Hasad Bitkisel Üretim Mayis 2014

Page 1

Haziran 2014

Yıl:30

Sayı:349

Fiyat›:10 TL Y›ll›k Abone:100 TL www.hasad.com.tr e-posta:hasad@hasad.com.tr

10

BANA GÖRE / Seyfettin BATAL

Tarım arazilerinde asıl sorun amaç dışı kullanımdır 14

BİLİMSEL BAKIŞ / Prof. Dr. Eftal DÜZYAMAN

Tok Sesli Esmer Adam ve Dergisi

Bereketli olsun

ISSN-1302-1702

aylık tarım dergisi




Haziran 2014 Yıl 30 Sayı 349

Kuruluş Tarihi: Haziran 1985

SAHİBİ: Hasad Yayıncılık Reklamcılık Tarım San. Tic. Ltd. Şti. Adına Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Seyfettin BATAL s.batal@hasad.com.tr REKLAM Erhan BATAL reklam@hasad.com.tr Tel:0532-220 96 34 GRAFİK ve TASARIM Recep AMBAR hasad@hasad.com.tr Tel: 0216 481 46 90 MUHASEBE VE SATIŞ MÜDÜRÜ Hamit BALCI abone@hasad.com.tr Tel: 0532-307 57 33 ADRES: Hasad Yayıncılık Reklamcılık Tarım San. ve Tic. Ltd. Şti. İstiklal Mah. Birlik Cad. No. 13/B 34760 Ümraniye/İstanbul internet: www.hasad.com.tr e-mail: hasad@hasad.com.tr Tel: 0216-481 46 90 (Pbx) Gsm: 0532-307 57 33 Faks: 0216-481 46 93 Sertifika Numarası: 17072 AKADEMİK EDİTÖR Prof. Dr. Eftal DÜZYAMAN Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü 35100, Bornova-İzmir Tel: 0232 - 388 40 00/26 30 (ofis) Fax: 0232 - 388 18 65 Cep: 0507 - 767 23 45 e-posta: eftal.duzyaman@ege.edu.tr duzyaman@gmail.com BİLİMSEL DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Saadettin BALOĞLU (Bitki Sağlığı) Ç. Ü. Ziraat Fak. Bitki Koruma Bölümü, Adana. Prof. Dr. Temel GENÇTAN (Bitki Yetiştiriciliği) N.K.Ü. Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü, Tekirdağ. Prof. Dr. Sahriye SÖNMEZ (Bitki Besleme) Akdeniz Üniv. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü, Antalya

ANTALYA TEMSİLCİSİ Günola Ajans, Erdem Güner Tel: 0242-311 01 22 Gsm: 0532-575 60 80 erdem@gunola.com.tr ADANA TEMSİLCİSİ Ürün Tarımsal Mühendislik, Tel: 0322-459 01 15 İZMİR TEMSİLCİSİ Basri Şenyiğit, Tel: 0543-619 26 48 © COPYRIGHT: HASAD DERGİSİ’nde yayınlanan yazılar, fotoğraf ve şekiller, yazılı izin alınmadan kaynak gösterilerek dahi olsa, iktibas edilemez, matbaa, fotokopi ve bilgisayar tekniği ile çoğaltılamaz, internet ortamında yayınlanamaz. Yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. BASKI: Ege Reklam ve Basım Sanatları San. Tic. Ltd. Şti. Esatpaşa Mah. Ziyapaşa Cad. No: 4 Ataşehir/ İstanbul Tel: 0216-470 44 70 Faks: 0216-472 84 05 www.egebasim.com.tr Sertifika No: 12468 Baskı Tarihi: İstanbul, 31.05.2014 Yayın Türü: Yerel Süreli, Sayı: 349 “Hakemli Dergi Statüsündedir”

YA Z I M K U R A L L A R I Aylık olarak yayınlanan HASAD Bitkisel Üretim dergisinde; bitkisel üretimle ilgili; eğitici-öğretici nitelikte derlemeler, tercüme yazılar, yorumlar, sektörden haberler ve bilimsel araştırmalar yayınlanır.

özetlerin her biri 200 kelimeyi geçmemelidir. Özetin altına küçük harflerle, mümkünse başlıkta kullanılmayan, çalışmayı en iyi şekilde tanımlayacak 3-6 anahtar kelime, sola dayalı olarak yazılmalıdır.

Derleme makaleler, tercüme yazılar ve yorumlar;

Giriş: Bu bölümde; çalışma konusu, gerekçesi, önceden yapılmış çalışmalar ve amacı verilir.

G Üreticilerin anlayabileceği bir dille kaleme alınmalı, uygulanabilirliği olan pratik mesajlar içermelidir.

Materyal ve Yöntem: Kullanılan materyal ve yöntem aynı başlık altında verilmelidir.

G Metinde yazarın öz geçmişi, bir adet fotoğrafı, Türkçe ve İngilizce özetler, varsa konuyla ilgili fotoğraf ve şekiller (jpeg formatında) yer almalıdır.

Bulgular ve Tartışma: Bu bölümde elde edilen bulgular verilmeli, gerekirse çizelge, şekil ve grafiklerle de desteklenerek açıklanmalıdır. Ayrıntılı istatistik analiz tabloları yerine sonuçları gösteren özet tablolar tercih edilmelidir. Bulgular tartışılmalı, ancak gereksiz tekrarlardan kaçınılmalıdır. Bulguların başka araştırmalarla benzerlik ve farklılıkları verilmeli, nedenleri tartışılmalıdır.

G Tercüme yazılarda, tercümenin yapıldığı yayının adı, tarihi, yazarı ve ülkesi belirtilmeli. Mümkünse yazının orijinalinin fotokopisi eklenmeli.

Sonuç: Elde edilen sonuçların bilime ve uygulamaya katkısı önerilerle birlikte vurgulanmalıdır. Bu bölüm Bulgular ve Tartışma bölümü ile birleştirilebilir.

G Yazarlar, makalelerini elektronik ortamda derginin e-posta adresine veya CD’de virüsten ari bir şekilde göndermelidirler. Gönderilen yazılar, yayınlansın, yayınlanmasın iade edilmez.

Kaynaklar: Kaynaklar, makale sonunda, alfabetik olarak (yazarların soyadlarına göre) ve orijinal dilinde verilir. Kaynak gösterilecek yayında kaç isim varsa, kaynaklar bölümünde tümü belirtilmelidir. Örneğin: Duman, İ., Eşiyok D., Düzyaman, E., 1995. Marul üretiminde ekim öncesi tohum uygulamalarının çimlenme, fide çıkışı, verim ve bazı kalite özellikleri üzerine etkileri. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 32 (2), 99-106. Kaynaklar metin içerisinde (Aksoy ve ark. 2002), (Demir, 1998), (Baş ve Koludar, 1999; Varış, 2002) gibi kısaltarak verilmelidir.

G Yazılar Microsoft Word for Windows Programı ile 12 punto 2 satır ara ile yazılmalı A4 formatında 4 sayfayı geçmemelidir.

Bilimsel araştırmaların ise, editörün e-posta adresine yine virüsten ari bir şekilde gönderilmesi gerekmektedir. Bilimsel araştırmalara ilişkin yazım kuralları: Makale Sunumu Yapılırken: Eserler, Editöre MS Word 98 (veya daha üst versiyonu) programıyla A4 boyutundaki kâğıda 12 punto, “Times New Roman” tipi harflerle ve iki satır aralıklı yazılmış şekilde sunulur. Makale 10 sayfayı geçmemelidir. Sayfanın sağında, solunda, altında ve üstünde 2,5’er cm boşluk bırakılmalıdır. Yazar ad(lar)ı yazılırken herhangi bir akademik unvan belirtilmez. Her sayfada sayfa numarası ve satır numaraları verilmelidir. Makale Türk Dil Kurumu’nun yazım kılavuzu dikkate alınarak yazılmalıdır. Makale Kapak Sayfası, Türkçe Başlık, Türkçe Özet, Anahtar Kelimeler, İngilizce Başlık, İngilizce Özet (Abstract), Key words, Giriş, Materyal ve Yöntem, Bulgular, Tartışma (veya Bulgular ve Tartışma), Sonuç (gerekirse), Teşekkür (gerekirse) ve Kaynaklardan oluşur. Başlıklardan önce bir satır boşluk verilmelidir. Eğer çalışma bilimsel bir derleme niteliğinde ise eserin yapısına uygun başlıklar ve altbaşlıklar kullanılmalıdır. Kapak Sayfası: Türkçe Başlık, Yazar ad(lar)ı, adres(ler)i, telefon numara(lar)ı, e-posta adres(ler)inden oluşur. Yazışmalarda sorumlu yazarın kim olduğu belirtilmelidir. Başlık: Ana başlık 14 punto boyutunda, kısa ve açıklayıcı olmalı. Büyük harfle ve ortalanarak koyu yazılmalıdır. Özet ve Anahtar Kelimeler: Türkçe ve İngilizce

4

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Şekil ve Çizelgeler: Çizelge dışında kalan fotoğraf, resim, çizim ve grafikler “Şekil” olarak verilmelidir. Resim, Şekil ve grafikler net ve ofset baskı tekniğine uygun (jpeg formatında) olmalıdır. Her çizelge ve şekle metin içinde atıf yapılmalı ve metin içinde atıf yapıldıktan hemen sonra verilmelidir. Tüm çizelge ve şekiller makale boyunca sırayla numaralandırılmalıdır (Çizelge 1, Şekil 1), Çizelge ve Şekil başlıkları ve açıklamaları kısa ve öz olmalıdır. Birimler ve Kısaltmalar: Tüm makalelerde SI (System International d’Units) ölçüm birimleri kullanılmalıdır. Kısaltma ve semboller metin içerisinde ilk kez kullanıldığında açıklanmalıdır. Kısaltmalar makalenin başlığında kullanılmamalıdır. Yazım kurallarına uymayan makaleler, düzeltilmek üzere yazara iade edilir. Değerlendirmeye alınan makaleler, incelenmek üzere iki ayrı hakeme gösterilir. Dergi Editörü, hakem raporlarını dikkate alarak makalenin yayınlanıp yayınlanmamasına karar verir. Makale basıldıktan sonra yazarlara bir adet dergi gönderilir. Önemli Not: Makale gönderenlerin telefon, e-mail adreslerini ve TC. Kimlik numaralarını mutlaka yazmaları gerekmektedir.



İ çindekiler - İnsektisitlerin balarası kolonilerini yok ettiğine dair yeni kanıtlar elde edildi

BİZDEN SİZE

8

- 30. Yayın Yılımız

10 14

BANA GÖRE

- Su damlacıklarının yoğunlaşmasını engelleyen yeni bir malzeme geliştirildi

- Tarım arazilerinde asıl sorun amaç dışı kullanım

- Organik Marul üretiminde Yaprakbiti kontrolü

BİLİMSEL BAKIŞ

- Besinleri topraktan çok daha etkin alabilecek bitkilerin geliştirilmesinin önü açıldı

- Tok sesli esmer adam ve dergisi

18

HABERLER

56

BİTKİ BESLEME - Toprak sıcaklığının bitki gelişimi ve besin elementleri üzerine etkileri

- Ordu ve Malatya’da doğal afetleri değerlendirme toplantıları yapıldı - Süneyle mücadele parazitoitlerle yapılacak - ÇKS’ye başvurular 30 Haziran 2014 ‘e kadar yapılabilecek - İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ölçülecek - Yeni toprak koruma ve arazi kullanımı kanunu yürürlüğe girdi - Antalya Ticaret Borsası’nın geçen ayki “Sektör Analiz Toplantısı” nın konusu Tuta Aboluta idi - 1. Yemeklik Mantar çalıştayı Antalya’da yapıldı - TÜİK’e göre; tahıl üretimi %10.1 meyve üretimi %4.5 azalacak - Buğday hasadı başladı kayıp tahmin edilenden çok fazla - Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 62. Mali Genel Kurulu yapıldı

34

60

TARIMSAL GİRDİ - Dış Ticaret Rakamları ile Gübre sektörümüz (1)

RÖPORTAJ - Doç. Dr. Harun Kaman ile suyu ve tarımsal sulamayı konuştuk; “Sulama ile bitki türüne bağlı olarak 5-6 kat verim artışı sağlanabilmektedir”

64

BİTKİ KORUMA - Kanola phoma hastalığının yayılışı, tanımı ve zararına ilişkin araştırmalar - Fasulye bitkisinde görülen bakteriyel hastalıklar

80 40 46

- Bazı virüslerin yayılmasında etkili olan ara konukçu yabancıotlar

SEBZECİLİK - Açık alanda domates yetiştiriciliği

88

FİRMALARDAN

DÜNYADAN

97 98

Kitap sipariş formu

- Bilim insanlarına göre atmosferde artan karbondioksit oranı gıda kalitesini düşürecek

6

HAKEM ONAYLI MAKALE

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Abone formu



B izden Size Değerli HASAD Dostları, Türkiye’nin Tarımsal Bilgi Merkezi HASAD Yayıncılık geçen ay 29. Yayın Yılını tamamladı, bu ay da 30. Yayın Yılına girdi. Bu hepimiz için gurur verici bir olay. Haziran 1985’den beri Türkiye tarım sektörüne bilgi üretiyoruz. 29 yıldan beri HASAD mutfağına malzeme taşıyan yazarlarımız bir arı gibi dünya tarım literatürünü tarayıp, yenilikleri, yeni teknik ve teknolojileri bu beyaz sayfalarda sizlere sunuyorlar. Sizlerle aramızda hep saygı ve sevgiye dayalı güzel bir ilişki oldu. Bu da bizi daha iyisini, daha güzelini bilginin ve teknolojinin en son yeniliğini size sunmak için motive etti. İşimizi sevdiğimiz için sevgiyle ve zevkle çalıştık. Bu da bizim yeteneğimizi geliştirdi, daha üretken olmamızı sağladı. Geride bıraktığımız 29 yıl içinde, ülke tarımına değerli hizmetler verdik. Çok güzel kitaplar yayınladık. Her ay bir öncekinden daha güzel, daha zengin içerikli dergiler çıkarttık. Bu ay da size dolu dolu güzel bir dergi sunuyoruz.

*** Değerli HASAD aboneleri, biliyorsunuz son üç yıldan beri derginizi size PTT Kargo ile gönderiyorduk. Bu aydan itibaren maalesef üç yıl öncesine dönerek tekrar postayla göndermeye başlayacağız. Çünkü PTT Kargo geçen ay sona eren anlaşmamızı yenilerken, hem kargo ücretine zam yaptı, hem de bize verdiği indirim oranını düşürdü. Böyle olunca da karşımıza inanılmaz yüksek bir fiyat çıktı. Kısaca geçen aya kadar 2 TL’ye gönderdiğimiz bir dergi için bizden 4,5 TL istediler. Buna göre bir aboneden aldığımız yıllık 100 TL abone ücretinin yarıdan fazlası kargo masrafına gidecek. Siz de takdir edersiniz ki bunun sürdürülebilir olması mümkün değil. O yüzden bu ay derginizi normal posta ile göndereceğiz. Normal posta için de yine PTT’ye dergi başına 2,1 TL ödeyeceğiz. Yani sizden aldığımız abone ücretinin 25,2 TL’si dağıtıma gidecek. Kargoyla gönderseydik 54 TL’si kargoya gidecekti. Anlayışla karşılayacağınızı bildiğimiz halde bunları gerekçe göstererek derginin aboneliğine zam yapmadık. Zira

8

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

bu hiç de ahlaki olmazdı. Ama bir kamu kurumu olan PTT aklın ve mantığın almadığı oranda bize zam yapabiliyor. Hem kargo ücretine zam yapacaksın, hem de müşteriye verdiğiniz indirim oranını düşüreceksin. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ticaret yoktur. Bir yıl için de hangi ürünün fiyatı %125 arttı da PTT Kargo bizden bir dergi için 2 TL yerine 4,5 TL istiyor? Bu soruya maalesef bir cevap alamadık. Çünkü karşımızda astığı astık, kestiği kestik bir devlet mantığı var. Değerli okuyucular, maalesef işte böyle bir ülkede yaşıyoruz. İnsanların ve kurumların ne iş yaptıklarına, ülkeye ve ülkenin insanlarına ne kadar yararlı olduklarına bakan yoktur. Yahu biz ne yapıyoruz. HASAD diye bir dergi çıkartıyoruz. Nedir bu derginin içeriği? Tarımdaki yenilikler, yeni çeşitler, yeni üretim teknikleri ve teknolojileri… Kısaca insanları bilgilendiriyoruz. Bölücülük yapmıyoruz, terörist faaliyetlerde bulunmuyoruz, ülkeye ve ülkenin insanlarının yediğini içtiğini üreten bir kesime hizmet veriyoruz. Devletten destek göreceğimize köstek görüyoruz. Yok kardeşim bunu hak etmiyoruz. Eskiden bilginin yaygınlaşması, haberleşmenin kolaylaşması için PTT’nin; günlük gazeteler, aylık dergiler, kitaplar, tebrik kartları için ayrı ayrı indirim oranları vardı. Bunların hepsini kaldırdılar. Posta ücretlerine astronomik zam yaptılar. Bütün bunlara rağmen ayakta kalmaya çalıştık ve çalışıyoruz. Şimdi bazılarınız haklı olarak diyeceksiniz ki, bu kadar feryat edene kadar başka dağıtım ve kargo şirketleri var, onlarla çalışın. Doğru var, ama onlar ülkenin her yerine ulaşamıyor, bizim abonelerimizin önemli bir bölümü köylerde olmasından dolayı PTT ile çalışmaya mecburuz. Ayrıca diğer kargo şirketlerinin fiyatları çok ucuz değil. Düşük fiyat verenler var, ama güvenli değil. Bizden kargo ile dağıtacağım diye alıyor, götürüp normal postaya veriyor. Evet değerli okuyucular, ne yazık ki HASAD’ın 30. kuruluş yıldönümünde böyle talihsiz bir olayla karşılaştık ve bunu sizinle paylaşmak ihtiyacını duyduk. Ürününüz bol, kazancınız bereketli olusun.

hasad yayıncılık



B ana göre/

Seyfettin BATAL s.batal@hasad.com.tr

Tarım arazilerinde asıl sorun amaç 985 yılı Haziran ayında acizane tarafımdan kurulan HASAD 30 yaşına girdi. Bu sayıda yayınlanacak yazımı yazmak için bilgisayarımın başındayım. Heyecanlıyım, yorgunum, üzgünüm, kafam karmakarışık. Bir tarafta Türkiye’nin Tarımsal Bilgi Merkezi HASAD’ın yıldönümü, bir tarafta iki önemli tarım fuarından izlenimlerim, diğer tarafta da tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesini önleyen kanunun yürürlüğe girmesi, öte yanda amaç dışı kullanımla elden çıkan yüzbinlerce hektar birinci sınıf tarım arazisi ve Türkiye’nin gıda üretiminde kendine yeterlilik sınırından her yıl biraz daha uzaklaşması. Yazıya nasıl başlayacağıma, bu ay hangisini yazacağıma bir türlü karar veremediğim için, odamın penceresinden kapının önündeki ıhlamur ağacının yapraklarının sabah rüzgârında hafif hafif sallanışını seyrediyorum. Yaprakların da, onları taşıyan dalların da dizilişinde bir düzen ve simetriklik yok gibi görünüyor. Ama bir karmaşa da yoktur. Şu yaprak şuraya uymamış veya şu büyük, öteki küçük olduğu için iyi durmuyor diyemiyorsunuz. Hepsi büyük bir ustalıkla yerli yerine konmuş. Müthiş bir sanat eseri… *** Heyecanlıyım, çünkü bu ay Türkiye’nin Tarımsal Bilgi Merkezi HASAD Yayıncılığın 30. Kuruluş Yıldönümü. Önce bunu yazmayı düşündüm, ama bir sohbette anlattıklarımdan aklında kalanları bu ayki köşesine taşıyan Sayın Prof. Dr. Eftal Düzyaman elini çabuk tutmuş. Benden daha çok okunan bir HASAD yazarının köşesine konuk olmaktan büyük onur duydum. Sayın Düzyaman’ın yazısı beni yıllar öncesine götürdü. HASAD’ın 20. kuruluş yıldönümünde başta rahmetli Himmet Abi olmak üzere bazı yazarlarımızın adına birer makale yarışması düzenlemiş, Türkiye tarımına ve HASAD’a hizmetlerinin anısına da kendilerine acizane birer plaket takdim etmiştim. Rahmetli Himmet Abi o zaman “Yahu Seyfettin Bey, böyle şeyler insanın ölümünden sonra yapılır” demişti. Ben de kendisine “Abi, ben bu makale yarışmasını ve plaket törenini size ne kadar değer verdiğimi ifade etmek için düzenledim. Bunu ölümünüzden sonra yapsaydım, sizi ne kadar sevdiğimi ve HASAD için ne kadar değerli biri olduğunuzu düşündüğümü nereden bilecektiniz. Kim önce, kim sonra ölür bilinmez, ama bu işlerin ölümden sonra yapılması bana sanki o kişi üzerinden rant devşirme gibi geliyor” demiştim. Bir fikir beyan etmemişti, ama bu sözlerim sanıyorum hoşuna gitmişti

1

Tarım fuarcılığında bir efsane olan Hasyurt Fuarı hem firma katılımı bakımından, hem de ziyaretçi yönünden çok sönüktü. Üzüldüm. Hâlbuki sera örtüsünden kurulan bir çadırda başlayan bu fuarın ilk yılları ne kadar da heyecanlı ve coşkuluydu... O günler çabuk unutulmuş olmalı ki 23. Hasyurt Tarım Fuarı’nda vefalı firma sayısı bir elin parmakları kadar bile değildi.

10

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

rahmetlinin. HASAD’ın 25. Kuruluş Yıldönümünde de muhabir arkadaşlarımızdan birisine “Himmet Abi ile bir röportaj yapmasını” söylemiştim. O röportajda Himmet Abi muhabir arkadaşımıza “Elimden kalem düşüne kadar yazmaya devam edeceğim” demişti. Nur içinde yatsın rahmetli öyle de yaptı. Ben onun yaptığını yapabileceğimi pek sanmıyorum. Ama yaptıklarımın değerli bir bilim adamı tarafından takdir edilmesini bilmek beni ziyadesiyle mutlu etti. Teşekkürler Eftal Hocam… *** Yorgunum, geçen ay iki tarım fuarına katıldım. Yaklaşık da 3000 km yol yaptım. Tarım fuarcılığında bir efsane olan Hasyurt Fuarı hem firma katılımı bakımından, hem de ziyaretçi yönünden çok sönüktü. Üzüldüm. Hâlbuki sera örtüsünden kurulan bir çadırda başlayan bu fuarın ilk yılları ne kadar da heyecanlı ve coşkuluydu... O günler çabuk unutulmuş olmalı ki 23. Hasyurt Tarım Fuarı’nda vefalı firma sayısı bir elin parmakları kadar bile değildi. Bu yılki durağı İzmir olan Tarla Günleri Fuarı’nda da önceki yıllardaki katılımcı firmaların birçoğu yoktu. Ziyaretçi sayısı da benim beklediğimin çok altındaydı. Fuar organizatörleri ilgisizliğin nedenlerini araştırmaz, sektörün paydaşları da sahip çıkmazsa bu fuar nasıl gelişir. Ne yazık ki ülkemizde tarım fuarı düzenleyen şirketlerin gözü paradan başka bir şeyi görmüyor. Stantları en iyi fiyata satıp, işi en az harcamayla bitirmeye bakıyorlar. Fuara; bitki beslemeciler, bitki korumacılar, tohumcular, fideciler, fidancılar, makineciler, sera imalatçıları, tarımsal danışmanlık ve sertifikasyon firmaları, tarımsal yayıncılar vs. katılmış katılmamış, ilgili ziyaretçi gelmiş gelmemiş, ziyaretçiler ve katılımcı firmalar umduklarını bulmuş bulmamışlar fuarcıların umurlarında değil. Yurt dışında bir fuara gidiyorsunuz, yukarıda saydığım sektörlerin her biri, bir holde veya bölümde toplanmış. Bizde tarım fuarlarına gelen ziyaretçi, aradığının çoğunu bulamıyor. Avrupa’da bir fuara gidiyorsunuz, tarımsal yayıncılara fuarın en iyi bölümünde yer veriliyor. Üstelik de ücretsiz. Başka ülkelerden de onlarca tarım yazarı davet ediliyor. Yemeleri içmeleri, yatmaları kalkmaları fuar organizasyonu tarafından karşılanıyor. Bizde ise reklam karşılığı barter anlaşmasıyla tarımsal yayıncılara 8 metrekare yer veriliyordu. Şimdi bazıları bundan da vazgeçmişler. İyi de yapmışlar. Çünkü iki dergisi, 80 kitabı olan HASAD Yayıncılık zaten bu 8 metrekareye sığmıyordu. O yüzden artık bazı tarım fuarlarına katılmıyoruz. O fuarlara gelen


dışı kullanımdır ziyaretçiler de tarımsal yayınları incelemekten, yazarları ile buluşmaktan ve oraya gelmişken ihtiyacı olan yayınları satın almaktan mahrum kalıyorlar. Yurt dışından gelen ziyaretçiler ve firma temsilcileri de Türkiye’de tarımsal yayın yapılıp yapılmadığını bilmeden, o yayınları görmeden gidiyorlar. *** Soma’daki faciadan sonra herkes gibi ben de çok üzgünüm. 301 işçinin hayatını kaybetmesine sebep olan o elim kazanın ertesi gününün sabahı (14 Mayıs 2014) gazeteleri okurken, telefonum çalışmıştı. Arayan Bolu’dan Sevgili Halit Ulaş’tı. “Hatırladım mı?” dedi. “Neyi?” diye sordum. “1990 yılında Zonguldak’ın Çaycuma ilçesindeki panelde söylediklerini..” Evet, hatırladım bahsettiği yıl Çaycuma’da seracılıkla ilgili bir panel düzenlenmiş, bana da panelist olarak söz vermişlerdi. O paneldeki konuşma, “Ekmeğini yıllarca yerin altında arayan, şimdi ise yerin üstünü keşfetmeye çalışan Çaycumalıları sevgi ve saygı ile selamlıyorum” diye başlamıştım. Bu sözlerim olumlu etki yapmış olmalı ki Türkiye Kömür İşletmeleri’nin konferans salonunu hınca hınç dolduran Çaycumalılar beni coşkuyla alkışlamışlardı. Çok hoşuma gitmişti alkışlanmak. Bir an kendimi çok önemli bir insan gibi hissetmeye başlamıştım. Sanki birileri iki koltuğumun altına birer balon yerleştirmiş pompa ile şişiriyordu. Sonra kendime geldim ve kendi kendime “Mağrur olma oğlum Seyfettin senden büyük Allah var. Aha bu gördüğün insanlar, yaktığın sobanın, kullandığın elektriğin kömürünü, yerin yüzlerce metre altından çıkartıyor. Onlar bunu yapmazsa ne sobanı yakabilirsin, ne de odanı aydınlatabilirsin… Bak şimdi de seracılığa yönelmişler. Türkiye’nin en az güneş alan bölgesinde sera kurup domates, biber ve patlıcan üretmeye çalışıyorlar” demiştim. Güneşli gün sayısının azlığı yüzünden seracılık Çaycumalıların belki de en son yapacakları tarımsal üretim faaliyetiydi. Ama arazileri o kadar küçük ve parçalıydı ki, burada ne hububat ekebilirlerdi, ne de Türkiye’nin bitkisel yağ açığını kapatmaya katkı sağlamak için ayçiçeği tarımı yapabilirlerdi. 3-5 dönümlük parsellerde ya meyve bahçesi tesis edebilirlerdi, ya sebze yetiştirebilirler, ya da küçük çaplı hayvancılık yapabilirlerdi. 1990’lı yıllar, Türkiye’de çiftçi ve köylülerin yeni arayışlar içinde oldukları yıllardı. O güne kadar geçimini yerin altındaki kömür ocaklarından temin eden Çaycumalılar da böyle bir arayışın sonucunda seracılığa yönelmişlerdi. Çaycuma’da seracılık ekonomik

olur muydu, olmaz mıydı bu ayrı bir tartışma konu- Almanya’dan kopya suydu. Ama yıllardan beri ekmeğini yerin altında ara- edilen “Toprak Koyan bu insanlar yerin üstünde de bir şeyler yapmak is- ruma ve Arazi Kullatiyorlardı. Ama ne bir doğru dürüst yol gösteren, ne de nımı Kanunu”nda Türkiye gerçekleriyle ellerinden tutan olmadı. “İnsanlar tarımdan para kazanabilselerdi, ye- örtüşmeyen çok rin altında kömür ocaklarında çalışmak zorunda madde var. Örneğin kalmazlar ve meydana gelen kazalar sonucu da mülkiyet devri, aile hayatlarını kaybetmezlerdi.” Hemen şunu belirte- malları ortaklığı büyim ki bu, bana göre doğru bir yaklaşım değil. Çünkü tün bunlar parayla yaherkes çiftçilik yapmaya kalkarsa, diğer sektörler de pılacak işler. Köylünün kim çalışacak. Öte yandan tarım sektörü herkesi is- cebinde para olsa; totihdam etmeye yeterli mi? Tabi ki değil. Yakın zamana hum, gübre ve tarım kadar Türkiye’de tarımın dışında fazla bir istihdam sa- ilacı için bayiye borçhası olmadığı için, hemen herkes tarımla uğraşıyordu. lanır mı, bir yıl sonraki Bu yüzden de tarım arazileri miras yoluyla bölüne ürün için tüccardan bölüne tarla olmaktan çıkıp, adeta hobi bahçelerine avans alır mı? Kanun dönüştü. Bunu önlemek için de geçtiğimiz günlerde koyucu bunları düşün“Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” ye- meden mülkiyet devri maddesini yazmış. nilendi. 15 Mayıs 2014 tarihli Resmi Gazete’de yayınlana- Köylü nereden para rak yürürlüğü giren bu kanunla tarım arazilerinin mi- bulacak da diğer hisras yoluyla bölünmesinin engellenmesi amaçlanıyor. sedarların hakkını saAma ben bunun önüne kanunla yönetmeliklerle ge- tın alabilecek? Türçilebileceğine inanmıyorum. Çünkü daha önceki dü- kiye’de doğru dürüst zenlemede 10 dekardan küçük tarlaların bölüneme- bir ortaklık kültürü var yeceği hükmü vardı. Tarım arazilerinin miras yoluyla mı ki babadan kalan bölünmesinin önüne kanunla geçilebilmiş olsaydı, tarım arazileri kardeşbugün 10 dekardan küçük tarla olmazdı. Yeni düzen- ler tarafından ortaklemede 10 dekar 20 dekara çıkartılmış. Bu düzenle- laşa işletilebilsin. Bu meyi yapanlara sormak lazım; Türkiye’de 20 dekar- olsaydı, zaten koopedan büyük acaba kaç tane tarla kaldı? Öte yandan ratifçilik gelişirdi. Almanya’dan kopya edilen bu kanunda Türkiye gerçekleriyle örtüşmeyen çok madde var. Örneğin mülkiyet devri, aile malları ortaklığı bütün bunlar parayla yapılacak işler. Köylünün cebinde para olsa; tohum, gübre ve tarım ilacı için bayiye borçlanır mı, bir yıl sonraki ürün için tüccardan avans alır mı? Kanun koyucu bunları düşünmeden mülkiyet devri maddesini yazmış. Köylü nereden para bulacak da diğer hissedarların hakkını satın alabilecek? Türkiye’de doğru dürüst bir ortaklık kültürü var mı ki babadan kalan tarım arazileri kardeşler tarafından ortaklaşa işletilebilsin. Bu olsaydı, zaten kooperatifçilik gelişirdi. Türkiye’de kanun yazmak benim makale yazmamdan daha kolay. Çünkü taa Tanzimat’tan bu yana rahmetli Erbakan’ın deyimi ile “bir kopyacılık ve Batı taklitçiliği”dir gidiyor. Bakanlıkta birileri İsviçre’den, Almanya’dan, İtalya’dan, Fransa’dan kopyalıyor kanunu, Tarım Bakanı da önce Bakanlar Kurulu’na, sonra da Meclise sevk ediyor. Ondan sonra Meclisi yöneten Başkan oyluyor: “Kabul edenler, kabul etmeyenler, kabul edilmiştir.” Böy- ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

11


B ana göre lece bir kanunumuz oluyor. Ama uygulanabilirliğini kimse sorgulamıyor. Ülkemizde tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesi tabi ki önemli bir sorun. Ama bana göre bundan daha önemlisi birinci sınıf tarım arazilerinin amaç dışı kullanımıdır. Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin neredeyse son sırına gelindi. Yani bölüneceği kadar bölündü. Bundan sonra çok fazla bir bölünmenin olacağına ihtimal vermiyorum. Asıl sorun birinci sınıf tarım arazilerinin sürekli yerleşime, sanayiye ve turizme açılarak amaç dışı kullanılmasıdır. Tarımsal üretimde yüksek verim, kaliteli ürün ancak birinci sınıf tarım arazilerinden elde edilebilmektedir. Onun için de bu araziler tarımsal açıdan çok değerlidir. Türkiye’nin 28 milyon hektar tarım arazisi vardı. Amaç dışı kullanımlar yüzünden bu alan sürekli azalıyor. Bunun en vahim yanı da yerleşim yerlerine, su kaynaklarına, sahillere ve turistik alanlara yakınlığından dolayı genellikle de birinci sınıf arazilerinin amaç dışı kullanımlara açılmasıdır. Türkiye’de birim alana verimlerin gelişmiş ülkelere göre düşük olmasının sebeplerinden berisi de birinci sınıf tarım arazilerinin önemli bir bölümünde tarımsal üretim yapılamama-

sıdır. 28 milyon hektar tarım arazimiz vardı. Bunun 23 milyonu amaç dışı kullanımlar yüzünden tarım dışına çıkartıldı. Kalan 25-26 milyon hektarda yaptığımız üretim ihtiyacımızı karşılamıyor. Örneğin çiftçimiz mısıra yöneldiği zaman pamukta açık veriyoruz, pamuğa yöneldiği zaman mısırda açık veriyoruz. Aynı şey buğday ve ayçiçeğinde de söz konusu.. Kısaca tarım arazileri özellikle birinci sınıf tarım arazileri ülke için hayati önemi olan kaynaklardır. Bu kaynaklar ne gerekçeyle olursa olsun kesinlikle tarım dışı amaçla kullanılmamalıdır. Tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesinin önüne kanunla geçilemez, ama amaç dışı kullanım kanunla önlenebilir. Ülkenin geleceği için de bu mutlaka yapılmalı. Yeniden düzenlenen “Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu” samimiyetten uzak bir yasal düzenlemedir. Çünkü kanunda tarım arazilerinin özellikle hayati önemi olan birinci sınıf tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını engellemeye yönelik bir hüküm yoktur. Böyle bir kanunun asıl amacı tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önünü kesmek olmalıdır. Bu da ne yazık ki rant çevrelerinin işine gelmiyor. I



B ilimsel Bakış/

Prof. Dr. Eftal DÜZYAMAN eftal.duzyaman@ege.edu.tr

Tok Sesli Esmer Adam ve Dergisi hOtobüsler hem ulaşım aracı hem de otel olunca… Otelin lobisinde oturuyoruz. Akşam yemeği iyi gitti, şimdi garson çaylarımızı getiriyor. Fuarın hengâmesinin neden olduğu yorgunluk var üstümüzde. Gruptaki gençler, şehirde biraz takılmak istiyorlar. Tok Sesli Esmer Adam onlara dikkatli olmalarını öğütlüyor… Bu ilk değil ve sanırım son seyahatimiz de olmayacak! Yıllardır dergiyi beraber çıkartıyoruz… Tarım sektöründeki haberleri, son gelişmeleri ve yenilikleri basıma hazırlıyoruz. Üniversitelerde ve araştırma kuruluşlarında tamamlanan ve tarım camiasının ilgi duyabileceği bilimsel araştırmaları yayımlıyoruz. Gerektiğinde de eleştirilerimizi sıralıyoruz… Çaylarımızı yudumlarken, uzun zamandır merak ettiğim bir konuyu açıyor Esmer Adam. “Dergicilik zor iş hocam” diye başlıyor sözlerine, ardından da şöyle devam ediyor; “Hürriyet gazetesinden ayrıldıktan sonra şehir şehir dolaşıp dergiyi tanıtmaya başladım. Otele para vermemek için geceleri seyahat ediyordum. Gündüz vardığım şehirde ise röportajlarımı yapar, abonelerin kayıtlarını alır ve haberlerimi hazırlardım. Yani şehirlerarası otobüslerden hem ulaşım aracı hem de otel olarak yararlanıyordum. Bu şekilde bir hafta boyuncaseyahat edip İstanbul’a döndüğümü bilirim…” Onu dinlerken sözünü ettiği bu performansını aklımda canlandırmaya çalışıyorum… Olmuyor! Bu arada Esmer Adam daha da eskiye gidiyor. Üniversite yıllarında hocası ona, “Senin ses tonun çok güzel” demiş ve “Sigara içmezsen senden harika bir sunucu olur” diye de eklemiş. Ancak onun yayımcılıktaki çalışmaları zamanla başka bir alanda şekillenmiş… O, tok sesiyle karşımda hayatını anlatadursun, ben de bir yandan onu tanımlayacak sözleri aklımda sıralamaya başlıyorum; “Ülkemiz tarımının kritik konularını enine boyuna tartışan bir eleştirmen, tarıma faydası olsun diye teknik yazılara yer veren bir yayımcı, çiftçilerin sorunlarına tercüman olan bir gazeteci…” hAna yüreği! Düşüncelerim bittiğinde, dostumun kavruk yüzünde bir gülümsemeyle bana baktığını fark ediyorum. “Hocam, bu seyahatlerim sırasında başıma gelen komik bir olayı anlatayım size” diyor gülümsemesinden vazgeçmeden. Ben de, “anlat” dercesine gülümsüyorum… O da başlıyor; “Bir kere-

14

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

sinde Bursa’nın köylerinden birindeyim. Dergiyi çiftçilere tanıtmama yardımcı olsun diye muhtara gittim. Muhtar bana baktı ve hemen telefonun ahizesini kaldırıp, ‘Komutanım, o dolandırıcı buraya geldi’ dedi. Ben ne olup bittiğini kavrayamamıştım. Ama bir süre sonra iki jandarma girdi kapıdan içeriye ve bana ‘kalk gidiyoruz!’ diye çıkıştılar. Jandarmalarla karakola gittik. Karakol komutanı da, ‘köylüleri dolandır maya utanmıyor musun sen!’ diye bağırdı bana. Ancak elimdeki dergiyi görünce sakinleşti ve ‘bir yanlışlık var’ dedi. Meğer Adanalı bir çiftçi ailesinin çocuğu olan komutan daha önce bir yerlerde bizim dergiyi görmüş, çok beğenmiş ve babasına da okumasını tavsiye etmiş. Eğer o gün o komutan yerine karakolun komutanı başka birisi olsaydı, ben dolandırıcı olarak hapsi boylayacaktım. Çünkü bana dolandırıcı damgasını vuran muhtar beni; bir süre önce, muhtarlar gazetesi çıkaracağım diye köylülerden para toplayan sonra da ortadan kaybolan kişi sanmış. Neyse ki kısa sürede aklandım. Ardından komutanla çay içtik, muhabbet ettik…” Bir süre, başına gelenlere karşılıklı gülüyoruz. Ardından daha da geçmişe doğru giderek devam ediyor hikâyeleri; “Öğrencilik yıllarımdan itibaren basın kuruluşlarında çalıştım hep. İşe ilk kez lisedeyken bir matbaada başladım. Mürekkeple tanışmam o zaman oldu. Bu matbaada öğleye kadar çalışıp, ardından okula gidiyordum. Üniversiteyi de çalışarak okudum.” Esmer Adamı şimdilerde yeterince tanıdığımı düşündüğüm için bu aşamada araya girme ihtiyacı hissediyorum; “Üniversiteye gitme imkânını nasıl yakaladınız?” O, gecikmeden yanıtlıyor; “Benim üniversiteye gitmek gibi bir şansım yoktu hocam! Biz 7 kardeşiz, Erzincan’ın Refahiye kazasına bağlı Altköyü’nde büyüdüm ben… Yoksul, fakir, çiftçilik ile geçinen, toplamda 30-40 dönümü geçmeyen parça parça arazileri ekip-biçen, kışın da gurbete (İstanbul) giden kah garajda araba yıkayarak, kah takside çalışarak, bize pabuç, dongömlek, ceket-pantolan alma gayretinde olan bir babanın çocuğuyum ben. Buradan çıkıp okumam mümkün değil tabi ki! Ancak 5-6 yaşlarında geçirdiğim bir zatürre yüzünden rahmetli anama göre ben, marazlı bir çocuğum. Bu yüzden rençberlik yapamam, gurbete gidip çalışamam. Okuyup ya ağabeyi Yakup Koç gibi öğretmen, ya da


sıhhiye Hamdi Batal gibi sağlık memuru olmalıyım. Bunun için babama çok baskı yaptı. O da dayanamayıp beni kazadaki ortaokula yazdırdı. Ortaokulu kazada kazasız belasız okudum, ama öğretmen olmak istemediğim için, öğretmen okulu sınavına girmediğimden açıkta kaldım. Anamın baskısıyla bana lise için İstanbul yolu göründü. Sene 1969 ver elini gurbet. Kuştepe Lise’sinden sonra Şimdiki Marmara Üniversitesi, o zamanki adıyla Sultanahmet İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu’nun Radyo Televizyon bölümünü bitirdim.” hDoğuşa ve çöküşe dair… Saat ilerledi. Otelin elemanları lobinin ışıklarını iyice kısıyor. “Eskiye doğru gittikçe ortam da kararıyor mudur nedir?!?” Bir süre sessiz kalıyoruz. Belki de bu süre, şu ana kadar anlatılanları sindirmemiz için gerekli. Aslında o gece çayımın sonunu yudumlayıp, yatmak niyetindeydim. Ama şimdi, tarım camiasının saygınlığını kazanmış bu yalın ve duyarlı dostumu daha yakından tanıma fırsatını kaçırmak istemiyorum… Ardından söze yeniden başlıyor. Sessiz kaldığı süre içinde, anlatacaklarını aklında tarttığı da anlaşılıyor; “1980’li yıllarda Tercüman gazetesinde çalışıyorum. Daha önce çalıştığım gazetenin patronuna da gönül bağından dolayı bedava danışmanlık yapıyorum. Benden gazete bünyesinde başka ne tür yayınlar yapılabileceğine dair bir rapor istedi. İki dergi önerdim. Birisi bilimsel bir dergi, diğeri de tarım dergisi. Kendim de köylü olunca, köylülerin şikâyet ettikleri konuları bilirim. Tarım dergisini önermemin nedeni de köylülerin bu sorunlarına tercüman olmak istemem. Gazete yöneticileri fikirlerimi beğendiler ve beni de, tarım dergisini çıkartmakla görevlendirdiler.” Ancak bir süre sonra gazetenin patronu tarım dergisini çıkarmaktan vazgeçmiş. Tok Sesli Esmer Adam’a “Bu dergiyi sen çıkart biz sana destek olalım” demiş. Ama aldığı maaşın yarısıyla kendisi geçinen, yarısını da anası, babası ve kardeşleriyle paylaşmak zorunda olan birisi tarım dergisini neyle çıkartacak… Bu dergiyi sen çıkart diye akıl veren gazete patronu parayı nereden bulacağını söylemiyor… Fakat tok sesli Esmer Adam başından geçen bu olayı birkaç arkadaşına anlatıyor. Bundan sonraki gelişmeler için de şöyle devam ediyor; “Dergiyi bir arkadaşla ortak çıkartmaya karar verdik. Ancak iş, para harcamaya gelince bu arkadaş toz oldu. Arkasından bir başka arkadaşla yola devam etmeye kalktık. O da hemen havlu attı. Ben de dönemin Tarım Bakanı, Hüsnü Doğan’a projemden söz ettim. Projeyi çok beğendi. Böyle bir derginin Türkiye’de önemli bir boşluğu dolduracağını söyledi. Ziraat Odaları da olumlu bakıyor bu işe… Hepsi de destek vereceklerini söylediler…” Esmer Adamın sözlerinde olumlu gitmeyen bir şeyler sezmiyor değilim şimdi! O ise, “Haziran 1985’de ilk sayımızı çıkardım” diye söze yeniden başlıyor, ardından da devam ediyor; “Ama baskı çok kötü. O zamanlar zaten baskı teknikleri gelişmiş de değil. İlk sayıyı beğenmedim ve dağıtmama kararı aldım. An-

cak başında bana destek veren tek özel firma olan Ciba-Geigy’nin reklam ve Pazarlama Müdürü Mete Bey, derginin çok güzel olduğunu ve devam etmem gerektiğini söyledi. Tabiri caizse, verdi bana gazı… Bu arada, ilk sayıda arka kapakta bir tek reklam var, o da Ciba- Geigy’ın reklamı! İkinci sayıda Petrol Ofisi’nden de bir reklam geldi… Petrol Ofisi’nin genel müdür yardımcılarından birisi dergiyi görmüş, çok beğenmiş, tarımı sevdiği için destek olmak istemiş…” İyi gitmeyen bir şeylerin olduğu konusunda yanılmamışım, çünkü sözlerinin devamı şöyle geliyor; “İki reklamla bu iş yürümez! Her sayıda borçlar büyüdükçe büyüyor. Dönemin tarım bakanına tekrar gittim. Bakanlığın il ve ilçe müdürlükleri için 900 tane abone olma kararı aldılar. Tabi ben, bakanlıktan nasılsa paraları alırız diye, her ay yeni çıkan sayılarımızı gönderiyorum. Ancak 3 ay geçti, 4 ay geçti, para yok! Bu arada tarım ilacı firmalarından birkaç da reklam alıyoruz, ama kurtarmıyor. Borçlar her geçen ay daha da büyüyor… Sonunda Bakanlıktan abone paralarını istedim, ama karşıma IMF kararları çıktı. Tarım Bakanlığı o abone paralarını hiçbir zaman ödemediği gibi bana rakip bir de dergi çıkarttı. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim, bu dergiyi sen çıkart biz sana destek olalın diyen gazete patronu da sonra iki defa tarım dergisi denemesi yaptı. Birincisinde 3 ay ikincisinde de 6 ya da ay dayanabildi. Şikdi tekrar HASAD’ın ilk yıllarına dönecek olursak sıkıntılı geçen 2 yılın sonunda, 1987’de dergiyi kapatma kararı aldım…” h“Kardaşım!…” Esmer Adamın bu sözlerinin o gece moralimi bozduğunu söyleyemem. Sonuçta bugün dergi dimdik ayakta! Ancak sohbetin bu bölümünde bende heyecan doruğa tırmanmış durumda! Aslına bakarsanız, Hollywood yapımcılarından Oskar adayı bir film izler gibi hissediyorum… O ise devam ediyor; “Bu arada Adana’da Sapeksa’nın toplantısı var. Dergiyi kapatacağım, ama Necati Bey davet ettiği için gitti. Tabi moralim çok bozuk! Sapeksa’nın Genel Müdürü Necati Çelik, ‘gel seni Ağa ile tanıştırayım’ dedi. Ağa rahmetli Sakıp Sabancı… Sakıp Bey de bizim dergiyi okuyormuş, moralimin neden bozuk olduğunu sordu. Necati Bey de ona durumumu açıkladı ve ‘kapatacak artık dergiyi’ diye de ekledi.” Sabancı ailesinin vatanın, milletin hayrı için yapılan işlerdeki yardımseverliğini ben de değişik kaynaklardan duymadım değil! Şimdi de, bu milliyetçi adamın işlerinin iyi gideceğine dair bir his var içimde! O ise anlattıklarındaki heyecanı esmer yüzüne yansıtarak devam ediyor; “Sakıp Bey, Necati Bey’e dönerek, ‘Ya kardaşım, Necati siz destekleyin bu çocuğu, vatana hizmet ediyor…’ dedi.” Bence olay bitmiştir! Ama filmin devamını da merak etmiyor değilim şimdi! Hem, dostumun kavruk yüzü bu aralar neşe saçıyor ve belli ki ilginç bir şeyler daha gelecek. Sözlerini şöyle sıralıyor; “Bir ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

