Yaşam ve Başarı

Page 1

Ersin Pamuks端zer

www.thelifeco.com


YAŞAM VE BAŞARI

1. Önsöz

4

Okuma klavuzu

7

2. Bireyin öyküsü

8

2.1 İlk adım 2.2 “Yaşamın içine doğmak ve yaşamın içinden geçmek”

9 12

Yaşama doğmak

12

Şekillenmeler

15

Kariyer ve varlık inşaası

19

Motive eden güçler

19

Arayış ve uyanış

20

Yeteri kadar

20

Emeklilik şekillendirmesi

23

2.3 Yaşamın içinden geçerken karşılaşılan kavramlar

24

Düşünce çerçevesi

24

Sorumluluk

27

İlişkiler

28

Uyumlu olma

28

Performans

29

Seçimler

30

Kültür

31

2.4 Başarılı bir yaşam oluşturmak için cepte taşınanlar

32

Ortaklık

32

Girişimcilik

33

Güven Ortamı

35

Değişim

36

Anı yaşamak

37

Vücudumuz

37

2.5 Yaşamın değişik akışları

3. Yaşam öykünüzün neresindesiniz?

41 44

Yaşamdaki duruşunuz nedir?

45

Yaşam ve zihin haritası testi

45


4. Başarılı bir yaşamın ipuçları - Fikirlerden potpori

48

İş yaparken

49

Yaşamın her anında

51

Dünya ve yaşam hakkında

55

İnsan bedeni ve zihni hakkında

57

Keyifli yaşamak hakkında

59

5. Başarılı bir yaşam için örnek bir model Modelde bütünleşik yaklaşım

5.1 Oyun alanım

60 64 65

Katma değer zinciri

69

Strateji uyum süreci

71

Uyum sağlamak

71

Strateji uyum sürecinin işleyişi

72

5.2 Ben

74

Farkındalık ve bilinçli olmak

81

Bağımlılık

82

Önyargısız bakış

83

Stres

84

Zihin haritası

85

Konforlu alandan çıkış - gergin alan

86

Değişim yönetimi

87

Liderlik

88

Dengeli yaşam

90

5.3 İlişkilerim

91

Sınırsız sorumluluk

92

Dürüst ve sağlam duruş

93

Alçak gönüllülük

96

Güvenilir iletişim

98

Pazarlık ve müzakere etmek

103

Kusursuz koordinasyon

107

Duygusal farkındalık ve duygusal uzmanlık

108

6. Kişisel reçete 6.1. Örnek: Kendi kişisel reçetem, Aralık 2009- Şubat 2010

7. Sonsöz 8. Tablolar

111 118 124 126


1. Önsöz

“Dünyada binlerce benzeri varken böyle bir kitap niye yazılır?”sorusuna cevap arayarak başladı kitap maceram. Düşündükçe farkettim ki yaşayan herkes bir yaşam tüneline doğar ve bu da kişinin kendi başlangıcına kadar olan bilgi, birikim, kültür, yaşam tarzı, kurallar, kanunlar v.s. ile yoğurulur. Yaşamın sürecinde ise kişi paralel yaşamlardan etkilenir, yaşamın içindeki inanılmaz zenginliği, çok yönlülüğü kendi içinde şekillendirerek, kendi yaşamının şifresini ortaya çıkarır. Hepimizin ayrı ortamlarda doğması ve ayrı yolculuklar yapması, birbirinden farklı yaşam yaklaşımları oluşturur. Bazıları şanslıdır. Hem zihinleri açıktır hem de çok görürler, çok yoğun yaşarlar, çok yönlendirilirler ve böylece yaşamın içinden geçerken yaşamın röntgenini de daha iyi çekebilirler. Yani yaşamı daha kolay okurlar. Ben de böyle şanslı bir bireyim ve içinden geçtiğim yaşamın perde arkasını görebiliyorum. Tabii ki bu bir gecede olmuyor. Taş taş üstüne konularak herkesin yardımı ile çok uzun sürede inşaa ediliyor. Peki böyle bir özellik niye veya ne için kazanılır diye sorduğumda, benim aklıma gelen cevap, başarılı ve keyifli bir yaşam için oluyor. Yaşam bittiğinde keyif hesabının tavan yapması, o yaşamın iyi geçtiğinin belirtisi oluyor. 4


Bu kitapta paylaşmak istediklerim, benim keyif hesabımı -yani yaşamımda beni keyiflendiren unsurların oranını- yükseltirken kullandığım yol ve yöntemlerdir. Bir takım itiraflarda bulunmam yerinde olur. Ben kitapta bahsedeceğim konuların ilk yaşayanı, mucidi v.s. olanı gibi bir kavramın olmadığına inananlardanım. Yani, kısacası, bu kitapta geçen konular dünyanın değişik köşelerinde milyonlarca kere konuşulmuş, yazılmış şeylerdir. Benim tek yaptığım, kendi yolculuğum sırasında, bunları paketleyip kullanmaya çalışmam ve bu kitap aracılığıyla sizlerle paylaşmamdır. Kitap bireyi ele alır ama öncelikle karışık bir dünyası olan bireyi ele alır, yani şehirli, iş hayatı ile içli dışlı yoğun yaşan bireyi… Böyle bir bireyin kendisi, çevresi, işi, kariyeri, kullanabileceği yol yöntemleri değişik şekillerde harmanlar, örnekler, reçeteler sunar. Bu yüzden bu kitap, yaşamı fazla karışık olmayanlar için anlamsız bir kitap olabilir. Söz gelimi, çok yeri, bir bahçivanın işine yaramayacak bir sürü laf salatası ile dolu olabilir. Yine de herkes kitabın orasında burasında bir şeyler bulabilir. Pek tabii ki, sonsuz alternatiflerin hepsine girip çıkamadığımız için, bu kitapta bir basitleştirme, aza indirme, modelleme gibi yöntemler yoğun bir şekilde vardır. Bu da okuyucunun zihninde, içerik olarak eksik kalmış ve bazı durumlarda uygulanamayacak veya doğru olarak kabul edilemeyecek alanlar oluşturur. Bana göre bundan daha normal birşey olamaz. Bu sayede okuyucuya, kitabın içinden geçerken, kendi hamurunu daha rahat bir şekilde yoğurma şansı tanınmış olur. Kitabın etrafında fikir alışverişinde bulunabilme arzusu ile www.surdurulebilirbasari.com sitesi oluşturulmuştur. Hep beraber bu site aracılığı ile fikir alışverişinde bulunabiliriz. Kitabın oluşması sırasında bana partnerlik eden Ömer Onur, Tolga Gemicioğlu, Nuray Başaran ve Tuna Bekleviç'in bu kitaptaki hakkını burada teslim etmiş olayım. Ayrıca değişik şekillerde katkısı olan Hale Tekcan, Aylin Aktürk, Eda Kayıtmazer, Elif Vardar ve bütün keyfimin tavan yapmasında ailem başta olmak üzere geniş şekilde katkıda bulunan yakın uzak çevreme teşekkürlerimi iletirim. 5



Okuma Kılavuzu

Bu kitabı yazdıktan sonra bir dostum bana, bir de bu kitabı nasıl okuyacağımıza dair yön gösterirsen iyi olur dedi. Ben de bu konuda birkaç paragraf yazmaya kalktım.

Bence önsöz, sonsöz ve kişisel reçete kitaptaki ana mesajları taşıyor, bu yüzden bu bölümler okuma önceliğinde başı çekebilirler.

Bireyin öyküsü, dünyaya geniş bir açıdan bakarak birçok belli başlı kavrama değinir ve ilerde sunulan model için iyi bir alt yapı oluşturur, bu yüzden de modeli kavrama konusunda büyük kolaylık sağlar.

Modele gelince, benim görüşüme göre, hangisi olursa olsun, hepimizin dünyaya yaklaşırken bir model kullanması elzemdir. Modeller kaybolduğumuz anlarda geri gelmemize, yaşamın neresinde olduğumuzu kavramamıza yardımcı olurlar. Bence herkes A veya B şeklinde bir model oluşturmalı ve bunu cebinde taşımalıdır.

İpuçları yaşamsal konuları düşünmek için iyi bir başucu rehberi olarak kullanılabilir ve kendi ipuçlarınızın eklenmesi ile zenginleştirebilinir.

Son olarak “Yaşam öykümün neresindeyim?” ve “Benim kişisel reçetem ne?” soruları bir çeşit iç çalışma egzersizi olarak yapılabilinir. Bu herkes için son derece sağlıklı bir çalışmadır.

Sonuçta, baştan sona okumak gene de en kolay yoldur. İlerde yorumlarınız geldikçe hem kitap hem de kılavuz güzelleşir, daha kolay okunur ve anlaşılır hale gelir. 7


2. Bireyin Öyküsü


2.1

İlk adım

İşe “Bireyin Öyküsü” ile başlayalım. Bireyin öyküsü, içinden geçtiği yaşamın değişik bir yorumudur. Bu öyküyü anlatırken farkındalığımızı arttıracak bazı kavramlar, fikirler ve bakış açıları ile karşılaşacak ve sürdürülebilir başarı için sunulan modele zihnen yaklaşmış olacağız. Her birey, bir öykünün içerisine doğar. Birey doğuşunun hemen akabinde fiziksel ve zihinsel olarak çeşitli “şartlandırmalara” tabii olur. Bu şartlandırmalarla “şekillenerek” büyür. Elbette bireyin de, bu şartlandırmalar ve dünya tarafından getirilen ek sınırlardan kaynaklanan “sınırlandırılmış özgürlüğü” bulunur. Örneğin bizler, lokantadaki menüden yemeğimizi seçerken, menüyü yapan kişinin getirdiği sınırlandırmaların ölçüsü kadar özgür seçimimizi yapabiliriz. Bir öykü içerisinde, herkesin bir şekilde yer aldığı “sahneler” vardır. Bu sahnelere örnek olarak iş yeri, müşteri odası, ev, okul ve arkadaş ortamları sayılabilinir. Kişi, bulunduğu her sahnede bir takım “roller” üstlenir. Kimi zaman baba, vatandaş, mühendis, bölüm başkanı olurken; kimi zaman da kuyrukta bekleyen kişi veya hasta rolünü üstlenir. Örneğin, iş dünyasında yönetici olarak sahne alan birisi, bunu yaşamın ta kendisi değil, yaşamın içerisindeki değişik sahnelerden birinde aldığı rol gibi kabul etmesi gerekir. Dolayısıyla yöneticilik özelliklerini geliştirmeye ve bu alandaki rolünü, mümkün olduğu kadar iyi yapma gayretinde olan bir kişi, yaşamının diğer alanlarında yer alan rollerini de mümkün olduğu kadar en iyi şekilde oynamalıdır ki topyekün, entegre bir başarıya imza atabilsin. Kişinin varoluşu, şartlar, sahneler, roller, tutulabilir ve dokunulabilir dünya, kişinin ilişkileri ve kendisinden oluşmaktadır. Varoluş, bütün olarak şekillenir. Yukarıda saydığımız varoluşun alt alanlarından herhangi birini izole ederek ayrı yaşamamız mümkün değildir.

9


Yaşam içinde kişinin, birçok insanla çeşitli “ilişkileri” olur. Aynı zamanda kişi, zaman içerisinde çeşitli düşünceler, inançlar ve değerlerle donanır. Bazen, bunlara fazla “bağlanmaya” başlar, ve düşünceleri içersinde kendi kendini kilitler. Dünyadaki farklı görüşlere karşı, bir çeşit kapanma yaşar. Bugünkü yaşamımızda karşılaştığımız çoğu çözümsüzlük, kendi içimizde kilitlenmeye ve dış dünyanın fikirlerine karşı açık olmamaya dayanır. İnsanların yaşam içerisinde kendilerini geliştirebilmeleri ve yaşamın ana taşlarını yerlerine oturtabilmeleri için, sürekli bir görüş alışverişi ve tartışma ortamına ihtiyaçları vardır. Başarılı insanlar, genellikle etrafına bu tip bir tartışmayı yürütebilecekleri insanları toplayanlardır. Bu tek taraflı faydalanma değil, iki tarafın da faydalanacağı bir süreçtir. Başarıya giden yolda, böyle bir tartışma ve gelişme ortamını yaşatma becerisi gerekir. Herkes, böyle bir iletişim sırasında iken, kişilerin kendi düşüncelerini ve dünya görüşlerini diğerlerine empoze etmesi, tarafların kendilerini geliştirmesi imkanını ortadan kaldırır. Özetle, başarı peşinde koşarken hayatı keyifle yaşamak ve kendimizi geliştirmek için, bizlere ayna olacak arkadaş ve dostlara ihtiyacımız vardır. Bu tip ilişkileri yarattığımızda, kıymetini bilip özenle yaşatmamız gerekir. Herkesin içine doğduğu öykünün, sağlıklı akabilmesi için çeşitli “taşıyıcı unsurlara - itici güçlere” ihtiyacı vardır. Başarı, iyilik, güzellik, yakışıklılık ve de zenginlik farklı taşıyıcı unsur örnekleri olabilir. Kişileri motive eden bu güçlere paralel olarak, şirketlerin de büyüme, kârlılık, pazar payı, müşteri memnuniyeti, dağıttığı kâr oranı gibi taşıyıcı unsurları veya itici güçleri vardır. Kişinin öyküsü içerisinde herhangi bir anı, o andaki seçimlerini ve etrafında alınan kararlara katkısını ele aldığımızda, kişinin içinde bulunduğu dünya, çalıştığı şirket, alınan kararlarda taraf olanlar ve kendisinden oluşan bir bütün, o karar anını oluşturur. “Anın yönetimi” de bu sürecin farkında olmaktır. Anı yönetmek için, insanların ciddi bir eğitimden geçmeleri gerekir. Bu eğitimin en önemli unsuru, farkındalık kazanmaktır. Farkındalık olmadan, herhangi bir kişinin bilinçli yaşaması ve sağlıklı kararlar alması mümkün değildir. 10


Kişi farkındalık bilincini yarattıktan sonra farkındalık üzerine çalışmalar yapmalıdır. Yani, kişinin kendi şartlarındaki dünyasını oluşturup, kendisini geliştirebileceği bir çalışma zemini yaratması son derece yararlıdır. Kişiye kazandırılacak farkındalık, farklı katmanlarda değerlendirilebilir. Bu katmanlara örnek olarak, içine doğulan öykü, zihnin, fiziki yapının, şirketin hedeflerinin ve de yaşamın farkındalığı sayılabilir. Kişi kendine iş dünyasında pazar bulmak, yani iş bulmak için, işinin gerektirdiği özel yetenekleri geliştirmesi yönünde eğitim alabilir. Fakat, insanların bunlardan daha çok, kompleks dünyayı yönetmek için, “Kişisel Farkındalık Kazanma ve Farkındalığı Geliştirme Eğitimi”ne ihtiyacı vardır. Bu alanda kazanılan ilerleme, mesleki eğitimlere göre kat ve kat etkin bir başarı artısı getirecektir. Farkındalık konusuna, ilerde daha detaylı gireceğiz.

11


2.2.

Yaşamın içine doğmak ve “yaşamın içinden geçmek”

~ Yaşama doğmak Bir insanın yaşam ile karşılaşma anı doğumdur. Bilincin, kişinin doğum sürecinin hangi aşamasında oluştuğu tartışılabilir ama buna burada girmemenin yerinde olduğu inancındayım deyip devam edeyim. Yani, her insanın öyküsü “yaşama doğuşu” ile başlar. Doğuş anı ile birlikte, insan için bazı “şekillenmeler” de gelecek yaşamın ana temel taşları olarak kendiliğinden belirlenmiş olur. Herkes, anne ve babasından gelen bir genetik yapı ile doğar. Bu yapı, kişinin varoluşunun sınırlarını belirleyen ilk unsurlardan birisi olur. Genetik kodların üzerine ailenin yapısı işlenmiştir. Örneğin, yaşamın içine öğretmen çocuğu olarak doğmakla, işadamı çocuğu olarak doğmak, sanatçı çocuğu olarak doğmak veya çiftçi çocuğu olarak doğmak birbirinden farklı aile ortamları anlamına gelir ve herkes için farklı alışkanlıklar yaratır. Genetik yapı ve aile ortamı dışında, kişinin içine doğduğu sosyal çevre veya mahalle ortamı ve etrafındaki kimlikler kişide farklılıklar yaratır. Örneğin, öğretmen çocukları asker çocukları ile görüşüyorsa ona göre bir şekillenme oluşur. Esnaf çocukları ile ortak bir ortamda büyüyen bir çocuk ise farklı bir şekillenmeye sahip olur. Yaşamın içine doğduğumuz sosyal çevre ve aile değerlerinin yanında, doğduğumuz ülke de üzerimizde önemli bir fark yaratır. Sözgelimi, Angola'da doğmak ile Türkiye'de veya Kanada'da doğmak da bir takım farklılıkları yanında getirir. Aynı şekilde din ve dil de farklılıklar konusunda belirleyici unsurlardandır. Kaç çocuklu bir aileye doğulduğu, ailenin ekonomik durumu da çocukta fark yaratan unsurlar olur. Özetle, insanın varoluşundaki önemli unsurlardan birisi, yaşamın içine ne şekilde geldiğidir. En merkezde genetik yapı, üst yapılar olarak ise doğduğumuz aile, ülke, mahalle, şehir, içinde bulunduğumuz sosyal yapı ve de kültür yapısı gibi unsurlar başlangıç noktamızın iskeletini oluşturur. 12


şehir

mahalle

ülke

YAŞAM İL

DU

R

sosyal çevre

Tablo 1: Yaşama doğmak

U

K DNA

M

E A

ILA

DO I N ŞMA A

Ğ

aile


Yaşam boyu sürdürülebilir bir başarı için ise, hangi şartlar altında yaşama doğduğumuzun açıkça farkında olmamız gerekmektedir. Bu şartların getirdiği “farklılıkların” bize sağladığı avantaj ve dezavantajlara hakim olmamız gerekir. Tüm zamanların en iyi filmlerinden birisi olan yedi oskar ödüllü “Benim Afrikam” filmi, farklı coğrafyalarda doğmak, yaşamak ve bu coğrafyalara uyum sağlamak açısından önemli örnekler içermektedir. Gerçek bir hikayeden, 1985'te beyaz perdeye aktarılan filmde, Danimarkalı soylu bir kadının barones ünvanı kazanmak için, evlenerek kahve yetiştiriciliği yapmak üzere Afrika'ya yerleşmesi konu edilmektedir. Danimarka gibi çok farklı bir coğrafyaya doğan bu kadın, 1900'lü yılların başında hiç alışmadığı topraklarda kocası tarafından aldatılmış, çocukları ile tek başına kalmış ve tüm bu olumsuz koşullara rağmen mücadele etmiş ve hiç aşina olmadığı vahşi Afrika koşullarına uyum sağlamıştır. Film farklı bir dünyaya doğup, hayatın farklı alanlarındaki tüm zorluklara rağmen, çok farklı bir dünyaya uyum sağlayabilen bir kadının yaşamını oldukça derin bir şekilde ortaya koymaktadır. Yani kişi farkındaysa, ayakları yere düzgün bir şekilde basıyorsa, ortama uyum sağlayabiliyorsa, apayrı bir ortamda yaşamak için programlansa bile, başka ortamlarda da ayakta kalabilir ve başarılı olabilir. Başka bir örnek olarak Nelson Mandela'yı ele alabiliriz. Nelson Mandela'nın yaşama doğduğu kabile ve aile koşulları, teninin rengi ve toplumun baskılarına rağmen verdiği mücadele ve nihayetinde ulaştığı başarı, incelenebilecek bir başka örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Mandela bir kabilede yaşama doğmuştur, mektupla yüksek tahsil yapmıştır ve bulunduğu 14


çevre koşullarında ilk siyah avukat olmayı başarmıştır. Yaşama doğduğu topraklarda, büyük bir sorun olan teninin rengi daha sonra onu ırk ayrımı mücadelesine yöneltmiş ve Mandela tüm dünyanın tanıdığı ve saygı duyduğu toplumsal bir lider olmuştur. Yani Mandela, kendi başarılarını tetikleyen bir şekillendirmeden geliyor. Fakat bu tetikleme, düşünce yapısı ve ortam, ona tek başına bu başarıyı

Nelson Mandela

getirmiyor. Mandela, içine doğduğu yaşamı zorlayarak, fark yaratan bir yaşama imza atarak başarıyı yakalamıştır. Kısacası insanlar, içine doğdukları yaşamın sınırlarını zorlayıp yeni yaşam platformlarına geçebilirler. “Sürdürülebilirlik” ve “sürdürülebilir başarı” ise bu uzun yol boyunca verilen kararların kalitesine ve farkındalığına bağlıdır. Eğer bu kararların kalitesi iyi olmazsa ve kişi bu durumun farkına varamazsa, geçtiği yeni yaşam platformunda söner gider.

~ Şekillenmeler Yaşam içinden geçerken, ailemiz, çevremiz, eğitim sistemi ve işimiz gibi birçok unsur bizi şekilendirir. Bize yeni alışkanlıklar kazandırır, yeni davranış dizileri öğretir. Bizi nelerin şekillendirdiğini fark etmek, sürdürülebilir başarı için önemli bir başlangıç noktasıdır. Aile içinde erken şekillendirme: Kişinin ilk şekillenmesi okul öncesi, yani aile ve yaşadığı ortamın şekillendirmesi ile olur. Kendimizi tanıdığımız bu erken aşamada bir takım değerler, normlar, sınırlar ve yasaklar oluşur.

15


İçinde bulunduğumuz ortama göre bacak bacak üstüne atmamak, bize ait olmayan şeyleri ellememek, yemeğini tabakta bırakmamak, kırmızı ışıkta geçmemek veya kaldırımdan yürümek gibi şekillenmeler, erken şekillenme sırasında başlar. Elbette bu sınırlandırmalar ve yön göstermeler, farklı ortamlarda birbirinden ciddi farklılıklar gösterir. Bu yönlendirmelerin hepsi bizi içine doğduğumuz topluma uygun bir birey olarak hazırlama gayreti ile konulmuştur. Örneğin, kırsal bir bölgede yaşama doğan bir çocuk pasaport sözünü hiç duymamışken, şehirde doğmuş yedi yaşındaki bir çocuğun pasaportu olabiliyorsa ve başka bir ülkeye girerken pasaport polisi ve ülke sınırı kavramları ile fiilen tanışması kadar kırsal alan çocuğunun, bir otun zehirli olup olmadığını veya kestane ağacının neye benzediğini bilmesi, çocukların gelecek yaşamlarında fark yaratacaktır. Kırsal bölgede hayata başlayan ve ilk şekillenmeleri doğa içerisinde yaşayan çocuklar farklı şekillendirmeler kazanırken, şehirde dünyaya gelen ve hayatının ilk bölümünü şehirde geçiren çocuklar daha farklı deneyimler edinirler. Balıkçı köyünde doğan çocuk, mezgit balığının neye benzediğini veya nasıl avlandığını bilirken, şehirde yaşayan diğer akranları bunları bilmez, bunun yerine başka deneyim ve bilgilere sahiptirler. Şekillenme sırasında değerlerin, normların ve sınırların içinde bulunduğumuz ortamlara göre oluştuğunu söyledik. Elbette bir takım şekillenmelerin kaynağı evrensel olsa da, evrensellerin de algılanması ortama göre değişiklikler gösterir. Örneğin, yabancı dil kavramı kimi ortamda beş yaşında, kimi ortamda yirmi beş yaşında şekillenir. Toplumun standart şekillendirmesi: Kişinin şekillenmesi sırasında asıl belirleyici unsur okula giriş ile başlar. Okul ile okuma, yazma, matematik, fen, fizik öğretileri ile bilimsel nosyon kazandırılır. Ayrıca kişinin içinde yaşadığı toplumu algılama şekli belirlenir. Başka bir ifade ile toplumu algılama sınırlarımız belirlenir. Örneğin, Artvin'de doğanlar istatistiklere göre iyi bir eğitimden geçerken, Hakkari'de doğanlar iyi bir eğitim alamıyor. Subay çocukları farklı bir 16


eğitimden geçerken, çiftçi çocukları daha farklı bir eğitimden geçiyor. Dolayısıyla, kişinin hangi şehirde doğduğu, hangi sosyal çevre içinde bulunduğu veya baba mesleği, bazı şekillendirmeler açısından önem taşımaktadır. Çoğu kez, kişi daha fazlasını bilse bile, kendi algılama sınırlarını toplumun sınırlarına kadar daraltması gerekir. Okulda başarısız olmuş ya da okuldan atılmış birçok sanatçı, deha ve benzeri farklı özelliklerdeki kişilerin de, okulla olan sorunu çoğu zaman kendi algılamalarını okul tarafından istenen sınıra indirememeleri ya da indirmek istememelerinden kaynaklanmaktadır. Ülkemizde de Milli Eğitim Bakanlığı'nın koyduğu veya küresel eğitim mekanizmasının belirlediği standartlar çerçevesinde, hepimize dünyayı algılamak ve belirli rolleri yerine getirmek için bir bilgi yüklemesi yapılır. Yaşama doğduğumuz ülke ve ortam da, erken şekillenmelerin oluşumuna doğrudan etki eder. Bir Amerika seyahatim sırasında, bir Mc Donald's kasiyerinin yaşadığı yerin yanındaki şehrin ismini bilmemesine tanık olmam beni çok şaşırtmıştı. Bizler hiç gitmediğimiz ülkelerin ve şehirlerin isimlerini bilirken, bu kişi bir sonraki şehrin ismini nasıl bilemiyordu? Sonradan farkına varacağım gibi farklı ülkelerde ve farklı katmanlarda yaşama doğmak, herkese farklı şekillendirmeler ve alışkanlıklar kazandırıyordu, bu da bu olgunun o günkü deneyimi idi. Başka bir örnek daha verelim; kişinin herhangi bir sağlık sorunu ile karşı karşıya kaldığında neler yapacağı ve soruna nasıl bir yaklaşım şekli benimseyeceği belirlenmiş durumdadır. Rahatsızlığı gidermek için nasıl yaklaşacağını ilgili ortam belirlemiştir. Bu konuda dünyada kabul görmüş bir uzmanlaşma vardır. Doğudan Batıya doğru yaklaştıkça, bu konudaki uzmanlaşma doktorlar, hastaneler ve uzmanlar çerçevesinde olur. Şekillendirme çerçevesinde, kişiden beklenti de bir göz rahatsızlığı olduğunda, iyi bir insan olarak göz doktoruna gitmesi, gözlükçüden gözlük alması veya operasyon olacaksa bunu hastanede gerçekleştirmesi şeklinde yüklenmiştir. Kişinin gözünü kendi başına iyileştirmeye çalışması kabul edilmez. Modern dünya bu beklentileri hepimiz için standart olarak belirler. Çünkü oluşturulan ticari düzenin düzgün çalışabilmesi 17


için, bizlerin bu dünyanın çalışma şekline uygun hale getirilmemiz zorunludur. Modern dünyanın tamamen ele geçiremediği alternatif ortamlarda ise, çayla göz banyosu ilk müdahale olarak kullanılabilir veya grip için kekik yağı veya elma yağının çaya damlatılıp içilmesi söz konusu olabilir. Yetişkinlik yolunda üst şekillendirme: Kişi iş dünyasında alacağı pozisyona göre üst bir şekilenmeyi üniversitede alır. Farklı üniversitelerde farklı nosyonlar alınırken, farklı yan etkileri ile şekillendirme yaşanır. Erkekler için askerlik nosyonu ortaya çıkar. Örneğin, Türkiye'de özellikle kırsal yörelerde, adam sayılmanın kıstaslarından birisi de askerliğini yapmaktır. Askerlik, erkekler için konulmuş zorunlu bir kıstas olarak belirir. Kadınlar da bu konuda yaşadıkları bölgelerin özgürlük kriterleri veya namus algıları çerçevesinde, bekaret kavramı ile karşılaşırlar ve bu kısıtlara göre şekillenirler. Ayrıca kadınların evde hizmet fonksiyonu ve kendilerine mahremiyet, seks konularında getirilen kısıtlamalar da bazı toplumlarda farklı şekillendirmeler olarak önümüze çıkar. Yetişkin şekillendirmesi, ülkelere göre değişiklik gösterir. Bazı ülkelerde içki içebilmek için kişinin yaşının yirmi bir olması gerekir. Bazı ülkelerde araba kullanabilmek için on altı veya on yedi yaşında olmak yeterlidir. Evrensel bir çok kısıtlama ile ilgili olarak on sekiz yaş sınırı konulmuştur. Türkiye'de de tam cezai ehliyet yaşı on sekiz yaş olarak belirlenmiştir. Yani on sekiz yaş genel bir toplumsal, sosyal ve kurumsal bir yetişkinlik noktası olarak kabul edilmiştir.

Üniversite ve askerlikten sonra yeni sosyal ve toplumsal roller ediniriz. İş kavramı ortaya çıkar ve öğretmen, muhasebeci, hakim, doktor gibi rollerimiz olur. Çeşitli birliktelikler kurarız. Bu iş ile ilgili bir çalışma grubu, bir dernek üyeliği veya evlilik olabilir. Evlilik ile yeni bir aile kavramı ortaya çıkar. Kendimize ait yeni bir çekirdek aile ile yüzleşiriz. İçinde yaşadığımız topluma göre birliktelik şekilleri farklılık gösterebilir. Örneğin, Avrupa'daki bazı ülkelerde beraber yaşama, evlilik ile eş algılanıp ortak vergi beyanını yanında getirir. 18


Üstlenilen roller ve kurulan birliktelikler paralelinde yaşam ortamlarında da değişiklikler olur. Bizim toplumumuzda da ev açmak ve kendi evine sahip olmak gibi farklı konumlar ortaya çıkabilir. Kişi ya iş sahibi olduğu için ev açabilir ya da ailesi varlıklı olduğu için bu farklılaşmayı yaşayabilir. Maddi imkanı olmayan kişilerde evlendikten sonra anne baba ile yaşamaya devam etmek gibi bir durum olabilir. Bu durumda ortam değişikliği olmasa da ortamın yapısı değişmiş olur, yeni ilişki çeşitleri ortaya çıkar.

~ Kariyer ve varlık inşaası Hepimizin önünde bu şekilde çeşitli basamaklar çıkar. Bu durum kişinin “varlık inşasını” ve “kariyer inşasını” da yanında getirir. Bugünkü toplumda kişi rolünü belirledikten sonra varlığını ve kariyerini inşa etmeye başlar. Varlığını inşa ederken hedeflerine uygun olarak ev, araba, saat, gömlek alır ve sürekli bir yapılanma halinde olur. Veya çok daha farklı olarak açlık ve yaşam savaşı veriyor olabilir. Bu kitapta bu yaşamların detaylandırılması üzerinde durmayacağız. Daha çok yönetmek ve toplam başarı peşinde koşan zihinlerin önüne ışık tutmak üzere tartışmaları yürüteceğiz. Kariyer inşaası, ya dışarda bir iş yerinde ya da özel girişimci olarak kendi işyerinde kariyerini ilerletmeye çalışmak anlamına gelir. Müdür olmak, kıdemli olmak, genel müdür olmak, daha iyi maaş almak, daha etkin olmak gibi şekillerde herkes kendi kariyerini inşa eder.

~ Motive eden güçler Yaşamda bir takım itici güçler, yani taşıyıcı unsurlar vardır. Bu itici güçler para kazanma, kar etme, mutluluk, güç, doğayı koruma (karbon salımın sınırlandırması), aldığı oksijen miktarı, sevmek, sevilmek gibi bir takım alanlardan çıkabilir. Kişinin uğraşıları ve motivasyonu bu itici güçlerin doğrultusunda gerçekleşir.

19


~ Arayış ve uyanış Arayış ve uyanışı özet olarak standart şekillendirme ile gelen dünyayı algılama seviyesini genişletme arzusu olarak tanımlayabiliriz. İnsanlarda arayış ve uyanış, genelde “yeteri kadarı” yaşadıklarında ya da çok kötü bir dönemden geçtikten sonra uyanır, bazılarında ise her zaman böyle bir istek vardır, çeşitli olaylar bunu ortaya çıkarır. Arayış ve uyanış nispeten az sayıda bir grup insanın üzerinde durduğu bir konudur. İnsanlarda genelde kendinde bir arayış ve değişimi gerçekleştirmek yerine, başkalarını değiştirmeye gayret etme dürtüsü vardır. Duygular ve düşünceler ile anın gerçekleri arasındaki uyumsuzluk, bir şekilde kimya bozulmasına yol açar ve kişinin arayışı bu noktada başlayabileceği gibi, tam tersine kişi hayata da küsebilir. Arayış için ilk adımlar, can alıcı kritik soruları sormak ve yanıtını aramakla başlar. Bu bir cesaret işidir, kişinin kendi kendisini rahatsız etmesidir. Ayrıca kişi içinde bulunduğu sorunların derinlerine inmedikçe, hayatının anlamını bulamaz. Bilinç gelişmeden, o bilince uygun olan fenomenler algılanamaz. Yani kişinin düşünce çerçevesi belirli bir kıvama erişmeden, kişi o kıvamın gerçeklerini göremez, ancak o kıvama geldikten sonra gerçekleri görebilir. “Niyet” ise, kişinin neyi ne şekilde algılayacağının en önemli alt katmanıdır. Zihnimizde şekillendirdiğimiz şeylerin oluşma şansı çok yüksektir, yani niyet yolun yarısından fazlasıdır.

