Exdergi 1.5

Page 1

exdergi

exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

1


NEDİR YANİ? Exdergi, internette bulunan şeylerden seçtiklerini derleyen ve bunların şu anda olduklarından daha fazla izleyiciye ve okura ulaşmalarına destek vermeye çalışan hem “kolektif”, hem de sağda solda gördüğü şeyleri topluyor olduğunu daha iyi anlatacaksa dilin kimyasıyla oynamaktan başka ) bir deyişle e (aka 1,5 のxçekinmeyen “kollektif” bir oluşumun ismi. きなも は次の大 これ まあ、

それは りません。 あなたの手の中に既に存 aylık sıklıklarla yayımlanacak ve と考えてください。 在する、

はあ şey bunun ilk örneği. Ekranda ので gördüğünüz Üç

ilk hareketi sağlamak adına el veren dostlarıyla başladığı yoluna, dağıtımına katkıda bulunmak isteyen herkesin kendi ağ yerinde kendi sahiplikleriyle bulundurabileceği bir şekilde bedelsiz ve koşulsuz devam edecek. İlerleyen sayfalarda neyin ne olduğunu zaten göreceksiniz.

2


exdergi sayı bir buçuk MART-MAYIS 2011 hemen mevzuya girsek?

Ön sevişme / Ex Instance 5 Online aktivizmin çıkmazı: “Slacktivism” / Ufuk Özgül 7

İkiz Penis / Sertaç Atalay 9 İki romana (geç kalmış) bir selam / Koray Löker 10 Bir cehennemi yaşıyoruz / Burak Dönertaş 12 Frida buradaydı 13 Hikaye kurgusu ve rol modelleri / Melih Cılga 18 Sanat mı San’at mı? / Özgür Uçkan 24 9,5’tan 10 / Kaan Doren 28 Geleceğe meydan okuyan dadaist:George Antheil/Erdem Dilbaz 30

Kırmızı Başlık / F. Ekin Danacı 32 Müzik Listesi / Eda Demir 38 “Ticaretin Yakışıklısı”/ Serdar Paktin 40 Galeano / Ali Riza Esin 45 Profil / Ruhöküzü 47 Deli / Dinç Çoban 49 Sivil Toplum Kuruluşları ve Karşıt-üretkenlik / Ayşem Mert 52

En etkileyici sinema kitapları / Ahmet Gürata 58 Sosyal çağda iletişim ve örgütlenme / Yiğit Kalafatoğlu 60

Behance & BeTurkey / Gökhun Güneyhan 62 Düzen eski, medya yeni / İsmail H. Polat 64 Baskının kısa tarihi 66 Ahmet Şık kitabının basılmamış hali 69 Okunası ‘Bio’lar / troogena 72 Etiketler 82 exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

3


DİKKAT DİKKAT! Dergimizde yer verilen yazıların çoğunluğu bloglardan alıntı yazılardır ve metinler ilgili yazıların tamamı değildir. Yazı başlıklarının bulunduğu sayfalarda birer “Kısa URL” ve yanlarına iliştirilmiş “QR Code” görürseniz biliniz ki, böylesi yazılar bağlantısı verilen kaynaktan alınmıştır ve yazarının amaçladığı etkiyi ve etkileşimi sağlayabilmesi, yalnızca orijinalinden okumakla mümkündür. Farklı bölümlerinden kesilmiş ve kısaltılmış bu metin parçalarının aslının birer özeti

exdergi 24 yaş üstü gençlerimize “abi” diye hitap eden, birbirinden farklı yazılardan cımbızladıklarını dertop edip önünüze koyan, bağımsız ve müstakil e-dergi. Yemeklerden sonra okunması zaruridir. Sayı: 1,5 Mart - Mayıs 2011 Kimi zaman haklı çıkar. İmtiyaz Sahibi

: İnternet

Sanal Yayın Yönetmeni

: Özgür Uçkan

Sorunlu Müdür

: Erdem Dilbaz

Editör Kişisi

: Çağrı Akyurt

Twitter Kalemi

: @troogena

İnternet Bakanı

: Burak Dönertaş

Sayfa Bükücüsü

: Ali Riza Esin

Rivayet

: Muhtelif

in@exdergi.com | exdergi.com twitter: @exdergi

olmadığı bilinmelidir. –––– Yazılardan burada yer verilmiş bölümler seçilirken belirli bir özen gösteriliyor olsa da, bunlar orijinal metinlerin “en iyi / en önemli” paragrafları şeklinde nitelendirilemez; varılabilecek böylesi sonuçlar rastlantısaldır veya yazı orijinallerinin uzunluklarıyla ilgilidir. Alıntı içeriğimizden daha fazla keyif almak ve/veya daha fazla fayda sağlamak isterseniz, orijinallerinden okunmalarını tavsiye ederiz. –––– Alıntı yazıları destek mahiyetinde kullandığımız görseller, orijinallerinde kullanılanlar olabilir de, olmayabilir de. –––– “Kırpık yazılar” ismini verdiğimiz ve ilerleyen sayfalarda göreceğiniz alıntılayış şeklimizle ilgili bir kez daha dikkatinizi çekmek isteriz ki, dergimizde tam olarak yansıtılabilmesi mümkün olmayan anlam bütünlüğünün oluşması için, yazıları orijinal kurgularıyla ve bulundukları ortamlardan okuyunuz. –––– Exdergi’de bulunan yazıların alıntılanmış olması, bir hak devri değildir ve kendi kendimizi tabi tuttuğumuz “Creative Commons” şartlarının yazı orijinallerine de uygulanmasını gerektirmez. Bu yalnızca sahiplerinin rızasıyla oluşturduğumuz derlemenin tamamı ve kendi yayın formatımızın bütünüyle ilgilidir; bu e-dergiyi herhangi bir vasıtayla edinmiş gerçek veya tüzel kişilere, orijinal içerik sahiplerinin izinleri alınmadan kısmen veya tamamen tekrar alıntılama hakkı vermez. –––– Exdergi okumuş olmakla uğrayabileceğiniz maddi veya manevi zararlardan ve hayal kırıklıklarından müessesemiz sorumlu değildir. Taşıt kullanırken Exdergi okumayınız. Okurken değerli eşyalarınıza sahip çıkınız. –––– Aşağıda e-posta adresimizi verdik diye bize olur olmaz şeyler yazmayınız. Olur şeyler yazınız. Yazınız. –Müdüriyet

4


ön sevişme

HOŞ BEŞ Ex Instance

K

afanı ütülemeye(!) başlamadan önce lan sevgili okur, kulağına fısıldamak istediğim bir şeyler var. Bu fasıl o fasıl ve sonraki sayfalarda olacaklara hazırlık sınıfındandır, başka bir şey

değil. ––-– Olacaklara hazırlıklı olman keyiflenmeye başlamak demek olsun ve acele etme sakın; sürpriz yerinde ağır. ––– Exdergi’nin bu ilk sayısı için güzel şeyler derledik sana. Başka mahallelerden arkadaşlar toplayıp geldik hatta ama gözünü korkutmasın bu; çünkü hafifletmeye çalıştık. Uzununu beğenirsen oku diye kırptık kısalttık yazılarımızı. Yazılar da derleme, yazıların içerikleri de. Özet geçtik ama ancak bu kadar. –––– Exdergi yazı fragmanlarından oluşan bir dergi olmuş diye düşün bu sayılık, sonra ne olur henüz biz de bilmiyoruz, hoşuna giderse böyle devam ederiz. ––– Her yazının yanında yöresinde bir bağlantısını bulacaksın ve istersen, buradaki suretinden değil, internetteki aslından okuyabileceksin. Bunu istemeni sağlamaya çalışıyoruz ve kendi keyfimizi kendimiz çıkarıyoruz yaparken; sen de kendi keyfine bakıyor ol istiyoruz. ––– Sileceklerimizi kısa fasılaya ayarlayıp velhasıl, “Düşünen düşünmüş, yazan yazmış, bu fasiküllük saadetinin ne kadar süreceği sana kalmış.” deyip çekilirim ben aranızdan. Bunu bir başlangıç say; başka başka şeyler de deneyebiliriz sonra sonra. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

5


CK-ACT SLACK-ACT SLA

generated at BeQRious.com

comm101: goo.gl/vCTAa 6


ONLINE AKTİVİZMİN ÇIKMAZI:“SLACKTIVISM” Ufuk Özgül

“Bireyin yaratılmak istenen asıl etkinin farkında olup olmadığı asıl muamma”

S

osyal ağlar varolmaya başladığı zaman-

çıkaralım; bu konuda bir yazı yayınlayan kaynağa

dan bu yana, mesajın yayılım hızı ve eri-

göre, son 25 yıldır farkındalık kampanyaları dü-

şebilirlik avantajları sayesinde herhangi zenlenmesine rağmen ölüm oranları aynı seviyede bir “dava” söz konusu olduğunda gündem (istatistiksel olarak 1990’dan bu yana %2 düşmüş

yaratmak için kullanıldı ve kullanılıyor. Facebook, fakat otoritelere göre rakamsal olarak bir değer ifaTR’de ilk popüler olmaya başladığı zamanlarda, o de etmiyor) ve daha kötüsü gereksiz yere tedavi dönemki kullanıcılar hatırlayacaktır, sadece “Cause”

gören ve operasyon geçiren kadınların sayısında

için özel bir uygulama geliştirilmişti ve kullanıcılar artış var. KES –––– Literatürde “slacktivism” terimi profilleri üzerinden kendilerine yakın buldukları,

ile karşılık bulan bu aksiyonsuz online aktivistlik

uğruna online bir aktivist sıfatı yüklendikleri şe-

hali, bir Facebook��������������������������������� ����������������������������������������� grubuna katılmak ya da daha baş-

kilde bu cause’lara üye oluyorlardı. Zaman zaman

ka –içinde gerçek anlamda etki yaratacak herhangi

“besin kıtlığı” kadar ciddi, zaman zaman da “İsveçli

bir adım barındırmayan–, fakat kendini iyi bir şey

modelleri kurtarın” kadar gayri ciddi olabilecek bu yaptığına ve bunun yeterli olduğuna inandırmış bir cause’larda öncelikli amaç bu dava sayfalarına üye

davranışı yansıtıyor. Asıl tehlikesi, gerçek anlamda

kazanımı ve farkındalık yaratmaktı. KES –––– Belir-

aktivistliği zayıflatarak, etkisinin sınırlı varsayıldığı

li bir konu ile ilgili aktivizmin online olarak destek online ortamda kişileri tembelliğe itmesi... Nanobulduğu yöntemlerden biri de ortak bir simge ile

aktivizm olarak da anılan bu durum, 1) herhangi bir

farkındalık yaratılması ve mesajın iletilmesi. Önceki

etki yaratmadığı 2) yaratılmak istenen gerçek etki

yıl “Meme Kanseri” konusunda farkındalık amacıyla

konusunda da olumsuz bir etki bıraktığı varsayıla-

kadınlar tarafından iç çamaşırı renginin paylaşıldığı

rak eleştiriliyor. KES –––– (B)ireyin kendisine yakın

Facebook’ta, bu yıl da “çantanızı koyduğunuz yer”

gördüğü davanın savunuculuğu konusunda hangi

temasıyla yola çıkılan bir kampanya gerçekleşti. seviyede gönüllü olduğu, daha doğrusu yaratılmak İçeriğindeki seksüel çağrışım “i like it on...”, konu-

istenen asıl etkinin farkında olup olmadığı asıl mu-

ya ilgiyi tetiklemiş olsa da farkındalık ötesinde ne amma. Kolektif bir hareketin bireyden başladığı göz şekillerde aksiyona geçildiği hala bir soru niteliği önüne alındığında, kişiler yaratacakları etki ya da taşıyor. KES –––– Konuyu online eksenden biraz

etkisizliğin ne kadar farkında?.. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

7


İKİZ PENİS İKİZ

Ser taç Atalay Ata lay Sertaç

generated at BeQRious.com

exlibrary: goo.gl/Vlh4b 8


İKİZ PENİS Sertaç Atalay

“Beynimizi bırakamayız, bir çoğumuzun beyni kurumuş köpek bokuna dönmüş olsa da.”

T

anıdığım tüm insanların beni sevmesi-

polisler gelmiş, erken kapatmışlar barı. Barların arka

ni beklediğimden değil, bazılarının beni sokaklarından, kestirmelerden eve doğru giderken, becermeye çalışmasından da değil; daha köşeyi döndüğünde, dar yolun tam ortasına işeyen derinlerde olmalı, sıkılıyorum onlardan.

