9 minute read
BOĞACHAN GÖKSU
ÜZeRİNDe HAcİZ BULUNAN Ve tÜRK PAteNt Ve MARKA KURUMU NeZDİNDe tescİLLİ oLAN MARKAMI DeVReDeBİLİR MİYİM?
AV. SüLeYMAN SOYSAL
Advertisement
Denetleme Kurulu Üyesi Auditing Board Member
Günümüzde şirketler ve ticari işletmeler başta olmak üzere toplumun ekonomik yansıması olan her unsurun mal ve hizmetlerini farklılaştırma, öne çıkarma ve tercih edilir kılma aracı olarak başvurduğu marka kavramı, hukuk sistemimiz tarafından korunan sınai mülkiyet haklarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu korumanın en etkili ve aktif şekilde uygulanabilmesi için, markanın Türk Patent ve Marka Kurumu (“TPMK”) nezdinde tescil edilmesi önem kazanmaktadır. Değeri para ile ölçülebilen sınai haklar arasında yer alan markanın ve marka haklarının borçlandırıcı ve tasarrufi işlemlere konu edilip edilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda, 6769 sayılı Sınai Mülkiye Kanunu’nun 148. Maddesi markanın haczini düzenlemektedir ve böylece, markanın işletmeden bağımsız olarak haczedilebileceği anlaşılmaktadır. İlgili maddeye göre “Sınai mülkiyet hakkı devredilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, lisans konusu olabilir, rehin verilebilir, teminat olarak gösterilebilir, haczedilebilir veya diğer hukuki işlemlere konu olabilir.” Marka haczinin hangi usulle gerçekleşeceği ise, İcra İflas Kanunu’nda (“İİK”) düzenlenmektedir. Marka haczi, icra müdürünün durumu TPMK’ne bildirmesini ve söz konusu haczin TPMK nezdinde tutulan sicile işlenmesini gerektirir. Bu doğrultuda, tescilli bir markanın, üçüncü kişiler bakımından daha güvenli bir araç olarak değerlendirileceği vurgulanmalıdır. Markanın haczedilebilir niteliğinin tespitinden sonra, söz konusu haciz işleminin marka sahibinin haklarını kısıtlayıp kısıtlanmadığının, bu haklara halel getirip getirmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekir. Özellikle, hacizli marka sahibinin, hacze konu markasını devredip devredemeyeceği hususu büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede konu ile ilgili, iki görüşle karşılaşılmaktadır: İlk görüş uyarınca, marka haczi, İİK kapsamında taşınır haczi hükümlerinin kıyasen uygulanması ile gerçekleştirildiğinden, tasarruf sahibinin haklarına kısıtlama getiren İİK m.86/1 düzenlemesinin de marka haczinde uygulama alanı bulacağı belirtilmektedir. Böylece, hacizli markanın devredilemeyeceği ileri sürülmektedir. Nitekim, anılan konu hakkında tesis edilmiş Danıştay 10. Daire T. 28.01.1999 E. 1996/8828 K.24 sayılı kararında yer verilen “… 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 86. maddesinde; borçlunun, alacaklının muvafakati ve icra memurunun müsaadesi alınmaksızın, mahcuz menkul mallarda tasarruf edemeyeceği hükme bağlanmıştır. Sınaî mülkiyet hukukuna göre haczedilebilecek olan marka üzerinde haciz uygulanması halinde, markanın devredilemeyeceği de tartışmasız olup…” ifadeleri ile de hacizli markanın devre konu olamayacağının altı çizilmiştir. Bu görüş uyarınca; haciz esnasında mevcut markanın değerinin, markanın devrinden sonra azalması ihtimali bulunmaktadır. Haczedilmiş olan markanın devrinde, devralan kişinin, markanın kötüye kullanımından dolayı markanın değerini düşürecek eylemlerde bulunması ve alacaklının bir zarara uğraması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle ancak alacaklı ve icra dairesinin muvafakati ile devrin gerçekleşmesi mümkün olabilmelidir. Diğer bir görüşe göre; markanın haczedilmesi, marka hakkı sahibi borçlunun marka üzerinde rehin hakkı tesis etmesi ya da markayı üçüncü bir şahsa devir etmesine engel teşkil etmez. Aynı şekilde haciz, borçlunun markayı kullanmasını da engellemez. Markayı