Bozcaada-nin-sosyo-ekonomik-yapisi-ve-kulturu-socio-economic-structure-and-culture-of-bozcaada

Page 1

BOZCAADA’NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI VE KÜLTÜRÜ

Hüseyin DURMUŞ

Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Bilim Dalı

Eskişehir Mart,2006

i


Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne Bu çalışma, jürimiz tarafından Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana-bilim dalında YÜKSEK LİSANS TEZİ ÇALIŞMASI RAPORU olarak kabul edilmiştir.

Başkan ………………………………….

Üye…………………………………….

Üye…………………………………….

ONAY …./…./2000 Enstitü Müdürü

ii


ÖZET BOZCAADA’NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI VE KÜLTÜRÜ DURMUŞ, HÜSEYİN Yüksek Lisans-2006 Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Danışman: Yrd.Doç. Dr. Cezmi Karasu Bozcaada insanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren önemli bir merkez olmuştur. Mitolojide Tenes’in adaya hakim olması,

Antik Çağın en önemli

olaylarından biri sayılan Troya savaşı sırasında da kullanılması adanın önemini artırmış özellikle gezginlerin adaya daha sık uğramalarına sebep olmuştur. Stratejik önemi sebebiyle büyük imparatorlukların ve devletlerin mücadelesine sahne olmuştur. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u alınca boğazların güvenliği için Bozcaada’yı da Osmanlı topraklarına dahil etmiştir. Bu olaydan sonra Bozcaada’da ilginç ve ilginç olduğu kadar da dikkat çekici bir dönem başlamıştır. Kimileri için Tenes’in adası kimileri için 1460’dan sonra Türk yurdu olan Bozcaada’da Rum ve Müslüman Türk kültürü birlikte yaşamıştır. Bu birliktelik günümüze kadar sürmüştür. Bu çalışmada Bozcaada’nın Mitolojiden itibaren günümüze kadar olan tarihi, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimi incelenmeye çalışılmıştır. Çalışma iki aşamada yürütülmüştür. İlk olarak Bozcaada hakkında yazılan, çok az sayıda bulunan kitaplar, makaleler toplanmış sonra da Bozcaada hakkında bilgi veren diğer çalışmalar toplanmıştır. Bu verilen incelendikten sonra Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki kataloglardan gerekli olanlar taranmış, 140 belge (toplam 350 sayfa) incelenmiştir. Çalışma sonucunda Bozcaada’nın Antik dönemden 1980’li yıllara kadar olan tarihi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı ortaya konulmuştur.

iii


SUMMARY SOCIO-ECONOMIC STRUCTURE AND CULTURE OF BOZCAADA DURMUŞ, HÜSEYİN Graduate Student-2006 History of Republic of Turkey Advisor: Cezmi KARASU, Assistant Prof. Dr. Bozcaada has been a significant center since the first dates of human history. The significance of the island was increased due to domination of the island by Thenes in Mythology, as well as use of the island during the Troy War, which is accepted as one of the most important events of the Antique Age and this resulted in more frequent visits of the travelers to the island. The island has witnessed many contentions of the huge empires and governments due to its strategic importance. Fatih Sultan Mehmet included Bozcaada within the Ottoman lands for security purposes, when conquered İstanbul. After this event an interesting and attractive period was started in Bozcaada. Greek and Muslim Turkish culture lived together in Bozcaada, which is accepted as the island of Thenes for someone and a Turkish land after 1460 for the others. This accompaniment has continued up to dates. Development of Bozcaada with respect to historical, social, economical and cultural aspects since the Mythology is tried to be evaluated in this study. This study has been executed in two stages. Firstly the books and the articles written about Bozcaada, which exist in very few numbers, have been collected and later on the other studies including information about Bozcaada have been gathered. Upon review of this information, relevant catalogues from Prime Ministry Ottoman archives have been scanned and 140 documents (totally 350 pages) have been reviewed. As a result of this study, historical, social, economical and cultural structure of Bozcaada from the Antique period until 1980’s has been introduced.

iv


İÇİNDEKİLER

I.BÖLÜM GİRİŞ…………………………………………………………………………….1

1-TARİHTE BOZCAADA İÇİN KULLANILAN İSİMLER VE BU İSİMLERİN MENŞEİ 1.1-LEUKOPHRYS……………………………….………………………6 1.2-TENEDOS…………………………….………………………………6 1.3-BOŞADA(BOŞ-ADA) …………………………….………………….8 1.4-BOHÇAADA(BOHÇA-ADA) …………………………….…………8 1.5-BOZ-ADA VEYA BOZCAADA…………………………….……….9 II.BÖLÜM 2-BOZCAADA’NIN COĞRAFİ KONUMU 2.1-BOZCAADA’NIN COĞRAFYASI…………………………….…...10 2.1.1-Bozcaada’nın Tepeleri…………………………….……….10 2.1.2-Ovaları yada Düzlükleri…………………………….……...11 2.1.3-Dereleri…………………………….……………………….11 2.1.4- Bozcaada’nın Önemli Koyları ve Burunları……………….12 2.1.4.1-Burunlar…………………………….…………….12 2.1.4.2-Koyları…………………………….……………...13 2.1.5-Bozcaada’nın Etrafındaki Adalar…………………………..13

v


2.1.5.1-Tavşan (Mavriye) Adası …………………………13 2.1.5.2-Fener Adası…………………………….…………13 2.1.5.3-Taş Ada…………………………….……………..14 2.1.5.4-Yıldız Adası…………………………….………...14 2.1.5.5-Gökçe Adaları…………………………….………14 2.1.5.6-Sıçancık Adası…………………………….……...14 2.2- Bozcaada’nın Bitki Örtüsü …………………………….……………14 2.3-Bozcaada’nın iklimi …………………………….…………………...17 2.4-Bozcaada’nın Stratejik Önemi…………………………….…………18 III. BÖLÜM 3-BOZCAADA’NIN TARİHÇESİ 3.1-YUNAN MİTOLOJİSİNDE BOZCAADA………………………….23 3.1.1-Truva Savaşında Tenedos…………………………….…….23 3.1.2-Philoktetes’in Yılan Tarafından Sokulması………………..26 3.2-BOZCAADA’YA İLK YERLEŞİMLER VE BOZCAADA’NIN ROMA HAKİMİYETİNE GİRMESİ

…………………...26

3.3-ROMA HAKİMİYETİNDE BOZCAADA………………………….28 3.4-BİZANS İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE BOZCAADA……...29 3.5-TÜRKLER’İN BOZCAADA İLE İLGİLENMELERİ VE BOZCAADA’NIN OSMANLI HAKİMİYETİNE GİRMESİ ……………...32 3.6-TRABLUSGARB, BALKAN VE I. DÜNYA SAVAŞLARINDA BOZCAADA……………………………………………………………………..37

vi


3.7-BOZCAADA’NIN

DÜŞMAN

İŞGALİNDE

İKEN

OSMANLI

İMPARATORLUĞUNA KARŞI KULLANILMASI…………………………...40 3.8-LOZAN BARIŞ GÖRÜŞMELERİNDE BOZCAADA……………..43 3.9-BOZCAADA’NIN YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGALİNDEN (7 KASIM 1912) TÜRKİYE HAKİMİYETİNE GİRMESİNE KADAR GEÇEN SÜRENİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ………………58 IV. BÖLÜM 4-BOZCAADA’NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI 4.1-OSMANLI İMPARATORLUĞU ZAMANINDA BOZCAADA’NIN ASAYİŞİ…………………………….………...…………...60 4.2-OSMANLI İDARESİNDE BOZCAADA DA YAŞAM…………….65 4.3-BOZCAADA’NIN YİYECEK İHTİYACININ VE ASKERİ İHTİYAÇLARININ OSMANLI İDARESİNDE KARŞILANMASI…………...68 4.4-BOZCAADA’NIN BİR SÜRGÜN YERİ OLARAK KULLANILMASI …………………………….…………………………………70 4.4.1- Sadrazam Halil Hamit Paşa…………………………….….70 4.4.2-Bozcaada’ya Yapılan Diğer Sürgünler……………………..73

4.5- OSMANLI İMPARATORLUĞU İDARESİNDE BOZCAADA’NIN YÖNETİMİ…………….………...…………………………75 4.6- CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’NIN YÖNETİMİ…82 4.7-CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR BOZCAADA’NIN NÜFUSU……………………………….………………...………………………86

vii


4.8-CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’NIN NÜFUSU…….90 4.9-OSMANLI İDARESİNDE BOZCAADA’DA ŞARAP ÜRETİMİ VE TİCARETİ………………………………………………………..92 4.10- CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’DA ŞARAPÇILIK……………………………………………………………………98 4.10.1-Bozcaada’da Şarap…………………………….………….99 4.10.2-Bozcaada’da Yetişen Üzümler…………………………..102 4.10.3-Şarapçılığın Bozcaada Ekonomisindeki Yeri1…………..102 4.10.4-Şarabın Bozcaada’daki Yeri……………………………..103 4.10.5- Bozcaada’da Şarapçılığa Dair…………………………..103 4.11-BOZCAADA’NIN GEÇİM KAYNAKLARI…………………….105 4.11.1-Bağcılık…………………………….……………………105 4.11.1.1-Bir Bağın Bakım İşleri…………………………106 4.11.1.2-Bozcaada Üzümleri……………………………107 4.11.1.3-Üzümün Satış Sahası ………………………….108 4.11.2-Balıkçılık …………………………….………………….108 4.11.2.1-Bozcaada Balık Çeşitleri………………………108 4.11.2.2-Balıkçılığın Ekonomik Durumu ………………109 4.11.3-Süngercilik…………………………….………………...109 4.11.3.1-Yapılışı …………………………….…………110 4.11.3.2-Ekonomik Durumu…………………………….111 4.11.4-Turizm…………………………….……………………..112 4.12-BOZCAADA’DA RUM AHALİNİN YAŞAYIŞI………………..113

viii


4.12.1-Cumhuriyet Dönemine Kadar Bozcaada’da Rum Ahalinin Yaşayışı …………………………….……………………….….113 4.12.2-Cumhuriyet Döneminde Bozcaada’da Rum Ahalinin Yaşayışı………………………………………………………………114 4.13- BOZCAADA’YA ULAŞIM…………………………….………..117 4.13.1-Bozcaada’nın Ulaşımında “YAKAR” Sülalesi …………119 4.14-BOZCAADA LİMANI…………………………….……………...122 4.15-BOZCAADA’DA SOSYAL HAYAT…………………………….122 4.16-BOZCAADA RÜZGAR ENERJİ SANTRALİ…………………...123 V. BÖLÜM 5-BOZCAADA’NIN KÜLTÜREL VARLILARI 5.1-BOZCAADA’DA OSMANLI İMPARATORLUĞU ZAMANINDAKİ İDARİ YAPILAR…………………………………………..126 5.2- BOZCAADA’NIN KÜLTÜR VARLIKLARI ……………………128 5.2.1-Camiler…………………………….……………………...129 5.2.1.1-Köprülü Mehmet Paşa – Yalı Camii …………...129 5.2.1.2-Alay Bey Camii ………………………………...130 5.2.1.3-Kale Camii- Han Camii- Hüdevendigar Camii…131 5.2.2-Kaleler…………………………….………………………132 5.2.2.1-Bozcaada Kalesi ………………………………..132 5.2.2.2-Yeni Kale………………………………………..137 5.3- HIRİSTİYANLARA AİT OLAN TARİHİ YAPILAR……………138 5.3.1-Kemisis Teodoku ya da Meryem Ana Kilisesi……………138

ix


5.3.2-Aya Paraskevi Ayazması………………………………… 139 5.4-HAMAMLAR………………………………………………………141 5.5-NAMAZGAH ÇEŞMESİ…………………………………………..141 5.6-MEZARLIKLAR…………………………………………………...141 5.6.1-Alaybey Camii Avlusundaki Mezarlık……………………142 5.6.2-Alaybey Mahallesinin Değirmenler Sokağındaki Mezarlık …………………………….…………………………………………144 5.6.3-Aburga Ahmet Dede Mezarlığı…………………………...144 VI. BÖLÜM 6- BOZCAADA’DA KÜLTÜREL YAŞAM 6.1- RUMLARA AİT GELENEK VE GÖRENEKLER………………..147 6.1.1-Doğum…………………………….………………… …...147 6.1.2-Evlilik …………………………….………………………147 6.1.3-Cenaze töreni…………………………….………………..148 6.1.4-Noel…………………………….…………………………148 6.1.5-Misafir Adeti…………………………….………………..148 6.1.6-Paskalya…………………………….……………………..149 6.1.7-Ayazma Panayırı…………………………….……………149 6.2- TÜRKLERE AİT BİR GELENEK: MÜBAREKE………………..149 6.3-BOZCAADA’DA YAPILAN ÖZEL KUTLAMA VE ŞENLİKLER……………………………………………………………………150 6.3.1-20 Eylül Bozcaada’nın Kurtuluşu ………………………..150 6.3.2-1 Temmuz Kabotaj Bayramı……………………………...150

x


6.3.3-Bağbozumu Festivali……………………………………...151 6.4-BOZCAADA PARASI…………………………….……………….151 6.5-BOZCAADA’YLA İLGİLİ ŞİİRLER……………………………...152 6.5.1-Güzeller Güzeli Bozcaada’m……………………………..153 6.5.2-Bozcaada’m…………………………….…………………153

VII. BÖLÜM

7-BOZCAADA HAKKINDAKİ METİNLER

7.1- ANTİK ESERLERDE BOZCAADA……………………………..……….155 7.1.1-Homeros’un İlyada Ve Odysseia Eserlerinde Bozcaada…………155 7.1.2-Vergılıus’un Aeneis Adlı Eserinde Bozcaada ……………………157 7.1.3-Aristoteles’in Siyaset’inde Bozcaada……………………………..158 7.1.4-Pausanias’ın “Yunanistan’ın Tasviri” Adlı Eserinde Bozcaada….159 7.1.5-Apollodoros’un “Yunanistan Kitaplığında” Bozcaada…………...160 7.1.6-Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyasında Bozcaada…………….162 7.1.7-Herodot Tarihinde Bozcaada……………………………………..162

7.2- GEZGİNLERİN ESERLERİNDE BOZCAADA………………………….163 7.2.1-Ruy Gonzalez Clavıjo’nun Anılarında Bozcaada………………...163 7.2.2-Pero Tafur’un “Anılarında” Bozcaada……………………………165

xi


7.2.3-Piri Reis’in “Kitab-I Bahriye’sinde Bozcaada……………………166 7.2.4-Fransız Gezgin Tournefort’un Anlatımında Bozcaada…………...168 7.2.5-George William- Fredenıck Howard’un “Türk Sularına Seyahat” Adlı Eserinde Bozcaada………………………………………………………...172 7.2.6-Richard Chandler’ın Anlatımında Bozcaada……………………..172 7.2.7-Olivier’in “Türkiye Seyahatnamesi’nde” Bozcaada …………….174 7.2.8-Wıllıam Gell’in “Troya Adalarının Topografyası” Kitabında Bozcaada………………………………………………………………………..179 7.2.9-Edward Raczynski’nin “1814 İstanbul Ve Çanakkale’ye Seyahat” Adlı Eserinde Bozcaada………………………………………………………...180 7.2.10-Anton Von Prokesch’nin Anılarında Bozcaada…………………184 7.2.11-Adolphus Slade’in “Records Of Travel İn Turkey And Greece” Adlı Eserinde Bozcaada………………………………………………………...184 7.2.12-Kamusül-Alam’da Bozcaada……………………………………185 7.2.13-Tüfetü’l Kibar Fî Esfari’l Bihar’ da Bozcaada…………………..186 7.2.14-Azra Erhat’ın “Mavi Yolculuk” Adlı Eserinde Bozcaada………187 7.3- KÖŞE YAZILARINDA BOZCAADA……………………………………190 7.3.1-Osman Balcıgil’in Yazısında Bozcaada…………………………..190

SONUÇ…………………………….…………………………………………...197 KAYNAKÇA…………………………….……………………………………. 202 EKLER

xii


TABLOLAR

Tablo No

Tablonun Adı

Sayfa No

TABLO 1: Lozan’da Venizelos Adalar Hakkında Söylediği Nüfus Sayıları

39

TABLO 2: 1876 Cezair-i Bahr-i Sefit Salnamesinde Adanın Nüfus Yapısı

82

TABLO 3: Cumhuriyet Döneminde Yapılan Nüfus Sayımlarında Bozcaada’nın Nüfusu

84

TABLO 4: 1998-2001 Yılları Arasında Bozcaada’da Şarap Üretim Miktarı (lt)

98

TABLO 4: 1998-2001 Yılları Arasında Bozcaada’da Üzüm Üretim Miktarı (kg)

100

xiii


EKLER LİSTESİ EK 1- Bozcaada İle İlgili Resimler. EK 2- Bozcaada Limanı Talimatnamesi. EK 3- Bozcaada’nın Adının Bohça-Ada Yazılı Olduğu Harita. EK 4- Piri Reis’in Bozcaada Haritası. EK 5- Bozcaada Şarapçılığı İle İlgili Yayınlanmış Reklam Broşürleri. EK 6- Yabancıların Bozcaada’dan Şarap Satın Almasıyla İlgili Arşiv Belgesi. EK 7- Sadrazam Halil Hamit Paşa’nın Mirasına İlişkin Arşiv Belgesi. EK 8- Bozcaada Hapishanesine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 9- Bozcaada’daki Okula Türkçe Öğretmen Atanmasına İlişkin Arşiv Belgesi. EK 10- Bozcaada’da Bulunan Tahmishane’ye İlişkin Arşiv Belgesi. EK 11- Bozcaada’ya Sürgün Edilen Kişiyle İlgili Arşiv Belgesi. EK 12- Bozcaada’ya Gönderilen Rumca Takvimlere İlişkin Arşiv Belgesi. EK 13- Bozcaada Kalesinde Bulunan Yapılara İlişkin Arşiv Belgesi. EK 14- Bozcaada Halkının Mendirek İsteğine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 15- Bozcaada Halkının Liman İsteğinin Ret Edilmesine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 16- Hüdevendigar Camisinin Tamirine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 17- Bozcaada’nın Zahire İhtiyacının Tekfur Dağından Karşılanmasına İlişkin Arşiv Belgesi. EK 18- Bozcaada’da Bulunan Konsolos Vekillerine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 19- Bozcaada’nın İşgaline İlişkin Arşiv Belgesi. EK 20- Bozcaada’nın Cezayir-i Bahri Sefid’e Bağlı olmasına İlişkin Arşiv Belgesi. EK 21- Bozcaada’nın Asayişine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 22- İmroz’un Bozcaada’ya Bağlı Olduğuna İlişkin Arşiv Belgesi . EK 23- Bozcaada’nın Stratejik Önemine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 24- Bozcaada Müftüsünün İngilizler Tarafından İdam Edilmesine İlişkin Arşiv Belgesi. EK 25- Bozcaada Etrafında Gizlenen Korsan Gemilerine İlişkin Arşiv Belgesi EK 26- Bozcaada’nın Cumhuriyet Dönemindeki Yönetimiyle İlgili Kanun.

xiv


KISALTMALAR A.AMD.

Sadaret Amedi Kalemi Kataloğu

A.M.

Sadaret Müteferrik Kataloğu

A.MKT.MHM

Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi

A.MKT.MVL

Sadaret Mektubi Kalemi Meclisi Vala Evrakı Kataloğu

A.MKT.UM

Sadaret Mektubi Kalemi Umum Vilayat Kataloğu

A.MKT.DV.

Sadaret Mektubi Kalemi Deavi Kataloğu

A.MKT.NZD

Sadaret Mektubi Kalemi Nezaret ve Devair Kataloğu

BOA

Başbakanlık Osmanlı Devlet Arşivi

C.ADL

Cevdet-i Adliye Kataloğu

C.BH

Cevdet-i Bahriye Kataloğu

C.Dah

Cevdet-i Dahiliye Kataloğu

C.ASK

Cevdet-i Askeriye Kataloğu

DH.EUM.3ŞB

Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü Üçüncü

Şube Kataloğu DH.İD

Dahiliye Nezareti İdare Kataloğu

DH.EUM.THR

Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Tahrirat

Kalemi Kataloğu DH.MKT

Dahiliye Nezareti Mektubi Kalemi

DH.MB.HPS

Dahiliye Mebani-i Emriye Hapishaneler Müdüriyet

Kataloğu HR.MKT

Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi Kataloğu

HAT

Hattı Hümayun

İ.MVL

İrade-i Meclisi Vala

İ.DH

İrade-i Dahiliye

İ.DA

İrade-i Divan-ı Ahkam-ı Adliye

M.V

Meclisi Vükela Kataloğu

Y.MTV

Yıldız Mütenevvi Kataloğu

Y.PRK.ASK

Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzatı Kataloğu

xv


ÖNSÖZ Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki iki adasından biri olan Bozcaada, antik çağlardan itibaren önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Mitolojide Tenes’in adaya gelmesi ile Tenedos adını almıştır, Osmanlının bölgede hakim olmasından sonra ise Türkler tarafından Bozcaada adı kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde kimileri için Tenedos’tur, kimileri için Bozcaada’dır. 1980’li yıllara kadar Türkler ve Rumların birlikte yaşadığı ortak değerleri paylaştığı bir coğrafyadır Bozcaada. Bazı ufak olayları saymazsak iki halk yaklaşık 500 yıl boyunca çok az sorun yaşamıştır. İki halk arasında ortak yaşam zamanla iki kültürün kaynaşmasına sebep olmuştur. Bozcaada, mutfağı olsun, yaşamı olsun artık ortak kültürün bir parçasıdır. Günümüzde ise bu ortak yaşam sona ermek üzeredir. Bozcaada’da günümüzde Rumlar 27 kişi kalmıştır. Bundan sonra da Rum nüfusunun artması zayıf bir olasılıktır. Bu çalışmada Bozcaada’nın antik çağlardan 1980’li yıllara kadarki sosyal,kültürel,siyasi ve ekonomik yapısı incelenmeye çalışılmıştır. İki farklı kültürün birbirini etkilemesi, bu etkileşimin ortaya çıkardığı sonuçlar ele alınmıştır. Bu

çalışmayı

hazırlarken,

Bozcaada’da

şarapçılık,

adanın

eski

zamanlardaki kültürü ve gelenekleri,adadaki sosyal yaşam, balıkçılık,süngercilikle ilgili bölümlerde kaynak noksanlığından dolayı sorunlar yaşadım. Bu sorunları aşmamda bana canlı tanıklılıkları ile yardım eden; Kurtuluş Durmuş,Birgül Durmuş, Hayati Talay,Mehmet Talay,Orhan Yunatcı, Haşim Yunatcı, Osman Ataol, Kerim Kılavuz, Enver Evergen, İsmail Çelik, Halil Yakar, Baki Ermiş, Ayhan Ermiş, Antula Arnavitoğlu, Foti Arnavitoğlu’na teşekkürlerimi sunarım.

xvi


Çalışmamın İstanbul bölümünde bana,İstanbul’daki yardımlarından dolayı İbrahim Ergin ve Sevim Ergin’e,çalışmamın yazım aşamasındaki yardımlarından dolayı Caner Yüce ve Edip Bayrakdar’a teşekkürlerimi sunarım. Çalışmanın başından sonuna kadar bana yardım eden ve yol gösteren, ilgi ve yardımlarını esirgemeyen Hocam Yard. Doç. DR. Cezmi Karasu’ya teşekkürlerimi arz ederim. HÜSEYİN DURMUŞ ESKİŞEHİR,2006

xvii


I.BÖLÜM GİRİŞ Bir kara parçasının bulunduğu yer ya da o kara paçasında bulunan doğal kaynaklar ufak bir yer de olsa o kara parçasının önemini çok fazla artırabilir. Bozcaada da bulunduğu konum sebebiyle stratejik öneminden dolayı, tarihin her döneminde ilgi odağı olmuştur. Bozcaada’dan mitolojide de söz edilmektedir. Babası

Tenes’i

sandık

içinde

denize

attığında

Tenes

büyük

babası

Poseidon’un(denizler tanrısı) yardımı ile Leukophrys’e yani Bozcaada’ya çıkmıştır. Yunanlılar Troya’nın büyük surlarını geçmek için Bozcaada’da saklanmıştır. İstanbul ve Çanakkale Boğazları Asya ile Avrupa arasında geçişi sağlayan Anadolu coğrafyasının kilit noktalarıdır. Anadolu coğrafyasına hakim olan her devlet boğazlara hakim olmuştur. Boğazların güvenliğinin sağlanması için Bozcaada Çanakkale boğazının kalesi gibidir. Rusya’nın en temel politikası olan sıcak denizlere inme arzusunun iki yolu vardır. Bunlardan biri boğazlara hakim olmaktır. İngiltere ise XIX. yüzyılın sonuna kadar Rusya’nın bu politikasını engellemeye çalışmıştır. Boğazların Osmanlı hakimiyetinde güvenliğinin sağlanmasına yardım etmiştir. Fransa hem Akdeniz’e hem Ege’ye hakim olmak istiyordu. Ege Denizi’ndeki hakimiyetin en son aşaması Bozcaada’ya hakim olmaktır. Bozcaada’ya hakim olduktan sonra Ege Denizi’ndeki hakimiyet çabası sona erer yeni hedefe boğazlara yönelebilir idi. Yunanistan için Bozcaada’nın iki farklı açıdan önemi vardır. İlki Yunanlılar için Bozcaada değildir orası, Tenedos’tur. Yunan Mitolojisinin bir parçasıdır ve hala

1


Yunanlılar için Tenedos’tur. İkincisi ise Yunanistan’ın büyük ideali içindeki bir topraktır. İşte bu noktalardan hareketle Bozcaada dönemin devletlerinin politikalarında önemli bir yer tutmaktadır. Zaten Bozcaada’da bulunan Fransız, İngiliz ve Rus Konsolos vekilleri bu önemin önemli bir göstergesidir. Osmanlı İmparatorluğunun en büyük Padişahlarından biri olan Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u Osmanlı topraklarına kattıktan sonra Ege Denizi’nde aldığı ilk adanın Bozcaada olması bir rastlantı değildir şüphesiz. Osmanlının önemli Sadrazamlarından biri olan Köprülü Mehmet Paşanın Bozcaada’daki çalışmaları, iskan politikaları Bozcaada’nın öneminin bazı devlet adamları tarafından da kavrandığının göstergesi olacaktır. Bozcaada’nın yapısı onun sadece stratejik amaçlarla kullanılmasına sebep olmamıştır. Bozcaada o dönemin şartlarında hem kaçılması zor bir coğrafya hem de imkan ve olanakları sınırlı bir yerleşim merkezidir. Özellikle Osmanlı idaresinde hatta Cumhuriyet döneminde bir sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Ada’da bulunan Sadrazam Halil Hamit Paşanın gövdesi Bozcaada’da ki AlayBey Camisinin Hazresinde, başı ise

İstanbul’daki Karacaahmet Mezarlığında

gömülüdür. Osmanlı

İmparatorluğunun

Bozcaada’da

hakim

olmasından

sonra

Bozcaada’da Rum kültürünün yanında Müslüman Türk kültürü de yerleşmeye başlayacak bu döneme kadar daha çok stratejik önemden dolayı dikkat çeken Bozcaada, bu dönemden sonra sosyal ve kültürel yapısı ile dikkat çekmeye başlayacaktır. Bir tarafta ürettikleri şarap ile Avrupa’da ün salan Bozcaadalı Rumlar vardır. Diğer tarafta dini inançlarından dolayı şarap içmeyen Müslüman Türkler. İki toplum arasında ortak bir yaşam başlamıştır artık. Şarabın ham maddesini, daha doğrusu iyi bir şarap için önemli olan üzümü, yetiştiren Müslüman Türkler; diğer tarafta bunu alıp işleyip Avrupa’ya pazarlayan Rumlar ve iki toplumdan vergi alan Osmanlı İmparatorluğu. İki toplum bu şekilde bir arada yaşamaya başladı. 1460’lı yıllarda başlayan bu iş bölümü 1927’ye kadar hiç

2


bozulmadan gidecektir. Bozcaada’da Müslüman Türklerin şarapçılık ile uğraşmaya başlamaları 1927 yılındadır. 450 yıl boyunca bu durum istisnasız devam etmiştir. Adada 1460’lı yıllardan günümüze kadar camideki ezan sesi ile kilisenin çan sesi aynı anda yankılanmıştır. Bu süreç içinde, iki toplum arasında fiili anlamda önemli sorun yaşanmamıştır. Uluslararası alanda yaşanan siyasal olayların Bozcaada’ya yansımaları olmuş, bu yansılamalar hiçbir zaman iki toplum arasında birbirlerine yönelik şiddette dönüşmemiştir. Hem Osmanlı İmparatorluğunun geleneksel politikaları, hem de iki toplum arasında zaman içinde ortaya çıkan hoşgörü anlayışı sayesinde sorunsuz bir ortak yaşamın temelleri atılmıştır. 1819 tarihinde Bozcaada’da bulunan Kilise yıkılınca, Gayr-i Müslim ahali Padişahtan izin alarak kendi kiliselerini, kendi olanakları ile, yeniden inşa etmişlerdir. Bozcaada’da bulunan camilerde oluşan hasarlarda ise Osmanlı İmparatorluğunun en önemli kurumlarından olan vakıflar devreye girmiş ve yüzyıllar içinde camiler defalarca onarılmıştır. Bozcaada’da oluşan ortak yaşamın ilginç özellikleri vardır. Örneğin bu ortak yaşam, tarih boyunca hiçbir zaman kaynaşma şekline dönüşmemiştir. İki toplum da kendi içlerinde homojen yapılarını korumuşlardır. İki toplum da her zaman ayrı mahallerde oturmuş, ulaşabildiğimiz bilgilere göre, aralarında hiç evlilik olmamıştır. Bu, iki toplumun kendi kültürlerini koruma çabasının bir sonucudur. Homojen yapıya karşın, iki toplum birbirlerinin kültürel değerlerini öğrenmiştir. Müslüman Türkler Paskalya, Noel vb. günlerde diğer toplumun kutlamalarına katılmıştır; Gayr-i Müslim toplum Kurban Bayramı, Ramazan Bayramı gibi günlerde Müslümanların bayramını kutlamış, onlarla birlikte bayramlaşmalara katılmıştır. Cumhuriyet döneminde bu ortak anlayış devam etmiştir. Örneğin, 20 Eylüller de Bozcaada’nın kurtuluşunu beraber kutlamışlar; Atatürk’ün ölüm yıldönümlerinde(10 Kasım) onu hep birlikte anmışlardır. 10 Kasım 1957 yılında

3


Bozcaada’da bulunan Rum okulundaki tüm öğrencilerin siyahlar giyerek tören alanına gelmeleri ada için unutulmaz günlerdendir. Nikolo’nun Yunanistan’a gittikten bir süre sonra hastalanıp adaya dönmesi ve hasta halde adaya neden geldiği sorulduğunda “Vatanımda ölmeye geldim ve vatanıma gömülmek istiyorum.” demesi, Bozcaada’da oluşan yaşamın en güzel örneğidir. Bu çalışmada yukarıda belirttiğimiz tüm özellikleri ile Bozcaada incelenmeye çalışılacaktır. İnsanların dini inançları ya da düşünceleri yüzünden öldürüldüğü dünya coğrafyasında Bozcaada bunların olmayacağını kanıtlayan bir yerdir. Stratejik sebeplerden dolayı sürekli siyasi sorunlar yaşanmasına karşın iki toplum arasında

barışın devam etmesi de önemlidir. Bozcaada’da oluşan bu

hoşgörünün hangi aşamalardan ve tarihsel süreçlerden sonra ortaya çıktığı bu çalışmada incelenmeye çalışılmıştır. Bozcaada’nın antik çağdan 1980’li yıllara kadar olan sosyal, kültürel, coğrafi ve ekonomik yapısı hakkında bilgiler verilmeye çalışılmıştır. Bu arada, olayların

yorum

katılmadan

aktarılmasına

önem

verilmiştir.

Bu

konu

hazırlanırken yaşanan en önemli sorun ise kaynak azlığıdır. Bozcaada’nın sosyal yaşamının incelenmesi de oldukça önemlidir. Bu konuda bize bilgi sağlayacak kaynak hemen hemen hiç yoktur. Konuyla ilgili bilgilerimiz günümüzde adada yaşayan

insanların

anlatılanları

ve

yaptığımız

canlı

görüşmeler

ile

oluşturulmuştur. Bozcaada ile ilgili şimdiye kadar dört kitap yayınlanmıştır. İlki Mehmet Saadettin Aygen’in kitabı “Bozcaada” dır. İkincisi Haluk Şahin tarafından hazırlanan ve Bozcaada’yı farklı bir gözle ele alan “Haluk Şahin’in Bozcaada Kitabı”dır. Üçüncüsü Bozcaada müftülüğü ve kaymakamlığı tarafından hazırlanan “Türk Tarihinde Bozcaada”

kitabıdır. Dördüncüsü ise Hüseyin

Durmuş tarafından yayınlanan “Geçmişten Günümüze Bozcaada” kitabıdır. Bu kitaplar Bozcaada’yı farklı gözlerden anlatmaktadır.Bu dört kitabın ekseninde bu çalışmada Bozcaada’nın Osmanlı idaresindeki sosyal yaşamı arşiv belgeleri ile

4


ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bunun yanında Bozcaada’da Cumhuriyet dönemindeki sosyal yaşam adada bu dönemi yaşamış kişilerle yapılan canlı tanıklıklar ile tespit edilmeye çalışılmıştır. Elde edilen bilgiler konu bütünlüğü dikkate alınarak açıklanmaya çalışılmıştır.

5


1-TARİHTE BOZCAADA İÇİN KULLANILAN İSİMLER VE BU İSİMLERİN MENŞEİ

Bozcaada tarihte bir çok isimle anılmıştır. Bu isimlerden bazıları; Leukophrys, Tenedos, Boşada(Boş-Ada), Bohçaada(Bohça-Ada), Bozada(BozAda) ve Bozcaada’dır. Bu isimler gelişi güzel kullanılmamıştır. Her isimin özel bir kullanılma sebebi vardır. Bu sebepleri teker teker ele alalım:

1.1-LEUKOPHRYS Adanın antik çağdaki adıdır (Ercan,1996). Yununca kökenli olup “Beyaz Kaş” anlamına gelmektedir (Aygen,1985).

Bozcaada’nın tarih öncesi

dönemelerde karşı kıyıdan görünüşü beyaz bir kaşı andırdığı için Adaya Leukophrys denildiği rivayet edilmektedir. Adanın, bazı noktalarında bulunan beyaz mermerler ve sabahları adanın üzerine çöken bulut parçasından dolayı karşı kıyıdan beyaz gözüktüğü söylenmektedir.

1.2-TENEDOS Bozcaada

adı kullanılmadan önce adanın en yaygın olarak kullanılan

adıdır. Bu isim, günümüzde yabancı ülkeler tarafından hala kullanılmaktadır. Tenedos ismi Yunan Mitolojisinden gelmektedir. Mitolojide yer alan hikaye şöyledir: “Denizler tanrısı Poseidon’nun oğullarından biri olan “Kyknos” adlı kral, Lapseki yakınlarındaki Kolonai kentinde1 hüküm sürmekte idi(Ercan,1996). 1

Bu kent bazı kaynaklarda Bozcaada’nın karşı kıyısında Trova’ya yakın bir yerde olarak gösterilmiştir.

6


Kyknos Laomedon’nun kızı Prokleiyla ile evlenir. Kyknos’un eşinden “Tenes” adında bir oğlu ile Hemithea adında bir kızı olur.

Kyknos’un eşi “Prokleiyla”

genç yaşta ölür. Kyknos bunun üzerine Trayasos’un kızı Philomene ile evlenir. Philomene üvey oğlu Tenes’e karşı gizli bir aşk beslemektedir. Tenes ise üvey annesinin kendisine karşı beslediği duyguları bilmekte ama bu duygulara karşılık vermemektedir.

Aşkına karşılık bulamayan Philomene, intikam almak için

harekete geçer. Tenes’e bir komplo hazırlar. Philomene’ye planında Eumolpos adındaki bir flüt çalgıcısı yardım edecektir. Eumolpos ise Philomene’ye aşıktır. Philomene eşi Kyknos’a Tenes’in kendisine tecavüz etmeye çalıştığını söyler. Eumolpos ise, yalancı şahitlik yaparak yardımcı olur. Bu duruma çok sinirlenen Kyknos, oğlunu ve kızını sandığa koydurup denize attırır. Sandık, Tenes’in büyük babası Poseidon’nun yardımı ile Leukophrys kıyılarına ulaşır. Leukophrys halkı Tenes’i alıp Kral yapar. Tenes kısa sürede adaya hakim olur. Kyknos ise kısa süre sonra oğluna atılan iftirayı anlar. Eumolpos taşlanarak, Philomene diri diri toprağa gömülerek cezalandırılır. Kyknos, Oğlundan özür dilemek için Leukophrys’e hareket eder. Tenes babasının gemilerinin limana yanaştığını öğrenince limana koşarak elindeki balta ile

babası Kyknos’un gemilerinin halatlarını keser.

Yunanistan’da kullanılan “Tenes’in Baltası İle Kesmek2” deyimi buradan gelmektedir. Bu olaydan kısa bir süre sonra Tenes, babası ile barışır(Pıerre,1997). Bundan sonra Tenes, adada uzun süre devam edecek hakimiyetini kurar.’’ Tenes’in ölümü ile ilgili iki rivayet vardır. İlki Yunanlıların Bozcaada’yı kuşattıkları sırada yapılan çatışmalar sırasında öldürüldüğü , ikincisi kız kardeşi Hemithea’yı,

Akhilleus’un aşkından korumaya çalışırken öldürüldüğüdür

(Pıerre,1997).

Adaya, Tenedos denilmesi bu olay ile olmuştur. Bozcaada’ya tam

olarak ne zaman Tenedos denilmeye başlandığı ise bilinmemektedir.

2

Bir kişi biriyle görüşmek istemediği zaman Tenes’in baltası ile kesti denilmektedir.

7


1.3-BOŞADA(BOŞ-ADA) Ege adaları hakkında ufak bir çalışmada bulunan

Ber. Randolph3

Türkler’in buraya Boşada dediklerini belirtmiştir. Boşada denilmesinin sebebi ise Adada uzun süre hiç kimsenin yaşamamış olmasıdır.

Bozcaada için Bizans, Ceneviz, Venedik uzun süre mücadele ettiler. Bizans, Çanakkale Boğazı’nın güvenliğini sağlamak; Ceneviz ve Venedik ise Kuzeydoğu ticareti için adaya hakim olmak istiyordu.

Bizans, 1377 yılında

adanın Venedikliler tarafından işgal edilmesine izin verdi. Bu gelişme üzerine Venedik ve Ceneviz arasında savaş başladı. Savaş 1381 yılına kadar sürdü. 1381 yılında Savua Dukalığının baş şehri olan Torino’da, Torino antlaşması imzalandı. Antlaşma ile ada Venedikliler tarafından boşaltıldı. Ada halkı ise Girit'te bulunan Kandia kalesine nakil edildi. Bu tarihten sonra adada

uzun bir süre kimse

yaşamadı. Dönemin seyyahlarından olan İspanyol Claviji ve Pero Tafur adanın 1439’a kadar boş olduğunu eserlerinde belirtmiştir(Orhunlu,1992). Bu durum üzerine şu yorum yapılabilir: Bozcaada 1381-1439 tarihleri arasında boş kalmıştır. Bu yıllar arasında Türkler ve Osmanlı Devleti de bölgede hakimiyet kurmaya çalışmışlardır.

Bölgeye

uğrayan

Türkler’in

adada

hiçbir

yerleşim

izi

görmediklerini dikkate alırsak, Türklerin bu sebepten adaya “Boş-Ada” dedikleri söylenebilir..

1.4-BOHÇAADA(BOHÇA-ADA) Bazı kaynaklarda adaya Bohça-Ada denilmiştir. Bu ismin nereden geldiği ise bilinmemektedir.

Bohça-Ada’nın isminin halk arasında da yaygın olarak

kullanılması dikkat çekicidir. Bohça-Ada ismine ilk olarak XVIII. yüzyıl

3

Ber. Randolph çalışmasının adı; “The Present State Of The Islands in The Archipelogo, Oxford,1687”

8


yazarlarından olan “İnciciya’da

4

rastlamaktayız(Orhunlu,1989). Bunun

haricinde Bohça-Ada ismi Ada’da bulunan Alaybey Camisi’nin Haziresindeki iki mezar taşında ve Aburga Ahmet Dede mezarlığında bulunan kitabede geçmektedir. Buna karşın Adaya niçin Bohça-Ada denildiği konusunda bilgimiz yoktur.

1.5-BOZ-ADA VEYA BOZCAADA Bozcaada dört mevsim boyunca rüzgarlıdır. Rüzgar özellikle kış aylarında daha şiddetli esmektedir. Bu yüzden adanın rüzgara açık noktalarında ağaç ve herhangi bir bitki örtüsü yetişmemektedir.

Adanın en yüksek noktası ise

Göztepe’dir(191m). Bu tepeden 40 deniz mili mesafede bulunan noktalar kontrol edilebilmektedir. Bu tepe rüzgara açık olduğu için de üzerinde hiçbir bitki örtüsü bulunmamaktadır. Tepe uzaktan denizciler tarafından da çok boz olarak görülmektedir(Orhunlu,1992).

Bu

sebepten

Türk

denizcileri

Adaya

ilk

dönemlerde Boz-Ada demişlerdir. Bu isim daha sonraki dönemlerde Bozcaada şekline dönüşmüştür.

4

İnciciyan’ın çalışmasının adı: “Dört Kıt’a Coğrafyası,c.IV,Venedik,1804.”

9


II.BÖLÜM 2-BOZCAADA’NIN COĞRAFİ KONUMU 2.1-BOZCAADA’NIN COĞRAFYASI Bozcaada 39° 49′ 39’’ kuzey enlemleri ile 26° 05′ 15’’ doğu boylamları arasında yer almaktadır (Nizamname,1962,1). Çanakkale Boğazı’nın 18 mil güneyindedir. Çanakkale il merkezine uzaklığı ise 27 mildir. Türkiye’nin ikinci büyük adası İmroz’a uzaklığı 20 mil , batıda bulunan Limni adasına 30 mil , güneydeki Midilli’ye 32 mil uzaklığındadır. Bozcaada civarının oluşumu incelendiğinde Adanın bundan 15000 yıl önce Gökçeada ve Limni adası ile beraber Anadolu’ya bitişik olduğu tahmin edilmektedir. Bozcaada’nın 5-6 bin yıl önce meydana çıkan jeomorfolojik değişikliklerle oluştuğu tahmin edilmektedir. Bozcaada yer şekilleri bakımından fakirdir. Birkaç tepesi dışında yeryüzü şeklinden söz edemeyiz. Hiç akarsuyu yoktur. Sadece dere diyebileceğimiz su akıntıları vardır. Bunlar ise sadece birkaç mevsim akarlar. Ova olarak adlandırılan birkaç düzlüğü vardır. Bozcaada’nın etrafında ufak adacıklar bulunmaktadır. Yüzölçümü 36.03 Km2 dir. Etrafındaki küçük adacıklar da eklenince yüzölçümü 42km2’ye çıkmaktadır. 2.1.1-Bozcaada’nın Tepeleri

10


Ada genel olarak alçak ve basık bir yapıdadır. Bunun yanında bazı önemli yükseltileri ise şunlardır ; 1. Göztepe (197 m.)5 2. Yenikale Tepesi (115) 3. Hacı Mahmut Tepesi (92) 4. TuzBurnu Tepe (84) 5. Kaplan Tepe (75m ) 6. Yalama Tepe (65m) 7. Fakı Tepe (57m) Bunlardan başka daha alçak olan yükseltileri ise ;Mermer Burnu Tepesi ,Zeybek Damarı Sırtı , Hacı Hasan Tepesi ,Koca Ali Tepe,Karakule Tepe , Seremit Tepe, Ayazma Tepe , Damgazan Sırtı , Mısıroğlu Bayırı’dır. 2.1.2-Ovaları ya da Düzlükleri Adanın iç kısımları genel olarak büyük düzlüklerden oluşmaktadır Bunlar ; 1. Habbeli Ovası 2. Tekirbahçe 3. Sağırın Bahçe 4. Papaz Bahçe 5. Sulubahçe 6. Çayır Mevkii 7. Poyraz Limanı Ovacığı 2.1.3-Dereleri

5

Yunanca adı “Aziz İlia” dır.

11


Ada’da devamlı akan bir su yoktur. Bunun yanında kışın akan ufak dereler vardır. Bunlar ; 1. Kocamış Deresi 2. Balcılar Deresi 3. Çanel Deresi 4. Hacı Mahmut Deresi 5. Kulkutoğlu Deresi 6. Sulubahçe Deresi 7. Yanakut Deresi 8. Hapbeli Pınar Deresi

2.1.4- Bozcaada’nın Önemli Koyları ve Burunları Adanın koyları ve burunları Ada’ya özgü yer şekilleridir. Bunlar; 2.1.4.1-Burunlar 1. Eski Kale Burnu (kuzey – doğu ) 2. Tabya Burnu (doğu ) 3. Katranlık Burnu (doğu) 4. Sıradaş Burnu 5. Mermer Burun (güney) feneri vardır . 6. Tuz Burnu (güney) 7. Sulubahçe Burnu (güney) 8. Koca tarla Burnu 9. Akbel Burnu (güney) 10. Batı Burnu (Polenti Burnu da denir.)Feneri vardır. 11. Killik Burnu (kuzey) 12. Erenle Burnu (kuzeydoğu)

12


2.1.4.2-Koyları 1. Liman 2. Değirmenler Koyu 3. İğdelik Koyu 4. Poyraz Limanı 5. Çanak Limanı 6. Çapruz Limanı 7. Koca Tarla Limanı 8. Layar Limanı 9. Ayana Limanı 10. Ayazma Koyu 11. Sulubahçe Koyu 12. Sağrın Bahçe Koyu

2.1.5-Bozcaada’nın Etrafındaki Adalar 2.1.5.1-Tavşan (Mavriye) Adası Ada’nın kuzeyindedir. Bozcaada’nın en büyük adacığıdır. Çok sayıda tavşan yaşadığı için Tavşan Adası denilmektedir. Adacığın etrafında sığ kayalar olduğu için üzerinde de bir fener bulunmaktadır. 2.1.5.2-Fener Adası

13


Bozcaada’nın 1,5 mil doğusunda küçük bir adadır. Üzerinde bir deniz feneri ile bekçi binası vardır. Günümüzde bekçe yaşamamaktadır.

2.1.5.3-Taş Ada Bozcaada’ya uzaklığı 200 m. kadardır. Büyükçe bir kaya parçasıdır. Ankara vapuru burada batmıştır.6 2.1. 5.4-Yıldız Adası Bozcaada’nın kuzey-batısındadır. 2.1.5.5-Gökçe Adaları İki adacıktan oluşmaktadır. Ada halkı bu adalara Horoz Taşları da demektedir. 2.1.5.6-Sıçancık Adası Dört adacıktan oluşmaktadır. Bunların dışında Presa , Orak , Yılan , Kaşık adacıkları da bulunmaktadır .

2.2- BOZCAADA’NIN BİTKİ ÖRTÜSÜ

6 Ankara Vapuru ile ilgili edindiğimiz bilgi şudur: Vapur İzmir-İstanbul arasında yolcu taşımaktadır. Gece geç saatlerde Bozcaada önlerinden geçmektedir. Bir gece yine Bozcaada’nın önünden geçerken kaptanın dikkatsizliği yüzünden Taş Adaya çarpmıştır. Büyük yara alan Vapur kurtarılamamış ve batmıştır. Ne zaman battığına dair bir tarih ise tespit edemedik.

14


Bozcaada’da bozulmuş Akdeniz iklimi hâkimdir. Bulunduğu konum itibariyle Akdeniz ikliminin tüm özeliklerini taşımamaktadır. Özellikle kış aylarında aşırı rüzgarlıdır. Bozcaada bitki örtüsü üzerinde rüzgar önemli etkendir. Kışın esen sert poyraz ve lodos rüzgârları yüzünden adanın rüzgara açık kısımlarında bitki örtüsü oluşamamaktadır. Bozcaada’nın

coğrafi

yapısı

bölümünde

anlattığımız

gibi,

Göztepe,Yenikale tepesi gibi yüksek noktalarda ağaç vb. bitki örtüsü oluşmamıştır. Bu yüzden adaya Boz-Ada anlamında olan Bozcaada denilmiştir. Yüksek noktalarda ve rüzgara açık noktalarda ağaç yetişmemektedir. İç kısımlarda ise ormanlık alanlar vardır. Bozcaada bitki örtüsünde en önemli alanı ise bağlar tutmaktadır. Adada en fazla yaygın olan bitki örtüsü ise makiler ve ufak çalılardır. Bozcaada’nın bitki örtüsü hakkında en önemli çalışmayı Dr. Özcan Seçmen yapmıştır.(Seçmen,1977)

Dr. Özcan Seçmen Bozcaada bitkileri

hakkındaki çalışmasında, Bozcaada’da bulunan bitkiler hakkında detaylı bilgiler vermiştir. Kitaptaki bilgiler teknik konular olduğu için biz sadece bizi ilgilendirdiğini düşündüğümüz bilgileri aktaracağız. Seçmen’in

eserinde ,Bozcaada’da 65 familyaya ait 437 tür bitkinin

mevcut olduğu yazılıdır. En çok görülen bitki türleri ise şunlardır: 1-En çok rastlanan tür %15,7 ile 66 türden oluşan COMPOSİTEAE (bileşikgiller) familyasıdır. Bu familyada Pire Otu ,Sarı Diken, Güneş Şapkası, Kanarya Otu vb. bitkiler bulunur. 2- %14,02 oranında rastlanan ve 61 türden oluşan LEGUMİNOSEAE (baklagiller)

familyası

2.sıradadır.

Familyada

;Akasya,

Kustüm

Otu,

Erguvan,Yonca vb. bitkiler bulunur.

15


3- %10,34 oranında 45 türden oluşan GRAMİNEAE (buğdaygiller) familyası. Bu familyada Buğday, Çavdar, Yulaf vb. bitkileri bulunur. 4- %4,13 oranında ve 18 türde oluşan CORYOPHYLLACEAE (karanfilgiller) familyası. Bu familyada Karanfiller, Çöven bulunur. 5- %4,13 oranında 18 türden oluşan CRUCİFEREAE (Hardalgil) familyası. Bu familyada Hardal, Tere Otu, Çivit Otu, Turp, Şalgam bulunur. 6- %3,6 oranında ve 16 türden oluşan RUNUNCULACEAE (Düğün çiçekleri) familyası. Bu familyada düğün çiçeği ,çörek otu bulunur. 7- %3,44 oranında ve 5 türden oluşan

LABİATEA (ballı babagiller)

familyası. Bu familyada Ballı Baba,Kekik ,Nane, Ada Çayı ,vb. bitkiler bulunur. 8- % 3,44 oranında ve 15 türden oluşan BORAGINACEAE familyası. 9- %2,98 oranında ve 13 türden oluşan

UMBELİFEREAE

(şemsiyegiller) familyası. Bu familyada Maydanoz, Kereviz, Havuç bulunur 10- %2,89 oranında ve 10 türden oluşan

SCROFULARİACEA

(aslanağızıgiller) familyası(Aygen,1985). Bozcaada bitki örtüsü genel olarak bu familyalardan oluşmaktadır. Bozcaada’da tarım çok az yapılmaktadır. Bunun nedeni tarımın ekonomik olarak üreticiyi tatmin etmemesidir. Ayrıca iklimin ve konumunun da etkisiyle adada tarım yapmak zordur. Bozcaada’da sulama imkanları da çok sınırlıdır. Bozcaada’nın rüzgar almayan iç kısımlarında çamlık alanlar ve bağlar bulunmaktadır. Bozcaada’da zengin bir bitki örtüsünden söz etmemiz mümkün değildir.

16


Osmanlı İmparatorluğu zamanında adanın bitki örtüsünün zenginleştirmek için çalışmalar yapılmıştır. H.1285 yılında yapılan bir yazışmadan çıkardığımız sonuca göre Osmanlı İmparatorluğu Bozcaada’da meyve ağaçları yetiştirmeye çalışmıştır. Bunun için de adaya çok sayıda meyve ağacı fidanı dikilmiştir. “Bozcaada΄sının ekser mahallerinde eşcâr-ı müsmire fidanları gars olunarak emr-i ma΄mûriyetin ne suretle sâha-i husûle getürildiğine dâir cezîre-i mezkûre idare meclisinden mevrûd mazbatanın gönderildiğini…” “…eşcâr-ı müsmireden armut ve incir ve dut gibi şeylerin öteden berü adem-i rağbete nâşi meydân-ı husûle getürülemediğini müşâhede ve derâkab teşvîkât ve tergîbât-ı icrâ ve hükûmetçe mümkün mertebe muâvenet-i fi΄liye ve nakdiye dahi îfâ ve i΄tâ birle adanın tahammül ve istiâbına göre bazı mahallerine incir ve dut fidanları gars itdirilmiş ve ekser mevki΄inde bulunan bulunan delice armut fidanlarının dahi cümlesi aşılatdırılmış ve müteaddid bekçiler vaz΄ ve ikâmesiyle ziyân ve zarardan muhâfazaları husûsuna fevkâlâde ehemmiyet idilmiş olmasına nâşî bi’l-lutf hak-ı eşcâr mağrûse-i mezkûrun kâmilen tutdukları ve haylice kesb-i feyz eyledikleri kemâl-i memnûniyet ve mahzûziyetle müşâhede olunmakda bulunmuştur…7” Yapılan bu çalışmalarda özellikle incir,armut ve dut ağaçları dikilmiştir. Günümüzde adada özellikle incir ve dut ağacı oldukça yaygındır. Bunun sebebini Osmanlı zamanında yapılan bu çalışmalara bağlayabiliriz. Bozcaada’da günümüzde de ağaçlandırma çalışmaları yapılmaktadır. Özellikle Göztepe’nin ağaçlandırılması için çalışmalar vardır. Yakın zamana kadar bu çalışmaladan istenilen başarı sağlanamamıştır.

2.3-BOZCAADA’NIN İKLİMİ Bozcaada’da Akdeniz iklimi hakimdir. Konum olarak kuzeyde olduğu için Akdeniz iklimin bazı özeliklerini kaybetmiştir. Trakya’ya yakınlığından dolayı karasal iklimin özelikleri de görülmektedir. Genel olarak yazlar sıcak ve kurak

7

BOA,A.MKT.MHM,416/71

17


,kışlar soğuk ve yağmurludur. Bozcaada’da nem oranı çok yüksektir. Bundan dolayı, günlük sıcaklık değerinde önemli düşüşler yaşanmaz. Kış mevsimi çok soğuk geçmektedir. Kar yağışı, kırağı ve don olayları nadiren görülmektedir. Mayıs-Haziran-Temmuz –Ağustos en sıcak aylar, Aralık- Ocak- Şubat ise en soğuk aylardır. Kış aylarında genelde yağmur yağmaktadır .Yazın ise daha kurak bir iklim hakimdir. Sıcaklık 0 Cº altına nadir düşmektedir. Rüzgarın ve nemin etkisi ile sıcaklık kış aylarında 0 Cº altında hissedilmektedir. Bozcaada ikliminin en temel özelliği ise rüzgarlı olmasıdır. Yılın 365 gününün önemli bir bölümü rüzgarlı geçmektedir. Yazın esen rüzgar sıcaklığı azaltmakta, serin bir ortam yaratmaktadır. Kışın ise rüzgar yaşamı olumsuz etkilemektedir. Sert esen rüzgar, deniz ulaşımını ve balıkçılığı engellemektedir. Rüzgar bitki örtüsü üzerinde de etkilidir. Rüzgara açık olan noktalarda bitki örtüsü yoktur. Bozcaada’da genelde kuzey doğudan esen poyraz ile güney batıdan esen lodos rüzgarı hakimdir. Poyraz soğuk, lodos ise sıcak bir hava getirmektedir. Kıble, karayel, yıldız vb. rüzgarlar da esmektedir. Kışın sert esen rüzgarlar adada ulaşımı olumsuz etkilemektedir.Anadolu kıyısındaki iskelede Liman olmaması sebebi ise lodos havalarda gemi seferleri aksamaktadır.

2.4-BOZCAADA’NIN STRATEJİK ÖNEMİ Bozcaada’nın tarihini ele aldığımız bölümlerde değindiğimiz gibi, Bozcaada

Çanakkale Boğazı’nı tam karşısında görmektedir. Bozcaada’dan

geçmeden Boğaza ulaşmak imkansızdır. Bu yüzden boğazlara hakim olan devletler için Bozcaada çok büyük bir önem taşımıştır. Boğazın güvenliğini sağlamak, fırtınalı havalarda donanmanın sığınması gibi konularda, Bozcaada önemli bir yere sahiptir. Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u alıp boğazlara hakim olduktan sonra, Ege adaları üzerinde faaliyetlerde bulunmuş

18


ve ilk olan 1463 de Bozcaada’yı ele geçirmiştir. Venedik ile yapılan mücadele sırasında Bozcaada, Venedik’in eline geçmiştir. Bu mücadele sonunda adanın önemi daha iyi anlaşılmıştır. Bozcaada Venediklilerden geri alındıktan sonra Köprülü Mehmet Paşa adada önemli imar faaliyetlerinde bulunmuştur. Bozcaada, Balkan Savaşı sonunda Yunan- İngiliz işgaline girmiştir. Bu dönemde Bozcaada işgalci devletler tarafından askeri bir üs olarak kullanılmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun adanın stratejik öneminin göz önüne alarak çalışmalarda bulunduğunu söyleyebiliriz. Bozcaada’dan, İstanbul’a yollanan yazılarda zaman zaman adanın önemini vurgulayan cümleler kullanılmıştır. Bozcaada kalesinin önemini vurgulayan bir cümle ;“Bozcaada kal’ası gerçi usûl-i kadîme üzerine yapılmış bir sûrdan ibaret ise de mevkı’ı mürtefi’ ve ferah-fezâ ve manzûrı elhak nakş ve tasvîre sezâ olmak cihetiyle her nev’i ârıza-i sakîleden muhâfaza olunmak lazım gelür iken…8” Osmanlı zamanında yabancı devletlerde adaya

önem

vermiştir.

Adadaki

yöneticiler

bu

önemin

farkındadır.

“…Kaymakamlığı mah´ûl uhde-i bendegârım olan Bozcaada΄sı Bahr-i Sefîd Boğazı ağzında memer bir liman olup ve cezîre-i merkûmede İslâm ve reâyâ düvel-i mütehabbe konsolosları ve tebâ΄ları mevcûd olunup ve cezîre-i merkûme pîşgâhı rû-nüma-yı hümâyûn ve düvel-i ecnebiye sefâyetlerinin ve beyzâdelerinin mürûr ve ubûrlarına câde olduğundan ekserisi muhâlif havaya tesadüflerine ada-i mezbûr nezdlerine lenger-endâz iderek ada-i merkûmeye gelüp gidici eksik olmadığından…9” Yazışmalardan Bozcaada’da yabancı devletlere ait konsolos vekillerinin bulunduğunu anlıyoruz. “…ada-i mezkûrede mukîm İngiltere Devleti Konsolos vekîlinden…”10 “Bozcaada’da mukîm düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinden bazıları bir iki seneden…” “…İngiltere ve Rusya konsoloslarının cezire-i merkûmede bulunan vekilleri dahi başkaca mağazala…11” “Bozcaada’da mukîm Avusturya Devleti Konsolos vekili Mösyö Borı’nın oğlu hakkında…”12

8

BOA,İR.Dahiliye, NO:36644. BOA,İr.M.V,NO:4480. 10 BOA,HR.MKT. NO:16/45. 11 BOA,İMV,NO:670. 12 BOA,A.AMD, NO:76/64. 9

19


Büyük devletlerin Bozcaada’da konsolos vekili bulundurmaları adaya verilen önemin göstergesidir. İstanbul’a giden yabancı devlet elçileri boğazdan geçmeden önce Bozcaada’ya uğrayıp boğazdan geçiş için izin almışlardır. “Dünkü cumartesi günü İngiltere elçisi on bir kıta sefînesi ile Bozcaada pîşgâhında lenger-endâz vürûd olarak savb-ı senâverîye işbu…”13 “İngiliz elçisinin süvar olduğuna Antilop vapuruyla … altındaki limana gelerek elçi-i mümâileyh mezkûr Antilop nâm vapura râkiben Dersaâdete azimet ve mezkûr sefîne dahi Bozcaada’ya azîmetle orada kalayı selamladıkdan ve kala dahi mukâbele itdikten sonra bahre…”14 Hicri 1266 senesinde dönemin padişahı Abdülmecit, Bozcaada’yı ziyaret etmiştir. Ziyaretten sonra Bozcaada kaymakamlığına teşekkür yazısı yollanmıştır. “Bozcaada pîşgâhını ma΄delett-bahş vukû bulan teşrîf-i meyân redîf-i cenâb-ı hilâfet-penâhînin ve ahali hakkında sezâvâr buyrulan ihan-ı celîl-i cenâb-ı tâcdârânın îfâ-yı vecîbe-yi teşekkür ve mahdemeti sırasında ahali tarafından bi’ttanzîm irsâl kılınan muhâzır-ı mübârek hâk-pâ-yı sipihr i΄tilâ-yı cenâb-ı pâdişâhîye arz ve takdîm ile meşmûl-i lahza-i meâlî ifâza-i cenâb-ı şehriyârî buyrulmuş ve ahalinin bu vecihle tahrîrât-ı eltâf-ı celîle-i veliyyü’n-ni´amına vakı´ olan mübâderetleri mûceb-i mahzûziyet olduğu beyân ile şukka.”15 Bozcaada’nın

stratejik

önemi

bölgeye

olan

hâkimiyetinden

kaynaklanmaktadır. Buna bağlı olarak Bozcaada’nın en yüksek noktası olan Göztepe bölgeyi kontrol etmek için askeri amaçlı kullanılmıştır. “Bozcaada’nın en mürtefa΄ Göztepe nâm mahalline ta΄yîn olunan nevbetçilerin bugün saat dokuzda Limni cihetinden peyderpey ateşle kırk top sadâsı işitdikleri ada-i

13

BOA,HAT, NO:1175/46437. BOA,Y.PRK.ASK, NO:6/17. 15 BOA,A.MKT.MHM,NO:23/27. 14

20


merkûme kolağalığından bâ-telgraf beyân olunmağla berâ-yı mâ΄lûmât ma΄rûzdur.”16 Bozcaada, Osmanlı donanmasına karşı düzenlenen ufak çaplı saldırılarda saklanma yeri olarak kullanılmıştır. “…kalası pişgâhında lenger-endâz iken Bozcaada önünde olan düşman hızlu neferin tekneleri kalkup donanma-yı hümâyûna cinâyet kasdıyla ada-i mezkûre verâsında dolaşup bağtatan üzerine inmek niyet-i fâsidesiyle baş gösterip donanma-yı hümâyûn dahi gâfil bulunmayarak daima düşmanın hâl ve herekâtını tecessüs itmekde olduklarından derhal timür olup müste´înen billâhi teâlâ üzerlerine kalkup ada-i mezkûre önüne varup ser-iskender olmuş…”17 “…Mâh-ı Rebiülâhirinin yirmi dokuzuncu günü asât-ı Rum teknelerinden üç kıta tarata ve işbu mâh-ı Cemâziyelevvelin ikinci günü iki kıta tarata ile bir kıta oskoneğe cem΄an altı kıta tekne-i menhûseleri boğaz ağzına gelüb boğazdan çıkan ve içerüye girecek olan kayıklara îsâl-i rahne ve hısâr itmek efkâr-ı fâsideleriyle tasallutları derkâr ve mürûr ve ubûr iden müste΄men sefinelerine çıkup her kangısında ehl-i İslâm tüccârı bulunur ise bulunan müslîmîn ile emvâl ve eşyâlarını gasb ve tecâvüz iderek ol vecihle boğaz ağzını sedd ü bend birle Bozcaada ve İmroz ve muârız sularında geşt ü güzâr itmekde oldukları ğudad ve taraf-ı çâkerânemden memuren…”18 Bozcaada’nın önemi XX. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından daha fazla anlaşılmıştır. Buna bağlı olarak Osmanlı daha önce adada uygulamadığı bazı politikaları uygulamaya başlamıştır. Bunun ilk girişimi Bozcaada’da Rumlara ait olan toprakları para karşılığında satın almak olmuştur. “Bahr-i Sefîd Boğazı medhalinde ve cihet-i askeriyece haiz-i ehemmiyet bir kıtada bulunan Bozcaada ile Yılan, Orak ve Merkeb adalarında mevcûd olup ve kayd-ı eyâdi-i ecânibe geçen arazi ve emlâkin ne mikdâr bedel ile istimlâk olunabileceğine dair tafsîlâtı mutazammın Dâhiliye Nezâretinin üç…”19 16

BOA, Y.PRK.ASK, NO:107/32. BOA,HAT,NO:928/40299. 18 BOA,HAT,NO:899/39521. 19 BOA,MV,NO:41/89. 17

21


Uygulanan bir diğer farklı politika ise Gayr-i Müslimlerden gerekli görülenlerin teker teker Bozcaada’dan uzaklaştırılması olmuştur. “…Kala-i Sultâniye Redîf-i Taburuna Merbût Bozcaada, Limni, İmroz Piyade Dairesi ikinci şube ikâmesiyle muharrer 16 Şubat sene 327 tarihli ve 840 numrolu tezkire-i aliyye-i nezâretpenâhîleri cevabıdır. Cezireleri ise efrâd-ı gayr-ı müslimesinin bir çoğu münâsebât-ı mevki´iyye ilcâsıyla diyâr-ı ecnebiyeye savuşdurulduğundan ve aynı tevellüdlü

iki

yüz

yetmiş 20

olamayacağından…”

dokuz

neferin

birden

firâr

itmesi

mansûr

Osmanlı İmparatorluğu gerek o dönemin belgelrinde

gerekse Bozcaada’da yaptığı uygulamalar ile adanın önemini ortaya koymuştur. Cumhuriyet döneminde de adanın stratejik önemi her zaman ön planda olmuştur. Bozcaada’nın stratejik önemi Lozan’da Türk heyetinin en önemli kozu olmuştur. İsmet Paşa görüşmeler boyunca adanın stratejik konumunun, Türkiye’nin güvenliği için çok önemli olduğunu söylemiş ve buna dayanarak adanın Türkiye’ye bırakılmasını talep etmiştir. Büyük devletler de bu isteği haklı görerek Ada‘yı Türkiye’ye bırakmıştır. Bozcaada’nın bu stratejik önemi 1945 yılından sonra belli ölçüde azalmıştır. Eskiden Bozcaada düşman işgaline geçince askeri üs olarak kullanılabiliyordu. 1945 ‘ten sonra uzun menzilli silahların yapılması, çok uzak bulunan noktaların vurulması, uçakların savaşlarda kullanılması Bozcaada’nın stratejik önemini biraz azaltmıştır. Bu durumu

açıklayacak olursak; Ada’ya

hakim olan düşman donanması hemen adanın karşısında bulunan Geyikliden Ada’yı kolaylıkla imha edebilir. Bozcaada’ya hakim olmak eskisi kadar kolay da değildir.

Türkiye’ye

olan

yakınlığı,

Adanın

güvenliğinin

sağlanmasını

kolaylaştırmaktadır. Bunun yanında adanın stratejik öneminin tamamen ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Türkiye’ye olan yakınlığından dolayı yabancı bir devlet tarafından ele geçirilmesi, Türkiye’nin güvenliği açısından tehlikelidir.

20

BOA,DH.İD. NO:29-1/43.

22


III. BÖLÜM

3-BOZCAADA’NIN TARİHÇESİ 3.1-YUNAN MİTOLOJİSİNDE BOZCAADA Bozcaada’nın Yunan Mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Ada’nın Mitolojide ilk geçtiği yer Tenedos ismini alması sırasındadır. Bunun dışında çeşitli yerlerde mitolojide geçmiştir. Tenedos adını, biz, ‘’Tarihte Bozcaada İçin Kullanılan İsimler ve Bu İsimlerin Menşei’’ adlı bölümde ele aldığımız için burada konuya yeniden değinmeyeceğiz.

3.1.1-Truva Savaşında Tenedos

Bozcaada Truva savaşları sırasında da mitolojide geçmektedir. Burada hem Truva savaşını anlatıp hem de Adanın bu mücadeledeki yerini ele alacağız.

