063

Page 1

cmy k

Al birini vur ötekine Ankara Büyükflehir Belediyesi için AKP aday› olarak ad› geçen isimler al birini vur ötekine dedirttiriyor. AKP Ankaral›y› hukuk tan›maz rantç› ‹. Melih Gökçek’le, Keçiören’in bafl›na bela olan A Tak›ml› Belediye Baflkan› Turgut Alt›nok aras›nda seçim yapmaya zorluyor Yerel yönetim seçimleri yaklaşırken Ankara için AKP’den aday olabilecek isimler yavaş yavaş netleşiyor. Ankara’nın gedikli Belediye Başkanı Melih Gökçek AKP’den aday olmak için “niyetlendiğini” açıklarken Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok da AKP’nin olası adaylarından biri olarak sunuluyor.

Yıllardır Ankara’yı adeta padişah gibi yöneten Gökçek ve yerine aday gösterilme ihtimali olan Altınok al birini vur ötekine dedirtecek cinsten. TV programlarından kendi çıkarına uymayanlara tehditler savuran, geçtiğimiz hafta Dikmen Vadisinde yaşanan kundaklama olayından sorumlu tutulan Gökçek’in yerine düşünülen Turgut Altı-

nok da oldukça karanlık bir isim. Keçiören’de belediyeye bağlı A takımı, içki satan esnafa dayak olayı ile gündeme gelirken, 1995 yılında Erdal Yıldırım’ın katledilmesinden de sorumlu tutuluyor. Adları adaylık için geçen belalı ikili ilk defa karşı karşıya gelmiyor. Geçen yıl Keçiören’deki bir park yüzünden taraflar silahlı çatışma yaşamışlardı.

15 Günlük Siyasi Gazete

Y›l 3 • Say› 63 • 4 Eylül 2008 • 75 YKr

Aklamayaca¤›z haklayaca¤›z

Tayyip Erdo¤an’a kal›rsa o yaln›zca çevrecinin daniskas› de¤il, Ortado¤u ve Kafkas bar›fl›n›n elçisi, yoksullar›n koruyucusu, demokrasinin havarisi, özgürlüklerin y›lmaz savunucusu, Kürt sorununun yegane çözüm mercii... Ancak Dikmenli kad›nlar, Rizeli köylüler, Tuzlal› iflçiler, bar›fl isteyen Kürt analar› bu oyunlara kanm›yor, AKP’nin halk düflman› iktidar›na karfl› haklar› için mücadele ediyorlar.

Bir yandan y›k›m politikalar›yla sefaleti derinlefltiren, bir yandan da ülke kaynaklar›ndan ya¤malad›klar›yla sadakalar da¤›tarak halk› dilenci yerine koyan AKP’nin hakk›ndan insanca yaflam, ba¤›ms›zl›k, özgürlük, bar›fl ve demokrasi için mücadele eden halk gelecek

‹flbirlikçili¤i aklamayaca¤›z

Y›k›mlar› aklamayaca¤›z

Gericili¤i aklamayaca¤›z

Kirli savafl› aklamayaca¤›z

I Boğazları Amerikan savaş gemilerine açarak, emperyalistlerin sömürgeci emellerine hizmet eden ve ülkemizin geleceğini bu ahlaksız ve kanlı senaryolar için tehlikeye atan AKP iktidarının işbirlikçi planlarını, emperyalizme karşı bağımsızlığı ve bölge halklarının kardeşçe barış içinde yaşamasını savunan halkın mücadelesi bozacak.

I Bir yandan mazlumların sesi olduğunu söyleyen AKP bir yandan da yoksulun yediği ekmekten içtiği suya, başının üstündeki evden elindeki ekmek teknesine kadar her şeyini elinden alıyor. Gökçek’in kentsel yağmasına direnen ve barınma hakkı mücadelesinin simgesi haline gelen Dikmen Vadisi halkı eli bidonlu kundakçılarla teslim alınmaya çalışılıyor.

I AKP’nin “kendine Müslüman” özgürlük anlayışının gerici özü “çuvala sığmıyor”. İçki yasaklarının, esnafı döven zabıtaların, hükümet eliyle örgütlenen Kur’an kursu turizminin, devlet dairelerinde yaygınlaşan oruç zorunluluğunun, din derslerinde ve alevilere karşı ayrımcılıktaki ısrarın bir nedeni var: Halkı, kula kulluğun kader olduğuna inandırmak.

I ABD’den icazet alan hükümet, TSK ile el ele verip çözümsüzlüğü dökülen kanla, kaybedilen evlatlarla tescilli şiddet politikalarında ısrar ediyor. TSK, Kürt sorununun sözde çözümü adına şiddetin yanında bölge halkının AKP’lileştirilmesi projesine yol veriyor. 1 Eylül’de meydanlarda buluşan yüzbinler ise tek çözüm kardeşleşme diyor.

Ö¤renci Kolektifleri

AKP’ye b›rakma sahip ç›k... Sayfa 2’de

Salim Lamrani

AB Küba’ya ders veremez Sayfa 2’de

Ender Büyükçulha

Rusya kartlar›n› aç›yor

Bu atefl sizi de yakar!

ABD emperyalizmi ile geliflmekte olan emperyalist Rusya aras›ndaki gerilim Karadeniz’de savafl rüzgarlar› estiriyor

Sayfa 5’te

Kafkaslar’da savaş sonrası gerilim sürüyor. Rusya bir adım öne çıkarak elde ettiği pozisyonu askeri güç ve enerji kartlarını öne sürerek

korumaya çalışıyor. Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yapılacak yaptırımları görüşmek üzere 1 Eylül’de topladığı zirvede etkili bir karar çıkarılamaması AB’nin Rusya ile ilişkilerindeki etkisinin boyutunu gösKontrolden ç›kan Afganistan savafl› Pakisterdi. Karadeniz’de tan’a yay›l›yor. ABD, NATO içindeki müttefikleise NATO gemilerine ça¤r› yap›yor. Göreve gelirken ABD ile iliflrinin neden olduğu kilerin “mükemmel” oldu¤unu ve ilerletilmesi gerilim Türkiye’yi gerekti¤ini söyleyen yeni Genelkurmay Baflkan› zora sokarak tırBaflbu¤’un, NATO flemsiyesinin stratejik önemimanmaya devam ne yapt›¤› vurgu, Türkiye’nin yak›n vadede riskli bir Afganistan göreviyle karfl›laflaca¤›na iflaret. ediyor.

Türkiye atefl hatt›nda

cmy k

Tufan Sertlek

... Yoksullara milliyetçilik mi düfler? Sayfa 7’de

‹flbirlikçinin daniskas› gelece¤imizi kirletiyor AKP’nin emperyalizm ve sermaye ç›kar›na yürüttü¤ü enerji politikalar› halk›n, ülkenin ve do¤an›n gelece¤ini tehdit ediyor. ABD’nin dümen suyunda giderek, nükleer güç olma hayallerine tutulan AKP, Sinop ve Mersin’de iki nükleer santral projesini bafllatmaya çal›fl›yor. Bölge halk› ve çevreciler ise “çevrecinin daniskas›” Erdo¤an ve hükümetine izin vermeyece¤iz diyor

Toplu görüflmede cukkal› sat›fl KESK’in terk ettiği toplu görüşme masasında güdümlü sendikaların yaptığı yalancı pehlivanlık büyük bir satış ile noktalandı. Güdümlü sendikalar sendika aidatlarının 5 YTL art-

tırılması karşılığında çalışanlar arasında rekabet yaratarak ölümüne çalıştırmayı sağlayacak emek yönetimi tekniklerinin uygulanmasına onay verdiler.

Bank Asya’da ifller kitab›na uydurulur Son olarak “AsyaCard DIT” ile gündeme gelen Bank Asya, Gülen Cemaati’nin gözbebeği. Cemaatin iktisadi birikimini bir araya getiren banka, cemaat etrafında kümelenen sermaye sahiplerini fonlama ve semirtmenin en önemli araçlarından biri konumunda. AKP’yi ve cemaati arkasına alan Banka günden güne büyürken bankacılık alanında da yeni bir terminoloji üretiyor. Bildiğimiz faiz sistemini bize “kar ve zarara katılma” diye yutturmaya çalışan banka, işleri “kitab”ına uyduruyor.

Mustafa Sönmez

AKP döneminde maafllar eridi Sayfa 9’da

ATMA GER‹ DÖNDÜ RECEPa k

danisk

Recep’in son aylardaki performans› üzerine Atma Recep emekçileri, biz bu köflenin daniskas›n› yapar›z diye geri döndüler.

Y›kaca¤›m›z her domino tafl› di¤erlerini de devirecek Sayfa 2’de


cmy k

4 Eylül 17 Eylül

2 GÜNDEM

AKP’ye b›rakma! Üniversitene, ülkene sahip ç›k! Ü

Ö¤renci Kolektifleri www.kolektifler.net

Bu dönemin en ciddi s›navlar›n› ise 2 Kas›m Pazar günü Halkevleri'nin ça¤r›s›yla yap›lacak Ankara merkezli, AKP karfl›t› mitingte ve YÖK’ün y›l dönümü 6 Kas›m Perflembe günü Türkiye’nin birçok merkezinde yapaca¤›m›z kitlesel gösterilerde verece¤iz

niversite tart›flmalar› yaz aylar›nda da gündemden hiç düflmedi. AKP'nin att›¤› her yeni ad›m üniversite iflgalini büyütme hesaplar› yapt›¤›n› gösteriyor. Cumhurbaflkanl›¤› ve YÖK’teki konumunu iyi de¤erlendiren AKP üniversiteyi piyasan›n ve gericili¤in esareti alt›na sokmak için yaz aylar›nda da kritik ad›mlar att›. Temmuz ay› sonunda yap›lan 21 üniversitedeki rektör atamalar›n›n büyük ço¤unlu¤u Cumhurbaflkan› Abdullah Gül taraf›ndan AKP’ye ve Gülen cemaatine yak›n isimlerden seçildi. Yeni aç›lan 23 üniversiteye atanmas› için YÖK taraf›ndan Gül’e yollanan üçer kiflilik rektör aday listeleri de büyük oranda AKP’li adaylardan oluflturuldu. fiimdi sadece Gül’ün onay vermesini bekliyorlar. Tüm bu geliflmelerin karfl›s›nda hiçbir tutarl› ve sürekli direnifl gösteremeyen ulusalc› adaylar ve ulusalc› kesimler ise içlerinde bulunduklar› çaresizlikleriyle bafl bafla kalm›fl gibi duruyorlar. AKP kapatma davas› ekseninde geliflen uzlaflma atmosferinin hemen akabinde yap›lan atamalara yönelik devletin neredeyse hiçbir kurumundan bekledikleri deste¤i de göremeyen ulusalc› adaylar›n bir nevi ‘sat›fla’ geldiklerini de söyleyebiliriz. Bu geliflmeler üniversitelerimizi bir bütün olarak AKP’ye karfl› savunacak tek gücün üniversiteliler oldu¤unu bir kez daha göstermifl oldu. Bu kapsamda Ö¤renci Kolektifleri, üniversitelerimizi ‘AKP’ye b›rakmamak için mücadeleyi büyütmeliyiz’ diyerek acil bir ça¤r› yapt›. AKP’nin üniversiteyi ele geçirme iste¤ini basitçe ‘ulusalc› güçlerle hesaplaflmak’ gibi düflünmek yanl›fl bir yorum olacakt›r. AKP’nin üniversiteden as›l beklentisinin üniversitenin ideolojik ve bilimsel üretim gücünü neo-liberal düzenin ve gericilik politikalar›n›n emrine sokmak oldu¤unu bilmemiz gerekir. AKP, üniversite üzerinde egemenli¤ini güçlendirdi¤i ölçüde bilime ve üniversiteye sald›r›s›n› artt›racakt›r. AKP’nin hâkimiyeti alt›ndaki bir üniversitede örne¤in çevre bölümleri Tayyip Erdo¤an’› ‘çevrecinin daniskas›’ seçecek, ö¤retim görevlileri televizyon ekranlar›nda nükleer reklam› yapacaklar; mimarl›k ve inflaat bölümleri kentsel/rantsal dönüflüm projelerinin do¤rudan yürütücüleri olacak; hukuk fakülteleri gericili¤in resmilefltirilmesi için ellerinden geleni yapacak; tarih bölümleri Osmanl›'ya duyulan özlemin büyütülmesi için elinden geleni ard›na koymayacak; sosyoloji bölümleri dinsel gericili¤in toplumsal projelerini üretecek... Elbette verebilece¤imiz örnekler bunlarla s›n›rl› de¤il fakat önemli olan tüm bu örneklerden do¤ru bir sonuç ç›-

kartmakt›r. Bu noktada ç›kartaca¤›m›z sonucun AKP’ye karfl› mücadeleyi herhangi bir iktidar partisine yönelik verilmesi gereken bir dönem mücadelesi olarak görmekten öte ülkenin ve üniversitenin ba¤›ms›zl›¤›, tüm kamusal haklar, insanca yaflam, ça¤dafl, laik bir toplum yap›s›, demokratik ve ba¤›ms›z bir ülke mücadelesinin bugünkü karfl›l›¤› ve zorunlulu¤u olarak görmek gerekmektedir. AKP’nin üniversiteler üzerindeki egemenli¤inin artmas›yla birlikte üniversitelerimizdeki piyasa kuflatmas›n›n artaca¤›ndan da hiç kuflku duymamak gerekmekte. AKP’nin önümüzdeki dönem planlar›n› aç›klad›¤› stratejik raporun e¤itim bölümü inceledi¤inde yüksek ö¤retim bütçesinin oluflumunda ö¤rencilerden al›nan miktar›n önemli derecede art›r›lmas› üzerinde basa basa duruldu¤u görülecektir. Yani AKP paral› e¤itimden yana oldu¤unu gizleme ihtiyac› bile duymam›flt›r. AKP’nin geçen dönem atamas›n› yapt›¤› rektörlerin görevlerine bafllar bafllamaz üniversite içi hizmetlere yapt›klar› yüksek zamlar fark›nda olmam›z gereken tehlikenin boyutlar›n› gösteriyor. AKP'nin üzerinde durdu¤u bir di¤er konu ise vak›f (asl›nda özel) üniversitelerinin say›s›n› art›rmak. Yaza girmeden aç›lmas›na karar verilen iki üniversite ile toplam vak›f üniversitesi say›s› 33’e ulaflt›. Say›n›n bununla s›n›rl› kalmayaca¤›n› Hüseyin Çelik’in “dershaneleri üniversiteye çevirelim” fantezisinden de rahatl›kla anlayabiliriz. E¤itimde piyasalaflman›n fark›nda olan özel bankalar ise e¤itim harcamalar› için bir birleri ard›na krediler açmaya bafllad›. Devletten ald›¤› kredinin borcunu ödeyemeyen yüz binlerce ö¤rencinin oldu¤unu bile bile at›lan böyle bir ad›m›n arkas›nda yatan ç›lg›nl›¤› flaflk›nl›kla karfl›lamak yerine, sermayenin e¤itim alan›ndan duydu¤u beklentinin boyutlar› olarak de¤erlendirmek daha fay-

dal› olacakt›r. Üniversitelerimize ilgisini art›ran bir baflka kurum ise AB’dir. Özellikle son birkaç senedir Türkiye üniversiteleriyle iliflkisini artt›rmaya çal›flan AB’nin baflta Uluda¤ Üniversitesi olmak üzere 360 bin euro hibe ederek bafllatt›¤› 4 kamu üniversitesi ve 24 bin ö¤renciyi hedefleyen ‘AB’yi Türkiye’ye sevdirme projesi’ AB’ci kuflatman›n önümüzdeki dönem üniversitelerde yo¤unlaflaca¤›n› gösteriyor. Tüm bu geliflmelerden de görülece¤i gibi üniversitelere yönelik neo-liberal sald›rganl›k önemli derecede artacakt›r. Bu nedenle dönemin en belirgin mücadele bafll›klar›ndan biri eflit, paras›z e¤itim mücadelesi olmal›d›r. Özellikle geçti¤imiz dönem OMÜ, KTÜ, ODTÜ ve daha birçok üniversitede yakalanan piyasalaflt›rma karfl›t› kitlesel hareketlilik hem bu dönem için ciddi bir birikim sa¤lam›fl hem de sorunun yak›c›l›¤›n›n ne derece artt›¤›n› göstermiflti. Bu alanda afl›lmas› gereken en önemli hedef ise piyasalaflt›rma karfl›t› mücadelenin yeni eylem formlar›na, do¤rudan hak alma ve kazan›m elde etme biçimlerine kavuflmas›n› sa¤lamak olmal›d›r. Yurt zamlar›na karfl› imza kampanyalar›, yemek zamlar›na karfl› salt boykot çal›flmalar›, ulafl›m zamlar›na karfl› bas›n aç›klamalar› çok temel ve önemli araçlar olmalar›na ra¤men art›k sürecin ihtiyaçlar›n› karfl›lamakta yeterli de¤ildir. Gençlik hareketi üretkenli¤i ve yarat›c›l›¤›yla bu sorunu aflabilecek deneyime kavuflmufltur. Yurt zamlar›na ve yurtlar›n olanaks›zl›klar›na karfl› yurt iflgalleri/boykotlar› ya da rektörlükler önüne kurulacak çad›r kamplar›; yemek zamlar›na karfl› do¤rudan yemek s›ras›na girip para ödemeden yemek yeme talebini ›srarla sürdürme; ulafl›m zamlar›na karfl› flehir merkezlerini etkileyebilecek kitlesel gösteriler gibi örnekler bu dönem müflterilefltirmeye karfl› ön aç›c› eylemler olacakt›r.

Bu döneme iliflkin öngörülebilecek bir baflka de¤erlendirme ise gerici, faflist güçlerin geçen seneye göre görece daha hareketli olmaya çal›flacaklar› bir dönem olaca¤›d›r. Dinci gericiler AKP’nin zaferlerinin üniversite içindeki kitle sempatisini örgütlemeyi; ulusalc› çeteler yedikleri darbeler karfl›s›nda çeflitli çat›flma ortamlar›yla kendi kadrolar›n› ayakta tutabilmeyi; ülkücü faflistler ise üniversitelerin yap›s›ndaki de¤iflim içerisinde konum alabilmek için çeflitli provokasyonlar üretmeyi hedefleyeceklerdir. Fakat ne tür çaba içerisine girerlerse girsinler üniversite siyasetini ve üniversite gündemini belirleyecek as›l aktör üniversitedeki sol güçler olacakt›r. AKP’den ulusalc›lara her türlü pislikleri a盤a ç›kan, halka ve gençli¤e art›k inand›r›c› hiçbir seçenek sunamayan liberal, gerici, otoriter, sa¤c› unsurlar› içeren egemen siyasetin d›fl›nda üniversitelerde 68'den bugüne siyasal varl›¤›n› korumay› baflaran solun önerilerinin kitlesel karfl›l›klar bulaca¤› bir dönemin içinden geçece¤iz bu sene. Gençlik mücadelesinin tarihsel birikimiyle güçlü bir ba¤ kurma önemli bir görev olacakt›r. Bu noktada Ö¤renci Kolektifleri ‘68’den bugüne Denizler her yerde’ slogan›n› ›srarla ön plana ç›kartacakt›r. Ö¤renci hareketini her yönüyle hareketli bir sürecin bekledi¤i bu dönemde üniversiteliler “gericili¤e, piyasac›l›¤a, Amerikanc›l›¤a ve halk düflmanl›¤›na karfl› ülkemizi ve üniversitemizi AKP’ye b›rakmayaca¤›z” diyecekler. Toplumsal muhalefet güçlerinin de hareketli girece¤i bu sonbaharda Ö¤renci Kolektifleri üniversiteleri hareketlendirecektir. Piyasalaflt›rma karfl›t› kitlesel eylemliliklerin yan›nda AKP’ye karfl› mücadele temel hareket noktam›z olacakt›r. Bu kapsamda tüm üniversite kampuslar›n› ve kent merkezlerini eylemler, paneller, forumlar, AKP karfl›t› haftalar, flenlikler gibi çok yönlü araçlarla hareketlendirece¤iz. Bu dönemin en ciddi s›navlar›n› ise 2 Kas›m Pazar günü Halkevleri'nin ça¤r›s›yla yap›lacak Ankara merkezli, AKP karfl›t› mitingte ve YÖK’ün y›l dönümü 6 Kas›m Perflembe günü Türkiye’nin birçok merkezinde yapaca¤›m›z kitlesel gösterilerde verece¤iz. Dönemin sonunda baflar› ancak yaflad›¤›m›z süreci do¤ru kavrayabilmemizle ve sürece uygun müdahaleler önerebilmemizle gelecektir. Bundan üç y›l önce 'her fley bitti' denilen bir dönemden ö¤renci hareketinin yeniden kitleselleflebilece¤i bir noktaya tafl›nmas›nda katk›m›z›n ne denli büyük oldu¤unun bilincindeyiz. As›l kavga flimdi bafll›yor. Yolumuz aç›k olsun...

Y›kaca¤›m›z her domino tafl› di¤erlerini de devirecek

S

onbaharla birlikte yeni siyasi geliflmelerin yaflanaca¤› bir döneme giriliyor. Geçmifl dönemden kalan sorunlar›n bir k›sm› hafiflemifl olmas›na ra¤men, yeni dönem, AKP ve tüm siyasi aktörler aç›s›ndan daha farkl› ve zor sorunlar›n dönemi olacak. Kapatma davas› ve Ergenekon davas›nda sa¤lanan mutabakat›n AKP’ye daha genifl bir hareket alan› kazand›rd›¤› ortada. Devir teslim töreninde yeni Genelkurmay Baflkan› ‹. Baflbu¤’un aç›klamalar› mutabakat› pekifltirdi. AKP için zorlu geçecek bu dönem Kafkaslar’daki savaflla bafllad›. ABD, Kafkaslar› yeniden sömürgelefltirme operasyonunu derinden (burada Soros önemli bir aktördü) sürdürürken, Türkiye’ye ufak bir rol tan›mlam›flt›: tafleronluk karfl›l›¤› k›r›nt›lardan nasiplenmek (Gürcistan’a ABD’nin milyarlarca dolarl›k silah sat›fl› yan›nda, Türkiye’ninki sadece 45 milyon Dolar idi). Ancak ABD’nin ‹srail tezgâh› Putin taraf›ndan (biraz da Gürcistan Devlet Baflkan›’n›n egosu sayesinde) bozulunca, filler tepiflir çimenler ezilir misali, olan yine Türkiye’ye oldu. Her f›rsatta Turgut Özal’a öykünen Erdo¤an, Özal’›n “bir koyar, üç al›r›z” hesaps›zl›¤›n› yaflamakla yüz yüze kald›. Rusya’n›n, Türk flirketlerinin ihracat›na getirdi¤i fiili engeller ve “21 günde ABD gemileri Karadeniz’den ç›kmazsa, sorumlusu Türkiye’dir” ültimatomu daha iflin bafl›nda olundu¤unun kan›t›. Karadeniz’in bir gerilim, hatta bir savafl alan› olma olas›l›¤› ise AKP’nin Türkiye’yi nas›l bir tehlikenin içine att›¤›n›n göstergesi. Bu koflullar alt›nda enerjide neredeyse tamamen d›fla ba¤›ml› bir ülkeyi zor bir k›fl bekliyor. Ancak hala kuyru¤u dik tutmaya çal›flan AKP, sanki bütün Kafkas ülkeleri onu bekliyormufl gibi “Kafkasya ‹stikrar ve ‹flbirli¤i Platformu” önerisinden bahsediyor. Bu propagandan›n ülke d›fl›nda hiçbir anlam› olmad›¤› ortada. Bunu AKP de biliyor, ancak iç siyasette kendi-

cmy k

sine vermek istedi¤i “büyük aktör” imaj›n› güçlendirebilmek için “nafile namaz›”na devam ediyor. “Geliflmekte olan emperyalist güç” Rusya’n›n Gürcistan’a askeri müdahalesi, emperyalist ülkeler aras›ndaki iliflkilerin yeni bir döneme girdi¤inin önemli kan›tlardan birini oluflturuyor. Rusya kendi arka bahçesine yerlefltirilmifl bir Truva at› olarak gördü¤ü Gürcistan konusunda, Ukrayna’ya ya da Polonya’ya yapmad›¤› kadar tavizsiz davranacakt›r. Ancak Gürcistan, ABD aç›s›ndan da hem Kafkas enerji alan› için hem de ‹ran’› çevrelemek için oldukça önemli. Yeni tür bir gerilim zemini, ABD ve Rusya’n›n ç›kar alanlar›nda uzun zamand›r beliriyordu. Kuflkusuz böyle bir durumun Kafkaslarda, Ortado¤u’da, Afrika’da, Karadeniz’de, kutuplarda sürekli savafl durumlar›na neden oldu¤u ve olmaya devam edece¤i kesin. Baflta yeni AB ülkeleri ve Türkiye olmak üzere tüm Avrupa bu gerilimden fazlas›yla etkilenecek. Böyle bir atmosferde gerekli olan ba¤›ms›z tutumun ne AKP’den ne de di¤er düzen partilerinden beklenmeyece¤i aflikâr. Bu dönemde Erdo¤an, dolay›s›yla AKP, sadece d›fl siyasette de¤il iç siyasetteki ihtiyac› yüzünden de ABD’ye daha da fazla yanaflmak zorunda kalacak. Bunun en temel nedeni yaklaflan yerel seçimlerde olas› bir baflar›s›zl›k ihtimalidir. Seçimler öncesi yaflanacak ekonomik ya da siyasi bir kriz, AKP’nin dikifl yerlerini patlatabilir. (Ancak saf Amerikanc› bir tutumun da AKP’nin dikifllerini zorlayaca¤› K.Tüzmen ve C.Çiçek gerilimiyle ortaya ç›kt›) Böylesi bir atmosferde AKP tekelci sermayenin deste¤ini al›rken asli taban›n› oluflturan sermaye kesimlerini de kollamas› gerekiyor. AKP bu durumda halka karfl› sürdürdü¤ü savafl› daha azg›nlaflt›rmak zorunda. Ancak bunlar› yaparken de oy kayb›na u¤ramamak için bin bir çeflit Ali Cengiz oyununa baflvurmas›