devralan üçüncü şahıs, sicil kayıtlarına ilişkin olarak yapacağı bir inceleme sonucunda markayı, üzerindeki haciz yükünün bilincinde olarak ve üzerindeki haciz yükü ile devralır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi de konu ile ilgili bir kararında marka haczinde İİK. m. 86’nın uygulanamayacağı, dolayısıyla haciz işleminin, markanın üçüncü bir şahsa devrine engel teşkil etmeyeceğini belirmiştir. “…Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davadaki uyuşmazlığın odak noktası üzerine haciz işlemi uygulanmış markanın, devir sebebi ile devir alan kimse adına tescili için haciz alacaklıların bu devre muvafakatlarının aranıp aranmayacağı hususunu oluşturmaktadır. … Bu durumda uyuşmazlığın çözümü İİK’nın 86.maddesinin markalar hakkında da uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır. Öncelikle, belirtmek gerekir ki, marka ve ayırt edici ad ve işaretler maddi bir varlığa sahip bulunmamaktadır. Bu nedenle yani bir eşya niteliğini haiz olmadığından zilyetliğe de konu olmazlar. Bunun sonucu olarak da üzerinde zilyetlik oluşturabilinen menkullerden sayılması da mümkün değildir. O halde, ilk bakışta belirlenebileceği gibi menkul mallarla sınırlı İİK’nın 86. maddesi markalar bakımından uygulama alanı bulamaz. Nitekim kanun koyucu da bu amaçla 556 sayılı KHK’nın 19. maddesinde markaların haczini özel olarak düzenlemiş ve İİK’nın haciz yolu ile takipteki 86. maddesine yollama yapmadan, markaların işletmeden bağımsız olarak haczedilebileceği ve hacizin sicile kayıt ve keyfiyetin yayınlanacağını öngörmüştür. Yasa koyucunun bu düzenleme ile yetinmesi çok doğaldır. Zira menkul mallarla ilgili İİK’nın 86/1. maddesinin getirdiği tasarruf yetkisini sınırlama, o menkul malın zilyet değiştirmesi halinde alacaklının bundan zarar görmesini önlemeye yöneliktir. Sicile kayıtlı ve devir işlemleri de ancak sicil üzerinden oluşabilecek marka hakkı bakımından bu sınırlandırmaya gerek yoktur. Haczin sicile şerhi ile o markayı devir alacak kişilerin bu yükümlülükle marka hakkını üzerine aldıklarının kabulü gerekir. Bu durumda da haciz alacakların devir işleminden, devir alan kimse bakımından da onu bağlayacak diğer bir deyişle haciz prosedürü işlemeye devam edecektir. ‘…mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yukarıda değinilen hususları dikkate almayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz görülmüş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.” Yukarıda ayrıca açıklanan nedenler ışığında söylenebilir ki; İİK m. 86 düzenlemesi, herhangi bir sicile kayıtlı olmayan ve dolayısıyla sicil kayıtları aleniyetinin, üçüncü kişilere sağladığı şeffaflık ve korumadan yararlanılması mümkün olmayan taşınır mallar için öngörülmüştür. Bu nedenle, TPMK nezdinde tescil edilen ve haciz işleminin de TPMK sicil kayıtlarından görülebileceği tescilli markaların hacizli olmaları halinde devredilemeyeceği görüşü ticari hayatın önünü tıkamakta ve gelişen ticari hayat gerekliliklerini sağlamamaktadır. İİK m. 86 hükmünde, hacizli marka sahibinin tasarruf yetkisine sınırlama getiren herhangi bir düzenleme bulunmadığı kanaatindeyiz.
CAN I TRANSFER MY SEIZED BRAND WHICH HAS TRADEMARK REGISTRATION?
The brand concept that every element that is the economic reflection of the society, especially companies and commercial enterprises, applies as a tool to differentiate, highlight and make their goods and services preferable emerges as one of the industrial property rights protected by our legal system. It is important to register the trademark with the Turkish Patent and Trademark Office (“TPMK”) in order to apply the said protection in the most effective and active way.