“Tüm Kötülüklerin Kaynağı” diye bir belgesel izle-

sarhoşla göz göze gelmişler. İstemeden orasına bakmış, ay ışığında parlıyormuş herifin aleti. “Bu

dim. Bizim alıştığımızın tersine, içki değil cevap, din. kış çok soğuk geçecek” demiş sarhoş “daha şimdiAteistler ve teistler birbirini bokluyor. Herkes aynı den beş derecenin altında”; sonra termometreyi dine inansa, hiç savaş olmayacak, ya da herkes ateist toplayıp, fermuarını çekmiş. –––– Yerde parlayan olsa insanlar ölmeyecek. Saçma. İnsanın doğasında sidiğe basmadan geçmeye çalışırken, “görmedim! var öldürmek. “Silahlar bırakılamaz, en büyük silah

insan bedenidir.” demiş adamın biri, aynen katılıyorum. –––– Peki, insan bedeninin neresi? Sadece zenciler için değilse bu söz, beyin olmalı. Beynimizi bırakamayız, bir çoğumuzun beyni kurumuş köpek bokuna dönmüş olsa da. –––– Farklı şeyleri kötü görüyoruz, uğursuz, lanetli, karanlık. Penis görmenin uğursuzluk olduğuna inanan ve bu yüzden hayatı alt üst olan bir adam tanıdım yıllar önce. Üniversite bitip parasız kaldığımda, haftada dört gece bekçilik yapmaya başladım. Akşam sekiz, sabah sekiz. Çalış-

görmedim!” diye kandırmaya çalışıyormuş kendini. Ama görmüş. Tek başına uyumak istememiş o gece; sevgilisi, uğruna dünyaları yakacağı bir aşkı varmış; Fulya… Kahverengiymiş saçları, gözleri lacivert, teni sedef… Ancak onun yanındayken kötü bir şey olmaz diye geçirmiş içinden. –––– Birkaç şişe bira almış büfeden yolunu değiştirip. Eve geldiğinde sessizce açmış kapıyı, içeriden gelen seslere anlam verememiş; salona girdiğinde, kız arkadaşını iki adamla sevişirken yakalamış. İkisi de birbirinin aynı ve tabii

tığım hastanede bize bekçi demiyorlardı, bir şey so-

ki aletleri. İkizler… KES –––– Son defa gittiğimde

rumlusuyduk; ne olduğunu unuttum. Verdikleri işi

bara, sabaha kadar içmiştim evde, ilk otobüsle yola

daha önemli göstermek için bunu uydurmuşlardı.

çıktım, her zaman yapış yapış olan tezgâhı siliyordu

Biz eğitimli bekçiler yakalarımızdaki beyaz kartlarla barmen. İçeri girdiğimde kafasını kaldırıp baktı; songelenlere gülümsüyorduk. Dikkat! Bekçi var; gülüm- ra işine devam etti. Gidip oturdum karşısına; “kovulseyebilir… KES –––– Barda kavga çıkmış o gece;

dum” dedim. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

9


İKİ ROMANA (GEÇ KALMIŞ) BİR SELAM Koray Löker

“En iyi derginin bayiideki dergi olduğu gibi, en iyi blog yazısı yayınlanmış olandır.”

A

ylardır düzenli bir işte çalışmaya dönmüş olmanın belki en keyifli yanını yaşıyor ve düzenli kitap da okuyabiliyorum. Aslında biraz daha öncesinden başlayan bir geri dönüş ama verimli haline rutin yolculuk düzeniyle kavuştu diyebilirim. Bu süre içinde okuduğum bir sürü leziz ve gereksiz kitabın arasından iki tanesi ayrıca ilgiyi hak ediyor. Her ikisinin de tanınan, duyulmuş kitaplar olmaları gerektiğine inanıyorum. –––– İlki, Ölüm Tarlaları filminin Oscar adayı senaristi ve Withnail and I´ın yazarı ve yönetmeni Bruce Robinson´dan “Thomas Penman’ın Tuhaf Hatıraları”. Ankara’lı Phoneix Yayınları (sonradan Siyasal Kitap oldu) tarafından basılan kitap Robinson’un ilk romanı. Thomas’ın büyümeye dair tipik sancıları o kadar ustaca dile getirilmiş ki, bu romanın bir “ilk kitap” olduğu söylenmese anlaşılmaz. –––– Kimi filmler, ilk film olduklarını çok net gösterirler. Jonglörlük yaparcasına alt edilen sorunların arasından derdini anlatan yönetmen takdire şayan ise kendini hemen belli eder… Filmin tüm acemilikleri, çiğlikleri önemsizleşir. Bellidir ki, gelecekte çok başarılı işler sunacak biriyle tanışmıştır bünye. Bu kitap öyle bir mazeret duygusundan da muaf biçimde sarıyor insanı. KES –––– İkinci kitap yine mizahi yönü ağır basan bir roman: Saturnin. Tanıtımlarından: “Çek edebiyatının Aslan Asker Şvayk’la bir tutulan karamizah

klasiklerinden biri Türkçe’de. Jirotka’nın son derece başarılı bir film uyarlaması da yapılan, dünyanın belli başlı tüm dillerine çevrilen başyapıtı, bir asilzadenin Saturnin adlı bir uşak tutmasını ve ardından birçok baş döndürücü serüven yaşamasını konu ediniyor. Kaynakları Goldoni’ye ve commedia dell’arte geleneğine kadar uzanan bir efendi-uşak hikâyesinin şaşırtıcı derecede renkli, canlı ve usta işi anlatımı.” –––– Böyle anlatılarda adet olduğu üzere ön plana çıkan, eylemleriyle öykünün akışını var eden uşak olsa da bence bir uşağı olması gerektiği kendisine dayatılmış durumdaki “beyefendi” çok daha takdire şayan bir roman kişisi. Her şeyden önce bütün hikâye onun ağzından anlatıldığı için, Saturnin’in belki sinemada harikalar yaratabilecek eylem alanını hayal dünyamıza yansıtan üslubun öz sahibi… Ayrıca kendi çelişkilerini ve kararsızlıklarını dile getirişindeki hafif nevrotik yapı da gerçekten yazıyla anlatılmasına şaşıracağım kadar başarılı. KES –––– Dost Kitabevi Yayınları tarafından basılan Saturnin de hâlâ erişilebilir görünüyor. Bu yazının taslak halinde beklediği iki ay göz önüne alınınca yazmak istediğim bir çok detayı unutmuş olmam, gözden geçirme isteğime engel olarak “Yayınla” düğmesine basma isteğim generated at BeQRious.com sanırım anlaşılabilir… Zira, en iyi derginin bayiideki dergi olduğu gibi, en iyi blog yazısı yayınlanmış olandır. BİT.

bilöker: goo.gl/Go6Yk 10


generated at BeQRious.com

sadi tekin: goo.gl/fqpop exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

11


BİR CEHENNEMİ YAŞIYORUZ Burak Dönertaş

“Her an her yerde bir şeylerin idrakinde olmak, ayakkabının içine kaçmış bir taş parçası gibi...”

U

zun yıllar boyunca bilinç sahibi olmayan

o kadar fazla ki, bağlılıklarımız o kadar sıkı, o kadar

kontrolümüzde olmayan, bize tehdit, hayatımıza kast ve acıtan o kadar çok şeyle çevrili ki! Burası cehennemden başka bir yer olamaz. –––– Beynimiz iki tarafa bölünmüş, bir tarafı deliler gibi bu hayata tutunurken diğeri kopmak için herşeyi yapıyor. Çelişkilerle doluyuz. Dar ağacına yürürken bir su birikintisine basmamaya çalışıyoruz. –––– Ve ben bunun farkındayım. Bir cehennemi yaşıyorum. Herkes kendisine zebani ilan edilmiş. Bir başına kalınca hem bu tutsaklıktan kurtulmaya çalışıyor hem de zincirleri daha da sıkmaya. O yüzden başkalarına bağlanıyor, onları hayatımıza bir meşgale, bir uğraş olsun diye alıyoruz. Bir başımıza kalmaya korkuyoruz, çünkü kendimizle başbaşa kalamayacak kadar ağır bir azap ile cezalandırılmışız. –––– Bir gün bir taş, bir ağaç ve belki de bir tüy parçası olurum. Gün olur, olmaz farketmem. Ben sadece varolurum, varolmam. Belki sadece kendime ait generated olurum, haddiat BeQRious.com mi bir milim aşmadan. Dertsiz, tasasız ve farkında olmadan…

ince ve bir o kadar şahdamarı gibi bize. Çevremiz

BİT.

bir varlık olmayı diledim. Bir derenin soğuk sularında tüm ömrünü geçiren yosunlu bir taş, sadece rüzgarın varlığını ha-

fif bir uğultuyla ispatladığı yalnız bir ağaç, bir kuşun kanadından yere düşen ağırlıksız ve yakın zamanda çürüyecek bir tüy olmak istedim. İstedim çünkü bilmek, farkında olmak çok acıtıyordu canımı. Görmek istemediğim zaman gözlerimi, dokunmak istemediğim zaman ellerimi çekebilirim. Çok zorlanırsam alıp başımı çeker giderim. Ama kendimi kendimden kaçıramıyorum. Her an her yerde bir şeylerin idrakinde olmak, ayakkabının içine kaçmış bir taş parçası gibi; her adım attığımda bunu bana hatırlatması gibi... Yok hayır! Bu tahmin ettiğiniz gibi vicdan duygusu değil. –––– Öldükten sonra araf yok. Biz zaten cehennemimizi yaşıyoruz. İnsanlık bir zulüm, insan olmak acizlik. Muhtaç olduklarımız

burak dönertaş: goo.gl/cSdAg 12


Kolyeli Otoportre, 1933 (Detay) Metal üstü yağlıboya

RİDA FRİDA F RADAYDI BURADAYDI BU

S

anatsever Meksikalı bir çift olan Gelman’ların geniş koleksiyonuna dahil eserlerle oluşturulan

sevenleriyle ve meraklılarıyla buluştu. 2010’un son günlerinde başlayıp farklı etkinliklerle de zenginleştirilen ve büyük ilgi gördüğü gözlem-

“Frida Kahlo & Diego Rivera” sergisi lenen retrospektif resim ve fotoğraf Tepebaşı’ndaki Pera Müzesi’nin 3. sergisi, 20 Mart’a kadar İstanbul’da katındaki kendine ayrılmış bölümde ve kaçırmak istemeyenleri bekliyor.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

13


generated at BeQRious.com

pera m端zesi blogu: goo.gl/kDKzN 14


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

15


“Benim bir Sürrealist olduğumu düşündüler hep, ama değildim. Düşlerimi resmetmedim hiç. Ben kendi gerçeğimi resmettim.” –Frida Kahlo

16


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

17


HİKAYE KURGUSU ROL MODELLERİ VE ROL MODELLERİ M EL İH CILGA MELİH

generated at BeQRious.com

melih cılga: goo.gl/4gpLf 18


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

19


HİKAYE KURGUSU VE ROL MODELLERİ Melih Cılga

“Anlamanın ve anlatmanın yolu biraz da efsanelerden geçer.”

D

eneyimlerimizi bir bağlam içerisine oturtarak anlamlandırabilmek ve başkalarına da anlaşılır biçimde aktarmak istediğimizde, farkında olalım ya da olmayalım, en büyük yardımı “hikâye kurguları”ndan alırız. Özellikle de birtakım zor hedefler, anlaşılması güç konular ya da çatışmaları kendimizce açıklayıp diğer insanlara aktarırken “küçük çaplı” efsaneler yaratmak, hemen hepimizin paylaştığı ortak bir davranış kalıbıdır. –––– Kulaktan kulağa taşındıkça daha da detaylandırılan bu kurmaca anlatılara inanmak ve oradaki “şaibeli” sebep-sonuç ilişkilerini sonradan rasyonalize ederek hayatı bunlar üzerinden değerlendirmek eğilimi eğer insanlığın ortak özelliklerinden biri ise, rahatlıkla “anlamanın ve anlatmanın yolu biraz da efsanelerden geçer” diyebiliriz sanırım. İşte bu noktaya biraz daha yakından baktığımızda, tıpkı mitolojik efsaneler gibi gündelik hayat hikâyelerinin de altyapısında karşımıza temel unsur olarak arketipler çıkar. –––– [Başlık: Arketipler: Evrensel rol modelleri] Carl Gustav Jung, içinde yaşadığımız kültür, zaman ya da coğrafyadan bağımsız olarak, her bireyin

20

mutlaka bir şekilde paylaştığı bir “kolektif bilinçaltı” bulunduğunu iddia ediyordu. Dinlediğimiz / anlattığımız hikâyeler, farkına vardığımız her türlü mesaj, düşlerimiz ve inançlarımız hepsi bir araya gelerek, zihnimizin derinliklerinde bir yerde “ortak paydalar, ortak kavramlar” oluşturacak biçimde birikiyordu. Arketipleri de kısaca, “kolektif bilinçaltımızın yapıtaşları olan evrensel rol modelleri ve iletişim sembolleri” biçiminde tanımlıyordu Jung... –––– Gündelik hayatın içerisinde, örneğin “masum ve cahil genç kız – bilgisini kötü niyetli kullanan büyücü”, “iyilik uğruna suç işleyen kahraman – dostunu satan hain”, “kuralları koyan kral – onu eğlendiren soytarı” gibi arketiplere ulaşmak hiç zor değil. Örneğin, “Soytarı” arketipini bilinçaltında rol modeli olarak benimsemiş zeki birisi, yaptığı beklenmedik esprilerle “bastırılmış duyguların gerilimini azaltan, rahatlatıcı deşarj unsuru” olarak da karşımıza çıkabilir. Hatta böyle “esprili” kırılma noktalarından çoğu kez ciddi bir ifade özgürlüğü genişlemesi doğduğunu söylemek bile mümkün. –––– Edebiyattan sinemaya, oyun tasarımından reklamlara kadar birçok yerde arketipler,


“İletişim kurmaya dayanan tüm yaratıcı eserler işlerini klasik hikâye kurgusunun gölgesi altında yapar.”

