı, çok geçmeden buraların bu su ile bağ ve bahçelerle dolduğunu görürdün.’’ Buyurdu. Çok sürmedi. Tebük artık bağlık bahçelik bir yerdi. Tebük’te İslam ordusu tebük’e ulaştı. Burada 20 gün kalınmıştı. Düşman dağıldı. Eyle hükümdarı ile Cerba ve Ezruh halkları peygamberimizden cizye karşılığı eman dilediler. Müslümanların himayesine girdiler. Halid b. Velid komutasındaki birlikler, ‘’devmetü’l-cendel’’ hükümdarı Ukeydir’i esir edip Hz. peygambere getirdiler. Yüklü miktarda harp araç gereci karşılığında serbest kaslmak istedi. İsteği kabul edildi. Bir Yerde Tâun Varsa İslam ordusu tebük’teydi. Haber geldi. Şam taraflarında Tâun hastalığı görülmüştü. Hz. Peygamber böyle hallerde ne yapılması gerektiğini şöyle bildirdi: ‘’bir yerde taun görülürse, siz de orada iseniz, sakın oradan çıkıp kaçmayınız. Taun hastalığının çıktığı yerde değilseniz, asla oraya yaklaşmayınız.’’ Tâun, vebâ demekti. Bulaşıcı bir illetti. Korunması da bugünkü tıbbın karantina dediği usulle mümkündü. Hz. Peygamber de tebük’te karantina ilkesini dile getirmişti.
58
59
10.02.2015 11.03.2015
Orduya Tebük’te Yetişenler Hayvanı yola dayanamadığı için geride kalan Ebu Zerr el-Gıfârî, yaya olarak orduya tebük’te yetişebilmişti. Hz. peygamber, o büyük sahabe hakkında ‘’Allah selamet versin. Ebu Zerr yalnız yaşar, yalnız ölür, yalnız başına diriltilir.’’ Buyurdu. Ebu Zerr, sonraki hayatında Rebeze’de ikamete mecbur edilecek ve orada yalnız başına ölecek, cenazesini yoldan geçen küçük bir Müslüman topluluk defnedecektir.TıpkıHz. peygamberin haber verdiği gibi. Ebu Hayseme hiçbir geçerli mazereti olmadığı halde geride kalmıştı. Aslında halis Müslümanlardandı. Hz. Muhammed (a.s.) ona ‘’ey Ebu Hayseme, az kaldı helak olacaktın’’ buyurdu. Sonra onun affı için duada bulundu. Ebu Hayseme ihmalini yalnız başına tebük yolunu tepmekle ödemişti. Dönüş Hazırlığı Muhammed (a.s.) ashabıyla istişare etti. İleri mi gitmeliydi, yoksa Medine'ye mi dönmeliydi. Tebük seferi hedefine ermişti. Dönmeye karar verildi. Tebük’te Bir Şehit Abdullah Zülbicâdeyn, tebük öncesinde, anasından aldığı iki parça kilime sarılı olarak hicret edip Medine'ye gelmiş fakir bir Müslümandı. Resulullah (s.a.v.) onu mescidde tanıdığı zaman ‘’abdüluzza’’ olan adını değiştirerek ‘’sen Abdullah zü’l-bicâdeyn (iki parça kilim sahibi Abdullah) sın’’ buyurmuştu. O, tebük savaşı öncesi Hz. Peygambere şöyle demişti: ‘’ya Resulullah (s.a.v.), bana şehitlik nasip etmesi için Allah'a dua et’’ Hz. Peygamber ona şu cevabı vermişti: ‘’ey allahım onun kanını kafirlere haram kıl’’ Abdullah ‘’ya Resulullah (s.a.v.) ben, böyle olsun istememiştim’’ dedi. Hz. Peygamber de ona ‘’sen Allah yolunda savaşa çıkar da hummaya tutulup ölürsen, şehitsin’’ demişti. Hz. peygamberin önceden bildirdiği gibi Abdullah zü’lbicâdeyn tebük’te birkaç gün geçirdikten sonra hummaya tutulmuş ve vefat etmiş, şehitlik mertebesine ermişti. Abdullah gece defnedilmişti. Demek mecbur kalınca gece cenaze defnedilebilirdi. Dönüş başlamıştı. Ordudaki münafıklar yine sahnedeydi. Dar bir boğazda devesini ürkütüp Hz. peygamberi düşürmek üzere 12 kişi kendi arasında anlaştılar. Gece