Bardakaltı İkinci Sayı

Page 1

bardakaltl İki Aylık Edebiyat Yayını Mayıs / Haziran

2

İnceleme: Edebiyatta Mitpunk Eğlimi

A

Aşkın Çığlığı Ait Olmak

D

Düşsel Devinim Düş Kapanı Delilik via! DNA 784

E

Evvel Zaman Hikayeleri

G

Gökyüzünün Yedinci Katı Garipname

K

Kadın Ol-Mak

Y

Yokluk


“Söz sessizliğin primitif hali, aslolan sessizlik.” “Muhtemelen müzik bu ikisinden de ayrı bir yerde.” Ayrıca biz o kadar prematüreyiz ki havadan sudan konuşmak bile hayati bir şey çoğu zaman. Belki sözden üstün olan sessizlik; sözden önceki değil de, sonrakidir. Söz bir kıvılcım gibi hayatta, sessizlikse o ışıdıktan sonra onu örten karanlık gibi haşmetli. Ölümün tamamlayıcılığı gibi bir şey. Tükeniş değil de, doygun bir var oluş. Bizim sessizliklerimiz böyle değil. İçinde daraldığımız, üzerimize uymayan bir elbise gibi genelde. Onu kelimelerle çekiştirip duruyoruz.


Drakula İstanbul’da Mehmet Muhtar’ın yönetmenliğini üstlendiği 1953 tarihli korku filmidir. Ali Rıza Seyfi’nin Bram Stoker’ın romanından uyarladığı Kazıklı Voyvoda adlı romandan uyarlanmıştır. Film orijinalinin Türk versiyonudur.

Düşsel Devinim / Alper Zenger acısı gibi, tüm geride bıraktıklarının nefreti parlayan alevin kızılında ağlarken. Mahvedilmiş onlarca düşünün fail-i meçhul kalmasına izin vermek, katledilmiş binlerce askerin üzerinde fethettiği toprakları seyre dalan ölümsüz bir kumandanın mağrurluğunda kalmış İnsanlığın doğum çığlığı gibi gökyüzünü yırtamayan bakışlara sindiremiyordu. Bir sorumlu bulmalıydı ya ölü düşünceleri ulaşmak için diretiyordu, aynı kaderin da? Mağlubiyetin kabul edilemezliğiyle başa çıkmak mahpusuna veyahut demirleri henüz görmemiş sala- yolunu, herhangi bir tedariki olmadan almaya başlağın duyumsamasına. Çıplak bedenin üzerinde gezinen ması tek çözümdü. Galiz düşüncelerce sürüklendiği beyaz eldivenlerin uğultusu tırmalıyordu zamanlarca kuyunun sonsuz karanlığında boyandı teni, boşluğun diyar öncesinde bıraktığı duyularını. Son anını hatır- zamanla ilişkilendirilemeyen süratini anlamayarak. lamak için çırpınıyordu, metalin soğukluğu bedenini yakmaya şiddetini arttırarak devam ederken. Ne yap- Hiçlik korkusunun yakınsadığı tanrı, olmayan dişlerimıştı acaba? Hayatı boyunca konuşulmaya değmeyen nin ardından sırıttı esmerleşen tenine. düşüncelerle kaybolan seksenlik ihtiyarın son nefeYüzyıllarca ölen ve dirilme vaadiyle eskiyen insansine sıkıştırdığı onlarca cümlenin talihsizce yüksellığın umutsuz dişlerini gördü, harbin izleri gibi kötü diği hava katmanında bırakmış olmak istemiyordu anıların ölümsüzlüğü gibi. korkuya bulanmış direnişini. Başı ve de sonundan bihaber yürüttüğü yaşantısının yarım kalmışlığı çürük bir hayatın talihsiz kokusunu sırtlamıştı. Niyeydi, tüm Beyaz eldivenler beceriksizce sürdürürken döngünün ufak bir kısmını, gözlerine yürüyen damlacıkların olanların akıl almaz bir tutumla yoruma açık hiçbir sanatsal gayreti mutlu sonu oluşturmak için çok insannokta bırakmadan olup bitme eğilimi? Kusursuzluk çadırında geçirdi vaktin anlamsız süregelirliği derin caydı. boşluklar yaratıyordu düşüncelerinde ama metal daha becerikliydi bedeninde kabil olmadığı yeni ufuklar açmak hususunda. Özlediğini anımsadı bir filmin Çengel görünümlü metal esmerleşen tenine girerken, yüzyıllar önce kurumuş bir nehrin ardında bıraktığı milyonlarca çizginin önemsiz kıvrımlarını saran kabukmuşçasına kurumaya başladı akan kanı.