statik tanımlarıyla kendilerini tekrarlamak yerine, bilakis dramatik bir hikâye kurgusu içerisinde, inişli çıkışlı non-lineer değişimler gösteren dinamik rol modelleri olarak karşımıza çıkar. Örneğin, “storytelling” deyince akla ilk gelen isimlerden olan Robert McKee’ye göre “Sinema, TV, roman ya da tiyatro eseri olması hiç fark etmez, iletişim kurmaya dayanan tüm yaratıcı eserler işlerini klasik hikâye kurgusunun gölgesi altında yapar.” KES –––– [Başlık: Marka hikâyelerinde olay örgüsü] (...) –––– İnsanların kendi aralarında anlattıkları hikâyelerle markaların pazarlama iletişiminde sahipleneceği / yaratacağı hikâyeler arasında köprüler kurmak, kurguların hedef kitleye anlamlı ve çekici gelmesini sağlayarak “engagement” yaratmak, pek kolay bir iş değil. Bugün “başarılı” diyebileceğimiz birçok markanın konumlandırmasını, kimliğini ve tüketicide yarattığı içgörüleri doğrudan etkileyen bir araç olarak hikâye anlatımı (storytelling), zaman içerisinde yarattığı mitolojiler, kurgu evrenlerdeki olay örgüleri, çözülmeyi bekleyen çatışma ve gerilimler üzerinden zihinlere yerleşerek, insanların hayatı anlamlandırmasında

önemli rol oynuyor. Örneğin, “Alışılagelmiş hayat tarzlarına (veya iş modellerine) başkaldırma cesareti”, “Seçkin moda veya tasarım ürünlerini zengin azınlığın elinden kurtarıp geniş kitlelerin erişimine açmak”, “Sıradan insanların da gündelik hayatta kendini kahraman gibi hissetmesini sağlamak” gibi, aslında her biri rahatlıkla bir “hikâye konusu” da olabilecek ifadeleri sahiplenecek pek çok marka sayılabilir. KES –––– [Başlık: Hikâyeyi gerçek hayatta rasyonalize etmek] –––– En basitinden geleneksel formatta bir hikâye kurgulanırken, öncelikle kahramanlar (ve düşmanları) yaratılır, ana olay örgüsü etrafında aralarındaki çatışma ve gerilim unsurları ile bunları destekleyen alt-çatışmalar tanımlanır. Okuyucuların / seyircilerin (hedef kitlenin) iyi kurgulanmış bir hikâyeye dahil olması, kendilerini kahramanlardan biriyle özdeşleştirmeleri ve olay örgüsünde taraf tutmaları ise, neredeyse otomatik olarak gerçekleşir. –––– Hikâyenin sonunda çatışmaların çözülmesiyle kahramanımız ödülünü, düşmanlar da cezasını alınca, tam o noktada bizi asıl ilgilendiren bambaşka bir macera başlar: DEVAM...

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

21


“Anlatmaya başladığınız hikâyenin nasıl devam edeceğini belirleyen şey artık siz değil, dinleyicilerinizin ondan ne anladığı ve nasıl tepki verdiğidir.”

Okuyucu / seyirci buradan hikâyemizi” yaratırız. (Gelekendisine bir hayat dersi çıneksel formatta seyirci ve kartır ve bunu rasyonalize hikâye arasındaki bu “ertelenederek gerçek hayatta, kendi miş etkileşim”, dijital ortamhikâyesindeki çatışmalarda lardaki interaktif hikâyelerde bir argüman olarak kullanır. Anlatmaya başladığı- öne çekilerek, bizzat orijinal hikâyenin kendi kurnız hikâyenin nasıl devam edeceğini belirleyen şey gusuna da entegre ediliyor tabii. Artık kendisi de artık siz değil, dinleyicilerinizin ondan ne anladığı ve nasıl tepki verdiğidir. –––– Bir hikâyeyi dinlerken ya da seyrederken kendimizi kahramanlardan birinin yerine koymaya eğilimli olduğumuz için, o anlatıyı beğenip beğenmememize bağlı olarak, ya mevcut değer yargılarımızı ve hayata dair ön kabullerimizi bir kez daha onaylarız ya da kendimize eleştirel gözle bakmaya başlarız. Sonuçta, bize anlatılan olay örgüsündeki nedensellik bağları üzerinden, (kimi zaman rasyonel çoğu zaman da duygusal soyutlamalar yaparak) adım adım “kendi

22

bir oyuncu / kahraman olan seyirci, sunulan hazır kurgu evrende girişeceği maceraları seçiyor ve hikâyenin devamını kendisi yazıyor.) KES –––– Alışılagelmiş değer yargılarına dışarıdan bakabilen “anti-kahraman”lara rol vermek, iletişimde yeni bir dil ve üslup arayanlar için faydalı bir yol olabilir. Kendisini ya da çevresini aslında olduğundan başka bir şeye dönüştürmek isteyen böyle bir antikahramanın hayata müdahale edebilme ihtimalleri üzerine kurulmuş yeni hikâyeler peşinde koşmak lazımdır belki de, kim bilir. : ) BİT.


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

23


S

I

A

T

M

N ’ A M

N

A

T

A

I generated at BeQRious.com

S

? exlibrary: goo.gl/ctyhO 24


SANAT MI SAN’AT MI? Özgür Uçkan

“Sanat bizimle iletişim kurar, çünkü bizimle bir ‘derdi’ vardır.”

W

illiam S. Burroughs, “aslında bütün yazılar,

–––– Sanat 20. Yüzyılı bu yüceleştirmeden, kutsal-

kulak kabartılmış oyunların ve ekonomik

laştırmadan, etkisizleştirmeden kurtulmak için har-

davranışların cut-up’larıdırlar.” der. Bunu

cadı. Çünkü bu fetişizm, tapınacak “nesne” arayışı

yazı ve edebiyat için söyler, ama pekala içinde olduğundan sanatı “eser”e indirger, süreçten

sanatın geneli için de söylemiş olabilirdi. Burroughs, ve “iş”ten tiksinir… Sanat yücelerde yaşar ve bize dili, bir nesnenin veya bir sürecin simgeler, işaretler nasıl anlamdırabileceğimizi tam bilmediğimiz, ama ve seslerle, yani “kendisi olmayan bir şeyle” ifade “değer”inden kuşku duymamamız gereken yaratım edilmesi olarak tanımlar. –––– Bu “ifade”nin özel bi-

işareti “eser”ler gönderir. Bunlar neredeyse birer

çimlerinden birkaçına “sanat” adı veriyoruz. Böyle vahiydir. –––– Sanat “işini yapmak” için bu kutsalbaktığımız zaman, sanatı niçin “benzersiz, tekil bir

lıkla mücadele etmek zorundaydı. Avangart sanat

yaratım” olarak yüceltme ihtiyacı içinde olduğumu-

“nesneden” kurtulma sürecidir. KES –––– Bu arada

zu açıklamakta güçlük çekeriz. Çünkü sanat da bir

modernizmin zamanında performans sanatına karşı

nesnenin, sürecin, duygunun, düşüncenin, herke-

yürüttüğü alçaltma taktiği bugün elektronik mecra-

sin kullanımına açık simgeler, işaretler ve seslerle ları ortam olarak kullanılan, genellikle “dijital sanat” ifadesinden ibarettir. Bazı simge-işaret-ses-renk- denilen, ama benim “ağ sanatı” olarak adlandırmahareket kombinasyonları bizi diğerlerinden daha yı tercih ettiğim sanat disiplinine karşı kullanılıyor. fazla etkiliyor ya da onlara daha fazla değer atfedip Tıpkı zamanında fotoğrafa yapıldığı gibi bu sanat daha fazla para ödüyoruz diye onların “tekil”, “ben-

türünün sanat olamayacak kadar “otomatik” oldu-

zersiz” “yaratım”lar olduğunu iddia edebilir miyiz? ğu veya tıpkı performans sanatına karşı söylendiği –––– Bu iddia sanıldığı kadar eski değildir. Aydın-

gibi “şarlatanca bir yozlaşma”dan ibaret olduğu söy-

lanma sonrası akılcılığa tepki olarak doğan, ancak

leniyor. Çünkü ağ sanatı dışardan bakınca fazla de-

Batı Uygarlığı’nın bir “Aydınlanma Kalesi” olduğu

mokratik görünüyor ve bildiğimiz anlamda “nesne”

fikrini itirazsız sürdüren romantizmin başlattığı ve üretmiyor. Üstelik teknolojik bir ortamı kullanarak ona tepki olarak doğmakla birlikte estetiği rasyonel sanatın “kutsallığı”na ihanet ediyor. O zaman en iyi temellere yerleştirme çabasında olan modernizmin ihtimalle bir “zanaat” olabilir, en kötü ihtimalle soysürdürdüğü bir sanat yüceleştirmesi, fetişizmi bu. tarılıktan ibarettir. DEVAM...

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

25


Salvador Dali, Man Ray

20. Yüzyılın başlarında “sanat erbabı” Man Ray’i za- bir zamanlar olduğu gibi yanı başımızda, bizden biri naatkar ilan etmişti! 1960’larda George Maciunas, olup bize bizi değiştirecek bir hakikati anlatacağı Merce Cunningham ve Allan Kaprow’a onu bile çok

günler çok mu uzak? Bence değil… “21. Yüzyılda

gördüler! Yüce sanat’ın peşinde olanlar, onlara “şar- sanat nesnesiz olacak. Nesneler aslında izleyici ile latan” dediler… Bugün bu isimleri performans sana- sanatçının niyetleri arasında birer engel. İzleyici tının ustaları olarak selamlıyoruz… –––– Sanatın kul- ve sanatçı arasındaki dolaysız enerji alışverişi için landığı ortam, ister tuval-yağlı boya, ister ses-hava, nesneler aradan çekilmek zorunda.”6 Sanat her zaister beden-boşluk, isterse elektronik ortam-dijital man bize en yakın ortamı ve bizi en çok etkileyecek enformasyon olsun fark etmez. Çünkü tıpkı nesne

simge-işaret-ses-renk-ton-düşünce kombinezonları

gibi ortam da sanat eserini tanımlamaz. Her ortamda

kullanmaya meyillidir. –––– Sanat bizimle iletişim

zanaat da vardır sanat da… KES –––– Sanatın tıpkı kurar, çünkü bizimle bir “derdi” vardır. BİT.

26


exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

27

Miryan Klein, “Le violon d’Ingres 2”, 2009 (Fotoğraf üzerine baloncuklu plastik sıvama ve reçine 100x200cm)


9,5’TAN 10 Kaan Doren

“Ayrım yapmaksızın tüm toplumları, insan gruplarını kendine dert edinen bir empati”

G

azetelere düşen ”ateist ve liberallerin genele nazaran daha yüksek IQ ya sahip olması” haberi histerik bir şekilde tüketildi, yorumlandı, lanetlendi, kendine pay çıkaranlar oldu. Tekrarlamayı gereksiz görüyorum tüm bunları. Görüşler, yorumlar farklılık gösterecektir. KES –––– Kanazawa’nın bu çalışması işkembeden sallama bile olsa, çok kısa bir araştırma sonucu forumlardan ve gazetelerin yorumlar kısmından, raporun sonucuna itiraz edenlerin elinde patlayacak bol malzeme elde edilebilir. Çünkü zeka, yokluğu en kolay farkedilen şey. KES –––– Muhafazakârların en belirgin özelliği olan aile ve toplum değerleri aslında sürü halinde yaşayan hayvanlarda da görülen, evrimin tanımladığı bir özellik. İlkönce kabileni, sürünü, aileni dış tehditlerden koruyacaksın. Bu güdü insanın doğasında var. Burada liberalleri ve ateistleri muhafazkârlardan, dindarlardan ayıran özellik ise, aramızda ırk, cins, kan, din, kültür, genetik bağ vb ayrımı yapmaksızın tüm toplumları, insan gruplarını kendine dert edinen bir empati geliştirmiş olmamız. Bu açıdan bakıldığında, bir liberalin neden hem ateist olup, hem de başörtüsü ile üniversiteye girme hakkının savunuculuğuna soyunduğu veya ülkeye özel şartlarda demokrasiyi değil, evrensel tanımıyla % 100 demokrasiyi yaşadığı topluma empoze etme çabası içinde kendini helak ettiği daha anlaşılabilir olmalı. Kendi varoluşunda, default olarak bünyesine aldığı değerleri yıkıp, yerine mantık, bilgi ve etik

ile yoğurduğu, insan yapısı değerleri alma çabasıdır bu. Belki tüm bu çabalara, insan neslinin gelecekteki versiyonunun bir prototipini yaratma çabası olarak da bakabiliriz. Homo Sapiens Futuriensis diye adlandıralım biz bu prototipi. Kendine verilenle yetinmeyen, aileden ve toplumdan gelen hazır dogmalara teslim olmayan homo sapiens futuriensis, çok doğal olarak hayata ateist bir bakış açısı ile bakacaktır. Şimşek, ateş, deprem, yağmur veya ölümden sonra hayat’ın arkasındaki sebep-sonuç ilişkilerini arama çabası, Kro Magnon insanından beri hep aynı kırmızı çizgiyi takip etti. Kim diyebilir ki, Homo Sapiens’in Manitu, Göktengri ve Allah’a olan inançları, bu inançlara olan ihtiyaçları, birbirinden farklıydı? KES –––– Homo Sapiens’in erkek olanı, evrim sürecinde kendi payına düşen “predator” rolünü de terkedebilecek mi? Yani hayatı boyunca mümkün olduğu kadar çok dişiyi dölleme isteğinden, sürekli yenilik ve heyecan arama güdüsünden vazgeçirebilecek mi kendini? Tüm bildiklerime dayanarak yaptığım tahminler bana, Homo Sapiens Futuriensis’in insanlığın OS (işletim sistem)’ini hazırlayıp, işletime soktuktan sonra, bir ”update” olarak bunu da getireceğini söylüyor. KES –––– Ateizm ve liberallikten yüksek puan alırım. Predator olmaktan vazgeçme generated at BeQRious.com konusunda ise cidden çabalarım var. En azından reçeteyi biliyorum. Ahhh, kimse mükemmel değil ki!!! 9,5 dan 10 olsun. BİT.