karanlığını beklediler. Durumu Hz. Peygamber haber aldı. Kararlaştırılan yere gelince Hz. Peygamber, Huzeyfe b. El-Yemân’ı göndererek suikastçıların hayvanlarının burunlarına sopa ile vurdurdu. Huzeyfe, çekilin ey Allah'ın düşmanları, çekilin! Diye sopa ile onları kovaladı. Suikast böylece bir kere daha sonuçsuz kaldı. İhanette Zirve Hazreçli Ebu Âmir hıristiyandı. Hicretten sonra Mekke'ye kaçmış, müşriklerle kucaklaşıp anlaşmıştı. İslam’a karşı savaş açmıştı. Neticede Ebu Âmir Bizans’a sığındı. Ondan Hz. peygambere karşı yardım istedi. O da vadetti. Ebu Âmir, bu gelişmeleri Medine’deki münafık dostlarına iletti.Bir irtibat merkezi kurmalarını ve bununda bir mescid olmasını tavsiye etti. Bu münafıklar da Kuba mescidinin biraz aşağısında bir mscid bina
59
60
10.02.2015 11.03.2015
ettiler. Tebük seferi öncesinde Hz. peygamberi bu mescidde namaz kılmaya dvet ettiler. Hz. Peygamber: ‘’şimdi sefer hazırlığı içindeyiz. Dönüşte inşallah…’’ diye isteklerini reddetmişti. Medine’ye bir konaklık mesafe kaldığı bir sırada Cebrail (a.s.), bu mescid hakkında Hz. peygambere bilgi verdi. Ayet ‘’orada asla namaz kılma’’ diye emrediyordu. İslam’a karşı komplo merkezi olarak inşa edilen bina mescid görünümünde de olsa yıkılacak, yıkılacaktı. Hz. Peygamber emretti, yıktılar. Münafıklar bir kez daha perişan ve mahrum kaldılar. Tebük seferine çıkarken yaktıkları Yahudi Süveylim’in evi ve dönüşte yıktırılan ;Dırar mescidi. Önemli Açıklamalar Medine'ye yaklaştığı sırada Hz. Peygamber bazı önemli açıklamalarda bulundu. Şöyle buyurdu: ‘’Medine'de öyle gruplar var ki, gittiğiniz hiçbir yer ve geçtiğiniz hiçbir vadi söz konusu değildir ki onlar sizinle birlikte oraya gitmiş o vadileri geçmiş olmasınlar.’’ Bu bahtiyarlar, bedenleri Medine'de gönülleri gece-gündüz ordu ile birlikte olan fakir müminlerdi. Kendisi ordu ile gönlü başka havalarda olan münafıklar bu orduya katılmış olmaktan ne elde etmişlerdi? O halde halis bir niyet yeterdi. Üç ayları Mekke ve Medine’de geçirmek istediğini söyleyen bir Müslümana yıllar sonra İmam Rabbâni şöyle diyecekti. ‘’kendin orada gönlün burada olacaksa, kendin burada gönlün orada olsun senin için çok daha iyidir.’’ Hz. Peygamber Medine görülünce şöyle buyurdu: ‘’işte Tâbe (Medine) ‘’işte Uhud. O bizi sever, biz de onu severiz.’’ Peygamber şehri Medine Tâbe’ydi, tertemizdi. Münafıkların Acı Sonu Hz. peygamberin tebük’ten dönüşü ramazan ayının ilk günlerine rastlamıştı. Doğruca mescide gitti. İki rekat namaz kıldı. Seferin yolculuk kısmı sona ermişti. Ama henüz her şey sonuçlanmış değildi. Geçerli mazereti yokken cihaddan geri kalanlar, bir daha cihada çıkamazlardı. Münafıklar bundan böyle kendilerini gizleyemeyeceklerdi. Tebük gazvesi’nin en büyük neticelerinden biri de buydu. Münafıklara gösterilen hoşgörünün (can güvenliği dışında) son buluşuydu. Doğruluk Kurtuluş Demekti Meşru bir sebebi yokken tebük seferinden geri kalan başkaları da vardı. Bunların içinde bilhassa üçü yaban atılamazdı. Bunlar Kâ’b b. Mâlik, Mürâre b. Rabiu’l-amri ve Hilâl b. Ümeyyetü’l-Vâkıfî’ydi. Ka’b doğru söylemiş, ileri süreceği hiçbir mazeretinin bulunmadığını itiraf etmişti. Ötekiler de aynı şekilde hareket etmişlerdi. Karşılığı, Allah hükmünü beyan edinceye kadar beklemekti. Müslümanlar selamı sabahı kesti. Bu tam anlamıyla bir tecriddi. Bu 50 gün sürdü. 