bendis
bilge
YABANCI -
Kanka Acil ihtiyacım var sana [saat 06:59] Medikal check-up yaptılar bugün herkese. Benim çişimde morfin çıkmış. Bu nasıl mümkün olabilir? Çok büyük bi hastaneye yolladılar derinlemesine test için. Napıcam ben ak? - Kanka cezası idam burda, kafayı yiycem. Tunç: Gani Müjde filmlerini aratmayan olayların ardını getirecek bütün hikaye böyle başladı. Emre ses kayıtları ile, ben ise Yaşar ile diyalog halinde konuşarak bu olaylara bağımsız bir şekilde şahit olduk. Var olduğu her ortamda doğaüstü bir gücün tesirindeymişçesine kaosa sürüklenen Yaşar, bu sefer de Malezya’ya gittiğindeki absürd olaylarından birine beni de dahil etmiş oldu ve konuşma şöyle ilerledi: + ahsdhasdfhasdh saçmalama aq - Oğlum gülmeyin ak + Kanka testlerde yanlışlık olamaz mı? Ameliyat falan olmuşsundur belki ondandır? - Bi defa çıktı sonra dedim yanlış bu. Bi daha işettiler. Görevliler yanımda bekliyor. Adam yanımda yaptı yenisini. THC, met, eroin hepsine bakıldı, morfin pozitif çıktı. Doktorlar bana burda bağımlıymışım gibi davranıyor, kendimi lağım faresi gibi hissettim ak. Aradan birkaç gün geçiyor ve… Emre: Öğle vakitlerinde telefonuma Yaşar’dan ses kaydı gelmişti. Morfin meselesini zaten öğrenmiştim ve saçma sapan bi şey dinleyeceğimin farkındaydım. Yaşar’ın diller arası bağlantı kurduğunu sandığı bu hikayede, gerçekten morfin kullanıp kullanmadığını sorgulamadan geçemedim:
“Kanka başıma ne geldiğini anlatıcam şimdi inanmazsın belki de. Testten sonra okul benden x-ray filmi istemişti. Çektirdim x-ray’i, imzalatmak için içeri girdim, doktor bana dedi ki ‘Yaşar bey hoş geldin.’ Hani Türkçe dedi bunu. Dublaj gibi ak. Ne olduğunu anlamadım kanka önce. Sonra işte Merhaba dedim böyle anlamadan, Türkçe devam ettik felan. Adam Malezyalı, tıp fakültesinde 6 yıl Hacettepe’de okumuş. Ondan Türkçe biliyor kanka, aşırı iyi ama. İşte morfin muhabbetini anlattım, dedi, içki içiyor musun, dedim evet. Biri atmış olmasın içine felan dedi. Ben de dedim hocam sanmam yani, tekelden aldım felan, kapalı, anlattım. O da dedi ilaçtan felan olmuştur, korkma yani dedi. Senin üzerinde bulmayınca satıcı değilsin dedi. Hani öyle hapis mapis bi şey olmaz dedi. Hani en fazla morfin olumlu çıkarsa seni okula almazlar büyük ihtimalle ama morfin de çıkmaz yani dedi. Sonra doktor numarasını felan verdi başın sıkışınca ara beni dedi.” Olay garip marip ama neyse ki içi biraz rahatlamıştı. Tunç: Yaşar’dan bi süre ses seda çıkmayınca merak edip sordum: + Kanka naptın? - Ah kankam ah. (aşağıdaki olayı anlatıyor) + Vay amk ahahahah. Şansın yaver gitmezse infaz mı edileceksin kanka? - Ülkeden atılacağım kanka. Sınır dışı edileceğim. Uyuşturucudan. Gülme lütfen. - Kanka şu an yağmur ormanındayım. Gruptan ayrılmamam lazım. Rehber örümcek ve kobralara dikkat edin diyor. Bu nasıl iş ak bende şort var. Normal anlattıkları olaya bak. Isırılırsak hastane freeymiş. Emre: Yaşarla günlerdir irtibattaydım ama hala ‘’kimyasala bulaşmıcan aga’’ diyen bu herifin nasıl sidiğinde morfin çıktığını düşünüyordum. Sonra şu ses kaydı her şeyi açıkladı:
