C
M
Y
CM
MY
CY CMY
K
8 12 14 17 19 20 22 24 28 30 32 43 49 52 54 85 89
MAYIS / 2013 Sayı: 61
Nanorobotlar
Prof. Dr. Hilmi Ünlü
Nanobilim İçin İnsan Gücü Prof. Dr. Eyüp Sabri Kayalı
Nanorobotlar Birbirleriyle Nasıl Konuşur? Y. Müh. Hakan Tezcan - Prof. Dr. Sema Oktuğ Yrd. Doç. Dr. Fatma Neşe Kök
Ultrahızlı Lazerler ve Malzeme İşleme Doç. Dr. Selçuk Aktürk
Nanotanecik İmalat Robotu
Doç. Dr. Emin Faruk Keçeci - Doç. Dr. Ali Çağır - Prof. Dr. Serdar Özçelik
İTÜ VAKFI DERGİSİ
Nano-Optomekanik Teknoloji
İmtiyaz Sahibi: İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca
Doç. Dr. Erdal Bulğan
Yazı İşleri Müdürü:
Nanoteknoloji ve Cevher Hazırlama
Hatice Yazıcı Şahinli
Yrd. Doç. Dr. Birgül Benli - Prof. Dr. Fatma Arslan
Yayın Kurulu:
Türkiye Nanoteknoloji Devrimini Kaçırmamalı Doç. Dr. Orhan Yalçın
Seçici Nano Yüzeyler
Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan Kenan Çolpan Hatice Yazıcı Şahinli
C
M
Y
CM
Editör:
Prof. Dr. Figen Kadırgan
Hatice Yazıcı Şahinli Fahri Sarrafoğlu
Sekiz Ülkeye Nanoteknolojik Cihaz İhracı
Katkıda Bulunanlar:
Faik Mıdık
MY
CY
CMY
Burak Yedek, Osman Keskin, Burcu Koz K
Grafik Uygulama:
İTÜ’de Ar-Ge
Gökhan Kul
Yönetim Yeri:
İTÜ Vakfı Merkezi İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL Tel: 0212 291 34 75 - 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33
Mühendisliğe Gönlümü Verdim Y. Müh. Ülkü Arıoğu
Tasarımda Çözüm Ortağı Makineler
Baskı:
Ateş Öztan
Anka Matbaacılık 2. Matbaacılar Sitesi Litros yolu D:3 Topkapı - İstanbul Tel: 0212 565 90 33 - 480 05 71
Müzik Politikası Yeniden Şekillendirilmeli Prof. Adnan Koç
Yayın Türü: Yaygın, süreli
Higgs Bozonu Hakkında Her Şey
E-posta: basin@ituvakif.org.tr
Doç. Dr. Savaş Arapoğlu
www.ituvakif.org.tr
Ord. Prof. Ata Nutku: Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi Y. Müh. Aydın Eken - Prof. Dr. Reşat Baykal
Sedat Çetintaş: Rölövelere Adanmış Bir Yaşam Prof. Dr. Ayla Ödekan
58 71 80 96
İTÜ’den Haberler
Genç Başarı
Vakıf’tan Haberler
Sektör Haberleri
2
Bu dergide yayınlanan imzalı yazılar sahiplerinin görüşünü yansıtmaktadır. Dergiyi ve Yayın Kurulu’nu bağlayıcı nitelik taşımaz. İTÜ Vakfı Dergisi’nde yayınlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.
bu sayıda
Nanoteknoloji Geleceği Şekillendiriyor Yeni bir sanayi ve bilgi devrimi olarak 21. yüzyıla damgasını vuracak “Nanoteknoloji”, Dergimizin 61. sayısının konusunu oluşturuyor. Ülkelerin nanoteknoloji alanındaki yatırım, araştırma ve üretim potansiyelleri yakın gelecekte o ülkelerin dünya üzerindeki gücünün bir göstergesi olacak. Zira, olağanüstü özellikleri ile nanomalzemeler elektronikten savunmaya, tekstilden otomotive, inşaattan ilaç sanayi ve yeni tedavi yöntemlerine kadar hayatın her alanında devrim yaratacak. Bu teknoloji devriminin aktörü olmak isteyen ülkeler, kamu-üniversite-özel sektör kanalıyla milyar dolarlık yatırımlar yapıyor, araştırma merkezleri ve laboratuvarlar kuruyor, disiplinlerarası yüksek lisans ve doktora programları ile birlikte bilimsel araştırmalar yürütüyor, gelişen pazardan pay kapmak için birbirleriyle yarışıyor. Geride kalmamak için stratejik politikalar saptanması gereken bu teknoloji yarışında, ülkemizde ise daha çok üniversitelerin çabalarını gözlemliyoruz. Bu üniversitelerden biri olarak, İstanbul Teknik Üniversitesi de başta, çok disiplinli “NanoScience&NanoEngineering Lisansüstü Programı ile ülkemizin ihtiyaç duyduğu genç bilim insanları ve araştırıcıların yetiştirilmesine önemli katkıda bulunuyor; araştırma laboratuvarlarında mühendislerin ve bilim insanlarının kullanımına açık öncü nitelikte yeni teknolojiler geliştirerek, pek çok projenin alt yapısını hazırlıyor. İTÜ’nün nanoteknoloji alanındaki rekabette yerini alması için DPT desteği ile hayata geçirilen “İTÜ Nanobilim ve Nanoteknoloji İleri Araştırma Enstitüsü” ise Türkiye’de nanoteknoloji sanayisinin oluşması ve gelişmesinde öncü olmayı; uzun vadede, nanoboyutlu yarı iletken malzemeler ve cihazlar konusunda yüksek kaliteli Ar-Ge çalışmaları yürütmeyi hedefliyor. Üniversitemizin bu eksendeki çalışmalarından örnekler sunduğumuz “Nanoteknoloji” dosyamızda öğretim üyelerimiz; konuya farklı boyutları ile ışık tutuyor, araştırma safhasındaki çalışmaların getireceği sonuçlara değiniyor, üretim aşamasına getirdikleri devrim niteliğindeki nano ürünleri tanıtıyorlar. İTÜ’de özellikle son dönemde, uluslararası özel sektör kuruluşlarının da desteği ile ardı ardına, dünya çapında araştırma-geliştirme çalışmalarına olanak sağlayan yeni laboratuvarlar açıldı. “İTÜ’de Ar-Ge” başlığı altında sunduğumuz, başta İTÜ VLSI Ölçüm Laboratuvarı olmak üzere, Türkiye’nin ileri teknoloji endüstrisine hizmet edecek bu laboratuvarlar, üniversite-sanayi işbirliğinin başarılı örneklerini oluştururken, diğer taraftan İTÜ’nün bilimsel öncülüğünü ve uluslararası bilim dünyasıyla entegrasyonunu ifade ediyor. Y. Müh. Ülkü Arıoğlu, sınıfının tek kız öğrencisi olarak 1963 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi Betonarme bölümün-
4
den mezun oldu. Mühendislik mesleğinin öncü kadınlarından biri olarak mezuniyette 50. yılını dolduran, Vakfımızın Yönetim Kurulu Üyesi Ülkü Arıoğlu ile, öğrencilik yıllarından mühendislik idealine, Yapı Merkezi çalışmalarından Üniversite ile ilişkilerine uzanan bir söyleşi yaptık. Bu sayımızda, yayınlarımız arasında yer alan iki önemli eserin tanıtımına yer verdik. İTÜ’de sivil gemi mühendisliği eğitiminin kurucusu ve Türkiye’de gemi yapılamaz denen bir ortamda çelik gemi yapımını gerçekleştiren Ord. Prof. Ata Nutku’nun hayatı ve gemi inşaatı endüstrisine yaptığı katkılar “Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi” isimli kapsamlı bir eser olarak, İTÜ Vakfı Yayınları arasında yerini aldı. Kendi alanında yakın tarihimize ışık tutan niteliği ile eşsiz olan bu eseri, Y. Müh. Aydın Eken ve Prof. Dr. Reşat Baykal’ın kaleminden sizlere aktarıyoruz. Yayınlarımız arasında yer almasından her zaman gurur duyduğumuz “Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş” isimli eser, bu yıl gerek üniversitemizde açılan özel sergilerde, gerekse medya programlarında gündeme geldi. Mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı olan Sedat Çetintaş’ı tanıtan bir bölümle, inanılmaz güzellikteki 108 adet rölövenin yer aldığı bu eseri, Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın kitap için yazdığı ‘önsöz’le sizlere aktarmayı görev bildik. Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın, bugüne kadar İTÜ’nün kurumsal tarihinin yazılmamış olmasını hüzün verici bir eksiklik olarak görüp, bu hissiyatla 2009 yılında harekete geçtiği ve bir grup yazarla, birinci baskısını 2012 yılında literatüre kazandırdığı “İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz” isimli eser büyük ilgi gördü. Önemli bir eksikliği dolduran eserin genişletilmiş 2. basımı, Vakfımız yayını olarak 240. İTÜ Günü’nde okurla buluştu. Rektör Karaca’nın Editör olarak; Mustafa Kaçar, Tuncay Zorlu, Burak Barutçu, Atilla Bir, C. Ozan Ceyhan ve Aras Neftçi’nin yazar olarak imza attıkları, tüm geliri burs ve yurt yapımı için kullanılacak olan bu nadide eseri, Dergimizin 62. sayısında geniş şekilde okurlarımıza tanıtacağız. İlgi ile okuyacağınızı düşündüğümüz, İTÜ Fizik Bölümü’nden Doç. Dr. Savaş Arapoğlu ile “Higgs Bozonu Hakkında Her Şey”, mimar ve çevreci Ateş Öztan’la “Tasarımda Çözüm Ortağı Makinalar” başlıklı röportajlar, umut vaat eden projeleri ile “Genç Başarı” sayfalarımıza konuk ettiğimiz öğrencilerimiz, İTÜ’den ve Vakfımızdan haberler bu sayımızın diğer konuları. Saygılarımızla. Yayın Kurulu
‹TÜ Sosyal Tesisleri 3’ü suit olmak üzere 29 odal› 57 yatak kapasiteli konaklama birimi. Konferans salonu Çok amaçl› toplant› salonlar› Ar› Kovan› Restoran/Bar K›fl bahçesi
C
Çat› Restoran
M
Y
Teras
CM
Sergi salonu
MY
CY
Otopark
CMY
K
Özenle seçilmifl menüler, ö€len ve akflam yemekleri, bilimsel ve sosyal etkinlikler, davetler, kokteyller, brunch, kokteyl prolonger, niflan-dü€ün törenleri, mezuniyet - do€um günü partileri, s›n›f yemekleri, aç›k büfe yemek davetleri.
‹TÜ Maçka Sosyal Tesisleri ‹TÜ Vakf› ‹fltiraki olan
Mühendislik-Mimarl›k-Müflavirlik Araflt›rma - Gelifltirme San. Tic. A.fi.
taraf›ndan iflletilmektedir.
‹TÜ Sosyal Tesisleri, ‹TÜ Maçka Kampüsü, Teflvikiye / ‹stanbul Tel: (0212) 296 31 47 - 296 55 12 Fax: (0212) 233 10 19 e-mail:sostes@ituvakif.org.tr / Havuzbafl› Restoran: 0212 246 10 07
Nanorobotlar
Nanoteknoloji’de Yeni Fırsatlar ve Açılımlar:
NANOROBOTLAR
“Nanoteknoloji ve nano-biyoteknoloji’deki gelişmelerle, kanser gibi bazı ölümcül hastalıkarın teşhis ve tedavisinde nanorobotların kullanılabilme olasılığı, insan sağlığı için yeni umutların kaynağı olmaktadır. Gelişmiş ülkeler, güncel hayatta yaygın uygulamaları olan nanoteknoloji alanında milyarlarca doları bulan mali yatırım yapmaktadırlar... İTÜ’nün de nanobilim ve nanoteknoloji alanındaki rekabette yerini alması gereğine inanan bir grup öğretim üyesinin 2007 yılında “İTÜ Nanobilim ve Nanoteknoloji İleri Araştırma Enstitüsü - İTÜ-ARINANOTEK” (İTÜ Advanced Research Institute on Nanoscience and Nanotechnology) kurulması için hazırladığı bir bilimsel araştırma altyapı projesi, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından kabul görmüş ve proje bütçesine destek alınmıştır...” Prof. Dr. Hilmi Ünlü
İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü Nanoteknoloji ürünü cihazlar geleceğin elektro nik haberleşme, bilgisayar, kimyasal algılama, savunma, inşaat, çevre, tekstil, enerji depolama ve dönüşüm teknolojilerinin temel ögeleri olarak kabul edilmektedir. Nanoteknoloji ve nano-biyo teknoloji’deki gelişmelerle kanser gibi bazı ölüm cül hastalıkların teşhis ve tedavisinde nanorobot ların kullanılabilme olasılığı insan sağlığı için yeni umutların kaynağı olmaktadır. Gelişmiş ülkeler güncel hayatta yaygın uygulamaları olan nano teknoloji alanında milyarlarca doları bulan mali yatırım yapmaktadırlar. Uluslararası teknolojik gelişmeleri yakından takip etmek bir zorunluluk olup ülkemizin gelecekteki menfaatlerini koru mak “birlikten güç doğar-bilgili toplum güçlüdür” anlayışıyla, nanoteknoloji alanında üniversite-sa nayi-kamu kurumları arasındaki işbirliğinin güç lendirilmesini gerektirmektedir.
Nanobilim ve nanoteknoloji, 1959 yılında
Amerikan Fizikçi Richard P. Feynman’ın “There is plenty of room at the bottom” başlıklı bilimsel konuşmasıyla 1960’lı yılların az sayıda bilim insa nının gündemine girmiş ve yarıiletken teknoloji sindeki doğal sınırlamalar nedeniyle 2000’li yıllar da önemini tüm bilim dünyasına kabul et ti rmiştir. Bilim ve teknolojideki son gelişmelere bakıldığın da, nanoteknoloji 21. yüzyılın en önemli tekno lojik buluşu olarak görülmektedir. Nanoteknoloji günümüzün gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülkesinde haberleşme, bilişim, enerji, inşaat, sa vunma, sağlık ve çevre alanlarında sayısız uygu lamaları keşfedilen ve süratle gelişen, faydalı ve zararlı yönleriyle ülkelerin ümit kaynağı ve tehdit unsuru olan bir teknolojik devrim niteliğini taşı maktadır. Yarıiletken teknolojisinin gelişmekte olduğu 1970-1980 yıllarında yaklaşık 2 milimetre çapın daki kablolar, sadece bir telefon hat tı hizmeti ve rirken, teknolojik gelişmelerin doğal bir sonucu olarak günümüzde yüzlerce telefon hat tı olarak kullanılabilen 1 milimetrenin 10’da biri çapındaki fiber optik kablolar teknolojinin bir parçası olmuş ve artık kuşlar, konacak telgraf telleri bulamaz ha le gelmiştir. Daha da çarpıcı olanı, nanoteknolo
jideki gelişmeler sayesinde milyonlarca kitap say fasındaki bilgiye eşdeğer onlarca gigabaytlık bilgi, insan parmağının yarısı büyüklüğündeki seyyar elektronik depolama cihazlarında saklanabilmek tedir. Diğer çarpıcı bir örnek ise günümüzün en yaygın haberleşme cihazı haline gelen cep tele fonları, “fotoğraf makinesi, görüntülü haberleş me, ses ve video kayıt cihazı, radyo, televizyon, internet haberleşme, hesap makinesi, bilgisayaryazıcı, faks, pusula, adres bulucu ve yönlendirici (navigatör)” gibi pek çok elektronik aletin yaptığı işleri yapabilmektedir. Kısacası, yerküre üzerinde ki pek çok ülkede, insanlar adını dahi duymadığı veya hakkında net bilgi sahibi olmadığı nanotek noloji ürünleriyle adeta “iç-içe“ yaşar hale gel miştir. Nanoteknolojiyi, maddenin fiziksel özelliklerinin nanometre seviyesinde kontrolu ile yeni malze me yapıların elde edilmesi ve bunlardan da yeni cihazlar ve sistemlerin üretilmesi olarak tanımla yabiliriz. Nanometre bir uzunluk ölçü birimi olup, milimetrenin binde birine (bir metrenin milyarda biri) eşit ti r. Bir nanometre bir atomun çapının yaklaşık on katına eşit ti r. Bunun yaklaşık 10 nm olan insanın saç telinin kalınlığından 1000 kat da ha küçük olduğunu düşünürsek nanometre sevi yesinde olan ve harikalar yaratan malzemelerin,
8
üretilen cihazların ve sistemlerin önemini çok da ha kolay anlarız. Maddenin nanometer seviyesinde desenlendir me yöntemiyle kimyasal yapısını değiştirmeden ergime sıcakığı, mıknatıslanması, yük taşıma ye teneği gibi bazı temel özelliklerini değiştirmek mümkündür. Yakın zamana kadar atom, cisim olarak ulaşılabilecek son nokta idi. Gelinen nokta o ki, nanoteknolojideki gelişmelerle atomların di zilmesi ve belli bir alanda organizasyonu mümkün olmakta ve dolayısıyla özellikleri insan yeteneği ile değiştirilerek kontrol altına alınabilmektedir. Böylece malzemelerin nanometre boyutlarında dayanıklılığı ve işlevleri sınırlarını zorlayacak ka dar çeşitlendirilebilmekte ve pek çok sayıda yeni malzeme türleri üretilebilmektedir. Günümüzdeki üretimi nispeten pahalı olan nano teknoloji ürünlerin, yakın bir gelecekte yerküre üzerindeki kıymetli madenlerin tanımını yeniden yapmaya aday olduğunu şimdiden görebiliriz. Örneğin, ısınmakta ve elektrik üretiminde kulla nılan kömür ve çeşitli değerli ürünlerin yapımın da kullanılan elmasın ana maddesinin karbon olduğu bilinmektedir. Günümüzde nanoteknoloji kullanılarak kömürden elde edilen elmas, bilinen yöntemlerle elde edilenden daha pahalıya mal olmaktadır. Ancak, yapılan yatırımlar ve araştır
Hilmi Ünlü
Nanoteknolojideki gelişmelerle atomların dizilmesi ve belli bir alanda organizasyonu mümkün olmakta ve dolayısıyla özellikleri insan yeteneğiyle değiştirilerek kontrol altına alınabilmektedir. Böylece malzemelerin nanometre boyutlarında dayanıklılığı ve işlevleri sınırlarını zorlayacak kadar çeşitlendirilebilmekte ve pek çok sayıda yeni malzeme türleri üretilebilmektedir.
malar sayesinde nanoteknolojide olacak ilerle melerle yakın bir gelecekte tam tersi bir sonuç beklemek hiç de hayal değildir. Bu nedenle, bilim sel çalışmaların yanısıra, nanoteknolojinin kamu oyunun gündemine girmesi, okul çağındaki yeni nesillerin bu konuda eğitilmesi ve sokaktaki va tandaşımızın gelişen teknolojinin yararlarının ve zararlarının bilincinde olması son derece önemli dir. Öte yandan, akademik çalışmaların daha ileri gitmesinde özellikle sanayicilerimizin bu konuya ilgisini yönlendirmek çok önemlidir. Üniversite veya kamu araştırma laboratuvarlarında milyon larca lira harcayarak bulunan sonuçların toplum ihtiyacına yönelik üretimi ancak sanayicinin ilgisi, tüketici veya kullanıcının isteği ile mümkün olur. Bu tür faaliyetlerin bilim insanları ve mühendis leri arasındaki işbirliklerine zemin hazırlamasına katkıları çok büyüktür.
Nanoteknoloji Uygulamaları
Son yıllarda nano yapılı malzemeler elektronik haberleşme, bilgisayar, biyoteknoloji, sağlık, gıda, enerji, inşaat, çevre, otomotiv, ve savunma sana yi gibi alanlarda kullanılmakta veya kullanımı için yoğun çaba sarf edilmektedir. Örneğin, (1) Günümüzde ısınma ve elektrik enerji üre timinde kullanımı oranı % 10’larda olan güneş enerjisinden nanoteknoloji sayesinde % 60’ı aşan oranda yararlanmamız mümkün olacaktır. Hatta uzay araştırmalarında ve veri toplamada kullanı lan uyduların, günlük enerjilerinin temininde gü neş enerjisinden daha fazla yararlanmaları nano teknoloji ile mümkün olacaktır. (2) Nanoteknoloji yöntemleriyle üretilen su geçir meyen elbiselerle, kışın soğuğundan ve yazın da sıcağından korunmamız mümkün olacaktır. (3) Otomotiv ve inşaat sanayisinde kullanılan bo ya ve benzeri malzemeler, nanoteknolojik yön
temlerle üretildiğinde, her türlü hava şartlarında sağlamlığını koruyacak ve kullanıcıya ekonomik ve sağlık açısından önemli katkıları olacak ve çev re kirliliğinin önüne geçilecektir. (4) Günümüzde kullanılan antibiyotik ilaçlar sağ lığımıza zararlı mikropları yok ederken, vücuda yararlı olan mikropları da öldürebilmekte uzun vadede insan sağlığına zarar verebilmektedir. Na noteknoloji sayesinde bu tür yan etkiler gideril miş ve hatta yok edilmiş olacaktır. (5) Günümüzde insan sağlığını ciddi oranda tehdit eden kanser gibi öldürücü hastalıkların zamanın da teşhis ve tedavisinde, nanoteknolojinin etkili olacağı beklenmektedir. İcad edilen nanorobot lar sayesinde kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olan kimyasal kaynakların tespiti, tümörlü hücrelerin teşhisi, kontrol altına alınması ve onla rın sağlıklı hücrelere zarar vermeden yok edilmesi mümkün olacaktır.
Nanorobotlar
Güncel yaşantımızdaki uğraşılardan dolayı far kında olmadığımız bir gerçek var ki, o da insan vücudunun bir nanoteknoloji ürünü olmasıdır. İnsanoğlu kendisine ve çevresine yönelik yararlı işler yaptığı gibi üret ti ği ürünlerle veya başka ne denlerle kendi sağlığına ve içinde yaşadığı toplu mun sağlığına zarar verebilmektedir. Bu konuda en çarpıcı örnek sayıları beklenmedik oranda ar tan kanser vakaları olduğu pek çoğumuzun ma lumudur. Kanser, vücut içindeki sağlıksız hücrelerin beklen medik oranda artması ve zamanında teşhis edile mez ve kontrol altına alınamazsa vücudun başka bölgelerine hızlıca yayılarak insan yaşamını tehli keye sokar. Kanserli hücrelerin kontrolsüz olarak hızla çoğalması sağlıklı hücrelerin beslenmesini engeller ve nihayet kanserli hücreler tarafından yok edilirler. Hastanın hayatta kalmasını belir leyen en önemli etken kanserli hücrelerin erken teşhisine bağlıdır. Kanser tedavisinde, kanserli hücreleri yok etmek için uygulanan geleneksel yöntemde sondaj kullanılması ve cerrahi müda hele ile tümörlerin alınması ve daha sonra kemo terapi ve radyasyon oturumlarının tekrarı gerekir. Fakat bu geleneksel yöntem hasta sağlığı açısın dan risk oluşturabilir. Çünkü bu oturumlarda ve rilen ilacın kanserli hücrelere uygulanışı sırasında onları çevreleyen sağlıklı hücreler radyasyona maruz kalabilir ve hasta zarar görebilir. Kanser te davisinde kemoterapinin yan etkisini yok etmek için gerekli ilacın hastaya nasıl uygulandığı önem taşımaktadır. Bilim ve teknolojideki tüm gelişmelere rağmen, kanser vakalarının hızla artışı bu hastalığın teşhisi ve tedavisi hakkında etkili yöntemlerin bulunması bilimsel çalışmalar arasında ön sıralarda gelmek tedir. Nanoteknolojideki son gelişmeler kanserin teşhisinde, kanserli hücrelerin kontrolünde ve sağlıklı hücrelere zarar vermeden tedavisinde ve yok edilmesinde yeni yöntemler için bir fırsat ve ümit kaynağı oluşturduğu bilim insanları arasında yaygın bir kanıdır. Yukarıda kısmen de olsa özetlemeye çalıştığımız faktörler insan vücudunda bağımsız olarak hare
9
ket edecek moleküler düzeyde etkili bir teknolo jinin gerekliliğini işaret etmektedir. Bu faktörler kanserli hücreleri ilk aşamalarında tespit edebi len ve vücut dışında bulunan elektronik cihaza sinyaller iletebilme yeteneğine ve donanımına sahip olan moleküler seviyedeki cihazlar dok torun bu bilgileri analiz edip hareket etmesine olanak sunar [1]. Bu yetenekli teknolojiye ancak nanobilim ve nanoteknolojiyle sahip olmak müm kündür. Nanorobotlar kanla taşınan cihazlar gibi vücut içinde gezinerek erken aşamalarında kan serin teşhisi ve sağlıklı hücrelere zarar vermeden bu hücreleri yok etmek için ilaç uygulanmasında ve sonuç olarak kişinin sağlığına kavuşmasında önemli rol oynayabilirler. Nanorobotların bu görevleri yapabilmeleri için sensör (algılayıcı), transmitör (veri aktarıcı), ak tuator (işletici) ve güç kaynağı gibi çeşitli nano elektronik cihazlarla ve teknolojilerle donanımlı olması gerekir. Kanser tedavisinde kullanmak için tasarlanan nanorobotların donanımı ve hırdavat mimarlığı, mühendisliğin en yaratıcı ve iddia lı bir alanı haline gelmiştir [1], [4]. Burada amaç sensör ve actuatör gibi nanorobot elemanlarını mümkün olan en küçük alana yerleştirmektir. Gü nümüzde nanorobot sensor tasarımında CMOS (Complementary Metal Oxide Semiconductor) VLSI (Very Large Scale Integration) sistem tasarı mı esas alınmaktadır. CMOS tabanlı biyosensörle rin devre montajında malzeme olarak nanoteller kullanmak zorunludur. Nanorobotların kanser tedavisindeki çalışma prensibini oluşturmak için bal arılarının yaşam tarzlarını incelemekte büyük yarar vardır. Nanorobotlar kanserli hücreleri belirleyince etkili ve hassas bir cerrahi müdahele ile sağlıklı hüc relere zarar vermeden bu tümörler yok edilebi lir. Kanser hücrelerinin belirlenmesinde “aktif ve pasif hedefleme” olarak bilinen iki yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. Aktif hedefleme, kuvan tum noktaları (nanoparçacık) önceden tanımlan mış tümör spesifik ligandlara yönlendirilir. Öte yandan, “pasif hedefleme” ise kuvantum noktası ve tümör büyüklüğünün ve/veya benzerliğinin eşleştirilmesiyle mümkündür. Kuvantum noktaları kanserli hücreleri numara landırmak için tümör spesifik ligandlarla eşleştiri lerek nanorobot ile bu tümörler hakkındaki veri ler vücut dışındaki elektronik cihazlara aktarılır ve
Şekil 1 - Protein ile kovalent bağ oluşturmuş şematik ZnS/CdSe kuvantum noktası.
Nanorobotlar
Günümüzde insan sağlığını ciddi oranda tehdit eden kanser gibi öldürücü hastalıkların zamanında teşhis ve tedavisinde, nanoteknolojinin etkili olacağı beklenmektedir. İcat edilen nanorobotlar sayesinde kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olan kimyasal kaynakların tespiti, tümörlü hücrelerin teşhisi, kontrol altına alınması ve onların sağlıklı hücrelere zarar vermeden yok edilmesi mümkün olacaktır. Şekil 2 - Gao ve ekibinin [5] canlı fare üzerinde uyguladığı, çok renkli kuvantum noktalarının yaydığı ışıma ile hayvan üzerindeki kanser hücrelerinin tespitini ispat eden deney sonucunun görüntüsü.
daha sonra da hassas cerrahi müdaheleye imkan sağlarlar. Kuvantum noktaları CdSe/ZnS gibi yarı iletken nano kristaller olup floresans emisyonu uyarılmış elektronlardan kaynaklanır. Kuvantum noktaları metal bir kabukla çevrilmiş kadminyum ve civa gibi inorganik çekirdeği olup çapının bü yüklüğüne ve kimyasal yapısına bağlı kendine has floresans spektrumu vardır. Kuvantum noktaları, üzerinde bulunukları zemin tabaka ile bir bağ oluşturark belirli bir dalga bo yunda ışıma yapar ve onların kolay tespitini sağ larlar. Kuvantum noktaları, tek bir ışık kaynağı ile uyarılabilecek şekilde ve farklı dalga boylarında ışık yayarak bağımsız etiketlemeye izin verecek biçimde tasarlanabilir ve üretilebilirler. Buna ör nek olarak, Gao ve çalışma ekibi [5], hazırladıkları kuvantum noktaları ile tümörleri görüntülemeyi incelemek için bir fare üzerine yaptıkları uygula mada fareye üç farklı konumlarda ilaç verdikten sonra, tek bir ışık kaynağı ve ışıklandırma ile üç farklı kuantum noktaları bulmayı ve dolayısıyla kanserli hücreleri numaralandırmayı başarmış lardır. Konuyu daha iyi anlamak için, TÜBİTAK desteği (Proje No: 105T463) ile kurulan kendi nanotek
Şekil 3 - 130 0C (solda) ve 160 0C (sağda) sıcaklıklarda ve 5 dakika reaksiyon sürecinde hazırlanan CdSe nanoparçacıklarının TEM microphotograph sonuçları
noloji araştırma laboratuvarımızda kolloidal yön temle hazırlanan CdSe/ZnS kuvantum yapılardan çarpıcı renkler ve onların floresan spektrumu aşağıda örnek olarak verilmiştir. Nano ölçeklerde nesnelerin boyutunu değiştirme hakkında tehlikeli bir şey yoktur. Bununla birlikte, herhangi bir yeni teknoloji ile olduğu gibi, nano parçacıkların zararlı yan etkilerinden korunmak için sürekli olarak test edilmesi gerekmektedir. Laboratuvar araştırmalarında önümüzdeki on yıl içinde çip başına 1012 adet cihazın en ucuz ma liyetle nasıl integre edilebileceği sorularına yanıt aranması, nanorobot teknolojisinin çok yakında olgunlaşacağı ve insan sağlığının korunması için etkin rol alacağı şimdiden görülebilir. Nanotekno lojideki gelişmeler yeni bakış açıları ve yeni yakla şımlar gerektiriyor. Nanobilim ve nanoteknoloji deki başarılar nanobiyoteknoloji ve insan sağlığı için parlak umutları da beraberinde getirecektir.
Nanoteknoloji Yatırımları
Gelişmiş ülkeler, bilim ve teknolojideki hakimiyet lerini sürüdürebilmek için güncel hayatta yaygın uygulamaları olan nanoteknoloji alanında, araş tırma ve geliştirmeye yönelik milyarlarca doları bulan dev mali yatırımlar yapmaktadırlar [1]-[3]. Bu ülkelerin başında sırasıyla, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya Federasyonu, Avrupa Bir liği, Japonya, Almanya, Fransa, Çin, Brezilya ve Hindistan gelmektedir. Örneğin, 2012 yılında Av rupa Birliği Framework Program 7 (FP7) için 3.5 milyar EURO ayırırken, Amerika Birleşik Devletleri National Nanotechnology Initiative (NNI) için 1.6 milyar EURO değerindeki devasa mali bütçe ile nanoteknoloji alanında araştırma ve geliştirmeye yönelik projeleri destekleme kararı almıştır. Bu aşamada şu sorunun sorulması gayet doğaldır: İTÜ’de ve ülkemizde nanobilim ve nanoteknoloji
10
Kanser tedavisinde kullanmak için tasarlanan nanorobotların donanımı ve hırdavat mimarlığı, mühendisliğin en yaratıcı ve iddialı bir alanı haline gelmiştir Burada amaç sensör ve aktuatör gibi nanorobot elemanlarını mümkün olan en küçük alana yerleştirmektir.
alanında neler yapılmakta ve neler yapılmalıdır? Ülkemizde nanobilim ve nanoteknoloji alanında yapılan yatırımlara bakacak olursak, gelişmiş ül kelerden ciddi anlamda geride olduğumuzu gör mekteyiz. Amaç ve hedeflerin tartışıldığı ve ciddi beyin fırtınalarının yapıldığı bilimsel toplantıların ilki “Ulusal Nanobilim ve Nanoteknoloji Konfe ransı” adı altında 2005 yılında Bilkent Üniversite si’nde yapılmıştır. Bu toplantılar daha sonra 2006 ve 2007 yıllarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nde tekrarlanmıştır. “Ulu sal Nanobilim ve Nanoteknoloji Konferansı”nın dördüncüsü 2008 yılında İstanbul Teknik Üniver sitesi’nin ev sahipliğinde yapılmıştır. Beyin fırtınalarının yapıldığı bu bilimsel toplan tılar daha sonra diğer üniversitelerin ev sahipli ğinde devam etmekte olup çok yararlı atılımlara vesile olmuştur. Örneğin, Devlet Planlama Teş kilatı’nın (DPT) desteği ile 2006 yılında Bilkent
Hilmi Ünlü
Ülkemiz öz kaynaklarını oluşturan üniversite sanayi ve kamu kuruluşlarında, nanobilim ve nanoteknoloji alanlarında çalışan uzmanları ve bilim insanlarını biraraya getirerecek “Nanobilim ve Nanoteknoloji Stratejisi”nin ivedilikle oluşturulması, işbirliklerinin yaratılması ve desteklenmesi, ülkemizin rekabet gücünü art tıracak ve gelecek nesillerimizi güvence altına alacaktır. Üniversitesi’nde “Ulusal Nanoteknoloji Araştırma Merkezi” (UNAM) kurulmuştur. Ayrıca, gene Bil kent Üniversitesi’nde “Malzeme Bilimi ve Nano teknoloji Enstitüsü” kurulmuştur. İTÜ’nün de nanobilim ve nanoteknoloji alanındaki rekabette yerini alması gereğine inanan bir kısım öğretim üyesinin, 2007 yılında “İTÜ Nanobilim ve Nanoteknoloji İleri Araştırma Enstitüsü (İTÜ Ad vanced Research Institute on Nanoscience and Nanotechnology (İTÜ-ARINANOTEK)” kurulması için hazırladığı bir bilimsel araştırma altyapı pro jesi Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) tarafından ka bul görmüş (Proje No: 2008KI20710, Proje yürü tücüsü: Prof. Dr. Hilmi Ünlü; Araştırıcılar: Prof. Dr. A. Sezai Saraç, Prof. Dr. Canan Tamerler, Prof. Dr. Gülaçtı Topçu, Prof. Dr. Birsen Demirata, Prof. Dr. Güleren Döner, Doç. Dr. Oğuzhan Gürlü, Doç. Dr. Özgür Özer, Doç. Dr. Nilgün Yavuz, Doç. Dr. Nilgün Kızılcan, Yrd. Doç. Dr. Ramazan Kızıl, Proje başla ma-bitiş yılı: 2008-2010 (+ 2 yıl ek süre); bütçe: 20 milyon TL(+ 5 milyon TL ek bütçe) ve destekleme kararı almıştır. İTÜ’ye kazandırılan bu önemli altyapı projesinin amacı, fen ve mühendislik alanlarında çalışan bilim insanlarımızı bir araya getirerek nanomal
zemeler, nanoyapı aygıtlar ve düzenekler, yenile nebilir enerji, tekstil, makina, inşaat, çevre, tıp ve nanobiyoteknoloji alanlarına odaklanan araştır ma-geliştirme faaliyetleri ile ilgili konulardaki bi limsel problemlere çözüm üretmek ve ülkemizde nanoteknoloji sanayisinin oluşmasına ve gelişme sine öncü olmak idi. Bu bağlamda, Üniversite ler-Kamu ve Sanayi kuruluşları arasında oluşturu lacak işbirliği; (1) Nanoteknoloji uygulamaları için gerekli tekno lojilerin geliştirilmesinin desteklenmesi, (2) Sürdürülebilir bir nanoteknoloji araştırma alt yapısı oluşturulması, (3) Yeni fikirlerin ve uygulama alanlarının gelişti rilmesi için uygun bir ortamın oluşturulması, (4) Laboratuarlarda gerçekleştirilen çalışmaların pratik ve ticari ürünlere dönüşebilmesi için ge rekli sanayi altyapısının oluşturulması ve kurum sal kolaylıkların sağlanması, (5) Nanobilim ve nanoteknoloji eğitim-öğretimi nin İTÜ’de ve ülkemizin diğer üniversitelerinde yapılan yüksek öğrenimin her aşamasına yay gınlaştırılması ile sanayi kuruluşlarının ihtiyaç
duyduğu genç ve nitelikli araştırıcıların ve bilim insanlarının yetiştirilmesine önemli yararlar sağ layacak ve nanoteknoloji ürünleri elde etmek mümkün olacaktır.
Sonuç
Gelişmiş ülkelerdeki yatırımlara bakıldığında şu sonuca varabiliriz: Nanoteknoloji; ona sahip ola nı efendi, olamayanı ise köle konumuna getirecek teknolojik güç olma konumuna gelmiştir. Dünya daki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yakalamak ve insanlarımızın yaşam kalitesini sağlamak için ülkemizde bilim yuvalarında ve araştırma mer kezlerindeki azimli ve bilinçli bilim insanlarımıza sahip çıkmamız, onların fikirlerine değer verme miz son derece önemlidir. Ülkemiz öz kaynakla rını oluşturan üniversite-sanayi ve kamu kuruluş larında, nanobilim ve nanoteknoloji alanlarında çalışan uzmanları ve bilim insanlarını biraraya getirerecek “Nanobilim ve Nanoteknoloji Stra tejisi”nin ivedilikle oluşturulması, işbirliklerinin yaratılması ve desteklenmesi, ülkemizin rekabet gücünü art tı racak ve gelecek nesillerimizi güven ce altına alacaktır.
Kaynaklar
Şekil 4 - 170 0C reaksiyon sıcaklığında 1, 5, 10, 15, 20 dakika süre içinde hazırlanmış olan CdSe/ZnS nanokristalinin floresans emisyon spektrumu.
11
[1] R. A. Freitas, Jr., “Current Status of Nanomedicine and Medical Robotics”, J.of Theoretical Nanoscience, Vol. 2, 1-25 (2005). [2] DSTI/STP/NANO(2012)12, search.oecd. org/.../displaydocumentpdf [3] M. Haselman and S. Hauck, “The Future of Integrated Circuits: A Survey of Nanoelectronics”, Proc. of the IEEE, Vol. 98, 11-28 (2010) [4] K. Naftchi-Ardebli, “ Nanorobots: Novel Technology for Cancer Therapy”, http://triplehelixblog.com/2011/09 [5] Gao X et al, “In vivo cancer targeting and imaging with semiconductor quantum dots”, Nat. Biotechnol., Vol. 22, 1026-43 (2004).
Nanoteknoloji
İTÜ Nanobilim ve Nanomühendislik Lisansüstü Programı
Nanobilim İçin İnsan Gücü
“İTÜ NanoScience & NanoEngineering lisansüstü programının eğitime başlaması, ülkemizde ihtiyaç duyduğumuz genç bilim insanlarının ve araştırıcıların yetiştirilmesine önemli katkıda bulunmaktadır.” İTÜ NanoScience & NanoEngineering lisansüstü programının eğitime başlaması ülkemizde ihtiyaç duyduğumuz genç bilim insanlarının ve araştırıcıların yetiştirilmesinde önemli katkıda bulunmaktadır ve geliştirilecek teknolojilerle, nanoteknolojinin ülkemizde kök salması ve ekonomiye katkı sağlar hale gelmesi için uzmanlar yetiştirilmektedir. Prof. Dr. Eyüp Sabri Kayalı
İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü Nanobilim ve Nanomühendislik Lisansüstü Programı
mi, birçok bilimsel ve teknolojik problemleri de beraberinde getirmektedir. Bu sorunları ortadan kaldırmak amacıyla, dünyanın ileri gelen bilim adamları ve mühendisleri, geleceğin bilişim ve ile tişim teknolojilerinin belkemiğini oluşturacak olan ve hatta dünya ekonomisini ve devletlerarası güç dengelerini yönlendireceğine inanılan “Nanobilim ve Nanoteknoloji” konusunda yoğun biçimde ça lışmaktadırlar. Dünyadaki gelişmeleri takip edebilmek ve ulusla rarası standartları yakalamak için ülkemizde nano bilim ve nanoteknoloji konusunda disiplinlerarası işbirliğini güçlendirmek gerekmektedir. Ülkelerin nanobilim ve nanoteknoloji alanındaki düzeyleri, ülkelerin gelişmişliklerini ölçen bir kriter haline gelmeye başlamıştır. Nanoteknolojinin, ülkemiz ekonomisine ve savunmasına getireceği katkıları en iyi biçimde kullanabilmek için üniversitelerimiz, sanayi ve kamu kuruluşlarımız arasında sıkı işbirli ği kaçınılmaz hale gelmiştir. Araştırma laboratuv arları (nanobilim ve nanoteknoloji araştırmalarına yönelik olarak) yeni bir örgütlenmeye gitmekte; üniversiteler yeni eğitim programları başlatmak tadır. Bu bağlamda, İTÜ NanoScience & NanoEngi neering lisansüstü programının eğitime başlaması ülkemizde ihtiyaç duyduğumuz genç bilim insan larının ve araştırıcıların yetiştirilmesinde önemli katkıda bulunmaktadır ve geliştirilecek teknoloji lerle, nanoteknolojinin ülkemizde kök salması ve ekonomiye katkı sağlar hale gelmesi için uzmanlar yetiştirilmektedir.
Nanoteknoloji, maddenin atomik ve moleküler boyutta manipülasyonudur. Ulusal Nanoteknoloji Girişimi’nin yaptığı tanıma göre ise nanoteknoloji 1-100nm arası olan maddelerin manipülasyonu dur. “There is a plenty of room at the bottom” adlı konuşmasıyla 1959 yılında Richard Feynman, Nanoteknoloji konseptinin ilk temelini ortaya at mıştır. “Nano-teknoloji” terimini ilk kullanan kişi ise 1974 yılında Norio Taniguchi olmuştur. Feyn man’dan esinlenen K. Eric Drexler ise 1986 yılın Şekil 2: Programa ait öğretim üyesi dağılımı da nanoboyutta birleştirme yapılabileceği fikrini sunduğu “Engines of Creation: The coming era of cihazların nano ölçeğe göre uyarlanmış olması, nanotechnology” adlı kitabı çıkarmıştır. 3. Tasarım ve imalatların nano ölçekte boyutlan Nanobilim ve Nanoteknoloji ile ilgili olarak dünya dırılması, da yoğun araştırma ve geliştirme faaliyetleri son 4. En modern teknolojilerin ve ölçüm yöntemle 20 yılda ivme kazanmış bulunmaktadır. Şekil 1’de rinin kullanılması, bilim ve teknolojideki kritik aşamalar ve nanotek 5. Doğada bulunan canlıların veya süreçlerin taklit nolojinin bu kritik aşamalar içerisindeki yeri gös edilmesi, terilmektedir. Günümüz teknolojisi, maddelerin bilinen fiziksel ve kimyasal özelliklerinin kullanı Nanobilim ve Nanomühendislik Lisansüstü mına dayanmaktadır. Nanoboyutlara inildiğinde, Programımızın; malzemenin boyutları ile değişebilen yeni fiziksel Özgörevi: Disiplinlerarası bir konu olan “nanobi ve kimyasal özellikler, özellikleri değiştirilebilen lim ve nanomühendislik” ile ilgili alanlarda, öncü ve/veya kontrol edilebilen yeni malzemelerin üre nitelikte ileri bilimsel araştırmalar yapabilecek, üst tilebileceğine işaret etmektedir. düzey akademik formasyona sahip, farklı disiplin Günümüzde bilişim ve haberleşme teknolojile alanlarından edindiği bilgilerini bütünleştirip yo rinde ortaya çıkan arzdan kaynaklanan küçük ha cimli, bilgi depolama ve hız yeteneği yüksek olan Nano-Bilim ve Nano-Mühendislik Lisansüstü rumlayarak, sorun çözme ve karar verme gibi üst elektronik ve bilgisayar tabanlı iletişim sistemle programının diğer lisansüstü programlarından düzey zihinsel süreçleri kullanıp, özgün yeni bilgi ler oluşturabilecek insan gücünü yetiştirmektir. rinin geliştirilmesi ve üretilmesi gereksinimi hızla farkları şöyle sıralanabilir: artırmaya devam etmektedir. Piyasadaki elektro 1. Boyutlara ve bunları ilgilendiren proseslere ve Özgörüsü: Nanobilim ve nanomühendislik ile ilgili nik haberleşme ve bilişim teknolojisi silikon yarı ya olaylara nano ölçekte bakması, iletken tabanlı olup, üreticiler mevcut kullanıcı 2. Karakterizasyon çalışmalarında kullanılan tüm alanlarda, üst düzey bilimsel yetkinliğe ve araştır ma-geliştirme yetisine sahip, ulusal talebini ancak üretim sürecini ve uluslararası düzeyde önde gelen, art tı rarak ve/veya geliştirerek tercih edilen ve saygın insan gücünü karşılamakta, çok yakın bir sü yetiştiren bir program olmak ve bu reç içinde bunun da yeterli ol nun sürekliliğini sağlamaktır. mayacağı endişesi artmaktadır. Programımız Prof. Dr. Eyüp Sabri Yoğun araştırma-geliştirme fa KAYALI’nın ana bilim dalı başkanlı aliyetleri sonucu mevcut silikon ğı, Prof. Dr. Zeynep Petek ÇAKAR’ın yarıiletken cihazlarının boyut program koordinatörlüğü, Prof. Dr. larının, ancak 2020 yıllarında İsmail KOYUNCU, Prof. Dr. A. Sezai 10-20 nanometre boyutlarına SARAÇ, Prof. Dr. Nilgün KARATEPE indirilebileceği beklenmektedir. YAVUZ ve Doç. Dr. Esra ÖZKAN ZA Elektronik ve opto-elektronik ci YİM’den oluşan yürütme kurulu ve hazların boyutlarının ve hacim malzeme ve metalürji, kimya, çevre, lerinin küçültülmesi, hızlarının elektronik ve haberleşme, makina, artırılması anlamına gelen bu tekstil, gıda, cevher hazırlama mü yeni teknolojik üretim yönte Şekil 1: Bilim ve teknolojideki kritik aşamaları sergileyen kronolojik şema.
12
Eyüp Sabri Kayalı
hendislikleri, enerji, fizik, kimya ve biyoloji gibi dallarda görev yapan 40 öğretim üyesini içeren akademik kuruldan (Şekil 2) oluşmaktadır. Prog ram danışma kurulu içerisinde ise Arçelik, Aksa, Ionbond-Tinkap gibi sanayi kuruluşlarından tem silciler bulunmaktadır. Programımızda, Fen Bilim leri Enstitüsü’ne bağlı 2, Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı’na (ÖYP) bağlı 3 araştırma görevlisi bu lunmaktadır. Programımızda, araştırma laboratuvar olanakları olarak kullanılan laboratuvarlar, Bilim ve Teknoloji Parkı içerisinde bulunan Nanoteknoloji Araştırma Merkezi başta olmak üzere; ulusal membran tek nolojileri laboratuvarı (MEM-TEK); Nano/mikro Elektromekanik Sistemleri (MEMS) laboratuvarı; Elektropolimerizasyon laboratuvarı; Yüzey ve kol loid kimyası laboratuvarı; Reolojik, elektrokinetik ölçümler, kompozit, nanokompozit üretim labo ratuvarı; İnce film kaplama ve karakterizasyon laboratuvarı; Spektroskopi laboratuvarı; Polimer malzemeler araştırma grubu laboratuvarları (POLMAG); Doğal ve sentetik sürfaktant araştır ma grubu (İTÜ-DOSSAG) laboratuvarı bulunmak tadır. Nanobilim Nanomühendislik Programımıza, eği time başladığı 2010-2011 Güz döneminden bu yana 47 yüksek lisans öğrencisi, 13 doktora öğ rencisi kaydolmuştur. Program 9 yüksek lisans mezunu vermiştir. Nanobilim nanomühendislik lisansüstü programına her güz döneminde genel likle 10 yüksek lisans, 5 doktora öğrencisi olmak üzere toplamda 15 kişi alınmaktadır. Yabancı öğ renci kontenjanı ise genellikle 2 yüksek lisans, 3 doktora olmak üzere 5 kişidir. Programımız %100 İngilizce dilinde olup, programa 4 yıllık mühen dislik ve/veya fen bilimleri programlarından me zun olanlar başvurabilir.
Şekil 3: Nanobilim ve nanomühendislik programı öğrencilerinin kullandığı araştırma laboratuvarlarından birkaçı.
13
Nanoteknoloji
Nano Ağlar:
Nanorobotlar Birbirleriyle Nasıl Konuşur? “Çok sayıda nano Makina arasında iletişim ağı tesis edildiğinde, çok büyük hesaplama güçlerine ulaşılabileceği değerlendirilmektedir. Bunun gerçekleşebilmesi için nano-makinalar ve nano-robotlar arasında iletişimin hızlı ve kayıpsız olarak sağlanması gerekmektedir...”
Y. Müh. Hakan Tezcan Prof. Dr. Sema Oktuğ
İTÜ Bilgisayar ve Bilişim Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Fatma Neşe Kök
İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Tıp, elektronik, bio-malzemeler, askeri uygula malar ve enerji üretimi gibi çok geniş bir uygu lama alanında kendine yer bulan nanoteknolo ji, atomik ya da moleküler hassaslıkta üretimi mümkün kılmaktadır. Günümüzde çokdisiplinli bir alan olarak kabul gören nanoteknoloji biyo loji, kimya, malzeme bilimi ve bilgisayar bilim leri ve mühendisliği gibi birçok disiplini bir ara ya getirmektedir. Bu farklı disiplinlerde işbirliği içinde yapılan çalışmalar 2000’li yılların başın dan itibaren bu yeni ve gözde teknolojide hızlı bir ilerlemeyi beraberinde getirmiştir.
Nano Makineler ve Nano Ağlar
Elektronik cihazlar üzerinde nanometre ölçe ğinde çalışabilme yeteneği yeni bir kavramın oluşumuna da yol açmıştır; nano ağlar ve na no-makineler. Atomik ya da moleküler düzeyi göz önüne aldığımızda, nano-makineleri en te mel fonksiyonel birim olarak düşünebiliriz. Bu ölçekte bir nano-makine, çok basit hesaplama, algılama ve harekete geçirme işlemlerini yeri ne getirebilen bir dizi düzenlenmiş molekülden oluşan, en temel işlevsel yapı olarak tanımlana bilir [1]. Nano-makinelerin küçük boyutları göz önüne alındığında en basit görevleri bile tek başlarına yapabilmeleri olanaksızdır. Nanotek nolojinin en ilgi çekici özelliği, trilyonlarca nano makineyi bir ağ yapısı içinde işbirliği içinde ça
lıştırarak, daha karmaşık görevleri yerine getir meyi sağlamasıdır. Nano ağları oluşturan nano makinaların üre timine yönelik olarak farklı yaklaşımlar kabul görmektedir. Var olan mikro ölçekli aygıt bile şenleri nano ölçekte yeniden üretilmesi, ya da molekülleri yapı taşı olarak kullanıp aşağıdan yukarıya doğru nano aygıtların üretilmesi en çok bilinen iki yaklaşım olarak sıralanabilir [2]. Bir diğer yaklaşım olan bio-hibrid yaklaşım ise doğada var olan biyolojik yapıların model alı narak, yeni nano-makinelerin üretilmesini ya da bu yapıların kullanılmasıyla, nano-robotlar gibi daha karmaşık sistemlerin üretilmesini ön
Şekil 1 - Biyolojik Nano-makineler
14
görür [2]. Doğa nano-makine olarak kabul ede bileceğimiz birçok biyolojik yapıyı barındırmak tadır. Bu nano makinelerin birçoğu, hücreleri incelendiğinde, nano-biyolojik algılayıcılar ve pompalar (membran proteinleri), biyolojik veri depolama birimleri (DNA), veri ve sinyal aktarı mı sistemleri (nörotransmitter taşıyan kesecik ler), taşıma işleri için yollar (hücre içi iskeleti) ve motorlar (kinesin), yer değiştirme eleman ları (kuyruk) vb.olarak karşımıza çıkar [3,4]. Bu nano makinalar için birkaç örnek şekil 1’de gös terilmiştir. Nano-makinelerin sınırlı yetenekleri göz önüne alındığında sahip olmaları gereken en önemli yeteneğinin diğer nan o-mak inl erl e hab erl eş eb ilm e yeteneği olduğu açıktır. Bu yete nek sayesinde nan o-mak in el er işbirliği içinde çalışarak tek bir nano-makine için yerine getirilme si imkânsız ortak bir görevi kolay ca başarabilirler. Nan o-mak in el er
Hakan Tezcan - Sema Oktuğ - Fatma Neşe Kök
Nano-makinelerin sınırlı yetenekleri göz önüne alındığında sahip olmaları gereken en önemli yeteneğin diğer nano-makinlerle haberleşebilme yeteneği olduğu açıktır. Bu yetenek sayesinde nano-makineler işbirliği içinde çalışarak tek bir nano-makine için yerine getirilmesi imkânsız ortak bir görevi kolayca başarabilirler. Şekil 2 - Moleküler İletişim Teknikleri
arasındaki ağ yapısını tesis etmek üzere haber leşmeyi sağlamak için elektromanyetik, akustik, nano-mekanik ve moleküler iletişim teknolojile ri önerilmiştir [2,5]. Mikro elektronik aygıtların haberleşmesi maksadıyla kullanılan en yaygın yöntem elektromanyetik dalgalardır. Elektro manyetik dalgalar havada ya da kablo üzerin de asgari kayıp ile ilerler [2]. Nano seviyedeki akustik haberleşme temelde ultrasonik dalga ların kullanımına yöneliktir. Hem akustik hem de elektromanyetik dalgaların haberleşme için kullanılmasında akustik dönüştürücü ve radyo frekansındaki alıcı/vericilerin nano seviyeye indirgenmesinde problemler olduğu bilinmek tedir. Nano-mekanik haberleşme ise bilginin iletimi için gönderici ve alıcı nano-makineler arasında fiziksel bir teması zorunlu kılmaktadır. Moleküler iletişim kavramı son yıllarda ortaya çıkan bir haberleşme tekniği olup, doğadaki canlı hücrelerde bulunan haberleşme mekaniz malarından esinlenmiştir [6]. Nano makinele rin sınırlı yetenekleri nedeniyle, önerilen ileti şim metotları arasında moleküler iletişimin en umut verici metot olduğu düşünülmektedir [7]. Geleneksel iletişim tekniklerinden farklı olarak, moleküler iletişimde, gönderici biyokimyasal bilgiyi moleküller üzerine kodlar alıcıya gönde rir. Alıcı ise moleküller üzerine kodlanmış bilgiyi çözerek beklenen biyokimyasal bir tepki verir. Nano ağ ise, moleküler iletişimi kullanarak bir birleriyle haberleşen nano makinelerin oluştur duğu ağ olarak tanımlanmaktadır. Moleküler iletişimin diğer metotlara göre üstün tarafları biyolojik uyumluluğu, haberleşme için kullanı lan moleküllerin nano seviyedeki doğal büyük lüğü, düşük enerji tüketimi olarak sıralanabilir [8,9]. Özellikle biyolojik uyumluluğu nedeniyle medikal uygulamalarda bu yöntem tercih edil mektedir. Moleküler iletişim tekniklerini na no-makinelerin arasındaki mesafeye göre kısa, orta ve uzun menzilli iletişim teknikleri olarak sınıflandırabiliriz (bk.şekil: 2) [2].
Sinir Hücrelerinden Oluşan Ağlar
Uzun menz ill i ilet iş im tekn ikl er ind en bir i olan canl ı sin ir hücrel er in in kull an ılm as ıyl a oluş an bir sin ir ağı, nan o mak in el er aras ın dak i hab erl eşm ey i sağl am ak için ilet iş im alt yap ıs ı olarak kull an ıl ab il ir. Bilg i, gel en eks el hab erl eşm e ağl ar ınd a paketl er hal ind e gön der il irken sin ir ağl ar ınd a elekt riks el (aks iyon potans iyel i) ve kimyas al (nörotransm itterl er) ilet im in koo rd in el i olarak çal ışt ığ ı ‘ya hep-ya hiç’ prens ib iyl e gönd er il eb il ir [10]. Bun u bil gis ayar hab erl eşm es ind e kull an ıl an tek bit lik bilg i 1 ya da 0 olarak düş ün eb il ir iz. Bird en fazl a nan o-mak in en in var ış a ulaşm ak için ortak bir sin ir hatt ın ı kull and ığ ı bir ağ to pol oj is i düş ün el im (bk. şek il 3). Böyl e bir ağ yap ıs ı her bir kayn ak nan o-mak in e ile var ış nan o-mak in e aras ınd a atanm ış hatl ar ın kul lan ıld ığ ı ağ yap ıs ın a göre çok dah a ver iml i olacakt ır. Eğer ayn ı and a bird en fazl a nan omak in e ortak kull an ıl an sin ir hatt ın a eriş ir se, bir çak ışm a olacak ve bilg i kayb ı yaş an a cakt ır. Bu probl em in çöz üm ü için yapt ığ ım ız çal ışm ad a her bir nan o-mak in eye bir zam an böl üm ü atayan“Zam an Böl üml em el i Çokl u Eriş im (TDMA)” yöntem i benzer i yönteml er kull and ık. Fakat yin e de kend is in e atanm ış olm ayan zam an böl üm ünd e bilg i gönd eren nan o-mak in el er in bilg il er i kayb ed il ec ekt ir.
Bu dur umd a ağın perform ans ın ı art ırm ak maks ad ıyl a bir tamp onl am a tekn iğ i kull an ıl mal ıd ır. Kend is in e atan an zam an böl üm ün den önc e gel en bilg i, bir sonrak i zam an bö lüm ün e kad ar gec ikt ir il irs e olas ı çak ışm al ar ve kay ıpl ar da önl en eb il ec ekt ir. Opt ik ağl ar da tamp onl am a, paket in isten il en gec ikm e yi sağl ayac ak kad ar bir fib er kabl o içind e dol aşt ır ılm as ıyl a sağl anm aktad ır [11,12]. Sin ir ağl ar ınd a da bu gec ikm e, opt ik ağl ar dak in e benzer bir şek ild e sin ir hücrel er in den oluş an gec ikm e hatl ar ınd a dol aşt ır ıl a rak sağl an ab il ir [13]. Örn ek olarak, şek il 4’te göster ild iğ i gib i ortak bir hatt ı kull an an üç nan o-mak in en in bul und uğ u bir top ol oj id e bilg i, iki sin ir hücres i ya da tek bir sin ir hüc res ind en oluş an gec ikm e hatl ar ın a ver il erek olas ı çak ışm al ar önl en eb il ir. Aktarm a bir im i nan o-elekt ron ik bir ayg ıt olup, eğer bilg i kend is in e atanm ış zam an böl üm ünd e gelm iş ise gec ikt ir ilm ed en ortak hatta yönl end ir ir. Eğer bir zam an böl üm ü gec ikm e ile gelm işs e 2 sin ir hücres ind en oluş an gec ikm e hatt ın a, eğer iki zam an böl üm ü gec ikm e ile gelm işs e, tek sin ir hücres ind en oluş an gec ikm e hatt ı na ilet il ir. Bu şek ild e aks i dur umd a kayb ed i lec ek bilg i zam an alan ınd a kend is in e atan an böl üm e kayd ır ılm ış olur.
Şekil 3 - Ortak iletim hattını kullanan sinir ağı
15
Hakan Tezcan - Sema Oktuğ - Fatma Neşe Kök
Nano-mekanik haberleşme, bilginin iletimi için gönderici ve alıcı nano-makineler arasında fiziksel bir teması zorunlu kılmaktadır. Moleküler iletişim kavramı son yıllarda ortaya çıkan bir haberleşme tekniği olup, doğadaki canlı hücrelerde bulunan haberleşme mekanizmalarından esinlenmiştir.
Sonuç
Çok sayıda nano makine arasında iletişim ağı tesis edildiğinde, çok büyük hesaplama güçle rine ulaşılabileceği değerlendirilmektedir. Bu nun gerçekleşebilmesi için nanomakineler ve nanorobotlar arasında iletişimin hızlı ve kayıp sız olarak sağlanması gerekmektedir. Yukarıda önerilen gibi pekçok yaklaşım sayesinde nano ağların, gelecekte insan sağlığından askeri uy gulamalara kadar birçok uygulama alanda ken dine yer bulacağı düşünülmektedir.