33


4 ve bir ifrittir karalıyor saçlarımı şekilsiz mutant, kirpikleri uzayda arş gemisi bir ifrittir dişlerinde taş altınlar, saftan askısına takılıyor ceketi ölmeden önce saçlarını hep savuruyor parmakları arasında satranç karası kafamda cilalı tabutlar biçtim kefeni göğsümde bir ağır dardayım bir teni var gibi kavruk, yeşil gibi uçuk gömlek boynunda toynakları off leş kokulu bir ifrittir aklıyla aklım arası geceleyin pencerem aralık aralıktan ay bıraktım ayraçları sayfaları kafama yapışık gezdim dolaştım aynı kitabın arasında kolumdu ifrittir ah üflediğinde nefesini günler ve dinler karışıyor bugün artık 5. gün mü ah diyorum aklıma canıma kastın ne odam mı karanlık kalbim mi off leş kokulu bir ifrittir nasıl da giriyor kanıma sayfalardan sayfalardan uyandım kanların içinden sızmış bi kulakla çığlıklarda, bileklerine ilişen ta bacaklarından patlar patlar kovanlar dağılır sanırsın korkuların ve leş kokan tuvaletlerde çekilmeyen sifonların ayak izleri git diyorum ona aklıma canıma kastın ne off leş kokulu bir ifrittir eritiyor canımı aklıyla aklım arası nasıl da akıtıyor ruhumu kalabalık caddelerde topuk seslerine düş kapanı / elif teksoy


5 Turist Ömer

Turist Ömer 1964 ile 1973 yılları arasında çekilen bir dizi komedi filminin kurgusal karakteridir. Karakter Sadri Alışık tarafından oynanmıştır. Turist Ömer ilk kez Hulki Saner tarafından çekilen Helal Olsun Ali Abi filminde göründü.

U

Y

L K

Alperen Kuruoğlu

O

K

Siyahımtrak bir kokusu vardı Çocuk aklıyla dönüyordu dünya. Bilincimin alt katını kiralamıştım. Zihnime resimler çiziyordum, Uykuyu görebilmek için kuruyordum tüm rüyaları.

Beynimizin kıvrımlarının her birine takılıp canımızı yakan Tonlarca ağırlıkta, Düşünceler, Nasıl akıp gider? Diye soruyordu bir yıldız rüyasındaki bir insana

Ve güneş doğmayı başarıyordu her sabah, Bazen gözlerini ovuştururken yakaladığım oluyordu Bulutların arkasında, Bazense güzel giyinmiş bir kadının cadde ortasında attığı Emin adımları aratmayıp hakimi oluyordu gökyüzünün.

İnsan Her insan En az her insan Belki en fazla 5.kattan aşağıya uçamayabilir.

Gecelerden bahsetmiyorum, Anlatılamayacak şeyler vardır.

Rüyasında uçuyordu insan ve bu hisse doyuyordu.

Ve romantikliğe aykırı bir bağırış içinde, Kalbimizin değil

Afiyet olsun


6

GÖKYÜZÜNÜN YEDİNCİ KATI Vyacheslav Arsentyev Çeviren: Amaliya Rizayeva

Haziranın başı. Edebiyat Fakültesi’ni kazanmak için sınava giriyorum. 17 yaşındayım. Güneşten dolayı yanan asfaltin süslediği sokaklar teflon tava gibi. Buraya Molochnaya Gorka­sütlü tepe­diyoruz. Biz gidiyoruz, el ele. Lenin heykelinin tam önünden. Kafamı kaldırıp bakıyorum. O konservatuar/müzik bölümünü istiyor. Zayıf, uzun, narin. Sarı kıvırcık saçları adımlarıyla beraber zıplıyorlar. Çiçekli elbisesi, çıplak elleri ve bacakları. Gelişigüzel konuşuyoruz, güneşe seviniyoruz, sıcaklığa, gençliğe,hayata. Nerede ve nasıl tanıştık hatırlamıyorum. Nereden gelmişti? Yüzünü bile hatırlamıyorum. Hiçbir şeyi. Sadece fiziğine hayranım, saçma konuşmalarımıza, heyecanlandıran mutluluğa. İlk defa herkesin önünden, herkes tarafından beğenilen bir kızla el ele yürüyorum. Gökyüzünün yedinci katındayım ve etrafımdaki hiçbir şeyi fark etmiyorum. Sadece biz ikimiziz. Bir de bu dünya­ bizim için... Nasıl olduysa ben bir daha onunla hiç gezmedim, belki de onu bir daha hiç görmedim. Sadece müzik bölümünü kazanamadığını biliyorum. Kırk yılımın çoğu hafızamdan sonsuza dek silindi. 1970 yılının yazı hakkında çok az şey kaldı aklımda, bazı bölümler hariç. Ancak bu tablo aklımdan hiç silinmedi. Neden?


