DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Yayınları Cilt I
DİYARBAKIR VALİLİĞİ DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİYARBAKIR’DA TARIM, DOĞA VE ÇEVRE SEMPOZYUMU 1-3 HAZİRAN 2010
DİYARBAKIR’DA TARIM HAYVANCILIK
Editörler Prof.Dr.Kenan HASPOLAT (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi) Prof.Dr.Kemal GÜVEN (Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi) Yrd.Doç.Dr.Reyhan Gül GÜVEN (Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi)
ONURSAL BAŞKANLAR Mustafa TOPRAK - Diyarbakır Valisi Ayşegül Jale SARAÇ - Dicle Üniversitesi Rektörü DÜZENLEME VE YÜRÜTME KURULU Başkan: Prof.Dr. Kenan HASPOLAT Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Eşbaşkan: Prof.Dr. Kemal GÜVEN D.Ü. Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Sempozyum Sekreteryası: Öğr.Gör. Ali EM D.Ü. Mühendislik Fakültesi ÜYELER Mehmduh TURA - Vali Yardımcısı Suat SEYİDOĞLU - Vali Yardımcısı Şaban AKÇA - Vali Yardımcısı M.Ali KOÇKAYA - İl Tarım Müdürü Murat HASPOLATLI - İl Çevre ve Orman Müdürü Timur DAĞOĞLU - Diyarbakır Meteoroloji Bölge Müdürü Turgay ÖZGÜR - DSİ X. Bölge Müdürü Necati PİRİNÇÇİOĞLU - Yerel Gündem 21 Genel Sekreteri Galip ENSARİOĞLU - Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Elif TUZLUYALÇIN - ÇEVGÖN Başkanı Sevgi EKMEKÇİLER - DİHAYKO Başkanı Doç.Dr.Ali CEYLAN - D.Ü. Tıp Fakültesi Doç.Dr.İsmail GÜL - D.Ü.Ziraat Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Ahmet YARDIMEDEN - D.Ü. Mühendislik Fakültesi Dekan Yrd. Yrd.Doç.Dr. Harun ALP - D.Ü.Veteriner Fakakültesi Dekan Yrd. Yrd.Doç.Dr.Orhan KAVAK - D.Ü. Mühendislik Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Türkan KEJANLI - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Z.Fuat TOPRAK D.Ü. Mühendislik Fakültesi Yrd.Doç.Dr.Reyhan GÜLGÜVEN D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi BİLİMSEL KURUL Prof.Abdünnasır YILDIZ - D.Ü.Fen Fakültesi Prof.Dr.Ahmet KILIÇ - D.Ü.Fen Fakültesi Prof.Dr.Cengiz YALÇIN - D.Ü.Veteriner Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Ferit Kemal SÖNMEZ - D.Ü.Ziraat Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Kemal GÜVEN - DÜÇAM Müdürü Prof.Dr.Kenan HASPOLAT - D.Ü. Tıp Fakültesi Prof.Dr.M.Salih ÇELİK - D.Ü. Tıp Fakültesi-Türk Biyofizik Derneği Bşk. Prof.Dr.Mahmut AYDINOL - D.Ü.Fen Fakültesi Prof.Dr.Mehmet AKIN - D.Ü.Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Sait YÜCEL - D.Ü. Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Selçuk ERTEKİN - D.Ü.Fen Fakültesi Doç.Dr.Sema BAŞBAĞ - D.Ü.Ziraat Fakültesi Prof.Dr.Tahsin KILIÇOĞLU - Batman Ün. Rektör Yrd. Prof.Dr.Yüksel COŞKUN - D.Ü.Fen Fakültesi Prof.Dr.Zülküf GÜNELİ - D.Ü. Mimarlık Fakültesi Dekanı * Alfabetik sıraya göre sıralanmıştır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İçindekiler Bölüm Editörü : Prof.Dr.F.Kemal SÖNMEZ, Doç.Dr.Sema BAŞBAĞ
DİYARBAKIR’DA TARIM 14 - Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılığa Genel Bir Bakış • Kenan HASPOLAT 94 - Diyarbakır’da Meyve Yetiştiriciliği ve Geliştirme Olanakları • Asuman OKTAY 100 - Diyarbakır’da Seracılığın Geleceği • Mehmet Ali KOÇKAYA 108 - Diyarbakır’da Kültür Mantarı Üretim Potansiyeli • Abdunnasır YILDIZ 114 - Alternatif Bir Çoğaltma Şekli Olan Biyoteknolojik Yöntemler İle Badem’in Çoğaltılması • Süreyya NAMLI, Çiğdem IŞIKALAN, Filiz AKBAŞ
122 - Diyarbakır Ekolojik Koşullarında Bağlarda Dolu Zararı Etkisinin İncelenmesi • Hüseyin KARATAŞ, Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ
130 - Diyarbakır’da Tarla Bitkileri • Sema BAŞBAĞ, B.Tuba BİÇER, Mehmet BAŞBAĞ, Cuma AKINCI, Tahsin SÖĞÜT, Özlem TONÇER, Doğan ŞAKAR
142 - İkinci Ürün Mısır Tarımı ve Gap Bölgesi Uygulamaları • Veysel SARIHAN, İsmail GÜL 154 - Türkiye Yabani Asma Gen Kaynakları • Dilerkk DEĞİRMENCİ KARATAŞ, Hüseyin KARATAŞ, Y.Sabit AĞAOĞLU
164 - Hevsel Bahçeleri ve Tarımda Kullanlan Kentsel Atık Suyun Toplum Sağlığına Etkileri • Ali CEYLAN
174 - Diyarbakır Bitkisel Gen Kaynakları • Aydın ALP 188 - Diyarbakır Çevre ve Orman Müdürlüğü Köy Tarımına Katkıları (ORKÖY) • Murat HASPOLATLI 194 - Kalip (Rulo) Çim Üretimi ve Diyarbakır Açısından Önemi • İsmail GÜL, Feride ATEŞ, Rıza AVCIOĞLU
204 - Diyarbakır İlinin Organik Tarım Bakımından Mevcut Durumu ve Potansiyeli • M.Ali KOÇKAYA 208 - Diyarbakır’da Yetişen Bitki Türleri • Murat HASPOLATLI Bölüm Editörü : Prof.Dr.Cengiz YALÇIN, M.Ali KOÇKAYA
DİYARBAKIR’DA HAYVANCILIK 228 - Diyarbakır İli Hayvancılığı ve Geliştirme Stratejileri • Cengiz YALÇIN, Yılmaz ARAL, A.Şener YILDIZ
246 - Türkiye Hayvancılığının Sorunları ve Çözüm Önerileri • Muzaffer DENLİ 256 - Hayvancılık ve Çevre • A.Şener YILDIZ, Cengiz YALÇIN, Pınar DEMİR 268 - Diyarbakır’da Çayır Meraların Mevcut Durumu ve Mera Islahı • Vedat GÜLER 282 - Süt Sığırı Ahırlarının Planlanması • Murat TOMAR 292 - Diyarbakır’da Koyunculuk • Sedat ILDIZ 298 - Diyarbakır’da Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliği • Feridun YAKIŞAN
302 - Arıcılık ve Genel Durumu • Olcay İLHAN 310 - Diyarbakır’da Av Yaban Hayatı Faaliyetleri • Erdal SEVEN 316 - Hijyenik Süt Toplama ve Pazarlama • Murat TOMAR 324 - Gap Bölgesi Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve Spf (Hastalıktan Ari) Damızlık Düve Yetiştirme Projesi • Dr.Hüseyin POLAT
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bölüm Editörü : Doç.Dr.Talip ATALAY
DİYARBAKIR’DA TARIM TARİHİ 334 - Diyarbakır’da Tarım ve Hayvancılık Tarihi • Kenan HASPOLAT 394 - Diyarbakır’da Gülistanlıklar Tesisi • Ayten ALTINTAŞ 404 - Diyarbekir Gülleri • Mevlüt MERGEN 408 - Diyarbakır’ın Gül Çeşitleri • Kenan ÖZHAL 412 - Diyarbakır Tarım Tarihine Kısa Bir Dokunuş • Talip ATALAY 420 - Klasik Dönemde Osmanlı’da Tarım Araçları ve Teknikleri • Volkan KARABOĞA
426 - 16. Yüzyılda Amid Sancağı’nda Hububat Üretimi • Mehmet Salih ERPOLAT
DİYARBAKIR’DA TARIMSAL SU KAYNAKLARI 442 - DSİ Bölge Müdürlüğü İşletmedeki Tesisler • Turkay ÖZGÜR, Yaşar CEYLAN
448 - Diyarbakır Su Kaynakları • Z.Fuat TOPRAK
Kitapta yer alan yazılar, yazı sahiplerinin sorumluluğundadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK Kendini sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan varlıkların hepsini kapsayan doğa ile canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri, sağlıklı ve düzenli bir ortamda bulunabilmeleri için bir çerçeve olan çevre, en çok ihtiyaç duyduğumuz ama en çok yıprattığımız değerlerimizdir. Meselemiz, bu ortam içerisinde doğal bitki ve hayvan varlığı ile tabii zenginliklerin korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi, kentsel ve kırsal alanda arazinin ve doğal kaynakların korunarak en uygun şekilde kullanılması ile birlikte her türlü kirliliğin önlenmesidir. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için doğanın korunması ile birlikte, tarihi boyunca doğası ve kültürü ile bölgede bir yıldız gibi parlayan Diyarbakır şehrini bu tahribattan korumak hedefimiz olmalıdır. Diyarbakır, tarih boyunca konumu itibariyle önemli bir ticari kavşak olmuş, bereketli toprakları sebebiyle bölgesinde bir cazibe merkezi olarak kabul edilmiş ve birçok uygarlığa beşiklik etmiştir. Diyarbakır bu özelliklerinden dolayı, bölgedeki kültürlerin gelişiminde etkin olduğu gibi kendisi de birçok kültürü içinde barındırmış ve korumuştur. Diyarbakır’ın, huzur, sessizlik ve dinlendirici bir atmosferin hakim olduğu taş evlerini, surlarını, çevresinde bin bir güzellik barındıran Dicle’yi, tarımsal potansiyelini, alabildiğine zengin biyolojik çeşitliliğini korumak, bu mirası zenginleştirerek nesillere aktarmak görevimizdir. Bu sempozyumun düzenlenmesinde başta Diyarbakır Valiliği ve Dicle Üniversitesi olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, başarılar diliyorum. Mehmet Mehdi EKER Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
İçinde yaşadığımız dünyada doğa, çevre ve tarım birbirinden ayrılmayan ve dolayısıyla etkileşim içinde olan üç ana ögedir. Binlerce yıl boyunca doğayla yapılan tarımsal faaliyetler çevreye zarar vermemiş ve çevre sorunlarına neden olmamıştır. Tarımın önemi insan hayatı için yadsınamaz bir gerçek iken, doğa ve çevre ile olan bağlantıları ve ortaya çıkardığı sonuçları son derece önemlidir.
İlimiz; tarih bilgileri ve arkeolojik bulgular incelendiğinde tarımın ilk olarak yapıldığı yerdir.Tarım potansiyeli incelendiğinde ve ülkemiz istatistiklerine bakıldığında ekiliş arazisi bakımından Diyarbakır üçüncü sırada yer almaktadır. Yine birçok bitki çeşidinin yetişebiliyor olması sebebiyle geniş bir ürün yelpazesine sahiptir. Özellikle dağlık ilçelerde ve küçük parçalı arazilerde kimyevi gübre ve tarımsal ilaçların kullanımının az olması da ilimizin organik tarım açısından hazır bir potansiyelinin olduğunun göstergesidir. Tarımda hedef, yüksek verim, birim alandan daha fazla ve kaliteli ürün elde etmek ve elde edilen bu ürünlerin sanayiye kazandırılarak ekonomik gelişmenin sağlanmasıdır. Ancak tarımsal faaliyetlerde yüksek hedeflere ulaşılmaya çalışılırken doğayı ve çevreyi korumak da esas olmak zorundadır. Doğa ve çevre dediğimizde içtiğimiz su, soluduğumuz hava ve canlı hayata dair her ayrıntı hayatımızın bir parçası demektir. Bu nedenle tarımı, doğayı ve çevreyi bir bütün olarak irdelemek; mevcut durumu tespit etmek ve insanlığa faydalı olabilecek en iyi şekilde geliştirmek gerekir. Bu sempozyumun amacı Diyarbakır’da tarım, doğa ve çevre ile ilgili mevcut durumu tespit etmek, geliştirme olanaklarını araştırmak ve öneriler sunmaktır. Bu çalışmada emeği geçen herkese başta Dicle Üniversitesi Rektörlüğü, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Diyarbakır Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’ne teşekkür eder; bu ve benzeri sempozyumların ilimizde tekrar düzenlenmesini ve sempozyum bildiriler kitabının faydalı olmasını temenni ederim. Mustafa TOPRAK Diyarbakır Valisi
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’ımız; tarihi ve kültürel altyapısı, havası, suyu, insanı, gülü ve diğer yönleriyle yalnızca ülkemizde değil; dünyada da nadir görülebilecek özelliklere sahip, nadide bir şehir. Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı, ilk nohudu ve ilk yabani üzümünün yetiştiği; Türkiye’nin toplam kırmızı mercimek üretiminin %75-80’inin karşılandığı, buğday, arpanın önemli oranda yetiştiği, Türkiye pamuğunun % 10’unun üretildiği, 1930’larda bir milyon koza üretimiyle Bursa’nın önünde olan, Anadolu’da avcılığın ilk yapıldığı, gül yetiştiriciliğinin 4600 yıl öncesine kadar uzandığı bir şehir. Hamamlarıyla, temizlik ve güzelliğe verdiği önem ile tarihe geçmiş bir şehir. 1853’te Diyarbakır’ı ziyaret eden Peterman’a göre, yabancılar kente girmeden önce kapıların hemen bitişiğindeki hamamlara sokulup, yıkandıktan sonra şehre girmelerine izin verilirdi. 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde; kimyevi usullerle balık avlayanların cezalandırıldığı, hayvan öldürmenin, cami, kilise ve evlerin civarına cenaze gömmenin yasaklandığı, nehir ve bataklıkların ıslahı gibi çevreyi korumaya yönelik pek çok tedbirin alındığı bir şehir.
Bugün çevrecilerin önerdikleri koruyucu tedbirlerin, 200 yıl öncesinde hayata geçirildiği, 27 medeniyete ev sahipliği yapmış bir tarih, kültür ve medeniyet şehri. Ancak maalesef bugün; geçmişi ile bağları kopmuş, gerçek değerlerinin üzeri örtülmüş, hak etmediği imajla sunulan bir şehir. Dicle Üniversitesi olarak biz, bir yandan şehrimizin var olan değerlerine sahip çıkma, Diyarbakır ve bölgemizin biriken sorunlarına çözüm bulma adına çaba gösterirken; diğer yandan Diyarbakır’ımızın kaybolmaya veya unutulmaya yüz tutmuş değerlerini gün yüzüne çıkarma, tarihte sahip olduğu gerçek değeri yeniden kazanmasına yardımcı olma gayreti içerisindeyiz. Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa düzenlediğimiz ve ev sahipliğini yaptığımız “Tarım-Doğa ve Çevre Sempozyumu” 1 Haziran 2010 tarihinde, üniversitemiz kongre merkezi büyük salonunda gerçekleştirildi. Söz konusu sempozyumda Diyarbakır’ın çevre-doğa sorunları ve potansiyelleri ele alındı, tartışıldı, görüşüldü. Bu sempozyumun ve sempozyum kitabının düzenlenmesinde emeği geçen herkese çok teşekkürler. Artık Diyarbakır’ımız adına, kentimizin geleceği adına, düne göre çok daha ümitliyiz. Yapılan sempozyum konusuna, destekleyen kurum ve kuruluşların listesine baktığımızda şunu açıkça görüyoruz: Diyarbakır; Üniversitemiz ve Valiliğimiz başta olmak üzere tüm kurum-kuruluşları ve sivil toplum örgütleriyle (bu sempozyumda toplam 14 kuruluş) el ele vererek, işbirliği içerisinde; tarihine, kültürüne, maddi-manevi değerlerine ve geleceğine sahip çıkıyor. Aynı sorunlar ve aynı dertler etrafında işbirliği yapıyor. Dicle Üniversitesinin öncülüğünde yapılan bu çalışma ve işbirliği Diyarbakır’ın geleceği açısından ümit vaad ediyor. Bu gayret ve birliktelik sonucunda, hiç şüphesiz Diyarbakır’ımız o eski ihtişamlı günlerine yeniden kavuşacaktır. Gelin, bu hedefe hep birlikte yürüyelim… Saygılarımla.
Prof.Dr.Ayşegül Jale SARAÇ Dicle Üniversitesi Rektörü
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR’DA TARIM
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIĞA GENEL BİR BAKIŞ
14
ÖZET Diyarbakır’da Tarım ve hayvancılık konularına özet bir yaklaşım yapıldı. TARIM Diyarbakır sebze ve meyve üretimi yönden çeşitliliğe sahip bir ilimiz.Ancak hububat yönünden söz sahibi.Bu açıdan yetişen ürün envanterine göz atmalıyız İlimizde Üretimi Yapılan Sebze ve meyveler (2005) Sebzeler Üretim (ton) Toplam üretim 518.408 Yaprağı yenen sebzeler 341 Lahana (baş) Lahana (yaprak) Enginar Kereviz Marul (göbekli) 106 Marul (kıvırcık) 2 Ispanak 142 Pırasa Pazı Semizotu Tere Dereotu Nane 19 Maydanoz 72 Roka Baklagil sebzeleri 2.062 Fasulye 2.062 Bakla Bezelye Barbunya fasulye Börülce Meyvesi yenen sebzeler 515.551 Bamya 75 Balkabağı 57 Kavun 107.880 Karpuz 250 910 Kabak(sakız) 369 Hıyar 19.992 Patlıcan 35.948 Domates 81.076 Biber(dolmalık) 7.894 Biber(sivri) 11.350 Soğansı, yumru ve kök 454 sebzeler Sarımsak (taze) 93,5 Soğan(taze) 205 Havuç Turp(bayır) Turp(kırmızı) 156 Yerelması Şalgam Diğer sebzeler Karnabahr Kuşkonmaz Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005
15
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Prof.Dr.Kenan Haspolat Dicle Üniversitesi .khaspolat@hotmail.com
Meyveler Toplam Yumuşak çekirdekliler Armut Ayva Elma Muşmula Yenidünya Taş çekirdekliler Erik İğde Kayısı Zerdali Kiraz Kızılcık Şeftali Vişne Zeytin Turunçgiller Limon Portakal Mandalina Turunç Altıntop Sert kabuklular Antep fıstığı Ceviz Badem Fındık Kestane Üzümsü meyveler Çilek Dut İncir Keçiboynuzu Muz Nar Trabzon hurması Üzüm(ha.)
Meyve veren Meyve vermeyen yaşta yaşta 1 213 386 864 530 348 856 209 321 177 890 31 105 570 92 450 13 120 21 941 17 880 4 065 81 810 67 560 14 250 249 500 199 845 49 655 77 210 63 520 13 690 77 630 62 070 15 560 6 200 4 950 1 250 32 190 25 380 6 810 23 960 19 885 4 075 32 310 24 040 8 270 520 640 302 220 218 420 308 040 118 090 189 950 69 340 62 680 6 660 143 260 121 450 21 810 233 925 184 575 49 350 87 940 67 270 20 670 57 650 45 850 11 800 67 040 51 180 15 860 21 295 20 275 1 020 Kaynak: Tarım İl Müdürlüğü, 2005 Toplam
Tarımsal Ekim Miktarı (2008) Hububat ekimi. 496.620 ha. (Tarım alanının %62.1) Yemlik bitkiler ekimi. 116.946 ha. (Tarım alanının %14.6) Sanayi bitkiler ekimi. 64.080 ha. (Tarım alanının %8’i) Sebze bitkileri ekimi. 22.423 ha. (Tarım alanının %2.3’ü) Baklagiller ekimi. 114.400 ha. (Tarım alanının %14.2’si) Meyvelik. 24.905 ha. (Tarım alanının %2.9’u)(33)
16
Üretim (ton) 119 780 435 2 096 370 1 566 3 467 1 075 1 200 104 401 321 366 3 851 893 1 541 1 417 112 027 1 463 745 1 032 108 787
Türkiye’nin Mercimeği Güneydoğu’dan Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tuba Biçer ve Doç. Dr. İsmail Gül Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’deki kırmızı mercimek üretiminin, Türkiye’deki toplam üretimin yüzde 75-80’inin karşıladığını ifade etmektedirler Ülkemizde ortalama kırmızı mercimek üretimi 500-550 bin ton civarındadır. Üretimin çok büyük bir bölümü ise Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gerçekleşiyor. Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’deki kırmızı mercimek üretimi, Türkiye’deki toplam üretimin yüzde 75-80’ini karşılıyor. Nohut ekim alanlarının %13’ü bu bölgeden sağlanmaktadır. 2001 yılı hektar başına kilo olarak verim: Diyarbakır’da 1130, Türkiye ortalaması 735’dir. Diyarbakır tahıl yönüyle zengin bir ildir. Buğday 2001 yılı hektar başına buğday kilo olarak verim: Diyarbakır’da 3180 - Türkiye ortalaması 2234’dir
2.Buğdayın eleklenmesi buğday tarımı
3-Eskiden buğday dövülen taş
5-
4-Kocaköy’de
Gevran ovasında hasat
Diyarbakır buğdayda ikinci 2010-2011 buğday alım kampanyası çerçevesinde, 22 il ve ilçe arasında 174 bin 592 ton buğday alımı gerçekleştiren Kırşehir TMO, alımlarını 17
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
sürdürüyor. Buğday alımında Türkiye genelinde birinci sırayı 278 n 603 ton ile Konya, ikinci sırayı da 199 bin 60 tonla Diyarbakır TMO aldı. (34)
ekmek pişirmek eski bir gelenektir. Köyden gelenlerin tandır ekmeği gelenekleri devam etmektedir. Diyarbakır’da bir gelenek de 12 ay açık ekmek (pide) yapımıdır. Başka şehirlerde pideyi sadece ramazan aylarında görmekteyiz.
7-Diyarbakır pidesi
6- Terkan’da hasat
Silvan’da hasat
Ancak eski metodla (karasabanla) da tarım yapımı sözkonusudur.
8-Tandır ekmeği Çermik-karasabanla çift surme(M.Üzülmez)
Diyarbakır buğdayda söz sahibi olunca unlu mamuller de ön plana geçecektir. Tandırda
Hani’de Sertifikalı Tohum Projesi Kabul Edildi Diyarbakır’ın Hani İlçesinde İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından hazırlanıp, GAP Bölge
18
Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na sunulan “Sertifikalı Buğday Tohum Kullanımını Yaygınlaştırma Projesi” kabul edildi. Konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan İlçe Tarım Müdürü M.Şerif Gümüş, Hani İlçesinde tarım alanında verimin az olduğunu belirterek, “Bunun çeşitli nedenleri var. Çiftçilerin uzun yıllar aynı tohumu kullanmasına bağlı olarak oluşan verim düşüklüğü, küresel ısınma ve tohuma bağlı olarak görülen hastalıklar( Sürme Hastalığı, Pas hastalığı vb.) verimin düşük olmasında etkendir. Olumsuzlukların ortadan kaldırılması veya olumsuzlukların etkisini minimuma indirmenin yegane yolu sertifikalı tohum kullanımının yaygınlaştırılması olarak görülmektedir. Çünkü Sertifikalı tohum verim artışı yönünden de yapılan araştırmalar sonucunda, kendine döllenen türlere göre 3-4 kat daha fazla verim elde edildiği ortaya konulmuştur. Nitekim yapılan bir diğer araştırmada da ekmeklik buğdayda vasıfsız tohum kullanımının yüzde 2-29 oranında verim kaybına neden olduğu tespit edilmiştir. İlçede Sertifikalı Tohum Kullanımının yaygınlaştırılması ile birlikte buğdayda da görülen Fungal hastalıkların verim üzerindeki olumsuz etkileri giderilmiş olacaktır. Sertifikalı buğday tohumlarının bir diğer önemli özelliklerinden biride, kuraklığa dayanıklılığıdır.Sertifikalı Tohum Projesinin kabul edilmesiyle Kullanılacak Buğdaylık tohum sayesinde yağışın yetersiz olduğu yıllarda bile verim kaybının önüne geçilecek” dedi. www.diyarinsesi.org. 18 Aralık 2010
Yeşil kuşak ağaçlandırma projesi
15 Ocak 2011
Diyarbakır’da biyolojik mücadele ve ağaçlandırma çalışmaları kapsamında “Yeşil Kuşak Ağaçlandırma” projesi hazırlandı. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü’nce hazırlanan proje kapsamında Karayolları 9. Bölge Müdürlüğü işbirliği ile fidan dikme çalışmalarına başlandı. 19
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tarım İl Müdürlüğü Bitki Koruma Şube Müdürü Nahide Erdoğmuş yaptığı açıklamada, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen süne mücadelesinde biyolojik mücadele ağaçlandırma çalışmaları kapsamında eğitim ve yayım çalışmalarına başladıklarını söyledi. Bu kapsamında teknik elemanlarca köylerde biyolojik mücadelenin önemi, sünenin doğal düşmanlarının korunması ve yaygınlaştırılmasını sağlamak için fidan dikimi eğitimi verdiklerini ifade eden Erdoğmuş, sünenin doğada baskı altına alınması için dağıtılan fidanların nerelere, nasıl ve ne şekilde dikileceği ile ilgili bilgilendirme yaptıklarını belirtti. Erdoğmuş şöyle dedi: “Geçen aydan bu yana Çevre ve Orman İl Müdürlüğü’nden temin ettiğimiz çeşitli ebatlarda aralarında akasya, iğde, dışbudak, dut ve çamın da bulunduğu 50 bin fidanın dağıtımına başlandı. Yol güzergahlarında tarımın yapıldığı alanlarda süne ile mücadelede kimyasal yöntemler kullanılıyordu. Süne mücadelesinin biyolojik mücadele ile desteklenmesi çalışmalarında ağaçlık alanların bulunması büyük önem taşıyor. Bu proje ile bölge ekolojisine uygun ve biyolojik mücadelede faydalanılan canlıların kışı geçirecekleri uygun ortamı sağlayan çam ve akasya türü ağaçlarla tarla kenarlarının ağaçlandırılması planlandı. Proje sahası olarak seçilen alan bu açıdan çok yetersiz olup, biyolojik mücadelede başarıya ulaşılması için tarlaların kenarlarında ağaçlandırma alanlarının oluşturulması zorunludur. Proje tamamlandığında süne ile yapılan mücadele ile biyolojik mücadelenin başarı şansı artacaktır. Çünkü proje sahasında
süne ile mücadelede kullanılan canlıların kışı geçirebilecekleri yeşil alanlar artacaktır. Ayrıca akasya çiçekleri ve çam bölgede arıcılığın da gelişmesine katkı sağlayacaktır.” (www.diyarinsesi. org)
Mısır Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), 2009-2010 yılı mısır alımlarına başladı. Silvan TMO Şube Müdürlüğü tarafında mısır alımlarına 20 Eylül itibariyle başlandı. Ziraat Odası Başkanı Ahmet Çapan, günde 350-400 ton mısır alımı yapıldığını belirterek, “Günde 350-400 ton mısır alımı yapılmaktadır. (www.diyarinsesi.org. 22 Eylül 2010)
9-Diyarbakır sucuğu
Çerez ve meyveler İlimiz merkez ve ilçelerinde en uygun meyve türleri; Badem, antepfıstığı, dağlık ve rakımı yüksek ilçeler için cevizdir. İlimiz geneli için 1. sırada önerilecek meyve türü Badem’dir. Badem özelikle Dicle, Çermik, Çüngüş, Lice, Kulp, Hani, Hazro gibi dağlık ve kuzey ilçelerinde kendiliğinden yetişmektedir. Kışın uzun gecelerinde bazen yemekten birkaç saat sonra sucuk, bastık ,ceviz, badem gibi yazdan hazırlanmış kışlık nevaleler çıkarılıp yenirdi.
20
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
10-Eğil kalecik köyü pestili
Dicle ilçesinde badem ağaçları oldukça yaygındır
Geçmişte Diyarbakır’da Meşhur Çerezcimiz Çerezci Ziber Ami’ydi (44) Diyarbakır ilinde sert kabuklu meyvelerden başta badem ve sonra antepfıstığı, bölgede yetiştiriciliğinin mutlaka geliştirilmesi gerekli olan meyve türleridir.Ceviz ise daha ziyade rakımı yüksek olan Kulp, Dicle, Çüngüş, Hazro ve Lice gibi ilçelerde yetiştiriciliği önerilebilir(37) Ceviz 2005
Yılı :1541 ton üretimi söz konusudur
11-Lice cevizi
Çerez olarak Kavun ve karpuz çekirdeği, ön plandadır.Topraklar fıstık ve badem için uygundur.
21
203 bin 600 göz aşısı yapıldığı kaydedildi. (www. diyarinsesi.org. 22 Temmuz 2010)
Çermik’te Menengiç ağaçları Antep Fıstığına dönüştürülüyor Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldı, bu yıl da aynı sayıda ağaç aşılanacak. Çermik İlçemizde yabani menengiç ağaçlarının Antep fıstığına dönüştürülmesi çalışmalarına bu yıl da devam edilecek. Geçen yıl 18 bin ağaca aşı yapıldığı, bu yıl da aynı sayıda ağacın aşılanacağı bildirildi.
12-Karpuz çekirdeği
13-Kavun çekirdeği
14-Dut kurusu
Ergani’de Antepfıstığı Aşılaması Diyarbakır’ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü’nce, bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldı. Ergani Tarım Müdürlüğü’nce, İl Özel İdare destekli “Yabani Antepfıstığı Aşılması Projesi” kapsamında 6 köy ve ilçe merkezinde bin 450 adet yabani Antep fıstığı ağacına 5 bin 670 adet göz aşısı yapıldığı bildirildi. 1998 yılından bu yana her yıl Haziran ayı başı ile Temmuz ayı içerisinde İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından yürütülen uygulama kapsamında şu ana kadar yaklaşık 4 bin yabani ağaca toplam
Kaymakam Murat Erkan, geçen yıl İlçe Tarım Müdürlüğü ekiplerince yürütülen çalışmalarla, özellikle batı bölgesindeki köylerde yaklaşık 18 bin dolayında yabani menengiç (sakız ağacı) ağaçlarına, Antep fıstığı aşısı yapıldığını söyledi. Bu yıl da aşı çalışmalarının sürdürüleceğini, hedefin de geçen yılki kadar yabani menengiç ağacına aşı yapılması olduğunu bildiren Kaymakam Erkan, “Tarım Müdürlüğü ekiplerince 18 bin ağacın daha aşılanması halinde, Antep fıstığı aşısı yapılmayan menengiç ağacı kalmayacak. Böylece ilçemiz Antep fıstığı üretiminde söz sahibi olacak. Yapılacak aşılama ile en az 400 aile fıstık üretimi ile geçimini sağlayabilecek” diye konuştu. (http://cermikgazetesi.com/default.asp)
Çüngüş’te antep fıstığı yetiştirilecek Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından temin edilen 3 bin 500 adet Antep fıstığı Çüngüş’e bağlı İbikkaya, Polatuşağı ve Ormançayı köylerinde çiftçilere dağıtıldı. Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen dağıtımla beraber ilçenin
22
özellikle güney tarafında yer alan ve nispeten daha ılıman bir iklime sahip olan köylerinde Antep fıstığının yaygınlaşması bekleniyor. (www.diyarinsesi.org)
Günümüzde özellikle menengiç ağaçları aşılanarak fıstık ağacına dönüşmektedir.
Çüngüş’te Antep Fıstığı Yetiştiriciliği 02 Aralık 2010 Diyarbakır’ın Çüngüş Kaymakamı Cengiz Erdem ile Tarım İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından organize edilen ilçedeki çiftçilere yönelik tarımsal kalkınma anlamındaki çalışmalar artarak devam ediyor. Çalışmalar kapsamında ilçenin Fırat nehri üzerinde bulunan Atatürk Baraj Gölü’ne kıyısı bulunan köylerde oturan çiftçiler, iklim şartları bakımından uygun olan Antep fıstığı üretimi, geliştirilmesi ve yabani antepfıstığı ağaçlarına aşılama çalışmaları için Gaziaptep’te düzenlenen bilgilendirme ve uygulama toplantısına katıldı. Önceki yıllarda Atatürk Baraj Gölü’ne kıyısı olan köylerde Melengiç ağaçlarının aşılanması yolu ile toplam 15 bin göz aşılama Özel İdare Müdürlüğü Finansmanınca yapılmıştı. Bölgede yoğun şekilde yetişen Yabani Melengiç ağaçlarının aşılanması ile ilçe ekonomisine katkı sağlanması amacıyla İl Öze İdare kaynaklı Çüngüş İlçe Tarım Müdürlüğü’nce belirlenen 15 genç çiftçi, 23-24 Kasım 2010 tarihleri arasında Gaziantep’te Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nce eğitime tabi tutuldu. Eğitime katılan çiftçilere katılım sertifikası verilirken, aşılamanın usul ve teknikleri hakkında uygulama için, teknik personelle birlikte aşı uygulaması yapıldı. İki günlük seminerin ardından çiftçiler ilçeye döndü. (www.diyarinsesi.org)
23
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’da Meyvecilik Diyarbakır 2008 yılı istatistiklerine göre ; Toplam meyve üretimi 143.453 ton ve kapladığı alan ise 282.469 dekardır. Üretilen meyve türleri; 1. Sert kabuklu meyveler 2. Yumuşak Çekirdekliler 3. Sert Çekirdekliler 4. Üzümsü meyveler (1)
Silvan'da 200 aileye meyve bahçesi Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kaymakamı Veysel Beyru, hazırladığı proje ile 200 yoksul aileye 10'ar dönümlük meyve bahçesi kurdu. Diyarbakır'ın Silvan ilçesi kaymakamı Veysel Beyru, ilçedeki evleri tek tek gezerek yoksulluk haritası çıkardı. Kaymakam, hazırladığı proje ile 200 yoksul aileye 10'ar dönümlük meyve bahçesi kurdu.
Diyarbakır’da ilk kez damla sulama yöntemiyle sertifikalı üretildiği meyve fidanları, kuraklık nedeniyle zor dönemler yaşayan ilçe çiftçisine önemli ölçüde alternatif oluşturacak. 5 yıldan bu yana merkeze bağlı Pınarkaya köyünde meyve fidanı üretimi yapan Erganili işletmeci M. Ali Aslanoğlu ile Ziraat Yüksek Mühendisi Zafer Aktürk, bu yıl damla sulama gibi modern yöntemlerle birlikte sertifikalı fidan üretimine başlayarak Diyarbakır genelinde bir ilki gerçekleştirdiler. Badem meyvesi ilçemizin toprağına ve iklimine son derece uyumlu bir meyvedir. Bu bağlamda nasıl ki Gaziantep’in ismi fıstık ile özdeşleşmiş ise ilçemizin ismi de bu alanda kendine özgü ürünlerle özdeşleşip bir marka haline gelebilir” ifadelerini kullanırken,Ziraat Yüksek Mühendisi Zafer Aktürk ise, “Kaliteli, sağlıklı ve sertifikalı fidanlar üreterek, üreticinin verimli mahsul almasına hizmet etmek amacındayız” (DİYARBAKIR - İHA)
Meyve bahçelerinin kurulacağı Hazine arazilerinde yapılan araştırmalar ve toprak tahlil sonuçlarında bu toprakların meyve yetiştiriciliğine uygun olduğunu anlatan Beyru şu bilgileri verdi: "Seçilen vatandaşlarımıza 3 yıl boyunca danışmanlık hizmeti vereceğiz. Bunun için her kooperatife bir ziraat mühendisi görevlendirdik. Bahçelerde elma, kiraz, şeftali, kayısı, antepfıstığı, badem ve üzüm yetiştirilecek (www.diyarinsesi.org. 04 Kasım 2008)
Ergani’de 18 bin Sertifikalı Meyve Fidanı Üretildi Diyarbakır’ın Ergani ilçesine bağlı Pınarkaya köyünde 10 dekar alanda üretilen toplam 18 bin sertifikalı meyve fidanı piyasaya sürüldü. İlçenin iklim yapısına uygun meyve türlerinin
Hazro’da Badem Yetiştiriciliği Start Aldı Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde Badem Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında 25 proje sahibine fide dağıtıldı. Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde Badem Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi kapsamında 25 proje sahibine fide dağıtıldı. Hazro ilçesinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanlığı’nın Sosyal Riski Azaltma Projeleri (SRAP) kapsamında Hazro İlçe Tarım Müdürlüğü ile ortaklaşa olarak hazırladığı 25 adet “Badem Yetiştiriciliğini Geliştirme Projesi”nin uygulama aşaması sona erdi. (www.diyarinsesi.org. 21 Mayıs 2009)
24
Ergani’de 4 bin adet kiraz, fıstık ve badem fidanı dağıtıldı 05 Nisan 2011 Diyarbakır’ın Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü’nce meyveciliği yaygınlaştırma çerçevesinde çiftçilere sertifikalı 4 bin adet kiraz, fıstık ve badem fidanı dağıtıldı.İlçe Tarım Müdürü Jale Ödemiş, bölgede yaygınlaştırılmasını istedikleri modern meyvecilik projelerinin hayata geçirilmesi için çiftçilere yönelik dağıtılan 4 bin adet sertifikalı meyve fidanlarının kısa zamanda meyve vererek bölge çiftçisine örnek olmasını ve aynı zamanda çiftçilere ekonomik katkı sağlayacak düzeye gelmesini amaçladıklarını söyledi. (www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da meyvecilik canlandırılıyor 23 Mart 2011 Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, il genelinde tarımsal faaliyetlerin yapılacağı 695 bin hektar alanın mevcut olduğunu ve bu alanın sadece 26 bin 365 hektarlık bölümünde yüzde 3,79 oranında meyvecilik üretimi yapıldığını belirtti. Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, il genelinde tarımsal faaliyetlerin yapılacağı 695 bin hektar alanın mevcut olduğunu ve bu alanın sadece 26 bin 365 hektarlık bölümünde yüzde 3,79 oranında meyvecilik üretimi yapıldığını belirterek, “Biz bunu yeterli bulmuyor ve geliştirmek için çiftçilere her türlü desteği vermek adına projeler yapıyoruz” dedi. Tarım İl Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi (DÜ) Ziraat Fakültesi, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü tarafından müşterek yapılan çalışmalar kapsamında ‘Meyvecilik, fidan dağıtımı ve bitkisel üretimi geliştirme projeleri’ kapsamında çiftçilere 60 bin adet fidan dağıtımı yapıldı. Tarım İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen kahvaltılı toplantı ile proje tanıtımı yapıldı. Toplantıya katılan Vali Mustafa Toprak, 2009 sonbahar, 2010 ilkbahar ve 2010 sonbahar dönemlerinde toplam 2 milyon 856 bin 749 dekarlık alanda 115 bin 813 adet sertifikalı fidanlardan oluşan elma, armut, ceviz, badem, kayısı, nar, erik ve asma bahçeleri kurduklarını söyledi. Diyarbakır’ı geleceğin meyve üretim üssü yapmayı planladıklarını belirten Vali Toprak, “Şu ana kadar Diyarbakır’da 26 bin 365 hektarda yani tarımsal faaliyetlerin yapılacağı alanın yüzde 3,79 bölümünde meyvecilik üretim alanı var. Biz bunu yeterli bulmuyoruz, geliştirmek istiyoruz. Bu gibi projelerle de devletimizin vermiş olduğu teşvik sistemlerini devreye sokarak örnek bahçeler
25
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kurup vatandaşlarımızı bu konuda teşvik etmek istiyoruz” dedi.
alanda üretim yapmasını temin etmek temel amacımızdır.
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü ile Tarım Müdürlüğü tarafından müşterek yapılan çalışmalar kapsamında 60 bin adet fidanı çiftçilere dağıtmak üzere toplandıklarını belirten Vali Toprak, bu proje için 60 bin lira para harcandığını söyledi. Vali Toprak, “Bugün bu bilgilendirmelerle birlikte burada 60 bin adet fidan dağıtımı olacaktır. İl Özel İdaresi bütçesinden Çevre ve Orman İl Müdürlüğü kanalıyla kullandığımız, Ziraat Fakültesi’nde yetiştirilen ve Tarım İl Müdürlüğü aracılığıyla 20 bin adet aşılı badem fidanı ve yine 40 bin adet Antep fıstığı çöğürünün çiftçilere verilmesini sağlayacağız. Bu projenin bedeli de 60 bin liradan oluşuyor” ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla bu projeye 60 bin liralık kaynak ayırdık. İkinci projemiz yabani Antep fıstığı aşılama projesidir. Bu proje için 100 bin lira para ayırdık. Üçüncü projemiz çilek yetiştiricilini
5 Yeni Proje İçin 500 Bin Lira Ayrıldı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 2010 yılında Diyarbakır’a 500 bin lira para gönderildiğini belirten Vali Toprak, bu para ile bitkisel üretimi geliştirme kapsamında 5 yeni proje hazırlandığını söyledi. Vali Toprak, “Bu para bitkisel üretimi geliştirme projelerine ayrılmak kaydıyla bize gönderildi. Arkadaşların yaptığı çalışmalar sonucunda çok önemli 5 proje oluşturuldu ve gelen parayla bu projeleri hayata geçireceğiz. Bunlardan birincisi Diyarbakır karpuzu yetiştiriciliğini geliştirme projesidir. Diyarbakır karpuzu bizim için çok önemlidir. Ülkemiz adına çok önemlidir. Önemli bir markadır, bunu devam ettirmek, katma değerini arttırmak, çiftçilerimizin daha fazla bu
geliştirme projesidir. Bunun için 150 bin lira ayırdık. Dördüncü projemiz organik tarımı geliştirme projesidir. Bunun için 25 bin lira ayırdık. Diğer projemiz ise silajlık mısır yetiştiriciliği projesidir. Bu proje için ise 165 bin lira para ayırdık. GAP eylem planı, Kırsal Kalkınma Projeleri kapsamında Diyarbakır, Batman ve Siirt illerimizi kapsayan önemli destekler sağlanıyor. Bu proje ile kaba yem olarak kullanılacak silajlık mısırın üretilmesine ağırlık vermek durumundayız. Bu manada DÜ Ziraat Fakültesi katkılarıyla 750 dönümlük alanda üniversite hocalarının kontrolünde silajlık mısır üretimi yapılacaktır” şeklinde konuştu. D.Ü. Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferit Kemal Sönmez, Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, Çevre ve Orman İl Müdürü Murat Haspolatlı tarafından yapılan bilgilendirme açıklamalarının ardından toplantıya katılan çiftçilere sembolik olarak fidan dağıtımı yapıldı. Diğer fidanların ise Tarım İl Müdürlüğü tarafından çiftçilere ulaştırılacağı belirtildi. (www.diyarinsesi.org) Üzüm 2005 yılı: 108787 ton üretim olmuştur. Diyarbakır’da bağ alanı 24.126 ha’dır. Üzüm üretimi ise 130741 tondur. (31) Bölgenin önemli ürünlerindendir. Kaynağını tarihten alır. Tarihte Diyarbakır’da tarım’da üzüm gözdedir. (Diyarbakır salnameleri.c.3 )
26
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
15-Diyarbakır üzüm
Diyarbakır ili ekonomisinin büyük bölümünün tarıma dayalı olması nedeniyle kuru tarım tekniğine dayalı olarak yapılan tahıl üretiminden sonra bağcılık önem taşımaktadır. Diyarbakır ve yöresinde yaklaşık 21.000 ha’lık bir alanda bağcılık yapılmaktadır. İlin bölge bağcılığındaki payı %15.7’dir. Üretim yaklaşık 119.000 ton, verim ise ortalama dekara 511 kg’dır. Diyarbakır ilinin en fazla Çüngüş ilçesinde yetiştiricilik yapılmakta olup bunu Çermik , Ergani ve Eğil ilçeleri izlemektedir. Diyarbakır ve ilçelerindeki toplam bağ alanları; meyve veren yaştaki bağ alanı, 20.440 ha, meyve vermeyen yeni tesis edilmiş bağlar ise 1.360 ha’ dır. Bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesi bağlarının %15.7’sini teşkil etmektedir. Bölgede Gaziantep ve Mardin illerinden sonra üçüncü sırayı almaktadır. İldeki üzüm üretimi 118.444 tondur. GAP yöresinde %15.8’lik oran ile üçüncü sırada bulunmaktadır. İlde dekara verim ise 511 kg/da civarındadır (35). • Üzümün genetik menşei de bölgemizdedir. • Günümüzde Ülkemizin özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi lokal üzüm çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Genetik analiz çalışmaları da bu bölgenin sahip olduğu genetik zenginliği doğrulamaktadır. • Bölgede özellikle Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asma tipleri tespit edilmiştir. Bölgede yapılan incelemelerde; Diyarbakır’ın Merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis’de merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde, Elazığ’da Maden Çayı çevresinde ve Siirt’de dağlık alanlarda yabani asma populasyon varlığı tespit edilmiştir (2).
Kurutmalık Çeşitler Ağırlıklı değerlendirme biçimi kurutmalık olan bu çeşitlerin hepsi de 27
çekirdekli olup, Sorava, Kaferan, Adberi çeşitleridir. Genel olarak sofralık olarak tanımlanan Sorava çeşidi bu yöremizde kurutmalık olarak değerlendirilmektedir. Sorava çeşidi, silindirsel kanatlı konik salkım şekli, hafif oval taneli, kırmızı renkli, kalın kabuklu, tane içi gevrek etli, orta tatlı ve çok verimlidir. Keferan; salkım şekli omuzlu, yuvarlak, kırmızı siyah rengi, orta kalın, dolgun etli, orta sulu orta verimli çeşittir.
Sofralık – Kurutmalık Çeşitler
Bazı çeşitler yöre halk tarafından ağırlıklı olarak hem sofralık hem de kurutmalık olarak kullanılmaktadır. Bunlar; Ağek, Sarov, Şekeri, Vanki ve Zeyti’dir. Hem sofralık hem de kurutmalık amaçla kullanılan çeşitler arasında en yaygın yetişme alanı bulan çeşit Zeyti’dir. Beyaz büyük salkımlı ve albenisi yüksek bir çeşittir. Kuru üzümü de beğenilmektedir. Ağek çeşidi orta kalınlıktaki kabuk yapısına rağmen beğenilen, tat ve albenili salkımı ile önem kazanmıştır. Adberi küçük salkım yapısına rağmen sofralık ve kurutmalık özellikleri ile Ergani ve Çermik ilçelerinde benimsenmiştir. Siyah üzüm çeşidinin meyve eti ise orta derecede renkli bulunmuştur. Yüksek oranda şeker içeriği bulunan bu çeşit az yetiştirilmektedir. Şeker içeriği yüksek olan bir başka çeşitte Şekeri’dir. Daha çok kurutmalık özellikleri göstermekle beraber sofralık olarakta tüketilmektedir. Diyarbakır’da yaygın olarak yetiştirilen bir çeşitte Vanki çeşidi omuzlu dallı salkım, kısa oval yeşil-sarı renkli, kalın gevrek etli, orta sulu tatlı ve çok verimli bir çeşittir.
Tahannebi ise morfolojik erdişi fizyolojik dişi çiçek yapısından dolayı döllenme problemi yaşamakta ve çoğu yıllar salkımlar eksik döllenmeden dolayı küçük kalmaktadır. Çok kaliteli bir sofralık olmamasına rağmen erkenci olması nedeniyle Temmuz ayı ortalarında olgunlaşmasından dolayı tercih edilmektedir. Şitu; Ekim ayı sonunda hasat edilmekte ve salkımları ilkel şartlarda kış ayları boyunca muhafaza edilmektedir. İri ve seyrek taneli salkım yapısı ve sevilen tadıyla bu çeşit dikkate alınması gereken bir çeşittir. Hasen; Diyarbakır ve ilçelerinde oldukça yaygın olarak yetiştirilen bir çeşittir. Sofralık olarak değerlendirilmesine rağmen sofralık özellikleri iyi değildir. Taneler orta irilikte, bol çekirdekli ve şeker içeriği düşüktür Sipiyek ve kohar çeşitleride sofralık olarak iyi değildir. Bu çeşitler orta mevsim beyaz üzüm çeşitleridir. İstanbullu çeşidi ise iri ve az çekirdekli tane yapısı ve albenili salkım yapısıyla standart görünümü vermektedir.
Renkli Sofralık Çeşitler Diyarbakır ve ilçelerinde yetiştirilen üzüm tiplerinin hiç birisi standart çeşitlerden değildir. Bunlar Kış Gıldunu, Kızıl Banki, Mikeri, Vilki, Siyah Gıldur, Tayfi ve Balcani çeşitleridir. Kızıl Banki; Diyarbakır ilinde en iri salkım yapısını veren üzüm çeşitidir. Salkım şekli omuzlu dallı, kısa oval kırmızımsı rengi, orta kalın gevrek etli az sulu tatlı ve çok verimli güzel bir çeşittir. Kış Gıldunu konik silindirsel omuzlu, yuvarlak yeşilsarı renkli orta kalın gevrek etli orta sulu, az tatlı orta verimli bir çeşittir. Vilki konik omuzlu,
28
yuvarlak orta kalın yumuşak etli, az sulu, tatlı orta verimli bir çeşittir. Son turfanda olarak ekim ayı sonlarında hasat edilmektedir. Bu salkımlar kışın tüketilmektedir. Mikeri; daha çok Diyarbakır Eğil ilçesinde yaygınlaşmıştır. Sofralık kullanımı yanında pekmezlik olarak da kullanılır. Yine geççi olan Tayfi ‘nin en belirgin özelliği tanelerin ucunda dikensi bir küçük çıkıntının olmasıdır. Kendine has bu özelliği Tayfi çeşidini diğerlerinden hemen ayırır. Balcani çeşidi iri ve gösterişli taneleri ile dikkat çeker.(35
Çüngüş’te Üzüm ve Bal Festivali Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde “4. Üzüm-Bal, Kültür ve Turizm Festivali” düzenlendi. Pestilin yapılması anlatılırken, üzüm, bal, pekmez ve pestilde dereceye girenlere ödülleri verildi. (www.diyarinsesi.org. 22 Eylül 2010)
Dut Ağaçları Diyarbakır salnamelerinde Dut ağaçlarından vaktiyle çok istifade edildiği söylenmektedir. (3)
17-Diyarbakır dutu
18-karadut(Karahübür
2005 yılı :1463 ton üretim yapılmıştır.
19-Tarihte Diyarbakır’da dut toplayan kadınlar
29
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır şeftalisi 2005 yılı :321 ton üretim yapılmıştır. Seçme, pespende, dikenlığ, yarım dikenlığ türleri vardır. Bu 4 tür kum malı denilen ince kabuklu şeftali çeşididir(5). 21- Yolda karpuz satışı
Yetiştirilen Karpuz Çeşitleri ve Özellikleri: İrilikleri itibariyle dünyaca meşhur olan Diyarbakır karpuzları yuvarlak – beyzi alacalı karpuzlar sınıfına girmektedir. Bunlar arasında özellikle sürme,pembe ve ferik adları ile tanınan çeşitler yaygın olarak yetiştirilmektedir.
1 – Sürme Çeşidi: 20-Diyarbakır şeftalisi
Diyarbakır Karpuzu’da Güvercin Gübresi İle Çok Büyük Boyutlardaydı 2008’de Diyarbakır’da 6624 ha. Alanda karpuz ekilmiştir. 250.910.680 ton karpuz elde edilmiştir. (33)
Diyarbakır karpuzları arasında en iri olan çeşittir. Kabuk renkleri,koyu yeşil üzerinde uzunlamasına geniş dilimler halinde çizgilidir. Kırmızı renkte olan eti oldukça tatlıdır. Fakat bilhassa biraz fazla olgunluk halinde tamamen lifli bir hal almaktadır. Kabuğu kalın ve dayanıklı olduğundan hem nakliyat hemde uzun süreli muhafazaya oldukça elverişlidir. Tipik yetiştirme usulü ile yetiştirildiğinde 50 – 60 kilo hatta 75 kilo kadar iri meyveler elde edilebilmektedir. Bütün meyve olarak yenmesi hemen hemen imkansız olduğundan çoğunlukla dilimler halinde satılmaktadır. Çekirdekleri yörede yetiştirilen diğer yerli çeşitlere nazaran iri ve siyahtır. Sürme çeşidi “Sürme hırsızı” adıyla da anılmaktadır.
2 – Pembe Çeşidi:
20-Diyarbakır karpuzu ( Foto :A.Tekin-N.Satıcı)
Kabuğu parlak yeşil üzerine koyu yeşil renkli çizgilerle uzunlamasına çizgilidir. Kabuğu 1.5 cm. kadar kalındır. Eti pembeye yakın açık kırmızı renktedir. Bundan dolayı pembe 30
karpuz adını almıştır. Eti hafifçe lifli olmasına rağmen oldukça tatlıdır. Çekirdekleri küçük ve siyah renktedir. Meyvelerde ortalama ağırlık 23 – 30 kilo arasındadır.
3 – Ferik Çeşidi: Şekil ve kabuk özellikleri itibari ile sürme çeşidine benzer. Fakat meyveleri daha küçüktür. Ortalama meyve iriliği 8 – 15 kg arasındadır. Eti daha kırmızı renklidir. Çekirdekleri siyah bazende sarı olabilir.
4 – Siyah (Kara Kış) Karpuz: Ağırlığı 5 – 20 kg arasındadır. Çekirdeği siyahtır. Yörede “siyah kışlık karpuz” adıyla anılmaktadır. Hasattan sonra kış aylarında bahara kadar adi depo şartlarında muhafaza edilmektedir. İnceleme gezime esnasında çiftçilerden tohumunu istediğimizde bu çeşidin artık yetiştirilmediğinden dolayı tohumunu bulamayacağımızı öğrendik. Bu durum beyaz kabuklu kışlık karpuz için de geçerlidir. Bu sonuç da gösteriyor ki korunmaya alınmadığında ıslah materyali olabilecek bir çok çeşidimiz kaybolmaya mahkumdur.
5 – Beyaz (Beyaz kış) Karpuz: Kara karpuz gibi bu çeşit de kış ayları sonuna kadar saklanabilmektedir. Kabuk rengi hariç tüm özellikleri “kara kış karpuzu” gibidir
Diyarbakır Karpuzunun Yoğun Olarak Yetiştirildiği Köyler:
Diyarbakır karpuzu,merkeze bağlı olan ve Dicle nehri kıyısında bulunan şu köylerde yoğun olarak yetiştirilmektedir. 1. 2. 3. 4. 5.
Sivritepe (Şeyhelan) Köyü Erimli (Sımakı) Köyü Tekkaynak (Yuvacık) Feri Köyü Tepe Köyü
(http://www.diyarbakirtarim.gov.tr/)
Diyarbakır Karpuzu Amerikan Tohumluğuna Yenildi ATO’nun araştırmasına göre, çiftçilerin, uzun yola dayanıklı ve kısa sürede meyve veren tohumları tercih etmesi, Diyarbakır karpuzunun ABD’den ithal tohumluğa yenilmesine yol açtı. Üretici ve tüketici tercihlerindeki 31
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
değişiklik karpuzda da yaşanınca Diyarbakır karpuzu, sadece Dicle nehri kıyısındaki Erimli, Sivritepe, Güzel, Develi gibi birkaç yüz dönümlük kısıtlı alanda yetişir oldu. TÜİK verilerine göre, Türkiye’de 2009 yılında 3 milyon 810 bin ton karpuz üretildi. Türkiye’nin 2009 yılı karpuz tohumluğu üretimi ise bin 83 kilogramı hibrit olmak üzere 5 bin 43 kilogram oldu. Aynı yıl yapılan tohumluk ithalatı da 11 bin 898 kilogramı hibrit olmak üzere 58 bin 827 kilogram olarak gerçekleşti. Bu verilere göre, 2009 yılında temin edilen tohumluğun yüzde 92’si ithal edildi. (Dsöz.
değişir, 20 gün muhafaza edilebilir. Az ekilir. 6. Bei kavunu : Köylerde susuz arazide ekine kavunlardır. Çok ince kabuklu olup, dayanıksızdır. Temmuz ayında yetişir. Eti tatlı veya meyhoştur. Kendine has kokusu olur. Ancak 3-5 gün saklanabilir. Ağırlığı 1-5 kg ağırlığındadır (38).
21.11.2010)
İncir
Kavun çeşitleri
2005 yılı :745 ton üretim yapılmıştır. Şekil olarak güzel gözükmese de mükemmeldir.
1. Cep kavunu : Yuvarlak şekilde alt ve üstten basıktır. Dilimlidir. Ağırlığı 5-10 kg arasındadır. Çok tatlı ve lezzetlidir. İnce kabuklu olduğundan ancak 20 gün muhafaza edilebilir. 2. Külahlı : Beyzidir. Dilimli ve dilimsiz nevileri vardır. Eti Beyaz veya sarı renklidir. Cep kavunu kadar tatlı değilse de şeker nispeti daha fazladır. Eti sert,lifleri kuvvetlidir. Kalın kabuklu olduğundan 4 ay saklanabilir. Ağırlığı 10-25 kg. arasındadır. 3. Şeyhani(Tat kavunu) :Yuvarlak ve dilimlidir. Ağırlığı 10-20 kg arası değişir. Eti kokulu lezzetli ve sertcedir. Etinin rengi beyaz veya kırmızıya yakın bir sarıdır. Bir ay muhafaza edilebilir. 4. Asma kavun :Kabuğu turuncu renktedir. Eti beyaz ve tatlıdır. Ekimde koparılır. Hemen yenmez, dilimlidir, sicimlerle tavana asılır. Kışın yenir. Üç aya kadar saklanabilir, ağırlığı 4-8 kg arasındadır. 5. Mollaköy kavunu: Beyzi ve dilimlidir. Eti tatlı,fazla kokulu ve lezzetlidir. Turuncu, beyaz renktedir. Ağırlığı 4-8 kg arasında
tadı
22-Çermik inciri
Diyarbakır ilinde Çermik, Eğil, Dicle, Hani ve Ergani’de incir yetiştirilmektedir. Yetiştirilen incirler kaliteli olduklarından pazarlanabilmekte ve kurutulmaktadır (32). Diyarbakır armudu 2001 yılı 93.370 adet Armut ağaç, yıllık 2.040 ton üretim yapılmıştır.
32
23-Diyarbakır armudu
Diyarbakır narı 2002 yılı (DİE) 815 ton üretim yapılmıştır. Çermik ve Çüngüşte narcılık yaygındır. Çüngüş ilçesine bağlı Geçit köyünde düzenlenen ‘1. Nar Kesim Şenliği’ coşkulu bir şekilde kutlandı.
Çüngüş’te Nar Festivali
24-Diyarbakır narı
Diyarbakır’ın Çüngüş İlçesine bağlı Geçit köyünde “2. Nar Kesim Festivali” düzenlendi. 21 Eylül 2010
25-Kocaköy nar
26-Kocaköy’de narcılık giderek
27- Silvan’da nar
Diyarbakır çiftçisine ücretsiz örnek meyve bahçeleri kuruluyor Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, “Güneydoğu’da meyveciliği geliştirmek için isteyen her çiftçinin arsasına örnek meyve bahçeleri kurduklarını” söyledi. 01 Ekim 2010
Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, Güneydoğu’da meyveciliği geliştirmek için isteyen her çiftçinin arsasına örnek meyve bahçeleri kurduklarını söyledi. 33
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’ın meyvecilik bakımından şartlarının çok uygun olmasına rağmen ticari amaçlı meyve bahçelerinin olmadığını belirten Koçkaya, “Bölgede genelde ikram amaçlı meyve üretiliyor. Yani misafire ikram edelim yeter diyor. Artık örnek meyve bahçeleri kuruyoruz. Teknik elemanlarımız bahçeyi kurduktan sonra gerekli eğitimleri veriyor. Amacımız Diyarbakır’da meyveciliği geliştirerek istihdam açısından bir sektör haline getirmektir.” dedi.
Koçkaya şunları söyledi: “Çiftçinin tarlasının başına iki üç incir ağacı yetiştirdiğini görüyoruz. Eş dosta ikram amaçlı bunu yapıyor. 3 ağaç yerine 300 ağaç yetiştirse hububattan daha fazla gelir elde edeceğini anlatıyoruz. Benzer örnekleri bütün meyve türlerinde görüyoruz. Meyveciliği ikram için değil ticari kazanç için yapmalıyız. Bu amaçla isteyen çiftçilerimize 10–15 dönümlük alanda örnek bahçeler kuruyoruz. Çiftçinin yapacağı tek şey var bize müracaat etmesi.”
Diyarbakır’da çiftçilerin hububat yerine bakanlık tarafından desteklenen meyveciliğe yönelmeleri gerektiğini anlatan Koçkaya, “Çiftçilerimizin büyük kısmı hububat tarımı yapıyor. Kaliteli ve yüksek verim elde etmeleri için tarım alanında gelişen teknolojiyi takip etmeleri, destekleme kapsamındaki meyvecilik gibi ürünlere yönelmeleri gerekir. Son dönemini iyi değerlendirsinler. Bize müracaat etsinler.” şeklinde konuştu.
Koçkaya, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yürütülen 2009-2010 Üretim Sezonu Sertifikalı Fidan desteklemeleri ile Diyarbakır-BatmanSiirt Kalkınma Projesi (İFAT) desteklemeleri çerçevesinde onlarca çiftçiye binlerce TL hibe sağladıklarını kaydetti. (AktifHaber.com)
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın destekleme kapsamına aldığı meyveciliğin yapılmasını isteyen Koçkaya, “Böylece çiftçimiz daha fazla kazanmış olacak. Ülkemizde tarımsal sanayinin geliştiği illerde çiftçiler tarım alanında ihtiyaç duyulan her türlü girdi teminini ve ürün pazarlamasını oluşturdukları birlikler aracılığı ile yapıyor.” dedi.
Meyvecilik İkram İçin Değil Ticaret İçin Yapılmalı Diyarbakır’a atandığından bu yana meyvecilik konusu üzerinde özenle durduğunu anlatan Koçkaya, yaptıkları çalışmada çok sayıda meyvenin eş dost ve akrabaya ikram amaçlı iki üç ağaçla sınırlı şekilde yetiştirildiğini tespit ettiklerini kaydetti.
Meyan kökü Meyan kökünden elde edilen meyan şerbeti ve Cola’nın ana maddelerindendir. Bu arada ister yemekten önce ister yemekten sonra gezerken yolda sırtındaki süslü koca güğümü ile dolaşıp elindeki çıngırakları şıngırtdatan meyankökü satıcılaranı göreceksiniz. Meyan köküne orada ava sûse diyorlar. Yörenin özgün içeceklerinden olan meyankökü, aslında bilinen kolalı içeceklerin atası sayılabilir. Fakat bölge halkı bu maddeyi daha farklı biçimde içmeye alışmış. Akşamdan suya yatırılan meyankökleri sabaha kadar suyun içinde çözülüyor. Çözülen bu su daha sonra süzülüp içine buz atılıp iyice soğutulduktan sonra, sırta alınan bakırdan
34
yapılmış bir tür güğümden bardaklara dolurulup veriliyor. Diyarbakır’a sıcak bir günde gittiyseniz size bol bol meyankökü içmenizi öneririz.
28-Meyan kökü
Meyan şerbetinin yararları Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ramazan Yiğitoğlu, Meyan kökünün kaynatılarak ve suyu içilerek elde edilen ekstresinin çeşitli hastalıklara faydalı olduğunu söyledi. Meyan kökünde, ’saponin, glisirizin, flamorait, kumarin, izizoflavan’ gibi günümüz tıbbında ilaç olarak kullanılan bir çok yararlı madde bulunduğunu belirten Yiğitoğlu, “Bronşit, mide ülülseri, soğuk algınlığı, öksürük, egzama, prostat kanseri, hepatit, artartrit gibi iltihabi hastalıklar ve karın ağrılarında spazm çözücü gibi çok amaçlı kullanılmaktadır” dedi. Yiğitoğlu, bronşit hastalığında faydalı olduğu bilinen saponinlerin, bakteri öldürücü ve virüs enfeksiyonlarına karşı ilaç olarak kullanıldığını ifade ederek, şunları kaydetti: “Kumarin, antitirombosit etkiyle pıhtılaşmayı önleyici olarak damar sertliğinde yararlı olmaktadır. 2000 yılında ASCO Dergisi’nde yayınlanan birkaç makalede PC-SPES prostat kanserinde umut lanse edilen 8 bitkinin özünden oluşan ilaçtaki bileşen meyan köküdür. Meyan kökü kullananlarda potasyum kaybı olacağından, günde en az 1 adet muz ya da 5-10 adet kayısı gibi potasyumdan zengin olan gıdalar yenilmeli.” Beyin-damar hastalığı, böbrek ve karaciğer rahatsızlıkları olan kişilerin, çeşitli yan etkiler görülebileceği için meyan kökünü tüketmemeleri gerektiğini kaydeden Yiğitoğlu, meyan kökü kapsülünün, iltihap önleyici 35
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
etkisi olduğu için hepatit hastalığında ise günde düşük dozda (200 mg) kullanılmasının yararlı olduğunu söyledi. Yiğitoğlu, yüksek dozda ve 6 haftadan fazla meyan kökünün kullanılması durumunda toksik etkiler görülebileceği uyarısında bulunarak, 2-3 hafta kullanıma ara verilmesi gerektiğini belirtti. Prof. Dr. Ramazan Yiğitoğlu, meyan kökü çayının yarım bardak kaynatılmış suya 2-4 gram meyan kökü atılarak, 5 dakika dinlendirildikten sonra içilebileceğini sözlerine ekledi. (GDekspres) Sebzeler Meftünede kullanılan kabak 2005 yılı : 369 ton üretim yapılmıştır.
Domates 2005 yılı :81 076 ton üretim yapılmıştır.(33)
32-Çermik domatesi
Sonbaharda domates ürünleri için hazırlıklar başlar. Salça bu noktada ön plandadır. Eylül başlarında domates, biber salçası yapılır, bulgur hazırlanırdı.
29-Lice kabağı
İlkbaharda Kenger
33- Domates salçası
30-kenger
31- Dolma için Sumak
Sonbaharda Yerli Patlıcanlar Pazara Renk Katar, Patlıcan Kurutma Işlemi Başlıyacaktır 2005 yılı, patlıcan üretimi 35948 ton, dolmalık biber üretimi 7894 ton, sivri biber üretimi 1.350 ton yapılmıştır(33). 36
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
34-Yerli patlıcan
35-Sonbaharda Patlıcan ve biber kurutulurdu
36-Her evde turşu kurulurdu
Meşhur turşucumuz Turşuci Hacı Mıhame’ydi (44)
Domalan Mantarı Geçim Kaynağı Olabilir Prof. Dr Abdunnasır Yıldız, bu mantar çeşidinin Diyarbakır’da ucuz, ancak Avrupa’da satışının pahalı olduğuna vurgu yaptı. Diyarbakır’ın Çınar ve Bismil ilçelerinde köylü vatandaşlar tarafından toplanan bu mantar kilosu 5 TL’ye satılıyor. Ancak Konya’da tüccarlar tarafından bu mantar çeşidi Almanya’ya gönderilerek burada kilosu 100 avro’ya satılıyor.
37-kültür mantarı
37
Diyarbakır’da Seracılık Ön Plana Çıkmaya Başladı
suretiyle seracılık yapılmaktadır.Bismil ilçesinde mevcut durum itibariyle faal olan 2 adet sera bulunmaktadır.Bismil Çöltepe köyü içinde bulunan sera 2005 yılında yatırıma alınmıştır.50 üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır. Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır. Üretim yazlık sebzeler olarak ve karışık yapılmaktadır. Bismil ilçesi Esentepe köyü içinde bulunan sera 2009 yılında yatırıma alınmıştır.50 üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır. Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır Güz üretimi domates olarak yapılmıştır (6).
38- Ergani yolunda bir seracılık işletmesi
Bismil’de Modern Domates Seracılığı Seracılık faaliyetlerinin ilimizde başlaması ise çok yenidir. 2000-2001 yılında Güvendere ve Karaçalı köylerinde 500 m2’lik seralarda başlayan seracılık takip eden yıllarında ivme kazanmıştır.Daha sonra Kayapınar ilçesine bağlı Yaytaş köyünde 5 dekarlık ve 30 dekarlık seralar kurulmuş ve sebze üretimi gerçekleştirilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımların Desteklenmesi Programı çerçevesinde seracılığa destekleme verilmiştir. Bu program kapsamında yatımın % 50’si hibe edilmektedir. 2008-2009 tarihinde 4. etapta 2 adet güneş enerjisi ile ısınan sera projesi yatırıma alınmıştır.Ayrıca 2009-2010 yılı 5. etapta ise 10 adet sera yapımı ekonomik programa alınmıştır.Silvan ilçesi başta olmak üzere diğer ilçelerde seracılık yapılmaktadır. Bismil ilçemizde son yıllarda seracılık faaliyetleri hız kazanmış olup kooperatifler kurulmak
Diyarbakır’ın Bismil İlçesinde bir Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’nin dünyada uygulamakta olan en son teknolojik tarım sistemlerini kullanılarak yaptığı domates serası çiftçilere örnek oldu. Kullandıkları sistemle, bölgede mevcut diğer seraların aksine gübreleme başta olmak üzere havalandırma, sulama, kapı ve kapakların açılıp kapanması gibi birçok işin teknoloji sayesinde kendiliğinden yapıldığını belirten Bismil Esentepe S.S. Tarımsal Kalkınma İşletme Genel Müdürü Cevat Yıldız, “Seramız Tarım Bakanlığının Bölgesel Kalkınma Teşviklerinin sonucunda tarım bakanlığından aldığımız 5 yıllık, 2 yıl geri ödemesiz kredi ile yapılmış 25 dönüm bir seradır. Seramızın özelliği; Şu anda dünyada uygulamakta olan en son teknik ve teknolojik tarım sistemleri kullanılarak yapılmış olup, bölgemizde hatta ülkemizde en modern sera projelerinden birisidir.” dedi.
38
Teknolojik olarak yaptığımız sera yatırımını ürün olarak geri kazandıklarını ve bunun çok karlı bir proje olduğunu belirten Yıldız, bilgisayar destekli seracılığı, diğer seraları ziyaret ederek öğrendiğini ifade ederek, “Konuyu kooperatifte olan arkadaşlarımızla birlikte enine boyuna araştırdık. Çok karlı bir yatırım olduğunu gördük. Kooperatif kurarak 25 dönüm üzerinde sera yaptık. Bu yatırım sonucunda toplam 70 kişiye istihdam sağlamış olmanın yanında bölge insanına çok önemli bir teşvik, özendirme ve örnek olmamızı aynı zamanda sektöre ve bu yatırıma ilgi duyanların sayısını artırıp, cesaretini kuvvetlendirilmiştir.” dedi. Sera kapasitelerini arttırmayı düşündüklerini ifade eden Yıldız sözlerini şöyle sürdürdü: “Bismil’de yaptığımız Seranın üretimi sonucunda yarı organik sebzelerin üretilmesiyle halkımız hem sıhhatli, hem de ucuz sebzeden istifade edilebilmektedir. Devletimiz ve halkımızdan aldığımız maddi manevi desteklerle sera yatırımımızı artırıp, toplamda 175 bin m2 bir sera yapmanın plan ve gayretleri içersindeyiz. Ürettiğimiz ürünler büyük bir talep görmekte olup, özellikle kurumsal market ve gıda sektörü tarafından devamlı şekilde istenmektedir. Bizler şu anda her geçen gün artan talep patlamasına mal yetiştiremiyoruz. Bundan dolayı yatırımlarımızı arttırma kararı aldık. Şu anda ülkemizin diğer şehir ve bölgelerinde satış için ciddi diyaloglarda bulunuyoruz. Üretimde olduğu gibi, satış pazarlama ve tüketimde de modern bir metot takip etmekteyiz. Aynı zamanda yurt dışında çok ciddi talepler almaktayız.” (Hasan Gündüz – İLKHA). 08 Mart 2010
Silvan’dan Seracılıkta Önemli Adım Silvan’da ‘Kırsal Kalkınma Projesi’ kapsamında hazırlanan seralar Kaymakam Doğan Demirdaş ve kurum amirleri tarafından ziyaret edildi. Silvan’a bağlı Cengiz mezrasında kurulan modern seralar ile sera sebzeciliğinde yeni bir dönem başladı. Önemli bir tarım potansiyeline sahip olan Silvan meyveciliğin yanında seracılık ile ilgili olarak da her geçen gün önemli adımlar atılmaya başladı.12 dönüm alana sahip 2 bin 500 adet yüksek tünel ve 70 dönüm örtü altı karpuz ile 60 dönüm açık sebzecilik seracılığı yapımının tamamlandığı ve seraların 1 milyon 400 bin TL’ye mal olduğu belirtilirken, seracılığın önemli bir istihdam sağlayacağı vurgulandı. (www.internethaber.com. 06 Nisan 2010)
39
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri artım ve tat itibari ile çok yüksek bir derecededir. Karakılçık, akkılçık, kırmızı kılçık denen üç cins çeltik vardır. Karakılçık cinsinin taneleri ufak,yuvarlak ve serttir.Başağından güç ayrılır. Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur. Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden daha güzeldir. Fiyat itibarile de farklıdır. Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen hemen ekilmemektedir. Merkez, Silvan, Bismil, Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir. İlin en güzel pirinçleri Karacadağda yetişen pirinçlerdir.(7)
Resimler :Zir.Müh.Halef Çiller
Pirinç 2005 yılı hektar başına kilo olarak verim: Diyarbakır’da 3480- 1583 ha.6050 ton (33)
Hani’de Aspir Bitkisi Deneme Üretimi Başladı Diyarbakır’ın Hani ilçesinde alternatif üretim araştırmaları çerçevesinde, Aspir bitkisi 5 dekarlık bir alanda ekilerek ilçede ilk defa deneme demonstrasyon çalışması yapıldı. Yapılan çalışmada Aspir bitkisinin üretimi gerçekleştirildi.
39-Karacadağ pirinci
Diyarbakırda Karacadağ pirinci yetişmektedir. Diyarbakır 1. alt bölgede 2470 ton pirinç, 4. alt bölgede (Çermik-Çüngüş). 686 ton pirinç üretimi vardır. Silvanda ve Kocaköyde pirinç, ekimi ön plandadır. 2003‘te Diyarbakır‘da ,3732 ton pirinç, elde edilmiştir.
Hani’ye bağlı Gürbüz beldesinde bir tarlada bu yıl ilk defa deneme amaçlı olarak ekilen Aspir bitkisinin üretim alanında incelemelerde bulunan İlçe Tarım Müdür İlyas Kıran, çalışmanın önemli olduğunu vurgulayarak, “Aspir bitkisinin bu yıl ilk defa deneme amaçlı olarak ekimini planladık. İlçeye bağlı Gürbüz beldesinde tarla sahibi Mehmet Osmanoğlu’na ait 5 dekarlık bir alanda Aspir bitkisinin yetiştirilmesi için yapılan denemede bitkinin bölgemizde iyi sonuçlar verdiğini gördük. İlçenin tarım ekonomisinin gelişiminde büyük bir fayda sağlayacak. Aspir yağ oranı yüksek bir bitki, yaklaşık yüzde 25-30 arasında. Dönümünden sulu şartlarda 400 kg.
40
susuz şartlarda 200 kg. verim alınabiliyor. Ülkemizdeki yağ açığından dolayı yağlık bitkilerin üretiminin artması gerekiyor. Bu aspir gibi, kanola gibi bitkilerin ekiminin yaygınlaşması gerekiyor. Özellikle susuz arazileri olan çiftçilerimize Aspir ve Kanola bitkilerini ekmelerini tavsiye ediyoruz. Bu çalışmanın ilçemizdeki çiftçilerimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.” dedi. (www.diyarinsesi.org)
Pazarlama
40-Yol kenarında meyve ve sebze satışları
41-Semt pazarları
42- Kapalı çarşı-Hububat satışı
43-Sebze hali
44-Tarım fuarları
41
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’da Hayvancılık Ve Tarım Fuarı 18 Şubat 2011 Diyarbakır’da bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nın Ortadoğu’nun en büyük sektör fuarı olması hedefleniyor. Diyarbakır’da 13-17 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek olan Tarım ve Hayvancılık Fuarı için kamu ve özel kuruluşların işbirliğinin sağlanması amacıyla Karacadağ Kalkınma Ajansı’nda toplantı düzenlendi. Diyarbakır Vali Yardımcısı Ahmet Dalkıran, toplantıda yaptığı konuşmada, fuarın Diyarbakır ekonomisinin başta İran, Suriye ve Irak olmak üzere tüm Ortadoğu bölgesine entegrasyonuna katkı sağlayacağını söyledi. Kamu olarak fuarın verimli geçmesi için tüm paydaşlar gibi aktif rol üstleneceklerini belirten Dalkıran, “Fuarın özellikle bölge ülkelerinde ve Türkiye genelinde tanıtılmasını arzuluyoruz. Bu yıl üçüncüsü düzenlenecek Diyarbakır Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nda özellikle genç ve kadın üreticileri görmeyi önemsiyoruz. Fuarın ilimizin hem ekonomisine hem de sosyal yapısına katkı sağlayacağını düşünüyoruz. Bu kapsamda sadece kamu ve özel sektör değil, aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarını da fuarda görmeyi arzuluyoruz” dedi. Karacadağ Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. İlhan Karakoyun ise fuarı Diyarbakır’ın dünyaya açılan kapısı olarak gördüklerini bildirdi. Diyarbakır’ın, 2020 yılında nüfusunun 1,1
milyara ve Gayrisafi Yurt İçi Hasılasının ise 1,3 trilyon dolara çıkacak olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yakın olmanın avantajına sahip olduğunu anlatan Karakoyun, özellikle tarım sektörü için büyük fırsatların doğacağını kaydetti. Küresel ısınmanın birçok alanda sorunlara neden olsa da bazı fırsatları da sunduğunu aktaran Karakoyun, şöyle konuştu: “Diyarbakır, 190 milyar dolarlık pazara sahip olan Ortadoğu’nun başta tahıl, baklagiller, hayvansal ürün ihtiyacını karşılayabilir. Bu konuda fuarlar olmazsa olmaz konumda. Diyarbakır Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nı bu eksende önemsiyoruz. Tarım fuarı sadece ürünlerin sergilendiği bir alan olmaktan çıkıp bölge ülkelerinden gelecek alıcılar ile yerli üreticilerimizin buluşma noktası olacak. Karacadağ Kalkınma Ajansı olarak işadamlarımızı alım heyetleri ile buluşturmayı hedefliyoruz.” İl Tarım Müdür Yardımcısı Sedat Bayar da kurum olarak fuarın daha geniş kitlelere ulaşması için aktivitelerde bulunacaklarını kaydetti. Bölgede kıt imkanlarla önemli işlere imza atan üreticilerin bulunduğunu belirten Bayar, “Elektrik kablosundan damla sulama yapan üreticimizi, genç ve kadın yeni nesil çiftçilerimizi fuar sayesinde tüm Türkiye’ye tanıtmak istiyoruz” diye konuştu. Fuara Türkiye genelinde büyük ilginin olduğunu belirten TÜYAP Bölge Müdürü Kadir Baver Paçal da, şu ana kadar yüzde 65 doluluğa ulaştıklarını, toplam 5 bin 500 metrekarelik kapalı alana sahip fuarın Diyarbakır’ın ekonomisine büyük katkı sağlayacağını dile getirdi. Toplantıda, bu yıl düzenlenecek olan Diyarbakır Tarım
42
ve Hayvancılık Fuarı’nın Ortadoğu’nun en büyük sektör fuarı olmasının hedeflendiği vurgulandı. (www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk Fuarı 06 Nisan 2011 Diyarbakır’da 13-17 Nisan tarihleri arasında “3. Ortadoğu Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı” gerçekleştirilecek. TÜYAP’tan yapılan açıklamada, TÜYAP, Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği’nin işbirliğiyle, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Tarım İl Müdürlüğü, Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği, Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Ticaret Borsası ve KOSGEB’in katkısıyla, 13-17 Nisanda TÜYAP Diyarbakır Fuar Merkezi’nde “3. Ortadoğu Tarım, Hayvancılık, Tavukçuluk ve Süt Endüstrisi Fuarı” düzenleneceği bildirildi. Bölgenin en etkili ticari buluşma merkezi olan Diyarbakır’da, geçen yıl 71 bin 873 kişi tarafından ziyaret edilen fuarın 180 firma ve firma temsilciliğinin katılımıyla, tarım ve hayvancılık sektöründeki son gelişmeler ile yeniliklerin topluca sergilendiği tarım sektörünün gelişmesine öncülük eden, bölgenin en büyük ve kapsamlı fuar olma özelliği taşıdığı kaydedildi. (www.diyarinsesi.org)
Urfa yolunda tarıma dayalı sanayi örnekleri Pamuk Ülke pamuğunun %11’i Diyarbakır’dan karşılanmaktadır. Diyarbakır 70.175 ha ekim alanı Türkiye pamuğunun %11’ini oluşturmaktadır. Ülkemiz 2004’te 629.384 ha. pamuk ekim alanı ve 2.294.299 ton pamuk üretimi mevcuttur. Türkiye pamuk üretim miktarı yönünden dünyada dördüncüdür. Diyarbakır 356kg/da ortalama kütlü pamuk üretimi ile bölge veriminden yüksek verim almaktadır.(8)
45-Diyarbakır pamuğu
46-Pamuk toplayan kadınlar 43
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
• Pamuk bol olunca tarihte buna dayalı sanayi de gelişmiştir. • Bu alanda çırçır fabrikalarının da ön plana geçtiğini gözlemekteyiz.
Tarıma Destek Veren Kurumlar DSİ özellikle destekçisi
sulama
kanallarıyla
çiftçinin
47-DSİ
Sulama kanalları Silvan ve Bismil ovalarında 18 bin 500 hektar yani 185 bin dönümlük alanı sulayacak önemli bir projenin çalışmaları yaz kış demeden devam ediyor. 150 kilometre uzunluğunda yapılacak olan ana kanal ile toplam 18 bin 500 hektarlık alanın sulanması gerçekleştirilecektir. • Sulanabilir arazi.680.964 ha. Ekonomik olarak sulanabilir arazi.455.395 ha. • Sulanan arazi varlığı(DSİ). 16.659 ha. Sulanan toplam alan.88.101 ha. (33) Hükümetin GAP’ı tamamlamak için uygulamaya koyduğu Eylem Planı’nda umut verici gelişmeler yaşanıyor. GAP Eylem Planı kapsamında kaynak aktarılan baraj ve tesislerin büyük kısmı bitme aşamasına geldi. Hızla devam eden projelerin bitirilmesiyle 318 bin kişi iş imkânına kavuşacak. 2010 birim fiyatına göre eylem planı kapsamında hayata geçirilen projelerin toplam maliyeti 6 milyon 700 bin lira. Eylem planı kapsamında
en büyük projeler DSİ alanında yürütülüyor. Diyarbakır DSİ Bölge Müdürü Turkay Özgür, devam eden projelerin bitmesi için büyük bir çaba içinde olduklarını söyledi. Çalışmalar hakkında bilgi veren Özgür, Kralkızı ve Dicle barajlarında toplanacak suyun Diyarbakır’ın yanı sıra Ergani, Çınar ve Bismil’de 130 bin 159 hektar alanın sulanmasını sağlayacağını belirtti. Barajların yapımını hız verdiklerini belirten Özgür, Kralkızı Barajı ve Maden Çayı üzerinde inşa edilen hidroelekrik santralinin yılda 146 milyon kwh enerji üreteceğini söyledi. Dicle Barajı ve Dicle Nehri üzerinde inşa edilen santralın 110 yılda 298 milyon kwh enerji üreteceğini anlatan Özgür, barajdan alınacak su ile Dicle sağ sahil ovalarından 130 bin 159 hektar arazi sulanacağını kaydetti. Özgür şu bilgileri verdi: “Kralkızı-Dicle Pompaj Sulaması 1. Kısım ile 23 bin 085 hektar alanın sulanması amaçlanmıştır. Kısmi olarak tamamlanan 6 bin 692 hektar alan işletmeye açılmıştır. İşe 1994 yılında başlanmış olup, toplamda yüzde 56 fiziki gerçekleşme sağlanmıştır. 2010 yılı fiyatları ile inşaat bedeli 327 milyon TL’dir. İşin 2013 yılında tamamlanması planlanmıştır. Kralkızı Cazibe Sulaması 1. Kısım ile 97 bin 893 hektar alanın sulanmasına yönelik inşa edilmektedir. İşe 1997 yılında başlanmış olup, toplamda yüzde 76 fiziki gerçekleşme sağlanmış durumdadır. 2010 yılı fiyatları ile inşaat bedeli 219 milyon TL’dir. İşin 2011 yılında tamamlanması planlanmıştır.” sulama kanalları tamamlandı. Kralkızı - Dicle Projesi kapsamındaki sulama tesislerinin tamamen bitirilip hayata geçirildiğini belirten Özgür, bu kanalların 130 bin hektar alanı sulayacağını kaydetti. Sulama projelerinin
44
2010 yılı fiyatları ile toplam tutarı 2 milyar 160 milyon lira olduğunu belirten Özgür şöyle devam etti: “Eylem Planı kapsamında yer alan Batman II. Merhale Projesi kapsamındaki sulama tesislerinin tamamen bitirilip hayata geçirilmesi ile yaklaşık 37 bin hektar alan sulanacak ve yaklaşık 48 bin kişiye iş imkanı sağlanacaktır. Projenin tamamının 2012 yılında tamamlanması hedeflenmiştir. Sulama projelerinin 2010 yılı fiyatları ile toplam tutarı 831 milyon TL’dir. Eylem Planı öncesindeki son üç yılda sulama projelerine ayrılan ortalama ödenek 40 milyon lira iken, Eylem Planı sonrasındaki üç yılda ise sulama projelerine ayrılan ortalama ödenek 202 milyon liradır. Bu da ayrılan ödeneklerin 5 kat arttığını ifade etmektedir.” (Zaman İsmail AVCI, 28 Eylül 2010)
DSİ-Bölge müdürlüğü
48- D.Ü.Ziraat fakültesi
50- İl tarım müdürlüğü
49- TMO
51- Güneydoğu Tarımsal Araştırma enstitüsü
45
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’a Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü
bölge müdürü Cemal Çelik, 445 köyde toplulaştırma çalışmalarının devam ettiğini belirterek bununla birlikte 17 bin 500 kilometre parsel yolun yapılacağını söyledi.
06.09.2010 Diyarbakır’da yürütülen arazi toplulaştırması ve sulama kanalları inşaatının daha hızlı ve aktif yürütülmesi için, Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü kuruldu. Bölge Müdürlüğü Diyarbakır dışında, 6 ile daha hitap edecek. GAP Acil Eylem planı içerisinde hayata geçirilen ve bu yılın başında, Diyarbakır başta olmak üzere bölge illerinde DSİ 10. Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülen Sulama kanalı inşaatları devam ederken, Sulanabilir arazilerin modern bir yapıya altyapıya kavuşması yönündeki Arazi Toplulaştırması da sürüyor. (Diyarbakır Söz Gazetesi )
Tarım Reformuyla Çiftçiler Gülecek 12.02.2011. Diyarbakır’da bir süre önce kurulan Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü, bugün törenle hizmete giriyor. Reform sayesinde araziler toplulaştırılırken, 391 köyde kanalizasyon sistemine kavuştu.
Bölge Müdürü Cemal Çelik, tarım alanında çiftçiye kolaylık sağlayacak olan projenin bitmesi durumunda verimin çok artacağını belirtti.
Tarımın Alt Yapısını Hazırlayacağız Çelik, “Tarım reformu bölge müdürlüğü Diyarbakır’da 2010 yılının eylül ayında resmi gazetede yayınlanarak açılmıştır. Tam olarak faaliyetlerimize 2011 yılının ocak ayında başladık. Amacımız Diyarbakır’ın ovalık alanlarında DSİ’nin sulama alanlarında yer alan köylerimizde yeniş parsel düzenlemesi, arazi toplulaştırması projelerini yerine getirmektir. Bununla birlikte Diyarbakır bölgesinde tarımsal alt yapıyı hazırlamak, köy alt yapısını düzenlemek, pastelleri yapmak ve buna bağlı olarak köy içi düzenlemeleri yapmak. Kısacası bizim amacımız budur. Diyarbakır’a 2009 yılının son aylarında girdik. Halen 445 köyde çalışmalarımız devam ediyor. 2012 de bölgede çalışmalarımızı bitirmiş olacağız.” dedi.
Arazilerin Toplulaştırılması DİYARBAKIR- Tarım Reformu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü tarafından Diyarbakır çevresinde yürütülen arazi toplulaştırma çalışmaları devam ediyor. Yaklaşık 700 bin hektarlık alanda yapılan çalışmaların, bölge halkına ciddi kolaylıklar sağlayacağı belirtildi.
Çiftçinin Yüzünü Güldürecek Parçalı ve şekilsiz arazilerin bir araya getirilerek verimliliklerinin artırılması amacıyla çalışmaların devam ettiğini söyleyen Diyarbakır
Çalışma yapacağımız uygulama alanlarını bakanlık belirliyor. “Bakanlar kurulunun kararına göre Diyarbakır’da uygulama alanını 445 köy kapsamaktadır. Bu kapsamın içerisinde bizler şimdiye kadar Diyarbakır ilinde 391 köy ve mezrada kanalizasyonu bitirmiş bulunmaktayız. Bununla birlikte 2 bin 500 kilometre parsel yolu bitirmiş bulunmaktayız. Hedefimiz 2012’ye kadar Diyarbakır’da 445 yerleşim yerinde kanalizasyon ve 17 bin 500 kilometre parsel yolu açmak. Şimdi
46
faaliyetlerimizi devam ettiriyoruz. Resmi olarak 12 şubatta tarım bakanımızın katılımları ile açılış yapacağız.” dedi.
Diyarbakır’da 700 Bin Hektarda Tapulaştırma Yaptık 12 Şubat 2011 Tarım Reformu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nün açılışı görkemli bir şekilde yapıldı. Yapılan açılışa, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ve çok sayıda davetli katıldı. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından yapılan açılışta konuşma yapan Bakan Eker, kırsal kalkınma ile ilgili merkezlerden bir tanesinin yakın geçmişte Diyarbakır’da kurulduğunu, bugün ise Diyarbakır için çok önem taşıyan ve Diyarbakır’ın kalkınmasında lokomotif sektör görevi gördüğü herkes tarafından kabul edilen, tarım alanında tarım sektörü ile ilgili çok önemli bir bölge müdürlüğünün açılışını yapacaklarını belirtti. Kalkınmada tarım lokomotif sektör olacaksa, tarımın mevcut sorunlarının çözülmesi için mutlaka bir reform yapılması gerektiğini vurgulayan Eker, ‘’İşte bu bölgedeki tarım sektörü çalışmalarında reformu yürütecek, planlayacak ve uygulayacak olan kurum bu kurumdur. Hayırlı olmasını diliyorum. Fakat geçmişte, Harran’da, dünyanın en bereketli topraklarında, tarım reformu yapılmadan, tarım arazileri ile ilgili gerekli altyapı çalışmaları yapılmadan, gerçekleştirilen sulama faaliyetlerinin toprakları çoraklaştırdığını gördük. İşte biz geçmişte yapılan bu yanlışın tekerrür etmemesi için, daha başka bir adımı en başında attık. Diyoruz ki bu bölgeye, bu bölgenin topraklarına suyu getirirken bunun kanalarını yapıyoruz, bitireceğiz. Ama, bununla birlikte birşey daha yapacağız. Tarım arazilerinin daha verimli bir şekilde sulanmasına imkan tanıyacak şekilde arazi toplulaştırmasını da gerçekleştireceğiz. Bunun altyapısını kuracağız. Bu bölgeye sulama gelip de, toprak suyla buluştuğunda bu topraktaki çiftçiler modern bir tarımsal altyapıya kavuşmuş olarak bu faaliyeti yürütecekler. Daha önce Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün Şanlıurfa’da bir Bölge Müdürlüğü vardı. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu bölge
47
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
müdürlüğü faaliyet yürütüyordu. 2 milyon 60 bin hektarda başlatığımız toplulaştırma çalışmasının 700 bin hektarını Diyarbakır’da yapıyorsak, o zaman Diyarbakır’da bir Tarım Reformu Bölge Müdürlüğü kurmamız gerektiğini düşündük. Kararını verdik ve bugün resmi açılışını yapıyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de 450 bin hektar alanda toplulaştırma yapıldı. Biz sadece Diyarbakır’da 700 bin hektarda sadece toplulaştırma yapıyoruz. Bunun 300 bin hektara yakın kısmını inşallah Mayısta hizmete koyacağız. Gerisi de yani 2 milyon 60 bin hektarın tamamı 2012 yılı sonunda bitmiş olacak. şuan itibarıyla bunun çalışmaları çok büyük hızla devam ediyor.’ ‘80 yılda Diyarbakır’ın 21 tane köyüne kanalizasyon hizmeti götürülmüş. Biz son 1.5, 2 yıl içerisinde 391 köye kanalizasyon hizmeti götürdük. bunu 445’e tamamlayacağız. Ayrıca Diyarbakır’da 35 köye de içme suyu bu proje çerçevesinde yapılacak. GAP Eylem Planında 1.5 milyar TL Tarım Bakanlığının sorumluluğuna verildi. Hani bazen diyorlar (GAP Eylem Planı açıklandı. Ne yapıldı?) diyorlar. İftiharla söylüyorum GAP Eylem Planı kapsamında 2010’a kadar bize ayrılan para 750 milyon TL idi. Tarım Bakanlığı olarak biz bunun hepsini kullandık, yatırıma dönüştürdük. Bölgeyi, tarım sektörünü daha verimli, daha iyi hizmet verebilecek hale getiriyoruz. Bu bölgenin tarım ve hayvancılıkla ilgili faaliyeti sadece tarım reformu bölge müdürlüğünden ibaret değil. Türkiye’nin ilk Hayvancılık Organize Bölgesi de Diyarbakır’da kuruluyor. Bunun idare binasının açılışını önümüzdeki ay içerisinde birlikte yapacağız. Bu Türkiye’ye
model olacak. Diğer illerde bunun açılışını bekliyor. Aynı ayna Türkiye’ye tarım alanında 3 bin tesis kazandırdık. Buralarda şu anda yaklaşık 30 bin kişi çalışıyor. Diyarbakır ilinde de 79 tanesi yapıldı, bitti. Bunlar ekonomik yatırımlar. Biz bunların her birine yüzde 50 destek hibe sağladık. Deniliyor ki (bize fabrika yapın) bunların her biri bir fabrika ve bu fabrikada bizim bakanlık olarak, hükümet olarak yüzde 50’sinde emeğimiz var. 500 bin TL sermayenin yarısını biz veriyoruz. Yeter ki buralarda 10-15 kişi çalışsın diyoruz. Şimdi bir 3 bin tesisin daha kararnamesini çıkardık. 20112015’te bu proje devam edecek. Bu bölgenin kalkınması için hükümet olarak kararlılığımız 2008 yılında sayın Başbakanımızın buraya teşriflerinde hazırladığımız projelerle başladı ve elbirliği ile devam edecek.”dedi. Konuşmaların ardından Bakan Eker, Diyarbakır Tarım Reformu Bölge Müdürlüğünün açılışını yaptı. (www.diyarinsesi.org)
Eğitim Diyarbakır’da çiftçi eğitimleri devam ediyor 27 Ocak 2011 Diyarbakır’da çiftçi eğitimleri devam ediyor. Kocaköy İlçe Tarım Müdürlüğü’nce bitkisel ve hayvansal üretim yapan üreticilere İlçe Tarım Müdürlüğü’nde TARGEL kapsamında çalışan
48
Ziraat Mühendisi Ercan Peker tarafından Çaytepe Köyü’nde eğitim verildi. Peker, ‘Bitki Koruma Ürünleri Uygulama Eğitimi, Anız Yakılmasının zararları, Toprak Analizi ve Numune Alma Yöntemi ‘ konularında bilgi verildi. 70 üreticinin katıldığı eğitimde Veteriner Hekim Mehmet Atman ise “Hayvan Islahı ve Suni Tohumlama konularında bilgilendirme yaptı. Kocaköy İlçe Tarım Müdürü Oral Özgen, Ocak ayı itibariyle haftada 2 gün olmak üzere üreticilere eğitim verdiklerini belirterek,” tüm üreticilerimize ihtiyaç duydukları konularda eğitim vereceğiz” dedi.(Diyarbakır Söz Gazetesi )
Diyarbakır’da Tarım Danışmanı benimsendi 07 Nisan 2011 Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca uygulanan sertifikalı tarım danışmanlığı hizmetinden faydalanmak için geçen yıl 2 bin 474 çiftçinin başvuruda bulunduğu Diyarbakır, en yüksek başvurunun yapıldığı il oldu. Bakanlıkça tarımsal üretimi artırmak amacıyla hayata geçirilen tarım danışmanları için çiftçilere ve tarımsal birliklere danışman başına maddi destek verilmesi çiftçilerin bu hizmete ilgisini artırdı. Tarım danışmanlığına yoğun ilginin olduğu Diyarbakır’da geçen yıl tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerinden faydalanmak için 2 bin 475 çiftçi başvuruda bulunurken, sözleşmeli tarım danışmanları dışında üretici birlikleri ve şirketlerde de 41 sertifikalı tarım danışmanı görev yaptı. Diyarbakır Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Tarım Köyişleri Bakanlığı’nca ilk kez 2009 yılında “Danışman
49
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
desteği” adı altında başlatılan proje kapsamında belli bir ölçeğin üzerinde üretim yapan çiftçilerin bir danışmanı olmasının amaçlandığını, çiftçilerin yaklaşık 2 yıldır bu hizmetten faydalandığını söyledi.
destek veriyor. Atanan tarım danışmanları görev tanımına göre eğitim ve yayım çalışmaları, sertifikalı tarım danışmanları ise eğitim ve yayım, teşhis ve tedavi ve yönlendirme ve kamu ilişkileri yönünden çiftçiye danışmanlık yapıyor.” dedi.
Bitkisel Üretimde Yoğun Başvuru
Tarım Danışmanlığı Desteği Bu Yıl da Sürecek
Koçkaya, Diyarbakır çiftçisinin tarım danışmanlığı uygulamasına yoğun ilgi gösterdiğini, bu kapsamda atanan tarım danışmanlarının yanı sıra sertifikalı tarım danışmanlarının da uygulama kapsamına alındığını söyledi. Diyarbakır’da Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliğinde 18, Arıcılar Birliğinde 6 olmak üzere kentte toplam 41 sertifikalı tarım danışmanının görev yaptığını ifade eden Koçkaya, danışmanların aşılama, küpeleme ve kayıt altına alma çalışmalarında üreticiye büyük katkı sunduğunu belirtti. Koçkaya, şöyle konuştu: “Kritik zamanlarda yaptıkları tavsiyelerle çiftçilerin büyük zarara uğramasını engelleyen tarım danışmanlığı uygulamasını çiftçimiz benimsedi. Geçen yıl tarım danışmanlarımız çiftçimizin bitki zararlıları yönünden ürünlerinin büyük hasara uğramasını önledi. Bu nedenle en yüksek başvuru bitkisel üretim yapan çiftçilerden geldi. Özellikle pamuk üreticisi bu uygulamaya büyük ilgi gösterdi. Atanan tarım danışmanlarının dışında il müdürlüğü olarak ziraat mühendisi ve veteriner hekimlere 2-3 hafta süren eğitim veriyoruz. Bu eğitimin ardından sertifika alan ziraat mühendisi ve veteriner hekim sertifikalı tarım danışmanı olarak görev yapıyor. Sertifikalı danışmanlar için devlet işletme başına 500 lira
Koçkaya, Bakanlığın, “Tarımsal Yayım ve Danışmanlık Hizmetlerine Destekleme Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğin” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini, tebliğe göre, bünyelerinde danışman istihdam eden üretici örgütleri, ziraat odaları, tarımsal danışmanlık dernekleri, vakıfları, tarımsal danışmanlık şirketlerinde tarım danışmanlarının hizmeti verebileceğini belirtti. Çiftçi, hayvan, örtü altı, su ürünleri, arıcılık, koyun ve keçi kayıt sistemine kayıtlı olan tarımsal işletmelerin de danışmanlık hizmeti satın alabildiğine dikkati çekti.” dedi Koçkaya, şöyle devam etti: “Ayrıca örtü altında en az 3 dekar, bağ ve bahçede en az 10 dekar, tarla ziraatında kuruda en az 100 dekar, suluda en az 50 dekar alanda üretim yapan, hayvancılıkta ise süt sığırcılığı yapan işletmelerde en az 20 baş sığır, besi sığırcılığı yapan işletmelerde en az 50 baş sığır ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde en az 100 küçük baş hayvana, en az 50 adet arı kolonisine ve su ürünleri üretim tesisine sahip olanlar da danışmanlık hizmetinden yararlanabiliyor. Bu hizmeti satın alan ve tebliğde belirtilen usule göre başvuran tarımsal işletmelere 500 lira ödeme yapılıyor. Bu hizmetten faydalanmak isteyen tarımsal işletmeler il veya ilçe müdürlüklerine müracaat edebilir. Tarım danışmanlığı desteği bu
50
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
yıl da sürecek.”dedi.(www.diyarinsesi.org)
Diyarbakır’da Süneye Karşı Mücadele 11 Nisan 2011 Diyarbakır genelinde 20 ekiple yapılan mücadelede, ekiplerin her gün düzenli olarak tarlaya gidip kontroller yaptığı ve önceden süneye karşı alınması gereken önlemeleri tespit ederek hızlı bir çalışma yaptıkları belirtildi. Yapılan yazılı açıklamada sünenin mücadelede hububatın verim ve kalitesinin en çok olumsuz etkileyen unsurların başında geldiği belirtilerek, “Sünenin zararından kurtulabilmek içinzamanında ve toplu mücadele yapılması şart. Üreticilerinde toplu mücadele yapması için beraber hareket etmeleri gerekmektedir. Bakanlığımızın talimatları doğrultusunda, alınan valilik oluru ile koordinasyonu İl Tarım Müdürlüğünde olacak şekilde 2010 yılından itibaren ilçe müdürlüklerinin yetkisine devredilmiştir. Bu amaçla 04 Nisan 2011 tarihinden itibaren hububat ekilişlerinin olduğu 12 ilçemizde 20 ekip, 5 kontrolör oluşturulmuştur. Bu kapsamda 56 teknik personel 16 yardımcı hizmetli olmak üzere toplam 72personel görev almaktadır. Çiftçilerimizin bu süreçte yabancı ot mücadelesini geciktirmeden zamanında yapması, süneye karşı yapılacak mücadelede ise üretici çiftçilerimizin alet ve ekipmanının şimdiden temin ederek, kalibrasyon ayarlarını düzgün yapmaları ve süne ekiplerimizin köy muhtarlıklarına teslim edeceği köy ilaçlama krokisinde belirtileceği yerlerin zamanında geciktirmeden tavsiye edilecek zirai ilaçların alınarak yapılması mücadelenin etkinliği açısından önem arz etmektedir” denildi. İl Tarım Müdürlüğü’nde süne mücadelesiyle ilgili yapılan toplantıya Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Koruma Kontrol Daire Başkanı Mehmet Emin Şahin, Diyarbakır İl Tarım Müdürü Mehmet Ali Koçkaya ve Bitki Koruma Şube Müdürü Naide Erdoğmuş ile sünede görevli merkez ve 17 ilçe teknik personelleri katıldı. “eğitim ve yayım çalışmalarımız mücadelenin bitimine kadar devam edecektir” dedi.(www.diyarinsesi.org) Tıbbi bitkiler Diyarbakır yöresindeki halk ilaçları genellikle bozkır bitkileri veya nehir kıyısında yetişen bitkilerden yapılmaktadır. Dicle nehri kıyısında
51
yetişen kavun, karpuz, salatalık ve yabani söğüt,ceviz,kavak,menengiç ağaçlarından da halk ilaçları yapımında yararlanılır. Diyarbakır’da halk arasında kullanılan ve tarafından tesbit edilen bitkisel droglar: Acı kavun, alıç yaprağı, adasoğanı, anason meyvası, anzarot, ardıç tohumu, ayva yaprağı, baharlı tere otu, binbirdelik otu, cavizyağı, domates, ebucehil karpuzu, çiriş otu, havuç tohumu, hatmi kökü, hatmi yaprağı, havlıcan, havacıva kökü, ıhlamur çiçeği, ısırgan otu, iğde çiçeği, incir yaprağı ve meyvesi, karabiber, karanfil, karpuz, kavun çekirdeği, kebere, kekik, keten tohumu, kırmızı biber, kabak, kına yaprağı, kızılcık meyvesi, kişniş, kiraz sapı, kunduz kökü, küşüt, küçük Hindistan cevizi, karasakız yakısı, mahlep tohumu, maydanoz tohumu, mazı, meşe palamudu, menengiç meyvası, mercimek, meryemhort, meyankökü, mısır püskülü, misvak, nane yaprağı, nar kabuğu, papatya, sinirli ot, patlıcan, ravend rizomu, somak meyvası, sarımsak, salatalık tohumu, soğan, tarçın kabuğu, topalak, yarpuz, üzerlik tohumu, zerdeçal, zencefil; hayvansal droglar ise bal ve sülüktür.(42)
Diyarbakır’da Yetişen Tıbbi Bitkilere Birkaç Örnek Verelim Acı Yavşan, Meryem otu (Teucrium Polium) Diyarbakır’da yetişen bu bitki 10-30 cm yükseklikte ve acı bir drogtur. Yörede meryam veya meryem otu olarak biliniyor. Baş ağrısı, tansiyon ve şeker hastalarına çay ve lapa şeklinde veriliyor. Ak Baldır (Ornithogalum Narbonense) Beyaz çiçekli ve soğanlı bir bitki olan ak baldır, Siverek pazarlarında taze olarak satılır ve sebze olarak da tüketilir. Diyarbakır’da “kırk derde deva “olarak bilinen bir drogtur. Mide ağrıları için de kullanılır. Biberiye, Kuş dili (Rosmarinus Offîcinalis) Kışın yapraklarını dökmeyen bitkilerden olan Biberiye çay ve lapa olarak kullanılmaktadır. Vücuda zindelik vermek ve vücut direncini artırmak için kullanılır. İdrar söktürücü ve bağırsak gazlarını giderici etkisi de bulunmaktadır. Biberiye, Diyarbakır’da park ve mezarlıklarda yetişiyor. Eskiden Romalılar unutulmamanın sembolü olarak biberiye kullanırlardı. Belki de bizim mezarlıklara da hem yeşillik olması için, hem de aynı amaç için dikiliyor. Biberiye aktarlarda çokça satılan droglardandır. Bostanbozan (Cuscuta) Diyarbakır’da cin saçı, canavar otu, eftimon ve küşüt adlarıyla biliniyor. Sarımsı, asalak bir bitki türü olan bostanbozan müshil ve idrar artırıcı olarak kullanılıyor.
52
Ökse Otu, Çekem, Burç, (Viscum Albüm) Çam, badem ve ahlat ağaçlarının dallarında asalak olarak üreyen ökse otu, Diyarbakır yöresinde meşe palamudu ağaçlarından da elde edilebilmektedir. Ökse otunun en kıymetlisi de zaten meşe palamudundan toplananlardır. Kabız, yüksek tansiyon ve şeker hastalarında kullanılan kıymetli bir drogtur. Çekem denilen meyvesi ezilerek romatizmalı uzuvlara yakı olarak ve cerahatli yaralarda kullanılmaktadır. Gezo, Göngüves (Kudret Helvası) (Manna Quercina) Meşe Palamudu (Quercus brantii) türlerinin yaprakları üzerinde meydana gelen tatlı usare. Tat verici olarak şeker yerine kullanılır. Evliya Çelebi, seyahatnamesinin Diyarbakır bahsinde bu tatlı usare için şunları anlatmıştır:” Dağlarında Gerengu (Göngüves), yani kudret helvası olur. Allah’ın izni ile gökten meşe ve pelit ağaçları üzerine yağar, gayet hoş ve ishal edici bir helvadır.” Sarı Kantaron, Kılıçotu, Binbirdelik Otu (Hypericum Perforatum) Kantaron türleri içinde en çok kullanılan bitki çay şeklinde kullanılırsa mide ve bağırsak rahatsızlıklanna şifa olmaktadır. Diyarbakır’da hem çayı, hem de yağı kullanılmaktadır. Yağı, adale ve spazm çözücü özelliği yanında, yara ve yanık iyileştirici özelliğe de sahiptir. Kantaron, damar büzücü özelliği nedeniyle çocukların gece altını ıslatmalarını önlemek için de kullanılıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, kantaron bitkisini 45 günden fazla çay şeklinde tüketen açık renkli insanlarm güneş gören ciltleri üzerinde alerji ve güneş yanığına benzer lekeler görülmüştür. Bu nedenle dikkatli kullanılması gerekmektedir. Diyarbakır Karpuzu Diyarbakır’ın kültüründe önemli bir yeri olan karpuz, idrar söktürücü ve böbrek taşlannı düşürücü ve enerji verici özelliklere sahip bulunmaktadır. (43)
53
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
HAYVANCILIK
yapısı itibarı kumlu tınlı bir yapıya sahiptir.
Meralar Diyarbakır İlinde 1.546.400 ha. Çayır-Mera Alanı Mevcuttur Karacadağ meracılığa çok uygundurTarihte Mili aşiretinin merasıydı(9)
52-Karacadağ
• Karacadağ bölgesi; Buralar Bağlar, Kayapınar merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik ilçeleri sınırları dahilnde kalmaktadır(110 000 ha.). Bu mera alanları genel itibarı ile taşlık yapıda % 50-80 oranında olup makineli tarıma elverişsiz durumdadır. Yöre halkı tarafından küçükbaş (özellikle koyun) otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve koyun merası olarak tanımlanmaktadır. • Bu bölgede mevcut meralar yüzölçüm olarak çok büyük parseller halinde bulunmaktadır. Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda çok yüksek ot verimine sahiptirler. Özelikle baklagil çayır mera bitkileri( Trifolium repens (Ak Üçgül) Medicago sp. (Yonca) açından oldukça zengin bir bitki örtüsü mevcuttur. • Dicle havzası; mera alanları bu alanlar Dicle nehrinin kıyılarında bulunmaktadır. Yoğun olarak Bismil ilçesi sınırlarında kalmaktadır. Taban suyu seviyesi yüksek olup toprak
• İlimiz ova alanları; bulunan mera alanları, bu kısımlarsa yamaç olarak tarif edilen alanlardır. • Kuzey bölgesi mera alanları; Kulp, Lice, Dicle, Hani ilçelerinde bulunan alanlar bu kısımlarda yaylalar mevcut olup yoğun olarak kulp ilçesi Muş ili sınırlarında kalmaktadır. • Kadastro çalışmaları açısından değerlendirildiğinde, 3 ilçemiz tamamen, 7 ilçemiz kısmen, 4 ilçemiz ise hiç kadastro görmemiştir. Bu kapsamda tesis kadastrosu gören mera alanımız 127.648,70 hektar, kadastro görmeyen mera alanımız ise tahminen 101820,6 hektar olup, toplam mera alanımız 229.469 hektardır. (36)
Günümüzde Hayvancılık Diyarbakır 2005 il valilik raporuna göre Büyükbaş hayvan sayısı 254 bin açıklandı. Diyarbakır ilinde kırsal kesim işletmelerinin yaklaşık %50’sinin bitkisel üretimde bulunduğu,%45’inin polikültür yapıda bitkisel ve hayvansal üretimi bir arada yaptığı ve %5’inin sadece hayvansal üretim faaliyetinde bulunduğu bildirilmektedir. İlde 2008 yılı itibariyle 235 bin baş sığır,630bin baş koyun ve 172 bin baş keçi olup,GAB genelindeki sığır varlığının %35.7’si,koyun varlığının %15.3’ü ve keçi varlığının %15.9’una Diyarbakır ili sahip bulunmaktadır(29). Diyarbakır’da il tarım md kayıtlarına göre 2009
54
yılında Diyarbakır dışına 25.479 baş sığır ve manda satılmıştır(30).
Eğil ilçesinde Hayvancılık
53-Peygamber tepesinde
54- Eğil ilçesinde hayvan çiftlikleri
küçük başhayvanlar
Kocaköy
55-Kocaköy-Koyun kırkması
56- Ambarçayında büyükbaşhayvanlar
57-Kocaköy’de oldukça fazla büyükbaş hayvan vardır
58-Gevran ovasında hayvancılık
55
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Süt Sağım Makinesi Dağıtıldı Ergani İlçe Tarım Müdürlüğü, 50 süt üreticisine yüzde 50 hibeli süt sağım makinesi dağıttı. İlçe Tarım Müdürlüğünün hazırladığı proje ile emek ve zaman kaybı olmadan daha temiz bir şekilde sütün sağılmasını sağlamak hedefleniyor. 59-Gevran ovasında tezekler
Proje kapsamında 50 üreticiye dağıtılan süt sağım makinelerinin diğer süt üreticilerine örnek teşkil etmesi açısından önemli olduğunu vurgulayan İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat, “Sağlıklı nesiller yetiştirmenin en önemli faktörlerinden biri de kaliteli ve sağlıklı gıdalar tüketmekten geçmektedir. Bu nedenle beslenme konusunda önemli bir yere sahip olan gıdalar içinde bulunan süt ve süt ürünlerinin önemi artık herkes tarafından bilinmektedir. Bu hedefle hazırladığımız proje kapsamında yüzde 50 hibeli, süt sağım makinelerinin dağıtımını gerçekleştirdik. Çiftçilerimize hayırlı olsun” diye konuştu. (Ergani haber. 23.05.2010)
60-Terkan’da tezekler
Silvanlı Üreticilere Düve Dağıtıldı
61-Ahmetli köyünde eşekler
62-Günümüzde Silvan’da tarım ve hayvancılık
İlçemizde Kırsal Kalkınma Kooperatifi üreticilerine 104 baş ‘Holstein’ ırkı gebe düve dağıtıldı. Sınırlı Sorumlu Silvan Merkez Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ortakları, uygulamamış oldukları süt sığırcılığı projesi kapsamında gebe düvelerini teslim aldı. 2009 yılında başvurusu yapılan ve 2010 yılı içerisinde uygulamaya giren proje kapsamında; 52 aileye 104 baş ‘Holstein’ ırkı gebe düve dağıtımı yapıldı. İlçe Kaymakamı Doğan Demirdaş, ilçe merkezinde uygulanan proje kapsamında 52 kooperatif ortağına, her aileye 2’şer adet olmak üzere 104 baş holstein ırkı gebe düve verildiğini belirtti. (www.malabadigazetesi.com/haberler. aspx?haberID=259)
56
AB Fonları Hayvancılığı Desteklemektedir. Örneğin
63-Ergani’de AB desteklemesi
Küçükbaş Hayvan Diyarbakır’da 2001 yılı itibariyle(master plan) küçükbaş hayvan varlığı 1.067.539’dur. Diyarbakır ilinde genel hakim koyun ırkı akkoyundur. Tarihte Akkoyunlu Devletine ismini veren Akkoyundur.
64-Akkoyun
65- Karacadağ Zom Koyunu
İlimiz merkez ,Çınar ve Ergani’nin alt kesimlerinde yetiştirilmekte olan bu koyun varyetesi yağlı kuyruklu olmakla birlikte kuyruk toplu olup diz eklemi hizasını geçmemektedir. Karacadağ’ın taşlık arazisine iyi adapte olmuştur (1).
Kurbanlık Sektörü Güneydoğu’nun en büyük canlı hayvan pazarının bulunduğu Diyarbakır ‘da kurbanlık hayvanların büyük kısmı satıldı. Diyarbakır - Mardin karayolu üzerinde bulunan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Canlı Hayvan Borsası’nda, birkaç gün öncesine kadar bulunan binlerce hayvandan geriye 100 - 150 civarında hayvan kaldı. Kurbanlık havyan almak isteyenler ise şehrin belirli noktalarında yıl boyunca hayvan satışı yapan ardiyelere akın ediyor. Diyarbakır Besiciler ve Kasaplar Odası Başkanı Sait Şanlı ise hayvan pazarında kurbanların yüzde 90’lık kısmının 57
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
tükendiğini, ancak isteyen vatandaşların çok rahat kurbanlık hayvan bulabileceğini dile getirdi. Mardinyolu, İlçeler Otogarı ve Şehitlik mevkilerinde kurbanlık satışlarının devam ettiğini anlatan Şanlı, besicilerin genelde satışlardan memnun olduğunu söyledi. (İsmail Avcı, Yahya Öylek; 08 Aralık 2008, Zaman)
İlk Tüp Buzağı Diyarbakır’da doğdu 28 Aralık 2010
Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü, Dicle Üniversitesi (D.Ü) Veteriner Fakültesi ve Devlet Planlama Teşkilatı’nca (DPT) yürütülen “Güneydoğu Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği Kapsamındaki İşletmelerde Embriyo Transferi Yolu ile Hayvan Islahı” projesi sonuç verdi. Proje kapsamında, Kanada’dan ithal edilen sığır embriyolarının, 17 Şubat’ta Bismil ilçesine bağlı Kocalar Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi’ndeki 6 taşıyıcı sığıra transfer sonucu gebelik gözlenen 3 sığır, 45-50 kilogram ağırlığında 1’i dişi 3 buzağı doğurdu.
Kurban sektörü
Hayvanlarda ilk kez denenen tüp bebek yöntemi ile dünyaya gözlerini açan Türkiye’nin ilk tüp buzağılarına isimlerini Dicle Üniversitesi (D.Ü) Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç verdi. “Karaca” ve “Bakır” dişi olanına da “Hevsel” ismi verilen buzağıların hayvan ırkında et ve süt veriminde son derece yüksek genetik bir değişim meydana getirmesi bekleniyor.
Ergani Gökçe köyü Foto:M.Oğuz
Kocalar Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifindeki tüp buzağıları ziyaret eden Diyarbakır Tarım İl Müdürü Mehmet Ali Koçkaya ve D.Ü Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
58
Cengiz Yalçın, buzağılara biberonla süt içirdi.
Anne ve Babaları Kanada’da Tarım İl Müdürü Koçkaya, yaptığı açıklamada, insanlarda tüp bebek, hayvancılıkta da embriyo transferi olarak tabir edilen yöntemin uygulandığı taşıyıcı sığırların doğumu ile Türkiye’nin ilk tüp buzağılarının dünyaya geldiğini söyledi. Diyarbakır’ın Batman sınırındaki uzak köylerinden Kocalar Köyünde 50 ortaklı bir kooperatifte embriyo transferi gibi hayvancılıkta ileri bir teknolojiyi hayata geçirdiklerini ifade eden Koçkaya, dünyaya gelen yavrularla bu çalışmanın ilk meyvelerini alıyor olmanın sevincini yaşadıklarını belirtti. Koçkaya, tüp bebek diye bilinen yönteminin hayvanlarda denenmesinin, üniversitede üretilen bilgi ve teknolojinin sahada uygulanışının güzel bir örneği olduğuna dikkati çekerek, “Embriyo transferini diğer kooperatiflerimize de uygulamaya başladık. Bu ilk uygulamanın ardından iki kooperatifte daha embriyo transferini gerçekleştirdik. Taşıyıcı annelerin 8-9 ay sonra doğum yapmalarını bekliyoruz. Üniversite ili işbirliğimiz artarak devam edecek. Bu dayanışma sonucu üniversitelerde üretilen bilgilerin raflarda beklemeyip sahayla buluşmasının ilk meyveleri bu üç küçük buzağı” dedi. Tüp buzağıların diğer buzağılara göre genetik potansiyellerinin çok yüksek olduğunu kaydeden Koçkaya, yüksek genetik verimliliğe sahip bu sığırlardan elde edilecek embriyolarla bölgedeki hayvan ırkının ıslahının sağlanacağını belirtti. Koçkaya, tüp buzağıların anne ve babasının Kanada’da olduğunu hatırlatarak şöyle dedi: “Bu buzağıların diğerlerinden farkı genetik potansiyellerinin çok çok yüksek olması. Çünkü bu buzağıların ailesi burada değil. Anne ve babaları Kanada’da. Burada onları dünyaya getiren sığır onlara taşıyıcı annelik yaptı. Diyarbakır’da hayvan varlığımızın yüzde 45’i yerli kara sığırlardan oluşuyor. Bunların hem et hem de süt verimi düşük. Embriyo transferi ve beraberinde suni tohumlama projesini yaygınlaştırabilirsek ki bu konuda hızla ilerliyoruz; birim hayvan başına düşen et ve süt verimimiz yükselecektir. Şu anda bile Diyarbakır’da hayvan başına süt ortalaması 4-5 litre civarında. Et verimi de oldukça düşük. Bu transfer ile genetik varlığımızın değişmesi sonucu hayvan sayımız aynı
59
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kalsa bile hayvan başına elde ettiğimiz et ve süt verimi yüzde 600’e varan artış gösterecektir.”
Kendi Embriyolarımızı Üretmek Istiyoruz D.Ü Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cengiz Yalçın, hazırladıkları proje kapsamında Kanada’dan ithal ettikleri genetik kalitesi yüksek 375 dondurulmuş embriyoların ilk transferini gerçekleştirdikleri Kocalar köyünde 3 buzağının dünyaya geldiğini, embriyo transferi yaptıkları diğer kooperatiflerdeki taşıyıcı sığırların gebelik kontrollerinin ise sürdüğünü söyledi. Yalçın, proje kapsamında Veteriner Fakültesi bünyesinde “Sperma ve Embriyo Üretim Ünitesi” kurduklarını belirterek, bu ünitede Kanada’dan ithal edilen ilk embriyoların transferi sonucu doğan dişilerden alınacak yumurtalardan yeni embriyoların üretileceğini belirtti. Şu ana kadar 18 embriyo nakledildiğini ifade eden Yalçın şöyle konuştu: “Sahip olduğumuz kaynakları çiftçinin yararına nasıl kullanabileceğimiz konusunda Tarım İl Müdürlüğü ile ciddi beyin fırtınaları gerçekleştiriyoruz. Bu görüşmeler sonucu suni tohumlama konusunda çok geri olan Diyarbakır’da bu projeyi çiftçilerimizle paylaştık. Çiftçimiz giderek bilinçleniyor. Bu kapsamda büyük işletmeler kuruluyor. Yurt dışından getirilen embriyolar taşıyıcı annenin bağışıklık sistemini aldığı için sahada hastalıklara karşı çok daha dayanıklılar. Bu nedenle embriyo transferi hayvan ithalinden daha avantajlı. Ancak ithal embriyoların her birinin fiyatı bin doların üzerinde. Gerçekleştirdiğimiz çalışmalarla bu embriyoların
maliyetini 150-200 dolara kadar düşürüp tüm çiftçilerin imkanına sunabileceğiz. İlk tüp buzağılar büyüdüğünde yararlanacağımız embriyoları ile hem verimi çok yüksek hem de bölge şartlarına adapte olmuş bir hayvan popülasyonu oluşturmayı hedefliyoruz. Bu buzağılar bizim için bir materyal olacak. Fakültemiz bünyesinde bir çekirdek sürü işletmesi kurulması için de bir proje hazırladık. Kendi embriyolarımızı üretmek istiyoruz. Bunun için her tür imkanımız var. 24 ay sonra yeterli olgunluğa erişecek bu buzağıların embriyolarını çiftçilerimizin hizmetine sunacağız.” Kocalar Köyü Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ekrem Çam, ilk kez kendi kooperatiflerinde denenen embriyo transferi sonucu Türkiye’nin ilk tüp buzağılarına sahip olmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Bu proje ile hayvancılığın gelişeceğine et ve süt veriminin artacağına inandıklarını belirten Çam, “Buzağılarımıza gözümüz gibi bakıyoruz. Yeni doğan üç buzağımızdan elde edilecek embriyoları diğer hayvanlarımıza da transfer edilmesini istiyoruz. Böylece gerçekleşecek ıslah ile hayvancılıkta büyük ilerleme sağlayacağımızı umuyoruz. Bu projede emeği geçen herkese teşekkürler ediyoruz” dedi. (www.diyarinsesi.org)
Dev Hayvancılık Projesi Diyarbakır’da 27 Ocak 2011 250 milyon dolarlık proje kapsamında Malatya, Şanlıurfa, Diyarbakır, Bingöl ve Van’da topraktan, et, süt ve gıda sanayine uzanan zincir birleştirilecek. Bölge hayvancılığının kaba yem ihtiyacını karşılamayı, toprak kullanımını ve verimliliğini artırmayı, sulama
60
sistemleri kullanımını yaygınlaştırmayı amaçlayan projeyle, zorunlu göç mağdurlarının istihdam sorunu da çözülecek. Proje kapsamında tahıl ve kaba yem sanayi bitkileri üretilecek, günlük 500 ton kapasiteli süt işleme tesisi kurulacak. Et işleme üniteleriyle damızlık düve üretimine de yoğunlaşacak olan AGRIMED, aşı için Ar-Ge çalışmaları da yürütecek. Ekolojik tarıma da el atacak olan AGRIMED’in Danimarka, Polonya ve Almanya’dan gelen partnerleri ise biogaz üretim tesisi kuracak. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Avrupa Birliği Bilgi Merkezi’nin düzenlediği, moderatörlüğünü DÜNYA Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hakan Güldağ’ın yaptığı, konuşmacıları arasında DÜNYA Gazetesi yazarı Rüştü Bozkurt’un da yer aldığı ‘AB, Türkiye ve GAP Bölgesinde Hayvancılık’ konulu panel, Diyarbakır’da gerçekleştirildi. Avrupadan Danimarka, Polonya ve Almanya’dan biogaz, tarım aletleri ve hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren konukların da izlediği panel öncesinde ‘GAP Bölgesi’nde Hayvansal Üretimde Dikey Kümelenme Modeli Projesi’ni bir sunumla tanıtan Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Hüseyin Pulat, alt sektör olarak görülmesi ve ıslah çalışmalarında yapılan hataların Türkiye’de hayvancılığın gelişmesini engellediğini belirterek, “Bölgede müthiş bir sinerji yaratacak Hayvansal Üretimde Dikey Kümelenme Modeli Projesini ilk etapta Diyarbakır için hazırladık. Ancak GAP idaresi ve Kalkınma Bankasının çağrısı üzerine projeyi GAP’a endeksli 250 milyon dolarlık büyük bir proje haline dönüştürdük. Öncelikli olarak çatı şirketimiz olan AGRIMED AŞ’nin kurulma çalışmaları devam ediyor. Bu şirketin alt şirketleri ve akademik ortakları olacak. Topraktan, et -süt ve gıda sanayine giden yolculuğu birleştirmek küçük ölçekleri birleştirmek mega proje haline getirmek istiyoruz. Projemizin hedefi, bölge hayvancılığı için gerekli olan kaba yem ihtiyacını karşılamak, toprak kullanımı ve verimliliğini artırmak. Sulama sistemleri kullanımını yaygınlaştırmak istiyoruz. Diyarbakır merkez ve GAP bölgesi içinde entegre süt sığırcılığında sektörel bütünlük oluşturacağız. Kaliteli, sağlıklı süt üretimi yaparak tarımsal üretimin rekabet gücünü artırmak amacındayız. Kırsaldan kentsel alanlara göçü önlemek, kentte hayvansal üretim yapan zorunlu göç mağdurlarının istihdam sorunlarını çözmek istiyoruz. Kırsal üretimi cazip hale getirerek kentsel dönüşüm projelerini desteklemek, hastalıklardan arı damızlık hayvan potansiyeli oluşturmak amacındayız.