“Yunanlılar kendileri için çok önemli olan Troia bölgesini ele geçirmek için Troialılarla amansız bir mücadeleye girerler. Savaşın başlaması ile Yunanlılar Troia kıyılarına saldırırlar. Savaş çok kanlı başlamıştır,Troia halkı savaşın etkisinden korunmak için surların arkasına

23


sığınır. Yunanlılar surların eteklerine dayanırlar ve savaş uzun süre bu surların eteklerinde sürer. Yunanlıların zaman geçtikçe savaşı kazanma ümitleri azalır. Yunan askerleri yavaş yavaş bölgeden çekilmeye başlar. Bunun üzerine Kalkhas bütün Yunan şeflerini toplayıp şu konuşmayı yapar;

-Dostlar,Troia şehrinin surları dibinde asla savaşmayınız. Bir gün güvercini kovalayan bir atmaca görmüştüm. Aphrodite’nin sevdiği bir kuş olan güvercin, korkmuştu ve canını kurtarmak için bir kayanın kovuğuna gizlendi. Atmaca onun gizlendiği yerden çıkmasını beklemeye başladı. Onu beklemekten sıkılan ve yorulan atmaca bir kurnazlık düşündü. Beklediğini belli etmemek için sık bir çalılığın arasına girdi ve orada gizlendi. Zavallı güvercin, canına kast eden atmacanın gittiğini sandı ve gizlendiği yerden çıktı,ve düşmanın pençesine düştü. Biz de Troia’yı

çökertmek için böyle kurnazca hareket

etmeliyiz.

Bunun üzerine Kurnaz Laertes’in oğlu, “Dostum! Gerçekten bu şehri zapt etmek mukadderse bugünden itibaren kocaman bir atın yapımına başlayalım;21yapacağımız

bu

dev

atın

içine

en

yiğit

Yunanlıları

saklayalım,sonra savaştan vazgeçmiş gibi davranarak gemilerimize binip denize açılalım,niyetimizi gizlemek için barınaklarımızı ve çadırlarımızı yakalım. Biz Tenedos’a doğru yol alırken Troialılar yüksek surların üzerinden bizim gittiğimizi sanıp sevineceklerdir.” der.

Yunanlılar çekilirken kalelerinden çıkan Troiaların atı şehre almalarını

sağlamak için atın başında

bir

Yunanlının bırakılması

gerekmektedir. Bu kişi Troialıların atı içeriye almalarını sağlayacak, eğer atı içeriye almazlarsa Athena Pallasın kininin bölgede hakim olacağını

21

Truva atının yapılması fikrinin tam olarak nerede düşünüldüğü belli değildir. Bazı kaynaklarda bu fikrin Bozcaada’da düşünüldüğü söylenmektedir.

24


söyleyerek onları kandıracaktır. Kendisinin ise Yunanlılar tarafından tanrılara kurban edilmek istendiğini

ama kutsal atın altına saklanarak

Yunanlıların gazabından kurtulduğunu söyleyecektir.

Odysseus, Epeos adındaki ustaya atın yapımına başlamasını emreder. Epeos’un emrinde sayısız Yunanlı çalışmaktadır. İda Dağından (günümüzde Bayramiç’in Kaz Dağı) gerekli ağaçlar kesilip at hazırlanır. Atın içine en yiğit savaşçılar doldurulur. Troialıları atı şehre sokmaları için kandıracak kişi aranır ve Sinon adında Yunanlı bu işe gönüllü olur.

Yunanlılar Agememnon ve Nestor idaresinde gemilerini denize indirirler ve kamplarda bulunan çadırları yakıp Tenedos’un dik yamaçlarına doğru yola koyulurlar. Sinon atı içeriye soktuktan sonra uygun zamanda meşale yakıp, hazır bekleyen Yunanlılara haber verecektir.

Troialılar Yunan gemilerinin uzaklaştığını görünce, onların geri çekildiklerini düşünüp surlardan çıkarlar ve sahile inerler. Sahilde bekleyen dev atı görünce büyük bir şaşkınlık yaşarlar. Atın etrafında dönerken Sinon’u görürler. Sinon’u sorguya çekerler. Sinon ilk önce konuşmaz ve Troialılar ona işkence yaparlar. Kulaklarını ve burnunu keserler. Bundan sonra Sinon;”Yunanlılar kendi yurtlarına kaçtılar bu atı size tuzak olarak bıraktılar,çünkü bu kadar büyük atı surlardan geçiremeyeceğinizi düşündüler. Atı kırıp yok edeceğinizi tahmin ettiler. Bunu yapınca Athena’nın öfkesini çekmiş olacaksınız,bunu engellemek için bir yolunu bulup atı mutlaka içeri sokun” der.

Bu durum Troialılar arasında tartışmalara sebep olur. Leokoon adında bir Troialı;”Atı sakın içeri almayın Yunanlıların tanrılarına takdim ettikleri atta bile hile vardır,bu yüzden atı hemen yakın”der.

25


Leokoon ‘un konuşması bittiği anda Poseidon’nun yolladığı iki korkunç yılan denizden çıkarak, Leokoon ‘nun iki oğluna saldırır ve onları öldürür, Leokoon da oğullarına yardım etmeye çalışırken aynı sona uğrar. Bunun üzerine Troialılar Tanrının öfkesini üzerlerine çekmemek için atı şehre sokmaya karar verirler. Surların bir kısmı yıkılarak At şehre sokulur. Bu olay Troialılar arasında büyük bir sevinç yaratır. Büyük bir kutlama tertip edilir.

Bu olayın kendilerinin sonu olduğunu nereden bilecekler?

Troialılar eğlence boyunca şarap içer ve hepsi alkolün etkisi ile derin bir uykuya dalar. Sinon harekete geçer. İlk önce atta bekleyen askerlere haber verir. Ardından da meşaleyi yakıp Tenedos açıklarında bekleyen Yunan donanmasına işaret verir. Attaki Yunalılar usta Epeos’un yardımı ile attan çıkıp şehirde buldukları herkesi kılıçtan geçirirler. Yunan donanması da uygun bir rüzgar ile Tenedos açıklarından yelken açıp hızla bölgeye gelir. Yunanlılar şehrin kapılarını açarlar ve tüm şehri yok ederler(Şefik,1994). Bu savaş boyunca Bozcaada Yunan donanmasının saklandığı yer ve üssü olmuştur.

3.1.2-Philoktetes’in Yılan Tarafından Sokulması

Bozcaada’nın mitolojideki konularından biri de Philoktetes ile ilgilidir. Philoktetes eski Yunanda en iyi ok atan savaşçılardan birsidir. Herakles’in en yakın arkadaşıdır. Yunan donanması Troia savaşına giderken Tenedos’a

uğramıştır.

Tenedos’da

Philoktetes’in

ayağını

bir

yılan

sokmuştur. Yılanın soktuğu yerde büyük ve iğrenç bir yara oluşmuştur. Yara iyileşmeyince Philoktetes Odysseus tarafından ordudan uzaklaştırılmıştır. Limni adasına bırakılmış ve burada kuş avlayarak yaşamaya terk edilmiştir.

26


Yunanlılar

Troia

savaşlarını

Philoktetes’in

okları

olmadan

kazanamayacaklarını anlayınca Philoktetes’i binbir zorlukla ikna edip orduya geri almışlardır(Şefik,1994).

Mitoloji kaynaklarında geçen bir bilgi de Tenedos’da güzel bir Apollon tapınağı bulunduğudur(Şefik,1994). Günümüzde bununla ilgili bir kanıt veya kalıntı bulunmamaktadır.

3.2-BOZCAADA’YA İLK YERLEŞİMLER VE BOZCAADA’NIN ROMA HAKİMİYETİNE GİRMESİ

Bozcaada’nın ilk sakinleri Pelazzilerdir. kolu olduğu tahmin edilmektedir.

Pelazzilerin Akaların bir

Akalar MÖ.2000 yıllarında Asya’dan

batıya göç ederek Yunanistan ve Kuzey İtalya’ya yerleşmiştir. Bu bölgeye daha sonra yeni göçler olmuştur. Yeni gelen kavimler Akaları bölgeden göçe zorlamıştır. Akalar da doğuya doğru göç etmişlerdir. Bu göç sırasında bir grup da Bozcaada’ya yerleşmiştir. Savaşçı bir kavim olan Akalar gemicilik ve tüccarlıkla da uğraşmıştır. Bu dönemde Homeros’un İlyada Destan’ında yer alan Truva Savaşı meydana gelmiştir. Truva savaşında kullanılan at hilesi Bozcaada’da düşünülmüştür(Aygen,1985).

Akalardan sonra bölgeye yeni göçler olmuştur. Bu dönemde bölgede iki asır sürecek olan karanlık devir başlamıştır. Karanlık devir denizci bir kavim olan Fenikelilerin bölgeye hakim olması ile sona ermiştir. Fenikeliler tüm

Doğu

Akdeniz

ticaretine

hakim

olmuştur.

Kıbrıs,Rodos,

Bozcaada,Taşoz’da koloniler kurmuştur(Aygen,1985).

27


Fenikelilerden sonra bölgeye Atinalılar ve Yunanlılar hakim olmuştur. Bu dönem hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Yunanlıların ve Atinalıların zaman zaman kolinler kurdukları tahmin edilebilir. Bölge daha sonra

Pers

istilasına

uğramıştır.

Persler

adada

büyük

katliamlar

yapmışlardır. M.Ö. 493 yılında Persler tüm İonya ve adaları işgal etmişlerdir.

Perslerin bu işgali üzerine M.Ö. 479-477 yılarında 300 şehrin

katılımıyla Attika-Delos deniz birliği kurulmuştur. Bozcaada’da bu birliğe dahil olmuştur. Kurulan bu birlik ile Persler arasında uzun süre kanlı mücadeleler meydana gelmiştir. Bu mücadelelerin sonunda M.Ö.386 yılında Kral

barışı

imzalanmış

ve

Perslerin

üstünlüğü

tanınmıştır.

İmroz,Limni,Bozcaada hariç, İç Anadolu kentleri Kıbrıs ve diğer adalar Perslere bırakılmıştır. M.Ö. 377’de ikinci kez Attika-Delos ittifakı kurulmuştur.

Bu

dönemde

de

Perslere

karşı

üstünlük

sağlanamamıştır(Aygen,1985).

MÖ.334 yılında ise bölgede Büyük İskender devri başlamıştır. İskender Çanakkale ve Batı Anadolu’yu işgal etmiştir. Aynı dönemde Bozcaada da Büyük İskender’in hakimiyetine girmiştir. Bozcaada’yı Pers işgalinden İskender’in komutanı olan Nikotor kurtarmıştır.

Büyük

İskender’in ömrü kısa sürmüştür. Büyük İskender MÖ.323 yılında ölünce İmparatorluğu generalleri arasında paylaşılmıştır. Trakya ve civarı

General

Lizimahos’a

bırakılmıştır.

Lizimahos

Çanakkale Bozcaada’nın

karşısında Aleksandra Troia şehrini imar ettirmiştir. Ada halkının bir kısmı buraya göç ettirilmiştir. Lizimahos M.Ö. 281 yılında ölünce bölge Bergama Krallığı tarafından korunmuştur. M.Ö. 168 yılında bölge Roma hakimiyeti altına girmeye başlamıştır(Aygen,1985).

28


3.3-ROMA HAKİMİYETİNDE BOZCAADA

Roma hakimiyetinin ilk dönemlerinde Pontus Kralı Mitridat 400 gemilik bir filo ile bölgeye saldırır. Roma komutanı Luculius idaresinde Roma kuvvetleri ile Pontus Deniz Gücü arasında Bozcaada önlerinde yapılan savaşı Roma kuvvetleri kazanıp bölgeye hakim olur. M.Ö. 84 yılında Çanakkale’de yapılan antlaşma ile Pontus Krallığı bölgeden çekilir. Bölgede barış kısa sürer, Roma-Pontus mücadelesi yeniden başlar. Roma donanması Bozcaada açıklarında demirlemiş olan Pontus donanmasını ani bir baskınla yok

eder.

Bundan

sonra

Roma

bölgeye

kesin

olarak

hakim

olur(Aygen,1985).

Romalı senatör Bozcaada’yı

Verres’in oğlu Tenedos, kendi ile aynı addaki

yağmalayıp

Bozcaada’yı

Aleksandra

bağlamıştır. Bozcaada, Roma İmparatorları

Troia22

şehrine

Neron,Antonius ve Marc

Aurellus dönemlerinde parlak bir devir geçirmiştir. Jül Sezar döneminde ise Bozcaada, bölgenin önemli limanlarından biri haline gelmiştir. Jül Sezar daha sonra Aleksandra Troia şehrine bağımsızlık vermiştir. Bunun sonucu olarak Bozcaada iyice gelişmiştir. Bu gelişme zamanla yavaşlamış ve ada eski önemini kaybetmeye başlamıştır. Bölgeye Got akınları başlamıştır. Gotlar yerli halkı isyana teşvik etmiştir. Roma komutanı Minginus çıkan isyanları bastırmaya çalışmıştır(Aygen,1985).

22

Aleksandra Troia Büyük İskender’in komutanı General Lizimahos tarafından Bozcaada’nın karşısına yaptırılmıştır.

29


3.4-BİZANS İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE BOZCAADA

Roma imparatorluğu 395 yılında ikiye bölündü. Bizantion(İstanbul) Konstantin tarafından Roma İmparatorluğunun merkezi yapıldı. Teodosius, İmparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırdı. 395 yılında Arkadius Doğu Roma

İmparatoru

hakimiyetindeki

oldu.

Doğu

Çanakkale

Roma,

yani

ve

Bozcaada

Bizans

da

Arkadius

İmparatorluğuna,

dahil

edildi(Aygen,1985).

Bizans İmparatorlarından Justinianus Bozcaada’da büyük buğday ambarları yaptırmıştır. Bunun sebebi İstanbul’un iaşesinin dış ülkelerden sağlanmasıdır. Buğday ihtiyacı da Mısırdan sağlanmaktaydı. Boğaz bölgesi genelde rüzgarlı olduğu için Mısır’dan gelen buğday gemilerinin İstanbul’a ulaşması zor ve geç oluyordu. Gemiler fırtına yüzünden uzun süre beklemek zorunda kalıyordu. Justinianus döneminde adaya buğday ambarları yapılmış ve Mısırdan gelen buğday yüklü gemiler mallarını Bozcaada’ya boşaltıp Mısır’a geri dönmüşlerdir. Buğdaylar uygun havalarda Bozcaada’dan İstanbul’a taşınmıştır. Bozcaada 670 yılına kadar Bizans idaresinde huzurlu bir yaşan sürmüştür.

670 yılında Emevi Hükümdarı Muaviye’nin komutanlarından biri, Kapıdağ yarım adasını işgal etmiştir. 674 yılında büyük bir Müslüman Arap donanması Bozcaada

önlerinden geçerek Çanakkale Boğazına giriş

yapmıştır. İstanbul’u kuşatmıştır. Kışı Kapıdağ’da geçiren Arap donanması, 675 yılında İstanbul’u yeniden kuşatmıştır.

Kuşatma 678 yılına kadar

sürmüştür. 678 yılında Muaviye ile Bizans 30 yıl süreli bir antlaşma imzalamıştır. Arap donanması 678 yılında Bozcaada önlerinden geçerek geri dönmüştür. 717 yılında Arap donanması yeniden Bozcaada önlerine gelmiştir. Bozcaada önlerinde bir gün demirli kalmış ve Boğazı kontrol

30


etmiştir. 717 yılında İstanbul’u yeniden kuşatmıştır. 18 ağustos 718 de kuşatmayı kaldırıp Bozcaada önünden geri dönmüştür. Bu olaydan sonra 1203 yılına kadar Bozcaada huzurlu bir yaşam sürmüştür(Aygen,1985).

1203 yılında sonra bölgede Bizans-Ceneviz-Venedik mücadelesi yaşanmıştır. Haçlı donanması 1203’te Bozcaada’yı işgal etmiştir. Haçlı donanması Bozcaada’dan hareketle İstanbul’a gitmiş ve İstanbul Latinler tarafından işgal edilmiştir. Bundan sonra bölgede Latin ve Venedik hakimiyeti başlamıştır.1240 yılında Flandr Kontu Boudoine İstanbul Latin Devleti İmparatoru seçilmiştir. Çanakkale,Bozcaada ve Ege adaları Latin Devletin idaresine girmiştir. Asıl hakimiyet ise Venedikliler’in elindedir. Venedikliler Bozcaada’da koloni kurmuşlardır. 1214 yılında İznik’teki Bizans Devleti ile Latin Devleti arasında antlaşma yapılmış ve bu antlaşma ile Bozcaada Latin Devletine bırakılmıştır. İznik’te bulunan Bizans Devleti Mihail Paleologos önderliğinde kuvvetlenmeye başlamıştır. Venedikliler ise en büyük rakipleri olan Cenevizliler ile 12 Mart 1261 de Nymphoion’da bir antlaşma yapmışlardır. 1261 yılında Latinler İstanbul’u terk etmiştir. 15 Ağustos 1261 yılında Mihail Paleologos Ayasofya’da taç giymiş ve İstanbul’da

Bizans

İmparatorluğu

yeniden

kurulmuştur.

Bizans

Venediklilere verilen ayrıcalıkları Cenevizlilere vermiştir. Bozcaada bu kez Ceneviz

idaresine

girmiştir.

Cenevizliler

Bozcaada’da

bir

koloni

oluşturmuştur. Bundan sonra da Bozcaada üzerindeki egemenlik mücadelesi Bizans-Ceneviz- Venedikliler arasında devam etmiştir(Aygen,1985).

1294 yılında Bizans-Venedik savaşı meydana geldi. Savaş beş yıl sürdü. 1299 yılında barış sağlandı. Bizans Venediğe tazminat ödedi ve adalarda koloni kurma hakkı verdi. Bozcaada yeniden Venedik kolonisi oldu.

31


1349 yılında Bizans-Ceneviz mücadelesi başladı. Bizans donanması Cenevizliler tarafından imha edildi. Bizans Ceneviz nüfuzu altına girdi. Cenevizliler boğazlardaki bazı Venedik gemilerini de yaktı. 1352 yılında Boğazlarda Ceneviz ile Venedik-Bizans-Aragon donanmaları arasında büyük bir savaş meydana geldi. Venedik-Aragon donanmaları bir süre sonra mücadeleyi terk etti ve Bizans mecburen Cenevizlilerle antlaşma imzaladı. Bu dönemde Bozcaada Ceneviz kontrolüne girdi.

1353 yılında Bizans tahtında V. Yoannis Paleologos ile VI. Yoannis Kantakuzenos

arasında

mücadele

başladı.

Mücadeleyi

VI.

Yoannis

Kantakuzenos kazandı, Paleologos’u Bozcaada’ya sürgün etti. Paleologos taht için mücadelesine devam etti. Venedik ile analaşma imzaladı. Venedik Paleologos’un tahta çıkmasına yardım edecekti. Paleologos da bu yardıma karşılık olarak Bozcaada’yı Venedik’e verecekti. Paleologos gizli olarak Cenevizliler ile bir antlaşma imzaladı. 1355 de halkın da desteğini alan Paleologos tahtı ele geçirmiştir.

Paleologos 1370 yılında verdiğe söze bağlı kalıp Bozcaada’yı Venediklilere verdi. Venedikliler Bozcaada’ya karşılık olarak Bizans’a 25 bin duka altını, 6 gemi ve otuz yıl önce rehin aldıkları mücevherleri verecekti. Paleologos’un oğlu Andronikus bu antlaşmaya karşı çıktı. Andronikus Bozcaada’nın Cenevizlilere verilmesini istiyordu. Bunun üzerine Paleologos antlaşmayı uygulamadı. Venedik ve Cenevizliler arasında Bozcaada’ya hakim olmak için mücadele başladı. . Paleologos Bozcaada’yı Venediklilere vaat etmişti. Bu yüzden Cenevizliler Andronikus desteklediler. İstanbul’a baskın yapıp tahta Andronikus’ı çıkardılar. Andronikus’da Bozcaada’yı Cenevizlilere veren bir antlaşma yaptı.

32


Bozcaada halkı ise Paleologos’a sadık kalmış ve Ceneviz hakimiyetini kabul etmemiştir.

1376 yılında Amiral Marco Giustiniani komutasındaki Venedik donanması Bozcaada’yı işgal etti. Bu gelişme Venedik- Ceneviz savaşına sebep oldu. Savaş uzun sürdü. Papanın girişimi ile iki devlet arasında 1380 yılında barış yapılmaya çalışıldı; ama bu girişim sonuçsuz kaldı. 19 Mayıs 1381 yılında Torino’da görüşmeler yeniden başladı. 8 Ağustos 1381 yılında Torino antlaşması imzalandı. Görüşmelere de Cenevizliler Bozcaada’nın kendilerine verilmesini istedi.

Venedikliler ise Bozcaada’yı zorla işgal

etmediklerini Bozcaada halkının kendilerinin istediğini savundu. Antlaşma sonucunda Bozcaada iki tarafa da bırakılmadı. Bozcaada Venedikliler tarafından boşaltılacaktı ve adada bulunan önemli yerleşim noktaları yıkılacaktı. Tüm bu çalışmalarının maliyetini ise Cenevizliler karşılayacaktı. Antlaşmanın uygulanmasında bazı sorunlar çıksa da 13 Ağustos 1383 yılında çalışmalar başladı.

Bozcaada halkı göçe zorlandı. Büyük kısmı Girit’te

Kandia şehrinin dışına yerleştirildi. (Bu bölgeye “Tenedaesa” denilmiştir). Bozcaada bundan sonra 1439 yılına kadar boş kaldı. Bozcaada’nın boş olduğunu, İspanyol seyyahlar Claviji ve Pero Tafur eserlerinde yazmıştır.

3.5-TÜRKLER’İN BOZCAADA İLE İLGİLENMELERİ VE BOZCAADA’NIN OSMANLI HAKİMİYETİNE GİRMESİ

Türklerin Bozcaada ile

ilk münasebetleri Aydınoğulları zamanında

olmuştur. Aydınoğulları, Tire, Efes, Selçuk, Birgi, Büyük Menderes ve Küçük Menderes havzasında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından kurulmuş olan bir Türk Devletidir(Koca,2002). Ege kıyısında kurulan beylik denizlerin kendi güvenliği için önemini kısa sürede anlamıştır.

Bu sebepten dolayı güçlü bir donanma

kurmuştur. Donanma komutanı ise Aydınoğullu Umur Bey’dir. Umur Bey 1329-

33


1333

yılları

arasında

Sakız,

Bozcaada,

Eğriboz

,Üstüra,

adalarını

yağmalamıştır(Uzunçarşılı,1999a). Bu dönemde ada halkı için büyük bir korku olmuştur(Koca,2002).Umur Bey’in Bozcaada’yı yağmalaması 1329 yılının yaz aylarında olmuştur. Kardeşi ile denize açılan Umur Bey 8 gemi ile Bozcaada’ya gelmiş ve Bizans’a ait olan adayı yağma etmiştir(Aygen,1985).

Türkler’in Bozcaada ile ilgilenmeleri, daha doğrusu Bozcaada’nın Türkler için önemli bir yer durumuna gelmesi, Osmanlı İmparatorluğu zamanındadır. Fatih Sultan Mehmet 1453 yılında İstanbul’u fethedince Osmanlı İmparatorluğu boğazlar üzerinde kesin bir hakimiyet sağlamıştır.

Boğazların güvenliği için

Bozcaada büyük bir öneme sahipti. Bu yüzden Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethinden İmparatorluğu

sonra Bozcaada ile ilgilendi. tarafından

fethedildi.

1455 yılında Bozcaada Osmanlı

Bozcaada,Ege

denizinde

Osmanlı

İmparatorluğunun ele geçirdiği ilk adadır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet’in emriyle Hamza Bey idaresinde 80 gemiden oluşan Osmanlı donanması Ege denizine açılır. Amaç bölgede güvenliği sağlamaktır. Sefer Rodos adasına kadar devam edecektir. Hamza Bey bu sefer sırasında 1455 yılında Bozcaada’yı fetheder. Bu seferin kalan kısmında Osmanlı Devleti başarılı olamaz. Bozcaada’dan başka ada alınamaz. Bunun üzerine Hamza Bey’in yerine donanmanın başına

Yunus Bey

getirilir(Aygen,1985). 1455 yılında Bozcaada alınınca Fatih Sultan Mehmet adanın stratejik önemine bağlı olarak,yıkılmış olan kaleyi yeniden yaptırmıştır(Ercan,1996). Bozcaada bundan sonra devamlı olarak Osmanlı egemenliğinde kalmamıştır. Osmanlı ile Venedik arasında Bozcaada için mücadeleler olmuş, ada zaman zaman Venedik'in hakimiyeti altına girmiştir.

34


Osmanlı Devletinin ilerlemesi ve Venedikliler için çok önemli olan noktaları ele geçirmesi Venedik'i hareketi geçirmiştir.

Osmanlı ile

Venedik

arasında 1463-1479 yılları arasında on altı yıl sürecek mücadele başlamıştır. Bu savaş süresince Bozcaada önemli bir yer olmuştur. Venedik Osmanlıya 28 Temmuz 1463 yılında resmen savaş ilan etmiştir.

Venedik’e bu savaşında

Rodos,Papalık,Floransa, Siena, gibi haçlı devletleri de yardım etmiştir. Venedik Bozcaada ve civarındaki adaları, boğazı ve Osmanlı Devletini kontrol etmek için kullanmıştır. Savaşta Limni adası Venedik'in üssü olmuştur. Venedik'in buradan Midilli adasına harekete geçeceğini öğrenen Osmanlı Devleti Kaptan-ı Derya

Mahmut Paşa

emrindeki donanmasını bölgeye yollamıştır.

Mahmut Paşa Çanakkale’ye gelince bazı Venedik gemilerinin Bozcaada’da demirlemiş olduklarını ve buradan boğazı gözlediklerini öğrenmiştir. Bunun üzerine derhal Bozcaada’ya yönelmiştir. Bozcaada’da iki Venedik gemisi ele geçirilmiştir. İki gemi ise kaçmayı başarmıştır(Orhunlu,1989).

Osmanlı ile

Venedik arasındaki savaş 15 Ocak 1479 yılında İstanbul Antlaşması ile sona ermiştir. Analaşma ile Venedik Osmanlıya 200 duka altını vermiş ve Bozcaada ile Limni Osmanlı Devletinde kalmıştır. Bu olaydan sonra Bozcaada’nın boğaz için arz ettiği önem daha iyi anlaşılmıştır. Bozcaada ile özel olarak ilgilenilmeye başlanmıştır. 1479 yılında Bozcaada’ya yeni bir kale yapılması kararlaştırılmıştır(Uzunçarşılı,1999a). Dışarıdan adaya insanlar yerleştirilmiştir. Bozcaada’ya yerleştirilen bu insanlar “Tekalif-i Divaniye” vergisinden muaf tutulmuştur. Bozcaada bu dönemde Gelibolu

Sancağına

bağlanmış

ve

Kaptan

Paşa

eyaleti

içine

alınmıştır(Orhunlu,1989). Bundan sonra Osmanlı ile Venedik arasında Girit yüzünden savaş çıkacaktır. Bu savaş süresince Bozcaada yine önemli ve stratejik bir nokta olacaktır. Savaşın başlama sebebi ise , 1644 yılının Temmuz ayında İbrahim

35


Çelebi’ye ait bir yolcu gemisinin

İstanbul’dan İskenderiye’ye giderken Rodos

ve Malta adaları arasında korsanlar tarafından saldırıya uğramış olmasıdır. Gemide bulunan Kızlar Ağası Sünbül Ağa ve 440 kişi şehit edilmiştir. Bu olay üzerine Sultan İbrahim Girit’in alınması için emir vermiştir. 30 Nisan 1645 yılında Osmanlı güçleri harekete geçmiştir. Bu durum Osmanlı ile Venedik arasında yeni bir savaşın başlamasına sebep olmuştur. Osmanlı Devleti Girit’te bulunan ordusuna İstanbul’dan yardım yollamakta idi. Venedikliler bu yardımı engellemek için boğazın önlerine gelip Bozcaada’ya asker çıkarmışlardır. Venedik donanmasının başında

Tomasso Morisini bulunuyordu.

Musa Paşa

komutasındaki Osmanlı donanması derhal Bozcaada’ya ilerlemiş ve Adayı Venedik ‘ten geri almıştır. 9 Mart 1648 yılında Venedik ile Osmanlı donanması arasında

Girit açıklarında büyük bir savaş meydana gelmiştir. Venedik

donanması başlarda ağır kayıplar vermesine rağmen kısa sürede toparlanmış ve Boğazın önlerine gelmiştir. Yapılan mücadeleden sonra Venedik kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bir yıl sonra

15 Mart 1650 yılında Venedik

donanması tekrar boğazın önlerine gelmiştir. Osmanlı Devleti Venedik donanmasını

bölgeden

uzaklaştırıncaya

kadar

Girit’e

yardım

yollayamamıştır(Aygen,1985). 1656 yılında Venedik donanması Lorenzo Mancella komutasında Çanakkale Boğazına geldi. Osmanlıda sadrazam ise Boynu Yaralı Mehmet Paşa idi. 26 Haziran 1656 yılında Kaptan-ı Derya Sarı Kenan Paşa komutasındaki Osmanlı donanması fırtınanın da etkisiyle ağır bir mağlûbiyet aldı. Bozcaada muhafızı Vezir Abaza Ahmed Paşanın asker konusunda tedbirsiz ve basiretsiz davranması yüzünden Bozcaada dokuz günlük bir mücadelenin sonunda 13 Temmuz 1656 yılında Venediklilerin eline geçti(Orhunlu,1989).

1656 yılında

Limni de Venediklilerin eline geçti. Böylece Giritte bulunan Osmanlı donanması ile İstanbul’un bağlantısı Venedikliler tarafından kesilmiş oldu(Adıyeke,2002). Bu gelişme üzerine Sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi.

36


Köprülü’nün Sadrazam olması ile Osmanlı Devleti Bozcaada’nın geri alınması için derhal harekete geçti Donanma komutanlığına Topal Mehmet Paşa getirildi. Hazırlıklar sonunda 17 Temmuz 1657 yılında Boğazın önlerinde yeniden savaş başladı. Savaş sırasında kaçanlar ve tedbirsiz davrananlar Köprülü tarafından sert bir şekilde cezalandırıldı. Venedik donanmasının Kepez’e hücum ettiği bir anda atılan bir gülle Venedik amiral gemisine isabet etti. Gemi olduğa yerde sulara gömüldü. Bunun üzerine Venedik donanması Bozcaada önlerine çekildi(Aygen,1985) Köprülü Bozcaada’yı kurtarmak için Geyikli’ye gelerek karargah kurdu.

Kurd Paşa’nın emrine 5000 muharip verildi.

Köprülü’nün

bundan önceki mücadelede başarısız olanları sert bir şekilde cezalandırmış olması, Kaptan-ı Derya Topal Mehmet ile diğer komutanları telaşa sevk etti. Bu yüzden donanmanın bir kısmı ve bazı komutanlar savaşmayıp Afrika’ya kaçmayı düşünmüştür. Bunu haber alan Köprülü Kaptanı Deryaya hilat ve bin altın yollayıp şu notu iletmiştir.; - “Sizler Muharebe mahallinde bulunmadığınız için özrünüz makbuldür, bulunsaydınız dilirane hizmet edeceğinize şüphe yoktur;İnşallah bundan sonraki harekatta da hizmet edersiniz ..” diyerek Kaptan-ı Derya ve diğer komutanlarının telaşını gidermiştir(Uzunçarşılı,1999a). Kurt Paşa emrindeki askerler Değirmen Dere arkasındaki Kemer Deresine asker çıkardılar. Bu kuvvetler büyük bir müfrezeyi mağlup etti. 500 kişi öldürülüp, 200 kişi esir edildi. Köprülü bölgeye 2 top ve 500 kişilik ek kuvvet yolladı. Venedik kuvvetleri Bozcaada kalesini tahrip edip 30 Ağustos 1657 yılında Bozcaada’yı terk etti. Bundan sonra Köprülü Mehmet Paşa bizzat Bozcaada’ya geldi. Adanın imarı ile ilgilendi. Bozcaada’ya kendi adına bir cami yaptırdı. Girit yüzünden Venedik ile süren mücadele ise 6 Eylül 1669 yılında Girit’teki Kandia kalesinin teslim alınması ile sona erdi(Adıyeke,2002). Osmanlı ile Venedik arasında 16 Temmuz 1697’de Bozcaada açıklarında yeni bir mücadele meydana gelmiştir. Tarihe Bozcaada Deniz Savaşı diye geçen bu olay şu şekilde meydana gelmiştir:

37


‘’Kaptan-ı Derya Mezomorto Hüseyin Paşa düşman donanmasının boğaz önlerine geleceğini önceden haber alır. Hemen hararete geçer ve Bozcaada ile Boğaz arasında donanmayı demirleyip beklemeye başlar. Hüseyin Paşa düşmanın Midilli önlerinde olduğunu haber alınca derhal harekete geçer. İlk olarak keşif gemilerini bölgeye yollar. Keşif gemileri düşmanın Batı Burnu’nda olduğunu haber verir. Hüseyin Paşa bunun üzerine tüm yelkenleri fora eder. Rüzgar az olduğu için çok az yol alır. Yedi saat sonra düşman donanması ile karşılır. Bu ani baskın karşısında Venedik donanması kaçmaya çalışır. Osmanlı güçleri tarafından Venedik donanmasına ait bir mavna ile bir çektiri sıkıştırılır ve top ile parçalanır. Bu gemilerde bulunan 50 Türk esir ile 100 mürettebat kurtarılır. Venedik amirali bu durum üzerine saldırmaya mecbur kalır. Şiddetli bir çarpışma olur. Her iki donanma da ağır kayıplar verir. Venedik donanması savaşı bırakıp kaçmaya başlar.

Hüseyin Paşa bir süre Venedik donanmasını takip etse de kendi

donanması da ağır hasarlı olduğu için takibi bırakıp Bozcaada’ya yönelir ve donanmasını buraya demirler (Aygen,1985).’’ Bundan sonra Bozcaada açıklarında uzun süre bir mücadele meydana gelmemiştir. Avrupa’da Fransa’ya karşı III. Koalisyon kurulmuştu. İngiltere ve Rusya Fransa’ya karşı mücadeleye girmişti. Osmanlı İmparatorluğu ise tarafsızlığını ilan etti. Savaşın gidişatında Fransa müttefiklere karşı başarı sağladı. Osmanlı’nın ise Rusya ile ciddi sorunları bulunmaktaydı. Osmanlı Fransa’nın üstünlüğünden de faydalanmak için Rusya’ya savaş açtı ve Fransa’nın yanında savaş girdi. Bu durum üzerine İngiltere harekete geçti ve donanmasını boğaza yolladı. İngiliz donanması Bozcaada önlerinde demirledi. Uygun vakitte de Çanakkale Boğazını geçip İstanbul açıklarına demirledi.

Osmanlı bunun üzerene harekete geçti;

boğazları kapatıp İngiliz donanmasını kıskaca almak istiyordu. İki arada kalmak istemeyen İngiliz donanması harekete geçip Çanakkale Boğazı’ndan geri çekildi. Bozcaada açıklarına demirledi. III. Selim, İngiliz donanmasının Çanakkale

38


Boğazını geçmesine çok sinirlenmişti. Bölgede görevli olan Saadettin Fevzi Efendi’yi idam ettirdi. Osmanlı donanması da Seyit Paşa komutasında Bozcaada’ya hareket etti. Bu durum üzerine İngiliz donanması

bölgeyi terk

etti(Ercan,1996). 1853 Kırım savaşı sırasında

Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa ile

müttefik olmuştur. Bu dönemde İngiltere ve Fransa, Rusya’ya karşı Osmanlı Devletine yardım etmek için donanmalarını yollamıştır. Müttefik donanması 25 Haziranda Bozcaada açıklarına gelmiştir. Kasım ayına kadar Beşike Liman’ında beklemiştir. Sonra boğazı geçip savaşa katılmıştır.

3.6-TRABLUSGARB, BALKAN VE I. DÜNYA SAVAŞLARINDA BOZCAADA Balkan savaşlarından önce 1911’de İtalyan-Osmanlı arasında başlayan Trablusgarb savaşı sırasında İtalyan donanması Bozcaada civarına gelmiştir. İtalya savaş sırasında Çanakkale’de bulunan Osmanlı donanmasına ani bir baskın yapmayı planlamıştır. Bunun için harekete geçmiştir. 18 Nisan 1912 yılında sekiz muhrip gemisi Bozcaada civarına gelmiştir. Bu sırada karanlıktan dolayı iki gemi çarpışınca baskın yapılamamıştır. İtalyanlar daha sonra bir saldırıda bulunsalar da başarılı olamamışlardır. Bu saldırı sırasında Limni-Selanik, Limni- Bozcaada telgraf kabloları kopmuştur(Aygen,1985). Balkan Savaşı başladıktan sonra Osmanlı ile Yunanistan arasında önemli bir deniz savaşı meydana gelmiştir.

Ege Denizinde kontrol Yunan

donanmasındaydı. Yunan donanması önce Çanakkale Boğazını abluka altına aldı. Bundan sonra da Osmanlı donanmasının Ege Denizinde ilerlemesini engellemek için adaları işgal etmeye başladı. Yunan donanmasının çalışmaları sonucunda 22 Ekim 1912 de Limni,31 Ekim 1912 de İmroz ve Taşoz , 4 Kasım 1912 de Sakız, 7 Kasım 1912 de Bozcaada, 17 Aralık 1912 de Midilli işgal edildi(Karal,1999b).

39


Bozcaada 7 Kasım 1912’de Yunanistan tarafından işgalinden on bir yıl sonra 20 Eylül 1923 de kurtuldu. Balkan Savaşları sırasında Bozcaada Yunan Donanmasının üssü olmuştur. Yunanistan Bozcaada’da 4 muhrip, 2 torpidobot, 1 denizaltı bulundurmuştur. Savaş boyunca Osmanlı

Donanması Bozcaada’ya keşif gemileri yollayıp

düşmanın durumunu kontrol edecektir. Bozcaada’da bekleyen düşman donanması gerekliği olduğunda adadan ayrılıp Yunanistan donanmasına katılmıştır. Osmanlı güçleri

ise

uygun

zamanlarda

Bozcaada’yı

bombardımana

tutmuştur(Aygen,1985). 4 Ocak 1913 de Osmanlı güçleri Bozcaada’nın kurtarılması için harekete geçmiştir. Yapılan plana göre Çanakkale Boğazından hareket eden kruvazörler ve muhripler ortak bir keşif yapacaklar, bunun arkasından Preveze Gemisine yüklenmiş olan kara birlikleri Bozcaada’ya çıkartma yapacaktır. Plan Hamidiye Gemisi komutanı tarafından uygulamaya konulmuştur.

Çıkartma sırasında

Preveze gemisi havanın sertleşmesinden dolayı gerekli olan manevraları yapamamıştır. Bu yüzden Bozcaada’ya asker çıkartamamıştır. Plan başarıya ulaşamamıştır(Aygen,1985).

Mücadeleler

sonucunda iki taraf da denizlerde

kesin bir hakimiyet kuramamıştır. 14 Kasım 1913 de imzalanan Atina Antlaşması ile savaş sona ermiştir. Balkan Savaşının bitmesine karşın, Ege adaları sorunu devam etmiştir. Ege adaları sorununun çözümünü Atina barışından önce 30 Mayıs 1913 deki Londra Konferansı’nda büyük devletler kendi üstlerine almıştır. Atina Antlaşmasından sonra Türk kamuoyundaki genel düşünce , eğer Ege adaları Yunan işgalinden kurtarılmazsa Atina Antlaşmasının geçerliliğini yitireceği ve yeni bir savaşın göze alınabileceği yönünde idi. Adalarla ilgili ilk görüşme İtalya ile olmuştur. İtalya on iki adayı Yunanistan’a vermeyeceğini, bu adaların Ouchy Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti tarafından kendisine verildiğini söylemiştir. Bunun üzerine büyük devletler Ouchy antlaşmasının şartlarının incelenmesi için görüşmelere ara vermiştir. Yunan işgalindeki Ege adaları içinse;

40


Osmanlı Devleti adaların Anadolu’nun ve boğazların güvenliği için önemini belirtmiş, bu yüzden adaların Osmanlı Devletine geri verilmesini talep etmiştir. Yunanistan ise ulusçuluk ilkesine dayanarak adaların kendisine bırakılması gerektiğini savunmuştur. Konuyla ilgili büyük devletler Yunan tezini desteklediler ve Osmanlı İmparatorluğu’na sözlü ve yazılı nota verdiler. Osmanlı Devleti ise, bunun üzerine Anadolu ve boğazların güvenliğini öne sürmüş ve notaları ret etti. Bu gelişme üzerine büyük devletler 14 Şubat 191423 de Osmanlı Devletinin önüne direnemeyeceği bir teklif getirdiler.

Bu notaya göre İmroz, Bozcaada, Meis

adaları stratejik durumlarından dolayı Osmanlı Devletine verilecekti. Diğer adalar da askerden arındırılmak koşulu ile Yunanistan’a bırakılacaktı. Osmanlı Devleti bu teklifi kabul etmek zorunda kaldı. Bu antlaşmaya rağmen Yunanistan Bozcaada’dan çekilmemiştir. Bozcaada

I.

Dünya

Savaşı

sırasında

İtilaf

devletleri

tarafından

kullanılmıştır. İtilaf devletleri boğazlara yaptıkları saldırılarda İmroz, Meis, Bozcaada’yı üs olarak kullanmışlardır. İngilizler’in Bozcaada’nın Habbeli ovasına bir uçak meydanı (ufak havaalanı) yaptıkları söylenmektedir. Bununla ilgi bir belge veya kalıntı bulunmamaktadır. I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı boyunca Yunan işgalinde kalan Bozcaada Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanacaktır.

3.7-BOZCAADA’NIN DÜŞMAN İŞGALİNDE İKEN OSMANLI İMPARATORLUĞUNA KARŞI KULLANILMASI

23

Bu nota ileride göreceğimiz Lozan Konferansı’nda sık sık gündeme gelecektir. Türk heyeti bu notaya dayanarak Bozcaada,İmroz,Meis adaları üzerinde egemenlik hakkında bulunacaktır.

41


Bozcaada 1463’ten sonra, uzun süre Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır. Zaman zaman düşman eline geçse de Osmanlı donanması tarafından yeniden alınmıştır. XX. Yüzyılın başlarında ise Bozcaada düşman güçlerinin eline geçmiştir. Bu dönemde özellikle bir ikmal noktası olarak Osmanlı devletine karşı kullanılmıştır. Bozcaada H. 1222 yılından önce kısa bir süre için Osmanlı hâkimiyetinden çıkmıştır. Kısa süre sonra Bozcaada geri alınmıştır. “…Avn ve inayet nasır-ı fettâh ile kapudan paşa kulları Donanma-yı Hümâyûn ve asâkir-i nusret-i makrûn ile Bozcaada üzerine ve sefâyîn-i a΄dâya hücûm birle üç kıta sefâyîn-i a΄dâ ahz ve girift olunmuş ve küffâr hâk-sâr-ı münhezim olarak Bozcaada Kalasının tabya ve metris ve varoşu zabt ve teshîr kılınmış olmağla ol bâbda kapudan-ı müşârün ileyh kullarından şimdi vârid olan kâime ma΄rûz-ı huzûr-ı cihândârîleri kılındı. İnşâallâhü’r-Rahman birkaç güne dek Bozcaada’nın külliyen ayyâr-ı a΄dâdan feth ve teshir ile levs-i vücûd-ı kefere…”24 Bozcaada devamlı olarak bir saldırı ihtimali altında kalmıştır. Özellikle adanın sahip olduğu konum nedeni ile Osmanlı İmparatorluğuna ege denizinden saldırmayı düşünen tüm devletler adaları ve özellikle de boğaza yakınlığından dolayı önce Bozcaada’yı almayı planlamışlardır. Saldırı ihtimalleri oluştuğunda adadaki askeri güç hemen artırılmıştır.

“…Tatar-ı merkûm avdetine kadar

donanma-yı hümâyûn malûm-ı seniyyeleri buyrulan hâdiseye tesadüf ile avdetleri iktizâ eylediği keyfiyet bundan akdem mahsûs-ı Tatarım kullarıyla arz ve iş΄âr kılınmış olmağla sarf-ı enzâr kılınmış donanma-yı hümâyûn olan Seddülbahir pîşgâhında lenger-endâz ikâmet üzere olup altmışdan mütecâviz kefere teknesi boğaz ağzında cezîre-i Bozcaada ve İmroz beyninde cevelân itmekde olduklarından havale-i merkûmede Aktaş nâm mahalden kadim kalaya gelince Anadolu cânibinde vâkı΄ iskeleleriyle cezire-i Bozcaada’nın muhâfazasına kemâl-i istihkâm ve takviyet lâzım geldiğinden başka muârız sâhil dahi muhâtaralu olup 24

BOA,HAT,NO:1363/53800.

42


Maydos keferesinin muhâfazası dahi lazım gelmiş olduğundan zikr olunan Aktaş’dan kadim kalaya gelince iskelelere beş yüz mikdarı asker takviye kılınmış ve Bozcaada’sına dahi mikdâr-ı vâfî asker gönderilmiş…”25 Ege’de dolaşan yabancı devlet gemileri boğazdan geçiş yapmak için mutlaka Bozcaada’ya uğramıştır. “…Rusya Devletinin iki bacalı ve üç direkli bir kıta zırhlısı dünkü gün Bozcaada pişgâhına gelüb demirlediği Bahr-ı Sefîd Boğazı Muhâfızlığı vekâletinden alınan 2 Temmuz sene 302 tarihlü talgrafnâme mealinden anlaşılmışdur. Rusya sefâreti maiyetine memur Taman nâm Rusya beğlik vapuru Bozcaada’ya azimet ile Rusya zırhlısından Rusya amiralini alup Dersaâdete müteveccihen dünkü gün Bahr-ı Sefîd Boğazı’ndan mürûr eylediği mezkûr

boğaz

muhâfızlığı

vekâletinden

2

Temmuz

sene

302

tarihlü

telgrafnamesinde muharrerdir…”26 XX. yüzyılda Bozcaada en çok Yunanistan ile Osmanlı arasında çekişmeye sebep olmuştur. Yunanlılar H. 1314 tarihinde Bozcaada’ya asker çıkarmıştır. “Bir Yunan tırhandili Bozcaada altına yanaşup karaya adam çıkararak asâkir-i zabtiyeye silah atdıkları kala muhâfızlarıyla Liman resinin iş΄ârından anlaşılmakla zaten ta΄lîm içün boğaz haricine çıkmaları mukarrer olan peleng-i deryâ iden üç kıta torpido …….sevk olunarak o cihetlerde hem talim ve tırhandili icrâ eyleyecekleri ve hem de şâyed mezkûr tırhandiliye tesadüf olunduğu hâlde muzarrara veyahud tahrib eylemek üzere emir virildiği ma΄rûzdur.”27 Bozcaada’nın düşman kontrolü altında iken nakliye yeri olarak kullanıldığını daha önce de belirtmiştik. Özellikle I. Dünya Savaşı sırasında boğaza saldıran İtilaf devletleri adadan kuvvetlerini takviye etmişlerdir. “Şimdi Bozcaada’sının hareket ile iki direkli ve bacalı ve bir torpido ile bir nakliye gemisi Ayvalık Kazasının sahile karîb olan Külahlı Karyesinin önünden sekiz yüz 25

BOA, HAT. NO:748/35312. BOA, Y.PRK.ASK, NO:33/46. 27 BOA, Y.PRK. ASK, NO:122/35. 26

43


metre uzaklığına gelerek tevakkuf itmekde olduğun mahall-i jandarma kumandanlığından iş΄âr ve keyfiyet Bahr-i Sefîd Boğazı umum kumandanlığından ihbâr olunduğu jandarma kumandanlığının mezkûresi üzerine ma΄rûzdur.”28 “Midillü’ye hicret ile Rumların İngiliz Ordusuna gönüllü kayd idilenlerden yedi yüz elli kişinin Limni’ye sevk ve Bozcaada müftüsünün İngilizler tarafından salben i΄dâm olunduğunun ve üç dört gün kadar düşmanın Çeşme sahiline asker çıkaracağının dün Midillü’den gelen muhbir tarafından haber virildiği Ayvalık Kaymakamlığından

bildirildiği

ve

dördüncü

ve

üçüncü

kara

ordu

29

kumandanlıklarına ma΄lûmât virildiği.” 26 Mart sene 331 tarihlü ve üç numrolu şifre tekgrafnâmeye zeyldir. Düşman tarafından Midilli’ye çıkarılan asker olmayup Limni ve Bozcaada ve İmroz adalarındaki tedâbirâtdan haberdâr itmemek üzere mezkûr adalar sekenesi Midilli’ye nakl ile mekteb ve saireye ikâme eylediği ve bir kısmını da Pire ve sair adalara sevk itmekde olduğu ve düşman askerleri meyânında bu havalide hicret ile Rumlar dahi bulunduğu Ayvalık Komiserliğinin iş´ârı üzerine ma´rûzdur.30 “Bozcaada pîşgâhında lenger-endâz bulunan İngiltere Devleti Donanmasından sabahtan ahşama kadar alet-tevâlî sandallar ile istimbot gelüb erzâk ve saire ahz iderek avdet eyledikleri ada-i mezkûr

kalası

Kolağalığından

alınan

ma΄lûmât

üzerine

ma΄rûzdur.”31

Bozcaada’nın düşman işgaline geçmesinin Anadolu içinde tehdit oluşturduğu yazışmalarda belirtilmiştir. “…Bundan başka Yunanistan adaların işgâlini ikmâl eylemiş olduğundan adalara nisbeten yakın olan Çeşme, Ayvalık gibi Anadolu sevâhilindeki nekâta asker çıkararak işgâl-i askerî altına alması mümkün olur…”32 H. 1323 senesinde Bozcaada Rusya ve İngiltere tarafından işgal edilmiştir. Bu dönemde Osmanlı devletine ait görevliler Anadolu yakasından düşman

28

BOA,DH.EUM.3ŞB, NO:2/53. BOA,DH.EUM.3ŞB,NO:5/19. 30 BOA,DH.EUM.3ŞB,NO:4/57. 31 BOA;Y.PRK.ASK, NO:100/11. 32 BOA,Y.EV.Sad. M. Kamil Paşa Evrakına Ek, NO:86-41/4084. 29

44


kuvvetlerin Bozcaada’daki faaliyetlerini izlemişler ve gelişmeleri düzenli olarak boğaz kumandanlığına rapor etmişlerdir.33

3.8-LOZAN BARIŞ GÖRÜŞMELERİNDE BOZCAADA 19 Mayıs 1919 da başlayan Türk Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanmıştır. Bunun sonucunda imzalanacak antlaşma için

İsviçre’nin Lausanne (Lozan)

şehrinde bulunan Câsino de Montbenon’da konferans toplanmıştır. Konferans 20 Kasım 1922 yılında saat 15.30 da başlamış bir süre kesintiye uğrayarak, 24 Temmuz 1923 tarihinde sona ermiştir. Konferansta Türkiye, İsmet Paşa, Dr. Rıza Nur ve Hasan Saka Bey tarafından temsil edilmiştir. Konferans boyunca ilgili yerlerde Bozcaada ve Ada üzerindeki egemenlik konusunda tartışmalar meydana gelmiştir. Bozcaada Boğaz önü adalarından sayıldığı için tartışmalarda tek başına gündeme gelmemiştir. Kendisi gibi Boğaz önü adaları olan İmroz ve Semadirek adaları ile aynı anda gündeme gelmiştir. Bu konferans boyunca Bozcaada ve ilgili adalar ile ilgili müzakereleri inceleyeceğiz. Bozcaada ile ilgili ilk konuşma 25 Kasım 1922 Cumartesi günü yapılan oturumda olmuştur(Lozan,1969;96-102). Oturumun başlaması ile Lord Curzon Ege Denizi konusundaki görüşünü açıklamak üzere

sözü İsmet Paşa’ya vermiştir. İsmet Paşa şu konuşmayı

yapmıştır: -Coğrafi bakımdan, Küçük Asya’ya bağlı parçalar olan Akdeniz ve Ege Denizi adalarının, Anadolu’nun huzuru ve güvenliği için büyük önem taşıdığını söyledi; bu adalar kıyıdan az uzaklıkta ve Türkiye karasuları içindedeki ufak adalar,,Küçük Asya’nın barışını ve güvenliğini pek yakından tehdit edebilirler;bu 33

BOA,Y.PRK.ASK,NO:235/12

45


bölgenin tamamlayıcı birer parçası olduklarından, bu adaların Türkiye’nin egemenliği altına konulmaları kesin olarak zorunludur. Kaldı ki Türk karasuları içinde

bulunduklarına

göre

bunların,Türk

egemenliği

altında

olmaları

gerekmektedir. -Büyük adalara gelince, kaderi 17/30 Mayıs 1913 tarihli antlaşma34 uyarınca

büyük devletlerce saplanması gerekli olan Bozcaada ve İmroz

üzerindeki Türkiye’nin hakları aynı devletlerin 14 Şubat 1914 tarihli ortak notalarında doğrulanmıştır; bu yüzden bu iki ada Türk egemenliği altına konulmuş bulunmaktadır. -Öte yandan, Türk kıyısı ile boğazların yakınında bulunan Semadirek adasının da Türkiye de kalması gereklidir ve hak gözetirliğine uygundur. Konuşmasına devam eden İsmet Paşa Limni, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarının da silahtan arındırılmış olarak tarafsız ve bağımsız birer siyasi varlık olmalarını savunmuştur. Yunanistan adına söz alan M. Venizelos ise; İsmet Paşa’nın Türk egemenliği altına sokmak istediği adaların nüfusunun çoğunluğunun Rum olduğunu sadece Bozcaada , İstanköy ve Rodos’ta küçük bir Türk azınlığının olduğunu söylemiş ve nüfus yapısıyla ilgili şu bilgileri vermiştir; Ada

Rumlar

Müslümanlar

Yahudi Ve Yabancılar

İmroz

9.207

-----------

-------------

Bozcaada

5.420

1.200

-------------

İstanköy

14.500

2.020

-------------

Rodos

37.777

4.854

2.445

TABLO 1: Lozan’da Venizelos Adalar Hakkında Söylediği Nüfus Sayıları

34

Bu antlaşmanın adalarla ilgili olan 5. Maddesi şu şekildedir ; Osmanlı Devleti,Ege Denizindeki bütün Osmanlı adaları üzerine karar verme hakkını büyük devletlere bırakır.

46


Diğer adalarda ise yalnız Rumlar yaşamaktadır. Böyle olunca bu adalara sahip olmak Türkler’in çıkarlarına uygun düşmemektedir. Ayrıca adaların Türkiye için bir tehdit unsuru olmadığını savunmuştur. Konuşmasına şu şekilde devam etmiştir; -Bu adaların askerden arındırılmasının gerekip gerekmediğinin, bu yola gidilirse bunun ne ölçüde yapılmasının uygun düşeceğinin incelenmesi kabul edilmektedir; bu bakımdan, en iyisi askerlik uzmanlarına danışmaktır.; fakat ne olursa olsun, Bozcaada ve İmroz’u içine almak üzere,uzun süreden beri Türkiye’nin olmaktan çıkmış topraklar üzerinde Türk egemenliğinin yeniden kurulması söz konusu olamaz. Bozcaada ve İmroz’a ilişkin olarak M. Venizelos biraz daha ileri giderek Bozcaada ve İmroz’un Çanakkale Boğazına yakınlığından dolayı bu iki ada üzerindeki Yunan egemenliğinde önemli kısıtlamalar yapılmasına razı olacağını söylemiştir.

M. Venizelos bu adaların askerden arındırılması sorunu ile

Çanakkale Boğazının askerden arındırılması sorununun birlikte ele alınması gerektiğini söylemiştir. Lord Curzon; 30 Mayıs 1913 tarihli Londra konferansında büyük devletlerin İmroz ve Bozcaada ile Asya yakasına yakınlığından dolayı Meis adasının Türkiye’ye bırakıldığını ve diğer adaların ise silahtan arındırılmış olarak Yunanistan’a verilmiş olduğunu söyledi. Bu durumun 14 Şubat 1914 tarihli bir nota ile

Türk hükümetine bildirildiğini ama Türk hükümetinin bu durum

karşısında açık bir tutum takınmadığını söylemiştir . İsmet Paşa bu sırada iki telkinde bulunmuştur; 1-“(Büyük) devletlerin 1913 yılında teklif ettikleri gibi,Çanakkale Boğazının ağzına yakınlıkları yüzünden , Bozcaada ve İmroz Türkiye’ye geri

47


verilmelidir”. Aynı zamanda boğazların bir çeşit nöbetçiliğini yapan bu adalar grubuna adı şimdilik ilk defa anılan Semadirek Adasının

35

da katılmasını

istemektedir. 2-1913 ‘de Yunanistan’a verilmiş olan bütün öteki adalar özellikle, Limni, Midilli,Sakız ve Nikarya adaları,Yunanistan’dan alınarak özel bir rejim altına konulmalıdır. M. Venizelos; bu adaların yalnız askerden arındırılmalarının söz konusu olduğu izlenimini almış olduğunu söylemiştir. Rıza Nur Bey; buna olumsuz cevap vermiş adaların tarafsız ve bağımsız bir siyasal varlık olması gerektiğini bildirmiştir. Lord Curzon; Her şeyden önce adalardaki nüfus yapısı göz önüne alınırsa Türk heyetinin de kabul ettiği “Wilson Prensiplerine” göre adaların Yunanistan’a bırakılması gerektiğini vurgulamıştır. Bunun yanında Türk heyetinin savunduğu adalara özerklik verilmesi düşüncesinin

ise daha önce Sisam ve Girit’te

uygulandığını ve bu uygulamalar sonucu adalarda kanlı isyanların çıktığını belirtmiştir. Bu örneklerin bile teklifin reddi için yeterli olduğunu söylemiştir. Lord Curzon şu sonuçlara varmıştır; 1-Bozcaada,İmroz ve Semadirek adalarının kaderi Boğazlar’ın serbestliği sorunuyla bağlantılı olarak incelenmelidir. 2- Geçmiş uyarılar göz önünde tutularak, öteki adalara özerk bir rejim verilmesine ilişkin anayasal deneme teklifi ret edilmeli.

35

Türk heyeti ,Semadirek ile aynı yakınlıkta bulanan Limni adası için bu talepte bulunmamıştır. Limni Adası hazırlanan raporda gündeme gelecektir. Diğer devletler Türk Heyetinin Limni Adasını unutmasını bir koz olarak kullanacaktır.

48


3- Bu adaların Yunanistan’dan ayrılmasının söz konusu olmasa bile bunların askerlikten

arındırılması

sorununun

uzmanlarca

incelenmesi

olumlu

karşılanmaktadır.’’ İsmet Paşa; askerlikten arındırılma sorununun bir alt komisyonda görüşülmesini kabul ettiğini, fakat başkanının İmroz, Bozcaada- Semadirek üzerindeki egemenlik sorunu üzerinde daha açık konuşmasını istemiştir. M. Venizelos; Semadirek

Adası üzerinde bir tartışmanın söz konusu

olmadığını , bunun 1913 tarihinde çözüldüğünü söylemiştir. Oturumda şu kararlar alınmıştır; 1- Bozcaada ve İmroz adaları üzerinde egemenlik sorununun ve bu adalarla Semadirek Adasının askerlikten arındırılmasının, Boğazlar sorununun görüşüleceği zaman toplanacak bir uzmanlar alt- komisyonunun incelemesine havale edilmesi. 2- Sakız,

Midilli,

Limni,

Sisam

ve

Nikarya

adalarının

askerden

arındırılmalarının gerekli olup olmadığının, gerekli ise bunun ne ölçüde yapılmasının uygun olacağının incelenmesinin de bu alt komisyona havale edilmesine karar verildi. Türk Temsilci Heyeti İmroz ve Bozcaada üzerinde egemenlik sorununun görüşme konusu yapılmasına çekince öne sürmüş bu adalardaki egemenlik haklarının tartışma konusu yapılmayacağını vurgulamıştır. 29 Kasım 1922 Çarşamba günü yapılan oturum (Lozan,1969;103-110):

49


Toplantının başında diğer adaların askerden arındırılması üzerine görüşmeler yapıldı. Bu adaların alt-komisyonlarında yapılan görüşmeler sonucunda askerden arındırılması konusunda antlaşmaya varıldığı söylendi. İsmet paşa; “Bozcaada,İmroz, Semadirek

adalarına ilişkin sorunun

boğazlar sorunuyla ele alınması uydundur” dedi. M. Caclamanos ; Limni ve Semadirek adalarına ilişkin egemenlik sorunu söz konusu değildir. Yalnızca Rumlar’ın oturduğu

İmroz ve Bozcaada’nın

katıksız Yunan yapısına dikkat edilmelidir. İsmet Paşa; İmroz ve Bozcaada üzerinde egemenlik sorunu yoktur. Aynı durumun Semadirek için de olmasını arzu etmekteyiz. Lord Curzon; Türk heyetinin İmroz ve Bozcaada üstündeki haklarını 1913’deki Londra Konferansına dayandırmaları haklı bir taleptir. Bunun yanında İmroz’da 9.200 Rum varken bir tek bile Türk bulunmaması; Bozcaada’da ise 5.420 Rum’a karşın 1.200 Türk bulunması dikkate alınmalıdır. Ayrıca İmroz’a Gelibolu’dan 1000 Rum göç ettirilmiş olduğu M. Caclamanos tarafından söylenmiştir. Burada 19.000 Rum yaşamaktadır. İsmet Paşa; Bozcaada ve İmroz üzerinde egemenlik konusunda bir tartışma yoktur. Bu iki ada da 14 Şubat 1913’de Türkiye’ye bırakılmıştır. Bunun üzerine Lord Curzon şu konuşmayı yapmıştır; -İmroz Adası ve Bozcaada, Türkiye’ye 1913 Lozan Antlaşması ile verilmiş değildir. Çünkü bu antlaşmada bir takım büyük devletler

bütün Ege Denizi

adalarının kaderini bir çözüme bağlama işiyle görevlendirmekten başka bir şey yapmamıştır. Bundan sonraki yazışmalarda adaların kime verileceği ilk defa söz konusu edilmiştir. Türkiye’nin büyük devletlere verdiği 15 Şubat 1914 tarihli

50


cevabı İsmet Paşa yanlış tekrarlamıştır.

Türk hükümeti bu notasında büyük

devletlerce sunulan bütün elverişli teklifleri kabul ederken,tüm elverişsiz teklifleri de ret etmiştir. Osmanlı hükümeti notasının son cümlesinde büyük devletlerin İmroz , Bozcaada ve Meis adalarına ilişkin

tekliflerini resmen öğrenmiş

olduklarını bildirmekle yetindi. Böle bir davranış Türk hükümetinin söz konusu adalar üzerinde egemenliği ele geçirmiş olması anlamına gelmez. Tarih belgeleri bu biçimde ele alınamaz. Her hangi bir iddia Türk notasına dayandırılacaksa, bu iddianın bir bütün olarak ele alınan notaya dayandırılması gerekmektedir. Oturum bu konuşma ile sona ermiştir. 8 Aralık 1922 Cuma günü öğleden önce yapılan oturum(Lozan,1969;160170): Bu oturumun hemen hemen tamamında İsmet Paşa konuşmuştur. İsmet Paşa konuşması süresince Boğazların önemini ve Türk idaresine bırakılmasının gerekçelerini anlatmıştır. Boğazların silahtan arındırılmamasının sebeplerini örnekler ile açıklamıştır. Bu konuşma sırasında müttefiklere 7 maddelik bir istek sunmuştur. Bu maddelerden 6. Madde Bozcaada ile ilgilidir. Bu madde şu şekildedir; Madde 6; Boğazlar önünde bulunan dört adaya gelince İmroz,Bozcaada ve Semadirek’te Türk egemenliği tanınmalı ve kesin olarak belirtilmelidir. Limni Adasının özerkliği ilan edilmelidir. Oturumun sonunda Lord Curzon Türk tezinin görüşülmesi için ara verildiğini ve Türkler’in savundukları konuları müttefikler ile görüşeceğini belirmiştir. 8 Aralık 1922 Cuma günü öğleden sonra yapılan oturum(Lozan,1969;171178):

51


Lord Curzon oturumu açtıktan sonra öğleden önce Türk heyetinin yaptığı konuşmanın beğenilen yerlerini belirtmiş ve konuyla ilgili beğenilerini iletmiştir. Bundan sonra Türk heyeti tarafından sunulan 7 maddeyi tek tek ele almış ve bu konularla ilgili müttefiklerin fikirlerini anlatmıştır. Bozcaada ile ilgili olan 6 madde için şu konuşmayı yapmıştır; ‘’-Altıncı nokta siyasal niteliktedir. Komisyon geçen hafta boğaz önündeki adaların askerden arındırılması ve bunların gelecekteki siyasal durumu üzerinde bir süre tartıştığımızı hatırlayacaktır. Biz dört adanın İmroz,Bozcaada,Semadirek ve Limni adalarının askerden arındırılmasını kabul etmeye hazırdık; ancak, müttefikler Limni ve Semadirek adaları üzerinde egemenlik sorununu yeniden tartışma konusu yapmaya razı değillerdi; bu yüzden müttefikler Limni’de özerk bir rejimin kurulmasını kabul etmemektedir. İmroz ve Bozcaada’ya gelince bu sorunu ileri bir tarihe ertelemiştik. Ben yalnız Rum nüfusunun bulunduğunu gösteren etnik istatistikleri sunmuş olduğum İmroz adasının Türk egemenliğine geçirilmesi isteğini haklı gösterecek nedenleri kapsayan daha geniş bir açıklama yapmaya davet etmiştim.’’ Lord Curzon’un bu konuşmasından sonra oturum devam etmiştir. Bozcaada ise bir daha gündeme gelmemiştir.

18 Aralık 1922 Pazartesi günü yapılan oturum(Lozan,1969;231-224): Oturum başladığında Lord Curzon oturuma katılan tüm temsilciler heyetlerine dört ayrı belge dağıtmıştır. Belgeler boğazların idaresi ve güvenliğiyle ilgilidir. Biz belgede Bozcaada ile ilgili olan hükümlere burada yer veriyoruz. EK B, Boğazlar bölgesinin askerlikten arındırılması ;

52


Madde 2 :

Aşağıda gösterilen bütün bölgeler ve adalar askerden

arındırılacaktır. (İlgili Maddenin İçinde Yer alan 3.Kısım) 3 : Ege Denizinde Semadirek , Limni , İmroz , Bozcaada(Lozan,1969;249251). Bundan sonra söz alan İsmet Paşa tasarılar üzerine Türk Heyetinin görüşlerini söylemiştir. Bozcaada ile ilgili olan konuşmada ;Semadirek , İmroz ve Bozcaada adaları , Çanakkale Boğazını tamamlayıcı parçalarıdır ; böyle olunca , bunlar ne yoldan olursa olsun yabancı bir Devletin egemenliği altına konulamaz. Oturumda , bundan sonra boğazlar üzerinde yoğunlaşma ve iç adalar gündeme gelmiştir. Bu tarihten sonra Lozan görüşmeleri bir süre kesilecek daha sonra yeniden başlayacaktır. Lozan görüşmelerinin yeniden başlaması ile Türkiye-Yunanistan arasında Bozcaada ve İmroz için anlaşılmış ve adalar Türkiye’ye bırakılmıştır. Ancak bu kez de adaların boşaltılması ve Türkiye’ye kalmasıyla birlikte bölgede uygulanacak rejim için antlaşmaya özel maddeler konulmaya çalışılacaktır. 8 Temmuz 1923 Pazar günü 17:00 de yapılan toplantı(Lozan,1969;176181): Toplantı başlayınca Sir Horace Rumbold , işgal altındaki bölgelerin boşaltılması ile ilgili protokole ek yapılarak bölgede bir Türk, bir Yunan temsilcisinin katılmasının daha yerinde olacağını söylemiştir. İsmet Paşa; İmroz ve Bozcaada adaları konusunda özel hükümlerin konulmasının Türk Temsili Heyetince yalnız kabul edilemez değil , aynı zamanda

53


gereksiz de sayıldığını belirtmiştir. 14. Madde36 de öngörülen rejim apaçıktır. Türk makamları bu adaları yönetimleri altına alır almaz bu rejimin uygulanmasını sağlayacaktır. Bu konuşma üzerine General Pelle M.Ryan söz alarak Bozcaada ve İmroz ‘da ilk dönemde bir geçişin yaşanacağını ve bu durumun halk arasında paniğe sebep olup kötü sonuçlar doğurabileceğini söylediler. General Pelle Karaağaç’ta yaşanan bazı olayların bu da bu düşüncelerini destekler nitelikte olduğunu söyledi. İsmet Paşa; verilen örneğin (Karaağaç) örneği kanıtlayıcı olmadığını ve daha önceki sözlerini olduğu gibi tuttuğunu söyledi. 8 Temmuzda yapılan görüşmeler sonucunda uzmanlar da bazı ek belgeler sunmuştur. Bu eklerden biri doğrudan Bozcaada’yı ilgilendirmektedir. Ek A;İmroz ve Bozcaada adalarının boşaltılmasına ve adalar da özel rejime ilişkin olarak teklif edilen hükümler : İmroz ve Bozcaada adalarından Yunan birliklerinin ve makamlarının çekilmeleri, sözü geçen antlaşmanın 14. Maddesinde öngörülen özel örgütün kurulması için gerekli tedbirler alınınca , Barış Antlaşmasının yürürlüğe konulmasını beklemeksizin yapılacaktır. Sözü geçen Yunan birlikleriyle , Yunan makamlarının çekilişini mümkün olduğu kadar hızlandırmak ve yetkilerinin yeni makamlara geçirilmesini kolaylaştırmak amacıyla Barış Antlaşması Yunan ve Türk hükümetlerince onanır onanmaz , milletler cemiyeti meclisinden işbu paragrafın yürürlüğe konulması için yapılması gerekli çeşitli işlemleri denetlemek üzere görevlendirilecek bir komiser atanması rica olunacaktır.