~ Yeteri kadar Varlık veya kariyer inşası sırasında, bazıları bir yerde “yeteri kadarı” yaşar. Örneğin, bir kişiyi motive eden güç varlık inşası veya kariyer inşası ise ve bu alanda kişi doruğa varıp yeni alanlara kaymaya başladığında, “yeteri kadarı” hissetmeye başlamıştır. Böyle bir kişi için, bir anda daha fazla para sahibi 20


olmak anlamsız olabilir. Bunun yerine yeni anlamlar, yeni itici güçler yaşamında yer almaya başlar. Ancak kişinin itici gücü değişmezse, kişi hiçbir şekilde “yeteri kadar” ölçüsüne gelmezse, bir tek düzelik içine girer ve bunun içinde kaybolabilir. Örneğin siyasetçilerin çoğunda “yeteri kadar” kavramı yoktur. Bugün en büyük toplumsal şikayetlerden birisi, belli bir yaşı aşmış siyasetçilerin her şeyi yapmış olmasına rağmen hala lider olarak siyaset yapmaya gayret etmesidir. Bu durum, ilgili kişilerin bir türlü “yeteri kadarı” hissedememelerinden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak “yeteri kadar” kavramı, kişinin yaşamının zenginliğinde önemli bir unsurdur. Kişi bunu hissediyorsa hayatında yeni sorgulamalar ortaya çıkar. Bunu hissetmiyorsa değişimi sorgulamaz ve kendi rotasında devam eder. Tabii bunların ara durumları da vardır. Örneğin; yeteri kadarı hisseder gibi olup, paralel aktivite olarak balık tutmaya başlayıp, aynı zamanda siyasete devam etmek gibi, veya iş dünyasında yeteri kadarı hissetmesine rağmen, varlık inşasını iyi bir uğraş olarak görüp buna devam ederken alternatif uğraşılara girmek gibi ara durumlar da olabilir. Kişi yeteri kadara ulaştığı zaman, yeni inşaatlar kurmaya başlar. Kişiyi motive eden güçler süratle değişir. Hayatımızda ekonomik başarılar, kabul görmek veya güç kazanmak gibi itici güçler varken, bunlar zaman içerisinde insanlığa yararlı olmak, topluma faydalı olmak, kendine zaman ayırmak gibi farklı itici güçler ile yer değiştirebilir. Örneğin, motivasyonu değişen kişilerin, yeni yerler görmek ve yeni kültürler tanımak veya bunları belgelemeye yönelmek gibi çok farklı ilgi alanları edinmelerine özellikle batıda sık sık rastlamaktayız. Büyük servetleri bir kenara bırakıp farklı motivasyonlarla çok farklı alanlara yoğunlaşan kişiler bu alanda en popüler örneklerdir. Robin Sharma'nın kaleme aldığı günümüzün popüler eserlerinden “Ferrari'sini Satan Bilge” kitabı değişen itici güçlerin insanları çok farklı alanlara yönlendirebileceğini göstermektedir. Kitapta geçen Julian Mantle, elli yaşlarında ve çok ünlü bir avukattır. Mesleğinde çok başarılıdır; kariyer, şöhret, para, özel bir jet, 21


bir ada ve kırmızı bir Ferrari sahibidir. Julian sürekli çalışır ama sağlığına hiç dikkat etmez ve sonunda kalp krizi geçirir. Bunun üzerine sahip olduğu her şeyi satarak Hindistan'a gider. Hindistan'da Himalayalar'da yaşayan Sivana Bilgeleriyle tanışır, üç yıl boyunca bilgelerin yaşamına uyum sağlayarak onlar gibi yaşar. Bu üç yıllık sürenin ardından, zihnen ve bedenen çok büyük değişiklikler geçirerek, mutlu, sağlıklı ve enerji dolu bir Robin Sharma

insan haline dönüşür.

Dünya tarihinde benzer örneklere rastlamak mümkündür. Tüm zamanlarda dünyayı etkileyen yüz kişiden birisi olarak gösterilen Vardhamana Mahavira'nın benzer hikayesi de çok uzun yıllar öncesine dayanır. “Jainizm”in kurucusu Mahavira, otuz yaşında servetini, evini, karısını, ve çocuğunu terk ederek rahiplik elbisesini giymiş ve kendini dünyadan soyutlamıştır. Yani Mahavira “yeteri kadar” sınırına geldiğini düşünmüştür. Kendisini motive eden tüm güçler değişmiştir. Dünya hayatından elini çeken Mahavira, rahip olur. 12 yıllık inzivanın sonunda en yüksek bilgiye ulaşır ve Jina olur. Bundan sonraki 30 yıl boyunca da, hayatını bu doktrini yaymaya adar. Ortaya çıkarttığı inanış bugün Hindistan'daki dört büyük dinden biridir. Günümüz toplumunda da bunun gibi yeteri kadarı yaşadıktan sonra, yeni itici güçlerin peşinden koşan birçok kişi bulunur. U2 adlı rock grubunun solisti Bono, Afrikanın ekonomik gelişimi ve dünyada sosyal adaletin sağlanması gibi birçok önemli sosyal hareketin sözcüsü olmuştur. Türkiye'den buna benzer bir örnek olarak Hayrettin Karaca ve Tekfen Holding kurucu ortaklarından Nihat Gökyiğit'i verebiliriz. Bu kişiler TEMA vakfını kurarak Türkiye'nin ağaçlanması ve doğaya duyarlılık konusunda Hayrettin Karaca (TEMA)

22

önemli bir liderlik üstlenmişlerdir.


~ Emeklilik şekillendirmesi Dünyaya bir “emeklilik” kavramı yerleştirilmiştir. Oysa, tabiat içinde böyle bir kavram bulunmaz. Tüm hayvanlar, canlılar doğumdan ölüme kadar bir yaşamın içindedirler. İnsanların yarattığı dünyada zaman içerisinde böyle bir kavram oluşturulmuştur. Belirli bir süre çalışıp, belli bir yaşa gelindiğinde emekli olunur şeklinde bir tanım benimsenmiştir. Bu da bazı insanların yaşamın içinden kenara doğru itilmeleri olarak vuku bulmaktadır. Emekli olan kişi, tanıma göre iş hayatından ayrılmıştır, değer ve fayda yaratma süreci bitmiştir ve aile, devlet ve diğer sosyal kurumların desteğiyle hayatını sürdürecektir. Türkiye'de 8 milyon civarında emekli vardır. Yani toplumun kabaca %10'u bu konumdadır. Bu yüzden emeklilik de, öykünün şekillenmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Kişi hayatının ortalama dörtte birini bu konumda yaşar. İnsan bu konuma geçtikten sonra bir sonraki varoluş biçiminin “emeklilik” etiketi ile olması beklenir. Bu etiketin de yeni yaşam biçimleri ve farklı yan etkileri bir arada kabul edilmiş olur. Bu döneme gelmiş ve özellikle enerjisi yüksek bazı kişiler, emeklilik olayını yaşamak yerine kendilerini yaşamın içinde bir şekilde tutma yoluna gidebilirler, varlık inşaası veya başka itici güçler arkasından koşmaya devam edebilirler. Time dergisinin Ağustos 2004'te sunduğu bir araştırmaya göre dünyanın en sağlıklı ve uzun yaşayanları arasındaki dört ortak özellikten biri de emekli olmayıp, bu kavrama karşı çıkmaları ve ölene kadar birşeyler ile meşgul olmaları idi. Böyle bir uğraşı sürekliliğini devam ettiremeyen Amerikalı üst düzey yöneticilerde emekliliğe ayrılmalarının ardından çok kısa bir süre sonra yaşamlarında ciddi sağlık sorunları oluşmaktadır.

23


Buraya kadar konuştuklarımızı özetleyelim. Hepimiz bir öyküye doğuyoruz. Bu öykünün ilk belirleyici unsurları içinde doğduğumuz yaşam oluyor. Genetik özelliklerimiz, aile, çevre, şehir ve ülke önemli parçalar olarak ortaya çıkıyor. Yaşam boyu birçok farklı şekillendirmeden geçiyoruz, bunlar bizim dünya'yı algılama sınırlarımızı çiziyor. Bazılarımız bir yerde “yeteri kadarı” yaşıyor, bazılarımız bir “arayış ve uyanış” sürecinden geçiyor ve yine öykünün son çeyreğinde “emeklilik” adında yeni bir etiket kazanıyoruz, bu etiket öykümüzü önemli oranda değiştiriyor veya seçimimize göre değiştirmiyor.

2.3

Yaşamın içinden geçerken karşılaşılan kavramlar

Şimdi biraz da bu yaşamın içinden geçerken karşılaşılan bazı kavramların üzerinden geçelim. Bunların farkında olmak ve bunları yönetebilmek, “sürdürülebilir başarı”yı yakalama konusunda faydalı olacaktır.

~ Düşünce çerçevesi Dünyaya doğuş, sonrasında erken şekillendirmeler ve yaşamın içinden geçilen yol sırasında yüklenen tüm bilgiler kişiye bir algılama ve yorumlama platformu kazandırır. Kişiler de bu platformdan dünyayı okumaya ve değerlendirmeye çalışırlar. Bu platforma “düşünce çerçevesi” (referance frame) diyelim. Kişinin “düşünce çerçevesi” üzerinde birçok değişken etkili olur. Genetik kodlar, aile ortamı, arkadaş ortamı, iş ortamı, yaşama doğduğu bölge, kullanılan dil, hayatı boyunca maruz kaldığı şekillendirmeler, eğitim, değerler, inanışlar, kararlar, eğilimler, davranışlar, alışkanlıklar ve de geçirdiği tecrübeler kişinin düşünce çerçevesi üzerinde belirleyici olur. Örneğin dil dünyadaki en önemli sınırlayıcı faktörlerden biri olarak önümüze çıkar. Mesela 1000 tane renk tonu varsa bunların ancak 10 tanesi, dil üzerinden,

24


günlük yaşamda yer almaktadır, 990'ı ile ilinti çok zor ve sınırlı kurulmaktadır. Ama kişi görsel olarak bunları ayırt edebilir, bir renk kataloğu üzerinde tüm alternatifleri algılayabilir. Bu görsel algılama dilin ne kadar sınırlı kaldığını gösteren basit bir örnektir.

Tablo 2: Düşünce çerçevesinin oluşumu

Genetik yapı

Aile

Okul hayatı

Sosyal çevre Askerlik

İş dünyası

Evlilik

Yaşanan farklı deneyimler (BaşarılıBaşarısız)

25


Her insanda kendisine ait bir düşünce çerçevesi vardır ve zaman içerisinde bu düşünce çerçevesi gelişme ve farklılaşma gösterir. İnsanlar birbirlerinden farklı ortamlarda ve farklı zamanlarda dünya'ya doğdukları için, düşünce çerçevelerinin aynı olması gibi bir olasılık da bulunmaz. Dolayısıyla herkes kendisine ait özel bir düşünce çerçevesi olduğunu ve başkalarının da farklı düşünce çerçevelerine sahip olmasının da normal olduğunu kabul etmek zorundadır. Bütün yaşam, insanların düşünce çerçeveleri arasındaki “karşılıklı fikir alışverişi” ile geçer. İki kişi konuşurken, birisinin düşünce yapısı masanın üzerine konulur, diğer kişi bu anlatımdan yakalayabildiklerini alır. Örneğin, kişi biriyle ilgili iyi bir algıya sahipken, başkaları onunla ilgili kötü tarafları anlattıkça, ilgili kişinin size karşı bir kötülüğü olmasa bile, zaman içinde o kişiyle ilgili algınız değişerek, arkadaşlarınızın düşünce yapısına daha yakın bir konuma gelebilir. Böyle bir durumda kişi, kendi düşünce çerçevesini, kötü bir tecrübe yaşamadan da başkalarından aldığı bilgilerle değiştirmiş olur. İki kişi konuşurken, birbirlerini yakalayamadıkları zaman ise ortada “fark” olur. Bir taraf anlatmak istediğini çok net anlattığını düşünür, diğeri de karşı tarafı anladığını sanır ama konu hakkında, kişiler arasında, zihinlerinde oluşan resim yüzde yüz birbirini tutmaz. Benzer konular, sık sık konuşulmaya devam ettikçe, o kişilerin bakış açıları, genellikle birbirlerine daha fazla yaklaşır. Demek ki ortada algılama farkı oluştuğunda, konuşmaya devam etmek iyi olabilir, tabii eğer ortam gerilmiyorsa ve içinde bulunan konuşma anlamlı bir sürede bir yere varabilecek gibi görünüyorsa. Bazı kişiler, birbirleriyle uzun süreler çalıştığı için, öyle bir konuma gelebilirler ki sadece bir iki kelime ile ve hatta hiç konuşmadan birbirinin kafasındakini okuyabilirler. Böyle bir durumda tabii ki uyum, iş sürati ve verimlilik de çok artar. İş yerinde takım ruhu kuvvetli olduğunda, bütün takım tek bir vücut gibi hareket edebilir ki, bu da önemli fark yaratır.

26


İnsanların düşünce çerçevelerindeki farklılıklardan dolayı, dünyada renklilik oluşur. Öte yandan dünyada var olan sorunların büyük bir bölümü de düşünce çerçevelerinin farklılıklarından ve insanların bu farkları hazmedemeyip yönetememesinden doğar. Çünkü insanlar, kendi düşünce çerçevelerini mutlak doğrular olarak görmeye başladıklarında, düşünce çerçevelerine müthiş sevgi ve saygı duymaya başlarlar. Onları sorgulanmaz gerçekler olarak kabul ederler ve bunların sorgulanmasını ego cilalarının lekelenmesi, yani egolarının zarar görmesi olarak görürler ki, bu da çatışmaların temelini oluşturur. Örneğin, şirket yeni yıl bütçesini veya aile içinde, çocuk hangi okula gitsin konusunu tartışırken. Kim kendi düşünce çerçevesine saplantılıysa, bakış açısını eğip bükemiyorsa veya karşısındakine hak tanıyamıyorsa, ihtilafı tetikleyen ve tartışmayı kilitleyen taraf olur. Şirketlerdeki en büyük verimsizlik de, kişilerin birbirlerinin düşünce yapılarına karşı saygısızlıktan kaynaklanmaktadır. Şirketteki çalışanlar, birbirlerinin düşünce yapılarına saygı duydukları zaman, arzu edilen “kazan-kazan” pozisyonu oluşabilir. Kişinin hayatında başından geçenlere ve üzerinden geçtiği yola göre, düşünce çerçevesinin şekillendiğini ve diğer insanlardan farklı olmasının son derece normal olduğunu kabul etmesi ve diğer insanların düşünce çerçevelerine saygı göstermesi gerekir. Bu anlayış, insanlar arasında oluşan ihtilafların çözümünde önemli bir adımdır.

~ Sorumluluk Kişinin doğumundan itibaren ilk şekillendirmelerin oluşumuna kadar “hoşgörü gösterme ve sorumlu tutulmama” dönemi yaşanır. Örneğin, bir yaşındaki bir çocuk beşikten düştüğü zaman, annesine kızılır ve kimse çocuğu bu durumdan sorumlu tutmaz. Ancak çeşitli şekillenmeler ile birlikte çocuğa farklı sorumluluklar yüklenilmeye başlanır. Çocuk ilkokula başlar ve saatinde okula gitmek için uyanma sorumluluğu, sınıfta düzgün oturma sorumluluğu, yemek için zamanında masaya oturma sorumluluğu gibi birçok sorumluluklar yüklenilir ve bu hayat sona erinceye kadar devam eder. Ancak, her insanın sorumluluk anlayışı farklıdır. 27


Kimisine göre sorumluluk, bir konuda suçluyu belirlemek iken, başkasına göre bir işi ucundan tutmak, bir diğerine göre bir işle ilgili fikir vermek veya bir başkasına göre işi sonuçlandıracak icraatı yapmaktır. Başarılı insanlar, üzerlerine aldıkları sorumluluğu bir bütün olarak görür ve büyük resim içerisinde çözüme ulaştırırlar. Bu konuyu ileride daha detaylı olarak inceleyeceğiz.

~ İlişkiler Yaşamın erken döneminde, çok dar bir çevrede bireysel bir yaşam sürülür. Kişi yaşama doğması ile birlikte, sadece kendisine yakın birkaç kişi ile ilişki içerisindedir. Zaman içerisinde, ilişki sayısı artar. Kişi, ilişkilerin varlığına ve kendi üzerindeki etkilerinin farkına varmaya başlar. Kişi yaşama doğduktan sonra ilk olarak anne ilişkisi ile tanışır. Sonra, oyun arkadaşı ilişkisi, futbol takımı ilişkisi, mahalle ilişkisi, okul ilişkisi gibi değişik isimler altında yeni ilişkiler inşa etmeye başlar. En bariz yapılanma işyerinde oluşur. Bu aşamada takım ve organizasyon denilen değişik ilişkiler bütününe girilir. Bir başarıyı, başarının arkasındaki takım ve ilişkide bulunulan diğer ortaklarla birlikte kazanmak gerekir. Eğer bir taraf kazanırken, diğeri kazanamadıysa bir sonraki iş deneyiminde kazanamayan kişi, “Ben bu işi yapmak istemiyorum, çünkü bu iş bana bir keyif vermediği gibi bir katma değer de sağlamıyor.” diyebilir. Bu da, kişinin başarısının tek seferlik olmasına neden olup başarının sürdürülebilir olmasını engeller. Kişi hayata ve sürdürülebilir keyife, ilişkilerinin başarısı derecesinde tutunur. Bunun için, ilişkilerimizi özenle yürütmemiz gerekir.

~ Uyumlu olma İlişkilerimizle birlikte, içinde bulunduğumuz toplumun hedeflerine ve gerçeklerine uyumlu olma ve uyum sağlama süreci başlar. Örneğin, bir oyun oynanıyorsa ve kişinin içinde olduğu takımın kazanması yönünde takımına uyum sağlaması söz konusuysa, bu zincirde üzerine düşen görevi yapması gerekir. İki çeşit uyumdan söz etmek mümkündür. Birincisi, genel çerçeveye uyum, ikincisi de hedefe göre uyumdur. Örneğin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 28


küçük çocukların, büyüklerin yanında bacak bacak üzerine atmaları hoş karşılanmaz. Ya da bazı şehirlerde, kadınların mini etek giymesi çeşitli tepkiler oluşturabilir. Kişinin yaşadığı çevre tarafından bazı normlar belirlenmiştir. Kişi de kendisini istisnalar dışında belirlenmiş bu normlar içerisinde bulur. Bu duruma “genel çerçeveye uyum” (alignment) diyebiliriz. Eğer kişi, bayrak yarışında olimpiyat rekorunu kırmayı hedef olarak belirledi ise, bu hedefine göre beslenmesi, antrenman yapması, uykusuna dikkat etmesi, özel ayakkabı giymesi gibi seçimleri ile hedefine uyumlu olmalıdır. Ayrıca sadece kendi uyumu yeterli olmamakta, takımdaki diğer üç bireyin de aynı uyumu göstermesi gerekmektedir. Yani, hedefe gitmek için, konu ile ilgili tüm bireylerin uyum içinde olması gerekir. Buna, “hedefe göre uyum sağlama” diyebiliriz. Hepsinden önemlisi, kişi “doğaya uyumu” göz ardı edemez. Doğaya uyumu göz ardı ettiği zaman erken yaşlanma, hastalıklar, mutsuzluk, stres gibi birçok olumsuzluk yaşamaya başlar. Kişinin kendi varoluşunu inkar etmemesi gerekir. Bedenini, zihinini, duygu ve düşüncelerini, hırslarını ve kendisi ile ilgili başkalarından sakladığı özelliklerini kabul etmelidir. Aynı zamanda ortamdaki fiziki şartları, sıcaklığı, soğukluğu ve arazinin eğimi gibi gerçekleri de inkar etmememesi gerekir. Kişi, bütün bunları kabul ettikten sonra, bunları dikkate alarak elinden geleni yapar ve ilerleme kaydeder. Kısacası, kişinin toplumun oluşturduğu normları inkar etmemesi gerektiği gibi, kendi koşullarını da kabul etmesi ve de kendi hedeflerini ve amaçlarını bu koşullarla uyumlu hale getirmenin yollarını da bulması gerekmektedir.

~ Performans Şekillendirilmiş veya kurgulanmış diye tanımladığımız yapay dünyadaki oyun sahnelerimiz, kişiden bir şekilde “performans” bekler. Başka bir anlatım ile kişiden ölçülebilir bir “çıktı” beklenir. Örneğin, bir şirkette kâr elde etmek veya patronun istediğini yapmak birer “performans kriteri” olabilirken, kişi öğrenci ise, sınıfta kalmamak veya iyi notlar almak, o kişinin “performans kriterleri” olur. Bireylerin performans kriterlerine örnekler çoğaltılabilir. Örneğin, aile içinde, 29


anne ve babanın iyi çocuğu olmak, kişi evlendiyse iyi koca veya iyi eş olmak gibi farklı “performans kriterleri” ortaya çıkabilir. Elbette bu kriterler, kişinin bulunduğu ortama ve zamana göre farklılıklar gösterir. Performans kriterleri, belli bir yaştan sonra “sağlıklı olmak veya keyifli yaşamak” olarak da kendisini gösterebilir. Fakat, kişiler genellikle durduk yerde sağlıklı olmayı performans kriteri olarak belirlemezler. Çünkü, kabul görmüş dünya görüşü olarak, sağlık ancak bir sorun olduğu zaman dikkate alınan bir unsurdur. Eğer kişilerin sağlığında bir sorun görünmüyorsa, sağlık performansları genellikle insanların göz ardı ettikleri bir değer olur. Birçok kişi arabalarından gelen sesleri vücudundan gelen erken uyarılardan daha çok önemser. Bugünün dünyasında insanoğlu, beyinsel uğraşılar içinde kaybolduğu için, beyin dışında kalan bölümünü nasıl hissettiği duyusunu kaybetmiştir. Bu duyarsızlıktan dolayı da çoğu zaman, hasta olana kadar adım adım kötüleşen sağlığımızı hissedemez oluruz. Performans dış dünyanın gözünde bizim değerimizi oluşturur. Bu tabii ki önemlidir, ancak unutmamamız gerekir ki kendimize yönelik performans Kriterlerimizin olması yaşamımızın keyfini yükselteceği gibi, dış dünyaya yönelik performansımızı da olumlu etkiler.

~ Seçimler İnsanlar hayatlarında seçimler yaparlar. Birey herhangi bir şeyi yapabilir ama asla her şeyi yapamaz. Bundan dolayı, yapmak istediklerini belirleme ve seçme durumundadır. Kişinin toplam yaşamında varoluşu, kendi seçimleri çerçevesinde oluşur. İnsanın seçimlerinden veya durumundan memnun olmaması ve pişmanlık yaşaması, kişinin kendi seçimleri ile barışık olmadığı anlamına gelir. Kişi seçimlerinden ders çıkartabilir veya “Lanet olsun!” diyebilir. Fakat bu durum asla yarım kalmış bir keyfe veya mutsuzluğa gitmemelidir. Kişi, herhangi bir seçimi sadece seçim anında yapar. Daha sonraki bir zamanda ortam ve koşullar değişeceği için, aynı seçime geri dönmek çoğu zaman mümkün olmaz, ama 30


yeni ana ve yeni şartlara göre yeni bir seçim yapılabilir. Bu yüzden anı yönetmek ve o anı iyi hissederek doğru seçimleri yapmak önemlidir.

~ Kültür İnsanlar dünyayı algılarken anne, baba ve yaşadıkları ortam gibi değişik unsurlarla sürekli programlanırlar. Bu programlanma neticesinde bir kültürel içerik de oluşur. Buna örnek olarak bir anımı işleyebiliriz. Arap ülkelerinde köpek makbul bir hayvan değildir. Suudi Arabistan'da çalıştığım bir dönemde Amerikalı bir danışman bizimle birlikte çalışmaktaydı. Danışmanın toplantıda canı sıkılmış ve önündeki bloknota projenin sembolü olan heykele işeyen bir köpek resmi karalamış olması ve kahve arasında bu resmin Araplardan birinin gözüne çarpması, bir anda, kendimizi bir kavga içinde bulmamıza ve toplantıya ara vermemize neden olmuştu. Araplar danışman ile ilgili olarak şirket başkanını çağırdılar ve de “Bu danışmana yirmi dört saat süre veriyoruz. Bu süre içinde ülkemizi terk edecek, etmezse projeyi iptal ediyoruz.” gibi bir direktif verdiler. Amerikalı şirket yetkilileri durumu anlamakta zorluk çekiyorlardı. Danışman kendi defterine bir şey çizmiş diye iş neden tehlikeye giriyor, bunu bir türlü algılayamıyorlardı. Oysa ki, Arap kültüründe danışmanın yaptığı kabul edilebilir bir davranış değildi. Bu örnekte gözleneceği gibi, kültürdeki en ufak ayrıntılar yaşamlarımızda çok önemli farklar yaratabilir. Başka bir örnek verelim; uzak doğuda insanlar kültürel olarak “hayır” kelimesini çok kullanmaz. Bu sebeple bu ülkeler ile iş yapan batılı şirketlerin müdürleri sürekli sorun yaşarlar. Uzak doğulu kişilerle yapılan toplantılar esnasında, birçok konu konuşulur. Batılı şirketler iş üzerinde bir mutabakata ulaşıldığını zannederek ülkelerine dönerler. Sonra işi takip etmek için geri geldiklerinde, hiçbir ilerleme olmadığını görürler. Japon şirketlerle bir- iki iş yaptıktan sonra bu ülkelerdeki muhataplarının, “evet”der şeklinde yüz ifadesi takınmalarının ve sessiz kalmalarının aslında “evet” anlamına gelmediğini anlarlar. Bu şekilde uzak doğuluların kültürel olarak “hayır” diyememesini anlamamış olmak işlerin yürümesine ciddi zarar verir. Uzak doğulularla çok iş yapan batılılar, bu kültürü anladıkları için farkı kapatırlar. Onlar ses tonlamasından karşı tarafın “evet” mi dediklerini ya da “hayır” gibi bir şey mi söylediklerini anlayabilirler. 31


2.4

Başarılı bir yaşam oluşturmak için cepte taşımakta yarar olanlar

~ Ortaklık Ortaklık temelde “birlikte hareket etmek” üzerine kurulmuş bir değerdir. İki veya daha fazla kişinin tekne, ayakkabı veya başka bir şey üretmek için bir araya gelmesi “ortaklık” kurulması anlamına gelir. İki kişinin evlenmesi veya iki veya daha fazla arkadaşın birlikte, Kuzey Kutbu'na gitmeye çalışması da ortaklık olarak kabul edilebilir. Bir ürün veya hizmeti üretmek için kurulan ortaklık bir nevi “ticaret ortaklığı” olurken, Kuzey Kutup'una gitmeye çalışmak da “hayal ortaklığı” olarak değerlendirilebilinir. Ticari ortamdaki birlikte hareket etme kavramı, başlangıçta bire bir ilişki iken, zamanla ilk başlanılan noktalardan uzaklaşmış ve insanların birbirlerini görmediği anonim şirketlere ve ötesine kadar gitmiştir. İnsanlar neyin peşinde olduklarının farkına varamadan ticari yapılar içinde kaybolma riski taşımaya başlamışlar, sermaye ortağı haline gelmişlerdir. Şirketlerde kurulan ortaklıkların “girdi ve çıktı ortaklığı” şeklinde olması gerekir. Yani, şirkete ne katma değer sağladığı ve bu katma değer sayesinde şirket ne elde ediyorsa onun paylaşımına dayalı bir ortaklık antlaşmasıdır söz konusu olan. Oysa günümüzde, şirketler “sermaye ortaklığı” olarak kurulur. Nakdi sermaye olmayan girdilerde, bilir kişi tarafından ayni değer olarak hesaplandıktan sonra sermayeye eklenir. Yani bir şirketin ortaklığı, başarı üzerine kurulu olması gerekirken şirketler sermaye ortaklığı üzerine kurulur. İnsanlar iş dünyasında performanslarını şirketin kârlılığı üzerine kurgular ise daha etkili olurlar. Fakat patron karlılık yerine, kendi kişisel saplantılarının tatmin edilmesi veya söylediği her sözün alkışlanmasını şirketin karlılığının önünde görüyorsa, elbette şirketteki tüm sistem de buna göre kurgulanmış olur.

32


Bugünkü dünyada, şirketler genellikle sermaye ortaklığı olarak var olurlar. Sermaye ile şirketin mülkiyet oranı belirli olur. Şirkete kimin sahip olduğu veya ortaklık yapısı, katkı ile de belirlenebilirdi. Fakat, dünya bu tür bir yaklaşımı seçmemiştir, çünkü dünyada hala en kıymetli varlık para olarak görülmektedir. Günümüzde genel müdür veya diğer üst düzey yöneticiler prim sistemleri sayesinde bir çeşit ortaklık içerisinde değerlendirilirler. Ancak bu yöntemde yöneticilerin şirketlerin geleceği ile ilgili ilintileri oluşturulmadığından, başarıları dönemsel ölçülür. Dolayısıyla aldığı primi o yılın başarı ödülü olarak alır. Halbuki amaç o kişileri ortaklığın ve ailenin bir parçası haline getirmek ve bu suretle yönetimin kısa vadeli şirket hedefleri ile uzun vadeli hedeflerini dengelemesi olmalıdır.

~ Girişimcilik Toplumda “liderlik” veya “izleyicilik” olmak üzere iki tip belirgin varoluş bulunur. “Liderlik” fark yaratmak isteyen kişilerden oluşurken, “izleyicilik” bu tip kişilerin veya düşüncelerin etrafında toplanan, kendisine sunulan şartlar içerisinde var olan kişilerden oluşur. Sürdürülebilir başarıdan bahsederken, bireyin kendisinin nerede olduğunu çok iyi bilmesi gerekir. Kişi kendisini lider olarak mı, yoksa izleyici olarak mı kabul etmektedir? Elbette bu iki uç arasında binlerce ara konum bulunur. Kişi bunu bildikten sonra, standartlar farklılaştığı veya güzergahlar değiştiği için karşısına yeni bir dünya açılır. Aslında insanoğlu, doğası gereği meraklı ve girişimcidir. Ancak içinden geçilen yaşam ve alınan şekillendirmeler sonrasında kişi toplum içinde girişimciliğini yitirir. Kişide şekillenme inşaası başlamadıysa veya konu ile ilgili tecrübesi yoksa yeniliğe cesaret eder ve açık denizlere açılır. Kişi kendinde inanılmaz bir özgüven görür. İnşaat başlamadığı için başına gelebilecekler ile ilgili hiçbir fikri yoktur. Dolayısıyla her şeyi deneyebilir ve her şeyi yapabilir.