40. Günden sonra eşlerinden ayrı düşmüşlerdi. Hilal b. Ümeyye yaşlı ve yardıma muhtaç durumdaydı. Hanımı hizmet için izin istedi. Hz. Peygamber müsaade etti. Yemeden içmedenkesilmişlerdi. Ama bir tek şey yapmışlar, doğru söylemişler, hatalarını yalanla örtmeye teşebbüs etmemişlerdi. 50. Günü, dürüstlüğün mükafatını gördüler. Allah onların tevbelerini kabul etmişti. Ka’b b. Malik bundan sonra malının hayber hissesi hariç geri kalanını Allah ve resulü için sadaka
60
61
10.02.2015 11.03.2015
etmişti. Ayrıca ‘’Allah beni bu badireden yalnızca doğruluğum sebebiyle kurtardı. Artık ben, bundan böyle, yaşadığım sürece, doğrudan başka bir söz söylemeyeceğim’’ dedi. Doğruluk, kurtuluştu, mutluluktu. Üzüntülü İken De… Tebük seferinden dönülmüştü. Bir gün Muhammed'in (a.s.) hayattaki tek erkek çocuğu İbrahim hastalanmış ve neticede ölmüştü. Hz. Peygamber, İbrahim’in doğumunda ne kadar sevinmişse, vefatında da o kadar üzülmüştü. İbrahim’in vefat ettiği gün bir şey daha olmuştu. Güneş tutulmuştu. Cahiliye kültürünün kalıntısı olarak Müslümanlardan, güneşin tutulmasını, İbrahim’in vefatıyla ilgili görenler oldu. Hz. Peygamber: ‘’güneş de ay da bir kimsenin ölümü veya doğumu yüzünden tutulmaz’’ onun kızgın ve sakin anlarında olduğu gibi üzüntülü anlarında da mübarek ağzından haktan başka bir şey işitilmezdi, işitilmemişti. İşi Tam Yapmak Gerekti Muhammed sevgili oğlunu Baki’de toprağa vermişti. Kabir kapatılırken köşede bir delik kalmıştı. Hz. Peygamber, o deliğin kapatılmasını istedi. Peşinden de ilave etti: ‘’gerçi bunun ölüye ne zararı ne de yararı olur. Geride kalanlara gönül tesellisi olur. Sizden biriniz bir iş yaptığınız zaman onu tam ve mükemmel yapmaya baksın.’’ MÜŞRİKLERE SON DARBE Müşrikler Necistiler Yahudiler hayber’de, münafıklar tebük’te son darbeyi yemişlerdi. Şimdi sıra müşriklerdeydi. Hicretin 9. Senesiydi. Mevsim hac mevsimiydi. Muhammed (a.s.), yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir’i 300 kadar Müslümanın başına ‘’hac emiri’’ tayin etmiş, hacca göndermişti. Hac mevsimi eskiden beri Arabistan’da pek canlı geçerdi. Müşriklerin kimileri çırılçıplak ıslık çalarak el çırparak Kabe’yi ziyaret ederlerdi. Güya böylece kulluklarını gösterirlerdi. Hz. Ebu Bekir’in başkanlığındaki Müslümanların Medine’den ayrılışından sonra Berâe (tevbe) suresi ayetleri indi. Ayetler müşriklerin işini bitirmekteydi. Onlara kesin son darbeyi indirmekteydi. Artık bu yıldan sonra hiçbir müşrik Kabe’yi ebediyen ziyaret edemeyecekti. Muhammed (a.s.) Hz. Ali’yi görevlendirdi. Bu ayetleri hac esnasında ilan edecekti. Hz. Ali, Hz. Ebu Bekir’e yetişti. İnen ayetleri Kabe’yi ziyarete gelenlere ilan etti. Bu ayetler pek çok yönden dikkat çekiciydi. Öncelikle bu tebliğat bir ‘’ilişik kesme’’ idi. Onun için de surenin adı berâe idi. Bir başka ismi de tevbe idi. ‘’Allah da peygamberi de müşriklerden beridir.’’ Çünkü müşrikler necisti. Bu sebeple bu yıldan sonra Mescid-i Haram’ı ziyaret edemeyeceklerdi. Müslümanlar arasında antlaşma olmayanlar ile antlaşmalarına riayet etmeyenler dört ay serbesttiler. Dört ay sonra, şirki terk edip tevhide gelmezlerse, nerede ele geçirilirlerse orada öldürüleceklerdi. Artık tevhid ülkesinde gezip dolaşmalarına müsaade edilmeyecekti. Elçiler, Elçiler