Referanslar
[1] T. Suda, M. Moore, T. Nakano, R. Egashira, A. Enomoto, “Exploratory research on molecular communication between nanomachines”, in: Proceedings of Genetic and Evolutionary Com putation Conference (GECCO’05), June 2005. [2] I. F. Akyildiz, F. Brunet ti , and C. Blazquez, “NanoNetworking: A New Communication Pa radigm”, Computer Networks Journal (Elsevi er), Vol. 52, pp. 2260-2279, August, 2008. [3] Gregori, M and Akyıldız, I.F., “A New Nano network Architecture using Flagellated Bacteria
and Catalytic Nanomotors. IEEE JSAC (Journal of Selected Areas in Comm.), vol. 28, 2010. [4] Walsh, F., Balasubramaniam, S., Botvich, D., Suda, T., Nakano, T., Bush, F.S., Foghlu, M., “Hybrid DNA and enzymatic based computa tion for address encoding, link switching and error correction in molecular communication. Third International Conference on Nanonet works and Workshops, 2008. [5] R.A. Freitas, “Nanomedicine, Volume I: Ba sic Capabilities”. Landes Biosience, 1999. [6] Nakano, T., and Liu, J., “Information Transfer through Calcium Signaling”, Nano-Net 2009. [7] Moritani, Y. Hiyama, S. Suda, T. , “Mole cular Communication A Biochemically-Enginee red Communication System”, in Proceedings of Frontiers in the Convergence of Bioscience and Information Technologies, 2007. [8] Alfano, G. and Miorandi, D., “On informa tion transmission among nanomachines”, The First International Conference on Nano-Net works and workshops (Nano-Net), Lousanne, Switxerland, Semtember 14-16, 2006. [9] Parcerisa, L. and Akyıldız, I.F., “Molecular
Communication options for long range nano networks”, Computer Networks (elsevier), 53, pp. 2753-2766, 2009. [10] Balasubramaniam, S., Boyle, N.,T., Chiesa, A.,D., Walsh, F., Mardinoglu, A., Botwich, D., Mello, A.,P., Development of Artificial Neuro nal Networks for Molecular Communication, Nano Communication Networks 2, pp. 150160, 2011. [11] Xiaomin Lu, Mark B.L, Performance Mode ling of Optical-Burst Switching with Fiber Delay Lines, IEEE Transactions on Communications, Volume: 52, Issue: 12, Page(s): 2175 – 2183, 2004. [12] Li, L., Scott, S. D., and Deogun, J. S., A novel fiber delay line buffering architecture for opti cal packet switching. In IEEE Global Telecom munications Conference, 2003. GLOBECOM’03. (Vol. 5, pp. 2809-2813), December, 2003. [13] Hakan Tezcan, Sema Oktug, and Fatma Nese Kok. “Neural delay lines for TDMA based molecular communication in neural networks.” Communications (ICC), 2012 IEEE International Conference on. IEEE, 2012. http://www.ece.gat ech.edu/res ea rch/labs/ bwn/NANOS/papers/nano_survey.pdf
Şekil 4 - Sinir hücreleri ile tamponlama
16
Nanoteknoloji
Ultrahızlı Lazerler ve Malzeme İşleme “Lazerlerin günümüz teknolojilerinde en sık kullanıldıkları alanlardan biri malzeme işlemedir. Malzeme işlemenin esası, lazer ışığının “odaklamak” suretiyle şiddetinin (birim alana düşen optik güç) artırılması, böylece odak noktasında bulunan malzemenin ışığı emerek ısınması, erimesi ve buharlaşmasına dayanmaktadır. Lazerle kesme, delme, kaynak gibi işlemler artık tıptan sanayiye kadar çok sayıda farklı uygulamada rutin olarak kullanılmaktadır...” Doç. Dr. Selçuk Aktürk
İTÜ Fİzik Mühendisliği Bölümü Görünür dalga boylarında ışık üreten ilk çalışır lazer, 1960 yılında Ted Maiman tarafından ge liştirildi (1). Lazer kavramının temeli aslında çok daha öncesine, Albert Einstein’ın 1916’da yazmış olduğu, ışık-madde etkileşimlerini ta nımlayan makalesine dayanmaktadır (2). Işık (veya daha genel olarak elektromanyetik bir dalga) madde ile etkileşirken, elektron veya molekülleri bir üst enerji seviyesine çıkartmak suretiyle emilebilir. Tam tersi durumda da, uya rılmış durumdaki bir atom, ışık yayarak düşük bir enerji seviyesine geçebilir. Bu iki olay ışık-madde etkileşmesinin yalnız ikilisi gibi görünüyorken, Einstein sadece bu ikili ile hiçbir zaman sistem lerin ısıl dengeye ulaşamayacağını, dengeye ulaşmak için ise bir etkileşimin daha mümkün olması gerektiğini gösterdi. Bu yeni etkileşim yukarıdaki ikilinin birleşimi gibiydi. Buna göre ışık, zaten uyarılmış durumdaki bir atoma gel diğinde, onu daha düşük bir enerji seviyesine inmeye zorlayabilir. Bunun sonucunda da, gelen ışığa (fotona) tıpatıp benzeyen (aynı dalga bo yunda, aynı kutupta, aynı fazda) bir foton daha ortaya çıkar. Eienstein bu olaya “Zorlamalı Emis yon (Stimulated Emission)” adını verdi. Einstein,
bu sonucu bulurken tamamen istatistiksel fizik ve matematik yöntemlerini kullandı ve elde et ti ği sonuçlar daha sonra deneylerle de kanıtlandı. (Bu çalışma, Matematiğin temel bilimlerdeki kri tik öneminin de güzel bir örneğidir). Eienstein’ın bulduğu bu sonuca her ne kadar bir itiraz gelmemişse de, zorlamalı emisyonun
Şekil 1. Femtosaniye lazerle altın ince film üzerinde oluşturulmuş parçacıklar dizini.
17
pek de işe yarar veya kayda değer birşey ol madığı fikri uzun süre hakim oldu. Aşırı yüksek sıcaklıklara çıkılmadıkça, sıradan emisyon ve absorpsiyon olayları çok daha baskın durumda olur. Zorlamalı emisyon gerçekleşse bile, çok zayıf oranlarda kalır. 1950’lerin sonuna gelindi ğinde, sıradışı bir düşünce, durumu tamamen değiştirdi. ABD’li bilim adamı Charles Townes (Rus bilim adamları Basov ve Prokhorov ile aynı zamanlarda), dengeye ulaşmamış bir sistemde zorlamalı emisyonun baskın hale gelebileceğini, böylelikle de sürekli foton çiftleri oluşturulduğu için güçlü ve uyumlu bir elektromanyetik dalga kaynağı oluşturulabileceğini gösterdi. İlk olarak mikrodalgalarda gerçekleştirilen bu olaya, “zor lamalı ışınımla mikrodalgaların güçlendirilmesi” anlamında bir kısaltma olarak MASER (Micro wave Amplificiation by Stimulated Emission of Radiation) adı verildi. Görünür dalga boylarına gelindiğinde doğal olarak LASER adı (Microwave yerine Light) ortaya çıkmış oldu. Çalışan bir lazerin ortaya çıkması bilimsel olarak önemli bir gelişme olsa da, teknik olarak bunun “ne işe yarayacağı” hakkında çok fazla fikir bu lunmamaktaydı. Öyle ki, o yıllarda bazı bilim adamları lazerler için, biraz da iğneleyeci olarak, “problem arayan çözüm” ifadesini kullanmak taydılar. Aranan problemler çok kısa bir süre içe risinde ortaya çıkmaya başladı. İcadı üzerinden henüz bir yıl bile geçmeden, yakut lazeri retinal bir tümörü yakarak tedavi etmek için kullanıldı. Böylelikle binlerce insanın görme duyularını kay betmeleri önlenmiş oldu. Günümüze gelinceye dek, yeni tip lazerler geliştirilmeye ve üretilmeye
Selçuk Aktürk
devam etmekte ve bu sistemler kendilerine çö zecek yeni problemler bulmaktadırlar. Günümüzde lazer araştırmalarının en önemli ayaklarından birini “ultrahızlı” veya “ultra-kısadarbeli” lazerler oluşturmaktadır. Bu lazerler, darbe trenleri şeklinde ışık üretirler. Ancak her bir darbe saniyenin katrilyonda biri (femtosani ye) mertebelerinde çok kısa süre içinde başlayıp bitmektedir. Bu kadar kısa darbeler üretmenin iki temel ve kritik önemi bulunmaktadır. Birin cisi; darbenin toplam enerjisi mütevazi seviye lerde olsa da, bu enerjiyi çok küçük olan zaman aralığına sıkıştırmakla çok yüksek optik güçler elde etmek mümkün hale gelmektedir. İkincisi; sözkonusu darbe süreci, elektronik aygıtların tepki süresinden de çok daha kısa olduğu için, elektronik olarak ölçülemeyecek kadar hızlı fizik sel, kimyasl vb. olaylar, bu lazerlerle optik olarak ölçülebilir hale gelir. Lazerlerin günümüz teknolojilerinde en sık kul lanıldıkları alanlardan biri malzeme işlemedir. Malzeme işlemenin esası, lazer ışığının “odak lamak” suretiyle şiddetinin (birim alana düşen optik güç) artırılması, böylece odak noktasında bulunan malzemenin ışığı emerek ısınması, eri mesi ve buharlaşmasına dayanmaktadır. Lazerle kesme, delme, kaynak gibi işlemler artık tıptan sanayiye kadar çok sayıda farklı uygulamada ru tin olarak kullanılmaktadır. Malzeme işleme uygulamaları açısından bakıl dığında, femtosaniye lazerlerin önemli birtakım avantajları ortaya çıkmaktadır. Öncelikle, elde edilen çok yüksek optik güç sayesinde, her tür malzemenin (cam gibi saydam olanlar dahil) iş lenebilmesi mümkün hale gelmektedir. Daha da önemlisi, bu lazerlerin darbe süresi, ısının mad de içerisinde yayılma süresinde çok daha kısa olduğundan, ısı yayılmadan buharlaşma gerçek leşmekte, böylelikle çok hassas ve en az yan et kili malzeme işleme yapılabilmektedir. Örneğin, insan korneasından LASIK ameliyatı öncesi ka pakçık (flep) oluşturulabilmesi için bıçağın tek alternatifi femtosaniye lazerdir. İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Fizik Mühendisliği Bö lümü Öğretim Üyesi Doç.Dr. Selçuk Aktürk yürü tücülüğündeki “Ultrahızlı ve Doğrusal Olmayan Optik Araştırma Laboratuvarı”nda, femtosaniye lazerler kullanılarak, özellikle hassas malzeme işlemeye yönelik uygulamalar geliştirilmekte dir. Bu uygulamalardan birisi, metal ince filmler üzerinde periyodik yapılar oluşturulmasıdır. Me tal-saydam ortam arayüzleri, “plazmonik” olarak adlandırılan elektromanyetik salınımları destek lerler. Bu salınımlar, ışığın nanometre ölçeğinde lokalize edilmesi ve birtakım sensör uygulamala rı açısından, son yıllarda büyük ilgi görmektedir. İTÜ’de gerçekleştir ilen çalışmalarda, femtosani ye lazerin işlem hassasiyeti nanometrelere ka dar indirilebilmiş, böylelikle plazmonik yapıların üretiminde çok hızlı ve düşük maliyetli bir alter natif oluşturulmuştur(3). Femtosaniye lazerle al tın film üzerinde oluşturulmuş bazı yapılar Şekil 1’de gösterilmiştir. Ultrahızlı lazer laboratuvarında geliştirilen baş ka bir uygulama da, tıp alanındadır. Bu lazerle
İTÜ’de gerçekleştirilen çalışmalarda, femtosaniye lazerin işlem hassasiyeti nanometrelere kadar indirilebilmiş, böylelikle plazmonik yapıların üretiminde çok hızlı ve düşük maliyetli bir alternatif oluşturulmuştur. rin maddeyi buharlaştırırken ısı yayılımına izin vermemeleri, tıbbi uygulamalar açısından da çok önemlidir. Örneğin, diş üzerinde mekanik olarak bir işlem yapılırken (oyma, kanal açma vb.) aşırı ısınma gerçekleşmesi güçlü ağrı hisleri ortaya çıkarmaktadır ve dolayısıyla böyle işlem lerde lokal anestezi gerekmektedir. Femtosaniye lazerle diş minesi üzerinde yapılan çalışmalarda, mine üzerinde çok yüksek hassasiyetle işlem ya pılabileceği, işlem sırasında ise diş üzerinde al gılanabilir hiçbir sıcaklık artışı ortaya çıkmadığı gösterilmiştir. İTÜ Fizik Bölümü’nde femtosaniye lazerle ger çekleştir ilen en ilgi çekici uygulamalardan birisi de tarihi eser temizliğidir. Paha biçilmez dere cede kıymetli bir tarihi sanat eseri üzerine, yük sek güçte bir lazer ışığı göndermek, ilk bakışta çılgınca bir fikir gibi algılanabilir. Ancak, 1970’li yılların başında ABD’li bilim adamı John Asmus ve ekibinin gerçekleştirdikleri son derece titiz ve detaylı çalışmalar, lazerlerin eser temizlemede, konvansiyonel mekanik ve kimyasal yöntemle
re göre çok daha etkin ve esere dost olabileceği gösterilmiştir (4). Özellikle taş eserler (mimari yapı, heykel vb.) üzerinde yapılan ön çalışma larda elde edilen başarı nedeniyle, lazerler artık restorasyon/konzervasyon şantiyelerinde kulla nılmaya başlanmıştır. Lazerle temizlik yöntemi, taş gibi dayanıklı mal zemelerde kolaylıkla uygulanmasına karşın, da ha hassas malzeme türlerinde daha fazla dikkat gerekmektedir. Örneğin, elyazması bir eserin ka ğıdı temizlenirken kağıt liflerinin zarar görmesi ve parçalanması kabul edilebilecek bir işlem de ğildir. İşte bu noktada, femtosaniye lazerlerin sa hip oldukları hassasiyet ve en az yan etki özellik leri devreye girmektedir. İTÜ’de gerçekleştirilen çalışmalarda, femtosaniye darbeli bir lazerle el yazması eserlerin etkin olarak temizlenebilece ği, bu yapılırken de kağıt dokusunun hiçbir zarar görmediği gösterilmiştir. Bu çalışmalar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ‘Projem İstanbul’ progra mı çerçevesinde desteklenmiştir.
Kaynaklar
1. Maiman, T. H. Stimulated Optical Radiation in Ruby. , Published online: 06 August 1960; | do i:10.1038/187493a0187, 493–494 (1960). 2. Einstein, A. Zur Quantentheorie der Strah lung. Physikalische Gesellschaft Zürich18, 47–62 (1916). 3. Yalizay, B., Ersoy, T., Soylu, B. & Akturk, S. Fabrication of nanometer-size structures in me tal thin films using femtosecond laser Bessel beams. Applied Physics Letters100, 031104– 031104–3 (2012). 4. Lazzarini, L., Marchesini, L. & Asmus, J. F. La sers for the Cleaning of Statuary: Initial Results and Potentialities. Journal of Vacuum Science and Technology10, 1039 –1043 (1973).
Şekil 2. Femtosaniye lazerle kısmen temizlenen bazı elyazması kâğıt numuneler.
18
Nanoteknoloji
Kanser ilacının ne kadar etkili olduğunu takip edecek
Nanotanecik İmalat Robotu “Geliştirilmeye çalışılan bu robotik sistem sayesinde laboratuvar otomasyonu sağlanarak nanotanecikler imal edilecek ve bu tanecikler, yeni geliştirilen kanser ilacının çalışma mekanizmasını anlayarak ilacın ne kadar etkili olduğunu takip etmek için kullanılacak. Robotik sistem kullanılmasının sebebi, yaklaşık 8-10 saat süren bir tek tanecik üretme işleminin daha hassas yapılmasını sağlayarak, istenilen boyutta nanotanecik imalatının gerçekleşmesidir...” İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakül tesi’nden Doç. Dr. Emin Faruk Keçeci, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Fen Fakülte si Kimya Bölümü’nden Doçent Dr. Ali Çağır ve Profesor Dr. Serdar Özçelik kanser araştırma larında kullanılacak olan nanotanecikleri imal edecek bir robotik sistem üzerinde çalışıyorlar. Geliştirilmeye çalışılan bu robotik sistem sa yesinde laboratuvar otomasyonu sağlanarak nanotanecikler imal edilecek ve bu tanecikler, yeni geliştirilen kanser ilacının çalışma meka nizmasını anlayarak ilacın ne kadar etkili oldu ğunu takip etmek için kullanılacaktır. Robotik sistem kullanılmasının sebebi, yaklaşık 8-10 sa at süren bir tek tanecik üretme işleminin daha hassas yapılmasını sağlayarak istenilen boyutta nanotanecik imalatının gerçekleşmesidir. Kanser ilaci insan ömrünü ortalama ne kadar uzatıyor? Doç. Dr. Ali Çağır: Kanser hastalığı günümüzde hala tedavisi bulunamamış bir hastalık. Bu ilaç ların insan ömrünü uzat tı kları bir gerçek fakat ne kadar etkili oldukları kanser türüne ve kan serin hangi safhada olduğu gibi faktörlere bağlı olarak değişiyor. Gleevec (İmatinib) gibi bir ilaç 5 yıl gibi bir süre zarfında kullanıldığında mye logenous lösemi (CML) hastalarının % 89’unda başarılı görünüyor. Bunun yanında çalışmadığı kanser türleri de var. Kanser ilacını nasıl imal ediyorsunuz? A.Ç.: Üç farklı yol izlenebilir. Birinci grupta doğadan direkt izole edilirler. İkinci gruptaki ler doğadan izole edildikten sonra kimyasal tepkimeler kullanılarak daha etkili türevlere dönüştürülür. Üçüncü gruptakiler ise tica ri olarak satın alınabilecek uygun başlangıç maddeleri alınarak, planlanmış bir dizi kim yasal tepkime sonrasında hazırlanır. Sentez lenme aşamasında her basamağın düzgün çalıştığını kontrol etmek için ürünler saflaştı rılıp karakterize edilir (Benim araştırmalarım üçüncü gruba uyuyor). Kanser ilacı nasıl çalışıyor? A.Ç.: Literatürde çok farklı mekanizmayla çalı şan kanser ilaçları var. Bizim çalıştığımız mad de daha çok hücre içerisinde reaktif oksijen türleri dediğimiz ROS’ların miktarını art tı rıyor. Kanser hücreleri oksijeni sevmezler. Araştırmalarınıza mali destek bulabiliyor mu
tanecik büyütülür. Burada hem termodinamik hem de kinetik büyüme üzerinde etkilidir. Büyütme nasıl yapılır? S.Ö.: Nanotanecik katman katman yapılabilir. Bunu ortama eklediğimiz kimyasallar ve ekle me zamanının değiştirilmesi ile kontrol ediyo ruz. Veya reaksiyonu bir kaç basamakta yapa biliyoruz. Her bir basamakta yeni bir katman elde edilir. Nanotaneciğin büyümesi nasıl ölçülür? S.Ö.: Taneciğin büyümesi spektroskopi ve mik roskopi ile takip edilir. Tanecik büyürken or tamdan örnekler alınarak incelenir. Tanecik bü yüdükçe spektroskopik sinyaller değişir. Ayrıca mikroskopi ile de tanecikler görüntülenerek büyüklüğü belirlenir.
Literatürde çok farklı mekanizmayla çalışan kanser ilaçları var. Bizim çalıştığımız madde daha çok hücre içerisinde reaktif oksijen türleri dediğimiz ROS’ların miktarını arttırıyor. Kanser hücreleri oksijeni sevmezler.
sunuz? A.Ç.: Gerek TÜBİTAK, gerekse DPT ve İYTE ta rafından desteklenen projelerim ile kanser ilacı araştırmalarımı mali olarak destekleyebiliyo rum. Nanotanecik nasıl imal edilir? Prof. Dr. Serdar Özçelik: Nanotaneciği oluştura cak kimyasallar uygun ortamda karıştırılır. Uy gun ortam, kimyası bilinen ve ortamdaki kim yasalların nasıl etkileşeceğini ve hangi kimyasal bağlar ile nanotaneciğin oluşmaya başlayacağı belirlenerek, taneciğin çekirdeklenmesi başlar. Çekirdeklenme, ilk bağlanmalar ile atomların bir araya gelmesidir. Çekirdeklenmeyi takiben büyüme başlar ve istenen büyüklüğe kadar
19
Neden bir robota ihtiy aç var? Doçent Dr. Emin Faruk Keçeci: Tanecik imalatı ve büyütme işlemi gerçekten çok zor bir işlem, çünkü kimyasalların oranları, zaman ve sıcak lık gibi birçok parametre taneciğin boyutunu değiştiriyor ve bu işlem sırasında çok hassas olmak gerekiyor. Bu roje kapsamında geliştir meye çalıştığımız robotik sistem, bir kimsasal reaktörün otomasyonunu sağlayacak ve bu projeden edindiğimiz bilgiyi diğer nano imalat yöntemlerinin otomasyonu içinde kullanabile ceğiz, örneğin nano elektronik elemanlar gibi. Robot fikri nerden çıktı? E.F.K.: Yıllar önce Ali ile aynı zamanda dokto ra yaparken, ne kadar emek harcadığını gör müştüm ve bu işlemlerin robotlar ile yapılabi leceğini ve akademisyenlerin düşünmeye daha fazla zaman ayırabileceğini söylemiştim. Daha önce böyle bir proje gerçekleştirdiniz mi? E.F.K.: Şu anda Serdar için yaptığım 3 boyut lu biyomalzeme yazıcısının ilk prototipi bitmiş durumda. Bu proje de yine bir laboratuvar otomasyonu projesi ve hastalıkların teşhisi için kullanılacak biyomalzemelerin (Serdar’ın TÜBİTAK-TEYDEB projesi), kullanılacak çubuk üzerine uygulanmasını sağlayacak bir robotun imalatını içeriyor. S.Ö.: Araştımalarımız sayesinde kanser ilacı ça lışmalarını hızlandıracağımızı düşünüyoruz.
Nanoteknoloji
Türkiye’de Devrim Yaratacak Proje:
Nano-Optomekanik Teknoloji “İTÜ Makina Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdal Bulğan ve ekibi, İTÜ’de kurdukları “Nanofotonik Sistemler Araştırma Laboratuvarı’nda yürüttükleri proje ile, nanometre mertebelerinde hareketleri ölçebilen çiplerin içinde entegre olarak bulunan yeni bir ‘Mesafe Ölçer Teknolojisi’ni dünyada ilk defa geliştirdiler...” İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdal Bulğan, İTÜ Makina Fakül tesi’nde oluşturduğu genç ekibi ile Türkiye’de Nano-Optomekanik Teknoloji’nin temellerini atıyor. Dr. Bulğan, Makina Fakültesi Nanofoto nik Sistemler Araştırma Laboratuvarı’nda üçü yüksek lisans ve bir lisans son sınıf öğrencisin den oluşan beş kişilik ekibi ile aktif olarak iki proje yürütüyor üçüncüsü de yazma aşama sında. Bunlardan ilki 1,5 yıl önce başladıkları TÜBİTAK Projesi… Ekip bu projede nanometre seviyelerinde hareketleri ölçebilen çiplerin içinde entegre olarak bulunan yeni bir “Mesa fe Ölçer Teknolojisi”ni dünyada ilk defa geliş tirmeyi başardı. Nano-Optomekanik nedir? Nanofotonik diye isimlendirilen alan, aslında ışık uygulamalarının mikronano ebatlarda ça lışıldığı alan oluyor. Bir mikrometre dediğimiz mesafe 1 milimetrenin (mm) binde biri, yani standart bir cetvelin üzerinde bir milimetre yi hayal edin, onu 1000 eşit parçaya bölün bir mikrometreye erişirsiniz. O bir mikrometrenin de binde birini alırsanız nanometreye erişirsi niz, dolayısıyla ağırlıklı olarak ışığın dalgaboyu nun altında kalan mesafeleri kullanan cihazlara, üretilen teknolojiye, “Nano-optik ya da Nano fonotik” deniliyor. Bunun üzerine hareketli me
Bugün bir otomobilin yapısında mevcut olan millerle iletilen büyük enerjiyi, biz hantal ve katı miller kullanmak yerine, yüzlerce MRA telini yan yana koyarak bunların üzerinden iletebilmeyi umuyoruz. Fikrimizi gerçekleştirdiğimiz anda, bu özellikle Makina Mühendisleri ve hareket iletimiyle ilgilenen teknik insanlar için, bilim dünyası için bir ilk olacak ve bunun insan hayatı üzerinde devrimsel değişiklikler yaratacağını düşünüyoruz.
kanik işlevler eklerseniz “Nano-Optomekanik” adını verdiğimiz özgün araştırma alanına girmiş olursunuz. Hangi projeler üzerinde çalışıyorsunuz? İTÜ’ye katıldığımızda ilk yaptığımız şey “Nano fotonik Sistemler Araştırma Laboratuvarı” kur mak oldu. Şu an aktif olarak iki tane büyük proje yürütüyoruz. Üçüncüsünü de yazma aşamasın dayız. İlki, bundan 1,5 yıl önce başladığımız bir TÜBİTAK projesi. Bu projede biz nanometre mertebelerinde hareketleri ölçebilen çiplerin içinde entegre olarak bulunan yeni bir “Mesafe Ölçer Teknolojisi” ni dünyada ilk defa geliştir meye başladık. Buna dair TÜBİTAK’tan toplam da 393 bin liralık bir araştırma desteği aldık. 36 aylık bir proje olan çalışmanın şu an orta sındayız. Eşzamanlı olarak da Avrupa Komisyo nu’nun yurtdışından araştırmacı beyinleri geri getirmek için oluşturduğu “Marie Curie Ulus lararası Yeniden Entegrasyon Programı” başlığı altında yaklaşık dört yıl için 100 bin Avro’luk bir araştırma ödülüne layık görüldük. Bu des teği ben aldığımda o güne kadar Türkiye’de bu desteği almış toplam 25-30 kadar insan vardı. TÜBİTAK bu desteklerin alınması adına teşvikte bulunmak için “Avrupa Komisyonu 7. Çerçeve Programı Katılım Teşvik Ödülü” isimli programı başlatmıştı. 2009 yılında bir ödül de bu ödülü aldığım için TÜBİTAK’tan aldım. O çalışmada da önerdiğimiz yine nanometre mertebelerin de ama farklı bir fiziksel esasa dayalı yeni bir algılayıcı mesafe ölçer teknolojisi geliştirmekti.
20
Bu iki teknolojide, gerek TÜBİTAK’a gerekse Av rupa Birliği’ne verdiğimiz teknoloji dünyada ilk defa bizim düşünüp oluşturduğumuz teknoloji ler idi. Şu anda bu projelerin sonuçları çıkmaya başlamış durumda, halihazırda AB projesinden bir, TÜBİTAK’tan da birer makale yazma aşama sındayız. Bu projedeki hedefiniz ne? Biz TÜBİTAK tarafından toplamda bu tür proje ler için yaklaşık 550 bin liralık araştırma projesi desteği aldık. Bunun şu ana kadar yarısından fazlasını kullanmış durumdayız. TÜBİTAK’a ya zım aşamasında olduğumuz projeyi ise Mart 2013’te gönderip oradan destek talebinde bu lunacağız. Bu projede de yapmak istediğimiz şey, gerek çipler içerisinde gerekse büyük ebat lı olarak uzun vadede mekanik enerji ve hare ket iletimini “Mekanik Rezonans Absorbsiyonu, MRA” adını verdiğimiz bir teknikle gerçekleşti rebilmek. Bu teknikle birbirine çok yakın 100 nanometre ebatlara sahip çubukları titreşti rerek birinden diğerine enerjiyi hayali bir yö rünge üzerinde zikzaklar çizdirerek iletebilme yi umuyoruz. Bunu yaptığımızda, bir sonraki aşama aslında bir elektrik teli ya da fiber optik hatta olduğu gibi ancak bu sefer mekanik ha reketi benzeri şekilde iletebileceğiz. Yani bugün bir otomobilin yapısında mevcut olan millerle iletilen büyük enerjiyi biz hantal ve katı miller kullanmak yerine yüzlerce MRA telini yan yana koyarak bunların üzerinden iletebilmeyi umu yoruz. Bunu gerçekleştirmek iki ile dört yılımızı
Erdal Bulğan
NANOPSYS Araştırma Laboratuvarı’nda genelde mühendislerin ve bilim insanlarının kullanımına açık olacak yeni teknolojiler geliştirmenin yanısıra önümüzdeki süreçte grup olarak gerçekleştirmeyi planladığımız projelerin de altyapısını hazırlamış oluyoruz. alacak diye tahmin ediyorum. Fikrimizi gerçekleştirdiğimiz anda, bu özellikle Makina Mühendisleri ve hareket ileti miyle ilgilenen teknik insanlar için, bi lim dünyası için bir ilk olacak ve bunun insan hayatı üzerinde devrimsel deği şiklikler yaratacağını düşünüyoruz. Yani, mesela, bir arabanın altında motordan tekerleklere hareket iletim sisteminin dönen katı bir mil yerine bildiğiniz elek trik kablolarına benzer teller ile ilete bileceğiz. Bunların avantajı, öncelikle esnek olmaları dolayısıyla istediğiniz ortama istediğiniz formatta kolaylıkla yerleştirebileceksiniz, geometrik olarak bir engel yaratmayacaklar. Ayrıca prog ramlanabilir olacak, toplam enerji ve güç, küçük ölçülerde kontrol edilebile ceği için bugün hayal edemediğimiz ve mümkün olmayan işlevleri de insanoğ lunun hayatına katmayı umuyoruz. Geliştirdiğiniz “nano-cihazlar”, hangi alanlarda kullanılacak? Biz şu an ağırlıklı olarak 100 nanomet re ile başlayıp mikrometreler seviyesine ulaşan aralığa yönelik cihazlar yapıyo ruz. Bunlar öncelikli olarak internet hatları, IT dediğimiz bilgi teknolojileri gibi telekomünikasyon (iletişim) uygu lamalarında kullanılabilecek. Sağlık-tıp uygulamalarında özellikle tahlil, teşhis ve tedavi aşamalarında ve otomotiv sektöründe, uzun vadede ise enerji ile timinde ve belki tekstilde kullanılabilir olacak. Aslında bu teknolojileri geliş tirirken biz daha çok nanoteknoloji alanında çalışan diğer araştırmacı ve şirketlerin AR-GE birimlerindeki araş tırmacı teknik insanların faydalanabi leceği iki yeni teknolojiyi geliştirmeye çalışıyoruz ve ilk olumlu sonuçları da aldık. NANOPSYS Araştırma Laboratu varı’nda genelde mühendislerin ve bi lim insanlarının kullanımına açık olacak yeni teknolojiler geliştirmenin yanısıra önümüzdeki süreçte grup olarak ger çekleştirmeyi planladığımız projelerin
de altyapısını hazırlamış oluyoruz. Bu çalışmalar hemen bu günden yarına ticari olarak kullanılabilecek teknolojiler değiller. Çünkü bunları ilk olarak biz dünyada geliştiriyo ruz. Bunların olgunlaşması, yayın lanıp akademik dünyada ve teknik alanda çalışan mühendislerin oku yacağı günlerin gelmesi gerekiyor. Onlar sonra kullanacakları farklı uygulamalarda bu teknolojilerden faydalanıp ürün geliştirebilecekler. Bu alanda farklı disiplinlerle ça lışabiliyor musunuz? Nanofotonik Sistemler Araştırma Laboratuvarı olarak bu alanda ye terli tecrübe ve altyapıya sahibiz. Bu projeler aslında Uygulamalı Fi zik, Elektrik-Elektronik ve Makina Mühendisliklerinin tam olarak ke sişiminde yeralıyor. Her ne kadar ben Makina Mühendisliği kökenli olsam da doktorada çalıştığım alan aslında disiplinlerarası idi. Oradan edindiğimiz tecrübeler ve öğreti ler var. Temel vizyonumuz aslında Fizik ve Elektrik-Elektronik Mühen dislerinin çalışma alanından doğan bu mikro/nano-teknoloji öğreti ve tekniklerini Makina Mühendisli ği uygulamalarına aktarabilmek. Çünkü gerek Fizikçiler gerek Elek trik ve Elektronik Mühendisleri hep kendi alanlarının sahip oldu ğu belirli bir bakış açısına sahipler. Bu alana, Makina Mühendisleri belki son 10 yıldır yeni yeni girme ye başladı. Makina Mühendisle rinin normalde çalıştığı alanlarda ya da uygulamalarda da mikro/ nano-teknolojilerin kullanılabile ceğini düşünüyoruz. Bunlara dair örnekler oluşturmaya çalışıyoruz. Türkiye’de Bilkent Üniversitesi’nin Ulusal Nanoteknoloji Araştır ma Merkezi (UNAM) ve Sabancı Üniversitesi’nin Nanoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi (SUNUM)‘nde temizoda tesisle ri var. Biz bunları belirli bir üc ret karşılığında kullanabiliyoruz. Ekipman kümesi olarak bu cihaz ların üretimini Bilkent ve Sabancı Üniversiteleri’nde DPT desteğiy le kurulmuş bu ortamlarda kendi öğrencilerimiz yapıyor. Çok geniş alanlara yaklaşık 100 nanometre hatta 80 nanometrelere inebilen desenler üretebiliyoruz. Bu an lamda Türkiye’de bizimle yarışa bilecek grup olduğunu düşünmü yoruz. İTÜ Haber - Osman Keskin
21
Profesör Bulğan’ın Araştırma Grubuyla geliştirdiği bir mesafe ölçer cihazın şematik gösterimi
Nanofotonik Sistemler Araştırma Grubu (NANOPSYS)’nca üretilmiş bir mesafe ölçer cihazın elektron mikroskobu altında çekilmiş fotoğrafları
Nanoteknoloji
Sürdürülebilir Kalkınmada Hammadde İhtiyacını Karşılamak İçin:
Nanoteknoloji ve Cevher Hazırlama
“Nanoteknoloji ve uygulamaları, geleceğin disiplinlerarası teknoloji ve üretimleri olarak parlarken, birçok endüstriyel sektörle kesişim sağlamaktadır. Bu alanın önemli paydaşlarından biri de madencilik sektörü ve özellikle ‘Cevher Hazırlama’ teknolojileridir. Zira teknoloji, ancak malzemelerin elverdiği ölçüde gelişebilir...”
Yrd. Doç. Dr. Birgül Benli Prof. Dr. Fatma Arslan
İTÜ Maden Fakültesi Cevher Hazırlama Mühendisliği Bölümü Nanoteknoloji ve uygulamaları, geleceğin di siplinlerarası teknolojisi ve üretimleri olarak parlarken, birçok endüstriyel sektörle kesişim sağlamaktadır. Bu alanın önemli paydaşlarından biri de madencilik sektörü ve özellikle ‘Cevher Hazırlama’ teknolojileridir. Zira teknoloji, ancak malzemelerin elverdiği ölçüde gelişebilir. İyi mal zeme seçimi, üretim maliyetlerinin ham madde maliyetlerini geçmediği ekonomik üretim imka nı, nanoteknoloji araştırmalarının ilk adımların dan biridir. Dünyada yaygın olarak tercih edilen, nanoteknoloji yaklaşımlardan biri malzemeyi kü çülterek nano boyuta getirmek, diğeri ise daha az kullanılan atomları kontrollü olarak dizerek nanomalzemeler geliştirmektir. Bahsedilen büyüklük, ortalama bir insan saçı genişliğinden 75.000 kat daha küçük bir ölçüyü ya da 10 hid rojen atomu uzunluğunu ifade eder. Bu boyutta, farklı fizik yasaları geçerli olup, atomik seviyede yer çekimi kuvvetinin öneminin azaldığı, van der Waals gibi zayıf kuvvetlerin öneminin arttığı nano dünyada; artık kolloidal davranımlar hü küm sürerek klasik DLVO teorisinden farklı ola rak, non-DLVO kuvvetlerinin etkisiyle malzeme
özellikleri değişiklik göstererek yeni malzeme davranışları meydana gelmektedir. Böylece, yü zey ve kolloid kimyasının öne çıktığı bu dünyada nanoteknolojiden yararlanılarak; daha fonksi yonel, daha hızlı, daha az yer kaplayan, daha az enerji sarfeden, daha mukavemetli, daha ucuz ve olağanüstü yeni özelliklerle daha değerli hale getirilmiş nihai ürün sağlamada ve yanısıra sü reçlerin geliştirilmesi mümkün olmaktadır. Bu kapsamda ilk akla gelen ürünler arasında na nokompozitler, su veya kiri tutmayan yüzeyler, kendi kendini tamir eden sistemler, kolay temiz lenen aynalar ve camlar, çizilmeye karşı parlak boyalar, nihayetinde gitgide daha verimli güneş panelleri, nanofiltreli klimalar, koku filtreli hijyen uygulamaları ve geliştirilmesi sayılabilir.
Sürdürülebilir Kalkınma İçin Kilit Sektör: Madencilik
Yeni teknoloji devriminde yer almak ve gelişen pazardan pay kapabilmek için ülkelerin birbirleri ile yarışmakta olduğu bu dönemde, yerli kaynak larla yola çıkarak, kendi öz kaynaklarımızı kullan maya odaklanan stratejik teknoloji alanlarına yönelme, uzun vadede geleceğin şekillendiril mesinde son derece belirgin bir rol oynayacak tır. Nanoteknoloji gibi özellikle dışa bağımlılığın önüne geçilmesi, öz kaynaklarımızdan azami ola rak yararlanmamız, ülkemize rekabet üstünlüğü sağlayabilecek teknolojilerde de yetkinleşmenin önünü açacaktır. Mikro dünyada kaliteli, zengin leştirilmiş, aranılan vasıflarda, talebi yüksek olan sarf malzemelerin ve bunların hammadde lerinin üretimi de ülkemiz için önemli stratejik konulardan biridir. Bu açıdan Cevher Hazırlama mühendislerine çok iş düşmekte olup, sürdürü lebilir kalkınma için kilit sektörlerden biri tekrar vurgulamak gerekirse, Madencilik sektörüdür. Ancak, 2000’li yılların başında hazırlanan, bi lim ve teknoloji yol haritasını belirleyen ‘Viz yon 2023 Strateji Belgesi’ ismi ile bilinen ‘2023 Türkiye Vizyonu ve Sosyoekonomik Hedefler’ doğrultusunda, sürdürülebilir gelişmeyi sağlık, enerji, kimya, tekstil, çevre alanlarında gözeten politikalarla; nanoteknoloji, malzeme teknoloji leri, doğal kaynaklar alanında, serbest, şeffaf ve istikrarlı piyasa koşulları içinde ulusal kaynak larına öncelik vererek, bu kaynakların istenen kaliteyle, güvenli ve ekonomik olarak üretiminde ileri teknolojileri geliştirme ve kullanma hedef lenmektedir. Doğrudan madencilik sektörünün ise maalesef bu vizyonun ögeleri arasında yer almaması talihsizlik olarak nitelendirilebilir. Bu
22
nedenle de madencilik sektörünü canlandıracak teşviklerin dışında, nanoteknolojik ürün geliştir meye yönelik vasıflara sahip, dış bağımlılığı azal tan, nitelikli ürünlerle yarışan, nitelikli hammad de, malzeme üretimine yönelik cevher hazırlama araştırmaları, ülkemizin öncelikli konuları arasın da olmadığından, önerilen potansiyel çalışma lar da maalesef destek bulamamaktadır. Öte yandan, dolaylı olarak tüm bu alanların sürdü rülebilir ulusal hammadde ihtiyacını karşılamak üzere, doğaldır ki, sektörün önemli bir ihtiyacını karşılamayı hedefleyen disiplinlerarası paydaşta Cevher Hazırlama mühendislerine önemli görev ler düşmektedir. 2004 yılında yayınlanan strate jik teknoloji alanları arasında doğal kaynaklar olarak, maalesef sadece gen kaynaklarından, bitkisel ve hayvansal kaynaklardan, yaban haya tından bahsedilmektedir. Bu önemli eksikliğin farkındalığıyla, doğal taş, mineral ve kömür zen ginliklerimizle, Cevher Hazırlama teknolojileri, odaklanılacak stratejik teknoloji alanları arasın da, uzun vadede geleceğin şekillendirilmesinde son derece belirgin bir rol oynayacaktır.
Nanoteknoloji ve Bor
Nitekim, Türkiye’de nanoteknolojiyle üretilen ürünlerin başında, bor madenleriyle en ileri na noteknolojiyi kullanarak elde ettiği uç ürünleri gelmektedir. Örneğin; bor alüminyum bileşimin den, çelikten daha sağlam hafif zırh üretimi, yanı sıra yakıt katkısı olarak bor kullanımı sayılabilir. Borun yakıt olarak dünyada genel kullanıma girmesiyle, küresel kirlenme ve ısınma azalaca ğı gibi, petrole olan gereksinim de azalacaktır. Stratejik maden olarak ilan edilen bor cevheri, nano teknolojiyle işlenip 0.70 nm boyutuna indi rildikten sonra, sentetik bazlı özel yağlayıcılar sa yesinde, tüm mineral ve sentetik yağ molekülleri arasına homojen şekilde dağıtılmaktadır. Motor aşınmasını önleyici ve mükemmel korumayı sağ layan bu nanoyapılar, nanoteknoloji firmaları sayesinde günümüzde %100 Türk sermayesiyle ve teknolojisiyle üretilebilmiştir. Benzer olarak ülkemizdeki nanoteknoloji firmaları arasında doğrudan nanoelmas, gümüş ilaveli zeolit nano parçacıklar üretimi yapan firmalar yer almakta dır. Bu kapsamda zeolit madeni nano teknoloji ile işlenerek kâğıt hammaddesi olan selülozla birleştirildiğinde ise dünyanın en kaliteli, kulla nışlı, beyaz ve dayanıklı, kolay kesilebilen ve mü rekkebi daha az dağıtan kağıt üretmek mümkün olmaktadır. Klinoptilolit, 10 mikrona kadar öğü tüldüğünde, aşındırma endeksi %3’ten az, par
Birgül Benli - Fatma Arslan
Günümüzde üretilen ve en çok kabul gören yapı malzemelerinden olan çimento ve hazır betonda; nanoparçacıklar ile yüzey iyileştirme, antimikrobiyal özellik kazandırma, ışık geçiren, kendini temizleyen, kendi kendini onaran beton gibi yeni ürünler nano-silika, nanofiberler ve karbon nanotüpler sayesinde sağlanmıştır. laklığı 80 civarında bir malzeme özelliği kazanır ki, %28 zeolit tozu katılmış bir karışımdan, klasik kâğıda göre çok daha hafif kağıt üretimi müm kündür. Tekstil sektöründe de, sentetik elyafın bu maden ile işlenmesiyle üretilen elyaf lifleri ile çok kaliteli kumaş üretimleri ortaya çıkmıştır. Bu sentetik kumaşlar, insan üzerindeki radyoaktive yi ve terleme esnasında üreyi absorbe edecek özelliğe sahiptir. Kozmetikte nanoteknoloji, günlerce etkisini kay betmeyen kremlerden, kil tabanlı yüz maskele rine, revitaliftler, derma genesis montmorillonit tipi killer kullanılırken SiO2 veTiO2 nanopartikül ilaveli güneş kremleri, bunların hepsi aslında nanoteknolojik ürünlerdir. Öte yandan, en bili nen nanopartikül örneği altın, normal halinde
dünyadaki hiçbir maddeyle etkileşime girme diği halde; moleküler düzeyde, nanopartiküller halindeki altın her şeyle etkileşime giren bir yapı kazanır. Şekil 1’ de görüldüğü gibi na noboyutta tane şekli ve tane boyutu ile birlikte madde, farklı bir kimliğe bürüne bilmektedir. Ayrıca, günümüzde üretilen en çok kabul gören yapı malzemelerinden olan çimento ve hazır betonda; nanopar çacıklar ile yüzey iyileştirme, antimikrobi yal özellik kazandırma, ışık geçiren, kendini temizleyen, kendi kendini onaran beton gibi yeni ürünler nano-silika, nanofiberler ve karbonnanotüpler sayesinde sağlanmıştır. Ge çiş elementleri (Pt, Pd, Ti, V,...) ile işlevleştirilen nanotüpler ve moleküler boşluklara çok yüksek kapasitede hidrojen depolanabilmesi, verimli yakıt hücreleri ve katalizörlerin tasarımında kul lanılması düşünülmektedir. Bunların arasında; ülkemizin doğal kaynakların dan katma değeri yüksek ürünler üretebilme potansiyeline sahip olması, alternatif hammad deleri, örneğin; katalizörleri kimyasal tepkime leri daha düşük sıcaklıkta gerçekleştirebilen, do layısıyla enerji tasarrufu sağlayan; ürün seçiciliği daha yüksek olan, dolayısıyla ayırma işlemlerin den tasarruf ederek hammadde, enerji ve süreç ekonomisini aynı zamanda iyileştiren; zararlı yan ürünleri en aza indirgeyen ya da atık giderme aşamasında kullanılarak çevre kirliliğini süreç içinde çözümleyen katalizörler geliştirilmeye ça lışılmaktadır. Bu, çevreyi koruyarak bilimsel ge lişmeleri teknolojiye, üretime ve yüksek katma değerli ürünlere dönüştürme yolunda önemli ilk adımdır. Nihayetinde katma değeri yüksek, ye nilikçi, rekabetçi ve ileri teknolojiler içeren ürün geliştirilmesi ve üretimini temiz üretim tekno
Şekil 1. Ortaçağ vitraylarındaki nanoteknoloji (http://www.freerepublic.com/focus/f-news/1348391/posts)
23
lojileriyle yapan yenilikçi süreç ve ürün teknolojileri yarata rak soda gibi U(VI), Cu(II), Au(I) madenciliği için yerinde üretimle sağlanmaktadır. Bu örnekte olduğu gibi, doğal kaynaklarından katma değeri yüksek ürünler üretebilme potansiyeline sahip olan ülkemizde; bakır, manganez, lityum, titan yum, tungsten, kobalt, nikel, krom, platin grubu metaller (platin, paladyum, rutenyum) ve nadir toprak elementlerin ayrıştırılmasına yönelik ça lışmaların merkezinde, gelecekteki nanotekno lojik uygulamaların ürüne taşınmasında Cevher Hazırlama Mühendisleri kritik rol oynayacaktır.
Nanoteknoloji
Doç. Dr. Orhan Yalçın: Dünya İle Rekabet Edebilecek Bilim İnsanlarımız Var
Türkiye Nanoteknoloji Devrimini Kaçırmamalı “Bugün bir fizikçinin tomogrofi ve görüntülemede, kimyacının nanoparçacıklar ve nanotüplerde, tıpçıların nanoparçacıkların kullanımında ve malzeme bilimcilerin nanoçubuklarda uzman olması şaşılacak durum değildir. İnsan hücreleri için demir oksit manyetik parçacıkları, standartları belirleyebilecek bir biyomedikal-biyokimyasal konumda durmaktadır. Bu ve sayamadığımız çok sayıda nanoteknolojik cihazların, günlük hayata girmesi kaçınılmaz olduğu için Türkiye de bu gelişmeden kaçamaz, kaçmamalıdır...” Manyetik nano yapılar alanında çalışmalarını sürdüren Niğde Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Yalçın, sürdürülebilir ve kalıcı kalkınma için nanoteknolojinin önemine dikkat çekiyor... Doç. Dr. Orhan Yalçın Niğde Üniversitesi
Nanoteknoloji nedir?
Nanoteknoloji, nano ve teknoloji kelimelerinin birleşimini içeren temel bilimlerin dünyaya ka zandırdığı bir terimdir. Nano, Yunanca kökenli bir kelime olup çok küçük olan cüce anlamına gelir. Nano-metre (nm), metrenin milyarda bi ridir. Diğer bir ifadeyle, 1nm sekiz oksijen ato mu büyüklüğüne ve saç kılının seksende birine eşdeğerdir. Nanoteknoloji, metrenin milyarda biri ölçeğinde yapılan teknoloji çalışmalarına verilen isimdir. Nanoteknoloji, aynı zamanda nano ölçekli (nano-size) büyüklüklerde atom ve molekül kümelerinden oluşmuş topluluklar ile uğraşan disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Nanoteknoloji; fizik, kimya, biyoloji, matematik, bilgi teknolojileri, bütün mühendislik alanları ve tıp ile iç-içe geçmiş disiplinler arası bir çalışma ortamı sunmaktadır. Günlük kullanımda ne gibi kolaylıklar getiri yor? Günlük hayatta kullanılacak cihazların hafif, çok fonksiyonlu, dayanıklı ol ması, çok sayıda bilgi depolama özelliği ve benzer özelliklerin den dolayı nano ölçekli cihaz lar hızla günlük hayata girmeye başlamıştır. Nanoteknoloji ve bu ölçekte üretilecek diğer yeni cihaz ve ürünler, kısaca ha yatın kolaylaştırılması için en olası fırsatları sunmaktadır. Na noteknoloji ça lışmal ar ıyl a cep telefo nu, sa
at, kol bilgisayarları, evrak çantası, kablosuz ses ve görüntü cihazları tek bir alet olacak. Yemek sonrası kirlenmeyen çatal ve kaşıklar, ıslanma yan ve buruşmayan elbiseler artık günlük hayata girmiştir. Hastalıkların tedavisinde nerede veya nasıl kullanılıyor? Nanoteknolojik cihazlardan nanorobotlar, vü cudun istenilen yerlerinde hücre seviyesinde onarım yapıp hastalıkların teşhis ve tedavisinde durmadan çalışarak, aile hekimlerinin nanobil gisayarları ile iletişim içerisinde, insanın haberi olmadan biyolojik ve farmakolojik sorunlar gide rilmiş olacak. Kanser gibi ağır hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılacak olan yeni nesil nano teknolojik aletler üzerinde de çalışmalar devam etmektedir. Bugün bir fizikçinin tomogrofi ve görüntülemede, kimyacının nanoparçacıklar ve nanotüplerde, tıpçıların nanoparçacıkların kulla nımında ve malzeme bilimcilerin nanoçubuklar da uzman olması şaşılacak durum değildir. İnsan hücreleri için demir oksit manyetik parçacıkları, standartları belirleyebilecek bir biyomedikal-bi yokimyasal konumda durmaktadır. Bu ve saya madığımız çok sayıda nanoteknolojik cihaz ların, günlük hayata girmesi kaçınılmaz olduğu için Türkiye de bu gelişmeden kaçamaz, kaçmamalıdır.
NANOROBOTLAR GELİYOR
Türkiye’nin nanoteknolo jide geldiği nokta nedir, bu alanda şu ana kadar neler yaptık? Nanoteknoloji alanı Tür kiye’nin, Fransız ihtilali ve sanayi devriminden sonra kaçırma lüksü olma yan son şans treni olarak durmaktadır. Türkiye, ha reket halinde olan bu nanoteknoloji trenine gecikmeli de olsa bir adımını atmış, diğer adımı ise zeminde dur maktadır; gayret edip bu trene binebilirse, sür dürülebilir kalıcı kalkınma yı sağlar ve 2023’ten sonra
24
gelişmiş ilk 10 ülke arasında yer alabilir. Şu anda çalışmalar ne düzeydedir, bu çalışmalar sadece akademisyenlerce mi yürütülüyor? Türkiye’de nanoteknoloji alanındaki çalışmalar özverili akademisyenlerce yürütülmektedir. Şu nu açıkça söylemek yerinde olur; bireysel gayret leriyle bu alanda çalışmalar yapan çok kıymetli akademisyenler ve elleri öpülesi hocalarımız vardır. Bunlar dünya ile rekabet edebilmekte dirler. Ancak, bunların sayısı az olup yeteri kadar saygınlık göremedikleri gibi statüko, ali-cengiz oyunları ve bürokratik engellerin dişlileri ara sında, bu alanda hayatta kalma mücadelesi ver mektedirler. Özel üniversitelerde bu alanda çalı şan hocalarımız nispeten daha şanslılar. Devlet üniversitelerinde nanoteknoloji alanında çalışan akademisyenler çok daha fazla engellerle karşı laşmaktadırlar. Bu alanda bilimsel makale sayısı bakımından ne durumdayız? Türkiye SCI alanında dünya ile rekabet edebile cek seviyede bilimsel makale yapmaktadır. An cak bu makale sayısı dünya sıralamasına konul duğunda hiç iç açıcı durumda değiliz. Bu alanda çalışacak çok sayıda araştırmacıya ihtiyaç var. Araştırmacılar çoğaldıkça makale sayısı artar ve patent çalışmaları da hız kazanır. Şu an itibariyle çok daha fazla çalışmaya ve bu sahayı genişlet meye ihtiyacımız var. Böyle bir alan Türkiye’yi 2023 sonrasına çok rahat taşıyabilecekken, çok fazla vurdumduymaz davranılmaktadır. Bu alanda neredeyse bütün iş akademisyenlerin omuzundadır. Diğer ülkelerde durum böyle de ğildir. Nanobilim ve nanoteknolojiyle ilgili elle tutulur bir devlet politikamız yoktur. Bunun ha ricinde, üniversite-sanayi işbirliği ile tam bir akıl birliğine varıldığı da söylenemez. Buna rağmen sayıları çok az da olsa, son yıllarda teknolojik ci hazlar yapılmaya başlandı.
GÖZLE GÖRÜNMEYEN ROBOTLAR HAYATIMIZA GİRİYOR
Hangi alanlarda nano daha cazip, tekstil mi daha önde? Tekstil ürünlerinde nano ölçekli ürünler günlük hayata girmiş durumdadır. Ancak unutulmamalı dır ki, nano büyüklükten ziyade mikro boyutlar da da tekstil ürünleri yapılmaktadır. Tam olarak nano ölçekli tekstil ürünlerinin hayata girmesi biraz daha zaman alabilir. Çünkü nanoteknoloji
Orhan Yalçın
Türkiye, hareket halinde olan bu nanoteknoloji trenine gecikmeli de olsa bir adımını atmış, diğer adımı ise zeminde durmaktadır; gayret edip bu trene binebilirse, sürdürülebilir kalıcı kalkınmayı sağlar ve 2023’ten sonra gelişmiş ilk 10 ülke arasında yer alabilir. nin aktif olduğu ölçü aralığı 0-100 nm’dir. Oysa günümüzde, 500 nm aslında 0.5 mikron olup bu ölçekte yapılan ürünler de nano büyüklükteki ürünmüş gibi sunulmaktadır. Ülkemizde ilk tanı şılan ürünü temel alıp o ürünün elde edilmesini sağlayan teknolojiye de bu gözle bakıyoruz. Na no ölçekli tekstil ürünleri için de aynı durum söz konusudur. Günümüzde nanoteknoloji deyince sadece tekstil alanı algılanıyor sanki? Nanoteknoloji sadece tekstil ürünlerinden iba ret sanılmaktadır. Oysa çok fazla tekstil ticare tiyle bir tek F16 uçağı alınabilir. Nanoteknolojik ürünlerden cep telefonu, bilgisayar, radarlar, medikal cihazlar, askeri alanlardaki cihazlar ve kişiye özel tasarımlar tekstil ürünlerinden çok önde gitmektedir. Özellikle ABD’nin kullandığı radara yakalanmayan uçakların üzeri ve büyük gemilerin suyla temas et ti kleri yerler nano-tek nolojik yüzey ürünleriyle kaplanmaktadır. Bu ve benzeri durumlar tekstilden çok daha önemlidir. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu konuda sizce yapılması gerekenler nelerdir, nasıl bir hükümet politikası olmalı ki, nanotek noloji yaygınlaşsın? Bütün teknolojik çalışmalar temel bilimlere da yanır. Özellikle gelişmiş ülkeler, araştırma mer kezlerinde çok sayıda araştırmacıları bir çatı altında toplayıp, koordineli çalışmalar yine te mel bilimler çalışanlarınca gerçekleştirilip, mü hendislik alanlarıyla teknolojiye aktarımı ger çekleştirilmektedir. Bu araştırma merkezlerinde 5000 ile 10000 arasında araştırmacı çalışmakta dır. Bu durum ülkemizde tamamen üniversiteler tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak bunla rın niteliği ve sayısı son derece kısıtlıdır. Özellikle İstanbul Teknik Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Yeditepe Üniver sitesi, Koç Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi nanoteknolojinin yaygınlaşması için lokomotif görevi üstlenmişlerdir. Bunlar arasında özellikle vakıf üniversiteleri daha aktif rol oynamaktadır lar. Devlet üniversitelerinde bu alandaki çalışma ların bütün yükünü akademisyenler üstlenmiş olmalarına rağmen, idari, devlet politikası ve istedikleri elemanlarla çalışamama gibi çok sa
Islanmayan elbisleler yıda problemle karşı karşıyadırlar. Marifet iltifa ta tabidir gereğince, devlet üniversitelerinde bu tür çalışmalar yapan akademisyenler gereken iltifatı görememektedirler. Nanoteknolojinin yaygınlaşması için neler ya pılması gerekiyor? Nanoteknolojinin yaygınlaşması ve ilerleye bilmesi için üç temel işlevin yerine getirilmesi gerekir. İlk olarak olarak, ülkemizde bu alanda yapılan araştırma merkezlerinin gelişmiş ülke lerdeki kadar donanımlı olmaları gerekir. İkincisi, bu merkezlerde çalışacak elemanlar kesinlikle kalifiye eleman olmalı ve devlet politikası ola rak desteklenmelidir. Son olarak, bu alandaki araştırmacılar hükümet tarafından desteklen melidir. Bunlar, burs ve doktora süresince görev alma gibi. Bu alana yapılan yatırım hemen sonuç vermez, uzun soluklu gayretler sonucunda netice verir. Maalesef Anadolu’da bazı üniversitelerde nano teknoloji araştırma merkezlerinin başına sırf ide olojik, bir gruba mensup veya kadrolaşma adına bu alanda hiç deneysel tecrübesi olmayan, üre tim yapmamış kişiler yetkili olarak atanabilmek tedir. Bu durumlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Ayrıca Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, YÖK, TÜBİTAK ve Üniversiteler, bu alanlarda yüksek li sans ve doktora öğrenimine devam eden öğren cileri özel kontenjanla desteklemelidir. Aksi du
rumda, bu tür merkezlerde bireysel çalışmaların dışında, ülke ekonomisine ve sanayiye katkı sağ layabilecek çalışmalar yapılamaz. İlaveten temel bilimler (fizik, kimya, biyoloji, vb), bu işi ivmelen direcek ve sürükleyecek olduklarından, sanayici ve devletin bu alanlarda istihdam sağlaması ka çınılmazdır. Ne gariptir ki, ülkemizde nanotekno lojinin temel dayanakları olan fizik, kimya ve bi yoloji gibi temel alanlar bitirilmiştir. Bunun acısı 10-15 yıl sonra çıkar. Laboratuarlarda çalışacak, bilim üretecek eleman bulamayacağız. Firmalara düşen görevler de var sanırım. Bunlar nelerdir? Kesinlikle var. Gelişmiş ülkeler yatırımlarını son teknolojilere ve bunlara dayalı alanlara yapar ken, bizdeki sanayi genelde tekstil, mobilya, beyaz eşya ve otomotiv gibi gelişme evresini ta mamlamış sektörlere dayanmaktadır. Çünkü en kısa yoldan kazanç elde etme yoluna gitmekte dirler. Bu da doğaldır. Ülke olarak nereler iltifat görüyor, kısa yoldan kazanç nasıl elde ediliyorsa insanımız da bu yolu tercih ediyor. Ancak büyük resimden baktığımızda ülke kaybeder. Bu neden le teknolojik yatırımlar uzun soluklu, çok kazanç getiren, sabır ve tecrübe isteyen bir iştir. Üniver site-sanayi işbirliğini doğru yürütmek gerekmek tedir. Bu, doğru, ayakları yere basar bir iletişimle sağlanabilir. Sanayici, üniversitenin nanoteknoloji alanındaki çalışmalarına yatırım yapmaya inandırılmalı, işin uzun vadeli olduğu ve başarılması durumunda şimdiki durumundan çok daha fazla kazançlı çı kacağı ve dünya ile çok rahat rekabet edebilece ği dikkatlice açıklanmalıdır. Ayrıca bunu yapabilmek için özellikle bu alanda yatırım yapacak sanayicilerin, araştırma mer kezleri çatısı altında doktora yapan öğrencileri desteklemeleri sağlanmalıdır. Doktora öğrenci leri, vakitlerinin bir kısmını sanayide bir kısmını araştırma merkezlerinde geçirmelidir. Böylece hem üniversitenin işi görülmüş hem de sanayici kalifiye eleman kazanmış olur. Teknoloji trans feriyle kısa vadede sadece sanayici kazanırken,
Yapay retina
25
Nanoteknoloji
Nanobilim ve nanoteknolojiye yapılan yatırım ülke ve gençliğimize yapılan yatırım olacaktır. MEB, YÖK ve politikacılar, temel bilimleri ayağa kaldırmalıdırlar. Bireysel akademik özgürlük olmadan, bağımsız ve özgürce bilim yapılamaz. Bu yüzden özgürlükçü YÖK yasası tek başına yeterli değildir. Özgür akademisyenlere de ihtiyaç vardır. uzun vadede hem kendileri daha fazla kaza nacak hem de ülke kazanacaktır. Sanayiciye bu uzun vadenin ufku gösterilmelidir. Şu anda hangi üniversitelerimiz bu alanda çalışma yapıyor? Nanobilim ve nanoteknoloji alanında çalışmala rıyla öne çıkan üniversitelerimiz şunlardır. Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü; manyetik rezonans, spintronik, negatif kırılma indisi ve nükleer ku adropol rezonans (NQR) tekniği ile canlı bomba dedektörü konularında öne çıkmaktadır. İnönü Üniversitesi; manyetik sistemler, özellikle nano parçacıklar ve nanoteller üzerinde başarı göster miştir. Sabancı Üniversitesi; grafen, elektronik, mekatronik, malzeme, kimya ve biyoloji gibi
alanlarda öncü durumundadır. Yeditepe Üni versitesi; malzeme ve biyoteknoloji alanında dünya ile rekabet etmektedir. Bilkent Üniver sitesi; yüzey kaplama, boya, hidrojen ekono misi, spintronik ve fiber gibi konularda başa rılıdır. İstanbul Teknik Üniversitesi; malzeme, makine, tekstil, ve çevre gibi alanlarda göğsü müzü kabartmaktadır. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü; tabakalı nanokillerin ilave edildiği lastik polimerler, bu yapıların nanokom posit malzemeler olarak geliştirilmesi gibi konularda; Akdeniz Üniversitesi ise, özellikle antibakteriyel kapla malar konularında uzmanlaşmış durumdadır. Türkiye’nin nanotekno lojiden kazancı sizce ne olacak? Bir rakamsal bilgi verebilir miyiz? Doğru bir yatırımla ülke kesinlikle kazanır. Hiç bir nanoteknoloji üretimi yapmadan, bu merkezlerin başına sırf kadrolaşmak için kendi renginde olanları alma handikabını aşmadan, yatırımları dünya ile rekabet edebilir düzeyde yapmadan, bu alanda yarışamayız. Bu olumsuz şartlar olumluya dönüştürülürse, sırasıyla şunları çok rahat söyleyebiliriz: Bi lim açısından dünya ile rekabet ederken, Doğu ve Batı arasında köprü görevi görü rüz. En az 20-25 ülkenin (özellikle komşu ve tarihi geçmişimiz olan ülkelerle) lisansüstü öğrenim üssü oluruz. İstikrarlı bilimsel ça lışma, patent ve teknolojik ürün elde edildik çe bu ülkelerin sayıları daha da artar. Kapan mış olan fizik, kimya ve biyoloji bölümleri,
26
olum suz durum dan olumluya döner ve ekonomiye can verir. 2023 yılına kadar, ülkenin ekonomik olarak lokomotifi görülen TOKİ ve yabancı yatırımların yerini, hem doğru hem de sürdürülebilir kalıcı ekonomik büyüme almış olur. Beyin göçünün önüne geçildiği gibi, yurt dışında bulunan vatandaşlarımızın da ülkeye dönecekle ri aşikardır. Nanoteknoloji olmadığı için sanırım bazı ka yıplarımız da var değil mi? Biraz da bunlardan bahsedebilir miyiz? Teknolojide, küçük sistemlere inildikçe zahmet ve emek artar. İşler daha karmaşık hale gelir. An cak elde edilen ürünler çok fonksiyonlu olacağı için getirisi daha fazla olur. Türkiye’nin toplam 169 üniversitesi var ve yaklaşık 75 milyon nüfusa sahip. Fransa’nın 225 üniversitesi var. Bu karşı laştırmaya göre Türkiye’nin 200 üniversitesinin olması gerekir. Burada, “Son yıllarda kurulan üniversitelerin hali ortadayken, ne 200 üniversitesi?” sorusu akıl lara geliyor. Burada suçu herkes kendinde ara malıdır. Özellikle devlet üniversitelerine eleman alınırken, işin ehli olup olmadığı hiç sorgulanma dı. Bu duruma kendimiz geldik. Üniversiteyi ku ranlar bu hale getirmedi. Nanoteknolojik ürün ler olmadığı için son derece hantal, maliyetli ve büyük yer işgal eden teknolojilerle uğraşmak durumundayız. Hiçbir ülke, modern ve son tek
Orhan Yalçın
nolojilerini farklı bir ülkede kurmuyor. ABD’nin bu anlamda hiçbir teknolojisi farklı bir ülkede değildir. Gelişmesini tamamlamış teknolojiler farklı ülkelere transfer edilmektedir. Maliyet ko nusunda Türkiye, tersine mühendisliği iyi çalıştı rabilir, ülkemizde üretim yapan akademisyenleri destekler ve bürokratik işlerle meşgul etmezsek bu işler kolayca çözülür. Ancak kahrolası kalıpları bir türlü kıramıyoruz. Konu ile ilgili olarak, nelere dikkat çekmek istersiniz? Her ne olursa olsun, her zaman merkezde in san olmalıdır. Bireysel akademik özgürlüğe hiç bir şekilde sınır konmamalıdır. Akademisyenleri kontrol etmek, onları hizaya getirmek, kafasının arkasındakileri okumak gibi çağın çok gerisinde kalmış düşüncelerden şiddetle kaçınılacak poli tikalar geliştirilmelidir. İnsana ve insan emeğine yapılan yatırımın hiçbir zaman zayi olmayacağı gerçeği unutulmamalıdır. Bazı meslektaşlarım bana kızacak ama, yukarıda da ifade et ti ğim gi
bi kahrolası kalıpları kırmadan bu işi başarmak çok zor olacak. Ancak, yabancı ülkelerin ülkemizde üniversite kurmalarına izin verilmesini isabetli buluyorum. Bu üniversiteler alternatif oluşturacak ve kalıp lar daha erken kırılacaktır. Çünkü hantal, ekono miye katkısı olmayan ve lise mantığında öğretim yapan üniversiteler, alternatifleri karşısında kendilerini yenilemek durumunda kalacaktır. Zahmetsiz bir sonuç elde edilemeyeceğini unut mamalıyız. Son olarak şunu belirteyim; nanobi lim ve nanoteknolojiye yapılan yatırım ülkeye ve gençliğimize yapılan yatırım olacaktır. MEB, YÖK ve politikacılar, temel bilimleri ayağa kaldır malıdırlar. Bireysel akademik özgürlük olmadan, bağımsız ve özgürce bilim yapılamaz. Bu yüzden özgürlükçü YÖK yasası tek başına yeterli değil dir. Özgür akademisyenlere de ihtiyaç vardır. Röportaj: Fahri Sarrafoğlu
Bu alanda yatırım yapacak sanayicilerin, araştırma merkezleri çatısı altında doktora yapan öğrencileri desteklemeleri sağlanmalıdır. Doktora öğrencileri, vakitlerinin bir kısmını sanayide bir kısmını araştırma merkezlerinde geçirmelidir. Böylece hem üniversitenin işi görülmüş hem de sanayici kalifiye eleman kazanmış olur.