15


B ilimsel Bakış süre sonra bana, rahmetli Özdemir Sabancı’yla bir görüşme ayarladılar. O güne kadar çıkardığım tüm sayılardan birer örnek alıp, sabah erkenden Temsa’nın Genel Müdürü Mehmet Kahya’nın ofisine gittim. Özdemir Bey de oradaydı. İlk çıkan sayıdan başlayarak dergileri tek tek incelemeye başladı. Bu böyle bütün sabah sürdü. Ardından öğlen yemeğe gittik. Yemekten sonra da dergilerdeki inceleme akşama kadar devam etti. O gün Özdemir Sabancı, 1985’den 1987’ye kadar bütün ciltleri tek tek inceledi.” Esmer Adam kendi sözlerini kendi gülümsemesiyle bölüyor. Ardından da neşesinden taviz vermeden tok sesiyle; “Hocam, ben de, Özdemir Sabancı’nın karşısında sabahtan akşama kadar öylece oturdum, iyi mi! Şimdi dergilerle gelmişim, gidemiyorum da…” diye ekliyor. Neyse, Özdemir Sabancı’nın son sözleri önemli! Bakın, hikâyeye şöyle devam ediyor; “Özdemir Sabancı dergilerin tamamını inceleyince, ‘Fena değil, ama hiç bilimsel makale yok!’ dedi bana. Sonra da, ‘Sen çıkardığın dergi ile çiftçiye değil, onları eğitecek kişilere rehberlik etmelisin. Sen ziraat mühendislerine, teknikerlere yönelik yazılar yaz, onlar çiftçileri eğitir’ diye öğütledi.” Tabi esas konuyu atlamayalım. Yayıncı dostumuz bu sefer gerçek bir destek sözü alıyor. Sözleri loş lobiyi şöyle dolduruyor; “Bu görüşmemizden sonra Sabancı Grubu benim dergime 2000 tane abone oldu. Parayı da peşin ödediler. Borçların bir kısmını böylece kapattım. O aralar Tercüman gazetesinde çalışıyorum. Gazeteden de ayrıldım, borçların bir kısmını da kıdem tazminatımla kapattım.” hTarımsal bilgi merkezi olma yolunda… Bu gece ikimizin de yatmaya niyeti yok! Zaten, bilirsiniz, gecenin ilerleyen saatlerinde sohbet de iyi gider. Üstelik görmüş geçirmiş bu adam, mutlu sona ket vurmaya hazırlanıyor gene; “Sabancı’lar rahatlattı rahatlatmasına ama dergi hala zararda! Bir türlü kâra geçemiyorum. Geçim sıkıntısı da çekmeye başladım. Sonra bir gün Hürriyet gazetesinden çağırdılar. Gittim artık orada işe girdim. Dergiyi de maaşımla finanse etmeye başladım…” Ancak bir süre sonra Hürriyet’ten gerisin geri ayrılmaya karar vermiş ve bundan sonra da, enerjisini tamamen dergiye harcamaya başlamış… “Sabancılar ikinci yılda da 2000 abone yaptılar dergiye” diye sözlerine yeniden başlıyor, ardından da şöyle devam ediyor; “Sabancılar hem abone oluyorlar hem de üstüne reklam veriyorlar. Bu beni biraz rahatlattı. 1990’lara kadar böyle ite-kaka geldik. 1993’de INRA’nın ‘Domates Hatalıkları’ adında dünya çapında bir kitabını Türkçeye çevirdik. Prof. Dr. Kazım Abak ile Anadolu Tohum’un sahibi Yavuz Batur, INRA ile yazışarak telif anlaşmasını yapmamazı sağladılar. Prof. Dr. Kazım Abak’ın asistanı Sayın Nebahat Sarı da kitabın çevrisini yaptı. Tabi kitap çok beğenildi. Çünkü o zamana kadar Türkiye’de böyle bir kitap yok. Kitabın satışları ile borçları kapattık. Ar-

16

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

dından da Kabakgiller Hastalıkları kitabını çevirelim diye bir teklif geldi. Onu da hazırladık.” Artık derginin yanında kitapların da yer almaya başladığı bir döneme giriyoruz. Esmer Adam bunu da şöyle açıklıyor; “2000’li yıllarda kitap sayımızda müthiş bir artış oldu. İnsanlar kitaplara büyük ilgi göstermeye başladılar. O yıllarda özel şirketlerin de sayısı hayli arttı. Ardından gelen Domates Yetiştiriciliği, Hıyar Yetiştiriciliği gibi küçük el kitapları yayınladık. Bunlar da büyük ilgi gördü. Öğretim üyeleri kitap yazıyorlar üniversitenin bürokrasisine takılıyor. Bizde tabi öyle bir sorun yaşanmıyor. Özel bir kuruluş olduğumuz için talebi olan bir kitabı kısa sürede okuyucu ile buluşturuyoruz. Bu şekilde, tarımı tekniğine uygun yapmak isteyenlerin bilgi kaynağı olduk… Özellikle 2005’ten sonra kitap satışlarında bir patlama yaşandı. Eskiden 1000-2000 baskı yaptığımız kitaplardan 3000-5000 adet basmaya yapmaya başladık.” hBen sağ görüşlü birisiyim, ama… Duyarlı dostum bir süre duraksayıp düşüncelerini aklında toparlıyor yine. Sonra da şöyle sürdürüyor konuşmasını; “Hocam, ben bu dergiyi çıkartınca çok değerli insanlarla tanıştım. Hepsi de ülkesini ve milletini seven insanlardı. Yazar kadrosu bakımından çok şanslıydım. Ancak, gerek derginin ilk yıllarında, gerekse daha sonraki yıllarda bana çok sıkıntı yaşatan insanlar oldu.” Ardından boş lobide gecenin sessizliği kalıyor geriye… Fırsattan yararlanıp bir süre kendi düşüncelerimi dinlemeye karar veriyorum. Önce, okurların bu dergiyi böylesine sevmelerinin, duydukları güvenin ve hissettikleri samimiyetin bir göstergesi olduğu geçiyor aklımdan. Ardında da, bu dostum ve ağabeyimin başarısının, içinden geldiği kesime hitap etmesinin bir sonucu olduğuna kanaat getiriyorum. Tabi, dergimizin okurlarla buluşturduğu ve her zaman rahmetle andığımız Himmet Kaygısız’ı ve onun Türk tarımına yaptığı hizmetleri de unutmuş değilim! Sonra da, bu derginin Türk tarımına yıllardır yön verdiğini fark ediyorum düşüncelerimde… Aklımdan geçenler bittiğinde başımı kaldırıyorum ve bu gece HASAD’ın hikâyesini dinlediğim adama, yani Seyfettin Batal’a bakıyorum. O da, karanlığın gizlediği esmer yüzünde bir gülümsemeyle bana bakıyor. Ardından o gecenin son sözleri de, etkileyici bir ses tonuyla dökülüyor ağızından; “Hocam, biliyorsunuz ben sağ görüşlü birisiyim. Ancak bu dergi işinde sağcılardan hep köstek, solculardan, sosyal demokratlardan ve liberallerden destek gördüm. Aynı dünya görüşünü, aynı politik düşünceleri paylaştığım kimseler ne beni, ne de çıkarttığım dergiyi desteklemediler. Ama HASAD, dünya görüşü ve politik düşünceleri bana zıt olan kimselerden her zaman destek gördü... Aynı desteği sağ görüşlü insanlardan da alabilseydi bugün çok daha mutlu olurdum. En azından bir burukluk hissetmezdim…” I



H aberler

TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar toplantılarda yaptığı konuşmalarda, kuraklık, don, fırtına gibi doğal afetlerin sektörde yol açtığı zararları telafi etmek için borç ertelemenin yetmeyeceğini sıfır faizli kredilere de ihtiyaç olduğunu söyledi.

18

Ordu ve Malatya’da Doğal Afetleri Değerlendirme toplantıları yapıldı

“Borç erteleme yetmez, faizsiz kredi de lazım” ayın Yönetmenimiz Seyfettin Batal, geçen ay “Dünya Çiftçiler Gününde çiftçilerimizin durumu” başlıklı yazısında 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününün tarımsal üretimin önemine değinerek, “14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü birçok ülkede, sektörün paydaşları tarafından düzenlenen, sorunların ve çözüm önerilerinin tartışıldığı, yeni tarım politikalarının belirlendiği toplantılarla kutlanırken, ülkemizde ilgili bazı meslek kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin çiftçiliğin ve tarımın önemine işaret eden açıklamalarıyla geçiştirilir. Bundan dolayı ülkemizde sektörün ve çiftçilerin sorunları senenin diğer günlerinde olduğu gibi Dünya Çiftçiler Günü’nde de gündeme gelmez ve konuşulmaz. Halbuki, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin Dünya Çiftçiler Günü’nde ortaklaşa düzenleyecekleri bir tarım kurultayında veya çalıştayında sektörün sorunları tartışılsa, uygulanacak tarım politikalarında bir uzlaşma sağlansa ne kadar güzel olurdu.” demişti. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB), ülke çapında yaşanan kuraklık, don ve dolu olayından zarar gören çiftçilerin sorunlarını dile getirmek amacıyla 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla Ordu’da, ve Malatya’da “Doğal Afetleri Değerlendirme” toplantıları düzenleyerek Yayın Yönetmenimizin bu önerisini hayata geçirdi. Ziraat odaları başkanlarının yanı sıra Tarım Bakanlığı, TARSİM ve Ordu, Malatya Büyükşehir Belediye başkanlarının da katıldığı toplantılarda; kış aylarında yaşanan kuraklığın, Mart ayının son günlerinde meydana gelen dolu, don ve fırtınanın ta-

Y

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

rım alanlarına etkisi konuşuldu ve alınması gerekli tedbirler dile getirildi. hOrdu Toplantısı TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Ordu’daki toplantıda yaptığı konuşmada, geçen yılın, iklim şartlarının elverişli geçmesi dolayısıyla tarımsal üretimde artış sağlanan, hububat, meyve ve sebze üretiminde rekor seviyeye ulaşılan, hayvansal üretimde de önemli artışlar yaşanan bir sene olduğunu ama bu yılın üretim açısından sıkıntılı bir yıl yaşandığını belirtti. 2013-2014 üretim dönemi için Ekim, Kasım, Aralık, Ocak, Şubat ve Nisan aylarında yetersiz kalan yağışların, ne yazık ki özellikle buğdayda rekolteyi etkileyeceğini bildiren Bayraktar, şunları söyledi: “Kuraklığın yaralarını nasıl saracağımızı düşünürken, bir endişemizi daha dile getirmiş, uyarılarımızı yapmış ve yaşanmaması için dua etmiştik. Korkumuz zirai don idi. Kuraklığın ardından, bu kez korktuğumuz başımıza geldi. Ocak ve Şubat aylarında hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, ağaçlarda erken çiçeklenmeye, dolayısıyla dona karşı hassas bir ortama yol açtı. Nitekim başta fındık, kayısı, elma, ceviz olmak üzere meyve ağaçları dondan çok kötü bir şekilde etkilendi. Kuraklık, don derken Nisan ayının sonunda bazı bölgelerimizde çiftçimiz bu kez de doludan zarar gördü. Gerçekten son yıllarda görülen en büyük afetlerden


birini yaşadık. Tabiri caizse bu bir ateşti ve ateş de düştüğü yeri yaktı. Omuz omuza vererek çiftçilerimizin sorunlarına çare bulmaya çalışacağız. Bu bölgede fındık ve çayı aldığınız zaman ekonomik faaliyet biter. Yani fındık ve çay yoksa bu bölgede sadece üreticilerimiz değil, esnafımız da tüccarımız da sanayicimiz de ihracatçımız da hatta tüm tüketicilerimiz bundan zarar görecektir. Bu afet hepimizi vuracak demektir. Dolayısıyla verilecek desteklerin bu bağlamda çiftçilerimizi rahatlatması aynı zamanda bu kesimlerin bir kısmının da rahatlaması demektir. Çiftçilerimize farklı kesimlerden de bu dönemde destek bekliyoruz” hEtte ve fındıkta ithalat söylentileri Bugünlerde çiftçiye moral vermeye çalışırken bir taraftan da ette ve fındıkta ithalat söylemlerinin gündeme geldiğini hatırlatan Bayraktar, şöyle dedi: “Ortada bir yangın var. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Biz bu yangını söndürmeye çalışırken böyle bir ortamda ithalatın konuşulmasının ne yeri, ne de zamanı. Böyle söylemler üreticimizin moralini bozmaktan başka bir işe yaramıyor. Lütfen çiftçimizin moralini bozmayın. Bakın çiftçimizin moralini yükseltmek için buradayız. Çiftçimiz sıkıntı çekiyorsa sizler de sıkıntı çekiyorsunuz. Bizler önümüzdeki yıl çiftçilerimiz nasıl üretimi sürdürebilir bunun mücadelesi içindeyiz. Şimdi ithalat konuşulacak şey mi? Bu çok yanlış bir düşünce. Vay efendim, et fiyatı pahalı, et ithalatı yapalım. Bir defa şunda anlaşmamız lazım. Arz talep dengesinin sağlanmasında üretim esastır. Yani bugün ithalat yaparsınız, ahırları boşaltırsınız, ithalatçı olmaya devam edersiniz. Elbette fiyatlar makul bir seviyeye geldiği takdirde arz talep dengesi sağlanacaktır. Zaten hayvancılığı süt hayvancılığı ile beraber götürmeniz lazım. Ana varsa dana vardır. Süt hayvancılığınız iyi değilse besi hayvancılığınızın iyi olma şansı yoktur. Şimdi geldiğimiz noktada yem fiyatlarına göre bir miktar hayvan fiyatlarımız arttı ama ithalat lobileri hortladı. Bugüne kadar TZOB olarak bu ithalat lobilerine karşı verdiğimiz mücadeleyi bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Karşınızda bizi bulacaksınız. Yem fiyatlarına bağlı olarak et fiyatları makul seviyeye gelmek üzere. Bu, ahırların dolması demektir. Yapılacak bir ithalat fiyatları çökertir. Bundan aracılar kazanır, ne üretici kazanır ne de tüketici. Herkes aklını başına alsın.” İthalat söylemlerinin bu ortamda ortaya atılmasının manidar. Efendi diye diye Türk çiftçisinin sırtından inmediniz. Çiftçimiz artık sizi taşıyamıyor. İnin sırtımızdan. Efendilik sizde kalsın yeter ki biz belimizi doğrultalım.” hMalatya Toplantısı Bayraktar, Malatya Büyükşehir Belediyesi Konferans Salonu’nda düzenlenen toplantıdaki konuşmasına, Soma’daki maden faciasında yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yaralılara

acil şifalar dileyerek, başladı ve yurt çapında yaşanan kuraklığa değinerek şunları söyledi: “2013 yılında üretim iyi oldu. Hatta pazarlama sıkıntısı çekildi. Bize yardımcı olun talepleri geliyordu. Mart ayında bir miktar yağış aldık, nisan ayı yağış ortalaması bir önceki yıla göre yüzde 27,5 düştü. Tabii durum böyle olunca başta hububat olmak üzere pancarda, ayçiçeğinde ve bazı ürünlerde fevkalade sıkıntı yaşadık. Sonra Mart ayında görülmeyen bir fırtına, bir dolu üst üste geldi. Ardından don. Maalesef çiçek açan meyvelerimizin hepsi yandı, bununla da kalmadı, onun arkasından bir fırtına, dolu ve bazı bölgelerimizde yine bazı ürünlerimiz bundan fevkalade zarar gördü. Genel olarak baktığımızda kayısımız, Antep fıstığımız, cevizimiz, narenciyemiz, kirazımız, bağlarımız, bunlar büyük zarar gördü.” Malatya, Isparta, Mersin, Kahramanmaraş, Aksaray, Ankara, Kırıkkale, Konya, Nevşehir, Niğde, Yozgat, Kayseri, Elazığ, Erzincan, Iğdır, Afyonkarahisar ve Karabük’te kayısı üretildiğini belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “Kayısı üretim rakamlarına baktığımızda, bahçelerde yaptığımız tespitlere göre, kayısı üretimi yüzde 20’den başlayıp yüzde 90’a kadar zarar görecek gibi görünüyor. 780 bin ton civarında kayısı üretiyoruz, yarıdan fazlası Malatya ilimizde üretiliyor. Kuru kayısı ticaretinin yüzde 75’ini ülkemiz yapıyor ve bunun yüzde 90’ını da Malatya gerçekleştiriyor. 314 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz, döviz elde ediyoruz. Tabii bu rakamları verdiğimde olayın vehameti çok daha iyi anlaşılıyor. Bu sadece bize zarar veren bir afet değil. Bundan sanayici de tüccar da esnaf da etkilenecek. Çiftçiye verilecek destek onlar için de can suyu olacak.”

TZOB yetkilileri Ordu’daki toplantıdan sonra dondan etkilenen fındık bahçelerinde incelemeler yaptılar.

“Üreticimiz, sıfır faizli krediyle buluşmak zorunda” Üreticilerin, Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan borçlarının yapılandırılmasını talep ettiğini dile getiren Bayraktar, “Bir borç yapılandırması çıktı ama biz bunu yeterli görmüyoruz. Sosyal Güvenlik Kurumu borçları var, ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

19


H aberler “Sulama yatırımlarının bitirilmesi gerekir”

TZOB yetkilileri Malatya’daki toplantıdan sonra dondan etkilenen kayısı bahçelerinde incelemeler yaptılar.

elektrik borçları var. Sayaçları kapanan üreticilerimizin muhakkak suretle elektriklerinin açılmasını istiyoruz. Çok daha önemli olan bir şey, borçları ertelenen üreticilerimize yeni finansman kaynakları yaratmak zorundayız. Yani üreticimiz, üretimini sağlayabilmek için yeni krediyle, sıfır faizli krediyle buluşmak zorunda. Aksi takdirde üreticimizi tarlaya sokamayız” diye konuştu. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda emeği geçenlere teşekkür Bayraktar, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nda değişiklikler yapıldığını hatırlatarak, “Bununla beraber şimdi Toprak Kullanma Kanunu ve miras hukuku da değişecek. Arazilerin parçalanmasının önüne geçiyoruz. Bu, sürdürülebilir bir durum değildi. Bu, tarım sektöründe tarihi bir kanundur. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum” dedi. Hedeflerinin büyük olduğunu belirten Bayraktar, yapısal sorunlar çözüldüğünde, gerekli tedbirleri aldıklarında ve çiftçilerin moralini düzelttiklerinde daha yüksek hedeflere ulaşacaklarını ifade ederek, şunları kaydetti: “Hedefimiz, 8-10 sene sonra 150 milyar dolarlık tarımsal hasılaya sahip olmak, 50 milyon turisti beslemek, 40 milyar dolarlık ihracat yapmak, 80 milyonun üzerindeki nüfusumuzu beslemek. Hedefimizi küçük gösteremeyiz. Türkiye’nin potansiyeli bu hedefe uygun. Bu hedefe ulaşma noktasında tüm paydaşlara görev düşüyor. Allah bu yolda yar ve yardımcımız olsun.” Bayraktar, oda başkanlarından, illerindeki sorunları özet olarak Bakanlık temsilcilerine aktarmalarını rica ederek, “Sorunlar bilinsin ki çözümünü de bulalım” dedi. Bu dönemde fındıkta, ette, kayısıda ithalat söylemlerinin fevkalade yanlış olduğunu vurgulayan Bayraktar, “biz insanlarımızın moralini düzeltmeye çalışırken, ithalat lobilerinin bizlerin morallerini bozmaya çalışması doğru değil. Bir an evvel bundan vazgeçsinler. Üreticilerimizin morallerini bozmasınlar” diye konuştu.

20

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Sulama yatırımlarının bir an evvel bitirilmesi, 3 milyon hektara yakın bir alanın sulamaya açılması, DAP. KOP, GAP gibi projelerin illerdeki barajların tamamlanması gerektiğini bildiren Bayraktar, şöyle dedi: “Suyun tasarruflu kullanılması gerekiyor. Bu yatırımların bitmesi yetmez, basınçlı sulama sistemlerine geçilmesi çok daha önemli. Şanlıurfa’da suyu vermişsin, zenginlik yaratacağına, fazla su kullanılmasından dolayı çoraklaşma olmuş fakirlik yaratmış. Vali ve Büyükşehir Belediye Başkanlarımdan da bir talebim var. Her yerde söylüyorum. Tarım topraklarını imara açmayın. Tarım üstü açık bir fabrika, fabrikanın üzerine yapacağınız bir yapı bir fabrikanın kapanması demektir. Tarımda örgütlenmeyi çok önemsiyorum. Ekonomik örgütler çok önemli ama doğal afetlerde bizi yalnız bırakmayın diyorum. Ziraat Odaları tek başına mücadele ediyor. Bütün paydaşlarımızla birlikte hareket etmeliyiz.” hDondan zarar gören kayısı bahçesinde inceleme TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, TARSİM Genel Müdürü Bülent Bora, Bitkisel Üretim Genel Müdürü Mevlüt Gümüş, TZOB Yönetim Kurulu üyeleri, Ziraat Odası başkanları Malatya’da Kayısı Araştırma İstasyonu Müdürlüğü’nü ziyaret edip, dondan zarar gören bir bahçede incelemelerde bulundu. Bayraktar, burada basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Malatya’da son 50-60 yılın en büyük felaketinin yaşandığını, yüzde 90’a varan kaybın olduğunu bildirdi. Kayısıdaki don zararından yalnız çiftçinin değil, esnafın, tüccarın, ekmek yiyen binlerce insanın zarar göreceğini belirten Bayraktar, şunları söyledi: “Zarar büyük. Bunu iyi anlatmamız lazım. Başbakanlığa, Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcılığı’na, Maliye Bakanlığı’na, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na raporları sunacağız. Çiftçimizin yarasını sarmamız lazım. Bu sadece çiftçimize değil, esnafa da tüccara da cansuyu vermek demek. Borçlar ertelendi ama başka talepler de var. Çiftçimiz elektrik borçlarının ertelenmesini, kapanan sayaçların açılmasını, borçların yapılandırılmasını istiyor.” hOda başkanlarının konuşmaları Ordu’da ve Malatya’daki toplantılarda protokol konuşmalarının ardından, illerin sorunları illerden seçilen oda başkanları tarafından dile getirildi. hBaşkanların Ordu toplantısındaki konuşmaları Ordu Ziraat Odaları İl Koordinasyon Başkanı, Perşembe Ziraat Odası Başkanı Arslan Soydan, konuşmasında, fındıkta yüzde 20 ile yüzde 100’e varan oranlarda gelecek yıllara da sirayet edecek zarar görüldüğünü, kivide zararın yüzde 70’i bulduğunu, balda da en az fındık kadar zarar meydana geldiğini bildirdi.


Soydan, 2014 yılı alan bazlı gelir desteğinin 2014 yılı içinde Ağustos-Eylül aylarında ödenmesi, kredi borçlarının 1-2 yıl ertelenmesi, bölgenin afet bölgesi kapsamında değerlendirilmesi, 2-B kapsamındaki arazilerin de desteklenmelerden yararlanması gerektiğini belirtti. Giresun Ziraat Odaları İl Koordinasyon Başkanı, Tirebolu Ziraat Odası Başkanı Erim Yaman, fındıkta yüzde 70’lerde hasar olduğunu, çiftçinin 2014 yılı gelir desteğinin Eylül’de ödenmesi, çiftçiye yeni üretim dönemi için finansman sağlanması gerektiğini, fındıkta ithalatın kabul edilemeyeceğini bildirdi. Sakarya Ziraat Odaları İl Koordinasyon Başkanı, Akyazı Ziraat Odası Başkanı Ali Şener Bayraktar, Sakarya’da 20 bin dönüm alanda bulunan ayva bahçelerinde yüzde 50-85 arasında değişen, fındıkta yüzde 25’e varan oranlarda don zararı olduğunu, bundan hem iç tüketimin hem de ihracatın etkileneceğini, üretimdeki heyecanın yitirilmemesi için destek verilmesinin gerektiğini belirtti. Ali Şener Bayraktar, “Alan bazlı destek 2014 sonrasında da devam etmeli, 2014 yılı alan bazlı destek ödemesi 2014 yılında verilmeli, borçlar faizsiz ertelenmeli, çiftçiye ek kredi imkanı sağlanmalıdır. TARSİM primleri yüksektir. İstanbul trafiğinde 35 bin liralık bir araç için istenen sigorta primi, 5 bin liralık ineğe ödüyoruz. Ahırlarımız İstanbul trafiğinden daha mı tehlikeli? Adil davranılmasını talep ediyoruz” dedi. Rize Ziraat Odaları İl Koordinasyon Başkanı, Rize Ziraat Odası Başkanı Nevzat Paliç, Rize’nin Türkiye çay üretiminin yüzde 65’ini yaptığını, çayda hasat kaybının don nedeniyle yüzde 15-20 civarında olacağını söyledi. Çay Kanunu çalışmalarının sürdüğünü, yakında çıkacağını bildiren Paliç, “Çay kaçakçılığından ceza yiyeni duymadım. Mutlaka TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar bu kanun çalışmalarına dahil olmalı, çıkacak Çay Kanunu üreticinin lehine olmalı” dedi. Kastamonu odaları adına konuşan Kastamonu Ziraat Odası Meclis Başkanı Mahir Gevezeoğlu, 14 Mayıs’ı üzüntülü ve buruk geçirdiklerini, doğal afetlere karşı sigorta yaptırmak istediklerini ama düzenli bir gelirlerinin olmadığını bildirdi. Çiftçinin aldığı destekte bütün insanların gözü olduğunu ama çiftçinin desteklenmesi halinde, daha kaliteli, daha ucuz et, süt üretebileceğini söyleyen Gevezeoğlu, “biz sahadayız, bakanlık da sahada olmalı” dedi. Trabzon Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Akçaabat Ziraat Odası Başkanı Ali Bayram, zararla ilgili raporlarını Birliğe sunduklarını, hasarın boyutunun bilindiğini belirterek, “böyle bir toplantı düzenlendiği için teşekkür ediyorum” dedi. Düzce Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Düzce Ziraat Odası Başkanı Ramazan Öztürk, il genelinde fındıkta yüzde 35 zarar olduğunu, çok olumsuz bir tabloyla karşı karşıya bulunduklarını, fındıkta emniyet stokunun ihmal edilmemesi gerektiğini bildirdi. Samsun Ziraat Odaları adına konuşan Terme Ziraat Odası Başkanı Yetkin Karamollaoğlu, fındıkta yüzde 20’den başlayıp

Ziraat Odası Başkanları Malatya’daki Kayısı Araştırma İstasyonu önünde.

yüzde 100’lere varan felaket boyutlarında, fındık ağaçlarında gelecek 3 yılı etkileyecek zarar görüldüğünü belirtti. Tahıl ürünlerinde yüzde 35-40 zarar oluştuğunu, meyve diye bir şeyin kalmadığını vurgulayan Karamollaoğlu, “Çiftçi Kayıt Sistemi kayıtları Mayıs sonuna sıkıştırılmadan uzatılmalı, faizsiz kredi talep ediyoruz, çiftçinin derdine çare bulunmalı aksi takdirde çiftçi göçecek” dedi. Amasya Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Merzifon Ziraat Odası Başkanı İsmail Çelik, 30-31 Mart’ta ekili, dikili alanlarda meydana gelen donun buğday, arpa, şekerpancarı, soğanda yüzde 25 ile yüzde 90 arasında zarara neden olduğunu, Amasya’nın, geçen yıl Haziran ayından bu yana doğru dürüst bir yağış almadığını, Mayıs’ta 2 gün süren yağışların da yeterli olmadığını, böyle devam etmesi halinde yüzde 50-60 zarar meydana geleceğini bildirdi. Çelik, 3 yıldır ertelenen borçların uzun vadeli olarak yeniden ertelenmesi gerektiğini vurguladı. Zonguldak Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Zonguldak Ziraat Odası Başkanı Hasan Kabarık, özellikle ceviz bahçelerinde zarar oluştuğunu, bölgede üreticilerin mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini bildirdi. Üretici borçlarının en az 2 yıl ertelenmesi mecburiyeti bulunduğunu belirten Kabarık, “fındık ve ceviz bahçelerinde sertifikalı, standart bahçeler oluşturulması için kredi verilmesi gerekir. Yüzde 3 eğimli veya dere kenarlarında başka ürünler üretilmesi için de destek verilmeli” dedi. Tokat ili ile ilgili raporu sunan Erbaa Ziraat Odası Başkanı Arif Yılmaz Köksal, başta ceviz ve buğday olmak üzere don ve kuraklığın zarara neden olduğu, raporları ilettiklerini bildirerek, “nakdi destek verilecek mi? Borçlar ertelenecek mi?” diye konuştu. hBaşkanların Malatya toplantısında konuşmaları Malatya Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı ve Yazıhan Ziraat Odası Başkanı Yunus Kılıç, Malatya’da 40 bin çiftçinin, 8 milyon ağacıyla dünya kuru kayısı ihtiyacının yüzde 80’ini karşıladığını, çiftçinin emeğinin yok olmaması için lisan-

ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

21


H aberler slı depoculuğun geliştirilmesi gerektiğini kaydetti. Sulanan alanların yüzde 80’inde dikili kayısıda yüzde 100’e varan kayıp yaşandığını belirten Kılıç, şunları söyledi: “Kayısıda alan bazında destek verilmeli. Yaşlanmış verimsiz ağaçlar sökülmeli, çiftçi alternatif ürünlere yönlendirilmeli. TARSİM ağır bir yük getiriyor. Ürün olduğunda primin tamamı tahsil edilirken, olmadığında muafiyet gibi şartlar öne sürülerek zararın ancak yüzde 50’si karşılanıyor.” Kahramanmaraş Ziraat Odaları adına konuşan Elbistan Ziraat Odası Başkanı Mehmet Ali Bulut, Türkiye’nin küçük bir parçası olan Kahramanmaraş’ın Doğu Anadolu, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin iklimini yaşadığını, bunun bitkisel ürün yapısına da etki ettiğini belirtti. Bulut, ceviz, elma, bağ ve kayısı da hasar görüldüğünü, birlik olunması gerektiğini, iç tüketimin yetersiz kaldığını, devletin iç tüketimin artması için çalışması gerektiğini bildirdi. Adana Ziraat Odaları adına konuşan Seyhan Ziraat Odası Başkanı Süleyman Girmen, Adana’da son 30 yılın en düşük rekoltesini beklediklerini, örtü altı üretimi yapan çiftçilerin büyük hasara uğradığını belirtti. Yaşanan kuraklık, ardından don, dolu, fırtınadan narenciye, kayısı, kiraz üreticilerinin ciddi kayıplarla karşılaşacağını vurgulayan Girmen, “kredi borçları faizsiz ertelenmeli, tarım potansiyeli bu kadar yüksek bir ülkede akla gelebilecek en son çare ithalat olmalı” dedi. Elazığ Ziraat Odaları adına konuşan Baskil Ziraat Odası Başkanı Faruk Çetin, yürürlükteki tarım sigortaları sisteminin çiftçiyi tatmin etmediğini, primlerin yüksek ama hasar ödemelerinin düşük olduğunu söyledi. Her nedense çiftçilere yönelik bir güvensizlik olduğunu bildiren Çetin, şunları söyledi: “Biz bu toplumun ekmeğini ve aşını üretiyoruz. Toprağa alın teri akıtıyoruz. Kimsenin de rakibi değiliz. Makine desteği var ama çiftçi mi yararlanıyor diye bakmak lazım. Burada pat pat diye pancar motoru motor olarak kullanılarak yapılan bir taşıt var. Normalde 4-5 bin liraya alıyorduk. Devlet desteği ile alınınca 12-13 bin liraya çaktı. Ne oldu da çıktı. Adama sorarlar ne özellik kazandırdın da bu fiyat bu kadar arttı. Elektrik idaresi ile sorunumuz var. Çiftçi her ay para kazanmıyor ki, yılda bir kere hasat sonrası kazanıyor. 2 ayda bir fatura geliyor. Kredide de sorun var. Kefil istiyorlar götürüyorsun yetmiyor eşini de getir o da imza atacak diyorlar.” Hatay Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Hatay Ziraat Odası Başkanı Abdulhay Denizli, Hatay’ın geçen yıl bir

afete uğradığını, Suriye olayının kendilerini felç ettiğini, çiftçinin mağdur olduğunu bildirdi. Pamuk fiyatı yerinde sayarken mazotun fiyatının 5 liraya yaklaştığını belirten Denizli, “benim ürünümün hakkını verin hibeyi, desteği almış olurum. Hatay’da tam tarımsal sulama yapılırken baraj suyunun kesilmesi doğru değil. Kesilecekse kışın kes. Kuyulardan su çekerek sulama yapmaya çalışıyoruz” dedi. Gaziantep Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Nizip Ziraat Odası Başkanı Sıddık Durmaz, Gaziantep’te Antep fıstığında yüzde 50, hububatta yüzde 80-90 kayıp yaşandığını, erik, nar, ceviz, kayısı ve bağlarda da büyük zarar olduğunu belirtti. Durmaz, Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan borçların faizsiz ertelenmesi, bir defaya mahsus ek kredi açılması, TARSİM’de çiftçi lehine uygulamaların başlatılması, girdi maliyetlerinin mazot, gübre, tohum ve ilaçta KDV oranlarının indirilmesi yoluyla düşürülmesi, Antep fıstığı ve cevize de alan bazlı destek verilmesi gerektiğini bildirdi. Osmaniye Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Kadirli Ziraat Odası Başkanı Hanifi İspir, tarım politikalarını oluşturanların çiftçilik yapması, elini taşın altına koyması gerektiğini, böyle olması durumunda, 3 gün anlatılsa bitmeyecek çiftçi meselelerinin çözümünün bu kadar sürmeyeceğini söyledi. Mısırın 5 yıldır 57 kuruş olduğunu, mazotun bu sürede 2 liradan 5 liraya çıktığını bildiren İspir, “gübre, tohum aracıları, ben onlara tefeci diyorum yüzde 30-40 faiz koyuyorlar” dedi. İspir, Osmaniye’de buğday ve hububatta zararın büyük olduğunu bildirdi. Adıyaman Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Adıyaman Ziraat Odası Başkanı Kemal Şahin, Nisan ayı başındaki yağışların özellikle hububata çok iyi geldiğini, hububatta rekoltenin artabileceğini ama meyve bahçelerinde sorun olduğunu bildirdi. Meyvede yüzde 25-50 oranında zarar olduğunu bildiren Şahin, “TARSİM doluda ihbardan 15 gün sonra eksper sahaya geliyor. Çiftçinin geriye dönük borçlarında sorunlar var. Bu sorun çözülmesi” dedi. Kilis Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı, Kilis Ziraat Odası Başkanı Abdullah Çelik, ilde kuraklık ve don hasarı görüldüğünü, bağcılık ve zeytinde yüzde 60, meyvede yüzde 40 zarar meydana geldiğini bildirerek, “Suriye’den göç edenlerle ekmeğimizi paylaştık. Nüfusumuz yüzde 100 arttı. Sınır geçişleri sınır arazilerimize büyük zarar verdi. Hububatta kaybımız yüzde 55-60 kayıp var. 2090 sayılı kanun değiştirilmeli, SGK, elektrik borçları ertelenmeli” dedi. I

Tarımda üretici fiyatları yüzde 4.25 arttı arım ÜFE, nisanda bir önceki aya göre yüzde 4,25, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 6,86, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 17,65 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 5,15 artış gösterdi. TÜİK, nisan ayına ilişkin “Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi” verilerini yayımladı. Buna göre, tarım ÜFE, nisanda bir önceki aya göre yüzde 4,25, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 6,86, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 17,65 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 5,15 arttı. Aylık değişim, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 4,36, ormancılık ürünlerinde yüzde 0,54 ve balıkçılıkta yüzde 4,11 artış olarak gerçekleşti. Tarım ve avcılık endeksinde, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 5,84, bir önceki yılın nisan ayına göre yüzde 17,55 ve 12 aylık ortalamalara göre

T

22

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

yüzde 5,19 artış görüldü. Ormancılık ürünleri endeksi, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 21,96, bir önceki yılın nisan ayına göre yüzde 22,22 artış ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 0,89 düştü. Balıkçılık endeksi ise bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 38,23, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 15,34 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 9,81 arttı. Nisanda alt tarım gruplarında, sebze ve kavun-karpuz, kök ve yumrular grubunda yüzde 9,32, canlı kümes hayvanları ve yumurtalar grubunda yüzde 4,27 azalma olurken, çeltikte yüzde 2,54 artış gerçekleşti. I



H aberler Süneyle mücadele parazitoitlerle yapılacak onya’da hububat alanlarındaki süne zararına karşı, doğaya 1 milyon faydalı böcek salındı. İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürü Celal Yıldız, Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nde düzenlenen törende, süne yumurta parazitoitlerinin, sünenin en önemli ve etkili doğal düşmanları olduğunu söyledi. Parazitoitlerin, süne yumurtalarına kendi yumurtalarını bırakarak, bu böceğin çoğalmasını engellediğini ifade eden Yıldız, faydalı böceklerin doğada süneye yetebilecek kadar bulunmadığını dile getirdi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 2004 yılında biyolojik mücadelenin yaygınlaştırılması amacıyla “Ülkesel Süne Projesi”ni başlattığını aktaran Yıldız, proje ile faydalı parazitoitlerin yeni üretim metotlarının geliştirilmesi, kitlesel üretimlerle tabiatın desteklenmesi ve parazitoitlerin yaşayabileceği doğal ortamların oluşturulmasının hedeflendiğini anlattı. Yıldız, süneye karşı biyolojik mücadele kapsamında 2007’de kurulan laboratuvarda, bugüne kadar 16 milyon 350 bin faydalı böcek üretilerek, başta Konya olmak üzere Karaman, Kırşehir, Ankara, Yozgat, Eskişehir, Kırıkkale ve Nevşehir’e gönderildiğini belirtti.

K

Süne, ekin saplarını emerek başak teşükkülüne mani olur (Yanda). Ayrıca direk başaklarda beslenerek dana ve verim kaybına sebep olur (Üstte).

Son 10 yılda alınan tedbirler sonucunda parazitlenme oranının yüzde 20’den yüzde 43’e çıktığına dikkati çeken Yıldız, şunları kaydetti: “2003 yılında yer aletleriyle süne mücadelesine geçilerek 688 bin dekar, 2004 yılında ise 1 milyon 798 bin dekar ilaçlama yapılmıştır. 2004, sünenin pik yaptığı yıl olup, Konya’da süne emgi oranları ortalaması yüzde 3’lere çıkmıştır. 2004’te başlanan biyolojik mücadele, ağaçlandırma çalışmaları ve yer aletleriyle yapılan kimyasal çalışmalar, sonraki yıllarda etkisini göstermeye başlamıştır. 2013 yılında bu çalışmalar sonucunda ilaçlanan saha azalmış, süne emgi oranları yüzde 0,9 seviyesine inmiştir. Son 10 yılda süne mücadelesinde gelinen nokta, biyolojik mücadele için başarıdır ve sonraki yıllarda en önemli mücadele yöntemi olmaya devam edecektir.“ Konuşmaların ardından, Konya Vali Yardımcısı Erol Özkan, İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Seyfettin Baydar, Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Fatih Özdemir, Konya Ticaret Borsası Başkanı Muhammet Uğur Kaleli ve Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Celil Çalış tarafından, doğaya 1 milyon faydalı böceğin salınma işlemi başlatıldı. I

ÇKS’ye başvurular 30 Haziran 2014’e kadar yapılabilecek ıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) başvurularında görülen eksikliklerin giderilmesi ve çiftçilerin sistemden daha iyi yararlanması amacıyla ÇKS yönetmeliği yürürlükten kaldırarak yeni ÇKS Yönetmeliğini yayımladı. Yeni yönetmelikle 2014 yılında çiftçilerin ÇKS’ye kaydolmak üzere son başvuru tarihi 30 Haziran 2014 tarihi olarak belirlendi. 27 Mayıs 2014 tarihinde yürürlüğe giren ÇKS Yönetmeliğiyle, çiftçilerin ÇKS son başvuru tarihleri 2015 ve sonrası yıllar için bir önceki yılın 31 Aralık tarihi olarak değiştirildi. Yine yeni Yönetmeliğe göre çiftçiler ÇKS başvurularını Bakanlık İl/İlçe Müdürlüklerine yapabilecekleri gibi kendileri de internet üzerinden yapabilecekler. Birden fazla ilçede arazisi bulunan çiftçiler için ikamet ettikleri ilçeden başvurmaları şartı kaldırıldı. Bundan sonra çiftçiler arazilerinin bulunduğu herhangi bir ilçeden başvuru yapabilecekler. ÇKS başvuruları esnasında çiftçilerin kimlik bilgilerinin MERNİS veri tabanından, tapu bilgilerinin ise Tapu Kadastro Bilgi Servisi (TAKBİS) veri tabanından online olarak sisteme aktarılması sağlanarak, ÇKS başvuruları sırasında çiftçilerden Tapu Sicil Müdürlüklerince onaylanmış tapu fotokopilerinin istenilmesi uygulaması kaldırıldı. Yine çiftçiler tarafından tarımsal faaliyette kullanılan ancak tapudaki vasfı arsa olan arazilerin ÇKS’ye kaydedilmesi de getirilen yeni değişiklikler içerisinde yer alıyor.

G

24

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Kira sözleşmeleri ile taahhütname belgelerinde noter onayı şartı kaldırıldı Söz konusu yönetmelikle daha önce 100 dekar ve daha fazla alanlar için yapılan kira sözleşmeleri ile taahhütname belgelerinde istenilen noter onayı kaldırıldı. Yeni düzenleme ile bu belgelerin muhtarlıklar tarafından onaylanması yeterli olacak. Yine daha önce kiralanan tarım arazilerinin maliklerinin vefat etmesi halinde bu araziler kiracıya kaydedilemiyordu. Yeni düzenlemeyle malikleri vefat eden arazi sahiplerinin kira sözleşmesinin sona erdiği tarihe kadar ya da sözleşmenin feshedilmesine kadar kiracı adına kaydedilmeye devam edecek. Tarım parselleri belirlenirken uydu fotoğraflarından yararlanılacak Yeni yönetmelikle tarım parseli tanımlaması getirilerek tarım arazisi sınırları içerisinde kalan ve salt tarımsal üretim yapılan her bir arazi paçasının kaydı uygulamasına geçilecek. Tarım parselinin belirlenmesinde Coğrafi Bilgi Sistemleri ve uydu fotoğraflarından yararlanılacak. Ayrıca çiftçilerimizin mağdur olmamaları ve destekleme ödemelerinden faydalanabilmeleri için mutlaka Çiftçi Kayıt Sistemine süresi içerisinde kayıt olmaları gerekmektedir. I



H aberler

İklim değişikliğinin su kaynaklarına etkisi ölçülecek rman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, iklim değişikliğinin Türkiye’deki su kaynaklarına etkisini belirlemek için Türkiye’deki 25 nehir havzasını kapsayan “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi” projesini başlattı. Orman ve Su İşleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, geçtiğimiz yıl aralık ayında başlayan proje, 2016 yılı Temmuz ayında tamamlanacak. Proje tamamlandığında, iklim değişikliği senaryolarının her bir havzada yüzey ve yer altı sularını nasıl etkileyeceği, su kaynaklarının durumundan tarım, sanayi gibi sektörlerin etkilenme seviyeleri ve bu etkilerin bertaraf edilmesi için uyum faaliyetleri tespit edilecek. Ayrıca pilot havzalarda daha detaylı sektörel etkilenebilirlik çalışmaları yapılacak. Projeyle yeraltı su seviyesi gözlemleri mevcut ve planlanan kuyu bilgileri gibi özellikler havza ölçeğinde

O

değerlendirilerek havzalarda mevcut yeraltı suyu bütçesi ortaya konulacak. Uygulama sonrasında iklim projeksiyonlarındaki durum dikkate alınarak su kaynaklarında oluşan değişikliğin içme ve kullanma suyu, tarım, sanayi ve ekosistem gibi dört ana sektöre etkisi analiz edilecek. Uyum faaliyetleri kapsamında bütün havzalar göz önünde bulundurularak iklim değişikliğinin su kaynaklarına olumsuz etkisinin önüne geçilecek. Bunun için kapalı sulama sistemleri, yağmur suyu hasadı, gri su kullanımı, etkin su fiyatlandırması gibi uyum faaliyetleri önerileri geliştirilecek. “İklim Değişikliğinin Su Kaynaklarına Etkisi” projesi tamamlandığında ortaya çıkacak havzalar özelindeki su kaynakları projeksiyonları, çok sayıda konuya ilişkin politikanın belirlenmesi sürecinde büyük önem taşıyor. I

Yeni Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu yürürlüğe girdi oprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik yapılmasına dair kanun Resmi Gazete’de (15 Mayıs 2014) yayınlanarak yürürlüğe girdi. Düzenlemeye göre, asgari tarımsal arazi büyüklüğü, bölge ve yörelerin toplumsal, ekonomik, ekolojik ve teknik özellikleri gözetilerek Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından belirlenecek. Belirlenen asgari büyüklüğe erişmiş tarımsal araziler, bölünemez eşya niteliği kazanmış olacak. Asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemeyecek. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre arttırabilecek. Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemeyecek ve hisselendirilemeyecek. Mirasa konu tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerde mülkiyetin devri esas olacak.