postdijital: goo.gl/oZoiG 28


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

29


generated at BeQRious.com

muhteviyat: goo.gl/Yt5xs 30


GELECEĞE MEYDAN OKUYAN DADAİST:GEORGE ANTHEIL Erdem Dilbaz

“Tüm ‘çatlaklar’ gibi o da yaşamının ilk anlarında kendini keşfediyor”

1

800’lerde icat edilen buharlı makineler, hem çalmak hem de dinlemek için ne kadar yoğun

ardından gelen endüstri devrimi ve bu devrimde büyük rol oynayan ülkelerin istediği standartlar sonucu insanların tek tipleşmesi, belli formların dışında yaşayamaması gündeme geldi. Tabii müzik de bundan nasibini aldı. Ancak 1900’ler öncesi ve sonrası bu kalıbı kırmaya çalışan dadaistler, virtüözlükleriyle, “Bakın, bu iş böyle de yapılır.” diyerek insanlara dertlerini anlattılar. Şu anki post-modernizm’in temellerini oluşturan bu akım, 1920’lerde gücünü kaybetse de sonrasında Marcel Duchamp ve İlhan Mimaroğlu gibi isimlerin bilinen estetik kalıpları kırmasıyla “fluxus” adıyla anılıyor. KES –––– (...) George Antheil, 1900 yılında New Jersey’de dünyaya geliyor. Tüm “çatlaklar” gibi o da yaşamının ilk anlarında kendini keşfediyor. Öyle ki onlu yaşlarının başında ailesinin aldığı ufak bir piyanoyu beğenmeyerek çekiçle parçalıyor ve müziği yaratmak için farklı bir çok yol aramaya koyuluyor. KES –––– [Başlık: Ballet Méchanique] –––– Fransız dadaist ressam Fernard Léger ve sinematograf Dudley Murphy tarafından aynı isimle hazırlanan bir film için Ballet Méchanique’i yazıyor. KES –––– Ballet Méchanique şu anda dahi oturup evinizde keyifle dinleyebileceğiniz bir parça değil. Parçanın içeriğindeki enstrüman ve dizilişe bakarsak

bir performans gerektiğini daha iyi anlıyoruz. 16 piyano için 4 ayrı bölüm, 4 davul, 3 ksilofon, bir tamtam, yedi elektrikli zil (bildiğiniz kapı zili), bir siren ve 3 farklı uçak pervanesinin sesi ile iki piyanist için tüm bu parçayı yazıyor. 14. dakikadan 30 dakikaya kadar olan kısımla ise sürekli oynuyor ve farklı brütal anlatımları müziğe iyiden iyiye yediriyor. Öyle ki Antheil karttan çalan piyanolara benzer bir sistem tasarlayarak 16’lı piyano grubunu gerçekten mekanik bir yapıda çalmasını istiyor ancak bu gerçekleşmiyor. Belli bir senkron içinde çalmasını istediği teori ancak 1999 yılında MIDI konusunda uzman Paul Lehrman’a ulaşan dataların bilgisayara aktarılmasıyla tam da Antheil’in istediği senkronizasyon sağlanıyor. Antheil zamanında 10 piyanist ile New York Carnegie Hall’de çalınıyor. Fakat bu da hem teknik hem de sosyolojik anlamda bir fiyaskoyla sonuçlanıyor. KES Ve Ballet Méchanique 60 yıl daha çalınmamak üzere rafa kaldırılıyor. Fakat 1999’daki girişim, Yamaha’nın Disklaviers model otomatik çalar 16 piyanosunu Jeffrey Fischer yönetimine vermesi, Juanita Tsu ve Tufts Üniversitesinden John McDonald’ın katılımıyla Massachusetts Üniversitesi konser salonunda binlerce izleyicinin önünde 18 Kasım’da Dünya prömiyerini yapıyor. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

31


K IRMIZ I BAŞL IK KIRMIZI BAŞLIK

32


“KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ” MASALLARININ ÇEVİRİLERİ* F. Ekin Danacı

“Masallar bir gereksinimi karşılamak için belli bir amaç doğrultusunda üretilirler.”

M

asal her kültürde, her sosyal sınıfta ken-

maruz kalmaktadır. KES (…) Dilimize, Almanca ve

dine yer bulan, toplumun her kesimine

Fransızca yazılmış masallardan çeviri yoluyla aktarı-

hitap eden, yaşlısından çocuğuna her yaş

lan masal, zaman içinde aktarıldığı kültürün çizdiği

grubunun ortak paylaşımı olan ve çocuk

çerçeveler ışığında yeniden üretilirken kimi öğeleri-

yaşlardan başlayarak hayatımızın içinde yer alan

ni kaybetmek, kimilerini de başka öğelerle değiştir-

yazınlardır. Bu masallardan Kırmızı Başlıklı Kız ise

mek zorunda kalmıştır. Örneğin, (…) Fransızca masal,

sonu hep mutlu biten masallar diyarında, sonu iyi

daha fazla cinsel içerikli öğe barındırırken, Almanca

bitmeyenlerden biridir. 17. yüzyılda Charles Perrault

masalda, hem bu öğelere rastlanmamakta hem de

tarafından yazılı edebiyata kazandırılmış, yolculu-

Alman kültürüne özgü görgü kurallarından bahse-

ğuna 19. yüzyılda Almanya’da Grimm Kardeşler ile

dilmektedir. KES Masalın, çıktığı kültürün bazı ka-

devam etmiş ve günümüze kadar ulaşmıştır. Hem

bul gören öğelerinin, yeniden üretildiği kültürde

yazılı edebiyatta hem de sözlü gelenekte var olma-

kaybedildiği ya da yeni kavramlarla süslendiği göz-

sı nedeniyle, içerik bakımından ciddi değişikliklere

lemlenmiştir. Bu kavramların bir kısmı farklı ideolo-

maruz kalmıştır. Bu nedenle de Kırmızı Başlıklı Kız

jiler tarafından yönlendirilmiştir. Farklı yayınevleri

masalı, (...) birçok farklı alana ait araştırmacıların da

tarafından yayınlanan masallar, gerek içerik olanak

ilgisini çekmiştir. (...) Hedef kitlesi bakımından, çocuk

gerek görsel öğeleri açısından o yayınevinin ideo-

edebiyatının bir parçası olarak kabul edildiği için, ço-

lojik görüşüne ya da hedeflediği kitlenin ideolojik

cuk ve çocuk edebiyatı uzmanlarınca, masalda var

görüşüne göre şekillenmektedir. KES İkinci Dünya

olduğu savunulan erotik öğelerden dolayı da, psi-

Savaşı sonrasında, Norveç’te çocukları gerçeklerin

kanalistler tarafından incelenmiştir. KES –––– Ma-

korkunçluklarından uzak tutabilmek için, masalı,

sal, aktarım sırasında gerek dönemsel gerek kitlesel Kurt’un Kız’ı ve Büyükanne’yi yemekten vazgeçmesi değişimler geçirirken, içerik açısından en belirgin şeklinde ya da 1970’ler sonrasında yükselen feminist olanlarına bir kültürden diğer bir kültüre aktarılırken akımla beraber Kırmızı Başlıklı Kız’ın DEVAM...

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

33


34

Kırmızı Başlıklı Oğlan’a dönüşmesi bu değişimlere birer örnektir. KES –––– Günümüzde, aile fertlerinin ve özellikle ebeveynlerin, çocuklarını, hayatta karşılarına çıkacak kötülüklere karşı uyarmaları, onları bu kötülüklerle karşı karşıya geldiklerinde nasıl davranmaları gerektiği üzerine eğitmeleri, ebe-

ders verme amaçlı bir masal haline bürünmüştür. KES –––– 17. yüzyılda yazılan masala bakıldığında (…) yazarın, masalın sonuna eklediği “moralité” (kıssadan hisse) bölümünde, açıkça, genç kızlara seslenerek onları uyardığı ve (…) masalın içerisine ustalıkla yerleştirdiği, Kırmızı Başlıklı Kız’ın, büyükannesinin evine geldiğinde

veynlik görevlerinden sayılmaktadır. Dolayısıyla, anne olarak, kadının görevlerinden biri de, kızını, yola çıkmadan evvel, karşısına çıkacak kötülükler konusunda bilgilendirmesidir. Kimi zaman, dikkatli olması gerektiğini söyleyerek, kimi zaman, yabancılarla konuşmamasını öğütleyerek, kimi zaman da yoldan ayrılmamasını tembihleyerek anne bu görevini yerine getirir. KES –––– Bunların yanı sıra, masalın amacı da üç yüz yıl içerisinde farklılaşmıştır. İlk olarak eğlendirici olan masal, 19. yüzyılda eğitici bir biçim kazanmış, 21. yüzyılda ise, eğitici olma amacının bir kısmını kaybederek yalnızca, anne sözünden çıkan çocukların nasıl cezalandırılacaklarını gösteren,

Kurt’un ona elindekileri bırakarak üzerindekileri çıkarıp, yatağa gelmesini söylediği bölüm dikkat çekmektedir. 19. yüzyılda ele alınan masalda her iki bölüm de çıkarılmıştır. KES –––– Özgün metin olarak kabul ettiğimiz masalın, ne Fransızca başlığında ne de Almanca başlığında “kız” sözcüğü yer almamaktadır. Almanca masalın başlığı Rotkäppchen, küçük kırmızı şapka anlamına gelmekteyken, Fransızcası Le petit Chaperon Rouge, yani küçük kırmızı başlık anlamına gelmektedir. “Kırmızı” sıfatı cinsiyet açısından ipucu veriyor olsa da, kahramanın yaşı, kadın ya da kız oluşuna dair herhangi bir işaret masalın başlığında yer almamaktadır. KES –––– Hem Fransızca hem de Almanca masalda “baba” karakteri yer almamaktadır. Hatta Fransızca masalın özelliklerinden biri, içeriğinde tek erkek karakter olarak Kurt’u barındırıyor olmasıdır. Fakat kültürlerarası


aktarım esnasında, 1942’den bu yana ülkemizde ortaya çıkan örneklerin kimisinde bu eksik “Baba” karakterinin eklendiği görülmektedir. Avcı yerine kızı Baba ya da Oduncu Baba kurtarmakta ve bir baba olarak görevini yerine getirmektedir. Bu yöntem ile eksik kalan baba figürü varlığıyla kurtarıcı olarak kendini göstermektedir. Toplumumuzda baba figürünün önemli bir yeri olmasından dolayı, karakterin eklenmesi bu durumun yansıtılması açısından önemlidir. KES –––– Masallar bir gereksinimi karşılamak için belli bir amaç doğrultusunda üretilirler. 17. yüzyılda, yetişkinlerden çok da farklı tutulmayan çocukların, 19. yüzyıl sanayi devrimi ve sonrasında ortaya çıkan koşullar ile birlikte yetişkinlerden ayrıldığı, çocuk olarak farklı gereksinimleri olduğu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, masal, hedef kitlesinin değişimi doğrultusunda, onların gereksinimlerini karşılamak için, farklı amaçlarla yeniden üretilmiştir: 17. yüzyılda eğlence amaçlı, 19. yüzyılda eğitim amaçlı üretilmiş, 20. ve 21. yüzyılda eğitim ve öğretim amacı korunarak, çocukların psikolojik gereksinimleri de göz önüne alınmıştır. KES –––– Sonuç olarak, Kırmızı Başlıklı Kız masalı incelendiğinde açık

bir şekilde görülmektedir ki, masal, aktarımı sırasında kısmi ya da toplu değişiklikler yaşamıştır. Masal üzerinde yapılan tüm bu değişiklikler, yazıldığı günkü amacının dışına çıkmasından, farklı ve daha geniş bir hedef kitleye yönelmesinden kaynaklanır. Masal, hedef kitlesi kabul ettiği çocuk kavramının oluşma sürecinde, bu sürece yönelik olarak; bir kültürden başka bir kültüre aktarılırken, aktarılacağı kültür içerisinde hedeflediği kitle açısından; aynı kültür içerisinde farklı kitlelere ulaşabilmek adına yeniden üretilir. Masalın dolaşımı belli bir amaç doğrultusunda gerçekleşiyor ise, kuşkusuz bu amaç, masalın hedeflediği kitlenin ilgisini çekmek ve üretim sürekliliğini sağlamaktır. Fakat görülmektedir ki, bu amaç doğrultusunda, ürün, niteliğinden kaybeder, içerik açısından bozulmalara uğrar, içi boşalır. Bu durum en güzel, P. Bourdieu’nün “Metinler dolaşımlarını bağlamlarından ayrı yapar.” sözüyle özetlenebilir. BİT.