33


Girişimcilik ruhu ya cehalet ve bilmemek üzerine kurulmuştur, ya da tecrübe ve özgüvene dayanır. Çocuklarda sınırsız bir girişimcilikten ya da cahil cesareti ismini verebileceğimiz bir kavramdan söz edebiliriz. Kişi, doğumdan içinde bulunduğu zaman dilimine kadar olan süre içersinde bir tecrübe düzeni oluşturur ve bu süre içerisinde kendisine bir özgüven inşa etmeye çalışır. Bu tecrübe ve özgüvene bağlı olarak daha rahat girişimcilik yapar. Elbette kişinin bunu başarabilmesi için şekillenme sırasında, bir takım girişimlere cesaret edebileceği kadar da rahat olması gerekir. Tecrübe ve özgüven önemli kavramlar olduğu kadar onları tamamlayan önemli bir ek unsur da girişimciliktir. Girişimciliğin bir çeşiti olarak cahil cesaretinden bahsederken daha çok önümüze çıkan ya ilgili kişinin böyle bir konuda hiç bir deneyim yaşamadığı için risk alma cesareti göstermesi ya da toplumun varsayımlarının ve sınırlandırmalarının dışında bir zihne sahip olup,farkında olmadığı sınırları zorlayayacak işleri yapması dile getirilebilir ki, bu durumda toplumun şekillendirmesinin tam gerçekleşmemiş olduğunu söylemek de mümkündür. Örneğin ekonomi eğitimi almış ve bankacılık tecrübesi yaşamış birisinin bir bankaya giderek lokanta açmak için kredi istemesi çok zordur. Böyle bir kişi bankaya giderken yolda düşünür. “Banka benden teminat isteyecek, teminatım yok. Banka iş planı isteyecek, iş planım yok.” diyebilir. Kapıya geldiğinde, kredi alamayacağından emin olduğu için içeriye dahi girmeyebilir. Öte yanda bu tip bir dünyadan geçmemiş diğer bir adam “Gidip banka müdürüne bir yemek daveti yapayım. Yemeği de kendim hazırlayayım ve adamı güzelce doyurayım. Sonra da kredimi isteyeyim...” diyebilir. Adam fizibilite ve teminat gibi kavramları bilmez. “Ben iyi yemek yapıyorum; banka müdürü de iyi yemek yaptığımı görürse bana kredi verir.” şeklinde bir öngörü taşır. Üçüncü bir örnek olarak, kişinin tecrübesi varsa, örneğin bundan önce yirmi 34


kez bankadan kredi almışsa gidip tecrübe ve özgüvenine bağlı bir girişimde bulunur. Bu kişinin girişiminin olumlu neticelendirme oranı oldukça yüksektir. Ericsson'da çalıştığım dönemde bir üst düzey yönetici vardı, en büyük lafı “Hiç hata yapmamışsan bizim şirkette yönetici olamazsın.”dı. Görüşme yaptığında “Yaptığın hataların listesini çıkar.” diye sorardı. “Şirkette yönetici olacaksan bana yaptığın hataları anlat, ne hatalar yaptın, ben de ancak böyle senin işe yarayıp yaramayacağını değerlendirebileyim.” derdi. “Eğer hiç hata yapmadıysan, demek ki hiç iş yapmamışsın, hiç girişimci değilsin, hiç iş bitiriciliğin yok.” diye değerlendirirdi ve yöneticilik yolunu kapalı tutardı. Aynı zamanda, toplumsal gerçekler de kişinin girişimciliği üzerinde, destekleyici veya sınırlayıcı rol oynayabilir. Kişi her ne kadar iyi bir girişimci olarak bilgi, beceri ve cesarete sahip olsa da kurduğu işi veya yarattığı oluşumu destekleyecek maddi çevrelere, sermaye sahiplerine, müşteriye ulaşmayı sağlayacak imkanlara ihtiyaç duyar. Örneğin, Amerika'da gelişen girişim sermayesi şirketleri (Venture Capital), tamamen girişimcileri desteklemek üzerine uzmanlaşmıştır. Şirketleri kuruluş aşamasından alıp, finansal destek sağlayarak halka açılışa kadar götürmek üzeine bir iş modelleri bulunur. Ülkemize geldiğimizde yapılan bir araştırmaya göre, 1 milyon doların üzerinde yatırım yapabilecek kişi sayısının 20,000 civarında olduğu ve bunu 5 milyon dolara çıkarttığımız zaman bu rakamın 3-4 bin kişiye düştüğü tespit edilmiştir. Bu kitlenin darlığı, girişimcilerin arkasındaki sermaye desteğinin oldukça zayıf olduğunu göstermektedir. Destek olacak yatırımcının azlığı bu anlamdaki girişimciliği pek mümkün kılmamaktadır. Ancak adı ne olursa olsun yaşamımızda girişimcilik; cesaret etmek, fark yaratmaya çalışmak vazgeçilemeyecek keyifli unsurlardır.

~ Güven Ortamı Güven ortamı başka bir önemli kavramdır. Sürekli başarı için güven ortamı kesinlikle gereklidir. Bir şirket ortamında, yöneticilerin çalışanlar için güven verici bir tutum ve davranış dizisi sergilemeleri, çalışanların motivasyon ve konsantrasyonunu arttırır. Bunun tersi ise çalışanların vakit ve zihinlerinin önemli bir kısmını zarar görüp görmeme senaryoları üretmelerine, 35


kırgınlıklara ve değer yaratmayan enerji kayıplarına neden olur. Örneğin, kişi taksi ile bir yere gitti ise ve şirkete geri döndüğünde, şirket kişiye taksi parasını ödemeyeceğini söylerse, bu ilgili kişinin bir daha bu işi yapmasını engelleyebilir. Bu tür deneyimler de şirketin performansını riske sokar. Biraz önceki örnekte, eğer taksi kullanımı şirket için pahalı ise yöneticilerin taksi kullanılmamasını önceden duyurup alternatif ulaşım çözümünü de sunması gerekir ki güven ortamı tesis edilebilsin.

~ Değişim Etrafımızdaki dünya her dakika değişmektedir. Hava, insanlar, ortamlar, ürünler ve yüzlerce sıralayabileceğimiz başkaları sürekli değişmektedir. Ben yeni iş hayatına atıldığımda kollu hesap makineleri vardı. Bunların da lideri FACIT'di. O günün şartlarında inanılmaz baskın bir teknoloji ve pazar üstünlüğüne sahipti. O senelerde birdenbire elektronik hesap makineleri çıktı. Facit elektronikleri ciddiye almayarak ve bu değişimi görmeyerek büyük hata etti. Japonların getirdiği elektronik makinalar plastik oyuncak gibiydi. Facit makinalarının, metal - tahta kolu vardı ve herşeyi dolu doluydu, tuşlarına basınca ses çıkarıyordu. Ancak, elektronik hesap makineleri hem fiyat olarak avatajlıydı hem de çok pratikti, üstelik her yere de taşınabiliyordu. Facit bu değişimi algılayamadığı için değişimi yönetemedi. Bu yüzden de Facit, ofis mobilyası yapan bir firmaya dönüştü ve hesap makinası sektöründen silindi. Değişim, dünyada inanılmaz bir hız kazandı. Mesela, bir tıp öğrencisinin ilk sene öğrendikleri mezun olana kadar geçersiz olabiliyor. İşte bu yüzden bugünkü dünyamızda kişinin sürekli yeni bilgileri öğrenmesi ve kendini yenilemesi gerekmekte. Ayrıca değişime açık bir zihne sahip olmak da bugünün en büyük başarı gereklerinden.

36


~ Anı yaşamak Yaşama baktığımız zaman, insanlar ya gelecekte ya da geçmişte yaşarlar. Çoğu kişi içinde bulunduğu anı yaşayamaz. Arada yaşamak veya o ana ait olmayan gündemleri yaşamak en büyük huzursuzluklardan birisidir. Örneğin bir marangozun, marangozluk işini yaparken anı yaşaması, tahta ile ilişki kurduğu zaman dilimidir. Marangoz aynı anda kahve ile ilişki kursa bile, doğal olarak tahta öncelikli olarak gelir. Yani fiziksel işlerde anı yaşamak daha kolayken, zihinsel işlerde anı yaşamak daha zor yakalanır. Örneğin, zihni meşgul bir kişinin yürürken çiçekleri görmemesi, kuşları duymaması, rüzgarı hissetmemesi gibi. Kişi, genellikle bir yerden başka bir yere koşarken yaşar. Okuldan mezun olur ve evlenmeye koşar. Oradan askere, askerden de işe… Bir türlü durup anı yaşayamaz. Hep noktalar arasında yaşayıp bir noktaya ulaşınca, o noktanın keyfini çıkartamadan bir sonraki noktaya doğru yola çıkar. Oysa durup, her anın tadını çıkartması ve her anı sindirerek yaşamını sürdürmesi, yaşamının kalitesini çok arttırır.

~ Vücudumuz Doğum sırasında kişiye fiziksel taşıyıcı olarak bir “vücut” teslim edilir. Kendisine teslim edilen vücudun sorumluluğunu kişi belli bir yaştan sonra önce kısmen sonra tamamen kendi kontrolüne alır. Annenin seçimleri ile başlayan bu süreç, daha sonra aile ve okulun seçimleri ile devam eder. Ne yazık ki bu seçimler doğru seçimler değil ise, hem o güne zarar verirler hem de koskoca bir geleceğe. Peki doğru olmayan seçimler nelerdir? Örnek olarak işlenmiş veya kalori başına besin değeri düşük gıdaları ve zihin kirliliğini sıralayabiliriz. Kişi sorumluluğu kendi kontrolü altına aldığı zamana kadar, kısmen erken fiziksel şekillenme gerçekleşmiş ve kişinin fiziksel altyapısı kurulmuş olur. Bunun üzerine kişi yaptığı seçimler ile sorumluluğu altında yaşam süresi bitene kadar, kendi yaşam yolcuğunu gerçekleştirmiş olur. 37


Vücut kişiyi taşır. Mekan ve ortam değişikliklerini gerçekleştirir, görsel yolla veya koku yoluyla kişiyi dünyaya bağlar. Dolayısıyla kişinin yaşamını ne kadar kaliteli, mutlu ve mesut yaşadığı, fiziksel yapısının kalitesi ile de ilgilidir. Örneğin, kişinin kulağı duyuyorsa yaşamına bir renk katılır. Gözü iyi görüyorsa, burnu iyi koku alıyorsa, sabah enerji dolu kalkabiliyorsa, dinlediğinde odaklanabiliyorsa, kişinin yaşamı daha renkli ve daha kaliteli olur. Başka bir ifade ile kişi fiziksel yapısını ne kadar mükemmele yakın taşımayı başarırsa, yaşamına o kadar renk, başarı ve kalite katabilir. Elbette ki sorumluluk kişiye geçene kadar, erken şekillendirmeler süresince oluşan başlangıç noktası ne kadar doğru olursa, sorumluluk kişiye geçtiğinde de, fiziksel taşıyıcıyı yani vucudu daha uygun hale getirmek de o kadar kolaylaşmış olur. Aksi halde kişi, sorumluluğunu aldığında ciddi onarım gerektiren bir yapı ile yola çıkabilir, ne kadar eksiğini onarabiliyorsa o kadarı ile yetinmek zorunda kalır. Bugün insanların en ciddi sıkıntılarından birisi, zihinlerinde kendilerine yakıştırdıklarının fiziksel yapılarına uyumsuz olmasıdır. Bu durum, hem olumlu hem de olumsuz olarak ortaya çıkabilir. Örneğin bazı insanlar, yüz metreyi on beş saniyede koşabilirken bazıları bunu yapamayacağına inanmıştır. Bazı insanlar matematikte tüm karmaşık problemlerin üstesinden gelebilirken, bazıları da buna cesaret edemez. Ben sınırları zorlamaktan yana oyumu kullansam da, sınırlara doğru yol alırken dikkatli olmam gerektiğine inanırım. Örneğin, elli yaşındaki bir kişi sahaya çıkıp da doksan dakika futbol oynayabileceğini düşünüyorsa ve aynı kişi bunu en son yirmi sene önce yaptıysa, zihinsel beklentileri ile fiziksel gerçekler arasında ciddi bir uyumsuzluk oluşma riski vardır. Eğer kişi bu uyumsuzluğu eyleme çevirmekte ısrar ederse, bu arzusu ya performans düşüklüğü, ya ayak kırılması ya da bir kalp krizi ile sonuçlanabilir. Netice olarak, kişinin zihindeki algısı ile fiziksel gerçekleri arasındaki fark, pozitif veya negatif bir sonuç yaratır. Kişinin zihnindeki yansımasını fiziksel gerçeklerine yakın tutması ya da kendi sınırlarını belirlerken zihinsel sınırları değil de fiziksel sınırlarını ölçü olarak kabul etmesi en sağlıklı çözüm olur. 38


Elbette bu durum, kişinin önemli ölçüde kendisini tanımasını ve farkında olmasını gerektirir. Kişinin fiziksel yapısı yaşamına ve tercihlerine göre şekillenir. Bir takım alışkanlıklar, dünya görüşü, ticari özellikler bu şekillenmede belirleyici olur. Kişi de bu şekillendirmeye göre bir ortam yaratır ve bu şekillendirmeye uygun olarak yaşar. Eğer kişi fiziksel yapısını yeniden yapılandırmaya karar verirse karşısına ciddi zorluklar çıkar. Genellikle yeniden yapılandırma çerçevesinde ortamın da yeniden yapılandırılması kaçınılmaz hale gelir. Bu yeniden yapılandırma bazı durumlarda yüzde yüz ortam değişikliği gerektirebilir. Örneğin, fiziksel yapısını siyasette başarı üzerine kurgulayan bir kişi, bunu yeniden yapılandırma gayreti içerisine girdiğinde birçok zorlukla karşılaşır. Siyaset, zihinde yapılan bir iş olduğu için fiziksel yapı ihmal edilir. Kişinin zihni çalışırken, fiziki yapısı yaptığı işin doğal bir sonucu olarak yüksek stres yaşar, kötü beslenir, havasız kalır ve sigara dumanı koklar. Kişi yeniden yapılandırma çerçevesinde ya siyaseti bırakma veya da siyaset yaparken stres yaşamama gibi iki karardan birisini verir. Her iki tarafta da bu kararın uygulanması kolay değildir. Bir taraftan siyaset yapmama kararı çerçevesinde zihindeki alışkanlıklarını sıfırlaması gerekirken, diğer taraftan siyasetin kabul görmüş stresli ve sağlıksız beslenme üzerine kurulu ortamını değiştirmesi gerekir. Çalışma saatlerinin tamamen dış dünyaya yani başkalarına bağlı olması, sürekli hareketli ve dışarlarda plansız programsız beslenmek, siyaset ortamının özelliklerinden bazılarıdır ve kişinin bunları değiştirmesi hemen hemen imkansızdır. Başka bir örnek olarak da, kadınla erkeğin eşitliğini savunan bir kadın siyasetçiyi ele alalım. Bu kadının aynı zamanda annelik görevi de vardır, aynı zamanda evinde çocukları… Çocuklar eve geldiğinde onlara yemek hazırlamak için toplantıyı saat altıda bitirmesi gerekir. Bunu siyaset ortamı kabul edebilecek midir? Bir kadın siyasetçi belediyede siyaset yaparken toplantıları gece onda bitebilir. Kadın eve geldiğinde, kocası her gece geç kaldığı için sıkıntı çıkarır. Çocuklar “Anne yemek nerede?” diye sorarlar. Yani kişinin anne rolü ile siyasi rolü arasında inanılmaz bir uyumsuzluk oluşur. 39


Kabul görmüş yeni değerlere göre, babalar çocuklarla ne kadar çok vakit geçirirlerse, çocuklarının karakteri o kadar kuvvetli ve kaliteli olur. Fakat üst düzey yönetici bir baba, işini iyi yapabilmek için evini feda etmek zorunda kalabilir. Kabul edilen değerlere göre de evde kalitesiz bir ortam ortaya çıkar. Peki bu durumu kabul etmeli miyiz? Kısacası fiziksel varoluş ile sosyal varoluş arasında çok güçlü bir bağlantı vardır. Temel mesele bu bağlantının nasıl ve ne şekilde yönetileceğidir. Kalıcı ve sürdürülebilir başarı ancak bu bağlantının çok iyi yönetilmesi halinde oluşur. Bu ilkelere göre, bireysel varoluşun ev sahibi kişinin kendi vücuduysa, dünyanın ev sahibi de doğadır. İnsanlar genellikle beyinlerinin etrafında yaşamını şekillendirmektedir. Kişi sabah uyanınca belirli bir ajandaya göre yaşama başlar. Bu ajandada, vücudunun ve doğanın gereklerini pek dikkate almaz. Yüzünü yıkamak veya tuvalete gitmek gibi rutin hareketleri hızlıca gerçekleştirir. Hatta her sabah işe yetişmek mazereti ile yüzünü yıkama ve tuvalet ziyaretini dahi telaşla ve baştan savma yapar. Çok yoğun görülen kabızlığın da ilk temeli atılmış olur. Yaptığı işin tadını çıkartamaz veya yaşadığını hissedemez. Kişi bir kafeden kahve alıp yürürken içtiği kahve ile ilgilenmez. Kişi şeklen kahve içiyor gibi görünse de, aslında Güney Afrika borsasındaki hisse senetlerinin hareketi ile ilgileniyor olabilir.

40


2.5

Yaşamın değişik akışları

Buraya kadar, kişinin içinden geçtiği bir hayattan, bunun içinde yazdığı bir öyküden ve de bunun çeşitli unsurlarından bahsettik. Şimdi biraz yerimizi ve bakış açımızı değiştirelim, olaya biraz daha geniş bakalım. Düşünce çercevemizi esnetmeye çalışıp, bununla eğlenmeye çalışalım. Hayatın içinden düz bir yol gibi geçilmez ve aslında kişi hayatta tek bir hikaye yazmaz. Hayata farklı boyutlardan bakınca, farklı hayatlar görebiliriz. Hayat farklı bakış açıları ile farklı şekillerde akar. Hayatın bu değişik akış hallerini farklı bakış açıları ile katmanlar halinde inceleyebiliriz. Örneğin dünya, toprağı, havayı ve suyu tabii olarak bize sunar. Bu bakış açısına göre, tabiatın üzerine insan katmanını koyabiliriz. Bunun üzerine dil, din ve kültür gibi katmanların sonrasına da örgütlenme, ülke, şirket, hastane, polis, okul gibi üst katmanları koyabiliriz. Uluslar arası katmanlara ise ancak bundan sonra yer verebiliriz. Yani önce doğa, sonra insan, insanın üzerine şekillendirmeler ve sonrasında ulusal ve global katmanlar konulabilir. Buradaki ilişkilerin temeline başka bir bakış açısı ile baktığımızda da, her bireyin toplumsal roller aldığını görürüz. İnsan toplum içinde yaşayan bir canlıdır ve rolleri vardır. Bunlardan bazılarını ev, eş, aile, akraba, arkadaş, iş, iş ilişkileri ve genel ilişkiler olarak sıralayabiliriz. Kişinin her ilişkide oynadığı rol farklı bir sahnede oynanır farklı dekorları, farklı gerçekleri bulunur. Toplumdaki farklı rollerden dolayı, bir çok paralel akış aynı anda aktığı için, yaşamdaki bireyin de tek bir akışı olmaz. Aynı zamanda, hayat akışına bireyin tehdit altında olduğu bakış açısından baktığımızda, bireyin sağlığı, geliri, birikimleri, ev ilişkileri, arkadaş ilişkileri,

41


iş ilişkileri, binası, ülkesi, soyu ve de beyninin tehdit altında olduğunda görürüz. Birey diğer bir sürü şeye paralel olarak bu tehditleri de yaşar. Bireyin bir hareket alanı vardır. İş hayatında yöresel ve çok uluslu hareket alanının yanı sıra özel yaşamında da bir hareket alanı vardır. Finansal olarak baktığımızda birey kazanır, harcar, biriktirir, yatırım yapar, rant alır, kaybeder ve borç alır. Ayrıca birey, zaman içerisinde yaşar. Kültürel ve ahlaksal çerçeveleri vardır. Değer yargıları ve ölçekleri vardır. Çevreyi tanır. Yaşamda kalma mücadelesi verir. Tembelliğe yatkındır. Yorulunca, çaresiz kalınca veya sıkılınca hemen göz ardı etme, uyuma,inkar etme, görmeme, kabul etmeme gibi davranışlara yönelir. Birey yaşar. Tecrübe kazanır. Okur. Fikir edinir. Karar verir. Değerlendirir. Davranır. Netice alır. Netice bazen mutlu eder, bazen üzer, bazen de birey neticenin kendisi için ne anlama geldiğini sorgular. Birey imaj oluşturur. Yavaş konuşur. Saat alır. Araba alır. Gömlek alır. Konuşmalarına yabancı dil kelimeler sıkıştırır. Tıraş olur. Sakal bırakır. Kadife giyer. Postal giyer. Muska takar. Yumurta topuk ayakkabı giyer, çizgili takım elbise giyer. Birey bu tür örneklerle etrafa sürekli bir mesaj verir. Bireyin sağlığı vardır. Sorunları vardır. Spor yapar. Meditasyon yapar. Kendi kendine kalır. Yeme içmeyi dengeler. İş ve özel yaşamı vardır. Kendine vakit ayırır. Özetle, hayat değişik şekillerde değişik kulvarlarda akar. Birey çoğu zaman farkında olmadan iş hayatı, beslenme hayatı, vücudunun esnekliği, toplumsal konunun ve imaj hayatının hepsi birbirine paralel olarak akıp giden bir yaşamın ortasındadır. Burada önemli olan, kişinin bu akışlarının farkında olmasıdır ve bunların muhasebesini yapabilmesidir. 42



3. Yaşam öykünüzün neresindesiniz?


Bu noktada kendiniz için bir konumlandırma yapın. Bunun için aşağıdaki sorulara cevap vererek kendinizle ilgili bir resim çıkartın. Bu resmi hem kitabın ilerleyen bölümlerinde hem de yaşamınızın birçok alanında kullanabileceksiniz.

~ Yaşamdaki duruşunuz nedir? • Yaşama nerede dogdunuz? • Ana diliniz nedir? • Sosyal çevreniz nasıldı? • Baba mesleğiniz nedir? • Nasıl bir eğitim aldınız? • Nasıl bir ortamda çalışıyorsunuz? • İçinde bulduğunuz kültürün özellikleri, olur ve de olmazları neler? • Örneğin hiç tereddüt etmeden birisine istediğinizi söyleyebilir misiniz? Yoksa uzun süre düşündükten sonra belki mi söylersiniz? • Kendinizi ne kadar özgür görüyorsunuz, en çok rahatsız olduğunuz sınırlandırmalar neler?

~ Yaşam ve zihin haritası testi Herkes kendisine göre bir yaşam ve zihin haritası çıkartabilir. Bu haritada içten dışa ve dıştan içe bakarak kendisine notlar verebilir. Eksiklerini veya düzenlemesi gereken durumları bütünsel olarak görebilir. • Ben ne istiyorum? Bu temel bir sorudur. Bu soruya uzun veya kısa vadede, genel veya detay seviyede farklı cevaplar verebilirsiniz. Hareketlerinizi bunların içinde en genel ve üst seviyedeki cevaba göre düzenlemek daha fazla kişisel tatmin getirecektir. Ancak bunu yaparken dengelenmesi gereken birçok konuyu da göz önüne almak gerekir. Bunlar dengelenmezse ortaya çıkacak birçok farklı sorun asıl hedefinize ulaşmanıza mani olduğu gibi sürekli bir mutsuzluk da verir.

45


Denge unsurları: • Düşünce sağlığım nasıl? Ne kadar çok düşüncelerimle huzurumu kaçırıyorum? Düşünce ve davranışlarım çevremdeki huzur, mutluluk ve başarıya nasıl etki ediyor? • Doğa içerisinde miyim? (Ayda kaç kez tabiatın içerisinde yürüyüşe çıkıyorum? En son ne zaman hayvan sevdim?) • Sağlığım nasıl? (kilo, fonksiyonlar, spor yapma durumu, kolesterol, tansiyon, vücut kitle endeksi, sigara kullanımı...) • Toplum ile ilişkilerim nasıl? • Yaşam sevincim nedir? • Katma değer dürtülerim nelerdir? (Banka hesabını maksimize etmek, toplumda sevilen bir insan olmak, topluma yararlı olmak veya başka dürtüler...) • İİş meşguliyetim nasıl? (8 saat çalışıyorum, 8-12 saat arası çalışıyorum, 12-16 saat arası çalışıyorum, dinlenmek için haftada bir günüm var...) • Aile ilişkilerim nasıl? (Çocuklarımı 20 dakika görebiliyorum...) • Egzersiz yapabiliyor muyum? • Düşüncelerim tutarlı mı? (olaylara bütünsel yaklaşım, iç tartışma ve alçak gönüllülükle mi yaklaşıyorum; hayattaki seçimlerim ve pozisyonlarım diğer faaliyetlerimle ve değer yargılarımla tutarlı mı?...) • Ekonomik durumum nasıl? Seçtiğim yaşam platformuna göre yeterli mi? Zaman zaman insanın kendisini bu tip sorular ile sorgulaması farkındalığını arttırır. Bu tip sorular kişiye yaşam kalitesine yönelik kendi ana kriterlerini test ettirir ve sağlıklı bir düşünce zemini oluşturur. 46



4. Başarılı bir yaşamın ipuçları


Bu bölümde, kendi yaşamım boyunca topladığım ve yanımda barındırdığım çeşitli düşünce ve prensipleri paylaşmak istiyorum. Bunlardan size de mantıklı gelenleri alıp kendi öykünüzün farklı yerlerine monte etmenizin yaşamdaki başarınızı arttıracağına inanıyorum. ş yaparken: • Hayatta mükemmel olma gayreti kişiyi genellikle kısırlığa götürür. Onun için mükemmel olmak yerine yeteri kadar iyi olmayı hedeflemek gerekir. Mükemmellik üretmenin düşmanıdır. Yüzde yüz kalite arayışı sonsuz bir iyileştirme sürecine soktuğu için sonuca gitmeyi engeller. “Yeteri kadar” iyiyse veya yeteri kadar mükemmelse, verimlilik ve üretkenlik getirmek için kafidir. • Bir şeyi yapmanın en iyi yolu onu yaşayarak yapmaktır. • Risk almak iyidir. Fakat hesaplı risk almak gereklidir. Kişi alacağı riski kabaca olsa bile hesaplayamazsa kendisini ciddi şekilde hırpalayabilir. • Her zaman dingin ve sakin fakat yeterince hızlı olmak önemlidir. Çeşitli aksiyonları hızlı yapmak gerekse bile işin kalitesini riske atmayacak kadar hızlı, veya başka bir deyişle yavaş, yapmak gerekir. • “Alçak gönüllülüğü” sürekli cepte taşımak gerekir. Bilinçli olarak alçakgönüllüğün dışına çıkıldığı zamanlarda dahi, bu değeri zihnin bir köşesinde tutmaya devam etmekte yarar vardır. • Kişinin planlarına katı bir şekilde bağlı olmaması, her zaman değişime açık olması gerekir. • Bir döner kapıya dönüşmediği sürece, (Döner kapı: herkesin bir tarafa döndürebildiği, kendine ait hiçbir düşüncesi olmayan bir kişi olmak) kişinin açık zihinli olması yararlıdır.

49


Ancak açık fikirlilik herkesin dediğini kabul etmek, şamar oğlanı ya da döner kapı olmak değildir. Bu hale gelmek mutsuzluk ve anlamsızlık getirir. • Zaman zaman olaylara helikopterden bakar gibi “bütünsel” bakmak gerekir. Bir olayda ya da konuda neler ve kimlerin etkili olacağı veya etkileneceğini anlamak kıymetli bir bilgidir ve dolayısıyla kişinin olaya nasıl yaklaşması gerektiği ve öncelikleri konusunda yol gösterecektir. Yaşamı sadece belirli olaylar çerçevesinden algılamaya çalışmamız, bütünsel bakışı engelleyeceği için hayatın belirli parçalarında elde edilen başarılar toplamda başarısızlığa dönüşür. Bunu engellemek için resmin bütününü görmeye gayret etmek gerekir. Örneğin kişiye bir ormanı yönetme görevi verildiğini varsayalım. Kişi ormanın içine iner. Ormanda bir sürü ağaç, çiçek, böcek ve hayvanlar var. Kişi bir yöne gitmeye karar verir ve karşısına bir sürü minik patika çıkarsa, bunların çoğunun da kör noktalar olduğunu düşünürsek, kişinin kısa zamanda kaybolduğunu görürüz. Bu işi başarabilmek için ağaçların üzerinde bir seviyeye çıkmak gerekir ki, ormanın tamamını görme imkanı oluşsun ve sonu neticeye giden bir patikaya, bir sürü kör patikalara girip çıkmadan sapsın. Kişi bunu bir helikopter bakışı ile yapabilir. Fakat daha da yukarı çıkmak için bir uçağa binerse, çok yüksekte olacağı ve çok hızlı hareket edeceği için yine işin hakkını veremez. Yani insanların ilgilendikleri olaylara, olayın tümünü görebilecekleri dengeli bir yükseklikten bakmaları ve olayı iyi yönetebilecekleri dengeli bir sürat ile hareket etmeleri gerekir. • İnsan düşünürken her zaman pozitif ve negatif dengeyi korumalıdır. Kişi, olaylara yaklaşımında sadece pozitif düşünürse kendi kendini avutmuş olur. Durum değerlendirirken pozitif düşünce ilke olsa dahi, durumun negatif tarafından da dengelenmesi gerekir. Elbette bu ölçüyü kaçırıp negatif yanını öne çıkartıp işleri engelleyen adam da olmamak gerekmektedir. Bence 80/20 iyi bir orandır. Yüzde 80 pozitif yaklaşıp yüzde 20 negatif yanları ile sağlama yapmak ideal olur. • Kişi ego ve imajını çok öne çıkartırsa, işini bir kenara bırakarak bu sefer egosunu korumaya ve onun için savaşmaya başlar. 50


Bu nedenle, insanların ego yerine konuya odaklanması sürdürülebilir başarının anahtarlarından bir tanesidir. • İnsanın hayatında karşısına büyüklü ve küçüklü sorunlar çıkar. Bunların bazıları daha zor, bazıları daha büyük, bazıları daha önemli, bazıları daha ağır, bazıları da daha basit sorunlar olarak algılanır. Kişi bu sorunlara yaklaşırken sorunun ağırlığı, önemi, büyüklüğü altında ezilmek yerine, bunun neresinden tutup ne kadarını çözebilirim mantığında adım adım başlaması gerekir. Örneğin, iki bin metrekarelik bir bahçede çim kesmek fikri bile insanı ürkütürken insan bu düşüncelerle bunalmak yerine bir ucundan başlayıp devam ettiğinde bir bakar ki bahçenin yüzde beşi ilk iki saatte bitmiştir. Bu tür büyük sorunları parçalara ayırarak çözmek gerekir, tabii ki büyük resmi her zaman dikkate alarak. Yaşamın her anında: • İlişkilerde dostane davranışlar suistimale sebep olmamalıdır. Bir ilişki içerisinde kişi verici olduğu kadar karşı tarafın da bu durumu nasıl algılandığını bilmek zorundadır. Karşı taraf vericinin her koşulda verici olacağını varsayıyorsa, bu durumda ilişki tek taraflı olup zaman içerisinde rayından çıkar. Veren taraf verdiğinin bilincinde, alan tarafta aldığının bilincinde olmalıdır. Yoksa denge kaybolmaya başlar ve ilişki tehlikeye girer. Alan taraf her zaman alacağını varsayarken bir gün alamayınca şoka girer, veren de bu şoka girmeyi algılamakta zorluk çeker. • “Hiç kimse aynı akarsuda aynı su ile iki farklı zamanda yıkanamaz.” deyişinin arkasında değişimin gerçek olduğu, nehirdeki suyun sürekli akıp değişmekte ve sürekli yeni suyun gelmekte olduğudur. Zihinsel olarak herhangi bir ana, duruma bağımlı olmak, değişimi ve yeni gerçekleri inkar etmek değişim ağrısıdır ve yaşam kalitesini ciddi şekilde sıkıntıya sokar. • Sürekli farkında olmak gerekir. Vücudu, düşünceleri, işleri, ilişkileri, dinlemeyi, konuşmayı, yemeyi, içmeyi, sevmeyi farkında olarak yaşamak önemlidir. Farkında olmayan insanlar değişen dünyayı arkadan seyretmek ve birebir yaşamamanın eksikliğini ve de pişmanlığını bünyelerinde taşımak zorunda kalırlar. 51


• İnsanın nakit olarak sürekli pozitif olması ve borç baskısı altında bulunmaması iyi bir yaşam şeklidir. Yapma dünyada taraflar arasındaki ticari ilişki bugün nakit üzerine kuruludur. Eğer nakitte sürekli pozitiflik sağlanabilirse, insan en azından nakit baskısından kurtulur. Baskıdan kurtulmanın içeriye nakit akışını muhafaza etmek ve nakti imkanlara paralel olarak tüketmek şeklinde iki yolu vardır. Eğer kişi bunu yapamıyorsa, sıkışır ve alıştığı düzenin altında bir standartta yaşama mecburiyetine girer. Bu duruma hazır ise sorun yaşamaz, hazır değilse ciddi bir sıkıntı ve mutsuzluk yaşar. Örneğin bir arkadaşımın teyzesi Lo kuşu diye bir kuş icat etmiş ve bu kuşa yemeyi planladığı herşeyi önce poposuna götürüp, yemesi halinde çıkıp çıkamayacağını test etme özelliğini mal etmişti. Birçok insan bu özellikten yoksundur. Altından kalkamayacakları yüklerin altına girerler. • Bilinçli olarak “sürekli vermek” sakıncalı değildir. Verici olmak insana huzur verir. Fakat, bunun bilinçli yapılıp gerektiği yerde “hayır” denilerek yapılması önemlidir. Bunun tersi insanı çok ciddi strese sokabilir. Bu stres insanın iç dünyasında sıkıntı yaratır. • Sen ne düşünürsen düşün gelecek gelecektir. Ve büyük bir ihtimalle gelecek senin düşündüğünden farklı olacaktır. Bir insanın gelecek hakkında kafasında bir varsayım oluşturması, bugünün verilerine ve geçmişin deneyimlerine dayanmaktadır. Fakat gelecek geldiğinde geleceğinin öngörülemeyen gizemleri ile oluşmaktadır. Kişinin gelecek ile ilgili beklentisi iyi bir tahmin olabilir fakat geleceğin aynen beklentileri şeklinde oluşmasını beklemek insanın kendisine bunalım reçetesi yazmasıdır. Gelecekte beklenen dışındakilere de hazır olmak gerekir. • Dış dünya için yaşamak ve onun işgali altında olmak iyi değildir. Çünkü bu durum çoğunlukla kişinin gereksiz enerji harcamasına, demotive olmasına ve ciddi strese sebep olabilir.