T

26

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Mirasçılar arasında anlaşma sağlanması halinde, mülkiyeti devir işlemleri mirasın açılmasından itibaren bir yıl içinde tamamlanacak. Devir işlemlerinin bir yıl içerisinde tamamlanmaması ve dava açılmaması halinde, kanunun ilgili hükümleri uygulanacak. Mirasçılar, terekedeki tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazinin mülkiyeti hakkında; bir mirasçıya veya yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüklerini karşılaması durumunda birden fazla mirasçıya devrini, Türk Medeni Kanunu’nun ilgili maddelerine göre kuracakları aile malları ortaklığına veya kazanç paylı aile malları ortaklığına devrini, mirasçıların tamamının miras payı oranında hissedarı oldukları Türk Ticari Kanunu hükümlerine göre kuracakları limited şirkete devrini, mülkiyetin üçüncü kişilere devrini kararlaştırabilecek. Bakanlık, gerekli hallerde asgari tarımsal arazi büyüklüğünün altındaki tarımsal arazileri toplulaştırabilecek veya kanun kapsamında değerlendirmek üzere kamulaştırabilecek. I



H aberler

Antalya Ticaret Borsası’nın geçen ayki “Sektör Analiz Toplantısı”nın konusu Tuta Aboluta idi ntalya Ticaret Borsası (ATB) Sektörel Analiz Toplantıları ile tarımın sorunlarını gündeme taşımaya devam ediyor. Toplantıların bu ayki konusunu domates güvesi olarak bilinen Tuta Absoluta oluşturdu. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatih Dağlı’nın yöneticiliğinde yapılan toplantıya, ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, Antalya Sanayici ve İş adamları Derneği (ANSİAD) Başkanı Ali Eroğlu, Zirai Karantina Müdürü Ekrem Çetin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Bitki Koruma Şube Müdürü Mehmet Şen, ATB Üyeleri Cüneyt Doğan, Recep Özkul, Fatih Ekinci, Sedat Ekici, Antalya İhracatçılar Birliği (AİB) Yönetim Kurulu Üyesi Ali Demir, Ziraat Mühendisleri Odası İkinci Başkanı Sabit İlker Yılmaz, Zirai Karantina Müdürlüğü’nden inspektör Necdet Kandemir katıldı.

A

hTedbir Almazsak Ciddi Zararlar Oluşur

ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, açılış konuşmasında domates güvesi olarak bilinen Tuta absoluta’nın 2009 yılından beri domates üretimi ve ihracatını sıkıntıya soktuğunu belirterek, “Üretimde ve ihracatta olumsuzlukların yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini, konunun taraflarıyla tartışıp alınacak önlemleri el birliğiyle hayata geçireceğiz.” diye konuştu. Çandır, örtü altı üretimin %40’nın seralarda yapıldığını vurgulayarak, “Tedbir almazsak ciddi zararlar oluşur.” dedi. hBiyolojik Mücadele Göz Ardı Edilmemeli

Yrd. Doç. Dr. Fatih Dağlı, Tuta zararlısının domatesi ta-

28

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

mamen çürütmeyen, ancak leke bırakan bir zararlı olduğuna değinerek, zararlının ihracatı engellediğini söyledi. Tuta zararlısının Türkiye’ye yerleştiğini işaret eden Dağlı, konuşmasında “Bu zararlının tamamen ortadan kalkacağı görüşüne katılmak mümkün değildir. Fakat mücadeleyi sürdürmemiz gerekiyor. Örtü altında Tuta kelebeğine karşı kullanılan tül perdeler iyi dizayn edilirse, zararlının dışarıdan girişi engellenebilecektir. Bunun yanında elbette biyolojik mücadele yöntemlerinin göz ardı edilmemesi gerekiyor.” ifadelerine yer verdi. hTuta Sıcağı Seviyor

AİB Yönetim Kurulu Üyesi Ali Demir, sıcaklık artışıyla birlikte Tuta’nın ortaya çıkmaya başladığını kaydederek “Çiftçiler tedbirlerini almaya başladılar ancak önlemleri elden de bırakmamak lazım. Mücadelede biraz gevşeme olunca, çoğalıp bütün seraya zarar verebiliyor. Mücadele konusunda çiftçilere sürekli pratik bilgiler verilmelidir.” diye konuştu. hYok Edersek İhracatın Önü Açılır

Tuta’nın ihracatı etkileyen önemli bir zararlı olduğuna vurgu yapan Zirai Karantina Müdürü Ekrem Çetin, “Bu konuda en büyük sorunumuz olan Rusya, Türkiye de varlığı bilindiği için Tuta meselesini titizlikle kontrol ediyor. En son Belarus’ta böyle bir sıkıntı yaşandı.” dedi. Kış mevsiminin ılıman geçmesiyle zararlının bu yıl hiç kaybolmadığına dikkat çeken Çetin, 15 Nisan’dan itibaren havaların ısınmasıyla populasyonun yükselişe geçtiğini dile ge-


tirdi. Çetin konuşmasına şöyle devam etti: “Şu an Tuta bir tehdit durumunda. Rusya domates ihracatımızı durduracağına dair uyarılarda bulunuyor. Bu zararlı bizim üretim alanlarımızda var ve karşı ülkeye yoktur diyemeyiz. Ama yoğunluğunu en aza indirmemiz gerekiyor. Tuta meselesini halledersek domates ihracatının önü açılacaktır.” hYarın Geç Olabilir

Bitki Koruma Şube Müdürü Mehmet Şen, Türkiye’de Tuta’nın ilk defa 2009 yılında Kaş’ta tespit edildiğini ve Bakanlık düzeyinde önlemlerin alındığını, buna rağmen 2010 yılında ekonomik anlamda zarara yol açtığını hatırlattı. Şen, “Alınacak tedbirleri plan dâhilinde yürüttük ve yürütmeye devam ediyoruz. Domates güvesi eylem planı kapsamında çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu yıl havaların ılık gitmesi ve erken ısınmasıyla popülasyon artışı yaşandı. İlçe Müdürlükleri vasıtasıyla feromon tuzaklar ile kelebek çıkışlarını takip edip, üreticileri mücadele konusunda bilgilendirerek desteklemelerden yararlandırıyoruz. Üreticilerimiz entegre mücadele yöntemini uygulamalıdır. Aksi durumda yarın geç olabilir.” Şen, konuşması sırasında Antalya da domates üretiminin 2013 yılında 2 milyon 335 bin ton’a ulaştığını, domates üretim alanlarının %30-35’nin Tuta absoluta zararlısı riski altında bulunduğunu, önlem alınmazsa domateste %100’e varan zararlara yol açabileceğini de ifade etti. hYazın Ucuz Domates Artık Hayal

ATB üyesi Fatih Ekinci, Tuta nedeniyle sadece ihracatta değil iç piyasada da sıkıntı olduğuna dikkat çekti. “Domates Güvesi’nin zarar verdiği domatesleri hem market müşterileri hem de halk pazarı müşterileri almak istemiyor. Sonuçta kimse kurtlu domates yemeyi tercih

Tuta absoluta’nın domates mevesinde zararı. etmiyor.” dedi. Tuta ile mücadelenin maliyeti artırdığına değinen Ekinci, “Kapalı alan olan seralarda mücadele daha kolay. Açık alanda mücadele zor ve pahalı, ama imkansız değil. Artık yazlık domatesin daha ucuz olacağını aklımızdan çıkarmamız gerekiyor.” diye konuştu. hİhracatçı Sıkıntılı

Tuta zararlısının domatesi üremek için kullandığını söyleyen ATB Meclis Üyesi Cüneyt Doğan, ihracat için ilaçla mücadeleden ziyade biyolojik mücadelenin önemine dikkat çekti. Doğan konuşmasında şunlara değindi: “Beyaz sinek gibi Tuta kelebeği de ülkemizin bir gerçeği haline geldi. Ancak ihracat aşamasında büyük sıkıntılar yaşanıyor. Kontrole gelen görevliler zararlanmış bir meyve bile görse bütün tırı Tutalı olarak kabul ediyorlar. Ne kadar bu işin uzmanı da olsanız, hepsini kontrol etmeniz mümkün değil. Sıfır toleransa saygı duyuyorum. Ama en azından 1-2 örnek tespit edildiğinde, ihracatçıya bir daha kontrol etmesi için zaman tanınabilir.” I

Wal-Mart’tan ucuz organik gıda politikası BD’li perakende zinciri Wal-Mart, organik pazarda şok dalgası yaratacak bir hareket başlatıyor. Wal-Mart, tüm ürünlerde uyguladığı düşük fiyat politikasını, şimdi de organik ürünlere yönlendiriyor. Öyle ki, organik ürünlerin fiyatları, organik olmayan ürünlerle rekabet edebilecek. Wal-Mart öncelikli olarak organik gıda şirketi Wild Oats tarafından üretilen konserve sebzeler, baharatlar ve sosları ucuz fiyata satışa sunacak. Wal-Mart yöneticileri, bu sayede, organik gıda satın almanın ayrıcalık olmaktan çıkacağını; ve organik olmayan ürünlerle aynı fiyata satın alınabileceğini belirtiyorlar. Wal-Mart’ın bu kararı almasının nedeni bir araştırmaya dayanıyor. Perakende zincirinin gerçekleştirdiği ankete göre, Wal-Mart müşterilerinin yüzde 91’i, daha ucuz olursa, organik gıda satın alacağını dile getirmiş. Wal-Mart’tan yapılan açıklamaya göre, Wild Oats, ülkedeki diğer organik markalara kıyasla yüzde 25 daha ucuz fiyat veriyor. İki şirket arasında yapılan ortaklık, süt ve peynir gibi taze gıda ürünlerini kapsamıyor.

A

Wal-Mart’ın organik ürünlerin fiyatını düşürebilmesinin nedeni, çok büyük miktarlarda alım yapması ve aracıları ortadan kaldıran büyük bir dağıtım kanalına sahip olmasından kaynaklanıyor. Fiyatların düşmesi etkili Bu arada, 2012 yılında Hartman Group tarafından yapılan bir araştırma, ABD’li tüketicilerin yüzde 75’inin son üç ay içinde organik ürün kullandıklarını ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, bu artışta, organik ürün fiyatlarındaki düşüş ve bu ürünlerin daha kolay ulaşılabilir olması etkili oluyor. Araştırmaya göre, çiftçilerin talebe cevap vermesiyle birlikte, organik gıda ürünlerinin fiyatları düşse de, tüketicinin organikten uzak durmasının temel nedeni hala organik ürünlerin, organik olmayan ürünlere kıyasla daha pahalı olması. Araştırmada, “Neden organik gıda tüketmiyorsunuz?” sorusuna verilen cevapların, çok büyük bir bölümü aynı: “Çünkü bütçemiz buna el vermiyor.” Wal-Mart’ın organikte düşük fiyat politikası, perakende sektöründe önemli bir değişimi beraberinde getirebilir. I

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

29


H aberler

Tarla-Bahçe Bitkileri Daire Başkanı Mehmet Sığırcı

Antalya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı

1. Yemeklik Mantar Çalıştayı Antalya’da yapıldı ıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen “1. Yemeklik Mantar Çalıştayı” 12-13 Mayıs tarihlerinde Antalya’da yapıldı. Çalıştay’a Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Tarla-Bahçe Bitkileri Daire Başkanı Mehmet Sığırcı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nden Daire Başkanı Lokman Ramazanoğlu, Antalya İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitü Müdürü Dr. Abdullah Ünlü, mantarcılık konusunda akademik çalışmalar yapan bazı öğretim üyeleri, özel sektör temsilcileri ve mantar üreticileri katıldı.

G

Türkiye kültür mantarı üretiminin yüzde 55’i Antalya’dan karşılanıyor Antalya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Dallı, Antalya’nın turizm ve tarımın merkezi konumunda olduğunu belirterek, Türkiye’de ve Antalya’da yapılan kültür mantarı üretimi hakkında bilgiler verdi. Tarım sektörü içerisinde mantarcılığın yeri ve önemine vurgu yapan Dallı açılış konuşmasına şöyle devam etti: “Türkiye’nin beşinci kalabalık ili olan Antalya’da 145 bin çiftçi ailesi yaşıyor. Toplam 20 milyon dekarın üzerinde yüzölçümüne sahip ilimizde, 2 milyon dekarın üzerinde tarla bitkisi, örtüaltı üretimi, yoğunlukta olmak üzere 460 bin dekar sebze üretimi gerçekleştirilmektedir. Ülkemizde üretilen 34 bin 494 ton kültür mantarının 19 bin tonu Antalya’dan, bunun da neredeyse tamama yakını Korkuteli İlçesi’nden karşılanmaktadır. Korkuteli mantar sektörünün başkenti durumunda olup, Türkiye gene-

30

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

line mantarın %55’i Korkuteli’nden gönderilmektedir.” Dallı açıklamalarının devamında Dünya üretiminin 7 milyon 959 bin ton olduğunu, ilk sırayı Çin’in aldığını, ülkemizin ise 18. sırada bulunduğunu belirterek, birçok ülkede kişi başı mantar tüketiminin 2.5 kg olmasına rağmen bizde 0.8 kg olduğunu söyledi. Dallı açıklamalarının devamında şu ifadelere yer verdi: “Mantar sektörü gelişmelere açık durumdadır, ancak çözüm bekleyen bazı sorunları da bulunmaktadır. Bunlardan birisi, üreticilerimiz genelde arsa vasıflı yerlerde üretim yaptıkları için Çiftçi Kayıt Sistemine dâhil olamıyorlar ve buna bağlı desteklerden faydalanamıyorlar. Kompost standardının bulunmaması, diğer sektörlerde olduğu mantarcılıkta örgütlenme olmaması önemli sorunlardan bazılarıdır.” Mantarcılığı global düşünmek durumundayız Tarla-Bahçe Bitkileri Daire Başkanı Mehmet Sığırcı yaptığı konuşmada, mantar üretiminin 1980’li yıllardan sonra yoğunlaştığını, önemli bir besin olan mantar üretimini ve tüketimini global düşünmek durumunda olduğumuza dikkat çekti. Tarım sektörünün her zaman risklere gebe olduğunu hatırlatan Sığırcı; “Sektör temsilcilerinin de bulunduğu bu Çalıştay vesilesiyle sorunlar belirlenip, olası çözümler için sonuçlar Bakanlığımıza sunulacaktır.” diye konuştu. Açılış konuşmalarından sonra yetiştiricilik teknikleri, hastalık ve zararlılar, pazarlama, teşvik ve krediler konularında gruplar oluşturularak, sektörün sorunları enine boyun masaya yatırıldı. I


TÜİK’e göre; tahıl üretimi %10.1 meyve üretimi %4.5 azalacak Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2014 yılına ilişkin Bitkisel Üretim 1. Tahmini verilerine göre, tahıl ve meyve üretiminin geçen yıla göre azalması bekleniyor. Buna göre, üretim miktarının tahıl ürünlerinde yüzde 10.1, meyvelerde yüzde 4.5 azalacağı, sebzelerde ise yüzde 1.3 artış göstereceği öngörülüyor. Üretim miktarlarının bu yıl yaklaşık olarak tahıl ürünlerinde 33.7 milyon ton, sebzelerde 28.8 milyon ton ve meyvelerde 17.4 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Tahıl ürünleri üretim miktarlarının 2014'te geçen yıla göre yüzde 10.1 azalarak yaklaşık 33.7 milyon ton, buğday üretiminin yüzde 10.4 azalarak yaklaşık 19.8 milyon ton, arpa üretiminin yüzde 12.7 azalarak 6.9 milyon ton, çeltik üretiminin yüzde 1.1 azalarak 890 bin ton, dane mısır üretiminin de yüzde 6.8 azalarak 5.5 milyon ton olması öngörülüyor. Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminin yüzde 6.6 artış göstererek 1.6 milyon ton olması öngörülürken, tütün üretiminin yüzde 22.2 azalarak 70 bin ton, kütlü pamuk üretiminin yüzde 4.4 artarak yaklaşık 2.4 milyon ton, şeker pancarı üretiminin yüzde 2.3 artarak 16.9 milyon ton olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Sebze ürünleri üretim mik-

tarının bu yıl geçen yıla göre yüzde 1.3 artışla yaklaşık 28.8 milyon ton olacağı öngörülüyor. Sebze ürünleri alt gruplarında üretim miktarları incelendiğinde, yumru ve kök sebzelerde yüzde 3.7 azalış, başka yerde sınıflandırılmamış diğer sebzelerde yüzde 2.7, meyvesi için yetiştirilen sebzelerde ise yüzde 1.9 artış olacağı öngörülüyor. Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden domateste yüzde 2.4, hıyarda yüzde 6.6 artış beklenirken, sivri biberde yüzde 3.4, kuru soğanda yüzde 6.3 azalış olacağı tahmin ediliyor. Kayısı üretimi yüzde 55.1 fındık yüzde 23.5 düşecek Meyve ürünlerinin üretim miktarının 2014'te geçen yıla göre yüzde 4.5 azalarak 17.4 milyon ton olacağı öngörülüyor. Geçen yıla göre elmada yüzde 18.4, şeftalide yüzde 4.5, kirazda yüzde 7.8, kayısıda yüzde 55.1 azalış, muzda yüzde 10.7, zeytinde yüzde 16.3 artış olması bekleniyor. Turunçgil meyvelerinden mandalinanın yüzde 5.1 artacağı, sert kabuklu meyvelerden fındığın yüzde 23.5, cevizin yüzde 12.4 azalacağı öngörülürken, üzüm üretiminde yüzde 4 ve incirde yüzde 1 artış bekleniyor. I

Buğday hasadı başladı kayıp tahmin edilenden çok fazla ürkiye’nin önemli tarım merkezlerinden Çukurova’da, hasadına başlanan ve olumsuz hava koşulları nedeniyle geçen yıla göre rekoltede yüzde 25-30 civarında kayıp beklendiği buğdayda zararın tahmin edilenden daha fazla olduğu bildirildi. Seyhan Ziraat Odası Başkanı Süleyman Girmen, Türkiye genelinde etkili olan olumsuz hava koşulları ve kuraklığın Çukurova yöresinde de hissedildiğini, özellikle ocak ayından itibaren hububat ekiminde çok ciddi sıkıntılar yaşandığını söyledi. Girmen, “Adana’da geçen yılki 700 bin tonluk ürün rekoltesinin bu yıl 450-500 bin ton civarında gerçekleşeceğini tahmin ediyoruz. Bu da maalesef son 30 yılın en düşük verimi olacak” dedi. I

T

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

31


H aberler

Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, Genel Kurulda yaptığı konuşmada, pancarın sürgün yaprakları ile yumrularını hızla yiyerek pancara zarar veren Karadrina(Yeşil Kurt) mücadelesinin masrafını Konya Şeker’in karşılayacağını söyledi.

32

Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 62. Mali Genel Kurulu yapıldı

Konuk: Fabrikalar araç, üretici refahı amaç 0 bine yakın üreticinin katılımıyla gerçekleştirilen Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin 62.Olağan Mali Genel Kurulu’nda salonda coşku, kararlarda oybirliği vardı. Sabahın erken saatlerinden itibaren Genel Kurulun gerçekleştirildiği Konya Şeker Fabrikası şeker ambarına gelmeye başlayan kooperatif ortaklarının sayısının artmasıyla birlikte yükselen heyecan Genel Kurulun açılışıyla birlikte zirveye çıktı. Genel Kurul salonunda Konya Pancar Kooperatifinin gerçekleştirdiği yatırımları anlatan tanıtım filmi yayınlanırken, salonun duvarları dev tesisler ve Konya Şekerin ürettiği ürünlerin görselleriyle süslendi. 3500 metre karelik devasa tarihi şeker ambarının duvarları yaklaşık 1000 çeşit mamul ürün üreten Konya Şeker’in tüm ürünlerinin görsellerini sergilemeye yetmezken üreticilerin yaşadığı gurur hem kendi aralarındaki sohbetlere hem de yapılan konuşmalara yansıdı. Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Genel Kurulu şehitlerimiz için yapılan saygı duruşuyla başlarken, Genel Kurulun sürpriz misafirleri kürsüye davet edildi. Geçtiğimiz günlerde Konya genelinde gerçekleştirilen İstiklal Marşı yarışmasında birinci olan Ova Kavağı İlköğretim Okulu öğrencileri sergiledikleri performansla Genel Kurula katılan herkesi duygulandırdı. Kooperatif Faaliyet Raporlarının okunmasının ardından kürsüye gelen ve konuşmasına Soma’da kaybettiğimiz maden şehitlerine rahmet dileyerek başlayan Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk, maden şehitlerimizin birçoğunun eski çiftçi yeni madenci olduğunu hatırlatarak, madenlerle ilgili çözüm ararken tarım

1

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

sektöründen madene mecburi göçe de çare üretilmesi gerektiğini söyledi. Pancar kurdunun ilaçlama masrafını Konya Şeker karşılayacak Konuk, günün sürprizini ise konuşmasının sonunda yaptı. En son 1990’lı yıllarda görülen ve özellikle pancarın sürgün yaprakları ile yumrularını hızla yiyerek pancara zarar veren Karadrina(Yeşil Kurt) bu kampanya döneminde pancar üreticisi için ciddi bir problem teşkil ederken Konya Pancar Ekicileri Kooperatifinin söz konusu zararlıyla mücadele ilaçlarını süratle temin etmesiyle tarımsal üretim için tehdit olmaktan çıktı. Konya dışında Kayseri, Erzurum, Niğde, Aksaray gibi pancar üretiminin yoğun olarak yapıldığı diğer bölgelerde de yaygın olarak görülen karadrina ile mücadele için üretici ciddi bir zirai mücadele ilacı maliyeti ile karşı karşıya kalırken üreticiye müjdeli haber Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk’tan geldi. Pancar üretimini tehdit eden kurdun sadece Konya’da değil birçok bölgede görüldüğünü söyleyen Konuk “Karadrina dertti. İlacı bulundu mu? Bulundu. Kurt gitti mi? Gitti. Üreticinin kurtla mücadele için kullandığı ilacın parasını Konya Şeker üstleniyor. İlaç bedelini karşılıksız olarak Konya Şeker karşılayacak” sözleriyle çiftçiye müjdeyi verdi. Fabrikalar araç, asıl amaç insandır Tarım sektörünün acı tecrübeler yaşamaması için tarladaki ürünü değerlendirmek, ürüne değer katmak ve üreteni desteklemek için Konya Şeker’in 2000’li yıllarla birlikte yeni


bir strateji belirlediğini ifade eden Konuk, “Ürün vesiledir. Kooperatif araçtır. Asıl amaç insandır. İnsan refahıdır. Üreticidir. Üreticinin üretirken kendisini bir başına hissetmemesidir. Üretirken destekten mahrum kalmamasıdır. Neyle desteklenir üretici? Girdiyle, avansla, ürün fiyatıyla. Ne yapmış Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi laf üreteceğine çare üretmiş. Sulama boruları pahalı diye yakınmak yerine nasıl ucuzlatırız diye akıl terletmiş Panplast’ı kurmuş. O fabrika kurulduğu için bugün hâlâ yağmurlama borusu 2007 fiyatlarının gerisinde. Hammadde fiyatı 2007’de 1.398 dolarmış bugün 1879 dolar. Hammaddeye 481 dolar zam gelmesine rağmen ürün fiyatı 2007’nin altında kalmış. Bu aradaki fark üreticinin cebinde kalan paradır. Sulama borusunda yaptığımızı, yemde de yaptık, gübrede de, tohumda da, zirai ilaçta da. Hem piyasanın yükselmesini frenledik hem de kooperatif mağazalarımızdan piyasa fiyatlarının altında satış yaptık. Bir başka şey daha yaptık avans desteğiyle sizin üretmek için finansmana harcadığınız veya harcayacağınız bedeli düşürdük. Mesela, 2013 yılında Konya Şeker, yaklaşık 111 milyon 239 bin lira nakdi avans ödemesi yaptı. Paranın bir maliyeti var. Bu miktarda bir parayı üretici bankadan kredi olarak kullansaydı bu paraya toplamda ödeyeceği faiz 8,5 milyon liranın üzerinde olacaktı. Yani pancar parasını alıp bankaya borcu kapatmaya gittiğinizde fazladan 8,5 milyon lirayı Konyalı üretici ödeyecekti” dedi. Üreticiye fazladan 101 milyon lira ödedik 2013-14 kampanya döneminde Konya Şeker’in sadece pancar parası olarak üreticiye diğer fabrikaların ortalama fiyatları baz alındığında toplamda 101 milyon lira ilave para ödediklerini söyleyen Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk “Konya geçtiğimiz yıl 3 milyon 66 bin ton A Kotası pancar üretti. Bu pancar için Konya Şeker, yaklaşık 573 milyon lira para ödedi. Eğer sizin aynı miktar pancarınız ülke ortalamasından satılsaydı toplamda Konyalının cebine girecek para 472 milyon lira olacaktı. Yani tüm pancar üreticisinin sadece geçtiğimiz kampanya döneminde Türkiye ortalamasına göre fazladan eline geçen para 101 milyon lira civarındadır. Daha başka bir deyişle Türkiye’nin herhangi bir yerindeki üretici aynı miktar pancardan 8.235 lira kazanırken siz 10.000 lira kazandınız. Yani her 10.000 lirada 1.765 lira ilave para girdi Konyalı üreticinin cebine” ifadelerini kullandı. Konya Şeker’in 2000’li yılların başında üreticiden sadece şeker pancarı alımı gerçekleştirebildiğini hatırlatan Konuk, bugün itibarıyla şeker pancarının yanı sıra üreticinin mısırını, arpasını, buğdayını, ayçiçeğini, kanolasını, patatesini ve sütünü de işlediklerini söyledi. Konuk, 2001 yılında üreticiye toplamda 72,6 milyon $ ürün bedeli öderken 2013 yılı itibarıyla toplam tarımsal girdi ödemelerinin 397 milyon $’ı geçtiğini belirttiği konuşmasının devamında özetle şunları ifade etti; “Süt Tesisinde henüz günlük işlediğimiz

süt miktarı 500 ton civarındadır ve bu üretim pazarda biz kendimize yer açtıkça, siz süt üretimini arttırdıkça artacak ve 2.000 tona çıkacak. Bugün bizim günlük süt bedeli ödememiz 600 bin liraya eski parayla 600 milyara yakındır. Bu rakam 4’e katlanacak her gün 2,5 milyon liraya yakın parayı süt bedeli olarak ödeyecek bu kurum. Yani yıllık ödemesi 850 milyon lirayı aşacak. Kime? Size. Et Tesisi yeni devreye girdi oranın üreticiye besi için yapacağı ödeme sütü de katlayacak. Bizim kimsenin cebindekinde de tabağındakinde de gözümüz yok. Bu ülkenin köyleri haset nedir bilmez. Bu ülkenin köyleri mal, mülk edinene, mal mülk sahibine Allah daha çok versin deme erdemini hala muhafaza ediyor. Bizim derdimiz başkalarından alınıp çiftçiye verilmesi değil, çiftçinin daha çok üretmesi ve ürettiğinin kıymetinin arttırılması. Nasıl arttıracağız ürünün kıymetini? Son zerresine kadar işleyeceğiz. Tarladan rafa uzanan sürecin tamamında olacağız. Yani İstanbul Şişli’de bir markettin kasasından geçen bisküvi paketi için ödenen paradan, İzmir Kordon’da yapılan kahvaltıda içilen süt, yenilen sucuklu yumurta için ödenen hesaptan Konyalıya da pay alacağız. Bunu yapmadığımız, yapamadığımız zaman zahmetini köylü çekiyor, rahmetini başkaları kapıyor. Mesela Türkiye’nin toplam pancar şekeri sektörünün büyüklüğü 4-4,5 milyar lira. Bunun sadece bir kısmını girdi olarak kullanan çikolata, şekerleme, bisküvi, kek ve pastacılık ürünlerinden oluşan pazarın büyüklüğü ise 15 milyar lira civarında. Yani ana girdi şeker ama şekerin ilk üretim halkasında olanlar paranın kazanıldığı alanda olmayacak. Yok, öyle yağma. O pazardan Konya, Konyalı üretici pay istiyor, almaya başladı, daha da alacak. 1200’lü yıllarda yaşamış İslam âlimi Şeyh Sadi’nin çok güzel bir lafı var. Diyor ki, Şeyh Sadi “her ormanı boş sanma, belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.” Anadolu’nun kuytuluklarındaki o kaplan biziz ve uyanığız.” Tüm kararlar oybirliğiyle alındı Konuk’un konuşmasından sonra yapılan oylamada yönetim kurulu oy birliği ile ibra edilirken, gelecek yılın iş programı da oy birliği ile kabul edildi. Genel Kurula, üreticilerin dışında İlçe Belediye Başkanları, mahalle ve köy muhtarları ile Ziraat Odaları’nın başkanları da katıldı. I

Katılımın çok yoğun olmasından dolayı büyük izdihamın yaşandığı genel kurul sayonunun duvarları, Konya Şeker’in üretimin yaptığı ürünlerin ve markaların fotoğrafları ile süslenmişti. Bu arada Konya genelinde gerçekleştirilen İstiklal Marşı yarışmasında birinci olan Ova Kavağı İlköğretim Okulu öğrencileri sergiledikleri performansla Genel Kurula katılan herkesi duygulandırdı.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

33


R öportaj Doç. Dr. Harun Kaman ile suyu ve tarımsal sulamayı konuştuk:

Harun Kaman Adana’nın Ceyhan ilçesi Soysalı köyünde doğdu. Lisans eğitimini Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü’nde tamamladı. Mezun olduktan sonra yaklaşık üç yıl Milli Eğitim Bakanlığı’nda Sınıf Öğretmeni olarak görev yaptı. Yüksek lisans ve doktora eğitiminden sonra, Devlet Su İşleri (DSİ) Kayseri 12. Bölge Müdürlüğü’nde mühendis olarak çalıştı. Sonrasında, 2007 yılının Ekim ayında Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne Yardımcı Doçent Doktor olarak atandı. Son olarak da Ekim 2013’de Doçent oldu.

“Sulama ile bitki türüne bağlı olarak 5-6 kat verim artışı sağlanabilmektedir” “Sulamanın dışında verimi artırıcı önlem ve uygulamalar elbetteki önemlidir. Fakat sulama yapılmaksızın verimi arttırıcı tüm uygulamalar eksik kalmış olacaktır.”

“Sulama zamanına, suyun gerektiği miktarda uygulanmasına önem verilmeli ve ayrıca sulama suyunun uygulama biçimi de dikkate alınmalıdır. Ülkemiz koşullarında, sulamada genel anlamda randımanı düşük yöntemler kullanılmaktadır. Bu da verimde istenilen artışı sağlayamamaktadır.”

“Sulama planlaması yaparken, şu üç soruya ne oranda doğru yanıt verildiğine bağlı olarak, başarılı bir sulama yapılmış olacaktır: 1) Sulama ne zaman yapılmalıdır? 2) Her sulamada ne kadar su verilmelidir? 3) Hangi sulama yöntemi kullanılmalıdır?” aşamın vazgeçilemez bir unsuru olan ve başka bir madde ile ikame edilemeyen su, sınırlı bir doğal kaynaktır. Ülkemizin yıllarca su zengini olarak nitelenmesi, bu sınırlı kaynakla ilgili yaşanması muhtemel sorunlar ortaya çıktıkça tersine dönmeye başladı. Özellikle son 10-15 yıldır, su zengini bir ülke olmadığımız yoğun şekilde vurgulanarak önlemler

Y Halil DEMİR

34

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

almaya çalışıyoruz. Su sıkıntısı ile ilgili olarak bilim adamlarınca ortak görüşler ileri sürülmekte ve Türkiye’de büyük bir su kıtlığının beklendiği ifade edilmektedir. Konuyla ilgili olarak söylenenler arasında, bu durumun tek bir nedeninin olmadığı gibi tek bir çözüm yolunun da bulunmadığı, bir bütün olarak ele alınması gerektiği yer almaktadır.


Tarım sektörü su varlığının en çok etkilediği alanlardan birisidir ve elde edilen ürünle, yani verimlilikle kendini göstermektedir. Genel Yayın Yönetmenimiz Seyfettin Batal’ın Nisan Sayısında, Bana Göre köşesinde Jain Sulama Sistemleri Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Abdurrahman Güngör, sulama ve verim ilişkisi konusunda şunları söylüyordu: “Tarım su ile çalışan bir fabrikadır. Örneğin tabiat, 1 kg buğday üretmek için 1 ton su kullanmaktadır. Ne yazık ki ülkemiz çok fazla yağış alan bir bölgede bulunmuyor. Öte yandan yağışların hem yıl içindeki miktarı, hem de dağılımı kültür bitkilerinin ihtiyacı olan suyu karşılamaya yetmiyor. Bu yüzden kültür bitkilerinin potansiyeli olan verimi alabilmek için sulama yapmak gerekiyor. Türkiye’de tarımın verimliliğini sınırlayan faktör su ve sulamadır. Dünyanın en verimli tohumunu, internasyonel standartta gübreleri ve zirai ilaçları kullanıyoruz. Fakat verimlerimiz utanılacak kadar düşük. Bunun da temelinde yetersiz su ve bilinçsiz sulama yatıyor.” Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü’nden Doç. Dr. Harun Kaman ile kuraklık, su potansiyeli, su kalitesi ve sulamaverim ilişkisini konuştuk. - Sayın Hocam, Dünyamız küresel ısınma ve bunun sebebi olarak kuraklık tehdidi altında bulunuyor. Bu konuda neler söylersiniz, küresel ısınma ve kuraklık tarımı nasıl etkileyebilir? - Yeryüzündeki su miktarı değişmezken kentsel kullanım, sanayi, tarım alanlarının sulanması, artan nüfusun gereksiniminin karşılanması gibi nedenlerden dolayı suya olan talep gittikçe artmaktadır.

Ayrıca su kaynaklarının dağılımı dengeli olmadığından kimi yerler su kaynakları açısından kendine yeter durumda, kimi yerler ise sudan yoksundur. Dünya nüfusunun büyük bir bölümünde önemli oranda su sıkıntısı olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucu meydana gelen kuraklık ve yağış rejimindeki düzensizlik, diğer tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektörünü de olumsuz etkilemektedir. Küresel ısınmanın tarıma olan etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz: - Su kaynaklarında azalma - Kuraklık ve bunun sonucu olarak su stresi - Biyolojik çeşitliliğin azalması - Hastalık ve zararlılarda artış - Mevcut su ve toprak kalitesinin azalması - Tarımsal üretimde ve verimde düşüş ile birlikte ürünlerin pazar fiyatlarında yükseliş - Kuraklık söz konusu olunca su ve sulama ön plana çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Dünya’da ve ülkemizde su potansiyeli ne durumdadır? - Yeryüzünün %71’i (1.36×109 km3) su olmasına karşın, bunun ancak %0.64’ü (8.3×106 km3) tatlı sudur. Su varlığının %97.5’i okyanuslarda ve denizlerde tuzlu su olarak bulunmaktadır. Diğer taraftan az olan tatlı su kaynaklarının yaklaşık %90’ı da kutuplarda ve yeraltındadır. Bu da kullanılabilecek tatlı su miktarının ne kadar az olduğunu ortaya koymaktadır. Ülkemizin su potansiyeli ise DSİ kaynaklarına göre toplamda yıllık 501 milyar m3 civarındadır. Yıllık olarak buharlaşma 274 milyar m3, yer altına sızma 41 milyar m3 ve yüzey akış ise 186 milyar m3’tür. Toplam kullanılabilir net su miktarı ise kullanılabilir yü-

Elektriksel iletkenliği (EC) yüksek sular, bitki tarafından kullanılamamaktadır” hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

35


R öportaj zey suyu (98 milyar m3) ile birlikte yeraltında çekilebilir su (14 milyar m3) toplamı 112 milyar m3’tür. Ülkeleri su varlığına göre yıllık kişi başına düşen miktar bakımından şu şekilde sınıflandırabiliriz: • 1000 m3’ten az ise SU FAKİRİ • 2000 m3’ten az ise SU AZLIĞI • 8000-10000 m3’ten fazla ise SU ZENGİNİ Ülkemizin kişi başına yıllık kullanılabilir su potansiyeli yaklaşık 1500 m3 olduğuna göre, SU AZLIĞI sınıfında yer alıyoruz. Önümüzdeki on yıllarda, nüfus artışı ile birlikte kişi başı su kullanım potansiyelinde azalış olacağı dikkat edilmesi gereken en önemli konudur. Sahip olunan yer altı ve yerüstü su kaynakları korunup geliştirilmediği, küresel ısınma ve iklim değişikliği sonucu kuraklık devam ettiği sürece, su miktarı yönünden önemli sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdır. - Zaman zaman şiddetli ve bol miktarda yağışlar oluyor. Bazıları da bunun üzerine değişen bir şey olmadığını ve su sıkıntısı yaşanmayacağını varsayıyorlar. - İklim değişikliğinin diğer bir sonucu da kısa süreli ve şiddetli yağışların meydana gelmesidir. Bu, faydadan ziyade zarara neden olmaktadır. Tarımsal üretim için düşük şiddetle uzun süreli yağışlar önemlidir. Yağışın şiddeti toprağın infiltrasyon hızından düşük ise su yüzey akışına geçmeyip, toprağa sızıp bitki kök bölgesini besleyebileceği gibi yer altında da depolanabilmektedir. Aksi takdirde, toprağın infiltrasyon hızından daha yüksek şiddetteki yağış, toprağa girmeden yüzey akışına geçerek erozyon sorununu da doğuracaktır. - Peki, Türkiye’de tarım alanlarında kullanılan suyun kalitesi ne durumdadır? - Tarımsal üretimde sulama çok önemlidir. Kış aylarının kurak geçmesinin yanında, yaz aylarında da yağışın yetersiz olması, sulamayı çok daha

36

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

önemli konuma getirmektedir. Bu bağlamda suyun kalitesi ön plana çıkmaktadır. Düşük kaliteli, örneğin elektriksel iletkenliği (EC) yüksek sular, bitki tarafından kullanılamamaktadır. Toprakta su olmasına rağmen, kalitesinin düşük olması nedeniyle bitki köklerinin suyu alamaması, fizyolojik kuraklığı ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca su kalitesinin önemi bitki tür ve çeşitlerine göre de değişebilmektedir. Ülke olarak sahip olduğumuz su kaynaklarına azami oranda dikkat etmemiz gerekmektedir. Özellikle sanayi, kentsel ve evsel atık sular ile tarımda kullanılan ilaç ve gübrelere bağlı olarak nehir, göl ve denizlerde meydana gelebilecek su kirliliğine dikkat edilmelidir. Bu amaçla nehirlerde su kalitesi gözlemleri yoğunlaştırılmalı, elde edilen bulgular değerlendirilerek gerekli tedbirler alınmalıdır. - Ülkemizde tarımsal verimliliğin istenilen seviyelerde olmadığı biliniyor. Özellikle tarla bitkilerinde hâlâ dünya ortalamasının altındayız. Sulama-Verim ilişkisi hakkında bilgi verir misiniz? - Toprağın iyi işlenmesi, kaliteli tohum geliştirilmesi ve kullanılması, hastalık ve zararlılarla mücadele, çapalama, budama ve benzeri kültürel uygulamalar en üst düzeyde yapılmasına rağmen, eğer bitkinin ihtiyaç duyduğu su karşılanmıyorsa istenilen verime ulaşılamaz. Bu koşullarda yapılan üretim de kuru tarım olarak ifade edilir. Sulama ile kuru tarıma göre, bitki türüne bağlı olarak yaklaşık 5-6 kat verim artışı olabilmektedir. Sulamanın dışında verimi artırıcı önlem ve uygulamalar elbetteki önemlidir. Fakat sulama yapılmaksızın verimi arttırıcı tüm uygulamalar eksik kalmış olacaktır. Sulama zamanına, suyun gerektiği miktarda uygulanmasına önem verilmeli ve ayrıca sulama suyunun uygulama biçimi de dikkate alınmalıdır. Ülkemiz koşullarında, sulamada genel anlamda randımanı düşük yöntemler kullanılmaktadır. Bu da verimde istenilen artışı sağlayamamaktadır. Sulama


planlaması yaparken, şu üç soruya ne oranda doğru yanıt verildiğine bağlı olarak, başarılı bir sulama yapılmış olacaktır: 1) Sulama ne zaman yapılmalıdır? 2) Her sulamada ne kadar su verilmelidir? 3) Hangi sulama yöntemi kullanılmalıdır? Bu sorulara en üst düzeyde doğru cevap verilerek yapılacak sulamalarda oldukça yüksek bir verimlilik elde edilecektir. - Son yıllarda damla ve yağmurlama sulama sistemine geçmek üzere, özellikle meyvecilik sektöründe, yoğun yatırım ve destekleme çalışmaları yapılıyor. Damla ve yağmurlama sulama sistemleri verim artışında ne kadar bir iyileşme sağlayabilir? - Öncelikli olarak sanırım burada öne çıkarılması gereken anahtar kelime “randıman”dır. Randıman kısaca yararlanma oranı olarak tanımlanabilir. Suyun randımanı su-verim ilişkisi bakımından bize önemli bir ölçüttür. Sulama açısından kısaca randıman, bitkinin kullandığı suyun kök bölgesine uygulanan miktarına oranı olarak ifade edilebilir. Yüzey sulama yöntemlerinde; yüzey akış, buharlaşma, iletim sistemlerinden sızma, derine sızma ve benzeri nedenlerden dolayı sulama randımanı çok düşük düzeylerdedir. Basınçlı sulama yöntemlerinde su, kapalı bir sis-

temle tarla başına getirilerek yine kapalı bir boru sistemiyle bitki kök bölgesine ulaştırıldığından, su kayıpları en aza indirilmiş olmaktadır. Basınçlı sulama yöntemleri içerisinde en yaygın kullanılanlar, damla ve yağmurlama sulama yöntemleridir. İyi bir kullanım ile yağmurlama sulamada su randımanı %85, damla sulama yönteminde %95’lere ulaşabilmektedir. Yoğun tarımın yapıldığı sera ve meyvecilik sektörlerinde basınçlı sulama yöntemlerinin kullanımı, üreticiye daha faydalı olmaktadır. Özellikle damla sulama yöntemiyle fertigasyon adı verilen bitki besin elementlerinin sulama suyu ile verilmesi, bitkilerin ihtiyaç duyduğu su ve besin elementlerinin kısa süre içerisinde kök bölgesine ulaşmasını sağlamaktadır. Böylece en yüksek düzeyde verim elde edilebilmektedir.

İyi bir kullanım ile yağmurlama sulamada (yandaki sayfada) su randımanı %85, damla sulama (üstte) yönteminde %95’lere ulaşabilmektedir.

- Üretimde sulama suyu sıkıntısına karşı, yukarıda bahsettiklerimizin haricinde başka önerileriniz var mı? - Su kıtlığının çözümünde su tüketiminin sektörlerarası dağılımı dikkate alınmalıdır. Türkiye genelinde toplam suyun %72’si tarımda (AB: %33), %12’si sanayide (AB: %51), %16’sı da içme ve kullanma amaçlı (AB: %16) olarak tüketilmektedir. Gerek tarımsal, gerek sanayi ve gerekse de bireysel amaçlı olsun, suyu kullanan so-

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

37


R öportaj

Sulama suyu açısından baraj yapımı, suni gölet oluşturma gibi konular önemlidir. Bunların yanında, düşük kaliteye sahip suların tarımda kullanımı ve “kısıntılı sulama teknikleri” ele alınması gereken konulardandır.