7

aşkın çığlığı Heınrıch Hahn Çeviren: Betül Kazancı

Yalnızlık beni kıvrandırıyor, boşluk ise her bir yanımı sarmış. Hayat benden nefret ediyor, benim ondan nefret ettiğim gibi. Kafamın içinde bir kapı açıyorum, uzun zaman kilitli kalmasından ötürü gıcırdayarak açılıyor bu kapı. Bu kapının ardında yatan bir his var… Bayadır hissetmediğim bir his; aşk. Bu hissi vahşi bir hayvan gibi tekrar kilitlemeden önce, içeriye son bir kez daha bakmak istedim. Bende esir olan bu aşk, içimi tırmalıyor ve serbest kalmak için bana yalvarıyor ama ben buna izin vermiyorum. Aşk, bana çok kez zarar verdi ve artık ona güvenmiyorum. Onu serbest bırakıp, oynamasına güvenim yok. Kapıyı iyice kilitleyip anahtarını atmama rağmen, o gıdım gıdım daha da açılmaya başlıyor. Bağırıyor, hemde çok sesli ama bana hayata küsmüş bir ses gibi geliyor çünkü bu çığlık yavaşça sona eriyor, benim içinde bir sona. Kulak vermiyorum daha. Bir uyanış kapıya vuruyor ve ışık hızı ile bu çığlık kalbinin ortasına sızıveriyor. “Sevildiğin gibi sev” diye bağırıyordu. Var gücümle onu tekrar hapsetmeyi denedim ama nafile. Bu duyguya her ne kadar hasret kalsam da ondan nefret ediyorum. Korkuyorum, hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum. Bütün gücümle bu korkuya karşı koyuyorum çünkü kalbim senin buna değer olduğunu söylüyor. Kendimi tüm benliğim ile bu duyguya veriyorum ki yalnızlık beni daha fazla kıvrandırmasın, boşluk beni daha fazla sarmasın diye. Hayatı hala sevmiyorum, sen sadece ağrıyı ve acıyı tatlılaştırıyorsun. Bu kelimeleri bütün saygım ve gururum ile yazıyorum: Seni seviyorum. Beni bu zamana kadar hep hayal kırıklığına uğratan kelimeleri şimdi sana söylüyorum. Bu sefer diğerlerinden farklı olacağı ümidi ile söylüyorum ama şimdi. Seni seviyorum!


İzlenirse Güzel Olur Mısır Adası

Ulis’in Bakışı Mickybo & Me Karamel

Force Majeure Toğrağın Tuzu

A Girl Walks Home Alone At Night O.H.A.

Citizen Four

Toz Ruhu Annemin Şarkısı

Nergis Hanım Ben O Değilim

Vecide

Kusursuzlar

Kırık Çember Joe

Genç ve Güzel

Saroyanland


Okunursa Güzel Olur Baudelaire Paranoyası

Yabancı

Ken Bruen

Herzog

Bozkırkurdu

Hermann Hesse

Dava Uğultu Norbert

Alemdağ’da Sait Faik AbaVar BirÖteki Yılan Erkekler sıyanık

Görmek

Scheuer

Kör Baykuş

Benoni K. Hamsun

Sadık Hidayet

Belki Bir Gün Uçarız

Gülün Adı Ölümsüz Adem’le Havva’nın

Güncesi Mark Twain

De Ki İşte Oruç Aruobav

Baudelaire Paranoyası Ölümsüz C. M. Va-

Kumların Kadını

timi Forrest Carter

Kumların Kobo Abe Kadını

Mümkün Öykülerin En İyisi

İçimizdeki Şeytan Küçük Ağaç’ın Eği-

lente

Mülksüzler Ursula R. Le-

guin Bozkırkurdu

Kutu Adam

Kobo Abe

Benoni

Yer Altından Notlar

Fyodor M Dostoyevs

Uzun Hikaye Kızkardeşleşmek

Mümkün Öyküle- Aykur Ertuğrul rin En İyisi

Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi Kızkardeşleşmek

Yeraltında Dünya Var

Cihat Duman

İçimizdeki Şeytan

Anayurt Oteli

Sabahattin Ali


10

Delilik yok olmaktır dedi. Kendini tüketmek. Delilik en derin yokluktur. Yokluk, sizin bindiğiniz gemilerden dönmemek geriye. Kaybolmak, alıp başını gitmek bilmediğin yerlere. En kötü fırtınalarda denize açılmak. Kaybolmak. Pek çoğu o fırtınalardan dönmedi geriye. Bu gece ya da dün öğle vakti. Kırgın bir hava var. Neden bu öfke? Kime bu kin? Aman, banane. En güvendiğim(?) dostlarımla açıldık. Yelkenler dona! Sorgulamayın bu kez. Mazeretimiz var; deliyiz. Kendi yokluğumuzda kaybolmayı deneyeceğiz. Alimallah size de üç beş dalga getiririz, düşmesin gözleriniz. Alabora! Öldürdünüz beni. Dalgalara kalmadan nefretiniz ile boğdunuz. Şükran size binlerce, ey kendini beğenmişler sürüsü. Halbuki denizde ölmek ne hoştu. Bana sorarsanız -ki sormayın, deliyim- denizde kaybolmayı binlerce kez yeğlerim soğuk insanlarca soğuk toprağa uğurlanmaya. Dalgalar, yokluk, gemiler. Şimdi. Selam sana, Gelmiş geçmiş en nitelikli tanrı, Yokluk. delilik via! /Fatih Özdemir


11 Zagor: Kara Bela

Yönetmenliğini Nişan Hançer’in yaptığı Kara Bela, Zagor üçlemesinin ikinci filmi. Çizgi roman uyarlaması olan filmi başrollerinde Levent Çakır, Yavuz Selekman ve Ergun Köknar yer almıştır.