52


Dış dünyanın kişinin iç dünyasına bir yansıması vardır. Dış dünyada kişiden bağımsız olarak gelişen ancak kişiyi etkileyen birçok olay olur. Örneğin doların düşmesi veya yükselmesi, işyerindeki bir sorun, tatil boyunca yağmur yağması gibi. Bunları yaşamın bir parçası olarak kabul etmek gerekir. Yoksa her an bizi mutsuz edecek mayınlar ile yaşantımızı donatmış oluruz. • ”Bu da gelir, bu da geçer.” ilkesi önemlidir. Bu kavram Budizm'den gelme bir kavram olmasına rağmen, her dinde benzer anlamlı kavramlarla karşılaşıyoruz. Bu kavram yaşamın aktığını ve hiçbir şeyin durağan olmadığını her şeyin gelip geçtiğini anlatıyor. Bu mantıkla olaylara yaklaşıldığında sıkıntılar daha bilinçli olarak atlatılıyor. Zihnin stres yasaması insanı mutsuzluğa götürür. Zihinde “beklentiler” ile “gerçek” arasında bir fark oluştuğunda “stres” meydana gelir. Örneğin kişi maaş artışının yüksek olmasını ister. Fakat artış kişinin beklentileri çerçevesinde olmazsa kişinin zihninde bir gerilim oluşur ve bu gerilim kişiyi mutsuzluğa götürür. Aslında kişiyi bu mutsuzluğa götüren unsur “gerçeğin bir türlü kabul edilmemesi” dir. Bu durum, arka planda kişinin “egosuna” dayanır, Beklentiler egonun haykırmasıdır. Onların gerçekleşmemesi egonun mağlubiyeti, ölümü anlamına gelir ve bu da katlanılamaz bir acıdır. Bu stres, mutsuzluk gibi duyguların köküdür. • Kişi mutluluk verirken kendisinin de mutlu olması en iyisidir. Bazı insanlar diğerlerini fazla düşünmeden bencilce davranırlar. Bu tip insanlar genelde mutlu olmazlar, çünkü kendine fazla önem vermek mutluluk getirmez. Bazı insanlar da kendilerini başka insanları memnun etmeye adarlar. Eğer bu kişiler diğer bir taraftan, yaptıklarının keyfini yaşayamazlarsa ve bu durumu sürekli yaşarlarsa, bu problem ve mutsuzluk yaratır. Kişi bu duruma sıkılmadan kendisi de mutluysa devam etmesi gerekir. Bugünün yapma dünyasında bu tür insanlara rastlamak çok kolaydır. Kişi gün içerisinde, her tarafa koşuşturup durur, akşama da durumundan şikayetçi olur. • İnsan özellikle, duygusal sorunlarını cebinde taşıyarak hiç bir yere ulaşamaz. Örneğin, insan birisi ile kavga ettiğinde uzlaşmazlığı bir kenara 53


bırakarak, “Gel, oturup bunu aramızda konuşalım.” demezse, buradaki iletişimsizlik onun o anki oluşan duygusal hesabı kapatmadan ayrılmasına sebep olur ve bu hesap da zamanı geldiğinde kolaylıkla açılacağı için ömür boyu hatırlanacak bir yüke dönüşür. • “Mış gibi” yaşamamak çok önemlidir. Böyle yaşayanlar, nitelik yerine niceliğe önem verenler veya dış dünya için yaşayanlardır. Yaptıkları işin keyfine varamayıp, varıyorlarmış gibi davrananlardır. Bunun sonunda kendilerini yaptıkları işe veremedikleri için, o işten keyif alamazlar ve hatta etrafındakilerinde keyif almasını ve mutlu bir sona gitmesini engellerler. İşte bu yüzden, bugünkü dünyanın en büyük sıkıntılardan birisi “mış gibi” yaşamaktır. • Bir işin yapılmasının en az yüzde ellisi niyettir. Örneğin kişi hastaysa iyileşmek için şifaya niyet etmesi lazımdır. Bir işe soyunuyorsa da, o işi başarmasının ön koşullarından birisi de niyet etmektir. • Seçim yapmak ve seçmek de çok önemlidir. Kişi seçim hakkını kullanıp kullanmadığını sürekli olarak sorgulamalıdır. Seçimler kişinin kendisinindir. Eğer kararı kişi kendisi verdiyse bundan şikayetçi olmamalıdır. • Yaşam sevinci çok önemlidir. Bu sevinci her yere taşıyabilmek ve keyif ile yaşamak başarıyı getirir. • Denge çok önemlidir. İnsanlar kendi bilinçleri ve vücutları arasında denge kurabilirlerse, sağlıklı ve mutlu yaşayabilirler. Aynı zamanda iş hayatları ile özel yaşamları arasındaki dengeyi de kurabilmelidirler ki, pozitif enerji ihtiyacını karşılayabilsinler ve mutlu olurken başkalarını da mutlu edebilsinler. Mutluluk, insanın hayatının başarı, süreklilik ve motivasyon kaynağıdır. Denge de kalıcı bir mutluluğun gizli formülüdür. • Hayatta en iyi olmak gerekmez fakat elinden geleni yapmak gerekir. • Kişinin başına gelenlerin arkasında çoğu kez kendisi vardır. 54


• Başkalarını rahatsız etmeden ortama hoşluk ve eğlence katmak iyi bir sanattır. • Kişi ancak kendisini olduğu gibi kabul etmeyi başardığı zaman ve önyargılar ile donatılmadığı müddetçe başkalarını da olduğu gibi kabul edebilir. • Orada olmak her zaman burada olmaktan daha çok ilgi çeker. Fakat burada olmak her zaman orada olmaktan daha gerçektir. Çünkü kişi buradadır ve orada olmakla kafayı yormaktansa, burada anı yaşamak kişinin o anı daha iyi yönetmesini sağlar. • Takım ruhu önemlidir. Birlikte güçlü olduğumuzu hissetmeliyiz ve takım olmayı başarmalıyız. Birlikten gücün doğduğunun kabul edilmesi ve buna uygun yaşanması güven ortamı yaratır. • Kişi elindekileri küçümsememeli ve şükretmelidir. Peşinde koştuğu şeyleri bırakıp bazen de durup şimdinin, elinde olanların keyfini çıkartması gerekmektedir. Aksi halde kişi onları boş yere elde etmiş olur. Eğer keyfini çıkartmazsa, onların yerini yeni arayışların alacağı ve kişinin hayatını hiç bir şeyin keyfini çıkaramadan, sürekli aramak ile geçireceği kesindir. • Yaşam içerisinde hatalar değil “dersler” vardır. Kişi yaşadığı sürece ders alır. Ayrıca her ders, kişi onu öğrenene kadar devam eder. Kişi kolay dersleri anlamadığı sürece yaşam daha zorlarını önüne sürmeye devam eder. Dünya ve Yaşam Hakkında • Hepimiz büyük bir bütünün parçasıyız. Herkes birbiriyle ilintilidir. Hiç kimse tek başına ıssız bir adada yaşayamaz. • Doğada bina yoktur. Doğada bulunmayan bina gibi yapıları bir araya getirerek, bir yapma dünya meydana getiririz. Binaya en yakın yapı mağara ya da ağaçların altındaki gölgeliklerdir. Doğada su dağıtımı nehirlerle yapılır. Fakat insanlık suyu şehir şebekesi ile dağıtmaya çalışmaktadır. 55


Doğada tüp gaz da yoktur. Fakat insanlık onu gidip tüpün içerisine sokup kullanmaktadır. İnsanlar doğada bir malzemeyi alırlar renk ve şekil katarak tişört yaratırlar. Doğada para diye bir kavram yokken bugünün en önemli etkeni olarak yaşamımıza girmektedir. Dünyada dinamit ile avlanmak da yokken insan dinamitle avlanarak, bir bölgedeki tüm balık nüfusunu yok edebiliyor. Neticede bu şekilde bir yapma dünya oluştururuz ve doğanın dışında kurduğumuz bu yapma dünyamızdaki yaşamı paylaşırız. Medeniyetten önce tamamen doğa düzenine dayanan bir dünya vardı. Bu dünya bir şekilde kendi dengesini yaratmış ve kendi dengesinde hareket ediyordu. Yapma dünyanın ilk başlama noktası insanların tarımı keşfetmeleri ile oldu. Bundan sonra besinlerin üretimi, paylaşılması, görev dağılımı, kabile, devlet, sınır, savaş, para, ticaret, üretim, verimlilik, banka, borsa, leasing, hedging gibi birçok kavram süreç içerisinde bu yapma dünyayı daha zengin ve komplike hale getirdi. Diğer tarafta ise doğal dünya yaşamına ve varlığına şüphesiz devam etti. Kişinin genellikle yapma dünyanın içinde yaşadığının farkında olarak, doğal dünya ile de hala ilintili olduğunu unutmamak için çaba sarf etmesinde yarar vardır. Ancak bu şekilde doğasındaki özelliklerini güncel tutup, bu inanılmaz güçten yararlanma hakkına sahip olabilir. • Dünyayı düşüncelerimizle oluştururuz, çizeriz. Dünya herkesin ortak düşüncelerinden ve ortak aklından oluşuyor. İnsanlar genellikle kendi dünyalarını oluştururken fazla da şikayetçi olmamaları gerekir, çünkü kişinin seçimleri ile düşünceleri birleştiğinde kişi kendi yaşam akışının en az yüzde ellisini oluşturur. Diğer yüzde elli yağmur, güneş, fırtına veya sanal dış faktörler olabilir, fakat ilk yüzde elliyi kişinin kendisi belirlediği gerçeğini de hepimizin herkesin bilmesi gerekir. • Bugünkü dünyadaki en büyük sıkıntılardan birisi de, zihnin sayı ve skor üzerine kurulu olmasıdır. Aslında gerçekte sayı kadar nitelik de önemlidir. Sayı önemsiz değildir ama tüm ilintileri sayı üzerine kurmak doğru bir yaklaşım değildir. Örneğin, herhangi bir işletmenin amacı para üretmektir ama sadece paraya odaklı çalışmak sürdürülebilirlik sağlamaz. Bunun yerine aynı zamanda kalite, müşteri memnuniyeti, yaşama zaman ayırma gibi duygusal doyum sağlayacak konuları da ele almalıyız ki, işletmenin sürdürülebilirliği sağlanabilsin. 56


• Yaşamın içerisinde sadece oturmak ile büyük bir bahçeyi süpürmek arasında fark yoktur, ikisi de yaşamı tüketme şeklidir. Hangisi keyif veriyorsa onu yapmak gerekir. Kişi oturarak da, bahçeyi süpürerek de günü geçirebilir. Bahçeyi süpürürken bahçenin büyüklüğünün de önemi yoktur. Kişi böyle bir zihne sahip olduğunda iç huzuru bulur aksi halde kişi, “Bahçe çok büyük burası nasıl biter?” veya “Oturmak ile bu hayat biter mi?” gerginliğini yaşar. Kişi bu düşünceleri bir kenara bırakıp bahçeyi süpürmeyi benimsediğinde veya yalnızca oturduğunda iç huzur gelir. Yani bize öğretilmiş anlamsızlıklar ile barışık olmak da insana huzur verir. • Kişi hayatta bulunduğu sürece öğrenme süreci hiç bitmez ve süreklidir. nsan Bedeni ve Zihni Hakkında • Kişinin vücudu onun kendi tapınağıdır. • Kişinin vücudunun saf ve temiz olması içinin de temiz olması anlamına gelir. • Meditasyon kişinin kendi iç dünyası ile haberleşmesidir. Bu haberleşme sayesinde insanlar kendi benlikleri, istekleri ve hormonları ile dış dünya arasındaki ilintiyi kurar ve olayları daha iyi anlar ve daha kolay kabul eder. • İnsanlar sağlığı satın almak istediklerinde “İlaç alayım sağlıklı olayım.” derler. Oysaki sağlık satın alınamaz ve sağlıklı olmanın pazarlığı da yoktur. Sağlık içsel bir olaydır, kişinin yaşam şekli, tercihleri ve gayreti ile oluşur. • Düşünce yapısının yansıması “ego” olarak ortaya çıkar. Kişi eğer egosunu eğitip ehlileştirmeyi başarabilirse başarı gelir. • İç huzur, iç boşluktan yani zihnin boşaltılmasından veya zihnin her hali ile barışık olmaktan gelir.

57


• Hiçlik egonun sorununun çözümüdür. Hiç olmayı beceren insanlar güzel bir yaşam yaşarlar. • Herkesin fiziksel taşıyıcı olarak bir vücudu vardır. Kişi vücudunu beğense de, nefret etse de vücudu tüm yaşam akışı içerisinde ona eşlik edecektir. Onun için vücudumuzu biran önce benimsemek, onun ile barışmak mutlu bir yaşamın başlangıcıdır. • İnsanın kendi varlığıyla da uyumlu olması gereklidir. Kişi dış dünyada yaşarken iç dünyası ile uyumlu olması gerekir. Örneğin bazı insanlar görürüz, nedeni ne olursa olsun bulunduğu yerde varoluşundan mutsuzdur ve sürekli “Bir gün alıp başımı gideceğim.” der. Bu kişiler ne aradığını bilmiyordur. Fakat tek bildikleri vardır, o da alıp başını gitmektir. Fakat yirmi yıl geçmiştir ve bahsedilen kişi hala alıp başını gitmemiştir; veya “Hadi git!” dendiğinde kişi buna cesaret edememiştir. Kişi dış dünya altında ezilmiş ve aradığının bedelini ödeyecek kadar cesur değildir. Yani ara bir durumda olduğu için mutsuzluğu yasamaktadır. Kişi dış dünyanın yansımasının çok etkin olmasının sıkıntılarını, iç dünyanın taleplerini karşılayacak cesaretinin olmamasını ve iç dünya ile uyumlu olmamasının getirdiği mutsuzluğu yaşamaktadır. • İnsanlar şekillenmeden geçerken bir takım filtreler oluşur. Farkında olmadan bu filtreler kişinin yaşamını şekillendirir. Kişi filtreleri farkında olarak devre dışı bırakabilirse veya bunların filtre olarak olayların yorumlanmasında kullanıldığının farkında olursa, yaşamak daha keyifli olur. • Zihni yoğun bir kişinin kafasından, günde ortalama altmış beş bin düşünce geçer ki, kişi bunun yüzde doksan beşini dün de düşünmüştür. Aynı konulara takılıp aynı verilerle beslenmek verimsizliktir. Kişi bu düşüncelere takılınca zihni kirlenir ve temiz görüş yitirilir. Dolayısıyla, bir işi düşünüp en hızlı şekilde bitirmek, iş listesini her zaman kısa tutmak performans ve odaklanma için daha iyidir. • Birçok öğretilerde öğrenme ve zihinden silme süresi yirmi bir gündür. İnsanların bir alışkanlıktan kurtulma ve yenisini edinme süresi de yirmi bir gündür. Başka bir deyişle beynin yeniden programlanma süresi yirmi bir gündür.

58


• Herşeyin daha iyisi vardır. İyileşmenin bitmeyeceği ve sürekli olduğunu içselleştirmek gerekir. İnsanlarda pasifize olma rizikosu vardır. Bunun karşı argümanı sürekli ve bitmeyen iyileşme arayışı peşinde olmaktır. Fakat bunları yaparken kendi gününü yaşayarak ve mutluluğunu hissederek yapmak gerekir. Kişi aklına gelen her şeyin daha iyisini yapma yeteneğine sahiptir. Gereksiz yere ikide bir, “Bu bana yeter.” demenin de manası yoktur. Fakat bunu stres yapmadan yapmak gerekir. • Herkes kendi gerçeklerini yaşar. Çünkü herkesin dünyayı okuma şekli farklıdır. Başkalarının gerçekleri bizimkilere uymadığında da şaşırmamak gerekir. • Yeni bir şeyler öğrenmek için bardakta boş yer olması gerekir. İnsanlara bir şey aktarılmak istendiğinde karşımızdaki kişi bunu dinlemek yerine, kendi kafasındakini anlatmak istiyorsa, kendi bildikleri ile kafası tıklım tıklım doluysa yeni bir şey anlatmanın anlamı yoktur. Çünkü yeni bir öğretiye yer kalmamıştır. Hep kendi kafasında olanları aktarmaya çalışanlarla karşılaşırız, bazen bu arkadaşlarımızda kafanın doluluğundan ziyade kendi görüşlerine ve egolarına kilitli olmalarından da söz edebiliriz. Keyifli Yaşamak Hakkında • Anı yaşamak çok önemlidir. Odaklanmayı ve performansı arttıracağı için o anın içinde olmak çok önemlidir. Çoğu insan anı yaşamaz, ne odur ne budur hep aradadır. Arada yaşamak en büyük huzursuzluklardan birisidir. • Kahkahasız ve keyifsiz bir gün yaşanmamış bir gündür. • Herkes günde en az beş dakikasını şükür edeceği şeyleri listelemek için harcamalıdır. • Kişinin hayatı ya güzel bir tecrübe ve anılar ile dolu bir maceradır ya da boş ve eziyet dolu bir yolculuktur. Hangisi olduğuna kişi kendi karar verir.

59


5. Başarılı yaşam için örnek bir model


İlk bölümlerde, birçok düşünceyi açık büfe usulü masanın üzerine koyduk. Şimdi de yaşamda başarılı olmak için kullanabileceğimiz bir ”model” üzerinden geçelim. Karmaşık ve çok parçalı olan yaşama, bir model üzerinden bakarsak işler kolaylaşır. Aynı zamanda bir model üzerinden yaklaşım yapmak, akılda kalıcılığa da yardım eder. Modelimiz yapay dünya ve doğal dünyanın oluşturduğu bir “oyun alanı”, bunların içindeki “insan” ve bu insanın “ilişki demeti” üzerine kurgulanmıştır. İnsanoğlunun içinde yaşadığı bir dünya ve insanoğlunun algılayabildiği bir dünya vardır. İnsanoğlunun algılaması dışında da, evrensel algı sınırlarımızın ötesinde bir varoluş vardır. Örneğin, Aborjinlerin uzun mesafede birbirleri ile herhangi bir alet kullanmadan iletişim kurabilmesi veya aramızdan bazılarının arazi üzerinde yürürken belirli yerlerde su olduğunu anlayabilmesi gibi. Yaşadığımız dünyada çoğumuzun kaybettiği ve bugünün değerleri ile açıklanamayan durumların da olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Bu tür açıklayamadığımız yetenekler veya aktiviteler, bizim zaman içerisinde yitirdiğimiz özelliklerdir. Bu yüzden bizler, algılayabildiğimiz dünya üzerinde model geliştirmeye çalışıyoruz. Bunun dışında, bizim algılayamadığımız bir varoluşun olduğunu da inkar etmiyoruz. Bu varoluşun doğrularını bilmemiz mümkün değildir. Bilmediğimiz bu olgulara entegre olmaya çalışmanın adı, olsa olsa “gayret” olabilir… Algıladığımız dünya, bizim ulaştığımız bilgilere dayalı bir dünya oluyor. Bu duruma göre, öbür dünya da altıncı hisse dayalı bir dünya olarak tanımlanabilir. Teknoloji ve bilimde de insanlar, bugün için bildikleri kadarını algılayabiliyor. Örneğin, bugünkü bilim seviyesinin 2049 yılına kadar bir milyon kez kendisini katlayacağı iddia edilmektedir. Yani, bugün bir birim biliyorsak 2049 senesinde dokuz yüz doksan dokuz bin birim bilinmeyeni kavrayacağız. Biz bu kadar bildiğimizle ne kadar çok şey bildiğimizi ve bilimin ne kadar ilerlediğine şaşırıyorsak ve 2049 yılında bir milyon katını göreceksek, burada ciddi ve hızlı bir katlanma sürecinden bahsediyoruz demektir. İşte bu da değişime alışmanın, değişimin vazgeçilmezliğinin başka bir göstergesidir. 61


İnsanoğlu dünya ile entegre olmayı ve bu hissiyatın ince ayarını kaybetmiş durumdadır. Bu nedenle hissedemiyoruz ve dünyaya entegre olmaya çalışmanın zorluğu ile karşılaşıyoruz. Öte yandan her an, her yere bağlanabildiğimiz ve her türlü konuda bilgi toplayabildiğimiz üst dünyaya bağlanabiliyoruz. Bu ilişkiyi kurduğumuz platform olarak www.google.com veya tümü ile internet örnek verilebilir. Bu da algılayabildiğimiz dünyanın içinde olup diğer büyük dünyaya bağlanma gayreti olarak tanımlanabilir. Herhangi bir yerde, herhangi bir konuda, herhangi bir insan veya konu hakkında kişi istediği bilgiyi toplayabilir. Bu da yeni dünyanın altıncı hissi olarak tanımlanabilir. Çünkü dünyanın ortak aklı bugün internete geçmeye başlıyor… Algıladığımız dünyada bir yolculuk yaparken, her an bir hayat yaşıyoruz ve bir görev ifa ediyoruz. Modelimiz bu hayat biçimi üzerine kurulmuştur. Hayat, kişinin içerisinde bulunduğu ortam, kişinin kendisi ve bu kişinin ilişkilerinden oluşan bir üçgenin üzerine kuruludur. Kişi, eğer bu üçgeni başarı ile yönetebilmişse, “sürdürülebilir başarıyı” yakalayabilmiş demektir. “Sürdürülebilir başarı” dalgaların hep üst noktalarında bulunan bir aralık içerisinde olabilmektir. Kişi, eğer dalganın en üst noktasında oluyor, sonra alt noktasına iniyorsa ve bu şekilde gidip geliyorsa, bu, başarısının sürdürülebilir olmadığı anlamına gelmektedir. Model üçgenimizin üç köşesinin birinde, kişinin bulunduğu ortam, diğerinde kişinin kendisi ve son köşede de kişinin ilişkileri bulunur. İnsanların genellikle en büyük sıkıntıları da bunların birbirine karıştırılmasından ve ayrımın iyi yapılamamasından kaynaklanır. Örneğin, patron ofise girdiğinde ofiste ışıkların yandığını görür ve ilk karşılaştığı kişiye, “Bu ışıklar neden yanıyor?” diye sorduğunda çoğu zaman karşısındaki kişi, “Ben yakmadım.” şeklinde yanıt verir. Oysa patronun öğrenmek istediği, ışığı kimin açık bıraktığı değil, ışığın neden açık olduğudur. Bu örnekte, iş ile kişinin kendisinin karıştığını görürüz. Önemli olan, kişinin hayatındaki bu üçgenin köşelerinin ne olduğu konusunda farkında olması ve içinde olduğu durumun, konunun hangi köşe ile ilgili olduğunu kavramasıdır. 62


İlişkilere takılıp işi unutmak da kötüdür. Yani bir işle ilgili uğraşırken, kişi bu işle ilintili olarak bir ilişkiye takıldığı zaman, iş unutulabilir. Bu da ciddi bir sıkıntıya yol açar. Çünkü, burada esas olan ilişki değil, işin kendisidir. Örneğin, iş çikolata fabrikasında çikolata üretmekse, asıl işimiz kişinin muhasebecisi ile olan iyi veya kötü ilişkisi değildir. Pek tabii ki diğer taraftan da, yalnızca işe odaklanıp, ilişkileri yok saymak da sorun yaratır. Bunun dengesini kurmak çok önemlidir. Burada tek söylemek istenen işin kendisinin insanlar arası sürtüşmeler ve zihin savaşları arasında kaybolmamasıdır.

Tablo 3: Bütünleşik yaklaşım modeli

O -İşOYUN ALANI Minimum enerji ile maksimum çıktı

Ben

Biz İlişkilerde mükemmellik

-KendimDENGE

İLİŞKİLER Güçlü ve Sağlıklı temel

Vücut, Zihin, Yapı

-Takım-

Güçlü ortaklıklar Yüksek Performans

Takım

63


“Oyun Alanı”, “Ben” ve “Oyun alanındaki lişkiler”i iyi yönetmek “Oyun alanı, ben ve ilişkilerim” üçlüsü, ortamı iyi yönetebilmek için, insanın her zaman yanında taşıması gereken kavramlardır. Bu kavramlar, faaliyetleri, ilişkileri ve işleri uyumlu ve başarılı hale getirmek için bir denge içinde tutulmalıdırlar. Modelde Bütünleşik yaklaşım Tepeden bakıldığında görünen resim, bir oyun alanı, başka bir deyişle oyunun yer aldığı sahne, kişi, kişinin ilişkileri ve hepsinin birbirleri ile ilintilenmesi olarak görünür. Bunların bütününe bakılmaz ve bir ayak eksik bırakılırsa, durumu algılama, duruma göre reçete hazırlama, varoluş şeklinde başarı sağlama riske girebilir. Çünkü herhangi bir unsur unutulduğu zaman, o unutulan unsur kişinin başarısızlığını da yanında getirir. Bu model ve bütünleşik yaklaşım kullanılarak, iş hayatında ve yaşamın diğer akışları içinde aşağıdaki tespitleri hayatlarına sokabilenler sürekli başarıyı yakalayabilirler. Başarılı oyuncular: • Ortama dar gözlükle bakacağı yerde, daha geniş perspektiften bakabilen • Geleceğe takıntılı olmak yerine, geleceğe dair güzel resmi olan • Alalade bir organizasyonu fark yaratabilecek bir organizasyona çevirebilen • Değer yaratmayan işlerle enerji kaybeden bir ilişki yapısından, değer yaratan ve sonuç almaya yönelik bir ilişki yapısına dönüştürebilen • Farkında olmadan reaktif hareketler yapan bir takımdan, farkındalığı olan bir takım oluşturan • Takımın kendi kendine yarışmasını, içinde tatlı bir rekabet barındırmasını sağlayan • Günü kurtarmak yerine, vizyon sahibi bir lider olabilen • Değişime kapalı olmaktan değişime açık olmaya geçebilen • Şikayetçi insan konumundan, yapmak isteyen motive edilmiş yüksek enerjili insanlara dönüşebilenlerdir. 64


5.1

Oyun alanım

Kişiler, sosyal bir varlık olarak toplum içerisinde değişik zamanlarda farklı roller alır. Bu roller kişinin iş yerindeki görevi olabilir, bir dernekte gönüllü çalışmak gibi toplumsal bir misyon olabilir, ya da bir akrabalık görevi olabilir. Kişinin bu görevi yerine getirebilmesi için, varoluş seklinin bir çerçevesi ve oyun alanı vardır. Bu alanın içinde kişinin etrafını çerçeveleyen kurumlar, ilişkiler, şartlar, amaçlar ve kurallar demeti vardır. Oyun alanı kavramı bütün bunları görebilmek üzerine kuruludur. Kişi oyun alanını değerlendirirken bulunduğu ortamı ve buradaki oyuncuların rollerini iyi kavramalıdır. Örneğin, kişi bir pasta imalatı işi yapıyorsa, kimlerle ilişkileri olduğunu tek bir sayfa üzerinde görebilmelidir. Aynı zamanda yapmış olduğu işin o sektördeki iş zincirinin neresinde olduğunu, katma değerinin ne olduğunu, işin girdi ve çıktılarını ve bu işteki gücünün seviyesini ve riskleri iyi anlamalıdır. Yine pasta imalatı örneğinden gidersek, kişinin yetkinliği ve yaratıcılığıyla pasta elde edebilmek için istediği kalitede malzemeyi tedarik edebileceği uygun fiyatlı tedarikçiler olması, yaptığı pastayı pazarlayacak, pastanelere götürecek ve müşteriye satacak farklı katma değerler olduğunun ve pastanın zamanında dağıtılamamasının risklerini görebilmesi gerekmektedir. Son olarak tüm bu bilgileri toplayıp, uzun vadede vizyon ve hedeflere ulaşmak için en uygun stratejileri belirleleyerek, iş alanı ile ilgili bütünsel bir bakışa sahip olmayı gerçekleştirmelidir. Tablo 4: Oyun alanı

İş Ortamı Analizi

Değer Zinciri Analizi

Strateji Uyum Süreci

65


Değişen dünyada bu çalışmayı periyodik olarak yapmalı ki kişinin ortamdaki varoluşu sürdürebilir olsun. Facit örneğinde olduğu gibi, kişi ortamı ve değişimleri iyi algılayamaz ise ve ona uygun strateji belirleyemezse, kısa bir sürede tarihe karışabilir. Yani başarısızlık kaçınılmaz olur. Kişinin yaşadığı veya iş yaptığı genel ortamda, kendisinin dışında bir sürü farklı faktörler bulunur. Bu ilişkilere, halka halka bakabiliriz. Kişi kendisini ya da işini merkeze koyduğu zaman, ona en yakın halkada, kişinin işi ile doğrudan ilişkisi olan faktörleri koyabiliriz. Bir sonraki halkada, her gün ilişki içerisinde olmasa da, işin performansını olumlu veya olumsuz etkileyecek, stratejik olarak gelişmesinde faydalı olabilecek veya gerilemesine neden olabilecek kurum ve olaylara yer verebiliriz. En dış halkaya ise, küresel anlamda kişiyi ve işini etkileyebilecek faktörleri ve olayları sıralayabiliriz. İş ortamındaki aktörlerden bazıları karar verici, bazıları karar verici üzerinde etkisi olanlar, bazıları çeşitli kapıların açılmasını sağlayan düzenleyiciler, bazıları sonuç almayı sağlayanlar, bazıları da işin yapılması için doğru insanları ilişki çemberine alanlar gibi farklı görevler taşırlar. Ortamımızda bulunan bu faktörlerle ilişkilerimiz doğru yönetilmelidir. Kişi, bu ilişkilerin hepsini bir bütün olarak görebildiği zaman, işini çok daha iyi kavrayarak, farkındalığı daha kolay yakalamış olur.