“Oğlum annem bana haşhaşlı kurabiye yapmıştı üç paket felan ben ondan getirdim buraya kahvaltıda yemek için. Her sabah yedim yani, teste giderken de yedim. Haşhaşın içinde morfin varmış internetten baktım şimdi. Ben de kurabiyeler hala bitmedi, acaba doktora göstersem mi onu düşünüyorum. Şimdi doktor da derse sen bunları ülkeye nasıl soktun diye. Ya yasaksa? O zaman yarra yicem (İDAM).” + Güzel miydi bari kurabiye? - Güzel ak sürekli yapıyor annem, yiyoruz sürekli. Beni o paranoyak yapmış böyle sanırım “Kanka kurabiyelerin içinde haşhaş olduğunu ordan morfin geldiğini de açıklayamıyorum. Doktor söyledi çünkü onların içinde aslında haşhaş var ya, şimdi ben ülkeye aslında saçma bi şekilde içinde haşhaş olan kurabiye sokmuş oldum. Bunu da söylemem lazım, o da sıkıntı şimdi. Diyecekler ki sen içinde haşhaş olan kurabiyeleri ülkemize mi soktun?” Tunç: Bu sırada Yaşar bu kadar olayın üstüne düz dünyacıların argümanlarını çürütmeye çalışıp yediği ahtapotları gösteriyordu ve her şey olağan akışıyla ilerliyor gibi gözüküyordu. Exchange’e başvurduğundan beri zaten Yaşar’ın fahri çevirmenliğini yapıyordum ve bu olaylardan sonra bana ‘ne diyor’ diye attığı hastanenin mailini görünce her şey açıklığa kavuştu. Meğer hastane, sidiğindeki morfinin kullandığı ilaçtan kaynaklandığını tespit etmiş. Biz de o duygu durumundan bu duygu durumuna gark olduğumuzla kalmış olduk. Emre: Yaşar’ın Malezya serüveninin bu kısmının Instagram hikayelerinden çok daha fazlası olduğuna tanık olmak, sadece ses kaydı dinleyen biri olarak bile beni fazlasıyla yordu. Henüz Malezya’ya varmadan uçakta yaşadığı yarı romantik yarı hayvani anılarını anlatıp, ‘’Oğlum böyle başladıysa efsane olacak 6 ay’’ gibi umut dolu sözlerini hafızamdan çıkaramıyorum. Bizim için en kolay iş yazı için Yaşar’ın onayını almak oldu. “Bu saatten sonra babam fanzin okumaz ya, yazın gitsin” dedi. Taşşak geçmek ve teselli etmek arasında gidip geldiğim güzel bir deneyimdi benim için. Teşekkürler…
tunรง
minel
yaÄ&#x;mur
yaÄ&#x;mur
-
Onu gördüğüm ilk anda; inanılmaz çulsuz olduğu halde bir umutla, mahallede her gün kupon tutturmak için o kadar yokuş çıkıp 10-15 tl harcayan ve online dizi izleme dünyasına yeni yeni giren birine dönüştüm. O kız benim bahis sitesi reklamımdı, reklamın ilk 10-15 saniyesi tamamen büyülendim, nasıl böyle bir şey olduğunu anlayamadım. Hatta o kadar etkilendim ki, hangi diziyi açtığımı bile unuttum. Hele ki, reklamdaki o 300 liralık başlangıç bonusunu görünce kendimden geçtim. İnanılmazdı! Evden çıkmam gerekmeyecekti hiç. Tek yapmam gereken bir tıklamaydı! Dizi daha yükleniyordu bu arada (bizim internet biraz yavaştır buralarda), ama zaten aklımda dizi mizi kalmamıştı, sadece 9-10 aydır izlememiştim bu diziyi. İzlerdim yine. Bonusu bir daha nerden bulacaktım? O reklama baktıkça inanılmaz bir haz duyuyordum, hatta allaha ilk defa pantolonumdaki yırtıkları daha yukarıda yaratmadığı için şükrettim. İnanamıyordum, bu reklama gerçekten ya gerçekten inanamıyordum. Sonra nefesimi tuttum, biraz eğilerek yürüdüm, yaklaştım, karar vermiştim, bu reklama tıklayacaktım. Gözlerimi kapadım, tıkladım, yeni sekmede açıldı. Baktım ekrana. Üye olmam gerekiyormuş, oldum. Heyecanlıydım. Diğer aşama. Şimdi banka hesap numaramı falan filan siteye eklemem gerekiyormuş! Lan iyi de ben banka kullanmam ki! Bunu çevremdeki herkes bilir abi! Zaten neden para postayla bana gelecek sandıysam? Ben 300 liralık bonusumu istiyordum, sadece onu! Ne yapıcam şimdi?