Evvel Zaman Hikayeleri / Deniz Akarsu Bir vakitti, güneşin gök kubbeye asılmasına on kala Duyardık, parmak uçları yanık bir kral yaşardı Neslinin sonuncusuydu, çıplak ayaklı çiçek çocukların Ve sözü yalnız kaldırımlara geçerdi Dalgaların sessizliği bir kağıt gibi kestiği o kıyıda Susadığında mavisini içerdi gökyüzünün İçer de dayanırdı yüzü unutulmuş tanrıların kapısına Yüzlerce ağzı vardı, yüzlercesinden yankılanırdı şarkısı Sesi çoğaldıkça çoğalır, halk olurdu Hiç olurdu bazen, heyecanlı yollara şerit olurdu Bir avucunda akşamdan kalma ay ışığı Dilinin ucunda yıldızlar Güneşte yıkanmış kızıllar çizerdi gecenin karanlığına Ve tutar bulutların minik ellerinden Gezdirirdi her bayram sabahı Parmak uçları yanık bir kral yaşardı o uzak kıyıda Mutlaka duymuştur ruhunu rüzgarla yamayan herkes Toplasa şişedeki balığınki kadar etmeyen özgürlüğü Altın gagalı kuş olup havalandı bir gün Yırtık heybesinden kralın Güneşin gök kubbeye asılmasına on vardı O gün bugündür kimse taramaz ağaçların yapraklarını Ve tutup kirpiklerini yakar şimdi ısınmak için O kıyının kaldırımları


13

GARİPNAME

1.Gündüzün gözüne inerken perde Söyle ruhum; Seni karanlığa boğan o yâr nerde? Gölgesini yitirmiş bu şehir Ve çöpçüler grevde Derken köşede bucakta birkmiş Bana bıraktığın kirli sessizli. 2. Ay düştü elime. Geceden korkan çocuklar yorganın altına saklansın 3. Soğuk ve yorgun şarkılar birikiyor Ağ yapmış köşelerinde aklımın Elbet bir sobeleyeni olmalı bu saklambaçın Yalnızlık kuruttum kitabımın arasında Lakin saklanırken kaybettim Saklanan da benim sobeleyen de ben Bir şarkı düşecekti dilime Ağa takıldı

Volkan Topçuoğlu

4. Renkler intihar etti Siyahı dar ağacında kaybettik 5. Önce ben atladım uçurumdan Sonra şiirin harfleri Düşerken saymaya başladım “Re ü ye a be i te te i” Uyandım 6.Sustularımı mezara gömdüm Konuşsaydım ölecektim


14

DNA 784 / EVREN Tepe Yılları artık kimse saymıyordu. Zaten güneş de görülmüyordu artık. Gri beton binalar oluşturuyordu insanların hayatlarını. İnsanlar kazanmış tanrı kaybetmişti. Geçenlerde Hype X’te görmüştü, insanlar yılları saymayı bırakmadan çok öncedir orda olan statik kalkanın içine girmiş Neus görevlileri. Bulunan şeyleri görünce köklerinin nasıl ilkel olduklarını bir kez daha anladı. Arkası beyaz önü önceden ekran dedikleri bir şeyle kaplı olan ince bir kutu bulmuşlardı. Ekranın altında ise yuvarlak bir şey anlamını tam çözemediği. Arkasında ise küçük ısırılmış bir elma görüntüsü. Central’da İnsan yapımı olmayan hiçbir şey yoktu artık. Önceden doğal olarak adlandırılan şeylere nüfusun elit bir kısmı ulaşabiliyordu. İnsanlar göz yummayı hep sevmiştir. “Karanlıkta göğe uzanan Gri soğuk gökdelenlerin aydınlatılması da bundan sanırım” diye bir teorisi vardı. Başkalarının mutluluklarından nemalanmaları insanlık tarihinin ilke dönemlerine kadar uzanırdı. Televizyon adını verdikleri aletin karşısında oturdukları, aslında gerçek olmayan karakterleri izlediklerine dair belgeler de yine Hype X’te bulunuyordu. Kimse girip bakmıyordu bile bu bilgilere.İlkellerin tarihine. İnsanlar sevmiyor ilkelleri. Ben ise edindiğim bilgiler doğrultusunda hayranım onlara. O kadar kapılmışlar ki akıntıya hiç bir şey görememişler. O kadar safmışlar ki nasıl makinelere muhtaç kaldıklarını hissedememişler. Şimdi o makineler tarafından yönetiliyorlar. Çok az kişi bilir benim bildiklerimi bu gri binaların gece karanlığında ışıldamalarının sebebini.

cak daha iyi bir işim yok. Artificial Reality kapsüllerinde güneş sistemi dizaynlamaktan bıktım çünkü. Normal hissettirmiyorlar artık kendimi. Yapmamam gereken bir şeyi yapıyormuşum gibi hissettiriyorlar. Hype X’in derinliklerine girdikçe Neus’un ilk zamanlarında nasıl organize olarak çalıştığını gördüm. Bunu yapmak istemişler. Gri yüksek binaları. Güneşi kapatacak kadar yüksek binaları. Dar, nemli ve ışıl ışıl tekno bilinçli sokakları. Neus’un ilk zamanlarında bilinçle ilgilendiğini kimse fark edememiş. Çok safmış ilkeller. Twitter dedikleri şeyin daha sonradan robotlara bilinç altı olarak kullanılacağını anlayamamışlar. Sadece katkı sağlamışlar buna. Sürekli kullanmışlar. Nasıl fark edememişler hayret. Şimdi bizim QuantiCom olarak adlandırdığımız aletlerin eski atalarını kullanırlarmış Twiter’a girmek için.