66


Tablo 5: İş ortamı analizi

ekonomik ortam dış rakipler

pazar trendleri

ekonomik ortam işsizlik

Perakendeci

direk rakipler distributör

müşteri

politik ortam

ŞİRKET politik ortam tedarikciler endirek rakipler denetçiler

AB ilişkileri

ajanslar

hukuki kurumlar nufus artışı

regülasyonlar teknoloji

ve diğerleri...

savaşlar ve krizler

Finansal pazarlar

Global İşle ilgili ortam

Ülke İşi etkileyen ortam

Direk İş İş ile ortam

(i.e. ABD Morgage krizi)

(i.e. işle ilintili kanunlar)

(i.e. müşteri ihtiyaçları)

67


Tablo 6: İş ortamında ilişki türleri

İLİŞKİNİN AMACI

İLİŞKİNİN SEVİYESİ

DİĞER PARTİNİN İLİŞKİDEKİ ROLÜ

Zamanında teslimat

Rutin operasyonal

Karar verici

Maliyetleri düşürmek

Kritik iş ile ilgili

Kapı açıcı

Kaliteyi arttırmak

Stratejik iş ile ilgili

Yaptırıcı İlişki kurucu İkna edici

Tüm bu parçalara bir bütün olarak baktığımız zaman, resmi daha iyi görebiliriz. Bu durum, kişi için ciddi bir fark yaratır. Kişi bu ilişkiler haritasına ekleyeceği veya çıkartabileceği her şeyi bir anda görebildiğinden işin yönetimi kolaylaşır. Kişi böylece, mücadele ettiği oyun sahasının tümünü açıkça görebilir. İşi ile ilgili çevre ilişkisini doğru okuduktan sonra, değer zincirini belirlemeye başlar. Değer zinciri, kişinin veya organizasyonun yaptığı faaliyetin müşteriye ulaşması için gereken ana faaliyetleri gösterdiği gibi, her bir faaliyetin bu değer zinciri içinde sergilediği yetenekleri, kattığı değeri, değer arttırma fırsatlarını ve riskleri göstermesi bakımından da önemlidir. Örneğin, bir tatlı imalathanesi aldığı unu ve şekeri, becerileriyle bir pastaya dönüştürür ve ona değer katar. İmalatçı, sipariş veren pastanelere zamanında taze pasta gönderebilmek için, anlaştığı bir taşıma şirketi ile dağıtım yapar. Taşıma şirketi, zamanında dağıtım yapmaz ise sorunlar başlar ve imalatçı için risk doğar. Değer zinciri kavramı, özel yaşamımız da dahil olmak üzere, her ortamda uygulanabilecek bir kavramdır. “Müşteri” yerine “fayda gören”, “tedarikçi” yerine “yardım eden” ismini koyarak, her türlü özel proje veya çalışmayı da bu şekilde inceleyebiliriz. 68


~ Katma değer zinciri Katma değer bir kişinin kendisini daha değerli kılmak için kendisine kattığı bilgi, beceri veya başarılar olurken, bir ürün veya hizmetin hammaddeden tüketiciye ulaşıncaya kadar geçirdiği süreç boyunca tüm evreleri ve kazanımları ihtiva eder. Katma değer zinciri ise bir durumdan daha değerli bir duruma geçerken ve tüketiciye varana kadar geçen süreçte dahil olanların tanımlanmasıdır. Tablo 7'de basit bir örnek olarak bir pasta yapım sürecinin değer zinciri gösteriliyor. İnsanoğlunun değişik şekillerde varoluşunun tümünün, “katma değer zinciri” kırılımlarına bakılabilir. İş hayatında da şirketlerle ilgili “katma değer zincirine” baktığımızda, bir şirketin içinde bulundu işin bütününde aldığı rol görülebileceği gibi, şirketin organizasyonel birimleri ve buradaki bireyler de, daha detay bir seviyede, bir katma değer zinciri olarak görülebilir. eğer zinciri kavramı Tablo 7: Değer zinciri kavramı

Değer

Katma Değer

Katma Değer

Katma Değer

Katma Değer

Girdi Tedariği

Ürün ortaya çıkarma

Satış noktasına ulaştırma

Müşteriye yakın nokta inşaası

Mutluluk ve enerji

Makro baktığımızda, süt imalatı yapılan bir şirketin katma değer zincirinde bir tarafta inekler ve hayvancılar vardır. Öteki tarafta, sütün lojistiği, sütün depolanması için kurulu düzen, sütü sevk ederken yeni depolamalar, reklam, dağıtım gibi değişik foksiyonlar katma değer zinciri içinde incelenebilir. Örneğin, bir fabrikanın içerisinde paketleme işleminin bir sürecini gerçekleştiren bir kişiye bakıldığında, daha mikro bir katma değer zinciri ortaya çıkar. Onun zincirinde paketleme malzemesi ve paketlenecek ürünün gelmesi, kişinin verilen paketleme spesifikasyonlarına uygun paketlemeyi yapması ve paketi sevkiyat kutusunun 69


içine koyması gibi, basit bir katma değer işlemi olabilir. Buradaki “katma değer” o kişinin bilgi ve becerisini kullanarak paketleme işini kaliteli ve hızlı yapabilmesidir. “Katma değer zinciri” şirket açısından ayrı üst bir platform, bireyin kendisi için daha dar bir platform olabilir. Değer zinciri müşterinin ihtiyacından, kişinin müşterilerinin beklentilerini tatmin edeceği zamana kadar geçen sürecin tamamıdır. Değer zincirini iyi yönetmek, bütün üretim ve katma değer süreçlerine vakıf olmayı gerektirir. Bazı kişiler için şan ve şöhret bir değerken, bazıları için kâr bir değerdir. Değer zinciri oluşturup, risklerin analiz edilmesi kişiye işinde zayıf noktaları görerek eksiklerini gidermesini sağlar. Örneğin, bir işin değer zinciri içerisinde malların taşınmasında tek bir kamyon kullanılıyorsa, kamyon şöförünün hastalanması çok ciddi bir risk oluşturabilir. Değer zinciri kişiye ve bu gibi zayıf halkaların bütünsel olarak okunmasında ve eksiklerin tespit edilmesinde büyük bir fırsat sunar. Bu gibi durumlarda, en zayıf halkaları tespit ettikten sonra alternatifleri planlamak gerekir. Ya da nakliye ve dağıtım işi karlı bir iş ise, bunu yönetecek bilgi ve beceriyi geliştirip, değer zincirinin bu halkasını kendi bünyesine alma fırsatını da görmeyi sağlar. Özetleyecek olursak, bir ürün veya hizmetin meydana getirilmesi sırasında kişi ya da kurum gerekli aktivitelerin tümünü ya da bazılarını kendi bünyesinde toplar. Hangi aktivitelerin bünye içinde tutulacağına karar vermek için birkaç noktayı değerlendirmek gerekir: 1- Rekabetçi yeteneklerim nerede? 2- Hangi aktivitede daha yüksek katma değer var ve bu aktiviteyi yapma becerisini geliştirebilir miyim? 3- Hangi aktivetinin veya işin zincir içindeki gücü daha fazla, ya da alternatifleri yok? Bu aktiviteyi kendi bünyeme katabilir miyim? Örneğin bahçesi olan bir evde çim kesme işini ben mi yapmalıyım yoksa başkasına mı yaptırmalıyım? Eğer ayıracağım 1 saatlik süreyi başka bir işe ayırırsam kendime daha fazla katma değer katacaksam bu takdirde bu hizmeti 70


dışarıdan almayı tercih edebilirim, ya da bunun aksine eğer çim biçmek daha değerli bir iş ise ve bunu yapacak yeteneğim varsa kendim yapmaya karar verebilirim. Tablo 7'de gösterilen pasta işinde dükkan sahibi olup tüketiciye satış yapmak daha katma değerli bir işse hem pasta imalatı yapabilirim hem de dükkanların sahibi olabilirim. Tabii bu durumda, finansal kaynaklarımı, satış ve pazarlama becerilerimi, dükkan yönetme yeteneklerimi, rekabeti ve bunun gibi unsurları da değerlendirip karar vermem gerekir.

~ Strateji Uyum Süreci Strateji belirleme ve organizasyonu, aileyi, takımı veya şirketi bu strateji doğrultusunda çalışmaya uyumlu hale getirmek, oyun alanının bir çıktısı olmalıdır. Uyum sağlamak Değişik faaliyetlerin ve bu faaliyetleri yapacak kişilerin birbirleri ile uyumlu hale gelmesini sağlamak, herhangi bir işin başarılması için olmazsa olmazlarındandır. Dünyada süreçlere bakıldığında, bu süreçlerin hepsinin başarılı tamamlanabilmesi için bir takım gereksinimlerinin birbirleri ile uyumlu, paralel, düzenli ve hizaya gelmiş olması gerekir. Örneğin, bir doktor saat dokuzda bir kişiye randevu verdiyse, doktor odasının en geç saat dokuza kadar temizlenmiş olması, randevu odasının önceden açılmış olması gerekmektedir. Bu da takım içindeki aktörlerin uyum içinde bir bütünlük sergileyip, başarılı bir sonuca beraberce gitmesi demektir. Başka bir örnek olarak, aşağıdaki tablo yeni başlayacak uluslararası projeyi yönetecek bir kişinin sağlaması gereken uyum sürecini grafiksel olarak gösteriyor. Bu parçaların hepsi bir şekilde bir çizgide buluşabildiği sürece, bu kişi projeyi başarılı bir şekilde yönetebilir, bunu yapamadığı takdirde, ne kadar yetenekli veya tecrübeli olsa da projede başarılı olamayacaktır.

71


Tablo 8: Uyumlu hale getirme örneği - yeni bir projeyi başlatırken

Başlangıçtaki durum: Yeni uluslararası projenin gerekleri

Sağlığın

Ortakların beklentileri

Aileeşin işini bırakması

Diğer görevlerin tasviyesi

Yerel hükümetin istekleri Proje ekibinin yetenekleri

Aileçocukların eğitimi

Farkların ortaya çıkarılması ve giderilmesiyle oluşan durum: Yeni uluslararası projenin gerekleri

Sağlığın

Ortakların beklentileri Yerel hükümetin istekleri

Proje ekibinin yetenekleri

Aileeşin işini bırakması

Aileçocukların eğitimi

Diğer görevlerin tasviyesi

Uyum sürecinin işleyişi Şirketlerin bir stratejik duruşu, kurumsal düşüncesi ve kurumsal yaklaşımı söz konusudur. Bir şirketin geleceğinin olabilmesi için, çeşitli stratejik kararları doğru olarak vermesi gerekir. Bu durum, kişilerin kendileri için de geçerlidir. Tablo 9: Strateji uyum süreci

Öğrenme

Ortam analizi

Uygulama ve tecrübe

Hareket Planı

72

Konular ve Alternatifler

Stratejik tercihler

Uyumlulaştırma ve ölçümler

Farklar


Stratejik kararların paralelinde, varoluşun da bu kararlar çerçevesinde örgütlenmesi gerekir. Örneğin, bir kişi başarılı bir futbolcu menajeri olacağım şeklinde bir karar verebilir. Bu durumda, kişinin kendisinin veya şirketinin diğer unsurlara uyum sağlaması, ilişkilerini oluşturması ve eksiklerini tamamlayacak girişimler içinde bulunması gerekir. Kişi menajer olmak istiyorsa, kişinin menajerliğini isteyecek futbolcuları bulabilmesi gerekir. Onları takımlara yönlendirebilecek bir dünya kurması ve futbolcularla sözleşme yapılabilecek şartları oluşturması gerekir. Tüm bu ilişkilerdeki dengeyi iyi tutturması lazımdır ki işe karar verdiği zaman, oyun alanını ve katma değer zincirindeki konumlandırmayı gerçekleştirecek koordinasyon ve uyumu sağlayabilsin. Stratejik uyum konusunda en popüler örneklerden birisi, “Southwestern Airlines” şirketidir. Bu şirket, insanları araba ile yolculukla rekabet edebilecek fiyatlarla uçurma vizyonuyla yola çıkan bir şirkettir. İş ortamını ve değer zincirini de dikkate alarak, bu vizyonunu gerçekleştirebilmek için sadece iki nokta arasında en ucuz uçacak ve en basit operasyonu yürütecek bir havayolu şirketi olacağı şeklinde stratejik bir karar alıyor. Bu kararına uyum sağlamak için tek tip uçak alıyor. Böylece hem pilot eğitim maliyetlerinden, hem de bakım maliyetlerinden tasarruf sağlamış oluyor. Alan maliyetlerinden tasarruf etmek için, aktarmasız sadece iki nokta arasında ve küçük alanlara uçmak şeklinde, başka bir mikro stratejik karar veriyor. Uçağın temizlik işlerini hosteslere yaptırarak ve yolculara kendi bavullarını taşıtarak yer hizmet maliyetlerinden tasarruf ediyor. Yani temel kararın arkasını dolduracak ve bu kararı yaşatabilecek birçok mikro kararlar veriyor. Eğer şirket, bu tür mikro uyum kararları vermeseydi, şüphesiz şirketin temel stratejik kararını gerçekleştirme şansı azalacaktı. Başka bir örnek olarak, İKEA'nın stratejik sürecinin sonucunda çıkan en önemli kararı, işin bir kısmını müşteriye yaptırmaktır. Bu şekilde IKEA hem lojistikten ve hacimden kazanmakta, hem de montaj işçiliğinden kazanarak rekabet avantajı sağlamaktadır.

73


5.2

Ben

İş hayatında ve yaşamın diğer akışlarında başarılı olmak ve daha önemlisi başarıyı sürdürmek için kişinin öncelikle kendisini yolculuğa hazır tutması, kendisine iyi bakması gerekir. Kişi, fiziksel taşıyıcı olarak vücut, yaşadığı zaman dilimine kadar depoladığı bilgilerden oluşan zihin ve kendisine özgün düşünce çerçevesinden oluşur. Bunlara bağlı olarak davranışlarımız ve yaklaşımlarımız vardır. Bütün bunlara ek olarak, kişinin yaşam içinde çeşitli rolleri bulunur. Tablo 10: Kişinin kendisi

Bio-denge Bağışıklık Stres

YAŞAM ENERJİSİ

BİLGİ VE BECERİLER

ROLLER VE İLİŞKİLER Roller Davranışyar Duygular

İŞ HAYATI

ÖZEL HAYATI

Genellikle ihmal edilmesine rağmen, kişinin vücudu çok önemlidir. Kişi, üç veya beş yıl olağanüstü başarılar elde etmiş olabilir. Fakat, bir gün hasta olur ve hastalığının boyutuna göre her şeyini kaybedebilir. Kişi özel hayatı, iş hayatı, vücudu, zihni, davranışları, tavırları, cevapları, tepkileri ve rolleri ile bir bütündür. Hayatı bir sahne olarak gördüğümüzde, kişi iş hayatında müdür rolünde olabilir. Evde de anne veya baba rolüne geçebilir. 74


Yakın arkadaşları arasında da farklı bir rol üstlenebilir. Kişi yaşam boyunca üstlendiği bu rolleri, eğer başarılı yönetebiliyorsa, o rollerin kendisi olmasının önüne geçebilir. Örneğin, kişi işyerindeki rolüyle evdeki rolünü karıştırırsa; veya bir albay baba, çoçuğuna da bir askermiş gibi davranırsa: “Hazır ol, yat kalk, on şınav çek!” şeklinde emirler yağdırırsa, çocuğunu doğru büyütemez. Önemli olan, rollerin kişiyi yönlendirmesi değil, kişinin hayatını içinde bulunduğu şartlara göre yönetmesidir. Tablo 11: Kişinin dengesi

Zihin Düşünce çerçevesi

Beden

Tutum ve Davranışlar

Herşey ilişkili! Oyundaki Rol

Değişim Süreci

Özel Hayat

İş Hayatı

Elbette kişi sadece rollerinden oluşmaz. İnsanın rolleri ve davranışlarının yanı sıra, bir de fiziksel taşıyıcısı olarak vücudu vardır. Vücut elle tutulan, insanın doğrudan hissettiği veya hissedebileceği bir fiziksel yapıdır. Bu fiziksel sistem, kaslar, kemikler, iskelet, deri ve yaklaşık 70 trilyon hücreden oluşur. Bunların arasında devamlı bir biyokimyasal ilişki vardır. Daha da derine indiğimizde, tüm vücutta bir enerji hareketi vardır. Bu fiziksel sistem, yaklaşık 500 bin km'lik bir haberleşme ağını içerir. Yani, kişinin aslında fiziksel, biyokimyasal ve enerji seviyesi gibi üç seviyeli bir vücudu vardır. 75


Tablo 12: Kişinin bedeni

Kas, iskelet ve deri etc. Biokimya aktivitede bulunan 70 trilyon hücre

el Fiziks

Kimya Biyo-

Enerji

sal

500.000 km. uzunluğunda haberleşme ağı

Kişinin biyokimyasalında bir arıza oluştuğunda, kişinin başı ağrır, fiziksel bütünlüğünde bir sorun olduğu zaman, kişinin ayağı veya kolu alçıya alınır ya da kişinin enerji ağında bir arıza oluştuğu zaman da, kişi yatağından ayağa kalkamaz hale gelir. Bunların hepsi, kişinin varoluşunu etkileyen temel unsurlardır ve kişi bunlarla beraber yaşamayı öğrenmek zorundadır. Fiziksel bütünlüğü sağlamak, üzerinde dikkat edilmesi gereken bir konudur. Bunun içersinde beslenme vardır, fiziksel egzersiz vardır, vücudun arındırılması ve kirletilmemesi vardır ve de bunlarla alakalı, kişinin dikkat etmesi gereken daha birçok konu bulunur. Bunlarla ilgilenmenin ödülü, hastalıklara çok daha az yakalanmak, yüksek bir enerjiye sahip olmak ve potansiyelinin daha fazlasını gerçekleştirebilmek olarak geri döner. Bu konulardan beslenme ve arınma üzerinde biraz duralım. Öncelikle biz neden yemek yeriz? Beslenmek için yediğimiz kadar stresten, sosyal aktivitelerden, alışkanlıktan, canımız çektiği için, bilinç dışı olarak farkına varmadan ve diğer birçok sebepten dolayı yemek yeriz. Bunlardan sadece beslenmek için olan bedene hizmet ederken, diğerlerinin hepsi zihnimize hizmet eder veya amaçsızdır. Bu ikinci kategoriyi “tıkınmak” olarak da nitelendirebiliriz. Eğer tıkınıyorsak, 76


bilelim ki, vücuda temizlemesi için geleceğe yönelik iş çıkarıyoruz. Hayatın ilk 35-40 yılında bedenimiz bunlara rağmen bizi ayakta tutar, ama sonrasında bunlar, ciddi yük haline gelir ve bir nevi hastalıklar dizisi oluşturur. Yemek yemeyi bilinçli bir aktivite haline getirmek gerekir. Örneğin yemek seçimini. Bu, ne yediğimizin, bedenimize ne aldığımızın farkında olmak demektir. Dışarıda yediğimizde, menüyü iyi okuyabilmemiz gerekir. Menüdeki seçeneklerden seçerken, alıştığımız lezzetler dışında, seçimlerimizin bedene olan faydasını da düşünmemiz gerekmektedir. Doğru besinleri bir arada yemek çok önemlidir. Örneğin, peynir ve yumurta gibi proteinleri, patates gibi nişastalı besinlerle beraber yemek sindirimi çok güç durumda bırakır. Bunlar birbirine zıt ortamlarda sindirildiği için, beraber alındığı zaman birbibirinin sindirimini engeller. Başka bir örnek vermek gerekirse, kavunu başka hiçbirşeyle yememek gerekir ki kavun çok hızlı sindirilen ve de sindirim sırasında midede uzun süre kaldığında bozulabilen bir besindir. Yemek yeme sırasında da bilinçli olmak gerekir. Yemek yerken o ana odaklanmak, yemekten tad almak gerekir. Bazı insanlar, yemek yerken düşünmekten, konuşmaktan veya başka dış faktörlerle ilgilenmekten, ne yediklerinin farkına bile varmadan yemeklerini bitirirler. Oysa ki, yemeği belirli bir farkındalık ile yemek ve iyi çiğnemek çok önemlidir. Yemek yemenin en ideal şekli, her lokmanın en az kırk kere çiğnenmesidir. O zaman, besin midede çok daha rahat sindirildiği gibi daha az enerji harcamanın dışında, besinin gerçek tadını da almak mümkün olabilir. Tost ve pizza gibi yiyecekleri uzun süre çiğnediğimizde, lastiğimsi bir kalıba dönüştüğünü görürüz, o zaman anlarız ki bu beslenme değil, sadece tıkınmadır. Koyu yeşil sebzeler ise, çok daha sağlıklıdır ve vücudun ihtiyacı olan bir çok besini barındırmaktadır. Dünyada doğru yemek yemeyi öğreten çeşitli kurslar bulunmaktadır. Katıldığım kurslardan edindiğim en önemli iki kazancım, yiyecekleri çok çiğneme ve yavaş yemek yeme alışkanlığını edinmem olmuştur. Yemeğin ne kadar pişirilmiş olduğu da çok önemlidir. Besinler 40-45 derece civarında içindeki enzimleri, 80-85 derece civarında vitaminlerini kaybeder. Eğer varsa, geriye yalnız mineraller kalır. Vitamin ve mineralin ne olduğunu biliyoruz. 77


Enzimler ise, besinin içinde bulunan ve sindirime yardım eden unsurlardır. Bunlar, pişirme sırasında bozulduğunda ve vücudun özellikle ileri yaşlarda enzim üretiminde azalma başladığında, vücut sindirim için daha fazla enerji harcamak zorunda kalır. Bu durumda kişinin enerjisi düşer ve yemek üstü ayak uzatıp dinlenme hissi oluşur. Bu yüzden çiğ veya az pişmiş, ağır olmayan yiyecekler ile beslenmeyi tercih etmek gerekir. Yiyeceklerin içine koyulan katkı maddeleri, çok önemli bir konudur. Bu malzemeleriin çoğu doğal olmadığı için, beden tarafından tanınmazlar ve genellikle tam olarak sindirilemeyerek toksik bir tortu olarak vücutta kalırlar. Bunlar ilerki yaşlarda oluşan, birçok kronik hastalığın hazırlayıcısıdır. Bu yüzden, mecbur olmadıkça işlenmiş gıda yememek, eğer yemek durumunda kalırsak da, aldığımız her işlenmiş gıdanın etiketini okumamız ve anlamadığınız terimlerin sayısı fazla ise rağbet etmememiz gerekir. Ne kadar dikkat edersek edelim, içinde yaşadığımız toplum bedeni kirleten çok fazla malzeme üretmektedir, ve bugünkü günlük yaşam, bunlar üstüne kurulu olduğu için de, bunlardan tamamen kaçma şansımız yoktur. Bireyin böyle yaygın bir şekilde etrafını saran yaşamı inkar etmesi ve ondan kaçması mümkün değildir. Onun için böyle bir yaşam ile barışık yaşamayı ve böyle bir ortamda çözümlerimizi üretmemiz gerekir. Bu yüzden periodik düzeltmeler yapmak, bedenin sürdürülebilirliği için önemlidir. Kendi tecrübemde, en yararlı düzeltme bir haftalık sıvı besin orucuna dayalı bir arınma, yani diğer adıyla detoks programıdır. Sıvı orucu sırasında, mideye katı malzeme gitmediği için, sindirim sistemi çalışmaz ve tasarruf edilen enerji bedeni yenilemek ve temizlemek için kullanılır. Aynı zamanda bağırsaklarda biriken tehlikeli artıklar da temizlenir ki bu çok önemlidir. Beslenme ile ilgili önemli başka bir konu da besin destekleridir. Günümüzde besinlerin üretilme koşulları ve genel yeme alışkanlıklarımızdan ötürü almamız gereken tüm vitamin, mineral, enzim, probiotikleri ve buna benzer başka mikro besinleri alamıyoruz. Bunları mümkün olduğunca doğal şekilde hazırlanmış besin desteklerinden almak akıllıca bir seçenektir. Doğal vitamin mineral takviyeleri, sindirim enzimleri ve probiyotikler (bunlar bağırsaklarda bulunan faydalı bakterilerdir) temel bir destek seti oluşturabilir ve muhakkak imkanlarımız dahilinde tüketilmelidir. 78


Bütün bunların yanısıra insanın duygu ve davranışlar düzeni vardır, ayrıca tüm iletişim ve ilişkiler bu düzen ile gerçekleşir. Bunu da sağlayan beynimizdir. Beyin, sol ve sağ kısımdan oluşur. Beynin sol tarafı mantık tarafıdır. Topladığı bilgileri analiz eder ve kendince mantıklı bir sonuç çıkarır. Bu kısmın zaman ve mekan, geçmiş ve gelecek, ben ve ego kavramları vardır. Sol beyin kişiye devamlı olarak bir şeyler anlatır durur. Tablo 13: Kişinin zihni

Beynin sol tarafı:

Beynin sağ tarafı

Mantıksal Fiziksel varoluş Zaman ve mekan Geçmiş ve gelecekte yaşar “Ben” - “Benim” kavramlarını oluşturur Diğerlerinden ayrı Sürekli konuşur

Sezgisel Yaratıcı Bağlantılı - 70 triyon hücreye -Vücut içi iletişim -Evrensel enerji Zaman ve mekandan bağımsız zihinsel resimlerle çalışır

Bilinçaltı: Süper işlemcidir - Saniyede 400 milyar veri işler Tüm hatıraları, öğrenilenleri, karar ve inançları saklar Duyguların yeridir

Beynin sağ tarafı ise daha sezgiseldir. Kişiye herhangi bir sınırlama olmadan aslında ne yapması gerektiğini veya bir yerde sorun olup olmadığını sezgisel olarak anlatır. Ya da kişinin aklına bir anda çok yaratıcı bir fikir gelir. Beynin bu kısmının zaman ve mekan kavramı fazla yoktur. Beynin sağ tarafı kişiye bir resim gösterir. Kişi bu resme bakar, eğer onun kesinlikle gerçekleşeceğine inanıyorsa beynin sol tarafı mantık çerçevesinde bir heykeltıraş gibi resmi tıraşlayıp düzeltir. Beynin sol tarafının beyin dalgası ile sağ tarafın beyin dalgaları birbirinden farklıdır. Sol taraf ağırlıklı “beta” dalgasında, sağ taraf ise daha düşük bir frekans olan “alfa ve teta” dalgasında çalışır. Modern dünyada insanların yüzde doksanı “betada” ve solda çalışır. Beyni “alfa” dalgasında çalışanlar hem sol hem de sağ beynini aynı anda kullanabilirler. 79


Kişinin beyin dalgalarını betadan alfaya ve tetaya indirebilmesi için, zihni konsantre etmesi gerekir. Beyin dalgalarını bilinçli olarak düşürmesi gereklidir. Kişi bunu nefes egzersizleri, belirli bir noktaya konsantrasyon veya meditasyon yöntemi ile yapabilir. Fakat günlük koşuşturmaca ve stres içerisinde “alfa” dalgasında çalışmanın mümkün olmadığını bilmek gerekir. Kişinin arada dinlenmesi ve sakinleşmesi lazımdır. Bu seviyelere inildiğinde kişi normal koşullarda çözemediği sorunlarına yaratıcı çözümler getirebilir.

Tablo 14: Beyin frekansları

Beta

Görme İşitme Koku Tat Dokunma

Zaman

Faaliyet

Fiziksel Dünya

21

Dış Bilinç Seviyeleri

Mekân 14

Mekânsız 7

Temel Platform

Theta

Uyku

Zamansız

Alpha Düşünme

Duygusal Dünya

İç Bilinç Seviyeleri

4

?

Delta

Bilinçsiz

Beyin Dalga Frekansı (Saniyedeki dalga sayısı) Copyright by Jose Silva. All rights reserved. Laredo, TX 78041

Kadınlarda daha çok sağ beyin gelişmişken, erkeklerde daha çok sol taraf gelişmiştir. Genellikle dünya mekanik sistemi ve fizik sol beyin üzerine kurulmuştur. Kuantum fiziğinin gelişmesi ile yavaş yavaş sağ tarafa geçiş başlamıştır. Bir insan travma yaşadığında, sağ ile sol beyin arasındaki iletişim kopar ve sağ beyin kilitlenir. Eğer bir şekilde sol taraftan denge gelmezse veya iki taraf arasındaki iletişim düzgün çalışmaya başlamazsa olay ciddi bir krize gider.

80


Bir şirket açısından baktığımız zaman, sağ tarafın strateji ve vizyon geliştirmede önemli olduğunu, icraat yapılabilmesi ve icraatın detay uyumu için sol tarafın da aynı derecede önemli olduğunu görürüz. Aksi halde, şirket hiçbir şekilde icraat yapamayan fakat çok yaratıcı bir kurum olarak kalır. Hiçbir şirket sadece sol veya hiçbir şirket sadece sağ ile çalışamaz. Önemli olan bunların arasındaki dengeyi sağlayabilmektir. İnsanların beyninde bir de bilinç dışı çalışan bir beyin bulunur. Bu bölümde her hücrenin bir hafızası vardır. Bu hafıza, bebekliğimizden bu yana hayatımızda yaşanan tüm tecrübeyi itina ile kaydeder. Saniyede dört yüz milyar veri işler ve bu verilerin sadece iki bin tanesini yukarıya, bilince gönderir. Bunların hepsini kişinin filtrelerine göre depolar. Duygular insanın vücudunda kendi kontrolü dışında bilinçaltında oluşur. Kişinin kontrolünde olan ise bu duygular geldikten sonra bunları hissedip vereceği tepkilerdir. Eğer kişi bu akışın farkında olursa, bu otomatik tepki mekanizmasını kontrol altında tutabilir, yaşamını reaksiyon yerine bilinçli aksiyonlarla donatabilir. Örneğin kişinin daha önce tanıdığı birisi ile karşılaşma anını inceleyelim. Kişi daha önce tanıdığı ve kötü bir ilişki yaşadığı birisini uzaktan gördüğü anda, kişinin filtreleri çalışmaya başlar. Bu filtreler çerçevesinde ”Bu adam niçin şimdi buraya geliyor?” şeklinde duygusal bir tavır oluşur. Belki de karşıdan gelen kişi iyi bir haber getirmekte olmasına rağmen, filtrelerinin etkisi altında olan kişi sinirlenir ve belki de daha ileri giderek kızar ve bağırıp çağırır. Bu örnekte kişi bilinçaltını kontrol edememektedir, yani duygularının farkında değildir. Ancak duyguları oluştuğunda onları fark edebilseydi tepkisel bir davranışa girmeyip sinirlenme yaşamayacaktı ve gelmekte olan kişi ile sağlıklı bir ilişki içinde olacaktı.

~ Farkındalık ve bilinçli olmak Farkındalık çok önemli bir kavramdır. Sinirlendiğin, sevindiğin veya üzüldüğün zaman bu hislerin farkında olmak gerekir. Kişi olaylar karşısında farkında olmadan reaktif tepkiler verdiği zaman bu durum başarıyı etkiler. Farkındalık kavramını kişiler kendisinde değerlendirilebileceği gibi şirketlerde de 81


kültür olarak ele alınabilir. Yani bir şirketin farkındalığı yüksek bir kültüre sahip olması, o şirkette insanları farkındalığa teşvik eden ve onları neticeye götüren bir altyapı oluşturulmuş olmasıdır. Farkındalığın en önemli gereksinimlerinden birisi “anı yaşamak”tır. Bir insanın farkında olabilmesi için o an yaşanan şeyleri hissedebilmesi, duyabilmesi, değerlendirebilmesi ve ona göre karar vermesi söz konusudur. Farkındalık süreci içerisine girildiğinde kişi, o an içinde oluşan her şeyi görebiliyor, değerlendirebiliyor ve zihninde doğru yerlere yerleştirebiliyorsa farkındalık oluşmuş olur. Farkındalık neticesinde de daha sağlıklı kararlar verir ve daha başarılı bir süreç geçirilir. Kişi farkında değilse, olaylar bilincinin dışında gelişiyorsa veya kişi bir konuya aşırı kilitlenip yaşamın diğer yanlarını ihmal ediyorsa başarı şansı gittikçe azalır.

~ Bağımlılık Bir şeye fazlası ile bağlı olmak, bir şeye saplantılı olmak ve onu olduğundan daha fazla benimsemek, olaylar karşısında objektif olma ve doğru kararlar verme yeteneğini yitirmektir. Bağımlılık, önyargılı davranışı içerir. Bunun en güzel örneğini annelerin kendi çocuklarına karşı olan durumunda görebiliriz. Bu aşırı bağımlılık, başkasının çocuğu bir şey yaptığında kızabilirken kendi çocuğu yaptığında kızmaması veya kendi çocuğu kendisine güzel gelirken, başkasının çocuğunun o kadar güzel gelmemesi gibi anlatılabilir. Bu örnekler iş hayatında da çoğaltılabilir... Kişi olaylara saplantılı baktıkça, kararları isabetsizleşmeye başlar ve doğru kararlar yerine önyargılı kararlar verir. Yani, kişi her şeye uzaktan bakabilecek şekilde, saplantılarından kurtularak önyargısız olmayı bilmelıdır. Bağımlılığın 4 ana çeşidi vardır: 1. Birşeye karşı aşırı istek: Birşeyler keyif verir ve kişi bunu devamlı devamlı ister, aşerir, tutku duyar, tutku duyduğu şeye bağlanıp kalır, mantıksız hırslı davranışlara girme durumundadır. Bütün alışkanlıklar, aşırı yemek, övülme, beğenilme isteği vs. bu tip bağımlılıklardır. 82


2. Kendine ve kendine ait olana bağımlılık: Kişi ben merkezli bir kimlik oluşturur, buna ve bununla ilintili herşeye bağlanır. Başkasının saati bozulduğunda önemsiz olduğu öğüdünü verirken kendi saati bozulduğunda bunalıma giren kişi o saate kendi saati olduğu için bağımlı hale gelmiştir, yani saati de kendisine olan bağımlılığın bir uzantısıdır. Bu uzantılar kendi arabası, evi, çocuğu gibi genişler. 3. Kendi görüş ve değerlerine bağımlılık: Düşünce çerçevesi kavramını hatırlarsak, herkes dünyaya farklı bir gözlükle baktığı için herkesin dünyayı farklı algıladığını söylemiştik. Bu tip bağımlılıkta da kişi, kendi düşünce çerçevesine o kadar bağımlıdır ki başkalarının dünya görüşlerini bir türlü kabul etmez. Mecazi olarak dünyaya baktığı gözlük maviyse, “Dünya mavidir.” der, başkasının yeşil veya sarı gözlüğü olabileceğini kabul etmez. 4. Dış görünüme, maddelere forma ve gösterişe bağımlılık: Bu kişiler kendi iç dünyalarının farkında değildir. Tüm gerçekliği kendilerinden dışarıda ararlar. Bu yüzden eşyalara, dış görünüme ve başkalarının düşüncelerine aşırı önem verir ve bunlara bağımlılık geliştirirler. Bağımlı olan kişilerin sürdürülebilir başarıyı elde etme şansı azdır. Çünkü bu kişiler başka fikir ve görüşlerden faydalanmadığı gibi etrafındakilerden ve çevrelerinden koparlar. Yönetebileceği bir ekip bulamaz ya da yöneteceği ekibi arkasına alamaz, saygı ve güven eksikliği yaşarlar.