36

Burada 14. Madde ile Türk Hükümeti ve Yunan Hükümetinin üzerinde anlaşmış oldukları protokol ve Lozan Antlaşmasının 14. Maddesi belirtilmektedir. Bu madde konunun sonunda verilecektir.

54


11 Temmuz 1923 Çarşamba günü saat 17:00 toplantı(Lozan,1969;195203): Toplantı başladıktan sonra Sir Horace Rumbold İmroz ve Bozcaada adalarına ilişkin olarak boşaltma protokolüne özel hükümlerin konulması konusunda Türk temsilci heyetine yapılmış bulunan teklifi hatırlattı. İsmet Paşa ;Bu nitelikteki bir soruna ilişkin olarak , Türk Temsilci Heyetinin dışarıdan gelecek bir müdahaleyi kabul etmeyeceği cevabını verdi. 17 Temmuz 1923 Salı oturumu(Lozan,1969;189-191): Bu oturum ile Yunan ve Türk heyetlerince İmroz ve Bozcaada için üzerinde antlaşmaya varılan protokolün kabul edildiği söylendi. Sunulan EK C ‘ de Bozcaada ile ilgili yer alan bölüm şu şekildedir: İmroz ve Bozcaada adalarından Yunan askeri birlikleri ile Yunan makamları; Barış Antlaşması, Yunan ve Türk hükümetlerince onaylanır onaylanmaz çekilecektir. Bu çekilme yapılıncaya kadar söz konusu antlaşmanın 14. maddesi hükümleri, Türk hükümetince uygulanacaktır.

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasında Bozcaada ile ilgili hükümler(Lozan,1969;6-7): Madde 12 : İmroz Adası ile Bozcaada ve Tavşan adaları arasında Doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limni , Semadirek , Midilli , Sakız , Sisam , Nikarya adaları üzerinde Yunan egemenliği konusunda 17 Mayıs 1913 tarihli Londra

55


Antlaşması’nın 5. Maddesi, 1/14 Kasım 1913 tarihli Atina Antlaşması’nın 15. Maddesi

hükümleri uyarınca

alınan ve 13 şubat 1914 tarihinde Yunan

hükümetlerine bildirilen karar , bu antlaşmanın , İtalya’nın egemenliği altına konulan ve 15. Madde de belirtilen adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak üzere doğrulanmıştır. İşbu antlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça , Asya kıyısından 3 milden az bir uzaklıkta bulunan adalar Türk egemenliği altında kalacaktır. Madde 14 : Türk egemenliği altında kalan İmroz Adasıyla Bozcaada , yerel(mahalli) yönetim ile can ve mal güvenliği bakımından , Müslüman olmayan yerli halka gerekli bütün güvenceyi sağlayan , yerel unsurlardan kurulu bir özel yönetimin örgütünden yararlanacaktır. Bu adalarda düzenin korunması , yukarıda öngörülen yerel yönetim örgütünün aracılığıyla yerli halktan seçilmiş ve bu örgütün emrinde bulunan bir polis kuvvetince sağlanacaktır. Rum ve Türk halklarının müdahalesine ilişkin olarak Türkiye ile Yunanistan arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan hükümler , İmroz ve Bozcaada halklarına uygulanmayacaktır. Lozan Antlaşmasının bu hükümleri antlaşmanın onaylanmasından sonra uygulanmıştır. Bozcaada 20 Eylül 1923 günü Hızır Reis Gambotu ile gelen Mülkiye Müfettişi Kadri Bey , Avni Bey ve Mülazım Nevzat Bey komutasındaki 45 Jandarma ve 10 Polis memur tarafından teslim alınmıştır. Bozcaada’nın kurtulmasıyla ilgili olarak 28 Nisan 1925’de Kaymakamlık tarafından kurtuluş anıtı dikilmiştir37. Bu anıtta şu yazmaktadır.

“Bozcaada Kaymakamlığı”

37

Bu anıt günümüzde yoktur. Anıtta yazılı olan yazıyla ilgili belge Bozcaada kaymakamlığı arşivindedir.

56


Anavatanın Eczâ-yı Mübarekesinden olan kıymettar Bozcaada’mızın on iki senelik esareti zamanında düşman tarafından işbu mahalle rekz edilen sütun Hükümet-i Cumhuriyetimizin Yıldırım orduları tarafından mukaddes adamızı istirdat edilerek kal’ edildi. 20 Eylül 339 tarihine müsâdif bu eyyâmı mes’ûdenin kıymettâr bir hatırası olmak üzere işbu mahalle, il-a yevmil kıyâme bâkı kalmak duâsı ile bu abide inşâ ve enzâr-ı millete vaz’ edildi. Veminallahi’t Tevfik tarih-i inşa 28 Nisan 341. Bozcaada kazası kaymakamı Bahriye Kıdemli Yüzbaşı Mehmet Emrullah Bozcaada Belediye Reisi Hacı Osman Zade Mehmet Zeki. Günümüz Türkçe’siyle şu yazılmıştır ; “Bozcaada Kaymakamlığı” Anavatanın kutlu parçalarından olan değerli Bozcaada’mızın on iki yıllık tutsaklığı zamanında düşman tarafından bu noktaya dikilen sütun Cumhuriyet Hükümetimizin Yıldırım Orduları tarafından kutsal adamızı geri alınarak söküldü. 20 Eylül 339 (1923) Tarihinde rastlayan bu mutlu günün değerli bir hatırası olmak üzere buraya kıyamet gününe kadar kalıcı olmak duasıyla bu anıt yapıldı ve milletin görüşlerine sunuldu. Allah’ın yardımıyla yapım tarihi 28 Nisan 341(1925) Lozan görüşmeleri sırasında İsviçre’de bulunan Türk Heyeti Ankara’ya sürekli olarak telgraf ile bilgi vermiştir. Lozan’dan çekilen bu telgraflarda Bozcaada ile ilgili yazışmalar da yer almaktadır. Telgraflar incelendiğinde yazışmalarda Türk Heyeti Ankara’yı Bozcaada ile ilgili olarak sürekli bilgilendirmiştir. Biz bu yazışmalarda önemli bazı noktalara çalışmamızda yer veriyoruz. 28 Nisan 1923 tarihli telgraf ta şu bildirilmiştir. Hey’et-i Vekile Riyâsetine

57


Muahedenin 12. maddesine ilave ettiğimiz merkep adaları ismi ba’zı sû-i tefehhümü mûcib olmuştur. Muahedeye merbût İngilizce haritada Bozcaada şimalinde ve Anadolu Sahilinden dört mil açıkta bulunan adalara Tavşan adaları ismi verilmiştir. Bozcaada ile sahil arasında ve karasularımız dahilinde küçük bir ada vardır ki , İngilizce haritalar bunu Merkeb adası diye gösteriyor. Bizim kast ettiğimiz karasularımız haricinde ve Bozcaada şimalinde bulunan birkaç adadan mürekkep adalarıdır ki bizim Türkçe bir milyon haritalarda Mavro adası diye yazılır. Binaen aleyh kat-ı muahedede Merkeb adaları yerine Tavşan adaları yazılacaktır. Beray-ı Malumat maruzdur (Şimsir,1994). Bu gibi bilgilendirmeler devam ederken Ankara ile İsviçre’deki Türk heyeti arasında Yunanistan’ın Bozcaada ve civarına torpiller bıraktığına dair bir yazışma olmuştur. Ankara Hükümeti Yunanistan heyetinin bu olaydan dolayı Protesto edilmesini istemiştir. Bu konuyla ilgili yazışmalar şunlardır; 8 Mayıs 1923 Ankara’dan Gönderilen Telgraf İsmet Paşa Hazretlerine Yunanlılar tarafından Bozcaada civarında sâbih torpiller bırakılarak Dikili’ye erzak nakleden sefaine karşı sû-i kasd tertibinde bulunuluyor. Bu tarz hareketin bize muzır olduğundan ziyade Milel-i sâ’ire sefâinini de azım tehlikeye ilka ettiğinden alâkadârânı acilen haberdar ve Yunanlıların bu hareketini şiddetle protesto buyurmaları mecrudur(Şimsir,1994). Buna cevap olarak 18 mayıs 1923 tarihinde Ankara’ya gönderilen telgraf : Hey’et-i Vekile Riyâsetine Yunan hey’et-i konferans nezdinde icra ettiğimiz 10 Mayıs tarihli teşebbüsümüze Kitâbet-i umumiye vasıtasıyla verdiği cevapda hükümetinden

58


aldığı malumata istinaden Yunanistan tarafından ve Bozcaada ve ne de başka bir mahalle torpil koyduğunu ve alınan malumatın esassız olduğunu bildirmekte ve torpil vaz’ı keyfiyetinin evvel emirde Yunan filosunun harekatına bir tehlike teşkil edeceğinden mevzû-ı bahis olamayacağını ilave ediyor(Şimsir,1994). İsviçre’den Ankara’ya çekilen en önemli telgraf ise 4 Haziran 1923 tarihindekidir. Bu telgrafın önemi şu cümlededir: -“12. madde Tavşan adaları , Bozcaada ve İmroz bize bırakıldı”. Bozcaada böylece Türkiye sınırlarına dahil olmuştur.

3.9-BOZCAADA’NIN YUNANİSTAN TARAFINDAN İŞGALİNDEN (7 KASIM 1912) TÜRKİYE HAKİMİYETİNE GİRMESİNE KADAR GEÇEN SÜRENİN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ Osmanlı Devleti’nin adaları kaybetmesi 1911’de İtalya ile başlayan Trablusgarb savaşı sırasında olmuştur. Bu savaş sırasında İtalya on iki adayı (Dodekanez) işgal etmiştir. Balkan Savaşları sırasında da Yunanistan diğer Osmanlı adalarını işgal etmiştir. Bozcaada 7 Kasım 1912’de Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Londra Konferansı (30.05.1913) sonunda adalar sorununun çözümünü büyük devletler kendi üstlerine almıştır. Yapılan görüşmeler sonucu 14 Şubat 1914 Osmanlı Devleti’ne bir nota gönderilmiş ve Bozcaada , İmroz – Meis adaları Osmanlı’ya , diğer adalar Yunanistan’a bırakılmıştır. I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine bu nota uygulanmamıştır. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Sevr

59


Antlaşması’nda ise Osmanlı Devleti on iki ada ve Meis adasını İtalya’ya bırakmıştır. Bu antlaşma uygulamaya girmemiştir. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Lozan görüşmelerinde adalar üzerinde özellikle Türk Heyeti ile Yunanistan Heyeti arasında sert müzakereler cereyan etmiştir. Lozan’da Türk heyeti şu iki tezi savunmuştur : 1- Küçük ve Yakın adalarla İmroz , Bozcaada , Semadirek Türkiye’ye verilmeli. 2- Adalar askersizleştirmeli , hem de tarafsız müstakil bir yapı kazandırılmalı. Türk Heyeti bu tezlerine dayanak olarak iki temel nokta öne sürmüştür. İlki, 14 Şubat 1914’de Büyük devletler tarafından Bozcaada , İmroz ve Meis Adalarının Türk hakimiyetine bırakıldığı , bu adalara Semadirek Adasının da eklenmesi gerektiği; çünkü bu adanın da diğer adalar kadar stratejik konumunun Türkiye için önemli olduğu; diğeri ise, öteki adalarla ilgili olarak, bu adaların Yunanistan tarafından askeri bir üs olarak kullanılabileceğini bu yüzden silahtan arındırılarak özel bir yönetime tabii olmasıdır. Buna karşılık Yunan temsilcisi Venizelos adalarla ilgili nüfus bilgilerini vermiş bu bilgilere dayanarak ahalisinin tamamı Rum olan İmroz ile ahalisinin büyük kısmı Rum olan Bozcaada’nın Türkiye’ye bırakılmasının yanlış olacağını söylemiştir. Diğer adaların silahtan arındırılmasıyla ile ilgili olarak da , Yunanistan’ın on üç yıl boyunca adaları hiçbir zaman askeri üss olarak kullanmadığını söylemiştir. Özel yönetim için benzer denemelerin tarihte Girit ve Sisam adalarında yapıldığı ancak başarısızlıkla sonuçlandığını belirtmiştir. İngiliz temsilcisi Lord Curzon ise bu durum üzerine özellikle adalarda yaşayan Rum nüfusu yeniden vurgulayarak

Türk heyetinin kendi için savunduğu Wilson

prensipleri düşünüldüğünde adaların Yunanistan ‘a verilmesinin doğru olacağını söylemiştir.

60


İsmet Paşa bu durum üzerine cevap olarak ,bazı stratejik durumlarda o bölgede yaşayan birkaç bin insanın ikinci planda tutulacağını söyleyip , sayın İngiliz Elçisi Lord Curzon’un Batı Trakya konusu tartışılırken buradaki Türk insanları neden savunmadığını sormuştur. Bundan sonra konu ile ilgili bir çok kez tartışma olmuştur. Sonuç olarak İmroz ve Bozcaada Türkiye’ye bırakılmıştır.

IV. BÖLÜM 4-BOZCAADA’NIN SOSYO-EKONOMİK YAPISI 4.1-OSMANLI İMPARATORLUĞU ZAMANINDA BOZCAADA’NIN ASAYİŞİ Bozcaada tarih boyunca ufak bir yerleşim bölgesi olarak kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanında da bu özelliğini korumuştur. Buna karşın adanın sahip olduğu stratejik konum adaya her zaman ayrıcalık tanımıştır. Bozcaada Osmanlı zamanında ufak bir yerleşim bölgesi olmasına karşın zaman zaman ciddi asayiş sorunları ile karşı karşıya kalmıştır.

61


Yaşanan bazı sorunların Müslüman tebaa ile Gayr-i Müslim tebaa arasında olduğunu söyleyebiliriz. Gayr-i Müslim tebaanın kapılarına katran sürdüğü için bazı kişilerin mahalleden atılması isteniyor; “…Mustafa ıyâl ve evlâdlarıyla mahall-i mezbûreden ihrâç ve âher mahalleye nakl olunması bâbında fermân-ı âlî ricâsına taraf-ı şer-i adl-i der-i devlet-medâra arz ve i΄lâm idüyor…38” Halkın genel şikayetleri de olmuştur. Genellikle bu şikayetlerin temelinde Bozcaada’ya dışarıdan gelen kişilerin olumsuz tutumları etkili olmuştur. “…Bozcaada deniz kenarında bulunmasından nâşî Hristiyan milletinin maznûnu olup icrâ kılınan istintaklarında bir gûne serrişte Elena Miyan Hüsniye ve Arab Mercân ve Mehmed ve Mustafa ve Ali nâm kimesnelerün tard ve teb΄îd Kocabaşîler tarafından istid΄â olunduğuna dâir mukaddemen mahallinden vukû bulan iş΄âr üzerine…39” Bozcaada’da zaman zaman tecavüz olayları da yaşanmıştır. “Bozcaada mütemekkinlerinden Tufan oğlu Kostanti yine ada-i mezkûr ahalisinden Veli nâm kimesnenin zevcesi Fatıma Hatun΄u itma΄ ve iğfâl ile hânesine girüp icrâ-yı fi΄l-i şeni΄ itmekde iken zabtiye ma΄rifetiyle der-dest olunmuş…40” Bozcaada’da yaşanan en önemli asayiş olaylarından birisi 3.5 yaşında bir kızın tecavüze uğrayıp öldürülmesidir.

“…Bozcaada sâkinlerinden İmrozlu

Kodosbi’nin üç buçuk yaşında kızı Hayriye΄ye fi΄l-i şenî΄ icrâsıyla itlâf iden gardiyan Opostol oğlu on yedi yaşında Etnas hakkında cereyân iden tedkîkât-ı nizamiye…” “…Evrâk-ı nizâmiye meallerinde seksen yedi senesi Rebiül evvelinin on altıncı Salı günü öğle vaktinden evvelce mezbûre Hayriye΄nin gaybûbet itdiği istihbâr olunması ve lede΄t-tahrî mah-ı mezkûrun on sekizinci pençenbe günü cesedi merkûm Opostol ile Kalafat Sovenin hânelerinin müşterek dîvârı ve satında vakı΄ kuyuda bulunarak bi΄l-ihrâç keşf itdirildikde vücudunda harç ve sem ve ihnâka dair bir gûne eser ve alâmet olmayup fakat bekâreti izâle idildiği iki kıt΄a 38

BOA,C.ADL, NO:643. BOA,A.MKT.MVL,108/23. 40 BOA,A.MKT.MVL, 65/64, 145/42. 39

62


rabor…41” Bu olay incelendikten sonra Etnas suçlu bulunmuş ve idama mahkum edilmiştir. Buna karşın yaşı 18 den küçük olduğu için idam cezası uygulanmamış ve Kıbrıs’ta 15 yıl küreğe mahkum edilmiştir. Bozcaada dışında adada bulunana güvenlik görevlilerinin uğraştığı önemli bir sorun ise ada etrafında dolaşan korsan gemileridir. Korsan gemilrin yakalanması ve adaya getirilip el koyulması önemli bir olaydır. “…saat yedide Bozcaada limanına fırkatai bağlayup askeri top cebhânesi defter olunup asker ve kapudanı mahbûs defteri cânib-i devletler irsal olundu…” “…Cuma günü saat yedide Bozcaada altında girift olunan yirmi iki otrak korsan fırkatasının derûnunda olan eşyası…42” Bu sorunların yanında H.1272 senesinin sonlarında Osmanlı Hükümeti Bozcaada’da görevlilerinden düzenli olarak asayişle ilgili bilgi istemiştir. H. 1272 yılının son üç ayında düzenli olarak yollanan raporlar ile adada bir asayiş sorununun olmadığı bildirilmiştir. “…Bozcaada΄sında öyle mevâdd-ı mülkiye ve cinâyât-ı cesîmeye dâir hiçbir şey zuhûr itmeyüp bilcümle ahali sunûk-ı teb΄a-i saltanat-ı seniyye-i kend ü kâr ve ticaretleriyle beraber taraf-ı eşref-i müstecmiü΄ş-şeref hazret-i tâcdâriye …… hayriye ile iştigâl üzere oldukları ifadesi ma΄rûzunda arzuhâle ictisâr kılındı…43” Bozcaada’da mirasla ilgili davalar da olmuştur.44 Bozcaada’da Gayr-i Müslim tebaanın da bulunması zaman zaman davaların usulüne ilişkin sorunları gündeme getirmiştir. Bazen de davalara müdahalelerde bulunulduğuna ilişkin sorunlar ortaya çıkmıştır. “Bozcaada ahali-i gayr-i müslimesi cânibinden taraf-ı âlî hazret-i fetevâ-penâhîye takdîm olunup Bâb-ı Âlî΄ye bâ-tezkire irsâl olunmuş arzuhâlde öteden berü vukua gelen mesâlih ve davâ ile zuhûr iden terkeler hâkimü΄ş-şer΄ mârifetiyle rü΄yet ve tesviye olunmakda iken a΄zâdan Nikola İstiryo 41

BOA,İ.DA,9/277. BOA,C.BH,NO:6878. 43 BOA, A.MKT.UM,248/15;242/43;272/58. 44 BOA,A.MKT.DV.NO:194/23. 42

63


nâm çorbacının müdâhele iderek gadr itmekde bulunduğundan bahisle husûsât-ı vakıâlarının Çorbacı merkûm tarafından vâkı΄ olan müdâhelenin men΄iyle kemâ fi΄s-sâbık mârifet-i şer΄le rüyet ve tesviye itdirilmesi istidâ olunduğuna ve hristiyan ve sâir teba-i gayr-i Müslimeden iki kimse beyninde hukûk irsiye gibi da΄vâ-yı mahsûsanın sâhib-i da΄vâ olanlar istedikleri hâlde nevvâb tarafından rüyet ve

tesviye

olunması usûl-i mukarrereden olduğu ve merkûmun

müdâhelesinin men΄ ve ref΄iyle ba΄dâzîn ahd-ı verese cânibinden vukû bulan iddiâ ve taleb üzerine metrûkâtın nizâm ve usûlüne tatbîken hâkim-i şer΄ tarafından tahrîri husûsunu emr-i şeref-vürûd iden emirnâme-i sâmi-i hazret-i vekâletpenâhîleri lâzım gelenler muvâcehelerinde feth ve kıraat ve muzâmın-ı ahkâm-ı celîlesi tefhim ve işâat olunup sâhib-i arzuhâl Yorki΄nin miras husûsunda vakı΄ olan ed΄âsı bâ-marifet şer-i şerîf ve meclis rüyet vetesviye kılınarak tarafının münâzaası men΄ ve zikr olunan Çorbacı΄nın derkâr olan müdâhelesi ref΄ ile bundan böyle ahd-ı veresenin vukû-ı ednâsında nizâm üzerine tereke ve metrûkâtın hâkim-i şer΄ cânibinden tahrîrine mübâderet kılınacağı vesâyesi dahi harf-be-harf ilân ve ifâde olunmuş olacağı arz ve beyânında mazbata-i âcizânelerimize ictisâr kılındı. Ol bâbda ve kâffe-i hâlde emr ü fermân hazret-i men lehü΄l-emrindir.45” Bozcaada’da bunların dışında hırsızlık vb. gibi suçların da işlendiğini biliyoruz. Bu hırsızlık olaylarından bazıları dikkat çekicidir. İngiliz Konsolos Vekilinden bir Gayr-i Müslim’in şarap çalması;

“Bozcaadası ahalisinden

Kostandi Komboliko nâm kimesne ada-i mezkûrede mukîm İngiltere Devleti Konsolos vekîlinden bir çok hamr sirkat itmiş olduğu…”46 Ada’da yaşanan ilgi çekici bir diğer olay ise adada bulunan Papaz’ın zina ile suçlanmasıdır. Suçlamadan sonra Papaz tutuklanmıştır. Patriğin de girişimleri ile Papaz daha sonra serbest bırakılmıştır. “…Bozcaada’da müteveffî biraderinin zevcesi Fünciye ile fi΄l-i şeni΄ icrâ iderek mezbûre hâmile kaldığından ihfâ-yı 45 46

BOA,A.MKT.UM,382/62. BOA.HR.MKT.NO:16/45.

64


cürm içün eskât-ı cenîne cerâet idilmesinden dolayı mezbûrenin müteessiren vefât itmesi cihetiyle merkûm Papa Dimitri Zâfiri taht-ı istintaka alınarak 7 Temmuz sene 304 tarihinde tevkîf idilüp neticesinde ittihâmına karar virilerek evrâkile beraber Limni’ye ve oradan dahi evrâk-ı mezkûre hey’et-i ittihâmiyeye irsâl olunduğu oraca merkûmun men΄-i muhâkemesine karar virilmesinden nâşî 10 Şevval sene 304 tarihinde istintak müdde-i umûmîliğnden çekilen telgraf üzerine 15 Teşrinievvel sene 304 tarihinde sebbiy tahliye kılındığının gösterildiği dermeyân ve ifade ve arzuhâl-i mezkûr iade kılınmağın şu hâle nazaran îcâb-ı hâlin icrâsı himem-i aliyye-i nezâret-penâhîlerine mütevaffızdır ol bâbda.”47 Bozcaada’da bulunana hapishane ve tevkifhanenin 1324 ile 1330 yılları arasındaki kayıtlar da ise durum şu şekilde idi. Şubat H.1324 yılında tevkifhanede, Daire-i İstintak da toplam dört Gayr-i Müslim sorgulanmıştır. Bu dönemde ikisi cürüm yedisiborç sebebiyle toplam dokuz Gayr-i Müslim hapishanede mahkum edilmiştir.48 Nisan H.1324 yılında ise tevkifhanede, Heyet-i İttihâmiye de 2 Gayr-i Müslim tutuklanmış. Bu dönemde hapishanede ise Cürüm suçundan bir Gayr-i Müslim mahkum olmuştur.49 Nisan H.1325 yılında tevkifhanede

Daire-i İstintak’da üç Müslim

sorgulanmıştır. Aynı dönemde Cürüm suçundan hapishanede iki Gayr-i Müslim, bir Müslim tutuklanmış, Borç suçundan ise iki Gayr-i Müslim, iki de Müslim mahkum edilmiştir.50 H. 1328 senesi mayıs ve haziran ayına ait ise oldukça detaylı tablolar çıkarılmıştır. Mayıs H. 1328 yılında beş kişi cürüm suçundan tutuklanmış. Beş 47

BOA,DH.MKT.NO:1576/85. BOA,DH.MB.HPS,NO:141/3. 49 BOA,DH.MB.HPS.NO:141/18. 50 BOA,DH.MB.HPS,NO:141/30. 48

65


kişinin beşi de evli ve çocuk sahibi. Bunlardan üçü ilk defa suç işlemiş ikisi ise daha önceden sabıkalı. Birisi ehl-i sanattan dördü ise çiftçi. Beşi de Devlet-i Osmaniye tebaası. Biri okuma yazma biliyor, dördü bilmiyor. Beşi de şehirli. Dördü otuz ile kırk yaşı arasında birisi altmış ile yetmiş yaşı arasında. Üçü suçu kırda işlemiş, ikisi ise sarhoşken işlemiş. 51 H.1328 senesi Haziran ayında ise;

Altı kişi hapse mahkum olmuş.

Bunlardan üçü bekar üçü evli. Altısı da ilk defa suç işlemiş. Üçü memur üçü amale. Altısıda Osmanlı Tebaası. Üçü okuma yazma biliyor üçü ise bilmiyor. Altısı da şehirli. Birinin yaşı on dörtten küçük, üçü yirmi ile otuz arasında, ikisi otuz ile kırk arasında. 52 H. 1328 yılına ait üç tutanakta ise bu yılın Temmuz ve Ağustos aylarında hiç birsuçun meydana gelmediği bildirilmiştir. “…üç yüz yirmi sekiz senesi şehr-i Temmuz ibtidâsından nihayetine kadar Bozcaada Kazası΄nın polis ve jandarma kuyûdâtına nazaran vukûât-ı cürümiye ve sâire olmadığından bu bâbdaki ta΄lîmâtın dokuzuncu maddesi mûcibince vukûât cedveli tanzîm idilmediği…”53 “…Ağustos ibtidâsından nihayetine kadar Bozcaada Kazası΄nın polis ve jandarma kuyûdâtına nazaran vukûât-ı cerâime ve sâire olmadığından bu bâbdaki ta΄lîmâtın dokuzuncu maddesi mûcibince vukûât cedveli tanzîm idilmediği…”54 H.1273 yılında da bir suçun meydana gelmediği bildirilmiştir. “Mevâdd-ı mülkiye ve cinâyât-ı cesîmenin vukû΄u anda derâkab inhâ kılınması ve o gûne bir şey zuhûr itmediği hâlde nihâyet bir mâhda keyfiyetin bildirilmesi irade-i seniyyei iktizâ-yı âlîsinden bulunmuş ve işbu yetmiş iki senesi mürûr iden şehr-i Teşrin-i Sânî ibtidâsından gâyetine değin sâye-i âdâlet-vâye hâzret-i milkdârîde feli’l-

51

BOA,DH.EUM.THR.NO:78/55. BOA,DH.EUM.THR. NO:79/10. 53 BOA,DH.EUM.THR.NO:80/8. 54 BOA,DH.EUM.THR.NO:81/40. 52

66


lâhilhamdi ve’lminne Bozcaada’sında öyle mevâdd-ı mülkiye ve cinâyât-ı cesîmeye dair hiçbir şey zuhûr itmemiş olduğu ifadesinde…”55

4.2-OSMANLI İDARESİNDE BOZCAADA’DA YAŞAM Günümüzde yaz ayları ve özel tatil dışında Bozcaada’da sosyal hayatın hareketli olmadığını daha önce belirtmiştik. Günümüzde Bozcaada’da sosyal hayata yön veren en önemli etken turizmdir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise durum oldukça farklıydı. Elimizdeki belgelerden elde ettiğimiz sonuçlara göre adada 12 ay boyunca hareketli bir yaşam vardı. Osmanlı idaresinde, Bozcaada’da Anadolu’daki yaşama göre farklı bir yaşam olduğunu söyleyebiliriz. Bunun sebebi hem adanın coğrafi özellikleri hem de adadaki nüfus yapısıdır. Bozcaada’da yaşayan halk, dönemin koşullarında, yaşamak için bazı ihtiyaçlarını kendisi karşılamak zorunda idi. Bozcaada’da H.1264 yılında bir Tahmishânenin bulunduğunu biliyoruz.

“Bozcaada Tahmishânesinin bedel-i

sâbıkı olan üç yüz elli kuruş ve ada-i mezbûr temgârisünün dahi bedel-i sâbıkı bulunan dört yüz kuruş mahalli zammı olan iki yüz kuruş üzerine elli kuruş daha zammı ve sarrâf-ı taahhüdü ve şürût-ı îcâbiye ile ada-i mezbûr a΄şârı ve rüsûmu vâridâtı Mültezimî Süleyman Ağa uhdesine maktûan ihâlesi…”56 Bozcaada’da

taş ocaklarının da bulunduğunu biliyoruz. Bozcaada

genelinde taşlık bir bölgedir. Eskiden adanın ihtiyacı olan taşın bu ocaklardan sağlandığını söyleyebiliriz. “…ve Bozcaada΄sındaki arazi ashâbının irzâ idildiği ve zikr olunan mahallerde sâlifü΄l-beyân ocakların küşâd ve i΄mâlinde mahzûr olmadığı gibi kılâ´ u istihkâmât ve miyâh-ı câriye ve umuma ait yerlerde bulunmadığı ve bu bâbda cereyan iden tahkîkât ve mumalât-ı taş ocakları nizâmnâmesi ahkâmına muvâfık olduğu ve bu yerlerin hâlî ve kimseye ihâle olunmadığı anlaşılmış olduğundan mezkûr ocaklar sırf arazi-i hâliye-i mîriye de 55 56

BOA,A.MKT.UM. NO:61/265. BOA,İ.Dah.NO:9436.

67


küşâd olunmak ve taş ocakları hakkındaki nizamnâme ahkâmınca…”57 Taş ocaklakları 1990’lı yılların başına kadar varlığını korumuştur. Bozcaada’da yaşanan önemli sorunlardan birinin eğitim olduğunu söyleyebiliriz. Elimizde bu konuyla ilgili de sınırlı bilgi vardır. Gayr-i Müslim nüfusun fazla olduğu bir bölgede özellikli dini eğitim ve dil eğitimi konusunda bazı

sorunların

ortaya

çıktığını

belirtmeliyiz.

Elimizdeki

kaynaklarda

Bozcaada’da bir Hristiyan okulunun varlığından söz ediliyor. H. 1305 yılında bu okula bir Türkçe öğretmeni atanması adadaki Kaymakam tarafından İstanbul hükümetine bildiriliyor.

“Limni Hristiyan Mektebi΄nde lisân-ı Türkî ma΄lûm

olmayup mekâtib-i idâdiye şâkir dâtının mahall-i muhtelife evladından olacağı ve der-dest inşâ bulunan Limni Mekteb-i İdâdiyesi΄ne Limni΄den girecek etfâl-i hristiyâniyenin bu hâl ile bir şey istifâde idemeyecekleri gibi İmroz ve Bozcaada mekteblerine de birer lisân muallimi tayini lâzım geldiği cihetle işbu üç mektebe emsâli vechile üç yüz kuruş maaşla bir lisan mualliminin tayinine…58” Bozcaada’dan yapılan bu istek Maarif Nezareti tarafından olumlu karşılanıyor ancak buna karşın bütçenin öğretmenin maaşını ödemeyeceği ve atanan öğretmenin maaşının ada halkı tarafından karşılanması isteniyor. “…Maarif Nezâret-i celîlesinin lede΄l-muhâbere alınan cevabda mâârif bütcesine bu misillü maşât içün karşuluk olmadığından bunların mahallince münâsib bir karşuluk tedarikiyle tesviyesinin ve bu sûret mümkin olmaz ise idâdiye mekteblerinin…”59 Bozcaada’da merak edilen önemli konulardan biri ise Müslim ve Gayr-i Müslim ahali arasındaki ilişkilerdir. Bu konuya ilişkin elimizde bilgiler vardır. İki ahali arasında ender olarak sorun yaşandığını söyleyebiliriz. Elimizde bulunan belgelere sadece bir sorun yansımıştır. İki Müslim adada bulunan Gayr-i Müslim halkın kendilerine kötü davrandığını iddia etmiş ve adadan kaçmışlardır. “Fi 20 Kânunusânî sene 332 Bozcaada΄dan gelen iki kişi Mehmed Oğlu Hasan ve Hasan Oğlu

Ahmed

isminde

iki

müselmandır.

Mezkûr

adanın

yerli

ahâli-i

57

BOA,M.V. NO:117/7 BOA,DH.MKT. NO:1514/103. 59 BOA,DH.MKT. NO:1544/25. 58

68


hristiyâniyyesinden gördükleri müşkilât ve tahkîrâta tahammül idemediklerinden Kânunusânî΄nin on üçüncü günü bahren Anadolu΄ya geçmişler ve yirmi dördüncü fırkaca harekât-ı askeriye mıntukası haricindeki köylerden birinde iskân idilmek üzere merkûmân Ezine΄ye ve oradan da Bayramiye΄ce sevk ve i΄zâm kılınmışlardır fermân.”60 Osmanlı devleti, içinde yaşayan Gayr-i Müslim tebaaya oldukça hoş görülü davranmıştır. Onların da ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çalışmaları vardır. Buna bir örnek oluşturacak girişim Bozcaada’da ve çevredeki diğer adalarda yaşayan Rum ahali için devlet tarafından Rumca Takvim bastırılmış olmasıdır. “Bozcaada mülhekâtından İmroz ve Semâdirek cezîrelerine Türkiyyü’libâre gönderilmiş olunan on iki kıt΄a tekâvimin üç kıtası tevzî΄ olunmuş ise de dokuz adedi tevzî΄ olunmayup kalmış ve tekâvîm-i mezkûre ibaresinin Rumcaya tahvîlen gönderildiği halde…”61 Bozcaada’da yaşayan halkın sayısı ve bunların kökenlerine, dini inançlarına göre dağılımı hakkında bilgimiz yoktur. Buna karşın Bozcaada’da Hristiyan ve Müslüman ahalinin ağırlıklı olarak yaşadığını biliyoruz. Bozcaada’da Kıpti Müslümanların da bulunduğunu biliyoruz.

“…Bozcaada ve Semâdirek

cezîrelerinde mütemekkin sekiz nefer olduğuna binaen kıpti-i müslim tâifesinden bedeline otuzar kuruşdan iki yüz kırk kuruş bi’t-tahsîl hazîne-i celîleye gönderilmekde olunduğunu cevâben iş΄âr ve bir kıta … dahi tisyâr olunmuş ise de ber-mûceb-i karâr mezkûr Bozcaada’nın yüz elli kuruş mâl-i maktû΄una zammı olan otuz kuruşun…”62 Osmanlı zamanında halk için, adada çeşitli dükkanların da bulunduğunu belirtebiliriz. “…Bozcaada kalası karşusunda vâkı΄ Liman iskelesi nezdinde akdemleri binâ kılınmış olan karantina civarında bulunan on iki bâb kahvehâne

60

BOA,DH.EUM.3SB.NO:19/49. BOA,C.Dah.NO:7308. 62 BOA,A.MKT.MVC.NO:103/49. 61

69


ve etmekçi ve bakkal ve fuçıcı ve mağaza dükkânları mürûr-ı ezmine ile ahşabdan binâ olmuş ise…”63

4.3-BOZCAAADA’NIN YİYECEK İHTİYACININ VE ASKERİ İHTİYAÇLARININ OSMANLI İDARESİNDE KARŞILANMASI Bozcaada’nın temel ihtiyaçlarının ada içinde karşılandığını söyleyebiliriz. Buna karşın zaman zaman ortaya çıkan kuraklık vb. durumlarda adanın yiyecek ihtiyacı sorun oluşturmuştur. Bu dönemler Bozcaada’nın yiyecek ihtiyacı ve bazı temel

gereksinimleri

Tekfur

Dağından

yada

Tekfur’dan

karşılanmıştır.

“…Mukteza-yı irade-i seniyye-i şâhaneleri üzere Bozcaada ahalisinin ekvât-ı yevmiyeleri içün Tekfûr Dağı΄ndan iki bin kil hınta râyic ile iştirâ ve ada-i mezkûre nakl ve isrâ olunması içün ruhsâtı hâvî iktizâ idenlere hitâben bir kıt΄a fermân-ı âlî isdâr ve ber-mûceb şürût ve nizâm-ı bâlâsının mübârek hatt-ı hümâyûn-ı…”64 “…Muktezâ-yı irade-i seniyye-i şâhâneleri üzere Tekfur Dağı΄ndan Bozcaada΄ya altı yüz kil hınta ile üç yüz kil şeîrin nakl ve imrârına ruhsatı hâvî iktizâ iden fermân-ı âlî isdâr ve ber-mûcib-i nizâm bâlâsının mübarek hatt-ı şerîf şevket-redîf-i mülûkâneleriyle tezyîn ve tevşîh zımnında hâk-pâ-yı hümâyûn-ı…”65 “…Bozcaadalı bazı tüccâr ve erbâb-ı vukûfun fi΄l-hakîka cezîre-i mezkûre ahalisinin bu vecihle zahîresizlikden muzdarib oldukları sahîh idüğini…” “…Tekfûr Dağı΄ndan bi΄l-iştirâ cezîre-i mezkûreye nakl nakli husûsuna ruhsat a΄tâsı muvâfık irade-i seniyye-i mülûkâneleri buyrulur ise şürût ve nizâmı derciyle ruhsatı hâvî bir kıta fermân-ı âlî isdâr ve ber-mûcib-i nizâm bâlâsının mübârek hatt-ı hümâyûn şevket-mevfûrûn-ı şâhâneleriyle tezyîn ve tevşîhi zımnında hâk-pâyı hümâyûn-ı…”66 “…Bozcaada muhâfızı mîr-i mîrândan Mustafa Paşa kullarının bir kıt΄a mektubu vürûd idüp mealinde Bozcaada cezîresinde kıllet ü nedreti cihetle ahali ve kendü daire ve askeriyenin ta΄yînatları içün zehâyire muhtâc olduğundan bahisle Tekfûr Dağı΄nda vâkı΄ çiftliği hâsılâtından ve ta΄mîm eylediği 63

BOA,A.MKT.NZD. NO:196/42. BOA.HAT,NO:519/25371. 65 BOA,HAT,NO:609/29906. 66 BOA, HAT, NO:614/30196. 64

70


mahâl-i sâireden râyic ile üç bin kil hınta ve bin kil şe΄îr iştirâ ve Tekfûr Dağı iskelesinden kayıklara tahmîlen ada-i mezkûre sevk…”67 Bozcaada’nın önemli bir sorunu ise asker ihtiyacının karşılanmasıdır. Ada’da bulunan asker sayısı ile ilgili ve gerekli olan askerle ilgili ara sıra yazışmalar yapılmıştır. Bozcaada’nın tam anlamı ile güvenliğini sağlayacak asker ise nadiren adada bulunmuştur. “…Bozcaada muhâfızı Mustafa Paşa bendelerinin dairesi ve askeriyesi tahmînen yüz elli yüz altmış mikdarı olup ve yerlüsünün erbâb-ı harb ve darbi dahi dörtyüz ve Binbaşı Ârif Ağa maiyetiyle bir tertîb-i asâkir-i mansûre ile topçu neferâtı bin kadar ki cemian bin beş yüzden ziyadece asker mevcud idüğüni ada-i mezkûr taş ağrı mahal olduğundan mümâileyh Mustafa Paşa’nın daire ve askeriyenin idare-i taiyyiniyyetleri boğaz nüzul emîni tarafından mı rü΄yet olunması idare buyrulur…”68 Bozcaada kale komutanı tarafından gerekli olan malzemeler istenmiştir. İstenen malzemeler yollanmaya çalışılmıştır. Buna karşın gerekli olan malzemeler tam anlamı ile yollanamamıştır. “…Bozcaada kalası içün akdemce Tophâne-i Âmireden irsâl olunan mühimmâtın mahaline vüsûlünden bahisle kala-i merkûmenin mukaddem mevcûd ile bu defa gönderilen top ve yuvarlak ve mühimmât-ı sâirenin başka başka iki kıta defterleri takdîm olunmakdan nâşî defâtir-i mevrûd kuyûdile lede’t-tatbîk mühimmât-ı mersûlenin cümlesi mutâbık gelüb ancak mukaddem ki mevcûdundan hayli noksan zuhûr itmiş olmağla noksan görinen kırk üç kıta top ve yuvarlak ve mühimmât-ı sâire sehven dâhil defter olmaması…”69 Bozcaada kalesinde bulunan top sayısı bir belgede belirtilmiştir. “…Limni ve Bozcaada’sındaki kala topçuları top fa΄aliyâtını görmeleri içün mezkûr kala kumandanları soruyorlar: Bozcaada’sında on iki santimetrelik dört ve sekiz

67

68 69

BOA, HAT, NO:618/30521.

BOA, HAT,NO:668/32611-A BOA, C.ASK. NO:7292.

71


santimetrelik dört ki, sekiz kıta ve Limni kalasında yalnız sekiz santimetrelik dört kıta toplar bulunup her biri içün üçer aded mermi indahtına müsaade buyrulur mu…”70

4.4-BOZCAADA’NIN BİR SÜRGÜN YERİ OLARAK KULLANILMASI 4.4.1- Sadrazam Halil Hamit Paşa

Bozcaada’nın kültürel varlıklarını anlatırken Alaybey Mahallesinde bulunan caminin hazîresinde Osmanlı İmparatorluğu’nda bir dönem Sadrazamlık yapmış olan Halil Hamit Paşa’nın mezarının bulunduğunu belirtmiştik. Paşanın ilginç bir hikayesi vardır. Bu sebepten dolayı onun Osmanlı İmparatorluğu’ndaki durumu hakkında kısaca bilgi vereceğiz.

‘’Halil Hamid Paşa, Osmanlı Devleti'nin hemen her kurumunun çatırdamakta olduğu bir dönemde iktidara gelmiştir ve Devletin ancak köklü reformlar sayesinde canlanabileceğine inanmaktadır. Ayrıntılarını açıklamadığı bir reform programı hazırlar ve programı aşama aşama yürürlüğe koymaya çalışır. Önceliği yönetimdeki bozuklukların tamirine ve devlet maliyesini güçlendirmeye verir. Bunun için şu temel düşünceler çerçevesinde harekete geçer:

Çökmüş durumda bulunan ekonomiyi ayağa kaldırabilmek için bir tedbirler paketi yapar. Lüks tüketimin azalması, buna karşılık yerli üretimin güçlenmesi ve tarım üretiminin artması için çaba gösterir.

70

BOA,Y.PRK.ASK. NO:123/17.

72


Hiçbir iş görmeyen; ama kağıt üzerinde kadrolu görünen, dolayısıyla da hiç çalışmadıkları halde devletten aylık alanlara yapılan ödemeleri kesmeye çalışır. Özellikle yeniçeriler arasında bulunan bu gibi kişileri tasfiyeye kalkması ve aylıkların önceden kırdırılmasını yasaklaması üzerine askerle karşı karşıya gelir.

Teknik eğitimi canlandırmaya uğraşır ve bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi'nin temeli olan Mühendishane’yi yeniden yapılandırır.

Teknolojik güçlenme çabalarını başlangıçta ordu üzerinde yoğunlaştırır. Gücünü asker sayısının fazlalığından alan bir ordu yerine o günlerin profesyonellik kavramına uygun, teknik donanımlı birlikler kurmaya çalışır ve önceliği seri atış yapabilecek bir topçu sınıfının oluşturulmasına verir.

Osmanlı'yı savaşlardan uzak tutmaya uğraşır ve bunun için Rusya'nın Kırım'ı ilhakını bile kabullenir. Dış politikada Fransa ile yakınlık kurmaya çalışır, teknik ve askeri eğitimde Fransız modelini benimser, deniz kuvvetlerinin modernizasyonu konusunda ise İsveç ile işbirliğine gitmeyi dener.

Rusya'nın Karadeniz'e giderek hakim olmaya başladığının ve Osmanlı’nın buna karşılık hiçbir şey yapamayacağının farkındadır. Rusya'nın Karadeniz'de büyümesini önlemenin tek yolunun Karadeniz'in açık bir deniz haline getirilmesi olduğuna inanmaktadır ve dış politikasının önemli bir ayağını bu temel üzerine kurar. ‘’Sadrazam Halil Hamid Paşa, 18. yüzyıl Osmanlısının hesaptan, kitaptan ve

ekonomiden anlayan birkaç devlet adamından biridir ve işte bu ekonomi ve maliye bilgisi yüzünden 49 yaşında canından edilir.’’ Paşa, 1736'da Isparta'da doğmuştur. Çocuk yaşındayken babası Hacı Mustafa Ağa ile beraber İstanbul'a gelmiş, Babıâli'ye girmiş, zamanla yükselmiş, bir ara

73


tersaneyi de idare etmiş ve 43 yaşındayken ‘‘Reisülküttáb’’, yani dışişleri bakanı, olmuştur. Osmanlı o günlerde tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşamaktaydı. Ekonomi tükenmiş, ard arda girilen savaşlar ve gelen yenilgiler maliyeyi tamamen çökertmişti. Ordu başıbozuk bir hale gelmiş, idari sistem her yönüyle çürümüştü. Devleti kurtarabilecek güçlü bir sadrazama ihtiyaç vardı. Zamanın hükümdarı I. Abdülhamid, Halil Hamid Paşa’nın bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu düşündü. Paşa gençti, Osmanlı’nın sıkıntılarının farkındaydı, dünyayı biliyordu, dışarıyla teması vardı ve özellikle Fransa'nın önde gelen isimleriyle iyi ilişkiler içindeydi. I.

Abdülhamid, 31 Aralık

1782'de Halil Hamid Paşa’yı sadrazamlığa, yani o zamanın başbakanlığına, getirdi. Paşa, iki yıl üç ay süren sadrazamlığı sırasında bütün mesaisini mali ve idari bir reformu hayata geçirmeye sarfetti, öncelikle de Devleti savaştan uzak tutmaya ve ekonomiyi güçlendirmeye çalıştı.

Ard arda aldığı tedbirlerle devlet rahatlamaya başladı; ama bu reformlar bazı çevreleri, özellikle de idarecileri ve saray görevlilerini huzursuz eder gibi olunca İstanbul'da bir anda Paşanın aleyhinde dedikodular başladı. İhtilal yapıp Sultan Abdülhamid'i tahtından indireceği ve yerine genç Veliaht Selim'i çıkartacağı söyleniyordu. Dedikodular hükümdarın kulağına kadar gitti ve bunlara inanıp iktidarın elinden alınabileceğinden ürken I. Abdülhamid, her türlü yetkiyle donatmış olduğu Halil Hamid Paşa’yı 31 Mart 1785’de sabaha karşı görevinden aldı. Paşa sadece koltuğundan olmakla kalmadı. Malına-mülküne de el konuldu ve Osmanlı tarihinin önde gelen reformcularından olan sabık sadrazam, güneş doğmadan bir gemiye bindirilip Gelibolu'ya sürüldü. Cidde Valiliği'ne tayin edildiği ve Gelibolu'dan Arabistan'a yollanacağı söyleniyordu, ama bu tayinin onu İstanbul'dan uzaklaştırmak için bahane olduğu bir hafta sonra anlaşıldı.

74


Gelibolu'dan Bozcaada'ya götürüldü, orada idam edildi Kesik başı bal dolu bir tuluma konup İstanbul'a, saraya yollandı. Başsız vücudu Bozcaada'da, iskelenin hemen karşısındaki camiin avlusunda;

bal

tulumuyla

gönderilmiş

İstanbul'a

olan

kellesi

ise

Karacaahmed Mezarlığı'nda gömülüdür(Bardakçı,Hürriyet,2001).

4.4.2- Bozcaada’ya Yapılan Diğer Sürgünler Bozcaada coğrafi yapısı dolayısıyla kaçılması zor bir bölgedir. Bunun yanında dışarı bölgeler ile de iletişim kurulması o dönemim şartlarında zordur. Bozcaada bu özelliğine bağlı olarak bir sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Bozcaada’ya Osmanlı zamanında birçok sürgün gönderilmiştir; “…Esirci esnâfından Mahmud ve Hasan’ın Bozcaada’ya nefy olumaları bâbında îcâb iden bir kıta emr-i âlînin isdâriyle keyfiyetin Mısır vâlisi fehâmetlü devletlü Paşa hazretlerine dahi bildirilmesi…”71 “Töhmet vâk΄âlarına mebnî bundan akdem Bozcaada΄ya bâ-emr-i âlî nefy ve iclâ olunmuş olan Boyabat Kazası müdürü esbak Ezilleli oğlu Halil ile refakâsından Taraşlıoğlu Ali ve Gugukçu Mahmûd nam kimesnelerün…72” “…Sinop Sancağı kazalarından Boyabadlı Ezellioğlu Halil

ve

Taraşlıoğl

memleketlerince

vuku

Ali

ve

bulan

Gugukçuoğlu fesada

mebni 73

olunduklarından ve müddet-i ikametleri…”

Mahmud

nam

Bozcaadaya

kimesnelerin

nefy

ve

icla

“… Kütahya Sancağı dahilinde

vâkı΄ Danişmendlü Kazası müdürü sâbık dergâh-ı âlî kapucı başîlerinden mahdûmum Güneşzâde Mustafa Bey kulları ber-muktezâ-yı meşbûh-ı takdîr-i Rabbânî Bozcaada΄ya nefy ve iclâ olunmuş…”74 “Ermeni Patrikinin kapu oğlanı Erbeti nam zımmi hilâf-ı resmi … Hümâyûna hareket ve te΄dibini mûcib etvâra

71

BOA,A.AMD.NO:89/2. BOA,İ.M.V.NO:1698. 73 BOA,İ.M.V.NO:1698. 74 BOA,İ.M.V. NO.1542. 72

75


cüret etmekle ıslâh-ı nefs etmek içün Dîvân-ı Hümâyûn Çavuşu mübâşeretiyle Bozcaada΄ya nefyi ve ilcâsı içün”75 Bozcaada’ya yapılan en önemli sürgün ise Sadrazam Halil Hamit Paşadır. Paşa Bozcaada’da bir süre tutsak edildikten sonra adada idam edilmiştir. “…Bâisi tastîr-i defter oldur ki, bundan akdem Bozcaada΄sında maktûlen vefât iden sadr-ı sâbık Hali Paşa΄nın muhallefâtından olmak üzere…”76 Başı İstanbul’a yollanmış, gövdesi ise Bozcaada’da gömülmüştür. . III. Ahmet döneminde Şeyhülislam Abdullah Efendi(Uzunçarşılı,1999b) 6 Eylül 1778 de Muhsinzade Mehmet Paşa, 1 Eylül 1778 de Darendeli Mehmet Paşa, 22 Ağustos 1779 da Kalafat Mehmet Paşa 13 Haziran 1789 da Şahin Ali Paşa ve Mayıs 1792 de Kethüda Hasan Paşa(Uzunçarşılı,1999c) sürgün edilmiştir. Bozcaada’ya daha bir çok sürgün vardır.

4.5- OSMANLI İMPARATORLUĞU İDARESİNDE BOZCAADA’NIN YÖNETİMİ Osmanlı Devleti 1455 yılında Bozcaada’yı almıştır. Bu dönemde Bozcaada’da Rum Ortodoks ahalinin oturduğunu söylemek yanlış olmaz. Osmanlı Devleti’nin izlediği genel politikaya bağlı olarak bölgede oturan halkın dini inançlarına dokunmadığı belirtilmelidir.

Osmanlı Devleti ele geçirdiği

adalarda zorunlu iskân izlememiştir. Bu durum Bozcaada için de geçerli olmuştur. Osmanlı ve Venedik arasında 1463–1479 yılları arasında yapılan savaştan sonra Bozcaada’nın stratejik önemi daha da anlaşılmıştır. Buna bağlı olarak adada bir kale

75 76

yapılması

kararlaştırılmıştır.

Adaya

dışarıdan

iskân

başlatılmıştır.

BOA,C.ADL. NO:4921. BOA,C.BH. NO:11857.

76


Bozcaada’ya yerleşmek için gelen halk bir süre için Tekâlif-i divaniye vergilerinden muaf tutulmuştur. Osmanlı idaresinde Bozcaada’nın yönetiminin oldukça farklı olduğunu söyleyebiliriz.

Buna karşın şimdiye kadar Osmanlı idaresinde adaların

yönetimiyle ilgili bir çalışma yapılmadığı için bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Bozcaada’nın yönetimini etkileyen en önemli olay adanın stratejik önemidir. Osmanlı bu yüzden adaya oldukça önem vermiştir. Bu önemin askeri alanla sınırlı kaldığını söyleyebiliriz. H. 1281 yılına ait bir belgede İstanbul yönetimini adanın küçük bir yerleşim bölgesi olduğunu belirtmekte ve buna bağlı olarak yönetim için gerekli olan bazı atamaları yapmamaktadır. “Bozcaada Zilan mahalin dokuz mahalleye mahdud ucu ve müdürlük suretinde idare kılınmakda olan kazalar kadar bile cesâmeti olmaması hasebiyle müstakil odacı ve sandık hamalı tayin ve istihdamı emsâline sirâyeti müeddi olunacağından bunlara aid olan işlerin öteden beru olageldiği üzere idare kılınması hususunun savb-ı vâlâlarına…77”Bu duruma karşın Bozcaada bölgedeki adalar içinde en çok önem verilen adaların başında gelmektedir. Adadaki idari yapılanma diğer bir çok adaya göre daha fazladır. H.1271 tarihli bir yazışmada Taşoz adasındaki davaya bakacak bir naip bulunmadığı için davanın Bozcaada naibi tarafından görülmesi emrediliyor. “Taşoz ceziresinde müstakil nâib olmadığı cihetle bu makûle medâr şer΄iyenin cevâbında vâkı΄ Bozcaada tarafında rü΄yet ve tesviye olunmak idüğüne ve bu husûsun dahi oraya havâlesi lazım geleceği mîr müşârün ileyh hazretleri tarafından bâ-ilâm ifade kılınmış olmağla ol vecihle şer΄-i şerîf ve meclis mârifetiyle rü΄yet olunmak üzere keyfiyetin mezkûr Bozcaada’ya havalesiyle bi΄tterâfu΄ ve ihkâk-ı hakka mübâderet eylemeniz siyâkında…78”Bunun dışında coğrafi yapı olarak Bozcaada’dan oldukça büyük olmasına karşın İmroz’un da Bozcaada’ya bağlı olması Bozcaada’ya verilen önemin bir göstergesidir. “Bozcaada Kaymakamlığına mülhak İmroz Cezîresi beş altı karyeyi hâvî ayruca bir mahal olmasından dolayı maslahatça mazbûtiyet olmak üzere Bozcaada emvâl 77 78

BOA,A.MKT.MHM,328/11. BOA,A.MKT.DV,77/8.

77


sandığından üçyüz kuruş maaş tahsîsiyle Cemâleddin Ağa΄nın cezîre-i mezkûr müdürlüğüne ta΄yîni Bozcaada Kaymakamının Mâliye Nâzırı devletlü Paşa hazretleri tarafından ba-tezkire irsâl olunan tahrîrâtında inhâ olunmuş ve bu suret meclis-i vâlâdan kaleme alınan mazbatada dahi tensîb ve beyân kılınmış ise de…”79 Bozcaada’nın yönetiminde Islahat Fermanından sonra Meclis etkili olmuştur. Bozcaada’da Gayr-i Müslim tebaanın nüfus olarak fazla olmasından yola çıkarak Mecliste Gayr-i Müslim haklın çoğunlukta olduğunu belirtebiliriz. Meclis azalarının seçimi, bazı olaylara karşı tutumları zaman zaman sorun yaratmıştır.

Meclis azalarının seçiminde sırasında Bozcaada’daki en yüksek

mülki amir olan kaymakamın taraf tuttuğuna dair bir şikayet olmuştur. “…A΄zâ ta΄yîni nizâmı iktizâsından olduğu hâlde cezîre-i merkûme kaymakamı bu usûle riâyet itmeyerek hod-be-hod a΄zâ nasb ve ta΄yîn eylediğinden nizâmı vchile icrâ-yı muamele kılınması istidâ olunmuş ve a΄zâ tayini hakkında cârî nizâma mugâyir-i hareket gayr-i câiz bulunmuş olmağla tahkîkât-ı lâzımesi suret-i istidâ mukârin-i sıhhet ise usûl ve nizâmına tevfîkan îcâb-ı hâlde icrâ ve iş΄ârı husûsuna himmet itmeleri siyâkında şukka.80” “…Cezâyir merkezlerine intihâb-ı umûmiye-i ahali ile ta΄yin olunacak azalardan mürekkeb birer meclis-i mahsûsun te΄sis ve teşkiline lutfen ve terahhumen irade-i aliyye-i hazret-i cihândârîleri şeref-südûr ve müteallik buyurularak ol vecihle umûmen mazhar-ı adl ve hakkâniyet olup reâ-yı mafrûze΄d-dâ-yi zât-ı cenâb-ı milkdârî ile meşgûl bulunduğumuz hâlde mütemekkin olduğumuz Bozcada΄sı meclisi-i azalarının tebdilleriyle aher münasiblerinin tayini lazım geldiğinden ittifâk ve ekseriyet-ârâ-yı ahali ile intihâbı usûl-i ma΄delet-şümûl-ı seniyye iktizâsından iken cezîre-i mezkûr kaymakamı Ali Beğ Efendi bendeleri bazı tarafgirlik ile intihâb-ı âcizânemiz olan a΄zâlardan sarf-ı nazarla hod-be-hod kavl-i mücerred ile aza ta΄yiniyle ibtidâr ve iztilâl esâ-yı ahaliye ictisâr eylemekde olduğundan kaymakam mümâ ileyhin intihâbı olan azalar makbûlgerde-i çâkerânemiz olmadığından usûl-i mehâsin79 80

BOA.A.AMD.NO:22/84 BOA,A.MKT.UM,459/77.

78


şümûle tevfîkan ekseriyet ve ittifâk-ârâ-yı ahali ile teba-i devlet-i aliyyeden ve ehli arz ve itimâd ashâbından ta΄yîn olunmuş kullarından a΄zâ-yı merkûmenin intihâbları

husûsunu

istidâ

ve

istirhâm

itmek

içün

râfi΄

arzuhâl-i

kemterânemiz…81” Mecliste Gayr-i Müslim azalar bulunmaktadır. “Bozcaada΄da teb΄a-i hristiyandan karındaş meyânında tekevvün iden irs münazaasında meclis-i a΄zâsından Andonaki΄nin…82” Meclis azalarının seçiminde Osmanlı idaresinin dikkatli davrandığını söyleyebiliriz. Meclis azalarının sahip olduğu yetkileri devletin aleyhinde kullanma ihtimaline karşı seçilen Gayr-i Müslim azaların özelliklerine dikkat edilmiştir. Azaların Osmanlı devletine bağlı olması aranan en önemli özellikti. Aza seçimi ile ilgili yaşanan bir sorun şu şekilde yazışmalarda geçmiştir;

“Bozcaada meclis-i a΄zâsından Nikoli ve Kostantin’in vukû΄-ı

istifâlarına mebnî yerlerine intihâb olunan her ikikesândan Gavril nâmında birisi evvelâ Yunan Devleti tebâsından ve muahharan teb΄a-i Devlet-i Aliyye’den olduğunu ifade eylemesinden nâşî milleti beyninde nev cihetle kîl ü kâli tekevvün ideceği ve mütâkiben cezîre-i merkûme ahalisinden ve esnâfından on nefer kimesne merkûmun teb΄a-i Devlet-i Aliyye’den olduğunu bir kıta … şehâdetnâme ile tasdîk eyledikleri beyânile merkûmun meclis-i mezkûr a΄zâlığına tayin olunup olunmaması Bozcaada meclisinin vârid olan mazbatasında istîzân kılınmasıyla keyfiyet-i meclis-i vâlâya lede’l-havâle merkûmun teb΄a-i Devlet-i Aliyye’den olduğu Rûşen-i iş΄ârdan anlaşılmış ise de hakkında bu kadar kîl ü kâl dahi vukû bulmasına nazaran kendüsinin mezkûr a΄zâlığa tayini câiz olmayacağından bundan sarf-ı nazarla a΄zâlık-ı mezkûre usûl-i vechile diğerinin bi΄l-intihâb ta΄yîni ve ba΄dâzîn bu makûle müvârede merkez-i eyâlete mürâcaat olunması usûlüne riâyet kılınması husûslarının tarafınıza bildirilmesi tezkir kılınmağla ol vecihle îcâbının icrâsına mübâderet eylemeniz siyâkında şukka.83”Bunun yanında Belediye vb. kamu kuruluşlarında da Gayr-i Müslim tebaadan çalışanlar olmuştur. “…Belediye kalfası Yani Sobolca’nın bu bâbdaki keşfi usûl ve fen dairesinde olduğu ale’l-usûl tasdik kılındı.84” 81

BOA,A.MKT.UM,459/77. BOA,A.MKT.UM,502/21. 83 BOA,A.MKT.UM,457/11. 84 BOA,A.MKT.MHM,568/22. 82

79


Bozcaada Osmanlı’nın “Cezair-i Bahr-i Sefid” olarak adlandırdığı bölgede bulunmaktadır. Ege denizi yakın zamana kadar kullanılmayan bir terimdir. Osmanlı Ege için de “Bahr-i Sefid” adını kullanırdı. Egede bulunan tüm adalar için de “Cezair-i Bahr-i Sefid” eyaleti kurulmuştur. Bozcaada’nın bu eyalete 19.yy.’da

katıldığı

Bozcaada’nın

bir

kaynaklarda kale

dizdarı

yer ve

almaktadır. kadı

Bu

tarafından

yönetimden yönetildiği

önce tahmin

edilmektedir(Orhunlu,1992)Bu noktada Bozcaada ile ilgili bilgilerimiz çok düzenli olmadığını belirtmeliyiz. Bu sorunun daha o dönemde de yaşandığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. 1854 yılında Bozcaada’nın nereye bağlı olduğuna dair İstanbul’dan bilgi istenmesi o dönemde sık sık değişen koşulların önemli bir göstergesidir. “Bozcaada ve Limni cezîreleri Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyâletine dâhil olduğuna dair hâsıl oldukda memuriyet-i emr-i âlîsinde bir gûne sarahat olmadığından mevâdd-ı muktaziyede ne vecihle muamele olunmak lazım geleceği dair tevârüd iden tahrîrât-ı behiyelerine istîzân olunmakdan nâşî Dîvân-ı Hûmâyûn kaleminde mahfûz kuyûdât tetebbu΄

ve keyfiyet Mâliye Nezâret-i

celîlesi dahi muhâbereyle Meclis-i vâlâya lede’l-havâle eyâlet-i mezkûrenin makrûr-ı rüsûmu ve mülhekâtın Kıbrıs ve İstankelü ve Midillü cezîreleri olarak Bozcaada ve Limni cezîreleri başkaca kaymakamlık vechile idare olunmakda olduğundan keyfiyetin savb-ı destûrîlerine bildirilmesi meclis-i vâlâda tezkir kılınmış olmağla ifade-i hâl siyâkında şukka.85 “…Bozcaada ve Limni cezîreleri Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyâletine dâhil idüğüne dair memuriyet-i emr-i âlîsinda bergûne sarâhat olmadığı cihetle mevâdd-ı muktaziyede bu cihetle muamele olunmak lazım geleceği inhâ ve istîzân olunmuş

olduğundan Dîvân-ı Hûmâyûn

kaleminde mahfûz kuyûdât tetebbu΄ itdürüldükde eyâlet-i merkûme ma΄a Cezâyir mülhakı rüsûmu ve Kıbrıs ve İstankelü (Aşköy) ve Sakız ve Midillü cezîrelerinden mürekkeb olarak teşkîl kılınmış olduğu müstebân olup bu cihetle zikr olunan Bozcaada ve Limni cezîrelerinin eyâlet-i mezkûreye dâhil olup olmadığı

85

BOA,A.MKT.Um.NO:122/88.

80


anlaşılmış olmasıyla zikr olunan cezîreler kangı eyâlet dâhilindedür ve hazinece nev cihetle muamele olunmakdadır…”86 Enver Ziya Karal Tanzimat’ın ilk yıllarında Osmanlı’nın teşkilatını verirken Bozcaada’yı Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletine

bağlı bir liva olarak

göstermiştir(Karal,1999a) Bozcaada yapılan yazışmalarda bazen liva olarak adlandırılmıştır; Lîvâ-yı Bozcaada.87 Buna karşın Bozcaada’nın her zaman Liva yani Sancak olduğunu söylemek yanlıştır. Bazı yazışmalarda ise Bozcaada’nın Biga Sancağına bağlı olduğu belirtilmiştir. “…Biga sancağına mülhak olan cezîre-i Bozcaada bundan akdem…88” “…Biga sancağına tâbi’ Bozcaada ceziresinde…89”

“…Biga

sancağına

mülhak

cezîre-i

Bozcaada’sında

mütemekkinûn Rûm milletinin…90” Bazı yazışmalarda ise Bozcaada’nın Limni sancağına bağlı olduğu belirtilmiştir. “Her ay başında tanzîm edilmekde olan istatistik cedvellerinin nihâyet ayın on beşinde Der-saadetde bulundurulması hakkındaki tebligât-ı umûmiye üzerine Limni ile mülhak kazalarındaki vesâit-i nakliyenin mefkûdiyetinden dolayı kazalarca tanzîm olunacak cedâvel-i mebhûsenin tensîb-i âli-i velâyet-penâhî mûcibince mahallerince doğruca merkezi vilâyete gönderilmekde idiyse de merkez-i vilâyet olan Rodos şu sırada İtalyanlar tarafından işgâl idilmiş bulunmasından Bozcaada Kazası΄nın…”91 Bu eyalet Kaptan Paşaya bağlı olduğu için Kaptan Paşa Eyaleti olarak da adlandırılmaktadır. Bu sebepten Osmanlı’da Kaptan Paşa Eyaletini oluşumundan itibaren ele almamız konumuzun anlaşılması açısından daha iyi olacaktır. Osmanlı Devleti İstanbul’un fethinden sonra Ege Denizindeki adaları ele geçirmeye başlamıştır. Limni , Midilli , Eğriboz gibi yüz ölçümü büyük adaların ele geçirilmesiyle birlikte bazı idari sorunlar olmuştur.

