DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ Prof. Dr. Necdet OSAM Rektör
Prof. Dr. Hasan AMCA
Rektör Yardımcısı- Tanıtım İşleri
Proje Koordİnatörü Öğr. Gör. Raziye NEVZAT
Kurumsal İletişim, Sosyal Medya ve Web Ofis Koordinatörü
Organizasyon komİtesİ ve Tanıtım Ofİsİ Tevfik YOLDAŞ Genel Koordinatör
Sinem Efe ADALIER Birim Sorumlusu
Türkan KÜTÜK
DAÜ Mersin Temsilcisi
MERSİN İL MİLLİ EĞTİM MÜDÜRLÜĞÜ Adem KOCA
İl Milli Eğitim Müdürü
Mehmet AKYOL Şube Müdürü
Ar- Ge BİRİMİ Özgül Su ÖZENİR Öğretmen
Esat AVCI Öğretmen
Ata BERK Öğretmen
Erkan ÇUHADAR Öğretmen
Panelİstler Doç. Dr. Agah GÜMÜŞ
-Ailem Facebook’ta Arkadaşlarımın Arkadaşı
Doç. Dr. Bahire Efe ÖZAD
-Üniversite Öğrencilerinin Facebook Kullanımı
Yrd. Doç. Dr. Metin ERSOY -Sosyal Medya Okuryazarlığı
Öğr. Gör. Raziye NEVZAT Fatih TÜYLÜOĞLU
-Sosyal Medya, Marka Yönetimi ve Yeni Kariyer Fırsatları
Yrd. Doç Dr. Fatih BAYRAKTAR
-İnternet’in ve Sosyal Medya’nın Ergenin Sosyal Gelişimindeki Rolü -Çalıştay Raporu
AİLEM FACEBOOK’TA ARKADAŞLARIMIN ARKADAŞI Doç. Dr. Agah GÜMÜŞ Doğu Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi,
Internet devrinin “yerlileri” olarak gençler World Wide Web’ i (www) sadece yaygın biçimde kullanmıyor, aynı zamanda yeni teknolojiyi kullanmaya karşı rahat hissediyorlar. Çocuklar hemen her şeyi ebeveynlerinden öğreniyor, böylece ebeveynler otorite figürü olarak duruyor algısına rağmen, söz konusu teknoloji olunca, gençler yeni teknolojiyi daha iyi kullanıyor ve daha çok bilgi sahipleriler. Prensky (2001), yaş ve kullanıcı becerilerine göre insanları dijital yerliler ve dijital göçmenler olarak sınıflandırıyor. Başka bir deyişle, genç nesil “dijital yerliler”, ebeveynler ise “dijital göçmenler” oluyor. Bu tanımlamaya göre, genç nesil yeni teknolojinin dilini daha iyi biliyor ve bu yüzden yeni gelişmelerle evinde gibi hiss ediyor. Bu ayrıma dayalı olarak, evdeki “güç ilişkisi” de değişiyor. Çocuklar yeni teknoloji ile ilgili konularda ebeveynlerine yorum yapmakta ,eleştirmekte ve hatta öğretmekte güçlü hissediyorlar. Çocuklar kendilerini daha bilgili tanımladıları için, ebeveynlerinin hareketlerine ağır yorumlar yapmaktan çekinmiyorlar. Bu çalışma gençlerin, Facebook’ ta ebeveynlerin çocukları ve çocuklarının gerçek hayattaki arkadaşları ile arkadaş olmalarına olan tepkilerini öğrenmeyi amaçlıyor. Öncelikle, ebeveynlerin Facebook’ta çocuklarının gerçek hayattaki arkadaşları ile arkadaş olma fırsatları var. Böylece, ebeveynlerin çocukları ve arkadaşlarının iletişimine ve yaptıkları bütün etkinliklere erişimleri bulunuyor. Bu özel durum gençler için probleme sebep oluyor. Gerçek hayatta onları aileleri ve arkadaşları farklı konumlarda bulunuyor. Onlar ebeveynleri ile evde arkadaşları ile ise dışarıda buluşuyorlar. Fakat Facebook’ ta onların aileleri ve arkadaş çevreleri birleşiyor. Gençler ailelerini akranlarından ayırmayı tercih ediyorlar. Aileler gençlere Facebook arkadaşları olarak katıldıklarında, gençler ailelerinin onların özel hayatlarına karıştıklarını düşünüyor. Bu durum, ebeveynlerin Facebook’ ta engellenmesine, gençlerin arkadaşlarının ebeveynler tarafından eklenmemesini istemek ve ya ebeveynlerin gençlerin arkadaşlarının paylaşımlarına yorum yazmamasını istemek gibi çözümlere sebep oluyor. Bu çalışma, gençlerin ailelerinin onların gerçek hayattaki arkadaşlarıyla arkadaş olmaları konusundaki endişelerini araştırmayı planlıyor. Kanter, Afifi ve Robbins ebeveyn gizlilik işgali ve ebeveyn-çocuk ilişki kalitesi algısı dâhilinde dikkatimizi “Ebeveynlerin genç erişkin çocuklarını Facebook’ ta eklemelerinin etkisi” konusuna çekmiştir. Araştırma makalelerinde Kanter, Afifi ve Robbins 118 ebeveyn ve genç yetişkin çocuklarla deneysel araştırma yaptıklarını belirtiyorlar. Çalışmada ebeveynlerden iki aylığına Facebook hesabı açıp çocuklarıyla arkadaş olmaları istenmişti. Kontrol grubundaki ebeveynler ise çocuklarıyla Facebook arkadaşı değillerdi. Araştırmanın sonuçlarına göre, Facebook’ ta ebeveynler ile arkadaş olmak ebeveyn-çocuk ilişkisinde kavgaların azalmasına sebep olmuştur. Ayrıca onların notlarına göre, çatışmalı ebeveyn ve çocuk ilişkilerinde, Facebook’ ta arkadaş olmak ebeveyn-çocuk
ilişkilerini iyileştirmiştir. Facebook etkileşiminde gençlerin ebeveynleri, arkadaşları ve öğretmenleriyle olan ilişkilerini öğrenmek için Liu,Ying ve Huang (2013) Tayvanda 13-15 yaşlarında lise öğrencileriyle araştırma yapmıştır. Onların notlarına göre, 13-15 yaş arası Tayvanlı çocukların yarıdan fazlasının Facebook sayfaları bulunuyor. 673 gençle yaptıkları anket sonuçlarına göre, Facebook’ u yüksek sıklıkla kullanan gençler, az sıklıkta kullananlara rağmen arkadaşlarıyla olan kişilerarası ilişkilerini daha çok geliştire bilirler. Fakat araştırmaya göre Facebook’ u çok kullanan gençlerin ebeveynleri ve öğretmenleri ile olan ilişkileri ise zayıflaya bilir. Aynı zamanda araştırma sonuçları gösteriyor ki, Facebook kullanım süresi göz önüne alınmazsa, gençlerin, ister ebeveynleri, ister arkadaşları isterse de öğretmenleriyle olan gerçek hayattaki kişilerarası ilişkileri, sanal kişilerarası ilişkilerinden daha güçlüdür. Veriler derinlemesine mülakat, Facebook sayfalarının ve odak grupların incelenmesi ile toplanmıştır. Bu bakımdan, bu çalışmada metedolojik nirengi yapılmıştır. Kızların ve erkeklerin tepkilerinde fark olup olmadığını anlaya bilmek için üç kız ve üç erkekten (13-18 yaşlarında) ve ailelerinden veriler toplanmıştır. Veriler tematik olarak analiz edilmiştir.
Bulgular: İlk olarak derinlemesine mülakat gençlerle yapılmıştır. Mülakatlar katılımcılarla uyumlu ilişki kurabilmek için resmi olmayan dil üslubunda yapılmıştır. Mülakatlar kayıt edilmemiş veyahut kopyalanmamıştır; bunun yerine araştırmacılar tarafından kısa notlar alınmıştır. Üç kız ve üç erkek olmak üzere toplam altı derinlemesine mülakat yapılmıştır. Katılımcılar isimlerinin saklanılması konusunda emin olmaları sağlanmış, konuşmaların araştırma makalesi için analiz ve rapor edileceği bilgilendirilmiştir. Hem erkekler hem de kızlar ebeveynlerinin Facebook’ ta arkadaşları olmalarının onların gizlilik haklarına müdahile edilmesi anlamına geldiğini düşünmediklerini belirtmişler. Kızlar ve erkeklerin tepkileri anne ve babalarının Facebook arkadaşları olmaları konusunda bazı farklılıklar göstermiştir. Kızlar hem anne hem de babalarının Facebook’ ta arkadaş olmalarını hoş karşıladıklarını belirtirken, erkekler annenlerine karşı çıkmadıklarını, ama babalarının onların Facebook’ teki paylaşımlarını görmesinde bazı çekinceleri olduğunu belirtmişler. Erkeklerden bir tanesi babasının zaman zaman engellediğini, fakat babasının bunu duyunca üzüleceğinden ve bu durumun onların ilişkilerini kötü etkileneceğinden endişelendiği için babasının engelini kaldırdığını itiraf etti.