61
62
10.02.2015 11.03.2015
Tebük seferinden sonra Medine'ye gelmeye başlayan çevre kabilelerin elçileri hac mevsiminden sonra daha da sıklaştı. Bu kabileler, Müslüman olduklarını bildirmeye, mürşid istemeye geliyorlardı. ‘…ve insanların küme küme Allah'ın dinine girdiklerini gördüğün zaman…’’ (nasr 110/2) ilahi haberi gerçekleşiyordu. Bir taraftan da Hz. Peygamber etraftaki Müslüman eyaletlere valiler tayin etmekteydi. Cennetin Anahtarı Bu valilerden biri de Muaz b. Cebel’di. Onu yemen’e vali olarak gönderirken Hz. Peygamber şöyle tembihlemişti: ‘’ey Muaz, sen kitap ehli bir topluluğa gidiyorsun. Cennetin anahtarı nedir, diye sorarlarsa, ‘’Lâ ilâhe İllallah’tır’’ de’’ evet Cennet’in tek bir anahtarı vardı. O da tevhid’di. Tevhid’e gönül vermekti. ‘Lâilâhe illallah demekti. Bu ikrar ile ölmekti. MUHAMMED (A.S.) ve KADINLAR Kadının Yaratılış Hikmeti Cahiliye toplumu kadın hakkında hiç olumlu düşünmemekteydi. Onlar birer utanç vesilesi bilinmekte, miras malı olarak taksim edilmekteydi. Kadın, değerini İslam’dan öğrendi. Ona haklarını İslam verdi. Ayetler, kadının yaratılış hikmetini şöyle takdim etmekteydi: ‘’Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar verdi. Ve sizi güzel (ve helal) rızıklarla besledi.’’ (nahl 16/72) ‘…erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, onların da erkekler üzerinde hakları vardır… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece fazladır…’’ (bakara 2/228) Muhammed (a.s.) haklar konusunu veda hutbesinde hemen hemen aynı şekilde dile getirecek şöyle diyecekti: ‘’…sizin kadınlar üzerinde haklarınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir… kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, meşru her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.’’ Hz. Peygamber ve Hanımları Hz. Peygamber, ev işlerinde hanımlarına fırsat buldukça yardım ederdi. En azından kendi işlerini kendisi görmeyi severdi. Hanımları arasında adil davranmaya son derece dikkat ederdi. Sefere çıkarken kura ile yanına birini veya ikisini alırdı. Her gün hepsini ziyaret ederdi. Pek tabiidir ki onların da bir takım istek ve arzuları varı. Zaman zaman da bunları peygamberimize sunarlardı. Kendi aralarında, kadınlık gereği bazı olaylar da çıkardı. Bir ara bu istek ve arzular yoğunlaştı. Muhammed (a.s.) bütün müsamahasına rağmen bunaldı. Îlâ Ve yemin etti.1 ay süreyle hanımlarını terk etti. Bu yemin ve terke terim olarak ‘ilâ dendi. Muhammed (a.s.), kırgınlığının ifadesi olarak ayrı ve yalnız bir odaya çekildi. Tam 29 gün sonra eşlerine döndü. Çünkü kameri aylar bazen 29 bazen de 30 gün olurdu. Kameri sistemde 31 günlük ay yoktu. Onun eşleriyle ilgili Kur'an'da bir çok ayet vardı. Bu ayetlerde şu hususlar yer almaktaydı. Onlar müminlerin analarıydı. Kendileriyle evlenmek Müslümanlara haramdı.