Nanoteknoloji ve Grafen Grafen, silisyuma göre daha yüksek frekans performansı, elektriği bakırdan daha iyi iletmesi, çelikten 300 kat daha güçlü olması gibi özellikleriyle modern elektroniğin kalbi olduğunu göstermekte, uzun vadede yeni bilgisayar paradigmalarını ve yapay retina gibi çığır açan tıbbi uygulamaları doğurması beklenmektedir.
İşsizlik ve ekonomi insanlık var oldukça gündemden düşmeye cek. Nanoteknoloji ve nanobiyoteknoloji sayesinde, moleküler dünyada gıda sentezi ile kıtlık ve açlık en aza indirilecek. Tren, uçak, gemi, ve diğer taşıma araçları çok hafif ve dayanıklı olan nanomalzemelerden yapılacağı için yolculuklar daha güvenli ve huzurlu olacak. Hayat böyle devam edecek.
Açık Ameliyatların Tarihe Karışması Kaçınılmaz
IBM’de deneme amaçlı manyetik hafızalar ya pılmıştır. İleri bir hedef olarak, kalp ve damar ameliyatlarında, manyetik alan etkisinde dö nen manyetik nanoparçaçıkların kullanılması da, açık ameliyatların tarihe karışmasını kaçı nılmaz kılacaktır. Özellikle DNA-DNA’da rol oyna yan biyoçipler, genetik hastalıklarda ve mutasyon taramasında kullanılacaktır. Son zamanlarda çokça üretilmeye başlanan karbon nanotüpler ve bunla rın nanoterazi uygulaması bir hayli ilginçtir. Nanotü pün ucuna nanokütle konularak (22-23 femtograms), do ğal titreşim modunu uyaran nanoterazi ölçüme hazırdır. Yine nano ölçeklerde bir yapı olan ve son zamanlarda bilim dünyasında büyük ilgi gören grafen, elektronik dünyasının vazgeçilmezi olma yolun da hızla ilerlemektedir. 2010 yılı itibariyle grafen elektronik dünyasının tam kalbinde yer almaktadır.
Grafen: Modern Elektroniğin Kalbi
Günümüz elektronik dünyasında yarı iletken teknolojisinde en çok kul lanılan madde silisyum ve silisyum temelli teknolojilerdir. Ancak geli
şen elektronik cihazların boyutları, silisyum teknolojisinin ulaşabileceği en küçük boyut sınırını aşmaktadır. Silisyumun yerini alacak ve onu ta cından edecek grafen, çok yeni olup 2010 yılında Nobel fizik ödülünü Manchester üniversitesinden Geim ve Novoselov’a kazandırmasıyla da dikkatleri üzerine çekmiştir. Grafen; iki boyutlu/düzlemde ve altıgen ya pıda karbon atomlarının dizilmesinden oluşmakta olup, silisyuma göre daha yüksek frekans performansı, yüksek mobilite, çok kararlı olması, güçlü bir ambipolar elektrik alan et kisi, yakıt pillerinde kullanılabilmesi, elektriği bakır dan daha iyi iletmesi, çelikten 300 kat daha güçlü olması ve uygulanan kapı gerilimine bağlı olarak hem p-tipi hem de n-tipi yarı iletken özelliği sergileyebilmesiyle de modern elektroniğin kalbi olduğunu göstermektedir. Avrupa Komis yonu’nun seçtiği projelerden birisi olan Grafen Projesi, 2013 yılında başlayacak olup, Türki ye’den Sabancı Üniversitesi bu projede yer ala caktır. Grafen’in, uzun vadede yeni bilgisayar pa radigmalarını ve yapay retina gibi cığır açan tıbbi uygulamaları doğurması da beklenmektedir. Nanoteknolojik ürünlerin askeri, savunma ve tıp alanında önemli gelişmelerde kullanılması nedeniyle, gelişmiş ülke ler bu alana yüklü miktarda bütçe ayırmaktadırlar. Nanoteknolo jiye yatırım yapan ülkelerin, bu teknolojiden yılda trilyon dolarlık, belki de katrilyon dolarlık gelir elde edecekleri ise dikkatlerden kaçmamalı dır. Avrupa Birliği, nanoteknoloji için milyar Euro kadar kaynak ayırmış durumdadır. Bizim ise geriden takip et ti ğimiz bu treni kaçırmamamız gerekir. Ayrıca devlet üniversitelerinin bu tür çalışmaları gelişmiş ülke seviyelerine çıkarmaları için şartları zorlanmalı ve akademisyenler teş vik edilmelidir.
27
Nanoteknoloji
Güneş Isısını Düşük Maliyetle Ve Yüksek Verimle Kullanmak Artık Mümkün
Seçici Nano Yüzeyler
Prof. Dr. Figen Kadırgan’ın kurduğu Selektif Teknoloji şirketinin projesi ‘seçiçi nano yüzeyler’ ile güneş ısısından yüksek verimle yararlanmak mümkün olacak. Seçici Yüzeyler, İsviçre Rapperswil’ de Güneş Teknikleri Enstitüsü’ (SPF) tarafından akredite edilerek, 200 derecelik sıcaklığa 25 yıl süre dayandığı onaylandı ve uluslararası patenti alındı.
Türkiye’de Yarı Seçici Yüzeyler Üretiliyor
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Edebiyat Fa kültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi, Prof. Dr. Figen Kadırgan tarafından 2009 yılında kurulan Selektif Şirketi, seçici yüzeylerin Türkiye’de yatı rım maliyeti düşük, hızlı bir prosesle üretilmesi için çalışıyor. Bu projeyle güneş ısısından yük sek verimle yararlanmak artık mümkün olacak. Kadırgan, projeye ilişkin olarak yaptığı açık lamada şunları söyledi: “Türkiye’de emisyon oranı % 15-25 arasında olan yarı seçici yüzeyler üretiliyor. Seçici yüzey, güneş ışığı ile ısı arasın daki bağıntıdan kaynaklanıyor. Işık, ısıyı belli bir dalga boyu aralığında, maksimum olarak verir, bu dalga boyu aralığında ışığı absorbladığımız zaman, ısıyı soğurmuş oluruz. Isınan cisimler ısılarını, farklı dalga boylarında geri yansıtır, bu dalga boyları aralığında ışığı yansıtma yan yüzeylere “seçici yüzeyler” denir. Selektif Teknoloji’nin ürettiği yüzeylerde absorpsiyon katsayısı % 95-97 iken emisyon katsayısı % 5-8 arasında değişir.”
Türkiye İçin Güneş Isısı Çok Önemli
Türkiye için güneş ısısının, çok önemli oldu ğuna dikkat çeken Kadırgan, ısı ihtiyacını gi dermek için havanın soğuk olmasının önemli olmadığını, sadece güneş ışığının yeterli ola
cağını; ülkemizde mekan ısıtmadan, sıcak su kullanmaya, endüstride orta ve düşük proses ısılarının karşılanmasında güneş enerjisinden yararlanmanın önemli olduğunu belirtti. Kadır gan, Türkiye’nin uzun süre aldığı güneş ışınımı şansını yüksek verimle kullanamamasının altını çizerek, yakın gelecekte, termal güneş enerjisi ile soğutmanın da yaygın bir uygulama olaca ğını vurguladı.
Cari Açıkta Enerji Harcamalarının Oranı Büyük
Kadırgan, cari açığın enerji harcamaları ile bü yüdüğünü, cari açık, enerji harcamaları ve iklim değişikliğinin birbirini beslediğini; fosil enerji kullanımlarının iklim değişikliğine ve küresel ısının artmasına neden olduğunu, yenilene bilen enerji kaynaklarının yaygın kullanımının, hem karbondioksit salımını azaltacağını, hem ülkenin kendi güneşinden yüksek verimle mak simum yararlanmasını sağlayacağını sözlerine ekledi.
Rapperswill Güneş Teknikleri Enstitüsü’nde Akredite Edildi Selektif Teknoloji’nin ürettiği yüzeylerin ömür leri, İsviçre Rapperswil’de Güneş Teknikleri Enstitüsü (SPF) tarafından akredite edilerek, 200 derecelik ısıya 25 yıl süre dayandıkları
Rapperswil Güneş Teknikleri Enstitüsü (SPF)’nde test edildi
İsvicre tarafindan yapilan testlerde,Selektif Teknoloji Ürünü Secici Yüzeyin yüksek sıcaklık altında tutulduğunda(280 derecede 509 saat), spektral özelliklerinin 0.01’den küçük bir standart sapma ile değişmediği, yüzey absorpsiyon katsayısı (%93-95) ve emisyon katsayısının (%3,9-8,9) olduğu tespit edilmiş ve yüzeylerin 25 yıl’dan fazla ömüre sahip olduğu onaylanmıştır. Ayrica Nano Kaplamanın bakır yüzeylere yapışma testleri ISO 2409 testi ile sorunsuz olarak kalitelendirilmiştir.
“Güneş Enerjisini Yüksek Verimle Isıya Dönüştüren Nanokaplamaların Sürekli Bir Yöntemle Rulodan Ruloya Sararak Prototip Üretimi” isimli projesi ile Selektif Teknoloji 2011 yılında Elginkan Teknoloji Ödülü’nü, 2012’de TÜBİTAK, TÜSİAD, TTGV 10. Teknoloji Ödüllerinde 3 kategori arasında (Mikro, Küçük, Orta Boy Şirketler) Süreç geliştirmede birinciliği alarak ödüle layık görülmüştür.
28
Figen Kadırgan
Prof. Dr. Figen Kadırgan Elginkan Teknoloji Ödülü töreninde onaylandı. Çalımanın uluslararası patenti alına rak, mayıs ayında patentin Türkiye’ye girişi ya pıldı. Kadırgan’ın verdiği bilgiye göre; hazırlanan Prototip sürekli prosesde 30 cm enindeki bakır şeritlere, dakikada 25 cm hızla nano seçici yü zey kaplanmıştır. Hedef 1200 mm enindeki me tal şeritlere dakikada 1 metre hızla kaplamak.
Sistemi daha az yer kaplayan, daha hızlı üreten kompakt hale getirmeye çalıştıklarını belirten Kadırgan, Ar- Ge çalışmalarının devam ettiğini, hedeflerinin çok hızlı bir şekilde üretime geçmek olduğunu kaydetti. Kadırgan, bu işe girmesindeki en büyük etkenlerden birinin, bilimsel birikimini, ülkeye ürün ve teknoloji olarak yansıtmak oldu ğunu söyledi.
ber ve birçok tarım ürünü, üretici tarafından güneşin altına serilerek kurutulmakta, kuruma süresi uzayınca da içinde kanserojen ‘aflatok sin’ bakterisi üremektedir. Kısa sürede kurutma, sağlıklı ürünlere ulaşmayı sağlarken, bu madde lerin ihracatında karşılaşılan sorunlara da engel olmaktadır.
Güneşte Gıda Kurutma İşlemi Türkiye İçin Çok Anlamlı Bir Uygulama
Elginkan Teknoloji Ödülü ile TÜSİADTÜBİTAK-TTGV Teknoloji Ödülü ‘Selektif Teknoloji’ye Verildi
Selektif Teknoloji’nin ürettiği seçici yüzeylerle yapılan güneş kollektörleri, Konya Belediyesi’nin yüzme havuzları tesislerinde uygulama alanı bulurken, Diyarbakır’da kurutma amacıyla ha zırlanan bir sistemde de uygulandı. Kurutmanın Türkiye için çok anlamlı bir uygulama olduğuna değinen Kadırgan, incir, domates, patlıcan, bi
İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Figen Kadırgan tarafından 2009 yılında kurulan Selektif Şirketi, 2011 Yılında Elginkan Teknoloji Ödülü’nü, 2012 Yılında da, TÜBİTAK -TÜSİAD-TTGV’nin Teknoloji Ödülü’nü, süreç ge liştirme alanında Küçük, Orta ve Mikro KOBİ’ler adına aldı.
Selektif Yüzey Özellikleri:
Güneşten gelen ısının % 95-97’sini soğurması Isının % 5-7 oranında yayınımı Isıya dayanıklı ve uzun ömürlü bir yüzey Tüm kaynak yöntemlerine elverişli bir yüzey
29
Nanoteknoloji
Arı Teknokent’teki Öğrenci Şirketi İnovenso,Endüstriyel Nanoteknoloji’de Fark Yaratıyor
Sekiz Ülkeye Nanoteknolojik Cihaz İhracı Girişimci ve araştırmacı İTÜ’lü dört öğrencinin fikri, Arı Teknokent’te hayat buldu. Kurdukları İnovenso Şirketi’nde ürettikleri nanolif üretim makinasını sekiz ülkeye ihraç eder hale gelen gençler, nanoteknoloji alanında umut vaat ediyor… İstanbul Teknik Üniversiteli dört öğrencinin İTÜ Arı Teknokent’te Kurduğu İNOVENSO şirketi, 2010 yılından bu yana, laboratuvar tipi ve endüstriyel elektrospinig cihazlarının üretimini yapıyor. Sanayi Bakanlığı’nın des teğinden faydalanarak hazırladıkları projenin kabul edilmesinden sonra endüstriyel ölçekli bir nanolif üretim makinası yapan firma, bu üretimini tekstile yönelterek şu anda sekiz ülkeye ihracat yapıyor.
Nano İle Tekstilde Rekabet Şansımız Artacak
Nanofiberler, yüksek gözenekliliğe, yüksek yüzey alanına ve çok özel bir seçici geçirgen lik özelliğine sahip, kâğıt formunda malze meler olarak tanımlanıyor. Tüm bu özellikler, nanofiberlerin kullanım alanlarının sayısını, gün geçtikçe artırıyor. Şirketin ortaklarından Faik Mıdık’ın verdiği bilgiye göre, nanofiber ler yüksek gözeneklilik oranı sayesinde, çok iyi bir hava filtrasyonu sağlıyor. Bu filtrasyon etkinliklerini sağlayacak filtre kâğıtlarının üretimi, henüz ülkemizde mevcut olmadığı için ilk defa İTÜ’den böyle bir projenin üre time dönüşmesi büyük bir başarı olarak ad landırılıyor.
Klima Sektörüne Destek
İthal ürün muadili yüksek hassasiyetli filt rasyon kâğıtlarını artık ülkemizde üretmenin mümkün hale geldiğini belirten Mıdık, bu tür
yenilikçi bir ürünün, endüstriyel hava filtras yonunun yanında, gündelik hayatta kullanı lan klimalarda bulunmasının, bu sektörde inovatif bir adım olduğuna dikkat çekti. Böy lece klima sektörü için gerekli olan filtrasyon kâğıtlarının artık Türkiye’de üretileceğini söy leyen Mıdık, yaptıkları proje ile ilgili olarak şu bilgileri verdi: ”İlgilendiğimiz ürünlerden diğeri ise, askeri kıyafetlerde ve sporcu giy silerinde kullanılan, su geçirmez nefes ala bilir kumaşlardır. Bu ürünlerin de üretimi, ülkemizde mevcut değildir. Nanofiber yapılı kumaşlar ile bu tür ürünlerin üretilebilmesi mümkündür.
oluşan nem dışarı atılabilecek, yağmur suyu içeri alınmayacak ve aflatoksin oluşumunun önüne geçilebilecektir. “
Fındık Kurutmada Risk Ortadan Kalkıyor
Nanofiberlerin bilinen hedef ürünlerinin dı şında, ‘DRYNUT’ diye adlandırılan fındık ku rutma örtüleri olduğunu da belirten Mıdık, konu ile ilgili olarak şunları söyledi: “Ülkemi zin bir bölgesinin, tamamının geçim kaynağı olan fındığın, yine aynı bölgenin iklim koşul ları nedeniyle kurutulması oldukça zahmet lidir. Kurutma işlemi, harmanlarda güneşli havalarda yapılmaktadır. Ancak yoğun yağ mur nedeniyle fındığın üstü kapatılmaktadır. Fındığın üzeri kapatılınca, fındık yoğun nem altında kaldığından kanserojen ‘aflatoksin’ maddesini üretmektedir. Bu da hem fındığın kalitesini düşürmekte, hem de ihracatını zor laştırmaktadır. Bizim geliştirdiğimiz nanofi ber örtü sayesinde, fındığın üzeri kapalıyken
Inovenso: Üniversite ile Sanayi Arasında Köprü
İTÜ Laboratuvarlarında Nanofiber Membran Çalışma Grubu (Nanofmg) bünyesinde yaklaşık dört yıldır devam eden “Elektrospinning Yöntemiyle Nanolif Eldesi” çalışmaları İnoven so Ltd.’in kurulmasıyla, bu şirket bünyesinde ticari faaliyetlerini sür dürüyor. Üniversite ile sanayi ara sında bir köprü olmayı hedefleyen İnovenso Ltd. Ar-Ge faaliyetlerini, üniversite ile kurduğu güçlü bağlar yardımıyla sürdürüyor. Çalışmalarını Endüstriyel Nanolif Üretim Makinası İmalatı ve Labo ratuvar Nanolif Üretim Cihazları İmalatı olmak üzere iki ana başlık altında toplayan Inovenso Ltd.’in ticari faaliyetlerinin başında Nanolif Üretim Cihazları İmalatı geliyor. Ül kemizde özellikle ‘elektrospinning’ yöntemiyle İlgili akademik çalışma
N300 Çok iğneli laboratuvar ölçekli nanolif üretimi yapabilen Ne300 silindir yüzeyi üzerinde homojen nanolif kaplama imkanı vermektedir.Ayrıca düz plaka üzerine tek iğneden spinning yapılabilmektedir. 15 adet iğneye kadar farklı iğne sayılarında besleme yapılabilmekle birlikte düz plaka toplayıcı üzerine tek iğneden spinning yöntemiyle yüksek çözelti sarfiyatının önüne geçilebilmektedir. Özellikle ani müdahale gerektirmeyen ileri düzey çalışmalarda kullanım kolaylığı bakımından tercih edilebilmektedir.
larda standart cihazların eksikliği göze çarpıyor. Bu noktadan ‘Tek İğneli ve Çok İğneli Elektrospinning Cihazlarının İmalatı’na başlayan İnovenso Ltd., kısa zamanda birçok üniversite laboratuvarına ulaştı. Laboratuvar ölçekli ‘Elektrospinning Cihazları’na dünya genelinde talep olması ve bu talebi karşılayacak firma sayısının sınırlı ol ması ciddi bir ihracat potansiyeli do ğurduğundan, İnovenso Ltd. kurul duğu yıldan bu yana, bu potansiyeli fırsata dönüştürmeyi amaçlıyor. İnovenso Ltd., laboratuvar ölçekli ve endüstriyel nanolif üretim sistemle rinin imalatı konusunda, elde ettiği tecrübe ile üniversite laboratuarları için gerekli düzenek, mekanizma vs. için özel ürünler tasarlayarak çözümler sunuyor; her geçen gün yenilikçi çözümlerle imalatta işlev selliği ve kaliteyi artırıcı yöntemler geliştiriyor.
30
Faik Mıdık
İnanç Başarı Getirdi İNOVENSO Şirketi’nin ortaklarından Faik Mıdık, projelerinin hazırlanması, şirketin kurulması ve üretim sürecini İTÜ Vakfı Dergisi’ne anlattı. Şirketi kurmaya nasıl karar verdiniz? 2009 yılında, şu an ÖSYM Başkanı olan Prof.Dr. Ali Demir Hoca’nın laboratuva rında, nanolif ile ilgili çalışmalar yapılı yordu. Biz de ekip olarak oraya gittik. Ar-Ge çalışmaları tamamlanmış nanolif ve ürün çalışmalarının ekibine dahil ol duk. Aradan bir sene geçtikten sonra, Sanayi Bakanlığı’nın desteğinden fay dalanıp bir proje yazdık ve kabul edildi. Endüstriyel ölçekli bir nanolif üretim makinası yapıp, bundan tekstile yönelik bir hedef ürün belirledik.
İnovenso’nun finansmanı nasıl sağlandı? Şirketi ne zaman kurdunuz? Sanayi Bakanlığı Tekno Gelişim Desteği, 100 milyar’a kadar karşılıksız destek veriyor. Ara dığı şart ise, ya lisans eğitiminden bir sene içinde mezun olmak, ya da lisans, yüksek lisans veya doktorayı bitirdikten sonra en fazla beş sene geçmiş olmasıydı. Biz bu şart ları sağlıyorduk ve dört ortak olarak Sanayi Bakanlığı’na başvurduk. 2010 yılında, o se nenin Tekno Gelişim Desteği’ni birinci olarak tamamladık ve bu destekle 2010 yılının Mart ayında firmayı kurduk. Şirketi kurduğumuzda,
Soldan sağa: Talha UZUNER (İTÜ Nanoscience and Nanoengineering Yüksek Lisans Öğrencisi), Faik MIDIK (İTÜ Tekstil Mühendisliği 3. Sınıf Öğrencisi), Bekir ACIKABAK (İTÜ Nanoscience and Nanoengineering Yüksek Lisans Öğrencisi) hepimiz Tekstil Mühendisliği Bölümü lisans öğrencisiydik. Hangi alanda üretim yapıyorsunuz? Laboratuvar tipi ve endüstriyel elektrospinig cihazları yapmaya başladık. Bu elektrospinig cihazları, nanoteknolojinin bir alt disiplini olan nanolifleri, laboratuvar ölçekli ya da endüstriyel olarak üretmeyi sağlayan cihaz lardır. Neden Teknokent’i tercih ettiniz? Teknokenti seçmemiz başlıca nedeni, İTÜ
31
öğrencisi olduğumuz için vergi avantajları sağlamasıydı. Teknokent bünyesinde Ar-Ge yapıyorsanız, kurumlar vergisi ve gelir vergisi ödemiyorsunuz. Yaptığınız yenilikçi ürünleri sattıkça, Teknokent bu gibi yükümlülüklere destek olarak, biraz daha ayakta kalmanızı sağlıyor.
İTÜ’de Ar-Ge
İTÜ VLSI Ölçüm Laboratuvarı ile Türkiye, 1.5 Trilyon Dolarlık Dünya Elektronik Pazarına Hitap Edecek
Türkiye’de Artık Yerli ‘Chip’ Üretilebilecek “Türkiye’nin ileri teknoloji endüstrisine hizmet edecek ilk test merkezi İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kuruldu. Elektrik Elektronik Fakültesi bünyesindeki hassas ölçme laboratuvarı ile Türkiye artık yerli ‘chip’ üretebilecek, 1,5 trilyon dolar büyüklüğündeki dünya elektronik pazarında artık “ben de varım” diyebilecek.” Türkiye’nin ileri teknoloji endüstrisine hizmet edecek ilk test merkezi İTÜ VLSI Ölçme Labora tuvarı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kuruldu. İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi bünyesindeki hassas ölçme laboratuvarı ile Türkiye artık yerli ‘chip’ üretebilecek, 1,5 trilyon dolar büyüklü ğündeki dünya elektronik pazarında artık “ben de varım” diyebilecek. Alanında dünyanın en güncel merkezleri arasın da yer alan İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, aynı zamanda beyin göçünü de durdurabilecek, hat ta tersine döndürebilecek. İTÜ VLSI Ölçme La boratuvarı alt yapısı kullanılarak, tamamen İTÜ mühendisleri tarafından geliştirilen yerli chip ise milli proje olan insansız hava aracı ANKA’da kul lanılacak. İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi bünyesinde kurulan İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde düzenlenen töre nin ardından hizmete açıldı. VLSI alanında Tür kiye’de ilk adımları atan Prof. Dr. Duran Leblebi ci’nin adı verilen “İTÜ VLSI LABs Duran Leblebici Ölçme Laboratuvarı”nın açılış töreni, basın top lantısı sonrasında İstanbul Teknik Üniversitesi ile Agilent Technologies ve SPARK arasında işbirliği sözleşmesinin imzalanmasının ardından gerçek leştirildi. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi Öğretim Üyele
ri, İTÜ VLSI LABs kurucuları Yrd. Doç. Dr. Devrim Aksın ve Yrd. Doç. Dr. Türker Küyel’in evsahipliği ve Agilent Technologies Başkan Yardımcısı, Avru pa, Orta Doğu ve Afrika Genel Müdürü Benoit Neel, SPARK Yönetim Kurulu Başkanı Aslıhan Yar kut ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kavranoğlu’nun katılı mı ile gerçekleştirilen tören, devlet, akademi, bi lim ve iş dünyasının yanı sıra yabancı üniversite ve şirket yetkililerini de buluşturdu.
İTÜ’nün Akademi ve Bilim Dünyasına Son Katkısı: İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı
Açılış töreninde konuşan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ’nün ulusal ve uluslararası platformlarda akademik ve bilim alanlarındaki katkılarını da vurgulayarak, İTÜ VLSI Ölçme La boratuvarı’nın önemine değindi. Prof. Dr. Kara ca, “İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile, akademik
32
açıdan daha nitelikli bilimsel araştırma ve ya yınların yapılmasının önü açılmış oldu. Eğitim öğretim kalitesine doğrudan etkileyecek olan bu proje, İTÜ’nün dünya çapındaki mevcut yüksek güvenilirlik ve saygınlığını daha da artıracaktır. Ayrıca bu durum, İTÜ’nün uluslararası bilim dün yasıyla entegrasyonunu da geliştirecektir. İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, İTÜ’nün bugüne ka dar Türkiye’ye ve dünyaya birçok alanda yaptığı önemli katkılara bir yenisini daha ekleyecektir. Önümüzdeki süreçte, bugüne kadar ‘ilk FM yayı nı’, ‘ilk TV yayını’, ‘ilk tümleşik devre’ gibi ilklerde öncü olan İTÜ’nün, bu konulardaki bilimsel ön cülüğünü sürdürmesi ve anılan stratejik tekno lojiler için uluslararası bir cazibe merkezi haline gelmesi sağlanmış olacaktır” şeklinde konuştu.
Ülke Kalkındıran Teknoloji: VLSI
Yüksek katma değerli VLSI teknolojisinin öne mine değinen İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Devrim Aksın da, “İstisnasız tüm sektörlerde her türlü üründe yer alan VLSI teknolojisi, tıptan uzay çalışmalarına, ev aletlerinden cep telefonlarına kadar çok geniş bir yelpazede binlerce çeşit üründe bulunuyor. Dolaylı katkılarının yanı sıra 1,5 trilyon dolarlık doğrudan bir pazar büyüklüğü söz konusu. Yük
İTÜ’de Ar-Ge
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı alt yapısı kullanılarak, tamamen İTÜ mühendisleri tarafından geliştirilen yerli chip milli proje olan insansız hava aracı ANKA’da kullanılacak. sek katma değerli VLSI teknolojisi; ülke kalkındı rabilen boyutları ile ekonomik katkılarının yanı sıra, ülkelere uluslararası arenada prestij ve güç sağlayan bir teknoloji. Bugün ABD, Japonya, Al manya, Güney Kore gibi ülkeler, VLSI teknolojisi ile sıçrama yaratmış, önemli kazanımlar elde et mişlerdir” şeklinde konuştu.
Türkiye, 1,5 trilyon dolarlık pazara girebilecek
İleri teknoloji konusunda ürün ve bilgi üretilebil mesi için; ‘tasarım’, ‘üretim’ ve ‘test olmak üzere üç temel sacayağına ihtiyaç duyulduğunu belir ten Yrd. Doç. Dr. Devrim Aksın, “Tasarım yapabi lecek gerekli bilgi birikimine ve yazılımlara sahip olmak, üretim sürecine erişebilir olmak ve ürün lerin ölçülebilmesi, test edilebilmesi, günümüz de ticari ve bilimsel yüksek performanslı elektro nik ürünlerin geliştirilmesini mümkün kılıyor. Kurmuş olduğumuz İTÜ VLSI Ölçme Laboratu varı, Türkiye’de eksik olan test ayağını tamamlı yor. Yüksek performanslı hassas ve doğru ölçme olanağı sunacak İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı sayesinde Türkiye, artık kendi ileri teknolojisi ni üreterek, yüksek katma değerli 1,5 trilyon dolarlık dünya elektronik pazarına daha güçlü girebilecek. Türkiye, artık üretebileceği ileri tek nolojileri ile 1,5 trilyon dolarlık pazarda payını yükseltecek” dedi.
Laboratuvarda İlk Yerli Chip ANKA İçin Üretildi
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile Türkiye’de ar tık yerli ‘chip’ üretilebileceğini de belirten Yrd. Doç. Dr. Aksın, “Laboratuvarımız bu konuda ilk meyvesini verdi. Tamamen İTÜ’lü mühendisler tarafından ve İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı kulla nılarak geliştirilen chip, Türkiye’nin insansız ha va aracı ANKA’da kullanılmak üzere ASELSAN’a transfer ediliyor. Tasarımı bit ti , transfer aşama sına geldi. Gerekli sertifikasyonun sağlanmasının ardından milli projemiz ANKA’da kullanılacak” açıklamasında bulundu.
Dünyanın en güncel, en iyi laboratuvarı
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, alanında dünyanın bilinen en güncel, en iyi laboratuarlarından biri olduğunu da belirten Yrd. Doç. Dr. Türker Küyel, “İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı; 2013 yılı itibari ile dünyanın en hassas ve en doğru ölçümleri ni yapan cihazlarla kuruldu. M.I.T., Stanford, U.C. Berkeley, U.C.L.A. gibi çok önemli üniversiteler de, bu tür kabiliyetlere sahip benzer laboratu varlar nadir de olsa var. Ancak İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı son derece güncel, bildiğim kada rıyla daha günceli yok” dedi. Yrd. Doç. Dr. Küyel, uluslararası arenada önemli üniversiteler ve şirketlerin işbirliği isteklerinin de, İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın dünya çapındaki önemini or taya koyan unsurlardan biri olduğuna dikkat çek ti. VLSI tasarımındaki dünyanın en büyük ya zılım şirketlerinin, yıl lık bedeli milyonlarca dolar tutan yazılımla rını İTÜ’ye sembolik bedellerle verdikleri ne de dikkat çeken Tür ker Küyel, “Bu durum, İTÜ’de verilecek hizmete, eğitime ve mezun olacak öğrencilere olan uluslararası güveni de ortaya ko yuyor” dedi.
33
Beyin Göçünü Durduracak, Tersine Çevirecek
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın, ekonomik kat kılarının yanı sıra Türkiye’de yenilik içeren fikirle rin sayısını artırarak, bilimsel üretkenlik, patent sayısı ve kalite çıtasını da yukarı taşıyacağına dikkat çeken Yrd. Doç. Dr. Türker Küyel, “Bu la boratuvarı; VLSI alanında 35 senenin üzerinde ABD iş tecrübesine sahip, 16 patente, onlarca konferans bildirisi ve makale ile uluslararası ödü le sahip bir kadro kurdu ve yönetiyor. Böyle bir laboratuvarın varlığı, böyle bir alt yapının olma sı; Türkiye’de dünya çapında araştırma geliştir me yapılmasına olanak sağlayacak. Yurtdışındaki araştırma ortamını İTÜ’de sağlandığımız için be yin göçünü engelleyecek hatta tersine çevirecek. Çünkü, ABD’deki ya da diğer ileri ülkelerdeki araştırma altyapısı artık İTÜ’de de var” diyerek, İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın beyin göçünü tersine çevirmesine ilk örnek ise çalışma arkadaşı Yrd. Doç. Dr. Devrim Aksın ve kendisi olduğunu belirt ti .
İTÜ’de Ar-Ge
Türkiye, VLSI Pazarına Hızla Girecek, Güçlü Bir Şekilde Gelişecek
Türkiye’nin, zaten yakından takip et ti kleri ve çok inandıkları bir ülke olduğunu belirten Agi lent Technologies Başkan Yardımcısı, Avru pa, Orta Doğu ve Afrika Genel Müdürü Benoit Neel ise “Türkiye’de nitelikli bilim insanı var. Türkiye, gerekli ekonomik güç ve kabiliyete sa hip bir ülke. Türkiye’nin, VLSI pazarına hızla gi receğine ve güçlü bir şekilde gelişeceğine olan inancımız tam. Bu noktada Agilent Technologies olarak, Türkiye’de VLSI teknolojisinin önünde ki bu en önemli engelin kaldırılmasına katkıda bulunmaktan, İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın sürdürülebilir olmasına destek olmaktan gurur duyuyoruz” dedi. İTÜ VLSI Ölçme Laboratuva rı’nın Agilent Technologies için önemli bir prestij kaynağı olduğunu da belirten Benoit Neel, “İTÜ gibi önemli bir üniversite ile işbirliği yapmaktan son derece memnunuz. Bu işbirliğimizin kalıcı ol masını istiyoruz. Bu laboratuvarın 10 sene sonra da güncel yetenekle ve kabiliyetle hizmet vere bilmesi için işbirliğimizi geliştiriyoruz” açıklama sında bulundu.
olarak, salt Türkiye’de değil, geniş bir coğrafyada hizmet verebilen yegane merkez konumunda. Dünyanın en önemli sertifikalarına sahip, SPARK’ın teknolojik altyapı ve uzman personeli ile alanındaki köklü geçmişi ile SPARK Kalibras yon Merkezi, İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın sürdürülebilirliğini sağlamada en büyük gücü müz olacak” dedi. İTÜ VLSI Ölçme Laboratuva rı’nın, verecekleri bakım, onarım ve kalibrasyon destekleri ile yıllar boyunca güncel kalmasını, doğru ve hassas ölçüm yapmasını sağlayacak larını belirten Aslıhan Yarkut, “Bununla birlikte bir uzman personelimiz, İTÜ VLSI Ölçme Labora tuvarı’nda tam zamanlı olarak hazır bulunacak. AgilentTechnologies’te staj imkanı da sağlanacak işbirliği kapsamında; tez jürisinde de yer alacak Agilent uzmanları, öğrencilere seminerler vere cekler, workshop’lar düzenlenecek” dedi.
Laboratuvarın Güncelliği ve Sürdürülebilirliği ‘SPARK Kalibrasyon Merkezi’ Güvencesinde
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın sürdürülebi lirliği ve devamlılığında Agilent Technologies ile birlikte önemli bir sorumluluk üstlenen SPARK Yönetim Kurulu Başkanı Aslıhan Yarkut da, “Tür kiye’de bu konuda gerekli altyapı eksikliğini de yine biz gidermiş ve SPARK Kalibrasyon Merke zi’ni kurmuştuk. SPARK Kalibrasyon Merkezi, maddi açıdan da önemli ve büyük bir yatırım ol ması ile birlikte gerekli sisteme, teknolojiye, kali fiye işgücüne, bilgi birikimine ve güncelliğe sahip
34
Prof. Dr. Duran Leblebici Hizmete Açtı
Konuşmalar ve imza töreninin ardından İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, adını taşıdığı Prof. Dr. Duran Leblebici tarafından kesilen kurdele ile birlikte resmen hizmete açıldı. VLSI alanın da Türkiye’de ilk adımları atan bilim dünyası nın duayen ismi Prof. Dr. Duran Leblebici, bir zamanlar öğrencileri olan bilim insanları tara fından bu laboratuvarın kurulması ve kendi is minin verilmesinden ötürü duyduğu mutluluğu dile getirdi. Laboratuvar, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Davut Kav ranoğlu, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca ve Prof. Dr. Duran Leblebici tarafından kurdele kesilerek hizmete açıldı.
İTÜ’de Ar-Ge
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile Türkiye kendi ileri teknolojisini geliştirebilecek, elektronik ürünlerini üretebilecek. Türkiye’nin bu kapsamdaki ilk laboratuvarı olma özelliğini taşıyan İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın kadrosu, daha önce ABD’de benzer laboratuvarları kuran deneyimli Türk bilim adamlarından oluşuyor.
Kalkınma Bakanlığı ve Aselsan Fonları, Agilent ve SPARK İşbirliği ile Kuruldu
İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı, Türkiye’nin ileri teknoloji geliştirme stratejileri ile uyumlu ola rak, büyük oranda Kalkınma Bakanlığı ve kısmen Aselsan A.Ş. fonları ile hayata geçirildi. Türki ye’nin ileri teknoloji alanında önünü açacak olan laboratuvar, Dünya elektronik sanayinin test ve ölçme ihtiyacını karşılayan markaların başın da gelen Agilent Technologies ve bu markanın Türkiye distribütörü SPARK Şirketler Grubu’nun, teknolojik ve lojistik desteği ile kuruldu. Bu des tek çerçevesinde, İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile Agilent Technologies ve Türkiye distribütörü SPARK arasında stratejik ortaklık mekanizması da geliştirildi.
Uzaktan Ölçüm Yapabilecek, Özgün Teknolojiler Geliştirilecek
Laboratuvarın en büyük faydalarından biri de Türkiye’de dışa bağımlılığı azaltan ileri teknolo jinin üretilebilecek olması. Hassas ve doğru öl çüm hizmeti veren İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile özellikle mikro elektronik ve mikro dalga ala nında faaliyet gösteren şirketlerin yüksek perfor manslı elektronik sistemlerinin üretimi konusun da yenilikçi projelere imza atması hedefleniyor. Ayrıca böyle bir laboratuvarın ülke içerisinde
Ülke Kalkındıran Teknoloji: VLSI
Binlerce transistörün tek bir chip üzerinde bir leştirilmesiyle tümleşik devrelerin oluşturulma sını sağlayan VLSI (VeryLargeScale Integration - Çok Geniş Ölçekli Tümleştirilmiş Devre) tek nolojisi, yüksek katma değer yaratan elektronik ürünlerin üretiminin temelini oluşturuyor. VLSI teknolojisi, geçtiğimiz otuz yıllık süreç içerisinde ABD, Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkele rin kalkınmasındaki en önemli faktörlerden biri oldu. Bu teknoloji sayesinde ABD’nin önde gelen birçok şirketi, 10–20 yıllık bir büyüme sürecinin sonunda milyar dolarlık büyüklüklere ulaştı.
Türkiye’de Yeni Bir Başlangıç Yaratacak
İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi bünyesinde ku rulan İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı ile Türkiye kendi ileri teknolojisini geliştirebilecek, elektro nik ürünlerini üretebilecek. Türkiye’nin bu kap samdaki ilk laboratuvarı olma özelliğini taşıyan İTÜ VLSI Ölçme Laboratuvarı’nın kadrosu, daha önce ABD’de benzer laboratuvarları kuran dene yimli Türk bilim adamlarından oluşuyor.
35
bulunması, ürünlerin test maliyetlerinin düşme sini sağlayacak. Bu sayede, yeni fikir ve ürünler için cesur adımların atılacağı Türkiye’de, Ar-Ge ve üretim maliyetleri azalarak, Türk şirketlerinin dünya çapındaki rekabet gücünün artması sağ lanacak. Kurulan laboratuvarın önemli bir diğer özelliği ise; kullanıcıların fiziksel olarak merkezde bulun masına gerek olmadan, otomasyon yazılımı ve uzaktan erişim olanaklarının kullanımına olanak sağlayan “sanal laboratuvar işletme kavramı” ile kurgulanması.
İTÜ’de Ar-Ge
Yaşlı ve Engelli İnsanlara Umut Işığı: Robot Kol Doğuş Çentek’in İTÜ Teknogirişim Atölyesi’nde Ar-Ge çalışmalarını yürüttüğü “Robot Kol”, ileri aşamada beyin dalgaları ile kontrol edilebilecek.
İTÜ Teknogirişim Atölyesi’nde yaptığı AR-GE çalışmalarıyla, önemli başarılara imza atan Doğuş Çentek, kendisini “İş bitiri ci adam!” olarak tanımlayarak, engelli ve yaşlı insanlara dönük yaptığı çalışmanın büyük ses getireceğine inandığını söylüyor. Yaşlı ve Engelli İnsanlar İçin Rehabilitasyon Robotu Gelecek Robotik, “Yaşlı ve Engelli İnsanlar için Rehabilitasyon Robotu” adlı projeyi yürüttüklerini belirten Çentek, nörolojik veya fiziksel hastalıklardan dolayı el ve kol fonksiyonlarını yi tirmiş insanlara, bu fonksiyonlarını robotik kol aracılığı ile geri kazandırmaya çalıştıklarını dile getirdi. Çentek, halen uygulama çalışmaları devam eden proje ile ilgili şu bilgileri verdi: “Robotik kol ile engelli insanlarımız günlük faaliyetlerini kendi kendileri ne yapabilecekler. Kimseden yardım almadan yemek hazırlayıp yiyebilir, market alışverişleri yapabilirler. Robot kol, engelli kişile rin sosyal hayata katılmalarına büyük katkı sağlayacağından, psi kolojik olarak da kişilere destek olacaktır. Robot kolun kullanımı çok kolaydır. Evde veya sokakta robot kolu rahatlıkla kullanabilir siniz. Prototipleme aşamasındaki robot kolumuzun, tasarım ve yazılım geliştirme faaliyetleri devam etmektedir. İlerleyen aşa malarda robot kolu beyin dalgalarınızı kullanarak kontrol edebi leceksiniz.” Türkiye’de Bir İlk: Beyin Dalgaları İle Kontrol Edilebilecek Robot kolun, ülkemizde ilk olma özelliğini taşıdığını dile getiren Çentek, yurt dışındaki benzerlerine göre teknik açıdan farklılıklar ve üstünlükler taşıdığını ifade et ti . Çentek, şunları söyledi: “Yurt dışı benzerlerinde robot kol sadece el veya ayak parmakları ile kontrol edilebilmekte iken, Türkiye’de imal edilecek olan robot kolumuzun prototipi tamamlandığında, engelli insanlar göz veya diş hareketleri ile robot kolu kontrol edebileceklerdir. İlerleyen aşamalarda ise beyin dalgaları ile robot kolu kontrol edilebilmek mümkün olacaktır. Ekonomik açıdan da projemiz yurt dışındaki ürünlere göre üstündür. Muadil ithal ürünler ülkemizde yaklaşık 40.000 TL’ye satılmaktadır. Bu fiyat ülkemiz şartlarına göre çok yüksektir. Bizim robot kolumuz halkın büyük kesiminin karşılaya bileceği bir ücretle satılacaktır.”
36
İşte Robot Kol’un Marifetleri Çentek’in verdiği bilgiye göre, robot kol ile engelli kişi yardım almadan buzdolabını açıp suyunu içebilir, yemek hazırlayıp yiye bilir, arkadaşları ile oyunlara katılabilir, alışveriş yapabilir, hatta tıraş olabilir; çocuk yaştaki bir engelli, arkadaşları ile oyun oyna yabilir, yetişkin ise sosyal ortamlara daha hızlı uyum sağlayabilir. Çentek, projeyi destekleyen kişi ve kuruluşlar içinse şu bilgileri verdi: “Projemiz, 2012 yılında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakan lığı Teknogirişim Sermaye Desteği programı kapsamında 100 bin TL finansal destek almaya hak kazanmıştır. Firmamız ayrıca KOS GEB desteklerinden de yararlanmaktadır. Öncelikle, üniversite lerde kazanılan yenilikçi bilgi ve tecrübeyi ürüne dönüştürmenin önemini vurgulayan ve beni Gelecek Robotik firmasını kurmaya teşvik eden Yrd. Doç. Dr. Pınar Boyraz’ a çok teşekkür ederim. Firmamız, faaliyetlerini İTÜ Teknogirişim Atölye’sindeki ofisin de yürütmektedir. Bize bu ofis imkanını sunan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca’ya, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik’e ve firmamıza yakın destek sağlayan danışmanlar Doç. Dr. Mustafa Kumral, Doç. Dr. Levent Trabzon ve Doç. Dr. Hüseyin Kı zıl’a çok teşekkür ederim.”
İTÜ’de Ar-Ge
THY Ar-Ge Ofisi İTÜ’de açıldı İTÜ’lü öğrenciler THY Ar-Ge Ofisi’nde belirli aralıklarla düzenlenecek seminerlerde, sektör temsilcileriyle bir araya gelerek, havacılık sektöründeki yenilikçi düşünceleri ve gelişmeleri yakından takip etme fırsatı elde edecekler.
Araştırma ve inovasyonda öncü üniversite İTÜ, yeni açılan THY Ar-Ge ofisi ile öğrencilerini “Havacılık Sektörüne” hazırlıyor… İstanbul Teknik Üniversitesi ile Türk Hava Yolları (THY) arasında im zalanan protokol ile birlikte Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi (UUBF) bünyesinde THY Ar-Ge Ofisi kuruldu. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Özkol, Fakülte Dekanı Prof. Dr. Metin Orhan Kaya, THY Teknik A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr.
İsmail Demir ve THY Teknik A.Ş. Ar-Ge Müdürü Dr. Güven Pado’nun katılımı ile 26 Nisan 2013 tarihinde açılışı yapılan Ar-Ge ofisinde THY ile İTÜ UUBF arasında yürütülecek çeşitli projeler hayata ge çirilecek. İTÜ’lü öğrenciler Ar-Ge Ofisi’nde belirli aralıklarla düzenlenecek se minerlerde, sektör temsilcileriyle bir araya gelerek havacılık sektö ründeki yenilikçi düşünceleri ve gelişmeleri yakından takip etme fır satı elde edecekler. Öğrenciler anlaşma çerçevesinde hem İTÜ’nün teknik altyapısına hem de THY’nin dokümanlarına ulaşabilecekler. Ofisteki çalışmalara katılacak öğrenciler; Ar-Ge projesi nasıl alınır? Nasıl yürütülür? Nasıl sonuca ulaştırılır? Sektörün ihtiyaçları nedir? Bu ihtiyaçların ne şekilde karşılanması gerekir? sorularına cevap bulmuş, havacılık genel kültürü oluşmuş, bu konularda çalışmış, hatta bundan bir maddi kazanç sağlamış donanımlı bir eleman ola rak sektöre kazandırılmış olacaklar. THY’den gelen talep üzerine kullanıma açılan Ar-Ge Ofisi’nde öğren ciler hali hazırda çalışmalarına başlamış durumdalar. Ofiste çalışır durumda 8 istasyon yer alıyor ve projenin içeriğine göre farklı fa kültelerden de başvuruda bulunan öğrenciler oluyor. Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesinin yanı sıra Elektrik-Elektronik Fakültesi, Kimya Metalürji Fakültesi gibi diğer fakültelerin öğrencileri de projelerde yer alabiliyor ve bu sayede disiplinler arası bir çalışma yürütülüyor. İTÜ-THY Ar-Ge Ofisinin kar amacı gütmeden tamamen akademik heveslerle kurulduğunu belirten Ofis Sorumlusu Öğr. Gör. Dr. Öz ge Özdemir, buradaki çalışmaların, ürün geliştirmenin ötesinde ta mamen Ar-Ge’ye yönelik bilimsel çalışmalar olduğunun altını çizdi. Ofisin çalışmaları kapsamında lisans öğrencilerinin bitirme projele rini, yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin ise çalışmalarını burada haftanın belirli gün ve saatlerinde sürdürebileceklerini dile getiren Özdemir, geliştirilecek projelerde uçaklarda kullanılan sistemlerin Türkiye’de üretilmesi, bu ürünlerin havacılık sektörüne kazandırıl ması ve gelecekte üretilecek kendi uçaklarımızda kullanılmasının amaçlandığını ifade et ti . İTÜ Haber - Osman Keskin
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Özkol, Prof. Dr. Metin Orhan Kaya, THY Teknik A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir ve THY Teknik A.Ş. Ar-Ge Müdürü Dr. Güven Pado açılış töreninde.
37
İTÜ’de Ar-Ge
Boeing ve İTÜ Arasında Havacılık ve Uzay Teknolojisi Araştırması İşbirliği Boeing ve İTÜ, araştırmalarında uçucu organik bileşenleri uçak kabininden daha fazla uzaklaştırmak için özel işlem görmüş nano-fiberlerin verimliliğini incelemek üzere bir anlaşma imzaladı. Boeing [NYSE: BA] ile Türkiye’nin yenilikçilik, AR-GE, havacılık ve uzay teknolojilerinde lider kurumu İstanbul Teknik Üniversitesi, havacılık ve uzay araştırması alanında tüm yolcuların faydalanacağı yeni bir iş birliğini duyurdu. Boeing Türkiye Başkanı Bernard J. Dunn ve İTÜ Rektörü Prof. Dr. Meh met Karaca, ortak araştırma ve geliştirme programlarını başlatacak olan anlaşmayı kutlamak için üniversite kampüsünde bir imza töre ni düzenledi. Törene Türk Hava Yolları yöneticileri Dr. Temel Kotil ve Dr. İsmail Demir katıldı. Türk Hava Yolları’nın Genel Müdürü Dr. Temel Kotil daha önce Üniversitenin Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Bölüm Başkanı ve Fakülte Dekan Yardımcısı görevlerinde bulunmuştu. Ayrıca THY Teknik Yönetim Kurulu Başkan Vekili Dr. İsmail Demir İTÜ mezu nudur. Boeing ve İTÜ ilk ortak projelerini, yolcular için ticari uçakların kabin ortamında hava kalitesini iyileştirecek ileri bir hava filtreleme sistemi ni araştırmak ve geliştirmek için bir yıllık bir çalışma olarak açıkladı. Dunn, yaptığı açıklamada “Türkiye’nin en iyi yüksek eğitim kurum larından biri olan İstanbul Teknik Üniversitesi ile yeni bir araştırma ortaklığı kurduğumuz için çok mutluyuz” dedi. “Boeing, teknolojik üstünlüğü ile tanımlanır, İTÜ ile kurduğumuz işbirliğinin şirketimize yenilikçi fikirler getireceğine ve Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik gelişimindeki hedeflerini destekleyeceğine inanıyoruz” dedi. Boeing ve İTÜ, Araştırmalarında Nano-Fiberlerin Verimliliğini İnceleyecek İTÜ Rektörü Prof. Dr. Karaca “Bugün, Boeing ve İTÜ arasında, Havacılık ve Uzay sektöründe yenilikçi tasarım ve araştırmalar konusunda güçlü bir ortaklığın başlangıcıdır. Boeing’in yanı sıra milli bayrağımızı taşıyan Türk Hava Yolları ve THY Teknik’i de Sivil Havacılık alanında böylesi ileri bir AR-GE konusunda güçlü destekçilerimiz ve ortaklarımız arasında görmekten çok mutluyuz” dedi.
Boeing Türkiye Başkanı Bernard J. Dunn ve İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca
Günümüz ticari uçaklarındaki çevresel kontrol sistemi, kimyasal kir leticilerin konsantrasyonunu son derece düşük seviyelere indiriyor. Boeing ve İTÜ, araştırmalarında uçucu organik bileşenleri uçak kabi ninden daha fazla uzaklaştırmak için özel işlem görmüş nano-fiberle rin verimliliğini inceleyecek. Boeing Araştırma ve Teknoloji, Küresel Araştırma ve Geliştirme Stra tejisi Kıdemli Teknik Direktörü Mike Friend, “Bu proje Boeing’in ticari uçak yolcu deneyimini geliştirmek için sürekli çalıştığının bir örneğidir, uzay ve havacılık uygulamalarında nano malzemelerle ilgili çok güçlü bir araştırma programı olan İTÜ’nün yetenekli öğretim üyeleri ve öğ rencileri ile birlikte çalışmak için sabırsızlanıyoruz” dedi. Boeing 70 yıla yakın süredir Türkiye ile uzun süreli ve karşılıklı fayda sağlayan bir ilişki sürdürmektedir. Boeing hâlihazırda Türk ticari hava cılık ve savunma sektörlerindeki müşterilere uçak ve hizmet sağlayan, Türk uzay ve havacılık sanayisinin güvenilir bir ortağıdır.
Boeing Türkiye Başkanı Bernard J. Dunn ve İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Türk Hava Yolları yöneticileri Dr. Temel Kotil, Dr. İsmail Demir, İTÜ Rektör Yardımcıları ve Öğretim Üyeleri ile.
38
İTÜ’de Ar-Ge
İTÜ Yanma Laboratuvarı Yanma teknolojilerindeki ilerlemenin, enerji verimliliğinin artırılması ile çevre kirliliğinin azaltılması yolundaki öne mi büyüktür. Uçak ve roket motorlarının kalbi yanma odasıdır diyebiliriz. İTÜ’de 2010 yılında kurulan “Yanma Laboratuvarı” Türkiye’de bir üniversite bünyesinde kurulan ilk deneysel altyapı olup, daha sonra kurulanlara önemli ölçekte örnek teşkil etmiş, bilgi transferi yapmıştır. İTÜ’de 2010 yılında Doç. Dr. Onur Tunçer yürütücülüğünde faaliye te geçen Yanma Laboratuvarı, Türkiye’de üniversite bünyesinde bu amaçla kurulan ilk deneysel altyapıdır. Bu altyapı ülkemizde daha sonra gerek araştırma enstitüleri, gerek sanayi kuruluşları tarafından kurulan test altyapılarına örnek teşkil etmiştir. Bu kurum ve kuruluş lara geçtiğimiz iki sene zarfında İTÜ olarak önemli ölçekte bilgi trans feri yapılmıştır. Doç. Dr. Onur Tunçer, Yanma Laboratuvarı’nın işlevini anlatıyor. Yanma Odası: Uçak ve Roket Motorlarının Kalbi Yanma araştırmaları iki açıdan önemlidir. Bunlardan ilki enerji dö nüşüm sistemleridir. Halen dünyadaki toplam enerji ihtiyacının % 85’inden fazlası çeşitli yakıtların yakılması ile elde edilmektedir. Bu, evimizin elektrik ihtiyacından, kullandığımız otomobile, gemi, uçak gibi vasıtaların motorlarına kadar çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Dolayısıyla yanma teknolojilerindeki ilerlemenin, enerji verimliliğinin artırılması ile çevre kirliliğinin azaltılması yolundaki önemi büyüktür, uçak ve roket motorlarının kalbi yanma odasıdır diyebiliriz. Yanma bilimindeki ilerlemeler ve yanma teknolojilerindeki gereksi nimler sırasıyla hem insanlığı cesaretlendirmiş, hem de en uç koşul larda ve tasarım gereksinmelerinde oluşan fenomenleri araştırmaya itmiştir. Bu nitelikteki problemler, genelde termodinamik zaman öl çeklerinin sınırlarında, daha önce göz önüne yeterince alınmamış ya hut hiç alınmamış boyut ve kütle ölçeklerinde gerçekleşirler. Sonuç olarak bu olguların incelenmesi bizim temel kabul et ti ğimiz bir takım bilimsel hipotezlerin de yeniden gözden geçirilmesi sonucunu doğur maktadır. Ar-Ge Çalışmaları Yanma laboratuvarında şu ana kadar iki TÜBİTAK projesi, iki de BAP projesi tamamlanmıştır. Önümüzdeki dönemde yeni SAN-TEZ ve TÜBİTAK proje başvuruları ile buradaki araştırmaların devamlılığını sağlamayı hedeflemektedir. Yanma laboratuvarında şu an, gaz türbin motorlarının yanma oda larını simüle eden 30 kW gücünde deneysel bir girdap stabilizeli atmosferik yanma odası test düzeneği bulunmaktadır. Bu düzenek te çoğu lazer tabanlı tepkimeli akışı bozmayan non-intrüzif ölçüm
teknikleri ile alev içerisinden hız dağı lımı, serbest radikallerin görüntülen mesi, emisyon ölçümleri gibi deneysel imkanlarımız bulunmakta. Bu deneyler sayesinde HAD (hesaplamalı akışkanlar dinamiği) simülasyonları gibi analitik yöntemlerin doğrulanması için önem li veri setleri elde edilebilmektedir. Bir başka TÜBİTAK destekli çalışmada ise mikro ölçekte enerji dönüşüm sistemle ri üzerinde araştırmalar yürütüldü. Araş tırma teması sıvı hidrokarbonların mikro ölçekte yakılması idi. Bu çok disiplinli çalışmada Kimya-Metalurji Fakültesi öğretim üyelerin den Doç.Dr. Hüseyin Kızıl ile Makine Fakültesinden Doç.Dr. Levent Trabzon’un yardımları sayesinde her bir santimetrekaresinde 250 ayrı lülenin bulunduğu bir mikro enjektör geliştirildi. Yürütülen çalışmaların çoğu deneysel ağırlıklı olmakla birlikte, bir proje kapsamındaki sayısal simülasyonlar konusunda yine İTÜ bün yesinde bulunan Ulusal Yüksek Yüksek Başarımlı Hesaplama Merke zinden (UHeM) paralel hesaplama desteği alındı. Havacılık Eğitimi Ülkemizde Sadece İTÜ ve ODTÜ’de Mesleğin pratikteki tarihçesine baktığımızda, Türkiye’deki ilk uçak fabrikası 1928 yılında Kayseri’de açılmış. Bu fabrika 1939 yılından itibaren dış ülkere ihracat yapabilir konumuna gelmiş, İskandinav ül kerine uçak satmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarında ise İspanya’ya 40 kadar savaş uçağı satabilmiştir. Bakıldığında mazisi Fransız Mirage firmasınınkinden eskidir. İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllarda fabrikanın imalatına son verilmiş, sadece bir bakım merkezine dönüştürülmüştür. Önemli bir zaman kaybının ardından daha sonraki yıllarda TAI’nin kurulmasıyla birlikte, özellikle sistem entegrasyonu alanında ülkemizde son yirmi sene süresince belirli mesafe alınmıştır. Diğer savunma sanayi ku ruluşlarının da bu konuda olumlu katkıları olmuştur. Sistem enteg rasyonu konusundaki başarılar, alt-sistemlerin de milli imkânlarla tasarlanıp üretilmesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. İtki sis temleri bu alt-sistemlerin başında gelmektedir. Hem lisans hem de lisans üstü düzeyde köklü bir ha vacılık eğitimi, ülkemizde sadece İTÜ ve ODTÜ’de bulunuyor. Havacılık konusundaki yetişmiş ele man açığı, yakın disiplinler olması sebebiyle üni versitelerin makine mühendisliği bölümlerinden kapatılıyor. Mezunlarımız savunma sanayinin yanısıra, uçak bakım sek töründe, motor bakımı, gövde bakımı, sivil havacılık üzerinde de çalışabilirler. Havayollarının yöneticilerinin çoğu İTÜ’den me zundur. Son yıllarda savunma sanayiine yönlenen mezun sayısında belirgin bir artış göze çarpmaktadır. Tabii bu işler coğrafi olarak An kara civarında yoğunlaşıyor. İstanbul’a alışan öğrencilerimizi Anka ra’ya gitme konusunda teşvik ve ikna etmek gerekebiliyor. İTÜ Haber - Burcu Koz
39
İTÜ’de Ar-Ge
Rockwell Otomasyon İTÜ’de laboratuvar açtı Rockwell Otomasyon, 1.5 milyon dolarlık bir yatırımla, İTÜ’de “Güç ve Hareket Kontrolü Laboratuvarı” açtı. İTÜ ile endüstri arasında köprü oluşturacak olan yeni laboratuvar, eğitim amacının yanında, araştırma ve geliştirme çalışmalarına büyük katkı sağlayacak.