gerekiyor. Oy kayb›na u¤ramamak aç›s›ndan AKP’nin iki büyük avantaj› var. ‹lki, dini de¤erleri sonuna kadar sömürmesi; cemaatlerden, tarikatlardan ald›¤› destek, dini simgeleri her biçimde kullanmas›. ‹kincisi ve daha önemlisi ise do¤ru çizgide, tutarl› ve güçlü bir muhalefetin olmamas›. CHP ve MHP gibi partilerin, ya da yeni kurulacaklar›n, AKP’nin neoliberalgerici politikalar› karfl›s›nda tutarl›, diri ve halktan yana (sol) bir muhalefet yapmas› beklenemez. Bu nedenle AKP bünyesinde toplanan tüm gerici blok, ilerici halk kesimlerine karfl› dinci-gerici sald›r›lar›n› azg›n bir flekilde artt›r›rken, milliyetçi-gerici-faflist kesimleri kendi arkas›na dizmeye çal›flmaktad›r. Son dönemdeki gerici bas›n›n salvolar›n›n bu gözle de¤erlendirilmesi do¤ru olacakt›r. Gerici bas›n›n emellerini en azg›nca yans›tan Vakit Gazetesi, kimi sosyal demokrat belediyeler hakk›nda, “Ramazan’da camilerin sesini k›sarak ezan sesini susturuyorlar (Dikili), iftar çad›r› kurmamay› -sanki mecburmufl gibi- adet haline getirdiler (Kad›köy)” türü pervas›z yay›nlar yaparken; uzlaflmalar sonras›nda gittikçe AKP’nin dümen suyuna girmeye bafllayan yarg› çevreleri de gerici sald›r›lara paralel neo-liberal sald›r› ataklar› düzenliyorlar. Dikili Belediyesi’nin su, ekmek ve ulafl›m›n halka ücretsiz veya ucuz olarak sa¤lamas›; Kad›köy Belediyesi’nin halka yer yer bedava sa¤l›k hizmeti götürmesi; fianl›urfa’da Suruç Belediyesi’nin 1 May›s ve Newroz’da personeline idari izin vermesi hakk›nda davalar aç›lmaktad›r. Bu davalar›n pefl pefle gelmesi, uygulaman›n sistematikli¤inin ve gericilikle neoliberalizmin iç içe geçiflinin rastlant›sal olmad›¤›n›n kan›tlar›d›r. Taraf gazetesi yazarlar›n›n, Birgün gazetesi ve Sendika.Org sitesi gibi hiçbir biçimde ulusalc›l›kla iliflkilendirilemeyecek çevrelere (ulusalc›l›k, ›rkç›l›k suçlamalar›yla) sistematik sald›r›lar› da bu liberal-gerici

salvolar›n bir parças› olarak de¤erlendirilmelidir. Art›k liberalizmin erdemlerini dile getirmekten çekinmeyen ve AKP savunuculu¤una soyunmaktan utanmayan bu liberaller, egemenler aras›ndaki çat›flmada ba¤›ms›z bir kutbu temsil etme çabas› güden sol ak›mlara, geleneklere karfl› son derece bilinçli bir kutuplaflt›rma, eritme ve marjinalize etme politikas› gütmektedirler. Bu geliflmeler ad›m ad›m kurulmakta olan ›l›ml›-‹slam rejiminde halkç›, ilerici uygulamalara ve dahas› asl›nda sola yer olmad›¤›n›n ve son derece otoriter karakterli bir gericilik rejiminin örülmekte oldu¤unun, liberallerin de “demokrasi” yaygaralar›yla bu geliflmelere bilinçli olarak çanak tuttuklar›n›n belirtileri olarak de¤erlendirilmelidir. *** Yaflanan ve giderek derinleflen bu kritik dönemeçte, toplumsal muhalefetin sonbahara hareketli bir tarzla girmesi son derece önemli olacak. Zira dura¤an bir çizgi, liberal-gerici taraf›n elbirli¤iyle sald›r›ya geçti¤i bu dönemde, kaç›n›lmaz olarak düflüfl, gerileme ve marjinalleflmeyi (hatta belki de yok olma tehlikesini) beraberinde getirecektir. Bu nedenle, bu sonbaharda AKP’nin kaç›n›lmaz öncelikleri olan neoliberal ve gerici politikalar›n karfl›s›nda güçlü bir set oluflturmak ilk ç›k›fl noktas›n› oluflturmal›d›r. Ancak neoliberal politikalara karfl›, ba¤›ms›z, demokratik ve sokakta mücadeleyi hedefleyen bir halk muhalefeti AKP’nin dolay›s›yla da emperyalizmin oyununu bozabilir. AKP’nin; emperyalist iflbirlikçili¤ine, kamusal haklar›n (e¤itim, sa¤l›k, enerji…) gasp›n› amaçlayan politikalar›na ve gericili¤ine karfl› verilecek bir mücadele baflar›l› oldu¤u ölçüde, onun ve di¤er tüm burjuva siyasal partilerin programlar› çöpe at›lacakt›r. E¤itim ve sa¤l›¤›n kay›ts›z flarts›z paras›z olmas›, insanca yaflam için gerekli miktarda suyun, enerjinin ve ulafl›m›n ücretsiz sa¤lanmas› gibi

somut talepler halk›n mücadele bayra¤› haline getirilerek AKP’nin ikiyüzlü vaatleri bofla ç›kar›lacakt›r. Bu sadece AKP’ye karfl› bir mücadele de¤ildir. Emperyalizmin tüm dünyada uygulatmaya çal›flt›¤› ve buna aday tüm yerel iflbirlikçilerin kabul etti¤i ekonomik ve siyasi programa karfl› bir mücadeledir. Sistemin iflleyiflini devrimci bir biçimde bozmak, hak mücadelelerinin baflar›ya ulaflmas›yla mümkündür. Kapitalist pazar iflleyiflinden kopar›lacak her parça di¤erlerini de peflinden getirecektir. Örne¤in toplumun ortak mal› olan su kaynaklar›n› satt›rmamak, yoksullar›n su tüketiminin ücretsiz olmas›n› sa¤lamak; enerji ve ulafl›m hakk› mücadelesini de güçlendirecektir. Ancak biz biliyoruz ki tüm toplumda yayg›n bir hak bilinci ve mücadelesi birdenbire oluflmayacak, bunun temeli, öncünün eylemiyle at›labilir. Bu durum ayn› zamanda da¤›n›k, parçal› sol siyasi güçler için ortak politik mücadelenin oluflturulmas› misyonunu içermek zorundad›r. Bu süreç kuflkusuz mücadele etme kararl›l›¤›n› ve örgütlenme bilincini de gelifltirecektir. AKP’nin ezilenler içinde köklefltirmeye çal›flt›¤› kaderci anlay›fl›; ezilenlerin ba¤›ms›z devrimci eylemiyle yenilecek. AKP’nin tarikatlara, cemaatlere dayal› örgütlenme anlay›fl›; halk›n demokratik, özgür ve eflitlikçi iradeye dayal› örgütlenme anlay›fl›na yenilecek. Bilinmelidir ki, y›kaca¤›m›z her domino tafl›, di¤erlerini de devirecek! Halktan yana her küçük baflar›, pefli s›ra liberal-gerici blo¤un zincirleme olarak daha büyük kay›plar›n› beraberinde getirecek! Yeter ki dinamik bir muhalefet çizgisinin birlefltiricili¤ine güvenelim! Verilen do¤ru mücadele örneklerinin arkas›nda dik durmay› baflaral›m, onlar› gelifltirelim!

2008

“Havana’n›n Avrupa’dan alaca¤› hiçbir ders yok” Nicolas ETHÉVE Salim LAMRANI ile söylefli

S

on kitab›n›zda AI’nin y›ll›k raporuna göre, insan haklar›na sayg› konusunda, Küba’n›n dünya ülkeleri aras›nda en kötü ö¤renci olmad›¤›n› belirtiyorsunuz. Bunu hangi kriterlere dayanarak iddia ediyorsunuz? fiüphesiz, AI insan haklar› konusunda dünyan›n, en itibarl› ve en ciddi kurumudur. Havana hükümetini fazlas›yla elefltiren bir tavra sahip, öyle ki, bu tavr› sonucunda, 1988 y›l›nda Sivil Toplum Kurulufllar› (STK) ile Küba’n›n iliflkileri bile kesilmiflti. Mamafih AI, bir raporunda Küba’y›, Güney Amerika ülkeleri aras›nda insan haklar›n› en az ihlal eden ülke olarakte tan›mlam›flt›. Avrupa’ya gelince, 2003 y›l›nda Küba’da insan haklar› ihlalleri yafland›¤› gerekçesiyle, bu ülkeye politik ve diplomatik yapt›r›mlar uygulanmas› için oy veren 25 Avrupa ülkesinin 23’ünde, insan haklar› ihlallerinin Küba’dan daha kötü bir durumda oldu¤u görüldü. K›sacas›, Havana’n›n insan haklar› konusunda, kimseden ders almaya ihtiyac› yok. Avrupa ve Latin Amerika ülkelerinde, insan haklar› ihlalleri hangi boyutta ve Küba ile bu ülkeler aras›ndaki farkl›l›klar nelerdir? Sözde insan haklar›na sayg›n›n ve demokrasinin befli¤i oldu¤u iddia edilen AB ile bafllayal›m. AI’nin Küba’da bugüne kadar siyasi bir cinayet ifllendi¤i konusunda herhangi bir aç›klamas› olmad›. Asla böyle bir bilgiye rastlanmad› (fakat Britanya’da böyle cinayetler ifllendi). Di¤er Avrupa ülkelerindeki ihlalleri ise flöyle: ‹flkence ve kötü muamele (Belçika, Fransa, Yunanistan, ‹talya, vb). ‹flkence alt›nda al›nm›fl ifade ve kan›tlar›n kullan›m› (Almanya). Kay›plar (Estonya) ve devlet görevlileri taraf›ndan kaç›r›lan kifliler (‹talya). Devlet ajanlar› taraf›ndan ifllenmifl suçlar›n cezas›z kalmas› (Avusturya, ‹spanya, Fransa, Yunanistan, vb), insan ticareti (Yunanistan). Etnik kökenleri nedeniyle e¤itim haklar›ndan yararland›r›lmayan çocuklar (Yunanistan, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya, Slovenya). Az›nl›¤a mensup kad›nlar› k›s›rlaflt›rma (Çek Cumhuriyeti, Slovakya) ve Irkç› nefreti k›flk›rtma (Bulgaristan, Letonya). Güney Amerika k›tas›n›n içinde bulundu¤u durum daha da kötü. Küba, insan haklar› konusunda di¤er ülkelerden aç›kça ay›rt edilir. AI, hiçbir zaman Havana hükümetini, devlet güçleri taraf›ndan ifllenmifl ve mahkeme edilmemifl bir cinayeten dolay› suçlamad› (Bu ülkeleri ise suçlad›: ABD, Bahamalar, Brezilya, Haiti, Jamaika, Meksika, Nikaragua, Peru, Porto Riko, Trinidad, Tobago, Venezüella). Ayr›ca di¤er ihlaller: Siyasi cinayetler (ABD), devlet güçleri taraf›ndan ifllenmifl çocuk cinayetleri (Honduras), polis taraf›ndan yap›lan ihlaller (Bahama, Kolombiya). Polis ve askeri personelin sorumlulu¤unda ifllenmifl suçlar (fiili, Kolombiya, Guatemala, Haiti, ABD vs) ve güvenlik güçlerinin iflkenceyi bir araç olarak kullanmas› ve bundan faydalanmas› (Belize, Brezilya, Kolombiya, Kuzey Amerika, vs). Yine Küba, AI taraf›ndan, yerli halklara köle muamelesi yap›lmas› ve çocuklar›n kölelefltirilmesi gibi konularda da hiç suçlanmad›. Amerika k›tas›ndaki di¤er ihlaller: Çocuk köleli¤i (Bolivya) ve çocuklar›n zorla çal›flt›r›lmas› (Bolivya), çocuklar›n ekonomik olarak sömürülmesi (Ekvador, Paraguay), çocuk ticareti yap›lmas› (Bolivya), güvenlik güçleri taraf›ndan çocuklara iflkence edilmesi (Brezilya), çocuklar›n hapsedilmesi (Bolivya), çocuklar›n zorla askere al›nmas› (Paraguay). Polisler taraf›ndan oluflturulan ölüm mangalar›n›n varl›¤› (Brezilya), köylü katliamlar› (Brezilya), köle kullanma (Brezilya), yorgunluk nedeniyle iflçi ölümleri (Brezilya). Resmi güçler taraf›ndan insan haklar› savunucular›n›n öldürülmesi (Brezilya, Kolombiya, Honduras), resmi güçler taraf›ndan yap›lan flantaj, gasp, haraç alma, zorbal›k vb suçlar (Brezilya). Güvenlik görevlilerinin, kar›flt›¤› ima edilen yayg›n kaç›rma olaylar› (Kolombiya, Haiti, Meksika), eflcinsellere karfl› ifllenen suçlar (Nikaragua), eflcinsellerin öldürülmesi ve iflkence edilmesi (Ekvador, Jamaika ve Meksika), yerli halklara iflkence yap›lmas› (Ekvador). Görüldü¤ü gibi Amerika’da, insan haklar› konusunda, Küba’n›n duyarl› davran›fl›n›n k›tada tek olma gerçe¤ini sizlere kan›tlayabiliyoruz.

www.halkinsesigazetesi.net iletisim@halkinsesigazetesi.net 15 günlük Yayg›n, Süreli, Türkçe yay›nd›r.

n Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Umar KARATEPE n Telefon-Faks 0 212 245 9037 n Adres Tomtom Mah. Örmealt› Sk. 6/3 BEYO⁄LU/‹STANBUL n Basıldığı Yer Sinerji Bas›n Yay. ve ‹let. Hizm. A.fi. Bask› Tesisleri - KOCAEL‹ n Dağıtım Yay-Sat


4 Eylül 17 Eylül

2008

GÜNDEM 3

I Sansürsüz sitesinden sansür AKP yanlısı ATV’nin ana haber bülteni sunucusu olan Fuat Kozluklu yönetimindeki haber portalı Sansürsüz.com’da Rahmi Yıldırım’ın bütün yazıları sansürlendi. Yıldırım dışında çeşitli yazarlar da sansürden nasibini aldı. Yıldırım sitede yayınlanan bir yazısı yüzünden halen yargılanıyor.

I Mahalle halk›ndan üst geçit eylemi

I Harç paras› için öldü

Adapazarı'nda 24 Ağustos’ta üst geçit isteyen Kirazca Mahallesi halkı, siyasilerin kendilerine verdiği üst geçit sözünü tutmadığını belirterek akşam saatlerinde meydana gelen trafik kazasının ardından E-25 karayolunu 1.5 saat boyunca trafiğe kapattı. 150 kişinin katıldığı eylemde çoğunluğu kadınlar oluşturuyordu.

Esenler Otogar girişinde 31 Ağustos’ta yola 'EDS' yazılarını yazan 3 işçi otomobilin altında kaldı. Kazada Muğla Üniversitesi Matematik Bölümü son sınıf öğrencisi Hüseyin Sarı (23) can verdi. Sarı, harç parasını ödemek için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Trafik Müdürlüğü’nden iş alan taşeron firmada işe girmişti.

Gemini de tayfan› da al git 1. Dünya Savafl›’nda Bo¤azlardan geçirilen Goben ve Breslav isimli iki Alman gemisinin Karadeniz’de Rusya’ya ait Sivastapol Liman›’n› bombalamas›yla Osmanl› savafla dahil edilmiflti. Ayn› filmi izlememek için ABD’yi ve ülkemizdeki tayfas›n› kovmal›y›z! NATO savaş gemilerinin Boğazlardan geçerek Karadeniz’de konuşlandırılmasını meşrulaştırmak için “insani yardım” gerekçesi kullanılırken, bebek maması ve çocuk bezi için sivil kargo gemisi veya kargo uçağı değil de tam donanımlı, küçük depolu ve nükleer başlık taşıyabilen uzun menzilli füzeler yüklü savaş gemilerinin kullanılması dikkat çekti. Bu durum “insani yardım” hikayesi altında ABD’nin Doğu Avrupa’daki füze kalkanlarıyla başladığı Rusya’yı kuşatma projesine Karadeniz’den de devam ettiğini açıkça gösteriyor. ABD’nin Karadeniz’e dair taleplerinin yeni olmadığı, Doğu Avrupa’daki füze kalkanı projesi ile beraber Rusya’yı çevreleme operasyonunun bir parçası olarak yıllar-

dır bu talebin dile getirildiği ancak Montrö Sözleşmesi nedeniyle hayata geçirilemediği daha önce defalarca dile getirilmişti. Kafkaslarda yükselen gerilim ve Gürcistan savaşı hem bu talebin aciliyetini artırdı hem de insani yardım adı altında yutturulabileceği ortamı yarattı. Ateflle oynuyorlar Bölgede emperyalistler arasında süren çatışmaya taraf olarak ateşle oynayan AKP hükümetinin adımlarına karşı Rusya’nın beklenen tepkisi ise gecikmedi. Montrö Sözleşmesi’ne göre Karadeniz’deki yabancı savaş gemilerinin 21 gün içinde bölgeden ayrılması gerektiğini söyleyen Rusya Genelkurmay Başkanı, gemilerin ayrılmaması halinde tüm sorumluluğun Türkiye’de olacağını duyurdu. 21

günlük gerilimli geri sayımın başladığını ilan eden bu açıklamayı Rusya sınırlarında Türk mallarına uygulanan fiili ambargo izledi. Tüm bu yaşananların ardından hükümet tarafından durumun vehametinin kavranmadığını ise Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen gösterdi. Fiili ambargoya “canımızı yakanın canını yakarız” diye yanıt veren Tüzmen’e ambargodan olumsuz etkilenen sermaye kesimleri bile “yavaşşşş” diye tepki gösterdi. Sonuçta Türk tırlarının sınırda bekletilmesine karşı Rus tırlarının bekletilmesi kararı alınırken bu karşılıklı ticari yaptırımların iki tarafta “eşit” sonuçlar yaratmadığı bir gerçek. İki ülke arasındaki ticaret hacmi son yıllarda çok hızlı artarak 35 milyar dolar düzeyine yaklaşırken Tür-

Karadeniz’de gemileriniz bats›n 21 A¤ustos günü bo¤azdan geçen gemileri Dolmabahçe’de toplanan TKP ve Yurtsever Cepheliler karfl›lad›. 22 A¤ustos günü Ö¤renci Kolektifleri üyesi 2 ö¤renci Ankara Ziya Gökalp Caddesinde “Katil ABD, AKP’yi de gemini de al defol!” yazan bir pankart açt›lar. Pankart›n aç›lmas›yla otobüs duraklar›nda bekleyen vatandafllar ö¤rencilerin att›¤› sloganlara efllik etti. Polisin ö¤rencileri döverek gözalt›na almaya çal›flmas›na tepki gösteren vatandafllarla polis aras›nda tart›flmalar yafland›. 23 A¤ustos günü ise ESP’liler Taksim Meydan›’ndan tek s›ra halinde Dolmabahçe’ye yürüdüler. 30 A¤ustos günü Karadeniz’de Halkevciler “Takalar›n denizi Karadeniz’de savafl gemilerini istemediklerini” ilan ettiler. Halkevciler Artvin’in Hopa ilçesinde Hükümet Meydan›’nda toplan›rken Borçka'da ise

Halkevi'nden Borçka Meydan›'na kadar bir yürüyüfl yapt›lar. Yine ayn› gün Trabzon’da Halkevciler bir bas›n aç›klamas›yla iflbirlikçileri protesto ettiler.

kiye ihracatında Rusya’nın 4. sırada olması ancak Rusya ihracatı için Türkiye’nin 14. sırada yani daha önemsiz bir yerde bulunması, bu ticari kısıtlamaların kimi daha olumsuz etkileyeceğini açıkça gösteriyor. Konu petrole geldiğinde işler daha da ciddileşiyor. Örneğin Rusya Koç grubuna ait Tüpraş’ın baş tedarikçisi durumunda ve tek alternatifi 2. sırada gelen İran! Geçen yıl iç tüketimi karşılamak için ithal edilen 36.4 milyar metreküp doğalgazın 23.1 milyar metreküpü Rusya’dan sağlandı. Bu koşullar altında, Tüzmen’in “Bombanın pimini çektik Rusya’nın eline verdik” ifadesi ancak hükümetin içine düştüğü ezikliği gözler önüne seriyor. Montrö tart›flmas› yalan› a盤a ç›kard› AKP’nin savaşta doğrudan taraf olarak ABD savaş gemilerine kapıyı açması medyanın önemli bir bölümü tarafından genelde Montrö ekseninde tartışıldı. Gemilerin tonajının Montrö sınırlarını aşıp aşmadığına dair üretilen kuru gürültünün arasında alınan kararın vahim sonuçları gözlerden ırak tutulmaya çalışıldı. Montrö’nün delinmediği iddiası bir taraftan da Başbakan Erdoğan’ın konuya dair yalan söylediğinin de kabul edilmesi anlamına geliyor. Zira Montrö Sözleşmesi’ne göre savaş gemilerinin boğazlardan geçişi için 8 gün önceden izin almak gerekiyor. Ancak Başbakan’ın geçiş-

Genelkurmay Baflkanl›¤›’n›n son gününde Yaflar Büyükan›t "fiu anda Montrö Antlaflmas›'na uymayan bir durum Karadeniz'de yok. Bu kadar basit” sözleriyle, ABD iflbirlikçili¤inin hiç de basit olmayan sonuçlar›n› örtbas etme gayreti içine girdi.

lerden 2 gün önce “resmi başvuru olmadığı”nı açıklaması ya Montrö Sözleşmesi’nin ihlal edildiğini ya da Erdoğan’ın yalan söylediğini gösteriyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin’in “Montrö Sözleşmesi bağlamında ABD, İspanya, Almanya ve Polonya’ya ait askeri gemilerin Türk Boğazları’ndan Karadeniz’e geçişi konusunda bildirimlerde bulunuldu” demesi “yalan” ihtimalini kuvvetlendiriyor.