62
63
10.02.2015 11.03.2015
Sorumlulukları da iyiliklerinin mükafatı da iki kattı. Peygamber hanımlarından bir şey isteyecek olan, isteğini perde arkasından arz edecekti. ‘’…peygamberin eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin… Bu sayede sizin gönülleriniz de, onların gönülleri de daha temiz kalır…’’ (ahzab 33/53) Hz. peygamberin eşlerinin örtünmeleri de mümin hanımlardan daha ilerideydi. Onların elleri ve yüzleri de görünmeyecekti. VEDÂ HACCI ‘’Lebbeyk’’ Kabe, şirk kalıntılarından fetih günü temizlenmişti. Müşriklerin ziyareti de bir yıl önce Berâe Suresi ayetleriyle nehyedilmişti. Muhammed (a.s.) şimdiye dek hac etmemişti. İlan ettirdi. Bu yıl haccedilecekti. Kısa zamanda, Medine çevresinde şimdiye kadar görülmemiş sayıda hacca gitmek üzere gelmiş Müslümanların çadırları kümelendi. Şimdi tüm Arabistan sanki tek yürek, tek bir niyetti. Hz. Peygamber Zilkade ayının 25. Günü bütün eşlerini yanına alarak Medine’den hareket etti. Yüz bine yaklaşan Müslüman cemaati de beraberinde idi. Zülhuleyfe’de geceledi. Ertesi gün burada ihrama girdi. Beraberindekiler de onu takip etti. Dillerinde ise ‘telbiye’’ denilen tevhid ikrarı yükselmekteydi: ‘’lebbeyk, lebbeyk allahümme lebbeyk…la şerike leke lebbeyk inne’l hamde ve’n ni’mete leke ve’l mülk la şerike lek’’ telbiyenin anlamı şöyle Türkçeleştirilebilirdi: ‘ya Rab, sözümle, özümle emrine boyun eğdim, davetine icabet edip geldim. Saltanatında eşin ortağın yoktur senin. Rabbim, bütün varlığımla sana yöneldim. Hamd sana mahsustur, nimet senindir, mülk senindir. Bütün bunlarda hiçbir ortağın yoktur senin’’ Muhammed (a.s.) yol boyunca ve hac günlerinde ümmetinin bundan sonra nasıl haccedeceklerini göstermekteydi. Artık haccın, Hz. Muhammed'in (a.s.) gösterdiği şekilde uygulanması ümmetin göreviydi. Vedâ Hutbesi Muhammed (a.s.) bu hac esnasında üç ayrı yerde üç hutbe irâd etti. Bu hutbeler, onun son genel tebliği demekti. Bu yüzden onun bu hutbesine Vedâ Hutbesi dendi. ‘’… Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerekir… ilk kaldırdığım faiz Abdülmuttalib’in oğlu (amcam) Abbas’ın faizidir. Ashabım! Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdülmuttalib’in torunu (amcaoğlum) Rebia’nın kan davasıdır… Allah yanında en kıymetli olanınız, ona en çok saygı göstereninizdir. Arabın arap olmayana – Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur…’’ Hutbenin Gündeme Getirdikleri Hz. Peygamber bu hutbesinde şu konulara açıklık getirdi: ‘’sözlerinin iyi dinlenmesini, bellenmesini, burada bulunmayanlara da tebliğ edilmesini istedi. ‘’bilmiyorum, belki sizinle burada bir daha buluşamam’’ dedi. Vedâ ettiğini bildirdi. Bu yüzden bu hacca Vedâ Haccı, bu hutbeye de Vedâ Hutbesi dendi. Can, mal ve namus
63
64
10.02.2015 11.03.2015