Rockwell Automation Güç ve Hareket Kontrolü Laboratuvarı’nın resmi açılışı yapıldı. 19 Şubat 2013 tarihinde gerçekleştirilen açı lışa Rektör Prof.Dr.Mehmet Karaca, Rockwell Automation Global İş Geliştirme Müdürü Joe Kann, Ortadoğu Bölge Sorumlusu Neil Enright, Türkiye Genel Müdürü Cenk Ceylan, laboratuvarın ilk kurucusu Prof.Dr. M. Kemal Sarıoğlu ve çok sayıda davetli katıl dı. Laboratuvarın yürütücülüğünü Yrd. Doç. Dr. Ali Fuat Ergenç ya pıyor. İTÜ Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği mezunu olan Er
genç, laboratuvarın herkese açık olduğunu ve bölümdeki bütün öğretim üyelerinin laboratuvarla ilişkili olduklarını belirt ti . Er genç, “Laboratuvarın kurulması için 2011 Ekim ayında Rockwell ile görüşmeler yapmaya başladık, firmanın CEO’sunun İTÜ’yü ziyareti ile gerçekleşen toplantı sonucunda anlaşma yapmaya karar verdik” dedi. Rockwell Automation ekipmanlarının İTÜ’ye hibe edildiğini ve İTÜ’ye yaklaşık 1.5 milyon dolarlık yatırım getirildiğini ifade eden Ergenç, “Bölüm derslerinde ve laboratuvarlarında oto masyon konusunda en son teknoloji ürünleri kullanılacak ve bu sayede öğrencilerin öğrendikleri bilgileri pratiğe dökmeleri, hem de güncel teknolojiyi yakından takip etmeleri kolaylaşa cak” diye konuştu. Anlaşmaya göre laboratuvar müsait olduğu sürece burada hem endüstriyel eğitimler verilecek hem de endüstri ile beraber pro jeler yapılabilecek. Rockwell ile, firmanın misafirlerinin labora tuvarı ziyaret edebilmelerine ve üniversiteden akademisyenler le anlaşıp eğitimlerin bir kısmının üniversitemizde verilmesinin sağlanmasına yönelik karşılıklı bir anlaşma yapıldı. Rockwell Laboratuvarı’nın açılmasının İTÜ’nün endüstriyel oto masyon alanında endüstri ile sağlam bir köprü oluşturması itiba riyle çok önemli bir gelişme olduğunu kaydeden Ergenç, “Rock well’in İTÜ’yü seçme nedeni, Türkiye’deki üniversiteler arasında endüstri ile ilişkiler açısından en iyi üniversitenin İTÜ olmasın dan ileri gelmektedir. Burası bir eğitim ve araştırma laboratuva rıdır. Ayrıca Rockwell Otomasyon ile yapılan anlaşma gereği, bu laboratuvarda yapılacak araştırma ve geliştirmeler hem üniversi te bünyesinde akademik yayın ve patentli ürün oluşturabilecek, hem de Rockwell’in ihtiyaç duyması durumunda firmaya büyük katkıları olacak. Bizim esas hedefimiz laboratuvarımızın sadece eğitim amacıyla kullanılması değil, aynı zamanda araştırma ve geliştirme için de kullanılmasıdır.” dedi. İTÜ Haber - Burcu Koz
40
İTÜ’de Ar-Ge
Elektrik Dağıtım Otomasyonu Laboratuvarı Açıldı İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Elektrik-Elektronik Fakültesi Elekt rik Mühendisliği Bölümü bünyesindeki Elektrik Tesisleri Laboratuvarı Siemens’in desteği ile yenilenerek “Elektrik Dağıtım Otomasyonu La boratuvarı” adı altında tekrar hizmete girdi. İTÜ’lü öğrencilerinin ve öğ retim elemanlarının modern teknolojiyle eğitim yapmasını sağlayacak Elektrik Dağıtım Otomasyonu Laboratuvarı, 16 Nisan 2013 Salı günü düzenlenen bir törenle hizmete açıldı. Laboratuvarın açılışında İTÜ Rek tör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, Prof. Dr. İbrahim Özkol, Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ömer Usta, Siemens Akıllı Şebekeler Global CEO’su Dr. Jan Mrosik, Siemens Akıllı Şebekeler Global CFO’su Bernd Haetzel, Siemens Akıllı Şebekeler Türkiye Direktörü Hasan Ali Pazar, Ticari Direktörü Tolga Afşin ve Siemens uzmanlarının yanı sıra, İTÜ’lü akademisyenler ve öğrenciler yer aldı. Elektrik Dağıtım Otomasyonu Laboratuvarı’nda kullanılan ekipmanın modern cihazlarla değiştirilmesine ek olarak iç restorasyon ve projek siyon temini gibi ihtiyaçlar da Siemens desteğiyle tamamlandı. Labora tuvarda Siemens’ten temin edilen 1 adet mesafe koruma rölesi (7SA6), 1 adet diferansiyel rölesi (7UT6), 1 adet aşırı akım rölesi (7SJ80), 1 adet gerilim rölesi (7SJ80), 1 adet SICAM 1703 RTU, 1 adet SICAM 230 SCA DA yazılımı, 5 adet pano ve ihtiyaç duyulan yardımcı ekipmanlar hiz mete alındı. Toplamda 100’ün üzerinde öğrenciye deney imkanı sunan laboratuvar, öğrencilerin koruma tekniği ve teknolojileri ile bunların
enerji otomasyon sistemlerine entegrasyonu hakkında bilgi sahibi ol malarını, RTU ve SCADA yazılımı sayesinde enerji otomasyon sistemleri ile ilgili detaylı bilgi edinmelerini sağlıyor. Laboratuvarda İTÜ’lü öğretim üyeleri tarafından Simatic PLC, Simatic HMI, Simatic NET, Simatic PCS 7, Simotion, Sinamics ve Sinumerik eği timleri veriliyor. Bu uygulamalar haricinde uygulamaya konulan “Gele ceğin Profesyonelleri Projesi” öğrencilere burs, staj imkânı ve bazen de esnek zamanlı çalışma fırsatları sunuyor. Öğrenciler, edindikleri dene yimle akademik öğrenimlerini daha bilinçli yönlendirebilirken, mezun olduktan sonra da daha iyi tercihler yapabilme şansı elde ediyor.
Prostat Kanseri Teşhisinde Yeni Bir Çığır İTÜ Teknogirişim Atölyesi’nde yapılan Ar-Ge çalışmaları ile, Türkiye’de en sık görülen tür olan “prostat kanseri” teşhisi daha kolay ve hata oranı daha az olacak. İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü me zunu Kerem Şenvardar, İTÜ Teknogirişim Atölyesi’nde yaptığı AR-GE çalışmaları ile prostat teşhisinde önemli bir çağır açtı. En Sık Görülen İkinci Kanser Türü Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre prostat kanseri, görülme sıklığı açısından 100 binde 19.39 oranıyla akciğer kanserinden sonra en sık görülen ikinci kanser türü olarak kaydediliyor. Prostat kanseri nin, kanserli hücreler prostat dokularından başka dokulara geçmediği sürece cerrahi müdahale veya radyasyon terapisi yöntemleri ile tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu dile getiren Kerem Şenvardar, bu duru mun erken teşhisi önemli kıldığını söyledi. Hastalıkla ilgili kısa bilgi ve ren Şenvardar, şunları kaydet ti : “PSA (Prostat Spesifik Antijen), prosta tın epitel hücreleri tarafından üretilen ve seminal sıvıda yüksek oranda bulunan protein yapısında bir enzimdir. Normal durumdaki prostattan seruma az miktarda karışmaktadır. Kandaki yükselme, prostat hastalı ğının göstergesidir. PSA normalde, 4 ng/ml’nin altında olmalıdır. 4 ng/ ml altındaki değerler normal olarak kabul edilmektedir. 4-10 ng/ml ara sındaki değerler şüpheli sınır değerler, 10 ng/ml üzerinde elde edilen PSA değeri ise yüksek olarak değerlendirilmektedir.“ Hastalar İçin Büyük Kolaylık Teşhisin bu kadar önemli olduğu bir durumda, teşhis amacı ile kandan alınan örnekte yapılan teşhislerde yüzde 75’e varan hatalı sonuçlar or taya çıktığını kaydeden Şenvardar, erken teşhisin
41
artık daha kolay ve hata oranının daha az olduğunu kaydederek şu bil gileri verdi: “PSA’dan farklı, başka bir marker prostat kanseri teşhisini daha hassaslaştırabildiği gibi erken teşhisin de önünü açabilecektir. Bi zim teşhis için düşündüğümüz marker PCA3 adlı markerdır. Bu marke rın doğruluk oranının sınır değerlerde yüzde 75-80 arasında olması ve idrardan bakılabilmesi, hassasiyeti art tı rdığı gibi aynı zamanda hastalar için de kolaylık sağlamaktadır.“ Testler Dünyada Sadece İki Ülkede Yapılıyor “Bu test şu an dünyada iki ülkede yapılmakta ve dünyadaki örnekler bu iki ülkeye gitmektedir” diyen Şenvardar, kendilerinin geliştirdiği proje ile birlikte artık hem bu işin ülke ekonomisine yük getirmeyece ğini, hem de bakılan PCA3 markerının kısa sürede (2–3 gün) bozul duğudüşünüldüğünde, yanlış sonuçlar verilmesinin önüne geçile ceğini söyledi. Şenvardar, açıklamasını şöyle sürdürdü: “ Bu proje ile üretilmesi planlanan kitin maliyetinin, yurtdışındaki emsallerine göre yüzde 50–60 oranında ucuz olması ve test sonucunun alınmasının 5-6 saat arasında gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Projemizi Marmara Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi ile ortak bir şekilde yürüt mekteyiz. Örneklerin temini ile birlikte hoca larımızla belirli periyotlarda görüşmekte ve sonuçları yorumlamaktayız. Projemiz için Sa nayi Bakanlığın’dan destek almaktayız. Ayrıca destekleri için İTÜ Rektörü Prof.Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Mehmet Sabri Çelik ve danışman hocalarımız Doç.Dr Mustafa Kumral ve Doç. Dr. Levent Trabzon’a teşekkür ediyoruz.“
İTÜ’de Ar-Ge
Boya Üretiminde Ses Getirecek Proje İTÜ’de yürütülen “Endüstriyel Hammaddelerin Su Bazlı Boyalarda İşlev Mekanizması” isimli proje sayesinde su bazlı boyalarda titanyum dioksit kullanımının azaltılması ile boya maliyeti düşecek, çevreye duyarlı boya üretimi gerçekleştirilecek. Türkiye, boya üretiminde Avrupa’da 6. sırada bulunmasına rağmen, dolgu maddesi ve katkı maddelerinin yüzde 70’ini ithal etmek zorunda. Özellikle boyada kullanılan en pahalı hammaddelerden bir tanesi olan titan dioksit (TiO2) pigmentinin tamamı yurtdışından ithal ediliyor. İTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr Mehmet Sabri Çelik danışmanlığında yürütülen yeni bir projeye göre, boya imalatında hammadde olarak kullanılan ti tanyum dioksit kullanımı azaltılıyor. Yüzde 1 oranındaki bir düşüşün bile boya sektöründe maliyetlerde önemli miktarda azalmaya sebep olaca ğı bilgisini veren Çelik, İTÜ Araştırma Görevlisi Dr. Fırat Karakaş tarafın dan hazırlanan “Endüstriyel Hammaddelerin Su Bazlı Boyalarda İşlev Mekanizması” isimli proje sayesinde, su bazlı boyalarda titanyum di oksit kullanımının azalacağını söyledi. Çelik, bu projenin en önemli fay dalarından birinin, işlevsel özellik kazandırılmış kalsit ve kalsine kaolen gibi hammaddelerin kullanılması ile boya kalitesinden ödün vermeden, titan dioksit (TiO2) kullanımında yüzde 4’lük bir azalma sağlanmasıol duğunu belirt ti . Boya Sektörünün Maliyeti Düşecek, Rekabet Gücü Artacak Projenin hayata geçmesi ile Türk boya sektörünün rekabet gücü arta cak. Boya kalitesindeki titanyum dioksit pigmentinin satış fiyatının 3 bin Euro/ton, kalsit satış fiyatının 120 Euro/ton olduğu dikkate alındığında, bu oran 10 bin ton/yıl üretim kapasitesine sahip bir fabrika için orta lama 1.000.000 Euro/yıl gibi bir katma değer yaratacak. Konu ile ilgili bilgi veren projenin sahibi Dr. Fırat Karakaş, endüstriyel hammaddelerin işlevsellik kazandırılarak boya reçetelerinde kullanılması ile daha kalite li, ucuz ve çevreci boya üretiminin gerçekleştirilebileceğini söyledi. Yü rütücülüğünü Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik’in yaptığı ve Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) desteği ile devam eden, bor (kolemanit) mineralinin su bazlı boyalarda kullanımını hedefleyen proje büyük bir hızla devam ediyor. Karakaş, Dünya’da kolemanit mineralinin su bazlı boyalarda kul lanımının pratik örneği bulunmadığına da dikkat çekerek, Türkiye’nin bu konuda bir ilke imza atacağını kaydet ti . Kolemanit Mineralini Değerlendirebiliriz Projede şu an gelinen noktada kolemanitin, özellikle ısıya olan direnci sayesinde yangın geciktirici boya üretiminde önemli bir potansiyel ol duğunun görüldüğünü de belirten Karakaş, ayrıca antibakteriyel özel liğinin, su bazlı boyalarda “biocid” olarak kullanılan zehirli kimyasallara alternatif olup olamaya cağının hâlihazırda proje kapsamında araştırıldı ğını söyledi. Proje olum lu sonuçlandığı takdirde, ülkemizde büyük oran da rezervi olan kolema nit minerali için yeni bir kullanım alanının ortaya çıkacağı müjdesini de veren Karakaş, su bazlı boyalar için yeni bir iş levsel hammadde üre tilmiş olacağını söyledi. Yerli Boya Üreticilerine Yeni Bir Soluk
Karakaş, şu an başlangıç aşamasında olan bir diğer projeden de bah sederek şunları söyledi: Bu yeni proje, “Boyada kullanılan kalsit mi neralinin TiO2 pigmenti ile kaplanması ve bu sayede çok daha ucuz ve titanyum dioksit ile benzer özellikte yeni bir pigment geliştirilmesi konusundadır. TUBİTAK 1001 proje önerisi olarak verdiğimiz ve de ğerlendirilme aşamasında olan bu proje, öngörüldüğü gibi başarılı olduğu takdirde, özellikle yerli boya üreticilerine yeni bir soluk kazan dıracaktır. Bu projeye sektörden katılımları bekliyoruz.“ Rakamlarla Türkiye Boya Sektörü * 2011 yılında dünyada 35 milyon ton boya tüketildi. Bu tüketim yak laşık 107 milyar dolar civarında bir maddi değeri temsil etmektedir. Bu tüketimin yüzde 51’i inşaat, yüzde 49’u ise sanayi boyaları kaynaklı gerçekleşmiştir. Maddi değer olarak ise yüzde 44’ünü inşaat boyaları, yüzde 56’sını ise sanayi boyaları oluşturmaktadır. * Türkiye’de ise 2011 yılında gerçekleşen boya tüketimi 750 bin ton civarındadır. Tüketimin yaklaşık olarak yüzde 60’ını (450 bin ton) in şaat boyaları, yüzde 40’ını (300 bin ton) ise sanayi boyaları oluştur maktadır. * Türkiye boya üretiminde Avrupa’da 6. sırada bulunmaktadır. Bu nunla beraber pigment, dolgu maddesi ve katkı maddelerinin yüzde 70’ini ithal etmekte, bu anlamda tamamen dışa bağlı bir pozisyonda bulunmaktadır. Özellikle boyada kullanılan en pahalı hammaddeler den bir tanesi olan titanyum dioksit pigmentinin tamamı yurtdışın dan ithal edilmektedir.
42
Mühendislikte Öncü Kadınlar
İTÜ’den Mezuniyetinin 50. Yılında Y. Müh. Ülkü Arıoğlu:
Mühendisliğe Gönlümü Verdim Mühendislik mesleğinde 50. Yılını dolduran Ülkü Arıoğlu, tek kız öğrenci olarak girdiği İTÜ İnşaat Fakültesi Betonarme Bölümü”nden 1963 yılında mezun oldu. Yapı Merkezi bünyesinde “beton” konusunda yaptığı yıllar süren araştırma ve deneyler sonucu endüstriyel beton, hazır beton gibi kavramları yapı sektörüne kazandırdı, bu çalışma ile ilk “Kalite Belgesi”ni aldı. Türkiye”nin ve dünyanın bayındırlık tarihinde seçkin bir konuma sahip Yapı Merkezi”nin, mühendislik alanındaki başarılı çalışmalarında büyük katkısı bulunan Ülkü Arıoğlu”nun şimdiki rotası eğitim. Büyük bir idealle sürdürdüğü eğitim çalışmalarının merkezinde ise Irmak Okulları var. Mezun olduğu günden bugüne İTÜ ile bağını hiç koparmayan, her fırsatta destek veren Ülkü Arıoğlu ile, öğrencilik yıllarından günümüze uzanan bir söyleşi yaptık… 50 yıl öncesine dönüp baktığımızda, yükseköğretimde, özellikle de mühendislik bölümlerinde kız öğrenci görmek çok zor. Siz o dönemde, İTÜ İnşaat Fakültesi’ne girip sınıfın tek kız öğrencisi olarak mezun olmuşsunuz. İTÜ’ye girmeye nasıl karar verdiniz, sizin tercihiniz miydi, aileniz mi yönlendirdi?
Bu tamamen benim tercihim. Ben çalışkan ve meraklı bir öğrenci olarak kendimi buldum. Matematik ve fizik de en sevdiğim derslerdi. Lüleburgaz’da doğdum büyüdüm. Lise okumak istediğim için İstanbul’a Kandilli Kız Lisesi’ne geldim. Bir gün ağabeyim beni, o zamanki adıyla Mithatpaşa Stadyumu’na –bugünkü
43
İnönü Stadyumu- maça götürdü. Tam karşımda sarı renkli tarihi bir bina gördüm. Ağabeyime, binayı sorduğumda; “Burası mühendislik oku lu, mühendis yetişir, Teknik Üniversite, ama girmesi çok zor.” dedi. “Ne olunuyor orada?” dedim, “Mühendis oluyorsun.” dedi. Ben bu fikri de, o binayı da hiç unutmadım. Ondan sonra fizik ve matematiğe olan ilgim daha çok arttı. O arada inşaat mühendisliğini biraz da sağıma soluma bakarak anlamaya çalıştım. Hat ta hayatımda babamın karşı çıktığı yegane konu bu oldu. Çünkü babam benim eczacı olmamı ve Lüleburgaz’a dönüp, onun yanında kalmamı arzu ediyordu. O günlerde Eczacılık Fakültesi’ne girmek de çok zordu. Çok az öğrenci alınırdı ve çok tap bir meslekti. Eczacılık Fakültesi”ne baş vurdum ama babama da, ben mühendis olmak istiyorum, dedim. Teknik Üniversite’yi kazandı ğım zaman da artık konunun hiçbir tartışması olmadı. İTÜ İnşaat Fakültesi’ne çok sevinerek girdim. O zaman İnşaat Bölümü Taşkışla’daydı, her gün o binaya girerken şükrederdim. O dönemde hangi fakülteler vardı? Hangisine ilgi daha büyüktü? Teknik Üniversite o zamanlar oldukça küçüktü, sanırım altı fakülte vardı, Meteoroloji bölümü yeni açılmıştı, temel fakülteler; İnşaat, Mimar lık, Maden, Makina, Elektrik ve bir de Meteo roloji vardı. İnşaat en popüler bölümdü. Çünkü o zamanki iktidarın da öngördüğü ve teşvik et tiği büyük bir gelişim, bir atak vardı. En başarılı çocuklar da İnşaat’a gidiyordu. Diğer bölümlerde kız öğrenci sayısı kaçtı? Aranızdaki dayanışma nasıldı? Mimarlıkta her zaman daha fazla sayıda kız olurdu. Maden, Makina ve Elektrik’te de, İnşa at Bölümü gibi tek tük kız öğrenci vardı. Bir üst sınıftan Demet isimli bir arkadaşım vardı. Bir kaç sınıf büyük olanlar vardı. Onlarla arkadaşlı ğım oldu, sonraları da küçüklerle. Esin İnan da benden üc sene sonra girdi İnşaat Bölümü’ne. O da tek kız öğrenci olarak okudu. Birbirimizi severdik, birbirimize bağlıydık. Mimarlık’taki kız öğrencilerle de arkadaştık. Öğrenciyken, sizden önce mezun olup mesleğe atılan kadın mühendislerle tanıştınız mı? İlk mühendislerden Sabiha Gürayman’ı şahsen tanıdım. Meslekte 40. yılında Mühendisler Odası onun adına bir toplantı düzenlemişti. Öykülerini orada kendisinden dinlemiştim. Üni
Ülkü Arıoğlu
versiteye girdiğimde Fatma Kumbasar vardı. O da tıpkı benim gibi Kandilli Kız Lisesi’nden birin cilikle mezun olmuş, İTÜ İnşaat Bölümü’nde tek kız olarak okumuş. Bölümümüzde asistan dı, derslerimize gelirdi. Benim Kandilli Kız Lise si mezunu olduğumu öğrenince çok sevinmiş, her zaman yakınlık göstermişti. Bölümde tek kız olmanın avantajları, dezavantajları nelerdi? İTÜ’ye girebilme başarısını ve cesaretini göstermiş bir kız öğrenci olarak, hocalar ya da öğrenciler size ayrıcalıklı davranıyor muydu? Tek kız olmanın ayrıcalığı hoşuma gidiyordu belki. Bizi çok sakınırlar, çok korurlardı. Bunun da o dönem için doğru bir hareket olduğunu düşünüyorum. Ama çok parlak mı? Hayır, de ğil! Biraz pasif oldum. Hatta anekdot gibidir: İlk yılımızda, bir gün matematik tatbikatındayız. Hocamız Selma Hanım ama asistanları derse geliyor. Ben de en ön sırada oturuyorum. Bir şeyi anlayamadım, zaten bizim Yüksek Mate matik dersimiz çok anlaşılmaz biçimde yapı lırdı, yani bize çok faydası olmamıştır ne yazık ki! Bunu burada söylemek istiyorum bu kadar sene sonra. Hepimiz matematik ve fizik bilen in sanlar olarak oraya gelmiş olmamıza rağmen… Ben anlayamadım, dedim . Birden, 111 no.lu anfide büyük bir homurtu oldu, “Kız konuştu! “ dediler. Bu olaydan sonra, sınıfta bir daha hiçbir şey soramadım. Çok etkilendim. Bu olay beni biraz pasif yaptı, daha aktif bir öğrenci olmak isterdim bugün düşündüğümde. Belki de ko nuşmam onlara biraz hoş geldi, gayri ihtiyari böyle bir tavır gösterdiler. Çünkü hepimiz 18 yaşındayız, çoğu Anadolu’dan gelmiş çocuklar. O zaman kız-erkek ilişkileri daha farklı. Ama onun dışında arkadaşlarım çok iyiydi; sağım da, solumda bana yer ayırırlardı, hepsi saygı gösterir, severdi. Mesafeli ama yakın bir ilişki oldu, sıkıntı çekmedim. Sınıfta bir yerim vardı, oraya kimse oturmazdı, sadece ben gider otu rurdum. Bizim zamanımızda da okul çok hoştu. Hepimiz aynı sınıfta okuyoruz. Dersler sabah dokuzda başlıyor, akşam dörde kadar. Cumar tesi günleri de öğlene kadar. Yani lise gibiydik. Bir hocamız gider, diğeri gelir, iki saatlik blok ders yapılırdı. O atmosferde ne bir ayrıcalık, ne bir üstünlük görmedim. Ersin Bey (Arıoğlu) de sınıf arkadaşınızdı değil mi? Ersin de İnşaat Fakültesi’nde olmasına rağ men, dönemin sonunda ancak tanıştık. İlk gittiğimde, daha çok sıraya yakın oturanlarla konuşurdum. Bir gün Ersin geldi yanıma, beni tanıyan bir arkadaşı olduğunu söyledi. Sonra Ersin’le daha iyi arkadaş olduk. Belki hayat öyle bir şey hazırlamıştır. Öğrenciyken, arkadaşlığı mızı her zaman çok seviyeli tuttuk. O günlerde Ersin, bana bir söz gelmesin diye çok hassas davranırdı. Beraber çok iyi ders çalışırdık. En çok etkilendiğiniz hocalarınız kimlerdi? Mustafa İnan, herkes gibi bizim de çok etki lendiğimiz hocamızdı. Kemal Erguvanlı, asis tanımız Erdoğan Yüzer, Mehmet Bilge, Mustafa İnan’ın asistanı Cengiz Dökmeci, Enver Çetmeli,
Dubai Metrosu - 2005 Günay Özmen, Süheyl Akman çok sevdiğimiz, çok değerli ve öğrenciye çok yakın hocaları mızdı. Onlardan çok şey öğ rendik. Kadın hocalardan Fatma Kumbasar ve Selma Soysal vardı. Mezun olduktan sonra mesleğe Bayındırlık Bakanlığı’nda başlamışsınız. Orada sizden başka kadın mühendis var mıydı? Mezun olunca İstanbul’da kalmak istedim. Ab lam İstanbul’da yaşıyordu, ben de onun yanın da kaldım. O sırada Bayındırlık Bakanlığı Yapı İmar İşleri de yeni kurulmuş bir bölümdü, ofisi de Taksim’deydi. Opera binasının inşaatı de vam etmekteydi. Onun istimlak alanındaki bir bina bu iş için ayrılmıştı. Orada işe başladım. Bentonarme bölümünden mezun olduğum için orada hem betonarme hesabı, hem de projenin tasarım kontrolünü yaptım; üç yıl çalıştım, pra tikte çok şey öğrendim. Yapı İmar’da başka kadın mühendisler de var dı. İTÜ’den benden üç sene önce mezun olan arkadaşlarım, ayrıca mimar ve makinacılar vardı. Çok güzel bir ortamdı, aile gibiydik. Sınıf arkadaşım Çetin Ay oradaydı. Orada çalıştığım dönemde Denizli’de yedi katlı bir devlet has tanesi yapmıştım, yıllar sonra Denizli’de bir deprem olmuş, Ersin’le gidip bakmıştık, bina sapasağlamdı. Ersin Bey’le ne zaman evlendiniz? Yapı İmar İşleri’nde çalışırken 1966’da evlendik. İlk çocuğum doğunca işten ayrıldım. 10 yıl ka dar resmen çalışmadım. Çünkü, çocuklarıma kendim bakmak istedim. Ersin’in yaptığı pro jelere de elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım.
Ben, ilhamımı Ersin’den aldım
Yapı Merkezi’nde çalışmaya ne zaman başladınız? Eşinizle mesleki anlamda birbirinizi nasıl etkilediniz? Çok samimiyetle söyleyeceğim; ben Betonar me Bölümü’nden mezun oldum fakat, tasarım yapmada Ersin’den çok örnek aldım, ondan çok şey öğrendim. Çünkü Ersin gerçekten iyi bir mühendistir, iyi bir tasarımcıdır. Onun duygula rı beni de etkilemiştir. Zaten o da aldığı işlerde,
44
betonarme hesaplarında bana itimat ederdi. O zaman Yapı Merkezi küçük bir kuruluştu. Ersin sadece proje yapar, benim de kontrol etmem onu rahatlatırdı. Sonra ben giderek işlerle daha az meşgul olmaya başladım. Ama sürekli projeleri, fikirlerini konuşurduk. Onun sayesin de, düşünce olarak mesleğimden kopmadım diyebilirim. 1975’te dördüncü çocuğum Özge de aramıza katıldıktan sonra ben işe başladım.
Mühendisliğe Gönlümü Verdim, Betonu Çok Sevdim
Yapı Merkezi’nin beton konusunda öncü çalışmaları var. Siz de, malzeme olarak betonu çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Bu alanda, Yapı Merkezi’ndeki çalışmalarınız nasıl seyretti? Çalışmaya ara verdikten 10 sene sonra Altunizade’deki bu kampüsümüz yapılırken, Er sin, bir beton laboratuarı kurmak istediğini ve bu birimi benim yönetmemi teklif etti. Ben de memnuniyetle kabul ettim. Bu aşamada benim istatistik öğrenmem, betonu, çimentoyu daha yakından tanımam gerekti. Ben bunları çok se verek yaptım, çok okudum, çok araştırdım. O zaman en iyi bilgiler DSİ laboratuvarlarında ve Karayolları’nda idi. Fransa’da Rilem diye büyük bir beton enstitüsü vardır, hep onun yayınlarını okudum, laboratuvarda araştırmalar yaptım, sonra bunları yayınladım, birbirleriyle ilintilerini oluşturdum. Üniversitede öğrendiğim bilgilerin de çok yararı oldu. Özelikle Süheyl Akman ile çok yakın temasta çalıştım. En çok etkilendiğim hocalarımdan biridir. Hazır beton diye bir şey yoktu o zaman. Bazı kavramları ilk defa konu şuyorduk. Endüstriyel betondan bahsetmeye başlamıştık, betonda kalite, yönetmelikler… O sırada bizim prefabrikasyon şirketimiz de kurul muş, endüstriyel beton üretmeye başlamıştık. Ben çalışmaları daha çok laboratuvar ile fabrika arasında yürütüyordum. Laboratuvarda bilgi sahibi olduktan sonra Süheyl Bey beni, düzen lediği beton seminerlerine konuşmacı olarak davet etmiş, bana o fırsatı da vermişti. Bütün bunlar, bana Yapı Merkezi’nin ve eşimin sun
Ülkü Arıoğlu
Bilgi Paylaşıldıkça Artar
Ankara - Konya Yüksek Hızlı Demiryolu - 2007 duğu olanaklar dahilinde oldu. Arkamda Yapı Merkezi olduğu için birtakım işleri yapabildim. Ama bu çalışmalara gönlümü verdim. Betonu çok sevdim, beton gerçekten çok güzel bir mal zemedir. Endüstriyel anlamda buna öncülük edip, bir de kalite belgesi almışsınız… Biz 1994’te, ISO 9001 kalite belgesini alan ilk inşaat şirketi olduk. Bu başarı, önderlik etti ğim prefabrikasyondaki takımla kazanılan bir başarıdır. Sonrasında Ersin, “hadi çocuklar, siz beton 1000 yapın bakalım” dedi. Çünkü o za man beton 160’lardan bahsediliyordu. Beton 160, bir cm2’si 160 kg. taşıyan beton örneğidir. Biz beton 1000’i yaptık, şimdi beton 3000’lere doğru gidiyor çalışmalar. Yapı Merkezi’nde ha len bu araştırmalar devam ediyor. Bir süre son ra beton laboratuvarı yöneticiliğinden ayrıldım, başka görevlere geçtim. Çünkü orada ufkum genişledi. Kaliteyi çok sevdim, betonun yanın
da kalite hayatımın yönlendiricisi oldu. Kalite nerede başlar, kaliteyi esas nerede izlemeliyiz dediğimde, yönetimde olduğumu gördüm. ISO 9000 de, bu arayış nedeniyle geldi. Betonla ilgili Ar-Ge çalışmalarınız şu anda hangi safhada? Hafif beton üzerinde çalıştık, renklendirilmiş betonlar üzerinde çalışıyoruz, içindeki birta kım çipler nedeniyle güneş ışığını alıp yansıtan ve dünyada da henüz araştırma safhasında olan beton üzerinde çalıştık. Ürünlerimizi hafifleti yoruz, bloklarımızı yaptık, şu anda inşaatlarda kullanılıyor. Şimdi paneltonları daha da hafif letmek için çalışıyoruz. Geri dönüşüm olarak agregalarımızı kırıp, yeniden beton içinde kul lanıp, o betonun dayanımlarının nasıl gittiğini izliyoruz. Hasarsız test yöntemlerini geliştirdik. Bunlarla ilgili çok önemli yayınlar yaptık. Labo ratuvarımız, yerindeki dayanımı tahmin etmek, yıkmadan, karot çıkarmadan, ultrasonik yön temlerle çok güzel çalışmalar üretti .
Siz, prefabrikasyonun Türkiye’de yeterince anlaşılamadığını söylüyorsunuz. Neden? Prefebrikasyon, akılcı , yenilikçi zihinlerin ürünüdür. Çünkü düşünerek yaparsınız, geliş tirilmiş bir metottur. Prefabrike ürün sadece betondan olmaz, ahşaptan da, çelikten de olur. Önemli olan bir fabrikada yapısal ürünleri üret mek, ondan sonra inşaatın şantiyesinde bir araya getirmektir. Prefabrikasyonda ürün hızlı ve kaliteli üretilir, malzemeden tasarruf sağla nır, dayanımı yüksek, kesitler incedir. Beton , çelik ve ahşaptan daha ucuzdur, daha az enerji kullanılır ve uzun süre dayanır. Durduğu yerde de dayanım kazanır. Dikkatlice yapılırsa, tabiat şartlarında bozulmaz. Rastgele dökülmüş be tonlar 30 yıl içinde dağılır gider, kum olur tekrar. Çünkü karışık bir malzemedir beton. Yaptığım deneylerde ultrasonla da çok çalıştım, herhalde laboratuvarda üç bin kadar örneği elimle kır mışımdır. Yerindeki betonu tanımlamak da ayrı bir şey. Beton deneyleri yapma şartnamelerini ilk defa biz hazırladık, bunları teknik kongreler de sunduk. TSE, daha sonra bu şartnameleri hazırladı. Yapı Merkezi Beton Laboratuvarı , hazır betonda da çoğu zamanlar öncülük etmiş tir. Çünkü benden sonra laboratuvarın başına Erbil Öztekin geldi. O da bir akademisyendir. Daha sonra Taşıma Beton Sanayii’ne danışman oldu. Bizim laboratuarımızda, örülmüş bilgiler sektöre dağıldı. Biz bundan çok memnunuz. Çünkü bilgi paylaşıldıkça artıyor. Şimdi Prof. Dr. Ergin Arıoğlu o işin başında.
Mutluluk İnşa Ederek Mutlu Oluruz
Yapı Merkezi’nin kuruluş vizyonunu ifade eden “Mutluluk İnşa Ederek, Mutlu Oluruz”, “Yapıda Bilim, Çağımıza Sorumluyuz” gibi ilkeleri var. Bu ilkeler, uygulamada nasıl şekilleniyor? Yapı Merkezi’nin vizyonunu kuran Ersin’dir. O gün gerçekten Türkiye’de bu motto’lar he nüz hiç bilinmezken “Yapıda Bilim, Çağımıza
El Mek Nimir Köprüsü (Sudan) - 2007
45
Ülkü Arıoğlu
Sorumluyuz” gibi ilkelerle kurmuştur Yapı Merkezi’ni. Yapı Merkezi hedeflerini ger çekleştirirken düşünce ile uygulama arasında teknik özellikler kadar, mesleki ve insani de ğerleri, estetik tutumu hiçbir zaman göz ardı etmez. Ben, Yapı Merkezi’nin kurucusu da olmadım hiçbir zaman, ama onların yanında oldum. Ersin, Yapı Merkezi’ni Köksal Ana dol ile birlikte kurdu. Köksal Bey mimar dır. Galata Kulesi’ni yaparken tanıştılar. Onlar birlikteliklerini sürdürdüler. Ben de mühendis olarak bana ihtiyaç duyduklarında, tasarım zamanında onlara destek verdim. Yapı Merkezi, proje seçiminde ve uygulamada toplumsal sorumluluğu öncelikli bir ilke olarak gözetiyor. Bu ilkeyle örtüştüğünü düşündüğünüz için mi, daha çok raylı sistem projelerine yöneliyorsunuz? Ersin, mesleğe önce tasarımcı olarak başla dı. Yaptığı güzel projeler var; Aksaray Yeraltı Çarşısı sonra, Haydarpaşa’nın yükünü hafif letmek, büyük bir demiryolu transferini ger çekleştirmek üzere düşünülen Söğütlüçeşme Tren İstasyonu... Ersin, orada ilk demiryolu yükler şartnamesini yaptı. Söğütlüçeşme projesinde viyadük kirişlerinde prefabrikeyi de kullandı, sonra 75 metre uzunluğundaki kirişlere yerinde yükleme deneyleri yaptı. Bu ciddi bir inovasyondur. Yapı Merkezi iki sene sonra 50. yılını kutlayacak. Bu kampüse 1978 yılında taşındık ve o zaman duvarına şu ibare yazıldı: “Yapıda Bilim, Çağımıza Sorumluyuz”. Bu, kaynaklara saygıyı, insanlara saygıyı ifa de ediyor. İnşaat, her yerde insanla iç içe olan bir şey; köprüleriniz, yollarınız, demir yollarınız, binalarınız, meydanlarınız hepsi… Bunları doğru konumlandırmak ve insan ya şamını tehlike altına atmadan üretmek, top luma duyulan saygı, motto olarak “Mutluluk inşa ederek mutlu oluruz”a geldi . Burada bu hava hep vardır, yani kalite çok önemlidir Yapı Merkezi’nde. Biz konut projeleri de yaptık. Çamkonaklar Sitesi, NP12, Arkeon Evleri; ger çekten çok özgün, bizim prefabrikasyon ürün leriyle oluşturulan, çok uzun süre yaşayacak, insana problem yaratmayacak yapılardır. Toplu ulaşım, raylı sistemler Yapı Merkezi’nin artık esas uzmanlık alanı olarak kendi seçti ği bir alandır. Önce bu alanda inşaat yapa rak başladık. Bir konsorsiyumla İstanbul Metrosu’nu yaptık. İzmir Metrosu yine güzel bir projedir. Eskişehir ve Kayseri ‘deki raylı sistem projelerimiz ödül almış projelerdir. Ankara-Konya hızlı tren projesi var. Yurt dışında mühendislik, teknoloji, sanat ve mimarinin eş siz uyumunun bir eseri olarak 75 km’lik Dubai Metrosu’nu yaptık. Şimdi sırada Etiyopya proje si var. Biz artık inşaatını değil, anahtar teslim;, teknolojisiyle, sinyalizasyonuyla, raylarıyla tüm projeyi gerçekleştiriyoruz. Bu nedenle ‘Yapı ray’ uzmanlık şirketini geliştirdik. Yapıray, kendi konusunda bugün bir dünya markası olmuştur. Sinyalizasyon konusunda gelişen takımımız da şu anda İTÜ Teknokenti’nde çalışıyor. “Tarihe Saygı” çerçevesinde gerçekleştirdiği-
Kıtaları Kavuşturan Proje: AVRASYA TÜNELİ - 2011
AVRASYA TÜNELİ’NE AVRUPA’DAN ÖDÜL Uluslararası finans çevrelerinin etkili ve saygın yayınlarından Euromoney Dergisi tarafından ve rilen Proje Finansman Ödülleri sahiplerini buldu.
Avrasya Tüneli Projesi, Avrupa’da Yılın En İyi Pro je Finansman Anlaşması (European Deal of the Year) kategorisinde ödüle layık görüldü.13 Şubat 2013 tarihinde Londra’da düzenlenen ödül töre nine Avrasya Tüneli İşletme İnşaat ve Yatırım A. Ş. (ATAŞ) Yönetim Kurulu Başkanı ve Yapı Mer kezi İnşaat Murahhas Azası Başar Arıoğlu, Yapı Merkezi İnşaat Genel Müdürü Özge Arıoğlu ve ATAŞ yetkilileri katıldı.1.3 milyar dolarlık dev bütçeye sahip Avrasya Tüneli için Uluslararası ve Türk Bankaları tarafından sağlanan 960 mil yon dolar tutarındaki 18 yıllık proje finansman anlaşmaları 11 Aralık 2012 tarihinde Ankara’da imzalanmıştı. 17 Nisan 2013 Çarşamba günü, Infrastructure Journal Dergisi, Londra Milli Tarih Müzesi’nde, küresel altyapı yatırımlarında sektörün lider lerini bir araya getirdi. Daha önce Euro Money Dergisi tarafından Avrupa’da “Yılın En İyi Proje Finansman Anlaşması” ve PFI (Project Finance International) tarafından “Ortadoğu ve Afrika’da Yılın En İyi Altyapı Proje Finansman Anlaşması” ödüllerini alan Avrasya Tüneli Projesi, Infrastruc ture Journal Dergisi tarafından hazırlanan 2012 yılının en iyileri listesinde yerini aldı ve ulaşım alanında ödüle layık görüldü.
niz çok sayıda restorasyon projesinden, Galata Kulesi’nin sizin için özel bir anlamı var. Bir de İstanbul’a armağan ettiğiniz, Süleymaniye’nin karşı kıyısında, bulunduğu yerden dolayı sanki biraz hüzünlü bir Mimar Sinan heykeli… Galata Kulesi, bu kuruluşun İstanbul ile ilişkili ilk projesidir. Bugün İstanbul’un en önemli sim gelerinden biri olan Galata Kulesi restorasyon projesi Ersin’in mühendisliği için çok önemli bir adım oldu. Haşim İşcan zamanında restore edilmek üzere işi alan bir müteahhit, mimar olarak da Köksal Anadol ile anlaşmış. Bir statik mühendisi ararken teklif Ersin’e gelmiş. Ersin
o sırada İTÜ’de asistanlık yapıyordu. Bir gün he yecanla benim çalıştığım yere geldi, Galata Ku lesi işini aldım, dedi. O kadar seviniyordu ki, hiç parasız yapardım bunu, çünkü benim yapmam gereken bir iş, dedi. Kulenin o zamanki halini hiç unutmuyorum; yıkık duvarlar, dördüncü kata kadar çıkan merdiven, içi boş bir mekan, içinde uçuşan kuşlar, yanmış bir külah, kısaca sı metruk bir haldeydi. Köksal Bey ve Ersin, el ele verdiler projeyi tamamladılar. Kulenin esas önemli kısmı külahı. Yıl 1965 ve o yükseklikte, o günkü şartlarda bugünkü hazır beton da yok, ona rağmen külah betonarme olarak yeniden
Boğaz’ın Altında Otoyol: Avrasya Tüneli
Yapı Merkezi’nin şu anda odaklandığı büyük projeler arasında neler var? Yapı Merkezi, şimdi İstanbul’un iki yakasını Boğaz’ın altından bağlayacak büyük bir oto yol projesi olarak Avrasya Tüneli’ni ‘yap-işletdevret’ modeliyle yapıyor. Dünyanın önde gelen mühendislik projelerinden biri olarak, kıtaları kavuşturacak Avrasya Tüneli Projesi; İs tanbul Boğazı tabanının altından geçen 5.4 km uzunluğundaki iki katlı tüneli de kapsayan top lam 14.6 km’lik bir güzergahta İstanbul trafiğini rahatlatmak amacıyla Kazlıçeşme ile Göztepe arasında inşa edilecek. Marmaray’dan ayrı bir projedir bu. 13 metre çaplı, biri gidiş, diğeri dö nüş olmak üzere iki katlı, emniyet yolları, çıkış noktaları, havalandırması, sinyalizasyonu ile can güvenliğinin yüzde yüz sağlandığı en ileri ve en güncel teknolojlerin kullanılacağı bir proje. Bu projemiz, finansman modeli bakımından geçen ay Londra’da birincilik ödülüne layık görüldü.
46
Ülkü Arıoğlu
başka bölümlere de gitme şansı varken, doğ rudan İnşaat mühendisliğine gitti. Erdem, İTÜ İnşaat’ı birinci tercih olarak yazdı. Elif ise tıp doktoru. Kızınız Elif’in, tıp alanında literatüre geçen araştırmaları var… Elif hiçbir zaman mühendis olmak isteme di. Amerika’da tıp okumak istedi ancak, yaşı küçük olduğu için göndermedik. O da İstan bul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. İhtisas sınavlarına hazırlanırken, Amerika’daki sınavlara da girdi. Harvard’da bir ara birlikte çalıştığı bir hocası onu, ihtisas için Amerika’ya çağırdı. O gün, bu gündür neredeyse 20 yıldır Amerika’da. Endok rin konusunda özellikle Tip 1 diyabet alanın daki araştırmalarıyla patentleri var. Şimdi de, obezitenin beyin ile ilgisi konulu araştırmasına patent almak üzere.
İTÜ Bizim Yetiştiğimiz Yuva
Casablanca Tramvayı - 2010 yapıldı, bugünkü silueti sağlandı. Kulenin gü zelliği ve ihtişamı o külahtadır. Galata Kulesi bizim için çok önemlidir. Yapı Merkezi’nin kuru luşu da ondan sonra gerçekleşti. Bizim ‘Tarihe Saygı’ sorumluluğu çerçevesinde ele aldığımız projeler arasında, rahmetli Sakıp Sabancı’nın katkıları ile ve dönemin İstanbul Valisi Mu ammer Güler’le eşi Neval Güler’in büyük des tek verdiği mezun olduğum lise Kandilli Adile Sultan Sarayı, Sakarya Vilayet Konağı, İzmir Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi, Darphane,
TARİHE SAYGI...
Haliç kıyısında, Süleymaniye Camii’nin karşısında yer alan ve heykeltıraş Prof. Haluk Tezonar tarafından yapılan 5m. yüksekliğindeki bu bronz Sinan heykeli Yapı Merkezi tarafından 1988 yılında şehre armağan edilmiştir.
Irmak Köşkleri ve daha pek çok proje var. Kül türel mirasımıza sahip çıkarak, bunları gelecek kuşaklara aktaracak çalışmalar yapmaktan do layı kıvanç duyuyoruz. Mimar Sinan bizim sembolümüzdür. Kam püs bloklarından birinin cephesinde Mimar Sinan’ın bir sözü ve portresi rölyef olarak iş lenmiştir. İstanbul Metrosu yapılırken Ersin ve Köksal Bey, İstanbul’a bir Mimar Sinan anıtı hediye etmek istediler. Heykeltraş Prof. Dr. Ha luk Tezonar’a yaptırılan 5 metre yüksekliğindeki bu bronz Sinan heykeli, Haliç kıyısında Süley maniye Camii’nin karşısında duruyor. Şu anda bulunduğu yerde kimsenin dikkatini çekmediği gibi, oldukça bakımsız bir halde ve üstelik Haliç köprüsü inşaatı şantiyesinin içinde kalmış du rumda. Bu heykelin İTÜ kampüsüne çok yakışa cağını düşünerek girişimlerde bulunduk ancak, sonuçsuz kaldı. Heykeli İTÜ’ye taşıyamazsak, yeni bir Mimar Sinan heykeli yaptırıp, İTÜ’ye armağan etmeyi çok istiyorum. Bu yapı içinde çocuklarınız hangi konumlarda. Aralarında mühendisliği seçen, İTÜ mezunu olan var mı? Çocuklarımız çok küçük yaştan beri bu işin içinde ve bu havayı teneffüs ederek büyüdü ler. Şimdi onlar devreye girdi. Ortaklarımız da var tabii. Çocuklarımın üçü mühendis oldu ve Yapı Merkezi’nde çalışıyorlar. Büyük oğlu muz Başar ABD’de IMT’den birincilikle mezun oldu. Master’ını da orada yaptı. Erdem, İTÜ İnşaat’tan, Özge ise İTÜ Maden Fakültesi’nden derece ile mezun oldu. Yurt dışında da master yaptılar. İTÜ’yü, mühendisliği tercih etmelerinde sizin etkiniz oldu mu? Benim, çocukların mühendis olmasında endi rekt bir etkim oldu. Ben mühendisliği çok sevi yorum. Çünkü ufku geniş, çok enerjik, çok geniş alanda çalışma imkanı var. İnsana çok yakın, canlı bir meslek. Çalışmadığım dönemlerde en çok Başar’ı etkilemiş olabilirim, çünkü o MIT’de
47
İTÜ ile bağınızı hiç koparmıyorsunuz. Yurt ve burs desteği, Mezunlar Konseyi çalışmaları… Bu çalışmalar nasıl seyrediyor. Kişisel olarak veya mezunlar adına atılan yeni adımlar neler? İTÜ bizim yetiştiğimiz yuva. Ersin’le birbirimizi orada tanıdık. Bizim için anlamı çok büyük, bir gönül bağımız var üniversitemizle. İTÜ’deki kız öğrencilerimizin barınma sorununa destek ama cıyla, Yapı Merkezi olarak 60 öğrenci kapasiteli, tek kişilik odaların yer aldığı konforlu bir yurt yaptık. Mustafa İnan Kütüphanesi’ne verdiğimiz destek, burslarımız, Yapı Merkezi’nde staj ve iş olanağı olarak kucak açtığımız öğrenciler bizi mutlu eden şeyler . Mezunlar Konseyi de, eski Rektör Faruk Karado ğan döneminde oluşturuldu ve önemli çalışmalar yaptı, yapmaya devam ediyor. Konsey Başkan lığı yaptığım altı yıl boyunca beraber çalıştığım ağabeylerim, kardeşlerim bana çok yardımcı ol dular. Bu görevi çok iyi bir gruba teslim ettiğim için mutluyum. Erol Bilecik ve arkadaşlarının bu çalışmaları başarıyla yürüteceklerini düşünüyo rum. Yeni Rektörümüz Mehmet Karaca da, bu yöndeki çalışmalara büyük destek veriyor, Kon sey olarak hayal ettiğimiz Mezunlar Evi proje si için adımlar atılıyor. Projenin gerçekleşmesi halinde mezunlar daha sık bir araya gelecek, öğrencilere koçluk yapma fırsatı bulacak, dene yimlerini aktaracaklar. Gençleri çok seviyor, on ların iyi yetişmesini çok önemsiyorum. Mezunlar Konseyi’nde görev yaptığım dönemde öğrenci temsilcileri de toplantılarımıza katılıyordu, on larla sürekli temas halindeydik. Öğrencileri daha yakından tanıyıp, heyecanlarını, projelerini, bek lentilerini görmek, fikirlerini anlamak, öncelikli çalışmaların da yönünü belirliyor. O dönemde yaptığımız çeşitli anketlerde İTÜ’ye birinci tercih olarak yazanların gelmesi gerektiğini belirtiyor, hepsi hakiki staj yapmak istediğini vurguluyor du. Büyük mühendislik firmalarında çalışmak onlar için paradan daha önemliydi. Konsey’de biz bunları çok konuştuk. Konsey’in ortak fikri, İTÜ’de bir ‘koçluk müessesesi ‘yaratmaya yö nelikti. Şimdi Mezunlar Derneği bunu yapmaya başladı. Çünkü öğrencilerin çok sayıda ve çok büyük projeleri var, sponsor arıyorlar, maddi manevi destek istiyorlar, büyük projelerin içinde
Ülkü Arıoğlu
Uyguladığı eğitim modeliyle adından ve başarılarından söz ettiren Irmak Okulları fikri nasıl doğdu? Eğitim konusu da bizim kendimizi sorumlu hissettiğimiz, çok önemsediğimiz bir konu. Irmak Okulları da bu çerçevede eğildiği miz bir proje oldu. Gençlik Kültür ve Hizmet Vakfı, sahibi olduğu arazide yapmayı düşündüğü okul için bize bir teklif getirdi. Yapı Merkezi işi yapmaya karar verince vizyonu belirleyerek, görevi bana verdi. Bu da benim hayatımın önemli projelerinden biri dir. Yarım bir binayı sekiz ay gibi bir sürede tamamlayarak eğitime hazır hale getirdik. Açılışını da o zaman Cumhurbaşkanı olan Sü leyman Demirel yaptı. Eğitimde bir devrim yapma idealiyle haya ta geçirdiğimiz bu kurum için belirlediğimiz vizyon, bugün birçok okulda aynen kullanılıyor. Okulun eğitim programını uluslar arası programlarla yapılandırılarak, geleceği inşa edecek çocuklarımızın özgür akademik bir ortamda, sosyal sorumluluk bilinci gelişmiş, kendine güvenen, entelektüel birikimi yüksek, yaşadığı toplumun ve dünyanın sorunlarına duyarlı, öğrenmeyi öğrenen, etik ve es tetik değerleri gelişmiş bireyler olarak yetişmelerine özen göste riyoruz. Öğrencilerimizin üçte biri burslu okuyor. Mezunlarımız,
yer almak, mezunların tecrübelerinden yararlan mak istiyorlar. Ben de elimden geldiğince onları desteklemeye çalışıyorum.
Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin çalışmalarına elim değdikçe sponsorluk yapacağım İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin çalışmalarını da yakından izlediğinizi, desteklediğinizi biliyoruz. Yıllardır gönüllü ve özverili çabalarla sürdürülen bu çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz? İTÜ Vakfı, kurulduğu yıldan bu yana fedakarca çalışıyor. Vakfın Yönetim Kurulu’nda olduğum için Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin çalışmalarını da yakından izliyor, öğrencilerimiz için yıllardır hep aynı heyecanla ve gönüllü ola rak yürüttükleri çalışmaları çok takdir ediyorum. Oradaki her bir üyenin çok büyük katkısı var, hepsi mücevher gibi. Sosyal ve Kültürel Hizmetler Ko mitesi bu yıl 25. kuruluş yılını kutluyor. Dile kolay, 25 yıl… Komite artık bünyesine gençlerin de katıl
bugün Amerika’dan İngiltere’ye, A l m a nya ’d a n Kanada’ya kadar dünyanın en iyi üniversitelerinde öğrenim görüyor lar. İTÜ’de de öğ rencilerimiz var. Öğretmenlerimizin mesleki gelişimi de bizim için çok önemli. Bu çerçevede ABD Michigan’da köklü bir geçmişi olan çok başarılı bir okul ile ortak eğitim programı yürütüyoruz. Öğretmen ve öğrencilerimiz, gözlem yapmak üzere karşılıklı ziyaretler ger çekleştiriyor. Öğrencilerimizin öğrenme ortamlarını zenginleştiren, araştırma becerilerini destekleyen çok sayıda mekânın yer aldığı kampüsümüzdeki Lise binamız, OECD tarafından “Yarının Okulu” ödülüne layık görüldü.
masını istiyor. Hocalarımızı, eşlerini, mezunları bu yapıya yönlendirmemiz gerekiyor. Komite’nin her yıl bursiyer öğrencilerle yaptığı geleneksel tanış ma toplantısında öğrencilere bu fikir aşılanmaya çalışılıyor. Her yıl yüzlerce öğrenciye bu kanalla karşılıksız eğitim bursu veriliyor. Ben de, aldığım bir kararla önümüzdeki dönemden itibaren, Yapı Merkezi’nin burslarının topluca Komite üstünden verilmesini planlıyorum. Ömrüm oldukça ben de burs vereceğim, Komite’nin etkinliklerine elim değdikçe sponsorluk yapacağım. Bünyenizde kaç İTÜ’lü çalışıyor. Staj veya iş için başvuran İTÜ’lülere öncelik tanıyor musunuz? 80 kadar İTÜ mezunu Yapı Merkezi bünyesinde çalışıyor. Tabii ki İTÜ mezunlarını tercih ediyo ruz, onlar da gerçekten donanımlı geliyorlar. Yapı Merkezi’nde çok iyi konumlara gelen, kısa zamanda yükselen İTÜ’lüler var. Boğaziçi’nden ODTÜ’den de çalışanlarımız var. Size iş başvurusuna gelen gençlerde aradığınız öncelikli özellikler neler? İTÜ’deki kız öğrenci sayısı giderek artmakla birlikte, sizin gibi gönlünde mühendislik yatan kız öğrencilere neler tavsiye
48
edersiniz? Mutlaka işini severek yapacak, kendini adaya cak, işine yaratıcı olarak bakacak. Yabancı dil bilmesi, kendini geliştirmeyi istemesi de çok önemli. Biz bunlara çok önem veriyoruz. Birlik te eserler yapmamız için insan kaynağı bizim için çok önemli. Türkiye’de kadın akademisyen sayısı Amerika’dan çok fazla. İTÜ’de okuyan kız öğrenci oranı yüzde 31, İnşaat’ta okuyanların oranı yüz de 21’e ulaşmış. Bizim zamanımızda yüzde 1’di. Büyük bir gelişme var bugün. Mühendislik erkek mesleği değildir. Kadınların sezgisi ve matematik kabiliyeti erkeklerden hiç farklı değildir. Bu sene üniversite sınavında birinci olan öğrecilerin üçü de kız. Öğrencilere yönelik yaptığım konuşma larda her zaman şunu vurguluyorum: Fırsat ve rildiğinde herkes başarılı olur ama, mühendisliği istemek önemli. Kız ya da erkek önemli değil. Birşeyi gerçekten istiyorsanız, onu elde etme ye çalışmanız lazım. Kaderin sizi süreklediği bir yerde olmayın, bilinçli seçin ve istekle seçin. Röportaj: Hatice Yazıcı Şahinli
İş Dünyasında Mezunlarımız
Mimar Ateş Öztan: 3D Modelleme ve Dijital Baskı Sistemleri Ondan Soruluyor
Tasarımda Çözüm Ortağı Makineler
“Ateş Öztan İTÜ’den mezun bir mimar. Ancak o, proje mimarı olmak yerine, endüstri ürünleri tasarımcılığını kendine daha yakın hissettiğinden, farklı disiplinleri bir araya getirerek tasarım yapabileceği bir yol çizmiş kendine. Bu yolun çözüm ortağı ise, kurucusu olduğu ve İTÜ öğrenci projelerinin sponsorları arasında ismini görmeye alıştığımız Alfanorm Mimarlık Mühendislik. Türkiye’nin yanısıra çevre ülkelere de 3D Modelleme Makineleri ile Dijital Baskı ekipmanlarının satış ve eğitimini veren Alfanorm’un çözüm ürettiği alanları, Ateş Öztan’ın çevreci yönü ve sosyal sorumluluk adına öncülük ettiği çalışmaları aktarıyoruz... mak yerine, farklı disiplinleri bir araya getire rek tasarım yapabilen biri olmayı tercih ettim. Mimar, tasarımcı, futurist, reklamcı, bahçevan gibi...
Mimarlık yerine neden dijital baskı ve reklam alanına yöneldiniz? 1974 yılında Mimarlık Fakültesi’nde Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümü olsaydı onu tercih ederdim. Yüksek lisansımı Sevgili hocam Prof. Yıldız Sey’le prefabrike ürünler üzerine yap tım. Prefabrike inşaat işi ile hiç uğraşmasam da bu konuda aldığım eğitim, her alandaki işi mi, tasarımlarımı şekillendirmemde bana yol gösterdi. Merakım nedeniyle proje mimarı ol
Alfanorm, dijital baskı çözümlerinde nasıl bir farklılık yaratıyor? Türkiye gerek eğitim gerekse uygulama açısından bu sektörde ne rede? Alfanorm olarak, 3D Modelleme makineleri ile Dijital Baskı Çözümleri satışını gerçekleştirir ken, bu ürünlerin eğitim ve satış sonrası teknik servis hizmetlerini de veriyoruz. Bu konuda yarattığımız farklılık, teknolojinin gerek kul lanım gerekse yeni ürünler tasarlanmasında, yani yeni iş alanları oluşturulmasında destek vermemizdir. Müşterilerin pazarda farklılık yaratması amacıyla bu eğitimleri kullanım, ta sarım, üretim ve pazarlama alanında bir bütün olarak veriyoruz. Bu da, ilgili teknolojilerin ül kemizde dünya ile eşzamanlı kullanımını sağla makta veya hızlandırmaktadır. Alfanorm olarak düzenlediğimiz seminer ler, uygulama toplantıları, ücretsiz ve birebir kullanıcı eğitimlerini aralıksız düzenliyoruz. Ülkemizde 15.000’in üzerinde makine satışı
gerçekleştirdik ve tümünün çalışır durumda olmasını sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye 3D Modelleme makineleri kullanımın da ne yazık ki ideal bir konumda değil ancak, son zamanlardaki markalaşma eğilimleri bunu hızlandıracaktır ümidindeyiz. Dijital baskıda çok başarılı uygulamalar görüyoruz. Alfanorm olarak başka hangi alanlarda çö züm üretiyorsunuz? Alfanorm olarak 1980-1990 yılları arasında inşaat, dekorasyon ve reklamcılık alanlarında kendimize ait olan özgün tasarımlarla hayatı mızı sürdürürken, 1990 yılından itibaren bilgi sayar kumandalı üretim sistemlerini kullanma ya başladık. Makine üreticilerinin de baskısı ile 1990’dan günümüze kadar bu teknolojile rin Türkiye ve çevre ülkelerdeki satış ve pa zarlamasını yapıyoruz. Teknolojinin yeniliği, özgün tasarım yapma yerine kopyalamanın ön planda olduğu dönemde kullanıcıların ufuk larını açmak için yoğun bir uğraş içine girdik. Müşterilerimizin, bu teknolojilerle işlerine ka tabileceklerini, nasıl yeni ürün tasarlayabile ceklerini, eğitimlerini vererek satış yapıyoruz. Müşterilerimizin reklam, tekstil, matbaa, ku yum, makine sanayii gibi çok farklı segment lerden olması her iki tarafa da büyük bilgi ve tecrübeler katıyor. 2013 yılından itibaren teknolojilerdeki yenilik lerin yaygın olarak kullanılır hale gelmesi ne deniyle firma bünyesinde ar-ge ve inovasyon ağırlıklı çalışacak, yaygın bilgi ve tecrübelerin den yararlanacak, değişik disiplinlerin koor dinasyonu ile özgün ürünler tasarlayacak bir bölümü faaliyete geçiriyoruz. Bu bölümün çalışmasındaki yenilik, uzun geç mişinden gelen, özgün tasarım gücü, derin pazarlama bilgisi, farklı grupları organize ede bilme kabiliyetini, akademik çevrenin belli konulardaki derin bilgisi ile birleştirerek, üst seviyede, farklı disiplinlerin katıldığı, yenilik çi ürünler ortaya çıkarmak ve dünya çapında ürün ve/veya lisans satışını yapmaktır.
KAĞIT VE PİL ATIKLAR
Ateş Öztan, çevreci yönü ve hayata geçirdiği toplumsal sorumluluk projeleri ile de tanınıyor. Bu çerçevede neler yapıyorsunuz?
Ateş Öztan (solda) ve Muzaffer Öztan
49
Ateş Öztan
Müşterilerin pazarda farklılık yaratması amacı ile 3D Modelleme ve Dijital Baskı Çözümleri eğitimlerini kullanım, tasarım, üretim ve pazarlama alanında bir bütün olarak veriyoruz. Bu da, ilgili teknolojilerin ülkemizde dünya ile eşzamanlı kullanımını sağlamakta veya hızlandırmaktadır.
Çevreye duyarlı olmayı sözde değil özde yaşı yorum. İstanbul gibi doğanın sokak aralarına sıkıştığı bir yerde bile çevreye duyarlı oluna bileceğini göstermeye ve çevremi bilinçlendir meye çalışıyorum. Mesela, günümüzdeki ya saklardan çok önce 1985 yılında, şirket içinde sigara içilmesini müşteriler dahil yasakladım. 1995, 1996 yılında yılbaşıkartı yerine müşteri lerimizin adına İstanbul Demirciköy girişinde ki eski maden ocağına 650 adet fidan diktik. Şimdi, küçük, şirin bir koru olmuş orası. Uzun yıllar yine müşterilerimize yılbaşı hediyesi olarak Çekül Vakfı ile binlerce fidan dikimi ya ptık. 2008 yılında doğaya atılan pillerin yarattığı çevre kirliliğine dikkat çekmek için bir bilinç lendirme kampanyası yaptık. Binlerce poster, bir web sitesi ile öğrencileri, büyükleri bilinç lendiriyoruz. Sözle olmaz, nasıl toplanacağını da göstermek için, pil toplama kutusu tasarla yarak şirketlere bağış karşılığı veriyoruz, elde edilen fonla okullara ücretsiz dağıtıyoruz. Bir yılda toplam 1 ton 150 kilo pil toplayıp
resmi makamlara teslim ettik. 2012 yılında kendi bahçem için yaptığım pem be domates, siyah domates ve sarı, kırmızı çe ri domastes fidelerini ilave 1000 adet üretip isteyenlerle paylaşıp nasıl ekileceğini, nasıl to hum alacağının bilgisini paylaştım. Şirket olarak daima atıklarımızın geri dönü şüme girmesine özen gösterdik. Kağıt karton atıklarımızı Lokman Hekim Vakfına (maalesef, bu yardımlarla fakir halka ücretsiz sağlık hiz meti verdikleri için kapatılmıştır) veriyorduk. Üretim yaptığımız dönemlerde atölyeden çıkan, şehircilik veya mimari maket yapımın da kullanılabilecek olan pvc levha, ahşap ve pleksiglas gibi parçaları kamyon dolusu olarak İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin maket atölyesine verdik. Kişisel olarak evimdeki çatı sularını sarnıçta topluyor bahçede kullanıyorum. Evdeki atıkla rı torf yapıyor toprağa katıyorum. Camları me talleri ayırıyorum. Bunları çevremle pay laşıyorum.