38

nuçta insandır. Bu nedenle kullanıcıların bilinçlendirilmesi son derece önemlidir. Diğer önemli bir nokta da bütün sektörlerin aynı kalitede su kullanmasının yanlış olduğudur. Daha öncede belirttiğim gibi günümüzün önemli sorunlarından biri, kısıtlı doğal kaynaklarla artan nüfusun beslenme ve giyinme gereksiniminin karşılanmasıdır. Hızla artan nüfus ve buna paralel artış gösteren tarımsal ürün ihtiyacı, insanlığı birim alandan daha fazla verim alabilmek için yeni arayışlara yöneltmiştir. Yeni tarım alanlarının açılmasıyla üretimde artış sağlamanın sınırına dayanılmış durumdadır. Bu nedenle üretimin arttırılabilmesinin tek yolu mevcut kaynaklarla en yüksek düzeyde ürün elde etmektir. Sulama suyu açısından baraj yapımı, suni gölet oluşturma gibi konular önemlidir. Bunların yanında, düşük kaliteye sahip suların tarımda kullanımı ve “kısıntılı sulama teknikleri” ele alınması gereken konulardandır. Tarımsal üretim için “kısıntılı sulama teknikleri” ayrı bir başlık halinde değerlendirilebilir. İngilizcesi “Partial Rootzone Drying (PRD)” olan bu yöntem, son 10-15 yıldır Türkiye’de ve dünyada üzerine çok fazla araştırma yapılan bir konudur. Bu sulama yöntemi ülkemizde “Yarı Islatmalı Sulama (YIS)” veya “Kısmi Kök Kuruluğu (KKK)” sulaması şeklinde ifade edilir ve suyun tarımda etkin kullanımına katkı sağlayabilecek bir metottur. Yüksek Lisans ve Doktora konumu da oluşturan YIS uygulamasında, geleneksel sulamalarda kullanılan su miktarı belirli bir oranda azaltılarak bitki köklerinin yarısı ıslatılır. Takip eden sulamalarda ise diğer yarısına su verilir. Böylece suyun kıt ve pahalı olduğu bölgelerde daha az su kullanılarak, mevcut su kaynaklarından daha etkin şekilde yararlanılması amaçlanır. Yapılan araştırmalarla yarı ıs-

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

latmalı sulama uygulaması ile bilinen geleneksel eksik sulama yöntemine kıyasla, su kullanım randımanının daha yüksek olabileceği ortaya konulmaktadır. - Sayın Kaman, son olarak sulama konusunda Bakanlık tarafından hangi desteklemeler yapılıyor, bilgi verir misiniz? - Bakanlık tarafından üreticilere yönelik çeşitli destekleme uygulamaları yapılmaktadır. Bu desteklemeler de yıldan yıla değişebilmektedir. Örneğin, 2013 tarımsal sulama makine ve ekipman hibe destekleri başlığı altında, kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programı kapsamında, bireysel sulama makine ve ekipman alımlarının desteklenmesi hakkında bir Tebliğ (Tebliğ no: 2013/28) mevcuttur. Buna göre kabul edilen proje başvurularında, hibeye esas mal alım tutarının KDV hariç %50’sine hibe yoluyla destek verileceği bildirilmiştir. Bu kapsamda desteklenecek 7 yatırım konusu ise şöyledir: 1-Tarla içi damla sulama sistemi kurulması 2-Tarla içi yağmurlama sulama sistemi kurulması 3-Tarla içi mikro yağmurlama sulama sistemi kurulması 4-Lineer sistem yağmurlama sulama makinesi alınması 5-Center pivot sistem yağmurlama makinesi alınması 6-Tamburlu sistem yağmurlama sulama makinesi alınması 7-Güneş enerjili sulama sistemleri kurulması Bu desteklerin yanı sıra sulama yöntemlerinin uygulanmasındaki yanlışlıkları önlemek amacıyla bilgilendirme, sulama işletiminin izlenmesi ve değerlendirilmesi de ilgili ziraat mühendisleri tarafından yapılmalıdır.



S ebzecilik Açık alanda domates yetiştiriciliği

Tarla Domatesi İsmail Hakkı AKGUN (1) Halil DEMİR (2)

ünya’da ve ülkemizde en fazla üretilen ve tüketilen sebzelerin başında gelen domatesin, çok farklı kullanım alanları bulunmaktadır. Taze tüketim ve salça şeklinde değerlendirilmesinin yanında; domates suyu, turşu, konserve, sos, domates kurusu ve çorba için toz haline getirilerek sofralarda yer almaktadır. Sofraların vazgeçilemez sebzesi olan domatesin son istatistiksel verilerine göre, Dünya üretimi yaklaşık 161 milyon ton, ülke üretimimiz ise 11.8 milyon ton kadardır. Türkiye’de üretilen domatesin yaklaşık 3.2 milyon tonu örtü altında, 8.6 milyon ton’u ise açık alanda oturak veya sırık olarak üretilmektedir. Ülkemizde açık alanda domates yetiştiriciliği, Karadeniz’in aşırı yağış alan bölgeleri dışında hemen hemen her yerde yapılmaktadır. Tarla domatesi yetiştiriciliğinde en önemli başarı kriteri iklim koşullarının uygunluğudur.

D

hİklim İstekleri

1. Sıcaklık: Domates sıcak ve ılıman iklim sebze(1) (2)

40

sidir. Açık alanda domates yetiştiriciliği yapılacak yerlerde, sıcaklık sınırlayıcı bir faktördür. Bitkilerin büyüme ve gelişmesini etkileyen sıcaklık faktörlerini şu şekilde sınıflandırabiliriz: G Günlük maksimum ve minimum sıcaklık G Ortalama gece ve gündüz sıcaklığı G Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkı Domates tohumlarının çimlenmesi için toprak sıcaklığının minimum 10ºC, optimum 20-29ºC ve maksimum 36ºC olması gerekmektedir. Minimum ve maksimum değerler dışındaki sıcaklıklarda tohumların çimlenmesi azalmaktadır. Yetiştiricilik yapılan dönemde, sıcaklık sıfırın altında 2-3 dereceye düştüğünde, bitkiler don vurması sonucunda ölmektedir. Bu durum, özellikle rakımı yüksek (yayla bölgeleri) yerlerde oldukça önemlidir. Fide dikimi özellikle Mart ortası veya Nisan ayı başlarında yapıldığında don olayı yaygın şekilde görülmektedir. Domates bitkilerinin gelişmesi için ideal sıcaklıklar gündüz 18-27ºC, gece ise 14-18ºC olup, gece-gündüz sıcaklık farkının da 810ºC olması hem bitki hem de meyve kalitesine

Akdeniz Üniversitesi Elmalı Meslek Yüksekokulu, ihakkiakgun@akdeniz.edu.tr Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü, hdemir@akdeniz.edu.tr

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


olumlu etki yapmaktadır. Domateste çiçeklerin tozlanma ve döllenme olayı ile sıcaklık arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Sıcaklığın 10ºC’nin altında olması polenlerin canlılığını olumsuz etkilemekte, 15ºC’nin altına düşmesi ise meyve bağlama yüzdesini azaltmaktadır. Düşük sıcaklıklarda polen tozu çok az oluştuğu için kısmen döllenen şekilsiz meyveler meydana gelmektedir. Ayrıca soğuk bölgelerde yetiştirilen domateslerin meyveleri yumuşak ve tatsız olmaktadır. Sıcaklık 40ºC’nin üzerinde çıktığında çiçek tozları yine canlılığını kaybetmekte, tozlanma ve döllenme olmadığı için çiçekler dökülmektedir. 2. Işık Yoğunluğu: Işık yoğunluğunun etkilerinden birisi bitkilerin dallanması üzerinedir ve bu oturak tip domates yetiştiriciliğinde oldukça önemlidir. Başka bir etkisi ise C vitamini içeriği üzerinedir. Işık şiddeti bitki gelişimi üzerine etkili olmaktadır. Örneğin 21ºC de 2500 lüx ışık şiddeti olan yerlerde, domateslerde çiçek dökümü gerçekleşirken, aynı sıcaklıkta 10 bin lüx ışık şiddetinde yok denecek kadar az çiçek dökümü meydana gelmektedir. Sıcak bölgelerde yapılan yetiştiricilikte, ışık yoğunluğu ve sıcaklık birleşirse hem bitkilerin gelişimini olumsuz etkilemekte, hem de meyvelerde güneş yanıklıklarına neden olmaktadır. Böyle yerlerde çeşit tercihi ön plana çıkmaktadır. 3. Yağış: Tarla domatesi yetiştiriciliğinde üretimi sınırlandıran en önemli yağış şekilleri dolu ve yağmurdur. Dolu yağışının olumsuz etkileri, bitkilerin gelişme evresine göre değişkenlik göstermektedir. Meyveler büyüdükten sonra şiddetli bir dolu yağışı meydana gelirse, hem meyveler hem de bitkinin diğer kısımları zarar görebilir. Daha sonraki süreçte yara dokularından bazı hastalıklar bulaşabilir. Yağmurun şiddeti, süresi ve yağış miktarına bağlı olarak önlem alınmazsa, bitkilerde ve meyvelerde hastalıklar oluşabilir ve yayılabilir.

gun toprak pH’sı 5,5-7,0 aralığındadır. İlave edilmesi gereken besin elementleri, toprak hazırlığı sırasında taban gübresi olarak takviye edilerek karıştırılabilir. Domates derin köklü bir sebze olduğu için toprak işleme önemlidir. Özellikle 40-50 cm derinlikte oluşan pulluk tabanı, Sonbahar’da dip kazan ile kırılmalıdır. Yetiştiriciliğin tipine ve sulama sistemine göre fideler için tavalar, masuralar veya düze dikim hazırlıkları yapılabilir. Damla sulama sistemi kullanılacaksa, fideler toprak işleme ve tesviye işleminden sonra düze dikilebilir. Fidelerde dikim sıklığı, oturak ve sırık tip yetiştiriciliğe ve bakım işlerinin makineli veya elle yapılmasına bağlı olarak farklılık göstermektedir. Tarla domatesi yetiştiriciliğinde sırık çeşitler genellikle tek sıralı dikimde 100X40 cm, 75-80X40-50 cm, çift sıralı dikimde ise 100-60X50, 100-50X50 veya 110-50X50 cm sıra arası ve üzeri mesafelere göre dikilebilirler. Oturak tip yetiştiricilikte ise çoğunlukla sıra arası 140150 cm, sıra üzeri 40-50 cm olacak şekilde tercih edilmektedir. Domates fidesi dikimi yapılırken ilkbahar geç donları tehlikesinin ortadan kalkıp kalmadığına dikkat ederek, toprak ve hava sıcaklığının 12-15ºC ve üzerine çıktığı zamanlarda yapılabilir. Dikim zamanı iklim koşullarına, bölgelere ve mikroklima alanlarına göre farklılıklar göstermektedir. Örneğin, sahil bölgelerinde açık alanda yetiştiricilikte fide dikim tarihi Mart ayına kadar çekilebilirken, yarı yayla olarak ifade edilen geçiş yörelerinde Mart sonu-Nisan başı, yayla bölgelerinde ise Mayıs-Haziran aylarında gerçekleştirilir. Dikim ª

hToprak Hazırlığı ve Fide Dikimi

Domates toprak özellikleri bakımından fazla seçici bir sebze değildir. Kumlu topraklardan killi topraklara kadar neredeyse her toprak tipinde rahatlıkla yetiştirilebilir. Ancak erkencilik ve kaliteli üretim için kumlutınlı topraklar önerilmektedir. Yetiştiricilik yapılacak topraktan örnekler alıp, mutlaka fiziksel ve kimyasal analizler yaptırılmalıdır. Analiz sonuçlarına göre organik madde miktarını artırmak gerekirse, yanmış çiftlik gübresi ilave edilebilir. Tuzsuz ve az tuzlu topraklarda rahatlıkla yetiştirilebilen domates için en uy-

Demir sırıklar ve arasına gerilmiş ipler hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

41


S ebzecilik Siyah malç plastik kullanılmış domates tarlası

aşamasına gelmiş fideler 4-6 gerçek yapraklı, koyu yeşil renkli, pişkinleşmiş, yani yeterli kuru maddeye sahip olmalıdır. Açık tarlada domates yetiştiriciliği doğrudan tohum ekimiyle yapılabildiği gibi, son yıllarda hazır fide sektörünün gelişmesi ile fideden üretim en çok tercih edilen yöntemlerden biri haline gelmiştir. Sanayi tipi domates çeşitlerinde eğer doğrudan tohum ekimi tercih edilecekse, toprak sıcaklığının 14ºC den düşük olmaması gerekir ve iyi bir yabancı ot mücadelesi yapılmış olmalıdır. Tohum ekimlerinde metrekareye ortalama 5-6 gr tohum ekilir ve ekimden sonra üzeri 1 cm kalınlığında örtülür. Teknolojinin gelişmesi fide dikimlerinde de kolaylık sağlamakta, bu iş için geniş üretim alanlarında fide dikim makinaları kullanılmaktadır. Bir kişi el ile günde 1 dekar alanı dikebilirken, makine ile günde 80 dekar alana fide dikilebilir. Fide dikiminden sonra mutlaka can suyu verilmeli ve bitkilerin toprağa tutunması için susuz geçmemesine dikkat edilmelidir. Fideler dikildikten sonra dana burnu (Grylotolpa gryllotolpa) zararlısına karşı etkili bir ilaç, kepek ve şeker karışımı bitkilerin etrafına serpilmelidir. hÇeşit Seçimi

Açık alanda büyük işletmelerde yapılan üretimlerde genellikle oturak tip çeşitler tercih edilmektedir. Sırık tip çeşitler genellikle küçük işletmelerde kullanılmaktadır ve sofralık üretime yöneliktir. Oturak tip çeşitler hem sofralık hem de sanayiye yönelik üretilirler. Sırık çeşitlerin seçiminde başlıca şu kriterler önemlidir: G Verimli ve meyve kalitesi yüksek çeşitler tercih edilmelidir.

42

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

G Üretim koşullarına göre erkenci veya geççilik önemli bir kriterdir. G Yaz aylarında karşılaşılabilecek yüksek sıcaklık ve kuraklık koşullarına toleranslı olmalıdır. G Seçilen çeşit güneş yanıklığına dayanıklı olmalı, yapraklar meyvelerin üzerlerini kapatmalıdır. G Verticillium, Fusarium, mildiyö, kurşuni küf, külleme ve benzer hastalıklara karşı dayanıklı olmalıdır. G Seçilen çeşit, domateste üretimi sınırlandıran Sarı Yaprak Kıvırcıklık Virüsü, Domates Lekeli Solgunluk Virüsü gibi etmenlere karşı dayanım göstermelidir. G Bitkilerin su ve besin maddesi alımını kısıtlayan nematod zararlısına karşı toleransı güçlü olmalıdır. G Tercih edilecek çeşitlerin meyveleri çatlamamalıdır. G Domates meyvelerinde hasat aşamasında, çanak yaprak etrafında Yeşil Yaka ismi verilen olgunlaşmayan bölgeler istenmemektedir Özellikle sanayiye yönelik olarak yetiştirilen salçalık ve kurutmalık domateslerde kuru madde miktarı ön plana çıkmaktadır. Sanayi domateslerinde aranan başlıca özellikler ise şöyledir: G Verimli ve meyve kalitesi yüksek çeşitler olmalıdır. G Erkencilik ve geççilik önemlidir. G Domates hasadı 1 veya 2 defada bitirilebilmelidir. G Meyveler bitki üzerinde, olgunlaşmadan sonra kalabilmelidir. G Meyveler hasat sırasında bitkiden kolayca koparılabilmelidir. G Çeşitler Verticillium, Fusarium, mildiyö, kurşuni küf, külleme ve benzer hastalıklara karşı dayanıklı olmalıdır. G Domateste üretimi sınırlandıran Sarı Yaprak Kıvırcıklık Virüsü, Domates Lekeli Solgunluk Virüsü gibi etmenlere karşı toleranslı çeşitler seçilmelidir. G Nematoda dayanım önemli kriterlerden birisidir. G Meyveleri yüksek oranda sert olan çeşitler tercih edilmelidir. G Domates usarelerinde kuru madde miktarı %5.5-6’dan fazla olmalıdır. G Domates usarelerindeki pH değerinin 4.2-4.4 arasında olması istenir. G Meyve kabuğu kolayca soyulmalıdır.


hBakım İşleri

1. Çapalama: Küçük alanlarda sırık tip domates yetiştiriciliği yapanlar, yabancı ot temizliği ve bitkilerin dip kısımlarına toprak çekerek su arıkları oluşturmak için çoğunlukla çapalama yaparlar. Oturak tip domates yetiştirenler de bitkiler dallanmadan önce çapalama ile yabancı ot temizliğine başvurabilirler. İlk çapalamaya fideler dikildikten 2 hafta sonra başlanır ve çapalama yaparken bitkilerin kök bölgesine zarar verilmemelidir. Damla sulama sistemi kullanılan alanlarda genellikle çapalama olmayıp, yabancı ot mücadelesi elle yapılır.

de belli aralıklarla bu ipe sardırılır. Bazı üretim bölgelerinde ise domates bitkilerinin dip kısmına, kuzey tarafına gelecek şekilde kargı, dut dalı gibi sırıklar dikilir ve bitkilerin boyları uzadıkça gövdesini boğmayacak şekilde bu sırıklara bağlanır. Sırıkların boyları yaklaşık 2 m olabilir. Meyveler irileştikten sonra sırıkların devrilmemesi için uç kısımlarına doğru 4-5 sırık birleştirilerek bağlanabilir. Diğer bir yöntem de 2-5 metre aralıklarla dikilmiş direkler arasına çekilen ip veya teller vasıtasıyla bitkiler askıya alınabilir. Askıya alma işlemi bakım işlerini kolaylaştırdığı gibi, iyi bir havalanma sağlayarak hastalıkların yayılmasını engeller ve daha kaliteli ürün elde edilmesine olanak verir.

2. Askıya alma veya sırıklara bağlama: Askıya alma veya sırık dikme işlemi sırık çeşitlerde uygulanır. Tokat, Çorum gibi üretim bölgelerinde, karşılıklı dikilmiş demir veya ahşap direkler arasında uzanan tel veya benzeri yapılara, domates bitkileri örtü altında olduğu gibi bir ip yardımıyla tutturulur. Karşılıklı dikilen direklerin arası; üretim alanı, kullanılan malzeme veya üretici tercihine göre değişebilir. Boyu uzayan bitkiler

3. Sulama: Tarla domatesi yetiştiriciliğinde sulama oldukça önemlidir. Örtü altı koşullarında olduğu kadar nem muhafazası söz konusu olmadığından, toprak ve bitkiden su kaybı daha fazla olmaktadır. Bundan dolayı da fide dikiminden itibaren, bitkilerin ve bitki kök bölgesinin nem durumu belli aralıklarla kontrol edilmelidir. Su ihtiyacının belirlenmesinde tansiyometre veya dijital malzemelerden yararlanıla-

ª

Askıya alınmış bitkiler

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

43


S ebzecilik

Sıkrık Domates

bilir. Bitkiler susuz kalırlarsa, yapraklar bir kaşık gibi üste doğru kıvırılır. Su eksikliğinin devam etmesi çiçeklerin dökülmesine, meyvelerin küçük kalmasına sebebiyet verebilir. Açık alanda domates yetiştiriciliğinde en ideal sulama yöntemi damla sulamadır. Bunun yanında, masuralara dikilmiş alanlarda domates bitkileri karıklar aracılığıyla sulanabilir. Damla sulama sisteminin kullanılması, hem bitkilere ihtiyacı olduğu dönemde su verilmesini, hem gereksiz sulamayı ve hem de verilen gübrelerden daha fazla yararlanılmayı sağlar. Sulamanın ve gübrelemenin birlikte yapılması en ideal yöntemdir ve bu işleme fertigasyon denilir. Karık sulama ya da bir başka ifadeyle salma sulama denilebilecek yöntemin kullanılması, bitkilere daha fazla su verilmesini sağlar. Bu yöntemde gübreler, sulamadan önce sıra aralarına serpileceğinden, su ile bir yerden başka bir yere taşınabilir. Ayrıca fazla su ve su eksikliği arasındaki dengesizlik, bitkilerin strese girmesine, dolayısıyla sağlıksız gelişmelerine yol açabilir. Domates yetiştiriciliğinde dengeli sulama ile meyvelerde meydana gelebilecek çatlamalar önlenebilir. Ancak bitkiler, tam çiçeklenme döneminde 1-3 günlük kısa bir su stresine maruz bırakılarak çiçeklenme için teşvik edilebilir. Bu dönemde azotlu gübre ve sulama fazla yapılırsa, bitkiler aşırı vejetatif büyüme nedeniyle geç çiçek açarlar. Bu da verim ve kalite üzerine olumsuz etki yapar. Bunun yanında, çiçeklenmeden sonraki dengesiz sulama çiçekleri ve küçük meyveleri dökebilir. Ayrıca, hasat zamanında fazla sulama yapmak meyveleri yavaş olgunlaştırır.

44

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

4. Gübreleme: Domateste gübreleme çeşide, toprak özelliklerine ve vejetasyon süresine göre değişkenlik göstermektedir. İdeal gübrelemeye bağlı yüksek verim ve kalite elde edebilmek için, üretimde kullanılacak toprağın mutlaka fiziksel ve kimyasal analizlerinin yapılması gerekmektedir. Analiz sonuçları ve hedeflenen verim miktarına göre oluşturulan gübreleme programı vejetasyon süresince uygulanmalıdır. Gübrelemede özellikle azot (N), fosfor (P), potasyum (K), ve kalsiyum (Ca) elementleri oldukça önemlidir. Gübreleme programı yapılırken 1 ton domates verimi için 3.5 kg N, 1.2 kg P2O5 ve 6.5 kg K2O değerlerinden yararlanılabilir. Çiçeklenmeden sonra meyveler oluşup büyümeye başlayıncaya kadar domatesin N ihtiyacı düşüktür. Bu dönemde, yani çiçeklenme döneminde P ön plana çıkmaktadır. Bu kurala dikkat edilmeyip, meyve tutumundan önce fazla miktarda N uygulaması yapılırsa, bitkiler güçlü bir vejetatif gelişme göstermelerine rağmen boğum araları uzun olur ve meyve tutumu azalır. Potasyum meyve kalitesini en çok etkileyen elementtir. Bundan dolayı N/K dengesi en az 1/1,5 düzeyinde kurulmalı, gerekirse ½’ye çıkarılmalıdır. Sofralık tarla domatesi yetiştiriciliğinde karık sulama yapılıyorsa N’un %30’u, P ve K’mun tamamı taban gübresi olarak verilip, geri kalan N meyveler oluştuktan sonra 2-3 parçada verilebilir. Önemli bir diğer element ise kalsiyumdur. Ca eksiliğinde Çiçek Burnu Çürüklüğü denilen zararlanma oluşur ve kaliteyi olumsuz etkiler. Buna karşı 100 litre suda 1 kg kalsiyum nitrat eritilerek, hazırlanan %1’lik kalsiyum nitrat çözeltisi, meyvelerin fındık büyüklüğüne ulaş-


tığı aşamadan başlayarak 10 gün ara ile 2-3 kez sabah veya akşam serin saatlerde, tercihen yayıcı-yapıştırıcı ile beraber meyve salkımlarına püskürtülür. Ticari olarak satılan kaliteli Ca içerikli yaprak gübreleri de kullanılabilir. Makro elementlerin dışında kalan ve bitkilerin gelişimi ile meyve renk ve kalitesi üzerine etkili olan iz elementler de ihtiyaç duyulursa uygulanabilir. 4. Budama: Tarla domates yetiştiriciliğinde, verim ve kalite bakımından budama işlemleri uygulanmalıdır. Budama işlemleri koltuk ve dip sürgünü alma, yaprak budama, uç koparma, salkım seyreltme ve çift gövdeli budama olarak sınıflandırılmaktadır. Budama ile ilgili detaylı bilgileri HASAD’ın Nisan sayısında bulabilirsiniz. Ancak kısaca bahsetmek gerekirse, koltuk ve dip sürgünü alma bitkilerin büyüme ve gelişmesi için önemlidir ve mutlaka yapılmalıdır. Yaprak budaması yaparken çok dikkatli olunmalı, hastalıklı ve kurumuş yapraklar dışında fazla yaprak alınmamalıdır. Dikkatsiz yaprak alma neticesinde meyveler güneş yanıklığına maruz kalabilir. Salkım seyreltme işlemi çok yaygın uygulanan bir yöntem olmayıp, bazı çeşitlerin salkımlarında çok fazla meyve oluşursa budama yapılabilir. Uç alma (tepe budaması) işleminde, son çiçek salkımından sonra en az 2 yaprak bırakılır. Tarlada sırık domates yetiştiriciliğinde bitkiler üzerinde genelde 4-6 meyve salkımı oluşmasına izin verilir. Oturak tip domates yetiştiriciliğinde genellikle budama yapılmaz. Fakat hastalıklı ve kurumuş yapraklar alınmalı, ayrıca aşırı vejetatif gelişme durumunda koltuk ve yaprak budamasına başvurulmalıdır. 5. Hastalık ve zararlılarla mücadele: Açık alanda domates yetiştiriciliğinde, çeşitlere ve üretim bölgelerine göre yoğunluk farklılıkları olsa da hastalık ve zararlı çıkışları meydana gelmektedir. Etkin bir mücadelenin yapılmaması verimi oldukça azaltmaktadır.

Nem dengesizliğinde Külleme (Leveillula taurica), nemli koşullarda Domates Mildiyösü (Phytophthora infestans), Erken Yaprak Yanıklığı (Alternaria solani), Kurşuni Küf (Botrytis cinerea) gibi fungal hastalıklar, Bakteriyel Benek (Psudomonas syringae pv. tomato), Bakteriyel Leke (Xanthomonas campestris var. vesicotoria) gibi bakteriyel hastalıklar ortaya çıkabilir. İletim demeti hastalıklarından Fusarium Solgunluğu (Fusarium oxysporium f.sp. lycopersici) ve Verticillium Solgunluğu (Verticillium albo-atrum ve Verticillium dahliae) en fazla dikkat edilmesi gereken problemler arasında yer alır. Üretimi sınırlandıran etmenler arasında Domates Sarı Yaprak Kıvırcıklık Virüsü (TYLCV), Domates Lekeli Solgunluk Virüsü (TSWV), Tütün Mozaik Virüsü (TMV) gibi viral hastalıklar da vardır. Domates üretimini sekteye uğratan en önemli zararlı ise son yıllarda ön plana çıkan Tuta Kelebeği (Tuta absoluta)’dir. Virüs taşıyıcı olan beyaz sinekler, yaprak bitleri ve Nematod diğer önemli zararlılar arasındadır. Domates yetiştiriciliğini kısıtlayan ve bazı örnekleri verilen hastalık ve zararlılarla mücadelede mutlaka bir danışman yardımına başvurulmalıdır. Gereksiz ilaç kullanımına gidilmemeli, hasat ile son kullanım arasında geçmesi gereken süreye uyulmalıdır. hHasat

Tarlada yetiştirilen domateslerde tohum ekiminden hasada kadar 80-100 gün, fide dikiminden hasada kadar ise 60-90 günlük bir süre bulunmaktadır. Sofralık domatesler gönderilecek pazarın uzaklığına göre değişik olgunluk aşamalarında hasat edilmeli, pazarın özelliklerine göre istiflenmelidir. İyi bir çeşit ve uygun koşullarda yapılan yetiştiricilikte dekardan 4-12 ton ürün alınabilir. Sanayi domatesi yetiştiriciliğinde meyveler makine yardımıyla toplanabilir. I

hKaynaklar

1. Aybak, H.Ç.ve Kaygısız, H. 2007. Serada ve Açık Alanda Domates Yetiştiriciliği, Hasad Yayıncılık, Sayfa Sayısı 242. 2. Anonim, 2013. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1001 3. FAO, 2012. FAOSTAT http://faostat.fao.org/site/567/default.aspx#ancor 4. Vural, H., Eşiyok, D. ve Duman,İ. 2000. Kültür Sebzeleri, İzmir, Sayfa Sayısı 440. 6.Sarhad J. 2010. Open Pollination Efficiency on Field-Grown Tomato Compared with Isolated under Similar Condition Department of Plant Production, Agriculture College, Mu`tah University Al- Karak, P.O. Box 7, Karak–Jordan. 7.Whiting, D. 2012. PlantGrowthFactors: Temperature 8. HALLIDAY, D.J. 1992. IFA World Fertilizer Use Manuel. p. 289-291, ISBN 2-9506299-0-3, Nayland, Suffolk; England. 9. SEVGİCAN, A., 1999. Örtüaltı Sebzeciliği (Topraklı Tarım) Cilt I, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, No:528, ISBN 975-483-384-2, Bornova, İzmir, ss 302.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

45


D ünyadan

Bilim insanlarına göre atmosferde artan karbondioksit oranı gıda kalitesini düşürecek BD/Davis California Üniversitesi bilim insanları ilk defa tarla denemeleriyle, atmosferde biriken karbondioksit (CO2)’in kültür bitkilerinin kalitesini düşürdüğünü gösterdiler. Elde ettikleri sonuçları yorumlayan araştırmacılar, önümüzdeki 2030 yıl içerisinde tahılların protein içeriğinin önemli ölçüde düşmeye başlayacağı görüşünde… Projeye liderlik eden California Üniversitesi Bitki Bilimleri Departmanı bilim insanı Prof. Dr. Arnold Bloom, atmosferde yükselen karbondioksit düzeyinin bitkilerdeki azotun proteinlerin yapısına katılmasını bloke ettiğine dikkat çekiyor. Bloom’a göre bu durum, daha düşük besin kalitesine sahip gıda ürünlerinin oluşmasına neden olacak. Bu konuda daha önce de fikirler geliştirilmişti, ancak Arnold Bloom ve ekibi ilk kez bunu tarla denemeleriyle göstermeyi başardılar. Azotun bitkilerin büyümesi ve üretkenliği üzerinde çok etkili olduğunu söyleyen Arnold Bloom, gıda olarak tüketilen bitkilerde azotun daha da önemli bir görevinin olduğuna işaret ediyor. Bloom bu konuda sözlerini şöyle sürdürüyor; “Azotun bitki besin elementi olarak yeri tartışılmaz. Ancak insan beslenmesi açısından konuyu ele aldığımızda, azotun insan için hayati önem taşıdığını da unutmamalıyız. Çünkü bitkinin bünyesine giren azot, proteinlerin yapısına katılıyor. Proteinler ise bizim beslenmemizde vazgeçilmez bir öneme sahip.” İnsanların hâlihazırda tükettiği proteinlerin %25’inin buğdaydan geldiğini hatırlatan Prof. Dr. Arnold Bloom, atmosferde biriken karbondioksite bağlı olarak buğday da dâhil olmak üzere birçok tahılın, hatta patates yumrularının protein içeriğinde %8’lik bir düşüşün olacağını söylüyor. Bloom, bu düşüşün in-

A

46

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Prof. Dr. Arnold Bloom, atmosferde yükselen karbondioksit düzeyinin bitkilerdeki azotun proteinlerin yapısına katılmasını bloke ettiğine dikkat çekiyor. Bloom’a göre bu durum, daha düşük besin kalitesine sahip gıda ürünlerinin oluşmasına neden olacak

sanlar için hayati önem taşıdığının altını çiziyor ve şöyle devam ediyor; “Gerçekte protein içeriğindeki %8’lik düşüşün tamamı bize yansımayacak. Bu değer, bitkilerdeki toplam protein kaybını ifade ediyor. Bizim bu bitkilerde gıda olarak yararlandığımız başak, yumru gibi organlarda düşüş daha az seviyede kalıyor. Tahıllar başta olmak üzere protein kaynağı olarak kabul ettiğimiz bitkilerin insanlar tarafından tüketilen organlarındaki protein kaybı %3 oranında gerçekleşecek. Ancak bunun beslenmemizi etkilemeyeceğini söylememiz mümkün değil!” Profesör Arnold Bloom’a göre önümüzdeki birkaç 10 yıl içerisinde atmosferde biriken karbondioksitin olumsuz etkilerini gıdalarımızda görmeye başlayacağız. Bloom, azotlu gübrelerin miktarı arttırılarak bunun telafi edilebileceğini de belirtiyor. Ancak Bloom; bunun üretim masraflarını arttıracağını, azot yıkanmasından dolayı yeraltı su kaynaklarını kirletebileceğini ve azot oksit formunda sera gazına dönüşebileceğini de hatırlatıyor. I Kaynak: Arnold J. Bloom, Martin Burger, Bruce A. Kimball, Paul J. Pinter, Jr. Nitrate assimilation is inhibited by elevated CO2 in field-grown wheat. Nature Climate Change, 2014; DOI: 10.1038 / nclimate2183.


İnsektisitlerin bal arısı kolonilerini yok ettiğine dair yeni kanıtlar elde edildi BD’li bilim insanları, tarımda kullanılan insektisitlerin balarılarının yok olmasından sorumlu olduğuna dair yeni bulgulara ulaştı. Araştırmacılar gerçekleştirdikleri çalışmalarla, tarımda yaygın olarak kullanılan neonicotinoid grubu insektisitlerin balarılarının nörolojik fonksiyonlarını bozduğunu ve ölümüne neden olduğunu gösterdiler… Massachusetts/Harvard Halk Sağlığı Okulu (Harvard School of Public Health) bilim insanları, 2012 yılında gerçekleştirdikleri çalışmalarda, neonicotinoid grubu insektisitlerden imidacloprid ile balarılarının yok olması arasında anlamlı ilişkiler buldular. Diğer bir neonicotinoid olan clothianidin bileşiğinin de benzer bir etkiye sahip olduğunu belirleyen bilim ekibi, düşük dozlarda dahi olsa uygulanan insektisitlerin balarılarını öldürebildiğini ifade ediyor. Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda Çevre Biyoloğu olarak çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Chensheng (Alex) Lu, 2006 yılından bu yana balarılarının sayısında düzenli bir azalmanın olduğuna dikkat çekiyor. Dünyada bilinen bitki türlerinin 1/3’ünün balarıları tarafından tozlandığını ve bu bitkilerin nesillerinin devam etmesinin buna bağlı olduğunu hatırlatan Chensheng Lu, daha önce balarılarında populasyon azalmasını konu alan çalışmaları özetleyerek işe başlıyor; “Daha önce yapılan bazı çalışmalar, arıcıların yaptığı bazı yanlış uygulamaları hedef almıştı. Diğer bazı çalışmalar ise, balarılarının maruz kaldıkları patojenler konusunda yoğunlaştı. Bilimsel anlamda en çok ilgi gören konu ise pestisitlerin balarılarına verdiği zarardır. Önceleri pestisitlerle temas eden balarılarının parazit saldırılarına karşı zayıf düştükleri sonucuna varılmıştı. Ancak bizim çalışmamız da dâhil olmak üzere yeni yapılan çalışmalar, neonicotinoid grubu insektisitlerin balarılarının sağlığını doğrudan etkilediğini kanıtlar nitelikte.” Çalışmalarını gerçekleştirmek için kendi bölgelerinde faaliyet gösteren Arıcılar Birliği (Worcester County Beekeepers Association) üyeleri ile bir araya gelen Chensheng Lu, gerçekleştirdikleri çalışmanın ayrıntılarını şöyle aktarıyor; “Ekibimizle birlikte, Ekim 2012-Nisan 2013 tarihleri arasında Massachusetts’te 3 lokasyonda 18 balarısı kolonisini takip altına aldık. Her lokasyonda bulunan kovanları üçe ayırdık ve bir bölümüne imidacloprid, diğer bir bölümüne de clothianidin uyguladık. Son bö-

A

lüm kovanlara ise herhangi bir insektisit uygulaması yapmadık.” Son olarak çalışmalarından elde ettikleri bulgulara gelen Chensheng Lu, insektisit uygulanan kovanların yarısında balarısı yaşamının sona erdiğini duyuruyor. Lu sözlerini şöyle tamamlıyor; “2012 yılında kış başlangıcından itibaren insektisit uygulanan balarılarının kolonilerinde önemli azalmalar başladı. Diğer yandan insektisit uygulamadığımız balarısı kolonilerinde populasyon artmaya devam etti. Nisan 2013’e geldiğimizde, imidacloprid veya clothianidin uygulaması gören 12 kovanın 6’sında yaşam tamamen bitti. Bu balarılarında nörolojik fonksiyonların bozuklukları tespit ettik. Diğer yandan, insektisit uygulanmayan 6 kovandan ise sadece biri yok oldu. İçinde 1000’lerce ölü balarısının bulunduğu bu kovanı inceledik ve buradaki balarılarının ölümüne Nosema ceranae bilimsel adı ile bilenen tehlikeli bir parazitinin neden olduğunu tespit ettik.” I Kaynak: Chensheng Lu, Kenneth M. Warchol, Richard A. Callahan. Sub-lethal exposure to neonicotinoids impaired honey bees winterization before proceeding to colony collapse disorder. Bulletin of Insectology, 9 Mayıs, 2014.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

47


D ünyadan

Seraların ışık geçirgenliği yağmurlu havalarda da azalmayacak

Su damlacıklarının yoğunlaşmasını engelleyen yeni bir malzeme geliştirildi am ve plastik örtülerin yüzeyleri ıslandığında, ışık geçirgenlikleri önemli ölçüde düşer. Çünkü malzemenin üzerinde kolaylıkla su damlacıkları birikir. Ancak şimdilerde ABD’li bilim insanları bu soruna ucuz bir çare bulduklarını duyuruyorlar… Tarımsal Araştırmalar Servisi’nin Illinois Eyaletinde bulunan Ulusal Tarımsal Amaçlı Kullanım Merkezi (National Center for Agricultural Utilization Research)’nde görevli kimyager Dr. Sanghoon Kim, kimyager Dr. Atanu Biswas ve fizikçi Dr. Kervin Evans’tan oluşan bir ekip, su damlacıklarının değişik yüzeylerde oluşmasını engelleyen nanopartikül niteliğinde bir ürün geliştirmeyi başardı. Çalışmaya liderlik eden Sanghoon Kim, ürünün çalışma prensibini şu sözlerle anlatıyor; “Normalde cam ve polietilen gibi yüzeyler hidrofobiktir, yani suyu iter. Bu nedenle de, yağmur veya buharlaşma gibi durumlarda yüzeylerinde su damlacıkları yoğunlaşmaktadır. Ancak bu ürün, malzemenin yapısını hidrofobikten, hidrofilik’e çeviriyor. Bu da su damlacıklarının oluşmasını engelliyor.”

C

48

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Damlacıkların yüzeyde birikmemesi ile malzemenin ışık geçirgenliğinin korunduğunu söyleyen Sanghoon Kim, ürünü her türlü malzemeye uygulamanın mümkün olduğunu belirtiyor. Yaptıkları denemelerden örnekler veren Kim, geliştirdikleri ürünü; evlerin ve seraların camlarına, solar panellere, pleksiglasa ve hatta paslanmaz çelik yüzeylere başarıyla uygulanabildiğini ifade ediyor. Dr. Sanghoon Kim’in dikkat çekmek istediği bir diğer konu ise geliştirdikleri ürünün maliyetinin oldukça düşük olması. “Ürünün nanopartikül niteliğinde olması korkutmasın” diyor Sanghoon Kim ve sözlerini şöyle sürdürüyor; “Bu ürünü elde ederken çok ucuz kimyasallar kullanıyoruz ve basit işlemler yapıyoruz. Bu ürünü sentezlemek için birçok laboratuvarda bulunan kimyasallar yeterli oluyor. Bunlar pahalı kimyasallar değiller ve üstelik bu ürünü sentezlerken pahalı ekipmanlara da gerek kalmıyor. Diğer yandan bu ürünün sentezlenmesinde, işin maliyetini yükseltecek yüksek sıcaklık değerlerine ulaşmamız da gerekmiyor.”


likle asitli etanol çözeltisi içerisinde kimyasal reaksiyona sokuyoruz. Ardında da elde ettiğimiz karışımı santrifüj ederek, oluşan yan ürünleri uzaklaştırıyoruz.” Çok düşük maliyetli bir işlem sonucunda elde ettikleri bu ürünün kullanıTarımsal Araştırmalar Servisi’nden nanopartikül bazlı bir kaplama solüsyonu. Plasitk mının da çok kolay oldukonteynerin sağ tarafına, su damlacıklarının yoğuşmasını engelleyen yeni solüsyon ğunun altını çizen uygulanmış durumda. Sanghoon Kim, ürünün Birçok laboratuvarda mevcut sarf malzemeleriyle kullanımını, “tek yapmanız gereken ürünü isteniürünü 1 saatten daha kısa bir sürede sentezleyebil- len yüzeye uygulamak ve ardından da yüzeyi diklerinin altını çizen Sanghoon Kim, bu işlemi nasıl suya daldırıp çıkarmak.” şeklinde özetliyor. gerçekleştirdiklerine şu sözlerle açıklık getiriyor; “ReDr. Sanghoon Kim ve ekibi şimdilerde, hayvansal aksiyonda başlangıç materyali olarak ethyl cya- değil de çok daha ucuz olan bitkisel proteinden bennoacrylate bileşiğini kullanıyoruz. Bu bileşik esa- zer bir ürün elde etmenin yollarını arıyorlar. Ekip, mevsında süper yapıştırıcıların içinde bulunan ana cut ürünlerinin ise patentini almış durumda ve ticarimadde. Diğer yandan, bovine serum albümin bi- leşeceği günü bekliyor. I leşiğine ihtiyacımız oluyor. Protein niteliğinde olan bu bileşik de hayvancılık endüstrisinin bir Kaynak: Transparent Coating for Glass, Plastics—and yan ürünü. Bu ikisi, nanopartikül elde etmemiz More—May Have Bright Future. Agricultural Research Maiçin kullandığımız temel bileşikler. Bunları önce- gazine, Mayıs/Haziran sayısı 2014.

Salmonella ile mücadelede yeni bir biyolojik kontrol ajanı yolda merikan Mikrobiyoloji Derneği (American Society for Microbiology) taze domateslerde Salmonella gelişimini engelleyen yeni bir bakteri türünün keşfini duyurdu. Paenibacillus alvei bilimsel adlı bakteri, Salmonella ile bulaşık domateslere uygulandığında patojenin yoğunluğunu önemli düzeylerde düşürüyor. İnsanlarda patojenik olduğuna dair herhangi bir sabıkası bulunmayan P. alvei, yeni bir biyolojik kontrol ajanı olarak gösteriliyor… ABD Gıda ve İlaç İdaresi (U.S. Food and Drug Administration; FDA) bilim insanları Dr. Jie Zheng ve Dr. Eric W. Brown taze domateslerde Salmonella’nın kolonize olmasını engelleyen iyi huylu yeni bir bakteri tespit etti. Paenibacillus alvei bilimsel adıyla tanınan bakterinin 100’lerce potansiyel aday arasından seçildiğini bildiren ikili, gerçekleştirdikleri çalışmanın ayrıntılarını şöyle özetliyor; “Buradaki mantık basit! Domateslerin yetiştiği alanda birçok bakteri bulunur. Bunların içerisinden öyle bir bakteri bulmalıydık ki, ya Sal-

A

monella’yı rekabette geçmeliydi, ya da onu kimyasal olarak yok etmeliydi. Bu amaçla çiftliklerden ve doğal ortamlardan izole ettiğimiz 100’lerce bakteri ırkını inceledik. Birçoğu Salmonella gibi insanda patojenikti. Ancak P. alvei, hem insan sağlığı yönünden sorun yaratmadı hem de taze domateslerde Salmonella’nın gelişmesini engelledi.” Gıda kaynaklı bir patojen olan Salmonella’nın insan sağlığını tehdit ettiğine de vurgu yapan araştırmacılar, şimdilerde P. alvei bakterisini Salmonella’nın taşınma riski olan diğer sebzelerde de test ediyorlar. Bu testlerden sonra P. alvei bakterisinin yeni bir biyolojik kontrol ajanı olarak piyasada yerini alması bekleniyor. I Kaynak: S. Allard, A. Enurah, E. Strain, P. Millner, S. L. Rideout, E. W. Brown, J. Zheng. In situ Evaluation of Paenibacillus alvei in Reducing Carriage of Salmonella Newport on Whole Tomato Plants. Applied and Environmental Microbiology, 2014; DOI: 10.1128/AEM.00835-14.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

49


D ünyadan Organik Marul Üretiminde Yaprakbiti Kontrolü

ABD/Kaliforniya’da organik marul üretiminde yaprakbiti mücadelesi amacıyla değişik şekillerde kombine edilmiş marul-alisyum bitkileri.

50

“Organik marul üretilen tarlalarda alisyum bitkilerine de yer vererek yaprakbitleri kolaylıkla kontrol altına alınabilir. Çünkü alisyum bitkilerinin nektarları ile beslenmeye gelen böcekler, aynı zamanda marulda görülen yaprakbitlerinin doğal düşmanları.” Bu sözler, ABD/Tarımsal Araştırma Servisi’nin Kaliforniya’da bulunan Tarımsal Araştırma İstasyonu’nda görevli Bahçe Bitkileri uzmanı Dr. Eric Brennan’a ait. Dr. Brennan gerçekleştirdiği çalışmalarla, organik marul bitkilerinin arasında alisyum bitkileri yetiştirerek yaprakbitlerinin tamamen kontrol etmeyi başarmış. Brennan gerçekleştirdiği tarla denemelerinin ayrıntılarını şu şekilde veriyor; “Acre başına 26,440 marul bitkisi (1000 m2 6.500 marul bitkisi) bulunacak şekilde denemelerimizi düzenledik. Ancak

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

bu marulların %2 ile %8’ini alisyum bitkileri ile yer değiştirdik. Diğer yandan diğer iki denememizde de, acre başına 27.087 ve 28.598 marul bitkisi bulundurduk (sırasıyla 1000 m2 6.700 ve 7.060 marul bitkisi). Bu tarlalarda da marul bitkilerinin sayısını azaltmadan ilave olarak alisyum bitkileri yetiştirdik.” Metot ile ilgili bu açıklamalarından sonra denemelerinden elde ettiği bulgulara gelen Eric Brennan, marul bitkileri ile rekabet halinde olan alisyumların daha fazla çiçek açtıklarını belirtiyor. Brennan şöyle açıklıyor; “1000 m2 6.700 ve 7.060 marul bitkisi bulunduğu durumda alisyum daha fazla çiçek açıyor. Bu bitkilerde çiçeklenme, 1000 m2’de 6.500 marul bitkisine göre %78 daha fazla oldu. Tabi bu durum predatörleri ortama çekmesi bakımından istenilen bir şey. Sık dikilen alisyumla-


rın daha fazla çiçek açmalarının nedeni ise marullarla aralarında su, besin maddeleri ve güneş ışığı bakımından rekabetin artmış olması. Çünkü bilindiği gibi bitkiler stres koşullarına maruz kaldıklarında daha fazla çiçek açıyorlar.” Dr. Eric Brennan alisyumların marul tarlası içerisindeki yerleşimlerini de farklı şekillerde yapmış. Brennan kimi parsellerde alisyumları ayrı sıralar halinde yetiştirmiş, kimilerinde ise alisyumları marul sıralarının içine tesadüfen dağıtmış. Eric Brennan, bu uygulamadan elde ettiği sonuçlara da şu şekilde değiniyor; “Alisyumları marullardan ayrı bir sıra halinde yetiştirmenin bir anlamı olmuyor. Alisyumların marul sıralarının içine karıştırılmaları çok daha iyi sonuç veriyor.” Eric Brennan’ın bu çalışmalarından sonra Kaliforniya’daki bazı organik marul üreticileri yetiştirdikleri marul bitkilerinin içine alisyum bitkileri karıştırmaya başlamışlar bile. Brennan, bu üreticilerin yaprakbiti ile hiçbir mücadele yapmadıklarına dikkat çekiyor. Üstelik Dr. Eric Brennan’ın belirlediği alisyum/marul oranı üreticiler için büyük önem taşır nitelikte. Bunun nedenini de Eric Brennan şöyle açıklıyor; “Marul üreticileri fazla alisyum bitkisi yetiştirdiklerinde marul üretim alanlarından taviz vermiş oluyorlar. Diğer yandan az miktarda alisyum yaprakbitlerinde tam kontrol sağlayamıyor.” I Kaynak: Flower Power Protects Organic Lettuce Fields. Agricultural Research Magazine, Ocak, 2014.