İstanköy ve Rodos

86

BOA,A.MKT.NZD. NO:70/37. BOA,A.MKT.NZD,364/42. 88 BOA,HAT,776/36408-D. 89 BOA,HAT,776/36408. 90 BOA,HAT,776/36408-B. 91 BOA,DH.EUM.THR.NO:77/54. 87

81


Adaları da

alınınca sınırlar iyice genişlemiştir. Önceden Gelibolu Sancak Beyi

veya Derya Beyleri tarafından yönetilen donanmanın başına Barbaros Hayrettin Paşa’nın getirilmesi ile bölgede yeni bir idari düzenleme yapılmıştır. 1533’de Cezayir Beylerbeyliği kurulmuştur. Bu makam hem Kuzey Afrika hem Ege adalarını içine alıyordu. Bu bölgenin gelir kaynakları Kaptan Paşa’ya bırakılmıştır. Eyalet halinde teşkilatlanması 1533’den sonra olmuştur. 1568-1574 arasında bu eyalet, Yedi idari birimden oluşmuştu. Bunlar ; Gelibolu , Eğriboz , Karlili , İnebahtı , Rodos , Midilli , Sakız , Cezair-i Mağrib’dir. Bu eyaletlerin on sancağı haslı , üç sancağı salyaneli idi. Eyaletin merkezi Gelibolu idi. Gelibolu 19.yüzyıla kadar Merkez olarak kalmıştır. Özellikle Tanzimat’tan sonra eyalette yeni düzenlemeler yapılmıştır. 1876 yılında eyalet Sakız ve Rodos merkez olmak üzere Limni , Bozcaada , Midilli , İmroz , İstanköy , Meis’ten

meydana

geliyordu. Bu merkezlerde kadılar görev yaparlardı. İskelelerde ise Amil veya Eminler bulunurdu. Bunların görevleri, iskeleye uğrayan gemilerin vergi vermeden kaçmalarını engellemek ve gümrük vergilerini toplamaktı. Adaların stratejik öneminden dolayı kalelerine sürekli bakım yapılır ve asker , muhafız sayısı sabit kalacak biçimde desteklenirdi. Cezair-i Bahr-i Sefid yani Kaptan Paşa eyaletinin dağılması Balkan savaşı ve onu takip eden I. Dünya Savaşı’ndan sonradır(Gülmek,2002). Bu savaşlardan sonra Osmanlı elindeki adaları kaybetmiş ve eyalet dağılmıştır. Bozcaada 19.yüzyılın sonlarında Cezair-i Bahr-i Sefid eyaletinde Midilli sancağına bağlı bir kaymakamlık olarak teşkilatlanmıştır. Adada Kaymakamlık ve belediye daireleri bulunmaktadır. Bunun yanında Bidayet Mahkemesi, Ziraat Bankası Şubesi, Duyun-i Umumiye Dairesi , Kale-i Şahane Zabitanı , Evkaf Komisyonu gibi kuruluşlar vardı(Orhunlu,1992) XX. yüzyılın başlarında da Bozcaada’nın hangi eyalete bağlı olduğuna dair sorunlar yaşanmıştır. Sorunların temelinde ise ulaşım sorunları yatmaktadır. Bozcaada

XX.

Yüzyılın

başında

Limni’ye

bağlanmıştır.

Buna

karşın

Bozcaada’dan bölgeye ulaşım zor olduğu için ada yönetimi bu durumun

82


değiştirilmesini talep etmiştir. “Limni Sancağına mülhak Bozcaada Kazasının badiyet-i mesafesi hasebiyle pek çok mehâzir tevlîd eylemekde ve ezcümle şahsî veya devâir-i hükümetdeki işleri içün merkez-i Livâya gitmeğe mecbur olan efrâdı ahali Kala-i Sultâniye veyahud İzmir’de günlerce tevakkuf ve aktarma masârıfını ihtiyar idemeyerek kayıklar seyahatte muztar kalmakda ve şimdiye kadar bu yüzden telef olanların mikdarı tekessür itmekde olduğundan kaza-i mezkûrun birinci sınıf nâhiyeye tebdîli mümkün olamadığı hâlde teşkilât-ı hâzırasıyla Kala-i Sultâniye Sancağına rabtı husûsunda fevâid-i külliye iktitâf olunacağına dair…” “Fi’l-hakîka Cezâyir-i Bahr-i Sefîd haritasına atf olunan ilk nazarda Bozcaada’nın Limni’ye seksen küsür ve Kala-i Sultâniyeye ise ancak on altı mil mesâfede ve vaz΄iyyeti nokta-i nazarının Limni ile mahal-i sâire istikâmetinden külliyen hâriç olduğu hâlde bilakis…” “evrâk tahsilinin Bozcaada Mal müdürlüğüne vüsûlü ancak yirmi günü müteakiben Rodos, İzmir ve Limni ve Limni’den tekrar İzmir taraflarına ihtiyara mecbûr kaldığı ve bunların irkâb olunacağı ve vapurların her merkezde yek diğerine tekâbül eyleyeceği mahal kabilinden farz olunsa bile evrâk veya kimselerin vüsûlü ve tevzi΄i içün lazım gelen mahalat-ı mecbûriye ilave olunacağı hâlde akla yirmi sekiz gün sonra Bozcaada şu΄bân-ı mâliyesine vüsûl bulan bildikleri idüğüne mukâbil ise cezire-i mezbûrenin İstanbul’a on altı ve Kala-i Sultâniyeye de iki buçuk saat mesafede bulunduğu ve vilâyât-ı ma΄lûmât-ı umûmiye-i mâliyet doğrudan doğruya icrâ-yı tesir itmeyen işbu te΄hirâtın hiçbir sebeb-i makbûle istinâd idemeyeceği nazar-ı dikkate alınırsa hâl-i muzırın bir an evvel lüzûm-ı tebdîli tezâhüm eyler…”92

4.6- CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’NIN YÖNETİMİ Bozcaada 20 Eylül 1923 yılında düşman işgalinden kurtulduktan sonra, Lozan Antlaşması’nın 14.maddesi gereğince adalarda özel bir mahalli yönetim oluşturmak için çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaları sonunda 20 Haziran

92

BOA,DH.İD.NO:92-2/9.

83


1927’de İmroz ve Bozcaada için özel bir kanun hazırlanmıştır. Bu kanun 20 Temmuz 1927’de Resmi Gazete’de yayınlanarak ilan edilmiştir. Kanunun tam metni ise şudur: Bozcaada Ve İmroz Kazalarının Mahallî İdareleri Hakkında Kanun (Resmi Gazete İle Yayın ve ilanı : 20 Temmuz 1927 , Sayı :638) Kanun No : 1151 Madde 1- İmroz ve Bozcaadaları , yerel unsurlardan oluşan , özel yönetime tabi ve Çanakkale vilayetine bağlı birer bucaktır. Madde 2- Bu bucaklarda düzenin sağlanması için görevlendirilecek memur , yerli halktan atanır. Madde 3- Adanın genel çıkarlara ait yerel işlerini yönetmekle sorumlu bir bucak kurulu bulunur. Bucak müdürünün başkanlığı altında 10 üyeden oluşan bu kurum iki yıl için seçilir. Ada halkından olup Anayasaya göre seçmenlik için gereken nitelikleri taşıyanlar bu kurula üye seçerler. Ve milletvekilliği niteliklerinin tümünü taşıyanlar da bucak kuruluna seçilebilir. Madde 4- Kurul her yıl bucağı gelecek yılın bütçesini , geçen ylın kesin hesaplarını inceleyip görüşmek üzere Ocak ve Ağustos aylarında iki defa en çok birer ay süre ve bucak müdürünün çağrısıyla olağan toplantısını yapar. Hükümet veya bucak müdürü lüzum gördüğü anda , bucak kurulunu olağanüstü toplantıya çağrılabilir. Madde 5 – İller genel idaresi Kanunuyla il genel meclislerine verilmiş olan görevler , Bozcaada ve İmroz bucaklarında bucak kurullarına verilmiştir.

84


Madde 6- Toplamı , ada yerel yönetim gelirlerinin yüzde birini aşmamak koşuluyla başkan ve üyelere her toplantı için kuralca uygun bulunacak huzur hakkı verir. Madde 7- Kurulun kararları , yasaya aykırı ya da görev ve yasal yetkiler dışında olarak karşı çıkılmış olursa , kendi kendine yada bu kararlardan şikayet içeren yazılı başvuru üzerine olayın kararları , Çanakkale İl Yönetim Kurulu’nun görüşü alınarak İç İşleri Bakanlığınca her an iptal olunabilir. Kurulun kararları ada yerel çıkarlarına aykırılığından dolayı, karar alınma tarihinden 15 gün içinde karşı çıkmağa bucak müdürü yetkilidir. Bu durumda görüşme tutanaklarıyla karar metni , bucak müdürünün karşı çıkış yazısı, Çanakkale vilayetine gönderilir ve il kurulunca bir karara bağlanır. Madde 8- Kurul birleşmiş zaman ve yer dışında toplantıdan ya da bu kanunla birleşmiş görevleri yapmaktan kaçınacak olursa bir ay içinde yeniden seçim yapılmak üzere kurulu feshe İç İşleri Bakanı yetkilidir. Madde 9- Çeşitli yasalarla il özel idarelerine ve belediyeye yönlenmiş ve ayrılmış olan gelirler , bu iki adanın özel bütçelerine ait olan yerel gelirleri oluşturur. Yerel gelirlere ilişkin tarife , miktar ve oranları düzenleme ve belirtme konusunda genel kurul ve belediye kurullarına düşen görev ve yetkiler bu iki adada bucak kurullarına verilmiştir. Madde 10- Birinci maddede yazılı hizmetler ve kuruluşlarda görev yapan memur ve ücretlilerin aylık özel ödenek ve ödentileri bu iki adanın özel bütçelerine katılması gerekli yerel harcamaları oluşturur. Madde 11- Adaların bucak kurullarınca incelenen ve görüşülen bütçe ve kesin hesapları Çanakkale valiliği yönetim kurulunun görüşü alınarak İç İşleri Bakanlığı’nın onayı ile kesinleşir. Ulaşım ek ve olağanüstü tahsisat nedeniyle bütçede meydana getirilecek değişiklikler aynı yasa biçimine tabidir.

85


Madde12- Bucak müdürü adanın özel bütçesini ödeme yetkilisi ve mal memuru sorumlu saymanıdır. Ada yerel mal varlığının veznedarlığını ve tahsildarlığını ve diğer alım ve harcama işlemlerini adanın mali memurluğunu kurulca belirlenecek aidat karşılığında yerel yönetim adına yaparlar. Madde 13- Her iki adada dini kuruluşlarla bunlara ait vakıflar yerel yönetimin gözetimi ve hükümetin denetimi altında cemaatlere aittir. Cemaat okulları hastane ve tedavi yerleri gibi din dışı kuruluşlarla ve bunlara bağlı vakfedilmiş taşınmaz mal varlıkları ve eklentileri tüm yasa ve gerekleriyle yönetime devir olmuştur. Madde93 14- Her iki adada eğitim işleri ve işlemleri maarif teşkilatı hakkındaki yasa ile ilköğretim yasası hükümlerine göre düzenlenip yönetilir. Eğitim Türkçe genel parasız ve din dışıdır. Çocuklarına kendi dinini ve dilini öğrettirmek isteyen veliler yeterliliği hükümetçe onaylanmış ve dersleri hükümetin sürekli teftişine tabii bulunmak ve giderleri kendileri tarafından ödenme koşuluyla özel bir öğretmene genel okul yapıları içinden ayrılacak dersliklerden program ve ders saatleri dışında belirlenecek bir saatte din ve dil dersleri okutabilir. Her iki adada Maarif Encümeninin İlköğretim Kurulu yetkisine sahip olmak üzere bucak müdürünün başkanlığı altında eğitim müfettişi ya da baş öğretmen ve doktor ile bucak kurullarınca kendi üyeleri içinden seçilmiş iki üyeden oluşur.94 Madde 15- Yerel yönetimin bucak müdürü tarafından işe alınmış memur ve hizmetlilerinin ada halkından olmaları şarttır. Gerekli niteliğe sahip kimse bulunamadığı durumda öbür ada halkından , bu da bulunamazsa Türkiye Cumhuriyeti’nin yöreler halkından seçilir. Madde 16- Her iki adanın yerel zabıta topluluğu adalar içinde ve kıyılarda engelleyici güvenlik , adliye , belediye , sağlık ve hayvan sağlığı , avlanma , vergi 93 94

Bu madde 05-02-1951 tarihinde 5713 sayılı kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. Bu madde 16-07-1964 tarihinde 502 sayılı kanunla yeniden yürürlüğe konmuştur.

86


– resim işlemleriyle yükümlü olmak üzere Jandarma yönetmeliğine göre düzenlenir. Yerel zabıta çalışanlarının adalı olması şarttır. Şu kadar ki ; İmroz’da Bozcaadalı ve Bozcaada’da İmrozlu kişiler çalıştırılması ve adalar halkından olan kişilerle zabıta kadrosu tamamlanamadığı taktirde , Jandarma Yönetmeliği’ne göre aranan şartları taşımak üzere , ülkenin başka yöreler halkından da görevli almak mümkündür. Subaylar ve astsubayların Jandarma Yönetmeliği’ne göre özel okullarından yetişmiş olmaları şarttır. Adalarda bu yerel zabıta örgütünün kurulup yerleşmesi tarihinden başlayarak , mevcut polis ve Jandarma güçleri değiştirilir. Madde 17- Her iki adada oturan nüfus , bucak kurulunca belirlenip Vilayet Yönetim Kurulu’nun görüşüyle içişleri Bakanlığı tarafından onaylanacak sınırlar içindeki yerlere ayrılır. Her mahallede seçme hakkına sahip halk kendi içlerinden aynı niteliklere sahip üç kişiyi muhtar adayı olarak seçer ve bunlardan birini bucak müdürü muhtar olarak atar. Mahalle ihtiyar heyetlerine verilmiş yasal görevler tek başına bu muhtarın sorumluluğu altında yerine getirilir. Madde 18- Çanakkale valiliği Özel İdare teşkilatı Bozcaada ve İmroz bucaklarını kapsamaz. Her iki bucakta var olan belediye idareleri kaldırılmış olup , bunlara ait taşınır-taşınmaz mallar , kayıtlar , görev ve işlemler ve tüm gerek ve yüklenimler yerel yönetimlere geçer. Madde 19- Her iki adada Türkiye Cumhuriyeti yasa ve yönetmeliklerinin bu yasayla bağdaşan hükümleri kalıcı ve geçerlidir. Madde 20- Bu yasanın uygulama şeklini belirlemek üzere İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelikler Bakanlar Kurulu kararıyla Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlük kazanır. Madde 21- Bu yasa yayını tarihinden geçerlidir.

87


Madde 22- Bu yasa hükümlerini uygulamakla Bakanlar Kurulu görevlidir. Bu kanun yürürlükte olmasına rağmen uygulanmamaktadır. Günümüzde Bozcaada Çanakkale’ ye bağlı bir ilçedir. Nüfusuna göre ilçe olma yeterliliğine sahip değildir. Buna rağmen adanın stratejik konumu onun ilçe olmasını sağlamıştır. En yetkili kişi kaymakamdır. Asayişi Polis ve Jandarma sağlamaktadır. Polis yerleşim alanı içinde sorumludur. Yerleşim alanın dışında ise sorumluluk jandarmaya aittir. Ulaşımını deniz yolları sağlamaktadır. Bozcaada Belediye Başkanlığı da adanın diğer işlerini görmektedir. Bozcaada’da Ziraat Bankası dışında bir banka, henüz bulunmamaktadır.

4.7-CUMHURİYET DÖNEMİNE KADAR BOZCAADA’NIN NÜFUSU Bozcaada’nın nüfusuyla ilgili olan bilgilerimiz çok sınırlıdır. Elimizde yazarların eserlerinde verdiği sayılardan başka veri yoktur. Bunun yanında o dönem eserlerinde verilen nüfus sayılarına şüphe ile bakmanın doğru olacağı kanaatindeyiz. Bozcaada’nın nüfusundan ilk kez söz edilen kaynak Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait tapu tahrir defteridir. Bu kayıtta

62 Hristiyan , 18

Müslüman Hanenin bulunduğu kayıtlıdır(Aygen,1985). Bu iki veriden, adadaki muhtemel nüfusu tespit etmek yanlış bir sonuç verebilir. Çünkü hanelerin kaç kişilik olduğu konusunda bilgimiz bulunmamaktadır. 19.yy. da III. Mehmet dönemine ait olan tapu defterlerinde Bozcaada, Padişah Hassı olarak gösterilmiştir. Adada 5 Mahalle ve toplam 242 Hristiyan

88


hane, Mustahfız olarak da 37

Nefer ile 18 Müslüman hanenin bulunduğu

kayıtlıdır(Orhunlu,1989). Sırrı

Erinç

XVII.yy’da

260

hane

bulunduğunu

belirtmiştir(Erinç,Yücel,1978). Pocache 1656 yılında kalenin içinde 300 Türk ailesinin , kalenin dışında ise 200 Rum ailesinin yaşadığını eserinde yazmıştır(Erinç,Yücel,1978). Şemsettin Sami Bey ,Kamus-u Alem adlı eserinde Bozcaada’da 2453 Hristiyan , 1214 Müslüman’ın

bulunduğunu yazmıştır. Toplam nüfus

3667’dir(Aygen,1985). 1804 yılında İnciciyan Adanın nüfusunun 5000 olduğunu belirtmiştir. Dağılımla ilgili bir bilgi vermemiştir. V.Cuinet adanın nüfusu hakkında detaylı bilgi vermiştir. V.Cuinet adanın nüfusunun 4140 olduğunu belirtmiştir. Bunun 1300’ü Müslüman , 2820’si Rum , 14’ü Ermeni , 4’ü Yahudi , 2’si yabancıdır. Cinsiyete göre ise yapısı; 2173’ü erkek ,bunların 640’ı Müslüman , 1520’si Rum , 8’i Ermeni , 3’ü Yahudi , 2’si ise yabancıdır. 1967 kadının ise 660’ı Müslüman 1300’ü Rum 6’sı Ermeni , 1 tanesi Yahudi’dir (Aygen,1985). Cevdet Bey H.1311’de95 “Memalik-i Osmaniye Musavir Tarih ve Coğrafya Lûgatı” adlı eserinde Adanın nüfusunun 4140 olduğunu ve bunun üçte birinin Müslüman olduğunu yazmıştır(Aygen,1985). Bu da 1380 müslüman eder. Cevdet Bey ile V.Cuinet verdiği bilgiler büyük benzerlik göstermektedir. Bu durumda iki yazarın da aynı kaynaktan ya da birbirlerinin eserlerinden faydalandığını söyleyebiliriz.

95

Hicri 1311 yılı miladi olarak 1895 yılıdır.

89


Bundan sonraki kayıtlar, daha net ve doğru olarak bilgi vermektedir. Osmanlı İmparatorluğunun ilk nüfus sayımı 1831 yılında II. Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Bu sayımda Adanın nüfusu 1232’dir. Bunun 439’u Türk , 793’ünü Hristiyan’dır(Postalcıoğlu,1987). 1876 yılına ait Cezair-i Bahr-i Sefit Salnamesinde Adanın nüfus yapısı hane ve kişi sayısı olarak verilmiştir .Bu sayıları karşılaşma yapılacak şekilde belirtirsek: Uyruğu

Hane Sayısı

Kişi Sayısı

Hiristiyan

171

1438

Müslüman

267

586

Ermeni

1

2

Kıpti

3

7

TOPLAM

438

2027

TABLO 2: 1876 Cezair-i Bahr-i Sefit Salnamesinde Adanın Nüfus Yapısı

Tabloda belirtilen sayılar Salname’de geçmektedir(Aygen,1985). 19.yy. sonunda Bozcaada’nın nüfusunun 3667 olduğu tahmin ediliyor. Bunlardan 1214’ü Türk’tür(Orhunlu,1992) Bundan sonra Bozcaada ile ilgili nüfus bilgisine Lozan görüşmeleri sırasında rastlanmıştır. Yunan Heyeti, Bozcaada’nın Yunanistan’a bırakılmasını savunurken 1912 yılındaki nüfus sayımı yapıldığını bu sayıma göre adada 5440 Hristiyan’ın 1200 de Müslüman’ın yaşadığı M. Venizelos tarafından söylenmiştir. Bu sayılara göre Adanın nüfusu 6620’dir. Görüşme süresince bu sayı yer yer gündeme gelmiştir. Türk heyeti bu sayıya ne itirazda bulunmuş ne de sayıların

90


doğruluğunu kabul ettiğini söylemiştir. Bu sayıların doğru olup olmadığıyla ilgili net bir bilgimiz yoktur. Saadettin Aygen 1921 yılında adada 1632 kişi yaşadığını söylemektedir. Cumhuriyet

dönemine

kadar

Bozcaada’nın

nüfusuyla

ilgili

olan

bilgilerimiz bunlardır. Ne yazık ki bilgilerden birkaç tanesi dışında diğerleri şüphe içermektedir. Tüm bilgiler nazara alındığında ise, bazı noktalarda önemli çelişkiler ortaya çıkmaktadır. Örneğin II. Mahmut Döneminde yapılan resmi sayımda ada nüfusu 1238 olarak tespit edilmiştir. Buna karşın İnciciyan 1804 de nüfusu 5000 olarak vermiştir. V.Cuinet 4140 olarak vermiştir. Bu sayılar arasında 3500 gibi bir fark vardır. Bozcaada’nın coğrafi şartları da ele alındığında, yani adaya göç etmek veya adadan başka bir yere göç etmenin zorlukları dönemin şartları altında düşünüldüğünde, bu denli hızlı nüfus hareketinin oluşması zor ihtimaldir. Ayrıca Osmanlı Devletinde yerleşik bir ahalinin göç etmesinin zor olduğu gerçeğini göz önüne alacak olursak, bu şekilde hızlı bir göçün yaşanmış olması zor bir olasılıktır. Devlet bunu engelleyen önlemler almıştır. Bu şartlar altında verilen bilgiler arasında bu denli büyük farklılıkların olmasının sebebi göç hareketleri olamaz. Bozcaada’nın tarihi dikkate alındığında adada nüfus kaybına sebep verecek önemli bir savaş da yoktur. Bu durumda bu bilgilerde bir yanlış söylem ve abartı olduğunu düşünmek daha doğru olabilir.

4.8-CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’NIN NÜFUSU Cumhuriyet döneminde yapılan 1927’de ilk nüfus sayımından günümüze kadarki (2003) tüm nüfus hakkında bilgimiz vardır. Cumhuriyet dönemi nüfus yapısını ve hareketlerini incelemede önce sayıları tablo halinde sunalım:

91


Sayım yılı

Tespit Edilen Nüfus96

1927

1631

1935

1691

1940

1892

1945

1765

1950

1781

1955

1686

1960

1685

1965

2141 (600 Rum)

1970

2031

1975

1861

1980

1722

1985

2030

1990

2003

1997

2543

2000

2440

TABLO 3: Cumhuriyet Döneminde Yapılan Nüfus Sayımlarında Bozcaada’nın Nüfusu

Bozcaada’nın nüfusunu incelediğimizde bazı yıllar arasında nüfus düşüşleri vardır. 1940-1945 arasında nüfus 127 kişi azalmıştır. Bu azalma %7 gibi orana denk gelmektedir. Bunun sebebi düşünüldüğünde II. Dünya Savaşı’nın bu durum üzerinde etkin olduğu söylenebilir. 1950-1955 arasında 100 kişilik bir azalma vardır. Bu durum Rum nüfusla ilgisi olabilir. Şöyle ki, bu yıllar arasında Yunanistan’ın iç sorunları vardı. Yakınları Yunanistan’da yaşayan insanların göç ettiği düşünülebilir. 1960-1965 arasında ise nüfus 456 kişi artmıştır. Bu dönem de

96

Tabloda verilen nüfus sayımı sonuçlarından;1935,1940,1950,1955,1960,1970,1975,1980 yılına ait rakamlar Mehmet Saadettin Aygen’in(1985) çalışmamızda adı geçen eserinden alınmıştır. 1965 yılına ait nüfus sayıma ilişkin parantez içinde verilen açıklama notu ise Cengiz Orhunlu’nun (1996) eserinden alınmıştır. Diğer nüfus sayımı sonuçları ise Bozcaada Nüfus Dairesi Genel Müdürlüğü’nden alınmıştır.

92


Devletinde çalışması ile Bozcaada’ya dışarıdan özellikle Bayramiç yöresinden bir göç olduğu söylenebilir. Bizim için önemli olan bir nokta ise bundan sonradır. Adanın nüfusu 1965’den sonra 1985’e kadar yirmi yıl süreyle azalmıştır. Bu olgunun iki önemli sebebi vardır. 24 Temmuz 1964 yılında Bozcaada’da bulunan Rum İlköğretim Okulu kapatılmış ve Rum ahalinin ana diliyle eğitim hakkı ellerinden alınmıştır.97 Çocuklarının eğitimi için adada yaşayan Rum nüfus göç etmeye başlamış ve bu hareket hızla devam etmiştir. Bu duruma bir de 1974’de yaşanan Kıbrıs Harekatı eklenince, göç artarak devam etmiş ve buna bağlı olarak nüfus hızla azalmıştır. 1985’den sonra özellikle 1990’lı yıllarda adanın nüfusunun iki binin üzerinde olması dikkat çekmektedir. Bu noktada şunu belirtmeliyim ki; 1990 sonrası olaylarda adada yaşadığım için daha iyi ve doğru değerlenmelerde bulunabilirim. 1990’dan sonra adada turizm önemli bir gelişme sağladı. Buna bağlı olarak adalı olmayan ancak Bozcaada’yı seven bir insan topluluğu oluştu. Türkiye’de Mahalli İdareler Kanunu’na bağlı olarak ilçelerin nüfusu sayılarına göre devletten ödenek almaktadır. Nüfus sayımında bu insanlar adaya gelip burada kayıt olmaktadır. Bunun sonucu olarak nüfus sayısı yüksek bir rakama ulaşmıştır. Şu söylenebilir ki; bu sayı azımsanmayacak derecedir. 2000 nüfusu sayımında 2440 olan Ada nüfusunun yarısının bu insanlar tarafından oluşturulduğunu söylemek yanlış olmaz. Kışın adanın nüfusunun 1000 kişi civarında hatta bunun altında olduğunu belirtmek doğrudur. Bunda eğitim için dışarıda bulunan öğrenciler de etkilidir. Nüfusla ilgili değerlendirmelerin sonunda önemli bir saptamada bulunmak gerekir. 1965 yılına kadar hatta 1980’e kadar adada Rum ahali önemli bir sayıda idi. Bunu adada bulunan insanlarla yaptığımız konuşmalardan öğreniyoruz. Buna karşın günümüzde artık durum çok değişmiştir. Yaptığım çalışmalar sonucu elde ettiğimiz bilgiye göre; 2000 sayımında 2440 olan Ada nüfusunun sadece 28’i 97

Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi ileriki bölümlerde verilecektir.

93


Rum’dur (Antula Arvanitoğlu, canlı tanıklık). 1950 yılında açılan Rum okulunda ise 170 öğrenci vardı. Günümüzde ise Bozcaada’da

hiç Rum öğrenci

bulunmamaktadır. Bu da yaşanan göçü kanıtlar niteliktedir.

4.9-OSMANLI İDARESİNDE BOZCAADA’DA ŞARAP ÜRETİMİ VE TİCARETİ Osmanlı İmparatorluğunda sadece Gayr-i Müslimlerin alkollü içecekler üretmesi ve ticaretini yapması serbest idi. Bozcaada’da Gayr-i Müslim ahalinin fazla olması ve adanın ikliminin üzüm üretimine izin vermesi adada şarapçılığın ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Bu durumdan dolayı Bozcaada’da alkollü içeceklerden alınan vergi İstanbul hükümeti için önemli bir gelirdi. Adadaki şarap üretimi ile ilgili düzenli bir kayıt tutulmadığı için adadaki şarap üretimine ilişkin bilgilerimiz oldukça sınırlıdır. Buna karşın Bozcaada ahalisinin ödediği verginin miktarı hakkında bilgimiz vardır ancak sadece vergi miktarından üretilen şarap miktarını belirmemiz oldukça zordur. Elimizdeki belgelerden hareketle H.1260 sonrası Bozcaada da şarapçılıkla bazı noktaları belirtebiliriz. H.1260 yılında Bozcaada ahalisinin 45.000 kuruş vergi ödemesi kararlaştırılmıştır.

“…Bozcaada rüsûm-ızecriyesinin işbu altmış senesine

mahsûben ber-veche sâbık bir yük kırk beş bin kuruş bedel ile maktûen deruhdesine cezîre-i merkûme reayâsı tâlib ve bahâ-i mezbûrun üç taksit ile hazîne-i celîleye tediye ve îfâsına müteahhid olduklarından” 98 Belirlenen miktarın üç taksit ile ödenmesi kararlaştırılmıştır.H.1260 senesine ait bu vergi daha sonra 42.000 kuruş olarak ödenmiştir.99

98 99

BOA,İR.Dah,NO:4692. BOA,İR.Dah,NO:5634;BOA,İ.Dah,NO:4692.

94


H.1261 senesinde ise verginin 44.000 kuruş olarak toplanacağı tahmin edilmiştir. Buna karşın hava şartlarından dolayı belirlenen bedelin ödenemeyeceği belirtilmiştir. “…iki bin kuruş mikdârı ziyade hâsılât zuhûr ideceği bulunmuş ise de havaların uygunsuzluğu cihetiyle hatr-ı vukû΄u melhûz idüğünden a΄şâr-ı merkûmenin kırk bin kuruş bedel ile ada-i mezkûr reayâsına ihalesi mahallince…”100 H.1261 senesinde de 40.000 Kuruş şarap vergisi alınmıştır. “…Bozcaada΄nın üzüm a΄şârı güzerân iden altmış senesinde kırk iki bin kuruş bedel ile ihale olunmuş ise de altmış bir senesinde mahsûlün olgunsuzluğundan nâşî tâlibi bulunmamış ve emaneten idaresinde bedel-i mezbûrden iki bin kuruş ziyade hâsılat vukû΄u me΄mûl olduğu gibi bazı mertebe hatar dahi melhûz bulunmuş idüğü cihetle a΄şâr-ı merkûmenün ada-i mezbûr reayâsı üzerine kırk bin kuruş bedel ile ihalesi veyahud emaneten ta΄şîri hususları mukaddemen lede΄linhâ ol bâbda müteallik buyrulan irade-i seniyye mûcibince yazılan isti΄lâ-nâmeye cevâben ada-i mezbûr meclisi tarafından vârid olan mazbatada a΄şâr-ı mezbûre sene-i merkûmeye mahsûben kırk bin kuruş bedel ile reaya-yı mersûme üzerinde karar iderek bâ-hüsn-i rızâ deruhde olunduğu iş΄âr ve ibnâ kılınmış olduğundan zikr olunan üzüm aşrının mezkûr altmış bir senesine mahsûben ol mikdar bedel ile reayâ-yı merkûmeye maktûan bi΄l-ihâle hazînece îcâbının icrâsı…”101 H.1262 senesinde şarap vergisi 41.000 Kuruş olarak tahmin edilmiştir. Buna karşın hava şartlarının kötülüğünden dolayı alınan ürün az olmuş buna bağlı olarak vergide de düşüş yaşanmıştır. “…geçen almış iki senesine mahsûben kırk bir bin kuruş bedel ile cezîre-i mezbûre reayâsı uhdelerine maktûan ihâle kılınmış lede΄l muvâzene sâl-i mâl bedelinin üç bin kuruş noksanı görünmüş olduğu kuyûdan istinbâ kılınmış…”102 H.1262 senesinde 38.000 Kuruş vergi alınmıştır. H.1263 senesinde de hava şartlarından dolayı 38.000 kuruş vergi toplanmıştır. “…Mâliye nâzırı devletlü Paşa hazretlerinin bir kıt΄a takrîri mealinde Bozcaada΄nın üzüm öşrü işbu altmış üç senesine mahsûben bi’l100

BOA,İR.Dah.,NO:5634. BOA,İr.Dah.,NO:6066 102 BOA,İ.M.V, NO:2398. 101

95


müzâyede bârânın inkıtâından kuraklık olarak mahsûlâtda adem-i bereket mülâhazasıyla otuz sekiz bin kuruş bedel ile cezîre-i mezbûre reaile cezîre-i mezbûre reayâsı üzerlerine karar iderek ziyâdeye tâlib-i âheri zuhûr itmiş olduğundan ol vecihle ihâlesi veyahud emaneten iradesi husûsları mahallinden bâ-tahrîrât inhâ ve aşr-i mezbûrun…”103 H.1266 ve H.1267 senelerinde 40.000 kuruş vergi alınması planlanmıştır. “…altmış altı ve yedi seneleri bedeli olan kırk bin kuruşun hazine-i celîliyyeden reddi lazım geleceğine nazaran…”104 Bozcaada’daki şarap vergisi genellikle devlet tarafından bölgedeki kaymakam aracılığı ile toplatılmıştır. Bu durumun dışında zaman zaman ihaleye verildiği de olmuştur. H. 1267 senesinde ihale edilmiştir. “…altmış yedi senesine mahsûben kırk bin kuruş bedel ve sarrâf Horasancıoğlu Bedrus taahhüdleri ile mültezimesinden Abdullah Beğ uhdesine ihâle ve bedeli sarrâf-ı mersûm tarafından tamamen teslîm-i hazîne olunmuş olan hamr ve arak resm-i gümrüğünün bazı esbâbına mebnî mahallinde icrâsı mümkin olamamasından dolayı lağvıyla…”105 Bu rakamlardan yola çıkarak adadaki şarap üretiminin belirli bir düzeyde gittiğini belirtebiliriz. İlerleyen yıllarda verilen verginin miktarında büyük artışlar olmuştur. Bu durumda ödemede paranın değer kaybına bağlı olduğunu söylemek daha doğrudur. H.1273 senesinde 145.000 Kuruş vergi alınması planlanmıştır. Bağlarda oluşan hastalıktan dolayı vergide indirime gidilmesi istenmiştir. “Bozcaada rüsûm-ı zecriyesi behresine yüz kırk beş bin kuruş bedel ile yerlü teb΄a-i hristiyan uhdelerine maktûan ihâle olunmakda ise de iki üç seneden berü cazire-i mezbûre bağlarına gülleme tabir olunur illet ârız olarak hâsıl olan üzüm telef olmakda ve sene sene ziyadeleşmekde olduğu cihetle kendülerini gadrûn ve kâyete-i maktûanın feshi teb΄a-i merkûme tarafından istidâ olunmuş ve fi΄l-hakîka illet-i 103

BOA,İ.M.V, NO:2398. BOA,İ.M.V.NO:9965. 105 BOA,İrd.Mec.Vala. NO;11431. 104

96


mezkûreden dolayı üzüm mahsûlâtı telef olarak senîn-i sâbıkada mahsûlün efrât üzere hüsûlünden nâşî bedel-i maktû-ı mezbûrun teb΄a-i merkûmenin haylice münâfi΄ ve ticâretleri dahi vukû bulmuş olduğundan ve rüsûm-ı mezkûrenin ol vecihle maktûa rabtı yalnız cezîre-i mezbûrede olmayup sâir mahallerde dahi ol vecihle ihâle olunmakda olmasıyla şimdi bir mahallin maktû΄ı fesh olunsa emaline sirâyet iderek hisâr-ı hazîneye bâ-mûcib olunacağından is΄âf-ı istid΄âdan sarf-ı nazarla bedel-i maktû-ı mezkûrun kemâ fi΄s-sâbık istihsâli husûsunun tarafınıza bildirilmesi meclis-i mahalliye-i mâliye ve maclis-i vâlâda tensîb olunmuş olmağla ber-minvâl muharrer bedel-i mezkûrun hüsn-i istihsâline mübâderet eylemeniz siyakında şukka.106” Osmanlı idaresinin Bozcaada’da üretilen şaraba önem verdiğini daha öncede belirtmiştik. H.1278 senesindeki bir yazışmada adada üretilen şarabın kalitesi belirtildikten sonra bu şaraba ilişkin ortaya çıkan vergilerin toplanması için de özel bir vergi memuru ve kolluk görevlisi atanmıştır. “…Bozcaada ahâlisinin yetiştirdikleri hâsılât kâffeten üzüm mahsûlünden ibâret olarak kalitelü müskirât i΄mâl itmekde olmalarına mebnî mezkûr adaya yetmiş yedi senesi Kânunuevvel ibtidâsından i΄tibaren şehriye dört yüz elli kuruş maaşla Mahmud Efendi΄nin resm-i mîrî memuru intihâb ve muînine yüz elli kuruş eylemekle bir nefer kolcu ta΄yîn kılındığı mahallinden iş΄âr olunmuş…”107 1300’lü yıllarda ise Bozcaada’daki şaraba ait vergi Duyun-u Ummumiyye bırakılmıştır. “…medâr-ı taayyüşleri üzüm mahsûlü olarak bundan i΄mâl olunan müskirât içün mahallince takrîr olunan fiyatın Duyûn-ı Umûmiye Nezâretince tasdîk idilmedikçe makbûl addolunmaması ve emr-i tasdîkin beş altı te΄hir itmiş ve bu te΄hir içinde fiyat muvakkaten mahalliye…”108 Bunların dışında Bozcaada’da üretilen şarabın ada için önemli bir gelir kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bozcaada’da üretilen şarap yabancı tüccarlar 106

BOA,A.MKT.MVL.NO:84/54. BOA,İ.M.V,NO:20941. 108 BOA,DH.MKT,NO:1512/92 107

97


tarafından alınıp satılıyordu. “Teb΄a-i ecnebiyeden bazılarının Bozcaada΄sından bi΄l-mübâyaa diyâr-ı ecnebiyeye götürecekleri hamrın rüsûmâtı hakkında istîzânı hâvî cezire-i mezkûre kaymakamı Kâmil Beğ΄in tevârüd iden…109” Osmanlı devleti de bu ticaretten ayarıca gümrük vergisi almıştır. Buna ilişkin bir yazıda adadan şarap alan bir tüccara verilen yazı şu şekildedir; “Şarab: 13270 kıyye.Endirye Kokota bezirgânları Altos tebasından Kapudan Kusto sefînesine bu defa Bozcaada΄sından mübâyaa eylediği ber-mûcib bâlâda muharrer yalnız on üç bin iki yüz kıyye şarab … bi-irade-i seniyye maktû΄ vechile bu tarafda rüsûm-ı zecriyyesi tamamen ahz olunmağla her ne tarafa gider ise gümrük ve zecrîne memurları tarafından tekrar gümrük ve rüsûm-ı zecriye mütâlebesiyle ber-gûne rencîde müdâhele olunmamak içün işbu tezkire-i memhûre i΄tâ olundu.”110 Osmanlı hükümetinin Bozcaada’da uyguladığı gümrük vergisinin ada ahalisini olumsuz etkilediği ve ticareti azalttığı ahali tarafından İstanbul’daki hükümete iletilmiştir. Mallarını satamamaktan yakınan ahali gümrük vergisinin kaldırılmasını talep etmiştir. “…Bozcaada ahalisinin i΄mâl ve fürûht eyledikleri müskiratın rüsûm-ı zecriyesi maktûan reayâsı uhdesine havâle olmasıyla memâlik-i ecnebiyeye nakl olunan müskirâtdan resm-i gümrük metâlibi olunmaması hakkında mukaddemen bâ-mazbata vukû bulan inhâ üzerine … … resm-i gümrük zahîreye dokunur bir şey olmayup müessisi olan nizamı îcâbınca ahz ve tahsîl itdirilmesi i΄şâr kılınmış ise de resm-i mezkûrun afvı hakkında reayâyı merkûme tarafından bu kere dahi vâkı΄ olan istid΄â üzerine keyfiyet kuyûdu ihrâç itdirilerek meclis-i mahalleye havâle ile husûs-ı mezkûr ber-minvâl-i muharrer kararlaştırılmış olmasına nazaran reayâ-yı merkûmenin işbu istid΄âları kabûl-ı şâyân şey olmayup resm-i mezkûrun nizâm ve ta΄rizâsına tatbîkan ahz ve tahsîl itdirilmesi hususunun tarafınıza yazılması meclis-i mezkûr müzâkerâtı iktizâsından idüğü Mâliye Nâzırı atûfetlü efendi hazretleri cânibinden bi΄t-takrîr ifade ve beyân kılınmağın ol vecihle îcâbının icrâsına mübâderet eylemeniz

109 110

BOA,HR.MKT.NO:32/30. BOA,A.M.NO:1/ 4.

98


siyâkında şukka.”111 “…tenzîli lazım gelür ise de gümrük-i mezbûrun altmış altı ve yedi seneleri bedeli olan kırk bin kuruşun hazine-i celîliyyeden reddi lazım geleceğine nazaran icrâ-yı îcâbı hakkında irade-i seniyyeleri istîzân olunmuş olup gümrük-i mezkûrun ihdâsından dolayı ticar-i ecnebiye ada-i mezkûre gelmeyerek aher mahallerden müskirât almakda ve bu cihetle reâyâ-yı mersûme mahsullerini satamayarak zarûret çekmekde olduklarını ve bu keyfiyet bilâhere vâridat-ı sâire tahsîlatına sekte îrâsını ve husûsuyla rüsûm-ı zecriye bedelinin kâmilen çürümesini…112” Osmanlı idaresinde şarap üretmek özel şartlara tabidir. Bozcaada’da bulunan konsolos vekilleri kendi ihtiyaçları kadar şarabı evlerinde üretme hakkına sahipti. Buna karşın bu vekillerden bazıları ticari amaçlı olarak da üretim yapmışlardır. Bu durum bölgedeki Osmanlı idarecilerinin dikkatini çekmiştir. Durumu İstanbul’a bildirmişler ve ticari amaçlı üretimden vergi alınması gerektiğini belirtmişlerdir. “…Bozcaada’da mukîm düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinden bazıları bir iki seneden berü reyânın kâr u kesbleri olan şıracılığı irtikâb iderek bu keyfiyet reayânın inkitâ-ı ticâretleriyle bilâhere hisâr-ı hazineyi müstevcib olacağına binaen ba΄de΄l-yevm konsolos vekilleri kadîmi vechile nefisleri içün mikdar-ı kifâye yapacakları müskirâtdan başka yerlü reayası misillü mevsiminde ahaliden üzüm iştirâsıyla sefâyin tahmil olunacak derecelerde kendüleri kilitlü şarab kurmamaları ve eğer bu suretle men΄i ve vakit ve hâle münâfî olduğu hâlde gerek konsolos vekilleri ve gerek tercümân ve saire taife-i müsta΄menân ada-i mezkûrla ta΄sîr ve taktîr idecekleri müskirâtın ber-mûceb-i istimâre rüsûm-ı zecriyesini nizâmı vechile tamamen eda eylemeleri ve eğer o makûle müste΄men taifesi i΄mâl eylediği müskirâtın rüsûmunu virmekde muhâlefet iderler ise şarablarının bey΄ ve şirâsına ruhsat virilmemesi ve elli altı senesi zecriye rüsûmâtından Nemçelü Yakomi’nin beşyüzelliyedi ve İngiltere konsolos vekili Atna Şaki’nin altıyüzyetmişyedi düyûnâtı, Uruskufa Panapot’un kırk kuruş

111 112

BOA,A.MKT.MHM.NO:30/13. BOA,İ.M.V.NO:9965

99


ki,

cem΄an

binikiyüzyetmişdört

kuruş

zimmetleri

alel-hâlehu

kalmış

113

olduğundan…”

4.10- CUMHURİYET DÖNEMİNDE BOZCAADA’DA ŞARAPÇILIK114 Bozcaada’da şarapçılığı anlatmadan önce şarabın tarihi seyrine bakalım. Şarap üretimi çok eski çağlarda başlamıştır. Tarihte üzümü ilk İbraniler yetiştirmiştir .İlk şarabı ise Yunanlılar ve Romalılar yapmıştır. Anadolu’da ise şarap üretiminin MÖ.2000 yılarında başladığı tahmin edilmektedir. Anadolu’da

şarap

üretimi

Türkler’in

bölgeye

hakim

olmasıyla

yavaşlamıştır. Bunda şarabın İslam inancı gereği yasak olması etkili olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise özelikle Kanuni Sultan Süleyman ve IV. Murat dönemlerinde şarap üretimini ve içimini engellemek için ağır cezalar uygulanmıştır. Tanzimat’tan sonra bu yasaklarda yumuşama görülmüştür. Dünya şarap üretimi 1960 yıllarında 2800 hektolitredir. Bu üretim 1990 yılarda 2000 hektolitreye gerilemiştir. İklim şartları ve şaraba alternatif olan alkollü içeceklerin çoğalması etkilidir. Şarabın oluşumda meyve suyu ve üzüm suyu yani “şıra”önemli bir rol üstlenmektedir. Şıranın içinde bulunan asitler uygun koşullarda kendiliğinden kimyasal bir tepkime oluştururlar. Bu tepkimeye ”fermantasyon” denilir. Bunun sonunda şarap oluşur. Şıranın kalitesi şarabın kalitesini doğrudan etkiler. Şarabın alkol derecesi ,eskitilmesi ve benzeri özelikleri şıranın kalitesine bağlıdır.

113

BOA,İR.MV,NO:670. Bozcaada’da şarapçılıkla ilgili kısım yazılı kişilerin canlı tanıklıkları ile hazırlanmıştır;Osman Ataol, Mehmet Talay,Hayati Talay,Orhan Yunatçı,Haşim Yunatçı,. 114

100


Üzümün cinsi ise şarabın rengi üzerinde etkilidir. Beyaz ,kırmızı ,pemberoze rengini almasını üzümün cinsi belirler. Anadolu’da iklim sebebiyle kaliteli üzüm yetiştirilmektedir. Bu sayede Anadolu’da kaliteli şarap üretimi yapılabilir. Bu durum ülkemiz tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmemiştir. Bu kısa girişten sonra şarap üretiminin ve şarapçılığın Bozcaada’daki durumuna bakalım. 4.10.1-Bozcaada’da Şarap Bozcaada’da Bizim

şarapçılık çok eski zamanlardan itibaren yapılmaktadır.

çok eski dönemlere ilişkin,

bilgimiz çok azdır.

hatta Cumhuriyet öncesi döneme ilişkin

Bozcaada’da şarap üretimi 1925 yılına kadar Rumların

elindeydi. Bu durumun temel sebebi şarabın İslam İnancına göre haram olmasıdır. Bundan dolayı Bozcaada’da

Türkler çok uzun yıllar bağlarda üzüm

yetiştirmiştir. Şarap üretimine ise karışmamışlardır. Bozcaada’da ilk defa Haşim Yunatcı, 1925 yılında bir Rum’dan depo almış ve şarapçılıkla ilgilenmiştir. Böylece şarapçılık üzerindeki Rum tekeli kırılmıştır. Haşim Yunatcı’yı 1927 yılında Osman Ataol, 1948 de Hayati Talay izlemiştir. Şarapçılık adada gelişmeye başlamıştır. Şarap üreticileri 1956 yılında Bozcaada’da Şarapçılık Anonim Şirketi’ni kurmuşlardır. Şirketin başkanı Haşim Yunatcı olmuştur. Bu şirketin çalışmaları ile 1956 yılında Fransa’dan , Bozcaada’ya makineler getirilmiştir. 1956 yılında Bozcaada’da makineli üretime geçilmiştir. Bundan sonra Bozcaada şarapçılığı hızla gelişmiştir.1960-1980 yıları arasında Bozcaada’da irili ufaklı on üç firma bulunmaktaydı. Bu firmalar yılda yaklaşık olarak 7-8 milyon litre şarap üretmiştir. Üretilen şaraplar tekneler ile Anadolu’nun bir çok yerine dağıtılmıştır.

101


Bozcaada şarapçılığı 1960-1980 yıları arasında altın çağını yaşamıştır. Bu başarılı dönemden sonra Bozcaada şarapçılığı için karanlık çağ olarak nitelenebilecek dönem başlayacaktır.1982 sonrası şarapçılık hızla gerilemiştir. On üç firmadan sadece dört beş tanesi üretime devam edebilmiştir.1990’lı yılarda Bozcaada’daki en büyük şarap fabrikası olan

“Aral” şarap fabrikası

kapanmıştır.1960-1980 yılları arasında 7-8 milyon litre olan şarap üretimi 1990’lı yılarda artık 1,5- 2 milyon litreye düşmüştür. Bu durumun sebeplerine bakarsak; a)Bozcaada’da şarapçılığın oluşumda ve gelişmesinde Rum nüfus etkili olmuştur. Lozan Antlaşmasıyla

Bozcaada Türkiye’ye bırakılmıştır. Lozan

Antlaşmasından sonra Bozcaada’da şarapçılığın devam etmesinin temel sebebi aynı antlaşmanın mübadele ile ilgili bölümünde

Bozcaada’da yaşayan Rumlar,

Türkiye ile Yunanistan arasında yapılacak olan nüfus mübadelesinden muaf tutulmuştur. Böylece Bozcaada’da kalan Rumlar zaman içinde Türklere şarapçılığı öğretmiştir. 1926 yılında Türkler de şarapçılıkla ilgilenmişlerdir. Buna rağmen ada şarapçılığının önemli bir kısmını Rumlar devam ettirmiştir. Rum nüfusu zaman içerisinde sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı Bozcaada’dan göç etmeye başlamıştır. Bu göçe 1962 yılında Bozcaada bulunulan Rum okulunun kapatılması ve daha sonra da 1974 Kıbrıs Harekatı eklenince göç hızlanmıştır. 1965 yılında Bozcaada’da 600 civarında Rum bulunmaktaydı. Bu sayı 1980 yılında

150’ye

inmiştir. Rum nüfusunun

göç etmesi ada şarapçılığının

gerilemesinde çok etkili olmuştur. b) 1980 sonrası Türkiye’de hakim olan iktidarlar şarapçılığa olumlu bakmamaktadırlar .1982’ye

kadar şarapçılıkta tek bir vergi vardı.1982 de

Savunma Sanayiini Destekleme Fonu, Eğitim ve Gençlik Hizmetleri ve ek vergiler konuldu. Toplam %62 oranında vergi alınmaya başlandı. Bunun sonucu olarak firmalar arka arkaya iflâs etmeye başladılar. Bu vergiler 1 Temmuz 2002’de değiştirildi. Özel Tüketim Vergisi adı altında %48 oranında tek bir vergi alınmaya başlandı.

102


c) Dünyada yaşanan iklim değişiklikleri Bozcaada’yı da etkiledi. Şarabın ham maddesi olan üzümün üretimi düştü ve kalitesi bozuldu. Bu durum şarabı da doğrudan etkilemiştir. d)Bozcaada’ya dışarıdan gelen insanlar zaman içinde adadan arsa almaya başladılar. Bu insanlar tarafından alınan bağlarda üzüm üretimi yapılmamaya başlandı. Yapanlar ise bu işe gereği kadar önem vermediler. Bu da üzüm üretiminde düşüşe ve üretilen üzümün kalitesinin bozulmasına sebep oldu. Temel olarak yukarıda saydığımız bu sebeplerden dolayı Bozcaada’da şarapçılık büyük ölçüde gerilemiştir. Bozcaada’da şarapçılık 1998 yılından sonra yeni bir atılım sürecine girdi.1998 yılında devlet, Ada’da bulunan fabrikalara 100 milyarlık bir yardım yaptı. Bu yardım aynî şekilde yapılmıştır. Fabrikalar bu yardım ile ellerinde bulunan makineleri değiştirdiler. Demir malzemeli aletlerin yerlerine krom – nikel-kaplama aletleri alındı. Şarapçılık acısından krom nikel daha uygundur. Bu yardımlardan sonra Bozcaada’da daha kaliteli şaraplar yapılmaya başlandı.1998 yılında şarapçılık açısından yeni üzüm türleri yetiştirilmeye başlandı. Bu çalışmalar çok yeni olduğu için şarabın geleceği henüz net değildir. Bozcaada’da şarapçılığın geleceğiyle ilgili olarak Bozcaada’da uzun yıllar bu işe emek harcamış ve Talay Şarap Fabrikasının kurucusu olan Hayati Talay şunu söyledi; “Bozcaada şarabı kalite olarak geçmişi geçecektir; ama üretim miktarı olarak geçmişi yaklaşması zor bir ihtimaldir.” 4.10.2-Bozcaada’da Yetişen Üzümler Bozcaada’da Vasilaki, Kuntra (diğer adı karasakız), Karalahna üzümleri şarapçılık alanında kullanılmaktadır. Kuntra ve Karalahna

kırmızı şarap

yapımda, Vasilaki ise beyaz şarap yapımında kullanılmaktadır.

Bozcaada

103


şarapçılığında Kuntra daha yaygın olarak kullanılmıştır. Bu üzüm türleri kaliteli şarap yapımına elverişli değildir. Bozcaada’da 1998 den sonra kaliteli şaraplar yapabilmek için yeni üzüm türleri yetiştirilmeye başlandı. Bu üzüm türleri Cabarnet Sauvignion ile Merlondur. Bu üzümlerden iki yıldır kaliteli şaraplar yapılmaya başlanmıştır. Bozcaada’da bunların yanında bir de sofralık üzüm olarak “Çavuş Üzümü” yetiştirilmektedir. Türkiye’de en kaliteli Çavuş Üzümü Bozcaada dır. Çavuş üzümünün satılamayanı ve çürüyeni şarapçılıkta kullanılmaktadır. 4.10.3-Şarapçılığın Bozcaada Ekonomisindeki Yeri 1960-80 yıları arasında şarapçılık ada için iyi bir geçim kaynağı idi. Bu yıllarda yaklaşık yüz aile adada bulunan fabrikalarda sigortalı işçi olarak çalışmaktaydı.1980 sonrası ise, anlattığımız gelişmeler sonucunda

fabrikalar

kapandı. Şu anda yirmi kişi fabrikalarda çalışmaktadır. Buna bağlı olarak şarap fabrikaları ada ekonomisinde önemli bir yer teşkil etmemektedir. Şarabın ham maddesi olarak üzüm ve buna bağlı olarak bağcılık, Bozcaada ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır. Üzüm fiyatları ise insanları geçindirmekten çok uzaktır. 2002 yılında Karasakız ve Vasilaki üzümünün kilosu 0,165-0,19 Yeni Türk lirasıdır. Bir dönüm araziden yaklaşık olarak bir ton üzüm alınmaktadır. Bir dönüm arazinin de geliri 165- 190 YTL. arasındadır. Ancak bir dönüm bağ için yıllık harcanan masraf bu paradan düşüldüğünde bir dönüm araziden bağcıya yaklaşık olarak 50–60 YTL kalmaktadır. Bu da yıllık geçim için çok azdır. Bağcıların bu kötü durumu 1998 de ekilmeye başlanan yeni üzüm türleri ile iyileşecektir. Cabarnet Sauvignion ile Merlon üzümlerine Türkiye’deki diğer firmalar da talep oluşturmakta ve bu üzümün kilosu 1,6-1,9 YTL’ye satılmaktadır.

104


Bu fiyat diğer fiyatın çok üstündedir. Bu yeni türlerin üretimi biraz zaman alacaktır. 4.10.4-Şarabın Bozcaada’daki Yeri Bozcaada’da 1990 yılından sonra turizm hızla gelişmiştir. Bozcaada’ya gelen yerli ve yabancı turist için Ada şarabının özel bir yeri vardır. Bozcaada üzümünün toplanmasından fabrikada işlenmesine kadar tüm işlemleri gören turistler, Ada şarabını içmekten özel bir zevk almaktadır.1998 deki devlet yardımından sonra Ada şarabının kalitesi artmıştır.1999’da fabrikalar kendi satış mağazalarını açmışlardır. Ada şarabı çok yönlü olarak satılmaya başlanmıştır. Şarapçılığın gelişiminde son yıllarda Türkiye’de şaraba olan ilginin artması etkili olmuştur. Eskiden şarap insanların ucuz yoldan sarhoş olmak için içtikleri bir içkiydi. Özellikle 1995 yılından itibaren Türkiye’de bir şarap kültürü oluşmaya başladı. Türkiye’de şarap tüketicisi kalite aramaya başladı. Bu arayışlar sonucu kaliteli şarap üretimine verilen önem arttı. Bozcaada’da şarabın kalitesi yükseldi. İleriki dönemlerde şarapta oluşan bu olumlu havanın devam edeceği söylenebilir. Bu olumlu gelişmeler devam ederse, her geçen yıl şarabın Bozcaada için önemi artacaktır. 4.10.5- Bozcaada’da Şarapçılığa Dair Bu bölümde bir konuyu daha iyi açıklamaya çalışacağız. Bu konu Bozcaada’da şarabın 1980-1998 yılları arasında uğradığı düşüşün boyutlardır. Buradaki değerlendirmeleri araştırmalarımızı yaparken rastladığımız şarap reklamlarından yola çıkarak yapacağız. Bulduğumuz kaynaklarda(bu reklamların 1980’li yıllara ait olduğunu tahmin ediyoruz) Ataol şarapları ,Talay şarapları ve Ayla şarapları ile Bağcılar Birliği’nin reklamı vardır. Reklamlar üzerindeki yazılara baktığımızda ilgimizi çeken ilk nokta şudur. Verilen adreslerde , İzmir, Aydın , Balıkesir , İstanbul , Bursa , Ankara bulunmaktadır. Bu durum bu dönemde Ada şarabının ne kadar geniş bir ağ üzerinde dağıtıldığının kanıtı

105


niteliğindedir. Günümüzde Ataol ve Talay fabrikaları üretimini sürdürmektedir. Ayla ise kapanmıştır. Ataol ve Talay fabrikalarının şu anda Bozcaada dışında hiçbir yerde mağazaları bulunmamaktadır. Ataol şarapçılığının tanıtım yazısını okuduğumuzda işletmenin şarapçılık yanında peynircilik , deniz nakliyatı ile uğraştığını anlıyoruz. Günümüzde bu durum söz konusu değildir. İşletme şarapçılıkla uğraşmaktadır. Reklamlar incelendiğinde üç firmanın Türkiye çapında bir rekabette bulunduklarını anlıyoruz. Günümüzde ne yazık ki Türkiye çapında rekabetten söz edemeyiz. Şaraplar İstanbul ve İzmir’de satılmaktadır. Bağcılar Birliği’nin reklamlarını incelediğimizde en çarpıcı noktası üç yüz kişiden fazla bağcıyı temsil etmesidir. Biz bu sayı içinde iki yüze elli

aile

olduğunu kabul edersek Bozcaada’da yaklaşık bin kişinin geçiminde bağcılığın etkili olduğu söyleyebiliriz. Günümüzde ise bu sayının iki yüz civarında olduğu tahmin edilmektedir. Yukarıda belgeye dayanarak verdiğimiz örnekler Bozcaada ‘da bağcılık ve şarapçılığın 1980-1998 arasında yaşadığı yıkımının çarpıcı bir örneğidir.

Bozcaada şarapçılığı ilgili olarak 1998-2001 yılına ait şarap üretim miktarları ise şunlardır;

Üretim Yılı

Üretimi(lt)

1998

1.845.000

1999

1.833.000

2000

1.973.000

2001

1.155.000

TABLO 4: 1998-2001 Yılları Arasında Bozcaada’da Şarap Üreteim Miktarı (lt)

106


4.11-BOZCAADA’NIN GEÇİM KAYNAKLARI 4.11.1-Bağcılık 1990’lı yıllara kadar Bozcaada ekonomisinin temel geçim kaynağı bağcılık olmuştur. Bozcaada’da bağcılık çok eski zamanlardan itibaren yapılmaya başlanmıştır. Tarihsel belgelerde Bozcaada’da bağcılığın yapıldığına dair bir çok bilgi yer almaktadır. Timur Devleti zamanında İspanya’dan Semerkant’a giden Elçi Clavico , Bozcaada’ya da uğramış,eserinde Bozcaada’nın bağlık ve bahçelik bir yer olduğunu yazmıştır. Bozcaada’nın 1656 yılında Venedikliler tarafından işgal edildiğine daha önce değinmiştik. Bu işgal sırasında adada bulunan Müslüman ve Gayri Müslim halkın bir kısmı göç etmiştir. Bozcaada 18 Temmuz 1856’da geri alınınca adada tahrir yapılmıştır. Bu tahrir kaydı bize Ada bağcılığı hakkında önemli bilgi vermektedir. Osmanlı İmparatorluğu Bozcaada’yı geri alınca, göç eden halkın adaya geri dönmesi için çalışmıştır. Geri dönenlere arazileri geri verilmiştir. Geri dönmeyenler ise arazileri miri toprak sayılmıştır. Yapılan tahrirden sonra adada 558 sahipsiz, 441 sahipli bağ ve bahçe olmak üzere toplam 999 arazi tespit edilmiştir.

Bu

da

adada

bağcılığın

ne

kadar

yoğun

olduğunu

göstermektedir(Aygen,1985). Cumhuriyet döneminden sonra da Bozcaada’da bağcılık yoğun olarak yapılmıştır. Günümüzde ise eski dönemlere göre azalma söz konusudur. 4.11.1.1-Bir Bağın Bakım İşleri115

115

İsmail Çelik, Canlı tanıklık.

107


Bozcaada ‘da bir bağ iyi bakımla otuz yıl kadar yaşamaktadır. Bir bağ yetiştirilmesi için önce toprak işlenir ve dikime hazır hale getirilir. Ziraat’ten alınan çubuklar nisan ayı içerisinde dikilir. Dikilen bu asma üç yıl boyunca gelişmeye bırakılır. Bu dönemde asmaya “delice” denilir. 3. senede çubuklara aşı yapılır. Asma yedi yaşına geldiğinde artık üzüm vermeye başlamıştır. Bu yaştan sonra bir bağın en verimli olduğu çağ 12-20 yaşları arasındadır. Yetişkin hale gelen bağda yıllık yapılması gereken rutin işler vardır. Eylül ve ekim ayları toprağın dinlenme dönemidir. Bu dönemde yapılması gereken özel bir iş yoktur , ancak isteyen bağcılar bu dönemde toprağı sürüp,altüst ederler. Kasım , aralık , ocak aylarında kütüklerdeki (asmadaki) üzüm yapmayacak olan kollar temizlenir. 15 şubattan sonra mart ayı içerisinde üzüm yapmayacak kollar budanır. Nisan ayında toprak sürülür. Buna toprağın devrilmesi de denir. Mayıs ayında ise çapa ile kütüklerin dibi temizlenir. Zararlı olabilecek otlar bağdan temizlenir. Bu bağdaki son çapalamadır. Mayıs ayının sonunda filizler (somak da denilir) 20-25 cm olunca ilk kükürt atılır. Haziran’a kadar yani gündönümüne kadar 2. kükürt atılır. Kükürt atmadaki amaç külleme hastalığını önlemektir. Kükürt aynı zamanda yaprağın beslenmesini de sağlar. 2. kükürtten en geç yirmi gün sonra borda bulamacı (göztaşı) atılır. Bu üzümlerin kurt yapmasını engeller. Bundan sonra Ağustos ayının 2. haftasında bağ bozumu başlar ve üzümler kesilir. Bir dönüm bağda 600 kütük (asma) vardır. Ortalama bir dönüm bağın geliri 250 milyon olup bunun yıl içinde 1/3’ü masraf olarak gider. Yıllık hasılatın iyi olmasında havaların nasıl gittiği çok önemlidir. Hasadın iyi olması için iki koşulun mutlaka olması gerekir. İlkin yıllık yağış miktarı metrekare başına 500 kg’dan fazla olmalıdır. İkincisi de temmuz ayında serinletici etki yapan meltem rüzgarlarının mutlakla esmesidir. Bozcaada’nın 10.650 dönüm bağı vardır. Ada Türkiye’deki bağların %0,02 sahip olmasına rağmen 4000 ton şarap üretimi ile Türkiye şarabının %12 sini üretmektedir. Üzüm üretiminde son üç yılın rakamları şu şekildedir ;

108


Yıl

Üretimi(kg)

1998

8.520.000

1999

10.650.000

2000

5.300.000

2001

2.156.000

TABLO 4: 1998-2001 Yılları Arasında Bozcaada’da Üzüm Üreteim Miktarı (kg)

Bozcaada’da bağcılık önemli bir geçim kaynağı olmasına karşın bağcılar için geliri çok iyi değildir. Bir dönümde kazandıkları para 150-160 YTL civarındadır. 10 dönüm bağı olan bir bağcının geliri 1.600 YTL civarındadır. Bunu on iki aya böldüğümüzde 135 YTL etmektedir. Bu da geçim için çok az bir gelirdir. Bağcılığın ekonomik olarak insanlara önemli bir gelir getirmemesi bağcılığın gerilmesinde etkili olmuştur.

4.11.1.2-Bozcaada Üzümleri Bozcaada’da genel olarak üç üzümden söz edilebilir. Sofralık olarak Çavuş üzümü şaraplık olarak Karasakız ve Vasilaki dir. Çavuş üzümünün Bozcaada’da özel bir yeri vardır. Bir çok insana göre adanın rüzgarlı havasının etkisiyle Türkiye’nin en güzel Çavuş üzümü Bozcaada’da üretilmektedir. Son yıllarda Çavuş üzümünün piyasasında değerini kaybetmesi bu üzümün üretimini olumsuz etkilemiştir. Evliya Çelebi Bozcaada’yı anlatırken “...Buradaki gibi çavuş üzümü , dünyanın hiçbir yerinde yetişmez...” demektedir. 4.11.1.3-Üzümün Satış Sahası Eskiden üzüm kasalara yüklenerek at ve eşeklerle iskeleye taşınırdı. Her kasada marka yazardı. Kasalar sandallara konulup liman ağzında bekleyen vapura

109


yüklenirdi. Vapur üzümü gideceği limana götürürdü. Şaraplık üzüm ise Şarap fabrikalarına verilirdi. Günümüzde de bağ bozumundan sonra şaraplık üzüm küfelere konularak fabrikalara satılır. Çavuş üzümü ise kasalara istiflenip kamyon aracılığı ile İstanbul , İzmir gibi büyük şehirlere gönderiliyor. Bozcaada üzümünün Türkiye’de geniş bir pazara sahip olduğunu söyleyemeyiz.

4.11.2-Balıkçılık Bozcaada’nın en önemli geçim kaynaklarındandır. Balıkçılığı incelerken konumuzu çeşitli başlıklar altında ele alacağız: 4.11.2.1-Bozcaada Balık Çeşitleri Bozcaada’da çıkan balıkları göçmen balıklar ve yerli balıklar olarak düşünmek doğrudur. Göçmen balıkları olarak adlandırdığımız balıklar, yılın belli aylarında tutulurlar bu aylar dışında bulunmazlar. Bu balıklar Palamut, Torik, Lüfer, Sardalye, Kalamardır. Bu balıkların yaklaşık olarak akın mevsimleri ise şöyledir; Palamut ve Torik – Kasım ayında başlar , ocağın sonuna kadar sürer Lüfer – 20 Eylül gibi başlar, 20 aralığa kadar sürer. Sardalye – Haziranın ortalarında başlar, 10 eylüle kadar sürer. Kalamar – Kasım ayında başlar, şubatın sonuna kadar sürer.

Akın balıkları özellikle mevsimlerinde çok güzel ızgara olmaktadır. Sardalye ise Bozcaada’da yaprakta yapılınca ayrı bir lezzet kazanmaktadır.

110


Bozcaada’da her mevsim bulunan balıklardan bazıları ise şunlardır; Barbunya, Sinarit, Mercan, Çipura ,

Levrek, Ahtapot, Melanurya, Karagöz,

Sargöz(Sarı göz), Iskataroz, Kocagöz, Tekir, Mezgit, vb.

4.11.2.2-Balıkçılığın Ekonomik Durumu Bozcaada’da balıkçı sayısı azalmaktadır. Bunun yanında balık miktarı da Bozcaada’da azalmaktadır. Balıkçılık iyi bir ekonomik kaynaktır. Özellikle turizmin gelişmesiyle birlikte balığa olan talep artmıştır. Bu talebe bağlı olarak balık fiyatları çok yükselmektedir. Balıkçılık düzenli olarak yapıldığında iyi bir ekonomik gelir sağlamaktadır. Yasak avlanma ise Bozcaada’da balıkçılığa büyük zarar vermektedir. Özellikle kanunların yasak avlanma konusunda yeterince ağır cezalar getirmemesi yasak avlanmanın yapılmasında büyük ölçüde etkilidir. Son yıllarda yasak avlanmayı önleyecek etkili önlemler alınmaya başlanmıştır.

4.11.3-Süngercilik Günümüzde yapılmamaktadır. Kaybolan bir geçim kaynağıdır. Bu yüzden bu konuyu biraz daha derinlemesine ele alacağız. 4.11.3.1-Yapılışı116 Süngercilik yapmak için önce bir dalgıç kayığı ve dalgıç ekibi gereklidir. Gerekli tesisatı sağladıktan sonra kayıkla denize çıkılır. Sünger kayalık yerlerde bulunduğu için dalarak çıkartılır.

116

Bu kısım Kerim Kılavuz’un canlı tanıklığı ile oluşturulmuştur.