~ Önyargısız bakış Önyargısız bakış bir konuya ve olaya uzaktan ve ön yargısız bakma sanatıdır. Çözüme ulaşmayı hızlandırır ve ilişkilerin sürdürülebilir olmasını sağlar. Yaratıcılık için de gereklidir. Herhangi bir konuda diğer görüşlere açık olmak, bu görüşlere saygı göstermek ve de onlara önyargısız yaklaşmak, “önyargısız bakış”ın başlangıç noktası ve temel taşıdır. Bu yaklaşım ile kişi, farklı görüşleri kendi görüşleriyle birlikte analiz eder ve bir sonuç çıkarır. Bunu becerebilen kişiler herhangi bir konuda kilitlenmez, çok daha hızlı çözüme ulaşır, başkalarıyla daha az çatışmaya girer, daha az karmaşık, daha mutlu ve huzurlu yaşarlar. 83


~ Stres Stres, biyolojik anlamında bir kaçma veya savaşma tepkisidir. Eski zamanlarda, bir kaplandan kaçmak gerektiğinde kullanılacak tepkinin kendisidir. Stres anında, kalp daha hızlı atar, oksijen alımı artar, kan iç organlardan kol ve bacaklara gider, bu sırada beynin ön lobundaki kan da azaldığından durup mantıklı düşünme yetileri kısıtlanır. Günümüzün stresi de, ölüm korkusu temellidir ama bu farklı bir ölüm korkusudur, genelde egonun ölümü ile ilgili bir ölüm korkusudur. Stresin oluşması için, genelde bir uyumsuzluk ve gerilim olması gerekir. Bu gerilimlere örnek olarak aşağıdaki uyumsuzlukları sayabiliriz: • Gerçek ile beklentiler arasındaki fark • Olan olayla, olması gereken arasındaki fark • İhtiyaçlarla kaynaklar arasındaki fark • Kişinin kendisine verdiği değerle, başkalarının algılaması arasındaki fark • Kişinin düşünce çerçevesiyle, başkasının düşünce çerçevesi arasındaki fark • Kişinin rahat olduğu belirlilik düzeyi ile yaşanan günün belirsizliği arasındaki fark Stresi çözmenin anahtarı, gerçeği olduğu gibi kabul etmektir. Gerçeği kabul etmek, ona karşı kayıtsız kalmak demek değildir ancak bu davranış, gerçeği değiştirme amaçlı herhangi bir girişim öncesi, “Gerçek budur.” diyerek zihindeki uyumsuzluğu ve gerilimi ortadan kaldırarak stresi önemli seviyede azaltır. Biraz önce bahsettiğimiz tüm bağımlılıklar stres sebebi olabilir. Bunlara karşı önyargısız bakış geliştirmek, stresi yenmek için çok etkili bir yoldur. Stres genellikle, ya geçmişte ya da gelecekte yaşar. Bir başka deyişle, stresi yaratan unsurlar ya geçmişte yaşananlardır ya da gelecekte olacak veya olmayacak olaylardır. Gerçekten bir kaplan saldırmıyorsa, büyük ihtimalle şu anın içinde stres yoktur. Bu yüzden kişi ne yaparsa yapsın, ister araba kullansın, ister su içsin, ister bir rapor hazırlasın, içinde bulunduğu ana ve yaptığı işe odaklanması stresi ortadan kaldırmaya yetecektir. Kişi bu şekilde sonuç kaygısı taşımadan, önündeki işi yapabilir ve çoğu zaman da daha iyi bir sonuç elde edebilir. 84


Günümüzdeki yaşamın hızı, insanları hep bir noktadan öbür noktaya koşmaya programlar ve bu sırada kişinin içinde olduğu ana odaklanması mümkün olmaz. O yüzden içinde yaşadığı ana odaklanıp, anda yaşamak için kişinin başlangıçta biraz kendini zorlaması, bunun egzersizini yapması gerekebilir ama sonuçta bu şekilde kişinin hem stresi yenmesi hem de kendi performansını arttırması mümkündür. Kişi zaman içersinde anda yaşama yeteneğini yaşamın her anına taşıyabilir. Stres için nefesle çalışmak kolay ve etkili bir yöntemdir. İstemsiz sinir sistemi, kalp, beyin ve nefes tek bir hatta çalışır, yani bunlardan biri diğerlerini etkiler. Stres örneğinde ortaya çıkan stres hormonu tüm kalp, nefes, beyin foksiyonlarının çalışmasını değiştirir. Aynı şekilde kişi nefesine odaklanıp derin ve uzun nefesler almaya başlarsa kalbini yavaşlatabilir ve istemsiz sinir sistemini rahatlama moduna geri taşıyabilir, özetle stresi ortadan kaldırabilir.

~ Zihin haritası Zihni yoğun bir kişinin zihninden, günde ortalama 65,000 düşünce geçer ve kişi bunun yüzde doksanını bir önceki gün de düşünmüştür. Kişisel performansınızı arttırmak için zihni boşaltmak çok yararlıdır. Zihni boşaltmak için zihnin durmadan hatırlattığı ve meşgul olduğu konuları bir zihin haritasında, tek bir yerde görmek çok yararlıdır. İyi bir zihin haritası yaratarak kişi aklından geçen tüm konuları bir sayfada görür, bunlar arasındaki ilişkileri iyi kurar ve yapacağı işe odaklanmak için zihnini boşaltabilir. Aşağıdaki tabloda bir üst yönetici için örnek olabilecek bir zihin haritası var: Tablo 15: Zihin haritası yönetim kurulu ile ilişkiler

rakiplerle davanın takibi yönetim toplantısında rapor iste hukuk

basın toplantısı

denetleme kuruluna başvuru

yatırımcı ilişkileri

pazarlama strateji çalıştayı

yatırım bütçesi toplantıları pazarlama

ajansla toplantı ayarla Ahmed’i ara bağlantı kur

yatırım

tedarikçi toplantıları yeni lisans başvurusu

yeni ortak arayışı

beslenme programı

Londra’daki kongre çıktılarını oku konsept çalışması iş geliştirme

ürün geliştirme roporunu incele

Özgür 12/05/08 sağlık

finansçıları toplantıya çağır

diyetisyene git

yeni spor salonu incele Almanya’da terapi kürü

iş planı tedarikçilerle pazarlıkları takip et Necla’yla toplan ve bitir

kişisel gelişim promosyonlar

daha detaylı sunum iste

eğitimler

Serpil’e uyan tarihleri sor

Kitap siparişleri

çocuğun üniversiteye girişi yönetim

aile

tadilatları Suat ustayla konuş taşınma

idari müdürün değiştirilmesi

parke siparişini takip et

85


~ Konforlu alandan çıkış - gergin alan Genelikle hepimiz iş veya özel hayatımızda belirli yerlerde, tanımlanmış ortamlar içerisinde, konforlu bir alan içerisinde bulunuruz. Kişi bu unsurların dışına çıktığı zaman veya bilinmeye doğru yolculuk başladığı zaman, konfor azalır. Örneğin, ilkokulda matematik öğretmenliği yapan bir kişi, başka bir şehire lisede geometri dersi vermek üzere atandığında, konfor alanı değişir. Bu kişi bir anda birçok konuda zorlanacağı bir alana geçer. Çalıştığı şehir farklı, konu farklı, öğrencilerin yaşları daha büyük olan bir ortama geçiş yapar. Bu da kişiyi konfor alanından çıkarıp alışmadığı ciddi, stresli bir alana sokar. Liderlerin ve değişimi iyi yönetebilenlerin en büyük özelliklerinden birisi de, konforlu alanlar dışındaki yerlerde de performanslarını yüksek tutabilmeleridir. Yani, kişinin bulunduğu her alanı konforlu alanmış gibi değişiklik ve açıklık sergilemesi gerekir. Değişimi yönetme yeteneği denilen şey de, aslında konforlu alandan kopup yeni dünyasının sancılarını hızla yaşayıp yeniden yaşamını konforlu bir zemine taşımasıdır. Tablo 16: Değişim tepki eğrisi

DEĞİŞİM TEPKİ EĞRİSİ “İnsanların değişime verdiği tepkiyi anlamak kendinizi ve diğerlerinin değişme sürecinizi daha kolay yönetmenizi sağlar.”

YÜKSEK

KONFOR SEVİYESİ

ALÇAK ZAMAN

86

ALIŞILMIŞ RUTİN

ŞOK

KARŞI KOYMA

KABUL ETME

RUTİNE DÖNÜŞ


~ Değişim Yönetimi Bir kişi yukarıdaki eğride şoka girdiği an ile kabul etmenin başladığı an arasındaki süreyi ne kadar kısaltırsa, değişimi o kadar iyi yönetiyor demektir. Değişimi yönetmek için, bireyin içinde değişim nasıl tecrübe edilir konusunu iyi anlaması gerekir. Değişim bir süreçtir ve farklı aşamaları vardır. Aşağıdaki tablo bu aşamaları göstermektedir. Tablo 17: Değişim süreci

Aşamalar: 0. Bilincinde olmama 1. İlk kez kavrama, anlama 2. Mantıksal kabul 3. Duygusal kabul 4. İçselleştirme 5. Yaklaşım haline getirme 6. Davranış haline getirme

Bu sürece bir örnek vermek için, sigarayı bırakma yolundaki bir kişiyi düşünelim. Sıfır seviyesinde kişi, olayın bilincinde değildir, yani keyifle sigarasını tüttürüyor ve sigaranın harika birşey olduğunu düşünüyordur. Anlama seviyesinde birisi, “Hey arkadaş sen bu sigarayı içiyorsun ama bu sağlığa zararlı” der. Bu noktada kişi ilk defa sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilgisiyle ciddi bir şekilde karşılaşmıştır. Bu seviyede mantıksal kabul yoktur. Kişinin mantıksal kabul seviyesine gelmesi için, birçok farklı yerden sigaranın zararlı olduğunu duyması ve belki kendisinin de biraz araştırma yapıp bunu görmesi gerekir. Bu noktada kişi sigaranın sağlığa zararlı olduğu fikrini kabul etmiş olur. Bu, kişiye sigarayı bıraktırır mı? Kesinlikle hayır. Kişi sadece, “Sigaranın zararlı olduğu doğru olabilir ama beni rahatlatıyor.” veya “Bırakmam imkansız.” diyerek içmeye devam eder. Bunun gibi birçok mazeretle sigarayı savunur, mazeretleri mantıksal olarak savunmaz, kişisel seviyede tutar. Kişi, ancak çok sigara içtiği bir günün ardından kötü öksürüp, ağzı kokan ve sesi kısık bir halde kendini kötü hisseder, işte o zaman, “Ya bu sigara benim için gerçekten kötü galiba.” der. Bu noktada duygusal kabullenme olabilir. Ancak bu da değişim için yeterli değildir. Kişi sigarayıazaltır, belirli dönemler içmez, sonra gene içip farkı görür, bu cebelleşme süresi sigarayı bırakmanın içselleştirme sürecidir. Bu süreçte kişi sigara içmemeyi 87


kendi gerçeği haline getirir. Bundan sonraki süreç, tutum değişikliği, yani kişinin istikrarlı olarak sigara içmemeye başlamasıdır. Ancak bu da sürecin tümü değil, çünkü kişi sigara içmemeyi bilinçli olarak yapıyordur, hala zayıf bir anında geri dönme şansı vardır. En son nokta olan davranış değişikliğinde ise, kişiyi gecenin dördünde ayağa kaldırıp sigara verseniz “İçmem ben o zıkkımı.” der. Bu noktada değişen davranış otomatikleşmiş hale gelmiş olur. Bu süreci iyi anlamak önemlidir çünkü birçok başarısız değişim denemesi, mantıksal kabul noktasından sonra biryerlerde sekteye uğrar.

~ Liderlik Kusursuz liderlik mükemmel çalışan insanoğlunun özelliğidir ve böyle birşey yok gibi olduğu için bu kavram teorik kalır. Liderler, ortaya bir hayal atarak etraflarındaki enerjiyi bu hayalin etrafında birleştirebilen kişilerdir. İnsanlar arasındaki ilişkilerde beceri, ahlak, işi hissetmek, küresel bakış açısı, teknik beceriler ve finansal beceriler temel liderlik değerleri olarak incelenebilir. Liderlik özellikleri mentor eğitimleri, devamlı bir geri bildirim mekanizması ve yeni işlere uyumun arttırılması şeklinde geliştirilebilir. Ayrıca liderler, hayatlarında ciddi çelişkiler taşımaktadırlar. Bu çelişkilerden kurtulan veya farkında olan kişilerin liderlik özellikleri daha yüksektir. Liderlerin en çok çelişki içerisine düştükleri konular, iş hayatları ile özel hayatları, kısa ve uzun vade performansları, finansal sonuç alma hırsları ile sosyal meselelere zaman ayırmaları ve küresel kimlik ile yerel kimlik üzerine yaşanan çatışmalardır. Bir yöneticinin vizyoner olması beklenmezken, bir liderin vizyoner olması Beklenir. Bir yöneticinin takım ruhu taşıması ve performans odaklı düşünebilmesi gerekirken bir liderin ek olarak stratejik düşünebilmesi, vizyoner olması gibi değerlere sahip olması beklenir. Bir lider yönetici kadar işin teknik akışına yeterince hakim olmayabilir. Fakat bir liderin yönetim kabiliyetinden yoksun olması da ciddi bir sorundur.

88


Tablo 18: Yöneticilik ve liderlik merdiveni

Bu merdivende yukarıya çıktıkça, bir yönetici için önemli olan yetkinliklerden bir lider için önemli olan değerlere doğru çıkılır. Elbette bir liderde, bütün bu yetkinliklerden hepsinin en üst noktada olması beklenemez ancak bulunduğu role göre, ne kadar üst düzey iş yapıyorsa o kadar üst yetkinliklerinin yüksek olması beklenir. Bir lideri değerlendirirken, bu yetkinlikleri bir yıldız olarak koyup, bu yıldızın etrafında kişinin o an için her alanda bulunduğu noktaları birleştirip bir eğri çizilir. Tablo 19: Liderlik yıldızı

Vizyon ve strateji sürükleme

İş geliştirici

Takım kurucu

Eğitim Bilgi Yetenekler Tecrübeler

Yaratıcı

Network geliştirici

Değişim ajanı

Sonuç odaklılık

Bir kişinin özelliklerini liderlik yıldızı üzerine yerleştirince böyle bir şekille karşılaşırız. Bu kişinin özet liderlik profilini çıkarır. Kimsenin bu yıldızın her noktasında en tepede olması beklenmez...

Bilinçli davranış kültürü

Lider olmak isteyen kişi, kendi profilini, objektif bir şekilde, bu eğride belirlemeli ve eksik alanlarını görerek, bunların üzerinde antrenman yapmalıdır. 89


~ Dengeli Yaşam İnsanların yaşamlarını bir dengeye oturtması gerekir. Dengesiz bir başarı sürdürülebilir değildir. Örneğin kişinin işi ile özel yaşamı arasında denge olması gerekir. Eğer kişi kendisine vakit ayırmıyor ve tamamen iş hayatının zorlukları altında eziliyorsa yaşadığı bu dengesizlik

Toplam Yaşam

sadece kendisine değil iş hayatına da zarar verir.

İş hayatı Tablo 20: Dengeli yaşam

Yukarıda görsel olarak verilmek istenen bilgi de hayatın bu farklı bölümlerinin birbirinin içine girdiği ve

Özel hayat

tam olarak birbirinden ayrılamayacağı ama aralarında uyumlu bir geçiş ve dengenin olması gerektiğidir. Yaşamda dikkat edilmesi gereken bir başka denge de, beden-zihin dengesidir. İnsanlar çok fazla zihinlerinde yaşamaktadır. Bedenlerini ihmal etmektedirler. İnsanlar yer, içer ve konuşur. Çene ve beyin etrafında yaşar ve bedeni unutur. Aslında beden de zihin gibi bilinçli bir yapıdır. Bedende yaklaşık yetmiş trilyon hücre vardır ve hepsinin de bilinci vardır. Kişinin bunu kullanmaması ve ihmal etmesi zeka seviyesini de etkiler. Bunun dışında beden, kişinin kendisinin fiziksel taşıyıcısıdır. Bundan dolayı zihin ve bedene eşit ve dengeli özen göstermek başarılı olmak için yararlıdır. Özetle oyun alanına, yani sahneye çıkıp oyunu oynayan baş aktör “Ben”dir. Aynı oyundan ve diğer oyunların hepsinden keyif alan, yaşamının içinden geçen, mutluluğu veya mutsuzluğu tadan nokta “Ben”dir. Onun için “Ben”in bütün bunlara hakim olacak, içinden geçerken dengeleri kuracak donanıma sahip olması önemlidir. Bu donanımların çoğunu yukarıda sıraladık. Bunları ne kadar dengeli bir şekilde bünyemize katıp yolculuk boyunca yanımızda taşırsak, o kadar başarılı ve keyifli bir yaşamımız olur. 90


5.3

İlişkilerim

Kişi bir işe başladığında bu işi tek başına yapmaz. Kişinin karşısına farklı görev ve alanlarda birçok insan çıkar. Kişi o zaman diğer kişilerle kurduğu ilişkilerle bir takım olur. Bu ilişkilerin doğru yönetilmesi ve kişilerin birbirilerini iyi anlayarak güvene dayalı sağlam ilişkilerin kurulması, yapılan işin kalitesi için hayati önemdedir.

~ Bilinçli İş Yapma Sanatı Kişilerin tavırları, davranışları ve tepkileri konusunda “farkında” olmaları ve bilinçli hareket etmeleri, ilişkilerin ve hedeflerin başarılı şekilde sürdürülebilmesi için önemlidir. İster özel hayatınızda, ister iş hayatınızda, herhangi bir konuda iş yaparken, ilişki kurarken veya karar verirken, bilginizde, tutumunuzda ve davranışlarında bilinçli olmak her zaman bir avantajdır. Böylece sonucun sorumluluğunu (beklenen ya da beklenmeyen) kabullenmek ve eyleme geçmek her zaman daha kolay, hızlı ve etkin olacaktır. İlişkiler bir sürü şekilde ele alınabilir veya modellenebilir. Biz burada iş hayatına uygunluğa inandığımız Fred Kofman'ın “Conscious Business” kitabında modellediği şekliyle ele aldık konuyu. Kitabın Türkçesi de bu satırlar yazıldığı sırada hazırlanmaktaydı. Bilinçli iş yapmak için aşağıda açıklayacağımız kavram ve davranış şekillerini her zaman yanınızda taşımalısınız. Tablo 21: Bilinçli iş yapma sanatı

KÖTÜ

İYİ BİLİNÇLİ TUTUMLAR

BİLİNÇSİZ TUTUMLAR Sınırsız suçlayıcı

Sınırsız sorumluluk

Kesin bencil duruş

Sağlam ve dürüst duruş

Kendini beğenmiş duruş BİLİNÇSİZ DAVRANIŞLAR Manipülativ iletişim

SAĞ TARAFTA OL

Durumsal alçakgönüllülük BİLİNÇLİ DAVRANIŞLAR Güvenilir iletişim

Narsistik müzakere

Yapıcı müzakere

Vurdumduymaz koordinasyon

Kusursuz koordinasyon

BİLİNÇSİZ TEPKİLER

BİLİNÇLİ TEPKİLER

Duygusal yetersizlik

Duygusal yeterlilik

Fred Kofman (2006). Conscious Business: How to build value through values: Sounds True Inc.

91


~ Sınırsız Sorumluluk Bilinçli iş adamlığında önemli tavırlardan birisi sorumluluktur. Kişi hayatında kendisini veya iş ortamını etkileyen her konuya pozisyon alabilir. Bu tür kişiler şirketler için son derece makbul çalışanlardır. Bilinçli sorumluluk alırlar ve sorumluluktan asla kaçmazlar. Yani neyi yapıp yapamıyacağının bilinciyle hareket ederler ve olumsuzluklarda başka etkenleri sorumlu tutmazlar. Olumsuz bir durum oluştuğunda pozisyon almaktan kaçıp, olay karşısında sürekli diğerlerini suçlamaya başlamak sağlıklı bir davranış değildir. Bu tür kişilere kurban denir. Her türlü başarısızlıkları üzerine, mağdur psikolojisi çerçevesinde mazeretler öne sürerler. Aynı olaya farklı bir tavır biçimi olarak “Tamam burada bir sıkıntı oluştu ama bunu nasıl çözebiliriz? yaklaşımı, kişiyi başarıya götürür. Sorunlar oluştuğunda, bunu kabul edip nasıl tamir edileceği üzerine tavır almak daha sorumlu bir pozisyondur. Örneğin, sürekli mazeret üreten bir kişi yani, mağdur yada kurban, futbol maçında kaybettiyse, mağlubiyeti havanın kötü olmasına veya hakemin maçı kötü yönetmesine bağlarken; oyuncu rolünü üstlenen kişi, “Kaybettim.” diyerek, durumu kabullenir ve ileride kaybetmemek için kendini geliştirme ve önlemler alma sürecine girer. Örneğin yağmurda iyi oynamak için, yağmurlu ortamlarda antrenman yapmaya başlar. Sorumluluğun sınırlı veya sınırsız olması veya sınırın nerede olduğu da ayrı bir konudur. Örneğin, yerde yatan birisi var ve kanıyor. Bu kişinin kendi çocuğu ise kişi ilgilenir, çünkü kendi ailesinden birisidir ve arada duygusal bir bağ vardır. Peki aynı çocuk kişinin mahallesinden biri olsaydı, ya da bu kişinin düşmanının çocuğu olsaydı veya bu bir insan olmayıp bir kedi olsaydı? Sorumlulukta sınır nedir? Aileden olması mı, tanıdık olması mı, insan olması mı, yoksa bir canlı olması mı? Sınırsız sorumluluk ile kastedilen, sınırı mümkün oldukça geniş tutmaya çalışmaktır.

92


Kişi her şeyi kendi bencil hedefleri çerçevesinde yapıyorsa, başkalarına hiçbir faydası olmayan işler üretir. Eğer bu faydasızlık diğer kişiye zarar da veriyorsa, bu zarar dönüp mutlaka bencil hedefleri için hareket eden kişiye de zarar verir. Başarılı bir ortam için yapılması gereken, herkesin kazanabileceği ortamların oluşması için sorumluluk almaktır. Özetlersek sınırsız sorumluluk alan insanlara “Oyuncu” diyebiliriz. Bunlar bir işin olabilmesi için oyuna girmeyi, konuya odaklanmayı ve başarmayı hedeflerler. Bir de bunların tersi olan insanlar vardır ve bir iş olmadığında kendilerinde hiçbir sorun görmezler ve başka etkenleri sorumlu tutarlar. Bu tür insanlara “Kurban veya Mağdur” diyebiliriz. Bu tür insanlardan uzak durmak grubun başarısı için önemlidir. Bu iki tür tutumla ilgili mukayeseyi tablo 15'te daha net görebiliriz.

Tablo 22: Sınırsız sorumluluk MAĞDUR ROLÜ

OYUNCU ROLÜ

Etki edemeyeceği faktörlere odaklı

Etki edebileceği faktörlere odaklı

Kendini dış faktörlerin etkisinden mağdur olduğunu görme

Kendini dış faktörlere doğru tepki verebileceğini görme

Her zaman masum olduğunu ima etme

Başarıyı en iyisini yapma üzerine kurma

İşler kötüye gidince başkasını suçlama

İşler kötüye gidince neyin doğru yapılabileceğini anlama

Görüldüğü gibi “Oyuncu Rolü” oynayabilmek için daha önce ele aldığımız bazı yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Örneğin bir oyun alanı farkındalığı olmadan oyuncu olmak zordur.

~ Dürüst ve sağlam duruş Kişinin “güvenilir” ve “tahmin edilebilir” olması, birlikte yapılan faaliyetlerde başarıyı arttıran önemli unsurlardır. İnsanın özü ve sözünün bir olması, değer yargıları ile davranışlarının uyum sağlaması anlamına gelir. Bu tutarlılık arayışı insan ilişkilerinde de, şirketlerde de bulunur. Diğer yandan günümüzdeki birçok şirketin, kendi çalışmaları çerçevesinde bir takım değerler belirlemiş olmasına rağmen, bu değerleri 93


faaliyetlerine yansıtamadıklarını görürüz. Bu tip şirketler günün koşullarına uyum sağlamak amacı ile danışmanlar tutarlar. Danışmanlardan şirketlerine uygun değer yargılarını seçmelerini isterler. Geleneksel olarak birçok şirket “Elemanlara iyi davranacaksın, çevre dostu olacaksın.” gibi değerleri kendilerine seçerler. Fakat uygulamada, bunların hiç birisine uymadıkları için başarıları sürdürülebilir olmaz. Oysa kişinin hedefi, kısa vadeli başarılar şeklinde değil, uzun vadeli ve sürdürülebilir olmalıdır. Türkiye'de bazı şirketler, onaylanmış bütçe ile çalışır. Bu şirketlerin müdürleri, yıl sonu bütçedeki yatırım rakamlarını kaybetmemek için gereksiz alımlar yaparak bütçelerini tamamlarlar. “Bütçedeki para boşa gitmesin.” Şeklindeki davranış biçimi, müdürlerin kendi ellerine geçirdikleri parayı bırakmamak istemesinden kaynaklanmaktadır. Bu davranış şekli aslında, ne şirketin menfaatine ne de çalışanların menfaatinedir. Belki bu durum, o müdürün ve etrafındaki ekibin kısa vadeli egosunu ve korkularını tatmin etmeye yarayabilir, ancak şirketin karlılığına negatif etkisinden dolayı da, uzun vadeli bakışta kendisi dahil tüm paydaşların zararına bir harekettir. Dürüst ve sağlam tavır, özellikle kültürel ve etik anlamda çok önemlidir. Söylediğini yapma ve yaptığını söyleme tavrının yanısıra, birlikte iş yaptığın ekibinin veya iş paydaşlarının ve hatta hayat paydaşlarının güvenini kazanma açısından da çok önemlidir. Bu tür insanlar bencil tavırlı insanların tersine, etraflarında bulunanların iyiliğini düşünürler. Sergiledikleri tavırlar ve aldıkları kararlar herkese uzun vadeli huzur ve güven vermek içindir. “Bencil” insanlar, kendilerinin veya yakınlarının menfaati için başkalarının iyiliğini veya başarısını feda edebilirler. Bu tavırdaki insanlar hiçbir zaman uzun süreli bir başarı gösteremezler, çünkü etraflarındaki insanların saygısını ve güvenini yitirirler. Örneğin, yıl sonunda prim alabilmek için müşteriyle anlaşarak yapmadığı satışı yapmış gibi fatura etmek, arkasından iade fatura ile bunu düzeltmek ve bu işlem sırasında performans primi almak dürüst bir davranış değildir. Bu hareket dürüst davranan arkadaşlarının haklarını da adaletsiz bir şekilde gasp etmek anlamını taşır. Yani kişi, kendi menfaati doğrultusunda 94


iş yaparken diğer taraftan da arkadaşlarına karşı saygısızlık göstermiş, onların alabilecekleri ekstra primleri çalmış, yalan beyandan dolayı şirket yönetimini riske atmış ve herkesin güvenini kaybetmiştir. Siz olsanız böyle bir kişinin arkasından gider misiniz? Dolayısıyla bu kişi yüksek etik değerleri olan bir iş ortamında barınamaz ve sürdürülebilir bir başarı elde edemez. Bugün bazı yöneticiler, “Türkiye'de etik değerlere yönelik davranışlarda bulunulmasına gerek yok, zaten bu değerler yok.” diye düşünüyorlar. Bu düşündürücü ve üzücü bir durumdur! Bütün dünyada birçok yönetici, şirket, değerini yüksek tutmak veya göstermek için şirket raporlarını manipule etmeyi düşünür ve bazıları da bunu yaparlar. Yatırımcılar da bu raporlara dayanarak hisse senedi alırlar. Saklanan bir gerçek ortaya çıkınca da hisse senedinin değeri düşer ve şirkete güvenen insanlar zarar görür ve böylece şirkete olan güven yitirilir. Madoff, Amerika'da kurulu uluslararası büyük bir yatırım fonunu uzun süre yönetti. Bir sürü insanın 70-80 milyar dolarını yok etti. Dünyadaki bütün yatırım fonları %3-8 arası kazanırken, o %15-20 kazandırıyordu, 3-4 zincir oluşturmuştu. Her zincir kendisine ait olan kuruluşlardan veya ortaklardan oluşuyordu. Böylece kendi kendisine yüksek faizler kazandırıyor ve bunu duyuruyordu. Herkes de iyi faiz veriyor diye buna para yatırıyordu. Kriz döneminde ödeme zamanları gelince ve yeni para girişi de olmayınca, nakit sıkışması sebebiyle sistem çöktü. Türkiye'deki “Banker Kastelli” olayı gibi… Bu örnekler ile anlatmak istenen, bir davranışı icra etmeden bütününü, önünü arkasını, davranışın etkileyeceği diğer kişileri düşünmek ve herkes için faydalı ise buna girişmek gerektiği ve bu tip düşüncesiz, bencil ve kısa dönemli kazanma hırsıyla motive edilen davranışların er ya da geç zararla sonuçlanacağıdır. “Bencil Davranış” ile “Dürüst Davranış” arasındaki temel farklar tablo 16'da daha net belirtilmiştir.

95


Tablo 23: Dürüst ve sağlam duruş

BENCİL DAVRANIŞ

DÜRÜST SAĞLAM DURUŞ

Kısa vadede kendi menfaati için

Uzun vadede herkesin menfaati

Başkalarına saygısızca davranma ve hiçe sayma

Öz güven ve iç huzuru Değerlerin bir anlam ifade etmesi ve kalıcı olması için

Burada görüldüğü gibi “Ben”deki çalışmaların belli bir kaliteye gelmesi dürüst ve sağlam duruşun minimumudur. Dengesi oturmamış, dünya ile barışıklığı bir yere gelmemiş bir “Ben” ile kişinin işi zordur. Alçak gönüllülük Eğer meselelere ukala ve küstahça yaklaşılırsa, iletişimin başarıya ulaşması beklenemez. Bu tür bir bakış açısı, kişinin kendi bakış açısının doğru, çok iyi, başkasının bakış açısının yanlış olduğu yaklaşımını yanında getirir. Bu durum “Sen sus ben anlatayım.” ya da “Ben bilirim sen bilmezsin.” tutumudur ve etraftakilerin motivasyonlarını ve özgüvenlerini yitirmeye kadar götürür. Bir iki kez olabilecek bu durum sonrasında, karşıda bulunan bu kişilerin belki kaçıp gitmesi normaldir. Çünkü bu iletişim sonrasında kaybedip mutsuz olmuşlardır. Bu iletişimi yaratan kişi de bir sonuç alamamıştır. Zaten ortada bir iletişim de yoktur. Aslında kişinin karşısındakinin fikrini dinlemesi, mutlaka o fikri uygulayacağı anlamına gelmez. Kişi dinledikten ve değerlendirdikten sonra kararı yine kendisi verecektir. Davranışları incelediğimiz zaman, kafamızdan geçen fikir ile ağzımızdan çıkan söz arasında ilişkinin tutarlı olması gerekmektedir. İletişim esnasında yaşanan olayların abartılması veya saklanması olumsuz sonuçlar doğuracağı gibi, nezaketen gereğinden fazla mütevazi olmak da problemlere yol açar. Kendini aşırı mütevazı gösteren kişi de, düşündüğünü ifade edemediği için kendi içinde stres yaşar ve karşı tarafta yanlış bir algılamaya neden olabilir. Netice olarak, kişi alttan almayı bilmeli fakat gerektiği yerde de düşüncelerini 96


net ve anlaşılır bir şekilde ortaya koymalıdır. Hızlı verilmesi gereken karar durumlarında ise lider doğrudan karar alabilir ve süratle uygulamaya sokabilir. Bu da belki alçak gönüllülüğün temeli olan, sürece ve karşı tarafa yeteri kadar zaman tanımama anlamına gelebilir. İstisna olarak böyle bir davranış yerinde olabilir. Dikkatli olunmazsa, alçak gönüllü davranışın en uç noktasında herşeyi kabullenme vardır. Örneğin Budistler, kendilerini genellikle alçak gönüllü olarak tanımlarlar ve buna uygun yaşarlar. Ancak bu yanlış olanların yapılması, kişinin kendi fikirlerine saygısı olmaması anlamına gelmez. İş veya özel hayatta mutlaka alçak gönüllü davranılmalı ancak bu duruş, başkalarının fikirlerine saygı duyma ve açık olma çerçevesinde olmalıdır. Hiçbir zaman kayıtsız şartsız kabullenme anlamına gelmemelidir. Kişi her zaman kendi fikirlerini de katarak herkesin uzun vadeli menfaatine olan nihai bir çıktı almalıdır. Herhangi bir konuda bilgi ve tecrübeye sahip olmasına rağmen, başkalarının görüşlerini değerlendiren kişilere, “öğrenen kişilik”, başkalarını dinlemeyen ve dediğini yaptıran kişilere de, “kontrolcü kişilik” denir. İki duruş arasındaki en önemli farklar Tablo 24'de daha net olarak belirtilmiştir. Bu konuda başarılı olmak için hep sağ tarafa yakın olmak gerekir.