ABD/Kaliforniya Salinas’ta yaprakbiti kontrolü için aralarında alisyum yetiştirilen organik marul tarlasında hasat yapılıyor.

Alisyum bitkilerinin çiçeklerini ziyaret eden ergin böcekler, aynı zamanda marulda yaprakbitlerinin de doğal düşmanları.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

51


D ünyadan

Mısır bitkileri henüz çok erken bir evrede olsalar dahi, yabancıotlarla beraber büyüyor olmalarından dolayı ifadelenen genlerinde değişiklikler olmuş durumda. Bundan sonra yabancıotlar tarladan uzaklaştırılsalar dahi, mısır hiçbir zaman tam performans göstermesini sağlayacak genlerini aktive edemeyecek.

52

Yabancıotlar mısırın gelişimini kalıcı olarak etkiliyor BD/Güney Dakota Devlet Üniversitesi bilim insanlarından Prof. Dr. Sharon Clay, mısır bitkileri ile yabancıotlar arasındaki ilişkinin sanılandan çok daha karmaşık olduğunu söylüyor. Sharon Clay son çalışmasında, mısır tarlasında bulunan yabancıotların, mısır bitkisinin büyümesini kalıcı olarak duraksattığını belirlemiş. Prof. Dr. Sharon Clay’in bu çalışması Amerikan Yabancıot Derneği (Weed Science Society of America) tarafından çok beğenilmiş. Üstelik bu, Sharon Clay’in dernekten aldığı ilk takdir de değil!… Mısır tarlasında, mısır bitkisi ile yabancıotlar arasındaki etkileşimi inceleyen Prof. Dr. Sharon Clay, mısır tarlasında bulunan yabancıotların, mısır büyümesi üzerinde uzun vadeli etkilerinin olduğunu tespit etmiş. Elde ettiği sonuçlara dayanarak, yabancıotlardan bir kez etkilendikten sonra mısır bitkisinin hiçbir zaman tam performansa ulaşamadığının altını çizen Sharon Clay açıklamalarını şöyle sürdürüyor; “Çalışmamızı; yabancıot-mısır, sadece mısır ve sadece yabancıotların geliştiği tarlalarda gerçekleştirdik. Mısır otsuz tarlada büyüdüğü durumda farklı davranıyor. Daha doğrusu büyüme ve gelişme potansiyelini tam olarak gerçekleştiriyor. Ancak yabancıotların bulunduğu tarlada mısırın büyümesinde önemli duraksamalar oluyor. Otlu tarlada büyüyen mısırın, sonradan otların alınmasıyla da büyüme ve gelişmesi tam performansına hiçbir zaman ulaşmıyor.” Bugüne kadar, kültür bitkilerinin veriminin ve büyümesinin yabancıotlarla olan rekabet sonucu azaldığının sanıldığını hatırlatan Sharon Clay, bu çalışma

A

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

sonucunda bu işin içinde genetik bir mekanizmanın var olduğunu da belirlediklerini ifade ediyor. Clay, bu konuda şöyle devam ediyor; “Gerçekleştirdiğimiz çalışmayla bu işin içinde genetik bir mekanizmanın var olduğunu da belirlemiş durumdayız. Yabancıotlarla hiç karşılaşmamış bir mısır bitkisi ile yabancıotlarla büyüyen bir mısır bitkisinde farklı genler aktif halde bulunuyor. Yani farklı genler ifadeleniyor. Bunun anlamı, yabancıotların mısır bitkisi ile fiziksel olarak rekabet etmenin ötesinde, genetik yapısını da etkilediğidir. Hatta yabancıotlar belirli bir süre sonra mısır tarlasından uzaklaştırılsa dahi, mısır bitkisinde ifadelenen genlerinin deseni değişmiyor. Bunun anlamı, mısır bitkilerinin yabancıotları uzaklaştırılan mısır bitkilerinin hiçbir zaman eski performansına dönememeleridir.” Prof. Dr. Sharon Clay, belirli bir süreliğine dahi olsa yabancıotlarla birlikte büyüyen mısır bitkisinde meydana gelen değişimleri ise şöyle özetliyor; “Sadece bir süreliğine dahi yabancıotlarla büyüyen mısır bitkisinde bazı önemli metabolik reaksiyonlarında görev alan genler hiçbir zaman devreye girmiyor. Benzer şekilde, mısırın fotosentezini etkileyen bazı genlerde de aktif hale geçmiyor. Bitki daha az protein sentezliyor ve daha az hammaddeyi enerjiye çeviriyor. Bunun sonucunda mısır bitkisinin büyümesi yavaş oluyor.” I Kaynak: South Dakota State University, 2014, May 13. Weeds grow bigger among corn; Weeds influence gene expression, growth in corn. ScienceDaily, May 18, 2014.


Doğal bir bileşik sakız kabağında yabancıotları kontrol ediyor! ir yağ asidi olan pelargonic asit hayvanlarda ve bitkilerde doğal olarak sentezlenmektedir. Bu bileşiği sakız kabağında yabancıot kontrolü amacıyla test eden ABD’li araştırmacılar, 1000 m2’ye 1120 g dozunda uygulanan pelargonic asidin yeterli miktarda yabancıot kontrolü sağladığını tespit ettiler. Araştırmacılar, elde ettikleri bu sonuçların hem organik hem de konvansiyonel üreticilerin ilgisini çekeceği görüşünde… Dr. Charles L. Webber III (Şekerkamışı Araştırma Ünitesi, Los Angeles), Prof. Dr. Merritt J. Taylor (Oklahoma Devlet Üniversitesi Tarım Ekonomisi Bölümü) ve Prof. Dr. James W. Shrefler (Oklahoma Devlet Üniversitesi Tarım Bilimleri ve Doğal Kaynaklar Birimi)’den oluşan bilim ekibi, doğal bir bileşik olan pelargonic asidin sakız kabağında yeterli miktarda yabancıot kontrolü sağladığını ortaya koymayı başardılar. ABD’li üreticilerin doğal tarımsal girdilere olan ilgisinin git gide arttığını ifade eden Dr. Charles Webber, bu konuda şunları söylüyor; “Pelargonic asit hayvanlarda ve bitkilerde sentezlenen doğal bir bileşiktir. Bu bakımdan tükettiğimiz gıdalarda bulunmaktadır ve insan sağlığı açısından herhangi bir tehdit oluşturmuyor. Bu bileşiğin yabancıot kontrolüne etkili olduğunu göstermemiz büyük ilgi uyandırdı. Çünkü ABD’de hem organik hem de konvansiyonel üretim yapan çiftçiler, tarımsal uygulamalarında kullandıkları girdilerin doğal olmasına git gide daha fazla özen göstermeye başladılar.” Öncelikle gerçekleştirdikleri çalışmanın tasarımını anlatan Charles Webber, bu konuda şöyle konuşuyor; “Araştırmamızda sakız bitkilerine 1000 m2’ye 560 g, 1120 g ve 1680 g pelargonic asit uyguladık. Temmuz ayında yaptığımız bu uygulamaları 8 gün sonra tekrarladık. Diğer bazı parsellerde ise hiç pelargonic asit uygulaması yapmadık, ancak parsellerde elle yabancıot alımı yaparak parselleri sezon boyunca temiz tuttuk. Pelargonic asit uygulaması yapmadığımız diğer bazı parsellerde

B

ise yabancıotların gelişmesine izin verdik.” Bundan sonra çalışmalarından elde ettikleri bulgulara gelen Dr. Webber şöyle devam ediyor; “Sakız kabağında 1000 m2’ye 1120 g pelargonic asit uygulaması ile tek yıllık geniş yapraklı yabancıotlarda yeterli düzeyde kontrol sağlamayı başardık. Yaptığımız istatistik analizler, 1120 g pelargonic asit uygulaması yaptığımız parsellerden, 560 g ve 1680 g pelargonic asit uygulamaları yaptığımız parsellere göre daha fazla sayıda sakız kabağı hasat ettiğimizi gösterdi. 1120 g pelargonic asit uygulamasından, elle yabancıot alımı yapılan parsellere eşdeğer düzeyde verim elde ettik. Diğer yandan, uyguladığımız pelargonic asit miktarını 1120 g’ın üzerine çıkardığımız durumda sakız kabağı bitkilerine zarar vermeye başladığımız da anlaşıldı.” Dr. Charles L. Webber III ve ekibi, pelargonic asidin sürdürülebilir tarımda yabancıot kontrolünde kullanılabilecek yeni bir bileşik olarak kabul göreceği inancındalar. Araştırmacılar bu doğal bileşiğe hem organik hem de konvansiyonel üretim yapan çiftçilerin ilgi duyacağı görüşünü dile getirerek sözlerini tamamlıyorlar. I Kaynak: Charles L. Webber III, Merritt J. Taylor, and James W. Shrefler. Weed Control in Yellow Squash Using Sequential Postdirected Applications of Pelargonic Acid. HortTechnology, Şubat 2014.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

53


D ünyadan Besinleri topraktan çok daha etkin alabilecek bitkilerin geliştirilmesinin önü açıldı irleşik Krallık/York Üniversitesi biyologları, bitkilerle ortak yaşama giren bazı fungusların bitkilerin topraktaki besinleri almalarını nasıl kolaylaştırdıklarını tespit ettiler. Araştırmacılar, fungusta bulunan ve proton pompası adı verilen bir sistemin bitki kök hücrelerinin içine doğru patikalar açtığını ve bu sayede bitkilerin besin alımlarının güçlendiğini belirtiyorlar. Bilim insanlarına göre bu bulgu, gelecekte daha az gübre kullanan verimli bitkilerin geliştirilmesinin önünü açacak nitelikte… Projeye liderlik eden York Üniversitesi Biyoloji Departmanı bilim insanlarından Prof. Dr. Michael Schultze, bu bulguya ulaşabilmek için Çin, Fransız, Norveç ve ABD’li bilim insanlarıyla ortak çalışmış. Çeltik ve Medicago trunculata bitkilerini model olarak kullanan ekip, bitkilerin bazı funguslarla simbiyoz yaşama girdiklerinde topraktan besin alımlarının nasıl güçlendiğini incelemiş. Michael Schultze çalışmalarını şu sözlerle tanıtıyor; “Bitkilerle yararlı funguslar arasında birçok alanda karşılıklı fayda sağlanan işbirlikleri söz konusudur. Biz bu araştırmamızda, çeltik ve Medicago trunculata bitkilerinin mikoriza fungusları ile gerçekleştirdikleri simbiyotik yaşamı inceledik. Çalışmamızda, bu toprak fun-

B

Medicago trunculata

guslarının bitkilerin topraktan daha fazla besin almalarını nasıl kolaylaştırdıklarını belirlemeyi hedefledik.” Amaçlarını açıkladıktan sonra çalışmasından elde ettiği bulgulara gelen Michael Schultze, bitki-fungus işbirliğinde, proton pompası adı verilen bir proteinin önemine vurgu yapıyor. Schultze şöyle devam ediyor; “Kültür bitkileri ile mikoriza fungusları arasındaki işbirliğinde proton pompası adını verdiğimiz bir proteinin büyük önemi var. Çünkü mikorizya özgü olan bu proton pompası, fungus ile bitki kök hücrelerinin arasında yer alıyor ve bitki kök hücrelerinin içine doğru bir yol açılmasını sağlıyor. Mikoriza fungusu bu sayede bitki kök sisteminin içine doğru büyüyen ve hif adı verilen yapılarını oluşturabiliyor. Bu şekilde kültür bitkisinin topraktaki mineral besinleri daha etkili bir şekilde alması sağlanıyor.” Michael Schultze açısından bu bulgu, gelecekte toprakta bulunan besinleri çok daha etkin bir şekilde alabilen bitkilerin geliştirilmesini sağlayacak nitelikte. Bu nedenle Schultze, proton pompasının bitki ıslahçılarının ilgisini çekeceği görüşünde. Çünkü Schultze, ıslahçıların bu bulgu sayesinde bitkinin doğal yapısından yararlanarak çok daha az gübre kullanan verimli kültür bitkileri geliştirebileceklerini düşünüyor. I Kaynak: Michael Schultze et al. A H -ATPase That Energizes Nutrient Uptake during Mycorrhizal Symbioses in Rice and Medicago truncatula. The Plant Cell, Mayıs 2014.

54

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349



B itki Besleme İlker SÖNMEZ (1) Gökhan UÇAR

Toprak sıcaklığının bitki gelişimi ve oprak sıcaklığı, topraktaki fiziksel, kimyasal ve biyolojik olaylara etki eden önemli bir faktördür. Toprak sıcaklığının temel kaynağı güneştir. Güneşten gelen ışınlar yeryüzüne ulaştığında ışık enerjisi ısı enerjisine dönüşerek cisimleri ısıtır. Toprak yüzeyine gelen güneş radyasyonunun bir bölümü tutulur, bir bölümü de atmosfere tekrar yansıtılır. Koyu renkli topraklar gelen enerjinin %80’ini, açık renkli kuvartz kumları ise %30’unu tutabilirler. Toprağa gelen sıcaklık topraktan kaybolan sıcaklıktan fazla ise toprak ısınmaktadır. Tersi bir durumda ise toprak soğumaktadır. Toprak sıcaklığı uygun olduğu takdirde topraktaki biyolojik ve kimyasal faaliyetler de devam eder (1,2). Bu faaliyetler sıcaklığın düşmesi ve toprağın donması ile durur. Bu nedenle toprak ısınmasına etki eden faktörler ve toprak sıcaklığının kontrolü, toprak verimliliği açısından son derece önemlidir.

T

hToprak Sıcaklığının Kontrolü

Toprak sıcaklığını büyük çapta kontrol etme imkanı yoktur. Bununla birlikte, özellikle düşük sıcaklık nedeniyle tohum çimlenmesi, bitki çıkışında ve özellikle genç bitkilerde gelişmenin yavaşlayabileceği veya don zararlarının ortaya çıkabileceği ilkbahar aylarında, sıcaklığı küçük ölçülerde değiştirebilecek bazı lokal önlemler alınabilir.

(1)

56

Su altında kalan ya da kötü drenaj nedeniyle fazla su içeren topraklar düşük sıcaklığa sahip olmaktadırlar. Böyle topraklarda uygun drenaj temin edilerek toprak sıcaklığı değiştirilebilir. Özellikle yaz aylarında bitkilerin kök gelişmelerine olumsuz etki yapan yüksek toprak sıcaklığı, sulama yapılarak giderilebilir. Toprakların ısı rejimini değiştiren diğer bir uygulama ise malçlamadır. Malç; toprak üzerine serilen ve toprak üzerinde muhafaza edilen saman, talaş, kağıt, plastik vs. gibi herhangi bir maddedir. Açık renkli organik malç kullanılırsa toprak sıcaklığı düşer bunun aksine koyu renkli plastik malç malzemesi kullanılırsa toprak sıcaklığı artar. Toprak işlemesi yapılan bir arazideki günlük sıcaklık dalgalanmaları, toprak işlemesi yapılmayan arazilerdekine göre çok daha fazladır. Gevşek bir toprak geceleri sıkışmış bir topraktan daha soğuk olmakta ve böylece donmaya karşı daha hassas durumda bulunmaktadır. Toprakların işlenmiş ya da işlenmemiş olması bitki örtüsünü de etkilemek suretiyle toprak sıcaklığını değiştirebilmektedir(3,4). hBitki Gelişimi

Toprak sıcaklığı; tohumların çimlenmesinden, fide büyümesi ve gelişmesine kadar tüm aşamalarda bitki yaşamını etkisi altında bulunduran, çok

Yrd. Doç. Dr. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü, Kampus/Antalya - ilkersonmez@akdeniz.edu.tr

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


besin elementleri üzerine etkileri önemli bir ekolojik faktördür. Toprak sıcaklığı da hava sıcaklığı gibi bitkilerin gelişmesi için hayati önem taşır(5). Çimlenme hızı ve süresi üzerine toprak sıcaklığının büyük etkisi vardır. Soğuk topraklarda geç ve zor çimlenen tohumlardan elde edilen ürün miktarları da az olur. Çoğu kez çimlenmede en alt sıcaklık düzeyinin 0ºC dolayında olduğu kabul edilmektedir. Diğer koşullar uygun olsa da sıcaklığın çok düşük ya da yüksek olması durumunda çimlenme gerçekleşmez ya da çok az oranda gerçekleşir. Çimlenme ve gelişme için gereken en düşük ve elverişli sıcaklık miktarı bitkiden bitkiye göre değişir. Çizelge 1’de bitkilerin çimlenmesi üzerine sıcaklığın etkisi görülmektedir.

tir. Buna göre, ilkbaharda sıcak ve soğuk olan topraklar verimlilik açısından değişik tarımsal öneme sahiptir. Toprak sıcaklığı, bitki kökleri tarafından suyun alımını da etkiler. Sıcaklık arttıkça su absorpsiyonu da artar. Bitkilerde kök gelişimi de toprak sıcaklığından etkilenmekte ve toprak sıcaklığının artmasıyla birlikte kök gelişimi artmaktadır (7). Bitkilerde kök gelişmesi üzerine en uygun toprak sıcaklığı genellikle 15-20°C arasındadır. Optimum sıcaklık pamuk bitkisinde 30°C, buğday bitkisinde 25°C ve patates bitkisinde 15-20°C olarak belirlenmiştir (8). Kök büyümesi düşük sıcaklıklarda olumsuz şekilde etkilenmekte, kökler daha kısa ve kalın olmakta, özellikle de yan kök oluşumu gerilemektedir. Yapılan bir çalışmada kışlık buğdayın Çizelge 1. Çeşitli bitkilerin çimlenmesi üzerine etkisi (6). değişik toprak sıcaklıklarında kök geliBitki Çeşidi En düşük çimlenme ısısı, °C Optimal Sıcaklık, °C şimi gözlenmiş ve kök büyümesi için Buğday 3-4 25 optimum sıcaklık olan 25 °C’den aşağı Çavdar 1-2 25 ve yukarı sıcaklıklarda (20°C ve 30°C’de) Yulaf 4-5 25 kök büyümesi belirgin şekilde azalMısır 8 33 mıştır (8). Bezelye Bakla Şeker pancarı

1-2 10 4-5

Sıcaklığın optimum düzeylere yükselmesi ile birlikte çimlenmenin gittikçe hızlandığı tespit edilmiş-

30 32 25

hBesin Elementleriyle İlişkisi

Kök alanında sıcaklığın aşırı düzeyde artması sonucu iyon alımının hızla azalması, besin elementi alımında rol oynayan enzimlerin ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

57


B itki Besleme işlevlerini yitirmeleri ile yakından ilgilidir. Yüksek sıcaklıkta solunum etkilendiği gibi membranların geçirgenliklerinin azalması sonucu pasif absorpsiyon ve iyon birikimi de azalmaktadır. Sıcaklık, absorbe edilen anyon ve katyonların oranı üzerinde de etkili olmaktadır. Nedenleri kesin olarak bilinmemekle birlikte yapılan çalışmalar, değişik sıcaklıklarda anyonların katyonlara göre daha az absorbe edildiklerini göstermiştir (9). Toprakta biyolojik ve mikrobiyal aktiviteler de sıcaklıkla çok yakından ilgilidir. Pratikte 0°C’ den düşük sıcaklıklarda mikrobiyal aktivite durmaktadır. Toprak organizmalarının sıcaklık istekleri çok değişiktir. Mikroorganizmaların çoğunun optimum sıcaklık istekleri 25-35°C arasında olup, 80°C’nin üzerindeki sıcaklıklarda toprak canlılarının çoğu ölür. Buna bağlı olarak mikroorganizma aktivitesi olumsuz yönde etkilenir ve dolayısıyla besin elementlerinin alınımı da etkilenir. AZOT (N): Azot alımı üzerine ortam sıcaklığı önemli etki yapmaktadır. Düşük sıcaklıklarda NO3- ve NH4+ daha az alınır. Yapılan bir çalışmada (10) eşit miktarlarda nitrat ve amonyum içeren besin çözeltisinde yetiştirilen çim bitkisinin düşük sıcaklıkta amonyumun nitrata göre daha fazla alındığını belirlemişlerdir. Araştırma bulgularına dayanılarak serin iklim yörelerinde azotu amonyum şeklinde içeren kimyasal gübrelerin toprağa uygulanması önerilmektedir.

Toprakta biyolojik ve mikrobiyal aktiviteler de sıcaklıkla çok yakından ilgilidir. Pratikte 0°C’ den düşük sıcaklıklarda mikrobiyal aktivite durmaktadır. Toprak organizmalarının sıcaklık istekleri çok değişiktir. Mikroorganizmaların çoğunun optimum sıcaklık istekleri 25-35°C arasında olup, 80°C’nin üzerindeki sıcaklıklarda toprak canlılarının çoğu ölür. Buna bağlı olarak mikroorganizma aktivitesi olumsuz yönde etkilenir ve dolayısıyla besin elementlerinin alınımı da etkilenir.

58

Bir başka azot kazancı olan nitrifikasyonda, toprak sıcaklığı nitrifikasyon bakterileri üzerinde çok önemli bir etkiye sahiptir. Genel olarak nitrifikasyon bakterileri 1-40 °C arasında etkinlik göstermekle birlikte optimum sıcaklık 30-35 °C arasındadır. Toprakta 5°C’ nin altında çok az nitrat oluşur. Bu durumlar göz önünde bulundurularak azotlu gübreleme yapılmalıdır. FOSFOR (P): Günümüzde tarım ürünlerinde saptanan fosfor noksanlığı, ülkemizde ve dünyanın değişik ülkelerinde en önemli sorunlarından birisi olarak görülmektedir (11,12). Toprak sıcaklığı da fosforun çözünürlüğü ve fiksasyonu üzerinde önemli bir etkendir. Daha önce yapılan bir araştırmaya göre mısır bitkisinde, 13°C ve 20°C’ de uygulanan fosfor gübrelemesinden mısır bitkisinin 20°C’ de daha iyi yararlandığı görülmüştür. Toprak sıcaklığının 21°C’den 13°C’ye düşmesi sonucu fosforun toprakta alınabilirliğinin % 70 azaldığı belirtilmektedir. POTASYUM (K): Toprak sıcaklığı, bitkilerde potasyum alınımı üzerine etkili önemli bir çevre etmenidir. Toprak sıcaklığı; kök aktivitesini, fizyolojik işlevleri, bitki büyümesini, toprak çözeltisinin potasyum içeriğini, toprak suyunun difüzyon oranını vb. etkilemek

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

suretiyle bitkilerde potasyum alımını etkiler. Kök sıcaklığı 15°C’ den 29°C’ ye yükseldiğinde mısır bitkisinin potasyum alımı 2,6 kat artmıştır. Kök sıcaklığının 15°C’ den 29°C’ye yükseltilmesi durumunda toprağa uygulanan tüm potasyum düzeylerinde toprak çözeltisinde ortalama %23 daha fazla çözünebilir potasyum bulunduğunu ve difüzyon katsayısının da %71 arttığı saptanmıştır(13). MAGNEZYUM (Mg): Bitki çeşidine ve gelişme durumuna bağlı olarak kök bölgesinde toprak sıcaklığının düşük ve yüksek olması magnezyum alımını etkiler. Yapılan bir araştırmada (14) kök bölgesi sıcaklığının 10°C, 15°C ve 20°C’ ye yükseltilmesiyle 30 günde buğday fidelerinde magnezyum alımının arttığı ve 30 günden sonra azaldığı belirlenmiştir. Benzer şekilde rizosfer bölgesinde sıcaklık 20°C’ den 10°C’ ye düştüğü zaman magnezyum alımının azaldığı saptanmıştır. Yapılan araştırmalarda mikorizal koloniye sahip bitkilerin kökleri tarafından magnezyumun daha fazla alındığı belirlenmiştir (15). KÜKÜRT (S): Toprak sıcaklığının kükürtün yarayışlılığı üzerindeki etkisi çoğu kültür bitkilerinin sıcaklığa tepkisi ile uygunluk içerisindedir. Birçok kültür bitkisi 15-35°C’de en uygun gelişim gösterdikleri gibi, kükürdün yarayışlılığı da bu sıcaklık derecelerinde en yüksek düzeylerdedir. Kükürt mineralizasyonu ile toprak mikroorganizmaları arasında doğrusal bir ilişki mevcut olduğundan dolayı sıcaklık mikrobiyal aktivite açısından da son derece önemlidir. DEMİR (Fe): Toprak sıcaklığının bitkilerde demir alımını azaltması ve bunun bir sonucu olarak demir noksanlığı belirtilerinin ortaya çıktığı görülmektedir. Düşük toprak sıcaklığı, kök büyümesini olumsuz şekilde etkilemenin yanında köklerde metabolik aktiviteyi ve buğdaygil olmayan bitkilerin demir stresine dayanıklılıklarını azaltır (16). Yüksek toprak sıcaklığı, fitosideroforların mikrobiyolojik parçalanmalarında dolayısıyla buğdaygil bitkilerinde demir alımının azalmasına neden olur (17). Ayrıca yüksek toprak ve atmosfer sıcaklığı, bitkilerde büyüme oranının göreceli olarak daha fazla artmasına dolayısıyla alınan demir miktarının gereksinimin altında kalmasına neden olur (18). MANGAN (Mn): Toprak sıcaklığının, bitkilerde mangan alımı üzerine etkili olduğu saptanmıştır. Düşük sıcaklıkta, toprakta manganın çözünürlüğünün olduğu kadar mikrobiyal aktivitenin de azalması bunun temel nedenidir. Toprak sıcaklığı 10°C’ den 25°C’ ye çıktığı zaman, organik toprakta yetiştirilen arpa bitkisinde mangan alımının yaklaşık 3 kat arttığı belirlenmiştir (19).


ÇİNKO (Zn): Toprak sıcaklığıyla ilgili olarak bitkilerde çinko alımının arttığı saptanmıştır. Yapılan bir çalışmada çinko noksanlığı gösteren ve kök alanı sıcaklığı 10ºC, 16 ºC, 21ºC ve 27ºC olan toprakta yetiştirilen domates bitkisinde çinko içeriğinin sırası ile 5.1, 6.1, 11.9, 12.4 mg kg-1 olduğu belirlenmiştir(20). BAKIR (Cu): Optimum toprak sıcaklığı, organik bağlı bakırın yarayışlılığını artırmak suretiyle, bitkilerde bakır alımını olumlu şekilde etkiler.

Sonuç olarak toprak sıcaklığı, ekolojik ve pedolojik etkileri ile toprak oluşumu ve verimliliğine yön veren önemli bir parametredir. Toprak sıcaklığı, gerek mineral maddeler ve organik maddelerin ayrışmalarını ve gerekse mikrobiyal faaliyetleri etkilemek suretiyle, topraktaki diğer bitki besinlerinin kapsamına, dönüşüm olaylarına ve elverişlilik düzeyine de etki eden önemli bir faktördür. Genel olarak 25ºC sıcaklık besin elementlerinin optimum olarak alındığı sıcaklık olarak belirtilmektedir. Özellikle açık alan yetiştiriciliklerinde gübrelerin uygulanma zamanları toprak sıcaklığı dikkate alınarak yapılmak zorundadır. Aksi takdirde bitkilerin besin elementlerinden faydalanmaları minimum seviyede gerçekleşecektir. I

BOR (B): Toprak sıcaklığı bor alımında ve borun yarayışlılığı üzerinde etkilidir. Yapılan bir çalışmada besin çözeltisinde bitki köklerinin 28-33ºC arasında iyi geliştikleri, ancak sıcaklık 18ºC’ye düştüğü zaman bitkide şiddetli bor noksanlığı belirtilerinin görüldüğünü saptanmıştır(21). Besin çözeltisi sıcaklığı 23ºC olması durumunda da orta düzeyde bor Çizelge 2. Toprak sıcaklığının mısır bitkisinde Bor alımı üzerine etkisi( 8) noksanlığı görülmüştür. Çizelge Toprak Sıcaklığı, Kök+gövde kuru ağırlığı, g Toplam su tüketimi, B içeriği* 2’den görüldüğü gibi toprak sıºC saksı-1 g saksı-1 μg saksı-1 caklığı 20ºC’den 31ºC’ye yüksel12 1,53 95 166 diği zaman mısır bitkisinin de su 20 10,67 845 192 tüketimi yaklaşık 2 kat artarken 31 14,41 1635 1867 bor alımı 10 kat artmıştır (8). * Toprak üstü organlarında

hKaynaklar

Angers D.A. and Carter M.R. 1996. Aggregation and organic matter storage in cool, humid agricultural soils. In Carter, M.R., Stewart, B.A. (eds): Structure and Organic Matter Storage in Agricultural Soils. CRC Press, pp.193-211. Pepin, S., Dorais, M., Gruyer, N. and Menard, C. 2008. Changes in mineral content and CO2 release from organic greenhouse soils incubated under two different temperatures and moisture conditions. 16th IFOAM Organic World Congress, Modena, Italy, June 16-20. Yeşilsoy, M.Ş. ve Aydın, M. 1991. Toprak Fiziği. Ç.Ü. Ziraat fakültesi, Ders Kitabı No:124, Adana. Licht, M.A and Al-Kaisi, M.2005. Strip-tiilage effect on seedbed soil temperature and other soil physical properties Soil & Tiilage Research, 80.233-249. Russel, E.W. 1980. Soil conditions and plant growth. 10th edition, Longmans Green and Co. Press, London. Tugay, M.E. 1984. Tarımsal Ekoloji. Cumhuriyet Üniv. Ziraat Fakültesi Yayınları, Ders Notları:3, Tokat. Kaspar, T.C. and Bland, W.L. 1992. Soil temperature and root growth. Soil Sci. 154 (4):290-299. Kacar, B. ve Katkat, V. 2007. Bitki Besleme. Bitkilerde Azot Alımı. Nobel Yayınları, Yayın No: 849, s: 145-216. Bravo, F.P. and E.G. Uribe 1981. Temperature dependence of the concentration kinetics of absorption of phospate and potassşum in corn roots. Plant Physiol. 67:815-819. Clarkson ,D.T. and A.J. Warner 1979. Relationship between root temperature and the transport of ammonium and nitrate ions by Italian and prennial ryegrass (Lolium multiflorum and Lolium perennne). Plant Physiol. 64:557-561.

Faye, I., O. Diouf, A. Guisse, M. Sene, and N.Diallo 2006.Characterizing root responses to low phosphorus in pearl millet (Pennisetum glaucum L.R. Br.).Agron. J.98:1187-1194. Güçdemir, İ.H. 2006. Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi Güncelleştirilmiş ve Geliştirilmiş 5. Baskı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları, Genel Yayın No:231, Teknik Yayın No:69, s.1-423. Ching, P.C. and S.A. Barber 1979. Evaluation of temperature effects on potassium uptake by corn. Agron. Jour.71:1040-1044. Huang, J.W. and D.L., Grunes 1992. Effects of root temperature and nitrogen form on magnesium uptake antrasnlocation by wheat seedlings. J. Plant Nutr. 15(6/7):991-1005. Clark, R.B.and S.K. Zeto 2000. Mineral acquisition by arbuscular mycorrhizal plants. J. Plant Nutr. 23(7): 867-902. Marschner. H., V. Römbeld and M. Kissel 1986. Different strategies in higher plants in mobilization and uptake of iron. J. Plant Nutr. 9:695-713. Awad, F., V. Römheld and H. Marschner 1988. Mobilization of ferric iron from a calcareous soil by plant-borne chelators (phytosiderophores). J. Plant Nutr. 11:701-713. Inskeep, W.P. and P.R. Bloom 1986. Effects of soil moisture on soil CO2 soil solution bicarbonate and iron chlorosis in peanut. Soil Sci. Soc. Am. J. 52:1032-1037. Reid, J.M., and G.J. Racz 1985. Effects of soil temperature on manganese availability to plants grown on an organic soil. Can. J. Soil Sci. 65:769-775. Martin, W.E., J.G. Mclean and J.Quick 1965. Effect of temprerature on phosphorus induced zinc deficiency. Soil Sci. Soc. Amer. Proc. 29:411-413. Forno, D.A., C.J. Asher and D.G. Edwards 1979. Boron nutrition of cassava, and the boron temperature interaction. Field Crops Res.2:265279.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

59


T arımsal girdi Mehmet IRMAK Tarımsal İş Geliştirme Danışmanı mehmet@mehmetirmak.com.tr

Dış Ticaret Rakamları İle Gübre ilindiği üzere gübre kullanımı; bilinçli, yeterli miktarlarda ve doğru zamanda yapıldığında istenen amaca ulaşmada etkili olmaktadır. Yeterli dozların üstünde ve bilimsel temellere dayanmayan gübreleme programları toprakların yapısal özelliklerini bozmakta, ekonomik olarak fazla bir yük getirmekte, çevre kirliliği açısından yarattığı olumsuz etkilerin yanında içme sularının da kalitesini düşürerek yer altı su kaynaklarının kullanımında problemler yaratmaktadır. Bu nedenle günümüzde toprakta mevcut besin elementlerinin miktarları dikkate alınmaktadır. İlk elde üretimi yapılan bitkinin verimine bağlı ihtiyaç duyduğu besin element miktarı belirlenmektedir. Sonra, yetiştirme ortamı ve çevresel özellikler değerlendirilmektedir. Bu şekilde hazırlanan yeterli ve dengeli gübreleme programları, bitkilerin beslenmesinde dikkate alınan bir yaklaşım olarak ABD, Kanada ve Batı Avrupa’da yaygın şekilde uygulanmaktadır. Bu yazımızda ülkemiz gübre sektörünün, sadece dış ticaret faktörleri ve gerçekleştirdiği dış ticaret hacimlerini ele alarak; Türkiye’de bitkilerin beslenmesindeki mevcut maliyet-verim-kalite dengesindeki yansımaları ele almaya çalışacağız. 1970’ler ve öncesi ziraat mühendisi büyüklerimizin davul tozu minare gölgesi karışımı olarak nitelendirdikleri sıvı gübrelerin (NPK, iz element karışımları, enzim ve diğer organik asit grupları v.b. etkin maddeler) ülkemizdeki gelişim çizgisi dikkatle incelen-

B

Çizelge 1 - Çeşitlerine ve etkili bitki besin maddesi (BBM) ilkesine göre katı kimyasal gübrelerin ithalat miktarları (ton) Gübre Çeşidi 2009 2010 2011 2012 2013 Amonyum Sülfat (%21 N) 300.544 258.766 421.129 259.457 513.672 Amonyum Nitrat (%26 N) 56.152 35.120 72.685 61.173 200.418 Amonyum Nitrat (%33 N) 846.231 599.645 653.912 357.969 540.287 Üre 992.785 904.711 502.148 743.877 1.007.252 Triple Süper Fosfat 6.129 2.967 6.408 2.469 Normal Süper Fosfat 1.524 5.020 3.571 837 DAP - Diamonyum Fosfat 425.010 322.024 204.509 371.170 366.102 Potasyum Sülfat 10.872 14.435 19.203 25.483 9.230 Kompoze Gübreler* 367.610 148.942 360.341 256.677 293.885 Fiziki Toplam 3.006.857 2.283.643 2.241.914 2.085.784 2.934.152 Azot 949.266 761.520 655.004 643.369 919.398 Fosfor 263.633 169.850 154.541 221.729 220.599 Potasyum 46.325 24.061 41.451 30.222 27.511 Etkili B.B.M.Toplamı 1.259.224 955.431 850.996 895.319 1.167.508 *Kompoze gübreler: 20.20.0, 20.20.20+Zn, 26.13.0, 15.15.15, 15.15.15+Zn, 20.10.10, 12.20.12, 12.30.12, 11.52.0, 25.5.0, 10.25.20, 10.20.20, 13.0.46, 16.0.0, 16.20.0, 8.24.24, 10.15.25, 25.5.10, 18.24.12+Zn, 20.32.0+Zn, 15.25.15 gübrelerinden oluşmaktadır. Kaynak: T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitki Besleme İstatistikleri, Kimyevi Gübre Üretim, Tüketim, İthalat ve İhracat İstatistikleri (2014).

60

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

melidir. Halen ithal katı ve sıvı gübrelerin, üretici nezdinde daha kaliteli ve sonuç alıcı gözükmesi aslında iç piyasa için yapılan üretimin bilimsel temellere, arge’ye ve teknolojik üstünlüğe dayandırılması gerçeğini bize tekrar hatırlatıyor. Gübre sektörünün gelişmesinin sadece bilimsel disiplin gözetilerek tutarlı kararların alınmasına bağlı olduğu herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle ülkemizdeki bitki besleme uygulamalarında maliyet-verim-kalite dengesinin yerleşmesi kadar gübre ihracatının önemli boyutlarda geliştirilebileceği hakkında fazlası ile umut ışığı görülmektedir. hTürkiye’de Katı Kimyasal Gübre İthalatı (Miktar) Ülkemiz kimyasal gübre tüketimi fiziki toplamı, 2009 yılından 2013 yılına kadar ortalama 5.232.708 ton olmasına karşın bunun 3.462.578 tonu yerli üretim ile karşılanırken 1.770.130 tonu da (yaklaşık % 34’ü) ithalat yolu ile karşılanmıştır. Bu oran 2000 yılına kadar % 25 iken, son on yıllık ortalamada % 48’e çıkmıştır. Katı gübre ithalat payının önemli boyutta olmasının sebepleri gübre cinslerine göre değişmekle birlikte ana sebepler arasında kapasite yetersizliği, uygun ithalat fiyatları, ekonomik üretim yapılamaması ve yanlış gübre tüketimi gibi etmenler sayılabilir. Çeşitlerine ve etkili bitki besin maddesi (BBM) ilkesine göre kimyasal gübrelerin ithalat miktarları çizelge 1’de verilmiştir. hTürkiye’de Katı Kimyasal Gübre İhracatı (Miktar) Katı kimyasal gübre ihracatı, hammadde fiyatlarına, iç piyasa koşullarına ve uluslararası gübre fiyatlarına göre değişim göstermekle birlikte gübre üretiminin yüzde 10’undan biraz fazladır. Katı kimyasal gübre ihracatı genelde Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerine yapılmaktadır. Çeşitlerine ve etkili bitki besin maddesi (BBM) ilkesine göre kimyasal gübrelerin ihracat miktarları çizelge 2’de verilmiştir. Kimyasal granül gübre ihracatımız son beş yılda ortalama 352.472 ton olarak gerçekleşirken 2013 yılında keskin düşüş yaşanmıştır. Son iki yılda en fazla ihraç edilen gübre çeşidi kompoze gübreler olurken bunu DAP izlemiştir. Azotlu gübre ihracatında önemli düşüşler olmuştur. Ülkemizde amonyum sülfat, kalsiyum amonyum nitrat, amonyum nitrat ve üre gübrelerinin üretiminin iç talebi karşılayacak düzeyde


Sektörümüz (1)

olmaması ve diğer gübreler için ise doğalgaz, fosfat kayası, potasyum ve kükürt gibi ana girdilerin pahalı ve kolay bulunamaması zengin hammadde kaynakları bulunan ülkelerle uluslararası piyasada rekabet edilememesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle katı kimyasal gübrelerin ihracatının sınırlı olduğu savı genel kabul görmektedir. Sıvı formda kimyasal, organo-mineral ve organik gübrelerin ihracatına ait miktar yönü ile elimizde “resmi” bilgi henüz mevcut değildir. hDikkatle İncelememiz ve Takip Etmemiz Gereken Ülke: İspanya Bulunduğumuz coğrafyanın gerek iklimsel özelliklerinin benzerliği gerekse yaş meyve, sebze ve narenciyedeki hedef ülkelerde en büyük rakibimiz durumunda olan İspanya’nın dikkatle takip edilmesi gerektiğine inanıyoruz. İspanya’da ve ülkemizde kesintisiz olarak gübre dış ticareti ile uğraşan gübre firmalarının sayılarını yan yana getirdiğimizde şu çarpıcı gerçeği görebilmekteyiz. İSPANYA İthalatçı Gübre Firma Sayısı

İhracatçı Gübre Firma Sayısı

433

661 TÜRKİYE

İthalatçı Gübre Firma Sayısı

İhracatçı Gübre Firma Sayısı

108

154

Kaynak: İMMİB – İstanbul Maden ve Metaller İhracatçılar Birlikleri Genel Sekreterliği (2013 – 2014) ve ITC International Trade Center; www.trademap.org

(İMMİB) İstanbul Maden ve Metaller İhracatçıları Birlikleri Genel Sekreterliği bünyesinde yer alan ve gübre sektörünün koordinatör birliği konumunda olan İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamülleri İhracatçılar Birliği verilerine göre 2011 – 2013 yılları arasında 441 Türk firması gübre ihracatı gerçekleştirmiştir. Bu firmalardan ancak 154’ü (yüzde 35’i) anılan dönem içerisinde kesintisiz gübre ihracatı gerçekleştirebilmiştir. Katı gübre üretiminde ve ihracatında bulunan bir elin parmak sayısı kadar olan üretici büyük firmalarımızı (TOROS, GÜBRETAŞ, İGSAŞ, BAGFAŞ, EGE gibi) bir yana koyduğumuzda, gerçekleşen rakamlara ve bölgesel dağılıma baktığımızda; Türkiye gübre ihracatının gelişmesi için firmalarımızın önemli deneyimler elde etmeye başladığını görmekteyiz. Elbette

Çizelge 2 - Çeşitlerine ve etkili bitki besin maddesi (BBM) ilkesine göre katı kimyasal gübrelerin ihracat miktarları (ton) Gübre Çeşidi 2009 2010 2011 2012 2013 Amonyum Sülfat (%21 N) 43.324 53.190 57.304 19.742 15.534 Amonyum Nitrat (%26 N) 7.679 82.144 303.181 50.781 3.455 Amonyum Nitrat (%33 N) 10.418 5.863 17.272 93.397 4.560 Üre 1.725 22.239 906 3.931 6.710 Triple Süper Fosfat 133 24.510 3.504 Normal Süper Fosfat 55 989 624 954 794 DAP - Diamonyum Fosfat 124.752 264.408 110.539 76.097 65.935 Potasyum Sülfat 93 5.478 1.166 296 1.472 Kompoze Gübreler* 32.505 42.531 52.250 66.819 83.100 Fiziki Toplam 220.684 501.352 543.242 315.521 181.560 Azot 44.655 100.647 126.877 74.405 34.968 Fosfor 63.227 140.651 61.010 49.281 46.137 Potasyum 665 3.228 1.657 5.495 6.178 Etkili B.B.M.Toplamı 108.547 244.527 189.544 129.181 87.283 *Kompoze gübreler: 20.20.0, 20.20.20+Zn, 26.13.0, 15.15.15, 15.15.15+Zn, 20.10.10, 12.20.12, 12.30.12, 11.52.0, 25.5.0, 10.25.20, 10.20.20, 13.0.46, 16.0.0, 16.20.0, 8.24.24, 10.15.25, 25.5.10, 18.24.12+Zn, 20.32.0+Zn, 15.25.15 gübrelerinden oluşmaktadır. Kaynak: T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitki Besleme İstatistikleri, Kimyevi Gübre Üretim, Tüketim, İthalat ve İhracat İstatistikleri (2014).

bu rakamları İspanya ile karşılaştırdığımızda aslında umutsuzluğa kapılmak yerine bizleri hazır bir pazarın beklediğini de kabul edebiliriz. Türkiye ve İspanya’nın ABD Doları bazında gübre ithalat rakamları incelendiğinde başka çarpıcı gerçek ortaya çıkmaktadır. Çizelge 3 – İspanya’nın Gübre İthalatı Yaptığı Ülkeler ( ABD Doları x 1.000 ) İhracatçı Ülkeler 2009 2010 2011 2012 1 Belçika 27.215 98.425 127.468 158.771 2 Mısır 88.182 97.294 111.363 135.181 3 Portekiz 41.846 73.500 130.676 140.598 4 Almanya 47.708 59.354 80.826 82.771 5 Fas 73.446 42.765 55.560 40.148 6 Hollanda 36.046 45.096 81.177 79.200 7 Norveç 30.592 57.004 73.122 58.757 8 Rusya F. 26.784 53.544 59.903 31.477 9 Fransa 46.744 47.406 59.694 58.578 10 Şili 30.472 42.476 60.809 76.029 11 İsrail 19.421 28.452 24.974 38.512 12 Tunus 28.666 17.591 7.875 43.484 13 Litvanya 5.727 640 3.128 10.584 14 İtalya 18.607 14.370 19.694 21.692 15 Libya 19.324 36.308 5.707 4.239 16 Belarus 1.141 2.581 551 15.147 17 Ukrayna 11.191 4.169 17.632 5.491 18 Romanya 5.237 18.786 25.911 12.971 19 Katar 0 0 0 5.440 20 Diğer Ülkeler 46.365 79.876 108.442 75.124 Toplam Gübre 604.714 819.637 1.054.512 1.094.194 İthalatı

2013 195.086 136.767 136.466 89.179 73.564 72.106 68.133 61.724 61.311 43.767 41.317 29.530 24.543 20.314 18.424 16.403 15.677 14.468 9.401 91.392 1.219.572

Kaynak: UN Comtrade istatistiklerine dayanarak ITC International Trade Center; www.trademap.org

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

61


T arımsal girdi Çizelge 3’te görüldüğü üzere son yıllarda İspanya’nın gübre ithalatının 2008 ekonomik krizine rağmen artarak devam ettiğini görüyoruz. 2013 yılı itibarı ile toplam gübre ithalatı 1.219.572.000 ABD Doları olmuştur. Aynı şekilde Türkiye’nin yapmış olduğu gübre ithalatına bakacak olursak;

leştirdiği yaş meyve, sebze ve narenciye ihracatından elde ettiği 14.707.101.449 (10.682.000.000 Euro) ABD doları dövizin sadece yüzde 8,3’nü gübre ithalatında kullanmıştır.