111


Sünger avcılığını iki dönemde ele alacağız. İlk dönemlerde teknikler daha ilkeldi. Forma denilen tulum elbiseyi giyen dalgıç denize dalardı. Üzerine suyun dibine batmak için ağırlık bağlardı. Suyun dibinde yürüyerek süngerleri kayalardan koparırdı. En önemli tesisatı ise kayığa bağlı olan kılavuz ipi idi. Dalgıç suda iken kayıkta bir kişi beklerdi. Dalgıç bu iple kayıkta bekleyen kişiye gerekirse işaretler verirdi. İşaretin anlamı ipi çekme sayıları ile ilgilidir. İpi çekerek verilen işaretlerin anlamları şunlardır; İpi bir kez çekerse- Kepçe gönder. İpi iki kez çekerse - Hava az geliyor. İpi üç kez çekerse -Beni yukarı çek. İpi dört kez çekerse -Zıpkın yolla. İpi beş kez çekerse -Kanca yolla. 3 Numaralı işaretin önemi fazladır.Bu yıllarda aletler çok hantaldır. Eğer dalgıç kaza ile suyun altında baş aşağı gelirse bir daha doğrulamaz bu yüzden ipi üç kez asılarak yukarıya çıkardı. İlerleyen yıllarda aletler gelişti ve Nargileli dalış sistemine geçildi. Balık adam elbiselerini giyen dalgıç, dalardı. Palet ve gözlük ona büyük kolaylık sağlardı. Kılavuz ipi bu dönemde de devam etmiştir. Bu dönemde kılavuzda ip ile dalgıca bazı şeyler söyleyebilirdi. Bunların anlamları; İpi bir kez çekerse- Nasılsın?- İyiyim. İpi iki kez çekerse- Beni çek -Sudan çık. İpi üç kez çekerse-İşaret Şamandırasını at- Attım. İpi dört kez çekerse Hava sisteminde arıza var. 1960’lı yıllarda Bozcaada’da altı tane süngerci kayığı vardı. Bunların çoğu Rum kökenliydi. Ufak sandallar da bu işi yapıyordu.1974 Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra Rum halkı göç etmiştir. Bundan sonra Türkler bu işi yapmaya

112


başlamıştır.1980’li yıllarda Kerim Kılavuz süngercilik için önemli bir deneme yapmıştır. Bodrum Süngercilik Araştırma Kurumu sünger dikimi yöntemi üzerine bir proje geliştirmiştir. Bozcaada’da Kerim Kılavuz bu yöntemi denemiştir. Denize bir halat atılmış ve bu halata 50cm arayla denizden toplanan sünger parçaları telle bağlanmıştır. Halata bir taş ve şamandıra bağlanıp denize bırakılmış ve süngerlerin burada büyümesi sağlanmıştır. Bu çalışma yapılmıştır fakat bu dönemde meydana gelen Çernobil faciası tüm bu çalışmaların sonu olmuştur. Yaşanan sünger hastalığı sonucu bu çalışma da başarıya ulaşamamıştır. 4.11.3.2-Ekonomik durumu Sünger bir yıl boyuca toplanır ve sonbaharda sünger alıcı firmalara kilo ile satılır. Kilosu 100 $ civarındadır. Yılda yaklaşık 150kg. toplanmaktadır, yıllık geliri 15.000$ civarındadır. 1990’da ise sünger miktarı çok azaldığı için toplanamamaya başlamış ve ekonomik geliri azalmıştır. Süngerciliğin bitiş sebepleri şunlardır: 1. Alternatif kazanç alanlarının oluşması, özellikle turizmin gelişmesi. 2. Denizlerde süngerlerin azalması. 3. Çernobil faciasının süngerler üzerindeki olumsuz etkisi.117 4. Yapay sünger ticaretinin yayılması. Bu gelişmelerin sebepleri vardır. Süngercilik aşırı emek isteyen bir iştir. Yıl içinde birçok kez denize dalınıp büyük zahmetler ile toplanmaktadır. Yıl sonuna kadar her gün kontrol edilip suda saklanmalıdır. Sonbaharda ise satılmalıdır. Süngerciliğin bu denli zorlu olması Süngercilikle

uğraşanları daha

kolay kazanç sağlayan balıkçılığa itmiştir. Denizlerde süngerin azalmasının iki önemli sebebi vardır. Bunlardan ilki deniz kirliliği sonucu denizlerdeki midye sayısı artmasıdır. Midye kayaya yapışmaktadır. Midyeler zaman içinde kayaların 117

Bu bilgi Kerim Kılavuz tarafından verilmiştir. Bilimsel olarak gerçekliği belli değildir.

113


büyük kısmını kaplayınca, süngerlerin yapışıp gelişeceği kayalar yok olmuştur. İkinci sebep ise Çernobil faciasından sonra denizlerde yaşanan sünger hastalığıdır. Kerim Kılavuz Çernobil’den bir ay sonra Bozcaada’da süngerlerinin %90’nı yok olduğunu belirmiştir. Süngerciliğin zor bir iş olması,ayrıca süngerlerin denizlerde azalmasından dolayı günümüzde Bozcaada’da hiç kimse bu işi yapmamaktadır. 4.11.4-Turizm Bozcaada’nın 1990’lı yıllardan sonra en önemli geçim kaynağı “Turizm” olmuştur. Bozcaada’da turizm sezonu temmuz ayında başlayıp, eylül ayına kadar sürmektedir. Bozcaada halkı turizm gelirinin iyi olmasından dolayı ilgilenmiştir.

Bu ilgi sonucu Bozcaada

turizmle

turizm konusunda büyük bir atılım

sağlamıştır. Bozcaada’da turizmin gelişim sebebini incelediğimizde şu sonuca varabiliriz: Adada tarihi sayılabilecek çok fazla bir şey yoktur. Sadece Bozcaada Kalesi ve Meryem Ana Kilisesi vardır. Diğer tarihi eserler harabe durumdadır. Bu sebepten Bozcaada’da

Turizm tarihi bir sebepten dolayı gelişmemiştir.

Bozcaada’nın temiz havası, temiz denizi, balığı, üzümü, şarabı adada turizmin gelişmesinin temel sebebidir. 1996 yılı sonunda ulaşımın hızlı

feribot ile

sağlanmaya başlaması turizmi çok olumlu etkilemiştir. 2002 yılına ait resmi kayıtlara göre Bozcaada’da 24 cafe-resturant , 20 otel ve 24 pansiyon bulunmaktadır. Bir çok güzel plajı vardır. Ayazma en çok ilgi gören kumsalıdır. Bu ilginin sebebi Ayazmanın çok ince ve temiz olan kumudur. Günümüzdeki gelişmeleri göz önüne aldığımızda Bozcaada yakın bir gelecekte, Bodrum –Kuşadası gibi turizmin en önemli merkezlerinden biri olacaktır.

114


4.12-BOZCAADA’DA RUM AHALİNİN YAŞAYIŞI 4.12.1-Cumhuriyet Dönemine Kadar Bozcaada’da

Rum Ahalinin

Yaşayışı Bozcaada’ya Rum ahalinin gelmesi Bizans döneminde olmuştur. Hristiyanlıktan önce Bozcaadalılar da

doğa güçlerine inanmaktaydı. Bu çok

tanrılı bir inanıştı. En önemli 12 tanrının

ise Olympos dağında yaşadığına

inanırlardı. Bu tanrılar; 1. Zeus- Gök Tanrısı 2. Hera- Zeus’un Eşi ve Evlilik Tanrısı 3. Poseidon, Deniz Tanrısı 4. Dimitra, Toprak Ürünleri Tanrısı 5. Athena, Bilgelik Tanrıçası 6. Apollan, Işık ve Müzik Tanrısı 7. Artemis, Ay Tanrıçası 8. Aris, Savaş Tanrısı 9. Hefaistos, Ateş Tanrısı 10. Afrodit, Güzellik Tanrıçası 11. Hermes, Zeus’un Habercisi,Ticaret ve Öğrenim Tanrısı 12. Hestia, Ailenin Koruyucusu Bu on iki tanrıya göre daha aşağıda bulunan Tanrılardan Bozcaada için önemli sayılanları ise şunlardır; 1. Dionysos, Bağ ve Şarap Tanrısı 2. Persefone, Dimitra’nın Kızı 3. Pluton, Zeus’un Kardeşi, Yer Altı Dünyasının Tanrısı

115


4. Cerberus, Yeraltının Bekçisi Bozcaadalılar bu tanrılardan en çok Apollon, Poseidon ve Dionysos’a tapmışlardır. Bozcaada’da yaşayan halkın tam olarak ne zaman Hristiyanlığa geçtiğini bilmiyoruz. Roma’da 313 Milano Fermanı sonrası Hristiyanlığın serbest bırakıldığını düşünürsek, bu tarihten sonra bir geçiş yaşandığını tahmin ederiz. Bizans döneminde de ada halkının rahat ve huzurlu yaşam sürdüğünü biliyoruz. Osmanlı hakimiyetine girdikten sonra adadaki yaşantı ve yönetim hakkında bilgimiz çok azdır. Konuyla ilgili henüz bir çalışma yapılmamıştır. Sadece bazı tahminlerde bulunabiliriz. Osmanlı Devleti işgal ettiği bölgedeki halkın yaşayışlarına ve dini inançlarına müdahale etmemiştir. Bu durumun Bozcaada halkı için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. 4.12.2-Cumhuriyet Döneminde Bozcaada’da Rum Ahalinin Yaşayışı Bozcaada 20 Eylül 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetimi altına girmiştir. Bozcaada’nın yönetimi için 1927 yılında özel bir yasa çıkarılmıştır. Yasanın uygulandığını söyleyemeyiz. Bozcaada’daki

Rum ahali nüfus

mübadelesi dışında kaldığı için Bozcaada’da yaşamaya devam etmiştir. 1950 yılına kadar Rum ve Türk öğrencileri karma olarak eğitim görmüştür. Rumca öğretilmemiştir. Rumlar açısından en önemli gelişme 1950 yılında olmuştur. Milletvekili Ömer Mart’ın girişimleriyle Bozcaada’da Rum okulu açılmıştır. Bu dönemde bir Rum anaokulu yapılmış, ancak eğitime geçmeden kapatılmıştır.1950 yılından sonra Bozcaada’da bulunan Rum ahali kendi ana dili olan Rumca ile eğitime başlamıştır. Rum okulu hakkında bilgiler ise şunlardır: 1960 yılında beş öğretmen bulunuyordu. Bunlar:

116


Müdür:

İstirati Revid

Öğretmenler:

Anantus Mihalidis(Matematik) Angeli Papa Kostantis (Meslek) Matmajel Eleni Madam Hariklia

Okulda ayrıca Türkçe ders veren öğretmenler de vardı. Okulda üç dil öğretiliyordu. Rumca, Fransızca ve Türkçe. Türkçe dersi zorunlu idi. Türkçe’nin dışında beş saat Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi dersi verilmekteydi Rum okulunda ilköğretim altı yıldı. Bozcaada’da Türk okulu ile Rum okulu arasında tatlı bir rekabet olduğu söylenmektedir. Özellikle şiir okuma gibi yarışmalar yapılmıştır.118 Rum okulunda okuyan Antula Arvanitoğlu unutamadığı bir anısını şöyle anlatıyor;”10 Kasım 1957 yılında Ata’yı Anma Töreni için hazırlıklar yapılmıştır 10 Kasım dan bir gün önce müdürümüz bize, 10 Kasım Anma Töreninde kızlar başlarına siyah kurdele takacaktır, beyaz çorap, siyah ayakkabı ve siyah önlük giyecekler, erkekler ise yakasız siyah önlük, beyaz çorap, siyah ayakkabı giyerek okula gelecektir. 10 Kasım sabahı tüm Rum okulu tek tip kıyafetle, simsiyah bir şekilde anma törenine katıldık bu olay adanın bize karşı ilgisini uyandırdı, takdir topladık” Bu dönemlerde Rumlarla Türkler arasında önemli sorunlar yaşanmamıştır. İki kesim de birbirine olan saygılarını korumuştur. Rum ve Türk erkekler Rum meyhanelerinde bir araya gelerek eğlenirlerdi. İki toplum arasında ev gezmesi ise çok nadir olurdu. Rum ahalinin bağlı bulunduğu kilise vardır. Bu kilisede dini inanışlarını özgürce yerine getirmektedirler. 118

Bozcaada’da Rum ahalinin eğitimiyle ilgili bölüm Enver Everge’nin canlı tanıklığı ile hazırlanmıştır.

117


16 Temmuz 1964 tarihinde ise önemli bir gelişme meydana gelmiştir. Bozcaada’da buluna Rum okulu kapatılmıştır. Rum okulu kapatıldığında okulda 150’nin üzerinde öğrenci bulunmaktaydı. Bu gelişmeden sonra Rum öğrenciler Türk okuluna nakil edildiler. Bu nakil sırasında önemli bir sorun ortaya çıkmıştır. Rum okulu altı yıldı, Türk okulu ise beş yıl. İki okulun eğitim programları bu yüzden farklıydı. Çözüm olarak her sınıf için sınav hazırlandı, sınavı kazananlar Türk okulunda aynı sınıftan başlamıştır. Kazanamayanlar ise bir alt sınıftan okula başlayacaktır. Rum okulundan 4. Sınıfta okuyan öğrenci için Türk okulu müfredatına göre 4. sınıfla ilgili bir sınav hazırlanmıştır. Eğer öğrenci bu sınavda başarılı olursa Türk okuluna 4. Sınıftan başlayacaktı. Başarısız olursa 3. Sınıftan başlayacaktı. Sınavı sadece iki öğrenci geçebilmiştir. Rum öğrencilere Rumca eğitim vermek için de çaba harcanmıştır, ancak açılan sınavlara hiçbir Rum öğretmen başvurmamıştır, ana dilde eğitim alamayan bu insanlar zaman içinde Bozcaada’dan göçe

başlamıştır. Göç çoğunlukla Avustralya , Fransa ve

Yunanistan’a yapılmıştır. Bu göç dalgasını 1974 Kıbrıs Harekatın’dan

sonra da Türkiye ile

Yunanistan arasında ortaya çıkan gerginlik izlemiştir. Bu dönem içinde yaşanan göç hızlanmıştır. Rum ahali ile Türk ahali uzunca bir süre sorunsuz olarak yaşamıştır. Ne yazık ki Sosyo-Politik sebeplerden dolayı göç hareketi yaşanmıştır. Bozcaada’da yaşayan Rumların en önemli uğraşları bağcılık , şarapçılık ve süngerciliktir. Rum ahali ve Türk ahalinin yerleşimi ise farklıdır. Bozcaada Rum ve Türk mahallesi olarak ikiye ayrılmıştır. İki mahalle arasında bir dere vardır. Derenin üzerinde üç köprü bulunuyordu. Bu dere ve köprüler günümüzde yoktur. Her iki toplumda kendi mahallesinde yaşardı. Bayramlarda iki toplum arasında dostluk

118


devam ederdi. Paskalya Bayramında Rumlar yumurtaları renk renk boyardı ve geleneksel paskalya çöreğini yapıp , beyaz işlemeli örtüyle üzerlerini örterler, bunları tepsiye koyup “Samimi”oldukları Türk evlerine gönderirlerdi. Türkler de Ramazan Bayramı’nda bayramlık tepsilerle onlara baklava yollarlardı. Rum

ahalinin

göç

etmesi

dolayısıyla

artık

bu

güzel

günler

yaşanmamaktadır. Bozcaada’da günümüzde altı Rum ailesi kalmıştır. Toplam nüfusları ise 28 kişidir.

4.13- BOZCAADA’YA ULAŞIM119 Bozcaada’ya Cumhuriyetin ilk yıllarında ulaşım özel şirket gemileri ile sağlanıyordu.

1 Temmuz 1926’da Türkiye kabotaj hakkını alınca Denizcilik

İşletmesi kuruldu. Bu dönemde Bozcaada-Geyikli arasında gemiler için uygun liman olmadığından

Ayvalık-Gemlik arasında çalışan gemiler Bozcaada

açıklarına demirler ve sandallar ile bu gemilere yolcular taşınırdı. Bozcaada’dan Geyikliye ise tekneler ile yolcu taşınmaktaydı. Gemilerin haricinde ulaşımı sağlayan bu tekneler ada için daha önemliydi. Düzenli ulaşımı sağlıyordu. Bu teknelerden bazıları haftanın belirli bir gününde Çanakkale’ye gidip adanın bakkaliye ihtiyacını karşılamaktaydı. Teknelerle yapılan bu ulaşım 1990’lı yıllara kadar sürmüştür. Ulaşımla ilgili en önemli gelişme

1982 yılında olmuştur. Dönemin

Cumhurbaşkanı Kenan Evren Bozcaada’yı ziyaretinden sonra adaya gemi tahsis edilmesini sağlamıştır. Bozcaada’ya iki adet çıkarma gemisi tahsis edilmiştir. Bu gemiler asker amaçlı olduğu için, yolcu taşınmasına uygun değildi. Bundan sonra Bozcaada’ya 1985 yılında ulaşım için daha elverişli olan ve Kamarası olan iki gemi Arıburnu ve Ezine gemileri tahsis edilmiştir. Ulaşım bu gemilerle 1994 yılına kadar

Bozcaada limanından Odunluk İskelesine yapılan

seferlerle

sağlanıyordu. 119

Bu bölüm Baki Ermiş ve Ayhan Ermiş’in canlı tanıklıkları ile hazırlanmıştır.

119


1993 yılında Geyikli’ye yeni bir iskele yapılmıştır. Yük Yeri İskelesi adında olan bu iskeleye 1994 de yeni gemiler tahsis edilmiştir. Feribotlar ile ulaşım sağlanmaya başlamıştır. Eskiden 1-1,5 saat yolculuk bu yeni gemilerle 30 dakikaya inmiştir. Hava koşulları da elverdiği müddetçe gemi düzenli olarak çalışmaktadır. Gemi kışın ve yazın aynı saatlerde sefer yapmaktadır.

Gemilerle ilgili bilgi edindiğimiz bazı ilginç notlar ise şunlardır; 19841985 yıllarında Bozcaada’ya dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in emriyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından tahsis edilen iki çıkartma gemisinden biri olan Kızkulesi,

Normandiya Çıkarması için Amerika’da yapılmış, fakat

çıkarmaya katılmamıştır. Bu gemi II. Dünya Savaşı bittikten sonra

Marsall

yardımı ile Türkiye’ye verilmiştir. 1984-1985 yılından sonra Bozcaada’da ulaşım için kullanılmıştır. 1923’den sonra Bozcaada ticari gemilerin adları ise şunlardır ; Hüseyniye , Seyyar , Anadolu; Saadet , Mersin , Selamet. Bozcaada’ya

karayolu ile yapılan ulaşım ise şu şekildedir. Kuzeyden

gelenler önce Çanakkale’ye ulaşırlar. Çanakkale’den Geyikli Yük İskelesine düzenli olarak otobüsler vardır. Özel gelenler Çanakkale merkezine girmeden ana yoldan devam ederek

Geyikli Yük İskelesine ulaşmaktadırlar.

Güneyden

gelenler ise Çanakkale’ye gelmeden 50 km önce Ezine ilçesinden tali yol ile Geyikli’ye oradan da iskeleye ulaşmaktadır.

4.13.1-Bozcaada’nın Ulaşımında “YAKAR” Sülalesi Bozcaada’da ulaşımdan söz edince “Yakar” sülalesine ayrı bir yer açmak gerekir. Yakarlar yaklaşık 80 yıl boyunca Bozcaada’da ulaşımın sağlanmasında çok önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu bölümün tamamı Yakar sülalesindeki son kaptan Halil Yakar’ın canlı tanıklığı ile hazırlanmıştır.

120


Bozcaada’da XIX. yüzyılda ulaşım ufak yelkenliler ile yapılmaktaydı. XIX. yüzyılda Keleş Osman,Kaz Mustafa,İmam Mehmet ve Hacı Şerif Ali isimli kaptanlar ufak yelkenliler ile ulaşımı sağlamaktaydı. Bu kaptanlardan Hacı Şerif Ali, Hasan Yakar’ın120 babasıdır. Hacı Şerif Ali hakkındaki bilgilerimiz çok azdır. Sadece ufak bir yelkenli ile ulaşımı sağladığını biliyoruz. Oğlu Hasan Yakar H.1312 de Miladi olarak 1896 yılında doğmuştur. XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde denizciliğe başlamıştır.

1-01-1924 yılında

Halil Yakar,15-06-1928 yılında

üçüncü oğlu Hüseyin Nihat Yakar dünyaya gelmiştir. 15 yaşından sonra yani 1939 yılında Halil Yakar babasının yanında denizciliğe başlamıştır.1943 yılında askere giden Halil Yakar 4 yıl boyunca bahriyeli olarak askerlik yapmış ve 1947 yılında vatani görevini yerine getirip Bozcaada’ya dönmüştür. Askerden sonra babasından kaptanlığı devir almıştır. Kardeşi Hüseyin Nihat Yakar ile çalışmaya başlamıştır. Halil yakarın ilk sandalı 10 ton ağırlığında olup hiç araba taşımamaktadır. 1968 yılında Hasan Yakar isimli

tekneyi almıştır. Bu tekne ise bir araba

taşımaktaydı. 1978 yılında 16 m boyunda iki büyük tekne aldılar ve iki kardeş çalışmaya başladılar. Yeni tekneler 2 araba alıyordu. Düzenli olarak Bozcaada’dan saat 07.00 ve 13.00,geyikli iskelesinden 10.00 ve 17.00 da hareket ediyorlardı. Hüseyin Nihat Yakar 27 aralık 1978 yılında bir tekneyi karaya çekerken altında kalarak yaşamını kaybetmiştir. Halil Yakar ise 1989 yılında deniz taşımacılığını bırakmıştır. Yakarlar

araba

ve

yolcu

ulaşımının

dışında;Bozcaada’nın

tüm

baklitay,sebze,kömür, inşaat,mazot,eczane vb. malzemeleri de taşıyordu. 1960lı yıllarda alına Alibey ve Sürreyya isimli tekneler bu nakliye işlerinde kullanılıyordu. Ayrıca Halil Yakar tam 45 yıl boyunca Bozcaada’nın postasını taşımıştır. Bozcaada’nın un ihtiyacı için Hasanköy’e yıllarca özel seferler yapmıştır. 120

“Yakar” soyadı, 1927 yılında ki soyadı kanunu ile kullanılmaya başlamıştır.

121


Yukarıda çok kısaca anlatabildiğimiz Yakar sülalesi Bozcaada‘ya ulaşım alanında büyük hizmetlerde bulunmuştur.

4.14-BOZCAADA LİMANI Osmanlı İmparatorluğu zamanında Bozcaada sık kullanılan bir limandı. Kaynaklarda Adada bulunan orta ve han iskelelerinden söz edilmektedir.İskeleler zaman içinde yıpranınca tamiri için de çalışmalara başlanmıştır. Öncelikle orta iskelenin tamiri istenmektedir. “Bozcaada limanında vâkı’ orta ve hân iskeleleri muhtâc-ı tamir bulunduğuna mebnî mezkûr hân iskelesinin mazbatası derûnunda îcâbına bakmamak üzre fakat orta iskelesinin masârıf-ı ta’miriyyesi olan altı bin bu kadar kuruşun ber-mûcib-i istidâ’ nısfı ahâli tarafından…121” Orta iskelenin tamiri için gerekli olan paranın bir kısmı İmroz aşarından sağlanmıştır122.Bundan sonrada iskelenin kullanılabilecek şekilde tamir edildiğini söyleyebiliriz. Bozcaada limanın Osmanlı donanması için yeteriz olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bozcaada’nın stratejik önemine karşın Osmanlı İmparatorluğu donanmanın ihtiyacını karşılayacak bir limanı hiçbir zaman yapmamıştır. H.1238 senesinde

donanma

Bozcaada’ya

gelmiştir.

Fırtınadan

dolayı

adada

barınamayınca boğaza dönmek zorunda kalmıştır. Bu sırada donanma hasar da görmüştür. “…Bozcaada’ya gelinmiş ve yine ise ol mahalde arâmda donanma-yı hümâyûn sefinelerinin donanma-yı sâirenin kırık ve sakatlarını yapmakda ve irsâl buyrulan … almakda iken vukû bulan kazâ min tarafullâh zuhûr ve süfün-i hümâyûn ve sefâyin-i sâirelerde birer işe birer timür var ise de anlar dahi ada-i mezkûre pîşgâhında kesilüp mecbûren boğazdan içerü girildiği akdemce iş΄âr kılınmış ise de…”123

121

BOA,İMV,8012. BOA,İMV,10621. 123 BOA,HAT,NO:870/38712. 122

122


Bozcaada’da

bulunan iskelelerinin ve özellikle dalgaları engelleyen

mendireklerin adanın ihtiyacını karşılamadığı kaynaklardan anlaşılmaktadır. Bu yüzden ada halkı tarafından adaya daha büyük liman yapılması için zaman zaman talep olmuştur. Bozcaada’nın ihtiyacını karşılayacak bir liman yapılmamıştır. Bu talepler

Osmanlı hükümeti tarafından çeşitli gerekçeler gösterilerek ret

edilmiştir124. “Emerden ve Semadirek Bozbaba adaları ahalisinün zikr olunan adalara birer liman inşâsı müsted’î virmiş oldukları arzuhallerin takdim kılındığı ve mezkûr limanların inşâsı ahâli-i merkumanın teshil-i ticâretlerini mucîb olacağı 2 Rabiü’l-evvel 278 tarihinde tevârüd iden tahrîrât-ı şerîfelerinde inhâ ve iş’âr olunmakdan nâşi keyfiyet-i meclis-i ahkâm-ı adliyeye havâle übbehelü devletlü Kapûdan Paşa hazretleriyle muhâbere olundukda zikr olunan Emerden cezîresine habâbınca akçe sarfıyla yaptırılmış olan liman geçende tekmîl olunarak teşekkürü hâvî mazbata gelmiş ve oraya şimdi diğer liman inşâsı lüzum görünmediği misillü Semâdirek ve Bozbaba dinilen mahaller dahi ufak adalar olarak ahâlinin cesîm gemileri Otrangab’dan hâsıl olan mahsûlâtı ufak kayıklar ile nakl olunmakda ve mezkur kayıklar adalar etrafında barındırılmakda ve şiddetli havalarda karaya çekmekde bulunmuş olduğu ve oralara cesîm sefâyin uğramayacağı cihetlerle mahal-i merkumaya müceddiden liman inşâsı icab itmeyeceği Kapûdan müşârün ileyh hazretleri tarafından cevâben ifade buyurulmuş olduğundan keyfiyetin savb-ı vâlâsına iş’ârı meclis-i ahkâm-ı adliyede dahi tezkir ve tensib kılınmış olduğu beyân ile şukka.125” H.1320-1323 yılları arasında Bozcaada da yeni bir liman ve Karantina hane yapılması için önemli bir ön çalışma yapılmış. Gerekli olan malzeme ve masrafla ilgili döküm çıkarılmıştır.126 Bu çalışmadan sonra adaya liman yapıldığını tahmin edebiliriz.

Bozcaada

kalesinin üçüncü kapısı Liman

yapıldıktan sonra açılmıştır. Bu tarihte H. 1320’li yıllara denk gelmektedir. Buna bağlı olarak 1900 yılının başından itibaren adada bir liman yapılması için

124

BOA,A.MKT.UM,508/74. BOA,A.MKT.UM,508/73 126 BOA,A.MKT.MHM,569/22. 125

123


çalışmalar yapıldığını söylemek yanlış olmaz. Günümüzde kullanılan limanın bu dönemde yapıldığını söyleyebiliriz. Limanın girişinde

biri kuzeyden bir güneyden iki tane dalgakıran

bulunmaktadır. Bu dalgakıran üzerinde iki tane fener vardır. Dalgakıranın ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Limanın en önemli özelliği Lodos rüzgarına karşı güvenliğidir. Lodos fırtınalarında liman çok sakindir. Liman içerisinde üç tane iskele vardır. İlki feribotun ve gemilerin yanaştığı ana iskele ,ikincisi restoranların önünde bulunan taş iskele, üçüncüsü ise en iç kısımda bulunan miskin limanına ait olan iskeledir.

Bozcaada limanı için özel bir

talimatname vardı.

4.15-BOZCAADA’DA SOSYAL HAYAT Bozcaada’nın sosyal hayatının canlı olduğunu söyleyemeyiz. Özellikle eylül-temmuz ayları arasında sosyal anlamda bir canlılık veya faaliyetten söz edemeyiz. Sadece bayramlar,kurtuluş günleri gibi ufak etkinlikler vardır. Tiyatro, sinema vb. bir sosyal çalışmadan söz edilmez. Yaz aylarında ise bu durum çok büyük ölçüde değişime uğramaktadır. Turizmin canlanması ile Bozcaada’ya gelen insanların da etkisi ile sosyal alanda canlanma olmaktadır. Yazın sergiler açılmakta güzellik yarışmaları,şenlikler, konserler vb. etkinlikler düzenlenmektedir. Turizm ile canlanan hayat daha hızlı ve akıcı bir hal almaktadır. Bu durum turizm sezonunun sonuna kadar(eylül ayının ikinci haftası) devam etmektedir.

4.16-BOZCAADA RÜZGAR ENERJİ SANTRALİ

Çalışmamızın bu bölümünde Bozcaada’da bulunan Rüzgar Enerjisi Santrali’ne özel bir yer ayırdık . Bu konuyla ilgili faklı görüşler var. Biz de

124


yaptığımız çalışmalardan sonra konuyla ilgili internette yayınlanmış bir makale bulduk; makaleyi çalışmamızın bu bölümünde aynen veriyoruz. Makalede geçen bilgilerin bazı noktaları aydınlatacağı düşüncesindeyiz.

“Bozcaada ilçesinde kurulan on yedi rüzgar türbininden günde 200 bin kilovat saat elektrik üretilmektedir. Bozcaada ilçesi Batı Feneri mevkiinde 25 Haziran 2000 tarihinde Demirer Holdinge bağlı olarak faaliyete geçen Bozcaada Rüzgar Enerji Santralinde, (BORES) 24 saat elektrik üretilmektedir. Türkiye genelinde elektrik sıkıntısının yaşandığı şu günlerde, rüzgarı elektriğe çevirmenin önemi dikkate alındığında Bozcaada rüzgar açısından oldukça şanslı bir yer. Demirer

Holding

de

burada

yaptığı

araştırmalarda

rüzgarın

elektriğe

çevrilebileceği kararına vararak, bölgede on yedi adet türbin kurdu. 25 Haziran tarihinde hizmete giren Bozcaada Rüzgar Enerji Santrali'nde üç aylık dönem içinde 7 milyon 500 bin kilovat saat elektrik üretimi yapılmış durumda. Üretilen enerji doğrudan Ulasal elektrik şebekesine aktarılmaktadır. Türkiye genelinde, bu tip çevre dostu elektrik üretimini sağlayan rüzgar türübinlerinin artmasında, Bozcaada Rüzgar Enerji Santrali (BORES) örnek teşkil edebilecek durumdadır. Alman teknolojisiyle yapılan türbinlerin 13 milyon dolara mal olmuştur. Toplam 10 megavat gücündeki sistemden elde edilen elektrik enerjisi, ülke açısından önemli bir miktardır. Türkiye genelinde bu tür çevre dostu elektrik enerjisi santrallerinin

arttırılması,

ülke

ekonomisine

de

önemli

ölçüde

katkı

sağlayacaktır”. Bu konuyla ilgili bir çok farklı görüş vardır. Bu konu artık günümüzle de ilgili olduğu için, bu noktada Aliağa Belediyesi Bilgi İşlem Merkezi tarafından yayınlanan bir yazıyı burada sunmakta fayda olduğunu düşünüyorum:Gazetelerde ve muhtelif dergilerde rüzgar enerji santralleri ile ilgili çıkan formların gerçeklerden uzak haberlere dayalı olması üzücüdür. Bozcaada rüzgar enerjisi için 2. merkez olarak belirlenmemiştir. Bu belirlemeyi hiçbir kurum ve kuruluş üstlenemez. Bozcaada'da Türkiye Elektrik Kurumu’nun belirlediği bir kısa devre gücü vardır. Kısa devre gücünün kapasitesinin üzerinde santral yapılamaz.

125


Bozcaada'ya yapılan 10.2MW gücündeki bir santraldir. Bu kısa devre gücünü doldurmuştur ve ikinci bir santral yapılması mümkün değildir. Dolayısıyla Bozcaada, rüzgar enerjisi üretimi için 2. Merkez olamaz, olamayacaktır. Türkiye'de en iyi rüzgara sahip olan yerlerden Çeşme yarımadasında bile kısa devre gücüne bağlı olarak belirli rüzgar santralı yapılabilir. Yapılan rüzgar santralleri Enerji Bakanlığı'nın hesaplama ve müsaadesine bağlıdır. Bozcaada'nın %98'i 3. Derece , %21'i 1. Derece SİT

kapsamındadır.

Basında yer aldığı gibi 3. dereceye çevrilen alan olmamıştır. Santral Bozcaada'nın en batısında burunda ve yerleşimden çok uzaktır. Ağaçsız ve çalılık bir alandır. Bu alan sadece yerleşimden korunması amacıyla bir bölümü 1. derece diğer bölümleri 2. derecedir. Rüzgar türbinlerinin ağaçlara ve kuşlara zarar verdiği söylenmektedir. Rüzgarı bol alanlarda ağaçlar yetişmezler. Rüzgardan dolayı yan yatarak en fazla 2m. büyüyebilirler, rüzgar türbinlerinin 40m. olduğu düşünülürse ağaçlara hiçbir zararı olamadığı görülecektir. Karayollarında araçlara çarparak ölen kuşların oranı daha fazladır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı rüzgar datalarına bakarak Türkiye genelinde rüzgarı bol olan altı veya yedi ayrı bölge belirlenmiş, bu bölgelerde de maksimum 30 MW ile sınırlı rüzgar santrallerine müsaade etmiştir. Rüzgar enerjisinde bir türbinin ürettiği elektrik kömür santralı ile üretmeye çalıştığımızda, çıkan karbondioksiti temizlemek için 86000 ağaç gereklidir. Bu nedenle Bozcaada'da kurulan 17 türbin 1462000 ağaca eşdeğer oksijen tasarrufu sağlayacaktır.

Rüzgar santralleri, diğer santraller gibi kurulacak olan alanın tamamına yapılamazlar. Belirli aralıklarla dizilen kulelerden oluştukları için tahsis edilen alanın ancak %1 'ini kapsarlar. geri kalan arazinin %99'u ellenmediğinden doğal yapı bozulmamaktadır. Bozcaada'nın doğal güzelliğini korumak amacıyla rüzgar

126


çiftliğinde üretilen elektrik, Bozcaada merkezine havai hat yerine daha pahalı olan yeraltı kablosu ile iletilmiştir. Ağaçlık alana rastlayan bazı kuleler yerleşim değiştirilerek ağaçsız alana kaydırılmış ve ağaç kesilmemiştir. İlk rüzgar türbinleri 1998 yılında kurulurken, tamamı yurtdışından getirilmiştir. Bu gün sadece üst jeneratörleri ve pervaneleri yurt dışından gelmekte; 40 metrelik kuleler, trafolar, bağlantı kabloları, nakliye inşaat işleri vs. yurt içinde temin edilmektedir. Çoğalan santralarla birlikte önce kanatlar. daha sonra da jeneratör bölümü ülkemizde yapılarak yan sanayi çoğalacaktır. Enerji üretmek için rüzgara dayalı santraların kurulacağı yerler, zor ulaşılan yerleşim alanlarının dışında olan bölgelerdir. Buralara sanayi ve ulaşımı götürmek için, insanın hayal etmesi ve bu hayali gerçekleştirmeye azmetmesi gereklidir. Bu zorlukların yanında yeteri kadar da engel çıkmaktadır. Bunları aşmak ayrıca sabır gerektirmektedir.

V. BÖLÜM 5-BOZCAADA’NIN KÜLTÜREL VARLIKLARI 5.1-BOZCAADA’DA OSMANLI İMPARATORLUĞU ZAMANINDAKİ İDARİ YAPILAR Osmanlı İmparatorluğu idaresinde bulunan adaların yönetimi ile ilgili olarak çok az çalışma yapılmıştır. Adanın yönetimi, yönetimi sağlayan devlet kurumlarıyla ilgili bilgilerimiz sınırlıdır. Buna karşın İstanbul ile Bozcaada’da

127


bulunan idareciler arasında yapılan yazışmalardan adada bulunan bazı idari yapılar hakkında bilgi ediniyoruz. Bozcaada’da bir mahkeme binası yapılması Bozcaada da bulunan meclis tarafından istenmiştir.

“Bozcaada’da müceddiden bir bâb mahkeme inşâsı

hususuna dair mahall-i mezkûr meclisinden tevârüd iden mazbata manzûr-ı hazretleri bunları buyurulmak üzere leffen gönderilmiş olmağın emr ü irâde hazret-i men lehü’l-emrindir.127” Yapılan bu istek cevapsız bırakılmamış ve bir mahkeme binası yapılması için çalışmalara başlanmıştır. Yapılacak binanın masraflarının

nasıl

karşılanacağı

yapılan

bir

yazışmada

belirtilmiştir.

“Bozcaada’da müceddiden inşâ olunacak mahkemenin masârıf-ı keşfiyesi olan dört bin dokuz yüz doksan beş buçuk kuruşa iki bin yüz on kuruşun atîk mahkeme enkâzı binâsından

ma’dâsı olan iki bin yedi yüz doksan beş kuruşun dahi

ahaliden rızâen muvâfakatları vechiyle vergüye ilâveten tahsîl-i tesviyesi karararlaştırıldığından icrâ-yı icâbına dâir cevâben gelen mazbata üzerine masarıf-ı merkume ile mahkemenin inşâsıyla enkâz bahâsından ma’adâsı(?) olan iki bin yedi yüz doksan beş kuruş da bir menvâl-i meded ahâlinin vergülerine ilâveten tahsil olunması hususunda tarafınıza bildirilmesi meclis-i vâlâ ve şube-i mâliyece tensib olunarak irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî dahi o merkezde müteallik ve şeref-sudûr buyurulup keyfiyye-i maliye nezâret-i celilesine bildirilmiş olmağla îcâbının icrasıyla ve bu vesileyle ahaliden ziyân akçe tahsil itdirilmemesi müretteb itina ve dikkat eylemekleri siyâkında şukka.”128 Bundan sonra adada bir mahkeme binasının yapılıp yapılmadığına ilişkin kesin bir bilgimiz yoktur. Bozcaada’da bir hükümet konağının bulunduğu bilinmektedir. Zaman içinde zarar gören hükümet konağının tamir edilmesi için istek İstanbul’a bildirilmiştir. “Bozcaada hükümet konağının icrâ-yı tamiri lüzûmuna dair Cezâyir Bahr-i Sefîd vilâyet meb’as 11 Şaban 1296 ve 19 Temmuz 1295 tarih ve on yedi 127 128

BOA,A.MKT.MHM,29180. BOA,A.MKT.MVL,67/82.

128


numrolu tahrîrât ile zîrî mazbata bu melfûf keşf defteri üzerine mâliye nezâretiyle muhâbereli tezkire şûrâ-yı dsevlete havâle buyrulmağla mâliye dairesinde kıraat olundu.129” Bu istekten sonra Bozcaada’ya yeni bir hükümet konağı yapılması yönünde çalışmalara başlanmıştır. Eski hükümet konağının ise Bozcaada’nın eğitiminde kullanılması için okul haline getirilmesi istenmiştir. Yeni hükümet konağının yapılması istenirken Bozcaada’nın stratejik önemi de vurgulanmıştır. “…Bahr-ı Sefîd’deki adalarun ehemmiyet-i mevki’iyyesi hasebiyle hem ma’ârif-i Osmâniye-i Meclisiyyeye bir hizmetde bulunulmak hem de hükm-i kanun muhâfaza idilmiş olmak üzere Bozcaada’daki hükümet konağının takdîr olunacak bir kıymet ile ma’ârife terki tensib kılınmış olduğuna mealen…130” Eski hükümet konağının eğitime bırakılmasının sebebi ise adada bulunan okulların ihtiyacı karşılamaması olarak belirtilmiştir. “Bozcaada’daki rüşdî ve ibtidâî mekteblerinin mevcûd talebesi istiâba gayr-ı kâfî ve fevâid-i hıfzu’l-sıhhiye münâfî bulunduğuna binâen eski hükümet konağının füruhâtından sarf-ı nazar mekteb ittihâz olunmak üzere cihet-i ma’ârife terki lüzûmuna dair…131” Adada bulunan eski hükümet konağı eğitim için kullanılmaya başlanmıştır. “…Bozcaada’daki eski hükümet konağının mahalle meclis-i idaresince takdîr edilen on üç bin beş yüz elli kuruş bedel-i mukabille cihet-i ma’ârife terki hazinece muvâfık görülerek Cezayir Bahri Sefîd vilayeti defterdârlığına iş’âr-ı keyfiyet idildiği beyân ile arz-ı ihtirâm olunur efendim.132”

5.2- BOZCAADA’NIN KÜLTÜREL VARLIKLARI Bozcaada’da var olan kültür eserlerini teker teker ele almadan önce Osmanlı döneminde Bozcaada’da hangi kültür varlıklarının bulunduğuna bakalım. Bize bu konuda en net bilgiyi Devlet Arşivlerinde bulunan ve 1321 (1905) yılına ait olan Bozcaada Salnamesi vermektedir. Salnamede şu bilgiler yazılıdır ;

129

BOA,İ.ŞD 49/2710. BOA,DH.İD,60/5 131 BOA,DH.İD,60/5 132 BOA,DH.İD,60/5

130

129


Bozcaada adalar denizindeki Cezâir-i Sagireden ma’dûd olup Kal’â-i Sultaniye’nin Cenubî Garbinde ve Kilitbahir’den 22 mil mesafededir. Doğudan batıya uzunluğu 9 ve kuzeyden güneye eni 5 kilometredir. Âb u havası latif olup şu kadar ki, rüzgarı biraz sert ve ziyade olduğundan adada bulunan ağaçların ekserisi batıya doğru meğillidir. Toprağın kuvvet-i nebatiyyesi vasat olup , yedi bin dönüm bağı vardır. Bundan başka buğday , arpa , burçak ,bostan, incir gibi hububat ve meyve de yetiştirilir. Ancak ahalisi üzüm mahsulünden başkasına ehemmiyet vermediğinden bunlar ada halkını idare etmez. Adada öyle kayda değer orman olmayıp sadece beş yüz kadar çam ağacının topluca bir mahalde bulunması ile küçük bir koruluk teşkil etmiştir. Bir tanesi kale içinde olmak üzere 3 câmi-î şerif , 2 Medrese , 1 Kilise , 1 Mekteb-i Rüştiye , birkaç ilk mektep vardır. Zamanla harap olmuş Yalı çeşme su yolu halkın yardımıyla yenilenmiş ve su mahzeni inşâsı ile kasabaya kafi miktarda su temin edilmiştir. Salnamenin bundan sonraki bölümünde devlet görevlilerinin isimleri yazılmıştır(Gülmek,2002). Bozcaada’da günümüzde iki cami , iki kale , altı mezarlık , bir çeşme , bir kilise bulunmaktadır. Salnamede sözü edilen üçüncü cami kalenin içindedir. Bu camii yıkılmıştır. Sadece kalıntıları vardır. Medreselere ait kalıntı ise yoktur. Bu eserleri teker teker ele alalım :

5.2.1-Camiler Bozcaada’da günümüzde iki cami bulunmaktadır. Bunların adları Köprülü Cami (bu Camiye Yalı Camisi de denir) ve Alaybey Camisidir. Bozcaada kalesinde ise şu an yıkıntı halinde olan üçüncü bir cami kalıntısı vardır. Adaya ait eski eserlerde ise dört camiden

söz edilmektedir. Ali Ağa adındaki bu caminin

130


1657 yılında Venedik işgalinden sonra yıkıldığı tahmin edilmektedir. Bu cami ile ilgili herhangi bir kalıntı yoktur. 5.2.1.1-Köprülü Mehmet Paşa – Yalı Camii Bozcaada’da eskiden Mıhçı Camii adında bir cami olduğu bilinmektedir. Bu caminin 1657 yılında Venediklilerin Bozcaada’yı işgalinden sonra yıkıldığı sanılmaktadır;bu dönemde adada büyük bir yıkım yaşanmıştır. Mıhçı Caminin de bu dönemde kullanılmayacak hale getirildiği bilinmektedir. Bozcaada’nın Venedik işgalinden kurtulmasından sonra Köprülü Mehmet Paşa Mıhçı Camisini tamir ettirmiştir(Aygen,1985). Bundan sonra bu camiye Köprülü Mehmet Paşa Camisi denilmiştir. Günümüzde ise Yalı Camii halk arasında kullanılmaktadır. Caminin kitabesi yoktur. Zaman içinde geçirdiği tamirler ile şimdiki şeklini almıştır. Yalı mahallesinde, kırma çatılı kareye yakın planlıdır. Kapı ve pencere kenarı ile saçak altı kırmızı kesme taştan yapılmış , diğer yerler sıvalıdır. Caminin kuzey-doğu köşesindeki altmış iki basamaklı minare 1965 yılında yeniden yapılmıştır(Gülmek,2002).

1998 yılında da caminin avlusuna bir

abdeshane yapılmıştır. 5.2.1.2-Alay Bey Camii Caminin yapıldığı tarih kesin olarak bilinmemektedir. 1700 yılında yapıldığı tahmin edilmektedir. Cami bahçesine sokaktan girişi sağlayan yuvarlak kemerli kapının üzerinde bir kitabe vardır. Kitabe okunamayacak haldedir. Sadece 1321 tarihi okunabilmektedir. Kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Buna karşın şu tahmin edilmektedir. Yukarıda Ali Ağa Camiinden söz etmiştik. Bu cami 1657 yılında Venedikliler tarafından yıkılınca kale komutanı olan Miralay Ahmet Ağa tarafından yeniden yaptırıldığı ve Camiye Miralaylığa izafeten Alay Bey camisi denildiği öne sürülmektedir.(Aygen,1985)

131


Osmanlı İmparatorluğuna ait kaynaklarda ise Bozcaada da bulunan Abdullah Camisinden söz edilmektedir. Bu caminin adı ile anılan bir de Abdullah Camii Şerifi mahallesi vardır133. Kaynaklarda adı geçen bu caminin Alay Bey camisi olduğu tahmin edilebilir. Alay bey Camisi zaman içinde hasar görmüş ve tamir ettirilmiştir. “…Alaybey Câmi’-i Şerîfi tamiri içün dahi otuz dört bin dokuz yüz doksan yedi kuruş otuz para masraf vukû’ bulub…134”Birçok kaynakta adı Alay Bey camisi olarak geçen camiye niçin bazı kaynaklarda Abdullah Camisi denildiği kesin olarak bilinmemektedir. Caminin girişi kuzey cephede beş taş basamakla çıkılan basık kemerli çift kanatlı ahşap kapıdandır. Minare kuzey-batı köşede beyaz kesme taştan yapılmıştır. Şerefe korkulukları oymalıdır. Caminin içinde mihrap ve pencere üstleri barok tarzda dal motifleriyle süslenmiştir. Tavan sade işçilikli ve ahşaptır. Minber ve mihrapda süsleme yoktur. Giriş kapısının iki yanındaki köşelerde bulunan birer ahşap merdivenle kadınlar mahfiline çıkılır. Caminin içinde bir mezarlık (hazîre ) bulunmaktadır. Bu konuya mezarlıklar bölümünde değineceğiz. 5.2.1.3-Kale Camii- Han Camii- Hüdevendigar Camii Kale’de bulunan caminin Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. Cami, Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise yeniden yapılmıştır. 1657 yılında Venedikliler kaleyi de tahrip etmiştir. Kalede bulunan cami de bu dönemde tahrip edilmiştir. Cami 1660 yılında IV. Mehmet döneminde büyük değişikliklerle yeniden yaptırılmıştır. Bu yüzden camiye bazı kaynaklarda Gazi Hüdevendigar Camii denilmektedir(Aygen,1985).Kale içinde bulunan bu camii Osmanlı imparatorluğunun son dönemine kadar kullanılmış ve hasar gördüğünde tamir ettirilmiştir. “…Köprülü Mehmet Paşa Vakfından Bozcaada’da 133 134

BOA,C.ADL,NO:1786 BOA,İ.ŞD,110/6563

132


vâki’ hân Câmi’-i Şerîfi muhtâc-ı tamir olmasına mebnî lede’l-keşf tâmirât-ı muktaziyesi mecîdi on dokuz kuruşdan on yedi bin yedi yüz altmış yedi kuruşla vücûda geleceği anlaşılmış ve icrâ kılınan münâkasasında tâlib zuhûr itmemiş olduğundan ta’mirât-ı mezkûrenin emaneten icrâsı Cezâyir Bahr-i Sefîd vilâyetinden iş’âr olunmuş ve vakf-ı mezkûrun Der-Saâdetçe olan müsakefât-ı vâridâtı masârif-i tâmiriyyeye kâfî idüğünden tâmirât-ı mezkûrenin mahallince teşkîl idecek komisyon ma’rifetiyle emâneten icrâsı içün üç yüz on altı senesi borcası dâhilinde sarfına me’zûniyet-i i’tâsı ve fakat mahalli hâsılât-ı vakfiyesinin adem-i kifâyetine mebnî masârıf-ı merkûmenin tahsîsât-ı evkâfa mahsûben ya hazîne-i mâliyece mahall-i emvâl-i umûmiyyesine havâleten tesviyesi içün mâliye nezâretine tebligât îfâ-yı iş’âr olunmuş olmağla ber-mûcib-i istîzân îcâbının icrâsı lüzûmunun evkâf-ı hümâyûn ve mâliye nezâretlerine tebliği tezkir ve keşf defteri leffen takdîm kılındı…135” “…Bozcaada’da Köprülü Mehmed Paşa vakfından olub on yedi bin yedi yüz altmış yedi kuruşla emâneten tamiri irâde-i seniyye-i hazret-i hilâfet-penâhî iktizâ-i âliyyesinden bulunan Hân Câmi’-i şerîfinin esnâ-yı tamirde bağtatan münhedim olmasına mebnî müceddiden inşâsı içün ber-mûcib-i keşf sarfı…136” Han Camisi genelde Köprülü Mehmet Paşa vakfı tarafından tamir ettirilmeye

çalışılmıştır.

Buna

karşın

çalışmaların

tam

anlamı

ile

tamamlanamadığı söylenebilir.Bu yazışmalardan sonra İstanbul’a gönderilen bir yazıda Hüdevandiğar camisinin hasarlı olduğu ve tamir işlerinin yapılmamasından dolayı ağır hasar gördüğü belirtilmiştir. “…Câmi’-i Şerîf-i mezkûrun günden güne harâbiyete yüz tutub Hüdângerde sakfının ansızın sükutuyla asker-i şâhâneye mazarrat irâsı mülâhazadan gayr-ı baîd bulunmuş olduğundan bahisle iktizâsının tesri’-i îfâsı bu kerrede müdüriyet-i mezkûreden virilen tezkirede ifade idilmiş olmağla îcâbının icrâ-yı husûsuna müsâade-i diyânet-kâde-i dâverkerîmelerine şâyân buyrulmak bâbında.137” Bu yazışmadan sonra tamir için çalışmalara başlanması konusunda

Cezayir-i Bahri Sefid valisinin bir yazısı

vardır. “Bozcaada kal’ası derûnunda kâin Hüdâvendigâr Câmi’-i Şerîfinin hazîne-i hâssa-i şâhâneden icrâ-yı tamiri içün irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet135

BOA, İR.Evkaf No:39. BOA,İRD. Evkaf, No:3 137 BOA,Y.MTV,294/55 136

133


penâhînün istihsâli istirhâmını mutazammın Limni mutasarrıflığından vârid olan tahrîrât ile evrâk-ı mutazarra’sı 18 Temmuz 322 tarihli ve 63 numrolu arîza-i âcizânemle takdîm kılındı...138” Günümüzde ise bu cami yıkık durumdadır. 5.2.2-Kaleler

5.2.2.1-Bozcaada Kalesi Kalenin ilk olarak ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmemektedir. Buna karşın Fenikeliler tarafından yaptırıldığı genel olarak kabul görmektedir. Bugünkü şeklini ise Fatih Sultan Mehmet döneminde almıştır. Bozcaada Venediklilerden geri alınınca yeniden tamir edilmiştir. Kalenin 1703 , 1706 , 1716 yıllarında restorasyon gördüğü tahmin edilmektedir. En önemli tamiri ise II. Mahmut döneminde yapılmıştır. Kale,

adanın

kuzeydoğu

burnuna

yapılmıştır.

Etrafı

hendeklerle

çevrilmiştir. Eskiden bu hendekte su bulunduğu bilinmektedir. Günümüzde ise su bulunmamaktadır. Kalenin üç giriş kapısı vardır. Ana giriş kapısı güney batıdadır. Bu kapının 1960’lı yıllarda asma kapı olduğu, açılıp kapanabilir bir işleyişe de sahip olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde bu kapı yıkılıp yerine köprü yapılmıştır. Ana giriş kapısının hemen üzerinde bir kitabe vardır. Kitabede şu yazıt bulunmaktadır; Yaptı bu Kal’e-i masurayı Sultan Mahmud Hak te’alâ ede a’dasın herdem makhûr Aynıyâ düşdü dedim mısra tarihi metin Oldu Bozcaada’nın Kal’e ve şehri ma’mur(Orhunlu,1996). 138

BOA,Y.MTV,299/2

134


1231 Doğu girişten sonra deniz tarafında deniz kapısı vardır. Bu kapının üstünde de Kitabesi vardır. Bu kitabede de şu yazıt bulunmaktadır ; Etdî bu hısn-ı hasîni yeni baştan tecdîd Han Mahmud şiyem dâd u dara tedbir Her gören eyledi tarihini Aynî tahsin Buldu Bozcaada’nın suru ne zîba ta’mir(Orhunlu,1996). 1231 Üçüncü kapı ise Mendirek kapısıdır. Bu kapının 1905 yılının başında açıldığı tahmin edilmektedir. Bunun sebebi mendirekler bu yıllarda yapılmıştır ve bu sırada buradan da bir kapı açıldığı tahmin edilmektedir. Kale iki bölümden oluşmaktadır. Dış-Kale , İç-Kale olarak. Dış kalede iki cephanelik , bir kuyu , iki tabya yeri ,tören ve eğitim alanları bulunmaktadır (Gülmek,2002). İç kale ise iki bölümden meydana gelmektedir. Birincisi giriş bölümü olup iç kalenin doğusundadır. Biri doğuda biri batıda iki rampaya açılan iki kapısı vardır. Bu bölümde yıkılmış olan revir , cami , minare , zindanlar ve kışla bulunmaktadır. İkinci bölüm ise asıl iç kaledir. Buraya doğuda bulunan küçük kapıdan

girilir.

İç

kalede

biri

baş

burç

olmak

üzere

sekiz

burç

vardır(Gülmek,2002).

135


Bozcaada kalesinin içinde bulunan bazı odaların tamiri için İstanbul’dan 26.293 Kuruş istenmiştir139. Bu yazıda kale içinde bulunan şu bölümlerden söz edilmiştir; -

İki Babı Mühimmat Odası

-

Bir Babı Erzak Odası

-

Bir Kalem Odası

-

Bir Zabıtan Odası140

Bu belgeden yola çıkarak Osmanlı döneminde Bozcaada’nın idaresine ilişkin önemli çalışmaların kale içinden yapıldığını belirtebiliriz. Bunun yanında aynı dönemde adada bir hükümet konağının da bulunduğunu belirtmeliyiz. Bozcaada kalesi içinde bulunan su yolu da zamana bağlı olarak hasar görmüş ve Köprülü Mehmet Paşa Vakfı tarafından H. 1322 yılında tamir ettirilmiştir. 141 Bozcaada kalesine Osmanlı İmparatorluğu zamanında da oldukça önem verilmiştir. Kalede bulunan eksiklilerin giderilmesi için devamlı çalışmalar yapılmıştır. Bozcaada kalesinin eksiklerinin giderilmesine yönelik çalışmalarla ilgili arşivde bir çok belge bulunmaktadır. Bozcaada kelesi bulunduğu konumdan dolayı özellikle poyraz rüzgarına ve bunun oluşturduğu denizdeki sert dalgalara açıktır. Özellikle kalenin kuzey cephesinin dalgalar yüzünden sıklıkla zarar gördüğünü söyleyebiliriz. “Mâliye nezâret-i celîlesinin meclis-i vâlâya i’tâ buyrulan bir kıt’a takrîrinden müstebeân olduğu vechile Bozcaada kalasının poyraza

nâzır

olan

mazgallarından

iki

kıt’asının

dîvârları

münhedim

olduğundan…”142 Bu yazışmadan da anlaşılacağı gibi poyrazdan dolayı hasar 139

“ Bozcaada kal’ası koğuşuyla iki bâb-ı mühimmât ve bir bâb erzâk anbarlarının ve kalem ve zâbıtân odalarıyla atîk kal’a dahilindeki koltuk cebhânesinin bazı mahalleri muhtâc-ı tamir olduğu” 140 BOA,İR.Dah;86923. 141 BOA,İR. Evkaf: No:9. 142 BOA,İMV,8088.

136


gören duvarların tamiri için ödenek istenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu stratejik önemi olan bu gibi istekleri genelde geri çevirmemiştir. Bozcaada kalesinin sadece poyrazdan hasar gördüğünü söylemek de yanlıştır. Zamana bağlı olarak kalenin çeşitli yerleri zarar görmüş ve tamir için çalışmalar yapılmıştır. “Bozcaada kalası dîvârlarının bazı temelleri münhedim olub muhtâc-ı tamir görünmüş ve biraz müddet daha tevfîk olunur ise ilerüde masârıf-ı zâideyi müstecîb olacağından keşfi ve münâkasası bi’l-icrâ üç bin kuruş masrafla vücûda geleceği mahallinden inhâ olunarak…143” Kalenin içinde hanelerin bulunduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. H.1280’li yıllarda bu hanelerden bazılarının kalenin stratejik durumuna uygun olarak yapılmadığı için hanelerin kale içerisinden çıkarılması için çalışmalar yapılmıştır. Osmanlı idaresi de bu durumla yakından ilgilenmiştir. “…her nev’i ârıza-i sakîleden muhâfaza olunmak lazım gelür iken vaktiyle nasılsa derûnuna sakfları çalı ve toprak ile örtülmüş ve dîvârları çamur ile sıvanmış kırk elliden ziyâde hâne inşâ olunub muahharan bu hânelerin harekât-ı askeriyeye ve mühimmât nakline mâni’ ve muzarra oldukları görilerek on beş yirmi bâbı hedmile hâriç kal’aya çıkarılmışsa da otuzdan mütecâvizi yine orada kalmış olduğu cihetle kal’a-i merkûmenin letâfet-i manzarasını bitürüb mazarrat-ı mebhûsenin dahi bekâsını istilzâm eylediği geçenlerde ada-i mezkûra vukû’-ı azîmin çâkerice müşâhede idilerek sabra mecâl kalmamağla bunların dahi emsâli gibi dışarıya çıkarılmasıyla şu güzel kal’anın mazarrattan kurtarılması pek münasib…” “…ada-i mezkûre kalası derûnunda bulunan otuz yedi aded harâb hânelerin hedmiyle yerlerine mukâbil hâric-i kalanın münasib mahallinden arsa ve behre-i hâneye bir yüz ellişer kuruş ile lüzûmu mikdâr kereste i’tâsı ve enkâz-ı hâne dahi kendülerine terk olunması…144” Hanelerin kale dışına çıkarılması için yapılan bu yazışmalardan sonra Bozcaada da bulunan devlet görevlileri tarafından çalışmalara başlanmıştır. 143 144

Bu gelişmeler düzenli olarak İstanbul’a bildirilmiştir.

BOA,İMV,11621. BOA,İR. Dah,36644.

137


“…gösterilen arsa ve her birerlerine isabet iden yedi yüz elli kuruş ile keresteye kaymakamımız izzetlü Mehmed Beğ efendi ma’rifetiyle ahz u kabz iderek gösterilen arsalar üzerine müceddiden hâne ihdâs ve inşâsına başlanmış ve mübâşirin olunmuş ve işbu arsalar memleketin hizasında ve hem ilerüde şeref ve i’tibar bulacak mevkı’ olduğundan îfâ-yı teşekkürât-ı nâmetnâhı ile…145” Haneler ile ilgili yapılan yazışmalardan kale içinde kaç tane hane olduğu net bir şekilde anlaşılmamaktadır. Yukarıda verdiğimiz ilk yazışmadan 2 gün sonraki tarihe ait bir diğer yazsışmada ise önceden kale içinde bulunan bazı hanelerin dışarıya çıkarıldığı ve kalan utuz kadar hanenin de çıkarılması için çalışmalar yapılması istenmektedir. “Bozcaada kal’ası derûnunda olub harekât-ı askerîyeye ve mühimmât-ı nakle mâni’ ve muzır oldukları görilen hânelerün berâ-yı hedimle hâric-i kalaya çıkarılmış ise de otuzdan mütecâvizi yine orada kalmasıyla ve bunların bekâsı kal’a-i merkûmenün letâfet-i manzarasına halel vireceği derkâr olmasıyla emsâli gibi anlarun dahi dışarıya nakl-i inşâsı içün muktazî olan akçe taraf-ı devletten i’tâ ve hâsıl olacak enkâzına ilavesi iktizâ iden beş bin kuruşluk miktarı kerestenin dahi Bahr-i Sefîd boğazı mebsûrundan tesviye ve isrâı içün olacağına dair tevârüd iden takrîri kılındı. Melfûfuyla beraber leffe’l-arz146 -ı şâyân ve ol bâbda taraf-ı vâlândan tezkir147.” Kale içinde bulunan hanelerden gerekli görünenler yerel yetkililer tarafından belirlenen arsaya taşındıktan sonra İstanbul’dan Bozcaada Kaymakamlığına teşekkür yazsızı yollanmıştır. “Bozcaada Kal’ası derûnunda bulunan harab hânelerün Tophâne-i âmire müşîri devletlü paşa hazretleri tarafından i’tâ olunan i’âneyle gösterilen mahale nakl ve inşâ olunduğu beyân ile ol bâbda teşekkürü hâvî ahali tarafından virilen arzuhâlin gönderildiğine dâir vürûd iden mazbata meali ma’lûmumuz oldu rûşen-i iş’âra nazaran mezkûr hâneler hedm ile derûn-ı kal’a tathîr olunmuş ve ahali dahi bi’lmemnuniye hânelerini inşâ ile du’avât-ı füzûni-i îlâm ömr ü ikbâl ü şevket ve

145

BOA,İR. Dah,36644. Manzûr-ı âlî buyurulmuş sûret-i ma’rûza yolunda göründüğünden îcâbının icrâsı isâbet-efzâ-yı sünûh ve südûr olan irade-i seniyye-i cihân-bânî muktezâ-yı celîleden olmağla tezkire. 147 BOA,A.MKT.MHM,316/39. 146

138


iclâl-i cenâb-ı mülûkâneye münasebet eylemekde bulunmuş olması mahzûtîn olmağın beyân-ı hâl siyâkında şukka.148” Bozcaada kalesi içinde bulunan cephe ve mühimmat ambarının tamirine de önem verilmiştir. Bununla ilgili olarak da İstanbul ile yazışmalar yapılmıştır149. Kale 1996 yılında restore edilmiş ve koruma altına alınmıştır. Kalenin iç kale bölümüne bir müze yapılmıştır. Giriş ücretli hale getirilmiştir. Deniz kapısı ve mendirek kapısı günümüzde kullanılmamaktadır. 5.2.2.2-Yeni Kale Yeni kale tepesinde bulunmaktadır. Günümüzde harabe halindedir. 1827 yılında Bozcaada Muhafızı Hafız Ali Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bozcaada Kalesinin içinde yeni yapılmış olan müzede bulunan kitabesinde şu yazı bulunmaktadır. Berr ü bahrin Padişahı [Hazret-i Sultan Mahmud] Bir vezir-i kahramanı yani ............... gibi Hazret-i Hafız Ali Paşa [vezir-i bî] nazir Asker-i İslâm’a olmaz işte bu rehber gibi Bozcaada’ya muhafız .......... Yaptı bu tabya-i bâlâyı kavî mermer gibi Kalb-ı a’daya düşer elbette bir havf [u] elem Arada [bir] gösterince topları ejder gibi Asker ile ittifaken daneler top [da] [ku] nün ..... Allah....... sıdkıle leşker gibi Niyyet-i pakide hıdmet din û devlete Etdi gönlü düşmenin bu dem yine ahker gibi 148 149

BOA,A.MKT.MHM,311/41. BOA,İR. Dah;43526, 70625.

139


Hısn-ı Tefikde mevlâ ol muşiri hıfz ede Bu ali .... eder bende-i kemter gibi ......... mi’mar ile Tarihi tam Pek

[zibâ]

bir

tabya

oldu

Sedd-i

İskender

gibi(Orhunlu,1996). 1243

5.3- HRİSTİYANLARA AİT OLAN TARİHİ YAPILAR 5.3.1-Kemisis Teodoku ya da Meryem Ana Kilisesi Bozcaada’da bulunan Ortodoks cemaate ait kilisedir. Kitabesinde 18671869 yılları arasında yapıldığı yazılmıştır. Buna rağmen bazı kaynaklarda Venedik kökenli olduğu söylenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu kaynaklarına baktığımızda 1819 dan önce Bozcaada’da bir kilise bulunduğu anlaşılmaktadır. Bozcaada’da bulunan kilisenin H.1234 tarihinden önce adada meydana gelen bir savaştan sonra yıkıldığı ve yeniden yapılması için adada bulunan Gayr-i Müslimler tarafından izin istenmiştir. Kilise yeniden yapıldıktan sonra yeni konulan kitabeye 1867 tarihinin konulduğunu söyleyebiliriz. Kilisenin yıkılması üzerine yeniden yapılması için adada bulunan Hristiyan halk İstanbul hükümetinden izin istemiştir. Özellikle Ortodokslara karşı önemli hoş görü sağlayan Osmanlı İmparatorluğu kilisenin yeniden yapılmasına izin vermiştir.

Kilise yıkıldıktan sonra ilk olarak Bozcaada’da bulunan

Hristiyanlar izin istemiştir. “…efendimiz hazretlerinin havas-ı celîlesi olan Biga sancağına mülhak cezîre-i Bozcaada’sında mütemekkinûn Rûm milletinin karabaş vekili ve kocabaşîleri ve bâ-cem’ihim reâyâ fukarâları meclis-i şer’a gelüp şöyle takrîr-i kelâm ve istirhâm itdiler ki bundan akdem cezîre-i merkûmenin iki yüz yirmi iki Muharrem’inin on dördüncü günü tarihinde vûku’ bulan muharebe ve istilâda bazı İslâm ve reâyâ menzilleri ve dükkanları ol hıynda ibadethânemiz dahi ihrak ve hedm ve harab olub bi-inâyeti’llâhi Teâlâ ba’dehu

140


sâye-i hazret-i pâdişâhîden cümlesi…150”Bu istek Padişah tarafından olumlu karşılanmış ve cevap şu şekilde verilmiştir. “Reâya olan cezîrede kenîsa bulunmak zarûridir. Fetâvâ-yı şerîfeye mürâcaat olunan şer’-i şerîf cevaz virür ise tamire ruhsat virülür.151” Üç nefli yapının bölümleri arasında Korent başlıklı beşer sütün bulunur. İki yandaki nefler çapraz kemerlerde altı adeti çapraz tonoz biçiminde orta nef ise yuvarlak tonozludur. Orta tonozun sonunda yuvarlak apsis(mihrap),apsisinin ortaönündeki ana kubbeye ait sütün arasında da birer küçük kubbeyle bunların yanında birer küçük çapraz tonoz yer alır. Arka ortada dört katlı çan kulesi ve kulenin üç yanında yapının müştemilatından dolayı odalar vardır(Orhunlu,1996). Kilisenin çanı günümüzde yıkılmak üzeredir. Restorasyon ise yapılmamaktadır. 5.3.2-Aya Paraskevi Ayazması Bozcaada’nın güneyinde bulunan Hristiyan cemaate ait manastırdır. Sekiz çınarın altında küçük bir şapel iki küçük yapı ve çift oluklu bir çeşmeden meydana gelmektedir. Her yıl 25-26-27 Temmuzda ayazma şenlikleri yapılır. Bu konuya da daha sonra değineceğiz. Aya Paraskevi adı, Hristiyan inancında önemli bir azizenin adıdır. Paraskevi MS. 138-163 yılları arasında hüküm süren imparator Antoninus Pius zamanında Roma’nın bir elçisi olmuştur. Annesi Politera ve babası Ağaton Hz. İsa’ya inanan ilk topluluklardanmış. Bir evlatları olması için her gün dua ederler ve doğacak çocuklarını tek Allah’a inanma yolunda hizmet için yetiştirmeyi düşünürlermiş. Bir cuma günü doğan kızlarına “Cuma” ya da “kutsal gün” anlamına gelen Paraskevi adını koymuşlar. İlk dini bilgilerini anne ve babasından alıp sonra gizli gizli kilisede eğitim gören 150 151

BOA,Hat,776/36408B BOA,Hat,776/36408

141


Paraskevi köyleri dolaşırken Roma’daki Yahudilerce İmparator Pius’a şikayet edilmiş. Huzuruna çağırdığı Paraskevi’ye bu işten vazgeçip Roma tanrılarına kurban kesilmesini söyleyen imparator rahibeden şu cevabı almış : “Senin sahte tanrıların yeri-göğü yaratmadılar. Onlar yok olacaklardır...” Bundan sonra işkenceler gören Paraskevi başı kesilerek öldürülmüş ve azizeler arasında yerini almış(Gülmek,2002). Ayazmada manastırın yapılması ile ilgili olarak anlatılan hikaye ise şudur;Bir zamanlar burada kırk çınar ağacı varmış. Bir papaz çok susamış , burada hayvan otlatmakta olan çobandan bir salkım üzüm istemiş. Çoban da bir salkım üzüm vermiş. Üzümün tanelerini avucunda sıkan papaz üzümün suyunu içmiş. Elinde kalan üzüm posalarını da yere atmış. Posaların düştüğü yerden kaynak suyu fışkırmış. Suyun fışkırdığı yere de bir kilise

yapılmış(Aygen,1985).İşte

Ayazma’da bulunan manastırın bu olaydan sonra yapıldığı söylenmektedir. Bunun dışında Bozcaada’da Hristiyan cemaate ait bir çok manastır bulunmaktadır. Bunlardan sadece 1-2 tanesi kişisel çabalar sayesinde kullanılır halde tutulmaktadır. Bir çok manastır ise yıkılmaya terk edilmiştir. Harabe görünümündedir.