61
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Hayvan hastalıkları ve işletme sorunlarına çözüm üretecek gezici hayvan polikliniği ve danışmanlık hizmeti sunacağız” açıklamasını yaptı.
Projenin Ekseni Kaba Yem Üretimi Proje kapsamında tahıl ve kaba yem sanayi bitkileri üretimi yapacaklarını kaydeden Pulat, “GAP bunu artıracak. Sulama ile artacak üretimi pazarlamak önemli. Sözleşmeli üretimi model olarak görüyoruz. Sulama sistemleri, tarımsal mekanizasyon imalatı ve yan sanayiye yönelik çalışmalar da olacak. AGRIMED AŞ’nin alt kurumsal ortakları 100 ile bin baş arasında projede yer alabilecekler. Biz ortalama 300 baş düşünüyoruz.
Süt Ürünleri 2001 Master planda Diyarbakır‘da yıllık 218.200 ton süt,990 ton tereyağ, 28500 ton peynir üretimi vardır Dicle üniversitesinde GAP Kırsal Kalkınma Projesi kapsamında 300 bin Euroya mal olan tesiste tereyağı, yoğurt ve ayran üretiliyor.
‘Bireysel akademik ortaklar’ ile birlikte süt ve et işleme üniteleri, hastalıksız hayvan üretimi için damızlık düve üretimi , konsantre yem üretimi için projelerimizi hayata geçireceğiz. Proje kapsamında danışmanlık, hayvan sağlığı , tarım akademisi , Ar-Ge ilaç ve sperm üretimi de yapılacak. Kaba yem üretimi projenin ekseni. 500 ton gün kapasiteli süt işleme tesisimiz olacak. Ekolojik tarım da olacak. Biogaz üretim tesisini Danimarka, Polonya ve Almanya’dan gelen partnerlerimiz kuracak. dedi.
Tarım ve Hayvancılık Bir Kenara Bırakıldı
66 Yoğurt pazarından bir görünüm
67-Örüklü peynir
TOBB Başkan Yardımcısı Faik Yavuz da çok kritik bir dönemde geç kalınmış bir projeyi tartıştıklarını belirterek, Türkiye’de Sanayide yapılan atılımlar yapıldığını ama tarım ve hayvancılığın bir kenara bırakıldığını söyledi. Tarım ve hayvancılık için planlamanın gerekli olduğunu belirten Yavuz, sektörün kayıt altına alınması gerektiğini ifade etti. (www.diyarinsesi.org)
62
68-Diyarbakır köy peyniri
Türkiye’de spesifik olarak peynirciler pazarı,yoğurtçular pazarı diye mekan bulmak seyrektir. Diyarbakır’da ise tarihi olarak bu mekanlar vardı.
69- Peynirciler pazarı:
Su Ürünleri Diyarbakır il sınırları dahilinde bulunan baraj gölleri ve doğal göletlerin toplam rezervuar alanı 20.010 hektara ulaşmıştır. Baraj göllerinde yürütülen stok tespit çalışmaları, bu rezervuarların yılda 112.550 kg. lık avcılık faaliyetini karşılayabileceğini göstermiştir. Diyarbakır ilindeki avcılık faaliyetleri çok sınırlı olup 112.550 kg/yıllık miktarın civarındadır.
Devegeçidi barajı ile Çermik’te Halitan göletine atılan aynalı sazan yavrularından olumlu sonuç alınmıştır. Hali hazırda Devegeçidi göletinde kiraya verilecek düzeyde stok bulunmamaktadır. Diyarbakır ilinde su ürün avcılığı 112.550.kg.dır.(33) Çermik İlçemizde özellikle balık avı çok gelişmiştir. Bunun nedeni çevrede bulunan akarsu, gölet ile Atatürk ve Karakaya Baraj göletleridir. Avlanan balık türleri; Sazan, Şalbut, Ağzıbol, Çepik çoğunluktadır. Yanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi. Dicle nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitliydi.Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı’dır. Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı. Yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı(11)
63
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dicle ve Diyarbakır göletlerindeki balık çeşitleri: Şebbot, şırıng, behran, cer, karagöz, berat, şah, sazan, aynalısazan, yayın, yılan balığı faran, bınni (kaya balığı), herver(bıyıklı)(5).
67-Balıkçılarbaşı
Kralkızı barajı ve balıkçılık 1.Bölge 34.000 kg/yıl balık avlanması 2.Bölge 15.000 kg/yıl
68-Kralkızı barajı
Dicle barajı 1.Bölge (Dicle)15.000 kg/yıl balık avlı 2.Bölge (Eğil) 5.000 kg/yıl
69-Dicle barajı
64
2003 Master Planda Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları Baraj Gölü Kralkızı baraj Gölü 1.Bölge Kralkızı baraj gölü 2.Bölge Dicle Baraj Gölü 1.Bölge Dicle Baraj Gölü
Bulunduğu Rezervuar mevki alanı (ha.)
Dicle
Balıklandırma Çalışmaları (Adet) 91-98
1998
1999
2000
300.000
200.000
200.000
100.000
100.000
100.000
100.000
100.000
13.600.000 1.000.000
500.000
400.000
3.230
Ergani
1.465
Dicle
1.800
Eğil
500
Silvan
1.760
Kızlal
860
Kulp
760
Çermik
350
Çermik
450
Çüngüş
300
Devegeçidi Baraj Gölü
D.bakırErgani
4.700
1.130.000
300.000
200.000
100.000
Göksu Baraj Gölü
Çınar
510
810.000
250.000
Dipni Baraj Gölü
Dicle
3.100
Diğer (Doğal Göletler)
-
225
TOPLAM
20.010
4432,1
2.Bölge Batman Baraj Gölü 1.Bölge Batman Baraj Gölü 2.Bölge Batman Baraj gölü 3.Bölge
Atatürk Baraj Gölü 8. 9. ve 10. Bölge
1.950.000 1.100.000 900.000
65
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır İl Sınırları İçerisinde Yer Alan Rezervuar Alanları Bulunduğu mevki
Kamulaştırılan alan (ha.)
Avlanabilir stok
Kralkızı baraj Gölü 1.Bölge
Dicle
1253.6
34.000
Kralkızı baraj gölü 2.Bölge
Ergani
502.1
15.000
Dicle Baraj Gölü 1.Bölge
Dicle
789.4
15.000
Dicle Baraj Gölü 2.Bölge Batman Baraj Gölü 1.Bölge
Eğil Silvan
290.6 948.2
5.000 14.000
Batman Baraj Gölü 2.Bölge
Kızlal
209.6
7.000
Batman Baraj gölü 3.Bölge
Kulp Çermik Çermik Çüngüş D.bakır-Ergani Çınar
438.6
6.000
16.200
Dicle
Diğer (Doğal Göletler)
-
350
TOPLAM
4.432
112.550
Baraj Gölü
Atatürk Baraj Gölü 8. 9. ve 10. Bölge Devegeçidi Baraj Gölü Göksu Baraj Gölü Dipni Baraj Gölü
miktarı (kg/yıl)
Devlet Su İşleri (DSİ) 10. Bölge Müdürlüğü’nün balıklandırma çalışmaları çerçevesinde Keban ve Atatürk Barajı Balık Üretme İstasyonu’nda yetiştirilen 350 bin pullu sazan balığı yavrusu, Malabadi Barajı Göleti’ne bırakıldı. Geçmiş yıllarda 2 milyon 880 bin adet balığın gölete atıldığını bildiren Tutşi, sözlerine şöyle devam etti: “Bu yıl 1 milyon pullu sazan balığı gölete atıldı. Toplam 2 milyon 880 adet balık gölete atılmıştır.” (http://www.malabadigazetesi.com/haberler.aspx?haberID=75)
Günümüzde İpek Böcekçiliği Kulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye’de İstanbul ve Bursa’dan sonra üçüncü sırada bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları ipekböceği kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25 yıl önce ipekböcekçiliğinin sona erdiği ilçede, 2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30 ton yaş koza elde edilmiştir. Yıl 1985 1986 1987 1988 1989 1990
Paket Adedi 1000 1100 1300 1200 1200 1400
Üretim (Ton) 20 25 32 30 30 40
Tablo:1985–1990 Arası Kulp’ta İpekböceği Üretimi
66
İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği üreticiliğinin arttırılması hususunda hassasiyet göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum paketi temininde yardımcı olmaktadır. (12)
70- Kulpta Koza Üretimi Oldukça Yaygındıt
Diyarbakır’da İpek Böcekçiliği Alanında Yeni Çalışmalar Oldu İlk olarak 2005 yılında Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde AB destekli İpek Böcekçiliğini Yetiştirme Projesini uygulandı. İkinci olarak 2006 yılında yine bu ilçede İpek Dokuma Projesini yürütüldü. Bu projeler sayesinde İpek Böcekçiliği’ndeki koza üretiminde 700 üretici ile 40 ton Diyarbakır’da üretilmeye başlandı. Bu da ülke üretiminin yüz 30’una tekabül ediyor. DTSO’nun Diyarbakır Valiliği ve Kulp Kaymakamlığı tarafından yürütülen 3,2 milyon YTL bütçeli İpek Böcekçiliğinin Canlandırılması Projesi Kulp, Hazro, Dicle ve Lice ilçelerinde uygulamaya konuldu. Bu projenin de bitiminde bin 250 üretici daha olacak ve ilk etapta 80 ton ipek üretimine ulaşacak. (23 Aralık 2008, CİHAN)
Kulpta Koza Üretimi Oldukça Yaygındır Diyarbakır’da “ipek böcekçiliği” yeniden hayat buldu. Kulp’ta 750 aile yıllar sonra sektörde yerini alarak, istihdam oluşturdu. Organik ipek kumaşları dokuma tezgahlarında işleniyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden biri olan Diyarbakır’ın Kulp ilçesi, terör olaylarını azalması ile birlikte eski günlerine geri döndü. Silahların sustuğu dağlarda üretilen yılda 45 ton yaş koza yörede genç kızlar tarafında dokuma tezgahlarında organik kumaş imal ediliyor. Bölge ekonomisinin gelişmesine büyük katkı sağlayan ipek böcekçiliği sayesinde 750 çiftçi sektörde istihdam edildi.
67
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ilçesi önümüzdeki yıllarda sektörde adından sıkça söz edecek.
71-Koza ile ilgilenen bir Kulplu vatandaş
İstihdam Alanları Artacak Uzun yıllar terörle anılan Diyarbakır’ın Kulp ilçesi kırsal kesiminde huzur ortamının sağlanması ile birlikte ekonomide önemli gelişmeler kaydediliyor. Diyarbakır’da işsizliğin önüne geçmek için Tarım ve Köyişleri Bakanlığı destekleri ile 2000 yılında Diyarbakır Valiliği, Koza Birlik ve Ticaret Sanayi Odası’nın Avrupa Birliği hibe fonları destekleri ile yıllar sonra Kulp ilçesinde başlatılan ipek böcekçiliği projesi hızla gelişiyor. Osmanlı İmparatorluğu döneminde önemli ipek böcekçiliği merkezlerinden biri olan Kulp ilçesinde 5 çiftçi ile başlatılan proje kapsamında 750 aile istihdam edilmeye başlandı. Türkiye’de yıllık üretilen yaş kozanın 3’te biri bu bölgede imal edilmeye başlandı. Bölgede hızla canlanan ipek böcekçiliği için Diyarbakır Valiliği böceklerin besin kaynağı olan 100 bin adet dut fidanı çiftçilere dağıttı. Koza Birliği’nin destekleride anımsanmayacak boyutta. Türkiye’nin yaş koza ve ipekli dokuma merkezi yollunda emin adımlar ile ilerleyen Kulp
Kulp dağlarında ipek böcekçiliği projesi kapsamında yaş koza üretilmesi ile birlikte el sanatları dokuma atölyeleride bir bir açılmaya başlamış, Kulp Kaymakamlığı tarafından açılan 2 dokuma atölyesinde 30 genç kız çalışıyor. Halk Eğitim Merkezi’nde açılan kurslar sonrası kısa sürede dokumacılığı öğrenen kızlar şimdi atölyelerde el emeği göz nuru ile organik kumaş desenleri ile kravat, puşu ve benzeri ürünler dokuyor. Atölyelerde yörede ki bayanlar tarafından hazırlanan puşular, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası tarafından iç ve dış pazarda satılıyor. 30 Genç şimdi çalışıp hem para kazanıyor hemde gelen siparişleri yetiştirmek için yoğun bir şekilde çalışıyor. İpek Böcekçiliğin 22 dağ köyünde uygulandığını ifade eden Kulp Kaymakamı Servet Güngör, “Tarımsal anlamda ilaçlama yapılmadığı için organik kumaş üretiyoruz. Atölyemizde üretilen kumaşlara ilgi büyük gelen sipraşileri yetiştiremiyoruz. Projeyi inceleyen Tarım ve Köyişleri Bakanımız üretilen kumaşların Kulp’un eski ismi olan ‘Pasuri’ markası ile üretmemiz konusunda önerilerde bulundu. Biz bu markayı Diyarbakır’da başlatıp tüm dünyaya tanıtacağız” dedi. Kulp’un imajı bundan böyle terörle değil ipek böcekçiliği ile anılacağını ifade eden ilçenin genç idealist Kaymakamı Göngür, köy köy gezip üretimle ilgili çiftçilerden bilgi alıyor. İpek Böcekçiliğin Cazibe merkezi kapsamında anılacağını kaydeden Kulp Kaymakamı Servet Güngör, “Diyarbakır’da işsizliğin önüne geçmek için bu proje başlatıldı, şu anda hedeflediğimiz Türkiye üretiminin üretiminin yüzde 35’ini
68
yakaladık. Terörle mücade konusunda önemli bir iş sahası açtık. Kulp ilçesinde şu anda bu işi yapıyoruz. 2007 yılında Kulp ve köylerinde toplam 600 bin YTL bir para çiftçilere dağıtıldı. Bölge için çok iyi bir gelir. Tahminimiz o bölgelerdeki projelerden geri dönüşümü olan tek proje budur. Güneydoğu’da bu projeyi yaygınlaştırmak için sürekli çalışıyoruz. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hayvancılığı destekleme projesi kapsamında ve Avrupa Birliği hibe fonlarından sektöre destekler var ancak biz ipek böcekçiliğin GAP eylem planı kapsamında cazibe merkezi olması için hazırladığımız 3 milyon YTL’lik projeyi Devlet Planlama Teşkilatı’na sunduk, talebimiz kabul edilirse projeyi Diyarbakır’ın Dicle, Lice, Hazro ve Çüngüş ilçelerinde de hayata geçireceğiz. Hedefimiz yılda 80 ton yaş koza üretmektir” şeklinde konuştu. 5 çiftçi ile başlatılan projenin 750 aileyi kapsadığını kaydeden Güngör, yaş koza yanısıra ipekli dokuma ve ipliklerin bir bütün olarak bundan böyle bölgede üretileceğini” söyledi.
100 Bin Dut Ağacı Dağıtıldı İpek Böcekçiliği projesinin GAP eylem planı politikaları arasında cazibe merkezi kapsamına alınacağını ifade eden Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu, “Bölgede yıllar önce yitirdiğimiz sanatlardan bir tanesi dokumacılıktır. Bu bölgede, koza üretimi özellikle Kulp, Hazro, Dicle ve Lice gibi ilçelerimizde 1920’li yıllara baktığımız zaman milyonlarca dut ağacı ve yüzlerce ton koz üretimi var. Burası Türkiye’nin önemli koza üretim alanlarından birisiyken malesef zaman içerisinde bunlar kaybolmuştur. Ancak hükümetin ve sivil toplum örgütleri destekleri ile Kulp’ta yaş koza hızla yayıldı. Şu anda Türkiye’de yıllık üretilen 135 ton yaş kozanın 45 tonu Kulp’ta üretiliyor. Ama bunu yeterli görümüyoruz. Yeni yapmış olduğumuz projeyle ipek böceği koza üretimi ve koza üretimi ile birlikte ip dokuması noktasında entegre bir tesis kurmaya çalışıyoruz. Diyarbakır önümüzdeki yıllarda gerek tarımsal alanda, gerek hizmet alanında, gerekse diğer alanlarda ciddi gelişmeyi sağlayacaklarını gösteriyor. Çitçilerimize her türlü desteği sağlıyoruz. Böcekçilerin besin kaynağı olan 100 bin dut fidanı ücretsiz dağıttık aynı zamanda yeşilliğe de katkıda bulunduk” diye konuştu. (13)
Bismil’de İpek Böcekçiliği İçin Kullar Sıvandı Diyarbakır’ın bazı ilçelerinde önemli geçim kaynaklarından biri olan ipek böcekçiliği, Bismil’de de vatandaşların umudu oldu.
69
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bismil Kaymakamlığı ve İlçe Tarım Müdürlüğü, Damızlık ipekböceği yetiştiriciliği yapacak çiftçilere bu yıl 40 bin adet dut fidanı dağıtıldı.
buğday ve arpada olmasın insanlar sürdürülebilir, bir tarımsal faaliyetler içinde olsun,” diye konuştu.(14)
Bismil İlçe Tarım Müdürlüğü, Yukarısalat ve Tepe Beldesinde ipek böcekçiliği projesi kapsamında örnek çiftçilere koza yumurtaları dağıtıldı. Bismil İlçe Tarım Müdürlüğünde konunun uzmanından kısa bir eğitim alıp uzman denetiminde ipek böcekçiliği yetiştiriciliğine başlanacak.
Borsa
Bismil İlçe Tarım Müdürü İbrahim Balk, “İpek böceği ile ilgili olarak, koza yumurtaları olduğu her paketten takriben 30 kg koza elde edilir. 20 bin adet yumurta bulunur. 25 metrekare kapalı alana ihtiyaç vardır. Takriben 600 kg dut yaprağı tüketir. Ve Bir koza yumurtada 600 TL gelir elde edilir. 10 koza yumurtada yetiştirilen bir çiftçi 6 bin TL gelir elde edilecek ve sadece 40 gün uğraşacak, satışı da çok kolay Koza Birlik hemen alıyor, devlet tarafından Kilo başına 4 TL destekleme de veriliyor. Önümüzdeki yılda daha nitelikli ağaçlar alarak bölgede ağaç çoğaltmayı düşündüklerini ifade eden Kaymakam Çelik, önümüzdeki yıl 100 bin dut ağacı getirmeyi düşünüyoruz. Dere yatakların her tarafına dut ağacı ekelim. Dicle nehrin yatağı boş, hem de suyu bol, Bahçelerimize boş alanlara dut ekelim. Bu bölgede müthiş bir dut yaprağı potansiyeli oluşsun. İpekböcekçiliği bölgemizde çoğaltalım. Evde birçoğunun çocuğu var, genci var, eşleri var, bayanları var, Bunlar gerçekten bir aile niteliği sağlayacak şeyler. Biz İlçe Tarım Müdürlüğü ve Kaymakamlık olarak, arzumuz ürün çeşitliğine katkı sunalım. Geçim sadece pamuk ve mısır,
Cumhuriyet döneminde İpekçi dükkanları ile puşucu dükkanları, iplik ve puşu boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler. Diyarbakırın asıl İpekçiler Hanı ise, Urfa Kapının iç tarafındaydı. Bugün borsa Otogar yakınındadır.
72-Günümüzde borsa
Hayvancılığı Destekliyen Kurumlar
74-Hayvan borsası
75-EBK
76-Veteriner fakültesi
TUİK verilerine göre Diyarbakır ilinde 2008
70
yılında kesilen 46.360 baş sığır ve 663.075 baş koyun söz konusudur. GAB’da gerçekleştirilen sığır ve koyun kesimlerinin sırasıyla %53.5’i ve %0.8’i Diyarbakır ilinde kamu ve özel sektöre ait mezbaha ve kombinalarda yapılmıştır (29). Büyükbaş et üretimi 14.892 ton, küçükbaş et üretimi 7.573 ton (33).
Diyarbakır’da Organize Hayvancılık Bölgesi kuruluyor Övündüler köyünde 187 hektar alanda kurulacak organize hayvancılık bölgesinin 1070 dekarında 82 besi işletmesi ile 21 süt işletmesi, kalan 700 dekar alanda ise yem üretim tesisleri olacaktır.
Arıcılık İlimizde Arı Yetiştiricileri Birliği etkin olarak görev yapmaktadır. Birliğe 410 adet arıcı kayıtlı olup, bunlardan %80 civarı gezginci arıcılık yapmaktadırlar. İlimiz de Arıcılar Birliğinde kayıtlı toplam 75.039 adet arılı kovan mevcuttur. (15) Bal üretimi 274.7 ton Balmumu üretimi 16.3 ton (33). Karacadağ’da üçgül bitkisinden faydalanılarak arıcılık mümkünken yöre halkı bununla az ilgilenmektedir. Geven de ikinci istifade edilecek bir bitkidir. Ancak cehaletle halk bunu keserek yakacak halinde kullanmakta ve tahrip etmektedir. Geven çölleşmeyi engelleyici bir bitkidir, doğa dengesine katkıda bulunur. Geven korumaya alınmalı,alternatif olarak yöreye korunga ve ayçiçeği tohumu dağıtılmalıdır. Karacadağ arıcılıkta Hakkari’ye alternatif bir bölgedir, değerlendirilmelidir.
77- Dicle kenarında kovanlar
78-Tarım ve hayvancılıkta AB fonlarından yararlanılmaktadır.
Kulpta Arıcılık Projesi Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde başlatılan ‘Arıcılık Geliştirme Projesi’ başarıyla tamamlandı. Kulp Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma 71
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Vakfı (SYDV) tarafından yörütülen Kafkas cinsi 480 kovan bal arısı projesi arıların üreticilere dağıtılmasıyla son buldu. SYDV projeyle Saltuk, Koçkar köyleri ve Kulp merkezdeki üreticilere 480 kovan bal arısı ve malzeme dağıttı. Projeden 16 üretici faydalanırken, projeden faydalananlar Kaymakamlığa teşekkür ettiler (16).
Çüngüşte Arıcılık Projesi Kabul Edildi Diyarbakır’ın Çüngüş Kaymakamlığı ve İlçe Tarım Müdürlüğü tarafından ortaklaşa hazırlanarak GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’na sunulan 6 projeden ‘Arıcılığı Geliştirme Projesi’ kabul edildi. 6 Ekim 2010 tarihinde Çüngüş Kaymakamı Cengiz Erdem ve İlçe Tarım Müdürü Ziyaddin Seçkin tarafından Şanlıurfa’da Arıcılığı Geliştirme Projesi ön protokolü imzalandı. Proje yüzde 30 çiftçi katkılı, yüzde 70 hibe şeklinde düzenlenirken proje ile 30 çiftçiye 25 adet arılı kovan 300 adet boş kovan, 300 kilo suni petek, 30 adet bal süzme makinesi, bin 50 adet şurupluk, bin 50 adet ana arı ızgarası, 30 adet arı fırçası, 60 adet arıcı maskesi, 30 adet arıcı körüğü, 30 adet arıcı mahmuzu, 60 adet arıcı eldiveni, bin 50 adet ana arı kafesi, 30 adet mum eritme cezvesi, 30 adet bal bıçağı, 30 adet sır tarağı, 30 adet el demiri, 30 adet çerçeve delici, 60 adet makara tel, 6 bin 750 adet çıta, bin 800 adet teneke kutu verileceği belirtildi. (Dsöz. 14.10.2010)
Arıcılık kursları Arıcılığa ilgi artıyor 40 bin adet arı kovanının bulunduğu Diyarbakır’da, Tarım il Müdürlüğü’nce arıcılık kursu başlatıldı. 5 gün süreyle devam eden kursa 40 arıcı katıldı.
Arıcılık kursu :Tarım il Müdürlüğü çiftçi eğitim ve yayım şube Müdürlüğü’nce verilen kursa büyük ilgi gösterildiği gözlendi. Kurslarla ilgili olarak açıklama yapan Tarım il Müdürlüğü çiftçi eğitim ve yayım şube müdürü Ramazan Yaman, arıcılığın son yıllarda Diyarbakır’daki üreticilerin geçim kaynağı haline geldiğini ve arıcılığa olan ilginin arttığını söyledi. Modern arıcılık: Ramazan Yaman, Diyarbakır genelinde 40 bin adet arı kovanının bulunduğunu, kovan başına ortalama verimin 18 kilogram civarında olduğunu vurgulayarak, “Arıcılıkta verimi artırmanın temel kriterlerinin başında; bal verimi yüksek arı ırklarının üretimde kullanılması, kovan bakımı ve idaresinin yeterince yapılması gerekiyor. Tarım il Müdürlüğü olarak arıcıların eğitimine önem veriyoruz. Bu amaçla 2005 yılının ilk 5 ayı içerisinde 6 adet arıcılık kursu açtık ve bu kurslarında 300 çiftçiyi arıcılık konusunda eğittik” dedi. İstihdam Alanı: Tarım bakanlığının 2005 yılında baş teşvik primini uygulamaya koymasının ve bu teşvikten faydalanmak için de arıcılık kursu sertifikasının istenmesinin arıcılık kurslarına olan talebi dahada artırdığına değinen Yaman, bu nedenle Tarım il Müdürlüğü’nce arıcılık kurslarının açılmasına devam edileceğini vurguladı. (Fırat Avcıl) Arıcılık kursuna bayanlardan ilgi : DiyarbakırDiyarbakır Tarım il Müdürlüğü çiftçilere yönelik eğitim seminerleri devam ediyor. Diyarbakır’ın merkez ilçesi Alçak Köyü’ndeki kursa 35 bayan ile 60 erkek katılıyor. 5 gün devam eden
72
kursların bitiminde başarılı olan kursiyerlere arıcılık sertifikası veriliyor. 2005 yılında olduğu gibi, 2006 yılında da arıcılık sektörüne, dolayısıyla arıcılık kurslarına olan ilgi artarak devam ediyor. Bu kapsamda, 2006 yılı ocak ayında bu yana merkez ilçede açılan arıcılık kurslarından 2’si sona ererken, 2’si ise sürüyor. Bayanların ilgisi : Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü Çiftçi Yayım ve Eğitim Şube Müdürü Ramazan Yaman, çiftçilerin yaz aylarındaki eğitim çalışmalarına hız verdiklerini söyledi. Yaz mevsiminde çiftçilerin tarla, bağ ve bahçelerde çalıştıklarından dolayı biraraya toplamının zor olduğuna değinen Yaman, kış döneminde kimsenin dışarda fazla bir işi olmadığından eğitim faaliyetlerinin daha kolay yürütüldüğünü vurguladı.(dsöz)
Güneydoğu’da 15 Bin Ana Arı Dağıtılacak Diyarbakır Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Fahri Saylak, “bölgede arıcılık yapan çiftçilere bal üretiminde yüzde 50 daha verimli olan ‘kafkas’ ırkı 15 bin ana arı dağıtacaklarını söyledi. Diyarbakır’da 370 arı yetiştiricisini eğiteceklerini ve arılarının ırkını değiştireceklerini anlatan başkan saylak, 7 bin tane daha ana arıyı üreticilerimize dağıtacağız ve sürekli kovan başı eğitim vereceğiz.” ifadelerini kullandı. Proje kapsamında bir arıcılık meslek yüksek okulu mezunu ile bir ziraat mühendisi istihdam ettiklerini aktaran saylak, projenin 10 ay süreceğini kaydetti. Saylak, “Bundan sonraki projelerimizde ise bal paketleme, kovanları modernize etme ve kullandığımız materyalleri değiştirme çalışmaları yer alacak.” diye konuştu. (Zaman gazetesi) Diyarbakır’da arıcılığı geliştirme projesi kapsamında arıcılara 950 boş kovan verildi. Diyarbakır Tarım il Müdürlüğü ve ilçe müdürlüklerinin 2007’de yaptığı çalışmalar ile 2008 programı toplantıda değerlendirildi. Arıcılığı geliştirme projesi kapsamında ise arıcılara 950 adet boş arı kovanı verildi. Mevcut arıcıları desteklemek amacıyla Çüngüş ilçesine 525 adet, Çermik ilçesine 255 adet, Ergani ilçesine ise 170 adet arı kovanı dağıtıldı. Diyarbakır İl Özel İdare Kaynaklı projelerden olan Arıcılığı Geliştirme Projesi kapsamında dağıtımı yapılan arı kovanları, Arı Yetiştiricileri Birliği’ne üye 50 ile 150 arası arılı kovana sahip arıcılara verildi. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) yatırımlarından yeterince yararlanamayan
73
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ilçelerdeki üreticilerin desteklenmesi amacıyla başlatılan arıcılık çalışmaları kapsamındaki boş kovan dağıtımının, projenin devamında arıcılık potansiyeli olan diğer ilçelerde de devam edileceği bildirildi. (Cihan Haber Ajansı, 17.01.2008)
yumurta , 2.500 Ad. Hindi Palazı 6. Kadir Eser Kanatlı İşletmesi 45.000 Ad./ devre etçi (17).
Kocaköy’de Arıcılık Kursu Düzenlendi 10 Aralık 2010 DİYARBAKIR’ın Kocaköy ilçesinde Tarım İlçe Müdürlüğünce arıcılık kursu düzenlendi. Kocaköy İlçe Tarım Müdürü Oral Özgen, kursun açılış konuşmasında, arıcılığın ülkede, bölgede ve ilçedeki durumu hakkında bilgiler verdi. İlçede modern arıcılığın yapılmadığını ve standartlara uygun kovanların olmadığını aktaran Özgen, ancak eski usul kara kovan arıcılığının yapıldığını belirtti. İlerki zamanlarda Kocaköy ilçesinde kovan dağıtımı yapılabileceğini anlatan Özgen, Kocaköy’de bir ilk gerçekleştirmek istediklerini söyledi. Tarımsal eğitimlere yönelik çalışmalara, Tarım İl Müdürü M. Ali Koçkaya ve Kocaköy Kaymakamı Muhammed Gürbüz’ün de destek verdiğini ifade eden Özgen, bu desteklerden dolayı teşekkürlerini sundu. (www.diyarinsesi.org)
Kanatlı Hayvan Diyarbakır Tavuk İşletmecileri 1. Güntavuk İşletmesi 5x10.000=50.000 Ad./ gün yumurta 2. Diyartavuk İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta ,15.000 Ad. etçi/dönem 3. Varan Kanatlı İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta 4. Karacan Tavuk İşletmesi 3.500 Ad./gün yumurta , 17.000 Ad. Hindi Palazı 5. Tuncay Kanatlı İşletmesi 3.500 Ad. /gün
79-Diyarbakır’da tavukçuluk sektörü
Köy Tavukçuluğu
74
80-81- Urfakapı’da hindi satışı
2000 yılı Master planda Diyarbakır‘da Merkez - Bismil - Çınar - Ergani - Silvanda: 153.000 hindi Hazro-Kulp-Lice‘de 31.200 hindi Dicle-Eğil-Hani‘de 27500 hindi Çermik-Çüngüşte 7300 hindi belirlenmiştir. 2009 yılında: Tavuk sayısı: 404.800 Hindi sayısı: 59. 603 Kaz sayısı: 15.536 Ördek sayısı. 13.730 Tavuk yumurtası: 40.480.000 adet Hindi Yumurtası: 1.788.090 adet Kaz yumurtası: 466.080 adet Ördek yumurtası: 411.900 adet Etçi tavuk üretimi: 250.000 adet Ancak tüm bu rakamlar sıhhatli ve kesin değildir. Kanatlı hayvan çeşitleri olarak; Tavuk, Hindi, Kaz, Ördek, Bıldırcın, Devekuşu, Keklik, ve merak süs amacı ile beslenenler gelmektedir. (17)
82-Malabadi
83- Gevran ovası
Hindi geliştirme projesi Avrupa Birliği destekli “Hindi Geliştirme Projesi” başlatmak için Ergani’ye gelen Avrupa Birliği Proje Destekleme Birim üyeleri Veteriner Hekim Ragıp Bayraktar, Fransız Veteriner Hekim Helene Vidon ve Hollandalı Veteriner Hekim Marinua Vanden Ende, İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat’ı ziyaret etti. Hindi geliştirme: İlçe Tarım Müdürü Aziz Polat, Heyetin Yayvan tepe ve Boncuklu köylerinde incelemelerde bulunduklarının altını çizerek, “Dairemiz veteriner hekimleri ile birlikte önümüzdeki günlerde Avrupa Birliği kaynaklı proje ekibi tekrar bu köylerde incelemeler yapmak için gelecekler.
75
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Geldiklerinde projeye son şekli verilecek. Yapılacak projelerde dağıtılacak hindi palazları ile kümes gibi giderlerinin yüzde 50 ve yüzde 90 arasında Avrupa Birliği ve Dünya Bankası tarafından karşılanacak. Bu destekleme ile köylülerimiz hem aile ekonomisine katkı sunacak hem de kuş gribi olmaksızın gönül rahatlığı ile kanatlı hayvanlarını yetiştirecektir” diye konuştu. (Dsöz)
Tılalo’da hindi çiftliği
Çınar-Beşpınar köyünde1600 dönümlük alanıyla Diyarbakır hipodromu Türkiye’nin en büyüğüdür.Diyarbakır’da bu hamleyle atçılığın büyük mesafe kaydedeceğini umuyoruz. Diyarbakır tarihinde at sporları ile tanınmış ve 10.000 atlı Malazgirtte Alpaslanın yardımına koşmuştur.Bir kaynakta da bu 27.000 olarak geçer. Tarihte at sahibi olmak bir övünç vesilesiydi. Meşhur gezgin Tavernier Diyarbakır’la ilgili hatıralasını anlatırken Paşanın bir çok atlı süvasrisi var ve yirmi bin atlıyı toparlayabilecek güçtedir’demektedir (39) 26 Mayıs 1789 tarihli bir takrirde Mısır için Diyarbakır’dan 2000 süvari istendiği görülmektedir. (40) Diyarbakır salnamelerinde bu hususta tedbirler alınmıştır.
Diyarbakırda at sporları
Ahali malı olan kısraklar için cins aygırların suret-i celb ve muhafazası hakkında emirname ve talimat. (3) Bu hayvanlar için ‘Cins at yetiştirmek için miriden celb olunan aygırların memleket baytarı tarafından nezaret olunarak istifade edilmesi ve aygırlar telef oldukça yeniden celbi hakkında’ emirname mevcuttur. (3)
84 Günümüzde at yarışları
Diyarbakırda At sporlarına alt yapı teşkil eden önemli bir oluşum Diyarbakır’ı başkent yapan devletlere örneğin Akkoyunlulara aittir. Akkoyunlu sarayında elçi olarak bulunan Venedik elçisi Uzun Hasan’ın atlılarının 100.000 olduğunu hesap etmiştir.(41)
Dicle ilçesi Pirejman köyünde beyaz hindiler
85-Hipodrom
76
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Günümüzde İlçe Tarımı Bismil İlçe yüzölçümü Kuru tarım alanı Sulu tarım alanı Çayır ve mera Tarım dışı alan
: 1.748.000 Dekar : 1.120.000 Dekar (Buğday, Arpa, Mercimek, Nohut)
: 350.000 Dekar (Pamuk, Buğday, Tütün, Şeker Pancarı, Kavun, Karpuz)
: 94.000 Dekar : 184.000 Dekar Alan bulunmakta olup,
ilçemizde ekilen ürün ve miktarı aşağıya çıkartılmıştır: • 236.000 Dekar Pamuk (2003 Yılı Hasadı 92.500 ton • 980.000 Dekar Buğday (2003 Yılı Buğday hasadı 323.400 ton’dur.) T.M.O. tarafından 9.431 Ton alım yapılmıştır. • 100.000 Dekar Arpa (2003 Yılı Arpa hasadı 27.000 ton’dur.) • 134.000 Dekar Mercimek (2003 Yılı Mercimek hasadı 17.420 ton’dur.) • 5.000 Dekar Nohut (2003 Yılı Nohut hasadı 550 tondur.) • 1.500 Dekar Tütün İlçe merkezinde 4 adet alım deposu mevcuttur. (2003 Yılı 3.200 ekici ile sözleme yapılmış, tahmini üretim 10.000 balya’dır.) • 1.000 Dekar Şeker Pancarı (2003 Yılında 6.000 ton Şeker Pancarı hasadı beklenmektedir.) • 4.000 Dekar Karpuz (2003 Yılı Karpuz hasadı 16.000 ton’dur.) • 2.500 Dekar Kavun (2003 Yılı Kavun hasadı 7.500 ton’dur.) ekilmektedir. (18) Bismil hububat pazarı: Bismil Zahireciler Kooperatifi tarafından yaptırılan, 30 dönümlük alan üzerine kurulu Modern hububat pazarı açıldı. Bismil Zahireciler Kooperatifi tarafından yaptırılan, 30 dönümlük alan üzerine kurulu modern hububat pazarı açıldı. Bismil Zahireciler Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Tahsin Ek, 30 dönüm arazi üzerine kurulu buğday pazarı kompleksinde, 91 adet satış bürosu, 76 adet hububat ambarı, toplantı salonu, idare binası, depo, 80 tonluk 1 adet kantar ve araç parkları ve sosyal tesislerinin bulunduğun kaydetti. (Dsöz. 21.07.2010)
77
Çermik Çermik pirinci Karacadağ pirinci kadar ünlüdür. Örenkuyu ve İncili köylerinde yetişir. Alakoç köyünün mercimeği ünlüdür. Çem adı verilen sulanan yerlerde pamuk iyi yetişmektedir. Kırmantepe köyünün pamuğu üstün niteliklidir, yeğlenir. pamuklu, Karataş, Konuksever köylerinde pamuk önemli bir gelir kaynağıdır. Bahçe köyünde hasut narı çok iyi yetişir. Bu nar, Siirt’in Zivzik, Hasras narları ile yarışabilir nefasettedir. Sebzecilikte Aruk köyü ileridir. Çermik patlıcanı bu bölgede bol yetiştirilir. Asuri adlı bir üzüm Çermik bağlarında yetişmekte ve Asurlular zamanından beri meşhurdur. Çermikte 34 cins üzüm belirlenmiştir. En iyi üzümü kalecik, Aynalı köyleri yetiştirir. Karataş köyünün bağları çoktur. Aynalı’nın Abdiri cinsi uzun biçimli üzümü, şıra üzümü pek ünlüdür. Kuyuköy, Kayagediği, Karamusa, Gözerek, Bintaş, Bahçe, Başarı köyleri üzümcülükten gelir sağlar. En yaygın cins şıra üzümüdür. Çermik ve yöresi 1918’e kadar en parlak dönemini yaşamıştır. O günlerden bu yana,bir çok bağ harap kalmıştır. Aşağı şeyhler ve Asmalık köyleri kavakçılıkta ön plandadır(19). Tarım, ilçenin önemli gelir kaynaklarındandır. Son yıllarda GAP kapsamında yaptırılan göletler sayesinde sulu tarıma geçilmiş, ürün çeşitliliği ve verimlilik artmıştır. İlçemizde ekilebilir arazi miktarı 362.160 dekardır. Bu arazilerin 51.800 dekarı sulu, 310.360 dekarı susuz arazilerdir. İlçemizde toplam çiftçi aile sayısı 5300’dür. Çiftçi ailelerinin çoğunluğu 1-50 dekar arası arazi miktarına sahiptir.
Bu araziler, küçük aile işletmesi şeklinde değerlendirilmektedir. İlçemizde özellikle pamuk, buğday, arpa, mercimek, mısır, nohut, ayçiçeği ve yem bitkileri yetiştirilmektedir. Ayrıca meyvecilik ve sebzecilik de önemli gelir kaynaklarındandır. Meyvecilikte; Antep fıstığı ve üzüm yetiştiriciliği önemli bir konumda bulunmaktadır. Bölgede bol miktarda bulunan menengiç ağaçlarına yapılan Antep fıstığı aşılamasıyla fıstıkçılık gelişme göstermektedir.Bağcılık da önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. İsmail Çayırı mevkiinde yetiştirilen pirinç bölgenin en kaliteli ürünlerinden biridir. Beybağı bölgesi ile Karakolan Köyü ve Bahçe Köyünde yapılan seracılık oldukça gelişmiş durumdadır. Seracılığın daha da geliştirilmesine çalışılmaktadır. İlçenin doğu ve güneydoğusundaki arazilerin elverişli olması nedeniyle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Diğer bölgelerimizde ise büyükbaş hayvancılık çoğunluktadır. Yörede genellikle koyun ve kıl keçisi yetiştiriciliği yapılmaktadır. Devletin verdiği teşviklerle hayvancılık iyi bir gelişme göstermiş, süt inekçiliği de yaygınlaşmıştır. Bölgemizde yaz mevsiminin oldukça sıcak geçmesi nedeniyle hayvancılıkla uğraşan ailelerin çoğu; Erzurum, Bingöl, Tunceli, Elazığ yaylalarına gitmektedirler. İlçemiz ve köylerinde Tarım Müdürlüğü tarafından 1991-2003 yılları arasında toplam 285 baş ineğe suni tohumlama çalışması yapılmıştır. Ayrıca Yayıklı Köyü Boğa istasyonunda 3122 baş inek tabii olarak tohumlanmıştır. Suni ve tabii tohumlama çalışmaları ile gebe bırakılarak et ve süt verimi yüksek hayvanlar elde edilmeye çalışılmaktadır.
78
Büyükbaş hayvanlar; kültür ırkı, melez ve yerli ırk türlerinden oluşmaktadır. İlçe merkezi ve birçok köyümüzde 10-100 başlık işletmeler halinde faaliyetini sürdüren yaklaşık 50 besi ahırı mevcuttur. 1500 baş civarında büyükbaş hayvan bu ahırlarda beside bulunmaktadır. Besicilerimiz daha çok kurban bayramlarında değerlendirmek üzere hayvan yetiştirseler de zaman zaman İstanbul, Ankara ve Adana gibi büyük illerin mezbahalarında da hayvanlarını pazarlamaktadırlar. Tarım Bakanlığımızca son yıllarda uygulanan hayvancılık desteklemelerinde özellikle yem bitkileri ve suni tohumlama teşvikleri besiciliğin gelişmesinde önemli etken olmuştur. İlçemizde yöremize özgü koyun, keçi ve inek sütlerinin karışımı veya ayrı ayrı sütten Çermik Tuluk Peyniri yapılmaktadır.Tuluk peyniri daha çok çevre il ve ilçelere gönderilmektedir. İlçenin Hayvan Varlığı Büyükbaş 18.889 Kültür Irkı 4210 -melez 6140-yerli ırk 8539 Koyun 128.002 -kıl keçisi 27.176 At 400-katır 90 Tavuk 35.000, kaz 500, ördek 200, hindi 1500 Arıcılık İlçemizin bitki örtüsü arıcılığa elverişlidir. Ancak iklimin uygun olmaması sebebiyle fazla gelişme göstermemiştir. Daha çok küçük aile işletmeciliği ve özel girişim şeklinde yapılmaktadır. Yaz aylarında serin bölgelere gidilmektedir. İlçede 2600 fenni, 320 yerli kovan olmak üzere toplam 2920 kovan bulunmaktadır. İlçede üretilen bal iç piyasada tüketilmektedir. (20) ÇÜNGÜŞ İLÇESİ Tarım Yollarımızın ulaşım için çok elverişli olmayışı ve üretilen tarım ürünlerinin pazarlara ulaştırılacak kadar fazla olmaması gibi sebeplerle üretilen tarım ürünleri genellikle ilçe merkezinde pazarlanmaktadır. ilçemizde tarım ürünü olarak; Buğday, arpa, mısır, darı, nohut, mercimek, kuru soğan, sarımsak, vs. yetiştirilmektedir. Bunların dışında bağcılık,arıcılık faaliyetleri yaygın biçimde görülmekte ayrıca hızla gelişmektedir.
79
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Kullanılabilir Arazi Dağılımımız şu şekildedir: Arazi Dağılımı Tarıma Elverişli Arazi Miktarı Sulanabilir Arazi Miktarı Sulanamayan Arazi Miktarı Nadasa Çayır-Mera Orman
İşletme Büyüklüğüne şöyledir; İşletme Büyüklüğü 0-50 51-100
Miktarı 101.000 25.199 52.551 23.250 22.000 101.000
göre
Birim Dekar Dekar
Hindibaba, Keleşevleri, Oyuklu, Yeniköy, Aktaş, Arpadere, Akbaşak başlıca bağcı, üzümü ünlü köylerdir. Birinci dünya savaşı sonlarına kadar ipekböceği yetiştirilirdi. Dutluklar çok fazla idi. Dutlar daha çok kurtularak tüketilir.
Ölçü Birimi Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar
arazi
dağılımı
Çiftçi Aile Sayısı 2000 187
ARICILIK İlçemizde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı İşbirliğiyle 1997 yılında 83 aileye 5 arılı kovan ve arıcılık malzemeleri dağıtılmıştır. Arıcılık faaliyetlerinin etkili bir şekilde yürütülmesi için kışları Fırat nehri kıyısında ve yazları Savcak tepelerinde konaklama yerlerine gidilmesini sağlayan yolların yapılması gerekir. BAĞCILIK İlçe merkezinde bağcılık çok eskiye dayanmaktadır. Mevcut bağların yaşlı olması nedeni ile bağ alanlarında oldukça azalma olmuştur. Bağcılığın eski düzeye çıkması için Devlet desteği ile 14.450 adet aşılı bağ çubuğu ile 145 dekarlık sahada ekim ve bakım çalışmaları yapılmıştır. Bu çerçevede 1997 yılı 1. yarısında S.Y.D. Vakfı kanalı ile 15 aileye 10’ar dekarlık örnek bağ tesisi yapılmıştır. (www.cungus.gov.tr)
ÇÜNGÜŞ Çüngüşte Patates en iyi malkaya köyünde yetiştirilir. Geçitköyün domatesi ünlüdür.4500 hektar üzüm bağı vardır. Badem ve ceviz bol üretilir. Deveboynu, geçitköy, Hamdere,
Yeniköyün dutu ünlüdür.Avut köyünde de çekirdeksiz,küçük,çok leziz ak renkli,inci dutlar elde edilir. Çataldut köyünün tanesi bir kilo gelen ayvası,Avut ve Karaköy’ün cevizi çok rağbet görür.Geçitköy’ün narı değerlidir.Hindibaba köyü çevresi incirleri kurutularaj değerlendirilir Diyarbakır piyasasında Arduva peyniri ve Arduva yağı ünlüdür. Avut ve Aktaş köylerinin altın yıldızlı, sırlı akça balları pek nefistir ve İstanbul’da ünlüdür.(19) ÇINAR İlçemiz ekonomisi Tarım ve Hayvancılığa dayanmaktadır. Toplam 1.952.000 dekarlık alanımızın 903.900 dekarlık (% 46) bölümü tarıma elverişlidir. Bu alanın 816.830 dekarlık alanında susuz, 87.070 Dekarlık alanda ise sulu tarım yapılmaktadır. Başlıca tarım ürünleri: Pamuk, Pirinç, Buğday, Arpa, Mercimek ve Nohut’tur. İlçemizin Karacadağ yöresinde hayvancılık yaygındır (21) . DİCLE Dicle ilçesinin nar, incir, kırmızı mercimeği meşhurudur. Özellikle kırmızı mercimek arap ülkelerine ihraç edilmektedir. Dicle ilçesinde arazinin %30’u meşe ormanıdır.Bu yüzden daha fazla yağmur alır. Ormanlık alanlardan yılda 1000 ton yakacak odun elde edilir(22)
80
EĞİL
Tarım ve Hayvancılık İlçede her çeşit tahıl sebze, kavun, incir ve üzüm yetiştirilmektedir. Özellikle bağcılık oldukça gelişmiş olup, yaş üzüm bölgenin önemli bir ihtiyacını karşılamaktadır. Bağcılığın yanı sıra badem ve antepfıstığı yörenin önemli geçim kaynaklarındandır. Ayrıca Dicle Nehri’nde balıkçılık yapılmaktadır. Eğil’de her tür kümes ,küçük ve büyükbaş hayvan yetiştirilmektedir. Ayrıca ilçede odunculuk ta uğraşılan bir başka meslek dalıdır.Hazro ve diğer yerlerden alınan ağaçlar burada kesilir ve Diyarbakır’a gönderilir. Kale,Yenişehir,Gündoğuran,Dere ve Çarıkören ilçenin mahalleleridir(23). ERGANİ Tarım İlçemiz ekonomisine hakim olan sektörüdür. Toplam nüfusun % 80 kadarı tarım ve hayvancılık yapmak suretiyle geçimini sağlamaktadır. Ayrıca tarımsal üretim sadece çiftçiler için değil diğer sektördeki vatandaşlar içinde önem taşımaktadır. BİTKİ ADI Buğday Arpa Darı Pirinç Fasulye Nohut Mercimek Pamuk Susam Ay Çiçeği Kuru Soğan Kuru Sarm. Kavun Karpuz Fiğ Burçak Yonca Korunga Domates Patlıcan Salatalık Biber T.Fasulye
EKİLİŞ ALANI (DA) 244500 129600 7000 700 750 57000 60400 35000 150 35000 1500 300 7500 16500 1000 1000 750 200 9000 3500 3500 2750 750
DEKARA VERİM (Ortalama Kg) 350 300 120 250 200 100 100 350 225 100 225 210 2000 325 40 110 120 300 3000 3000 2100 1250 2000
ÜRETİM MİKTARI(TON) 85575 38880 850 175 150 5700 6040 12250 35 3500 3500 630 15000 55000 40 110 90 60 27000 10500 7500 3400 1500
İlçemizde son yıllarda hemen hemen her cins hayvanın yetiştirilmesine 81
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
çalışılmakta olup, ilçede en çok koyun, keçi ve sığır beslenmektedir. Bu alanda yaygın olan geleneksel mera hayvancılığının yanında besi hayvancılığı da yapılır. Hayvan varlığına büyük ölçüde yerli ırk hakimdir. Ancak son yıllarda yüksek gelir getiren kültürırklara doğru bir yönelme görülmektedir. CİNSİ ADET Yerli inek 14300 Melez inek 5950 Kültür Irkı inek 1229 Düve -Dana 10520 Boğa 18170 Öküz 460 Katır 284 At-Tay 2158 Eşek 4111 Koyun 133300 Kıl Keçisi 22400 Tavuk 23133 Kaz 45103 Ördek 2635 Hindi 17549 Diyarbakır’a Ergani, Kulp ve Çınar’da sığır yetiştiriciliği öne çıkmaktadır. İl Tarım Müdürlüğü kayıtlarına göre Ergani’de yetiştirilen sığır sayısı 35.000, sığır işletme sayısı 1000’dir.(30)
Ergani’de Çiftçilere 160 Baş Süt Sığır Dağıtıldı Diyarbakır’ın Ergani Kaymakamlığı ile GAP İdaresi’nin ortaklaşa yürüttüğü 160 başlık süt sığırcılığı projesi kapsamında yapılan kura çekimi sonucunda, GAP idaresi’nin havza geliştirme projesi kapsamında bulunan 6 köydeki 40 çiftçiye kişi başı 4 inek dağıtıldı. (13 Şubat 2009, www.diyarinsesi.org)
Ergani’ye Yem Fabrikası Kuruldu Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde faaliyet gösteren un fabrikası ekonomiye katkı sağlaması için kendi arazisi içinde bir yem fabrikası kurdu. 5 dönüm alana kurulan ve ilçenin yem ihtiyacını karşılamak amacıyla açılan yem fabrikasında günde 15 ton yem üretildiğini belirten Ergani Un ve Yem Anonim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Aslan, “Fabrikanın resmi açılışı yerine besiciler ve ilçenin esnafları ile bu açılışı gerçekleştirdik. Yeni açmış olduğumuz fabrikanın amacı ise, ilçemizin yem ihtiyacını karşılayacak bir fabrikanın atıl durumda olduğu ve fabrikanın ne zaman üretime geçeceği belli değildi. Hayvancılık sektörü için önemli katkıları olacak yem fabrikasının kuruluşunda 10 işçi istihdam edildiğini ve günde 15 ton yem üretimi yapılacağını belirten Aslan, ``Fabrikanın ihtiyacı olan ham maddeyi bulmakta zorluk çekmedik. 1 yıl stok yaptık bu konuda sıkıntı çekmeyeceğiz. Fabrikanın hayvancılığa fayda getireceğine inanıyorum’’ şeklinde konuştu. (www.diyarinsesi.org, 04 Haziran 2009)
HANİ İlçemizin geçim kaynaklarından biride hayvancılıktır, ilçemizde yılık ortalama 6.500 küçükbaş hayvan canlı olarak ihraç edilmektedir. Ancak yerli ırkların bölgede hakim olması nedeniyle verim düşüktür. Şu anda ilçemizin mevcut hayvan varlığında sığır 8.430 adet, koyun 12.000 adet, keçi 9.500 adet, tek tırnaklı 1.100 adet, kanatlılar 20.000 adet, ayrıca kara kovan 350 adet, fenni kovan 70 adet mevcuttur (25) . Dışarıya sattığı en önemli ürünler tahıl, pamuk, yaş ve kuru meyveler ile birlikte ayrıca ilçeden her yıl kereste satışı yapılmaktadır.
82
Dicle Nehri Hini’ye 18 km uzaklıktadır. Ayrıca nehirde bolca alabalık yetiştirilmektedir. (vikipedi) HAZRO
Bitkisel Tarım İlçemizde sulama suyunun azlığından dolayı çiftçilerimizin büyük çoğunluğu kuru tarım yapmakta buda tarımda verimliliği düşürmekte ve alternatif ürün yetiştirme olanaklarını azaltmaktadır. Münavebeye girecek bitki sayısı da kısıtlandığından araziden istenen verim alınamamaktadır. Bitkisel tarım düz, arazilerde makine ile yapılmakta, makinelerin giremediği arazilerde basit aletlerle yapılmaktadır. Sulu alanlarda ise genelde sebze, meyve ve tütün yetiştirilmektedir. Tarımsal Ürünler: İlçemizde yetiştirilen ürünler susuz arazilerde buğday, arpa, mercimek, nohut, badem, kavun, karpuz ve bağlarda üzüm yetiştirilmektedir. Suyun olduğu bölgelerde daha çok meyve bahçeleri, tütün, çeltik, yonca sebze vb. ürünler yetiştirilmektir. Sarıçanak ve Yazgı köylerinde bulunan seralarda sebze yetiştirilmektedir. İlçemiz merkez ve köylerinde çiftçi ziyaretleri yapılarak zirai eğitim ve yayım çalışmaları yapılmıştır. Çiftçiler teknik konularda aydınlatılmaya çalışılmıştır. Üretilen buğdayın büyük bölümü D.M.O’ne satılmaktadır. Diğer ürünler iç piyasaya satılmakta veya iç tüketimde kullanılmaktadır. Bağlarda toplanan üzümlerden kaliteli üzüm pekmezi, pestil sucuk ve şıra yapılmaktadır.
Ekim Alanları ve Ekim Biçimleri Ekilen ürünler ve arazi dağılımı şöyledir. Buğday Arpa Mercimek Nohut Bağ Meyve Tütün Kavun-Karpuz Sebze Çeltik Susam Yonca-Korunga-Fiğ Nadas
96.000 38.000 34.000 18.000 10.000 4.300 580 350 380 320 280 450 26.210
Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar Dekar
83
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ekim düz arazilerde mibzerle veya gübre atma makinesiyle, dağlık alanlarda ve küçük arazilerde elle serpme şeklinde olmaktadır. Ekim ayı içerisinde toprak hazırlığı ve ekim kontrolleri yapılarak yapılan hazırlıklar üzerinde durularak çiftçilere gerekli teknik bilgiler verilip, uygulanması için gerekli kontroller yapılmıştır. Ekim sırasında görülen fazla gübre kullanımının zararları hakkında çiftçiler bilgilendirilmiştir. İlçemizde su göletlerinden ve sondaj çalışmaları sonucu çıkarılan suyla araziler karık sulama şeklinde yapılmaktadır. Sulu tarım12.500 dekarda yapılmaktadır. Sulu tarımda verim çok daha yüksek olmakta bazı ürünlerde %100’e varabilmektedir. Haziran ayında biçerdöver kayıplarını en aza indirebilmek için gerekli önlemler alınmış, çiftçilere bu konuda bilgiler verilmiş ve hassasiyetle kontroller yapılmıştır. Hazro İlçesindeki hayvan varlığı yerli ırklardan oluşmaktadır. 2004 yılı itibariyle ilçedeki hayvan varlığı şöyledir. Hayvan Adı: Sığır Manda At-Katır Eşek Koyun-Keçi Kovan (Fenni) Kovan (Sepet) Kanatlılar
Yerli: 6.470 450 220 1.605 31.250
Melez 1.145
Kültür 128
Toplam 7.743 450 220 1.605 31.250 660 98 47.750
Hazro İlçesinde ve köylerinde ekonomik hayat tarım ve hayvancılığa dayandığından, ilçede hayvancılığın geliştirilmesi anlamında yerli ırklar kültür ırkına dönüştürülüp verimlilik yakalanmalıdır. Bu kapsamda yöre halkına
teşvikler verilerek kültür ırkı yetiştiriciliği geliştirilmelidir. (26) KOCAKÖY
Bitkisel Üretim İlçemizin kuru tarım alanı 189.000 dekardır. Bu alanda 141.000 dekarda Hububat, 6.000 dekarı bakliyat, 2.000 dekarı kavun-karpuz yetiştiriciliğine ayrılmıştır. 40.000 dekar alan nadasa ayrılmaktadır. İlçemizin sulu tarım alanı 6.800 dekardır. Bu alanın 5.800 dekarda endüstri bitkisi, 1.000 dekarda da bağ-bahçe tarımı yapılmaktadır. Tütün yaprakları hasat edildikten sonra çiftçiler tarafından kurutulmakta ve yerel pazarlarda kaçak olarak satılmaktadır. Pamuk ise yöredeki çırçır fabrikalarına satılmak üzere yetiştirilmektedir. Çeltik ilçemizde Arkbaşı ve Tepecik köyleri civarında ekilmektedir. Tütün yetiştiriciliğine alternatif olarak; hayvan ve insan beslenmesinde değerlendirilebilen ve talep fazlası bulunan mısır bitkisi salık verilmektedir. Örtüaltı tarımı; yapılan yayım faaliyetleri ile, kurulacak olan sera demonstrasyonlarıyla, bedeli uzun vadeli olarak tahsil edilerek kurulacak seralarla ve üretilen ürünlerin pazarlama faaliyetlerinde öncü olunarak teşvik edilmelidir. Yetiştirilen Ürün Yetiştirilen Cinsi Alan ( Da. ) Buğday 96.000
Yetiştirilen Ürün Miktarı ( Ton ) 23.040
Arpa
45.000
14.850
Nohut
4.000
800
Mercimek
2.000
500
Pamuk
7.000
2.450
Tütün
2.000
600
Çeltik
1.500
600
84
Hayvansal Üretim İlçemizde yaklaşık olarak 8.000 büyükbaş, 15.000 küçükbaş hayvan mevcuttur. Hayvan mevcudunun %70’ini yerli ırklar oluşturmaktadır. Geriye kalan %30’ unu kültür ve melez ırklar oluşturmaktadır. Yaklaşık 300 civarında da manda mevcuttur. Mevcut koyun ırkı Akkaramandır. Karakeçi ormanlık alan olmak üzere Boyunlu, Gökçen, Şaklat ve Yazıköy’ de beslenmektedir. Burada mevcut orman alanlarının meşe olmasından dolayı hayvanlar pek zarar vermemektedirler. Kültür hayvancılığının gelişmesi için Çaytepe köyünde kurulacak olan Süt Toplama Birliğinin bölgeye olumlu yönde büyük bir katkısı olacaktır. Ayrıca Tarım İl Müdürlüğü ile birlikte suni tohumlama çalışmalarına başlanmıştır. Bu projenin hayata geçirilmesi ile kültür hayvancılığı gelişecektir Ayrıca Çaytepe köyümüze bir adet tabii tohumlama boğası verilmiş bulunmaktadır. Üretim Durumu Hayvan Cinsi Sığır Koyun Keçi (27)
Adet 8.000 12.000 3.000
KULP Tarım Ürünleri Kulp İlçesi’nde gerek arazi kullanım açısından gerekse de ekonomik geçim kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır. Gerek meşelik-fundalık alanları (%59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (%28.7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (%4.8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür. Kulp’ta tarım yapılan arazinin toplam arazi içerisindeki oranının % 4.8’dir. Tarımsal faaliyetler; tahıl tarımı, baklagil tarımı ve endüstri bitkileri veya yem bitkileri tarımı olarak belirlenebilir. Bu faaliyetler hem sulu hem de kuru tarım alanlarında gerçekleştirilebilmektedir. Ancak Kulp’ta var olan tarım arazilerinin büyük çoğunluğu sulu tarım arazileridir. Bunda yüzey suları ve kaynakları potansiyelinin yüksek olmasının etkisi vardır. İlçede yaygın olarak tahıl ürünleri olan buğday, arpa, çavdar, darı ve yulaf
85
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ekilir. Söz konusu tahıllar genelde ailelerin kendi ihtiyaçlarında ve yerel ihtiyaca yönelik olarak üretilir. Tahıl ürünleri yerli tohum kullanılarak kıraç arazilerde yetiştirilir. Bu durum birim başına alınan verimin düşmesine neden olmaktadır. Buna rağmen son yıllarda gübreleme, ithal tohumlar ve diğer çalışmalarla tahıl verimlerinin artırılmasına çalışılmıştır. Extantif yöntemlerle yapılan tahıl tarımı üretimi iklimin kontrolündedir. Özellikle ilkbahar yağışlarının fazla olduğu yıllarda verim artarken, kurak geçen yıllarda ise birim başına düşen verim azalmaktadır. İlçede en fazla üretilen tahıl buğdaydır. Daha çok kuru tarım alanlarında yaygın olarak ekilir. Halkın temel besin kaynağı olması ve iklim şartları ile toprak özellikleri bakımından fazla seçici olmaması nedeniyle buğday tarımı en fazla yapılan tahıl tarımıdır. Bir diğer tahıl türü olan arpa daha çok buğdayın yetişmediği ya da toprak veriminin düşük olduğu ayrıca yükseltinin daha fazla olduğu yerlerde yetişme imkânı bulmuştur. Hayvan yemi olarak kullanılan arpa ilçede hayvancılık faaliyetlerinin çok yoğun yapılması nedeniyle buğdaydan sonra en fazla yetiştirilen tahıldır. Kulp’ta yoğun olarak yetiştirilen bir diğer tahıl ise çavdardır. Sıcaklık koşullarının az olduğu yüksek yerlerde ve verimsiz arazilerde yetişebildiği için üretimi fazladır. Özellikle 1500 metre üzerindeki yükseltilerde yetişme imkânı vardır. Bazı yerlerde yerel olarak buğday ve yulaf ile karıştırılarak öğütülür ve ekmeği yapılır. Kulp’ta yetiştirilen diğer tahıl ürünleri ise yulaf ve darıdır. Bunlar da özellikle sapları hayvanlar
tarafından çok sevildiğinden kurutularak kışın hayvanlara verilir. Bu nedenle ekim alanları fazladır. Çok eski dönemlerde buğdayın yerine temel besin maddesi olarak yulaf ve darı kullanılırdı. Bu nedenle ekim alanları buğdaydan daha fazla idi. Ancak zamanla giderek buğdayın ekmek yapımında yaygın olarak kullanılmasıyla ekim alanları ve üretimleri azalmıştır. Son yıllarda nerdeyse tükenme aşamasına gelmişlerdir. Ayrıca Şekran Çayı vadisinde çok az miktarda çeltik tarımı da yapılmaktadır. Yine son yıllarda özellikle silajlık mısır üretimi de yapılmaya başlanmıştır. İlçede baklagillerden fasulyenin ayrı bir önemi vardır. Bahçe alanlarında sulama yapılarak üretilen fasulye Diyarbakır’a getirilerek satılır. Fasulyenin hem yaş hem de kuru olarak tüketim alanı bulması ve sulu arazilerin yaygınlığı nedeniyle ilçede fasulye üretimi (özellikle bir türü olan Ayşe Teyze fasulyesi) oldukça yaygındır. İlçede bir diğer baklagil olan nohut üretimi de fazladır. Nohut yetiştirilmesi için fasulye gibi sulu arazi imkânı bulunduğu için ilçede yaygın olarak üretilmektedir. Fasulye ve nohut’un yanında baklagillerden mercimek, susam, yonca, fiğ ve korunga yetiştirilir. Özellikle yonca ve korunga hayvan yemi olarak yetiştirildiği için oldukça yaygındır. Genellikle sulu arazilerde yeşil iken kesilip kurutulduktan sonra kışın hayvanlara yem olarak verilirler. Taban suyunun yüksek olduğu vadi tabanlarında yetiştirilirler. İlçede yumrulu bitkilerden patates ve soğan endüstri bitkilerinden de tütün ve pamuk
86
yetiştirilir. Patates kumlu topraklardan olan gevşek toprakları seven bir bitkidir. Verimsiz arazilerde de yetişme imkânı bulmaktadır. Tüketim alanı çok geniş olan patates özellikle Diyarbakır’a gönderilerek orada satılır. Yerel tüketim alanlarında özellikle, ova köylerine götürülerek buğday ile takas edilir. Bu nedenle yetişme alanı ve üretim miktarı fazladır. Bir diğer yumrulu bitki olan soğan Diyarbakır ilçelerinde en fazla Kulp’ta yetiştirilir. Yetiştirilen soğanlar Diyarbakır sebze halinde satılır. Soğan da patates gibi sulama imkânlarının olmadığı ova köylerine satılarak buğday alınır.
Hayvancılık Kulp ilçesinde gerek arazi kullanımı açısından gerekse de geçim kaynağı olması açısından ele alınması gerekli olan en önemli faaliyet hayvancılıktır. Gerek Meşelik-Fundalık alanları (% 59) gerekse de çayır ve mera alanlarının (% 28,7) oldukça geniş yer kaplamasıyla tarım yapılabilecek arazilerin (% 4,8) çok sınırlı olması nedeniyle ilçede hayvancılık yıllardan beri en yaygın geçim türüdür. Hayvancılık için uygun fiziki koşullar beşeri faktörlere etkide bulunarak halk arasında çok yaygın bir alışkanlık haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu nedenle ilçede hayvancılık çok çeşitlenmiştir. Küçükbaş Hayvancılık Türkiye genelinde en fazla küçükbaş hayvancılık Güneydoğu Toroslarının eteklerinde yapılmaktadır. Güneydoğu Toroslarda çayır ve mera alanlarının geniş yer kaplaması yazın çok yoğun yaylacılık faaliyetlerine sahne olmaktadır. Buralarda kervanlarla koyun ve kıl keçisi beslenir. Ayrıca Güneydoğu Toroslarda meşe alanlarının geniş yer kaplaması kış aylarında hayvanlara yem olarak verilmesi nedeniyle hayvancılık gelişmiştir. İlçede hayvancılık ekonomik faaliyetler arasında ayrı bir öneme sahiptir. Bir bakıma bölgenin doğal özellikleri ve gelenekleri hayvancılığın ayrı bir kol olarak gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bölgede yüzyıllardan beri göçebe aşiretler hayvan beslemekte ve bölgenin hayvansal ürünler ihtiyacını önemli ölçüde karşılamaktadır. Bölgede büyük ve geniş kuyruklu Karaman, Ak Karaman, İvesi denilen farklı koyun ırkları beslenmektedir. Ayrıca Mor Karaman koyunu da Güneydoğu Toroslarda beslenmektedir. Küçükbaş hayvancılık Birleşmiş Milletlerce uygulanan çeşitli ambargolar ve bölgedeki çeşitli olaylar nedeniyle küçükbaş hayvancılık eski önemini kaybetmiştir.
87
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İlçede en fazla beslenen hayvan Kıl Keçisidir. İlçenin meşelik ve fundalık alanlarında otlatılan kıl keçisinin sütü ve peyniri çok lezzetlidir. Ancak yeni yetişen meşe fidanlarını kemirdiği için meşe ormanlarının tahrip olmasına, ormanların kendi kendini yenileyememesi nedeniyle zamanla ortadan kalkmalarına neden olmuştur. Yıllar
1985 1986 1987 1988 1989 1990
Cinsi Koyun
32780 36900 38000 43800 44200 50000
Kıl keçisi
51380 51500 51400 60300 60000 64000
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Küçükbaş Hayvan Varlığı
Keçinin hem süt hem de yönünden faydalanılmaktadır. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü’nün sayımına göre ilçede 1985 yılında 51380 adet keçi beslenirken 1990 yılında 64.000’e yükselmiştir. Bu tarihten sonra ilçede hayvan sayımı yapılamamıştır. Ancak tahmini değerlerle ilçede hayvancılıkla yoğun olarak uğraşan Ağıllı, Çağlayan, Akdoruk, Yaylak, Ağaçkorur, Alaca, Dolun, İslamköy ve Elmalı köylülerinin göç etmek zorunda kalmasıyla ilçede beslenen keçi sayısının bir hayli düştüğünü söyleyebiliriz. Keçiden sonra ilçede en fazla beslenen küçükbaş hayvan koyundur. Koyun göçebe olarak yaşayan Yörükler tarafından kervanlar ve sürüler halinde beslenir. Yerel dilde Koçer olarak nitelendirilen Yörükler (göçer) kışın ilçenin güney kesimlerinde konaklarken ilkbahar aylarıyla birlikte daha serin olan yüksek alanlara hareket etmektedirler. Bunların sabit bir konak yerleri yoktur. Sürekli yerlerini değiştirerek koyunlarını otlatırlar. Tarım İl Müdürlüğü’nün sayımına göre ilçede 1985 yılında 32780
baş koyun beslenirken, bu sayı 1990 yılında 50.000’e çıkmıştır. Yine son yıllardaki yaylacılık faaliyetlerindeki yasaklamalar beslenen koyun sayısını da düşürmüştür. Büyükbaş Hayvancılık İlçede büyükbaş hayvan olarak sığır, dana, manda, öküz, boğa, at, katır ve eşek beslenir. En fazla beslenen büyükbaş hayvan Sığır ve Danadır. Sığır ve dana özellikle ilçe merkezi ile nispeten düzlük alanlarda kurulmuş olan köylerde yoğun olarak beslenir. Yine mera arazisi az olan köylerde de büyükbaş hayvanlar beslenir. Ayrıca yakın geçmişe kadar karabasanla çift sürüldüğünden büyükbaş hayvanlar; tarım alanlarının geniş yer kapladığı yerleşimlerde yoğun olarak besleniyordu. İlçede yakın geçmişe kadar ulaşım at, katır ve eşekle sağlanırdı. Ayrıca yaylacılık faaliyetlerinde yük taşımacılığı söz konusu hayvanlarla yapılıyordu. Bu nedenle ilçede özellikle katır ve eşek çok fazla beslenmektedir. Kısacası hayvancılık halkın tüm gelenek ve yaşam alışkanlıklarında öncelikli faaliyettir. Yıllardır devam eden bu gelenek ve alışkanlıklar halk arasında kendine özgü bir anlayış yaratmıştır. Bu durum ilçede çok belirgindir. Yıllar
1985 1986 1987 1988 1989 1990
Cinsi Sığır
9800 11000 9500
Dana
7100 8632
11300 13200 13000 16370
Manda
100
200
220
280
480
Öküz
1000 1100
1170
1700
2200
2500
Boğa
210
200
190
250
208
301
At
412
400
400
680
700
750
Katır
1515 1500
1570
1700
1700
1900
Eşek
1792 1760
1730
3100
3200
3100
100
15000 13700 15600
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Büyükbaş Hayvan Varlığı
88
Kümes Hayvancılığı İlçede kümes hayvancılığı da yapılmaktadır. Bunlardan tavuk, horoz, hindi, kaz ve ördek beslenmektedir. Söz konusu hayvanlar büyük çiftliklerden ziyade yerel tarzda geçim türü şeklinde beslenmektedir. Bu da yerel ihtiyaca yönelik beyaz et yumurta temini için yapılmaktadır. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü sayımına göre ilçede 1985 yılı itibariyle 78300 tavuk, 1000 ördek, 1200 kaz ve 2000 hindi beslenmiştir. İlgili veriler aşağıdaki gibidir; Yıllar Cinsi
1985
1986
1987
1988
1989
1990
Tavuk
78300
80000
78600
58600
57800
51000
Kaz
1200
1500
1600
650
600
580
Ördek
1000
1050
1220
220
280
330
Hindi
2000
2100
2170
4000
4250
4500
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Kümes hayvancılığı
Arıcılık: İlçede çeşitli bitki örtüsüne bağlı olarak arıcılık gelişmiştir. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü’nün sayımına göre 1985 yılında ilçede 690 adet sepet kovanı, 300 adet fenni kovan bulunmaktadır. Yıllar 1985
1986
1987
1988
1989
1990
Sepet Kovan
690
650
500
700
780
900
Fenni Kovan
300
300
400
400
450
600
Cinsi
Tablo : 1985–1990 Arası Kulp’ta Arıcılık Üretimi
İlkbahar ayları bal arıcılığı için en ideal dönemdir.
İpek Böcekçiliği: Kulp ilçesi ipekböcekçiliği alanında Türkiye’de İstanbul ve Bursa’dan sonra üçüncü sırada bulunmaktadır. İlçe ve köylerde bulunan dut ağaçları ipekböceği kozasının tek ideal yiyeceğidir. 25 yıl önce ipekböcekçiliğinin sona erdiği ilçede, 2002 yılında başlayan canlanma ile 2003 yılında 30 ton yaş koza elde edilmiştir.
89
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Yıl
Paket Adedi
Üretim (Ton)
1985
1000
20
1986
1100
25
1987
1300
32
1988
1200
30
1989
1200
30
1990
1400
40
konuda ilgili kurumlarca yeterli destek ve çalışma göremiyoruz’’ şeklinde şikayetlerini dile getirdi.
Tablo 1985–1990 Arası Kulp’ta İpekböceği Üretimi
İlçemiz Kaymakamlığı ipek böceği üreticiliğinin arttırılması hususunda hassasiyet göstermektedir. Halkımıza ipek böceği tohum paketi temininde yardımcı olmaktadır. (28) LİCE Ekonomisine tarım ve hayvancılığın egemen olduğu Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 428 bin dekar tarım arazisi bulunuyor. Sebze ve meyveciliğe önem verilen Lice’de bilimsel yöntemlerin uygulanması halinde, yörenin sebze ve meyve deposu haline gelebileceği belirtildi. 428 bin dekarlık tarım arazisinin bin 45 dekarında sebzecilik, 9 bin dekarda meyvecilik, 10 bin dekarda da bağcılık yapılıyor. Meyve ve sebzecilik ve bağcılığın geleneksel yöntemlerle yapıldığını belirten vatandaşlar, ‘’İlçe Tarım Müdürlüğü öncülüğünde bilimsel yöntemlerle bu işler yapılırsa ilçemiz sebze, meyve ve bağcılıkta yörenin deposu haline gelir” dedi. Sofralık domates olan Lice domatesinin, gerek tat ve gerekse büyüklük bakımından eşi benzerinin olmadığını ifade eden üreticiler, “Bu domatesimiz hak ettiği yerde değildir. Tamamen doğal yöntemlerle yetiştirilen bu domates dünya piyasasına girebilir ancak bu
Bu arada ilçede tamamen ekolojik olarak yetiştirilen Şıra üzümünden yapılan Kef sucuğu da her yerde ilgi görüyor. Ceviz ve üzüm şırasının köpüğüyle yapılan Kef sucuğu, genellikle iç piyasada tüketiliyor. Diyarbakır kadayıfı ve Karacadağ peynir ve pirinci kadar meşhur olan Kef sucuğu, hediyelik olarak başka illere gönderiliyor. (İHA)
SİLVAN Kentimizin sahip olduğu 15.355 km²’lik alanın 791.470 hektarını tarım alanı oluşturmakta ve bu toplam alanın % 51,5’ini oluşturur. Küçük ve çok parçalı olan tarım alanlarında yaklaşık 53.000 aile tarımsal faaliyette bulunmaktadır. Tarımsal üretim açısından ana ürünleri pamuk, buğday, arpa ve kırmızı mercimek oluşturmaktadır. Özellikle sulu tarım yapılan arazilerin büyük kısmında pamuk ekimi yapılmakta, tütün, ayçiçeği, susam gibi ürünler de yetiştirilmektedir. 791.470 hektar tarım alanının 29.474 hektarı devlet, 16.751 hektarı halk sulaması olmak üzere toplam 46.175 hektarında sulu tarım yapılmakta, geriye kalan alanda ise kuru tarım olarak adlandırılan yağmura dayalı tarım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. GAP Projesinin devreye girmesiyle Kralkızı-Dicle sulama projeleri, Batman Sağ Sahil Sulama Projesi ve Batman-Silvan Sulama projelerinin yanı sıra planlama aşamasındaki diğer projeler ile birlikte sulanan arazi 465.000 hektara çıkacak, halen % 5’sı sulanan tarım alanlarının % 60’ı sulanabilir hale gelecektir.
90
Diyarbakır, doğa şartlarının tarım ve hayvancılığa uygun ve hayvan varlığı bakımından Türkiye’nin önde gelen illerinden biri olmasına karşılık hayvancılık özellikle son on yılda giderek önemini kaybetmiştir. Hayvancılık ağırlıklı olarak geleneksel yöntemlerle yapılmaktadır. Hayvan beslemesi, çoğunlukla meraya bağlı olarak yapılmaktadır. Diyarbakır’daki temel hayvan varlığı içerisinde düşük verimli yerli ırklar, büyükbaş mevcudunun % 93’ünü, küçükbaş mevcudunun ise %98’ini oluşturmaktadır.(vikipedi)
Silvan’da Besicilik Hayvan pazarı konusundaki çalışmaları yerinde inceleyen Kaymakam Beyru, tarihi ilçede besicilik ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşlar tarafından 3 tane kooperatif kurulduğunu söyledi. Şehir dışında 120 dönüm arazi üzerinde kurulacak olan Besicilik, Mezbahane ve Canlı Hayvan Pazarı için altyapı çalışmalarına başlandığını belirten Kaymakam Beyru, “Bu proje gerçekleştiği takdirde şehir merkezi, hastalıklardan ve kokulardan arındırılacaktır. Böylece, bu proje sayesinde ilçe merkezindeki hayvancılığı şehir dışına taşıyarak tarihi ilçemizi turizme kazandırmak için çalışmalar yapacağız. Hayvancılığın geliştirilmesi :Şehir merkezinde besicilik ve hayvancılık yapan vatandaşlarımız, şehir dışında 120 dönüm arazi üzerinde kurulacak bu pazarda faaliyetlerini sürdürecek. Köylere Hizmet Götürme Birliği bünyesinde yapılan bu çalışmalarda 2 bin aile desteklenecek (Dsöz). Silvan Buğday Pazarı : Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde zahireciler tarafından 10 dönümlük alana inşa ettirilen buğday pazarı törenle açıldı. Pazarımızda aynı zamanda 80 tonluk bir kantarımız da mevcuttur. (www.diyarinsesi.org.20-6-3009)
91
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. Oktay A. Diyarbakır’da meyve yetiştiriciliği ve geliştirme olanakları. Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu. 1-3Haziran 2010 2. Karataş D., Karataş H. Ağaoğlu S. Türkiye yabani asma (Vıtıs vınıfera ssp. sılvestrıs) gen kaynakları. Tarım Doğa ve Çevre sempozyumu.1-3 Haziran 2010) 3. Tellioğlu Ö. (ed): Diyarbakır salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905.. İstanbul.Acar matb.1999 4/173,182 4. www.diyarbakirtarim.gov.tr/ 5. Diken. Ş. Diyarbekir diyarım ,yitirmişem yanarım. İletişim yay.İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205 6. Koçkaya M. A. Diyarbakır’da seracılığın geleceği. Tarım Doğa Çervre sermpozyumu.1-3 Haziran 2010.Diyarbakır 7. Eti E. Diyarbekir matb.1937.s.25,54,48,47,,75,29,31 8. Ekinci R., Karademir E., Karademir. Ç., Diyarbakır ilinde pamuk ve pamuğa dayalı sanayisinin durumu ve gelişimi. Güneydoğu An.Araştırma Ens yay. 9. Kıran E. Kürt Milan Aşiret federasyonu. Elma yay.İst.2003.s.,32,89,142 10. Ildız S. Diyarbakırda Koyunculuk. Tarım Çevre ve Doğa sempozyumu.1-3 Haziran 2010 11. Diyarbakır Kültür Ve Tanıtma Vakfı Komisyonu: Diyarbakır Mutfağı.İst.2003. 12. Kulp Haber Gazetesi. 09.06.2006 13. DSöz. 07.07.2008 14. ( İLKHA) 22 Mayıs 2010 15. İlhan O. Diyarbakır’da Arıcılık, Arıcılık ve Genel Durumu. Tarım, Çevre ve Doğa Sempozyumu.1-3 Haziran 2010 16. www.diyarinsesi.org. 20 Temmuz 2010 17. Yakişan Diyarbakır’da kanatlı hayvan yetiştiriciliği. Tarım Doğa Çevre Sempozyumu.1-3 haziran.2010 18. www.bismil.bel.tr 19. Güney E., Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da göçer konar aşiretlerin kışlak ve yaylakları. Diyarbakır.1993.s.51,44 20. www.muhabbetullah.com/smf/diyarbakir_cermik-t23340.0.html;wap2= 21. www.cınar.gov.tr 22. 2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s.378 23. www.diyarbekir.com 24. www.Ergani.gov.tr 25. www.hani.gov.tr 26. www.hazro.gov.tr 27. www.kocakoy.gov.tr 28. www.kulpmerkezilkogretimokulu.com 29. Aral S., Aral Y.: Diyarbakır İlinde Bölgesel Ekonomik Kalkınmada Hayvancılık Sektörünün Yeri.
92
UDUSİS-2010 Diyarbakır.s.40 30. Kumlu S., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Büyükbaş Hayvancılığı Ve Geliştirme Olanakları.UDUSİS-Diyarbakır-2010.s.172 31. Karataş H., Karataş D.D.,Özdemir G.,Demiraslan R., Güneydoğu Anadolu Bölgesi Üzüm Çeşitlerinin Sanayiye Yönelik Değerlendirme Potansiyeli. UDUSİS-Diyarbakır-2010.s.257 32. Çiçek M., Kaya M., Çelik K., Acar S., Yıldırım H., Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İncir Yetiştiriciliği.UDUSİS-Diyarbakır.2010.s.387 33. DTSO.Sayılarla Diyarbakır.2008.s.25 34. 28-7-2010.Diyarbakır Söz 35. Tomar M. Diyarbakır İli Bağcılık Potansiyeli ve Gap Bölgesi İçerisindeki Yeri D.Ü.Ziraat Fak. (bitirme tezi).2007 36. Güler V., Diyarbakır’da Çayır Meraların Mevcut Durumu Ve Mera Islahı. Tarım Doğa Çevre Sempozyumu.2010. 37. Oktay A. diyarbakır’da meyve yetiştiriciliği ve geliştirme olanakları. tarım Çevre Doğa sempozyumu.2010 38. Altunboğa AB. :Diyarbakır Folklorundan kesitler.Büyükşehir belediye yay.İst.1999.s.35 39. Korkusuz. M. Ş.: Seyahatnamelerde Diyarbekir.s.20 40. Yılmazçelik İ.: XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.1995.s.108 41. Erdem İ., Paydaş K., Akkoyunlu Devleti, Birleşik kitabevi.Ank.2007.s.201 42. Değer M., Diyarbakır Yöresi Halk İlaçları ve Tedavi Yöntemleri Tıp Tarihi Araştırmalarıİst.1986..s.116 43. Aksakal N., Geçmişten Günümüze Diyarbakır’da Şifalı Bitkiler ve Halk İlaçları Diyarbakır Sempozyumu. 2004 I. Uluslarararası Oğuzlardan Osmanlıya Diyarbakır Sempozyumu ‘Biidirileri
93
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR’DA MEYVE YETİŞTİRİCİLİĞİ VE GELİŞTİRME OLANAKLARI
94
ÖZET Türkiye, dünyada bahçe bitkileri yetiştirme potansiyeli çok yüksek olan ender ülkelerden birisidir. Toplam 245.052.185 da alanın yaklaşık %10’unda meyvecilik yapılmaktadır. (23.449.429da) Çok farklı meyve türlerinin yetiştiği ülkemizde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de özellikle sert kabuklu meyve yetiştiriciliği açısından önemli bir potansiyel vardır. Ancak tarla bitkileri yetiştiriciliğinin yaygın olarak yapıldığı Diyarbakır’da meyvecilik son yıllarda ivme kazanmıştır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Buğday, arpa, mercimek ve sulu alanlarda pamuk tarımı yıllardır yapılmakta olup özellikle sulanabilir alanlarda meyveciliğin gelişmesiyle birlikte doğa ve çevre açısından olumlu sonuçlar ortaya çıkacak; özellikle toprak ve su kaynakları korunacaktır.Meyveciliğin gelişmesini sağlarken uygun tür ve meyve çeşitlerin seçimi,sanayiye yönelik ve depolanabilir meyve türlerinin tercih edilmesi meyvecilik çalışmalarında mutlaka planlanmalıdır. GİRİŞ Ülkemizde hemen hemen bütün meyve türlerinde gerçekleştirilen üretim, hem iç tüketimi karşılamakta hem de dış ticarete de önemli katkılarda bulunmaktadır. Ilıman, sert çekirdekli, sert kabuklu, üzümsü ve subtropik meyve ihracatları her geçen gün artış göstermekte özellikle de kuru meyve ihracatında (üzüm,incir gibi) Türkiye önemli bir paya sahip bulunmaktadır. İlimizin de içinde bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi aynı zamanda birçok meyve türünün anavatanıdır. Günümüzde yetişen önemli birçok meyve türü yüzyıllardır bölgemizde yetiştirilmektedir. Diyarbakır ili meyveciliği incelenecek olursa farklı alt bölgelere sahip olan ilimizde sert çekirdekli, sert kabuklu ve ılıman meyve türlerinin yetiştiriciliğini görebiliriz. Her ne kadar meyve türleri açısından yelpaze geniş olmasa da ilimizde meyvecilik kültürünün yeni başlangıçlar oluşturması ve tarla tarımından meyveciliğe geçişin son yıllarda ivme kazanması önümüzdeki yıllarda meyveciliğin gelişeceğini ve pazarlama olanakların ve ihracat imkanının da bu duruma paralel olarak artacağını göstermektedir.
95
Asuman OKTAY Ziraat Yüksek Mühendisi, Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü asuman_oktay@hotmail. com
Diyarbakır 2008 yılı istatistiklerine göre
korunması açısından önemli bir adım olacaktır.
Toplam meyve üretimi 143.453 ton ve kapladığı alan ise 282.469 dekardır. Üretilen meyve türleri: 1. Sert kabuklu meyveler 2. Yumuşak Çekirdekliler 3. Sert Çekirdekliler 4. Üzümsü meyveler Diyarbakır’da Meyveciliğin Mevcut Durumu ve Geliştirilmesine Yönelik Öneriler Diyarbakır ili istatistiklerine baktığımızda ağaç sayısı bakımından dut, armut ve badem ilk sıralarda yer almaktadır. Ancak İlimizde ticari meyvecilik (kapama bahçe)yaygın olarak yapılmamaktadır. Daha çok aile tüketimine yönelik ve ev bahçelerinde karışık olarak yapılan yetiştiricilik ticari amaçla yapılmamaktadır. Ancak son yıllarda bu eğilim yerini kapama olarak tanımladığımız 5 dekar ve üzerindeki tek tür meyve ile kurulan bahçelere bırakmaktadır. Özellikle Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yaptığı Türkiye genelindeki desteklemeler GAP İdaresi Başkanlığı, İl Özel İdare Müdürlüğü,Avrupa Birliği fonları,Kaymakamlıkların geliştirdikleri Projeler ve benzer kaynaklar ile gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde kapama meyve bahçeleri tesis edilmiştir.İlimizde kapama meyve bahçelerinin kurulması özellikle 2000’li yıllarından sonra ivme kazanmıştır. Bu konudaki çalışmalar günden güne de artış göstermektedir. Zira tarla bitkileri yetiştiriciliğinin ağırlıklı olarak yapıldığı İlimizde sulanabilir alanlarda pamuk yetişmekte olup bu alanlarda meyveciliğe başlanması toprak ve su kaynaklarının
İlimiz merkez ve ilçelerinde en uygun meyve türleri badem,antepfıstığı,dağlık ve rakımı yüksek ilçeler için cevizdir.İlimiz geneli için 1.sırada önerilecek meyve türü BADEM’dir. Badem özelikle Dicle, Çermik, Çüngüş, Lice, Kulp, Hani, Hazro gibi dağlık ve kuzey ilçelerinde kendiliğinden yetişmektedir. Çoğu standart olmayan ve aşısız olarak yetişen bademler bölgede önemli bir potansiyele sahiptir. Ancak bahçe şeklinde kurulmaması, populasyonun uygun çeşitlerden olmaması ve gerekli bakım şartlarının yerine getirilmemesi gibi faktörler badem yetiştiriciliğinin istenilen düzeyde olmaması sonucunu doğurmaktadır. İlimizde badem yetiştiriciliğini engelleyen en önemli faktör ilkbaharın geç donlarıdır. Bu hususa dikkat edilerek kurulacak bahçelerden yani uygun çeşit seçimi ile istenilen verim elde edilebilecektir. Kurulacak bahçelerin sulanabilir koşullarda verimi daha da artacaktır. Neden badem dersek; • Bölgenin iklimine en iyi uyum sağlayan türdür. • Kurak ve kıraç şartlara dayanımı iyidir. • Hasadı kolaydır. • Muhafazası zor değildir . • Pazarlaması kolaydır. • Sulama ihtiyacı azdır. • Budama isteği fazla değildir. • Satış değeri yüksektir dolayısıyla karlıdır. Diğer önerilecek tür ise antepfıstığıdır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi antepfıstığının gen merkezlerinden birisi ve ilk kez kültüre
96
alınan yer olması yanında, sahip olduğu kendine özgü ekolojik özellikleri nedeniyle, bu meyve türünün başarılı bir şekilde yetişmesine ve yayılmasına olanak sağlamıştır. Antepfıstığı her bakımdan kanaatkar bir bitkidir. yoksul koşullara ve kurağa dayanıklıdır. Sulamaksızın yetiştirilebilmesi Diyarbakır’da da yaygınlaştırılması gerektiği sonucunu ortaya çıkarır keza Diyarbakır’a yakın illere bakıldığında Şanlıurfa ve Siirt illerinde antepfıstığı yetiştiriciliği önemli bir potansiyele sahiptir. Bu meyve türleri dışında meyve yetiştiriciliği yapılacaksa önce sert çekirdekli meyve grubu (Kayısı, erik vs.), Daha sonra yumuşak çekirdekli meyve grubu (Elma, armut vs.) tercih edilmelidir. Ancak tercih edilecek türlerin ve çeşitlerin mutlak önerisi için Üniversite ve Araştırma Enstitülerinin araştırma çalışmalarının sonuçlarına bakılarak yapılması gerekmektedir. Esasında Diyarbakır meyvecilik açısından önemli bir potansiyele sahiptir ancak bölgeye adaptasyonu sağlanmış meyve tür ve çeşitleri konusunda yapılan çalışmalar yeterli değildir. Bazı meyve türlerinde önerilebilecek çeşitler varken bazı meyve türlerinde ise değil çeşit bazında tür bazında bile önerilerin olmaması,çalışmaların artırılması gerektiği sonucunu ortaya koymaktadır. İlimizde meyveciliği engelleyen önemli bir faktör ise kurulacak meyve bahçelerinin korunabilmesidir. Bahçe sahipleri bahçe kurmaya karar verdiklerinde öncelikle çevresinin kapatılması yani ihata yapılmasını ilk etapta planlamak durumunda kalmaktadırlar.Aksi taktirde fidanlar korunamamakta(Hayvancılık nedeniyle) ve meyvecilik yapılamamaktadır. İlimizde üreticilerin meyveciliğine bakışı açısından karşılaşılan bir diğer sorun da meyveciliğin uzun süreçli bir yatırım olması nedeniyle üreticilerin beklemek istememeleri ve bu nedenle yetiştiriciliğe uzak kalınmasıdır.Her ne kadar eğitim ve yayım çalışmalarında bu konuya ağırlık verilmekte ise de bu durumun değişmesi zaman alacaktır. Diyarbakır’da meyvecilik kültürünün yaygınlaşması aynı zamanda meyvecilik açısından en önemli gider kalemini oluşturan bahçenin etrafının çevrilmesi yani ihata masraflarını azaltacaktır. Zira ihata giderleri fidan bedellerini bir kaç kez katlayan rakamlara ulaşmakta,dolayısıyla birçok üretici ihata giderlerini yüksek bulması nedeniyle meyve bahçesi kurma düşüncelerini ertelemekte veya tamamen
97
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
vazgeçmektedirler. Meyvecilik açısından önemli sorunlardan birisi de bahçelerin bakımının (sulama, gübreleme, budama vb.) yeterince tekniğine uygun yapılmamasıdır. Zirai mücadele konusu ihmal edilmekte,yanlış ve bazen gereksiz ilaç kullanılmakta kültürel tedbirlerin uygulanması konusunda ise zayıf kalınmaktadır. Sulama ve gübreleme konularında da yeterli teknik bilgi ve beceri olmaması nedeniyle mevcut bahçelerden beklenen kaliteli ve istenen verim sağlanamamaktadır. Meyveciliğin önünü tıkayan ve gelişmesini engelleyen bir diğer önemli sorun da İlimizde sertifikalı fidan üreten fidanlıkların olmamasıdır. Bu konuda yeni birtakım gelişmeler olsa da Diyarbakır ili için yeterli değildir. Özellikle dışarıdan (İl dışı veya yurt dışı) getirtilen fidanların hem bölgeye adaptasyonu zor olmakta hem de getirilen materyallerle birlikte farklı hastalık ve zararlılar taşınma ihtimali bulunmaktadır. Bununla beraber nakliyenin de ekstra bir masraf yüklemesi nedeniyle fidan alan kişiler sağlıksız ve sertifikasız fidan alımına yönelebilmektedir. Meyveciliğin gelişmesi için yeni fidanlıkların kurulması ve desteklenmesi gerekmektedir. İlimizin iklim verileri incelendiğinde toplam yağış miktarı 493.3 mm (uzun yıllar ort.); donlu gün sayısı 63.5 (genel ortalama)’ dır. Uzun yıllar ortalamasına göre yılın en sıcak ayı 31.0C ile Temmuz ayı olup, uzun yıllar ortalamasına göre yılın en soğuk ayı 1.80C ile Ocak ayına aittir.İlimiz ve ilçelerine bakıldığında 505 m ile
1100 m arasında değişen yükseklikte bulunan yerler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu rakım aralığında ve farklı toprak tiplerinde değişik meyve tür ve çeşitleri yetişebilmektedir. Diyarbakır’ın farklı toprak yapısı ve derinliği; rakım değerleri ve iklim verilerinin yanı sıra ova kesiminde araziler daha büyük parçalı,dağlık ilçelerde ise daha küçük parçalar halindedir. Özellikle kuzey ve dağlık ilçeler meyve yetiştiriciliği açısından çok uygundur.Söz konusu yerlerde meyveciliğin geliştirilmesi için küçük çaptaki bahçe plantasyonlarının desteklenmesi gerekmektedir. İlimizin özellikle ova kesiminde bulunan arazilerin düşük hava oransal neme sahip olması nedeniyle meyvecilikte tür ve çeşit seçiminin özenle yapılması gerekmektedir. Böyle yerlerde sofralık çeşitlerden ziyade meyve suyu endüstrisine ve depolanabilir ürünlere yönelmesi gerekmektedir. Zira sofralık çeşitlerde hızlı su kaybı olmakta ve meyveler çabuk buruşmaktadır. Pazarlama zincirinin yeterince yerleşmemiş olması nedeniyle bölgede sofralık çeşitlerden ziyade meyve suyu endüstrisine ve depolanabilir ürünlere yönelmek beklenen kalite ve verimin sağlanması açısından önemlidir. Bununla beraber eğer sofralık meyveler yetiştirilecekse pazarların yakın seçilmesi ve nakliyenin meyvelerin özelliğini kaybetmeden tüketiciye ulaştıracak modern teknolojiye sahip nakliye ve taşıma koşullarının sağlanması ile mümkün olabilir. İlimizde
98
meyveciliğin
yeterince
yaygın
olmamasına paralel olarak meyve işleme sanayisi sayıca çok azdır. İlimizdeki mevcut durum itibariyle sanayiye yönelik meyve çeşitlerinin yetiştiriciliğinin öne çıkması ve bu çeşitlerin yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Son yıllarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığının ekonomik yatırımların desteklenmesi kapsamında yer alan Kırsal kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi programında 1 adet üzüm ve meyve suyu 1 adet üzüm suyu ve pekmez yapımı ile 1 adet pekmez, pestil ve sucuk yapımı tesisi yatırıma alınmıştır. Diyarbakır’da badem ezmesi, cevizli sucuk, badem içi üreten işletmeler mevcut olup bunlar maalesef sayıca azdır ve çevre illerle kıyaslandığında meyve işleme sanayisi açısından Diyarbakır alt sıralarda yer almaktadır. Özellikle badem, antepfıstığı ve ceviz mamülleri üreten (badem ezmesi, cevizli sucuk, bademli sucuk gibi) işletmelerin desteklenmesi gerekmektedir. Diyarbakır konumu nedeniyle Ortadoğu ülkelerine yakındır.Bu durum ihracat imkanını da beraberinde getirebilecektir.Bu nedenle meyveciliğin yaygınlaştırılması hammadde kaynaklarını oluşturacaktır Ortadoğu ülkelerine yakın olması uygun ve teknolojik nakliye koşullarının geliştirilmesi şartıyla sofralık çeşit yetiştiriciliğinin gelişmesini;depolanabilir ve sanayiye uygun çeşitlerin geliştirilmesi ve buna paralel olarak da meyve endüstrisinin gelişmesi birçok konuda olumlu gelişme sağlayacaktır. Bölgede hem ürün yelpazesi genişleyecek hem de sanayiye hammadde sağlanarak sanayinin gelişimi sağlanarak ekonomiye katkı sağlanacaktır.
SONUÇ Diyarbakır ilinde sert kabuklu meyvelerden başta badem ve sonra antepfıstığı, bölgede yetiştiriciliğinin mutlaka geliştirilmesi gerekli olan meyve türleridir.Ceviz ise daha ziyade rakımı yüksek olan Kulp, Dicle, Çüngüş, Hazro ve Lice gibi ilçelerde yetiştiriciliği önerilebilir. Sert çekirdekli ve yumuşak çekirdekli meyvelerin yetiştirilmesi ve yaygınlaştırılması için araştırma çalışmalarının ve buna paralel pazarlama olanaklarının geliştirilmesi gerekmektedir. Sanayiye yönelik ve depolanabilir olan sert kabuklu meyvelerin yetiştiricilik açısından artış göstermesi hem meyve sanayisi açısından hammadde kaynağı oluşturacak,istihdam oluşturacak ve hem de bölge ekonomisine katkı sağlayacaktır.
99
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü İstatistikleri 2. Devlet İstatistik Enstitüsü 3. Meteoroloji Bölge Müdürlüğü 4. Antepfıstığı Yetiştirme Tekniği , Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayın no:4 Gaziantep ,1995
100
DİYARBAKIR’DA SERACILIĞIN GELECEĞİ
101
ÖZET Sera kısaca “iklime bağlı kalmadan, bütün yıl boyunca ekonomik olarak sebzeciliğin ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler” olarak tanımlayabildiğimiz yapılardır. Ülkemizde ve dünyada günden güne önemi artan seracılık İlimizde de son yıllarda kayda değer bir gelişme göstermiştir.Yenilenebilir(bölgemiz için güneş enerjisi) ve alternatif enerji kaynaklarının kullanılması ve geliştirilmesine paralel olarak seracılık ilimizde rantabl olarak yapılabilir. Ayrıca seraların belirli bir büyüklüğün üzerinde kurulması(25 dekar ve üzerinde) ve doğru bir ürün planlaması ile seracılık yıllar içinde gelişme gösterebilir ve karlı bir tarımsal faaliyet kolu haline gelebilir.
GİRİŞ Seranın Önemi ve Tanımı Sera, şu anda ülkemizde işsizliği azaltan, daha fazla ürün alınmasını sağlayan nüfusu kırsal kesimde tutarak çarpık şehirleşmeyi önleyen önlemlerin ilki olarak görülmektedir. Ayrıca taze sebze ve çiçek, tarlada ve bahçede yılın her mevsiminde yetiştirilemez. İnsan sağlığı yönünden sebzelerin her mevsimde taze olarak yenilmesi gerekmektedir. Sebzelerin insan sağlığı yönünde önemi, içinde bulunan vitaminler, hormonlar, bazlar, mineral ve biyokimyasal maddelerden dolayıdır. Sebzelerin çeşitli şekillerde saklanarak yetişme mevsiminin dışında tüketilmesi sorununa bir ölçüde çözüm olabilirse de, derin dondurulan soğuk hava depolarında, konserve yapılan veya kurutulan sebzeler, tazesine göre birçok özelliğini kaybetmesine neden olmaktadır.
Bunun yanında bazı sebzelerin bu şekilde saklanmasına olanak da yoktur. Sebze üretimindeki bu dar boğazı aşmak ve tüketiciye her zaman taze sebze sunabilmek için bazı özel yapılarda uygun çevre koşullarının sağlanmasına gereksinim vardır. Sebze ve çiçeklerin yetişme, gelişmeye büyümeleri.için çevre koşul|arının uygun olmadığı mevsimlerde, taze sebze ve çiçek yetiştiriciliği ancak bu bitkilerin en iyi şekilde gelişmesi için uygun koşulların yaratıldığı sera olarak tanımlanan özel tesisleri planlamak ve kurmakla sağlanabilir. Seralarda bitkilerin ekonomik olarak yetiştirilmesi ve en iyi şekilde gelişme için uygun ısı, nem, hava ve ışık gibi etmenler, en az yatırım ve işgücü ile sağlanabilmelidir. Sera kısaca “iklime bağlı kalmadan, bütün yıl boyunca ekonomik olarak sebzeciliğin ve çiçekçiliğin yapıldığı tesisler” olarak tanımlayabildiğimiz gibi, kapsamlı olarak da şöyle tanımlayabiliriz. İklimle ilgili çevre koşullarına, tümüyle veya kısmen bağlı kalmadan gerektiğinde sıcaklık, ışık, nem ve hava gibi etmenler denetim altında tutularak bütün yıl boyunca çeşitli kültür bitkileriyle bunların tohum, fide ve fidanlarını üretmek, bitkileri korumak, sergilemek amacıyla cam, plastik v.b. ışık geçirebilen malzeme ile kaplanarak değişik şekillerde yapılan, yüksek sistemli bir örtüaltı yetiştiriciliği yapısıdır. Bu tür tesislerin bulunduğu işletmelere “sera işletmesi” denir. Serada sebze yetiştirmenin yararlarını şöyle sıralayabiliriz: 1. Yetiştirme devresi uzatılarak, yıl içinde
102
2. 3. 4. 5.
yetiştirilen kültür bitkisi sayısının artması yanında, belirli alanlardan yararlanma olanakları da artar. Pazara sürekli ürün çıkarma olanağı vardır. Birim alandan yüksek verim alma yanında, ürünün niteliği de yükseltilir. Tarımsal işletmelerde görülen ve mevsimlik olan işgücü kullanımı, sera ile düzenli ve sürekli olarak değerlendirilebilir. Seranın yapımı için gerekli olan çeşitli ürünlerin üretimi için yeni sanayi kollarının doğmasına neden olur.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dünyada Seracılık İtalya’da Romalılar devrinde güneye bakan kuytu yamaçlarda açılan çukurların üzerinin şeffaf malzemeyle kapatılarak sebze yetiştirilmesinden başlayan, örtü altında bitki yetiştiriciliği, daha sonra Avrupa’da evlerin güneye bakan yönlerinin camla örtülmesiyle gelişmeyi sürdürmüştür. 16. ve 17. asırlarda yapılan, bu yapılar seracılığın ilk başlangıcı sayılabilir. 18. asırda bu yapılarda ışık miktarının az olduğu belirlenerek, yapı içine giren ışık miktarını arttırmak amacıyla pencere alanı fazlalaştırılmış ve çatıdan başka yan duvarlarında cam yapılması sağlanmıştır. Daha sonra ABD ve Avrupa’da sera yapımı, endüstri ile birlikte birinci dünya savaşından sonra hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır. Günümüzde uluslararası seracılığa bakacak olursak, seraların dünya üzerinde geniş bir yayılma alanı olduğunu görürüz. Bu geniş yayılma alanı üzerinde ekolojik etmenler ve sera teknolojisinin oldukça farklı olduğu görülmektedir. Bu nedenle, sera yetiştiriciliği yapılan ülkeleri farklı enlem dereceleri ve farklı sera teknolojileri göz önüne alınarak şöyle sınıflandırmamız mümkündür. 1. Serin iklim kuşağındaki ülkeler, 2. Ilıman iklim kuşağındaki ülkeler, 3. İki iklimin egemen olduğu ülkeler, Serin İklim Kuşağındaki Ülkeler Bu kuşakta yer alan başlıca Avrupa ülkelerinden Hollanda, İngiltere, Danimarka, Almanya, Romanya, Bulgaristan ve Rusya. Hollanda bu ülkeler içinde 10.000 ha cam sera alanı ve üretim tekniği yönünden en başta gelen
103
Mehmet Ali KOÇKAYA Diyarbakır Tarım İl Müdürü ilmuduru@diyarbakirtarim. gov.tr
ülkedir. Bu ülkelerin seracılık yönünden ortak özellikleri şöyledir. 1. Sera yapı elemanları profil çelik, alüminyum veya başka alaşımlardan, örtü malzemeleri ise camdır. 2. Sera yapımı ve ısıtma sistemlerinin kurulması yüksek bir yatırım gerektirmektedir. 3. iklim etmenleri, sera içi ısıtmasının uzun süre yapılmasını gerekli kılmaktadır. 4. Bu seralarda en uygun ısıtma, aydınlatma, havalandırma yapılmakta ve diğer kültürel işlemlerde eksiksiz yerine getirilmektedir. Serin iklim kuşağındaki ülkelerin seracılık işletmeleri, ılıman iklim kuşağındaki seracılık işletmelerine göre şu zorlukları vardır. 1. Üretim masraflarının yüksek olması, 2. Enerji giderinin fazla olması, Ürün çeşidinin arttırılmasıdır.
Ülkemizde Seracılık Ülkemizde sera sebzeciliği başlangıcı son 30- 35 yıl kadar öncesine dayanır. Sera işletmelerinin kurulması iklim yönünden en uygun olan Antalya ve Mersin illerinde başlamıştır. Aslında serada bitki yetiştiriciliği ülkemizin her tarafında yapılırsa da, bitkiler için uygun çevre koşullarının sağlanmasında, ekonomi, taşıma ve pazarlama gibi etkenler sera işletmeciliğini kısıtlar veya geliştirir. Bu arada düşünülmesi gereken diğer bir noktada serada bitki yetiştirilmesine daha az uygun olan fakat büyük tüketim merkezlerine yakın olan yerlerde, seranın ısıtılması için harcama artarken, taşıma masraflarının da azalması sera yapımında etkili rol oynayabilir. Bu alanlar, güneş enerjisinden yararlanarak ısıtma giderlerinin azaltılması gibi teknik önlemler
yanında, doğada bulunan sıcak su, kaynar su ve buhar gibi jeotermal kaynakların da aynı amaca uygun olarak kullanılması ile ülkemiz sera işletmelerinin alanlarının büyümesinde önemli katkısı olabilecektir. Sera işletmeciliğini kısıtlayıcı en büyük etmen, sera içinde bitki gelişmesi için en uygun sıcaklığı sağlamada kullanılan yakıt ile ısıtma sistemi bakım giderleridir. Ülkemiz seracılığı Marmara, Ege ve Akdeniz kıyı şeridinde dağılma ve gelişme göstermektedir. Bu dağılım içersinde yer yer yoğun üretim alanları doğmuştur. En kuzeyde Yalova çevresindeki mikro klimada görülen seracılık, batıda İzmir ve Muğla çevresinde, güneyde Antalya ve Mersin dolaylarında yoğunlaşmakta ve Hatay ilinin Samandağ ilçesine kadar varmaktadır. Ülkemizdeki sera alanlarının son yıllardaki dağılımına rakamsal olarak bakacak olursak, Türkiye’de sera alanlarının yaklaşık %65’i Antalya’da % 21’i Mersinde % 7’si Muğla’da, % 2, İzmir’ de ve % 1’i İstanbul’ da bulunmaktadır. Ülkemiz seralarının işletme yapısı aile işletmeleri şeklinde ve ortalama büyüklükleri 400-1500m2 arasında değişen küçük işletmeler şeklindedir. Ülkemizde ve diğer ülkelerde bazı durumlarda sera işletmeciliği veya sera yetiştiriciliği ile “Örtüaltı yetiştiriciliği” aynı anlamda kullanılmaktadır. Örtüaltı yetiştiriciliği oldukça geniş kapsamlı ve çevre koşullarının olumsuz etkisini kısmen veya tamamen ortadan kaldırarak bitkisel üretim yapmaya yarayan alçak veya yüksek sistemler olarak tanımlanabilir. Örtüaltı yetiştiriciliğini dört ayrı sınıfta inceleyebiliriz.
104
1. Yüzeysel Örtüler: Örtüaltı yetiştiriciliğinde malçlama, yüzeysel örtüler, yastıklar şeklinde yapılan ve kısa veya uzun süre bitkilerin üzerini kapatan, ayrıca tüm tarımsal işlemlerin dışardan yapıldığı sistemlerdir. 2. Alçak tüneller: Yerden yüksekliği 1 m’ ye kadar olan bu örtüler, havalar ısınınca ve bitkiler belirli bir yüksekliğe ulaşınca kaldırılır. Tarımsal işlemlerin hepsi örtü dışından yapılır. 3. Yüksek tüneller: Örtüaltı yetiştiriciliğinde insanın içerisine rahatça girebileceği, tarımsal mekanizasyona olanak sağlayan, ancak ısıtma, havalandırma sistemleri genellikle olmayan, dar ve yarım daire kesitli yapılardır. Bu örtü tiplerinin hepsi plastik örtülerdir. 4. Seralar: Tüm iklim elemanlarının denetimine olanak sağlayabilecek örtülü yapılardır.
DİYARBAKIR’DA SERACILIK Diyarbakır İli 2009 Yılı Örtüaltı İşletmeleri
İşletme Cam Plastik Plastik Yüksek Yüksek Alçak Camsera Büyüklükleri Sera Sera Sera Tünel Tünel Tünel İ.S. (m2) İ.T.A İ.S. İ.T.A. İ.S. İ.T.A. İ.S. 0-1000(m2) 10015000(m2)
1
5
14
74.5
500110000(m2)
2
11.160
10001 ve üzeri(m2)
3
79
15
3342
2
2380
Alçak Tünel İ.T.A.
4
2
1
60
İ.S.:İşletme sayısı(Adet) İ.T.A.:İşletmelerin Toplam alanı(dekar)
İlimizde Seracılığın Gelişimini Engelleyen Faktörler 1. 2. 3. 4.
Tesisin ilk kuruluş maliyetinin yüksek olması Isıtma giderleri Fidecilik sektörünün yetersiz kalması Hastalık ve zararlılar konusunda yeterli teknik donanımın olmaması .
105
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İlimizde seracılığı engelleyen en önemli faktörlerden başında ısıtma giderlerinin yüksek olmasıdır.Isıtma giderlerinin minimize edilebileceği durumlarda seracılık karlı bir duruma getirilebilir. Bilindiği üzere Akdeniz bölgesi Seracılıkta 1. sırada gelmektedir.
Bismil ilçesi Esentepe köyü içinde bulunan sera 2009 yılında yatırıma alınmıştır.50 üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır. Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır Güz üretimi domates olarak yapılmıştır.
Seracılık faaliyetlerinin ilimizde başlaması ise çok yenidir. 2000-2001 yılında Güvendere ve Karaçalı köylerinde 500 m2’lik seralarda başlayan seracılık takip eden yıllarında ivme kazanmıştır.Daha sonra Kayapınar ilçesine bağlı Yaytaş köyünde 5 dekarlık ve 30 dekarlık seralar kurulmuş ve sebze üretimi gerçekleştirilmiştir.
Diyarbakır market ve pazarlarında artık bölge içinde üretilen ürünleri görmek mümkündür. Seracılık faaliyetlerinin rantabl olmasında ise 4 faktör önemlidir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının Kırsal Kalkınma Yatırımların Desteklenmesi Programı çerçevesinde seracılığa destekleme verilmiştir. Bu program kapsamında yatımın % 50’si hibe edilmektedir. 2008-2009 tarihinde 4. etapta 2 adet güneş enerjisi ile ısınan sera projesi yatırıma alınmıştır.Ayrıca 2009-2010 yılı 5. etapta ise 10 adet sera yapımı ekonomik programa alınmıştır. Silvan ilçesi başta olmak üzere diğer ilçelerde seracılık yapılmaktadır. Ayrıca Bismil ilçemizde son yıllarda seracılık faaliyetleri hız kazanmış olup kooperatifler kurulmak suretiyle seracılık yapılmaktadır. Bismil ilçesinde mevcut durum itibariyle faal olan 2 adet sera bulunmaktadır.Bismil Çöltepe köyü içinde bulunan sera 2005 yılında yatırıma alınmıştır.50 üyeden oluşan sera kişi başına 500 m2 olmak üzere toplam 25 dekar alanı kapsamaktadır.Katı yakıtla(kömür) ısıtılmaktadır. Üretim yazlık sebzeler olarak ve karışık yapılmaktadır.
1. Seranın büyüklüğü 2. Seranın ısıtma giderleri(Maliyetin % 60’ını oluşturur.) 3. Ürün planlaması(İlkbahar ,kış ve sonbahar dönemlerinde seralarda hangi sebzenin yetiştirileceği) 4. Pazarlama olanakları
SONUÇ Son yıllarda Tarım Bakanlığının verdiği destek ve hibelerle büyük çapta seralar kurulmuş olup faaliyetleri devam etmektedir.Kırsal Kalkınma Programı kapsamında seracılığa daha çok oranda hibe ve destek verilmesi gerekmektedir. Bölgemizde seracılığı engelleyen en önemli faktör ısıtma giderleridir.Bölgemiz de alternatif enerji (Jeotermal) kaynakları açısından önemli bir potansiyel mevcuttur. Yerel tabirle KatinTerkan-Eğil ve Sancar bölgesinde 500’yakın termal sıcak su kaynakları mevcuttur. Özellikle seracılıkta kullanılabilecek bu kaynakların araştırılması ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
106
DİYARBAKIR’DA KÜLTÜR MANTARI ÜRETİM POTANSİYELİ
108
Kültür Mantarı; doğada yetişen mantar türlerinin, kültür koşullarında kontrollü bir şekilde yetiştirilmesi sonucu elde edilmektedir. İlk olarak Fransa’da Paris civarındaki köylüler tarafından tesadüf sonucu şapkalı mantarların kültürde üretilmesi işlemi yapılmıştır. Şöyle ki; Paris kırsalında yaşayan köylüler kavun kültürü sırasında kullandıkları hayvansal gübreyi, çürümesi için bir yıl önceden araziye döküyorlardı. Bu dökülen gübrede yenen mantar çıktığını fark etmişiler. Daha sonra bunun süreklilik arz ettiğini görünce, üstünde mantar çıkmış gübreyi, taze gübre ile karıştırarak verimin artığını gözleyen bu insanlar, daha sonra üretimi mağara ve taş ocağı gibi kapalı alanlarda yapmışlardır. Bu tarih; “Kültür Mantarı” üretimi için bir milat olarak kabul edilmektedir. İlk önce doğal koşullarda yapılan üretim, artık modern tesislerde yapılmaktadır. Paris’te 1650’li yılarda yapılmaya başlanan kültür mantarı üretimi, Türkiye’de 1970’li yılların ikinci yarısından sonra yapılmaya başlandığı bilinmektedir. Gerek ilimiz Diyarbakır’da ve gerekse yöremizdeki şehirlerde modern anlamda üretim yapan herhangi bir tesisin bulunmadığı da bir gerçektir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Kültür mantarı üretiminin yapılması; aslında modern anlamda zamanın ruhuna uygun gelişen ve dönüşen toplumlarda önemli bir konu oluştururken, bölgemizde bu konunun gündemde bile olmaması bir talihsizliktir. İnsan odaklı üretim ve kalkınma modelini esas almış toplumlarda, “Kültür Mantarı” üretiminin de yaygın olduğu da bilinmektedir. Şans olgusu, ancak arayana yardım eder. Bunun için birey ve toplumun mutluluğunu ve refahını esas alan bir anlayışla bu konuya yaklaşılırsa, olumlu sonuçlar alınabilinecektir. Gerek ham madde ve gerekse insan potansiyeli, zamanın ruhuna uygun bir anlayışla işlenirse, bölgemiz dünyada sayılı “Kültür Mantarı” üretim merkezlerinin başında bir konuma gelebilecektir. Bunun için gerekli olan yönlendirici samimi bir iradenin bulunması ve ekonomik kaynakların rasyonel bir şekilde yerinde kullanılması yeterli olacaktır. Doğal kaynakların varlığı, bir ülkenin veya bir bölgenin gelişmesi için tek başına yeterli olamayacağı, bunun için her şeyden önce politik rejim ile onun yöntemlerine bağlı bir genel uygun ortamın gerekli olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle; eğer yöre insanının mutluluğunu ve refahını esas alan evrensel standartlarda kabul gören bir anlayışla hareket edilirse, ekonomik kalkınma faslındaki kalemlerden önemli bir tanesinin de “Kültür Mantarı” üretimi olacağını düşünmekteyim.
109
Abdunnasır YILDIZ Dicle Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü DİYARBAKIR anasir@dicle.edu.tr
“Kültür Mantarı” üretiminde ham madde olarak, sap ve saman gibi tarımsal üretimde atık olarak elde edilen materyaller kullanılmaktadır. Bu işte çalışabilecek emek gücü potansiyelli de bölgede istenenden oldukça fazla bulunmaktadır. Örneğin; işsizliğin yoğun olarak yaşandığı bölgemizde, yaz aylarında “mevsimlik işçi” sıfatıyla batıya doğru hiçte insani olmayan koşullarda gittiklerini ve gittikleri yerlerde de yine çok zor şartlarda ve düşük ücretle çalıştırıldıkları da bilinmektedir. Bu insanların büyük bir kısmı, yaşadıkları bölgede bu sektörde istihdam edilerek daha insani bir yaşam sürdürebilmeleri olanağına kavuşturulabilir. Bölgemizde sanayinin bu dalının ihtiyacı olan tarımsal üretimin büyük bir kısmını oluşturan sap ve saman gibi atıkların bir kısmı hayvan yemi olarak kullanılmakta ise de büyük bir kısmı arazide bırakılmakta veya arazide yakılmaktadır. Oysa bu materyaller, uygun bir şekilde işlendiğinde “Kültür Mantarı” üretiminde değerlendirilebilir. Anızı yakma sonucu özellikle topraktaki organik madde miktarı azalmakta, mikrobiyolojik aktivite gerilemekte, toprak canlıları yok olmakta, dolayısıyla toprakta biyolojik denge bozulmakta ve erozyon riski de yükselmektedir. Sayılan bu olumsuzlukların yanı sıra başka birçok çevresel riskleri de beraberinde getirmektedir. Bugün dünyada hızlı bir nüfus artışı söz konusudur. Kentleşme, sanayileşme, yanlış üretim ve diğer sorular nedeniyle, geleneksel tarımsal üretim yapılan alanlar azalmaktadır.
Buna paralel olarak da, dünyanın birçok bölgesinde besin açığı giderek artmaktadır. Her ne kadar, besin açığının giderilmesi için “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar” (GDO) günümüzde önemli bir yer tutuyorsa da, gelecekte nasıl bir sorun oluşturacaklarına dair somut veriler henüz bulunmamaktadır. Doğadaki yetişme koşullarına uygun kültür koşulları sağlanarak ve yine doğal ham materyaller kullanılarak üretilen “Kültür Mantarı” geleneksel diğer ürünler gibi “organik ürün” olarak üretilmektedir. Yetişme koşulları kontrollü olarak sağlandığından dolayı, yılın her mevsiminde yetiştirmek ve bir yılda 4-5 kez ürün almak mümkündür. Dünyada 20’nin üzerinde mantar türünün kültürü yapıldığı bilinmektedir. Her ülkenin veya bölgenin ham materyal çeşidi potansiyeli ve diğer ekolojik koşullarına uygun olarak yaygın bir şekilde üretilen tür veya türler değişebilmektedir. Günlük ortalama 1,5-2 ton kapasiteli üretim yapan bir işletmenin 2 milyon liralık yatırım yapması gerektiği belirtilmiştir. Bunun girişimciye geri dönüşü de ortalama dört yıl olarak hesaplanmıştır. Piyasada mantarın toptan fiyatı günümüzde 3.0 TL civarındadır. Sap ve saman gibi atıkların 1kg’ından ortalama 2 kg kompost elde edilmektedir. Kompostun da 1 tonundan ortalama 200-250 kg taze mantar elde edilmektedir. Kültür mantarı üretimi miktarı Çin’ de 2007 yılında 1.750.000 ton, Dünya üretimin yüzde 33’ünü Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, yüzde 30’unu Asya, yüzde 20’si Güney Amerika’da yapmaktadır. Türkiye’deki toplam yılık üretim
110
Türkiye’de 35-40 bin ton olduğu tahmin edilmektedir. Yine Türkiye’de kültür mantarı tüketimi kişi başına yıllık 500 gram civarında, AB’de ise bu rakam 2.5 kilogramın üzerindedir.
Kültür Mantarı Üretim İşletmesi Hammadde depo yeri: Mantar üretiminde kullanılan sap-samanın devamlı bulunabilmesi ve ucuza temini bakımından mevsiminde satın alınması gerekir. Buna göre yıllık üretim kapasitesi tespit edildikten sonra gerekli olan yıllık hammadde miktarına göre hammadde deposu planlanmalıdır. Deponun yağmur alan yünleri duvarla ve üstü de çatıyla kapalı olmalıdır.
Resim1. Hangarda buğday sapların depolanması
Kompost platformu Sap ve samanın ıslatılarak fermantasyona tabi tutulduğu bu alanın zemini beton ve hafif eğimli olmalı, soğuk ve rüzgarlı bölgelerde kurumayı engellemek için yanlarına duvar örülmeli, üs kısmı çatı ile örtülmelidir. Bir ton kompost için 6-8 m2 ihtiyacı göz önüne alınarak yeterli alan hesap edile bilinir. Kolaylıkla temizlenebilmesi, ıslatma ve kompostlaştırma esnasında tabanda sızan suyun tabanda birikmesini engellemek ve sızan organik maddeli suyun tekrar komposta ilave edilebilmesi için kompost platformu bir tarafa doğru hafif meyilli olmalı ve meyil tarafında bir şerbet çukuru yapılmalıdır. Küçük işletmelerde beton bir zeminde bu işlem görülebilinir. Ancak fazla yağış alan bölgelerde, yağış sırasında kompostu korumak için naylon bir örtü kullanmak gerekir. Bu esnada da kompostun havasız 111
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kalmaması için örtünün kompostun hava alabileceği şekilde örtülmesi veya uzun süre örtü altında bırakılmaması gerekmektedir.
iyi yalıtılmalıdır. Taban kısmına içeriye buhar verebilecek şekilde delikli borular yerleştirilir. Pastörizasyon esnasında açığa çıkan CO2 ve amonyak gazının dışarıya atılabilmesi için pastörize odasında havalandırma sisteminin kurulması ve havalandırma kapasitesinin pastörize odasına yerleştirilecek kompost miktarına göre hesap edilmesi gerekir, ayrıca taze hava giriş kısmına filtre yerleştirilmelidir.
Resim 2. Kompost platformunda sapların nemlendirilmesi
Buhar ünitesi, tüm odadaki sıcaklığı 70-80 oC’ ye çıkartabilecek kapasitede düşünülmeli ve projelendirilmelidir.
Resim 3. Kompost platformunda sapların fermentasyonu Resim 4. Pastörizasyon odası
Katkı Maddeleri Depolama Yeri Kompost hazırlamada gerekli olan kimyasal ve bazı hayvansal gübreler, kepek vs. gibi katkı maddelerini muhafaza etmek için bir depoya ihtiyaç vardır.
Pastörize odası
Misel Aşılama Yeri (Ekim odası): Pastörizasyon işlemi bitmiş komposta tohumluk miselin karıştırıldığı ve ekildiği bu oda, pastörizasyon odası ile misel gelişme odalarının veya üretim odalarının arasında yer alır.
Birinci fermantasyon dediğimiz kompostlaştırma işleminin bitiminden sonra, kompost içerisindeki zararlı ve mantarlara rakip olabilecek organizma ve mikroorganizmaların yok edilmesi ve komposttaki besin maddelerinin mantar tarafından alınabilinir hale sokulması için 60 C0’de ve kompostlaştırma süresine bağlı olarak 3- 10 gün süre ile komposttun bekletildiği odadır. Bu odada ısı kaybının önlenmesi amacıyla duvarları ve tavanı çok
Resim 5.Misel aşılama ve torbalara doldurma
112
Misel geliştirme odaları: Misel geliştirme odası, işletme tipine ve yetiştirme odalarının büyüklüğüne göre planlanır. Genellikle bir yetiştirme odasının yarısı büyüklüğündedir. 5 yetiştirme odası için bir misel geliştirme odası yeterlidir. Misel geliştirme odasında 24 oC sıcaklık ve %80-90 nem bulunması gerekir. Bunun için dış duvar, tavan ve kapılar yalıtımlı olmalıdır. Bu odada ısıtma ve havalandırma sistemleri yapılmalıdır.