Katılımcılar ebeveynlerinin Facebook’ ta onların gerçek hayattaki arkadaşlarıyla arkadaş olmalarına da itiraz etmediklerini belirtmişler. Yalnız arkadaşlık teklifinin ebeveynleri tarafından değil de arkadaşları tarafından gönderilmeli olduğunu söylemişler. Ayrıca ebeveynlerinin gerçek hayattaki arkadaşlarının paylaşımlarını beğenmelerine de itiraz etmediklerini belirtmişler. Erkekler ebeveynlerinin arkadaşlarının paylaşımlarına yorum yazmamaları gerektiği konusunda güçlü kararlılık göstermişler. Öte yandan kızlara göre ebeveynlerinin arkadaşlarının paylaşımlarına/sayfalarına yorum yazmaları hiçbir sorun teşkil etmemektedir. Araştırmaya göre babalar Facebook’ ta çocuklarının arkadaşlarıyla mesafe korurken, anneler daha ilgili olup, çocuklarının arkadaşlarının paylaşımlarına yorum yapıyorlar. Bu durum hem kızlar hem de erkekler tarafından çekilmez olarak belirtilmiştir. Odak grupları aileler (çocuklar ve her iki ebeveyn) ile yapıldı ve çocuklar ebeveynlerini Facebook’ ta arkadaşları olmalarını ve ebeveynlerinin onların gerçek hayattaki arkadaşları ile arkadaş olmalarına olan tutumlarını gösterdiler. Katılımcılara göre ebeveynleri onların arkadaşları ola bilir ama ebeveynleri sakin kalmalı ve arkadaşlarının paylaşımlarına yorum yazmamaları gerekiyor. Hem kızlar hem de erkekler annenlerinin Facebook arkadaşları olmalarına babalarıyla arkadaş olmalarından daha olumlu yaklaşıyorlar. Facebook sayfa analizlerine göre çocuklar ebeveynlerinden daha aktifler. Böylece, pasif ebeveynlerin sayfası çocuklarının onların paylaşımlarına yorum yapmadıkları anlamına geliyor. Pasif olmakla ebeveynler karışmadıkları mesajını veriyorlar. Gençlerin Facebook sayfa analizleri gençlerin en çok fotoğraf ve spor içerikli paylaşımlar, yorumlar yaptıkları kanıtlıyor. Diğer yandan, ebeveynlerse Facebook’ u başkalarının paylaştıklarına bakmak için kullanıyorlar ve çoğunlukla pasif oluyorlar.
Sonuçlar: Ebeveynlerle Facebook’ ta arkadaş olmak iki ayrı hayat arasında karışıklığa sebep oluyor: aile ve arkadaşlar. Araştırmaya dahil olan ebeveynler 40-50 yaşları arasındalar. Bu seçim bilerek yapılmıştır, çünkü bu yaştan genç olan ebeveynleri dijital yerli ve ya dijital göçmenleri ayırmak zor oluyor. Bu araştırma için kullanılan nitel metodoloji gençlerin Facebook’ ta ebeveynlerinin arkadaş olmalarına olan endişelerine zengin veriler sağlıyor. Gençlerin ebeveynlerinden sınırlı katılım bekledikleri ve sanal katılıma görünmeyen kurallar yazdıklarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sonuç olarak, teknoloji genç neslin dijital yerliler olarak evdeymiş gibi rahat hissettikleri ve ebeveynlerinden daha iyi oldukları bir alandır. Bu nedenle, onlar kendilerini
arkadaşları söz konusu olduğunda ebeveynlerine sınırlar koya bilirlermiş gibi hissediyorlar. Şu ana kadar olan araştırmalar ebeveynlerin yetkili olduklarını var sayarak ebeveyn-çocuk ilişkilerini göz önünde bulunduruyor. Oysaki bu çalışma ebeveyn müdahalesine gençlerin perspektifinden bakıyor. Sanal katılım konusunda gençler kuşkusuz söz sahibiler. Sanal dünyada sosyalleşmenin problemi şudur ki, burası kesit bulunmayan bir arenadır. Bu durum ilişkileri daha karışık duruma sokuyor. Dijital yerliler uygun davranışlar biliyorlar ve bu sanal ortamda mutlu bir şekilde hareket ediyorlar. İleride yapılacak olan araştırma ebeveynlerin çocuklarının gerçek hayattaki arkadaşlarıyla Facebook arkadaşları olmalarında hissettiklerini öğrenmek üzerine yazılabilir.
Doç. Dr. Agah Gümüş
Üniversİte Ögrencİlerİnİn Facebook Kullanımı Doç. Dr. Bahire Efe ÖZAD Doğu Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi
Sosyal medya kişilerin bireysel veya grup halinde sanal bir ortamda etkileşimde, yani bilgi alış verişinde bulunmasına verilen addır. Sosyal medya 1990larda kullanılmaya başlandı. 2000li yıllarda çeşitlenip uluslararası kabul görmeye başladı. En çok bilinenler Facebook, Twitter, Linked-in, ve Youtube’dur. Özellikle Facebook, 2004 yılında Harvard Üniversitesinde bir öğrenci projesi olarak ‘Facemash’ adı altında başlayıp kısa zamanda geliştirilip ‘Facebook’ adını aldıktan sonra kısa zamanda tüm dünyada en popüler sosyal medya haline geldi. Şüphesiz, bilgisayar kullanımının en yaygın ve en sıradan olduğu üniversite öğrencileri sosyal medya kullanıcıları arasında en yaygın kitledir. Bu çalışma kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Gazimağusa kentinde konumlanan Doğu Akdeniz Üniversitesinin (DAÜ) Türkçe eğitim veren bölümlerinde yürütülmüştür ve üniversite öğrencilerinin sosyal medya kullanımına ışık tutmayı amaçlamaktadır. İlkin sosyal medyanın Türkiyedeki durumuna kısaca bir bakalım.
Sosyal Medya • • • • • •
Türkiye’de internet kullanım oranı %45; 35 milyonun üzerinde internet kullanıcısı; 36 milyon aktif Facebook hesabı (Sahte hesaplar dahil); İnternette günde ortalama; 4.9 saatimizi kişisel bilgisayarlar üzerinden; 1.9 saatimizi mobil cihazlarla harcıyoruz.
(http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2014)
Türkiye’de sosyal medyada günde ortalama 2 saat 32 dakikamızı harcamaktayız. Kullanım olarak da en çok kullanılan sosyal medya platformu olan, • • • •
Facebook’u (%93), Twitter (%72), Google+ (%70) ve LinkedIn (%33) takip ediyor. (http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2014)
Bu bağlamda üniversite ögrencileri eğitimli, bilgisayar ve İnternet’e kolayca ulaşan bir kitleyi oluşturmaktadır. Başka bir deyişle, dijital yerlilerden oluşan bu kitle aynı zamanda sosyal medya kullanıcılarının da önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin Türkçe eğitim veren bölümlerinde yapılan bu çalışmada 200 sormaca tesadüfi örneklem yöntemi kullanılarak bu bölümlerin kafeteryalarında öğrencilere dağitilmıştır. 200 sormacadan 195 dönüt alınmıştır. Katılımcıların cinsiyet dağılımı şöyledir.
Cinsiyet:
Katılımcının 123ü TC (%63.1); 39 u KKTC (%20); ve %16.9’u diğer Türkçe konuşan devletlerdendir. Fakülte olarak bakıldığındaysa çoğunlukla İletişim, Hukuk, İşletme, Eğitim, ve diğer Türkçe eğitim veren bölümlerin (Sağlık gibi) öğrencileridirler. Ne kadar süredir Doğu Akdeniz Üniversitesindesiniz sorusuna alınan yanıtlarsa aşağıdaki tabloda özetlenmiştir.
Frequency Percent Vali 1 - 2 38 3 - 4 108 5 - 7 34 diger 15 Total 195
Valid Percent 19.5 19.5 55.4 55.4 17.4 17.4 7.7 7.7 100.0
Cumulative Percent 19.5 74.9 92.3 100.0 100.0
Katılımcılara yöneltilen bir başka soruda özel olarak (evde) kaç yıldır bilgisayar sahibi olduklarını tespit etmeyi amaçlamaktaydı. Bu konudaki bulgular aşağıdaki tablolarda özetlenmiştir.
Kaç yıldır evinizde bilgisayar var?
Katılımcılara yöneltilen bir başka soru da ne kadar yıldır bilgisayar kullandıkları yönündeydi. Aşağıdaki tablo bu sorunun yanıtını özetlemektedir.
Ne kadar yıldır bilgisayar kullanıyorsunuz?
Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi, katılımcıların büyük çoğunluğu ilkokul ya da ortaokul çağlarından beri bilgisayar kullanmaktadırlar. Bu da üniversite öğrencilerinin dijital yerli olduğunu göstermektedir. Sosyal medya kullanımı ile ilgili sorulan ilk sorusosyal medyayı hangi sitelere üye olarak kullanmaya başladıklarını tespit etmeyi amaçlamaktaydı.
Sosyal Medyayı kullanmaya hangi sitelere üye olarak başladınız?
Frequency Vaild Facebook Twitter 22 Yonja 59 Myspace Hepsi 5 Total 195
Percent 95 11.3 30.3 14 2.6 100.0
Valid 48.7 11.3 30 7.2 2.6 100.0
Percent 48.7 60.0 90.3 7.2 100.0
Cumulative Percent 48.7 97.4
Yukarıdaki tablodan da görüldüğü gibi çoğunluk sosyal medya kullanımında Facebook ile başlamıştır. Bunu ‘Yonja’ adlı bir sosyal paylaşım sitesi izlemiştir.
95 48.7 48.7 48.7 osyal Medyayı kullanmaya hangi sitelere üye olarak başladınız? ‘Şu an hangi sitelere üyesiniz?’ sorusuna alınan yanıtlar aşağıdaki tabloda özetlenmiştir. Frequency Percent Valid Percent Cumulative Percent Vaild Facebook 98 50.3 50.3 50.3 Twitter 30 15.4 15.4 65.6 Myspace 17 8.7 8.7 74.4 Msn 13 6.7 6.7 81.0 Hepsi 37 19.0 19.0 100.0 100.0 100.0 Total 195
Şu an hangi sitelere üyesiniz?
Yukarıdaki tablo ve şekilden de görülebileceği gibi Facebook en çok üyesi olunan sosyal medyayı temsil etmektedir. Bunu twitter ve Myspace takip etmektedir. Sormacada ‘Hangi sitelerde daha fazla vakit geçiriyorsunuz?’ sorusu da sorulmuştur. Alınan yanıtlar aşağıdaki şekilde özetlenmiştir. Görüldüğü gibi en çok Facebook’da zaman geçirilmektedir.
Son soru ‘Niçin Sosyal Medyayı takip ediyorsunuz?’dur. Yanıtlar öncelikle kolay olduğu, sonra da zaman almadığı ve ucuz olduğu yanıtlarında yoğunlaşmaktadır.
Sormacada 5li Likert ölçeği kullanılarak katılımcıların sosyal medyaya karşı tutumlarını ölçmeyi amaçladık. Alınan sonuçlar aşağıdak, tabloda özetlenmiştir.
maddeleri hariç katılımcılar önerilen tümcelerle hemfikir olduklarını bildirmişlerdir. Ancak son olumlu olduğu yönündedir. Sosyal medya konusu ileşim akademisyenlerinin de son yıllarda yoğun ilgisini çekmektedir. Ben biraz da son yıllarda yönettiğim yüksek lisans tezlerinin sosyal meyda ile ilgili olanlarından bahsetmek istiyorum. Bunlar şöyledir;
Bağımlılıkla ilgili (Rıza Teke), Bağlanmakla ilgili (Gülen Uygarer), Çoklu işlemle ilgili (Oyekan Taiwo), Haber almakla ilgili (Florence Mesole), Çatışma Çözümü ile ilgili (Henrietta Enumah). Rıza Teke çalışmasında mühendislik ve iletişim fakültesi öğrencilerinin tutumlarını karşılaştırmış ve sosyal medyaya bağımlı olmadıklarını tespit etmiştir. Uygarer birinci ve son sınıf öğrencilerinin bağlanma gereksinimlerini karşılamakta sosyal medyanın rolünü araştırmış ve üniversite birinici sınıf öğrencilerinin sosyal medyadaki arkadaşlarına bağlanma konusunda daha sıkı sarıldıkları sonucuna varmıştır. Taiwo da Facebook’da aynı anda birkaç işi birden yapabilme olasılığı olmasının onun popülerliğinde etkili olduğu sonucuna varmıştır. Mesole de yaptığı araştırmada Doğu Akdeniz Üniversitesinde eğitim gören yabancı öğrencilerin haber almada büyük ölçüde Facebook’a dayandıkları sonucuna varmıştır. Enummah ise yaptığı çalışmada İletişim ve Mühendislik Fakültesi öğrencilerinin Facebook’da çatışma çözümlemede kullandıkları stratejilere bakmış ve her iki Fakültenin öğrencilerinin KAZAN - KAZAN sonucuna varmak için stratejiler kullanıklarını ortaya koymuştur.
Do
Doç. Dr. Bahire Efe ÖZAD
Sosyal Medya Okuryazarlığı Yrd. Doç. Dr. Metin ERSOY Doğu Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi
Dünya genelinde birçok kişinin yeni medya düzeni üzerinden, gündemi takip ettiğini ve bilgiye ulaştığını biliyoruz. Değişen sosyal ve ekonomik yapıdan dolayı, medyanın da yapısı farklılaşıyor. Değişen bu medya düzeninde ise en fazla dikkat çeken nokta; hız, etkileşimli iletişim ve dijitalleşme oluyor. Tüm bunları bir araya getirdiğimizde “yeni medya düzeni” dediğimiz ve halk arasında “sosyal ağlar” veya “sosyal medya” olarak da bilinen bir konudan bahsetmiş oluyoruz. Medyada bir geçiş dönemi yaşandığını söyleyebiliriz. Bir başka değişle, bireyler hem geleneksel medya olarak tanımladığımız gazeteyi, televizyonu ve radyoyu takip ediyor, hem de yeni medya düzeni olarak isimlendirilen online haber sitelerini, forumları ve sosyal ağları. Sosyal medya kullanıcılarının artması ve kullanıcıların sosyal ağlarda uzun süreler geçirmesi ile birlikte söz konusu sanal ortamların bireyler üzerindeki “etkisi” önem kazanmıştır. Bu öyle bir nokta ki medya elindeki gücü pozitif kullanmak yerine, genelde sorumsuzca kullanarak bireyleri negatif etkilemeyi tercih ediyor. Bu etkiye maruz kalan bireyler de içinde bulunduğumuz bilgi ve iletişim çağında zaman zaman ne yapacağını bilemiyor. Bu aslında hedef kitlenin ne kadar “medya okuryazarı” olduğu ile de alakalı. Her paylaşımın herkesi aynı düzeyde etkilemediğini biliyoruz. Örneğin; aynı haberi okuyan bireyler kendilerine göre farklı anlamlar çıkarabilirler. Dolayısıyla bu yazıda sosyal medyadan gelen mesajlara ve yapılan paylaşımlara nasıl karşılık verilebileceği konusunu; “(sosyal) medya okuryazarlığı” kavramı üzerinden tartışmak istiyorum.
Medya okuryazarlığı nedir?
Medya okuryazarlığı kavramı adından da anlaşılabileceği gibi medyayı okumamız için bizlere yardımcı olabilecek eğitimler, tavsiyeler ve öneriler sunuyor. Temel amaç ise; bireylerin medyanın işleyişini anlaması ve kavraması, ayrıca gerçek dünya ile medyanın yarattığı dünyayı bir birinden ayırt etmesidir. Böylece bireyler medyayı tüketen “pasif” bireyler olmak yerine, kendine sunulan bilgi, görüntü, fotoğraf ve haberleri sorgulayan, eleştiren, “aktif” bireyler olmaları hedefleniyor. Çoğulculuk, katılımcılık ve demokrasi anlamında ele aldığımızda, vatandaşların bu şekilde aktif, düşünen ve eleştiren bireyler olması bir zenginlik olarak kabul edilebilir. Bu şekilde daha sağlıklı düşünen ve tartışan, aktif bir nesil hedefleniyor. Livingstone’a göre (2004) medya okuryazarlığı; bireylerin medya ürünlerine erişim yeteneğini, analiz ve değerlendirmesini içerirken aynı zamanda, bu donanımla birlikte kullanıcıların çeşitli bağlamlarda mesajlar oluşturmasına da yardımcı olmaktadır. Kısaca özetleyecek olursak, medya okuryazarlığı bireylerin medya içerikleri hakkında; mesajları anlamasına, eleştirel düşünmesine, analitik değerlendirmesine ve mesajları seçmesi ile kullanmasına yardımcı olmaktadır.
“Sorgulamak ve eleştirmek”
Yapılan çeşitli araştırmalarda, genç nesilin zamanının önemli bir kısmını yeni medya düzeninde yani internette ve sosyal ağlarda geçirdiğini biliyoruz. Söz konusu iletişim platformlarından kendilerine sunulan mesajları algılamakta, sorgulamakta ve eleştirmekte pasif oldukları gerçeğinden hareketle, medya daha da bir önem kazanıyor. Gerçi geleneksel medya kendisinin “sorgulanmasını ve eleştirilmesini” kolay kolay kabul etmiyor. Bunun temel sebebi de sorgulayan ve eleştiren bir kişinin ileride “tüketiminin” düşeceği endişesi yatıyor.