Başına oturdukları anda insanların anılarına baktıklarını anlayamamışlar.Kişinin hafızasına özel olması gereken her şeyi ortak bir bilinç oluşturmak için kullanmışlar. Ortak bilinç oluşturduklarının farkında değillermiş tabii. Hiç şüphelenmemişler neden biz bunları kısa kısa yazıyoruz diye. İnsanın olduğu her yerde sex ve şiddet her zaman olmuştur. Hype X’in atası internette de görebilirmişiz bunları o zaman yaşasaydık. İnsanı insan yapan özellikleri hala bunlar. Bunların temelde değişmemesi beni hala şaşırtır. O zamanlar makinelerin hissedemediğinden yakınmışlar. Bunun çözümünü de emoticon ismini verdikleri şeylerle çözmüş Neus. Her bir simgeyi ayrı ayrı kodlamış ve daha sonrasında oluşturduğu bu bütün datayı türünün ilki olan “θ Complex”e yüklemiş. Ortak bilince sahip bir makineden korkİlkellerin şehrine statik kalkanın kurulmasından birkaç yüz yıl maları gerektiğini fark edememişler. Fakat evrim de böyle değil sonra ismini Neus olarak değiştirmişti makineleri bilinçlendiren mi? İnsan’ın bir sonraki evrim adımının et ve kan yerine kablo ve önceden Twitter olarak bilinen oluşumun ismi. Hype X’in çok ve metallerle olacağını anlayamamışlar derinlerine girmem gerekti bu bilgileri edinmem için fakat yapa-


dosya:

EDEBİYATTA MİTPUNK EĞİLİMİ Hazırlayan: Fatih Özdemir


16

Edebiyatın renkleri her geçen gün çeşitleniyor. Tuvale eklenen her yeni renk, resim beyaza dönmeden önce bize farklı tadları deneme şansı veriyor. Mitpunk ise bu yeni renklerden yalnızca biri. Mitpunk her ne kadar kelime olarak kulağa yabancı gelse de aslında bilinen iki kelimenin birleşmiş hali. Mit ve punk. Mit kelimesi doğa üstü metalar ve halk masallarını ifade ediyor. Punk ise düzene karşı olmanın, başkaldırının kelimelere dökülmüş hali. Henüz çok genç olane bu akımın en bilinen temsilcisi ve hatta kurucusu olan Catherynne M. Valente, tüm özellikleriyle bu akımın aynası olmuş durumda. Valente’nin kitaplarında gördüğümüz sıradan olayların doğa üstü karakterlerle birleşerek sınır tanımayan bir dille ifade edilmesi Mitpunk’un da temel özellikleri.

BİLİNMEYEN DİYARLARDA MASALSI YOLCULUK

Mitpunk akımında dikkat çeken bir başka özellikse genellikle kadın yazarlarca temsil ediliyor olması. Kadınların günlük hayatta maruz kaldıkları baskılar ve onlara karşı sergilenen sert tutum yazarların kalemiyle etkileyici bir biçimde dışa vuruyor. Cinler, periler ve şeytanlar ise kaleme eşlik eden eğlenceli öğeler.

DAHA ÇOK MİTPUNK İSTİYORUZ, DAHA ÇOK!

Valente’nin Ölümsüz isimli kitabında kendi yolunu arayan bir genç kızın öyküsü anlatılıyor. Kalabalığın içinde kendini yalnız hisseden Marya, onu bu hayattan kurtarması için beyaz atlı prensini bekliyor. Ve birgün o prens çıkıp geliyor. Marya tüm ailesini, yaşantısını bırakıp Koşeyle hiç bilmediği dünyalara dalıyor. Kendini, kadınlığını keşfediyor. Buryan Ada’sına yaptıkları bu uzun yolculuk Marya’nın hiç ummadığı şekilde değişmesine neden oluyor. Marya’nın ruhsal savaşı böylesine çetin sürerken Koşey’in Marya’yı sürüklediği çetin sınavlar, okuyucuyu da genç kadını da masaldan masala sürüklüyor.