5.4-HAMAMLAR Bozcaada’da eskiden iki tane hamam bulunmaktaydı. Günümüzde ise bu hamamlar depo olarak kullanılmaktadır. Hamam,Köprülü Mehmet Paşa tarafından Yalı Camii yakınlarında yaptırılmıştır. Çiftem hamam

tarzında olup , yaklaşık yetmiş yıldır

çalışmamaktadır. Alaybey Hamamının ise XVII-XVIII yüzyıla ait olduğu tahmin edilmektedir. 1960’lara kadar çalışan bu hamam kırk yıldır kullanılmamaktadır.

142


5.5-NAMAZGAH ÇEŞMESİ Bozcaada’da bir kaç tane çeşme vardır. Bu çeşmeler Öküz Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bunlardan en önemlisi Namazgah Çeşmesidir. Doğu ve güney cepheleri kesme tüf taş , batı ve kuzey cepheleri ise sıralı moloz taşla kare planlı olarak yapılmıştır(Aygen,1985). Doğu cephedeki sekiz dizeli kitabe tam okunamamaktadır. Güney cephede ise üç satır halinde “Allah ve mine’l külli şey’in hayn , sene 1115 (1703) tarihi okunabilmektedir(Gülmek,2002).

5.6-MEZARLIKLAR Bozcaada’da altı mezarlık vardır. Bunlardan biri günümüzde de kullanılmakta olan mezarlıktır. İkincisi Nekropol’dur. Üçüncü mezarlık ise Rum ahaliye ait olanıdır. Biz burada diğer üç mezarlığı ele alacağız.

5.6.1-Alaybey Camii Avlusundaki Mezarlık Alaybey Camisinin avlusunda ufak bir hazîre bulunmaktadır. Burada on dört

tane mezar vardır. Bu on dört mezardan birisi Osmanlı Devleti’nde

Sadrazamlık yapmış olan Halil Hamit Paşa’ya aittir. Sadrazam Halil Hamit Paşa’yı ilerde daha detaylı olarak ele alacağız. Burada sadece mezarından söz edeceğiz. Halil Hamit Paşa 27 Nisan 1785’te Bozcaada’da idam edilmiştir. Başı gövdesinden ayrılmıştır. Başı teşhis için İstanbul’a yollanmış , gövdesi ise Bozcaada’ya gömülmüştür. Diğer mezarlardan ikisinin kitabesi kırıktır , birinin kitabesi yoktur. Kalan mezarlar ise su kişilere aittir ; 2 Ramazan 1298 tarihli El Hac Ali Efendi , 12 Ramazan 1278 tarihli Hanife Hanım , 29 Rebiülahır 1283 tarihi Bozcaada Naip’i

143


Said Efendi’nin zevcesi Adviye Hanıma, 2 Rebiülahır 1250 tarihli Bohça Adalı Sağ Kol Ağası’nın zevcesi Ümmü Gülsüm Hanıma , 1272 tarihli Bohça Adalı Yahya’nın oğlu Ali Beye , 13 Şaban 1285 tarihli Sabık Mühendishane-i Berriye-i Hümayun Dahiliye Kol Ağası olup Bozcaada’da Topçu Binbaşısı Morevi Mehmed Efendi’ye , 26 Muharrem 1318 tarihli Alaybey Cami İmamı Hatibi ElHac Hafız Mustafa Nazir Efendi b. Ahmet Ağa’ya aittir. Burada bulunan mezar taşlarının bazılarında şunlar yazmaktadır(Orhunlu,1996). ; Sadrazam Halil Hamit Paşa’nın mezar taşında; Hûvelbâki Sadr-ı a’zam-ı esbak Merhum ve mağfûr el-muhtaç İla rahmeti rabbihi’l-gafûr Halil Hamit Paşa ruh-ı Şerifiçün el- fatiha(Orhunlu,1996). Sene 1199

Müdderis Hoca Yusuf ait mezar taşında; Hûvelbâki Beni kıl mağfiret ey Rabb-ı Yezdân Bıl-hakk-ı arş-ı a’zam nûr-ı Kur-an Gelüb kabrim ziyaret eden ihvân Müdderrisîn-ı kırâmdan Hâce Yusuf Efendi’nin ruhiçin fatiha (Orhunlu,1996). Sene 1265

144


Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşanın Divan Efendisi Esseyid Mehmet Emin Efendi’ye ait mezar taşında;

Hûvelbâki Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa Hazretlerin Divan Efendisi Hacegân-î Divan-ı Hümâyûndan Merhum ve mağfur el-muhtaç İlâ rahmeti Rabbihi’l gafur Esseyid Mehmet Emin Efendi Ruhiçun El-fatiha (Orhunlu,1996). Sene 1240 Esseydi Yahya Ağa’ya ait olan mezar taşında;

Hûvelhayyulbâki Beni kıl mağfiret ey Rabb-ı Yezdân Bi-hakkı-ı arş-ı a’zam nûr-ı k Kur’ân Gelüp kabrim ziyaret eden ihvan Ederler ruhuma bi fatiha ihsan Merhum sağ kol Ağası Esseyid Yahya Ağa ruhuna fatiha(Orhunlu,1996). 7 Rebiülahır sene 1244 5.6.2-Alaybey Mahallesinin Değirmenler Sokağındaki Mezarlık

145


Günümüzde bu mezarlık bakımsızlıktan ve çevreye yapılan yapılardan dolayı yok olmak üzeredir. İçerisinde 20 den fazla mezar vardır. Bunların çoğu toprağın altında kalmış durumdadır. Mezar taşı görünen İmroz Adası Müdürü Abdullah Ağa’ya ait mezar taşında şu yazmaktadır; Hûvelbâki Çün ecel geldi ona............................ Cürmünü afv eyliye yâ Rabbû’mennân Maâfiret kıl olmasun hâli..................... Mazhar-ı Nûr-ı şefâ’at kıl her dem İmroz adasının mûdiri Elhâc Abdullah Ağanın rûhuna(Orhunlu,1996). Fatiha 25 Şevval sene 1268

5.6.3-Aburga Ahmet Dede Mezarlığı Mezarlığa ismini veren Aburga Ahmet Dede ile ilgili mezarlıkta bir kitabe bulunmaktadır. Yatır olan bu mezarlıkla ilgili olarak halk arasında şu hikaye anlatılmaktadır; “Çanakkale Boğazı önlerinde bir gemi fırtınaya tutulur, yan yatmaya başlayan gemide iri yapılı, güçlü kuvvetli ve beyaz sakalı bir ihtiyar belirir. Yatmakta olan gemiye omuzu ile destek olur ve gemi kurtulur . Bozcaada’ya varıldığında gemi buruna çarpar (bu burun şu an mezarlığın bulunduğu yerdir) ve parçalanır.

Gemiyi

kurtaran

ihtiyar

dede

ise

vasiyeti

üzerine

buraya

gömülür.Geminin Kaburgası uzun süre burada kalır,Kaburga Ahmet dede ismi zamanla Aburga Ahmet Dedeye dönüşür(Aygen,1985).’’ Yatırda on mezar vardır.Burada bulunan Genç Ali Ağa’ya ait 1129 tarihli mezar adadaki en eski mezardır. Mezar taşında şu yazmaktadır;

146


Merhum ve Mağfur Genç Ali Ağanın ruhiçün Fâtiha(Orhunlu,1996). Sene 1129 Bundan başka yatırda 1223 tarihli Şerife Hanife Hatun’a ait ,1224 tarihli Çeşmeli Seyyid Hüseyin Beşe’ye ait, 22 Rebiülevvel 1293 tarihli Emine Naciye Hanım’a ait mezarlar mevcuttur. Mezar kitabelerinde şunlar yazmaktadır:

Kasub-başı Hasan Paşa

Hûvelbâki

Efendimizin iç çûhâdarı

Bohça Ada Liman Reisi

Merhum Seyyid Arif Mehmet Ağa(Orhunlu,1996).

Elhâc

Hüseyin

Ağanın

(Orhunlu,1996). Ruhuna fatiha sene 1239

Ruhuna Fatiha

Sabık Yunda Voyvodası

Mısır Kapudanlarından Musli-

zâde Merhum İsmail Ağa(Orhunlu,1996).

Hasan

Kapudanun

zevcesi

merhume Ruhîcin sene 1261

Hâfize Hatun(Orhunlu,1996). Sene 8 Ramazan 1265

147


VI. BÖLÜM 6- BOZCAADA’DA KÜLTÜREL YAŞAM

6.1- RUM HALKINA AİT GELENEK VE GÖRENEKLER152 6.1.1-Doğum

152

Bu kısım Antula Arvanitoğlu ve Foti Arvanitoğlu’nun canlı tanıklığı ile hazırlanmıştır.

148


Rum ahalide doğan çocuk , vaftiz edilirdi. Vaftiz töreni kilisede yapılırdı. Vaftiz sırasında çocuğun bir isim babası veya bir isim annesi vardı. İsim babası çocuğun adını söyler , papaz da bunu yüksek sesle tekrarlar ve tören tamamlanırdı. Davetliler eve giderdi , onlara ikramlar yapılırdı. 6.1.2-Evlilik Bozcaada’da Rum ahalisinin evlenmeleri Bozcaada’ya özgüydü. Kız evi erkek tarafına gider ve damadı babasından isterdi. İzin alındıktan sonra düğün hazırlıkları başlardı. Rumların düğünleri pazar günü olurdu. Pazar günü önce belediyede resmi nikah yapılır , sonra saat 14:00 gibi kilisede dini ayin yapılırdı. Dini merasim bitince “Mahfil” denilen düğün salonuna gidilirdi. Düğün salonunda akşama kadar eğlenilirdi. Akşam eğlenceye katılanlar dağılırlardı. Davetli olan kişiler düğün evine giderdi. Düğün evinde yemek yenilirdi. Adet olarak üç çeşit yemek yapılırdı “etli pilav , etli patates , ve etli dolma.” Şarap sınırsızdı. Yemekten sonra kıyafet değiştirilirdi. Mahfilde eğlenceye devam edilirdi. Kızın babası , kızına ev vermek zorundaydı. Bağ , tarla , bahçe de çeyiz olarak verilirdi. Erkekler de genellikle

çeyiz olarak babalarından bağ

evi

alırlardı.

6.1.3-Cenaze töreni Kişi ölünce papaz evine gelir ve gerekli olan dini ayini yapardı. Vefat eden kişi tabuta konulup kiliseye götürülürdü. Kilisede gerekli olan

ayin

yapılırdı. Cenaze mezarlığa götürülüp tabutla gömülürdü. 6.1.4-Noel

149


25 Aralıkta İsa Peygamberin doğumu için saat 04:00’de çan çalınırdı. Tüm ahali kiliseye giderdi. Saat 8:00’e kadar ayin yapılırdı. Bundan sonra isim günü olanların yani adı Hiristo olanların evleri ziyaret edilirdi. 31 Aralık akşamı ise Rumlar belirli evlerde toplanırdı. Envai çeşit yemek hazırlanır, bunlar şarap eşliğinde yenilirdi. Bu yemekler 24:00 kadar yenilir, saat 24:00 olunca tüm herkes masanın etrafında toplanırdı. Ev sahibi masaya yılbaşı pastasını getirirdi. Yılbaşı pastası hazırlanırken içine bir tane altın lira konulurdu. Pasta masaya geldikten sonra evdeki tüm ışıklar söndürülür ve mumlar yakılırdı. Herkes aynı anda Noel şarkısını söylemeye başlardı. Şarkı bitince ev sahibi pastayı keserdi. Pastanın ilk parçası Meryem Ana ve İsa Peygamber için ayrılırdı. İkinci

parça fakir fukara ve öksüz insanlar için ayrılırdı. Üçüncü parça ev

sahibinin olurdu. Kalan parçalar ise misafirlere ikram edilirdi. Altın lirayı bulan o yılın şanslı insanı seçilirdi. 6.1.5-Misafir Adeti Rumlar evlerine misafir gelince onlara tepsi içinde reçel ve su ikram ederdi. Misafir reçelden bir kaşık alıp su ile yerdi.

6.1.6-Paskalya Paskalyanın günü her yıl değişirdi. Ne zaman olduğu takvimde yazılıdır. O gün tüm evlerde

paskalya çöreği ile kuzu dolması yapılırdı. Paskalya günü

kutlanırdı. Paskalya yumurtaları boyanır ve yumurtaların yanına Paskalya çöreği konulup bir tepsi ile Türk evine yollanırdı. 6.1.7-Ayazma Panayırı

150


Ayazmada bulunan Azize Paraskevi Manastırında her yıl 25-26-27 Temmuzda şenlik düzenlenirdi. Bu gün için Ezine153’den üç takım çalgıcı getirilirdi. Bu üç takım çalgıcıdan bir takım çeşmenin önünde bekarlar için, çınarın altında da evli insanlar için çalardı. Diğer takım ise manastır önünde çalardı. Ayin

sabah 08:00 de yapılırdı. Bu gelenek günümüzde de devam

etmektedir. Sadece eskisi kadar gösterişli değildir. Bozcaada’ya her yıl 25-26-27 Temmuzda Yunanistan’dan dini yetkililer ayin için gelmektedir.

6.2- TÜRKLERE AİT BİR GELENEK: MÜBAREKE Bozcaada’da müslüman halk erkek çocuklarının sünnetinden ve evllik törenlerinden sonra ilk cuma gününden itibaren üç hafta boyunca her cuma mübareke yapmaktadır. Sünnet için yapılan mübarekede sünnet çocuğunun yatağı özel olarak süslenir. Eve gelen misafirler, önce kendilerine ikram edilen kahveyi içer, sonra sünnet yatağında yatan sünnet çocuğuna hediyelerini verip giderler. Gelin evinde ise üç hafta her cuma gelin kıza gelinlik giydirilip bir köşeye oturtulurdu. Gelen misafirler geline hediye taktıktan sonra kendilerine sunulan ikramları yerlerdi. Üç haftanın sonunda gelin evi Mübareke’ye gelen herkesi yemeğe davet ederdi. Kız ve erkek tarafından akrabalarının getirdiği yemek hazırlanır ve gelen misafir ağırlanırdı.

6.3-BOZCAADA’DA YAPILAN ÖZEL KUTLAMA VE ŞENLİKLER 6.3.1-20 Eylül Bozcaada’nın Kurtuluşu

153

Çanakkale’nin bir ilçesi.

151


Her yıl 20 Eylül de adanın kurtuluşu kutlanmaktadır. Kutlamalar için özel olarak hazırlıklar yapılmaktadır Son yıllarda kutlamalar için mehter takımı ve özel bando getirtilmektedir. Kutlama törenlerinde adada bulunan ilköğretim okulu öğrencileri ile lise öğrencileri aktif rol almaktadır.

Şiirler, folklor oyunları

düzenlemektedirler. Kurtuluş töreninin özelliği ise törenin başında özel bir temsil düzenlenmesidir. Düzenlenen temsil töreni ;

Öğrencilerden seçilen bir kıza

gelinlik kıyafeti giydirilir. Beyaz gelinliğin üzerinde bir Türk bayrağı vardır. Gelinlik giydirilen kıza

hiç bir yeri açıkta kalmayacak şekilde siyah çarşaf

giydirilir. Kızın eli ve ayaklarında

siyah kağıtlardan yapılmış olan kelepçe ve

zincirler vardır. Törenin başlaması ile elinde silah olan ve Türk askerini temsil eden 3-5 kişi havaya ateş açarak tören alanına gireler ve kızın üzerindeki zincirler ile siyah çarşafı yırtarak çıkartırlar. Kızın belindeki Türk Bayrağı göndere çekilir. Bundan sonra tören kutlamaları başlar. 6.3.2-1 Temmuz Kabotaj Bayramı Türkiye 1 Temmuz 1926 yılında kendi sularında ticaret hakkını almıştır. Bu olay Bozcaada’da her yıl 1 Temmuzda Deniz Bayramı olarak kutlanmaktadır. Törenin başlaması ile ada halkından seçilen 6-7 genç liman dışından kayık ile büyük bir bayrak açarak limana girer. Kayık kıyıya yanaşır, bayrak katlanıp bir çelenk ile adada bulunan en yaşlı denizciye verilir. Bu kişi çelengi denize atar bundan sonra kutlamalar başlar. Ördek yakalama, 50-100 metre yüzme, deniz altından tabak çıkarma ,yağlı direk gibi etkinlikler yapılmaktadır. 6.3.3-Bağ Bozumu Festivali Bozcaada’da 1995 yılında ilk kez düzenlenmiştir. Ağustos ayının 2. haftası yapılmaktadır Müzik etkinlikleri yanında en güzel üzüm seçilir. “Üzüm Güzellik Yarışması” yapılır ve bir Üzüm Güzeli seçilir. Şenlik 1999’dan sonra bir daha yapılmamıştır.

152


6.4-BOZCAADA PARASI Bozcaada’da çok eski zamanlarda önemli bir darphane bulunduğu tahmin edilmektedir. Bunun sebebi Bozcaada’ya ait özel paraların bulunmasıdır. Gümüş olan bu paraların Persler’den daha önce basılmaya başlandığı, daha sonra da devam ettiği tahmin edilmektedir. Bozcaada parasının temel yapısı bir yüzünde Zeus ile Hera’nın yarım yüzleri, diğer yüzünde çift balta bulunmasıdır. Bunların yanında şarap kadehi ve üzüm salkımı bulunmaktadır. Paralarda bulunan simgeler hakkında çok net bilgimiz yoktur. Zeus ile Hera’yı temsil ettiğine inanılan iki yarım yüzün Bozcaada’ya özgü olmadığı bilinmektedir. Bununla beraber ne kastettiği konusunda bilgimiz yoktur. Çift balta ise Tenedos’un simgesidir, anlamı hakkında iki farklı görüş vardır.Bir görüşe göre; eski dönemlerde Bozcaada’da bir kanun yapıcının zina edenleri balta ile idam ettirdiği söylenmektedir. Bu kişi kendi oğlunu da zina yaptığı için balta ile idam etmiştir,bu balta zaman içinde adanın simgesi olmuştur. Prof. Ridgeway ise Bozcaada’da paraların takas için kullanıldığını, ve paraların üstünde bulunan balta şeklinde ilkel bir parayı temsil ettiğini söylemektedir. Bozcaada parası ile ilgili olarak günümüzde önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmaların sonunda ada parası ile ilgili daha net ve detaylı bilgilere ulaşılabilecektir.

6.5-BOZCAADA’YLA İLGİLİ ŞİİRLER 6.5.1-Güzeller Güzeli Bozcaada’m

153


Sevilir evrende güzel olan, Sen ise, Güzeller güzelisin Bozcaada’m. Sen benim huyumsun, Senden uzak olamam. Denizlerde balığımsın tutup yediğim, Güneşinde turuncumsun bakıp seyrettiğim. Sahilinde kumumsun yatıp dinlendiğim, Güzeller güzeli Bozcaada’m. Yeşil bağlarında yapraklar, Sanki gülüyor arasında sarı çavuşlar, Kuntralar, Kuşlar kelebekler,arılar. Güzeller güzeli Bozcaada’m. Yollarında tozumsun terimsin, Kıraçlarında taşımsın,dikenimsin, Kekik,çam kokan kırlarında, Koşan tavşanın seken kekliğin, Yelle dönen değirmenin, Güzeller güzelli Bozcaada’m Tarihim, Korsanım, Boğazda kilidim, Gönüller baharı, Çalışkan insanlar diyarı, Güzeller güzelli Bozcaada’m154

6.5.2-Bozcaada’m 154

Bu şiirin yazarı Mustafa Kaynar’dır.

154


Övgünü dinledim vardım sana Bozcaada, Tutkun kaldım doğal güzelliklerine, cana can katan temiz havana. Kanım kaynayıverdi tüm insanlarına, Selam olsun geçmişine ve umutlar yüklüyüm yarınlarına, Senin en değerli süsün görkemli kalen, Yaşanan tarihe selam durur her gelen, Hayal kanatlı suskun yel değirmenleri, Tipik sokaklarında omuzu düşmüş yorgun evlerin, Aburga Ahmet yatırda uçuşan melekler , Üzerine koruyucu kanatlarını gererler, Sahillerinde öpmeye doyamayacak Ege’nin berrak suları, Şarkılar söylüyor ağaçlarda kargalar, Balıkçı teknelerinin tepesinde martı kuşları, Tavşanın,balıkların nefis tadın, Istakoz,lüfer,karagöz,kalamarın, Yiyenler bir daha unutamadı, Çepçevre kıyılarını bezemiş minik koyların, Ne hoş keklik kokuyor,bağ,bahçe yolların, Senin yeşil bağlarında en tatlı üzümler, Efsane fısıldayan meltemin neler çözümler, Kaç kez seyre daldımsa Sulubahçe’de gurubu, Buldum o anlarda içimde erişilmez huzuru, İğdelik,ayazma,çayır,ova bir başka güzel, Cennete eş beldesin bilmeli bunu el, Dilerim mahsulün bol olsun, Rüzgarın sakin,denizin durgun, İnan ki Bozcaada’m sana gönüller vurgun,155

155

Bu şiirin yazarı Nağahan Akay’dır.

155


VII. BÖLÜM 7-BOZCAADA HAKKINDAKİ METİNLER Çalışmamızın bu bölümünde Bozcaada’yla ilgili bazı metinleri ele alacağız. Metinlerden Bozcaada ile ilgili anlatılan bir çok noktaya çalışmamız boyunca değindik. Burada ise metinlerin orijinal hali ile vereceğiz. Gerekli görülen yelerde ufak açıklamalar yapıldı.

156


Özellikle gezginlerin adayla ilgili notları bize adanın sosyal ve kültürel yapısı hakkında bilgiler veriyor. Bozcaada’yı o dönemim şartlarına uygun olarak anlamamızı sağlıyor.

7.1- ANTİK ESERLERDE BOZCAADA

7.1.1-Homeros’un İlyada Ve Odysseia Eserlerinde Bozcaada Troya savaşını anlatan Homeros eserinin bazı yerlerinde Bozcaada’dan söz etmiştir. Biz aşağıda Bozcaada’nın geçtiği yerleri doğrudan aktaracağız. “…Sesimi duy ey gümüş yaylı tanrı Tenedos ’un koruyucusu…”(Şahin,2005;86) “…Deniz kıyısında rüzgarın önünde durup serinlediler biraz,kuruttular ter içinde kalmış pelerinlerini, sonra girip Nestor’un kulübesine rahat koltuklara kuruldular. Hoş bir şurup hazırlanmıştı onlar için örgülü saçlı güzel Hecamede Akhilleus’un Tenedos yağmasından Nestor’a armağanı, geniş yürekli Arsinoe’nin kızı. Akhalılar, toplantılarda sözünü seçerek söyleyen Nestor’a uygun görmüşlerdi onu. Kız önce önlerine güzel, cilalı bir masa koydu, ayakları boyalı, üstüne tunç bir tabak üstünde bir soğan içkiye hoş bir tat katmak için, yanında biraz sarı bal ve kutsal arpa ekmeği;ve bunların yanı başına yaşlı Nestor’un ta evinden getirdiği

157


altın kakmalı,dört tutamaklı görkemli kupayı koydu. Her iki ayağının üstünde yemini gagalayan kabartma iki kumru. Doluyken bu kupayı kaldırmak her yiğidin kârı değil ama yaşlı Nestor bana mısın demiyordu. Güzel bakıcı bu kupada Pramnos şarabıyla karıştırdı her şeyi, üzerine Tunç bir rendeyle biraz beyaz peynir ufaladı onunda üstüne azıcık arpa unu serpti. “Buyurun Beyler,için” dedi onlara.İçtiler…” (Şahin,2005;86) “…Denizin diplerinde ta en derinde kayalık İmroz adasıyla Tenedos arasında bir mağara vardı.Adaları titreten işte buraya indirdi atlarını, söktü koşumlarını, tanrısal yemlerini attı önlerine toynaklarına kırılmaz, açılmaz zincirlerle bağladı ki beklesinler buraya efendilerinin dönüşünü; sonra tuttu Troya’nın yolunu…” (Şahin,2005;87) “… Şafak sökerken çektik gemilerimizi denize tıka bada doluydu hepsi, Troya’nın ganimeti ve güzel kemerli tutsak kadınlarıyla. Ordunun yarısı orada kalmayı seçti, başlarında Agamemnon, ötekiler atlayıp teknelere tam yol uzaklaştı,uçuyorduk sanki canavarların yurdu engin deniz tanrıların eli değmiş gibi dümdüz olmuştu önümüzde, kolayca vardık Tenedos’a çıktık adaya, dedik hemen kurban keselim ki

158


varalım sılamıza bir an önce. Ama acımasız Zeus bırakır mı; bir kez daha düşürdü bizi birbirimize bir yaygaradır koptu. Bir bölük asker hatta ettik Troya’ya dönelim diyordu. Başlarında kurnaz Odysseus, dönüp gönlünü alacaklardı Kral Agememnon’un. Doluştular gemilere ve yola koyuldular gerisi geriye…”(Homeros,1978;65-67) 7.1.2-Vergılıus’un Aeneis Adlı Eserinde Bozcaada Latin şair Vergilius (İ.Ö 70-19) Troya savaşından sağ kurtulan Aineias’ı anlattığı eserinde Bozcaada’dan da sıkça söz etmiştir. Aineias adlı eserinde Bozcaada’nın geçtiği yerler; “… Anakaranın tam karşısında bir ada görünür Dillere destan Tenedos adasıdır bu Priamos’un krallığının iyi günlerinde rahat yaşardı zengin insanları ama şimdi in cin top oynuyor doğru dürüst çapa bile tutmuyor limanı. Yunanlılar buraya gelip saklandılar işte Biz hazır pupa yelken Rüzgar bulmuşken Çıkip Mykenai’ye gittiler sandık onları…”(Şahin,2005;90) “…Tam Neptün’ün gözde rahibi Laokoon azman bir boğayı kesiyordu ki azman kutsal sunakta birden ne görelim;Tenedos’un sakin sularından (anısı bile tüylerimi ürpertiyor) kocaman iki yılan geliyor. Dev kıvrımlarıyla suya yaslanmış yan yana ilerliyor Göğüsleriyle dalgaları yararken

159


Kan lekeli başlarını havada tutuyor…”(Şahin,2005;90-91) “… Derken gökyüzü karardı, denizden çıkan gece, Troyalılar evlerinin sessizliğinde Derin uykulara bırakırken yorgun vücutlarını, dünyayı büyük gölgesiyle ve Yunanlıların kalleşliğiyle çabucak sarmaladı. Yunan donanması ay ışığının dost sessizliğinde Tenedos’tan yola çıkmıştı bile ilk hedefleri, avuçlarının içi gibi bildikleri, karşı kıyılardı…”(Şahin,2005;91) 7.1.3-Aristoteles’in Siyaset’inde Bozcaada Büyük düşünür Aristoteles “Siyaset” adlı eserinde Bozcaada’dan kısa da olsa söz etmiştir. O dönemde Bozcaada ile Anadolu arasında ulaşımı sağlayan kayıkçıların adada önemli bir yere sahip olduğunu söyleyebiliriz. “… bir çok yerde bu sınıflardan her hangi biri, nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturabilir; örneğin, Terentum ve Bizans’ta balıkçılar, Atina’da trirem kürekçileri, Aegina ve Kios’ta tüccar denizciler, Tenedos’ta karşıdan karşıya insan geçiren kayıkçılar…” (Şahin,2005;91) 7.1.4-Pausanias’ın “Yunanistan’ın Tasviri” Adlı Eserinde Bozcaada Eski çağlardaki Yunanistan coğrafyasını anlatan Pausanias eserine Bozcaada’dan Leukofris olarak söz etmiştir. “… Baltalar Tenedos’lu Euthymakos’un oğlu Periclytos’a adanmışlardı ve eski bir öyküye gönderme yaparlar. Öyküye göre, Cycnus, Poseidon’un oğluydu

160


ve Kolonia kentini yönetiyordu. Bu kent Troad’ta ve Leukofris adasının tam karşısında bulunuyordu. Cycnus’un Hemithea adında bir kızı ve Procelia’dan Tenes adlı bir oğlu vardı. Procelia, Clytius’un kızı ve Caletor’un kız kardeşiydi. Homeros “İlyada’da bu Caletor’un Proteselius’un gemisini ateşe verirken İlione tarafından öldürüldüğünü” söyler. Procelia Cynus’tan önce öldü, ikinci karısı Cragasus’un kızı Filonome genç Tenes’e aşık oldu. Tenes onun aşkına cevap vermeyince iftiraya başvurarak Tenes’in kendisiyle aşk yapmak istediğini ama kendisinin bunu kabul etmediği yalanını uydurdu.Cynus bu yalana kanarak Tenes’i ve kız kardeşini sandığa koyarak denize bıraktı…” Gençler sağ salim Leukofris adasına çıkmışlar ve adaya şimdiki adı olan Tenes verilmiş. Cynus bir süre sonra gerçeği öğrenmiş ve kandırıldığını anlatmak ve af dilemek için adaya yelken açmış. Tekneyi adaya yanaştırıp halatları bir yere –bir kayaya yada ağaca- bağlamış, ama Tenes kızgınlığından bu halatları bir baltayla kesip tekneyi denize salmış. İşte bu yüzden o ünlü deyim çıkmış ortaya; hani bir şeyi kesin olarak ret edenler hakkında “Filanca falancayla ilişkisini Tenedos baltasıyla kesmiş” derler ya. Yunanlılara

göre,Tenes

ülkesini

savunurken

Akhilleus

tarafından

öldürülmüş. Zamanla Tenedoslular zayıf düşmüşler ve Troad anakarasında yaşayan Aleksandralılarla birleşmek zorunda kalmışlar.” (Şahin,2005;92-93)

7.1.5-Apollodoros’un “Yunanistan Kitaplığında” Bozcaada Yunan mitolojisinin önemli eserlerinden biridir. Yazarının kim olduğu konusunda tartışmalar vardır. Buna karşın eserde Bozcaada’nın mitolojideki yeri detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.

161


“TENES’İN ÖYKÜSÜ; Aulis’ten denize açıldıktan sonra Tenedos’ta karaya çıktılar. Burası Cycnus ile Procelia’nın oğlu Tenes – kimileri aslında onun Apollonun oğlu olduğunu öne sürer- tarafından yönetiliyordu. Babası tarafından sürgün edildiği için bu adada yaşamaktaydı. Çünkü Cynus’un Tenes adlı bir oğluyla Hemithea adlı bir kızı vardı. Anneleri Laomedon’un kızı Procelia’ydı. Cycnus daha sonra Tragasus’un kızı Filonome’yle evlendi; Filomene Tenes’e aşık oldu ancak onu ayartmayı başaramayınca Cycnus’a gidio oğlunun kendisini baştan çıkartmaya çalıştığına dair yalanlar söyledi, tanık olarak da Eumolpos adlı flütçüyü gösterdi. “Cycnus onun söylediklerine inandı, oğlula kızını bir sandığa koyup denize saldı. Sandık dalgalar tarafından Leekofris adasına sürüklendi. Tenes karaya çıkıp adaya yerleşti ve adaya kendi adını verdi. Fakat Cycnus daha sonra gerçeği öğrenince flütçüyü taşratarak öldürttü, karısını da diri diri toprağa gömdü. Yunanlılar Tenedos’a yanaşırken Tenes onları gördü ve taş atarak uzaklaştırmaya çalıştı, ama Akhilleus göğsüne kılıç saplayarak onu öldürdü. Oysa Thetis onu Tenes’i öldürmemesi konusunda uyarmış, böyle bir yanlışlık yaparda Apollon’un onu öldüreceğini söylemişti. TAHTA ATIN ÖYKÜSÜ; Ama sonra (Ulysses’in) tahta at fikri geldi akılına ve mimar olan Epeus’a önerdi. Epeus, İda dağında odun kestirip keresteden içi boş fakat yanda bir kapısı olan bir at inşa etti. Ulysses en cesur elli kişiyi gizlenmeye ikna etti; geriye kalanlar akşam olunca çadırlarını yakıp denize açılacak ve Tenedos’un yolunu tutacak, ertesi gece gerisin geriye karaya dönecekti. Önder seçtikleri Ulysses’in önerisine uyup en cesurları atın içine soktular ve atın üzerine söyle yazdılar: “Yunanlılardan Athena’ya armağan, şükürler

162


olsun olsun yurdumuza dönüyoruz.” Sonra çadırlarını yaktılar, Tenedos’a doğru denize açıldılar. Geride yalnız Simon kalmıştı; o, vakti gelince ışıkla haber yollayacaktı. Gün doğunca Troyalılar Yunanlıların boşalttıkları kampı gördüler kaçtıkları sonucuna vardılar. Büyük sevinçiçinde tahtı atı çekip, kentin içine, Priamos’un sarayının yanına getirdiler ve ne yapacaklarını tartışmaya başladılar. TROYA NASIL DÜŞTÜ?: gece olunca herkes uykuya daldı. Yunanlılar Tenedos’tan denize açılıp yaklaşmaya başladılar. Simon onlara yol göstermek için Akhilleus’un mezarı üzerindeki ateşi yaktı. Helen tahta atın çevresinde dolaşıp komutanların karılarının seslerini taklit ederek birer birer seslendi. Tam Anticlus boş bulunup cevap verecekti ki, Ulysses ağzını kapadı. Ve düşmanlarının uyduklarını tahmin edince, atı açıp silahlarıyla dışarı çıktılar. Porteus’un oğlu Echion aşağıya atladığı için öldü,ama ötekiler ipten kayarak indiler, kapıları açıp Tenedos’tan gelmiş silah arkadaşlarını içeri aldılar.” (Şahin,2005;94-95)

7.1.6-Strabon’un Antik Anadolu Coğrafyasında Bozcaada

Strabon , antik dönemde Geographika adlı 17 kitaptan oluşan bir coğrafya eseri yazmıştır. XII.-XIII.-XIV. Kitaplar Anadolu hakkında bilgi vermektedir. Strabon bu eserinde Bozcaada’yı şu şekilde anlatmıştır;

“Sigeion Burnundan ve Akhilleion’dan sonra Akhaiion’a kıtanın Tenedoslulara ait olan kısmında ve kıtanın kırk stadiadan fazla uzaklıkta

163


olmayan Tenedos’un kendisine gelinir. Çevresi yaklaşık seksen stadia kadar ve bir Aiolis kenti ile iki limanı ve ozanın, “Ey Tenedos’da bütün gücüyle egemen olan Sminteiali” dizesiyle tanıklık ettiği gibi bir de Apollon Smintheus tapınağı vardır. Çevresinde özellikle Lekton’a yolculukta karşılaşılan ve Kalydnai denilen iki ada ile birkaç küçük adacık

uzanır. Bazıları Kalydnai adını

Tenedos’a verir.156Diğerleri onu Leukophrys olarak adlandırır. Tenos mitosunun sahneleri bu adada cereyan etmiştir ve olaydan sonra ada onun ismiyle anılmıştır. Aynı zamanda Tharakira kökenli olan Kolonia kralı ve Tenes’in babası Kyknos mitosu burada meydana gelmiştir(Strabon,1993).

7.1.7-Herodot Tarihinde Bozcaada Tarih biliminin kurucusu sayılan Herodot’un eserinde Bozcaada’nın Persler tarafından istilası anlatılmıştır. “…Pers donanması Miletos yakınlarında kışladı,ikinci yıl denize açıldı ve anakaraya yakın olan Kios, Lesbos ve Tenedos adalarına kolayca baş eğdirdi. Barbarlar adaları aldıkları zaman halkı ağla avlar gibi topluyorlardı. Ağ dedimse söyle; Her biri yanındakinin elini tutuyor, adanın kuzey kıyısından güney kıyısına kadar uzanan bir zincir meydana gelmiş oluyor, sonra bir baştan öbür başa yürüyor

ve

önlerine

çıkan

insanları

sürgün

avındaki

gibi

topluyorlardı…”(Herodot,1983)

7.2- GEZGİNLERİN ESERLERİNDE BOZCAADA 7.2.1-Ruy Gonzalez Clavıjo’nun Anılarında Bozcaada

156

Bu cümlede Strabon adanın bir adının da Klaydna olduğunu belirtmektedir. Bu konuda bilgimiz yoktur.

164


İspanya Kralı III. Henry’nin elçisi olarak Semerkant’a giden Clavijo dönüşte 1403 yılında Bozcaada’da on gün geçirmiştir. Anılarında Bozcaada’yı anlatmıştır. Bozcaada üzerindeki mücadelelerden, adada bulunan bitki örtüsünden kısaca söz etmiştir. “ Tenedos adası Troya harabelerinin tam karşısında yer alır. Şimdi bu adanın yakınlarında demirliydik. Troya’yı almaya gelen Yunan gemilerinin karaya çekildiği yerde zamanında Kral Priamos buraya insan yerleştirmiş, kentte saldırılabilecek gemilere karşı sağlam bir kale yaptırmış adını Tenedos koymuş. Şimdi tamamen boş ama o dönemde hiç kuşkusuz kalabalık bir nüfusu varmış. Gemiyi demirledikten sonra, ihtiyaç nedeniyle, su ve odun almak üzere adaya bir kayık gönderdik. İçimizden birkaç kişide o kayıkla gidip adayı keşfe çıktı. Dolaştıklarında karşılarına bağlar, bahçeler, pınarların yakınında ağaçlar çıktı. Mısır tarlaları uzanıp gidiyordu; bağlar bol ve iyi üzüm veriyordu. Etraf tavşan ve keklik gibi av hayvanları ile doluydu. Birde yıkıntı halinde bir kale çıktı karşılarına. Adada niçin hiç kimsenin yaşamadığını da bu vesile ile öğrenmiş olduk. Yirmi yıl kadar önce Konstantinapolis İmparatoru Palaiologos İmparator Manuel’in babası sahibi olduğu bu adayı, savaştığı Türk sultanı Murat’a karşı gemileriyle yardıma gelmesi şartıyla Cenevizlilere vereceğini vaat etmiş. Ancak Cenevizlilere verdiği sözü tutmak yerine adayı Venediklilere satmış bunun üzerine Venedikliler kimsenin o sırada yaşamadığı adaya gelip kendi kasabalarını kurmuşlar, yanına kale inşa ederek muhkem hale getirmişler. Venediklerini yaptıklarını duyan Cenevizliler adanın kendilerine ait olduğunu ilan etmişler. Buranın kendilerine bir hediye olarak verildiğini,üstelik bu hediyenin ardındaki şartın yerine getirildiğini belirtmişler. Bu adanın başkalarına verilmesinin adil olmayacağını söylemişler. Bunun üzerine Cenevizliler ile Venedikliler arasında anlaşmazlık çıkmış. İki kentte donanmasındaki gemileri silahlandırıp, adaya göndermiş, adaya çıkan askerler karşılıklı çok kan dökmüş, yıkım yapmış. Sonunda Venedik’te yapılan görüşmelerle barış koşulları belirlenmiş. Buna göre

165


ada ikisinin de mülkiyetine girmeyecek tamamen nüfustan arındırılacak, Venediklerin yaptığı kale ve kasaba yıkılıp dağıtılacakmış. İşte Tenedos o gün bugündür bomboş. Venediklilerle Cenevizliler arasındaki güvensizlik ve düşmanlığın ardında işte bu olaylar var. Bir sonraki çarşamba günü Tenedos’tan ayrılmak istiyorduk ancak o gün, Perşembe,Cuma,cumartesi ve Pazar günü karadan esen sert rüzgar nedeniyle bunu yapamadık. O Pazar akşamı Tenedos limanına Konstantinopolis’ten gelen bir ticaret teknesi girdi onlara son olarak hangi limana uğradıklarını sordurduk. Trakya

tarafında

bulunan

ve

Türklerin

şimdi

egemenliğinde

bulunan

Gelibolu’dan gelip yüklü oldukları buğdayı Kios’a götürüyorlarmış. Gelibolu’da veba salgını olduğunu, çok insan öldüğünü söylediler. Rüzgar Pazar günüde sürdüğünden Tenedos’ta üç gün daha beklemek zorunda kaldık. Adanın en yüksek tepesinden batıya baktığımızda çok uzaklarda Yunanistan anakarasını ve Aynaros dağı diye bilenen yüce dağın zirvesini seçebiliyorduk. Burada bir manastır varmış. Nihayet 17 Ekim Çarşamba sabahı hafifte olsa uygun rüzgar çıktı ve on gün

demirli

kaldığı

Tenedos’tan

Türkiye

anakarasına

doğru

yola

çıktık…”(Şahin,2005;96-98)

7.2.2-Pero Tafur’un “Anılarında” Bozcaada İspanyol gezgin Tafur 1435-1439 yılları arasında yaptığı gezi sırasında Bozcaada’ya uğramıştır. Tafur, eserinde Bozcaada limanın önemini ve ada üzerindeki mücadeleleri kısaca anlatmıştır.

166


“… Kios’tan yola çıkıp denize açıldık. Müthiş bir fırtına patladı ve gemiye hasar verdi neyse ki denizciler işlerinin çok ehli olduklarından hasarı ellerinden geldiğince giderdiler. Cenevizlilere ait olan Midilli adasını solumuza alıp St. Maria burnunu döndük ve Tenedos adasına geldik. Orada demir atıp karaya çıktık. Geminin eksikleri giderirken çevresi sekiz-on mil olan adayı dolaşmaya çıktık.Çevrede çok sayıda ada tavşanına rastladık. Ada bağlarla kaplı ama hepsi bakımsız. Tenedos limanı o kadar yeni ki, sanki dün inşa edilmiş. Dalga kıran büyük taşlardan ve sütunlardan yapılmış. Burası gemilerin bağlanması ve demir atmasına çok uygun. Gemilerin demir atabileceği başka yerlerde var ama burası en iyisi, çünkü Dardanel’in (Buca Romaniae) tam karşısına düşüyor. Limanın arkasından yükselen tepede çok sağlam bir kale yer alıyor. Bu kale yüzünden Cenevizliler ile Venedikliler arasında çok savaş çıkmış, sonunda papa burasının her ikisine de ait olmadığına ve yıkılması gerektiğine hükümetmiş. Besbelli ki yanlış yapmış;Dünyada bu kadar iyi liman zor bulunur. Boğazlara girmek isteyen hiçbir gemi önce burada durmadan çok dar olan girişi bulamaz. Türklerde buraya çok gemi uğradığını bildiklerinden pusu kurup bekliyor ve bol bol Hristiyan öldürüyorlar. Adadan Troya’nın binaları görünebiliyor. Burada yaşayan Rumlar orayla ilgili hikayeler anlatıyorlar. Ertesi gün adadan ayrılıp boğazın daracık ağzından içeriye girdik.” (Şahin,2005;98-99)

7.2.3-Piri Reis’in “Kitab-I Bahriye’sinde Bozcaada Büyük Türk denizcisi Piri Reis, Bozcaada’ya da uğramıştır. Eserinde de Bozcaada denizinin özellikleri, adanın konumu ve etrafında bulunan taşlar hakkında detaylı bilgi vermiştir.

167


“BU BÖLÜM BOZCAADA DENİLEN ADAYI ANLATIR: hilafet merkezi olan Akdeniz’e çıkan kimseler bilmeliler ki Ak deniz boğazındaki sultaniye ve Kilitbahir kalelerine Bozcaada’dan yakın ada yoktur. Bu ada hakkında söyle bir hikaye vardır: adanın karşısında,Anadolu kıyında eski İstanbulluk diye meşhur olan ve kefere ortasında Troya denen harap şehir, mamur ve meskun iken kale yokmuş ama gemilerin yatmasına elverişli bir liman varmış. Eski İstanbulluk da çok mamurmuş. Oraya giden tüccar gemileri gelip faydalanırlarmış. Bunun için Frenk gemileri ve tüccarları her zaman gelip giderlermiş. Bunun için çoğu zaman korsan gemileri, adanın limanına saklanırlarmış. Ticaret maksadıyla gemiler oraya gelince üzerine saldırıp mallarını yağma ederler ve bir çoğunu öldürürlermiş. Bunun için Venedik ve Ceneviz kafirinin tüccarları birleşerek Bozcaada’ya bir kale yaptırmışlar. Böylece kendilerini emniyete almışlar.Buralarda İslamiyet galip geldikten sonra eski İstanbulluk harap olmuş. Anadolu kenarlıklarındaki şehir ve kalelerde fetih edilince eski İstanbulluk içindeki kafirler orada kalamayacaklarını anlayıp Frenk memleketine gitmeye karar vermişler ve kaleyi yıkmışlar. O tarihten bu zamana kadar Bozcaada kalesi harap bir durumda kalmış Sultan Mehmed(Fatih) tahta çıkınca ticaret gemilerimizin emniyet ile sefer edebilmeleri için Bozcaada’ya kale yapılmasını emir etmişler. Eski kale yerine yenisi yapılmış böylece limana yabancı gemilerin girmesi önlenmiş. Bozcaada limanı, Anadolu sahillerine yedi mildir. Bu adadan boğaz ağzında Yenişehir Burnu on iki mildir. Yenişehir Burnundan Sultaniye kalesi on sekiz mildir. Bu hesap üzere Bozcaada’dan Sultaniye (Çimenlik) kalesi otuz mildir. Adanın çevresi on sekiz mildir. Alçak ve kıraç yerdir. En yüksek yere olan kuzey tarafında birkaç boz tepe vardır. Bu tepelerden bakınca kırk mil uzaklıktaki gemiler görünür.denizden bakanlarda otuz milden bu tepeyi bir çadır şeklinde görürler. Adanın denizden alameti bu boz tepedir. Tepenin karayel tarafından küçük bir adacık vardır. O adacık ile Bozcaada arasından kayık geçmez. Sığdır. Ondan maada öteki adacıklar, bir mil mesafede bir adacık daha vardır. Bu adacığın yanında, kale tarafında bir taş vardır. O taşın her tarafından gemi geçer, derindir. Yine adanın kıble tarafında

168


bir adacık daha vardır. Meskûr

adacık Bozcaada’ya yakındır. Fakat ikisinin

arasından büyük gemiler geçer. Adanın kıble tarafında bir bucak vardır. Bu bucağa yardım bucağı derler. Burası poyraz havalarda küçük gemiler için iyi bir barınaktır. Büyük parçalar denizde yatarlar. Her tarafı demir yeridir. Çünkü Bozcaada’nın etrafı yufka sudur. Demirlenebilir. Bozcaada’nın karşısında, Anadolu kenarları hep yufka sulu yerlerdir. Üç mil açıkta, poyrazlı günlerde yaz mevsiminde parçalar demirleyebilir. Ama asıl olan, Anadolu kıyısında en iyi demir yeri Kumburnu’dur. Bu burnun kıble tarafı poyraz günlerde iyi bir demir yeridir. Fakat denizden esen rüzgarlarda o kıyılarda yatak yeri yoktur. Kumburnu’nun yıldız tarafından çökertme denen bir liman vardır. Burası sığı yerdir. Bu sığlardan iki mil kadar açık geçmelidir. Çökertme limanına gidilmek istendiğinde kıble tarafından ve kıyıdan girmek lazımdır. Derindir. Kadırga ve ağır pare gemilere iyi bir yataktır. Deniz tarafını daha evvel söylediğimiz kıyılar keser, sonra bu limanın eşek adası gün batısı tarafına düşer on mildir. Bu eşek adası aslında dört kısımdır. Biri eşek adasına bitişiktir arasından sandal geçmez, taşlık yerdir ve iki adacıkta bu adanın Şolok tarafında vardır. Bunların ikincisinin arasından kayık geçer ama bu ili adacık Şolok arasında kalır. Eşek adası karayel tarafından kalır.ikisinin arasından büyük parçalar geçebilir. Asıl yatak yeri bu dört adacığın tam orta yeridir. Burada her rüzgara karşı yelken üzerinde gelip devam etmeleri kabildir. Hepsine su lazım olsa büyük adanın orta yerinde bir kuyu vardır. Ama adanın yıldız tarafında bir taş vardır, görünmez. Bu taştan sakınmak lâzımdır. Bu adadan İmroz adası yıldız tarafından yirmi beş mil uzaklıktadır. Vesselam.” (Piri Reis,1973)

7.2.4- Fransız Gezgin Tournefort’un Anlatımında Bozcaada Fransız Tournefort, Fransa Kralının emri ile bölgeyi gezmiştir. 1702 yılında Bozcaada’ya da uğramıştır. Krala sunduğu eserinde Bozcaada’dan da söz etmiştir. Tournefort, Bozcaada parası üzerinde çok fazla durmuştur. Bozcaada

169


parası üzerindeki resimleri ve kökenini detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bunun dışında ada ile ilgili bazı ufak bilgiler de vermiştir. “Tenedos, Troya savaşından buyana adanı hiç değiştirmemiştir. Eski yazarların hemen tümü adı Leukofris olan bu adanın yeni adını orada kolonisi olan Tenes yada Tennes’den aldığı kanısındalar. Sicilyalı Diotoros bu adadan gerçek bir tarihçi gibi uzun uzun söz eder. Ona göre Tenes erdemleri ile nam salmış bir insandı; Troaddaki Cycnus Kralının oğluydu. Leukofris adasında bir şehir kurmuş ve oraya kendi adını vermişti. Bu prens hayatı boyunca halkının sevgilisi olmuş, ölümünden sonrada hayranlıkla anılmıştı. Adına, suçluların yakılarak kurban edildiği bir tapınak inşa edilmiş olması da bunu gösteriyor. Diyotoros, Tenedosluların bir zamanlar dillerinden düşürmedikleri bir efsaneden söz eder: Pausanias ve Suidas da aynı öyküyü ciddi ciddi anlatırlar. Tenek Cyncun ile Calletor’un kız kardeşi Procelia’nın oğludur. Calletor Protesilaos’un gemilerini yakmaya çalıştığında Aias tarafından öldürülmüştür. Procelia’nın ölümünden sonra Cycnus kendisine eş olarak Filoneme’yi seçmiş böylece Filoneme Tenes ile Kız kardeşi Hemithe’nin üvey annesi olmuştur. Öyküye göre pek çok hayranı olan bu güzel kadın delikanlıdan yüz bulamayınca kendisine tecavüz etmeye çalıştığı iddiası ile babasına şikayet etmiştir. Bizanslı Estienneye göre: sarayın flütçüsünü de yalancı tanık göstermiştir. Eşinin dürüstlüğünden en ufak bir şüphesi olmayan Cycnus oğlunun yaptığı terbiyesizliği duyunca onu bir sandığa kapatır. Kız kardeşi Hemithe de sandıkta ona katılır. Denize atılan bu sandık sözünü ettiğimiz bu adanın kıyılarına sürüklenir. İçindeki iki sevimli yolcu adalılar tarafından coşku ile karşılanırlar;Tenes Kral ilan edilir. Aradan zaman geçer Cycnus oğlunun masumiyetine inanır, çektiği acıları anlatmak için Tenedos’a gitmek ister. Fakat Tenes bırakın babasını karşılamayı, tam tersini yapar. Limana gidip elindeki balta ile babasının gemisini karaya bağlayan halatı keser. Bu balta kaybolmamıştır. Tenedos’lu Priklit onu bulmuş Apollon Tapınağındaki Delfis’e götürmüş bunun üzerine Tenedoslular iki kardeşi kentlerinin tapınağında kutsamışlardır.

170


Bu serüvenler dilden dile dolaşmış, iki deyimin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yalancı tanıklara “Tenedos Flütçüsü” denilmesi, toprakla ilgili bir konuda karar verileceğinde “Tenedos Baltasından” söz edilmesi bundandır. Bizanslı Estienne’nin aktardığına göre Aristoteles farklı bir açıklama yapar. Ona göre Tenedos Kralı zina yapanların kafalarının balta ile uçurulmasını emreden bir yasa çıkarmış ilk uygulamasında kendi oğlu üzerinde yapmıştı. Bu coğrafyacı Tenedos madalyonlarının bir tarafında sırt sırta durmuş iki aşığın başları arka tarafında ise onları kesen baltanın resminin bulunduğunu yazar. Goltzius da benzer bir madalyondan söz etmiştir. Bizce yazıtlar ve madalyonlar Kraliyet akademisinin daimi üyesi Baudeletun fikri en akla yakın olanıdır. Derin bir bilgi birikimine sahip bu akademisyene göre bu iki baş Tenes ile Kız Kardeşi Hemithe’ye aitti. Başlarında taç bulunan ve sırt sırt duran bir çiftin görüntülendiği bir başka madalyon bu görüşü doğrulamaktadır. Pek çok buluşları olan Baudelot’ta göre bu başlardan birisi Jüpiter’in ötekisi ise Tenedos’ta bir kent kurdukları söylenen Amazonlardan birinin başı da olabilir. Buda çok gerçek dışı görünmüyor. Ola ki adalılar onların anısını tıpkı Smyrna, Efes ve Asyalı diğer kentler gibi paralarının üzerinde yaşatmak istemişlerdir. Bu paraların üzerindeki baltalar Baudelot’u haklı çıkarıyor. Çünkü herkes bu iki uçlu aletin Amazonların şimgesi olduğu kanısında. Öte yandan bu aletin Tenedos’da suçların kafasını kesmek için kullanıldığına inanılıyor. Suidas’a göre acımasız yargıçlardan Tenedos’lu avukat diye söz edilirdi. Bu baltalar ada da o kadar yaygın olarak kullanılıyordu ki mahkemelerde yargıcın arkasında yalancıları ve yalancı tanıkları cezalandırmaya hazır baltalı bir memur dururdu. Bu acımasız cezaya bazen Kral bile başvururdu. Antik çağda bu adanın ün salmasının en önemli nedeni Troya’nın kuşatılmalıydı. Vergelius Troya’nın bu güçlü adadan göründüğünü ve Yunanlıların kuşatmayı kaldırmış gibi yaptıklarında adanın Limanlarında birinde saklandıklarını söylerken haklı olsa gerekir.

171


Bu ada Perslerin ilk fetihlerinden biri olmuştur. Persler, Milet kentinin tam karşısındaki, Lada adasında İoniaları bozguna uğrattıktan sonra Skione, Lesbos ve Tenedos’u da egemenlikleri altına soktular. Ada daha sonra Atinalıların egemenliği altına girdi. Lakedaimonlara karşı onlarla işbirliği yaptı. Bu sırada Semadirek ve Thafdaki Atinalı generallerin tüm çabasına rağmen Lakedaimon amirali Antalcidas’ın emrindeki Nikolos tarafından yağmalandı ve vergiye bağlandı. Beklide bu yüzden Tenedoslular paralarının üzerine bir geçe kuşu resmi kazıdılar. Bu kuş Atina’nın sembolü idi. Romalılarda kendi dönemlerinde adadan yararlandılar. Adadaki tapınak Verres tarafından yağmalandı. Tıpkı Skione, Erythree, Halikarnas, Delostaki tapınaklar gibi. Şehrin kurucusu Tenes’in heykelini yanında götürdü. Ciceron bunun adalıları derin üzüntülere boğduğunu yazmıştır. Aynı yazar Lucullus’un Tenedos’u Mithridates için ele geçirmek amacı ile geçirdiği büyük muharebeden bir çok yerde söz eder. Tenedos’un yazgısı Yunan ve Roma İmparatorluklarının egemenliğindeki diğer adalardan farklı olmadı. Zamanla Türkler burayı aldılar ve bugünde ellerinde tutuyorlar. 1656 yılında Dardanel savaşında Venedikliler adayı yeniden aldılarsa da kısa zaman sonra geri verdiler. Strabon bu adada bir şehir, iki liman bir Apollon Smintheos’a adanmış bir tapınak bulunduğunun ötesinde fazla bir şey söylemiyor. Apollonun bu soy adını almasının nedeninin tarla fareleri olduğuna kim inanır. Bu farelerin adanın paralarında da resimleri varmış. Elian Yunanca “Smintho” denen, bu tarala farelerinden çok çeken Troyalıların ve Eolienlerin son çare olarak Delfis kaininden yardım istediklerini anlatır. Kain onlara farelerden kurtuluşun Apollon Smintehos’a kurban kesmekle mümkün olacağını söyler. Üzerinde tarla farelerini resimleri bulunan iki madalyon var: birinde Apollonun başı ile bir tarla faresi arka yüzünde ise iki uçlu balta resmi yer almakta. Öteki madalyonda sırt sırta vermiş iki baş arka tarafında ise iki uçlu aynı balta ve altında iki tarla faresi

172


görünüyor. Strabon, Chrsa Tapınağındaki Apollon heykelinin ayak ucunda bir tarla faresi heykeli bulunduğunu ve bu yapıtın Paros heykel tıraşı namıyla ün salan Scopas’ın elinden çıktığında yazıyor. Gemimizden bulunan Konstantinopolisli bir tüccara göre Tenedos’ta antik çağdan hiçbir iz kalmamıştır. Adanın tüm ihtişamını Troya’nın çöküşü ile birlikte kaybettiği bir olgudur. Bizde İustiniaos’un yaptırdığı buğday ambarlarının yıkıntılarını

aramaya

kalkışmadık.

Bu

ambarlar

İskenderiye’den

Konstantinopolis’e doğru yola çıkan tahıl yüklü gemiler uygun rüzgar bekleyip, Dardanel’e giremez ise tahılların çürümesni engellmek üzere yapılmıştı. Prokopas’a göre bu ambarlar doksan metre uzunluğunda otuz metre genişliğinde idi. Duvarları yüksek ve sağlam idi. Bu bilge İmparatorun uzak görüşlüğüne hayran olduk ama tüm bunlar fazla ilgimizi çekmedi… Ancak adanın misket üzümlerinden yapılan ve Levantın en lezzetli şarabı olan ada şarabı ile fazlası ile ilgilendik. Skiyone ve Lesposun şaraplarına Methiyeler düzerken bu şaraptan söz etmemiş olan eskileri hoş görmüyorum. O zamanlar Tenedos’ta üzüm bağları bulunmadığını söylemeleri de mümkün değil. Çünkü ö dönemden kalma paraların üzerinde resimleri var. İki yanı keskin baltaların arkasında bu meyvenin adadaki bolluğunu simgelemek üzere güzel bir üzüm salkımı yer alıyor teselliyi Konstantinopolis’te Kralın elçisi Markis Ferrol’un evinde bulduk. Orada Tenedos’un en iyi şarabını içtik, Konstantinopolis’ten Çin’e ve Japonya’ya kadar emsali

bulunamayacak

bir

sofrada

bulunmanın

tadını

çıkardık…”(Şahin,2005;102-107)

7.2.5- George William- Fredenıck Howard’un “Türk Sularına Seyahat” Adlı Eserinde Bozcaada William ve Howard çalışmalarında Bozcaada’dan kısaca söz etmiştir.

173


“… Çanakkale boğazını geçtikten sonra Ege Denizi nefis manzarasıyla ile önünüzdedir. İmroz adasının güzel dik kayaklıklarının görünmesi çok hoştur. Sağ tarafta Semadirek’in yüksek zirveleri önünde Tenedos’un hafif tümsekleri…”( William ve Howard,1978,39)

7.2.6- Richard Chandler’ın Anlatımında Bozcaada İngiliz gezgin istemeden de olsa Bozcaada’ya uğramıştır. Eserinde Bozcaada’dan da söz etmiştir. Adayla ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bozcaada’nın nüfusunu da eserinde belirtmiştir. “Amacımız Limnos’u ve çevresindeki yerleri ziyaret etmekti ama Rüzgar ters yönden estiği için Tenedos’a doğru yöneldik. Uzun süre fırtınalı denizde kürek çektikten sonra yelkenleri açtık. Birkaç adayı arkamızda bıraktıktan sonra öğleden sonra saat üçte kasabaya ulaştık. Limana geldiğimizde bazı küçük gemilerin yanı sıra Hellespontos’taki gemi geçişlerinin anlaşmayla yasaklanması üzerine Venedikli temsilcileri Konstantinopolis’e götürmek üzere bekleyen birbirinin kopyası üç Türk kadırgası gördük. Tenedos kayalık ama bereketli bir ada… Hellespontos’un girişine çok yakın olan konumu ve Konstantinopolis’e giden gemilerin kötü ve rüzgarlı havalarda sığınabileceği, demir atabileceği güvenli bir liman olması sebebiyle eski çağlardan beri çok önem taşımış. İmparator İustiniaos İskenderiye’den gelen tahılların korunacağı büyük depoların bulunduğu bir bina yaptırmış. Bu bina doksan metre uzunluğunda yirmi beş metre genişliğinde çok yüksek bir binaymış. Mısırdan yapılan gemi seferler bu depo sayesinde tesadüflere bırakılmadan gerçekleşmekte

ve

depodaki

tahıllar

başkente

ulaştırılmaktaymış.Yunan

İmparatorluğundaki karışıklıklar burada kötü bazı olayların yaşanmasına sebep olmuştur. Bu denizleri güvensiz hale getiren korsanlar uzun yıllar burada

174


yuvalanmışlar. Bu durum Osmanlılar 1302157 yılında burayı alıp gemileri ile çevredeki adaları ile denetim altına sokuncaya kadar devam etmiş. Tenedos’un limanı bir duvarla çevriliymiş ama bu duvardan geriye su yüzeyinde görülebilecek hiçbir kalıntı göze çarpmıyor. Sadece bu duvarın temelleri üzerine taş atılarak buranın bir dalga kıran işlevi görmesi sağlanmış. Liman sırtını bir tepeye dayamış güneyde ise bir çok rüzgar değirmeni ve tabya görünüyor. Karşısında bir kale yer almakta bu kale 1615 yılında dört günlük bir kuşatmadan sonra Venedikliler tarafından alınmış ama kısa bir zaman sonra çok kötü bir durumda terk edilmiş. Sayıları oldukça çok olan evler yamacın dibinde yada üzerinde yer alıyorlar. Evlerin önündeki bölgede denize atılan toprakla doldurulmuş. Adada 600 Türk,300 Rum ailesin yaşadığı sanılmakta. Rumların güzel bir kilisesi var. Biz adada dikkat çekici fazla bir kalıntıya rastlamadık. Geldiğimizde şimdi çeşme olarak kullanılan büyük ve sağlam bir lahit dikkatimizi çekti. Üsteki taşın tada kapağın bir deliği vardı ve su buradan akmaktaydı. Lahitin bir yüzünde yazıt var. Buranın az ilerisinde ise içinde tahılın dövüldüğü kanallı bir sütun parçası gördük; eski bir yıkıntıda ise açığa çıkarılmış bir döşeme vardı. Caddelerde, duvarlar, mezarlıklarda mermer sütun parçaları ve az sayıda yazıtlar gördük. Pazar akşamı bir şenlikte adanın Rumları ile birlikte oturduk; az ileride karışık bir grup müzik çalıp dans ediyordu. Kadınları ise düz damlı evlerin tepesine kümelenmiş onları seyrediyor, aynı zamanda tatlı havanın ve güzel gökyüzünün tadını çıkartıyordu. Kaldığımız odadan çok memnun kaldık.çok derli topluydu. Elbiselerimiz ile uyuyorduk. Gece boyunca serin bir rüzgar pencere parmaklıklarının arasından esiyor sessizliği daha da güzelleştiriyordu. Bu tür ülkelerde insanlar sıcak nedeni ile sabahın karanlığında kalkıyorlar. Günün ilk saatlerinde Fransız Konsolosunun uzun ve gösterişli bir 157

Yazar tarafından verilen tarih yanlıştır. Osmanlının Bozcaada’yı alması 1455 yılından sonradır.

175


sakalı olan Rum ile hediye olarak gönderdiği yeni toplanmış üzümleri ve diğer meyveleri aldık. Kahvaltı için ekmek ve kahvenin yanı sıra tadı ve kokusu çok güzel olan, Misket dite adlandırılmış harika bir şarapta getirdiler. Ada bu şarabın yapıldığı üzümleri ile meşhurmuş…” (Şahin,2005;107-109) 7.2.7- Olivier’in “Türkiye Seyahatnamesi’nde” Bozcaada Olivier çalışmasında Bozcaada’da 1790’lı yıllardaOsmanlı zamanındaki sosyal ve kültürel yaşam hakkında oldukça detaylı bilgiler vermektedir. Bozcaada’daki Türkler ile Rumlar arasındaki ilişkiler, Bozcaada şarabının yapılışı, Bozcaada’nın diğer adalar ile karşılaştırılması bize adayla ilgili önemli bilgiler sunmaktadır. “Alexandria Troas geniş ve münbit bir ovada kurulmuş. Bu şehri eski Truva’dan ayıran geniş dağlar vardır. Bu dağların ünlü İda dağının uzantıları olduğu sanılır. İki mil kadar doğusundan başlayıp güneyindeki Baba Burnuna kadar uzanır. Bu arazinin incelemesine girişmeden önce şöyle bir Bozcaada’ya kadar atlayalım orada ilginç neler bulacağımızı birlikte görelim. Pluviose ayının 16’sında Çanakkale’nin Asya kalesinden getirdiğimiz küçük bir kayık ile Bozcaada’ya gitmekte idik, hava fevkalade güzel ve ılıktı. Kumburun’a gelinceye kadar hep kumsal sahili takip ettik. Zaman zaman da karaya çıktık. Bu havalide ilginç bir şey bulamadık.buralarda eski bir şehir, özellikle coğrafyacıların burada bulunduğunu söyledikleri Larissa kalıntılarına rastlaya bilir miyiz diye çok bakındık. Sahil alçak ve kumsal , arasındaki ova münbit görünüyordu. Fakat ekili değildi. Ovadan geçen küçük bir su vardı… buradan öğleden sonra hareket ettik ve Bozcaada limanına girdik. Buranın en yakın sahile mesafesi bir buçuk lieue kadardır. Şehirden itibaren Çanakkale Boğazına giriş mesafesi beş lieue kadardır. Limanı hayli küçüktür.ticaret gemilerinden başka gemilerin girmesine müsait değildir. Denize doğru bir mendireği ve dişleklinde uzanmış bir kara parçası vardır. Burada bir kale inşa

176


edilmiş. Önemli bir konumda değilse bile korsanların sürpriz baskınına karşı faydalı olabilir diye düşündük. Şehir vadide, iki yamacın üzerinde yarım daire şeklinde inşa edilmiş. Genişliğine ve haraç defterlerine bakılırsa beş-altı bin kadar nüfusu var. Burada yaşayan Türk ve Rumların sayıları birbirine eşittir. Çoğunluğu tarımla uğraşır. Küçük bir kısmı denizcidir.Türklerin çoğu kalenin hizmetinde çalışıyor. Adada bir vali birde onun emrinde kalenin muhafazasına memur bir Yeniçeri ağası var. Adadaki yeniçerilerin sayısı iki üç yüz kadardır. Adanın muhafazasına memurlar. Kalede namluları mevcut olmayan Venedik topları hala durmaktadır. Bunlar sanki Türklerin gelmesinden önce buraya Venediklerin hakim olduğunu hatırlatmak ister gibidirler. Bozcaada küçük savunmasız bir ada idi. IV. Sultan Mehmed’in çocukluğu döneminde Osmanlı hakimiyetine geçti. Sonları 1656 yılında Amiral Mocenigo komutasındaki Venedik donanması burayı aldı. Ancak bir yıl sonraki ikinci savaşta Mocenigo öldürürünce ada tekrar Türklerin oldu. Artık Bozcaada hep Türklerin kaldı. Burada şehir bir volkan sonrası teşekkül ettiği sanılan piramit şeklinde bir dağın eteğindedir. Volkan emaretleri sahile kadar uzanan topraklarda hala görünür. Civarda feldspat kristallerinin parıltılı bir görünüm verdiği ilginç bir granit bulunur. Şehirden ayrılıp batıya doğru gidince pek münbit olmayan kumlu bir ova görünür. Ova baştan başa bağlıktır. Yamaçlar çoğunlukla çıplak kuru ve tarıma elverişsizdir. Adada çok az meyve ağacına rastladık. Halep çamı ve meşe ağacıda pek mebzul değildir. Adada birkaç tavşan avladık. Ama ada da bu hayvanda pek bol değildir. Daha çok kırmızı keklik vardır. Bıldırcın ve Çulluk’a gelince bize anlattıklarına göre bunlar daha ziyade geçişleri esnasında Troad’da diğer adalara konaklamayı tercih ederlermiş.