* F. Ekin Danacı’ya ait, “Kültürlerarası etkileşimdeki rolü açısından Kırmızı Başlıklı Kız masallarının çevirileri” başlıklı yüksek lisans tezinden alınmıştır. (YÖK UTM: 262107)

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

35


36


!!! .!! .!!! .111

exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

37


TTop op ten

generated at BeQRious.com

twitter.com/edademir 38


müzik listesi Eda Demir’in 2011 başlarında en sık dinlediği şarkılar

1. When I’m Small Phantogram Eyelid Movies 2. Codex Radiohead King of Limbs 3. Aynı Yollar Onor Bumbum Diyorum ki 4. Love Lost The Temper Trap Conditions 5. 7/24 Ramadan Hazır mısın? 6. Getting Nowhere Magnetic Man ft. John Legend Magnetic Man 7. The Architekt Arms and Sleepers Matador 8. Be The One Moby Be The One EP 9. İlk Yara Sakin (Özel Kayıt) 10. Geleneksel Mahşer Günü Korhan Futacı & Kara Orkestra (Aynı isim)

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

39


“T İCARET İN “TİCARETİN YAKIŞIKL ISI ” YAKIŞIKLISI” in Serdar Pakt Paktin

generated at BeQRious.com

farkettim: goo.gl/N8iFq 40


“TİCARETİN YAKIŞIKLISI” Serdar Paktin

“Reklam kahramanımız, herkesin yakışıklısı sloganıyla eşek anırtan yokuşunu tırmanıyor.”

D

ün gece, sosyal medyamızın nadide si-

çeken Fiat Fiorino (lansmanını “ticaretin yakışıklısı”

malarından birisiyle sohbet ederken bir olarak yapmışlardı). Reklam kahramanımız, “herkekonu dikkatimizi çekti. –––– Reklam ve sin yakışıklısı” sloganıyla eşek anırtan yokuşunu

pazarlama iletişimi alanında, belirli bir tırmanıyor ve yanında oturan kızın ağabeylerinin ürün gamına ait reklamlarda çok iyi bir fikir ve/veya çıkardığı tüm zorluklara Fiorino’nun yüksek perforyaklaşım yakalanırsa, o ürün gamına ait diğer firmaların reklamları da aynı kalitede işler çıkarmaya başlıyorlar. Bu da belirli bir alandaki iletişimin diğer ürün kategorileri veya markalara kıyasla daha ileri seviyeye çıkmasını sağlayabiliyor. –––– Örneğin, genellikle hafif ticari araç veya aile binek arabası olarak konumlandırılan, Renault Kangoo, Peugeot Tepee, Volkswagen Caddy ve benzeri modeller

mansıyla göğüs geriyor. –––– Buradaki ilginç durum, aynı reklamcılar tarafından yapılmasına rağmen, hafif ticari araç reklamlarının çok yaratıcı ve etkileyici olması, fakat bir farklı ürün kategorisinde bir başka marka için yaptıkları işlerde aynı başarıyı gösteremiyorlar. Bundan çıkarmaya çalıştığım şey, demek ki reklamı yapanda bir sorun yok, ürün kate-

arasında kıyasıya bir iletişim rekabeti sürüyor. Birisi, gorisinin iletişim alanının, müşteri profilinin, iletişim Geniş Aile oyuncularını aracına bindirirken, diğeri boyutlarının gerektirdiği düzeyde işler yapılmak benzeri bir konseptle evlenecek bir çift üzerinden durumunda kalınıyor. KES –––– Ama her ne olurgelin başına, gelinliğe… şuna buna uygun bir araç sa olsun, bu söylediklerim Vodafone’un “Denizden bulmaya çalışırken kendi modelini öne çıkarıyor.

babam çıksa yerim” ve “Künefe” reklamlarını haklı

Bunların arasında son zamanlarda daha çok dikkat

çıkarmaz. Çıkaramaz. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

41


42


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

43


GÖKYÜZÜ

ADAMLAR

ÇIĞLIK

generated at BeQRious.com

durumsama: goo.gl/6Bi4n 44


GALEANO Ali Riza Esin

“Edvard Munch gökyüzünün çığlık attığını işitti.”

B

eğendiğim kitaplardan alıntılar yapmaya

para atıp tükürebilsinler diye, onu açık havada

devam ediyorum; Aynalar isimli (Espejos-

duran, dikenli tellerden yapılmış bir kafese kapat-

Una Historia Casi Universal, Türkçesi: Sü- tılar. Daha sonra da akıl hastanesine gönderdiler. leyman Doğru, Sel Yayıncılık) bir Eduardo

–––– Bu durumun baş suçluları General Motors’un

Galeano kitabı bu… KES –––– Ancak bu defa alın-

üst düzey yöneticileri Charles Kettering ve Alfred

tıladığım şeyleri başlığıyla, metniyle olduğu gibi Sloan’dı. Ancak bu beyler tarihe hayırsever insanlar (veya eksiğiyle?) vermek yerine, farklı yazılardan olarak geçtiler, çünkü büyük bir hastane yaptırdıfarklı paragrafları harmanlayarak dizmeyi tercih

lar. –––– Bugün Van Gogh, ona yemek vermeye-

ettim. KES –––– Rus doktor İvan Pavlov şartlı ref-

cek restoranların duvarlarını, onu akıl hastanesine

leksleri keşfetti. –––– Kurşun katkılı benzin Birleşik kapatacak doktorların muayenehanelerini ve onu Devletler’de icat edildi ve reklam bombardımanıyla

hapse tıktıracak avukatların yazıhanelerini süslü-

birlikte bütün dünyaya Birleşik Devletler tarafından yor. –––– Edvard �������������������������������������� Munch�������������������������� gökyüzünün çığlık attığıdayatıldı. 1986’da, bu ülkenin hükümeti onu niha-

nı işitti. –––– Galileo Galilei, yüksekçe bir yerden

yet yasaklamaya karar verdiğinde, o güne kadar aşağıya doğru kayalar ve kayacıklar, toplar ve topgezegen üzerinde zehirlenmeye maruz kalan kur-

çuklar atarak, nesnelerin ağırlıkları farklı olsa da,

banların sayısını hesaplamak imkânsızdı. Şurası bir

süratlerinin aynı olacağını kanıtladı. Aristoteles bu

gerçek ki, kurşunlu benzinin yılda beş bin Birleşik konuda yanılmıştı ve on dokuz asır boyunca bunu Devletler vatandaşını öldürdüğü ve altmış yıl bo-

hiç kimse fark etmemişti. –––– Vivaldi’nin müziği

yunca milyonlarca çocuğun sinir sistemine ve akıl

iki asır boyunca sessiz kaldı. –––– Zil çalar, köpek

düzeyine zarar verdiği herkesçe biliniyordu. –––– yemeğini alır, köpek salya salgılar; saatler sonra zil Yazar Fatma Mernissi, Paris müzelerinde, Henri Ma-

çalar, köpek yemeğini alır, köpek salya salgılar; er-

tisse tarafından yapılmış Türk odalıkların tablolarını

tesi gün, zil çalar, köpek yemeğini alır, köpek salya

gördü. –––– Ve sansürden nefret etti. –––– Faşist salgılar; ve eylem bu şekilde yinelenir, saat saat, iktidar yıkılınca, Pound tutsak düştü. Kendi ülkesi

günbegün; ta ki bir an gelir, zil çalar, köpek yemeği-

olan Birleşik Devletler’in askerleri, insanlar bozuk ni almaz, salya salgılar. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

45


generated at BeQRious.c

ruhöküzü: goo.gl/4Bxfc 46


profil

BİLDİĞİN RUHÖKÜZÜ Ruhöküzü 1985 yılında inmiş dünyaya. –––– “Yarım dönemlik liseden bozma kampüs hayatı zaten gitmeye çok hevesli olmadığı okuldan soğutmuş” onu. –––– 13 yaşından beri “sağda solda” çalışmış. 2010 yılı başında düzenli hayata geri dönmüş ve şu sıralarda bir interaktif reklam ajansında çalışıyormuş. –––– 2007 yılının 5 ağustos günü T.S. 23.48’de “ruhöküzü” olmuş. O gün bugündür çeşitli platformlarda yazarak ruhöküzlüğü yapmaya devam ediyormuş. Belirli bir çizgisi olmayan, bir gün ofiste pazar günü çalışıyor olmakla ilgili bir şiir, bir gün “kadınlar çok rererö” diyen yazılar yazıyormuş. –––– Yaptığı bir videoyla “Çek bir Duster” isimli yarışmada birinci olmuş. –––– Müzikle ilgilenmeye devam ediyormuş ve şu sıralarda biraz sekteye uğrattığını düşündüğü “Pripyat” isimli bir projesi varmış. Ayrıca yeni bir grup çalışması peşindeymiş.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

47


DEL DELİİ Dinç Çoban Dinç

48


DELİ Dinç Çoban

Sen gittin, çocukların hepsi öldüler yandılar, kenarında bir karakolun. Sen gittin, yollara düştüm, çok gittim kimseye küsmedim sonra başımı kaldırdım deliler gördüm saçını taramış hepsini öptüm. Sen gittin, bittim söylenmedim bilinmedim hep gizli kaldım çocukların bilmecesinde. Sen gittin, bir deli öldü penceresinde hareketin.

KES

Bİ T.

KES

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

49


TAŞINDI

50


S.82

exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

51


Shepard Fairey, “Tyrant Boot (Obey Giant)”, 2008 (tuval üzerine stensil kolaj 44x60cm)

generated at BeQRious.com

prensese mektuplar: goo.gl/OZGHT

52


SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI VE KARŞIT-ÜRETKENLİK Ayşem Mert

“Bir şeyler yaptığımız hissi, gönüllülük ve STK’cılık mantığının karşıt-üretken hale gelmesinin sebebi aslında.”

T

ürkiye’de 1980 ve sonraki on beş yıl, eko-

verilmemeli!” duygumuzu yansıtmak için kullanı-

lojik, ya da diğer alternatif politika model-

rız STK’ları. Bu sistemin içinde biraz olsun yaraları

lerini özgürce hayata ve kamusal alana ge-

sarabilmek için, içimizdeki çaresizliği azaltabilmek

çirmek için son derece uygunsuz yıllardı için, başkalarıyla dayanışma duygusunun, maddi

malum. Alternatif hareketlerin yavaş yavaş yeniden bir karşılığı olmasa dahi istediğimiz ve inandığıyeşermeye başladığı 1990’lardan günümüze kadar,

mız için biraraya gelip dayanışma içinde çalışmayı

hak ve özgürlüklere dair değişenler olsa dahi, dar-

hatırlamak/ öğrenmek için kendimizi belki de çok

belerle ezilmiş, eğitilmiş, susturulmuş bir toplumda fazla sorgulamadan “içlerine atarız” ve gönüllü olabu hareketlerin çoğu derin kökler salamadığı gibi, rak projelerde, kampanyalarda, eylemlerde, proteskatılım da son derece düşük oldu. KES –––– Sivil tolarda yer alırız, kredi kartımızla destek veririz. Bu toplum kuruluşları (STK’lar) Türkiye’de bu noktada

bize iyi gelir, bizi rahatlatır, bize bu toplumdaki bir

ortaya çıktı prenses. Politika yapmaktan son dere-

takım yanlışlıklara, savaşa, adaletsizliğe, eşitsizliğe,

ce soğumuş, hatta apolitik bir ülkede STK’lar politi-

ekolojik yıkıma karşı birşeyler yaptığımız hissi verir.

ka yapmadan toplumsal duyarlılığa sahip olmanın,

–––– İşte tam da bu duygu, gönüllülük ve STK’cılık

içinde yaşanılan toplum için de bir şeyler yapma-

mantığının karşıt-üretken hale gelmesinin sebebi

nın bir yolunu oluşturdu. Gönüllü olarak bir STK’nın

aslında. Karşıt-üretken demek ne ola ki prenses?

içinde çalışmak, politikaya bulaşmadan, yani “elini

Karşıt-üretkenlikten önce biraz kurumsallaşmadan

kirletmeden”, sosyal sorumluluk taşımak anlamına

bahsetmek lazım. Çağımızın en özgürleştirici ve

geliyor. Belki de “Ya benim başıma da gelirse?” diye yaratıcı filozoflarından Ivan Illich’e göre modern korktuğumuz için, belki de sadece o perişanlığın toplumun sorunu kurumlarında, her şeyi kurumve çirkinliğin (mücadele ettiğimiz her ne ise onun)

sallaştırmasında ve hep daha fazla kurum yaratma

gözümüzün önünden o an için olsun kaybolmasını

eğiliminde yatar. Kurumsallaşmayı eleştirirken de

ve hayatımızın kaldığımız yerden devam etmesini bu sürecin insanların kendilerine olan güvenlerini, istediğimiz için, belki de suçluluk duygularımızı bi-

sorunlarla baş etme potansiyellerini ve yaratıcılık-

raz olsun hafifletmek için; ve belki de en iyi niyet-

larını kaybetmesine yol açtığını, sosyal ve şenlikli

lerimizle içimizdeki “Ama bu olmamalı, buna izin

ilişkileri yok ettiğini öne sürer. DEVAM...

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

53


“Hiç başarıyla kampanyasını ya da projesini tamamlayıp kendini fesheden bir STK duydunuz mu?”