Mitpunk’un henüz Türkiye’ye tam anlamıyla giriş yapabildiğini söylemek zor. Akım hakkında çok az -hatta belki bu ilktir- Türkçe inceleme bulunuyor ve az sayıda kitap basılıyor. Monokl Yayıncılık geçtiğimiz aylarda Catherynne M. Valente’nin Ölümsüz isimli kitabını bastı. Yazarlar mevcut halk masallarını veya doğa üstü imgeleri Dilerim bu hareket bir öncü olur ve diğer yayınevleri de Mitpunk’un üzerine eğilir. Günümüz yayıncılık anlayısadece kullanmakla kalmayıp yeni masallar da oluştuşında -düzen karşısında direnen yayınevlerini saygıyla ruyor. Bu özelliğiyle Mitpunk anlayışının yalnızca akım selamlıyor ve onları ayrı tutuyorum- mevcut yayınevleyazarlarıyla sınırlı olmayıp günümüz öykü yahut roman yazarlarınca da benimsendiğini söyleyebiliriz. Öyle ki pek rinin böyle yeni ve riskli görünen bir türe kucak açması çok yerli veya yabancı yazar da anlatmak istediği sıradan pek mümkün gözükmüyor. Ancak eğer eleştirmenler ve olayları olağan dışı biçimlerde dışa vurmayı tercih ediyor. en önemlisi okuyucu Mitpunk’a gösterdiği ilgiyi arttırırsa kitap dükkanlarının rafları yeni ve lezzetli bir edebi tada Kullanılan dil olarak bakıldığına da Mitpunk’un pornogra- ev sahipliği yapacaktır. fi de yada şiddette kendini sınırlamadığını söyleyebiliriz. Okuyucunun dikkatini istenilen konuya çekmek isteyen akım yazarları bunun sansürsüz bir dille daha kolay olabileceğini düşünmüş ve kısmen de olsa başarıya ulaşmışlar. Ayrıca oluşturdukları yeni dil kendini metin içinde fark ettiriyor ve okuyucunun ilgisini çekiyor.


17

KADIN OL-MAK Hakan Gülçay Bazen umarsız dikkatime rağmen kendimi diğerleriyle karıştırıyordum. Fakat diğerleri de bendim ne garip. Belki de karışıklığın asıl nedeni buydu. Çünkü ben tek değildim. Hayatım boyunca diğerleri peşimden ayrılmadı. Ne yalan söyleyeyim, hoşuma da gitmiyor değildi hani. Bazen birisiyle, bazen de bir diğeriyle yaşanılan hayat her ne kadar zor olsa da, aslında bir o kadar da eğlenceliydi tabii. Küçükken doktorum anneme çift karakterli olduğumu söylemişti, ne acı. Bu tabii ki de yanlış bir tanıydı. Çünkü bir başka doktoruma göre şizofrendim. Aslında bana göre bu da doğru değildi. Bence, ben yalnızca bir insandım. Basit bir insandım. Salçasız makarna gibi yani. Ama nedense çevremdekiler hep bunu unutmayı tercih ettiler. Ki zaten bu durum benim açımdan hiçbir zaman önem teşkil etmedi. Çünkü ben gerçekten mutluydum. Ve bu mutluluğu bahse varım kıskananlar bile vardı. Bu aslında tarifi imkansız bir durumdu. Bazen, sabahları ben olarak uyandığım yatağımdan bir başkası olarak kalkabiliyordum. Kimi zaman kendimi bir erkek gibi hissediyor, kimi zaman da aynaya baktığımda kırmızı kapaklı bir tencere görüyordum.

Sonra bir gün kendime olan aşkım da bitti.