1.Dünya Savafl› gibi! ABD donanmasının Karadeniz’e geçişine izin vermenin Kafkaslar’daki savaşa dahil olmak anlamına geleceği açık olmasına rağmen AKP hükümeti, Genelkurmay’ın da desteğini alarak kararını verdi. Bilindiği gibi Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı'na girişinin kritik adımı Rusya’yı bombalamaya giden Alman donanmasına Boğazlar’dan geçiş izni vermesi olmuştu. Hükümet verdiği kararın

Belediyelerde zabıta terörü AKP’li belediyelere ba¤l› zab›talar denetimleri alt›ndaki bölgelerde adeta terör estiriyor. Belediyeler ranta ve ç›kara dayal› iliflkilerini korumak ve toplumu zaptu rapt alt›na almak için zab›ta daya¤›na baflvuruyorlar

Besle liberali oysun gözünü Sol liberallerin Türkiye sosyalist soluna yönelik hayas›z sald›r›lar›n›n yeni hedefi Birgün gazetesi oldu Sol liberallerin Türkiye sosyalist soluna yönelik hayas›z sald›r›lar› devam ediyor. Kay›ts›z flarts›z AKP’nin kuyru¤una tak›lmayan, emperyalizme karfl› ç›kan , neoliberalizmle derdi olan herkesi “›rkç›, darbeci, Ergenekoncu” diye sald›ran “sol” liberaller Kürt hareketinin bir bölümü, feministler ve sosyalistlerin önemli bir kesimi taraf›ndan elefltirilmeye bafllan›nca pervas›zlaflmaya devam ediyorlar. Daha önce Ermeni bir gazetecinin efline yönelik fliddetini elefltiren feministleri neredeyse ›rkç›l›kla suçlayan Etyan Mahçupyan Taraf gazetesindeki yaz›lar›nda ahlaki s›n›rlar› yerle bir etmeye devam ediyor. Mahçupyan, 22 A¤ustos’taki “Sahte dostlar” bafll›kl› yaz›s›nda Hrant Dink’in ölümünden önce “Ermeni olmas›” gerekçesiyle Birgün gazetesinden at›lmak istendi¤i iddias›ndan yola ç›karak Birgün’ü ve Türkiye solunu ›rkç›l›kla, darbecilikle suçlad›. Hatta cemaatçi sol diye nitelendirdi¤i sosyalistleri “ucu cinayete kadar

giden kötülük flebekelerinin içinde do¤al olarak yüzen yarat›klar” olarak nitelendirecek kadar terbiyesizleflti. Birgün gazetesi ise “köpeksiz köyde de¤neksiz dolaflman›n rehavetine kap›ld›¤›n›” söyledi¤i Mahçupyan ve benzerlerine “Türkiye devrimci hareketinin tarihinin bugünün Ergenekoncular›'n›n a¤ababalar›na karfl› yürütülen bir ölüm-kal›m mücadelesi oldu¤unu” hat›rlatt›. Bu isabetli hat›rlatmadan sol liberallerin ders ç›karmalar› beklenmiyor. Ancak sola karfl› AKP iflbirlikçisi sald›r›lar›n flimdiki hedefi olan Birgün Gazetesi’ndeki dostlara hat›rlatmak gerekiyor: Omurgas›z liberaller, hangi projelerde sivriltilerek Türkiye soluna ak›l verme cüretini kazand›lar. Bu adamlar›n de¤neksiz dolaflt›¤› köy kimin projesidir? Parti olmayan partisinden Küresel BAK’›na kadar bir çok “sivil toplum” projesinden önce sol liberalleri bu ülkede ciddiye alan var m›yd›?

Geçtiğimiz ay Türkiye’nin farklı şehirlerinden özellikle AKP’ye bağlı belediyelerin zabıtalar eliyle estirdiği terör haberleri gündeme geldi. İstanbul’un farklı semtlerinde seyyar satıcılar ve esnaflar zabıtalar tarafından inanılmaz saldırılara uğrarken içki satışı yapan bir esnaf da geçmişte adı tehditten adam öldürmeye kadar farklı olaylara karışan Ankara Keçiören Belediyesi’ne bağlı zabıta ekiplerinin (nam-ı diğer A Takımı’nın) dayaklı sopalı saldırısına maruz kaldı. AKP’li belediyeler bir yandan yönettikleri il ve ilçelerde oldukça derin çıkar ve rant ilişkileri ağı yaratırken öte yandan da harcı gericilikle karılmış saldırıları ile vatandaşlara göz açtırtmıyor. İstanbul Karaköy’de aylar-

dır zabıta terörüne maruz kalan işportacılar, 13 Ağustos günü zabıta tarafından dakikalarca dövüldü. Dayak sonrası zabıtalar işportacıların iş yaptıkları PVC kaplama makinelerine el koydu. İstanbul Bakırköy’de ise Büyükşehir Belediyesi zabıtaları barınaklarından çıkartmak istedikleri balıkçılara türlü bahaneler bularak saldırdı. 27 Ağustos günü Bakırköy balıkçı barınakları önündeki işportacılara saldırarak işe başlayan zabıtalar, duruma itiraz eden bisikletli bir vatandaşı döverek bisikletini yola attı. Ardından da hızlarını alamayarak balıkçılara yönelerek çok sayıda esnafı yaraladı. Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul’da rantsal açıdan kıymetli hale gelen

Bak›rköylü bal›kç›lar yaflad›klar› zab›ta terörünün arkas›nda Büyükflehir Belediyesi’nin bar›naklar› kald›rma niyeti oldu¤una inan›yor

bölgeleri boşaltabilmek için kullanılan zabıta terörü, Ankara Keçiören’de ise AKP’li Belediye Başkanı Turgut Altınok’un gerici ve baskıcı yerel

Erdal’› unutmayaca¤›z, faflizmi yenece¤iz Ad› esnafa dayak olay›yla yeniden gündeme gelen A Tak›m› taraf›ndan 1995 y›l›nda katledilen Erdal Y›ld›r›m Keçiören’de yap›lan kitlesel bir etkinlikle an›ld›. Ovac›k Mahallesi’nin yeni kuruldu¤u y›llarda “kendi evini kendin yap” projesiyle mahalleye yerleflen insanlar yerel seçimlerle iflbafl›na gelen MHP’li Turgut Alt›nok’un sald›r›s›na maruz kalm›flt›. Alt›nok, A Tak›m› eliyle mahalle halk›na taciz ve sald›r›larda bulunmaya bafllam›flt›. Mahallelinin kendilerini koruyabilmek için bafllad›¤› gece nöbetlerinden birinde Erdal Y›ld›r›m A Tak›m› taraf›ndan silahla vurularak öldürüldü. Y›ld›r›m, 30 A¤ustos günü Keçiören halk› taraf›ndan kitlesel bir eylem ve ad›n›n verildi¤i kültür merkezinde düzenlenen etkinlikle an›ld›.

yönetim anlayışını tesis etmek için kullanılıyor. Geçmişte adı silahlı çatışmadan tehdide kadar çok sayıda olaya karışan ve Erdal Yıldırım’ın öldürülmesinden sorumlu tutulan A Takımı bu sefer de ruhsatı olduğu halde içki satışı yapan bir esnafı çivili sopalarla döverek ağır biçimde yaraladı. Adı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için geçen Keçiören Belediye Başkanı Turgut Altınok açıklamaları ile olayı geçiştirmeye çalışırken geçmişte ilçesinde içki servisi yapan işyerlerinin sayısının azalması ile övündüğünü hatırlatan haberler ortaya çıktı.

ciddiyetinin farkında mı bilinmez ama Türkiye halkı bölgeyi kan gölüne çevirecek bu kirli savaşta taraf olan işbirlikçilere gereken dersi vermek zorunda.

AKP

çal›fl›yor Geçti¤imiz hafta içinde AKP inisiyatifinde, toplumun gericilefltirilme hamlelerinin sonuçlar› ve varabilece¤i boyutlar› ortaya ç›kartan ve münferit olarak nitelenemeyecek kadar yayg›n çok say›da olay yafland›. AKP’li belediyelerde içki yasak ‹stanbul’da bulunan Moda ‹skelesi ve Üsküdar Salacak’taki Denizk›z› Restaurant iflletmeleri , ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi’ne ba¤l› Beltur A.fi.’ye geçtikten sonra bu tesislerde içki sat›fl› yasakland›. Restorant yetmedi uçakta da olsun 24 A¤ustos günü Gaziantep-‹stanbul seferini yapan THY uça¤›nda bir yolcu flarap servisi yap›lmas›na tepki göstererek flarap içen yolculara hakaretler ya¤d›rd›. Uluda¤ turizmine ‹slami düzenleme Uluda¤’› ziyaret eden Suudi Arabistanl› turistlerin talebi üzerine teleferiklerde yolcular›n birbirine de¤mesini engelleyecek bir düzenleme yap›larak yolcu say›s› azalt›ld›. DPT’de Ramazan düzenlemesi Devlet Planlama Teflkilat› yay›nlad›¤› genelgeyle Ramazan boyunca yemekhanenin sadece “mazeret ve hastal›k nedeniyle” oruç tutamayanlara aç›k olaca¤›n› duyurdu. Dura¤a tarikat camiinin ad› verildi ‹stanbul Gaziosmanpafla’da Malkoço¤lu Mahallesi ve Cebeci Mahallesi istasyonuna, Tebli¤ Cemaatine ait oldu¤u bilinen ve üyelerine fleriat suçlamas› baflta olmak üzere 39 ayr› davan›n aç›ld›¤› Mescid-i Selam Külliyesi’nin ad› verildi. TC’den K›br›sl› çocuklara tatil niyetine Kur’an kursu seyahati K›br›sl› 400’e yak›n çocuk ‹stanbul’a Kur’an kursuna götürülmek üzere topland›. Köy imamlar› taraf›ndan ev ev dolaflarak toplanan çocuklar›n bu dini seyahatini Türkiye Cumhuriyeti Lefkofla Büyükelçili¤i’nin düzenledi¤i ortaya ç›kt›.


4 Eylül 17 Eylül

4 GÜNDEM DEVR‹MC‹ YOL ÖNDERLER‹NDEN AL‹ BAfiPINAR YAfiAMINI Y‹T‹RD‹

‹fiTE AKP HAYIRSEVERL‹⁄‹!

Dostlar› ve mücadele arkadafllar› u¤urlayacak Devrimci Yol hareketinin liderlerinden Ali Baflp›nar, kansere karfl› verdi¤i yaflam mücadelesini kaybetti. Uzun süre Devrimci Ö¤retmen mücadelesini örgütleyen Baflp›nar, daha sonra yoksul mahallelerde faflist sald›r›lar karfl›s›nda direnifl komitelerinin örgütlenmesinde öncü rol oynad›. 12 Eylül darbesinin ard›ndan, 23 Ocak 1981’de yakalanan Baflp›nar a¤›r iflkencelerden geçirildikten sonra 11 y›l hapishanede kald›. 1991’te tutuksuz yarg›lanmak üzere serbest b›rak›ld›. Baflp›nar, cunta mahkemelerinde yapt›¤› savunmada son söz olarak flunlar› söylemiflti:

“...halk›m›z›n yan›nda emperyalizme, faflizme karfl› mücadele etmenin hakl›, do¤ru ve meflru bir direnifl mücadelesinin içinde yer alm›fl olman›n gururu ve onurunu tafl›yorum, dünyan›n hiçbir ülkesinde faflizme karfl› direnenler anarflist ya da teröristlikle suçlanmaz, bizlere karfl› yöneltilen bu suçlama ve niteleme de do¤ru de¤ildir...”

‹fiÇ‹YE KÜRDE BAYRAM YOK

Deniz feneri söndü Tayyip Erdo¤an’›n kurdurdu¤u Kanal 7 arac›l›¤› ile yoksullar, Filistinliler ve Lübnanl›lar için ba¤›fl toplad›¤›n› iddia eden Deniz Feneri Derne¤i yöneticileri, Almanya’da yarg›land›klar› mahkemede, toplad›klar› ba¤›fllardan 18 milyon Euro’yu amac› d›fl›nda kulland›klar›n› itiraf ettiler. Paralar› Türkiye’de aç›klanmayan hesaplara gönderen yöneticleri 3 ve 6 y›l ceza ald›lar.

2008

GÜLTEPE’DE ÇOCUK fiENL‹⁄‹

Bayram iznine dava aç›ld›

Halk›n yaz okulu var

‹çiflleri Bakanl›¤›, bu y›l yapt›¤› toplu ifl sözleflmesine 1 May›s ‹flçi Bayram›’n›n ve 21 Mart Newroz Bayram›’n› idari tatil olarak koyan DTP’li Suruç ‹lçe Belediye Baflkan› Ethem fiahin ile 2 belediye görevlisi hakk›nda dava aç›lmas› için izin verdi. D‹SK Genel-‹fl sendikas› ile Belediye yönetimi aras›nda yap›lan sözleflme gere¤i iflçilerbu günlerde ücretli izinli say›lm›flt›.

Gültepe Halkevi, Yaz Okulu faaliyetini 30 A¤ustos’ta genifl kat›l›ml› bir flenlikle sonland›rd›. Ö¤renci Kolektifleri üyesi üniversite ö¤rencilerinin 'Okumufl insan halk›n›n yan›ndad›r' kampanyas› kapsam›nda, ücretsiz resim, müzik, tiyatro, satranç dersleri verdi¤i çocuklar, yaz okulunda ö¤rendiklerini aileleri ve arkadafllar› ile paylaflarak e¤lendiler.

Ya mutab›ks›n ya daval›k ‹lker Baflbu¤’un Genelkurmay Baflkanl›¤› görevini devrald›¤› gün Anayasa Mahkemesi Baflkanvekili Osman Paksüt de ifadeye ça¤r›lan efli ile mahkeme kap›s›ndayd›. Alt› ay önce gizli buluflmalar›yla gündeme gelen ikili aras›ndaki fark›n s›rr› mutabakatta Ergenekon’un son sürprizi Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt’ün, firari Ergenekon sanığı eski AKP milletvekili Turhan Çömez’le yaptığı telefon görüşmeleri nedeniyle ifade vermeye çağrılması oldu. Yine, önce görüşme kayıtları yayın yasağı çiğnenerek AKP yanlısı medya kanalıyla duyuruldu, sonra da mahkeme harekete geçti. Osman Paksüt, geçtiğimiz Mayıs ayında emniyete ait bir aracı kendilerini izlerken yakalamış, düzenli olarak takip edildiğini ve telefon görüşmelerinin dinlendiğini iddia etmişti. Emniyetin o günlerde yalanladığı iddiaların asılsız olmadığı bu son gelişmelerle açığa çıktı. İzleme olayının gündeme geldiği günlerde Paksüt çifti Çömez’le görüşmüş, görüşmenin ardından Çömez’in Deniz Baykal ziyareti gündeme gelmişti. “Tesadüfe bak” Operasyonun bu adımının zamanlaması oldukça dikkat çekiciydi. Osman Paksüt’ün eşi-

nin ifadeye çağrıldığı gün, aynı zamanda İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığı görevini devraldığı gündü. Taraf gazetesi “Bak şu tesadüfe” başlıklı manşette bu çakışmaya değinerek, ikilinin 6 ay önce AKP aleyhin-

de gizli görüşme iddialarıyla gündeme geldiğine dikkat çekti. Başbuğ ve Paksüt ikilisi daha önce Mart’ta Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nda gerçekleşen tartışmalı bir görüşmeyle gündeme gelmişti. Üniversitede tür-

Genelkurmay Baflkanl›¤› görevini Yaflar Büyükan›t’tan devralan ‹lker Baflbu¤’un da, selefleri Özkök ve Büyükan›t’›n yolunda ilerleyece¤i san›l›yor. Baflbu¤ Anayasa Mahkemesi karar› çerçevesinde AKP ile mutab›k.

Cumhuriyet ve CHP’nin laiklik koruyucusu kabul edip “hoflgeldin” dedi¤i ‹lker Baflbu¤’un as›l fark› ABD ve NATO ile iliflkileri uluslararas› alanda daha “aktif” biçimlerde sürdürmek olacak

Gene buldular bir kurtarıcı Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olduğu dönemlerde ordunun AKP hükümeti karşısında laiklik adına etkili bir direnç göstermemesinden yakınan çevreler, İlker Başbuğ’un göreve başlamasını sevinçle karşıladılar. Başbuğ’un, devir teslim töreninde yaptığı konuşma Cumhuriyet gazetesi ve CHP tarafından AKP’ye çok sert uyarılar olarak değerlendirildi. Başbuğ’un “umut yaratan” konuşmasındaki can alıcı sözler şunlar oldu: “Yaşam tarzı oluşumunda dini düşüncelere büyük bir ağırlık verildiği yönündeki endişeler ciddiye alınmalıdır.” Başbuğ ayrıca sosyal devletin zayıflamasıyla bazı cemaatlerin güçlendiğini belirterek bu cemaatlerin ekonomiyi ve sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye çalıştıklarını söyledi. Cumhuriyet gazetesi Başbuğ’un konuşmasını “Başbuğ’dan sert mesajlar” başlığı ile verirken, CHP Genel Saymanı Mustafa Özyürek, “Türkiye’de dini esas alan yaşamın yaygınlaşmasıyla ilgili toplumda ortaya çıkan tedirginliği ve kaygıları Genelkurmay Başkanı çok net ortaya koydu. Bana göre ilk kez söylenmiş net uyarılar” yo-

rumunda bulundu. Oysa Başbuğ’un sözleri, Anayasa Mahkemesi’nin AKP tandanslı Başkanı Haşim Kılıç’ın, AKP’yi kapatmama kararını açıklarken söyledikleriyle aynı sözlerdi. Yani, “AKP’yi kapatmıyoruz ama o da laik kesimin kaygılarını gözetsin.” Bu AKP’ye güvensizliği ya da sert karşı çıkışı değil, mutabakat sınırlarını hatırlatan bir vurguyu ifade ediyordu. Ordu sevdalıları pek üstünde durmasa da Başbuğ’un asıl önemli sözleri ABD ve NATO’ya ilişkin olanlardı. ABD ile terörle mücadele işbirliğini “mükemmel” ifadesiyle öven Başbuğ, stratejik dayanaklarından birinin de güvenlik, BM ve NATO şemsiyesi altında barışı koruma görevlerine katılım olacağını belirtti. Bu ifadenin somuta tercümesi, ABD ve NATO öncülüğündeki savaşlarda bugüne kadar daha geride durmayı tercih eden Türkiye’nin bundan sonrası için aktif katılıma yeşil ışık yaktığı. Halihazırda destek istenen Afganistan savaşı yakın vadede gündeme gelecek riskli bir görev olarak bekliyor.

banın önünü açan düzenlemelerin iptaline ilişkin başvurudan bir hafta sonra, kapatma davasından 13 gün önce gerçekleşen görüşme süresince karargahta olağanüstü önlemler alınmıştı. Aradan çok sular akt› AKP medyasının “yargıyı ve askerleri rahatsız eden görüşme” diye duyurduğu BaşbuğPaksüt görüşmesinden sonra kimi beklentileri tersine çeviren, şaşırtıcı bir dizi gelişme daha yaşandı. Başbuğ 24 Haziran’da, yani emekli komutanlar Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’un Ergenekon kapsamında tutuklanmasından bir hafta önce, Tayyip Erdoğan’la bir gizli görüşme yaptı. Emekli komutanların bu görüşmenin ardından tutuklanması, Erdoğan ve Başbuğ’un operasyonu birlikte planladığı iddialarını gündeme getirdi. Daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin AKP’yi kapatmayan ancak laiklik konusunda kaygılı kesimlerin endişelerini ciddiye alması yönünde uyaran kararı açıklandı. Ardından da mutabakat pozlarının verildiği, Yaşar

Büyükanıt’ın pahalı bir hediye ile uğurlandığı, ihraçsız YAŞ gerçekleştirildi. Bu sürecin ardından göreve gelen Başbuğ, devir teslim töreninde toplumun bir kesiminin dini düşüncelere dayalı yeni bir yaşam tarzının oluşmakta olduğu yolunda endişeler taşıdığını söyleyip, “Bu endişe ciddiye alınmalıdır” diyerek, Anayasa Mahkemesi kararından çıkan mutabakat çağrısının altını çizdi. Dava sürecinde “AKP kararımızdan sonra kıyamet kopacak” diyen ve AKP muhalifleri içinde sivri ucu temsil eden Osman Paksüt ise henüz mutabakat sınırlarına çekildiğine yönelik bir işaret vermemişti. Başbuğ’un göreve geldiği gün Paksüt’ün eşinin mahkemeye çağrılması, bu son sivri ucu da mutabakata davet eden bir uyarı olarak değerlendiriliyor.

Osman Paksüt, May›s ay›nda emniyete ait bir arac› kendilerini izlerken yakalam›fl, düzenli olarak takip edildiklerini ve telefon görüflmelerinin dinlendi¤ini iddia etmiflti. ‹zleme ve dinleme kay›tlar› aleyhinde delil olarak kullan›ld›.

Ver coşkuyu Bahçeli MHP Başkanı Devlet Bahçeli, suskun geçirdiği yaz döneminin ardından yine AKP’yi zora sokacak bir öneriyle dönüş yaptı. Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı olduğuna 10’a 1 gibi büyük bir çoğunlukla hükmettiğini anımsatan Bahçeli, AKP’nin açık kalmasının, MHP’nin koalisyon ortağı olduğu 3 Ekim 2001’de yapılan Anayasa değişikliği sayesinde olduğunu söyledi. Ülke siyasetini belirleyen yasal çerçevenin uzlaşma içinde yeniden şekillendirilmesi gerektiğini söyleyen Bahçeli “Parti kapatmayı zorlaştıran ve Anayasa Mahkemesi’nin yetkilerini kısıtla-

yan anayasa değişikliğini getirin, 70 oyumuzla destekleyelim” dedi. Bahçeli’nin önerisi dokunulmazlıkların kaldırılmasını da içeriyor. MHP benzer bir tutumu türban düzenlemesinde de sergilemiş ve adım atmak zorunda kalan AKP bu süreçte çok ağır bir faturayla yüz yüze gelmişti. Aynı süreç şimdi de parti kapatma ve Anayasa Mahkemesi konusunda yaşanacakmış gibi görünüyor. Demokrasi havariliğini kimseye bırakmak istemeyen ancak dokunulmazlıkların kaldırılmasına yanaşmayan AKP’nin başı yine zorda.

Din dersi baskısı bitsin Alevi Bektaşi Federasyonu, Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu ve Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri zorunlu din derslerinin kaldırılması için Türkiye çapında eylemler başlat-

tı. İlki 24 Ağustos’ta İstanbul Taksim’de gerçekleştirilen eylemleri, 30 Ağustos’ta İzmir ve Adana’da gerçekleştirilen eylemler izledi. Eylemlere çeşitli sol parti ve kitle örgütlerinden

de destek geldi. Eylemler önümüzdeki haftalarda devam edecek. İstanbul’daki ilk eylemde bir basın açıklaması yapan Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, zorunlu din dersi uygulamasının hak ihlali olduğunu, eğitim hakkına, din ve vicdan özgürlüğüne aykırı olduğunu söyledi. AİHM’nin zorunlu din dersi aleyhine verilmiş kararının dikkate alınmadığını belirten Balkız, bu kararın uygulanmasını istedi.

Ertuğrul Özkök sermaye kardeşliğine çağırıyor Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, bir yazısında, Bursa’daki statlı, helikopterli, üç gün üç gece eğlenceli

sünnet düğününe dair sosyolojik tahliller üretip yükselen İslami sermayenin geleneksel sermayeyle aynı düzleme yöneldiğini söyleyerek, sermaye kardeşliği mesajı yolladı. Özkök tesettürlü annenin sahnede ünlü sanatçılarla yan yana göbek atışından, iki kızından biri annesinden de kapalı iken diğerinin açık olmasından övgüyle söz etti ve yazısını

şöyle sürdürdü: “Yeni sınıfın varlığı arttıkça, eski çevresinin standart uygulamalarından uzaklaşma eğilimi gösteriyor. Bu bence çok iyi bir şey. Bir süredir ‘kaynaşma’, ‘gettolardan çıkma’ dediğim şey işte bu.” Zengin zengini kardeş biliyor, Ertuğrul Özkök de bunu hatırlatıyor.

Koflarad›m kirli savafla Kara Kuvvetleri Komutan› Koflaner, “yasal ve silahs›z terör”e karfl› tedbir al›nmas›n› istiyor Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı devralan Orgeneral Işık Koşaner, devir teslim töreninde kirli savaş uygulamalarını ve insan hakları ihlallerini savunan bir konuşma yaptı. Bildik “iç ve dış tehdit” söylemini yineleyen Koşaner, yasal alanda mücadele eden muhalefet örgütlerini “silahsız teröristler” diye tanımlayıp bunlara karşı da tedbir alınmasını istedi. Koşaner ayrıca özgürlüklerin de sınırlandırılmasını istedi. “Legal alanda ortaya çıkan silahsız teröristlere ve ayrılıkçılık destekçilerine karşı da tedbirler getirilmeli” diyen Koşaner, demokratik kitle örgütlerini hedef gösterdi. Koşaner, kolluk kuvvetlerine kısmi sınırlamalar getiren yasaları da eleştirerek “Ülkemizde hiç terör yokmuş gibi düzenlenen yasaların teröre karşı mücadelede önleyici faaliyetlerinde yetersiz kalıyor” dedi. Oysa geçtiğimiz haftalarda bazı eski askerlerin, çatışmalar sırasında yakalanan bazı PKK’lilerin canlı canlı helikopterlerden atıldığı, bazı askerlerin gerilla

cesetlerine tecavüz ettiği yönündeki açıklamaları gündeme gelmiş soruşturmaya uğrayan ise olaylardan sorumlu tutulan askerler değil, olayları dile getiren askerler olmuştu. Yani kolluk güçlerinin eli Koşaner’in iddia ettiği gibi bağlı değil ve fiili olarak dokunulmaz durumda. Ancak anlaşılan komutanlar da emniyet gibi yasal dokunulmazlık ve yargısız infaz hakkı istiyor. Polislerin “elini kolunu bağlayan” yasal düzenlemeleri kaldıran Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun çıkmasının ardından yalnızca 2008 içinde 22 yargısız infaz yaşandı. Polis kurşunuyla yaralananlar, felç olanlar, karakolda işkence görenler ise cabası. AKP ve TSK, Kürt hareketine karşı savaş politikasında uzlaşmalarını sürdüreceklerini ortaya koymuşken Koşaner’den gelen bu açıklamalar pek hayra işaret değil.