It is neccesarry to evaluate whether the brand and trademark rights, which are among the patent rights whose value can be measured with money, can be subjected to dispositionary and promissory transactions. In this context, article 148 of the industrial property Law No. 6769 regulates the attachment of the brand and thus it is understood that the brand can be seized independently of the business. According to the relevant article, “ The industrial property right can be transferred, inherited, subject to license, pledged, lien, or subject to other legal proceedings.” The seized method of brand by what method it will be is regulated in bankruptcy and enforcement law. Trademark attachment requires the enforcement manager to notify the situation to the TPMK and the relevant attachment to be recorded in the registry held with the TPMK. Accordingly, it should be emphasized that a registered trademark will be considered as a safer vehicle by third parties. In this framework, two views are encountered on the subject: In accordance with the first opinion, due to the fact that trademark attachment is realized by applying the provisions of movable attachment within the scope of İİK by comparison; it is stated that the regulation of İİK Article 86/1, which restricts the rights of the saver, will also find an application area in trademark attachment Thus, it is claimed that the seized trademark cannot be transferred. As a matter of fact, the 10th Chamber of the Council of State established on the aforementioned subject T. 28.01.1999 E. 1996/8828“…In Article 86 of the Enforcement and Bankruptcy Law No. 2004; without the consent of the debtor, creditor and the bailiff’s consent it has been ruled that it cannot save on seized movable properties. In the event of a lien on the trademark that can be seized acording to industrial property law. It is also undisputed that the brand is not transferable...” was also underlined that the seized trademark cannot be the subject of the circuit. In accordance with this opinion; there is a possibility that the value of the existing brand during foreclosure will decrease after the transfer of the brand. In the period of the confiscated brand, the transferee may take actions that will reduce the value of the brand due to the misuse of the brand and the creditor may suffer a loss. Therefore, the transfer should be only possible with the consent of the creditor and the enforcement office. Acording to the other opinion; seizure of the trademark does not prevent the debtor holding the trademark right to establish a pledge right on the trademark or transfer the trademark to a third party. Likewise, seizure does not prevent the debtor from using the brand. As a result of an examination of the registry records, third party take over the brand with the awareness of the lien burden on it. The 11th Civil Chamber of the Supreme Court also made a decision on the subject.” İK. m. 86 could not be applied, therefore the foreclosure process would not prevent the transfer of the brand to a third party.....”As understand above descriptions, the brand on which the foreclosure was applied on the focal point of the dispute in the case, the consent of the lien creditors for registration on behalf of the transferee due to the transfer is the issue whether or not the consent of this period will be sought. ... In this case, the resolution of the dispute is gathered as to whether applicable or not accordance with Article 86 of the İİK.
First of all, it should be noted that brands and distinctive names and signs do not have any tangible assets. For this reason, since they do not have the quality of an object, they are not subject to possession. As a result of this, it is not possible to count as object that can create possession. In that case, as it can be determined at first glance, Article 86 of the İİK, limited to movable goods, cannot be applied in terms of brands. For this purpose, the legislator specifically regulated the attachment of brands in Article 19 of the Decree Law 556 and it has foreseen that brands can be seized independently of the business, and that the sequestration will be recorded and the case will be published without sending to the follow-up article 86 of the İİK through foreclosure, It is natural for the legislator to be content with this regulation. Savings brought by Article 86/1 of the İİK regarding movable property, the limitation of the disposal authority is to prevent the creditor from being harmed by the change of possession of the movable property. There is no need for this limitation in terms of trademark rights that may occur through the registry. It must be accepted that those who will take over that brand with this obligation. In this case, the transfer of the lien receivables will also be bound by the transferee. In other words, The foreclosure procedure will continue to operate. “....While the court had to decide on the acceptance of the case, the dismissal of the case on grounds that did not take into account the above-mentioned points was deemed inappropriate and the decision had to be quashed for the benefit of the plaintiff.” In the light of the reasons explained above, it can be said that; İİK Regulation 8 is,foreseen for movable properties that are not registered in any registry and therefore it is impossible to benefit from the transparency and protection provided by the publicity of registry records to third parties. Therefore, the view that trademarks registered with TPMK cannot be transferred if they are seized, obstructs commercial life and does not meet the developing commercial life requirements. We are of the opinion that there is no regulation limiting the disposition authority of the confiscated trademark owner in the İİK m. 86 provision.