İçimdeki acı ile bir müddet yaşamaya mecburdum. Sıkıntımı anlatacak, acımı paylaşacak kimsem yoktu. Her defasında olduğu gibi diğerleri de ortadan kayboldu. Çoğu gece uyuyamadım, unutamadım kendime olan aşkımı. Ne düşünsem, ne söylemeyi planlasam sanki her defasında haberi varmış gibi davranıyordu. Oldukça akıllıydı. Aklının karşısında ezildiğimi hissediyordum. Sonra birden sessiz sessiz fısıldadı küçük; küçücük akşam sefası. Sağırlaşan kulaklarıma çığlıklarıyla. Yavaş yavaş gösterdi küçük; küçücük akşam sefası. Körleşen gözlerime parmaaklarıyla. Bunca zaman duymadım bağırışlarını, görmedim uzattıklarını. Her vakit ruhunun olmadığını düşündüm, yaşamasına sebep. Dilinin olmamasını, duygularının, kalbinin, isteklerinin, ihtiyaçlarının… Sıkıntılarının olmadığına adım gibi emindim. Hakkı olmadığının. Aşk bana göre mecburiyetti, ona göre ise bir görev. Her görevin bir mecburiyet olduğunu öğrettiler; ispatını mümkün kılamadığım kişiler. Tek aşkımın akşam sefası olduğunu gün ağarınca anladım. Geçti artık. Tekrarı için yeminler etmeye. Vakit de Bence sorun çok karakterli olduğum değildi. Şizofren öyle, geçti artık. Kapandı akşam sefası olup bitenin olduğum da. Bence asıl sorun; tek bir duyguyu bile farkına varana kadar. Yeni bir gün ve karanlığı aymuhafaza edemeyen çoğu insana rağmen, inatla bir dınlatmaya yetmeyen bir güneş. Gözyaşları döktüm, duygu buhranı içine girişim ve karakterimin değişfakat ıslatmaya yetmedi kapanan, kuruyan akşam ken olmasıydı. Belki de diğer insanlar gibi tek bir sefasına. Elimde kalan tohumlara da. Kadınlığımdan karakterim ve tek bir duygum olsaydı, diğer benleutandım. Dilenci gibi avuç açmış gönlüme düşmeyi re rağmen ortaya bir sorun çıkmazdı. Çoğu zaman bekliyordu bunca zaman. Üstelik hiçbir ezana rağmen diğerlerinin seviyesiz tartışmalarına şahit oluyordum orucunu da bozmadan. Doğrusu, anlamak epey zaister istemez. Saç baş kavgaya giriştiklerini bile manımı aldı. Boş vakitlerimden tomarlarca saatlerimi gördüm. Ne kadar ayıp. Ne yapsam, ne desem bu çaldı, utanmadan ve sıkılmadan. Ve belki de umursahuzursuz ortamın içinden çıkamıyordum. Çünkü iş madan üstelik. Anlamak, doğruyu yanlışı. En gerçektam da bende bitiyordu. Sonra bir gün kendime aşık çi gerçeklerin bile gerçek olmadığını. Anlamak, artık oldum. Aynaya baktığımda karşımda duran kişi bana anlamadığını. tüm içtenliği ile gülümsüyordu. İnsana hadsiz güvenler vaad ediyordu. Aslında pek tipim değildi. İlk Çanlar kimin için çalıyordu bilinmez Müslüman mazamanlar bunun yalnızca bir hoşlantı olduğunu dühallelerde ve acep okunan ezanlar kimin içindi gavur şünmüştüm. Ama gün geçtikçe hayranlığım artıyor ve sokaklarda ? bu durum korkunç bir aşka dönüşüyordu. Çünkü bir insanın kendisine aşık olması gerçekten çok zordu. Gözlerimi dört açmış onu dinliyordum, hızla koşuBir bakıma ise de keyifli. Tutuklu olduğum kişi ben- yordum ona doğru oturduğum yerden. Bu benim için den biriydi çünkü. Doğrusunu, yanlışını biliyordum. okunan son ezan, üstelik hala ona rağmen. Ve bu Eksiğini, fazlasını. Geçmişini, bugününü. Kısaca her benim için son atak, hala bana rağmen. şeyini. Bilmediğin tek şey ise geleceğiydi.



18 “Bedenim yok olsada mutluluğum kazanacak dağlara, doğaya, ormanlara vadilere ve zirvelere!”

Dağlara çıkarak, tırmanarak ve korkarak büyüdüğümde anladım Ne zaman yükseklere çıkıp baksam küçülüyor insanlar, köyler ve kasabalar! O zaman anladım ruhumu o küçük metropollere sığdıramayacağımı Bir sis çöküp kapattığın zaman yalancı mavileri geriye sadece bir kaç heyecanlı adım Kaldığında zirveye! O zaman hissediyorum, ruhumun serbestçe dolaşabileceği kadar geniş olduğunu dağların! Her şeyin çabuk ilerlediği, her şeyin bir vakti olduğu şehirlerde herkesin bir acelesi! Makinelerin, arabaların ve binaların, kulakları sağır edecek gürültülerin olduğu Kalabağın içinde yalnız yaşamak zorunda kaldığın o şehirler bana göre değildi Dağlardı olması gereken evim Yağmur olmalıydı en büyük mutluluğum Rüzgar olmalıydı en büyük korkum Sabah kalktığımda çiğ olmalıydı çadırımın tepesinde Şehirler ve insanlar Korkunç insanlar! her seferinde daha da korkuyorum insanlardan , doğanın masumiyetini görünce saklanmak gerekiyor insanlardan , daha yükseklere ruhlarını şehirlere hapsetmiş olanlar , özgürlüğün tadını almamış olanlar korkarlar özgürlükten bir kez olsun özgürlüğü yaşasalar adını koyamazlar!

Kerim Hekim

Beni dağlar da arayın Zirvelerde arayın Ovalarda ormanlarda arayın Ruhumu sığabileceğim, mutluluğumu daha sesli bağırabileceğim, yalnızlığımı ve hüznümü Doğayla paylaşacağım yerlerde arayın Ben hep oralarda olacağım İnsanlardan daha insan olan, masum ve kocaman yürekli dağların kucağında büyüyeceğim! Her çıktığım zirvede bırakacağım ruhumdan bir parça... Kimsenin dokunamayacağı kadar Yüksekte! Ta ki size göre yok olana kadar Ta ki benim için ruhumu ait olduğu yerlere serpene kadar! Ruhumun tamamını kapsadı özgürlüğün büyüsü, bir kez daha hapsedemem ruhumu şehirlere! Ne zaman uğrasam dağlara kavuşacağım hasretini çektiğim ruhuma Ama Şehirlerde ben de şehirler gibi ruhsuz olacağım Renksiz olacağım Belki de biraz cansız olacağım ama dağlarda yaşıyor olacağım Bedenim yok olsada mutluluğum kazınacak dağlara, doğaya ormanlara vadilere ve zirvelere! İşte bu yüzden Her çıktığım zirvede bırakacağım ruhumdan bir parça... Kimsenin dokunamayacagi kadar Yüksekte ! Kimi zaman bir rüzgar kadar yumuşak Kimi zaman yıldırımlar kadar sert olan dağlara selam olsun...