4 Eylül 17 Eylül

2008

‹NSANCA YAfiAM 5

Bu atefl Gökçek’i yakacak Gökçek’in y›kamad›¤›, teslim alamad›¤› Dikmen Vadisi halk›n›n kurdu¤u Bar›nma Hakk› Bürosu yak›ld›. Yang›n halk› y›ld›rmak bir yana daha çok birlefltirdi 3 yılı aşkın bir süredir kentsel dönüşüm yağmasına karşı direnerek evlerini ve mahallelerini terk etmeyen Dikmen Vadisi halkı 23 Ağustos gecesi bir yangınla uyandı. Vadide direnişle geçen yıllar içinde, barınma hakkı mücadelesinin yarattığı birikimin kurumsallaşmasıyla açılan Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosu, oldukça tanıdık “kimliği meçhul” kişiler tarafından kundaklandı. Mahalle halkının toplantılarını yaptıkları, eylem hazırlıklarını yürüttükleri, şenliklerini düzenledikleri, mücadele tarihi ve hukuksal gelişmelere ait arşivlerini tuttukları, buluşup dertleştikleri büro, pazar günü gece yarısı bir bidon benzin marifeti ile yakılmaya çalışıldı. Kundaklamanın tek görgü tanığı olayın gece 00.45 dolaylarında gerçekleştiğini, metalik renkli Renault Megan marka bir aracın büronun bulunduğu noktaya gelmesinden kısa bir süre sonra önce bir bidon gördüğünü ardından da

büronun yanmaya başladığını söyledi. Tanık, büroya yaklaşan araçla beraber iki ayrı aracın daha yangının çıkmasının ardından olay yerinden hızla uzaklaştığını da aktardı. Alevlerin fark edilmesiyle birlikte büroya akın eden vadi halkı yangını kendi imkanları ile söndürdü. Fakat içerdeki eşyaların tamamı, büroya ait arşiv ve dokümanlar yanarken büronun içinde mahalle halkı tarafından beslenen iki ördek de yangın sonucu öldü. Yangını söndüren mahalleli olayın ardından sabaha kadar uyumayarak mahallenin farklı noktalarında ateşler yakıp nöbet tuttular. Barınma hakkı mücadelesinin bugüne dek sağladığı birikimi yok etmek ve vadi halkının direncini kırmak için çıkarıldığı düşünülen yangın bu niyetlere hizmet etmek bir yana halkın kararlılığını arttıran bir etki yarattı. Y›kamay›nca yakt›lar Kentsel dönüşüme karşı evlerinden edilmek istenen

Dikmen Vadisi halkının uzunca bir süredir sürdürdüğü direniş, belediyenin bölgeye dair tüm projelerini hayata geçirmesine engel olmuş, halk meşru çizgide yürüttüğü mücadele ile Melih Gökçek’in elini kolunu bağlamıştı. Yıkım ekiplerinin geleceğine dair haberlerin duyulduğu bir dönemde gerçekleşen yangın için “faili belli” yorumları yapıldı. “Kimi çevrelerin” halkı korkuya sevk ederek direnişi kırabilmek ve kendi projelerini hayata geçirebilmek amacıyla bu kontrgerilla tarzı eylemi gerçekleştirdiği düşünülüyor. Gökçek’in bir TV kanalında, vadi halkının büroyu kendilerinin yaktığını ima etmesi ve benzer şekilde Cemevi’nin de yakılacağı “kehanetinde” bulunması eylemin gözdağı için yapıldığı izlenimini güçlendirdi. Kundaklama olayı, Türkiye’de demokrasi ve haklar mücadelesi verenler açısından oldukça tanıdık olan kontrgerilla eylemlerinin bir örneği

Bu atefl sizi de yakar

B

olarak not edildi. Bu eylem, Ergenekon operasyonu ile karartılan kontrgerillanın gerçekte halkın her tür örgütlü eylemini hedef alan bir yapılanma olduğunu hatırlattı.

Kontrgerillan›n daniskas›na öfke Bar›nma Hakk› Bürosunun kundakland›¤› günün sabah›nda Vadi halk› önce kendilerine destek ziyaretine gelen KESK Baflkan› Sami Evren, Tüm-Bel-Sen Baflkan› Vicdan Baykara, Halkevleri Genel Sekreteri ‹lknur Birol ve ODTÜ Mezunlar› Derne¤i Baflkan› Himmet fiahin’in kat›ld›¤› bir eylem gerçeklefltirdiler. Vadililer olay›n sorumlusu olarak gördükleri Gökçek’ten hesap sormak için o¤lu Osman Gökçek’in Oran Sitesinde bulunan evi-

ne bir yürüyüfl düzenlediler. Burada Vadi halk› ad›na konuflan Tar›k Çal›flkan Gökçek’in mafyay› hat›rlatan yöntemlerinin kendilerini y›ld›ramayaca¤›n› ifade etti. 27 A¤ustos Çarflamba günü de Dikmen Vadisi halk› kendisini destekleyen kurum temsilcileri ile beraber Bar›nma Hakk› Bürosunun kundaklanmas›ndan sorumlu tuttuklar› Melih Gökçek’ten hesap sormak üzere Güven Park’ta bulunan Belediye binas› önünde bulufltular. Yüzlerce gecekondulu Gökçek hakk›nda suç duyurusunda bulunduklar›n› aç›klad›. Vadideki Cemevi’ni de hedef gösteren Gökçek’in aç›klamalar›na Alevi örgütleri 28 A¤ustos günü bir eylem yaparak cevap verdiler.

Bir bidon benzinle kentsel dönüflüm Vadi halkının yaşadığı saldırı sonrası çok sayıda kurum destek ziyaretleri ve yaptıkları eylemlerle barınma hakkı mücadelesi veren mahalle halkını yalnız bırakmadı. KESK, Tüm Bel-Sen, Halkevleri ve ODTÜ Mezunları Derneği yöneticileri olayın hemen ardından mahalleye gelerek gerçekleştirilen eyleme katıldı. Burada konuşan KESK Başkanı Sami Evren, vadi halkını kamu emekçileri ile beraber Kızılay’da insanca yaşam talebini dile getirmeye çağırdı. Aynı gün CHP Ankara Milletvekili Hakkı Süha Okay, SHP Ankara İl Başkanı Celalettin Koç, TKP, Öğrenci Kolektifleri ve Dikmen Halkevi büroya destek ziyaretinde bulundu. 26 Ağustos Salı günü ise Ankara Tabip Odası, Şehir Plancıları Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası temsilcileri büroya ziyarette bulunarak vadi halkına dayanışma mesajlarını ilettiler. Şehir Plancıları Odası ise “Hakim düzenin karanlık yüzü, bir bidon benzinle kentsel dönüşüm sağlamaya çalışıyor” diyerek vadi halkıyla beraber mücadele edeceklerini duyurdu.

Kay›t paras› gizli, rezillik aleni Her y›l izlemeye al›flt›r›lmaya çal›fl›ld›¤›m›z oyun bu sene de oynand›. Milli E¤itim Bakanl›¤› kay›tlarda zorla para toplaman›n yasal olmad›¤›n› söylerken okul yönetimleri zorunlu ba¤›fllarla Bakanl›¤›n gerçek mesaj›n› uygulad› Yeni eğitim öğretim yılı başlarken bir kez daha Bakanlıkla okul yönetimleri arasında kayıt parası konusundaki “sessiz mutabakat” devreye giriyor. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik “okullarda kayıt parası alanı yakarım” tehditleri savururken okullarda “zorunlu bağış” uygulaması aslında gayet aleni bir biçimde sürdürülüyor. Okul

yönetimleri öğrenci ve velilerden para toplarken bu uygulamalar karşısında TV kameralarına esip gürleyen Milli Eğitim Bakanı’nın okul yöneticilerine bir yaptırım uyguladığı henüz görülmedi. Bu yıl da bu tablo değişmedi. İstanbul’da kızlarından birini Alibeyköy Lisesi’ne diğerini Refhan Tümer Lisesi’ne kayıt ettir-

Su hakkı sayaca sığmadı 21 Ağustos günü Sakarya'nın Teketaban Köyü'ndeki evlere su sayacı takmak için gelen Adapazarı Su Kanalizasyon İdaresi ekipleri, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan köylülerin direnişi ile karşılaştı. Köylülerin bu direnişi üzerine köye jandarma ve polis ekipleri sevk edildi. Bugüne kadar kendi sularını kendi imkanlarıyla sağlayan, borularını kendileri döşeyen köylüler, su-

yu sulama amacıyla da kullandıkları için şehirde yaşayanlara oranla daha fazla su harcadıklarını belirttiler. Sayaç bağlanması durumunda gelecek faturaları ödeyemeyecek durumda kalacaklarını söyleyen köylüler “Devlet bize ne hizmet getirdi ki parasını istiyor, tüm altyapıyı kendimiz yaptık” diye isyan ettiler.

mek isteyen bir veli her iki okulun da kendisinden 300’er YTL istediğini anlattı. Çankaya Dikmen’de ise İzzet Latif Aras İlköğretim Okulu’nun müdürü sert kayaya çarptı. Torununu kayıt ettirmek isteyen emekli bir yargıç, kayıt parasına itiraz ettiği için kendisiyle tartışan okul müdürünü gözaltına aldırttı. Bakanlık ve okul yönetimleri

sessiz mutabakatla para toplamaya devam ederken soyguna dur diyenler de oldu. İstanbul’da Liseli Genç Umut 25 Ağustos günü parasız eğitim talebiyle Sultanahmet Meydanı’ndan Cağaloğlu’ndaki İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne yürüyerek burada bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Edi Bese Akda¤

İzmir’de zehir akıyor Susuzluk İzmir’i de vurdu ve olan yine halka oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi, yaşanan su sıkıntısını neden göstererek arsenik oranı yüksek bulunan Sarıkız ve Göksu kuyularını yeniden devreye sokacağını açıkladı. Konu üzerine açıklama yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu arsenikli kuyuların “halkın isteği” üzerine açıldığını savundu. İzmirlileri suyu

içmemeleri ve yemek yapmamaları konusunda uyaran Kocaoğlu su faturalarının üzerinde “İçilmez” uyarısı yazacağını belirtti. Uzmanlar, arsenikli su kullanımının kansere neden olacağının altını çiziyor. Şimdiden damacana su satışlarında patlamanın yaşandığı İzmir’de halkı oldukça zor günler bekliyor.

Sarıyer’de halk yürüyüşü Sarıyer’de Maden Mahallesi halkı yol, su hizmeti alabilmek ve oturdukları evlerin tapusuna kavuşabilmek için 28 Ağustos günü Belediye’ye yürüdü. İnsanca yaşam taleplerini içeren sloganlar atan mahalle halkı yıkımlara direnen Dikmen Vadisi halkına da desteklerini ilettiler. Maden Mahallesi’nden Belediye’ye yapılan yürüyüşün ardından mahalle temsilcileri

belediye yetkilileriyle görüşerek sorunlarını ve taleplerini ilettiler. Yapılan basın açıklamasında yetkililere, mahallelilerin sıkıntılarının birçok kez iletilmesine rağmen hiçbir adımın atılmadığı, buna karşın mahallenin yanı başındaki villalara her türlü hizmetin götürülmesinin ikiyüzlülük olduğu vurgulandı.

Ankara’da bebek ölümlerine dair inceleme yapmak isteyen Türk Tabipler Birli¤i’ne izin vermeyerek meslektafllar›ndan kaçmaya çal›flan Sa¤l›k Bakan› Recep Akda¤’a geçen say›m›zda “Art›k Yettin” demifl ve sa¤l›kta y›k›m›n hesab›n› vermesi gerekti¤ini yazm›flt›k. Akda¤ bu kez de Diyarbak›r ziyaretinde 4300 sa¤l›k emekçisini temsil eden örgütlerle görüflmeden kenti terk etti. Akda¤’›n özel hastane yöneticileriyle toplant› yap›p kendilerinden kaçmas›na tepki gösteren SES ve Tabip Odas› Sa¤l›k Bakan›’n›n gerçeklere gözünü kapad›¤›n› söylediler ve “herhalde can›n› yakmam›zdan korkuyor” dediler.

iri siyah, biri beyazd›. Beyaz olan›n bir aya¤› sakatt›. Dikmen Vadisi’nde yaflayan herkes gibi, birbirlerinden hiç ayr›lmazlard›. Korkutup oynamak için üzerlerine yürüseniz, kaçmak yerine dönüp onlar sizi kovalard›. Bir mahallenin, bir kentin s›n›rlar›n› çoktan afl›p, bu ülkenin tarihinde hakl› bir yer edinen, onurlu ve kararl› bir direniflinin içinde buldular kendilerini. Vadinin maskotu, nefle kayna¤› iki cand›lar. Yoksul babalar›n›n oyuncak alamad›¤› gecekondu çocuklar›n›n birici¤i, sevgilisiydiler. ‹ki yavru ördektiler. 24 A¤ustos 2008 gecesi, onlar›n yanm›fl kavrulmufl bedenlerine bakarken ilk akl›ma gelen; memleketin tafl›n› topra¤›n›, fabrikas›n› tersanesini, flimdi de yoksulun bir göz kondusunu, basit yaflamlar›m›z› ve en temel haklar›m›z› ona buna peflkefl çekenlerin, acaba daha ne kadar sald›rganlaflacaklar› oldu. Dikmen Vadisi halk›n›n imece usulü, el eme¤i, al›nteriyle kurdu¤u “Bar›nma Hakk› Bürosu” kundaklanm›fl, gecenin bir vakti bütün vadi halk› sokaktayd›. Etrafta polisler, gazeteciler; vadinin tepelerinde gençlerin yakt›¤› atefller, öfkeyi ve kayg›y› bütün kente tafl›yan koyu siyah dumanlar. Yafll› bir amcam, yavru ördekleri saklamam›z› söyledi, çocuklar böyle görmesin diye. Üzülürler sonra, ama üzülmemeli çocuklar. Çocuklar›m›z üzülmesin, daha iyi bir yaflam sürsün diye de¤il mi bu kavga? Ama onlar da biliyor bunu, o yüzden en zay›f yerimizden vuruyorlar bizi, çocuklar›m›z› üzüyorlar. Dikmen Vadisi halk›n›n üçüncü y›l›nda olan bar›nma hakk› mücadelesi, rantç› kesimlerin ak›l almaz sald›r›lar›yla yeni bir döneme giriyor. Bu mücadele, hem vadide bar›nanlara, hem de Ankara’da ve bütün ülkede yaflayanlara çok fley ö¤retti, gösterdi. S›kça söylendi¤i gibi yoksullar›n oyu ile iktidar olan AKP’nin, gerçekte sermayenin kap›kulu oldu¤unu ve yoksullar›n yaflam›n› nas›l bir karabasana çevirdi¤ini gözler önüne serdi. Gecekondulara da¤›tt›¤› erzak, kömür, top ile övünen bir yerel iktidar›n; kentsel ranta el koyup, bir avuç varl›kl› kesime pazarlamak için, günü gelip o gecekondular› y›kt›rmaktan da yakt›rmaktan da çekinmedi¤ini gösterdi. Kimin insan, kimin fleytan oldu¤unu gösterdi; kimin dost, kimin düflman oldu¤unu… Bir halk›n, kendi akl›na ve gücüne güvenme ve de yazg›s›n› kendi bafl›na belirleme iradesi sergiledi¤inde; nelere kadir oldu¤unu, nice büyük güçlü adamlara nas›l da diz çöktürdü¤ünü gösterdi. “Halk›n haklar›” oldu¤unu ve halk›n “bar›nma hakk›” oldu¤unu gösterdi. Memleketi satman›n, ona buna peflkefl çekmenin; öyle kolay olmad›¤›n› gösterdi. Biri siyah biri beyaz, beyaz olan›n bir aya¤› sakat, vadide yaflayan herkes gibi birbirlerinden hiç ayr›lmaz, korkutup oynamak için üzerlerine yürüseniz kaçmaz iki yavru ördek için gözyafl› döken yoksul gecekondu halk›n›n; gerçekte ne kadar büyük, onurlu ve tam› tam›na insan oldu¤unu gösterdi. O ördekleri yakanlar›n ise, gerçekte ne kadar zavall› ve küçülmüfl oldu¤unu… Dikmen Vadisi halk› diyor ki; “Kardefller! Bu kentin, bu ülkenin güzel insanlar›! Herkes duysun, herkes bilsin! Türkiye’nin baflkentinde bir belediye baflkan›, akla hayale gelmedik, hukuka ve insanl›¤a s›¤mayan ifller yap›yor, yönetimine seçildi¤i kentte terör estiriyor! ‹. Melih Gökçek ateflle oynuyor! Yak›yor, y›k›yor, tehdit ediyor!” Evet, gözünü rant h›rs› bürümüfl, insanl›ktan nasibini almam›fl, halka düflman karanl›k eller, y›kamad› ama yakt›! Üstelik, yaklafl›k 15 y›ld›r vadide bulunan Cemevi de Gökçek taraf›ndan aç›k hedef gösterildi! fiimdi soruyorum sana; var m› daha ötesi? Kimsin, kimin yan›ndas›n ve neyi bekliyorsun daha?


4 Eylül 17 Eylül

6 K‹BELE “G‹TMEK” BOSNA’NIN KALB‹N‹ KAZANDI

Ayça en iyi kad›n oyuncu seçildi 14. Saraybosna Film Festivali'nde en iyi kad›n oyuncu ödülü, 'Gitmek/My Marlon and Brando' adl› filmdeki oyunculu¤uyla Ayça Damgac›’n›n oldu. Filmin senaryosunu da yazan Damgac›, ‹stanbul ve Adana Alt›n Koza Film Festivalleri'nde de en iyi kad›n oyuncu ödülüne de¤er bulunmufltu. Film ayn› zamanda 'Saraybosna'n›n Kalbi' ödülüne de de¤er bulundu.

YAY-SAT’A ‹NAT

Kazete ile dayan›flma Ba¤›ms›z kad›n gazetesi Kazete, sekiz ayd›r da¤›t›m a¤›n›n d›fl›nda; çünkü Yaysat'›n istedi¤i paray› karfl›layam›yor. Yay›n Yönetmeni Gürçay Dilekçi, destek olmak isteyenleri aboneli¤e davet ediyor, "12 y›ld›r ayaktay›z, mücadeleye devam" diyor. Dilekçi da¤›t›m tekelinin tavr›na karfl› flunlar› söylüyor: "Asl›nda bu para Do¤an grubu için çok küçük bir rakam. Y›llarca kad›nlar›n sesi olan bir gazetenin bayilerin raflar›nda yer almas› için çok emek verdik. fiimdi Yaysat'›n bir tek karar›yla bu emekler bofla gitmifl oldu. Bu kabul edilemez.”

2008

fi‹DDETE, HAK ‹HLALLER‹NE KARfiI

ÇOCUK GEL‹NLER, PEDOF‹L‹ DAMATLAR

Sev - ‹fl Sendikas› kuruluyor

8 yafl›nda pasta keserek bofland›

“Hayat kad›nlar›” grev ve toplu sözleflme hakk› için “K›rm›z› fiemsiye” ad› alt›ndaki örgütlülüklerini bir sendika çat›s› alt›nda birlefltirmeye haz›rlan›yorlar. Seks iflçilerinin, travesti ve transeksüellerin üzerindeki fliddeti görmezden gelmeye çal›flanlar bir yanda dururken, bir yandan da sendika haberi çok satan gazeteler taraf›ndan “Türkiye’nin en seksi sendikas› geliyor” bafll›¤›yla suland›r›larak verildi. Kay›t d›fl› çal›flanlar›n say›s› yaklafl›k 12 bini bulan seks iflçileri sendikalar›na Sev-‹fl ad›n› vermeyi planl›yor. Sendikaya, yaln›zca genelevlerde çal›flan kad›nlar de¤il, kay›t d›fl› çal›flanlar ile travesti, transeksüel, gay ve lezbiyen, hatta jinekologlar da üye olabilecek.

Suudi Arabistan'da 8 yafl›ndaki bir k›z çocu¤u zengin oldu¤u için 50 yafl›ndaki bir erkekle evlendirildi. Çocuk gelin ise boflanma davas› açt›, mahkeme k›z›n boflanma davas›n› kabul etti. Annesi, 8 yafl›ndaki k›z›n›n kendi bilgisi d›fl›nda evlendirildi¤ini belirtti. Geçti¤imiz Nisan ay›nda Yemen'de de benzer bir boflanma davas› aç›lm›flt›. 8 yafl›ndaki küçük k›z, 28 yafl›ndaki kocas›ndan boflanmas›n› pasta keserek kutlam›flt›.

Halkevci kad›nlardan iflbirlikçili¤e red! Halkevci Kad›nlar ABD'nin ve Rusya'n›n emperyalist hegemonya kurmak üzere yükselttikleri krizi protesto ettiler ve bu durumu bahane edip Bo¤azlardan geçerek Karadeniz’e giden ABD’nin ve di¤er ülkelerin savafl gemilerinin derhal geri çekilmesini istediler Halkevci Kadınlar 22 Ağustos günü Ankara Yüksel Caddesi‘ndeki İnsan Hakları Anıtı’nın önünde bir eylem gerçekleştirerek ABD'nin ve Rusya'nın emperyalist hegemonya kurmak üzere yükselttikleri krizi protesto ettiler. Yüksel Caddesi girişinde buluşarak pankartlarla yürüyen kadınlar bu durumu bahane edip Boğazlardan geçerek Karadeniz’e giden ABD’nin ve diğer ülkelerin savaş gemilerinin derhal geri çekilmesi gerektiğinin belirttiler. Halkevleri Genel Başkanı İlknur Birol’un yaptığı basın açıklamasında “İnsanca ve güvenceli bir hayat yaşamak isteyen, evlatlarını savaşa kurban etmek istemeyen, kadına yönelen savaş şiddetinin tacizler ve tecavüzler öyküsünü yakından bilen kadınlar olarak halkevci kadınların AKP Hükümetini uyarmak” için bir araya geldiği belirtildi. Açıklamada, “biz kadınlar emperyalizmin bu kanlı oyununda barışın ve kardeşliğin yanındayız. Komşu halklar ve tüm bölge için “halkların kardeşliğini ve barış hakkını sonuna kadar savunacağız” denildi .

Açıklamada “Emperyalizm savaş isteğinin, bedelini en çok kadınların ödediğine dikkat çekilerek, “Gürcistan lideri Mihail Saakaşvili'nin Güney Osetya’ya askeri müdahalesinin ardından, Rusya'nın önce Osetya'ya ardından Gürcistan’a girişine ilişkin gelişmeler yapılarak bölgede yeniden sıcak savaş ihtimalinin ortaya çıktığı ifade edildi. Açıklamada savaşın binlerce insanın ölümü ve on binlercesinin yerinden edilmesine ne-

Kad›nlar savafl istemiyor Türkiye’nin pek çok kentinde düzenlenen eylemlerle sokağa çıkan kadın örgütleri "Savaşın en büyük mağduru kadınlar. Savaşlar hayatımızı militarize ediyor. Barış için sesimizi yükseltelim" diyerek, bütün kadınları eylemlere davet ettiler. 1 Eylül Dünya Barış Günü için mitingler, bu yıl 31 Ağustos'ta, Adana, Diyarbakır ve İstanbul'da düzenlendi. Barış mitingleri dışında da kadınlar “savaşlar hayatımızı militarize ediyor. Barış için

sesimizi yükseltelim” diyerek 1 Eylül’de sokağa çıktılar. 1 Eylül günü Taksim Tramvay Durağında buluşan İstanbul’da Barış İçin Kadın İnisiyatifi bir barış zinciri oluşturdu. Yere serdikleri beze farklı dillerde barış taleplerini yazan kadınlar burada bir basın açıklaması yaparak, savaşlara direnen tüm kadınlarla dayanışmalarını dile getirdiler.