Resim 6. Misel geliştirme
Yetiştirme Odaları Son aşamada kompostun tutulduğu ve hasadın yapıldığı odalar yetiştirme odalarıdır. Bu odaların büyüklük ve sayısı işletme kapasitesine ve amaca bağlı olarak değişmektedir. Üretim odalarının dış duvarları yalıtılmış, ısıtma, soğutma , nemlendirme ve havalandırma sistemleri ile donatılmış olmalıdır. Oda sıcaklığı 16- 25 oC de nem %80-90 tutulabilecek şekilde ayarlanmalıdır. Isıtma sırasında oda neminin aşırı şekilde düşmesini önlemek için yüksek sıcaklıkta ısıtmadan kaçınılmalıdır. Isıtma borularında kızgın buhar yerine sıcak su dolaştırılarak ve ısıtma yüzeyi biraz daha geniş tutularak bu sağlanabilinir. Misel ön gelişme odası olmayan yani ön gelişmeyi ve üretimi ayni odada gerçekleştiren işletmelerde oda sıcaklığı 24-26 C0 ye kadar yükseltilecek şekilde projelendirme yapılmalıdır.
Resim 7. Mantar yetiştirme odası
113
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ALTERNATİF BİR ÇOĞALTMA ŞEKLİ OLAN BİYOTEKNOLOJİK YÖNTEMLER İLE BADEM’İN ÇOĞALTILMASI
114
BADEM HAKKINDA GENEL BİLGİLER Tabiat, insanoğluna gereksinimlerini karşılamak üzere çeşitli bitkiler sunmuştur. İnsanoğlu zamanla doğanın sunduğu bu bitkilerden maksimum düzeyde yararlanmanın yollarını aramış ve başarılı olmuştur. Günümüzde, teknolojinin ilerlemesiyle bitkiler sadece temel besin kaynağı olarak değil, aynı zamanda eczacılık, kozmetik, giyim ve kağıt üretimi gibi sanayi alanlarında da kullanılmakta ve gittikçe ön plana çıkmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dünya’da canlı sayısındaki artış, beraberinde gereksinimlerin çeşitlenmesine ve artışına neden olmuştur. Bu nedenle insanoğlu, teknolojiden faydalanarak birim alandan daha fazla ürün almanın yollarını aramaya başlamıştır. Aynı zamanda, tüketilen temel besinin yanı sıra karbonhidrat, vitamin ve minerallerce zengin olan meyve yeme alışkanlığını kazanılmıştır. Ayrıca meyve tüketiminin dengeli beslenmedeki öneminden dolayı, çeşitçe zengin ve daha kaliteli meyveler üretebilme çabası içerisinde meyve bahçeleri kurmak amacıyla, yeni yöntemlere başvurulmuştur. Ülkemiz, dört mevsimin yaşandığı her türlü meyve ve sebze yetiştirmeye uygun topraklara sahip olması açısından şanslıdır. Modern teknolojiyi yaşadığımız bu dönemde, standart, kaliteli, verimli meyve üretebilmek ve üretilen ürün ile hem kendi talebimizi karşılamak, hem de dış piyasaya arz edebilmek, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağı gibi, yetiştiricinin de refaha çıkmasını mümkün kılacaktır. Bölgemizin iklim ve toprak özelliği badem yetiştiriciliğine çok uygundur. Yerli çeşitlerin yanı sıra dışarıdan getirilen kültür çeşitleri de kolayca adapte olmuşlardır. Geçci ve verim kalitesi yüksek olan badem ağaçları ile kurulacak bahçeler bölge halkına gelir kaynağı olabileceği gibi, dünya badem yetiştiriciliğinde bulunmamız gereken yerlerde olmamızı sağlayacaktır. (Işıkalan 2003) Memleketimizde badem yetiştiriciliği bugün bile büyük ölçüde çekirdekle yetiştirmeye dayanmaktadır. Bu nedenle piyasaya arz edilen çeşitler büyük bir zenginlik ve karışıklık içindedir. Türkiye, Avrupa Ekonomik Komisyonunun bir üyesi olarak, badem standartlarını uygulamayı kabul etmiştir. Türkiye’de badem yetiştiriciliğine elverişli bir çok alan vardır. Bu durumda yapılacak iş, bir yandan yerli çeşitler içerisinden yetiştiricilik ve piyasa yönünden en uygun olanları seçip bunları aşı ile üretmek suretiyle
115
Süreyya NAMLI, Çiğdem IŞIKALAN, Filiz AKBAŞ Dicle Üniversitesi, Biyoloji Bölümü
kaliteli çeşitleri tespit etmek, diğer yandan da dünya üzerinde başlıca üretim bölgelerindeki çeşitleri getirerek, bunların değişik bölge şartlarına uyma durumlarını denedikten sonra, uygun görülenlerinin aşı ile üretilip yayılmalarını sağlamaktır (Özbek, 1978). Genel olarak meyve ağaçlarının çoğaltılmasında; tohum, çelik, aşılama, daldırma ve mikroçoğaltma gibi değişik yöntem ve yollar kullanılmaktadır. Uygulanan bu yöntemlerin birinin diğerlerine göre avantajları yanında dezavantajları da bulunmaktadır. Meyve ağaçlarını çoğaltmada kullanılan yöntemler aşağıdaki şekilde sıralanmıştır.
Tohum İle Çoğaltma Doğal bir yöntemdir ve doğada kendiliğinden oluşur. Kolay, çabuk ve çok sayıda bitkiyi bu yöntemle elde etmek mümkündür. Ancak, tohumla yapılacak çoğaltmada, tohumların kalıtsal yapıları birçok sorunları beraberinde getirmektedir. Tohumun yapısı heterozigot olduğu için bundan oluşacak yeni bireyler ana ve babaya benzemezler. Bu nedenle meyve yetiştirme tekniğinde, tohumla çoğaltma yalnız anaç elde etmeye yönelik bir işlemdir.
Çelik İle Çoğaltma Çok eski yıllardan beri bilinen ve uygulanan kolay bir yöntemdir. Çelik, herhangi bir bitkiden kesilen köksüz dal, yaprak, göz, gövde ve kök parçalarına denir. Bunların uygun çevre koşullarında köklendirilerek, yeni bitkilerin elde edilmesi işlemine de çelikle çoğaltma adı verilir. Bu yöntemle oluşacak yeni bireyler, ana bitkinin benzerini oluşturacağı için üzerinde önemle durulması ve dikkat edilmesi gerekmektedir.
Bu çoğaltma şekli ile, başlangıçta yapılacak hataları gidermek güç olabileceği gibi ekonomik kayıplara da neden olabilir.
Aşı İle Çoğaltma Bir meyvenin tür veya çeşidinden alınan bir göz ya da kalemin anaç üzerine yerleştirilmesine aşı, yapılan bu işleme de aşılama denir. Aşı, ancak iletim dokusu oluşturan ksilem ve floem dokuları arasında meristematik özellikte ve sürekli doku halindeki kambiyumu içeren bitkiler arasında yapılabilmektedir. Aşılama sonucu oluşacak yeni bitkide, göz yada kalem, ağacın taç kısmını anaç ise kök tarafını oluşturur. Bunun sonucu iki sistem arasında ortak fakat biri birine bağımlı ve zorunlu bir yaşam başlamış olur. Aşılamada, anaç ve aşı kaleminin uyuşması ve aşılama zamanı çok önemlidir.
Daldırma ile çoğaltma Oldukça kolay fakat meyve yetiştiriciliğinde sınırlı olarak kullanılan bir yöntemdir. Mikro Çoğaltma: Mikro çoğaltmadaki amaç; kısa sürede ana bitkiye benzeyen çok sayıda sağlıklı yeni bitkiler elde etmektir. Bademin ilkbahar geç donlarından zarar görmesi yalnız yurdumuzda değil diğer badem üreticisi ülkelerde de büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Amerika, Rusya, Yugoslavya, Bulgaristan, Yunanistan, İtalya, İspanya, Fransa ve Portekiz gibi dünya badem yetiştiriciliği ve dış satımında önemli yeri olan ülkelerde ilkbahar geç donlarından zarar görmeyecek, geç çiçek açan çeşitlerin üzerinde çalışılmaktadır (Küden ve Ark., 1997). Amerika Birleşik Devletlerinde, badem üretimi
116
tamamen belirli standart çeşitlerle yapılmaktadır. Amerika’da ilk yıllarda İspanya, İtalya ve Portekiz’den getirtilen badem çeşitleri yetiştirilmiştir. Daha sonra bu çeşitlerin tohumlarından yetiştirilen bireyler içinde yapılan seleksiyonla bazı değerli çeşitler elde edilmiştir. İspanya ve İtalya’da da badem yetiştiriciliği, tohumla üretim yanında seçilmiş tipler ve melezleme sonucu elde edilen aşılı fidanlar ile yapılmaktadır. Böylece kısmi bir standardizasyon sağlanmıştır. Diğer Akdeniz ülkeleri de standart çeşitler üzerinde çalışmaktadır (Özbek, 1978; Dokuzoğuz, Gülcan, 1979). Bodur acı bademin (Amygdalus nana L.) Anadolu’da zengin varyasyonlar göstererek yayılmış olması, ülkemizin, bademin gen merkezlerinden biri olduğunu kanıtlamaktadır. Bilindiği gibi badem, soğuklama gereksinimi düşük olan bir meyve türüdür. Bu bakımdan ülkemiz, bademin gen merkezlerinden biri olmasına rağmen, ilkbahar geç donlarının hüküm sürdüğü yerlerde badem ağaçlarından verim alınamamaktadır (Özbek, 1978; Dokuzoğuz, Gülcan, 1979).
Ülkemizde badem yetiştiriciliği, özellikle Güney-Batı Ege kıyılarında yoğunlaşmıştır. Bu bölgede yetiştirilen çeşitler yerli çeşitler olup, bazı ekstrem yıllarda, ilkbahar donlarından zarar görmektedir. Bunlar üzerinde yapılan seleksiyon çalışmalarında, bazı geç çiçeklenen çeşitler bulunmuştur (Dokuzoğuz ve Gülcan, 1979).
Örneğin, geç çiçeklenen bir badem çeşidi olan Texas çeşidinden 1-2 gün kadar geç çiçeklenen 101-9, 101-13 ve 101-23 (Gülca-1) gibi tipler saptanmıştır (Kaşka ve ark., 1993). Ancak İspanya, İtalya, Fransa ve ABD’de yapılan ıslah araştırmaları, hem çok geç çiçeklenen hem de yüksek kaliteli ve verimli olan aynı zamanda aşırı soğuklardan zarar görmeyen çeşitlerin elde edilmesini sağlamıştır. Ayrıca elde edilen çeşitlerin bazılarında yetiştiricilik için çok önemli bir özellik olan, kendine verimlilik sağlanmıştır. O halde bu çeşitlerin kendi çeşitlerimizle karşılaştırmalı olarak GAP bölgesinde denenmesinde, ülkemizin tarım ekonomisine katkısı açısından büyük yararı vardır. Öte yandan, sulanabilir alanlarda kurulacak modern badem bahçeleri, kısa zamanda yetiştiricilere yüksek gelir sağlayabilecektir (Küden ve Ark., 1997). Bademin anavatanı Anadolu olmasına rağmen, ülkemiz bu meyve türünün 117
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
dış satımında önemli bir yere sahip olamamıştır. Günümüze kadar bademin tohumla generatif üretiminden, standart ürün almak mümkün olmamıştır. Son yıllarda yurt dışından getirilen Texas, Drake ve Nonpareil gibi standart çeşitlerle kurulan bahçeler sınırlı kalmış ve aynı bahçelerden alınan badem çeşitlerinden dahi, bir örnek meyve elde edilememiştir. Yaptığımız çalışmada, bölgemizde yetiştiriciliğinin yapılması uygun olan Nonpareil badem çeşidinin olgun tohum ve yaşlı dokularını kullanarak mikro çoğaltma tekniklerini araştırdık. Günümüzde kullanılan geleneksel çoğaltma yöntemlerinin aksine, kısa sürede ve çok sayıda, standart çeşitlerin seri bir şekilde üretilmesini amaçladık. Yaptığımız bu çalışma ile, ülkemizin yüksek meyvecilik potansiyeline sahip bölgelerinde, verim randımanı yüksek olan Nonpareil badem çeşidinin hem sofralık olarak hem de sanayide kullanılmak üzere üretilmesi ve yetiştiriciliğinin yapılması mümkün olup, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacaktır. Çok sayıda ve yüksek kalitede, standart badem ağaçlarıyla yapılacak yetiştiricilik dış alımı azaltıp dış satım olanağını arttıracaktır. Meyve yetiştiriciliğine getireceği avantajlar ve sağlayacağı katkıları göz önünde bulundurarak in vitro tekniklerin Nonpareil’in çoğaltılması için uygun olacağına kanaat getirip, hızlı fide- fidan üretimini amaç olarak belirledik.
Bitkisel Özellikleri Bademler pomolojik olarak iki gruba ayrılır: 1. Acı bademler,
Tatlı bademler.
Acı Bademler Siyanidrik asit içerdiklerinden zehirlidirler. Acı bademler badem yağı çıkarmak için kullanılır.
Tatlı Bademler • Tatlı bademler el, diş, sert kabuklu ve taş bademler olarak dört gruba ayrılır.Kabuk kalınlığı arttıkça randıman düşmektedir. • Çiçekleri erseliktir. • Kazık köklüdür. • Çiçek tomurcukları buket dallarda ve bir yıllık sürgünlerde bulunur. • Badem genel olarak kendine uyuşmaz bir türdür. • Döllenme arılarla olmaktadır.
Bademin Kabuk ve İç Özellikleri Kabuklu Bademlerde • Kabuk ne çok sert ne de çok yumuşak olmalıdır.Sert ve taş bademlerde randıman düşüktür. El ve diş bademlerinin saklanması zordur. • Karın kısmı kapalı olmalıdır. • Kuş zararının olmadığı yerlerde ince kabuklu el ve diş bademleri tercih edilebilir. • El ve diş bademlerinde kabuğun delikli üst tabakası kendiliğinden ayrılabilir, bu durum pazarlamada sorun olabilmektedir.
İç Bademde • İrilik 1 onz (28.3 gr)’ daki iç badem sayısına göre; • 30’ dan fazla olursa küçük, 25-30 orta, 20-25 iri, 20’den az ise çok iri olarak değerlendirilir. • İç açık renkli, kırışıksız, tüysüz olmalıdır. • İç randımanı yüksek, çift ve ikiz badem oranı düşük olmalıdır.
118
Ekolojik ve Toprak İstekleri • Sıcak ılıman iklim bitkisidir. Kış soğukları bitkilere zarar verecek kadar (-25°C) düşük olmamalıdır. (-18 °C’de gözler zararlanır. • Soğuklama ihtiyacı + 7.2 °C’de 300-500 saat kadardır. • Kış soğuklarından çok ilkbahar geç donları daha çok önem taşımaktadır. Çünkü birçok ılıman meyve türünden daha önce çiçek açar. Bu nedenle ilkbahar geç donlarının sürekli görüldüğü yerlerde düzenli ürün alınamaz. • Pembe tomurcuk döneminde –4, -6.5; çiçeklenme başlangıcında –3, -4; çağla döneminde –1, -0.5 °C’ de zarar görürler. • Badem meyvelerini olgunlaştırabilmesi için yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. • Kurak koşullara uyabilmektedir, ancak yağış 300mm’nin altına düşerse verim düşer. • Süzek ve derin allüviyal yerlerde iyi sonuç verir. Böyle yerlerde kökler 3-3,5 m derine gidebilir. • Kumlu, orta derecede killi ve kireçli alanlarda da yetişir. • Fazla su tutan ağır topraklar sakıncalıdır.
Bahçe Tesisinde Dikkat Edilecekler • İlkbahar geç donları dikkate alınmalıdır.Kuzey yönünde, havalanması iyi yerler seçilmelidir. • Don çukuru oluşturan alanlar ile taban suyu yüksek yerlere bahçe kurulmamalıdır. • Kapama bahçeler iki yolla tesis edilir. • 1-Aşılı fidanlarla dikim yapılarak, • 2-Doğrudan araziye tohum ekimiyle. • Doğrudan tohum ekimiyle bahçe tesisi daha çok sulama imkanı az olan yerlerde, çöğürlerin yerinde aşılanması şeklinde uygulanır. • Taban ve sulanabilen arazilerde aşılı fidan kullanılmalıdır. • Bölgeye uygun çeşitler ve dölleyicileri kullanılmalıdır. • Bademlerde kendiyle ve karşılıklı uyuşmazlık görüldüğünden bahçeler en az iki çeşitten kurulmalıdır. • Dikim mesafesi, kullanılan anaç, çeşit, ekoloji ve bakım şartlarına göre 5x6, 6x6 m olabilir. Zayıf ve az derin topraklarda 5x6m, kuvvetli topraklarda dikim aralığı 7-9 metreye kadar çıkabilmektedir.
119
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKÇA 1. ÖZBEK, S., 1978. Özel Meyvecilik, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları: 128. Ders Kitabı: 11, Adana, 485 S. 2. KÜDEN, A., KÜDEN, A.B., KAŞKA, N., AĞAR, İ.T., 1997. GAP Bölgesi’ne Adapte Edilebilecek Şeftali, Kayısı, Badem ve Erik Çeşitlerinin Saptanması II. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi. Genel yayın: No:198. GAP Yayınları No:113, Adana. 3. DOKUZOĞUZ, M., GÜLCAN, R., 1979. Badem yetiştiriciliği ve sorunları. Tübitak Yayınları, No: 432, Toag Seri no 90, Ankara, 80 s 4. KAŞKA, N., KÜDEN, A., KÜDEN, A.B., DÜNDAR, Ö., 1993. GAP Bölgesi’ne Uyabilecek Şeftali, Kayısı, Badem ve Nektarin Çeşitlerinin Saptanması Üzerinde Çalışmalar. Ç.Ü.Z.F. (DPT Projesi). 5. Işıkalan Ç., Bademin (Amygdalus communis L.cv Nonpareil) Biyoteknolojik Yöntemlerle İn vitro Koşullarda Mikropropagasyon Yollarının Araştırılması.( D.Ü.Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora tezi) 6. Akbaş F., S. Namlı, Ç. Işıkalan, B.E. Ak “Effect of plant growth regulators on in vitro shoot multiplication of Amygdalus communis L. cv. Yaltsinki.” African Journal of Biotechnology Vol. (22), pp. 6168–6174, 2009. 7. Işıkalan, Ç., Akbaş F., Namlı S., Başaran D.,” Adventitious shoot development from leaf and stem explants of Amygdalus communis L. cv. Yaltinski” Journal of Plant Biology and Omics, Vol. 3 (3), pp. 92–96. ( 2010) 8. Işıkalan Ç., F. Adıyaman (Akbaş), S. Namlı, E. Tilkat, D. Başaran. “In Vitro Micropropagation of Almond (Amygdalus Communıs L. Cv. Nonpareıl)” African Journal of Biotechnology Vol, 7 9. (12), pp. 1875–1880 (2008).
120
DİYARBAKIR EKOLOJİK KOŞULLARINDA BAĞLARDA DOLU ZARARI ETKİSİNİN İNCELENMESİ
122
ÖZET Bu araştırmada, Diyarbakır ili ekolojik koşullarında Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinde 2009 yılı vejetasyon döneminde bağlarda yaşanan dolu zararının etkileri incelenmiştir. Buna göre en yüksek dolu zararı Merlot üzüm çeşidinde % 48.15 oran ile salkımlarda, % 26.97 oranında tanelerde görülmüştür.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
En düşük dolu zararı ise, Cot üzüm çeşidinin salkımlarında % 17.26 oranında, tanelerinde ise % 9.41 oranında gerçekleşmiştir. Dolu zararı etkileri aynı zamanda terbiye şekilleri (Kordon ve guyot) düzeyinde de incelenmiştir. Dolu zararı sonucu ile tanelerin olgunlaşması gecikmiş ve bu durum genel olarak bağda ürün verimlilik kaybına neden olmuştur. EVALUATION OF THE EFFECT OF HAIL DAMAGE ON GRAPE PRODUCTION AT DIYARBAKIR PROVINCE ABSTRACT In this study, the effects of the hail damage were investigated on Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat and Cot wine grape varieties. The effect of hail damage on grape cluster was examined at Diyarbakır ecological conditions in the 2009 vegetation period. The highest hail damage were found on Merlot grape clusters and berries, 48.15%, 17.26% separately. The lowest hail damage were determined on Cot grape clusters and berries, 26.97%, 9.41% separately. The effects of hail injury also investigated on trellis types (Cordon- Guyot). As a result of hail damage, ripening of grape berries was delayed and also yield reductions caused by hail in vineyards. GİRİŞ Dolu, zararlı etkileri olan bir yağış şeklidir. Özellikle ilkbahar ve yazın ilk aylarında meydana gelen fırtınalarla beraber dolu görülmektedir. Dolu genellikle sıcak ve nemli günlerde oluşmaktadır. Bulut içinde yükselici akımlarla, alt kısımlardan yükseklere taşınan su damlacıkları, taşındığı yerdeki sıcaklık donma noktasının çok altında olduğu için donmasına neden olmaktadır. Dolu, çapları 5-50 mm bazı durumlarda çok daha büyük küresel veya düzensiz buz parçacıklarının yağışıdır (Schubert, 1991, Sioutas et al., 2009). Kısa süreli gerçekleşen şiddetli dolu zararının tarım ürünlerinde ciddi hasarlara sebebiyet verdiği bilinmektedir. Doğal bir oluşum olması nedeniyle oluşacak zararlanma düzeyi tahmin edilememektedir (Coombe ve Dry, 1988, Schubert, 1991).
123
Hüseyin KARATAŞ1 Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ2 1 Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Bismil Meslek Yüksek Okulu, Şarap Üretim Teknolojisi Programı, Bismil, Diyarbakır hkaratas@dicle.edu.tr
Dolu birçok tarımsal ürüne zarar verdiği gibi üzümlere de ciddi zararlar vermekte, dolayısıyla bağlarda genel bir verim ve kalite kaybı söz konusu olmaktadır (Anonym 2009). Zarar gören ürünün pazar değeri azalmakta ve istenilen kalitede şarap üretimini de olumsuz etkilemektedir. Dolu zararının etkisi birçok faktöre bağlıdır. Öncelikle zarar oranı, dolu olayının süresi ve yoğunluğuna bağlıdır. Dolu tanelerinin büyüklüğü zararın etkisini değiştirebilmektedir. Düşen dolu, iriliğine bağlı olarak son derece önemli zararlar meydana getirmektedir. Sadece küçük dolu taneleri büyük dolu tanelerine göre daha az zarar vermektedir. Dolu zararından etkilenme düzeyi aynı zamanda üzümün gelişim aşamasına da bağlıdır. Örneğin dinlenme döneminde zarar etkisi oldukça az olmaktayken çiçeklenme dönemi, tane tutum ve hasat dönemine yakın zamanda önemli ürün kayıplarına neden olabilmektedir. Dolunun vereceği zarar üzümün olgunluk durumuna göre değişmektedir. Yaz başlarında düşen dolu sonucu yapraklarda ve üzüm tanelerinde ciddi zararlanmalar oluşmaktadır. Dolu zararı sonucu, genç sürgünlerde kırılma, yaralanma, yapraklarda yırtılma ve dökülmeler meydana gelmektedir (Götz, 2006). Asma çiçek salkımlarında kırılmalara ve dolayısıyla zayıf tane tutumuna neden olmaktadır. Ürün kalitesi ve verimliliğinde azalmalara yol açmaktadır. (Winkler et al., 1974, Redl ve Rosmanitz, 1986, Coombe ve Dry, 1988, Garcia ve Cavagnaro, 1997, Çelik ve ark.,1998, Caretta ve ark., 2003, Çelik, 2007, Cooke, 2009, Fox, 2009)
Dolu zararı sonucu tanelerin şekil ve renginde kalite düşüklüğü meydana gelmektedir. Dolu zararı üzüm tanelerinde zedelenmelere neden olmakta ve bu yaralı bölgede mikrobiyal gelişim oluşmaktadır. Doludan zarar gören üzümlerden yapılan şaraplar sert, buruk, acı hatta ekşi tada sahip olmaktadır (Aktan ve Kalkan, 2000). Bu çalışma, 2009 yaz dönemi Haziran ayında yaşanan dolu zararının ortaya çıkarmış olduğu etkileri incelemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada, Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinde dolu zararının etkileri incelenmiştir.
MATERYAL VE YÖNTEM Bu çalışma, Mezopotamya Bağcılık ve Şarapçılık Ltd. Şti. özel sektörüne ait Diyarbakır’da kurulu modern bağ tesislerinin araştırmalar için ayrılan parselde yapılmıştır. Diyarbakır ekolojisinde, 2009 yılı 16 Haziran günü 11:0012:30 saatleri arasında yaklaşık büyüklüğü 5-10 mm büyüklüğünde gerçekleşen dolu zararından, Cabernet Sauvignon, Merlot, Syrah, Tannat ve Cot şaraplık üzüm çeşitlerinin etkilenme düzeyi ortaya çıkarılmıştır. Araştırmada, üzerinde çalışılan şaraplık üzüm çeşitleri, 110R anacı üzerine aşılı ve 1.50 m x 3.00 m dikim mesafesi olan verim çağındaki omcalarda yapılmıştır. Terbiye şekli olarak kordon ve guyot terbiye şeklinin uygulanmış olduğu araştırma alanında dolu yağışının salkım ve tanelerdeki etkisinin tam olarak belirlenmesi amacıyla dolu yağışından sonra 25 Haziran-15 Temmuz arasında üzüm çeşitlerindeki dolu zararı düzeyi gözlem metodu uygulanarak yapılmıştır. Dolu zararının oluşturduğu etkiler, salkımlarda ve tanelerde incelenmiştir. Zararlanma oranının
124
belirlenmesi amacıyla çeşit ve terbiye şekli bazında 20 adet omcada olmak üzere; toplam 5 çeşit ve 2 terbiye şekli için 200 omcada tesadüf parselleri deneme desenine göre incelemeler yapılmıştır. Dolu zararı gören salkım oranını belirlemek amacıyla; sağlıklı ve dolu zararından etkilenen salkımlar omca bazında sayılarak tespit edilmiştir. Böylece % zarar gören salkım oranları çeşit düzeyinde ayrı ayrı belirlenmiştir. Omcaların salkımlardaki tanelerde zararlanma oranını belirlemek amacıyla salkımlarda toplam tane sayısı ile dolu zararı gören taneler belirlenerek % tane zararlanma oranı belirlenmiştir. Gözlemler sonucu elde edilen bulgular Tukey Çoklu Karşılaştırma istatistik yöntemi kullanılarak % 5 önem seviyesine göre yapılmıştır.
ARAŞTIRMA BULGULARI VE TARTIŞMA Üzüm çeşitlerinde dolu zararının etkisi kordon ve guyot olmak üzere iki farklı terbiye şekli üzerinde değerlendirilmiştir. Dolu zararının etkisi sonucu ortaya çıkan zararlanma, tanelerde ezilme ve tanelerde çatlakların oluşması şeklinde gerçekleşmiştir (Şekil 1). Zararlanma şekli tanelerin ya da salkımların kuruması şeklinde olmuş ve ürün azalmasına da neden olmuştur.
Şekil 1.Temmuz ayında üzümlerde dolu zararının tanelerde (a-b) ve yapraklarda (c) oluşturduğu etkiler (a: Cabernet Sauvignon, b: Syrah)
Çeşitlerin salkımlarında görülen dolu zararı oranları Çizelge 1’de verilmiştir. Buna göre çeşitler arasında zararlanma oranı %5’e göre istatistiki açısından önemli bulunmuştur. Çeşit bazında incelendiğinde; en yüksek dolu zararı % 48.15 ile Merlot çeşidinde görülürken en düşük zararlanma ise % 26.97 oran ile Cot çeşidinde bulunmuştur. Üzüm çeşitlerin salkımlarında ortalama zararlanma oranı % 34.68 olarak tespit edilmiştir. Dolu zararı oranları Guyot terbiye şeklinde % 32.72 oranında çıkarken, Kordon terbiye şeklinde ise zarar oranı % 36.65 bulunmuştur.
125
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Terbiye şekilleri göre incelendiğinde; çeşitlerde uygulanan Guyot ve Kordon terbiye şekilleri açısından dolu zararı oranları istatistiki açıdan farklılık görülmemiştir (Çizelge 1). Salkımlarda dolu zararı bakımından çeşitler (P=0.000) arasında istatistiksel farklılık çıkarken, terbiye şekli (p=0.850) açısından farklılık çıkmamıştır. Çeşit x terbiye şekli interaksiyonu (p=0.850) da önemsiz çıkmıştır. Bunlara ilişkin bazı istatistiki değerler Çizelge 1’de verilmiştir.
değerler Çizelge 2’de verilmiştir. Çeşit Cabernet Sauvignon Syrah Merlot Tannat Cot
Çeşitlerin salkım tanelerinde görülen dolu zararı oranları Çizelge 2’de verilmiştir. Buna göre çeşitler arasında salkım tanelerinde zararlanma oranı % 5’e göre istatistik değerlendirmede önemli bulunmuştur. Çeşit bazında incelendiğinde ise; en yüksek dolu zararı %17.26 ile Merlot üzüm çeşidinde görülürken en düşük zararlanma ise % 9.41 oran ile Cot üzüm çeşidinde bulunmuştur. Üzüm çeşitlerin salkım tanelerinde ortalama zararlanma oranı % 13.41 olarak tespit edilmiştir. Terbiye şekillerine göre incelendiğinde; çeşitlerde uygulanan Guyot ve Kordon terbiye şekilleri açısından salkım tanelerinde dolu zararı oranları istatistiki açıdan farklılık olduğu ortaya çıkmıştır.
Terbiye şekilleri ortalamaları
Kordon
Ortalama zararlanma oranı (%) 30.93±4.50 B 38.76±2.82 AB 48.15± 1.87 A 28.60±3.44 B 26.97±3.01 B
36.65
Genel ortalama Fterbiye FçeşitXterbiye Bazı İstatistiki şekli=1.806 şekli=0.340 değerler Sd=1.300 Sd=4.300 P=0.182 P=0.850
34.68 Fçeşit=7.183 Sd=4.300 P=0.000
Çizelge1. Çeşitlerin salkımlarında görülen dolu zararı oranları (%).
Çeşit Cabernet Sauvignon Syrah Merlot Tannat
Tanelerde dolu zararı oranları Guyot terbiye şeklinde % 11.97 oranında çıkarken, Kordon terbiye şeklinde ise zarar oranı % 14.83 bulunmuştur (Çizelge 2). Salkımlarda dolu zararı açısından çeşitler (P=0.002) arasında istatistik olarak farklılık çıkarken, terbiye şekli (p=0.028) açısından da farklılık olduğu sonucu çıkmıştır. Çeşit x terbiye şekli interaksiyonu (p=0.416) ise önemsiz çıkmıştır. Bunlara ilişkin bazı istatistiki
Salkımlarda Terbiye zararlanma şekilleri oranı (%) Guyot 27.38 Kordon 34.49 Guyot 38.73 Kordon 38.80 Guyot 48.20 Kordon 48.10 Guyot 26.31 Kordon 30.91 Guyot 22.96 Kordon 30.97 Guyot 32.72
Cot
Tanelerde Terbiye zararlanma şekilleri oranı (%) Guyot Kordon Guyot Kordon Guyot Kordon Guyot Kordon Guyot Kordon Guyot
11.46 17.62 12.76 16.33 15.22 19.31 10.17 12.24 10.22 8.63 11.97
Tanelerde ortalama zararlanma oranı (%) 14.54±1.67 AB 14.55±1.27 AB 17.26±1.05 A 11.20±1.74 B 9.41±1.44 B
Terbiye şekilleri Kordon 14.83 ortalamaları Genel ortalama 13.41 Fterbiye FçeşitXterbiye Bazı Fçeşit=4.534 =4.893 şekli=0.988 şekli istatistiki Sd=4.300 Sd=1.300 Sd=4.300 değerler P=0.002 P=0.028 P=0.416 Çizelge 2. Çeşitlerin salkım tanelerinde görülen dolu zararı oranları (%)
126
Guyot terbiye şekli gibi kapalı sistem terbiye şekline ait asmalarda iç kısımlarda kalan salkımlar dolu zararından nisbeten daha az etkilendiği gözlenmiştir. Bu çalışmada Guyot terbiye şekli verilen asmaların salkım ve üzüm tanelerinin, Kordon terbiye şekline göre daha az zararlandığı ortaya çıkmıştır (Çizelge 1 ve 2). Salkımlarda dolu zararı etkisi sonucu tanelerin olgunlaşmanın gecikmesine neden olmuştur. Bu durum genel olarak bağda ürün verimlilik ve kalite kaybına neden olmuştur. Bağlarda dolu zararı etkisi sonucunda tanelerde kuruyup büzüşmeler olduğundan üzüm suyu miktarının azalmasına ve şarap kalite değerinin düşmesine neden olabilmektedir (Chanev 1997). Dolu tanelerinin vuruşu ile doğrudan doğruya tarım ürünlerinin miktarında meydana getirdiği eksilmeyi tarım sigortasının yapılarak ekonomik zararın önlenmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca dolu yağışının dönemlerini ve zararlanma düzeyi hakkında üreticilerin bilgilendirilmesi zarara karşı önlemlerin alınmasına da yardımcı olacaktır.
127
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. Aktan N. ve Kalkan H. 2000. Şarap Teknolojisi. Kavaklıdere Kültür Yayınları. 614 s. Ankara. 2. Anonym. 2009. Dramatic increase of hail damage in Austria. Der Winzer, Klosterneuburg, 65 (9) 32-33. 3. Caretta, A. Salcedo, C. and Ortiz Maldonado, A. 2003. Damages by hail in grapes. Its consequences in future harvests. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional de Cuyo, 35 (1) 83-88. 4. Chanev, Ch. 1997. Influence of hail damage on the development of the vine and grape yield and quality. Experimental Station of Viticulture and Enology, BG-9000 Varna, Bulgaria, (2) 15-17. 5. Cooke, J. 2009. Bordeaux Winemakers Assess Hail Damage. A week after storms pound vines, producers predict lower yields in 2009. http://www.winespectator.com. 6. Coombe, B.G. ve Dry, P.R. 1988. Viticulture-1. 211p. 7. Çelik, H. Ağaoğlu, Y.S. Fidan, Y. Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G. 1998. Genel Bağcılık. Sunfidan A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi: 1, 253s. 8. Çelik, S. 2007. Bağcılık (Ampeloji). Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, 428s. 9. Fox, R. 2009. Early hail damages: What’s to do?. Das Deutsche Weinmagazin. (11) 13-15. 10. Garcia, R. A. and Cavagnaro, J. B. 1997. Bud sprouting and fertility of grape cultivars (Vitis vinifera L.) affected by hail. Revista de la Facultad de Ciencias Agrarias. Universidad Nacional de Cuyo. 29 (1); 63-74. 11. Götz, G. 2006. Measures after severe hail damages. Das Deutsche Weinmagazin, (14) 8-11 12. Redl, H. and Rosmanitz, M. 1986. Effects of early hail damages with the vine variety Gruener Veltliner. H - Plant Pathology. 36: 89-95. 13. Schubert, T. 1991. Hail Damage to plants, Plant Pathology Circular No. 347, Fla. Dept. Agric. & Consumer Serv., Division of Plant Industry. 14. Sioutas, M. Meaden, T. and Webb, J.D.C. 2009. Hail frequency, distribution and intensity in Northern Greece. Atmos.Res., 93: 526-533. 15. Winkler, A.J. Cook, J.A. Kliewer, W. M. and Lider, L.A. 1974. General Viticulture, Univ. of California Press, California.
128
DİYARBAKIR’DA TARLA BİTKİLERİ
130
ÖZET Tarla tarımı hem ülkemiz hem ilimiz tarımında çok önemli ve vazgeçilmez bir yere sahiptir. Diyarbakır ili 6.282 bin dekarlık tarımsal alanı ile Güneydoğu Anadolu bölgesinin ikinci en önemli ilidir. İlde bitkisel üretim içersinde tarla bitkileri % 80 ile 85 gibi yüksek bir oranda ekiliş alanına sahiptir. Tarla bitkileri içersinde en büyük payı tahıllar grubundan buğday ve arpa, yemeklik baklagil grubundan mercimek ve endüstri bitkileri grubundan pamuk almaktadır. Bu bitkilerin gerek ekim alanı ve gerekse üretim miktarları ülkemiz üretimine önemli katkılar sağlamaktadır. Diyarbakır ili uygun toprak ve iklim koşulları ile şu anda yetiştiriciliği yapılmayan veya düşük miktarda yapılan diğer tarla bitkileri için de son derece uygundur. Tarımsal faaliyetlerde amacımız, ekim alanlarını arttırma olanağımızın olmadığı bu yüzyılda birim alandan daha fazla ürün elde etmek için ilimiz topraklarına uyum sağlamış tarla bitkilerinin sürdürülebilirliğini sağlamak olmalıdır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
GİRİŞ Geçmişten günümüze değin ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde oldukça önemli rol alan tarım sektörü, istihdamın yaklaşık %45’ini, ulusal gelirin ise %15’ini karşılamaktadır. Bununla birlikte uzun yıllar ekonominin temeli olan tarım sektörü, rolünü son yıllarda gelişme önceliği gösteren sanayi, ticaret ve hizmet sektörleri ile paylaşmıştır. Aynı zamanda tarım, gıda üretimi ve beslenme, sanayi sektörüne sağladığı hammadde ve sermayenin yanısıra, sağlıklı çevre ve ekolojik dengenin kurulması-sürdürülebilirliği ile ekonomik ve sosyal bir sektör olma özelliğini korumaktadır (Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Master Planı, 2007). Sema BAŞBAĞ
Miktarı (1000 da)
%
Toplam alan
6281,7
100
Ekilen tarla alanı
5401,8
85,9
Nadas alanı
390,7
6,2
Sebze alanı
203,9
3,3
Doğan ŞAKAR
Meyve alanı
285,4
4,6
Dicle Üniversitesi Ziraat
Cinsi
B. Tuba BİÇER Mehmet BAŞBAĞ Cuma AKINCI Tahsin SÖĞÜT Özlem TONÇER
Fakültesi Tarla Bitkileri Çizelge 1. Diyarbakır ili arazi dağılımı (TUİK, 2009)
Bölümü, Diyarbakır sbasbag@dicle.edu.tr
131
60.7
Mercimek
685.4
27.6
Pamuk
505.2
162.9
Nohut
122.6
13.3
Mısır
59.7
48.3
Fiğ (ot)
49.4
28.2
Ayçiçeği
18.9
1.3
Tütün
17.7
1.4
Çeltik
16.6
6.8
Darı
11.6
1.6
Burçak (dane)
8.6
0.8
Yonca (ot)
5.7
7.3
Susam
3.0
0.2
Fasulye
1.8
0.5
Korunga
0.4
0.02
Şekerpancarı
0.2
1.1
Buğday
853.5
3.000
80.900
250
17.782 1.4
155
220
Arpa
Arpa
Diyarbakır Türkiye Diyarbakır Türkiye % Diyarbakır Türkiye
853
29.500
60
5.923
1.0
123
201
Mısır
249.7
VERİM (kg/da)
60
5.170
48
3.535
1.4
810
684
Çeltik
2.973.4
Buğday
ÜRETİM (1000 ton)
16
940
7
648
1.0
412
691
Mercimek
Üretim (1000 ton)
EKİM ( 1000 da)
92
357
121
508
24
132
142
Nohut
Ekiliş Alanı (1000 da)
Ürünler
verimlerinin ülke ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir.
20
503
29
505
5.7
145
100
Pamuk
Diyarbakır ili tarla bitkileri ekim alanı ve üretim değerleri Çizelge 2’de verilmiştir. Diyarbakır ilinde tarla bitkileri ekiliş alanlarının tahıllardan buğday ve arpa, baklagillerden mercimek ve nohut, endüstri bitkilerinden pamuk üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
505
4.950
163
1.820
8.9
322
368
Çizelge 3. Türkiye ve Diyarbakır ili önemli tarla bitkileri ekiliş alanları üretim ve verim değerleri (TUİK, 2009)
Çizelge 2. Diyarbakır ili tarla bitkileri ekim alanı ve üretim değerleri (TUİK, 2009)
Türkiye ve Diyarbakır ili önemli tarla bitkileri ekiliş alanları üretim ve verim değerleri Çizelge 3’de verilmiştir. Diyarbakır ili Türkiye mercimek üretimine % 24; pamuk üretimine % 9; nohut üretimine % 5.7; buğday ve mısır üretimine %1.4 oranında katkıda bulunmaktadır. Birim alan verim değerleri yönünden mısır ve nohut
Diyarbakır ilçeleri önemli tarla bitkileri ekim alanları Çizelge 4’de verilmiştir. Tahıllardan buğday ve arpa özellikle Merkez, Bismil, Çınar, Ergani ve Silvan’da ekilmektedir. Pamuk ekiliş alanı Merkez, Bismil ve Çınar’da; kırmızı mercimek ekiliş alanı ise Merkez, Bismil, Silvan ve Ergani’de yoğunlaşmıştır. Mısır üretimi yönünden Bismil ve Silvan en fazla ekim alanlarına sahip iken Eğil, Lice ve Hani’de mısır ekim alanları İlin öne çıkan tarla ürünlerinin (Buğday, arpa, mercimek, pamuk, nohut ve mısır) en fazla ekildiği Merkez, Bismil, Silvan ve Çınar gibi ilçeler diğer tarımsal faaliyetler yönünden de daha gelişmiştir.
132
Ürünler
Buğday Arpa
Mercimek
Pamuk
Nohut
Mısır
Bismil
696.4
89.8
210.0
172.6
5.0
23.8
Merkez
591.5
368.4
220.0
200.0
25.0
4.6
Silvan
350.0
71.8
115.0
10.9
10.0
21.7
Çınar
329.6
62.9
30.0
81.9
1.0
6.2
Ergani
239.8
116.8
70.0
10.9
66.0
1.3
Çermik
145.1
22.0
3.4
10.9
2.9
0.4
Dicle
118.7
26.9
4.0
0.1
3.1
0.1
Kocaköy
109.5
4.4
3.4
1.6
2.8
0.3
Eğil
57.2
8.9
3.0
14.2
0.7
-
Hazro
99.4
8.0
13.0
-
1.0
0.4
Lice
78.5
15.4
0.5
-
0.3
-
Kulp
77.7
35.9
8.0
0.8
1.0
0.3
Hani
67.5
16.1
5.0
0.9
3.5
-
Çüngüş
11.5
5.3
0.1
-
0.2
0.3
Diyarbakır’da Tahıl Tarımı Tahıllar; ekiliş, üretim ve kullanım alanlarının genişliği yönlerinden, kültür bitkileri arasında ilk sırayı almaktadır (Gençtan ve ark, 2010). Tahılların insan beslenmesinde önemli bir besin kaynağı olması bu gruptaki bitkilerin üretim miktarlarının yüksek olmasına neden olmuştur. Aynı zamanda tahıllar hayvan beslenmesinde de kullanılmaktadır. Dünyada yaşayan 7 milyara yakın insan, günlük gereksinim duydukları enerjinin yaklaşık % 50’sini doğrudan tahıllardan sağlamaktadır. Türkiye, Dünya tahıl üreticisi ülkeleri arasında 120 milyon dekar ekim alanı ile on ikinci, 29 milyon ton üretimi ile on beşinci sırada yer almaktadır. Güneydoğu Anadolu bölgesi ülkemizin makarnalık buğday kuşağı olarak bilinmektedir. Makarna üretim kapasitemizin % 25’i bu bölgede bulunmaktadır. Diyarbakır ili buğday ekiliş alanı tarla bitkileri içersinde ilk sırada yer almaktadır. Bölge tarımı hemen hemen buğdaya dayanmaktadır. Önemli bir tarımsal ürün olan buğday üretiminde bazı olumsuzluklar vardır. Bunlar aşağıda sıralanmıştır; 1. Bölgede makarnalık buğday tarımının geliştirilmesi için gerekli tedbirler ve teşviklerin uygulanması gerekmektedir. Bununla birlikle gerek çiftçilerin gerekse mevcut un fabrikalarının ihtiyacı olan ekmeklik 133
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
buğdayın da bölgede üretilmesi gerektiği göz ardı edilmemelidir. 2. Bölgede şiddetli kuraklığın yaşandığı yıllarda 2008 yılında, diğer tahıl türlerinde de verimin düştüğü görülmektedir. Ancak buğdaydaki düşüş diğer türlere göre daha fazladır. Kuraklığın zararını azaltmak için GAP Projesinin sulama ile ilgili yatırımlarının da biran önce tamamlanması ve buğday gibi yağışa dayalı tarım yapılan ürünlerde destek sulamalarla verim artışı sağlanmalıdır. Ülkemiz ve bölgemiz için özellikle kuraklığa dayanıklı çeşitlerin geliştirilerek tohumluklarının çiftçilere ulaştırılması da büyük önem taşımaktadır. 3. Tahıl gurubu bitkilerin her türlü marjinal alanlarda rahatlıkla üretilebilmesi bu bitkilerin verimsiz topraklarda tercih edilmesine sebep olmaktadır. Halbuki verimli alanlarda tahıllardan daha fazla verim alınabilmekte, ülkemiz ve bölgemiz tahıl üretimi artırılabilme potansiyeli bulunmaktadır. 4. Bölgede buğday üreticileri daha fazla verim almak için, bölgedeki araştırma enstitüleri tarafından tescil edilmiş çeşitler yerine zaman zaman daha verimli olan yazlık çeşitleri tercih etmektedirler. Bu durum düşük sıcaklıkların yaşandığı yıllarda bu çeşitlerin zarar görmesine yol açmaktadır. Bu nedenle çeşit seçiminde ve tohumluk kullanımında üreticiler bilgilendirilmelidir.
Arpa Gerek yeşil gerekse olgunlaşmış halde otlatılabilmesi, danesi ve sapı için hasat edilmesi ve anızında otlatma yapılabilmesi gibi birçok amaca hizmet eden arpa, iklimi değişken
alanlar için yetiştirilebilecek ideal bir bitkidir (Kınacı ve Kınacı, 1992).
Tuzluluğa ve alkaliliğe oldukça dayanıklı olan arpa, GAP projesinin tamamlanması ile sulanacak olan alanlarda meydana gelebilecek tuzlulaşmaya karşı ekim nöbetinde yer verilebilecek bitkilerden birisi olacaktır. Kuru tarım bölgelerinde hayvansal üretimi, tarım işletmelerinin önemli bir gelir kaynağı olup hayvansal üretim büyük oranda tek yıllık yem bitkileri ile danesi ve sapları için arpaya dayanır. Ülkemizdeki ve bölgedeki yem açığı göz önüne alındığında ve GAP projesinin tamamlanması ile birlikte ikinci ürün tarımında ön bitki olarak arpanın ekim nöbetinde alacağı yeri de dikkate alarak, arpa ekim alanının biraz daha genişleyebileceği ve genişlemesi gerektiği sonucuna varılabilir.
Mısır Son yıllarda bölgenin sulanabilir alanlarında üretimin büyük kısmını oluşturan pamuk fiyat istikrarsızlığından dolayı, üreticiler mısır ve sulu buğday tarımına yönelmektedirler. Bölgede mısır tarımının yayılmasında Fakültemizde yapılan çalışmaların büyük etkisi olmuştur. Halen bölgede ana ürün, ikinci ürün, tane ve silajlık mısır üretimine yoğun ilgi bulunmakta ve bu ilgi gün geçtikçe artmaktadır. Mısır tarımının artması için, özelikle ikinci ürün mısıra yönelik kurutma tesislerinin sayısının artırılması ve kurutma maliyetlerinin düşürülmesi önem arz etmektedir.
Çeltik Karacadağ bölgesindeki yerel çeşitlerle yapılan çeltik tarımı, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki
134
çeltik üretiminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Bölgemizde çeltik, Karacadağ dışındaki alanlarda da geliştirilebilme potansiyeli olan türlerden birisidir. Bunun için çeltik tohumluklarının geliştirilmesi ve yetiştirme tekniklerinin üreticilere sunulması gerekmektedir.
Tiritkale, Yulaf ve Çavdar Tritikale kanatlı hayvan beslenmesinde önemli bir kaynak olup buğday ununa katılabilmektedir. Yüksek lif içeriği nedeniyle kas gelişime yardımcı olan yulaf, hem insan hem de at beslenmesinde kullanılmaktadır. Çavdar ekmeği de marketlerde rağbet gören ürünler arasına girmiştir. Bölgemizde tritikale, yulaf ve çavdar yetiştiriciliğinde artma potansiyeli bulunmakla birlikte, gerek pazar gerek sanayi ve gerekse tüketim alışkanlıklarından dolayı kısa vadede önemli bir artış beklenmemektedir. Ancak yukarıda bahsedilen özelliklerinden dolayı bu türlerin ekiminin yaygınlaştırılması için gerekli çalışmalar başlatılmalıdır.
Kırmızı Mercimek Yemeklik tane baklagil bitkileri arasında Kırmızı mercimek, Diyarbakır ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin diğer illerinde buğday ve arpa ile ekim nöbetine girerek yetiştirilen önemli bir tarla bitkisidir. Türkiye’de üretilen mercimeğin % 80’i Güneydoğu Anadolu’da yetiştirilir. En fazla mercimek Şanlıurfa’da sonra Diyarbakır’da üretilir. Diyarbakır’da baklagiller içerisinde en çok üretim alanına sahip olan Kırmızı mercimektir. Kültürü yapılan mercimeğin atası Lens orientalis olup Güneydoğu Anadolu’da yaygın olarak rastlanan bu türe Dicle Üniversitesi kampusu içersinde de rastlanmaktadır. Muhtemelen ilk kez buralarda kültüre alınan mercimek daha sonra dünyanın uzak köşelerine kadar yayılmıştır. Önemli bir ihraç ürünü olan mercimek ekiliş alanı son yıllarda epey azalmıştır. Hem üretimde hem ihracatta düşüşler, son zamanlarda Kanada ve Avusturalya’nın önemli atılımlar yapmasından kaynaklanmaktadır. Kanada, dünya mercimek ihracatında % 25 paya ulaşmıştır. Diyarbakır’da binlerce yıldan beri yetiştirilen mercimeğin bazı sorunları bulunmaktadır. Verim ve kalitede düşüklük, sıcak ve kurak, solgunluk hastalığı, kökboğazı yanıklığı hastalığı ve tebeşirleşme zararı önemli sorunlar olup bu konularda araştırma faaliyetleriyle yürütülmektedir.
135
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Nohut
Soya Fasülyesi
Diyarbakır nohut üretimi bakımından Türkiye’de önemli bir üretim miktarına sahiptir. Türkiye ve Diyarbakır nohut ekiliş alanları ve üretimi son yıllarda azalmaktadır. Bu azalışın en önemli sebebi sulanan alanlarda girdiye tepkili ürünlerin yer almasıdır. Diyarbakır ilimiz nohutun gen merkezlerinde ve ilk kültüre alındığı yerlerden biri olması itibarıyla önemlidir. İlimize ait köy populasyonlarının yerine korunması şartıyla, yeni geliştirilen çeşitlerin tohumluklarının üreticilere ulaştırılması ve bu bitkide ekonomik üretim yapılması sağlanmalıdır.
Ülkemizde son yıllarda üzerinde en çok konuşulan, tartışılan ve devletin üretimi için çiftçilere büyük teşvik tedbirleri uyguladığı bir yağ bitkisi soya fasulyesinin Diyarbakır ilinde özellikle, ikinci ürün olarak tarımının yaygınlaştırılması ve geliştirilmesinin münavebe için de ayrı bir önemi vardır.
Diyarbakır’da Yağ Bitkileri Endüstri bitkileri içerisinde iç tüketimi karşılayamayan tek gurup yağ bitkileridir. GAP gibi son derece büyük ve önemli bir projede yağ bitkileri ekim alanını arttırarak sadece ikinci ürün olarak değil, aynı zamanda birinci ürün olarak da geniş bir yer verilmelidir.
Ayçiçeği Ülkemizdeki yağ bitkileri arasında en fazla ekim alanı ve üretime sahip olan ayçiçeği bitkisel yağ ihtiyacımızın yarıdan fazlasını karşılamaktadır. 2007 yılında ülkemiz ayçiçeği ekim alanı 550 bin ha ve üretim 850 bin ton düzeyindedir. İlimiz ekolojik yapısı bu bitkiye uygun olmasına rağmen ekiliş alanı ancak 19 000 dekar gibi çok düşük bir orandadır. İlimizde ayçiçeği tohumunu işleyen sadece iki işletme bulunmakta ve hammaddeyi de il dışından karşılamaktadır. Diyarbakır’da ayçiçeği üretimini kısıtlayan en önemli faktör kuş zararı olup, bu zararın asgariye indirilmesi için geniş alanlarda ekimlerin yapılması gerekmektedir.
Kolza Diyarbakır ilinde sulanabilen alanlarda sonbaharda kolza ekimi yapılarak, sulanabildiği ve toprak tava getirilerek ekildiği takdirde, ilimizde yetiştirilebilme olanakları bulunmaktadır. Son yıllarda ilimizde 82 dekar kadar ufak çapta da olsa bu bitkinin üretimine başlanmış, ancak yeterli ilgiyi henüz görmemiştir.
Susam Susam tarımının Diyarbakır ilinde oldukça önemli bir yeri vardır. Diyarbakır’da susam tarımı büyük ölçüde nadas alanlarında yapılmakta ve bunun sonucunda dekara tohum verimi 51 kg kadar çok düşük düzeyde gerçekleşmektedir. Bölge çiftçisinin alışkanlığı da dikkate alınırsa susamın sulu tarım alanlarında ikinci ürün olarak önemli bir yeri işgal edebileceği söylenebilir.
Aspir Aspir bitkisinin Türkiye ölçüsünde olduğu gibi Diyarbakır ilinde de iyi bir gelişme potansiyeli vardır. Bölgede kış sıcaklığının fazla düşük olmayışı bu bitki için önemli bir şanstır. Son yıllarda teşvik kapsamına alınmış olan bu bitki Diyarbakır ve çevre illerinde Ziraat Fakülteleri ve Tarımsal Araştırma Kuruluşları tarafından yapılan çalışmalarla yaygınlaştırılmaya
136
çalışılmaktadır.
Yerfıstığı Ekolojik ortam olarak uygun olmakla beraber, GAP bölgesinde yerfıstığı tarımı yapılmamaktadır. Ancak, bölgedeki Ziraat Fakülteleri ve diğer Tarımsal Araştırma kuruluşlarının yapmış oldukları araştırmalar sonucunda, bölgenin yerfıstığı tarımına uygun olduğu ve yapılabilirliği belirlenmiştir. Ülkemiz ekonomisinde bitkisel yağ açığının kapatılması için zorunlu önlemler almak gerekmektedir. Bunlar kısaca; 1. Yağlı tohum üretiminde ekimden önce taban fiyatları açıklanmalı, ekonomik teşvik ve alım güvencesi sağlanmalıdır. 2. Marjinal alanların değerlendirilmesi yanında sulu tarıma başlanacak GAP bölgesinde yağlı tohumlu bitkilerin planlı ve programlı olarak yaygınlaştırılması ile yağlı tohum üretimi artırılmalıdır. 3. Tarım Bakanlığı’nın ve özel tohumluk firmalarının tohumluk üretimi arttırılarak üreticilere alım desteği güvencesi ile ulaştırmalıdırlar. 4. Verim artışının sağlanması için kaliteli tohumluk yanında uygun yetiştirme teknikleri konusunda üreticilere eğitim verilmelidir. 5. Halen birçok yağlı tohumlu bitkilerde eksik olan mekanizasyon gerçekleştirilmeli, işçilik giderlerinin en aza indirilmesi ile maliyetler azaltılmalıdır. 6. Yağlı tohum üretimini teşvik amacıyla üreticiye verim artırıcı (gübre, ilaç, tohumluk vb.) girdiler için sübvansiyon uygulanmalı veya tarımsal kredilerle desteklenmelidir. 7. Yağlı tohumlu bitkilerin ekiminin yaygın olduğu bölgelerde yetiştirilecek veya yetiştirilmekte olan diğer kültür bitkilerinin taban fiyatlarıyla uygunluk gösterilmesine dikkat edilmelidir. 8. Nadas alanları ve özellikle şeker pancarı ekim alanlarında uygun yağlı tohumlu bitkilerin ekim nöbetine alınmasıyla yağlı tohum üretimi artırılmalıdır. 9. Bölgelere göre ekilecek yağlı tohumlu bitki türü ve çeşitlerini, ekim alanlarını, uygulanacak fiyat politikalarını belirlemek üzere Tarım Bakanlığı, Üniversite ve diğer araştırma kuruluşları, üretici birlikleri, ilgili meslek kuruluşları gibi kurum ve kuruluşlardan oluşacak komisyonlar kurulmalı, komisyon belirtilen konularda yetkilendirilmelidir.
137
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır’da Lif Bitkileri Pamuk ülkemiz ve ilimiz ekonomisine çok yönlü ve çok önemli katkılar sunan bir endüstri bitkisi olup tekstil, yağ ve yem sanayinin vazgeçilmez hammaddesidir. Ülkemizde Ege, Çukurova, Antalya ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yetiştirilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi 291 bin ha’lık ekim alanı ve 1.248 bin tonluk kütlü üretimi ile ülke pamuk üretiminin % 55’lik kısmını sağlayan lokomotif bir güce sahiptir. Bu bölgede yer alan ilimiz Diyarbakır ise Şanlıurfa ilinden sonra pamuk üreten en önemli 2. il konumundadır (TUİK, 2009). Dünyada ve ülkemizde olduğu gibi son yıllarda Diyarbakır ilinde de pamuk ekim alanlarında daralmalar gözlenmiştir. Bunun sebepleri arasında sentetik liflerin daha ucuza üretilerek pazarlara sunuluyor olması, ülke içinde uygulanan tarımsal politikalar, pamuk üretiminde girdilerin fazla kullanılması ve girdi fiyatlarının yüksek olması gibi nedenler sayılabilir.
ili pamuk tarımında bu temel amaçları yerine getirebilmek için oldukça uygun ekolojik yapıya sahiptir. Ancak verimli ve kaliteli üretimleri sınırlayan bazı sorunlar ve alınması gereken önlemler de mevcuttur. Pamuk üretimi girdi ve emek yoğun üretim olduğu için masrafların yüksek olması pamuğun diğer ürünlerle rekabet gücünü azaltmaktadır. Bu nedenle yapılacak olan mücadelelerde biyo-ekolojilerin ve ekonomik zarar eşiklerinin takibi önem kazanmaktadır. Bölgede pamuk alanlarında yaygın olan solgunluk hastalığı (Verticillium Dahlia Kleb) ile mücadelede en iyi yöntem pamuk üretiminin ekim nöbeti sistemlerinde yer almasıdır. Minimum toprak işleme yöntemleri ile insan gücünün kullanıldığı işlemler azaltılmalı hasat makinayla yapılmadır. Pamuk ile ilgili kesimler arasındaki iletişim ve işbirliğinin sağlanması ve Bölge Çiftçilerinin ürünlerini daha iyi şartlarda pazarlayabilmeleri için GAP Pamuk Birliği kurulmalıdır. Pamuk hasadındaki yabancı madde miktarı makineli hasadın yaygınlaşması ile birlikte azalma eğilimi göstermiştir. Ancak pamuğun bir kalite ürünü olduğu unutulmamalı ve bölgede kaliteli üretimler için akredite olmuş kalite laboratuarlarında analiz edilmiş balyalardan oluşan tek balya pamuk sistemine geçilmelidir.
Son yıllarda daha çok özel sektörden, daha az kamu kuruluşlarından olmak üzere geliştirilen yeni pamuk çeşitlerinin sayısında hızlı bir artış kaydedilmiştir. Bu kapsamda Dicle üniversitesi Ziraat Fakültesi tarafından 2007 yılında Berke pamuk çeşidi tescil ettirilerek yöre çiftçisinin hizmetine sunulmuştur.
Diyarbakır’da Yem Bitkileri
Günümüzde pamuk üretimindeki temel amaçlar, yüksek verim yanında, lif teknolojik özelliklerinin geliştirilmesi, erkencilik, çırçır randımanının yükseltilmesi, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık ve üretim masraflarının azaltılabilmesidir. Diyarbakır
Diyarbakır İli hayvancılığının başlıca kaba yem kaynakları; doğal çayır-mera alanları, yem bitkileri ve tahıl-mercimek samanları ile anızlardır. Bölgede yem bitkisi olarak fiğ, burçak, yonca ve korunga tarımı yapılmaktadır. İl’de 2008 yılı verilerine göre, 14 bin ha çayır ve 167 bin ha mera alanı mevcut olup, bu alanların
138
tüm ülkede olduğu gibi, aşırı, zamansız ve bilinçsiz otlatılmaları neticesinde verim güçleri iyice azalmıştır. Bölgede yem bitkisi tarımının yaygınlaştırılması için öncelikle, önemli bir potansiyel olan doğal çayır-mera alanlarının ıslahına ve amenajmanına ağırlık vermek gerekmektedir. Ancak bu alanların ıslahı kısa vadede mümkün görülmemektedir. Bu durumda bölgedeki kaliteli kaba yem açığını kapatabilmek için tarla tarımı içerisinde fiğ, yonca ve silajlık mısır gibi yem bitkileri yetiştiriciliğine önem vermek gerekmektedir. Bu amaçla Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünde yapılan ıslah çalışmaları sonucu 5 adet fiğ çeşidi (Dicle, Kral Kızı, Görkem, Karakaya ve Özgen) 1 adet sentetik yonca çeşidi (Başbağ) tescil ettirilmiş olup, bu çeşitlere ait sertifikalı tohumluklar çoğaltılarak bölge çiftçilerinin hizmetine sunulmaktadır.
Bölgede Yem Bitkisi Tarımının Geliştirilmesi İçin Bazı Çözüm Önerileri Aşağıda Verilmiştir 1. Bölgede entansif hayvancılığık teşvik edilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. 2. Tarım Bakanlığı tarafından yem bitkilerine verilen üretim desteği daha makul düzeylerde devam ettirilmelidir. 3. Yem bitkileri üreten çiftçilere pazarlama konularında yardımcı olunmalı, bu amaçla üreticilerle hayvan sahiplerinin buluşacağı bir ot borsası kurulmalıdır. 4. Çiftçilerin kooperatifleşmeleri teşvik edilmelidir. 5. Yem bitkileri üretim ve değerlendirme aşamalarında kullanılan tarımsal alet (mibzer, ot biçme, balya ve silaj makinaları vb.) alımlarında çiftçiler desteklenmelidir. 6. Bölgede yem bitkileri ile ilgili yayım ve bilgilendirme hizmetleri artırılmalıdır. 7. Bölge şartlarına uygun, verimli ve kaliteli yem bitkileri sertifikalı tohumluklarının çiftçilere uygun fiyattan sağlanması, bu tohumlukların mümkünse bölgede üretilmesi teşvik edilmelidir.
139
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR • Güneydoğu Anadolu Bölgesi Tarım Master Planı 2007. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Gaziantep. • Arıoğlu, H., Yağ Bitkileri (Soya ve Yerfıstığı). Ç. Ü. Ziraat Fak. Ders Kitabı. Adana. • Asgrow, Yağlı Tohumlar Bülteni. May Tohumculuk. Bursa. • Asgrow, Türkiye’de Soya Yetiştirme Teknikleri. May Tohumculuk. Bursa. • Ayçiçeği Raporu, 1994, Ayçiçeği Raporu, Hasat Dergisi, Sayı: 109, 32-37 • Edip, A. U., Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği, www.bsyd.org.tr • Emiroğlu, M. 1993. Bitkiler Yağ Sanayimiz. Tarım Bakanlığı Dergisi, Sayı: 87, 23-24. • FAO 1992. Trade Yearbook. FAO Statisctics Vol. 46. No: 115. Rome • Gençtan, T., A. Öktem, H. Sürek, M. Gevrek, A. Balkan, 2010. Sıcak İklim Tahılları Üretiminin Artırılması Olanakları. VII. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15.01.2010, Ankara. • Kınacı, E. Kınacı, G., 1992. Batı Asya-Kuzey Afrika Bölgesi ve Türkiye’nin Yağışı Yetersiz Marjinal Alanlarında Arpa Üretimi, Sorunları ve Geleceği, 2. Arpa Malt Semineri, 10-27, Konya. • Kınacı, E. G. Kınacı, M. A. Birsin, A. Alp, İ. Kutlu, 2010. Serin İklim Tahılları Üretiminin Artırılması Olanakları. VII. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15.01.2010, Ankara. • Kolsarıcı. Ö., H. Arıoğlu, B. Gürbüz, C. Çalışkan, N. Algan, 1990. Türkiye’de Yağ Bitkileri Üretimi ve Sorunları, T.M.M.O.B. Zir. Müh. Odası, 3. Teknik Tarım Kongresi, 323-335. • Kolsarıcı, Ö. 1993. Bitkisel Yağ Açığımızda Yağlı Tohumlu Bitkilerimizin Durumu. Zir. Müh. Der., Sayı: 269, 21-23. • Özgüven, M., Kırıcı, S., Tansı, S., Gür, A., GAP Bölgesinde Uygun Kolza Çeşitlerinin Saptanması. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Genel Yayın No: 36. • Özgüven, M., Yağ Bitkileri (Ayçiçeği, Kolza, Hintyağı). Ç. Ü. Ziraat Fak. Ders Kitabı. Adana. • Şakar, D. ve B.T. Biçer, “Güneydoğu Anadolu Mercimeklerinde Önemli Bitkisel ve Tarımsal Özellikler Yönünden Farklılıklar”, Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, Cilt I, 309-313, Tekirdağ, 2001. • Tuik, 2007, 2008, 2009, 2010. www.tüik.gov.tr. • TÜGEM 1994, Türkiye Yağlı Tohumlu Bitkiler Üretimi Geliştirme Araştırma Yayın Projesi, Tarım Bakanlığı, TÜGEM ön proje formu, 4.
140
İKİNCİ ÜRÜN MISIR TARIMI VE GAP BÖLGESİ UYGULAMALARI
142
GİRİŞ Mısır (Zea mays L.) dünyada artan kullanım alanı nedeniyle talebi sürekli artan bir bitkidir. Günümüzde mısır, doğrudan insan beslenmesinde kullanılmasının yanı sıra birçok endüstri dalının da ham maddesini oluşturmaktadır. Birim alandan yüksek kuru madde elde edilmesi nedeniyle yem üreticisinin, tanesinden elde edilen nişasta ve yağ nedeniyle de şeker ve yağ sanayisinin vazgeçilmez ürünü haline gelen mısırın değeri, son yıllarda bitkisel yağların dizel yakıtı olarak kullanılmasıyla daha da artmıstır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dünyada 2007 yılında mısır üretimi yaklasık 767 milyon ton, tüketimi ise yaklaşık 773 milyon tondur. Üretim ile tüketim arasındaki fark stoklardan karşılanmaktadır. 2007 yılı dünya mısır stoku 101 milyon ton olup 2006 yılına göre 6 milyon ton azalmıştır (Anonim, 2007). Kullanım alanlarının artması sonucu mısır ürünlerine oluşan talep fazlalığı nedeniyle, 2000 yılından bu yana stoklar yaklaşık yarıya inmiştir. Ülkemizde 2007 yılı itibariyle mısırın ekim alanı 536 bin ha, üretimi yaklaşık 3.5 milyon ton, ortalama tane verimi ise 660 kg/da’dır. Aynı yıl mısır tüketimimiz ise yaklaşık 4.6 milyon ton olarak gerçeklesmiştir (Anonim, 2007).
Üretimle tüketim arasındaki fark mısır dışalımı ile karşılanmaktadır. Rakamlardan da anlaşılacağı gibi ülkemizde neredeyse üretilen mısırın 1/3’ü kadar daha fazla mısıra ihtiyaç duyulmaktadır. Buna ek olarak ülkemizdeki nüfusun dengeli beslenebilmesi için gerekli hayvan varlığının yem ihtiyacının karsılanmasında kaba yem olarak da kullanıldığı düşünüldüğünde mısır açığımızın ürettiğimizin yarısından da fazla olduğu söylenebilir. Mısır, dünyada buğday ve çeltikten sonra en fazla tarımı yapılan bir tahıl bitkisidir. FAO’nun 2004 yılı verilerine göre, 147.145.702 hektarlık ekim alanı ile dünyada buğday ve çeltikten sonra en fazla ekilen bir bitkidir. Toplam üretim dikkate alındığında ise, yine aynı verilere göre, 724.515.133 tonluk üretimi ile, buğday ve çeltiğin önünde birinci sırada yer almaktadır. Dünyada en çok mısır Amerika kıtasında üretilmektedir. A.B.D, tek başına dünya toplam mısır üretiminin % 40-45’ ini karşılamaktadır (FAO, 2004).
143
Yrd.Doç.Dr.Veysel SARUHAN Doç.Dr.İsmail GÜL Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Diyarbakır
Günümüzde artan nüfusu yeterli ve dengeli besleme, önemli bir sorun teşkil ettiği gibi gelecekte de önemli bir sorun olmaya devam edecektir. Ülkemizde bitkisel kaynaklı gıdalar, diğer gelişmiş ülkelere oranla daha fazla tüketilirken, hayvansal kökenli gıdalar ise daha az tüketilmektedir. Bu durum, yeterli ve ekonomik hayvansal ürün üretilemeyişinden kaynaklanmaktadır. Hayvan sayısı bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi olmamıza rağmen, hayvan başına elde edilen verim, gelişmiş ülkelere nazaran oldukça düşüktür. Yeterli hayvansal ürün elde edilemeyişinin en önemli nedenlerinden birisi de, hayvanların yeterince kaliteli yemler ( kuru ot, silo yemi, tane yemi ) ile beslenememesidir. Bölgede mevcut olan hayvansal üretimi artırmak için, ihtiyaç duyulan tane ve kaba yem üretimini artırma imkanlarının araştırılması gerekmektedir. GAP Bölgesi hayvanlarının ihtiyaç duyduğu yemin karşılanmasında önem taşıyan bitkilerin başında, kitlesel üretimi ve besleme değeri yüksek olan mısır gelmektedir.
nöbeti sistemlerinde yer alabilecek bir bitkidir. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)’ın tamamlanması ile birlikte sulanabilen alanlarda mısırın ekim nöbeti sistemleri içerisinde yer alması kaçınılmazdır. Mısır bölgede hem ana ürün hem de II. Ürün olarak ekimi yapılan bir bitkidir. Ayrıca son zamanlarda tane üretiminin yanında silajlık olarak üretimi gün geçtikçe artmaktadır.
İklim İstekleri Bir yerde mısır yetiştiriciliğinin belirlenmesinde kullanılacak iklimsel faktörler şöyledir.
Birim alandan yüksek tane verimi ve biyolojik ürün sağlaması nedeniyle önemli bir konuma sahip olan mısır bitkisi, gerek insan ve hayvan beslenmesinde gerekse sanayide hammadde olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Üretilen mısırın büyük çoğunluğu hayvan beslenmesinde, az miktarda da insan beslenmesinde kullanılmaktadır. Mısır, ışığı çok iyi değerlendiren bir C4 bitkisi
• İlk ve son don tarihleri • Ortalama sıcaklığın 10 0C’den yüksek olduğu gün sayısı • Yüksek sıcaklığın 25 0C’den yüksek olduğu gün sayısı • Toprak sıcaklığı • Ortalama nispi nem • Yağışın aylara göre dağılımı ile ilk don ve son don arasındaki yağış miktarı • İkinci ürün mısıra kalan yetişme süresi Bölge iklimi yazları çok sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Bölgede illere göre, ortalama yağış miktarı 462-796 mm arasında değişmekte, yağışların da büyük çoğunluğu Ekim-Mayıs ayları arasında olmakta, yaz aylarında ise hemen hemen hiç yağış düşmemektedir. Bölgede vejetasyon süresi illere göre 298-322 gün arasındadır (Anonim,1998).
olup, kısa zamanda yüksek miktarda kuru madde oluşturabilme yeteneğine sahiptir. Bu özelliğinden dolayı Güneydoğu Anadolu Bölgesi gibi sıcak iklimlerde ve sulu koşullarda ekim
Yağışların yaz aylarında az olması ve bunlarında evoporasyonla topraktan hızla kaybolması, nisbi nem oranını oldukça düşürmektedir. Bu durumu
144
düzeltmek için sulama zorunluluğu doğmakta, özellikle ikinci üründe sulama yapılmadan ürün elde etmek mümkün görülmemektedir.
Toprak İstekleri Mısır her türlü topraklarda iyi yetişirse de; derin profilli, drenajı ve su tutma kapasitesi iyi, organik madde ve alınabilir besin maddelerince zengin, havalanması iyi olan topraklarda daha iyi performans göstermektedir. Bölge toprakları çoğunlukla kırmızı-kahverengi büyük toprak grubuna giren, düz ya da düze yakın eğimlerde, orta sığ ya da derin, ABC horizonlu topraklar olup, fazlaca kalsiyum içeren, ana maddesi ince bünyeli, alüviyal materyal ya da kireç taşı olan topraklardır. Organik madde ve fosfor oranları düşük olan bölge toprakları, yüksek oranda kil (% 42-62) içerir. Yüzlek toprak alanlarının oranı hayli fazladır. Böyle alanlarda toprak derin olmadığından sıcaklığın olumsuz etkileri daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır (Anonim, 1984).
Toprak Hazırlığı Toprak hazırlığında temel amaç; toprağa organik madde kazandırmak, mikroorganizma etkinliğini ve besin maddeleri çözümünü artırmak, kök gelişimine uygun ortam oluşturmak, böcek yuvalarını bozmak, otları yok etmek, erozyonu önlemektir. Ana ürün ve ikinci ürün olarak farklılık arz etmekle birlikte mısır iyi işlenmiş topraklarda iyi performans göstermektedir. Ancak ön bitkinin durumu, iklim ve toprak şartlarına göre toprak hazırlığı farklılık gösterebilir. Mısır ana ürün olarak ekilecekse sonbaharda bir kez sürülür. Bunun nedeni sonbaharda toprak daha iyi oturmakta, sap ve tel kurdu ile daha iyi mücadele edilmektedir. İlkbaharda ise kültüvatör, diskaro ve tapanla ufalanır. İkinci ürün olarak ön bitkilerin hasadından hemen sonra anıza ekim, kültüvatör + diskaro+tapanla işlenmiş toprağa ekim, sulanıp tava getirildikten sonra rototiller + tapanla ekim şeklinde genel olarak üçe ayrılmaktadır. Burada önemli olan yüksek verim, düzgün çıkış sağlamak ve sulamayı kolaylaştırmak için iyi işlenmiş bir toprak yapısı oluşturmaktır. Ancak ikinci ürüne kalan yetişme süresini iyi değerlendirmek için anıza ekim önem kazanmaktadır.
145
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Gübreleme Mısır bitkisi kitlesel üretiminin yüksek olması nedeni ile topraktan bol miktarda besin maddesi kaldırmaktadır. Mısırın ihtiyaç duyduğu gübre miktarının belirlenmesinde temel olarak üç nokta bulunmaktadır. • Bitkinin topraktan kaldırdığı besin maddesinin tespiti ile, • Toprak tahlili ile, • Gübreleme denemeleri ile; Ancak genel olarak mısıra bir mevsimde 20-25 kg N/ da, 10 kg P2O5’da verilebilir. Azotun yarısı ile fosforun tamamı ekimle birlikte, azotun kalan yarısı ise mısırın 40-50 cm olduğu zaman verilmelidir. Zira mısır bitkisi vejetatif gelişme döneminde azotun % 43’ünü, generatif devrede % 51’ini almaktadır.
Ekim Zamanı
Mısır ana ürün olarak bölgemizde toprak sıcaklığının 10 0C’ye çıktığı nisan ayında ekilirken, ikinci üründe ana ürünün tarlayı terketmesi ile birlikte ekilmektedir. Ancak ikinci ürün ekilişlerinde ana ürünün tarlayı terketmesinden hemen sonra vakit kaybetmeden ekim yapmak sonbahar erken donları ve yağıştan kaçış için zorunludur. Ana ürünle ilgili yapılan çalışmalarda Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsünce yürütülen bir çalışmada 19 tane mısır çeşidi kullanılmış, tane mısır çeşitlerinden 283-700 kg/da arasında tane verimi elde edilmiş, en yüksek verimi erkenci P 3147 çeşidinden elde etmişlerdir (Anonim, 1990). Ana ürün tane mısır üretiminde erkenci çeşitler
üzerinde durulmalıdır. Nitekim tepe püskülü çiçeklenme tarihi temmuz başına denk gelen çeşitlerden daha yüksek verim eldesi söz konusudur. Diyarbakır ve Şanlıurfa koşullarında yapılan ekim zamanı çalışmasında erkenci çeşit olan OsSK 332 çeşidinden Diyarbakır’da 523 kg/da, Şanlıurfa’da 849 kg/da tane ürünü alınmıştır. Kullanılan çeşitlerin çiçeklenme süreleri uzadıkça verimde azalmalar kaydedilmiştir (Çölkesen ve ark; 1997).
Her ne kadar bir sıcak iklim bitkisi olan mısır 32 0C’nin üzerindeki sıcaklıklarda döllenme problemi oluşturmaktadır. Bu nedenle ana ürün mısır ekimlerinde çiçeklenme süreleri kısa olan çeşitler kullanılmalıdır. Sulama imkanlarının az olduğu işletmelerde ana ürün mısır tarımı tavsiye edilirken, suyun var olduğu işletmelerde tarlayı daha uygun ve rantabl kullanmak için ana ürün + ikinci ürün mısır üzerinde durulmalıdır. İkinci ürünle ilgili yapılan çalışmalarda Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsünce toplam 17 tane mısır çeşidi ve 8 silajlık mısır ile yürütülen bir çalışmada, tane amaçlı çeşitlerden 515-810 kg/da arasında tane verimi elde edilmiş, en yüksek verimi TTM8119 çeşidinden, silajlık mısırda ise 5916.57142.7 kg/da yeşil ot verimi elde edilmiş, en yüksek yeşil ot verimini TTM-815 çeşidinden elde etmişlerdir (Anonim, 1990). Diyarbakır ve Şanlıurfa koşullarında yapılan ekim zamanı çalışmasında ikinci ürün mevsiminde Diyarbakır’da 480-731 kg/da arasında değişen miktarlarda tane ürünü alınmıştır.(Çölkesen ve
146
ark; 1997).
Yine Diyarbakır koşullarında ikinci ürün olarak yetiştirilen 14 mısır çeşidinden 486.7-733.7 kg/da arasında tane verimi elde edilmiş ve Diyarbakır için XL 72 aa, LG 60, MF 714 çeşitlerinin başarıyla yetiştirilebileceği tespit edilmiştir (Gül ve ark; 1998). Baytekin ve ark.(1997), Şanlıurfa’da iki lokasyonda mısır çeşitleri üzerine yaptıkları çalışmada; tane veriminin ise 787-1212 kg/da arasında değişim gösterdiğini saptamışlardır. Ülger ve ark.(1992), Harran Ovası sulu koşullarında ikinci ürün olarak yaptıkları çalışmada; tane veriminin 616-1167 kg/da arasında değişim gösterdiğini, LG 55, MF 714, C 967, LG 60 ve DK 698 çeşitlerinin bölge için önerilebileceğini bildirmektedirler. Ferhatoğlu ve ark.(1989), 3 yıl süreyle ikinci ürün koşullarında Şanlıurfa’da yürüttükleri çalışmada; en uygun ekim zamanının temmuz ayının ilk haftası olduğunu, 600-700 kg/da dolaylarında verim potansiyelleri olan G 4524, TTM 81-19, TTM 813, G 4507 gibi melez çeşitlerin tane eldesi için önerilebileceğini belirtmektedirler. Özetle; Bölge için 100-120 gün vejetasyon süresi olan çeşitler üzerinde durulmalıdır. İkinci ürünlerde ana üründen sonra kalan süreyi iyi değerlendirecek çeşitler yetiştirilmelidir.
Tohumluk İki ayrı yapıdaki ebeveynin melezlenmesi sonucu elde edilen hibrit mısır tohumu, taşıdığı heterosis özelliğinden dolayı yüksek verimli olmaktadır. Ülkemizde mısır üretiminin düşük olması yıllar boyu açık tozlanan verim kabiliyeti düşük tohumların kullanılması ile yeterince bakım yapılmamasıdır. Ancak son yıllarda Ege ve Akdeniz bölgelerinde hibrit tohumların kullanılması ile birim alandan elde edilen verimde artışlar gözükmektedir. Bu nedenle tane ve silajlık mısır üretiminde verim gücü yüksek tohum kullanılmalıdır. Tohum seçiminde, tohumun vejetasyon süresi, ürün amacımıza uygunluğu, makinalı hasat yapacaksak, makinalı hasada uygunluğu önemlidir. Seçeceğimiz mısır çeşidi amacımıza uygun olarak seçildiğinde verim yüksek olmaktadır. Bu nedenle atdişi mısır hem tane hem de silajlık amaçlı olarak verim düzeyi diğer varyetelerden yüksektir. Makinalı hasat için yatmayan, hasat zamanında yeşilliğini
147
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
sürdüren çeşitler kullanılmalıdır. Son yıllarda geliştirilen atdişi mısır hibrit çeşitleri tanedeki nem düzeyi düşük, koçan kavuzları sararmasına rağmen yaprakları yeşil kalabilmektedir.
Tohum Miktarı Mısırın mibzerle ekiminde genel olarak dekara 2-3 kg tohum kullanılmaktadır. Mısır çeşitleri genel olarak selektör sonrası 3-6 grup halinde çuvallanmaktadır. Bu nedenle tohum miktarının ayarlanmasında 1000 tane ağırlığı bilinmelidir. Ayrıca mibzerde kullanılacak plaka buna göre seçilmeli veya plakada tane iriliği ayarı yapılmalıdır. Kullanılacak tohum miktarında esas, hasat zamanı dekarda yüksek tane ürünü için 70007500 bitki bulunmasıdır. Bu durumda çıkış ve fide döneminde meydana gelebilecek kayıpları göz önünde bulundurarak bu miktara % 10-15 oranında ilave yapılmalıdır. Silajlık amaçlı mısırda tohumluk miktarı iki katına kadar artırılması yüksek ot verimi için önemli olmaktadır. Bitkilerin sulanması, çapalanması ve gübrelenmesi için en uygun sıra aralığı 70 cm olmalıdır. Bu durumda sıra üzeri 20 cm olarak ayarlanmalıdır. Nitekim; Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü deneme tarlasında yürütülen ikinci ürün tane mısır çeşitleri için en uygun mesafenin 70 x 20 cm (7142 bitki/da) olduğu belirlenmiştir (Anonim, 1990). Mısır ekiminde 8-10 yapraklı olana kadar seyreltme, sulama sonrası meydana gelecek kaymak tabakasını ve yabancı otları temizlemek için çapalama işlemleridir. Seyreltme esnasında
bitkiler büyüme konisinin üzerinden koparılırsa tekrar gelişme gösterebilir. Bu duruma dikkat edilmelidir. Çapalamada genç bitkilerin üzerinin toprakla kapatılmamasına ve köklerinin zarar görmemesine dikkat edilmelidir. Mısır 8-10 yapraklı olunca (40-50 cm) azotlu gübreleme yapılır. Gübre listerleri ile gübre tatbiki ile hem toprak çapalanmış ve boğaz doldurulmuş, hem de sulama için gerekli karıklar açılmış olur.
Sulama Sulamada önemli olan husus bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu tam ve zamanında vermektir. Hiçbir zaman fazla su fazla ürün olmadığı gibi, eksik sulama beklenen performansı göstermez. Genel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde mısır bitkisi 7-10 günde bir tarla kapasitesinde sulanmalıdır. Ancak bitkinin durumu ile toprak tavının kontrolüne dikkat edilmelidir. Mısırın suya en çok ihtiyaç duyduğu dönem boğaz doldurma, tepe püskülü çıkarma ve süt olum devresidir. Sulama karık usulü yapılmalıdır. Karıklar ara çapası ve boğaz doldurma sırasında oluşturulur. Karıklar ağır topraklarda dar ve uzun, hafif topraklarda geniş ve kısa olmalıdır. Karık uzunluğu 45-250 m arasında derinliği 1025 cm civarında olmalıdır.
Silaj Silaj amaçlı olarak hasat, yüksek net enerji verimiyle, yüksek kuru madde içeriğini birleştirmek ve hayvanlar için çekici yem elde edilmesidir. Bu nedenle mısır hamur olum döneminde iken hasat edilir. Hasat haşpa denilen ve traktör kuyruk milinden hareket
148
eden makinalarla yapılır ve silaj için küçük parçalara (3-5 cm) ayrılmış durumdadır. Mısır ekim alanlarının büyük çoğunluğu tane amaçlıdır. Tane dökme sorunu olmayan mısırda hasat diğer ürünlerde olduğu gibi kritik değildir. Koçan kavuzları iyice sarardıktan sonra hasat edilmelidir. Mısır genel olarak koçanların elle hasadı, biçerdöverle hasat, koçan toplayıcılarla olarak üç şekilde yapılmaktadır. Hasatta tane nemi % 22’den az olmalıdır. Ancak bu durumun sağlanması mümkün olmadığında hasat neminin düşürülmesi önem kazanmaktadır. Mısır hasattan sonra neminin düşürülmesi için kurutulmalıdır. Kurutma işlemi, koçanlı bir şekilde serende kurutma, suni kurutucularla kurutma veya düz bir zeminde güneş altında kurutma şeklindedir. Ancak özellikle ikinci ürün mısır hasadında düz zeminde güneş altında kurutma yağışlardan dolayı mümkün görülmemektedir. Mısır tanesinin muhafazası genel olarak iki temel prensip içermektedir. Bunlar; • Tanelerin kuru ve serin tutulması • Her türlü zararlılardan korunmasıdır. Bu temel prensipleri sağlamak için; nem oranı % 13’ün altında olmalıdır. Depo iyi korunmalı dış etkilerden etkilenmemelidir.
GAP Bölgesinde Mısırın Geleceği Türkiye mısır ekim alanının yaklaşık % 50’ si, Karadeniz Bölgesi’nde küçük tarlalar halinde marjinal alanlarda yapılmaktadır. Bu alanlarda; sulama, gübreleme ve bakım gibi yetiştirme tekniklerinin uygulanması imkansız olduğundan dolayı verim düşüklüğü görülmektedir. Bu nedenle Karadeniz Bölgesinde, mısır ekim alanlarının daraltılması ve mısır üretiminin, ülkede entansif yetiştirme koşullarının sağlanabileceği bölgelere kaydırılması gerekmektedir (Gençtan ve ark, 1995). Gelecek 20 yılda, ikinci ürün mısır alanlarında 50.000 hektarlık bir artış beklenmektedir. GAP birinci dönem gelişmeleri çerçevesinde, bölgede ekim alanının ilk etapta 30.000 ha’ a çıkarılabileceği öngörülmüştür.
149
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
2005).
ÜRÜNLER
Üretim (ton)
ARPA
531.767
758.628
633.208
1.740.922
PİRİNÇ
1.039.378 1.520.807 1.166.612 2.932.322 2.321.055
2.206
4.344
2.298
5.460
DARI
BUĞDAY
Üretim (ton)
970
960
1.295
2.028
MISIR
İşlemeye elverişli arazi miktarı yaklaşık 2477 bin hektar olup, toplam arazinin % 33’ü kadardır. Kısıtlı işlemeye uygun arazi 694.3 bin hektar da hesaba katıldığında, Bölge topraklarının % 42.2’si tarıma elverişli görülmektedir (Anonim,
Ekiliş (ha)
9.169
47.507
46.039
410.870
750.360
FİĞ
Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2 yılda 5 ürün alınabilen ve dolayısıyla da eşine az rastlanacak nitelikte iklim koşullarına ve verimli topraklara sahiptir.
Üretim (ton)
1.151
441
11.126
28.234
16.508
BURÇAK
Bölgede mısır gerek kışlık tahıllardan sonra ikinci ürün olarak ve gerekse pamuk ekiminin geciktiği veya kısıtlandığı zamanlarda ana ürün olarak yetiştirilebilecektir. GAP’ ta ikinci ürün mısır tarımı yapıldığında, yılda iki ürün alma imkanı sağlandığından, ana ürün tarımı yerine bölgede ikinci ürün tarımının yaygınlaşması beklenmektedir.
Ekiliş (ha)
2010 Öngörülen
2005
395
126
489
536
PAMUK
Bölgede halen monokültür bir tarım sistemi hakim olup, suyun bitki yetiştirmeyi kısıtladığı alanlarda; buğday, arpa, nohut, mercimek, susam, sorgum, burçak, fiğ gibi bitkiler yetiştirilmekte, sulama imkanı sağlanan alanlarda ise; pamuk, ayçiçeği, karpuz gibi bitkiler yetiştirilmektedir. Genellikle, pamuk-pamuk ekim nöbeti sistemi sulanan alanlarda yaygınlık arz etmektedir.
2000
316.819
1.116.273
295.055
AYÇİÇEĞİ
Projenin ikinci ve üçüncü gelişme dönemlerinde ise ülkesel tüketim gereksinimleri göz önüne alınarak, 50.000 hektarlık bir ekim alanı artışının olabileceği bununla beraber mısırın sulanan alan içindeki payının da % 10 olacağı söylenebilir. Gelecek 20 yılda ülke mısır ekim alanının 700.000 hektara çıkarılması beklenmektedir (Kün ve ark, 1990).
6.180
3.860
2.936
948.828
1.179.252 3.745.936
2.658
29.478
Çizelge 1. GAP Bölgesi’nde Seçilmiş Ürünler Bazında Ekim Alanları, Üretim Miktarları İle 2010 Yılı Öngörülen Üretim Miktarı. DİE, GAP İl İstatistikleri, 2005.
Bölgede sulama başladıktan sonra, büyük 150
bir mısır üretim potansiyeli ortaya çıkacaktır. Mısır bölgedeki mevcut ve gelecekte oluşacak ekolojik koşulları en iyi değerlendirecek ve yaz aylarındaki yüksek sıcaklıklardan en az etkilenecek bitkidir. İkinci ürün yetiştiriciliğini kısıtlayan su faktörünün, GAP’ın tamamlanması ile ortadan kalkacağından dolayı, mısırın bölgede yaygınlaşması beklenmektedir. GAP Master Planı’na göre Bölgede hayvan yemi üretiminde artış olacağı öngörülmektedir. Bölge’de ana ürün arpa dahil yem bitkisi üretiminin toplam ekiliş alanı %15 ve ikinci ürün silajlık mısır dahil yem bitkisi ekiliş alanı %8’dir. Buna göre, toplam yem bitkisi ekiliş alanının %23 olması beklenmektedir. Halen Bölge’de mevcut yem üretimi %1 civarındadır. Yem bitkileri üretiminin gelişmesi, hayvancılığın gelişmesi için itici bir güçtür (Bengisu ve ark, 2010).
Bölgenin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalıdır (Çizelge 2). Kuru tarım tekniğinin yaygın olduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesinin Türkiye ekonomisi üzerindeki yükünü hafifletmek için tarımsal üretimi hızla artırmak gerekmektedir. Bu da ancak bölgenin su ve toprak kaynaklarının büyük ölçüde geliştirmekle mümkündür. TAHILLAR
MISIR
GAP İLLERİ
EKİLEN ALAN (HA)
EKİM ALANI (HA)
ÜRETİM (TON)
EKİM ALANI (HA)
ÜRETİM (TON)
ADIYAMAN
236.144
157.313
354.801
11.999
2.350
DİYARBAKIR
626.348
402.968
786.042
687
1.575
GAZİANTEP
205.335
144.180
365.172
861
3.675
MARDİN
322.860
198.037
421.259
215
1.049
SİİRT
50.356
39.070
61.698
-
-
ŞANLIURFA
963.909
658.427
1.287.056
1.963
7.677
BATMAN
99.588
68.215
120.115
-
-
ŞIRNAK
95.435
56.080
91.087
10
16
GAP TOPLAMI
2.599.975
1.724.290
3.396.143
15.735
16.342
TÜRKİYE
18.634.987
13.946.030
29.231.100
550.000
2.000.000
Çizelge 2. GAP’ın Mevcut Durumu
151
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ayrıca ülkemizde ekilen alandan hariç toplam 5.094.478 ha nadas alanı bulunmakta bu alanının % 4.32’si (919.904 ha) GAP illerinde bulunmaktadır. Bölgede halen sulanan 254.800 ha alanın yaklaşık % 88.78’inde pamuk ekilmektedir. Ayrıca ekili alanların % 66.32’inde tahıllar yetiştirilmekte, mısır alanı ise % 0.9 gibi çok düşük seviyelerde seyretmektedir (Anonim; 1996).
Ancak ana ürünlerin sulu alanlara kaydırılması, sürekli pamuk yetiştiriciliğinde olası problemler nedeniyle GAP’ta çok geniş alanlar halinde ikinci ürün olarak tane ve silaj amaçlı mısır üretimi yapılması beklenebilir.
152
KAYNAKLAR 1. Anonim, 1984. Topraksu Genel Müdürlüğü VII. Bölge Müd, Diyarbakır 2. Anonim, 1990. Ülkesel Mısır Araştırmaları Projesi, T.C. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı, GATAE Müdürlüğü Sonuç Raporu, Diyarbakır. 3. Anonim, 1996. Tarımsal Yapı ve Üretim. Devlet İstatistik Enstitüsü Yayınları, Ankara. 4. Anonim, 1998. Devlet Meteoroloji Yıllığı Raporu. Ankara. 5. Anonim, 2005. DİE, GAP İl İstatistikleri, 2005. 6. Anonim, 2007. Türkiye ve Dünyada Tahılların Durumu Toprak Mahsulleri Ofisi Yıllıgı 2007. 7. Baytekin, H., Bengisu, G., Okant, M., 1997. Şanlıurfa’da Farklı İki Lokasyonda İkinci Ürün Olarak Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinde Verim ve Bazı Tarımsal Karakterlerin Saptanması, Türkiye II Tarla Bitkileri Kongresi, Sh, 148-152, Samsun. 8. Bengisu, G., Yavuzer, Ü., Cevher, C., Öztürkmen, A.R ve Coşkun, M, 2010. Organik Tarımın GAP Bölgesinde Uygulanabilirliği. Türkiye Ziraat Mühendisligi VII. Teknik Kongresi, Ankara. 9. Çölkesen, M., Öktem, A., Akıncı, C., Gül, İ., İri, R., Kaya, Y., 1997. Şanlıurfa ve Diyarbakır Koşullarında Bazı Mısır Çeşitlerinde Farklı Ekim Zamanlarının Verim ve Verim Komponentlerine Etkisi. Türkiye II. Tarla Bitkileri Kongresi, Sh, 139-142, Samsun. 10. FAO, 2004. FAOSTAT Agricultural Date. http://apps.fao.org/cgiin/ nphdb.pl?subset- agriculture. 11. Ferhatoğlu, H., Helaloğlu, C., Demir, B., Deniz, Y., 1989. Harran Ovasında İkinci Ürün Olarak Yetiştirilebilecek Mısır Çeşitleri. Şanlıurfa Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları, Genel Yayın No: 52, Rapor Seri No: 36, Şanlıurfa. 12. Gençtan, T., Emeklier, Y., Çölkesen, M., Başer, İ., 1995. Sıcak İklim Tahılları Tüketim Projeksiyonları ve Üretim Hedefleri. Türkiye Ziraat Müh. IV Teknik Kongresi, Ankara. 13. Gül, İ., Akıncı, C., Baytekin, H., 1998.Diyarbakır Koşullarında İkinci Ürün Olarak Yetiştirilen Mısır Çeşitlerinde Verim ve Bazı Tarımsal Karakterler ile Karakterler Arası İlişkilerin Saptanması. Harran Ünv. Ziraat Fakültesi Dergisi. 14. Kün, E., Adak, S., Ulukan, H., Emeklier, Y., Durutan, N., Güler, M., Karaca, M., Yılmaz, B.,1990. Türkiye’nin Tahıl Üretim Potansiyeli ve Stratejisi. Türkiye Ziraat Müh. III. Teknik Kongresi, Ankara. 15. Ülger, A.C., Tansı, V., Sağlamtimur, T., Baytekin, H., Kılınç, M., 1992. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde İkinci Ürün Olarak Yetiştirilebilecek Mısır ve Sorgum Tür ve Çeşitlerinin Saptanması. Ç.Ü.Z.F. Genel Yayın No: 40, GAP Yayınları No: 67, Adana. 153
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
TÜRKİYE YABANİ ASMA GEN KAYNAKLARI
154
ÖZET Bu çalışmada, kültür asması (Vitis vinifera ssp. sativa.) ve yabani asmanın (Vitis vinifera ssp. silvestris) gen merkezlerinden birisi konumunda bulunan ülkemizin, yabani asma populasyonuna ait gen kaynaklarımızın mevcut durumu ve korunmasına yönelik değerlendirmeler yapılmıştır. Sahip olduğumuz gen kaynaklarımızın korunması, bağcılığın kültür sürecinin gelişimi konusunda dünya literatüründe yer almak ve bağcılık açısından ıslah çalışmalarında gen kaynağı olarak kullanılması bakımından önem taşımaktadır. Çalışmada ayrıca, birçok bitkinin genetik orjinine sahip olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan yabani asma gen potansiyeli hakkında da bilgi verilmiştir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
WILD GRAPE GENETIC RESOURCES OF TURKEY ABSTRACT This study aimed to evaluate current condition and conservation of wild grapevine gene potential of Turkey where is one of the centre for cultivated grapevine (Vitis vinifera ssp. sativa) and the wild grapevine (Vitis vinifera ssp. silvestris). Conservation of our wild grapevine germplasm is important because of taking place in the world literature in terms of origin of viticulture domestication and using of these genetic resources for plant breeding. In addition, specifically wild grapevine gene potential of Southeastern Anatolia Region of Turkey, where have been genetic origin of many different plants, is discussed.
GİRİŞ Asma (Vitis vinifera L.), oldukça eski tarihsel geçmişe sahip ve dünyada ekonomik anlamda yaygın olarak yetiştiriciliği yapılan önemli bir türdür. Günümüzdeki asma populasyonundaki çeşitlilik, insanlık tarihi ile birlikte oluşmuştur. Vitis vinifera ssp. silvestris, kültür asmasının (Vitis vinifera ssp. sativa) atası olarak bilinmekte ve bu nedenle önemli bir temsilcisidir (Zohary 1995).
Vavilov’un bitki gen merkezlerinin dünya üzerindeki dağılımı ile ilgili çalışması sonucunda belirlediği 8 gen merkezinden ikisi (Yakın Doğu ve Akdeniz) ülkemizin toprakları üzerinde kesişmektedir. Bu nedenle, ülkemiz yaklaşık 6000 yıllık bir bağcılık kültürüne ve yabani asma (Vitis vinifera ssp. silvestris) ve de kültür asmasına (Vitis vinifera ssp. sativa) ait olmak üzere çok zengin bir asma gen potansiyeline sahiptir (Çelik ve ark. 1998). 155
Dilek DEĞİRMENCİ KARATAŞ1 Hüseyin KARATAŞ2 Y.Sabit AĞAOĞLU3 1 Dicle Üniversitesi Bismil Meslek Yüksek Okulu, Şarap Üretim Teknolojisi Programı, Bismil, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Diyarbakır 3 Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, Ankara degirmencidilek@yahoo. com
Kültür asması (Vitis vinifera L.) yüzbinlerce yıl süren doğal ve planlı bir seleksiyon ile yabani asmadan (Vitis vinifera ssp. silvestris) meydana gelmiştir (Levadoux 1956). Yabani asma populasyonu büyük bir tip zenginliği göstermektedir. Yabani asma populasyonlarının dünya üzerindeki dağılım alanları incelendiğinde bunların çok geniş alanlarda yayıldıkları ve birçok tiplerine rastlandığı görülmektedir. Yabani asma populasyonunun dağılım alanlarının belirlenmesine yönelik yapılan çalışmalarda, yabani asma populasyonun Fransa (This et al. 2001, Lacombe et al. 2003), İspanya (Arroyo Garcia et al. 2006), Almanya, İsviçre, Avusturya, Romanya (Grassi et al. 2003), Tunus (Snoussi et al. 2004) ve Türkiye’de (Arroyo Garcia et al. 2006) bulunduğu belirlenmiştir. En fazla tip zenginliğine Kafkasya ve Hazar Denizi’nin güneyi ile Anadolu’da rastlandığı literatürde belirtilmiştir (Ağaoğlu 1999). Mevcut yabani asma populasyonlarının gerçek Vitis vinifera ssp. silvestris bireyleri olup olmadığı ve bunların bağlarda yabani form ya da kültür formu şeklinde bulunduğu konusu, yapılacak genetik çalışmalarla netlik kazanacaktır.
ve Rhine nehri kenarlarından Tunus’un kuzey ormanlarına kadar yayılmaktadır. Bu yabani formların günümüzdeki yeni çeşitlerin atası olduğu bildirilmektedir (This et al. 2006). Son yıllarda yapılan çalışmalarda Avrupa’da yabani asma populasyonunun hızla azalmakta olduğu belirtilmiştir (Arnold et al. 2004, This et al. 2006, Grassi et al. 2006, Di Vecchi-Staraz et al. 2009). Bu nedenle yabani asma populasyonu Vitis vinifera ssp. silvestris, 1980 yılında kaybolma tehlikesi bulunan türler listesine (IUCN-International Union for Conservation of Nature-Dünya Doğayı Koruma Birliği) alınmıştır. Ülkemizde, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ve Tübitak tarafından bitkisel gen kaynaklarımızın korunmasına yönelik stratejiler geliştirilmiş ve gen kaynaklarının korunmasına yönelik hazırlanan projelere destek verilmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı (2007) çerçevesinde yabani asma türlerinden Vitis vinifera ssp. silvestris’i barındıran Anadolu’nun, Vitis vinifera türünün mikro gen merkezi olduğu vurgulanmıştır (Anonim 2008).
Türkiye’de Yabani Asma (Ssp.) Gen Potansiyeli Yabani asmanın Paleolitik Çağ zamanında, Türkiye’nin doğusunda dağlık bölgelerde, İran’ın kuzey batısında ve Suriye’nin kuzeyinde ilk olarak insanlığın varoluşu ile birlikte ortaya çıktığı düşünülmektedir (McGovern 2003). Yabani asmalarda yapılan genetik analizler sonucunda; Türkiye, İran ve Gürcistan gibi ülkelerin asmanın ilk kültüre alındığı merkez olduğu tahmin edilmektedir. Asmanın yabani formu, Portekiz’den Türkmenistan’a kadar
Yabani asmanın (Vitis vinifera ssp. silvestris) Türkiye’deki yayılışı konusunda değişik araştırıcıların yaptığı çalışmalara rastlanmaktadır. Yapılan çalışmalarda Anadolu’nun asmanın anavatanı olduğunu ve yabani asmanın Türkiye’nin birçok yerinde yetiştiği ve büyük bir tip zenginliği gösterdiği konusunda bilgiler bulunmaktadır. Vitis vinifera ssp. sativa kültür asmasının da Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asmasından doğal seleksiyonlar sonucunda meydana geldiği literatürlerde belirtilmiştir.
156
Yabani asmanın Anadolu’nun birçok yerinde bulunduğuna dair bilgiler; De Latin (1939) Alleweldt (1965), Oraman (1972), Çırpıcı (1981), Ağaoğlu ve Çelik (1985), Uzun ve ark. (1996)’nın çalışmalarında bildirilmektedir (Ağaoğlu 1999). Schumann (1977), Anadolu’da yabani asmaların dağılım yerlerini inceledikleri çalışmada, Adıyaman’da Kahta ilçesinde ve Fırat nehri civarlarında yabani asma populasyonunun bulunduğuna dair bilgiler bulunmaktadır. Türkiye’de yetiştirilen kültür formlarının köken formu olan Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asmasına, Ağaoğlu ve Çelik (1985) tarafından yapılan çalışmada ülkenin değişik yörelerindeki nehir, dere, çay ve göl kenarlarında ve ormanlar içerisinde rastlandığı belirtilmiştir. Vitis vinifera ssp silvestris, yüksek genetik varyasyon göstermekte ve bu nedenle bağcılıkta ıslah programında yeni tarımsal özellikleri geliştirilmiş çeşit ve anaç ıslahı çalışmalarında kullanılabilecek oldukça değerli zengin gen kaynağını oluşturmaktadır (This et al. 2006). Yabani asma populasyonu içerisinde yüksek ampelografik farklılıklar gösterdiği (Grassi et al. 2004) belirtilmiştir. Yabani asmaların filokseraya, fungal hastalıklara, soğuk ve kurak koşullara dayanıklılığı konusunda literatür bilgileri bulunmaktadır. Hastalık ve zararlılara dayanım özelliği konusunda populasyon düzeyinde tipleri arasında farklılıklar gösterdiği belirtilmiştir (Ocete et al. 2004, Gallordo 2005, Ocete et al. 2008).
Yabani asma populasyonu, biyotik ve abiyotik stres koşullarına dayanıklılık ıslah çalışmalarında gen kaynağı olarak kullanılması bakımından önem taşımaktadır. Ülkemizde oldukça geniş alanda yabani asma populasyonunun bulunmasına rağmen biyolojik özellikleri (İnceoğlu ve ark. 2000), kültürel ve ampelografik özellikleri konusunda bilgi birikimi oldukça azdır (Söylemezoğlu ve ark. 2001, Çelik ve ark. 2005, Uzun ve Bayır 2007).
Yabani asma populasyonlarının toplanması ve korunmasına yönelik ülkemizde yürütülen projelerde koleksiyon bağları oluşturularak genotiplerin tanımlanmasına yönelik çalışmalar sürüdürülmektedir (Çelik ve ark. 2005, Arroyo-Garcia ve ark. 2006).
Çelik ve ark. (2005) tarafından yapılan projede, Karadeniz, Akdeniz ve Marmara Bölgesi’nden toplanan yabani asmaların kültürel amaçlarla bağcılıkta üretimde kullanım olanakları belirlenmeye çalışılmıştır.
157
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Yabani asmanın anaç olarak kullanılabilirliği ve kültür çeşitleri ile olan uyuşmasını tanımlamak amacıyla aşı tutma oranları incelenmiş ve başarılı aşıda kaynaşma oranı sağlanarak pratikte yararlanma olanakları araştırılmıştır. Proje sonucunda, değişik amaçlı ıslah çalışmalarında gen potansiyeli olarak kullanılabileceği belirtilmiştir. Yabani asmaların tuzluluğa dayanımı bakımından yapılan bir başka araştırmada ise, Marmara Bölgesi’nden alınan örneklerin tuzlu toprak koşullarına dayanıklı olduğu ve anaç ıslahı çalışmalarında kullanılabileceği belirtilmiştir (Kök 2007). Ülkemizin özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi lokal üzüm çeşitliliği bakımından oldukça zengindir. Genetik analiz çalışmaları da bu bölgenin sahip olduğu genetik zenginliği doğrulamaktadır (Karataş and Ağaoğlu 2008, Karataş et al. 2007, Karataş and Ağaoğlu 2006).
Ancak yeni ıslah edilen çeşitlerin bu lokal çeşitlerin yerini alması hızla lokal genotiplerin azalmasına yol açmaktadır. Islah çalışmalarında değerlendirilebilecek sahip olduğumuz gen kaynakları çeşitliliğine yönelik bu zenginliğin korunması önem taşımaktadır. Bölgede özellikle Diyarbakır ili ve ilçelerinde dağlık kesimler, vadilik alanları, dere kenarlarında ve su yataklarında yaygın olarak Vitis vinifera ssp. silvestris yabani asma tiplerinin bulunduğu tarafımızdan yapılan arazi incelemeleri ve gözlemler sırasında tespit edilmiştir. Bölgede yapılan incelemelerde; Diyarbakır’ın
Merkez, Dicle, Lice, Kulp, Silvan, Çermik, Ergani ilçeleri ile Bitlis’de merkez bahçelerde ve Ahlat ilçesinde, Elazığ’da Maden Çayı çevresinde ve Siirt’de dağlık alanlarda yabani asma populasyon varlığı tespit edilmiştir. Tespit edilen bu yabani asma tiplerinde biyolojik özelliklerinin incelenmesi, üretimde kullanılabilme olanaklarının araştırılması ve genetik çalışmaların yürütülmesi bakımından Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Araştırma ve Uygulama Bağ alanında koleksiyon parseli oluşturulmaktadır.
SONUÇ Dünyada tükenmek üzere olan ve gen merkezi konumunda olan ülkemize ait yabani asma gen kaynaklarımızın korunması oldukça önemlidir. Avrupa yabani asma gen kaynaklarının toplanması ve korunmasına yönelik çalışmalar yürüten This et al. (2006) tarafından, asmanın ilk kültür merkezleri olarak bilinen Türkiye’nin doğu bölgesi, İran ve Gürcistan’da yabani asmalarda genetik çalışmaların yapılması temel niteliğinde olacağı belirtilmiştir. Sahip olduğumuz yabani asma gen kaynağı ve genetik zenginliğin korunmasına yönelik yapılacak morfolojik, kültürel ve genetik çalışmalar önem taşımaktadır. Kültür çeşitlerinin yabani asmalardan zaman içerisinde nasıl oluşum gösterdiği yapılacak genetik çalışmalarla netlik kazanacaktır. Bu kapsamda bölgede Vitisvinifera ssp.silvestris’in doğal yayılım alanlarının bulunduğu yerlerin belirlenmesine yönelik çalışmaların yapılması gen kaynaklarımızın korunması açısından oldukça önemlidir.
158
Asmanın ilk kültüre alındığı yerlerden olarak bilinen ülkemizin ve birçok bitkinin de orjinine sahip olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Vitis vinifera ssp. silvestris, populasyonun yayılım gösterdiği alanları tespit etmek ve yaklaşık büyüklüğünü ortaya koyarak, populasyonunun dağılım haritasını ortaya çıkarmak, dünyada yapılan diğer araştırma sonuçları ile karşılaştırılıp “Anadolu’nun Bağcılığın Anavatanı” olduğu tezinin genetik analizler ile birlikte güçlendirilmesi bakımından bu konuda yapılacak çalışmalar önem taşımaktadır.
159
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. Ağaoğlu, Y.S. 1999. Bilimsel ve Uygulamalı Bağcılık (Asma Biyolojisi). Cilt:1. 205s., Kavaklıdere Eğitim Yayınları.Ankara. 2. Ağaoğlu, Y.S., Çelik, H. 1985. Conservation of Germplasm of Vitis vinifera L. in Turkey. 4 th International Symposium on Grapevine Breeding, Communications: 40-42, 13-18 April 1985, Verona (Italy). 3. Ağaoğlu, Y.S., Söylemezoğlu, G., Marasalı, B., Çalışkan, M., Ergül, A., Türkben, C. 1998. Bazı yerli ve yabancı kökenli üzüm çeşitlerinin poliakrilamid jel elektroforez tekniği ile tane kökenli izoenzimlerden yararlanılarak ayrımları. 4.Bağcılık Sempozyumu Bildirileri: 145-151, 20-23 Ekim 1998, Yalova. 4. Anonim 2008. Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı-2007. Çevre ve Orman Bakanlığı. http://www.cevreorman.gov.tr/ 5. Arnold, C., Schnıtzler, A., Dourad, A., Peter, R., Gillet, F. 2004. Is there a future for wild grapevine (Vitis vinifera ssp. silvestris) in the Rhine Valley? Biodiversity and Conservation, 14: 1507-1523. 6. Arroyo-Garcıa, R., Ruiz-Garcıa, L., Bolling, L. et al. 2006. Multiple origins of cultivated grapevine (Vitis vinifera L. ssp. sativa) based on chloroplast DNA polymorphisms. Mol. Ecol. 15: 3707_3714. 7. Çelik, H. Ağaoğlu, Y.S. Fidan, Y. Marasalı, B. ve Söylemezoğlu, G. 1998. Genel Bağcılık. Sunfidan A.Ş. Mesleki Kitaplar Serisi: 1, 253s. 8. Çelik, S., Bahar, E., Korkutal, İ., D. Kök. 2005. Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Yabani Asmanın (V. vinifera ssp. silvestris) Tanımlanması ve Üretimde Kullanılabilme Olanakları Üzerine Araştırma. Türkiye 6. Bağcılık Sempozyum, Bildiriler, Cilt:1, 22-31. 19-23 Eylül 2005, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü. Tekirdağ. 9. Di Vecchi Staraz, M., Laucou,V., Bruno, G., Lacombe, T., Gerber, S., Bourse, T., Boselli, M., This, P. 2009. Low Level of Polen-Mediated Gene Flow from Cultivated to Wild Grapevine: Consequences fort he Evolution of the Endangered Subspecies Vitis vinifera L. subsp. silvestris.Journal of Heredity, 100 (1):66-75. 10. Gallardo, A. 2005. Características Ecológicas y Sanitarias de la Vid Silvestre en Andalucía. Estrategias de Propagación y Conservación. Diciembre de 2005, Tesis doctoral, Univ. Sevilla y CSIC. 11. Grassi, F., Imazıo, S., Faılla, O., Scıenza, A., Ocete Rubıo, R., Lopez, M. A., Sala, F., Labra, M. 2004. Genetic isolation and diffusion of wild grapevine Italian and Spanish populations as estimated by nuclear and chloroplast SSR analysis. Plant Biol. 5, 608-614. 12. Grassi, F., Labra, M., Imazıo, S., Ocete Rubio, R., Failla, O.,Scienza, A., Sala, F. 2006. Phylogeographical structure and conservation genetics of wild grapevine.Conservation genetics, 7- 837-845. 13. Grassi, F., Labra, M., Imazio, S., Spada, A., Sgorbati, S., Scienza, A., Sala, F. 2003. Evidence of secondary grapevine domestication centre detected by SSR analysis.Theor.Appl. Genet. 107, 1315-1320.
160
14. İnceoğlu, Ö.,Pınar, M.N., Oybak Dönmez, E. 2000. Pollen morphology of wild Vitis silvestris Gmelin (Vitaceae). Tur. J. Bot. 24, 147-150. 15. Karataş, H., Ağaoğlu, Y.S. 2006. Molecular analysis of Diyarbakır region’s grapevine germplasm by RAPD (Random Amplified Polymorphic DNA) technique. Deutsch-Türkısche Agrarforschung (Türk-Alman Tarımsal Araştırma) 8.Sempozyum, 04-08.10.2005. Bundesforschungsanstalt für Landwirtschaft (FAL) in Braunschweig. 411-421p. 16. Karataş, H., Ağaoğlu, Y.S. 2008. Genetic diversity among Turkish local grape accessions (Vitis vinifera L.) using RAPD markers. Hereditas, 001-6. 17. Karataş, H., Değirmenci, D., Velasco, R., Vezzulli, S., Bodur, Ç., Ağaoğlu, Y. S. 2007. Microsatellite fingerprinting of homonymous grapevine (Vitis vinifera L.) varieties in neighboring regions of South-East Turkey. Scientia Horticulturae, 114(3), 164-169. 18. Kök, D. 2007. Responses of V. vinifera subsp. silvestris (C.C. Gmelin) ecotypes originated from two different geographical regions of Turkey to salinity stress at seed germination and plantlet stages. Pak J Biol Sci. 2007 Aug 15;10(16):2631-8. 19. Lacombe, T., Laucou, V., Di Vecchi, M., Bordenave, L., Bourse, T., Siret, R., David, J., Boursiquot, J.-.M., Bronner, A., Merdinoglu, D. and This, P. 2003. Inventory and characterızatıon of Vıtıs vınıfera ssp. sılvestrıs ın France. Acta Hort. 603:553-557 20. Levadoux, L. 1956. Les populations sauvages et cultivées de Vitis vinifera L. Ann. Amélior. Plantes 6, 59-117. 21. McGovern, P.E. 2003. Ancient wine: the search of the origin of the Viniculture. Princeton University Pres, New Jersey. 22. Ocete, R., López, M. A., Gallardo, A., Pérez, M. A., Troncoso, A., Cantos, M., Arnold, C., Pérez, F. 2004. Las Poblaciones Andaluzas de Vid Silvestre, Vitis vinifera L. subspecies silvestris (Gmelin) Hegi:Estudio Ecológico, Ampelográfico, Sanitario y Estrategias de Conservacion.Ed. Consejería de Medio Ambiente, Junta de Andalucía.Sevilla. 23. Ocete, R., Lòpez, M.A., Gallardo, A., Arnold, C. 2008. Comparative analysis of wild and cultivated grapevine (Vitis vinifera) in the Basque Region of Spain and France. Agriculture, Ecosystems and Environment, 123, 95-98. 24. Schumann, F. 1972 Notes on the occurence of wild grapes in Turkey. Notizen zum Vorkommen von Wildreben in der Tuerkei. Wein-Wiss. 32 169-173
161
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
25. Snoussi, H., Slimane, M.H.B., Ruiz-Garcia, L., Martinez-Zapater, J.M., Arroyo-Garcia, R. 2004. Genetic relationship among cultivated and wild grapevine accessions from Tunisia. Genome, 47:1211-1219. 26. Söylemezoğlu, G., Ağaoğlu, S., Uzun, H. İ. 2001. Ampelographic Characteristics and Isozymic Analysis of Vitis vinifera spp. silvestris Gmel. in Southwestern Turkey. J. Biotechnology and Biotechnological Equipment , 106-113. 27. This, P., 2001. Caracterisation de la diveriste d’une population de vignes sauvages du Pic SaintLoup (Herault) et relations avec le compartiment cultive. Genetic. Selec. Evol. 33, 289-304. 28. This, P., Lacombe, T., Thomas, M.R. 2006. Historical origins and genetic diversity of wine grapes. Trend in Genetics. Vol.: 22, No:9, 511-519. 29. Uzun, H.İ., Bayır, A., 2007. Bazı Yabani Asma (Vitis silvestris) Tiplerine Ait Çekirdeklerin Toplam Fenolik Bileşik İçerikleri ve Antioksidan Aktivitelerinin Belirlenmesi. Türkiye V. Ulusal Bahçe Bitkileri Kongresi, Erzurum. 30. Uzun, İ., Ağaoğlu, Y.S., Söylemezoğlu, G. 1996. Distrubition and isozymic analysis of wild grapevines (Vitis vinifera ssp. silvestris Gmel.) in Turkey. Intern. Symposium on in-Situ Conservation of Plant Genetic Resources. Central Res. Ins. for Field Crops. Ankara. 31. Zohary, D. 1995. Domestication of the Grapevine Vitis vinifera L. In the Near East. In The origins and Ancient History of Wine (Mc Govern, P.E. et al., eds), pp. 23–30, Gordon and Breach
162
HEVSEL BAHÇELERİ VE TARIMDA KULLANILAN KENTSEL ATIK SUYUN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİLERİ
ÖZET Hem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de ekolojik denge ve tarımsal açıdan Diyarbakır için önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde ne yazık ki tarımsal sulamada uzun yıllardan beri kentsel atık su (Haram su) kullanılmaktadır. Bu durum kentin imajını olumsuz etkilemekte hem de toplum sağlığı açısından ciddi problemler yaratmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Yapılan çalışmalar Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinde bağırsak paraziti görülme sıklığının (%62) kontrol grubuna göre (%32) önemli derecede yüksek olduğunu göstermiştir. Aynı şekilde bahçelerde çalışanlarda salmonella ve shigella gibi bakteriyel, Hepatit A ve E gibi viral hastalıklar da çok görülmektedir. Burada yetişen marul gibi yeşil yapraklı sebzelerde Zn, Cu, Pb ve Mn gibi ağır metaller de yüksek bulunmuştur. Toplumun sağlığının önemli ölçüde tehdit eden bu sorunun en kısa sürede çözülmesi ve çözüm bulunana kadar özellikle çiğ tüketilen sebze ve meyve üretimini durdurulması gerekmektedir.
GİRİŞ Hevsel Bahçeleri; Diyarbakır’ın güneydoğusunda Diyarbakır surları ile Dicle nehri arasında kalan, Dicle nehrinin taşıdığı çok verimli alüviyal topraklara sahip birinci sınıf tarım arazisi niteliğinde bir bölgedir. Hevsel Bahçeleri, Mardinkapı’dan başlar güneyden 10 güzlü Köprüye, doğudan da Yenikapı’ya kadar uzanır. Kentin akciğeri olarak tanımlanan Hevsel Bahçeleri’nde çok eski tarihlerden beri sebze ve meyve tarımı yapılmaktadır. Bu nedenle kent tarihinde önemli yeri vardır. 1960’lara kadar şehir halkının bütün sebze ve meyve ihtiyacını karşıladığı bilinmektedir. Bugün için de yine bu ihtiyaçları önemli oranda karşılama potansiyeline sahiptir. Hevsel Bahçeleri toplamda yaklaşık 4000 dekar alana sahiptir. Bu alanın 1000-1500 dekarlık bölümü kavaklık olup, yaklaşık 2500 dekarlık bölümünde ise genelde sebze üretimi yapılmaktadır. Son yıllarda bu alanın yaklaşık %50’sinde meyve bahçeleri oluşturulmaya başlanmıştır(1).
165
Doç.Dr.Ali Ceylan Dicle Üniversitesi Tıp fakültesi Halk Sağlığı AD Diyarbakır. aliceylan06@gmail.com
Diyarbakır Hevsel Sulama Birliğinin verilerine göre Hevsel bahçelerinde ekilen sebze ve meyve çeşitleri şöyledir: • Kışlık sebzeler; ıspanak, marul, yeşil soğan, maydanoz, tere, lahana, turp, pazı, roka vb.; • Yazlık sebzeler; domates, biber, patlıcan, fasulye, kabak v.b, • Meyveler; ceviz, incir, kayısı, erik, vişne, kiraz dut, şeftali vb gibidir. Hevsel Bahçelerinin farklı ve önemli bir başka özelliği de ‘İrili ufaklı 100’e yakın kuş türünün yaşadığı “saklı kuş cenneti” olarak da bilinmesidir. Bahar gelince sayılarında büyük bir çoğalma görülen Söğüt bülbülü, yılın 4 mevsiminde orada olan Saka, başta olmak üzere Kızılgerdan, Ak Mukallit, Kumru, Ağaç İncirkuşu, Kızılsırtlı Örümcekkuşu, Akgerdanlı Ötlegen, arıkuşu… gibi 79 kuşun burada yaşadığı gazeteci Selim Kaya fotoğraflarla belgelenmiştir. Bunların yanı sıra şahin, atmaca kerkenez gibi yırtıcı kuşlar burada doğal denge içinde yaşamlarını sürdürmektedir(2). Ayrıca; Hevsel Bahçeleri Diyarbakır folklorunun baş mönüsüdür. Mardin kapısından endim aşağı, Belime bağladım lahur kuşağı, İmdada yetişin HEVSEL uşağı, Vurmayın, arkadaşlar ben yaralıyam, El alem al geymiş, ben karalıyam... Dizeleri ile “Şark Bülbülü” merhum Celal Güzelses’in türkülerine konu olmuş kentin kültüründe önemli bir yere sahiptir,
Hem tarihi, kültürel ve doğal zenginliği, hem de ekolojik denge ve tarımsal açıdan Diyarbakır için bu derece önemli yeri olan Hevsel Bahçelerinde ne yazık ki tarımsal sulamada uzun yıllardan beri kentsel atık su (Haram su) kullanılmaktadır. Sorunun çözümü için geçmişten bu yana çeşitli projeler üretilmiş ancak sorun bir türlü çözülememiş ve günümüze kadar gelmiştir. 1980’lerin başında Hevsel Bahçelerine Dicle Nehrinden temiz su pompalamak için Köy Hizmetleri il Müdürlüğü tarafından bir pompajlı sulama projesi tasarlanmış ve plan kısmen 1984 yılında inşa edilmiştir. İşletme masrafları Valilik tarafından karşılanmak üzere bir yıl boyunca çalıştırılmasına karşın sonraki yıllar için işletme masraflarının karşılanması konusunda çiftçiler arasında bir uzlaşmaya varılamamış olması ve atık suyun da hala elde edilebilir olması bu sulama projesini kullanım dışı bırakmış ve pompa istasyonu kapatılmıştır. 1998–1999’ da DİSKİ (Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İdaresi) tarafından yapılan Diyarbakır Atik su Projesi ve Ek Çevresel Koruma projesi kapsamındaki “Hevsel Bahçelerinde sulama sisteminin rehabilitasyonu” projesi ile bu sorunun kalıcı çözümü tasarlanmış, Anzele ve Hz Süleyman su kaynaklarının Hevsel Bahçelerine sulama suyu olarak verilmesi planlanmıştır. İşletme giderlerinin karşılanması için de bir birliğin kurulması, çiftçilerin birlik bünyesinde toplanması düşünülmüştür. Bu çerçevede Bakanlar Kurulu 27.12.2002 tarih ve 2002/5116 sayılı kararı ile Diyarbakır İl Özel İdaresi, Büyük Şehir Belediyesi, Sur Belediyesi ve Tarım İl Müdürlüğü tarafından “Hevsel Bahçeleri Sulama Birliği” kurulmuştur.