kudsiyetini; sömürünün, haksızlığın, ahlaksızlığın haram kılındığını kesin şekilde ifade etti. Faizin her çeşidi nehyedilmişti. Kan davaları sona erdirilmişti. Kadınlar Allah emanetiydi. Kadın-erkek ikilisinin karşılıklı hak ve vazifelerinin bulunduğu bildirilmişti. Kölelere insanca muamele edilmeliydi. Müslümanlar din kardeşiydi. Muhammed (a.s.) Vedâ Hutbesi’nde temas ettiği bir başka husus da takvim meselesiydi. Arapların, haram ayların yerlerini değiştirerek, zaman planında çıkarlarına uygun yollar bulmaya çalışmalarını kınamış, ay yılının yaratılış kanunlarına ve İslam ibadetlerinde gözetilen hikmete uygun düştüğünü kesinlikle belirtmişti. Muhammed (a.s.) yaptığı bu hacca, Vedâ Haccı dendi. Ona İslam Haccı, Belâğ Haccı gibi isimler de verilmişti. Aslında Vedâ Haccı’ndan sonra ahkama dair hiçbir vahiy de gelmemişti. Tamamlanan Davet Çemberi Muhammed (a.s.) Vedâ Hutbesi’nde; ey Allah'ın kulları, Allah'a karşı saygılı davranmanızı ve sadece O’na kulluk yapmanızı tavsiye ederim size bunu öğütlerim’’ demişti. HER CANLI GİBİ Son Günler ‘’her canlı ölümü tadacaktır.’’ (ali imran 3/185) Muhammed (a.s.) Vedâ Haccı dönüşünde hastalandı. Şimdilik görülen bir baş ağrısıydı. Fakat giderek ağırlaşmaktaydı. O, da her canlı gibi ölüme yaklaşmakta idi. Bu senenin Ramazan ayında Kur'an Cebrail (a.s.) ile iki kez mukabele edilmişti. Son Ziyaretler Muhammed (a.s.) hastalık günlerinin başlangıcında bir gece, kalkıp Medine’deki Bakî’ mezarlığını ziyaret etti. Onları selamladı, dua etti. O şimdiye dek hiç böyle davranmamıştı. Yanındaki azadlısı Ebu Müveyhibe’ye ‘’onlara istiğfar etmekle emrolundum’’ diye durumu açıkladı. Mezarlık ziyaretinden sonra Muhammed (a.s.), Uhud imtihanında şehit düşmüş olanlar için dua etti. Hastalığı kendisini giderek hissettirmekteydi. O, hastalığının ilk günleriniHz. Meymûne’nin odasında geçirmişti geri kalan günlerini de Hz. Aişe’nin hücresinde geçirmek istedi. Ancak bunun için bütün hanımlarından izin ve helallik almayı da ihmal etmedi. Toplam 13 gün sürecek olan hastalığı artık Hz. peygamberin mescide çıkmasına, cemaata imamlık yapmasına müsaade etmemekteydi. Emretti; Hz. Ebu Bekir cemaata imamlık edecekti. Muhammed (a.s.) bir gün kendisini iyi hissetti. Mescide geldi. Hz. Ebu Bekir’e uyarak namazını eda etti. Son Hitabe Bir başka gün ise iki Müslümana dayanarak mescide çıktı. Cemaate son kez hitab etti. Helalleşti. Daha sonra da Vedâ Haccı dönüşünde harekete memur ettiği ordunun 20 yaşındaki genç komutanı Üsâme b. Zeyd hakkındaki tereddüt ve tenkitleri yerinde görmediğini bildirdi. Nitekim Üsâme ordusu, daha sonra Halife Hz. Ebu Bekir tarafından
64
65
10.02.2015 11.03.2015