Borç ödeyerek çocuk bakmak istemiyoruz SSGSS yasas› flimdi de kad›nlara 4 y›l erken emeklilik cilas›yla sunuluyor. Oysa bu anlay›fl da çocuk bak›m›n› sosyal güvence kapsam›n›n d›fl›nda tutuyor

Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası yasası cila tutmuyor. 1 Ekim’de yürürlüğe girecek olan ve sağlığı bir hak olmaktan çıkaran yasa bu kez de “kadınlara 4 yıl erken emeklilik fırsatı” olarak sunuldu. Ekim'de yürürlüğe girecek olan sosyal güvenlik reform kanunu, SSK'lı kadınlara iki doğuma kadar ikişer yıl borçlanma imkanı veriyor. Borçlanma için üç tane şart var: Borçlanmaya başvuran kadın, başvuru tarihinde SSK'lı çalışıyor olacak, çocuğu sağ doğmuş ve yaşamış olacak, doğumdan sonraki iki yıl süresince SSK'lı olarak bir işyerinde çalışmamış olacak. Kadınlar yasaya temelden itirazlarını

şöyle sunuyorlar: Yeni yasada onaylanan maddelerden biri de doğum sonrası çocuğun yaşaması halinde kadınların aldığı ücretsiz izin süresinin 2 yılı için dışarıdan borçlanma hakkının verilmesidir. Bu madde ilk bakışta olumlu gözükebilir. Ancak hak gibi sunulan bu madde çocuk bakımından sosyal güvencesiz ve karşılıksız olarak kadınları sorumlu tutan bir anlayışla hazırlanmış. Bu hak, doğum yapan çalışan kadınlara sadece 2 çocuk için verilmekte. Kadınlar 2 çocuk doğurduklarında toplam 4 yıl emeklilik süresi için borçlanabilecek. Oysa ki olması gereken kadın erkek ebeveynlere ücretli/kısmi ücretli ve sosyal güvenceli üç yıla kadar izin hakkı verilmesidir. Erkeklere çocuk bakımı için özel izin verilmesidir. İşveren veya kamu bütçesinden ödenek ayrılarak kreşlerin açılmasıdır. 65 yaşından önce emekli olamayacak kadınların 2 çocuk doğurduğu koşulda 21 yıla yakın zorunlu çalışma sürelerinin 4 yılını ceplerinden ödemelerini kadınlar lehine bir yaptırım olarak kabul etmek mümkün değildir. Yine çocuk bakım hizmeti ücretsiz olarak kadınların sorumluluğunda görülmüş, kadınlara ise ceplerinden “prim ödeme hakkı” verilmiştir. 65 yaşına geldiğimizde bu borçlanma hakkını kullanabilecek durumumuz ve paramız olup olmayacağı ise meçhuldür.

den olacak sonuçlarına dikkat çekildi. Savaşın Kafkasya'da büyük ölçekli bir emperyalist paylaşım mücadelesinden doğduğu tespitine yer verilerek bölgenin geri kalanı içinde benzer bir riskin ortaya çıkabileceği ihtimali hatırlatıldı. Birol, “ABD'nin “yardım” adı altında bölgeye gönderdiği gemilerin Türkiye boğazlarından geçtiğini” belirterek. Karadeniz’de kalıcı bir NATO askeri varlığı oluşturulmak istendiği, bu durumun Türkiye halkını büyük bir tehlikeyle kaşı karşıya bıraktığına” değindi. Kanlı bir savaş oyunu oynayan emperyalistlerin Kafkasları adım adım büyük bir savaşın eşiğine taşıdığı, bölgenin enerji kaynakları başta olmak üzere tüm doğal kaynakları üzerinde yıkıcı bir hegemonya kurmak üzere çatışan büyük emperyalist güçlerin halklara savaş ve şiddetin yoğunlaştığı korkulu bir gelecek sunduğuna” vurgu yaptı. Açıklamada emperyalistlerin azgın kar ve iktidar hırslarına kurban edilenlerin başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere tüm halklar olduğu savaşların kadınları iki kez vuran yoksullaştıran acı ve ölüm ile yüzyüze bırakan büyük trajediler yarattığı” belirtildi.

KESK’li kad›nlar: Kad›nlar yürüyor mücadele büyüyor KESK’li kadınlar talepleri ve her alanda kadın örgütlenmesi için 28 Ağustos günü bir eylem yaptılar. Eğitim-Sen Ankara 1 No'lu Şubesi önünde toplanan 200 kadın “Kadının örgütlü gücü emeği özgürleştirecek” pankartı ile yürüdüler. Eylem boyunca “Kadınlar yürüyor mücadele büyüyor”, “Üç çocuk değil kreş istiyoruz”, “Kadınlar sokağa özgürleşmeye” sloganlarıyla taleplerini dile getiren KESK’li kadınlar adına basın açıklamasını KESK Kadın Sekreteri Songül Morsümbül yaptı. Morsümbül yaptığı açıklamada “Kadınların kazanılmış haklarının son olarak istihdam paketi ile saldırı altında olduğuna değinerek, “paket ile iş yerlerimizdeki emzirme üniteleri ve kreşleri kapatılmakta, bu durumda kadınlar güvencesiz, düşük ücretli çalışma koşulları ile annelik arasında tercih yapmaya zorlanmaktadır” dedi. Morsümbül açıklamasında Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun TOBB kongresinde “kadınların yönetimlerde yer almamasını” eleştirdiğini hatırlatarak kamu emekçilerinin taleplerini ve sorunlarını dile getirmek için istediğimiz randevu talebini ise reddettiğini” belirtti.

Açıklamada Çubukçu’nun sanayici kadınları gören fakat Türiye’deki milyonlarca emekçi kadını görmezden gelen tavrı eleştirildi. Eylem atılan sloganlarla sona erdi.

Direnifl gülü Didar ablay› unutmad›k 12 Eylül karanl›¤›n›n üzerine kardeflinin ve tüm siyasi mahpuslar›n direniflini selamlayarak yürüyen, hapishane önlerinden grev ziyaretlerine koflan, ‹HD’nin kurucular›ndan Didar ablay› kaybedeli tam 21 y›l olmufl... DURUN! Bekleyin biraz! Didar Şensoy geçiyor sokağınızdan bakın! pencerenizin tam altından sarmaşıklara sürünerek. Tarayın saçlarınızı, Gömleğinizin yakasını düzeltin ve dik durun. Maltanızdan, avlunuzdan geçiyor Didar Şensoy Parmaklıkları kanıyla eriterek... Bekleyin biraz, bekleyin herşeyin sırası var! Tüm siyasi tutukluların, ezilenlerin Didar ablasını polis copları, darbeleri ve tekmeleri aramızdan aldığında 1987 yılının Dünya Barış Günü’ydü. Yugoslayvya’da bıraktığı yaşamı ve kardeşi Hasan Şensoy’un tutuklanmasıyla Türkiye’de başlayan politik yolculuğu, cezaevi önlerinden 12 Eylül’ün ilk işçi grev ve dire-

nişleriyle koşarak gülerek dayanışmasına, İnsan Hakları Derneği kuruculuğuna kadar uzandı. Kardeşi ve tüm devrimci mahpusların, tüm tutsak yakınlarının moral kaynağı olan Didar Şensoy, hayatına Arnavut kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1940'lı yıllarda Hitler faşizminin işgali altındaki Yugoslavya'da başladi. Yugoslavya’da öğretmenlik, radyo spikerliği yaparken, üç çocuk büyütmüş hayat dolu, güzel kadın vali olan kocasının onu aldatması üzerine Türkiye’ye göç etti. 1963’te Türkiye’ye geldiğinde henüz 5. sınıf öğrencisi olan kardeşi Hasan Şensoy’un 1976’da tutuklanmasının ardından

hayatı cezaevi koşullarının iyileştirilmesi için kentin sokaklarında, adliye ve cezaevi önlerinde geçti. 12 Eylül karanlığına karşı ışık yakanlardan biri olan, direnişin güzel simgelerinden Didar abla, 1986'da İnsan Hakları Derneği’nin kurucularından oldu. 1 Eylül 1987'de yine cezaevlerindeki koşulların düzeltilmesiyle ilgili meclise dilekçe vermek üzere üç otobüs dolusu tutuklu yakını mücadele arkadaşlarıyla beraber yola çıktı. Baskı, gözetim, takip ve tacizlere rağmen tutuklu yakınları ile birlikte 1 Eylül 1987 günü TBMM'nin önüne geldi. “Çocuklarımı serbest bırakmadıkça buradan ölümü kaldırabilirsiniz” diye haykırırken, polisin coplarla saldırması sonucu fenalaştı. Ölüm haberini bir ölüm sessizliği altında hapishanede aldı kardeşi ve tüm devrimci mahpuslar. Kardeşi o anı “Sanki olmamış gibi... Yaşadım. Şimdi bile, güzel bir şey gördüğüm zaman, keşke o da olsaydı diye düşünüyorum. Bir yarım yokmuş gibi hissettiğim anlar oluyor. Eksikliğini şiddetle hissettiğim anlar...” diyerek hatırlıyor.

Kad›nlar DESA iflçileriyle dayan›flmaya devam ediyor

Desa Direnişiyle Dayanışma İzmir Kadın Platformu, direnişteki DESA işçilerinin yanında olduklarını belirterek, işçilerin sendikalı olarak işe dönme talebinin karşılanmasını istedi. DESA şirketinin İstanbul ve Düzce’deki fabrikalarında

Deri-İş Sendikası’na üye olan işçiler, işten çıkartılmıştı. Bunun üzerine, Emine Arslan adlı kadın işçi, İstanbul’daki fabrikanın önünde direnişe başlamıştı. Arslan, direnişini 52 gündür sürdürürken, Düzce Fabrikası önünde de 41 işçi, 5 Mayıs gününden bu yana direnişte. Desa Direnişiyle Dayanışma İzmir Kadın Platformu, Kapılar’daki Dericiler Kahvesi’nin önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamayı okuyan Aynur Ahir,

“DESA’daki kadınların mesaide tuvalete gitmeleri yasaklanıp, altlarına bez bağlatılıyor. Sendikaya üye olurlarsa, kocalarına şikâyet edilerek, ‘başka erkeklerle ilişkide oldukları’ iftirası atılıyor, telefonlarına cinsel içerikli taciz mesajları gönderiliyor. DESA fabrikalarında kreş ve emzirme odaları yok. İşçi kadınlar, tabakhane gibi en ağır işlerde çalışırken, ustalar ve yöneticiler erkek. İşçiler, ne zaman biteceği bilinmeyen, sabahlara kadar süren fazla mesaiye mecbur bırakılıyor” dedi.


4 Eylül 17 Eylül

2008

EMEK 7

Belediye’de son dakika imzas›

MKE kurbanlar› da taflerondan

Maden iflçisi sahaya sokmad›

Erzurum’da iflçi öfkesi

Grev kararlılığı Topbaş’ın %8 diretmesini aştı. Greve çıkılmadan bir gün önce, 27 Ağustos’ta varılan uzlaşma ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde ücretlere ilk yıl için %17.5, ikinci yıl için ise enflasyon oranında zam yapıldı. Hasan Gülüm, zammın tüm sosyal haklara da uygulanacağını açıkladı. Tazyikli su ve gaz bombaları altında grev kararlarını asan belediye işçilerinin direnme kararlılığı, Büyükşehir Belediyesi’nin, yaşanan hizmet rezaletlerinin bir öfke patlamasına dönüşmesinden korkması ve yaklaşmakta olan yerel seçimleri hesaba katmasının da etkisiyle sonuç aldı.

Makine Kimya Endüstrisi (MKE)’nin Kırıkkale’deki tesislerinde meydana gelen patlamada ölen 3 işçinin tesislerde boya yapan taşeron işçileri olduğu belirlendi. Patlamalarda çoğu taşeronda çalışan 16 işçinin ise ağır yaralandığı açıklandı. Patlamalar sırasında tesislerde 150 dolayında işçi çalıştığı, bunlardan 20’sinin patlamanın olduğu bölümde bulunduğu ileri sürülüyor. Hatırlanacağı gibi daha önce de yine MKE’nin Kırıkkale tesislerinde 3 Temmuz 1997’de büyük bir patlama yaşanmış hatta halk şehri terk etmişti. Fakat o patlamada yalnızca 1 işçi ölmüştü.

Afşin-Elbistan A Termik Santrali ve kömür sahasının devri konusunda Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) ile görüşmeler yapan Erg Verbund Şirketi yetkilileri, işçiler tarafından maden sahasına sokulmadılar. Şirket yetkilileri santral binası önünde toplanan işçiler tarafından protesto edildi. Türkiye Maden-İş Elbistan Şubesi yöneticilerinin de aralarında bulunduğu bin kişilik grup, Erg Verbund Şirketi yetkililerinin minibüsünün iş yerlerine girmesine izin vermedi. Bunun üzerine şirket yetkilileri, jandarma karakoluna sığındılar ve ardından da Afşin'e götürüldüler.

Erzurum-Bingöl karayolu üzerinde yapılan Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin hizmete açılmasıyla, kent merkezindeki Numune Hastanesi'nin kapatılması kararı, taşeron işçileri sokağa döktü. Erkayalar Temizlik Şirketi adına Numune Hastanesi’nde çalışan 450 işçi, 26 Temmuz’da iş bırakıp hastane bahçesinde toplanarak Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ı alkışlarla protesto etti. Çevik Kuvvet’in hastane bahçesinde kuşatma altına aldığı işçiler, `Bakan istifa', `Erzurum bize sahip çık' diye slogan attılar. Eylem AKP milletvekili İbrahim Kavaz’ın asılsız yeni iş vaadleriyle sona erdi.

Befl paral›k sendikalar

Sermayeye küresellik yoksullara milliyetçilik mi düfler? Tufan SERTLEK Dev Sa¤l›k-‹fl Genel Sekreteri

KESK’in terk etti¤i toplu görüflme masas›nda yalanc› pehlivanl›k yapan “güdümlüler”, aidatlar›n 5 YTL art›r›lmas› karfl›l›¤›nda, kamu çal›flanlar›na McDonald’s sisteminin uygulanmas›na kap› aralad›lar KESK’in, hükümetin “grevli toplu sözleşmeli sendikal hak” vaadini yerine getirmemesini protesto ederek terk ettiği “toplu görüşme” masasına büyük iddialarla kurulan Türkiye Kamu Sen ve Memur Sen, %8.68’lik zamma imza atarak masadan kalktılar. Görüşmelerin başlangıcında “Biz de grev ve toplu sözleşme hakkı istiyoruz” diyen sendika sözcüleri, attıkları “uzlaşma” imzasının ardından, bu noktada nasıl bir “uzlaşma”ya vardıklarını açıklamadılar. Açıklanan “uzlaşma tutanağında” ise “Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nun uygulanmasında ortaya çıkan aksaklıklara ilişkin önerilerin Bakanlığa iletilmesi” ifadesi yer aldı. “Kazanım” olarak sunulan idari maddelerin büyük bir

bölümünün, hukuk dışı güvencesiz çalıştırma biçimlerine ilişkin yargı kararlarını “öncelemeyi” hedefleyen düzenlemeler olduğu görüldü. Daha önce Sağlık Bakanlığı’ndaki 4B’ye bağlı sözleşmeli personel için yapılan “eş durumu, becayiş ve askerlik sonrası işe dönüş güvencesi” konularındaki iyileştirmelerin, tüm 4-B’liler için uygulanması tutanakta yer aldı. Güdümlü sendikaların “büyük başarı” olarak sundukları gelişme ise, hükümetin masaya otururken sunduğu %7.5’luk zam teklifini, görüşmelerin son gününde %8.7’ye getirmesi oldu. Görüşme masasına “taban aylığa 200 YTL seyyanen zam ve %10 maaş artışı” talebiyle oturan Kamu Sen ve “taban aylığa 30 YTL

seyyanen zam, 100 YTL ek ödeme, %12 maaş artışı” talebiyle oturan Memur Sen’in uzlaşma tutanağını imzalamasının bir “sırrı” da yoktu. Uzlaşma metnini özetleyen üç maddelik “giriş”in üçüncü maddesinde, güdümlü sendikaları “havalara uçuran” gerçek uzlaşmanın ne olduğu alenen yazılmıştı: Devletin kamu çalışanları sendikalarına yaptığı aidat ödemeleri. Hükümet ve güdümlü sendikaların kamu çalışanlarına

attıkları en büyük uzlaşma golü ise kamu çalışanlarına McDonald’s gibi işyerlerinde görülen “rekabete dayalı performans” uygulamasına kapı açması oldu. Uzlaşma metninde “performans esasına dayalı bir çalışma düzeninin yerleştirilmesi ve her yıl toplu görüşme sürecinde en başarılı üç kamu kurum ve kuruluşu ile başarılı bulunan üç kamu çalışanının belirlenerek ödüllendirilmesi” ifadesi yer aldı. Uzlaşma tutanağına imza atan sendika-

lar, McDonald’s, PizzaHut gibi şirketlerde, çalışanlar arasında rekabet yaratarak öldürücü bir çalışma temposu ile açlık ücretini bir araya getirmek amacıyla kullanılan emek yönetimi tekniklerinin kamu çalışanlarına da uygulanmasını “prensip olarak” kabul ettiklerini ilan ettiler. 657 sayılı yasanın sağladığı güvence şemsiyesini ortadan kaldırmak isteyen hükümetin “grev ve toplu sözleşme hakkı” ambalajına sararak güven-

cesiz çalışmayı dayatmayı planladığı öteden beri biliniyordu. Böylece “güdümlü” sendikalar, yeni bir 5 YTL karşılığında bu oyunda da hükümetin emrinde olduklarını gösterdiler.

Tuzla’da ölümüne aç kapa Direnifller sürüyor Sa¤l›k ve Sosyal Güvenlik Hakk› mücadelesi, sendikal hareketin direniflteki dinamik unsurlar›yla bulufluyor Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) yasası karşısında emekçilerin ve tüm halkın sağlık ve güvenli gelecek talebini savunmak için İstanbul’da kurulan Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP) grev ve direnişlerle dayanışma kampanyası başlatarak mücadele cephesini genişletti. Gebze’deki Unilever direnişine destek ziyareti düzenleyen Platform’un eylemine DİSK, Türk-İş ve KESK’e bağlı ilerici sendika merkezleri ve şubeleri ile ilerici meslek ve halk örgütleri, siyasi partiler ve örgütler katıldılar. SSGSS’ye karşı mücadeleyi yasanın yürürlüğe gireceği 1 Ekim’e kadar sürdüreceğini açıklayan HSGGP, bu tarihten sonra mücadeleyi, bu yasanın yaratacağı mağduriyetlerin hesabını sorarak sürdürmeyi kararlaştırmış ve “Güvenli Gelecek” için mücadeleyi, emekçilerin, yoksul halkın insanca yaşam mücadelesinin bir parçası olarak yürüteceğini ilan etmişti. Platform, bu çizgiye bağlı olarak, Unilever’de sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin direnişine güçlü bir destek ziyareti örgütlemeyi, Türk-İş’in İstanbul Şubeler Platformu’nun başlattığı “direnişteki işçilerle 5 liranı paylaş” kampanyasına destek olmayı ve İstanbul’daki bütün işçi grev ve direnişleri için destek eylemleri örgütlemeyi kararlaştırdı. 27 Ağustos’ta gerçekleştirilen Unilever ziyaretine 400 dolayında ilerici işçi ve aydın katıldı.

Çal›flma Bakanl›¤› taraf›ndan tespit edilen eksiklikler nedeniyle bir ay kapat›lmas›na karar verilen ve kap›s›na mühür vurulan Koç grubuna ait RMK Tersanesi befl gün sonra tekrar aç›ld›. Bu karar›n ard›ndan G‹SB‹R baflkan› Murat Bayrak’›n Çeksan adl› tersanesi benzer güvenlik eksikleri saptanarak 20 gün süreyle kapat›ld›. Müfettifller “kimyasal parlay›c› ve patlay›c› maddelerin aç›kta bulunmas› ve parlama ve patlamaya zemin oluflturmas›", "elektrik kab-

lolar›n›n elektrik çarpmas›na yol açabilece¤i", "korkuluk bulunmad›¤›", "yemekhane tavan›n›n çökme ihtimali" nedeniyle RMK tersanesini mühürlemiflti. "‹flçilerin baretsiz çal›flt›¤›", RMK tersanesi yetkililerinin eksiklikleri tamamlad›klar›n› belirterek bakanl›¤a baflvurmas› üzerine bir ayl›k ceza kald›r›ld› ve tersane çal›flmaya bafllad›. 3 iflçinin öldü¤ü Gisan tersanesinin 20 günlük kapatma süresini doldurmas› beklenirken Çeksan’›n k›sa sürede aç›laca¤› san›l›yor.

Me¤er yoklarm›fl! Kot kumlama atölyelerinde yaşanan dev boyutlardaki ölümcül iş hastalığının artık saklanamaz hale gelmesi ile yapılan teftişlerde, İstanbul’da “merdiven altı kot kumlama atölyelerinin bulunmadığı” belirlendi. Uzmanların son 20 yıl içinde yaklaşık 15 bin işçinin çalıştırıldığını saptadığı kot kumlama atölyelerini teftiş etmek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “büyük bir titizlik”(!) göstererek iki (yalnızca iki) müfettişi görevlendirdi. Müfettişler, yaptıkları incelemelerde, verilen adreslerdeki kot kumlama atölyelerinin konunun basında yer alması

üzerine kapanmış olduğunu rapor ettiler. Yalnızca “bulabildikleri” kot kumlama atölyelerini denetleyen müfettişler, büyük bir bölümü ünlü kot markalarının fabrikalarında bulunan kumlama bölümlerinin gerekli güvenlik önlemlerini almış olduklarını belirttiler. Denetimlerde yalnızca kumlama için kum üreten bir firma kapatıldı. Piyasaya sürülen “beyazlatılmış kot” miktarı ile denetlemelerde saptanan atölye kapasiteleri arasıdaki muazzam farkın, raporda yer alıp almadığı ise bilinmiyor.

Limter-‹fl sendikas› ise ölümlerin durdurulabilmesi için çözümün tersanelere geçici kapatma cezalar›n›n verilmesinde de¤il, gerekli iflçi sa¤l›¤› ve ifl güvenli¤i önlemlerinin al›nmas›nda oldu¤unu savunuyor. Limter-‹fl’in aç›klamas›nda “Tersanelerin belirli sürelerle kapat›lmas› sonucu tersanelerde çal›flan iflçiler iflsizlikle yüz yüze kalmaktad›r. Kapat›lan tersanelerdeki eksiklikler iflçilerin eksikli¤inden kaynaklanmam›flt›r. ‹flçilerin, tersanenin kapat›lmas› süreci içinde ücretleri güvence alt›na al›nmal›d›r” denildi.

Öde cezayı öldür işçiyi Çalışma Bakanlığı’nın iş sağlığı için verdiği cezalar iş kazalarına davetiye çıkarır nitelikte. Kristal-İş uzmanı Aziz Çelik’in yaptığı çalışmaya göre 2008 yılı ceza tarifesinden bazı rakamlar şöyle: İşyerinin açılışını ve kapanışını bildirmemek, işyerini bildirme yükümlülüğüne aykırı davranmak 88 YTL. Çalışma sürelerine ilişkin yönetmeliklere muhalefet etmek 904 YTL. İş sağlığı ve güvenliği tü-

zük ve yönetmeliklerine aykırı davranmak 88 YTL. İşyeri hekimi çalıştırma ve işyeri sağlık birimi oluşturma yükümlülüklerine uymamak 904 YTL. İş güvenliği ile ilgili görevli mühendis veya teknik eleman görevlendirme yükümlülüğünü yerine getirmemek 904 YTL. İfade ve bilgilerine başvurulan işçilere işverenlerce telkinlerde veya kötü davranışlarda bulunmak 963 YTL

Tefeciye dost köylüye düflman Geçen yıl 9 Temmuz’da açıklanan fındık müdahale alım fiyatı açıklamasının, fındık toplama mevsiminin bittiği 20 Ağustos’tan sonraya bırakılmasının nedeni belli oldu. Fındık alım fiyatı kademeli fiyat olarak Eylül ayı için 4 YTL olarak açıklandı. Bu kararla, mevsim başlamadan önce fındığın kilosuna 22.5 YTL veren tüccar fiyatı resmileşmiş oldu. TMO Ekim ve Kasım ayında fındığı 4.5 YTL’den, Aralık ayı ve sonrasında ise 5 YTL’den satın ala-

cak. Bu uygulamayla fındığı üreticiden toplayıp bir ay bekleterek TMO’ya satacak tüccar %12,5, üç ay bekleterek TMO’ya satacak tüccar ise %25 kar edecek. Üretim maliyeti 4 YTL olan fındığın, rekoltenin yüksekliği gerekçe gösterilerek “ucuza kapatılması” ve kademeli fiyat uygulaması AKP’nin fındık üreticisinin düşmanı alivrecinin ve tefecinin dostu olduğunu ortaya koydu.