Çizelge 4 – Türkiye’nin Gübre İthalatı Yaptığı Ülkeler ( ABD Doları x 1.000 ) İhracatçı Ülkeler 2009 2010 2011 1 Ukrayna 166.054 183.835 307.244 2 Rusya F. 381.760 218.082 350.362 3 Mısır 55.664 78.735 66.779 4 Tunus 117.065 150.858 112.044 5 Romanya 107.242 89.066 156.574 6 Hırvatistan 38.882 30.705 75.138 7 İran 64 270 27.888 8 Ürdün 970 679 4.712 9 Yunanistan 15.213 12.859 17.885 10 Belçika 24.733 40.930 48.180 11 Belarus 27 17.223 13.857 12 Gürcistan 4.805 23.326 17.181 13 Libya 19.639 27.268 2.331 14 İtalya 11.683 19.520 24.034 15 Bulgaristan 2.404 26.469 7.493 16 İsrail 12.455 20.753 18.893 17 Çin 3.721 4.296 11.174 18 İspanya 12.417 15.538 13.069 Suudi 19 156 126 280 Arabistan 20 Diğer Ülkeler 81.678 56.240 99.285 Toplam 1.056.632 1.016.778 1.374.403 Gübre İthalatı

2012 295.305 283.271 47.410 68.016 202.427 23.743 55.961 47.986 15.133 42.545 16.013 8.142 0 24.871 11.623 27.319 6.851 18.754

2013 343.086 324.235 122.275 109.715 78.977 42.909 40.526 39.607 37.973 37.347 36.698 35.415 27.759 25.585 25.142 24.389 20.021 14.047

18.151

13.858

169.188

92.539

1.382.709

1.492.103

Kaynak: UN Comtrade istatistiklerine dayanarak ITC International Trade Center; www.trademap.org

Ülke

Yaş Meyve Sebze Gübre İthalatı Gübre İhracatı Narenciye İhracatı (USD) 2013 (USD) 2013 (USD) 2013

2013 yılı itibarı ile 1.492.103.000 ABD Doları olan gübre ithalatı, Türkiye’nin rakibi karşısında dayanılmaz ağırlığını oluşturmaktadır. Bunun Türkiye 1.492.103.000 133.126.730 2.349.429.088 nedeni gerçek ihtiyaçtan mı yoksa her zaman İspanya 1.219.572.000 1.023.127.000 14.707.101.449 söylenmeye çalışılan Türkiye’de bilinçsiz gübre Kaynak: UN Comtrade istatistiklerine göre ITC International Trade Center; www.trademap.org; FreshPlaza.com - Spanish fruit and vegetable exports tüketiminin varlığından mıdır? Görünen odur ki reached 10,682 million Euro turnover in 2013 ve AKİB – Akdeniz İhracatçı Birbu durum; halk sağlığında en büyük sorun likleri 2014 olan antibiyotik kullanımı gibi bitkisel üretimde Bu konunun ihracat boyutu ile parasal genişlede iflah olmaz azot bağımlılığımızın bir sonucudur diyebiliriz. Miktar yönünden ithalatımız incelendiğinde meleri, gübre ihracatı için hedef ülkeleri, gübre sekbu gerçeği herkesin kabul edeceğini düşünüyorum. törünün ihracat için zayıf, güçlü yanlarını ve sektörü Gübre ithalatı yaptığımız ülke profillerine de bak- bekleyen dış piyasalardaki tehdit ve fırsatları da diğer tığımızda bu gerçek bir kat daha perçinleşiyor. 2013 yazımızda ele almaya çalışacağız. Böylece ülkemiz yılında büyük emeklerle gerçekleştirdiğimiz yaş için önemli bir istihdam, sürdürülebilir döviz kaynağı meyve sebze ve narenciye ihracatımızdan elde etti- ve atıl duran hammadde kaynaklarımızın aslında nağimiz 2.349.429.088 ABD Doları dövizin yüzde 63,5’ni sıl değerlendirilebileceği hakkındaki görüşlerimizi ve olduğu gibi gübre ithalatı ile yurtdışına iade etmişiz. elimizdeki kullanılabilir verileri paylaşabileceğimize En büyük rakibimiz İspanya ise 2013 yılında gerçek- inanıyorum. I

62

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349



B itki koruma (Leptosphaeria maculans, anamorfu; Phoma lingam)

Kanola Phoma zararına ilişkin araştırmalar ÖZET

ABSTRACT

Trakya bölgesinde 2009-2013 yıllarında yapılan sürvey çalışmalarında incelenen toplam 195 kanola tarlasından 192’sinin (% 98.5) Phoma hastalığı (Leptosphaeria maculans) ile bulaşık olduğu saptanmıştır. 2-4 yapraklı bitkilerde gelişmeye başlayan yaprak lekeleri, rozet dönemi boyunca yayılmaya devam etmiş daha sonra görülmemiştir. Sap lekeleri ise olgunluk döneminde, ancak Haziran ortasında görülmeye başlamıştır. Phoma hastalığı, tane verimi ve bin tane ağırlığında 2012 yılında % 40.97 ve % 20.13 oranında, 2013 yılında sırasıyla % 34.96 ve 23.40, ana sap kapsül sayısında % 18.70, kapsül tane veriminde 19.75oranında tane verimi kaybına neden olmuş, kapsülde tane sayısı ve tanede yağ oranı bakımından önemli bir fark bulunmamıştır. Verim kaybının başlıca kapsül sayısı ve bin tane ağırlığındaki kayıptan kaynaklandığı saptanmıştır. L. maculans’ın psödotesyumlarının hasattan sonra açıkta sap kalıntılarında,Mart ayı sonuna kadar canlı kaldığı, yeni ekilişler için başlıca primer enfeksiyon kaynağı olduğu belirlenmiştir.

Investigations on the prevalence of canola black leg (Leptosphaeria maculans), the yield losses caused by disease and the releationship between disease and yield compenents 192 of 195 canola fields (% 98.5) were found to be infected with black leg disease caused by L. maculans as slightly or intensively in Thracian region in 2009-2013. Leaf spots were begun to seen since 2-4 leaved period of plants and expanded through rosette stage, then disappeared. Stem blotch and cancers weren’t seen until senescence stage nearly middle June. Black leg caused grain yield loss and 1000 kernel weight in 2012 as average, respectively, 40.97 % and 20.13 % in 2012 and respectively, 34.96 % and 23.40 % in 2013. In diseased plants the pods count of main stem was decreased as 18.70 % and the grain yield of pods as 19.75 %. But the kernel count per pods and the oil persentage of grain wasn’t found significantly difference between the diseased and healthy plants. It was concluded the mainly reason of yield loss because of disease was the lack of the 1000 seed weight and the pods count. The pseudothecia of L. maculans keept alive until middle March on the stubbles after harvest, so they are potential enfection source for following crop.

Anahtar kelimeler: Leptosphaeria maculans, kanola, sürvey, verim kaybı, verim bileşenleri

Keywords: Leptosphaeria maculans, canola, survey, yield loss, yield compenents

Eray DAMGACI (1) Raşit YILMAZ (2)

hGiriş

Kanola Phoma hastalık etmeni, Leptosphaeria maculans (Desm.)Ces. and De Not., anamorfu; Phoma lingam(Tode ex Fr.) Desm., askomisetes sınıfından, heterotallik özelliğe sahip bir fungustur. Etmenin ırk veya tür olarak da nitelendirilen, A, B gurupları daha yaygın görüşe göre iki farklı türdür (Taylor et al. 1991, Williams 1992, Pedras et al. 1996, Jedryczka et al. 1999 a, Williams and Fitt 1999,); 1) Leptosphearia maculans, 2) L. biglobosa. Yüksek virulensiteye sahip, L. maculans, kotiledon ve genç yaprakları enfekte etmesi ile yaprak lekeleri ve sapları çepeçevre saran, derin yara ve kanserlere neden olur. Zayıf virulent L. biglobosa’ da sapta leke yapar ancak bunlar sapı çevrelemeyen, yüzeysel lekelerdir ( Fitt et al., 2006). İki tür arasında melezleme olduğuna dair bir tespit yoktur, ancak pseudothecium morfolojileri bakımından, L.biglobosa türü, L. maculans’a nazaran, uca doğru bariz genişleyen belirgin bir gaga ihtiva et(1) (2)

64

Bitki hastalıkları uzmanı, eraydamgaci@hotmail.com Hayrabolu Önder Çiftçi Danışmanlık Derneği danışmanı

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

mesi ile farklılık gösterir (Shoemaker and Brun 2001, Petrie and Lewis, 1985, Somda et al. 1997, Farahani and Zinkernagel 1997). Kanola Phoma hastalık etmeni, L. maculans’ ın başlıca konukçuları içinde, kanola (Brassica napus) yanında, yağ şalgamı (B. rapa), hint hardalı (B. juncea), lahana (B. oleracea), çoban çantası (Capsella bursa-pastoris) ve tarla akçaçiçeği (Thlaspi arvense) gibi turpgiller (Brassicacea) familyasından kültür bitkileri ve yabancıotlar bulunmaktadır (Johnson and Lewis, 1994). Kanola Phoma hastalık etmeni yapraklarda,1-2 cm, gri- beyaz, açık kahverenkli, yuvarlak veya gayrı muntazam, ortasında siyah piknitlerinin olduğu lekeler oluşturur. Saplarda, koyu renkli, 7-8 cm büyüklüğe kadar, yer yer sapı tamamen çevreleyen, leke veya kanser yaraları oluşturur. Şiddetli sap enfeksiyonlarında beslenme engellenir, tarlada öbek öbek yatmalar görülür. Kapsüllerde gelişen yuvarlak, ortasında siyah piknitli lekeler, tanelerin erken olgunlaşmasına, ince, buruşuk kalmasına neden olur. Hastalık,


hastalığının yayılışı, tanımı ve belirtilerin geliştiği yere göre; Phoma yaprak lekesi, Phoma sap kanseri, kara bacak, kök tacı kanseri, kök boğazı kanseri, Phoma kapsül lekesi gibi isimlerle tanımlanmaktadır (West et al., 2001). Etmenin, anız sapları ve kalıntıları üzerinde, saprofitik olarak gelişen askosporları, başlıca primer enfeksiyon kaynağını teşkil ederler (Underwood et al., 2003). Askosporlar, rüzgarla 8 km uzaklığa kadar yayılarak, 2-4 yapraklı dönemde,yaprakları stoma ve yaralardan enfekte ederler (Marcroft et al.2005, Thuerwaechter et al.1999, Gladders and Musa 1980, Bokor et al.1975). Yapraklarda ilk belirtiler, 7-30 günde görülmeye başlar, yaprak lekelerinin ortasında piknitler gelişir (Hammond et al., 1985). Sonbahar boyunca pikniosporlar, yağmur damlaları ile taşınarak diğer yaprakları sekonder olarak enfekte eder, böylece etmenin kısa hayat devresi tamamlanır. Ancak, sekonder enfeksiyonların önemsiz ve verim üzerinde az etkili olduğu kabul edilmektedir (Hall 1992, Gladders and Musa 1980, Wood and Barbetti 1977, Barbetti 1976). Fungus, yaprak mesofil dokusuna geçerek, burada hücre aralarında kolonize olur. Ksilem yolu ile sistemik olarak, yaprak sapı ve ana sapa doğru gelişirken, görünür bir belirti vermez. İlerleme hızı sıcaklığa bağlı olarak 1-5 mm/gün civarındadır. Yaprak enfeksiyonundan sonra sap içinde ilerleyen fungus, yaklaşık 6 ay sonunda gözle görülebilir, nekrofitik sap kanseri belirtilerini oluşturur. Kanser yaraları, sıcaklıkların artışı ile birlikte çiçeklenmeden hasata kadar hızla gelişir, bitkilerin yatmalarına, tohumların ölümüne ve buna bağlı olarak verim kaybına neden olur (West et al. 2001, Hall 1992, Hammond et al. 1985). Kanola Phoma hastalığının, dünyada kanola ekimi yapılan her yerde yaygın olduğu, İngiltere, Fransa, Almanya, Avustralya ( Zhou et al., 1999), Kanada (Hall et al.,1993) ve Polonyada (Jedrycka et al., 1999 b) ciddi epidemilere ve verim kayıplarına neden olduğu bildirilmiştir. Hastalığın, üretimi Fransa’da % 5-20 oranında etkilediği, İngilterede, 2000-2002 yılları arasında, her yıl yaklaşık 56 milyon pound değerinde zarara neden olduğu belirtilmiştir (Fitt et al. 2006, Underwood et al. 2003). Avustralya’da, 2001-2003 yıllarında yapılan araştırmada, 3 yıl boyunca, % 8-10 oranında yatmalara neden olduğu, bunun verimi 1.54 t/ha azalttığı, yatma oranının her % 1 artışında, verimin de % 5 kadar azaldığı saptanmıştır (Kirkegaard et al., 2006). Kanada’da Phoma hastalığının, virulent ırkın ilk olarak 1975’de Saskatchewan bölgesine girmesi ve tüm bölgeye yayılması ile

1980’den sonra bulaşık tarla oranının% 90, tarlada enfekteli bitki oranının % 52, hatta yer yer % 100’e kadar çıktığı ve ürün kaybının % 50’nin üzerinde olduğu saptanmıştır. Sonraki yıllarda, dayanıklı çeşitlerin adaptasyonu ve kontrol uygulamalarına paralel olarak, bulaşıklık % 75, enfeksiyon şiddeti % 5’e kadar düşmüştür (Petrie et al., 1985). Türkiye’ de Kanola tarımı, ilk defa 1960 yıllarında başlamış, ancak o yıllarda Kolza adıyla üretilen çeşitlerin yağında yüksek erusik asit, küspesinde yüksek glukosinolat içermesi nedeni ile ekimi 1979 yılında durdurulmuştur. Dünyada ıslah çalışmaları sonucunda erusik asit ve glukosinolat içermeyen çift sıfır kanola çeşitlerinin geliştirilmesi ile 1990’lı yıllarda önce Trakya, sonra tüm Türkiye’de yeniden ekilmeye başlanmıştır. 2007-2008 döneminde, sadece Trakya bölgesinde kışlık kanola ekim alanı 200.000 da’ı geçmiştir (Süzer, 2008). 2012-2013 üretim yılında, ekim alanı 311.272 da, üretimi 102.000 tona yükselmiş (verim; 328 kg/da), ancak hâlâ ülkemizde yetiştirilen yağlı tohumlar sıralamasında, ayçiçeği, pamuk çiğiti, soya ve yer fıstığının gerisinde kalmıştır (TÜİK, 2013). Türkiye’de yağ açığının giderilmesi yanında erken hasatından dolayı, ayçiçeği işleyen yağ fabrikalarına hammadde sağlaması, fosil yakıtları yerine, kolay ayrışabilen, atık gazları az biyodizel üretilmesi gibi yararları dikkate alındığında, kanola üretiminin henüz çok yetersiz kaldığı, ancak önümüzdeki yıllarda, üretiminin artacağı belirtilmektedir (İşler 2012, Tan 2007). Ülkemizde, Kanola Phoma hastalığı (Leptosphaeria maculans) konusunda yapılmış herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Trakya bölgesinde 2009 yılından beri yapılan ön çalışmalarda, kanola ekilişlerinde hastalığın yaygın, bitkilerin eseriden, yer yer şiddetli orana kadar enfekteli olduğu gözlenmiştir. Hastalık etmeninin, tanımı, verim bileşenleri üzerine etkisi ve neden olduğu zarar derecesini belirlemek amacı ile 2012-2013 yıllarında denemeler kurulmuştur. Denemeler AgroBest Tarım İlaçları firmasının ar-ge çalışmaları çerçevesinde, Hayrabolu Önder Çiftçi Danışmanlık Derneği ile birlikte yürütülmüştür. hMateryal ve Metot

Sürvey, tanılama çalışmaları; Kanola Phoma (Leptosphaeria maculans) hastalığı ile bulaşık tarla oranını belirlemek için Trakya bölgesinde, 2009-2013 yıllarında, rozet-tam olum dönemleri arasında, sürveyler yapılmıştır. Sistematik olmayan, ancak çeşitli amaçlarla bölgeye yapılan seyahatlerde, izlenen güzergâh boyunca, başta Tekirdağ olmak

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

65

ª


B itki koruma üzere, Edirne, Çanakkale ve Kırklareli illeri ve ilçelerinin, çalışma yıllarında rastgele seçilen, 23, 34, 21, 27 ve 91, toplam 195 kanola tarlası incelenmiştir. 2012 ve 2013 yılında kurulan ilaçlama ve zarar tespiti denemelerinde, bitkiler 15-20 gün aralıklarla incelenerek, hastalığın gelişme seyri takip edilmiştir. Şüpheli görülen hastalıklı bitki örneklerinin teşhisi ve etmenin hayat çemberindeki farklı üreme yapılarının tanılanmasında nemli hücre ortamı kullanılmıştır. Hastalığın verim bileşenleri üzerine etkisi ve zarar derecesinin saptanması; Hastalığa karşı etkili ilaçlar ve uygun ilaçlama zamanının saptanması amacı ile 2011-2012 üretim yılında Hayrabolu Lahana köyünde, 2012-2013 yılında Tekirdağ ilinin 5 farklı yöresinde (Merkez-Gündüzlü, Muratlı-Klavuzlu, Muratlı-Balabanlı, Hayrabolu-Merkez, Hayrabolu-Ortahöyük), parsel boyutları 4x5 m, tesadüf blokları deneme desenine göre 4 tekrarlı olarak denemeler kurulmuştur. Farklı aktif madde içeren preparatlarla; G 2011-2012 denemesinde, 4-6 yapraklı dönemde (5.11.2011), sapa kalkma döneminde (17.3.2012) ve bundan üç hafta sonra, çiçeklenme başlangıcında (6.4.2012), G 2012-2013 denemelerinde, 2-6 yapraklı dönemlerde (8,16.11.2012), sapa kalkma döneminde (18-20.3.2013 ve çiçeklenme başlangıcında (8-9.4.2013) olmak üzere ilaçlamalar yapılmıştır. Hastalığın verim bileşenleri ve verime etkisi ile ilgili çalışmalarımız, ilaç denemelerinden alınan bitki örnekleri üzerinden yürütülmüştür. G 2011-2012 yılı denemesinde; hasattan hemen önce 30.6.2012 tarihinde, kontrol parsellerinden sapları lekeli-yaralı hasta bitkilerden rastgele seçilen 4x10 bitki, ilaçlı parsellerden sağlam 4x10 bitki örnek olarak alınmıştır. Örnek olarak seçilen bitkilerin parsel ortalarından ve

Şekil 1. Yoğun yaprak lekeleri (16.3.09 Gelibolu-Kavak)

66

yaklaşık aynı boy ve büyüklükte olmasına azami dikkat gösterilmiştir. Alınan örnek bitkilerin kapsülleri elle harman edilip, tartılarak tane verimi, 10x100 tane sayılıp tartılarak bin tane ağırlıkları saptanmıştır. Hasta ve sağlam bitkilerin tanelerinde % yağ ve nem oranları Hayrabolu Ticaret Borsası Laboratuvarında ölçülmüştür. G 2012-2013 yılı denemelerinde; dalları birbirine girmiş bitkilerin, tanelerini dökmeden alınması güçlüğü göz önünde tutularak, hasattan hemen önce 13-15.6.2013 tarihlerinde, rastgele seçilen hasta ve sağlam bitkilerin ana sapı, dallanma noktası üstünden kesilerek, alınmıştır. Ana saplardaki kapsül sayıları, ana sapta tane verimi, kapsüllerin içerdiği tane sayısı ve verimi, 10x100 tane sayılıp tartılarak 1000 tane ağırlıkları belirlenmiştir. G Bitki anız ve saplarının takibi; hastalık etmeninin, canlı kalma süresinin belirlenmesi amacı ile 2011-2012 yılında, hasattan sonra tarlada bırakılan bitki artıklarından, 2-3 hafta aralıklarla örnekler alınarak, üreme yapıları ve sporların canlılık durumu izlenmiştir. Çimlenme testleri için, saat camına alınan 10 adet psödotesyumlar 1-2 damla steril suda ezilmiş, petri kutularında su agar ortamına yayıldıktan 24 saat sonra mikroskopta askospor çimlenme durumu saptanmıştır. hBulgular ve Tartışma

Sürvey sonuçları; Trakya bölgesinde 2009-2013 arasında 5 yıl boyunca, yapılan sürvey çalışmalarında incelenen toplam 195 kanola tarlasının, % 98.5 (192 tarla) oranında, Phoma hastalığı ile eseri - şiddetli arasında bulaşık olduğu belirlenmiştir. Yapraklarda ilk belirtilerin, 2-4 yapraklı dönemde görülmeye başladığı, yuvarlak yuvarlağa yakın, ortası sarı, kenarları koyu haleli, başlangıçta yaklaşık 1 cm ve ortasında etmenin piknitlerinden ibaret siyah noktacıkların oluştuğu lekelerin (Şekil 1), daha sonra genişleyerek, yaprak damarlarına kadar dayandığı saptanmıştır (Şekil 2). Lekelerin gerek aynı yaprak üzerinde sayısal ve boyut olarak büyümesi gerekse diğer yapraklara Şekil 2. Yap. damarına dayalı lekeler (5.1.13 Kepenekli) yayılması rozet dönemi boyunca,

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


yaklaşık Ocak ayına kadar devam etmiş, sapa kalkma ile birlikte gelişen yeni yapraklarda genellikle lekeler gözlenmemiştir. 2012 ve 2013 yıllarında, Tekirdağ Merkez, Hayrabolu ve Muratlı ilçelerinde yürütülen, toplam 6 denemenin 15-20 gün aralıklarla yapılan incelenmelerinde, Haziran ortalarına kadar hastalık etmeninin herhangi bir belirti vermediği, ilk sap lekelerinin 2012 yılında 30.6.2012 tarihinde (Şekil 3), 2013 yılında 1315.6.2013 tarihlerinde (Şekil 4) geliştiği saptanmış, bir önceki incelemede(24-25.5.2013) ise herhangi bir sap lekesine rastlanmamıştır. Hastalığın şiddetli olduğu hallerde, sapların çepeçevre kuruduğu ve tarlanın geniş alanlarında yatmalara neden olduğu görülmüştür (Şekil 5, 6). Survey çalışmalarında, Trakya bölgesi kanola ekilişlerinin % 98.5’inin Phoma hastalığı ile bulaşık ve hastalığın bölgede kanolanın başlıca patolojik sorunu olduğunu ortaya konmuştur. Kanada’da da etmenin virulent ırkının 1980 yılından sonra yayılması ile bulaşık tarla oranının % 90, tarlada enfekteli bitki oranının

% 52-100 olduğu belirtilmiştir (Petrie et al., 1985). Trakya bölgesinde üreticilerin, bu hastalığın varlığı ve önemi hakkında henüz, yeterli bilgiye sahip olmadığı gözlenmiştir. Hastalığın hayat çemberinde,uzun süre görünür belirti vermeden, latent gelişme dönemine sahip olması,tanılanması ve kontrolünü daha güç hale getirmektedir. Hastalığın verim bileşenleri üzerine etkisi ve zarar derecesinin saptanması; 2011-2012 yılı çalışmaları; Kanola Phoma hastalığının, zarar oranını belirlemek amacı ile 30.6.2012 tarihinde, sapları hasta ve sağlam bitki örneklerinde saptanan tane verimi, bin tane ağırlığı ve tanede % yağ ve nem oranları Çizelge 1’de verilmiştir. Çizelge 1’de görüldüğü gibi sağlam bitkilerde tane verimi ortalama 12.71 gr/bitki, bin tane ağırlığı 5.32 gr ve tanede yağ oranı % 42.86 iken hasta bitkilerde bu değerler sırasıyla 7.43 gr/bitki, 4.20 gr ve % 44.77 bulunmuştur. Buna göre hastalık tane veriminde, or-

ª

Şekil 3. Saplarda ilk lekeler (30.6.12 HB-Lahana)

Şekil 4.Saplarda ilk lekeler (14.6.13 HB- Ortahöyük)

Şekil 5. Hasta ve sağlam bitkiler (14.7.12 Lahana)

Şekil 6. Hastalık nedeni ile yatmalar (27.6.13Ortahöyük)

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

67


B itki koruma Çizelge 1. Kanola Phoma hastalığının 2012 yılında, Hydromel çeşidinde tane verimi, bin tane ağırlığı ve tanede yağ oranı üzerine etkisi. Sağ-Hst bitki, % kayıp

Tekerrürler

Tane verimi 1000 tane ağ. (gr/bitki) (gr)

Tanede yağ oranı (%)

Tanede nem oranı (%)

Sağlam bitki (İlaçlı parsellerden)

1 2 3 4 Top. Ort.

12.34 11.15 13.46 13.89 50.84 12.7

5.34 5.30 5.17 5.46 21.27 5.32

43.89 41.83 43.21 42.50 171.43 42.86

5.83 5.19 5.41 5.02 21.45 5.36

Hasta bitki (Konrol-ilaçsız parsellerinden)

1 2 3 4 Top. Ort.

8.21 7.37 6.83 7.32 29.73 7.43

4.46 3.94 4.21 4.17 16.78 4.20

45.68 43.86 43.55 45.9 179.07 44.77

5.28 5.40 4.98 5.60 21.26 5.32

Kayıp (%)

1 2 3 4 Top. Ort.

33.46 33.90 49.25 47.30 163.91 40.97

16.67 25.66 18.56 23.62 84.51 21.13

+ 3.91 +4.62 +0.78 +8.18 +17.49 +4.32

9.43 +4.04 7.94 +11.55 1.78 0.45

talama % 40.97 zarara neden olmuş, bunun % 21.13 oranında bin tane ağırlığı kaybından kaynaklandığı ortaya konmuştur. Diğer bir ifade ile zararın, yaklaşık % 50’sinin, tanelerin daha cılız kalmasından ileri geldiği, kalan zararın ise bitkideki bakla sayısı veya baklada tane sayısı gibi diğer verim bileşenlerinden ileri geldiği kanısına varılmıştır. Yağ verimi bakımından hasta bitki tanelerinin ortalama % 4.32 (0.78-8.18) daha fazla yağ içerdiği dikkati çekmiştir. 2012-2013 yılı çalışmaları;Tekirdağ ilinin 5 farklı yöresinde,13-15.6.2013 tarihlerinde, hasta ve sağlam bitki örneklerinin, ana sapta tane verimi ve kapsül sayısı, kapsülde tane verimi ve tane sayısı, bin tane ağırlığı ve tanede yağ ve nem oranları Çizelge 2’de gösterilmiştir. Sağlam ve hasta bitki örneklerinde verim değerleri arasındaki önemli farkların saptanması amacı ile t- testi uygulanmış (Karman,1971), sonuçları Çizelge 2’nin alt sırasında verilmiştir.

Çizelge 2. Kanola bitkilerinin ana saplarında tane verimi, kapsül sayısı, kapsüllerinde tane verimi, tane sayısı, 1000 tane ağırlığı, tanede yağ ve nem oranları ile sağlam ve hasta bitkilerin verim bileşenleri arasındaki t-testi sonuçları Ana sapta Kapsülde SağlamDeneme yeri, 1000 tane Yağ Nem Hasta bitki, Tane ver. Kapsül s. Tane ver. Kapsül s. Çeşit (gr) oranı (%) oranı (%) % kayıp (gr) (adet) (mg) (tane) 1) TekirdağGündüzlü KWSTuran

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

4.93* 3.50 29.00

61.80 47.80 22.65

79.77 73.22 8.21

18.47 20.11 + 8.87

4.32 3.64 15.74

45.04 44.74 0.66

6.9 6.7 8.0

2) MuratlıKlavuzlu, KWSTuran

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

4.82 3.47 28.03

57.20 51.20 10.48

84.27 67.77 19.57

19.07 17.83 6.95

4.42 3.82 13.57

43.56 44.49 +2.13

7.5 6.9 8.0

3) MuratlıBalabanlı, Pio44W29

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

6.21 3.21 28.32

66.80 45.20 32.33

92.96 71.02 23.60

24.08 23.67 1.70

3.86 3.00 22.27

44.99 41.15 8.53

6.7 6.7 0.0

4) HayraboluMerkez, KWSTuran

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

6.10 4.39 28.03

67.00 61.80 7.76

91.10 71.04 22.02

15.98 18.03 +12.86

5.70 3.94 30.87

37.95 38.97 +2.68

6.8 6.5 4.4

5) HayraboluOrtahöyük, KWSTuran

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

5.52 3.37 38.95

65.80 53.00 19.45

83.89 63.58 24.21

16.19 17.66 +9.07

5.18 3.60 30.50

43.28 39.74 8.17

7.1 6.8 4.2

Genel Top

Sağlam bit. Hasta bit.

27.58 17.94

318.60 259.00

431.99 346.63

93.79 97.30

23.48 18.00

214.82 209.09

35.0 33.6

Genel Ort

Sağlam bit. Hasta bit. % kayıp

5.52 3.59 34.96

63.72 51.80 18.70

86.40 69.33 19.75

18.76 19.46 +3.73

4.70 3.60 23.40

42.96 41.82 2.65

7.0 6.7 4.3

6.39**

3.99*

6.14**

1.09

4.58*

1.08

2.80*

2.78 4.60

2.78 4.60

2.78 4.60

2.78 4.60

2.78 4.60

2.78 4.60

2.78 4.60

t-değerleri t-cetvel (SD=4)

0.05 0.01

*Dört tekerrür ortalaması

68

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


Çizelge 2’de görüldüğü gibi 5 deneme sonucuna göre, ana saplarda tane veriminin, sağlam bitkilerde ortalama 5.52 gr (4.82-6.21 gr arasında), hasta bitkilerde ortalama 3.59 gr (3.21-4.39 gr arasında) bulunduğu, bunun yanında, sağlam ve hasta bitkilerde, ana saptaki kapsül sayısının sırasıyla ortalama 63.72 adetten (57.20-67.00 adet arasında) ve 51.80 âdete (45.20-61.80 adet arasında), kapsülde tane veriminin ortalama 86.40 mg (83.89-92.96 mg)’dan 69.33 mg (63.58-73.22 mg)’a, 1000 tane ağırlığının ortalama 4.70 gr (3.86-5.70 gr)’dan 3.60 gr (3.00-3.94 gr)’a düştüğü belirlenmiştir. Kapsülde tane sayısı, sağlam bitkilerde ortalama 18.76 adet (15.98-24.08 adet) iken hastalarda ortalama 19.46 adet (17.66-23.67 adet), yağ oranları ise sırasıyla ortalama % 42.96 (% 37.9545.04) ve ortalama % 41.82 (% 38.97-44.74) olarak bulunmuştur. Çizelge 2’de verilen t- değerlerinden anlaşılacağı gibi, sağlam ve hastalıklı bitkilerin ana saplarındaki tane verimleri arasındaki fark, 0.01 düzeyinde istatistikî olarak anlamlı çıkmış, buna göre hastalık ana saptaki tane veriminin, 5 denemede % 28.03 ile 48.32 arasında değişen, ortalama % 34.96 oranında azalmasına neden olmuştur. Bunun yanında, hasta bitkilerin ana saplarında kapsül sayısı 0.05, kapsüllerinde tane verimi 0.01 ve bin tane ağırlığı 0.05 düzeyinde önemli olarak düşük bulunmuş, hastalığın kapsül sayısında ortalama % 18.70 (% 7.76-32.33 arasında), kapsül tane veriminde % 19.75 (% 8.21-24.21 arasında) ve bin tane ağırlığında % 23.40 oranında (% 13.57-30.87 arasında) zarar yaptığı sonucuna varılmıştır. Kapsüllerde tane sayısı ve tanede yağ oranı bakımından, hasta ve sağlam bitkiler arasında istatistikî olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Tanelerin nem oranları, hasta bitkilerde % 4.3 oranında (%0.0-8.0 arasında) düşük bulunmuştur. Kanada, Avustralya, Fransa ve İngiltere’de de hastalığın önemli olduğu, 1980-2003 yılları arasında, Fransa’da üretimi % 5-20 oranında etkilediği, İngilterede her yıl yaklaşık 56 milyon pound değerinde zarar yaptığı, Avustralya’da bitkilerin % 8-10 oranında yatmalarına ve bu oranın her % 1 artışında, verimin % 5 kadar azaldığı, buna bağlı olarak da tane verimini 1.54 t/ha azalttığı, Kanada’ da virulent ırkın yayılması ile 1980 yılından sonra bulaşık tarla oranının % 90, tarlada enfekteli bitki oranının % 52, ürün kaybının % 50’nin üzerine çıktığı, sonraki yıllarda dayanıklı çeşitlerin adaptasyonu ve kontrol önlemleri ile bulaşıklığın % 75, enfeksiyon şiddetinin % 5’ e kadar düştüğü saptanmıştır (Petrie et al. 1985, Underwood et al. 2003, Fitt et al. 2006, Kirkegaard et al. 2006). Tüm denemelerde, verim bileşenlerindeki kayıp

oranları incelendiğinde, ana sap tane verimi kaybının, genellikle ana sap kapsül sayısı ve kapsül tane verimi kayıpları toplamına denk geldiği, kapsül tane verimi kaybına ise kapsül tane sayısı ve bin tane ağırlığındaki kayıpların neden olduğu anlaşılmaktadır. İki yılda, toplam 6 deneme sonuçlarına göre, Kanola Phoma hastalığının, 2012 yılında % 40.97 oranında, 2013 yılında % 34.96 tane verim kaybına neden olduğu, tane verimindeki kayıpların da, başlıca kapsül sayısı ve bin tane ağırlığının azalmasından kaynaklandığı kanısına varılmıştır. Hastalık ile mücadelede, etkili ilaçların ve özellikle uygun ilaçlama zamanının belirlenmesi ile ilgili çalışmalarımız devam etmektedir. Bunun yanında, hastalık etmenine karşı bölgede ekimi yapılan çeşitlerin dayanıklılık durumu ile bölgeye adapte olabilecek dayanıklı çeşitlerin bir an önce belirlenmesinin yararlı olacağı kanısındayız.

Şekil 7. Anız saplarında piknitler,pikniospor damlaları

Şekil 8. Piknitler ve fışkıran pikniospor helezonları

Bitki anız ve saplarının takibi; Hayrabolu-Lahana köyünde 2011-2012 deneme tarlasının hasatından sonra 2-3 hafta aralarla anız saplarından örnekler alınarak, nemli hücrede hastalık etmeninin gelişmeleri takip edilmiştir. Hastalıklı anız saplarından 7.7.2012’de alınan örneklerde, Leptoshaeria maculans’ ın kısa boyunlu, yuvarlak veya yuvarlağa yakın, koyu Şekil 9. Pikniosporlar (2-3x3-4 μ) kahve –siyah renkli,150-250 μ boyutlarında piknitlerin ve nemli hücrede piknitlerden çıkan bal rengi pikniospor damlaları ile helezon şeklinde fışkıran pikniosporların geliştiği saptanmıştır (Şekil 7, 8). Pikniosporlar, küçük, renksiz, tek hücreli, silindir şeklinde, uçlarda yuvarlak, boyutları 2-3x3-4 μ sınırlarında bulunmuştur (Şekil 9). ª hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

69


B itki koruma Hayrabolu-Lahana’dan alınan anız saplarında, piknitlerle birlikte L. maculans’ın telemorf dönemine ait psödotesyumlarına da rastlanmıştır. Psödotesyumlar, piknitlere nazaran daha büyük, yuvarlağa yakın basıkça, 350-400 x 450-600 μ, siyah renkli, genellikle sap yüzeyinde görülmüştür (Şekil 10). Ascusların, lobut şeklinde, iki zarlı,10-15x85-125 μ, içlerinde 8 askosporun, uzun uçları sivri, 5 bölmeli, bölme noktalarında hafifçe daralan, birer yağ damlacığı içeren ve 58 x 40-75 μ boyutlarında olduğu saptanmıştır (Şekil 11, 12). Sap kalıntılarının takibi sırasında, henüz tanısı yapılamamış bir fungusun peritesyumlarına rastlanmıştır. Fungusun, epidermis altında, 100-125x300350 μ, yuvarlak basık, siyah renkte peritesler, 25-30x125-150 μ, lobut şeklinde, askuslar ve içlerinde 8 adet oval, boyuna ve enine bölmeli,10-15x20-35 μ boyutlarında askosporlar içerdiği belirlenmiştir (Şekil 13, 14). L.maculans askosporlarının çimlenme durumu su agar ortamında takip edilmiş, genellikle uç hücrelerinden çimlendikleri görülmüştür. Kanola sap anızlarından örnek alma işlemine, L.maculans psödotesyumlarının hemen hemen boşaldığı, içlerinde çok az sayıda askosporun kaldığı belirlenen 26.3.2013 tarihine kadar devam edilmiştir. Primer enfeksiyonlarda başlıca inokulum kaynağının askosporlar olduğu, pikniosporlar tarafından sekonder enfeksiyonların hastalık yayılışında çok da önemli olmadığı bilinmektedir (Wood and Barbetti 1977, Barbetti 1976, Gladders and Şekil 10. L. maculans, psödotesyumları(350400x450-600 μ) Musa 1980, Hall 1992). Elde edilen bu sonuçlara göre, L.maculans askosporlarının, deneme bölgesinde, açıkta sap anızlarında Mart sonuna kadar canlılığını devam ettirdiği ve yeni ekim alanlarındaki kanola bitkilerinin primer enfeksiyonlarına imkân verecek potansiyele sahip olduğu kanısına varılmıştır. hSonuç

Şekil 11. L.maculans askusları (10-15x85-125 μ)

70

Trakya bölgesinde kanola tarlalarının, tamamına yakınının (% 98.25), Kanola Phoma hasta-

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

lığı ile bulaşık ve hastalığın tane verimi ve bin tane ağırlığının 2012 yılında % 40.97 ve % 20.13 oranında, 2013 yılında sırasıyla % 34.96 ve 23.40 oranında azalmasına neden olduğu saptanmıştır. Verim kaybının, başlıca kapsül sayısı ve bin tane ağırlığındaki kayıptan kaynaklandığı ortaya konmuştur. Bu sonuçlar ile Phoma (Leptosphearia maculans)’nın, bölgede kanola üretimini etkileyen başlıca hastalık sorunu olduğunu anlaşılmıştır. Ancak ülkemizde halen, hastalığa karşı kullanılabilecek ruhsatlı bir ilaç yoktur. Onun için hastalığa karşı ruhsatlı ilaçların ve dayanıklı çeşitlerin tespiti ile ilgili çalışmalara bir an önce başlanmasında zaruret vardır. I hTeşekkür

Bu çalışmayı yapma imkanı veren AgroBest Tarım İlaçları firmasına, tarla denemelerinin yürütülmesinde yardımcı olan Hayrabolu Önder Çiftçi Danışmanlık Derneği danışmanı Sayın Teoman Hayırlı’ya, tane yağ ve nem oranlarını saptayan Hayrabolu Ticaret Borsasına, Hayrabolu ve Tekirdağ kanola üreticilerinden Sayın Halit Gürsoy, Sayın Merih Yarapsanlı, Sayın Necip Aykut, Sayın İsmail Temel Dubaz, Sayın İsmail Gür ve Sayın Şakir İnal’a teşekkür ederiz. hKaynaklar

Ansan-Melayah, D., Rouxel, T., Bertrandy, J., Letarnec, B., Mendes-Pereira, E., Balesdent, M.H., 1997. Field efficiency of Brassica napus specific resistance correlates with L.maculans population structure. European Journal of Plant Pathology 103, 835-841. Barbetti, M.J., 1976. The role of pycnidiospores of Leptosphaeria maculans in the spread of blackleg disease in rape. Australian Jr. of Experimental Agriculture and Animal Husbandry 16, 911-914. Bokor, A., Barbetti, M.J., Brown. A.G.P., MacNish, G.C., Wood, P.,1975. Blackleg of rapeseed. Journal of Agriculture of Western Australia 16, 7-10). Farahani, R.D. and Zinkernagel, V., 1997. In vitro investigations on sexual compatibility and the heritability of pathogenicity of Leptosphaeria maculans (Des.) Ces. et de Not.), the causal agent of blackleg disease of Brassicaceae. Gartenbauwissenschaft, 62, 249-254. Fitt, B.D.L., Brun, H., Barbetti, M,J., Rimmer, S.R., 2006. World-wide importance of Phoma stem canker (Leptosphaeria maculans and L. biglobosa) on Oilseed rape (Brassica napus) European J. of Pl. Path., 114 (1), 3-15). Gladders, P. and Musa, T.M., 1980. Observations on the epidemiology of L. maculans stem canker in winter oilseed rape. Plant Pathology 29, 28-37.


Hall, R., 1992. Epidemiology of blackleg of oilseed rape. Can. Jr. of Pl. Path., 14, 46-55.

Süzer, S., 2008. Kanola (Kolza) Tarımı. Hasad Yayıncılık. 1-295.

Hall, R., Peters, R.D., Assabgui, R.A., 1993. Occurrence and impact of blackleg of oilseed rape in Ontario. Canadian Journal of Plant Pathology 15, 305-313.

Tan, A.Ş., 2007. Kanola (Kolza) Tarımı. Ege Tar. Arş. Ens. Md., Çiftçi Broşürü, No: 134.

Hammond, K.E., 1985. Systemic infection of Brassica napus L.spp. oleifera (Metzger) Sinsk. by L. maculans(Desm.) Ces. et de Not. Norwich, UK: University of EastAnglia, PhD thesis.

Taylor, J.L., Borgmann, I., Seaguin-Swartz, G., 1991. Electrophoretic karyotyping of Leptosphaeria maculans differentiates highly virulent from weakly virulent isolates. Current Genetics 19, 273-275.

İşler, N., 2012. Kolza (Kanola ) tarımı. M.K.Ü. Ziraat Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü. Jedryczka, M., Rouxel, T., Balesdent, M.H., 1999 a. RepPCR based genomic fingerprinting of isolates of Leptosphaeria maculans from Poland. European Jour. of Pl. Path. 105, 813-823. Jedryczka, M., Fitt, B.D.L., Kachlicki, P., Lewartowska, E., Balesdent, M.H., Rouxel, T., 1999 b. Comparison between Polish and United Kingdom populations of Leptosphaeria maculans,cause of stem canker of winter oilseed rape. Zeitschrift fu rPflanzenkrankheiten und Pflanzenschutz 106, 608-617. Karman, M., 1971. Bitki Koruma Araştırmalarında Genel Bilgiler Denemelerin Kuruluşu ve Değerlendirme Esasları. Mesleki Kitaplar Serisi, Böl.Zir.Müc.Arş.Ens.1-279. Kirkegaard, J.A., Robertson, M.J., Hamblin, P., Sprague, S.J., 2006. Effect of blackleg and sclerotinia stem rot on canola yield in the high rainfall zone of southern New South Wales, Australia. Austr. Jour. of Agr. Res., 57, 201-212. Marcroft, S.J., Sosnowski, M.R., Scott, E.S, Ramsey, M.D., Salisbury, P.A., Howlet, B.J., 2005. Brassica napus infected by L. maculans after the third to fifth leaf growth stage in South-eastern Australia do not develop blackleg stem cancer. European Jr. of Pl. Path., 112, 289-292. Pedras, M. S. C., Taylor, J. L., Morales, V. M., 1996. The blackleg fungus of rapeseed: how many species? Acta Horticulturae, 407, 441-446. Petrie, G.A., 1978. Occurrence of a highly virulent strain of blackleg (Leptosphaeria maculans). Canadian Plant Disease Survey 58, 21-25. Petrie, G.A. and Lewis, P.A., 1985. Sexual compatibility of isolates of the rapeseed blackleg fungus L. maculans from Canada, Australia and England. Can. Jr of Pl. Patho., 7, 253255. Petrie, G.A., Mortensen, K. and Dueck, J., 1985. Blackleg and other diseases of rapeseed in Saskatchewan, 1978 to 1981. Canadian Plant Disease Survey 65:2, 35-41. Shoemaker, H.P. and Brun, H., 2001. The telemorph of the weakly aggressive segregate of Leptosphaeria maculans. Can. Jour. of Botany, 79, 412-419. Somda, I., Harkous, S., Brun, H., 1997. Bipolar heterothallism in B-group isolates of Leptosphaeria maculans. Plant Pathology 46, 890-896.

Thuerwaechter, F., Garbe, V., Hoppe, H.H., 1999. Ascospore discharge, leaf infestation and variations in pathogenicity as criteria to predict impact of Leptosphaeria maculans on oilseed rape. Journal of Phytopathology 147, 215-222.

Şekil 12. L.maculans askosporları (5-8 x 40-75 μ)

TÜİK, 2013. Türkiye İstatistik Kurumu, Tarımsal Yapı Yayını. webmaster@tuik.gov.tr Underwood, C. Hall, A. Fitt, B. Huang, Y., 2003. Effects of temperature on maturation of pseduothecia of Leptosphaeria maculans and L.biglobosa on oilseed rape stem debris. Plant Pathology, 52, 726736) West, J.S., Kharbandab, P.D., Barbetti, M.J. and Fitt, B.D.L., 2001. Epidemiology and management of Leptosphaeria maculans (phoma stem canker) on oilseed rape in Australia, Canada and Europe. Plant Pathology, 50, 10-27.