166
Birlik kurulduktan sonra 2004 yılında sadece Anzele suyu herhangi bir tesis olmadan, DİSKİ tarafından inşa edilen şehir yağmur suyu şebekesi kullanılarak çiftçilerin daha önce su aldıkları atık su ana arkına, doğal akışına bırakılmıştır. Yaklaşık 2900 dekarlık tarımsal alanı olan Hevsel Bahçelerinin sadece 1/3 gibi bir kısmı bu su ile sulanabilmiştir. 2005 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin ve DSİ’nin katkılarıyla sondaj kuyularının açılması planlanmış, ancak aynı tarihlerde, Tarım Bakanlığının, Hevsel Bahçelerine Devegeçidi Barajından kapalı boru sistemi ile cazibeli su getirme projesi gündeme gelince bu planlamalar askıya alınmıştır. 2006 yılında Tarım Bakanlığı tarafından bu projenin inşasına başlanmış, 2007 yılında önemli bir kısmı tamamlanmıştır. Ancak bu tesisin hala eksikleri bulunduğu ve birliğe devri konusunda Devegeçidi sulama tesisinin asıl sahibi olan DSİ ve tesisi devralmak suretiyle işletme ve bakım onarımını üstlenen Devegeçidi Sulama Birliği ile uzlaşmaya varılamadığından birlik tarafından henüz kullanılamamaktadır. 2009 yılında gündeme gelen bir başka çözüm önerisi ise Dicle Barajından Mardin’e su taşıyacak olan sulama kanalından Hevsel Sulama kanalına bir priz açılmasıdır. Ancak bunun hızlanması ve kesinleşmesi için de tüm kurumların desteği ile girişimlerde bulunmak gerekmektedir. 2009 yılında DİSKİ’nin desteğiyle Benusen su kuyusu birlik tarafından aktifleştirilmiş ancak o bölgede hala açıkta atık suların akıyor olması ve denetindeki yetersizlikler ve DİSKİ’nin bu atık suları kalıcı bir şekilde kontrol altında tutamaması sonucu o bölgedeki çiftçiler üretimde atık su kullanmaya devam etmektedirler(1). Konu başta İl Hıfzısıhha Kurulu olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun sürekli gündemindedir. “13.06.2008 ve 30.04.2009 İl Hıfzıssıhha Kurulu Kararları’nda Hevsel Bahçeleri’nin atık suyla sulanmasının toplum sağlığını tehdit ettiği belirtilmiş, ilgili kurum ve kuruluşların ( İl Sağlık Müdürlüğü, Tarım İl Müdürlüğü, Çevre ve Orman İl Müdürlüğü DİSKİ) üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeleri konusunda uyarılmıştır(3,4). Tüm çabalara karşın
suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb
167
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Bu problemleri şöyle sıralamak mümkündür: Arıtılmamış Kentsel Atıksu İle Sulanan Tarım Arazilerde Çalışanlar ve Buralarda Yetişen Ürünleri Tüketenler İçin Başlıca Sağlık Riskleri; 1 Mikrobiyolojik Kirlilik Atık sular içinde çok sayıda hastalık yapıcı (patojen) mikroorganizma barındırmaktadır. Toplum sağlığı açısından bakıldığında kentsel atık suların tarımsal sulamada kullanılmasının en önemli riski patojen mikroorganizmalardır. Bu mikroorganizmalardan bir kısmı ve neden oldukları hastalıklar tablo 1’de verilmiştir(5). Mikrorganizma
Hastalık
BAKTERİLER
Salmonella typhi Salmonella paratyphi Shigella spp Vibrio cholera Mycobacterium Tuberculosis Campilobacter jejuni Patojenik Escherichia coli Yersinia enterocolitica Legionella pneumophila Leptospira icterohaemorrhagiae
Tifoid ateş (Tifo) Paratifoid ateş Basilli dizanteri Kolera Tüberküloz İshal İshal İshal ve Septisemi Lejyoner Hastalığı Leptospiroz
VİRÜSLER
Poliovirus Hepatit A, Hepatit E Rotavirüs Adenovirüs Norwalk ajanı Reovirüs Astrovirüs Calicivirüs Coxsackie A Echovirus
Çocuk Felci Bulaşıcı Hepatit İshal/Gastroenterit Solunum Hastalığı Gastroenterit Gastroenterit İshal, kusma İshal, kusma İshal, kusma Menenjit, Ensefalit
Entamoeba histolytica Giardia lamblia Cryptosporidium parvum Balantidium coli Cyclospora cayetanensis Toxoplasma gondii Phyllum microspora
Amipli Dizanteri İshal İshal İshal, dizanteri Bağırsak hastalıkları Toksoplazmozis Mikroporidiyozis
PROTOZOA (TEK HÜCRELİLER)
168
HELMİNTHLER (BAĞIRSAK SOLUCANLARI)
Schistosoma Ascaris lumbricoides (Yuvarlak solucan) Ancylostoma duodenale Necator americanus Taenia spp. (Tenya) Enterobius vermicularis (Kılkurdu) Hymenolepis nana Trichuris trichura Strongyloides stercoralis Toxocara canis
Kan işeme, Şistozomiyazis Askariyaz (İnce bağırsak infestasyonu) Anemi (Kansızlık) Anemi (Kansızlık), Tenyazis Enterobiyazis Himenolepiyazis İshal, Karın Ağrısı, Bulantı Ateş, Karın Ağrısı Ateş, Karın Ağrısı
Tablo. 1: Dışkı ile atılan ve Kontamine su ve besinlerle insanlarda hastalık yapan mikroorganizmalar ve yol açtığı hastalıklar:
Arıtılmamış atık sularla temas, özellikle çocuklar ve yetişkinler için, ciddi Ascaris ve Kancalı kurt gibi helmint enfeksiyonu riskini artırır. Aynı şekilde arıtılmamış atık sular nedeniyle Kolera, Tifo ve Basilli dizanteri Helicobacter phylori gibi bakteriyel enfeksiyonların, Amipli dizanteri gibi protozoon enfeksiyonları ve Norovirüs gibi viral enfeksiyonlara bağlı ishallerin arttığı, bir çok kaynakta belirtilmektedir(5,6,7,8). Diyarbakır Hevsel bahçelerinde çalışan bireylerde bağırsak paraziti görülme sıklığının belirlemek üzere Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ve aile bireylerinden oluşan 179 kişi ile ve kontrol grubu olarak da bu bireylerin komşuları olan fakat Hevsel bahçelerinde çalışmayan 181 kişiyi kapsayan bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada Hevsel Bahçelerinde çalışanlar ya da aile bireylerinde bağırsak paraziti görülme sıklığı %62 olmasına karşın kontrol grubunda %32 bulundu. Bahçede çalışanlarda en sık saptanan bağırsak paraziti Ascaris lumbricoides idi. Çalışanların %20’sinde birden fazla sayıda bağırsak paraziti görülürken, kontrol grubunun %9’unda birden fazla bağırsak paraziti saptanmıştır(6). Çalışanların dışkılarında salmonella ve shigella üreme sıklığı da anlamlın derecede yüksek bulunmuştur. Yine aynı araştırmada Hevsel Bahçelerinde çalışanların Hepatit E enfeksiyonu geçirip geçirmediğine bakılmış ve çalışanların %34.8’inde anti-HEV pozitif bulunduğu, kontrol grubunda ise bu oranın %4.4 olduğu saptanmıştır(7). Bu hastalıklar atık su ile sulanan tarım arazilerinde çalışanlar olduğu kadar buralarda yetişen ürünleri tüketenler ve o bölgede yaşayanlar için de risk oluşturmaktadır. Zira hastalık yapıcı bu etkenler böyle topraklarda ve 169
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
bulaştıkları bitki yüzeylerinde 10 ile 100 gün kadar canlılıklarını koruyabilmektedirler(tablo 2)(8). Toprakta
Bitki yüzeyinde
Virüsler: Enterovirüsler
<100 gün, genellikle <20 gün
<60 gün, genellikle <15 gün
Bakteriler: Fekal koliform, Salmonella spp. Vibro kolera
<70 gün, genellikle <20 gün <70 gün, genellikle <20 gün <20 gün, genellikle <10 gün
<30 gün, genellikle <15 gün <30 gün, genellikle <15 gün <5 gün, genellikle <2 gün
Protozoa: Entamoeba histolytica kistleri
<20 gün, genellikle <10 gün
<10 gün, genellikle <2 gün
Helmitler: Ascaris yumurtaları Kancalı kurt larvaları Taenia saginate yumurtaları Trichuris trichiura yumurtaları
Aylarca <90 gün, genellikle <30 gün Aylarca Aylarca
<60 gün, genellikle <30 gün <30 gün genellikle <10 gün <60 gün genellikle <30 gün <60 gün genellikle <30 gün
Tablo 2:Toprakta ve bitki yüzeyinde bazı patojenlerin hayatta kalış süreleri
Atık suyun Tarımda Kullanılabilmesi için WHO tarafından önerilen mikrobiyolojik kalite standartları tablo 3’de verilmiştir(9). Tablo 4’de değişik noktalardan alına ise Diyarbakır İli kentsel atık suyunun bazı parametreleri verilmiş olup en kirli noktanın Benusen deresi olduğu görülmektedir.
Fekal Koliform (Geometrik ort/100ml)
Arıtma ile ulaşılması gereken mikrobiyolojik Kalite
Pişirilmeden yenecek A yiyecekler, spor alanları, parklar
İşçiler, tüketiciler halk
≤1
≤ 1000
Seri stabilizasyon havuzu kurulmalı
Hububat, B Endüstri bitkisi, otlak çayır, ağaç
işçiler
≤1
Önerilen bir standart yok
Stabilizasyon havuzunda 8-10 gün
Uygulanır değil
Primer sedimentasyondan az olmamak koşulu ile sulama teknolojisine uygun arıtma
Kategori
Sunuk Kalan Grup≥
En fazla olabilecek Nematod Yumurtası ort/Lt.
Atık su Kullanım Durumu
Halkın ve işçilerin sunuk C yok olmadığı hububat sulaması
Uygulanır değil
Tablo 3: Tarımda Kullanılacak Atıksuyun WHO tarafından önerilen Mikrobiyolojik Kalite Standartları:
170
Parametreler
Benusen Fiskaya Mardinkapı deresi
Dicle Mah.
10 gözlü köprü (Dicle nehri)
Sadi Köprüsü
Bulanıklık NTU
97
73
87
120
33
5.2
Renk Pt-Co
120
90
60
80
10
5
AKM mg/l
470
300
350
370
200
20
BOİ5 mg/l
621
136
183
178
38
20
KOİ mg/l
1371
408
378
400
166
70
NH3-N mg/l
8.1
2.5
4.1
2.8
2.0
0.08
Yağ mg/dl
62
28
14
12
1
0
Deterjan
0,113
0.127
0.151
0.129
0.066
0.04
Toplam Koli Basili
75x104
82x104
62x104
83x104
12x104
24x103
EMS/100ml Tablo 4: Diyarbakır İli Atıksuyunun bazı Karakteristikleri
Kimyasal Kirlilik Atık suların içinde kimyasal maddelerin bulunması da sağlık açısından tehlikelidir. Kanalizasyon sistemleriyle toplanan kentsel atık sular içerisinde, evsel ve endüstriyel kaynaklı çeşitli inorganik maddeler bulunmaktadır. Ev temizliğinde kullanılan bazı kimyasalların da bu atık sulara karıştığı göz önünde bulundurulduğunda sağlık açısından bulaşıcı hastalıklar yanında bu kimyasallara bağlı kalıcı sağlık sorunları da oldukça önemlidir. Atık sularda bulunan organik maddeler arasında; yağlar, sabun, sentetik deterjanlar, proteinler ve bunların ayrışmasından oluşan ürünler ile çeşitli doğal ve sentetik organik kimyasallar yer almaktadır (5). Bazı ağır metaller yetiştirilen tarım ürününde birikerek hem bu ürünlerin gelişimlerini etkilemekte, hem de bu maddeler insana geçerek çeşitli sağlık sorunlarına neden olmaktadır(10). Genellikle atık sulardaki kimyasalların kaynağını endüstriyel atık sular oluşturur. Endüstriyel atık suların kanalizasyon sistemine verilmesi durumunda arsenik, kadmiyum, krom, bakır, kurşun, cıva, çinko gibi toksik etkiye sahip inorganik maddeler içerebilirler. Kimyasal içerikleri yönünden, tarımsal alanlarda atık suların sulama için kullanılmasında temel sorun, toksik kimyasalların toprakta birikmesidir. Yapılan bir çalışmada foseptik atıklar ile sulanan topraklarda yetiştirilen marul, patates, domates, mısır ve lahana gibi bitkilerin metal
171
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
içeriğini araştırmış ve 16 yıl sonra bile bu bitkilerin alabileceği metal miktarının halen toprakta mevcut olduğu görülmüştür(10). Yapılan çalışmalarda Ispanak, marul gibi bitkilerde ki ağır metal içeriği özellikle Zn, miktarında artış göstermiştir (11). Marul ve bazı sebzelerin köklerinde Cd, Ni ve Cu’ın, yapraklarda ise Pb’un daha çok biriktiği belirlenmiştir (12). Atık su ile sulanan yapraklı sebzelerin Zn, Cd ve Pb miktarı, meyve sebzelerine oranla daha yüksek bulunmuştur (13).
Fabrika Deresi Bölgesi
Hevsel Bahçeleri
Dicle Üniversitesi’nde Demir ve ark.’ı tarafından yapılan çalışmada foseptik atıklar ile sulanan Hevsel bahçelerine ait su, toprak ve marul örneklerindeki Zn, Cu, Pb ve Mn miktarlarının Fabrika deresi bölgesindeki örneklere oranla çok daha yüksek düzeyde oldukları belirlenirken, Fabrika deresi ile sulanan marul ve toprak örneklerinde ise Fe miktarının daha yüksek olduğu belirlenmiştir(14). Zn Cu Mn Pb Fe(ppm) (ppm) (ppm) (ppm) (ppm) Su 10.400 1.050 0.371 0.910 0.035 Toprak 9.750 13.270 18.490 1.670 16.990
Demir’in yaptığı başka bir çalışmada Dicle Nehri ile sulanan ve bu su ile sulanmayan iki alanda yetişen karpuzlardaki Fe, Zn, Pb ve Cu ağır metal miktarları yüksek oranlarda bulunmuştur(15).
SONUÇ Tüm çabalara karşın suyun yetersizliği, maliyet denetim eksikliği vb gerekçelerle bugün halen Hevsel Bahçelerinde kentsel atıksu ile sulama işlemi sürmektedir. Bu durum kent açısından ciddi problemler yaratmaktadır. Atık suların uygun olarak toplanması ve arıtıldıktan sonra güvenli yöntemlerle tarımda kullanılması bugün birçok ülkede uygulanmaktadır. Ancak tüm şehrin sağlığı pahasına Hevsel Bahçelerinde hiçbir arıtma işlemi yapılmayan kentsel atıksu kullanılmaktadır. Buralarda yetişen ürünleri ise daha çok ekonomik düzeyi düşük kesimler tüketmektedir. Bu şekilde halkın sağlığı ile oynamak suç oluşturmaktadır. Kaçak olarak atık su ile sulama yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunmak da dahil olmak üzere tüm önlemler en kısa sürede alınmalı ve kanalizasyon suyu ile sulamanın önüne geçilmelidir.
Yaprak 10.070 16.890 19.620 1.720 19.200 su 4.300 0.258 Toprak 1.970 2.790 1.920
-
0.018 26.320
Yaprak 1.850 4.050 0.920
-
26.520
Tablo 5: Hevsel Bahçeleri ve Fabrika Deresi bölgesinde Yetişen Marullarda Bazı Ağır Metaller (ppm)
172
KAYNAKLAR: 1. T.C. Hevsel Bahçeleri Sulama Birliği. Hevsel Bahçelerinin Atık Su Sorunu Hakkında Raporu. 2. www.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl22@d&sxc=1&id=489. erişim tarihi 29 Mayıs.2010 3. Diyarbakır YG21 Çevre ve Sağlık Ana Çalışma Grubu “Hevsel Bahçeleri Atık Su Sorunu” başlıklı raporu. 4. Diyarbakır İl Hıfzısıhha Kurulunun “13.06.2008 ve 30.04.2009 tarihli kararları. 5. Kukul Y.S., Ünal Çalışkan A.D., Anaç S. Arıtılmış Atık Suların Tarımda Kullanılması ve İnsan Sağlığı Yönünden Riskler. Ege Üniv. Ziraat Fak. Derg., 2007, 44 (3): 101-116 6. Ceylan, A., Diyarbakır Hevsel Bahçelerinde Kullanılan Kentsel Atık Suyun Sağlık Üzerine Etkileri. Uzmanlık Tezi. D.Ü.Tıp Fak. Halk Sağlığı AD. Diyarbakır 1999. 7. Ceylan, A., Ertem, M., Ilcın ve Ozekinci, T. 2003. A Special Risk Group for Hepatitis E Infection: Turkish Agricultural Workers Who Use Untreated Waste Water for Irrigation. Epidemiol. Infect. J., 131: 753-756. 8. Westcot, D.W. 1997. Quality Control of Wastewater for Irrigated Crop Production, Water Reports, No. 10, FAO, Rome. 86 p. 9. Rachel MA. Mara DD. Analysis of Wastewater for Use in Agriculture. WHO Geneva 1996. 10. Brallier, S., Harrison, RB., Henry, Cl., Xue, DS., Liming effects on availablity of Cd, Cu, Ni and Zn in a soil amended with sewage sludge 16 years previously, Water, Air and Soil Pollution, 86: 1-4, 195-206, 1996. 11. Misra, SG., Dinesh-Mam., Mani, D., Uptake of heavy metals by vegetable crops grown in sewage irrigated and sludge added soils, Current Agriculture, 18:1-2, 49-53, 1994. 12. Jasiewicz, C., Pollution of vegetables with heavy metals, Zeszyty Naukome Akademii Rolniczej im Hugona Kollataja w Krokowie,Rolniotwo, 30, 129-143, 1993. 13. Truby, P., Raba, A., Heavy metal uptake by garden plants from Freiburg sewage farm waste water, Agribiological Research, 43:2, 139-146, 1990. 14. Demir R., Aydın F. Foseptik Atıklar İle Sulanan Marullarda (Lactuca Sativa L. Var. Longifolia Lam.) Ağır Metal Miktarları Üzerinde Býr Çalışma. Ekoloji Çevre Dergisi Cilt: 9 Sayı: 36 (2000), 15-17. 15. Demir R. Dicle Nehri Yöresinde Yetiştirilen Karpuzlarda [Citrullus Lanatus (Thunb.) Matsum And Nakai Ev. Dicle] Ağır Element Tayinleri Ekoloji Çevre Derg. Cilt 7. S 26. 1998 18-20. 173
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR BİTKİSEL GEN KAYNAKLARI
ÖZET Genetik Kaynaklar; standart çeşitler ve kendilenmiş hatlar yanında yabancı ot özelliği gösteren yabani türler, yerel varyeteler ve ıslahçı stoklarından oluşan, doğrudan gıda maddesi olarak kullanılabildiği gibi yeni bitki çeşitlerinin gelişimini de yönlendiren bitkisel materyallerdir. Tarımsal etkinlikler, ormancılık, yapılaşma, sanayileşme, iklim değişikliği gibi faktörler biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkilerde bulunmaktadır. Türkiye’nin jeomorfolojik yapısı ve çok değişik ekolojik koşullara sahip oluşu ülkemize bitkisel gen kaynakları yönünden büyük bir zenginlik sağlamıştır. Yurdumuzda bulunan bitki taksonları sayısının 12.476 olduğu, bu sayının % 32.7’sine karşılık gelen 4.080 adedinin endemik olduğu bir çok araştırmacı tarafından ifade edilmektedir. Diyarbakır ve çevresinde özellikle Karacadağ’da 66 familyadan 269 cinse ait 534 bitki türü, toplam 552 takson olduğu bilinmektedir. Karacadağ’da yetişen 32 endemik tür saptanmıştır. Leguminosae, Compositae familyası bitkileri bölgede yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Yapılan araştırmalar sonucunda kültür formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden toplanan ve halk arasında kaplıca buğdayı olarak adlandırılan Triticum boeticum ve Triticum monococcum türlerinin olduğu sonucuna varılmış ve buğday ve arpanın ilk defa Verimli Hilal olarak bilinen alanda kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
GİRİŞ Yıllardır toprağı, suyu ve havayı temel doğal kaynak olarak göz önünde bulundurduk. Ancak yakın bir geçmişte bunlara dördüncü temel doğal kaynak olarak da “genetik kaynakları” ekledik. Genetik kaynaklar, canlıların gelişimini yönlendiren genleri içerir. Bu alanda çalışanlar olarak, bu çok değerli genlerin gelecek için korunmasından sorumluyuz. Tarımsal üretim artışını sağlayacak yeni çeşitlerin geliştirilmesi zorunludur. Bu yönden yapılacak çalışmalarda ıslahçının en büyük yardımcısı “Bitkisel Gen Kaynakları”dır (1). Genetik kaynaklar deyimi önceleri sadece kültür bitkilerinde yeni çeşitler elde edilmesi amacıyla yapılan melezleme çalışmalarında ebeveyn olarak alınan bitki materyalleri için kullanılmıştır. Günümüzde ise bu deyimin kapsamı çok genişletilmiş olup; standart çeşitler ve kendilenmiş hatlar yanında yabancı ot özelliği gösteren yabani türler, yerel ırklar, ıslahçı stokları şeklinde gruplandırılabilir.
175
Aydın ALP Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Diyarbakır aydinalp21@hotmail.com
Küresel ısınma ve iklim değişikliği şeklinde kendini gösteren küresel sorunlar, genetik kaynakların önemini ve değerini bir kez daha ortaya koymuştur. Biyolojik çeşitlilik, başta gıda olmak üzere insanların temel ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan kirlilik kadar, doğal kaynakların sürekli ve yanlış kullanımı nedeniyle küresel biyolojik çeşitliliğin 2020 yılına kadar % 20’sinin kaybedileceği tahmin edilmektedir. Tarımsal etkinlikler, ormancılık, yapılaşma, sanayileşme, iklim değişikliği gibi biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkilerde bulunan etmenlerin gelecekte biyo-çeşitliliğin durumunu 2000 yılında % 45 düzeyinde olan potansiyelin 2030 yılında % 34-42 arasındaki bir düzeye kadar düşeceği hesaplanmıştır (2).
Bitki Genetik Kaynaklarının Kullanımı Ülkemizin zengin genetik kaynakları bunları koruma yönünde önemli sorumluluklar getirmekle beraber kullanarak ekonomiye kazandırma şeklinde fırsatları da önümüze sermektedir. Günümüzde hüküm sürmekte olan küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunu karşısında artmakta olan dünya nüfusunun beslenmesi için başvurulacak ilk kaynak yine bitki genetik kaynakları olacaktır. Bunun sağlanması ise gelecek dikkate alınarak yapılacak çalışmalarla gerçekleşebilir. Öte yandan, yurtdışından gelen araştırıcılar, ülkemizin bütün bölgelerinden topladıkları birçok bitkiyi yasal ya da yasal olmayan yollarla yurtdışına çıkarmışlardır.
Doğrudan Kullanma İnsanlık tarihi içinde yabani türler besin olarak kaynak oluşturmaktadır. Bu yabani türler önemli mineraller, vitaminler ve diğer çok sayıdaki gıdayı tamamlayan kaynaklardır. Bunlar arasında ilaç, kokulu bitkiler, reçine, yağ, tutkal, boya, tanin, balmumu ve böcek ilacı elde edilen endüstriyel bitkiler yanında süs bitkileri de bulunmaktadır. Yabani türlerin geniş anlamda önemi, kökleri ve yumruları, yaprakları ve meyvelerinden kaynaklanmaktadır. Yabani türlerin yetiştirilmesinde karşılaşılan güçlükler nedeniyle doğadan toplayarak doğrudan kullanım devam etmektedir. Ancak bu türlerin üretilerek kullanılması, bitki genetik kaynaklarının devamlılığını sağlama yönünden üzerinde durulması gerekli önemli bir konudur. Tıbbi ilaç ve baharat bitkilerinin birçoğu doğadaki yabani türler olarak toplanıp yaygın olarak tüketilmektedir. Son yıllarda toplayıcılar tarafından birçok bitki türü doğadan toplanarak satılmaktadır. Özellikle tohum, soğan, rizom (kök-sap) ve yumru gibi üreme materyalleri izinsiz sökülüp satılmakta veya yurtdışına götürülmektedir. Ülkemizde bitkisel boya kaynağı olarak kullanılabilecek 150 kadar bitki türü mevcuttur (3). Bu bitkilerin tarımının yaygınlaşması üreticilere ekonomik açıdan gelir sağlayıcı gibi sentetik boyar maddelere göre çevreye zarar vermemeleri ve birçok olumlu özellikleri yanında el sanatlarının gelişmesine de katkı sağlayacaktır. Gıda renklendirici, tekstil, kozmetik ve eczacılık preparatlarının hazırlanmasında en yaygın bilinen boya bitkilerinin başında Çivit otu (Isatis tinctoria), Kökboya (Rubia tinctoria), papatya (Anthemis tinctoria), muhabbet çiçeği (Reseda
176
lutea) gibi bitkiler gelmektedir. Kökboya, boyacı papatyası, hatmi, küsküt, muhabbet çiçeği, meyan kökü ve çivit otu Güneydoğu Anadolu florasında yaygın olarak bulunmaktadır. Soğanlı bitkilerin gösterişli çiçeklerinden dolayı park ve bahçelerin tesisinde, kesme çiçekçilikte ve tıbbi amaçla kullanımları mevcuttur. Fritillaria türleri Ağlayan gelin ve Adıyaman lalesi, Sternbergia ve Narcissus türleri Güneydoğu Anadolu florasında yayılış gösteren önemli soğanlı bitkilerdir.
Genitör Olarak Kullanma Yabani ve ilkel populasyonların diğer bir kullanım alanı, modern kültür çeşitlerinin fakir olan gen havuzlarının genişletilmesidir. Günümüzde, üstün verimli ve fakat dar genetik tabanlı olan modern çeşitler başta çevresel baskılara (Hastalık, zararlı, soğuk ve kurak v.b.) dayanıklılık yönünden gen eksikli olduklarından, ıslahçılar sürekli olarak kalıtsal materyalin yeni kaynaklarını aramaktadırlar. Türkiye’de Bitkisel Gen Kaynakları Türkiye, bitki genetik kaynakları yönünden çok özel bir konumda bulunmaktadır. Türkiye’nin jeomorfolojik yapısı ve çok değişik ekolojik koşullara sahip oluşu ülkemize bitkisel gen kaynakları yönünden büyük bir zenginlik sağlamıştır. Çünkü Türkiye; Avrupa-Akdeniz-İran fitojeografik bölgelerin birleştiği yerdedir, Güneybatı Asya ile Avrupa arasındaki yol üzerinde bulunmakta, çok sayıda cins ve tür için gen merkezi veya genetik farklılaşma alanıdır, endemik türler yönünden oldukça zengindir, birçok kültür bitkisinin (Buğday, çavdar, korunga, yonca nohut gibi) anavatanıdır. Harlan’a göre ülkemizde 100’den fazla türün geniş değişim gösterdiği 5 mikro-gen merkezi bulunmaktadır (4). Bu merkezler ve yaygın bitki türleri Çizelge 1’de özetlenmiştir. Mikro-gen Merkezi
Türler Ekmeklik, makarnalık, turnagagası, topbaş, kaplıca Trakya-Ege buğdayı- kaba tahıl- kavun- mercimek- nohut- adi fiğlüpenler- üçgüller Kaplıca, gernik, Ae. Speltoides, sakız kabağı, karpuz, Güney-Doğu Anadolu kavun, salatalık, asma, fasulya, mercimek, nohut, bakla, yem bitkileri Meyve cins ve türleri, fasulya, mercimek, bakla, baklagil Samsun-Tokat-Amasya yem bitkileri Elma, badem, armut, meyve türleri, asma, mercimek, Kayseri ve civarı nohut, yonca, korunga Ağrı ve civarı Elma, kayısı, vişne, kiraz, kavun, baklagil yem bitkileri Çizelge 1. Türkiye’deki mikrogen merkezleri ve yaygın türler
177
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
2007 yılı sonu itibarıyla yurdumuzda bulunan bitki taksonları sayısının 12.476’ya ulaştığı belirlenmiştir. Bu sayının % 32.7’sine karşılık gelen 4.080 adedi endemiktir (5, 6, 7, 8, 9, 10, 11). İki ayrı gen ve çeşitlilik merkezinin örtüştüğü yerde bulunan Türkiye’nin gen ve orjin merkezi olduğu bazı önemli kültür bitkileri şöylece sıralanabilir: Triticum, Hordeum, Secale Avena, Linum, Allium, Cicer, Lens, Pisum, Medicago ve vicia. Türkiye’de buğdayın (Triticum ve Aegilops) 25, arpanın (Hordeum) 8, çavdarın (Secale) 5 ve yulafın (Avena) da 8 adet yabani akrabası vardır. Baklagil bitkilerinden Mercimeğin (Lens) 4, nohutun (Cicer) 10, yem bitkilerinden üçgülün (Trifolium) 11 tanesi endemik olmak üzere 104, yoncanın (Medicago) 34, korunganın (Onobrychis) 42, fiğin (Vicia) 6 tanesi endemik olmak üzere 60 türü ülkemizde bulunmaktadır (12).
Güneydoğu Anadolu Bölgesi Bitkisel Gen Kaynakları Güneydoğu Anadolu Bölgesi de ülkemizin floristik açıdan en az bilinen bölgelerinden biridir. Bu çerçevede bölge, endemik ve nadir bitkilerin yanı sıra birçok buğdaygil ve baklagil bitkisinin yabani akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından birisidir. Bölgedeki bitkilerin % 36’sı İran-Turan, % 32’si Doğu Akdeniz kökenli bitkilerdir. Türkiye’de bulunan bitkilerin % 30-35’inin bu bölgede yayılış gösterdiği bilinmektedir. Bitki türleri açısından zengin olan bölgede bazı nadir ve ekonomik önemi olan bitkiler de (soğanlı bitkiler, orkide gibi) yetişmektedir (13). Türkiye’de Anthemis türlerinin % 46’sı, Helychrysum türlerinin % 37.5’i, Rosa türlerinin % 56.4’ü, Astragalus türlerinin % 38’i Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
yetişmektedir (5,14).
Karacadağ’ın Genel Coğrafik Özellikleri Karacadağ, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sönmüş bir yanardağ olup, Diyarbakır ilinin güneybatısında yer alır. Volkanik Karacadağ kütlesi, bazaltik lavlardan meydana gelmiş büyük bir lav kalkanı olarak tanımlanır. Karacadağ, 120 km çapında, daire şekline yakın bir sahaya yayılmıştır. Karacadağ volkan kütlesinin zirveden çevresel kısımlara doğru eğimi çok azdır ve Diyarbakır, Viranşehir, Hilvan olmak üzere üç ayrı doğrultuda uzanır. Yaklaşık 7.200 km2 lik bir alana yayılmış bulunan Karacadağ’ın Diyarbakır yönündeki kesimi bitkisel üretime elverişlidir. Karacadağ’ın en yüksek yeri, Mergimir Tepesidir (1981 m). İklim şartları bir step ikliminin özelliklerini yansıtmakta, yıllık 495.4 - 601.4 mm arasında ortalama bir yağış almaktadır. Karacadağ’ın bitkileri ile ilk çalışmalar 19. Yüzyılın ortalarında başlamıştır. İlk kez 1841-1842 yıllarında Kotschy adlı araştırmacı, bu çevreden birçok yeni bitki örneği toplamıştır. Bunları “Flora Orientalis” adlı eserde yayınlamıştır. Daha sonra 1848-1888 yılları arasında Sintenis, Noe, Haussknecht aynı bölgeden bitki toplayan araştırmacılardır. 1957 yılında Davis ve Hedge Karacadağ’a özgü endemik bir bitki olan Hesperis hedgei türünü isimlendirmiştir. 1960’lı yıllarından sonra Cullen, Ratter, Mathew, Baytop, Güner adlı araştırmacılar bu yöreden özellikle geofitleri toplamışlardır. Demiriz, Kaynak, Mısırdalı ve Saya yine bu yıllarda aynı çevreden bitki toplamışlardır. 2002 yılında tamamlanan ve Sürdürülebilir Kırsal ve Kentsel Kalkınma Derneği, UNDP
178
Türkiye temsilciliği GEF-SGP koordinatörlüğünde ve Dicle Üniversitesi Fen Fak. Biyoloji Bölümü Öğretim üyesi Prof. Dr. Selçuk ERTEKİN’in öncülüğünde yürütülen; ve yine 2005 yılında, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının desteklediği ve Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Süleyman KIZIL’ın öncülüğünde bölgede yürütülen Gen Kaynakları Araştırma Projeleri başta Karacadağ olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden çeşitli bitki örnekleri toplanmış ve birçok bitkiyi bilim dünyasına tanıtmışlardır.
Karacadağ’ın Bitki Örtüsü Diyarbakır ve çevresinde özellikle Karacadağ’da 66 familyadan 269 cinse ait 534 bitki türü, toplam 552 takson olduğu bilinmektedir. Önce Leguminosae ardından Compositae familyası bitkileri bölgede yetişen ve en fazla türü olan familyalardır. Onları sırasıyla Cruciferae, Umbelliferae ve Gramineae familyaları izler. Gramineae familyası 17 cins, 29 türe sahip olup; en fazla Bromus ve Aegilops cinsleri çeşitlilik gösterir. Bromus cinsi 5 tür ve 5 taksona sahiptir. Ventenata subenervis Türkiye’ye özgü endemik bir bitki türüdür (15).
Karacadağda Yetişen Önemli Familyalar En Büyük Cinsi Bu cinsin tür ve takson sayısı Trifolium-25 Tür-27 Takson Lathyrus-12 Tür- 14 Takson Leguminosae 17 88 Astragalus- 13 Tür- 13 Takson Vicia- 12 Tür- 13 Takson Compositae 35 63 Centaurea- 7 Tür- 7 Takson Cruciferae 28 39 Alyssum- 7 Tür- 7 Takson Scandix, Umbelliferae 20 32 Bupleurum Bromus- 5 Tür- 5 Takson, Gramineae 17 29 Aegilops Labiatae 13 28 Salvia- 6 Tür- 6 Takson Scrophulariaceae 7 23 Verbascum- 6 Tür- 6 Takson Ranunculaceae 7 22 Ranunculus- 11 Tür- 11 Takson Liliaceae 11 20 Allium- 5 Tür- 5 Takson Boraginaceae 10 19 Onosma Cerastium- 5 Tür- 5 Takson, Caryophyllaceae 10 19 Silene- 5 Tür- 5 Takson İridaceae 3 11 İris- 6 Tür- 6 Takson Rosaceae 9 11 Cratageus Papaveraceae 5 11 Papaver- 6 Tür- 6 Takson Rubiaceae 6 10 Galium Çizelge 2. Karacadağ/Diyarbakır’da yetişen önemli familya, cins ve tür sayısı ve en büyük cinsin tür ve takson sayısı (15). Familya Adı
Cins Sayısı
Tür Sayısı
179
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Karacadağ endemik ve nadir bitkinin yanı sıra birçok buğdaygil ve baklagil bitkisinin yabani akrabalarının yetiştiği önemli bitki alanlarından birisidir. Yakacak amacıyla ağaçların kesilmesi sonucu ağaçlarla kaplı alanlar yerlerini geven bitkisine terk etmişlerdir. Günümüzde gevenin hem yakacak hem de hayvan yemi olarak sökülmesi devam etmektedir. Bu sürecin devam etmesinin bir sonucu olarak doğal alanlarda erozyon ve çölleşme başlamıştır. Günümüzden 40-50 yıl öncesinde az da olsa ormanlık alanlardan söz edebileceğimiz Karacadağ’da günümüzde tek tük ağaçlara rastlıyoruz. Karacadağ’da yetişen bu ağaçlar; meşe türleri (Quercus), çitlenbik veya dardağan türleri (Celtis), alıç türleri (Cratageus), menengiç (Pistacia), ahlat (Pyrus) ve dışbudak (Fraxinus)’dır (15). Bazalt kayalıklarla kaplı açık alanlarda 1300 m’den itibaren geven (Astragalus) gibi dikenli bitkiler görülmektedir. Aşırı otlatma baskısı nedeniyle geven içinde ve geven yastıkları arasında birçok bitkinin yetişmesi ve korunması mümkün olmuştur. Bunlar arasında safran (Crocus), Gagea gibi erken çiçek açan soğanlı bitkilere, düğün çiçeği (Ranunculus) ve yılan yastığı (Eminium) gibi bazı zehirli bitkilere rastlanır. Bu bitkilerin yanı sıra papatya (Triplospermum), kan damlası (Adonis) ve hardal (Sinapis) çok geniş alanlarda görülür. Sütleğen (Euphorbia)’in bir çok türü ise yaz aylarında geniş olarak yayılan zehirli bitkilerdir. Aşırı otlatmanın etkisiyle daha aşağı kesimlerde otsu türler yok denecek kadar azalmış ve yerlerini dikenli ve sert yapraklı olan kengere (Gundelia tournefortii) bırakmıştır (15).
Karacadağda Yetişen Endemik Bitkiler Karacadağ’da yetişen 32 endemik tür saptanmıştır (Çizelge 3). Bu endemik türlerden 3 tanesi (Hesperis hedgei, Lathyrus trachycarpus ve Paracaryum kurdistanicum Karacadağ’a özgüdür (15). Çizelge 3. Karacadağ/Diyarbakır’da yetişen endemik bitkiler Endemik Bitkiler Achillea teretifolia
Crocus leichtlinii
Scorzonera semicana Hesperis hedgei
Anthemis
Scutellaria
wiedemanniana
orientalis subsp. bicolor Scrophularia
Astragalus
Lathyrus
vexillaris
trachycarpus
Allium
Linaria
Scrophularia
variegatum
confertiflora
mesopotamica
Linaria
Tanacetum
genistifolia
cadmeum subsp.
subsp.praelta
orientale
Bunium
Medicago
Trigonosciadium
brachyactis
shepardii
tuberosum
Centaurea
Onosma
Trifolium
sclerolepis
procerum
aintabense
Alcea calvertii
Centaurea kurdica
Paracaryum cristatum subsp. cristatum
Convolvulus
Papaver
galaticus
clavatum
libanotica subsp. armena
Verbascum lysiosepalum Verbascum tenue Veronica
Cicer
Symphytum
balansae
echinospermum
aintabicum
Ventenata
180
subenervis
Diyarbakır’da Yetişen ve Ekonomik Önemi Olan Bitkiler Buğdaygil Bitkileri (Gramineae) Türkiye Bitki Genetik Çeşitliliğinin Yerinde (In situ) Korunması ulusal planında belirtilen öncelikli bitkilerden Diyarbakır il sınırları içerisinde yetişen önemli buğdaygil bitkileri şunlardır: Triticum (buğday) türleri: T. dicoccoides, T. boeticum ve T. monococcum türleri özellikle Karacadağ ve Diyarbakır yöresinde kendiliğinden yabani olarak yetişen ilkel buğday türleridir. Halk arasında kaplıca buğdayı olarak bilinen Triticum monococcum üzerinde son yıllarda yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle diploid özelliğe sahip olması ve elde edilecek bilgilerin rahatlıkla makarnalık ve ekmeklik buğday ıslahına uygulanabilirliği, araştırıcılar gözünde Kaplıca buğdayını çok cazip hale getirmiştir. Kaplıca buğdayının ilk defa nerede kültüre alındığı sorusuna cevap vermek için Heun ve ark. (1997) tarafından yaklaşık 1400 yabani kaplıca (T. monococcum ssp. boeoticum) buğdayı ile kaplıca (T. monococcum ssp. monococcum) buğdayı arasında karşılaştırmalı DNA analizleri yapılmıştır. Yapılan analizler sonucunda kültür formuna en yakın populasyonun Karacadağ/Diyarbakır bölgesinden toplanan populasyon olduğu sonucuna varılmıştır. Buğday ve arpanın ilk kez “Verimli Hilal” (İsrail, Filistin, Suriye’nin batı kısımları, Türkiye’nin güneydoğusu, Kuzey Irak ve İran’ın batı kısmını kapsayan alan) olarak bilinen alanda kültüre alındığı yaygın şekilde kabul görmüştür (16,17,18,19,20). Farklı araştırıcılar tarafından yapılan morfolojik analizlerde Kaplıca buğdayının biotik ve abiotik stress koşullarına dayanıklı olduğu ve bunların buğday ıslahında kullanılabileceği ifade edilmiştir. Kaplıca buğdayı hem makarnalık hem de ekmeklik buğdayın yapısında bulunan A genomunu taşımaktadır. Bundan dolayı makarnalık ve ekmeklik buğday ıslahında genetik çeşitliliği arttıracak yeni bir gen kaynağı olarak görülmektedir.
Diyarbakır’ın Yerel Buğday Çeşitleri İlkel formlar ve yerel çeşitler genetik taban olarak kültür bitkilerinin ileride çıkabilecek sorunlarının giderilmesinde ya da kültür bitkilerine yeni özelliklerin aktarılmasında önemli gen depolarıdır. Yerel çeşitler belli bir bölgede uzun yıllar seleksiyona uğramış olması nedeniyle çevreye iyi
181
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
uyum göstermekte, ekstrem yılların elverişsiz iklim koşullarında başarılı olmaktadır. Sınırlı yörelerde üstün bulgur, ekmek ve makarnalık özellikleri nedeniyle az çok yetiştirilmekte olan, genetik durulmaya ulaşmış, ekolojik uyumlarını kanıtlamış yerel çeşitlerin modern çeşit geliştirme çalışmalarındaki gen aktarımında, yabanilere göre daha kolay kullanılabilecek genitörler olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Son zamanlarda ileri teknolojiye dayalı tarımın ve yüksek verimli çeşitlerin üretim alanlarına girmesi ile yerel çeşitlerin birçoğu yok olmuş ve yok olmaya da devam etmektedir. Bitkisel üretimde devamlılık ancak yabani türlerin ve yerel çeşitlerin korunması ile mümkün olacaktır. Buğdaygil örneklerinin tarımsal ve kalite karakterleri D.Ü. Ziraat Fakültesi’nde incelenmiştir. Buradan yola çıkarak: araştırmada düşük verimli bulunan örnekler yüksek tane protein oranı göstermişlerdir. Örneklerin deneme yerinde gerçekleşenden daha düşük sıcaklıkları da atlatabilen ve yüzyılların seleksiyon ürünü olarak ayakta kalan kışa ve kurağa dayanıklı genotipler olduğu söylenebilir. Yerel Buğday Çeşitleri Sorgül Bağacak Beyaziye Aşure Menceki İskenderiye
Yerli Arpa Örnekleri 2-Sıralı Beyaz Arpa 2-Sıralı Siyah Arpa 2-Sıralı Çakır Arpa
Yabani Buğday Türleri Aegilops biuncialis
Mersiniye Karakılçık
6-Sıralı Beyaz Arpa
Aegilops triuncialis
Mısıri Ruto
6-Sıralı Çakır Arpa
Hordeum (arpa) türleri: Hordeum spontaneum, Hordeum bulbosum, Hordeum murinum subsp. leporinum var. leporinum Aegilops türleri: Aegilops speltoides, Aegilops columnaris, Aegilops neglecta, Aegilops triuncialis Oryza sativa (pirinç): Karacadağın sulanabilen kesimlerinde yaygın kültürü yapılır. Karacadağ pirinci olarak adlandırılan ve yörede tercih edilerek kullanılan bir kültür çeşididir.
Baklagil (Leguminosae) Bitkileri Cicer (nohut): C. Echinospermum, kültürü yapılan nohut türüne yakın akrabadır Lens (mercimek): 3 türü yetişir. Lens culinaris, L. Orientalis ve L. Montbretii Pisum (bezelye): P. Sativum’un iki alttürüne ait üç varyetesi yetişmektedir Vicia (bakla): 12 türü (13 takson) yetişmektedir. En önemli türlerinden biri V. Assyriaca’dır Astragalus (geven): 13 türü yetişir
Aegilops caudata Aegilops cylindirica
Hevidi Çizelge 4. Diyarbakır yerli buğday, arpa ve yabani buğday türleri
Lathyrus (mürdümük): 12 türü (14 takson) yetişir Lotus (gazal boynuzu): 3 türü yetişir Medicago (yonca): 5 türü (8 taksonu) yetişir Trifolium (üçgül): 25 türü (27 takson) yetişir
182
Süs Bitkileri Anemone coronaria (dağ lalesi), kırmızı çiçekli çeşidi yetişir. Adonis aleppica (kan damlası): iri ve kırmızı çiçekli, Karacadağın daha alçak kesimlerinde yetişir Linaria confertiflora: iri ve güzel kokulu çiçekleriyle dikkat çekici bir bitkidir Lathyrus chrysanthus ve L. Trachycarpus türleri sık, iri, güzel renkli ve kokulu çiçeklerinden dolayı potansiyel süs bitkisi durumundadır Lotus aegaeus ve L. gebelia: güzel ve bol çiçekli olup yamaçlarda veya bahçe kenarlarında kullanılabilecek süs bitkilerine örnek teşkil edebilecektir
Sebze ve Meyve Olarak Kullanılan Bitkiler: Karacadağ’da doğal olarak yetişen bazı bitki türleri sebze olarak kullanılmaktadır. Bunlardan Diyarbakır ve Siverek’de yaygın olarak satılan bitkiler “kenger” ve “akbandır” bitkileridir. Sebze olarak kullanılanlar; Lepidium sativum (tere), Gundelia tournefortii (kenger), Ornithogalum türleri (akbandır), Mentha longifolia (yarpuz), Nasturtium officinale (tuzik), Capsella (çoban çantası), Sinapis arvensis (hardal) dir. Meyva olarak kullanılanlar; Cratageus (alıç), Celtis (dardağan) türleri, Pyrus syriaca (ahlat) Glycyrrhiza glabra (Meyan kökü-biyam); Baklagiller familyasındandır. Kumlu, derin ve humuslu topraklarda doğal olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetişir. Rizomları (Kök-sap) kurutulur ve kabukları soyularak şerbet halinde kullanımı bölgede oldukça yaygındır. Boya bitkisi olarak da kullanılır. Traktörün tarlalara girmesiyle yetişme alanı oldukça daralmıştır.
Bitki Genetik Kaynaklarını Koruma Teknikleri Bitki genetik kaynakları üzerindeki tehditler nüfusun artmasıyla başlamış, son yüzyılda ise farklı nedenler bu değişikliğin artışında etken olmuştur. Bunlar; tarımsal çalışmalar (meraların sürülmesi, aşırı otlatma, anız
183
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
yakma, aşırı gübre ve ilaç kullanımı); şehirleşme, endüstrileşme, yol ve baraj yapımları; doğadan aşırı bitki toplama ve sökümü; aşırı orman kesimi ve orman yangınları; turizm sektöründeki hızlı gelişmeler şeklinde sıralanabilir.
Yasal Durum Anayasanın 63. Maddesi; doğrudan bitki genetik çeşitliliğinin korunmasına yönelik olmasa da; devletin, tarih, kültür ve doğal varlıklar ve değerlerini korumasını ve bu amaçla destekleyici önlemler almasını öngörmektedir. Mera kanunu (1998), Bitki genetik kaynaklarının toplanması muhafazası ve kullanılması hakkında yönetmelik (1992), Doğal çiçek soğanlarının sökümü üretimi ve ihracatına ait yönetmelik (2004 yılında güncellenmiştir.) (1995), Kültür ve Tabiat varlıklarını koruma kanunu (1983), Çevre kanunu (1983), Milli parklar kanunu (1983), Orman kanunu (1956) gibi değişik tarihlerde yürürlüğe giren yasalar sistematik biçimde olmasa da biyolojik çeşitliliği, dolayısıyla bitki genetik çeşitliliğinin korunmasına yönelik çalışmalara olanak sağlamaktadır.
Yeri Dışında (ex-situ) Koruma
alanı ile yapılmaktadır. Türkiye’de ex-situ koruma 1964 yılında Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan ulusal tohum gen bankasında başlamıştır. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Osman Tosun Gen Bankası’nda 3.700 buğday, 3.000 arpa, 1.600 nohut, 500 mercimek ve 1.600 diğer bitki türünden oluşan örnekler koruma altına alınmıştır. 2010 yılında Ankara-Yenimahalle`de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından açılan dünyanın 3. büyük 250 bin tür kaynak kapasiteli bankada, sadece bitki kaynakları değil, tarımsal üretimde kullanılan bakteri ve mantarlara ilişkin genler de koruma altına alınacaktır.
Yerinde (in-situ) Koruma Doğal kaynakların kendi doğal yaşam alanlarında korunmaları anlamına gelmektedir. Bu tür koruma sisteminde, doğal yaşam alanlarında populasyonlar çeşitliliğini devam ettirerek sistemdeki bitkiler evrimlerini sürdürebilmekte ve yeni özellikler taşıyan bitkilerin ortaya çıkmasına olanak sağlanmaktadır. Milli parklar, Doğal Koruma Alanları, Doğa parklar, Doğal anıtlar, Yabani hayatı koruma alanları in-situ koruma stratejileri olarak kabul edilmektedir (21).
Genetik materyalin yapay koşullarda uzun süre muhafaza edilmesi amacıyla tohum depolama, in vitro depolama (meristem, sürgün ucu ve tomurcuk gibi bitkisel genetik materyal), DNA depolama, çiçektozu depolama, tarla gen bankası ve botanik bahçeleri en yaygın uygulama alanlarıdır. Türkiye’de bitkisel gen kaynaklarının doğal olarak korunması ise 30 milli park, 12 tabiat parkı, 32 tabiatı koruma alanı, 54 tabiat anıtı ve 12 özel çevre koruma
184
KAYNAKLAR 1. Şehirali, S. ve M. Özgen, 1987. Bitkisel Gen Kaynakları. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. No:1020, Ankara, 294 s. 2. Alkamade, R., M. van Oorschot, L. Miles, C. Nellemann, M.Bakkenes, B.Brink. 2009. GLOBIO3: A framework to investigate options for reducing global terrestrial biodiversity loss. Ecosystems. www.pbl.nl/ en/publications. 3. Mert, H. H., Başlar, S. Ve Doğan, Y. 1992. Çevre sorunları yönünden bitkisel boyaların önemi. II. Uluslar arası Çevre Sorunları Sempozyumu, 104-111, Ankara. 4. Demir, İ. 1990. Genel Bitki Islahı. E. Ü. Ziraat Fakültesi Yayınları No 496: 366 s. E.Ü.Z. F. Ofset Atölyesi İzmir. 5. Davis, P.H. 1965-85. Flora of Turkey and East Aegean Islands, vol. 1-9, Edinburgh Univ. Press. Edinburgh U.K. 6. Davis, P.H., Mill, R. And Tan, K. 1988. Flora of Turkey and East Aegean Islands, V. 10, Edinburgh Univ. Press. Edinburgh U. K. 7. Güner, A., N. Özhatay, T. Ekin ve K.H.C. Başer. 2000. Flora of Turkey and The East Aegean Islands, II, Supplement, Edinburgh. 8. Vural, M. 2003. Türkiye’nin tehlike altındaki bitkileri. FAO/BM Tematik Grubu. Türkiye’de Biyolojik Çeşitlilik ve Organik Tarım Çalıştay Raporu, 15-16 Nisan 2003. D168-183. 9. Erik, S. Ve B, Tarıkahya. 2004. Türkiye Florası Üzerine. Kebikeç insan kaynakları araştırmaları dergisi. 17: 139-163. 10. Özhatay, N. Ve Kültür, Ş. 2006. Check-list of Additional Taxa to the Supplement Flora of Turkey III. Turk J Bot. 30: 281-316. 11. Özhatay, N. Ve Kültür, Ş. Ve Aslan, S. 2009. Check-list of Additional Taxa to the Supplement Flora of Turkey IV. Turk J Bot. 33: 191-226. Doi:10.3906/bot-0805-12. 12. Açıkgöz, N., C.O. Sabancı and A.S. Cinsoy, 1998. Ecogeography and distribution of wild legumes in Turkey. İnternational Symposium on In situ Conservation of Plant Genetic Diversity. N. Zencirci, Z. Kaya, Y. Anikster and W.T. Adams (Eds.). Central Research Institute for field crops. 113-122. 13. Saya, Ö., A.S. Ertekin, H.Ç. Özen, H. Hoşgören ve Z. Toker, 2001. GAP Yöresindeki Endemik ve Tıbbi bitkiler, Türkiye Çevre Vakfı, Yayın No: 143, Ankara. 207 s. 14. Sezik, E. 1990. GAP ve Tabiatın yok olması. TÜBİTAK Bülteni, 7: (1-2). 15. Ertekin, S. 2002. Karacadağ bitki çeşitliliği sosyal yapı, tarım ve doğal
185
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kaynaklar raporları. Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma Derneği. Diyarbakır 16. Heun, M., R. Schafer-Pregl, D. Klawan, R. Castagna, M. Accerbi, B. Borghi and F. Salamini. 1997. Site of Einkorn Wheat Domestication Identified by DNA Fingerprinting. Science, 278: 13211314. 17. Diamond, j. 1997. Location , Location , Location: The first farmers. Science, 278: 1243-1244. 18. Nesbit, M. and L. Samuel. 1998. Wheat Domestication, Archeobotanical Evidence. Science. 279: 1433. 19. Lev-Yadun, A., A. Gopher and S. Abbo. 2000. The Cradle of Agriculture. Science, 288: 16021603. 20. Özkan, H., A. Brandolini, R. Schafer-Pregl and F. Salamini. 2002. AFLP Analysis of a collection of tetraploid wheats İndicates the origin of Emmer and Hard Wheat Domestication in Southeast Turkey. Mol. Biol. Evol. 19(10): 1797-1801. 21. Kaya, Z., Kün, E. Ve Güner, A. 1998. Türkiye bitki genetik çeşitliliğinin yerinde (İn situ) korunması ulusal planı. Çevre Bakanlığı Çecre Koruma Genel Müdürlüğü, Bitki Koruma ve Erozyonla Mücadele Daire Başkanlığı
186
DİYARBAKIR ÇEVRE VE ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ ORKÖY KÖY TARIMINA KATKILARI
Orköy Nedir Ormanların korunması, geliştirilmesi ve genişletilmesi hedeflerine ulaşmak üzere, ormanlar içinde ve bitişiğinde yaşayan köy halkının; ekonomik, sosyal ve kültürel yönden kalkınmalarına katkıda bulunularak ormanorman köylüsü ilişkilerinin olumlu yönde gelişmesini sağlamak, orman köylülerinin ormanlar üzerindeki olumsuz baskılarını azaltmak amacıyla sağlanan hizmetleri, plan ve projeli olarak ilgili mevzuat çerçevesinde yürütülmesiyle görevlendirilmiş T.C. Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı merkez ve taşra kuruluşunun (Orman-Köy ilişkileri Genel Müdürlüğü-Şube Müdürlüğü) kısaltılmış adıdır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İlimizdeki Orman Köyleri İlimizde 325 Adet Orman Köyü bulunmakta ve bu köylerimizde yaklaşık 170.000 kişi yaşamaktadır. Ferdi Kredilerden Yararlanma Şartları Orman köylülerinin tahsis edilecek kredilerden yararlanması Orman Köylüleri Kalkınma Hizmetlerine İlişkin Esas ve Usullerin 11. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; Orman köylerinde oturan halk bu Esas ve Usullerde belirtilen kredilerden ferdi olarak ya da kurdukları kooperatif ve kooperatif birlikleri aracılığıyla yararlanabilirler. a) 8. maddede belirtilen hizmetler için oturduğu köyü kapsayan projelerin yapılmış olması, 9. maddede belirtilen hizmetler için ise oturduğu köyü kapsayan planın yapılmış, İl Koordinasyon Kurulunun uygun görüşünden geçmiş ve Genel Müdürlükçe onaylanmış olması, b) Kendisinin idareye yazıyla istekte bulunması, c) Kredilendirmeye esas teşkil edecek konunun, plan ve projelerde önerilmiş olması, d) O köyün nüfusuna kayıtlı ve o köyde en az bir yıldan beri oturuyor olması, e) Yapılacak yardımı bildirilen şartlara göre kullanmayı ve geri ödemeyi kabullenmiş olması, f) Muhtaç olması ve bunun köy muhtarlığından alınacak onaylı belgeyle belgelenmiş olması, g) Daimi işçi, memur ve bunların emeklilerinden olmaması, h)Özellikle merkezi köylerde bilgi - görgü mübadelesi ve eğitim kolaylıkları nedenleri ile küçük sanayi, el ve ev sanatları konularında kredi alacakların, kapalı ve sağlık şartlarına uygun iş yerlerinin bulunması veya bu gibi iş
189
Murat HASPOLATLI İl Çevre ve Orman Müdürü
yerlerini yaptırmayı kabullenmiş olmaları, şarttır. Konu ile ilgili eğitim görmüş veya o konuda çalışmakta olanlar tercih edilir. Ekonomik konularda her aileden aile reisi tercih edilmek üzere yalnız bir kişiye kredi verilir. Ancak doğal afet vb. nedenlerle daha önce kredilendirilen ve kredi borcu devam eden aile işletmelerinin toplam proje tutarının yüzde kırk ve üzerinde hasar görmesi ve bu durumun hasar tespit komisyonlarınca belirlenmesi halinde; bir defaya mahsus olmak üzere tesisin yeniden faaliyete geçirilmesi amacıyla ek kredi verilebilir.
10
Motorlu Bez Dokumacılığı
1 Tezgah
4
1
11
İpek Halıcılık
1 Tezgah
4
1
12
Seracılık
500 m2 (2x250)
5
1
Tıbbi ve 13 Aromatik Bitki Yetiştiriciliği
5 Dekar
5
2
14
Bağcılık
5 Dekar
7
4
15
Meyvecilik
5 Dekar
7
4
16
Zeytincilik
5 Dekar
7
4
5 Ton/Yıl
4
1
2 Dekar
7
4
2 Dekar
1
1
2 Dekar
2
1
5
1
5
1
17 18 19
Sosyal Nitelikli Krediler Kapasite
20
1-Dam örtülüğü 150 m2 2-Isıtma Pişirme Araçları 1 Takım 3-Güneş enerjili su ısıtma sistemi 2-3 Kolektör
S.no
Ferdi Kredilerde Vade Ve Proje Kapasiteleri
1 2
İşletme Türü Güneş enerjisi sistemi Isıtma Pişirme Araçları
Vade Proje Süresi Kapasitesi (Yıl)
Ödemesiz Devre Süresi (Yıl)
-
3
-
1 Takım
4
-
3
Fenni Arıcılık
30 Kovan
4
1
4
Süt Sığırcılığı
2 Baş
6
1
5
Süt Koyunculuğu
30+1 Baş
6
1
6
Besi Sığırcılığı
10 Baş
5
1
7
Besi Koyunculuğu
50 Baş
5
1
8
Halıcılık
1 Tezgah
4
1
9
Kilimcilik
1 Tezgah
4
1
21 22
Zeytin Salamura Kivi Yetiştiriciliği Çilekçilik Tarla Sebzeciliği Kültür Mantarcılığı Tatlı Su Balıkçılığı
4000 Kg/ Yıl 3000 Kg/ Yıl TABLO:2
Kooperatif Kredileri Genel Müdürlüğümüz, amaçlanan hedefe ulaşmak için, orman köylüsünün kalkınmasına katkıda bulunmak üzere, orman köylerinde kurulan Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri ile bunların Üst Birliklerinin uygulayacakları projelere de kredi yardımında bulunmaktadır. Kuruluşumuz çalışma alanları kooperatifçilik ilkeleri açısından desteklenmesi uygun görülen proje konularından başlıcaları aşağıda verilmiştir. İşletme Sermayesi 1-Orköy Finansmanı ile tesis kurulmuş olan kooperatifler, 2-Kurulmuş olan tesisi olumlu yönde çalıştırdığını belgelerle kanıtlayabilen kooperatifler, 3-Yeni bir sabit yatırıma gerek duyulmadan
190
kapasite artımında bulunabilecek kooperatifler yararlanır. Koopeperatifleri Destekleme Faaliyet Alanları 1
Orman ürünlerini değerlendirme tesisleri
2
Orman Ürünlerine dayalı ambalaj tesisleri
3
Orman üretimini artırıcı alet ve ekipmanlar
4
Kültür mantarı üretme tesisleri
5
Halıcılık tesisleri
6
Soğuk depolu süt değerlendirme tesisleri
7
Yaş meyve sebze tasnif ve ambalajlama amacıyla çalışacak komple tesisler
8
Tarımsal ürünleri ambalaj, tasnif, depolama ve değerlendirme tesisleri
9
Soğuk hava deposu
10
Yapay yem üretim tesisleri
11
Meyve sebze konserve tesisleri
12
Kekik-Defne işleme ve değerlendirme tesisi
13
1-2 adet traktör ve ekipmanları
14
Genişletme, tamamlama ve modernizasyon tesisleri
15
Orman köylüsüne gelir getireceğine inanılan her türlü tesis
KOOPERATİF PROJELERİ Kooperatif Projelerini 3 ana başlık altında toplamaktayız bunlar; 1- Yeni yatırım 2- Modernizasyon, genişletme, tamamlama, 3- İşletme sermayesi şeklindedir PROJE UYGULAYACAK KOOPERATİFLERDE ARANACAK ŞARTLAR 1- Kooperatif ve birliklerin, orman köylerinde kurulmuş olması, (belde, kasaba hariç ) 2- Kooperatif amaç ve ilkelerine uygun, 3- Yasa ve ana sözleşmede belirtilen tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş, yasal muhasebe defterlerini usulüne uygun tutmuş olması, 4- En son genel kurul toplantısını yapmış, faaliyet göstereceği merkez ve alanın genel kurulca veya ana sözleşme ile saptanmış olması, 5- Uygulanacak projenin kooperatif genel kurulu ve Bakanlığın onayından geçmiş olması, 6- Kooperatifin merkez edindiği köydeki hanelerin % 51 inin kooperatifte temsil edilmesi, şarttır. (Kooperatif Birliklerine yapılacak yardımlarda, 191
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
birliğin uygulayacağı projeye katılan kooperatiflerde de aynı şartlar aranır.) Yukarıda belirtilen şartları gerçekleştiren kooperatif ve birliklere, başvuruları halinde, projelerin yıllık programa alınması, bütçede ödenek ayrılması sonucu, uygulamak istedikleri projelerin, Bakanlığın onayından sonra kredi verilmektedir.
3Genişletme yatırımlarında, Fon Yönetmeliğimizin ilgili maddesi gereğince % 10 öz kaynak katkısı sağlayabilen, 4- Daha önce kurulmuş tesisi olumlu yönde çalıştırdığını kanıtlayabilen ve ORKÖY kredisiyle tesis kurmuş olan kooperatif projelerine uygulanır. 2006-2010 ORKÖY ÇALIŞMALARI
YENİ PROJE UYGULAMALARINDA 1- Orman ürünlerinin tüketimini azaltıcı ve israfını önleyici, 2- Orman-halk ilişkilerini olumlu yönde etkileyici, 3- Ferdi kredi verilerek aile işletmelerinin yarattığı potansiyeli değerlendirebilecek, 4- Kooperatif-ortak ilişkisinin kurulabildiği, 5- Gerekli hammaddeyi en fazla miktarda sağlayabilen ve fiilen üretici sayısı en fazla olan, 6- Pazar alanı olan, 7-Faaliyet göstereceği yatırım konusunda ilgili kamu kuruluşlarından olumlu görüş alabilecek, 8- Fon yönetmeliğimizin 58. maddesi gereğince proje tutarının en az % 10’unu öz kaynaklarından gerçekleştirebilecek, 9- Uygulamak istenilen projede tesis için gerekli uygun koşulları taşıyan arsası olan ve böyle bir arsayı sağlayabilecek, Ulusal kalkınma planlarında yatırım önceliği kazanan, Orköy ilçe kalkınma planlarında öncelikli ilçelerde bulunan kooperatif projelerinde yukarda belirtilen şartlar aranacaktır. GENİŞLETME VE MODERNİZASYON PROJELERİ 1- Tesisin bulunduğu arsa ve arazisi yeterli olan, 2- Uygulanmak istenen genişletme projesinin, kurulu tesis kapasitesine olumsuz etkisi olmayan,
YIL
ÜNİTE SAYISI
PROJE TÜRÜ
PROJE TUTARI (TL)
2006
92
Güneş Enerjisi
115.000,00
27
Süt Sığırcılığı
189.000,00
10
30
TOPLAM
615.000,00
2007
10
Süt Sığırcılığı
75.000,00
10
Süt Koyunculuğu
80.000,00
196
Güneş Enerjisi
245.000,00
TOPLAM
400.000,00
2008
164
Güneş enerjisi
205.000,00
15
Süt Koyunculuğu
108.000,00
16
Süt Sığırcılığı
112.000,00
TOPLAM
425.000,00
2009
292
Güneş enerjisi
379.600,00
5
Süt Sığırcılığı
45.000,00
TOPLAM
424.600,00
2010
333
Güneş enerjisi
444.550,00
Süt Koyunculuğu Besi Koyunculuğu
78.500,00 232.500,00
KÖYLERİN ORMANLA İLİŞKİSİNİN BELİRLENMESİ Tespit Komisyonu 3 kişiden oluşmaktadır. 1- Komisyonun Kuruluşu a) İl Çevre ve Orman Müdürlüğünden 2 Kişi (ORKÖY ve AGM Temsilcisi) b) İlgili Orman İşletme Müdürlüğünden 1
192
Kişi (Köyün bağlı olduğu Orman İşletme Şefi) Ayrıca İlgili Köy Muhtarı ve Heyeti KOMİSYONUN GÖREVLERİ Orman köylüleri kalkınma hizmetlerine ilişkin esas ve usullere göre “Orman İçi Köy” veya “Ormana Bitişik Köy” olduğu Komisyon tarafından belirlenecektir.
193
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KALIP (RULO) ÇİM ÜRETİMİ VE DİYARBAKIR AÇISINDAN ÖNEMİ
ÖZET Kentsel alanlarda artan betonlaşmaya karşılık bu betonlaşmanın içinde çim alanların önemi daha da artmıştır. Diyarbakır ilinde kişi başına düşen çim alanı (yeşil alan) miktarı standartların oldukça altındadır. Daha önceki dönemlerde kalıp çimin tanınmaması, tanınmadığı içinde talep görmemesi gibi nedenlerden maliyet oldukça yüksekti. Ancak günümüzde kalıp çime olan talep artmış pazarlama rekabeti oluşmuştur. Kalıp çim (rulo çim) yaz ayları yanında, kısa bir süre içinde yeşil alan tesis edilebilme özelliğinden dolayı sıcak ve kurak bir iklime sahip olan Diyarbakır ili için büyük bir avantaja sahiptir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
GİRİŞ Çim alanları, yaşadığımız mekânlara estetik açıdan katkı sağlamalarının yanı sıra, spor ve oyun alanlarındaki işlevleri sayesinde insanoğluna sağlıklı dinlenme ve oyun oynama ortamı sağlayan yeşil bir örtü oluştururlar. Yeşil alan çim bitkileri, emdiği enerjiyle adeta bir klima cihazı gibi çalışmakta, yaşadığımız atmosfer sıcaklığını 5ºC kadar düşürebilmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri kişi başına düşen yeşil alan miktarıyla da ölçülmektedir. Dünyada ticari kalıp çim üretimi ve ticareti hızla artış göstermektedir. 1980’li yıllarda bir elin parmaklarını geçmeyen çim sahalarımız şimdi yüzlerle ifade edilmektedir. Kalıp çim üretiminin tarihi Amerika’nın batı sahillerinde 1920’li yıllara dayanmaktadır (Coats and Baumhackl., 1988). Amerika’da girişimcilik içerisinde kalıp çim üretimi ilk 10 da yer alan bir iştir. Ülkemizde son yıllarda Büyükşehir belediyeleri çim alan ihtiyaçlarını kalıp çimden karşılamaktadırlar. Bahçe ve site sahipleri yaşadıkları ortamın bir an evvel güzel bir görüntüye sahip olması için kalıp çime yönelişleri artmaktadır.
KALIP ÇİM ÜRETİMDE ÖNEMLİ KURALLAR Yer Seçimi Üretimin yapıldığı yer hedef pazarlara yakın olmalıdır. Ana yollara ulaşım kolaylığı pazarlama olanağını arttırır. Çim çiftlikleri hedef pazarlara yakın olmalıdır. Çim kalıpları hasattan en geç 72 saat sonra yerleştirilmelidir. Aksi takdirde soğuk hava tesisli kamyonlar kullanılmalıdır. Bu durum maliyeti artırmaktadır.
İsmail GÜL1 Feride ATEŞ1 Rıza AVCIOĞLU2 1
Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Diyarbakır.
Su Varlığı ve Durumu
2
Yeşil alan sulama programının seçilmesi ve uygulanmasında genel olarak bazı hususlar vardır. 195
Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Bornova, İzmir.
Sulama zamanı
besin element düzeyleri iyi bilinmelidir.
En güvenilir ölçüt çim bitkilerinin solma belirtileridir. En gelişmiş metot nem ölçer kullanmak ve suyun, bitkilerin alabileceği basıncın (su tutma kapasitesi) altına düştüğü noktadan itibaren sulamaya başlamaktır. Genel kural olarak; sıcak dönemlerde sabah – akşam serinliğinde sulama yapılmalıdır. Serin dönemlerde sadece sabah sulama yapılmalıdır. Çok aşırı sıcaklarda sulama yaparken, günün serin saatleri tercih edilmelidir.
Sulama Sistemleri: Yüzey altı sulama, merkezi ve lateral pivotlar, gezici yağmurlama sistemleri tesis edilecek alanın özelliğine göre kullanılabilir.
Sulama sıklığı Genel bir kural olarak toprağın taşıyabileceği maksimum su miktarının % 50’ sini toprakta sürekli bulunduracak şekilde sulama yapmak, sulamanın temel kuralıdır. Ayak izi tekniği yardımı ile de sulama zamanı belirlenebilir.
Verilecek su miktarı Belirlemede topraktaki su miktarı, topraktaki suyun hareketliliği ve toprağın suyu sızdırma ve suyun derine işleme oranı etkilidir.
Kalıp çim çiftliklerinde sulama
TOPRAK KALITESI Toprak Islahı
Sulama suyu kaynakları Düzenli olarak sulanması gereken yeşil alanlar için yeterli bağımsız ve yüksek kaliteli su kaynağı esastır.
Su kalitesi Sulama suları içinde bulunan çözünmüş pek çok madde suyun kalitesini belirler. Pek çok çim türü içim 650 ppm’lik çözünebilir tuz yoğunluğu yararlı olup, 2000 ppm’in üzerindeki yoğunluk istenmemektedir. Sulama yaptığınız suyun tahlilini yaptırıp, tahlil sonucuna göre sulama yapmak en doğrusudur. Kalıp çim üretiminde sulama zorunludur. Bu amaçla: sulama suyu kaliteli olmalıdır. Yani sulama suyunun pH, tuz,
Topraklarda kum, kil, silt ve organik madde dengelenmelidir. Killi topraklar iyi drene olmazlar ve bu yüzden arazinin nemli kalma süresi uzar. Uygun hasat günü ayarlanamaz. Bu nedenle alan • • • •
% 40 kum % 40 silt % 20 kille oluşturulmalıdır. Organik madde en az % 5 olmalıdır.
Drenaj Açık kanallarla ya da toprak altı sistemlerle sağlanabilir.
196
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Drenaj
Pazarlama Olanakları Peyzaj şirketleri, golf kulüpleri, futbol kulüpleri, bahçeler, belediyeler kalıp çim için büyük bir pazar olanağını oluşturmaktadır. ÜRETİM Kalıp çim, sağlam bir kök bölgesi oluşturan dayanıklı çim tohumlarının, ekildiği alanda yeterli gelişmeyi gösterdikten sonra toprak altından kesilerek kaldırılması ve başka bir alana taşınması amacıyla yapılmaktadır. Bu yöntemle çok kısa sürede çok büyük alanlar yeşillendirilebilir. Kalıp çim üretimi seralarda ya da açık alanlarda yapılmaktadır. Hasat zorluklarından kurtulmak için ekimden önce çok iyi bir arazi hazırlığı yapmak gerekmektedir. Bu amaçla; 1. Arazi temizliği 2. Islahı (toprak tahlili, sert tabaka durumu, toprak havası) 3. Toprak işleme 4. Drenaj 5. Sulama sistemleri 6. Yol ve işletme binalarının seçimi 7. Toprak fumigasyonu veya solarizasyonu (Hastalık, zararlı ve yabancı otlarla mücadele için) 8. Arazi tesviyesi gibi işlemlerin yapılması gereklidir.
Solarizasyon
Serada Üretim
197
Tarlada üretim
ÇİM BİTKİLERİNİN SEÇİMİ Kalıp çim üretimi için seçilecek olan çim bitkileri Diyarbakır iklimine ve kullanım amacına uygun olması gerekmektedir. Kalıp çim üretimi sırasında sağlam kök sistemi olan ve kökleri fazla derine gitmeyen çeşitler kullanılır. Burada ekim yapılırken ekim ortamı olarak torf, gübre ve kum karışımından faydalanılır. Yeterli ve sağlam kök gelişimini sağlamış, iyi çimlenen ve ilk biçimi yapılmış kalıp çimler kullanılmalıdır. Kalıp çim alanları tesis edildikten yaklaşık 8-9 ay sonra uygulama alanına götürülerek kalıp çimler yerine monte edilebilir. Burada zararın en az olması için kalıp kaldırma işleminin sıcak ve donlu havalarda, çok kurak ve çok yağışlı mevsimlerde yapılmaması gerekir. Kalıp çim kesme işleminde kendi yürür çim kalıp kesme makineleri kullanıldığı gibi, Marmara bölgemizde traktöre monte edilen modifiye edilmiş kalıp çim kesme aletleri kullanılmaktadır.
Çim Bitkilerinin Kalite Ölçütleri 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7.
Renk Büyüme ve gelişme hızı Yoğun ve dipten biçimlere dayanıklılık Ezilmeye ve trafik etkisine dayanıklılık Kuraklığa ve sıcaklığa dayanıklılık Kök sisteminin güçlülüğü Hastalık ve zararlılara dayanıklılık çimde kaliteyi belirleyen temel unsurlardandır.
EKİM Kalıp çim üretim çiftliklerinde; toprak analizi sonucuna göre çim için gerekli gübreler, hazırlanan tohum yataklarına verildikten sonra uygun tohum karışımları atılarak işe başlanır. Bu
tohum karışımları elle ya da ekim makineleriyle tohum yatağına ekilir.
Çim Ekim Mibzeri
TEMEL BAKIM İŞLEMLERİ Gübreleme Bu amaçla toprak tahlili ve araştırma sonuçları kullanılmalıdır. Çim bitkileri; azot, fosfor ve potasyum gereksinimi yüksek bitkiler grubuna girmektedir.
Yabancı otlarla mücadele Ekim öncesi fumigasyon ve solarizasyon bazı zamanlarda tam başarılı olamazlar; Bu amaçla çim alanlarında çıkabilecek yabancı otlarla mücadele etmek zorunludur. Aksi halde çim kalitesine önemli zararlar verir. Pazarlama olanaklarını düşürür.
Zararlı Canlı Mücadelesi Ekili olan alanlara toprak altından kökleri keserek ve mevcut alanda toprağı kaldırıp alanın üniformitesini bozarak zarar verirler. Danaburnu çim sahalarında köklere ve genç bitkilere çok fazla zarar veren bir canlıdır. En fazla geceleri aktiftir. Özellikle hayvan gübresi kokusuna çok gelirler. Çim alanlarına zarar veren böceklerden karıncalar başta gelmektedir. Özellikle ilk ekimde alanda bulunan tohumlara taşıma yoluyla zarar verirler. Özellikle futbol sahalarında çim alan üzerinde bulunan sinekler sporculara rahatsızlık vermekte ve performanslarını etkilemektedirler.
198
Bunun için beşeri ilaçlar kullanılmaktadır. İlaç kullanırken insan sağlığı ön planda tutulmalıdır.
Çim Alanlarda Hastalıklar Tifula Yanıklığı (Gri Kar Küfü ),Çökerten, Pas Hastalıkları, Helmintosporyum Yaprak Lekesi Fusaryum Çürüklüğü (Solgunluk) bölgede gelişebilecek önemli hastalıklardandır.
BÖLGEYE UYGUN ÇİM TÜRLERİ Lolium Perenne Yoğun kardeşlenme ve hızlı tesis olma özelliği ile kısa sürede üniform bir yapı oluşturur. Koyu yeşil renklidir. Çiğnenmeye karşı dayanıklıdır. Değişik toprak tiplerine uyum sağlar. Hızlı kök gelişimiyle toprağı iyi tutar. Spor alanlarda ve parklarda kullanılmaktadır. Festuca Ruba Ruba Yoğun gelişim gösterir. Gölgeye ve kurağa dayanımı yüksektir. İnce dokuludur. Karışımlar için ideal bir türdür.
Festuca Arundinacae Uzun ömürlüdür. Yıl boyunca yeşil rengini korur.Toprağın yüzeyini iyi kaplar.Yabancı ot çıkışına izin vermez. Kaba dokulu sık yapıda bir çim örtüsü oluşturur. Derin kökleri sayesinde kurağa diğer türlerden daha dayanıklıdır. Çok değişik topraklarda uyum sağlar. Sorunlu alanların yeşillendirilmesinde kullanılır. Festuca Ruba Commutata Diğer türlere göre çok farklı yapıdadır. Yenilenme kabiliyeti yüksek koyu yeşil bir türdür. İnce yapraklı, kardeşlenmesi yüksek, sık bir çim örtüsü oluşturur. Daha az bakım ister. Kurağa ve gölgeye dayanımı yüksektir. Verimsiz, asitli topraklarda iyi gelişir. Basılmaya dayanıklıdır. Kısa biçime dayanır. Karışımlardaki performansı yüksektir. Festuca Ovina Otoyol refüjleri ve şevleri gibi bakımsız alanlarda kuraklığa dayanıklılığı ve saçak kökleri sayesinde uygulandığı alanlarda başarılıdır. Dip kaplaması yüksektir. Kısa biçime dayanıklı bir türdür.
199
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Festuca Ruba Trichopylla Aktif ve pasif rekreasyon alanları ile spor sahaları için çok uygun bir türdür.Tuzluluk oranı yüksek, kurak ve fakir topraklarda iyi gelişir. Kök saplarıyla boşlukları kolayca doldurur. İnce yapraklı, kısa biçime dayanıklıdır. Poa Pratensis Aktif pasif alanlar için ideal bir türdür. Yaz kış rengi sağlıklıdır.Kısa biçime dayanır. Serin yerlerde iyi gelişir. Aktif yeşil alanlarda kullanılır. Cynodon Dactylon Tropik ve subtropik bölgelerde kullanılır. Çim alanlar için ıslah edilmiş çeşitleri ince yapraklı sık bir çim örtüsü oluşturur. Uzun ömürlü bir bitkidir. Kurağa ve sıcağa çok dayanıklıdır. 25°C de çok iyi gelişir. Toprak sıcaklığı 15°C nin altına düşünce dinlenme devresine girer. Soğuğa dayanıklılığı zayıftır. Basılmaya ve çiğnenmeye çok dayanıklıdır. Her türlü toprakta iyi gelişir. Ayrıca; Diyarbakır ilinde Paspalum, Zoysia, Pennisetum, Stenotaphrum gibi türlerde kalıp çim üretiminde kullanılabilir.
HASAT Hasat genellikle çimlerin yeniden büyüme hızlarının artış gösterdiği ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılır. Çim kalıplarının iyi koşullarda hasadı ve taşınması için bazı uygulamalar gereklidir. • Hasattan 2 hafta önce demir uygulaması yapılmalıdır. • Hasada 1 hafta kala kimyasal bir uygulamadan kaçınılmalıdır. • Çim kalıplarında su minimuma yakın düzeyde tutulmalıdır.
Hasat kendi yürür çim kalıp kesme makineleriyle yapılmaktadır. Bu makineler günde 800-1200 metrekare alan hasat etmektedirler. Kalıplar halinde sökümler yapılmalıdır. Kalıplar 30 cm ve bunun katları olacak şekilde 30 x30, 30 x 60, 30 x 90 cm boyutlarında olabilir. Hasat sırasında çim kalıbı yeterince nem içermelidir. Bu sayede taşındığı yerde çabuk köklenebilmektedir. Ancak aşırı sulamada zararlıdır; çünkü hem taşımada problem olur hem de kızışmaya neden olabilir. Topraktan kesilecek çim bitkisine ait çim kalıbının kalınlığı da toprağın yapısına, tipine ve çim bitkisinin stolon–rizom dokusunun güçlülüğüne bağlıdır. Güçlü bir dokuya sahipse kalıp ince kesilmelidir.
Kalıp çim hasat makinesi (sod harvester)
Çim Kalıp Kesme Derinlikleri Özellikle sıcak yaz aylarında, ekme çimin riskli olduğu zamanlarda kalıp çim uygulaması oldukça yaygındır. Rulo çim yaz aylarının yanında, kısa zamanda yeşil alan tesis edileceğinde iyi bir alternatif yöntemdir. Bitkiler Kesim Şekli Kesim Derinliği (cm) Stolonlu tavusotu Yüzlek 0.75-1.25 Salkımotu Orta 1.25-2.00 Bermuda Orta 1.25-2.00 Kırmızı yumak Kalın 1.75-2.50 Kamışsı yumak Kalın 1.75-2.50 Çayır yumağı Kalın 1.75-2.50 İngiliz çimi Çok kalın 2.00-3.25
200
Tablo 1.Bazı Çim Bitkilerinin Kesim Şekli ve Derinliği
KALIP ÇİMİN UYGULANMASI Çim kalıplarının, yeşillendirecek alana yerleştirilmesi sırasında özenli olmak gerekir. Burada ilk iş; toprak, ekim yapılacak gibi hazırlanmalıdır. Toprak nemi ayarlanmalıdır. İkinci iş ise, çim kalıplarını alana yerleştirirken toprağa ve birbirlerine çok iyi değmesi sağlanmalıdır. Kalıpların birbirlerine değdikleri kısımda oluşabilecek boşluklar kumlu toprak harcı ile doldurulmalıdır. Çim kalıpları toprak yüzeyine yerleştirildikten sonra silindir ile üzerinden geçilmelidir. Silindirleme çim yüzey ıslak olduğu zaman yapılmamalıdır. Çim kalıbının içerdiği toprak yapısının, oluşturacak yeşil alanın toprak yapısıyla uyum göstermesi ve özellikle benzer yapıdaki topraklardan oluşması gerekir. Bu iki toprak yapısı birbiriyle uyuşmadığında, silindirleme sonrası çim kalıplarında kurumalar gözlenmektedir.
Kalıp çimin uygulama yapılacak yere montajı
Çim kalıplarıyla oluşturulan yeşil alanların bakım işlemleri, tohum ekiminden sonraki işlemlerle aynıdır. Toprak 10 – 20 cm derinliğine kadar ıslanacak şekilde sulanmalı ve hep aynı yükseklikte biçimi yapılmalıdır. İlk gübreleme kök gelişimine yönelik yapılmalıdır.
Kalıp çimin uygulama yapılacak yere montajı
Çimin montajından sonraki bakımı da çok önemlidir. Bakımda ilk şart, doğru zamanda çimin biçimidir. Çimin boyu 4 cm olmalıdır. Biçim sırasında keskin bıçakları olan çim biçim makinesi kullanılmalıdır. Sonbahar ve ilkbaharda sık biçim gerektirir. Bu biçim, bu zamanda
201
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
3 -4 günde bir yapılabilir; ancak kış aylarında bu süre uzatılmalıdır. Çim tesis edilen yerler, özellikle bizim ülkemiz gibi sıcak olan yerlerde, nisan – eylül ayları arasında toprağın nemli tutulması sağlanmalıdır. Toprağın 2 – 3 cm altı nemli olmalıdır. Bu bakımdan sıcak zamanlarda çim her gün sulanmalıdır. Ancak kış aylarında sulamaya gerek yoktur. Çimde diğer bir bakım işlemi ise gübrelemedir. Çim için gübreleme programı uygulamaya kalktığımızda yaz öncesi ve kış öncesi uygulama yapmak gerekir. Bu bakımdan genellikle eylül, ekim, kasım, mart, nisan ve mayıs aylarında metre kareye 55 gr olacak şekilde kompoze gübre uygulanmalıdır.
mükemmel uyum sağlar; erozyonu önler; toz, çamur sorununu ortadan kaldırır. Gürültüyü, sesi, ısıyı emer. Karbondioksiti kullanarak havadaki oksijeni artırır. Çevrenin görüntüsünü değiştirerek bulunduğu ortama estetik, kalite ve yatırım değeri katar.
Kalıp çimin uygulanması
Kısaca hazır kalıp çimin özellikleri ve kullanımda sağladığı kolaylıkları sıralayacak olursak:
Kalıp çimin yetiştirildiği yerden alınarak uygulama yapılacak yere taşınması
SONUÇ Hazır kalıp çim, kısa süreli uygulama olanağı ile zamandan kazandırır. Güçlü kök yapısı ve yoğun dokusu ile tutmama riski hiç yoktur, bakımı da çok kolaydır. Olgunlaşmış çim, özel bir makine ile ince bir kalıp olarak kesilir ve kalıp yapılarak istenilen toprak zemin üzerine halı serilir gibi döşenir. Böylece çimin yeni yerinde olgunlaşması için aylar geçmesi gerekmez. Sıkı dokusu, yüzeyi tamamen örter. Canlı ve güçlü kökler, birkaç gün gibi çok kısa bir sürede yeni toprağı ile bütünleşir, uygulandığı yüzey ile
• • • • •
Tümüyle doğal ve canlıdır. Üniform yapıda ve yeşil renktedir. Yabancı bitki barındırmaz. Keçeleşme oranı düşüktür. Değişik kullanım amaçlarına uygun alanlara uygulanabilen tipleri mevcuttur. • Hazır kalıp çim yılın her ayında döşeme olanağına sahiptir. • Uygun bakım (biçme, silindirleme, gübreleme, havalandırma, ilaçlama vb.) • Yapıldığında döşeme çimler çok uzun yıllar hizmet verme özelliğindedir.
202
KAYNAKLAR 1. Açıkgöz, E., 1993. Çim Alanlar Yapım ve Bakım Tekniği, Çevre Ltd.Şti. Yayınları:4, Bursa 2. Avcıoğlu, R., 1997. Çim Tekniği, Yeşil Alanların Ekimi, Dikimi ve Bakımı. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ege Üniversitesi Matbaası, Bornova, İzmir 3. Charbonneau, P., 2003.Sod Production. OMAF Publication 384. Service Ontario Publications (416) 326-5153, Kanada. 4. Coats, J., Baumhackl, F.,1988. Turfgrass Sod Production.Cooperative Extension. University of California. Division of Agriculture and Naturel Resources. Publication 21451. 5. Gül, İ., 2007. Diyarbakır Koşullarında Yeşil Alanlara Uygun Çok Yıllık Çim (Lolium perenne L.) Çeşitlerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma, Türkiye VII. Tarla Bitkileri Kongresi, Cilt II, 345-348, Erzurum. 6. Gül, İ., 2009. Diyarbakır Koşullarında Yeşil Alanlara Uygun Kamışsı Yumak (Festuca arundinacae Schreb.) Çeşitlerinin Saptanması Üzerine Bir Araştırma.Türkiye VII. 898-901, Tarla Bitkileri Kongresi, Hatay.
203
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR İLİNİN ORGANİK TARIM BAKIMINDAN MEVCUT DURUMU VE POTANSİYELİ
Diyarbakır İli tarih boyunca gerek medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan bir yer olması, tarihinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar uzanıyor olmasının yanı sıra bir çok tarımsal ürünün anavatanı olma özelliğini de taşımaktadır. Tıbbi ve aromatik bitkilerce zengin bir floraya sahip olması, doğasında birçok kültür bitkisinin yabanisini bulundurması (Vitis vinifera, buttum, melengiç) sahip olduğu potansiyelin zenginliği ve hala bozulmamış yaylaları, meraları ve modern tarıma geçse bile fenni gübre ve zirai ilaç (pestisit) kullanımının azlığı organik tarıma geçiş bakımından ciddi fırsatlar sunmaktadır. Ayrıca sanayi tesislerinin azlığı yer altı ve yerüstü su kaynaklarının yapılan ölçümlerde temiz olması da organik tarıma geçiş anlamında geç kalınmadığının ve hala korunmakta olan bir doğal sermayeye sahip olunduğunun göstergesidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İlimizde 2010 yılı içinde 417 da alanda mercimek, 316 da alanda nohut 3 da alanda arpa, 17 da alanda badem ,445 da alanda buğday,89 da alanda üzüm sertifikalandırılarak toplam 1287 da alanda organik üretim gerçekleşmiştir.Oysa İlimiz baklagil ve hububat bitkilerinin yetiştiriciliği açısından önemli bir potansiyele sahiptir.Örneğin İlimiz 438.031 dekar alanda gerçekleştirilen 59.921 ton mercimek üretimi ileTürkiye toplam üretiminin % 21.7’sini oluşturmakta ve 2.sırada yer almaktadır.Yine İlimiz 94.050 dekar ekiliş alanı ve 15.359 ton nohut üretim miktarı ile Türkiye üretiminde %2.73’lük paya sahiptir ve 13.sırada yer almaktadır.Arazi varlığı açısından Türkiye’de 3.sırada yer alan Diyarbakır 4.222.264 dekar ekiliş alanı ve 1.606.674 ton buğday üretimi ile Türkiye’de 3.sırada bulunmaktadır. Bu potansiyele bağlı olarak özellikle mercimek,nohut,buğday,arpa,üzüm ve pamuk üretiminde ciddi anlamda organik üretim fırsatı barındırmaktadır. İlimizde 694.000 ha alanda tarımsal üretim gerçekleştirilmekte, bunun sadece 114.000 ha alanı sulanabilmektedir. Geri kalan 580.000 ha alanda kuru tarım yapılmakta, küreselleşen ekonomik koşullar ve küresel ısınma neticesinde her geçen gün entansif sulu tarımla olan rekabet gücünü yitirmekte ve adeta ekonomik olmaktan çıkmaya başlayan kuru tarım ancak ekolojik koşulların ideal gerçekleştiği, afetlerin olmadığı, yağış rejimi dağılımının dahi düzenli olduğu yıllarda üreticisinin yüzünü güldürebilmektedir. Son yıllarda artan devlet destekleri çiftçi için adeta can simidi olmakta ve üretici tarafından tarımsal gelirin de bir parçası olarak görülmeye ve kabul edilmeye başlanılmaktadır. İlimizde sertifikasyon işlemlerinin tanıtılması ve de grup çiftçilerinin oluşturulmasıyla birim
205
Mehmet Ali Koçkaya İl Tarım Müdürü
dekar başına sertifikasyon ücretinin minimize edilmesiyle her geçen gün pazar ağını genişleten organik ürünlerin üretimini de arttıracaktır. Bu durum karşısında temkinli davranmak, girdi maliyetlerini azaltarak olası kuraklık ve afet durumunda zarar riskini minimize etmek üreticinin sergilediği bir doğal tepki olmaktadır. Bu da bölge üreticilerinin tükettiği pestisit ve fenni gübre miktarlarını Türkiye ve dünya ortalamasının oldukça aşağılarına çekmektedir.Örneğin İlimizi pestisit kullanımı açısından inceleyecek olursak, kullanılan pestisit miktarı 151 628 kg/lt olup Türkiye geneli pestisit kullanım miktarı 37 474 176 kg/lt dir. İlimiz pestisit kullanımında 44. sırada bulunmaktadır.Böyle bir sıralama pestisit kullanımının birçok ile göre daha az olduğunu göstermektedir ki;İlimizin dağlık ve yüksek rakımlı ilçelerinde mercimek,nohut üzüm gibi ürünlerin yetiştiriciliğinde pestisit ve ticari gübre kullanımı oldukça azdır. Ekolojik dengesini, uyguladığı entansif tarım modeliyle ciddi oranda zedeleyen, yapılan araştırma ve incelemelerde de fenni gübre ve zirai pestisit kalıntılarının zararlarının ciddi ciddi hissedilmeye başlamasının ardından EuroGap v.b. uygulamalarla izlenebilirliği, entegre mücadeleyi yaygınlaştıran A.B. ülkeleri son zamanlarda organik ürünlere olan ilginin artması toplumun refah ve bilinç düzeyinin yükselmesiyle birlikte organik tarımın hem kendi hem de doğal dengesi fazlasıyla bozulmamış ülkelerde teşvik etmekte, ürünlere talip olmaktadır. Bunu da merkezi daha çok Avrupa ülkeleri olan akredite olmuş ve verdikleri sertifikalar tüm dünyada geçerli olan sertifikasyon firmalarıyla
denetlemeye çalışmaktadır. Ülkemizde de son yıllarda akredite firmaların artması hatta bunlardan birinin İlimiz merkezli olması sevindiricidir. Ülkemizde 17 adet organik tarım sertifikasyon işlemlerini yürüten kuruluş bulunmaktadır. İlimizde ilk defa geçen yıl Eğil ilçesinde 851 da alanda 28 kişiden oluşan bir çiftçi grubu oluşturulmak suretiyle ve Gap İdaresinin desteğiyle 110 ton organik mercimek, 34 ton organik nohut üretimi gerçekleştirilmiştir. Pazar problemi yaşamayan ürünlerin kolayca alıcı bulması sertifikasyon firması yetkililerinin pazarlama alanında da sundukları destek üreticilerde büyük bir memnuniyet sağlamıştır. İlimizde uygulanan Dicle nehri arıtma suyu Projesi ve Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması (ÇATAK) Programı özellikle organik tarımın yaygınlaşması ve organik tarıma geçiş sürecinin hızlanması açısından önem arz etmektedir. Bu kapsamda Çevre Amaçlı Tarımsal Arazilerin Korunması (ÇATAK) Programı Uygulama alanları belirlenmiş; bu çerçevede Eğil İlçesi Merkez Dere Mahallesi, Kalecik, Ilgın ve Sağlam köyleri uygulama alanı olarak seçilmiş ve ilimiz genelinde toplam 504,608 dekar alanda uygulaya konulmuştur. Bölge çiftçisinin gördüğü yeniliklere inandığı ve çok çabuk kavrayıp benimsediğine Eğil ilçesinde gerçekleştirilen organik tarım örnek gösterilebilir. Yine baraj havzasında bulunan Dicle ilçesindeki gelişmeler de organik tarımın geleceği açısından yeni başlangıçlar oluşturacağının ve organik tarımın daha da gelişeceğinin göstergesi olarak alınabilir.
206
Nitekim 2011 yılında 97 çiftçide 78 da nar ve 1062 da. bağ, ayrıca Dicle baraj havzasına yakın olan Ergani ilçesi Şölen beldesi ve yakın köylerinde 5 çiftçide 30 da bağ, 5.5 da nar ve 13 da badem tarımı için organik tarıma geçiş ile ilgili grup müracaatları başlamıştır. Grup sertifikasyon işlemleri devam etmekte olup sertifikasyon yetkilileri İlimiz üreticilerinin uyumlu ve dürüst çiftçiler olduklarını belirtmektedirler. Bu konudaki övgülere de İl ve İlçe Müdürlüklerindeki amirler ile personel bizzat şahit olunmaktadır. Sonuç itibariyle;İlimiz Diyarbakır organik tarımın yapılabilirliği ve geçişi bakımından çok ciddi bir potansiyele sahip olup,şu anda toplam 1287 da alanda 207 ton mercimek,badem,üzüm,buğday ve nohut elde edilmiş olup önümüzdeki yıllarda da ürün çeşitliliği artacaktır.Geçiş ürünü statüsünde olan tarımsal üretimin organik ürün statüsünü kazanması durumunda özellikle tahıllar ve baklagillerde üretimin en az iki katına çıkacağı beklenmektedir. Bölge çiftçisinin ilgisi de iyi düzeyde olup önümüzdeki yıllarda organik tarım üretimi bakımından önde gelen iller arasına girmeye adaydır.
207
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR’DA YETİŞEN BİTKİ TÜRLERİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Alıç
Alıç (Crataegus oxyacantha);10 metreye kadar yükselebilen, dikenli, beyaz veya pembe çiçekli bir ağaçtır. Meyveleri 6-10 mm çapında, 1-3 tohumlu, esmer-kırmızı veya kırmızı renklidir. Hafif ekşimsi lezzetli meyveleri yenilmektedir. Alıç ağacının yaprak, çiçek ve meyveleri Orta çağdan beri özellikle kalp destekleyici ve kalp-damar sistemi fonksiyonlarını normalize etmek için kullanılmaktadır. Herbiri, bitkiye çok güçlü antioksidant özellikler veren flavonoid (flavonlar) bileşikleri açısından oldukça zengindir. Alıç, kalp-damar sistemi (cardiovascular system) üzerinde pozitif etkiler gösteren 3 grup ana bileşik içerir. Bu bileşikler; triterpenoid saponinler (triterpenoid saponins), aminler (amines) ve flavonlar (flavonoids) ’ dır. Kalbe oksijen ve kan akışının artmasına yardımcı olurlar. Bu durum kalbin kan deveranı için harcamak zorunda olduğu gücü azaltır ve kalbi rahatlatır. Ayrıca bioflavonoid maddeler kan damarlarının çeperlerini güçlendirir ve vücudun diğer bölgelerine olan kan akışını da düzenler. Alıç içerisindeki bileşiklerin kolesterolü ve damarlardaki plaket oluşumunu da azalttığı gösterilmiştir (http://www.sagliksifa.com/86-Alic-Meyvesi.html). Murat Haspolatlı, Emin Tekin
209
Antep Fıstığı
Antep fıstığı (Pistacia vera), sakız ağacıgiller (Anacardiaceae) familyasından yenebilen kabuklu bir meyve ve bunun ağacına verilen ad. Bu ağaç adını en çok yetiştiği kentlerden olan Gaziantep’ten alır. Antep fıstığı ağacından yetişir, yağlı, ince kabukludur. Tatlıcılıkta ve eczacılıkta öksürük şurubu yapımında kullanılır. Lezzetli tohumları sevilerek tüketilir.
Tuzlanmış ve Kavrulmuş Kabuklu Bir Antep Fıstığı Antep fıstığının anavatanı Türkiye, İran ve Türkmenistan’dır. Dünya’da Antep fıstığının en çok yetiştiği ülkeler, sırasıyla İran, ABD ve Türkiye’dir. Antep fıstığının 4 çeşidi vardır. Bunlardan “İran fıstığı” denilen tür, en çok yetiştirilenidir. İran fıstığının meyveleri diğer hepsinden daha iri ancak daha tatsızdır (http:// tr.wikipedia.org/wiki/Antep_f%C4%B1st%C4%B1%C4% 9F%C4%B1).
1. Ülkemiz
öncelikle
antepfıstığı
gen
merkezlerinden birisi ve dünya çapında çok önemli bir konuma sahip. 2. Antepfıstığı ağaç olarak dioik bir bitki..yani erkek çiçekle dişi çiçekler farklı ağaçlar üzerinde bulunuyor..üretimi engelleyen en önemli sorunlardan birisisidir tozlanma problemi..çünkü tozlanmamış=döllenmemiş meyveler boş (=fıs) kalmakta ve bu da verime çok olumsuz etki etmektedir. 3. Gençlik kısırlığı (=verim alınıncaya kadar geçen süre) çok uzun süre devam eden bir bitkidir antepfıstığı..kurak şartlarda bu süre 10-12 yıl sürebilmektedir.(ancak iyi bakım koşullarında (su+gübre+iyi bakım) 5- 6 yılda verim alınmaya başlanabilmektedir) -dolayısıyla antepfıstığı üretimini baz alan 210
bir çiftçi bu süreyi tolere edebilmelidir. Yöresel ifadeyle “antepfıstığı torun için dikilir” 4. Çok yaygın olarak antepfıstığının kurak,susuz ve diğer bitkilerin gelişemeyeceği yerde gelişebildiği bilinmektedir. Kötü şartlarda gerçekten ekonomik olarak verim sağlayabilse de; antepfıstığı sulama, gübreleme vs. gibi ihtiyaçları da vardır ve bu koşullar sağlandığında verim dikkate değer şekilde artmaktadır. Antepfıstığı Araştırma Enstitüsünde yapılan bir çalışmada, sulanarak verimin 3 kata kadar arttığı tespit edilmiştir. İran ve Amerika üretimi sulu koşullarda gerçekleştiriyorlar ve haliyle verim bizden yüksek.. 5. Yukarıdan da anlaşılacağı üzere antepfıstığının verime geç yatması ve erkek-dişi ağaçların farklı olması ve yabancı döllenme sorunu, onunla ilgili ıslah programlarının yavaş ilerlemesine neden olmaktadır. Hatta bununla ilgili yapılan çalışmalar 20-30 yılı gerektirebilmektedir. Enstitü bünyesinde bununla ilgili seleksiyon ve ıslah çalışmaları çok uzun yıllar öncesinden başlatılmıştır ve halen devam etmektedir. Ümit var görülen tipler elde edilmiştir. 6. Dış pazarda ürünümüzün rekabet şansı bana göre her zaman yüksektir. İran ürünlerinde görülen aflatoksin olayı pazarı değiştirse de, kendi ürünümüzün aroması bence çoğu yerde tercih unsuru.Elbette albeni yönünden bazı sorunlar olsa da, en büyük problem ülkemizdeki çeşitlerin çıtlak aralığının düşük olmasıdır. Ama tad olarak gerçekten yurtdışı pazarında bir alternatif! (kişisel görüş).. 7. Aflatoksin üzerine yapılan çalışmalar var ve bunlar çok çelişki içeriyor.. Kimi araştırıcı var olduğunu, kimisi ise yok olduğunu söylüyor. İşin kontrolü İl Kontrol Laboratuar Müdürlüğünde olduğu için onlara göre bu miktar tolere edilebilir düzeyde.. 8. Antepfıstığında aflatoksin bulaşıklığı işleme aşamalarında ortaya çıkmaktadır.Maalesef işleme teknolojisi ülkemizde ve bölgemizde gelişmemiştir. 9. İşleme konusunda bölgede yürütülen değişik projeler bulunmaktadır. Bununla ilgili işletmelere HACCP konusunda eğitimler verilmekte ve
teknoloji
geliştirilmeye
çalışılmaktadır.
(Kamil
SARPKAYA
Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. http://www.tarimsal.com/antepfistigi. htm)
211
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Armut
başlayan bir armut ağacı 8-10 yaşlarındayken 25-50 kg meyve verebilir. (tr.wikipedia.org/wiki/ Armut)
Badem
Armut, gülgiller (Rosaceae) familyasının Maloideae alt familyasında sınıflanan cinsine ait ağaç nitelikli bitki türleriyle, bu türlerden bazılarının yenilebilir meyvelerinin ortak adı. Her iki yarıkürenin ılıman iklim kuşağı ülkelerinde yetiştirilen armut, dünyanın en önemli meyve ağaçlarından biridir. Armut ağacı tepeye doğru genişleyen ve olgunlaştığında 13 m’ye ulaşan boyuyla elma ağacından daha uzun ve daha diktir. Armut, genellikle bir yaşındaki anaç armut fidanları üzerine aşılma ya da çelikleme yoluyla üretilir. Armut ağaçları oldukça uzun ömürlüdür (50-75 yıl) ve iyi bakılıp budanmazsa boyları iyice uzar. Dikildikten 4-7 yıl sonra meyve vermeye
Tatlı badem tohumlarında az miktarda protein, demir ve kalsiyumla birlikte yüksek oranda yağ bulunur. Acı badem ağız yoluyla alındığında göğüs yumuşatıcı, öksürük kesici etkisi olmakla birlikte yüksek dozda alındığında zehirlenme etkisi yaratır.
212
Türkiye’de kabukları soyulup taze olarak ya da kavrularak yenilmesinin yanı sıra, pasta, şekerleme ve tatlılarda yaygın olarak kullanılır. Türkiye’de içi bademli nikâh şekerleri yaptırmak ve şık ambalajlar içerisinde davetlilere dağıtmak da, özellikle büyük kentlerde yaygın bir gelenektir. • • • • • • • •
• • •
Sinirleri güçlendirir. Göğüs hastalıklarını, Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Hamilelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur. Böbrek, idrar yolları ve cinsel organlardaki iltihapları iyileştirir. Badem yağı ise hazımsızlığa iyi gelir. Yumuşatıcı, balgam söktürücü, sakinleştirici özellikleri olan badem de ev eczanemizin vazgeçilmezlerindendir Burun Kuruluğunun Tedavisinde Badem Yağı Çocuklarınız veya siz bu rahatsızlıktan kurtulmak için günde iki /üç kere bir/iki damla badem yağını burunlarınıza damlatarak bu problemden kurtulabilirsiniz. Badem yağı ayrıca müsil olarak da kullanılır. Sık sık dudaklarının çatlamasından rahatsız olanlar da gün içinde bir iki damla badem yağı kullanmalıdırlar. %5 su, %9 protein, %54 yağ, %20 karbonhidrat ve %3 oranında külden oluşur. Ayrıca Ca, P, Fe, Na, K, Mg elementleri ve Thiamin, Ribofdavin, Niosin ve A vitamini bulunur. (Kaynak: Badem Yetiştiriciliği ve Sorunlar(Kaynak: Badem Yetiştiriciliği ve Sorunlar- Prof. Dr.M.Dokuzoğuz, Tübitak Yayınları)
• Kolestrolü düşürür. Kalp krizi riskini %50 azaltır.(Kaynak:The Almond Board of California Araştırma kuruluşu çalışmaları.)
• Her gün 42 gr badem, fındık yediğimizde kalp hastalığı riski azalmaktadır.”(Başbakan R.Tayyip Erdoğan ‘ın Uluslararası Kabuklu Meyveler Konseyi Kongresi’nde yaptığı konuşmadan alınmıştır.)
Kan şekeri düzeyini ayarlar; kansere yakalanma riskini azaltır. (Kaynak:Nejat Ebcioğlu’nun Sağlığımız İçin Yararlı Bitkiler adlı kitabından.)
• Cinsel güçsüzlüğe karşı etkilidir. (Kaynak:Nejat Ebcioğlu’nun Sağlığımız İçin Yararlı Bitkiler adlı kitabından.)
Bedenin ve zihnin yorgunluğunu giderir. Böbrek, mesane ve üreme yollarındaki iltihapları yok eder. Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir. (Kaynak: ABD Gıda ve İlaç Dairesi.) (www.taflankuruyemis.com/html/kuruyemis_bademfayda.html)
213
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ceviz
sağlığı için zararlı sayılabilecek kadar koyu gölge veren bir ağaçtır. Gövde kabuğu başlangıçta gümüşi renkte iken, ağaç yaşlandıkça rengi koyulaşır ve çatlar. Yaprakları oval biçimli 5-7 uzun yaprakçıktan oluşur. Yeşil renkli erkek ve dişi çiçekleri aynı ağaç üzerinde bulunur ve genellikle mayıs ayında açarlar. Ağacın ekim ayında olgunlaşan meyvesine ceviz, meyvenin yeşil renkli kabuğuna gövek ya da tetir denir. Ceviz ağacı, tohumuyla çoğalır. Ceviz ağacının yaprakları tanen, uçucu yağ ve acı boyarmadde olan juglon”u içerir. Güçlü ve değerli bir besin maddesi olan meyvesi (ya da tohumu) ise doymamış yağlar yönünden zengindir. Ayrıca yüksek oranda protein ile potasyum, fosfor, magnezyum, demir ve kalsiyum gibi elementleri ve özellikle C ile B vitaminlerini içerir. Bu meyve taze ya da kuru olarak yenir.
Cevizgiller familyasında yer alan Juglans cinsi, kışın yapraklarını döken 20 kadar ağaç türünün ortak adı cevizdir. Bu türlerden ülkemizin hemen hemen her yerinde yetiştirilen ve konumuzu en çok ilgilendiren Adi cevizin (J. regia) anavatanının İran olduğu sanılmaktadır.
Kurutulmuş cevizin içi tatlı ve pasta yapımında kullanılır. Bazı yerlerde sucuk ve pestilleri yapılıp tüketilir. Ceviz ağacının sert kerestesi mobilyacılık ve kaplamacılıkta pek makbuldür. Gövekleri, doğal boyamacılıkta pamuk, ipek ya da yün ipliklerini kahverengiye boyamakta kullanılır. (www.mailce.com/ceviz-agaci-nerelerdeyetisir-faydalari-nelerdir.html)
Çitlenbik
Bu tür, 20 m. kadar boylanabilen, 150-200 yıl yaşayabilen; yuvarlak tepesi, sık dal ve yapraklarıyla toprağı örten, altında diğer bitkilerin gelişmesini engelleyen ve hatta insan
214
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Çitlembik (Celtis), yaklaşık 60-70 tür barındıran, her yıl yaprak döken bir ağaç cinsidir. Kuzey Yarıkürenin ılıman iklime sahip bölgelerine yayılmış, güney Avrupa, güney ve doğu Asya, güney ve orta Kuzey Amerika, ve güney ve orta Afrika’da bulunan bir bitkidir. Genellikle orta büyüklükte ağaçlardır, boyları 10-25 metre uzunluğundadır, nadiren 40 metre uzunluğa ulaşabilirler. Eskiden Ulmaceae familyası veya kendi familyası olan Celtidaceae’ye yerleştirilse de, APG (Angiosperm Phylogeny Group) tarafından yapılan genetik analizler sonucu Cannabaceae familyasına yerleştirmenin en uygun olduğu ortaya çıkmış ve cins bu familyaya yerleştirilmiştir. Basit yaprakları yaklaşık 3-15 cm uzunluğunda, yumurta şeklinde, sivri uçlu ve kenarları tırtıklıdır. Meyvesi sert çekirdekli-eriksi, 6-10 mm çapındadır ve birçok hayvan türü tarafından yenilebilir; kuru ama tatlı bir tada sahiptir. Bazı türleri süs ağacı olarak yetiştirilmekte ve susuzluğa karşı dayanıklılığı için tercih edilmektedir. İstanbul’da bu ağaca “çitlenbik” denir. (tr.wikipedia.org/ wiki/%C3%87itlembik)
Diken Ardıcı
215
Dışbudak Türüne göre maksimum boyu 10-30 m arasında değişebilen dolgun ve düzgün gövdeli yuvarlak tepeli ağaçlardır. Ülkemizde 4.690 hektar koru, 743 hektar baltalık dişbudak ormanı bulunmaktadır. Genellikle sulak ya da derin toprağa sahip yerlerde bulunur. Olgun bireyleri gri kabuklu ve derin çatlaklıdır. Genellikle elips ve kenarları ince dişli olan yaprakları, bir sap üzerinde birarada bulunur. Beyaz çiçekleri salkım, meyveleri de dar ve uzun şerit şeklindedir.
Türkiye’de Doğal Olarak Yetişen Üç Türü Adi dişbudak (F. Excelsior, Y), Sivri meyveli dişbudak (F. Angustifola, Y), Çiçekli dişbudaktır. (F. Ornus, Y). (www.ogm.gov.tr/agaclarimiz/agac16.htm)
216
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dut
Vatanı Çin’dir. 15 m’ye kadar boylanır. Gövde silindirik, dik ve kalın; kabuk çatlaklı ve gri-kahve renklidir. Yaprakları saplı, iki sıra üzerine dizilmiş, tabanı yuvarlak veya kalp şeklinde, üst yüzü koyu, alt yüzü ise daha açık yeşil renklidir. Kenarları dişlidir. Çiçekler, bir evcikli olup yaprakların koltuğunda ve saplı durumlar halinde bulunur. Dut ağacının yaprağı ipek böceğinin çok sevdiği yiyeceklerdendir. (www.delinetciler.net/forum/agaclarhakkinda-hersey/73055-dut-agaci-dut-agaci-hakkinda-hersey-dut-agaci-turleri.html)
Kavak
Yapısı: Titrek kavak, Al kavak, Konak kavak, Pramit kavağı ve Kanada kavağı en çok bulunan türleridir. Gövdenin tümü dış odun özelliği gösterir. Al kavak göbek yapmaz. Diğer türleri olgun odunlu ağaçlar gurubuna girer. Bütün kavak türleri dağınık gözeneklidir. Yıl halkaları ve damarları belirli görüntü vermezler. Gözenekleri ve öz ışınları çıplak gözle görünmez. Rengi: türüne göre beyaz, kirli beyaz, sarımsı beyaz olan kavakta bazen kahverengi göbek oduna rastlanır.
Özellikleri:Çok yumuşak, kaba ve gevşek yapılıdır. Uygun koşullarda az çalışır, aç çatlar, Kolay kesilir, ancak aletlerin kesici ağızlarını çabuk köreltir.
217
Tutkalla iyi bağlantı kurar. Fizik etkilerine dayanımı zayıftır. İyi boyanır. Zor verniklenir.
Ağırlığı: Hava kurusu kavağın özgül ağırlığı 0.45gr/cm3 tür.
Kullanışlığı: İyi bir körağaçtır. Astar kaplama olarak kullanılır. Resim masası ve plançete vb. yerlerde ve ayrıca kibrit üretiminde, mobilyaların iç bölümlerinde kullanılır. Yapı kerestesi olarak ta değerlendirilir.
Piyasada: Masif ve kaplama olarak satılır. Kerestenin sert ağaç standardına göre ölçülendirilmesi gerekir. Gövde boyutlarına göre ayarlanır. 0.8-5mm arasında değişen kalınlıktaki kaplamaları astar BULUNUŞU olarak kullanılır. ( w w w. t u r k fo r u m . n e t / 1 1 0 8 6 4 2 7 6 2 - k a v a k - a g a c i hakkinda-genis-bilgi-kullanildigi-yerler-kavak-agacitanimi-resimleri.html)
Mahlep
Mahlep; 10 m’ye kadar boylanan, beyaz çiçekli bir ağaçtır. Avrupa ve Doğu Akdeniz ülkelerinde yaygındır. Türkiye’de Tokat, Zile, Niksar, Amasya, Çorum ve Mardin’de yetiştirilir. İdris ağacı, endirez, endürüz, keniro (Diyarbakır), kokulu kiraz ağacı, melem, yabani kiraz adıyla da bilinir. Mahlep tohumu elde etmek için olgun meyveleri sıyrılır. Güneşte kurutulur. Silindirler arasından geçirilerek çekirdek kırılır ve elenerek çekirdek tohum kabuğundan alınır. Türkiye’nin dış satım ürünüdür. Mahlepin Kullanım Alanları; Sağlıkta: İdrar artırıcı,midevi ve kuvvet verici olarak kullanılır. (www.sagliklihayat.gen.tr/etiket/mahlep-agaci)
218
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Mavi servi
Mazı
Habitusu 15-20m boy boylarda,kalın ve genişçe destekli bir kaidesi olan, kısa dallı, piramit tepeli v çoğu kez birkaç gövdeden oluşan bir mazı türüdür. Kök Sığ yaygın bir kök sistemine sahiptir,bu nedenle gövdenin dip kısımları düzensiz bir şekilde genişlemiştir. Gövde Gövdesi kalın ve genişçedir.Yaşlı gövdeler gayri muntazam,derin çatlaklıdır. Bazen çatallanma gösterir. Sürgün Sürgünler kısa,yatay yönde uzanır.Genç sürgünler yassı,üst yüzeyleri açık sarımsı yeşil,ancak daha sonra zamanla açık kırmızımsı kahverengine dönmektedir.
219
Kabuk Kabuk ince, kırmızımsı kahverengi, uzun, sığ ve dar pullar halinde çatlamaktadır. Yaprak Pul yapraklar küçük, ana sürgündekilerin uçları sivri, pul yaprakların üstlerinde, özellikle yan sürgünlerdekilerde küremsi yağ bezeleri bulunur. Tüm yapraklar donuk sarımsı yeşildir.
Tomurcuk Çiçek Erkek çiçekler üç çift etaminden oluşur. Kozalak Kozalaklar kısa sürgünlerin uçlarında terminal olarak bulunmakta, yumurta biçiminde, ortalama 1cm çapında, 8-10 puldan oluşmaktadır. Bu pulların çoğunlukla 4 adeti üreyimlidir. Kozalak bir yılda olgunlaşır .
BAKIM ÖNLEMLERİ Yazın bolca sulanır. Sonbaharda gübreleme yapılır.
PEYZAJ DÜZENLEMELERİNDE KULLANIMLARI Çit ve yeşil perde tesisi için uygundur.Park ve bahçelerde küçük gruplar halinde ya da soliter kullanılır (www.agaclar.net/forum/archive/index. php/t-647.html).
Meyve
Tohum Herbir kozalak pulu 2 toum içerir.
EKOLOJİK İSTEKLERİ Sıcaklık: Soğuk iklim sever ama sıcaklığa dayanıklı. Nem Nemli bataklık ve ıslak orman alanlarında bulunur. Işık Işık ihtiyacı fazla fakat yarı gölge yerlerdede yetişebilir. Toprak Asitli topraklar hariç tüm topraklarda yetişebilir. Tuza dayanıklı.erin ve balçık topraklardada iyi gelişir.
VARYETELERİ Th.o.columna,Th.o.fastigiata,Th.o.fliformis,Th.o .g lobosa,Th.o.recurva nana,Th.o.spiralis,Th.o.u mbraculifera
Menengiç
ÜRETİM TEKNİĞİ Tohumla üretilir. Her yılda yohum yapar.Olgun taze kozalaklar güneşte vyahut vantilasyonlu sıcak odalarda serilerek birkaç haftada kolayca açılır. Bu usulün başarı sağlamadığı durumlarda 180C kozalak fırınından istifade edilebilir. Bir hektolitre kozalak 2 kg gelmektedir.
220
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
6-9 m’ye kadar boylanır. Karşılıklı dizilmiş bileşik yapraklar 5-11 parlak yaprakçıktan oluşur ve reçine kokusu verir. Kırmızımsı mor renkli çiçekler mart ve nisan aylarında görülür. Mürekkep meyve küçük, küre biçiminde olup olgunlaşınca yeşil ve maviye dönüşür. Tohumlar eylül - ekim aylarında olgunlaşır.
Ekolojik Özellikleri Drenajı iyi hafif, kuru ve sıcak toprakları tercih eder. En iyi gelişmeyi alkalli topraklarda yapar. Fazla boylanmaz; yavaş büyür. Işık isteği yüksektir. İki evciklidir.
Üretimi Tohum ve çelikle üretilir. Çelikle üretimde; henüz olgunlaşmış yarı odunsu çelikler temmuz ayında alınarak çoğaltılır.
Kullanımı Meyveleri ya çerez ya da böreklerde iç malzemesi olarak tüketilir. Ayrıca meyvelerinden menengiç kahvesi, yağından sabun(bıttım sabunu) yapılır. (tr.wikipedia.org/wiki/Menengi%C3%A7)
Meşe
221
Palamut meşesi
ayları arasında toplanır. Palamut meşesi ağacı 5-10 yaşından itibaren meyve vermeye başlar. En çok ürün 25-30 yaşlarında alınır. Bir ağaçta ortalama olarak 25-50 kg ürün alınmakla beraber, yetişme ortamına göre bu miktar değişebilir. Kurutma ile palamut, ağırlığının % 40’ını kaybeder. Pelit, meyvenin ağırlığının % 30’unu, tırnak ise % 25’ini teşkil eder.
Kullanımı
Anadolu palamut meşesi (Quercus ithaburensis ssp. macrolepis), Fagaceae (kayıngiller) familyasından doğal olarak Anadolu’da yetişen meşe alt türü.
Palamut meşesinin meyveleri 3 cm kadar uzunlukta silindir şekilli, açık kahverenkli ve buruk lezzetlidir. Palut, pelit, palıt gibi isimlerle de bilinir. Esas olarak palamut, pelit ve kadeh (kupula) olmak üzere iki kısımdan meydana gelir. İki kısma birden palamut adı verilir. Pelit, silindirik şekilli, takriben 2 cm uzunluğunda, ucu basık ve beyaz tüylüdür. Kadeh ise 2-6 cm çapında olup, üst kısmı tırnak denilen üzeri tüylü, uzun, kalın ve kıvrık veya yatık çıkıntılarla örtülüdür.
Meyveleri gallik tanen taşır. Tanen miktarı pelitte % 6-10, kadehte % 27,5, tırnakta % 3450 arasındadır. Ayrıca meyvelerde şeker de bulunur. Pelitte % 9, olgun olmayan palamutta % 4,3, kadehte % 2,7 şeker vardır. Taze veya kavrulmuş meşe palamutları ishal durdurucu olarak kullanılır. Ayrıca hayvan yemi olarak da yer yer kullanılır. Kabuğu soyulduktan sonra kavrulmuş olan palamut, toz edilerek kahvesi yapılabilir. Tadlandırılarak midevi ve ishal durdurucu olarak istifade edilir. Boya ve deri sanayiinde de kullanılır. ( w w w. t u r k c e b i l g i . c o m / a n a d o l u _ p a l a m u t _ me%C5%9Fesi/ansiklopedi)
Salkım söğüt
Palamut meşesinin meyveleri iki senede bir olgunlaşır. Olgunlaşma eylül ve kasım aylarında sona erer. Fakat olgunlaşma fazlalaştıkça kadeh ve tırnaktaki tanen miktarı azalacağından, palamutlar tam olgunlaşmadan ağustos-eylül
222
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Sedir Mavi
223
Mavi Sedir Cedrus atlantica “Glauca” Blue Atlas cedar Mavi sedir denilen bir türü vardır bu ağacların. Normal sedire göre dalları daha uzundur ve dik olarak yana açılır. Mavi sedir adı ise yazın günes batmak üzereyken üstlerine mavi bir sis çökmüş gibi görünmelerinden gelir. (sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=sedir)
Sumak
ve Güney Anadolu başta olmak üzere pek çok yörede kendiliğinden, yani yabani olarak yetişir. Sumak bitkisi 9-15 yaprakçıktan oluşan bileşik yapraklar taşır. Her biri ortalama 3-5 cm uzunlukta olan yaprakçıkların yüzeyi tüylü, kenarları kalınca dişlidir. Sık kümeler oluşturan çiçekleri döllenerek üzümü andıran dik salkımlar halindeki meyvelere dönüşür. Her biri içinde tek bir çekirdek (tohum) banndıran bu yuvarlak biçimli kırmızı meyveler ekşimsi lezzetinden ötürü öğütülerek bazı et ve hamur yemeklerine baharat olarak serpilir. Sumağın ekonomik açıdan en önemli bölümü yaprağıdır. Bileşimindeki bol tanenden ötürü yaprakları çok eskiden beri derilerin sepilenmesinde kullanılır; bu yüzden bitkiye “derici sumağı” da denir. Yapraklar genellikle yaz ortasına doğru toplanıp üst yüzleri alta gelecek biçimde serilerek kurutulur, daha sonra öğütülüp toz haline getirilir. Yünlü kumaşların boyanmasında da kullanılansumak yaprakları ayrıca ishal kesici, kan dindi-rici ve antiseptik etkilere de sahiptir. Sumakla aynı familyada (Anacardiaceae) yer aları, Güney Avrupa ve Anadolu’da yaygın bir türe ise boyacısumağı (Cotinus coggyria) denir. Bu türün yaprakları da sepicilikte kullanılabilir; ama en çok, deri ve kumaş boyası olarak kullanılan bir özütün elde edildiği altın sarısı renkli odunlarından yararlanılır. (www.nuveforum.net/1735-genel-kultur-s-s/71624-sumak-bitkisi)
Yaprakları sepicilikte, meyveleri ise baharat olarak kullanılan çokyıllık bir bitkidir. Ortalama 3 metreye kadar boylanabilen bu çalı ya da küçük ağaç yapısındaki bitkinin (Rhus coriaria) anayurdu Akdeniz yöresidir. Ülkemizde de, Batı
224
Diyarbakır çevre ve orman Fidanlığımızda Üretilen / Satışı Yapılan Türler : Ağaçlandırma Amaçlı Türler: Altuni Mazı
Aylantus
Ceviz
Çınar
Dallı Servi
Dişbudak
Dut
Gladiçya
Fıstık Çamı
Japon Ayvası
Karaağaç
Kızılçam
Mahlep
Mavi Servi
Oya
Piramit Servi
Tesbih
Yalancı Akasya
Süs Bitkileri: Acem Borusu
Altınçanak
Ateş Dikeni
Berberis
Dağ Muşmulası
Diken Ardıcı
Hanımeli
Kapari
Keçi Sakalı
Leylak
Ligustrum
Mahonya
Orman Sarmaşığı
Sabin Ardıcı
Süs Narı
Taflan
225
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR’DA HAYVANCILIK
DİYARBAKIR İLİ HAYVANCILIĞI VE GELİŞTİRME STRATEJİLERİ
228
GİRİŞ Hayvancılık sektörü ulusal kalkınmada önemli rol ve işlevler üstlenebilmektedir. Hayvancılık sektörünün önemi, bazı gelişmiş ülkelerin (Danimarka ve Avustralya gibi) sanayi toplumuna geçmeden, kırsal ekonomik kaynaklarını (özellikle de hayvancılık sektörünü) harekete geçirerek kalkınmayı başarmış olmaları göz önünde bulundurulduğunda daha iyi anlaşılmaktadır [8].
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Hayvancılık sektörünün önemi; istihdam sorununun çözümünde, yatırımın istihdam yaratmadaki üstünlüğü ve “Sermaye/Hasıla Oranı”nın diğer sektörlere göre daha verimli olmasıyla ulusal ve bölgesel kalkınmada üstlendiği işlevlerle daha da artırmaktadır. Hayvancılık Diyarbakır ilinde de; dengeli kalkınmayı sağlamak, sanayi ve hizmetler sektörleri için yeni istihdam yaratmak, kırsal göçü asgari seviyelere düşürmek, sanayileşmeye kaynak aktarmak, sektörler arası dengeli bir kalkınma ve kalkınmanın istikrar içinde başarılmasını sağlamak gibi önemli fonksiyonları üstlenebilecek bir potansiyele sahiptir. Sektörün yüklendiği ekonomik fonksiyonları başarıyla yerine getirebilmesi, söz konusu kaynakların akılcı bir şekilde değerlendirilmesi, Diyarbakır ve bölge illerinde sektörler arası etkileşimi hızlandıracak ekonomik politika tedbirlerinin alınmasıyla mümkündür. Bu çalışmada, öncelikle Diyarbakır ilinde hayvancılık sektörünün mevcut durumu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde (GAB) bulunan diğer iller ve Türkiye ortalaması ile mukayese edilerek değerlendirilmiş, hayvancılığının yöre kalkınmasına sunduğu potansiyel ele alınmış ve son olarak da, bu ilde hayvancılığın geliştirilebilmesi için ulusal ölçekte ve il düzeyinde strateji önerilerinde bulunulmuştur.
DÜNDEN BUGÜNE DİYARBAKIR İLİNDE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN DURUMU, BÖLGE İLLERİ VE TÜRKİYE ORTALAMASI İLE MUKAYESESİ Diyarbakır İli ve GAB’da Hayvancılık İşletmelerinin SosyoEkonomik Yapısı, Hayvan Varlığı ve Sürü Kompozisyonu Diyarbakır ilinin kırsal ekonomik yapısını Türkiye genelinden soyutlamak mümkün değildir. Türkiye genelinde 2001 yılında yapılan “Genel Tarım Sayımı” sonuçlarına göre kırsal alanda 3.076.650 adet işletme 229
Prof.Dr.Cengiz Yalçın Yrd.Doç.Dr.Yılmaz Aral Yrd.Doç.Dr.A. Şener Yıldız Dicle Üniviversitesi Veteriner Fakültesi Diyarbakır
bulunmaktadır. Bu işletmelerin %67.43’ü hem bitkisel hem de hayvansal üretimin birlikte yürütüldüğü üretimde ihtisaslaşmanın olmadığı polikültür işletmeler, %30.21’i yalnızca bitkisel üretim yapan işletmeler ve sadece %2.36’lık kısmı ise hayvansal üretim alanında ihtisaslaşmış işletmelerden oluşmaktadır. Türkiye genelinde yaşanılan tarım ve hayvancılık işletmelerinde ihtisaslaşmama sorunu Diyarbakır ve bölge illeri için de söz konusudur. Bu illerdeki mevcut işletme sayıları ve işletmelerin faaliyet alanlarına göre dağılımları tablo 1’de verilmiştir [4].