bardak6 radyo bardak6.com’da

icindekiler

Düşsel Devinim / Alper Zenger 3 Eli

Düşsel Devinim / Alper Zenger Düş Kapanı / Elif Teksoy Yokluk / Alperen Kuruoğlu Çeviri / Amaliya Rızayeva Çeviri / Betül Kazancı Delilik via! / Fatih Özdemir Evvel Zaman Hkayeleri / Deniz Akarsu Garipname / Volkan Topçuoğlu DNA 784 / Evren Tepe İnceleme / Edebiyatta Mitpunk Eğilimi Kadın Ol-Mak / Hakan Gülçay Ait Olmak / Kerim Hekim

Düş Kovanı /

3 4 5 6 7 10 11 12 13 14 18 19


Neriman Aktarmacı Öznur Bozan Hatice Vanlı Serap Atak Leyla Salman Nurcan Bıyıklı Hayriye Suna Hatice Topçu Hadiya Al Casım Nurten Çelikbaş Havva Boyacı Çigdem Çeledir Medine Taşkın Nuran Dütlü Leyla Salman Saniye Ulukaya Kezban H.Dudu Çapar Pınar Güneş Azime Erdoğmuş Öznur Ocaklı Özlem Durmuş Mekkiye Özdemir Nesrin Özdemir Duygu Özdemir Özgecan Aslan Meryem Yılmaz Meral Engin Tuba Arık Meryam Artan Gönül Yıldırım Firdevs Yılmaz Yüksel Ela D. Nazmiye Akyol Fatma Olcay Hatice Dost Şerife Şen Nuray Yıldız Nazan Şimşek Ladin Şimsek Yasemin Çetiner Büşra Çiftçi Ayşegül Kurtuluş Nursel Ateş Merve Ciblavi Pınar Duru Ayfer Şahin Tuğba Arık Alev Güven Canan Göktaş Fatma Geçitli Betül Geçitli Hatice Alper Kavalcı Sinem Ögelge Senem Ögelge Simge Ögelge Özlem Yıldız Çiçek Mayalı Sevda Başar Gülay G. Fatma Kayabaş Gülnaz Kurt Yankı Özkan Yıldırır Hazel Şimşek Gönül Çiçek Olga Vornikova Zarsangh Faızı Özge Gündoğan Birgül Ergen Hanime Aslan A.E.Aysel Filizfidanoğlu Züleyha Kurt Selcan Milaslıoğlu Sevgi Dinçer Dudu Babayiğit Semam Şimşek Emine C.Meyaser Can Emine Ay Sevda Salyak Hatice Otur Sevginaz Tığlı Nahiye Kirmit Emine Ebren Çağla Joker Gülsenem Yuca Şengül Ünlüyayla Selma Yurdakul Mukaddes Tüfekçi Pervil Çetin Servet D. Sevilay Sülüntay K.T.Mübarek Turan Olga M. Yadigar Taşdelen Hacire Göv Elmas Öztürk Ümmühan Yılmaz Rahşan Çetin Sebiha A. Semiha K. Fulya Bahçıvanoğlu Şeyda Ş. Banu Kesler Name Yıldırım Zeynep Baysal Kezban Akbalık Asiye Ülkü Korkmaz Ester Parker Türkan Ertaş Sabiha İvenç Remziye Eripek Rukiye Özkaraalp Hanife Filiz Feride Köseoğlu Irem Köroğlu Fevziye Saklar Cennet Günana Melek Çapan Eda Çapan Seda Çapan Fatma Koçak Burcu Akyol Çapar Dilber Kılıç Ayşe Topçu Züleyha Mıhçıoğlu Yıldız Etiket Tijen Demiralp Özlem Aktepe Dilek Aypar Öznur K. Banu Yaprak Meryem Döş Ferhinas Polat Musaybe Almousa Cevale A. Sevil Özden Teyyibe Genç Büşra Genç Hasret G. Yasemin Yalçın Dilek Balsak Şadiye Aslan Sibel Kazankaya Hülya B. Hatice D. Adalet Kahraman Dilek G. Kadime Şanlı Atike Cağnan Özçağatay Leyla Bakan Güler K. Hafize Topluca Hacer BalsakDerya Demirel Gülcan Bahçeci Gülistan K. Hale Kocakırbaş Sevda B.Birgül Ö. Memnune Özdemir Nazire Ekberova Neşide Dırmıkçı İkramiye Köse Sinem Yurdanur Lütfiye Bakaçhan Saniye Tekdemir Didar Hayta Zübeyde Dinç Derya Gün Havva Erdoğan Melek K. Uğur Turgut Fatma Topgöden Pippa Bacca İlknur İslam Sever Ölmez

- *2015 yılının ilk 4 ayında 104 kadın, kendilerine uygulanan şiddet sonucunda hayatını kaybetti.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.