Pasif tüketim isteniyor
Medyanın statükonun devamı, yani kapitalizmin tüketim kültürünün sürdürülebilmesi için oynadığı rolü düşündüğümüzde, bu kaygının yersiz olmadığını anlıyoruz. Zira, medya mesajlarının bireyler tarafından sürekli pasif olarak tüketmesi ve eleştirilmemesini arzu ediyor. Böylecek mevcut düzen devam edecek, medya da bireyleri reklamcılara karşı birer meta olarak pazarlayabilecek. Televizyonlardan örnek verecek olursak; “benim şu kadar izleyicim var” diyerek rakamsallaştırdığı bireyleri, reklamcılardan daha fazla reklam alabilmek için kullanılıyor.
“Siz düşünmeyin”
Medya okuryazarlığının çocuklara ve yetişkinlere öğretilmesinin bir önemi de medyanın yayınlarının veya ürünlerinin “kurgusal” olduğunu almalarını sağlamaktır. Medyada üretilen haberler, eğlence programları, diziler vb. hepsi de insan eli değmiş, doğal olmayan ve belirli bir amaç için kurgulanmış yapımlardır. Başkaları tarafından belirli bir ideoloji ile hazırlanan söz konusu programlar, bizlerden tek bir bakış açısı ile bakmamızı ve inanmamızı istiyor. Gerçi medyadan herkesin aynı şeyi anlaması ve aynı seviyede etkilenmesi zor olsa da, söz konusu medya “kurgusallığı” ile tek bir kültür inşası yapılıyor. İşte bu popüler kültür de genelde tüketimi destekleyen, bireyleri pasifleştiren, “siz düşünmeyin ben sizin için düşünürüm” diyen bir zihniyete dönüşüyor.
Bilgili bireylere ihtiyaç var
Bu noktada toplumun tüm bireylerinin medyayı daha iyi okuyabilmesi için bu süreçte eğitilmesi gerekiyor. Bu sadece okullarda olacak bir eğitim değil, köy kurslarında, ailelere yönelik kurslarda, kısacası toplumun tüm paydaşları hedef alınarak bir eğitim programı yapılmalı. Böylece okullarda yapılan eğitim, çevrede ve ailede de desteklenecektir. Tüm bunlar gerçekleşene kadar ise bireyler medyanın olumsuz etkilerine karşı
“bilgiyi” yerleştirebilir. Daha fazla bilgiye sahip olan bireyler, medyanın işleyişini anlayabileceği gibi, olumsuz etkilere de daha az maruz kalmaktadır.
Medya okuryazarlığı dersi
Medya okuryazarlığı birçok ülkede, örgün eğitim müfredatına alındı ve öğrencilere ders olarak okutulmaya başlandı. Türkiye’de 2005 yılında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde ise 2012 yılında ders müfredatına giren medya okuryazarlığı dersi, ne yazık ki öğrenciler tarafından gerekli ilgiliyi görmüyor. Zira söz konusu dersler Türkiye’de seçimlik ders olarak sunulduğu için öğrenciler ya dersleri seçmiyor ya da seçtiği zaman derslerde başka aktiviteler yapıyor. Ayrıca derslerin zorunlu olmaması, gereken ilgiyi görmemesi anlamına geliyor. Bir başka problem ise söz konusu dersleri veren öğretmenlerle ilgilidir. Bu dersler için iletişim fakültelerinden mezun, medyayı iyi tanıyan ve pedagojik formasyona sahip mezunlar tercih edilmelidir.
Geleneksel ve sosyal medya
Sosyal medyada harcadığımız zamanı göz önüne aldığımızda, bu alan son yıllarda araştırmacılar için önem kazanmıştır. Hal böyle olunca, sosyal medya okuryazarlığı kavramını tartışmamız gerekmektedir. Solis’in (2007) sosyal medya tanımlaması şöyle: “Sosyal medya, en temel anlamıyla kişilerin keşfettiği, okuduğu ve bilgi, haber ile içerikleri paylaştığı bir ortam. Bu sosyolojinin ve teknolojinin kaynaşması monologdan (one to many) diyaloga doğru bir değişim sağladı (many to many).” Solis’in dikkat çektiği gibi sosyal ağlar ile birlikte artık kişiler daha aktif olabildikleri gibi, kendilerine de geleneksel medyada olduğu gibi tek bir iletişim aracından mesajlar gelmiyor. Sosyal medyada mesajlar daha çoğulcu ve çeşitli olarak gelmeye başladı. Safko ve Brak (2009) yaptıkları tanımda sosyal medyanın iletişim kurma yönüne vurgu yapıyor: “Sosyal medyanın en kısa tanımı; sosyalleşmek, sosyal olmak için kullandığımız medyadır” (sf. 3). Mayfield’in (2008) hazırladığı elektronik kitap, sosyal medya alanında bizlere yol gösterici olabilir. Sosyal medyanın ne olduğunu araştırdığımızda karşımıza bazı özellikleri çıkıyor. Bu özelliklere göz attığımızda en başta “sosyal ağlar” geliyor. Sosyal ağların en bilinenleri; Facebook, Twitter, Instagram ve Youtube oluyor. Temel özellikleri, kişisel bir sayfanızın olması, arkadaşlarınızla iletişim kurmanız, fotoğraf, görüntü ve görüşlerinizi paylaşabilmenizdir. Bruhn, Schoenmueller ve Schafer’in (2012) belirttiği gibi: “Medya son on yıl içerisinde büyük bir dönüşüm geçirdi. Sosyal medya: Sosyal ağlar, bloglar artarak geleneksel medyanın yerini almaya başladı” (sf. 770).
Daha fazla bilgiye ulaşıyoruz
Eskiden bilgiye geleneksel medya vasıtası ile ulaşılırken, şimdi akıllı telefonlar,
diz üstü bilgisayarlar, ipad ve benzeri teknolojik cihazlarla daha mobil bir şekilde her zaman ve her yerde ulaşabiliyoruz. Yeni medya düzeni sayesinde daha fazla mı bilgi sahibi oluyoruz? sorusu aklımıza geliyor. Daha fazla bilgiye ulaştığımız veya ulaşabileceğimiz doğru bir varsayım olabilir. Ancak sorgulamamız gereken bu ulaştığımız bilgilerin kalitesi, doğruluğu ve geçerliliği olmalıdır. Yeni medya düzeni içerisinde değerlendirdiğimiz; Facebook, Twitter gibi sosyal ağların insanları politik kampanyalarda ciddi bir şekilde yönlendirdiğini görüyoruz. Bunların artarak devam edeceğini belirtmeliyiz. Zira yeni medya düzeninde size sadece medyadan değil, çevrenizden de paylaşımlar yoluyla çok yönlü iletiler geliyor. Geleneksel medya düzeninde iletiler tek yönlü sağlanıyor. Böylece etkisi yeni medya düzenine göre daha az olabiliyor. Bu kişiden kişiye değişen de bir durum. Tek yönlü iletişime bir örnek verecek olursak; gazetenin yayımladığı bir habere sizin anında yorum yapmanız mümkün değildir. Ancak online haber sitesindeki bir habere anında yorum yapabilirsiniz ve hata var ise düzelttirebilirsiniz de. Buna aynı zamanda etkileşim (interaktif) de diyebiliriz. İleti alınıyor veriliyor, çok yönlü iletim mümkün.
Sosyal medya okuryazarlığı?