Toplam Kırsal Kesim İşletme Sayısı
Oran (%)
3.076.650
2.074.439
67.43
929.582
30.21
72.629
2.36
Adıyaman
41.312
29.044
70.30
9.724
23.54
2.544
6.16
Batman
13.074
10.319
78.93
2.682
20.51
73
0.56
Gaziantep
29.330
21.462
73.17
7.515
25.62
353
1.20
Kilis
7.770
5.643
72.63
2.025
26.06
102
1.31
Mardin
38.404
28.691
74.71
8.745
22.77
968
2.52
Siirt
18.385
13.650
74.25
3.663
19.92
1.072
5.83
Şanlıurfa
51.747
30.218
58.40
20.188
39.01
1.341
2.59
Şırnak
13.595
10.306
75.81
718
5.28
2.571
18.91
Diyarbakır
50.744
31.407
61.89
12.443
24.52
6.894
13.59
GAB
264.361
180.740
68.37
67.703
25.61
15.918
6.02
Türkiye
Yalnızca Bitkisel Üretim Yapılan İşletme Sayısı
Yalnızca Hayvansal Üretim Yapılan İşletme Sayısı
Polikültür Yapıdaki İşletme Sayısı
Oran (%)
Oran (%)
Tablo 1: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Kırsal Kesim İşletmelerinde İhtisaslaşma Durumu
Tablo 1 incelendiğinde, GAB illeri genel ortalamasında ve Diyarbakır ilinde yalnızca hayvancılık faaliyetinde bulunan kırsal kesim işletmelerinin oranının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu dikkati çekmektedir. Ancak, bu durumun ihtisaslaşmış pazara dönük işletmelerin çokluğundan mı, yoksa bölgedeki çok sayıda topraksız hayvan sahibi üretici bulunmasından mı kaynaklandığını anlayabilmek için ayrıca aşağıda verilen tablo 2 ve 3’ün de incelenmesi gerekmektedir [4].
230
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
İşletme Ölçeği
Türkiye
Diyarbakır
İşletme sayısı
Toplam İçindeki payı (%)
İşletme sayısı
Toplam İçindeki payı (%)
İşletme sayısı
Toplam içindeki pay (%)
1–4 baş
1.043.022
59.71
90.783
72.04
14.560
50.07
5–9 baş
447.078
25.59
23.674
18.79
7.794
26.80
10–19 baş 196.193
11.23
9.872
7.83
5.604
19.27
20–49 baş
55.598
3.18
1.392
1.10
965
3.32
> 50 baş
5.036
0.29
296
0.23
157
0.54
Toplam
1.746.927
100
126.017
100
29.080
100
Tablo 2: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Büyükbaş Hayvanı Olan İşletmelerin İşletme Ölçeğine Göre Dağılımı
Türkiye İşletme Ölçeği
Güneydoğu Anadolu Bölgesi
Toplam İşletme içindeki İşletme sayısı payı sayısı (%)
Diyarbakır
Toplam Toplam İşletme içindeki payı içindeki pay sayısı (%) (%)
1–4 baş
64.744
12.21
8.432
8.03
838
5.06
5–9 baş
58.400
11.02
14.768
14.06
1.802
10.88
10–19 baş
88.192
16.64
23.622
22.49
3.506
21.16
20–49 baş
155.231
29.28
37.459
35.66
6.029
36.39
50–149 baş
130.048
24.53
17.742
16.89
3.634
21.93
150–299 baş
27.250
5.14
2.579
2.46
637
3.84
> 300 baş
6.286
1.19
432
0.41
124
0.75
530.151
100
105.034
100
16.570
100
Toplam
Tablo 3: Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Küçükbaş Hayvanı Olan (Koyun ve Keçi) İşletmelerin İşletme Ölçeğine Göre Dağılımı
Tablo 2 ve 3 incelendiğinde, Diyarbakır ilinde mevcut büyükbaş işletme
231
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ölçeklerinin Türkiye geneli ve bölge ortalamasına göre daha büyük olduğu görülmektedir. Bu durum büyükbaş hayvancılık işletmelerinde ihtisaslaşma durumunun Bölge ve Türkiye ortalamasına göre daha yüksek olduğunu gösterse de bu ölçek büyüklüğünün yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer taraftan, Diyarbakır ili ve GAB’da bulunan küçükbaş işletmelerinin işletme ölçeklerinin Türkiye ortalamasına göre daha küçük olduğu göze çarpmaktadır. Türkiye’de ve Diyarbakır’da Yıllara göre büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayılarındaki değişim tablo 4’de verilmiştir [5,6].
Yıllar
Türkiye
Diyarbakır
Büyükbaş
İndeks
Küçükbaş
İndeks
Büyükbaş
İndeks
Küçükbaş
İndeks
1991
12.339.073
100.00
51.196.538
100.00
286.892
100.00
1.543.553
100.00
1996
12.121.000
98.23
42.023.000
82.08
218.260
76.08
1.339.350
86.77
2001
10.686.000
86.60
33.994.000
66.40
274.360
95.63
1.084.210
70.24
2006
10.971.880
88.92
32.260.206
63.01
257.532
89.77
939.199
60.85
2008
10.946.239
88.71
29.568.152
57.75
237.566
82.81
802.959
52.02
Tablo 4: Türkiye’de ve Diyarbakır’da Yıllara göre Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvan sayıları
Tablo 4’de görüldüğü üzere, 1991-2008 yılları arasında, Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı %11.29 ve %42.25 azalırken, Diyarbakır ilinde söz konusu dönemde hayvan varlığındaki düşüş sırasıyla %17.19 ve %47.98 oranında gerçekleşmiştir. Diyarbakır ili, GAB illeri ve Türkiye genelinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara ilişkin sürü kompozisyonları sırasıyla tablo 5 ve 6’da verilmiştir [6].
Adıyaman Batman Gaziantep Kilis Mardin Siirt Şanlıurfa Şırnak Diyarbakır
Sığır (Toplam) 60.235 51.761 52.682 4.515 61.854 29.081 129.587 32.401 234.965
G.A.B.
657.081
İller
Türkiye 10.859.942 GAB/TR (%) 6.05 Diyarbakır/ 35.76 GAB (%)
Sığır (kültür) 17.723 3.179 10.277 975 8.034 2.392 8.841 1.501 25.598
% 29.42 6.14 19.51 21.59 12.99 8.23 6.82 4.63 10.89
Sığır (melez) 22.732 13.465 31.276 3.410 10.837 4.753 31.470 3.082 54.415
78.520
11.95
175.440
3.554.585 2.21
32.73
4.454.647 3.94
32.60
31.02
37.74 26.01 59.37 75.53 17.52 16.34 24.28 9.51 23.16
Sığır (yerli) 19.780 35.117 11.129 130 42.983 21.936 89.276 27.818 154.952
26.70
403.121
%
41.02 2.850.710 14.14 38.44
%
Manda
32.84 67.84 21.12 2.88 69.49 75.43 68.89 85.86 65.95
0 167 100 0 0 0 858 227 2.601
61.35
3.953
26.25
86.297 4.58 65.80
Tablo 5: Diyarbakır İli ve GAB’da Büyükbaş Hayvan Sayıları ve Sürü Kompozisyonu (2008)
232
Tablo 5 incelendiğinde, 2008 yılı itibariyle GAB’ın Türkiye büyükbaş hayvan varlığı içindeki payının sığır ve mandada sırasıyla %6.05 ve %4.58 olduğu, Diyarbakır ilinin GAB büyükbaş hayvan varlığı içindeki payının ise sığır ve mandada yine sırasıyla %35.76 ve %65.80 düzeyinde bulunduğu görülmektedir. Türkiye’de 2008 yılında kültür, kültür melezi ve yerli hayvan sayısının toplam sığır varlığı içindeki payı %32.73, %41.02 ve %26.25 iken GAB bölgesi ve Diyarbakır ilinde ise sığır sürü kompozisyonu sırasıyla %11.95, %26.70, %61.35 ve %10.89, %23.16 ve %65.95’tir. Koyun
Koyun
İller
(Toplam)
(yerli)
Adıyaman
150.431
149.936
99.67
495
Batman
507.171
507.171
100.00
Gaziantep
333.085
333.085
Kilis
75.000
Mardin Siirt Şanlıurfa
Keçi
Keçi
(Toplam)
(kıl)
0.33
61.349
61.349
100.00
0
0.00
0
0.00
89.649
82.635
92.18
7.014
7.82
100.00
0
0.00
121.782
121.782 100.00
0
0.00
75.000
100.00
0
0.00
58.945
55.000
3.945
6.69
464.965
464.965
100.00
0
0.00
117.088
117.088 100.00
0
0.00
434.670
363.670
83.67
71.000
6.050
3.91
1.365.330
%
1.365.330 100.00
Koyun (merinos)
%
%
93.31
96.09
Keçi (tiftik)
%
16.33 154.850
148.800
0
0.00
124.879
124.879 100.00
0
0.00
Şırnak
172.778
172.778
100.00
0
0.00
184.976
184.976 100.00
0
0.00
Diyarbakır
630.466
630.346
99.98
120
0.02
172.493
172.493 100.00
0
0.00
GAB
4.133.896
4.062.281
98.27
71.615
Türkiye
23.974.591 22.955.941 95.75 1.018.650 4.25 5.593.561 5.435.393 97.17 158.168 2.83
1.73 1.086.011 1.069.002 98.43 17.009
1.57
GAB/TR (%)
17.24
17.70
7.03
19.42
19.67
10.75
D.Bakır/ GAB (%)
15.25
15.52
0.17
15.88
16.14
0.00
Tablo 6: Diyarbakır İli ve GAB’da K.Baş Hayvan Sayıları ve Sürü Kompozisyonu (2008)
Tablo 6 incelendiğinde, 2008 yılı itibariyle GAB’ın Türkiye koyun ve keçi varlığı içindeki payının sırasıyla %17.24 ve %19.42 olduğu, Diyarbakır ilinin GAB koyun ve keçi varlığı içindeki payının ise yine sırasıyla %15.25 ve %15.88 düzeyinde bulunduğu görülmektedir. Diğer taraftan, Bölgedeki yerli koyun ırklarının sürü kompozisyonu içerisinde %98.27’lik payı olduğu, GAB’da mevcut keçi varlığı içerisinde kıl keçisinin %98.43’lük orana sahip olduğu dikkat çekmektedir. Diyarbakır ilindeki hayvan varlığı ile ilgili bir değerlendirme yapılırken sayısal değişimler yanında, bu hayvan varlığının çeşitli hayvansal ürünler açısından verim durumlarının da göz önünde bulundurulması gerekmektedir. 233
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bu amaçla Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de büyükbaş ve küçükbaş hayvansal ürünlerde üretim ve hayvan başına verimliliklere ilişkin veri ve sonuçlar tablo 7 ve 8’de sunulmuştur [6]. Tablo 7 incelendiğinde, Diyarbakır ili ve GAB’da kesimi yapılan hayvanlardan elde edilen kırmızı et üretiminin Türkiye toplam üretimi içinde sırasıyla %3.82 ve %8.19’luk paya sahip olduğu, Diyarbakır ilinin kırmızı et üretiminde bölge illeri içerisinde önemli bir potansiyel taşıdığı dikkati çekmektedir. Diyarbakır ilinde 2008 yılı itibariyle kesimi yapılan sığır, koyun ve keçilerde ortalama karkas verimliliği sırasıyla 205.01, 13.24 ve 17.82 kg olarak gerçekleşirken, illerdeki nüfuslara göre yapılan değerlendirmede, kişi başına üretilen kırmızı et miktarı 12.3 kg ile en yüksek Diyarbakır ilinde bulunmuş olup, bu değerin GAB ve Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu görülmektedir.
Adıyaman Batman
Gaziantep
Kilis
Mardin
Siirt
Şanlıurfa
Şırnak
Diyarbakır
GAB
Türkiye
Kesilen hayvan sayısı Koyun
34.800
134
490.387
10.806
254
9.960
81.162
14.310
Keçi
20.492
26
4.654
6.023
121
3.163
6.124
11.125
4.264
55.992
767.522
Sığır
9.419
18
15.763
36
18
433
14.564
16
46.360
86.627
1.736.107
64.711
178
510.804
16.865
393
13.556
101.850
25.451
713.699 1.447.507
8.092.535
Toplam
663.075 1.304.888
5.588.906
Et üretimi (ton) Koyun
687
2
8.324
231
5
123
1.373
217
8.777
19.739
96.738
Keçi
345
0
97
108
2
39
78
151
76
897
13.753
Sığır
2.099
3
3.953
8
3
68
3.135
2
9.504
18.775
370.619
Toplam
3.132
5
12.374
346
10
230
4.586
370
18.358
39.411
481.110
% Payı
0.65
0.00
2.57
0.07
0.00
0.05
0.95
0.08
3.82
8.19
100.00
Ortalama Karkas Verimliliği (kg/baş) Koyun
19.75
14.93
16.97
21.33
19.69
12.34
16.92
15.19
13.24
15.13
17.31
Keçi
16.85
0.00
20.95
17.96
16.53
12.33
12.74
13.57
17.82
16.02
17.92
Sığır
222.87
166.67
250.77
212.00
166.67
157.04
215.27
125.00
205.01
216.74
213.48
1.492.828 7.350.752
71.517.100
Nüfus KEÜ (Kg)*
585.067 485.616 1.612.223 120.991 750.697 299.819 1.574.224 429.287 5.35
0.01
7.68
2.86
0.01
0.77
2.91
0.86
12.30
5.36
6.73
Tablo 7: Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de Kesilen Hayvan Sayıları, Kırmızı Et Üretimi ve Karkas Verimlilikleri (2008) *KEÜ: Kişi Başına Kırmızı Et Üretimi (Kg-kişi-yıl)
234
Tablo 8: Diyarbakır, GAB illeri ve Türkiye’de Sağılan Hayvan Sayıları, Süt Üretimi ve Verimlilikler (2008) *KSÜ: Kişi Başına Süt Üretimi (Lt-kişi-yıl)
235
585.067
110.68
Nüfus
KSÜ (Lt)*
2.354.29
İnek 0.00
116.00
Keçi
Manda
81.85
0.53
% Payı
Koyun
64.753.43
Toplam
58.497.09
İnek 0.00
2.352.10
Keçi
Manda
3.904.24
Koyun
24.847
İnek 0
20.277
Keçi
Manda
47.699
Adıyaman
Koyun
4.263.02
9.044.38
48
17.878
39.472
111.659
Gaziantep
54.22
1.129.54
2.567.15
108.00
81.00
0.48
91.05
36.75
485.616 1.612.223
1.027.62
1.516.47
84.48
80.00
0.36
44.217.49 59.257.20
43.16
33.448.84 45.895.58
1.361.06
9.364.43
42
22.057
16.111
117.055
Batman
102.75
120.991
0.00
2.861.10
102.00
82.00
0.10
12.431.90
0.00
7.195.66
2.591.73
2.644.50
0
2.515
25.409
32.250
Kilis
Siirt
0
13.471
25.683
127.526
2.655.81
8.433.59
0.00
319.15
64.763.22
4.248.01
48.423.85
290
37.334
40.076
0.28
0.96
91.51
750.697
0.00
1.922.30
105.74
75.00
112.52
299.819
0.00
1.681.03
103.41
66.13
74.80
1.574.224
1.100.53
1.734.70
106.00
86.00
Ortalama Süt verimi (Lt/baş)
0.56
68.695.69 33.734.52 117.754.23
0.00
49.874.06 22.645.12
4.978.86
13.842.77
Süt üretimi (ton)
0
25.945
47.085
184.570
563.068
Şanlıurfa
Sağılan hayvan sayısı
Mardin
88.78
429.287
857.20
1.415.04
105.00
79.00
0.31
38.111.19
92.58
24.798.61
8.005.84
5.214.17
108
17.525
76.246
66.002
Şırnak
1.283
232.673
334.468
1.477.740
GAB
35.087.91
1.264.14
31.422
11.255.176
209.570
746.872
31.440
4.080.243
1.997.689
9.642.170
Türkiye
110.62
1.492.828
949.73
1.983.94
105.00
82.00
1.35
82.18
7.350.752
985.30
1.926.21
104.91
80.91
4.93
171.19
71.517.100
999.42
2.758.46
104.91
77.46
100.00
165.135.01 604.090.66 12.243.039.91
755.03
141.059.93 448.178.11
4.631.47
18.688.58 119.560.50
795
71.101
44.109
227.911
Diyarbakır
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tablo 8 incelendiğinde Diyarbakır ilinde 2008 yılı itibariyle 71.101 baş inek, 795 baş manda, 227.911 baş koyun, 44.109 baş keçinin sağımı sonucu elde edilen süt üretiminin sırasıyla 141.059, 755, 18.688 ve 4.631 ton düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Diyarbakır ilinde inek, manda, koyun ve keçilerde hayvan başına ortalama süt verimi sırasıyla 1.983, 949, 82 ve 105 lt olarak saptanmış olup, koyun ve keçilerde süt verimi Türkiye ortalamasının üzerinde, inekte ise oldukça altında bulunmaktadır.
Diyarbakır İli ve GAB’da Arazi Kullanım Durumu ve Yem Bitkileri Üretimi Diyarbakır’da hayvansal üretimi ilgilendiren önemli bir husus da, ilin mera varlığı ve/veya ilde üretilen yem bitkilerinin miktarıdır. Diyarbakır ilinde toplam 798.754 hektarlık alan tarım arazisi olarak kullanılmakta ve çoğunlukla kuru tarım yapılmaktadır. İlde çayır ve meralar toplam 182.893 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. İldeki toplam arazi varlığının %52’si tarım alanı, %19’u orman ve fundalık, %12’si çayır-meralardan oluşmakta olup %17’si ise tarıma elverişsiz alanlardan meydana gelmektedir [2,3]. Çayır-mera alanlarının büyük bölümü (yaklaşık %70) Çınar, Ergani ve Merkez ilçelerinde bulunmaktadır. İlde çayır ve mera alanları ve kalitesi yeterli düzeyde değildir. 2007 yılı itibariyle Diyarbakır ili genelinde 1360 da yonca, 438 da korunga, 37003 da fiğ ve 9457
da silajlık mısır ekimi yapılmış olup oldukça düşük bir seviyede bulunmaktadır [1]. GAB ve Diyarbakır ilinde toplam ekilen tarla alanı içerisinde yem bitkisi ekimi yapılan arazilerin oranı tablo 9 sunulmuştur [5].
İller
Adıyaman
Toplam Yem Bitkisi Toplam Ekilen İçerisindeki Alanı (Ha) Tarla Alanı (Ha) Yeri (%) 938
244.418
0.38
Batman
1.415
117.162
1.21
Diyarbakır
2.905
642.762
0.45
Gaziantep
1.276
196.113
0.65
Kilis
214
50.535
0.42
Mardin
485
315.544
0.15
Siirt
2.320
56.004
4.14
Şırnak
1.955
97.090
2.01
Şanlıurfa
2.302
958.406
0.24
G.A.B.
13810
2.678.034
0.52
938.910
18.148.000
5.17
Türkiye
Tablo 9: Diyarbakır ve GAB İllerinde Toplam Ekilen Tarla Alanı İçerisinde Yem Bitkileri Ekim Alanlarının Oranı
Tablo 9’da görüldüğü üzere Diyarbakır ili ve diğer bölge illerinde yem bitkileri ekim alanlarının toplam tarım arazileri içindeki payı Türkiye genel ortalamasının altındadır. Türkiye ve Diyarbakır ilinde büyükbaş hayvan birimi başına düşen çayır-mera alanına ilişkin veriler tablo 10’da verilmiştir [3,6].
236
BBHB cinsinden hayvan sayısı
Hayvan sayısı
Hayvanlar
Türkiye–08 Diyarbakır–08 Türkiye–08 Diyarbakır–08
BBHB(1)
2008(2)
2008(3)
(1*2)
(1*3)
Koyun
0.1
16.809.034
394.172
1.680.903
39.417
Kuzu
0.05
7.165.557
236.294
358.278
11.815
Keçi
0.1
3.851.143
113.816
385.114
11.382
Oğlak
0.05
1.742.418
58.677
87.121
2.934
Sığır
1
8.203.164
189.973
8.203.164
189.973
Dana
0.5
2.656.778
44.992
1.328.389
22.496
Manda
1.8
66.801
2086
120.242
3.755
Manda yavrusu
0.9
19.496
515
17.546
464
At
1.3
179.855
2.365
233.812
3.075
Katır
1
62.248
1369
62.248
1.369
Eşek
0.5
273.520
6.518
136.760
3.259
12.613.577
289.937
14.616.700
182.893
1.16
0.63
Toplam
Çayır-Mera alanı (ha)
BBHB Başına Düşen Çayır-Mera Alanı (ha)
Tablo 10: Türkiye ve Diyarbakır İlinde Büyükbaş Hayvan Birimi Başına Düşen Çayır ve Mera Alanı
Tablo 10 incelendiğinde, Türkiye’de BBHB başına düşen ortalama çayırmera arazinin 1.16 ha ve Diyarbakır’da 0.63 ha ile oldukça düşük bir seviyede olduğu dikkati çekmektedir. Bu bakımdan ilde hayvan varlığına göre düşük düzeyde bulunan çayır-mera alanlarının varlığının korunarak genişletilmesi ve kalitesinin artırılması gerekmektedir. Türkiye 1950’lerden itibaren tarımda yapılan yanlış uygulama ve makinalaşma politikalarıyla daha fazla bitkisel üretim uğruna çayır ve mera alanlarını büyük ölçüde yitirmiştir. Türkiye’nin birçok bölgesinde yaşanan bu olumsuz gelişmenin Diyarbakır ili için de geçerli olduğu görülmektedir. Ülkenin birçok bölgesinde çayır ve mera alanlarının yok olması nedeniyle giderek entansifleşmek zorunda kalan hayvancılık işletmelerinde üretim maliyetleri, yetiştiricinin ve üreticinin bu sektörde üretimi devam ettirmesine imkân tanımayacak seviyelere ulaşmıştır. Diyarbakır ilinde mevcut hayvan varlığına karşılık, yetersiz olan çayır ve mera alanlarında 237
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
benzer yanlışları daha fazla sürdürmeden ıslah çalışmalarına gereken önem verilmeli ve yeni çayır ve mera alanları oluşturulmasına gidilmelidir. Hayvancılık işletmelerde maliyeti oluşturan masraf unsurlarından en önemlisi şüphesiz yemdir. Hayvansal üretimde maliyetleri düşürmede, karlı ve verimli çalışmada önemli rol oynayan kaba ve kesif yem gereksiniminin bol, kaliteli ve ucuz olarak temin edilmesi gerekir. Bunun için çayır ve mera ıslah çalışmaları yanı sıra, yem bitkileri üretimine de gereken önemin verilmesi zorunludur. Türkiye, GAB ve Diyarbakır ilinde yem bitkileri ekim alanları ve üretimine ilişkin veriler tablo 11 ve 12’de sunulmuştur [7].
1991 Yem Bitkileri
İndeks 1991=100
2006
GAB
TR
GAB/ TR (%)
GAB
TR
GAB/ TR (%)
GAB
TR
Burçak Kuru
0
1.691
0.00
1.145
8.310
13.78
*
491.43
Burçak Yeşil
0
1.082
0.00
3.018
6.610
45.66
*
610.91
Fiğ Kuru
4
285.602
0.00
18.298
1.210.618
1.51
457450.00
423.88
Fiğ Yeşil
741
259.673
0.29
26.381
1026324
2.57
3560.19
395.24
Korunga Kuru
72
201.499
0.04
808
496.313
0.16
1122.22
246.31
Korunga Yeşil
0
277.226
0.00
62
124.843
0.05
*
45.03
Mısır
49
192.474
0.03
271.050
10.502.836
2.58
553163.27
5456.76
Yonca Kuru
15.189
1.082.277
1.40
16.810
2.820.225
0.60
110.67
260.58
Yonca Yeşil
5.191
1.675.103
0.31
15.764
1.814.990
0.87
303.68
108.35
Yonca Tohum
0
2.838
0.00
134
2.714
4.94
*
95.63
Toplam Yem Bitkileri
21.246
3.979.465
0.53
353.470
18.013.783
1.96
1663.70
452.67
Tablo 11: Türkiye ve GAB’da Yem Bitkileri Üretiminin Yıllara Göre Değişimi (1991-2006) (ton)
238
TÜRKİYE
GAB
Yem Ekilen Bitkileri Alan (da)
Hasat Edilen (da)
Üretim (ton)
Burçak
139.224
42.596
Fiğ
189.371
Ekilen Hasat Ekilen Hasat Üretim Üretim Alan Edilen Alan Edilen (ton) (ton) (da) (da) (da) (da) 11.260
6.760
3.206
5.796.842 5.659.735 1.249.948 413.791 384.768 101.814 49.400
39.406
24.160
Korunga 1.401.295 1.372.894 Yonca
Diyarbakır
143.367
289.636 50.662
19.920
4.859
4.744
6.542
430
430
400
5.557.215 5.265.476 1.843.961 39.297
37.276
32.069
5.745
5.740
6.287
Mısır 2.723.031 2.676.314 11.183.290 123.230 123.130 466.022 32.144 (Silajlık)
32.144 114.906
Toplam 15.667.754 15.113.643 14.463.162 870.813 600.580 626.367 98.979 Yem Bitkileri
84.480 148.959
Tablo 12: 2008 Yılı İtibariyle Türkiye, GAB ve Diyarbakır İlinde Yem Bitkileri Ekimi ve Üretim Miktarları
Tablo 11’de,1991-2006 yılları arası periyotta, son yıllarda GAB ve Türkiye’de yem bitkisi ekimine verilen desteklemelerinde etkisiyle toplam yem bitkileri üretim miktarının sırasıyla yaklaşık 16 kat ve 5 kat arttığı, ancak yinede istenilen seviyelere ulaşılamadığı görülmektedir. GAB’daki yem bitkileri üretimi, Türkiye toplam yem bitkisi üretiminin sadece %1.96’sına tekabül etmektedir. Tablo 12 incelendiğinde, Diyarbakır ilinde 2008 yılı itibariyle burçak, fiğ, korunga, yonca ve silajlık mısır üretiminin sırasıyla 3.206, 24.160, 400, 6.287 ve 148.959 ton olarak gerçekleştiği, ancak bu rakamların gerek bölge gerekse Türkiye geneli itibariyle oldukça yetersiz olduğu anlaşılmaktadır. DİYARBAKIR İLİ HAYVANCILIĞINDAN BEKLENEN KATKIYI SAĞLAYABİLMEK İÇİN STRATEJİ ÖNERİLERİ Diyarbakır ili doğa yapısı ve coğrafî konumu nedeniyle hayvancılık sektörü açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Ülkemizde ekonomik gelişmenin kısır döngüye dönüşmesini önlemek ve yıllardır hayvancılık sektörünün ihmali pahasına uygulanan bitkisel üretim ağırlıklı tarım politikalarına rağmen, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi Diyarbakır’da da bu sektör bölgesel kalkınmanın lokomotifi olabilecek potansiyele sahip bulunmaktadır. Bunun için ulusal ve bölgesel olarak ekonomik bünyede köklü yapısal değişikliğin getirdiği önlemleri öncelikle kırsal alanda gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu çerçevede, ulusal ölçekte ve Diyarbakır ili düzeyinde uygulanabilecek 239
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
strateji önerileri aşağıda sunulmuştur.
Ulusal Düzeyde Önerileri
Hayvancılık
Strateji
1. Entegrasyon öncesi yapılan değerlendirmelerin aksine, AB üyeliği, Birliğe yeni katılan ülkelerin (özellikle Polonya) hayvancılık sektörünün gelişimine oldukça önemli katkılar sağlamıştır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’nin de AB hayvancılık sektörüne entegrasyon ve uyum sürecine hız vermesi, hayvancılık sektörünün yapısal değişimi/gelişimi açısından önem arz etmektedir. 2. Hayvancılık projeleri için daha etkin bir proje değerlendirme ve izleme sistemi geliştirilmelidir. Kamunun hayvancılık destek programlarından pek çoğunda, projelerin iyi değerlendirilmemesi ve izlenmemesi sonucu arzu edilen hedeflere ulaşamamaktadır. 3. Piyasada rekabeti tesis edecek ve fiyat istikrarını sağlayacak AB’deki gibi fiyat istikrar politikalarına ihtiyaç vardır. Tarımsal piyasalardaki eksik rekabet ve fiyat istikrarsızlığı yatırımcının önünde duran önemli bir engeldir. Yatırımcı/hayvan yetiştiricisi önünü görememektedir. 4. Hayvancılık politikaları bütüncül olarak değerlendirilmelidir. Örneğin sadece süt arzını artırmaya yönelik politikalar uygulanılıp süt ve ürünleri için talep geliştirme politikaları göz ardı edildiğinde, süt üreticisi fiyat çökmelerinden dolayı daha da zor duruma düşebilmektedir. 5. Gelişmiş batı ülkelerinde, sektördeki fiyat istikrarını tesis etmeye yönelik vadeli işlemler borsası türü modeller ülkemizde de geliştirilmelidir.
6. Türkiye’de farklı bölgelerin hayvancılık açısından mukayeseli üstünlükleri belirlenerek buna göre hayvancılık destekleri yeniden yapılandırılmalıdır. 7. Tarımsal yayım faaliyetleri ve çiftçi eğitimi faaliyetlerine etkinlik kazandırılmalıdır. Hayvan yetiştiricisi, yapacağı faaliyeti sertifikalı eğitim faaliyetlerine katılarak uygulamalı olarak öğrenmelidir. Devlet ise destekleyeceği yetiştiriciye sertifika sahibi olma zorunluluğu getirmelidir. 8. Ülke genelinde veya il düzeyinde tarım paydaşlarının faaliyetleri arasında etkin bir koordinasyon sağlanarak ülke kaynaklarının daha rasyonel ve etkin kullanımı sağlanmalıdır. 9. Veteriner ve Ziraat Fakülteleri eğitim müfredatları (özellikle çekirdek müfredat) sahanın ve sektör paydaşların gereksinimleri dikkate alınarak revize edilmelidir. 10. Sektörde görev alan mesleklerin (veteriner hekim, ziraat ve gıda mühendisi vb.) görev yetki ve sorumluluklarındaki kargaşa giderilmelidir.
Diyarbakır İline Özel Hayvancılık Strateji Önerileri Diyarbakır ilinde bugüne kadar çok sayıda tarımsal destek paketi uygulanmasına rağmen, yukarı Mezopotamya topraklarının içerisinde yer alan bu ilde hayvancılık sektörü istenilen gelişmişlik seviyesine ulaşamamıştır. Bu durumun en önemli nedenlerinden birisinin tarım ve hayvancılık sektörlerinde faaliyet gösteren paydaşların yeterince koordineli bir şekilde çalışamaması olduğu düşüncesinden yola çıkılarak, gönüllülük esasına dayanan
240
“Diyarbakır İli Tarım Paydaşları Ortak Akıl Toplantıları” 06 Ocak 2010 tarihinden itibaren düzenli aralıklarla (7-15 gün) yapılmaya başlanmıştır. Diyarbakır ilindeki tarım paydaşları (Dicle Üniversitesi Ziraat ve Veteriner Fakülteleri, Diyarbakır İl Tarım Müdürüğü, Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü, Karacadağ Kalkınma Ajansı, Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Diyarbakır İl Koordinatörlüğü, T.C. Başbakanlık GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, EBK Genel Müdürlüğü Diyarbakır Et Kombinası Müdürlüğü) bu toplantılarda en üst düzeyde temsil edilmektedir. Birlikteliğin kurumsal hâle dönüştürülmesi fikri Mart 2010 tarihinden itibaren benimsenmiş, “Diyarbakır İli Tarım Paydaşları Ortak Akıl Konseyi”nin oluşturulması için çalışmalara başlanmıştır. Konsey toplantıları esnasında aşağıda belirlenen 5 ana başlık halinde Diyarbakır İli tarım ve hayvancılık sektörü için strateji ile eylem planı geliştirme çalışmaları başlatılmıştır. Konsey’in Diyarbakır hayvancılığı için belirlediği temel stratejiler aşağıda sunulmuştur.
Strateji-1: Yönetim ve Koordinasyonun Etkinleştirilmesi • Hayvancılık sektörünün tüm paydaşlarının müşterilerine verdiği hizmetlerde karşılaştıkları yönetsel sorunların tespit edilmesi ve hizmet kalitesinin artırılması yönünde çalışılması • Üniversitelerin kamudaki çalışmalarda ve teşviklerin dağıtılmasının karar aşamasında daha fazla yer almasının sağlanması • Daha etkin bir Kamu-Üniversite-STK (Sivil Toplum Kuruluşu)-Çiftçi iş birliğinin tesis edilmesi • Belirlenen misyon dahilince Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na belirli periyotlarla önerilerde bulunulması • Tarım alanında faaliyet gösteren şirket ve STK’ların kurumsal kapasitelerinin geliştirilmesi • Çiftçi kırsal yaşam kültürüne uygun basitleştirilmiş bürokrasinin geliştirilmesi • Dünya ile ekonomik entegrasyon kanallarının açılması
Strateji-2: İl’in Hayvancılık Sektörüne Yönelik Önceliklerinin Belirlenmesi • Atıl durumdaki tesislerin faal hale getirilmesi • İlin hayvancılık envanterinin güvenilir ve ulaşılabilir bir şekilde çıkarılması 241
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
• Bölge hayvanlarının ıslahına yönelik projelerin geliştirilmesi • Bölgenin organik hayvancılık olanaklarının belirlenmesi ve buna yönelik çalışmaların yapılması • Destek olarak verilen veya üreticilerin getirdiği hayvanların hastalıktan ari olması için gerekli test ve çalışmaların yapılması • Mera tespit, tahdit, tahsis ve ıslah işlemlerinin yapılması • Küpesiz hayvan varlığı sorununun çözülmesi
Strateji-3: Hayvancılık Sektörüne Yönelik Desteklerin Etkinleştirilmesi • Hayvancılık desteklerin daha etkili bir şekilde takip ve koordine edilmesi • Hayvancılıkla ilgili yürütülmekte olan projelerin etkin takibi • Hibe ve kredilerle desteklenen yatırımların amacına ulaşmasının sağlanması için önlem alınması • Desteklerin şeffaf ve adil bir şekilde doğru noktalara ulaştırılması ve uzman kadrolarca takip edilmesi • Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı (KKYDP) kapsamında desteklenen işletmelerin denetlenmesi ve işlevsel hâle getirilmesi
Strateji-4: Eğitim Etkinleştirilmesi
Faaliyetlerinin
• Sertifikalı hayvan yetiştirici merkezlerinin oluşturulması • Hayvancılıkta faaliyet gösteren kamu personelinin hizmet içi eğitiminin sağlanması • Yeni kurulacak kooperatifler için hayvan hastalıkları ve beslemeyle ilgili eğitim çalışmalarının yapılması • Projelerde eğitim boyutunun mutlaka dahil
edilmesi ve bütçelendirilmesi • V-Bölgeye özgü hayvansal modellerinin geliştirilmesi
üretim
• Kümelenme çalışmalarına ağırlık verilmesi • Pazar değeri yüksek olan ürünlerin havza modeli göz önünde bulundurularak üretilmesi • Üretici - sanayici iletişimi ve etkileşimi için her türlü çalışmanın desteklenmesi • Her ürün için tedarik zincirinin oluşturulması • Birbirini besleyen ve bütünleyen sektörel kalkınmanın sağlanmasına yönelik modeller geliştirilmesi SONUÇ Diyarbakır ili hayvancılığı ile ilgili olarak yapılan bu çalışmada, hayvancılık sektörünün, ekonomik kalkınma ve gelişmede önemli bir potansiyele sahip bulunduğu ortaya konmuştur. Ancak sektörü oluşturan işletmelerdeki çeşitli yapısal sorunlar, hayvansal verim ve girdi unsurlarına ilişkin yetersizlikler, intersektörel etkileşimin sağlanamaması ve ekonomik örgütlenme eksiklikleri gibi sorunlar üretimin süratle artırılmasına olanak tanımamaktadır. Türkiye’de hayvancılık problemlerinin çözümü, işletmelerin ekonomik birimler haline gelmesi, piyasa istikrarının sağlanması ve verimliliğin artırılması gibi yapısal değişiklikleri gerektirmektedir. Bugüne kadar hayvancılık sektörüne değişik biçim, süre ve miktarlarda çeşitli destekler yapılmıştır. Fakat yapısal sorunlar çözülmeden uygulanan desteklemeler, sektörün hedeflenen düzeye gelmesinde yeterli ve etkili olamamıştır. Yapılması gereken şey, sektörle ilgili hedefin açık bir şekilde belirlenerek yapısal ağırlıklı kısa, orta ve uzun vadeli politika
242
ve stratejilerin ulusal ve bölgesel düzeyde uygulamaya konulmasıdır. İldeki işletmelerin önemli bir bölümü ekonomik bilinç ve bilimsellikten yoksun küçük ölçekli olup bunun yanı sıra polikültür işletme yapısı ağır basmaktadır. Sorunun çözümü üretimde ihtisaslaşmayı ve işletme ölçeğini büyütmeyi amaçlayan ekonomik politikaların uygulanması ile mümkün olabilecektir. İlde işletme yapılarında rasyonelleşmeye giderken üretimin sanayi ile entegrasyonunu sağlayacak isabetli kuruluş yeri seçimi yapılmış, optimum kapasitede çalışacak hayvancılığa dayalı sanayi işletmelerine ihtiyaç vardır. Hayvancılık sektörünün ilde geliştirilmesine bu sanayi kuruluşları önemli katkılar yapabileceklerdir. Bu sanayi işletmelerinin üretim maliyetlerini dikkate alan fiyat politikaları uygulaması, intersektörel etkileşimde başarıyı daha da artırabilecektir. Başta yem olmak üzere kredi ve finansman kaynakları ile diğer girdi unsurlarının yeterli miktar ve uygun nitelik ve koşullarda teminini kolaylaştırıcı önlemler alınmalıdır. Hayvan kalitesini artırmak üzere yapılan ıslah çalışmaları, hayvansal üretimi özendirici ve kârlı kılan fiyat politikalarıyla desteklenmelidir. Hayvansal üretimi artırmada iç talep yapısı güçlendirilmeli, bu amaçla üretimin sanayi ile entegrasyonuna önem verilmelidir. İşletmelerinin uygun miktar, kalite ve standartlarda üretimi gerçekleştirmek ve besi faaliyetinin tüm yıla yayılmasını sağlayacak et sanayini devamlı ve tam kapasitede çalıştırmak amacıyla ilde mevcut organize besi bölgesi modeli geliştirilmelidir. Sektörde işletme ölçeklerinin, üretim hacminin ve sanayi tesislerinin kapasitelerinin artırılması üretim planlaması kapsamında ele alınmalı, sözleşmeli üretim modelinin uygulanabilirliği, tüketim talebi, kendine yeterlik seviyesi ile birlikte dış satım imkanları araştırılmalı ve geliştirilmelidir. Hayvancılıkta örgütlü (hayvan üreticisi ve besicisinin) ve bilinçli üretim yapan kesimin desteklenmesi ve bu yönde teşvik önlemlerinin uygulamaya geçirilmesi öncelikli olarak hedeflenmelidir. Hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren üreticilere finansman ihtiyaçlarına dönük olarak işletme ve yatırım kredisi kullanımının uygun vade, faiz ve
243
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ödeme seçenekleri ile sunulması, kırsal alanda ürün bazında ihtisaslaşmış üretici birliklerinin kurulmasının teşviki ve böylelikle pazarlamada aracı marjlarının düşürülerek, üreticilerin daha karlı ve rasyonel çalışmasına imkan sağlayacak politikaların geliştirilerek uygulanması büyük önem arz etmektedir. Diyarbakır ili ve çevresi için hayvansal ürünlerde uluslararası pazarlarda rekabet şansının yakalanabilmesi için öncelikle üretimde belirli kalite standartlarına sahip olunması, maliyetlerin düşürülmesi ve üretimde sürdürülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Bölgenin dışsatım merkezi olması, özellikle komşu ve körfez ülkelerinin tarım ve hayvansal ürünler talebi doğrultusunda üretimin yönlendirilmesi ölçüsünde mümkün olabilecektir. Diğer taraftan özellikle Orta Doğu pazarının bölgeye yakınlığı bu ürünlerin pazarlanmasında ulaştırma maliyetlerinin minimizasyonu imkanını tanımaktadır. Sektörün sorunlarına belirlenen stratejiler doğrultusunda getirilecek rasyonel çözümler, Diyarbakır ilinde ve bölgedeki ekonomik kalkınmaya önemli katkılar sağlayacaktır.
244
Kaynaklar 1. Diyarbakır İl Çevre Durum Raporu (2007). Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Erişim: www.diyarbakir-cevreorman.gov.tr/ cevresel/CDR2007.pdf (12.02.2010) 2. T.C Başbakanlık Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (2003). Diyarbakır İli Ekosistemine Uygun Tarımsal Ürünler Raporu. Erişim: www.gap.gov.tr/Turkish/ Tarim/raporlar.html (17.02.2010) 3. TKB. (2005). Diyarbakır İli Master Planı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ankara. 4. TÜİK. (2001). Genel Tarım Sayımı, Tarımsal İşletmeler. 5. TÜİK. (2005). Tarımsal Yapı. Üretim, Fiyat, Değer. 6. TÜİK.(2010a). Hayvancılık İstatistikleri Veri Tabanı. Erişim: www.tuik. gov.tr/hayvancilik app/ hayvancilik.zul (21.01.2010) 7. TÜİK. (2010b). Bitkisel Üretim İstatistikleri. Erişim: www.tuik.gov.tr (23.02.2010) 8. Yalçın, C. (2009). Salgın Hayvan Hastalıklarıyla Mücadelede Kurumsal ve Ekonomik Gereksinimler. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 80(1), 14-17.
245
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
TÜRKİYE HAYVANCILIĞININ SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
ÖZET Dünyadaki hızlı nüfus artışı gıda üretiminin artırılmasını zorunlu hale getirmektedir. İnsanların yeterli ve dengeli beslenmesinde anahtar rol oynayan gıdaların hayvanlardan elde ediliyor olması hayvancılık sektörünün önemini gün gittikçe artırmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ancak, özellikle son 20 yıldır uygulanan politikalar henüz tam anlamıyla sektörleşememiş ülke hayvancılığımızın sorunlarının birikerek artmasına neden olmuştur. Gıda üretimi yanında büyük sosyo-ekonomik önemi bulunan ülkemiz hayvancılık sektörünün sorunları genel olarak; hayvan varlığında azalma, yetersiz yem kaynağı ve besleme, hastalık ve sağlık korumada sorunlar, üretici ve yatırımcı eğitimsizliği, örgütlenme ve yapılanma eksikliği, izlenebilirlik, işletme yapısı, finans ve teşviklerdeki yanlışlıklar, pazarlama ve kurumlararası koordinasyon eksikliği şeklinde sıralanabilir. Bu bildiride, Türkiye hayvancılığının önemi, mevcut durumu, sorunları ve bu sorunların çözümünde neler yapılması gerektiği tartışılacaktır.
GİRİŞ Dünya nüfusundaki hızlı artış, enerji kaynaklarının giderek azalması insanların açlık ve yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre 2006 yılı itibariyle dünyada 854 milyon kişi açlık ve yetersiz beslenme sorunu ile karşı karşıya kalmıştır (FAO, 2006). Günümüzde yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusunun 2025 yılında 8 milyar’a ulaşacağı, bu hızlı nüfus artışının dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme sorununu artacağı tahmin edilmektedir. Dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme sorunu artıkça tarımın önemli bir kolu olan hayvansal üretimin önemi de gün gittikçe artmaktadır. Et, süt, yumurta gibi kaliteli gıda üretiminin sağlandığı hayvancılık sektörü, insanların dengeli bir şekilde beslenmesinde kilit rol oynamaktadır. Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin belirlenmesinde, kişi başına tüketilen hayvansal gıda miktarının dikkate alınan kriterlerden biri olması hayvansal üretimin önemini göstermektedir.
247
Muzaffer Denli Dicle Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Diyarbakır muzaffer.denli@gmail.com
Hayvancılık sektörü temel işlevi olan gıda üretimi yanında tekstil, ilaç ve kozmetik gibi sanayi dallarına hammadde sağlaması açısından da önemlidir. Ülkemizin coğrafi ve sosyo-ekonomik yapısı göz önüne alındığında hayvancılık sektörünün istihdam yaratması açısından önemli bir görevi vardır. Ancak, günümüze kadar uygulanan politikalar ülkemiz için büyük potansiyel olarak görülen hayvancılık sektörünü bitirme noktasına getirmiştir.
görülmüştür.
Tür SIĞIR
Bu çalışma, Türkiye hayvancılığının önemi, mevcut durumu, sorunları ve bu sorunların çözümüne yönelik kısa, orta ve uzun vadede neler yapılması gerektiğini açıklığa kavuşturmak amacıyla hazırlanmıştır.
TÜRKİYE HAYVANCILIĞININ MEVCUT DURUMU VE SORUNLAR Hayvan Varlığı Son yıllarda, Türkiye’de hayvan sayısında önemli düzeyde düşüşler gözlemlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2000–2008 yılları arasında hayvan sayılarında sırasıyla sığırda % 1, koyunda %16 ve keçide % 22’lik bir azalma meydana gelmiştir (Tablo.1, TÜİK, 2008). Aynı verilere göre tavuk sayısında % 7’lik bir azalma meydana gelirken, arı kovanı sayısında %13’lük bir artış meydana gediği
2000
2008
10.761.000 10.859.942
Değişim (%) -1
Yerli
4.217.000
2.850.710
-32
Kültür
1.806.000
3.554.585
+49
Melez
4.738.000
4.454.647
-6
KOYUN
28.492.000 23.974.591
-16
Yerli ırk
27.719.000
22.955.941
-17
773.000
1.018.650
+24
KEÇİ
7.201.000
5.593.561
-22
Kıl
6.828.000
5.435.393
-20
373.000
158.168
-58
Yabancı ırk
Hayvan varlığındaki bu azalmalara karşılık ülke nüfusunda sürekli bir artış meydana gelmesi ülkemizi gıda üretiminde kendine yetmez bir duruma getirmiştir. Son 40 yıl içerisinde Türkiye nüfusu ikiye katlanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1970 yılında 35.2 milyon olan ülke nüfusu 2009 sonu itibariyle 72.5 milyona ulaşmıştır (TÜİK, 2009).
Yıllar
Tiftik TAVUK
258.168.248 240.280.376
-7
Etçi
193.459.208 180.915.558
-6
Yumurtacı
64.709.040
63.364.818
-2
Arı (kovan)
4.267.123
4.888.961
+12.7
Tablo 1. Türkiye Hayvan varlığının 2000-2008 yılları arası değişimi (TÜİK,2008)
Türkiye’de günümüze kadar uygulanan ıslah çalışmalarının yetersiz olması, suni tohumlama çalışmalarının istenen düzeyde başarıya ulaşamaması, kaliteli damızlık hayvan üretiminde yetersizlik veya ekonomik gerekçelerden dolayı damızlık hayvanların kesime gönderilmesi hayvan sayısının giderek azalmasına neden olmuştur..
Hayvansal Üretim Türkiye’de hayvan sayısına bağlı olarak hayvansal üretim ve özellikle de kırmızı et üretiminde belirli düzeyde azalmalar meydana gelmiştir. TÜİK verilerine göre 2000 yılı itibariyle 491.245 ton olan kırmızı et üretimi 2008 yılında %1.8 azalarak 482.444 ton olarak gerçekleşmiştir
248
(Tablo 2). Aynı verilere göre 2000 yılında toplam kırmızı et üretiminin % 77’si sığır, %20’si koyun ve %3’ü keçiden elde edilirken, bu değerler 2008 yılı itibariyle % 92 sığır, % 6 koyun ve % 2 keçi olarak gerçekleşmiştir. Kırmızı et üretiminde düşüşün temel sebebi küçükbaş hayvan sayısındaki azalmaya bağlı olarak gerçekleştiği görülmektedir. TÜR
2000
Oran (%)
2008
Sığır
354.664
72.8
370.619
77.0
+4.3
Koyun
111.139
22.8
96.738
20.1
-13.0
Keçi
21.395
4.4
13.753
2.9
-35.7
Manda
4.047
0.8
1.334
0.3
-67.0
TOPLAM
491.245
Oran (%) Değişim (%)
482.444
-1.8
Tablo 2. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında elde edilen hayvan türüne göre kırmızı et üretimi (ton) (TÜİK,2008)
TÜİK, (2008) verileri incelendiğinde 2000–2008 yılları arasında beyaz et üretiminde belirgin bir artış meydana geldiği görülmektedir (Tablo.3). Aynı verilere göre yumurta üretiminde bir önemli bir değişiklik meydana gelmemiştir. 2000 yılında 13.580.586 bin adet olan yumurta üretimi 2008 yılı itibariyle 13.190.696 bin adet olarak gerçekleşmiştir. Yıllar
Tavuk
Hindi
Toplam
2000
643.457
19.274
662.731
2001
614.745
15.125
629.870
2002
696.187
30.401
726.588
2003
872.419
32.801
905.220
2004
876.774
37.623
914.397
2005
936.697
42.709
979.406
2006
917.659
17.062
934.720
2007
1.068.453
31.467
1.099.920
2008
1.087. 681
35.451
1.123.132
Tablo 3. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında beyaz et üretimi (ton) (TÜİK,2008)
Türkiye süt üretimi 2000 yılında 8.732.040 ton olarak gerçekleşirken, bu miktarın % 89.2’si sığır, %7.9’u koyun, %2.2 keçi ve %0.7’si mandadan elde edilmiştir (Tablo 4). 2008 yılı itibariyle toplam süt üretiminin % 92’si 249
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Oran (%)
Sığır
8.732.040
89.2
Koyun
774.379
7.9
746.872
6.1
-3.5
Keçi
220.211
2.2
209.570
1.7
-4.8
Manda
67.330
0.7
31.422
0.3
-53.3
9.794.360
11.255.300 92.0
12.243.164
+22.4
+20.0
Tablo 4. Türkiye’de 2000-2008 yılları arasında türlere göre süt üretimi (ton) (TÜİK,2008)
Yem üretimi Hayvancılık işletmelerinde üretim maliyetinin yaklaşık %60-70’ni yem giderleri oluşturmaktadır. Ülkemiz bitkisel üretimde uygulanan kısıtlama politikaları sonucu yem hammaddesi olarak kullanılan mısır, soya fasulyesi gibi ürünlerin büyük bir kısmı ithal edilmektedir. Türkiye’de karma yem üretimi 2000–2005 yılları arasında istikrarlı bir artış göstermemiştir. Ancak, özellikle 2005 yılından sonra toplam karma yem üretiminde her geçen yıl artış göstermiştir (Tablo 5). Yem bitkileri ekiminin ülkemizde yaygınlaşmamış olmasından dolayı özellikle ruminant beslemede ihtiyaç duyulan kaliteli kaba yem üretilememektedir. Mera ve otlakların etkin bir şekilde kullanılamaması ihtiyaç duyulan kaba yem miktarını artıran diğer önemli bir etkendir.
hızlı bir büyüme yaşanmıştır (Akdeniz ve ark, 2005). Tablo.6’da 2000–2008 yılları arası Türkiye yem sektörüne ilişkin karma yem fabrikalarının sayıları ve bunların yıllık olarak yem üretim kapasitelerine ilişkin bilgiler sunulmuştur. 2000 yılında 519 adet olan yem fabrikası sayısı 2008 yılında 681 sayısına ulaşmıştır. Son 10 yıl içinde yem fabrikası sayısında artışla birlikte kapasite kullanım oranının da arttığı görülmektedir.
Yıllar
2000
TOPLAM
2008
Oran Değişim (%) (%)
TÜR
hayvancılığımızın gelişmesine paralel olarak 1975’li yıllardan itibaren karma yem sektöründe
KANATLI YEMLERİ Miktar
2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000
sığır, % 6.1 koyun, %1.7’si keçi ve % 0.3’ü manda olmak üzere 2000 yılına göre % 20’lik bir artışla 12.243.164 ton olarak gerçekleşmiştir (TÜİK,2008)
Ülkemizde karma yem endüstrisi gelişimi diğer gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında en az yarım asır daha geç başladığı görülmektedir. Yem Sanayi Türk A.Ş.’nin kurulması ve ülke 250
Oran (%)
BÜYÜKBAŞVE DİĞER YEMLER TOPLAM KÜÇÜKBAŞ YEMLERİ Miktar
Oran (%) Miktar
Oran (%)
Miktar
3.012.483 45,2 3.606.788
54,1
42.955
0,7
6.662.226
2.456.645 47,4 2.677.066
51,7
44.619
0,9
5.178.330
2.498.744 48,3 2.625.624
50,7
51.713
1,0
5.176.081
2.775.169 47,4 3.015.949
51,5
62.279
1,1
5.853.397
3.163.394 45,8 3.664.651
53,1
77.525
1,1
6.905.570
3.054.349 44,7 3.718.610
54,4
61.314
0,9
6.834.273
2.872.860 38,5 4.516.646
60,5
77.575
1,0
7.467.081
3.529.359 38,1 5.447.209
59,5
175.864
1,9
9.152.432
4.017.631 42,0 5.378.060
56,3
164.926
1,7
9.560.617
Tablo.5. Türkiye’de2000–2008 yılları arasında karma yem üretimi (ton) (Kaynak: Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü (KKGM,2008)
Fabrika Sayısı
Faal olmayan Fabrika
Kapasite Yıllar kullanma oranı Kapasite (1000 ton/ Kapasite (1000 ton/ Adet Adet (%) yıl) yıl) 2000
519
12.584
98
1.708
61
2001
540
12.964
110
1.017
48
2002
569
13.590
147
2.614
48
2003
589
14.056
143
2.514
54
2004
610
14.634
155
2.672
58
2005
631
15.136
172
3.142
57
2006
646
15.598
178
3.090
60
2007
661
16.204
190
3.366
71
2008
681
16.790
211
3.826
74
Tablo 6. Yıllar İtibariyle Yem Fabrikalarının Sayıları ve Kapasiteleri (Kaynak: Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü (KKGM,2008)
Hastalıklar ve Sağlık Koruma Ülkemizde kayıt dışı hayvan sayısı ve kaçak hayvan girişişinin fazla olmasından dolayı izlenebilirlik gerektiği gibi yapılamamaktadır. Bu da brusella, tüberküloz, şap, şarbon, sığır vebası ve diğer infeksiyöz hastalıklarla mücadelenin etkin bir şekilde yapılmasını engellemektedir. Ekonomik bir hayvansal üretimin en önemli bileşenlerinden olan hayvan sağlığının korumanın sağlanmaması ciddi ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Söz konusu hastalıkların kontrol altına alınamamasından dolayı canlı hayvan ve hayvansal ürün ihracatının olumsuz etkilendiği ve bu hastalıkların neden olduğu yıllık ekonomik kaybın süt ve et üretimimizin yaklaşık olarak %25’ine tekabül ettiği bildirilmiştir (Babacan,2006). Üretici ve Yatırımcı Eğitimsizliği Ülkemizde hayvancılığın daha çok aile işletmeciliği halinde yapılması hayvancılığın gelişmesini engellemektedir. Hayvancılık eğitiminin yaygınlaşmadığı ülkemizde, eski usullere göre hayvan idaresi, bakım ve beslemesi yapılmaktadır. Gerek ülkemizde yapılan ıslah çalışmaları sonucu geliştirilen ve gerekse de dışarıdan ithal edilen genetik kapasitesi yüksek hayvan ırklardan eğitim ve bilgi eksikliğinden dolayı istenen verim elde edilememiştir. Hayvancılığa yeni yatırım yapmak isteyen yatırımcıların gerekli teknik bilgi ve donanıma sahip olmaması yanında ilgili kurum ve kuruluşlardan eğitim ve teknik destek almaması ise çoğu zaman yatırımın
251
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
amacına ulaşmasını engellemektedir.
Örgütlenme ve Yapılanma Yetersizliği Örgütlenme ve yapılanma yetersizliği ülkemizde hayvancılık kollarının sektörel bir yapıya kavuşamamasında büyük rolü vardır. Gerek üretim veya ürünlerin işlenmesi ve gerekse de pazarlama aşamalarında sağlıklı etkin bir yapılanma ve örgütlenmenin olmaması karlı bir üretimin gerçekleşmesini engellemektedir. Günümüze kadar yapılan örgütlenme ve üretim planlamalarının ülke, bölge ve yetiştiricinin sosyo-ekonomik özellikleri göz önüne alınmadan yapıldığı için bir başarı sağlanmadığı görülmektedir. Türkiye’de kurulan yetiştirici birlikleri ve kooperatiflerin işlevlerinin birbirine karıştırılması ise sorunun çözümünü zorlaştırmaktadır (Kaymakçı, 2009). Ülkemizde hayvancılığın genellikle aile tipi küçük işletmeler şeklinde faaliyet göstermesi sağlıklı bir örgütlenme ve üretim planlanmasının önünde bir engeldir.
Teşvik, Finans Uygulamalar
ve
Pazarlamadaki
Ülkemiz hayvancılığını geliştirmek amacıyla farklı zamanlarda ve değişik şekillerde teşvikler verilmektedir. Ancak, verilen teşviklerde politik tercihlerin ön plana çıkması bu teşvik veya finansal desteklerin ülke hayvancılığına katkısını sınırlamaktadır. Bölgelerin sosyo-ekonomik koşulları, orta ve uzun vadede sonuçları, üretim ve pazarlama koşulları göz önüne alınmadan yapılan finans destek ve teşvikler ekonomik ve sosyal düzeyde faydalı sonuçlar yaratmamıştır. Pazar fizibilitesi yapılmadan sadece üretime yönelik yapılan hayvancılık yatırımları,
çiftçi ve yatırımcıları kısa bir sürede üretim dışına itilmesiyle sonuçlanmıştır. Ülkemizde hayvancılığa verilen destek miktarları yeterli düzeyde olmayıp ABD ve AB’nin çok gerisindedir. Örneğin, sütte üretici yardım değeri AB’de %58, ABD’de %50 iken ülkemizde ise %42’dir. Bu oran, sığır etinde sırasıyla %60, %4 ve %47; koyun etinde ise %54, %16 ve %10 düzeylerindedir. (Kutlu ve ark, 2003)
Hayvancılık Bileşenleri Koordinasyon Eksikliği
Arasında
Ülkemizde hayvancılık bileşenleri arasındaki koordinasyon eksikliği öteden beri üzerinde durulan hayvancılığı geliştirmeye yönelik uygulamaların başarıya ulaşmasını engellemektedir. Hayvancılığın sektörel bir duruma gelmemiş olması sağlıklı bir işbirliğinin oluşmasını zorlaştırmaktadır. Sektörel hale gelmemiş hayvancılık sektöründe Ar-Ge birimlerinin olmaması veya mevcut olanlardan ise gelişmiş ülkelerdeki gibi etkin şekilde yararlanılmaması hayvancılıkta gelişmeyi geciktirmektedir. Ayrıca, gelişmiş ülkelerdeki örnekler incelendiğinde, modern ve ekonomik hayvancılığa büyük katkılar sağlayan ÜniversiteKamu-Sanayi işbirliği çalışmalarının ülkemizde henüz hayata geçirilmemesi yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve kullanılmasının önünü kesmektedir.
GENEL ÇÖZÜM ÖNERİLERİ 1. Hayvan varlığında meydana gelen düşüşün önüne geçilmelidir. Özellikle son yıllarda büyük azalma gösteren küçükbaş hayvan sayısını artırmaya yönelik girişimlerde bulunulmalıdır.
252
2. Yerli ırkların verim özelliklerinin geliştirilmesine yönelik çalışmalar artırılmalı, yerli gen kaynaklarının korunmasına yönelik önlemler alınmalıdır. 3. Sağlıklı ve ekonomik bir hayvansal üretim için kaliteli kaba yem üretimine önem verilmeli karma yem üretiminde ise kapasite kullanım artırımında gidilerek yeni teknolojilerden faydalanılmalıdır. 4. Ulusal hayvancılık politikası oluşturulmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir. Ulusal hayvancılık politikası oluştururken hayvancılıkla ilgili bütün bileşenlerin (Üniversiteler, Araştırma Kuruluşları, Üreticiler, Sanayiciler vs) görüşleri alınmalıdır. 5. Hayvancılık sektörü ile gerekli yasal düzenlemeler AB ile uyum içinde olacak şekilde oluşturulmalıdır. 6. Üniversite-Sanayi işbirliği çalışmaları hayata geçirilmeli ve bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
SONUÇ Ülkemizde ulusal bir hayvancılık politikasının bulunmaması ve özelliklede son 20 yıldır uygulanan tarım politikaları gıda üretimi yanında sosyoekonomik bir öneme sahip olan hayvancılığımızı yok olma noktasına getirmiştir. Sektörün ilgili bütün bileşenlerinin görüşü alınarak hazırlanacak ulusal hayvancılık politikası ile birlikte Üniversite-Sanayi işbirliğinin geliştirilmesi ülke hayvancılığımızı mevcut sorunlarından kurtarıp hak ettiği yere taşıyacaktır.
253
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR • Akdeniz, R.C., Ak, İ., Boyar, S, 2005. Türkiye Karma Yem Endüstrisi Ve Sorunları. www.zmo.org.tr/ resimler/ekler/ecb679fd35dcfd0_ek.pdf?tipi=14&amp;amp;sube= Erişim tarihi:20.05.2010. • FAO, 2006. Food And Agriculture Organization. The state of foos insecurity in the world. • Kutlu, H. R., Gül, A., Görgülü, M., 2003. Türkiye Hayvancılığı; Hedef 2023 - Sorunlar, Çözüm Yolları ve Politika Arayışları - Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Adana, 12s. • Kaymakçı, M, 2008. Türkiye Hayvancılığı; Bugünü ve Geleceği. www.vanzootekni.org.tr/index. php?option=com_content&task=view&id=76&Itemid=1 Erişim tarihi:20.05.2010 • TUİK, 2008, Türkiye İstatistik Kurumu, Hayvansal Üretim İstatistikleri. • Babacan, 2006
254
HAYVANCILIK VE ÇEVRE
256
ÖZET Küresel ısınmanın dünya ve doğal kaynaklar üzerindeki etkileri özellikle 1980’li yıllardan itibaren belirgin bir şekilde kendini göstermeye başlamıştır. Bu durum yenilenebilir enerji kaynakları vb. önlemler ile buna dönük çözüm arayışlarını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle hayvancılık sektörü de dâhil olmak üzere birçok sektörde küresel ısınma ile ilgili projeler önem kazanmaktadır. Hayvancılığın ise tek başına toplam sera gazı emisyonuna katkısının %18 olduğu bildirilmektedir. Küresel ısınma ile hayvansal üretim arasındaki etkileşim çift yönlüdür.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Öyle ki hayvansal üretim bir taraftan insan kaynaklı emisyon olarak CO2’nin % 9’unu, CH4’ün % 35-49’unu, N2O’nun % 65’ini ve NH3’ün % 64’ününe kaynaklık ederken diğer tarafın küresel ısınma sonucu meydana gelen kuraklık ile de olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
GİRİŞ Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Organizasyonu tarafından yayınlanan bir raporda, hayvansal üretimin günümüzde yaşanan küresel ısınma, toprak erozyonu, su ve toprak kirliliği ve bioçeşitliliğin azalması gibi çevresel problemlerin ana nedenlerinden birisi olduğu bildirilmektedir (FAO, 2006). Bu raporda, atmosfere salınan sera gazları emisyonunun %18’inin hayvancılıktan kaynaklandığı ve bu oranın ulaşım sektörünün etkisinden bile daha fazla olduğu bildirilmektedir. Küresel ısınma sorunu ile hayvansal üretim arasındaki etkileşim bu tebliğin konusunu oluşturmaktadır. Tebliğde hayvancılığın küresel iklim değişikliğindeki rolünün yanı sıra küresel ısınmanın hayvancılık üzerindeki mevcut ve gelecekteki olası etkileri de değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Yrd.Doç.Dr. A.Şener Yıldız 1 Prof.Dr. Cengiz Yalçın 2 Dr.Pınar Demir
1
1.Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan
Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Karbondioksit (CO2), Metan ( CH4) ve Diazotoksit (N2O) gazlarının küresel ısınma ve iklim değişikliğine neden olduğu, atmosferde su buharı seviyesinin artmasında etkisinin olduğu bildirilmektedir. Önceleri sanayide sıklıkla kullanılan kloroflorokarbonlu gazların da belirtilen etkilerinin olduğu bilinmektedir. CO2, CH4 ve N2O gazları doğal koşullarda oluşmakta olup, normal düzeylerdeki salınımlarının herhangi bir zararları söz konusu değildir.
257
Sağlığı ve Ekonomisi AD, Diyarbakır 2.Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Sağlığı Ekonomisi ve İşletmeciliği AD, Kars ahmetsener@hotmail.com cengiz.yalcin@veterinary. ankara.edu.tr pinardemir80@hotmail.com
Aksine, atmosferde belirli bir sınırlılıkta bulunmaları, dünyadan uzaklaşan ısının bir bölümünün tutulması ve hayatın devamlılığını sağlayan atmosferik şartların oluşumuna katkı sağlamaktadır. Ancak, belirtilen gazların emisyonunun artarak atmosferdeki oranlarının yüksek seviyelere çıkması çevresel problemlere neden olmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporuna göre 2100 yılına kadar dünyada ortalama sıcaklığın 1.8 - 4˚C düzeyinde artabileceği öngörülmektedir (IPCC, 2007). Diğer bir kaynakta da benzer öngörü söz konusu olup, belirtilen tarihe kadar yüzey sıcaklığının 0.5- 2.5oC değişime uğrayabileceği ve bu değişim sonucu deniz suyu seviyesinin de 0.5 m yükselebileceği bildirilmektedir (Watson, 2008).
Küresel ısınmadaki artışın deniz seviyesinde yükselmenin yanı sıra birçok bitki ve hayvan türü için habitat sınırlarının değişmesine ve iklim sisteminde çeşitli değişikliklerin tetiklenmesine yol açacağı tahmin edilmektedir (Yaslıoğlu ve ark., 2010). İklim sistemindeki değişimin en önemli nedeninin insan kaynaklı (antropojenik) sera gazlarının salınımındaki artışların olduğu konusunda görüş birliği söz konusudur. Küresel ısınmaya etkili olan insan kaynaklı sera gazlarının katkı payları ve emisyon kaynakları Tablo 1’de sunulmuştur.
Antropojenik sera gazları
Yıllık Nispi artış Emisyon kaynakları katkı (%) oranı (%)
C02 (Karbondioksit)
50–60
0,3–0,5
Kömür, petrol gibi fosil yakıtların yakılması vb.
CH4 (Metan)
12–20
1
Hayvancılık, pirinç tarlaları, çöp toplama alanları vb.
N20 (Diazotmonoksit)
5–7
0,2
Tarımda suni ve doğal gübre kullanılması vb.
03 (Ozon)
8
0,5
Trafik, ormanların yok olması vb.
KFK (Kloroflorokarbon)
15–25
4–5
Sprey kutularındaki aerosoller, köpük üretimi vb.
Tablo 1. Antropojenik sera gazları* (Kaynak: (Demir ve Cevger, 2007)
Tablo 1’de görüldüğü üzere, karbondioksit sera gazları içinde kürsel ısınmada % 50-60’lık bir nisbi katkı ile en önemli faktör konumda olup bu gazı etki bakımından % 15-20’lik bir oranla CH4 gazı takip etmektedir. CH4 gazının ömrü (12 yıl) CO2 gazına (120 yıl) göre daha kısa olmasına karşın, küresel ısınma potansiyelinin (GWP) karbondioksitten 21 kat daha fazla olduğu bildirilmektedir (Sirohi S. ve Ark., 2004). Bu gazların küresel ısınmaya etkileri CO2 etkisi 1 kabul edildiğinde; 1 ton CH4’nın 23 ton CO2 etkisine , 1 ton N2O ise 296 ton CO2 etkisine sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Steinfeld ve ark., 2006).
258
Hayvansal Üretimin Küresel Isınmaya Etkileri Hayvansal Kaynaklı Sera Gazlarının Oluşumu Hayvansal üretim kaynaklı en önemli sera gazları Karbondioksit (CO2), Metan (CH4) ve Diazotmonoksit (N2O)’tir. Hayvansal üretimde Karbondioksit (CO2) oluşumu: Hayvancılıktaki CO2 emisyonu; yem bitkileri üretimi, çiftlikte harcanan enerji, yem taşıma, hayvansal ürünlerin işlenmesi, taşınması ve arazi kullanımındaki değişikliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Hayvansal üretimde Diazotoksit (N2O) oluşumu: Nitrifikasyon ve denitrifikasyon işlemleri aracılığıyla oluşan mikrobiyel azot metabolizması ve topraktan oluşan emisyonlar en önemli N2O kaynaklarıdır. Benzer durum hayvansal kökenli gübreler içinde söz konusu olup gübrelerin depolanması ve kullanılması esnasında, meradaki hayvanların dışkılarında da emisyon oluşmaktadır. N2O aerobik koşullarda, katı gübre veya sıvı gübrenin özellikle nemli (ıslak) topraklara uygulanması sırasında ortaya çıkmaktadır (Yaslıoğlu ve ark., 2010).
Hayvansal üretimde Metan (CH4) oluşumu: Hayvansal kaynaklı CH4 emisyonu hayvanlarda sindirim süreci ve hayvan dışkısı olmak üzere iki yolla oluşmaktadır (Demir ve Cevger, 1997). Ruminantların sindirim faaliyetleri sırasında besin maddelerinin fermantasyonu ile CH4 üretimi meydana gelmektedir. Fermantasyon sonucu oluşan CH4 hayvan tarafından geğirme yoluyla dışarı atılmakta ve CH4 emisyonuna neden olmaktadır. Normal şartlarda, hayvan gübrelerinde bulunan karbonhidrat ve protein gibi kompleks yapıya sahip organik bileşiklerin karbonu CO2’ye dönüştürülerek doğal yolla parçalanır. Bununla birlikte, oksijenin olmadığı durumlarda anaerobik bakteriler karbonu CH4’e dönüştürür ve dolayısıyla hayvan gübrelerinin nemli, oksijensiz (anaerobik) ortamlarda ayrışması CH4 üretimi yoluyla sera gazı konsantrasyonunda artışa yol açmaktadır (Yaslıoğlu ve ark., 2010).
Geleneksel hayvancılığın yapıldığı dönemlerde sera gazlarının çevreye herhangi bir olumsuz etkisi söz konusu değildi. Ancak entansif ve endüstriyel 259
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
hayvansal üretimin arttığı günümüzde bu tür üretim geleneksel entegre hayvansal üretime göre 2 kat, mera hayvancılığına (ekstansif) göre 6 kat daha hızlı bir gelişme kat etmiş olması önemli bir handikap olarak karşımızda durmaktadır. Ayrıca artan hayvansal ürün talebinin karşılanması için 2050 yılına kadar sektör kapasitesinin 2 katına çıkacağı tahmin edilmektedir (Steinfeld ve ark., 2006). Hayvansal üretimin entansifleşmesi ile beraber; yüksek girdili üretim, hem hayvan hem de toprak düzeyinde besin maddelerinin etkin kullanılmaması emisyon miktarında artışlara neden olmaktadır. FAO’nun sektör uzmanı Steinfeld’in belirttiği, “Bugünün en önemli çevre sorunlarının başında hayvansal üretim gelmekte olup bu hususta inisiyatifin alınması gerekmektedir.” gibi görüşler daha fazla önem ve yaygınlık kazanmaktadır (Görgülü ve ark., 2009). Küresel ısınma ile hayvansal üretim arasındaki etkileşim çift yönlüdür. Öyle ki hayvansal üretim bir taraftan insan kaynaklı emisyon olarak CO2’nin % 9’unu, CH4’ün % 35-49’unu, N2O’nun % 65’ini ve NH3’ün % 64’ününe kaynaklık ederken diğer tarafın küresel ısınma sonucu meydana gelen kuraklık ile de olumsuz bir şekilde etkilemektedir (Görgülü ve ark., 2009).
Hayvancılığın ise tek başına toplam sera gazı emisyonuna katkısının %18 düzeyinde olduğu bildirilmektedir (Yaslıoğlu ve ark., 2010). Hayvansal üretimden kaynaklanan çeşitli sera gazlarının insan kaynaklı atmosferik sera gazı emisyonuna katkıları detaylı olarak aşağıda sunulmuştur. 1. Karbondioksit (CO2):Her ne kadar hayvansal üretim kaynaklı CO2 emisyonu toplam CO2 emisyonunun % 9’undan sorumlu olsa da (Steinfeld ve ark., 2006), salınan bu gaz bitkiler tarafından biyolojik döngü mekanizması ile tüketildiğinden söz konusu emisyonun küresel ısınmaya önemli bir etkisi olmamakta ve bu nedenle salınımı önlemeye yönelik bir uygulama arayışına da gidilmemektedir. 2. Metan (CH4): Metan emisyonunun kaynakları Grafik-1’de sunulmuştur.
Metan emisyonunun kaynakları Grafik 1’de sunulmuştur. Grafik 1. Metan emisyonu kaynakları* Grafik-1 Metan emisyon kaynakları (Harvey ve ark., 2010)
Hayvansal üretimden kaynaklanan sera gazlarının insan kaynaklı atmosferik sera gazlarına katkıları ve küresel ısınma sorunu Toplam sera gazı emisyonunun yaklaşık %20-35’i tarımdan kaynaklanmaktadır. İnsan kaynaklı CH4 emisyonunun % 40’ı ve N2O emisyonunun % 50’sinden fazlasının menşei tarıma dayanmaktadır (IPCC, 2001).
Grafik 1’de görüleceği üzere, çiftlik hayvanlarından kaynaklanan CH4 emisyonu (%16 enterik fermantasyon ve %5 hayvan gübresi) toplam CH4 emisyonunun %21’ini oluşturmaktadır. Başka bir çalışmada ise bu oranın % 37 olduğu ve çiftlik hayvanları kaynaklı
260
CH4 emisyonunun %70’inden sığırların sorumlu olduğu rapor edilmektedir (Yaslıoğlu ve ark., 2010). Süt sığırcılığında enterik fermantasyonun toplam CH4 emisyonunun yaklaşık %80’ni oluşturmaktadır (Dourmad ve ark., 2008). Gübre kaynaklı CH4 emisyonunun % 52’si, hayvansal üretimin büyük oranda entansif işletmelerde yapıldığı gelişmiş ülkelerde (Bu işletmelerin çoğunda gübreler sıvı halde tanklarda depolanması sonucu anaerobic ortam oluşmaktadır.) ortaya çıkmaktadır (Demir ve Cevger, 2007). Görgülü ve ark. (2009) tarafından Türkiye’de 2001 yılı sığır, koyun ve keçi varlığı göz önüne alınarak yapılan enterik ve gübre kaynaklı yıllık CH4 emisyonları Tablo 2’de sunulmuştur. Türler
Enterik (ton) Gübre (ton) Toplam (ton) Enterik (%) Tür (%)
Sığır
675 394
108 457
783 850
86.2
76.5
Koyun
203 800
6 114
209 914
97.1
20.5
Keçi
29 600
888
30 488
97.1
3.0
Toplam
908 794
115 459
1 024 252
Tablo-2 Türkiye’de 2001 yılı sığır, koyun ve keçi varlığı göz önüne alınarak hesaplanan enterik ve gübre kaynaklı yıllık metan emisyonları. (Görgülü ve ark., 2009)
Tablo 2 incelendiğinde, yıllık yaklaşık 1 milyon ton ruminant kaynaklı CH4 emisyonunun meydana geldiğinin hesaplandığı, bunun yaklaşık % 85’inin enterik kökenli olduğu, toplam emisyonun da % 76’sının da sığırlardan kaynaklandığı görülmektedir. Yassıoğlu ve ark. (2010) çeşitli literatür bulguları ışında, hayvan gübresinden kaynaklanan CH4 emisyonunun hayvanın türüne, yaşına, canlığı ağırlığına, kullanılan yemin miktar ve kalitesine, depolama koşulları ile sıcaklığa bağlı olarak değişim gösterdiğini bildirmektedirler. Sıvı gübrelerden anaerobik koşullarda üretilen CH4 gazının üretim miktarının gübrenin organik madde içeriğine, depolama koşulları ve depolama süresi ile sıcaklığa bağlı olduğu ifade edilmektedir. Üretim yoğunluğunun, sıvı gübrenin sıcaklığının ve depolama süresinin fazla olduğu sistemlerde daha yüksek bir düzeyde olacağı, ayrıca katı gübredeki anaerobik bölgelerde 261
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
de benzer üretimin söz konusu olabileceği bildirilmektedir (Dourmad ve ark., 2008).
CH4 emisyonunun azaltılması için yapılması öngörülen ve günümüzde tartışılan hususlar; • Hayvansal üretimde verimi artırmak, dolayısı ile hayvan sayısını azaltmak, • Hayvan rasyonlarındaki kaba yem oranını azaltıp kesif yem oranını yükseltmek, • Daha az sera gazı emisyonuna imkan sağlayan kaba yem ve mera yem bitkisi üretmek • Tanen ve saponin gibi maddelerin içeriğinin yüksek olduğu alternatif yem bitkileri ve kesif yemleri kullanmak, • Rasyonlara bitkisel yağ ilave etmek, • Uçucu yağlar gibi ikincil bitki komponentlerini hayvan beslemede kullanmak, • Metanojen mikroorganizmaları baskılayacak ve onlarla yarışabilecek probiyotikleri kullanmak şeklinde sıralanabilir (Öztürk, 2007). 3. Diazotmonoksit (N2O): Küresel ısınmada azotun etkisi oldukça önemli olup N2O bu bakımdan ön plana çıkmaktadır. Öyle ki N2O emisyonunun % 65’inin hayvansal üretimden kaynaklandığı bildirilmektedir. Bu gazın küresel ısınmaya katkı potansiyelinin düzeyi (GWP), ozon tabakasının incelmesine neden olması ve atmosferdeki konsantrasyonun 1750’lerde günümüze yaklaşık % 16 oranında yükselmesi önemini daha da artırmaktadır (Steinfield ve ark. 2006).
Ruminant gübreleri depolandığında da çok önemli miktarlarda bu tür emisyonlar meydana gelmektedir. Benzer şekilde domuz ve tavuk
gübreleri de anaerobik ortamlarda ve sıvı formda depolandıklarında oldukça fazla miktarda CH4 ve N2O emisyonu oluşmaktadır. Görgülü ve ark. (2009)’ı, Bos and Wit (1996)’in çalışmalarına dayanarak tavuk ve domuz gübresinin 2/3’ünde gübrelik yönetiminin sıvı gübreye dayalı olduğu ifade etmektedirler. Toplam N2O emisyonunun yaklaşık % 18’inin hayvansal gübrelerden kaynaklanmakta olup bu tür gübrelerle ilgili çalışmalarda N2O ölçümlerinin yapılması önem arz etmektedir (Yaslıoğlu ve ark. 2010).
Kapalı tip ve bağlı sistemli barınaklardaki hayvanlar yemden aldıkları azotun yaklaşık % 90’ını idrar ve dışkı olarak vücutlarından atarlar. Bu azotun önemli bir kısmı toplama, depolama ve işlemden geçirme sırasında N2O olarak yayılır. Genellikle gübrenin azot içeriği, aerobik duruma dönüşme derecesi (nitrifikasyon-denitrifikasyon reaksiyonları) ve depolama süresi arttıkça N2O emisyonu miktarı da artmaktadır (Mosier ve ark.,1998).
N2O emisyonunun azaltılması için yapılması öngörülen ve günümüzde tartışılan hususlar; • Gübreyle atılan azot miktarını düşürmek, • Hayvansal üretimde verimi artırmak, dolayısı ile hayvan sayısını azaltmak, • Bitkisel üretimde araziye tatbik edilen azot miktarını azaltmak, • Hayvan rasyonlarında kullanılan azot miktarını düşürmek (Oluşabilecek dengesizlik nedeniyle CH4 emisyonunu artabilir.) şeklinde sıralanabilir (Görgülü ve ark.
262
2009).
Küresel Isınmanın Hayvancılığa Olası Etkileri Küresel ısınmanın hayvanlar üzerindeki etkileri; fiziksel, biyolojik, kimyasal çevre ve/veya iklimin direkt etkileri olarak gruplandırılabilmektedir. Fiziksel çevre şartları, bakım ve besleme koşullarında meydana gelen etkileri kapsamaktadır. Aşırı sıcak ve aşırı soğuk gibi extrem hava şartlarında barındırma maliyeti artmakta; fertilite, laktasyon, süt ve et verimi ile bunların kalitesi gibi performans parametrelerinde de azalmalar olabilmektedir (Beede ve ark. 1986, Alnaimy ve ark. 1992). Küresel ısınmanın fertilite parametrelerine olan etkilerine yönelik araştırmalarda fertilitenin düştüğü belirlenmiştir (Alnmier ve ark. 2002; DeRensis ve Scaramuzzi 2003). Östrusun tam olarak belirlenememesiyle ilişklili olarak ilk tohumlama süresinin arttığı, gebelik oranın düştüğü, artan vücut ısısıyla orantılı olarak uterusa gelen kan akımında azalma ve buna bağlı olarak fertilizasyon oranında düşme yaşandığı, embriyonik gelişimin sınırlandığı ve erken embriyonik ölümlerin arttığı bildirilmektedir (DeRensis ve ark., 2002). Yavruların büyümesi ve gelişmesi de küresel ısınmadan olumsuz etkilenmektedir. Besi materyallerinde ise yem tüketimlerinde ve yemden yararlanma oranında azalma, besi süresinin uzaması ile ilgili bildirimlerin söz konusu olduğu belirtilmektedir (Görgülü ve ark., 2009). Verim özellikleri ve verimlilik bakımından yetiştirilen hayvanların genetik olarak iyileştirilmesi çalışmalarında, yerli hayvanların her türlü koşulda verimliliğini devam ettirebilmesi ve çevrenin olumsuz etkilerine karşı avantajlı olması göz önünde bulundurulması gereken önemli bir konudur. Yerli ırklar anatomik ve fizyolojik yapıları nedeni ile kısa süreli ısı dalgalanmalarından daha az etkilenmekte ve sahip oldukları mekanizmalar yardımı ile (yüklenen ekstra ısıyı vücutlarından kolaylıkla atma) vücut sıcaklıklarını devam ettirebilmektedirler. Yaşam süresi de iklim değişikliklerinden etkilenebilecek özelliklerdendir. İklim değişikliğine bağlı meydana gelen kuraklık, sel ve epidemik hastalık gibi olaylarda artışların olabileceği öngörülmektedir. Bu yüzden özellikle kuraklığa ve hastalıklara dayanıklı hayvanların üretimde kullanılmaya başlanması, bu hayvanların gen kaynaklarının korunması hayati önem taşımaktadır (Koluman Darcan ve ark., 2009).
Küresel ısınmanın hayvan sağlığına yönelik bir diğer olumsuz etkisi de sağlık problemlerinin artması, bazı parazitlerin direnç kazanarak yaşam
263
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
sürelerinin uzaması dolayısı ile hastalıkların da artmasıdır. Örneğin Yeni Zelanda ve Avusturya’daki iklim değişikliği ile ilgili yapılan senaryolarda potansiyel iklim değişikliğine bağlı olarak vektörler ve kenelerin yaşama sürelerinin uzayıp dirençlerinin artacağı ve bunun sonucunda hayvan hastalıklarının artacağı ifade edilmiştir (Sutherst, 1995). Küresel ısınma özellikle doğal kaynakların sınırlı olduğu durumlarda, gıda yetersizliklerine dolayısıyla dengesiz ve sağlıksız beslenmeye neden olabileceği belirtilmektedir. Uluslararası çalışmaların birçoğunda küresel ısınmanın özellikle tarım ve hayvancılıkta yaratacağı olumsuzluklar araştırılmış yapılan bazı çalışmalarda ise küresel ısınmanın hayvansal üretimdeki pozitif ve negatif etkileri üzerinde durulmuş, bu etkilerin bölgeye ve mevsime bağlı olarak değişeceği ifade edilmiştir. Örneğin soğuk bölgelerde ısınmaya bağlı olarak çayır ve otlakların artmasının hayvancılığın gelişmesine katkıda bulunacağı, yüksek sıcaklığın olduğu bölgelerde ise kuraklığa bağlı olarak yem bitkileri üretiminin azalması ve hava sıcaklığındaki artış sonucunda şekillenecek ısı stresinin hayvanlarda verim kaybına neden olacağı belirtilmiştir (Demir ve Cevger, 2007).
ülkeler arasında yer almaktadır. Bu nedenden ötürü kalkınma adına çevresel problemleri göz ardı edilmeden ve olumsuz çevresel etkileri asgari düzeylere indirebilmek için yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili, politikalar, hedefler ve stratejiler ortaya koyulması gerekmektedir. CH4’ün ömrünün CO2’e göre daha kısa olması nedeniyle, CH4’deki azalma CO2’deki azalmaya göre iklim değişikliğindeki etkisini daha çabuk gösterecektir. Bu nedenle CH4 emisyonunun azaltılmasında hedeflenen strateji ve hedefler önem kazanmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda büyük bir tehdit altında olan ülkemizde bilim adamları tarafından ortaya konulan öngörüler dikkate alınarak geleceğe yönelik stratejik planların yapılması kaçınılmazdır. Bu planlar ve bunlara yönelik politik ve sosyo-ekonomik yapılanmalar, oluşacak negatif etkilerin asgari düzeye indirilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu amaçla, multidisipliner bilimsel araştırma ve işbirliği programlarının öncelikli olarak gündeme alınması gelecekte Türkiye’de hayvansal üretim, gıda güvenliği ve beslenme konularının sorunsuz olarak yürütülmesi açısından avantaj sağlayacaktır.
SONUÇ Günümüzde dünyayı tehdit eden küresel ısınma ve iklim değişikliklerin neden olacağı sorunlardan hali hazırda su kıtlığı ve kuraklıkla uğraşmak durumunda olan ülkeler çok daha fazla etkilenecektir. Türkiye’de bilinen aksine gerek su kaynakları bakımından gerekse kuraklık sorunu bakımından tehdidin yaşanabileceği
264
KAYNAKLAR 1. Adaptations, and Mitigation of Climate Change: Scientific-Technical Analyses. Contribution of Working Group II to the 2. Alnaimy, A. M., Habeeb,I., Fayaz, I., Marai, M., Kamal T.H., 1992. Heat Stress, Farm Animals and the Environment, Clive Philips and David Piggins (Ed). CAB International, 1992. Cambridge, England. 3. Beede, D. K. ve Collier, R. J., 1986. Potential Nutritional Strategies for intensively managed cattle during thermal stress. Journal of Dairy Science. 62:543-554. 4. Dourmad J.Y., C. Rigolot, H. van der Werf 2008. Emission of Greenhouse Gas, Developing Management and Animal Farming Systems to Assist Mitigation (ed. P Rowlinson, M Steele and A Nefzaoui). Proceedings of International Conference Livestock and Global Climate Change, 17-20 Mayıs 2008, Hammamet, Tunisia. Cambridge University Press. 5. Harvey A., E. Matthews ve D. Sarma 2010. The Global Methane Cycle. NASA Goddard Institute for Space Studies. icp.giss.nasa.gov/education/ methane/intro/cycle.html Erişim Tarihi: 21.05.2010. 6. IPCC, 2007. Fourth Assessment Report. Climate Change 2007: Synthesis Report. Summary for Policymakers, pp. 2-5. 7. Moss (eds.)]. Cambridge University Press, Cambridge, United Kingdom and New York, NY, USA, pp. 429–467. 8. Öztürk H. 2007. Küresel Isınmada Ruminantların Rolü. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 78(1):17-22. 9. REILLY, J., (1996). Agriculture in A Changing Climate: Impacts and Adaptation. In: Climate Change 1995: Impacts, 10. Second Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change [Watson, R.T., M.C. Zinyowera, and R.H. 11. Shih J.S., D. Burtraw, K. Palmer, J. Siikamäki 2006. Air Emissions of Ammonia and Methane from Livestock Operations. www.rff.org/ Documents/RFF-DP-06-11.pdf Erişim Tarihi: 11.05a.2010. 12. Sirohi S., A. Michaelowa 2004. CDM Potential of Dairy Sector in India. www.hm-treasury.gov.uk/media/014/86/273.pdf Erişim Tarihi: 21.05.2010. 13. Steinfeld, H., Gerber P, Wassenaar T, Castel V, Rosales M, de Haan C., 2006. Livestock’s long shadow: environmental issues and options. Food and Agriculture Organization of the United Nations, p.82-114. 14. SUTHERST, R.W., (1995). The Potential Advance of Pest In Natural Ecosystems Under Climate Change: Implications for Planning and
265
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Management. In â&#x20AC;&#x2DC;Impacts of Climate Change on Ecosystems and Species: Terrestrial Ecosystemsâ&#x20AC;&#x2122;. (Eds. J. Pernetta, C. Leemans, D. Elder, S. Humphrey) IUCN, Gland, Switzerland, pp83-98. 15. Watson, B., 2008. Climate change: Prepare for global temperature rise of 4C, warns top scientist. James Randerson, science correspondent. The Guardian, Thursday 7 August,2008. www.guardian.co.uk/environment/2008/aug/06/climatechange.scienceofclimatechange
266
DİYARBAKIR’DA ÇAYIR MERALARIN MEVCUT DURUMU VE MERA ISLAHI
268
ÖZET Tarımsal yönden meralar meyilli, engebeli ve taban suyu derinde olan kıraç arazilerde, seyrek ve kısa boylu bitkilerin oluşturduğu yem alanlarıdır. Konumları, işlenen tarım alanları ile orman kuşağı arasındadır. Meralar taban suyu derinde olmak veya bitki örtüsü mera bitkilerince oluşturulmak şartı ile düz alanlarda da bulunabilirler. Mera bitkileri seyrek ve kısa boylu oldukları için özellikle hayvan otlatmak suretiyle faydalanılır, genellikle sorunlu alanlarda oluşmuşlardır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Çayırlar da aynı tür vejetasyon oluşumlarıdır. Ancak çayırlar, düz ve taban suyu yakın olan alanlarda, dere kenarlarında, işlenen tarım alanlarının alt sınırlarında, gür gelişen, sık ve uzun boylu bitkilerden oluşan yem alanlarıdır. Çayır vejetasyonu iklim ve toprağın özel ekolojik koşullarına göre oluşmuş otsu bitkiler topluluğu olup toprağı yılın büyük bir döneminde daima nemlidir. Genellikle biçerek değerlendirilir. Genel hatları ile çayır ve meralar doğal olarak oluşmuş otsu bitkiler topluluğu yani bitki örtüleridir. İlimizde çayır mera alanları arazi varlığı içinde önemli bir yere sahiptir. Toplam arazi varlığının % 15’ni teşkil etmekte ve hayvancılığın en temel unsurlarından bir durumundadır.
GİRİŞ Ülkemiz, tüm doğal kaynaklarında olduğu gibi, çayır mera alanlarını da sürdürülebilir kullanım ilkesinden hareketle gelecek nesillerin istifadesine sunmak durumundadır. Çayır ve mera alanlarının uzun yıllardan beri sahipsiz olması, 1998 yılına kadar bu konuda yeterli kanun ve mevzuatların bir türlü çıkarılamamış olması, mevcut mevzuatların çok sayıda kuruma görev ve yetki vermiş olması ve bu kurumlar arasında da gerekli koordinasyonun bir türlü sağlanamamış olması gibi nedenlerle, çayır ve mera alanlarımız üzerinde süregelen tahribatın önüne geçmek mümkün olamamış ve ülke genelindeki 40 milyon hektar mera alanı, zaman içerisinde 10-12 milyon hektara gerilemiştir. Mera alanlarında tahribat, erozyonun çok ciddi boyutlara ulaşmış olması ve hayvancılığımızda son yıllarda yaşanan büyük sıkıntılar, ülkemizdeki çayır mera alanlarının korunması, geliştirilmesi ve verimliliklerinin artırılması için, bu konuda yürütülen çalışmalara ivme kazandırmış ve yıllardır çıkarılamayan Mera Kanunu 25 Şubat 1998 tarihinde kabul edilmiş ve
269
Vedat GÜLER Ziraat Yüksek Mühendisi Diyarbakır Tarım İl Müdürlüğü vedat_guler@hotmail.com
28 Şubat 1998 tarihinde de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
4342 Sayılı Mera Kanunu’nun Amacı 1998 yılına kadar bu konuda yeterli kanun ve mevzuatların bir türlü çıkarılamamış olması, mevcut mevzuatların çok sayıda kuruma görev ve yetki vermiş olması ve bu kurumlar arasında da gerekli koordinasyonun bir türlü sağlanamamış olması gibi nedenlerle, çayır ve mera alanlarımız üzerinde süregelen tahribatın önüne geçmek mümkün olamamış ve ülke genelindeki 40 milyon hektar mera alanı, zaman içerisinde 10-12 milyon hektara gerilemiştir. İlimiz mera varlığı ise 229.469 hektardır. Daha önce çeşitli kanunlarla tahsis edilmiş veya kadimden beri kullanılmakta olan mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti, tahdidi ile köy veya belediye tüzel kişilikleri adına tahsislerinin yapılması, belirlenecek kurallara uygun bir şekilde kullandırılmasını, bakım ve ıslahının yapılarak verimliliklerinin artırılmasını ve sürdürülmesini, kullanımlarının sürekli olarak denetlenmesini, korunmasını ve gerektiğinde kullanım amacının değiştirilmesini sağlamaktır. Çayır ve meraların geliştirilmesi ve korunması ile bu sorunun da çözümlenmesine imkan sağlanmış olacaktır. Ayrıca, kurulan Mera Komisyonu, mera teknik ekipleri ile tahsis aşaması sonrasında köylerde kurulan ve kurulacak mera yönetim birlikleri ile yerinde yönetim ilkesi hayata geçirilmiş, kullanıcılara yetki, katılımcılık ve sorumluluklar verilmiştir.
İlimiz Mera Alanlarının Genel Durumu Diyarbakır ili Güneydoğu Anadolu iklim bölgesine dâhil olup, yazları sıcak ve kurak, kışları ise nispeten soğuk ve yağışlı bir iklim özelliği göstermektedir. Yağış rejimi yıllık 493.3 mm(uzun yıllar ort.) civarındadır. Bu yağışlar genellikle kış ve ilkbahar aylarında düşmektedir. Bu da beraberinde mera alanlarında vejetasyon süresinin kısalığını getirmektedir. İlimiz mera alanlarının genel yapısı ilimiz coğrafyası ile örtüşmektedir. İlimiz mera alanları yoğun olarak; Karacadağ Bölgesi; Buralar Bağlar, Kayapınar merkez İlçeleri ile Çınar, Ergani, Çermik ilçeleri sınırları dahilnde kalmaktadır(110 000 ha.). Bu mera alanları genel itibarı ile taşlık yapıda % 50-80 oranında olup makineli tarıma elverişsiz durumdadır. Yöre halkı tarafından küçükbaş (özellikle koyun) otlatılmak suretiyle değerlendirilmekte ve koyun merası olarak tanımlanmaktadır. Bu bölgede mevcut meralar yüzölçüm olarak çok büyük parseller halinde bulunmaktadır. Mevsimsel yağışların yeterli olduğu yıllarda çok yüksek ot verimine sahiptirler. Özelikle baklagil çayır mera bitkileri( Trifolium repens (Ak Üçgül) Medicago sp. (Yonca) açından oldukça zengin bir bitki örtüsü mevcuttur. Dicle Havzası; mera alanları bu alanlar Dicle nehrinin kıyılarında bulunmaktadır. Yoğun olarak Bismil ilçesi sınırlarında kalmaktadır. Taban suyu seviyesi yüksek olup toprak yapısı itibarı kumlu tınlı bir yapıya sahiptir.
270
İlimiz Ova Alanları; bulunan mera alanları, bu kısımlarsa yamaç olarak tarif edilen alanlardır. Kuzey Bölgesi Mera Alanları; Kulp, Lice, Dicle, Hani ilçelerinde bulunan alanlar bu kısımlarda yaylalar mevcut olup yoğun olarak kulp ilçesi Muş ili sınırlarında kalmaktadır. Kadastro çalışmaları açısından değerlendirildiğinde, 3 ilçemiz tamamen, 7 ilçemiz kısmen, 4 ilçemiz ise hiç kadastro görmemiştir. Bu kapsamda tesis kadastrosu gören mera alanımız 127.648,70 hektar, kadastro görmeyen mera alanımız ise tahminen 101820,6 hektar olup, toplam mera alanımız 229.469 hektardır. Kadastro Gören İlçe Adı
Köy Mezra Sayısı Sayısı Parsel Sayısı
Kadastro Görmeyen
Alanı (Hektar)
Parsel Sayısı
Alanı (Hektar)
Toplam (Hektar)
BİSMİL
107
77
401
12420
-
-
12420
ÇERMİK
76
41
134
5939
-
2247,2
8186,2
ÇINAR
90
66
294
20326,1
-
6280
26606,1
ÇÜNGÜŞ
24
24
146
7844,7
-
11268
19112,7
DİCLE
81
104
364
737
-
4041
4778
EĞİL
38
46
146
2008
-
7764
9772
ERGANİ
24
41
364
39391,3
-
232,9
39624,2
HANİ
77
86
-
-
-
4451,5
4451,5
HAZRO
37
38
42
242,5
-
1333,7
1576,2
KOCAKÖY
11
18
-
-
-
23,59
23,59
KULP
56
115
-
-
-
49865,4
49865,4
LİCE
19
41
-
-
-
13569
13569
MERKEZ
146
224
785
35148,2
-
-
35148,2
SİLVAN
50
91
-
3591,9
-
744,3
4336,2
TOPLAM
836
1012
2676
127.648,70
-
101820,6
229.469
GENEL TOPLAM
229.469 Hektar Tablo 1: Diyarbakır İli İlçeler Bazında Mera Varlığı
Çayır Mera Ve Çevre Erozyon İlişkisi Toprak parçacıklarının hareket halindeki su ve rüzgârlarla bulunduğu yerden koparılarak başka yerlere taşınıp, yığılması olayı “Erozyon” olarak
271
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
tanımlanır. Bu olay doğal koşullar içerisinde oluşuyorsa “Doğal Erozyon”, doğanın tahribi sonucu ortaya çıkıyorsa “Hızlandırılmış Erozyon” ismi verilir (Akgün ve Akyürek, 1979). Aşındırıcı güce göre erozyon, su veya rüzgâr erozyonu olarak da ayrılabilir. Rüzgâr erozyonu rüzgâr hızının fazlalığı nedeniyle genellikle kıraç ve bitki örtüsünden yoksun alanlarda görülen bir olaydır. Bir ortamdaki rüzgâr erozyonunun şiddeti iklim ve toprak özellikleri, arazinin bitki örtüsü ve topografyası ile yakın ilişki içerisindedir. Yağış miktarı, eğim uzunluğu ve derecesi, ürün deseni ve idaresi gibi faktörlerin nispi etkileri sonucu ortaya çıkan erozyon, bu değişkenler bakımından farklılıklar göstermektedir. Hayvancılığımızın en önemli sorunu olan yıllık 25 milyon ton civarındaki kaba yem açığımızın en ucuz olarak temin edilebileceği yerler, çayırmeralarla birlikte yaylak ve kışlaklarımızdır. Çayır ve meraların geliştirilmesi ile hayvancılıkta önemli ilerlemelerin sağlanabileceği, böylece kırsal kesimde istihdamın arttırılarak kentlere olan aşırı göç baskısının azaltılabileceği mümkün görülmektedir. Çayır ve meralarımızın üzerinde durulmasını gerektirecek diğer bir neden ise, erozyonun önlenmesinde oynadığı önemli roldür. Erozyonun artmasının en büyük nedeni, çayır ve mera alanlarının aşırı ve düzensiz otlatmalarla kalite ve vasfını kaybederek erozyona açık alanlar haline getirilmiş olmalarıdır. Bitki örtülerini oluşturan türlerin erozyona karşı
dirençleri oldukça farklıdır. Çok sayıda türü içeren çayır ve meralar çok sıkı bir çim kapağı oluşturmakta, yılın uzun döneminde gelişme göstermekte ve çok yıl kalabilmektedirler. Bu nedenlerle çayr-mera bitkileri çim kapa ile dier bitki örtülerinden daha iyi toprak koruyucusudurlar. Bu koruma toprak zerrelerini sıkıca tutma, yağmur damlalarının toprağa çarpma hızını kırma ve toprağın daha fazla suyu tutmasını sağlama şeklinde olmaktadır.
Mera ve Yağış Suları Su yeryüzünde halen bilinen hayat formlarının oluşması ve devamını mümkün kılan en önemli bir ekolojik faktörlerdendir. Vejetasyon yani bitki örtüsü yeryüzünde suyun dolaşımında muhtemelen en etkili değişkenlerdendir. Yeryüzüne yağışlarla intikal eden suyun yüzey akışı şeklinde kaybolmasında, toprağın derinliklerine süzülmesinde veya atmosfere buhar olarak tekrar intikalinde vejetasyonun önemi büyüktür. Toprak tarafından tutulan yağış suyu miktarı organik madde içeriğine göre değişir. Bitki örtüsü yağmur suyunun çarpma ve akış hızının azaltır. Tutulan su da buna bağlı olarak artar. Toprak altına sızan sudan toplanan su miktarı bir ölçüde süzülen su miktarına bağlıdır. Bitki örtüsü yetiştiği toprağın süzekliğini artırır. Diğer taraftan su tutma kapasitesini yükseltir. Toprağın birçok özelliği ile nem içeriği ve süzme kapasitesi yağış suyunun şekillenmesini belirleyen önemli etkenlerdendir. Bitki örtüsü yağış sularının toprak tarafından tutulan miktarını da etkilemektedir. Browning (1982)’e göre; yüzey akışı şeklindeki su kaybının mısır tarımı yapılan bir tarlada yağışın %40.3’ü,
272
salkımotu alanında ise %4.8’i civarındadır. Graffis ve ark.(1985), bir buğdaygil merasından, işlenmiş nadas veya mısır tarımına göre 5-272 kez daha az yağış kaybı olduğunu belirtmektedirler. Çıplak topraklar üzerine düşen yağış suları gölcükler oluştururken bitki örtüleri bir kısım suyu tutar. Örtü yağış sularının düşüş hızını keserek, suyu yaprak ve dallarda bir süre tutar ve toprağın su geçirgenliğini veya süzekliğini artırır. Yağış suyunun toprakta fazla miktarda tutulması erozyonun da o oranda azlığı demektir. Çıplak toprak yüzeyi genellikle kurudur. Islandığında da çok geçmeden kısa zamanda kurur. Bu ortamdan atmosfere dönen su miktarının devamlılığı azalır. Bitki kök sistemleri ise toprağın büyük hacimli geniş alanlarına yayılır ve kök bölgesinde elverişli su bulundukça atmosfer su verir. Suyun atmosfere düzenli şekilde intikali bitki örtüsünün özelliğine özellikle de gelişme periyoduna ve kök yapısına bağlı olarak önemli oranda değişir. Çayır mera ve yem bitkilerinin suyu erken ilkbahardan sonbahar sonuna kadar kullandıkları ve bu dönem içinde de su dolaşımını sağladıkları görülecektir. Çayır-mera bitkileri toprağın değişik tabakalarındaki suyu diğer ürünlerden daha fazla kullanırlar. Yani su tüketimleri yüksektir. Çünkü gelişme periyotları uzundur. Kökleri toprağın değişik tabakalarına yayılmaktadır. Devamlı gelişen Buğdaygillerin altındaki toprak çoğu zaman daha kuru olup su emme güçleri yüksektir. Kısaca çayır-mera ve yem bitkileri yetişme ortamına yağış suyunun daha yüksek bir oranda tutulmasını ve süzülmesini, aynı zamanda da uzun bir dönemde atmosfere su akımını sağlarlar. Çayır Mera Alanların Bozulma ve Erozyon Nedenleri Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki mera ve orman alanlarının büyük bir bölümünün bitki örtüsü çok fakirdir. Özellikle orman alanlarının yarıya yakını seyrek çalılarla kaplıdır. Mera alanlarının bitki ile kaplı alanları ve ürün vermeyen arazi diye nitelenen önemli miktardaki boş arazilerde
273
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
bitki örtüsünden tamamen yoksundur. Doğal vejetasyonların fakirliği toprağı korumayı zorlaştırmaktadır. Buralardaki erozyonlar tarım alanlarının kirlenmesini ve erozyonların şiddetini artırmaktadır. Tarım alanlarında bilinçsiz arazi kullanımı, yanlış toprak işleme ve özellikle sorunlu yörelerde bitki örtüsünün tahribi toprak muhafazasında önlenemez sorunları gündeme getirmektedir. İyi bir toprak muhafazası için araziyi niteliğine uygun bitki örtüsü ile örtmeyi sağlamak ve bunu devamlı kılmak, toprakta daha fazla su tutmayı sağlayacak tekniği öne çıkarmak ve bitki yetiştiriciliğinin uygun kültürel yöntemlerini yerine getirmek gerekir. Oysa Ülkemiz tarım alanlarında su kaybı ile toprak erozyonunun şiddetli derecede seyretmesine neden olan aşağıdaki hatalı uygulamalar halen devam etmektedir. a. Mutlak mera alanları toprak işlemeli tarıma dönüştürülmekte, b. Mevcut meraların zamansız ve aşırı bir şekilde otlatılmakta, c. Tarım sistemlerinin bozukluğu halen devam edebilmektedir.
Mutlak Mera Alanlarının Tarla Haline Dönüştürülmesi Türkiye’de aşırı boyutlardaki toprak ve su kaybının belki de en büyük nedeni bu tür hatalı uygulamadan kaynaklanır. Ülkemizde halen pulluk altındaki 6.3 milyon ha.kadar V., VI. ve VII. sınıf araziler her ne surette olursa olsun kuru tarımda kullanılamaz niteliktedirler. Çünkü bir taraftan topraklar yüzeysel, diğer taraftan
da eğimleri fazladır. Mutlak mera olarak kullanılma zorunluluğu olan buraların toprak işlemeli tarıma açılmaları zamanla erozyonun şiddetlenmesine neden olmaktadır. Kuru tarımda işlenmeyen mera, orman ve tarım dışı alanlar, büyük bir bölümü oluşturmaktadır. Buralardaki erozyonlar da toprak işlemeli tarıma uygun verimli yerleri verimsiz duruma dönüştürmektedir. Buralardaki toprak erozyonunu önlemenin vazgeçilmez yolu da mevcut bitki örtüsünü yeniden oluşturmak ve zenginleştirmekten geçer. Ülkemizde özellikle 1950’li yıllardan sonra mevcut meralar talan şeklinde tahrip edilmiş, büyük bir bölümü (yaklaşık 12 milyon ha) önce işlenip tarla şekline dönüştürülmüş, ancak birkaç yıl (organik maddelerce zengin olduğu dönemlerde) ürün alındıktan sonra ya işlenen ancak şiddetli derecede erozyona uğrayan, ya da terk edilerek ürün vermeyen araziler grubuna dahil edilmişlerdir. Ülkemiz, bu sorunu en acı biçimde yaşayan memleketlerdendir. Meralar ve ormanlar, genellikle yüzeysel topraklı eğimli alanlarda yer almaktadırlar. Tahripleri durumunda olabilecek toprak erozyonu şiddeti de bundan kaynaklanmaktadır. Gerçekte orman ve meralar, toprak koruyucu ve toprak ıslah edici bazı özellikleri nedeniyle ülke topraklarını muhafazada vazgeçilmez doğal kaynaklardandır.
274
Nitekim ABD’nin değişik bölgelerinde yürütülen araştırmalara göre, bir buğdaygil merasında, temiz işlenmiş nadas veya mısır tarlasına göre 5261029 kez daha az toprak kaybı; 5-277 kez de daha az yağış suyu kaybı saptanmıştır (Graffis ve ark., 1985).
Meraların Aşırı Kullanımı Meralardan yararlanılmada en azından aşağıdaki dört ilkeye uyma zorunluluğu vardır. a. b. c. d.
Zamanında otlatma; Kapasiteleri kadar hayvanla otlatma; Üniform otlatma; Yem türüne uygun hayvanla otlatma;
Orijinal vejetasyonun %90’ını kaybeden meralarımızın gereği gibi kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Gerçekten de ülkemizde meralar, yaklaşık olarak kapasitesinin üç katı bir yoğunlukta otlatılmaktadır. Bunun tam olarak doğru olduğunu söyleyebilmek de mümkün değildir. Çünkü ülkemizde 8.3 milyon ha. çalılık alan (Anon.1978), şu ya da bu şekilde çoğunlukla otlatılarak değerlendirilmektedir. Buna ilaveten tarım alanları, hasat sonrası ve nadas yılında otlatılmaktadır. Bitki artıkları ve meydana gelen yabancı otlar, hayvanlara belli oranlarda yem temin edebilmektedirler. Konuya bu açıdan bakıldığında, ülkemiz meralarındaki ağır otlatma baskısı, yukarıda ifade edilenden biraz daha düşüktür. Genel olarak, kurak ve yarı kurak iklim kuşaklarında yer alan meralarımız gerek erozyon, gerekse bitki örtüsü açısından oldukça hassastır. Böyle duyarlı alanlarda otlatma, kapasitenin üzerinde yapıldığı takdirde, tür kompozisyonu değişmekte, toprağı kaplama oranı ve verimliliği azalmakta ve erozyon artmaktadır (Herbel ve Pieper, 1991).
Meralarımızın en büyük sorunu, zamansız ve ağır otlatmadır. Bu durum uygulamalara bağlı olarak da ciddi bir erozyon sorununu ortaya çıkarmaktadır. Uygulanacak otlatma sistemi ise, fazla önemli değildir. Çünkü bu tür sahalarda (kurak ve yarı kurak), uygulanacak en iyi otlatma sistemi, ya devamlı, ya da mevsimine uygun otlatmadır (Beck,1978). Yurdumuz meraları için ağır ve zamansız otlatma problemleri çözüldükten sonra, diğer doğru mera kullanım ilkelerinin çözümü daha kolaydır. Aşırı kullanım, meraların zamansız ve kapasitelerinin üzerinde hayvanla gereğinden daha
275
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
uzun süre otlatılmaları demektir. Meralardan doğru yararlanmanın birinci ilkesi, otlatmanın zamanında yapılmasını emreder. Zamansız ve aşırı otlatma, bir yandan bitki örtüsünün önce bozulmasına sonra da seyrekleşmesine, uygulamanın ileri dönemlerinde ise tamamen tahribine sebep olmaktadır. Bu uygulama, mera topraklarının yapılarının da bozulmalarını doğurmaktadır. Ülkemizde meralar, bu ilkelerin hiçbirine uyulmadan otlatılmaktadır. Yaklaşık 13 milyon büyük baş hayvan birimi (BBHB) hayvan varlığımız mevcut meralarda otlatıldığına göre, meralarımızın bugünkü verimlerine göre 500 kg. ağırlığındaki 1 BBHB için 1.6 ha civarında mera alanı düşmektedir. Oysa, beş ay (150 gün) süreli bir otlatma periyodunda bir BBHB için gerekli olan bakımsız bir mera alanı en azından (150X10= 1500:500= 3 ha)’dır. Bu durum, mera bitkileri tümüyle otlatıldığı zaman dahi, normalin iki misli ağır kapasiteyle otlandığını göstermektedir. Yemin, yaklaşık yarısının, bir sonraki gelişme için bırakılma gereği dikkate alındığı zaman otlatma yoğunluğunun en azından 4 katı daha fazla olduğu görülecektir. Aşırı otlatma sonucu bitki örtüleri bozulan veya çok zayıf bitki örtüsü olan meralarda, yağmur şeklinde düşen damlalar, öncelikle doğrudan toprak yüzeyine çarparak toprak kümelerinin kırılmasına ve primer tanelerin etrafa yayılmalarına neden olur. Daha sonra, toprakların sıkışmasını doğurur. Toprak yüzeyindeki sıkışıklık nedeniyle, toprağın su emme gücü zayıflar. Aynı zamanda
bitki kökleri, toprağın derinliklerine nüfuz edemez. Sonuçta, bitkiler tarafından tutulamayan ve derinlere nüfuz edemeyen yağış suları, yüzey akışı haline geçerek toprak ve su erozyonuna sebep olur. Bitki örtüsü, toprak ve su korumayı belirleyen ana unsurdur. Nitekim iyi vejetasyonlu mera alanının su emme gücü 62.5 mm/saat iken, zayıf bitki örtüsü ile kaplı alanlarda bu miktarın 12.5 mm/saat olduğu görülmüştür (Wenberg,1959). Buğdaygil yem bitkisi ekili bir tarlada yüzey akışı ve erozyon miktarının, devamlı mısır ekilen bir tarladan çok az olduğu, araştırmalarla belirlenmiştir. Bunlardan birinde, %2-4 eğimli etekler ile %12-18 arasında değişen bayırda, 1964-1969 yılları arasında, 6 yıl süreyle yürütülen bir denemede, erozyon ile kaybolan toprak miktarı, mısır tarlasından 67.3 t/ha iken, iyi idare edilen kılçıksız brom meralarında 0.67 t/ha düzeyinde olmuştur (Browning, 1982).
Tarım Sistemi Bozukluğu Uygun tarım sistemi, doğal kaynakları koruyan düzen içinde, yörenin ekolojik özelliklerine uygun bitkilerin yetiştirilmesini içerir. Bu nitelikli sistemde işlenen tarım alanlarında, önce ekim nöbeti uygulanır; ekim nöbetinde de yem bitkileri zorunlu olarak yer alır. Sistemde, gerçek çayır-mera ve orman alanlarının aynı özellikte tutulmaları ve bitki örtülerinin, geliştirilerek devam edecek şekilde korunmaları zorunluluğu bulunur. Her arazinin, bir kullanma yeteneği bulunmaktadır. Günümüzde, 1.,ll. ve lll. Sınıf araziler, önemli bir koruma önlemine gerek duyulmadan tarım yapılabilecek niteliktedirler. Yine IV. sınıf arazilerde de başarılı toprak
276
işlemeli tarım için, bazı koruyucu basit önlemlerin alınması gerekir. Toprak koruma önlemleri alınmadan yürütülen tarımda işlenen alanlar, erozyon nedeniyle önce verimliliklerini, sonra da toprak fraksiyonlarını, yani tarım toprağı olma özelliklerini zamanla kaybetmektedirler. Toprak işlemeli tarım alanlarında da, yem bitkilerine gereği kadar yer verilme zorunluluğu unutulmamalıdır. İşlenen tarım alanlarımızda, uygun bir ekim nöbeti uygulanmamaktadır. Bu nedenle, ekilen alanların verimliliklerini en azından aynı seviyede tutabilmek için de bilinçsiz ve aşırı dozlarda gübre ve ilaç kullanılmaktadır. Oysa çok türlü ekim nöbeti, bu sorunları büyük oranda çözebilir. Ancak, ekilen türlerden en azından birinin, yem bitkisi olması gerekir. Çünkü çayır-mera ve yem bitkileri, doğal kaynakları korumanın yanında, ortamı zenginleştirir ve tarımın sigortasıdır
Çayır Meraların Islahı Bitki vejetasyonu, toprak ve diğer doğal kaynakların korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak, meralardaki ot verimi, kalitesi ile tarla arazileri içindeki yem bitkileri alanı ve üretimini artırmak suretiyle meralarımız yeşillendirmek ve aynı zamanda, devamlılık arz eden maksimum hayvansal ürünler elde edilmek, büyükbaş ve küçükbaş hayvanların ihtiyacı olan kaba yemin büyük ölçüde karşılanması için çayır mera ıslah ve amenajman çalışmalarını zorunlu kılmaktadır. Ayrıca ıslah çalışmaları ile, erozyon tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve kalacak olan mera alanlarının bu tehlikeden uzaklaşması sağlanarak güzel ülkemizin her köyü, mezrası cennet misali yemyeşil olacaktır. Böylece köylümüze istihdam olanağı sağlanmış, köyden kente göç önlenmiş ve plansız kentleşmenin oluşturacağı sosyal problemlere de çare bulunmuş olacaktır. Bu projeler kapsamında, Çalı biçme makinası, taş toplama makinası, mibzer ve gübre dağıtma makinası gibi tarım alet ve makinaları temin edilerek ve uygun mera alanlarında sulama sistemleri kurularak, çiftçimizin hizmetine sunulmaktadır. İlimiz mera alanları mutlak suretle ıslah edilmelidir. Bu alanda yoğun
277
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
bir faaliyet içinde bulunulmalıdır. Mera ıslah yöntemlerinde burada oldukça önem arz etmektedir. İlimizde mevsimsel faktörlerden dolayı çok kısa bir yeşil kalma süresi yaşanmaktadır. Bunun önüne geçmek ve çok daha uzun süre hayvanların kaliteli yeşil kaba yem ile beslenmesi için mutlak suretle sulama imkânları aranmalıdır. Etkin ve randımanlı bir sulama ile merada sürdürülebilir otlatma sağlanacaktır, çayır mera yem bitkilerinin 3 ay olan toplam vejetasyon süresi 6 aya çıkacak, meraya floranın ihtiyaç duyduğu kadar sulama suyu verilecektir, toplam ot veriminde % 300 civarında bir artış sağlanacaktır. Çayır meraların ısalhı ile merada kontrollü otlatma yapılacaktır, hayvanlarımızın et ve süt veriminde artış sağlanacaktır. Yapılacak tohum ve gübre uygulamaları ile toplam ot veriminde ciddi artış sağlanacaktır. Mera alanları üzerindeki aşırı otlatmadan kaynaklanan baskının azaltılması için hayvanlarda ırk ıslahı konusunda yürütülen çalışmaların daha aktif hale getirilmesi ile verimli hayvan ırklarının elde edilmesi sağlanacaktır. Yapılacak gölgelikler ile hayvanlar için rahat dinlenme ortamları sağlanacaktır. Ayrıca mera alanlarında verimsiz istilacı bitkileri azaltılarak kaliteli bitkilerin oluşması sağlanacaktır.
erozyonun çok ciddi boyutlara ulaşmış olması ve hayvancılığımızda son yıllarda yaşanan büyük sıkıntılar, ülkemizdeki çayır mera alanlarının korunması, geliştirilmesi ve verimliliklerinin artırılması için mera ıslah ve amenajman çalışmalarını zorunlu kılmaktadır. İlimizde özelikle Karacadağ bölgesi mera alanları, kendine has yapısı, mevcut durumu, yöre halkının sosyo ekonomik yapısı gibi nedenlerden dolayı çok önem arz etmektedir. Bu bölgede koyunculuk alanında mera ya dayalı modern entegre işlemlerin kurulması ve meraların değerlendirilmesi gerekmektedir. Bununla birlikte yöre haklının gelir düzeyini artırmak için mevcut hayvan ırklarının ıslah edilmesi Karacadağ tipi koyun ırkının oluşturularak meralardan azami istifade sağlanması gerekmektedir.
SONUÇ Tarımsal yönden meralar meyilli, engebeli ve taban suyu derinde olan kıraç arazilerde, seyrek ve kısa boylu bitkilerin oluşturduğu yem alanları olan çayır meralar hayvancılık için hayati öneme sahiptir. Mera alanlarında tahribat,
278
KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4.
DİYARBAKIR TARIM İL MÜDÜRLÜĞÜ İSTATİSTİKLERİ. DEVLET İSTATİSTİK ENSTİTÜSÜ. METEOROLOJİ BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ. AKGÜL , H.ve İ. AKYÜREK, 1979. Toprak Aşınımı (Erozyon).Köyişleri ve Koop. Bak.Topraksu, Gn.Md. Yay. 5. BROWNİNG, G.M. 1982. Forages and Soil Conservation. In M.E. Heath, D.S. Metcalfeand R.F.Barnes (Eds) Forages and Soil Conservation. The Lowa State Univ.Press, P.30-43 6. GRAFFİS, D. W., E.M. Juergenson and M.H.Mc Vickar,1985. Approved Practices in PastureManagement. The Interstate Printers and Publ. Inc.7--(Anon.1978), 7. HERBEL, C.H. and PİEPER, R.D. 1991. GrazingManagement, in Semiarid Lands and Desert: Soil Reseourch and Reclemation (Ed. J. Skujin), Marcel Dekker Inc., 361-385. 8. BECK, R., F., 1978. A. Grazing system for semiarid lands. Proc. First Int. Range Congr., Augst 14-16, 1978., Denver, Colorado, USA (Ed. D.N. Hyder). Soc. RangeManage., 569-572 9. WENBERG, W., 1959. Çayır veMer’alarda Toprak ve Su Muhafazası. En Büyük Tehlike Erozyon. Türkiye Tabiatını Koruma Cemiyeti Yay. No:5, s.109-111. 10. BROWNİNG, G.M. 1982. Forages and Soil Conservation. In M.E. Heath, D.S. Metcalfeand R.F.Barnes (Eds) Forages and Soil Conservation.The Lowa State Univ.Press,P.30-43 11. ALTIN M.,GÖKKUŞ A.,KOÇ A., 2005. Çayır Mera Islahı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Çayır-Mera Yem Bitkileri ve Havza Geliştirme Daire Başkanlığı Yay.
279
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
SÜT SIĞIRI AHIRLARININ PLANLANMASI
280
GİRİŞ Bölgemiz de süt sığırı işletmelerinin en önemli sorunlarından biri ahırların yapımıdır. Üreticilerimiz maddi yetersizlikten yada farklı nedenlerden dolayı sağlıklı ahır yapımına gerekli özeni göstermemektedir. Karlı ve verimli bir üretim için hayvan barınaklarının da dünya ve AB standarlarında olması gerekmektedir.Hayvancılığa barınakların yapımı ile başlanır. Barınak sağlıklı olursa başarı şansı artar. Tersine ilkel ve yanlış yapılırsa sorun üreticinin baş belası olur. Hatalı barınakların sonradan düzeltilmesi çok zor ya da imkansızdır. Gelişmiş ülkelerde planlı ve sağlıklı barınak, üreticinin altyapısı, üretimin sigortasıdır. Üretimin düzgün bir biçimde yapılmasının sağlanması ve ucuzlatılmasında ilk düşünülen konu modern barınak yapımıdır. Süt sığırları için planlı ve uygun ahır yapımı oldukça önemlidir. Çünkü işletmenin değerli ve hassas olan hayvanlarını belli bir disiplin altında uzun süreli barındırmak, gerekli olan bir çok işlemi belli bir düzen içerisinde gerçekleştirmek zorunluluğu vardır. Ahır planlaması denilince sadece sağılır ineklerin barınacağı yapı düşünülmemelidir. İşletme bir bütün olarak ele alınmalı sağılır inek ahırı yanında, buzağı, dana, düve ve kuru ineklerin barınacağı ahırlar ile ot, silaj, katı-sıvı gübre depoları, çeşitli koruma yapıları işletme sahibi ya da çalışacak işçinin barınacağı evin de birlikte düşünülmesi gerekir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Başlangıçta planlanan sürü büyüklüğünün ilerde değişebileceği mutlaka ele alınmalıdır. Bu nedenle süt sığırı ahırı planlamasına başlanırken önce ölçekli bir yerleşim planı yapılmalı, bu plan üzerinde neyin nerede olacağına bu tesislerin ilerde nasıl büyüyebileceğine ve işletme için alt yapı ve ulaşımın nasıl karşılanacağına karar verilmelidir. Yerleşim planı ve yerleşim planı üzerinde düşünülen yapılardan hangilerinin öncelikle yapılacağına ve nasıl bir ahır sistemi inşa edileceğine karar verilirken uzman kişilere danışılmalı, plan ve projelerinin özel özenle hazırlatılması sağlanmalıdır.Ahırlarda üretilecek olan süt’ün kolay ve sağlıklı pazarlanması için ahırların yerleşim yerlerinin asvalt yollara yakın olması,yem bitkisi üretimi açısından tarlalara veya yem üretim merkezine yakın olması, ayrıca süt fabrikalarına yakın olması bölgemiz açısından son derece önemlidir. Sıcaklığın süt verimini azaltıcı yönde bir çok etkisi olduğu için özellikle sıcak yerlerde ahır yapımına ayrı bir özen gösterilmelidir. Ahırların yükseklikleri
281
Murat TOMAR Ziraat Mühendisi murattomar@yahoo.com
10 metreye kadar çıkarılmalı,çatı malzemesi izolasyonlu ve güneş ışınlarını yansıtıcı özellikte olan malzemelerin kullanılması önemlidir. Bunun yanında sisleme, fan sistemleri gibi koruyucu tedbirlerde alınabilir.Mümkünse ahır yapımında serin bölgeler seçilmelidir. Ayrıca pazarlama ve satış açısından birçok ahırın bir bölgede olması son derece önemlidir. Çünkü fabrikaların sütü alması için belli bir tonajda olması gerekmektedir.Aksi halde ahır yatırımı boşa gitmiş olacaktır.
Serbest Duraklı Ahırlar Uzun deneme ve araştırmaların sonucunda bağlı duraklı ahırlarla, açık-serbest ahırların olumlu yönleri ele alınarak geliştirilen bir ahır tipidir. Bu ahırlar daha da geliştirilerek, dış hava ortamının ahır içinde oluşturulduğu soğuk ahır tipine dönüştürülmüştür. Bu ahırlar, gelişmiş ülkelerde son yıllarda tercih edilen rakipsiz ahır şeklidir. Uygun planlanan ve projelenen soğuk ahırlarda hayvanlar hem normal ve doğal yaşamlarını sürdürebilmekte ve sağlıklı olmakta hem de yapım maliyeti oldukça ucuzlatılmakta, mekanizasyon ve teknoloji kullanımına yatkın olduğu için işler kolaylaştırılmakta, işletmede işçilik oldukça azaltılmakta ve üretim maliyeti düşürülmektedir. Bu tür ahırlarda bir işgücü ile 50-60 ineğe bakılabilmektedir. Serbest-Duraklı ahır, ülkemizin her tarafında uygulanabilir. Ancak sürüdeki inek sayısının 20’nin üzerinde olması gerekmektedir. Böylece modern sağım yerinin yapılması olanağı yaratılmış olur.