Şekil 13. Tanısı yapılmamış fungusun peritesleri (100-125x300-350 μ )

Williams, P.H., 1992. Biology of Leptosphaeria maculans. Can. Jour. of Pl. Path. 14, 30-35. Williams, R.H. and Fitt, B.D.L., 1999. Differentiating A and B groups of L. maculans, causal agent of stem canker (blackleg) of winter oilseed rape. Pl. Path., 48, 161-175. Wood, P.McR. and Barbetti, M.J., Şekil 14. Tanısı yapılmamış fungusun askus (251977. A study on the inoculation of 30 x 125-150 μ) ve askosporları (10-15x20-35 μ) rape seedlings with ascospores and pycnidiospores of the blackleg disease causal agent Leptosphaeria maculans. Journal of the Australian Institute of Agricultural Sciences 43, 79-80. Zhou, Y., Fitt, B.D.L., Welham, S.J., Gladders, P., Sansford, C.E., West, J.S., 1999. Effects of severity and timing of stem canker (Leptosphaeria maculans) symptoms on yield of winter oilseed rape (Brassica napus) in the UK. European Jr. of Plant Pathology 105, 715-728.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

71


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 1

B itki koruma Fasulye bitkisinde görülen bakteriyel hastalıklar

Yener ÇELİK (1) Aziz KARAKAYA (2)

1. Giriş Fasulye (Phaseolus vulgaris L.) Orta Amerika kökenli bir sebze türü olup dünyada çok geniş yayılım alanı vardır. Fasulyenin ülkemizdeki geçmişi yaklaşık 250 yıl öncesine dayanmaktadır (Şehirali, 1988). Fasulye dünya verilerine göre en fazla ekim alanına ve üretime sahip, yararlanma ve kullanma bakımından özellikle proteince zengin bir yemeklik tane baklagil bitkisidir (Sağlam ve ark., 2005). Kuru ve taze fasulye A, B, D vitaminleri, fosfor, demir, kalsiyum ve potasyumca zengin olup % 17-35 arasında yüksek protein içeriğine sahiptir. Fasulye dünyada giderek artan beslenme sorununda başta protein olmak üzere, karbonhidrat, vitamin ve mineraller ihtiyacının karşılanmasında önemli bir alternatif oluşturmaktadır (Şehirali, 1988). Yüz gram taze fasulyenin besin değerleri tablosu Çizelge 1.1’de verilmiştir. (1) (2)

72

Çizelge 1.1 100 g taze fasulyenin besin değerleri tablosu ( USDA, 2012 ) 100 g'daki Besin Değerleri Su 90,32 g Enerji 31 kcal Protein 1,83 g Yağ 0,22 g Karbonhidrat 6,97 g Diyet lif 2,7 g Toplam Şeker 3,26 g Vitamin A 690 IU Thiamin ( Vit. B1 ) 0.082 mg Riboflavin Vit. B2 ) 0.104 mg Niacin ( Vit. B3 ) 0.734 mg Vitamin B6 0.141 mg Folat ( Vit. B9 ) 33 μg Vitamin C 12,2 mg Kalsiyum 37 mg Demir 1,03 mg Magnezyum 25 mg Fosfor 38 mg Potasyum 211 mg Sodyum 6 mg Çinko 0,24 mg

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Zirai Mücadele Araştırma İstasyonu Diyarbakır Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Dışkapı Ankara

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 2

Ekolojik koşullar bakımından fasulye, seçiciliği en fazla olan yemeklik tane baklagil türüdür. Bir bölgedeki fasulye yetiştiriciliğinde verim ve kaliteyi fiziksel (yağış, sıcaklık, gün uzunluğu, topografya, toprak tipi vs.), biyolojik (hastalık ve zararlılar) ve sosyo-ekonomik faktörler etkilemektedir (Woolley et al., 1991). Taze fasulye ılık iklim bitkisidir. Bu bakımdan ilkbahar ve sonbahar arasındaki devrelerde rahatlıkla yetiştirilebilir. Fasulye gelişme devresi içinde 20–25°C arasında sıcaklık ister. 27–32°C sıcaklıkta çiçeklerini döker ve düşük sıcaklıkta ise gelişme durur. Fazla nemlilik bitkilerin büyümesini durdurur. Hastalıkların kolay gelişmesine sebep olur. Fasulye tohumları, toprak ısısının 20–30°C arasında olduğu zaman en iyi çimlenme göstermektedir. Minimum 10°C toprak ısısı gereklidir. Bodur taze fasulyeler için minimum 10– 13°C, sırık taze fasulyeler içinde 14–15°C üzerinde toprak sıcaklığı olması istenir. Fasulye iyi drene edilmiş, derin, hafif kumlu-tınlı topraklardan killi topraklara kadar her toprakta yetiştirilebilir (Anonim, 2012). Ağır killi topraklarda sulama ve yağışlardan sonra kaymak tabakası oluşması nedeniyle dikkatli olunması gerekir. Fasulye organik maddece zengin topraklarda iyi verim verir. Asitli topraklardan hoşlanmaz. PH 7–8 olan tuzluluk ve alkali sorunu olmayan verimli topraklarda iyi gelişir. Toprağın tuzlu olması fasulyede verimi düşürür. Yüksek nem, aşırı sulama, birkaç saat suyun toprakta göllenmesi bitkinin zarar görmesine ve verimin düşmesine neden olur (Anonim, 2012). Dünyada taze fasulye ekim alanı yaklaşık1.5 milyon ha ve üretimi 19.835.000 ton’dur. Çin, dünya taze fasulye üretiminde birinci sırada olup üretimi 15.213.650 ton’dur. Ülkemiz ise 70 bin ha ekim alanı ve 587.967 ton taze fasulye üretimiyle Çin ve Endonezya’dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır (FAO, 2010). Çizelge 1.2 Dünya’da taze fasulye üretiminde önemli ülkeler ( FAO, 2010 ) Ülkeler Üretim (Ton) Çin 15213650 Endonezya 942434 Türkiye 587967 Hindistan 582200 Tayland 304712 Mısır 270740 Fas 201882 İtalya 182955 İspanya 174600 Belçika 89046

Ülkemizde taze fasulye üretimi iller dikkate alınarak incelendiğinde Samsun ili yılda 105.000 ton‘luk bir üretim değeriyle en önemli taze fasulye üretim mer-

kezidir. Taze fasulye üretiminde diğer önemli illerimiz çizelge 1.3’de gösterilmiştir (Anonim, 2010).

Çizelge 1.3 2010 yılı iller bazında taze fasulye üretimi ( Bin ton) (TUİK 2010)

2. Fasulye Bakteriyel Hastalıkları 2.1 Yaygın Yanıklık Yaygın yanıklık, ülkemizde adi yanıklık olarak da adlandırılmaktadır. Yaygın yanıklık fasulyenin yapraklarını ve tohum kapsüllerini enfekte etmekte ve dünyadaki fasulye üretim alanlarında önemli bir problem olarak görülmektedir. Uzun süren sıcak ve nemli havalarda hastalık oldukça tahripkar olabilir. Bu hastalık verimde ve tohum kalitesinde düşüşlere neden olmaktadır. Yaygın yanıklık tipik olarak bulaşık tohumlar ekildiğinde, geçmiş yıllarda bulaşık tarlalara ekim yapıldığında ve iklimin sürekli olarak sıcak ve ıslak veya nemli olduğunda gelişir (Hall, 1991). 2.1.1 Belirtiler Yaprak belirtileri başlangıçta sulu lekeler şeklindedir. Sonra lekeler yavaş yavaş genişleyerek suyunu kaybeder ve ölürler. Lekeler genellikle küçük, limon sarısı bir alanla çevrilidirler (Harveson et al., 2005 Schwartz et al., 2004). Lekeler yaprakların kenarlarında ve damarlar arasında bulunurlar. Lekeler genişleyip birleştiğinde bitki yanmış gibi bir görünüm alır (Resim 1). Şiddetli enfeksiyonlarda ölü yapraklar bitkiye yapışık olarak kalır. Bakteriler stomalardan çıkarak sekonder enfeksiyon için inokulum kaynağı oluştururlar. Kapsül lekeleri genellikle dairesel, hafifçe gömük ve koyu kırmızı-kahverengi lekelerdir. Lekeler kapsülün yaşına bağlı olarak şekil ve büyüklük bakımından değişiklik gösterirler. Şiddetli enfeksiyonlarda kapsüller buruşabilir. Yüksek

ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

73


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 3

B itki koruma

Resim 1. Fasulyede yaygın yanıklık etmeni Xanthomonas campestris pv. phaseoli’ nin fasulye yapraklarında oluşturduğu belirti.

nemli koşullarda kapsül lekelerinde çoğunlukla bakteriyel bir akıntı görülür. Beyaz renkli tohumlarda belirtiler tüm tohum kabuğuna dağılmış veya hilum bölgesiyle sınırlanmış, tereyağı sarısı veya kahverengi lekeler şeklinde görülürler. Şiddetli enfeksiyonlarda tohumlar çoğunlukla buruşuktur ve zayıf bir çimlenme ve canlılık gösterirler (Hall, 1991). 2.1.2 Organizma Yaygın yanıklığa Xanthomonas campestris pv. phaseoli (Smith) Dye isimli bakteri sebep olur. X. campestris pv. phaseoli gram negatif, düz çubuk şeklinde, aerobik ve polar kamçı ile hareketlidir. Etmen arabinoz, sellobiyoz, galaktoz, glikoz, mannoz ve trehalloz’dan asit üretir. Ayrıca sütün parçalanmasına neden olan H2S üretir ve nişastayı hidrolize eder. Nutrient glikoz agar (NGA)’ da suda erimeyen sarı karotenoid pigment (xanthomonadin) oluşturur ve mukoid bir gelişme gösterir. Patojenin hızlı izolasyonu için birçok seçici ortam mevcuttur (Hall, 1991). Patojen yer fasulyesi, çalı fasulyesi, soya fasulyesi, tepary fasulyesi, Dolichos lablab L., Lupinus polyphyllus Lindl., Stizolobium deeringianum Bort, Strophostyles helvola (L.) Elliott, Vigna aconitifolia (Jacq.) Marechal, V. angularis (Willd.) Ohwi & H. Ohashi, V. mungo (L.) Hepper, V. radiata (L.) R. Wilcz. ve V. unguiculata’yı enfekte etmektedir (Zaumayer ve Thomas, 1957; Vakili et al., 1975; Allen, 1983; Bradbury, 1986). 2.1.3 Hastalık çemberi ve epidemiyolojisi Yaygın yanıklığın oluşumunda bir kaç primer inokulum kaynağı rol oynamaktadır. Tohum bulaşması

74

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

X. campestris pv. phaseoli’nin canlılığını sürdürmesinde en önemli etkendir. Bulaşık tohum tüm dünyada en önemli primer inokulum kaynağını oluşturmaktadır ve patojenin hem lokal hem de geniş alanlara dağılmasında etkilidir. . X. campestris pv. phaseoli hem hassas hem de dayanıklı (tolerant) genotipleri etkili bir şekilde kolonize eder. Bu nedenle tolerant çeşitlerin tohumları da X. campestris pv. phaseoli’yi barındırabilir ve inokulum kaynağı olabilir. Etmen hem tohum içinde hem de tohum dışında bulunabilir. Dış bulaşmalar tohuma bakterisit (streptomycin gibi) uygulanarak kontrol edilebilir. Bulaşık tohumlardan çıkan fideler çok miktarda patojen barındırır. Böylelikle patojen yeni yaprakları gövdeden henüz ayrılırken kolonize ve enfekte eder (Hall, 1991). Hastalıklı bitki kalıntılarında X. campestris pv. phaseoli’ nin kışlaması bazı ılıman üretim bölgelerinde olur. Patojenin canlı kalması daha çok yüzeysel dokularda olur. Enfeksiyonlu artıklar bilhassa tropik bölgelerde önemlidir. Çünkü inokulum buradan kendi gelen bitkilere ve çok yıllık konukçulara geçerek çoğalır. X. campestris pv. phaseoli konukçu olmayan ürün çeşitlerinin yapraklarında ve yabani otlarda epifitik olarak gelişebilir. Bunlar ek inokulum kaynaklarını oluşturur (Hall, 1991). X. campestris pv. phaseoli bir ılıman iklim patojenidir ve en fazla zararı 28-32 °C’ de oluşturur ( Ishimaru et al., 2005; Yoshii, 1980). Yüksek nem, yağmur veya her ikisi hastalığın hızlı gelişmesine neden olur. Hastalığın ilk belirtileri ile sekonder dağılımı için inokulum oluşumu arasındaki süre 10-14 gündür. X. campestris pv. phaseoli rüzgârla karışık yağmur ve sulama suyuyla, toprak ve bitki artıklarıyla ıslak yaprakların temasıyla, insanlarla, hayvanlarla, beyaz sinek ve yaprak galeri böcekleri gibi böceklerle taşınır (Hall, 1991). 2.1.4 Mücadele Hastalık tohumla taşındığından dolayı hastalığın görüldüğü ekim alanlarından tohum alınmamalı, hastalık barındırmayan sertifikalı tohum ve fideler kullanılmalıdır. Hastalıklı bitki artıkları araziden uzaklaştırılmalı ve yakılarak imha edilmelidir. Bitkilerde yaralanmaya neden olacak kültürel uygulamalardan kaçınılmalıdır. Sulamada yağmurlama sulama kullanılmamalıdır (Anonim, 2008). Patojenden arî tohum kullanılmalıdır. Hem dayanıklı hem de hassas çeşitlerin tohumlarının patojenden ari olması sağlanmalıdır. Tohumlar antibiyotik ile ilaçlanabilir (Hall, 1991). Hastalıklı yerlerde en az 2 yıl olmak üzere 2-3 yıllık münavebe uygulanmalıdır. Yabancı otlar, kendi ge-


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 4

len bitkiler, hassas fasulyeler ve diğer konukçuları herbisit veya el ile yok edilmelidirler. İlk belirtiler görülünce yapraklar bakırlı ilaçlar ile ilaçlanmalıdır. Mevcut ise dayanıklı çeşitler kullanılmalıdır (Webster et al.,1983). 2.2 Haleli yanıklık Haleli yanıklık fasulyenin yeşil aksam ve kapsüllerinde hastalık oluşturur. Haleli yanıklık tüm dünyada görülen önemli bir hastalıktır (Hall, 1991). Bu hastalık nemli veya serin havalarda ve inokulumun bol olduğu durumlarda daha zararlıdır (Legard ve Schwartz, 1987). 2.2.1 Belirtiler Yaprak belirtileri enfeksiyondan birkaç gün sonra, yaprakların altında küçük, suda haşlanmış görünümde lekeler şeklinde oluşur. Lekeler zamanla sararır, koyulaşır ve kahverengileşir. Nekrotik lekelere dönüşen bu lekelerin etrafında zamanla sarı bir hale meydana gelir (Resim 2). Bu halenin oluşumuna phaseolotoxin denilen bir toksin yol açar. Bu halenin büyüklüğü ve gelişmesi değişkenlik gösterir (Schwartz, 2011). Hale oluşumu sıcaklığa bağlı olarak (18-23°C) gelişir. Hale oluşumu 21 °C’ de en fazladır, 27 °C veya daha yüksek sıcaklıklarda ise hale oluşumu yoktur. Çünkü bu sıcaklıkta hale oluşumuna yol açan phaseolotoxin oluşmaz. Enfeksiyondan 7-10 gün sonra stoma boşluklarından çıkan bakteriyel akıntı lekelere yağımsı bir görünüm verir. Bundan sonra bakteriler sekonder olarak dağılabilir (Hall, 1991). Gövde ve kapsüllerde de hastalık belirtileri görülür. Kapsül lekeleri genellikle kırmızı veya kahverengidir. Bunlar da önce küçük, sulu lekeler halinde başlar. Daha sonra bu lekeler yavaşça büyüyerek koyu, çökük lekeleri oluştururlar. Lekelerde bakteriyel akıntı oluşabilir, ancak hale oluşumu görülmez. Eğer lezyonlar kapsülleri kaplayacak şekilde olursa olgunlaşan tohumlar buruşabilir veya renk değişikliği olabilir (Hall, 1991). 2.2.2 Organizma Haleli yanıklık hastalığına Pseudomonas syringae pv. phaseolicola (Burkholder) Young et. al. neden olur. P. syringae pv. phaseolicola gram-negatif, çubuk şeklinde, mutlak aerob, oksidase(-), arginin dihidrolase() tir ve King B ortamında florasan pigment oluşturur. Etmen D-glukonat, L(+)-arabinoz, sakkaroz, suksinat,

DL- β -hidroksibutirat, trans-akonitat, L-serin ve L-phidroksibenzoat’ ı kullanır (Hall, 1991). Phaseolotoxin üretimi için optimum sıcaklık 20-23 °C’dir (Hildebrand et al., 1988; Schwartz, 1980). Standart ortamlarda bakteriyel gelişme beyaz-krem rengi koloniler şeklindedir. P. syringae pv. phaseolicola’nın tüm patojenik izolatları phaseolotoxin oluşturur, ancak etmen doğada patojenisite bakımından oldukça yüksek miktarda varyasyon gösterir. Bu da hastalığa karşı geniş kapsamlı dayanıklılık bulma çabalarını zorlaştırmaktadır. Deneysel olarak bu etmen adzuki fasulyesi, lima fasulyesi, mung fasulyesi, scarlet runner fasulyesi, soya fasulyesi, tepary fasulyesi, Macroptilium atropurpureum (Moc. & Sessé ex DC.) Urb., Phaseolus polyanthus Greenman, P. polystachyus (L.) B.S.P., ve Pueraria lobata (Willd.) Ohwi bitkilerini hastalandırır (Hall, 1991).

Resim 2. Fasulyede haleli yanıklık hastalığı etmeni Pseudomomas syringae pv. phaseolicola ‘nın fasulye yapraklarında oluşturduğu belirti

2.2.3 Hastalık çemberi ve epidemiyolojisi Pseudomomas syringae pv. phaseolicola’ nın inokulum kaynakları bulaşık tohum ve hastalıklı bitki artıklarıdır. Yaygın yanıklıkta olduğu gibi, bulaşık tohumlardan oluşan fidelerde belirti oluşumundan önce çok sayıda bakteri barınmaktadır. Bakteriler enfeksiyonlu bitki artıklarından sağlıklı bitkilere yağmur sıçratması veya sıçrayan toprak parçacıkları ile taşınmaktadır. Patojen bitkilere stoma, hidatod gibi doğal açıklıklardan ya da yüksek nemli periyotlarda veya bitki yüzeyinde serbest nem bulunduğunda yaralardan girer. P. syringae pv. phaseolicola hem dayanıklı hem de hassas genotiplerin yapraklarında hiç bir belirti göstermeden epifitik olarak gelişir. Sekonder dağılmalar yağmur sıçratmasıyla ve yağmur veya çiğ ile ıslanmış yaprakların teması ile olur. Uygun koşullarda çiçekler, kapsüller ve gövde dokularında da kolonize olurlar (Hall, 1991).

ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

75


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 5

B itki koruma Hale yanıklığı bir düşük sıcaklık hastalığı olarak kabul edilir ve epidemik potansiyel en fazla 18-22 °C’dedir. Bu hastalık eğer inokulum düzeyi yüksek ise, uygun koşullarda çoğunlukla fide çıkışının hemen sonrasında görülür (Hall, 1991). 2.2.4 Mücadele Hastalık tohumla taşındığından dolayı hastalığın görüldüğü ekim alanlarından tohum alınmamalı, hastalık barındırmayan sertifikalı tohum ve fideler kullanılmalıdır. Hastalıklı bitki artıkları araziden uzaklaştırılmalı ve yakılarak imha edilmelidir. Tohum üretimi hastalığın gelişmesi için uygun olmayan sıcak ve kurak bölgelerde yapılmalıdır. Sulamada yağmurlama sulama kullanılmamalıdır (Anonim, 2008). Patojenden ari tohum kullanılmalıdır. Tohumla taşınan yüzeysel inokulumu yok etmek için tohumlar antibiyotik ile ilaçlanabilir. Tarlada potansiyel inokulum kaynağı olabilecek kendi gelen bitkiler ve yabancı otlar yok edilmelidir. Sekonder dağılmayı önlemek için bakırlı ilaçlarla epifitik populasyonu azaltıcı ilaçlama yapılmalıdır. Tolerant ve dayanıklı çeşitler ekilmelidir (Hall, 1991). 2.3 Kahverengi Yaprak Lekesi Bakteriyel kahverengi leke sadece bazı yerlerde zararlı olacak düzeye çıkmaktadır. Bakteriyel kahverengi leke ABD’den ve Brezilya’dan rapor edilmiştir (Hall, 1991).

2.3.1 Belirtiler Yaprak lekeleri genellikle yuvarlak, kahverenkli ve nekrotik olup çoğunlukla lekenin etrafı parlak sarı bir alan ile çevrilidir. Lekeler ara sıra düşerek yaprağa mermi deliği görünümü verir. Dokularda sulanma genellikle yoktur veya çok azdır. Patojen sistemik olarak geliştiğinde bazen gövde lekeleri de gözlenebilir. Kapsüllerdeki lekeler yuvarlak ve başlangıçta suludur, sonra kahverengileşir ve nekrotik hale gelirler. Enfekteli kapsüller lekelerin olduğu yerlerden bükülür veya kıvrılır. Ara sıra merkezi bir lekenin etrafında halkalı leke oluşabilir (Hall, 1991). 2.3.2 Organizma Kahverengi leke Pseudomonas syringae pv. syringae isimli bakteri tarafından meydana getirilmektedir. Bu etmen gram-negatif, çubuk şeklinde, tek kutuptan çok kamçılı, aerobik, arginin dihidrolase negatif ve florasan bir bakteridir. N-caprylate, N-caprate, N-caproate, sitrat, D-glukonat, glutarat, DL-gliserat, gliserol, DL-β-hidroksibütirat, meso-inositol, isoaskorbat, Lproline, sorbitol, sukroz ve meso-tartrat maddelerini kullanır (Hall, 1991). Maksimum gelişme 28-30 °C’ de olur ve bakteri krem rengi yarı şeffaf koloniler oluşturur (Hagedorn et al., 1986; Zaumeyer et al., 1957). Patojenik izolatlar konukçuda Syringacin W-1 olarak adlandırılan bir bacteriocin oluşturur. Pseudomonas syringae pv. syringae’nin oldukça geniş bir konukçu dizisi bulunmaktadır. Bunların arasında fasulye, bakla, lima fasulyesi, bezelye, soya fasulyesi, Lablab purpureus (L.) Sweet, Pueraria lobata (Willd.) Ohwi, Vigna sesquipedalis (L.) Fruw, ve V. unguiculata (L.) Walp bulunmaktadır. Sadece fasulyeden elde edilen izolatlar fasulyeye çok patojeniktir (Hall, 1991). 2.3.3 Hastalık çemberi ve epidemiyolojisi Pseudomonas syringae pv. syringae çok sayıda bitkide (fasulye, lima fasulyesi, bezelye) ve tüylü fiğ (Vicia villosa) gibi bitkilerde çoğalıp kışlayabilirler. Böylece bu konukçularda primer inokulum kaynağı işlevi görürler. Pseudomonas syringae pv. syringae yağmur fırtınaları sırasında ve ıslak yaprakların temasıyla taşınır. Yağmurlama sulama da patojenin dağılmasında etkilidir. Bu bakteri ayrıca tohumu da bulaştırabilir, ancak bu tip inokulumun hastalık gelişimindeki rolü tam olarak bilinmemektedir (Hall, 1991). 2.3.4 Mücadele Yabancı otlar, kendi gelen bitkiler ve P. syringae pv.

76

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 6

syringae için kaynak olabilecek diğer bitkiler kontrol edilmelidir. Bakırlı ilaçlarla bitkilerin ilaçlanması sekonder dağılmayı ve epifitik populasyonu kontrol altına alır. Hastalıksız tohum ve patojene tolerant veya dayanıklı çeşitler ekilmelidir (Hall, 1991). 2.4 Bakteriyel Solgunluk Bakteriyel solgunluk ilk olarak 1922’ de ABD’ de rapor edilmiştir (Hedges, 1926). Bu hastalık Avustralya, Yeni Zelanda, Avrupa, A.B.D ve G. Afrika’da bilinmektedir (Hall, 1991). 2.4.1 Belirtiler Tarlada, nem stresi olduğunda ve kuru havalarda enfeksiyonlu bitkilerde solgunluk veya yapraklarda sarkma görülür. Solgunluk, patojenin iletim demetlerindeki su hareketini engellediğinde görülür. Zarar özellikle genç bitkiler enfekte olduğunda daha da şiddetlidir (Hall, 1991). Yapraklara yapılan inokülasyonlarda beyaz lekeler, gövde inokülasyonlarında ise damarlarda sararma ve yapraklarda nekroz oluşturur. Enfeksiyonlu tohumlar mor veya sarı renk değişikliği gösterirler. Enfekteli tohumlardan gelişen fidelerin gövdelerinde mor renkli benekler meydana gelir (Hall, 1991). 2.4.2 Organizma Bakteriyel solgunluk gram-pozitif, aerobik bir bakteri olan Curtobacterium flaccumfaciens pv. flaccumfaciens tarafından oluşturulur. Patojen bir veya birkaç

polar kamçı ile hareketlidir. Etmen aesculini hidrolize eder. Curtobacterium flaccumfaciens subsp. flaccumfaciens’in pek çok streyni turuncu ya da mor pigment üretir. Patojen adzuki fasulyesi, fasulye, börülce, maş fasulyesi, scarlet runner fasulyesi ve soya fasulyesi gibi bitkileri hastalandırır. Bu patojen soya fasulyesinde bakteriyel bronz leke hastalığını oluşturur (Hall, 1991). 2.4.3 Hastalık Çemberi ve Epidemiyolojisi Patojen tohumda, hastalıklı bitki artıklarında ve yabancı otlarda kışı geçirebilir. Toprakta hayatta kalması zayıftır. İlk enfeksiyon, patojenin enfeksiyonlu tohumla birlikte sistemik olarak gelişmesi veya bakteri bitkinin toprak üstü kısımlarından yaralar vasıtasıyla iletim demetlerine ulaştığında olur. Stomadan giriş nadiren olur ve hastalık muhtemelen stoma girişi ile oluşmaz. Bu hastalığın yaygın ve haleli yanıklıklardan önemli bir farkıdır. Yaygın ve haleli yanıklık stomalardan giriş yapar. Hastalık gelişmesi dolu ve rüzgârlardan sonra ve 32 °C ‘nin üstündeki sıcaklıklarda çok hızlıdır. Patojen en hızlı 37 °C’ de gelişir. Etkilenen bitkilerde solgunluk kuraklık stresi sırasında en belirgindir. Sekonder dağılma diğer bakteriyel yanıklıklar gibidir. Hastalık daha çok diğer yanıklık hastalıklarının olduğu yerlerde onlarla birlikte görülür (Hall, 1991). 2.4.4 Mücadele Hastalığın olduğu yerlerde temiz tohumluk kullanımı ile birlikte diğer bakteriyel yanıklıklara karşı önerilen önlemlere uyulmalıdır (Hall, 1991).

ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

77


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 7

B itki koruma 2.5 Vahşi Ateş

2.6 Yaprak Lekesi

Tütünde görülen ve Pseudomonas syringae pv. tabaci’ nin neden olduğu bu hastalık Brezilya’ da fasulyeden de rapor edilmiştir (Mohan, 1984). Bu fasulye patojeni tipik florasan pseudomonas’dır. Oksidaz negatiftir, aesculini hidrolize eder ve in-vitro koşullarda fasulye yapraklarında vahşi ateş belirtilerine sebep olan tabtoksin toksinini üretir. P. syringae pv. tabaci erythritol, sorbitol ve L-tartrate kullanır (ancak DLtartrate kullanmaz) ve pektolitiktir (Ribeiro et al., 1979). Fasulyedeki belirtileri sadece yapraklarda görülür ve bunlar belirgin sarı haleli, yuvarlak veya köşeli nekrotik lekeler şeklindedir. Bazen lekeler birleşir ve yaygın yanıklığa benzerler. Kapsül enfeksiyonu olmadığı için tohum bulaşması da olmaz (Hall, 1991). Primer inokulum kaynakları ya da patojenin dağıldığı koşullar hakkında çok az bilgi olduğu için, mücadele önlemi önerilmemiştir (Hall, 1991). Kaynaklar Anonim 2008. Zirai Mücadele Teknik Talimatları Cilt 3. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü. 106-109 s. Ankara. Anonim, 2010. www.tuik.gov.tr Erişim tarihi: 12.10.2012 Anonim, 2012. Taze fasulye yetiştiriciliği el kitabı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kütahya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü. Kütahya. Allen, D.J. 1983. The Pathology of Tropical Food Legumes: Disease Resistance in Crop Improvement. John Wiley & Sons, Chichester, 413 pp. Bradbury, J.F. 1986. Guide to Plant Pathogenic Bacteria. Commonwealth Mycologial Institute, Kew, UK, 332 pp. FAO, 2010. http://faostat.fao.org Erişim tarihi: 12.10.2012 Hagedorn, D.J., Inglis, D.A. 1986. Handbook of bean diseases. Coop. Ext. Publ., Univ. of Wis.-Ext., Madison. Hall, R. 1991. Compendium of Bean Diseases. APS Press, St. Paul, MN. 73 pp. Harveson, R. M., Watkins, J. E., Giesler, L. J., Chaky, J. L. 2005. Dry bean disease profiles I (foliar and bacterial diseases). Ext. Circular Series No. EC051893, Univ. of Nebr., Lincoln. Hedges, F. 1926. Bacterial wilt of beans (Bacterium flaccumfaciens Hedges), including comparisons with Bacterium phaseoli. Phytopathology 16:122. Hildebrand, D. C., Schroth, M. N., Sands, D. C. 1988. Pseudomonas. Pages 60-80 in: Laboratory Guide for Identification of Plant Pathogenic Bacteria, 2nd Ed. N. W. Schaad, ed. American Phytopathological Society, St. Paul, MN. Ishimaru, C., Mohan, S. K., Franc, G. D. 2005. Common bacterial blight. Pages 47-49 in: Compendium of Bean Diseases. H. F. Schwartz, J. R. Steadman, R. Hall, R. L. Forster, eds. American Phytopathological Society, St. Paul, MN. Legard, D. E., Schwartz, H. F. 1987. Sources and management of Pseudomonas syringae pv. phaseolicola and Pseudomonas syringae pv. syringae epiphytes on dry beans in Colorado. Phytopathology 77:1503-1509. Mohan, S. K. 1984. Wildfire of dry beans caused by Pseudomonas syringae pv. tabaci (Wolf and Foster) Young et al. in the state of Parana, Brazil. Annu. Rep. Bean Imp. Coop. 27: 108 - 109. Ribeiro, R de L. D., Hagedorn, D. J., Durbin, R. D., Uchytil, T. F. 1979. Characterization of the bacterium inciting bean wildfire in Brazil. Phytopatho-

78

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

Bazı ülkelerde fasulye bitkileri (Phaseolus vulgaris) üzerinde yaprak ve kapsül yanıkları gözlenmiştir. İzolasyonu takiben boyama testleri, biyokimyasal ve biyolojik testler bu bakterilerin mutlak areob, spor oluşturmayan ve xanthomonadin üretmeyen buna karşın UV ışınları altında gözlenen ve King B ortamında suda çözünebilen pigmentler oluşturduğunu göstermiştir. (Romeiro et al., 2002). İzolatlara LOPAT testleri uygulanmış ve bütün izolatlar patates yumruları üzerinde yumuşak çürüklük ve tütünde HR oluşturmuşlardır. Ek olarak bu izolatların levan, oxidase ve arginine dehydrolase üretiminde negatif oldukları görülmüştür. Ayrıca, bu izolatlar hücre duvarı yağ asitleri kompozisyonu açısından analiz edilmişlerdir. Bu izolatlar Pseudomonas viridiflava olarak tanımlanmıştır (Romeiro et al., 2002). I

logy 69: 208 – 212. Romeiro, R., S.; Vieira, R. F., Garcia, F. A. O. 2002. Occurrence of bacterial leaf spot of beans caused by Pseudomonas viridiflava in Minas Gerais State, Brazil. Summa Phytopathologica 28 (4): 341-342. Sağlam, S., Çiftçi C.Y., Khawar K.M., Atak M., Özcan S., 2005, In Vitro Koşullarda Fasulye Bitkisine Dört Yapraklı Aşamada Transformasyon Çalışmaları. Akdeniz Üniv. Ziraat Fak. Dergisi, 18(2): 291-294 Şehirali, S 1988. Yemeklik Dane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 1089. Ders kitabı: 314, Ankara Schwartz, H. F. 1980. Miscellaneous bacterial diseases. Pages 173-194 in: Bean Production Problems:Disease, Insect, Soil and Climatic Constraints of Phaseolus vulgaris. H. F. Schwartz, and G. E. Galvez, eds. CentroInternacional de Agricultura Tropical (CIAT). Columbia. 424 pp. Schwartz, H. F., Franc, G. D., Hanson, L. E, Harveson, R. M. 2004. Disease management. Pages 109-143 in: Dry Bean Production and Pest Management. H. F. Schwartz, M. A. Brick, R. M. Harveson, G. D. Franc, eds. Bull. No. 562A, Colorado State Univ., Cort Collins, CO. 184 pp. Schwartz, H. F., 2011. Bacterial Diseases of Beans. Colorado State University Extension. Fact Sheet No. 2913. USDA. 2012. Nutrient data for raw green beans. National Nutrient Database for Standart Reference. Web sitesi. http://ndb.nal.usda.gov/ndb/foods/show/2922 Erişim Tarihi: 15.10.2012 Vakili, N.G., Kaiser. W.J., Perez. J.E., Cortes-Monllor, A. 1975. Bacterial blight of beans caused by two Xanthomonas pathogenic types from Puerto Rico. Phytopathology 65: 401-403. Webster, D. M., Aktin, J. D., Cross, J. E. 1983. Bacterial blights of snap beans and their control. Plant Dis. 67: 935 – 940. Woolley, J.R.L., Ildefonso, T.D., Castro, J. Voss. 1991. Bean cropping systems in the tropics and subtropic and their determinants. Field Crops Abstracts, Vol 44. Yoshii, K. 1980. Common and fuscous blights. Pages 155-172 in: Bean Production Problems: Disease, Insect, Soil and Climatic Constraints of . H. F. Schwartz, G. E. Galvez, eds. Centro Internacional de Agricultura Tropical (CIAT). Columbia. 424 pp. Zaumayer, W.J. Thomas, H.R. 1957. A Monographic Study of Bean Diseases and Methods for their Control. United States Department of Agriculture Technical Bulletin 868. 255 pp.


72-79-Fasulye:Layout 1

6/20/14

5:47 PM

Page 8


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 1

H akem onaylı makale Yrd. Doç. Dr. Hasan DEMİRKAN (1) Yrd. Doç. Dr. İsmail C. PAYLAN (1) Zir. Yük.Müh. Müge ERGUN (1)

Bazı virüslerin yayılmasında etkili olan ara konukçu yabancıotlar

ÖZET Yabancı otlar kültür bitkilerine direkt ve indirekt zarar yaparak verimini önemli ölçüde düşürürler. İndirekt zararlarından birisi de hastalıklara konukçuluk yapmalarıdır. Yurt içi ve yurt dışı çalışmalar araştırılarak, virüslere konukçuluk eden yabancı otlar bu derlemede listelenmiştir. En önemli yabancı otlardan Amaranthus retroflexus’un AMV, CMV, TSWV, TuMV, TYLCV’yi, Capsella bursa-pastoris’in CMV,AMV, TuMV, TSWV, WMV’yi, Chenopodium album’un AMV, CMV, BYMV, CIYVV, PVY, SoyMV, TEV, TuMV, WMV, BCTV, TYLCV’yi, tam parazit yabancı otlardan Cuscuta spp.’nin TYLCV, AMV, BYDV, CeV, CGMMV, CMV, PLRV, TEV, TMV, TRV, TSV, ToMV, TuMV’yi, Phelipanche ramosa’nın TYLCV’yi taşıdığı saptanmıştır. Virüs hastalıkları da bitkilerde önemli nitel ve nicel verim kayıplarına neden olmaktadır. Bu kayıpların önlenmesinde virüslere karşı etkili bir kimyasal savaş olanağı bulunmadığından, virüslerle mücadelede vektörlerle savaşımın önemi artmaktadır. Yapılan çalışmalar kültür bitkilerinde enfeksiyon oluşturan birçok viral etmenin yabancı ot konukçuları olduğunu göstermiştir. Konukçu dizini birçok familyayı

ABSTRACT Weeds reduce yield of agricultural products in consequence of direct and indirect effects on crops. One of the indirect effects of weeds is acting as alternate hosts for plant diseases. In this compilation, weed transmitted viruses were presented by making researches on national and international studies. Transmission of AMV, CMV, TSWV, TuMV, TYLCV by Amaranthus retroflexus which is one of the most important weeds, CMV, AMV, TuMV, TSWV, WMV by Capsella bursapastoris, AMV, CMV, BYMV, CIYVV, PVY, SoyMV, TEV, TuMV, WMV, BCTV, TYLCV by Chenonopodium album, TYLCV, AMV, BYDV, CeV, CGMMV, CMV, PLRV, TEV, TMV, TRV, TSV, ToMV, TuMV by Cuscuta spp. which is one of the parasitic weeds, TYLCV by Phelipanche ramosa were determined. Viruses cause serious disease of crop plants reducing both quality and quantity of agricultural products. Management of vectors has a great impotence because viruses cannot be treated with chemicals successfully. Studies show that some weeds are hosts for viruses which

kapsayan CMV’nin Amaranthus retroflexus, Capsella bursa-pastoris, Cuscuta spp, Medicago sativa, ve Portulaca oleracea’nın da içinde bulunduğu yaklaşık 86 yabancı ot türüyle, AMV’nin Datura stramonium, Solanum nigrum, Portulaca oleracea ve Xanthium spinosum gibi yaygın görülen yaklaşık 57 yabancı ot türüyle, TuMV’nin Amaranthus retroflexus , Capsella bursa-pastoris, Cuscuta spp. ve Datura stramonium’u da içeren 42 yabancı ot türüyle ve özellikle domateslerde verim kaybına neden olan TYLCV’nin ise Convolvulus arvensis, Cuscuta spp, .Datura stramonium, Sinapis arvensis ve Phelipanche ramose gibi 54 yabancı ot türünde bulunduğu ve dolayısıyla bu bitkilerin söz konusu virüsler için ara konukçu veya inokulum kaynağı olduğu bilinmektedir. Diğer önemli bir virüs olan TSWV’e, Capsella bursa-pastoris, Amaranthus retroflexus, Portulaca oleracea ve Datura stramonium’un da dâhil olduğu 25, PVY Chenopodium album, Convolvulus arvensis ve Portulaca oleracea gibi 18 yabancı ot türü konukçuluk etmektedir. Konukçu dizini oldukça geniş olan TMV için ise Capsicum frutescens, Datura stramonium, ve Silene alba gibi yaklaşık 15 türün önemli olduğu saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Yabancı ot, virüs, virüs konukçuları, ara konukçu

cause disease in crops. Transmission of CMV which has a wide range of host list by 86 weed species including Amaranthus retroflexus, Capsella bursa-pastoris, Cuscuta spp, Medicago sativa, and Portulaca oleracea, AMV by almost 57 species including Datura stramonium, Solanum nigrum, Portulaca oleracea, and Xanthium spinosum, TuMV by 42 weed species including Amaranthus retroflexus , Capsella bursa-pastoris, Cuscuta spp., and Datura stramonium and TYLCV which causes reduction in yield in tomato production areas by 54 weed species including Convolvulus arvensis, Cuscuta spp, .Datura stramonium, Sinapis arvensis, and Phelipanche ramosa are known. In addition, TSWV is transmitted by 25 weed species including Capsella bursa-pastoris, Amaranthus retroflexus, Portulaca oleracea, and Datura stramonium, PVY is transmitted by 18 weed species including Chenopodium album, Convolvulus arvensis, and Portulaca oleracea. 15 seed species such as Capsicum frutescens, Datura stramonium, and Silene alba are presented as of weed vectors of TMV which has a wide range of host list. Keywords: Weed, virus, host plants

hGiriş

abancı otlar, bulunduğu yerde yetişmesi arzu edilmeyen, faydadan çok zararlı olan bitkilerdir. Kültür bitkileri ve diğer yabancı otlarla su, ışık ve mineral maddeler yönünden kuvvetli rekabete girerler ve sonucunda kültür bitkilerinin veriminde önemli oranda azalmalara neden olurlar. Bu zararın % 9.6 olduğu yıllar önce rapor edilmiştir (Cramer, 1967). Ancak bu oranın yabancı otun yoğunluğu ve çevre koşullarına göre % 5-100 arasında değiştiği çeşitli araştırmacılarca belirtilmiştir (Press and Graves, 1995, Press and Phoenix, 2005, Joel et al., 2007, Schneeweiss, 2007). Yabancı otların tarım ürünlerinde neden olduğu

Y

(1)

80

verim kayıpları çeşitli nedenlerden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bunlar; kültür bitkileriyle güçlü rekabet etme (ışık, besin, su açısından) yeteneğinde olması, çıkardıkları salgılarla (allelopati) kültür bitkisinin gelişmesini engellemesi, toprak sıcaklığını düşürmesi, kültür bitkilerinin üniform gelişmesini ve olgunlaşmasını önlemesi, tarım ürünlerinin kalitesini ve kültür arazisinin değerini düşürmeleri, kültür bitkilerinin hastalık ve zararlılarına taşıyıcılık, yani ara konukçuluk yapması, çiftlikte üretim masraflarını yükseltmeleri, barajlar, göller, göletler, havuzlar ve sulama şebekelerinde sorun yaratmaları, insan ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkileri ve yangın tehlikesini arttırmalarıdır (Güncan, 2013). Yabancı otların indirekt zararlarından birisi de çe-

Ege Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü, Bornova – İzmir e-mail: hasan.demirkan@ege.edu.tr

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 2

şitli hastalıklara ara konukçuluk yapmalarıdır (Toros ve ark., 2001). Kültür bitkilerinin üretiminde nicel ve nitel biçimde ürün kayıplarına neden olan faktörler arasında viral kaynaklı etmenlerin ayrı bir önemi vardır. Bu etmenlere karşı diğer patojen gruplarının önlenmesi için sıkça başvurulan kimyasal savaş yönteminin uygulanamaması ve diğer kontrol yöntemlerinin de üretici tarafından yeterli düzeyde bilinmemesi, virüslerden kaynaklanan kayıpların artmasına neden olmaktadır. Virüs hastalıkları genellikle verim ve kalite üzerine doğrudan olumsuz etki yaptıklarından, gerek iç pazarda gerekse dış pazarda virüsle enfekteli bitkilerden elde edilen ürünlerin değerlendirilmesi de çok

güç olmaktadır. Virüs hastalıkları sonucu, aynı anda iki tür kayıp ortaya çıkmaktadır. Bunlardan ilki, virüslerin bitki gelişimi ve verimi üzerine olan doğrudan etkileri; diğeri ise, özellikle vektör ya da yabancı ot gibi taşıyıcı veya barındırıcıların mücadelesinde uygulanan kimyasal madde giderleridir. Bununla beraber virüs hastalıklarının görünme sıklığı ve şiddeti; virüs, konukçu, vektör ve çevre koşulları dörtgeni ilişkisine bağımlı olarak yıllara göre değişkenlik göstermektedir. Virüs hastalıkları, üretimde önemli bir sorun olup, pazar değerini düşürerek önemli ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bu derlemede birçok önemli virüse konukçuluk eden yabancı otlar ve virüsler listelenmiştir (Çizelge 1).

Çizelge 1. Çeşitli virüsler ve konukçuları olan yabancı otlar Yabancı Otlar Bilimsel İsim

Yaygın İsim

Abutilon theophrasti

İmam pamuğu

Acalypha australis* Agrostemma githago Amaranthus albus Amaranthus blitoides (graecizans)

CMV Karamuk Horoz ibiği Sürünücü horoz ibiği

Amaranthus hybridus

Melez horoz ibiği

Amaranthus retroflexus

Taşıdığı Virüs TuMV MVCV Zitter (2001) CMV, TuMV BCTV AMV, CMV, PVY TSWV TYLCV AMV, PVY AmLMV

AMV, CMV, TSWV, TuMV TYLCV AmLMV, ApMV, Kırmızı köklü tilki kuyruğu AV-3, BCTV, BtMV, BWYV, EMoV, SpLV, SLRV, TRV, TSV, TBRV, ToRSV

Amaranthus spinosus Amaranthus viridis Ambrosia acanthicarpa* Amsinckia menziesii*

Dikenli horoz ibiği Yeşil horoz ibiği

Anagallis arvensis

Fare kulağı

Argemone mexicana

Meksika gelinciği

AMV, CMV, PVY TYLCV BCTV BCTV AMV, CMV, TuMV TYLCV BiMV

Asclepias syriaca*

İpekotu

CMV AMV

Literatür Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) PVO (2014)

Çin lahanası Çin lahanası

TuMV TuMV

Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Bruckart and Lorbeer (1976) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996) Bruckart and Lorbeer (1976) Zitter (2001) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Zitter (2001)

Yabani hardal

CMV, TuMV

Zitter (2001)

Brassica nigra*

Siyah hardal

CMV, TuMV BCTV

Brassica oleracea var gongylodes Calendula arvensis

Alabaş Portakal nergisi

TuMV TYLCV

Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011)

Capsella bursa-pastoris

Çoban çantası

CMV AMV, TuMV, TSWV, WMV ArMV, BCTV, BtMV, BBWV, LIYV, LMV, PSbMV, PPV, PLRV, SLRV, TRV, TBRV, TuMV

Bruckart and Lorbeer (1976) Zitter (2001) PVO (2014)

Asteriscus aquaticus* Atriplex lentiformis* Barbarae vulgaris

TYLCV BCTV Kış teresi

Bidens pilosa* Brassica chinensis* Brassica juncae* Brassica kaber (B. arvensis, Sinapis arvensis)

CMV TuMV BiMV, TSWV BiMoV

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

81

ª


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 3

H akem onaylı makale Yabancı Otlar Bilimsel İsim Yaygın İsim Capsicum frutescens* Cin biber Cardamine hirsuta Tüylü köpük otu Centaurea cyanus Gökbaş Cerastium arvense Boynuz otu Chamaesyce maculata*

Coban cantası (Capsella bursa-pastoris (L.) Medik.)