Çünkü bu durum eskiden uğraşan herkesin edi- duymuşuzdur. Peki, hiç başarıyla kampanyasını ya nebileceği yetenekleri artık ancak kurumlar ara- da projesini tamamlayıp kendini fesheden bir STK cılığıyla, sadece profesyoneller tarafından elde duydunuz mu? KES (...) STK’nın varlığını sürdüreedilebilen kartelleştirilmiş mallar haline getirir. bilmesi amaçlı, daha profesyonel, daha hiyerarşik Kurumsallaşma sonucu kendimizi iyileştirme ve modellerin benimsenmesi yani “kurumsallaşma”, şifa dağıtma gücümüzü doktorlara, bilgi aktarma gerek geniş çaplı ve sistemin doğasından gelen sogücümüzü öğretmenlere, bilgi yaratma gücümüzü runları yerel projelerle çözümleyerek sistemi bir anakademisyenlere, tanrıyla iletişim kurma şeklimi- lamda “yamamaları” yoluyla STK’lar karşıt üretken zi belirleyen kararları alma hakkını din adamları- hale gelirler. –––– Burada sorulması gereken soruna devrederiz. KES –––– Illich’in karşıt-üretkenlik lar iki yönlü prenses: Birincisi, aslında bu kadar çok kavramı bu arka planda ortaya çıkar: Temelinde işsiz, bu kadar çok yoksul, bu kadar büyük ekolojik yararlı olan süreçler, uygulamalar ve araçlar, ku- yıkım, bu kadar fazla sömürü, bu kadar çok mutrumsallaşma kritik bir noktayı geçtikten sonra ilk suzluk doğuran böyle bir sistemin izlerini hafifleamaçların tersine hizmet eder hale gelirler. Bunun terek yaptığımız acaba toplumun acılarını azaltarak bir sebebi profesyonellerin kapıları sıkı sıkı tutması varolan sistemin içinde hayatlarına devam etmeve gündemi belirlemesidir. Bir başkası da artık mal lerini sağlamak mı? Acaba STK’ların en radikal göhaline gelmiş olan değerlerin, neredeyse sadece rünenleri dahi sordukları ve sormadıkları sorularla ilgili bir kurumun bir işlevi olmaya indirgenmesidir.

sistemin birer sübabı mı? Endüstri karşıtı olmadan,

Hastalar ve hastalıklar üreten tıp kurumu, mesafeyi kapitalizme eleştiri getirmeden, içinde yaşadığımız arttıran otoyollar, tanrınızla aranızda engel haline

sistemin en temeli olan insan-merkezci, fetihçi,

gelen din adamları gibi… –––– Bizi rahatlatan, bize erkek egemen, sermayeyi güçle bir tutan değerlebu toplumdaki bir takım yanlışlıklara, savaşa, ada- ri sorgulamadan “çevreci” olan STK’ların varolan, letsizliğe, eşitsizliğe, ekolojik yıkıma karşı birşeyler insan-merkezci kapitalist söylemleri tekrarladığı yaptığımız hissi verdiği için kurduğumuz/ çalıştı- açıkça ortada. Bu gibi yollarla belki sosyal duyarlığımız STK amaç haline geldiğinde, onun varlığını

lığı artırmak mümkün olsa dahi, bu son derece kı-

sürdürmesi de çoğu zaman el atılan problemin de- sıtlı bir çerçevede olacaktır. –––– İkincisi, STK’ların vamlılığına bağlıdır. “Çevreciler hep felaket senar- profesyonelleştirerek kapılarını tuttuğu, kavramyoları yazarlar, çünkü ekolojik felaketler olmazsa larını belirleyerek mal haline getirilen bir çevreciçevrecilere de ihtiyaç kalmaz” söylemini defalarca lik değeri, kurumların tekeline alındığında acaba

54


“STK’lar politik alanı politikasızlaştırıyor, politik bilinci siliyor.”

toplumun tümünün üzerine düşünmesi gerekenle-

bir piyasa şeklini aldığından, “gerçek” sorunlarla

ri kendilerine mi havale ediyorlar? Çevrecilik kendi ilişkisi olmayan STK’lar, toplumun bütünü için işe başına bir değer haline gelip ekolojik bir yaşam ih-

yarayan çözümler üretemeyen projeler ve dolayı-

timalini ortadan kaldırıyor mu? Farketmemiz gere-

sıyla da bilinçlenmeyen bir toplum, siyasallaş(a)

ken, STK’ların olmadıkları ve olmaması gerektiği bir

mayan siyasi konular ve varolan kapitalist sistemin

şekilde objektif, iyi niyetli ve faydalı görülüp, her içinde kendi yerini bulmuş bir STK anlayışı doğuruzaman doğruyu, sadece doğruyu ve bütün doğ-

yor. İnsanların çevreleriyle, doğayla, diğer canlılarla

ruyu söylediklerinin iddia ediliyor olması. Halbuki ve birbirleriyle olan ilişkileri ise, kendilerinin artık her kuruluş gibi STK’lar da eleştirel süzgeçten geç-

üzerine fazla düşünmeleri gerekmeyen, sertifika-

meli, herşeyden önce kimin STK, kimin endüstrinin lı, bilgi sahibi, konulara hakim profesyonellerden çevre imajını düzeltme kuruluşu olduğu anlaşılma-

oluşan çevre STK’larına bırakılabilir konular haline

lı (bunun en kestirme yolu STK’ların finansal kay-

geliyor. –––– STK’lar benim ve bu apolitik ülkede

naklarını incelemektir, ancak tabii ki bununla sınırlı

yaşayan, apolitik olması öğretilen ve beklenen di-

değildir). Ayrıca projeler ve kampanyalar da kendi ğer gençlerin öğrenme, anlamlandırma ve beraber içlerinde ve arkalarında yatan gündemle birlikte çalışabilme süreçlerinde son derece yardımcı kudeğerlendirilmeli. KES –––– Arundathi Roy’un dile

rumlar. Onların sınırlarını anlamak, gündemlerini

getirdiği şekliyle, STK’lar devletin sağlamak zorun-

fark etmek, savunduklarını düşünsel bir süzgeçten

da olduğu ihtiyaçlarının küçük bir kısmını karşıla-

geçirmek ve karşıt-üretkenliklerinin de farkında

mayı üstlenerek politik alanı politikasızlaştırıyor, olmak gerekir. Bütünsel bir yaklaşımla doğayla ve politik bilinci siliyor ve direniş hareketini bölüp birbirimizle ilişkilerimizi yeniden yapılandırabildağıtıyorlar. Biraraya gelip çalışmak ve değiştir-

memizin yolu ekolojik düşünce ve politikalara yö-

mek isteyen kişilerin kurduğu, özellikle yerel hare-

nelmemizdir. STK’ların bu noktada dışlanması de-

ketlerden ortaya çıkan STK’lar için bunu söylemek ğil, politik kimliklerini açıkça ortaya koymaları ve doğru olmaz. Ancak giderek profesyonelleşen ve içinde yaşadığımız sistemin bir parçası olmayı ya bir sektör haline gelen “STK’cılık”, üniversitelerde da onu değiştirmeyi seçmeleri beklenmelidir. Yeşil kimi zaman toplum mühendisliğine soyunan bir

politikanın da bu sorunlara özgürleştirici yaklaşım-

edayla eğitimleri alınıp, dayanışmanın yerini ulus-

lar geliştirmek ve radikal sorgulamalara girişmek

lararası fonlar için rekabete bıraktığı, kişilerin bir gibi son derece zor ve çetrefilli (ve belki de varolukariyer olarak görüp yatırımlarını ona göre yaptığı şunun bağlı olduğu) bir işi var. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

55


56


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

57


META OBSCURA OBSCURA

generated at BeQRious.com

ağır çekim: goo.gl/J4IzZ 58


EN ETKİLEYİCİ SİNEMA KİTAPLARI Ahmet Gürata

“Listelerden hoşlanmamakla birlikte böyle bir çağrıdan tahrik olmamak da mümkün değil.”

“S

inema üzerine bugüne dek yazılmış en

Üzerine Notlar, çev. Nilüfer Güngörmüş, Nisan Yayın-

etkileyici beş kitap hangileridir?” Sight &

ları, 1992. –––– Bizim listemizde de yer alması ka-

Sound dergisi, eleştirmen ve akademis- çınılmaz. Özenli çeviri ve baskıya karşın yıllardır piyenlere bu soruyu sormuş. Aldıkları yanıt yasada bulunmaması üzücü. –––– 3. Walter Murch,

çok da şaşırtıcı değil. –––– En çok oy alan kitaplar Göz Kırparken, çev. İlker Canikligil, Bilgi Üniversitesi şunlar: –––– 1. David Thomson, Biographical Dic- Yayınları, 2005. –––– İtiraf edeyim, uygulamadan tionary of Film, 1975 –––– 2. Robert Bresson, Notes

on the Cinematographer, 1975 –––– 3. Andrew ����������� Sarris, The American Cinema: Directors and Directions 1929-1968, 1968. –––– 4. François Truffaut, Hitchcock, 1967 –––– 5. Andre Bazin, What is Cinema?, 1967 ve 1971. KES –––– Listelerden hoşlanmamakla birlikte böyle bir çağrıdan tahrik olmamak da mümkün değil. Türkçede yayınlanan kitaplardan yola çıkıp kişisel bir liste hazırlayacak olsaydım, sa-

gelenlerin yazdıkları, çoğu zaman biz akademisyen ve eleştirmenlerinkinden daha ufuk açıcı oluyor. Murch, ilgi alanlarıyla istisnai bir kurgucu. –––– 4. Ali Karadoğan vd., Çok Tuhaf Çok Tanıdık: Vesikalı Yarim Üzerine, Metis Yayınları, 2005. –––– Bu filmi, dönemin diğer melodramlarından ayıran o tuhaf şey nedir? Tek bir film üzerinden uzun soluklu bir sorgulama. –––– 5. Nijat Özön, Türk Sinema Tarihi,

nırım cevabım şu olurdu: –––– 1. Lütfi Akad, Işıkla

Artist Yayınevi, 1962. –––– Hatalarıyla sevaplarıyla

lan bilgelik diye bir şey söz konusuysa, bunun en iyi

ması Üzerine Yazılar’ı (İmge ve daha sonra Phoenix

Karanlık Arasında, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınla- klasik bir başvuru kaynağı. Yeni baskısı için Özön’e rı, 2004. –––– Eğer sinemada deneyimlerle ulaşı- uzun ömürler diliyoruz. Nilgün Abisel’in Türk Sinetemsilcilerinden biri Lütfi Akad. Yalnız yönetmenin Yayınevi) ile birlikte okunmasında yarar var. –––– kişisel serüvenini değil, sinemayı ve Türkiye’yi an- Liste çabuk bitiyor. Bir hile yapıp bir kitap daha eklamak için… –––– 2. Robert Bresson, Sinematograf

leyecek olsaydım: (...) BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

59


generated at BeQRious.com

yicit.com: goo.gl/AR5Fo 60


SOSYAL ÇAĞDA İLETİŞİM VE ÖRGÜTLENME ÜZERİNE Yiğit Kalafatoğlu

“Eğlence, 21.yy toplumuna yedirilmiş en büyük zokadır.”

Ö

zgür Uçkan’ın “Dijital Aktivizm Sokaklarda

Biz interneti daha çok eğlence odaklı kullanıyoruz…

Buluşur mu?” ropörtajını okuduktan son-

–––– Haklıyız da. Eğlenmekten iyisi mi var? Yok ta-

ra ne zamandır aklımda olan bir konuyu

bii. –––– Eğlence, 21. yy toplumuna yedirilmiş en

yazma gereği hissettim aslında. ––––

büyük zokadır. Çağımızın vaatleri hep eğlenmek

Ben 68 ve 78 kuşağının hikayelerini dinleyerek zorunluluğu üzerine. Çevrenizdeki insanlarla neler ve okuyarak büyüdüm. Kendimi bulduğum nok-

yaptığına dair bir sohbet edin. Bakın bakalım “keyif”

tada sorguladığım şeylerden biri de, iletişim ola-

sözcüğünü ne kadar çok kullanıyorlar. Sahi buna hiç

naklarının günümüze göre çok daha kısıtlı olduğu dikkat ettiniz mi? KES –––– Hal böyle olunca, öro dönemlerde, insanların nasıl bu denli başarıyla gütlenmek zor olur tabi. Ne kasacağız kendimizi? örgütlenebildiğiydi. Hatta herkese şunu söylerdim: –––– Facebook’ta onca komik video varken, kaç “Eskiden örgütlenmek kolay, iletişmek zordu. Şim-

kişi Anadolu’nun İsyanı‘nı izler? Neden izlesin…

di ise iletişim daha kolay, ama örgütlenmek zor.” –––– O değerli vakti boyunca “mutlu bir an” yaşaPeki neden? –––– İnsanlar için iletişim teknolojile-

mak varken, neden dünyanın sorununu kendisine

rinin telefondan, gazete ilanlarından ve telgraftan

dert etsin… Ta ki, artık mutlu olamayacağı baskılar

oluştuğu dönemlerde, bunca kitlesel haraket hem ona erişene kadar. Kendini bir Mısırlı, bir Lübnan’lı ulusal hem de enternasyonel olarak nasıl etkin ola-

hissedene kadar, neden kolunu kıpırdatsın? ––––

biliyordu? Bugün internet sayesinde her detayına Bence bu yüzden “bugün onca iletişim imkanımız vakıf olabildiğimiz fikirler eyleme bile dönüşemez-

varken, neden bu kanalları doğru düzgün kullana-

ken hele… En azından Türkiye’de… –––– Türkiye’de mıyoruz?” diye hayıflanmanın alemi yok. Bilgi aynı diyorum, çünkü Ortadoğu ve Afrika’daki isyanlarda

bilgi. Erişme yolları farklılaştı. Eskiden insanlar bu

–gençlik haraketlerinde– yeni medyanın oynadığı yolda ölürken, şimdi yaşamak için yön değiştiriyorrol, beni yeni teoriler hususunda düşünmeye gark

lar. –––– Yani; “Eskiden örgütlenmek kolay, iletiş-

ediyor. Bu konuda Özgür Hoca’nın da parmak bas-

mek zordu. Şimdi ikisi de kolay ama, biz böyle mut-

tığı bir nokta var. O da internet kullanım biçimleri. luyuz.” BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

61


AD VE OR IA L

Gökhun Güneyhan

RT

BEHANCE & BETURKEY

“Düşünmeyi bırak, işe koyul.”