500 SEVGİ KÜTÜPHANESİ
“Her Köy İlkokuluna Bir Kütüphane” projesinde istediğiniz sonuca ulaştınız mı? Bu çerçe vede başka bir sorumluluk projesi planlıyor musunuz? Bu projeyi yüksek lisans konum olan prefabri ke yapılardaki modüler sistemlerden esinlene rek yaptım. Bir kitaplık ve en az 200 adet yeni kitaptan oluşan Sevgi Kütüphanesi, bir bağışcı nın küçük bir bağışına karşılık, istediği bir köy ilkokuluna yollanıyor ve üstüne “..... Sevgi Kü tüphanesi “ şeklinde bir alınlık konuluyor. Bugüne kadar 500 civarında Sevgi Kütüpha nesi, 100.000 adet yeni kitap çocuklarımızla buluştu. Kütüphaneleri oluşan köy ilkokulla rındaki öğretmen ve öğrencilerden gelen mek tuplardaki mutluluğu paylaşmak tüm yorgun luklara değer, tabi bu projede gönüllü olarak çalışan tüm dostlara ve özellikle Doç. Dr. Oya Peker’e teşekkür etmek isterim. Şirket olarak 23 yıldır bir sektörü eğiterek yaşam kalitelerini yükseltmelerini izlemek, okullar okuyarak işi babalarından devralan ço cukları görmek, adı konmamış en güzel sosyal sorumluluk projesi olmalı.. Alfanorm, İTÜ Robot Olimpiyatları spon sorları arasında. Bu desteğe nasıl karar verdiniz, gençlerden beklentileriniz neler? Son inovasyon fuarında İTÜ Robot Kulü bünün çalışmalarını görüp diğer okullarla karşılaştırınca, kulüp üyeleri ile konuştum. Sponsor bulmadaki zorluklarını anla tınca, kendim ve firmamın imkanları ile tam destek olacağımı söyledim. Tabii ki, bu kararı o an vermedim. Son iki üç yıldır yurtdışında ileri mo
50
Ateş Öztan
İnsan seçtiği okulu iş hayatına girince daha iyi değerlendirebiliyor. İTÜ’yü seçerken en iyi teknik eğitimi vereceğine inanıyordum. Mezun olup hayata atılınca, hele mimarlığın o gün bilinen sınırları dışında tasarım yapmaya başlayınca kıymetini daha iyi anladım. “Her Köy İlkokuluna Bir Kütüphane” projesi kapsamında oluşturulan Sevgi Kütüphanesi delleme teknolojilerinin tanıtıldığı fuara her gittiğimde, Alman üniversitelerinin öğrenci işlerini tanıttığı standları ilgi ile inceliyor ve resimliyordum. “Ne yapılabilir de, bizim öğ rencilerimizi de bu fuara getirebiliriz?” diye düşünüyordum. “Hepsini fuara getiremeye ceğimize göre, fuarı fotoğraflayarak onla ra götürürüm!” diye plan yaptım ve tek tek fotoğrafladım. Dönünce İTÜ Bölümü’ne ait kulübün organizasyonu ile üniversitede bir sunum yaptım. Arzu eden öğrencilerin, müş teri eğitiminde kullandığımız sistemlerle pro je maketlerini yapabileceklerini duyurdum. İki öğrenci projesinin maketlerini bizim atöl yemizde yaptı. Gençlerden beklentim; son yıllarda tekno
lojideki gelişmede hızlanma çok arttı. Ben ce, dünya, tasarım ve üretim teknolojisinde adı konmamış bir eşiği atlamak üzeredir. Bu bilgiye sahip olan gençler geleceğe de sahip olacaklardır. Gençlerin hedefinin ülkeden çok dünyaya hatta evrene dönük olması gerekir. Ana,baba, okul, sanayi, devlet olarak var gü cümüzle gençlerin bu geleceğe hazırlanması onların değil bizim görevimizdir. İTÜ ile bu sponsorluk dışında bir işbirliği ça lışmanız var mı? Robot kulübü yanında Formüla grubunun da bu yılki logo çalışmalarını yaptık. Bazı tanıtım malzemelerine destek olmaktayız. Endüstri ürünleri tasarımı bölümünü her zaman des teklemekteyiz. Onun dışında imkanlarımız içinde her zaman destek olmaya ve onlar adına çevreden destek almaya hazırız. Bu desteklerimiz gönülden olup hiçbir ticari bek lentiyi içermemektedir. Neden İTÜ’yü seçtiniz? Yakınla rınızdan, ailenizden İTÜ’de oku yan ya da mezun olan var mı? Çevrenizdekilere İTÜ’yü öneriyor musunuz? İnsan seçtiği okulu iş hayatına girince daha iyi değerlendirebili yor. İTÜ’yü seçerken en iyi teknik eğitimi vereceğine inanıyordum. Mezun olup hayata atılınca, hele mimarlığın o gün bilinen sınırları dışında tasarım yapmaya başla yınca kıymetini daha iyi anladım. İş hayatının en zor dönemi mezu niyetten sonraki ilk üç yıldır. Veri len eğitimin kalitesi, sizin bu sü rede iş hayatına adapte olma ve kabul edilme süresi ile ölçülebilir. İTÜ’den aldığım eğitim bana, me
51
zun olduktan sonra hemen iş kuracak kadar iyi bir eğitim ve özgüven vermiştir. Bu sağlam temelleri atan tüm hocalarıma sevgilerimi ve saygılarımı sunmak isterim. İTÜ’lü üç yeğenim var. İki kardeş İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden, biri Çevre Mühendisliğinden mezun oldu. Çevremizde bize meslek seçimi için soru soran dostlarımızın çocuklarına da her zaman İTÜ’yü öneriyoruz. İTÜ her zaman tercihlerin en başında yer alması gereken bir okuldur.
Adnan Koç
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Müdürü Adnan Koç:
Müzik Politikası Yeniden Şekillendirilmeli “Bağlamadan piyanoya, neyden kemana, 28 farklı çalgı eğitimiyle, bünyesinde bulundurduğu Türk Halk Müziği, Sanat Müziği, Klasik Batı Müziği alanları ve inter disipliner çalışmalarıyla kurumumuz, küresel ölçekte eşsiz bir okuldur... Türk müziğinin geleceğe aktarılması konusunda herkese sorumluluk düşüyor. Ülkemizin müzik politikasının yeniden şekillendirilmesi zaruridir...” İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı (İTÜ-TMDK) Müdürü Prof. Adnan Koç, ‘Bağlamadan piyanoya, neyden kemana, 28 farklı çalgı eğitimiyle, bünyesinde bulundurduğu Türk Halk Müziği, Sanat Müziği, Klasik Batı Müzi ği alanları ve inter disipliner çalışmalarıyla kuru mumuz, küresel ölçekte eşsiz bir okuldur’ dedi. Adnan Koç, Türk müziğinin geleceğe aktarılması konusunda herkese sorumluluk düştüğünü be lirterek, ülkemizin müzik politikasının yeniden şekillendirilmesi gerektiğini belirtti. Türk musikisini devlet katında belgelemek, ör neklemek, araştırmak, yaymak ve çağdaş mü zikteki yerini almasını sağlayacak çalışmalar yapmak amacıyla; 3 Mart 1976 günü Milli Eği tim Bakanlığı tarafından hizmete açılan İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı birçok başa rılı çalışmalara imza atıyor. Yedi bölümde eğitim veren konservatuarda öğrenciler, Türk Müziğii hakkında en köklü eğitimi alırken, bir yandan da Müzik Teknolojileri Bölümü altında Türk ve Batı müziği çalgılarını aynı tezgahta buluşturuyor. Öğ renciler burada müziğe hayat veren enstrüman ları kendileri üretiyor.
Eğitim Çekirdekten Veriliyor
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müdürü Adnan Koç, konservatuar bünyesinde yedi bö lümde eğitim verildiğini belirterek, “Burada hem ana sanat dalı, hem ana bilim dalı yapılanması var. Çalgı, ses eğitimi, kompozisyon ve Türk Halk
oyunları, bununla beraber müzik teknolojileri, müzik koleji, müzik teorisi gibi ana bilim dalı olan bölümlerimiz de var” dedi. Müzik yeteneği olan ların küçük yaşlardan itibaren eğitim görmesi gerektiğinin altını çizen Koç, “Çalgı bölümümüz konservatuvarımızın hazırlayıcı bölümü olarak geçer. 5+3 sisteminde ancak liseden öğrenci ka bul edebildik. Aslında biz ortaokuldan öğrenci alıp eğitime başlıyoruz, köklü bir müzik eğitim aldıklarını söylemek doğru olur” diye konuştu.
Müzik Politikası Yeniden Şekillendirilmeli
Prof. Dr. Koç birçok ünlü ismin konservatuvar bünyesinde eğitim aldığını belirterek şunları söyledi: “Donanımlı olarak eğitim alan öğrencile rimiz mezun olduklarında çok çeşitli sektörlerde görev alabiliyorlar, bu donanımla istedikleri tarz müzik yapabiliyorlar. Birçok ünlü isim var. Bun ların arasında popüler müziğe hizmet edenler de var, TRT’de, Kültür Bakanlığı’nda çalışan çok profesyonel isimler de var.” Türk müziği denin ce akla ilk gelen yerin İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı olduğunu kaydeden Koç, okulun 1976’da kurulan modern bir konservatuar oldu ğuna dikkat çekti. Türk müziği hepimizin müziği, bu bakımdan geleceğe taşınması için hepimize düşen sorumluluklar var diyen Koç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun için bilinçli olmamız ge rekir. Gerek kurumsal, gerek bireysel bakımdan
düşünüldüğünde 21’inci yüzyılda da bu müziğin hem kendini ifade etmek, hem de farkındalık yaratması açısından zemine ihtiyacı var. Özellikle ülkemizin müzik politikasının yeniden şekillen dirmesi zaruridir.”
180 Kişilik Eğitim Kadrosuna Sahip
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’nın 180 kişilik öğretim kadrosu ve 800 civarındaki öğren cisiyle büyük bir aile olduğunu belirten Adnan Koç, “Gerek anabilim gerekse anasanat dalı ya pılanmasıyla donanan konservatuvar mezunları kendi alanlarına damga vurmakta olup, ulusal ve uluslararası arenada aranan kişiler konumunda dır.” dedi.
Türk Müziğine Daha Fazla İmkân Sağlanmalı
Türk musikisine karşı, “hor görme”, zaman za man da “önemsenmeme” şeklinde ortaya konu lan bakışın değişmesi gerektiğini savunan Adnan Koç, “21. yüzyılda bu çalışmaları ulusal ve ulusla rarası alanda layıkıyla yapabilmemiz için destek şart. Batı müziği dediğimiz, Avrupa kökenli müzi ğe görünürde sağlanan bir takım imkanların eşit ve hatta daha fazlasının Türk müziğine sağlan ması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Popüler Sanatçılara Eleştiri
İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı’ndan me zun olan bir çok popüler sanatçı bulunduğunu da dile getiren Prof. Adnan Koç, bu isimleri popüler olma adına verdikleri ödünlerden dolayı eleştir di. Adnan Koç, şunları kaydet ti :”Branşın eğitimini alıyorsunuz. Bazı sınırları koymanız mümkün de ğil. Ekranın diğer tarafından yaratılan talepler, bu eğitimi alan öğrencilerin frekansını bozuyor. Bazı olumsuzluklara rağmen işin içine reyting, maddi kaygılar girince öğrenciler yollarını başka türlü çizmek istiyor. Bizden mezun ve popüler müzik yapan arkadaşlara da sorarsanız, onlar da bu du rumdan memnun değil. Burada öğrendiklerine sadık kaldıkları takdirde çok güzel çalışmalar yapa bilmeleri mümkün. Farkındalık yaratamayacakları endişesiyle bu yolu devam et ti rmiyorlar ve kolay yolu seçiyorlar. Kolay yolu gördükten sonra geçen yıllar, pişmanlıklar içinde geri dönülemeyen yıllar oluyor. Ben onlara, otantiklikten, orijinallikten ve kendi özlerine bakmalarından vazgeçmemelerini tavsiye ediyorum.”
Prof. Dr. Adnan Koç
52
Adnan Koç
Konservatuvarımız, bağlamadan piyanoya, neyden kemana 28 farklı çalgı eğitimiyle, bünyesinde bulundurduğu Türk Halk Müziği, Sanat Müziği, Klasik Batı Müziği alanları ve inter disipliner çalışmalarıyla, küresel ölçekte eşsiz bir okul, 180 kişilik öğretim kadrosu ve 800 civarındaki öğrencisiyle büyük bir ailedir.
Kendi Ülkemizde Üvey Evlat Muamelesi Halen İTÜ ve ODTÜ’de dersler veren bestekâr Erol Sayan, o yılları anlatırken; “Bizi okuldan kovarlardı, elimizde Türk müziği enstrümanıy la içeri giremezdik.” diyor Adnan Koç ve şöyle devam ediyor: “Kendi ülkesinde üvey evlat muamelesi gören Klasik Türk Müziğinin ses lerine devlet konservatuvarlarında alerji olu şuyor. 1970’lere gelindiğinde ise ‘hakir görü len’ bu müziğin değerli isimleri dayanışmaya girerek Türk Müziği Konservatuvarı kurulma sını istiyorlar. Bu, çok sancılı ve çalkantılı bir süreç. Sadece kendi içinde de çalkantı değil, Ankara’yla bağlantısı var sürecin. Ercüment Berker, Adalet Partisi’nin avukatlarından biri. Türk Müziği Konservatuvarı’nın açılabilmesi ancak yasal bir zeminle mümkün. Berker, An kara’yla bağlantısını kesmeden yönetiyor sü reci ve nihayetinde onun başkanlığı, Prof. Dr. Muharrem Ergin, Cahit Atasoy, Neriman Tü fekçi, Yücel Paşmakçı, Cüneyt Orhon, Yılmaz Öztuna, İsmail Baha Sürelsan ve Alâeddin Ya vaşça’nın öncülüğünde 1975’te ülkemizin ilk Klasik Türk Müziği Konservatuvarı kuruluyor. 1976’da da öğrenciler öğrenime başlıyor.”
Yeni Birimler Adnan Koç, yeni projelerle ilgili şu bilgiyi ve riyor: Konservatuvarımız bünyesinde okulu muzu Türk Halk Müziği, Türk Sanat Müziği ve Batı Müziği alanlarında daimi olarak temsil edecek bir “İCRA HEYETİ”nin kurulması plan lanmaktadır. İlk etapta 20’si sazende, 20’si ise hanende olarak görev alacak 40 kişilik kadrolu heyet, öğretim elemanı ve öğrenci lerimizin katılımlarıyla hem müziğimizi hem de Üniversitemizi mükemmel biçimde temsil edecektir. Konservatuarımız Müzik Teknolojileri Bölü mü içinde, Döner Sermaye kapsamında, hem okula hem de kamuya hizmet verecek “ÇALGI BAKIM ve ONARIM BİRİMİ” kurulacaktır.
2013 Yılına Kadar Toplam Mezun Öğrenci Sayısı
Çalgı Bölümü: Kompozisyon: Müzik Teknolojileri: Müzikoloji: Ses Eğitimi: Temel Bilimler/Müzik Teorisi: Türk Halk Oyunları: TOPLAM:
307 80 139 98 447 1664 487 3222
İTÜ TMDK Mezunlarından Öne Çıkan İsimler
Türk Halk Müziği alanında: Zara, Sevcan Orhan, Orhan Hakalmaz, Erkan Oğur, İsmail Hakkı Demircioğlu, Onur Şan, Erdal Erzincan, Cengiz Özkan, Erol Parlak, İsmail Altunsaray Yudum, Zafer Gündoğdu, Melda Kurt, Mücella Ata, Erol Köker, Nursaç Doğanışık, Rüstem Avcı, Bora Ertuğrul. Klasik Türk Müziği alanında: Melihat Gülses, Bekir Ünlüataer, Sami Aksu, Esma Özcan, Doğan Dikmen, Deniz Türkan, Neveser Gerginok, Tuğçe Pala, Gökhan Sezen, Çiğdem Kırömeroğlu, Yaprak Sayar, Pınar Dilşeker. Popüler müzik alanında: Funda Arar, Gökhan Tepe, Mahsun Kırmızıgül, Nadide Sultan, Çelik (Erişçi), Ferda Anıl Yarkın, Alişan, Reyhan Karaca, Klasik Batı Müziği Alanında: Cihat Aşkın, Hakan Şensoy.
53
Fizik ve Evren
Higgs Parçacığı Bulundu Ama Evrenin % 96’sı Hakkında Hala Hiçbir Fikrimiz Yok
Higgs Bozonu Hakkında Her Şey
CERN’de yapılmakta olan deneylerden en önemlilerinden biri Higgs bozonunun bulunup bulunamayacağına dair yapılan deneydi. Yaklaşık 4-5 yıldır süren deneyler sonucunda bilim insanları nihayet Higgs bozonunun bulunduğunu teyit eden açıklamalar yaptı. Tabi bir yandan da medyada Higgs bozonu için kullanılan “Tanrı Parçacığı” ifadesinden dolayı bu parçacığın bulunmasıyla sanki fiziğin en büyük problemi çözüldü izlenimi oluşturuldu. Biz de bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgileri siz okurlarımıza aktarmak için İTÜ Fizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Doç. Dr. Savaş Arapoğlu ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Doç. Dr. Savaş Arapoğlu, Higgs bozonunun bulunmasının fizik bilimi için ne ifade ettiğini ve fiziğin diğer temel problemlerini anlattı. Neden CERN’de, binlerce bilim insanı ve araştırmacı 4-5 yıldır, bu deneye odaklanmış durumda? Niçin bu çalışmalar, asrın en büyük deneyi olarak nitelendiriliyor? 10 milyar dolarlık koskoca deney, Higgs’in varlığını göstermek için mi yapılıyor? Higgs’in önemi nereden geliyor? Bir kere Higgs’in önemi şuradan geliyor: Bu konu parçacık fiziğinde yüksek enerji fiziği diye geçer. Biz evrende 4 temel etkileşme olduğunu düşü nüyoruz. Bunlardan kütle çekimi dışında olan 3 tanesini açıklayabildiğimiz ve oradaki parça cıkların bir tür sınıflandırılmasını yaptığımız bir model var. Parçacık fiziğinde şu ana kadar göz lemleyebildiğimiz temel parçacıkları ve 3 temel etkileşmeyi açıklayan modele parçacık fiziğinin standart modeli deniyor. Bu model 70’li yılların başında ortaya atıldı. Sonra zaman içinde ön gördüğü bir sürü Higgs kadar önemli parçacığın bazıları CERN’de, bazıları Amerika’da CERN’ün eş değeri olan “Fermi LAB” diye bir laboratuvar var dır, -yine böyle parçacık hızlandırıcı merkezi-, ba zıları orada olmak üzere tek tek gözlendi. Higgs’e bu kadar büyük önem atfedilmesinin aslında fizik camiasındaki sebebi şu: Bu standart modeli 100 parçalık puzzle gibi düşünürseniz, ‘puzzle’ın 99 parçası yerine kondu, geriye sadece bir tane par ça kaldı. Bunun anlamı şu; Higgs’i bulamazsanız bütün model çöker. Yeni bir puzzle yapmak ya
da oluşturmak zorundasınız. Ama aslında Higgs gibi başlangıçta olması pek beklenmeyen parça cık gözlemlendikten sonra insanların şu andaki beklentisi, ben de dahil, Higss’in bulunacağına dair. Higgs’in bulunmasının önemi şuradan ge liyor: Bizim çok güvendiğimiz, yaklaşık 40 yıldır her deneyde başarıyla test edebildiğimize bir model için “artık tamam, bu doğrudur. Nokta!” deyip, daha ilerisini geçebilmemizi sağlayacak. Mesele bu. Higgs bozonu nedir? Higgs parçacığa kütleyi nasıl kazandırıyor? Bu çok teknik, hakikaten açıklaması alanın dı şından birilerine açıklaması da çok zor bir soru. Ama şunu söyleyeyim, fizikteki parçacıklar fer miyonlar ve bozonlar olarak iki temel gruba ay rılırılar. Bozon denilen parçacık, Higgs’in de içine dahil olduğu sınıf. Bu parçacıkların spin denilen, tamamen kuantum mekaniksel bir özellikleri var. Klasik dünyadan size eşdeğerini gösterebile ceğim bir şey değil. Bu konuyu fizik dışından biri lerine tarif ederken; gözde bir şey canlandırmak, klasik dünya eşleştirerek anlatmak açısından, bir tür parçacığın kendi ekseni etrafında dönüşü gibi tarif edebilirsiniz. Ama sonuçta buradaki parçacıklar, noktasal olarak düşündüğümüz par çacıklar. Bunların içyapısı yok. Yani bu alanlar
küredir, küptür, dikdörtgenler prizması şeklinde bir tanımlama yapmıyoruz. O zaman da kendi ekseni etrafında dönüş gibi bir kavramın pek de bir anlamı olmuyor. Onun için şöyle demek belki daha doğru olur; parçacıkların spin adı verilen kuantum mekaniksel özellikleri var. Bozon deni len parçacıklarda bu spin sayısı 0, 1, 2, 3, 4 gibi tam sayılarla gidiyor. Fermiyonlar ise 1/2, 3/2, 5/2 gibi kesirli sayılarla gidiyor. Bütün parçacıklar gerçekten ya tam sayılı ya da spinli parçacıktırlar. Higgs bozonu spini 0 olan bir parçacık. Spini 0 olan parçacık spini yok demek anlama gelmiyor. Aslında bu bir tür sınıflandırma için kullanılıyor. Bozon buradan kaynaklanıyor. Kütle kazandırma meselesi ise şöyle; siz bu standart modelde birtakım parçacıkların kütle lerinin aslında hangi değeri alması gerektiğini, yani elektronun kütlesinin ya da herhangi bir quark denilen parçacığının kütlesinin neden o değerde olması gerektiğini söyleyemiyorsunuz. Deneysel bir takım veriler var, siz parçacık hız landırmalarda yapılan bu deneylerde, bu parça cıklarının kütlelerinin ne mertebede olduğunu ölçüyorsunuz. Bu verileri de teorinin içine elle koyuyorsunuz. Yani siz dışarıdan bir veri olarak teorinin içine onu ilave ediyorsunuz. Oradaki kütle sayısını, elektronun kütlesi olması gerekti ğini, herhangi bir quarkın da quark kadar olması gerektiğini söyleyen parçacık Higgs parçacığıdır. Aslında elektronun bir kütlesi var çünkü elekt ron evrenin ilk başlangıcında, büyük patlama dan kısa süre sonra Higgs parçacığı ile etkileşti. O sırada bizim şimdi kabul ettiğimiz kütlesini aldı diyebiliriz. Önemi biraz bu yüzden… Kritik bir şey, standart modelin en kritik parçalarından Higgs bozunu... Çok temel özelliklerinden birini kazandırıyor bu parçacık. Yani şöyle diyebilir miyiz? Mesela demir elementinin belli bir sayıda elektron, nötron ve protonu var. Bunların belli değerleri var. Bu değerleri aslında temel belirleyicisi Higss bozunudur. Öyle dememek lazım, sadece kütleleriyle alakalı bir durum. Çünkü aslında protonun ve nötronun da bir içyapısı var. Proton tek başına temel bir parçacık değil. 3 tane başka ‘quark’tan oluşuyor. Bu deneysel olarak gösterilebilmiş bir şey. Bu quarkların da kütlelerinin kazanılmasına neden olan şey. Yani aslında biz Higgs bozonundan ko
Doç. Dr. Savaş Arapoğlu
54
Savaş Arapoğlu
nuşarak, demir elementin oluşmasından ziyade daha temel aşamada demiri oluşturan malzeme nin oluşumuyla ilgili bir yere bakıyoruz. Demir elementinin evrende nasıl oluştuğunu, nerede oluştuğunu biliyoruz. Bu çok daha temel, oraya giden yolun üzerindeki şeyler… Higgs olmasa ne olacaktı? Çok güzel soru. Hiçbir şey olmaz. Yani teorik fi zikte şöyle bir şey vardır; kâğıdınız, kaleminiz ve yeteri kadar hayal gücünüz varsa, o verileri açık lamak için başka bir şey kullanırsınız. Bilim tari hinin gelişimi de böyle bir şey. Yıllarca Aristo’dan gelen bir takım şeyler vardı, dünyanın evrenin merkezinde olduğu gibi. Bir gün anlaşılıyor ki dünya evrenin merkezinde değil. Her şeyin dün yanın etrafında dönmediğinde dünyanın sonu gelmiyor. Sonuçta oradan daha doğru bir teori ye gidiyorsunuz. Higgs’e fizik camiasının içinden de atfedilen önem, sadece Higgs’in ait olduğu teoriyle ilgili hemen hemen her şey gösteril mesinden kaynaklanıyor. Bugüne kadar tespit edilemeyen sadece küçük bir parça vardı, o da Higgs. Ve teori pek çok şeyi o kadar güzel açıklı yor ki, bunun için kullandığımız hafif esprili ifade vardır; “yanlış olamayacak kadar güzel bir teori” diye… Teori öyle bir şey. Standart model, parça cık fiziğin standart modeli… Bu yüzden olması daha çok beklenen bir şey… Ama olmadığı anda bu demektir ki, bir yerlerde yanlışlık yapıyoruz. Tekrar kağıtları, kalemimizi hayal gücümüzü ala cağız, bütün bu verileri açıklayabileceğimiz yeni bir teori yada model oluşturmaya çalışacağız. Dünyanın sonu gelmiştir ya da bütün fizik çök müştür demek, alakası olmayan bir şey. Deney sırasında Higgs’i nasıl gördüler? Bu çok zor. Aslında bu tür parçacık hızlandırıcıla rında parçacıkları görmek çok zor. Onun için de ney 10 yıl sürüyor. Aslında teorik fiziğin size söy lediği şey, hesaplamalarla ilgili… Belli bir enerji düzeyinde şöyle iki parçacığı çarpıştırırsanız şu kadar olasılıkla bu özellikteki parçacık, bu kadar olasılıkla bu özellikteki parçacık ortaya çıkar di yor. Siz de o zaman bu olasılıkları görmek için, hakikaten aynı değerlerde çıkıp çıkmadığını gör mek için ne kadar çok çarpışma yaparsanız, çar pışmalardan o kadar çok parçacık üreteceksiniz. Bu da, bu çarpışmalarda Higgs dediğimiz parça cığın özelliklerine benzer, o kadar çok parçacık göreceksiniz anlamına gelir. Bunların CERN’deki tünelde çarpıştırıldıkları yerlerin etrafında, de tektör adı verilen bir takım algılayıcılar var. Bu yapılan deney; mesela siz bir balkonun üzerine çıkıyorsunuz, sanki iki tane topun çarpışmasını görüyorsunuz gibi bir şey değil. Hatta hiçbir şey görmüyorsunuz. O parçacıklar kontrollü olarak bir bölgede bulunan detektörler için çarpıştırı lıyor. Çarpışmanın ürünü olan parçacıklar sonra saçılıp, etraftaki detektörlere çarpmaya başlı yorlar. Sizi aslında o sinyallerin özelliklerinden, o parçacıkların özelliklerinin neler olduğunu anla maya çalışıyorsunuz. Nedir bunlar? Oraya çarpış hızı, az önce bahsettiğim kuantum mekaniksel spin denilen özellik ve başka böyle kuantum
mekaniksel değerlerini öğrenebiliyorsunuz. Çün kü sizin o parçacıkların çarpmasını beklediğiniz yerler var. Daha önceden bir hesaplama yapmış sınız, diyorsunuz ki; şu özellikteki parçacık, şu noktada açığa çıkarsa onun şuraya gitmesi lazım. Orada bir beklentiniz var. Bilgisayar analizleri ile yapılan; işte o çarpmaların sizin beklentilerinizle ne kadar örtüştüğünü görmek. Ama çok zor bir şey bu. Zaten deney başladığı zaman, saniyede milyon kere milyon tane çarpışma yaptırılıyor. Muazzam bir veri akışı var. Onun elenmesi gere kiyor, sonra o elenmiş verilerin içinden bir takım analizlerin yapılması lazım. Korkunç bir süreç. Deney 2008 Eylül’ünde başladı. İlk çarpışmalar
55
2010 yılındaydı. Bundan sonra 2013’e kadar olan süreçte bir sürü çarpışma yapıldı. Zaman zaman deney durduruluyor, tekrar bir takım düzeltme ler ve onarımlar yapıyorlar. Tekrar başlatıyorlar, yine aynı süreç devam ediyor. Yani aslında şöyle düşünebilirsiniz, bu çarpışmalarda bir tür anket yapılıyor. Toplumsal olarak da doğru sonucu bir ne zaman alırsınız? Soruyu herkese sorarsınız... Burada da öyle… Ne kadar çok çarpışma yapar sanız, ortaya çıkacak sonuçlar sizin beklentinizi incelemek açısından o kadar güvenilir olacak. Bunun için deney de uzun sürüyor. Ama orada verilerin analizi de başlıbaşına bir konu. Önemli bir konu…
Savaş Arapoğlu
Analizler sonucu Higgs’in varlığından yüzde yüz emin olabiliyor muyuz? Kabul edilmiş bilimsel ölçüler içerisinde, eğer o analizler böyle bir parçacık vardır derse emin olacağız. Yaklaşık 3 hafta önce yapılan açıklama da söylenilen şeye benzer açıklamaları zaman zaman yine duyacağız. Bu deneyleri yapıyor sunuz, o deneyleri sonucunda ilk 2 yıllık, son 3 yıllık verilerin analizlerinde Higgs’e benzer bir parçacık görüyorsunuz. En azından insanların düşündükleri şey ilk olarak şu; yeni bir parçacık bulduk. İkinci nokta bu yeni bulduğumuz par çacığın kuantum mekaniksel özellikleri mese la spini ya da buna benzer bir takım özellikleri aynı Higgs parçacığınınki gibi. Şimdi son aşama şu; eğer bu parçacık Higgs ise bunun bozulması sonucu ortaya çıkan parçacıkların bizim beklen tilerimizle uyuşuyor olması lazım. Yani evet bir cisim bulduk, ama bu Higgs gibi yürüyor ve ko şuyor mu? Aslında buna bakılacak. Bu da eğer aynı şeyi söylerse, bu parçacık Higgs parçacığıdır. Ama bütün parçacıkları için aynı şey geçerli. So nunda kafanızda acaba Higgs değil miydi gibi bir soru gelebilir. Ama bu kadar doğruladıktan sonra ona Higgs parçacığıdır diye bakıyoruz. Higgs’in bulunması teknolojiyi nasıl etkiler? Ne kadar kısa zamanda teknolojiye bir etkisi olur, onu bilemem. Çünkü 1900’lerin başında kuantum mekaniğinin temelleri atılırken, her halde yarı iletken teknolojisi ve bilgisayarlar gibi şeyleri kimse hayal etmemişti aslında. Bir şey bulunmuştu. Dolayısıyla Higgs’in bulunması da muhakkak daha ileriki zamanlarda bir şeye yola açacaktır. Şu anda teknolojik olarak bize ne ka zandırır? Çok çok hızlı bilgisayarların yapılmasına mı neden olur? Hiçbir fikrim yok aslını isterseniz. Ama teknolojik gelişim açısından bu tür deney lerin yapılmaya çalışılıyor olması, bu tür parçacık hızlandırıcı merkezlerin oluşması çok önemli… Çünkü mesela hepimizin hayatımızda kullandığı o “www” CERN’de bulunmuş bir şey. Oradaki iç
haberleşme için bulunmuş bir şey. Şimdi baktığı mızda hayatımızı ne kadar etkiliyor. Ben 1997-98 yılında öğrenciyken hiç kimsenin evinde internet falan yoktu, ama şimdi cep telefonumuzdan bile bağlanabiliyoruz. Bir sürü yerden girebiliyoruz internete. Yani oradaki teknoloji, bu deneyin yapılmasının mümkün olmasını sağlamaya çalı şırken bulunan şeyler, hayatımızı çok daha kısa vadede çok daha büyük ölçekli olarak giriyor aslında. Tomografi denilen görüntüleme cihazı yine aynı şekilde bu parçacık hızlandırıcı mer kezlerinde bulunmuş cihaz. Kısa vadede oradaki teknolojik buluşlar hayatımızı daha çok etkile yecektir. Higgs’in nasıl etkileyeceğini ya da etki lemeyeceğini gerçekten bilmiyorum. Bir teorik fizikçi olarak şimdilik sadece, Higgs gibi bir şey varsa alkışlayacağım, yoksa çok şaşıracağım ve başka bir şeyler öğrenmeye çalışacağım. Neden “Tanrı parçacığı” deniyor? Ben etrafımda tanıdığım, ciddi fizikçi diyebile ceğim hiç kimseden Tanrı Parçacığı gibi bir tabir duymadım. Bu ismi hak ediyor mu? Bence hak etmiyor. Higgs daha önce bulduğumuz parça cıklarından çok da farkı olmayan parçacık. İsim bence abartalı bir isim. Bu ismi hiç kimsenin kullandığını da duymadım, görmedim. Sadece magazinsel olarak bu işle çok yakından ilgilenen bilim adamlarının bir tanesinin bunun için ‘god damned particle’ diye bir tabiri var. O da işte “Tanrının belası” ya da “lanet olası parçacık” gibi bir isim. Bu parçacık bulunamadığı, gözlem lenemediği için kullanılmış bir tabir. Çok abartı bir isim. Higgs bozonunun varlığına inanmayanlar da yok değil. Ünlü fizikçi Stephan Hawking bunlardan biri. Hawking neden buna inanmıyor? Tabii böyle bir şey olabilir. Böyle bir konuya bakı yorsanız, inanıp inanmama kelimesi durumu tam olarak doğru anlatacak kelime değil. Elimizdeki verileri, başta söylediğim etkileşmeleri açıklaya
cağını düşündüğünüz daha iyi bir model varsa, bildiğiniz ya da sizin kendinizin oluşturduğu bir model; ama aynı güvenilirlikle, aynı hassasiyetle bütün veriler açıklayacak, o zaman Higgs’in ol madığını iddia edebilirsiniz. Ben şuanda parçacık fiziğinde böyle bir model olduğunu bilmiyorum. Hawking’in neden inanmıyorum dediğini, olma dığını düşündüğünü, böyle bir şey söylediğinde hangi altyapıyla, hangi teknik destekle fiziki olarak bunu söylediğini bilmiyorum ama bana doğru gelmiyor. İlk çalışmalarıma başladığım zaman kendi branşımla ilgili ilk aldığım ders parçacık fiziği dersiydi. 98 yılında son sınıftay ken adını ilk duyduğum parçacıkların bir tanesi, Higgs parçağıydı. O zamandan beri Higgs’in adını duyuyorum. Gördüğüm her şey Higgs’in varlığını destekler bir şey. Açıkçası bu deneyler sonucu Higgs’in yüzde 99 görüleceğine de inanıyorum. Ama yüzde 1 olasılığa rağmen Higgs görülmezse çok da şaşırmayacağım. Dolayısıyla modellere karşı öyle çokta kalpten bir bağlılığımız yok. Ol mayabilir, değiştirebiliriz bütün bildiklerimizi. Higgs’in bulunması evrenin sadece yüzde 4’ünü ilgilendiren araştırmaları açıklayan bir şey. Yüzde 96’lık kısım karanlık enerji, karanlık madde diye egzotik bir madde var. Neden böyle? Bunu bize açıklar mısınız? Pek çok insan CERN’de sadece Higgs bozonu ile ilgili deney yapıldığını düşünüyor ama aslında fi ziğin başka modelleri, henüz açıklayamadığımız bir takım gözlemlerle ilgili deneyler de yapılıyor. Çünkü şu anda kafamızı kaldırıp, teleskoplarımız la gökyüzüne, çok daha büyük yapıya baktığımız zaman, gördüğümüz yapıyı açıklamak için kullan dığımız iki tane içeriğini ne olduğunu bilmediği miz egzotik madde var. Bir tanesi karanlık enerji, bir tanesi de karanlık madde. Ne olduklarını bil mediğimiz için ikisinin de isimlerinde “karanlık” geçiyor. Şu anda ikisinin toplamı evrenin yüzde 96’sını oluşturuyor. Biraz da ironik bir şey… Biz burada yıllarca fizik öğrenciliği yapıyoruz, yüksek lisans, doktora, doçentlik falan ama en sonunda açıklayabildiğimiz madde miktarı yüzde 4, yüzde 96 hakkında hiçbir fikrimiz yok. CERN’de aslında bir taraftan Higgs dışında bulunmaya çalışılan parçacıklar arasında bu karanlık madde ya da karanlık enerjiyi oluşturabilecek yapılar da var mıdır diye deneyler yapılıyor. Higss parçacığıyla birlikte, aynı derecede önemli şekilde test edili yor. CERN deyince insanların ilk akıllarına gelen Higgs parçacığıdır, ama bu konularla ilgilenen herhangi bir fizikçiye sorduğunuz zaman Higss’in yanında karanlık madde, karanlık enerji, süper simetri gibi daha başka şeyler listeyi biraz daha uzatabilir. Aklına bir sürü şey geliyordur. Henüz açıklayamadığımız başka konularla ilgili de orada deney yapılıyor. Orada çıkacak başka parçacıklar, başka konuları da aydınlatabilir diye umuyoruz. Higgs parçacığının bulunmasıyla standart model tamamlanmış olsa da standart modelin yer çekimini açıklayamadığı ifade ediliyor. Ayrıca fiziğin en önemli iki teorisi olan izafiyet teorisi ve kuantum teorisi arasındaki uyumsuzluk olduğu
56
Savaş Arapoğlu
da belirtiliyor. Bu anlamda fiziğin çözmesi gereken temel hangi problemler var ve bununla ilgili çalışmalar ne düzeyde? Bu ikisi de birbiriyle alakalı… Sorun şu; doğada 4 temel etkileşme var. Bunlardan ikisini biz lisede de öğreniyoruz. Bunlardan bir tanesi kütle çe kim; iki tane cismin birbirlerine kütleleri yüzün den uyguladıkları çekim kuvveti… Bir tanesi de ilkokuldan beri bildiğimiz elektriksel itme veya çekme kuvveti. Bunların ikisi hakkında çok bilgi miz var, çünkü etrafımızdaki dünyada bu ikisi et kili aslında. Bunların ikisi dışında, sadece atomun çekirdeği mertebesindeki büyüklüklerde etkili olan kuvvetli nükleer etkileşme, zayıf nükleer etkileşme adı verilen iki tane daha etkileşme var. Toplam 4 tane etkileşmememiz var. Standart model kütle çekim dışında diğer üçü nü birleştiriyor. Kütle çekimini de içine alacak, 4 etkileşmenin de birleştirildiği bir model henüz elimizde yok. Buna aslında bir tür ku antum kütle çekim teorisi diyebilirsiniz. Kütle çekim diğerlerinden biraz daha farklı bir tür etkileşim. Aslında en kolay görüneni, etrafımı za en etkili olanı olarak gördüğümüz etkileş me. Ama onun kuantum teorisini bilmiyoruz. Burada aslında biraz standart modelin içinde kuantum mekaniği ile rölativite (izafiyet) teo risi birleştiriliyor ama bir de bu ikisinin içine kütle çekimini katmaya kalktığınız zaman orta ya çıkan şeyler pek bir şey açıklamıyor. Onun yerine size son derece saçma sonuçlar verme ye başlıyor. Aslında temelde bu etkileşmelerin aynı anda etkili olduğu, geçerli olduğu her şe yin teorisi gibi bir teorimiz yok. Amaç da bunu bulmak. Zaten CERN’de yapılan deneylerde bulunmaya çalışılan o küçük küçük parçalar bize bu yolda yardımı olabilecek şeyler. Bütün teorik fizik camiasının üstünde çalıştığı konu budur aslında. Sizin izlediğiniz kadarıyla böyle bir teoriye yakın zamanda ulaşmak mümkün mü? Bunu yapacak aday modeller var. Ama onların doğrudan gözlemleri pek mümkün değil. Ama eninde sonunda bulunacaktır. Neden 4 tane temel etkileşimi birleştirmek zorundayız der seniz, şu anda içinde bulunduğumuz zamanı geri sarmaya başladığınız zaman elimizdeki modellerle ulaştığımız nokta evrenin büyük patlama adı verilen bir patlama anından sonra neler meydana geldiğine dair. O büyük patla mayla ilgili olarak filmi geriye sarış mertebe miz, sadece bu üç kuvvetin birbirleriyle aynı anda etkili olabildikleri şeyleri kapsıyor. Çünkü bahsettiğim bu dört kuvvetin, dört temel etki leşmenin şu anki etkileri aynı değil. Mesela siz atomun yapısını anlamaya çalışırken şu anda orada elektriksel etkileşimi hesaba katıyorsu nuz. Diğer 3 etkileşimi hesaba katmıyorsunuz. Çünkü çok küçükler. Ancak filmi başa sarınca her şey birbirine çok yakın olduğu zaman, o çok sıcak yapıdan, o büyük patlamadan he men sonrasından bahsediyorsak, bu 4 kuvve tin güçlerini birbirinden ayıramayacağınız bir evre var. Ve o evrede tam olarak ne olduğunu
anlayabilmek için 4’ünün de birlikte etkili ol dukları dönemi açıklayabilmeniz lazım. Elimiz de böyle bir teori ne yazık ki yok. Tabii hemen şunu sorabilirsiniz; böyle bir teoriyi bulmak ne işimize yarayacak? İnsan hayatına bir etkisi var mıdır? Geçmiş, gitmiş bir zaman ama işte bu insan aklı, bunu merak ediyoruz. Nasıl oldu ğunu anlamaya çalışıyoruz. Evrenin başlangıç sınırlarını, sonra gideceğimiz yere kadar, daha ileriki fazlarının nasıl olacağını anlamaya ka dar merak ediyoruz. Bunu açıklamaya, bunu anlamaya çalışıyoruz. Ben tabii ki, bu konu üzerinde çalışan biri olarak bir açıklama olaca ğına dair ümitliyim. Türkiye’den CERN’e katılan araştırmacıların varlığı yeterli mi? Orada ne ölçüde varız? Biz oraya gözlemci ülke olarak katılıyoruz. Bu radan gidenler var. Kurum bazında, Boğaziçi Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi, İstanbul Tek nik Üniversitesi’nden de oraya gidip, çalışanlar var ama ülke olarak ne yazık ki katılmıyoruz. Bizim oraya katılıyor olmamız prestijli bir şey. Neden katılamıyor olduğumuzun geri planın da neler var, doğruyu isterseniz bilmiyorum. Ama bu konuda bana kim ne açıklarsa açıkla sın büyük ihtimalle bir cevap verebilirim. Beni ikna edeceğini de zannetmiyorum. Bence ge lişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin bu tür deneyler içinde olması lazım. Çünkü bu tür deneylerin içinde olduğunuz zaman oradaki teknolojiye de bir şekilde ortak olmuş oluyor sunuz. Buna sadece ülkenin milli gelirinden oraya aktarılan para olarak bakmamak lazım. Biz sonuçta orada üretilen, icat edilen şeyle re, keşfedilen şeylere, hayatımızı kısa vadede etkileyecek şeylere de bu sayede ortak olabi
57
liriz. Ama bu işin pratik tarafı. Bunun dışında böyle bir şey olmasa bile bence kendini dünya ülkeleri sıralamalarında ciddi bir yere koyan her ülkenin bu tür deneylerin içinde olması lazım. Biz ne yazık ki ülke olarak katılmadık. Türkiye olarak orada yokuz. Türkiye’den bazı üniversiteler, kendi doktorası sırasında orada bulunmuş bir takım fizikçiler hala o bağlan tılarını devam ettirerek, içinde bulundukları kurumlar ile birlikte bir takım ortak çalışma lar gerçekleştirerek oraya gidiyorlar. Bence çok da iyi bir şey. Benim etrafımda tanıdığım kendi doktorası sırasında orada bulunmuş bir sürü öğrenci var. Yarın bir gün bizde böyle bir işe girersek, kendi ülkemizde bu büyüklükte olmasa da en azından deney yapabilecek bir merkez kurmaya çalışırsak bu insanların tecrü beleriyle çok büyük faydası olacaktır. O tecrü beyi, aynı zamanda mantaliteyi edinmek için orada olmak çok önemli bir şey. Keşke daha büyük ölçekle katılabilsek. Ama hiç katılmıyor değiliz. Gerek İTÜ, gerek Boğaziçi Üniversite sinde, Çukurova’dan, ODTÜ’den bu deneye katılıyorlar. Ama grup grup ve kurum olarak katılıyorlar. Keşke bütün olarak, Türkiye olarak katılabilsek. İnşallah ileride o da olur. Sizin eksik kaldı dediğiniz veya son olarak eklemek istediğiniz şeyler var mı? Umarım söylediklerim aydınlatıcı olmuştur. Bunu canı gönülden arzu ediyorum. İnsanların bu konuyla ilgilenmeleri, ülkemizin bu deney lere katılıp katılmıyor olmasıyla ilgilenmeleri çok güzel bir şey. Röportaj: Engin Dinç - on5yirmi5.com
İTÜ’den Haberler
TÜBİTAK Başkanı Yücel Altunbaşak İTÜ’de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde akademisyenler ve öğrencilerle bir araya gelen Başkan Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, TÜBİTAK’taki değişimler, akademisyenlere ve öğrencilere sağlanan araştırma destekleri hakkında bilgi verdi
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanı Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, İTÜ’lü akademisyenlerle bir araya gel di; TÜBİTAK’ta son bir buçuk yılda gerçekleşen değişimler, aka demisyenler ile öğrencilere sağlanan araştırma destekleri, ödül ler ve burslarla ilgili önemli bilgiler verdi. Ayazağa Kampusu’nde düzenlenen seminere, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik ve Prof. Dr. İb rahim Özkul’un yanısıra fakülte dekanları ve çok sayıda akade misyen ve öğrenciler katıldı. Proje Başına 100 Bin TL Ödül Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nda alınan kararlardan örnekler sunan Başkan Prof. Dr. Yücel Altunbaşak, proje teşvikleri konu sunda yeni dönemle birlikte süreç odaklı sistemden sonuç odaklı bir sisteme geçildiğini söyledi. Altunbaşak, sonuç odaklı süreci ise şöyle açıkladı: “Sonuç odaklı”dan kastım şu: Projeniz bitsin, çıktılarınıza bakalım, çıktılarınız üzerinden bir hesaplama ve pu anlama yapalım, ona göre proje başına 100 bin TL’ye kadar ödül verelim. Proje performans ödülünde proje sınırlaması yok. 10 projeniz varsa ve hepsinden de 100 puan alıyorsanız biz size 1.000.000 TL veriyoruz. Böylelikle ikinci alternatif oluşturmak istiyoruz. Biz, araştırma patikasından yürüyen bir öğretim üye sinin iyi şartlarda yaşamasını arzu ediyoruz. Üniversiteden aldığı 4000-5000 TL maaşın yanısıra bizden alabileceği 5000-6000 TL aylık ile Türkiye şartlarında 10.000 TL civarında bir ücret almasını amaçlıyoruz” dedi.
lindiğini söyledi. Öğretim üyelerinin istedikleri konularda çalışa bileceğini fakat, Türkiye’nin de öncelikleri olduğunu ifade eden Altunbaşak, 2023 hedeflerini tutturabilmesi için birtakım konu lara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Başkan, ”Türkiye’nin önünü açacak büyük projelere ihtiyaç var. Bu özel sektör, üniversite ve kamu sektörü aracılığıyla gerçekleşecek. Üniversiteler bazında Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) oluştur duk. Projelerine Patent almada yardımcı olmaya çalışıyoruz. Öğ retim üyelerine, projelerini geliştirirken her türlü desteği sunu yoruz. Girişimcilik eğitimleri vererek onları şirket kurmaya teşvik ediyoruz. Aşamalı bir destek programı var. İki sayfalık bir fikirle başvuruyorsunuz. Panel buna bakıyor ve ‘bu iş fikrini iş planına çevir’ diyor. Eğitim veriyoruz, rehberler atıyoruz. Bu sayede iş fikriniz gelişip iş planına dönüşüyor. Şirketinizi kurmak için 100 bin TL veriyoruz ve günün sonunda bir prototip ortaya koymanızı istiyoruz. 3. aşamaya gelince 550 bin lira veriyoruz. Bu aşamada TÜBİTAK dışında başka bir yeri de ikna etmenizi bekliyoruz, ya da % 20’sini cebinizden vereceksiniz diyoruz. 4. aşamada artık pa ra desteği vermiyoruz ama kredi bulmanıza yardımcı oluyoruz. TÜBİTAK’ın desteklediği projeye zaten herkes destek vermek is teyecektir. En kötü ihtimalle şirketiniz batar, ama bu çok düşük bir ihtimal ve bizim için önemli olan batması değil, Türkiye’de bu bilincin oluşması. Bu kültür Türkiye’nin bütün üniversitelerinde yayılıyor. Bu imkanları da başka bir yerde bulmak mümkün değil. Bu yıl 10 üniversiteye bu desteği verdik, gelecek yıl 10 üniversi teye daha destek vereceğiz. İTÜ’yü de burada görmek istiyoruz.” diye konuştu. Öğretim Üyesi Sayımız Yeterli Değil Burs programlarında da bir yenilenmeye gidildiğini söyleyen Altunbaşak, yurtdışı doktora sonrası araştırma burs programı kapsamında, Türkiye’den Amerika’ya gitmek isteyen her öğretim üyesini gönderebileceklerini ifade et ti . Öğretim üyesi sayısının az oluşuna ve doktora öğrencilerinin desteklenmesi gerektiğine dikkat çeken Altunbaşak, “Öğretim üyesi sayımız yeterli değil, olması gerekenin 5 kat altındayız. Para desteği sunarak bu açığı kapatmayı düşünüyoruz” dedi. İTÜ Haber - Osman Keskin
Girişimci Üniversite, Girişimci Hoca Türkiye’nin bilimsel makale ve atıf sayısında ilerleme yaşandığı nı kaydeden Başkan, Türkiye’nin endeksli yayınlarda 30. sıradan 17. sıraya geldiğini söyledi, atıf sayılarında ise 31’den 27’ye ge
58
İTÜ’den Haberler
İTÜ’de Üretilen İkinci Uydu “TURKSAT-3USAT” Uzayda İstanbul Teknik Üniversitesi tarafın dan üretilen ikinci küp uydu TURKSAT3USAT başarıyla fırlatıldı ve planlandı ğı şekilde yörüngesine yerleşti. Türkiye’nin ikinci küp uydusunun, 26 Mayıs 2013 Çarşamba günü Türki ye saati ile 07:13’te, Çin’in Jiuquan Uydu Fırlatma Üssü’nden Long March 2D roketi ile uzaya fırlatılmasını canlı olarak takip eden Uzay Mühendisliği Bölümü akademisyen ve öğrencileri heyecanlı anlar yaşadı. TURKSAT-3USAT uydusu ile İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’ndeki yer istasyonu arasında, saat 12:00 civa rında ilk haberleşmenin gerçekleşti rilmesi bekleniyor. İTÜ ile TÜRKSAT arasında 29 Kasım 2010’da imzalanan protokol kapsa mında yapılan, yaklaşık 4 kilogram ağırlığında, 10x10x34,05 santimetre boyutlarındaki haberleşme uydusu, yaklaşık 645 kilometre irtifalı yörün gesinde VHF/UHF frekans bantlarında
haberleşme imkanı sağlayacak. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Uzay Sistemleri Tasarım ve Test La boratuvarı ile İTÜ Elektrik Elektronik Fakültesi RF Elektronik Laboratuva rı tarafından üretilen, Türk Amatör Uydu Teknolojileri Derneği tarafından faydalı yükü sağlanan ve Türksat A.Ş. tarafından mali desteği sağlanan, TURKSAT-3USAT adlı küp uydu projesi ne iki yılı aşkın süre içinde, lisansüstü ve lisans seviyesinde onlarca öğrenci ve ona yakın araştırma görevlisi, yü rütücü ve danışman öğretim üyeleri Prof. Dr. A. Rüstem Aslan (Uzay Müh. Böl. Başkanı) ve Dr. H. Bülent Yağcı (İTÜ RF Elektronik Lab. Yöneticisi) yö netiminde emek verdi. İTÜ tarafından üretilen Türkiye’nin ilk küp uydusu, İTÜpSAT1 ise 23 Eylül 2009 tarihinde Hindistan Uzay Araştır maları Kurumu (ISRO) tarafından PSLV C–14 roketi ile uzaya gönderilmişti.
İTÜ Maden Fakültesi 60 Yaşında Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Sabri Çelik, Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan, Rektör Danışmanları, Dekanlar, Bölüm Başkanları, akademisyenler ve öğrencilerin katıldığı kutla mada, 60. yıldönümü pastası Fakülte Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan tarafından kesildi. Etkinlik, Prof. Dr. Mehmet Karaca’nın günün anısına hazırlanan Maden Fa kültesi 60.Yıl Pulu ve Özel Gün Zarfı’na İlkgün damgasını vurmasıyla başladı. Fakültenin ilk defa basılan özel gün puluna katılımcıların ilgisi yoğundu. Kutla ma, Meslek Odaları Başkanları, Madencilik sektörü temsilcileri, eski mezun lar, emekli öğretim üyeleri ve pul koleksiyoncularının da katılımıyla daha da renklendi.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan ve Öğretim Üyeleri
59
İTÜ’den Haberler
Araştırmacılarımızın Avrupa Birliği Projeleri “AB Başarı Hikâyeleri” Arasında İTÜ Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Faruk Karadoğan’ın yürüttüğü SAFECAST projesi ile Yrd. Doç. Dr. Güneş Karabulut Kurt’un yürüttüğü REALMARS projesi “AB Başarı Hikâyeleri” arasına girdi. REALMARS Projesi: Çoklu Taşıyıcı Sistemlerde Konum Tahmini Araştırması İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik-Haberleşme Bölümü öğ retim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Güneş Karabulut Kurt’un, Avru pa Birliği Yedinci Çerçeve Programının Marie Curie International Reintegration Grant projeleri kapsamında yer alan “Çoklu Taşıyı cı Sistemlerde Konum Tahmini Araştırması - Research on Loca tion Estimation in Multi-Carrier Systems – REALMARS” başlıklı projesi AB Başarı Hikâyeleri içinde yer almaya değer bulundu. Proje kapsamında 4. Nesil (4G) haberleşme ağlarında yüksek doğrulukta konum belirleme teknikleri geliştirildi. Dr. Kurt, RE ALMARS projesi fikrini doktora çalışması sırasında geliştirmiş ve daha sonra konu hakkındaki çalışmalarına Turkcell’de devam etmiş. Proje İTÜ Telsiz Haberleşme Araştırma Laboratuvarı bün yesinde geliştirilerek tamamlanmış. Proje kapsamında önerilen yöntemlerin kullanılması ile kablosuz iletişimde konum belirle me hizmetleri daha hızlı ve doğru yapılabilecek. Projeye ilişkin daha detaylı bilgi için: http://ec.europa.eu/research/infocentre/articletid
SAFECAST Projesi: Prefabrike Yapı Elemanlarından Oluşan Bina Türü Yapı Sistemleri İçin Yeni Birleşim Türleri Geliştirmek İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Fakültesi emek li öğretim üyelerinden Eski Rektör Prof. Dr. Faruk Karadoğan’ın Avrupa Birliği Yedinci Çerçeve Programı altında Kapasiteler Özel Programı Kobi Yararına Araştırma Projelerinde yer alan “Inno vative Inspection System to Make Buildings Safer – SAFECAST” başlıklı projesi AB Başarı Hikâyeleri içinde yer almaya değer bu lundu. SAFECAST Avrupa Birliğinin desteklediği uluslararası bütünler ni telikteki bir dizi projenin üçüncü halkasıdır. Amacı, prefabrike yapı elemanlarından oluşan bina türü yapı sistemleri için yeni birleşim türleri geliştirmektir. Küçük ve orta boy girişimciler ve onların oluşturdukları birlikler ile Avrupa Birliği üye ülkelerinin bazı araştırma kurumlarını bir araya getiren proje kapsamında, deneysel ve kuramsal çalışmalar gerçekleştirilmiş. Ülkemizde de Türkiye Prefabrik Birliği ve sektörün önde gelen kuruluşları ile birlikte araştırma yapma imkânı sağlamış. Proje sonunda; uygu lamada kullanılabilecek, deneyler ile sınanmış, tasarım ilkeleri belirlenmiş birleşim türleri ortaya çıkmış. Proje, deneysel çalış maların gerçekleştirildiği İnşaat Fakültesi Yapı ve Deprem Mü hendisliği Laboratuvarının alet parkının güncellenmesine çok önemli katkılar sağlamıştır. Projeye ilişkin daha detaylı bilgi için: http://ec.europa.eu/research/infocentre/articletid
İTÜ Konservatvuarı’ndan Sosyal ve Kültürel Sorumluluk Projesi İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konser vatuvarı, kuruluşunun 38. Yılında büyük bir sosyal sorum luluk projesi başlattı. Uzun vadeli bir kültürel-sosyal proje olarak “Arkadaşım Müzik” projesinin ilk ayağı Türk Müziği Çalgıları oldu. Bu proje yardımıyla Türk Müziği ve kültürü çocuklara aktarıldı. İTÜ TMDK öğretim üyesi Doç. Serpil Murtezaoğlu’nun pro jelendirdiği “Arkadaşım Müzik” kapsamındaki ilk etkinlik te, 550 ilköğretim öğrencisine çalgılarımız hakkında kısa sunumlar yapıldı ve seçme eserlerden oluşturulan reper tuvarları ile ustalarından ayrı ayrı çalgı performansları su nuldu. İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatvuarı akademisyenle ri Yrd.Doç.Ayşegül Kostak Toksoy (Kanun), Dr. Ali Tüfekçi (Ney), Öğr. Gör. A. Serhat Turunç (Tar), Doç. Cihan Yurtçu (Kaval), Öğr. Gör. Deniz Güneş (Bağlama), Öğr. Gör. Meh met Emin Bitmez (Ud) tarafından, İTÜ Maçka Kampüsü Mustafa Kemal Konferans Salonu’nda verilen seminer ve konser, Sancaktepe Belediyesi işbirliği ile gerçekleştirildi.
60
İTÜ’den Haberler
İTÜ’de “Bir Bilim Adamının Oyunu: Mustafa İnan” Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatından esinlenerek Oğuz Atay tarafından yazılan “Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan” romanı, tamamı İTÜ’lü “Tesahne” ekibi tarafından tiyatro sahnesinde canlandırıldı... İstanbul Teknik Üniversitesi’ne çok önemli hizmetleri olan, bir çok öğrenci yetiştirmiş efsane rektörlerimizden Prof. Dr. Mustafa İnan’ın hayatından esinlenerek Oğuz Atay tarafından yazılan “Bir Bilim Adamının Romanı: Mustafa İnan” romanı tiyatro sahnesin de can buldu. Tesahne’nin yeni oyunu Şubat ve Mart aylarında İTÜ Maçka Kampüsündeki İşletme Fakültesi Tiyatro Salonunda sahnelendi. İTÜ’lü olan Tesahne ekibi, “Bir Bilim Adamının Romanı”nı sah neleme sürecini anlatıyor: Neden “Bir Bilim Adamının Romanı”? Tesahne: Biz hepimiz tiyatroya İTÜ Tiyatro Kulübü’nde başladık. Daha sonra üniversiteden mezun olduğumuzda tiyatro yapmaya devam etmek istiyorduk. Tiyatro kulübünden farklı olarak küçük bir ekip olarak (Volkan Çıkıntoğlu, Damla Dönmez, Hüseyin Ur can) çalışmaya devam et ti k (2012). Üniversitenin bit ti ği dönem bildiğiniz üzere insan için biraz sancılı da bir dönemdir. Hem ruh halimiz, hem hayattaki ideallerimiz hem de kendi İTÜ yıllarımız üzerinden Oğuz Atay ve Mustafa inan ile kurduğumuz bağ derin leşti. Çalışmalarımızı bir oyuna dönüştürmek istediğimizde tek rar gündeme geldi. Hem özdeşleşme duygusu hem de metnin ve Mustafa İnan’ın hayat hikayesinin çekiciliği ile bu işe kalkıştık ve 2012’nin sonunda da oyun çıktı. Uyarlama süreci nasıl gerçekleşti? Tesahne: Uyarlama sürecinde, başlangıçta herkes romandan sevdiği metinleri sahnede tek başına denemeye başladı. Böyle ce hem bir malzeme biriktirdik, hem de romanın sahne diline nasıl dönüşeceği konusunda fikrimiz oluşmaya başladı. Doğu Can, projeye yönetmen olarak katıldı ve birlikte çalışmaya baş ladık. Asıl prodüksiyon süreci onunla çalıştığımız 3 aylık dönem diyebiliriz. Sahnede uğraştıkça, roman elimizde Mustafa İnan’ın biyografisi, Oğuz Atay’ın kat tı ğı derinlik ve İstanbul Teknik Üni versitesi, dönemin Türkiye’si gibi katmanlara ayrılmaya başladı. Bu anlat tı klarım yaklaşık 2 aylık bir süreye tekabül ediyor. Bu dö nemde ayrıca belirtmeliyiz ki Hüseyin İnan (oğlu) ve Prof. Dr. Esin İnan (asistanı ve öğrencisi) projeye çok destek verdiler. Sonuçta yaklaşık 5 aylık bir çalışmanın sonucunda oyun ortaya çıktı. Eseri kitaptan sahneye taşımak zor bir deneyim miydi? Tesahne: Oyunlaştırmada en çok zorlandığımız nokta kitapla ve Mustafa İnan’la kurulan bağ oldu diyebiliriz. Çünkü hikaye ve verdiği mesajlar ile özdeşleştikçe bir anlatı oluşturmak zorlaşı yor. Ayrıca bir Mustafa İnan güzellemesi de yapmak istemiyor duk çünkü; bizce Mustafa İnan kendine bir kahramanlık rolü biçmedi, sadece kendi bildiği hayatı yaşamaya çalıştı ve oyun laştığında hayatının bu masumluğunun bozulmaması gerektiği ni düşündük. Seyircinin istediği şekilde bağ kurabileceği küçük ve sade hikayeler anlatmak ve sonunda da insanların merakını uyandıracak “böyle biri yaşamış” diyebilecek bir anlatı oluştur mak istiyorduk. Yönetmen ve oyuncular olarak tüm bunların dengesini kurmak için çok uğraştık. Ayrıca Mustafa İnan, dünya üzerine kafa yormuş ve büyük bir
merakla hayattaki her şeyi ciddiye almış bir insan. Bu bakımdan onun hayatını araştırırken o kadar farklı şeylerle te masa geçiyorsunuz ki bu çok keyifli bir şey. Tabi oyununda belli bir süre olması gerekiyor ve bu yüzden çok sevdiğiniz bazı şeyleri de seyirciyle paylaşamıyorsunuz. Bu bakımdan seyircinin kendi Mustafa İnan araş tırmasına devam edeceği bir oyun teması yaratmaya çalıştık. Tiyatro ile oyun arasında nasıl bir ilişki var sizce? Bize göre tiyatro ve oyun kav ramı birbirine çok yakın du ruyor. Bir çocuğun eğlenmek için çocukken yaptıklarıyla veya hayal dünyasında yarat tı klarına kendini kaptırışıyla, tiyatro sanatı arasında bü yük benzerlik var. Tiyatro, izleyicisi ve oyuncusuyla çocuklukta ki bu ruh halinin bir tezahürü olabilir. Tiyatro yapmaya devam ederken, “oyun oynayan insan” hali bizim için temel bir motivas yon. Öteki türlü hayat çok boğucu olabiliyor. Son olarak Oğuz Atay’ın edebiyatında da bu oyun oynama “mu zipliğini” ve sadeliğini her anlamda görüyoruz. Belki bizlere Oğuz Atay’ı sevdiren onun derin konuları bu şekillerde ele alabilme sinde yatıyor. Biz de Mustafa İnan’ın hayat hikâyesiyle benzer bir sadelikle ilişki kurmaya çalışıyoruz. Hepimiz, oyuncular ve seyir ciler bütün gün koca bir şehirde koşturuyoruz. Bizim için önem li olan, akşam salonda bir araya geldiğimizde Mustafa İnan’nın dünyasında başka düşüncelere, hayallere dalabilmek. Belki oyundan çıktığımızda bu koca şehirle, hayatımızla kurduğumuz ilişki değişir gibi masum bir inancımız var. Bazı anlarda tekrardan dinlenen şarkılar, okunan roman sayfaları ve ya şiirler gibi… Bize göre tiyatro böyle bir buluşma olmalı.