Sosyal medya okuryazarlığı kavramına baktığımızda ise söz konusu kavram: Bireylerin uygun bir şekilde sosyal medya uygulamalarını kullanarak; sosyal medya içeriklerini oluşturması, paylaşması ve analiz etmesi olarak tanımlanabilir. Literatürde sosyal medya okuryazarlığı üç gruba bölünüyor: (1) Sosyal medyaya erişim, (2) Sosyal medyada yeterlik ve (3) Sosyal medya kullanımı. Birinci grupta yer alan çalışmalar, bireylerin dünyanın farklı ülkelerinde sosyal medyada erişimde eşit olmadığını ortaya koyuyor. Bir başka ifadeyle, sosyal medyaya erişim ekonomik, sosyolojik ve siyasi nedenlerle kısıtlanabiliyor. İkinci grupta yer alan araştırmalar ise bireylerin sosyal medya kullanım yeterliliğine bakıyor. Kullanıcıların elektronik cihazları kullanma yeterlilikleri, hızları, internette sorun çözme becerileri gibi konular ikinci grupta yer alıyor. Son grubumuzda ise bireylerin sosyal medyayı kullanma amaçları ve bunun doğrultusunda elde ettikleri doyumlar araştırılıyor. Böylece kullanıcıları sosyal medyada vakit geçirmeye teşvik eden faktörler de ortaya çıkmış oluyor. Bireylere; iletişim kurma (sosyalleşme), paylaşımda bulunma, kendi medya içeriklerini oluşturma fırsatı veren sosyal medya uygulamaları ve siteleri bireyleri eskisi gibi pasif olarak medya mesajlarını tüketen değil, aktif olarak medya içerikleri üreten konumuna gelmiştir. Bu avantajlarının yanı sıra sosyal medyada geleneksel medyadaki eşik bekçiliğinin kalkması bireylerin; güvenilmez bilgiler ve manipüle mesajlar ile daha fazla karşılaştığını görüyoruz. Bu durumlarda bireylerin uzun vakitler geçirdiği sosyal ağlarda maruz
kaldıkları etkinin farkında olmaları gerekiyor. Sosyal medya okuryazarlığı özelde bireysel olarak sosyal medya kullanımı, yeterliliği ve erişimini kapsıyor olsa da genelde toplumun bu alanlardaki farkındalığını ve bilgi düzeyini artırmaya yönelik eğitimler içeriyor. Dolayısıyla sosyal medya okuryazarlığının ilkokul seviyesinden başlayarak, eğitim müfredatlarına yerleştirilmesi ve sosyal ağların etkisini her geçen gün daha fazla hisseden çocukların ve yetişkinlerin bununla nasıl başadebileceğini öğrenmesi gerekmektedir. Zira söz konusu etkiler sadece okuduğumuz, paylaştığımız görüntülerle sınırlı olmayabilir. Sosyal ağlar üzerinden son yıllarda başkasının kimliğine bürünerek yapılan sahtekârlıklar, dolandırıcılıklarla birlikte, birçok kişinin tehdit, şantaj, küfür ve aşağılama içeren mesajlara da maruz kaldığını söylemeliyiz. İnternet üzerinde yapılan bu tür davranışları siber zorbalık olarak isimlendiriyoruz ve ne yazik ki birçok aile çocuklarının veya kendilerinin bu tür davranışların kurbanı olabileceklerini bilmiyorlar. Daha da kötüsü bu tür bir davranışa özne olan bir kişi, kimden ve nasıl yardım alabileceğini bilmiyor. İşte tüm bu nedenlerdendir ki, sosyal medya okuryazarlığı bireylerin farkındalığını artırarak, yaşanabilecek sorunları önceden çözebilmek için bir yol haritası ortaya koymaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Metin ERSOY
Sosyal Medya, Marka Yönetİmİ ve Yeni Karİyer Fırsatları Raziye NEVZAT Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kurumsal İletişim Sosyal Medya ve Web Ofis Koordinatörü
Fatih TÜYLÜOĞLU C-Section Kreatif Direktörü
Temmuz 2015 tarihinde Mark Zuckerberg Facebook kullanıcı sayısını kendi sayfasında 1.49 Milyar kişi olarak açıklamıştır. Sosyal Medya’nın öncüsü bu sayıyı Facebook için açıklasa da genel olarak iletişim kurduğumuz reklam platformlarına baktığımızda ve insanlara ulaşabilme oranı ve hızı dikkate alındığında sosyal medyanın pazarlama ve marka yönetimindeki gücünü görmek mümkündür. Amerika Birleşik Devletleri merkezli Amerika Pazarlama Derneği marka kavramını “ ürünlerini satışa sunan kişilerin söz konusu ürünleri tanımlamak ve piyasadaki emsallerinden ayırabilmek için kullandıkları, isim, sembol, tasarım veya bunların çeşitli kombinasyonları” olarak tanımlamaktadır. Leventoğlu ( 2012) güçlü olan marka kimliklerinin işletmeye pek çok açıdan çeşitli faydalar sağlayabileceğini belirtmiştir. Bu faydalar arasında müşteriye güven ve tutarlılık aşılama, satın almak için sebepler sunma, müşterinin ürüne karşı hislerini etkileme, marka yayılması ve pazarda güçlü konumlar sağlama gibi maddeler mevcuttur. Sosyal medya, bu bağlamda üretici ve tüketiciyi bir araya getirmiş, tüketicinin hızlı geri dönüş yapması, her türlü görüşü ortaya koyması ve geri bildirimine olanak tanıyarak , bir anlamda markanın yayılması, bilinirliği ve pazardaki yerine katkı yapmasını sağlamıştır. Sosyal medyadaki nüfusun bu kadar hızlı ve etkili olması marka tanıtımlarını bu yöne çekmiş, markalar geleneksel reklam yönetemleri ile birlikte, hatta zaman zaman bu yöntemlerden de uzaklaşarak sosyal medyada marka yönetimini tercih etmeye başlamışlardır. Sosyal medyada marka yönetimini etkili yapan şirketlerin , markalarını takip eden hedef kitle yönetimini de daha etkili yaptığı günümüzde bir gerçektir. Oluşan bu ‘Yeni Medya’ pazarlama iletişimini de etkilemiştir. Çakır (2010) büyük kullanıcı kitlelerine hitap eden şirketlerinin bu bağlamda sosyal medya iletişimini ve sosyal medya tabanlı hizmetleri tercih etmeye başladığına değinmiştir. İki taraflı iletişim sağlayan bu pazarlama ve iletişim yönetemleri haliyle yeni meslek gruplarını da ortaya çıkarmıştır. Son beş yıldır, yeni medyanın da ivme kazanması ile aşağıdaki meslek gruplarının öne çıktığını söylemek mümkündür • Kod yazma, yazılım mühendisliği • Halkla ilişkiler • İşletme /Pazarlama • Psikoloji (Sosyal Medya bağımlılığı) • Hukuk (Sosyal Medya ve Bilişim suçları) • Siyaset Bilimi (Sosyal Medya ve Politik kampanyalar) • İletişim (Pazarlama İletişimi) • İstatistik
• Marka Yönetimi (Sosyal Medyada marka yönetimi) Markaların kendilerini insanlara ulaştırma çabasına bakılacak olursa, yeni medya oluşumunun bir parçası olan sosyal medya gelecek günlerde de öğrencilerin kariyer odağı olacak gibi görünmektedir. Sosyal medyayı etkili kullanan öğrenciler ve mezunlar günümüzde kariyer yolunda bir adım öndedirler. Kurumsal şirketler ve işyerleri artık yaratıcı eğitim teknikleri kullanan üniversitelerin mezunlarını bünyelerine katmakta, öğrenim süresince sosyal medyada kendi kişisel markasını oluşturmuş mezunlara daha fazla şans vermektedirler.
Raziye Nevzat ve Fatih Tüylüoğlu
İnternet’İn ve Sosyal Medya’nın Ergenİn Sosyal Gelİşİmİndekİ Rolü Yrd. Doç. Dr. Fatih BAYRAKTAR Doğu Akdeniz Üniversitesi
İnternet mekânsal uzaklıklara rağmen arkadaşlıkların oluşturulmasına ve sürdürülmesine olanak vermekte, ergenlerin birbirleriyle çok kolay bir biçimde iletişim kurmasına olanak sağlamaktadır. Bu anlamda İnternet yüz yüze ilişkilerin sürdürüldüğü ve pekiştirildiği, gerçek hayatın devamı niteliğinde bir sanal ortam olarak değerlendirilebilir. Nitekim yakın zamanlı çalışmalar günlük hayattaki birçok sosyal davranışın İnternet ortamında da sürdürüldüğünü göstermektedir (örneğin Bayraktar ve Amca, 2012). Diğer yandan medya ve İnternet’e özgü bir ilişki biçimi olarak değerlendirilebilecek parasosyal ilişki biçimleri de ergenlerde bir arkadaşlık hissi oluşturarak İnternet’in ilişki kurma amaçlı kullanımını artırabilmektedir. Parasosyal ilişkiler en basit tanımlamayla medya ve İnternet’teki sanal karakterlere karşı geliştirilen hayali arkadaşlık duyguları olarak tanımlanabilir. Bu ilişkiler TV dizisindeki bir karaktere karşı geliştirilebildiği gibi, İnternet üzerinden ilişkiye geçilmiş bir kişiye karşı da geliştirilebilir. Diğer bir deyişle parasosyal ilişkiler, yüz yüze ilişkilerin devamı olan İnternet aracılı ilişkilerden farklı olarak tamamen İnternet üzerinden başlamakta ve devam etmektedir. Bu noktada İnternet’te başlayan bazı ilişkilerin yüz yüze ilişkilere dönüşebildiği gerçeğini vurgulamak gerekir. Ancak parasosyal