Geçti¤imiz hafta Sabanc› Holding patronu Güler Sabanc›’n›n Posta gazetesinde ç›kan mülakat› sermayenin yurt d›fl›na kaçma e¤iliminin ne kadar güçlü oldu¤unu bir kez daha ortaya koydu. Bildi¤iniz gibi Sabanc› grubu ülkemizdeki önemli araç lasti¤i üreticilerinden. LASSA’n›n toplu sözleflmeleri her dönem gündem olur. Güler Sabanc› iflçi ücretlerinin yüksekli¤inden flikayet ederken flöyle diyor: “Özdemir Sabanc› bu sektörün do¤as› gere¤i ücretlerin yüksek oldu¤unu söylerdi. Ancak bu durum, flimdi rakiplerimizle rekabet etmemizde ciddi bir engel haline geldi.” Özdemir Sabanc›’n›n bu konuyu Güler Sabanc›’ya nas›l aktard›¤›n› bilemeyiz ama cümlenin do¤rusu flöyle olmal›d›r: Lastik sektörü dünyan›n katma de¤eri ve karl›l›k oran› en yüksek sektörlerinden birisidir. Özdemir Sabanc›’n›n “sektörün do¤as›” dedi¤i budur. Bu nedenle iflçiler de bu karl›l›ktan pay almak için uluslararas› alanda yürüttükleri mücadelelerde k›smen de olsa baflar›l› olmufllard›r. Güler Sabanc› bu tespiti sadece flikayetlenmek için yapm›yor tabiiki, devam ediyor: “Biz de bu sorunu çözmek için aray›fllara bafllad›k. Yurt d›fl›nda daha uygun üretim koflullar›n›n oldu¤unu biliyoruz, eme¤in maliyetinin daha ucuz oldu¤u ülkeler var. fiu anda M›s›r ilgimizi çekiyor.” Gazeteci soruyor: “Bu konuda Japon orta¤›n›z m› sizi zorluyor?” Sabanc› cevapl›yor: “Hay›r, biz epeydir Japon orta¤›m›z› üretimi d›flar› tafl›mak için zorluyorduk, yeni yeni ikna olmaya bafllad›lar.” Gördünüz mü olay›! Bu ülkenin topra¤›n›n rant›yla, iflçisinin eme¤inin sömürüsüyle büyümüfl, zenginleflmifl Sabanc› Holding art›k iflçisine dayatt›¤› kölelik koflullar›n›n kabul edilmedi¤i gerekçesiyle yurt d›fl›na gitmeyi düflünüyor. Hem de bu ülkeye, bu ülkenin insan›na hiç bir gönül borcu olmayan Japon sermayesinden daha kararl› bir flekilde istiyor bunu. Hükümetlerimiz AB uyum yasalar› ve stand by anlaflmalar›n›n koflullar› gere¤i bütün makro ekonomik ve siyasi projeleri emperyalistlerin iste¤ine kilitlemifl durumda. Ama ifl halka dönük siyasete gelince hiç birinin a¤z›ndan “tek millet-tek bayrak” sözleri eksik olmuyor. Onlar herhangi bir “vatan” kayg›s› gütmeden uluslararas› sermayeyle içli d›fll› olsunlar, memleketin bütün imkanlar›n› onlar›n emrine sunsunlar ama bu ülkenin iflçileri, köylüleri, esnaf›, yoksullar› ellerinde Türk Bayraklar›yla o asker cenazesinden bu asker cenazesine “flehitler ölmez, vatan bölünmez” diye koflturup dursunlar. Kendilerine ulusalc› diyen (emperyalist sömürgecili¤e bu söylemle tepki duyan kitleleri tenzih ederek söylüyoruz) ucubeler ise ABD’nin kendilerini boflay›p yeni bir efl bulmas›na olan k›zg›nl›klar›na genifl kalabal›klar› ortak etmeye çal›fl›yorlar. Ancak gelinen noktada ordunun da ABD’nin zorlamas›yla AKP ile nas›l uzlaflt›¤›n› ve ipli¤i pazara ç›km›fl bir kaç general ve çete art›klar›n› nas›l teslim etti¤ini gören bu kalabal›k kitleler büyük bir hayal k›r›kl›¤› yaflad›lar. Bütün bu siyasal kirlenmifllik, kafa kar›fl›kl›¤› aras›nda anti-emperyalizm, yurtseverlik, ulusall›k tart›flmalar› kaba söylemler d›fl›nda yeniden ele al›n›p bir toplumsal yenilenmeyi amaçlayan siyasetin içine yedirilmelidir. Halk›n gaspedilen temel haklar›na karfl› verilen mücadele, beraberinde iflçi s›n›f› siyasetinin bu köklü sorunsallar›na güncel yan›tlar verebilme yetene¤ine sahip olabilmelidir.


4 Eylül 17 Eylül

8 DÜNYA

Rusya kartlar›n› aç›yor Kafkaslar’da savafl sonras› gerilim sürüyor. Rusya bir ad›m öne ç›karak elde etti¤i pozisyonu askeri güç ve enerji kartlar›n› öne sürerek korumaya çal›fl›yor. Rusya’ya karfl› söylemini sertlefltiren ABD’nin Avrupa Birli¤i’nden bekledi¤i deste¤i alamamas› Moskova’n›n elini güçlendiriyor

Kafkaslar’daki ateşkesin ardından ABD’nin ve Rusya’nın karşılıklı diplomatik atakları devam ediyor. Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’ye canlı yayında kravat yedirten savaştan kazançlı çıkan taraf şu an için Rusya. Batı dünyası savaşta kaybettiği prestiji masa başında kazanma yolunu tercih ederek BM ve AB gibi platformlarda Gürcistan’ın toprak bütünlüğüne saygı çağrıları yapıyor. Rusya ise Koso-

va’nın bağımsızlığını örnek göstererek, Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdığını açıkladı. Bu durum AB ve NATO’yu diplomatik olarak bir çıkmazın içine soktu. 2007 yılında Kosova, Sırbistan’dan ayrılarak fiilen bağımsızlığını ilan etmiş hemen ardından ABD, Türkiye ve çoğu AB ülkesi alelacele Kosova’yı tanıdıklarını açıklamışlardı. AB’nin Rusya’ya yaptırım1arı ele aldığı 1

Türkiye atefl çemberinde Eylül zirvesinden utangaç ve etkisiz bir tepki çıktı. Zirve öncesinde İtalya, Almanya ve Fransa, Rusya ile ilişkilerin koparılmayacağını açıklamış, en sert tutumu takınan İngiltere de savaş gibi bir seçenek olmadığını belirtmişti. AB, ABD için Rusya’ya kafa tutmaya yanaşmazken, AKP , ABD’nin isteklerini geri çeviremedi ve NATO gemileri boğazlardan geçerek insani yardım baha-

nesiyle Karadeniz’e ulaştı. Bunun üzerine Rusya gemilerin 21 gün içinde Karadeniz’den çıkmaması durumunda Türkiye’yi sorumlu tutacağını açıkladı. Mevcut durumda savaşın asıl kaybedeni ABD görünüyor. Ancak Rusya’da sanıldığı gibi mutlak bir avantaj elde etmiş değil. AB zirvesi öncesi Tacikistan’da toplanan Şangay İşbirliği Örgütü’nde Rusya’ya kısmi bir destek çıktı.

Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’ın yer aldığı örgüt Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlıkları konusunda bir açıklama yapmadı. AB ve Şangay zirvelerinden çıkan kararsızlıklar iki kutupluluk iddialarını çürütse de Rusya, küresel müdahaleci bir güç pozisyonunu kazanmış durumda.

AKP hükümeti Montrö Sözleflmesi’ni ve savafl risklerini bir tarafa atarak NATO gemilerinin Karadeniz’e geçmesine olur verdi. Bunun üzerine Rusya, gemilerin 21 gün içinde ç›kmamas› halinde sorumlulu¤un Türkiye’ye ait oldu¤unu söyledi. Hükümet ise Bat›’n›n Gürcistan’›n toprak bütünlü¤ünün korunmas› korosuna Bo¤azlar› açarak destek oldu. Bu ad›m Kafkaslardaki savafl öncesinde bölge gücü olma konusundaki bofl iddialar›n ard›ndan telafi hamleleri olarak alg›lan›rken ülke amans›z bir savafl riskinin içine do¤ru sürükleniyor. Savafl ç›kmamas› halinde bile, AKP hükümeti Gürcistan’a ve ABD’ye verdi¤i aç›k destek ile Rusya’n›n olas› yapt›r›mlar›na davet ç›kartt›. Enerjide büyük ölçüde Rusya’ya ba¤›ml› olan Türkiye, son haftalarda ticari yapt›r›mlarla ciddi bir uyar› ald›.

Y›llard›r süren iflgaller nedeniyle asker s›k›nt›s› yaflayan ABD, Afganistan’da giderek güçlenen Taliban’›n savafl› siyasal kriz halindeki Pakistan’a yaymas›yla iyice zora girdi. Fransa’dan sonra Türkiye de, Genelkurmay aç›klamalar›yla olas› savaflta önemli yer tutaca¤›n›n sinyallerini vererek ABD bata¤›na ortak oldu rıyla başlayan süreç NATO üssünün Taliban tarafından basılmasıyla devam etti. Son olarak ISAF’a bağlı 10 Fransız askeri öldürüldü. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy terörle mücadele ve demokrasi mesajları vererek hemen Af-

ganistan’a gitti. Taliban bu süreçte Afganistan’ın Pakistan sınırının olduğu güney ve doğu bölü-

münde yaşayan ve ülkenin yarısını oluşturan Peştunlar üzerinde etkinliğini iyice arttırdı. Taliban krizdeki Pakis-

tan’a yönelik saldırılarını arttırarak savaşı Pakistan’a yayıp NATO ve ABD’yi zora sokuyor. Devlet Başkanı Per-

Bata¤a giriyoruz! Afganistan ve Pakistan s›n›r›nda ISAF ile Taliban aras›ndaki çat›flmalar alevlenirken ‹lker Baflbu¤ Genelkurmay Baflkanl›¤› görevindeki ilk konuflmas›nda ABD ile iflbirli¤inin korunmas› gereklil¤ine de¤indi. Baflbu¤’un NATO ve BM’nin terörle mücadelesine destek olunaca¤› yönündeki aç›klamalar›; önümüzdeki süreçte Afganistan’da ISAF bünyesindeki Türk Birliklerin art›k pasif durumda olamayaca¤›na ve Afganistan’a tekrar asker gönderme konular›n›n gündeme gelece¤ine iflaret eder nitelikte. Taliban’›n güç kazanmas› ve Pakistan’daki siyasi kriz dikkate al›nd›¤›nda, Baflbu¤’un aç›klamalar› bölgedeki bata¤›n ihalesinin Türkiye’ye kalma olas›l›¤›n› güçlendiriyor. fiimdiye kadar baflkent Kabil civar›nda koruma ve lojistik görevinde bulunan ISAF bünyesindeki Türkiyeli askerler aktif görev üstlenmemifllerdi.

Özgürlük Gazze ablukasını deldi Hamas-‹srail ateflkesine ra¤men ‹srail’in Gazze’ye 2006’dan bu yana uygulad›¤› ambargo giderek sertlefliyor. Gazze, 1.5 milyon Filistinli’nin bulundu¤u bir aç›k hava hapishanesi durumunda İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargoyu kırmak amacıyla 23 Ağustos’ta Gazze’ye gelip İsrail’in engellemelerine rağmen 5 gün boyunca bölgede kalan, 17 ülkeden 42

Bolivya’da darbe giriflimi n Bolivya’daki geri ça¤›rma referandumundan zaferle ayr›larak meflrulu¤unu bir kez daha kan›tlayan Evo Morales hükümetini istikrars›zlaflt›rmak amac›yla ABD destekli oligarflinin etkin oldu¤u befl eyalette genel lokavt düzenlendi. Lokavt sürecinde Morales yandafllar› ve karfl›tlar› aras›nda fliddetli çat›flmalar yafland›. Do¤algazdan elde ettikleri rant› kaybetmek istemeyen eyalet yönetimleri çat›flmalar› t›rmand›rd›. Bolivya Devlet Baflkan› Evo Morales ülkedeki muhalif gruplar›, polise sald›rmalar› ve kamu binalar›n› ele geçirmeye çal›flmalar› üzerine darbe giriflimi içerisinde olmakla suçlad›. Bolivya’da Morales’in, ABD destekli böylesi bir giriflime karfl›l›k orduyu devreye sokabilece¤i konufluluyor.

Devrim kas›rgadan güçlüdür

Savafl Pakistan’a yay›l›yor Afganistan’da NATO öncülüğündeki Uluslararası Güvenlik ve Destek Gücü’ne (ISAF) bağlı kuvvetler ile Taliban militanları arasındaki çatışmalar son 1 ayda yoğunlaştı. Afganistan’da bine yakın Taliban militanının fira-

2008

Özgür Gazze eylemcisi, tedaviye ihtiyacı olan 7 Filistinli ile birlikte Kıbrıs’a doğru dönüş yoluna çıktı. 9 eylemci ise Gazze’de kaldı. Eylemcilerin Gazze’ye gelişi, Hamas’ın küçük bir

zaferi olarak yorumlanıyor. Gazze’ye girerken İsrail tarafınca İsrailli olduğu için gözaltına alınıp tutuklanan, 2006 Nobel Barış Ödülü adayı Jeff Helper, ertesi gün çıktığı mahkemede kefaletle serbest kaldı. Hareketlerinin devam edeceğini söyleyen Helper, uluslararası örgütleri çabalarına ortak olmaya çağırdı. Seyahat için gereken maddi kaynağı borçlar ve çeşitli bağışlarla sağlayan

eylemciler arasında İngiltere eski Başbakanı Tony Blair’in yeğeni Lauren Booth ve Yunanistanlı parlamenter Tasos Kourakis gibi isimler de var. Ambargo sebebiyle gıda ve sağlık maddelerinin geçişine kısmen izin verilirken Filistinlilerin tedavi için dahi Gazze’den çıkışına izin verilmiyor.

vez Müşerref’in istifasını izleyen siyasal kriz, Navaz Şerif’in de koalisyondan çekilmesiyle iyice derinleşiyor. Pakistan hükümeti elindeki nükleer güç konusunda güvence verse de ülkede artan ABD karşıtlığı, ISAF askerlerine aktarılan gıdalar sebebiyle yaşanan gıda krizi, enflasyon artışı ve siyasal kriz ortamı sürecin Pakistan ve dolayısıyla ABD açısından riskli olduğunu gösteriyor. Öte yandan başkanlık yarışındaki Obama’nın Irak’taki savaşı “akılsız” bularak Afganistan’a yüklenilmesi yolunda yaptığı açıklamalar ve Fransa’nın destek çıkması, ilerleyen süreçte dünyanın gözünün Afganistan’da olacağına işaret ediyor.

Göçmen işçiler uyanıyor Almanya’da bin civarında göçmen işçinin sınırdışı edilmelerine karşı, insan hakları ve mülteci örgütlerince düzenlenen eylemde Hamburg Havaalanı’nın 2 terminali işgal edildi. Polis saldırısı sonucu göçmen işçiler ile polis arasında çatışma çıktı. 71 işçi gözaltına alındı. Öte yandan Fransa’da da göçmen işçiler, tüm “kağıtsızlara” oturma izni talep ederek Fransa’nın göçmen işçilere yönelik tavrını ve politikalarını protesto ettiler. İsveç’te de göçmen işçilerin

sendikalara üye olma talebi, İsveç İşçi Sendikaları Konfederasyonu LO yönetimince reddedildi. Avrupa’da oturma izni bulunmadığı için “kağıtsızlar” olarak adlandırılan göçmen işçiler, her an sınırdışı edilme korkusuyla yaşıyorlar. Ortadoğu’da da yoğun olarak çalışan göçmen işçiler son olarak Lübnan’da ağır ve sağlıksız çalışma koşulları nedeniyle yaşanan ölümlerle gündeme gelmişti.

n Karayipler’de ard›nda toplam 85 ölü (Haiti’de 60, Jamaika’da 11, Dominik Cumhuriyeti’nde 8 ve di¤er ülkelerde 6) b›rakarak, Küba’ya giren Gustavo kas›rgas›n›, Kübal›lar güçlü örgütlenmeleri sayesinde burunlar› kanamadan atlatt›lar. Kas›rgan›n aday› vuraca¤› anlafl›ld›¤› günden itibaren sivil savunma ve onun önderli¤indeki halk komiteleri, felaket bölgelerinde gereken tedbirleri alarak P›nar del Rio flehrinden 200 bin, Havana’dan 20 bin, Batabano bölgesindeki köylerden 5 bin 500 ve adan›n turistik bölgesi Varadero’dan bin 200 kifliyi de¤erli eflyalar›yla birlikte güvenli bölgelere tafl›d›.

Nepal baflbakan›n› seçti I Nepal Parlamentosu'nda 17 A¤ustos’ta yap›lan oylamada Nepal Komünist Partisi'nin lideri Prachanda baflbakan oldu. Oylamay›, 113 oy alan eski baflbakan Sher Bahadur Deuba'ya karfl› 464 oyla kazanan Prachanda, halka öncelikle toprak reformu sözü verdi. Dünyan›n en yoksul ülkelerinden Nepal'de halk›n yüzde 80'i geçimini tar›mdan sa¤l›yor. Nepal'de hala ABD'nin terör örgütleri listesinde bulunan Maocular, monarfliye son vermek için 1996'da isyan bafllatm›fl ve May›s ay›nda 239 y›ll›k monarfliyi feshetmiflti.

Arjantin’de temel hak grevi n Arjantin’in baflkenti Buenos Aires 20 ve 21 a¤ustos günlerinde önce sa¤l›k memurlar› ve doktorlar›n ard›ndan da ö¤retmenlerin grevlerine sahne oldu. 10 binden fazla üyesi bulunan Sa¤l›k Memurlar› Sendikas› (CICOP) çal›flma flartlar›n›n iyilefltirilmesi, personel al›m› ve iyi bir maafl talebiyle 20 A¤ustos’ta greve gitti. Baflkent’teki 77 hastanede acil servis çal›flanlar› d›fl›ndaki tüm sa¤l›k personelleri bir gün süreyle ifl b›rakt›. Sa¤l›k Bakanl›¤›, grevin yaratt›¤› etki nedeniyle doktor ve memurlar›n taleplerinin görüflülece¤i sözünü vermek zorunda kald›. Ertesi gün ise ö¤retmenlerin grevi vard›. Ö¤retmenler Birli¤i Cephesi’ne üye ö¤retmenler maafl art›fl› talebiyle ifl b›rak›rken 4.5 milyon ö¤renci de okullara gitmedi. Greve bölge iflçi sendikalar› da destek oldu.

‹ran’da idam cezas›na tepki n Kad›n ve insan haklar›n›n önemli bir savunucusu olan 12 y›ll›k ö¤retmen Farzad, PKK üyesi olmak ve dine hakaret etmek suçlar›ndan 5 fiubat’ta Tahran Devrim Mahkemesi taraf›ndan 5 dakika süren ve kendisine söz hakk›n›n verilmedi¤i yarg›lama sonucu idam cezas›na çarpt›r›lm›flt›. O günden beri Farzad’a dünyan›n dört bir yan›ndan destek mesajlar› geliyor. Çeflitli sendikalar ve insan haklar› örgütleri emek hareketine karfl› tutumundan dolay› ‹ran Hükümeti’ni protesto ederken Farzad’›n etnik kimli¤inin de kararda etkili oldu¤u görüflünde.

Afrika’da doktorlar eylemde

I Demokratik Kongo’nun Baflkenti Kinflasa’da doktorlar›n maafl art›fl› talebiyle bafllatt›klar› grev sürecinde birçok hasta hastaneler önünde kuyruklar olufltururken doktorlar yaflananlar›n sorumlusunun hükümet oldu¤unu aç›klad›lar. Grev ülkedeki sa¤l›k hizmetlerini durma noktasina getirdi. Zimbabve’de ise doktorlar yüksek enflasyona karfl› ücret ödemelerinde de¤ifliklik yap›lmas› talebi ile greve gitti. Afrika’n›n en e¤itimli doktorlar› aras›nda olan Zimbabveli doktorlar dünyan›n en az maafl alan doktorlar›.


4 Eylül 17 Eylül

2008

EKONOM‹ 9

Bank Asya’da ifller kitab›na uydurulur

AKP döneminde maafllar t›rpanland› Mustafa SÖNMEZ mustafasnmz@hotmail.com

Gülen Cemaati’nin finansal gücünü toplad›¤› merkez olan Bank Asya, yeni bir terminoloji üreterek bankac›l›¤› ‹slam’a uyduruyor. Gülen burjuvazisi de bankan›n imkanlar›yla gittikçe semiriyor

DIT kart düzenbazl›¤› Bank Asya, ünlü bankac›l›k tekeli Mastercard ile birlikte “AsyaCard DIT” adl› bir ürünü piyasaya sundu. AsyaCard DIT’›n Avrupa’da bir ilk oldu¤u belirtiliyor. Ayr› ayr› kartlarda bulunan pek çok özelli¤i biraraya toplayan, temasl› ve temass›z ödeme gerçeklefltirilebilen “AsyaCard DIT” normal kredi kartlar›n›n kullan›ld›¤› alanlar d›fl›nda, otoyollardaki KGS’lerde, köprü giflelerinde, otobüsten vapura kadar ulafl›m araçlar›nda da kullan›labilecek. Yeni piyasaya sürülen bu kart›n daha flimdiden ‹stanbul, Bal›kesir, Kahramanmarafl ve yak›n zamada Kayseri’deki toplu tafl›ma araçlar›nda kullan›labilecek olmas› Bank Asya ile AKP’li belediyelerin aç›k iflbirli¤i halinde oldu¤unu gösteriyor. Kart›n özellikleri ve kullan›m alanlar› ‹stanbul’da akbil yerine kullan›lmaya bafllanacak olan “‹stanbul Kart” ile benzerlikler gösterirken iki kart›n ve kart okuyan cihazlar›n ayn› dönemde piyasaya ç›kmas› bu çak›flman›n “anlaflmal›” oldu¤unu gösteriyor. Bankan›n yöneticileri Kahramanmarafl ve Bal›kesir Belediyeleri’ni bizzat kendilerinin ikna etti¤ini söylerken bu sistemin yak›n zamanda Kayseri, Ankara ve di¤er illerde de kullan›lmaya bafllanaca¤›n› belirtiyorlar.

“DIT kart” adı verilen ürününü piyasaya sunan Bank Asya’nın ismini son zamanlarda daha sık bir şekilde duymaya başladık. Faize dayalı bankacılık sisteminin karbon kopyasını “faizsiz bankacılık” adıyla “kitab”a uyduran Banka, AKP’nin iktidarda olmasının yarattığı olanaklardan da faydalanarak hızla büyüyor. Fehullah Gülen Cemaati’ne ait olan bu banka Cemaat’in gücünü ve etkisini genişletmek açısından kritik bir noktada duruyor. Bank Asya’yı doğuran temel ihtiyaç ve bankanın temel işlevi Gülen Cemaati etrafında kümelenen, TUS-

KON’da (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) örgütlenen ve sermaye yetersizliğinden muzdarip sermaye sahiplerinin her türlü ihtiyacını karşılamaya dönük finans kaynağı yaratmak. Finans kurumundan bankaya Gülen Cemaati’nin sahip olduğu ancak farklı ellerde ve dağınık biçimde bulunan iktisadi varlığın Tansu Çiller’in Başbakan olduğu dönemde Çiller ailesinin de yardımıyla biraraya getirilmesiyle 1996 yılında Asya Finans şirketi kuruldu. 2005 sonunda yapılan bir değişiklikle finans şirketi bankaya dönüştürüldü. 2006 yılında yapılan halka arzda ise bankaya 2.7 milyar doları yurt içinden olmak üzere 7.5 milyar

dolar düzeyinde talep geldi. Sadece 2 milyon YTL’ye kurulan Bank Asya’nın piyasa değeri 2007 yılı sonunda 3.2 milyar dolar düzeyine yükseldi. Dış ticaret hacmi 4.5 milyar doları aşan bankanın 2007 yılı net karı ise 221 milyon YTL. Bankanın 2008 yılının ilk altı ayındaki net karı ise bir önceki yıla göre yüzde 20 oranında artarak 100 milyon YTL’ye yükseldi. Türkiye’de 124 şubesi bulunan Bank Asya’nın yurtiçinde 2, yurtdışında ise 1000 tane anlaşmalı muhabir bankası bulunuyor. Helal bankac›l›k İslam’da faizin yasaklanmış olması Bank Asya açısından engel yaratmıyor. Faize dayalı bankacılığın kuralları, üretilen yeni bir terminoloji ile İs-

lam’a uygun hale getiriliyor. Örneğin bankaya yatırılan para karşılığında elde edilen artı-paraya faiz değil “kar-zarar ortaklığı” deniliyor. Bankanın açıklamasına göre bankaya yatırılan paralar yatırıma dönüştürülüyor ve müşterilerle bu yatırımlardan elde edilen kar ve zararlar paylaşılıyor. Banka bunun faiz olmadığını iddia etse de “klasik anlamıyla” faiz ve bankacılığın temeli de aynı sisteme dayanıyor. Lenin’in Emperyalizm kitabında bankacılığın temel işlevi şu şekilde tanımlanıyor: “Bankaların ilk ve temel görevi, ödemelerde aracılık hizmeti görmektir. Bu yolla, etkin olmayan para sermayeyi etkin sermayeye, yani kâr sağlayan sermayeye dönüştürürler; her çeşit para ge-

lirlerini toplayarak, bunları, kapitalist sınıfın emrine verirler.” Bank Asya’nın internet sitesinde açıklanan bir önceki ayın “kar-zarar ortaklığı” oranlarının faiz oranlarıyla sürekli paralel olması da sistemin aynı biçimde işlediğini doğruluyor. Tefecilik de mübah Bank Asya’nın, “modern ve yasal tefecilik” olan

çek-senet

kırma

(factoring) işlerinde de ön sıralarda yer alması Cemaat’in tefeciliği bile kitabına uydurma yeteneğinde olduğunu gösteriyor.