İşletmecilikte başarı iyi bir projelemeye ve kaliteli bir inşaata bağlıdır. Ahır ve ünitelerinin uzmanlarca planlanması ve projelenmesi gerekir. İnekler bu ahır tipinde, inek sayısına bağlı olarak düzenlenen duraklarda dinlenirler. Serbest duraklı ahırlar açık ya da kapalı planlanabilir. Her iki ahırda soğuk ahır karekterinde yapılabilir. Bu ahırlarda ahır yapı elemanları hafif yapı tarzında, en basit yapı malzemesi ile yalıtıma gerek kalmaksızın oluşturulur. Böylece inşaat masrafı azaltılır. Kapalı ahır tipinde iyi bir havalandırma düzeni ile kış ve yaz ahır içi iklim ortamı yaratılır. Serbest duraklı ahırlar, en az 20 ineğe sahip işletmeler için önerilebilir. Çünkü, bu ahırla aşağıdaki faydalar sağlanmaktadır:
a. İşgücü Yönünden Faydalar 1. Yapı şeklinin işgücü kullanımını kolaylaştırması 2. İş yoğunluğunun azalması 3. Kaza, yangın ve deprem riskinin az olması 4. Çalışma zamanı gereksinimin azaltılması
b. İnşaat ve Teknik Yönden Faydalar 1. İnşaat maliyetini düşürmek mümkündür. 2. Eski binaların kullanılmasına uygundur. 3. İşletme sahibi kendi işgücü olanaklarını kullanabilir.
c. Hayvan Sağlığı ve Davranışı Yönünden Faydalar 1. Ahır içerisinde fonksiyonlar ayrıldığı için bireysel alanların iyi düzenlenebilmesi mümkündür. 2. İneklerde az yaralanma meydana gelir.
282
3. İneklerin doğal yaşamına uygun barınma vardır. 4. 4. Meme kontrolleri daha iyi yapılabilir. 5. Uygun ahır içi iklimi kolay ayarlanabilir. İşletmelere bu ahır tipi önerilirken bazı koşullara uyulması zorunluluğu vardır:
a. İnşaat ve Teknik Yönden Zorunluluklar 1. İnşaat yatırımı en fazla bağlı duraklı ahırlar kadar olmalıdır. 2. İşletmede gelişme ve büyüme yavaş yavaş olmalıdır. 3. Sağım yeri için yatırım çok yüksek tutulmamalıdır.
b. İşgücü Yönünden Zorunluluklar 1. İşgücü gereksinimi bağlı duraklı ahıra göre mutlaka azaltılmalıdır. 2. İyi bir düzenleme ile sağım işi kolay hale getirilmelidir. 3. Gübre temizleme, yemleme ve diğer işler kolay yapılır biçime getirilmelidir.
c. Sürü Yönetimi Açısından Zorunluluklar 1. Sürü biçiminde barınma şekli oluşturulmalıdır. 2. Bireysel alanlar iyi bir biçimde düzenlenmelidir. 3. İneklerin bireysel kontrolüne olanak yaratılmalıdır. Serbest duraklı ahırlar çeşitli biçimde düzenlenebilir.
1. Kapalı ve soğuk ahırlar Ahır elemanlarının tümü kapalı alan içerisindedir. İnekler serbest durumda olduğu için ahırda sürekli açık olan havalandırma açıklıkları vardır. Bu nedenle, ahır içi iklim değerleri dış hava ortamına yakındır. Bu ahırlara soğuk ahır denmektedir. Ahır içinde devamlı temiz hava akımı vardır. Bu ahır türü gelişmiş ülkelerde son yıllarda yaygın olarak kullanılmaktadır (Şekil 4).
Şekil 4. Bir soğuk ahırın taban planı.
283
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bu ahırlarda yalıtım malzemesine gerek yoktur. Basit yapı malzemesi kullanıldığı için hafif yapı tarzındadır. Maliyet ucuz olabilmektedir.
2. Kısmen açık, dışarda gezinme yeri olmayan ahırlar Bu ahırlarda duraklar, gezinme yerleri ve yemliklerin üstü kapalıdır. Ancak yemlik yolu dışarda olabilir. Ahırın ön yüzeyi açık yapılır. Ahırda sürekli temiz hava egemendir. Sağım yeri ahıra bağlantılı biçimde düzenlenir (Şekil 5).
4. Kapalı, sıcak ahırlar Bu sistemde ahır elemanları kapalı ahırda bulunur. Ahır havalandırma sistemi arzu edildiği zaman açılır. Ahırda kış ve yaz iklim koşullarının ayarlanabilmesi için duvar ve çatıda yalıtım malzemesine gereksinim vardır. Ahır sıcaktır, inşaat maliyeti yüksektir. Son yıllarda kullanımından vazgeçilmektedir (Şekil 7 ).
Şekil 7. Kapalı ve sıcak ahır taban planı.
5. Ahır Elemanları Serbest duraklı ahırların belli başlı elemanları, duraklar, gezinme yerleri, yemlik ve yemlik yolu ile sağım yerinden oluşur. Şekil 5. Kısmen açık, dışarda gezinme yeri olmayan bir ahırın taban planı.
3. Açık, dışarda gezinme yeri olan ahırlar Bu sistemde sadece durakların bulunduğu kısmın üzeri kapalıdır. İnekler dışarda bulunan gezinme yerlerinde gezinir ve orada bulunan yemliklerde yemleri yerler (Şekil 6 ).
5.1. Duraklar Serbest duraklı ahırlarda duraklar, ineklerin istedikleri zaman gelip dinlenebileceği yerlerdir. Duraklar planlanırken, hayvanların huzurla dinlenebilmesine, ahır içinde iyi bir trafik oluşmasına, temizleme işinin rahat ve kolay yapılabilmesine özen gösterilmelidir (Şekil 8 ).
Şekil 8. Serbest durak kesiti. Şekil 6. Açık, dışarda gezinme yeri olan bir ahır taban planı.
Duraklar çukur ve düz yapılabilir. Şayet altlık kullanılacaksa çukur, altlık kullanılmıyacaksa 284
düz yapılabilir. Durak tabanında yalıtım yapılması altlık kullanımını oldukça azaltabilir. Durak taban malzemesi olarak birçok alternatif bulunmaktadır. Bakımı düzenli yapılan sıkıştırılmış toprak durak tabanı, iyi bir alternatiftir. Bu tip durak tabanı, sıkıştırılmış ağır bünyeli kil ya da kireç taşı ile birlikte kullanılabilir. Toprak durak tabanı, duraklarda dinlenen inekler için iyi bir yastık görevini görürken, duraklara giriş çıkışlarda ayaklarının temiz olmasını sağlar. Ayrıca, iyi sıkıştırılmış bir toprak durak tabanı diğer durak alternatifleriyle birlikte kullanılabilmektedir. Buna karşılık, belirli bir süre kullanıldığında aşınmalar olur ve düzenli bir bakımı gerektirir. Temiz kum, serbest duraklar için mükemmel bir taban ve yataklık malzemesidir. Iyi sıkıştırılmış toprak tabanı üzerindeki 15-20 cm kalınlığındaki kum tabakası iyi bir yastık görevi üstlenmesinin yanısıra drenajı sağlar ve mastitis gibi meme hastalıklarına neden olan bakterilerin gelişimini kısıtlar. Bir diğer durak tabanı alternatifi, kauçuk taban malzemesinin beton zemin üzerine ya da içerisine oturtulacak biçimde kullanımıdır. Kauçuk taban malzemesi altlık gereksinimini azaltması ve sıcak bir ortam yaratması nedeniyle tercih edilmemektedir. Sayılan bu alternatifler dışında bez örtülü durak tabanı ve otomobil lastiği kullanılarak yapılan durak tabanı düzenlemeleri uygulanabilmektedir. Duraklara verilecek boyutlar ineklerin cinsine, ayakta duruş, yatış-kalkış pozisyonu ile idrar ve dışkı yaparken gösterdiği hareket tarzına bağlı olarak değişir (Çizelge 3) Ahıra alınacak inek ırkının mutlaka bilinmesi gerekir. Hayvanın Yaşı ve Ağırlığı Buzağılar 6 Hafta-4 Ay 5-7 Ay Dana ve Düve
Genişlik
Durak Boyutları (cm) Uzunluk
Yükseklik
60 75
135 150
70-80 90
8 Ay-Doğuma Kadar
90
170
90-100
450 kg 550 kg 635 kg 725 kg
110 115 120 120
200-210 215 215-230 230-240
100-110 110 110 110-120
Çizelge 3. Serbest durak boyutları
285
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Planlanacak durak sayısı inek sayısına bağlıdır. Büyük işletmelerde durak sayısı % 10 oranında az tutulabilir. Çünkü araştırmalarda, ineklerin bütününün gece bile aynı anda duraklarda dinlenmediği görülmüştür.
5.2. Servis Yolları-Gezinme Yerleri Serbest duraklı ahırlarda duraklara, suluklara, yemliklere, sağım yerine gidiş-gelişler servis yolları kanalı ile olmaktadır. İnekler dinlenmedikleri zamanda bu yolları gezinti yeri olarak kullanır. Servis yolları ve gezinme yerlerinin boyutlandırılmasında gübre küreme sistemleri gözönünde tutulur. İki durak arasındaki servis yolları traktörle temizlemede en az 2.4-3.0 m, yemliklerle duraklar arasındaki yerler ise 3.20 m olmalıdır. Servis yolları ve gezinme yerlerinin taban eğimi ahır uzunluğuna bağlı olarak değişir. Çok uzun ahırlarda taban düz yapılırken, kısa ahırlarda % 1-2 boyuna ve enine eğim verilebilir. Servis yolları tabanı duraklardan 20-25 cm, yemlik duvarından 30-50 cm aşağıda yapılır. Böylece kürenen gübrenin duraklara ve yemliklere akması önlenmiş olur (Resim 1).
Servis yolları ve gezinti yeri tabanı beton yada sıcak asfaltla kaplanabilir. Sıcak asfalt, ineklere yürüme rahatlığı ve emniyeti sağlaması ve aşınan yüzeylerin bakımının daha kolay yapılabilmesi nedeniyle önerilebilir. Gezinti yerlerinden sağım yerine gidiş-gelişler kolay bir sürü yönetimi olacak biçimde düzenleme yaratılmalıdır.
5.3. Yemlikler ve Yemlik Yolları Serbest duraklı ahırlarda ahır uzunluğunu belirleyen temel eleman, her bir inek için ayrılan yemlik yerinin toplam uzunluğudur. Bütün ineklerin aynı anda, yemlikte yem yedikleri gözönünde tutulacak olursa ahır uzunluğu inek sayısına bağlı olarak değişir. Her ineğe verilmesi gereken yemlik uzunluğu 65-75 cm’dir. Yemlikler ineklerin yem alımını kolaylaştıracak şekilde yapılır. Silaj kullanan işletmelerde yemlikler 60-75 cm genişlikte özel olarak kaplanmalıdır. Aksi halde silajdaki kimyasal maddeler betonu tahrip eder (Şekil 9). Yemlik tabanı gezinti yerinden 5-15 cm yukarda, yemlik duvarının gezinti yerinden yüksekliği 3050 cm alınır. Yemliklerin yemlik yoluna bakan kısmı yemlik yolu ile aynı yükseklikte tutulur. Böylece yem dağıtım işi, yemlik yolunun ve yemliklerin temizliği kolaylaşır( Resim 2 ).
Resim 1. Kapalı-soğuk bir ahırda servis yolu ve durakların görünüşü.
Gübre küremenin traktörle yapılması durumunda traktör girişi ve çıkışı kolay olabilecek biçimde kapı sisteminin oluşturulması gerekir.
286
Resim 2. Yemlik ve yemlik yolunun görünüşü.
Yemliklere ayırma ünitesi (kilitleme sistemi) yapılır (Şekil 10). Böylece ineklerin yem yerken birbirlerini rahatsız etmesi önlenmiş, ineklerin kontrol altında tutulması, zaman zaman yakalanması, aşı ve suni tohumlama yapılması kolaylaşmış olur.
Şekil 9. Bir yemlik kesiti.
Yemlik yolu yemin yemliklere dağıtılmasını sağlayan yerdir. Genişliği kullanılan yem dağıtım ekipmanlarına bağlı olarak değişir. Ancak römorklü traktörün ya da yem dağıtım makinalarının kolayca girebileceği ve yemliklere yakın yemin kirletilmiyeceği bir genişliğin verilmesi gerekir. Şayet birkaç günün yemi yemlik yoluna dökülecekse bu genişlik dahada artırılmalıdır. Yemlik yolu genişliği; yemlik genişlikleri hariç en az 2.50 m alınmalıdır.
Şekil 10. Kilitleme sistemi detayı.
Toplam genişlik çift yönlü yemlemede 3.90 m, tek yönlü yemlemede 3.10 m alınması gerekir. Yemlik yolunun zaman zaman temizlenmesi mümkün olmalıdır.
287
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
5.4. Sağım Yeri Serbest duraklı ahırlarda sağım, özel düzenlenmiş sağım merkezinde yapılır. Sağım yeri ahır planlamasına başlanırken belirlenir. Sağım yeri seçilirken, ahırdan ineklerin kolayca gidip gelmeleri, sağılan ineklerin diğerleriyle karışmamaları, sağım yerinin ilerde büyütülebileceği gözönünde tutulmalıdır. Sağım yeri, ahır içerisinde düzenlenebileceği gibi ahıra bitişik de düzenlenebilir. Sağım yeri, ahır içerisindeki diğer işleri, örneğin yemlemeyi, gübre temizlemeyi ineklerin sağım yerine ulaşımını engellememelidir. Sağımdan çıkan ineklerin yemlik yerlerine ya da suluklara kolay ulaşmaları istenir. Çünkü sağımdan sonra inekler yem yeme ya da su içmek istemektedir. Sağım yerinin kapasitesi sağılır inek sayısına bağlıdır. Sağım yeri, küçük işletmelerde her sağımın 1.5 saat, büyük işletmelerde 2-3 saati geçmemesini sağlayacak biçimde planlanır.
Şekil 11. Balıksırtı sağım sistemi.
Büyük sürülerde sağılacak ineklerin gruplar halinde birbirlerine karışmalarını da önlemek için sağımdan önce bekleme yerlerine alınır. Küçük işletmelerde ise uygun düzenleme ile servis yolları bekleme yeri olarak kullanılabilir. Bekleme yeri ile sağım yerinin tabanı ineklere yürüme emniyeti yaratacak biçimde olmalıdır. En iyi zeminlerden biri sıcak asfalttır.
Kaynaklar 1. www.sutas.com.tr 2. U.Ü. Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü
Sağım merkezinin ve donatısının başlangıç yatırımı oldukça fazladır. O nedenle modüler sistem düşünülmelidir. Küçük işletmelerde sağım yeri aynı zamanda kesif yemin kontrollü verileceği yer olabilir. Sağım yerinin düzenlenişi ve boyutları sağım elemanlarını üreten firmalarla birlikte belirlenmelidir. Serbest duraklı ahırlarda sağım merkezi işgücünde büyük tasarruf ve kolaylık sağlarken, ineklerin bireysel kontrolü ve hijyenik süt elde edilmesine de olanak sağlar (Şekil 11).
288
DİYARBAKIR’DA KOYUNCULUK
290
Tarih kaynaklarında ilimizin içinde bulunduğu Mezopotamya; tarım faaliyetlerinin ilk kültüre alındığı, koyun, keçi ve sığırın evcilleştirildiği bölge olarak yer almaktadır. İlimizdeki iklim koşullarından kaynaklanan düşük verimli meralardan en iyi yararlanan hayvan olarak koyun ilk sırada yer almaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Koyun et, süt , döl verimi ve yapağı verimlerine bağlı olarak kombine veya bu verim yönlerinden birkaçı için yetiştirilmektedir. Dünyada ve ülkemizde bir çok koyun ırkı yetiştirilmektedir. Bunlar kuyruk yapılarına göre şöyle sınıflandırılmaktadır; • Yağlı kuyruklu ırklar: Akkaraman, morkaraman, dağlıç, ivesi karagül, norduz. • Yarım Yağlı kuyruklu ırklar: Sakız, herik, hemşin, malya. • Yağsız ince kuyruklu ırklar: Kıvırcık, karayaka, gökçeada, merinos, ramlıç, pırlak. • Uyluğu yağlı ırklar: Tuj koyunu İlimizde yetiştiriciliği öne çıkan koyun ırk ve varyeteleri akkaraman, karakaş, karacadağ zom koyunu, ivesi, hamdani ve aliki koyunudur.
Akkaraman :
Diyarbakır ilinde genel hakim koyun ırkı akkoyundur. Cumhuriyet döneminde Akkaraman adı verilen S harfi şeklinde bohçalı yağlı kuyruklu bir koyun ırkıdır. Akkoyunun orijini yukarı mezopotamya bölgesi olduğu, Anadoluda Roma hakimiyetine son verilmesi ile Toroslara ve İç anadoluya göçlerle götürüldüğü bilinmektedir.Tarihte Akkoyunlu Devletine ismini veren Akkoyun ; çanadolu yöresinde Akkaraman ve Sivas yöresinde Kangal tipi gibi isimler ve varyantları ile tanınmıştır.
Vet.Hek. Sedat Ildız Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü
291
Verim yönü et ve süttür. Vücud iri yapılı dar ve uzundur. sırt hattı düzdür. baş uzun ve dar yüz çıplak ve boyun uzundur. Bazen alın üzerinde değişik büyüklükte kakül (hotoz) bulunur. Koçlarda baş hafif dış bükeydir. Uzun ve sarkık kulaklıdır. Bacaklar uzun ve sağlam, tırnaklar sağlam ve serttir. Vücut rengi genellikle beyazdır. Baş boyun altı ve bacaklar yapağısızdır. Yapağı kaba-karışık ve seyrektir. Erkeklerde küçük yapılı yada tam gelişmemiş boynuz bulunabilir. S şeklinde yağlı kuyrukludur. Arkadan bakıldığında kuyruk üst üste oturmuş üç parça görünümündedir. Kötü çevre şartlarına ve hastalıklara dayanıklıdır. Yetersiz bakım ve beslenme ve değişken iklim koşullarında yaşayabilir, uzun yol yürüyüşlerine dayanıklıdırlar. Besleme karlı kış dönemi dışında meraya dayalıdır. karlı kış aylarında ağırlıklı olarak samana dayalı az miktarda dane destekli besleme yapılır. Canlı ağırlıkları 50-60 kg, laktasyon süt verimi 50-70 kg, yapağı verimi 2.2 kg, kuzu verimi 1.2’dir.
krem rengi kaba karışık yapağı ile kaplıdır. Siyah ve beyaz olmak üzere iki baş rengine sahiptirler. Bununla birlikte gözler ağız çevresi ve çene etrafı ile ön ve arka bacakların incikten vücut ile birleşen bölgeye kadar kesikli siyah renk dağılımı ve karın altının yapağısız olması diğer ırk ve varyetelerden kolayca ayırt edilebilmektedir. Kötü bakım ve besleme koşullarına ve lokal hastalıklara dirençleri dolayısıyla ilimiz yetiştiricileri tarafından tercih edilmektedir. Temel yetiştrilme amacı kuzu eti üretimi olup laktasyon süt verimleri 44-84 Kg, ikizlik oranı % 4-7’dir. Kuzular 3 aylık iken sütten kesilir. ve kesim ağırlıkları 20-25 Kg kadardır.
Karacadağ Zom Koyunu :
Karakaş :
Akkaramanların bir varyetesidir. İlimizle birlikte Van, Batman, Bitlis, Siirt, Bingöl, Malatya ve Elazığ gibi komşu illerimizde de yetiştirilmektedir. Çevik ve hareketli oldukları için sürü yönetimleri zordur. Bu nedenle % 10-20 arasında keçi ile karışık 100-300 başlık sürüler halinde yetiştirilmektedir. Vücut açık
İlimiz merkez ,Çınar ve Ergani’nin alt kesimlerinde yetiştirilmekte olan bu koyun varyetesi yağlı kuyruklu olmakla birlikte kuyruk toplu olup diz eklemi hizasını geçmemektedir. Karacadağ’ın taşlık arazisine iyi adapte olmuştur. Kombine verimli olup kuzu verimi önceliklidir. Karacadağ Diyarbakır, Mardin ve Şanlıurfa arasında bulunan, oldukça geniş bir alana yayılmış konik yapılı, sönmüş volkanik bir dağdır. Karacadağ bölgesinde Akkaraman ve Karakaş Koyunundan gerek fiziksel ve gerekse verim özellikleri yönünden oldukça farklılık gösteren “Karacadağ Zom Koyunu” yetiştirilmektedir.
292
Baş, erkek ve dişilerde güçlü ve dayanıklı görünümlüdür. Koç ve koyunlarda boynuzluluk oldukça azdır. Kulaklar, Karacadağ Bölgesi’nin soğuk iklim yapısına uyum sağlamış olup karakaşa oranla daha küçük, dik yapılı ve çiftçiler tarafından tercih edilen benekli bir yapıya sahiptir. Koyun iyi beslendiğinde gerdan tipik olarak belirginleşmektedir. Sırt bölgesi geniş, yuvarlak ve dolgun yapıya sahiptir. Kuyruk karakaşa göre oldukça kısa, yuvarlak ve basık görünüşlüdür. Ağız çevresi, gözler, boyun, ön ve arka bacaklarda yaygın, kuyruk ve gövde daha az olmak üzere siyah benekler bulunmaktadır. Yapağı ince, sık ve kısadır. Yapağının sık olması soğuğa ve yağışlı havalara daha dirençli olmasını sağlamaktadır. Ağız, Karakaşa oranla daha büyüktür. Meradan oldukça iyi yararlanabilmektedir. Bacaklar kalın ve uzun, tırnak araları karakaşa oranla daha dardır. Bacakların sağlam ve ince olması zom koyununun taşlık arazide daha rahat otlamasını sağlamaktadır. Zom koyununun et tutma kapasitesi yüksektir ve çok kısa sürede besiye gelmektedir. Aynı boy ve cüssedeki karakaş koyununa göre et randımanı daha fazladır. Kuzular 3-3,5 aylık iken sütten kesilmektedir. Kuzuların sütten kesim ağırlığı yetiştirici bildirimlerine göre 30-35 kg arasında değişmektedir. Ek yemleme yapıldığında ağırlık 40 kg’a kadar çıkmaktadır.
Koyunlar, kuzular sütten kesilinceye kadar, günde bir kez, kesildikten sonra iki kez sağılmaktadır. Sağım, kuzular sütten kesildikten sonra 4-5 ay kadar daha devam etmektedir. Ancak döl verimi, süt verimi büyüme ve gelişme ile dış yapı özelliklerinin bilimsel olarak belirlenmesine ihtiyaç vardır. bu amaçla Güneydoğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü bir proje yürütülmekteydi.
293
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
İvesi:
boynuzsuzdur. Dişiler genel olarak boynuzsuz olup yaklaşık % 10 oranında küçük ve büyük boynuzlu olanlarla, koçboynuzlulara da rastlanır.
İvesi koyununun asıl anavatanı Dicle ve Fırat nehirleri arasında bulunan Mezopotamya bölgesidir. Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün ve Suudi Arabistan gibi Ortadoğu ülkelerinde yetiştirilmektedir. Ülkemizde de ilimizle birlikte Suriye sınırına yakın olan Mardin, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay illerinde yetiştiriciliği yapılmaktadır. İvesi güçlü ve sağlam bir görünüşe sahiptir. Vücut orta yapılı olup, Süt tipine uygun, ince fakat sağlam kemik yapısına sahiptir. Kombine verimli bir ırk olup süt verimi önceliklidir. Genel olarak baş, kirli sarı ve kahverengi, siyah ve tam beyaz olmak üzere üç ayrı tip arz etmektedir. Çoğunlukla alın kısmında beyazlık yani akıtma vardır. Kulak ve burunda kahverengi lekeler bulunur. Vücut beyaz-kremdir. Ergin koyunlarda baş rengine uygun olmak üzere ayaklarda da lekeler vardır. Baş uzun ve dardır. Çoğunlukla alın düz, burun üzeri öne büküktür. Bazı koyunlar hotozludur. Erkekler boynuzludur. Boynuzlar geriye ve aşağıya doğru kıvrımlıdır. Boynuz uzunluğu ortalama 40-60 cm’dir. Erkeklerin yaklaşık % 75’i büyük burgulu boynuzlu, % 15’i kısa yarım ay şeklinde boynuzlu ve % 10’u da tamamen
Kuyruk İki parçalıdır. En altta tepsi gibi yuvarlak, yağlı kısım bulunur. Onun üzerinde de yağsız bir parça yer almıştır. Kuyruk ayak eklemine kadar uzar. Kuyruk üzerinde alttan başlayıp orta kısma kadar uzayan bir oyukluk yani mizabe vardır. Bu oyukluk tamamen çıplak ve oluk şeklindedir, oyukluk kuyruk ortasında biter ve orada 4-5 cm boyunda çok küçük bir kuyruk ucu meydana gelir. Koyunlar kırkıldığı zaman bu oyukluk gayet net olarak görülür, kırkılmadığı zaman, oyukluk yapağının üstünden, uzunca bir çukurluk şeklinde fark edilir. Mizabe en önemli ayırt edici özelliklerdendir. Sürülerdeki koyunların ortalama % 87 si doğum yapar ve ikizlik % 10-14 kadardır. Kuzuların ortalama doğum ağırlığı erkeklerde 4,6 kg, dişilerde 4,3 kg’dır. Kuzular yaklaşık 2 aylıkken sütten kesilirler. Ortalama sütten kesim ağırlıkları erkeklerde 18,6 kg dişilerde 17,8 kg kadardır. Sütten kesimde 32-33 kg’a kadar çıkan kuzularda mevcuttur. Ergin canlı ağırlığı Erkeklerde 70-75 kg dişilerde 50-55 kg civarındadır. İvesiler ergin canlı ağırlıkları ile en iri koyun ırklarımız arasındadır. Meme büyük, bezel karakterde ve bol süt verimine elverişli olup, meme ve meme başı yapıları oldukça değişkendir. Meme genellikle açık renklidir ve pek çok hayvanda memede koyu büyük lekeler bulunur. Süt verimi en yüksek olan ırklarımızdan biridir. Halk elindeki sürülerde sağım 2-3 ay sürmekte olup süt verimi ortalaması kuzunun emdiği hariç 60 100 kg’dır. Devlet işletmelerindeki ivesilerin
294
süt verim ortalamaları 200-300 kg’a kadar çıkmaktadır. İvesi sütünden kaliteli peynir ve yoğurt yapılmaktadır. İsrail bu koyun ırkı üzerinde yaptığı çalışmalar sonucunda laktasyon süt verimini 500 kg’a kadar çıkarmıştır.
Hamdani : Özellikle ilimizin Silvan ve Bismil Yöresinde yetiştirilmektedir. Halk arasında koçeri diye adlandırılmaktadır. Kombine verimli ve yağlı kuyruklu olup kuzu verimi önceliklidir. Baş, erkek ve dişilerde güçlü ve dayanıklı görünümlüdür. Koç ve koyunlarda boynuzluluk oldukça azdır. Genel olarak baş, kulak, boyunun büyük bir kısmı ve ayaklar kahverengidir. Kulaklar sarkık ve geniştir. İvesilerde alın bölgesinde bulunan akıtma hamdanilerde pek görülmez. Vücut beyaz-kremdir. Bacaklar dağlık ve engebeli arazide yürümeye uygun olacak biçimde kalın ve uzundur.Kuzu doğum ağırlığı ortalama 2,5-5 kg dır. Yaklaşık olarak 2,5 – 3 aylık iken sütten kesilirler. Sütten kesim ağırlığı 27-30 kg. kadardır. Laktasyon süt verimi 80-90 kg kadardır. Aliki : Diyarbakırın doğu bölümü il Batman ili arasında Göçebe AlikanDüdeyran aşiretine özgü onların ismi ile tanınan aliki koyunları; baş ve ayaklar gri- kahverenginde,vücut genel olarak krem renginde yapağı ile kaplı olup ivesi ve hamdanilere göre uzun kulaklı daha ufak yapılı bir koyun tipi olup; bilimsel olarak tanımlanması ve geliştirilmesi için üzerinde çalışılması gereken lokal bir koyun varyantıdır. İlimizde koyun yetiştiriciliği mereya dayalı olarak; yerleşik, yaylacılık ve göçer sistemde yapılmaktadır. son yirmi yıllık dönemde sosyal ve ekonomik bir çok faktöre bağlı olarak yaylacılık ve göçer şeklinde yetiştiricilik yapan ailelerin çoğu ya yerleşik sisteme geçmişler ya da bu üretim kolunu terketmişlerdir. İlimizde işletmelerin çoğu küçük ölçekli aile tipi işletmelerdir. Bu işletmeler geniş bir alana yayılmış ve dağınık durumdadır. Meraya dayalı yapılan yetiştiricilikte kış aylarında saman özellikle mercimek samanı ve dane yem olarak arpa ilavesi yapılmaktadır.Son
295
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
yıllarda kesif yem olarak fabrikasyon yemleride kullanılmaktadır. Yetiştiriciler sütü peynir olarak ve özelliklede Diyarbakırın meşhur örgü peyniri ile ilimizde tüketimi yoğun olan koyun yoğurdu olarak pazara sunmaktadırlar. Kuzular 2-3 aylık süt tüketiminden sonra üç aylık yoğun bir besi sonunda kesime sevk edilmektedir. Bazı işletmelerde kuzular büyütülüp toklu olarak besiye alınmaktadırlar. Bu tokluları ya kesime sevk etmekte ya da kurbanlık olarak pazara sunmaktadırlar.
gibi yoğun iş gücü gerektiren faaliyetler için mekanizasyon teknolojilerinden yararlanılmalı, kaliteli kaba yem açığını kapatmak amacıyla yem bitkileri ekimi geliştirilmelidir.çobanlar sosyal güvenlik şemsiyesine alınmalıdır.
Kuzu dolması kaburga dolması, sac kebabı, ciğer kebabı, kibe-bumbar ve meftune gibi ilimizin meşhur yemeklerinde kuzu eti ve sakatatı kullanılmaktadır.
Örgütlenme ve pazarlama da yetiştirici birliklerinin yaygınlaştırılması ve bu birliklerin aktif rol almaları teşvik edilmeli,orta vadede özelliklede Ortadoğu ülkelerine toklu ihracatının tekrar sağlanması
Son yıllarda mera alanlarımızın daralması, kuraklık, yetiştiricilerin çoban bulmadaki sıkıntıları, yeni nesil genç bayanların koyun bakım ve besleme -özellikle sağım- konusundaki isteksizlikleri ilimizdeki koyun varlığını olumsuz etkileyerek % 50 oranında azalmaya neden olmuştur. İlimizde 1990’da koyun sayısı 1.000.000 üzerinde iken 2009 yılında bu sayı 466 693’e düşmüştür. İlimiz koyunculuğunun tekrar geliştirilmesi için;
Hayvan hastalık ve zararlıları ile mücadelede koruyucu hekimliğe önem verilerek aşılama faaliyetlerinin yaygınlaştırılması,iç ve dış parazit mücadelesinin zamanında ve yeterli düzeyde yapılması sağlanmalıdır.
Eğitim, yetiştiriciler ve çobanlar; bakımbesleme,hastalık ve zararlılarla mücadele ile sürü yönetimi konularında bilinçlendirilmelidirler. Destekleme politikaları, Gap eylem planı kapsamında süt sığırcılığında olduğu gibi koyunculuk işletmeleri de desteklenmelidir. Yıllık 10 TL olan damızlık koyun desteği artırılmalıdır.
Islah çalışmalarına önem verilmeli, et,süt ve döl verim yönleri geliştirilmelidir.Bu amaçla, senkronizasyon,suni tahumlama ve embriyo tranferi gibi biyoteknolojilerden yararlanılmalıdır. Bakım ve besleme de mera ve anız beslenmesi olan ekstansif yetiştiriciliğe alternatif entansif yetiştiriciliğe geçilmeli,bölgemize uygun barınak modelleri geliştirilerek ,sağım ve yemleme
296
DİYARBAKIR’DA KANATLI HAYVAN YETİŞTİRİCİLİĞİ
298
ÖZET Diyarbakır’daki kanatlı hayvan envanteri ele alındı,sektörün talepleri incelendi.Sektörün geliştirilmesi için tedbirler tartışıldı
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Dünyada ve ülkemizde hızla artan nüfusunun beslenmesinde kırmızı et ,beyaz et ve balık eti talebi de hızla artmaktadır.Kanatlı hayvanlardan elde edilen beyaz et ve yumurta üretimi Diyarbakır ilinde gelişmemiştir.Kırsal bölgelerde aile işletmelerinin kanatlı et ve yumurta üretimi büyük bölümü mahallinde tüketilmekte hatta yetersiz kalmaktadır. .Halen Diyarbakır ilinin kanatlı et ve yumurta ihtiyacı tavukçuluğun gelişmiş olduğu Ege, İç Anadolu ve Marmara Bölgesindeki işletmelerden sağlanmaktadır. Türkiye de 3202 yumurtacı, 6785’i etçi olmak üzere toplam 9987 Ad. ticari kanatlı işletmesi vardır. Diyarbakır ilinde toplam ticari işletme sayıları çok azdır. En bilinenleri Gün Tavuk işletmesi, Diyar Tavuk İşletmesi, Varan Kanatlı işletmesi, Tuncay Kanatlı İşletmesi, Kadir Eser Kanatlı İşletmesi, gibi çok az sayıda işletmeler vardır. Bu işletmeler yumurta üretimi, et üretimi, damızlık civciv ve hindi palazı büyütme gibi değişik üretimler yapmaktadır. 1. 2. 3. 4.
Güntavuk İşletmesi 5x10.000=50.000 Ad./gün yumurta Diyartavuk İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta ,15.000 Ad. etçi/dönem Varan Kanatlı İşletmesi 15.000 Ad./gün yumurta Karacan Tavuk İşletmesi 3.500 Ad./gün yumurta , 17.000 Ad. Hindi Palazı 5. Tuncay Kanatlı İşletmesi 3.500 Ad. /gün yumurta , 2.500 Ad. Hindi Palazı 6. Kadir Eser Kanatlı İşletmesi 45.000 Ad./devre etçi Mevcut olan bu ticari kanatlı işletmeleri çoğu zaman düşük kapasite ile çalışmakta, hatta çoğu zamanda üretim yapamamaktadırlar. İşletmeler kendini yenileme, geliştirme imkanından uzaktır. 2009 yılında: Tavuk sayısı : 404.800 Hindi sayısı : 59. 603 Kaz sayısı : 15.536 Ördek sayısı : 13.730 Tavuk yumurtası : 40.480.000 adet
299
Feridun YAKİŞAN Veteriner Hekim, Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü haciferidunyakisan@ hotmail.com
Hindi Yumurtası Kaz yumurtası Ördek yumurtası Etçi tavuk üretimi
: 1.788.090 adet : 466.080 adet : 411.900 adet : 250.000 adet
Ancak tüm bu rakamlar sıhhatli ve kesin değildir.
Kanatlı hayvan çeşitleri olarak; Tavuk, Hindi, Kaz, Ördek, Bıldırcın, Devekuşu, Keklik ve merak süs amacı ile beslenenler gelmektedir. Diyarbakır İli Ve Çevre İllerin Kanatlı Hayvan Sektörü İle İlgili Talepleri 1. Açık Gezinti hayvanı olarak Hindi ve palazı talebi, ve Hindicilik işletmeleri kurulması 2. Yumurta tavukçuluğuna talebine bağlı işletmelerin kurulması ve geliştirilmesi 3. Etçi Kanatlı işletmelerin kurulması ve geliştirilmesi 4. Pekin ördeği ve yerli Yeşilbaş ördek üretiminin geliştirilmesi yaygınlaştırılması 5. Kaz yetiştiriciliğinin geliştirilmesi yaygınlaştırılması 6. Keklik, Sülün, Devekuşu ve süs merak kanatlıları üretimi yapılabilir. Kanatlı sektörünün geliştirilmesi; halkın beslenmende et, yumurta, sağlanmasının, yanı sıra iş istihdam, ticari faaliyetler, yem sanayinin gelişmesi, sosyal- ekonomik bir dizi etkinlikler sağlayacaktır. Diyarbakır İlinde Kanatlı Hayvan Sektörünün Gelişmesi Önerileri 1. Aile tavukçuluğu vazgeçilmez küçük kanatlı işletmeler olup, sağlıklı kümes tip projeleri geliştirilerek modernize edilmelidir. Bu projelere Hibe destekleri sağlanmalıdır. Kanatlı türlerine uyarlı çeşitli
tip kümes projeleri ve prefabrik kümesler geliştirilmelidir. 2. Modern Kanatlı İşletmeleri (Ekstansif ve Entansif) Projelerine Kredi ve Hibe destekleri sağlanmalıdır. Kapalı alan yanı sıra, doğal Kanatlı yetiştiriciliği üretim şekillerine de destek sağlanmalıdır. 3. Diyarbakır da yeniden kurulacak kanatlı sektörünün yapılanmasında yurt içi ve uluslar arası rekabet ,ticari talepler, tercih kriterleri, uygun fiyat vb. etkenleri göz önüne alınarak projelendirilmelidir. 4. Kanatlı Hayvan Birlikleri ,Kooperatifleri , Üretici ve Pazarlama Birlikleri kurulmalı ve teşvik edilmelidir. 5. Kanatlı Yem Sanayisi geliştirilmelidir. Kanatlı sektörüne verilecek destek para olarak değil bir kısmı yem teslimatı şeklinde olmalıdır. 6. Kanatlı Aşı, İlaç, yem katkı üretimi ve Sanayisi geliştirilmelidir. 7. Kanatlı sektörünün ihtiyacı olan elemanlar eğitilmelidir. 8. Kanatlı hayvan mezbahası ve soğuk muhafaza depoları tesisleri kurulmalıdır.. 9. Kanatlı sektörünün ihtiyacı olan kuluçka makineleri ve çeşitli malzemeleri üretimi iç ve dış pazarlara satışı yapılmalıdır. 10. Kanatlı eti ve yumurtasını işleyen gıda sanayi işletmeleri kurulmalıdır. 11. Veteriner ve Ziraat Fakültelerinde ve Gıda Mühendisliklerinde kanatlı hayvan sektörüne yönelik bölüm ve ders programları geliştirilmeli ve oluşturulmalıdır. 12. Kanatlı Hayvan hastalıkları ile mücadelede teşhis önemli olup; Güneydoğu Anadolu Bölgemize hitap eden Diyarbakır Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü kurulmalıdır.
300
ARICILIK VE GENEL DURUMU
302
ÖZET Dünyada ve ülkemizde arıcılık potansiyeli ele alındı. Bölgemizde arıcılığın durumu ve geliştirilme tedbirleri incelendi.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Arıcılık tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda önemli gelişme kaydeden bir sektör haline gelmiştir. Ülke ekonomisine önemli katkısı olan arıcılık dünyanın çoğu ülkesinde ve ülkemizde yaygın olarak yapılmaktadır. Gerek arılardan elde edilen bal, balmumu, arı sütü, arı zehiri ve benzeri ürünler gerekse arı yetiştiriciliği için üretilen petek, kovan gibi malzemeler yönünden arıcılık bir sektör halini almıştır. Her geçen yıl arıcı sayısı, kovan sayısı ve kovan başına elde edilen bal miktarı artmaktadır. Bugün dünyada yaklaşık 50 milyonun üzerinde arı kolonisi bulunduğu ve bunlardan 1 milyon tonun üzerinde bal elde edildiği bildirilmektedir. Dünyada arılı kovan sayısı bakımından Rusya 10 milyon koloni ile ilk sırada yer alırken, bu ülkeyi 4,5 milyon koloni ile Amerika Birleşik Devletleri izlemekte ve 3 milyon koloni ile Çin üçüncü sırada yer almaktadır. Üretilen bal miktarı yönünden Rusya 210 bin tonla birinci, Çin 173 bin tonla ikinci ve Amerika Birleşik Devletleri 75 bin ton bal üretimi ile üçüncü sırada bulunmaktadır. Türkiye ise arıcılıkla uğraşan aile sayısı 35 bin, arılı kovan sayısı 3,5 milyon, yıllık bal üretimi ise 66 bin ton civarındadır. Ülkemiz arı varlığı bakımından Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin den sonra dördüncü sırada ve bal üretimi bakımından Rusya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Meksika, Kanada ve Arjantin’ den sonra yedinci sırada yer almaktadır. Oysaki ülkemiz yüzölçümü, topoğrafik yapısı, iklim, bitki örtüsü ve çok eskilere dayanan arıcılık geleneği dikkate alındığında arıcılığımızın şu andaki durumun üzerinde olması gerektiği bir gerçektir. Türkiye’de kovan başına alınan bal verimi 20 kğ. kadar olup bu miktar çok düşük düzeydedir. Ayrıca ülkemiz 250 bin ton civarındaki dünya bal dış satım pazarında 2500 ton bal ihracatı ile on sekizinci sırada yer almaktadır. Bir diğer ifade ile Türkiye dünyadaki arı varlığının %5 ini, üretilen balın %3-4 ünü ve ihracatın ise %1 ini oluşturmaktadır.
303
Olcay İlhan Ziraat Müh. Diyarbakır İl Tarım Müdürlüğü
Yukarıda da görüldüğü gibi ülkemizdeki arı varlığı ile bal üretimi arasında bir dengesizlik bulunmaktadır. Bunda teknik bilgi yetersizliği, bakım ve besleme noksanlığı, ana arı üretiminin ihtiyacı karşılayamaması, barındırmadaki bilgisizlik, hastalık ve zararlılarının bilinmemesi ve zamanında teşhis ve tedavinin yapılamamsı gibi hususların büyük payı vardır. Bu durum karşısında, dünya sıtandartını yakalayabilmemiz ancak; arıcılıkla uğraşan vatandaşların teknik bilgiye sahip olmalarına, bilinçli arıcık yapmaları konusunda eğitim almalarına, değişik projelerden dağıtılan kolonilerin arıcılık yapacak kapasite ve bilgisi olanlara verilmesina, arı hastalıkları ve zararlılarının zamanında teşhisi ve gerekli tedavisinin yapılmasına azami dikkat göstermekle mümkün olacaktır. Türkiye’nin ekolojik ve sosyo-ekonomik yapısı gereği, ülkemizin her yerinde arıcılık yapılabilirken sırasıyla Ege, Karadeniz ve Akdeniz Bölgeleri gerek kovan varlığı gerekse üretim payı bakımından arıcılık için en önemli bölgelerimizdir. Türkiye bal üretiminin yaklaşık yarısı bu üç bölgemizde gerçekleşmektedir. Bal üretimi bakımından sırasıyla ilk on ilimiz; Muğla, Ordu, Adana, Aydın, Sivas, Antalya, İzmir, İçel, Erzincan ve Samsun olup ülkemiz bal üretiminin yaklaşık yarısı bu illerimizde üretilmektedir. Türkiye arıcılık için çok uygun şartlara sahip olsa da henüz bu kaynaktan tam olarak yararlanamamaktadır. Arıcılıkta, istenen üretim ve ihracat rakamlarına ulaşılabilmesi için
çözülmesi gereken bazı sorunlar olduğu açıktır. Arıcılıkta en önemli sorunlardan birisi ıslahtır. Bu sorunun çözümü yetiştiricilerin ıslah edilmiş ana arı kullanma alışkanlığını kazanmaları ve onların ihtiyacı olan ana arıları yetiştirecek kuruluşların çoğalması ile mümkündür. Hayvancılık ve diğer tarımsal üretimlerde teknik bilgi ve eğitimin üretim maliyeti içindeki payı %8-10 civarında iken, bu pay arıcılıkta %70-80 olarak gerçekleşmektedir. Dolayısıyla arıcılara yönelik sürekli yayım ve eğitim hizmeti verilmesini amaçlayan örgütlenmeler desteklenmelidir. Arıcılıkta mesleki örgütlenme özendirilmeli dernekler, meslek odaları, üretim ve satış kooperatifleri vb. şekillerde örgütlenmeler sağlanmalıdır. Erozyon kontrolü, mera ıslahı, orman bakımı gibi çalışmalarda arıcılık da göz önüne alınmalı, bal üretimi için önemli bitkilerin bu çalışmalarda kullanılmasına özen gösterilmelidir. Arıcıların yanlış uygulamaları ve kötü niyetle kullanılan kimyasal maddeler bal içinde kalıntılar bırakmaktadır. Balmumuna naftalin katılması, mazottan ilaç yapılması, yanlış zaman ve miktarda ilaç kullanımı gibi uygulamalar hem insan sağlığını tehlikeye düşürmekte, hem de ihraç sorunları doğurmaktadır. Genel olarak tüm çiftçilerimizde olduğu gibi arıcılarımızda da fazla ilaç kullanma eğilimi vardır. Bu uygulama AB’nin 1999 yılında ülkemizden bal ürünleri ithalatını durdurmayı düşünmesi gibi negatif sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle, arıcılık faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi için yapılan çalışmalara önem verilmelidir.
304
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ülkemiz Arıcılarından Bir Görüntü
İlimiz arıcısından bir görüntü
Ballı bitkilerden görüntüler
305
2. Arıcılığın Tarım İşletmelerindeki Yeri Arıcılık tarla, bağ-bahçe ve hayvancılık gibi tarım işletmeleri içinde ikinci üretim dalı olarak yapılabilir. Bu yolla işletmenin kazancı artırılmış olur. Aslında, tarla ve bağ-bahçe ürünleri üreten işletmelerde bal arılarına ihtiyaç da vardır. Bilindiği üzere, arılar bitkisel üretimde bitkilerin tohum ve meyve üretebilmeleri için ihtiyaç duydukları tozlaşmayı sağlayarak ürün miktarı ve kalitesinde çok büyük artışlara neden olurlar. Sadece bu nedenle bile tarım işletmelerinde arıcılığa yer verilebilir. Özellikle, çevrelerinde zengin bitki örtüsü bulunan işletmelerde arıcılığa da yer verilmesi hem işletmenin kazancında artışlara neden olur hem de bal veya diğer arı ürünleri üretiminden dolayı işletme bütçesine katkı sağlar.
3. Arıcılığın Bitkisel Üretimdeki Yeri
Ballı bitkilerden görüntüler
ARICILIĞIN DİYARBAKIR EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ 1. Arıcılığın Aile Ekonomisindeki Yeri Arıcılık diğer tarımsal faaliyetlere göre daha az sermaye ile yapılabilen ve kısa sürede kazanç sağlayan bir faaliyettir. Arıcılık yapmak için kapalı bir alan yapımına veya arazi satın alınmasına gerek yoktur. İyi planlandığı veya diğer arıcılarla işbirliği yapıldığı takdirde ikinci bir meslek olarak boş zamanlarda bile yapılabilir. Ayrıca, aile fertlerinden herhangi birisinin kolaylıkla yapabileceği bir faaliyettir. Bu yönüyle, aile ekonomisi için asıl veya yan gelir kaynağı olabilir. Özellikle kırsal kesimde aile bütçesine önemli katkılar sağlar.
Yukarıda da bahsedildiği üzere, bitkilerin tohum ve meyve üretebilmeleri için çiçeklerin yeterli miktarda tozlaşmaları gerekmektedir. Bal arıları, özellikle açık alanlarda tozlaşmayı (polinasyon) en iyi yapan böceklerdir. Bal arılarının değişik evrim aşamalarından geçerek nektar ve polenle beslenme sistemine geçmeleri ve bu amaca uygun organlarının oluşumu bitkilerin tozlaşma ihtiyaçlarının karşılanması ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle vücut yapıları ve beslenme tarzları gereği çok iyi tozlayıcı olan arılar, nektar salgılamaları ile çiçekler tarafından cezbedilirler. Nektar ve polenin arılar tarafından toplanması sırasında da tozlaşırlar. Bitkilerin tozlaşma ihtiyaçlarını, tozlaşmada bal arılarının önemini ve bu yolla sağlanacak ürün artışını iyi bilen dış ülkelerdeki üreticiler bitkilerin çiçeklenme
306
dönemlerinde arı kolonisi kiralayarak daha fazla ve daha kaliteli ürün elde ederler. Bu konu maalesef ülkemizde yeterince bilinmemekte ve büyük miktarlarda ürün kayıpları meydana gelmektedir. Arılarla sağlanan tozlaşmadan; başta badem, elma, kiraz, şeftali, armut, kayısı, erik ve çilek gibi meyve türleri; pamuk, ayçiçeği ve anason gibi tarla bitkileri; kavun ve karpuz gibi bahçe bitkileri; fiğ, üçgül, yonca ve korunga gibi yem bitkileri olmak üzere hemen hemen tüm bitki türleri fayda sağlar. Bunun yanında, bazı bitki türlerinin tozlaşması sadece arılar aracılığı ile gerçekleşir ve bitkinin sürekliliği arıların varlığına bağlıdır. Bitkisel üretimde bulunan üreticiler; bitkilerin tozlaşma istekleri, bitkiye has tozlayıcılar, tozlaşma etkinliğinin artırılması ve bu amaçla bal arılarının kullanılması konularında bir uzmanın görüş ve önerilerini alarak üretim miktarlarını ve ürün kalitesini artırabilirler.
4. Arıcılığın Ülke Ekonomisine Katkısı Arıcılığın ülke ekonomisine katkısı, tarımsal bir faaliyet olması sonucu doğrudan ve gerek sosyo-ekonomik bir konu olması gerekse bitkisel üretime katkısı nedeniyle dolaylı olarak da olmaktadır. Arıcılık toprağa bağımlı olmayıp, topraksız veya az topraklı aileler için tek başına bir geçim kaynağı olabilmektedir. Aynı zamanda en ucuz ve en kolay istihdam yaratan tek tarımsal faaliyettir. Ayrıca, arıcılığın çevreye ve doğaya doğrudan veya dolaylı hiçbir zararlı etkisi yoktur. Daha da önemlisi doğal denge için mutlak surette arılara ve dolayısıyla arıcılığa ihtiyaç vardır. Ülkemizde çok geniş alanlarda arı tozlaşmasına ihtiyaç duyan ürünler yetiştirilmekte ve arıcılıktan bu yönde de faydalanılmaktadır. Çoğu kişilerce fark edilmeyen bu katkı arı ürünlerinden çok daha fazladır.
DİYARBAKIR’DA ARICILIK Hızla artan nüfusumuzun yeterli ve dengeli bir şekilde beslenebilmesi, çiftçilerimizin gelirlerini artırarak hayat şartlarının yükseltilmesi, tarıma dayalı sanayinin ihtiyaçlarının karşılanması, kısa ve orta vadeli ihracat bağlantılarının garanti edilmesi için tarımda üretimin artırılması gerekmektedir. Sarım Havzasına bağlı Sağ göze, Yaz konak, Bulgurluk, Yol açtı ve Geyik dere Köylerinde yaşayan halkın önemli bir kısmının sosyal yaşamlarının ve gelir
307
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
seviyelerinin normal yaşam standartlarının çok altında olduğu bir gerçektir. Hayatlarını burada sürdüren ve geçimini zor sağlayan bu insanlar çoğu zaman iş bulmak amacıyla büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla geçim indeksi çok düşük olan bu insanlara yeni iş imkânları sağlamak ve işgüçlerini değerlendirebilmeleri için yeni kaynaklar aramak durumundayız. Bu kaynaklardan biri olan gezgin arıcılık kısa vadede gelir seviyesi düşük olan bu insanların gelir seviyesini ve sosyal yaşantısını yükseltebilir ve göçü engelleme yönünde bir nebze olsa da katkı sağlayabilir. İlimizde Arı Yetiştiricileri Birliği etkin olarak görev yapmaktadır. Birliğe 410 adet arıcı kayıtlı olup, bunlardan %80 civarı gezginci arıcılık yapmaktadırlar. İlimiz de Arıcılar Birliğinde kayıtlı toplam 75.039 adet arılı kovan mevcuttur. Bu kovanlardan yıllık elde edilen bal miktarı ortalama olarak 1500 ton dur.Devletin bu yıl için verdiği destek 6 YTL dir.
yıl değişik İllerden gelen arıcılara konaklama mekanı ve yeri olmuştur. Diyarbakır İl Mastır Planı’nda bal üretimi bölge için önemli bir potansiyel olarak gösterilmiştir. Diyarbakır ili doğal bitki florası bakımından çok zengin olup değişik ekolojilere sahiptir. Bu nedenle kültür bitkilerinin döllenmesinin sağlanması ve pasif işgücünün değerlendirilmesi bakımından arıcılığın geliştirilmesi önem arz etmektedir. Diyarbakır bitki florası ve değişik ekolojik yapılarından dolayı arı yetiştiriciliği ve bal üretimi açısından uygun olmasına karşın bundan yeterince faydalanılamamıştır. Bunun nedenleri, ekonomik ölçüde arıcılık yapılamaması, modern üretim tekniklerinin kullanılmaması, verimi yüksek arı ırklarının bulunmamasıdır.
İlimiz dört mevsimin yaşandığı bir coğrafyanın mevcut olması itibari ile zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Diyarbakır İlimizin bitki florası ve değişik ekolojik yapıların sağladığı avantajlardan dolayı arı yetiştiriciliğine müsaittir. Özelikle yaylalarda arıcılık için çok önemli olan ballı bitkilerden geven, kekik, vb. birçok mera bitkisi mevcuttur. Ayrıca yöremizde İlkbahar aylarında bol miktarda üçgül çeşitleri,Sarıdiken gibi birçok çiçek çeşitleri mevcuttur. Sonbahar mevsiminde pamuk tarımı bol miktarda yapılmaktadır. Bu tür bitkilerinde arıcılık için önemi büyüktür. Yöremizin arıcılık için uygun bitki örtüsüne sahip olması arı kolonilerinin nektar ve polen bulmasını kolaylaştırır. Bu nedenle İlimiz her
308
DİYARBAKIR’DA AV YABAN HAYATI FAALİYETLERİ
310
ÖZET Av ve yaban hayvanlarını ve yaşama ortamlarını, bunların korunmasını ve geliştirilmesini, av ve yaban hayatı yönetimini, avlakların kurulması, işletilmesi ve işlettirilmesini, avcılığın, av turizminin, yaban hayvanlarının üretiminin,ticaretinin düzenlenmesini, toplumun bilinçlendirilmesi konuları işlenecektir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
AV YABAN HAYATININ FAALİYETLERİ Merkez Av Komisyonu kararları ve Kara Avcılığı Kanunu doğrultusunda ilimiz sınırları içinde av ve yaban hayvanlarının korunmasına yönelik ve av suçları takibi için imkanlar ölçüsünde avcı kontrollerinin yapılması sağlanmaktadır. İl Merkezinde ki Avcılar ve Atıcılar Derneği 1957 Yılında kurulmuş olup 489 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır. Ergani İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1957 yılında kurulmuş olup 100 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır. Kulp İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1997 yılında kurulmuş olup 50 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır. Silvan İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 1980 yılında kurulmuş olup 60 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır. Eğil İlçesinde Avcılar ve Atıcılar Derneği 2007 yılında kurulmuş olup 30 düzenli aidatını yatıran üyesi vardır.
AVCI EĞİTİMİ 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 13. maddesine istinaden ilgili tarafların görüşleri alınarak, Genel Müdürlükçe “Avcı Eğitimi Ve Avcılık Belgesi Verilmesi Usül Ve Esasları Yönetmeliği” hazırlanmıştır. Yönetmelik; 31 Aralık 2004 tarih ve 25687 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmış, Yürürlük Tarihi 01 Nisan 2005 olarak belirtilmiştir.
Erdal SEVEN Diyarbakır İl Çevre ve Orman Müdürlüğü erdalseven@cevreorman. gov.tr
311
4915 SAYILI KARA AVCILIĞI KANUNU
ETKİN KORUMA
Ülkemizde kara avcılığını düzenleyen temel yasa, 11.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren “4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu”dur.
• Koruma Görevlileri: Bakanlığımızda ve Orman Genel Müdürlüğünde görevli her sınıf ve vazifede memurlar Av Koruma Memuru, diğer memurlar ve işçiler ise Saha Bekçisi olarak görevlendirebilecektir. • Ayrıca Kanunda polis ve jandarmanın kendi kanunlarından gelen yetkileri korunurken, köy ve kır bekçileri ile köy muhtarlarına da av koruma konusunda yetki verilmiştir.
Bu Kanun; • Türlerin korunması için gerekli tedbirleri, • Bozulmuş ekosistemlerin rehabilitasyonu ve korunması için yasal düzenlemeleri, • İzin verilen avlanma metotları ile kaçak avcılığın kontrol edilmesiyle ilgili tedbirlerin yasalarla güçlendirilmesini, • Merkez Av Komisyonu’nun katılımcı bir yaklaşımla tekrar organize edilmesini kapsar. 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu esas itibariyle; doğa korumayı esas alan ve bu esastan hareketle avlanmayı düzenleme kanunudur.
AVCILIK Dünya üzerinde gittikçe yaygınlaşan bir aktivite ve eğlenceli bir spordur. Doğru yönetildiği takdirde önemli ekonomik kazançlar sağlanabilir. Örneğin Fransa’da bir avcının yıllık ortalama harcaması 1100 USD olup, avcılık izni için ödenen ücretin önemli bir bölümü sulak alanların korunmasına harcanmaktadır.
4915 sayılı Kanunun amacı; Bu Kanun av ve yaban hayvanlarını ve yaşama ortamlarını, bunların korunmasını ve geliştirilmesini, av ve yaban hayatı yönetimini, avlakların kurulması,işletilmesi ve işlettirilmesini, avcılığın, av turizminin, yaban hayvanlarının üretiminin, ticaretinin düzenlenmesini, toplumun bilinçlendirilmesini, avcıların eğitimini, av ve yaban hayatına ilişkin suç ve kabahatler ile bunların takibi ve cezalarını kapsar.
AVCILIK BELGESİ • Avcılık Belgesi: Avcılarımıza bir sefere mahsus verilir ve her yıl vize edilmesi zorunludur. • Takibi Maliye tarafından yapılır ÖR: Araçlar gibi
AV ve YABAN HAYATI NEDEN VE NASIL KORUNMALI?
AVLANMA İZİN ÜCRETİ Her av yılı için ödenen bir harçtır. Trofe: Yaban Hayvanlarının boynuzu, dişi Hatıra değeri parçaları
• İnsan varlığını devam ettirebilmesi için, • Tür ve genetik çeşitliliğin devamlılığını sağlamak için, • Sürdürülebilir kalkınma için,
AV YILI 1 Nisandan başlayarak takip eden yılın 31 Mart sonuna kadar olan süre
Tahnit:Yaban Hayvanlarının post ve derilerinin doldurulmuş hali
312
HAYVANLARIN KORUNMASI İÇİN NELER YAPALIM ? • • • • • • • •
Asla avlanma limitlerini aşmayalım. Sahip olduğumuz hayvanların aşılarını tedavilerini zamanında yapalım Yasak avlananları gördüğümüzde jandarmaya haber verelim. Yaralı bulunan hayvanları veterinere götürerek aşılarını ve tedavilerini zamanında yaptıralım. Avlanma günleri dışında AVLANMAYALIM, Kuşların karıncaların yuvalarını bozmayalım YUMURTALARINI toplamayalım. Üreme dönemlerinde hayvanları korkutmayalım ve rahatsız etmeyelim. Etrafımızdakilere örnek olalım, sohbet edelim, yakınlarımıza bilgi verelim.
AVLANMA PULU DÖNEMİ
SATILAN PUL ADEDİ
TOPLAM GELİRİ
2005
224
7.682,50
2006
177
6.367,50
2007
339
12.600,00
2008
390
21.740,00
2009
463
28.845,00
GENEL TOPLAM
1593
77.235,00
• Avcılık Belgesi:Avcılara bir defaya mahsus verilir ve her yıl OCAK AYINDA vize edilir: • Avlanma İzin (PUL) Üçreti:Avcıların avlanma haklarını elde edebilmeleri için avlanma izni almak zorundadırlar. Av döneminde geçerlidir.
AVCI EĞİTİMİ KURSU Ait Olduğu Yılı 2005 2006 2007 2008 2009 2010 Genel Toplam
Açılan Kurs Sayısı 6 2 4 4 4 2 22
Sertifika Alan Kişi Sayısı 190 67 136 144 160 65 762
313
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
AVCILIK BELGESİ AİT OLDUĞU YIL
VERİLEN AVCILIK BELGESİ ADEDİ
2005
159
2006
81
2007
172
2008
106
2009
114
2010
10
TOPLAM
642
hayvanlarının avlanma limitlerini belirler. 3. Komisyon,koruma altına alınması gereken av hayvanlarını belirler. 4. Komisyon,av hayvanlarının tabii ortamlarında korunarak çoğalmalarını temin etmek maksadıyla avlanmanın yasaklandığı sahaları belirler. 5. Bölgede popülasyonu azalan yaban hayvanı yerleştirme sahasını belirler.
AVLANMA CEZALARI VE TAZMİNATLARI YILI
KİŞİ
2005
15
9.702,00
2006
8
7.991,00
2007
29
11.334,00
7.300,00
2008
4
1.082,00
1.800.00
2009
21
8.288,00
2.800,00
2010
36
27.224,00
5.700,00
65.621,00
17.600,00
G E N E L 113 TOPLAM
KESİLEN İDARİ KESİLEN PARA CEZASI TAZMİNAT CEZASI
• Avlanma günleri Çarşamba, Cumartesi,Pazar ve resmi tatil günleridir. • Avı kısmen yada tamamen yasaklayabilir
SÜREK AVI-AVIN YASAKLANMASI Sürek avı için;
İL AV KOMİSYONU 4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu 3.maddesi gereğince Vali Başkanlığında; İl Çevre ve Orman Müdürü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürü, Tarım İl Müdürü, İl Milli Eğitim Müdürü,Gençlik ve Spor İl Müdürü, İl Jandarma Komutanı, Orman İşletme Müdürü,Doğa Koruma Derneği, 3 Avcılar ve Atıcılar Derneği Başkanlarından teşekkül eder ve Merkez Av Komisyonun sunulmak üzere aşağıdaki hususları karara bağlar: 1. Komisyon;avlanmasına izin verilen av hayvanlarını ve avlanma sürelerini belirler. 2. Komisyon,avlanmasına izin verilen av
• İl Müdürlüğümüze başvurulmalı • Populasyon için il Müdürlüğünden ve Tarım Müdürlüğünden birer teknik eleman inceleme yapacak ve rapor hazırlanacak, • Raporun ardından avcıların avcılık belgeleri incelenecek • Vurulan hayvanlar belediye tarafından imha edilecek Yasaklar • Avcılık belgesi olmadan avlanma • Avlanma izni olmadan avlanma • Süre gün zaman ve limitlerine uymama • Araçta tüfek taşıma kurallarına uymama • Avlaklarda motosiklet, pikap ve cip kullanma motorlu araç kullanma • Av sezonu dışında avlaklarda kılıfsız tüfek dolaştırma • Av köpeklerini başıboş bırakma • Araçta tüfek kılıfında olacak • Trakt. Projektör: Traktör gider
314
• Av ve Yaban hayvanlarını kuluçka dönemlerinde rahatsız etme, ürkütme (Mart, nisan, mayıs, haziran ve temmuz aylarında) sulak bölgelere 300 metre girerek rahatsız etme • Yavruları yakalama yumurtalarını toplama hayvanları alı koyma • Avda kullanılması yasaklanan tüfeklerle avlanma;Canlı Mühre , çığırtkan ve gece görüş dürbünleri kullanma • Haznesi 2 den fazla fişek alacak şekilde sınırlandırılmamış pompalı yarı otomotik tüfek kullanma • Zehirle elektronik alet kullanma, hayvan sesi çıkartan teyp ve kaset kullanma ayrıyeten bunların satışı yasaktır. Manyetik dağla yayan araç ve gereç • Yüksek güçlü motorlu tekneler ile sulak alanlara girme • Güme yaparak su kuşlarına pusu kurma • Yeme alıştırarak avlama • Sulak alanlardaki sazlıkları tahrip etme , yakma • Memeli ve yaban hayvanlarının geçiş yollarına pusu kurma • Av yaban hayvanlarını canlı bile yakalasak bulunduramayız, öldüremeyiz • Yaralı olarak av ve yaban hayvanlarının bulunması halinde:;Doğa Koruma ve Milli Parklar Şubesi Müdürlüğü, Orman Teşkilatı yada jandarmaya haber verip teslim etmek zorundayız bu birimlerin hayvanı ameliyat ve bakım masraflarını karşılayacak bütçeleri olduğundan masraf yapabilecek kuruluşlardır. • Avlanmanın yasaklandığı sahalara OGM sahaları, Fidanlık sahaları, çit ile çevrili sahalara,yaban hayatı geliştirme ,koruma sahaları, Mesire yerlerine, Tabiat parkları,Orman içi dinlenme yerlerinde av yapılmaz • Yol güzergahlarında av yapılmaz.
315
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
HİJYENİK SÜT TOPLAMA VE PAZARLAMA
ÖZET İnsanlar tarafından tüketilen proteinin % 60 ‘ı hayvansal proteinlerden karşılanmaktadır. Süt ‘ün % 95 ‘i sığırlardan karşılanmaktadır.Türkiye de 11 milyon sığır vardır. Bu sığırların % 45 ‘i düşük verimli ırklardır. Türkiye yıllık 13.5 milyon tonluk üretimi ile dünyada en çok süt üreten ülkeden biridir. Süt üretiminde dünyada 17. sıradayız. Gelişmiş ülkelerde tarımsal gelirlerin % 75 ‘ lere varan bölümü hayvancılıktan sağlanırken, Türkiye de bu oran % 30 dolayındadır. Süt ve süt ürünleri sanayi Türkiye’nin tarım üretimi içerisinde % 8.5’lık paya sahiptir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ayrıca ülke ekonomisine sağladığı katma değer açısından önemli bir alt sektördür. Diyarbakır’da 235.065 adet sığır varlığı olup, TİM verilerine göre aylık süt miktarı 18.000 ton’dur Uygun olmayan şartlarda elde edilen çiğ sütte mikro organizma yükü oldukça fazla olur. Bir de sağım sonrası gerekli önlemler alınmazsa, önemli kalite kayıpları oluşur. Çiğ sütte mililitredeki toplam bakteri sayısı maksimum 100 bin adet olmalıyken, Türkiye’de 500 bin ile 2.5 milyon adet arasında değişiyor. Çiğ sütte mililitredeki toplam Somatik Hücre Sayısı 300 bin adetin altında olması gerekirken maalesef ülkemizde 500 bin adeti geçmektedir. Türkiye de kişi başına tüketilen süt miktarı 30 lt, işveçde 111 litre, Fransa da 68 litre, İngiltere 100 litre süt tüketilmektedir. Diyarbakır ‘da sütte pazar sorunu yoktur, hijyenik süt toplama ve depolama sorunu vardır, işletmelerin yetersiz ve verimsiz olması yeterli miktarda sütün olmayışını artımaktadır.
SÜT HİJYENİ VE KALİTESİ Kaliteli süt ekonomik anlamda ve sağlık açısından çok önemli bir üründür. Süt sığırcılığının ve süt sanayinin gelecekteki anahtarıdır. Kaliteli süt herkese kazandırır. Kaliteli sütü üreten çiftçi iyi fiyat veren alıcı bulacağı gibi, bunu alan sanayici daha çok ve daha kaliteli ürün elde edecektir. Sütü ya da sütlü ürünü tüketen son tüketici de kaliteli ürün tüketeceğinden gerçekten kaliteli süt herkese kazandıracaktır. Sütün kalitesi ineğin memesinden çıkmadan önce başlar. Özellikle gizli mastitisin belirtisi olan Somatik Hücre Sayısı (SHS) artışı sütün kalitesini bozacağı gibi kantitesini yani miktarını da azaltacaktır. Somatik hücreler kandan süte geçmiş akyuvarlar ve az miktarda epitel hücrelerinden oluşur. Akyuvarlar meme dokusuna mikroorganizmalarla savaş etmek amacıyla gelmişlerdir. Demek ki meme ne kadar çok mikroorganizmaya maruz
317
Murat TOMAR murattomar@yahoo.com
kalmışsa akyuvarlar o kadar çok olacaktır. Bu yüzden SHS artışı meme dokusundaki mikroplarla savaşır, dolayısıyla mastitisin bir göstergesi olmaktadır. SHS 200 bin’in altında ölçüldüğünde meme dokusu büyük bir ihtimalle sağlıklı, bu rakam üzerinde ölçülürse enfekte anlamına gelir. SHS yüksekse kantitatif olarak da problem vardır. Yani inek vermesi gerekenden daha az süt verir. SHS’de 200 bin’in üzerindeki her yüz bin artış %2,5 oranında sütün azalmasına sebeptir. Örneğin; 500 bin SHS ölçüldüğünde sütde %7,5 oranında bir azalma söz konusu olacaktır. Sadece böyle bir sebepten 25 kg. süt veren bir inekten her gün yaklaşık 2 kg. eksik süt alınacaktır. İnek sayısı ve günler çarpıldığında yapılan basit bir hesap ne kadar büyük ekonomik kayıpların olduğunu ortaya çıkaracaktır. Yapılan çalışmalarda bulaşıcı mastitis etkenleri dediğimiz Staph.aureus, Strep.agalactiae gibi mikropların somatik hücreyi arttırdığı ve daha çok gizli mastitise sebep oldukları, çevresel mastitis etkenleri olan E.Coli, Klebsiella gibi mikropların ise daha çok görünen mastitise sebep oldukları ve somatik hücreyi çok arttırmadıkları ortaya konulmuştur. Gizli mastitislerde meme dışarıdan sağlıklı görülür. Ancak meme iltihaplıdır. Mikroorganizmalar inekten ineğe ve meme lobundan meme lobuna bulaşır. Hedefimiz bakterileri meme başından uzak tutmak olmalıdır. Mastitis’in en önemli habercisi ilk sağılan bir iki damla süttür. Koyu renkli bir zemine, özellikle Strip kap denilen bir zemin üzerine sağılan sütün pıhtılı veya kanlı olması mastitis habercisidir. Bu işlem yapılırken
ilk damlalar ele veya yere sağılmalıdır. İkinci yardımcı işlemimiz Kaliforniya Mastitis Testidir. Üçüncü yardımcımız ise laboratuardır. Laboratuarda özellikle Mastitis’e sebep olan etkenin belirlenmesi Mastitisle mücadelede bize yol gösterecektir. Mastitis’in kontrol altına alınması mükemmel bir sağım sistemiyle olur. Sağım makinelerinin usulüne uygun ve temiz kullanılması, meme başlarının sağım öncesi ve sağım sonrası antiseptik solüsyona batırılması (teat dip), ineklerin kuruya ayrılması esnasında memelere özel kuru dönem ilaçlarının verilmesi bize yardımcı olacaktır. Bu arada klinik mastitislerin uygun biçimde derhal tedavi edilmesi ve sürekli problemi tekrarlayan ineklerin sürüden çıkarılması gereklidir. Özellikle Staphylococcus aureus mikroorganizması kendini vücut içerisinde bir dokuyla çevreleyip koruduğundan antibiyotiklere karşı büyük oranda direnç sağlar ve tedavisi çok zordur. Diyarbakır da hijyen koşullarına uygun olarak sağım yapılan süt işletmesi sayısı 3-5 işletmeyi geçmemektedir. Bu nedenle sağlıklı süt toplanmadığı için sütün pazarını da olumsuz etkilemektedir.
Uygun İnek Sağım Tekniği 1. Meme başları mümkün olan en az suyla yıkanır. 2. Meme başları kurulanmadıkça temiz sayılmaz. 3. Strip Cup ile ilk süt muayene edilir. 4. Teat-Dip yapılır. 5. Bir havluyla meme başları mekanik olarak temizlenir. (kağıt ya da bez havlu olabilir,
318
ancak her ineğe bir havlu kullanılmalıdır.) 6. Temiz ve kuru memeler sağılmaya hazırdır. 7. Sağım başlıkları takılır. Sağım başlıklarının kaymamasına, doğru takılmasına dikkat edilir. 8. Sağım bitince meme başlıkları çıkarılmadan önce vakum kapatılır. Vakum varken başlıklar çekilmez. 9. Son daldırma (Teat-Dip) yapılır. 10. Meme başlıkları antiseptikli suyla temizlenir. 11. Her sağım sonunda süt filtreleri kontrol edilir. Gelelim Süt’ün memeden çıktıktan sonraki hijyenine. Buradaki göstergemiz toplam bakteri sayısıdır. Bakteriler kirli malzeme, kötü soğutma ve ineklerin iyi temizlenmeden sağılması ile süt içerisinde çoğalırlar. Ortam kirliliği ve sütün geçtiği boruların kirli olması yine sütte toplam bakteri sayısını arttırır. Kirlilik sütün (mikrobik) kalitesini bozduğu gibi kötü koku ve kötü tada sebep olur. Birden fazla ineğe kullanılmış havlular ya da iyi temizlenmemiş havlular yine kötü tada ve yüksek toplam bakteriye neden olabilirler. Çiftlikteki suyun hijyenik olmaması, kötü kokunun ve kötü hijyenin sebebi olabilir. Sütün konulduğu süt tankı sistemli olarak temizlenmediyse yine aynı kötü sonuçlar doğabilir. Süt tanklarının deterjan, asit gibi gerekli solüsyonlarla mutlaka temizlenmesi şarttır. Sağılan süt derhal soğutulmalıdır. Sütün ısısı mikroorganizmaların üremesi konusunda en büyük etkendir. Sütün bakteri yükü 5°C’de 72 saat sora iki katına bile çıkmazken, 15°C’de 24 saat sonra 37.000, 48 saat sonra 69.000, 72 saat sonra 76.000 katına çıkar. Soğutulan süt en kısa zamanda işleneceği üniteye ulaştırılmalıdır. Mikroorganizmalar arasında soğuk seven, ılık seven, sıcak seven mikropların bulunduğu unutulmamalıdır. Kaliteli sütten kaliteli ürün olacağını biliyoruz. Bunu yanı sıra kalitesiz süt hem ürünün kalitesizliğine sebep olacak, hem de miktarını düşürecektir. Kaliteli sütün alıcısı her zaman hazırdır. Kaliteli süt tekniğine uygun olarak sağılmış, derhal soğutulmuş, en kısa sürede işleneceği üniteye ulaştırılmış ve belli bir miktarı kapsayan süttür.
319
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ULUSAL SÜT KONSEYİ 2009 YILI SON ÇEYREK RAPORU
Grafik 5. 2008-2009 yılı son üç ayında gerçekleşen çiğ süt fiyatlarındaki değişimler••.
YEM FİYATLARI Grafik 1. 2009 yılı son 3 aylık dönemde yem fiyatlarındaki değişimler*. •Ulusal Süt Konseyi veri taban
Grafik 6. Son dört yılda çiğ süt/karma yem paritesi•• *Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği verileri
Grafik 2. 2008 yılı son 3 aylık dönemde yem fiyatlarındaki değişimler •Ulusal Süt Konseyi veri tabanı
ÇİĞ SÜT VE YEM PİYASALARINDAKİ GELİŞMELER Grafik 3. Son dört yılda yem fiyatlarında meydana gelen değişimler
ÇİĞ SÜT FİYATI Grafik 4. 2009 yılı son 3 aylık dönemde çiğ süt fiyatlarındaki değişimler.
Ulusal Süt Konseyi web Sitesi (www.ulusalsutkonseyi.org. tr/ana/istatistik.asp?uid=37)
2008 yılı son çeyreğinde çiğ süt litre fiyatı 0,625 TL ve sonrasında 0,565 TL iken, 2009 yılı ilk 6 aylık döneminde çiğ süt fiyat 500 TL/ litre olarak belirlenmiş, 2009 yılı Ekim ayında ise 0,658 TL/litre ve Aralık ayında da 0,725 TL/litre olmuştur. Özellikle bahar aylarında ülkemizde süt üretiminin artışına paralel olarak süt fiyatlarında bir düşüş gözlenmektedir. 2009 yılında da aynı durum ortaya çıkmış ve Ulusal Süt Konseyi’nin çalışmaları ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 30 Nisan 2009 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Çiğ Sütün değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği’ kapsamında 12 adet firmaya 15 milyon TL süt tozu teşviki vermiştir. süt tozu teşviki süt ve süt ürünleri sektöründe olumlu sonuçlar vermiştir. 26 Ekim 2009 tarihinde ‘Gıda ve Yem Amaçlı
320
Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik’ in yayınlanmasının ardından bir çok sektörde dalgalanmalar yaşanmaya başlamıştır. GDO’lu olarak nitelenen ürünlerin başında gelen mısır ve soyanın yem sektöründe yoğun olarak kullanılması yem sektörünü etkilemiştir. GDO yönetmeliğinin yayınlandığı 26 Ekim’de 550 dolar/ton olan soya küspesi 800 dolar/ton’a yükselirken, kanola küspesi 230 dolar/ton’dan 320 dolar/ton’a, ayçiçeği tohumu küspesi 260 dolar/ton’dan 330 dolar/ton’a ve yerli ayçiçeği tohumu küspesi ise 210 TL/kg’dan 260 TL/kg liraya çıkmıştır. Bu artışın temel nedeni yem hammaddesi taşıyan gemilerin GDO analiz sonuçlarını beklemesi nedeniyle hammadde bulmakta çekilen zorluk olmuştur. Bu gelişmelerin neticesinde hammadde bulmakta ortaya çıkan güçlük ve yem için kullanılan hammaddelerin zamlanması ile üreticiler yem fiyatlarını yaklaşık % 15 artırmışlardır.
SÜTTE PAZAR DURUMU Diyarbakır’da üretilen süt miktarı yüksek olmasına rağmen üretilen sütlerin ancak binde 3’ü kayıt altında olduğu tahmin edilmektedir. Buda ortalama günlük 30 ton soğutulmuş süte denk gelmektedir. Çiftlik sütleri ve günlük toplanan sütler Diyarbakır, Batman ve Malatya illerinde kurulu olan fabrikalar tarafından satın alınıp işlenmektedir.Geri kalan sütlerde küçük mandıralar, kova yoğurt halinde ve peynir, tereyağı yapılarak hijyenik olmayan ve kayıtsız bir yöntemle pazarlanmaktadır. Diyarbakır ve bölgede sütün satışında sorun yoktur, uzun yıllar da sorun olmayacağını tahmin ediyoruz, şu ana kadar süt fiyatları batı illerine göre her zaman % 10 daha fazla satılmıştır. Sütün en önemli sorunu hijyenik olmayışı, bakteri ve somatik hücre sayısı açısından istenilen oranlarda olmayışı, ayrıca bir fabrikanın kapasitesini dolduracak toplu sütün bulunmaması en büyük sorundur. Bu nedenle bölgedeki bir çok fabrikamız batı illerinden süt veya süt tozu almak zorunda kalmıştır. Ayrıca hayvancılık işletmelerinin çok küçük ve dağınık olması, düşük verimli hayvan ırklarının olması, kaba yem yetersizliği ile verimsiz üretimden dolayı sütteki Pazar sorunu halen devam etmektedir. Bu nedenle Diyarbakır’a fabrika kurulmamaktadır.Sütümüzün temiz olmayışından dolayı da Avrupa Birliği ve diğer ülkelerle de sorun yaşıyoruz. Süt sektöründeki sorunlar tüm sektörler içinde örnek misalidir.
321
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKÇA: 1. Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği (www.dsymb.org.tr) 2. Munro ve ark. 1984; Harding, 1994; Harmon 1994. 3. Ulusal Süt Konseyi web Sitesi (www.ulusalsutkonseyi.org.tr/ana/istatistik.asp?uid=37)
322
GAP BÖLGESİ HAYVANCILIKTA DİKEY KÜMELENME VE SPF (HASTALIKTAN ARİ) DAMIZLIK DÜVE YETİŞTİRME PROJESİ
324
Proje ile; tarım, hayvancılık ve gıda sanayi alanında gerçekleştirilecek dikey kümelenme modeli ile sektörel bütünlük, AR-GE, örgütlenme, toplam kalite ve rekabet edilebilirlik açısından GAP bölgesi ile İç ve Doğu Anadolu bölgelerini birleştiren 6 ilde, yaklaşık 60-80 bağımsız süt sığırcılığı işletmesini kapsayan geniş tabanlı ve Dicle Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösteren, bir lider şirket oluşturulmuş olacaktır. GAP sulama hedeflerine ulaşıldığında gerçekleşecek II. Ürün bitkisel üretim deseninde yer alan kaba yem ve sanayi bitkileri üretiminde dramatik artışlar beklenmektedir. Söz konusu bitkisel üretimi girdi olarak kullanan modern ve entansif hayvancılık modelleri geliştirilmeden GAP’ın istenilen ekonomik kalkınmayı ve istihdamı sağlaması beklenmemelidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tasarlanan ve kısmen uygulamaya sokulan bu proje ile sağlanacak sektörel gelişim Bölgede girdi kullanan hayvansal üretim modellerini geliştirerek,
325
Dr. Hüseyin PULAT hpulat@dicle.edu.tr
bitkisel üretimin geliştirilmesi, ürün deseninin çeşitlendirilmesi, ikinci ve üçüncü ürün olarak tanımlanan yem ve sanayi bitkileri üretiminin artırılması, toprak kullanım verimliliğinin artırılmasını, eko tarım ve toprak kalitesinin korunmasını sağlayacaktır. Ayrıca eko tarım için en önemli girdi olan organik çiftlik gübresi kullanımının artırılması, süt ve et üretiminin artırılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, süt ve et işleyen sanayi kuruluşlarının geliştirilmesi, Arazi sulama sistemlerinin kullanımının artması ve sulama sistemleri, tarım, hayvansal üretim makine ekipman imalat sanayisinin gelişmesi yolu ile önemli oranda istihdam sağlayacaktır. Ayrıca bölgenin hayvancılık ve tarım alanında lider konuma gelmesi, yem bitkisi üretim potansiyeli ve oluşturulacak SPF damızlık üretim projesi ile Orta ve Doğu Anadolu hayvansal üretimine önemli oranda destek sağlayacaktır. Gerçekleşecek üretimin Ortadoğu pazarlarına ulaşımını sağlayarak, hayvancılıktan başka şansı olmayan, klimatolojik ve coğrafi özellikleri nedeni ile yem bitkileri üretim potansiyeli zayıf olan Orta ve Doğu Anadolu Bölgelerinin istihdam ve ekonomisine de önemli katkılar sağlayacaktır.
Gerçekleştirilecek dikey kümelenme modeli; tarım hayvancılık ve Gıda sanayi alanında faaliyet gösterecektir. Özel çalışma alanı; hastalıktan arî süt sığırcılığı, Spesifik Patojen Free (zoonoz hastalıklar, sürü sağlığı ve işletme maliyetleri açısından önemli olan hastalıklardan arî) damızlık düve yetiştirmek olacaktır. Bu yolla; halk sağlığı koruyucu hekimlik alanında önemli katkılar sağlayacaktır. Bunun dışında; kurumsal ortaklardan oluşan ( 60-80 adet 100-1000 Baş Sağmal Kapasiteli Süt Üretim İşletmesine Sahip Tüzel Kişi, STK ortaklar) tabanı ile ortak üretim ve hizmet alanlarında faaliyet gösterecek D.Ü. Teknoloji Geliştirme Bölgesinde faaliyet gösterecek AGRİMED AŞ kurulacaktır. Söz konusu şirket AR-GE, tarımsal sanayi (yem fabrikası, Kaba yem üretim organizasyonu, Makine parkı, Sulama sistemleri üretimi, Süt ve Et işleme tesisleri) çiftlik yönetimi, ulusal damızlık boğa spermi üretimi, uygulama içinde eğitim faaliyetleri yürüten bir Tarım Akademisi ile sektör için gerekli insan kaynağının temin edilmesi de dahil tüm bileşenleri bütünleştirecek bir ortam sağlayacaktır.
Üretilecek SPF Damızlık Düve Öncelikli olarak
326
bölgede kurulacak hayvancılık işletmelerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere planlanmıştır. Ancak projede öngörülen başlangıç kapasitesi (20 000 baş/yıl) kümelenme modelimiz içine dahil olacak yeni işletmelerle artış göstereceğinden 10 yıllık bir süreç sonunda 50 000Baş/yıl kapasiteye ulaşılacağı tahmin edilmektedir. Bu durumda bölge dışı pazarlara yönelim söz konusu olacaktır. Ancak planlanan SPF damızlık üretiminin zaman içinde hayvansal üretim potansiyeli yüksek, ancak yaygın olarak enfekte olan sürülerin enfeksiyondan arındırılması amacıyla bölgesel damızlık üretim merkezleri olarak yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Söz konusu proje ile gerçekleşecek enfeksiyondan arındırma süreci tamamlandıktan sonra damızlık işletmeler bölgesel önemini yitirmeyip sektörün sigortası işlevini sürdürecektir. Enfeksiyondan ari süt sığırcılığı işletmelerinde ortaya çıkacak kontaminasyonlar sonrasında işletmenin tüm hayvanlarının değiştirilmesi ve tekrar ari işletme statüsüne kavuşması sağlanmış olacaktır. Ayrıca işletmelerde üretim dışı kalarak kesime giden süt sığırlarının oluşturduğu kapasite boşluğu damızlık işletmeden sağlanan hastalıktan arî genç hayvanlarla tamamlanacaktır. Yukarıda sözü edilen SPF Damızlık İşletmelerinin yakın gelecekte pazar ve rekabet sorunu bulunmamaktadır. Damızlık üretimi açısından şu an itibarı ile rakip olabilecek bir yapılanma mevcut değildir. Dikey ve yatay kümelenme modeli ile oluşturulacak organizasyonun en önemli çıktısı, kaynak kullanım verimliliğinin yükselmesi nedeniyle üretim maliyet ve kalitesindeki yükseliştir. Bu durum özellikle hedef olarak belirlenen Ortadoğu pazarlarında süt ve et mamul maddeleri açısından yerli ve yabancı rakipler karşısında önemli avantajlar sağlayacaktır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi üretim alanının klimatolojik ve coğrafi potansiyeli, GAP Projesi kapsamında gerçekleşecek tarımsal sulama alanlarının genişlemesi sonucu ikinci ürün yem ve sanayi bitkileri ekim alanları ve rekoltesinde önemli artışlar gerçekleşecektir. Bu durum hayvansal üretim girdilerinde önemli oranda maliyet avantajı sağlayacaktır. Ayrıca bölgenin hayvansal ürün ihracatında herhangi bir kısıtlamanın olmadığı Ortadoğu pazarına yakın olması, rekabet ve pazarlama açısından önemli avantajlar sağlamaktadır.
327
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
farklı üretim proseslerine yönelik projeler gerçekleştirilecektir.
Üretim Türü ve Miktarı
Projede ön görülen kurumsal ortakların toplam başlangıç kapasitesi, yaklaşık 20 000 Baş Damızlık Süt Sığırıdır. Kurumsal ortakların sahip olduğu işletmelerin damızlık üretim potansiyeli üzerinden yürütülecek projede; her geçen yıl geometrik artışla büyüyecek damızlık kapasite mevcut işletmelerin kapasitelerinin artması ve yeni işletmelerin kurulması yolu ile giderek büyüyecektir. İlk yıl yaklaşık 10 000 Baş Damızlık ile gerçekleşen kapasite 2. yıldan sonra gerçekleşecek varlık büyümesi ile 10 yıllık bir süreç içerisinde toplam kapasite 100 000 baş süt sığırı, 50 000 Baş SPF damızlık düveye ulaşmış olacaktır. 15 yıllık süreç tamamlandığında toplam kapasite 150 000 hastalıktan ari damızlık süt sığırı, 75 000 SPF Düve/ yıl olacaktır. Söz konusu kapasiteye ulaştıktan sonra gerçekleşecek üretim değerleri aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Ayrıca gerçekleşecek geniş tabanlı Lider şirket modeli ve kurumsal ortakların sayısal artışı ile birlikte kırsal alanda sözleşmeli üretim modeli ve kooperatifçilik çalışmaları başlatılacaktır. Bu nedenle proje kapsamı nitelik ve nicelik olarak büyüme potansiyeline sahiptir. Yeterli büyüme sağlandıktan sonra tarım ve hayvansal üretim alanında aynı taban kullanılarak farklı üretim alanlarına yönelik çalışmalar için gerekli olan mali ve insan kaynağı oluştuğundan
Mali Gerekli Üretim Değerlendirme Alanı (TL)
1 3 500 000 Ton/Yıl Mısır Silajı 875 000 dekar
350 000 000
2
1 006 000 Ton/Yıl kuru yonca, 500 000 dekar fiğ
250 000 000
3
1 440 000 Ton/Yıl Konsantre 2 880 000 dekar 860 400 000 yem
4
1 368 750 Ton/Yıl Sertifiye Süt
5
500 Ton/Gün Kapasiteli Süt işleme ünitesi
342 187 500
6
75 000 Baş /Yıl SPF Damızlık Düve
450 000 000
1000 Başlık 150 1 368 750 000 işletme
75 000 Baş/Yıl Besi Danası ve Projeni test yöntemi ile 7 seçilen damızlık boğalar, sperm üretimi
336 000 000
3 285 000 Ton/Yıl Organik Çiftlik Gübresi
328 500 000
8
9 TOPLAM
4 285 837 500
Tablo: Proje hedeflerine ulaşıldığında, yıllık üretim değerleri
GAP İDARESİ VE KALKINMA BANKASININ BİRLİKTE YÜRÜTTÜĞÜ GAP BÖLGESİNDEN SEÇİLMİŞ 5 PROJEYE FİZİBİLİTE VE TANITIM DESTEĞİ PROJESİ KAPSAMINDA FİZİBİLİTE DESTEĞİ TALEP ETTİĞİMİZ PROJE BİLEŞENLERİ
Proje başvuru sonrasında tarafımızdan gerçekleştirilen çalışmalar; Proje uygulama süreci GAP İdaresi ve Kalkınma Bankası Proje çağrısından önce başlatılmıştır. Projenin gerekçesi geçmişten bu yana çeşitli zaman dilimlerinde ve çeşitli projeler kapsamında uygulanmış ve uygulanmakta olan projelerin tamamının başarısız olmasıdır. Başarısızlığın en temel nedenleri olarak gördüğümüz problemlerin tamamına çözüm
328
üretecek bir proje uygulaması fikrinin doğması ile birlikte bölgede yaptığımız incelemeler sonucunda belirlediğimiz temel başarısızlık kriterleri; 1. Modern hayvancılık uygulamalarının köylülük üzerinden geliştirilmesinin olanaksız olduğu, 2. Uygun model işletmelerin kurgulanmadığı, 3. Hayvancılık modeli değiştirilmeden (mera hayvancılığı) ıslah çalışmalarında verim yönünde seleksiyon uygulamasının yapılmasının başarısızlığa mahkûm olduğunun fark edilmemesi ve sürekli başarısızlığın yatırımcıyı bu alandan uzaklaştırdığı, 4. Hayvancılığın temel girdisi olan yem (kaba ve konsantre) üretiminin yapılamaması 5. Sağlıklı damızlık hayvan temininin gerçekleştirilememesi 6. Doğru ve sürecin tamamında etkili olan sorumlu danışmanlık hizmeti verilememesi 7. Bölgede uygulanan hibelerin girişimci profilini olumsuz yönde etkilemesi, 8. Üretimin işlenerek pazara sunulamaması, Olarak belirlenmiştir. Yukarıda sıraladığımız gerekçelerle, Bölgedeki Ticaret ve Sanayi Odaları ve Borsalar üzerinden yürütmeye çalıştığımız Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve SPF Damızlık Düve Üretim Projesi ile yukarıda belirlenen başarısızlık kriterlerinin çözümü amaçlanmaktadır.
Hayvancılıkta Dikey Kümelenme ve SPF Damızlık Düve Üretim Projesinin Bileşenleri; 1. Şanlı Urfa-Diyarbakır-Bingöl-Muş-Van-Malatya illerinde kurulacak 1001000 Başlık Kapasiteler Arasındaki 60-80 adet Damızlık Süt Sığırcılığı İşletmeleri, (AGRIMED AŞ’nin kurumsal ortakları tarafından bağımsız olarak işletilecektir) (öngörülen toplam kapasite 20 000 Baş) 2. Uluslararası Güvenlik Standartlarında Hayvan Hastalıkları Araştırma Laboratuvarı (Teknopark Şirketi AGRIMED AŞ tarafından işletilecektir). 3. Gezici Hayvan Polikliniği 3 adet (AGRIMED AŞ tarafından işletilecektir). 4. SPF Damızlık Düve Üretim İşletmesi 10 000 Baş/Yıl (AGRIMED AŞ ve TİGEM ortaklığı tarafından işletilecektir) (TİGEM ile öngörüşüme yapılmıştır).
329
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
5. Süt Fabrikası 500 Ton/Gün Kapasiteli 6. Yem Fabrikası 250 000 Ton/Yıl kapasiteli
potansiyeli artacak bir bitkisel üretimdir.
Fizibilite Desteği Talep Ettiğimiz Proje Bileşenleri; 1. Süt Fabrikası 500 Ton/Gün Kapasiteli a) 150 Ton/Gün TETRAPAK Süt Paketleme b) 150 Ton/Gün Yoğurt c) 150 Ton/Gün Beyaz Peynir d) 50 Ton/Gün Taze Kaşar Peyniri e) 200 Ton/Gün Süt Tozu f) 10 Ton/Gün Tereyağ g) 100 Ton/Gün Ayran Not; Piyasa talep koşullarına göre esnek üretim yapabilmek amacıyla üretim çeşidi ve miktarları belirlenmiştir.
2- Yem Fabrikası 250 000 Ton/Yıl kapasiteli (kapasite 50 000 baş toplam kapasiteye göre planlanmıştır. Proje kapsamında yer alan illerin kapasitelerindeki artış yeterli düzeye ulaştığında hem süt hem de yem fabrikalarının proje kapsamında bulunan illerde yenileri kurulacaktır.) h) 75 000 ton/yıl yonca unu ve peletleme fabrikası Yonca unu ve peletleme yem fabrikalarında protein zengini yem hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Özellikle buzağı başlangıç ve büyütme yemlerinde ve kanatlı yemlerinde hem protein (%16-21) hem de selüloz ihtiyacını karşılayan önemli bir hammaddedir ve GAP sulama hedefleri tutturulduğunda üretim
i) 75 000 ton/yıl soya fasulyesi sütü ve soya unu fabrikası Soya fasulyesi hayvan yemlerinde bütün dünyada yaygın olarak kullanılan protein zengini (%25-38) bir hammaddedir. Soyanın hayvan yemlerinde kullanılabilmesi soya unu, soya sütü ve yağı proseslerinin tamamlanmasına bağlıdır. GAP bölgesinin potansiyel üretim deseninde olması gereken bir sanayi bitkisidir. j) 500 000 ton/yıl silaj paketleme fabrikası Özellikle süt sığırcılığında kritik başarı faktörleri arasında yer alan ön sindirimi yapılmış fermente ürün olan silaj, oldukça önemli bir kaba yem türüdür. Genellikle mısır bitkisinden üretilmekle beraber hemen tüm yeşil bitkilerden üretilebilmektedir. Son zamanlarda TMR olarak tanımlanan total yem rasyonlarının ön karışımlarının hazırlanarak fermente edilmesi esasına dayanan ve total olarak hayvanın tüm ihtiyaçlarını içeren paketlenmiş yem kombinasyonları, yemleme konusunda ortaya çıkan birçok sorunun giderilmesi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Özellikle GAP sulama hedefleri tutturulduğunda ortaya çıkacak silajlık mısır üretimini, silaj paketleme yada TMR olarak İç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da kurulmuş işletmelerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere kullanılacaktır. Söz konusu fabrikalar organize sanayi bölgesinde kurulacaktır. Arazi tahsisi ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Projenin finansmanının %30 u, Proje kapsamında yer alan illerde kurulmuş ve
330
kurulmakta olan 60 – 80 adet şirketin ortaklığı ile Dicle Teknoloji geliştirme bölgesinde kurulan AGRIMED AŞ tarafından sağlanacaktır. HEDEFLER 1. AgriMED AŞ çatısı altında 1000 başlık model süt sığırcılığı işletmesi kuruluşu 2. AgriMED AŞ Kurumsal ortaklarına ait işletmelerin kuruluşu ve işletme sayısının artırılması. 3. SPF Damızlık Düve üretim işletmelerinin kurulması, TİGEM ile ortak çalışma yöntemlerinin oluşturulması 4. Yem ve sanayi bitkileri üretimi organizasyonu ve makine parkının oluşturulması 5. Süt Fabrikasının Kuruluşu 6. Yem fabrikasının kuruluşu 7. Proje kapsamında yer alan İllerdeki işletmelerin kuruluşu ve sisteme dahil edilmesi 8. Hayvan hastalıkları araştırma laboratuvarının kuruluşu 9. Kanatlı eti (Hindi ve Tavuk) üretim entegrasyonu ile ilgili proje ve etüt çalışmalarının yapılması 10. Köy bazlı üretim modellemelerinin yapılması ve yaygınlaştırılması 11. Sulama sistemleri ve tarımsal makine imalatı ile ilgili proje ve etüt çalışmalarının yapılması
331
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
DİYARBAKIR’DA TARIM TARİHİ
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK TARİHİ
334
ÖZET Diyarbakır’da Tarım ve hayvancılık konularına tarihi özet bir yaklaşım yapıldı.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
TARIM Tarım’ın Beşiği Diyarbakır (Neolitik dönem) Dünyada ilk tarım yapılan yer Diyarbakır’dır. Dünyanın ilk arkeolojik buğdayı, Einkorn buğdayı Karacadağ orijinlidir. Almanya’nın haftalık haber dergisi Der Spiegel kapaktan verdiği 11 sayfalık araştırmasında, Max Planck Enstitüsünün Köln’ de bitkiler üzerinde yaptığı araştırmada 68 yeni buğday çeşidini kıyasladığı ve tüm tahılların kökeninin ise Karacadağ eteklerinde bugün de halen yetişen yabani buğday bitkisi olduğunun ortaya çıktığını yazmaktadır.
Buğdayın Gen Kaynağı Karacadağ Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nce yapılan bir araştırmada, Karacadağ yöresinin buğdayın gen kaynağı olduğu belirlendi. Araştırmayı yapan Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim görevlilerinden Yrd. Doç. Dr. Aydın Alp, bölgede değişik tarihlerde yapılan kazılarda M.Ö. 2000-3000 yıllarına ait kömürleşmiş buğday, arpa, mercimek ve çavdar taneleri bulunması üzerine, geniş kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyledi. Araştırmada, Karacadağ yöresinde çok eski tarihlere ait çeşitli yabani buğday türlerinin bulunduğunu kaydeden, Alp, konuyla ilgili olarak şunları söyledi. “Karacadağ yöresinde Ziraat Fakültesi’nce yaptığımız araştırmalar sonucunda, 236 endemik bitki türüne rastlandı. Bitki türleri arasında M. Ö. 3000 bin yıldan daha öncesine ait kaplıca denen yabani buğday türleri de bulunuyor. Kaplıca buğdayın en eski formu olup, öteki buğday türlerinin de kökenidir. Bu tür de Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın olarak bulunmuştur. Bu bölge; buğday,mercimek, nohut ve bezelyenin gen kaynağıdır. Bölgede, yabani türlerin en yaygın olduğu yer Karacadağ yöresidir. Yöre, tahrip edilmediği için birçok yabani buğday türü neslini korumuştur. “ (1) Bölge, özellikle bazı buğdaygil (yabani buğday ve arpa) ve baklagil (yabani nohut, mercimek ve bezelye gibi) bitkilerinin gen kaynağı olarak önemlidir. (2) 335
Prof.Dr.Kenan Haspolat Dicle Üniversitesi khaspolat@hotmail.com
Ülkemizde doğal olarak yetiştiği bilinen 10 kadar doğal buğday türünün yarısı kadarı, Karacadağ yöresinde bulunmaktadır.(3) 1938 yılına ait bir kitapta Buğday, 1937 yılında buğday ekiliş sahası 759640 dekara ve ürün miktarı ise 107.810 tona çıkmıştır. denir. (İzmir
ellerini acıtmaması için sapına keten lifinden ördükleri kumaşları sardılar.Buğdayı toplarken aynı zamanda ‘ellik’ görevini gören sığırın kürek kemiklerinden yaptıkları V biçimli bir aletten yararlandılar.Buğdayı evlerindeki bazalt yassı taş üzerinde bazalttan ellerine oturan ağır taşlarla öğüttüler’ (6)
Fuarında Diyarbakır 1938.s.18)
Çayönü(M.Ö.7000) Üzüm Ve Nohutun Kaynağı Dünyada ilk yabani üzüm Karacadağ’da yetişti. (4) İlk nohutun menşei de Güneydoğu Anadolu bölgesine , MÖ. 8000… tarihine endekslidir.
Meşe önemli bir ağaç grubudurAyrıca menengiç,gülgiller,dişbudak ve teke dikeni mevcuttu.
(ABD ‘li bilim adamı Jared Diamond )
Kızıl ve alageyik,sığır,yabani koyun,keçi ve yaban domuzu yaşamaktaydı.
Tarımın Beşiği Ergani İlçesi Çayönü Prof.Dr. Ufuk Esin Diyarbakır’daki tarım için şunları söyler “Çayönü, yalnız Anadolu’nun değil, bütün güneybatı Asya ve eski dünyada günümüzden 9 bin yılın başlarında ilk karma besin ekonomisini gerçekleştiren insan topluluklarının yaşadığı bir yer olarak uygarlık tarihindeki yerini almaktadır.”
Buğday, HallanÇemi ve Demirköy’e göre en önemli besin kaynağıydı.Einkorn ve eimmer buğdayı,acı burçak,mercimek,bezelye,nohut,ak burçak yetişiyordu(60).
Halan Çemi(M.Ö.11.000) Ağırlıklı olarak yabani koyun ve keçi,daha az olarak geyik ve yaban domuzu tüketilmiştir.(60) Ayrıca kuşlar,sürüngenler,balık mevcuttu(61) Çevrede ağaç olarak kavak, söğüt, ılgın ve dişbudak, menengiç, meşe, akağaç, badem türleri mevcuttu.
1-M.Ö.8000 Ergani-Çayönü mutfağı Çayönü’nde bulunan bazalt öğütme taşları (5)
Çayönünde halk buğdayı ve mercimekgilleri ekmek için taş kazmalar ile tarlalarını düzeltip kazdılar.Ektikleri buğdayı hasat için geyik boynuzlarına yuvalar açarak çakmaktaşı bıçaklar yerleştirerek çeşitli doğal yapıştırıcılarla sabitleyip oraklar yaptılar.Orakları kullanırken
Baklagiller, sığırkuyruğu, yabani marul mevcuttu. Önemli ölçüde labada ve madımak vardı. Buluntu topluluğunun %27’sini teşkil ediyordu.(60) Mercimek, badem, şamfıstığı da önemli besinlerdendi.
Ortaçağda Diyarbakır Coğrafyacı Yakut el Hemavi asırlar öncesinin Amid’ini şöyle tanıtır:’Amid şehri ,insan
336
yerleşimine en uygun dünyanın sayılı kentlerinden biridir.Surlarla çepeçevre sarılı olan kent,içte dört değirmeni döndürecek büyüklükte bir pınarla çok sayıda su kuyularının varlığını görmekteyiz. Istahri ve Ebu’l Fida gibi ünlü coğrafya ve tarih bilimcileri ise eski Amid’i şöyle tasvir ederler.:Halk bu sulardan bolca istifade ederek her çeşit üründen mahsul alabilmiştir. Kent, bol ağaçlı, verimli araziden dolayı bol çeşit ürünlerle adeta bir bölge cennetini andırırdı. Bağlar ve bahçelerle, bağcılık ileri seviyede iken, verimli toprağın su ile buluşmasıyla büyük çiftliklerde tahıl ekimi de yapılmakta idi. Makdisi de yukarıdaki göüşlere paralel şu bilgiyi verir:’Amid kenti sadece bol ürün yetiştirme ile değil aynı zamanda yetiştirdiği bu zengin ürünlerini işletip dışarıya ihraç eden bölgenin en zengin ihracat ve panayır merkezi konumunda idi ‘(59)
Seyahatnamelerde Diyarbakır’da Bolluk Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der ‘Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler var(8). W.Heude (1817) isimli seyyah.'Amid'in üzerine yerleştiği alan her tarafı ile verimli ve üretkendir. Dicle'den geçerken, kasabanın üzerine oturduğu tepenin eteğinde zirai bir refah ve dahili bir uygunluk görülür. demektedir(9) Diyarbakır'da 1840 yılında 1 kıyye ekmek 17 para iken, Gaziantep'te 1833 yılında 1 kıyye ekmek 20.7 para idi. Diyarbakır'daki zeytinyağı fiatları da Antakya'daki zeytinyağı fiyatlarına göre daha düşüktü. Antalya'da arpa ve buğday fiatları ise Diyarbakır'a göre çok pahalı idi. (9) Salnamelerde (10)Diyarbakır’da 1869-1905 yılında limon ve portakal dışında her şeyin yetiştiği, toprağın çok verimli olduğu belirtilmektedir. Yetişen ürünler: Buğday, arpa, darı, mercimek, pirinç, susam, keten tohumu, pamuk, meyan kökü, mazı, soğan, sarımsak ve her türlü sebze ile badem, fındık, batum, üzüm, kavun, karpuz, zeytin, innap, incir, nar, vişne, kiraz, elmea, şeftali, incaz vs. ibarettir(Salname 4/367). Salnamelere göre 1869 yılında Diyarbakır’da yetişen sebzeler: Patlıcan,
337
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
bamya, kabak, bakla, hıyar, acur, ıspanak, marul, pancar, şalgam, havuç, turp, domates, patates, fasulye, lobya, nane, soğan sarımsak, maydanoz her mahalde ve pırasa, lahana, salatalık, enginar, bazı yerlerde zer olunur. Hindiba, semizotu, kenger, uçkun, bağ, ebegümeci, yer elması huda-yı nabittir. (3/359)
Cumhuriyetin Ilk Yıllarında Diyarbakır Tarımı 1937’de tarım 1937 yıllarına ait bir kitapta ‘İl içinde geniş miktarda meyva ağaçları vardır.Başlıcaları ceviz, badem, dut, şeftalidir. Bu arada fıstık ekimine de önem verilerek dağlardaki menengiç denilen sakız ağaçlarına fıstık aşılanmaktadır’ denmektedir. Diyarbekir ili içerisinde hububattan buğday, arpa, mısır, darı, pirinç ve nakliyattan nohut, mercimek, burçak; sınai nebatat da pamuk ve susam ekilir. Pamukculuk il için büyük bir istikbal vadetmektedir. Diyarbekir buğdayları cins itibarile çok iyidir, İtalyan makarlarının yapıldığı buğday cinsi, Diyarbekir’de bulunmuş ve İtalya’ya götürülmüştür. En yüksek buğdaylar Kara kılçık, Hası, Kendehari ve kırmızı buğdaylardır. Gloten itibariyle en zengin buğday Hanefi köyünün sert buğdayıdır.
1936 Yılı Mahsül Verim Listesi(Ton Olarak) Buğday: 7235, Arpa 3700, Pirinç 8875, Darı 3562, pamuk 140, nohut 6399, tütün 198, Çavdar 225, Bakla 276, Burçak 171, patates 373 tondur 1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri artım ve tat itibarile çok yüksek bir derecededir. Karakılçık, akkılçık, kırmızı kılçık
denen üç cins çeltik vardır. Karakılçık cinsinin taneleri ufak, yuvarlak ve serttir. Başağından güç ayrılır. Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur. Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden daha güzeldir. Fiyat itibarile de farklıdır. Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen hemen ekilmemektedir. Merkez, Silvan, Bismil, Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir. İlin en güzel pirinçleri Karacadağda yetişen pirinçlerdir (11).
1949 yılındaTarım 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Başlıca ihraç maddeleri yağ,yapak,canlı hayvan, çeltik, hububat bakliyat, hayvan derileri, mazı, kitre, badem ve ceviz içidir. Çeltik: Büyük mikyasta çeltik istihsali yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal mevcuttur. Çeltikler kısmen Diyarbakır’da /DİNK) tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta ve kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir. Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır. Evsaf ve nefaseti itibariyle yüksektir.
Muhtelif Maddelerin Miktarları
Senelik
İhraç
Badem 200 ton, Mazı 1500 ton, kitre 500 ton, mercimek, 1500 ton, nohut 900 ton (12)
1967 Il Yıllığına Göre 1967 yılında Diyarbakır meyve ve sebze ihtiyacının bir kısmını Hevsel (Esfel) bahçelerinden sağlıyordu. Bu bahçelerde meyve olarak şeftali, erik, karaerik ve dut yetişmekteydi. Sebze haziran sonlarında bollaşmaktaydı.
338
Çermik, Ergani, Lice ve hani’den domates ve patlıcan gelmekteydi. Bilhassa çermik patlıcanı çok meşhurdu (13) 1962 yılında Hububat ekim sahası 205948 ha,Nadas 201497ha,sınai bitkiler 3341ha, bakliyat ekimi 13481ha, bağ 18205 ha, meyvelik saha 6600 ha, sebze ekimi 10204 ha’ydı (51) Diyarbakır Güney Mezopotamyanın Buğday Ambarıdır Diyarbakır eyalet dahilinde bulunan ziraat bölgesi idi. Diyarbakır eyaleti Bağdat, Basra ve civarının hububatını temin eden anbardı(14)(15) Diyarbakır’dan buğday ve arpa keleklerle Mezopotamyaya taşınmazsa Mezopotamya bölgesi halkı aç kalırdı. Basra’da zahire tropikal nemli ortam nedeniyle küflenme nedeniyle 3 aydan fazla ambarlanamıyordu.Bunun için Kuzey Mezopatamyadaki daha serin beldelerin zahire ambarlarından sık sık keleklerle buğday,arpa yükü ile yola çıkmaları gerekirdi. Ayrıca kelekler Osmanlı ordusu için de lojistik destek sağlıyordu. Bağdat’taki Osmanlı ordusuna buğday keleklerle Kuzey Mezopotamya’dan keleklerle gelmiştir. Merkezi Bağdat’ta bulunan 6. Ordunun araç gereçleri , gıda maddeleri Dicle üzerinden keleklerle yapılmıştır.(16) 22 Mart 1733 tarihli bir fermana göre Diyarbakır’dan 1025.6 ton buğday ve 1282 ton arpa Bağdat’a gönderilmişti (17)16 Haziran 1802 tarihli fermanda Bağdat’ta kıtlık olması nedeniyle 641 ton buğday,769 ton arpanın gönderilmesi istenmektedir (17) 1726-27’de Osmanlı ordusunun ihtiyacı olan Bağdat’a zahire nakleden kelekler orada sökülerek 2000 aded kira devesi ile Diyarbekir’e geri gönderilmişti (14) 1916 yılında Iraktaki Türk ordusunun nehir taşımacılığında kullandıkları kelekler için ağaçlar Diyarbakır’dan gönderiliyordu.(18) 1813-1814 yıllarında bölgeye gelen, Saint-George kalesinde binbaşı olan Fransız John macdonald kinneir’in seyahatnamesinde Dokuzuncu milde tepeye ulaştık; tepe sağa ve sola açılarak Diyarbakır platosuna varmaktaydı.
339
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
On üçüncü milde hafif bir yokuş, arpa ve buğday açısından zengin bir vadiye götürmekteydi; Evliya Çelebi, Diyarbakır eyaletlinde 7 türlü taneli buğday ekildiğini ve mahsülün oldukça fazla olduğunu kaydetmiştir. 1899 yılında Şemseddin Sami Kamus-u alam’ında Ergani için münbid ve mahsuladar olup başlıca mahsulatı buğday, arpa, susam, pirinç vs. hububatla pamuk, ipek kozası, üzüm vs. meyvelerden ibarettir der (19).
19.Yüzyıl Salnamelerinde Hububat Durumumuz Şu Şekilde Anlatılır(10) Buğday Buğday ziraati hububat-ı saireye nisbetle kesretlidir. Hasılatından ihtiyac-ı mahallîyi def eden kısmının gayrisi anbarlara, kuyulara konulur. 1953 yılında buğday ekimi 98.000 ha, 55.000 ton üretim. 1956 yılında buğday ekimi 147.000 ha,103.000 ton üretim sözkonusuydu (51)
Değirmen Dink Ve Un Fabrikası 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Diyarbekir merkez kazsı dahilinde 97 değirmen ve 13 dink vardır(s.113) Pirinççizadeler un fabrikası:Yüz bin liraya mal olan bu fabrika çuvalı yüz kilo olmak üzere senede otuz-kırk bin çuval un istihsal edebilir. Fabrika şimdi ekstra,dört yıldız,üç yıldız,düz kırma ve bir yıldız üzerinden dört nevi un çıkarmaktadır. Yeni Un fabrikası: Dağ kapısı civarında ve hükümet konağına yakın bir yerde 1931 senesinde tesis edilmiştir. Günde on ila on iki ton un ve 7 ton çeltik çıkarmaktadır.(s.111)
Arpa Arpa dahi buğdaydan sonra zürrâ’ın nazar-ı ehemmiyetine alınan mezru’âttandır. Bunun dahi sarfiyat-ı mahalliye -den fazlası iddihâr edilmektedir.(salname c.3)denir. 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır Yıllığı’nda Vilayet muhitinde iki, dört ve altı sıralı arpa nevileri bulunur. İki sıralı arpaya kılıç arpa dahi denir (s.129). 1953 yılında arpa ekimi 20.000 ha,29.000 ton üretim 1956 yılında arpa ekimi 95.000 ha,79.000 ton üretim sözkonusuydu (51) (1938 yılına ait bir kitapta)
1962-Süne mücadelesi (51)
Pirinç
Ekmek çeşitleri Çakıl ekmek, yağlı ekmek, bulgur ekmeği, taş ekmeği, ev ekmeği, balık ekmeği, kıkırdaklı ekmek. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Diyarbakır pirinçlarinin taneleri sert, dolgun ve lezzetlidir. Pişirildiğinde çok su çekerek kabarır ve az yağ sarfeder. Verim kabiliyeti de iyidir. Bunun en makbulü. Karacadağ pirinçleridir.
340
Diyarbakır pirinçleri tat,artım,nefaset ve gıdai kıymetinin yüksekliği itibarile Türkiyede birinci derecede yetişen pirinç cinsleri arasında sayılabilir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.20)
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında (s.129)
Darı Ak darı,kızıl darı,sarı darı ve süpürge darısı olmak üzere dört türlüdür. Sarı darıya tilki kuyruğu da denir. Münhasıran tavuklara yedirilir. Diğer nevi darılarsa köylüler tarafından ekmek hususunda istihlak olunur.
Mısır Osmaniyede (Ergani) gayet mahdut bir saha dahilinde ekilmektedir. Beyaz ,sarı ve kabedarısı namile üç türlüdür. Kabedarısı ateş üzerinde kavrularak patlatılır ve leblebi gibi çerez makamında kullanılır.
Nohut Beyaz ve kara nohut nevileri vardır.beyaz nev’in en iyisi Sultani dedikleri nohut leblebi imalinde kullanılır.Kara nohutsa at ve sığır cinis hayvanlara yem olarak verilir.
Mercimek Çorbası sarı renk olan nevi makbuldür. Geniş mikyasda ekilir
Çerez Diyarbakır’da özellikle kış gecelerinin en önemli dostu çerezlerdi. Geçmişte Diyarbakır’da meşhur çerezcimiz Çerezci Ziber Ami’ydi (44) M.Margosyan anlatıyor “Dini bayramlarda anam peynir suyuyla kavun, karpuz çekirdeği kavurur, kum leblebisi yapardı. Biz çocuklar bayram sabahı ceketlerimizin, zıbınlarımızın cebine tıka basa doldurduğumuz leblebi ve çekirdekleri yolda bir taraftan yerken, anamızın, babamızın elinden tutarak kiliseye yönelirdik.”(52) Mıgırdıç Margosyan konuyla ilgili olarak çocukluk hatıralarında şunu söyler “Anam koruk suyu hazırlardı. Kuru üzümü ve pestili satın alırdık. Eğil’in pestili en iyisiydi. Pestil ne kadar ince olursa o kadar lezzetli olurdu. Sizler pestilin içine ceviz içi koyup yediniz mi hiç. Tadını bilirmisiniz. Bizim muhallebimiz, yoğurdumuz, çikolatamız da üzüm şırasından yapılmış, güneşte kurutulmuş,
341
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
sonra kalıp halinde kesilmiş ‘keme’ Yoğurda pekmez katardık, kaşık kaşık yerdik. Bizim pastamızdı bu, daha doğrusu kekimiz.” (54) 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Osmaniye (Ergani), Çermik, ceviz ve melengiç denilen yabani fıstık ağaçlarının kaynaştığı yerlerdir(s.23), Vilayetin en mühim badem ve ceviz mıntıkasını Lice ve Silvan kazaları teşkil eder. (s.139)denir
Çerez çeşitleri • Bastık (Üzüm pestili), Cevizli sucuk • Siyah sucuk, Kef sucuğu, Kesme • Muska bastık (pestil), Kavrulmuş küncü(susam) • Menengiç, Kavrulmuş yerli badem • Kuru incir, Kuru eşpabiye (kaysı), Kuru incaz (erik) • Safra kabak çekirdeği, Leblebi tozu • Dardağan(çekirdeği kamışla atılır) • Kavun çekirdeği(peynir suyunda pişmiş) • Karpuz çekirdeği (külde pişmiş), Kabuksuz kavun çekirdeği • Kum leblebisi, Bıttım • Koz (Ceviz), Besni üzümü (tek çekirdekli) • Kabe darısı(Patlamış mısır) • Haşlama kestane, Közde kestane • Közde ayva,Közde patates. Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu
yapmakta, dülger esnafı ibraz-ı ehliyet ediyorlar. Ceviz ağaçlarının over tabir olunan özeki ziyade fiyatla alınarak Avrupaya gönderilmekte bulunmuştur(3/359)denir.
1836 -1839 Yılları Arasında Osmanlı Ordusunda danışman olarak çalışan ve 1858 1888 Prusya Devleti Genelkurmay Başkanlığı yapmış olan Feldmareşal Helmut Von Moltke Osmanlı ordusunda danışmanlık yaptığı sıralarda Hazro’dan geçmiş ve Hazro’yu “Türkiye Mektupları” adlı kitabında şöyle anlatmıştır: “.... Akşama doğru, yani hemen hemen yirmi dört saatlik at yolculuğundan sonra yine nefis bir dağ deresine vardık. Kıyısıboyunca yukarı çıkarak dağların içine saptık ve bir tepenin üzerinde, etrafı bağlarla çevrili, çınarlar, ceviz ağaçları ve kavaklarla gölgelenmiş sevimli Hazro Kasabacığını ve zarif camiini gördük...” (20).
2-Hazro-1970-Adil TEKİN
Ceviz 1869 yılı Diyarbakır salnamelerine göre Diyarbakır’da cevizin durumu: Ceviz ağaçları kesret üzere bulunmaktadır .Bu ağaçlarla mamulat-ı ahşabiyenin nefisi husule getirilir ki güzel kanepe, masa, serir ve emsali şeyleri
342
3-Bugün Hazro
Fıstıkçılık 1930 ve 1931 yıllarında Çermik’te menengiç ağaçlarına fıstık aşılanmaya başlanmıştır. (15. Yılında Diyarbakır. (s.49) 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Menengiç ağaçları vilayetin en ziyade Çermik, Osmaniye(Ergani), Kulp ve Eğil’in dağlık mıntıkalarında bulunur. (s.141)denir.
Üzüm Diyarbakır’da Asurlular döneminden kalma Asuri üzümü vardır.Asurlular dönemindenberi bağcılık ön planda olmuştur(51). Bölgenin önemli ürünlerindendir. Kaynağını tarihten alır Diyarbakır’da tarım’da üzüm gözdedir. (Diyarbakır salnameleri.c.3 )
Tarihte
Salnamede: Üzüm bağları kasabât ve kuranın ekserîsinde ehemmiyetle husule getirilmiş ve ahali bundan ziyadesiyle müstefîd olmakta bulunmuştur. Şıra üzümünden pekmez yapılarak kesret üzere sarf olunur ve bundan başka pestil, sucuk ve envâ’ı yapılır. Eğil ahalisinin pestil ve sucuk mamulâtı pek leziz, Ergani’de kara üzümden mamul pestil ve sucuk envâ’ıyla ‘denmektedir. 1937 yılına ait bir kitapta İstasyon boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm bağları vardır denmektedir. Eğil’de geniş üzüm bahçeleri, Erganide geniş üzüm bağları olduğu ifade edilmektedir.(11) Üzüm bol olunca üzüm türevleri de bol olacaktır.Pestil ve pekmez de bunlardandır.
Diyarbakır’da üzüm türleri • • • • • • • •
Taannebi, Müsebbak. Erken verimlidir. Siyah ve beyaz türleri vardır, Vanki(Vengi) Yuvarlak taneli kurutmalıktır. Kırmızı-Kızıl Vanki: Yuvarlak tanelidir, Haseni: Beyaz tanelidir. Karaüzüm: Ergani ilçesinde bol yetişir Öküz gözü, Boğazkere, Yediveren: Beyaz üzüm.Yaz ve sonbahar meyve verir, Tilki kuyruğu: Beyaz, Asuri, Keldani, İstanbuli Mazrumi: Beyaz, Balicani: Siyah üzümdür, Ak Migeri
343
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
• Hatun parmağı: Kurutmalık bir üzüm çeşididir, Rezzaki, Kuş üzümü, Beg üzümü • Kırmızı migeri, Kafıran, Şekeri, Kış kırmızısı • Şami: Kurutmalıktır • Cılk vengi, Sergi üzümü, Sulu morik • Şire üzümü: Pekmez, pestil, sucuk, kesme yapılır. • Gergeri:Pekmez yapılır.Tatlı üzümdür • Kirpet üzümü, Mandalavat, Hapişli, Kara migeri,Gildani, Tüzye, Samuri, Habbo, Apderi(39)
4-Matrakçı Nasuh’un Diyarbakır’ın minyatüründe üstte gül altta meyve bahçeleri
Pestil (Bastık) tarifi (Çüngüş yöresi) “Üzüm getirürler bagdan, onı sıharlar ayahlarıdan, torbaya korlar. Şire süzeruh kazanlara, cevüz kırarauh. O şireyi kaynaturuh, çekeruh asamahıllı kaynar, çıharduruh. Bi kabda un, unı bele çalaruh, tökeruh bişer. Onı bastıh deruh, bezlere sereruh. O bezleri yüzkuyın ederuh, üslerini yaş ederuh, çıharduruh. İşte ona bastıh. (21)”
1938 Yılına Ait Bir Kitapta ‘Çermik, Ergani ve Eğil kazaları ilin önemli bağcılık bölgelerini teşkil eder. Bu bölgelerde 38 çeşit üzüm tespit edilmiştir. Bağlardan senelik alına yaş üzüm miktarı 77049 tondan fazladır. denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.15)
Meyvecilik Diyarbakır zengindir.
diğer
meyveler
yönünden
de
Diyarbakır’ı resmeden Matrakçı Nasuh (d. ? - ö. 1564), ‘un minyatüründe Diyarbakır’ın önlerinin gülbahçesi alt kısmının meyve bahçeleri olduğunu görüyoru.
Diyarbakır salnamelerinde bu husus şöyle ele alınır (10) • Eşcâr(Ağaçlar) • Eşcâr-ı müsmire vegayr-ı müsmirenin birçoğu buralarda yetiştirilmektedir. Eşcâr-ı müsmireden şeftali, zerdali, kara erik, vişne, elma, armud, nar, sükkeri, incaz, kiraz, badem, ceviz, ayva, fındık, incir, bitim, dut, ekşi dut, aluc başlıcalarıdır. 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında vilayet dahilinde geniş mikyasda dut, badem, armut, erik, elma, zerdali, ayva, ceviz, şeftali ve mahdut bir saha dahilinde vişne, kiraz ve pek az miktarda kestane ve incir vardır. Vilayetin en mühim badem ve ceviz mıntakasını Lice ve Silvan kazaları teşkil eder. Dut hususnda dahi Merkez ve Silvan kazaları birinci mevki ihraz ederler. Mevisimin müsait gitmesine nazaran dönüm başına bademden 600,kayısıdan 400,armut ve şeftaliden 3200 kilo mahsul alınır(s.139).
344
Diyarbakır salnamelerinde bu husus şöyle ele alınır (10) • Dut Ağaçları • Dut ağaçlarından vaktiyle çok istifade olunur idi. Denmektedir Seyyah Sestini “Beyaz ve kara dut ağaçları çok sayıda, buradaki insanlar bunlardan bol miktarda yiyorlar. Bu dut, irice, siyah renkte ve vakitte olgunlaşıyor.”der. İpekböceğinin yegane gıdası olan dut yaprağıdır Diyarbakır ve çevre ilçe ve köylerindeki dut ağacı yapraklarından karşılanmaktaydı. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinde Silvan’da bir milyondan fazla dut agaci vardi.(23) Gertrude Lowthian Bell seyahatnamesinde “Güneybatı tarafı dut bahçeleri ve bağlarla süslüdür”der Lord Warkworth ise 1898 yılı intibalarında “Güneye doğru uzanan vadi dut vadi dut bahçelerinin devamlı bir uzantısı diye bahseder Lowthıan Bell isimli seyyah ise 1911 yılı seyahatnamesinde ‘Güneybatı tarafı dut bahçeleri ve bağlarla süslüdür”der (8). Karadut karahübür, diğer dutlar ise şeker içi diye sokaklarda bağrılırdı. Bu dut kültürü aynı zamanda ipekböcekçiliğini alt yapısını oluştururdu. Şair konuyu ne güzel anlatır: Baldan tatlı karahöbür Suyu ömre katar ömür Tike kebap, mangal kömür Sevdim bir kez unutamam (M.Mergen)
5- Kara hübür ismiyle anılan karadut
345
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Diyarbakır Karpuzu da Güvercin Gübresi İle Çok Büyük Boyutlardaydı
Cin Ali bahçesi daha dün vardı Kara höbüründen şehir doyardı
(M.mergen)
1938 yılına ait bir kitapta, Diyarbakır’ın Dicle’ye bakan eteğinde geniş bahçeler ve menekşe tarlaları uzanır.Bu bahçelerde her türlü meyve ve gayet sulu şeftaliler yetişir’denmektedir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.,5) 6-Diyarbakır karpuzuna bir nostalji
1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında, Dut hususunda dahi Merkez ve Silvan kazaları birinci mevki ibraz ederler (s.139) denir
Meyve Fidanları 1933 yılında Merkez’de(Kıtırbil) ve Silvan fidanlıklarında elma, armut, kayısı, şeftali, kiraz, dut, ceviz, badem, nar, incir, Gaziantep fıstığı, akasya, maklora, sofra, gladiçya, karaağaç, katalpa, isfendan vs meyveli meyvesiz 110 bin adet fidan yetiştirilmiş ve merkez fidanlığından 21000 fidan ile 4500 adet çilek fidesi halka parasız dağıtılmıştır (15.Yılında Diyarbakır. s.50)
Diyarbakır Şeftalisi Hüseyin Abdioğlu eski Diyarbakır’ı anlatıyor: “Bahçemizde şeftali yetişirdi, hem de kum malı, Kabuğu zar gibiydi ve yüzülürdü. Şaftali, ku mali, kabuğunu soy da ye. Çekirdeğini say da ye diye bağırırdı tavlacılar”. Şeftali türleri: Seçme, pespende, diklenliğ, yarım dikenliğ (24)idi.