Literatür Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Papayiannis et al. (2011)

Chenopodium album

Sirken

AMV, CMV, BYMV, CIYVV, PVY, SoyMV, TEV, TuMV, WMV BCTV TYLCV

Chenopodium murale

Duvar kazayağı

BCTV TYLCV

Chrozophora tinctoria Chrysanthemum coronarium Chrysanthemum leucanthemum Chrysanthemum segetum Cichorium endivia* Cichorium intybus Cirsium arvense Commelina communis*

Bambul otu Taçlı sarı papatya

TYLCV TYLCV AMV (Chrysanthemum sp.) CMV, TSWV TYLCV AMV, CMV, TSWV, TuMV CMV, TSWV AILV CMV, BYMV, TuMV AmLMV CMV CLRV

Çayır papatyası Sarı papatya Hindiba Yabani hindiba Köygöçüren Asya gün çiçeği

Convolvulus arvensis

Tarla sarmaşığı

Convolvulus humilis* Conyza (Erigeron) canadensis Conyza bonariensis Coronilla varia

Pire otu Tüylü pire otu Renkli burçak

Creamer et al. (1996) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) PVO (2014)

AMV, CMV, PVY, TSWV BCTV TYLCV CVMV

Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Papayiannis et al. (2011) PVO (2014)

TYLCV CMV,BiMV TYLCV CMV

Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001)

TYLCV AMV, BYDV, CeV, CGMMV, Küsküt, verem otu CMV, PLRV, TEV, TMV, TRV, TSV, ToMV, TuMV

Papayiannis et al. (2011) DPV, 2013

Kutsal hint elması

TYLCV

Papayiannis et al. (2011)

Datura stramonium

Şeytan elması

AMV, CMV, PVX, TEV, TMV, TSWV, TuMV, WMV TYLCV CaMV, PepMV, PLRV, RaMV, RpRSV, TSV, TBRV, TRV

Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Chen et al. (2013) PVO (2014)

Daucus carota

Yabani havuç

Aster Yellows Mycloplasma, TuMV CMV, TBRV, SLRV, ArMV

Zitter (2001) PVO (2014)

Dipsacus fullonum (syn. Dipsacus sylvestris)

Yabani fırça otu

CMV

Zitter (2001)

Echinociptis lobata*

Yabani hıyar

CMV WMV

Epilobium ciliatum* Erigeron annuus* Erodium ciconium*

Şifa otu

BCTV AMV TYLCV

Erodium cicutarium

Dönbaba

CMV, TuMV TYLCV BCTV

Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996)

Güneş sütleğeni

CMV TYLCV

Bruckart and Lorbeer (1976) Papayiannis et al. (2011)

Tüylü galinsoga

AMV, CMV, TuMV BiMoV

Zitter (2001) PVO (2014)

Düğme otu

CMV AMV, TuMV

Bruckart and Lorbeer (1976) Zitter (2001)

Cuscuta spp. Datura innoxia

Eupatorium dubium* Euphorbia helioscopia Galinsoga ciliata (quadriradiata)* Galinsoga parviflora

82

Taşıdığı Virüs AMV, CMV, PVY, TEV, TMV, TSWV CMV TuMV CMV BCTV

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

Bruckart and Lorbeer (1976) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011)


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 4

Yabancı Otlar Bilimsel İsim Yaygın İsim Geranium carolinianum* Jeranyum Gilia sp.* Helianthus tuberosus Yer elması Heracleum mantegazzianum* Dev tavşancılotu Hieracium pilosella* Şahin otu Hirschfeldia incana Melez hardal Hypochoeris radicata Radika Ipomoea lacunosa* Ipomoea purpurea* Ipomoea spp.* Gündüz sefası Kochia scoparia Süpürge kohiya Lactuca floridana*

Taşıdığı Virüs CMV BCTV CMV CeMV CMV TYLCV CMV, TuMV CMV SPFMV CMV AMV, CMV BCTV TSWV

Literatür Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Hobbs et al. (1993); Johnson et al. (1995) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) PVO (2014) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) PVO (2014) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996)

Lactuca serriola (scariola)

Dikenli yabani marul

CMV, TSWV BCTV BWYV

Lamium amplexicaule

Ballıbaba

AMV, CMV, TuMV, WMV AILV, SLRV, ArMV

Lamium purpureum

Kırmızı çiçekli ballıbaba

CMV MVCV

Lavatera cretica Lepidium sp. Lepidium virginicum* Linaria canadensis* Lotus corniculatus Lotus edulis* Lotus halophilus* Lotus purshianus*

Ağacımsı ebegümeci

TYLCV BCTV BimV TEV AMV, CMV TYLCV TYLCV BCTV

Lupinus alba*

Acı bakla lupin

Lysimachia vulgaris Lythrum salicaria Malva cretica*

Adi altın kamışı Kan çiçeği

CMV CMV TYLCV

Malva neglecta

Ebegümeci

WMV TYLCV

Malva nicaeensis

Dağ ebegümeci

TYLCV

Malva parviflora

Küçük çiçekli ebegümeci

TYLCV BCTV

Malva sylvestris Matricaria chamomilla Matricaria recutita* Medicago lupulina

Yabani ebegümeci Hakiki papatya

Medicago sativa

Yonca

TYLCV CMV, TuMV TYLCV AMV, BYMV, CIYVV AMV, CMV, BCMV, BYMV, ClYVV, WMV BBWV, PSbMV, TSV

Melothria pendula*

Sürünücü hıyar

PRSV,WMV ZYMV

Mercurialis annua

Yer fesleğeni

TYLCV

Momordica charantia*

Kudret narı

PRSV WMV1

Oenothera laciniata* Onopordum cyprium* Phelipanche (Orobanche) ramosa

Akşam çiçeği

TSWV TYLCV

Zitter (2001) PVO (2014) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011)

Canavar otu

TYLCV

Papayiannis et al. (2011)

Virjinya teresi Nevruzotu Adi gazelboynuzu

Karayonca

AMV, BCMV, BYMV, CMV, SoyMV, TSWV, TuMV, WMV PPV, TuMV

Kırmızı kö klü horoz ibigi (Amaranthus retroflexus L.)

Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) Creamer et al. (1996) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Zitter (2001) PVO (2014)

ª

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

83


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 5

H akem onaylı makale Yabancı Otlar Bilimsel İsim Yaygın İsim Phytolacca americana*

Kü skü t (Cuscuta campestris Yuncker)

Physalis heterophylla* Physalis subglabrata* Picris echioides Plantago lagopus Plantago lanceolata

Kıllı sığırdili Tarla sinir otu Dar yapraklı sinir ot

Plantago major

İri sinirotu

Polygonum convolvulus Portulaca oleracea Prunella vulgaris* Physalis acutifolia*

Sarmaşık çoban değneği Semizotu Yara otu

Ranunculus sardous* Raphanus raphanistrum

Yabani turp

Raphanus sativus* Rorippa islandica* Rumex acetosella Scandix pecten-veneris Scorpiurus muricatus

Küçük kuzu kulağı Zühre tarağı Dikenli akrep kuyruğu

Senecio vulgaris

Adi kanarya otu

Sicyos angulatus* Silene alba (Lychnis alba) Silene colei-rosa* Silybum marianum

Meryem dikeni

Sinapis alba

Ak hardal

Sinapis arvensis

Yabani hardal

Sisymbrium altissimum Sisymbrium irio Sisymbrium officinale

Uzun meyveli bülbül otu Süpürgelik Bülbül otu

Solanum americanum*

Amerikan köpek üzümü

Solanum carolinense*

At otu

Solanum dulcamara

Odunsu köpek üzümü

Solanum nigrum

Köpek üzümü

Ak sinekkapan

Solanum ptycanthum (Syn. S. nigrum)* Solanum sarrachoides* Solanum villosum Solidago canadensis* Sonchus arvensis Sonchus asper

84

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

Doğu köpek üzümü Tüylü köpek üzümü Sarı köpek üzümü Kanada altınbaşağı Eşek marulu Dikenli eşek marulu

Taşıdığı Virüs CMV AMV, BYMV, BtMV, TRV, TBRV, TuMV CMV, PVY, TEV AMV, PVY, TEV LMV TYLCV PVY ArMV, BBWV

Literatür Bruckart and Lorbeer (1976) PVO (2014) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) PVO (2014) Zitter (2001) TSWV TYLCV CVMV Papayiannis et al. (2011) PVO (2014) TSWV Zitter (2001) AMV, CMV, PVY, TuMV, TSWV Zitter (2001) AMV, CMV? Zitter (2001) BCTV Creamer et al. (1996) Hobbs et al. (1993); Johnson et al. (1995) TSWV PPV, ZYMV PVO (2014) Zitter (2001) CMV, TuMV TYLCV Papayiannis et al. (2011) TYLCV BWYV, CLRV, CMV, LIYV, Papayiannis et al. (2011) RaMV, TRV, TuMV PVO (2014) Bruckart and Lorbeer (1976); CMV Zitter (2001) ToRSV Powell et al. (1984) TYLCV Papayiannis et al. (2011) TYLCV Papayiannis et al. (2011) AMV, CMV BCTV ArMV, BtMV, Zitter (2001) CLRV, LMV, PSbMV, PPV, SLRV, Creamer et al. (1996) TEV, TRV, TBRV, TuMV, WMV2, PVO (2014) ZYMV CMV, PRSV, WMV Zitter (2001) CMV, TMV, TuMV Zitter (2001) AMV Zitter (2001) TYLCV Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011) TYLCV BWYV, RaMV, BMYV PVO (2014) Papayiannis et al. (2011) TYLCV BWYV PVO (2014) CMV, TuMV Zitter (2001) BCTV Creamer et al. (1996) CMV, TuMV Zitter (2001) Creamer et al. (1996) BCTV PVY Zitter (2001) CMV, TEV Zitter (2001) Bruckart and Lorbeer (1976) CMV AMV, CMV, PVY, TSWV Zitter (2001) AMV, CMV, PVY, TEV, TuMV, Zitter (2001) TSVW, WMV TYLCV Papayiannis et al. (2011) AMV, CMV, TuMV, PVY, WMV, Zitter (2001) TEV,TSWV PVY Zitter (2001) TYLCV Papayiannis et al. (2011) CMV Zitter (2001) AMV, CMV, TuMV BtMV, AILV Zitter (2001) PVO (2014) Hobbs et al. (1993); Johnson TSWV AMV, CMV TYLCV et al. (1995) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011)


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 6

Yabancı Otlar Bilimsel İsim

Yaygın İsim

Taşıdığı Virüs

Sonchus oleraceus

Adi eşek marulu

AMV, CMV, TSWV TYLCV

Sonchus tenerrimus

TYLCV

Stellaria media

Kuş otu

CMV, BYMV, PVY, TSWV, TuMV AMV, ArMV, AYRSV, BCTV, BMYV, BtMV, CLRV, LMV, PPV, SLRV, TRV, TSV, TBRV

Zitter (2001) PVO (2014)

CMV ToRSV

Bruckart and Lorbeer (1976) Powell et al. (1984)

Stellaria spp.

Literatür Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Papayiannis et al. (2011)

Taraxacum officinale*

Kara hindiba

ToRSV AMV, CMV, PVY, TuMV

Thlaspi arvense Tragopogon dubius Tribulus terrestris Trifolium arvense Trifolium fragiferum

Tarla akçaçiçeği Büyük yemlik/Tere sakalı Demir dikeni Tarla üçgülü Çiçek üçgülü

Trifolium hydridum*

Melez üçgül

Trifolium pratense

Kırmızı üçgül

CMV, TuMV CMV BCTV BYMV AMV AMV, BYMV, BCMV, CIYVV, CMV, TuMV AMV, BYMV, ClYVV, CMV, WMV

Powell et al. (1984) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Creamer et al. (1996) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001) Zitter (2001)

Trifolium repens

Ak üçgül

AMV, CMV, BYMV, CIYVV

Zitter (2001)

Urospermum picroides

Dikenli tere sakalı

TYLCV

Urtica urens

Isırgan otu

CMV TYLCV

Verbascum thapsus

Hakiki sığır kuyruğu

CMV

Veronica agrestis*

Tarla yavşanotu

CMV

Papayiannis et al. (2011) Zitter (2001) Papayiannis et al. (2011) Bruckart and Lorbeer (1976); Zitter (2001) Zitter (2001)

Veronica arvensis

Yavşan otu

CMV

Zitter (2001)

Veronica hederifolia

Adi yavşan otu

CMV

Zitter (2001)

Veronica longifolia*

Uzun yapraklı yavşan otu

AMV

Zitter (2001)

Vicia sativa

Adi fiğ

AMV, CMV, WMV

Zitter (2001)

Vicia sativa ssp. nigra

Kara fiğ

AMV, CMV

Zitter (2001)

Vicia villosa

Tüylü kuş fiği

AMV

Zitter (2001)

Vigna radiata*

Mung fasülyesi

AMV, CMV, BCMV, TSWV

Zitter (2001)

Viola tricolor

Hercai menekşe

AMV, CMV, PVY

Zitter (2001)

Xanthium orientale*

Dul avrat otu

CMV

Zitter (2001)

Xanthium spinosum

Zincir pıtrağı

AMV

Zitter (2001)

ª

* Türkiye’de Görülmeyen Yabancı Otlar (Uluğ ve ark., 1993) AILV : Artichoke Italian latent nepovirus AmLMV : Amaranthus leaf mottle potyvirus* AMV : Alfalfa mosaic alfamovirus ArMV : Arabis mosaic nepovirus AV-3 : Asparagus potexvirus 3* AYRSV: Artichoke yellow ringspot nepovirus BBWV: Broad bean wilt fabavirus BCMV : Bean common mosaic potyvirus BCTV : Beet curly top curtovirus BiMoV : Bidens mottle potvirus* BiMV : Bidens mosaic potyvirus* BMYV: Beet mild yellowing polerovirus* BtMV: Beet mosaic potyvirus BWYV: Beet western yellows luteovirus* BYDV : Barley yellow dwarf virus BYMV : Bean yellow mosaic potyvirus CaMV : Cauliflower mosaic caulimovirus CeMV : Celery mosaic potyvirus* CeV : California encephalitis virus* CGMMV : Cucumber green mottle mosaic tobamovirus

CLRV : Cherry leaf roll nepovirus ClYVV : Clover yellow vein potyvirus* CMV : Cucumber mosaic cucumovirus CVMV: Carnation vein mottle potyvirus* EMoV : Elm mottle ilarvirus* LIYV : Lettuce infectious crinivirus LMV : Lettuce mosaic potyvirus MVCV : Malva vein clearing potyvirus* PeAMV : Petunia asteroid mosaic virus* PePMV: Pepino mosaic potexvirus PLRV : Potato leafroll polerovirus PPV : Plum pox potyvirus PRSV : Papaya ringspot potyvirus* PSbMV : Pea seed-borne mosaic potyvirus PVX : Potato virus X PVY : Potato virus Y RaMV: Radish mosaic comovirus RpRSV: Raspberry ringspot nepovirus SLRV: Strawberry latent ringspot sadwavirus SoMV : Sowbane mosaic sobemovirus*

SPFMV : Sweet potato feathery mottle potyvirus* SpLV : Spinach latent ilarvirus TBRV: Tomato black ring nepovirus TEV : Tobacco etch potyvirus TMV : Tobacco mosaic tobamovirus ToMV : Tomato mosaic tobamovirus TSV : Tobacco streak ilarvirus ToRSV : Tomato ringspot nepovirus TRV : Tobacco rattle tobravirus WMV : Watermelon mosaic potyvirus TYLCV: Tomato yellow leaf curl begomovirus TSWV : Tomato spotted wilt tospovirus TuMV : Turnip mosaic potyvirus ZYMV : Zucchini yellow mosaic potyvirus * : Türkiye’de tespit edilmemiş veya üzerinde yeterli araştırma yürütülmemiş virüsler Virüslerin isimlendirilmeleri ICTV (International Committee on Taxonomy of Viruses) (2014)’e göre yapılmıştır.

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

85


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 7

H akem onaylı makale Çizelgeden de görüldüğü gibi, çok sayıda yabancı otun, virüsleri taşımada vektör olduğu saptanmıştır. Yabancı otlar virüs hastalıklarının ortaya çıkışında iki şekilde etki göstermektedirler. Bazı yabancı otlar kültür bitkilerinde önemli ekonomik kayıplara neden olan birçok virüse vektörlük yapmaktadırlar. Ayrıca, yabancı otlar virüslere ve onların böcek vektörlerine konukçuluk yaparak kışlamalarına ve diğer konukçulara yayılmalarına neden olmaktadırlar. Genelde yabancı otların bu yönüyle verdiği zarar hep göz ardı edilmektedir. Birçok virüs hastalığı yabancı ot tohumlarıyla bir yıldan diğer yıla geçmekte ve yabancı otların çoğu yine birçok virüsü, simptom göstermeden taşıyabilmektedir. Virüslerin vektörler tarafından taşınmasının engellenmesinde özellikle virüs, vektör ve konukçu ilişkilerinin çok iyi bilinmesi etkili bir savaşım için önemlidir. Bahsedilen bu özelliklerine dayanarak yabancı otların ve vektörü veya konukçusu oldukları virüslerin kültür bitkilerinde neden olduğu hKaynaklar

verim kayıplarının belirlenmesi, virüs-vektörkonukçu ilişkilerinin tespiti üzerine daha detaylı çalışmaların yapılması gerekmektedir. Ülkemizde bu konuda yürütülen çalışma sayısı çok azdır. Bu nedenle bundan sonraki çalışmalarda virüsun taşınma mekanizması, yabancı otun çeşitli organlarındaki taşınma yerleri araştırılmalı, yeni virüs, yabancı ot vektörü veya konukçularının saptanması ve viral etmenlerin epidemiyolojilerinin tanılanmasına yönelik araştırmaların yürütülmesi teşvik edilmelidir. Özellikle kültür bitkilerinde hastalıklara neden olan viral etmenlere karşı etkili bir kimyasal savaşım bulunmaması nedeniyle kültürel önlemler, virüs hastalıklarıyla mücadelede çok önemli bir yer tutmaktadır. Üreticilerin virüs hastalıkları mücadele ve önlem yolları hakkında bilgi edinmesi sağlanmalıdır. Virüslerin en önemli yayılma nedenlerinden biri olan yabancı otların ortadan kaldırılması bu açıdan önem kazanmaktadır. I

Sci.), Vol: 38, 267–349.

Bruckart, W.L. and Lorbeer, J.W., 1976. Cucumber mosaic virüs in weed hosts near commercial fields of lettuce and celery. Phytopathology 66:253-259.

Johnson, R.R., Black, L.L., Hobbs, H.A., Valverde, R.A., Story, R.N. and Bond, W.P., 1995. Association of Frankliniella fusca and three winter weeds with tomato spotted wilt virüs in Louisiana. Plant Disease 79: 572-576.

Chen G., Huipeng Pan, Wen Xie, Shaoli Wang, Qingjun Wu, Yong Fang, Xiaobin Shi and Youjun Zhang, 2013. Virus infection of a weed increases vector attraction to and vector fitness on the weed. Scientific Reports 3, Article number: 2253.

Papayiannis, L. C., Katis, N. I., Idris, A. M., and Brown, J. K. 2011. Identification of weed hosts of Tomato yellow leaf curl virus in Cyprus. Plant Disease 95:120-125.

Cramer, H.H., 1967. Pflanzenschutz und Welterente, Pflanzenschutz, Nachrichten Bayer. Aus der Abteilung Beratung Pflanzenschutz der Farbenfabriken. Bayer A.G., Leverkusen.

Powell, C.A., Forer, L.B., Stouffer, R.F., Cummins, J.N., Gonsalves, D., Rosenberger, D.A., Hoffman, J. And Lister, R.M., 1984. Orchard weeds as hosts of tomato ringspot and tobacco ringspot viruses. Plant Disease 68: 242-244.

Creamer, R., Luque-Williams, M. and Howo, M., 1996. Epidemiology and incidence of beet curly top geminivirus in naturally infected weed hosts. Plant Disease 80:533-535.

Press, M.C.; J.D. Graves, 1995. Parasitic Plants. Chapman and Hall, London

DPV, 2013. Description of Plant Viruses. http://www.dpvweb.net/dpv/dpvnameidx.php (Erişim tarihi: 01.10.2013). Güncan, A., 2013. Yabancı Otlar ve Mücadele Prensipleri. Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya. 305 s. Hobbs, H.A., Black, L.L., Story, R.N., Valverde, R.A., Bond, W.P., Gatti, J.M., Schaeffer, D.O. and Johnson, R.R., 1993. Transmission of tomato spotted wilt virus from pepper and three weed hosts by Frankliniella fusca. Plant Disease 77: 797-799. ICTV, 2014. International Committee on Taxonomy of Viruses. Virus Taxonomy: 2013 Release. Available at: http://ictvonline.org/virusTaxonomy.asp (Access Date: 17.05.2014). Joel, D.M.; Y. Hershenhorn, H. Eizenberg, 2007. Biology and management of weedy root parasites. Hort. Rev. (Am. Soc. Hortic.

86

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

Press, M.C.; G.K. Phoenix, 2005. Impacts of parasitic plants on natural communities. New Phytol., Vol.166 , 737–751. PVO, 2014. Plant Viruses Online. Descriptions and Lists from the VIDE Database, Index to Host Families. Available at: http://pvo.biomirror.cn/famindex.htm (Erişim tarihi: 17.05.2014). Schneeweiss, G.M., 2007. Correlated evolution of life history and host range in the non photosynthetic parasitic flowering plants Orobanche and Phelipanche (Orobancheceae). J. Evol. Biol., Vol.20 : 471–478. Uluğ, E., İ.Kadıoğlu, İ.Üremiş, 1993. Türkiye’nin Yabancı Otları. T.C.Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Adana, Yayın No:78, 513 s. Zitter, T. A., 2001. A Checklist of Major Weeds and Crops as Natural Hosts for Plant Viruses in the Northeast. Department of Plant Pathology,Cornell University,Ithaca, New York 14853 (607) 755-785.


80-87-Yabanciot:Layout 1

6/20/14

5:48 PM

Page 8


F irmalardan Kırsal alanda kemirgen kontrolünde ekstra güç ASF Çevre Sağlığı Çözümleri, bu sezon kırsal alanda kullanım için , en modern etken maddeler ile yem formülasyonu teknolojilerini birleştiren, yeni ve güçlü bir rodentisit piyasaya sürdü. Şirketin en bilinen ürünlerinden Storm®Secure 4G mum blok yemleri gibi, yeni Storm®Pasta da kemirgen kontrolünde etkili çözüm sağlayan flocoumafen içermektedir. Sıçanlarda piyasada bugüne kadar bilinen ve kullanılan bir çok aktif maddeye göre çok daha etkili olan bu üründe, bir sıçanın günlük tipik yiyecek tüketiminin yüzde 10'undan az miktarda tek bir besleme ile ölümcül doza ulaşılabilmektedir. Başka rodentisitlere dirençli sıçan ve farelerde bile etkili olan Storm®Pasta, özellikle kontrolü zor popülasyonların kontrol altına alınmasında etkilidir. Kemirgenler için son derece cazip, protein ve yağ bakımından zengin, nemli ve yarı katı macun kıvamında bir formülasyon içinde yer alan flocoumafenin üstün öldürücü gücünü sunmaktadır. İyi formüle edilmemiş yumuşak blokların tersine, cazip başka yiyecek kaynaklarının bulunduğu ortamlarda bile hızlı ve güvenilir tüketim sağlar. BASF’den Funda Erdoğmuş, “Sıçan ve farelerin, depolanmış tahıllarda ve hayvan yemlerinde ciddi zarar ve kirliliğe neden olabileceğine" dikkat çekerek şöyle diyor: "Birçok tehlikeli insan ve hayvan hastalıklarının yayılmasına da yol açabilen bu zararlıların, elektrik kablolarını kemirdikleri için çiftlik binalarında çıkan yangınların başlıca sebebi oldukları bilinmektedir. Dolayısıyla istilaların hızla ve etkili bir şekilde kontrol altına alınması önemlidir. Bu da ancak kemirgenlerin hemen tüketebileceği kadar yenilebilir yemlerle mümkündür ki, bunun için formülasyon kalitesi kadar etken madde

B

Şekil: Çeşitli Rodentisit Pasta Yem Formülasyonlarının Yenilebilirlikleri

Kaynak: BASF Laboratuvarı testleri

88

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

gücü de önemlidir," diyen Erdoğmuş, şu eklemede bulundu: “Ticari yemlerin laboratuvar değerlendirmeleri, benzer görünen formüllerin yenilebilirliğinin birbirinden son derece farklı olabileceğini gösteriyor. Örneğin, pasta formülasyonlarımızın yenilebilirliği kahverengi sıçanlarda 2,0 ve üstü, ev farelerinde ise 1,0 ve üstü iken, diğer bazı pasta yemlerde sıçanlar için 0,13, fareler için 0,22 gibi düşük yenilebilirlik oranları kaydedilmiştir (Şekil). Bu da yemlerin alınmasını önemli ölçüde azaltarak, kontrolün hızını ve güvenilirliğini kısıtlamaktadır.” “Bir pasta yemini kemirgenler için azami ölçüde cazip kılan unsurun, yüksek yağ ve protein seviyeleri olduğunun" altını çizen Erdoğmuş, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Bununla birlikte, bu seviyeler formülasyonla ilgili bir takım sıkıntılar yaratmaktadır. Yem, kokusunun dışarı sızıp kemirgenleri çekmesi için paketlerin içinde muhafaza edilecekse, aşırı yağlı olmamalıdır. Ayrıca kararlı yapıda olup, geniş bir sıcaklık aralığında çalışmalı ve yemin yenilebilirliğini hızla azaltabilen mikrobik gelişimlerine dirençli olmalıdır. Storm®Pasta ürünümüzün içeriğinde 20 farklı madde bulunmakta ve bunlar arasındaki denge, yenilebilirlik ve performans açısından kritik önem taşımaktadır. Ayrıca yemin kemirgen tarafından hızlı ve kesin bir şekilde alınmasında, paketin nitelikleri de en az bunun kadar önemlidir.” Çevresel koşullara karşı etkili koruma ve yemlemede üstün kolaylık için 15 gramlık yarı geçirgen paketler şeklinde ambalajlanan Storm®Pasta'nın nemli formülasyonu, özellikle kuru ortamlardaki sıçan ve fareler için caziptir. Paket kalitesi, yemin neme karşı korunmasını ve böylelikle de uzun süre yenilebilir ve etkili kalmasını sağlar. Storm®Secure 4G mum bloklardaki önceden ölçülmüş dozlar ve dökülmeme özelliği, paketleme yöntemi sayesinde yeni redontisitte de mevcuttur. Özellikle sıçan ve farelerin klasik taneli yem ya da blokları yemediği veya başka hazır ve cazip yiyecek kaynaklarının bulunduğu yerlerde kullanılması önerilmektedir. Erdoğmuş, ürünle ilgili açıklamalarını şu ifadelerle noktaladı: "Flocoumafenin tek beslemede etkili olması ve formülasyonlarımızın üstün yenilebilirlik özelliği sayesinde, klasik redontisitlere kıyasla çok daha az miktarda Storm yemi ile başarıya ulaşılabilmektedir. Öte yandan, gelişmiş aralıklı yemleme özelliği, hem yem kullanımı, hem de kullanım sıklığı bakımından son derece maliyet etkin bir kontrol uygulaması sağlamaktadır." I



F irmalardan Bayer’den hobi bahçeleri için bitki koruma ürünleri Yıllardır çiftçiler tarafından kalitesi ile bilinen ve tüketilen Bayer bitki koruma ürünleri hobi bahçecileri için doz ölçüm sorunu yaratmayan, güvenilir paketlerde sunulmaya başlandı. Hobi bahçecilerinin 250 metrekare ve daha küçük bahçelerinde kullanılmak üzere tasarlanan Bayer Garden ürünleri, bahçelerde meyve ve sebzelerde verimi düşüren mantari hastalıklara karşı geliştirilen fungisit ilaçları ve meyve ve sebzelere zarar veren bitki böcek ve sineklerine karşı insektisit ilaçlardan oluşuyor. Bayer’in güvencesi ile geliştirilen ve insan sağlığına zararı olmayan Bayer Garden ürünleri zirai ilaç bayileri ve yapı marketlerden temin edilebiliyor. I

Yapı Kredi, Verimli Kart ile çiftçilerin yüzü gülüyor apı Kredi, çiftçilere sunduğu Verimli Kart ile tarımsal üretimi ve üreticileri desteklemeye devam ediyor. Kart sahibi çiftçiler, tarımsal üretimde onlar için en önemli masraflardan biri olan akaryakıtta 6 ay yüzde 0 faizle alışveriş yapabiliyor. Ödemelerini ise hasat sonrası zorlanmadan gerçekleştirebiliyorlar. Verimli Kart’ın sunduğu avantajları yaygınlaştırmak isteyen Yapı Kredi, bu kapsamda OPET ve Türk Traktör ile birlikte ayrıca yeni bir kampanya başlattı. Verimli Kart sahipleri anlaşmalı Opet ve Sunpet istasyonlarından yapacakları akaryakıt harcamalarını yüzde 0 faiz ile 6 ay sonra ödeme kolaylığına sahip oluyor. Ayrıca 30 Nisan–21 Ekim tarihleri arasında Verimli Kart alan çiftçiler, yapılacak çekiliş ile 10 adet New Holland marka traktörden birini kazanma şansı yakalıyor. Tarım sektörünün ülkemiz için stratejik ve ekonomik açıdan öneminin bilinciyle hareket ettiklerini ve tarım bankacılığı hizmetlerini bu doğrultuda geliştirdiklerini belirten Yapı Kredi KOBİ ve Tarım Bankacılığı Grup Direktörü Aslı Düzenli, “Çiftçilerimize sunduğumuz Verimli

Y

Kart, sektörün işleyişine uygun yapısı ve avantajlarıyla bankamızın tarıma verdiği desteği gösteren en önemli ürünümüz. Kart sahibi çiftçilerimiz, sayıları gün geçtikçe artan Verimli Kart Üye işyerlerimizden alacakları gübre, zirai ilaç, akaryakıt, tohum, yem, fide gibi ürünlerde faizsiz alışveriş fırsatlarından yararlanacak ve tüm kart borcunu hasattan sonra geri ödeyecek. Ayrıca, ihtiyaç duyduğunda Verimli Kart ile ATM'lerden veya Yapı Kredi şubelerinden nakit para da çekebilecek. Böylece, üreticilerimiz hem faiz yükünü azaltacak, hem de kart borcunu ürettiği ürünle geri ödeme imkânı bulacak. Bu yıl Verimli Kart alan müşterilere yeni sürprizlerimiz de var. Anlaşmalı OPET ve Sunpet istasyonlarında çiftçilerimize 6 ay faizsiz alışveriş imkânı sunuyoruz. Ayrıca 21 Ekim’e kadar Verimli Kart alan çiftçilerimize 10 adet New Holland traktör hediye ediyoruz. Bu vesileyle tüm çiftçilerimizin 14 Mayıs Dünya Çiftçiler Gününü kutluyoruz” şeklinde konuştu. Verimli Karta başvurmak ve avantajlarından faydalanmak isteyen çiftçilerimizin Yapı Kredi şubelerine uğramaları yeterli oluyor. I

Dorada Natural’in 1. Bayi toplantısı Antalya’da yapıldı orada Natural, 16-18 Mayıs 2014 tarihinde Antalya Regnum Carya Golf & SPA Resort Convention Center da sektörün önde gelen bölge bayileri ile 1. Bayi toplantısını gerçekleştirdi. Öztürk Grup’un kurucusu Sayın. Fikret Öztürk ve Dorado Natural Yönetim Kurulu başkanı. Ufuk Öztürk‘ün katılımları ile gerçekleşen toplantıda, grup içerisindeki şirketlerin başarıları, kaliteye verilen önem ve gelecek hedefleri paylaşıldı. Doragro Satış Müdürü. Rafet Uygur, Tohum Satış Koordinatörü. Barış Alan ve Ar&Ge ve Kalite Kontrol Müdürü. Ayşegül Yörük, mevcut ve yeni çıkarılacak olan ürünlerin bilgilerini bayiler ile paylaştı. Bu toplantıda Dorado Natural firması, gübre sektörünün dünyaca tanınan Amerika menşeli BRANDT firması ile güçlerini birleştirdiği de değerli iş ortaklarına açıklandı. Bayiler tarafından tanınan ve ürünlerin kalitesi bilinen, bu firma ile yapılan birliktelik olumlu olarak değerlendirildi. I

D

90

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349



F irmalardan AMPLIGO 150 ZC lansman toplantıları büyük ilgi görüyor yngenta Türkiye yeni intektisit bitki koruma çözümü AMPLIGO 150 ZC için Türkiye’nin 4 farklı noktasında lansman toplantıları düzenlendi. Toplamda 450 kişilik bayi, etkileyici ve seçilen önemli üreticilerin katılımı ile gerçekleşen toplantılarda yaklaşık 300.000 ha’lık pamuk üretim alanına hitap edildi. İlk lansman toplantısı, bayi, etkileyici ve önemli üreticilerden oluşan 150 kişilik gruba yapıldı. Ülke Ticari Pazarlama Müdürü Kayhan Atalay’ın, Syngenta firma kurumsal sunumunu gerçekleştirdiği toplantıda Tolga Yatçı ve Can Akdeniz ise AMPLIGO 150 ZC teknik ürün sunumunu paylaştı. İki aktif madde içeren, pamukta Yeşil kurta karşı yeni, geniş spektrumlu bir insektisit olan AMPLIGO 150 ZC’nin. Lansman toplantısı sırasında, iki farklı etki şekli vurgulandı. İkinci AMPLIGO 150 ZC lansman toplantısı bayi, etkileyici, üretici ve belli başlı pamuk firmalarından katılan ziraat mühendislerinden oluşan 170 kişilik katılımcı ile Diyarbakır’da gerçekleşti. Batı Bölge’de ise lansman toplantısı 50 önemli bayi ve 30’a

S

yakın üreticiyle Kuşadası’nda yapıldı. Toplantıda, Syngenta’nın ana sloganı "üretici gibi düşünüyoruz" mottosu aktarıldı. Toplantının dördüncüsü Adana’da yapıldı. Bu toplantıya da 50 önemli bayi ve kilit üretici grubu katıldı. I

Salkım güvesi mücadelesinde feromon uygulaması aziler köyünde bulunan tüm bağlara ana zararlı olan ve ilaç uygulamaları ile kontrol altına alınan Salkım güvesine karşı Konya Tarım İl Müdürlüğü ve Sumi Agro Turkey’in işbirliği ile bu yıl ilk kez feromon uygulaması yapıldı. İlk uygulamanın yapıldığı yıl 1-2 ilaçlama yapılması, sonraki yıllarda hiç ilaç uygulamasına gerek kalmaksızın Salkım güvesinin kontrol altına alınacak olması üzümlerinin ve bağ yaprağının pazarlanmasında kolaylık sağlayacağı için üreticileri çok sevindirdi. Sumi Agro Turkey firması teknik elemanı Gökhan Tunalı uzun yıllardır Ege bölgesi bağlarında uygulanan, kalıntısız ürün elde edilmesi nedeniyle üzüm ve bağ yaprağının pazarlanmasında büyük avantaj sağlayan fe-

G

Konya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü, Hadim Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü ve Sumi Agro Turkey’in teknik personeli.

92

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l:30, say›: 349

romonların Gaziler köyü bağcıları tarafından da uygulanmasının çok sevindirici olduğunu belirtti. Türkiye’nin önemli ihracat ürünü olan üzüm ve bağ yaprağında ilaç kalıntısız ürün elde edilmesini sağladığı için feromon kullanılan bağlara 2012 yılından beri destekleme ödemesi yapmaktadır. 2014 yılında da devletçe açıklanan destekleme tutarı dekar başına 35 Liradır. Konya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü ve Hadim Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü teknik personeli feromon uygulamalarına büyük ilgi göstermiş ve üreticilere konunun anlatılmasında destek olmuşlardır. I

Üreticilerle birlikte bağlara feromonların asım işlemi.






hasad yay›nc›l›k kitap ve dergi takımı sipariş formu Ad›/Soyad›: Adresi:

Cep Tel:

Sabit Tel ve Fax:

e-mail:

Vergi Daire/TC Kimlik No:

Abone ve Kitap ücretinin yat›r›laca€› posta çeki ve banka hesap numaralar›: Posta Çeki Hesap No: 00654468 Ziraat Bankas› Ümraniye Şubesi IBAN No: TR87 0001 0007 1702 9453 6460 02 (Şb. Kod: 717) Yap› Kredi Bankas› Ümraniye Çarşı Şubesi IBAN No: TR40 0006 7010 0000 0066 9815 64 (Şb. Kod: 1171) Akbank Ümraniye Şubesi IBAN No: TR26 0004 6001 4088 8000 0738 61 (Şb. Kod: 140) Türk Ekonomi Bankası Ümraniye Şubesi IBAN No: TR94 0003 2000 0430 0000 0770 69 (Şb. Kod: 43)

Kitap Ücretini Kredi Kart› ‹le Ödeyecekler ‹çin Kart Sahibinin Ad›/Soyad›: Kredi Kart› No

CVV No

Son Kullanma Tarihi

.........................TL (........................................................................................Türk Liras›’n› yukar›daki kredi kart› hesab›mdan al›n›z. İmza:

Kod No: Kitab›n Ad›

202 203 222 231 274 270 207 304 288 301 295 224 287 303 284 208 282 296 241 238 254 243 266 261 278 239 302 252 268 206 244 234 236 235 290 246 283

Fiyat›/TL

Domates Hastal›klar›...............................................................80 Kabakgiller Hastal›klar› ...........................................................90 Bitkisel Üretimde Zararl› Böcekler...........................................30 Bitkisel Üretimde Hastal›klar...................................................30 Bahçe Bitkileri Hastal›klar› ......................................................20 Yabanc›otlar............................................................................30 Tar›mda ‹laçl› Mücadelenin Temel Prensipleri ........................10 Bitki Virolojisi.........................................................................10 Aylık Bitkisel Üretim Rehberi ..................................................20 Elma ve Armut Depo Hastalıkları.............................................10 Bitki Büyüme Düzenleyicileri ..................................................10 Sulama ve Gübreleme.............................................................30 Fertigasyon.............................................................................20 Bitki Beslemenin Temel Unsurları...........................................20 Topraks›z Tar›m ......................................................................20 Sera Yap›m Tekniği.................................................................20 Sera ‹klimlendirme Tekniği .....................................................30 Bitkisel Üretimde Enerji Yönetimi ...........................................20 Biber Yetiştiriciliği ..................................................................20 Patl›can Yetiştiriciliği..............................................................10 H›yar Yetiştiriciliği ..................................................................30 Salata ve Marul Yetiştiriciliği .................................................10 Enginar Yetiştiriciliği ..............................................................10 Amatörler ‹çin Sebzecilik ........................................................20 Yaprağ› Yenen Sebzeler ..........................................................20 Yemeklik Baklagiller ...............................................................20 Karpuz ...................................................................................10 Patates Tar›m›.........................................................................10 Kültür Mantarı Üretim Teknikleri.............................................10 Elma Yetiştiriciliği...................................................................20 Kiraz / Vişne ..........................................................................10 Narenciye Yetiştiriciliği...........................................................20 Şeftali, Nektarin ve Erik...........................................................30 Çilek Yetiştiriciliği ..................................................................10 Çilek .......................................................................................30 Zeytin Yetiştiriciliği.................................................................20 S›zma Zeytinyağ› ve Kalite Faktörleri.......................................10

Kod No: Kitab›n Ad›

Fiyat›/TL

253 Bağc›l›k El Kitab› ....................................................................20 257 Kestane Yetiştiriciliği ..............................................................10 262 Trabzon Hurmas› Yetiştiriciliği................................................10 263 Meyve Ağaçlar›nda Budama ve Aş›lama..................................20 267 Kivi Yetiştiriciliği ...................................................................10 275 Ceviz.......................................................................................10 276 Nar..........................................................................................20 277 Badem ....................................................................................10 280 Armut......................................................................................10 272 Amatör Meyvecilik ..................................................................20 292 Sofralık Üzümlerin Muhafazası ...............................................10 299 Meyve Yetiştiriciliğinin Temel İlkeleri .....................................20 247 Ayçiçeği Tar›m›.......................................................................10 279 Kanola (Kolza) Tar›m› .............................................................30 298 Buğday Yetiştiriciliği...............................................................10 300 Enerji Bitkileri ve Biyoyakıt Üretimi.........................................20 269 Şifal› Bitkiler Kullanma K›lavuzu ............................................10 285 Ayurvedik Beslenme ...............................................................10 211 Süt Teknoloğunun El Kitab› ....................................................20 265 Süt Endüstrisinde Saf Kültür ve Kullan›m› ................................3 294 Keçi Yetiştirme ve Besleme.....................................................20 218 Yem Bitkileri ...........................................................................20 242 Silaj Bitkileri ve Silaj Yapımı...................................................10 291 Silo Yemi................................................................................20 264 Kaba Yemlerde Niteliğin Saptanmas› ......................................20 286 Hayvanc›l›kta Mekanizasyon ...................................................20 293 Hayvan Barınaklarında Çevre Denetimi .....................................20 305 Hayvancılık Fizibilite Raporu ve Projeleri Hazırlama Tekniği .....20 273 Kümes Hayvanlar›n›n Beslenmesi...........................................20 289 Etlik Piliç Üretimi....................................................................10 281 Nektar ve Polen Bitkileri .........................................................10 255 Türkiye IV. Bahçe Bitkileri Kongresi........................................20 258 VII. Yemeklik Mantar Kongresi ...............................................10 297 İhraç Edilen Doğal Çiçek Soğanlarımız ve Üretim Teknikleri...10

Adres: Hasad Yayıncılık Ltd. Şti. İstiklal Mah. Birlik Cad. No: 13/A Ümraniye 34760 ‹stanbul Posta Adresi: P.K. 35 Ümraniye 34761 ‹stanbul Fax: 0216-481 46 93 Tel: 0216-481 46 90 - 0532-307 57 33 web: www.hasad.com.tr e-mail: hasad@hasad.com.tr

DERGİLERİN YILLIK TAKIMLARI

hasad bitkisel üretim Takım Fiyatı TL 1992 (12 Say›) ............50 1993 (12 Say›) ............50 1994 (12 Say›) ............50 1995 (12 Say›) ............50 1996 (12 Say›) ............50 1997 (12 Say›) ............50 1998 (12 Say›) ............50 1999 (12 Say›) ............50 2000 (12 Say›) ............50 2001 (12 Say›) ............50 2002 (12 Say›) ............50 2003 (12 Say›) ............50 2004 (12 Say›) ............50 2005 (12 Say›) ............50 2006 (12 Say›) ............50 2007 (12 Say›) ............50 2008 (12 Say›) ............50 2009 (12 Say›) ............50 2010 (12 Say›) ............50 2011 (12 Say›) ............50 2012 (12 Say›) ............50 2012 (13 Say›) ............50 2013 (13 Say›) ............50

hasad hayvancılık

2005 (6 Say›) ..............25 2008 (6 Say›) ..............25 2009 (6 Say›) ..............25 2010 (6 Say›) ..............25 2011 (6 Say›) ..............25 2012 (6 Say›) ..............25 2013 (6 Say›) ..............25

2005 (5 Say›) ..............25 2006 (6 Say›) ..............25 2007 (6 Say›) ..............25 2008 (6 Say›) ..............25 2009 (6 Say›) ..............25 2010 (6 Say›) ..............25 2011 (6 Say›) ..............25

hasad gıda


hasad dergileri (

hasad bitkisel üretim hasad hayvancılık

) 2014 yılı abone formu

Ad›/Soyad›: Adresi:

Cep Tel:

Sabit Tel ve Fax:

e-mail:

Vergi Daire/TC Kimlik No:

Abone ücretinin yatırılacağı banka posta çeki ve banka hesap numaraları: Posta Çeki Hesap No: 00654468 Ziraat Bankası Ümraniye Şubesi IBAN No: TR87 0001 0007 1702 9453 6460 02 (Şb. Kod: 717) Yapı Kredi Bankası Ümraniye Çarşı Şubesi IBAN No: TR40 0006 7010 0000 0066 9815 64 (Şb. Kod: 1171) Akbank Ümraniye Şubesi IBAN No: TR26 0004 6001 4088 8000 0738 61 (Şb. Kod: 140) Türk Ekonomi Bankası Ümraniye Şubesi IBAN No: TR94 0003 2000 0430 0000 0770 69 (Şb. Kod: 43) Abone Ücretini Kredi Kart› ‹le Ödeyecekler ‹çin Kart Sahibinin Ad›/Soyad›: Kredi Kart› No

‹mza: CVV No

Son Kullanma Tarihi

.........................TL (.................................................................................................Türk Liras›’n› yukar›daki kredi kart› hesab›mdan al›n›z.

Aboneliğimin Ocak 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 100 TL. HASAD Hayvancılık için = 50 TL.

Aboneliğimin Temmuz 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 50 TL. HASAD Hayvancılık için = 25 TL.

Aboneliğimin Şubat 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 90 TL. HASAD Hayvancılık için = 50 TL.

Aboneliğimin Ağustos 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 40 TL. HASAD Hayvancılık için = 25 TL.

Aboneliğimin Mart 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 80 TL. HASAD Hayvancılık için = 40 TL.

Aboneliğimin Eylül 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 35 TL. HASAD Hayvancılık için = 15 TL.

Aboneliğimin Nisan 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 75 TL. HASAD Hayvancılık için = 40 TL.

Aboneliğimin Ekim 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 25 TL. HASAD Hayvancılık için = 15 TL.

Aboneliğimin Mayıs 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 65 TL. HASAD Hayvancılık için = 35 TL.

Aboneliğimin Kasım 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 15 TL. HASAD Hayvancılık için = 8 TL.

Aboneliğimin Haziran 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 60 TL. HASAD Hayvancılık için = 35 TL.

Aboneliğimin Aralık 2014’ten başlamasını istiyorum HASAD Bitkisel Üretim için = 8 TL. HASAD Hayvancılık için = 8 TL.

Adres: Hasad Yayıncılık Ltd. Şti. İstiklal Mah. Birlik Cad. No: 13/A Ümraniye 34760 ‹stanbul Posta Adresi: P.K. 35 Ümraniye 34761 ‹stanbul Fax: 0216-481 46 93 Tel: 0216-481 46 90 - 0532-307 57 33 web: www.hasad.com.tr e-mail: hasad@hasad.com.tr

98

hasad bitkisel üretim haziran 2014, y›l: 30, say›: 349

Aboneliğinizin hangi aydan başlamasını istiyorsanız işaretleyin ve işaretlediğiniz ayın altındaki ücreti yatırın.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.