Yoksula zam zulüm çad›r zengine befl y›ld›zl› iftar

Emekçiye TÜİK orucu

Üst üste gelen zamlar ve hayat pahal›l›¤› Ramazan’da yoksullar› iftar çad›r›na gitmeye zorlarken zenginler iftar›n› kifli bafl› 195 YTL’ye aç›yor

TÜ‹K’in aç›klad›¤› açl›k s›n›r› rakam›n›n arkas›nda AKP’li bakanlar bile duramad›

Zengin yoksulun halinden anlasın diye oruç tutulan Ramazan ayı, yoksulluğun derinleştiğini ve zenginle yoksul arasındaki farkın daha da açıldığını gösteriyor. Ramazan öncesi ilk olarak zamlar gündeme geldi. Ramazan ayının temel tüketim maddesi pideye hemen hemen her ilde zam yapılırken yumurta fiyatları da

yüzde 50 oranında arttı. Gıdadaki fiyat artışlarının en çarpıcı göstergesi ise yoksullara dağıtılmak için hazırlanan kumanyaların fiyatındaki artış. Geçtiğimiz yıl 20 YTL olan kumanyanın fiyatı 35 YTL düzeyine yükseldi. Bu artış sonucu “hayırseverler” tarafından dağıtılan kumanyalarda da yüzde 40 oranında düşüş oldu. Halkın ekonomik sıkıntıları ve yapılan zamların sonucu ise gıda tüketiminde yaşanan düşüşlerden görülüyor. Pirinç ve tavuk sektöründeki önemli firmala-

rın yöneticilerinin yaptıkları açıklamalar her iki gıdada da tüketimin yüzde 20 gerilediğini gösteriyor. Tablonun diğer yanındaki durumda ise bir değişiklik yok. İftar saatine kadar yoksulluğun ve açlığın nasıl bir şey olduğunu “anlayan” zenginler top patladıktan sonra zenginliklerini hatırlama yarışına giriyorlar. Bu yarışın göstergesi otellerdeki iftar menüsü fiyatları. Bir kişilik iftar için İstanbul Conrad otelinde 90 YTL hesap ödenirken İstanbul Swiss Otel’de 104, Çırağan’da ise 195 YTL hesap ödeniyor.

İstatistiki verileri AKP Hükümeti’nin çıkarları gereği defalarca tahrif eden Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son açıkladığı verilerin “şaka” mı gerçek mi olduğu anlaşılamadı. Hükümet ile kamu çalışanları arasındaki toplu görüşmelerin devam ettiği süreçte TÜİK, Türkiye’de bir aile için açlık sınırının 256, yoksulluk sınırının ise 652 YTL olduğunu açıkladı. TÜİK’in açlık sınırı kamuoyunda “ölüm sınırı” ve “Afrika kriterleri” olarak nitelendi. Başbakan Erdoğan’ın sık sık kullandığı özlü deyişle ifade etmek gere-

kirse, TÜİK’in bu istatistiklerine “kargalar bile güler.” Türkiye’nin pek çok ilinde 4 kişilik bir ailenin kalabileceği en ucuz evin aylık kirası 300-400 YTL iken, son yapılan elektrik zammıyla faturalar 80-100 YTL seviyesine çıkmışken ekmekten doğalgaza, en temel tüketim ihtiyaçları gün aşırı zamlanırken TÜİK’in istatistiklerine gülmeyecek ya da isyan etmeyecek birini bulmak neredeyse imkansız. Öyle ki Hükümet’in kendi bakanları bile bu rakamların arkasında duramadı. Hükümet adına toplu görüş-

me masasında konfederasyonlarla pazarlık yapan Bakan Murat Başesgioğlu, TÜİK rakamlarının incelenmesini isterken, Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan ise “kuşkusuz böyle bir parayla ben de kalkıp geçinilebilir diye bir şey söyleyemem” dedi. Diyanet İşleri Başkanlığı bile bir kişiye verilecek günlük fitre miktarını 6 YTL olarak açıkladı. Buna göre fitre alan 4 kişilik bir ailenin mutfak masrafı 720 YTL’ye geliyor.

Patronlar dört köşe Ekonomik durgunluk ve siyasi kriz tantanaları arasında geçen 2008’in ilk 6 aylık döneminde Türkiye’deki büyük sermaye gruplarının kârlarını katlamaya devam ettiği görüldü. Sabancı Holding’in ilk yarı net kârı bir önceki yıla göre yüzde 20 oranında ar-

tarak 737 milyon YTL oldu. Doğan Yayın Holding, kârını geçen yıla göre 3’e katlarken, Doğan Holding’in bütününün ilk 6 aydaki net karı ise 101 milyon dolar oldu. KoçFiat ortaklığındaki Tofaş ise 153 milyon YTL’lik net kar ile karını yüzde 108 artırarak

Kriz balonu sön sön bitmiyor ABD’de büyük bankalardan sonra küçük bankalar da batmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde Columbian Bank and Trust of Kansas adlı iki bankaya daha el koyulmasıyla 2008 başından bu yana ABD’de el konulan banka sayısı 9’a çıktı. Mortgage’la tetiklenen ekonomik krizin şu ana kadar 500 milyar dolar düzeyinde bir finansal batık ortaya çıkardığı bunun 2 trilyon dolara ulaşabileceği tah-

min ediliyor. Citi Grup analisti Prashant Bhatia, 2008’in 3. çeyreğinde Lehman Brothers’ın 2.9 milyar dolar, Goldman Sachs’ın 1.8 milyar dolar ve Morgan Stanley’in 1.7 milyar dolar düzeyinde yeni zararlar açıklayacağını tahmin ediyor. Uzmanlara göre önümüzdeki dönemde ABD’de banka iflasları artacak. Kimilerine göre bu sayı sene sonu gelmeden 150'yi bile bulabilir. ABD’li milyarder Wil-

bur Ross Rogoff ise kredi krizi bitene kadar dünyada 1000’e yakın bankanın batabileceğini söylüyor. ABD’de bunlar olurken İngiltere’de ekonomik büyüme 3. çeyrekte durdu. 92 ülkede 1025 uzmanın katılımıyla yapılan bir ankete göre ise dünya ekonomisine ilişkin beklentiler son 18 yılın en kötü seviyesine indi.

2007’de elde ettiği karın tamamına sadece 6 ayda ulaştı. Yine Koç’a ait bir başka şirket olan Otokar ise karını 22 kat artırarak 34 milyon

Kamu sendikalar› ile Hükümet aras›ndaki maafl zamm› tart›flmalar› sürerken, AKP’nin kamu çal›flanlar› ile ilgili icraat› bir gerçe¤i aç›kl›kla ortaya koyuyor; AKP, topluma kamu hizmetini ve milli gelirden merkezi bütçeye ayr›lan pay› daralt›rken, kamu personeline yap›lan ödemeyi de azaltm›fl durumda. Maliye Bakanl›¤› ve TÜ‹K verilerinden yapt›¤›m›z araflt›rmaya göre, Merkezi Bütçe’nin Milli Gelir’e oran› 2002’de yüzde 36 iken bugün yüzde 23’e; kamu personeli için harcanan tutar›n Milli Gelir’e oran› da AKP döneminde yüzde 6,3’ten yüzde 5,8’e kadar gerilemifl görünüyor.. Kamu personeline maafl ve sosyal güvenlik primi olarak ödenenler 2002 y›l›nda milli gelirin yüzde 6,3’ü tutar›nda iken AKP iktidar›n›n ilk döneminin sonunda yüzde 5,8’e kadar geriledi. 2008’de ise 55 milyar YTL ile öngörülen milli gelirin ancak yüzde 5,8’i tutar›nda bir kamu personel harcamas› öngörüldü. IMF program›n›n gere¤i “mali disiplin” uygulanan AKP iktidar› döneminde, bütçeler küçültülürken, bütçelerden memura ayr›lan payda da art›fllar söz konusu olmad›. Nüfus art›fl›na ve yüzde 70’i bulan kentleflme oranlar›yla beraber artan kamu hizmeti ihtiyac›na ra¤men, kamu görevlisi say›s›n› art›rmayan, tersine özellefltirmeler ve piyasalaflt›rmalarla azaltmaya çal›flan AKP iktidar›n›n, mevcut kamu personeline ödedi¤i maafllar›n milli gelire pay› da azalt›ld› ve sonuçta sigorta primleri ile birlikte kamu personel harcama giderlerinin, toplam milli gelirdeki pay› 2002’de yüzde 6,3 iken 2007’de yüzde 5,8’e kadar düflürüldü. 2008’de de personel giderlerine ayr›lan pay›n öngörülen milli gelir art›fl hedefinin gerçekleflmesi durumunda yine yüzde 5,8’de kalacak. Faizler, maafllar›n üstünde… Milli gelirden memur maafllar›na ayr›lan pay, devlet bütçesinden faize ayr›lan pay ile eflitlenmifl durumda. 2008 için maafllara 55 milyar YTL öngörülürken faiz için ayr›lan bütçe 56 milyar YTL’yi buluyor. 2003 sonras›, faizlerin gerilemesi ve devletin küçültülmesi sonucu devletin borçlanma temposunun yavafllamas› sonucu, bütçeden faize giden pay da azald› ancak yine de faize giden pay, say›lar› 2 milyonu aflan kamu personeline ödenen maafllar›n hala üstünde. Artan nüfus art›fl›, yüzde 70’i aflan kentleflme dikkate al›nd›¤›nda, toplumun kamu hizmeti ve onu görecek kamu personeline ihtiyac› daha da büyüyor. Özellikle e¤itim ve sa¤l›k hizmetlerinde önemli bir kamu personel a盤› görülüyor. Kamunun altyap› ihtiyaçlar› h›zla art›yor ve tüm piyasalaflt›rma çabalar›na ra¤men baflta enerji olmak üzere altyap› ihtiyaçlar› karfl›lanam›yor. Bütçenin milli gelire oran›, AB ülkelerinde yüzde 40’lara kadar ulafl›rken, AKP’nin IMF buyruklu devleti küçültme operasyonlar› sonucu Türkiye’de 2002’de yüzde 36 iken 2008’de yüzde 23’lere kadar düflmüfl durumda. Kamu hizmeti ve hizmetli say›s›n›n art›r›lmas›, çal›flanlara da daha insani yaflama flartlar›na uygun ödemeler yap›lmas› ›srarla talep edilmelidir.

YTL’ye çıkardı.

Bu da ›l›ml› Coca Cola Ramazan iftarlar› için her y›l reklam haz›rlayan Coca Cola, bu y›l ise Müslümanlar›n yo¤un oldu¤u ülkelerde sat›lmak üzere kutular tasarlad› Dünya genelinde emperyalizmle özdeşleşen en önemli simge olan Coca Cola, Müslümanların Ramazan ayını yine es geçmedi. Önceki yıllarda Ramazan’a özel hazırladığı reklamlarla dikkat çeken şirket bu yıl ise Müslüman ülkelerde satmak üzere özel kutu ve şişe tasarımları yaptı. Coca Cola’nın Türkiye’deki merkez ofisiyle birlikte geliştirdiği kutu ve şişeler Ramazan boyunca Müslümanların yoğun olarak yaşadığı ülkelerde satılacak. Ay yıldızlı tasarı-

mın kullanıldığı Coca Cola’lar Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Bahreyn, Pakistan, Endonezya, Fas, Tunus, Cezayir, Afganistan, Bangladeş, Maldivler ve Mısır’da piyasaya sürülecek. Ortadoğu ve Orta Asya’ya satış yapmak için operasyon merkezi olarak Türkiye’yi kullanan Coca Cola İçecek Şirketi 2008’in ilk yarısında net satışlarını yüzde 18 oranında artırdı.


4 Eylül 17 Eylül

10 DOSYA (DAN‹SKA)

2008

‹flbirlikçinin daniskas› gelece¤imizi kirletiyor AKP’nin emperyalizm ve sermaye ç›kar›na yürüttü¤ü enerji politikalar› halk›n, ülkenin ve do¤an›n gelece¤ini tehdit ediyor. Nükleer ve hidroelektrik santral projeleri karfl›s›nda Sinop, Mersin ve Do¤u Karadeniz’de çevreci halk platformlar› kuruluyor Enerji; ulaşımdan aydınlatmaya, ısınmadan iletişime hayatın olmazsa olmazlarından. Doğada hammaddelerin kullanılabilir enerji halini alması için çeşitli santraller kuruluyor. Dünyada petrol, doğalgaz, su, kömür, rüzgar, güneş, radyoaktif elementler, buhar gibi kaynaklardan enerji elde edilebiliyor. Enerji kaynakları açısından oldukça zengin ama büyük ölçüde kullanılmayan bir kapasiteye sahip olan Türkiye yıllardır bu hayati konuda dışa bağımlı durumda. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki kalkınma planları ile birlikte kömür rezervi olan bölgelerde kurulan termik santrallerle, elektrik üretilerek enerji ihtiyacı karşılanmaya çalışıldı. Enerji sektörü merkezi bir kamu tekeli olarak örgütlendi. Bu dönemde termik santrallerin yanında hidroelektrik santraller de teşvik edildi. Keban, Karakaya ve Atatürk Barajları kuruldu. Barajlar elektrik konusundaki bağımlılığı kısmen azaltsa da Özal döneminde enerji alanındaki kamu kurumlarının altı yavaş yavaş oyuldu. Özelleştirmelerle birlikte enerji alanı sermayeye

açıldı. Enerji politikalarını halkın ihtiyaçları değil, emperyalist kurumların talimatları ve şirketlerin kar güdüsü belirlemeye başladı. Özel sektörün katılımını sağlamak için kurulum maliyeti düşük doğalgaz çevrim santralleri teşvik edildi. Ne var ki, bu santraller yakıtta dışa bağımlı ve işletme maliyeti yüksek, dolayısıyla da pahalı üreticilerdi. Hükümetler hala yenileri yapılan özel anlaşmalarla, otoprodüktör olarak da bilinen bu üreticilere alım garantisi verdi. Yani devlet kendi santralinde ürettiği 5 centlik enerji yerine, ösel sektörün 17 centlik enerjisini almak zorunda bı-

rakıldı. Kimi zaman kamu santralleri zararına kapatıldı. Ancak özel üreticiler doymadı. AKP’nin elektriğe zam yapmadık dediği 4,5 yıllık dönemde iki kez örtülü zam yapıldı. Yani özel üreticilere ödenen fiyat yükseltildi ancak bu faturalara yansıtılmayıp, hazineden ek ödeneklerle karşılandı. 2007 yılı zararı yaklaşık 800 milyon dolardı. Neo-liberal ikiyüzlülük Enerjide özelleştirme politikalarını önceki hükümetlerden devralıp, tırmandırarak sürdüren AKP sanki yapılan hataları düzeltiyormuş gibi, yeni yönelim olar ak nükleer ve hidroelektrik enerji santral projelerini öne çıkarıyor. AKP bu enerjilerin temiz ve yerli olduğunu savunuyor. Oysa değişmeyen gerçek, AKP’nin doğalgaz santrallerinin teşviki sürecinde olduğu gibi yine emperyalist projeler dahilinde ve sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket ettiğidir. Ne kadar temiz olduğu, Çernobil’den beri malum olan nükleer enerji santralleri ABD’nin telkinleri doğrultusunda gündeme getirildi. Öyle ki “hükümetin hazırladığı” bazı

raporların, aslında çeviri raporlar olduğu yani dışarıda yazıldığı açığa çıktı. Yakıt ve teknolojide tamamen dışa bağımlı olduğumuz ve yerli şirketlerin ancak taşeron olarak rol üstlenebileceği nükleer enerji, sözüm ona bağımsızlık formülü olarak sunuluyor. Karadeniz derelerine kurulması planlanan hidroelektrik santralleri de, bir dönem doğalgaz santrallerinin sermaye gruplarına sunduğu semirme olanağının yeni aracı. Sanko, Çalık, Koza gibi AKP yandaşı serma-

ye gruplarının bu alanda boy göstermesi çevrecilik ya da bağımsızlık sevdasından değil, bu yağma fırsatını değerlendirme isteğinden kaynaklanıyor. AKP emperyalizm ve sermaye işbirlikçisi enerji politikasıyla doğayı, halkın geleceğini ve bağımsızlığını tehdit ediyor.

Daniskan›n sab›ka kayd›

Karadeniz ufla¤› dereleri satt›rmaz AKP hükümetinin yeni dönem enerji politikas›n›n önemli unsurlar›ndan birini Hidroelektrik Santral (HES) projeleri oluflturuyor. Hükümet Do¤u Karadeniz’in hemen her deresi için HES projeleri tasarl›yor. Yürülükteki proje say›s› ise 600. Bu projeler rant kap›s›na dönüflmüfl durumda. ‹haleye girerek proje hakk› alan firmalar, daha sonra bu projeleri baflka firmalara sat›yorlar. Böylece firmalar yüksek

maliyetten kaçarak k›sa dönemli karlar sa¤larken, derelerde ak›beti meçhul inflaat temelleri at›l›yor. Bölge halk›n›n kurdu¤u Derelerin Kardeflli¤i Platformu ve F›nd›kl› Dereleri Platformu gibi örgütlenmeler ise HES’lere karfl› ç›k›yor. Halk santrallerin akarsu rejimini de¤ifltirece¤ini ve böylece bölgenin temel geçim kaynaklar›ndan çay ve f›nd›k tar›m›n›n yok olaca¤›n› belirtiyor. Dünyan›n turistik önem tafl›yan say›l› vadilerinden F›rt›na Vadisi’ne yap›lmas› planlanan barajlar›n bölge turizmini

olumsuz etkileyece¤ini belirten platformlar, barajlar›n birçok canl› türünü de yok edece¤ini söylüyor. HES’ler enerji özellefltirmelerinin bafllad›¤› ilk dönemlerde, teflvik edilen do¤algaz çevrim santralleri nedeniyle kenara itilmiflti. HES’lerin, temiz ve yerli enerji slogan›yla yeniden gündeme getirilmesi ise maalesef hatadan geri dönülmesi anlam›na gelmiyor. Hükümet çevrecilerin, meslek örgütlerinin ve bölge halk›n›n sesine kulak t›kay›p, enerji alan›ndaki özel firmalar› ihya etmeye çal›fl›yor.

ABD ipiyle nükleer maceraya Çernobil’in an›lar› tazele¤ini korur ve dünya nükleerden vazgeçerken, ABD, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerde nükleer enerjiyi teflvik ediyor. Enerji ba¤›ms›zl›¤› ve nükleer güç hayalleriyle kervana kat›lan AKP, yeni iflbirlikçilik maceras›na do¤ru ilerliyor 24 Eylül’de ihalesi yapılması planlanan Mersin Akkuyu Nükleer Santrali ve Sinop’da santral kurma planları nükleer enerji konusunu bir kez daha gündeme getirdi. Kamuoyu ise nükleer enerji konusunda doğru bilgilendirilmiyor. Bu durum MTA’nın nükleerle ilgili raporlarına da yansıdı. MTA’nın, dünyayı ABD’den ibaret gösterdiği için tüm dünyada nükleere rağbet varmış gibi sunduğu raporda, nükleer enerjinin temiz ve maliyetinin düşük olduğu iddia ediliyor. Bazı çevreler de ülkedeki Toryum rezervinin işlenmediği gerçeğini görmezden gelerek nükleerin ulusal bir enerji olduğunu iddia ediyorlar. Oysa Karadeniz halkının ha-

yatını karartmaya devam eden Çernobil faciasından bu yana dünya adım adım nükleerden vazgeçiyor. Bir nükleer santralin ilk yapım maliyeti 5 milyar dolar. Yakıt ve teknoloji konusunda ise %100 dışa bağımlıyız. Santraller ölümcül düzeyde nükleer atık üretiyor. En az 300 yıl yüksek güvenlikte korunması gereken atıkların güvenli bir biçimde gömülmesi içinse 35 yıl geçmesi gerekiyor. Bu depolama da büyük bir maliyet gerektiriyor. Yabancı ülkelerin nükleer ve zehirli atıklarının yıllardır ülkemiz topraklarına gizlice bırakılmasına göz yuman ve Kocaeli’nde bulunan üç beş zehirli varili bile imha edemeyen hükü-

metin, nükleer atıklarla nasıl başa çıkacağı ise merak konusu. Sinop ve Mersin halkı nükleer santrallere karşı örgütleni-

yor. Sermaye çevreleri beşer milyar dolarlık santral ihaleleri için sabırsızlanırken, hükümet de nükleer karşıtlarını hedefe al-

mış durumda. AKP’nin nükleer savdası o kadar masum değil. ABD; Hindistan, G. Kore, işbirlikçi Arap rejimleri ve Türkiye’nin nükleer projelerini teşvik ediyor. Böylece Rusya, Çin, İran, K. Kore gibi rakip ve muhalif nükleer güçlere karşı yandaş ülkelerinden bir nükleer kuşak yaratmaya çalışıyor. Bu koşullarda, nükleer karşıtı mücadele, basit bir çevreci duyarlılıkla sınırlı olmayan, insanca yaşam talebini de içeren anti-emperyalist bir içeriğe kavuşuyor.

Çevrecinin daniskas› oldu¤unu söyleyen Erdo¤an’›n, çevre alan›ndaki sab›kas›na bak›ld›¤›nda, neoliberal çevrelerin daniskas› oldu¤u görülüyor Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, memleketi Rize’nin Güneysu ilçesinde vatandaşlara seslenerek “çevrecinin daniskası” olduğunu iddia etti. Ardından temiz bir çevre talebiyle mücadele edenleri işsiz güçsüz kişiler olarak nitelendirdi. Başbakan’ın bu açıklamaları çok geçmeden kamuoyunda geniş yankı yarattı. Derelerini sattırmamak için direnen Karadenizliler “madem çevrecisin gel sözcümüz ol” dediler. Erdoğan çevrecinin daniskası olduğunu söylese de Çevre Mühendisleri Odası’nın her yıl yayınladığı çevre raporları bu iddiaların aksini söylüyor. Türkiye, AKP’nin iktidarda olduğu 20022005 yılları arasında çevre kriterleri açısından dünya sıralamasına baktığımızda, hava kalitesinde 11. sıradan 20. sıraya, su kalitesinde 41. sıradan 142. sıraya, biyolojik çeşitlilikte 91. sıradan 129. sıraya, arazi kullanımında 87. sıradan 102. sıraya, hava kirliliğinin azaltılmasında 75. sıradan 93. sıraya, sera gazı salınımlarının azaltılmasında 70. sıradan 94. sıraya geriledi. Ayrıca OECD 2007 çevre raporuna göre, Türkiye çevre kirliğinde ilk sıralarda yer alırken önlemlerde ise son sıralarda yer aldı. Bunun yanında, AKP hükümeti çıkarttığı kıyı yasasıyla, kıyıları talana açtı ve Karadeniz Sahil Yolu’yla talanı tescilledi. Ülke arazilerinin %58’ini madenciliğe açarak topraklarımızın zehirlenmesine onay verdi. Kamu reformuyla çevre ile ilgili kurumların içini boşalttı. Yanlış çevre politikaları ile halkı susuz bırakarak yağmur duasına çıkmayı önerdi ve insanlara arsenik içirdi. Tarımı dışa bağımlı hale getirip genetiği değiştirilmiş ürünlerle tarlaları zehirledi. Çevre mühendislerini işsizliğe mahkum etti. Antalya’da MNG şirketinin göz koyduğu ormanlar yanarken seyirci kalarak, kenelerin ölmesini kazanç olarak yorumladı. Allonoi, Hasankeyf gibi kültürel zenginlikleri sular altında bırakmayı kafasına koydu. Bu icraatların üstüne, enerji üretim ve dağıtımındaki özelleştirmeleri sürdürerek, sarmayenin istediği hidroelektrik santralleri ve nükleer santral projelerini devreye sokan Erdoğan neoliberal çevrenin daniskası olduğunu kanıtladı.


cmy k

“Hep genç kalaca¤›m”

Tiyatro protestoya ç›kt›

S›n›rlara hay›r!

Eskiflehir’de film flenli¤i

“İhtiyarlığımda çekilmez bir adam olacağım hakkındaki iltifatına teşekkür ederim. Ama bu tahminin doğru çıkmayacak sanırım. Çünkü ihtiyarlayacağımı kim söyledi. Hep genç kalacağım…” Sabahattin Ali bu eserinde ailesine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplara yer verirken, bu metinler edebi kimliğinin oluşumuna da ışık tutuyor. Ayrıca Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara, 2. Dünya Savaşı’nın yansıması ve cadı avına dönüşen sol görüşlü insanların tutuklanması gibi olaylara, ilgili tanıklıklara yer veriyor.

AKP’nin elektrik ve doğalgaza yaptığı zamlara karşı, Avcılar Halkevi’nin bir süreden beri devam ettirdiği zam karşıtı etkinlikler sürüyor. 19 Ağustos’ta Halkevciler ve Kolektifçiler Marmara Caddesi boyunca bildiri dağıtımı yaptıktan sonra Kolektifçilerin hazırladığı sokak tiyatrosu Belediye Parkı’nda ve Marmara Caddesi’nde sergilendi. Oyuna halk da yoğun katılım sağladı ve alkışlarla destek verdi. Etkinlikte sokak tiyatrosundan sonra bildiri dağıtımına devam edildi.