61
İTÜ’den Haberler
İTÜ Tanıtım Günleri’ne 5200 Öğrenci Katıldı İstanbul Teknik Üniversitesi Kurumsal İletişim Ofisi tarafından İTÜ’lü akademisyen, çalışan ve öğrencilerle birlikte düzenle nen İTÜ Tanıtım Günleri başarıyla gerçekleştirildi. 19-22 Şubat 2013 tarihleri arasında Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşen İTÜ Tanıtım Günleri’ne Türkiye’nin en iyi Anadolu, Fen ve Özel Liseleri ile dershanelerinden yaklaşık 5200 öğrenci katıldı. İTÜ’nün akademik ve sosyal olanaklarının, İTÜ’lü akademis yenler ve öğrenciler tarafından aday öğrencilerle paylaşıldı ğı etkinlikte aday öğrenciler, İTÜ’nün seçkin akademisyenleri tarafından yapılan sunumlar ve düzenlenen kampüs turları ile üniversiteyi yakından tanıma fırsatı buldu. Adaylar, İTÜ’lü akademisyenlerden, ABET, Yetkin Mühendislik, Çift Anadal,
Yandal, Yatay Geçiş, Uluslararası Ortak Lisans Programları, Erasmus Olanakları ve mezuniyet sonrası iş imkânları ile ilgili bilgi aldı. Etkinlik alanında ayrıca İTÜ’nün ulusal ve uluslararası alanda başarılar kazanmış öğrenci projeleri de sergilendi. Aday öğren ciler, öğrenci projelerini yakından tanıma ve inceleme fırsatı buldu. 2012 yılında ABD’de düzenlenen Solar Splash yarışların da Dünya Birincisi olan Güneş Teknesi (ODABAŞI), 2011 Yılında ABD’de düzenlenen Mikro Uydu Yarışması’nda, Dünya Birincisi olan (MODEL UYDU), 2013 World Solar Challenge Yarışlarına hazırlanan (ARIBA5) ve Türkiye’nin ilk “TRIPOLI Rocketry Asso ciation Seviye 2 Sertifikası”na sahip olan “PARS Roket Grubu” sergide yer alan projelerden bazılarıydı.
İTÜ, Çukurova Üniversitesi Tanıtım Günleri’nde İTÜ, Çukurova Üniversitesi’nin organizasyonuyla Adana’da ger çekleşen 11. Çukurova Üniversitesi Tanıtım Günleri’ne katıldı. İTÜ ile birlikte İTÜ KKTC’nin de katıldığı etkinlikte, Üniversitemi zin stantları aday öğrenciler tarafından büyük ilgi gördü.
Adana’nın yanısıra, Mersin, Hatay, Gaziantep, Kilis, Osmani ye ve diğer çevre illerden çok sayıda lisenin katıldığı Tanıtım Günleri 3 gün sürdü. Etkinlik süresince 12 bini aşkın öğrenci, üniversitelerin eğitim, sosyal ve kültürel olanakları hakkında ayrıntılı bilgi aldı. Adaylara, İTÜ stantlarında, ABET, Yetkin Mühendislik, çift ana dal, yandal, yatay geçiş, uluslararası ortak lisans programları, Erasmus olanakları ve mezuniyet sonrası iş imkânları ile ilgili bilgiler verildi. İnşaat Mühendisliği, Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği, Makine Mühendisliği, Bilgisayar Mühendisliği, Endüstri Mühendisliği ve Mimarlık bölümleri adaylar tarafın dan sıkça sorulan bölümler arasında yer aldı. İTÜ standlarını çok sayıda öğrencinin yanı sıra Çukurova Üni versitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Fenercioğlu da zi yaret etti. Prof. Fenercioğlu, bilim, teknoloji ve mühendislik alanında lider üniversite İTÜ’nün etkinliğe katılımından duy duğu memnuniyeti dile getirdi. Tanıtım etkinlikleri Antalya, Ankara ve Şanlıurfa’da gerçek leşecek eğitim fu arlarına katılım ile devam edecek.
62
İTÜ’den Haberler
44. TÜBİTAK Ortaöğretim Avrupa Bölgesi Yarışması Sonuçlandı
TÜBİTAK 44.Ortaöğretim Öğrencileri Araştırma Projeleri Avrupa Bölge Yarışması, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştiril di. Öğrenciler birbirinden ilginç projelerini 25 – 28 Mart Tarihleri ara
sında İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde sergiledi. Bilgisayar, Biyoloji, Coğrafya, Fizik, Kimya, Matematik, Sosyoloji,Psiko loji ve Tarih konularında hazırlanan projelerden dereceye giren öğ rencilerin ödülleri 29 Mart Cuma günü düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca “Her bir proje kendi çapında değerlidir, bu projeler sadece emeklemedir. İler leyen dönemlerde çok iyi işlere imza atacağınıza inanıyorum” dedi. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Prof.Dr.İbrahim Özkol ise “Bu projeler ilk adımlarınızdır asla küçük değildir ve arkası gele cektir” dedi. Yarışamaya katılan 138 Projeden 39’una ödül verildi. Bunlardan 19’u birinci, 10’u İkinci ve 10’u üçüncü seçildi. Birinci olan 19 Proje Ankara’da Tübitak’ın Türkiye genelinde yapacağı yarışmaya katılacak. Bu yarışma sonunda kazanan Projeler Amerika’da yapılacak olan ‘INTELISEF’ adlı yarışmaya katılmaya hak kazanacak.
İTÜDF Eğitim Gemisi Çanakkale’de 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin 98. yıldönümünde, Şehitleri An ma Günü kapsamında, İTÜ Denizcilik Fakültesi Eğitim Gemisi MTA Sismik-1 ile gemi personeli, Öğretim Görevlisi Denizcilik Koordinatörü Ümit Ülgen, Öğretim Görevlisi Ali Kandemir ve öğrenciler ile beraber İTÜ Denizcilik Fakültesi rıhtımından avara oldu. 16 Mart’ta Çanakkale’ye gelmek üzere yola çıkan MTA Sismik-1 Gemi si olumsuz hava koşullarına rağmen, 17 Mart’ta Çanakkale’nin Kepez Limanına aborda oldu. Gemiyi ziyarete gelen Çanakkale 18 Mart Üni versitesi Öğrencileri ve Öğretim Görevlilerine; MTA Sismik-1 Gemisi gezdirildi. Daha sonra 18 Mart Üniversitesi Öğrencileri ve Öğretim Görevlileri ile beraber, İTÜ Denizcilik Fakültesi Öğrencileri, Öğretim Görevlileri ve Gemi Personeli, rehber eşliğinde Şehitlik ziyaret edildi. Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi ve Arıburnu ziyaretinin ardından 57. Alay Şehitliği’nde saygı duruşunda bulunarak çelenk bırakıldı. Devamında, M. Kemal Atatürk’ün cep saatine isabet eden kurşunun atıldığı yer olan 261 Rakımlı Tepe, Seddülbahir, Ertuğrul Koyu, Meh metçik Abidesi, Kilitbahir Kalesi, Seyit Onbaşı Anıtı, Alçıtepe ve Aynalı Çarşı gezildi. Akşam saatlerinde gemiye dönen gruba, Dekan Prof. Dr. Nil GÜLER’in de katılımı ile akşam yemeği verildi. Geceyi Kepez Limanında geçiren MTA SİSMİK -1 Gemisi personeli, öğ rencileri, öğretim görevlileri, 18 Mart sabahı Çanakkale Şehitliği açık larına gelerek Çanakkale Şehitleri için saygı duruşunda bulundular ve gemiden denize çelenk bıraktılar. İTÜ Denizcilik Fakültesi rıhtımına dönen MTA Sismik-1 Gemisi ve per soneli verilen görevini başarıyla tamamladı. Denizcilik Koordinatörü Ümit Ülgen, Gemi Kaptanı A. Faruk Karahan ve Baş Mühendis C. Seç kin Mengeçin, hem geminin hem gemi personelinin bu tür görevlere her zaman açık olduğunu, daha fazla öğrenci ve öğretim görevlisiyle beraber daha uzak limanlara gitmeyi hedeflediklerini dile getirdi. Zor hava ve deniz koşullarında makine ve güverte seyir vardiyalarında ak tif görev alma imkânı bulan öğrenciler, ayrıca dostlukların pekiştiği unutulmayacak hatıralara da imza atmış oldu.
63
İTÜ’den Haberler
Aydoğan Özcan’ın, “Kan Tahlili Yapan Cep Telefonu” buluşu Popular Science Dergisi’nin dünyanın en parlak 10 bilim insanı arasında gösterdiği Dr. Aydoğan Özcan İTÜ’ye konuk olarak “Kan Tahlili Yapan Cep Telefonu“ buluşunu tanıttı.
Popular Science dergisi tarafından, tüm dünyada 2012 yılının en par lak 10 bilim adamı arasında gösterilen ve ABD Başkanlık Ofisi’nin ge çen yıl 94 genç bilim insanı ve mühendise verdiği ‘Başkanlık Kariyer Başlangıç Ödülü’ne layık görülen California Üniversitesi’nde (UCLA) görevli Dr. Aydoğan Özcan, İTÜ’ye konuk oldu. Özcan, İTÜ Bilim Sanat ve Teknoloji Seminerleri çerçevesinde “kan tahlili yapan cep telefo nu” buluşunu İhsan Ketin Salonu’nda İTÜ’lülere anlattı. 32 yaşındaki Türk bilim insanının cihazı, sıradan bir cep telefonunu hassas tahliller yapan bir mikroskoba çevirebiliyor. Düşük maliyetli ve hafif cihazlar, özellikle pahalı görüntüleme sistemlerine ulaşmakta sıkıntı çeken yoksul ülkelerdeki hastalıkların teşhis ve tedavisi için umut ışığı oldu. 100 bin hücreye analiz Cep telefonunun kamera merceği üzerine takılan küçük bir aparatla çalışan sistem, aparatın üzerine yerleştirilen kan örneğinde yer alan yaklaşık 50-100 bin hücrenin aynı anda ve birkaç saniye içinde görün tülenmesini yapıp, telefona yüklenen özel bir yazılım sayesinde teşhis koyuyor. Hücrelerdeki değişimi algılayarak, sıtma, verem, tüberküloz, anemi, sifilis, malarya ve AIDS gibi hastalıkları teşhis edebilen bu sis tem, sonuçları istenilen sağlık kurumuna ya da doktora da mesaj ola rak direk gönderilebiliyor. Azgelişmiş ülkere ucuz ve etkili sağlık hizmeti Dr. Aydoğan Özcan’ın bu cihazı sayesinde dünyanın pek çok doktorsuz, laboratuvarsız ve hastanesiz bölgesinde teşhis edilemeyen hastalıklar kolayca ve çok ucuz yolla tespit edilebilecek. Özcan, “Uzun yıllardır mikroskopların basitleştirilmesi ve hesaplamalı teknikler kullanarak teletıp için uygun aletler yapmak üzerine çalışmalarımız var. Bu proje de bu çalışmaların bir uzantısı. Sağlık hizmetlerinin daha ücra, azgeliş miş yerlere daha hızlı, etkili ve ucuz getirilmesi için cep telefonlarına entegre edilebilen teknolojiler çok önemli. Benim araştırma grubum da tam bu konu, yani teletıp üzerine çalışıyor. Hastanın gidip gelmesi ne gerek kalmadan teşhis koymak da mümkün olacak. Böylelikle kü
çük sağlık ocakları bile tam teşekküllü bir hastanenin vazifesini yapabilecek hale gelebilir.” diyor. Dr. Aydoğan Özcan Stanford Universi tesi Elektrik Mühendisliği Departma nı’nda doktorasını yaptıktan sonra, 2006 yılında Harvard Medical School, Wellman Center for Photomedicine bünyesine girdi. 2007’de UCLA’ya katı lan Özcan, halen bu üniversitenin Elek trik Mühendisliği ve Biyomühendislik bölümlerindeki Biyofotonik ve Nanofo tonik Laboratuvarı’nı yönetiyor. Dr. Özcan, nanoskopi, geniş alan gö rüntüleme, lenssiz görüntüleme lineer olmayan optikler, fiber optik ve optik uyum konularındaki buluşlarına dair tamamı lisanslı 22 patentin sahibi ve aynı alanlarda onay bekleyen 15 patenti bulunuyor. Dr. Özcan’ın aldığı ödüller: • 2011 Presidential Early Career Award for Scientists and Engineers (PECASE), (ABD Hükümetinin bilim insanları ve mühendislere, kariyerlerinin erken dönemlerinde verdiği en yüksek ödül) • 2013 SPIE BioPhotonics Technology Innovator Award • 2011 Army Research Of fi ce (ARO) Young Investigator Award • 2011 SPIE Early Career Achievement Award • 2010 NSF CAREER Award • 2009 NIH Director’s New Innovator Award • 2009 Of fi ce of Naval Research (ONR) Young Investigator Award • 2009 IEEE Photonics Society (LEOS) Young Investigator Award • MIT’s Technology Review TR35 Award • 2012 Popular Science Brilliant 10 Award • 2012 National Academy of Engineering (NAE) The Grainger Foundation Frontiers of Engineering Award • 2011 Innovators Challenge Award presented by the Rockefeller Foundation and Health Alliance • 2010 National Geographic Emerging Explorer Award • 2010 Bill & Melinda Gates Foundation Grand Challenges Award • 2010 Popular Mechanics Breakthrough Award, • 2010 Netexplorateur Award Given by the Netexplorateur Observatory & Forum in France • 2011 Regional Health Care Innovation Challenge Award Given by The von Liebig Center at UCSD • 2010 PopTech Science and Public Leaders Fellowship • 2009 Wireless Innovation Award organized by the Vodafone Americas Foundation • 2008 Okawa Foundation Award, given by the Okawa Foundation in Japan.
64
İTÜ’den Haberler
SESAR Çalıştayı’na İTÜ Evsahipliği Yaptı İstanbul Teknik Üniversitesi, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü (SHGM) desteği ile gerçekleştirilen Avrupa Tek Hava Sahası Hava Trafik Yöneti mi Araştırmaları Ortak Girişimi Çalıştayı’na ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin SESAR süreçlerine aktif katılım sağlaması amacıyla dü zenlenen ve iki gün süren çalıştaya, başta SESAR ve EUROCONTROL yetkilileri olmak üzere uluslararası katılımcıların yanı sıra, Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları İşletmesi, TÜBİTAK, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Anadolu Üniversi tesi, THY, Aselsan, TUSAŞ, Havelsan, Roketsan gibi kurum ve üniversi telerden sektör temsilcileri, yetkililer ve araştırmacılar katıldı. SESAR Projesi, hava trafik yönetimi açısından sivil havacılığın şekillen mesi ve teknolojik altyapısının geliştirilmesi anlamında yüzyılın en bü yük projelerinden biri sayılıyor. Avrupa Birliği (EU), Avrupa Seyrüsefer Emniyet Teşkilatı (EROCONTROL) ve havacılık endüstrisi firmalarının paydaşlıklarıyla 2.1 Milyar Avroluk bütçeye sahip olan SESAR Proje si, havacılıkta çığır açması beklenen yeni teknolojilerin tanımlanması, geliştirilmesi ve mevcut hava taşımacılığına entegrasyonu açısından oldukça öneme sahiptir. İkinci Dünya Savaşı sonrası haberleşme teknolojileri ve havacılık pro sedürlerine dayanan mevcut hava trafik yönetim sistemlerinin, 2030 yılında iki katına çıkması, hava trafiğinin ve getireceği problemlerin üstesinden gelmesinin mümkün olmadığı öngörülüyor. Tamamlan ma tarihi olarak 2020 yılı not edilen SESAR Projesi sonucunda, Tür kiye’nin de dahil olduğu Avrupa Hava Sahasında Hava Trafik Yönetimi maliyetlerinin %50 azaltılması, hava trafik kapasitesinin üç katına çı karılması ve hava taşımacılığı güvenlik faktörlerinin de on kat artırıl ması hedefleniyor. Bunun yanı sıra dolaylı faydalar arasında, Avrupa Hava Sahasında hava taşımacılığından kaynaklanan yıllık ortalama 130 Milyon tona ulaşan karbondioksit (CO2) gazı salımının %10 dü
şürülmesi, daha uzun uçuş za manlarının kısaltılması, havali manı rötarlarının azaltılması ve yıllık ortalama 5 Milyar Avro ek maliyete neden olduğu tahmin edilen (%6-12 oranında daha pa halı bilet ücretleri anlamına gel mektedir) verimsiz prosedürlerin modernize edilmesi beklentiler arasında yer alıyor. Bu hedeflerin yanı sıra 2020 yılı sonrası yenilikçi hava trafik yönetim teknolojilerinin ve fonksiyonlarının geliştirilmesi amacıyla SESAR Projesi, İTÜ Kontrol ve Aviyonik Laboratuvarı’nın da SecureDataCloud, AUTOFLY-Aid ve Resilience2050 projeleriyle dahil olduğu Uzun Vadeli ve Yenilikçi Çalışma Paketi (WP-E) çatısı altında araştırmalar sürdürülüyor. Hava Trafik Yönetimi ve Sivil Havacılık açısından çığır açacak araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinin sürdürüldüğü günümüzde, bu faaliyetlerde aktif rol almak, ülkemiz için önemli fırsatlardan biri ola rak değerlendiriliyor. Bu amaçla 20-21 Mart 2013 tarihlerinde İTÜ’de gerçekleştirilen SESAR Çalıştayı yanı sıra, Mayıs 2014’te, ABD Sivil Ha vacılık Dairesi (FAA), Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Avrupa Hava Seyrüsefer Güvenlik Teşkilatı (EUROCONTROL) ve Ortak Planla ma ve Geliştirme Dairesi’nin (JPDO) sponsorluklarında gerçekleştirile cek ve İTÜ’nün ev sahipliğini yapacağı ‘Uluslararası Hava Taşımacılığı Araştırmaları Konferansı’ (International Conference on Research in Air Transportation – ICRAT’14) dünyada süregelen hava taşımacılığın da önde gelen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde paralellik yaka lamak adına kilometre taşı olacağı öngörülüyor.
İTÜ - Nato Çalıştayı
olan Poliklorlandırılmış bifenillerin (Polychlorinated Biphenyls PCB) Yüksek çözünürlüklü HR Gaz kromatografik Electron capture Detec tor -HRGC-ECD, HR Gaz kromatografik –Kütle spektrofotometri -GC MS ve diğer FTIR-ATR yöntemlerle analiz edilerek bölgesel dağılım miktarlarının tespiti gerçekleştirildi bu verilere göre bölgesel dağılım haritaları üzerinde çalışılmaya başlanmış ilgili kurumlarla gerekli işbir likleri oluşturuldu. Bu verilere dayanarak Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan’ın bulundu ğu ve özellikle PCB atıkları ile kirletilmiş çevre için bölgesel eko-sistem modeli çalışmaları yürütülmekte ve ilgili kurum ve enstitülerin bilgi lendirilmesi yolu ile çevre bilinci geliştirilmesine yardımcı olunmakta ve atık kontrolü yöntemleri önerildi.
İstanbul Teknik Üniversitesi liderliğinde yürütülen NATO Çalıştayı 0305 Nisan 2013 tarihleri arasında İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde gerçek leştirildi. Asya’daki Toksik Kirleticilerin Sürdürülebilir Atık Yönetimi: Çevresel Güvenliğe Yönelik Ekosistem Modeli (SUS-CA-REM) konusunda bilim sel çalışmaların gerçekleştirildiği, Almanya, Kazakistan, Romanya, Ta cikistan ve Özbekistan’ın üye olduğu NATO Science for Piece 983931 proje çalıştayı, İTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Sezai Saraç’ın yürütücülüğünde, üye ülkelerden 5 proje direktör yardımcısı, 3 araştırmacı olmak üzere toplam 17 kişilik katılımla düzenlendi. Çalıştayda başlıca toksik kirleticiler konusundaki ve bölgede proje desteği ile oluşturulan laboratuvarlardaki son gelişmeler ve ölçüm sonuçları ve izleme yöntemleri gözden geçirildi. Farklı disiplinlerden bilim adamlarının sunumları ile gerçekleştirilen çalıştayda projenin ilerlemesi konusunda bilgi alışverişinde bulunuldu. 2001 yılında kabul edilen ve 2004 yılında yürürlüğe giren Stockholm Convention on Persistent Organic Pollutants çerçevesinde, Kazakis tan, Tacikistan, Özbekistan’ın bulunduğu bölgede gerçekleştirilen NATO SfP projesi ile seçilmiş laboratuvarlarda çevreye karşı dirençli organik kirleticiler (Persistent Organic Pollutants -POP) ve özellikle di elektrik özellikleri yüksek transformatör ve kapasitörlerde kullanılmış
65
İTÜ’den Haberler
Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’naTESİD Üstün Hizmet Ödülü Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD), Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’na ‘Üstün Hizmet Ödülü’ verdi
Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’na Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD)’den Üstün Hizmet Ödülü verildi. Türk Elektronik Sanayicileri Derneği (TESİD) Ocak 2013’te yapılan olağan genel kurul toplantısının ardından düzenlenen ödül töreniy le Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün ile Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’na TESİD Üstün Hizmet Ödülleri verildi. Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’na TESİD olarak hizmet ödülü vermekten büyük onur duyduklarını belirten TESİD Yönetim Kurulu Başkanı C.Müjdat Altay: “Sektöre ve yeni nesillere örnek bir insan, bir bilim adamı olan Prof. Dervişoğlu’na, şükranlarımızı sunuyoruz” dedi.
Yarım Asırlık Akademisyen İTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi emekli öğretim üyesi ve İTÜ Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Prof. Dr. Dervişoğlu, törende yaptığı konuşma da, 9 yılı dekanlık olmak üzere 50 yılı aşkın bir süredir bu dünyanın içinde olduğunu belirterek şunları söyledi: “Günümüzün sihirli keli melerinden biri araştırmadır. Özellikle de Ar-Ge! Ülkemizin geleceği açısından bunun çok önemli olduğunu anladık ve gerçekten hızlı bir iyileştirme var. Milli gelirden araştırmaya ayrılan pay hızla artıyor. Ça lışan 10 bin kişiye düşen tam zamanlı araştırıcı sayısı hızla yükseliyor. 2009’dan beri en çok Ar-Ge personeli özel sektörde çalışıyor. Bun lar hep sevindirici ilerlemeler. Araştırıcılar yeni bilgiler üreterek yeni sistemler geliştirerek toplumu ileri götürür. Aynı derecede önemli bir katkıları daha var: Araştırıcılar toplumu aydınlatan ışık kaynakları gibi dir. Bir toplumda ne kadar çok araştırıcı ve araştırıcı kafa yapısına sa hip insan varsa o toplum o derece rasyonel , akılcı davranır; bunların sayısı azaldıkça hurafelerin ve dogmatik düşüncenin etkisi artar.” TESİD Hakkında : TESİD, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkililerinin teşviki ile Türkiye’deki Elektronik Sanayii kuruluşlarının temsilcileri ve üniver sitelerimizin elektronikle ilgili öğretim üyelerinin girişimi sonucunda 24 kurucu üye tarafından 1989 tarihinde kuruluşunu tamamlamıştır. Halen 80 ayrı sanayi kuruluşuna mensup 160 üyesi bulunan TESİD’e Türkiye’de elektronik sanayii, bilgi teknolojileri ve bunlarla ilgili hiz met sektöründe ar-ge ve/veya üretim yapan tüm kuruluşlar üye ola bilmektedir.
Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü İTÜ’den Levent Trabzon ve Hüseyin Kızıl’a Verildi Elginkan Vakfı tarafından Türk kültürü ile teknoloji ve sanayi uygulama larına dönük araştırma ve hizmetlerin değerlendirilmesi, teşvik edilmesi amacıyla 2006 yılından bu yana düzenlenen “Elginkan Vakfı Türk Kültürü Araştırma ve Teknoloji Ödülleri” sahiplerini buldu. Teknoloji Dalında veri len ödüllerde bu yıl İTÜ’lü akademisyenler öne çıktı. İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde kurulan İTÜ-MEMS (Mikro-Elek tro-Mekanik Sistemler) Ar-Ge Merkezi’nde önemli çalışmalara imza atan Doç. Dr. Levent Trabzon ve Doç. Dr. Hüseyin Kızıl, Teknoloji Dalında verilen ödüle layık görüldü. İTÜ’lü akademisyenlere ödülleri, Marmara Üniversi tesi Sultanahmet Yerleşkesinde düzenlenen törende İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca tarafından takdim edildi. Ödül sahibi Doç. Dr. Levent Trabzon, teknoloji alanında yapılan bilimsel çalışmalara verilen destekten duyduğu mutluluğu dile getirdi. İTÜ- MEMS Ar- Ge Merkezinde yapılan çalışmalardan bahseden Trabzon, Teknoloji alanında mikroakışkan ve nano akışkan sistemlerin, bilimsel araştırma ve teknoloji gelişiminde en hızlı büyüyen alanlar arasında olduğunu söyleye rek Mikro-ölçekte elektronik ve mekanik sistemlerin entegre edilmesiyle, birim maliyeti çok ucuz, yüksek hassasiyetli cihazlar üretilebileceğini ifa de et ti . Trabzon “Mikroakışkan konusu sadece küçük ölçeklerde getirdiği avantajların haricinde, hücre uygulamaları, sağlık alanında teşhis ve teda vi konusunda elle tutulabilir, laboratuvarların oluşturulabilmesi açısından da son derece ilgi çekici avantajlar içermektedir. Araç hava yastıklarından, gece görüş sistemlerine, erken kanser teşhisinden, mikroalgılayıcı ve eyle yicilere kadar birçok uygulama alanı mevcuttur.” dedi.
Doç. Dr. Hüseyin Kızıl ise Merkezde yürütülen bir diğer çalışma “Biyolojik Hücre Ayrıştırmaları için Düşük Maliyetli MEMS Tabanlı Medikal Cihazla rın Tasarımı, Üretimi ve Karakterizasyonu Projesi” hakkında bilgiler verdi. Söz konusu projede üretilen entegre ile kendinden tahrikli, ucuz, kullan-at ve sahada kullanıma elverişli basit bir mikroakışkan cihazı üretimine yöne lik peristaltik mikropompa geliştirilmiş ve mikroakışkan kanal sistemleri ile bütünleştirildiğini, böylece bu amaca yönelik bir cihaz prototipi gerçekleş tiğini dile getirdi. Kızıl, Projenin Türkiye’de gerçekleşiyor olması, ülkemizde özellikle tıp ve mühendislik alanlarının bir araya gelerek biyoteknoloji ala nında önemli bir katma değer oluşturacağını ve kendi teknolojisini ürete rek bütün dünyaya ürünlerini pazarlama imkanı sağlayacağını söyledi.
66
İTÜ’den Haberler
İTÜ MİAM Yılın En İyi Müzik Eğitim Kurumu Seçildi Klasik müzik dergisi Andante’nin Beyoğlu Belediyesi iş birliği ve KÜSAV desteğiyle 24 farlı kategoride verilen “2013 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri”ni kazanan sa natçılar açıklandı. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen “Mü zik Ödülleri”ne İTÜ’lü sanatçılar damgasını vurdu. İTÜ Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (MIAM), İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne bağlı Müzik Anabilim Dalı yüksek lisans ve doktora programları ile 2013 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’nin “Yılın Müzik Eğitim Kurumu” dalında verilen ödülünü kazandı. “Yı lın Bestecisi” ödülüne İTÜ-MIAM Kompozisyon bölü mü öğretim üyesi Prof. Dr. Kamran İnce, “Yılın Orkestra Şefi” ödülüne ise şeflik bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Şensoy layık görüldü. 2013 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’ni kazanan sanatçı lara ödülleri 21 Mayıs Salı günü Rahmi Koç Müzesi’nde düzenlenecek tören ile verildi.
İTÜ Sosyal Medya Zirvesi’ne Ev Sahipliği Yaptı Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin katkılarıyla İTÜ’de gerçekle şen Sosyal Medya Zirvesi, yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. Sosyal medyada ön plana çıkan konulardan, Twitterfenomeni nasıl oluna cağına kadar birçok bilginin paylaşıldığı zirveye Twitter üzerinden # ITUSMZ hashtagi ile eş zamanlı olarak katılım sağlandı. Aynı hashtag ile 2500’ün üzerinde paylaşım yapıldı. Böylelikle interaktif bir tartışma ortamı da yaratılmış oldu. 11 Mart 2013 tarihinde Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin (US MED) katkılarıyla, İTÜ’de gerçekleştirilen Sosyal Medya Zirvesi’nde, sosyal medyanın toplumsal ve bireysel etkileri konuşuldu. Sabah ve öğle seansında toplam 200’ü aşkın konuğun katıldığı zirvede katılım cılar zengin içerikli sosyal medya sunumları ile sosyal medyaya doy du. USMED Genel Sekreteri ve Kurucu Üyesi Salih Çaktı ile başlayan semi nerde ilk olarak USMED hakkında ön bilgi verildi. İlk oturum içerisin de daha sonra “Sosyal medya ve kişisel markalaşma nedir?” sorusuna cevaplar arandı. Sosyal medyanın, bireysel kullanıcıların sahip olduğu değerleri nasıl geliştirip bir marka haline getireceğinin sunumu yapıl dı. Kişisel markalaşma ve sosyal medya arasındaki ilişkiye değinilerek izlenmesi gereken adımlar paylaşıldı. Sunumlarda özellikle kişisel markalaşma için içerik üretiminin ve bu nu devamlı kılmanın ne derece önemli olduğu vurgulandı. İçeriklerin korunumu ile ilgili olarak lisanslama teknikleri, telif hakları bildirimi vb. yöntemlerle içeriklerin korunabileceği bilgileri detaylı olarak pay laşıldı. İlk oturumdan sonra toplumsal perspektiften sosyal medyanın glo bal anlamda nasıl kullanıldığı ve kullanılması gerektiği konuları detaylı olarak masaya yatırıldı. Siyasi liderlerin sosyal medyayı stratejilerine nasıl dahil et ti kleri rakamlar üzerinden incelenirken bu rakamların elde edilmesini sağlayan “Verimadenciliği”nin ne olduğu hakkında bilgi verildi. Bu yeni alanın şirketler ve bireyler açısından önemi tar tışılırken sosyal medyanın insanların hayatında nasıl yer tuttuğu ve
67
bunun fayda sağlayacak şekilde nasıl kullanılabileceği; afet yöne timi, sosyoloji, siyaset ve eğitim konuları üzerinden örneklerle su nuldu. Son olarak sosyal medya ve güvenlik konusunda insanların zaaflarının sosyal ağlar tarafın dan ne şekilde kullanıldığı bilgisi katılımcılara aktarılırken, internet sektöründe yer alan güvenlik so runları sosyal medya açısından değerlendirildi. Toplantıda konuşma yapan ko nuklar arasında gazeteci Yıldıray Oğur, Hürriyet Sosyal Medya Edi törü Şermin Terzi ve Twitter fe nomeni Ferdi Carrefour yer aldı.
İTÜ’den Haberler
Dünya Kadınlar Günü Etkinlikleriyle Öğrencilere Destek 8 Mart Dünya Kadınlar Günü İTÜ’de düzenlenen sanat ve tasarım etkinlikleri ile kutlandı. Etkinliklerden elde edilen gelirle İTÜ öğrencilerine burs desteği oluşturuldu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Bilim Kültür Sanat ve Spor Komisyonu (BKSS) tarafından dü zenlenen bir dizi etkinlik ile kutlandı. Etkinlik, 7 Mart’ta Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Fuat Aydın, Rektör Danışmanlarından Doç. Dr. Gülçin Çivi ve İTÜ’lü kadın lardan oluşan topluluk eşliğinde, Kadınlar Günü anısına Sü
leyman Demirel Kültür Merkezi önünde Ma nolya Ağacı dikimiyle başladı, sanatçı Ay han Tomak’ın “Kadının Rengi” adlı resim ve heykel sergisinin açılı şı ile davam etti. Ser gide 6 heykel, 4 tablo, 3 ayna çalışmasından oluşan 13 farklı eser yer aldı. Sanatçı, katı lımcılara eserleri hak kında detaylı bilgiler verdi. 8 Mart Cuma günü ise Tekstil Teknolojileri ve Tasarımı Fakül tesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Telem Gök Sadıkoğlu, “Bütün Kadınlar Çiçektir” temalı etkinlikte, İTÜ’lü kadınlara çiçek ta sarım tekniklerini gösterdi. Çalışma öncesi yaptığı konuşma da dünyadaki çiçek tüketimine değinen Sadıkoğlu, kişi başı yıllık çiçek tüketiminde, İsviçre’de 94 Euro(†), Hollanda’da 60†, Norveç’te 58†, Avusturya ve Belçika’da 44†, Danimarka ve İngiltere’de 40†, Almanya’da 38†, Türkiye’de ise yılda 2† ödendiğini söyledi. Türkiye’de ödenen rakamın düşüklüğüne dikkat çeken Sadıkoğlu, bunun kültürel ve ekonomik değerle ilgili bir durum olduğunu ifade etti. Atölye çalışmasında İTÜ’lü kadınlar tarafından hazırlanan tasarımlar aynı gün, İTÜ - BMT KAUM açılışında “İTÜ Engelli Öğrencilere Destek” projesin de kullanılmak üzere satışa sunuldu. Prof. Sadıkoğlu benzer bir çalışmanın Anneler Günü’ne özel olarak da yapılacağını, oradaki tasarımların da satışa sunulacağını, elde edilen geli rin İTÜ’de okuyan ve annesi hayatta olmayan öğrencilere burs olarak verileceğini söyledi. İTÜ Haber - Osman Keskin
İTÜ Bilim, Mühendislik, Teknoloji Kadın Araştırma ve Uygulama Merkezi Maden Fakültesi’ndeki Yeni Yerinde Açıldı İTÜ Bilim, Mühen dislik Teknoloji Kadın Araştırma ve Uygula ma Merkezi, Maden Fakültesinde yeni ye rinde hizmet verme ye başladı. Merkezin açılışında konuşan Rektör Prof. Dr. Meh met Karaca İTÜ’lü ka dınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kut ladı. İTÜ’de bir ilkin yaşandığını ifade eden Karaca, “Bugün, İTÜ’lü kadın çalışanlarımız idari izinli sayılıyor. Maden Fakültemiz de ilk defa kadın bir dekan tarafından yönetiliyor. Bu durumdan biz ol dukça memnunuz. ”dedi.
68
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla İTÜ-BMT KAUM’un Maden Fakültesi’ndeki açılışına gelen dünyaca ünlü Arkeolog aynı zamanda Efes Vakfı’nın kurucu üyesi olan Dr. Sabine Ladstter “Doğal Afetler ve Arkeoloji: Efes Kazıları” konulu bir seminer verdi. Doç. Dr. Sabine Ladstter İzmir’in Selçuk ilçesine 2 km uzaklıkta bulunan ve Bülbül Dağı’nın eteklerinde yürütülen Efes kazı çalışmaları hakkında bilgi ler verdi. Kazıların toplam 11 ay süreceğini belirten Ladstter, Doğal afetlerin ve çevrenin arkeolojiye etkilerine dikkat çekerek, antik Efes kentinin Efes fay hat tı üzerinde olduğunu haritalarla gösterdi ve bu bölgelerin depremlerden etkilendiğini ifade et ti . Ladstter, Helenis tik dönem ve Yunan dönemine ait uygarlıkların merkezi olan İzmir Efes bölgesi ve Çukuriçi Höyüğünün; arkeolojik kazılar açısından çok önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Etkinlik, 8 Mart 2013 Dünya Kadınlar Günü ve Kadınlar Merkezi’nin açılışı için hazırlanan “Özel Pul ve Özel Gün Zarfına İlkgün Damgası” vurulmasıyla sona erdi.
İTÜ’den Haberler
Ciner Grup Başkanı Turgay Ciner İTÜ’de İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi’nde İTÜ’lü akademis yen ve öğrencilerle bir araya gelen Ciner Grup Başkanı Turgay Ciner, madencilik sektöründe ihtiyaç duyulan nitelikli iş gücü açığına dik kat çekti. Türkiye’de madencilik ve enerji sektöründe büyük yatırımlara imza atan ve sektörde ülkemizin önde gelen şirketlerinden olan Ciner Grubu Başkanı Turgay Ciner, İş ve İnsan Kaynakları Merkezi’nin dü zenlediği seminerde İTÜ’lülerle bir araya gelerek Türkiye’de maden ciliğin gelişimini ve iş fırsatlarını anlattı. Maden Fakültesi Prof. Dr. İhsan Ketin Konferans Salonu’nda gerçekleşen seminere İTÜ Rektö rü Prof. Dr. Mehmet Karaca, Maden Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Fatma Arslan, Maden Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, İTÜ’lü öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı. Ülkemizdeki madenciliği, konuşmaya başlamamış emekleyen bir çocuğa benzeten Ciner, sektördeki yetişmiş insan azlığına dikkat çekerek İTÜ’lü öğrencilere önemli tavsiyelerde bulundu. Ciner “De ğerli arkadaşlar kadastrosu bitmemiş bir yerde fırsat çoktur. Benim gibi lise mezunu biri buralara gelmişse sizin gibi eğitimli insanların önü açıktır. Önemli olan doğru yerde doğru zamanda doğru insanla karşılaşmanızdır. Bu sektör üstünden çok darbe geçmiş, öğütülmüş ezilmiş bir sektördür. Bugün itibariyle madenlerin %57si devlete ait ancak devlet bunları yavaş yavaş elden çıkarmakta. Ne kadarını çıka rır bilemeyiz ama kadastro yapılmadığı için fırsat çok. İçinizden en az %10’u bu işte başarılı olursa kalan %80-90’ı da karşılar.” dedi. Ülkemizde enerji, madencilik, medya, ticaret, sanayi ve hizmet sek törlerinde faaliyetlerini sürdüren grubun yaklaşık 25 yıl önce ma dencilik sektörüne girdiğini belirten Ciner, bu alanda sarf ettikleri gayretli çalışmaları ile sektörde iyi bir konuma geldiklerini söyledi. Gruba bağlı maden ve enerji şirketlerinin, bulundukları sektörde Türkiye’ye hep ilkleri kazandırdıklarını ifade eden Ciner “Biz grup olarak bugün dünyada az uygulanan solüsyon madenciliği (soba külü üretimi) uygulamasının en güzel örneğini sergiliyoruz. Tamamı nı dünya çapında 82 ülkeye gönderdiğimiz malın kapasitesini yakın zamanda 4,5 milyon tona çıkarmayı hedefliyoruz. Böylelikle Türki ye kökenli bir sanayi kuruluşu, ilk defa en büyük üretici konumuna gelmiş olacak.” dedi. Ciner, ayrıca Ankara /Çayırhan / Beypazarı’nda bulunan ve Türkiye’de özel sektöre devredilen ilk termik santral olan
“Çayırhan Termik Santrali’ni” ülkemizin en verimli çalışan termik santrali haline getirdiklerini ifade etti. Ciner, bir akademisyenin nükleer santrallerle ilgili sorusu üzerine “Çevreye düşkün arkadaşlarımız nükleer santrale karşıdır buna rağ men nükleer santrali Ruslardan bu ülkeye getiren insan benim. 12,35 dolar sentten elektriğin %85ini devlet karşılayacağı için Türkiye’ye yatırım yapacaklar. Ben bu projede yokum; çünkü bugünkü sistem bunu istemedi. Ama ben nükleeri bu ülkeye getirdiğim için mutlu yum. Bence temiz bir enerji, birçok yerde yapılıyorsa Mersin’de de yapılmalı. Kaza olmadığı sürece temiz bir iştir. Sinop’tan herhangi bir bilgim yok. Özel sektör bu işe giremez, sermayesi çok fazladır. Cari açık olduğu gibi sermaye açığı da vardır. Bunu ancak devletler yapar.” şeklinde konuştu. Seminer sonunda Turgay Ciner’e Ülkemize ve özellikle madencilik sektörüne sunduğu katkılardan dolayı Rektör Prof. Dr. Mehmet Ka raca tarafından plaket takdim edildi. İTÜ Haber - Osman Keskin
Avrupa Birliği NICE-II Projesi Yıllık Konferansı İTÜ’de Yapıldı İstanbul Teknik Üniversitesi, NICE-II: Network for Innovation in Career Guidance in Europe projesinin en kapsamlı organizasyo nu olan yıllık konferanslardan ilkine ev sahipliği yaptı. Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde 23-25 Mayıs 2013 tarihlerinde düzenlenen konferansa Avrupa’daki 28 ülkeden 52 akademisyen katıldı. Konferans, proje yöneticisi Doç. Dr. Salim Atay koordinatörlüğünde İTÜ İş ve İnsan Kaynakları Merkezi tarafından organize edildi. İTÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. M. Sabri Çelik’in açılış konuşma ları ile başlayan program, çeşitli work shop çalışmaları ve seminerler ile devam etti. NICE-II projesi kapsamında gelecek 3 yıl boyunca yapılacak çalışmalar planla nırken, misafirler Boğaz Turu ve Sultanah
met Gezisi gibi İstanbul’un güzelliklerini keşfedecekleri sosyal aktivitelere de katıldı. Avrupa Birliği Hayatboyu Öğrenme Programı kapsamında des teklenen NICE-II projesi, 28 Avrupa ülkesinden 42 üniversitenin ortaklığı ile yürütülüyor. Kariyer Danışmanlığı alanındaki bilgi ve deneyimin Avrupa ülkeleri arasın da sistematik olarak değişimini ve üniversitelerin ortak birikiminden yola çıkarak, AB ülkeleri için Kariyer Danışmanlığı konseptinin ve eğitim programlarının geliştirilmesini amaçlayan proje 2013-2015 yılları arasında uygulanacak. Üniversitemiz adına çalışmaları, İTÜ İş ve İnsan Kaynakları Merkezi yürütüyor.
69
İTÜ’den Haberler
Yücel Paşmakçı ve Ahmet Kocabıyık’a Fahri Doktora Unvanı Verildi İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bir geleneği haline gelen ve 1949 yılından beri ülkemizin önemli bilim ve sanat insanlarına verilen fahri doktora ünvanı bu sene Yücel Paşmakçı ve Ahmet Kocabıyık’a verildi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bir geleneği haline gelen ve 1949 yılından beri ülkemizin önemli bilim ve sanat insanlarına verilen fahri doktora ünvanı bu sene Yücel Paşmakçı ve Ahmet Kocabıyık’a verildi. İTÜ Ayazağa Kampüsü’nde düzenlenen törene Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yanı sıra çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı. Törende konuşan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, “İs tanbul Teknik Üniversitesi olarak 64 yıldır fahri doktor ünvanı veriyoruz. 240 yıllık bir üniversite olarak, ülkemizin kültür ve sanat alanındaki önemli şahsiyetlerinin İTÜ ailesine katılması benim için hem mutluluk hem de gurur kaynağıdır.” dedi. Fahri Doktor unvanı bugüne kadar inşaat mühendisi Prof. Dr. K. Terzaghi, matematikçi Ord. Prof. Dr. Cahit Arf, mimar Dr. Doğan Hasol, 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, neyzen Dr. Niyazi Sayın ve halk ozanı Dr. Neşet Ertaş gibi birçok önemli isme verildi. Yücel Paşmakçı kimdir? 1935 doğumlu Yücel Paşmakçı, Türkiye’nin kültür sanat ha yatının değerli isimlerinden biridir. TRT bünyesinde başladı ğı sanat yaşamına başka sanat kurumlarında devam etmiştir. İstanbul Radyosu Yurttan Sesler (1966) ve TRT Müzik Dairesi
Başkanlığı (1979) görevlerini yapan Paşmakçı, kurucuları ara sında yer aldığı İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda da uzun yıllar hizmet etmiştir. Yücel Paşmakçı, başta Hisarlı Ahmet türküleri olmak üzere Türkiye’nin hemen her yöresinden yaklaşık 300 kadar türkü ve oyun havasını derleyerek arşivlere aktarmıştır. Ahmet Kocabıyık kimdir? 1955 doğumlu Ahmet Kocabıyık İstanbul Erkek Lisesi’ni bi tirdikten sonra Birmingham Üniversitesi Ekonomi ve Makina Mühendisliği bölümlerinde lisans eğitimini tamamlamış; Car negie Mellon Üniversitesi’nde makina mühendisliği bölümün de üst lisans derecesini almıştır. 1990 yılında ise ABD Harvard Üniversitesi İşletme Fakültesi OPM programını bitirmiştir. 1980 yılında profesyonel iş hayatına başlayan Kocabıyık, Tem muz 2001 tarihinden itibaren Borusan Grubu Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürütmektedir. Ahmet Kocabıyık sanata ve klasik müziğe desteği, bu alandaki yenilikçi yaklaşımı nedeni ile ABD’deki Kennedy Vakfı Ulusal Sanat Komitesi’nin “Kennedy Center Vakfı Altın Madalya” ödülüne; bilim, sanat ve kültür alanlarındaki yaratıcı ve üstün faaliyetleri nedeni ile de Avusturya Hükümeti’nin “Bilim ve Sanat Şeref Nişanı”na layık bulunmuştur.
Soldan sağa: Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Yücel Paşmakçı, Ahmet Kocabıyık, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Müdürü Prof. Dr. Adnan Koç.
70
Genç Başarı
İTÜ Güneş Arabası Ekibi’nin “İlk Dört Tekerlekli Güneş Aracı ARIBA 6” Avustralya Yolculuğuna Hazırlanıyor İTÜ Güneş Teknesi Takımı, öğrenci takımları arasında en uzun soluklu olanlardan biri. Bu süreçte, sayısız öğrenci Güneş Aracı projesinde görev alarak hem projenin geliştirilerek sürdürülebilirliğini sağladı, hem de İTÜ adını başarı ile temsil ettikleri yarışmalarda çok sayıda şampiyonlukla döndü. Güneş Aracı projesinin son versiyonu “İlk Dört Tekerlekli Güneş Aracı ARIBA 6” ise büyük bir heyecanla Ekim ayında katılacağı Avustralya yarışmasına hazırlanıyor. 2004’ten bu yana aynı heyecanla sürdürülen, projeye dahil olan her öğrenciye paha biçilmez deneyimler kazandıran Güneş Aracı’nın oluşum ve gelişim süreci, azim ve kararlılığın geldiği noktayı gösteriyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Güneş Arabası Ekibi, 2004 yılında kurulmuş AR-GE bazlı bir öğrenci projesidir. Ekip üyeleri, 2004 yılından bu yana toplam 5 adet araç tasarlamış ve üretmiş, her bir araçta kendi bilgi birikimlerinin yanı sıra araçlarını da geliş tirmişlerdir. Tamamı öğrenci olan ekip, şu anda elektrik-elektronik, mal zeme, mekanik ve organizasyon olmak üzere dört temel grup üzerinden faaliyetlerini sürdürmekte, her ekip üyesi belli bir ko nuya yoğunlaşarak alanında en fazla katkıyı sağlamayı hedef lemektedir. Bu yapısı ile adeta öğrenci düzeyinde kurumsallığı yakalayan ekip, yaptığı işin ciddiyetini de ortaya koymaktadır.
20’den Fazla Ulusal ve Uluslararası Yayın ve Tez
Sadece araç tasarlayıp üretmekle kalmayan ekip, bu konuda çı kardığı pek çok ulusal ve uluslararası yayın ve tezle de, hem sektöre hem de diğer ekiplere akademik deneyim ve bilgi sun maktadır. Tüm bu öğrenci bazlı çalışmanın yanında, proje da nışmanı Öğr. Gör. Dr. Orhan Atabay’ın deneyim ve yönlendir meleri de, ekibin yönünü çizmesine ve yenilikçi çalışmalarına ışık tutmaktadır. Ekip, bugün aktif olarak sadece 20 kişilik bir yapıya sahip ol masına rağmen, 2004’ten beri büyüyen geniş mezun ağı tara fından bilgi ve gelişim anlamında destek görmekte, tecrübeler
her yeni gelen jenerasyona aktarılmaktadır. Böylece geçmişte yapılan hatalar tekrarlanmamakta, süreçler çok daha hızlı iler lemekte ve kesin sonuçlara ulaşılmaktadır. Öğrenci bazlı proje olmanın getirdiği devinim, ekip tarafın dan yeni üye alımları ile sürdürülebilirlik korunacak şekilde sorunsuz hale getirilmektedir. Yeni üyeler, çeşitli mülakat ve deneme süreci sonunda ekibe katılabilmekte, projeye dahil olmanın zorluğu ve gerekli kriterler, ekip üyeleri tarafından şu şekilde ifade edilmektedir: “Öncelikle gerçekten bura da bulunmayı istemek gerekiyor. Yeri geldiğinde ciddi feda karlıklar gösteriyoruz. Bunu, sevmeyen ve istemeyen birinin yapabilmesi çok güç. Ekip menfaati adına buna göre seçim yapmak mecburiyetindeyiz. Gerçekten kalmak isteyip, ekibe dahil olan üyeler için ise artık buradan ayrılmak çok güç. Bu kriterleri sağlam tuttuğumuz için ekipte çok ciddi bir bağlılık ve güven ilişkisi var. Hepimiz buraya ait olmaktan büyük mut luluk ve gurur duyuyoruz.” Ekibin mezunlarından pek çoğu, dünyanın dört bir yanında enerji ve otomotiv sektörünün büyük kurumlarında çalışma larını sürdürmekte, faaliyet göstermektedir. Ekip, internet siteleri üzerinden, projede görev almış mezunların şu anki durumlarını lanse etmekte, böylelikle bir yandan aradaki bağ korunurken diğer yandan da mezunlarına vefa gösterip bu yolla teşekkür etmektedirler.
71
Genç Başarı
Tüm bunlardan yılmayan ekip, iki yılda bir yapılan yurtdışı yarışının 2013 etabı için yeni bir araç üretmenin hazırlıklarına başlamış ve geçen dönemlerde yaşanan lojistik maliyetin karşılanamaması gibi sıkıntıların tekrarlanmaması adına yoğun çaba göstermektedir.
İlk Dört Tekerlekli Araç ARIBA 6
Yurtiçi ve Yurtdışı Yarışlardan 18 Ödül
Ekip, şu ana kadar tasarlayıp üret ti ği beş araçtan ilk üçünü, Türki ye’de her yıl düzenli olarak gerçekleşen Tübitak Formula-G yarışını baz alarak hazırlamıştır. 2006, 2007 ve 2008 yıllarında ARIBA 1, ARIBA2 ve ARIBA3, yarışlarda hem birincilik hem de ikincilik ödül lerini alarak üç sene üstüste duble yapan ilk ve tek ekip olma özel liğini kazanmış, kırılması zor bir rekora imza atmıştır. Bu büyük başarıların ardından Güneş Aracı ekibi, rotasını uluslara rası platformdaki dünyanın en prestijli güneş enerjili araçlar yarışı olan World Solar Challenge’a yöneltmiş ve yeni araçları olan ARI BA 4 ile ilk defa katılmış olduğu bu büyük platformda en iyi yeni katılımcı ödülünü kazanarak, bugün halen geçerliliğini sürdüren, ülkemizin tek uluslararası ödüllü güneş arabası ekibi olma presti jini elde etmiştir.
Şu an yapımı devam etmekte olan ARIBA 6, ekibin ilk dört teker lekli aracı olacak. Ekip bu aracı üretmenin ve bu mühendislik eseri araç ile elde edecekleri başarıların heyecanını şimdiden yaşamaya başladı. Şimdiye kadar yapılan beş aracın da üç tekerlekli olmasının yanı sıra, yeni yapılan aracın dört tekerlekli ve günümüz standart araç formuna yaklaşıyor olması, teknolojinin kullanılabilirliğinin art tı ğı nın en büyük işaretlerinden biridir. Katıldıkları yarış kurallarında yapılan düzenlemelerle, ekip gitgide konsept yarış aracı tasarla maktan, kullanılabilir ve seri üretime elverişli araç formuna yakla şır araçlar tasarlama yoluna girmiştir.
World Solar Challenge
Bahsi geçen World Solar Challenge, Avustralya kıtasında gerçek leşen 3000 km’lik bir parkurla, kıtanın boydan boya geçildiği bir uzun yol, enerji verimliliği ve dayanım yarışıdır. Tüm dünya üni versitelerinin katıldığı bu yarış, dünyanın en prestijli güneş enerjili araç yarışı olarak kabul görmektedir. Uzun yolda farklı stratejiler geliştirerek, enerjilerini en verimli kul lanmaya çalışan ekipler için aracın enerji kaybını minimize edecek şekilde hazırlanması, yarış esnasında da ciddi bir mühendislik op timizasyonu sunacak olmaları, mühendislik yetilerini göstermeleri için uygun bir platform oluşturmaktadır. Toplam 7 gün süren yarış, gün doğumuyla başlamakta ve güne şin batmasıyla bulundukları alana kamp kurup, sabah tekrar gün doğumuyla hareket etmeleri şeklinde sürmektedir. Tüm bu süreç lere, yarış komitesinden bir gözetmen eşlik etmekte ve buna ek olarak gün içinde kontrol noktalarına giriş yaparak, belli şartların sağlandığının gösterilmesi gerekmektedir.
Lojistik Maliyet Karşılanamadığı İçin 2011’de Yarışmaya Gidemedi
Güneş Aracı ekibi, 2011 yılında tamamen gelişmiş teknolojide bir araç tasarlamış olmasına rağmen, lojistik maliyeti karşılayamadığı için yarışa gidememiştir. Daha sonra alınan yarış verileri ve araç istatistikleri karşılaştırıldığında, aracın çok ciddi başarılar elde ede bilecek durumda olduğunun görülmesi ekibi ayrıca üzmüştür. Maslak kampüsünde sergilenmekte olan ilk beş aracın her biri için ayrı ayrı en iyi tasarım ödülü alan ekip, teknik anlamdaki istikrarlı başarılarını da bu yolla tastiklemiştir.
Yarışa Gidemezseniz Kalitenizi Bilemezler
ARIBA 5 ‘te yaşadıkları talihsiz deneyimi ARIBA 6’da yaşamak is temeyen ekip, ciddi bir destek arayışı içine girmiş durumdadır. Aracın tamamlanması için gereken tutar 250 bin TL olup, lojistik maliyetler de yaklaşık bu civardadır. Elbette bu gibi prestijli yarış platformlarında aracın başarısını gösteremedikten sonra, dünya nın en iyi aracıdahi yapılsa, bilinmesi mümkün olmaz. Dolayısıyla bu yarışta elde edilecek başarı bir anlamda sadece üniversite adını duyurmakla kalmayacak, ülke prestijini de tüm dünya üniversitele ri arasında üst sıraya taşıyacaktır.
ARIBA 6’dan Göze Alın, Avustralya Yolculuğuna Katkıda Bulunun
Bütçelerini ancak sponsor destekleriyle sağlayan ekip için yapılacak her türlü destek çok değerli. Farklı tipte sponsorluklar için aldığı destekler karşısında, spon sorluk tipi gözetilerek araç üzerine destekçilerinin logolarınıyapıştıran ekip, hem kendi hem de destek çilerinin adını tüm dünyaya duyurmayı hedeflemek tedir. Tüm bunlara ek olarak yürüttükleri farklı bir çalışma ile ekibin resmi web sitesi olan www.itugae.com üzerinden, yeni araçlarında yer alacak olan gözeleri 200 TL karşılığında ekibe bağışlayarak, araç üzerindeki gözelerden birinin manevi bağışçısı olabilirsiniz. Böylelikle ekibe destek olabilir ve başa rılarındaki gururu paylaşabilirsiniz.
72
Genç Başarı
Dünya Öğrencileri Model Economic Forum’la İstanbul’da Buluştu Model Economic Forum’da, gençlerde girişimciliğin teşviki, sosyal girişimcilik anlayışı kazanma, eğitim sistemlerine girişimcilik modellerinin entegre edilmesi, finans sektörünün genç girişimcilere sunduğu imkânlar, genç işsizlik açısından Euro-bölgesel krizi ve sürdürülebilir ekonomi için yeni modeller oluşturmak gibi güncel konularda beyin fırtınası yapıldı. İTÜ öğrencileri tarafından kurulmuş olan IRECO ve ULİDER der neklerinin 1-3 Mart 2013 tarihlerinde ortaklaşa düzenlediği Model Economic Forum (MEF)’da dünyanın dört bir yanından üniversite öğrencileri bir araya geldi. “Gençlerde Girişimciliğin Teşviki” ana teması ile gerçekleştiri len forumda gençleri doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen birçok küresel konu, öğrenciler tarafından seviyeli bir üslupla tartışıldı. Üç gün süren forum kapsamında organize edilen 8 oturum ve 8 çalıştayda, oturumu yöneten deneyimli akademisyen ve iş adamlarından başka, 40 öğrenci panelist olarak özgürce konuş tu. Gençlerde girişimciliğin teşviki, sosyal girişimcilik anlayışı kazanma, eğitim sistemlerine girişimcilik modellerinin entegre edilmesi, finans sektörünün genç girişimcilere sunduğu imkan lar, genç işsizlik açısından Euro-bölgesel krizi ve sürdürülebilir ekonomi için yeni modeller oluşturmak gibi güncel konularda beyin fırtınası yapıldı ve öğrenci enerjisi ortaya çıktı. 1 Mart’ta, 30’u aşkın ülkeden yüzlerce öğrenciyi bir araya geti ren MEF 13 dâhilinde, Eyüp Belediyesi Kültür Merkezi’nde ak
şam yemeği verildi. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu gençle re, paranın öneminden söz et ti . “Ekonominin yanında mutlaka sosyal anlayış ve sosyal yaşam gerekli, yani paranın yanında gö nüllerinizi de zenginleştirin. İyi girişimciler olun, bol gelir elde edin ama yalnız kendiniz harcamayın, mutlaka bölüşün.” diye rek görüşlerini gençlerle paylaştı. Mutlu, MEF 13’ün faydalı bir etkinlik olduğunu söyleyerek, gençleri İstanbul’u tanımaya ve ruhunu anlamaya çağırdı. İstanbul Cevahir Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen Forum’un açılışında konuşan Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Karaca, ise yapılan forumun Davos’a alternatif olabileceğini belirt ti . Kara ca, “Umarım 5-10 sene içinde bunun örneklerini görürüz. Fo rum gelecekle birlikte bugüne katkıda bulunuyor. Öğrencileri miz markalaşacak güzel çalışmalar yapıyor. Programa 250’den fazla öğrenci katılıyor. Buradan da Türkiye’nin ne kadar önemli bir ülke olduğunu anlayabiliriz.” dedi. Karaca, İTÜ’ye Ekonomi Bölümü’nün açılmakta olduğuna ve bunun önemine değindi. İMKB Başkanı İbrahim Turhan konuşmasında, dünyanın sürekli değişim geçirdiğini ve ekonomik ve finansal krizden sonra de ğişimin ivme kazandığını belirt ti . Dünyanın en büyük ekono milerinin sıralamasının 20 yıl öncekinden farklılık gösterdiğini ve yeni ekonomilerin yıldızının parladığını hatırlatan Turhan, “Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline getirmek istiyoruz” dedi. Turhan, bunun için inovasyona ihti yaç duyulduğunu, inovasyonu sağlaması beklenen en güçlü adayların ise gençlerin olduğunu vurguladı. Turhan, gençlerin bugünden kendilerini küresel sorunlara hazırlamalarının son derece önemli bir gelişme olduğunu ifade et ti . Dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerle, program çerçe vesinde düzenlenen öğle yemeğine katılan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, forumun üniversite gençlerinin böylesine birkaç günü beraber geçirmelerinin ve ekonomi ile ilgili konuları arka arkaya oturumlarla tartışmalarının son derece faydalı olacağını belirt ti . Forumdaki görüş alış-verişinden yeni fikirler ve yeni çö zümler çıkacağı inancını öğrencilerle paylaştı.
73
Genç Başarı
Sürdürülebilir Ekosistem Günleri Türkiye’nin üreten, çevreye duyarlı ve yaratıcı genç beyinleri; çevre ve enerji alanlarında çalışmalar yapan akademisyenler; çevre teknolojilerine, sürdürülebilir çevre yaklaşımına, çevre konusunda küresel hassasiyete ve vizyona sahip endüstri temsilcileri, “Sürdürülebilir Ekosistem Günleri”nde bir araya geldi. İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Kulübü tarafın dan organize edilen “Sürdürülebilir Ekosistem Günleri “SEG’13” 4-5-Nisan 2013 tarihlerinde İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Türkiye’nin üreten, çevreye duyarlı ve yaratıcı genç beyinleri, çevre ve enerji alanlarında çalışmalar yapan akademisyenleri, çevre teknolojilerine, sürdürülebilir çevre yaklaşımına, çevre konusunda küresel hassasiyete ve vizyona sahip endüstri tem silcileri, düzenlenen panel ve söyleşilerde bir araya geldi. Çevre, enerji ve iklim değişikliği alanlarındaki gelişmelerin ka tılımcılara aktarıldığı etkinlikte, sürdürülebilir çevre hassasiye tine sahip yatırımcılar ve bu hususta bilimsel çözümler üreten akademisyenler aynı platformda buluşarak çevreye duyarlı en düstri çalışmalarına destek sunuldu. Etkinliğin ilk günü, 2012 yılının Haziran ayında dünya kıyıları nı atıklardan temizlemek amacıyla Avrupa’da başlatılan Waste Free Oceans (Atıksız Denizler) hareketinin Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanlığı’na seçilen Yavuz Eroğlu konuştu. İTÜ mezunu olup, aynı zamanda İTÜ Çevre Mühendisliği Kulübünün kurucu ları arasında yer alan Eroğlu konuşmasında, 2020 yılına kadar dünya kıyılarını yüzen atıklardan temizlemeyi hedeflediklerini ifade et ti . Bunu nasıl gerçekleştireceklerini ise şöyle açıkladı.