Birkaç arkadaşımı aradım hemen, banka hesap bilmemnelerini istedim. “Tamam ama neden?” dediler. Anlattım. Hepsi bana “saçmalama abi, yapma etme kendine” dedi. “Salaksınız” dedim “malsınız”, kızdım onlara. Sonra bir tane hesap buldum sonunda bir tanıdığımdan, o da sanırım bir şeyi yanlışlıkla eksik yazmış, giremedim. Çocuğu tekrar aradım da meşgule attı, rahatsız ettim sanırım ya, yarın bir özür dilerim ama onu gördüğüm zaman. Neyse, önceki sekmeye döndüm, reklam yine çok çekici geldi “Arrested Development 2. Sezon 1. Bölüm yazısı altında. Sonra yeniden ikinci sekmeye döndüm, bana bu sefer bu site neler hissettirdi bilemezsin.
Evet, yalan söylemiyorum, gerçekten kendimi en başta çok kaptırdım; fakat o reklama, o siteye 20 dakikadan daha fazla (gerçi o günkü bahis performansıma da göre değişir) tahammül edemeyeceğimi fark ettim. Banka hesabı açmaya değecek miydi bu? Arrested Development izlememeye? Tek seferlik sanal bir bonusa?
Arrested Development lan. Saçmalamamalı insan.
-
deney .
noizt
gaav
gaav
Uyandığımda güneş batıyordu. Gün ışığını yine kaçırdım. Fırsat bu fırsat, hazır içim yeterince kararmış, mutfaktan kendimi sokak köpeği gibi hissettirecek donuk yağlı besinler atıştırayım da iç huzursuzluğumu şöyle bir katmerleyeyim diyordum ki, masadaki gazeteyi gördüm. EVET! Daha ne isteyebilirdim? Küçük anlamsız bakışlı köşeyazarı fotoğrafları ve felaket içerikli anlamını bilmediğim kısaltmalarla dolu ‘’dış siyaset’’ yazıları bir yandan, spor kısmında hiçbir şey anlamadığım transfer haberleri ve gözüme gözüme vuran ‘’KARTAL AVINA KİTLENDİ’’ başlığı bir yandan… Tütüne baktım, yeterince kurumuş. Tam ağzıma layık olduğunu düşündüm ve hemen bi tane sarıp salona geçtim. Sonunda ATV ana haber başlamıştı, eskiden hep rast geldiğim ve gıcık olmaktan çok keyif aldığım kel ve büyük kulaklı sunucuyu göremedim, biraz sinirlendim. ‘’Neyse’’ dedim. ‘’Bırak hayal kırıklıklarını kenara ve gününü gün yapmaya devam et!’’ Açtım sesini hemen ve kasvetli haber müzikleriyle beraber sigaralarımı tabakaya dizdim. Bir yandan da çamaşır makinesini açtım tabi, biriken kirliler bahane, onun sesi olmadan bu müzikal tamamlanamazdı. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan o acı son çoktan gelmişti, haberlerde insanlar yine pazar alışverişi ve kurbanlık fiyatları hakkında konuşmaya başlamışlardı. Bu ne mutluluk ve aydınlıktı böyle? Nasıl bu kadar neşelenip domates fiyatları hakkında böyle enerjik bir içerik üretebilirlerdi? Özsaygımı daha fazla yitirmeden televizyonu kapattım. Kör bembeyaz ışığın altında oturdum, terliklerimi inceledim, düşündüm: ‘’Aslında bir kıraathane falan olsa süper olurdu yakınlarda. Şöyle kalbime patır kütür bi huzursuzluk düşürecek bol bol sigara dumanı, çaykur desenli masa örtüleri ve BIYIK! Ah eski günler, modernleşiyoruz ve unutuyoruz Anadolu’mun anahtarlık kokusu gibi üstümüze sinen kasvetini… ‘’ - Emre
mutlu