Sınırlarda uygulanan insan hakları ihlallerini durdurabilmek için 3-7 Eylül tarihleri arasında bir dayanışma kampı kuruluyor. Dikili Belediyesi’nin ev sahipliğini yapacağı kampa birçok ülkeden katılımcılar gelmiş durumda. “Sınırlara Hayır” kampının amaçları şöyle sıralanıyor: Sınırlarda yaşanan mülteci ölümlerine dikkat çekmek ve yaşanan insan hakları ihlallerini engellemenin yollarını aramak; bilgi, deneyim ve iletişim ağı kurarak dayanışma örgütlemek.

Zamlara ve yıkım politikalarına hızla devam eden AKP’ye karşı bir ses de Eskişehir’den yükseldi. Gültepe Halkevi’nin 17-19 Ağustos’ta “AKP Zamlarına Karşı Ücretsiz Şenlik” sloganıyla üçüncüsünü düzenlediği etkinliğe yüzlerce kişi katıldı. Deprem görüntülerini içeren slâytla başlayan şenlikte konuşma yapan Halkevi Başkanı Gülşah Öztürk işsizliğe, yoksulluğa, gericiliğe, ırkçılığa ve yozlaşmaya karşı halkın hakları mücadelesini yükseltme çağrısı yaptı. Üç gün süren şenlikte Mutluluk, Kabadayı ve Sürü filmleri gösterildi.

4 Eylül 17 Eylül

2008

KÜLTÜR/SANAT 11

Halkevlerinden yeni albümler Uzun ve yorucu bir çal›flman›n ard›ndan ilk albümleri Hasat’› ç›karan Grup Nurhak’la ve Seyduna Türküleri’nin dördüncüsünü ç›karan Tunay Bozyi¤it’le albümleri ve müzik üzerine konufltuk Grup Nurhak’la İstanbul Halkevi’nde buluşarak çıkarmış oldukları sıcak ve samimi albümleri “Hasat” ve müzik üzerine sohbet ettik. On beş yıllık grup, ismini Elbistan’daki Nurhak Dağı’ndan alıyor. Türkiye’de son y›llarda yap›lan müzikle ilgili ne düflünüyorsunuz? Sinan Taşkıran : Türkiye’de sporda, sanatta olduğu gibi müzikte de ilk önce ekonomik getiriye bakılıyor. Meliha Karakoç : Piyasa

müziği yapılıyor, iyi müzik yapmak için çaba sarfedilmiyor. Bu piyasa k›sm›, ama alternatif müzik yapma olanaklar›na sahip olanlar da sanki bulundu¤u dönemin ruhunu yans›tan eserler verememekte denilebilir mi? Sinan: Türkiye’de herşey çok hızlı değişiyor, buna ayak uydurmakda bizim gibi sanatçılar için, gruplar için zor oluyor olabilir. Mehmet Yıldırım : 80’li

kuşaklarla 90’lı kuşaklar arasında büyük fark var. 80’li kuşakların benimsediği müzik kültürü olsun, edebiyat olsun, şiir olsun, sosyal yaşam olsun, bunların tamamında geçmişe dönük kültür birikiminin bir mirası vardı. 90’lı ve sonrası kuşaklar popüler kültürün etkisiyle yozlaşmaya başladılar. Bu yozlaşma da kaliteli müziğin, sosyal müziğin, protest müziğin, alternatif müziğin yavaş yavaş anlaşılamamasına neden oldu. Tabii bu arada da toplumsal muhalefetle olan paralelliği de yadsınamaz. Toplumsal muhalefetteki geri çekilme müzisyenleri de etkiliyor. Döneme damgas›n› vuran eserler ç›kmamakla beraber müzik alan›nda yeni yeni gruplar ve sanatç›larda bir art›fl var. Bu geliflmele-

Tunay Bozyi¤it albümde ‘fiewe’ fliirinde bir dönemin ayd›n cinayetlerinin bafllamas›n›n simge ismi olan Vedat Ayd›n ve Musa Anter’e de¤inerek Kürt bölgesindeki kirli savafl› ve sonras›ndaki zorunlu göçleri ve sürgünü anlatmaya çal›flm›fl: “surlar› düflürülmüfl pusu kurulmufl/ koca ç›nar› kurutulmufl/ vedat ayd›n’› vurulmufl”

ri nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Sinan: Tekrar birşeyler kımıldamaya başladı diyebiliriz. Sahip çıkılmayla da ilgili. Grup Nurhak yıllar yılı çabaladı, Halkevleri’yle el ele verip albüm çıkardı. Bu durum müzik yapmak isteyenleri de etkileyecektir. Özellikle demokrat olanların, müzik piyasanın yozlaşmış ortamına bulaşmak istemeyenlerin en büyük hayali olsa gerek. Halkevleri burada çok büyük bir olaya imza atmıştır, eminim ki bunun arkası gelecektir. Çok güzel işler yapan insanlar gelecektir, bu Halkevleri olabilir, Halkevleri’ne benzer başka kurumlar olabilir. Albümle ilgili ilk tepkiler nas›l? Sinan: Dinledikçe daha çok sevdiklerini söyleyenler oldu, ‘yol albümüne’ benzetenler oldu, ne demekse. Tepkiler güzel ama bunun daha genişlemesi lazım ki ayakları yere basan yorumlarda bulunabilelim. Tunay Bozyiğit’le de sahibi olduğu Alamut Kalesi isim-

Grup Nurhak Mehmet, Meliha, Sinan ve Soner’in uzun y›llard›r birlikte müzik yapt›ktan sonra ilk albümleri Hasat’› oldukça yorucu bir çal›flman›n ard›ndan ç›kard›. Albüm Meliha’n›n deyimiyle “sabah alt›da uyan›p akflam sekizdeki stüdyo çal›flmas›na yetiflmeye çal›fl›larak haz›rlanm›fl bir albüm”

li kafesinde buluşarak son albümü üzerine söyleştik. Seyduna ve fiahrud’un öyküsünü k›saca ö¤renebilir miyiz? Tunay Bozyiğit: Bu mekânın Alamut Kalesi olması, bana Seyduna demeleri, sevdiğim insana Şahrud demem. Herkes Seyduna deyince bana bu benim mahlasım oldu. Seyduna ve Şahrud kendi hayatımdaki yitik bir aşk öyküsüdür. Beste yapmaya ne zaman bafllad›n›z? Albüm sürecinde, 2000 yılında başladım. Aslında öteden beri ben daha çok şiir yazardım. Ben yaşadıklarımı yazarım, yaşadıklarımı ezgilerim. Bestelerim kalbimden gelir, yaşamımdan gelir.

Pers kültürünü yakından tanıma şansım oldu, Kürtlerle iç içe yaşamaktan dolayı Kürt kültürünü de yakından tanıma fırsatım oldu. Erivan’la sınır komşusu olmamız bu kültürü de yakından tanıma fırsatı sundu. Bunların hepsi birike birike kırkından sonra albüme dönüşmeye başladı. Albümün Halkevleri’nden ç›kmas›n›n özel sebebi var m›? Özel sebebi var. Ben kendime devrimci sanatçıyım diyen bir insanım. Olmam gereken yer olarak düşünüyorum, tercihim bundan yana.

Dönüfl Sibirya do¤umlu yönetmen Andrey Zvyagintsev’in 2004 y›l› yap›m› ilk filmi olan ‘The Return’ (Dönüfl), bir baban›n on iki y›l aradan sonra eve dönmesi ve iki o¤lu ile yaflad›klar› konu ediliyor. Baban›n, kamp yapmaya ve bal›k tutmaya götürdü¤ü o¤ullar›na hayat› kendi yöntemleriyle ö¤retirken yaflanan gerilimler anlat›l›yor. Film, Kat›ld›¤› çeflitli festivallerden 5 kez “en iyi film” ödülünü kazand›.

R.E.M. Müzikte punk'tan alternatif rock'a geçifli simgeleyen R.E.M. 1992 y›l›nda ç›kard›¤› “Automatic For The People”da yer alan dokunakl› flark› sözleri ve melodileri ile hem grubun hem de rock müzi¤in unutulmaz albümlerinden birine imza atm›fl oldu. “Automatic For The People” albümünde yer alan, ‘Drive’, ‘Man On The Moon’ ve ‘Everybody Hurts, grubun klasikleflen parçalar›ndan oldu.

Karanl›¤›n sol eli Ursula K. Leguin’in önemli eserlerinden olan Karanl›¤›n Sol Eli, K›fl adl› bir gezegende geçer. Bu gezegende y›l›n en s›cak zamanlar›nda bile yar›-kutup iklimi yaflan›r ve tüm sakinleri çift cinsiyetlidir (androjen). Cinsel kimli¤in bir statü ya da güç arac› olarak kullan›lmad›¤› bu gezegende kifliler y›l›n belli bir döneminde o anki hormonal durumlar›na göre erkek ya da kad›n olmaktad›rlar.

Bugünün hikayelerini yazmak

Emek ve barış festivali Ankara Batıkent’te 22-28 Ağustos arasında düzenlenen “Emperyalizme, Gericiliğe, Savaşa ve Yoksulluğa Karşı Emek ve Barış Festivali”ne binlerce kişi katıldı. Çeşitli sergilerin açıldığı, konserlerin verildiği ve panellerin yapıldığı festival, Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in “keyfi” uygulamalarına da dikkat çekti. Festival Komitesi adına konuşan Yaşar Çelebi, festivalin, emek ve demokrasi yanlılarının karanlığa karşı ortak çağrısı olduğunu ifade ederken, festivalin amacını “Susmak kabullenmektir. Dünyada ve ülkemizde yaşanan savaşlara karşı çıkmak, halkların eşit ve adil bir biçimde birarada yaşaması sağlamak gerekmektedir. Bugün emperyalizme, gericiliğe, savaşa ve yoksulluğa karşı sesimizi yükseltme zamanıdır” sözleriyle özetledi. Festivalde Batıkentli şairlerden Ahmet Telli, Osman Namdar ve Fatma Üçpınar'ın gerçekleştirdiği şiir dinletisi, bir OSTİM işçisinin Tuzla'da yaşananlarla ilgili yazdığı şiiri, Unutturulanlar-1/Fatsa Gerçeği" isimli belgesel büyük ilgi gördü. cmy k

Halkevleri kültür-sanat alanında yürüttüğü faaliyetlere Oyun Yazım Atölyesi projesi ile devam ediyor. Oyun yazmak isteyenler için Emre Koyuncuoğlu önderliğinde profesyonel/amatör yazar ve oyun yazarlığı öğrencileriyle karşılıklı fikir alışverişi çerçevesinde oyun yazma atölyesi kurulacak. Atölye çalışmalarında, yazar adayları kendi hikâyelerini şekillendirirken çalıştırıcıların da onları teknik ve tiyatral konularda desteklemesi planlanıyor. Oyun Yazım Atölyeleri’ne katılmak ve emeği anlatan bir oyunu yazmak için,

mutlaka yazma deneyimine sahip olmak gerekmiyor. "Bir derdim, anlatacak bir hikayem var ve bu hikayeyi sahne arac›l›¤›yla paylaflmak istiyorum" demek yeterli. Yazarlık atölyesi oluşturularak, kıyıya köşeye itilmiş hikayelerin görünür kılınması, sahnede bu hikayelerin üstüne ışık tutulması ve işçi temalı oyunların tiyatro üretiminin içine sokularak bir bellek oluşturulması amaçlanıyor. İşçi ve emekçi oyunları yazma projesi Günümüz sahnesinde bir eksiklik var, hissediliyor. Sahnede birilerinin sesi,

bugünün hikayeleri duyulmuyor. Sizin hikayenizi sizden başka kimse anlatmaz. "Sahne aracılığıyla izleyiciyle paylaşmak istediğim bir derdim var", diyorsanız; Bizimle olun, birlikte oyunlar yazalım. Kendi sesimizi sahneden de duyuralım. Tanışma toplantısı: Tarih: 13 Eylül Cumartesi, Saat: 17.00 Yer: İstanbul Halkevi Şubesi, Orhan Adli Apaydın Sk. Tünel, Beyoğlu Tel: 0212 245 82 65

Gercüfl’te halkla dayan›flma flenli¤i Batman’da Gercüş Belediyesi tarafından ilk kez düzenlenen “Halkla Dayanışma Şöleni”ne aralarında DTP’li milletvekilleri ve belediye başkanlarının da bulunduğu beş bin kişi katıldı. Yapılan konuşmalarda bölge halkına ve DTP’li belediyelere yapılan baskıya dikkat çekilirken yaşanan kuraklığa da vurgu yapıldı. Batman Bahar Kültür Merkezi bünyesindeki Teatra Arsen Paladof’un ‘Hasankeyf’ konulu tiyatrosu büyük ilgi görürken; Koma Grava Rojê, İbrahim Rojhılat ve Rojda’nın söylediği şarkılara halk halaylarla eşlik etti.

Türk fliiri ‘uç bey’ini kaybetti İkinci Yeni akımının en önemli isimlerinden olan İlhan Berk 29 Ağustos’ta Bodrum’da hayatını kaybetti. 1918 yılında Manisa’da doğan Berk, ilk şiirini ortaokulda yazar ve şiir Manisa Halkevi dergisi “Uyanış”ta yayımlanır, ilk şiir kitabını ise 17 yaşındayken yayımlatır. 1944 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Fransızca bölümünü bitiren İlhan Berk üniversite sonrası öğretmenlik yapmaya başlar. 1953 yılında Yenilik dergisinde yayımladığı ‘Saint-Antoine’ın Güvercinleri’ adlı şiiriyle Berk, şiirimizdeki İkinci Yeni akımının habercisi olur. Behçet Necatigil’in deyimiyle ‘şiirimizin uç beyi’ İlhan Berk Bodrum’da hayatını kaybedene kadar yazmaktan hiç kopmadı.


cmy k

Hade, bar›fl ve birleflik K›br›s mücadelesine! K›br›s muhalefetinin Kuzey’deki ve Güney’deki bileflenleri 1 Eylül Dünya Bar›fl Günü’nde ortak bir eylemle Ada halk›n›n bar›fl ve birleflik K›br›s talebini dile getirdiler. K›br›sl› Rum, K›br›sl› Türk, Ermeni, Maronit, Latin, tüm etnik kökenlerden K›br›sl›lar›n kat›ld›¤› eylemde söylenen bar›fl flark›lar›yla

ayn› zamanda, bu eylemle bafllat›lan ortak mücadele de kutland›. 1 Eylül 2008 Pazartesi günü saat 19.00’da Lefkofla’n›n güneyinde Elefteria Meydan›’ndan, kuzeyinde ise Ku¤ulu Park’tan ayn› anda yürüyüfle geçen ve ara bölgedeki Ledra Palas Oteli önünde buluflan K›br›sl›lar bar›fl için mum yakt›lar.

Baraka Kültür Merkezi’nin, “Ba¤›ms›z K›br›s, Bütün Halklar Kardefltir” yaz›l› bir pankartla kat›ld›¤› eylemde, emperyalist güçler ve onlar›n yerli iflbirlikçilerinin halk› bölen, çat›flmalar› k›flk›rtan politikalar› karfl›s›nda K›br›sl›lar›n bar›fl› savunmaya devam edece¤i vurguland›.

Dünya Bar›fl Günü vesilesiyle birçok kentte kitlesel miting ve etkinlikler düzenlendi, Kürtçe ve Türkçe bar›fl, kardefllik ve Kürt sorununda demokratik çözüm talepleri dile getirildi. Kürt sorununda fliddete dayal› çizgiyi körükleyen ve ABD’nin savafl politikalar›n› destekleyen AKP, protestolar›n hedefindeydi Türkiye Barış Meclisi’nin çağrısı ile ülke çapında on binlerce kişi 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Kürt sorununda demokratik çözüm ve barış talebini seslendirmek için alanlara çıktı. İstanbul, Adana ve Diyarbakır’daki kitlesel mitinglerin yanı sıra Ankara, Samsun ve Eskişenir gibi illerde de Barış Günü eylemleri düzenlendi. Mitinglerde katılımcıların çoğunluğunu kadınlar ve gençler oluştururken, Türk Kürt kolkola barış ve kardeşlik sloganları attı. Mitinglerde, şiddet sarmalını besleyen opersayonların durdurulması ve Kürt sorununda barışçıl demokratik çözüm talepleri öne çıkarken ABD’nin savaş politikaları ve AKP’nin işbirlikçiliği de protesto edildi; halkların kardeşçe yaşama isteği dile getirildi.

cmy k

Barış mücadelesinin önümüzdeki dönemde gündem belirleyici bir nitelik taşıyacağının işaretlerini veren mitinglerde Kürt hareketinin yanında Türklerin barış ve kardeşlik talebini dillendiren örgütlenme ve girişimlerin sınırlı kalması dikkat çekici bir eksiklikti. Bir diğer eksiklik ise Kafkasya’da yanıbaşımızda yaşanan savaş karşısındaki tepkilerin cılız kalmasıydı. ‹stanbul İstanbul’daki miting Türkiye Barış Meclisi’nin çağrısı ile 31 Ağustos günü Kadıköy İskele Meydanı’nda düzenlendi. Çok sayıda siyasi parti, kitle örgütü ve sendikanın yer aldığı mitinge yaklaşık 15 bin kişi katıldı. Saat 13.00’te Tepe Natilus önünde toplanan binlerce kişi buradan kortejler halinde Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdü.

Kadınların ve gençlerin ağırlıkta olduğu DTP kortejleri mitingin ana kitlesini oluştururken; KESK, EMEP, Halkevleri, SDP ve ÖDP de kitlesel katılım gösteren gruplardı. Hükümet ve ordu işbirliğiyle sürdürülen şiddet politikalarının lanetlendiği mitingde açılan pankart ve dövizlerde Kürt sorununda barışçıl demokratik çözüm talep eden sloganlar öne çıktı. DTP kortejlerinde “Edi Bese” (Yeter Artık), “Barış Hemen Şimdi”, “Bıji Bıratiya Gelan” (Yaşasın Halkların Kardeşliği) sloganlarının yanı sıra “Katil Erdoğan” gibi AKP’yi hedef alan sloganlar da yoğun biçimde atıldı. “Sayın Öcalan”, “PKK Halktır, Halk Burada” solganları da Kürt hareketine yönelik baskıların ciddi bir tepki yarattığını gösteriyordu. Pek çok kortejde dünya çapında yaşa-

nan savaşlar, ABD’nin Ortadoğu’yu kana bulayan işgalleri, Boğazlar’dan savaş gemilerinin geçirilmesi ve Karadeniz’de tırmandırılan savaş tehdidi de protesto edildi. “Katil ABD İşbirlikçi AKP” sloganları atıldı. Öğrenci Kolektifleri “Karadeniz’de Gemileriniz Batsın” yazılı pankartlarıyla dikkat çekti. Mitingde İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Hayat TV Genel Yayın Yönetmeni Aydın Çubukçu, ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul milletvekili Ufuk Uras, DTP Eşbaşkanı Emine Ayna ve KESK Genel Başkanı Sami Evren birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda bir yıldır sürdürülen operasyonlar nedeniyle yüzlerce insanın yaşamını yitirdiği belirtilerek Türk ve Kürt halklarının aklı ve vicdanının barışı istediği vurgulandı. Konuşmacılar barış için demokratik bir anayasa gerektiğini de dile

getirdiler. Ankara 1 Eylül Pazartesi günü saat 17.30’da Yüksel Caddesi’nde biraraya gelen yüzlerce kişi buradan sloganlarla Sakarya Caddesi’ne yürüdü. “Yaşasın Halkların Kardeşliği” “Savaşın Değil, Kardeşliğin Ülkesi”, “Türk-Kürt Kardeşçe, Tam Bağımsız Türkiye”, “Katil ABD Kafkaslardan Defol” sloganlarıyla yürüyen kitlenin Sakarya Caddesi’ne varmasının ardından KESK Ankara Şubeler Platformu dönem sözcüsü Hasan Karakaya ortak basın açıklamasını okudu. Daha sonra Grup Konuk bir konser vererek barış ezgileri seslendirdi. Adana Adana’da 31 Ağustos’ta İstasyon Meydanı'nda düzenlenen mitinge çevre illerden gelenlerle birlikte on binlerce kişi katıldı. Öğlen saatlerinde Mimar Sinan Açıkhava Tiyatrosu önünde biraraya gelen on binlerce kişi barış ve kardeşlik sloganları ile miting alanına yürüdü. Mitingde Eğitim-Sen Şube Başkanı Güven Boğa, Türkiye Barış Meclisi adına Ayhan Bilgen ve DTP milletvekili Selahattin Demirtaş birer konuşma yaptılar. Diyarbak›r 31 Ağustos’ta Diyarbakır İstasyon Meydanı'nda on binlerce kişinin katılımı ile oldukça görkemli bir miting gerçekleştirildi. Çevre illerden de çok sayıda kişinin katıldığı miting dört ayrı koldan miting alanına yapılan kitlesel yürüyüşlerle başladı.

Mitingde Diyarbakır Barış Meclisi Girişimi Üyesi Av. Meral Danış Bektaş, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Türkiye Barış Meclisi Girişimi Sekretaryası'ndan Prof. Dr. Cengiz Güleç birer konuşma yaptılar. Kürt sorununda demokratik çözüm vurgusunun öne çıktığı mitingde, oğlu askerde ölmüş bir ana ile bir gerilla anası kürsüye birlikte çıkarak konuşma yaptılar. Analar konuşmalarında evlatlarının daha fazla kanının dökülmemesi için barış istediklerini dile getirdiler. Miting Koma Azad'ın verdiği konserle sona erdi. Eskiflehir Eskişehir Barış Meclisi de 1 Eylül’de bir yürüyüş yaptı. Adalar Migros önünden başlayan yürüyüş Hamamyolu’nda sona erdi. Yürüyüşte üzerinde Türkçe, Kürtçe, İngilizce, Arapça “Barış”, “Savaşa Hayır”, “Barış Hemen Şimdi” yazılı dövizler taşındı. Samsun Samsunlu Halkevciler de Atakum Beldesi’nde bir Barış Günü etkinliği gerçekleştirdiler. Yere serdikleri beyaz bir bez üzerine barış dileklerini yazan Halkevciler, hazırladıkları pankartla deniz kıyısına gidip burada bir basın açıklaması yaptılar. Halkevciler Karadeniz’de esen savaş rüzgarlarına karşı barış türküleri söylediler.

ATMA RECEPa k

danisk recepatma@gmail.com

At›fllar›n› tutufllar›n› karfl›l›ks›z sevmifltik. Onlar bizim ilham kayna¤›m›z, ruhumuzu flenlendiren fliir m›sralar›yd›. Ama fl›mard› recebimiz. Geçen Temmuz’dan sonra onun desteksiz at›fllar›n› baflka sevenler de var diye bizi unuttu. Bir iki defa “niye aram›yon yahu” diye telefon edince “konturum yok valla, ça¤r› bile b›rakam›yom, telefonumu kaybettim numaralar da gitti” falan diyince recebin bize de atmaya bafllad›¤›n›, aldat›ld›¤›m›z› anlad›k. MSN’de de hep çevrimd›fl› görünüyordu. MSN kutusunda önce “RecepBeraber yürüdük biz bu yollarda” görüp, iki dakka sonra da “Recep-Bas gaza yavrum bas gaza” yaz›s› belirince anlad›k ki çevrimd›fl› gözüküyor. Tabii dedik, listesi kalabal›k, istedi¤iyle konufluyor, iyice havalanm›fl. Ve o gün son verdik Atma Recep köflesine. Geçenlerde Atma Recep emekçilerinden birinin telefonu çalm›fl Hekimhan’da kay›s› toplarken. Arayan recep… Bizimki “ellerim dolu konuflam›yorum” falan demifl ama recebin hüngür hüngür a¤lamas› üzerine dayanamam›fl. “Çok üstüme geliyorlar” demifl recep, “Yanl›fl yapt›m. At›fllar›m› karfl›l›ks›z sevenlerle, ç›kar için sevenleri ay›ramad›m”. Bizimki yüz vermemifl tabii, “napal›m senin tercihin” demifl. Recep ›srarc›, “yeniden bafllamaz m›, emin misiniz” diye umars›zca sorunca “biz o iflleri b›rakt›k” demifl bizimki. Recep “peki” demifl çaresizce, “ama lütfen beni izleyin, bundan sonra her at›fl›m sizin için, sizi yeniden bafllamaya ikna etmek için”. Bu sözler üzerine yelkenleri suya indirmifl bizimki, “bakar›z” demifl. Ve bakt›k gerçekten de. “Bundan önce oldu¤u gibi bundan sonra da laikli¤e sahip ç›kaca¤›n›” söyledi¤inde recep, içimiz p›r p›r etmedi desek yalan. Hele sonra ABD gemilerinin geçifli için baflvuru yok deyip 2 gün sonra gemiler geçince daha bir yükseldi kalp at›fllar›m›z. Ve direncimizi k›ran söz “çevrecinin daniskas›y›m” oldu. “Bafll›yoruz yeniden” dedik. Bu bafllang›ç basit bir tekrar olamazd›, olmamal›yd›. Ve ad›n› koyduk bu yeni köflenin: “Atma Recep-daniska”


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.