ilişki olarak tanımlanan ilişkiler bu tip ilişkilerden farklı olarak hiçbir zaman gerçek bir ilişkiye dönüşmemekte ve sanal bir ilişki olarak kalmaktadır. Giles ve Maltby’ye (2004) göre parasosyal ilişkileri güçlü ve yoğun bir biçimde yaşayan ergenler genellikle kendilerini yalnız hissetmekte ve gerçek hayattaki arkadaşlıklarda zorluklar yaşamaktadırlar. Bu nedenle, bu tip ergenler için parasosyal ilişkiler yüz yüze arkadaşlıkların yerini almış gibi görünmektedir. Giles ve Maltby’nin (2004) çalışması İnternet ilişkilerini değil medyadaki ünlülere karşı olan ikincil bağlanmaları incelese de her iki parasosyal ilişki biçiminin (medya karakterleriyle geliştirilen ve İnternet üzerinden geliştirilen) birçok açıdan benzerlikler gösterdiği söylenebilir. Örneğin her iki ilişki biçimi de medya aracılı gelişmekte, her iki durumda da aslında sanal bir ilişki söz konusu olmasına rağmen kullanıcı, medya karakteriyle olan etkileşimi gerçek olarak algılayabilmektedir. Nitekim Eyal ve Cohen (2006), tıpkı gerçek ilişkilerde olduğu gibi parasosyal ilişkilerde de zaman içinde ilişkinin güçlendiğini, bu nedenle ilişkinin bitmesi durumunda ergenlerin gerçek bir ilişkinin bitmesi durumunda olduğu gibi kaygı ve depresyon belirtileri gösterdiğini ifade etmektedir. Aslında İnternet’in ergenlerin sosyalleşmesini zenginleştirdiği mi yoksa fakirleştirdiği mi tartışması yeni değildir. İnternet’in yaygınlaşmasının hemen ardından yayımlanan bir dizi araştırma (ör: Kraut ve ark., 1998; Nie, 2001), ergenlerin İnternet’i yabancılarla tanışma amacıyla kullandığını, bu ilişkilerin sıklıkla gerçek ve yüz yüze ilişkilere dönüşemediklerinden dolayı ergenlerin nitelikli ilişkilerini kısıtlayarak sağlıklı
bir biçimde sosyalleşmelerini engellediğini savunmaktadır. Ancak Valkenburg ve Peter (2009), 2000 öncesindeki ve 2000’li yılların başındaki çalışmalarda bu tür bulgulara rastlanmasının doğal olduğunu çünkü henüz sosyal medyanın ve hızlı mesajlaşmanın (instant messaging) o yıllarda ortaya çıkmadığını savunmaktadır. Diğer bir deyişle hem İnternet teknolojisinin o yıllardaki düzeyi hem de İnternet’e ulaşma konusundaki zorluklardan dolayı belirtilen yıllarda İnternet kullanıcılarının “yabancı” kişilerle iletişime geçmesi bilinçli bir seçim ve sorundan ziyade zorunluluk gibi görünmektedir. Ergenlerin İnternet aracılı iletişimlerindeki nitelik yıllar içinde değişmiş görünmektedir. Bu durum, 1990’larda toplu sohbet odaları ve bir bilgisayar oyunundan esinlenerek adlandırılan MUD’lar (Multi-User Dungeons) gibi sıklıkla birbirini tanımayan bireylerin iletişim kurduğu sanal ortamlardan günümüzün Facebook gibi sosyal medya araçlarına evrildiği bir süreci ifade etmektedir (Valkenburg ve Peter, 2009). Özellikle Facebook’un tanışıklık üzerinden sosyal ağları genişlettiği düşünülürse İnternet aracılı sosyalleşmedeki bu evrilmenin yabancılardan tanıdık-bildik olanlara doğru olduğu söylenebilir. Ancak bu evrilme, sosyal medya araçlarının tam anlamıyla yüksek nitelikli ilişkiler ve arkadaşlıklar ortaya çıkardığı anlamına da gelmemektedir. Bu noktada tıpkı İnternet’teki gibi sosyal medyada da hangi işlevlerin kullanıldığına bağlı olarak ilişkilerdeki nitelikler değişebilmektedir. Örneğin hızlı mesajlaşma işlevi söz konusu olduğunda Avrupa’da ve ABD’deki ergenlerin yaklaşık %85’inin var olan arkadaşlarıyla iletişim kurduğu bildirilirken (Gross, 2004; Valkenburg ve Peter, 2007a), Reich (2010) Facebook ve Myspace üzerinden yaptığı karşılaştırmalı araştırmasında sosyal medyanın bir tür bireyselleştirilmiş sosyal ağ ortaya koyduğunu savunmaktadır. Reich (2010) bu kavramı açıklarken bireyin sayısız kişiyle bağlantı kurabildiği ancak son noktada kendi bireysel tercihleriyle iletişimin niteliğini belirlediğini vurgulamakta; sosyal medya üzerinden kurulan ilişkilerin deneyim ve bilgi paylaşımının ötesinde bir etkileşim içermediğini, bu bağlamda sosyal medyanın sanal topluluklar oluşturmakta kolaylık sağladığı fikrinin dikkatlice değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir. Bazı araştırmacılar genelde sosyal medyanın özelde Facebook’un ergenlerin kendilerini açmasında (self-disclosure) kolaylaştırıcı bir rol oynadığını savunmaktadır (Christofides, Muise, ve Desmarais, 2009; Livingstone, 2008). Diğer bir deyişle ergenler özel olarak niteledikleri durumlarını (örneğin cinsel yönelimlerini, politik görüşlerini vs.) sosyal medya üzerinden yüz yüze ilişkilerden daha kolay biçimde paylaşabilmektedirler. Bu kolaylık ergenlerin kimlik gelişimine katkıda bulunabilmekte (Boyd, 2007) aynı zamanda onların sosyal yatırımlarını ve kaynaklarını artırabilmektedir (Ellison, Steinfield, ve Lamp, 2007). Ancak bu kolaylığın birçok risk içerdiğini ortaya koyan araştırmalar da mevcuttur. Özellikle ergenlerin eğlence ortamlarındayken olan özel görüntülerinin pay-
laşılması ebeveynlerle çatışma gibi sosyal riskleri, paylaşımdan dolayı pişman olma ya da kaygı hissetme gibi psikolojik riskleri beraberinde getirebilmektedir (Youn, 2005). Bu paylaşımlar sıklıkla İnternet zorbalığına maruz kalmakla da ilişkili olabilmektedir (Juvonen ve Gross, 2008). Bu bağlamda ergenlerin kendilerini açma düzeyleri önem kazanmaktadır. İnternet’te kendini açmama, diğer bir deyişle hiç bilgi paylaşmama ergenlerin popülerliklerini azaltıcı bir rol oynayabilmekte (Christofides, Muise, ve Desmarais, 2012), diğer yandan kendini aşırı biçimde açma yukarda belirtilen risklerle ilişkili olabilmektedir. Bu noktada önerilen, ergenlerin kendini açma davranışlarını yönlendirmek yerine onlara sosyal medyada karşılaşılabilecek kötü deneyimler ve sonuçları hakkında bilgi vermektir. Bu bilgilere rağmen bazı ergenlerin aşırı bilgi payaşımının sürdüğü durumlarda Norris, Smith ve Kaniasty (1999) tarafından önerilen deneyimleme-davranış hipotezine paralel biçimde ergenin sosyal medyada yaşayacağı kötü deneyimlerin, risk alma davranışlarını azaltacağı beklenebilir. Nitekim Christofides, Muise, ve Desmarais (2012) 12-18 yaş arası ergenlerle yaptıkları bir çalışmada, sosyal medyada (Facebook) yaşanılan kötü deneyimlerin kendini daha az açmayla ve bilgileri kontrollü biçimde vermeyle ilişkili olduğunu bulmuşlardır. Tüm bu yazılanlar ışığında İnternet’in ergenlerin sosyal gelişimlerinde gittikçe artan bir öneme sahip olduğu söylenebilir. İnternet getirdiği yeni teknolojik olanaklarla bir yandan kişiler arası iletişime, dolayısıyla sosyal gelişime olumlu katkılarda bulunurken, diğer yandan ilişkilerin kendisini de dönüştürüyor gibi görünmektedir. Bu noktada neredeyse tüm araştırmacıların ortak görüşü İnternet ilişkilerinin niteliksel anlamda hiçbir zaman yüz yüze ve gerçek ilişkiler kadar doyurucu olamayacağıdır. Ergenlerin kendilerini yetişkinliğe götürecek yolda kuracağı sosyal ilişkilerin niteliği bu bağlamda önem kazanmaktadır. Sosyal anlamda yalnız, benlik saygısı düşük ya da engelli ergenler için İnternet’in sosyal ilişki kurmak ve sürdürmek anlamında birçok fırsatlar sunduğu tartışılmaz bir gerçektir. Ancak bu ilişkilerin yüz yüze ilişkilere dönüşmedikçe, düşük nitelikte olacağı da kabul edilmektedir. Diğer bir deyişle İnternet ilişkileri ergenler açısından yeni insanlarla iletişime geçecekleri ve böylece sosyal ağlarını genişletecekleri ya da var olan gerçek arkadaşlıklarını pekiştirecekleri bir araç olmalıdır. İnternet ilişkilerinin amaç haline geldiği durumlarda ise olumsuzluklarla karşılaşma riski artmaktadır. Aslında tüm medya araçlarıyla kurulan ilişki İnternet için de geçerli görünmektedir. Medya aracıyla kurulan sağlıklı ilişki insan yaşamını kolaylaştırır ve zenginleştirirken, yanlış ve aşırı kullanımı içeren sağlıksız ilişki sıklıkla gelişimin ketlenmesine yol açabilmektedir. İnternet’in ergenin sosyal gelişimindeki rolü de bu bağlamda değerlendirilmelidir.