Eroğlu, “Vakfımızın yaptığı aktif işlerden biri atık balıkçılığıdır. Balık yerine atık tutma üzerine bir faaliyet. Biz balıkçılara AB fonlarından kaynak ayırıyoruz, bizim özel ağlarımız balıkları tutmuyor yüzeyde giden atıkları yakalıyor. Bu iş balıklara zarar vermeden yapılıyor. Daha sonra geri dönüştürülüyor. Ölçme sorunumuz var. Bir şeyi ölçemezseniz yönetemezsiniz. Atık yö netimiyle ilgili dünyanın haritası kullanılmalı. Geri dönüşüm de ğil de toplama kısmına ayrılıyor. Deniz atıkları güneş aldığında, dalgaların mekanik etkisiyle beraber zamanla küçülmeye başlı yor. Microplastiklere dönüşüyorlar. Balıklar, midyeler yiyebilir. Böylelikle bizim besin zincirimize katılmaya başlıyorlar. Bununla alakalı; Cleans Vip, granül kayıplarını sıfırlayacak bir proje. Plas tikler eğer düzgün geri dönüştürülürse çok faydalı, bu sistem yoksa doğaya bırakılıyorsa bu hem kaynak israfı hem de kirliliğe yol açıyor. Plastiklerin % 23’ü mekanik dönüşüm, geri kalanı da yakılıp enerji elde ediliyor.”dedi. İTÜ Mimarlık Mezunu, Kadir Has Üniversitesi Araştırma Görev lisi Emirhan Coşkun konferansın ikinci günü yaptığı sunumda “Biyomimetik” tasarımlarla ilgili bilgiler verdi. Doğadan esin lenme olarak adlandırılan Biyomimetik’in mimarlığa yansıma larını örneklerle ortaya koydu. Çoşkun, “Günümüzde binalar bazen rüzgârgülünden, bazen bir çiçekten, kuş yuvası ya da de niz canlılarından esinlenerek tasarlanabiliyor. Enerjiyle uyumlu teknolojilerin geliştirilmesinde faydası ve çevreye daha uyumlu olması Biyomimetik’in mimari alanda daha çok kullanılmasına olanak sağlıyor. Bu sayede günümüzde doğaya uyumlu tasarım lar ön plana çıkıyor.” diye konuştu. İTÜ Haber - Osman Keskin
Avrupa’da başlatılan Waste Free Oceans (Atıksız Denizler) hareketi nin Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Başkanlığı’na seçilen Yavuz Eroğlu
74
Genç Başarı
Beş üyeden, iki bin üyeye: İTÜ Yatırım Kulübü’nün Başarısı 2006 yılında beş üye ile kurulan İTÜ Yatırım Kulübü, bugün bünyesindeki iki bin üye ile büyük organizasyonlara imza atıyor. Üyelerini yatırım konusunda bilinçlendirmek üzere çeşitli etkinlikler düzenleyen Kulübün, gelenekselleşen GOBİ organizasyonu ise iş ve yatırım alanında küresel fırsatlar sunuyor... Faaliyete 2006 yılında 5 üye ile başlayan İTÜ Kulübü bugün iki bin’i aşkın üyeye ulaşarak iş ve yatırım alanında büyük başarılara imza atıyor. İTÜ İşletme Fakültesi’nde 2006 yılında beş kurucu üye ta rafından kurulan İTÜ Yatırım Kulübü’nün amacı öğrencile rin yatırım konusunda bilinçlenmelerini sağlamak ve ünlü yatırımcılarla öğrencileri bir araya getirmekti. Aradan ge çen 12 yıl süresince kulüp öğrencileri bilgilendirmekle kal madı, birçok başarılı organizasyona da imza attı. 11 kişilik Yönetim Kurulu dışında 150’yi aşkın aktif, 2000’i aşkın da kayıtlı üyesi bulunan Kulübün en büyük başarısı GOBİ (Glo bal Opportunities in Business and Investment) projesini başlatması oldu.
Türkiye’nin En İyi Öğrenci Organizasyonu Seçildi
GOBI, 2009 yılında Üniaktivite tarafından Türkiye’nin en iyi uluslararası öğrenci organizasyonu seçildi. Kulübün yöne tim kurulu üyelerinden İrem Çiftçi ve GOBİ Genel Koordi natörü Melih Yahşi, bubaşarının yanında, bu sene gerçek leştirilen ‘SanalBorsam’ adlı sanal portföy yarışmasında da beş bini aşkın öğrencinin, para kaybetme endişesi olma dan borsa tecrübesi kazanmasını sağladıklarını belirttiler. Düzenledikleri etkinliklerden, Pazarlama ve Finans Zirvesi ve İİKM’nin önderliğindeki İnsan Kaynakları Zirvesi ile alan larının önde gelen isimlerinin konuşmacı olarak katıldığı seminerlerle, öğrencilerin iş alanları hakkında bilgi sahibi olmalarını sağladıklarını ifade eden Kulüp Yöneticileri, fir maların İTÜ’deki olanakları ve potansiyeli görmelerini sağ ladıklarını, bu alanda İTÜ’nün en çok etkinlik düzenleyen kulüplerinden biri olduklarını ifade ettiler.
Firmalar Büyük Rağbet Gösteriyor
İTÜ Yatırım Kulübü tarafından düzenlenen panellere iş dünyası büyük rağbet gösteriyor. Hem içerde hem dışarıda büyük ses getiren panel başlıklarından birkaçı şöyle: * Krizde Marka Yönetimi *Türk iş Dünyasında Kadın Olmak *Temiz Enerji Yatırımları *Liderlik ve Fark Yaratanlar *İstanbul- Kültürler Beşiğinde Bir Finans Merkezi *Dünyada Öne Çıkan Türk Markaları
Konuşmacı Olarak Katılanlar
GOBI, şu ana kadar Ersin ÖZİNCE - İş Bankası CEO, Cüneyt YA VUZ - Mavi Jeans CEO, Wulf Dieter-Kurz - Mercedes-Benz Türk CEO, Temel KOTİL - THY CEO, Saffet KARPAT-P&G Turkiye, Orta doğu ve Kafkasya’dan Sorumlu Yönetim Kurulu Başkanı, P&G Turkiye Genel Muduru vb. gibi daha pek çok üst düzey yönetici yi dünya gençleriyle buluşturdu.
Bu Yıl Yine Farklı Katılımcılar Vardı
GOBI, bu yıl 14-19 Nisan 2013 tarihleri arasında Maçka Kam püsü’nde bir kez daha dünya gençlerine kapılarını açtı. 14 Ni san’da Melis Danişmend’in yer aldığı açılış gecesi ile başlayan etkinlik, 15,16 ve 17 Nisan tarihlerinde yeni Küresel fırsatlar ve sektörlerdeki global değişimler, ana başlığı ile beş ayrı panelde, Türkiye’nin önde gelen üst düzey isimlerini ağırladı. İTÜ Yatırım Kulübü’nün GOBI 2013 etkinliğine yurtdışından 100, yurtiçin den ise 2000 civarında öğrenci katıldı.
İş Dünyasında Gündem Oluşturuyorlar
GOBI (Global Opportunities in Business and Investment) etkinliğinin ilk olarak 2009 yılında gerçekleştirildiğini söy leyen Yönetim Kurulu Üyesi İrem Çiftçi, konu ile ilgili ola rak şunları söyledi: “İş ve yatırım alanında küresel fırsatlar sunan etkinliğimiz, tüm etkinliklerimiz içinde en donanım lısıdır. GOBI, yurtiçi ve yurtdışından toplam 2000’i aşkın öğrenciyi beş gün boyunca ağırlayan, gündüz gerçekleşen panelleri akşam eğlenceleriyle harmanlayan, daha çok iş ve yatırım alanında konuların görüşüldüğü uluslararası bir kongredir.”
75
Genç Başarı
İTÜ Robot Olimpiyatlarına 800 Proje Katıldı İstanbul Teknik Üniversitesi Kontrol ve Otomasyon Kulübü tarafından bu yıl 7.’si düzenlenen İTÜ Robot Olimpiyatları, 800 proje ve binlerce robotik meraklısını ağırladı. İTÜ Ayazağa Kampüsü Süleyman Demirel Kültür Merke zi’nde gerçekleştirilen olimpiyatlarda bir araya gelen robo tik meraklıları, robotik bilimi üzerine yaptıkları çalışmaları sergileme ve yarışma fırsatı buldu. Her yıl olduğu gibi bu yılda büyük ilgi gören İTÜRO’nun baş langıcı “Çizgi İzleyen” ile “Mini Sumo” ve “Mikro Sumo” etaplarındaki projelerin yarışı ile verildi. Öğrenciler üç gün süren olimpiyatlarda ayrıca “Yangın Söndüren”, “Merdiven Çıkan”, “Labirent”, “Kendini Dengeleyen Robot”, “Süpür ge”, “Serbest” ve “Senaryo” kategorilerinde yarıştı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen 10000’e yakın ziyaretçi, yarışmaların yanında düzenlenen panel, söyleşi ve seminer gibi etkinliklerle de konu ile ilgili yurtiçi ve yurtdışındaki ça lışmaları takip etme fırsatı buldu. Birbirinden ilginç 10 farklı kategoride yaklaşık 800 projenin yarıştığı olimpiyatlarda dereceye giren projeler ve yarışma cılar şu şekilde sıralandı:
Serbest Kategori:
1. TEFA Kimyager Robot Kol - Maçka Akif Tuncel Anadolu Teknik Lisesi 2. Cloak - Yıldız Teknik Üniversitesi 3. Akıllı Telefonların - Gaziantep Üniversite si Robotikte Kullanılması.
Kendini Dengeleyen Kategorisi:
1. robut13 - Sabancı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi 2. titrek - Balıkesir İMKB Endüstri Meslek Lisesi 3. son Dakika - Sabancı Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
Merdiven Çıkan
1. robozile - Zile Endüstri Meslek Lisesi 2. anka - Hava Harp Okulu 3. vecihi hürkuş - Hava Harp Okulu
Labirent Kategorisi
1. demir can 2 - Stabil Grup 2. kara kule - Marmara Üniversitesi 3. apoç - Sakarya Teknik ve Endüstri Mes lek Lisesi
Süpürge Kategorisi:
1. çöpçü - Zile Endüstri Meslek Lisesi
“Bir Örgütü Ne Zeki Yapar?” 19 yaşındaki İTÜ öğrencisi Mert Tepe, Vircob’s uluslararası kongresinde sunduğu “iş zekâsı” projesi ile büyük takdir topladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Bilgisayar ve Bilişim Fakültesi Bilgisayar Mü hendisliği 2.sınıf öğrencisi Mert Tepe henüz 19 yaşında. Tepe, Vircob’s uluslararası kongresinde “Bir Örgütü Ne Zeki Yapar? (What Makes an Organization Intelligent?)” başlıklı bildiriyi sundu. Uluslararası bir kongre de ilk olması açısından önem taşıyan sunum katılımcılar tarafından büyük ilgi gördü. Mert Tepe yaptığı sunumda, Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Öğretim Görevlisi Serkan Türkeli ve Acıbadem IT Direktörü Kemal Kaplan ile ortak yapılan çalışmada bir örgütün zekice karar alması için yapılması gerekenler. Acıbadem Hastaneleri verileri ile anlat tı . Sunumda özetle İş zekâsı (Business Intelligence, BI) nedir? İş zekâsı projesi nasıl tamamlan malıdır? başlıklarına yer vererek, iş zekası projesinin nasıl daha başarılı olabileceğinden bahset ti .
2. süpürge robot - İstanbul Teknik Üniver sitesi 3. balbazar - Bahçecik Endüstri Meslek Li sesi
Yangın Söndüren Kategorisi
1. içim yanıyor - Orta Doğu Teknik Üniver sitesi 2. üfürükçü - Zile Endüstri Meslek Lisesi 3. agresif - Zile Endüstri Meslek Lisesi
Mini Sumo Kategorisi:
1. gördüm - Zile Endüstri Meslek Lisesi 2. şehzade karagöz paşa - Adil Karaağaç Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi 3. hırçın - Zile Endüstri Meslek Lisesi
Mikro Sumo
1. böcek - Bahçecik Endüstri Meslek Lisesi 2. mikrop - Balıkesir İMKB Endüstri Mes lek Lisesi 3. edi - Adil Karaağaç Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
Çizgi İzleyen Kategorisi:
1. taşdelen 5 – Özel Taşdelen Koleji 2. taşdelen 10 - Özel Taşdelen Koleji 3. pendik end. meslek lisesi-1 - Pendik En düstri Meslek Lisesi.
partmanında staja başladım. Departman Direktörü Kemal Kaplan’ın da katkılarıyla sağlık grubunun verilerini temin et ti k. Aldığımız veriler üze rinde yaptığımız araştırmayı bildiriye çevirdik. Gelebilecek her soruya hazır olmam için haftalarca makaleler okudum bir kitabı bitirip, kitap hakkında 200 sayfalık bir sunum hazırladım. Konferansta da hazırladı ğım sunumun 35 sayfası kullanıldı.” dedi. Daha iyisini yapacağım Genç yaşta böyle bir sunum yapmanın çok güzel bir duygu olduğunu dile getiren Tepe ”Birçok ülkeden katılan Profesörler yemek sırasında masamıza kadar gelerek sunum için bana teşekkür et ti ler. Bu beni daha da heyecanlandırdı. Bu benim, ileride yapacağım diğer sunumlara daha da iyi hazırlanabilmem için büyük bir tecrübe oldu.” diye konuştu.
200 sayfa hazırlandı 35 sayfasını sundu Tepe, sunama hazırlık sürecinde hocası Dr. Serkan Türkeli’nin çok bü yük desteğini gördüğünü söyledi. Hocasının kendisine duyduğu güveni zedelememek için büyük çaba sarf et ti ğini ifade eden Tepe, “Geçtiği miz yaz Serkan Hocam öncelikle benim özel bir sağlık kuruluşunda staj yapabilmem için ilgili kişilerle iletişime geçti. Hastanenin bilgi işlem de
76
Genç Başarı
Kadınla Erkeğin İktidar Mücadelesi: Şiddet İTÜ Gönüllülük Kulübü’nün bu yıl 3.sünü gerçekleştirdiği “Gönüllü Zirvesi’13”te, ‘İnsan Hakları’ teması ile çeşitli etkinlikler düzenlendi; ‘Şiddet’ konusu, akademisyenler, gazeteciler ve sivil toplum kuruluş temsilcilerinin katıldığı panelde irdelendi. İstanbul Teknik Üniversitesi Gönüllülük Kulübü tarafından or ganize edilen; gönüllülük, sosyal sorumluluk, sosyal girişim cilik, çevresel ve toplumsal sorunların ele alındığı “Gönüllü Zirvesi’13”te, bu yıl ‘İnsan Hakları’ teması ile çok sayıda etkinlik gerçekleştirildi. Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde düzen lenen Zirvede, “Şiddet” konusunun irdelendiği panelde, Türki ye’de son dönemde hızla artış gösteren kadına yönelik şiddet ve aile için şiddet olayları akademisyenler, gazeteciler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri tarafından geniş bir yelpazede de ğerlendirdi.
Son On Yılda Öldürülen Kadın Sayısı: 4675
Hürriyet Gazetesi Kurumsal İletişim Koordinatörü Emel Armut çu “Şiddet” unsurunun ne statü, ne eğitim, ne ekonomik düzey, ne dil, ne ırk ne de inançla ilgili bir durum olduğunu söyledi. Şiddetin her kesimde farklı yönleriyle karşımıza çıkabilecek bir sorun, iktidar mücadelesi, erkeklerin kadınlara hükmetme ide olojisinden kaynaklanan bir zihniyet meselesi olduğunu ifade et ti . Türkiye’de kadınların ve erkeklerin, 1948’de kabul edilen İn san Hakları Evrensel Beyannamesine göre eşit haklara sahip olduğunu, fakat kadınların ve kız çocukların bu haklarının sık lıkla ihlal edildiğini ifade eden Armutçu, söz konusu ihlallerin çarpıcı sonuçlarını rakamlarla ortaya koydu. Armutçu “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne göre çok temel insan hakla rından birinci ve en önemlisi yaşama hakkı, daha sonra eğitim hakkı, mülk edinme hakkı, seyahat hakkı, haberleşme hakkı, seçme ve seçilme hakkı, kanun önünde kendini savunma hakkı ve hak arama hakkı... Peki ülkemizdeki durum ne? Kadınların yaşama hakkı mesela… Resmi rakamlara göre Türkiye’de 2005 yılında 317, 2006 yılında 633, 2007’de 1011, 2008’de 806 kadın öldürülmüş. Bianet ’in verilerine göre ise ülkemizde son on yıl da öldürülen kadın sayısı 4675. Bu gerçekten çok ürkütücü bir durum. ”dedi.
ettiğini vurgulayan Armutçu, bu durumun çözümü konusunda ise şöyle konuştu: “Niçin bu konu hiçbir şekilde bir ilerleme sağlanamadan halledilemiyor? Bu durum sistemden kaynak lanıyor, sistemi kuranlar erkekler olduğu için bu konunun hiçbir şekilde üstesinden gelemiyoruz. 2023 yılı hedefi olarak dünya daki ilk 10 ekonomiye girmesi beklenen Türkiye’nin, toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik karnesine baktığınız zaman 134 ülke arasından 124’cü sırada yer alıyor. Hükümetteki 26 bakandan sadece 1 tanesi kadın, 2924 belediye başkanından 26’sı, 34210 muhtardan ise sadece 64’ü kadın. Karnemiz bu… Toplumun yarısının içinde olmadığı hiçbir yerde başarı, başarı sayılamaz, Şiddetin kalkmasını gerçekten istiyorsak, kadının her alanda yer almasına olanak saylayacaksınız ki, kadın güçlensin ve şiddet olayları da azalsın” dedi.
Şiddet Gören Kadınlara Sığınma Evlerimizde Sahip Çıkıyoruz
Panelin diğer konuşmacılarından olan Mor Çatı Kadın Sığına ğı Vakfı Başkanı İlke Gökdemir ise konuşmasında feminist bir örgüt olan Mor Çatı’nın kadına yönelik şiddette, feministlerin yürüttüğü politikalara dahil olarak gerçekleştirdikleri çalışma lardan bahset ti . Mor Çatı sığınaklarında şiddet gören kadınlara, öncelikle 3 aydan 1,5 yıla kadar sahip çıkıldığını, her türlü ih tiyaçlarının karşılanmaya çalışıldığını ifade eden İlke, bununla birlikte Türkiye’de şiddet gören bütün kadınlara, yasal hakları konusunda bilinçlendirme ve başvuracakları yerlerle ilgili bilgi lendirme faaliyetlerinde bulunulduğunu belirtti. İTÜ Haber - Osman Keskin
134 Ülke Arasında 124. Sıradayız
Kadına yönelik şiddetin her gün ciddi bir şekilde artarak devam İlke Gökdemir
Düşünce Özgürlüğü Paneli
“Gönüllü Zirvesi’13”ün ilk günü “Düşünce Özgürlüğü” başlığın da gerçekleşen panelde Posta Gazetesi Muhabiri Nedim Şener, Radikal Gazetesi Muhabiri İsmail Saymaz, Yazar- Programcı En ver Aysever, Sanatçı Mehmet Ali Alabora ve Çağdaş Hukukçular Derneği Üyelerinden Avukat Efkan Bolaç İTÜ’lü öğrencilerle bir araya geldi. Panel’de düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü gibi konuların toplumdaki algısı ve bu kavramların siyasi ve hukuki
Emel Armutçu
yansımaları değerlendirildi. Toplumda farklı alanlarda yapılan çalışmalarla dikkat çekmek, gönüllülük bilincini büyük bir organizasyonda anlatarak katılım cıların üzerinde kalıcı ve sürdürülebilir bir etki yaratmak, top lumun insana ve insan haklarına olan duyarlılığını artırmak ve bilinçlendirmenin amaçlandığı zirvenin diğer panel başlıkları “Nefret Şuçları”, “Modern Kölelik”, “Engeller&Engelliler” şek lindeydi.
77
Genç Başarı
ABD’deki Türk Öğrencilerin Robotik Başarısı ABD’nin New Jersey Eyaleti’ndeki özel Türk okulu Pionner Academy of Science Lisesi öğrencileri, tasarladıkları robot için çizdikleri üç boyutlu proje ile 95 okul arasından, en iyi tasarım ödülünü kazandılar. ABD’nin New Jersey Eyaleti’nde Pioneer Academy of Science Lisesi 3. sınıf öğrencileri, tasarladıkları robot için çizdikleri üç boyutlu proje ile en iyi tasarım ödülünü kazandı. Bu yıl altıncısı düzenlenen FTC (First Tech Challange) robot yarışmasında, ABD’nin New Jersey Eyaleti’nden özel Türk okulu Pioneer Academy of Science Lisesi 3. sınıf öğrencileri Sinan Şahin, Ali Sinan Çiftçi, Bünyamin Yusuf Konuk, Hilal Bulur, Hilal Tekin, Mücteba Gürcanlı ve Zeynep Hale Teke, eyalet elemelerini geçe rek finallere katılmaya hak kazanırken, tasarladıkları robot için çizdikle ri üç boyutlu proje de en iyi tasarım ödülünü kazandı. Bire Bir Eğitim Veriliyor Bilgisayar öğretmeni İsmail Dede, öğrencilerin başarısının hem kendi leri hem de Türkiye için gurur veri ci olduğunu dile getirerek İTÜ Vakıf Dergisi’nin sorularını cevapladı: Kısaca okulunuz tanıtır mısınız? Okulunuzun diğer okullardan farkı nedir? Okulumuz Amerika’nın New Jersey eyaletinin Clifton bölgesindedir. 1999 yılında kurulmuş olup mate matik, fen ve sosyal bilimler alanın da eğitim vermektedir. Okulumuzda yabancı öğrenciler için Türk dili ve kültürü dersleri vardır. Doğuştan beri Amerika’da olan Türk öğrenciler için ana dillerini korumaları için dersler verilmektedir. Okulda eğitim şekli hakkında da bilgi alabilir miyiz, sınıflar kaç kişilik? Okulumuzda bire bir eğitim verilmektedir. Sınıflar 20 kişiyi geçmiyor. Başarılı olan öğrenciler için üniversite dersleri verilmektedir. Olimpi yatlar ve yarışmalara katılan öğrencilerle yönelik günlük çalışmalar vardır. Okuldaki Türk öğrenci sayısı kaç? Okulumuzun % 90’ı Türk öğrenci, geri kalanı diğer milletlerdendir. Proje hakkında bilgi verebilir misiniz, hangi konuda ve neler amaçla nıyordu, neler yapıldı? Bu projede, belirli bir büyüklüğü geçmeyecek, çubuklardan halkaları alıp daha yüksekteki çubuklara takacak bir robot tasarlamamız gereki yordu. Bu işi becerebilen, hem hızlı hem güçlü bir robot yaptık. Bu gençlerin şimdiden icat yapma konusundaki heyecanının arkasın da neler var? Bu gençler bu işlerle uğraşmak için çok heyecanlılar, çünkü yeni bir şey oluşturmak ve yapılan robotların gerçek hayatta iş yapabilmesi, öğrencileri hem mutlu hem de heyecanlı yapıyor.
mek. Çoğunda bu kapasite var. İstediği üniversiteyi kazanamayan öğ rencilerimiz Türkiye’ye dönmeyi düşünmektedir. Gelecekte robotlar dünyada daha mı etkin olacak, bu konuda şim diden neler yapmak lazım? Robot konusu ilköğretimde ders olarak okutulmalı diyebilir miyiz? Gelecekte robotlar dünyada daha etkin olacak gibi gözüküyor. Bu ko nuda önce ilköğretimde FLL denilen yarışmaya, daha sonra FTC ve FRC adlı yarışmalara hazırlanarak başlanılmalıdır. Bu hazırlıklar okullarda ders veya kulüp olarak verilmeli ve arkasında durulmalıdır. 15 Günlük Çalışmanın Ürünü PİOTEC grubundaki robot projesinin üç boyutlu tasarımını çizen Sinan Şa hin, 15 günlük geceli gündüzlü çalışma sonucu bu başarıyı elde et ti klerini söyledi. Şahin, “New Jersey’de faaliyet gösteren ve bu yarışmaya katıl mak için hazırlık yapan 95 lise arasından Türk öğrenciler olarak böyle bir sıralamada üst sıralara çıkmamız çok güzel bir duygu” diye konuştu. Teknolojide Yarışıyor New Jersey’nin farklı bölgelerinde son bir ay içerisinde hemen hemen her hafta gerçekleştirilen yarışmalar hakkında bilgi veren Şahin şunları söyledi: “Bir tür robot yarışması olan FTC, Amerika ve dünyanın birçok ülkesinden lise ve dengi okulların katılımı ile gerçekleşen bir organizas yon. Bu yarışmada hedef; takımların tasarladıkları robotlarla yarışma komitesinin belirlediği kaidelere göre istenilen sürede, istenilen yerlere materyalleri taşımasıdır. Yarışmaya katılan robotlarda uzaktan kumanda, bluetooth, wi-fi gibi kablosuz bağlantı kontrol mecburiyeti olduğu için, tasarladığınız robotla bir anlamda teknolojinizi ve gelişiminizi de yarış tırmış oluyorsunuz.”
Dünyanın İlk 50 Üniversitesini Hedeflediler Bu gençlerimizin gelecekteki hedefleri neler? Gençlerimizin çoğu mühendis olmak istemektedir. Bilişim teknolojile ri, mekanik, nükleer bilimler okumak isteyenler de var. Gençler ABD mi kalmak istiy orlar yoksa, Türkiye’ye dönme planları var mı? Öğrencilerimizin hedefi dünyanın ilk 50 üniversitesinden birine git
78
Vakıf’tan Haberler
İTÜ Vakfı 57. Mütevelli Heyet Toplantısı İTÜ Vakfı 57. Mütevelliler Heyeti toplantısına, ilk kez İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı olarak katılan Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, toplantının açılış konuşmasında birlik ve beraberlik mesajı verdi.. İTÜ Vakfı’nın 57. Olağan Mü tevelliler Heyeti toplantısı 26 Mart 2013 tarihinde İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri Konfe rans Salonunda gerçekleşti rildi. Toplantıya, İTÜ Vakfı Yö netim Kurulu Başkanı olarak ilk kez katılan Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, yaptığı açı lış konuşmasında, rektörlüğü döneminde İTÜ’de hayata geçirmeyi planladıkları ön celikli projeler hakkında bilgi verdi.
Mütevelli Heyeti Divan Heyeti Başkan Yardımcısı Y. Müh. Şahap Özer (solda) ve Divan Başkanı Dr. Y. Müh. Keskin Keser.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca
İlk Hedef: Bilim ve Teknoloji Müzesi
Rektör Prof. Dr. Mehmet Karaca, konuşmasında İTÜ’nün bu yıl 240. kuruluş yılını kutlamakta olduğunu ve bu köklü kurumun ta rihine sahip çıkmak gerektiğini belirtti. Bu yönde bir yazılı kaynak oluşturmak amacıyla rektör yardımcısı iken başladığı çalışmala rın yakın zamanda tamamlandığını ve bu çerçevede hazırlanan “İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz” isimli kitabın mezun ve mensupların büyük bölümüne gönderildiğini kaydeden Karaca, kitabın ikinci baskısının, yeni ilavelerle 240. İTÜ Günü törenine yetiştirileceğini; İTÜ’de bir Bilim ve Teknoloji Müzesi kurmak için de çalışmaların başladığını söyledi. Akademik ve örgün eğitimle ilgili olarak atılan adımlar, öğretim üyelerinin her alanda Ar-Ge projesi üretmeleri için yapılan giri şimler, sağlanan kolaylıklar, İTÜ Ayazağa Kampüsü’nün kurumsal kimliğe yakışır hale getirilmesi için kurgulanan çalışma, İnsan Kaynakları’nın işlerlik kazanması için atılan profesyonel adımlar hakkında ayrıntılı bilgi aktaran Rektör Karaca, Yönetim Kurulu Başkanı olduğu İTÜ Vakfı’nın durumuna da değinerek, son yıllar da ihmal edilmiş olan Vakfın, gelirlerinin artırılması için kurulan İTÜNOVA A.Ş. hakkında bilgi verdi. Mezunlar Yurdu projesi için de İTÜ’lüleri destek vermeye çağıran Karaca, İTÜ’yü yüceltmenin her mezun için bir borç olduğunu vurgulayarak, hiçbir ayrım yapılmadan tüm İTÜ kuruluşlarının,
mezun ve mensupların birlik, beraberlik ve dayanışma içinde ol ması gerektiğini vurguladı. Açılış konuşmasının ardından toplantı gündemine geçilerek, İTÜ Vakfı’nın 2012 yılı Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu ile Denetim Kurulu Raporları görüşülerek ibra edildi, 2013 Çalışma Programı ve Tahmini Bütçesi onaylandı. Dilekler kısmında söz alan Mü tevelli Heyeti üyeleri, Üniversite için yapılabilecek çalışmaların yanısıra, İTÜ Vakfı burs gelirlerini ve bursiyer öğrenci sayısını ar tırma yönünde çeşitli proje önerilerinde bulundular. Yeni üyelerin de katıldığı toplantının ardından, Mütevelliler Heyeti’ne bir kokteyl verildi.
79
Vakıf’tan Haberler
Üniversite Hazırlık Yayınlarımıza Büyük İlgi İTÜ Vakfı’nın “Üniversite Hazırlık Yayınları” alanındaki hamlesi ses getiriyor. İstanbul Kitap Fuarı’nın ardından İzmir Kitap Fuarı’nda da sergilenen yayınlarımız, farklı ve etkin öğrenme sunan içerikleriyle tercih ediliyor... İTÜ Vakfı’nın üniversite hazırlık yayınları alanında rol almak üzere 2012 yılında attığı adım, meyvelerini vermeye başladı. İTÜ Vakfı, Üniversitemizin birikimlerini, bu alanda deneyim sahibi mezunlarla ortak yürütülen bir proje ile ‘Üniversite Hazırlık Yayınla rı’ olarak hayata geçirdi. YGS, LYS hazırlık kitaplarının yanısıra, Lise 9, 10 ve 11. sınıf kitapla rından oluşan yayınlar, ilk kez İstanbul’da TÜYAP Uluslararası Kitap Fuarı’nda hedef kitle ile buluştu. Kitap fuarının ardından, Türkiye’nin tüm bölgelerine bayilik sistemi ile dağıtılan yayınların gördüğü bü yük ilgi üzerine, Ocak 2013’ten itibaren Habertürk Gazetesi ile yapı lan anlaşmayla, haftasonu Deneme Sınavı ekleri, haftaiçi ise Hazırlık Kitapları eki verilmeye başlandı. Şırnak’tan Muğla’ya, Ardahan’dan Edirne’ye kadar, kitabevlerinin taleplerinin yanısıra öğrenci ve eği timcilerin övgü ve istekleri de hedef kitlenin ‘Üniversite Hazırlık Yayınları’mıza duydukları ilgi ve güvenin göstergesi. İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan: Öğrencilerin İlgisi Memnuniyet Verici Üniversite Hazırlık Yayınları’nın hayata geçirilmesinde, girişimleri ile pay sahibi olan İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan, yayınların modüler sistem oluşu, görsel tasarımı ve bilimsel içerikteki seçicilik gibi unsurlarla, öğrencilere farklı ve daha etkin bir öğrenme meto du sunulduğunu ve bu yaklaşımın başarıyı getirdiğini vurguladı.
Çolpan, öğrencilerin farklı bir sistemle hazırlanan yayınlara olan il gilerinden oldukça memnun olduklarını dile getirerek şunları kay detti: “Bu modül kitaplarda, yeni YGS-LYS formatına uygun olarak, tüm sınav müfredatını kapsayan, hem bilgi hem de yorum gücü gerektiren soru tiplerine yer verilmiştir. Soruların güçlük düzeyi YGS-LYS sorularının güçlük düzeyinde hazırlanmış olup, seçici ol ması amacıyla belirli oranda zor sorular da bulunmaktadır. Bundan amaçlanan, geçmiş yıllarda sorulan ve gelecekte de çıkması muhte mel zor soru tiplerine de öğrencilerin hazırlıklı olmasını sağlamak tır. Modül kitaptaki sorular, öğrencilerin çalışma verimini artırmak amacıyla kolaydan zora doğru bir sistematikle, üniteler halinde (mo düler) sunulmaktadır.” YGS Sınavından Sonra Talep Daha Fazla YGS sınavından sonraki haftada LYS ürünlerine gelen taleplerin ve ilginin giderek art tı ğını da dile getiren Çolpan, gerek öğrenciler den gerekse öğrenci velilerinden gelen geri bildirimlerden olduk ça memnun kaldıklarını belirterek, “Öğrencilerin kitaplarımıza ve Deneme Sınavlarımıza ilgisi artarak sürmektedir. YGS sınavı öncesi haftada ortalama 100 bin kişiye ulaşırken, sınav gününe kadar 800 bin kişiye ulaştık. LYS sınavına kadar bu sayıyı 2 milyon kişiye çıkara bileceğimizi tahmin ediyoruz.” dedi.
İTÜ Vakfı Genel Sekreteri Kenan Çolpan
Hedef Tüm Gençlere Ulaşabilmek Türkiye’nin büyük bir genç nüfusa sahip olduğuna da dikkat çeken Çolpan, daha ulaşılacak noktalar olduğu için Habertürk ile yapılan çalışmalara devam edeceklerini ve tüm gençlere ulaşmayı hedef lediklerini söyledi. Gelecek yılki hedefleri arasında, İTÜ Vakfı Üni versite Hazırlık Yayınları’nın her noktada öğrencilere ulaşmasını sağlamak olduğunu belirten Çolpan, talep üzerine SBS Deneme Sınavı’nın da hazırlandığını ve Habertürk ile birlikte denemelerin verilmesinin sınava kadar devam edeceğini vurguladı. İTÜ Rektörü Mehmet Karaca’nın bu çalışmayı desteklediğinin altını çizen Çolpan, Karaca’nın, YGS sınav öncesi Habertürk televizyonunda canlı yayına katılarak öğrencilere önerilerde bulunan ve başarı dileyen tek rek tör olduğuna da dikkat çekti.
Üniversite Hazırlık Yayınlarımız, İzmir Kitap Fuarı’nda Tanıtıldı İTÜ Vakfı, ‘Üniversite Hazırlık Kitapları’ ile katıldığı TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda büyük ilgi gördü. TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile 20-28 Nisan tarihlerinde Uluslararası İzmir Fuar Alanı’nda açılan 18. İzmir Kitap Fuarı, kitapseverlerin akınına uğradı. LYS ve SBS sınavı öncesi, öğrencilerin, eğitimcilerin ilgisi doğal ola rak, üniversite hazırlık kitaplarının yer aldığı standlar oldu. İTÜ Vak fı Üniversite Hazırlık Yayınları ile yer aldığı fuarda tanıtım ve satış yaptı. İlk kez Kasım 2012’de İstanbul Kitap Fuarı’nda hedef kitleyle buluşan ya yınlarımız; modüler sistem, bol gör sel ve etkin öğrenme metodu sunan içerikleriyle İzmir’deki öğrencilerin de büyük ilgisini çekti.
80
Vakıf’tan Haberler
Dünya Kadınlar Günü’nde “2023 Vizyonu ve Kadın” 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, gazeteci Zeynep Göğüş’ü ve Flüt Quartet’i konuk etti. Göğüş yaptığı konuşmada, kadın istihdamı sorunu çözülmedikçe, 2023 vizyonundaki hedeflere ulaşmanın zorluğuna dikkat çekti. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü İTÜ Maçka Sosyal Tesislerinde düzenlediği etkinliklerle kutladı. Her yıl geleneksel olarak bir konuşmacının yer aldığı etkinliğe bu yıl gazeteci Zeynep Göğüş konuk oldu ve “2023 Vizyonu ve Kadın” başlıklı bir konuşma yaptı. Gülçe Küçükaslan, Evrim Öztürk, Çağla Canen ve Deniz Ünel’den oluşan “Flüt Quartet” in güne renk katan konserinin ardından, yılların deneyimli gazetecisi Zeynep Göğüş “2023 Vizyonu ve Kadın” başlıklı konuşmasını yaptı. Zeynep Göğüş, Türk kadınlarının 2023 yılında, yani Cumhuri yetin 100. yılında nerede olacağını anlamak bakımından bazı bilgileri OECD verilerinden alıntılarla aktardı. Uluslararası gös tergelere bakıldığında halen çok geride olduğumuzu belirten Göğüş “Özellikle bugünün çok gündemde olan konusu kadının istihdamı yönünden baktığımızda OECD ülkeleri arasında so nuncuyuz. OECD ortalamasında kadın istihdamı % 61 ve biz bu nu aşağı çeken ülkelerin basında geliyoruz. Türkiye’de maalesef her 100 kadından % 28.1’i çalışma hayatının içinde. OECD orta laması ise %60. Bizden biraz daha iyi durumda olan Meksika var ama bizden daha kötü durumda olan başka ülke yok.” dedi. Bu durumu mutlaka düzeltmek gerektiğinin altını çizen Göğüş sözlerini şu şekilde sürdürdü: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bir 2023 vizyonu yayınladı. Bu vizyonda 2023 yılında dünya nın 10. büyük ekonomisi olma hedefi var. Bu nasıl olacak? He def konmuş, bu vizyonda kişi başına 25 bin USD milli gelirden bahsediliyor. Bunu istememek mümkün değil, keşke 25 bin’in de üzerine çıkabilsek. Kadın istihdamı sorunu çözülmedikçe, kadınlar çalışma hayatında olmadığı sürece, bunun gerçekleş mesi çok zor. % 28 kadın istihdamı ile erkeklerin de % 100’ü istihdam edilse bile -ki bu imkansız, biliyorsunuz dünyanın hiç bir yerinde % 100 erkek istihdamı diye bir şey yok- biz 18.000 USD milli geliri aşamıyoruz.
Siyasette kota şart...
2023 vizyonu deyince, siyaset konusuna değinmemiz lazım. Bir parlamentoda kadınların etkili olabilmesi ve aralarında dayanış ma sağlamaları için bir kritik eşik var, bu oran % 30. Şu anda biz %14’lerdeyiz ama geriye dönüp baktığımızda % 2’den, %1.8’den buraya gelmişiz. Atatürk döneminde bu oran % 17’lerde başlamış tı. 90 sonrası % 1.8 -1.9’lardan % 14’e çıkmak iyi bir durum. Eski partilerde, kalıplaşmış yapılardaki erkeğin hakim olduğu sistemi değiştirmek çok zor. Yeni siyasal oluşumlarda kadınlar kendilerini daha rahat gösteriyorlar. Kadınların siyasette daha aktif olmasının
Flüt Quartet: Gülçe Küçükaslan, Evrim Öztürk, Çağla Canen ve Deniz Ünel
yolu kotalardır. Dünyanın hiç bir ülkesinde bu iş kotasız başarıl mamış. Bizde de böyle olmak zorunda. Kadınların karar mekaniz masında olması için ekonomik hayatta ve siyasette olmaları çok önemli...” Bir diğer güncel konu olarak, kadına karşı şiddete de değinen Gö ğüş, bu çerçevede kadınlarla ilgili projelere erkeklerin de dahil edilmesi gerektiğini, özellikle de ergen erkekler üzerinde çalışıla rak bu tür projelerden sonuç alınabileceğini vurguladı.
Arabeski çok küçümsedik...
Etkinlikteki klasik müzik konserinin güzelliğinden, Türkiye’nin baş ka bir gerçeğine de dikkat çeken Göğüş, şunları söyledi: Bugün bu rada harika bir konser dinledik. Fakat Türkiye’nin başka bir gerçeği de var. Ben Fazıl Say’ı çok beğeniyorum. Ama biz Müslüm Gürses olayını da anlamak zorundayız. Hele benim gibi toplumu yönlen dirme, gazetecilik vs. gibi işler yapanlar olarak biz arabeski çok kü çümsedik anlamadık, alay et ti k. Bizim, göğsünü jiletleyenleri de anlayıp, izlemeye almamız gerekiyordu. Onlar nereye oy veriyor, diye baktığınızda bugün başka bir resim görüyorsunuz. Bu açıdan kendimizi eleştirmemiz gereken noktalar da mutlaka var.” Zeynep Göğüş, konuşmasının devamında soruları yanıtladı. Kadınlar Günü etkinlikleri, Arıkovanı Restoran’da “Dünya Kadınlar Günü Briç Turnuvası” ile sürdü. Sosyal ve Kültürel Hizmetler Ko mitesi’nin yıllardır sürdürdüğü briç etkinliğinin katılımcıları, dü zenlenen turnuvada ustalıklarını sergilediler ve galip gelenler, günü bir kupa sahibi olarak tamamladı.
Zeynep Göğüş (solda) ve Komite Başkanı Zeliha Dilek
81
Vakıf’tan Haberler
İTÜ’lü ‘Genç Arılar’ İş Dünyasının Kapılarını Aralıyor İTÜ Vakfı’nın, mezunlarla öğrenciler arasında köprü oluşturmak, öğrencilerin iş dünyası ile temasını sağlamak amacıyla geçmiş yıllarda oluşturduğu ve büyük başarı yakaladığı “Genç Arılar” projesi,, birkaç yıllık kesintiden sonra yeniden hayat buldu. İTÜ Yatırım Kulübü öğrencilerinden oluşturduğumuz yeni “Genç Arılar” grubu, İTÜ Vakfı’nda aldıkları bir dizi eğitimin ardından, mezunlarla buluşmak üzere yola çıkıyor... İTÜ Vakfı olarak, 90’lı yıllardan başlayarak hayata geçirdiğimiz, uy gulama süresince gerek öğrenci cephesinde gerekse mezun cephe sinde mutluluk verici gelişmelere tanıklık ettiğimiz “Genç Arılar” projemiz, bir dönemlik kesintiden sonra yeniden hayat buluyor. Mezunlarla öğrenciler arasında bir köprü oluşturmak, öğrencilerin iş dünyası ile temasını sağlamak, İTÜ Vakfı ve Dergisini tanıtma yoluy la eğitim giderlerine katkı sağlamak gibi amaçlarla hayata geçirilen ve uzun yıllar başarı ile uygulanan Genç Arılar” projemiz süresince, öğrenciler sayısız mezunla bir araya gelerek, onların tecrübelerin den yararlandılar, çoğu zaman bu iletişim, onlar için bir staj yeri temini veya iş dünyasına ilk adımı atmanın kapılarını araladı. Hatta girişimcilikte sınır tanımayan öğrencilerimizden bazıları, edindikleri tecrübelerden yararlanarak, kendi işlerini kurdular, bizim halen öğ rencilere aktardığımız ‘başarı hikayeleri’nin aktörleri oldular.
Eğitim Seminerleri
Aynı heyecanla, İTÜ’nün değişik fakültelerinden biraraya gelmiş Ya tırım Kulübü öğrencilerinden oluşturduğumuz ‘Genç Arılar’ grubu, İTÜ Vakfı’nca verilen eğitim seminerlerinde edindikleri yeni dene yimlerle sahaya hazırlanıyorlar. Bu çerçevede düzenlediğimiz ilk etkinlikte ‘Genç Arılar’, Kişisel Ge lişim Uzmanı Fahri Sarrafoğlu’nun “Düşün, Konuş, Dinle” başlıklı semineri ile ilk eğitimlerini almış oldular.
uygulanan ‘Genç Arılar’ projesi ve sonuçları hakkında bilgi verdi. 20 yıldır yayın hayatını sürdüren İTÜ Vakfı Dergisi’nin gençlerin yuvası olduğunu belirten Yazıcı, eğitim alan gençlerimizin, git ti kleri firma larda hem İTÜ’yü hem de İTÜ Vakfı’nı temsil edeceklerini dile ge tirdi. Genç Arılar, ilk olarak Vakfın burs çalışmalarına destek olmak amacıyla iş dünyasına İTÜ Vakfı’nı tanıtmaya çalışacaklar. Öncelikle İTÜ’den mezun işadamları ile tanışıp, görüşecek olan Genç Arılar, hem onların tecrübelerinden faydalanacaklar, hem de maddi du rumu yetersiz İTÜ’lü öğrencilere burs temin etmek için çalışan İTÜ Vakfı’na katkıda bulunacaklar.
Önce Dinlemeyi Öğrenmek
Kişisel Gelişim Uzmanı Fahri Sarrafoğlu da “Düşün, Konuş, Dinle” başlıklı sunumla, Genç Arılar’a öncelikle dinlemenin önemini belir terek, iyi bir dinleyici olma konusunda ilginç film ve görüntüler eşli ğinde bilgiler aktardı. Sarrafoğlu, konuşma sırasında sık sık söylenen “ee, şey, yani” vb. asalak kelimelerden kurtulmanın püf noktalarını öğreterek, doğru nefes almanın faydalarını vurguladı, konuşma ve beden diline yönelik yanlış ve doğruları, bizzat öğrencilerle doğaçla ma uygulamalar şeklinde gösterdi.
Mezun Olmadan İş Bulabilecekler
Seminer’de konuşan İTÜ Vakfı Genel Sekreter Yardımcısı Cem İpek, İTÜ Vakfı olarak, gelecek vaat eden gençlerle yakından ilgilendik lerini dile getirerek, gençlerin kendilerini gerçekleştirebilmeleri ve önlerini açmak için bu tür projelere devam edeceklerini söyledi. Bu tür eğitim ve destekler sayesinde İTÜ’de okuyan başarılı gençle rin, mezun olduktan sonra iş bulma kaygısı taşımayacaklarını ifade eden İpek, şimdiden iş dünyasına girecek olan ‘Genç Arılar’ın ba şarılı olacağına inandığını söyledi. İTÜ Vakfı Dergisi Yazı İşleri Mü dürü Hatice Yazıcı da, İTÜ Vakfı’nı tanıtarak, geçmiş dönemlerde
Sektör Temsilcileri Deneyimlerini Aktarıyor İTÜ Vakfı’nın ‘Genç Arılar’ için iş dünyası ile iletişim kurma becerilerine yönelik eğitim seminerinin ikincisine konuşmacı olarak katılan Göze tim Sigorta Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah İsmet ve Yedirenk İletişim Reklam Ajansı Genel Müdürü Kemal Çiftçi deneyimlerini öğrencilerle paylaştı. Abdullah İsmet: İşinizi Sevin Uzun yıllar ABD’de sigortacılık yaptıktan sonra Turkey Ekonomi Gazete sinin Yayın Yönetmenliğini üstlenen, kendi sigorta şirketini kurarak, bu alanda 800’den fazla kurumsal firmaya hizmet vermekte olan Abdullah İsmet, gençlerin, ilk önce yapacakları işi sevmesini tavsiye ederek, ileti şimde olmazsa olmaz kuralın “dikkat” olduğunu dile getirdi. İsmet, sözle rini şöyle sürdürdü: “Piyasayı iyi takip etmelisiniz. Mezun olmadan önce piyasa ile ilgili bilgileri temin ederseniz, iş hayatına atıldığınızda zorluk çekmezsiniz” İsmet, pazarlama ile ilgili olarak dikkat, bilgi alma, analiz
ve karar aşamalarından da bahsederek gençlerin kendilerini yetiştirme lerini tavsiye et ti . Devlet Para Verecek Proje Arıyor Yedirenk İletişim Reklam Ajansı Genel Müdürü Kemal Çiftçi ise, hüküme tin gençlere dönük desteklerinden bahsederek, Şimdiden proje üretme ye bakın. Her türlü projenize rahatlıkla destek bulursunuz. Yeter ki elle tutulur, bir projeniz olsun, dedi. Çiftçi, Türkiye’de proje kısırlığı değil proje tembelliği çekildiğine de dikkat çekerek şunları söyledi: “Gençlerimizin birçok projesi olduğuna inanıyorum. Ama nereden hangi desteği ala caklarını bilmiyorlar. Bu konuda birçok kurum ve kuruluş destek veriyor. Öğrenci iken bile etkinliklerinize sponsor bulabilirsiniz. Kültür Bakanlığı bazı sponsorlukların yüzde yüz vergiden düşülmesi için destek veriyor. Bunları araştırın ve siz de proje üreterek şimdiden piyasaya girin” diye konuştu
82
Vakıf’tan Haberler
Annelere En Güzel Hediye İçin: Kermes İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi’nin geleneksel Anneler Günü ve Bahar Kermesi 8 Mayıs’ta İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri salonlarında gerçekleştirildi. Aralık ve Mayıs’ta olmak üzere her yıl iki defa düzenlenen ker mesin amacı, Komite’nin tüm etkinliklerinde olduğu gibi İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak. Bu yıl yine özel tasarım takı ve dekorasyon ürünleri, mutfak mal zemeleri, giysi, el emeği göz nuru geleneksel ürünler gibi gün lük yaşamın gereksinimlerini kaşılamaya yönelik katılımcılarla, Anneler Günü için alternatif oluşturacak pek çok hediyelik İTÜ Maçka Sosyal Tesisleri salonlarında sergilendi, satışa sunuldu. Çok Sayıda Firmadan Kermes’e Destek Kermes, İTÜ öğrencileri için burs desteği sağlama amacına yö nelik olunca, çok sayıda kuruluş, ürün bağışı ile destek verdi, kermes ortamının daha da zenginleşmesini sağladı. Duyuru ve çağrılarımıza kulak veren bu kuruluşlar giysiden yiyecekiçeceğe, dekorasyon ve mutfak malzemelerinden bujiteriye varıncaya kadar firmalarına ait ürünlerden setler göndererek, Komitemizin öğrencilere yönelik çabasına katkıda bulundular. Mini Konser Sanatçı Mine Geçili, kermeste verdiği mini komserde Türk Sanat Müziği’nin popüler parçalarını seslendirerek güne ayrı bir renk kattı.
Kermesimize Bağışladıkları Ürünlerle “İTÜ Vakfı Burs Fonu”na Katkıda Bulunan Kuruluşlara Sonsuz Teşekkürlerimizle... Ziylan Ayakkabı
Kervan Gıda
Yedirenk İletişim
En-Ka Çelik
Elvan Gıda
Saka Su
Uğur Bijuteri
Unilever
Tekin Bijuterii
83
Banat Diş Fırçaları
Fakir Ev Aletleri
Şekerci Cafer Erol Besse Gömlek
White Sea Markiz Patent
Vakıf’tan Haberler
Prof. Dr. Mustafa Gediktaş Anısına “Çağdaş Türk Müziği Konseri” İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi, Prof. Dr. Mustafa Gediktaş anısına bir Türk Müziği konseri düzenledi. 25 Mart 2013’te İTÜ Maçka Kampüsü Mustafa Kemal Amfisinde gerçekleştirilen konsere Mehmet Özkaya solist, Melihat Gülses ve Atilla Atasoy konuk solistler olarak katıldı. Sanatçılar, şef Kamil Coşkun yöneti mindeki Çağdaş Türk Müziği Orkestrası eşliğinde, Türk müziğinin gönüllerde yer etmiş unutulmaz eserlerini seslendirdiler. İTÜ öğrencilerine burs desteği sağlamak amacıyla, İTÜ’nün unutulmaz hocalarından Prof. Dr. Mustafa GEDİKTAfi anısına düzenlenen “Çağdaş Türk Müziği Konseri”nde Mustafa Gediktaş’ın öğrencileri, meslektaşları, sevenleri biraraya geldi. Konser, daha önceki Mustafa Gediktaş’ı anma konserlerinde olduğu gibi Tülin Gediktaş’ın katkıları ile gerçekleştirildi. Vakfımıza katkıları nedeniyle Sayın Tülin Gediktaş’a teşekkür ederiz.
Matematik 1 Çözümlü Problemleri Ayşe Peker Dobie Matematik 1 Çözümlü Problemleri kitabı, Yazar’ın yaklaşık 15 yıldan beri İstanbul Teknik Üniversitesi Fen ve Mühendislik Fakültelerinin birinci sınıf öğrencilerine vermekte olduğu Matematik I dersinin not larından derlenmiş bir problem kitabıdır. Her bölümde, öncelikle ye terli ölçüde gerekli olan teorik bilgi verilmiş olup bu bilgi, konu ile ilgili çok sayıda basitten daha zora sıralanmış çözümlü problemlerle pekiş tirilmiştir. 6. baskısı yapılan bu problem kitabının, üniversitelerin ilgili bölümlerinin birinci sınıfında verilen matematik dersiyle ilgili gereksi nimlerini karşılayacağını umuyoruz. Yazar Ayşe Peker Dobie, tüm basımlarda olduğu gibi, bu basımda da telif hakkını, İTÜ öğrencilerine burs verilmek üzere İTÜ Vakfı’na bağış lamıştır. Kendisine sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Cisimlerin Mukavemeti Prof. Dr. Mustafa İnan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof. Dr. Mustafa İnan’ın üniversitemize ve mühendislik dünyasına armağanı olan “Cisim lerin Mukavemeti” adlı eserinin 9. baskısı çok yakında İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı yayını olarak tekrar basılacak.
9. Baskı Çok Yakında...
Sipariş ve bilgi: 0212 232 57 62 : 230 73 71 basin@ituvakif.org.tr www.ituvakif.org.tr
84
Yayınlarımız
Ord. Prof. Ata Nutku
Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi İTÜ’de sivil gemi mühendisliği eğitiminin kurucusu ve Türkiye’de gemi yapılamaz denen bir ortamda çelik gemi yapımını gerçekleştiren Ord.Prof. Ata Nutku’nun hayatı ve gemi inşaatı endüstrisine yaptığı katkılar “Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi” isimli kapsamlı bir eser olarak İTÜ Vakfı Yayınları arasında yerini aldı. Y. Müh. Alb. Aydın Eken tarafından hazırlanan “Ord. Prof. Ata Nutku Türk Gemi İnşaatı Endüstrisi ve Mühendislik Eğitiminin Önderi” kitabı, üç yıl süren bir araştırmanın, titiz ve sabırlı bir çalışmanın sonucu olarak ortaya çıktı. Prof. Dr. Reşat Baykal ise, İTÜ’de 31 yıl hizmet vermiş olan Ata Nutku’nun akademik yaşamı ile ilgili bilgi ve belgelerin kitapta eksiksiz yer alması; kitabın adına yaraşır biçimde basımı için kaynak bulunması konularında destek verdi. Kendi alanında, yakın tarihimize ışık tutan niteliği ile eşsiz olan bu eserin içerik ve oluşum sürecini kitabın “Önsöz”lerinden okurlarımıza sunuyoruz… Kitabın, İTÜ Vakfı Yayını olarak çıkarılması ve satış gelirinin İTÜ Vakfı Burs Fonu’na aktarılması için tüm haklarını Vakfımıza bağışlayan Y. Müh. Aydın Eken’e ve Eken’in bu kararı almasında yönlendirici olan Prof. Dr. Reşat Baykal’a en derin teşekkürlerimizi sunarız.
Y. Müh. Aydın Eken
İTÜ Vakfı Yayını - www.ituvakif.org.tr
Ata Nutku ismi biz gemi inşaatcılar için her zaman büyük bir önem taşımıştır. Hocamızın ismini ilk defa 1981 yılında İTÜ Gemi İnşaatı Fakültesinde eğitime başladığım zaman duymuştum. Ancak kendisi 1974 yılında emekli olduğu için üniversitede bulunmuyordu. 1984 yılında yapılan bir teknik kongrede, kendisini görme ve dinleme fırsatını bulmuştum. Daha sonra derslerin yoğunluğu içinde Ata Nutku ismi de yavaş yavaş hafızamdan çıkmıştı. Ta ki 1990 yılında Gölcük Tersanesi’nde göreve başlayana kadar. Gölcük Tersanesi’nde Cumhuriyet sonrası Türkiye’de dizayn ve inşa edilen ilk bü yük ölçekli çelik gövdeli gemi olan Gölcük Yağ Gemisi’nin Ata Nutku tarafından yapıldığını ve sonrasında da yeni gemi inşa hamlesinin; Torpido Şalopaları, Atak Mayın Gemisi ve Dalgıç Motoru projeleri ile devam ettirildiğini öğrenmek beni yine heyecanlandırmıştı. Fakat tersanenin yoğun çalışma tem posu içerisinde bir projeden diğerine koşmaktan yıllar gelip geçti ve Ata Nutku’nun yaptıklarının önemini tam olarak id rak edememiş oldum. 2008-2009 yıllarında Gemi ve Deniz Teknolojisi Dergisi’ne yazılar yazarken Ata Nutku’nun hayatı ve çalışmaları ile il gili geniş çaplı bir yayının olmadığını fark ettim ve bundan sonraki makalemin Ata Nutku ve yaptıkları üzerine olmasına karar vererek çalışmalara başladım. Başlangıçta niyetim bu konuda bir makale kaleme almaktı. Fakat araştırmalarımı
derinleştirdikçe bunun makale boyutunu aşacağını ve özel bir sayı olarak basılabileceğini düşünmeye başladım. Tam o sıralarda okuduğum bir yayında Ata Nutku’nun ölümün den sonra, oğlu Prof.Dr. Yavuz Nutku’nun, babasının tüm evraklarını Deniz Harp Okulu Kütüphanesine bağışladığını öğrendim. Orada yaptığım araştırmalar neticesinde daha önce hiç rastlamadığım çok değerli bilgi ve belgelere ulaş tım. Özellikle onların içerisinde dört cilt çok önemliydi ve Deniz Harp Okulu Komutanlığı ilgililerinden aldığım izin sa yesinde bunları Gölcük Tersanesi’ne getirerek, inceleme ve tarama fırsatını buldum. Hocamızla ilgili kaynaklar kısmında belirtilen diğer yayınları da inceledikten sonra, çalışmamın bir kitap olması gerektiğine karar verdim. Son olarak 2011 yılında Yavuz Nutku’nun vefatından sonra, kızı Sırma Nutku, tavan arasında bulduğu dedesine ait dört sandık bilgi ve bel geyi Gölcük Tersanesi’ne bağışladı. Bu belgeleri bizzat tasnif ettim ve buradan da çok önemli bilgi ve belgelere ulaştım. Bu yeni belgelerin ışığı altında dördüncü defa olmak üzere, oluşturmaya başladığım kitabı yeni baştan derlemek zorun da kaldım. Tüm bu çalışmalar yaklaşık olarak üç yıldan fazla sürdü. Bu çalışmaya başladıktan sonra, Ata Nutku isminin Türk Gemi İnşa Endüstrisi için ne kadar büyük bir anlam ta şıdığını ve hocamızın bir ömre bu kadar çok ve önemli çalış mayı nasıl sığdırdığını görmek, beni kendisine bir kez daha
85
Yayınlarımız
hayran bıraktı. Bu kitabın üniversitede basımı için bana her türlü desteği veren İTÜ Rektörleri Prof. Dr.Muhammed Şahin ve Prof. Dr.Mehmet Karaca ile Rektör yardımcısı Prof.Dr.Fevzi Ünal’a ve İTÜ Yayın Komisyonu Teknik Komite Başkanı ve üyelerine şük ranlarımı sunarım. Prof.Dr. Ata Nutku’nun akademik yaşamıyla ilgili çok değerli bil gi, belge ve fotoğrafları vererek kitabın belirli sayfaları arasında yer almasını sağlayan İTÜ Rektörlerinden hocam Prof.Dr.Reşat Baykal’a özellikle ve içtenlikle teşekkür etmek istiyorum. Bu değerli katkıları yanında Reşat hocamın kitabın daha kaliteli ba sılması için denizcilik kuruluşlarından maddi destek sağlaması yanında, kitabın son şeklini alması için matbaada basım aşama sındaki düzenleme ve düzeltmeleriyle ilgili özverili çalışmalarını şükranlarımla belirtmek istiyorum. Doğrusu onun son altı ay bo yunca sürdürdüğü inanılmaz destek ve çabaları olmasaydı, kita bın hem içerik hem de düzenleme yönünden önemli eksikleri olacaktı. Birlikte uyumlu çalışmamız bu kitabın istenilen düzeyde yayımlanmasını sağladı. Prof.Dr.Ömer Gören’in kitabın basımı için olumlu görüşü ile ver diği desteğe içtenlikle teşekkür ederim. Kitabın basım aşamasın da samimi destek ve çabaları için Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof.Dr.Ahmet Ergin’i şükranla belirtir, teşekkür ederim. Kitabın kuşe kağıda renkli basımı için maddi destek ve ren TL-Türk Loydu, DNV-Norveç Loydu, Gemak Tersanesi, LRİngiliz Loydu, BV-Fransız Loydu, RINA-İtalyan Loydu ve ABSAme rikan Loydunun Türkiye yetkililerine gönülden teşekkür ederim. Gölcük Tersanesi’nde mevcut dokümanların incelenmesine ve alıntı yapılmasına izin veren, Deniz Harp Okulu Kütüphanesin den getirdiğim, Ata Nutku‘ya ait dört cilt dokümanın taranarak bilgisayar ortamına aktarılmasını sağlayan ve bu çalışma esna sında beni her zaman destekleyen, Gölcük Tersanesi Komutanı Tuğamiral Şevki Şekerefeli’ye, kitabın oluşturulması esnasında
Ata Nutku, Tolunay Tankeri inşaatı esnasında Taşkızak Tersanesi’nde - 1943 photoshop bilgisiyle bana yardımcı olan kızım Yaprak’a, bölüm başlıklarının oluşturulmasında ve kitabın hazırlanması sürecinde photoshop programını kullanmadaki maharetiyle, her türlü iste ğimi sabırla ve bıkmadan yerine getiren Nurettin Türker’e, imla hatalarının düzeltilmesinde bana yardımcı olan eşim Şule’ye ve dedesinden kalan dokümanları Gölcük Tersanesine bağışlayarak çok önemli bilgi ve belgelerin bu kitapta yer almasını sağlayan Sırma Nutku’ya, teşekkürlerimi sunarım. Kitabın İTÜ Vakfı Yayını olarak basılmasını destekleyen İTÜ Vakfı yönetimine titiz ve öz verili uğraşlarıyla basımı gerçekleştiren Cenkler Matbaası yetkili ve çalışanlarına en içten duygularla teşekkür ederim. Mevcut bir eksikliği gidermek amacı ile özenle hazırlanmış olan bu kitap hakkında okuyucuların yapacakları katkı, eleştiri düzeltme ve önerilerini aşağıdaki adrese bildirmelerinden mutluluk duyarak titizlikle değerlendireceğimi belirtmek isterim.