1853’de Diyarbakırı ziyaret eden Petermann, Dicle kenarında yetişen karpuzlardan övgüyle söz eder1890-1891’de Şemseddin Sami de karpuzun emsalsiz olduğunu kaydeder. Noelle Roger seyahatnamesinde “Dükkanların önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar, mucizesi doğal görünen Dicle’nin suladığı bahçelerden geliyor. Diyarbekir karpuzları neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor.Onları taşımak için bir deve ve kesmek için bir kılıç gerekiyor”der(8). Vital Cuinet seyahatnamesinde “Diyarbakır’ın merkez kazası yani bu şehrin banliyölerinden oluşmuş idari parçaları, iyi kalitede dut ağaçları, her çeşit meyve ağacı, kavun yönünden çok zengin ve muhteşem karpuzlarıyla bütün Asya’da ismi duyulmuştur. Tahıl üretimi de önemlidir”demektedir (8). 19. yüzyıl salnamelerinde “Hele Dicle’de yetişen büyük kıtadaki kavun ve karpuz hiçbir yerde husule gelmez. Bu karpuzların bazen elli kıyye ve kavunların yirmi beş kıya sikletinde olduğu pek çok defalar görülmüştür” denmektedir (Salname 4/367).
346
İncir Mazisini tarihin derinliklerinden alır. Mezoptamya’da İngilizlerin bulduğu bir stelde ‘(25). 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında “Silvan’ın kimi köylerinde iyi yemiş veren incir ağaçları bulunur”denir (s.23). Diyarbakır’da içeceklerden seçmeler..... • Menekşe çayı, Nar çiçeği çayı, Papatya çayı • Nane çayı, Kakuleli dibek kahvesi • Menengiç kahvesi, Sütlü kahve • Acı kahve (Taziyelerde) • Gül şerbeti, Gelincik şerbeti • Şerab-i harir (ham ipek ve baharatlarla yapılan yoğurt, kaymak ve tatlılara dökülen veya sulandırılıp şerbet olarak içilen ipek şurubu) • Meyan şerbeti, Kızamık şerbeti • Sahlep, Naneli ayran (Koyun yoğurdundan) • Biberli ayran (Koyun yoğurdundan) • Üzüm şırası, Pekmez şerbeti. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Meyankökü
7-Meyan kökü şerbeti
347
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bilhassa yazın Ramazan aylarında meyan şerbeti bulunduruluyordu. Meyankökünden elde edilen bu şerbet tarihten bu yana Diyarbakır’ın en önemli meşrubatıdır. Tarihte Meşhur Meyan şerbetçileri: Buzci Ahmet, Buzci Mıhame Ali, meyveci Ali, Şerbetçi Bave Alo, Şerbetçi Hacı Mıhame, Şerbetçi Hacı Ahmet’di(26). Meyan kökünden elde edilen meyan şerbeti ve Cola’nın ana maddelerindendir. Bu arada ister yemekten önce ister yemekten sonra gezerken yolda sırtındaki süslü koca güğümü ile dolaşıp elindeki çıngırakları şıngırtdatan meyankökü satıcılaranı göreceksiniz. Meyenköküne orada ava sûse diyorlar. Yörenin özgün içeceklerinden olan meyankökü, aslında bilinen kolalı içeceklerin atası sayılabilir. Fakat bölge halkı bu maddeyi daha farklı biçimde içmeye alışmış. Akşamdan suya yatırılan meyankökleri sabaha kadar suyun içinde çözülüyor. Çözülen bu su daha sonra süzülüp içine buz atılıp iyice soğutulduktan sonra, sırta alınan bakırdan yapılmış bir tür güğümden bardaklara dolurulup veriliyor. Diyarbakır’a sıcak bir günde gittiyseniz size bol bol meyankökü içmenizi öneririz . Doğal olarak aktar veya baharatçılarda satılan Meyankökü alınır. Kök, bir kabın içersine konulup üzerine su ilave edilir. Yaklaşık 5-6 saat beklenir, sonra meyan kökünün bulunduğu kaptaki sıvı temiz bir tülbentle veya ince bir süzgeçle süzülür. Elde edilen meyan şerbetidir. İçersine hiçbir şey katılmaz, ama isteyen içine çok az tarcın atabilir. Soğutulup içilmesi için
ise, içersine sadece kar veya buz atılır ya da bir soğutucuda bekletilir (M.Üzülmez).
Sebzeler 19.yüzyılda Şemseddin Sami’nin verdiği bilgilere göre bu bölgede buğday, arpa, fasülye, mercimek, pirinç, susam, keten, pamuk, meyankökü, mazu, soğan vs. pek çok meyvenin yetiştirildiği ve Dicle kenarında yetiştirilen karpuzun emsalsiz olduğu ifade edilmektedir. 19. Yüzyıl kayıtlarında Dicle nehri kenarında sebze ve meyve ziraatinin yaygın olduğu; Diyarbakır’da buğday, arpa, pamuk, pirinç, nohut, soğan, mercimek vb. ürün yetiştirildiği yazılıdır. 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında (s.135) “Vilayet dahilinde en ziyade sebze yetiştiren yerler Merkez ve Çermik kazalarıdır. Silvan ve Osmaniye(Ergani) kazalarında sebzecilik küçük mikyasta yapılır. Alelekser sebzeler tomates, patlıcan, biber, maydanos, lahana, ıspanak, marul, bamya, kabak, bakla, fasulye, şalgam, havuç, turp, soğan, sarımsak, hıyar, kavun ve karpuzdan ibarettir”denir.
Diyarbakır’da Kullanılan Baharatlar Reyhan, Kişniş, Kakule, Sumak, Meyan kökü, Peynir otu (Tarhana otu) Nane, Zahter (Kekik), Küncü (susam) Kara çörek otu, Mayana (Anason, rezene, raziyane), Mahlep, Salep Tarçın, Karanfil, Kızamık şekeri, Ham ipek (Şerabi harir’de kullanılır), Yenibahar, Meryemhort, Beş türlü, Soda, İsot, Kırmızı toz biber, Karabiber, Safran, Gülsuyu, Nar ekşisi, Menevşe (Menekşe), Şerbet boyası Yarpuz, Kimyon, Naneçüçe (Radika, hindiba), Acüce (Tere), Mezeke sakızı (Damla
348
sakızı), Leymun tuzu (limon tuzu). (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu) Sumak Ağaçları : Diyarbakır salnamelerinde Sumak buralarca et’imede isti’mâl olunduğundan ağaçlarının yetiştirilmesine dikkat olunuyor, denmektedir.
Tarihte Tarım Alanında Pirinççilik De Ön Plandaydı. Karacadağ Pirinci Şimdi Olduğu Gibi Eskiden De Popülerdi Şehirde tarımı yapılan ürünler arasında, pirinç (çeltük) ekimi ilk sırayı almaktadır. Şehir ve bölge halkının ihtiyacını.karşılamak üzere, şehir civarında üretimi yapılan pirinçten elde edilen gelir, 1518’de 80.000 akçe iken, 1564’de 103.033 akçeye yükselmiştir 1518 tarihli kanunnamede yer alan kayda göre şehre satılmaya gelen pirinçten, ekildiği madrablara göre vergi almıyordu (27). 1937 yılllarına ait bir kitapta ‘İlde pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri artım ve tat itibarile çok yüksek bir derecededir. Karakılçık,akkılçık,kırmızı kılçık denen üç cins çeltik vardır.Karakılçık cinsinin taneleri ufak,yuvarlak ve serttir.Başağından güç ayrılır.Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur.Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden daha güzeldir.Fiyat itibarile de farklıdır.Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen hemen ekilmemektedir.Merkez,Silvan,Bismil,Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir(11). İlin 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Çeltik: Büyük mikyasta çeltik istihsali yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal mevcuttur. Çeltikler kısmen Diyarbakır’da (DİNK) tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta ve kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir. Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır. Evsaf ve nefaseti itibariyle yüksektir(12).
Pamuk XVI. yüzyılda Diyarbakır önemli bir pamuk üretim merkezi olarak görünmektedir. Hemen her köyde önemli ölçüde pamuk ziraati yapıldığı dikkat çekmektedir. Bir örnek olmak üzere Kulp nahiyesindeki pamuk öşrünü tesbit ettik. Burada 89 köyde pamuk üretilmektedirÖşür olarak alman pamuğun akçe cinsinden değeri 40.868 akçedir. Ölçü birimi olarak ise (—») diye gösterilen bir işaret kullanılmıştır. Defterlerin konteksi 349
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
içerisinde kantar’dan küçük, vukiyye (okka)’den büyük olan bu ölçünün kantarın yaklaşık 15’de biri ağırlığında bir ölçü olduğunu söyleyebiliriz. Anadolu’da o sıralarda pamuğun kantarı 300 - 360 akçe arasında değişmekte idi. Pamuğun kantarını 300 akçe kabul edersek 7681,6 kg. pamuğun öşür olarak alındığını söyleyebiliriz. Buna göre de yıllık gerçek üretimin 76.816 kg. civarında olduğu söylenebilir. 1978 - 79 80 yıllarına ait Diyarbakır pamuk üretimi ise 4.406 ton saf, 7.050 ton tohum olmak üzere 11.456 tondur . Bu bilgiler ışığında Diyarbakır yöresinde bugünkü düzeyden daha yaygın bir pamuk ziraati yapıldığını ve pamuklu do kuma hammaddesinin büyük bölümünün cevizden karşılanmakta olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Diyarbekir’in ünü dünyaya yayılmış kirazı pamuk ipliğinin bir eşi ancak Edirne boyahanesinde yapılabilmekteydi. (28). J.S.Buckingham 1827 yılına ait seyahatnamesinde Diyarbakır’dan şu şekilde bahseder “Şehrin imalatları esas olarak ipekli ve pamuklu mallar,Şam’da yapılanlara benzer, yaklaşık 500 tanesi pamuk basıyor ve Hasan paşa hanında iş görüyorlar” der(8) (Salnamelerde.’ (10) Pamuk ziraati dahi ziyade vuku bulur. Madrab ittihâzına elverişli olmayan sulakların çoğunda ve madrabların alt tarafında husule getirilir’ ,denmektedir (Diyarbakır salnameleri.c.3).
19. yüzyılda Diyarbakır şehri pamuk ve deri, yapağı ve ipek üretiminde söz sahibiydi. 5 Temmuz 1841 tarihli bir belgede asker için 80000 yapağı ve 370000 kıyye alındığı belirtilmektedir.
Diyarbakır 19. yüzyılda önemli bir kumaş merkezi olup, alaca, beyazlı, kutni,gazi ve atlas kumaşları oldukça meşhurdu. 1797 yılında Diyarbakır’da bir mengehane kurulmuş olması da Diyarbakır’ın önemli bir kumaş merkezi olduğunu göstermektedir. En önemli ihraç maddesi kırmızı pamuklu bezdi. Bu bez İstanbulda büyük bir şöhrete sahiti ve Mehterhane-i Amire’nin bez ihtiyacı Diyarbakır’dan karşılanmaktaydı(17). 1953 yılında pamuk ekilen saha 1558 ha,467 ton üretim 1956 yılında pamuk ekilen saha 3838 ha,989 ton üretim vardı (51). Ülkede 1640 yılında pamuklu çeşitlerini ve en kaliteli olanların fiyatına akça olarak bakalım Bogasi:İnce kalite pamuklu kumaş Borlu bogasısı Kastamonu kırmızı bogasısı Kırmızı Diyarbakır bogasısı Tokatın Diyarbakır benzeri bogasısı İstanbul bogasısı, mai İstanbul siyahı Manisa isperek neftisi
:147 :133 :220 :140 :92 :105 :180
1690 yılı İplik fiyatları (okka hesabiyle akça olarak) 1 okka:1.2282 kg İnce Akhisar ipliği :40 Menteşe ipliği :70 Mavi Geyve ipliği :110 Kırmızı Diyarbekir ipliği :220 Hindi iplik :100 (62)
350
1938 yılına ait bir kitapta “Vilayetin pamuk ziraati oldukça eskidir.Çermik, Ergani, Lice kazaları Diyarbakır’ın en mühim pamuk bölgeleridir. 1938 yılında 403 ton pamul elde edilmiştir” denmektedir (İzmir Fuarında Diyarbakır.1938. s.23,15) (Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.193).
HAYVANCILIK Tarihte Hayvancılık Çayönü halkı ne ile beslenirdi? Çayönü halkının temel besin maddesi et. Et uzun süre av hayvanlarından karşılanmış. Yerleşmenin ilk önemlerinde daha çok domuz, geyik, yabani koyun ve keçi avlanmış. Daha sonraları yabani sığır da önemli bir yer tutuyor. Yakın çevrede domuzun çok bol bulunması, hatta dişi ve yavruların köyün içinde gezmeleri bazılarının avlularda tutulmuş olabileceği olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Kısaca çayönü halkı domuzu kısmen evcilleştirmiştir. Koyun ve keçinin evcilleşmesi ise Hücre Planlı Yapılarda oturan insanlar tarafından gerçekleşmiş olabilir ya da başka yerden evcil koyun ve keçi getirilmiş. Hemen yanı başlarındaki akarsu ve göllerden tatlı su yumuşakçaları toplamışlar, balık avlamışlar.(29)
Anadolu Avcılığın İlki Diyarbakır’da Prof.Oktay Belli Ve Prof.Dr.Murat Biricik’in Araştırmasına Göre • Çermik ilçesi Sinek çayı Kayaaltı mağarasında M.Ö.13.000 Yılına ait 11 avcı ve 14 dağ keçisi ve oğlak resmi Anadolu’da mevcut en eski av resmi görülmektedir. • Anadolu’nun tescilli en eski avcıları Diyarbakır’lı
8-Mağara’da av resmi (30)
• Diyarbakır tarihte hayvancılıkta ön saflarda bulunan ilimizdir. 16. yüzyılda Diyarbakırİstanbul’un et ihtiyacını sağlıyan önemli bir merkezdi. Bölgede 2 milyon baş hayvan mevcuttu (27).
351
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tarihte Diyarbakır İstanbul’un et ihtiyacını karşılıyordu.
Cumhuriyet döneminde de aynı durum vardı. 1938 yılına ait bir kitapta “Her sene İstanbul ve diğer büyük şehirlerimize Diyarbakır’dan sürülerle kasaplık sığır sevkedilir” denir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.29).
XVII yüzyılda Diyarbakır’dan Halep’e büyük miktarda hayvan ihracı yapılmıştı (17). Tarihte Tarım hususunda1800’lü yıllara ait valilik yıllıkları yani salnameler yol göstericidir. Salnamede(10).
26-İstanbul’un et ihtiyacını temin için koyun gönderilmesi için diyarbakır beylerbeyine gönderilen hüküm 8 temmuz 1560
Koyun ve Keçi: Koyun ve keçi çölde ve çölün gayri mahallerde de pek çok besleniyor. Başka mahallerde beslenen ağnam dahi kış mevsiminde çöle gönderilir. Vilayetin lahm ihtiyacını def etmekle beraber Haleb ve Şam vilayetlerine ve Mısır tarafına senevi bir mikdar ihracatı vardır. Sığır ve Manda: Bu hayvanat dahi buralarda az değildir. Çiftliklerde inek ve dişi manda beslenir ki, dölleri alınarak çift işinde istihdam görür. Bazen tüccarı Musul vilayetinden sığır ve manda iştirâsıyla yukarı taraflara götürmek üzere buralara uğradıkta içlerinden beğenilip alınanları dahi vardır (Diyarbakır salnameleri.c.3).
27-İstanbul’un et sıkıntısı gidermek için Diyarbakır’dan koyun gönderilmesi hakkında hüküm
Tarihte Karacadağda Milan aşireti ve Türkmenler özellikle yazın ikamet etmiş, hayvancılık yapmıştır. Karacadağ’da koyunculuktan elde edilen kasaplık hayvan, süt ürünleri, Milan yünü ve halıları Avrupa’da çok beğeniliyordu. Milan malları Avrupa ,Mısır ve İstanbul’a Halep üzerinden gidiyordu(32).
17 temmuz 1566 (31)
352
Hayvan mevcudu 1938 yılına ait bir kitapta “1937 yılında Diyarbakır’da 224076 koyun, 229815 keçi, 583 tiftik, 1337 deve, 6252 manda, 103812 sığır, 8988 at, 27242 eşek, 1643 katır vardı” denmektedir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.31). 1962 yılında Diyarbakır’da 202433 koyun, 211432 keçi, 81542 öküz, 64221 inek, 7863 at, 29962 katır, 1441 deve, 163800 tavuk, 18200 horoz, 39150 hindi, 5250 kaz, 2300 ördek mevcuttu(51).
Diyarbakır’da Hayvancılık Ve Bunun Ürünü Olan Et Yemekleri Çok Meşhurdu. 1608-1609 yıllarında Diyarbakırı ziyaret eden Polonyalı Simeon’un seyahatnamesinde “Tokat’ın paçası, Haleb’in mıklası ve Harput’un çakıl ekmeği gibi Amid’in de kebabı meşhurdur” demektedir. Aubonne Baronunu şövalyesi Jean Baptiste Tavernier’in Türkiyeye, İran’a ve Hindistana yolculuğu eserinde “Diyarbekir’de hiçbir yerde oradaki etle kadar güzel et yemedik” demektedir(8).
Dericilik Ünlü Fransız gezgin Jean Baptiste Tavernier, 1630’lu yıllarda gördüğü Amid’de, dericiliği överken şöyle der; “Amid’in derileri renk ve benekleri bakımından şarkın bütün mamullerinden üstündür. O kadar çok maroken imal edilir ki, şehir halkının dörtte biri bu işle geçinir. 1660 lı yıllarda Fransız gezgin Poullet kente gelir. İran’dan Moğolistan’dan, Polonya ve Moskova’dan buraya gelen tüccarların ipek, pamuklu ve fevkalade güzel deri ürünleri alıp döndüklerini yazar. 1815 yılında Amid’e gelen gezgin J. S. Buckıngam “300 deri imalatçısı var“ demektedir(8). Padişah 3. Selim zamanında Ergani’de kesilen hayvan derilerinin de Kayseri’ye gönderilmesi istenmektedir. (Padişah fermanı (33) Diyarbakır’a gelen seyyahların Avrupa’da büyük talep gören en önemli ticari meta olarak bahsettiği kırmızı boyalı derinin (sahtiyan) üretiminin yapıldığı ve şehir halkının yaklaşık dörtte birinin uğraşısı olan deri endüstrisinin, son
353
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
iki dönemdeki (1540 ve 1564) düşük gelirlerini açıklayacak yeterli delil bulunmamaktadır. Bölgede yapılan hayvancılığa paralel olarak, deri işlemeciliğinin oldukça gelişmiş düzeyde yapılmasına rağmen, aynı oranda Defterlere yansımaması ilginçtir. Dericilikten elde edilen gelirlerin düşük görünmesinin asıl sebebi, defterdeki rakamlara, ilk dönemde, dükkan kiraları ile birlikte, tabakhane gelirinin dahil edilmesi, son iki dönemde ise, yalnızca düşük miktardaki dükkan kiralarının kaydedilmiş olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, bu dönemlerde tabakhane gelirleri kaydedilmemiştir. Deri ürünlerinin ticaretinden alman vergi ayrıca ve ipek ile birlikte, tam-gay-ı gön ve sahtiyan ve meşin adı altında tahsil edilmiştir. Yine de, toplam 27.017 akça olan bu miktara, 8.000 akçelik kira eklendiğinde dahi (35.017 akça), ilk dönemdeki yüksek tutara ulaşmadığı görülmektedir. Bu durumda, söz konusu dönemde dericilik işinin gerilediği veya gelirlerinin başka bir yere tahsis edildiği akla gelmektedir. Üretilen derinin gön, meşin ve sahtiyan gibi tür ve kalite olarak çeşitleri bulunmakta ve ayakkabı, terlik, çizme, koşum takımı yapımında kullanılmaktadır(27). 1938 yılına ait bir kitapta deri ihracı “Gerek sığır, koyun ve keçi derileri, gerek av derileri ilin zengin ihraç maddelerinden birini teşkil eder. İhraç edilen av derileri kurt, tilki ve tavşan derileridir,” denir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.31)
Meralar Tarihte meralara büyük önem verilmiştir. Örneğin(31).
Tarihte mera teşvik ve düzenlemesi ile ilgili belge.1 Aralık 1564
Ziraata uygun alan 1938 yılına ait bir kitapta, “Genel sahası 1487500 hektar tutan vilayet arazisinin, 144.515 hektarı mera ve otlaktı” denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.14)
Karacadağ meracılığa çok uygundurTarihte Mili aşiretinin merasıydı(32). Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun için göçerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at için uygun otlaklar yoktur. Dağın otlakları sürü hayvanları özellikle koyun, keçi ve develer için mükemmel meralardır. Dağ, yazın çok serindir, insanlar sıcağı hissetmez. Pire, kene, sivrisinek ve karasinek gibi haşaratlar yok denecek kadar
354
azdır. Hayvan ve insanları hastalıklarından koruyan uygun bir iklime sahiptir. Dağın yamaçlarında çeltik üretimi yapılır. Yazın çeltik parselleri zümrüdi yeşil şeritler halinde görünür. İri taneli Karacadağ pirinci yörenin en önemli besin kaynağıdır. Mandelde bulunan kalıntılardan çok eski tarihlerden beri yayla olarak kullanıldığını ve kışın da iskân edilmeye çalışıldığını göstermektedir. Bu konuda bir öykü ve Mergemîr düzünde kral kızının höyüğü ile Mandel düzlüğünde Asur harabeleri vardır. Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği yaparlar. Ayrıca keçi, at, sığır, deve, manda ve eşek de yetiştirirler. Koyun sürülerinin içinde mutlaka keçi de vardır. Mutlaka bir semerelik (yüz koyun) sürü içinde on veya yirmi tane de keçi olmalıdır. Nakliyede deve, çiftçilik işlerinde öküz, ulaşımda at ve eşek kullanılmıştır. Göçerler koyun, keçi, at ve deve; yerleşikler ise koyun, keçi, at, deve, sığır, manda ve eşek yetiştirirlerdi. Koyun yetiştiricisi göçerlere (koyun göçerleri), (akkaraman) koyunuyla uğraşanlara (beyaz koyun göçerleri), (morkoyun) ile uğraşanlara (mor koyun göçerleri) denilmektedir. Bir de sığır yetiştiren göçer veya yarı göçerler var. Bunlara (kara davarlı göçerler) denir. Bunlar sadece sığır yetiştirirler. Yine siyah çadırları vardır, çadırları koyun göçerleri gibi büyük değildir ve nakliyesinde öküzler kullanılır. Göçerler bu coğrafyada yılın mevsimlerine göre göç ediyorlardı. Kışın soğuk, tipi ve yağışlardan kaçıyor, sürekli yeşil örtüyü takip ediyorlardı. Yazın ise sıcaklardan, susuzluktan, bulaşıcı hayvan ve insan hastalıklarından, zararlı haşerelerden kaçıyorlardı. Zozanlardaki barınakları kara çadırlardı. Berri’deki barınakları çadırlarla beraber şikeftleri barınak olarak kullanıyorlardı. Milan, göç nakliyelerini develerle yapıyordu.
Ürünleri Et: Genel olarak toklular et için semirilir. İki semirtme mevsimi vardır. Biri ilkbahar, diğeri sonbahar. Bölgenin doğal bitki örtüsündeki otlar, ete güzel
355
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kokular ve rayihalar geçirir. Süt ürünleri: Peynir ve sade yağ. Ağırlıklı olarak sade yağ üretilir. Mililerin ve özellikle Karacadağ’ın sadeyağının kolesterol oranı yüksektir. İlkbahar ve yazın ayran üretimi yoğun olduğu için çökelek yapımında kullanılırdı. Kurutulmuş çortan, sütün olmadığı kış aylarında ahşap teknelerde ayrana çevrilirdi. Yapağı: Milan koyun yünü pazarlarda tercih edilen bir yündü. Çünkü hayvanlar sürekli dışarda olduğu için yağmurlar yünü yıkıyor ve ağılların kokusu ve kiri sinmiyordu. Koyun yünü, geçmişte suni elyafın olmadığı dönemde ve henüz pamuk ve keten dokumasının gelişmediği dönemlerde giyimin, yatak yorganın tek hammaddesiydi. Kuzu yününden de kaliteli keçeler yapılırdı. Koyun yününden yapılan hah, kilim ve çuvallar da önemli ürünler arasındaydı. Koyun ve kuzu derisinden kürk yapımı, derisinden rugan ve koyun tulumundan değişik ev ihtiyaçları giderilirdi.
Hayvanları Keçi: Her koyun sürüsünde mutlaka birkaç keçi olurdu. Keçiler özellikle sürünün yönetiminde çok faydalıydı. Koyunlar genellikle ve özellikle sıcaklarda kuyruğa girer ve yön tayin edemezler, ama keçiler ne zaman otlağa, meraya ve yeme, ne zaman suya, ne zaman tuzlanmaya, ne zaman beriye, ne zaman emzirmeye gide ceğini bilirlerdi. Onun için çobanlara genel olarak büyük kolaylık sağlarlardı. Keçiler sütleri sonbaharın ortalarına kadar devam ettiği için tercih ediliyordu.
Keçi kılı, kara çadırın ve bazı urganların ana materyalidir. Keçi tulumu da birçok ev eşyasının yapımında kullanılır. Deve: Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük taşıyacak yaşta devesi vardı. Çünkü, kara çadır, yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı. Her göçer ailesinin yirmi devesi vardı. Yüzü aşkın devesi olan aileler çoktu. Devenin etinden, sütünden ve tüylerinden de yararlanılırdı. At: Her evin mutlaka iki üç atı vardı. Çünkü at hem ulaşım, hem de cankurtaran vasıtasıydı. Yirmi veya elli atı olan göçerler de vardı. Göçlerde sürülerle evlerin katarı arasında organizasyonu atla sağlamak mümkündü. Talanları ancak atla geri çevirmek mümkündü. Savaşmak için atlı olmak gerekiyordu. Atlar süs, iş ve savaş aracıydılar ve göçerler için birer cankurtarandılar. Eşek: Her evin hafif bazı nakliye işlerini eşekler görüyordu. Özellikle beriye götürülürdü. Göç yollarında çocuklar bindirilirdi. Köpek ve tazı: Millilerin köpekleri kangal cinsidir. Genel olarak kurtboğan olarak bilinirler. Her evin mutlaka bir dişi ve bir erkek köpeği vardı. Bazı büyük ailelerin on civarında köpeği olabiliyordu. Genel olarak her evin bir tazısı vardı. Özelikle tavşan ve ceylan avında kullanılırlardı.
Yerleşik Mililerin Üretim Konuları Yerleşik olanlar, hayvancılığın yanında bitkisel üretim faaliyetleri yürütüyorlardı. Ürettikleri temel ürünler buğday, arpa, mercimek, nohut ve burçaktır. Ayrıca kavun, karpuz ve acur
356
yetiştirilerek bostancılık yapılırdı. Buğday, arpa, nohut, mercimek ve burçak dane üretiminin yanında, saman üretimi içinde ekiliyordu. Buğday, nohut ve mercimek insan besini, arpa ve burçak hayvan yemi olarak tüketilirdi. Bitkisel üretimde nadas sistemi kullanıldığı için yukarıdakilere ek olarak nadas alanlarının bir kısmı bostana çevriliyor ve kavun, karpuz ve acur üretimi yapılıyordu. Yerleşik hayata geçen Milliler, çift sürmek için öküz ve kendi öküzünü kendisi üretmek için de inek yetiştirmişlerdir. Bir zamanlar çift sürmenin ve harman işlerinin tek vasıtası öküzdü. Yani her yerleşik ailenin çift ve harman işleri için sığır yetiştiriyordu. Öküz derileri kışlık çadır yapımında kullanılıyordu, ineklerin süt ve sığırların et üretimi de çok önemli katkı sağlıyordu. Ayrıca yerleşime geçen her ailenin bir de tavuk ve hindisi vardı. Bu aileler sulak olan yerlerde kaz ve ördekler besliyorlardı.(32).
9-Tarihte hayvancılıktan bir görünüm 1962-Karacadağda sürü(51)
1962 yılında Diyarbakır’da 75400 ha mera ve çayırlık saha,8500 ha tabii çayırlık,200 ha suni çayırlık mevcuttu. Karacadağ, koyun ve deve üreticisi göçerler için de uygun bir yerdir. Onun için göçerler, koyun, keçi ve deve sürüleri beslemişlerdir. Sığır ve at için uygun otlaklar yoktur. Dağın otlakları sürü hayvanları özellikle koyun, keçi ve develer için mükemmel meralardır. Dağ, yazın çok serindir, insanlar sıcağı hissetmez. Pire, kene, sivrisinek ve karasinek gibi haşaratlar yok
357
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
denecek kadar azdır. Hayvan ve insanları hastalıklarından koruyan uygun bir iklime sahiptir. Dağın yamaçlarında çeltik üretimi yapılır. Yazın çeltik parselleri zümrüdi yeşil şeritler halinde görünür. İri taneli Karacadağ pirinci yörenin en önemli besin kaynağıdır. Mandelde bulunan kalıntılardan çok eski tarihlerden beri yayla olarak kullanıldığını ve kışın da iskân edilmeye çalışıldığını göster mektedir. Bu konuda bir öykü ve Mergemîr düzünde kral kızının höyüğü ile Mandel düzlüğünde Asur harabeleri vardır. Karacadağlılar genel olarak koyun yetiştiriciliği yaparlar. Ayrıca keçi, at, sığır, deve, manda ve eşek de yetiştirirler. Koyun sürülerinin içinde mutlaka keçi de vardır. Mutlaka bir semerelik (yüz koyun) sürü içinde on veya yirmi tane de keçi olmalıdır. Nakliyede deve, çiftçilik işlerinde öküz, ulaşımda at ve eşek kullanılmıştır. Göçerler koyun, keçi, at ve deve; yerleşikler ise koyun, keçi, at, deve, sığır, manda ve eşek yetiştirirlerdi. Koyun yetiştiricisi göçerlere (koyun göçerleri),ş (akkaraman) koyunuyla uğraşanlara (beyaz koyun göçerleri), (morkoyun) ile uğraşanlara (mor koyun göçerleri) denilmektedir. Bir de sığır yetiştiren göçer veya yarı göçerler var. Bunlara (kara davarlı göçerler) denir. Bunlar sadece sığır yetiştirirler. Yine siyah çadırları vardır, çadırları koyun göçerleri gibi büyük değildir ve nakliyesinde öküzler kullanılır. Göçerler bu coğrafyada yılın mevsimlerine
göre göç ediyorlardı. Kışın soğuk, tipi ve yağışlardan kaçıyor, sürekli yeşil örtüyü takip ediyorlardı. Yazın ise sıcaklardan, susuzluktan, bulaşıcı hayvan ve insan hastalıklarından, zararlı haşerelerden kaçıyorlardı. Zozanlardaki barınakları kara çadırlardı. Berri’deki barınakları çadırlarla beraber şikeftleri barınak olarak kullanıyorlardı. Milan, göç nakliyelerini develerle yapıyordu.
Ürünleri Et: Genel olarak toklular et için semirilir. İki semirtme mevsimi vardır. Biri ilkbahar, diğeri sonbahar. Bölgenin doğal bitki örtüsündeki otlar, ete güzel kokular ve rayihalar geçirir. Süt ürünleri: Peynir ve sade yağ. Ağırlıklı olarak sade yağ üretilir. Mililerin ve özellikle Karacadağ’ın sadeyağının kolesterol oranı yüksektir. İlkbahar ve yazın ayran üretimi yoğun olduğu için çökelek yapımında kullanılırdı. Kurutulmuş çortan, sütün olmadığı kış aylarında ahşap teknelerde ayrana çevrilirdi. Yapağı: Milan koyun yünü pazarlarda tercih edilen bir yündü. Çünkü hayvanlar sürekli dışarda olduğu için yağmurlar yünü yıkıyor ve ağılların kokusu ve kiri sinmiyordu. Koyun yünü, geçmişte suni elyafın olmadığı dönemde ve henüz pamuk ve keten dokumasının gelişmediği dönemlerde giyimin, yatak yorganın tek hammaddesiydi. Kuzu yününden de kaliteli keçeler yapılırdı. Koyun yününden yapılan hah, kilim ve çuvallar da önemli ürünler arasındaydı. Koyun ve kuzu derisinden kürk yapımı, derisinden rugan ve koyun tulumundan değişik ev ihtiyaçları giderilirdi.
358
Hayvanları Keçi: Her koyun sürüsünde mutlaka birkaç keçi olurdu. Keçiler özellikle sürünün yönetiminde çok faydalıydı. Koyunlar genellikle ve özellikle sıcaklarda kuyruğa girer ve yön tayin edemezler, ama keçiler ne zaman otlağa, meraya ve yeme, ne zaman suya, ne zaman tuzlanmaya, ne zaman beriye, ne zaman emzirmeye gideceğini bilirlerdi. Onun için çobanlara genel olarak büyük kolaylık sağlarlardı. Keçiler sütleri sonbaharın ortalarına kadar devam ettiği için tercih ediliyordu. Keçi kılı, kara çadırın ve bazı urganların ana materyalidir. Keçi tulumu da birçok ev eşyasının yapımında kullanılır. Deve: Her göçer ailesinin mutlaka birkaç yük taşıyacak yaşta devesi vardı. Çünkü, kara çadır, yataklar ve zahirenin tek taşıma vasıtalarıydı. Her göçer ailesinin yirmi devesi vardı. Yüzü aşkın devesi olan aileler çoktu. Devenin etinden, sütünden ve tüylerinden de yararlanılırdı. At: Her evin mutlaka iki üç atı vardı. Çünkü at hem ulaşım, hem de cankurtaran vasıtasıydı. Yirmi veya elli atı olan göçerler de vardı. Göçlerde sürülerle evlerin katarı arasında organizasyonu atla sağlamak mümkündü. Talanları ancak atla geri çevirmek mümkündü. Savaşmak için atlı olmak gerekiyordu. Atlar süs, iş ve savaş aracıydılar ve göçerler için birer cankur tarandılar. Eşek: Her evin hafif bazı nakliye işlerini eşekler görüyordu. Özellikle beriye götürülürdü. Göç yollarında çocuklar bindirilirdi. Köpek ve tazı: Millilerin köpekleri kangal cinsidir. Genel olarak kurtboğan olarak bilinirler. Her evin mutlaka bir dişi ve bir erkek köpeği vardı. Bazı büyük ailelerin on civarında köpeği olabiliyordu. Genel olarak her evin bir tazısı vardı. Özelikle tavşan ve ceylan avında kullanılırlardı.
Yerleşik Mililerin Üretim Konuları Yerleşik olanlar, hayvancılığın yanında bitkisel üretim faaliyetleri yürütüyorlardı. Ürettikleri temel ürünler buğday, arpa, mercimek, nohut ve burçaktır. Ayrıca kavun, karpuz ve acur yetiştirilerek bostancılık yapılırdı. Buğday, arpa, nohut, mercimek ve burçak dane üretiminin yanında, saman üretimi içinde ekiliyordu. Buğday, nohut ve mercimek insan besini, arpa ve burçak hayvan yemi olarak tüketilirdi.
359
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bitkisel üretimde nadas sistemi kullanıldığı için yukarıdakilere ek olarak nadas alanlarının bir kısmı bostana çevriliyor ve kavun, karpuz ve acur üretimi yapılıyordu. Yerleşik hayata geçen Milliler, çift sürmek için öküz ve kendi öküzünü kendisi üretmek için de inek yetiştirmişlerdir. Bir zamanlar çift sürmenin ve harman işlerinin tek vasıtası öküzdü. Yani her yerleşik ailenin çift ve harman işleri için sığır yetiştiriyordu. Öküz derileri kışlık çadır yapımında kullanılıyordu, ineklerin süt ve sığırların et üretimi de çok önemli katkı sağlıyordu. Ayrıca yerleşime geçen her ailenin bir de tavuk ve hindisi vardı. Bu aileler sulak olan yerlerde kaz ve ördekler besliyorlardı (32).
Kanatlı hayvan 1937 yılına ait bir eserde Tavukçuluğa ve kaz,hindi beslemeğe merak çoktur’denmektedir (11) 1967 yılında 320 bin tavuk ve horoz, 45 bin hindi olduğu belirtilmektedir(13).
Ucuzluk ve bolluk kenti Diyarbakır Etin kıyyesi 1847 yılında Diyarbakır’da 40 para iken,1839 yılında Gaziantep’te 1 kıyye et 110 para idi (9).
Et ürünleri Mahalli aksanla sonbahar hazırlıklarında ön planda olan.Diyarbakır pastırması: “Valla Kavurma yapardıh bele, o küplere, yeşil küpe bele (böyle), iki kulpli bele doldurururduh, koyardıh. Sora bastırma yapardıh, asardıh bele. Yağ küpi bele doli” (21).
10- Şırdan pastırma
İşin en ağır ve zor olanı kavurma ve pastırmaydı. Kavurma Diyarbakır’ın vazgeçilmez bir yiyeceğiydi. Özellikle Ergani bölgesinin çepiç eti tercih edilirdi. Kavurma nıkra denilen kazanlarda yapılırdı. Etler belirli bir süre piştikten sonra kemiklerinden ayrıştırılırlardı. Kemiklerinden ayrılan etler, kuyruk yağında kızarana kadar tekrar pişirilirdi. Bu kanın içine az ve dinlenmiş çakıl ekmek (pide) atılırdı. Şırdan pastırma ise daha sonra yapılırdı.Tokaç şeklindeki şırdanlara doldurulan baharatlı kıyma, tavanlara tek tek asılırdı. Pastırma kıyması ile yapılan köftelerin dumanı ve kokusu bütün mahalleye yayılırdı. (34). Kavurma tarifi :Çüngüş yöresinin aksanıyla “Kassım ayında da kavurma bişmeg zamanıdur. şindi bu çüngüşte elesi hepi davar keserler. Davar kesen, geçi kesen, koç kesen, üç tene, kuvvati yeten beş tene, iki tene onarı keserler, kalur. Sabbahtan tezden kaharlar, onarı dograrlar ufah ufah-ona da kazan deruh kavurma kazanı o kavurma kazanına da işte onarı koruh, duzunı seperuh, bi de azgını kaparuh, birez bişer, biştuhtan sora o egişlen gine adamahıllı alttan üstten karıştıruruh. baharsın daha bişmiş, ona getirürsün yag da verürsün,yagda da güzel kızarur. Onın yanı sıra getirürler ekmegi bölerler, güzel yagın içine atarlar. Bi kaç erkegler de gelür, evin hizmetçisi de gelür, o ekmegi güzel çıhardurlar, kavurmasına barabar bırahurlar, onı
360
yederler, yeduhtan sora küplere çinkolara basarlar o da bahara teyin yenür”. Başka bir tarif; “Kışın iç kızarturuh sogan gine kızarturuh kavurmadan. Maydinoz, biber onı yugururuh, arasına gine koruh, yaparuh bişirüruh. Onı yerler kışın, işte ele şeler. Yemege hepsi de yemeg”(21). Kavurma(Ergani) Sonbaharda genellikle keçi, koyun, dana etlerinden yapılır. Çok eskiden deve ve keklik, bıldırcın etlerinden de yapanlar varmış Kavurmayı ancak ekonomik durumu iyi olanlar yapabilirdi. Buzdolabı kullanımının yaygınlaşması, hızla çoğalan ve her yerde açılan marketlerden dolayı kavurma yapımı artık eskisi gibi rağbet görmemekte. Ancak ilçemizde yinde de hatırı sayılır oranda kavurma yapılmaktadır. Sabah kahvaltılarında kavurmanın sadesi, ısıtılmışı veya yumurtalısı, kahvaltı masasına ayrı bir renk verirken, mideler de bayram eder. İşgenesi de güzeldir. Kavurma evlerde bir çok yemeğe de katılır, hem yemeğin tadı güzel olsun, hem de güç-kuvvet versin diye (35).
61- Kavurma
11-kavurma
Şimdi o günler özlem var. Şair; Kavurma nıkrayla ebedi küstü Sarı tunç mangallar,siniler süstü Paçaya hasrettir sobanın üstü Bu hasret közünde yanaram bibi
(M.Mergen)
Süt ürünleri 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Sütçülük Vilayet dahilindeki sığır ve koyun hayvanlarından ehemmiyetli miktarda süt istihsal olunmaktadır. Alınan südün mühim bir kısmı yoğurda, sade
361
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
yağa ve bir kısmı peynire tahvil olunur.Südün aynen sarfiyat miktarı tahvil olunan miktara nisbetle pek cüzidir. Yağ ve yoğurddan sonra ikinci derecede beyaz peynir yapılmakta ve bu hususta kuzu ve oğlak gibi genç hayvanların Şirden denilen dördüncü midesinden istihsal olunan adi maya kullanılmaktadır.Vilayetin e nmühim ve nefis yağ mıntıkası (Mağal ve Metinan ve Karacadağ) havalisidir. İkinci derecede ise Osmaniyenin (Ergani) Gevran ovasile Eğil ve Piran mıntıkalarıdır.(s.155) Ulus gazetesi 26/1/1940 sayısında Diyarbakır’ın yağı nefistir. Perakende olarak 80-85 kuruşa satılıyor. Halep yağı, Urfa yağı adları altında tanılan meşhur yağların çoğu bu civarındır. Diyarbakır senede bir buçuk milyon kilo yağ ihraç ediyor.denmektedir (11)
Diyarbakır’daki tüccarlara veya komisyonculara dışarıdan yağ sipariş edilir. Valilik borsaya bir kimyager tayin ettirdi. Şimdi, Diyarbakır borsasında satılacak ve satılan yağlar muayeneye tabi tutuluyor. Senede 2 milyon kilo sadeyağ Diyarbakırdan ihraç edilmektedir.(12) Mıgırdiç Margosyan, küçüklüğünde Karacadağ tereyağıyla güneşte pişirip özenle hazırlanan kayısı reçelinin ekmeğe sürerek yemeği en büyük zevki olarak hatırlıyor. Ayrıca erimiş Karacadağ tereyağının, toz şeker veya pekmezin saçta pişirilen sıcak yufka ekmeğe dökülmesine taş ekmeği denirdi (36) (37) 1938 yılına ait bir kitapta, “Diyarbakır yağları Ötedenberi Türkiyede en çok tanınmış ve nefaseti itibarile yurdun dahil ve haricinde daima müşteri bulmuş olan Diyarbakır yağlarının nefasetine söz söylenmez”denir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.31)
1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Diyarbakır’da en hararetli alışveriş, yağ ve hububat borsalarında görülür. Diyarbakır yağlarının toplandığı ve büyük şehirlere doğru sevkedildiği yağ borsasına uğradım Borsa binası, Selçuk yapı tarzında eski bir kervansaray,şimdi adına Çifte han diyorlar.Dört tarafı kapalı, iki katlı bir bina.Ortası avlu. İki de kapısı var. Yağ kapıların birinden giriyor, ötekinden çıkıyor. Avluda grup grup yağ tenekeleri var.Duvarada da bir sürü çuval dayamışlar.Bunlar ipek kozası ile dolu. Beyaz yağ daha makbüldür. Çünkü keçi yağıdır. Koyun yağı biraz sarımtırak olur.
Peynir çeşitleri • • • •
Diyarbakır otlu erimiş peyniri, Diyarbakır otlu salamura peyniri Örgü peynir,Erimiş sade peynir Kara çörek otlu erimiş peynir,Kırmızı biberli erimiş peynir. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
SU ÜRÜNLERİ Yanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi. Dicle nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitliydi. Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı’dır. Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı. Yoğurt pazarı diye bir çarşı adı hemen dikkati
362
çekmektedir.Yumurta, süt ürünleri, peynir ve yoğurt Diyarbakır’da çok tüketilir(38).
Dicle ve Diyarbakır göletlerindeki balık çeşitleri: Şebbot, şırıng, behran, cer, karagöz, berat, şah, sazan, aynalı sazan, yayın, yılan balığı, faran, bınni (kaya balığı), herver (bıyıklı)(39).
12-Balıkçılarbaşı
Diyarbakır’da yanı başındaki Dicle nehri nedeniyle geçmişte balık çok tüketilirdi.Günümüzdede kentin çeşitli yerlerinde Dicle balıkları bolca satılmaktadır.Dicle nehrinde yakalanan balıklar tür olarak çok çeşitlidir. Balık çokça bulunduğu ve çokça tüketildiği için halen bir semtin adı Balıkçılarbaşı’dır. Geçmişte Dicle’de avlanan balıklar bu semtteki balıkçılarda satılırdı.Yine şu anda tarihi kuyumcular çarşısı olarak kullanılan 1572-1575 yılları arasında Diyarbakır valisi Vezirzade Hasan Paşa tarafından yaptırılan tarihi eski kasaplar çarşısında da balık ve balık ağları, olta malzemeleri satılırdı. Balık kızartmasında eskiden diğer yağ türleri yerine şirik (susam) yağı kullanılırdı, yoğurt pazarından hemen aşağı inildiğinde şirikhaneler vardı. Bölgede bolca yetiştirilen susamlar üreticilerden toplanıp bu şirikhanelerde preslenerek yağı çıkarılırdı. Yine Diyarbakır’da yemeklerde çok kullanılan kişniş (Coriandrum sativumkindzi) balıklar pişmeden önce terbiyesinde de kullanılmaktadır. Diyarbakır balıkları yağda kızartılarak,buğulama,pilaki ve ızgara olarak tüketilmektedir. (Ecz.İrfan Rıza Yazıcıoğlu)
Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der “Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor ve nehirden bol balık avlanılıyor“ der. 363
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. Diyarbakır balıkları ile ilgili olarak’Dicle nehrinin balığı meşhurdur’demektedir(12).
iyi kalitede ipek üretimi için ipek böcekçiliği yapılan evlerin olduğunu ifade eder (8).
Tarihte devecilik başta Bismil olmak üzere yaygındı
1635 Revan seferinde IV.Murad’a o zamanki koca imparatorluk içerisinde en iyi ‘Otağ çadırı’nı yaparak armağan eden Amid çadırcıları,M.1719 yılında Köprülü Abdullah paşanın siparişine göre büyük ve süslü bir ulu çadır yapmışlardı.Çok sanatkarane yapılan bu çadıra Raiye kasidesini yazan Hami’yi pek takdir eden Paşa,onun bu kasidesini ipekle bu çadırın eteklerine işlemiştir. (40) (41).
Diyarbakır’da dokunup, iki yılda işlenmesi tamamlanan ve IV. Murad’a hediye edilen ipekli çadır İstanbul’da çok beğenilmiştir.
13-Sur önünde develer
J.S.Buckıngham 1827’de seyahatnamesinde “Şehrin imalatları esas olarak ipekli ve pamuklu mallar, Şamda yapılanlara benzer; müslin kumaştan yapılmış şallar ve mendiller, her renkte maroken deriler, hırdavatta demirci işi ve sigara içmek için, pipolar yasemin dallarından yapılmışlar. Müslin kumaşla kaplamışlar ve altın ve gümüş ipekle süslemişler. 1500 kadar dokuma işiyle dolu olan dokuma tezgahı var; yaklaşık 500 tanesi pamuk basıyor ve Hasan paşa hanında iş görüyorlar; 300 tane deri imalatçısı cilt işinde çalışıyor; ayakkabı, saraçlık ve derinin diğer tüketim adalarında çalışanlarının yanı sıra; 100 tane nalbant ve 150 tane süslü pipo sapı, kilden toplar ve kehribar ağızlıklar vs. yapıcısı var” demektedir(8).
14-Eskiden devecilikle ilgili bir sokak
15-Keçiburcu ve Benüsen önünde develer
İpek böcekçiliği Vital Cuinet seyahatnamesinde şehirde 28 maroken fabrikası, 21 ipek ve keten kumaş imalathanesi,30 kumaş boyacısı olduğunu,şehirde ve kasabaların banliyölerinde
Tekstil kenti Diyarbakır sloganını teydidecek bir olay 1927 yılında gerçekleştirilen Türkiye Sanayi Sayımı envanterine göre Diyarbakır, 772 sanayi işletmesi ile dokumada özellikle de ipekli
364
dokumada İstanbuldan sonra Türkiyenin ikinci şehri konumunda.Bugün ipekli dokumanın merkezi şehri olan Bursa o günlerde Diyarbakır’dan sonra ve ancak üçüncü sırada(42). Tarihte ticaret yollarının Diyarbakır’dan-Halep’e uzandığını biliyoruz. Ancak Halep’te ipekli dokuma endüstrisi çok gelişmişti.Özellikle XVIII. yüzyıl ve XIX. yüzyıl başları bu endüstri yıldızdı. İpekli dokuma hammaddelerinin çoğunluğu da Diyarbakır’dan gidiyordu.
16-Şefik Korkusuz Bir zamanlar Diyarbekir. Dokumacı bir kadın
İpek Şehri Diyarbakır İpek tezgahlarında atkısı pamuk ve çözgüsü ipek olan alacanın benzeri kutnî veya kutnu denilen ipekli gazeliye ve mantin adlarıyla tanınan ipekliler üretilmekteydi XV. ve XVI. asırlarda Karadeniz sahilinin ünlü bir ticaret iskelesi olan Ünye (İvanus) ‘dan Diyarbekir’in ham kırmızı ipekleri ihraç edilirdi . Diyarbekirde işlenerek tam iki yılda bitirilen ipekli otağ Sultan IV. Murad’a hediye edilmişti . Tekstilde tarihte ön plandaydı. Mehterhanede asker kıyafetleri için 10 bintop kumaş gönderildiği tarihi belgelerde kayıtlıdır. (31). 17-Mehterhane için diyarbakır’da yaptırılması emrolunan 20 bin top kırmızı bezin yaptırırlıp gönderilmesine dair hüküm. 1.ocak 1815 İpekçilik konusunda XVI.yüzyılda Diyarbakır’da 5.610.666 akçelik gelir Anadolu’nun pek çok sancağının toplam gelirinden daha fazladır. Örneğin Adana Sancağının toplam yıllık geliri 3 milyon akçe, Sis sancağınınki ise 2 milyon akçe civarındadır (28). Cumhuriyet Dönemi İpekböcekçiliği 1970 yillarinda Diyarbakir il merkezi basta olmak üzere Silvan, Lice, Kulp ve Hazro ilçelerinde önemli miktarda ipek böcekçiliği yapılmakta idi (43).
365
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Şimdilerde Bursa’da bir milyon kilo, ipek kozası üretiliyor. 1930’lu yıllarda Diyarbakır’da 70 mancınık vardı. Hesaba vurulduğunda o gün için bu rakam bir milyon kilo kozaya denk düşer. Biz bu rakamla daha o tarihlerde Bursa’yı geçiyorduk. 1927 yılında Türkiye genelinde yapılan sanayi sayımında Diyarbakır ipekli dokumada İstanbuldan sonra ikinci sıradaymış. 1940 yıllarında Diyarbakır’da 270 aile puşicilikle uğraşırmış. Diyarbakırda 40 tane motorlu tazgah verdı. 1200 tane elle çalışan dokuma tezgahı bulunuyordu(39).
18-A.Hayati Avşar İpekböcekciliği mektebi diploması
19- İstasyon caddesi -1940’lı yılların sonları (İstasyon caddesinde sol tarafta görünen binalar İpekböcekçiliği İstasyonudur, sağ tarafta İnönü İlkokulu var )
Diyarbekir’de elde edilen ipek kozalarından bir kısmı damızlık koza olarak ayrılıp ipek böceği
tohumu elde edilirken, diğer kısımlarından da dört - beş yüz ipek böceği dolabından ipek elde edilirdi. Bunlar çeşitli renklere boyanarak çeşitli ipekli kumaşlar dokunur. Mantin, Atlas, Kutni, Gezi... Diğer çeşitli kumaşlar elde edilir. İpekten yapılan ve başa sarılan puşiler de ayrı bir şöhrete sahip olup her tarafta aranır ve kullanılırdı. İpekböceği beslenen evlerde aşefçi denen kadınlar çalıştırılırdı. Hıristiyan evlerinde tüm aile fertleri çalıştırılırken, Müslüman evlerinde “aşefçi” denen, bu işten anlayan ustalaşmış kadınlar çalıştırılır. İlkbaharda dut ağaçlarının yaprakları fare kulağı kadar olduğu zaman ipekböceği tohumları evlerde kuluçkaya yatırılır. Yirmi küsur günden sonra yumurtadan çıkan koyu esmer minnacık kurtçuklar gayet ince kıyılmış dut yapraklarıyla beslenirlerdi. Diyarbekir Askeri Hastanesinin altından başlayıp Yeni Kapı, Mardin Kapı, Ben û Sen ve Urfa Kapı’daki dut ağaçlarından kesilen dut dalları üst üste konur, iki üç metre boyunda olur, bir insanın zor taşıyacağı ağırlığa erişirlerdi. Yapraklı dut dalları birkaç sütun kalınlığında bağlanarak sırtta taşınırdı. Bundan dolayı bu işi yapanlara “ arkacı” denirdi. Bahçelerden, Mardin Kapı yokuşundan, Yeni Kapı yokuşundan arka arkaya dizilen, dut dallarını yüklenmiş arkacılar elli altmış metrede bir dinlenerek bunları günde birkaç kere böcekhanelere götürürlerdi. Aşefçi kadınlar ellerindeki küçük dalları kontrol eder, üzerinde kuş pisliği veya toz olan yaprakları atarlar. Sonradan bu yapraklar böceklere verilirdi.(44) Diyarbekir ve kazalarında elde edilen kozaların içindeki krizalitler güneş, kaynarsu ve su buharı
366
ile boğulduktan sonra Diyarbekir’e getirilip ipekböceği kozası pazarında satışa arz edilir. İpekli kumaş imal eden fabrikalarda kullanılmak üzere “dolap” tabir edilen ipekçekme dolaplarında kozalardan ipek elde edilirdi. İpek dolapları iki çeşittir. Bunların biri büyük, biri küçüktür. İpek çekme dolaplarının bulunduğu yer şu şekildedir: İpek çeken ustanın oturduğu yerin önünde büyük bir kavurma kazanı, kazanın altında ocağı, ipekçekenin yanında kazanın altında yanacak ağaç, yaprak vb, dumanlarının çıkması için bacası, kazanın önünde ipekçeken ustanın karşısında ipeklerin geçirildiği dört-beş iğ bulunur ve bunlardan alman ipek, dört dolaba verilir. Dolabın üzerinde üç ve dört sıra ipek sarılmaya başlanır. Kadınlar tarafından durmadan dolap çevrilir. Kazanın altında yakacak olarak da ipekböceği beslenen, böcekhanelerdeki iskelelerden sökülen, ipekböceği yataklarından elde edilen dut dalları, kuru yaprak ve altı köşeli üç dört milim boyunda koyu yeşil, siyahımsı kurumuş ipekböceği pisliği kazanın altına atılarak yakacağı da kendinden temin edilir. Dışardan yakacak alınmaz. Dolaplardan sökülen ipekler, kız saçı şeklinde bükülerek deste halinde sahibine teslim edilir. İpek böceklerinin dört uykusu, beş yaşı vardır. Böcekler büyümeye başladıktan sonra (yapraklar kıyılmadan)önce küçük dal, sonra büyük dal halinde verilir. Bu şekilde dört uyku ve beş yaştan sonra kemale erer, koza örme zamanına yaklaşırlar. O zaman “çılo” tabir edilen yapraklı meşe dalcıkları ve bu işe mahsus süpürge otu, ipekböceği yataklarına dikine konur. Böcekler de koza örnek için bunların üzerine tırmanıp, yapraklar arasına koza örerler. Örme işlemi dıştan içe yapılır. Kozalar kemale erdikten sonra(beş-altı gün)sökülür. Kozalar toplanır, flatür fabrikasının yanında bulunan (Fabrika, Gâvur Meydanı,”Hiristiyan Mahallesi”ndedir.) Iknahhaneye (Böceği boğdurma yerine) götürülür. İknahhane şu şekildedir: Dekovil (küçük ray)döşenmiş meydanın sonunda, içinde büyük su kazanı bulunur, dışardan altında suyu kaynatmak için yapılan ocakta daimi ateş yakılır. İknahhane çift kanatlı kapılı bir odadır. Dekovil hattı odanın sonuna kadar döşelidir. Dekovil hattının üzerinde insanlar tarafından sürülen ve çekilen dört tekerlekli, dört kanatlı, dört katlı koza konmaya mahsus kerevetlerin bulunduğu koza iskelesine, kozalar kat kat konarak boğma odasına (iknahhane) sürülür.
367
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Odanın iki kanatlı kapısının her tarafı su buharının dışarı çıkmaması için keçelerle kaplı bulunur. İki kanatlı kapının üzerinde içerisine koza konmaya mahsus etrafı yine keçe ile kaplı küçük bir çekmece bulunur. Bu çekmecenin içine o parti kozaya ait beş-altı koza konur, kapılar kapatılır ve kozaların su buharında boğma muamelesinin tamamlanması için beşon dakika bekletilir. Arada bir, küçük çekmece çekilir, içindeki kozalardan su buharına maruz kalmış birkaç koza alınıp bıçakla kesilerek koza içindeki krizalit(ipek böceğinden kelebeğe dönüş)çıkarılıp, bakılır. Boğulmuşsa kapılar açılır, boğulmamışsa birkaç dakika daha bekletilir. İşlem tamamlanmışsa dekovil hattındaki dört katlı kerevetli iskele dışarı çıkarılır. Kozalar yerlere yayılmış Japon bezlerin üzerine serilir, kurutulmaya bırakılır. Bu durum geceleri de sürer (Kelebeklerin kozadan çıkmaması için). (44) Muharrem Usta,(1936 doğumlu) mesleğin inceliklerini ve icrasını şöyle anlatıyor “1930”larda Diyarbakır’da 400’ün üzerinde dokuma atölyesi vardı. Bu atölyeler ustaların kendi evlerinde kurulmuştu. Bu atölyelerin sahibi ve ustaların hemen hemen hepsi Ermenilerden ve Süryanilerden oluşuyordu. Her bir ustanın atölyesinde 4-15 arası tezgah vardı. Tezgahların boyutları farklı idi. En küçüğünde çözgülerin sarıldığı 4 tane kalem vardı. En büyüğünde ise 10,5 kalem vardı. 9 çeyrek deniyordu en büyüğüne. Ayrıca bu ustaların koza yetiştirme atölyeleri ve dokuma atölyeleri ayrı olarak bulunmakta idi. koza ipek haline getirilip, dokuma atölyesine teslim ediliyordu. En ünlü ustalar ise Ermeni asıllı Naum ve Zeyni ustalardı. İpek dokumacılığı o dönemin
en gözde mesleklerinden biriydi. Bu işle uğraşanlar “puşici” olarak anılmakta idi. Diğer gözde meslek ise kuyumculuktu. Bu meslekler le uğraşanlar parmakla gösterilecek kadar değerli idi. Bu ustaların yanında çırak olarak işe başlayanların tezgah başına geçebilmeleri için 2-3 yıl “feruk” (masura) doldurmaları gerekirdi. İyi kalfalar kapışılır di. Kalfalar arasında tatlı bir rekabet vardı. Ustalar çıraklarına en çok “tefeye fazla vurma” uyarısında bulunurlardı. Çünkü tefeye fazla vurmak ipliği sıkı dokumak anlamına gelirdi ki bu da fazla ip harcanmasına sebep oluyordu. Çok hızlı ustaların yanında çalışan çıraklar “Reddahın (çıkrığın) dibinden çıkamıyorum” şeklinde yakınırlardı. Urfa kapıdan Mardin kapıya kadar olan bölgedeki surlar boyunca her evden tezgah sesleri yükselirdi. Yine o bölgede dışarıda Hüllü (Güneşten korunmak için yapılan bir çeşit kamelya) kurulurdu. Koza günlük olarak yetiştiriliyordu. Koza böceği (mus) başka illerden getirtiliyordu. Şimdikilere göre daha parlak ve daha büyüklerdi (parmak kadar). İpek böcekleri 40 gün boyunca karanlık bir odada dut ağacının yaprağıyla besleniyorlardı. Dut yaprakları yere yığılıp böcekler onların arasına bırakılırdı. 20. günden sonra koza örmeye başlarlardı. 40 gün sonra uyanıp kendi kendilerini boğarlardı. Bundan sonra kozalar toplanmaya başlardı. Koza çıkarmak için odalarda 5-6 katlı ranza şeklinde dolaplar kuruluyordu. Talaş yakılarak büyük kazanlarda su kaynatılırdı. İki kadın bu kazanın başında bekler biri kazanı karıştırırdı. Diğeri ise kozaları kazana atardı.
368
Her seferinde kazana 3 kg koza atılırdı. Bu kozalar kazana konan kamçıya yapışırdı. Kozalar çözgü ipliği için ayrı, atkı için ise ayrı inceliklerde idi. Elde edilen ipler (keleb) (çile) yumak haline getirilip boyahanelerde boyanıyordu. O dönemde boyanan iplerin boyaları kesinlikle akmazdı. Beyazlarla bir arada yıkanabiliyordu. Çünkü saf boyalar kullanılıyordu. Bazen boyalara demir tozu karıştırılırdı. Bu boyanın içinde 30-35 dakika kaynatılır ve sonra çıkarılıp asılırdı. (Şimdiki iplere daha az boya konup başka maddeler ilave ediliyor. O nedenle boyaları kalıcı olmuyor.) O dönemde en çok tercih edilen boya siyah idi. Farklı illerden farklı renklerde kumaşlar talep ediliyordu. Örneğin Urfa’da “dorsor” (Etrafı kırmızılı) tercih ediliyordu. Diyarbakır’da daha çok “kesrevan” kullanılırdı. Ayrıca “telgraf” (kırmızı, beyaz, siyah çizgili sık dokunmuş), “heftreng” (yedi renkli) ve “semavi” desenleri kullanılırdı.(45) 1938 yılına ait bir kitapta “1935 yılında 132.681 kilo yaş koza ürünü elde edilmiştir.Diyarbakır kozalarından alınan ipeğin de top hartuçlarında ve paraşüt imalatında çok yüksek değeri vardır” denmektedir. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.32)
İpek böceği mektebi1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında (s.159) Mektebin tahsil müddeti üç ay olup iki devreye ayrılır. İlk devre 10 nisandan 25 Mayısa kadar devem eder. Bu müddet zarfında amalei ve nazari olarak böcekçilik öğretilir.İkinci devre 15 Eylülden birinci teşrin gayesine kadar devam eder.Bu devrede dahi thumculuğu umumi ve nazari esasları gösterilir.Mektep 1930 yılında 11 efendi yetiştirmiştir.
Arıcılık Salnamelerde (c.4) balla ilgili şu cümlelere rastlıyoruz .Bal ilimizin önemli ürünlerindendir.1869 yıl Diyarbakır salnamesinde balmumu 5000 yekün-i mahsul keyl-i aşari denmektedir.(10) 5 Temmuz 1841 tarihli bir belgede asker için Diyarbakır’dan 30000 kıyye bal alındığı ifade ediliyor (8) 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayetin Çermik ve Kulp mıntıkalarında oldukça nefis bal istihsal olunmaktadır. Bereketli senelerde bir kovandan vasati 5-6 kilo bal istihsal olunur(s.155) denmektedir. 1961 yılında Diyarbakır’da 11903 kovan mevcuttu, 81312 kg bal istihsali olmuştur(51)
369
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Selçuklular döneminde ata verilen önemi Nur burcunda görüyoruz.
Diyarbakırda At Sporları Hurriler İÖ 3. binde Doğu Anadolu dağlarında ve Kuzey Mezopatamya’da yerleşmişlerdi. At, Huriler tarafından Anadolu’ya yayıldı. Sümer dilinde at kelimesinin olmayışı, onun yerine dağ eşeğianlamında Ansu-Kıra kelimesinin kullanılışı Sümerlerin atı tanımadığını gösterir. Akadların yaptıkları savaşta yenilmelerinde yabani eşek kullanmaları, rakiplerinin at kullanmasına bağlanır (46).
2.Abdülhamid Dönemiden Diyarbakır’da At Yarışları(31) Padişahın doğum günü nedeniyle yapılan yarışYerli hayvanlar koşu yarışması
Selçuklular döneminde atın önemini surlarda da görüyoruz
21-1908 yılı- Gertrude Bell
1938 yılı Diyarbakır aygır deposu Vilayetimizdeki bölge aygır deposu 1935 tarihinde tesis edilmiş olup her sene yeni yeni aygırlar ilavesi suretile hali hazırdaki aygır mevcudu 24 başa baliğ olmuştur. Mezkur aygırlardan bir kısmı, ilkbahar mevsiminde bölge vilayetlerinde sıfat yapmak üzere gönderilmekte ve bir kısmı da Diyarbakır vilayetinde alıkonulmaktadır. (Cumhuriyetin 15. Yılında Diyarbakır s.61
İyi Cins Hayvan Yetiştirilmesi İçin Teşvik Yapılırdı Resmi devlet belgesi olan 1869 yılı Diyarbakır salnamelerinde Ahali malı olan kısraklar için cins aygırların suret-i celb ve muhafazası hakkında emirname ve talimat. Bu hayvanlar için ‘Cins at yetiştirmek için miriden celb olunan aygırların memleket baytarı tarafından nezaret olunarak istifade edilmesi ve aygırlar telef oldukça yeniden celbi hakkında’ emirname mevcuttur (10)
22- Nur burcunda atlar
370
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK 23-At yarışları-1927
1927 yılı birincileri Karacadağdan Sabri Keya’nın kır atı kendi dalında birinci olurdu. Mızmız Muhammed’le Göçmen Bekir ise çeşitli mesafelerde birincilik alırdı Diyarbakır’da at sporlarını Abdüssettar Hayati Avşar’dan dinleyelim. “İlk olarak 1927’yi 1928’e bağlayan günlerde Arap atının ıslahı için at yarışları devlet tarafından Diyarbekir’de sonradan Koşuyolu adını alan yerde yapılmaya başlanır.İlkbahar ile sonbahar mevsimleri atyarışlarının yapıldığı dönem olarak Diyarbekir’linin hafızasına işler. O yıllarda Cuma günü tatil olduğu için genellikle cumaları yarışlar yapılırdı. Adana’dan,Urfa’dan,Viranşehir’den ve başka yerlerden Arap atları getirilirdi. Karacadağ mıntıkasından Sabri Keya’nın (kahya) kır atı kendi branşında daima birincilik alırdı.Mızmız Muhammed,Göçmen Bekir gibi jokeyler çeşitli mesafelerde birincilikleri olan,Diyarbekirli için tanınan simalardı.Hakem heyeti koşu pistinin içindeki binadan dürbünlerle yarışları takip ettikleri gibi heyetten bir kısmı da koşu meydanının içinden at yarışlarını izler,usulsüz hareketlerde bulunanları diskalifiye ederlerdi” (44) Üniversite Arazisindeki Tarihi, Harap Aygır Deposu
24-Aygır deposu
371
1937 yılına ait bir kitapta ‘Diyarbekir aygır deposu,hayvan neslinin düzelmesinde önemli bir rol oynar.Depoda 17 aygır at,2 eşek vardır. Diyarbekir’de atlar bilhassa Arap soyundadır. Halkta at merakı çoktur.Yarış ıslah encümeni tarafından tertip edilen mevsim koşuları çok büyük bir ilgi ile karşılanır.Ve mıntıkanın en yüksek koşusu olan bu yarışlarda birinci sınıf kıratta hayvan girer.Her yıl Diyarbekir merkezinde açılan ve yalnız saf kan arap at ve kısrak ve taylarına mahsus hayvan sergileri de at neslinin ihyasında büyük amil olmaktadır.İlde 8910 at vardır (11). 1938 yılına ait bir kitapta “Diyarbakırda bilhassa atlar Arap soyundandır.Halkta at merakı yüksektir. Yarış ıslah encümeni tarafından ilkbahar ve sonbaharda tertip edilen at yarışlarına hemen Türkiyenin en yüksek yarış atları iştirak eder diyebiliriz. Hayvan sergileri ise büyük bir ilgi ile karılanır. At neslini ıslahı için Diyarbakır’da bir aygır deposu kurulmuştur.Depo,her yıl en yüksek cins aygırlarla takviye edilmektedir.Bu münasbetle Diyarbakır ve çevresinde güzel ve halis kan taylar yetiştirilmektedir” denir.
Sütçi Topal kado Meşhur horozcular : Horozcu Bozo İhsan (26).
Hayvansal Ürün İhracatı 1869-1905 yıllarında Diyarbakır’dan hayvansal ürün olarak yapağı,keçi ve oğlak derisi,ipek kozası,koyun ve keçi,inek ve öküz,keçi derisi,yağ ihraç edilmiştir (Salname 4/276)denmektedir. 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında “Vilayetin birinci derecede ihracatı koyun ve keçidir, her yıl külliyatlı miktarda Suriye ve İstanbul havalisine ihraç edilir” denmektedir.(s.106)
Yapağı 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Diyarbekir yapağısı uzundur.On beş sentimetre kadar gelir.1924’te çekisi yani 30 batman veya yüz seksen okkası 4400 madeni mecid,ye idi.Şimdiki hesaba göre 180 okkası evrakı nakdiye ile 176 liradır, denir. (s.106)
Hayvan sağlığı
(İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.29)
Hayvancılıkla İlgilenen Meşhurlar Yarış atı yetiştiricisi : Osman ağa Meşhur kuşçular : İhaleci kuşbaz Bozo, Kuşbaz Eşo, Kuşbaz Fit Hoca, Kuşbaz Hale Şükri, Kuşbaz Kalkit, Kuşbaz Nizo, Meşhur eşekçiler :Eşekçi Garip, Eşekçi Hamdullah, Eşekçi İsmail, Eşekçi Şeref, Eşekçi Mehmet Katırci halti Şemo Meşhur sütçüler : Sütçi Bişar, Sütçi Halo Murat,
372
1962-Hayvan hastanesi (51)
1962-Hayvan hastanesinde klinik muayene(51)
Av Hayvanları Diyarbakır salnamelerine göre bulunan kuş türleri Keklik, ördek, kaz, hindi, leylek, keçe kerkes, kartal, çalağan, papağan, doğan, karakuş, tavûsi, karazağ, bıldırcın, güvercin, kumru, saka kuşu, turna, balıkçın, kaz, yarasa, ishak kuşu, baykuş, tarh, serçe, bülbül, yaban bülbülü, vahşi bat, askü, darı kuşu, yaban serçesi, incir kuşu, fıüdhüd, ebabil, kırlangıç, kagırlak, cure, kör tavuk, boran, torac, pirinç kuşu, yeşil karga, Hasan Hüseyin tavuğu, el kuşu gezeze, mezmezdek, tut kuşu, kum kuşu, karabİtak, (Salname 3/362)
Varşak, Çakal, Tilki, Su iti, Sansar, Tavşan, Veseh Hayvanat-ı mezkûreden veseh dayak yedikçe semizlendiği ve Kürdler tarafından lahmı eki olunageldiği cihetle tutulur ve semizlenmek için değnekle dayak altına alınarak dayak yedikçe kesb-i semen etmesi üzerine boğazlanır. Diğer hayvanat postlarının kurbanı olmak üzere saydlarında devam olunuyor. Postları kürk yapılarak epeyce câlib-i menfaattir. Yalnız tavşanın saydı telezzüz için olarak lahmı dahi mubahtır. Tilkinin lahmını Şafii mezhebinde olanlar yerler.
Hınzır, Kurt, Pelenk, Ayı, Keftar Şu yırtıcı hayvanat dahi arazimizin beslediği ecsâmdandır. Hınzır denilen canavar erz tarlalarına sokulup îrâs-ı hasar edegeldiğine mebnî her sene bir mikdarı o tarlalarda kurşunla telef edilir. Kurt, koyun ve keçi ağıllarında çobanların tüfengine hedef ve mahsusan beslenen kelblerin âzûlarıyla mecruh olurlar. Postları kürkçü dükkanlarında pazara çıkar. Pelenk ve keftar ve ayı yalnız gördükleri insanlara mazarrattan halı değildirler.(3/362) 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı “Diyarbakır yıllığında Ünlü avcıları bulunan Diyarbekir’in yönünde karatavuk, yabani ördek, toy, turna bulunduğu gibi kılkuyruk burada çok mühim bir yer tutar.Keklik, çil bura acılarının yüzünü güldüren bir varlıktadır. Çulluk, sarı asma, arıkuşu, ağaçkakan ve balıkçınların türlüsü bulunur. Keklikten sonra üveyik gelir” (s.825)denmektedir.
Tarihte GAP Projesi(Benzeri) Diyarbakır valisi Mehmed Halid beyin II:Abdülhamid’e sunduğu raporu Vilayet yöneticileri maddi ve manevi fedakârlık göstererek halka öncü olmalı ve vilayetin her kazasını dolaşarak sorunları yerinde tespit etmelidir. 1. Her şeyden önce vilayetin emniyet ve asayişi temin edilerek, rüşvet ve
373
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
2.
3.
4.
5.
6.
7.
iltimasın önüne geçilmelidir. Halkın en fazla ihtiyaç duyduğu zirai aletlerin tedarik ve tamiri için Müslüman çocuklardan sanatkârlar, özellikle de marangozlar ve de mirciler yetiştirilmelidir. Ziraatın gelişmesi ve modern zirai aletlerin kullanımının öğretilmesi için bir Numune Ziraat Çiftliği kurulmalıdır. Diyarbakır’ın önünden geçen Dicle nehrinin 4-5 saatlik mesafede dar bir yerine set yaptırılırsa o civardaki susuz arazinin büyük bir kısmı sulanır.Böylece yağmurun az yağdığı senelerde ekinlerin su ihtiyacı karşılanır ve oralar kıtlıktan kurtulur.Ayrıca, sözü edilen araziler bu sayede pamuk ekimine elverişli hale getirilerek, hem halkın ve hem de devlet hazinesinin istifadesi arttırılmış olur. Vilayetin ihracatının önemli bir kısmını oluşturan deri ve yapağı (koyun yünü) gibi şeylerin rağbet görmesi ve ticaretinin artması, debbağlık sanatının ilerlemesine ve iplik fabrikasıyla halı tezgâhlarının kurulmasına bağlıdır. Diyarbakır çevresinde şeker kamışı ve pancarın güzel yetiştiği tecrübe ile sabittir. Ayrıca cam imalatı için gerekli olan maden ve mum yapmak için pek çok iç yağı mevcuttur. Bu sebeple şeker, cam ve mum fabrikaları yapmak dahi mümkündür. Bu fabrikaların kurulması, ithal edilen şeker ve cam gibi şeylerin içerden karşılanmasına yardımcı olur. Kapasitesi 400 öğrenciyi barındırabilecek düzeyde olan Sanayi mektebinin giderlerinin karşılanması için, Vilayet Meclisi tarafından ka-leme alınıp Bâb-ı Ali’ye gönderilen mektep nizamnamesinde belirtilen gelirlerin tasdiki ve tahsisi zaruridir.
8. Diyarbakır vilayetinde 200 kadar daha iptidai mektebi (ilkokul) açılırsa, vilayetin okul ve eğitim ihtiyacı karşılanır. 9. Binaları hazır olan ve masrafları taahhüt altına alınan Avine (Savur), Çermik, Beşiri, Lice ve Derik kazaları Telgrafhaneleri açılırsa vilayetin haberleşmesi sağlanır (47)
Diyarbakır’da Tarihte Tarım Eğitimi Vali İsmail Hakkı paşanın Diyarbekir’e verdiği hizmetlerden biri de Mekteb-i Ziraattir.O dönemlerde halkın ziraatte son derece geri kalmış yöntemlerle ziraat yapması böyle bir mektebin kurulmasının önemini bir kat daha artırmıştır. Bu konu ile ilgilenmesi için vali beyin vilayet başmühendisi Mösyö Ravic’e görev vermesi ve onun da hazırladığı raporda bir Ziraat mektebinin kurulmasını öngörmesinin ardından hemen vilayette bir Ziraat mektebinin açılması için faaliyete geçilmiştir. Ziraat mektebinin 150 öğrenci alacak şekilde kerpiçten yapılarak bir zahire anbarı,bir mahzen ve ahır inşa edilmesi düşünülmüştü.yapılan hesaplar sonunda bütün bu yapılacak işlerin ve hocaların giderleri ile beraber 230.000 kuruşa malolacağı anlaşılır. Bu masrafların mektebe bırakıldığı takdirde 2-3 sene zarfında çıkarılabileceği planlanır. Mektepte çalıştırılmak üzere Diyarbekir’in her kazasından 18-24 yaş arası gençlerden birer kişi alınıp, bunlar üç sene müddetle çalıştırılacaklar, diğer ıslahhanede okuyan öğrencilerle beraber fen ve hesab derslerini de alacaklardı.
374
Bu arada öğrencilere uygulamaları olarak dersler verilecek,bilgilerinin geliştirilmesi de sağlanacaktı. Ziraat mektebinin açılış eğitim ve öğretimine geçtiği 9 Ekim 1970 tarihli yazı ile Dersaadet’e bildirilmiş ve Dersaadet’ten gelen iradenamede bu teşebbüs takdir edilerek iyi bir icraat olduğu belirtilmiştir.(48)
Müesseseler 1936 yılında H.Basri Konyar’ın kaleme aldığı Diyarbakır yıllığında Vilayette, Ziraat müesseseleri son yıllarda Merkez numune fidanlığına istihale edilen Nümune çiftliğile Kulp, Silvan fidanlıkları ve Ziraat radar istasyonundan ibarettir.(s.159)
Eğitim Çiftliği 1869-1905 salnamesinde ahaliye usul,yeni aletler,fenn-i ziraati öğretmek üzere sur dışında bir numune çiftliği kurulacaktır,finans belediyece sağlanacaktır denmektedir(Salname 4/367).
Numune Çiftliği 1924 yılında Dicle kıyısında vaki Kıtırbil köyünün 5000 dönümlük metruk arazisi üzerinde tesis edilen vilayet Numune çiftliğinin temini faaliyeti için yüksek bir maaşla ziraatçi bir müdür tayin edilmiş ve Macaristan’dan 800 lira aylık ücretle ecnebi bir mütehassı getirilmişti. Yetiştirilen kayısı,şeftali,badem,kestane ve akasya fidanları cüzi bir bedelle halka verilmiştir..1926’da Kıtırbile bir meteroroloji istasyonu kurulmuştur.1930’da 12bin küsur lira ile yeni sistem ziraat makineleri getirilmiştir.Bu aletler köylülere tanıtılmıştır.1931 fidanlık haline çevrilmesi uygun görülmüştür, (15.Yılında Diyarbakır. s.42-44)
1938’de tarım (Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.1938)
375
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Ziraat Meclisi 1869-1905 salnamelerine göre bir ziraat meclisi olduğu anlaşılmaktadır. Reis : Mustafa Naili efendi Azalar:İsmail bey, Mustafa bey, Ahmet bey, Abdurrahman ağa, Cubur efendi, Mıgırdıç efendi, Agop efendi, Bolis efendi, Karabet efendi’ydi (Salname 5/216)
Valilik borsaya bir kimyager tayin ettirdi.Şimdi, Diyarbakır borsasında satılacak ve satılan yağlar muayeneye tabi tutuluyor. Senede 2 milyon kilo sadeyağ Diyarbakırdan ihraç edilmektedir. Borsa binasında, zamanına göre yapağı, mazı, kitre, acıbadem, deri, pirinç gibi mallar da arttırılmaktadır” (12)
Borsa Cumhuriyet döneminde İpekçi dükkanları ile puşucu dükkanları, iplik ve puşu boyahaneleri Balıkçılarbaşı çevresindeydiler. Diyarbekirin asıl İpekçiler Hanı ise, Urfa Kapının iç tarafındaydı. 1949 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden gazeteci Cahit Beğenç izlenimlerini Ulus gazetesinde yazmış, Diyarbakır ve Raman isimli kitabında da bu izlenimlerini detaylandırmıştır. “Diyarbakır’da en hararetli alışveriş, yağ ve hububat borsalarında görülür. Diyarbakır yağlarının toplandığı ve büyük şehirlere doğru sevkedildiği yağ borsasına uğradım. Borsa binası, Selçuk yapı tarzında eski bir kervansaray,şimdi adına Çifte han diyorlar. Dört tarafı kapalı, iki katlı bir bina. Ortası avlu. İki de kapısı var. Yağ kapıların birinden giriyor, ötekinden çıkıyor. Avluda grup grup yağ tenekeleri var. Duvarada da bir sürü çuval dayamışlar. Bunlar ipek kozası ile dolu. Beyaz yağ daha makbüldür. Çünkü keçi yağıdır. Koyun yağı biraz sarımtırak olur. Diyarbakır’daki tüccarlara veya komisyonculara dışarıdan yağ sipariş edilir.
20-1937 Yılında Borsa (11) (İzmir Fuarında Diyarbakır.1938.s.36-37)
Buğday, arpa, mısır, darı gibi tahılların öğütülerek un haline getirildiği yerlere değirmen, bu gibi yerleri işleten veya çalıştıranlara da değirmenci denir. Değirmencilik dünyanın en eski ve hayatî mesleklerinden biridir, ama bugün yok olan mesleklerin başında gelmektedir. Çayönü’nde yapılan arkeolojik kazılar sonucu ele geçen buluntular arasında, günümüzden yaklaşık 10.000 yıl önce kullanılan, el değirmenlerinin ilk modelleri olan havan eller de yer alır. Bulunan bu bazalt öğütme taşları, değirmenciliğin bilinen ilk örneğidir. Çayönü insanları, tahılları bazalt taşları üzerinde öğütmek suretiyle un haline getiriyorlardı. Bu değirmenlerin daha gelişmiş
376
hali olan El Değirmenleri yakın zamana kadar kullanılmaktaydı. El değirmenleri ortalama 50 cm . çapında, 15 cm . yüksekliğinde, yuvarlak, üst üste iki sert taştan oluşur. Alttaki taşın tam ortasında dökülmüş kurşunla tutturulmuş çelik bir mil bulunur. Üsteki taşın ise ortasında yaklaşık 7- 8 cm . çapında oyulmuş bir boşluk olur. Ayrıca üst taşın üzerinde yine dökülmüş kurşunla tutturulmuş çelik bir çevirme kolu bulunur. El değirmeni çalıştırılacağı zaman, üste gelecek taşın oyuk deliği alttaki taşın miline geçecek şekilde değirmen taşları üst üste konulur. Alt taş sabit kalır, üsteki taş çevirme kolu sayesinde alttaki taşın üzerinde yatay olarak çevrilir. Bu çevirme esnasında üsteki taşın ortasındaki boşluktan ne öğütülecekse yavaş yavaş elle dökülür. Kolla birli, ikili ve hatta üçlü değirmen çevrilir. İki taşın arasından öğütülen şey öğütülmüş haliyle çıkar. Bu tip değirmenlerde genellikle pilavlık bulgur, içli köfte ve çiğ köfte bulguru, yarma, mercimek öğütülürdü. Öğütülmüş bulgurun unundan da lapa yapılırdı. Değirmenler eskiden insan gücünden, hayvan gücünden, su ve rüzgâr gücünden yararlanılarak çalıştırılırdı. Şimdi eskisi gibi değirmenler yok; var olanlar da elektrik enerjisiyle çalışmaktadır. Değirmenlerin yerini un fabrikaları aldı. Değirmenlerde tahıllar değirmen taşlarında öğütülür. Değirmen taşları yuvarlak olup iki tanedir. Altta olan sabittir. Diğeri sabit olanın üzerinde yatay düzlemde döner. Tahıl dönen taşın ortasındaki bir delikten, sabit taşın merkezinden dışarı doğru uzanan oluklara beslenir. Oluklardan, taşın düzgün yüzeyli öğütme bölümüne aktarılan tahıl burada un haline getirilir. Değirmen taşının yıpranan olukları zaman zaman çelik taraklarla yeniden derinleştirilir ve öğütme bölümünün pürüzlenen yüzeyi düzleştirilir. Tahıllar genellikle yük hayvanlarıyla değirmene götürülürdü, bazen de insanlar öğütülecek tahılı sırtlarında götürürlerdi. Çok sonraları traktör ve benzeri motorlu taşıtlardan da yararlanılmaya başlandı. Ergani’de daha yakın zamanlara kadar çok sayıda değirmen vardı. Bu değirmenler genellikle Boğaz çayı ve Hersin çayı üzerinde su ile çalışan değirmenlerdi. Ergani merkezinde Eski Diyarbakır yolu ile Dicle yolunun birleştiği kavşakta bulunan, elektrik enerjisiyle çalışan bir değirmen de vardı. Çok yakın döneme kadar bu değirmen çalışır durumdaydı. Bu değirmeni Zülfi Kaya ve kardeşleri çalıştırırdı Ben, hem Hersin Çayı
377
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
üzerindeki değirmene ve hem de Ergani merkezinde bulunan değirmene defalarca eşekle buğday götürüp öğütmüşümdür. Değirmenler bugün yok olsalar dahi, eski halleriyle birçok insanın anılarını halen süslediğine inanıyorum. Unutamadığım şeylerden bir de değirmen çalıştığında, değirmencilerin saç ve başlarının, kaş ve kirpiklerinin, el ve ayaklarının, elbiselerinin un içinde kalışları ve böylece değirmencilerin undan adam oluşlarıydı. Değirmenler, insanlar için en büyük nimet olan ekmeğin hammaddesi unun elde edildiği yerler olduğu için, mübarek yerlerdi.
Orakçı ve Tırpancı Orak, ekin ve ot biçmede kullanılan, yarı çember biçiminde, yassı, ensiz keskin ağızlı bir bıçak ve bu bıçağa bağlı bir saptan oluşan bir tarım aracıdır. Orağı kullanana, orakla ot, arpa, buğday gibi tarım ürünlerini biçenlere orakçı denir. Tırpan ise, uzun bir sapın ucuna tutturulan, ot, arpa, buğday gibi ekinleri biçmeye yarayan hafifçe kıvrık, uzun çelik bir bıçaktır. Tırpan sallayanlara, tırpan atanlara, yani tırpanla ot, arpa, buğday gibi tarım ürünlerini biçenlere de tırpancı denir. Orak kullanımı çok eskidir. Günümüzden 10 bin yıl önce Çayönü insanları orağı kullanmışlardır. Ot saplarını ve buğday saplarını kesmek için kaburga kemiği içersine özenle yerleştirilmiş çakmaktaşlarının özel bir biçimde tutturulmuş olmaları, bunların orağın yaptığı işlere benzer işlerde kullanıldıklarını kanıtlar. Hayvanların çene kemiklerine çakmaktaşları yerleştirilerek de orak yapılmıştır. Çayönü’nde yapılan
kazılarda 6 adet boynuzdan orak, 1 adet çakmak taşından orak taşı, 5 adet boynuzdan orak sapı bulunmuştur. Böylesine çok uzun yıllar köylülerin, çiftçilerin tarlasında, bağında ve bahçesinde kullandığı orak ve tırpan, insan gücünün yerini makinelerin alması sonucu artık tarihe karıştı. Emek ve zahmet gerektiren orak biçme ve tırpan sallama, çok az zamanda çok iş yapan traktör, biçerdöver ve ot biçme makinesi benzeri modern tarım araçlarının tarım sektöründe kullanılmaya başlanmasıyla yenik düştü: Orakçı ve tırpancılar işsiz kaldı. Üretim araçlarının değişmesi, üretim ilişkilerinin değişmesini beraberinde getiriyor. Böylece kapitalist üretim biçimi bölgemizde kaçınılmaz olarak tarım sektöründe de giderek egemen oluyor. “ Beslenecek ağız arttıkça, ekecek el de çoğalır “, ama ekilecek toprak bulunmuyor. Bu süreç, köyden kente göçü ve beraberinde işsizlik ve yoksulluğu getiriyor.
Saban Saban, çift sürmeye yarayan bir tarım aracıdır. Toprağı alt üst etmeye yarar. Sağlam ağaçtan yapılmış, ön taraftaki uzun, arkada olan kısa üçgen şeklinde birbirine geçen bir düzenektir. Öndeki uzun ağaçtan yapılmış saban ok unun ucu, öküzlerin bağlı olduğu boyunduruğ un ortasında bulunan halkaya geçirilir. Boyunduruğun iki ucunda ahlat ağacından yapılmış, öküzlerin boynuna geçirilen sabiler bulunur. Arkadaki kısa ağaçtan yapılmış saban kolu ise, çift sürerken tutma kolu olarak kullanılır. Bu iki kolun birleştiği yerde ucu ileriye çıkık bir ağaç kısım daha vardır. Buraya saban demiri (gîsin) geçirilir. Çift sürülürken, bu demir rahatlıkla toprağın altını üstüne getirir. Saban oku, saban kolu ve saban
378
demirinin geçtiği bu üç parça bir kamayla tutturulur. Öküzleri çift sürmeye iteklemek ve komuta etmek için elde tutulan uzun çubuğa masas , masasın ucundaki delici çiviye zakut denir. Ben ve daha çok da kardeşim Haydar, Abdullah dedem çift sürerken ona yardım ederdik. Çok zahmetli ve dikkat gerektiren bir iştir. Saban demirini öküzün ayaklarına vurmak, öküzün yaralanmasına, saban demirinin bir taşa takılması ise saban demirinin kırılmasına neden olabilir. Bir keresinde ben çift sürerken, saban demirinin taşa takılması sonucu kırılmıştı ve dedem çok kızmıştı. Saban, bugün kırsalda yer yer halen kullanılsa da, traktör ve benzeri modern tarım araçlarının kullanımı sabanı köylünün yaşamından çıkarttı. (7)
Tarım Alanları 16. yüzyılda Dicle nehri ile şehrin surları arasındaki, bağ ve bahçelerle kaplı arazide, şehir halkı çeşitli ürünler yetiştirmekteydi. Bugün de, Evsel bahçeleri adıyla anılan bu arazide kavun, karpuz, pamuk ve buğdayın yanı sıra, çeşitli sebze ve meyveler yetiştiriliyordu. Tarımla ilgili faaliyetler kategorisine çayır ve mezralar da dahil edilmiştir. Otlak olarak kullanılan çayırların yanı sıra, mezralar, çeşitli ürünlerin küçük çapta ziraatinin yapıldığı, şehrin dışmda fakat yakınında yer alan arazilerdir. Oldukça mütevazı gelirleri olan 2 çayır (Değercik ve Çevlik çayırları) ve 4 mezraa (Seyran Tepesi, Develü, Kal’a, Hoca Halil ve Devecik) mir-i miran haslarına tahsis edilmiştir.(27) Diyarbakır ilinde büyük mülkiyetin iki kaynağı vardır. Bunlardan birisi, kökeni eskilere uzanan geleneksel ağalık, beylik, şeyhlik kurumudur. Öbürü ise Cumhuriyet Dönemi’nde özellikle ticaret kesiminde sağlanan birikimdir. Bankalara ise küçük mülkiyet sahiplerinin başvurabilecekleri bir yol olmamıştır. Bu açıdan, toprak satın almada tefecilik de önemli bir birikim kaynağı olmuştur. Büyük mülk sahiplerinin değişen üretim biçimi ve koşulları karşısındaki tavırları, kökenlerine göre değişmektedir. Ticaretten tarıma geçenler, genellikle daha modern bir anlayışla üretim yapmakta, tarımsal girdi ve yeni
379
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
yöntemleri gerektiği gibi uygulamaktadırlar. Tarihsel kökenli büyük mülkiyet ise kendi çinde farklılaşmış durumdadır. Bunlardan bir bölümü kapitalist tarımsal Üretim koşullarına ayak uyduramayıp, ekonomik gücünü yitirirken, bir bölümü ticaretten tarıma geçenler gibi davranmayı başarmış ve hem topraklarını genişletmiş, hem de birikimini artırmıştır. Bu durum, Diyarbakır’da tarım ve ticaret kesimleri arasında bir iç içe geçme süreci olduğunu ortaya koymaktadır. Bu kesim kredikanalları üzerinde de etkindir ve bu, söz konusu kesimlerin tarımsal üretimi denetlemelerini kolaylaştırmaktadır. Orta büyüklükteki işletmelerin bir bölümü, ya miras yoluyla ya da pazar için üretim yapamadıklarından parçalanarak küçük mülkiyete dönüşmüştür. Bir bölümü de kiralama yoluyla traktör kullanma ya da birleşerek küçük traktör satın almanın kolaylaştığı ve yaygınlaştığı yıllarda, pazar ve iklim koşullarının iyi gitmesi, toprağın sulanan verimli bir bölgede yer alması gibi nedenlerle belli bi rbirikim sağlamış ve toprağını büyütmüştür. Bu tür olanaklardan yoksun olan küçük mülk sahipleri ise birikim yapmak bir yana, ya toprağını tümüyle yitirmekte ya da işlediği topraktan geçimini bile sağlayamamıştır. Topraklardaki dengesiz dağılım nedeniyle ortakçılık son derece yaygındır. Ortakçılık biçimleri anlaşma koşullarına göre değişir ve “yarıcılık”, “icare”, “cariyek” (1/4) ve “marabalık” gibiadlar alırdı. Bunlardan marabalık, son derece ağır koşullar içermekteydi. Marabalar, Ağa’nın ya da Bey’in toprağında adeta boğaz tokluğuna çalışırdı. Bu tür işletme biçimleri mülkiyet ilişkilerindeki
çözülme ile birlikte yavaş yavaş ortadan kalktı. Makineli tarıma geçişle birlikte, büyük toprak sahipleri topraklarını ortakçılık ya da marabacılıkla işletmekten vazgeçerek, kendileri işleme ya da kiraya verme yollarından birini yeğlemeye başlamışlardır. Böylece ortaya önemli bir topraksız köylü grubu çıkmıştır. Atatürk döneminde Osmanlı’dan devralınan bu dengesizliği değiştirmeye çalışmışsa da beklenen sonuç elde edilememiştir. Özellikle Cumhuriyet döneminin başlarında bazı güçlü aşiretlerin yerel isyanların bastırılmasında etkin rol almaları konumlarını daha da pekiştirmişti. Dolayısıyla devlet nezdindeki bu itibarlarından dolayı toprak reformu teşebbüslerini engelleyebiliyorlardı. Diyarbakır’daki mülkiyet yapısının en belirgin özelliği eşitsizliğidir. Yörenin en önemli geçim kaynağı olan tarımın ve tarımdaki mülkiyet yapısının, Osmanlı dönemi ve Cumhuriyetin başlarındaki durumuyla karşılaştırıldığında, çok ileri bir çizgiye geldiği söylenebilir. Ancak, kırsal kesimi tümüyle kapsayan yapısal bir dönüşüm gerçekleşmemiştir.(58)
Ziraata Uygun Alan 1938 yılına ait bir kitapta “Genel sahası 1487500 hektar tutan vilayet arazisinin 703.475 hektarı ziraata elverişli topraklar,193.325 hektarı ormanlık,144.515 hektarı mera ve otlaktı denir”. (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.14)
Tarım Ürünü İhracatı 1869-1905 yılı Diyarbekir salnamelerinde ‘Diyarbekir meyve gümrüğü’ nün olduğu,memur İsmail efendiyle,katip İbrahim efendinin görevli olduğunu öğreniyoruz (salname 2/61)
380
Bölgenin meyve gümrüğünün Diyarbekir’de olması bu alanda gelişmişliği yansıtmaktadır. 1869-1905 yıllarında Diyarbakır’dan badem, buğday, pirinç, mazı, kereste ihraç edilmektedir (Salname 4/276). 1938 yılına ait bir kitapta, 1937 yılı tarım ihracatı. • Buğday 8000 ton • Arpa 4250 ton • Ak darı 700 ton • Nohut 850 ton • Mercimek 125 ton • Bulgur 150 ton • Pirinç 800 225 ton • Pamuk 225 ton • İç badem 18 ton • Ceviz içi 9 ton • Kuru üzüm 650 ton (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.41) 1938 yılına ait bir kitapta, hayvani ürün ihracatı • Sadeyağ 975 ton • Yün 350 ton • Koyun derisi 35 ton • Keçi derisi 25 ton • Sığır derisi 75 ton • Bağırsak 80 ton • Koyun 40.000 • Keçi 30.000 • Sığır.9000. denir (İzmir Fuarında Diyarbakır 1938.s.41)
1967 Diyarbakır il yıllığı 1967 yılıDüven sürerken
381
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
• Cavan:Sarımsak dövmede kullanılan tahta havan, • Cer :Su testisi • Culk:Bozulmuş yumurta, • Cücük: Civciv • Çalkı ekmeği:Diyarbakır’a özgü yuvarlak pide, • Çakala:Çağla • Çap:Arpada yüz, buğdayda 120 kg gelen bir hububat ölçeği • Çelem:Şalgam, • Çömçe:kepçe • Çilo:Meşe ağacının dalı, • Çükündür:Şeker pancarı • Dağdağan:Bir tür çitlembik,
1967 yılı Harman savururken
1967 yılı Karacadağda koyun sürüsü
Sera
1938 yılında sera (Cumhuriyetin 15’inci yılında Diyarbakır.1938)
Diyarbakır Gıda sözlüğü • Acıca: Su kenarlarında yetişen tere otuna benzer bir bitki • Acık: Ekşi elma,Alalo:Hindi,Aluç:Alıç,Arasa:H ububat ve meyve gibi şeylerim satıldığı yer • Bastık: Pestil,Batbat:Yaprakları ağılı bir çeşit bitki, • Batof otu: Binbirdelik otu • Butum :Aşısız fıstık, Balcan Patlıcan • Bejilok :İncir
• Dık:Mangal kömür tozu • Dibek:Kahve döğmeye yarar taitan oyulmuş havan • Dinep:Buğday tarlalarında yetişen arpaya benzer bir bitki • Döğme:Buğdaya kepeği çıktıktan sonra verilen isim. İrisi keşke ve aşurede,ufağı içli ve çiğ köftede kullanılır • Dombalak:Çay kenarında yetişen mantar, • Eğren:Kızılcık • Erişte:Makarna gibi kesilmiş ve kurutulmu hamur. Ev makarnası • Farik:Piliç, • Fırenk batlıcanı: Domates • Gezengevi:Kudret helvası, • Güğüm:Bakırdan yapılmış testi biçimindeki su kabı • Guruz otu:Çiriş otu • Habene:Büyük su testisi, • Has:Marol, • Hülhüli:Hindi • Işkene:Et suyu, • Isınak:Tandır,ocak
382
• • Kavurga:Kavrulmuş buğday,mısır,Kazağı:Teknedeki hamuru sıyırmaya yarar bir aygıt • Keme:Mantar, • Kenger:Dikenli bir sebze • Karahübür:Siyah dut, • Kahki:Kurabiye • Kerez:testi, • Keyme:Su mahzeni • Kibe:İşkembei • Kibekudur:Naneli bir bulgur yemeği • Kidik:Oğlak, • Kuşhane:Küçük tencere • Külbastı:Pirzola, • Künci:Susam • Lebüzünye:Badem ezmesi • Mumbar:Dolması yapılan ince barsak, • Mücene:Topraktan yapılmış mangal • Mertebani:Pilav kabı olarak kullanılan büyük bakır tabak • Mükebbe:Altına yemek konulan büyük sepet • Nügi:İki yüz dirhemden ibaret ağırlık ölçüsü • Parç:Bakır ya da tenekeden yapılmış su tası,maşrapa • Petek:Çamurdan yapılan zahire anbarı • Pırpırım:Semizotu, • Pin:Kömes, • Pürçüklü:Havuç, • Pelhavis:Sinirli ot • Sitil:Bakırdan yapılan kova biçiminde kulplu büyük kap • Şirdan:İçine sucuk,pastırma doldurulan zar, • Şirik:Susam yağı, • Şor:Tuzlu • Timun:Kara erik, • Torak:Kurut,çökelek(55) Tarım Hayvancılık Terminolojisi • Aci:Acı, • Avci:Avcı, • Ağır:Ahır,
383
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
Bastık:Pestil, Bahça:Bahçe, Bekmez:Pekmez, Cırdon:Sıçan, Çağala:Çağla, Çerdeg:Çekirdek, Dabahana:Tabakhane, Datli:Tatlı Dağdağan:Dardağan, Davar:Sığır, Desti:Testi, Ding:Çeltik değirmeni, Domatez:Domates, Elelo:Hindi, Eşkilih:Ekşilik, Eyva:Ayva, Hebe:Tane, Hevlemah:Havlamak, Heyvan:Hayvan, Kunci, Susam, Legleg:Leylek, Marol:Marul, Nohıt:Nohut, Pamboh:Pamuk, Pırpırım:Semizotı, Pısik:Kedi, Pışo:Kedi, Pin:Güvercin barınağı, Kerejdah:Karacadağ, Keysi:Kayısı, Kurbehe:Kurbağa, Kuyrıh:Kuyruk, Kuyi:Kuyu, Savoh:Soğuk, Selehana:Mezbahane, Tavoh:Tavuk, Tohım:Tohum, Turşi:Turşu, Yoğırt:Yoğurt (56)
• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • •
384
Alalo:Hindi, Allaf:Zahire komisyoncusu, Acice:Yenen bir bitki Akko:Saksağan, Ardele:Koyunun dizkısmı, Boran:Güvercin, Boranhane:Güvercinlik, Balut:Palamut, Beğdenus:Maydanoz, Bumbar:Koyun barsağı, Canbaz:Pazarlarda komisyoncu Cenan :Bahçe işçisi, Cılk:Bozuk yumurta, Çakıl ekmek:Pide, Çelem:Beyaz şalgam, Çındır:Etin sinir bölümü, Çikündür:Kırmızı şalgam, Deli bardağan:Yenen bir bitki, Eşkene:Et suyu, Eşki:Ekşi, Fetir:Mayasız ekmek, Fışki:Gübre, Gezengevi:Kudret helvası, Gezo:Meşe balı, Has:marul, Hebene:Testi, Hülle:Kamıştan kulübe, İncaz:Mor erik, Jijo:Kirpi, Kağırdağ:Kavrulmuş kuyruk yağı posası, Kaka:Çerez,yemiş, Kantır:katır, Kapan:El terazisi, Karaş:Değirmenci, Karraş:Siyah üzüm hoşafı, Kasnak:Kalbur, Kaşhe:Koyun etinde ur, katkat:Şirdan,
• Kell yağı:Taze tereyağı, • Kesme:Üzüm pekmezinden tatlı, • Kirpas:Diyarbakı işi çadır bezi, • Nügi:tartıda yatım okka, • Poçik:Kuyruk, • Pin:Kümes, • Rihan:Reyhan, • Pürçikl:Havuç, • Püşkül:Koyun gübresi, • Sallahane:Mezbahane, • Sarat:Büyük elek • Sirinmağ:Kaymak, • Şak-Şak:Değirmenin çalıştığını gösteren tahta, • Şebbot:İri sazan balığı, • Şıtıl:Fidan, • Şirik:Susam yağı, • Tay:Buğday yükü, • Tospağa:Kaplumbağa, • Yarpuz:yenen bir bitki, (34)
Tarihte Ilçe Tarımı Çermik 1967 il yıllığına göreÇermik’te armut,zerdali,kayısı,erik en önemli meyve olarak yetşiridi.Sebzesi de boldu.Sinek,Aşağı şeyhler,Pehsot,Hasut,Habu rman,Erkek,Gaybiyan,Karamusa,Killat köylerinde de meyve ve sebzecilik ileriydi. (49)
Eğil 1936’larda Konyar Eğil’in ekonomisini şu şekilde özetler:Ehemmiyete şayan olan gelir her nevi hububat ile pek çok olan bağları mahsülüdür.Üzümden bastık denilen çok makbul pestillerle cevizli sucuklar yapılır.Yağları da nefistir.Ova köylerile kasabada kilim,keçe,tüylü kebe ile oyalı velenseleri kadınlar yapar.Renkler,çok tabii ve imtizaçlıdır.Hayvanatı,hayvancılığı dailerdedir.Katırlar nakliyecilikte iyi iş görür.(23) Ergani 1899 yılında Şemseddin Sami Kamus-u alam’ında Ergani için münbid ve mahsuladar olup başlıca mahsulatı buğday, arpa, susam, pirinç vs.hububatla 385
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
pamuk, ipek kozası, üzüm vs. meyvelerden ibarettir der (19) 1967 il yıllığına göre Ergani’nin doğu ve batısını meyve ve sebze bahçeleri kaplamıştı. Erik,armu t,elma,kiraz,vişne,kayısı,badem,ceviz,incir,ayva ve nar başlıca meyvelerdi(49).
Hani Basri Konyar 1936’da hani ekonomisini şöyle anlatır: “Bauğday, arpa, pamuk, darı, mahalli mahsulatın başlıcalarını teşkil eder. Civar dağlardaki meşelikler odun ihtiyacını temin etmektedir. Üzüm ve meyva bahçeleri çoktur. Üzüm mühim bir varidat temin eder. Söğüt ağaçları burada zikre değer bir varlıktadır.Koyun, at, öküz, eşek dahi beslenmekte ve mahsulatı hayvaniyeden istifade edilmektedir.Nahiyenin ihracatı hububat,pamuk,yaş ve kuru meyvalarla, kereste, bilhassa ceviz tahtalarıdır”demektedir. (23)
Hazro 1806 yılına ait bir belgede Hazro çevresinde çok verimli ve iyi ürün veren tarlalar,meyve bahçeleri vardır.Buğday,pirinç,üzüm bol ve harikadır’denmektedir(19)
Lice 1564 seneli tahrir defterine göreLice’nin eski yerleşim yeri olan Antak’ta Merkezde buğday, arpa, mısır, pamuk, pirinç ziraati, bağcılık ve meyvecilikle uğraşılıyordu. 8 değirmen ve 1 boyahane bulunmaktaydı. Buraya bağlı Bilan’da aynı ekonomi vardı. Yine buraya bağlı Serde’de buğday, arpa, bostan, pamuk ziraati, ceviz üretimi yapılıyordu. 5 değirmen ve 1 boyahane bulunmaktaydı. 1564’de 11 bağımsız mezra ve 8 köy mezrası bulunmakta olup bağımsız
mezralardan 6000 akçe gelir elde edilmekteydi. 650 ton buğday, 300 ton arpa, 55 ton mısır üretiliyordu. 70.000 küçük baş hayvan vardı. 300’ü aşkın arı kovanı bulunmaktaydı (50)
Çüngüş Bu ilçede üzümcülüğün önemi için bir siteye göz atacağız Bağcılığa örnek olarak Diyarbakır köylerinden birini ele alalım Çüngüş Malkaya köyü Köyümüzün kışı uzun, iklimi karasal, rakımı 1200’ün üzerinde bir yerleşim yeri. Atalarımız bu işleri severek yapmışlar huzurlu ve bereketli helal kazançlar sağlamışlar. Mart ayı denince bağ, bahçe, tarla bakım ve yenileme ayı olarak bağ dikelim. Ecdadımızı biraz olsun yad edelim ve yaşatmaya çalışalım. Çünkü ecdadımız Galacuğ’dan Ganberlik Tepesi’ne kadar yol boyu alt ve üst tarafı kuru taş duvarla adam boyu yükseklite yapılan bariyer tipi duvarlarla bağ olan yerlere hayvan zarar vermemesi için önlem alırmış. İlk bağcılık yeri olarak Kalendere, Karagouhğlu, Nişanlar, Dağ Bağları gibi Meşe Bağları tam bir bağcılık banma üzerine yani vengi üzüm çeşitleri üzerine yerinde terbiye edilir kurutulup, Aşağı Bağ’da panayır ve pazarlama, Şam ve Arap bezirganlarına satılır, çok iyi berketli kazançlar elde ederlermiş. En iyi üzüm çeşidi bizde heris ismindeki lakaplı kişi Çüngüş’de MIRGAN Yolunda CEBELİ olan yerde sofra üzümü taşı delerek dikilen yerlerde bir katır yükü her teyekten kazanır imiş. Çünkü asma taşlı yerde kökleri taş altına gidince uzun müddet terbis saklar, mığalı çok ve bereketli olurmuş. Bağ dikmede erken mığal vermesi uzun müddet dayanması mahsül fazla alınması için. Önce bağ yeri taraslanıp bir sene fehlen kalacak çubuklar
386
hazırlanıp sulu yerde bir sene çimlenmeğe alınarak çimlenen fideler 1112.ci aylarda taraslanan yerlere bağ usulüne göre dikilmektedir. hem bir sene erken mahsül verir ve kuvvetli çok kaliteli mahsül alınır. Köyümüz ve yörede şöyle bir deyim vardır “bağı yapıp bakayımki üzüm ola, üzüm yemeye bağa gitmeğe yüzüm ola“ derler. halen bağı yapmayan üzüm için bağa gitmez. Yöre ve köyümüzde üzüm çeşitleri: sofra üzümü mazıranlı abdıheri çekrdeksiz üzüm kızıl vengi deyroto. kurutmada beyaz vengi çeşitleri. pestil(bastığ) için beyaz mazıranlı genç mehmet parmak üzüm çeşitleri. pekmez ve kesme için öküz gözü siyah şıra üzümlerinden yapılır. Çok zahmetli ve meşagatli bir itina ile hazırlanır ve yapılır. Ayrıca belli aile ustaları ile yönlendirilir. Yörede misafire ikram edilen en güzel kış yiyeceğidir. Saklama ve kullanma kabları genelde topraktan yapılmış içi sırlı küplerde saklanır. Bir yıl kalsa ne özelliğinden ne tadından eksilme olmaz.
Silvan 1873 yılında Silvan’da 5 ahır,5 samanlık,15 bahçe,7 söğütlük vardı. (Diyarbakır İl Yıllığı-1967.s.XIX)
Orman ve Tarım Ürünleri Üzerindeki Vergi Gelirleri 1670 yılında Ömer paşa’nın en önemli gelir kaleminin tarım ve orman ürünlerinden olduğunu anlıyoruz. Gelirler • Çüngüş, Ergani ve Çermik kazalarının bez ve bağ ve üzüm akçesidir. • Kulp kazasının arpa ve bez ve bağ akçesidir. • Atak’dan arpa akçesi • Mihrani’den odun akçesi • Hani’den odun akçesiErgani’den odun akçesi • Tercil kazasından odun akçesi. (63)
387
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. Diyarbakır söz Sayı: 2876) 2. Ertekin S.karacadağ bitki çeşitliliği Sürdürülebilir kırsal ve kentsel kalkınma derneği şubat 2002 – Diyarbakır) 3. Atlı. C .Karacadağ yöresinde çeltik tarımı.D.Ü.Eğitim Fak.Coğrafya bölümü.Diyarbakır.2000.s.18) 4. Mc:Goven P - Pensilvanya Üniversitesi .Jason Ryal Boston unıversity::Master of liberal arts.2003.p.11-13 5. Özbek. M.Çayönünde İnsan.Arkeoloji ve sanat yay.2004 6. Özdoğan. A.Çayönü.Diyarbakır Müze Şehir.YKYİst.1999.s.21 7. www.uzulmez.info/muslum 8. Korkusuz. Ş.Seyahatnamelerde Diyarbekir.Kent yay.İst.2003. 9. Yılmazçelik İ.:XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.1995.s.12 10. Tellioğlu ö(ed):Diyarbakır salnameleri.Diyarbakır Büyükşehir Belediye yay.Yıl.:1869-1905.. İstanbul.Acar matb.1999 11. Eti. U.Diyarbekir.Diyarbekir matb.1937.s.25,31 12. Beğenç C.:Diyarbakır ve Raman.Ulus Basımevi.Ankara.1949.s.27,12 13. Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352,361 14. Orhonlu C:Osmanlı imparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım.Ege Ün yay.İzmir.1984.s.129,125, 15. Balta M.Kültürler Kavşağında Şırnak.İst.2003.s.102 16. Güney E.:Dicle ırmağında kelek taşımacılığı.Coğrafya araştırmaları.C.1,sayı.2.s.323,1990 17. Yılmazçelik İ..XIX.Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır.TTK.Ankara.1995.s.281 18. Avcı O.Irakta Türk Ordusu.1914-19189.Vadi yay2004.S.86 19. Üzülmez M:Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb.İst.2005.s.261,317,251 20. www.hazrom.net 21. Özçelik, S , Boz E:Çüngüş ve Çermik Yöresi Ağzı.Ank.2001. 22. Margosyan. M.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79,785 23. Konyar,B. Diyarbakir Yilligi, c. 3, Ankara, 1936, s. 150.270,363 24. Diken. Ş.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım.İletişim yay.İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205 25. Altıntaş A.“İslam Tasavvufunda Gül, Peygamberimiz ve Diyarbakır”2. uluslar arası nebiler sahabiler azizler krallar kenti sempozyumu.2010 26. Yavuz İ.Şehir çocuği.İnter basım.İst.2010.s.142146,,147 27. Acun F 16. Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır sempozyumu.27-28 Ekim 2000.Ankara.s.201,208,209,212 28. Kurt Y. “XVI. Yüzyılın İkinci Yarısında Dıyarbakır Eyaletinde Sanayi ve Ticaret”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi , V (1990), s. 191-200.” 29. h ttp://www.tekplatform.com/sehir-ve-ilcelerimiz/804773-diyarbakir-cayonu-ilk-koyyerlesmesi.html 30. Belli’ O. Arkeoloji Sanat Derg.120.sayı
388
31. Ekici C (ed) :Osmanlı belgelerinde Diyarbakır.Devlet Arşivleri genel md..2.Uluslarası Diyarbakır Sempozyumu.Ank.2006. 32. Kıran E.Kürt Milan Aşiret federasyonu.Elma yay.İst.2003.s.,32,89,142 33. Ahmet Hezarfen. ergani yöresinde kesilen hayvan derilerinin kayseri’ye yollanması Osmanlı Belgelerinde Diyarbakır Tarihi.Etik yay.İst.2003 34. Beran B.Henek.2.Baskı.Peri yay.İst.2004.s.176,214 35. Üzülmez M:Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş.Ladin matb. İst.2005.s.261,317 36. Margosyan. M.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79,785 37. Margosyan. M .Biletimiz İstanbula Kesildi.Aras yay.5.Baskı.İst.2003.s.61 38. Diyarbakır kültür ve tanıtma vakfı komisyonu:Diyarbakır mutfağı. İst.2003. 39. Diken. Ş.Diyarbekir diyarım,yitirmişem yanarım. İletişim yay. İst.2003.s.44,46,80, 82,132 ,205,78 40. 2000’e beş kala Diyarbakır.Diyarbakır valiliği.1995.s211 41. Beysanoğlu Ş , Diyarbakır Tarihi, II. Cilt, Ankara 1990, s. 676-677. 42. Diken. Ş .Gezginlerin Güncelerinde Diyarbakır.Medlife. sayı.3.2006.s.54 43. Diyarbakir Il Yilligi, Ankara: 1973, s. 539. 44. Kırmızı Z..Anid-i Nur. Diyarbekir ipeği ve Ipekböcekçiliği Diyarbakır Büyükşehir belediye yay.İst.2009..s.45 45. Bağlı M.:El Sanatları.Diyarbakır Ticaret odası yay.2007.s.32 46. Tori.Kültür çatışmasında Kürtler.Doz yay.İst.2009s.7647. Yıldız. H Osmanlıdan Cumhuriyete Diyarbakır.Diyarbakır valiliği. Ank.2008.s.400 48. Korkusuz.MŞ.Cumhuriyet öncesi Diyarbekir’de marif.Kent Işıkları yay. İst.2010.s.191 49. Diyarbakır İl yıllığı-1967.s.352 50. Dilek Z .Lice.Diyarbakır.2002.s.57,63 51. Beysanoğlu ŞDiyarbakır coğrafyası.Şehir matb.İst.1962.s.93-110 52. Margosyan.MZurna.Aras yayİst.2009.s.12 53. Margosyan M.Biletimiz İstanbula Kesildi.Aras yay.5.Baskı.İst.2003.s.61 54. Mıgırdıç Margosyan.Gavur Mahallesi.Aras yay.10.Baskı.2006.s.79 55. Beysanoğlu: Ş.Diyarbakır Folklorunda Geleneler-Görenekler-Adet ve İnanmalar.San matb.Ank.1995.s211 56. Gazi M:Diyarbakır Tükçesi.2.Baskı. 57. Ahmet ÇİFTÇİ. www.geocities.com/malkayakoyu/ 58. Güneş H. Aydemir C Türkiye’de Tarım Topraklarının Mülkiyet Yapısı Ve Tarihsel Süreçteki Değişimde Diyarbakır ÖrneğiElektronik Sosyal
389
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bilimler Dergisi www.E-Sosder.Com Issn:1304-0278 Bahar 2005 C.3 S. 12 (74-86) 59. Karan C.Diyar-ı Bekr.Ensar yay.İst.2010.s.49-50 60. George Wıllcox.Manon Savard.Güneydoğu Anadolu’da tarımın benimsenmesine ilişkin veriler.Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen/ed):Türkiye’de Neolitik Dönem.Arkeoloji ve Sanat yayİst.2007.s.427-440 61. Mıchael Rosenberg..Hallan Çemi. Mehmet Özdoğan,Nezih Başgelen/ed):Türkiye’de Neolitik Dönem.Arkeoloji ve Sanat yayİst.2007.s.6 62. Halil İnalcık.Osmanlı İmparatorluğu.Toplum ve ekonomi.Eren yay.İst.1996..s.282,296 63. İ.Metin Kunt.Bir Osmanlı valisinin gelir-gideri.Diyarbekir.1670-71.Boğaziçi Ün yay.No.162 s.64
390
DİYARBAKIR’DA GÜLİSTANLIKLAR TESİSİ
392
ÖZET Osmanlı Devleti Ziraat Nezareti 1880’li yıllardan itibaren Osmanlı Memleketinin her yerinde “Gülistanlıklar” tesis edilmesi için çalışmalar başlatmıştı. Bu program içinde Diyarbakır Sancağının da önemli bir yeri vardır. Uzun yıllardır güllerin yetiştirildiği ve geniş gül bahçelerinin olduğu rapor edilen Diyarbakır’a da 1895 yılından itibaren gülistanlıklar tesisi kararı alınmıştı. Gül yağı, gülsuyu imali için gül bahçeleri kurulması için harekete geçilmiş, kısa sürede 250 dönüm toprağa gül ekilmesi planlanmıştı. Diyarbakır’a gülfidanları, gülyağı çıkarmak için imbikler ve eğitim verecek bir ziraatçı gönderilmişti. 1899 yılında 130 dönüm gül bahçeleri tesis olmuş ve Diyarbakır Valisi Mehmed Halîd Bey bu güllerden elde edilen gülyağlarından 4 şişe Padişaha göndermişti. 1906 yılına kadar devam eden bu ziraat faaliyeti konusunda belgeler ışığında bilgi verilecektir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
FOUNDATION OF “GÜLİSTANLIK”ROSE-BEDS IN DIYARBAKIR ABSTRACT Ottoman Empire Ministry of Agriculture had started studied in order to found “Rose Gardens” around everywhere in Ottoman Nation since 1880’s. Diyarbakir Sanjak has an important place within this program. Action of founding rose gardens had been adopted since 1895 in Diyarbakir which was reported to be growing flowers for long years and have great rosebeds. Actions were taken for planting rose-beds in order to obtain rose-oil, rose-water, and plans were made for planting rose on 250 decare soil in a short-time. Rosebuds, distillers to distill rose-oil and an agriculturist to give education were sent to Diyarbakir. In 1899, 130 decare rose-gardens were planted and Diyarbakir Governor Mehmed Halid Bey sent four bottles of rose-oil extracted from these roses. Information upon this agricultural activity which lasted until 1906 will be given in the light of documents.
GİRİŞ Osmanlı Devleti Orman, Maden ve Ziraat Nezareti 1880 ve 1908 yılları arasında memleketin birçok yerinde gül bahçeleri “Gülistanlıklar” kurdurmuş, bu ziraatı teşvik etmişti. Gül ziraatının amacı bu güllerden gülyağı ve gülsuyu çıkarılmasıdır. Geniş kapsamlı bir planlama ile yapılan bu çalışmalar içinde Diyarbakır sancağının da önemli bir yeri vardır.
Prof.Dr.Ayten Altıntaş İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Gülistanlık tesisi çalışmalarının yapılmasının sebebi Osmanlı Devletinin çok uzun senelerden beri Gülistanlık merkezi olan topraklarının 1877-78 Rus
Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı aytenaltintas@mynet.com
393
Harbinden sonra kaybedilmeye başlamasıdır. 17. yüzyıldan itibaren önemli gül bahçelerinin olduğu Kazanlık, Zagra, Filibe gibi Osmanlının Edirne merkezine bağlı kazalar bu savaştan sonra elden çıkmış ve Bulgaristan Devletinin kurulması ile tamamen kaybedilmiştir. Bu durum Osmanlıda çok kullanılan gülyağı ve gülsuyunun üretilememesini doğurmuştu. Osmanlı –Rus savaşından sonra o topraklardaki gül üreticileri akın akın Osmanlı topraklarına gelmiş, gelirken de gülfidanlarını ve bu konudaki bilgilerini beraberlerinde getirmişlerdi. (Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan 2009. Bölüm 6. Osmanlı’da Gülcülük.)
bir gül geleneği olduğu ortaya çıkmıştır. Gerek İslam’da önemli bir sembol olan kokulu gül gerekse Osmanlı topraklarında ziraatı yapılan ve gülyağı, gülsuyu elde edilen kokulu gül aynıdır. Bu gül, Gülgiller (Rosaceae) familyasının Rosa cinsindendir. Rosaceae familyasında yaklaşık 1350 Rosa türü tanımlanmıştır. Kokulu gül dediğimiz gül, bu türden “Rosa damascena Miller” olarak isimlendirilen bir melez güldür. Isparta gülü, Şam gülü, Yağ gülü, Gül-ü Muhammedî olarak da isimlendirdiğimiz pembe renkli çok yapraklı ve çok güzel kokulu güldür. (Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan 2009. Bölüm 1. Gül Hakkında)
Çoğunlukla Bursa’ya yerleştirilen bu göçmenler gül ziraatı yapmak ve gülyağı üretmek istediler. Sultan II. Abdülhamit de bu ziraatı desteklemiştir. Gül için araştırmalar yaptığım bir sırada Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulduğum birçok belge şimdiye kadar bilmediğimiz bu konuya ışık tutmaktadır. Osmanlı Devletinde Gülistanlıklar tesisi ve bunlardan gülyağı ve gülsuyu üretilmesi neden önemli idi. Bugün bu üretimin önemini anlamamız için bu topraklarda tonlarca gülsuyu tüketildiğini bilmemiz lazım. İslam Dünyasında Kokulu gülün Hz. Muhammed’i temsil ettiği ve bu sebeple gülyağı ve gülsuyunun çok kullanıldığını biliyoruz. Gül kokusu İslam Dünyasında ve Osmanlı Devletinde vazgeçilemez bir gelenektir. Bu sebeple gülyağı ve gülsuyu üretilen bu topraklar kaybedildikten sonra başka nerelerde yetişebileceği araştırılmış ve kapsamlı bir çalışma ile gül ziraatı teşvik edilmişti. Diyarbakır da bu kapsamda önemli olmuş, bu şehrin büyük
Diyarbakır’da Gülistanlık Tesisi Osmanlı Devleti “Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti” Memleketin uygun topraklarında gül bahçeleri kurdurmak için yaptığı çalışmalarda Diyarbakır 1893 yılında devreye girmiştir. 30 Mayıs 1893 tarihinde Sultan Abdülhamit bir resmi yazı gönderterek hangi vilayette gülyağı üretimine uygun gülcülük yapılabileceğinin araştırılmasını ister. Ziraat Nezareti bu isteği “Ziraat müfettişlikleri ve Numune Tarlaları müdüriyetlerine” bildirir. Bu yazışmaların biri de Diyarbakır Sancağındaki Ziraat idaresine gider. (Bu bilgi Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mektubî Kalemi Tasnifi. A.MKT. MHM No.727 Belge 3)
Orman ve Maâdin ve Ziraat Nazırı Selim Mülhime Paşa mührüyle yazılan bu resmi yazı; “Ma’ruz-ı çakeri kemineleridir ki Gülyağı imali sanatının terakkisi zımnında evvel be evvel hangi vilayette matluba muvafık surette gülyağı istihsal olunabileceği mahalleriyle bi’lmuhabere anlaşıldıktan sonra ana göre icabının
394
icra ve icraat-ı vakı’a ve netayic-i hasıladan malumat itası 14 Zilkade 310 tarihli tezkire-i samiye cenab-ı sadaret-pebahileriyle irade buyurulduğu gibi….” diye başlar. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Mektubî Kalemi Tasnifi. A.MKT. MHM No.727 Orman ve Maâdin Ziraat Nezareti. Ziraat İdaresi İdaresi Adet.100)
Gülistanlıklar tesisi çalışmaları aslında 1880 yılından itibaren yapılmaya başlanmıştı. İlk örnekler 1880 yılında Göksu, Hekimbaşı çiftliğinde ve 1883 yılında Çavuş başı çiftliği yani Sultan Abdülhamit’in özel bahçesinde yapılmış ve çok iyi neticeler elde edilmişti. Bu çalışmalar Kazanlıktan gelen ustalar tarafından gerçekleştiriliyordu. (Prof. Dr. Ayten Altıntaş. Gül, Gülsuyu, Tarihte, Tedavide ve Gelenekteki Yeri. Maestro yayıncılık, İstanbul Nisan 2009. Sayfa 143149)
Gül bahçelerinden ve elde edilen gül yağlarından iyi neticeler alınmasından sonra geniş çaplı ziraatı düşünülmüştü.1893 yılındaki çalışmalar bunun neticesinde olmuştur.