S

cott Belsky ve Matias Corea’nın 2007’de kurduğu Behance, yaratıcıların düzensiz yaşam tarzları sebebiyle verimsizleşmelerine ve fikirlerin somutlaştırılamadan yok olup gitmesine tepki olarak ortaya çıkıyor ve kısa sürede her gün yüzbinlerce projenin incelendiği bir Network haline geliyor. –––– Behance Network ise bugün alanında dünyanın önde gelen yaratıcılarının en güncel işlerini neredeyse tüm detaylarıyla paylaştığı bir portfolyo sitesi olmasının dışında; fotoğraftan web tasarıma, modadan oyuncakçılığa bir çok ilgi alanına özel platformlara (The Served Sites) sahip. KES –––– “Gerçekleştirilmeyen fikir beş para etmez.”, “Düşünmeyi bırak, işe koyul.”, “%1 ilham, %99 istemek.” sloganlarıyla yaratıcıların fikirlerini en iyi şekilde somutlaştırmalarını hedefleyen Behance, 99percent blogu; her yıl gerçekleşen %99 Konferansı ve kurucularından Scott Belsky’nin best-seller kitabı “Making Ideas Happen” ��������������������������� ile diğer portfolyo sitelerinden ayrılıp, profesyonel hayatlarımıza da doğrudan etki ediyor. Yaratıcıların ‘offline’ dünyadaki

iletişimlerini artırmak ise 16 ülkede bulunan 20 temsilciye düşüyor. Bu temsilcilerin aylık olarak düzenlediği etkinliklerde buluşan yaratıcılar, kimi zaman sadece sohbet ederken kimi zaman da workshop düzenliyor, sektörün önde gelen ajans ya da yaratıcılarıyla spesifik konuları tartışıyor ya da ortak sergilere imza atıyorlar. –––– Aynı amaçlarla Şubat 2011’de kurulan BeTurkey, Türkiye’deki hemen her ajanstan yaratıcının katılımıyla yaklaşık 300 üyeye ulaştı. Dünyadan ve Network������ ������������� içinden en yeni çalışmaların paylaşıldığı Facebook ve Twitter hesaplarına ek olarak, alanındaki başarısıyla herkesin dikkatini çekmiş kişilerin hikayeleri ve tavsiyeleri de “<art href=” üzerinden paylaşılıyor. Offline dünyada ise Mart ayında kısa ve öz bir tanışmayla başlayan etkinliklerin ikincisi Nisan ayında ilki gerçekleştirilecek olan ajans gezileri ile devam ediyor. 16 Nisan’da gerçekleşecek olan at BeQRious.com etkinlik, 2010’a damgasını vuran generated şaka “Bu Sene o Sene (Mi?)”nin geniş incelemesi ile C-Section’da yapılacak.

BİT.

<art href= goo.gl/0NRtx 62


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

63


DÜZEN ESKİ, MEDYA YENİ İsmail H. Polat

“Bir tarafta şirketlerin ticari hakları ancak diğer tarafta da milyonlarca internet kullanıcısının bilgiye erişim hakkı!”

G

eçtiğimiz hafta sosyal medyada en çok tartışılan olay, dünyanın en büyük blog platformlarından Blogspot.com’un, Spor Toto Süper Lig maçlarının izinsiz yayınlandığı gerekçesiyle, erişime engellenmesiydi. Yayıncı kuruluş Digitürk’ün mahkemeye başvurarak aldırttığı engelleme kararının hukuksal açıdan tartışılacak bir yanı yok. Mevcut internet ve telif yasasının uygulamacısı durumunda olan bir yargı mensubunun da tereddütsüz vereceği bir karar bu erişim engellemesi. Ancak konunun ayrıntılarına inildiğinde mevcut düzende ciddi sıkıntılar olduğu görülüyor. –––– Öncelikle bu ve benzeri kararların işleyişini özetleyelim: İnternet üzerinde hak sahiplerinin telifli içerikleri iki şekilde paylaşılıyor; İlki kullanıcıların kendi aralarında yaptıkları ve herhangi bir ticari alışverişe dayanmayan paylaşımlar, ikincisi ise kimi “uyanık girişimcilerin” hak sahibinden izinsiz olarak alıp kendi işlettikleri web sayfalarından yaptıkları (ve çoğu zaman ticari bir kazanımı olan) paylaşımlar. Mevcut hukuk işleyişine göre, her iki paylaşım da yasal değil. Şimdilik ilk durumdaki paylaşımlara pek dokunulmuyor

ama ikincisindeki gibi bir paylaşım tespit edildiğinde, hak sahibi soluğu mahkemede alıyor ve çıkan mahkeme kararının ardından siteye erişime engelleniyor. –––– İşte bu işleyişte sıkıntılı bir kaç nokta var: bunların ilki erişime engellenen, 156 milyon blog sayfası olan ve bu sayfaları 1 milyar kişinin takip ettiği blogspot.com gibi devasa bir sosyal medya platformu olduğunda, bir anda internetin en önemli uğrak noktalarından biriyle ülkenin iletişimi kesiliyor. Örneğin bu erişim engellemesinde, sitede sayfa açan onbinlerce Türk kullanıcısı ile bu blogları izleyen geçen Ocak ayı itibarıyla 4,5 milyon Türk ziyaretçinin mağduriyeti söz konusu. KES –––– Kuşkusuz Digitürk de kendi ticari mağduriyetini öne sürecektir ancak kendi blog sayfalarına bile erişemeyen onbinlerce bloggerin, konuyu sosyal medyada öfkeyle tartışmaya açmasının sonuçlarının da dikkatli biçimde değerlendirilmesi lazım. KES –––– Digitürk ile Blogspot generated at BeQRious.com sitesinin sahibi Google arasındaki iletişimin de konuya köklü çözüm getirebileceği kanaatinde değilim. Kaldı ki, Digitürk’ün Blogspot’tan

ismailhpolat.com: goo.gl/KxDqp 64


“5651 sayılı internet yasasında sosyal medya döneminin ruhuna uygun değişiklikler yapılması artık bir zorunluluk.”

talep ettiği Youtube benzeri bir telifli içerik silme arasındaki herhangi bir ticari çıkara dayanmayan hakkının bu olayda pratik bir geçerliliği olmadığı paylaşımların artık suç olmaktan çıkartılması. ve bunun onbinlerce ‘blogger’in bireysel mah-

Özellikle eğlence endüstrisi şirketleri, bunu in-

remiyet hakkını ihlal etmek anlamına geldiği de

ternet kullanıcılarının başında Demokles’in kılıcı

unutulmasın. KES –––– Sonuçta bir yasal işleyiş, gibi bir tehdit olarak kullanmaktan artık vazgeçip, olayın içindeki birkaç tarafı birden mağdur edi-

aksine, bunu bir tanıtım ve yayılım fırsatı ola-

yorsa, burada hakem olması gereken yasa koyu-

rak konumlamalılar. Bunun da ötesinde, bu yeni

cunun mevcut yasayı ciddi bir biçimde ele alması medyada çok da geçerli olmayan klasik “al-sat” ve değiştirmesi gerekli. Konuyu Twitter’daki me-

yönteminden ziyade freemium gibi belli bir aşa-

sajlarında değerlendiren Cumhurbaşkanı Abdul-

maya kadar ücretsiz ve reklamlı ancak sonrası için

lah Gül de bu duruma dikkat çekmiş. Bu bağlam-

ücretli gelir modelleri devreye sokulmalı. Hatta

da, 5651 sayılı internet yasasında sosyal medya daha da yaratıcı modeller üzerine kafa yorulmadöneminin ruhuna uygun değişiklikler yapılması lı. Aksi takdirde, bu tip birkaç mahkeme kararı artık bir zorunluluk. Ayrıca mevcut yasada suçu Türkiye’de sosyal medya hatta internet diye bir işleyen sayfaya değil, suçun işlendiği platforma şey bırakmaz ve bu durum, internet kullanıcıları ceza verilmekte. Ancak suçlu olan o milyonlarca ile hak sahipleri arasında ciddi çatışmalara neden kişinin yazıp çizdiği platform değil, o platformda-

olur. –––– Hiç kimse unutmasın; içerik dediğimiz

ki birkaç sayfa ve onu işleten kişi(ler). Dolayısıyla şey artık sanal bir metaya dönüşmekte. Ve çok yasanın çiğnendiği sayfalara odaklanmak ve ya-

yakın bir gelecekte bu metanın üretim-dağıtım-

sayı o sayfalar vasıtasıyla çiğneyenlerin peşine

tüketim süreci, eski düzenin kaset, CD, DVD ve ge-

düşmek daha anlamlı. –––– Yasada yapılması ge-

leneksel medya organlarında değil tamamıyla bu

rekli önemli değişikliklerden biri de, kullanıcılar yeni medyanın üzerinde gerçekleşecek. BİT.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

65


‘ BAS’ ‘BAS’ generated at BeQRious.com

gennaration: goo.gl/0w8D5 66


‘BASKI’NIN KISA TARİHİ Ali Riza Esin

“Bugün dünya ne ise, iyi veya kötü, bunu Gutenberg’e borçludur.”

M

asaüstü yayıncılık öncesi modern kitap Museviler tarafından kurulmuştur. KES –––– İbrabaskı tekniğinin icadı 15. yüzyıl ortaları- him Müteferrika, Osmanlı’da ilk matbaanın ortaya na tarihlenir ve mucidi Johannes Guten-

çıkışından iki yüzyılı aşkın bir süre sonra, 1727 yı-

berg diye bilinir. Zira baskının, dolayısıyla lında kendi matbaasını kurmuştur. KES –––– Basılı matbaanın icadının 15. yüzyıldan çok daha önce yayımcılığın hızla artmaya başlaması, devlet deUzakdoğu’da gerçekleştiği bilinmektedir, hatta netimi ve vergilendirmesini de beraberinde getiraynı harf dizgi tekniğinin, Gutenberg’den çok önce miştir. Devletin farklı dönemlerdeki farklı kural ve Çin’de ve Kore’de kullanıldığı tespit edilmiştir. KES uygulamaları altında çalışmaya devam eden mat–––– Bugün çoğunlukla matbaanın icadı diye bi- baacılıkla ilgili düzenlemeler, 23 Ocak 1888’de linen bu olay, Rönesans ve Reform dönemlerinin,

çıkarılan “Matbaa Nizamnamesi” ile durulduysa

bilim devriminin tetikleyicisi olmuş; daha ucuza da, üzerindeki sansür gölgesi korunmuş, ayrıca mal olabilen kitaplar yoluyla enformasyonun ço- “basımevlerinin her an yapılabilecek denetimlere ğalmasını sağlamıştır. KES –––– Din kitaplarının hazır olması”, “kapılarının kilitli olmaması”, “bitişik çoğalmasıyla din adamlarının hüküm ve hikmetin-

binalara herhangi bir biçimde açılmaması” benzeri

den kurtulan Hristiyanlık, bölünmüş ve değişime hükümler içermesiyle Cumhuriyet Türkiyesi’nde de uğramıştır. Ünlü Amerikalı yazar Mark Twain, tanımı devam edip günümüze kadar süregelmiş bir hakidaha da genişleterek, “Bugün dünya ne ise, iyi veya miyet çekişmesine konu olmuştur. KES (...) Bu anlakötü, bunu Gutenberg’e borçludur.” demiştir. –––– yışa göre devlet baskısı, kimlerin baskı yapıp kimleYaşamakta olduğumuz topraklara ise ilk matbaanın

rin yapamayacağını belirlediği gibi, basılan şeylerin

İbrahim Müteferrika tarafından getirildiği bilinir dağıtıldıktan sonra toplatılabilmesi gücünü elinde genellikle. Ancak İstanbul’da ilk basımevleri, 15. tutmaya devam etmektedir. KES –––– Günümüzyüzyıl sonlarında engizisyondan kaçarak Osman-

den çeyrek asır öncesine gelindiğinde ise, o günler-

lı İmparatorluğu’na sığınan ve kendilerine sadece de basılı medya yerine geçip geçmeyeceğinin lafı Tevrat ve diğer dini kitapların basılması izni verilen bile edilmeyen ‘internet’ diye bir şeyin DEVAM...