Tablo 24: Alçak gönüllülük

KENDİNİ BEĞENMİŞ DURUŞ (KONTROLCULAR)

ALÇAK GÖNÜLLÜ DURUŞ (ÖĞRENENLER)

Kısa vadede kendi iyiliği için

Meraklı ve alçak gönüllü

Başkalarına saygısızca davranan ve hiçe sayan

Yapılması gereken için önden kesin karar vermemiş

Kontrol edici - ben bilirim sen yap konuşmaya gerek yok diyen

Öğrenici - Emir vermekten çok anlamaya çalışan, bu konuda konuşalım diyen

Önemli bilgileri saklayan

Açık ilişki kuran, kendi fikrini empoze etme yerine diğerlerinin görüşlerini alan

Toksik düşünceler yayan

Pozitif düşünceler yayan

Ben iyiyim sen değilsin mantığında

Ben iyiyim sen iyisin mantığında

Kontrolcüler genellikle kendi düşünce çerçevelerine kilitli olanlar ve ona gelecek herhangi bir karşı görüşü, doğrudan egolarının çizilmesi olarak görenlerdir. 97


Halbuki farklı düşünce çerçevelerinin varlığını benimseyenlerin alçak gönüllü duruşu çok kolay gerçekleşir.

~ Güvenilir İletişim İnsanlar veya kurumlar arası güvenilir ve tatmin edici iletişim için herkesin hedefe uyum sağlayabilmesi yolunda gerekli olacak net, açık, yeterli ve doğru bilginin ilgili kişilerle paylaşılması ve bu kişilerin de bilgi paylaşımlarına güveniyor olmaları gerekir. Bu olduğu takdirde güvenilir iletişimdeki başarı kaçınılmazdır. Manipulatif iletişim yapanlar, kendi başarızlıklarını örtmek veya kendilerine menfaat sağlamak için bilgileri çarpıtma, saklama veya yalan söyleme yöntemini uygularlar. Bu davranışı sergileyen insanların herhangi bir ortamda sürüdürülebilir başarıyı tesis etmeleri mümkün değildir. İletişim kurarken, sürekli etraftaki insanların ve konuşulanların farkında olmak lazımdır. Karşınızdaki kim olursa olsun, nefret ya da toksik birikim kusmaktan kaçınmak gerekir ama aynı zamanda kişinin bunları içine atması da problemli bir durumdur. En iyi iletişim şekli, bu duyguları rafine ederek bilinçli ve anlamlı bir şekilde karşı tarafa iletmektir. Başarılı bir iletişim için açık olmalı, göz teması yapmalı, dinlemeli, her söze müdahele etmemeli, söylenenler özetlenerek kişinin karşı tarafı anladığı gösterilmeli ve en önemlisi karşı taraf hiçbir zaman suçlanmamalı veya negatif yorumlanmamalıdır. Aksi durumda, iletişim başarızlığa veya sonuçsuzluğa sürüklenmeye başlar. “Açık iletişim”in ne kadar fark yaratabileceğini göstermek adına ufak bir senaryo düşünelim. Bu senaryoda, Berrin insan kaynaklarından müdür yardımcısı ve Nilgün de genel müdür yardımcısı olsun. Bu ikisi arasındaki konuşmayı diyalog olarak verirken, Berrin'in gerçekte ne düşündüğünü de parantez içinde görelim. Parantez içinde geçen yazılar sadece Berrin'in düşüncelerini temsil etmektedir. Aşağıdaki iki diyalogu, özü sözü bir olma ve sonuca ulaştırma kriterlerine göre yorumlayacağız.* * Bu örneğin orijinali Fred Kofman'ın “Conscious Business” (2006) adlı kitabında bulunmaktadır, ancak bu kitap hazırlanırken Türkçe'ye uyarlanmıştır.

98


Berrin: Nilgün merhaba, sosyal yardım paketlerindeki değişiklikleri konuşma şansı bulduğumuza sevindim. Berrin'in iç sesi: Bu değişiklik çok kötü bir fikir hemen yok etmemiz lazım. Nilgün: Berrin merhaba! Acele edelim çünkü birazdan çıkacağım! Hakan Bey (genel müdür) beni görmek istemiş, her an arayabilir! Neye ihtiyacın var? Berrin'in iç sesi: Gitmen mi lazım? Seninle konuşmak için bir haftadır Bekliyorum. Benden kurtulmaya çalışıyorsun! Berrin: Sosyal yardım planını değiştirmek önemli bir konu, insanlar üzülebilir!... Berrin'in iç sesi: Bu insanlar bize güvendi, biz onlara sözler verdik! Nilgün: Evet biliyorum, ama yapmamız gerekli, sağlık sigorta masrafları tavana vurdu, emeklilik borçlarımız bizi yıkıyor. Yabancı rakiplerin maliyetlerine inemiyoruz. Finansçılar ayakta kalabilmemiz için personel giderlerimizi kısmamız gerektiğine karar verdi. Berrin'in iç sesi: Finansçılar! Muhasebeye gelince bir dediklerini iki etmiyorsun, insan kaynaklarına gelince sağır kesiliyorsun! Sen sadece insanlardan en fazla kâr emme peşindesin! Bunun getireceği duygusal bunalımı göremiyor musun? Berrin: Bunu iyi yönetemezsek çok büyük hır çıkacaktır, belki... Berrin'in iç sesi: Burada eşya değil, insanlardan bahsediyoruz. Hayatlarıyla bu kadar kolay oynayamazsın. Bu yanlış! Nilgün: Kesinlikle! Bunu ilan etme görevi senin. Ne dersen de, yeter ki herkes bu değişiklikliğin herkesin yararına olduğunu anlasın. Duygusuz gözükmek istemem ama zor kararlar almalı ve maliyetlerimizi uluslararası standartlara indirmeliyiz. Öyle bir anlat ki, bunu herkes anlasın! Berrin'in iç sesi: Lafımı kesmenden nefret ediyorum! Önemli olan doğru karar vermek. İlan etmesi birşey değil. Ayrıca yine ben kötü haberi veren oluyorum. Herkes benden nefret edecek.

99


Berrin: İyi ama çalışanlara verdiğimiz sözler ne olacak? Berrin'in iç sesi: Bu kesinlikle yalnış! Nilgün: (telefonla kesilir) Hakan Bey arıyor. Beni mazur gör. Görüşlerin için teşekkürler. Bu konuda anlaştığımıza sevindim. Bana anonsun taslağını en kısa zamanda at! Berrin'in iç sesi: Ne anlaşması? Anlaştığımız falan yok! Bu şirkette daha ne kadar kalırım emin değilim? Bu diyalogta, Berrin'in düşünceleriyle söyledikleri birbirini tutmadığı gibi güvenilir ve açık bir iletişim de kuramadı. Bu yüzden istediği sonuçlardan hiçbirini alamadı, şirkete olan kırgınlığı arttı ve iş motivasyonu düştü… Şimdi de ikinci bir senaryoya bakalım: Berrin: Nilgün merhaba. Sosyal yardım paketlerindeki değişiklikleri konuşma şansı bulduğumuza sevindim. Bunun çalışanların motivasyonunu kötü etkileyeceğinden endişeliyim. Berrin'in iç sesi: En sonunda buluştuğumuza sevindim. Bu konuyla önemli bir problem haline gelmeden ilgilenmemiz lazım! Nilgün: Berrin merhaba. Acele edelim çünkü birazdan çıkacağım. Hakan Bey (genel müdür) beni görmek istemiş, her an arayabilir. Neye ihtiyacın var? Berrin'in iç sesi: Gitmen mi lazım? İşte bu sorun olur. En azından 20 dakika konuşmamız lazım bunu. Belki de ertelemek daha iyi olacak. Berrin: Hakan Bey'in öncelikli olduğunu anlıyorum. Bu konunun üzerinden düzgün bir şekilde geçmek için 20 dakikana ihtiyacım var. Bu değişikliğin amacını anlamak ve olabilecek sorunlar konusunda uyarmak istiyorum. Şimdi iyi bir zaman değilse, daha sonra buluşabiliriz belki? Berrin'in iç sesi: Bu tartışmanın aceleye gelmesini istemiyorum. Kötü bir kararın kötü sonuçları olur. 100


Nilgün: Hakan Bey'le olan toplantıma hazırlanmam iyi olacak aslında. Seni toplantı sonrası arasam? En fazla 1 saat sonra biter. Berrin'in iç sesi: Bana uyar, bu benim için herşeyden önemli şu anda. Berrin: Bana uyar. Aramanı bekleyeceğim. Teşekkürler! Berrin'in iç sesi: Aramanı bekliyorum. 1,5 saat sonra Nilgün: Pardon geciktim, toplantı biraz uzadı. Berrin'in iç sesi: Neyse, en azından aradın. Umarım şimdi 20 dakika konuşabileceğiz. Berrin: Önemli değil. Sosyal yardım paketlerindeki değişiklikler için bir duyuru hazırlamamı istemiştin. İstenen değişikliklere baktım ve açıkcası neden yapıldığını anlamadım. Bunun altındaki mantığı anlamam çok yardımcı olacak. Berrin'in iç sesi: Bu değişikliklerin mantığını anlamıyorum. Sosyal hakların gerilemesi insanların moralini bozacak! Nilgün: Sağlık masrafları tavana vuruyor ve emeklilik ödemeleri bizi çok zorluyor. Bu şekilde yabancı rakiplerle boy ölçüşemeyeceğiz. Finans takımı ayakta kalmak için personel masraflarını kısmamız gerektiğine karar vermiş. Bunu yapmazsak sonunda batabiliriz. Bunun rahatsızlığa sebep olacağını tahmin ediyorum. Kimse sosyal haklarının gerilemesini istemez. Bu yüzden çalışanlara durumu doğru anlatmana ihtiyacım var ki, ekip motivasyonu düşmesin. Bu rekabet ortamında var olabilmemiz için herkesin desteğine ihtiyacımız var. Berrin'in iç sesi: Bu korkutucu bir düşünce. Rekabet ortamında var olamazsak çalışan motivasyonunun da çok anlamı kalmayacak. Finasçılara inanayım mı bilmiyorum ama onları inkar edecek bilgi de yok elimde. Acaba kendi şirketim olsa ne yapardım? Berrin: Hoşuma gitmese de anlıyorum. Ben de işsiz kalmakla sosyal güvencemin kısıtlanması arasında kalsaydım ikinciyi seçerdim. Eminim diğerleri de böyle 101


düşünür. Burada önemli olan bu değişiklikler olmadan rekabet edemeyeceğimizin tam olarak anlatılması. Berrin'in iç sesi: Başkalarını ikna edebilmem için, önce kendimin ikna olması lazım! Komplike finansal açıklamarı anlamak için senden ve analizi yapanlardan yardım almam gerek. Nilgün: Doğru, bunun için sana güveniyoruz. Berrin'in iç sesi: Deneyebilirim ama biraz yardım gerekiyor. Berrin: Sanırım yapabilirim ama konuyu tam anlatabilmem için finans takımından yardım almam gerek. Cem sabırlı bir çocuğa benziyor, onunla çalışabilirim. Bunu ayarlaman mümkün mü? Berrin'in iç sesi: Cem'le çalışmak istiyorum ama sen söylemezsen Sinan Bey vakit ayırmasına izin vermez. Bana bu konuda yardım etmen lazım. Nilgün: Olur, yarın Sinan Bey'le konuşup Cem'in seninle toplanmasını sağlarım. Hakan Bey de bu işe çok önem veriyor ve hızla bitirilmesini bekliyor. Berrin'in iç sesi: Göreceğiz! Sinan Bey şirketteki en yardımsever adam değil ama onunla uğraşma işini sen hallet, yeter ki bana Cem'le çalışma imkanını sağla! Berrin: Teşekkürler Nilgün, bana çok yardımcı oldun. Berrin'in iç sesi: Bu konuşma beklediğimden iyi geçti. Nilgün: Ben de sana teşekkür ederim! Şimdi daha rahat hissediyorum. Bu konuyu mümkün olduğunca problemsiz çözmek istiyorum. Berrin'in iç sesi: Bence de. Bu diyalogda, Berrin kafasından geçenleri daha düzgün bir şekilde dile getirdi. Kafasından geçenle, söylediği arasındaki fark azdı yani özü sözü bir davrandı. Nilgün'e karşı hissettiği önyargılarını öne çıkarmayarak soruna çözüm bulma amaçlı açık ve güvenilir bir iletişim gösterdi ve sonuçta da ilk senaryoya göre iyi bir sonuç almaya daha yakın bir noktaya geldi. 102


Tablo 25: Güvenilir iletişim MANİPULATİF İLETİŞİM

GÜVENİLİR İLETİŞİM

Bilgi saklama veya yanlış bilgi verme

Dürüst ve geçerli bilgi sağlama

Defansif duruşa geçme

Görüş, istek, duygu ve ilgi alanları iletişimi

Saygısız davranış

Güven ve saygı gösterimi, suçlamama

Kendini beğenmiş tavır

Kontrolcü yaklaşımdan uzaklaşma

Karşı tarafı dinlememe...

Karşı tarafın hikayesini anlama, dinleme ve özetleme

Güvenilir iletişim, taraflar arasında güven ortamı, önyargıların olmadığı ve kişilerin, farklı düşünce çerçevelerine sahip olmalarına rağmen, birbirlerine saygı duydukları bir ilişki zemini gerektirir. Böyle bir ortamın olmadığı yerlerde güvenilir iletişim kurmak imkânsızdır. Tablo 26: Güvenilir iletişimde önemli noktalar

Doğru bilgiyi ver Dürüst ol

Oyuncu rolü al

Diğer fikirlere açık ol

Güven ve saygı göster

İşe odaklan

İletişim ortamını doğru ayarla

~ Pazarlık ve Müzakere etmek Pazarlık ise hayatın her alanında yapılan bir iştir. Pazarlık hep kazanmak ve karşıdakini sürekli yenmek üzerine kurgulandığında sorun yaratır. Yapılması gereken, mümkün olduğunca tüm malzemeleri masaya koymak ve karşımızdaki kişinin önem verdiği değerleri anlayarak kendi değer verdiklerimizi açıkça ifade edip ortak bir noktada buluşmaktır.

103


İş ortamına dönük bir örnekle konuyu biraz açalım. Otomobil üreten bir firmada düzenleyici kurum, arabalarda yakıt tasarrufunu istemektedir. Bu işle ilgili yönetici, arabaların hafifletilmesi doğrultusunda talepte bulunurken, teknik yönetici arabaların güvenlik sebebiyle hafifletme işini yapmayacağını söylemektedir ve araçların daha güvenli hale getirilmesini istemektedir. İki yönetici, kendi isteklerinin olmasını istemekte ve karşılıklı bir saygı olmaksızın kendi egolarını ve yenme güdülerini öne çıkarmaktadır. İki taraf da birbirinin açıklamalarını dinlememektedir ve neticede hiçbir karar alınamamaktadır. Bu olayı ise farklı iki yönetici şu şekilde sonuca ulaştırmaktadır. Öncelikle birbirlerinin ihtiyaçlarını ve sınırlarını açık bir şekilde, müdahale etmeden dinliyorlar. Daha sonra hem aracın kalitesinden ödün vermeyecek hem de yakıt tasarrufu sağlayacak ama araç başına ilave bir maliyet oluşturacak bir çözüm üretiyorlar ve motorun çelik yerine aluminyumdan yapılması yönünde ortak bir karara varıyorlar. Böylece her iki taraf da istediğini elde etmiş oluyor. Sonuca ulaşmadaki ilk ve ikinci ikili arasında temel farklar şunlar olmuştur. İkinci ikili kendilerini haklı çıkarmak ve egolarını çizdirmeme yerine, konuya odaklanmışlardır. Birbirlerine müdahele etmeden, açık bir zihinle dinlemiş ve birbirlerini anlamışlardır. Müşterek çözüm üretmek için sınırsız sorumluluk almışlardır. Ev hayatında da pazarlık sürekli vardır. Örneğin, çocuk yatmak istemez ve sorar: “Baba bu diziyi seyredebilir miyim?” Yani, çocuk babası ile pazarlık yaparken baba da, “Yarısını seyret ama sabah erken kalkacaksın.” diyerek pazarlığı sürdürür. Benzer şekillerde, hayatın tüm katmanlarında devamlı pazarlık yapılır. Hangi filme gidelim? Nerede yemek yiyelim? Elbette önemli olan, bu pazarlıklar sonucunda “kazan-kazan” (win-win) prensibinin uygulanmasıdır. Yani olay, her iki tarafın da pazarlık sonrasında, makul bir fedakarlık ile arzu ettiği hedefe ulaşabilmesidir. Ayrıca her iki tarafın pazarlıktan kârlı çıktığını düşünmesi ve tarafların kendilerini kazıklanmış hissetmemeleri de önemlidir. Örneğin çocuk, her sabah erken kalkamıyorsa babayı sürekli kandırmış olur. Baba da artık çocukla aynı pazarlığı yapmıyor ve de, “Geceleri dizi seyretmek 104


artık yok.” deme yolu ile sınırı koyup, konuyu pazarlığa kapatması halinde başarısız bir pazarlık süreci yaşanmış olur. Pazarlıkta “konuya odaklanmak” da son derece önemlidir. Pazarlıktaki en büyük sıkıntılardan bir tanesi de, insanların genelde karşı tarafın söylediklerine odaklanıp, pazarlık konusunu unutmasıdır. Örneğin, “Sen mi dedi, siz mi?”, “Bunu kim yaptı?” gibi ton farklarına odaklanıldığı zaman, konu unutulmaktadır. Bir şirkette pazarlık yapma yetkisinde olan bir müdür olduğunu varsayalım. Müdürün pazarlık yapma taktiği tamamen susarak karşı tarafı bıktırarak kazanmak olsun. Bu kişiyi, diğer şirketle pazarlık masasına oturttuğumuz zaman, adam bir “midye” gibi kapanır. Pazarlık boyunca susar, karşı taraf konuşmaya başlar. Karşı taraf, “Hadi bunu %5 yapalım, peki %3 olsun, %2 olsun.” derken, müdür hiçbir şeye cevap vermez. Sonunda karşısındaki bıktığı için “Tamam anlaştık.” diyebilir. Bu örnekte karşı taraf kesinlikle kendisini mutlu hissetmiyordur. Bir müddet sonra işe de odaklanma olamaz haliyle. Müdür için ne iş önemlidir, ne de karşılıklı kazanma taktiği önemlidir. Müdür kafasını sadece pazarlık tekniğine takmıştır. Neticede günün birisinde yine bu şekilde pazarlık yaparken, karşı taraf kalkıp “Ben hep senin dediklerini kabul edecek olsaydım seninle bu masaya oturmazdım. Sen hiç olaylara yorum yapmayarak benimle tek taraflı bir pazarlık yapıyorsun, ben de bu toplantıyı terk ediyorum!” diyebilir. Bu durumda müdürün etrafındakiler, pazarlığı ve işi kaybettikleri için hemen birbirine girerler tabii ki… Neticede, sorun müdürün hiç konuşmayarak pazarlık yapmaya çalışma tekniğindedir. Olay sonrasında müdür pazarlıktan çekilir, karşı taraftan özür dilenir, artık pazarlık için yeni bir müdür atandığı bildirilir ve bu şekilde yeni bir dünya kurulmuş olur. Başka bir ifade ile, çekirge bir sıçramıştır, iki sıçramıştır, fakat üçüncüde yakalanmıştır! Kısacası, önemli olan pazarlık sonrasında karşı tarafın kendisini ezik veya yenik hissetmesine neden olmamak ve olaya odaklanmaktır. Susarak bir şey elde etmek de narsistçe bir yöntemdir. Pazarlıkta sürekli reddetmek veya inkar etmek de tarafları tatmin etmeyen bir yöntemdir. Bu teknik, çelişkileri ortadan kaldırmadığı için karşılıklı kazanımları da engeller. Örneğin, bir ülkenin dış politikasından ötürü, diğer bir ülke ile 105


sürekli sorunlar yaşadığını varsayalım. O ülkedeki iş adamları da çok defa kendi büyükelçilerine gidip, “Bu tür sorunları ortadan kaldırmaya çalışalım iş alamıyoruz, sıkıntılar yaşıyoruz!” deseler de büyükelçilerinden “Hayır bizim o ülke ile hiçbir sorunumuz olmadığı gibi bilakis ilişkilerimiz çok iyi, anlaşma halindeyiz.” yanıtı aldıklarından sorun çözülmez. Çelişki devam eder. Büyükelçi bu durumu reddetse de, iş adamları iş alamaz ve bir süre sonra pazardan çekilmek zorunda kalırlar. Pazarlık sırasında, karşı taraf hata yaptığı zaman, hatasının üzerine gitmek yerine hatasını düzeltmek yararlı bir davranıştır. Eğer kişi bu dengeyi sağlayamıyorsa, pazarlığı hangi dürtü ile yaptığı ortaya çıkar. Bu dürtüler para, güç, şan ve şöhret olabilir. Kendi yaşadığım bir olayı aktarayım. Bir alışveriş sonrasında kasiyer bana para üstü veriyordu. Parayı sayarken bazı banknotları kendi önüne koyarken, bazılarını da benim önüme koyuyordu. Farkına vardım ki, kasiyer yeni ve az kullanılmış banknotları kendi önüne koyarken, kullanılmış, yırtık vs. olanlarını bana veriyordu. Neden bu şekilde yaptığını sorduğumda kasiyer şaşırdı ve utandı, çünkü durumun farkında bile değildi. Para dürtüsü o kadar üst bir seviyeye ulaşmıştı ki, adam aynı paranın az veya çok kullanılmışına bile dikkat ediyordu. Kısacası her banknotu verirken için için bir pazarlık içindeydi, bu para bende kalsın eskisini karşı tarafa vereyim gibi. Yapıcı müzakere ile narsistik müzakere arasındaki farklar Tablo 27'de özetlenmiştir. Tablo 27: Yapıcı şekilde müzakere etme

NARSİSTİK MÜZAKERE

YAPICI MÜZAKERE

Ben kazanayım gerisi ne olursa olsun

Kazan - Kazan çıktı sağlama

Konu yerine rakibi öldürmeye odaklanma

Rakip yerine konuya odaklanma

Empati sıfır

Empati gösterme ve tarafları anlama

Yaklaşımlar: Konu yokmuş gibi davranma, ilgilenmeme, teslim olma, domine etme, yukarıya taşıma, taraftar kazanmaya odaklanma, beraber kaybetme için ödün verme

Yeni çözümler üretme

Konsensüs ile karar alma

106


~ Kusursuz Koordinasyon Herhangi bir iş birçok aktiviteden oluşur. Bir işin zamanında ve istenilen kalitede olabilmesi için tüm aktivitelerin ve bu aktiviteleri belirli sürelerde gerçekleştirecek kişilerin iyi bir şekilde koordine edilmesi gerekir. Aksi takdirde, karışıklık ve işin uzaması sebebiyle hem müşteri memnuniyetsiz olur hem de şirket para ve imaj kaybetmiş olur. Bu şekilde sürdürülebilir olmak mümkün olmaz! Örneğin, bir lokantaya gittiğimizde faaliyet oturduğumuz andan itibaren başlar: menünün gelmesi, garsonun hizmet vermesi, mekanın havalandırması, menüdeki yemeklerin orada olması, olmayanların sana söylenmesi vs... Sipariş verdikten sonra: siparişin alınması, aşçının yemeği pişirmesi, ikinci aşçının veya tatlıcının yardım etmesi, yemeğin masaya gelmesi, garsonun doğru yemeği doğru masaya getirmesi vs… Bütün bunlar için kusursuz bir koordinasyon ve uyum gerekmektedir. İyi bir koordinasyon ve uyum yakalıyorsanız, müthiş bir birliktelik yaratabilirsiniz. Bunlardan biri aksadığı zaman sonuç problemli olur, yani yemek masaya gelmez veya gelir ama yolda soğumuş olarak gelir... Lokantalardaki en büyük problemlerden birisi de servis tezgahındaki yemeğin uzun süre kalıp soğumasıdır; aşçı yemeği hazırlar, tezgaha koyar ama yemeği masaya götürmesi gereken garsondur. Fakat garsonlar yoğundur veya umursamazlar, çünkü bir koordinasyon eksikliği vardır. İşte bu yüzden de, yemek masaya geç gelince soğur ve soğuyunca müşteri memnuniyeti düşer… Şirket dışında pazarlık yaparken iç koordinasyon da önemlidir. Örneğin, kişi büyük bir sipariş aldı. İşi almak için çok hevesli olduğundan ötürü, sevkiyatın gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini içeriye sormayı ihmal etti. İşleyen düzeni görmezden geldi. Verdiği söz, sisteme uymadığı için teslimat vakti geldiğinde düzen başarısız oldu, yani teslimat gerçekleşemedi. Kişi müşteriyi ikna etmesine rağmen, iç yapı ile iletişim kuramadığı için gereğini yerine getiremez, ciddi bir zarara neden olur ve uzun vadede o müşteriyi kaybeder.

107


Kusursuz koordinasyon çok kuvvetli bir takım yaratır. Bununla ilgili çok çarpıcı bir örnek hatırlıyorum. Ben Ankara'da biriyle bir iş yaparken, ilgili kişinin İstanbul'daki diğer ortağıyla da paralel görüşmeler içindeydim. İki tarafın da, konuya aynı netlikle hakim olmalarından çok etkileniyordum. “Adam nasıl biliyor? Bunlar nasıl bir takım?” diye sorardım kendine. Sonradan fark ettim ki, Ankara'daki ortak toplantımız sırasında tuttuğu tüm notları anında İstanbul'daki ortağına fakslıyormuş. Böylece, iki dakika içinde öbür ortak her şeyi biliyor ve ekip olarak karşımıza tek bir yüz olarak çıkıp sağlam bir duruş sergileyebiliyorlardı. Tablo 28: Kusursuz koordinasyon

VURDUMDUYMAZ KOORDİNASYON

KUSURSUZ KOORDİNASYON

Sahiplenilmeyen sözler verme

Gerçekçi sözler

Ciddi takip ve uyumlu çalışma yok

Ciddi sahiplenme ve takip

Başıboşluk

Tüm faaliyetlerin açık bir şekilde tanımlanması ve tüm partilerle iletişim Güvenirlik ve sorumluluk olması Herkesin ve her şeyin mükemmel uyum içinde çalışması

Kusursuz kordinasyonu gerçekleştirebilmek büyük oranda oyun alanındaki değer zincirini iyi anlamakla ilintilidir. Eğer kişi değerin nasıl oluştuğunu ve zincir halkalarını iyi kavramışsa ve işlerini bu zincirlerde aksama olmayacak şekilde koordine ediyorsa kusursuz koordinasyona ulaşabilir.

~ Duygusal Farkındalık ve Duygusal Uzmanlık Duygusal dünyamız ile iç içe yaşamak özellikle ilişkiler bölümünün en önemli unsurudur. Hepimizin zihin çalışmaları duygusal yönlendirmelere tabiidir. İlişkilerde, ilişkinin duygusal boyutu bizim o anı ve o anın davranışlarını, tepkisel mi yoksa düşünerek verilmiş kararlar ile mi yaşadığımızı belirler. Örneğin karşımızdaki kişi bizim dünya görüşümüze aykırı görüşleri sıralıyorsa veya geçmişte kendisi ile kötü bir anımız varsa, duygusal farkındalık olmaması halinde konuyu arka planda bırakıp ilişkinin geçmiş bunalımını veya o andaki egomuza olan atakları ön plana çıkarabiliriz. Böylece konu kilitlenir, ilişki de kontrolsüz 108


ve yönetilmeyen bir platformda yürür. “Duygusal beceri” (Emotional mastery) önemli derecede iç çalışma, kendi içini hissetme ve karşı tarafın laf aralarını, mimiklerini, hareketlerini takip etme gerektirir. Duygusal beceri özünde, vücudumuzdaki duygusal iletişimi sağlayan hormonlar yola çıktığında, bu hormonları hissetme marifetidir. Bu da ciddi bir dinginlik ve içini dinleme becerisi gerektirir. Bir arkadaşım sürdürülen tartışmayı beğenmediğinde ve konuşmanın gidişatından mutlu olmadığında masanın üstündeki evrakların yerini sürekli bir o tarafa bir öbür tarafa değiştirirdi. Böylelikle o andaki huzursuzluğunu dışarı yansıtırdı. Bunu karşı taraf olarak gözlemleyip, farkına varmadığımızda nafile bir sürece girilir, hem kendimizi hem de onu gererdik. Liderlik niteliği olan insanlarda, kontrol oranı yüksektir. Kişi sinirlendiğinde, karşı tarafın bu şekilde laf anlayacağını düşünürse bunu hissettirebilir. Fakat sinirlendiğini hissettirmemesi gerektiğini düşündüğü zaman da duygularını frenleyebilir. Burada önemli olan kişinin neyle karşılaşırsa karşılasın, kontrolü hiç kaybetmemesidir. “Bazen kendimi kontrol edemiyorum” gibi sözler, liderler için ciddi sorunlardır. Neticede kişinin sadece kendi hislerinin farkında olması değil karşı tarafın duygularını da hissetmesi ve anlamasıdır makbul olan. İlişki ustalığı hem kendimizi, hem de karşı tarafı iyi gözlemleyip, düşünce çerçevemiz üzerinden oluşan duygusal yansımaların, konulardaki kararlarımıza temel teşkil etmesinin önüne geçerek, yalnızca böyle bir duygusal tepkinin varlığının farkında olmamızdır. Bugünkü dünyamızda çoğu insanın mutsuzluğu ve keyifsizliği, ilişkilerdeki başarısızlıklardan ve ilişkilerini kötü yönetmelerinden kaynaklanır. Duyguların farkındalığı, kendi bünyemizde ve ilişkilerimizde, bu işin tek çözümüdür. Kendimize düzenli olarak “Toplantılarda ve pazarlıklarda kendi kendimize konuya bu şekilde yaklaşmamın arkasında ne yatıyor?”, “Şu anki ruh halim nedir?” sorularını yöneltmeliyiz.

109


“Karşı taraf keyif alıyor mu, bir yerlere takıldı mı?”, “Söyledikleri ile fiziksel reaksiyonları çelişiyor mu? Örneğin, kızmadığını, sakin olduğunu söylerken yüzü kızarıyor mu?” sorularını sormak da bütünü tamamlayıp, bizim konuyu en iyi şekilde sonuca götürecek bir ilişki yönetmemizi sağlar. Kısacası ilişki zincirinde kurban - oyuncu ayrımı ile başladığımız süreci, ilişkilerde duyguların önemini ve bunları yönetmeden başarıya ve keyifli bir yaşama gitme imkanının olmadığını vurgulayarak noktalıyoruz. Bahsettiğimiz yedi özellik bizim dünya gözünde kıvamımızı, uyumumuzu, olaylara ve konulara katkımızı belirler. İlişkilerimizde genel yaklaşımlarımıza bakarken “Kurban mıyız, oyuncu muyuz?”, “İletişim tarzımız manipulatif mi, özü sözü bir mi?” sorularının cevaplarının bilincinde olmamız gerekir. Son olarak farkındalığımız, ilişkinin kıvamını ve o andaki ruh halini belirleyen duygusal becerimiz bizi başarılı ve keyifli bir yaşama taşır.