itirazlara rağmen, Hz. peygamberin emirleri istikametinde sefere memur edilecek ve görevini yapıp dönecekti. Hz. Peygamber, mesciddeki bu son hitabesinde mezarlar ve kabirlerle ilgili ikazlarda da bulundu. Geçmiş ümmetlerin yaptığı gibi kendi kabrinin asla bir tapınak haline getirilmemesini kesin şekilde tembih etti. Böyle yapacak olanlara Allah'ın lanet edeceğini bildirdi. Sevinirken ve Üzülürken Onun bu sözleri, en büyük tehlikeyi önceden önlemeye gayret etmekti. Çünkü insan, her türlü sınırı ya sevinirken ya da üzülürken çiğnerdi. Kişi, dostuna merhamet ve sevgisinden; düşmanına da kin ve nefretinden dolayı aşırı gider, haksızlığa düşer, imanını tehlikeye iterdi. Hz. Peygamber tavsiyelerini bitirdikten sonra Hz. Aişe’nin odasındaki yatağına çekildi. Ertesi gün bir ara kendisini daha iyi hissetti. Mescide çıktı. Bu artık vedâ görüşüydü. Son teftişdi. Ne var ki ashab onu böyle yorumlamamıştı. Hz. peygamberin iyileştiğine hükmetmişlerdi. Ancak bu hafifliğin ölümden önceki son rahatlama olduğunu biraz sonra anlaşıldı. Vuslat Hz. peygamberin hastalığı iyice şiddetlendi. Baygınlık bile geçirdi. Kendisine geldiğinde konuşamayacak halde idi. Ziyarete gelen bir Müslümanın elindeki misvakı görünce istekle baktı. Hz. Aişe ne istediğini anlamıştı. Hz. Aişe’nin yardımıyla son kez dişlerini misvakladı. ‘’la ilahe illalla. En yüce dostla olmak ne güzel’’ derken misvakı elinden bırakmış, mübarek eli de yanındaki su kabının içine düşmüştü. Gün Pazartesi, ay Rebiulevvel’di. Tıpkı doğumundaki gibi yıl, hicri 11’di. Vuslat gerçekleşmişti. ‘’Sağlığında da Ölümünde de…’’ ‘’O, sağlığında da ölümünde de bambaşka güzeldi…’’ Sallallahu aleyhi ve sellem.
RESÜLLER DİZİSİNİN SON İNCİSİ O (s.a.) resuller dizisinin son incisiydi. Mücadelesi, bilhassa kendisinden sonra tevhid mücadesi verecekler için örnekti. Hileye sadece harpte müsaade etmişti. Harp dışında asla kimseyi aldattığı olmamıştı. Onun 10 yılı dolduran silahlı mücadele döneminde öldürülen düşman sayısı 500 bile değildi. İstişare onun sünnetiydi. Son sözümüz yine bir ayet mealiydi: ‘’peygamberlere selam olsun… ve alemlerin rabbi Allah'a hamd olsun.’’ (saffat 37/181-182) zaten davamızın sonu alemlerin rabbi Allah'a hamdetmektir.
65
66
10.02.2015 11.03.2015
Sallallahu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ cemî’il-enbiyâi ve’l mürselîn. ONA SAYGI ve İTAAT Hz. peygambere itaat, Allah'a itaat anlamına gelmekteydi: ‘’peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur.’’ (nisa 4/80) ona itaat, tebliğlerini dinlemek ve yaşamakla gerçekleşebilirdi. Peygamber Efendimize, itaat, meseleleri ona arz etmek, onun hükmüne razı olmakla ispat edilebilirdi. ‘’kıyamet günüde Müslümanların bana en yakın olanları, benim üzerime en çok salavat getirenleridir.’’ O halde bize düşen de buracıkta ‘’Allahümme salli alâMuhammed (a.s.)’' demekti. Ona itaat etmekti.
66