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

67


“Bilgi ve enformasyon sahipleri, gizleyen, saklayan rolünü bilgiden ve enformasyondan sakınanlara devretmiş durumda.”

varlığından haberdar oldu dünyanın Amerika’dan geri kalanı. Gelinen noktada ise basımevi, yayınevi ve gazetecilerin de dahil olduğu büyük bir çoğunluk, internet üzerinden beslenen yayıncılığı, e-kitapları, e-dergileri, e-gazeteleri konuşuyor; hatta konuşmakla kalmıyor, özellikle okyanusun batı yakasında yerleşik halklardan azımsanmayacak sayıdaki bir nüfus, eski mecralara yeni edindikleri alışkanlıklar üzerinden ulaşmaya çoktan başladı ve bu gidişat büyük bir hızla devam ediyor. KES –––– İnternet sayesinde nitelikli olsun veya olmasın, yazılı ve görsel medyanın kontrol edilemez bir biçimde “ortalığa dökülmesiyle” birlikte denetleme gücünü ve yayınlar üzerindeki hakimiyetini kaybetmeye başlayan otorite, bireyciliği besleyen hakim ideolojisiyle tezat bir görüntü veriyor olsa da, otonomilere karşı görünen tutumunu sürdürmeye devam ediyor. Uluslararası kabuller içeren temel çerçeveler, internet söz konusu olduğunda kolaylıkla göz ardı edilebiliyor; çünkü bilgi ve eşya alışverişinin sınırlarını çoktan ortadan kaldırmış bu yapı, yapısı itibarıyla denetlenemez bir büyümeyle

68

gelişmeye ve yaygınlaşmaya devam ediyor. Ve bu da Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gözlemlenen bazı ülkeleri, genlerinden gelen kontrol etme ve denetleme, gerek duyduğunda müdahale etme reflekslerini harekete geçiriyor; bunu sağlayabilmek için toplum tarafından bilinen ve bilinmeyen mekanizmalar kurmaya itiyor. KES –––– Günümüzde internet her an yapılabilecek denetimlere hazır, her şey herkesin gözü önünde cereyan ediyor. İnternetin gizlisi saklısı yok, kapılar ardına kadar açık. Bilgi ve enformasyon sahipleri, gizleyen, saklayan rolünü bilgiden ve enformasyondan sakınanlara devretmiş durumda. Ne var ki, internetin kapısı hem dışarıya hem de bitişik binalara her şekilde açık. Verilerinin isabetliliği tartışılır olsa da, ünlü Alexa’nın listesinde Türkiye’den girilemeyen(!) YouTube’un en fazla ziyaret edilen sekizinci site olarak yer alması ise Nasrettin Hoca’nın ünlü kapısını çağrıştırıyor. –––– Basın-yayın ve ifade özgürlüğü ile ‘baskı teknikleri’ üzerine en güncel bilgiyi WikiLeaks.org tartışmalarını okuyarak takip edebilirsiniz… BİT.


AHMET ŞIK KİTABININ BASILMAMIŞ* HALİ: exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

69


70


*ÖZÜR Bu kalın espri teşebbüsü için okurlarımızdan özür dileriz. Buraya koyacak daha anlamlı bir içerik yetiştiremeyince, güne not düşmüş olmak gibi ulvi bir nedenin cazibesine kapıldık. Öyle. –Exdergi Sosyal Mesaj ve Bahane İşleri Departmanı

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

71


VARCHAR( 140) VARC HAR(140)

generated at BeQRious.c

twitter.com/ 72


OKUNASI ‘BIO’LAR troogena

@Kurugullu

profesyonel müzisyen, keman operatörü. @alarayuppi

Nasılsa kimse okumuyor. @obeca

iyi ki varım. @baris_enginn

galiba.sanırım.bilmiyorum. @brant

It only ends once. Anything that happens before that is just progress. @gundiefendi

Bende de 5 as var! @mahcupyanetyen

@EtyenMAHCUPYAN. hesabının benimle bir ilgisi yoktur. Gerçek hesabım budur. Teşekkürler. @0yku

Biri beni sorarsa görmediniz, duymadınız, bilm..Neyse. @ataboorg

siz de mi partiden sıkıldınız? exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

73


@5posta

Batı’nın bilimini değil, ahlâkını aldım. @hiahiahia

im not a bug, im a feature. @burcinergunt

Bana böyle şeylerle gelin! @jesus

Carpenter, Healer, God @kandanadam

merhaba, ben kandanadam. bu da benim twitter sayfam. bunlar bu, şunlar da şu. @korayloker

Okur, yazar, yönetir, anlatır, dinler, Beckett'in dediği gibi yeniden dener, yine kaybeder. Daha güzel kaybeder ama... @koraykocabas

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil @shitmydadsays

I'm 29. I live with my 74-year-old dad. He is awesome. I just write down shit that he says @oky

sabırsız değilim zaman göreceli. @ekseriyetle

Isınmalarda sakatlanıp maça çıkamayan adam. @denizcoskun

Buraya alengirli laflar gelecek / something burningturning here 74


@omerharmankaya

kallavi komedyen, alaylı reklamcı, hemen hemen senarist @kitiarauthmatar

Uçmayan süperkahraman! @serkmutlu

Bu iş zor, çok zor Yonca. @jhanzu

Bilir kişi. @simulationone

o senin dediğin gazoz ağacı @arikan

machine readable artist @evrengonenc

the consumer is not a moron. @geceleriesen

bir insanı tanımanın tek yolu, araya kendini karıştırmamaktır. @EylemPlani

Deist misin ateist misin bilemedin.. Bionu nasıl yazacaksın? @Glinner

I apologise in advance. @eldemcu

velev ki i'm a creep, velev ki i'm a weirdo @erenemre

When I get angry, I become a giant green UX designer.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

75


@kaansezyum

size benden gelen oto mesaj varsa ayıp etmişim. düzeltemiyorum onu. hey de hey! @EmrahSerbes

bugüne kadar hakemler hakkında hiç konuşmadım. @orkutmurat

Şarjım her an bitebilir. @merenbey

Pardus'çu, egosantrik, kıskanç, obsesif bilim insanı. Şu sıralar bakteriyel topluluk ekolojisi çalışıyor. Özet geçemiyor, hep sonunu getiremediği cümlelere başl @komedyieni

er şeyin başı saalık bea... @mersenne

Small acts of human kindness. @tatayev

Düşündüğün gibi değil @cbabdullahgul

1950’de doğdum,TBMM tarafından Ağustos 2007’de 11.Cumhurbaşkanı seçildim. I was born in 1950,elected as the President of the Republic of Turkey in August 2007 @musmulapenguen

penguen dergisi... şöyle olmuş böyle olmuş... @sahinkeskin

vapurdan eminonu iskelesine ilk inmek gibi basarilarla dolu bi kariyerim var.. 76


@ozerbasal

bio ne lan? @olcayozkan

This information appears on your public profile and beyond. It helps instantly identify you to those following you, and tells those who aren't more about you. @06melihgokcek

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı BİRBİRİMİZE HAKARET ETMEDEN HERŞEYİ KORKMADAN TARTIŞMALIYIZ.İŞTE DEMOKRASİ BUDUR... @twitter

Always wondering what's happening. @badjournalism

Reading the Daily Mail so you don't have to @sokaktakiadam

Parayı belden aşağıda yan tarafta sayarım. @JohnNashHoca

Bir kişi bile olsa ders işlerim. Ayrıca sana 5 puan verirsem herkese vermem lazım. @ferrocobalt

gülmeyi aniden kesebilen birisiyim. ani. çok. @memurkafasi

onu bunu bırak da mayıştan haber ver. @pamirg

A guy who just trying to understand human behaviour and purchase intents.

exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir

77


@hakankoksal

Kara Adamlar’la meselem var. Bir de Sergei Orloff denen şerefsizle. @kamasunta

biyografi diye sorsa yazarım, 'bio' yavşaklığına gerek yok. @mtmtkselislem

Ünlü olursam birileri yazar bişeyler... @senaysen

In math, randomness is considered a pattern. @wikileaks

We open governments. @OnurCengiz

Before you talk to me, I should warn you: I am kind of strange. @herbkubilenadam

sıkıysa gerçek adımla yazayım, çok ukalayım, son zamanlarda çok götüm kalktı, eskiden daha iyi yazıyordum, bi bok bildiğim yok, allah beni kahretsin. ... ... Twitter may be over capacity or experiencing a momentary hiccup. Try again or visit Twitter Status for more information.

78


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

79


41.014839,28.985225 80


exdergi bir bu癟uk / mart-may覺s iki bin on bir

81


meme kanseri şartlı refleks Yiğit Kalafatoğlu Kırmızı Başlık Ivan Illich 5651 Ahmet Gürata Sertaç Atalay Sight&Sound Homo Sapiens arketipler William S. Burroughs Melih Cılga dijital sanat Salvador Dali Allan Kaprow Korhan Futacı Ali Riza Esin İlhan Mimaroğlu Burak Dönertaş Facebook dadaistler Matisse İsmail H. Polat Özgür Uçkan Kaan Doren Disklaviers kırpık yazılar General Motors Walter Murch Prensese Mektuplar Ağır Çekim eğlence bilöker freemium David Thomson Ufuk Özgül farkettim Zdenek Jirotka Merce Cunningham Nilgün Abisel Siyasal Kitap Post Dijital engagement blogspot Sadi Tekin Ayşem Mert STK’lar Miryan Klein İstanbul kolektif Erdem Dilbaz ruhöküzü bey Koray Löker Circulació Restringida Onor Bumbum Çek bir Duster Alev Durmuşoğlu Aktivizm Ahmet Şık sinema Dinç Çoban Pera Müzesi Galileo Galilei John Legend Ali Karadoğan Serdar Paktin Aristoteles ateist Bruce Robinson storytelling Fatma Mernissi Vivaldi Charles Perrault Sel Yayıncılık Gökhun Güneyhan Ex Instance Ekin Danacı George Antheil hikâye kurgusu Süleyman Doğru Arms and Sleepers Frida Kahlo Diego Rivera Paul Lehman troogena Phoenix Yayınevi Eda Demir kolektif bilinçaltı 82 Pierre Bourdieu Marcel Duchamp Eduardo Galeano


memeKanaz kans Phoenix Yayınevi Fatma Merni slacktivism Kanazawa kız şartlı refl sa Ivan Pav göky J Nerdworking moralité Carl GustavSl comm101 Kırmızı Baş Homo Sapi S. Burr gökyüzü brainstorm Slack William d Serdar Pak engagem b ta kurt predator Kangoo kolektif bilinça Allan Kap Radioh Mati brainst Kara Orkestra 6. Sanat Aynalar e Dinç Ço s Mimaro sanat Carl Gustav Jungİlhan kırpık yazı durumsama Faceb Sa dijital sa Viva Tepebaşı hareket soyt şarkı Karaefsane Orkes Eda De hare taciz Yamaha ate k Dost Kitabevi Nijat Özön a Dost Kitab Aktiv eser Phantogram François Truffa zan Radiohead ma 6. Sa e dadaist PickMe Te Ramadan 1. sayı M New Jer tecavüzedu Özgür Uç Cehennem Google teca doğumfotosu preda şa Man Çek bir Dus zanaat Rama Magnetic Man Tepee Merce Cunning Disklavi SansüreSan Melih Cı comm Andrew Sarris yicit çatlaklar bilö Phantog İstan Robert Bresson dikkat! moral Çığ Ivan Pavlov Frida Ekin Dan libe Ayna Lütfi Akad Aristote Süleyman Do Salvador D Man Ray Saturnin Arms and Sleep Zdenek Jiro tecavüzedurde ero Korhan Fut General Mot efsaneler vrak! Post Diji Pic soytarı Die Gebrüder Gr John Leg Sadi Te telif Taksiyle Fior 1. s seks Alev Durmuşo Cala d Gali Moby Die Gebrüder Grimm Van Gogh Galileo Sertaç Ata kolek ruhöküzü Ballet Méchani Bruce Robin !!!11 act Miryan Kl Caddy Satur Charles Perra VanMc G slacktiv erotik Ballet Méchanique müzik Robert Fr Kan twitter vr Edvard Mu Sakin baba Diego Riv öğüt arketip pe Magnetic Ca Gennaration Pripyat Prip deli doğumfot Eduardo Gale hikâye kurg George Maciunas anne online Ali Riza E KayıpDü Onor Bum Circulació Restr Koray Lö storytell Behance Edvard Munch penis farket Siyasal Ki onl Ufuk Öz etek başört Cala d’Or Tepeb KayıpDünya liberal Georgedurums Maciu dikk fatihbektaş Dudley Murphy ö masal fa George Anth Yam Ex Insta başörtüsü Çığlık Fiorino !!! Dudley Mur mü Frida Ka Pierre Bourd SansüreSansür fasıl tecavüz B çatlak Pera Müz 83 Sel Yayıncı ağ san ağ sanatı Robert McKee Bit. Marcel Duch Paul Leh exdergi bir buçuk / mart-mayıs iki bin on bir


generated at BeQRious.com

exdergi.com

Exdergi’nin dağıtımı Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported lisans şartlarına bağlıdır. Exdergi by Exdergi.com is licensed under a Creative Commons Attribution-NoDerivs 3.0 Unported License.

84


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.