177


Bozcaada’da hububat ve meyveler çok azdır. Tek zenginliği üzümdür. İnsanları bağcılıkla uğraşıyor. Asma, ovanın kumlu,hafif ve derin topraklarından hoşlanır. Yamaçlarda ve verimli topraklarda kolaylıkla yetişir.

Çubukları

toprağın verimliliğine göre değişen mesafelerde muntazam aralıklar ile dikilir. Biri kışın diğeri ilk baharda toprağı sabanla iki defa sürülür. Bizim güney bölgelerimizde olduğu gibi budama işleme kışın sonunda yapılır. Bağbozumu ise Fructidor ayının

ilk günlerinde başlar. Fakat bu tarihte üzüm o kadar

olgunlaşmış ve tatlanmıştır ki şarap imali için fermantasyon çok geç ve yavaş olur. Mutlaka su ilave etmek gerekir. Adanın yerleri fıçıya attıkları şarabın üzerine dörtte bir su ilave ederler. buna rağmen alkol seviyesi yüksek, kalitesi oldukça iyi şarap elde ederler. bazı zengin evlerinde içtiğimiz Bozcaada şarabını – eğer önceden haber vermeselerdi- kolaylıkla mükemmel bir Bordeaux şarabı zannedebilirdik. Ancak şurasını açıklama gerekir ki bu zengin evinde içtiğimiz şarap çok daha itinalı biçimde ve altıda bir oranında su katılarak imal edilmiştir. Üstelik şarap eskimiş ve şişelerde muhafaza edilmişti. Bir Rum papazın evinde de mükemmel misket şarabı içtik,hem kırmızısı, hem beyazı bizim en mükemmel Frogtignan şarabını aratmayacak bir nefasette idi. Papazda içtiğimiz bu şaraba hiç su konmazmış. Üzüm salkımları tahtadan geniş kaplarda ayakla ezilir ve bir süre öylece fermantasyona bırakılır, kış ortasında fıçılara veya damacanalardan çıkarılıp bu sefer içi sırlı pişmiş kilden küp ve testilere konulur ağzı da itina ile kapatılırmış. Papazın misket şarabı yapmak için kullandığı metodu dinledikten sonra, ada insanlarının şarap imalinde mübalağlı su ilavesini iyi şarap elde etmekten ziyade daha çok ve daha çabuk para kazanmak için, fermantasyonu çabuklaştırmak amacı ile yaptıkları kanısına vardık. Bazen bu açık gözlülükle öylesine mübalağa ederler ki, şarap olgunlaşmadan sirkeye dönüşür, o zaman da tamahkar insanların gayretleri boşa gider. Şarap satıcısı okka başına iki para vergi öder. Vergi muhassili daha üzümler asmada iken bağları dolaşır, o bağ bozumunda ne kadar üzüm elde edilebileceğini, bundan ne kadar şarap yapılabileceğini, bu şarabın ne kadarının ev ihtiyaçları için kullanılabileceğini yetkililer ve muhamminler vasıtası ile önceden hesaplarlar. Zira şarap vergisi

178


sadece satıştan alınır. Bu verginin bazen kadı efendinin müsaadesi ile önceden tahsil edildiği de vakidir. Bozcaada’dan her yıl beş- altı yüz bin okka şarap ihraç edilir. Bu şarapların çoğu İstanbul’a, İzmir’e ve Rusya’ya gönderilir. Bu ülkelerde Bozcaada şarabı diğerlerine, özellikle Rodos ve Taşoz şarabına tercih edilir. Bozcaada’dan şarap vergisi olarak muhassilin eline yılda 30.000 kuruştan fazla para geçer. Adada az miktarda da olsa rakı imal edilir. Rakı için alınan vergi okka başına dört paradır. Türkler de bağcılık yapmakla beraber, üzümlerinden şarap yapmak gibi bir alışkanlıkları yoktur. Zaten hem devletin hem de Peygamberin kanunları bunu yasaklamıştır. Bu yüzden üzümlerini Rumlara satarlar. Kendileri için sadece pekmez yapacak ve kışın yiyecek kadarını muhafaza ederler. Bozcaada’nın iklimi Çanakkale’nin ikliminden de daha mutedildir. Soğuğun şiddeti hiç hissedilmez. Don ve kırağı pek görünmez. Yazları ise mutedildir. Gündüzleri kuzey ve kuzey-doğudan muntazaman esen bir rüzgar havayı serinletir. Buradaki evlerin çatıları teras şeklindedir. Bu evler de çoğu zaman taştan, tuğladan imal edilmiştir ama Sakız adasında ve diğer Ceneviz ve Venedik hakimiyetinde kalmış adalardaki evler kadar sağlam ve zarif değillerdir. Buranın yerlileri diğer adalılar kadar şen şakrak değillerdir. Eğlenceleri fazla gürültülü, gösterişli değildir. Yüzleri asık, ciddi sokaklarda gezinmekle yetinirler. Kim bilir bekli de Türklerin dikkatlerini ve dolayısıyla hışımlarını çekmekten kaçınıyor olmalılar. Bununla beraber, ortalıkta pek tehlike görmedikleri zaman bazen onlar da zıvanadan çıkarlar. Truva sahile çok yakındır. Bir düğün, bayram olduğunda oraya gidip çınarların altında sabaha kadar yer içer dans ederler.

179


Evinde konakladığımız Rum, bizleri Fransız Cumhuriyeti’nin temsilcileri olarak gereği gibi ağırlayabilmek için evinde büyük bir ziyafet verdi. Şehrin belli başlı eşrafını da davet etti. Davete her yaştan kadınlarda gelmişti. İçilen şarabın, yenilen yemeklerin hesabı yoktu. Kalabalık bir çalgıcılar heyeti hazır bulunuyordu. Yemekle beraber müziğin gürültülü ahengine uyularak şarkılar söylendi. Geniş bir odanın ortasında dans başladı. Önce ağır, aksak başlayan dans, müziğin hızlanan temposu ile şiddetlendi, tepişmeye dönüştü. Odanın tahta döşemeleri buna dayanamayarak çöktü. Fakat kimsenin aldırdığı bile yoktu. Herkes öylesine coşmuş ve kendisini kaybetmişti ki, kimsenin kimseyi görecek hali yoktu. Herkes kadın erkek birbirinin koluna beline sarılmış dans ediyordu. Taban çökünce dansa bir başka odada devam edildi.Bu hal sabahın erken saatlerine kadar sürdü. Baküs şarkıları sonraları

aşk şarkılarına dönüştü.

Sesler ve

kahkahalar ve çığlıklar, içilen şarapların miktarı ile ölçülü biçimde artarak yükseldi. Bununla beraber, kadınlar, çok güzel ve neşeli olmalarına rağmen, neşelerini, sarhoşluklarını ve coşkularını pek aşırı ölçülere götürmekten itina ile kaçındılar. Şarkıları tatlı, dansları hoş ve ölçülü kaldı. Erkeklerle pek aşırı sarmaş dolaş olmadılar. Gençlikleri ve güzellikleri bizlere esatiri Yunan dilberlerini anımsatır oldu. Bozcaada’dan sonra Limnos, İmroz ve Semendirek adalarına da gitmek istiyorduk. Bu adaların birincisinde tarihin ve efsanenin anlattığı volkanın izlerini görmek, limanını ve münbit ovasını incelemek istiyorduk. Uzun süreden beri uzaklardan gördüğümüz diğer iki ada, yani İmroz ve Semendirek adaları ise yüksek dağları, ormanlıkları ve oralarda yaşayan insanlar hakkında bize anlatılanları ile dikkatimizi çekiyor. Ne yazık ki Bozcaada’dan oralara giden bir gemi bulamadığımızdan ve bu kış kıyamette bir kayıkla seyahat etmekten çekindiğimiz için oraları göremedik. Bizi Midilli Adası’na götürecek büyük bir gemiye binerek Bozcaada’dan ayrıldık. 7.2.8- Wıllıam Gell’in “Troya Adalarının Topografyası” Kitabında Bozcaada

180


Gell , çalışmasında Bozcaada’dan kısa bir şekilde söz etmiştir. Bozcaada şarabını öven Gell,ayrıca adanın fiziki yapısından kısaca söz etmiştir. “Tenedos boyu üç mili geçmeyen çıplak bir kayalık.kuzeydoğusunda yuvarlak bir tepe yükseliyor.İşte bu tepenin altında,anakara ile ada arasındaki kanalın üstünde, küçük bir liman ve kasaba yer alıyor.limana girmeden önce sağımızda,üzerinde

beyaz

mermer

parçaları

olan

bir

kaya

gözümüze

çarptı.Türkler bunun bir Hristiyan kilisesi olduğunu ve onu görünce Rumlar gibi istavroz çıkartmayışımıza şaşırdıklarını söylediler.Bölgedeki azizlerden birinin mezarı olsa gerek.Limanın, bir güneyde küçük, ötekisiyse kuzeyde ve çok daha büyük olan iki kale tarafından korunduğunu gördük.Cenevizliler ya da Venedikliler Türklerle tutuştukları savaşlar sırasında inşa etmişler.Güneydeki kaleden kasabaya doğru uzun bir sıra halinde gelen yel değirmenleri var.Bunlarla deniz arasında kasabanın meydanı yer almakta.Tenedos’ta köpekler sürüler halinde dolaşıyor;kahverengine çalan renkteki bu köpekler derhal adaya çıkanların üzerine saldırıyor.Neyse ki, taş atılınca kaçıyorlar.Rus rehberimiz geceyi geçirmemiz için kötü bir ev tuttu.Aralık ayının ikinci gününün sabahı görünümü garip bir tekne kiraladık.İnce ve uzun olduğu halde suya fazla batmayan,duruma göre hem kürek hem de yelken kullanabilen bir tekne.Ağır eşyalarımızı aşçımızla birlikte Tenedos’ta bıraktık,Çanakkale’ye göndermesini söyledik.Yanımıza tercümanımızı,Rum hizmetçilerimizden birini alarak,birkaç çarşaf ve birkaç gün için en gerekli eşyalarla birlikte yola çıktık.En gereklilerin arasına Tenedos’un misket şarabından kocaman bir şişe koymayı da ihmal etmedik.Türkler şarap içmediği için, ne olur ne olmaz diye düşündük.Dahası, tadı damağımızda kalmıştı.’’ (Şahin,2005;109-110) 7.2.9- Edward Raczynski’nin “1814 İstanbul Ve Çanakkale’ye Seyahat” Adlı Eserinde Bozcaada

181


Polonyalı Edward, antik eserleri incelemek için bölgeye gelmiştir. Bu sırada Bozcaada’ya da uğramıştır. Bozcaada’nın sosyal ve kültürel özellikleri hakkında da bilgi vermiştir. “Kaptanımızın tavsiyesine uymak zorunda olduğuma ve bu mevsimde ansızın değişen kuzey rüzgarlarından faydalanmam gerektiğine inandım. Bilhassa dönüşümde Troya’yı (Troia,Truva) iyice gezmek için, Tenedos(Bozcaada) Adası’na

yelken açmaya karar verdim. Akşam doğru adaya vardığımda

Çanakkale Boğaz açıklarındaki gemilerin attığı top sesleri, bayramın geldiğini müjdeliyordu. Bütün gemiler bayraklarla donatılmıştı. Adanın her tarafında bayram sevinci hüküm sürüyordu. 14 Eylül günü takriben birkaç Alman mili uzunluğunda ve bunun yarısı kadar genişliğindeki Tenedos(Bozcaada) Adası’nı gezdim. Adanın doğu tarafında bulunan yegane kasabayı, 1807 yılında İngilizler ve Ruslar yıkıp kül etmiş ve kaleyi de havaya uçurmuşlardı. Önemli bir körfez, burada yatan gemileri kuzey, güney ve batı rüzgarlarından koruyor. Dibi o kadar kumlu ve liman ağzı o kadar derindir ki, harp gemileri bile burada rahatça demirleyebilirler. Aeneis’in okuyucusu, Agememnon’un donanmasının Troya sahillerini terk ettikten sonra Tenedos Adası’nda, nasıl olup da pusuda bekleyeceğine akıl erdiremeyecektir. Hemen adanın batı kıyısına hareket ettim ve binlerce gemiyi barındıracağını sandığım geniş bir liman ağzı aradım. Ne yazık ki, içinde ancak yirmi-otuz kadar geminin demirlenebileceği küçük bir koy bulabildim. Agmemnon’un donanması burada nasıl yer bulabilmiş, şaşırıyorum doğrusu. Tenedos Adası’ndaki tarihi şehrin adı Eolis’tir.Meşhur Smintheos (Bababurnu kuzeyindeki Gürpınar)’daki Apollon Tapınağı gibi burası da tamamen yerle bir edilmişti. Fakat şehrin öbür tarafında vaktiyle çok önemli bir binanın bulunduğunu gösteren kalıntılar bulabileceğime inanıyorum. Bu yapının, eski çağdan mı, yoksa Venedikliler ya da Türkler tarafından mı kurulmuş olduğu ancak yapılacak kazılarla ortaya çıkacaktır.

182


Strabon’a göre,bu ada Kalydna ve Leukofris isimleriyle de anlıyordu.Eski çağ yazarları ise, bugünkü ismin burada ilk koloniyi kurmuş olabileceği sanılan Kolonai’de hüküm süren Kyknos’un oğlu Tenes’ten geldiğini söylüyorlar. Adadaki madeni paraların üzerinde bir balta resmi vardır. Bizanslı coğrafyacı Stephanos, bu işaretin Tenedoslular tarafından biricik oğlunun başını vurduran prenslerinin hatırasına konulduğundan emindir. Çünkü oğlu Tenedos’lu bir yurttaşın yuvasını yıkmıştı. Buna karşı katı yürekli prens, cinayet suçuyla gözünü kırpmadan oğlunu öldürtmüştü. Müneccim Kleostrates ve coğrafyacı Andretas’ın doğdukları ada, Eski Çağda önce Atinalıların sonra Romalıların ve daha sonrada Bizans İmparatorluğu’nun hakimiyetine geçmişti. İmparator İustiniaos, VI. Yüzyılda burada başşehrine yiyecek temini için büyük buğday ambarları yaptırmıştı. Kuzey rüzgarları, Çanakkale Boğazı’ndan geçit vermediği için Mısırlı yük gemileri getirdikleri malları Tenedos’ta boşaltarak yük almak üzere derhal İskenderiye’ye hareket ediyorlardı. Böylece Tenedos’ta biriken mallar müsait zamanlarda başka gemiler ile İstanbul’a nakil ediliyordu. XIV. yüzyılda Venediklilerle Cenevizliler menfaatleri icabı yakın doğu ticareti için bu elverişli adaya sahip olmaya çalıştılar. Şans Venediklilerin yüzüne gülmüş, adayı ele geçirerek yıllarca buraya hakim olmuşlardı. XIV. ve XV. Yüzyıllarda üstün cesareti ve komutanlık kabiliyeti ile Venedik tarihine geçen

Carlo Zeno genç yaşlarında iken İmparator Adranikos

Palaiologos’un babası İoannes’i tahtan indirip hapse attırdığı sırada bulunmuştu. Genç Venediklinin yiğitçe haykırışı İstanbul’da yayılmıştı. Talihsiz baba, tahtına ve hürriyetine yeniden kavuşmak için oğlunun yardımını istemişti. Bu

183


imparatorluğun politik çarkını ele geçirmesi ve kendi üstünlüğünü göstermesi için zafere susamış bir gence güzel bir fırsattı. Bu yüzden karşılaşacağı tehlikeyi müdrik olmayarak sakıt İmparatorun arzusunu yerine getireceğine söz verdi. Az zamanda birkaç yüz cesur adamı kendi tarafına çekerek silahlandırdı. Kararlaştırılan gecede başşehri kontrol altında bulundurmak için kritik noktalara adamlarını yerleştirdi. Daha sonra küçük bir kayıkla halat merdiven yardımı ile hapisten kaçırılarak yeniden tahta geçirilecek olan kralın bulunduğu cezaevine hareket etti. Yaşlı babanın bu nazik andaki korkaklığı, Venediklilerin planını alt üst etmişti. Bundan birkaç gün sonra Palailogos, muhafızını çağırtarak Zeno’yla barışmak istediğini bildirdi. Ayrıca Tenedos valisine, tazminat olarak adayı Venediklilere bırakması için emir verdi. Valinin teklifine Zeno’nun verdiği menfi cevabi mektup tesadüfen İmparator Andronikos’un eline geçince, muhafızların sayısı arttırıldı ve derhal katli gereken Venediklinin yakalanması için tertibat alındı. Başına gelecek felaketten kurtulmasını bilen Zeno, Marmara da hazır bulanan bir Venedik filosuyla Tenedos Adası’na giderek Bizans İmparatorunun emri uyarınca adayı, Venedik adına zaptetti. Ancak bir müddet sonra Cenevizliler, diplomatik müzakerelere girişerek bu önemli yeri rakiplerinin elinden zorla almayı başardılar. Cenova ile Venedik arasında Torino’da 1381 yılında imzalanan barış anlaşmasına göre, ada, bütün kaleleri yıktırılarak Savoia dükü Amedeo’ya teslim edilmişti. Venedikliler 1656’da, Kandiye’nin muhasarası sırasında, önemli olan Tenedos’u ikinci defa zaptettiler ise de burada birkaç ay kalabildiler. Sonunda Venedikliler Tenedos’u, adaya çıkan Türk ordusuna teslim ettiler. Fakat 1807 yılında ada ,önceden de bahsettiğim gibi, şehri kül haline getirmeyi ve kaleyi havaya uçurmayı gerçekleştiren İngiliz ve Rusların eline düştü. Bu dehşet verici hadiseden sonra kendi öz topraklarını terk etmeyen ve bu harpte başlarına gelenleri anlatırken göz yaşlarını tutamayan çok Rum gördüm. Halbuki Müslüman ıstıraplarına tahammül etmesini biliyorlardı. Yaşlıca bir emir bana “kısmetmiş” diyerek sessizce eski evinin harabesi üzerine yapmış olduğu tahta kulübeye döndü.

184


Kanaatimce, adanın gezdiğim kısmı iyi işlenmişti. Yalnız adada tek bir köye rastlayamadım. Dağınık olarak, Türklerin çiftliklerini gördüm. Adalar denizi(Archipelagos)’nin kuzey kısmında ticari hayat bir hayli canlıydı. Tenedos Limanı’nda şarap, zeytinyağı ve kuru üzüm yüklü on beş küçük ticaret gemisi ya da kayık bulunuyordu. Bu ada, savaş zamanında gerek İstanbul, gerekse Marmara kıyısındaki Türk vilayetlerinin ticaretinde önemli bir yer tutar. Çanakkale Boğazı’ndaki akıntı çok kuvvetlidir. Bu yüzden Adalar Denizi’nden İstanbul’a gelen ticaret gemileri, lodos yardımıyla boğazı geçebilmek için eskiden Sigeion denen Yenişehir Burnu önündeki sığlıkta beklemek zorundadırlar. Mesela düşman donanması Tenedos Adası’nı ele geçirirse, pekala Çanakkale Boğazı’nı kesebilir ve Osmanlı İmparatorluğu’nun

güney vilayetlerinden getirilen yiyecek maddelerinin

sevkıyatını kolayca önleyebilir. İstanbul ve Yunanistan, Mısır ve Suriye arasındaki ticarete de rahatça mani olabilir. 1812’de yapılan barış antlaşmasından bu yana stratejik önemi olan böyle bir yerin tahkimini ihmal eden Türk hükümetinin tutumu hiç hoş değildir. Gün boyu Tenedos Adası’nda kaldık. Güneş batınca demir alarak Türklerin şimdi Midilli dedikleri Lesbos Adası’na doğru yola çıktık. Hafiften esen poyrazın yelkenlerimizi şişirecek gücü yoktu.Sıcak bir yaz günü, yerini ılık bir geceye terk etmişti. Rumların hoşsohbet olmalarına rağmen, nedense kayığımızda derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Herkes, sanki insana sıhhat veren temiz havanın büyüsüne tutulmuştu. Bu iç açıcı havayı teneffüs etmek çok zevkliydi.” (Raczynski,1980;89-94)

7.2.10- Anton Von Prokesch’nin Anılarında Bozcaada

185


Osmanlı İmparatorluğunda Avusturya elçisi olan Anton Von, Bozcaada’yı 1824 yılında ziyaret etmiştir. Ada hakkında kısa da olsa bilgi vermiştir. “Hafifçe yuvarlaklaşan bir altlık gibi yayılmış dağıyla Tenedos bizi karşıladı. Rüzgar hafifledi ve bizde güneydeki burna bir şemsiyeye sığınır gibi yaklaştık. Kuleleri ve burçlarıyla yükselen kalenin güneyindeki küçük bir limana girdik. Tenedos’un görünümü oldukça kaba; sadece sığındığımız limandan doğru düz vadilerin içine giden üzüm bağları ve seyrek zeytin ağaçları boz rengi toprağın tekdüzeliğini bozuyordu. Tepelerde hiçbir ağaç, hiçbir yeşillik yoktu, her yer çıplak topraktı.” (Şahin,2005;117) 7.2.11-Adolphus Slade’in “Records Of Travel İn Turkey And Greece” Adlı Eserinde Bozcaada İngiliz Deniz subayı ve gezgini olan Adolphus, 1829 yılında Bozcaada’ya uğramıştır. Eserinde Bozcaada’dan daha dikkat çekici olan Adolphus’un şark insanına ve Türklere olan bakış açısıdır. “Tenedos’ta birkaç höyükten başka eski kalıntı yok. Kasaba fena sayılmaz, pazarı her zaman çeşitli nevale ile dopdolu. Adalılar Rum ama Türklerle araları çok iyi. Türkler dediysem ağanın hizmetkarlarından ve kaledeki birkaç topçudan gayri kimse yok. Ege Adaları’nda en iyi şarap burada yapılıyor. Oldukça koyu, tadı hoş, biraz bizim ‘port’u andırıyor ama, İngiliz otellerinin çoğunda o ad altında satılan zıkkımdan bin kat daha iyi. Fiyatı yaklaşık litresi için on sekiz para idi. İki yıl fıçıda bekletilmiş olanlarına yirmi beş para ödedik. Dönüş için gemiyi beklerken Türk topçulardan birisi yanıma gelip az ilerdeki paslanmış topu gösterdi. Bunun Aias’a ait olduğunu söyledi. Bulunduğum bölge nedeniyle benim aklıma hemen Troya ovasında höyüğünü gördüğüm Aias geldi. Adamın söylediği, ister şaka olsun ister ciddi, fevkalade ilginçti. Üstelik, birkaç yıl öncesi hakkında bile hiçbir şey bilmeyen şarklı cehaletinden hiç beklenmeyen bir şeydi. Tam sakallı rehberime söyledikleri için mültefit birkaç cümle etmeye hazırlanıyordum

186


ki çenesini tutmasını beceremedi ve Tenedos açıklarında 1807 yılında yanan İngiliz savaş gemisi Ajax’tan (Aias) söz etti. Böylece bir Türk’ün klasik bir kahramanın adını nasıl bilebildiği sorusuna da cevap önermiş oldu.” (Şahin,2005;118) 7.2.12-Kamus’ül- A’lam’da Bozcaada Şemsettin Sami dünya coğrafyası hakkında bilgi verdiği Kamusül-Alam adlı eserinde Bozcaada’dan söz etmiştir. Eser 1889-1899 yılında yayınlanmıştır. Öncelikle eserde Bozcaada ile ilgili bölümü veriyoruz. Kamusül-Alam’da Bozcaada şu şekilde anlatılmıştır: “BOZCAADA (TENEDOS): Adalar denizindeki Cezayir-i segireden olup ; Kale-i Sultaniyeye müdhilinin cenub-u

garbiyesinde ve Kilitbahir’den 22

kilometrelik mesafe de olarak, Truva harabeleri kurbundaki Anadolu sahilinin 5 kilometre açığına vakıdır. Kuyruklu Piyona şeklinde olup şarkından garba olan tûla 9 ve şimalinden cenuba olan garzı 5 kilometredir. Ahalisi 3667 kişiden ibaret olup,1214 Müslim Türk ve küsürü Rum’dur. Mahsulatı başlıca üzümden ibaret olup hububatı mütenevvi ile meyve ve sebzelerinin envai dahi hasıl olur. Şarabı meşhurdur. Şimali şarkı sahilinde merkezi olan ham-nâmı bir kasaba bulunup kalesi ve limanının önündeki küçük bir adada feneri vardır. Sahili garbisindeki kayalık bazı sığılar bulunduğundan o tarafta dahi bir fener mevcuttur. Adanın etrafından bazı küçük ve isimsiz adalar daha vardır. Bozcaada Cezayir-i Bahri Sefid vilayetinin, Limni sancağına mülhak bir kaza suretinde idare olunur. Adada 3 cami-i Şerif, 1 Tekye,1 Medrese, 1 Kilise,1 Rüştiye Mektebi ve Rumlara mahsus zükûr ve ünsa için mektebi rüştiye ve idadiye vardır.” (Sami,1899,) Yukarıda Bozcaada’yla ilgili verilen bilgilerde dikkat çeken bir iki nokta vardır. En ilginç nokta Bozcaada’nın Kuyruklu Piyano’ya benzetilmesidir. Bozcaada’nın nüfusunun da belirtilmiş olması dikkat çekicidir. Eserde adanın şarabının meşhur olduğu da belirtilnmekle beraber bu çok önemlidir..

187


7.2.13-Tüfetü’l Kibar Fî Esfari’l Bihar’ Da Bozcaada Katip Çelebinin önemli sayılan bu eserinde Bozcaada’dan da söz edilmiştir. Eserde ilk olarak Bozcaada hisarının yapılması anlatılmıştır. Bozca Hisarının Yapılması: Kıyıya yakın Bozcaada’sın da kaleler,köyler, ve kasabalar yoktu. Bundan dolayı denizden gelen leventlerin sığınağı olmuştur. Padişahın buyruğu üzerine o yılda158 o adada bir berk hisar yapıldı. Orada yerleşmek isteyenlerden Tekâlif-i Divaniye kaldırılarak muaf tutulduğundan çevreden çok kimse gelüp yerleştiler. Limnos çevresi boş iken o zamanda mamur kılındı(Çelebi,1973,s.25). Burada anlatıldığı gibi Bozcaada’da Müslüman yerleşimi 1480’li yıllardan sonra başlamıştır. 1480’li yıllar bir raslantı değildir. Bozcaada Fatih Sultan Mehmet tarafından alındıktan kısa süre sonra Venediklerin eline geçmiştir. Bu olaydan sonra adanın önemi anlaşılmış ve adada iskan politikası uygulanmaya başlamıştır. Eserde 25 Nisan 1646 yılında Bozcaada’nın düşman donanması tarafından kuşatılması ve İstanbul’dan yollanan yardım ile Bozcaada’nın kuşatmadan kurtarılması şu şekilde anlatılmıştır; 25 Nisan 1646 yirmi parça kalyonla kafirler gelüp Bozca Ada hisarını kuşatmışlardı. Devlet kapısından yirmi parça kadırga gönderilüp yardıma erişmek ferman olundukta hisarın barutu,yat ve yarağı bulunmayup limanda bulunan yolcu gemilerinin barutu ile bir iki gün savaş ederler. Rumeli beylerbeyisi Küçük Hasan Paşa beş parça kadırga ve biraz serdengeçti ile varup adaya er döküp ansızın saldırınca kafirler hisaru bırakup gemilere kaçtı. Ve demir koparup Anadolu kıyılarına gittiler. Hisar bu yolla kafirlerin elinden kurtuldu(Çelebi,1973,s.178). Bozcaada Osmanlı egemenliği altında iken donanmanın savaşlardan sonra adada dinlendiğini eksiklerini tamaladığını belirtmiştik. Bu duruma örnek olacak 158

Burada sözü edilen yıl 1480’dir.

188


iki olay eserde de anlatılmıştır. İlki Murat Paşanın bir deniz seferinden sonra; Bozca Ada’ya varup poyraz limanda üç gün eğlenüp kimi şehitlerin namazını kılup gömdüler(Çelebi,1973,s.194). İkincisi de Mustafa Paşanın seferinden sonra verilmiş; Savaştan sonra donanmay-ı humayun bir tarafa çıktı. Beyler Bozca Ada’ya gönderilüp kürekçi ve savaşçı yaralılarından başka yüzyirmi kişinin namazı kılındı(Çelebi,1973,s.197). Eserde adayla ilgili anlatılan son olay ise adanın 1655-1656 yıllarında düşman tarafından işgal edilmesidir. Dönemin kaptan paşası Kenan Paşa yaptığı seferden ağır bir yenilgi ile ayrılmıştır. Çanakkale boğazı önelerinde olan bu mücadeleden sonra Osmanlı donanamasının bir kısmını da ele geçiren düşaman kuvvetler dönüşte Bozcaada’yı işgal etmiştir. Karşısına kimse çıkmadan Bozca Ada’ya vardı, hisarı kuşatup vere ile aldı. (Çelebi,1973,s.199).

7.2.14-Azra Erhat’ın “Mavi Yolculuk” Adlı Eserinde Bozcaada Azra Erhat 1962 yılında Bozcaada’ya uğramıştır. Bozcaada’nın yakın geçmişteki sosyal ve kültürel yapısı hakkında oldukça detaylı bilgiler vermektedir. Bunun yanında Bozcaada’nın yakın geçmişinde çok önemli olan ancak henüz tam anlamı ile incelenmemiş olan Ticanilerin Şeyhi Kemal Pilavoğlu’nun adadaki faaliyetlerini de çalışmasında anlatmaktadır. Bozcaada’daki sosyal ve kültürel yaşamı çeşitli gerekçeler göstererek eleştirmiştir. “Akşam üstü Bozcaada’nın kalesi göründü, üstü çırılçıplak boz bir ada,bir tepesinde yel değirmenleri öbür kıyısında Venediklilerden kalma kalesi çizgileniyor. Kale gerçekten güzel, önündeki iskelede büyük motorlara üzüm yükleniyor, renkli oynak bir manzara. Üzüm ve şarap adasına ayak basıyoruz. Bozcaada İstanbul’a çavuş üzümünü verir, yediğimiz bütün çavuşu bu adaya borçluyuz. Şarabını nedense pek bulamayız İstanbul’da. Ama bu çıkışımızda

189


şaraptan bol bol faydalanmaya niyetliydik. Adanın meyhaneleri var biliyorduk. Temiz pak giyindik çıktık. Bozcaada her yıl iki milyon litre şarap çıkartır. Yetmiş bin kasa üzümü gönderilir İstanbul’a. Her kasada yirmi beş- yirmi yedi kilo kadar en nefis çavuş üzümü vardır. Adada 1.800 insan yaşar, deniz kıyısında bir tek kasabası var. Halkı üzüm mevsiminde adanın arka yamacındaki bağlarına gider ve damlarda oturur. İyi hoş, bunu okuduktan sonra Bozcaada bir cennettir diyecek ve bağlarını bahçelerini ballandıra ballandıra anlatmamı bekleyeceksiniz. Oysa Bozcaada sevimsiz bir yerdir. Neden sevimsiz olduğunu da anlatayım. Bozcaada’da bir kilo çavuş üzümü alamazsınız, hepsi kasalara kapatılmış İstanbul’a gider. Bir kasa alalım dedik, adanın turizmle ilgilenen gençleri İstanbul fiyatına bize bir kasa alabilmek için akla karayı seçtirdiler. Tavernalar var, ama kapalı yerler, önlerinde taraçalar, oraya masa çıkarmak yasak. Şarap fabrikaları var, koca fıçıları boş, biraz da geç gelmişiz, bu fabrikaları gezemedik. Şaştık kaldık, nerede bu şarapçılar, üzüm şarap ticareti kimin elinde? Çok geçmeden anlaşıldı, Bozcaada’nın beş-altı zengini varmış, bütün üzüm şarap ticareti onların elinde,toprakların büyük çoğunluğu da onların. Bunların hiçbiri Bozcaada’da oturmaz, İstanbul’da apartmanları varmış. Bağbozumuna birkaç gün kala Bozcaada’ya gönderirlermiş adamlarını, bağcı, üzümü bu yıl kaça alınacağını son dakikaya kadar bilmez, ecel teri dökermiş. Beşi de aralarında kavgalı olan bu ağalar ancak bağbozumunda birleşirlermiş, öyle ya üzüm fiyatını elinden geldiği kadar indirip, köylüyü ezmek için. Bu zengin ağalar Bozcaada için bir metelik harcamazlar,bir otel bile yaptırmamışlar adada. Ada için bir çalışan var gene de, kim biliyor musunuz?

Kemal Pilavoğlu.

Ticanilerin Şeyhi. Pilavoğlu üç dört yıldan beri burada sürgün. Böyle sürgün dostlar başına, Pilavoğlu’na (adada ve adaya gelmeden yol boyunca duyduklarımı anlatıyorum) Ankara’daki apartmanlarından ayda kırk-elli bin lira kira gelirmiş, müritleri de ayrıca beşer-onar kişi olarak çevresinde dört döner, işini görürlermiş. Şeyhlerinin elini öpmek için ta İç Anadolu’dan gelenler varmış,

190


biri bir gün gelmiş de Pilavoğlu uykudan kalkmadığı için evini eşiğini öpmüş gitmiş. Evi de fena değil hani Pilavoğlu’nun, adanın en güzel, en büyük evini satın almış. Top sakallı kapkara adamlar çalışıyor bahçesinde. Pilavoğlu bağları bir bir satın alıyormuş, iyi para veriyor, fakir köylü ne yapsın. Köylülere şirin görünmek için bir de fırın kurmuş evinin yanı başında, sabahları süt dağıtıyormuş, mandırası da varmış. Müslüman’ı Hristiyan’ı seviyor Pilavoğlu’nu ya da sever görünüyor, Ticani Şeyhinin bir tehdidini de bıyık altından söylemiyorlar değil: şarabın kökünü kurutmaya azmetmiş Pilavoğlu, bağları bir bir satın alıp şarap yapılmasını önleyecekmiş. Bu sözleri söylerken korka korka bakınan Bozcaadalı’ya sorarsanız: “He, sen inandın mı bu lafa? Bu kadar üzümü ne yapacak denize atmak için mi satın alıyor bu bağları?” “Yok efendim, hani ne bilelim, bize öyle diyor” diye kekeler. Çok iyi bilir ki Pilavoğlu’nun amacı Bozcaada’da tek ağa olarak kalmaktır, ondan sonra da bağları kurutmak şöyle dursun, şarabı kendi hesabına yaptıracak ve satacak. Kurutacağı bir şey varsa, oda zavallı küçük bağcının varlığıdır. Bozcaada’nın neşesi ise şimdiden kalmamış,keyfi kaçmış. Bizi rıhtımda karşılayıp, adanın Turizm derneğinin kurucusu olarak tanıtan genç, otel kurmaktan adanın turistlik güzellik ve zenginliklerini değerlendirmekten dem vuruyor, sonra tavernaya bizim hatırımız için geliyor da ikram ettiğimiz şaraba dudak dokundurmaktan ürküyor. Hiç

değerlendirmek

yoluna

gidemedikleri

şarap

ve

üzümden

başka

değerlendirecek hangi turistik zenginlikleri olduğunu gence sorduğunuz zaman, tarih anıtları ve tabiat güzellikleri diyor. İstanbul’dan Bozcaada’ya turist çekebileceğine inanan bu genç de İstanbul’un bir üniversitesinde talebe! Arkeolog Ergün Ataçeri’nin Rum okulunun yanı başında yaptığı kazı herhalde iyi yapılmış bir kazı:üç mezar odası açılmış,içinde İ.Ö VII. Yüzyıla kadar uzanan eşyalar çıkarılmış. Ataçeri burada başlanılan okul yapımını durdurmuş, kazı yeri bozulmasın diye. İyi mi etmiş, kötü mü? Kazı yerinde görülecek bir şey yok, Bozcaada’da daha çok kazı yapılsa bile fazla bir şey çıkacak diye ummam. Bizim memlekette anlamazsınız, neden Assos’ta örneğin kazı yapılmaz da, bir

191


parça çamurlu toprağın altında hazine aranır? Bir nedeni Assos’taki kazının çok pahalı, bununsa yalnız birkaç bin liraya mal olacağıdır belki, ama bu birkaç bin liralar biriktirilse de, büyük merkezlerin açılması hep de yabancı arkeoloji heyetlerine bırakılmasa daha akıllıca olmaz mıydı? Ama Müzeler Müdürlüğünün mantığına biz bugüne kadar akıl erdiremedik, bundan sonra da erdiremeyeceğiz. Bozcaada’da en ilginç olay Pilavoğlu olayı. Burada ağalığın bir kasabaya nasıl yerleştiğini gözümüzle görebiliyoruz. Anadolu’da her türlü kalkınmaya engel, bu feodal sistemi bugün nasıl ortadan kaldıracağımızı düşünürken, burnumuzun dibinde, en verimli adalarımızın birinde ağalık sisteminin yeni yeni yerleşip geliştiğini görüyor ve buna seyirci kalıyoruz. Bu düzeni de kurmaya girişenin kanunlarımıza aykırı hareket ettiği için ceza olarak sürgün edilmiş bir adam oluşu ayrıca dikkate değer.”(Erhat,1962;78-82)

7.3- KÖŞE YAZILARINDA BOZCAADA 7.3.1-Osman Balcıgil’in Yazısında Bozcaada Osman Balcıgil Bozcaada’yı ziyaret ettikten sonra 7 Eylül 1986 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde Bozcaada ile ilgili bir yazı yayınlamıştır. Balcıgil’in yazısında Bozcaada’da Türklerle Rumların ortak yaşamı anlatılmıştır. Yazıda 6-7 Eylül olaylarının ve Kıbrıs Harekatının Bozcaada’nın sosyal yaşamı üzerindeki etkisine de değinilmiştir. Yazı Adada bulunan yaşlı Türk ve Rumlarla yapılan röportajdan oluşmaktadır.

“Madam

Babuliyo,kadehlerdeki

mandalina

likörlerini

tazelerken

anlatıyor: ‘’İki bin Rum nüfus vardı o zaman adada.Çanlar bir çalardı ki durulmazdı sesinden. Heyecanlanırdı insan. İster istemez kalkar giderdi ayine.’’

192


Sonra 6-7 Eylül hadiseleri, yirmi yıla kalmadan Kıbrıs Harekatı… Bozcaada Kilisesi’nin çanı, pazar sabahı, sesi soluğu kesilmiş bir ihtiyarın son sözleriymişçesine tıngırdıyor. Onu geçmeyen kadın, beşi geçmeyen erkek ve bir de papazla karısı. Emekli matematik öğretmeni, zangoç da sayılacak olursa Bozcaada Kilisesi’nin çatısı altında toplam 17 kişi var. Cemaat, tek başına koro gibi davranan papazın karısıyla, yüzlerce kişiye vaaz vermeyeli yıllar olmuş İmrozlu (yeni adıyla Gökçeada) papazı hüzünle izliyor. Rumlar, Bozcaada’da şimdilerde çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere sadece 120 kişiler.Bir zamanlar, 1950’li yılların başlarında, sayıları iki bini aşkınmış. Ama sonra olanlar olmuş. Yıllardan 1955. aylardan eylül. Takvimler altısını gösteriyor. Tüm ada halkının kulakları radyoda. İstanbul kaynıyor:Bozcaadalı Rumlar, Türkiye sınırları dahilindeki öteki Rumlarla aynı tedirginliği paylaşıyor. Ya göstericiler durmazsa? Ya olaylar devam ederse? Bugün artık nedenleri ve gelişme biçimi açık seçik bilinen 6-7 Eylül hadiselerini, o günlerde yirmili yaşlarını süren, Yakar Kaptan şöyle hatırlatıyor: ‘Hep beraber dinliyorduk radyo haberlerini. Rumlarla Türklerle beraber. Bizim adanın Rumları bizden korkmazlardı hiç. Nedense karşıdan, Anadolu’dan gelecek olan Türklerden korkarlardı. Doğrusu bizden korkmaları için bir neden de yoktu. Çünkü kardeş gibiydik hepsiyle.’

193


6 Eylül gecesini o korkuyla evlerinde değil, adanın ulaşımı zor olan bağlık bölgelerinde geçirir adanın Rum nüfusu. Gözcüler sabahleyin gelip bakarlar sahile. Gelen giden yoktur. Haber ulaştırılır. Bağlarda birbirlerine sokulmuş insanlar, rahat bir soluk alıp evlerine dönerler. Hayat bir günlüğüne ‘normale’ avdet eder. Yakar kaptan o zamanlar muzip bir Türk delikanlısıdır: ‘Bu gece karşıdan gelecekler, dedim şaka olsun diye o gün. Bir baktık ki, adanın Rum nüfusu 7 Eylül gecesi de yok.’ Günler, aylar, yıllar geçer… Bir kere tedirgin olan adanın Rum Nüfusu, her gün biraz daha erir. Kıbrıs harekatı ile bu erime daha da artacaktır. Kanada,

Fransa,

Avustralya,

Yunanistan

göçtükleri

ülkelerin

başlıcalarıdır. Kimi aileler, satıp savıp topluca atar kendini dışarı. Kimileri daha temkinli davranır; önce çocukları gönderir ardından kendileri gider. Böylece, mallarını mülklerini de ‘öldüm’ fiyatına elden çıkartmamış olacaklardır. ‘Aslında o zaman göçün nasıl olacağını tayin eden biraz da maddi durumlar. Yok ki adanın zaten bir şeyi.Avustralya’sıydı, Kanada’sıydı, şusuydu,busuydu imkan açmış. Atlayıp gidiyor. Orada da işçi adam burada da…’ Adının yazılmasını istemeyen bir Rum, bu gün Rumların Bozcaada’dan göçüne böyle yaklaşıyor. Bozcaada’da kalan 120 nüfus azınlıktan biri olan bu Rum’un söyledikleri, aslı aranacak olursa büyük ölçüde doğru. Ama tersinin geçerli olduğu durumlar da az değil. Türkiye’nin başka yerlerinde olduğu gibi Bozcaada’da da kalburüstü bir Rum ailenin tüm servetini yok pahasına satıp, can havliyle kendini dışarı atma, o günler için sıra dışı bir manzara değildir.

194


Öyle ya da böyle; ister fırsat bilinip ister can havliyle gidilmiş olsun, geride bırakılıp terk edilen öteki azınlık bölgelerinde olduğu gibi, bu gün Bozcaada’da görünen, hüzün dolu bir tablo: Parçalanmış aileler, bomboş bir ibadetgah yıkık dökük bir mezarlık, geride kalmış birkaç adet, gelenek, görenek… ‘Bizi politikacılar mahvetti. Bir de Makarios gibi din adamları’ diyor da başka bir şey demiyor. Mösyö Ligor… orta yaşlı şarap ustasının bu gün artık bu sözleri gönül rahatlığı ile söylemesinde bir sakınca yok. Peki ya geride kalanlar? Mösyö Ligor’un kızı şimdilerde Avustralya’da. Yalnız o kadar olsa iyi, kardeşlerinin de bir kısmı Yunanistan’da, bir kısmı Fransa’da. Yaklaşık on beş yıldır kızını ve öbür yakınlarını göremiyor Ligor Usta: ‘Sadece telefonda seslerini duyabiliyorum. Öyle de bir şey anlaşılmıyor ki, bir de fotoğraflar…’ Mösyö Ligor’un evinin duvarlarını bugün, uzaktaki yakınlarının irili ufaklı fotoğrafları süslüyor: Avustralya’daki kızının ve damadının tanık olamadığı evlilik fotoğrafları; doğumlarını görmek şöyle dursun, bir kere bile kucağına alıp sevemediği torunlarının çeşitli yaşlarda çekilmiş fotoğrafları, Yunanistan’daki ve Fransa’daki kız ve erkek kardeşleriyle onların çocuklarının fotoğrafları… Niko, cebinden bir cüzdan çıkartıyor. Boca ediyor masanın üstüne. Fotoğraflar. Önce askerlik arkadaşını gösteriyor. Şimdi Yunanistan’da. Sonra da bir öteki yakınlarını… Resimleri cüzdanına büyük bir özenle yerleştirdikten sonra yeniden kolları sıvıyor Niko. Denizden çıkmış kestaneleri ve fuskaları, büyük bir

195


maharetle ve itinayla birer birer ayıklıyor. Rakısından büyük bir yudum alıyor. Çatalıyla bol zeytin yağı ve limonlanmış küçük bir parça deniz kestanesini dilinin üstüne koyuyor. Sonra anlatmaya devam ediyor: ‘Şimdi, bir kardeşimi görmeye gitmek isterim Yunanistan’a. Gidemem. Nereden baksan beş yüz binden fazla para lazım. Ben nerden bulayım o kadar parayı?’ Niko’nun derdi bu kadarla kalsa iyi: ‘Karımı kaybettim. Otuz altı yaşındaydı öldüğünde. Şeker hastası idi. Şeker, zengin hastalığı. Bizde para yok. Sonra evleneyim dedim. O zaman gencim. Hala da gencim ya. Kadın yok. Kalmamış senin anlayacağın. Gitmiş yani hepsi. Ben nereye gideyim? Burada küçük bir bağım var. Kendim çalışıp, kazanıp yiyorum. Bu yaştan sonra gidip işçi mi olayım?’ Mösyö Ligor: ‘Yok be kardeşim, Ne münasebet? Bize karşı hiçbir kötülüklerini görmedim bugüne kadar ben Türklerin.’diye cevaplıyor o mahut, ama sorulmadan edilemeyen suali. Sonra şöyle sürdürüyor konuşmasını: ‘Bak şimdi, 6-7 Eylül hadiseleri olmuştur. Bize burada kimse bir şey dememiştir, yapmamıştır. Şimdi her millette olur böyle şeyler. Her milletin kışkırtmalara gelen insanları vardır. Almanya’da yok mu? Amerika’da yok mu? Yunanistan’da yok mu?’ Mehdi Aksoy, doğma büyüme Bozcaadalı değil. Dışarıdan gelme. Rumlardan kalma bir ev satın almış. Şimdi pansiyonculuk yapıyor. Aksoy, Hataylı. Biraz da bu nedenle olsa gerek,konuyu belli ki epey düşünmüş: ‘Sen başka bir milletten isen eğer ve seni başkaları yönetiyorsa, bu zaten zor bir iştir. Ne olursa olsun seni yönetenler senin için yabancıdır. Bu kolay bir

196


durum değil. Her zaman kendine haksızlık yapılacağını düşünürsün. Durumun iyi olsa bile. O zaman yönetici durumunda olan milletin buna göre davranması gerekir. Ben Kıbrıs Harekatı zamanını hatırlıyorum.

Bozcaadalı Türkler bu

olgunluğu gösterdiler. Tık denilmedi Rumlara. Hatta Rumlardan taşkınlık yapan bir genç olmuş, polis yakalamıştı. Ben gittim, ‘böyle zamanlarda böyle şeyler olur’ dedim. Ve kefil oldum. Ellerinden aldım çocuğu.’ Emekli matematik öğretmeni Zangoç, hafiften kamburu çıkmış bir vaziyette, ikmale kalmış bir öğrenciye, matematik dersi vermek için Bozcaada’nın pek dik olmayan yokuşunu tırmanıyor. Anlatıyor da: ‘Klasik matematik, modern matematik fark etmez. İşin temeli Klasik matematiktir. Onu bilen hepsini yapar.’ Üniversiteyi Yunanistan’da bitirmiş,ama ailesi Türkiye’de olduğu için Türkiye’de yaşamayı seçmiş olan bu yaşlı adam, ‘Neden çan kulesini tamir etmiyorsunuz?’ diye sorulduğunda irkiliyor: ‘Neden tamir etmeyelim? Kaç defa teşebbüs ettik, tehlikeliymiş.’ Anlaşılan bu yaşlı adam biraz kırgın. Matematik, bilim denildiğinde muhabbetine doyum olmayan yaşlı Zangoç kilisenin, mezarlığın filan lafı açıldığında hemen başka konuya atlamayı seçiyor: ‘ Benim okuduğum üniversitede iki bölüm vardı. Biri matematik öteki fen...’ Bozcaada’nın Rum mezarlığını görmek, yaşlı zangoçun sözlerini neden kısa kestiğini anlamak için yeter. Çökmüş, yıkık dökük mezarlar. Yok olmuş mezarların içine boğazına kadar batmış istavrozlar, ortalarda dolaşan kemik parçaları, her yeri, ama her yeri kaplamış yabani otlar…

197


Bir zamanlar iki bin Rum’un yaşadığı Bozcaada’da şimdi sadece 120 Rum var. Çocuklar ve yaşlılar dahil. Ve belli ki, bu insan topluluğunun maddi ve manevi durumları, mezarlıklarını ayakta tutmaya yetecek durumda bile değil.” (Balcıgil,Cumhuriyet,1986)

SONUÇ Coğrafi konumu sebebiyle Bozcaada, Çanakkale Boğazı’nın kalesi gibidir. Bu ufak kaya parçası tarihin her döneminde büyük devletlerin ilgi odağı olmuştur. Roma,İngiltere, Rusya ve Osmanlı gibi büyük devletler, Ege Denizi ve Karadeniz’e

hakim olmak için büyük mücadelelere girmiştir. Bu iki denizin

hakimiyetinin en önemli noktası İstanbul ve boğazlardır. İşte bu mücadele

198


süresinde boğazların bekçisi olan Bozcaada da çok büyük önem kazanmıştır. Bozcaada’nın önemi sadece konumundan kaynaklanmamaktadır. Mitolojide de Bozcaada’dan söz edilmektedir. Tenes, büyük babası, denizlerin tanrısı, Poseido’nun yardımı ile Bozcaada’ya çıkmış ve ada, o günden sonra Tenes’in evi demek olan “Tenedos” adı ile anılmaya başlamıştır. Bozcaada’nın mitolojideki önemi bu olayla sınırlı kalmamıştır. Homeros’un anlatımı ile öğrendiğimiz ve antik dönemin en ilgi çekici ve önemli olaylarından biri olan Troya savaşı sırasında da kullanılmıştır. Hatta bazı kaynaklara göre Troya savaşının simgesi olan “tahta at’ın” kullanılması fikri Bozcaada’da düşünülmüştür. İşte antik dönemde Tenes’in evi ve Troya savaşında Yunan donanmasının sığınağı olan Bozcaada daha o dönemlerde gezginlerin ve tarih meraklılarının dikkatini çekmiştir. Antik çağlardaki güzel ve huzurlu günlerinden sonra Bozcaada,

uzun

yıllar sürecek olan mücadelenin ortasında bulmuştur kendini. Bu dönem hem ada hem de ada halkı için sorunlu ve hüzünlü bir çok olaya sahne olmuştur. Perslerin bölgeye gelmesi ile ada için çok karanlık bir dönem başlamıştır. Dönemin kaynaklarına göre Ada’da tüm canlılar, Persler tarafından öldürülmüş ya da Adadan çıkartılmıştır. Bozcaada, üzerinde hiçbir canlı yaşamadan uzun süre boş kalmıştır. Roma döneminde Bozcaada eski parlak dönemine kısa süre için de olsa geri dönmüştür. Venedik ve Cenevizlilerin bölgede güçlenmesi, adayı yeni bir mücadele dönemine sevk etmiştir. Hristiyan dünyasının kendi içindeki mücadelelerde Bozcaada’da yer almıştır. Kısa süre için de olsa İstanbul’da kurulan Latin Devleti Bozcaada’ya da hakim olmuştur. Bizans, Ceneviz ve Venedik arasında uzun süre devam eden denizlerdeki hakimiyet mücadelesinde, Bozcaada her zaman pazarlık konusu olmuştur. Bu pazarlıklar sonucunda Bozcaada için tarih tekerrür etmiştir. Torino Anlaşması ile

199


Bozcaada’da yaşayan İnsanlar adadan çıkartılmış ve yaklaşık yüz yıl sürecek yeni bir yalnızlık dönemi başlamıştır Bozcaada için. Bu dönemde Bozcaada’yı gören Türk denizcileri adaya Boş-Ada demeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğunun bölgede hakimiyeti ve Fatih’in İstanbul’u almasından sonra Bozcaada için yeni bir dönem başlamıştır. Artık Bozcaada sadece Tenes’in adası değildir; Müslüman bir toplum da adaya yerleşmeye başlamıştır. Bu toplum adaya görünüşünden dolayı(karşı kıyıdan bakıldığında sadece boz bir kaya parçasıdır ada) Boz-ada demiştir ve zaman içinde bu isim Bozcaada şeklini almıştır. Ada Müslümanlar için onların Boz-adasıdır. Rumlar için Tenes’in evi yani Tenedos’tur. Bu iki ayrı kültür o dönemde birbiri ile mücadele içindedir. Bu mücadele Bozcaada halkına doğrudan yansımamıştır. Onlar için yaklaşık beş yüz yıl sürecek ortam ve dostça bir yaşam başlamıştır. Bu ortak yaşamda zaman zaman ufak sorunlar yaşanmış, anlaşmazlıklar olmuştur ama sorunlar her zaman uygar yollardan çözülmüştür. Bozcaada 7 Kasım 1912’de Osmanlı egemenliğinden çıkmıştır.Bundan sonrada Osmanlı İmparatorluğu Bozcaada’ya bir daha hakim olamayacaktır. Bozcaada’da sadece 11 yıl sürecek olan Yunanistan hakimiyeti başlamış, Bozcaada bu 11 yılda bir çok olaya sahne olmuştur. Tarihin unutmaz olaylarından olan Çanakkale Deniz savaşlarında İtilaf

devletleri donanmasının sığınağı

olmuştur. I. Dünya Savaşı süresince boğaza yapılan her saldırıda İtilaf devletlerinin donanmasına lojistik destek sağlamıştır. Milli mücadele boyunca ada olaylardan uzak kalmıştır. Lozan görüşmelerinin başlaması ile ada yine kendini pazarlıkların içinde bulmuştur. İsmet İnönü adalar sorunu gündeme geldiğinde Bozcaada üzerinde bir tartışma dahi yapılamayacağını ve Bozcaada’nın Türkiye sınırlarına ait bir coğrafya’da bulunduğunu belirtmiştir.Gerçekten de bazı ufak pazarlıklar olsa da Bozcaada’daki Türk egemenliği tüm devletler tarafından kabul edilmiş, Bozcaada için yepyeni bir dönem başlamıştır. Bozcaada, Cumhuriyet ile yönetilen laik ve demokratik Türk Devletinin parçası olmuştur.

200


Tarihi süreçte oldukça hareketli dönemler geçiren Bozcaada’nın ekonomik hayatı da ilginç özellikler göstermektedir. Eski dönemlerde Ada’da yaşamanın getirdiği zorluklar ada halkının kendi içinde çözümler üretmesine sebep olmuştur. Bozcaada’da yapılan büyük buğday ambarlarında ile İstanbul’a Mısırdan gelen buğdaylar saklanmıştır. Günümüzde tespit ettiğimiz sekiz adet yel değirmeni ,ki bazı

kaynaklarda adada yirmi kadar yel değirmeni bulunduğu yazılıdır,

Bozcaada’da en fazla bulunan doğal kaynak, yani rüzgardan, o dönemde de insanların(un üretmek amacı ile) faydalandığını bize gösteriyor. İlginçtir günümüzde de adada kurulan rüzgar enerji santrali aynı işlevi farklı bir amaç için(elektrik üretimi) kullanmaya devam ettirmektedir. Bozcaada ekonomisindeki en önemli geçim kaynağı ise, tarihin ilk dönemlerden 1990’lı yıllara kadar bağcılık ve şarapçılık olmuştur. 1990’lı yıllarda ise turizm özellikle bağcılığın yerini almış, Şarapçılık ise günümüzde yeni bir atılım içindedir. Bu atılımın nasıl bir sonuç getireceği ilerleyen dönemlerde ortaya çıkacaktır. Eski dönemlere ait kaynaklarda, o dönemlerde Bozcaada’da yapılan “Misket” şarabından çok sık söz edilmektedir. Misket şarabı o dönemin en iyi şarapları olan Fransız şarapları ile karşılaştırılmakta hatta onlardan iyi olduğu bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Bozcaada’da şarapçılığın bu parlak günlerine dönüp, dönemeyeceğini zaman içinde anlayacağız. Bozcaada’nın ekonomik hayatında kaybolan değerler de vardır. Özellikle bağcılık bunların başında gelmektedir. Bozcaada’nın geçmişteki en önemli geçim kaynaklarından olan “çavuş üzümü” günümüzde o eski günlerini aramaktadır. Bozcaada için önemli sayılan süngercilik ise günümüzde unutulmuştur. Eskiden altı- yedi tane olan sünger kayıklarından günümüzde hiç yoktur. Taş ocaklarının ise sadece kalıntıları vardır. Bu gibi değişimler tarihsel sürecin kaçınılmaz birer parçasıdır şüphesiz. Bozcaada’da bulunan tarihi yapılar ve bazı kültürel öğeler ise günümüzde hak ettiği önemi görmemektedir. Daha Bozcaada’ya gemi ile yaklaşırken tüm ihtişamı ile gelenleri selamlayan kalesi günümüzde o ihtişamına layık olan ilgiyi

201


bulamamış, Bozcaada’da bulunan Nekropol alanı ise kaderine terk edilmiştir. Belki antik çağdaki önemini ortaya koyacak bir çok gerçek, hala ada toprağının altındadır; varlığını kesin olarak bilemediğimiz Apollon Tapınağı belki toprağın altında bulunmayı beklemektedir. Bozcaada’daki kültürel ortaklığın önemli eserlerinden olan Meryem Ana Kilisesi’nin çanı yıkılmaya bırakılmış, sayılarını tam olarak tespit edemediğimiz manastırlardan ise günümüzde sadece iki- üç tanesi kullanılmaktadır. Alaybey camisinin haznesinde bulunan ve başı İstanbul Karacaahmet mezarlığına gömülü, gövdesi ise Bozcaada’da bulunan Osmanlı Sadrazamı Halil Hamit Paşa’dan çok az kişinin haberi vardır. Eskiden sekiz-on tane bulunan yel değirmenlerinin, günümüzde sadece iki tanesinin yıkıntısı vardır. Rumların adayı terk etmesi, onlara ait kültürel öğelerin de adayı terk etmesine sebep olmuştur. Buna karşın her yıl 23-24-25 Temmuz’da düzenlenen “Ayazma Panayırı” Rum kültürünün adada ayakta kalma yönündeki son çabalarıdır. Tabi alternatifler de ortaya çıkmaktadır. Her yıl düzenli olarak yapılmaya çalışılan Bozcaada Festivali, “Bağ Bozumu Festivali” yeni bir kültür yaratmaya adaydır. Tarihsel süreçte çok renkli ve yönlü bir geçmişi olan Bozcaada günümüzde sadece temiz havasını ve denizi ile bilinmektedir. Son yıllarda buna şarapçılık eklenmiştir. Yukarıda belirttiğimiz bir çok değeri unutulmuş ya da unutulmaya terk edilmiştir. Geçen bunca sürede yaşanan bir çok değişime karşın Herodot’un ada için söylediği güzel söz “İnsanlar Uzun Ömürlü Olsun Diye Tanrı Bozcaada’yı Yaratmış”

hala gerçekliğini korumaktadır. Zaman içinde kaybettiği bazı

değerlerine karşın, Ada olmasının getirildiği bazı önemli değerleri de korumayı başarabilmiştir. Günümüzde Ada’da hala bir çokları için Tenedos’un adasıdır. Bir çokları için de Türklerin Boz-Adası yani Bozcaada’sıdır. El değmemiş doğası, tertemiz denizi ve havası, kolay ulaşımı ve stressiz yaşamı ile insan ömrünü uzatmaya devam etmektedir.

202


KAYNAKÇA

1-Arşiv Belgeleri

203


A.AMD. NO:76/64; 89/2; 22/84 A.M.NO:1/ 4. A.MKT.MHM. NO:311/41; 30/13;568/22; 328/11; 416/71; 23/27; 316/39; 569/22; 29180. A.MKT.MVL.NO:84/54; 108/23; 65/64; 145/42; 67/82; 103/49. A.MKT.UM. NO:248/15;242/43;272/58; 508/74;508/73;122/88;459/77; 459/77;502/21; 457/11;382/62; 61/265. A.MKT.DV.NO:194/23; 77/8. A.MKT.NZD. NO:196/42; 70/37;364/42. C.ADL. NO:643; 1786; 4921. C.BH.NO:6878; 11857. C.Dah.NO:7308. C.ASK. NO:7292. DH.EUM.3ŞB. NO:2/53; 5/19; 4/57; 19/49. DH.İD. NO:29-1/43; 60/5; 92-2/9. DH.EUM.THR.NO:77/54; 78/55; 79/10; 80/8; 81/40.

204


DH.MKT.NO:1512/92; 1576/85; 1514/103; 1544/25. DH.MB.HPS,NO:141/3; 141/18; 141/30. HR.MKT. NO:16/45;32/30. HAT, NO:1175/46437; 928/40299; 899/39521; 748/35312; 1363/53800; 519/25371; 609/29906; 614/30196; 618/30521; 668/32611-A; 776/36408-D; 776/36408; 776/36408-B; 776/36408B; 776/36408; 870/38712. İ.M.V.NO:1698; 1698; 1542; 2398; 2398; 9965; 20941; 9965; 670; 8088; 11621; 8012; 10621; 4480; 670; 11431. İ.Dah.NO:9436; 36644. 5634; 4692; 5634; 6066; 86923; 36644; 43526;70625. İ.DA. NO:9/277. İRD. Evkaf, No:3;39;9.

İ.ŞD,110/6563;49/2710. Y.MTV,294/55; 299/2. Y.PRK.ASK. NO:123/17; 33/46; 122/35; 100/11; 6/17; 107/32; 235/12. Y.EV.Sad. M. Kamil Paşa Evrakına Ek. NO:86-41/4084. M.V. NO:117/7;41/89.

205


2-Canlı Tanıklıklar

Ataol,Osman (06.9.2002). 46,Şarap Fabrikası Yöneticisi, Bozcaada, Koreli Restoran, 22.00.

Arvanitoğlu,Antula (02.2.2003). 58,Ev Hanımı, Bozcaada, Evinde,11.00.

Arvanitoğlu,Foti(02.2.2003). 61,Bağcı, Bozcaada, Evinde,11.00.

Çelik,İsmail(04.2.2003).64,Emekli-Bağcı,Bozcaada, Koreli Restoran,16.00.

Dapla,Niko(14.9.2002). 69,Emekli,Bozcaada, Koreli Restoran,14.00.

Ermiş,Baki(12.2.2003). 66,Emekli,Bozcaada,Evinde,22.00.

Evergen,Enver(02.2.2003). 64,Emekli Öğretmen, Evinde,15.00.

Talay,Mehmet(06.9.2002).34,Şarap Fabrikası Yöneticisi, Bozcaada, Talay Şarap Fabrikası, 15.00.

Talay, Ahmet Hayati (05.9.2002). 70, Şarap Fabrikası Yöneticisi, Bozcaada Çay Bahçesi, 14.00.

206


Kılavuz,Kerim(02.2.2003).49,Balıkçı,Bozcaada,

Bores Rüzgar Enerji Santrali,

16.00.

Yunatçı,Orhan(05.9.2002).73,Emekli,Bozcaada, Yunatçı Şarap Satış Mağazası, 12.30.

3-Basılmış Eserler.

Adıyeke, Nuri. (2002). Girit Savaşları Ve Birleşik Hristiyan Orduları, Türkler,C.9, İstanbul: Yeni Türkiye Yayınları.

Aygen,Mehmet Saadettin . (1985) Bütün Yönleriyle Bozcaada. Afyon;Türkeli Matbaası.

Bardakçı,Murat. (20.03.2001). Sadrazam Halil Hamit Paşa. Hürriyet Gazetesi.

Çelebi,Katip.(1973).Tüfetü’l Kibar Fî Esfari’l Bihar,Haz: Orhan Şaik Gökyay, İstanbul;Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Ercan,Tuncay . (1996).Biga Ve Gelibolu Yarımadaları İle Gökçeada,Bozcaada Ve Tavşan Adalarının Jeolojik, Arkeolojik Ve Tarihi Özellikleri. Ankara;Maden Teknik Ve Arama Genel Müdürlüğü.

207


Erhat ,Azra. (1962). Mavi Yolculuk, İstanbul;Çan Yayınları.

Erinç ,Sırrı - Yücel,Talip. (1978). Ege Denizi; Türkiye İle Komşu Ege Adaları, Seri VII..,Sayı 13,Ankara; Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Gülmek,Âdem. (2002). Türk Tarihinde Bozcaada, İstanbul;Seyhan Grafik Sanatlar Matbaası.

Herodot. (1983). Heredot Tarihi, Çev: Müntekim Öktem, İstanbul;Remzi Kitapevi.

Homeros. (1978). Odysseia. Çev. Azra Erhat. İstanbul;Sender Yayınları.

Karal,Enver Ziya .(1999a).Osmanlı Tarihi,C.6, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Karal,Enver Ziya . (1999b).Osmanlı Tarihi,C.9, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Koca,Salim.(2002).Anadolu Türk Beylikleri;Türkler,C.6, İstanbul: Yeni Türkiye Yayınları.

208


Olivier.

(1991).

Türkiye

Seyahatnamesi(1790

Yıllarında

Türkiye’de

Yaşam,Tarım,Ticaret Ve Sanayi), Çev:Oğuz Gökmen, Tifdruk Matbaası,İstanbul.

Orhunlu,Cengiz. (1989). Bozcaada;Türk Kültürü(Aylık Dergi), Sayı:83,Eylü,l Ankara;Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Orhunlu, Cengiz. (1996). Bozcaada’da Türk Eserleri Ve Kitabeleri;Türk Kültürü(Aylık Dergi), Sayı.86,Aralık,Ankara:Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları.

Orhunlu,

Cengiz.

(1992).

Bozcaada

Maddesi;

İslam

Ansiklopedisi,C.3,

İstanbul;Türk Diyanet Vakfı Yayınları.

Osman Bacıgil. (7 Eylül 1986).Bozcaada, Cumhuriyet Gazetesi.

Öksüz,Hikmet. (2000). Lozan Sonrasında, Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada’da Rumların Askere Alınması,Tarih ve Toplum,Cilt:34,Sayı:200,Ağustos.

Pıerre,Grımal . (1997).Mitoloji Sözlüğü;Yunan Ve Roma, İstanbul;Sosyal Yayınları.

Piri Reis. (1973). Kitab-ı Bahriy., Haz: Yavuz Senemoğlu, Tercüman,1001 Temel Eser.

209


Postalcıoğlu, Mehmet . (1987). Ege Adalarının Dünü Ve Bugünü. Sayı.8, Ankara;Genel Kurmay Tarih Ve Strateji Etüt Başkanlığı Yayınları.

Raczynski, Edward. (1980). 1814 İstanbul Ve Çanakkale’ye Seyahat. Çev: Kemal Turan, Tercüman,1001 Temel Eser.

Sami,Şemsettin. (1889). Kamusül-Alam,C:2,Mihran Matbaası,İstanbul.

Seçmen, Özcan. (1977). Gökçeada Ve Bozcaada Adalarının

Flora Ve

Vejetasyonu, Ankara; Tübitak Yayınları.

Strabon. (1993).Antik Anadolu Coğrafyası(Geographika:XII-XIII-XIV), Çev. Adnan Pekman , İstanbul;Arkeoloji Ve Sanat Yayınları.

Şefik,Can. (1994).Klasik Yunan Mitolojisi, İstanbul;İnkılâp Kitapevi.

Şahin, Haluk. (2005).Haluk Şahin’in Bozcaada Kitabı, Muğla;Troya Yayınları.

Şimsir, N. Bilal. (1969).Lozan Telgrafları,Cilt:IIAnkara;Türk Tarih Kurumu Yayınları.

210


Uzunçarşılı,İsmail Hakkı. (1999a).Osmanlı Tarihi.C.I, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. (1999b).Osmanlı Tarihi. C.IV- I. Kısım Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı. (1999c). Osmanlı Tarihi.C.IV- II. Kısım Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

William, George – Howard, Fredenıck. (1978).Türk Sularına Seyahat, Çev: Şevket Serdar, Tercüman,1001 Temel Eser.