çalıştay raporu Yrd. Doç. Dr. Fatih BAYRAKTAR Doğu Akdeniz Üniversitesi
Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve Doğu Akdeniz Üniversitesi işbirliğiyle gerçekleştirilen Sosyal Medya Çalıştayı’nın ikinci gününde Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayraktar tarafından düzenlenen üç çalışma aşağıda sunulmuştur:
1.Etkinlik: Kaynaşma Yöntem: Öğrenciler salonun ortasına alındı ve bir düzen olmadan salon içinde yürümeleri istendi. 10 saniye yürüdükten sonra durmaları söylendi. Öğrenciler kendilerine en yakın olan arkadaşlarıyla eşleştirilerek 5 dakika boyunca birbirlerini tanımaları istendi. Öğrenciler birbiriyle tanışıp konuştuktan sonra, gönüllü olan birkaç öğrenciden tanıştıkları yeni arkadaşları hakkında bilgi verilmesi, onları tanıtmaları söylendi. Gönüllü öğrenciler birbirini anlattıktan sonra gruba “Sosyal medyada ilk kez tanışsaydınız ne gibi farklılıklar olurdu?” sorusu yöneltildi. Öğrencilerden alınan cevaplar şöyleydi: • İnternette fazla güvenemezdik • İnternet bu kadar samimi olmazdı • Yüzyüze görüşmeseydik sosyal medya profilindeki paylaşımlardan dolayı muhtemelen daha az görüşürdük veya görüşmezdik • Sosyal medyada yalan söylenebilir ama yüzyüze görüşürken göz temasından doğruluğu teyit edebiliriz • Sosyal medyada duygular bu kadar ifade edilemez • Sosyal medyada profil fotoğrafını görsem arkadaş bile olmazdım (kickbox yapan bir öğrenci için söylendi) • Sosyal medyada tanışırken zaten profil ve paylaşımlardan kişi hakkında bilgi sahibi olunabiliyor. Bu yüzden konuşmalar farklı ilerliyor veya hiç ilerlemeden bitiyor. • Sonuç olarak yüzyüze tanışmayı yeğleriz Verilen cevaplar öğrencilerin sosyal medya üzerinden kurulan iletişimi niteliksiz ya da yüz yüze ilişkilerle karşılaştırıldığında daha düşük nitelikli olarak algıladığını göstermektedir. Bu bulgu Psikoloji literatüründeki çalışma sonuçlarıyla tutarlıdır. Literatür çalışmaları ergenlerin sıklıkla sosyal medyayı kendi sosyal ağlarını sürdürmek ya da güçlendirmek için kullandığını ortaya koymaktadır. Diğer yandan yalnızca sosyal medya üzerinden sürdürülen ve Parasosyal İlişkiler olarak tanımlanan ilişkiler sıklıkla düşük nitelikli olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle çalıştaya katılan öğrencilerin bu konuda bilinçli oldukları düşünülmektedir.
2.Etkinlik: Sosyal Medyaya Veda Yöntem: Çalıştaya katılan herkese “sosyal medya kullanmayan var mı?” sorusu yöneltildi. 2 rehber öğretmenin kullanmadığı görüldü. Daha sonra herkese kağıtlar dağıtıldı. Verilen yönergeye göre fikirleri yazılması istendi. Yönergede; “Bugün sosyal medyayı bırakacağınızı hayal edin, sosyal medyayı bırakmak için sebepleriniz ne olurdu?” sorusu soruldu. Katılımcılar bu soruyu cevaplarken 2 ayrı not yazmaları istendi. Birinci not sosyal medya hesaplarında yayınlayacakları veda notu, ikinci not ise kendilerine saklayacakları not olarak ayrıldı. Katılımcılara fikirlerini yazması için 10 dakika verildi ve kağıtlara kendi isimlerini yazmamaları istendi. 10 dakika sonra kağıtlar toplandı ve karışık şekilde dağıtıldı. Herkes başkasının kağıdını almış oldu. Daha sonra bu kağıtların sırayla okunması istenildi. Sosyal medyayı bırakma sebepleri olarak şunlar sıralandı: • Öğrencilerin yapması gereken işleri ertelemesine yol açıyor • Öğrencilerin daha fazla zamana ihtiyacı var • Zamanı doğru harcamak için sosyal medyanın bırakılması gerekiyor • Sosyal medyada zaman geçirmek yerine test çözüp sınavlara hazırlanılabilir • Sosyal medyayla duygusal bağ oluşuyor ve kontrolü zorlaştırıyor • Temelinde haz var, mutlu olabiliyorsunuz • Duygular irademizi idare edebiliyor • Zaman kontrolünde başarısız olmak irade/eksiklik duygusunu hissettiriyor • Özgüveni telafi ediyor • Kendi varlığımı orada da devam ettiriyor • Aileme yeterli vakit ayıramıyorum • Önceden birkaç kez Facebook ile ayrılmayı denedik ama olmadı, bu sefer ayrılıyorum • Birkaç kız ayarlayacağız diye giriyoruz, mesajlarımızı görüp cevap vermiyorlar, egoları çok yüksek • Sana veda etmiş olsaydım okul birincisi olabilirdim • İnsanların gerçek kişiliklerinden öte sanal kişiliklerini tanımaktan rahatsız oluyorum • Benim gibi sakin bir insanın bile başını çoğu kez belaya soktu • Değerli paylaşımlarınıza cevap veremediğim için suçluluk duyuyordum, şimdi bu sorunu kökten çözerek buraya veda ediyorum. Gerçek dünyada görüşmek daha cazip geliyor • Üzülerek belirtiyorum ki Facebook dışında da hayat devam ediyor, Sokakta Hayat Var ! • Çok uzaklarda olan dostlarımla görüşmemi sağlasa da aslında gittikçe onlardan
uzaklaşıyorum. Sevinçlerini uzaktan izlemek sahte oluyor. Aradaki duygusal bağımız zayıflıyor. • Şimdiye kadar yaptığımız paylaşım ve yorumların hatırasına saygı olarak bu sayfa açık kalacak ama yeni bir paylaşım yapmayacağım, Hoşçakalın • Takipçi sayım arttıkça insanların benden beklentileri de arttı. Gitgide artan beklenti yüzünden daha fazla zaman harcıyorum. Bir süre kendime dönme ve kaybettiğim zaman içerisinde ilgilenmem gerekenlerle ilgilenme zamanı. Daha geç olmadan... • Sabaha kadar burç yorumu ve benzeri tweetleri okuyorum. Günün bir çoğunu onda geçirmek yerine arkadaşlarımla daha çok vakit geçirebileceğim. Arkadaşlarımla vakit geçirirken bile tweet atıyor ya da tweet okuyordum ama bundan sonra etrafımdaki aktivitelere daha çok önem vererek maalesef onlarla uğraşacağım • Bu veda hayatımda bir dönüm noktası olacak. Yıllardır beni akşamları uyutmayan, uyumadan önce saatler geçirdiğim Twitter’dan ayrılacağım. Artık daha fazla uyuyup daha değerli zaman geçireceğim. Artık bir bilgisayar ya da telefon etrafında zaman geçirmek yerine kendime zaman ayıracağım. İlk zamanlar çok boşluk yaşayacağımı biliyorum ama sonradan bu yaptığımın kendime ne kadar büyük bir iyilik olduğunu anlayacağım • Hoşçakalın, kafama sıkar giderim derdim ama diyemiyorum çünkü hayat dışarıda devam ediyor. Oh be dünya varmış ! • Facebook’u kapatıyorum ulaşmak isteyen Whatsapp’dan ulaşsın • Artık aile içi ilişkilerimde kopukluğa sebep oluyorsun. Seninle önceden de ayrılmıştık ama sonradan yine görüştük, bu sefer de ayrılıyoruz görüşmemiz bana bağlı. Kendine iyi bak derdim ama sen sosyal medyasın sana zaten bakarlar • Kimin nerede ne yaptığını, ne yediğini, nasıl eğlendiğini, ne düşündüğünü bilmek istemiyorum, aynı şekilde benimkinin de bilinmemesini istiyorum. Sosyal medyayı kullanmayacağım için üzgün değilim • Sevgili Facebook, senden yönerge gereği ayrılmam gerekiyor. Halbuki ne güzel günlerimiz olmuştu gülüp eğlendik oyunlar oynadık ama aramıza yönerge girdi. Merak etme tekrar görüşeceğiz • İlk açtığım zamanı hatırlıyorum da, sevdiğim kişiyi artık göremeyecekken sen bana bir çözüm olmuştun. O kişinin nerede ne yaptığını, fotoğraflarını, iyi mi kötü mü olduğunu senin sayende öğrenebildim. Ama artık sana ihtiyacım yok çünkü sevdiğim insanla beraberiz. Zaten son zamanlarda az görüşmemizin sebebi de bu. Artık sana ihtiyacım kalmadı... • Uzun zamandır seninle bir ilişki içindeyiz sosyal medya. Uzun süre boyunca hayatımın en önemli şeyiydin. Ama artık sensiz de hayattan tat alabileceğimi düşünüyorum, hoşçakal. • Arada sırada sizin yaşamınızı takip etmek için kullandığım sosyal medyayı bı-