Nasıl Başladı 1893 yılında Ziraat Nazırı Selim Paşa’nın resmi yazısından sonra Diyarbakır Sancağından telgrafla cevap gelmişti. Bu yazıda iki önemli noktaya dikkat çekilmiştir. Birincisi hali hazırda Diyarbakır’da pek çok gül bahçeleri mevcut olduğu, ikincisi Kazanlık usulü gülyağı elde edilmesini istediklerini ve bunu öğretmek için bir uzmanın gönderilmesi talebi. Diyarbakır’da Gülistanlıklar kurulması için yapılan resmi yazışmaların ilki 1895 yılında “Şûrâ-yi Devlet Dâhiliye Dairesi”nin raporudur. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi . İrade-i Orman Meadin Tasnifi. İ.OM 1313 Re.19. Şûrâ-yi devlet Dahiliye Dairesi Aded 2808.)
Bu rapor Orman ve Maâdin Ziraat Nezaretinden Şurayı Devlete yazılan19 Ağustos 1895 tarihli tezkiresine cevaptır. Burada özellikle Memlekette gülyağı üretiminin geliştirilmesi için alınmasını uygun gördükleri kararları bildiriyorlardı. Bunların en önemlileri teşvik için gülyağı ticaretinde ödenmesi gereken vergi “Dâhili gümrük resmi” alınmaması, ikinci önlem de ziraatçının diktiği gül bahçelerinden beş sene müddetle öşür alınmaması yani “gülistanların da tamim-i ziraata çalışılan patates mahsulü misillü beş sene müddetle öşürden muafiyeti”dir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi , İrade Orman Maâdin Tasnifi. . İ.OM 1313. Re.19 /3 Ziraat Nezaretinin kararı.)
395
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Bu iki önemli karar gülistanlıklar tesisinin önünü açacaktır. Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi devlet’e yazdığı bu resmi raporda, Diyarbakır’dan bu konuda gönderilen telgrafın içeriğini öğreniyoruz. Bu bilginin ilki Diyarbakır’da pek çok halis gül bahçelerinin olduğu, ikincisi de halkın gülyağı imalini iyi bilmediğinden bu güllerden layıkıyla istifade edemediklerinin belirtilmesidir. Diyarbakır’da yeterince halis gül yetiştirildiği halde bunların damıtılmasıyla gülyağı elde edilmesinin iyi bilinmediği belirtildikten sonra halkın bunu öğrenmesinin onların şevk ve gayretlerini arttıracağı yazılmıştı. Bu sebeple kurallara uygun gülyağı çıkarılması için gereken alet ve muallimin gönderilmesi talep edilmekteydi. Bu durum “… Diyarbekir ve Mardin Sancaklarında pek çok halis gül bahçeleri mevcut ise de ahali gül yağı taktîr ve imalini bilmediklerinden bunlardan layıkıyla istifade edilememekte olmasıyla bâdî-i şevk ve gayret olmak ve usul ve kavâid-i mahsusa dairesinde gülyağı imalini talim etmek üzere âlât-ı lazime ile birlikte bir muallimin gönderilmesi..” diye ifade ediliyordu. (Diyarbakır’ın talebi. Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19 belge 3)
Bu istek üzerine Orman ve Maâdin Ziraat Nezareti isteği görüşmüş ve gülyağı sanatının yaygınlaştırılması gerektiğinden Kazanlık usulü gülyağı imalini bilen bir uzmanın iki seneliğine Diyarbakır’da görevlendirilmesi, beraberinde de gerekli imbik ve şişelerin yollanmasıi kararı almıştı. Bu karar Şurayı devlette görüşülmüş, istek uygun görülerek gereken masraf hesap edilmiş ve maliyeti çıkarılarak gereken
mercilerden izin istenmiştir. Ziraat Nezareti bu durumu şöyle yazmıştı; “…Diyarbekir vilayetinden telgrafla işar olunan….oralarda gül yağcılığı sanatının ta’mimi lazime-i halden bulunmuş idüğünden bahisle Kazanlık usulü üzere gülyağı imaline vakıf bir muallimin vilayet-i müşarünileyha’ya izamıyla nihayet iki sene kadar bulundurulması….oraya gönderilecek olan Kazanlık usulünde mamul beş imbik ve miktar-ı kafi şişenin bedeli olmak..” (Şûrâ-yi Devlet Dahiliye Dairesi raporu. Başbakanlık Osmanlı Arşivi ,
İrade
Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19 belge 3)
Bu yazışmada önemli olan gülyağı elde etme sanatının yaygınlaştırılması gerektiği ve bunun için Kazanlık usulü gülyağı elde etme usulünün öneminin vurgulanmasıdır.. Ayrıca Diyarbakır Vilayetinin bunu talep etmesi ve bu talebin uygun görülmesi önemlidir. Bu iki istek de uygun görülerek onaylanmıştı. Bu işin mali portresi şöyleydi; Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını öğretecek muallimin aylık maaşı 600 kuruş olacak. İki sene müddetle görevlendirileceği için alacağı maaş toplam 14.400 kuruştu. Muallimin Diyarbakır’a geliş ve gidiş harcırahı olarak 1500 kuruş ödenecekti. Diyarbakır’a gönderilecek ve üretim için kullanılacak beş imbik ve kâfi miktarda şişe bedeli için 2000 kuruş gerekiyor, bu üç kalem için 17.900 kuruş lazımdı. Bütün masrafların toplamı 31.813 kuruş olup bunun 13.913 kuruşunun 1899 senesi bütçesinden 9.950 kuruşunun 1900 senesi bütçesinden ödenmesi uygun görülmüştü. Bu ödemelerin yapılabilmesi için Ziraat muhassasatındaki “Nebâtât-ı müfide ihdas ve tamim-i Ziraatı” olarak tanımlanan 750.000 kuruşluk bütçeden ödenmesine karar verilmişti. Böylece 19 Ağustos 1895 tarihinde yazılan dilekçeye onay
396
9 Eylül 1895 de çıkmıştır. Bu karar Ticaret ve Nafia Nezaretine tebliğ edilecek ve Ziraat Nezaretine bilgi verilecekti. (Şûrâ-yi Devlet Dahiliye Dairesi kararı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi İrade Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM 1313.Re.19)
Neler Yapıldı? Diyarbakır’da gülyağı çıkarılması için gül bahçelerinin tesis edilmesi teklifi 1893 yılında yapılmış, 1895 yılında da Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını öğretecek bir muallim gönderilmesi kararı çıkmıştı. 1898 yılında ise bu uzmanın gönderildiği ve göreve başladığını öğreniyoruz. Orman ve Maâdin Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi Devlet Dairesine yazdığı 15 Temmuz 1898 tarihli raporda Gülistanlıklar tesisi projesi hakkında bilgi verilmektedir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin Tasnifi . İ.OM. 1316.L.28 Şûrâ-yi-Devlet Maliye Dairesi . Adet 3055
Bu resmi yazıda Kazanlık usulü üzere gülistanlar tesisi ve gül yağı ve suyu imali sanatını halka öğretmek için Diyarbakır’a gönderilen muallim gibi bir muallimin Aydın’a da gönderilmesi gündeme gelmiştir. Bu görüşmeler sırasında Maliye dairesi Diyarbakır’da yürütülen çalışmalar hakkında bilgi sahibi olmak isterler ve Ziraat Nezaretine bazı sorular gönderirler. Bunlardan ilki; Diyarbakır ve Mardin cihetlerine gönderilen memurun faydalı olup olmadığı, memur gitmeden önce ne kadar gülfidanlığı olduğu ve ne kadar gülyağı üretildiğidir. İkinci soru memur gittikten sonra ne kadar gülfidanlığı tesis edildiği ve mahsul alındığı sorulmaktadır. Bu süre zarfında memura ne kadar ücret ödendiğinin bildirilmesi istemektedir. (Diyarbakır Vilayetine Sorulanlar için Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin.Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28)
Orman ve Maâdin Ziraat Nezareti de Diyarbakır Vilayetine yazarak aşağıdaki soruların cevaplandırılmasını ister; “ .. Gül fidanlığı ihdas edenler bundan istifade tarikini bilen Kazanlık muhacirlerinden ve yerli ahaliden gül yetiştirenler olduğu halde bunlar kadimen gülden istifade tarikini biliyorlar mıydı. Hangi tarihten beri kaç dönüm gülfidanlığı ihdas olunmuştur. Eskiden gü fidanlığı var ise takriben kaç dönümdür. Bunlardan senevi ne miktar yağ alınıp seneden seneye suret-i terakkisi ne nisbettedir. Kazanlık usulü üzere gül yetiştirilmesi ve gül yağı imalini tarif etmek üzere bir memur tayininde faide varmıdır…” Bu konuda mütalaaların gönderilmesini ister. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28)
Bu sorulara verilen 11 Eylül 1898 tarihli cevapta biz Diyarbakır’daki 397
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Gülistanlıklar hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Diyarbakır Vilayetinden gelen cevapta ilk olarak; Görevlendirilen memurun gelmesi gül mevsiminin bittiği zamana rastladığı için taze gül bulamamış ve bu sebeple taze gülden gülyağı imalini uygulayamamış olduğu ; “.. ve yalnız geçen seneden kalan bir miktar kuru gülden bi’t-tecrübe numunesi müşahede olunabilmiş” denilerek belirtilmişti. Memurun iki sene müddetle görevlendirildiği, bu zaman içinde uygun olmayan ve tertipsiz olan gül bahçelerini Gülistan şekline koymakla uğraştığı ve diğer lazım gelen çalışmaları yapmak üzere şimdiden mahalleri gezerek keşif gezisi yaptığı rapor ediliyordu. (Vilayetten alınan cevap; Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28.)
Ayrıca gönderilen memura sorulmuş ve kendisinin kısa bir süre, üç ay kadar orada olduğu gelecek gül mevsiminde gülyağı imaline muvaffak olunacağı bildirilmişti. Memurun 24 Mayıs 1898 tarihinden Ağustos 1898 tarihine değin 2.278 buçuk kuruş ödendiği Rapor edilmişti. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM. 1316.L.28 Şûrâ-yi Devlet
edilen gülyağından Padişaha gönderilmişti. Bu konudaki belgelerden şunları öğreniyoruz. Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey 28 Haziran 1899 tarihinde “Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine” bir mektup yazmıştı. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Yıldız Perakende Evrakı Tasnifi.. Y.PRK.UM No. 47)
Padişaha hitaben yazılmış olan bu mektup, Padişaha uzun bir övgü ile başlamaktadır. Padişahın isteği ve iradesi ile Diyarbakır’a bir “gül memuru” gönderildiğini ve bu memurun çalışmaları ile Vilayet dâhilinde bir sene zarfında 130 dönüm Gülistan yetiştirildiği belirtilmektedir. Gül memurunun güller yetiştikten sonra gülyağı çıkarmak usulünü halka öğretmiş ve kaliteli gülyağı elde edilmiştir. Bu çıkarılan ilk üründen ilk defa olarak Padişaha gönderildiği; “…ibtida nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet bi-minnet-i a’zami içün taraf-ı çakeranemden…” denilerek belirtilmektedir. Bu gülyağı dört şişeye konmuş, bu şişeler birer muhafaza, onların da üzerleri sarılarak postaya teslim edildiği belirtilmiştir. (Diyarbakır Valisinin Mektubu; Yıldız Perakende Evrakı Tasnifi.. Y.PRK.UM No. 47)
Maliye Dairesi Aded 3055.)
Validen Padişaha Gülyağı Gülistanlıklar tesisi ve bunlardan gülyağı elde etmek için Diyarbakır’a gönderilen memur 24 Haziran 1898 tarihinde tayin olmuş ve ulaştığında güller kurumuş olduğundan o yılın güllerinden yağ elde edilememişti. Gönderilen uzman bir yıl boyunca gül bahçelerini ıslah etmiş ve yeni gül bahçeleri diktirmişti. Bir senelik bir hazırlıktan sonra baharda açan güllerden Kazanlık usulü imbiklerle gülyağı çıkarılmış ve ilk ürünler elde edilmişti. Bu ilk üründen elde
Mektubun sonunda bu gülyağı şişelerinin “..mübarek ve mes’ud hâk-pây-ı şevkat-ihtivâyı cenâb-ı zillullahiye arz ve takdime müsaade-i aliye-i asafhanelerinin şâyan buyurulması” istenmektedir.
Muallim çalışıyor. 24 Mayıs 1898 tarihinde resmen görevlendirilen gül uzmanı, Diyarbakır’a ulaştıktan sonra yeni gül bahçeleri kurdurmuş ve 130 dönüme ulaşan gül bahçelerinin güllerinden Kazanlık usulü
398
gülyağı çıkarılmasını halka öğretmiş ve neticede elde ettikleri kaliteli gülyağından 4 şişe Padişaha sunulmuştu. Gül memurunun görev süresi 2 sene olduğundan çalışmalarına devam etmekte olduğunu 27 Temmuz 1899 tarihli yazışmadan öğreniyoruz. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade-i Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM . 1317. Ra.25 belge no.1)
Bu yazışmada Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti 1899 senesi sonbaharında dikilecek olan yüz bin gülfidanı için para talep ediyor. Bu resmi yazıda talep edilen 100.000 gülfidanının “Ankara vilayet-i celilesiyle Kastamonu ve Diyarbakır Vilayet-i âlilerine gönderileceğini” belirtilmektedir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade-i Orman Maâdin Tasnifi. İ.OM . 1317. Ra.25 belge no 3)
Buradan Diyarbakır’da gülfidanı dikilmesi çalışmalarının devam ettiğini anlıyoruz. Mektupta gülfidanı talep eden vilayetlerin bu fidanların dikme mevsimi olan sonbaharda gönderilmesinin önemini belirttiklerini de bildirmektedir. Gül memurunun çalışmaların takip edebileceğimiz bir yazışma da 1900 senesine ait. “Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaretinin Şûrâ-yi Devlet’e havale buyurulan tezkiresi”nde İstanbul’dan Diyarbakır’a iki seneliğine gönderilen gül uzmanı Mustafa Efendinin süresinin uzatılmasına aittir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi . İrade-i Orman ve Maâdin Tasnifi. 1318 Ca 1/1 Şura-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1281)
Diyarbakır vilayetinde gülistanlar tesisi ve gülyağı sanatının ahaliye fiilen irae ve talimi zımnında ba-irade-i seniyye-i Cenab-ı Padişahî “ olarak gönderilen Mustafa Efendi ‘nin süresinin 25 Mayıs 1900 tarihinde dolacağından o tarihten itibaren iki sene daha uzatılması talep edilmektedir. Böylece ödenmesi gereken maaş hesap edilerek o miktarın ödenmesi talep edilmektedir. (B.O.A. İrade-i Orman ve Maâdin İ.O.M. 1318 Ca 1/1 ; “…şu hale göre mumaileyhin devam-ı memûriyeti muceb-i fevaid olacağından bahisle vilayet dahilinde geşt ü güzar edeceği mahaller içün harcırahı dahi dahil olmak üzere şehri altı yüz guruşdan ibaret olan maaşıyla 12 Mayıs 316 tarihinden itibaren iki sene daha temdîd-i memuriyetine ve bu suretle senevi verilmesi icab eden yedi bin ikiyüz guruşun her senenin tahsisiat-ı ziraiyyesi meyânına nebâtat-ı müfidenin ihdâs ve tamimi içûn dahil olan elli bin dörtyüz guruşdan tesviyesi istizan olunmuş ve şu hale göre tervic-i işar icâb-ı maslahattan bulunmuş olmağla ber-muceb-i istizan ifa-yı muktezası hususunun nezaret-i müşarun ileyha’ya havalesi tezekkür kılındı.)
399
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Gülcülüğün Gelişmesi Diyarbakır Vilayetinde Gülistanlık tesisi için Padişahın emri ile bir gül uzmanı 1898 yılında gönderilmişti. İki seneliğine görevlendirilen bu uzmanın Mustafa Efendi olduğunu belgelerden öğrenmekteyiz. Mustafa Efendinin görevi 1900 yılında sona ereceği zaman iki sene daha uzatılması için yazışmalar yapılmış ve kabul edilmişti. Böylece Mustafa Efendinin görevi 25 Mayıs 1902 tarihine kadar uzatılmıştı. Bu konudaki resmi yazılardan öğrendiğimize göre Diyarbakır’da Gülistanlık tesis ettiren ve gülyağı çıkarılmasını öğreten Mustafa Efendi 3 Nisan 1901 tarihinde vefat etmiştir. (B.O.A. İrade Orman ve Maâdin tasnifi. 1320 C 18 “…. müddet-i memurîyeti 12 Mayıs 316 Sona ermekle 2 sene uzatılmış olduğu …ve fakat 21 Mart 317 de vefat ettiği…”)
Bunun üzerine “vilayet-i mezkûre ahalisince gülfidanlıkları tesisiyle gülyağcılığı sanatının terakkisine bir hiss-i rağbet uyandığı esnada mumaileyhin oradan kaldırılması muvafık-ı maslahat olamayacağından” yeni bir eleman talep edilmişti. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade
fiilen irae ve talimi “ görevi ile tayin ve ödemeler yapılmıştı. Bu süre zarfında çalışmalarına devam eden ziraat memurunun görevi 12 Mayıs 1902 de bitecektir. Ziraat nezareti 19 Temmuz 1902 tarihli bir resmi yazı ile bu sürenin uzatılmasını talep eder. Bu resmi dilekçede Bekir Sıdkı Efendi’ye “gerek bu işte gerek vilayetin sâir umur-ı zira’iyyesinde üç sene daha istihdam lüzum görünmekte olduğu” belirtilerek ilk defa gülcülük işinden başka ziraat işlerinde de ihtiyaç olduğu dile getirilmiştir. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade Orman ve Maâdin Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şûrâ-yı Devlet Maliye Dairesi raporu.)
Bu sebepten görevinin üç sene daha uzatılması talep edilmektedir. Talep Ziraat Nezaretinden Şûrâ-yi Devlet’e (1320 (1902) İOM 1320 C 18/ 4 Şura-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1512) oradan da Padişaha sunulur ve 22 Eylül 1902 tarihinde İrade çıkar. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İradeler Tasnifi.. İ.D.M 1320 C 18/ 45 İrade 18 Cemaziyelahir 1320 =22 Eylül 1902)
Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şura-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1512)
Böylece Bekir Sıdkı Efendinin görevi 1905 senesine kadar uzatılır. BAKINIZ EK II.
Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezareti de Halkalı Ziraat Mektebi mezunlarından Bekir Sıdkı Efendi’nin tayin edilmesi uygun görmüştü. Yapılan yazışmalardan sonra Bekir Sıdkı Efendi 25 Mayıs 1901 de resmen tayin edildiğini öğreniyoruz. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. İrade
SONUÇ
Orman ve Maâdin. Tasnifi. İ.OM 1320 C 18/ 4 Şûrâ-yı Devlet Maliye Dairesi Aded 1512)
İki sene müddetle “Diyarbakır vilayetinde gülfidanlıkları tesis ve gülyağı sanatının ahaliye
Diyarbakır’da Gülistanlıklar tesis ettirilmesi Osmanlı Devleti Ziraat Nezaretinin uyguladığı bir proje içinde idi. Gülyağı ve gülsuyu çıkarılması için gül bahçeleri kurmak amacıyla araştırmalar yaptırılmış ve Diyarbakır vilayeti de bu projenin içine alınmıştı. Bu amaçla 1895 yılında da Kazanlık usulü gülyağı çıkarmasını öğretecek bir muallim gönderilmesi kararı çıkmıştı. 1898 yılında bir uzman, 5 imbik ve kâfi miktarda şişeler gönderilerek işe başlandı.
400
İlk yıl gül mevsimi geçtiğinden kuru güllerden damıtma gösterilmiş, 1899 yılında ise ilk mahsul gülyağı elde edilmişti. Diyarbakır Valisi Mehmed Halid Bey bu gülyağlarında 4 şişeyi Padişaha hediye olarak göndermişti. Diyarbakır’a gelen uzman Mustafa Efendi ilk iki senelik görevini 1900 yılında tamamlamış, gülistanlıkların da 130 dönüme ulaşmıştı. Gülistanlıkların 250 dönüm olması hedeflenmiş ve uzmanın görevi 1902 senesine kadar uzatılmıştı. Fakat Mustafa Efendi 3 Nisan 1901 tarihinde vefat etmiş, o göreve Bekir Sıdkı Efendi gönderilmişti. 12 Mayıs 1902 yılına kadar bu görevde çalışmalara devam eden ziraat memurunun görevi hem gülcülük hem de diğer ziraat işlerinin yapılması olarak genişletilerek üç sene daha uzatılmıştı. Böylece 1898 yılında başlayan gül bahçeleri tesis etmek, gülyağı ve gülsuyu çıkarılması çalışmaları 1905 yılına kadar devam ettiğini elimizdeki belgelerle takip edebiliyoruz. Bu çalışmaların ne kadar devam ettiği ve ne zamana kadar sürdüğü konusundaki belgelere henüz erişemedim. Araştırmalar ilerledikçe bu konuyu aydınlatmak mümkün olacak. Bildiğimiz bir şey Isparta’da 1888 yılında başlayan gülcülük 1892 yılında ilk ürünlerini vermeye başlamış ve hiç ara vermeden bu üretim gelişmiş, Osmanlının gül merkezi haline gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti Isparta’da Gülyağı fabrikası tesis ettirmiş ve bugüne kadar gelişerek devam etmiştir. Bu gün Isparta ve civarında elde edilen 10.000 ton gül ile Dünyada birinci sıradayız. Diyarbakır tarihini incelediğimizde güller diyarı olduğunu, gülün Diyarbakır halkının yaşamının her döneminde etkili olduğunu öğreniyoruz. Diyarbakırlı gülden hiç vazgeçmemiştir. Gülistanlıklar bugün devam etmese de gül sevgisinin devam ettiğini biliyor, bu sevginin gelecekte gerçek yerini alacağını ümit ediyoruz.
EK 1 Diyarbakır Valisinden Padişaha Gönderilen Gülyağı Hakkında Mektup Diyarbakır Vilayeti Mektubi Kalemi aded 9 Mabeyn-i Hümâyun Cenâb-ı Mülükhâne Başkitabet-i Celilesine Atufetlü Efendim Hazretleri Cenab-ı Rabb-ı Müteal velinimet-i bi-minnetimiz Padişah-ı hamîdü’l-hısâl ve şehinşâh-ı deryâ-nevâl efendimiz hazretlerini ma dâmetü’l-eyyam ve leyâl 401
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
kemal-i tendürusti ve ikbâl ile serîr-i arâ-yı şevket ve iclâl buyursun Amin bi-hürmetihi seyyidi’lmürselin saye-i terakkiyat-vâye-i hazret-i kît-i sîtanilerinde memâlik-i mahrûsa-i şahanelerinin her tarafında an be an meşhu-ı haşem-i şükran olan terakkiyâta bir zamîme-i mefharat-ı resmiye olmak üzere şerefsudur buyrulan irade-i ihsanade-i hazret-i şehinşahileri muktezâ-yı âlisi üzere Diyarbakır’a celb edilen gül me’mûru marifetiyle geçen sene dahil-i vilayette yüz otuz dönüm gülistan yetiştirildiği gibi gülyağı çıkartmak usulunun Diyarbekir ahalisine tarifiyle bu bâbdaki teşebbüsatın istihsali fevaid-i la-tuhsasına dâll bir vesile-i müteyemmiye-i meserret-iştimal olmak üzere ibtida nefs-i nefîs-i hazret-i velinimet bi-minnet-i a’zami içün taraf-ı çakeranemden memur-ı mumaileyhe çıkarttırılan gül yağı dört şişeye ve bunlar da bir mahfazaya mevzu’an ve üzerleri mahtumen ve postaya teslimen takdim kılınmış olmağın mübarek ve mes’ud hâkpây-ı şevkat-ihtivâ-yı cenâb-ı zıllullahiye arz ve takdime müsaade-i aliye-i asafhanelerinin şâyan buyurulması babından emr ü ferman hazret-i men lehü’l-emrindir. 20 Saferü’l-hayr 317 ve 16 haziran 1315
Abd-i memlûk-ı Hazret-i Şehinşahî Diyarbekır Valisi Mehmed Halîd Mühür (Başbakanlık Osmanlı Arşivi. Yıldız Perakende Evrakı Tasnifi.. Y.PRK.UM No. 47)
EK 2 Diyarbakır’a Gönderilen Ziraat Memurunun Görevinin Uzatılması Hakkında Devletlü Efendim Hazretleri Orman ve Maâdin ve Ziraat Nezaret-i Celilesinin Şurâ-yı Devlet’e havale olunana tezkiresi üzerine Maliye Dairesinden tanzim ve leffen arz ve takdîm kılınan mazbatada . gül fidanlıkları tesis ve gülyağı sanatının ahaliye fiilen irae ve talimi zımnında bairade-i seniyye –i hazret-i padişahi tayin ve izam kılınan Halkalı Ziraat Mektebi mezunlarından müddet-i memuriyeti sene-i haliye münkazi olmak ve 12 Mayıs 317= Haziran 1902 mumaileyhin istihdamına olduğundan kendüsinin müddet-i memuriyetinin temdidiyle üç senelik maaşı olan yirmi bir bin altı yüz kuruşun Selanik zürra’ına tevzi’ ve esmânına mahsuben tahsil olunan otuz dokuz bin guruşdan ve harcırahının tahsisat-ı zürra’iye meyânındaki harcırah tertibinden tesviyesi hususunun nezaret-i müşarunileyhaya havalesi lüzumu gösterilmiş olmağla ol babta her ne vechile irade-i seniyye hazret-i hilafet-penahi şeref-müteallik buyurulur ise mantuk-ı alisi infaz olacağı beyânıyla tezkire-i senaveri terkîm kılındı efendim 4 Cumadelahir 320 25 Ağustos 318 =Sadrıazam Ma’ruz-ı çaker-i kemineleridir ki Reside-i dest-i tazim olup melfufuyla manzur-ı ali buyrulan işbu tezkire-i samiye-i sadaret penahileri üzerine mucebince irade-i seniyye-i cenab-ı hilafetpenahi şeref müteallik buyrulmuş olmağla ol babda emr-ü ferman hazret-i veliyyül-emrindir. 18 Cumadelahir 320 ve 8 Eylül 318 (Başbakanlık Osmanlı Arşivi İradeler Tasnifi. 1320 (1902) İOM 1320 C 18/ 4)
402
DİYARBEKİR GÜLLERİ
404
Askerlik hatıraları nedense hiç unutulmuyor.. Hele bu yaşadığınız şehirle ilgili ise hatırladıklarınız.. 1965 yılı.. İsparta’dayım.. O güne kadar il dışına pek çıkmışlığım yok.. Dünyayı Diyarbekir’den ibaretmiş gibi bir zannm içindeyim.. Bu duygular içinde İsparta caddelerinde dolaşıyorum.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Mevsim kıştır ve Ocak ayının son günleridir.. Etrafa dikkatle bakıyor ve gördüklerimi hafızama kaydetmeye çalışıyorum..Bazı evlerin balkonlarından dışarıya sarkıtılan halılar gözüme ilişiyor ve bir tanesi var ki beni alıp oradan Diyarbekir’e götürüyor adeta. O halının üzerinde kocaman bir gül deseni işlenmiş. Ve sonradan öğreniyorum ki, İsparta’da gül bahçeleri değil, adeta gül tarlaları var. Sanki “gül alıp, gül satıyorlar” yıllar sonra tekrar bu şehre gidiyor ve görüyorum ki “gülcülük” bu şehirde sanayileşmiş. Gülden ne imal edilebilecekse hepsini yapıyorlar..Reçelinden sabununa, parfümüne kadar. İsparta’ya haset etmiyorum, ama gıpta etmekten de kendimi alamıyorum. Çünküüü... Bir zamanlar Diyarbekir’de de gül vardı, gülcülük vardı.. Gülün her çeşidini yetiştirirdi Diyarbekir’li, bir başka memlekette bir gül çeşidinin varlığını duymuş olsa idi, ne yapar, ne eder onu getirtirdi. Diyarbekir’li, evinde, bağında, bahçesinde yetiştirirdi. Böylesine de meraklısıydı gülün her çeşidine “gülüm” Diyarbekir’li. Gazi köşkünün o güzelim merdivenlerinden yukarıya ayağımızı bastığımızda yerlerde bazı tabelalar görürdük..Bir tanesinin yazısı: “Dokunmayın çiçeklere, yazık olur emeklere” çiçek sevgisinin içinde şiir tutkusunu da görürdünüz bu levhalarda.. Kim bilir belki o zaman içime düşmüştür şiire olan sevgim ve merakım?. Gül yada çiçek.. Tabiatın edebiyatçı elemanlarıdır ki, edebiyatçılara hep ilham kaynağı ola gelmişlerdir. Neyse ki konumuz bu değil.. Güllerini anlatacağız bu güzel şehrin. Rahmetle anıyorum komşumuz “Ano” un oğlu tenekeci Said’i.. Allah çocuk vermemişti kendisine, Diyarbekir’linin tabiriyle “kör ocaktı” ama, müthiş bir gül sevgisi vermişti Allah.. Evinin avlusunun büyük bölümünü gül bahçesine çevirmiş, her türden gül ekmişti.. Değil bahar günlerinde ne zaman kapısının önünden geçse idiniz gül kokuları sizi mest-ü hayran
405
Mevlüt Mergen Araştırmacı-Yazar
ederdi.. O zamanlar “Halfeti” de ya yoktu, yada o bilmiyordu siyah gülü.. Yurt dışına giden uçak pilotlarına rica etmiş, İngiltere’den getirtmişti siyah gülü. Diyarbekir evlerinin tamamında gül yetiştirirlerdi.. Çardakların önlerinde, pencere kenarlarında, havuz başlarında her renkten gül görebilirdiniz.. .Bu yüzden Diyarbekir’in “güllacı” meşhurdur.. Yalnız güllaç tatlısı değil gülden yapılan, reçelinin tadına doyum olmazdı. Hele gül yağı, gül suyu, mevlitlerde “güldan” lıklara konur, öyle serpilirdi misafirlerin ellerine... Mutlu günlerin şerbetinin içinde de gül suyu vardır Diyarbekir’linin..”Rakı” sini bile yapmış bir zamanların Diyarbekir’li gayri müslimleri ve isimlendirmişler gülleri “Hacı İbrahim gülü” demişler Hacı İbrahim’in yetiştirdiği gül çeşidine yılda yedi kere açarmış yaprağını gül yüzlü Diyarbekir’li hanımlara, beylere ”Rum kale gülü” bu gülü “Fevzi efendi” adındaki bir zat Rum kale’den Urfa’ya, oradan da Diyarbekir’e getirtmiş.. Böylesi bir yol macerası yaşamış o gül. Yılda dört kez, yani dört mevsimin gülüdür bu gül. “Dantel Amor gülü”.. Az dikenli, katmerli, kokulu, kırmızı ve erguvani renklerinde açarmış yapraklarını.. “Yabani” yada “çeper” gülü.. Rengi beyaz ve tek, tek yapraklı.. Küçücük ve kırımızı renkte..”Asma gül”..”Cevat Paşa” El Cezire kumandanlığı esnasında bir gül getirmiş Diyarbekir’e ve kendi adını vermiş bu güle.. “Cevat paşa gülü” nün yanında “sarmaşık gülü” nü de analım..”Pembe gül” den esans yaparmış Diyarbekir’liler., Katmerli ve her zaman açtığı için de bereketlidir..
“Viktorya gülü” Diyarbekir’e has bir güldür.. “Arif bey gülü” bu gülü birinci cihan savaşından önce Behram paşa oğlu Arif bey adına getirtmiş. Katmerli ve hoş kokuludur, sürekli açan bir gül çeşididir. “Mikado gülü” 1928 yılında Levazım eski reisi “Kenan bey” tarafından İstanbul’dan getirilen bir güldür. “Malatya gülü” nü ise şöyle tarif ederler. Az kıvırcık, yediveren türde, kokusu hoş ve katmerli.. “Fes kırmızısı gül” Bu gül rengi ile anılır, diğer güller gibi katmerli, hoş kokuludur., “sarı gül” de rengi ile anılır..Kokusu az, dalları dikenli..”kaysı gülü” ise ufak dallı, dikenli,, katmerlidir ve kokusu yoktur. Mersin’den getirilmiş “Beyaz gül” Diyarbekir’e.. Aşı kalemiyle çoğaltılmış, dikeni olmayan bir gül çeşididir.. “Krem gül” Merhum Evkaf Müdürlerinden Mustafa Akif bey tarafından oğlu Hasan Efendi Müftüzade Bekir Şerefe Urfa’dan gönderilmiş ve ıslah edilmiştir. 1928’lerde getirilmiş olan bu gülün dallarında diken yoktur..Orta büyüklükte yaprakları katmerlidir., kokusunun az olduğu söylenir. Gül şehri Diyarbekir’in “reyhan bağları” nı anmıştık.. Nergisini, menekşesini söylemeye gerek var mı bilmiyorum?..Bu günün gül şehri İsparta’yı, oradaki askerlik günlerimi hatırladım ve dalıp gittim öylece, gülleri sıralamaya çalıştım..Ve hiç olmazsa bu “gül” bahsinde olsun “feryat” etmeseydim diye düşündüm ama, ne mümkün feryat etmemek? Bir zamanlar bu kadar gül çeşidinin olduğu bir yerde yaşayıp da bu güllerin sadece isimlerini sayıklarken feryat etmemek ne mümkün?
406
DİYARBAKIR’IN GÜL ÇEŞİTLERİ
408
1. Yediveren (Osman bey) gülü:Katmerli ve az kokuludur.Şeyhzade Osman bey tarafından 2 asır önce Diyarbakır’a getirilmiştir 2. Muhammedi gülü:Çok kokulu,pembe ve yarım katmerlidir.Yılda iki kez çiçek açar.Gül yağı,reçel,gül suyu ve şurubu yapılır 3. Yüz Yaprak(Sadberk) gülü:Çok katmerli,kokusu yüksek ve soğuğa dayanıksızdır 4. Nesrin gülü:Beyaz renkli,çiçekleri küçük,kokusu güzel ve az katmerlidir 5. Sarmaşık gülü:Çardaklar ve parmaklıklar için yetiştirilir.İlkbahar sonu açar 6. Sultan gülü:Koyu kırmızı renkli ,kokusuzdur.Süslemede kullanılır 7. Yabani beyaz gül:Yaprakları tek tek beyaz renkli çeper gülüdür 8. Çeper gülü:Fazla dikenli ve sarı renkli çiçekleri tek katlıdır 9. Asma gül:Hacı Sadık efendizade ağa bey tarafından 1340’ta Mersin’den getirilmiştir.Az dikenli,çiçekleri koyu pembe ve çok katmerlidir 10. Viktorya gülü:Zarif görünümlüdür.Her rengi olur.Diyarbekir’de pembesi yetişir. 11. Pembe esans gülü:Sürekli açar.Katmerlidir 12. Dantel Amor gülü:Yaprakları uzunca,dalları az dikenli,çiçekleri kokulu ve katmerlidir.Koyu kırmızı ve erguvani renklidir.Sürekli açar. 13. Cevat Paşa gülü:Az dikenli kokulu ve katmerlidir.El Cezire cephesi, komutanı General Ferik Cevat zamanında getirilmiştir. 14. Hacı İbrahim gülü:Dalları dikenli ve yüksektir.Çiçeği ebru,pembe ve kokuludur.Seneden 7 defa açar 15. Rumkale gülü:Rumkale’den Urfa’ya,oradan da Vilayet eski memurlarından Feyzi efendi tarafından 1926 senesinde Diyarbekir’e getilmiştir.Koyu pembe ve kokulu,katmerli büyük bir gül çeşididir.Yılda 4 kez açar 16. Arif bey gülü:1.Dünya savaşından önce Behrampaşa tarafından oğlu Arif beye izafeten getirilmiştir.Pembe kokulu ve çok katmerlidir.Sürekli çiçek açar.Diyarbekir’in en makbul ve değerli gülüdür 17. Mikado gülü:1928 senesinde levazım reisi Kenan bey tarafından İstanbul’dan getirilmiştir 18. Üç renk aşılı gül:Tevfik efendizade Bekir Sıtkı bey tarafından üretilmiştir. Fes kırmızısı renginde olan bu güle Arif bey gülü aşılandığından üç renkli gül elde edilmiştir. 19. Malatya gülü:Koyu pembe renkli ve çiçeği kokulu,katmerlidir.Az kıvırcık ve yediveren türdendir 20. Fes kırmızısı gülü:Yediveren türdendir.Çiçekleri katmerli ve kokuludur.
409
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Kenan Özhal Emekli Öğretmen
Dalları az dikenlidir 21. Açık sarı gül:Senede 7 defa açar.Kokusu çok azdır.Dalları dikenlidir 22. Kaysı gülü(Koyu sarı gül):Çiçeği çok katmerli,kokusuz ve yediveren türdendir.Yaprakları ufak ve dalları dikenlidir. 23. Krem gül:1928 yılında Evkaf müdürü Mustafa Akif bey tarafından oğlu Hasan efendi talebesi Müftüzade Bekir Şeref’e Urfa’dan gönderilmiş ve ıslah edilmiştir.Dalları dikensiz,yaprakları orta büyüklükte,çiçeği katmerli ve kokusu azdır.En iyi Pazar bulan gül çeşididir. 24. Beyaz gül:Vilayet parkı için 1932 senesinde Mersin’den getirilen güllerden aşı kalemiyle çoğaltılmıştır.Dalları dikensiz,yaprakları iri,çiçeği beyaz,katmerli,kıvrık ve büyüktür.Kokusu azdır.Senede 6-7 defa açar
410
DİYARBAKIR TARIM TARİHİNE KISA BİR DOKUNUŞ
412
GİRİŞ Diyarbakır ve çevresi tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde önemini korumuş, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu, bir köprü görevi yapmış bu nedenle de çeşitli uygarlıkların tarihi ve kültürel mirasını günümüze kadar taşımıştır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tarih boyunca Amida, Amid, Kara-Amid, Diyar-Bekr, Diyarbekir, Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde, Elcezire denilen, Mezopotamya’nın kuzey kısmındadır. Yontmataş ve Mezolitik devirlerde, Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşanmış olduğu, yapılan arkeolojik araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil-Silvan yakınlarındaki Hassun, Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani yakınlarında Hilar mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir. Anadolu’nun en eski köy yerleşmelerinden biri olan tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl önceye tarihlenmesi ile sadece bölge tarihimize değil Dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. M.Ö. 7.5005.000 yılları arasında aralıksız olarak daha sonra da aralıklarla iskan edilmiş olan günümüzdeki kent uygarlığının ilk temellerinin atıldığı Çayönü, insanların göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçtikleri “Neolitik Devrim” olarak da bilinen teknoloöjik yaşam biçimi, beslenme ekonomisi ve insan doğal çevre ilişkilerinin tümü ile değiştiği kültür tarihi ile ilgili buluşlarda bir çok ilki de içeren canlı ve ilginç bir yerleşmedir. Yabani buğday, mercimekgiller gibi bitkilerin tarıma alınması, koyun ve keçinin evcilleştirilmesi ile Çayönü bilim dünyasında önem kazanmıştır (1). Güneydoğu’nun önemli merkezi olan Diyarbakır, tarihi geçmişi ile büyük bir turizm potansiyeline sahip olan bir kenttir. İl’de kalkınma için en önemli sektörlerden birinin küresel krizle birlikte yükselişe geçen nadir sektörlerden tarım olduğuna dikkat çekilmiştir. Tarım ve tarıma dayalı sanayi için GAP projesinin bitirilmesi gerekmektedir (2). Kentimizin sahip olduğu 15.355 km²’lik alanın 791.470 hektarını tarım alanı oluşturmakta ve bu toplam alanın % 51,5’ini oluşturur. Küçük ve çok parçalı olan tarım alanlarında yaklaşık 53.000 aile tarımsal faaliyette bulunmaktadır. Tarımsal üretim açısından ana ürünleri pamuk, buğday, arpa
413
Doç.Dr.Talip ATALAY1 Doç.Dr.İsmail GÜL2 Yrd.Doç.Dr.Veysel SARUHAN2 Dicle Üniversitesi Eğitim
1
Fakültesi, Diyarbakır Dicle Üniversitesi Ziraat
2
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Diyarbakır
ve kırmızı mercimek oluşturmaktadır. Özellikle sulu tarım yapılan arazilerin büyük kısmında pamuk ekimi yapılmakta, tütün, ayçiçeği, susam gibi ürünler de yetiştirilmektedir. 791.470 hektar tarım alanının 29.474 hektarı devlet, 16.751 hektarı halk sulaması olmak üzere toplam 46.175 hektarında sulu tarım yapılmakta, geriye kalan alanda ise kuru tarım olarak adlandırılan yağmura dayalı tarım gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. GAP Projesinin devreye girmesiyle Kralkızı-Dicle sulama projeleri, Batman Sağ Sahil Sulama Projesi ve Batman-Silvan Sulama projelerinin yanı sıra planlama aşamasındaki diğer projeler ile birlikte sulanan arazi 465.000 hektara çıkacak , halen % 6’sı sulanan tarım alanlarının % 60’ı sulanabilir hale gelecektir. Diyarbakır, doga sartlarinin tarim ve hayvanciliga uygun ve hayvan varlığı bakimindan Türkiye’nin önde gelen illerinden biri olmasina karşılık hayvancilik özellikle son on yılda giderek önemini kaybetmiştir. Hayvancilik agirlikli olarak geleneksel yöntemlerle yapilıyor. Hayvan beslemesi, çoğunlukla meraya bagli olarak yapilmaktadir. Diyarbakır’daki temel hayvan varlığı içerisinde düsük verimli yerli irklar, büyükbaş mevcudunun % 93’ünü, küçükbas mevcudunun ise %98’ini oluşturmaktadır (3).
TARİHTE DİYARBAKIR TARIMI “Diyarbakır toprakları çok iyi işleniyor ve buralarda çok iyi buğday, arpa, mercimek, bakla yetişiyor. Pamuk, susam ve keneotu toplanıyor; kömür Jesidi’den geliyor ve Derikli köyü çok iyi yağ sunuyor; biz de yolculuğumuz için bu yağdan bol miktarda satın aldık” Sestini seyahatnamesinde “beyaz ve kara dut ağaçları
çok sayıda,buradaki insanlar bunlardan bol miktarda yiyorlar. Şam dutu adında özel bir dut türü burada üretilmektedir. Bu dut, irice, siyah renkte ve geç vakitte olgunlaşıyor. Bahçeler dolusu erikler, kayısılar, şeftaliler var. Diyarbekir’de gördüğüm bitkiler, çeşitli şekillerde pişirilen semizotu, elde edilen suyundan dondurma yapılan ve sokaklarda satılan meyankökü, meyvesi salatalara konulan sumak, çiçeklerin kokusundan dolayı Hindistan Portekizlilerin Cennet otu adını verdikleri bir çeşit vahşi zeytin türü olan dikenli Elaegnus, doğulular bu kısa boylu ağacı çok seviyorlar, meyvesi unumsu oluyor, göğüs hatalıkları için kaynatılıp içiliyor. Bunların dışında; dişbudaklar, akkavaklar, frenküzümü, kırmızı zambak, miskotu, melisa, söğüt ağacı, incir, ekmeğe kattıkları ve hoş bir tat veren çörekotu, kızılkök ve başka ağaçlarla bitkiler bulunmaktadır” derken, Vital Cuinet seyahatnamesinde ise “Diyarbakır’ın merkez kazası yani bu şehrin banliyölerinden oluşmuş idari parçaları, iyi kalitede dut ağaçları, her çeşit meyve ağacı, kavun yönünden çok zengin ve muhteşem karpuzlarıyla bütün Asya’da ismi duyulmuştur. Tahıl üretimi de önemlidir” demektedir (4). Noelle Roger seyahatnamesinde “Dükkanların önlerinde yığılmış şeftaliler, üzümler, kavunlar, mucizesi doğal görünen Dicle’nin suladığı bahçelerden geliyor. Diyarbekir karpuzları neredeyse 80 ile 100 kilo arasında geliyor. Onları taşımak için bir deve ve kesmek için bir kılıç gerekiyor”der (5). Seyyah Sestini Diyarbakır için şunu der ‘Ekmek ve et lezzetli ve çok ucuz. Meyveler, bitkiler bol miktarda bulunuyor ve nehirden bol balık
414
avlanılıyor” (6). W.Heude (1817) isimli seyyah; “Amid’in üzerine yerleştiği alan her tarafı ile verimli ve üretkendir. Dicle’den geçerken, kasabanın üzerine oturduğu tepenin eteğinde zirai bir refah ve dahili bir uygunluk görülür” derken Lamec saad (1890) ise ; “Dicle kıyısı boyunca uzayan bahçeler, çeşitli nehir kollarının akmasıyla da Diyarbekir’in güneyinde ve doğusunda verimli alanlar oluşturuyor” demektedir (7). Salih Özbaran “Portekizli Seyyahlar” adlı kitabında; 1500’lü yılların başında Portekizli Seyyah Tenreioro Diyarbakır’a geldiğini ve Seyyahın; bu yörelerde her türlü meyve ağacının yetiştiğini geniş bahçelerin bulunduğunu, yiyeceğin pek bol olduğunu ve bu verimli bölgede buğday, arpa, et ve meyvenin başta gelen ürünler olduğunu, kısrak ve at yetiştirildiğini belirttiğini ifade eder (8).
Diyarbakır Salnamelerinde Tarım “Şehrin haricinde bir çok bahçeler bulunup türlü türlü sebze ve eşcar yetişmekte ise de eşcarın ekserisi dut, kavak, söğüt olduğundan dut yaprağından harir, kavak ve söğüt ağaçlarından dahi kelekler imal olunarak Dicle vasıtasıyla Musul’a sevk ve ihrac kılınır”. “Bahçelerde menekşe ve güllükler vardır ki ;ilkbaharın ilkinde menekşe nihayetinde gül ve feryad-ı andelib zamanı hulul ederek temaşaları yüz göstermeye başlar”. Hatta gülizarlardan elde olunan güllerle “Gül Festivalleri” düzenlenir. Yedi veren Muhammedi Gülleri Diyarbekir’e mahsus olduğu rivayet olunur. “Her birisinin birkaç hassası olan bu güzel çiçeklerin kesretiyle beraber temaşalarından başka enva-i meşrubat imaliyle istimallerinden de başkaca istifade olunmaktadır”. “Dicle’nin iki tarafında kavun ve karpuz hasıl etmek için bostanlar yetiştirilir ki, aralarından nehrin kemal-i sükun ve bazı yerlerde şiddetle cereyanının teşkil eylediği manzara hakikaten latif ve bu yüzden mütehassıl ezvak-ı mütenevvei’a seza-yı tavsif ve tariftir” (9).
Tahrir Defterlerinde Diyarbakır Tarımı 1564 seneli tahrir defterine göre Lice’nin eski yerleşim yeri olan Antak Merkezde buğday, arpa, mısır, pamuk, pirinç ziraatı, bağcılık ve
415
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
meyvecilikle uğraşıldığı, 8 değirmen ve 1 boyahane bulunduğu, buraya bağlı Bilan’da aynı ekonomini olduğu, yine buraya bağlı Serde’de buğday, arpa, bostan, pamuk ziraatı, ceviz üretiminin yapıldığı, 5 değirmen ve 1 boyahane bulunduğu ve 650 ton buğday, 300 ton arpa ile 55 ton mısır üretildiği belirtilmektedir (10). 1869 seneli tahrirde Diyarbakır’da 26 değirmen, 6 pirinç dingi, 24 bulgur dingi, 36 fırın, 9 böceklik, 149 tarla, 22 kavaklık olduğu belirtilmektedir (11). Şeftali’ye XIX. yüzyılın ikinci yarısında sadece Diyarbakır’da rastlanıldığı bildirilirken, üretim durumu hakkında bilgi verilmemektedir (12). 1937’de Diyarbakır tarımı hakkında Usmen adlı yazar şöyle bildirmektedir; “Diyarbekir ili içerisinde hububattan buğday, arpa, mısır, darı, pirinç ve nakliyattan nohut, mercimek, burçak, sınai nebatat da pamuk ve susam ekilir. Pamukculuk il için büyük bir istikbal vaat etmektedir. Diyarbekir buğdayları cins itibari ile çok iyidir, İtalyan makarnalarının yapıldığı buğday cinsi, Diyarbekir’de bulunmuş ve İtalya’ya götürülmüştür”. 1937 yıllarına ait kitabında yazar ayrıca İl içinde geniş miktarda meyve ağaçlarının bulunduğunu, bu ağaçlardan başlıcalarını ceviz, badem, dut ve şeftali olduğunu belirtmiştir. Bununla birlikte fıstık ekimine de önem verilerek dağlardaki menengiç denilen sakız ağaçlarına fıstık aşılanmasının yapıldığının da altını çizmiştir. Yazar ayrıca, sebzeciliğin ancak mahalli ihtiyaçları karşılayacak kadar olduğunu, İstasyon semti boyunda ve bağlar denilen yerde üzüm bağlarının bulunduğunu. Eğil İlçesinde geniş üzüm bahçelerinin, Ergani’de geniş üzüm bağlarını olduğunu ifade etmiştir.
Yazar dönemin pirinç durumu hakkında da şunları söylemiştir; “İlde pirinç ekimi çok önemli bir yer tutar. Diyarbekir pirinçleri artım ve tat itibari ile çok yüksek bir derecededir. Karakılçık, akkılçık, kırmızı kılçık denen üç cins çeltik vardır. Karakılçık cinsinin taneleri ufak,yuvarlak ve serttir. Başağından güç ayrılır. Akkılçığın taneleri ise büyük ve uzundur. Bu pirinç daha çok tutulur ve diğerlerinden daha güzeldir. Fiyat itibarile de farklıdır. Kırmızı kılçık ise açık kırmızı renkte olup bugün hemen hemen ekilmemektedir. Merkez, Silvan, Bismil, Lice ve Kulp ilçelerinde pirinç ekilir. İlin en güzel pirinçleri Karacadağda yetişen pirinçlerdir”(13). 1949 yıllarında Diyarbakır tarımı ile ilgili gözlemlerini bildiren Cahit Beğenç adlı yazar şunları bildirmiştir; başlıca ihraç maddeleri yağ, yapak, canlı hayvan, çeltik, hububat bakliyat, hayvan derileri, mazı,kitre, badem ve ceviz içidir. İl’de büyük miktarda çeltik istihsali yapılmaktadır. Senelik 5 milyon kilo bir istihsal mevcuttur. Çeltikler kısmen Diyarbakır’da DİNK tabir edilen imalathanelerde pirinç yapılmakta ve kısmen de İstanbul’a sevk edilmektedir. Diyarbakır pirinçleri pilavlıktır. Evsaf ve nefaseti itibariyle yüksektir (14).
Hayvancılık Bölgede 2 milyon baş hayvan varlığı ile XVI. YY da Diyarbakır İl’i İstanbul’un et ihtiyacını karşılayan bir şehir konumunda olduğu, İstanbul et sıkıntısının giderilmesi için 17 Temmuz 1565 tarihinde hüküm çıkarıldığı ve merkezde 153 bin adet koyun bulunduğu bildirilmektedir(15). 1564 tahrir defterinde Diyarbakır’da Pöçiyan, Pusiyan ve Zeylan nahiyelerinde 590.000 adet koyun olduğu, 17.yüzyıl kayıtlarında ise Diyarbakır’dan
416
Halep’e büyük miktarda hayvan ihracının olduğu bildirilmektedir (16). Aynı tarihli tahrir defterinde ayrıca Lice ilçesinde 70.000 küçükbaş hayvan varlığının olduğu da belirtilmiştir(10). • 1937 yılına ait bir eserde “Tavukçuluğa ve kaz, hindi beslemeğe merak çoktur” denmektedir (13). • 1967 yılı Diyarbakır İl yıllığında 320 bin tavuk-horoz, 45 bin adet de hindi varlığı bildirilmektedir (17). İl’in arıcılık ile ilgili kayıtlarında; 1869 yıl Diyarbakır salnamesinde “balmumu 5000 yekün-i mahsul keyl-i aşari” denilirken (9)., 5 Temmuz 1841 tarihli bir belgede de asker için Diyarbakır’dan 30000 kıyye bal alındığı ifade ediliyor (18). 1564 seneli tahrir defterine göre Lice’nin eski yerleşim yeri olan Antak’ta 300’ü aşan arı kovanının bulunduğu bildirilmektedir (10). Elbetteki bu derlemede belirtilen hususlar Diyarbakır’da tarım tarihinin bir kısmıdır. Amacımız; bu konuda çalışma yapanlara bir ışık tutmaktır. Gülleri, laleleri, kendine has pirinci, üzümü ve karpuzu ile bu il tarım açısından ve tarımın tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir.
417
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
KAYNAKLAR 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9.
www.diyarbakirtarim.gov.tr/html_page.php?page=diyarbakir_tarihi&uniq_id=1289248688 www.kobiden.com/diyarbakir-tarim-ve-tarima-dayali-sanayi-ile-kalkinir-_1809_haber.html site.mynet.com/mensim/Hobi/id8.htm Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:62. Roger, N, 1930. En Asıe Mıneure, Fasquelle Editeurs, Paris. Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:70,219,249. Korkusuz, Ş.M, 2003. Seyahatnamelerde Diyarbekir, Kent yay. İst,s:157. Özbaran, S, 2007. Portekizli Seyyahlar, Kitap yay. İstanbul, s:37. İzgöer, A.Z, 1999. Diyarbakır Salnameleri. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yay. evi, İstanbul, c:(4), s;63. 10. Dilek, Z., 2002. Lice. Diyarbakır, s:57-63. 11. Diken, Ş., 2006. Gezginlerin Güncelerinde Diyarbakır. Diyarbakır 1. Uluslar arası Suriçi sempozyumu.20-22 Nisan.2006.s.121. 12. Palalı, İ. 1999. XIX. Yüzyılın İkinci Yarısında Diyarbakır. DT İÜ SBE, Malatya. 13. Usman, E, 1937. Diyarbekir. Diyarbakır matb. s:25. 14. Beğenç, C., 1949. Diyarbakır ve Raman. Ulus Basım Evi Ankara, s:27. 15. Acun, F., 2000. 16.Yüzyılda Diyarbakır Şehrindeki Ekonomik Faaliyetler. 1.Bütün Yönleriyle Diyarbakır Sempozyumu, s.208,209,212. 16. Arıkan, M., Yinanç, R., Elibüyük, M. ve Kurt, Y., 1999. Diyarbekir vilayeti Mufassal tahrir defteri.c.1 Ankara.1999..s.XLVII. 17. Anonim, 1967. Diyarbakır İl Yıllığı, s:361. 18. Yılmazçelik, İ., 1995. XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır. TTK, Ankara, s:314.
418
KLASİK DÖNEMDE OSMANLI’DA TARIM ARAÇLARI VE TEKNİKLERİ
420
ÖZET İnsanların beslenme ihtiyacının karşılanması noktasında tarihin her döneminde hep birincil öneme sahip olan tarımsal faaliyetler, Osmanlı Devleti’nde de halkın ve ordunun yiyecek ihtiyacının karşılanmasında mühim bir rol oynamıştır. Bu doğrultuda devlet, diğer iktisadi faaliyet alanlarında olduğu gibi tarımsal faaliyet alanında da sistemli ve kontrollü bir politika izlerken, Osmanlı halkı da zirai faaliyetin her sürecinde maksimum seviyede verim alabilmek için birtakım zirai teknikler uygulamıştır. Dolayısıyla biz bu bildirimizde Klâsik Osmanlı Dönemi’nde tarımda uygulanan teknikler hakkında genel anlamda bilgi vermeye çalışacağız.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ABSTRACT People’s nutritional needs are met in every period of history at the point of primary importance that all agricultural activities, the Ottoman Empire and the army of the people in meeting the food needs has played an important role. In this regard, the state of other economic activities in the fields as agricultural activities in the field of systematic and controlled politics while watching, the Ottoman population in agricultural activities all during the maximum level of efficiency to get some agricultural techniques implemented. Therefore we reported in our agriculture in the classical Ottoman period in general terms about the technique will work to provide information.
GİRİŞ Her sanayi öncesi toplum gibi Osmanlı Devleti’nde de ekonominin esası tarıma dayanmakta idi. 16. yüzyılda Osmanlı halkının %85 ‘inin tarımla geçimini sağlıyor olması ve tarım ürünlerinden alınan vergilerin mühim bir mali kaynak oluşturması hasebiyle tarım ve tarımsal faaliyetler, Osmanlı Devleti açısından önemli bir yer teşkil etmekte idi. Osmanlı köylüsünün tarımda uyguladığı teknikler, Ortaçağ toplumlarındaki tarım teknikleri ile benzerlik göstermekte idi; zira sanayi inkılâbı sonrasında başlayan makineleşme ve tarımda bu tekniğin uygulanması sürecine kadar 15. ve 16. yüzyıl toplumlarının tarımda uyguladığı metodlar hemen hemen birbirinin benzeri idi. Nitekim Osmanlı toplumu da tarımsal faaliyetler konusunda kendisinden önceki Türk-İslam devletlerinde uygulanan usûl ve yöntemleri devam ettirmiştir. Klasik dönem Osmanlı ekonomisinin temeli tarıma dayanmakta olup tarımın
421
D.Volkan KARABOĞA Arş. Gör., Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilimdalı
da ana unsuru çift-hane sistemi idi. Bu sisteme göre topraklar, bir çiftçi ailesinin işleyeceği kısımlara ayrılmıştı. Bu kısımlara çift veya çiftlik deniyordu. Çiftlik, ziraat yapılan yer demek olup genellikle “bir çift öküzün sürebileceği arazi” olarak tanımlanmıştır. (Mehmet Ali Ünal,
Osmanlı Devleti’ne ait tarıma elverişli araziler oldukça azdı. Dolayısıyla bu az miktardaki tarıma elverişli arazilerden en yüksek oranda verim alabilmek, çiftçinin ve devletin en büyük arzusu idi. Bu da birtakım tekniklere bağlı bulunmaktaydı.
XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara, 1999, s.90.) Çift- hane sisteminde üç temel nokta vardı. (Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul, 1996, s.8.)
Bunlar; 1. Aile emeği: Köylü aile reisi ve ailesinden oluşuyordu. Çiftlik tasarruf eden reayanın müzevvec yani evli olması şarttı. Emek unsuru olan köylünün toprağını terk etmesi kesinlikle yasaktı. 2. Bir çift öküz: Klasik Osmanlı tarımının traktörü niteliğindeydi ve toprağın sürülmesi konusunda önemli bir yere sahipti. 3. Arazi: Tarımsal faaliyet yapılan toprakların %80’i devlete aitti ve köylü reaya bu topraklar üzerinde daimi surette kiracıydı. Köylünün toprak kiracılığı, babadan oğula geçen ırsi bir tasarruf hakkıyla elele gidiyordu. Nitekim aile emeği, bir çift öküz ve arazi, bir zirai üretim birimini oluşturmakta olup, reaya bu üretim birimi içerisinde tarımsal faaliyetleri sürdürmekteydi. Verimli toprakların azlığı ve yağışın yetersizliğinden dolayı, toprakların % 90’a yakın bir bölümünde buğday – arpa ekimi yapılırken, bağ ve bahçe tarımı ise sulama imkânlarının olduğu bölgelerde yapılıyordu. Özellikle büyük kentlerin çevresi bağ ve bahçelerle kaplıydı. İklimin kuraklığı ve tarım tekniğinin geriliği gibi etkenlerden dolayı, 15 ve 16. yüzyıllarda
1.Tarım Araçları Osmanlı çiftçisi genellikle ağaçtan imal edilmiş saban, el orağı, tırpan, çapa gibi iptidai araçlar kullanıyordu. Klasik dönem Osmanlı’nın çift sürmede çoğunlukla kullandığı alet ise kara saban idi. 19. yüzyıla kadar, kuru ziraat tarımı yapılan iklim kuşaklarında kullanımı görülen saban ağaçtan veya demirden yapılmakta idi. Kara sabanın toprağı ancak ve ancak 10-15 cm. derinliğe kadar sürebiliyor ve topraktaki yabani otları temizleyemiyor olması, aynı toprağın defalarca sürülmesine sebebiyet veriyordu. Dolayısıyla kara saban toprağı sürmekten çok karıştırmaya yarayan bir aletti. Bir çiftçi, pamuk veya tahıl ekeceği bir tarlayı 6-7 kez sürüyordu. (Tevfik Güran, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1998, s. 85.)
Çift sürme işleminde gücünden istifade edilen hayvanlar, öküz, at ve katır idi. Osmanlı çiftçisi bunlardan en çok öküzü kullanıyordu. Bir çift at 1 iş gününde 6-7, bir çift öküz ise 3-4 dönüm toprak sürebiliyordu. Fakat öküz özellikle eğimli ve dik topraklarda çift sürmek için daha elverişli idi. Üstelik öküzün beslenme gideri daha azdı. Bir atı veya katırı bütün bir yıl boyunca arpa, yulaf, ot, kepek ve samanla beslemek gerekiyordu. Oysa öküz 7 ay süre ile burçak ve samanla besleniyor ve yılın geri kalan aylarında otlamak üzere çayıra salınıyordu. Bu sebeplerden dolayı
422
Osmanlı İmparatorluğu’nda toprağı işleme hususunda öküz gücünden istifade etme daha yaygındı. (Tevfik Güran, aynı eser, s.86.) Tarımda öküz gücünün yerini makine gücü alıncaya kadar tarım tekniğinde kapsamlı bir değişme görülmemiş ve bir çift öküz geleneksel tarımın traktörü olmuştur. Osmanlı köylüsü, tarladaki ürünü; günümüzde bazı köylerimizde kullanımı devam etmekte olan el orağı ile biçmekte idi. Zirai ürünlerin harman işleri, çakmak taşlı döğenlerle görülüyordu. Fakat harmanda başakları beygir, eşek ve benzeri hayvanlara çiğneterek taneleri saplarından ayırmak gibi iptidai usüller de kullanılıyordu.
2. Gübreleme Sürekli olarak ekilen toprağın verim gücü giderek azalır. Azalan verim gücünü toprağa yeniden arttırmanın bir yolu, toprağa hayvan gübresi atmaktır. Fakat Osmanlı tarımında gübre, çok yaygın ve yeterli ölçüde kullanılan bir tarım girdisi değildi, Osmanlı gübreyi sadece bostan-bağ ve bahçe gibi kimi özen gerektiren ya da kazançlı tarıma ayırırdı, arpa ve buğday tarımında gübre kullanımı yoktu. Osmanlı Devleti’nin gübreyi bütün zirai faaliyetlerde kullanmasını engelleyen faktörlerden biri, iklim şartlarıydı. Toprağın hayvan gübresinden yeterli oranda istifade etmesi için, gübrenin ıslanarak çürümesini sağlayacak ölçüde yağmur yağması gerekir. Karasal iklimde ise çoğu kez bu gerçekleşmez. İkinci önemli neden, hayvan gübresinin yetersizliğiydi. Her hayvan yılda yaklaşık olarak kendi ağırlığının 3,5 katı kadar gübre verir. Bunları muntazam gübreliklerde saklamak gerekir. Ancak Osmanlı çiftçisinin böyle gübrelikleri yoktu. Bu yüzden gübrenin önemli bir bölümü daha gübreliklerde iken dağılıp gidiyordu. Geri kalan bölümü tarlaların ihtiyacını karşılamıyordu. (Tevfik Güran, aynı eser, s.88.)
3. Nadas Sistemi Toprağın gittikçe düşen verim gücünü arttırmak için uygulanan diğer bir alternatif ise toprağı dinlendirmek yani nadasa bırakmaktır. Nadas sisteminde bazı kurallar geçerliydi. Çiftçi toprağını üç yıldan fazla nadasa bırakamazdı, aksi takdirde yüklü oranda bir tazminat vermek zorunda kalırdı. Toprağa belirli aralıklarla her yıl değişik ürünler ekerek verim gücünü daha uzun bir süre koruyan ve böylece topraktan daha fazla yararlanma
423
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
imkanı sağlayan rotasyon şekilleri, nüfusun nispeten yoğun bölgelerin verimli topraklarında uygulanıyordu. Anadolu’da İzmir, Aydın, Adana; ve Rumeli’de Edirne ve Selanik vilayetleri bu bölgeler arasında idi. Osmanlı çiftçisi, daha çok toprağını 2 ya da 3 yılda bir dinlendirerek verim gücü kazandırmaya çalışıyordu.(Tevfik Güran, aynı eser, s.89.)
Ormanlık bölgelerde tarla açmak için orman yakılıyor ve bir süre ekiliyordu. Tarlanın verimi düşünce, tarla yeniden ormanlık araziye dönüştürülüyordu. Diyarbakır’da ovalık bölgelerdeki tarlalar boş dururken ağaç sökmek ve orman yakmak suretiyle şekilde tarla açılıyordu. Çiftçinin bunu yapmasının nedeni ormanlık yerden açılan bir tarlanın sürekli olarak ekilen bir tarlaya göre daha iyi bir verim alınmasıydı. (Tevfik Güran, aynı eser, s.90.)
4. Sulama Anadolu toprakları sulama imkânları olduğunda verimli topraklardır. Bu sebeple suni sulama geliştirilmiş, su darlığı yüzünden ürünü sulama konusunda zorlukların yaşandığı yerlerde, akarsulardan herkesin bağ-bahçe ve tarlalarını sulamada faydalanmaları, devlet karışsın ya da karışmasın birçok ince kurallara bağlanmıştır. Sulama faaliyetleri, nehirlerden tarlalara doğru açılan “ark”lar sayesinde gerçekleşiyordu. Sulamayı kendi imkanlarıyla sağlayan çiftçiler veya bahçe sahipleri yarı öşür yani %5 vergi ödüyordu. (Ahmet Tabakoğlu, “Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, c.10, Ankara, 2002, s.676.)
Bu da hükümetin köylüye yaptığı tarım teşviklerinden birisi idi. Hemen her yerde sulama işleri nöbet (sıra) usulünde düzenlenmiş
bulunuyordu. Hatta bunun için de “sulama subaşıları” tayin olunmuştu. (Mustafa Akdağ, Türkiye’nin
İktisadi
ve
İçtimâi
Tarihi
II(1453-1559),
Böylece herhangi bir sudan kimin kaç gün veya günde kaç saat kullanacağı belirlenmişti. İstanbul, 1995, s. 143.)
5. Tohumlama Reaya, hazırlamış olduğu toprağına zamanında ve miktarınca tohum atmakla, iyi bir ürün almanın başlangıcını yapmış olur. Fakat kafi derecede hububat tohumunu temin edemez veya sadece kendine yetecek kadar bir ekim yapması halinde, sipahi için öşürde eksilme olacağından, eksik olan miktarı raiyyete telâfi ettirirler. Tamamen ve eksiksiz ekilmesi icap eden bir çiftlik eksik veya hiç ekilmediği takdirde alınacak bedel miktarı belirlenmişti. (“Bir çiftlik yer tasarruf eden raiyyete Bursa müddü ile yılda dört(1 Bursa müddü 87 kg’a eşittir) müd tohum ekmek lazımdır. Ekmediğü yılda elli akçe vire. Ammâ Karaman müddile bir müd ekse(1 Karaman müddü , 174 kg’dır.) yirmi beş akçe vire ve alahazâ sâyir umuruna dahl olunmaz ..” Barkan, “1528 tarihli Vilâyet-i Karaman Kanunu”, Kanunlar, s. 46.)
Diğer taraftan hububat ziraatine hazırlanmış olan tarlaya da tohumun iyisinin yeterince atılması mühim bir mesele olarak kabul edilmekte idi. (Mehtap Özdeğer, 15-16. Yüzyıl Kaynaklarına Göre Uşak Kazasının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul, 2001, s. 294.)
Sonuç olarak Osmanlı köylüsü, kullandığı bu tarım yöntemleri sayesinde hem kendisinin, hem şehir halkının ihtiyaçlarını hem de ordunun iaşesini sağlayarak, tarımsal ekonomiye can veren önemli bir unsur olmuştur. Zira Osmanlı halkının %85 inin köylerde yaşıyor ve aktif tarımla uğraşıyor olması bunun en mühim
424
göstergesi niteliğindedir. Diğer taraftan Osmanlı köylüsünün tarımsal faaliyetlerde kullandığı araçların günümüz köylerinde de kullanılıyor olması, tarım tekniklerindeki gelenekselliğin devam ettiğini açıkça bize göstermektedir.
Dipnotlar • Akdağ, Mustafa, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimâi Tarihi II(1453-1559), İstanbul, 1995. • Barkan, Ömer Lütfi, XV.ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları I, Kanunlar, İstanbul, 1943. • Güran, Tevfik, 19. Yüzyıl Osmanlı Tarımı, İstanbul, 1998. • İnalcık, Halil, Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, İstanbul, 1996. • Özdeğer, Mehtap, 15-16. Yüzyıl Kaynaklarına Göre Uşak Kazasının Sosyal ve Ekonomik Tarihi, İstanbul, 2001. • Tabakoğlu, Ahmet, “Klasik Dönemde Osmanlı Ekonomisi”, Türkler, c.10, Ankara, 2002, s. 653–694. • Ünal, Mehmet, Ali, XVI. Yüzyılda Harput Sancağı (1518-1566), Ankara, 1999.
425
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
16. YÜZYILDA AMİD SANCAĞI’NDA HUBUBAT ÜRETİMİ
426
Giriş: Hububat, sözlüklerdeki kelime anlamı hubbe ve hubub sözcüklerinin çoğul biçimi, tahıl (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, C. I., Ankara 1998, s. 1007.); taneler, tohumlar, buğday, arpa, çavdar… gibi taneli bitkileri (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugât, Ankara 2007, s. 377.) ifade etmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Amid Sancağı’nda, XVI. yüzyılda üretimi yapılan hububatın başında buğday gelmektedir. Bunu arpa ve darı takip etmektedir. Buğday, her üretim biriminin vazgeçilmez ürünüdür. İnsanın temel besin maddesi olan buğday günlük hayatta ekmek, bulgur ve unun elde edildiği hammaddedir. Arpa ve darı daha ziyade hayvan yemi olmakla beraber, ihtiyaç durumunda insanın da tükettiği tahıllar arasında yer almaktadır. Osmanlı dönemi kaynaklarında buğday hınta, arpa şa’ir ve darı duhn adı ile yer almaktaydı. Osmanlı devletinin genel üretim politikaları içinde hububat üretiminin gerçekleştirilmesi, pazarlanması, depolanması ve dışarıya satılması hususunda özel yerinin olduğu bilinmektedir. Osmanlıda zirai üretimin temel hedefi toplumun temel gıda maddesinin sağlanması, kıtlık ve darlık tehlikesinden uzak durmak ile ordunun ihtiyacının karşılanması temeline dayanmakta idi (Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2000, s. 61).Sayılan bu şartların sağlanması için üretimde devamlılığı gerçekleştirmek için çiftbozan vergisini ihdas etmişti. Osmanlı devleti kuruluş döneminden itibaren hububat üretimini stratejik bir konu olarak ele almış olup, komşu ülkeler ile ilişkilerinde hububatın üretilmesi ve dışarıya satılması işini ülkeler arası diplomaside önemli bir araç olarak kullanmıştır. Rüstem Paşa, Kanunî’ye sunduğu bir arîzada yabancıya buğdayın satılmasını düşmanı kuvvetlendirmek olarak değerlendirmiştir (Zeki Arıkan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda İhracı Yasak Mallar (Memnu Meta), Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma
Osmanlı devleti savaş veya isyan hallerinde de hububat politikasına büyük önem vermiştir. Tekâlif-i örfiye ve avarız-ı divaniye adı altında halktan olağanüstü durumlarda toplanan vergilerin kaynağı yine büyük ölçüde hububat gelirlerine dayanmaktaydı. Bunlar; nüzul, sürsat ve iştiradan ibarettir (Lütfi Güçer, XVI-XVIII. Asırlarda Osmanlı Merkezi, İstanbul 1991, s.).
İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964, s. 67 ve devamı).
Nüzul, un ve arpa; sürsat un, ekmek, arpa, koyun, yağ, bal, odun ve samanın halktan talep edilmesine, iştira ise yukarıda anılan nesnelerin devlet eliyle ve parası merkez hazinesinden verilerek gerekli erzakın satın alınması işine denilirdi. (Aynı yazar, aynı eser, s. 115.) 427
Yrd.Doç.Dr.Mehmet Salih ERPOLAT Dicle Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, DİYARBAKIR
Bu bildiri ile amacımız tarih camiasının dışında kalan ziraat ve veterinerlik gibi alanlarda araştırma yamakta olan bilim insanlarına Osmanlı dönemine ait kaynakların tarımsal üretim ve hayvan yetiştiriciliği bakımından önemini vurgulamak ve XVI. yüzyılda Amid Sancağı’nda hububat üretimine dair bilgilerin neler olduğuna işaret etmektir. Bu bakımdan, bu çalışmada bütün köy ve mezraların hububat üretimine dair bilgilerin ayrıntılı bir şekilde verilmesi yerine, arşiv kaynaklarında hububat üretimine dair yer alan bilgilerin verilmesi ile yetinilecektir.
Kaynaklar Amid Sancağı’nda hububat üretimine dair elimizde çok önemli üç kaynak mevcuttur. Bunların üçü de XVI. yüzyıla ait olup, ilki 1518 tarihli Diyarbekir Vilayeti’nin tahrir defteridir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 64 numara ile kayıtlıdır. İkincisi 1540 tarihli ve aynı arşivde 200 numaralı mufassal tahrir defteridir. Üçüncü defter ise Ankara’da Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’inde 155 numara ile yer alan Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri olup, 1564 tarihlidir. Bunlardan 64 numaralı defterin Amid Sancağı kısmı (M. Mehdi İlhan, Amid (Diyarbakır), Ankara 2000) ve Kuyud-ı Kadime arşivinde yer alan 155 Numaralı Mufassal Tahrir Defteri’nin tamamı tıpkıbasımı ile beraber yeni alfabe ile yayımlanmıştır. (Diyarbekir Vilâyeti Mufassal Tahrir Defteri (Amid Sancağı) C. I, (Hazırlayanlar), Muzaffer Arıkan, Refet Yinanç, Mesut Elibüyük, Yılmaz Kurt, Ankara 1999). Bu
defterlerde adı geçen tarihlerde Amid Sancağı’na bağlı mahallelerin, köylerin ve mezraların adları, buralarda yaşayan vergi mükelleflerinin adları ve babalarının adları, şehir, köy ve mezralarda vergiye tabi gelirlerin
adları, üretilen ürünlerden alınan verilerin adları, mahiyetleri, alınacak vergi miktarı ve vergilerin toplanılacağı zamanı belirtilmektedir. XVI. yüzyılda Amid Sancağı’nın idarî yapısına bağlı olarak sınırları hep değişikliğe uğramıştır. Bu bakımdan Amid Sancağı’na dair sosyal, ekonomik ve demografik istatistikleri sağlıklı bir şekilde yıllara göre mukayeseli olarak eksiksiz ortaya koymak zordur. Yani 1518, 1540 ve 1564 yıllarına ait demografik, üretim, vergiler ve miktarlarını tek tek tespit etmek mümkündür. Tespit edilecek veriler, idarî olarak Amid Sancağına ait veriler olmakla beraber, coğrafya olarak aynı coğrafyayı ifade etmeyecektir. Bu bakımdan bu çalışmada bütün köy ve mezralara ait hububat verilerine yer verilmemiştir. Ayrıca bunun yapılması bildiri sınırını çok zorlayacaktır.
İdarî Yapısı
Amid Sancağı, 1518 tarihinde Amid, Tilek Ören, Ciska, Ribat, Hini (Hani), Kulb, Başka, Esma, Tercil ve Berazi olmak üzere 10 nahiyeden müteşekkil idi. 1540 tarihinde Amid nahiyesi Şarkî ve Garbî olmak üzere iki nahiyeye taksim edilmişti. Kulb ve Tercil 1540 tarihinden hemen önce sancak haline getirildiği için, Amid Sancağı’nın sınırlarında daralma meydana gelmiştir. Buna bağlı olarak nahiye sayısında da bir azalma olmuştur. Mesela Kulb Sancağı’nın oluşturulması ile Ribat, Esma, Ciska ve Başka (Mehmet Salih Erpolat, XVI. Yüzyılda Diyarbekir Beylerbeyliği’ndeki Yer İsimleri (Basılmamış Doktora Tezi), Konya 1999, s.
nahiyeleri buraya bağlanmıştı. Tercil nahiyesinin sancak itibar edilmesi ile Tercil de Amid Sancağı’ndan ayrılmıştır. Bu durumda 1540 yılında Amid Sancağı; Şarkî-i Amid, Garbî-i
558-560)
428
Amid, Berazi ve Hini olmak üzere 4 nahiyeden oluşmuştu. 1564 tarihinde Amid Sancağı Garbî-i Amid, Şarkî-i Amid, Berazi, Göksu, Savur, Salat, Poçiyan, Pusiyan ve Zilan olmak üzere 9 nahiyeden oluşmaktaydı. Bunlardan Savur daha önceki tarihlerde Mardin’e tabi idi. Göksu ve Salat son tahrirde nahiye konumuna getirilmiştir. Poçiyan, Pusiyan ve Zilan konar-göçer nüfusun yaşadığı nahiyeler idi. Amid Sancağı’nda Hububat Üretimi 1518 tarihinde Amid Sancağı’na bağlı viran olmayan bütün köylerde buğday ve arpa üretimi yapılmakta idi. Yapılan üretimden tahsil edilecek olan vergi miktarını, her köy için ayrı ayrı tespit etmek mümkündür. Elimizdeki 64, 200 ve 155 numaralı Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri incelendiğinde sancağa bağlı köylerde üretilen hububatın adı ve üretilen bu hububat için tahsil edilen vergi miktarını görmek ve yıllara göre üretimde meydana gelen gelişmeleri takip etmek mümkündür. 1518 tarihli defterde Amid nahiyesinin 133 köyünün tamamında buğday üretiminin yapılığı, Kara Hisar-ı Maksudlu hariç 132 köyde arpa, 50 köyde darı ve 25 köyde ise mercimek üretiminin yapıldığı tespit edilebilmektedir. Her köyden alınan vergilerin alt alta toplanması suretiyle sancakta toplanan verginin miktarı tespit edilebilir. Bu toplamdan elde edilecek sayının 5 ile çarpılması sancaktaki toplam üretim miktarının ortaya çıkmasını sağlar. Ancak Kulb ve Tercil nahiyelerine bağlı köylerin vergi geliri için “ ‘ani’lgallavat ma‘a’l-gayr” ve “gâllavatü’l-mütenevi’a” (BOA, TD. 64, s. 185 ve devamı) tabirlerinin kullanıldığı müşahede edilmektedir. Bu sebeple sancaktaki hububat üretimini kesin rakamlarla ifade etmek mümkün olmamaktadır. Amid Sancağı’nda buğdayın kilesi için 8 akçe, arpanın ve darının kilesi için ise 6 akçe alınmakta idi. Amid Sancağı’ndaki arazinin münbit olması sebebi ile burada üretilen ürünün 1/5’i vergi olarak tahsil ediliyordu. Meselâ arazisi kıraç ve nispeten daha verimsiz olan Çermik Sancağı’nda aynı tarihte hububat öşrünün miktarı 1/7 nispetindeydi (BOA, TD. 64, s. 512-529). Hububat öşrü nakdi olmayıp, ürün üzerinden veriliyordu. Yani buğdaydan buğday, arpadan arpa alınmak suretiyle gerçekleştirilmekteydi. 1518 ile
429
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
1564 tarihlerinde Amid Sancağı’nda hububat öşrünün tahsilinde ölçü olarak kile, 1540 yılında ise müd kullanılmıştır. 1540 ve 1564 tarihlerinde sancağın idari yapısında, Tercil ve Kulb nahiyelerinin sancak olmasına bağlı olarak bir daralma meydana gelmiştir. Ancak sancak dâhilinde köy sayısının bir hayli arttığı, mezra sayısının fazlalaştığı göze çarpmaktadır (Mesela 1564 tarihinde Amid Sancağı’na bağlı köylerin listesine bakıldığında bu konuda bize bir fikir verdiği düşünülmektedir. Buna göre Garbî-i Amid nahiyesinin köy ve mezraları: 1- Sırma 2- Hücetteyn 3Ekizce 4- Kadem Paşa (mz.) 5- Kankırt 6- Çaruği 7- Fare 8- Kara Musa (mz.) 9- Şükrullah 10- Kara Kilise 11- Karaca Bey 12- Kazancı Viranı 13- Nureddin 14- Kazık Depe 15Kaşmir Viranı 17- Bekteş (Bektaş) Viranı 18- Mühenna Viranı 19- Hancuğaz 20- Şeyh Mahmut Viranı (mz.) 21Tumat 22- Harbelü 23- Depe Kendi 24- Erce 25- Tatar 26- Yıvacık 27- Karaca Viran (mz.) 28- Zuga (Zoğa) 29Mehmed Viranı 30- Dane Kıran 31- Meram 32- Söğütlü 33- Eski Viran 34- Ahi-i ‘Ulya 35- Kuş Doğan 36- Kübeyşi 37- Til Şeref 38- Yenice-i Ağca Kal‘a 39- Sıtma Pınarı 40- Cebbare 41- Minlü Viranı 42- Derbeşir 43- Beyan Oğlu (mz.) 44- Döğercik (mz.) 45- Madudin 46- Derviş Viranı (mz.) 47- Kaşıkçı (mz.) 48- Çatalca (mz) 49- Kubad Hacılı 50- Zaraver 51- Kara Koç (mz) 52- Gözi 53- Göl Kankırt 54- Kâkânî 55- Kakırd Viranı (mz) 56- Bengür? 57- Çatal Depe (mz.) 58- Kira 59- Ömer 60- Şeyh Nasır İzzet 61- Cema’at-ı Ulusan-ı Döğerni 62- Bermeki (mz.) 63- Tilay 64- Muzafferân 65- Harzem 66- Kışlak-ı Keşmir 67- Kışlak-ı Akça Kışla 68- Kışlak-ı Ka’bilü 69- Kışlak-ı Kızıl Mağara Deresi 70- Ali Sürcü 71- Kışlak-ı Açma 72Kışlak-ı Kızıl Kocalu 73- Kışlak-ı Tabanlu 74- Kışlak-ı Piri Depesi 75- Bağçacık (mz.) 76- Melik Ahmed (mz.) 77Kışlak-ı Piri Deresi 78- Kışlak-ı Karani Dere 79- Kışlak-ı Sekiler 80- Kışlak-ı Eşik Deresi 81- Kışlak-ı Tabanlu-yı diğer 82- Kışlak-ı Açma-yı diğer 83- Kışlak-ı Kızılkaya 84Kışlak-ı Tabanlu-yı diğer 85- Kışlak-ı Eşik Deresi-i diğer 86- Kışlak-ı Cihan Beylü 87- Kışlak-ı Satı 88- Misk 89Boz Depe 90 Kuru Çay 91- Çınar 92- Cema’at-ı Karaçiyan 93- Aşiretlerin mukaataları Mir-i Miran hasları, Zaim ve Sipahilerin tasarruf ettikleri köyler: 1- Kerh 2- Kerh-i Cedid 3- Ahi-i Süfla 4- Harta 5- Ahur-i Kebir 6- Emirze Depesi 7- Boynuzlu Pınar 8- Gözlü Şeyh 9- Demürci (mz.)
10- Pürnek Depesi 11- Akimi 12- Hacı Doğan 13- Umranî 14- Cedide (mz.) 15- Abdal Görmez 16- Karınca Çayı 17Ahur-ı Küçük 18- Şeyh Kendi 19- Yassıca 20- mahsul-i çayır-ı Kamışlu 21- Cemük 22- Til Yar (mz.) 23- Gözi 24- Halil Viranı (mz.) 25- Uyuz Pınarı (mz.) 26- Mübareki 27- Mahtume (mz.) 28- Dar Mağara 29- Sefer Ayvaz 30Üç Kuyu 31- Belame 32- Hamir-i Sağir 33- Oba Viran 34- Taş Direk 35- Kubbe-i Hızır 36- Beyazi 37- Nasıriyye (mz.) 38- gök Depe (mz.) 39- Zora (mz.) 40- Nikecik 41Ebu Viranı 42- Gök Ağaç 43- Kargucak (mz.) 44- Karık Depe 45- Taylu 46- Tavşan Depesi 46- Melik Mehmed (mz.) 47- Habeş Viranı 48- Yıldırım (mz.) 49- Karakuyu-yi diğer 50- Bakırca-ı İzzet 51- Bakırca-ı Köhne (mz.) 52Heykelcik (mz.) 53- Kızıl Depe 54- Balluca 55- Şeri’atsız (mz.) 56- Gözlü Gök (mz.) 57- Koca 58- Meryem Han (mz.) 59- Kara Meryem 60- Altun Akar 61- Beyan Oğlu 62- Arpa Depesi (mz.) 63- Harbecin 64- Til Harmus 65- Misafir Viranı 66- Senati 67- Örenlü-yi Karacadağ 68- Maksud Cilavdar 69- Dekini Reşi 70- Milli Viranı 71Akpınar 72- Kemal Viranı 73- Harnub (mz.) 74- Yenice-i Salarlu 75- Aynşa 76- Toy Ömer 77- Hüseyinlü 78- Oba Yer 79- Alçak Hasan 80- Hoydi 81- Yanıklı (mz.) 82-Baylu 83- Kara Viran diğer adı İncirlü 84- Sandek 85- Deveci 86- Yalankoz 87- Tut Ağacı 88- Şehre Depesi 89- çayır ve saz geliri 90- Karaca Viran 91- Serçe Yer 92- Selimi (mz.) 93- Çavdı 94- Tubin-i Fevka (mz.) 95- Kal‘a Viranı 96- Deyr Kışla 97- Bozdoğan (çiftlik) 98- Mağara kışlağı vergisi 99- Dama Girmez (mz.) 100- Berazi (mz.) 101Poçikân 102- Direklü Mağara 103- Biro 104- Tusi 105Herberun 106- Cema’at-i Göçeryan-ı Reşi 107- Ziyaret 108- Cemaat-ı Kökis 109- İskenderi (mz.) 110- Ala Çemen (mz.) 111- Bağçacık (mz.) 112- Karacadağ yaylak geliri 113- çayır geliri 114- Ayn Germe 115- Gök Viran 116Behramki göçer cema’ati 117- Ziyaret 118- İskenderi (mz.) 119- Molla Cücük 120- Irak 121- İmad Öyüğü (mz) 122- Melik Ahmed (mz.) 123- Hasan Viranı (mz.) 124Hızır (mz.) 125- Köken Viranı (mz.) 126- Deyr-i Mine 127Şeyh Mehmed Viranı 128- Çay Viranı-i Ulya (mz.) 129Serkeşân (mz.) 130- Çay Viranı-i Süfla (mz.) 131- Tildar (mz.) 132- İrfan 133- Hasan Viranı (mz.) 134- Til Ziş (mz.) 135- Zorlu (mz.) 136- Sefteyn 137- Til Vad 138- Til Hasan 139- Fenk (mz.) 140- Çatma (mz.) 141- Cema’at-i Ulusan-i Alucı 142- Mir Hasan 143- Horhor Viranı 144- Boz Depe 145- Kara Viran 146- Ali Pınarı 147- Şilbe (mz.) 148- Kara Meryem 149- Girügör ve Küme 150- Palut Pınarı (mz.) Şarkî-i Amid nahiyesine bağlı köy ve mezralar: 1- Kasım
430
Viranı 2- İsraillü 3- Timurhan Abbas 4- Gözlik 5- Oruç Bey 6- Bekir Depe 7- Cut Depe 8Çekirgelü 9- Gerenlü (mz.) 10- Değirmenlü 11- Öksüz Hasan 12- Maksud Çolak 13- Arab Maksud 14- Böğürtlenlü 15- Yarımca 16- Kemal Fahreddinlü 17- Tayyib Viranı 18- Ak Hüseyin 19- Şibli Oğlu-yi Süfla 20- Til Gazi 21- Hilâli 22- Nam Viranı 23- Ka’bi 24- bağat-ı bazı kesan 25- Kozan 26- Ali Bardak 27- Bayezidlü 28- Örenlü 29- Batırit 30- Fatma 31Ali Dar 32- Şirani 33- Ak Viran-ı Ulya 34- Çevlik-i Kara Ahmed 35- Yanbolu 36- Satı Kendi 37- Göllüce İdrislü 38- Ali Bestan 39- Taylu-yı Ulya 40- Sıçan Viranı 41- Arslan Oğlu-yı Süfla 42- Kasımi Müderris 43- Köprülü Ali 44- Tütek 45- Köprü-yı Behlül 46- Altun Viranı (mz.) 47- Kâris-i Kebir 48- Kubbecik 49- Karaca Viran 50- Yenice-yi Uzun Dere 51- Uzun Dere 52- Ak Meşhed 53- Yağmurlu 54- Kepezlü-yı Köhne 55- Hane Bazar Mir-i Miran hassı, zaim ve sipahilerin tasarruf ettiği köyler: 1- Kad-i Ulya 2- Üç Depe 3- Arık Baba 4- Kadı-i Süfla 5- Heft Germe 6- İzzeddin Viranı 7- Sokmani 8- Bestam Viranı 9- Hamurta 10- Sumaki 11- Mersin-i Ulya 12- Dilenci Viranı 13- Ahi İbad 14- Kara Koç 15- Kıcılu İdrislü 16- Ayn Şah 17- Arslan Oğlu-yı Ulya 18- Kaba Sakal 19- Çanakçı 20- Kefer Neccâr 21- Ecmelin 22- Kengerlü 23- Receb Gördüklü 24- Küçük Mahmud 25- Çelebi Viranı 26Har-i Köhni 27- Har-i Köhne-i Karamani 28- Taylu-yi Süfla 29- Til Lek 30- Kafir Viranı 31Göl Kuyu 32- Şemame 33- Timurhan Eyüb 34- Şerefeddin 35- Karis-i Sağir 36- Taraklu 37- Tavşan Çevliği 38- Hacı Osman 39- Keban Bayram 40- Miskli 41- Matran 42- Mamaş Viranı 43- İshak Danişmendlü 44- Zuğrenç-i Süfla 45- Zuğrenç-i Ulya 46- Ömer Viranı 47- Köpeklü 48- Güzel Dere 49- Güvenç Oğlu 50- Seyyid Hasan 51- çiftlik-i vakıf 52Kamışlu 53- Panpuklu Depesi 54- Boz Viran (mz.) 55- Pir Hüseyin Depesi 56- Kefer Neccar 57- Nergislü 58- Beş Pınar 59- Porsuklu 60- Kepezlü-yi Ulya 61- Ak Meşhed-i Battal 62Haydarlu İzzet 63- Arab Viranı 64- Receb 65- Yassıca 66- Karagöz 67- Kuruca Kavuşan 68- Horuslu 69- Kırk Pınar 70- … 71- İzzeddinlü-yi Ulya 72- Ali Ziyareti 73- Mersin-i Küçük 75- Kıtırbil-i Süfla … bu eksik liste bile köy sayısının artışı hususunda fikir vermektedir).
1518 ile 1540 tarihli tahrir defterlerinde darı için duhn, 1564 tarihinde ise erzen tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Bu tarihte, darı tarımının Garbî, Şarkî-i Amid ve Göksu nahiyelerine bağlı bazı köylerde yapılmaktaydı. 1564 yılında Amid Sancağı’nda buğday, arpa ve darı kadar yaygın olmasa da küşne, hurle, kişniç ve çeltik üretilmekte idi. Çeltik üretimi en çok Garbî-i Amid nahiyesinde yapılmakta idi. 1564 tarihli defterin 56b varakındaki bir nottan, çeltik üretiminin yapıldığı 16 madrabın olduğu anlaşılmaktadır. Bunlar; Mecnun, Düldül, Mu’allakat, Kara Pınar ve Süd Pınarı, Tildar, İrfan, İskenderi, Kazık Depe, Devin, Ayranı Kara, ‘Ayn Germe, Hatun-ı Marta, Hatun-ı Mamaş, Ağca Kal’a ve Zeraver adını taşımış olup, 85 müddlük tohum kapasitesine sahipti. Bu durum defterde şöyle ifade edilmiştir. “ mukata’a-i mezburenin tohumu kadimden altmış beş mudd iken 50 160 akçaya virilüb sonra yirmi müdd dahi ziyade ekilmek ile mültezîmin yine 5478 akça ziyâde ile kabul eyleyüb hâliya 103 033 akçaya
431
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
füruht olunmuştur (satılmıştır), çeltük düşen karyelerin (köylerin) ahâlisi seksen beş müdd tohumdan ziyâde ekmek ile ve çeltük ayaklarına mültezîmin penbe (pamuk) eküb mîrî çeltüğe kifâyetden ziyâde penbelerine su verilmek ile kadimden sulanugelen tarlalarımıza su vermeyüb ve seksen beş müdden ziyâde tohum tarh olunmak ile yerlerimize zarar olunub bize küllî gadr olunur dedikleri ecilden hâliya takdir olunan seksen beş müdden ziyâde tohum ekilmeyüb ve hakk-ı şirbleri olan karyelerin re’âyâsına hakk-ı şirbleri verilmek içün meşruh kılındı.” Tahrir defterlerindeki bilgilerden yola çıkarak, Amid Sancağı’ndaki hububat üretimi ile ilgili daha çok bilgi ve ayrıntı vermek mümkündür. Verilen bu kısa açıklamalar ile dinleyicilerimize XVI. yüzyılda Diyarbakır ve havalisinde hububat üretimine dair bir çerçeve bilginin verildiğine inanılmaktadır. Mesela, aşağıda verilen 1. Tabloda belirtildiği gibi bütün köylere ait hububat üretimine dair verilere ulaşmak ve bunları tablolara aktarmak mümkündür. Bununla her köyün üretim potansiyelini ayrı ayrı ortaya çıkarabiliriz. Köylerin gelirlerinde yıllara göre meydana gelen gelişmeleri takip ederek sosyal ve ekonomik hareketlilik hakkında fikir sahibi olabiliriz. Köylerde üretilen ürünlerden hareketle, varlığı günümüze ulaşmamış olan birimlerin yerini doğru tahmin etmemizde yardımcı olabilir. Listenin eksiksiz hazırlanması durumunda, sancakta üretim yapılan köy ve mezraların tamamının ortaya çıkması söz konusu olacak,
böylece sancağın geçmişteki üretim potansiyeli ortaya çıkacaktır. Ortaya çıkacak durumun günümüzle mukayesesi yapılarak meydana gelen değişiklikler belirlenmiş olacaktır. Ayrıca köylerde yaşayan nüfusun hesaba katılması ile tarımda çalışan insan unsurunun hesaplanması da gerçekleştirilebilir. Tahrir defterlerinde yer alan meyve, sebze gibi tarımsal üretimle alakalı diğer veriler, hayvancılık ile ilgili veriler, değirmen, boyahane, şemhane, kirişhane, dabbağhane ve daha birçok işletme ile ilgili verilerle beraber sancağın sosyo-ekonomik durumuna ilişkin bir perspektif ortaya çıkarılabilir. Bu sayılan hususlara demografik veriler, sancakta yaşayan insanların inançlarına göre dağılımı, şehirdeki dinî, içtimaî ve eğitim kurumlarına ilişkin kayıtların tamamı ayrı ayrı olduğu gibi birlikte de ele alınarak analitik bir değerlendirme yapılabilir. Tahrir defterlerinde yer alan kayıtlar, sayılan bu unsurların hepsine cevap verebilir nitelik ve muhtevadadır. Sıra
432
1 2 3 4 5 6 7 8 9
NAHİYE
BUĞDAY Kile Akça Garbî Amid 147 467 655 223 Şarkî-i Amid 212 189 932 207 Salat 13 853 65 975 Göksu 29 856 149 258 Savur 126 100 201 064 Berazi 55 259 200 851 Pusiyan 10 650 32 084 Pöçiyan 3 860 11 580 Zilan 3 916 11 748 TOPLAM 603 150 2 259 990
ARPA Kile Akça 77 049 208 646 131 611 347 757 9 674 26 088 21 340 64 122 70 421 88 720 36 432 72 761 5 367 10 906 1 990 3 940 2 010 4 020 355 894 826 960
TABLO 2: 1564 Tarihinde Amid Sancağı’nda Buğday ve Arpa Öşrü (Diyarbekir Vilayeti Mufassal Tahrir Defteri, s. XLII)
Köyler
15181
15402
15643
Bğdy Arpa Darı Mrcmk Bğdy Arpa Darı Mrcmk Bğdy Arpa Darı Mrcmk Til Aloy
300
100
-
Akimi
250
100 100
-
15
10
8
-
1783 1486
-
-
-
18
9
1
-
740
320
-
-
5,5
5
2,5
-
866
482
-
-
Şeyh Kendi nd. 600 5000 Dübir
-
Elvendi nd. 150 Kemal Viranı
100
-
-
12
-
0,5
-
461
255
-
-
Zoğa
300
250
-
-
62
31
5
-
760
380
-
-
Kadı-yı Ulya
250
200
-
-
30
20
6
-
1829 1016
-
-
Satı Kendi
1500 1000 500
2060 130 12
-
14065 6628
-
-
Zuğranç-ı Ulya
130
300
-
30
36
18
3
-
1026
424
-
-
Güvençoğlu
100
150
-
-
12
5
1
-
595
496
-
-
Sokmanî
500
300 200
-
60
30
5
-
1218 1015
-
-
Seydi Hasan
600
500
-
-
50
25
1
-
1737 1448
-
-
Alipınarı
1000 500
-
-
118
58
-
-
5173 4311 32
Mübaregi
200
60
-
-
9
4
1,5
-
838
465
-
10
Pürnek Depesi
250
100 150
-
16
8
-
-
955
427
-
-
Kıtırbil-i Ulya
200
400
-
-
22
12
-
-
854
427
-
-
Kıtırbil-i Süflâ
500
153
-
-
52
26
-
-
594
497
-
-“
-
-
TABLO 2: AMİD SANCAĞI’NA BAĞLI BAZI KÖYLERDE HUBUBATBATTAN ALINAN ÖŞÜR MİKTARI (1518-1664) Bğdy: buğday, Mrcmk: mercimek. Tahrir defterinde ‘ades şeklinde yer almaktadır.
433
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Sonuç Bu bildiri, XVI. yüzyılda Amid Sancağı’ndaki hububat üretimine ilişkin bir dibace niteliğinde olup, son derece eksik bir çalışmadır. Ancak konuya ilgi duyanlar için bir çerçeve oluşturmakta ve özellikle eski yazıya aşina olmayan, ancak tarihe meraklı olanlar için haber niteliğindedir. Osmanlı arşiv belgeleri kullanılarak kaydı tutulan coğrafyaların tarihteki üretim kapasiteleri ve üretimlerine dair sayısal değerler ortaya çıkarılarak yeni nesillerin geçmişe dair doğru bilgilendirilmeleri temin edilebilir. Arşiv kayıtlarının sadece tarihçilerin ihtiyaç duydukları materyallerden ibaret olmadığı, ziraat ve hayvancılık tarihi ile uğraşanlara da büyük imkânlar sunabileceğini göstermektedir. Amid Sancağı’nın Osmanlı döneminde sadece önemli bir idarî merkez olmadığı, aynı zamanda mühim bir tarımsal üretim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda Amid Sancağı’ndaki hububat üretiminin istikrarlı bir artış gösterdiği müşahede edilmektedir. Üretim yapılan köy ve mezraların adlarına bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun Türkçe unsurlar taşıdığı görülmektedir. Buradan hareketle Osmanlı döneminde Müslümanların daha ziyade askerlik ve yönetim işleri ile uğraştıkları, bundan dolayı üretimi ihmal ettikleri şeklindeki yaygın kanaatin her zaman doğruyu ifade etmediğini düşündürmektedir. Türklerin üretimde de söz sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Bu çalışmayı başlatarak devamını getirme noktasında kendimizi şu andan itibaren mükellef kılmış görüyoruz. Umarım bu çalışmayı en kısa zamanda ikmal ederek Diyarbakır coğrafyasındaki üretimin tarihî kayıtlarını bütünüyle gün yüzüne çıkararak yetişen yeni nesillere karşı, bu konudaki, sorumluluğumuzu yerine getirme bahtiyarlığına nail oluruz.
434
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
435
436
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
437
438
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
439
DİYARBAKIR’DA TARIMSAL SU KAYNAKLARI
DSİ BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ İŞLETMEDEKİ TESİSLER
442
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
BARAJLAR VE HİDROELEKTRİK SANTRALLER GÖLETLER SULAMA TESİSLERİ TAŞKIN TESİSLERİ İÇMESUYU TESİSLERİ
İŞLETMEDEKİ BARAJLAR VE HİDROELEKTRİK SANTRALLER Sıra No
Baraj ve HES Tesisinin Adı
İli
Amacı
1
Karakaya Barajı HES
Diyarbakır
Enerji
2
Kralkızı Barajı HES
Diyarbakır
Enerji
3
Dicle Barajı HES
Diyarbakır
Sulama+Enerji+İçme suyu
4
Batman Barajı HES
Batman
Sulama+Enerji
KARAKAYA BARAJI YERİ : Karakaya Barajı ve HES, Fırat nehri üzerinde, Keban Barajının 166 km mansabında inşa edilmiştir. Diyarbakır merkeze 134 km mesafededir. Çüngüş ilçesine 30 km mesafededir. AMACI: Enerji
Turkay ÖZGÜR Yaşar CEYLAN
İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 1987
DSİ 10 Bölge Müdürlüğü, Diyarbakır
443
KRALKIZI BARAJI YERİ : Diyarbakır’a 81 km mesafede olan Kralkızı Barajı, Diyarbakır ili sınırları içinde Dicle nehrinin ana kollarından olan Maden çayı üzerinde, Dicle ilçesinin 6 km güneybatısında 707 m talveg kotunda inşa edilmiştir. AMACI : Enerji amaçlı olup, ürettiği enerji 146 milyon kwh/yıldır. İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 1998 DİCLE BARAJI YERİ : Diyarbakır ili sınırları içerisinde, Eğil ilçesinin 7 km güneydoğusunda Dicle nehrinin ana kollarından olan Maden ve Dibni çaylarının birleşip Dicle nehrini meydana getirdiği mevkiden 800 metre ve Kralkızı Barajının 22 km mansabında 640 m talveg kotunda inşa edilmiştir. AMACI : Sulama + Enerji + İçmesuyu İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2000 BATMAN BARAJI YERİ : Diyarbakır ve Batman il sınırları içinde, Diyarbakır’a 100 km mesafede Batman Çayı üzerinde yer almaktadır. AMACI : Sulama + Enerji İŞLETMEYE AÇILDIĞI YIL : 2003
Tesisin Adı
İli
Su Kaynağı
İŞLETMEDEKİ SULAMA TESİSLERİ Tipi Sulama Alanı İşletmeye Yağış Amacı Brüt Açıldığı Alanı Net Şebeke Sulama Yıl (km2) (ha) (ha)
Su Alma Yapısı
Devegeçidi Barajı ve Sulaması
D.Bakır Devegeçidi Ç. Kanalet
Cazibe
S
10.600 5.800
1972
1.578
Baraj
Batman-Silvan Sağ Sahil Sulaması
D.Bakır
Batman Ç.
Klasik
Cazibe
S
8.790 7.590
1972
4.015
Regülatör
Çınar Göksu Barajı ve Sulaması
D.Bakır
Göksu Ç.
Klasik
Cazibe
S
4.234 3.582
1996
672
Baraj
Kralkızı-Dicle Pompaj Sul. 1.Kısım
D.Bakır
Dicle N.
Klasik
Pompaj
S
4.758 4.758
2002
-
Baraj
Silopi Nerdüş Sol Sahil Sulaması
Şırnak
Nerdüş Ç.
Klasik
Cazibe
S
2.740 2.336
1991
355
Regülatör
Batman
Garzan Ç.
Klasik
Cazibe
S
3.973 3.362
1996
1.749
Regülatör
Mardin
Çağ-Çağ Ç.
Klasik
Cazibe
S
8.600 6.695
1968
860
Regülatör
Mardin
Buğur Ç.
Klasik
Cazibe
S
1.860 1.748
1995
57
Baraj
Garzan-Kozluk Sulaması Nusaybin Çağ-Çağ Sulaması Derik-Dumluca Barajı ve Sulaması
444
İŞLETMEDEKİ GÖLET VE SULAMALARI Fayda ( ha ) Tesisin Adı
İli
Brüt
Net
İşletmeye Açıldığı Yıl
Gözegöl
Diyarbakır
650
550
1964
Halilan
“
920
556
1979
Kabaklı
“
182
87
1980
Ortaviran
“
550
516
1963
Beşpınar
“
140
121
1980
Künreş
“
19
19
1979
DİYARBAKIR İLİ TOPLAMI
2461
1849
Mardin
402
221
1983
Şerifbaba
“
130
120
1971
Hanok Sulaması
“
1071
560
1986
1603
901
200
140
1968
200
140
350
348
1985
350
348
Yıldız-Arbete
MARDİN İLİ TOPLAMI İdil-Dirsekli
Şırnak
ŞIRNAK İLİ TOPLAMI Gerçüş-Kırkat BATMAN İLİ TOPLAMI
Batman
TAŞKIN KORUMA PROJELERİ Genel Müdürlüğümüzün 2010 yılı yatırım programında Diyarbakır ilinde toplam 9 649 000 TL keşif bedelli 26 adet taşkın koruma işi yer almaktadır. Bu projeler planlandığı şekilde ikmal edildiğinde toplam 216 hektar alan ve 17 adet meskun mahal’in taşkınlardan korunması sağlanmış olacaktır. Bugüne kadar işletmeye açılan 85 adet Taşkın Koruma tesisi ile 514 ha arazi ve 63 meskun mahal’in taşkınlardan korunması sağlanmıştır. DSİ 10. BÖLGE MÜDÜRLÜĞÜ AĞAÇLANDIRMA FAALİYETLERİ Ağaçlandırma faaliyetlerimiz; • Diyarbakır • Batman • Mardin • Siirt • Şırnak İllerinde yapılmaktadır. Bölgemizde bu güne kadar toplam; • İbreli ağaç :175.689 ad • Yapraklı ağaç : 618.037 ad • Süs çalısı : 3.280 ad • Çim : 115 da Toplam : 797.006 ad Fidan dikimi gerçekleştirilmiştir. 445
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
başlamıştır.
• •
UYARI İKAZ VE TANITIM LEVHALARI
Bölgemizde 2010 yıllında 270.000 ad fidan dikimi hedeflenmiştir.
Diyarbakır İlimizde 2009 yıllında toplam 1190 ad. fidan dikimi gerçekleştirilmiştir.
DİYARBAKIR İLİ DAHİLİNDE BULUNAN BARAJ REZERVUARLARINDA 1991 – 2009 BALIKLANDIRMA ÇALIŞMALARI 2009 YILINDA 2 100 000 ADET OLMAK ÜZERE, 2010 YILINA KADAR BARAJ REZERVUARLARINA ATILAN BALIK MİKTARI
25 005 000 ADET
2010 YILINDA BARAJ REZERVUARLARINA ATILMASI PLANLANAN BALIK MİKTARI
1 500 000 ADET
Havaların ısınması ile birlikte vatandaşlarımızın ve özellikle çocukların baraj göllerinde ve sulama kanallarımızda yüzmesi neticesinde geçmiş yıllarda boğulma olayları yaşanmıştır. Bu konuda vatandaşlarımızın uyarılması için, 2009 Yılı içerisinde Muhtelif tesislerimizin özellikle yerleşim yerlerine ve yol güzergâhlarına yakın kesimlerine 200 Adet metal uyarı ve ikaz levhası konulmuştur. Ayrıca sulama kanallarına 150 noktada uyarı yazısı yazılmıştır. 2010 yılında şu ana kadar 450 ayaklı metal uyarı ve ikaz levhası imal edilerek sulama tesislerimize konulmuştur. Bu çalışmalarımız devam etmekte olup, bütün tesislerimizin gerekli noktalarına uyarı ve ikaz levhası ve uyarı yazıları tesis edilecektir.
Balıklandırma çalışmalarında 2004 yılına kadar aynalı sazan, balık yavrusu , 2005 yılından itibaren pullu sazan balık yavrusu ile rezervuarlarımız balıklandırılmıştır.
TAŞKIN KORDİNASYON Bölge Müdürlüğümüz faaliyet sahasında bulunan Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman ve Şırnak illeri 2010 yılı ilk yarısı “ Taşkın Koordinasyon Kurulu Toplantıları” tamamlanmıştır. Yapılan toplantılar ile Başbakanlığın 2010/5 genelgesi doğrultusunda taşkınlarla mücadelede alınması gerekli tedbirler değerlendirilmiştir. Bu kapsamda; Bölge Müdürlüğümüz faaliyet sahasında bulunan Diyarbakır, Mardin, Siirt, Batman ve Şırnak illeri illeri İçin İlgili kurum temsilcilerinin katılımı ile “Taşkın Denetleme Kurulu” oluşturulmuş olup, çalışmalara 446
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
447
DİYARBAKIR SU KAYNAKLARI
448
ÖZET İnsan nüfusunun artmasına bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Yeryüzüne inen suyun miktarının sabit olmasına karşın kullanım alan ve miktarının gittikçe arttığı ve küresel iklim değişikliğinin söz konusu olduğu günümüzde doğal olarak suyun önemi de gittikçe artmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Özellikle dünyanın sürdürülebilir temiz enerji kaynaklarına yöneldiği ve biriktirmesiz HES’lerin yaygınlaşması bu önemi daha da artırmaktadır. Bu çalışmanın amacı, Diyarbakır su kaynaklarının bir dökümünü (envanterini) ortaya koymaktır. Bunun için, giriş bölümünde kısaca suyun önemine değinilmiş ve literatürü ele alınmıştır. Daha sonra artan su ihtiyacına karşın Diyarbakır, ülkemiz ve dünya tatlı su kaynakları karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Çalışmanın devam eden bölümlerinde konu detaylandırılmış ve sonuç bölümünde ise mevcut su kaynaklarının doğayı, tarihi ve kültürel varlıkları ve sosyal hayatı koruyacak şekilde kullanılmasına yönelik projelerin bir an önce uygulamaya geçirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
WATER RESOURCES OF DIYARBAKIR ABSTRACT It is well known that the World population dramatically increases. The increase in the population causes the increase in water needs and in the number of the sectors use water. The water amount is constant and the water demand increases on the world. Furthermore, in the nearest future the human is expected to be faced with the serious impacts of the global climate change. On the other hand, the human turning to the sustainable and clean energy resources as well as to the mini hydroelectricity power plants (mini-HEPP). So, in the last decades the water resources have become more important. The main goal of this study is to present the current water resources of Diyarbakir. In this respect, first, the importance of the water briefly explained and the related literature is presented in the introduction part of the paper. Then, the fresh water potential of the world, Turkey, and Diyarbakir is compared. Later, the subject detailed in the next parts of the paper. As a result, it is suggested that the agreeable projects scope to optimal usage of the current water potential of Diyarbakir should be applied as soon as possible.
449
Z.Fuat Toprak Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği, Diyarbakır toprakzf@dicle.edu.tr
GİRİŞ
[3].
Su Hayattır (Şekil 1). İnsan nüfusunun artmasına ve gelişen teknolojiye bağlı olarak hem suyun kullanıldığı sektörlerin sayısı hem de tüm sektörlerde suya duyulan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Şekil 2’de suyun yaygın ve gelişen teknolojiye bağlı olarak yeni ortaya çıkan kullanım alanları verilmiştir [1].
Küresel iklim değişikliği veya küresel ısınmanın bilim çevrelerince tartışıldığı günümüzde [2, 4–10] suyun önemi ve depolanma zorunluluğu daha da artmaktadır. Belirtilen bu durumlar dünyayı su kıtlığına gün geçtikçe daha çok yaklaştırmaktadır.
Diğer taraftan yağışların yeryüzüne konumsal ve zamansal dağılımı homojen değildir. Suya en çok gereksinim duyulan kurak mevsimlerde yağışlar az, ihtiyacın minimum düzeyde olduğu yağışlı mevsimlerde ise yağışlar çok fazladır. Örneğin Diyarbakır’ın yazın aldığı yağış, yıl boyunca aldığı tüm yağışın ancak %2’sidir [2]. Aynı zamanda sabit olan mevcut tatlı su kaynakları yeryüzüne homojen bir şekilde dağılmamaktadır. Örneğin yıllık yağışların ¾’ü dünya nüfusunun yaklaşık olarak 1/3’ünü kapsayan alanlara düşmektedir. Başka bir ifade ile dünya nüfusunun yaklaşık 2/3’ü yeryüzüne inen yağışların ¼’ünden yararlanmaktadır [3]. Dünyanın birçok bölgesinde ihtiyaç duyulan suyun miktarı doğal su miktarından fazladır. Bu nedenle çok sayıda ülke şu an bile su kıtlığı ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktadır [3]. Şekil 3’te şematik olarak verildiği gibi yerküre üzerinde bulunan suyun sadece %4,9’u tatlı su kaynaklarını oluşturmaktadır. Tatlı su kaynaklarının da ancak %0,2’si doğrudan ve ekonomik bir şekilde kullanılabilecek su kaynakları olan nehir ve göllerde bulunmaktadır
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, petrol ve diğer enerji kaynakları üzerinde süregelen savaşların yerini su savaşlarına bırakacağı endişeleri duyulmaktadır [11–12]. Dolayısıyla dünya tatlı su kaynaklarının korunması yüzyılımızın en önemli gereklerinden biri haline gelmiştir. O halde kısaca: Suyun/ yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için, az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için, temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için ve ısınan dünyamızın ateşini düşürmek için suyun depolanması bir zorunluluk olup suyun bir damlasını bile boşa harcama lüksümüz yoktur. Suyun bu denli önem kazandığı günümüzde su kaynaklarının tespiti, bu kaynakların doğayı, tarihi/kültürel varlıkları ve sosyal hayatı korumak kaydı ile optimum bir şekilde projelendirilmesi ve bu projelerin zaman geçirmeden uygulanması önem kazanmıştır. Bu düşüncelerden hareketle bu çalışmada Diyarbakır ilinin toprakları üzerine düşen yağışlar ve Dicle ve kolları aracılığı ile komşu il ve havzalardan taşınan su miktarı esas alınarak ilin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyeli ortaya konmuştur.
450
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
SU HAYATTIR WATER IS LIFE İNSAN (HUMAN)
BİTKİ (PLANT)
HAYVAN (ANIMAL)
SU WATER
CANSIZ DOĞA (LIFELESS NATURE)
Şekil-1 Su Hayattır
451
DİYARBAKIR SU POTANSİYELİ VE DAĞILIMI Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü Diyarbakır Bölge Müdürlüğü’nden temin edilen merkez ve taşra ilçelerinin aylık ortalama yağış verilerinden Diyarbakır İli merkez ve taşra ilçelerinin uzun yıllar aylık ortamla yağış yüksekliği mm cinsinden hesaplanmıştır (Tablo 1). Şekil 4’te verilen haritadan [13] net bir şekilde görüldüğü üzere Diyarbakır’ın coğrafik yapısı ve yüzey şekilleri nedeniyle yağışlar ile Diyarbakır ili üzerine inen suyun hemen hemen tamamı il sınırları içinde akışa geçmekte ve yeraltına inerek sığ ve derin yeraltı sularını meydana getirmektedir. Bu nedenle ilçelerin yağış yükseklikleri alanları ile çarpılarak alansal uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları Milyar m3 cinsinden elde edilmiştir (Tablo 1). Tüm ilçelerin uzun yıllar aylık ortalama yağış miktarları toplanarak il geneli uzun yıllar yıllık ortalama
yağışı 11,44 Milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Bu değer Diyarbakır ilinin 15355 km2 olan toplam alanına bölünerek Diyarbakır il geneli yıllık yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 745,14 mm olarak hesaplanmıştır. Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteninde verilen Türkiye yağış haritasından Diyarbakır ve çevresinin yıllık yağış yüksekliğinin uzun yıllar ortalaması 400 mm ile 600 mm arasında 500 mm’ye yakın olarak okunmuştur [14]. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmi web sayfasında yer alan haritada (Şekil 5) ise aylık yağışların 1975–2008 yıllarını kapsayan uzun yıllar ortalamalarından yıllık yağışların uzun yıllar ortalaması 482,4 mm olarak hesaplanmıştır [15]. DSİ ve DMİ tarafından verilen değerler birbiri ile uyum göstermesine karşın bu çalışmada hesaplan yıllık yağış yüksekliği değerinin bu iki değer ile de uyuşmadığı görülmektedir. Diyarbakır’da yer alan Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj göllerinin alanları sırasıyla, 298,00 km2, 57,50 km2, 24 km2, 49,25 km², 32.14 km2, 3,90 km2 olup toplam göl yüzeyi alanı 434,79 km2’dir [14]. Bunlara akarsu ve küçük göletlerin su yüzeyi alanı da eklendiğinde yaklaşık olarak 500 km2’lik bir alandan buharlaşma olmaktadır. Karakaya Baraj gölü büyük ölçüde Diyarbakır il sınırlarının dışında kalmaktadır. Bu alanın yerine toprak ve bitki örtüsü yüzeyi ampirik olarak eklenerek buharlaşma yüzeyi yaklaşık 400 km2 olarak hesaplanmıştır. Şekil 5’te verilen uzun yıllar altı aylık periyot (Mayıs-Ekim) toplam buharlaşma haritasından Diyarbakır ili için 6 aylık (Mayıs-Ekim) buharlaşma
452
dönemi buharlaşma yüksekliği yaklaşık 1750 mm olarak okunmuştur. Buna göre buharlaşma dönemi içinde toplam buharlaşan su miktarı 1,750 * 400*106 = 0,7 Milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Buharlaşma yüksekliğine esas alınan harita, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nün resmi web sayfasından alınmıştır [16]. Geri kalan suyun bir kısmı sığ ve derin yeraltı sularını oluşturmaktadır. 2004 yılı sonu itibari ile Diyarbakır ve çevresinde DSİ tarafından tespit edilen yeraltı su rezervinin 0,38 Milyar m3 olduğu belirtilmektedir [14]. Yüzeysel akışa geçen suyun bir kısmı baraj göllerinde depolanmaktadır. Karakaya, Kralkızı, Dicle, Batman, Devegeçidi ve Göksu baraj göllerinin depolama hacimleri sırasıyla, 9,58 km3, 1,919 km3, 0,595 km3, 1,250 km3, 0,20232 km3, 0,062 km3 olup bu barajlarda toplam 13,608 Milyar m3 su depolanmaktadır [14]. Toplam depolama hacminin yüzeysel akışa geçen yıllık su miktarından fazla olması akarsular aracılığı ile Diyarbakır il sınırı dışından gelen suların olduğunu göstermektedir. Dicle Nehri’nin Diyarbakır’a giriş yaptığı Kralkızı barajı öncesinde yıllık ortalama akımı 0,7614 Milyar m3’tür. Dicle Barajı öncesinde de yıllık ortalama akım 1,896 Milyar m3’tür (Şekil 6). Dicle Nehri, kuzeyden Toros Dağları yamaçlarından Anbarçayı, Kuruçay, Pamukçayı ve Hazroçayı, Batman ve Garzan sularını almaktadır. Güneyden ve Mardin eşiğinden Göksu ve Savur Çayı Dicle’ye katılır. Sason, Zori ve Garzan (1,290 Milyar m3) çayları büyük ölçüde yüklerini il sınırları dışından almaktadır ve Batman Çayının yıllık akımını (4,271 Milyar m3) ağırlıklı olarak bu üç çay oluşturmaktadır. Diyarbakır il sınırları içinde meydana gelen 12,44 Milyar m3’lük yağışın bir kısmı buharlaşmaktadır (0,7 Milyar m3) ve bir kısmı da yeraltı sularını beslemektedir (0,38 Milyar m3). Diyarbakır ve çevresinde doğal göl olmadığından geri kalan toplam yağış sularının tamamı (11,36 Milyar m3) yüzeysel akışa geçmektedir. İl sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu ihtiyacı karşılandıktan sonra geri kalan kısmı Dicle ve yukarıda anılan kollarında ve baraj haznelerinde depolanmaktadır. Dicle nehrinin, Batman Çayı ile birleştikten sonra il sınırını terk ettiği noktadaki yıllık akımı ise yaklaşık olarak 15 Milyar m3’tür. Bunun 11,36 Milyar m3’ünü, kolları aracılığı ile il sınırları içerisinde meydana gelen yağışlardan almaktadır. Geri kalan 3,64 Milyar m3’nü ise komşu illerden temin etmektedir. Bunun içinde İl sınırları içinde içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu
453
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
ihtiyacı dâhil değildir. Bu hali ile nehir, Diyarbakır’ı bir su geçiş yolu haline getirmektedir. Diyarbakır ili içme, kullanma, sanayi ve sulama suyu büyük ölçüde Dicle nehrinden sağlanmaktadır. Bir kısmı ise sığ ve derin yeraltı sularından sağlanmaktadır. Diyarbakır ilinin toplam su kaynaklarının doğal dağılımı Tablo 2’de verilmiştir. Diyarbakır İlinin su kullanımının sektörsel bazda dağılımına burada yer verilmemiştir.
Şekil-6 Dicle ve kolları
454
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tablo-1 Diyarbakır il toprakları üzerine düşen aylık ve yıllık yapışlar ve ilin yağışlardan kaynaklanan su potansiyeli
455
Şekil-4 Diyarbakır yüzey şekilleri
Şekil-5 Uzun yıllar 6 aylık periyot (Mayıs-Ekim) buharlaşma haritası
456
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
Tablo-2 Diyarbakır suyunun doğal dağılımı
SONUÇ VE ÖNERİLER 1. Su potansiyelimizden maksimum düzeyde yararlanabilmek için, 2. Toprak kaynaklarımızdan maksimum düzeyde yararlanabilmek için, 3. Suyun/yağışın az olduğu zamanlarda susuz kalmamak için, 4. Az su/yağış alan bölgelere suyu iletebilmek için, 5. Temiz ve sürdürülebilir bir enerji üretimi için, 6. Isınan dünyamızın ateşinin düşürülmesine bir nebze katkı yapmak için, 7. Fosil kökenli enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmak için, 8. Mansaptaki komşularımıza daha düzenli ve bol su verebilmek ve bunu ticari ve stratejik açıdan değerlendirebilmek için, 9. Akarsularımızın rejimini düzenlemek için, 10. Yeraltı ve yerüstü su ve toprak kaynaklarının kirlenmemesi için, 11. Erozyonu ve katı madde hareketini minimize etmek için, 12. Balıkçılık ve su ulaşımını sağlamak için, 13. Sulu; dolayısıyla daha verimli bir tarıma geçebilmek için, 14. Yörede istihdam sağlamak ve yöreye sanayi ve ticari canlılık getirebilmek için, 15. Sağlık, eğitim ve benzeri diğer sektörleri geliştirmek için, 16. Bölgenin refah düzeyini artırmak için, 17. Tuzlanmayı önlemek için, A. Suyun bir damlasının bile boşa harcanmaması, B. Buharlaşma, sızma, kayıp ve kaçakların asgariye indirilmesi, C. Zirai ve hormonsal ilaç ve gübrenin asgari düzeyde ve kontrollü olarak kullanılması, D. Optimum düzeyde su kullanılması, E. Bunun için sızdırma ve damla sulamasını olanaklı kılacak şekilde kapalı (basınçlı) sulama sisteminin tercih edilmesi, 457
F. DSİ tarafından henüz devam eden sulama projelerinde bu yönde revizyona gidilmesi G. Suyun depolanması ve H. GAP’ın ve bu kapsamda Dicle Havzası kapsamındaki tüm projelerin bir an önce tamamlanması gerekmektedir.
458
KAYNAKLAR 1. Toprak ZF, Ceylan, E., (2008), Silvan Barajının GAP İçindeki Yeri, Uluslararası Silvan Sempozyumu, 25-27 Nisan 2008, Silvan. 2. Toprak, Z.F., Öztürkmen, G., Yılmaz S., Dursun, F., Bayar G., EM, A., Hamidi, N., (2009), Diyarbakır Kent Merkezi İçin Sıcaklık Verilerinin İstatistiksel Analizi, İklim Değişikliği ve Çevre, 1 (2), 49-74, 2009. 3. Aytek, A. ve Toprak, Z.F., (2001), Fresh Water-Saltwater Distribution and Freshwater Potential of Turkey, Proc. International Symposium on Water Resources and Environmental Impact Assessment, 233 - 238, Istanbul. 4. The Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC) established by WMO and UNEP Fourth Assessment Report “Climate Change 2007”, 02 February 2007, Paris. 5. Jamieson D. (1992), ETHICS, PUBLIC-POLICY, AND GLOBAL WARMING, SCIENCE TECHNOLOGY & HUMAN VALUES 17 (2): 139-153 SPR 1992. 6. Beckerman W, Malkın J (1994), How much does global warming matter? - concern for environmental problems as opposed to needs of developing countries PUBLIC INTEREST (114): 3-16 WIN 1994. 7. Vincent St. Louis (2002), Hydroelectric reservoirs as an anthropogenic source of greenhouse gases.” World Resource Review 14 (2002): 334– 353. 8. International Rivers Network (IRN) (2002), Flooding The Land, Warming The Earth, Greenhouse Gas Emissions From Dams, 1847 Berkeley Way, Berkeley CA 94703. 9. Karaca, Mehmet, Şen, Ömer L., “Küresel Isınma: Gerçekler ve Belirsizlikler”, TÜBİTAK, http://www.tubitak.gov.tr/home.do;jsessionid =E5835E72700CD9FAD50E141C98C23CAC?sid=0&cid=773 10. Türkeş, M., Sümer, U. M., Çetiner G., “İklim Değişikliğinin Bilimsel Değerlendirilmesi”,http://www.meteor.gov.tr/2006/arastirma/ arastirma.aspx?subPg=101&Ext=htm 11. Cemal Zehir, Ortadoğu’da Su Medeniyetlerinden Su Savaşlarına, Su Vakfı Yayınları, 2003, İstanbul. 12. Özden Bilen, Ortadoğu Su Sorunları ve Türkiye, Üçüncü Baskı, İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı, Basım ve Foto-Film Şube Müdürlüğü, 2009, Ankara. 13. maps.google.com/maps?hl=tr&resnum=0&q=%22Diyarbakir% 14. DSİ 2005 yılına ait haritalı istatistik bülteni, DSİ Genel MüdürlüğüAraştırma, Planlama ve Koordinasyon Dairesi Başkanlığı, 2005, Ankara 15. (www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/il-ve-ilceler istatistik. aspx?m=DIYARBAKIR) 16. (www.meteor.gov.tr/veridegerlendirme/acik-yuzey-buharlasma.aspx) 459
DİYARBAKIR’DA TARIM VE HAYVANCILIK
460