Türkiye Limanları Nizamnamesi Ve Talimatnameleri; Bozcaada Limanı Talimatnamesi. (1962). İstanbul;Deniz Kuvvetleri Kumandanlığı Hidrografi Yayınları.

Lozan Barış Konferansı. Tutanakları,Belgeleri. (1969). Haz.. Seha L. Meray Ankara;Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Yayınları.

211


RESİM 1: Bozcaada parasının her iki yüzü. İlk resimde Balta resminin altında üzüm salkımı ve kadeh görünüyor. İkinci resimde Hera ile Zeus olduğu düşünülen iki yarım yüz var.

1


EK 1- Bozcaada’ya İlişkin Resimler

RESİM 2: Farklı bir Bozcaada Parası. İki Yarım yüz varlığını koruyor.buna karşın iki yüzün yönü farklı. Diğer paradaki resimle aynı yüz olup olmadığı tartışma konusudur. Diğer parada baltanın altında bulunan kadeh ve üzüm salkımı burada yok.

RESİM 3: Farklı bir Bozcaada parası resmi. Bu parada da iki yarım yüz ve balta varlığını koruyor. Buna karşın yarım yüzlerin kime ait olduğu tartışma konusu.

EK 1 2


RESİM 4: Bozcaada’daki Yel Değirmeni. Cumhuriyet dönemine ait olan bu resimde Ada’da bulunan Yel değirmeni hala sağlam olarak görünüyor. Günümüzde ise yıkıntıları var.

RESİM 5: Bozcaada’daki Yel Değirmeni kalıntısı. Resim 4 görünen yel değirmenin günümüzdeki hali.

EK 1

3


RESİM 6: Bozcaada Kilisesinin Çan Kulesinin yıkılmadan Önceki görünümü.

RESİM 7 : Bozcaada Kilisesinin Çan Kulesinin günümüzdeki görünümü.

EK 1

4


RESİM 8 : Osmanlı Dönemine ait Bozcaada Resmi. Resimde Bozcaada’da bulunan çok sayıda Yel değirmeninden beş tanesi görünüyor.

RESİM 9: Bozcaada Kalesinin Liman girişinden görünümü.

EK 1

5


RESİM 10: Bozcaada kalesinde bulunan bir depo.

RESİM 11: Bozcaada Kalesinde bulunan Hüdevandiğar Camisinin Günümüzdeki görünümü.

EK 1

6


RESİM 12: Bozcaada’da Yeni Tepe’de bulanan “Yeni Kalenin” günümüzdeki görünümü.

RESİM 13: Alaybey Camisi Haznesinde Bulunan, Sadrazam Halil Hamit Paşa’ya Ait olan Mezar.

EK 1

7


RESİM 14: Aburga Ahmet Dede Mezarlığının Günümüzdeki Görünümü.

RESİM 15: Ayazmada Bulunan Aya Paraskevi Manastırı.

EK 1

8


RESİM 16: Bozcaada’nın Uydudan Görüntüsü.

EK 1

9


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

10


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

11


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

12


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

13


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

14


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

15


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

16


EK 2- Bozcaada Liman覺 Talimatnamesi

17


EK 3- Bozcaada’nın Adının Bohça-Ada Yazılı Olduğu Harita

18


EK 4- Piri Reis’in Bozcaada Haritası

19


EK 5- Bozcaada Şarapçılığı İle İlgili Yayınlanmış Reklam Broşürleri

20


EK 5- Bozcaada Şarapçılığı İle İlgili Yayınlanmış Reklam Broşürleri

21


EK 6- Yabancıların Bozcaada’dan Şarap Satın Almasıyla İlgili Arşiv Belgesi

HR.MKT 4.C.1266 32/30 Mâliye Nezâretine Tezkire-i Sâmiye Teb΄a-i ecnebiyeden bazılarının Bozcaada΄sından bi΄l-mübâyaa diyâr-ı ecnebiyeye götürecekleri hamrın rüsûmâtı hakkında istîzânı hâvî cezire-i mezkûre kaymakamı Kâmil Beğ΄in tevârüd iden tahrîrâtıyla ol bâbda Divân-ı Hümâyûn kılınmasını bir varakaya yazılan muktezâ ile beraber manzûr-ı vâlâları buyurulmak üzere leffen irsâl-i savb-ı devletleri kılınmış olmağla bi΄l-mütâlaa bu bâbda olan ra΄-yı devletlerinin iş΄ârıyla evrâk-ı mezkûrenin iâde ve tisyâr buyurulması ma΄rifet-i himmet-i aliyyeleridir. EK 6-Belgenin Transkripti

22


EK 7- Sadrazam Halil Hamit Paşa’nın Mirası

C.BH

23


11857 1199 Bâis-i tastîr-i defter oldur ki, bundan akdem Bozcaada΄sında maktûlen vefât iden sadr-ı sâbık Hali Paşa΄nın muhallefâtından olmak üzere müteveffâ-yı müşârün ileyhin kapu kethüdâsı Ahmed Ağa kaliçesiyle râkib olacağı kalyon-ı hümâyûn zuhûr iden eşyâsının kaliçesi kıdvetü’lamâsil ve’l-a΄yânı Ali Beğ dâîlerine teslim ve der-i devlet-medâra irsâl ve bu defa bâ-fermânî âlî kabzına memur hâlen Kapûdân-ı Deryâ Gazi Hasan Paşa yesserallâhü mâ yürîd ü ve mâ yeşâa΄ efendimiz hazretlerinin gedik ağalarına kıdvetü’l-amâsil ve’l-ikrân rahtuvân ağası Ahmed Ağa kullarına teslîm olunan eşyâ mevcûdunun defteridir. Ber vech-i âti zikr olunur. Tahrîren fi’l-yevm Es-sâmin min şehr-i Recebü’l-mücerreb li-sene tis΄a ve tis΄în ve mie ve elf. (Fi 8 Receb sene 1199) 2 aded sepet sanduk (Derûnları mimlü pusulasıyla içinde cümle temhîr olunmuştur.) 7 aded sünbül peksimed 1 bakla sünbül 1 çuval defa bakla 1 çuval fasulye 2 yedek rugan-ı sade 2 desti rugan-ı zeytin 2 asel-i botna 1 sirke-i botna 15 pirinç sünbül Bir sünbül içinde şeker 2 sepet Beğlerce ve İzmir siyahı 1 sepet zeytin 1 torba nişasta Bir mikdar Kayseri pastırması Bir mikdar sucuk Bir mikdar Venedik peyniri 1 kavanoz yağlı zeytin 1 kavanoz Tirelye zeytini 1 simli eğer 1 yaldızlı tombaksini 1 kumkon Hürrire bi-ma΄fireti΄ş-şer΄ Süleymân Murâdî El-Müvellâ Hilâf eli-mevdire-i Kala-i Sultâniye … … Azze şânehü Bi-havlihî

EK 7-Belgenin Transkripti

24


EK 8- Bozcaada Hapishanesine İlişkin Arşiv Belgesi DH.EUM.THR 15.C.1330

25


77/54

Yekun-ı Mücrimîn

Mevâkı-ı Cürmiye

Derece-i Mâlumât-ı Mücrimîn Sinn-i Mücrîmîn

Sınıf ve Sıfat-ı Mücrimîn Anâsır ve milliyet-i mahbûsîn Mahall-i İkâmet

Mükerrerle r

Yekûn

Cins-i Mücrimîn

Aded-i Mücrimîn

Yekûn

Fâili

Atûfetlü efendim hazretleri, Her ay başında tanzîm edilmekde olan istatistik cedvellerinin nihâyet ayın on beşinde Der-saadetde bulundurulması hakkındaki tebligât-ı umûmiye üzerine Limni ile mülhak kazalarındaki vesâit-i nakliyenin mefkûdiyetinden dolayı kazalarca tanzîm olunacak cedâvel-i mebhûsenin tensîb-i âli-i velâyet-penâhî mûcibince mahallerince doğruca merkez-i vilâyete gönderilmekde idiyse de merkez-i vilâyet olan Rodos şu sırada İtalyanlar tarafından işgâl idilmiş bulunmasından Bozcaada Kazası΄nın bin üç yüz yirmi sekiz senesi Nisan mâhına aid istatistik cedveli bu kere buraya gönderilmiş. Mebhûs cedvel leffen takdîm-i huzûr-ı âlîleri kılınmış olmağla ol bâbda emr ü irade hazret-i men lehü΄l-emrindir. Fi 10 Mayıs sene 328 Limni Sancağı Polis Komiseri

Bozcaada Kazası΄nın 328 senesi şehr-i Nisan istatistik cedvelidir. Zükûr

26

Firarda Bulunan

Otuzdan kırka kadar Der-dest Olunan

Der-dest Olunan

Okuyup yazma bilen Der-dest Olunan

Kırda

Şehirli Firarda Bulunan

Şehirde

Ortodoksî Rûm Katoliki ve Köylü Der-dest Olunan

Firarda Bulunan

Zirâî Firarda Bulunan

Firarda Bulunan

Ticârî Der-dest Olunan

Der-dest Olunan

Sabıkalı olan Firarda Bulunan

Firarda Bulunan

Birinci defa cürüm Der-dest Olunan

Firarda Bulunan

Çocuksuz Firarda Bulunan

Der-dest Olunan

Çocuklu Der-dest Olunan

Firarda Bulunan

Müteehhil

Der-dest Olunan

Fâili mechûl

Nev΄-i Cerâim

Emniyet-i Umûmiye Müdüriyeti Âlîsine


Zemmi Vukû΄

-

1

1

1

-

1

-

1

-

1

-

1

-

1

-

1

-

1

-

1

-

1

Bin üç yüz yirmi sekiz senesi şehr-i Nisan ibtidâsından nihâyetine kadar bir mâh zarfında Bozcaada Kazası΄nda vukû΄ bulan cerâimi hâvî istatistik cedveli bi΄t-tanzîm takdîm kılındı. Fi 1Mayıs sene 328 Bozcaada Kazası Polis Memuru

EK 8-Belgenin Transkripti

27

-

1

-


EK 9- Bozcaada’daki Okula Türkçe Öğretmen Atanmasına İlişkin Arşiv Belgesi

DH.MKT 1514/103

28


11.C.1305 -72Evrâk Numrosu 41 19

Müsevvidi İsmi

Tesvid Tarihi

Tebyiz tarihi 11 … sene 1306

6 Haziran

MAARİF CELÎLESİNE

NEZÂRET-İ

9 Haziran sene 304

Limni Hristiyan Mektebi΄nde lisân-ı Türkî ma΄lûm olmayup mekâtib-i idâdiye şâkirdâtının mahall-i muhtelife evladından olacağı ve der-dest inşâ bulunan Limni Mekteb-i İdâdiyesi΄ne Limni΄den girecek etfâl-i hristiyâniyenin bu hâl ile bir şey istifâde idemeyecekleri gibi İmroz ve Bozcaada mekteblerine de birer lisân muallimi tayini lâzım geldiği cihetle işbu üç mektebe emsâli vechile üç yüz kuruş maaşla bir lisan mualliminin tayinine ve bazı ifadelere dair Cezâyir Bahr-i Sefîd vilâyet-i celîlesinden vârid olan tahrîrât leffen irsâl … … kılınmış mealine nazaran icrâ-yı îcâbına himem-i aliyye-i nezâret-penâhîleri derkâr buyrulmak bâbında.

EK 9-Belgenin Transkripti

29


EK 10- Bozcaada’da Bulunan Tahmishane’ye İlişkin Arşiv Belgesi

İ.Dah. (Arz tezkeresi) 9435

30


Atûfetlü efendim hazretleri, Mâliye nâzırı devletlü paşa hzretlerinin birinci numro yazılan takrîrinde merbût hülâsâda gösterildiği üzere Bozcaada Tahmishânesinin bedel-i sâbıkı olan üç yüz elli kuruş ve ada-i mezbûr temgârisünün dahi bedel-i sâbıkı bulunan dört yüz kuruş mahalli zammı olan iki yüz kuruş üzerine elli kuruş daha zammı ve sarrâf-ı taahhüdü ve şürût-ı îcâbiye ile ada-i mezbûr a΄şârı ve rüsûmu vâridâtı Mültezimî Süleyman Ağa uhdesine maktûan ihâlesi. İkinci numro terkîm olunan takrîrinde melfûf hülâsâda gösterildiği vcihle Saydâ eyaleti dâhilinde kâin Beyrut ve Akka ve Trablusşâm ve Lazkiya ve Kudüs-i Şerîf ve Cebel-i Lübnân΄a tâbi΄ bilâd-ı Cebel ve Yezden nâhiyeleri rüsûm-ı vâridâtının sene-i sâbıka bedelâtına sekiz kîse küsür dört yüz altmış kuruş zammı ile mahali karâr-ı müzâyedesi vechile beş bin beş yüz doksan kîse küsür doksan sekiz buçuk kuruş bedelât ile altmış dört senesine mahsûben mahallince olan tâlibleri uhdelerine maktûan ihâlesi ve Beyrut ve Akka’da kâin emlâk-i mîrîye fürûht olunacağı cihetle ihâlesi icrâ olunmuş ise de tâlibi olunmadığından ve bu sûret hisâr-ı hazineyi istilzâm eyleyeceğinden şimdilik emlâk-i mezkûrenin dahi senîn-i sâbıka misillü ihâlesi zımnında tahrîrât tastîri. Üçüncü numro işâret kılınan takrîrinde Niğde Sancağı dâhilinde kâin ma΄lumu΄s-sâmî kazalar a΄şârı vâridâtının altmış üç ve dört senelerine mahsûben seneteyn ve rüsûmu vâridâtının dahi fakat altmış üç senesine mahsûben bir senelik olarak melfûf hülâsâda muharrer bedelât ile mahallince olan tâlibleri uhdelerine maktûen ihâlesi. Dördüncü numro ile olan takrîrinde Üsküp eyâleti dâhilinde kâin ma΄lumu΄s-sâmî kazalar ve hân gümrüklerinin merbût hülâsâda gösterildiği vechile bedelât-ı seneviyesi olan üç yük altı bin kuruşa mahali zammı olan yirmi beş bin kuruş ile senevîsinin üç yük otuz bir bin kuruşdan mea zam seneteyn olarak altı yük altmış iki bin kuruş ile altmış dört ve beş senelerine mahsûben ve Köstendil ve tevâli΄î kazaları gümrüklerinin dahi bedelât-ı sâbıka-i senevîsi olan yirmi bir bin beş yüz kuruşdan altmış dört senesi Martından altmış beş senesi Şubatı gâyetine kadar iki senelik bedelâtı olan kırk üç bin kuruşa altmış altı senesi Martı ibtidâsından Mayısı gâyetine değin üç mâha zikr olunan gümrüklerin bedel-i senevîsinden isâbet iden beş bin üç yüz yetmiş beş kuruşun zammıyla altmış dört senesi Martından altmış altı senesi Mayısı gâyetine değin kırk sekiz bin üç yüz yetmiş beş kuruş bedelât ve sarrâf-ı taahhüdü ve şerâit-i lâzime ile Köstendil gümrükleri Mültezimî Saîd Efendi uhdesine ihâlesiyle tesviye-i îcâbı beyân ve istîzân olunmuş ve manzûr-ı meal-i mevfûr hazret-i tâcdârî buyrulmak üzere tekârîr-i mezkûre sû-yı vâlâlarına gönderilmiş olmağla muvâfık irade-i seniyye-i cenâb-ı cihân-bânî buyurulur ise icrâ-yı iktizâları nâzır-ı müşârün ileyh hazretlerine havâle olunacağı beyân ile tezkire-i senâverî terkîmine ibtirâr olundu efendim. Fi 19 Receb sene 64 Ma΄rûz-ı Çâker-kemîneleridir ki; Enâmile-i pîrâ-yı ta΄zîm olan işbu tezkire-i sâmiye-i sadâret-penâhîleriyle tekârîr-i mezkûre ve hülâsâlar mühâza-i meâli ifâza-i hazret-i şehriyârî buyrulmuş ve vâridât-ı merkûmenin bend bend beyân ve istîzân olunduğu vechile bedelât-ı mukarrere-i … şerâit-i lâzime ile mezkûresine de mahsûben ve maktûan tâlibleri uhdelerine ihâlesi ve bend-i sâni de zikr olunan emlâk-i mîriyenin dahi senîn-i sâbıka ihâle icrâsı tahrîrât tastîri zımnında icrâ-yı iktizâlarının nâzır-ı müşârün ileh hazretlerine havâlesi müteallik ve şeref-südûr buyrulan emr emr ü irade-i meâlî-mâde-i cenâb-ı cihâñ-bânî muktezâ-yı celîlesinden bulunmuş ve mârü΄zzikr tekârîr ve hülâsâlar yine savb-ı sâmi-i asafânelerine iâde ve tesyîr kılınmış olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü΄l-emrindir. Fi 22 Receb sene 64

EK 10-Belgenin Transkripti

31


EK 11- Bozcaada’ya Sürgün Edilen Kişiyle İlgili Arşiv Belgesi

A.AMD 1274-89/2

32


Tezkire-i Sâmiye Esirci esnâfından Mahmud ve Hasan’ın Mısır’da satmış oldukları kölelerin içlerinde yedi neferin hür oldukları ber-nehc-i şer΄î sâbit olarak merkûmenin işbu harekâta mücâseretleri te΄diblerini mûcib cinâyetden olmasıyla ve bu misillüler hakkında kavânîn-i mevcûdede cezâ-yı mahsûs olmamasıyla bunların kendülerini te΄dîb ve emsâlini terhîb zımnında birer sene müddetle Bozcaada’ya nefy olumaları bâbında îcâb iden bir kıta emr-i âlînin isdâriyle keyfiyetin Mısır vâlisi fehâmetlü devletlü Paşa hazretlerine dahi bildirilmesi tezkir olunduğuna dair maclis-i vâlâdan terkîm olunan mazbata evrâk-ı melfûfe ile beraber mantuk-ı âlî buyrulmak içün arz ve takdîm kılınmış olmağla ol bâbda her ne vechile emr ü fermân hazret-i pâdişâhî müteallik ve şeref-südûr buyurulur ise ana göre hareket olunacağı beyân ile tezkire.

EK 11-Belgenin Transkripti

33


EK 12- Bozcaada’ya Gönderilen Rumca Takvimlere İlişkin Arşiv Belgesi

C. Dah No: 7308

34


13.N.1258 TAKRÎR Bozcaada mülhekâtından İmroz ve Semâdirek cezîrelerine Türkiyyü’libâre gönderilmiş olunan on iki kıt΄a tekâvimin üç kıtası tevzî΄ olunmuş ise de dokuz adedi tevzî΄ olunmayup kalmış ve tekâvîm-i mezkûre ibaresinin Rumcaya tahvîlen gönderildiği halde tevzî΄i mümkinâtdan bulunmuş idüği beyân ile icrâ-yı îcâbı husûsu karâr-ı merkûme tahassusu bendeleri hazrete bâ-arîzâ inhâ olunmasına vilâyet muhâsebesinden mahreç mazbatası tanzîm olduğundan işbu iki yüz elli sekiz senesi Muharremi gurresinden Zilhiccesi gâyetine kadar cereyan iden ma΄lûmeye tevzî΄i lâzım gelen yüz on altı aded nüsh-i takvîm-i vekâya΄a bedeli yüz elli beş kuruş fiyat ile lâzım gelen bedelinin îcâb idenlerden bi’t-tahsîl Mâliye hazînesine teslim olunmak üzere irsâli zımnında devletlü Kapudan Paşa hazretleri taraflarına başka ve Rum milletine virilen ma΄lûmü΄l-mikdâr Rûmiü’libâre tekâvîmin ibâresi imlâsının Türkçe’ye tahvîl husûsu irade-i seniyye müteallik buyrularak Rumca tekâvîm müretteb memuriyet … maaşlarının … … ile takvîm ve Vekâyi΄ hâne-i Âmire cânibine başka ilm ü haber i΄tâ kılınmış olmağla bu sûretde vechile mezkûr cezîrelere beş orta aded takvim sahifesine başkaca müretteb ve sâire ta΄yinile ber-vecihle tecvîz olunur mevâddan olmadığından kemâ kâne Türkçe tekâvîmin tevzi΄iyle esmâtın ahz ve istihsâli hazret-i Kapudan Paşa hazretleri tarafına … … … Kaymakam-ı mümâ ileyha tahrîrât tastîri içün (51) Bahriye Mektubu Odasına ilm ü haberinin tahrîriyle tesviyesi muvâfık irade-i aliyyeleri icrâsı olunduğuna inhâ olunması. … Fi 13 Ramazan sene 58

EK 12-Belgenin Transkripti

35


EK 13- Bozcaada Kalesinde Bulunan Yapılara İlişkin Arşiv Belgesi

36


EK 13- Bozcaada Kalesinde Bulunan Yapılara İlişkin Arşiv Belgesi İ.DaH No: 86923 TOPHÂNE-İ ÂMİRE MÜŞÎRİYYETİ Mektûbi Kalemî

37


Aded: 34 Ma’rûz-ı Çâkerkemîneleridir ki Bozcaada kal’ası koğuşuyla iki bâb-ı mühimmât ve bir bâb erzâk anbarlarının ve kalem ve zâbıtân odalarıyla atîk kal’a dahilindeki koltuk cebhânesinin bazı mahalleri muhtâc-ı tamir olduğu Bahr-ı Sefîd Boğazı Muhâfazalığı vekâletinden bâ-tahrîrât iş’âr olunmuş ve bunların ta’mirât-ı mecîdi on dokuz kuruş hesâbıyla yirmi altı bin dokuz yüz altmış üç kuruş yirmi para sarfıyla vücûda geleceği bu bâbda ki keşf-i evvel defterinden anlaşıldığı gibi masârıf-ı muhmene-i mezkûre hadd-i i’dâlde görüldüğünden kâide-i tasarrufa ri’âyete-i râde-i muhmene tecâvüz itdirilmeyerek mümkün olduğu kadar tehvîn-i masrafa gayret olun(ma)mak ve hitâm-ı maslahatda tanzîm olunacak keşf-i sâni defteri üzerine tebeyyün idecek masârıf-ı hakîkiyyesi tophânenün sâl-i mâl ebniyye tertîbinden tesviye ve îfâ kılınmak üzere ta’mirât-ı mezkûrenin îfâsına müsâde buyurulması husûsunun hazret-i âli-i cenâb-ı vekâlet-penâhîlerine arz u ezbârı tophâne-i âmire meclisinden bu mazbata ifâde ve mezkûr keşf-i evvel defterini iâde buyurulmak üzere leffen takdîm ve idâre kılınmağla îfâ-yı icâbına müsâde-i celîle-i dâver-i a’zamîlerinin bîdirîğ buyurulması bâbında emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fi 7 Safer sene 1306 ve Fi 1 Teşrinievvel sene 304 Tophâne Müşiri BÂB-I ÂLÎ DAİRE-İ SADÂRET İmlâ-i Dîvân-ı Hümâyun Devletlü efendim hazretleri, Bozcaada kal’ası koğuşuyla muhtâc-ı tamir olan sâir mahallerin levi’l-keşf mecîdi on dokuz kuruş hesabıyla yirmi altı bin dokuz yüz altmış üç kuruş yirmi para sarfıyla vücûda geleceği anlaşıldığı beyân ile hitâmında tebeyyün idecek masârıf-ı hakîkiyyesi tophânenün sâl-i mâl ebniyye tertîbinden tesviye kılınmak üzere me’âli-i mukteziyenin îfâsı husûsuna dâir Tophâne-i Âmire müşîriyyet-i celîlesinin tezkire-i melfûfuyla arz u takdîm idilmiş olmağla, ol bâbda her ne vechile emr ü fermân-ı hümâyûn-ı cenâb-ı cihân-bânî şeref-müteallik buyurulur ise manzûr-ı münîf-i infâz idileceği beyân ile tezkire-i senâverî terkîm olundu efendim. Fi 6 Rabiülevvel sene 306 / Fi 29 Teşrinievvel sene 304 Sadrâ’zâm Ma’rûz-ı Çâker-kemîneleridir ki Resîde-i dest-i ta’zîm olub melfûfuyla manzûr-ı âlî buyurulan işbu tezkire-i sadâretpenâhîleri üzerine mûcibince irâde-i seniyye-i cenâb-ı pâdişâhî şeref-müteallik buyrulmuş olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. Fi 7 Rebiülevvel sene 306 ve Fi 30 Teşrinievvel sene 304 Ser-Kâtib-i Hazret-i Şehr-i Yârî

EK 13-Belgenin Transkripti

38


EK 14- Bozcaada Halkının Mendirek İsteğine İlişkin Arşiv Belgesi

508/73

39


CEZÂYİR BAHR-I SEFÎD MUTASARRIFINA Bozcaada limanının tathîr ve tesviyesini müsted’î ahali tarafından virilen mahzûrun takdîm kılındığı ve liman-ı mezkûrun tathîri fevâidi müstelzim olacağı 2 Rabiülevvel 278 tarihine tevârüd iden tahrîratı beynlerinde inhâ ve iş’âr olunmakdan nâşi keyfiye-i meclis-i ahkâm-ı adliyeye havale ve übbehetlü devletlü Kapudan Paşa hazretleri ile muhâbere olundukda mezkûr adanın limanı dinilen Mende(i)rek(?) tathir olunacak mahal olmadığı gibi mezkûr Menderek orada bulunan yerlü sefine ve kayıkların emr-i muhâfazasına kâfi olduğundan müsâid zikr olunan adadan Anadolu sahiline kadar olan mahaller … ve liman dimek olduğu cihetle bu halde mezkûr Menderek tathiri iktizâ itmeyeceği bahriye meclisinden ifâde olunduğunu kapudan müşârün ileyh hazretleri tarafından cevâben iş’âr kılındığından beyân-ı hâl siyâkında şukka.

EK 14-Belgenin Transkripti

40


EK 15- Bozcaada Halkının Liman İsteğinin Ret Edilmesine İlişkin Arşiv Belgesi

A.MKT.UM 16.R.1278

41


508/74 CEZÂYİR BAHR-I SEFÎD MUTASARRIFINA Emerden ve Semadirek Bozbaba adaları ahalisinün zikr olunan adalara birer liman inşâsı müsted’î virmiş oldukları arzuhallerin takdim kılındığı ve mezkûr limanların inşâsı ahâli-i merkumanın teshil-i ticâretlerini mucîb olacağı 2 Rabiü’l-evvel 278 tarihinde tevârüd iden tahrîrât-ı şerîfelerinde inhâ ve iş’âr olunmakdan nâşi keyfiyet-i meclis-i ahkâm-ı adliyeye havâle übbehelü devletlü Kapûdan Paşa hazretleriyle muhâbere olundukda zikr olunan Emerden cezîresine habâbınca akçe sarfıyla yaptırılmış olan liman geçende tekmîl olunarak teşekkürü hâvî mazbata gelmiş ve oraya şimdi diğer liman inşâsı lüzum görünmediği misillü Semâdirek ve Bozbaba dinilen mahaller dahi ufak adalar olarak ahâlinin cesîm gemileri Otrangab’dan hâsıl olan mahsûlâtı ufak kayıklar ile nakl olunmakda ve mezkur kayıklar adalar etrafında barındırılmakda ve şiddetli havalarda karaya çekmekde bulunmuş olduğu ve oralara cesîm sefâyin uğramayacağı cihetlerle mahal-i merkumaya müceddiden liman inşâsı icab itmeyeceği Kapûdan müşârün ileyh hazretleri tarafından cevâben ifade buyurulmuş olduğundan keyfiyetin savbı vâlâsına iş’ârı meclis-i ahkâm-ı adliyede dahi tezkir ve tensib kılınmış olduğu beyân ile şukka.

EK 15-Belgenin Transkripti

42


EK 16- Hüdevendigar Camisinin Tamirine İlişkin Arşiv Belgesi

Y.MTV 299/2 Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vilâyeti Mektubu Kalemî Aded : 405 Mâbeyn-i Hümâyûn-ı Cenâb-ı Mülûkâne Baş Kitâbet-i Celîlesine Devletlü efendim hazretleri, Bozcaada kal’ası derûnunda kâin Hüdâvendigâr Câmi’-i Şerîfinin hazîne-i hâssa-i şâhâneden icrâ-yı tamiri içün irâde-i seniyye-i cenâb-ı hilâfet-penâhînün istihsâli istirhâmını mutazammın Limni mutasarrıflığından vârid olan tahrîrât ile evrâk-ı mutazarra’sı 18 Temmuz 322 tarihli ve 63 numrolu arîza-i âcizânemle takdîm kılındı. Mezkûr mutasarrıflıkdan bu kere de bâtahrîrât tekrîr-i isti’dâf kılınmış olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir. Fi 1 Cemaziyelevvel sene 325 ve Fi 30 Mayıs sene 323 Cezayir Bahr-i Sefîd Valisi

EK 16-Belgenin Transkripti

43


EK 17- Bozcaada’nın Zahire İhtiyacının Tekfur Dağından Karşılanmasına İlişkin Arşiv Belgesi

HAT 519/25371 Pâdişâhım Benim vezîrim, İşbu takrîrin vechile isdâr olunan fermânın bâlâsı hatt-ı hümâyûnumla tezyîn ve tevşîh olunup tarafıña gönderilmişdür. Şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî nimetim efendim, Muktezâ-yı irade-i seniyye-i şâhaneleri üzere Bozcaada ahalisinin ekvât-ı yevmiyeleri içün Tekfûr Dağı΄ndan iki bin kil hınta râyic ile iştirâ ve ada-i mezkûre nakl ve isrâ olunması içün ruhsâtı hâvî iktizâ idenlere hitâben bir kıt΄a fermân-ı âlî isdâr ve ber-mûceb şürût ve nizâm-ı bâlâsının mübârek hatt-ı hümâyûn-ı şevket-makrûn- mülûkâneleriyle tevşîh ve tezyîni zımnında hâk-pâ-yı hümâyûn-ı şehriyârîlerine takdîm ve tisyâr kılındığı mehâ-tâ΄lîm-i âlîleri buyruldukda emr ü fermân şevketlü kerâmetlü mehâbetlü kudretlü velî ni΄metim efendim pâdişehim hazretlerinindir. EK 17-Belgenin Transkripti

44


EK 18- Bozcaada’da Bulunan Konsolos Vekillerine İlişkin Arşiv Belgesi

45


EK 18- Bozcaada’da Bulunan Konsolos Vekillerine İlişkin Arşiv Belgesi

İRD.MEC.VALA Ves.670

46


Seniyyü’l-himemâ kerimü’ş-şeyma devletlü inâyetlü atûfetlü übbehetlü efendim hazretleri,Bozcaada’da mukîm düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinden bazıları bir iki seneden berü müskirât i΄mâline teşebbüs iderek bu keyfiyet reayâ-yı cezîrenin inkitâ-ı ticâretleriyle bilâhere hisâr-ı hazineyi müstelzim olacağından mersûmların kendülere kifâyet idecek mikdardan ziyade müskirât i΄mâlinden men΄i veyâhut fazla imâlâtdan usûl-i vechile rüsûmât ahz olunması ve elli altı senesi zecriye rüsûmâtından ma΄lûmu’l-isim üç nefer-i müste΄menin zimmetleri olan bin iki yüz yetmiş dört kuruşun tahsîli husûsları bâ-mazbata istidâ΄ olunmuş ve Kala-i Sultâniye’de mukîm İngiltere ve Rusya konsoloslarının cezire-i merkûmede bulunan vekilleri dahi başkaca mağazalar küşâd ve müskirât i΄mâl ve fürûhtunu i΄tiyâd iderek bu dahi cezîre-i merkûme reayâsına gadri mûceb görünmesiyle bundan böyle cezîre-i mezkûrede düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinin i΄mâl eyledikleri müskirât istimâre olunup zuhûr iden fazlasının ber-mûceb-i şürût zecriyesi taraflarından istîfâ ve güzerân iden elli yedi senesinde fürûht olunmak içün i΄mâl olunan müskirâtun rüsûm-ı zecriyesiyle sâlifü’z-zikr bin iki yüz şu kadar kuruş bakâyanın te΄diye ve i΄tâ ve i΄mâl olunacak müskirâtın rüsûmâtı i΄tâsından ber-gûne muhâlefet olunmamak üzere sefâretler tarafından mahalline iş΄ârı zımnında makâm-ı nezâret-i hâriciyeden iktizâsı icrâ olunarak nezâret-i mâliyeden dahi cezîre-i merkûme kaymakamına tahrîrât isrâ kılınmış hususları zecriye muhassili tarafından i΄lâm ve ibnâkılınmış olduğundan ol vecihle i΄câbının tesviyesi ifadesine dair meclis-i muhâsebe-i mâliyeden terkîm olunan mazbata Mâliye nâzırı devletlü paşa hazretlerinin bir kıta takrîriyle beraber meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyeye havale birle ol bâbda kaleme alınan bir kıta mazbata geçen şehr-i Saferü’l-hayrun yirmi sekizinci Cumaertesi günü meclis-i umumiyede lede’lkırâ΄ düvel-i müttehâbe konsolosu ve adamlarının kifâf-ı nefsi içün i΄mâl idecekleri hamrdan rüsûmât-ı zecriye metâlibesi îcâb itmeyüb ancak kendülere lüzûmundan ziyade müskirât i΄mâl itmeleri ve öyle mağaza ve dükkan küşâd ile hamr ve arak fürûht itmeleri câiz olmayacağı ve tebai ecnebiyenin terazü ve arşun ve endâze ile esvâk ve bâzarda hırde-füruşluk suretiyle teba-i Devleti Aliye’ye mahsûs o makûle dahl ve ta΄rizleri vukûuna mesağ olmadığı derkâr ve bunların rüsûm-ı zecriyesini virerek müskirât i΄mâl ve fürûht itmelerine müsaade istihsâl eyledikleri takdirde artık reayânın kâffe-i ticâretlerini ellerinden almak derecesine kadar uğraşacakları emsâli delâletiyle bedîdâr olduğundan ber-muktezâ-yı vakt ve maslahat bunların şu suretlerden def΄i ne makûle usûl ve esbâba mütevakkıf ise nezâret-i müşârün ileyhâ tarafından istihsâl olunmak ve bakâya-yı merkûme dahi te΄diye itdirilmek üzere müzekkeresi bi’l-i΄tâ ana göre îcâbı icrâ olunması içün keyfiyetin ba΄dehû Mâliye Nezâret-i Celîlesi cânibine havalesi meclis-i vâlâ-yı mezkûrde mütâlaa ve istîzân olunmuş ve bu suret meclis-i umûmiyede dahi bi’t-tensib zikr olunan mazbata ve evrâk-ı sâire manzûr-ı âlî buyrulmak üzere savb-ı Sâmîlerine gönderilmiş olmağla ber-minvâl-i muharrer icrâ-yı iktizâsı muvâfık irade-i seniyye-i cenâb-ı mülûkâne buyurulur ise işârı manût-ı himem-i behiyyeleridir efendim. Ma΄rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir ki; Resîde-i dest-i ta΄zîm olan işbu tezkire-i sâmiye-i asafâneleriyle zikr olunan mazbata ve evrâk-ı sâire manzûr-ı şevket-mevfûr cenâb-ı mülûkâne buyurulmuş ve husûs-ı mezkur meclisçe yolunda ve münâsib tezkir ve mütâlaa olunmuş olduğundan ol vecihle icrâ-yı iktizâsı müteallik ve şeref-sünûh buyrulan emir ve fermân-ı meâlî ünvân-ı cenâb-ı şehenşâhî muktezâ-yı celîlesinden bulunmuş ve zikr olunan mazbata ve evrâk-ı sâire yine savb-ı âlîlerine iâde ve irsâl kılınmış olmağla ol bâbda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. Bozcaada’da mukîm düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinden bazıları bir iki seneden berü reyânın kâr u kesbleri olan şıracılığı irtikâb iderek bu keyfiyet reayânın inkitâ-ı ticâretleriyle bilâhere hisâr-ı hazineyi müstevcib olacağına binaen ba΄de΄l-yevm konsolos vekilleri kadîmi vechile nefisleri içün mikdar-ı kifâye yapacakları müskirâtdan başka yerlü reayası misillü mevsiminde ahaliden üzüm iştirâsıyla sefâyin tahmil olunacak derecelerde kendüleri kilitlü şarab kurmamaları ve eğer bu suretle men΄i ve vakit ve hâle münâfî olduğu hâlde gerek konsolos vekilleri ve gerek tercümân ve saire taife-i müsta΄menân ada-i mezkûrla ta΄sîr ve taktîr idecekleri müskirâtın ber-mûceb-i istimâre rüsûm-ı zecriyesini nizâmı vechile tamamen eda eylemeleri ve eğer o makûle müste΄men taifesi i΄mâl eylediği müskirâtın rüsûmunu virmekde muhâlefet iderler ise şarablarının bey΄ ve şirâsına ruhsat virilmemesi ve elli altı senesi zecriye rüsûmâtından Nemçelü Yakomi’nin beşyüzelliyedi ve İngiltere konsolos vekili Atna Şaki’nin altıyüzyetmişyedi düyûnâtı, Uruskufa Panapot’un kırk kuruş ki, cem΄an binikiyüzyetmişdört kuruş zimmetleri alel-

47


hâlehu kalmış olduğundan behimehu hâl tahsîli hususunun ada-i mezkûr reayası taraflarından istid΄â olunmuş ve Kala-i Sultâniye kazasında düvel-i müttehâbe konsoloslarının harem ve kendüleri içün şerâyit-i lâzımesiyle senevi i΄mâl idecekleri altmış üç bin beşyüz kıyye hamrdan rüsûm- cizye alınmamak üzere müsaade buyrulmuş ise de bunun üzerine tekrâr Rusya ve İngiltere konsolos vekilleri cezire-i mezkûrede mağazalar küşâd ve bazı havâl-i ecnebiyeye ticâretlerini müteşerrik iderek müskirât i΄mâl eylemeleri cezîre-i mezkûre reayâsına gadri mûceb görünmüş idüğüne binaen bundan böyle cezîre-i mezkûrede düvel-i müttehâbe konsolos vekillerinin i΄mâl eyledikleri müskirât istimâre olunarak zuhûr iden fazlasının ber-mûceb-i şürût zecriyesi taraflarından istîfâ olunması ve elli yedi senesinde ber-minvâl-i muharrer fürûht içün i΄mâl eyledikleri müskirâtun rüsûm-ı zecriyesiyle elli altı senesi rüsûmâtından bakâya meblağ-ı mezbûr bin iki yüz şu kadar kuruşun muhassil mümâ ileyh tamamen te΄diye ve i΄tâ kılınması ve bundan böyle i΄mâl idecekleri müskirâın rüsûm-ı zecriyesine ber-vecihle muhalif eylememeleri içün sefarethâneleri tarafından cezîre-i mezkûrede mukîm konsoloslar tarafına bildirilmek üzere makâm-ı vâlâ-yı Nezâret-i Hâriciyeden ifade ve ibnâ ve iktizâ-yı keyfiyet cânib-i Nezâret-i celîle-i Mâliyeden cezîre-i mezkûre muhassil ve meclis memurlarına mektub tahrir ve isrâ olunması husûsunun zecriye muhassili tarafından i΄lâm olunmuş olduğu reaya-yı Devlet-i Aliyyenin sâye-i mekârim-vâye-i hazret-i mülûkânede ez her cihet gadrdan vekâyeleri lazım geleceği îrâdıyla muhassil mümâ ileyhin i΄lâmında gösterildiği vecihle tanzîm ve tesviyesi îcâb-ı maslahattan göründüğü cânib-i nezâret-i celîle-i Mâliyeden bâ-takrîr takdîm kılınan meclis-i muhasebe-i Mâliyenin bir kıta mazbatasında ifade ve beyan kılınmış olmağla îcâbı lede’l-mülâhaza cezîre-i mezklazım geleceği îrâdıyla muhassil mümâ ileyhin i΄lâmında gösterildiği vecihle tanzîm ve tesviyesi îcâb-ı maslahattan göründüğü cânib-i nezâret-i celîle-i Mâliyeden bâ-takrîr takdîm kılınan meclis-i muhasebe-i Mâliyenin bir kıta mazbatasında ifade ve beyan kılınmış olmağla îcâbı lede’l-mülâhaza cezîre-i mezkûrede düvel-i müttehâbe konsolos ve adamlarının kendü nefisleri içün i΄mâ idecekleri hamrdan rüsûmât-ı zecriye metâlibesi îcâb itmeyüb ancak kendülerine lüzumundan ziyade müskirât i΄mâ ve ol vecihle her bir mahalde bulunan konsolos vekilleri ancak kendü ve çend nefer adamları içün tedârik eyleyecekleri müskirât resmi hakkında reâyeten bir şey dinilmeyüb, lâkin öyle mağaza ve dükkan küşâd ile hamr ve arak ve saire fürûht itmeleri câiz olmayacağı ve bunun emsâli şeyler teba-i ecnebiyenin terazü ve arşun ve endâze ile bazı esvâk ve bâzarda ve şurada burada hırde-füruşluk suretiyle teba-i Devlet-i Aliye’ye mahsûs olan o makûle ticârete dahl ve ta΄rizlerine mesağ olmadığı, olasıyla zâhir ve bunlar dahi yapdıkları müskirâtın reaya-yı Devlet-i Aliye misillü resm-i zecriyesini virdikleri hâlde i΄mâl ve fürûhtlarında ba΄si olmaz dinemeyeği dahi düvel-i ecnebiye tebası bir kere bir maddede ağmâz ve müsamaha gördükleri hâlde yalnız anınla kanaat itmeyerek artuk reayânın kâffe-i ticâretlerini ellerinden almak derecesinde uğraşacakları keyfiyetle müberhen ve bâhir olup ber-muktezâ-yı vakt ve maslahat bunların şu suretlerden ne makûle usûl ve ifadeye mütevakkıf ise îcâbının makâm-ı Nezâret-i Celîle-i Hâriciyeden istihsâli ve rüsûmâtdan olan borçlarının dahi te΄diye itdirilmesi ikmâl olunmak üzere nezâret-i müşârün ileyhâya mezkûrenin i΄tâsıyla ana göre îcâbını icrâ itmek üzere keyfiyetin Mâliye Nezâret-i Celîlesi tarafına havâlesi meclis-i vâlâda tezkîr kılınmış idüğü muhât-ı ilm-i âlîleri buyruldukda ol bâda emr ü fermân hazret-i veliyyü’l-emrindir. EK 18-Belgenin Transkripti

48


EK 20- Bozcaada’nın Cezayir-i Bahri Sefid’e Bağlı olmasına İlişkin Arşiv Belgesi A.MKT.UM 122/88 10.R.1269 Cezâyir-i Bahr-i Sefîd Vâlisi Hazretlerine Bozcaada ve Limni cezîreleri Cezâyir-i Bahr-i Sefîd eyâletine dâhil olduğuna dair hâsıl oldukda memuriyet-i emr-i âlîsinde bir gûne sarahat olmadığından mevâdd-ı muktaziyede ne

49


vecihle muamele olunmak lazım geleceği dair tevârüd iden tahrîrât-ı behiyelerine istîzân olunmakdan nâşî Dîvân-ı Hûmâyûn kaleminde mahfûz kuyûdât tetebbu΄ ve keyfiyet Mâliye Nezâret-i celîlesi dahi muhâbereyle Meclis-i vâlâya lede’l-havâle eyâlet-i mezkûrenin makrûr-ı rüsûmu ve mülhekâtın Kıbrıs ve İstankelü ve Midillü cezîreleri olarak Bozcaada ve Limni cezîreleri başkaca kaymakamlık vechile idare olunmakda olduğundan keyfiyetin savb-ı destûrîlerine bildirilmesi meclis-i vâlâda tezkir kılınmış olmağla ifade-i hâl siyâkında şukka.

EK 20-Belgenin Transkripti

EK 21- Bozcaada’nın Asayişine İlişkin Arşiv Belgesi A.MKT.UM 9.CA.1273 61/265 Ma΄rûz-ı abd-i Çâker-kemîneleridir ki; Mevâdd-ı mülkiye ve cinâyât-ı cesîmenin vukû΄u anda derâkab inhâ kılınması ve o gûne bir şey zuhûr itmediği hâlde nihâyet bir mâhda keyfiyetin bildirilmesi irade-i seniyye-i iktizâ-yı âlîsinden bulunmuş ve işbu yetmiş iki senesi mürûr iden şehr-i Teşrin-i Sânî ibtidâsından gâyetine değin sâye-i âdâlet-vâye

50


hâzret-i milkdârîde feli’l-lâhilhamdi ve’lminne Bozcaada’sında öyle mevâdd-ı mülkiye ve cinâyât-ı cesîmeye dair hiçbir şey zuhûr itmemiş olduğu ifadesinde arzuhâl-i rukiyyet iştimâl-i abîdâneme ictisâr kılındı. Ol bâda ve kâffe-i hâlde emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir. Fi 9 Cemâziyelevvel sene [12]73 Bozcaada Kaymakamı

EK 21-Belgenin Transkripti

EK 22- İmroz’un Bozcaada’ya Bağlı Olduğuna İlişkin Arşiv Belgesi A.AMD 1266 22/84 Tezkire-i Sâmiye

51


Bozcaada Kaymakamlığına mülhak İmroz Cezîresi beş altı karyeyi hâvî ayruca bir mahal olmasından dolayı maslahatça mazbûtiyet olmak üzere Bozcaada emvâl sandığından üçyüz kuruş maaş tahsîsiyle Cemâleddin Ağa΄nın cezîre-i mezkûr müdürlüğüne ta΄yîni Bozcaada Kaymakamının Mâliye Nâzırı devletlü Paşa hazretleri tarafından ba-tezkire irsâl olunan tahrîrâtında inhâ olunmuş ve bu suret meclis-i vâlâdan kaleme alınan mazbatada dahi tensîb ve beyân kılınmış ise de ol bâbda her ne vechile emr ve irade-i isâbet ifade-i cenâb-ı pâdişâhî müteallik ve şeref-südûr buyrulur ise ana harekete mübâderet olunacağı zikr olunan mazbata tezkire ve tahrîrât-ı mezkûr ile manzûr-ı âlî buyrulmak içün arz ve takdîm kılındığı beyân ile tezkir. EK 22-Belgenin Transkripti

52


EK 23- Bozcaada’nın Stratejik Önemine İlişkin Arşiv Belgesi

53


EK 23- Bozcaada’nın Stratejik Önemine İlişkin Arşiv Belgesi

Y. Ey Sad. M.Kamil Paşa Evrakına Ek 86-41/4084

54


29.Z.1341 Huzûr-ı Sâmi-i Sadaret-penâhîlerine Ma´rûz-ı Çâkerîleridir. 3 Kanunuevvel’de Bozcaada ile muârız körfezleri beyninde vuku´a gelen muhârebe-i bahriye o zamana kadar Osmanlı ve Yunan kuvâ-yı bahriyeleri üzerine yürüdülen mukâyasât ve münâkaşâta bilfiil hitâm virilmiş olmalıdır. Tahte’l-bahre dâhil olmak üzere bilcümle Yunan sefâin-i harbiyesinin iştirâk itdiği bu muhâbereye Yunan filosunun ric´at ve bazı gûnâ hasâretle neticelenmiş olduğundan Osmanlı filosunun Yunan filosuyla bir harb-i kat´î icrâ idebileceği meselesini meydana çıkarmışdır. Muhârebe esnâsında Yunan Donanmasında yegâne anâsır-ı harb olan Avarof’un ve eski zırhlılardan da Hidra yahud Sapçıyan’ın dûçâr-ı hasar olduğu gerek resmî gerek harbî re´yü’l-ayn müşâhede idenlerin raporlarından anlaşılmaktadır. Bu suretle Osmanlı Donanmasına ilk muhârebe-i bahriyenin vukuundan evvel terettüb idilen vazîfe-i hurûç ve harb şimdi bir harb-i kat´i icrâ itmek suretiyle bir kat daha teşeddüd iderek farz-ı ayn derecesine çıkıyor. Eğer bugünkü vaziyet-i harbiye ve müzâkerât-ı … kesb itdiği şekl-i aher nazar-ı dikkate alınırsa en büyük vazife Osmanlı donanmasına terettüb ider. Anadolu sahilinin bütün menfezlerini tıkayup bir vaz´-ı tabi´i ittihad-ı bedkârâne ahz iden ve kısmen Yunanlıların eydi-i zabtına intikâl eyleyen adaların Osmanlı hâkimiyet-i katîası tahtında kalmasını temin idecek ve harbe tekrâr mübâşeret ve bahran galebe takdîrinde muzafferiyât-ı berriyede dahi pek büyük bir rol oynayacak ancak donanmadır. Binâenalyh harbe mübâşeretden mukaddem mukadderât-ı bahriyenin suret-i katiyyede tayim itmiş askelik ve siyâset nokta-i nazarlarından lazımdır. Bunun içün Donanma-yı Osmanlı’nın bilâ ikâne-i zaman dışarıuya çıkması ve Yunan Donanmasını harbe icbâr iderek inhizâm-ı kat´îye uğratması îcâb eyler. Çünki Yunan Donanmasıyla bir harb-i kat´î icrâ idilmeden harb başlarsa ahvâl-i harbiyenin kesb ideceği şekil belki de bazı sefâinin Çatalca hatt-ı müdâfâsının iki tarafında icrâ-yı vazife itmesini îcâb itdirecek olur ve suretle düşmanın hatt-ı müdâfayı bir kuvve-i fâikâ ile yarup geçmesi ihtimâli bir taraf idilmiş olsa bile Yunan Donanması tamamıyla serbest kalarak Çanakkale Boğazı’nın her iki taraf-ı sâhillerinin muhâsımlarımız tarafından ircâsı mansûr olan hareket-i ta´ruziyeyi teshîl iderek aynı neticeyi tarîk-i âher ile istihsâl itmiş olurlar. Bundan başka Yunanistan adaların işgâlini ikmâl eylemiş olduğundan adalara nisbeten yakın olan Çeşme, Ayvalık gibi Anadolu sevâhilindeki nekâta asker çıkararak işgâl-i askerî altına alması mümkün olur. Yunanlılar donanmaları vasıtasıyla daha bir çok fenâlıklar icrâ idebilirse de yalnız beruca bilâ-beyân idilen usûlün icrâsı hâlinde bile musâlahada yeni fedâkârlıklar ve meselâ Anadolu sevâhilinde işgâl idilecek mahaller ile Çanakkale civarında işgâl idilecek mahallere bedel adalar ile Edirne’nin terk idilmesi zarûreti baş göstermiş olur.

55


Adalar ile Edirne’yi hâkimiyet-i kat´iyye-i Osmâniye tahtında bulundurmak bizim içün mesele-i hayâtiyeden ma´dûddur. Bu hususda ufak bir şartı kabul eylemekden ise her çâbâd harb itmek daha hayırlıdır. Bu meseleyi ise en sehîl halledecek donanmadır. Binâenaleyh donanma bir harb-i kat´î icrâ iderek mukadderât-ı bahriyeyi derhâl tayin itmelidir. Bu bâbda donanmanın gösterdiği atâlet ve buna karşu getürmek müsâmahası asla şâyân-ı tecvîz değildir. Şâyed bazı a´râz serd idebiliyorsa karşumuzdaki düşmanın dâğını a´râz ile ma´lûl olduğuna şübhe idilemez. Faal ve harb isteyen donanma şimdiye kadar Boğ(z)caada, Somatra mı? İmroz ve Limni adalarını işgâle başlayarak düşman donanması harb itmek istiyorsa anı harbe icbâr idebilir(di). Bu meseleye tesiri olan nekâtdan biri de Bahriye-yi Ümerâ-yı Askeriyenin reyâsından kurtarmak ve bu bâbda hiçbir ümîd bırakmamak üzere umûr-ı bahriyeye vâkıf ve sâhib azim bir zâtın asalet üzere bahriye nezâretine tayin kılınmasıdır. Zira bahriyenin artuk vukufsuzluk ve gösterdikleri tarafgirlik sâikasıyla hayli bir hizmet ibrâzına …olamayan ordu ümerâsı tarafından idare itmekle tahmîli yokdur. ---Bir defa gazetelerde manzûr-ı âcizânem olduğu üzere zât-ı mehâmetpenâhîleri bir gazete muhâbirine “Bu devlet, bir devlet-i bahriyedir.” buyurdular. İşte yüz ve elli memleketin bütün esbâb-ı zaafı bu mahaliyede mündericdir. Bütün vatanını sevenler ve bilhassa meslek-i bahriyeden olup da bu memleketin dalâlet-i sâyika ve hâzırasının müesser ve münevver bir donanmaya adem-i mâlikiyetinden … kanâat-ı kâmile besleyenler bu elfâz-ı hakîmânelerinden dolayı zât-ı vezîrânelerine son derece dâmen-şükûrler. Fehâmet-penâh. Her ne şart ile musâlaha idilirse idilsün memleket gayr-ı kâbil-i telâfî zarara dûçâr olmuşdur. Ve eczâ-yı vatanın edvâr-ı muhtelifede uğradığı sû´-i âkibetin sırası artuk merkeze gelmişdir. Yani bundan sonra da bu memleketde kanun hâkim olmaz ve mesûliyet takarrur itmezse yakın zamanda muhâcerât sırası İstanbul halkı üzerinde vâki´ olacakdır. Şimdiye kadar muhîtin şikayete ve fakânete bîgâne kalan merkez cezâsını çekecekdir. İnsanın tesir … layık olduğumuz cezâya dûçâr olması değil, belki bizim yüzümüzden merkez-i hilâfete celb-riniz itdirerek Âlem-i İslâma urılacak harbiyei şedîdedir. Ba´de´l-musâlaha İstanbul’un vaziyet-i tedâfi´iyyesi her zaman ziyade derece-i kifâyede … bir donanmanın vücûduna mütevakkıfdır. Esâsen bu keyfiyet son Çatalca muhârebesinde tezâhür itdiği gibi haklı haksız şu sırada vaziyet-i bahriyede gösterilen aczden dolayı mahsûsdur. Zât-ı vezîria´zâmları kuvve-i bahriyenin lüzûm ve vücûduna herkesden ziyade kâni´ ise de ne kâide ki bu memleketde

56


EK 23-Belgenin Transkripti

EK 24- Bozcaada Müftüsünün İngilizler Tarafından İdam Edilmesine İlişkin Arşiv Belgesi

57


DH.EUM.3.Şb 14.C.1333 5/19 Bâb-ı Âli Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi 10 Tarih-i Keşîdesi: 16 Nisan sene 331 Akşam: Saat: 5 Kaleme Vürûdu: 16 Nisan sene 331 Akşam: Saat: 5 Dakika: 20 Midillü’ye hicret ile Rumların İngiliz Ordusuna gönüllü kayd idilenlerden yedi yüz elli kişinin Limni’ye sevk ve Bozcaada müftüsünün İngilizler tarafından salben i΄dâm olunduğunun ve üç dört gün kadar düşmanın Çeşme sahiline asker çıkaracağının dün Midillü’den gelen muhbir tarafından haber virildiği Ayvalık Kaymakamlığından bildirildiği ve dördüncü ve üçüncü kara ordu kumandanlıklarına ma΄lûmât virildiği. Fi 16 Nisan sene 331 Mutasarıf Nâzım Karrargâha Ma´lûmât Emniyet-i Umûmiye 3. şube Karargâha sureti verilmiştir. Hıfz / 19 Nisan

EK 24-Belgenin Transkripti

58


EK 25- Bozcaada Etrafında Gizlenen Korsan Gemilerine İlişkin Arşiv Belgesi

EK 25- Bozcaada Etrafında Gizlenen Korsan Gemilerine İlişkin Arşiv Belgesi

59


EK 25- Bozcaada Etrafında Gizlenen Korsan Gemilerine İlişkin Arşiv Belgesi

C.BH NO: 6878 9.B.1219 Bozcaada Nâibinin i΄lâmıdır:

60


Ma΄rûz-ı dâî devâm-ı ömr-i devletleri budur ki; Molvada(n) Rodoslu oğlu Mehmed Reis Kaz Dağı΄ndan sefînesine binlik zert katran tahmîl idüp gelür iken esnâ-i râhda Cuma gicesi sabaha garîb yirmi iki oturak ezbânû ve fırkatası mezkûr Mehmed Reis΄in üzerine varup mayına itdirüp hamûlesine nazar idüp dokunmayup Bozcaada΄nın altına fırkata-i berkûye ihtifâ idüp mezkûr Mehmed Reis΄in hamûleden salâ vakti Bozcaada΄ya gelüp ve burada el-Hac Hüseyin Ağa kullarına îfâda ve Bora Ağa karadan Gelitlü Asker Yahya Ağa kulları deryâdan piyâde ile etrâfın sedd-i bend idüp berduslu kefereler harekete mecalleri kalmayup dera΄kab el-Hac Hüseyin Ağa kulları fırkata-i mezkûrun kapudânını ve yarâr-ı askerini karâda getürüp fırkata içine elli kolu kuvvetlü İslâm askeri koyup Yahyâ Ağa kulları baş nasb idüp el-hamdülillâh saat yedide Bozcaada limanına fırkatai bağlayup askeri top cebhânesi defter olunup asker ve kapudanı mahbûs defteri cânib-i devletler irsal olundu. Vüsûlünde ma΄lûm-ı inâyet buyrulmak içün bi΄l-iltimâs huzûr-ı âlîlerine i΄lâm olundu. Bâkî ne emr buyurulur ise sultânımın ra΄yı âlîleri yine … Fi 17 Cemâziyelâhir sene 219 El- Abdü΄d-dâî li-devâm-ı ömr-i Devletekümü΄l-Âlî Halil-i halemi΄l Müvella Hilâfe Kaza-i Bozcaada Der-i devlet-mekîne arz-ı dâî kemîne budur ki; Bundan kadem Bozcaada önünde korsan diyü ahz olunan bir kıt΄a sefîne kapudan melâ halleri sahîh Fransız livâ olup sefer misillü dedikleri gibi keşt ü güzerâvüzde iken bu defa bâ-emr-i ulbir kıt΄a sefîne kapudan melâ halleri sahîh Fransız livâ olup sefer misillü dedikleri gibi keşt ü güzerâvüzde iken bu defa bâ-emr-i ulyâ-i na΄mî hazret-i sadr-ı penâh hazretlerinin izni devletleriyle Kisâd Boğaz hısârında Fransız Konsoloz vekili ve sefîne-i mezkûr kapudanı ada-i mezbûr Voyvoda bi΄l-muâyene huzûr-ı şer΄a gelüp mukaddemen defter-i müfredât fethi ve kıraat teltibâlarına kapudan bir bir nazar eylediğine cümleten tamam diyüp eşyâ-yı mezkûr ve Voyvoda vekili mezkûr Açı Solaman΄a teslim Açı Solaman kapudana teslim tekrar huzûr-ı şer΄de kapudandan sual olundukda Voyvoda vilayetde virmekse de da΄vâmuz ve bir hisseye ve bir akçe kalmadı diyü takrîr itmeleriyle hakîkati΄l- hâl bi΄l-iltimâs der-i devlet-sadâra arz-ı bi΄l-i΄lâm olundu. Bâkî emr ü fermân luf-ı kesirü΄l-ihsân li-hazret-i men lehü΄l-adlindir. Muharriren fi΄lyevm e΄t-tis΄ı min şehr-i Receb-i şerîf li-sene tis΄a aşri mieteyn ve elf. El- Abdü΄d-dâî li΄Devleti΄l-Aliyyeti΄l- Osmaniye Halîl-i Hilmî Cezîre-i Bozcaada Defter oldur ki; Cuma günü saat yedide Bozcaada altında girift olunan yirmi iki otrak korsan fırkatasının derûnunda olan eşyası beyân: Top (kebir-sagîr): 6 Nev Finike : 20 Peşîtof : 15 Palasga: 18 Kılıç palası: 25 Dülbil: 2 Erbâl : 100 Her dürlü Pandora : Biri Osmanlı birisi Franca. Kapudanları tayfaları: Fransız 37 Kulağuzât: Keferelerden 2

Çibân varil fişenk: Sartoç ma΄lumu΄l-mikdâr EK 25-Belgenin Transkripti

61


EK 26- Bozcaada’nın Cumhuriyet Dönemindeki Yönetimiyle İlgili Kanun

62


EK 26- Bozcaada’nın Cumhuriyet Dönemindeki Yönetimiyle İlgili Kanun

63


EK 26- Bozcaada’nın Cumhuriyet Dönemindeki Yönetimiyle İlgili Kanun

Bozcaada Ve İmroz Kazalarının Mahallî İdareleri Hakkında Kanun (Resmi Gazete İle Yayın ve ilanı : 20 Temmuz 1927 , Sayı :638)

64


Kanun No : 1151 Madde 1- İmroz ve Bozcaadaları , yerel unsurlardan oluşan , özel yönetime tabi ve Çanakkale vilayetine bağlı birer bucaktır. Madde 2- Bu bucaklarda düzenin sağlanması için görevlendirilecek memur , yerli halktan atanır. Madde 3- Adanın genel çıkarlara ait yerel işlerini yönetmekle sorumlu bir bucak kurulu bulunur. Bucak müdürünün başkanlığı altında 10 üyeden oluşan bu kurum iki yıl için seçilir. Ada halkından olup Anayasaya göre seçmenlik için gereken nitelikleri taşıyanlar bu kurula üye seçerler. Ve milletvekilliği niteliklerinin tümünü taşıyanlar da bucak kuruluna seçilebilir. Madde 4- Kurul her yıl bucağı gelecek yılın bütçesini , geçen ylın kesin hesaplarını inceleyip görüşmek üzere Ocak ve Ağustos aylarında iki defa en çok birer ay süre ve bucak müdürünün çağrısıyla olağan toplantısını yapar. Hükümet veya bucak müdürü lüzum gördüğü anda , bucak kurulunu olağanüstü toplantıya çağrılabilir. Madde 5 – İller genel idaresi Kanunuyla il genel meclislerine verilmiş olan görevler , Bozcaada ve İmroz bucaklarında bucak kurullarına verilmiştir. Madde 6- Toplamı , ada yerel yönetim gelirlerinin yüzde birini aşmamak koşuluyla başkan ve üyelere her toplantı için kuralca uygun bulunacak huzur hakkı verir. Madde 7- Kurulun kararları , yasaya aykırı ya da görev ve yasal yetkiler dışında olarak karşı çıkılmış olursa , kendi kendine yada bu kararlardan şikayet içeren yazılı başvuru üzerine olayın kararları , Çanakkale İl Yönetim Kurulu’nun görüşü alınarak İç İşleri Bakanlığınca her an iptal olunabilir. Kurulun kararları ada yerel çıkarlarına aykırılığından dolayı, karar alınma tarihinden 15 gün içinde karşı çıkmağa bucak müdürü yetkilidir. Bu durumda görüşme tutanaklarıyla karar metni , bucak müdürünün karşı çıkış yazısı, Çanakkale vilayetine gönderilir ve il kurulunca bir karara bağlanır. Madde 8- Kurul birleşmiş zaman ve yer dışında toplantıdan ya da bu kanunla birleşmiş görevleri yapmaktan kaçınacak olursa bir ay içinde yeniden seçim yapılmak üzere kurulu feshe İç İşleri Bakanı yetkilidir. Madde 9- Çeşitli yasalarla il özel idarelerine ve belediyeye yönlenmiş ve ayrılmış olan gelirler , bu iki adanın özel bütçelerine ait olan yerel gelirleri oluşturur. Yerel gelirlere ilişkin tarife , miktar ve oranları düzenleme ve belirtme konusunda genel kurul ve belediye kurullarına düşen görev ve yetkiler bu iki adada bucak kurullarına verilmiştir. Madde 10- Birinci maddede yazılı hizmetler ve kuruluşlarda görev yapan memur ve ücretlilerin aylık özel ödenek ve ödentileri bu iki adanın özel bütçelerine katılması gerekli yerel harcamaları oluşturur. Madde 11- Adaların bucak kurullarınca incelenen ve görüşülen bütçe ve kesin hesapları Çanakkale valiliği yönetim kurulunun görüşü alınarak İç İşleri Bakanlığı’nın onayı ile kesinleşir. Ulaşım ek ve olağanüstü tahsisat nedeniyle bütçede meydana getirilecek değişiklikler aynı yasa biçimine tabidir.

65


Madde12- Bucak müdürü adanın özel bütçesini ödeme yetkilisi ve mal memuru sorumlu saymanıdır. Ada yerel mal varlığının veznedarlığını ve tahsildarlığını ve diğer alım ve harcama işlemlerini adanın mali memurluğunu kurulca belirlenecek aidat karşılığında yerel yönetim adına yaparlar. Madde 13- Her iki adada dini kuruluşlarla bunlara ait vakıflar yerel yönetimin gözetimi ve hükümetin denetimi altında cemaatlere aittir. Cemaat okulları hastane ve tedavi yerleri gibi din dışı kuruluşlarla ve bunlara bağlı vakfedilmiş taşınmaz mal varlıkları ve eklentileri tüm yasa ve gerekleriyle yönetime devir olmuştur. Madde 14- Her iki adada eğitim işleri ve işlemleri maarif teşkilatı hakkındaki yasa ile ilköğretim yasası hükümlerine göre düzenlenip yönetilir. Eğitim Türkçe genel parasız ve din dışıdır. Çocuklarına kendi dinini ve dilini öğrettirmek isteyen veliler yeterliliği hükümetçe onaylanmış ve dersleri hükümetin sürekli teftişine tabii bulunmak ve giderleri kendileri tarafından ödenme koşuluyla özel bir öğretmene genel okul yapıları içinden ayrılacak dersliklerden program ve ders saatleri dışında belirlenecek bir saatte din ve dil dersleri okutabilir. Her iki adada Maarif Encümeninin İlköğretim Kurulu yetkisine sahip olmak üzere bucak müdürünün başkanlığı altında eğitim müfettişi ya da baş öğretmen ve doktor ile bucak kurullarınca kendi üyeleri içinden seçilmiş iki üyeden oluşur. Madde 15- Yerel yönetimin bucak müdürü tarafından işe alınmış memur ve hizmetlilerinin ada halkından olmaları şarttır. Gerekli niteliğe sahip kimse bulunamadığı durumda öbür ada halkından , bu da bulunamazsa Türkiye Cumhuriyeti’nin yöreler halkından seçilir. Madde 16- Her iki adanın yerel zabıta topluluğu adalar içinde ve kıyılarda engelleyici güvenlik , adliye , belediye , sağlık ve hayvan sağlığı , avlanma , vergi – resim işlemleriyle yükümlü olmak üzere Jandarma yönetmeliğine göre düzenlenir. Yerel zabıta çalışanlarının adalı olması şarttır. Şu kadar ki ; İmroz’da Bozcaadalı ve Bozcaada’da İmrozlu kişiler çalıştırılması ve adalar halkından olan kişilerle zabıta kadrosu tamamlanamadığı taktirde , Jandarma Yönetmeliği’ne göre aranan şartları taşımak üzere , ülkenin başka yöreler halkından da görevli almak mümkündür. Subaylar ve astsubayların Jandarma Yönetmeliği’ne göre özel okullarından yetişmiş olmaları şarttır. Adalarda bu yerel zabıta örgütünün kurulup yerleşmesi tarihinden başlayarak , mevcut polis ve Jandarma güçleri değiştirilir. Madde 17- Her iki adada oturan nüfus , bucak kurulunca belirlenip Vilayet Yönetim Kurulu’nun görüşüyle içişleri Bakanlığı tarafından onaylanacak sınırlar içindeki yerlere ayrılır. Her mahallede seçme hakkına sahip halk kendi içlerinden aynı niteliklere sahip üç kişiyi muhtar adayı olarak seçer ve bunlardan birini bucak müdürü muhtar olarak atar. Mahalle ihtiyar heyetlerine verilmiş yasal görevler tek başına bu muhtarın sorumluluğu altında yerine getirilir. Madde 18- Çanakkale valiliği Özel İdare teşkilatı Bozcaada ve İmroz bucaklarını kapsamaz. Her iki bucakta var olan belediye idareleri kaldırılmış olup , bunlara ait taşınırtaşınmaz mallar , kayıtlar , görev ve işlemler ve tüm gerek ve yüklenimler yerel yönetimlere geçer.

66


Madde 19- Her iki adada Türkiye Cumhuriyeti yasa ve yönetmeliklerinin bu yasayla bağdaşan hükümleri kalıcı ve geçerlidir. Madde 20- Bu yasanın uygulama şeklini belirlemek üzere İçişleri Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelikler Bakanlar Kurulu kararıyla Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlük kazanır. Madde 21- Bu yasa yayını tarihinden geçerlidir. Madde 22- Bu yasa hükümlerini uygulamakla Bakanlar Kurulu görevlidir.

67


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.