Gemi İnşaatı Mühendisliğinin Önderleri Prof. Dr. Reşat Baykal
Dünyada gemi inşaatı mühendisliğine önemli katkıları olan bir çok bilgin arasında S. Archimedes ve P. Bouguer’in ayrı bir yeri vardır. Matematikçi, fizikçi, astronom, filozof ve mühendis olan Arşimet’in (Siraküzali Archimedes) bir çok buluşu vardır. Kendi adıyla bilinen Arşimet prensibiyle, suyun kaldıma kuvvetini belir leyerek bilim tarihinde önemli bir yer almıştır. Fransız matematikçi ve astronom Pierre Bouguer ise, gemi inşaatına bilimsel yaklaşım yapan ilk bilgin olarak kabul edilir. Çok sayıda eseri arasında 1746 yılında Peru’da yayınlanan “Traite’ du navire” isimli kitabı, gemi tasarımı ve stabilitesi konusunda yazılmış ilk kitaplardan biri ola rak kabul edilmektedir. Ülkemizde ise, İTÜ’de sivil gemi mühendis liği eğitiminin kurucusu ve Türkiye’de gemi yapılamaz denen bir ortamda çelik gemi yapımını gerçekleştiren Ord.Prof. Ata Nutku gemi inşaatı mühendisliğinin önderidir. Bazı mesleklerle özdeşle şen isimler vardır. Gemi inşaatı mühendisliği denince, ilk akla gelen kuşkusuz rahmetli Ata hocamızdır. Hem eğitim, hem de endüstri alanında asker ve sivil yaşamını denizcilik sektörüne adayan, yurti çi ve yurtdışı kuruluşlarda çalışan, çok sayıda gemi inşaatı mühen
disi ve bilim adamı yetiştiren, gemi model deney laboratuvarını kuran, tersaneyi dershaneye taşımayı büyük bir ustalıkla beceren, meslekte hep ilkleri gerçekleştirmesiyle mesleğinin örnek bir lide ridir. Hocamız ülkemizin öz kaynaklarını önemseyip, batının bilim ve teknoloji alanındaki bilgi birikiminden yararlanarak, Türk gemi inşaatı endüstrisi ve eğitiminin güçlenmesi hedeflerini gerçekleş tirmede tüm engelleri; meslek sevgisi, çalışma azmi ve yılmadan mücadele eden karakteriyle aşmıştır. Hayalleri, hedefleri, meslek sevgisi, başarıları ve yurtseverliğiyle dört dörtlük bir cumhuriyet öncüsü Ord.Prof. Ata Nutku’yu genç kuşaklara tanıtmak ve hizmetlerini unutulmadan yazılı belgelere dayalı olarak belirten bu kitabı çok önemsiyor ve değerli buluyo rum. Bu nedenle kitabın hazırlanması için, tüm kaynakları titizlikle ve sabırla inceleyip büyük emek veren eski bir öğrencim ve mes lektaşım Y.Müh.Alb. Aydın Eken’i içtenlikle kutluyor ve ona şük ranlarımı sunuyorum. “Aslanların gerçek hikayelerini anlatmas sanız, avcıların hikayeleriyle yetinmek zorunda kalırsınız.” Sözünü esas alarak, değerli hocamızın gerektiği gibi tanıtımına katkıda bu
86
Yayınlarımız
babasının görevli olduğu Preveze’de doğmuştur. Ataullah Nutki olan adı ve soyadını, Mesut Savcı hocamızın tanıklığı ve mahke me kararı ile Ata Nutku olarak değiştirmiştir. Bu nedenle kitapta hep Ata Nutku ismi yer almaktadır. Mevcut bilgilerden yararlanılarak oluşturulan soy ağacından da görüldüğü gibi hocamızın kendinden önceki üç kuşak da denizci dir. Kitapta babası Süleyman Nutki, amcası Ali Rıza ve kardeşi Em rullah hakkında da belgelere dayalı önemli bilgiler verilmektedir. Hocamızın teknik bir deniz subayı olarak Yarbaylığa kadarki askeri yaşamı ile ilgili hizmetleri, başarıları, ödülleri, çabaları ve eserleri Deniz Harp Okulu’ndaki Ata Nutku’nun büyük bir titizlikle birik tirdiği belgelerine dayalı olarak Y.Müh.Alb. Aydın Eken tarafından kitapta ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Aslında bu kitabın en büyük kaynağını rahmetli hocamızın düzenli olarak biriktirdiği bilgi ve belgeler oluşturmaktadır. Yaklaşık 55 yıl önce İTÜ’de öğrencisi ve daha sonra öğretim üyesi olarak beraber çalışma onuruna eriş miş biri olarak, onun sivil mühendislik yaşamıyla ilgili kısa bilgiler vermek istiyorum.
Ata Nutku, bir gemi inşa töreninde. lunmak ve onu saygıyla anmak hepimiz için onurlu bir görev ola caktır. Bu bağlamda Ord.Prof. Ata Nutku’nun İTÜ de 31 yıl hizmet verdiği akademik yaşamı ile ilgili eksik gördüğüm bazı bilgi ve bel gelerin kitapta yer alması için çaba gösterdim. Böylece yazarın da belirttiği gibi bu bilgiler kitabın belirli sayfaları arasında yer aldı. Kitabın kuşe kağıda renkli basımı konusunda ülkemizde hizmet veren saygın denizcilik kuruluşlarının maddi desteğini sağlama mın yanında, kitabı adeta bir gölge yazar veya editör gibi gözden geçirip, matbaa çıktılarını da düzelterek yazara destek oldum. “Öğretim bir binanın temeli gibidir. Temel ise toprak altında kal dığı için gösterişi yoktur.” diyen hocamızın hocası, Tosyalı Ahmet Şevki Bey’in bu sözünden esinlenerek; onun bu mesleğe katkıla rıyla ilgili bilgi ve belgelerin kaybolmadan yalın bir dille yazılmış kitap olarak çıkarılması; hem bir vefa borcu, hemde görünmeyen gösterişsiz temelin neler içerdiğini belirtmesi yönünden de çok önemlidir. Bu kitabın çok önemli diğer bir özelliği ise, İTÜ Gemi İnşaa tı ve Deniz Bilimleri Fakültesi’nin başlangıçını oluşturan Gemi Bölümü’nün kuruluş ve tarihçesi ile ilgili bilgileri hiç bir yoruma ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde orjinal belgelere dayalı olarak vermesidir. Bu nedenle kitabı, bu mesleği merak eden herkese içtenlikle öneriyorum. Üç Kuşak Denizci ‘Nutku’ Ailesi Emrullah, Seyfullah, Ataullah, Hayrullah ve Sadullah isimli beş kardeşin üçüncüsü olan hocamız, 26.10.1904 yılında denizci olan
Ata Nutku, 2500 tonluk yüzer havuzun inşaatı sırasında Taşkızak Tersanesi 1942
İTÜ’de 31 Yıl 1943 Yılında deniz subayı üniformasıyla girdiği İTÜ Gümüşsuyu binasında “Türkiye’de Gemi İnşaatı” konulu konferansını vererek başladığı sivil akademik yaşamından 31 yıl sonra, 26.10.1974 ta rihinde 70 yaşında yasal yaş sınırı nedeniyle emekli olmuştur. Ge lecek kuşakların dinamik ve yaratıcı gücünü oluşturarak mesleği ni gençlere devretmenin huzuru ile, çalışma gücü ve azminden hiçbir şey kaybetmeden bir delikanlı edasıyla, emekli yaşamında da üretkenliğine devam etmiştir. 01 Eylül 1924 tarihinde Deniz Harp Okulundan asteğmen rütbesiyle mezun olan Ata Nutku, as ker ve sivil olarak toplam 52 yıl 2 ay hizmetten sonra, ardında gu rurlanacağı eser ve unutulmayacak izler bırakarak 26.10.1974’de emekli olmuş ancak İTÜ ile ilişkisinin sürekliliği hiç kesilmemiştir. Mesleki çalışmaların tatmininin doruğuna erişmiş çok önlü bir lider olarak, yetiştirdiği öğrencileri onun belirli yönlerini örnek alarak mesleklerini yüceltirken, mesleklerinin önderi Ord.Prof. Ata Nutku’yu daima hayır ve şükranla anmaktadırlar. Mühen dislik konusunda Türkçe yayınların olmadığı bir dönemde gemi inşaatı mühendisliği konusunda üniversite kütüphanesinde bile hiçbir yayının olmadığı bir ortamda, Ata hocanın ingilizce mesleki kitaplar getirerek ders anlatması, öğrencilerini yabancı dilde kay nak kitap karıştırmaya yönlendirmiştir. Değerli eşi Naciye hanım bir söyleşisinde şöyle diyor: “Bugün biz evleneli iki sene oldu. İki sene evvel eşim bir ev alsaydı bugüne kadar borçtan kurtulmuş olurduk. Fakat o kadar çok kitap almış ki, hala gönderilen fatu raların altından kalkamadık.” Atak mayın gemisinin 1938 yılında Gölcük’te denize indirilişi nedeniyle gemiyi dizayn eden Yüzbaşı Ata Nutku’nun eşi Naciye hanıma hatıra olarak fabrika müdürü Albay Naim Arnas’ın verdiği bileziğin üstünde “Atak Mayın gemisi indirme annesi Naciye’ye Deniz fabrikalarının hatırasıdır” yazısı yer almaktadır. Hocamız gemi elemanları, gemi inşaatı, tersane organizasyonu, harp gemileri, gemi yardımcı makinaları gibi çok değişik dersler vermiş, projeler yaptırmış ve diploma projele ri yönetmiştir. Gemi İnşaatı şubesinin gelişmesi için akademik kadroda yetişen kişilerin bilgi ve görgüsünü artırmak, araştırma yönlerini geliştirmek ve lisansüstü eğitimlerini iyi bir şekilde ta mamlamaları için önemli olanaklar sağlayarak, herkesi yurtdışına göndermiştir. Ayrıca yurtdışından dünyaca tanınmış yabancı pro fesörleri uzun süreli ders verdirmek amacıyla davet ederek, hem öğrencilerin iyi şekilde yetişmelerini sağlamış hem de yurtdışı iliş kileri geliştirerek TC uyruklu iyi bir akademik kadro oluşturarak, kurumuna ülkemizde ve yurtdışında saygınlık kazandırmıştır.
87
Yayınlarımız
Bu kapsamda gemi direnci, gemi hidrodinamiği, model deney tekniği, öğretim programları, pervane, gemi hareket ve manevra ları, gemi mukavemeti, yelkenli tekneler, gemi makina ve tesisleri konularında İTÜ de ders vermek üzere İngiltere, Almanya ve Ame rikadan davet edilen profesörler olarak; Prof. E.V. Telfer (19461951), Prof. G.Kempf (1952, 1953 ve 1956), Prof. F. Horn (19521957 yılları yarıyıl tatillerinde), Prof. Schnadel (1953-1955), Prof. K. Davidson (1954), Prof. H.A. Schade (1960) ve Prof. K. Illies’i be lirtebiliriz. Bunlardan Prof. H.A. Schade ve Prof. K. Illies bizim sınıfa da ders vermişlerdir. Bu yabancı profesörler sayesinde, batının bi lim ve teknoloji kaynaklarından yararlanılarak gemi inşaatı şubesi gelişmiş ve öğretim üyelerimize yabancı profesörlerin ülkelerinde çalışma olanağı yaratılarak büyük yararlar sağlanmıştır. Ord.Prof. Ata Nutku İTÜ Makina Fakültesi Gemi Şubesi dışında, İTÜ Teknik Okulunda pistonlu buhar makinaları, Yüksek Denizcilik Okulu ve Deniz Harp Okulunda gemi inşaatı derslerini vermiştir. 1943 yılın da Taşkızak Tersanesini ziyaret eden Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Ata Nutku ile görüşerek Yüksek Mühendis Okulu’nda açılan Gemi İnşaatı Mühendisliği Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışma sını ister. Bu istek doğrultusunda dönemin Milli Eğitim Bakanı Ha san Ali Yücel’in 03.11.1943 tarih 74/9-19638 sayılı yazısıyla, deniz binbaşısı Ata Nutku Gemi İnşaatı Şubesinde ders vermek üzere ek görevle atanır. Böylece başlayan dönemdeki yeni görevi, Cumhu riyete yeni nesiller yetiştirmektir. Ata Nutku 30.08.1947 tarihinde yarbaylığa terfi eder. Bu dönemde Yarbay Ata Nutku ve arkadaşı Yarbay Muhittin Etingü Taşkızak Tersanesine atanarak üniversite olan İTÜ’nün, Makine Fakültesi Gemi Şubesinde öğretim görevlisi olarak göreve başlarlar. Aynı dönemde deniz subayı Faruk Erler ve Saff et Kiyasi ile Denizcilik Bankasından Y.Müh. Rahmi Güran’da Gemi İnşaatı Şubesi öğretim kadrosunda görev almışlardır. 1943 ders yılı başında Muhittin Etingü “gemi teorisi”, Ata Nutku “gemi inşaatı”, Rahmi Güran’da “gemi elemanları” derslerini vermekle görevlendirilirler. 1946 yılından itibaren 23 yıl “gemi elektriği” dersini titizlikle veren değerli hocam, merhum Amiral Adnan Kaynar’ıda rahmetle anarak özellikle belirtmek isterim. 1948 yı lında üniversiteler kanununda yapılan değişiklikten yararlanarak, Ata Nutku ve Muhittin Etingü profesörlüğe başvururlar. Prof. E.V. Telfer’in başkanlığında kurulan komisyonun adayların profesörlü ğe yükseltimesi için olumlu raporu, İTÜ Senatosunda kabul edilir ve Üniversitelerarası Kurul tarafından onaylanır. Yarbay Ata Nutku ve Yarbay Muhittin Etingü’nün Milli Savunma Bakanlığı kadrosun da gösterilerek, İTÜ Makine Fakültesi Gemi Şubesinde Profesör olarak görevlendirilmeleri Bakanlar Kurulunun 08.04.1948 tarih ve 3/7301 sayılı yazısında belirtilmiştir. 11 Mayıs 1948 tarihinde dönemin Başbakanı Hasan Saka ve Milli Eğitim Bakanı Reşat Şem settin Sirer’in önerisi ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onayı ile Ata Nutku İTÜ Makine Fakültesi Gemi Bölümü Gemi İnşaatı Kürsüsüne 4938 sayılı Üniversiteler Kanunun Geçici 5. Maddesi uyarınca 80 lira aylıkla profesör olarak atanır. Bu atama kararı 17.05.1948 tarihinde İTÜ Rektörü Prof. Tevfik Taylan tarafından Makine Fakültesi Dekanlığına, İTÜ Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ratıp Berker tarafından da 23 Mayıs 1948 tarihinde Prof. Ata Nutku’ya yazıyla bildirilir. Böylece Ata Nutku’nun askerlik yaşamı sona erer. Fakat kadrosu halen Milli Savunma Bakanlığındadır. Deniz mimarı olarak eğitimini sürdürürken bir gün bir üniversite kürsüsünün başına geçeceğini hiç aklından geçirmeyen Ata Nut ku, artık Gemi İnşaatı II kürsüsünün başkanıdır. Prof. Ata Nutku 29 Ocak 1953 tarihinde ordudan istifa eder ve istifası kabul edilir. Böylece Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Personel Daire Başkanlığı nın İTÜ Rektörlüğüne yazdığı 04.02.1953 tarihli yazı ile ordu ile ilişkisi sona erer ve kadrosu İTÜ de olan profesör olarak görevine
Ata Nutku ve Ulvi Yenal devam eder. Prof. Ata Nutku görevini 1958-1959 Öğretim yılında Amerika’da Berkeley Üniversitesinde misafir profesör olarak sür dürür. 1960 yılında ordinasyüs profesör olan hocamıza, 1974 yı lında mühendislik dalında TÜBİTAK Hizmet Ödülü verilmiştir. İTÜ Yönetim Kurulu 1990 yılında hocamızın kurucusu olduğu labora tuvara “ Ata Nutku Gemi Model Laboratuvarı” adını, 1999 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri 112 oto kapasiteli araba vapuruna “Ord.Prof. Ata Nutku” adını vermiştir. Uzun yıllar hizmet verdiği Gölcük Tersanesi ise 2010 yılında , 310 Yeni Gemi İnşa Baş Mühendisliği kısmına “Yb. Ata Nutku 310 Yeni Gemi İnşa Baş Mühendisliği” adını vermesiyle değerli hocamızın üniversite, denizcilik ve askeri alanda ismi ölümsüzleştirilerek anılması sağ lanmıştır. Sanırım bu arada Ata Nutku’nun asker ve sivil yaşamında yakın arkadaşı Muhittin Etingü’den de kısaca söz etmek yerinde olur. İtalya ve Almanya tersanelerinde yapılan denizaltıların kontrol mühendisliğini yapan Muhittin Etingü, Taşkızak tersanesinde birçok gemi projesinde ve İTÜ de sivil gemi inşaatı mühendisliği eğitiminin kuruluşunda Ata Nutku ile beraber çalışmıştır. Birbirin den ayrılmaz bu iki idealist gemi inşaat mühendislerini dönemin Milli Savunma Bakanı general Ali Rıza Artunkal “Atasız Muhittin, Muhittinsiz Ata olmaz” diye tanımlamaktadır. Prof. Etingü İTÜ Makina Fakültesi Gemi Şubesinde görev yaparken biri çeviri, biri derleme ve dördü telif toplam altı türkçe kitabını gemi teorisi, denizaltı ve gemi inşaatı konularında 1946-1952 yılları arasında yayınlamasını, o dönem için çok önemli bir hizmet olarak görmek gerekir. Bu kadar üretken birini, ne yazık ki 1952 yılında çok genç yaşta talihsiz bir kaza sonucu kaybettik. Hocamızın bilimsel yayınları, kitapları, enstitü broşürleri, patent leri, projeleri, ödülleri ve başarı belgeleri bu kitabın içinde çok kapsamlı olarak yer almaktadır. Bu konuların ayrıntıları için kita bın ilgili bölümlerine bakılmasını öneririm. Çapa Öğretmen Okulu mezunu Yanya’lı bir ailenin kızı olan Naciye hanımla 1938 yılında evlenmesi hocanın en büyük şansı olmuştur. Eşinin oluşturduğu rahat ortamdaki aile huzuru, mesleki birikimi ve tutkusu, gemi inşaatı endüstrisi ve eğitiminin gelişmesine olan inancı, azmi, ça lışkanlığı, ülkesine ve ailesine bağlılığı onun başarılarının kaynağı olmuştur. Ülkemizde rahatça yaşıyor olmayı elbette büyük önderimiz Atatürk’e borçluyuz. Gemi inşaatı mühendisleri olarak, bize mes leki yönden önderlik eden Ord.Prof. Ata Nutku’nun ikinci bir Ata mız olduğunu unutmuyor, onu saygıyla anıyor ve ruhu şad olsun diyorum. Son olarak, bu kitabın basımına destek veren saygın denizcilik kuruluşlarımıza ve özenle baskıyı gerçekleştiren Cenkler Matbaası personeline içtenlikle teşekkür ederim.
88
Kültür Mirası
Osmanlı Anıtsal Mimarlığı ‘Ülkügüderi’: Sedat Çetintaş
Rölövelere Adanmış Bir Yaşam
“Sedat Çetintaş, mimarlık tarihimizde sanatsal ve mimari değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısı, 19. yüzyıl kültürü ile beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan bir Cumhuriyet aydını. O, Selçuklu dönemi ile Erken ve Klasik Dönem Osmanlı mimarlığı tutkunu bir ‘Ülkügüder’. Sedat Çetintaş, anıtsal yapıtları çizimleriyle günümüze taşımakla kalmamış, yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlılığı sürekli diri tutmuş bir aydın. Ülküsü bir ‘Corpus’ oluşturmak. Amacı doğrultusunda yaklaşık 200 adet rölöve ve restitüsyon üretmiş. Bu ürünlerden 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde bulunmaktadır. Bu kitap da, Sedat Çetintaş’ın bu arşivde yer alan yapıtlarını toplu olarak okuyucuya ulaştırmayı ve araştırmaya açmayı hedefliyor. Buna ek olarak, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş’ı yazılarından da okuyarak ‘ülkügüder’liğinin insancıl boyutlarına da erişme olanağı veriyor...” İTÜ Vakfı Yayınları arasında yer alan “Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş” isimli eserin ilk basımı 2004 yılında gerçekleştirildi. Her geçen yıl değerine değer katan, koleksiyonlarda yer alıp, TV programlarına konu olan, hem içerik hem yapım olarak çok özel bu eseri, Prof. Dr. Ayla Ödekan’ın “önsöz”ü ve her biri inanılmaz güzellikteki rölövelerden bir seçki ile huzurlarınıza getiriyoruz…
‘Sedat Çetintaş’ın inanılmaz rölöveleri karşısında insan şaşırıyor. Şaşırmamız rölövelerin insan emeğinin ürün leri oluşundan. Hele bilgisayara dayalı bir tasarım kuşağı içinde olduğumuz günümüzde, bu çizimler doğal olarak inanılmaz geliyor. Niçin yapılmışlar? Niye bu kişi yaşamını bunlara adamış? Bu tür sorular yanıtsız kalıyor. Bugünün teknoloji düzeyinin insanı olarak fotogrametri ya da dijital kamera varken, tek başına bir tek metreyle ölçerek ve harita kalemiyle çizerek bu rölöveleri yapmanın anlamı ne olabilir diye sorguluyoruz. Oysa bu rölöveler bir insanın yaşamının ana amacı olmuş. Kendi anlatımıyla bir ‘aşkın ürünleri’. Sedat Çetintaş, 19. yüzyıl kültürüyle beslenmiş 20. yüzyılın ilk yarısında yaşayan duygulu bir Cumhuriyet aydını. Bu kişiyi tanımaya çalıştığımızda sorunlarla karşılaştık. Kendi yaşıtları göçmüştü. Prof. Dr. Semavi Eyice’yle ilk konuş mayı yaptık. Belleği güçlü bir araştırmacı olarak Semavi Bey yayınlardan bildiği kadar aydınlatıcı oldu. Prof. Dr. Oktay Aslanapa, Prof. Dr. Ernst Diez’le ilgili tartışma ko nusunda bizi aydınlattı. Mimar Cahide Tamer yanında kısa bir süre çalışmıştı. Mimar Fatin Uluengin Topkapı Sarayı çalışmalarında kendisinden çok şey öğrendiğini ifade etti. Mimar Hüsrev Tayla Rölöve ve Restorasyon Bürosu’ndan kendisini tanıyordu, ama özel yaşamına dönük fazla bir bilgisi yoktu. Behçet Ünsal Arapgirli memleketlisiydi, Yapı dergisinde birlikte çalışmışlardı. Arredamento Dekoras yon 1992’de onunla söyleşi yapmıştı. Erdem Yücel’in ba bası Süreyya Yücel, Kemalettin Bey’in öğrencisiydi. O da Kemalettin Bey’in yetiştirdiği mimarlarla ilgili yazısında Çetintaş’tan kısaca söz etmekteydi. Mimarlar Odası Yöne tim Kurulu Üyesi Turhan Uyaroğlu onu ölümünden kısa bir süre önce evinde ziyaret etmiş, Mimarlık dergisinde ölü mü üzerine bir yazı yazmıştı. Bir rastlantı Mimar Mehmet Konuralp’le karşılaştık. O ise, 1962 yılında ondan rölöve tekniği öğrenmeye gitmişti; ustanın çırağı olmuştu. Gü nümüzde yaşayanların bir bölümü bir sonraki kuşaktandı. Yaşayanların onu yeterince tanımadıklarını duyumsadık. Yakın kuşakta olanların ilişkileri, belki de Sedat Çetintaş’ın
Ressam konutu, cepheden ayrıntı, 15.07.1914
89
Sedat Çetintaş
Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Editör: Prof. Dr. Ayla Ödekan ISBN: 975-561-252-1 Basım Yılı: 2004 Boyutlar: 27 x 39 cm Cilbent kutu içinde 79 sayfa metin + 108 sayfa rölöve föyleri. Satış Yerleri: İTÜ Vakfı, İTÜ Maçka Kampüsü – YEM Kitabevi - Çantaylar Kitap, İTÜ Ayazağa Kampüsü – Milenyum Kitap – Kabalcı Kitabevi – Alkım Kitabevi
kişiliğinden, yüzeyseldi. Onunla ilgili soruların yanıtlarını arar ken söyleşiler açıklayıcı gelmedi. Belgeler ise sınırlıydı. Ailesin den kimseye ulaşmak mümkün olmadı. Ondan sonraki kuşağa
iz bırakacak çocuğu olmamıştı. O zaman yazılarına gömüldük. Evet, Sedat Çetintaş’ı başkalarının söylemesine gerek yoktu. O kendini yazdığı yazılarla açıyordu. Sedat Çetintaş’ın inanılmaz rölövelerini neden ve nasıl yaptığını kendi anlatımlarında oku maya koyulduk. O tutkundu; Selçuklu ve özellikle klasik dönem Türk mimarlığı tutkunuydu. Cumhuriyet’in kuruluşunu yaşamıştı, onu coşkuyla benimsemişti ama, geçmişin yüce anıtlarına hayrandı. Tasarım ancak o yücelikte olmalıydı. O bu yaratı biçemine aşıktı. Bu aşk onu tüm benliğiyle sarmıştı. Cumhuriyet ereği uygarlık düzeyi onun benimsediği düzeydi ama o Türk mimarlığının anıtsallığına aşıktı. Ve tüm yaşantısında bu aşkını aradı. O bir Osmanlı anıtsal mimarlığı ‘ülkügüderi’ydi. Çetintaş’ın yazılarını okumadan onu tanımak olası değil. Onun hakkında söylenenler kişilerin kendi kişiliklerinin yansıması; o nedenle söyleşiler gerçeği yansıtıyor mu kuşkulu. Söylenenlerde hep vurgulanan ‘kavgacı’ bir kişiliğe sahip olduğudur. Yazıları ise tüm açıklığı ile onu okumayı kolaylaştırıyor, tüm içtenliğiyle onu açığa vuruyordu, çünkü inanılmaz rölövelerin sahibini inanılmaz toplumsal duyarlıkla bulduk. Yazılarında inancı doğrultusunda doğrularını duyaklılıkla savunan bir kişi idi Sedat Çetintaş. Evet Sedat Çetintaş’ı başkalarının tanımlamasına gerek yoktu, o ken disini okumasını bilene yazılarında açıyordu. O nedenle yazıları na daldık ve Sedat Çetintaş’ın inanılmaz rölövelerini neden ve nasıl yaptığını kendi anlatımıyla anlamaya çalıştık.
Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş Kitabına Temel Oluşturan Proje “İstanbul’da Tarihi ve Yeni Kent Dokularının Karşılaştırmalı Analitik, Görsel Değerlendirilmesi” Ekim 1999’da İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde “İstanbul’da Tarihi ve Yeni Kent Dokularının Karşılaştırmalı Analitik, Görsel Değer lendirilmesi” başlıklı bir araştırma projesi başlatıldı. Prof. Dr. Mehmet Ocakçı ve Uzman Dr. Aras Neftçi tarafından yürütü len ve Fakültenin, İstanbul kent dokusu ile ilgili veri arşivinin oluşturulmasının planlandığı bu proje kapsamında; İTÜ Mi marlık Fakültesi arşivinde bulunan Y. Mimar Sedat Çetintaş tarafından, her biri çeşitli teknikler kullanılarak tek tek elde çizilmiş 110 adet İstanbul ve diğer bazı şehirlerin kent kimliği
Bursa Eski Kaplıca, doğu cephesi (1337), 30.6.1948
nin önemli referans noktalarına ait eserler onarılarak geleceğe aktarılması sağlandı. Uzun yıllar Mimarlık Fakültesi arşivinde korunan ancak, zama nın ve mekanın yıpratıcı etkisine yenilen rölövelerin onarı mı, kuşkusuz hayli uzun süren bir çalışma ve yoğun bir emek gerektirdi. Zira, yapıldıkları dönemde her biri MDF denilen bir nevi plak üzerine yapıştırılmış olan rölöveler, zamanla bu levhaların esnemesiyle yırtılmış ve çeşitli yerlerinde çatla malar oluşmuş; ışık, nem, ısı ve toz gibi dış etkenler zamanla kağıtta tahribata yol açmıştı. 36.2x74.5 cm ile 119.5x189.5 cm arasında değişen boyutlarıyla hemen hemen tümü bu durumdaki rölövelerin onarımı kağıt restorasyonu uzmanı Hatice Karagöz ta rafından gerçekleştirildi. Karagöz’ün bu uğurda verdiği emek yadsınamaz. Rölö velerin genel fotoğraflarının çekilmesi, Osmanlıca yazıların çevirisi Dr. Aras Neftçi tarafından, özel ayrıntı çekimleri ise Hadi ye Cangökçe tarafından yapıldı. Bu proje ile bir taraftan Y. Mimar Sedat Çetintaş koleksiyonu koruma altına alınır ken, diğer taraftan İTÜ Vakfı’nın prestij yayınları arasında yerini alan “Yazıları ve Rölöveleriyle Sedat Çetintaş” adlı eserin oluşturulmasına büyük katkıda bulunul muş oldu.
90
Sedat Çetintaş
Bursa Yıldırım Külliyesi, çevre duvarı kapısı, 26.1.1950
Bu nedenle rölöveleriyle birlikte onun yazılarının değerlendiril mesi gerekiyordu. Sedat Çetintaş’ı tanımak amacıyla taramala rımızı Cumhuriyet gazetesi 1930-1960 yılları arasında sınırladık. Yazılarında belirttiği öteki dergilere de ulaşmaya çalıştık. Ayrıca Yapı, Mimarlık, Arkitekt, Mimar, Vakıflar, Uludağ ve Güzel Sa natlar dergilerini taradık. Bu araştırma sürecinde Atatürk Ki taplığı, İstanbul Üniversitesi Kitaplığı, Beyazıt Devlet Kütüp hanesi, Alman Arkeoloji Enstitüsü Kitaplığı, Mimar Sinan Üniversitesi Kitaplığı, Yapı Kredi Kültür Merkezi Sermet Çifter Kütüphanesi, Boğaziçi Üniversitesi Aptullah Kuran Kitaplı ğı, İstanbul Teknik Üniversitesi Merkez Kitaplığı ve Mimarlık Fakültesi Kataplığı’nda araştırmamızı sürdürdük. Lisansüstü öğrencilerimizden Ayşe H. Köksal, Tufan Sağnak ve Hande Dedeal’ın katkılarıyla taramalarımızı gerçekleştirdik. Araştır mayı yürüttüğümüz kitaplık sorumlulularına yardımlarından dolayı teşekkür ederiz. Rölöveler yazılarla birlikte anlam kazandı. Sedat Çetintaş’ı nostaljisi, coşkusu, beklentileri, hırçınlıkları, inadı, yalnızlığı, küskünlüğüyle tanıma olanağı kulduk. Sedat Çetintaş, mimarlık tarihiminde sanatsal ve arkitekto nik değeri güçlü rölöve ve restitüsyonların yaratıcısıdır. Erken Dönem ve Klasik Dönem Osmanlı Mimarlığı tutkunu bir Erken Dönem Cumhuriyet mimarıdır. Anıtsal yapıları çizimleriyle ölümsüzleştirmekle kalmamış koruma, mimarlık ve sanat ko nularında yazılarıyla da mimar olarak toplumsal duyarlığını sürekli diri tutmuş bir aydındır. Amacı doğrultusunda 200’ün üstünde rölöve ve restitüsyon üretmiş olmalı. Bu ürünlerin 108’i İTÜ Mimarlık Fakültesi Arşivi’nde korunmaktadır. Bu kitap, öncelikle Sedat Çetintaş’ın arşivde yer alan yapıt larını topluca herkesin beğenisine ve araştırmasına açmayı amaçlamaktadır. İkincil amaç ise, çizimleriyle tanıdığımız Sedat Çetintaş’ı yazılarından da okuyarak ‘ülkügüder’liğinin insancıl boyutlarına varmaktır. Bu nedenle, kitapta özelilkle kendi anlatımlarına yer verilmiştir; çünkü kendi sözcük ve anlatım dili sanatsal ve savaşçı kimliğini dolaysız açığa çıkar maktadır. Yazılar dönemin yaklaşımlarını, düşünce yapısını ve davranış biçimlerini de okumaya sunmaktadır. Çalışma süresi sınırlıydı Bu süre içinde toplanan bilginin ek siksiz olmaması amaçlandı. Yine de gözden kaçmış konular, ulaşılamamış malzeme kuşkusuz olabilir. Boşlukların doldu
Bursa Ulu Camii, boyuna kesit, bozulmamış durumu (1399), 15.1.1950
rulmasını yeni araştırmalara bırakıyoruz. Sedat Çetintaş’ın rölövelerinin yayımlanmasında en büyük des tek Rektör Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’indir. Desteğiyle Mimarlık Tarihi’ne bu yayını kazandırdığı için kendisine teşekkürümüz sonsuz. Bir öteki destek Prof. Dr. Yıldız Sey’indir. Önemine inan
Edirne Selimiye Camisi, cephe (1569-1575), 15.11.1934
91
Sedat Çetintaş
dığı için yayınevinin kuruluş aşamasında öncelikli olarak yayını programına almış, yayın sorunlarını sabırla çözümlemiştir. Mi marlık Fükültesi arşivini bize açan Dekan Prof. Dr. Hasan Şener ve Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Sinan Şener çalışma süresinde tüm kolaylıkları sağlamışlardır. Ersu Pekin yaratıcı tasarımıyla malze meyi özenle değerlendirmiştir. Rölövelerin genel fotoğraflarının çekimi ve Osmanlıca yazıların çevirisi Dr. Aras Neftçi’nindir. Özel ayrıntı çekimleri ise Hadiye Cangökçe tarafından gerçekleştiril miştir. Kitabın tamamlanmasında her aşamada katkılarını esir gemeyenlere teşekkür ederiz. Eşim ve oğlumun çalışma süresinde gösterdikleri anlayış ve yap tıkları katkılar yadsınamaz.’ Prof. Dr. Ayla Ödekan, Mayıs 2004.
Bursa Yeşil Camii, çini deseni (1419-1424), 29.4.1934
Bursa Alaeddin Camii, kesit, plan, sütun başlıkları, yan cephe, cephe (1325-1326), 10.1.1934
İstanbul Kadırga Sokullu Camisi, cephe, son cemaat yeri kesit (1571-1572), 1920
92
İstanbul Şehzade Türbesi, çini pano (1543-1548), 6.5.1933
Vakıf’tan Haberler
2012-2013 Akademik Yılı Burs Bağışçıları Geleceğimizin Yapı Taşları
Gençlerimize Katkı
Geleceğimizin yapı taşları gençlerimizin büyük bir kısmı maddi imkansızlıklar içinde öğrenimlerini sürdürüyorlar. İTÜ vakfı, kuruluş yılı olan 1984’ten beri gerek bütçesinden ayırdığı burs fonu, gerekse mezunlarımız, mensuplarımız ve İTÜ dostlarının verdiği desteklerle bugüne kadar on binlerce öğrencimiz için umut oldu. İTÜ Vakfı Sosyal ve Kültürel Hizmetler Komitesi ise, gönüllü üyelerinin yıllardır sergilediği örnek dayanışma ile, gerçekleştirmekte olduğu etkinliklerden elde ettiği gelirin tümünü burs fonuna aktarıyor. Tüm bu çabaların sonucu olarak, 2012-2013 akademik yılında da yüzlerce İTÜ öğrencisinin eğitim giderlerine katkı sağlandı. Geleceğimizi şekillendirecek gençlerimiz adına yapılan küçük-büyük her katkı öğrencilerimize umut, üniversitemize güç veriyor. Burs verenlerimize en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.
İTÜ VAKFI BAĞIŞÇILARI A.Ener Pelin Abdullah Dursun Alinur Büyükabay Altok Kurşun As Kaynak Ataç Soysal Ayşe Peker Dobie Aydın Eken Burçelik A.Ş. - (Şevket Kömürcüoğlu Bursu) Can Gürocak Cavit Çıtak Cumhur Şenol Ece Petrol Elif Kaya Ok Erdal Tusavul Eşref Adalı Fahriye - Şule Gündüz Gökhan Uzgören Has Mimarlık Hüseyin İnan (Mustafa İnan Bursu) Hüseyin Ersin Tahla Işın Hızver İbrahim Kafalıer İlknur Çiftçi İTÜ VAKFI (Lisans ve Sporcu Bursları) İTÜ VAKFI Sosyal Ve Kültürel Hizmetler Komitesi Mahmut Aytaç - (Zübeyde Aytaç Bursu) Mahmut Kurtoğlu Mas Pompa Mehmet Çağıl / Çağıl Mak. Mehmet Çapa Metin Çelik Mithat İdemen Naci Endem Nafis Çubukçu Nahit Kitapçıoğlu
Odak Firması Okida Elk. Tic.Ltd. Omega Müh. Ltd. Önder Hızver / İzmit Süt Ürünleri Özdemir Konuralp Prof. Dr. Öner Arıcı - (Nesrin Arıcı Öner) Recep Torunoğlu Remzi Kayahan Selda Arabacıoğlu Selim Zeydanlı Sema Oktuğ Sema Yazar Gençlik Vakfı - (Mehmet Yazar) Servet – Ata Turşucu Suat Başer Şevket Sevgen Yağlı Tahsin Demircioğlu Talha Dinibütün Tuğrul Ersavaş - Konsan Kontrol Cihazları Turhan Tuna Türkmenoğlu İnşaat Ümran Çelik A.Ş. Yıldız Göncü
İTÜ VAKFI SOSYAL VE KÜLTÜREL HİZMETLER KOMİTESİ BAĞIŞÇILARI Ali Rıza Erdoğan (Elki Elektrik) Belkıs Eryüksel (Pisa Tekstil Boya Fab.A.Ş.) Berrak Özcan Betül Erozan (grup adına) Betül Eskişar Bezen Hong Çiğdem Yenel Duygu-Serim Erkmen Elifsu Simla Serin Elkon Elevatör Konveyor Mak. San.
93
Emel Uzcan Emine Ağar Emine Yağcı Ertan-Bülent Doğan Erten Ersu Esen Atlı F.Erzen Onur Gönül Karagöz Gülçin Güvensoy Gülten-Ali Haydar Kazgan Güzin Karaca
(Karaca Mim.ve Moda San.Tic.Ltd.Şti.)
İclal Gürsel (İsmail Cengiz Gürsel) İrem Vardar İTÜ 61 İnş. Fak. Mezun eşleri Kamuran Aköz Kamuran Ekenler Kevser Arsan Münevver Melekoğlu Naci Koloğlu Necla Bilge Nesrin Şatıroğlu Nevin Osmanoğlu Nezihe Özelgin Nuran Akay (Mavi Jeans) Ömer İzgin - (İzgin Depolama San.Tic.Ltd.) Reyyan Aksel Sacide Bilgün Salim Bilgün Sevgi Karakadıoğlu Sevil Göker Sevim Ülgen Suna Atak Süha Çilmi (Tüm Elektrik Tic.Paz.A.Ş.) Şerife-Taner Özkaynak Şükrü Tayfun Saltaş Turhal Özgür (H.Gülsün Gürsel) Ülkü Kalyon Yurdanur Aydostlu
VakĹf’tan Haberler
94
VakĹf’tan Haberler
95
Sektör Haberleri
Tümosan Ar-Ge Çalışmalarını İTÜ Arı Teknokent’te Sürdürüyor Traktör ve dizel motor üretiminde 38 yıllık köklü geçmişiyle Türkiye’nin en önde gelen üreticileri ara sında yer alan TÜMOSAN, Ar-Ge çalışmalarına hız verdi. 2004 yılından bu yana TÜMOSAN’ın İstanbul ve Konya’daki merkezlerinde TÜBİTAK’ın desteği ve İTÜ’nün danışmanlığında sürdürülen Ar-Ge çalışma ları bundan böyle İTÜ Teknokent’te devam edecek. Konuyla ilgili açıklama yapan TÜMOSAN Genel Mü dürü Kurtuluş ÖĞÜN, “ulusaldan evrensele bir marka yaratmak” vizyonuyla çıktıkları yolda gerçekleştirdik leri Ar-Ge çalışmaları ile özgün teknoloji oluşturma yolunda çok önemli aşamalar kaydettiklerini belirtti. TÜMOSAN’ı yurt içi kaynakları kullanarak ve özgün bir tasarımla geleceğe hazırlamak istediklerini belir ten Genel Müdür, bu amaç için Ar-Ge yatırımlarına büyük önem verdiklerini söyledi. TÜMOSAN Ar-Ge merkezinin Türkiye’nin otomotiv alanında teknokent kapsamında faaliyet gösteren ilk ve tek uygulama olduğunu vurgulayan Genel Müdür bu çalışmaların ülkemizdeki otomotiv sanayinde önemli bir aşama olduğunu belirtti. TÜMOSAN’ın Ar-Ge çalışmalarına ağırlık vermesi, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının “Ülkemizi bir üretim üssü olduğu kadar, aynı zaman da bir tek noloji, bir Ar-Ge üssü haline getirme” amacına da hizmet etmektedir. TÜMOSAN AR-GE MERKEZİ ÇALIŞMALARI HAKKINDA. İTÜ Teknokent’teki TÜMOSAN Ar-Ge merkezinde; dizel motor, transmisyon, traktör ve tarım makina larının tüm mühendislik ve tasarım çalışmaları sür dürülmektedir. Tasarım çalışmaları yanında prototip, test ve analiz çalışmaları da bu merkez kontrolünde İSTANBUL ve KONYA’da bulunan tesislerde gerçek leştirilmektedir. Merkezde 37 mühendis ve 4 teknis yen görev yapmaktadır. TÜMOSAN HAKKINDA: 1975 yılında kurulan TÜ MOSAN, Türkiye’nin ilk dizel motor üreticisidir. Yıllık 45.000 adet traktör ve 75.000 adet dizel motor üre tim kapasitesi bulunan şirketin 10 seride 170 farklı model traktörü bulunmaktadır. TÜMOSAN, Temmuz 2013’ten itibaren başlangıçta 115 HP olmak üzere 115-125-135 HP büyük güç segmentindeki traktör leri piyasaya arz etmeye hazırlanmaktadır.
Sarkuysan NASA’ya bakır kablo veriyor Sarkuysan 1972 yılında, ticari hayatımızın önemli merkezlerinden olan Kapalıçarşı’da altın ticareti ya pan sarraf ve kuyumcuların öncülüğünde kurulmuş olup Türkiye’nin önde gelen sanayi kuruluşları arasın dadır. İsmi, kurucularının mesleklerini ifade eden SARraf, KUYumcu ve SANatkar kelimelerinin ilk 3 harflerinin birleşti rilmesinden türetilmiştir. Sarkuysan’ın ürünleri elektroteknik, elektronik, motor, haberleşme, elekt rik üretim ve dağıtımı, güneş enerjisi, ev cihazları ölçü aletleri, savunma, otomotiv, kimya, inşaat, ısıtma – havalandırma ve sıhhi tesisat sanayilerinin standart girdisi olarak kullanılıyor. Sarkuysan, yurtiçinde sektörde üretim ve satışlarıyla lider olup, ürünlerinin önemli bir bölümünü beş kıtada 50’ye yakın ülkeye ihraç etmektedir. Bugün Avrupa’da üretilen binek ve ticari araç ların tahminen yarısında SARKUYSAN teli kullanılmaktadır. Uzun yıllardır ABD’deki Uzay Araştırma Merkezi NASA’ya, son yıllarda da uçak sanayinin tedarikçi kuruluşlarına oksijensiz bakırdan üretilen tel ile nikel kaplı bakır tel verilmektedir. 600’ün üzerinde personeli olan kuruluşun üretiminde görev alan işçilerin yaklaşık % 90’ı lise ve teknik lise düzeyinde eğitimlidir. Üretimde kullandı ğı makinelerin büyük bir bölümünün imalatını bünyesinde gerçekleştiren, ko-jenerasyon tesisine de sahip kuruluş, 40 yıla yaklaşan bilgi birikimini ve deneyimlerini know-how olarak yurtdışına da satabilmektedir.
“İnsana Saygı Ödülü” 6. kez Albaraka’nın Bu yıl 18’incisi düzenlenen İnsan Kay nakları Zirvesi’nde, Kariyer.net tarafın dan 12. kez verilen İnsana Saygı Ödülleri sahiplerini buldu. Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşen ödül töre ninde Albaraka, bankacılık kategorisin de İnsana Saygı Ödülü’nü üst üste altıncı kez almaya hak kazandı. İnsan kaynakları platformu Kariyer.net tarafından düzenlenen ve insan kaynak ları alanında başarılı çalışmaları öne çı karmak ve kamuoyu ile paylaşmak üzere gerçekleştirilen ve bu yıl 12. kez verilen İnsana Saygı Ödülleri, İnsan Kaynakları Zirvesi kapsamında yapılan bir törenle sahiplerini buldu. Son beş yılda olduğu gibi bu yıl da bankacılık alanında İnsana Saygı Ödülü’nü Albaraka aldı. Kariyer.net’in ana sponsorluğunda 13 Şubat 2013 tarihinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda düzenlenen ödül tö reninde, Ödül değerlendirmesi, Kariyer. net’te ilan yayınlayan firmaların, yapılan başvuruları kısa sürede ve yüksek oran da cevaplamalarına göre yapıldı. İsminin son derece anlamlı olmasından dolayı
96
her geçen sene ilginin daha fazla arttığı İnsana Saygı Ödülü’ne Albaraka, başvu ruların tamamını en kısa zamanda cevap layarak 43 banka arasında yapılan değer lendirme neticesinde layık görüldü. İnsan Kaynaklarından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Temel Hazıroğlu yap tığı değerlendirmede; “Albaraka kurum kültürü; Dünyanın en iyi katılım banka sı olmak vizyonu doğrultusunda, faizsiz bankacılığın ülkemizdeki öncüsü olma misyonuna uygun olarak, sürekli en iyiye ulaşmak için değişime ve yeniliğe açık, işinin gerektirdiği bilgi ve yetkinlik lere sahip seçkin çalışanlardan oluşan bir aile ortamı oluşturmak temelinde yapılandırılmıştır. Kurum kültürünü oluşturmuş ve insana değer veren bir Banka olarak, çalışanlarımıza kaynaktan ziyade bizleri geleceğe taşıyacak çok de ğerli bir kıymet olarak bakıyoruz. Tüm çalışmalarımızı insanı merkeze alarak yapmanın gayreti içindeyiz. Gerek halen çalışan personelimize, gerekse Banka mızda çalışmak için iş başvurusunda bulanan adaylara örgüt kültürümüzün bir gereği olarak gereken saygının göste rilmesi gerektiğine inanıyoruz” diyerek, bu konuda kurumsal hassasiyetlerinin üst seviyede olduğunu belirtti.
{ Mezunlar / Atamalar Hasan Gültekin
Okan Karaduman
Trend Mikro, Akdeniz Bölgesi Kurumsal Satış Müdürü
Intellica Genel Müdürü Okan Karaduman, Türkiye’de hızla gelişen bilişim sektörüne getirdiği yeniliklerle tanınan Intellica’nın Genel Müdürü oldu. 1970 yılında doğan Okan Karaduman, İTÜ Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldu. İş hayatına Yapı Kredi’de başlayarak, programcı, analist, proje müdürü, yazılım geliştirme müdürü gibi pozisyonlarda çalıştı. 2007 yılında Avea’ya geçerek İş Zekası ve Kurumsal Sistemler Direktörü olarak görev yaptı. Intellica’ya geçen Karaduman, şirketin Türkiye’deki başarısını yeni projelerle yurt dışına taşımayı hedefliyor.
Hasan Gültekin, Japonya merkezli bulut güvenliğinin uzman şirketi Trend Micro’da, Akdeniz Bölgesi’nden sorumlu Kurumsal Satış Müdürlüğü görevine atandı. 1970 yılında doğan Hasan Gültekin, İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdikten sonra öğrenimini İstanbul Teknik Üniveritesi’nde tamamladı. İyi derecede İngilizce ve Almanca bilen Gültekin, sırasıyla Pamukbank, Oracle Türkiye, Oracle İsviçre, Hewlett-Packard Türkiye, Intel Türkiye ve Microsoft Türkiye’de Satış Yöneticisi pozisyonunda görev yaptı.
Ayça Erkol
Nestle Kahvaltılık Gevrekler Ülke Müdürü
Özgür Şahin
Divan Grubu İnsan Kaynakları Direktörü Özgür Şahin, Divan Grubu’nda İnsan Kaynakları Direktörlüğüne getirildi. İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nden 1988 yılında mezun olan Şahin, iş yaşamına 1998’de Arçelik A.Ş. İnsan Kaynakları Bölümü’nde başladı. Burada sırasıyla Bulaşık Makinesi İşletmesi İnsan Kaynakları Yöneticisi ve yurtdışı şirketlerden sorumlu İnsan Kaynakları Yöneticisi olarak görev yaptı. 2010’dan itibaren Koç Holding A.Ş.’de Yönetim Geliştirme Yöneticisi pozisyonunda çalıştı. Kariyerine aynı bünyede İnsan Kaynakları Direktörü olarak devam ediyor.
Ayça Erkol, Nestle Kahvaltılık Gevrekler Ülkü Müdürlüğü görevine getirildi. 1976 doğumlu Ayça Erkol, İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nden 1998 yılında mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde MBA yaptı. Nestle’deki kariyerine 2001 yılında başladı. Şirketin satış ve pazarlama departmanlarında çeşitli pozisyonlarda görev yaptı. 2009 yılında Mövenpick Dondurma Ülke Müdürlüğü görevine getirildi. Ekibi ile birlikte bu markayı 2012 Premium segmentinde lider yaptı. Erkol, Kahvaltılık Gevrekler Türkiye Ülke Müdürü olarak şirketin bu alandaki liderliğini sürdürmesine katkıda bulunacak.
Sevinç Suna
Harun Tiftikçi
Hasbro Türkiye ve Mena Finans Direktörü
Enocta Satış ve Pazarlama Direktörü Harun Tiftikçi, Enocta Satış ve Pazarlama Direktörü oldu. İTÜ Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü mezunu olan Harun Tiftikçi, Mikrosistem, 4K, Karel Bilgisayar, DHL Express Uluslararası Taşımacılık firmalarında değişik görevlerde bulundu. Superonline Operasyon Müdürü, Koç.net Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini üstlendi. Son olarak Gantek Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyordu.
Sevinç Suna, Hasbro ve Mena Finans Direktörlüğü görevine atandı. İTÜ İşletme Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Suna, kariyerine Yöntem araştırma şirketinde Proje yöneticisi olarak başladı. 1995 yılında Hasbro ailesine katılarak çeşitli kademelerde görevler üstlendi. Hasbro Türkiye’de 16 yıldır finans ve operasyon yönetiminde görev alan Suna, Hasbro Türkiye ve MENA Finans Direktörü olarak, Türkiye’nin yanısıra Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinin de finans yönetiminden sorumlu olacak.
Gökhan Küçüktopuzlu
Selim Cengiz
Ekol’de Chief Technology Officer
Ekol Lojistik CCO’su
Gökhan Küçüktopuzlu, 1994 yılından bu yana kariyerini sürdürdüğü Ekol Lojistik’te Chief Technology Officier görevine yükseltildi. 1994 yılında İTÜ Matematik Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Küçüktopuzlu, 1994 yılında Ekol Lojistik’te başladığı kariyerine çeşitli süreçlerde Bilgi Teknolojileri Yöneticisi olarak sürdürürken, bu alanda birçok projeye imza attı. 2007-2012 yılları arasında Bilgi Teknolojileri Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptığı Ekol’de, yeni pozisyonu Chief Technology Officer’dır.
Selim Cengiz, Ekol Lojistik’e CCO (Chief Customer Officer) olarak atandı. 1985 yılında İTÜ Kimya Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Cengiz, İÜ’de yüksek lisans yaptı. Unilever’de üretim, planlama, fabrika yönetimi, bölge satış yönetimi, satış operayonları konularında yönetici kademede görev yaptı. 1999-2005 arasında Reckitt Benckiser’de, 2005-2006’da Levi Strauss Co.’da, ardından Ülker’de Genel Müdür Yardımcısı, Altıparmak Gıda’da Genel Müdür olarak görev yaptı.
97
Aramızdan Ayrılanlar
Prof. Orhan Daldal
Prof. Muzaffer SUDALI
1925 yılında Ankara’da doğdu. İTÜ Makine Fakültesi Tayyare Bölümü’nden mezun oldu. 1957 yılında Doçent, 1969 yılında Profesör unvanını aldı. İTÜ Taşıt Tekniği Kürsüsü’nün kurucusu ve başkanı olarak görev yaptı. 1955 yılında Motorlar Enstitüsü olarak kurulup daha sonra Motorlar ve Taşıtlar Enstitüsü adını alan ve uzun yıllar müdürlüğünü yaptığı birim, 1981 yılında YÖK tarafından kapatılıncaya kadar Üniversite ile Sanayi arasında köprü görevi gördü. Gerek Kürsü başkanlığı, gerekse Enstitü müdürlüğü yaptığı yıllar boyunca, İTÜ’nün Ayazağa’daki yeni kampüsünde Motorlar ve Taşıtlar Laboratuvar binalarının ilk yapılar arasında yükselmesinde, projelendirme ve kontrol aşamalarında, laboratuarların günün en ileri teknolojileri ile teçhiz edilmesi, test ve analiz donanımlarının seçimi, temini ve kurulup işletmeye alınmasında yürütücü olarak büyük emek verdi. Ford Otosan’da uzun yıllar danışman mühendis olarak yürüttüğü görevi sürecinde edindiği deneyimleri Üniversitemiz Otomotiv ekibi ve tesislerinin geleceğinin planlanmasına yansıttı. İTÜ Otomotiv akademik ekibi bugün büyük ölçüde Prof. Orhan Daldal’ın yetiştirmiş olduğu öğrenciler tarafından yaşatılmaktadır. İTÜ Otomotiv Laboratuvarı’na 2012 yılında Prof. Orhan Daldal Laboratuvarı adı verildi. 6 Mayıs 2013 tarihinde aramızdan ayrıldı.
1923 yılında İstanbul’da doğdu. 1948 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden Yüksek Mühendis Mimar unvanı ile mezun oldu. Akademik yaflantısına, İTÜ Mimarlık Fakültesi Bina Bilgisi III Kürsüsü’nde Prof. Paul Bonatz’ın yanında asistan olarak baflladı. 1957’de Doçent, 1958 yılında Profesör unvanlarını aldı. 1961-1962 yıllarında İkinci Dünya Savaflı sonrası İtalya’da halk konutları konusunda arafltırmalar yaptı. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde 43 yıl süren öğretim
İTÜ’48
İTÜ’48
üyeliğinin ardından 1990 yılında emekli oldu. Prof. Muzaffer Sudalı’nın çok sayıda mesleki makalesinin yanısıra 1957 tarihinde hazırladığı doçentlik çalıflmasının yayınlandığı Hünkar Mahlifleri isimli bir kitabı bulunuyor. Sudalı, 31.03.2013 günü aramızdan ayrıldı.
Dr. Yük. Müh. Akın ERİŞKON İTÜ’68
1968 yılında İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden İnşaat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1968 – 1972 yılları arasında TC Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü’nde İstanbul 1. Çevre Yolu ve Boğaziçi Köprüsü Projesi’nde görev aldı. Yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda inşaat projesinde teknik danışmanlık hizmetinin yanı sıra, bilirkişi ve hakem olarak görev yaptı. 1969 yılında Otoyol Tekniği Etüdü için gönderildiği Fransa-Paris’te BCEOM ve Aix En Provance’da Teknik Etüd Merkezi’nde incelemelerde bulundu. 1968–72 Işık Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulu’nda, 1972–76 Vatan Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulu’nda, 1973–74 KTÜ İnşaat Fakültesi’nde, 1987–92 İÜ İşletme İktisadı Enstitüsü’nde öğretim görevlisi olarak dersler verdi. 1997’den itibaren İTÜ SEM’de İnşaat İşletme Mühendisliği dalında öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1972 yılında Geotek Mühendislik firmasını kurarak, çok sayıda fabrika projesi ve inşaatını gerçekleştirdi. 1973 yılında Çinkur’u temsilen Kanada Montreal’de bulundu. 1993 – 1994 döneminde İTÜ Arıköy Konut Yapı Kooperatifi’nde 52 villanın inşaatını yaptı. İnşaat sektöründe önde gelen kuruluşların inşaat müşavirliğini üstlendi. 19992002 yılları arasında Marmara depreminde zarar gören yapıların güçlendirilmesi konusunda pek çok proje ve zemin etüdü yaptı. 23 Nisan 2013’te aramızdan ayrıldı.
Prof. Dr. Gündüz ATALIK İTÜ’55
1931 yılında İstanbul’da doğdu. 1955’te İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. Aynı yıl İTÜ Mimarlık Fakültesi III Bina Bilgisi Kürsüsü’ne asistan olarak atandı. 1961’de Bilim Doktoru unvanını aldı. 1963-67 yılları arasında İmar ve İskan Bakanlığı Bölge Planlama Dairesi çalıflmalarında uzman ve yönetici olarak görev aldı. 1964 ve 1966 yıllarında OECD bursları ile İtalya ve Fransa’da Şehir ve Bölge Planlama alanlarında incelemeler yaptı. 1967 yılında Doçent unvanını aldı. 1974’te MühendislikMimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü Şehircilik Kürsü Baflkanı olarak atandı. 1975’e profesörlüğe yükseltildi. 1979-1980 döneminde Maçka Mimarlık Fakültesi Dekanlığı, 1985-1988 ve 1988-1991 döneminde İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı yaptı. Çeflitli dönemlerde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu üyeliği, 1988-1993 arasında ise Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Baflkanlığı yaptı. Akademik hayatını, 1998 yılında emekli olana dek İTÜ Şehircilik Kürsüsü’nde sürdüren Atalık’ın kitap, makale, bildiri, ders notundan oluflan sekseni aflkın eseri bulunuyor. Atalık, 30 Nisan 2013’te aramızdan ayrıldı.
Bülbün ÖZ
İTÜ Yabancı Diller Yüksekokulu emekli okutmanlarından Bülbün Öz, 13 Mayıs 2013 tarihinde sonsuzluğa uğurlandı.
Mehmet Celalettin ÇETİN
İTÜ Yabancı Diller Yüksekokulu personellerinden Uzman Mehmet Celalettin Çetin, 27Mayıs 2013 tarihinde aramızdan ayrıldı.
Sonsuzluğa uğurladığımız mezun ve mensuplarımızın ailelerine, yakınlarına ve İTÜ camiasına başsağlığı dileriz.
98
Briç
Hazırlayan: Süleyman Kolata
Kış 4’lü Şampiyonu Majör BK-Tarsus Amerikan Koleji Maçından Bir El: Zonda Dağıtan: Doğu
Avrupa Şampiyonası’ndan bir el: Zonda Dağıtan: Güney ♠ R 95 ♥AV ♦A R ♣A R10987
♠ R 76 ♥ A KD3 ♦V63 ♣RV3 ♠A9 ♥2 ♦D10942 ♣108765
♠10 3 ♥8762 ♦DV10754 ♣3
♠10853 ♥106 ♦ A85 ♣AD94
♠A V 7 4 ♥D 94 ♦9862 ♣42
♠DV42 ♥V98754 ♦R7 ♣2
AÇIK ODA Tarhan Aydoğdu
KAPALI ODA Atabey Şakrak
Güney — 4 Tref Pas
Güney — 2tref 4 kör
Kuzey 1NT — 4 kör
♠D 862 ♥R 105 3 ♦3 ♣DV65
Avrupa Şampiyonası’nda oynanan bu elde, kapalı odada oyun 3NT oynandı ve 11 löve alındı. üoynayan trefleri sağladı, sonra da doğyu 2. fazla löve için majör renklerde sıkıştırdı. Diğer odada Nyström’ün güneyden oynadığı 4 pik kontratına batı tek trefini çıkmıştı. Yerden ası ile alan Nyström pik asına gel di ve yere doğru trefl oynadı. Batı çakmayıp, bir karo attı. 3. tur trefle vale kozu ile çakan dekleran koz Ruası ile yere geçti ve bir trefle daha son kozu ile çakarak rengi sağladı.
Kuzey 1NT 2 kör pas
Kalan kartlar şöyleydi: ♠ 9 ♥ AV ♦ AR ♣109
Batıdaki Tevfik Gürkan ile Adnan Musaoğlu pik asını çıkıp, bir pik ile daha devam ettiler. Kozlar toplandıktan sonra kapalı odada Şakrak yerden trefl oynayıp valeyi girdi, ası ile alan İflitemiz küçük karo döndü, ancak Şakrak Rua koyup kontratı yaptı. Nevzat Aydoğdu ise elden trefl rua’sını oynadı. Doğudaki Tezcan Şen, ası ile alıp küçük karo oynayınca, eldeki valeye çekmek istedi ama bu oyun tutmadı. Sanırım Aydoğdu Rua trefl oynayarak karoyu rakibe oynatmak veya karodan yatırmak istedi. Majör takımı bu elden 12 imp kazandı.
♠ ♥ ♦ ♣
— 87 2 DV107 —
♠D8 ♥R1053 ♦3 ♣—
♠ — ♥D94 ♦9862 ♣ — Karo Ruası ile yere geçen Nyström trefleri oynamaya başladı. Doğu, istediği zaman çakabilirdi ancak, yerin AV’sine doğru kör oynamak zorundaydı. Egale olan bir elde mükemmel bir oyun aynamıştı Fredik Nyström.
99
Briç
Briç dünyasından haberler
2013 Kış 4’lü Yarı Finalllerinden Bir Başka El: Zonsuz. Dağıtan: Güney
♥ 10-16 Mart 2013 tarihinde İzmir Balçova’daki Kaya Otel’de düzenlenen Türkiye Kış Takımı Şampiyonası’nda dereceye giren takımlar:
♠V ♥V 8 52 ♦9753 2 ♣R102
1.Majör Briç Klübü Tezcan Şen, Tevfik Sayılkan, Adnan Musaoğlu, Yalçın Atabey, Özgür Şakrak
♠R ♥D976 ♦DV64 ♣DV96
♠ 98732 ♥104 ♦A108 ♣853
Kaya
Kandemir
Ünver
Kolata
W
N
E
S
1nt (1) 2 pik(3) pas
1= 1 tur forsing
2= forsing
pas pas pas
3.lük maçında TAC 107 - Şahin 89 ♥ 21-24 Şubat tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Türkiye Kadınlar Şampiyonası’nda dereceye girenler:
♠AD10654 ♥A R3 ♦R ♣A74
pas pas pas
2.Yılankıran Salim Yılankıran, Süleyman Kolata, İsmail Kandemir, Okay Gür, Gökhan Yılmaz, Mehmet Sırıklıoğlu
1 pik 2trefl (2) 4 pik
3= en fazla 7 puan
Trefl dam atağını elden asile alan dekleran küçük pik oynadı. Rua pik ile alan batı, küçük karo oynayınca doğu As ile eli alır ve tekrar karo döner. Karoya çakan güney, koz As’ını çekince kötü dağılımı görür. Şimdi trefl 10 ile yere geçer, yerden karo oynayıp çakar. As, Rua körü de tahsil eder. Böylece 5 el pikten, 2 el körden, 3 el treflden alarak 10 löveye ulaşır. Diğer ma sada 3 NT oynanmış ve karo as atağına 1 batılmıştı. Bu elden Yılankıran takımı 10 imp kazandı.
1.Galatasaray S. K. Belis Atalay, Vera Adut, Mine Babaç, Lale Gümrükçüoğlu, Mey Zaim, Serap Kuranoğlu Kaptan: Serdar Erdem 2.Kökten Mehveş Pisak, Meltem Özümerzifon, Tuna Aluf, Banu Altınok, Ece Mizrahi, Nazan Kökten Kaptan: Namık Kökten Üçüncülük maçında Fenerbaçe-Mersin maçında, kazanan Fenerbahçe oldu. ♥ 9-10 Şubat 2013 tarihlerinde düzenlenen Çukurova Açık İkilisi’ne 206 sporcu katıldı. Dereceye girenler: 1. Nuri Cengiz - Tuğbars Bozkurt 2. Süleyman Kolata - Şehmuz Ercan 3. Kenan Erdoğan - Haldun Vahapoğlu Mix Mehmet Bilgin - Deniz Türkoğlu Senyor Tekin Tav - Baykara Köksal Bayan Tuna Elmas - Nur Çınar
58,65% 57,55% 55,84% 52,86% 52,55% 50,70%
İTÜ Sosyal Tesisleri 3’ü süit, 29 odalı 57 yatak kapasiteli konaklama birimi Konferans salonu Çok amaçlı toplantı salonları Yüzme Havuzu
Arı Kovanı Restoran/Bar Havuzbaşı Restoran Teras/Kış Bahçesi Sergi Salonu Teras Cafe
İTÜ Vakfı Sosyal Kulübü’ne üye oldunuz mu? Bilgi ve İletişim: 0212 230 73 71 - 246 64 05 İTÜ Sosyal Tesisleri, Maçka / İSTANBUL Tel: (0212) 296 31 47 - 296 55 12-13 Fax: (0212) 233 10 19 web: www.ituvakif.org.tr - e-mail:sostes@ituvakif.org.tr Havuzbaşı Restoran/Arı Kovanı Restoran: 0212 246 10 07
100