110


6. Kiล isel reรงete


Kitabın bir şekilde arkasında iz bırakması, elle tutulabilir ve hemen kullanılabilir çözümleri de bulundurması açısından bu bölümü yazmayı planladım. Girişte belirttiğim gibi bu kitapta sunulanlar bir açık büfe gibidir. Kişi özeldir, kendine münhasırdır; onun için seçimleri de öyle olacaktır. Buyrun büfeden istediklerinizi seçin. Hepimizin bir dünyası var. Benim dünyam, senin dünyan, Ayşe'nin dünyası, Hans'ın dünyası veya Raj'ın dünyası... Bir de bu dünyaların dışında dünyanın ta kendisi var. Benim dünyam, dünyanın ta kendisi ve o an beni çeviren dünyaların toplamı, büyük dünyamı oluşturur. Ancak çoğumuz kendi küçük dünyamıza göre yaşarız, dünyanın ta kendisinin ve etrafımızı saran diğer dünyaların farkında olmaz, onları fazla dikkate almayız. En baş sıkıntı da burada yatar. Biz küçük dünyalarımızı bu kitapta düşünce çerçevemiz olarak işledik ve dünyayı bu çerçevelere göre algıladığımızdan bahsettik. Kısacası bu konuda bir reçete vermek gerekirse bu reçete kendi küçük dünyamızın yanında etrafımızdakilerin dünyalarının ve büyük dünyanın farkında olmak ve bu toplam dünyaya saygılı bir yaşam sürmek olabilir. Dünyalara örnek olsun diye sıralayacak olursak karıncaların santimetre dünyalarından, insanların metre dünyalarından ve araçların kilometre dünyalarından bahsedebiliriz; veya kırsal alandaki kuruşlu yaşamdan, İstanbul'daki 20 TL'lik vale park ücretine, oradan da milyon TL'lik pırlanta dünyalarına gidebiliriz. Kapanmış dünyadan, muhafazakar dünyaya oradan da açık seçik dünyalara doğru gidilebilir. Kısacası değişik dünyalar değişik normlar üzerine kurulur ve hepimizin küçük dünyaları bunların bir alt kümesidir. Kendi küçük dünyamıza sıkışmadan toplam dünyanın farkında ve buna saygılı yaşamak önemlidir. Dünyaya bakış çerçevemizi işledikten sonra oyun alanımıza gelebiliriz. Hepimiz her gün, her an bir oyun alanında sahne alırız. Bu sahnede anne olabiliriz, baba olabiliriz, öğrenci, öğretmen, satış elemanı, genel müdür, ücretli, patron, dost, düşman, seven, sevilen veya nefret edilen olabiliriz. Rollerimizi iyi oynayabilmemiz için gerekli reçete oyun alanının topoğrafyasını 112


çıkarmış olmak, oyun alanının parçalarının farkında olmak ve oyunu ona göre oynamaktır. Mümkünse 2 - 3 aylık dönemlerde oyun alanlarımızın belli başlılarının topoğrafyasını çıkarmak yararlıdır. Örneğin işyerimizin, aile ve yakın dostlarımızın, ekonomimizin topoğrafyasını güncellemek yaşamımıza büyük kolaylık getirecektir. Bu genel güncellemelerin yanında önümüze çıkan özel durumların veya projelerin bir kerelik de olsa oyun alanı topoğrafyasını çıkartmakta yarar vardır. Oyun alanının farkında olarak üzerimize düşen göreve soyunmak huzur ve başarıyı getirecektir. Oyunun kendisini de tanımlamak iyi bir başlangıçtır. Oyun mutlu bir evlilik hayatı mı, moda sektöründe kariyer yapmak mı, yoksa olimpiyat rekoru kırmak mı? Buna kişi karar verir, bunların detaylandırılması, oyun alanı ve paralel oyunlar ile harmonize edilmesi başarının ve keyfin temelidir. Bir başka önemli unsur da oyun arkadaşlarım ve onlarla ilişkilerimdir. Topoğrafyadaki sıralanan arkadaşların her birisiyle olan ilişkilerin üzerinden geçmek son derece önemlidir. “Bu ilişkide oyunun gerektirdiği kadar aktif miyim veya oyuncular ne kadar aktif davranıyorlar? Kısacası kurban mıyız, yoksa oyuncu muyuz? Yani, yeterince sorumluluk alıyor muyuz?”, “Onlara saygım var mı?”, “Alçak gönüllü müyüm, yoksa onları yetersiz mi buluyorum?”, “Onlara kibir gösterisinde mi bulunuyorum?” gibi sorularla ilişkilerimizin röntgeni çekilebilir. Benim düzeltebileceklerim listesi çıkarılabilir. Onlarla paylaşıp, onların düzeltmesini istediklerim listesi de çıkarılabilir. Ümitsiz durumlarda bile, sadece farkında olmak dahi insanın üzerinden stresi kaldırır ve başarıyı olumlu etkiler. İçinde yaşadığımız dünyamızdan, oyun alanlarımızdan, oyun arkadaşlarımızdan, onlarla olan ilişkileimizden, ta kendimize, yani “Ben”e gelince reçete kapsamlı ve zorlu bir hale gelir, çünkü burada ego bir taraf haline gelir ve reçetenin bedelini kişinin kendisinin ödemesi gerekir. Sebze, meyve ağırlıklı beslenme, kahveyi azaltma v.s. reçetelerini yazdık. Bunları kim yapacak? Tabii ki reçete sahibi. Kısacası “Ben” ile yüzleşmek zor ama olmassa olmaz bir iş. 113


Çoğumuz “Ben”i unutup, ancak hastalık halinde hatırlayıp, yalnızca dış dünyayı yaşarız. Bunu değiştirmek de keyifli, sağlıklı, başarılı bir yaşam için olmazsa olmazdır. “Ben”in reçetesine geçecek olursak, reçetenin alt birimleri beslenme, fiziksel egzersiz, besin desteği, ruhsal-zihinsel çalışmalar diye sıralayabiliriz. Beslenme ile başlayacak olursak daha önce söylenmiş bir sürü sözü sıralayabiliriz. “Ne yersen osundur.” “Her insan kendi vücudunu ve de yaşamını kaleme alır.” vs. Kısacası biz vücudumuz üzerinden dünyada yer alırız, onun sağlığı, sıhhati bizim keyfimizin temelidir. Peki vücut nasıl bir yaşam sürdürür? Çok basitçe genetik yapı üzerine ilk anne karnı, doğum sonrası anne sütü içilen dönem ve arkasından sonunda sorumluluğun bize geçtiği beslenme dönemimiz. İnsan vücudu özet olarak ona verilen, yüklenen malzemelerin kalitesi ile sınırlı bir sağlık ve enerji varoluşu sergiler. Verilenlerin besin kalitesi önemlidir. Her yiyeceğin kalori başına besin değeri vücudumuza katkısı açısından en önemli ölçektir. Bu mantığa göre ıspanak bizi 739 kere beslerken, zeytin yağı 2 kere besler. Sonuç: Ispanak in, zeytin yağı out!

Tablo 29:

Yiyeceklerin kalori başına besin değerleri

Çiğ Tere

1000

Havuç Suyu

344

Bezelye

80

Beyaz Peynir

23

Pişmiş Karalahana1000 Karnabahar

285

Mango

51

Kıyma

20

Çiğ Ispanak

739

Kabak

222

Salatalık

50

Beyaz Ekmek

18

Pişmiş Ispanak

697

Çilek

212

Soya Fasülyesi

48

Pizza

17

Brüksel Lahanası

672

Mantar

134

Soğan

47

Pişmiş Beyaz Pirinç 12

Pişmiş Pazı

670

Portakal

109

Avokado

38

Patates Kızartması

7

Çiğ Roka

560

Patlıcan

97

Muz

30

Zeytin Yağı

2

Kırmızı Turp

554

Elma

76

Yumurta

28

Bal

1

Kırmızı Toz Biber

420

Şeftali

73

Tavuk (Göğüs eti)

27

Kola

Kaynak: “Eat for Health” (Sağlık için yeyin.) Joel Fuhrman, M. D. 2008

114

0,5


Bu çerçevede hap gibi uygulanacak bir reçete yazacak olursak: • Yüzde seksenlere varan -mümkünse çiğ- sebze ve meyve tüketimi en iyi beslenme şeklidir. Diğer yüzde yirmi ise keyif için tüketilen, aslında hayati bir yarardan çok zararı olan kalemlere ayrılabilir. Örneğin hayvansal gıdalar (et, sür peynir, balık, tavuk gibi), alkol, kahve, siyah çay gibi. • Muhakkak çok doymadan, midemizde boş alan bırakarak kalkmayı, iki yemek arasında vücüdun kendini yenilemesine zaman ayıracağı boşlukları bırakmayı, -yani ara öğünleri mümkün olduğunca atlamayı- gece geç yemek yememeyi, akşam yemeğini, arkasından uyku öncesi en az dört saat kalacak şekilde yemeyi benimsememiz gerekir. • Günde en az vücut ağırlığının yüzde dört ila beşi kadar, yani ortalama iki buçuk ila üç litre su içmeyi, bunu da yemek sırasında değil, yemeklerden önce ya da hazım sonrasında yapmayı planlamamız gerekir. • Etrafımızda, arabamızda, ofisimizde muhakkak kolay şekilde erişeceğimiz sağlıklı yiyecekler -örneğin bisküvi yerine kuru kayısı ve badem gibibulundurmamız yararlı olur. • Alışveriş yaparken içindekiler listesi olan işlenmiş gıdalardan uzak durmak gerekir, mümkün olduğu kadar organik gıdaların peşine düşülmelidir. • Lokantada veya dışarıda, menüde veya ikramlarda seçimlerimizi yaparken seçim hakkımız olduğunu bilmek ve bunu da bize yararlı veya az zararlı şeyleri seçerek mümkün olan en iyi şekilde kullanmak gerekir. • Ağzımıza attığımız her şeyin bir süre sonra sindirim yollarında bir yerde vücudumuza enerji, kas, sağlıklı doku ya da göbek, kirli doku, hasta hücre üreten bir şekilde dahil olacağını bilmek gerekir. • Seçimlerimizin aslında kendimizi yaratmak olduğunu hatırlamamız esastır. Buna ilave olarak faydalı ve ilginç bazı referansları da burada sıralarsak:

• “How to be remarkable” by Colin Wright: E-kitap olarak yayınlanan bu kitap başarılı bir “Ben” yaratmanın ilginç yöntemlerini anlatıyor. http://exilelifestyle.com/lifestyle/free-ebook-remarkable/ • The LifeCo Akademi: Yukarıdaki kısa reçetedeki konuları derinlemesine anlatan bir eğitim portalı http://akademi.thelifeco.com.tr/ • Brain Wave Generator, www.bwgen.com: Beyin dalgalarının istenen seviyeye gelmesinde yararlı bir yazılım. 115


Fiziksel aktivite ve egzersiz konusuna gelince bilmemiz gereken, vücudumuzun lenfatik sıvı dolaşımı, kan dolaşımı, kas yapımızın yaşama hazır tutulması, esnek tutulması, bazı hormonel yapılarımızın düzenlenmesi, stresimizin azaltılması, fazla kalori yüklemesinden kurtulmak gibi önemli yaşamsal işlevler için fiziksel aktiviteler şarttır. Günümüz dünyasında çoğumuz masa başı çalışıp, televizyon karşısında boş zamanımızı geçirdiğimiz için doğal bir fiziksel aktivitemiz olmamaktadır. Bu yüzden vücudumuzun körelip, özelliklerini yitirip, on dakika yürüyemeyen, üç kat merdiven çıkamayan, neredeyse sakat bir insan haline gelmememiz için doğal olmayan bir şekilde de olsa bu ihtiyacı gidermek gerekir. Bunun için spor yapıp, açık havada yürüyüp, bir şekilde kendimizi formda bir şekilde yaşama hazır tutmalıyız. Bunun yapılış şekli kişiye ve kişinin şart ve imkanlarına göre değişse de herkes tarafından yapılabilecek bir formu bulunur. Kimisi spor salonlarında, kimisi sahil kenarında, kimisi ormanda, kimisi de otel odasında bunu yapabilir. Ancak önemli olan aktivite kapsamına muhakkak esneklik arttırıcı kalemler eklemektir. Bunlar yoga veya bir takım jimnastik hareketleri olabilir. Kardiyo, yani kan dolaşımını yukarı çeken faaliyetler ve de biraz da ağırlık çalışması konulmalıdır. Bu kişinin kendi ağırlığı ile yapacağı çalışmalar da olabilir. Önemli olan bunların hergün bir şekilde minimum miktarda da olsa yapılması ve en az haftada üç kere bir saate varan bir şekilde düzenli olarak yapılıyor olmasıdır. Ruhsal ve zihinsel ”Ben”e gelince, bu konuda milyonlarca sayfa yazılabilinir. Bu konuyu yine özet bir şekilde geçeceğim. Zihnin açık ve berrak olması çok önemlidir. Bunun için ağır spor, meditasyon, nefes egzersizleri yanında müzik dinlemek, özel hazırlanmış ses tonları ile zihni sakinleştirmek mümkündür. Stresten kaçınmak esas olmalıdır. Stres anlarında ise normalize edici yol ve yöntemlere başvurmak akıllıca olur. Herşeyin gelip geçici olduğunu düşünüp, hiçbir sıkıntının veya hazzın sonsuza kadar devam etmeyeceğini bilinçaltına yerleştirmek gerekir. 116


Değişimin dünyanın ve bizim doğamızda olduğunu kabul edip, değişime açık bir zihne ve dünya görüşüne sahip olmak önemlidir. Yaşamın zihinde, geçmiş ve gelecekte yaşanmasından daha çok, şu anı ve şimdiyi yaşamanın hayatı yaşamak olduğunu, diğerinin ise hayatı yaşamadan geçmişi veya geleceği düşünerek tüketilmesi olduğunu kavramak gerekir. Sağ ve sol beynin bilincinde olup, solun mantık yürüten, sağın ise içgüdü, sağduyu gibi çok daha geniş ve dünyanın bilgi birikimi ile çok daha kuvvetli bir bağlantı içinde olduğunu bilip, sağ taraf ile ilintili kalmanın, orada olup biteni takip etmenin önemini benimsemek gerekir. Farkında yaşamanın, farkındalığın yüksekte tutulduğu bir yaşam şekli benimsenmelidir. Duygularımızın, özellikle sağ beynimizin ve ilintili olduğu dünyanın bir ürünü olduğunu, onlara çok saygı göstermek gerektiğini, ancak tepkisel yaşamak yerine duygularımızı dikkate aldığımız şekilde sağlıklı kararlarımıza dayalı yaşamak doğru olur. Mantık süzgecinden geçmemiş tepkilerin genellikle zarar verici, ilişki zedeleyici, durumu kötüleştirici özelliği vardır. Kendi kişisel reçeteme geçmeden önce toparlayacak olursak, “Oyun alanı”, “İlişkilerimiz” ve “Ben”den oluşan üçgenimizin her bir yanına değen bir standardlar listesi çıkarmalıyız kendimiz için. Bunu da zaman zaman gözden geçirmekte yarar vardır. Bu kişisel reçeteler o an için bizim dünyaya bakışımızı yansıtır, ve onların çerçevesinde biz oynarız veya oynamaya çalışırız. Yaşadıkça, tecrübeler üst üste biriktikçe bunları da gözden geçirip yeniden yapılandırabiliriz. Reçetesiz yaşam haritasız yol bulmaya benzer, lütfen reçetelerinizi yazınız.

117


6.1

Örnek: Kendi kişisel reçetem, Aralık 2009- Şubat 2010

Bu dönemde geçerli temel yaklaşımlarımı aşağıda sıraladım. Yaşamımı, keyif ve mutluluğu en yüksek tutacak biçimde tüketmek ana prensibim. Tüketmek lafını bilinçli olarak kullandım. Böyle düşündüğünde ölüm doğallaşıyor. Ölümün doğallaşması da bir sürü yan sorunları çözüyor. Burada keyif ve mutluluğun en yüksek, optimum şekilde tutulması ancak beni çeviren diğer gerçeklerimle uyumlu ve denge halinde olursa anlamlı olur. Yoksa birçok yerde lastik patlaması yaşatabilirim. Örneğin son derece keyif veren bir karara imza atıp, en yakın arkadaşımı kaybedebilirim veya bir projeyi batırabilirim. Onun için ideal bir denge yakalamalıyım. Hayatta hiçbirşey kalıcı değildir, herşey gelip geçicidir. Bu bana güzelliklere, mükemmel dünyalara bağımlı olmamayı söylediği gibi, aynı zamanda beni rahatsız eden, acılı anların da biteceği ve değişeceğini öğretir. Ayrıca böyle bir yaklaşım iş ve her türlü paralel yaşamlarda çok gereklidir, çünkü değişime açık zihinli olmak her zaman yeni kapılar açar. Kendimi bir perspektife oturtacak olursam, küçücük Türkbükü koyundaki denizin içine benden en az milyonlarca sıkıştırabilirim. Diğer taraftan doğru yaşam tarzlı ben önümdeki yaşam zorluklarının en az yüzlercesinin üstesinden gelebilecek enerji ve altyapı ile donatılmışım. Kısacası haddimi bildiğim gibi potansiyelimin de farkında olmalıyım. Başka bir temel yaklaşım ise, dünyada sınırlar yoktur. Herşey birbirinin içine geçerek bir bütünü oluşturur. Sınır zihnin, özellikle de sol beynin bir ürünüdür. Jill Bolte bunu web'de çok güzel anlatmaktadır. www.ted.com/talks/lang/tur/jill_bolte_taylor_s_powerful_stroke_of_insight.html adresli sitedeki konuşmasında vücudunun sınırlarının nasıl kaybolduğunu, 118


beyin kanaması geçirdiği anda sol beyninin devre dışı kalması ile eriyip etrafındaki dünya ile nasıl bütünleştiğini anlatır. Nitekim masaj olurken veya meditasyonda derin rahatlama anında kendinizi bu dünyadan soyutladığınızda böyle bir duyguyu tadımlayabilirsiniz. Kısacası, A'dan Z'ye bütün dünya birbiriyle ilinti halindedir, birbirine geçmiştir. Dünyaya parça parça bakmak yerine bütünü algılamak önemlidir. Hong Kong'lu kuşun kanat çırpmasının Türkiye'deki enflasyona olan bağlantısı böyle bir felsefeden gelmektedir. Bütünsel yaklaşım benim için esastır. Temel yaklaşımlara tabii ki devam edebilirim ama burada keseyim, sâdete geleyim. Bu temel yaklaşımlarla ne yapacağım? Çıkıp hayatımı yaşayacağım, değişik sahnelerde, değişik oyunlarda roller alacağım. Bunlardan bazılarını sıralayım: • The LifeCo: Bu yaşam tarzı, iyi yaşamak, bedene saygılı olmak, sonunda sağlıklı yaşamı sürekli kılmak gibi hedefleri olan bir şirket. Ben de bu şirketin içinde iş yaşamımın yüzde ellisini geçirmekteyim. Bu oyun alanında tesislerimiz, iş alanlarımız, vergi dairesi, belediye gibi düzenleyici kurumlar, iş ortaklarımız, üniversiteler ve bu alana doğrudan veya dolaylı etkisi olan herkes var. Aşağıda The LifeCo ile ilgili bir topoğrafya örneği yer almaktadır. • Excellere: Yeni kurduğumuz, bu alternatif yaklaşımları, kurumlara taşıyacak bir eğitim ve danışmanlık şirketi. Bunun da topoğrafyası tabii ki buraya konulabilir fakat fazla uzatmadan varmış gibi yapıp geçelim. Burada en fazla yüzde on gibi bir zaman harcarım. • Telekom ve yeni mecralar: Bu da eski birikimlerimi değere çevirmek üzere devam ettiğim bir alan. Burada da yüzde yirmi gibi bir zamanımı harcıyorum. • Geri kalan yüzde yirmi de networking ve iş dünyasına yönelik sosyal aktivitelerde bulunuyorum veya başka destek altyapı sağlayıcı konularda faaliyetlerde bulunuyorum. Bu seminerlere katılmak, derneklerde rol almak, araştırma yapmak, genel amaçlı veya ilişki bakımı amaçlı toplantılar vs. olabilir. 119


Tablo 30: The LifeCo oyun alanı (Genel başlıklar olarak)

Global İşle ilgili ortam (i.e. ABD Morgage Krizi)

Ekonomik Ortam

Dış Rakipler Belediye

Ülke İşi etkileyen ortam (i.e. işle ilintili konular)

İş Adamları

Pazarlama/PR Ajansları Müşteri

Farkındalığı Yüksek Çevre

Politik Ortam

Direk İş

Yatırımcılar

Tedarikçiler

The LifeCo

Medya

ile ilgili ortam (i.e. Müşteri ihtiyaçları)

Destek Veren Yakın Çevre

Sağlık Sektörü

Doktorlar

Sağlıklı Yaşam Uzmanları

Rakipler

Tarım ve Sağlık Bakanlıkları Savaşlar ve Krizler

Regülasyon Kurumları

Mimarlar Teknoloji Ve Diğerleri... Finansal Pazarlar

Oyun alanlarım böylece tanımlandı. Sonra oyunlara gelelim. The LifeCo dünyasında oyunlar yeni bir tesis açılımı, satışların arttırılması, hizmet kalitesinin arttırılması, maliyetlerin kısılması ve benzeri olabilir. Excellere'de bir şirkete bilinçli iş adamlığı kültürünün yerleştirilmesi olabilir. Yeni mecralarda Türkiye'de veya yurt dışında yeni bir operasyonun hayata geçirilmesini sayabiliriz. Buradaki rollerim konuya, oyuna ve duruma göre patron, vizyoner, takım üyesi, karar verici, danışman, satın almacı, pazarlamacı vs. olabilir. İlişkilerim de, değişik oyunlarda değişik iş arkadaşlarıyladır. Bu ilişkilerin herbiri için bir bakım stratejisi olabilir. Her birinin olduğu gibi kabul edilmesi gerekir. Bazıları için gelişmesi yönünde gayretler gerekebilir. Bir iki tane örnekleme yapacak olursak, bir oyunu yöneten bir arkadaşımı benim tarafımdan ele alalım. Disiplin, mücadelecilik eksikliği ve ilgi alanına girmeyen konulara uzak kalması nedeniyle 120


almak istediği rolu, bir sürü olumlu yönleri olmasına rağmen, bir türlü alamamaktadır. Yani hayal ettiği rolün gereği ile kendi gayreti arasında bir açık vardır. Bunu böyle kabul etmezsem sürekli onu ve de kendimi gererim. Olduğu gibi kabul edip onunla devam etmeye karar vermem halinde çok germeyecek şekilde uyarılar, düzeltmeler, yönlendirme gayretleri ile belki bir değişime neden olabilirim. Tabii ki bu gayret sonsuz, nafile bir uğraş olmamalıdır. Onu olduğu gibi kabul edip de işin gereğini bir türlü yerine getirememem halinde ise, en doğrusu yolları ayırmaktır. Bir başka arkadaşımı ele alacak olursak iş hayatında teknik rolü ile mükemmel olmasına rağmen, ben ve ilişkiler yönü geriden gelmektedir. Burada geriden gelen yerlere katkıda bulunabilirim ve zaten söz konusu arkadaşım da buna açık ve hatta ilerleme kaydediyor. Ben de bu ilerlemeyi gördüğümden katkıya devam edebilirim. Kısacası ilişkilerde iyi bir kıvam tutturabilmek için muhakkak iyi bir resim çekmek gerekir. Objektif olmalıdır, yani benim dünyamın resmi olmamalıdır. En azından başka dünyaların da yansıması olan bir resim olmalıdır. Benim bunu içselleştiriyor olduğum anlamına gelmez, olduğu gibi kabul edip yaşamıma devam etmem anlamına gelir. Yani benim yaklaşım şeklim, ilgi alanıma girmeyen sorumluluklarımı görmemek veya sıkıntı halinde savunmaya geçmek ve morali bozmak yerine, bunların bütünün bir parçası olduklarını düşünüp, güzelliklerin yanında bunların da olduğunu ve bunların da altından kalkılabileceğini düşünmektir. Arkadaşımın dünyasında yaklaşımı farklı olsa da ben bunu sadece not eder ve durumu kabul ederim. Kısacası ilişkiler çok sıkı bir farkındalık gerektirir. Hem resmi sağlıklı çekmek adına, hem de ilişkileri yönetmek adına. Hemen arkasından bütün bunların içinden kim geçecek sorusuna geldiğimizde cevap tabii ki “Ben” olacak. Oyun alanı, oyun, oyun arkadaşı, onlarla olan ilişkiler, roller gibi konuların hepsinde hep “Ben” vardır. “Ben” bütün bunların içinde varolmaktadır. Yukarıda iş hayatımıza yönelik alanlarda dolanmamıza rağmen tabii ki aynı yapılar ve süreçler, aile, eş dost, toplum gibi başka oyun alanlarında da aynı şekilde yer alır. Yukarıda ele alınmayan oyun alanlarında “Ben” aynı şekilde vardır. Kısacası “Ben”in üstüne çok büyük yük düşmektedir. 121


Bir sürü alanda sorumluluk almaktadır. Mutluluğu, keyifliliği sürekli olan bir “Ben” bütün bunların altından kalkar. Peki böyle bir ben nasıl inşaa edilmeli? Genel anlamda işlenmişti yukarıda. Burada bu dönemde belli başlı 'Ben' kriterlerimi sıralayacağım. Dönemin “Ben” Kriterleri: Beslenme ile başlayacak olursak, bu dönemde standardım tek öğün, ama sosyal gereklilikten dolayı gerekirse ikinci öğünü de yiyorum. Öğünlerde en az yüzde seksen civarı sebze, bazen tahılgiller yiyorum. En fazla yüzde yirmi de, özellikle seyahatlerde veya dışarıda yemek gibi sosyal buluşmalarda, programın dışına çıkabiliyorum. Öğünler dışında ise sebze, meyve suları ve bitkisel çaylar ile besleniyorum. Bu modeli oturttum, devam ettirme niyetindeyim. Haftada bir gün de mümkün oldukça yalnız sıvı günü yapıyorum. Günde, su tükemini de katarsak, en az üç dört litre sıvı tüketiyorum. Spor: Her sabah güne başlama programı adı altında oluşturduğum 15-20 dakika esneme, 15-20 dakika trambolinde zıplama seansım var. Haftada üç kere de, dönem dönem değişmeli olarak, pilates, kardiyo, ağırlık veya yüzme yapıyorum. Zihin: Bu dönem için meditasyon veya benzeri etkisi olan çalışmalar için hedefim günde en az 20 dakika yapmak, mümkünse bir saate kadar uzatmaktır. Sağ beynim ile olan iletişimimi geliştirmek için ise bazı girişimlerim var. Sağ el yerine sol elle dişlerimi fırçalıyorum. Aynı zamanda beynimi, sağ tarafına erişimin daha kolay olduğu düşük frekanslara indirmeye yardımcı olan www.bwgen.com veya iPhone'da brain wave gibi uygulamaları kullanıyorum. Ara düzeltme olarak yılda en az iki adet, birer haftalık, detoks yapıyorum. Besin desteği olarak da “Green Vibrance” adında sebzelerden yapılmış bir tozu her sabah sebze veya meyve suyuna karıştırıyorum. D vitamini, C vitamini gibi bir takım destekleri dönem dönem yüksek doz olarak kullanıyorum. Kişisel gelişim olarak da Mark Twain'in aşağıdaki formülü örneğinde olduğu gibi söylemlere takılarak farkındalığımı geliştiriyorum: 122


“Mutluluk = İsteklerimin sahip olduklarıma oranı ve hedef ve hayallerimin, kapasite ve kabiliyetlerime oranı” Reçetemde tabii ki bir sürü ufak tefek detaylar ek olarak bulunmakta ama bu kadarı ile yetinelim derim. Ayrıca belirtmek istediğim başka bir konu, bunun benim reçetem olduğu ve herkesin reçetesinin kendisine özel olacağıdır. Bu yüzden bir yerden başlayın, kapsamlı olmasına, her şeyin dört dörtlük olmasına gerek yok. Zaman içinde standardlarınız oturur. Ben kendime, yani “Ben”ime bilinçli yaklaşmaya başlayalı yedi yıl oldu ve de iyi gidiyor. Yol boyunca enerji bolluğu, zihin açıklığı, sürekli keyif vs. olarak da meyvelerini alıyorum.

123


7. Sonsรถz


Kısaca kitabımızın ucunu bağlarsak, hepimize doğuşta bir hayat hediye ediliyor. Bu hayat, kontrolü bize geçtiği yaşa kadar eğrilip bükülüyor. Aile şekil veriyor, okul, toplum şekil veriyor. Kontrol bize geçtiğinde etrafımız bir takım sınırlar, referanslarla sarılıyor. Bu oyun uyanık oynanmazsa hep başkalarının etkisinde oynanmaya mahkum. Onun için “farkındalık”, “seçim hakkımız” bu oyunu keyifli, sağlıklı, dolu dolu, doya doya oynamamız için şart. Oyunda, yani yaşamımızda, değişik oyun alanlarını, her birindeki ilişkilerimizi ve baş aktör olan kendimizi dört dörtlük pozisyonladığımızda başarılar ve keyif ardı ardına geliyor. Bunların arasındaki denge kaçıp, biri ihmal edildiğinde veya herhangi biri aşırı ön plana çıktığında sistem çökme riski taşıyor ve çoğunlukla da çöküyor. Örneğin sırf oyun alanını yaşayanlar genellikle hayatın diğer nimetlerini, örneğin dostlukları, sıcak ilişkileri, doğadaki güzellikleri, kendi içindeki coşkuyu pek yaşayamadan, işlerinin içinde, yani oyunun içinde tükenip, kaybolup gidiyorlar. Yalnız beni yaşayanlar ise egoist, bencil kavramlarının temsilcisi olup hayatı tümüyle yaşamadan aynı şekilde bir kaybeden olarak tüketiyorlar. İlişkilerde takılı kalanlar ise belki daha iyi durumdalar, ama hep başkaları için yaşadıkları ve de oyunun kendisini gözden kaçırdıkları için mutsuz, inişli çıkışlı bir yaşama sıkışıyorlar. Dengeli bir yaşama davetlisiniz. Yaşamın keyfini çıkarın. Yaşam ile ilgili herşeyin elinizde olduğunu bilin. Doya doya yaşayın bu güzelliği... Sevgiler, Ersin Pamuksüzer

125


Tablolar Tablo 1: Yaşama doğmak

13

Tablo 2: Düşünce çerçevesi oluşumu

25

Tablo 3: Bütünleşik yaklaşım modeli

63

Tablo 4: Oyun alanı

65

Tablo 5: İş ortamı analizi

67

Tablo 6: İş ortamında ilişki türleri

68

Tablo 7: Değer zinciri kavramı

69

Tablo 8: Uyumlu hale getirme örneği - yeni bir projeyi başlatırken

72

Tablo 9: Strateji uyum süreci

72

Tablo 10: Kişinin kendisi

74

Tablo 11: Kişinin dengesi

76

Tablo 12: Kişinin bedeni

76

Tablo 13: Kişinin zihni

79

Tablo 14: Zihin dalgaları

80

Tablo 15: Zihin haritası

85

Tablo 16: Değişim tepki eğrisi

86

Tablo 17: Değişim süreci

87

Tablo 18: Yöneticilik ve liderlik merdiveni

89

Tablo 19: Liderlik yıldızı

89

Tablo 20: Dengeli yaşam

90

Tablo 21: Bilinçli iş yapma sanatı

91

Tablo 22: Sınırsız sorumluluk

93

Tablo 23: Dürüst ve sağlam duruş

96

Tablo 24: Alçak gönüllülük

97

Tablo 25: Güvenilir iletişim

103

Tablo 26: Güvenilir iletişimin özeti

103

Tablo 27: Yapıcı şekilde müzakere etme

106

Tablo 28: Kusursuz koordinasyon

108

Tablo 29: Yiyeceklerin kalori başına besin değerleri

114

Tablo 30: The LifeCo ortam haritası

120

Yaşam ve Başarı / Ocak 2010 Kitapla ilgili yorumlarınızı ve sorularınızı www.surdurulebilirbasari.com üzerinden yazara ulaştırabilirsiniz. Tasarım: Hale Tekcan -haletek@yahoo.com- Bu kitap üzerindeki her türlü hak Ersin Pamuksüzer’e aittir. 5846 sayılı Kanun’da sayılan istisnalar dışında Yazarın yazılı izni olmaksızın, kitaptan kısmen ya da tamamen faydalanılamaz.

126


Ersin Pamuksüzer

Ersin Pamuksüzer 30 yılı aşan iş geçmişinde telekominikasyon sektöründe birçok üst düzey yönetim rolleri üstlenmiştir. Ericsson Türkiye ve İsrail Bölge Müdürlüğü, Turkcell ve grup şirketlerinde yönetim kurulu üyeliği bunlardan bazılarıdır. Kendisi aynı zamanda şehir hayatında yaşayan bireylerin daha sağlıklı ve kaliteli yaşamaları misyonuyla çalışan The LifeCo grup şirketlerinin de kurucusudur. İsveç’de, Linkoping Teknik Üniversitesi’nde Mühendislik Lisans Programı’ndan mezun olmuş ve gene İsveç’de bulunan Uppsala Üniversitesi’nde Uluslararası İşletmecilik Master’ı yapmıştır.

www.surdurulerbilirbasari.com

www.thelifeco.com.tr

www.excellere.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.