rakma karar aldım. Artık yüzyüze görüşme zamanı ! • Sosyal medyanın, bireylerin yaşam alanlarını kontrol altına almaya çalışan ve bireyleri istenilen yöne yönlendirmeyi isteyen amaçlara açık olduğunu düünüyorum. Siber teknolojinin kişisel hayatımı yönlendirirken aynı zamanda tüm bilgilerimi bir yerde toplayarak kişisel özgürlük ve düşüncelerimi kısıtladığını düşünüyorum. Ütopik bir ifadeyle yaşamın bana olan kısmını geri alıyorum. Özgürlüğümü ve kişiselliğimi alarak bu distopyaya veda ediyorum • Sosyal medya seni kapatıyorum. Çünkü artık insanların hayatında ne yaptığı beni ilgilendirmiyor. Eskiden yoktun, şimdi de olmasan olur. Sen olmazsan kitap okumaya daha çok zaman ayırabilirim. Belki senin yokluğunla siber suçlar da olmazdı, çünkü insanlar gerçek hayatta değilken çok daha kolay kabalaşabiliyor, çok daha rahat hakaret edebiliyorlar. Seni kapatarak insanların paylaşımlar altındaki çirkin yorumlarını da görmemiş olacağım. • Sevgili Facebook 8 yıldır seninle beraberim, ve ciddi bir bağımlılığımızın olduğunu inkar edemem. Senin yüzünden çoğu zaman ödevlerimi-sorumluluklarımı ertelediğim, arkadaşlarımı ötelediğim oldu. Facebook yemek yemediğimiz zamanlar bile oldu... Çok defa mutluluk da yaşamışımdır tabi ama artık bunu söylemem gerekiyor. Belki bunlar hoşuna gitmeyecek biliyorum ama artık gerçek dünya ile yüzleşmek istiyorum. Bu yüzden affınıza sığınarak elveda diyorum • Derslerime ve aileme zaman ayıramadığım için sosyal medya hesaplarımı kapatıyorum. Bulunmadığım bu süre içinde kendinize iyi bakın, görüşmek üzere • Ben sensiz yapamam ama sen bensiz yapabilirsin. Oysa sana ne kadar değer vermiştim Twitter. Seni ve senin gibileri bırakıyorum • Çok vaktimi alıyorsun, bu yüzden seni kullanmaya ara veriyorum Facebook Daha sonra yapılan yorumlarda ise şu fikirler paylaşıldı: • Sosyal medyayla duygusal bağ oluşuyor ve kontrolü zorlaştırıyor. Temelinde haz var, mutlu olabiliyorsunuz. • Duygular irademizi etkileyebiliyor. Zaman kontrolünde başarısız olmak irade/ eksiklik hissi yaratıyor • Dikkat eksikliğine sebep oluyor • Özgüveni telafi ediyor • İnsanların kendi adıyla açmadığı profil-hesaplarda özgüven eksikliği var • Sosyal medya bir cevaplaşma merkezi olarak kullanılıyor. Burada birilerine cevap vermek için çok zaman harcamak gerekiyor • Cevap vermek-paylaşım yapmak varolma anlamına geliyor. Bu varolma çabası bağımlılığa yol açıyor
• Sosyal medyaya giremeyince bir şeyler kaçıracağımızı sanıyoruz • İnsanlar twitter ile dünyanın-Türkiyenin gündemine oturmayı düşünüyor. Geçen hafta okulda yaşanan bir intihar vakasından sonra bazı arkadaşlarım bu konu üzerinden prim yapmak istedi • İnsanlar sizi fikirleriniz için değil statünüz için takip ediyor. Okul başkanlığına aday olmadan önce 105 olan takipçi sayım başkanlığa aday olunca 500’e çıktı. Bu durumdan rahatsız oldum ve hesabımı kapattım. • Sosyal medyayı örgütlenmek, sesimizi duyurmak için kullanıyoruz • Sosyal medya bir bağımlılık değil yaşam tarzı • Üniversiteye gittiğimde ailemle haberleşmek için kullandım • Ben köylüyüm, bizim köyde sosyal medya yoktu. Daha sonra internet ve sosyal medyanın gelmesiyle insanlar birbirinin yaptığından haberdar oldu. Birbirine gösteriş yapmaya çalıştı, diğerlerinin ne yaptığını merak eder oldu. Bence olmaması daha güzel • Ben bir PDR öğretmeniyim. Şu anda öğrencilerimle iletişim kurmal için Facebook grupları kuruyorum Yukarda paylaşılan yorumlar sosyal medyanın kullanıcıları tarafından çoğunlukla zaman alıcı ve bağımlılık yaratıcı olarak algılandığını göstermektedir. Son zamanlarda yapılan araştırmalar Sosyal Medya Bağımlılığı’nın henüz bilimsel olarak net biçimde tanımlanmamış ancak giderek atan bir sorun olduğunu göstermektedir. Farkındalık ise bağımlılığı önleyebilecek en temel özelliklerden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle katılımcı öğretmen ve öğrencilerin sosyal medyanın bağımlılık yaratabilecek yönleri konusunda farkında ve bilinçli olduğu söylenebilir.
3.Etkinlik: Sosyal Medya’da His Simgeleri’nin (Emoticon) Kullanımı Yöntem: Birbirini tanımayan iki öğrenci, iki ayrı bilgisayar kullanarak sosyal medya üzerinden konuşmaya başladılar. Etkinliğin ilk bölümünde his simgeleri kullanmadan, ikinci bölümünde ise his simgeleri kullanarak birbirleriyle yazışmaları istendi. Daha sonra his simgelerinin iletişimi kolaylaştırıp kolaylaştırmadığı, kişinin duygularını ne oranda iletebildiği tartışıldı. Sonuç: His simgelerinin sosyal medya üzerinden iletişimin niteliğini artırdığı bilinmektedir. Bu bulgu katılımcılar tarafından da onaylanmıştır. Ancak his simgelerinin yalnızca temel bazı duyguları gösterebildiği, karmaşık duyguları ifade edemediği bilinmektedir. Bu nedenle his simgelerinin kullanılmadığı bir iletişim en düşük nitelikli, his simgelerinin kullanıldığı bir iletişim orta düzeyde nitelikli bir iletişim olarak adlandırılabilir. Yüksek nitelikli bir ilişki için mutlaka yüz yüze bir etkileşimin gerekli olduğu çalıştaya katılan öğretmen ve öğrenciler tarafından da kabul edilmiştir.
4.Etkinlik: Flashback Action Team, İnternet Yetmez Aktivitesi DAÜ Sosyal Medya Birimi araştırma görevlilerinden Burak Derebaşı tarafından Flashback Action Team’in Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde okul ve öğrenci işbirliğinde farkındalık uyandırıcı aktiviteler yapan bir öğrenci kulübü olduğu anlatıldı.Bu doğrultuda insanların internete ve sosyal medyaya bağlanmasına dikkat çekmek için 2011’de yapılan İnternet Yetmez aktivitesi gösterildi. İnternet Yetmez aktivitesinde 3 gönüllü öğrencinin 3 farklı odaya girerek 24 saat boyunca iletişimlerini yalnızca internet-telefon gibi yüzyüze olmayan iletişim araçlarından devam ettirdiği görüntüler sunuldu. Daha sonra aktiviteye katılan gönüllülerden biri olan Burak Derebaşı aktivite öncesinde, aktivite süresince, ve aktivite sonrasında olan deneyimlerini anlattı. Bu aktiviteden önce günde 18-20 saat arası interneti kullandığından ve bundan rahatsızlık duymadığından bahsetti. Aktivite sırasında odaların önüne gelen insanlarla yüzyüze iletişim kuramayıp, bilgisayar-telefon gibi cihazlara bağlı iletişim kurmanın onu ne kadar rahatsız ettiğini anlattı. Bu etkinlikten sonra yüzyüze iletişimin önemini anladığından, internet iletişiminin insanlar arasına nasıl engeller koyduğundan bahsetti. İnterneti ve sosyal medyayı bu kadar fazla kullanırken insanın neler kaçırdığının farkında olmadığından, ancak böyle bir durumla gerçekten yüzyüze gelip insanlarla yüzyüze iletişim yerine bilgisayar tabanlı iletişim kurmak zorunda kalınca böyle bir kaybın farkına varılabildiğinden konuşuldu.
Yrd. Doç. Dr. Fatih Bayraktar